Büyük Oyun 02 Mustafa Kemal ve Hilafet Kavgası- Hasan Hüseyin Ceylan

Page 1

HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN MUSTAFA KEMAL VE HİLAFET KAVGASI

REHBER


HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN ARAŞTIRMACI .YAZAR

1959 Ankara Beypazan'nda doğdu. 1977 yılında İstanbul İmam.Hatip Lisesi. 1983 yılında A.Ü. İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Yazı hayatına Yeni Devir gazetesinde başladı. 1983 yılında İslam dergisinin kurucularından oldu ve 5 yıl bu derginin genel yayın yönetmenliğini yaptı. 1986 yazında İngiltere'de "Müslim Ins،itute"in davetlisi olarak Londra Üniversitesi'nde gazetecilik seminerlerine katıldı. 1988-91 yılları arasında Dış Politika adlı akademik derginin Ankara temsilciliğini yürüttü. Bugüne kadar Yeni Devir, İslam, Kadın ve Aile. Milli Gazete. Dış Politika. Yörünge gibi gazele ve dergilerde yüzlerce makalesi yayınlanan Haşan Hüseyin Ceylan'm en önemli araştırmaları cumhuriyet dönemi üzerine oldu. On yıllık bir araşürmanın ürünü olan ve üç cilt halinde yayınlanan "Cumhuriyet Dönemi Din.Devlet Dişkilerİ" isimli eseri Türkiye'de büyük yankılar uyandırdı. Kısa zamanda 22 baskı ve 150 bin adedin üzerinde satış yapan bu çalışma, aynı zamanda cumhuriyet tarihinin "es.Sırâu Beyne'l-İslâmi ve'l٠٠Hmâniyye Laikliğin İslâm'la Savaşı" adıyla Arapçaya çevrilerek İslam dünyasında yayınlanan ve ders olarak okutulan ilk araştırma eseri oldu. Yazar m ayrıca "Türkiye'nin Düşünce Sorunları", "Türkiye'nin Dış Politika S o ru n la n ". "TBMM Gizli Celse Zabıtlarında SaltanaUn Kaldıniması / Büyük Oyun.I", "Mustafa Kemal ve Hilafet Kavgası / Büyük Oyun-2". "Hilafetin Kaldırılması / Büyük Oyun ٠3". adlı yayınlanmış; "Milli Mücadelenin Gerçek Tarihî... E/anın Anlatılmamış Öyküsü: Tann Uludur'dan Allahu Ekbcr.c Giden Yol'.. *Laikleşme Süreciyle İlgili Temel Devrimler" isimli yayına hazır araştırma eserleri vardır. Ya/ar. evli ve üç çocuk babasıdır.


(

H a s a n H ü s e y in C E Y L A N

MUSTAFA KEMAL VE HİLAFET KAVGASI

[ B U Y U K Q Y U N

2 l ■l

٠٠

REHBER® YAYINCILIK Kazım Karabekir Cd. Kültür Çarşısı No: 7/77 Ulus - ANKARA Tel: 341 94 36 - 341 97 28 Fax; 341 30 47

İt


Birinci B ask ı: Nisan 1995 ١ İ٠ -1.

Kapak: Mustafa Sancar Dizgi : Ahmet Yılmaz

Baskı : Irmak Matbaacılık Ltd. Şti. Tel

Kazım Karabekir Cd. 7/13 Ulus-ANKARA :3 4 2 1 7 17


٠‫ﺀ‬٩; ‫ا‬

;‫غت‬٠‫ق‬ ٠ ‫مﺀ‬٠

./ ‫ذ‬: ‫; ج‬

MUSTAFA KEMAL VE h il a f e t KAVGASI

. ’B U Y U K O Y U N ”

2 H a s a n H ü s e y in C E Y L A N


REHBER YAYINLARI

; 36

Araştırma - İnceleme Dizisi : 12

1^'

Mustafa Kemal ve Hilafet Kavgası "Büyük Oyun 2" adlı eserin tüm yayın haklan "REHBER® Yayıncılık "a aittir.


iç in d e k il e r

SUNUŞ TBMM'de Hilafet Kavgası Başlıyor......................................9-10 Zeki Kadirbeyoğlu ve Albay Halid Akmansü Meclise Meydan Okumalan:"Hilafeti asla kaldıramazsınız!"......... 11-13 İsmet İnönü ve Lozan'da Hilafet Pazarlığı........................... 20-22 Yahudi Hahambaşı Haim Naum'un Hilafetin Kaldırılmasındaki R olü.............................................................22-26 SULTAN VAHDETTİN GİDİYOR HALİFE ABDÜLMECİD GELİY^OR!...................................... 27 Hilafete Bağlılığın Faturası: Can ve Kan Verm ek....................29 TBMM'de 2, Grub Milletvekilleri. 1. Gruba Karşı....................31 Halifeye Biat Edelim Teklifi............................................................34 Hilafet Konusunda Hocalar Birbirine Düşüyor...........................40 Mustafa Kemal Halifeye Biat Telgrafı Ç ekiyor......................... 42 Mustafa Kemal'in Büyük Oyunu; "Münasip Zamanı Kollamak............................................................46 Mustafa Kemal'in En Çok Kızdığı Hoca; İsmail Şükrü E fendi.......................................................................... 47 Hilafet Hakkında Yazılmış Risaleler..........................

53

Yeni Türkiye'nin Dini Olacak mı?..................................................56 Ahmed Emin Yalman: "Yobazların Kökü Kazınmalı".............59


HİLÂFETİ KALDIRMAK VE LAİK DEVRİMLERE ULAŞMAK İÇİN...........................................................................67 "Şükrü Hocalan Parçalarız Paşam!"........................................... 68 Mustafa Kemal: Sizde Ne Demek istediğin Anlıyorsunuz!.......................................................................... 70 -

"Bu konuşmalanmKur'an Kadar Önemlidir"......................... 71

-

.'Medreseler de. Vakıflar da Kapatılacaktır.................................74

-

Atatürk'ün Hayaündaki Tek Hutbesi: Balıkesir Lala Paşa Camii Hutbesi...............................................76 Mustafa Kemal: .'Camiler Hem Dünya. Hem Ahiret Evleridir!"...................................................................78 MUSTAFA KEMAL İN L A İ S İ Z İ T E İ L İ N İ A FnĞ .IE SK İŞE ٠

^ İZ ٠ M ^ G E Z n F R l...................... 87

MÜRTECİ HOCA(Î) İ S M A ^ ŞÜKRÜ EFENDİ.NİN ”H Î Ü F E T .İ İSLAMİYYE RİSALESİ.................................. 101 Hilafet-i Islamiyye Risalesinin Orijinali ve Mukaddime....... 102 "İslâm Hilafeti ve Büyük Millet M eclisi.................................... 105 M USTAFA KEM AL OYUNU B A Ş L A T I R ..ESKİŞEHİR K O N U Ş I S r ............................................. 129 .'OsmanlI Tarihi ve Padişahların Siyaseti''................................ 131 ''Yeni Hükümetin Şekl-i Siyaseti................................................. 133 "Kişi Saltanat! ve Milli Egemenlik'.............................................135 "H ileci M a k i " ............................................................................ 139 ''Hz. Peygamt^r Sonrası Hilafet M c^ lesi" ............................... 141 "Halk Fırkası ve Türkiye'de Halk Sınıfları"........................... Eskişehir Gazetecileriyle Konuşmalar....................................... 146


MUSTAFA KEMÂL'İN İSTANBUL GAZETECİLERİYLE İZMİT'TE YAPTIĞI SÖYLEŞİLER..................................... 151 Bugüne kadar H‫ ؟؛‬Yayın!anmanu‫ ؛‬Bir Konuşma................ 154 — Mustafa KemiJ: '.Bati.Trakya Yunanistan'a Bırakılmaiıdır................................................................................155 Yeni Hükümetin Merkezi Neresi Olacaktır?.,..,.................,.. 157 Yeni TUrkiye.nin Anayasası Ne Olacaktır?........................... 160 ikinci Gnıb ve Hilafet Hakkında GOriişleri............................... 164 Tarihte Hilafet..................................................................................169 Hilafet ve Dini Kuruluşlar............................................................ 172 Yeni Hükümet ve D in .................................................................... 173 Türkiye'de Hilafetin Yaran ve Zaran..........................................178 '.Hocalar ve Askerler!...................................... ٠............................180 ''Hilafet ve Milli Hakimiyet.......................................................... 185 "MUslUmanlann Halifesi Ne Demektir?.'................................... 189 E ş i t t e H^ife Olur m u ?............................................................... 192 Osmanlı Hanedanında Biri Halife Olursa Doğacak s ıkıntılar.......................................................................... 194 irtica ve önlem ler............................................................................196 Mustafa Kemal ve Hilafet Kavgasında Son Söz ............ 198.201 B E L G E L E R ................................................................................... 202 Belge 1" Türkiye'de tik Defa Yayınlanan Belge .'Mustafa Kemal'. Bati Trakya'yı Yunanistan'a Vennek istiyor..................................................................................204 Belge 2- Mustafa Kemal'in 15.1.1923 Tarihli Hilafet Konusunda Eskişehir'de Yaptığı Konuşmanın


îlk Sayfası..................................................................................... 205 Belge 3- Mustafa Kemal'in 15.1.1923 Tarihli Hilafet Konusunda Eskişehir'de Yaptığı Konuşmanın Son Sayfası....................................................................................206 Belge 4- Mustafa Kemal'in Hilafet ve Milli Hakimiyet 'I ■

Konusunu İşlediği 16-17 Ocak 1923 İzmit Konuşmasının

I

İlk Sayfası.................................................................................

207

Belge 5- Mustafa Kemal'in Hilafet ve Milli Hakimiyet Konusunu İşlediği 16-17 Ocak 1923 İzmit Konuşmasının Son Sayfası.................................................................................... 208 Belge 6- Türkiye'de îlk Defa Mustafa Kemal'in En Çok Kızdığı Hoca Afyonkarahisar Milletvekili İsmail Şükrü Efendi'nin Mustafa Kemal'e Karşı Yayınladığı "Hilafet-i Islamiyye" isimli 28 Sayfalık Risalenin Orjinal Metinleri..................209-234 Belge 7- Mustafa Kemal'in Eskişehir'de Karşılanışı ve Lozan Dönüşü Eskişehir'de İsmet Paşa'yla Görüşmesi.......235 BÎBLOĞRAFYA.................................;.................................237-248


SUNUŞ Tarih 3 Mart 1924. Türkiye Büyük Millet M eclisi’ne ellişer imzalı üç kanun teklifi veriliyor: /- Hilafetin kaldırılması ve Hanedân-ı Â14 Osmancın

yurtdışına ihracı. 2- Şerliye ve Evkaf Vekaletleri'nin kapatılması.

3‘ Tevhid-i Tedrisat Kanunu gerçekleştirilerek Medreselerin ve her tür din eğitimi veren yuvaların kapatılması. Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi elli arkadaşıyla birlikte halifeliğin kaldınlmasını teklif eden imza sahipleri. Son Şeyhülislam Musa Kazım Efendi ile iki dönem Şer'iye Vekilliği yapan Eskişehir'i! büyük âlim Abdullah Azmi Efendi ve elli arkadaşı da "Şeriye ve Evkaf Vekaletlerinin İlgası"'nı teklif eden imza sahipleridir. Görüldüğü gibi İslam dünyasını ve müslümanlan siyasal anlamda tevhîd etmekle mükellef ve "ahkâm-ı şer'iyyenin tenfizT' ile mukayyed, "n akam-ı hilafetsin kaldınimasının teklifi yazık ki. o tarihte mecliste bulunan şeyh efendilere ve imza sahipleri arasında yer alan âlimlere (!) nasip olmuştur. Elbette böylesi ulemanın ve meşayıh-ı kiramın mu­ hasebesini tarih yapacaktır. İslam dünyasında bugün yaşamakta olan milyarın üzerindeki müslümanlar da çok net olarak bi-


10

HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN

liyorJar ki, böylesi muhasebeye muhatap olan ulemânın ve meşayıh-ı kiramın muhataplık noktası her dem ve her mekanda "'belhum edariık noktası olacaktır. Mustafa Kemal'in ifadesiyle, ''aydın din adamı" ve "ge­ leceği gören Ehl-i tarikat §eyhleri"mn bu teklifleri TBMM'de müzakereye açılınca, mecliste büyük gürültülerin kopmasına ve kavgalara sebebiyet vermişti. Hilafetin asla kaldınimaması gerektiğini haykıran Gümüşhane bağımsız milletvekili Kadirbeyoğlu Zeki Bey, "hi­

lafetin kaldırılmasının tam bir cinayet olduğunu ve bu cinayeti işleyen canilerin de mecliste bulunduğunu" hatırlatmasıyla alevlenen tartışmalar Mustafa Kemal ve arkadaşlannın hu­ zurunda gerçekleşmiş hiç de istenmeyen noktalara varmıştı. Zeki Bey’in yanında oturan Receb (Peker) Bey, bu hararetli ortamda Zeki Bey'in kolundan tutarak: "Zeki Bey! Gel bu tür

konuşmaktan vazgeç! Sen vazgeçersen bu karar oybirliği ile meclisten çıkar. Oy birliği ile geçerse meclisimiz için bir şeref olur!" diyerek Zeki Kadirbeyoğlu’nu sükunete davet etmişti. Bu davet Gümüşhane mebusu Zeki Kadirbeyoğlu'nu daha da hiddetlendirmiş ve "Asıl bu memleketi başımızda ebediyyen

bir halife-i müslimin bulunacaktır diyerek, hilafetin asla kaldırılamayacağına içeride ve dışarıda şeref sözü verenler, bu yüce makamı kaldırdıkları zaman şerefsiz olmuş olurlar. Ve asıl o zaman meclise şerefini düzeltmek düşer!" diyerek çok sert bir mukabelede bulunmuştu. Hiddetle meclis kürsüsüne yürüyen Zeki Kadirbeyoğlu. "Bu­

rada düşüttdüklerimi açıkça söyleyeceğim. Kimseden korkum yok!" dıjerek kürsüde şu tarihi konuşmasını yapmıştı:


büyük oyun

- II /

h il a f e t in

KALDIRILMASI

11.

.'Efendiler! Bu millet kürsüsünden herkesin, hür olarak konuşmaya hakkı vardır. Beyler! Hanedan-ı Âl-i Osman’ı dışarı atmaya çalışıyorsunuz. Bilesiniz ki, beğenmediğiniz o hanedan içinden Fatihler, Yavuzlar ve Kanuni'ler çıkmıştır. El­ bette aralannda kötüleri de olmuştur. V asıf Bey benden önce konuşurken herkesin Halk Partisi'nin 9 umdesini kabul ettiğini ve bu umdelere göre hareket etmesi gerektiğini söylemiştir. Fakat bilesiniz ki, ben bu milletin bir ferdiyim. Halk Partisi’nin değil. Acaba Halk Partisi içinde — 9 ilke içinde— böyle ani bir surette millî geleneklerimizi ve değerlerimizi sarsmak ve yıkmak usulleri var mı idi? Bizim öncelikle ekonomik alanda kalkınma yapmamız gerekirken, yurdun dört bir tarafım imar etmemiz gerekirken, halifelik gibi konulann ele alınması ve onun kaldırılmaya çalışılması çok yanlış bir şeydir. Efendiler! Halbuki bizler, 2,5 sene önce 1 Kasım 1922 karannda ne denüştik? Halifelik Osmanlı hanedanına ait olup Büyük Millet Meclisi tarafından bu hanedanın ilim ve ahlâkça en olgun ve en uygunu makam-ı hilafete seçilir, demiştik. Biz de bu karar üzerinde büyük çoğunlukla Abdülmecid Efendi’yi halifeliğe seçmiştik.‫؛‬ ٠’— O zaman öyleydi, bu gün de böyle! O kararla bugün alacağımız karar arasındaki farkı bilmiyor musun?.'‫ ؛‬diyerek kendisine bağıran milletvekillerine karşı; Zeki Kadirbeyoğlu; "Arkadaşlar, ben mutedil ve fakat bununla beraber müthiş İslâm birliği taraftanyım. Tarihin bu azametini kendi milletimde görmek isterim. Benim gayem budur! Bunun içindir ki, mem.

‫ إ‬TBMM 1‫ اس‬Ccniksi, 1I.C.71; MlUtyc 3 4 Nl٠ ،n 4 ‫ا‬9‫ذ‬٠ 2 TBMM ZaJ١ ،i Ceridesi. Dev. n, c. 7/1; ‫ﻻ‬ ‫ﻻا‬ ٤ ٠ HaitfeUğm Sonu. s. 1^2, Milliyet. 34 M ^ 1924


12

HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN

leketimin iç ve dış siyaseti bakımından Halifeliğin kaldırılmasını kabul edemem. Halifeliğin kaldırılmasını kabul ederek, bu müthiş kuvveti düşmanlann ve diğer devletlerin kucağına atmayalım.''^ diyerek olaya karşı olan hiddetini dile getirmişti. Meclis, Zeki Kadirbeyoğlu'nun bu sözlerine karşı konuşmayı protesto için sıra kapaklarını vurmaya başlamıştı. Bunun üzerine Zeki Bey:

i

"Efendiler! Burası millet kürsüsüdür. Millet kürsüsünden is­ tediğimi söyleyebilirim, kimseden de korkum yoktur" diye bağırmıştı. Bir kısım milletvekili de Cebeli Bereket Mebusu Topçu İhsan ve Kozan Mebusu Ali Saip Bey. "Damat Ferid'in dostu, jurnalci... Ne olacak!" diye Zeki Bey'e bağırınca. Zeki Kadirbeyoğlu: "Bunu söyleyenler namussuzdur. Damat Ferid gibi olanlar da namussuzdur" diyerek Topçu Ihsan'a karşı mukabelede bu­ lunmuş ve Topçu Ihsan'ın, savaşta bataryasını bırakıp, düşmana sığınacak kadar hain, namussuz bir insan olduğunu dile getirmişti Erzurum Mebusu Rüştü Paşa da Zeki Bey'i teyid ederek: "Doğru söylüyor! Ben o zaman Ihsan’ın idamı için emir vermiştim. Lâkin kaçmıştı" diye mukabelede bu. lunrauştu.". Zeki Bey. son olarak: "Efendiler, biz saltanata düşmanız.

3 Prof. Dr. Çetin özek, Ofvlet ve Din, s. 478. 4 Naşir Hakkı Uluğ. Haİıftligin Sonu, $. 162• 163.


Bü y ü k

oyun

٠

ıı /

h il a f e t in k a l d ir jl m a s i

13

diyoruz amma, bugün Cumhuriyet devam ettiği halde tam bir saltanata doğru yürüyor. Bizim düşmanlığımız sisteme değil şahıslara karşıdır" deyince meclis büsbütün karışmıştı. Meclis Reisi Fethi (Okyar) Bey, sükuneti muhafaza için; "Arkadaşlar! Sinirlerimize hakim olalım. Zeki bey zaten Halk Partisin'den değildir!" diyerek Halk Partisi milletvekillerini soğukkanlı olmaya davet etmişti.^ Gümüşhane Mebusu Zeki Kadirbeyoğlu'nun bu ateşli konuşmasından başka Milli Mücadele'de Yunanlılann, ismi ye­ nilmez generale çıkmış olan General Trikopis'i esir alan Kas­ tamonulu Dadaylı Albay Halid Bey.in (Akmansu), hilafetin kaldınlmamasını isteyen konuşması izlemiş ve fakat mecliste yapılan oylamalar neticesinde bu iki isim hariç "}lalifeliğin kaldırıldığı" karan onaylanmış olur. HİLAFETİN İLGÂSINA VE HÂNEDAN-I OSM ANÎ’NİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ MEM ÂLİKİ HÂRİCİNE ÇIKARH.M ASİNA DAİR KANUN (26 Recep 1342 ve 3 M art 1340.1924)

Kanun no: 431 Madde 1— Halife h a i edilmiştir: Hilafet, hükümet ve cumhuriyet manâ ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan. Hilafet makamı mülgadır. Madde 2—

5. a.g.c..

Mahlü' Halife ve Osrnanlı saltanatının ve ha-

163, TBMM Zabıt Ceridesi. Dev. 11. c. 7/1


!‫؛‬ ‫أوا‬ HASAN Hü s e y in

14

ceylan

nedanının erkek} kadın bilcümle azası ve damadlar Türkiye Cumhuriyet'i memaliki dahilinde ikamet etmek hakkından ebe. diyen memnudurlar. Bu hanedana kadınlardan mütevellit kimseterde ‫ ﻻﺀ‬m a â hükmüne tâbidirler. Madde 5— ikinci maddede mezkur kimseler İş bu ka* nunun ilânı tarihinden itibaren azami on gUn za^nda TUrkiye Cumhuriyeti arazisini terke mecburdurlar. Madde 4— ikinci m a â d e mezkur kimselerin Türk v٥tandaşlık sıfatı ve h u k iu merfudur. Madde 5 - Bundan böyle ikinci maddede mezkûr kimseler Türkiye Cumhuriyeti dahilinde emval-i gayr-i menkuleye tasarraf edemezler, ilişkilerinin kat.1 İçin bir sene müddetle bilvekâle mahakimi devlete müracaat edebilirler. ‫ ﻻ ﺀ‬müddetin mürurundan sonra hiçbir mahkemeye hakk-ı

müracaatları yoktur. Madde 6— ikinci maddede mezkûr kimselere mesarif-i se. feriyelerine mukabil bir defaya malisus ve derece-i senetlerine gOre mütefavit olmak üzere hükümetçe tensip edilecek mebalig ita olunacaktır. M a ^ e 7 _ ikinci maddede mezkûr kimseler Türkiye Cum. huriyeti arazisi dahilindeki bilcümle emval-i gayr-i menkullerini bir sene zadında hükümetin malumat ve muvafakati ile tas. fıyeyc mecburdurlar. Mezkûr emval-i gayr-i menkuleyi tasfiye etmedikleri halde, bunlar hüküme! marifetiyle tasfiye olunarak bedelleri kendilerine verilecektir. M a d ^ SOsmanlI imparatorluğu nda padişahlık etmiş kimselerin Tü^iye Cumhuriyeti arazisi dahilindeki tapuya merbut emval-i gayr-i menkulleri millete intikal etmiştir.


Bü y ü k

oY

i - II / HİLÂFETİN KALDIRILMASI

15

M a â 9— Mülga padişahlık sarayları, kasırları ve emlâk-i sairesi dahilindeki mefruşat, takımlar, tablolar, asar-1 nefise ve sair bilumum emval-i menkule millete in tib l etmiştir M a â 10— Emlak-i Hakaniye namı altında olup evvelce millete devredilen emlak ile beraber mülga Padişahlığa ait bilcümle emlâk ve sabık Hazine-i hümayun, muhteviyatları ile birlikte, saray ve kasırları ve mebani ve arazi millete intikal etmiştir Madde 11— Millete intikal eden emval-ı menkule ve gayr-i menkulenin tespit ve muhafazası İçin nizamname tanzim edilecektik. Madde 12— în erim ^ râ ^

İş bu kanun, tarih.i neşrinden itibaren ■■-f-——

Madde 15— İş bu kanunun icraat abkan١ında icra Vekilleri He١١eti memurdur١6 Yalnız 431 no.'lu 13 maddelik bu kanunun, ikinci maddesi üzerine değişiklikler istenmiş, ikinci maddedeki ''kadınlar, ‫ ؟‬ocuklar ve daraatlann yurtdışında sefalete düşecekleri, hasta ٠up ‫ ا‬belki kendilerine bakan olamayacağından dolayı rahatsız olacakları, bu güne kadar iyi gün görmüş ve yaşamış bu kadınların ihtiya‫ ؟‬sebebi ile ahlâk zayıflığına düşebileceği.' ve bunun da Türk'lük şerefini zedeleyici olacağı'' mUlahazalanyla bunların yurtdışına ‫ ؟‬ıkanlmaması ve memleket dahilinde kal-

6

Bu kanunun müzakere Julana‫ ؛‬،. TBMM Zabıt Ccndesi'nın 7. cildinin 26 sav. fasından 78. sayfasına kadar devam çimekledir


16

HASAN H ü s e y in

ce^

an

malan için teklif verilmişti. Teklifi verenler, Trabzon Mebusu Muhtar, Diyarbakır Mebusu Fevzi, Erzurum Mebusu Halet ve Niğde Mebusu Ebubekir Hazım idi. Meclis o halde bulunuyordu ki sırf acıma ve merhamet his­ sinden doğan bu teklifi "Hepsi gitmelidir. Ne erkeği kalsın, ne kadını!" şeklinde itirazlarla karşılamıştı. Hatta meşhur İstanbul İstiklal Mahkemesi Başkanı Topçu İhsan; "Hanedan’a mensup kişilerin ölülerinin bile kemiklerini mezarlanndan çıkanp atmak lazım gelir!" diye avazı çıktığı kadar bağırmıştı.^

ki) ١ ،

Aynı gün. 3 Mart 1924 tarihinde, dînî devlet dönemini sona erdiren; medreseleri kapatıp dînî eğitime son veren ve Şer'iye Vekaletini sona erdirip Diyanet İşleri Reisliğini kurdurtan "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" ile, "Şeriye ve Evkaf Vekaletierinin İlgası" ile ilgili iki önemli konu da meclisde yasalaşmış oldu.٥ Kanunun çıktığı gün mecliste hilafet savunuculuğu yapmış olan Dadaylı Albay Halid (Akmansu) Bey, meclisin havasını. Halk Partili Milletvekili arkadaşlarının havasını ve Halk Partisi.nin dinî değerlere karşı tutumunu hiç beğenmediğini ifade ederek Halk Partisi'nden derhal istifa etmişti.‫؟‬ Albay Halid Bey'in istifasına neden olan bu üç kanunla ilgili olarak o günün tanınmış yazarları ve yorumculan bu istifayı

C um huriy.t Tanhinden M ahim Ola >’U،r٠

‫ﺓ‬.

‫ \ﺍ؛‬١ ‫ﻵ ﻵ‬

Ne>n>٠l. IslaobuJ-l9S8 8 ‫ﻁﺀﻫﺔ‬١‫ ﻻ ﺉ‬.Tcvhjd.ı Tcdmai b u n u ” Şer٠ıyc vc Evur Vericilerin‫«؛‬ K aldınlııı Kin unu*‘ 3 Mırt 924 ‫ ا‬tanhindeki meclis birleşiminin l. celsesinde, hukuınrlvc v e n b bir i r Uienne *HaiireJığın Kaldıninii Kanunu.’ndAn önce maukcfc edilmiş ve kınunlaşnuşur. (Naşit Hakki Ulu0 .‫ ( ؛‬Buyuk Devrim, s. V Zıvı G oirntn. Kunuay Albay Halid Bey (Akmansu). c i. s 272. Halk Bankası Mayınlan. 1954. !.taabuJ


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

17

bir tek cümle ile özetlemişlerdi:

'Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, artık bir ”din devleti” olmaktan çıkmış, şeriat baskısı ile bağlarını tamamen koparmıştır. "١٠ Türkiye 'de düşünceye ve laik açılmıştır.

teokratik devlet düzeninden, modem devlete geçişin yolu bu üç kanunla

"Modern Türkiye.nîn Doğuşu" isimli kitabın yazan. Cumhuriyet Dönemi Türkiye araşlırmacılanndan Bernard Lewis de sözkonusu kanunlarla ilgili olarak şunlan söylüyor:

”Hilafeti kaldırırken Mustafa Kemal, İslâmî Ortodoks'luğun tahkimatlı kuvvetlerine ilk açık taarruzu yapıyordu. Geleneksel İslâmî devlet, teoride ve pratikde, Tann'nın, iktidar ve hukukun tek meşru kaynağı olduğu; halifenin de yeryüzünde onun vekili bulunduğu bir teokrasi devleti idi. Aynı kaynaktan gelen Şeriat da, ibadet ve itikat kuralları yanında, medenî, cezaî ve anayasal kuralları da kucaklıyordu. Halife bu manada şeriatın en yüksek timsali idi. Halife şeriatı, şeriat da halifeyi idare ediyordu. Ulema ise şeriatın ve de halifenin sözcüleri idi. Bu sebeple Ulemanın elinde büyük bir güç ve büyük bir nüfuz bulunuyordu. 3 Mart 1924 Kanunlarına kadar Kanunlar, halâ Ulemanın uyguladığı şeriatın egemenliğinde idi. Saltanat kaldırılmış olmasına rağmen, Türk toplumunda yeni rejimin (Cumhuriyet'in) liderliğine meydan okuyabilecek tek güç olarak yine bunlar (Ulema) vardı.

10 Na‫؛‬ıl Hakkı Uluğ. Haltfeliğm Sonu. s. 175. Is Bankası Küluif Yıvmlan 11 Ergun Aybar،. İstiklal MahkemeUn, s 7û. KûUur vc Turi٤nı Bakanh٤ı ١٠i>


HASAN H Ü S E ^N CEYLAN

IM

Ulema, geçmişte bir çok kereler reformcuların işlerini ge­ ciktirmiş Vsya bozmuştu; Mustafa Kemal, hilafetin kaldınImasıyLî birlikte. Ulemanın kendi devrimini engellememesi gerektiğinde kararlıydı. Hilafetin kaldırılması onların bütün hiyerarşik örgütüne ezici bir darbe oldu. Sonra Şeyhülislamlık makamının kaldırılış ı, Şer'iy e Vekaletinin ilgası ve dinî okullarla her çeşit medresenin kapatılmış olması gibi tamamlayıcı darbeler bunu izledi. Bernard Lewis, açıkça 3 Mart 1924 kararlannın. "en başta şeriata indirilmiş ezici bir darbe olduğunu”, daha sonra, me­ dreselerin kapatılmasıyla birlikte de, "şeriatın sözcüleri olan İslâm Uleması'na indirilen bir darbe olduğu" görüşünü ileri sü­ rüyor. Yine Mc Gill Üniversitesi (Montreal,Kanada). İslâm Tet­ kikleri Enstitüsü Direktörü Wilferd Cantwell Smith de, 3 Mart 1924 kanunlan ile, "Türklerin İslâm dininden vazgeçtikleri" ve. "Türklerin İslâm Milletleri Camiasına mensup olmamak karanna vardığı" fikrini ileri sürüyor.*^ 1924 yılımn 3 Mart'ında cereyan eden ve ihtilalin bu üç ka­ nunuyla ilgili olarak söylenecek şeylerden birisi de. devletin arlık din olarak hiç bir şeyi görmek istemediğidir. Nitekim 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 429 sayılı kanunla "Türkiye Devletinin Dini Yoktur!" denilerek "dinsiz devlet" özlemi açıkça yeni meclis tarafından kanunlarla dile getirilmiştir.

12

.

Bcmırd Lc١٠ıs. h4o6en\ Tkrbye'nui Doğm^u. s. 264, TTK Yayınlan 1988. 3 B a kin i'A n kif.

13 U ılirrcd Caoiwcll South. ‘Modern Tufiey; Llamic Refomutıofi* "Modem Tur. İÜye Dini Bir Relorrm mi Gidiyor.?" adil fbiİModc bu yer venr. {/idhiyal Fakâtiksi ‫ ﺀﻩ‬7 ‫ﻻ‬٢. Sayı - 1. yıl . 1953. s. 7٠20‫ﻝ‬Aynca ya^ann yine Modem Tur. kıyr ik tlfiii : . ‫ ﺱﺀﺉ‬Ifi kto ^m HiMary' adli bir esen vardır. <Princetün٠1957)


büyük oyun

- II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

19

Hilafetin kaldınimasıyla beraber, "'devletin dininin olmadığı"^"^ ve devletin dinden ayrıldığı bu dönem için resmî değerlendirmelerde çok ilginç yaklaşımlar görürüz. Devletin Matbuat Umum Müdürlüğü'nce bastınlan ve yine devletçe M. Zekeriye Sertel'e hazırlattırılan bir nevi 1924 yılınm "resmî al­ manaktı olan "Resimli Yıl-1924" adlı yayında bu üç kanunla birlikte 3 Mart 1924 olayları şöylece değerlendirilir; "...Bir hafta zarfında memleket müthiş bir inkılaba şahit olmuş bulunuyordu. Din namına ne kadar müessese varsa hepsi bu bir haftalık zamanda yıkılmıştı. Ne şeriat işlerinden so­ rumlu Şeriye Vekaleti (Şeriat Bakanlığı) ve ne de vakıf müesseseleri ile ilgili Evkaf Vekaleti (Vakıflar Bakanlığı) kalıyor; şeriat mahkemeleri olan Şer'iye Mahkemeleri ile Medreseler ta­ mamen kapatılıyor ve en önemlisi ٠ "şeriat ahkamının icra makamı" "ahkam-ı şer'iyyenin tenfizinin makamı" olan hilafet makamı ilga ediliyordu. Yani din adına ne varsa hepsi bir hafta içersinde yıkılmış bulunuyordu. Bu tibarla 1924 senesi "yıkım senesi" ve "yıkmak senesi" olmuştur. Yıkımın ve yıkmanın en önemli öğesi şüphesiz hilafetin kaldınlışı olmuştur. Hilafetin kaldınim ası bütün bir İngiliz ve Fransız milletini ve topyekün batıyı sevince boğarken. Mustafa Kemal'e karşı bu noktada en büyük tepki ve muhalefet hiç beklemediği yerden, yani Türk Silahlı Kuvvetlerinden gelmiştir.

14 M. Zckcnya Scrtcl. Resmit Yti s. 11.18. M.lbual U M . 1925.Ankara 15 Prof. Dr. Ah Fuad B‫؛‬mgıl. Din ve Laiktik, s 191, Yağmur Yay.. Istanbul


20

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Üstelik Mustafa Kemal'e hilafet konusunda muhalefet eden­ ler. kendisinin en yakın silah arkadaşlarıdır. Mareşal Kazım Karabekir Paşa. Cafer Tayyar Paşa. Ali Fuad Paşa, Ali İhsan Sabri Paşa, Cevat Paşa ve Sakallı Nurettin Paşa bu mu­ halefetin başrol askerleridir. Hüseyin Rauf Orbay ve Dr. Rıza Nur gibi önemli şahsiyetlerde her fırsatta bu muhalefeti değişik platformlara taşıyan insanlar olmuşlardır. Hele hele Dr. Rıza Nur, aynen Kadirbeyoğlu Zeki Bey gibi, "hilafetin kaldırılmasının tam bir cinayet olduğu" fikrinde birleşerek. bu cinayet oyununun önce îsmet İnönü tarafından Lozan'da senaryolaştınldığnıı ifade ederek açıkça canileri "H٥>٠٠r ve Hatıratım" isimli eserinde ortaya koymaya çalışır.‫؛‬. Dr. Rıza Nur, "Hayat ve Hatıratım" isimli eserinde, bu cinayete ortak olanlardan ve hatta halifeliğin kaldınimasını hazırlayanlardan bir tanesinin de İsmet Paşa olduğunu zikreder. Dr. Rıza Nur’a göre halifeliğin kaldıniması Lozan görüşmeleri sırasında İstanbul Yahudi Hahambaşısı Haham Haim Naum ile İsmet Paşa arasında "gizli görüşme" korkunç pazarlık"larla halledilmiş bir olaydır. Rıza Nur bilindiği gibi Lozan görüşmelerinde ikinci mu­ rahhas azadır ve İsmet Paşa'nın görüşme ve diyaloglarını en yakından izleyen birisidir. İsmet Paşanın çok sık görüştüğü kişilerden Yahudi Hahambaşı Haim Naum. Rıza Nur'un çok dikkatini çeker ve hiçbir gereği yokken. İsmet İnönü ile te-

16

Dr Ru■ Nur. H a y ^ \f Haurahm. c 3. .'969. LunbüM 967


RÜYÜK o y u n - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

21

klifsiz samimiyetleri ve içli-dışh görüşmeleri Rıza Nur'u ra­ hatsız eder. Lozan görüşmeleri sırasında başvekil olan ve başlangıçta Atatürk'ün en yakın sırdaşlanndan olan Rauf Bey de (Orbay); İsmet Paşa, Yahudi Haim Naum ilişkilerini doğrulayanlardandır. Dr. Rıza Nur, "Hayat ve Hatıratım' isimli eserinin 3. cild, 1081. sahifesinde bu ilişkileri şöyle anlatır ; " Bir müddettir eski İstanbul Hahambaşısı Haim Naum bizim kaldığımız otel­ de görünmeye başladı. Ne yapmış, kimi vasıta yapmış bil­ mem, İsmel'e yanaşmış... Yemek zamanını biliyor ya, asan­ sörün kapısında bekliyor. Biz asansörden çıkınca derhal İsmet'in koluna giriyor ve elleriyle de (sanki kırk yıllık dostlarmışçasına) belinden kavrıyor... Sonra yemek salonunda, herkesin içinde İsmet'le şakalaşıyor, gülüyor... Anlaşılıyor ki Hahambaşı Haim Naum herkese, .'İsmet benim samimi teklifsiz arkadaşımdır.' diye göstermek istiyor ve gösteriyor. (...) Şimdi odasından da çıkmıyor, o kadar içli-dışh ol­ dular. İsmet onu müşavir tayin etti. Öğrendim ki. gündelik ver­ meye de başlamış (günlük harcırah). Bana da söylemiyor. Heyet-i murahhasa (delegeler heyeti) çiftliktir, keyfi gibi kullanıyor... Derken (en mahrem görüşmelerimiz esnasında) Hahambaşı'yı soframıza da aldı. Artık dayanamayıp, İsmet.e dedim k i : "Senin böyle Yahudi haham ile böyle laubali bir tarzda görüşmen, kendi haysiyetini

ve Türk milletinin haysiyetini

kırar. Buna bu kadar yüz verme. Hiç olmazsa herkesin içinde yüz verme..."


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Bana kızdı... Bu hahambaşı ile kimbilir nesi var?!. Ben de Ismet'e kızıp başka sofraya geçtim. Çünkü yemek yerken kendi samimiyet muhitimizdeyiz, düşünmeden ağzımızdan bir laf kaçıracağız, o bunu derhal düşmanlara yetiştirecek (is­ piyonlayacak)... Aramızda bulunduğunu herkese gösterecek ve dalaveresini yürütecek. Hahambaşı Naum. bizim îsmet'e. "bütün Fransız ve İngiliz yetkililerini tanıdığını, hepsinin kendisinin ahbabı olduğunu, işleri istediği gibi yaptıracağını söylüyormuş... Tabi, aynı Ha­ hambaşı. kimbilir İngiliz. İtalyan ve Fransız delegelerine de Ismet'i avucunda tuttuğunu söylüyordur... Sonunda Ismet'ten bu Yahudi haham. İzmir'den bir imtiyaz, bir menfaat temini istem iş... Hatta (Türkiye adına) Washington Büyükelçiliğini de istemiş!.. Herkese. "İsmet teklifsiz ahbabımdır. sözümden dışarı çıkmaz!?" diyormuş... Sonral،ın bu haham Mısır'a gidip âyân azası olmuştur." Lozan görüşmeleri sırasında başvekil olan Rauf Orbay da bu görüşmeleri doğrular ve Hahambaşı Haim Naum.un Ingilizler adına İsmet Paşa ile görüştüğü ve gizli pazarlıklarla halifeliğin kaldırılmasına sebep olduğunu açıklar. Rauf Orbay. Feridun Kandemir'e konuyla ilgili olarak bakın neler anlatıyor: "İsmet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan'da İngilizlerle bir çeşit gizli arabuluculuk rolü oynayan İstanbul Yahudi Haharnbaşısı Haim Naum Efendi'nin telkinleriyle, hilafetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye'de devamına müsadc edil­ meyip. derhal kaJdınlması nknni tamamiyle benimsemiş bu-


Büyük

oyun . 11/H ÎL İT İN

KALDIRILMASI

23

lunuyordu... 17

Fazıl Kısakıirek de naiııcııgın J‫اا‬a‫اا‬fc‫ا‬iğ‫ا‬n Kaıuınjın،ı٥ ka!dınJnıasıı fikrinin Nccib razıl ıvısaKureK ae ıiMimn hu gizli görüşmelerde kesinleştiğini ve olayın kahramanının sözkonusu Yahudi Hahambaşı Haim Naum olduğunu ileri sürer. Nccib Fazıl ١kendisinin çıkartmakla olduğu, "Büyük Doğu" mecmuasının 29. sayısında konuyla ilgili olarak şu iddialarda bulunur: "Haim Naum, bu korkunç teşebbüse evvela Amerika'da Türklcr lehinde bir seri konferanslar veiTnek suretiyle başladı. Bu konferanslarda Emperyalizm Şeflerine "Türkün maddesini serbest bırakmalan, buna mukabil ruhunu, tâ içinden, kendi öz adamlarına yıktırmalanm" telkin ediyordu. Yani Masonluk hesabiyle Kur.ân'ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak, Haim Naum'un müthiş planı idi. Ame­ rika'da bu zemini hazırladıktan sonra İngiltere'ye geçmiş ve halis Yahudi olan Lord Gür/.on ılc temas ederek şu teklifte bu­ lunmuştur : "٠Siz Türkiye'nin mülkî lamamiyeıini kabul edin, ben Is!âmiycıi ve İslâmî temsilciliklerini onlara ayaklar alımda çiğ­ netmeyi taahhüt ederim.".‫؛؛‬ Büyük DoğU) ayni sayıda şunlan da eklem ektedir: "Ingiliz murahltas hc.vcıi reisi Lord Gü٢z.on٠nihây.eı en mânıdâr sözünü söyledi. Dedi ki : "Türkiye İslâmî alâkasını ve islâmî temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa bizimle hulûs bir.

r IS

L.

I c riilu n Kı%\dcm\f. H a itra la n v< SoyU k f f u iİ t k U ’ i l l t K jk J O r b ij ) .١w . ٧ ٠ \،،ıh I K ısskurok. liu y u k 1 1)، ‫ﻏﺎ‬٧, \. ‫ا >ا‬

‫م‬/‫ا‬

:٠ ‫ب‬


HASAN H Ü S E ^N CEYLAN

İslâmî temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa bizimle hulûs birliği etmiş olur. Hristiyan dünyasının hürmet ve minnetini de kazanır. Biz de kendisine dilediğini veririz..."*.

Büyük Doğu yirmidokuzuncu sayısında, "Nihai Vesika " başlığı ile sözü şu sonuca bağlamaktadır : "Lozan Muahedesinden sonra İngiltere Avam Kamarası’nda "Türklerin İstiklâlini niçin tanıdınız?" diye yükselen itirazlara Lord Gürzon’un verdiği cevap : - işte asıl bundan sonradır ki Türkler bir daha eski savlet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz..."

Büyük D oğum u ve bazı başka kitapların bu bakışları için açık belge ve kaynaklar verilmemiştir. Ancak "tahmin"ler sözkonusudur. Yukanda verilenler arasında en kuvvetlisi, bir gözlemci olarrak Rıza Nur'un yazdıklan ile Rauf Bey'in Kandemir'e anlattıklandır. Çünkü Rauf Bey, o zaman başbakan bulunuyordu. "Gizli Pazarbklar.ın içinde olmasa bile, güçlü birtakım bilgi ve sezişleri olduğu kesindir. Gazeteci-Yazar. Ahmet Kabaklı da, ''Türk Edebiyatı" der­ gisinde iki yıldan fazla bir zaman sürdürdüğü "Temellerin Duruşması" isimli dizisinde hilafetin kaldınlması konusuna geniş yer vererek, sözkonusu derginin 185. sayısında (Mart 89) İsmet Paşa.Haim Naum ilişkisine ve yapılan "gizli pazarlık'lara yer verir...

Nccib Faili KjşaİLUrrI . 1،. ‫ ﻩ ﺀ ﻭ‬Jiiyr 29 ' Ahmet Kabaklı. Türk Eifebıyaiında bu yazj düi^ini Tcmdicnn D u n i^ n ı 20 adj))a kil‫ ﻣﺎ‬1‫ ﺍ ﻣ ﺎ‬mil‫ ؛‬vc k‫ﻝ‬l‫ﻉ‬b »‫ ﻭ‬l‫ ﺩ‬bir doocmın aydınlatılmasına çok onemli

1‫ ﻟ ﺲ‬1‫اا‬


Büyük

oyun

- ıı / hilafetin

k a lü irilmasi

25

Ahmet Kabaklı : "Büyük Doğınmn çıktığı uzun yıllarda da, Kadir Mısıroglu'nun; 'Lozan Zafer nü, Hezimet m ü" kitabını yayımladığı tarihlerde de, bu itham ve suçlamaların baş hedefi İsmet Paşa yaşıyordu. Elinde suçlamaları reddetmek için yüz­ lerce "lek/ıp'. imkanı da olduğu halde, bu ağır iddialara karşı hiç bırşey söylememiş olması, insanı, hazin olaylarla dopdolu olan yakın tarihimiz açısından bizlcri düşündürmektedir!.." di­ yerek İsmet Paşa-Hahambaşı Haini Naum ilişkisini Raul Orbay gibi. Dr. Rıza Nur, Necib Fazıl. Kadir Mısıroğlu gibi do­ ğrulamaya çalışır.^* (Türk Edebiyan-]^5. sayı, s. 8, Man1989). Hilaletin kaldırılmasına yönelik ‘.Büyük Oyun" un perdesi aralandığında sahnede gözüken ilk gömntülerdir bunlar. Biz bu araştırmamızda "Büyük Oyun" sahnesinde yer alan­ ların tüm hareketlerini, mimik ve mizansenlerini işte böylesi gi­ zemli görüntüleriyle vebülün aynniılanyla vermeye ça­ lışacağız. Göreceksiniz ki. adına "Hilafetin KaUlırılrnasC' dediğimiz "Büyük Oyıın-2" isimli eserimiz, sizi bizi ve tüm dünya müslümanlarını yakından ilgilendiren bir sahneyi, oyunun realizc edildiği tarihin 71. yıldönümünde, dönemi yaşayan tam bir "v،/. kanüvis " hassasiyetinde ve "müslüman aydın fıraseünde" tüm çıplaklığıyla ortaya koymuş olacaktır. I abı bu eserimiz kendine has ilk leri de muhtevidir. Şö>le ki. Mu١ıala Kemal in Nuluk'ia da belıımûı eibı. kendisinin en

٠٠r

ı

n

].l.ıi'İMil

^J/4İ. lX ٠iL ».1 7 ٠٠m ٠7 21

I ı،»K 1 a، l١١^ ١ ! ١١١ ١ S^S. M jn 1٠،‫؛‬


26

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

çok kızdığı Hoca Efendi A fyon Karahisar mebusu Hoca İs­ mail Şükrü Efendi'nin Türkiye Büyük M illet Meclisi'nde gündeme getirdiği ve hilafetin asla kaldınlam ıyacağını il­ men. fikren ve siyaseten belirttiği 28 sayfalık hilafeti islamiye isim li risalesi, orjinaliyle ilk kez bu eserde siz- lere tam m e­ tin olarak takdim edilmektedir. Yine Mustafa Kemal'in hilafetle ilgili Eskişehir, İz­ m it. İzm ir, B ursa v e B a lık e s ir g e z ile r in d e y a p tığ ı konuşmaların tamamı orijinal metinlerinden çözülerek ilk kez okuyucuya aktarılmıştır. Mustafa Kemal'in en çok sevm ediği değil, bu kez de se v d iğ i hocalardan biri olan Prof. Dr. S e y y id B ey'in TBMM'de yaptığı ve İslam adına Hilafetin kaldırılmasını isted iğ i, ''Hilafetin M ahiyei-i Ş er'iyyesi’' başlıklı tarihi konuşmasına da bu eserim izde tam metin yer vererek, "Mus­ tafa Kemal ve Hilafet Kavgası" adlı "Büyük Oyun" un sizler tarafından daha kolay çözülm esine yardımcı olm aya çalışıyoruz. Çalışmak ve Gayret bizden, Tevfik ve inayet Allah'tandır.

Hasan Hüseyin CEYLAN (Hilafettin Kaldırılışının 71. Yılı Anısına) 3 MART 1995 Güm üşköy'ANKARA


SU LTA N v a h d e t t i n G İD İY O R H A L İF E A B D Ü L M E C İD G E L İY O R ! 1-2 Kasım 1922 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi oturumlannm neticesinde alınan 308 sayılı kararla Saltanata son verilmiş, fakat "makam-ı hilâfet", "Âl-i Osman'.a ait bir hak olarak kalmıştı. 308 sayılı Saltanatın kaldıniması kararından tam 16 gün sonra halifelik makammda bulunan Halife Vahdettin; Yıldız Sarayı etrafında suikast planlannın çoğalması, saraya molotof kokteyller atılması, göstericilerin toplanarak herkesin gözü önünde "Kahrolsun Vahdettin" diye slogan atmalan ve sarayın duvarlanna da "Vahdettin defol!" yazılannın yazılması üzerine hayatının tehlikede olduğunu düşünerek yıllarca yaşadığı ve hükmettiği Osmanlı topraklanndan aynimak durumunda kalmıştı. Bize göre halife-sultan Vahdettin'in hayatındaki bu tek hata., yapılmaması gereken ve hele hele vatanseverlikte bir zirve olan Vahdettin'in hiç yapmaması gereken bir eylemdi. Onun şehzadelik ve Saltanat dönemi içerisinde her şeyini bu vatana feda eden davranışlanm plan ve programlannı bilenler, Vahdettin'in damadı Şehzâde Ömer Faruk Efendi gibi Ana­ dolu'ya gitmesini ve Anadolu’da yürütülen kurtuluş hareketinin başında bulunması gerektiğini hep söylemişlerdir. Nitekim Vahdettin’in halife sıfatıyla ta başından itibaren

1


28

bulunacağı bir Anadolu harekelinin, dünya konjönklörünü ali üsı edeceğini ve Osmanhnm ikinci kc/ yeniden doğuşunu ve üsıclik daha diri ve daha enerjik yeniden doğuşunu dünyaya bir kc/ daha göslcrcccğini iarih anali/istleri bugün bile oıtaya koyn^akıadır. Biz de bu kanaaıin sahiplcrindcniz. Şimdilerde adına "İkinci Cumhuriyetçiler" denilen aydınlar da bu kanaatin sa­ hipleridirler.

‫ اﺀ‬, [[ ‫غ‬4 .‫وا‬ ‫■ع‬

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Ülkesinden mecburen aynidığı 17 Kasını gününe kadar ve hana Ingiliz işgal kuvveileri komuiam General Sir Harringıon un gemisine binene kadar bu vatanın kurtuluşu için maddi ve manevi elinden gelen her lür yardım ve gayreti yap­ tığına lanhîn tanık olduğu bu değerli halife-sultanın. bu son ha­ rekelindeki larilîî halayı 1923 sonrası cereyan eden olaylara bakiığınıı/da ve hele hele rejimin sahiplerince onaya konan 3 Man 1924 sonrası "büyük oyun'.lara baktıkça daha iyi an­ lıyoruz. Gerçekten Sultan Vahdeliin.in 17 Kasım 1922 sabahından İtibaren bu ülkeden ayrılmasıyla anık padişahın olmadığı bir toplumdan öle. halifesiz bir toplum olayı gündeme gelmiş, bu durum İslâm dünyası açısından da sıkmiılara sebebiyet vernıışij.. Musiala Kemal’in "bülünüylc ıcpclcnmişlerdi!" ifadesi, yine kendi deyimiyle "yeleri kadar kan dökülmesi" ifadesiyle açıklanmiNiı. ١'eien kadar dökülen kan. halkın samimi olarak halifelik makamına dinsel anlamda bağlılıklannın ve dinî geleneklerine sarılmalarının bir karşılığı olmuştu.

1

١،‫ﺀداا د‬١١ ،. İ n ١ ١ r .٠ ‫ ا‬1‫ أﻻااا‬M usul'a K em ale m /k u ıp U n K / c n d ı.c lc n a ،l^ tfch n r l U / ‫ ؟‬Arahk ! ‫ﻻ‬: ‫ و‬Larıhlı ' lü /itn ٠ ٠/ i L * r . ‫؛‬::j/c u .k .n ١‫ >؛ ا‬A r ılık ‫ا‬،‫د‬: ١tanhiı


BÜYÜK OYUN ٠٠II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

29

Hilafete Bağlılığın Faturası; Kan ve Can Vermek: Özellikle de binlerce inanmış insanın, kan ve can karşılığı acı bir şekilde ödedikleri faturalar şu coğrafyalarda gerçekleştirilmişti. 1— Sivas Ayaklanması - 20-22 Ekim 1919. 2— Gümüşhane-Bayburt Ayaklanmaları - 26 Ekim - 24 Aralık 1919. 3— I. Bozkır Ayaklanması, 27 Eylül - 4 Ekim 1919. 4— II. Bozkır Ayaklanması, 20 Ekim - 4 Kasım 1919. 5— Düzce Ayaklanması, 13 Nisan

23 Eylül 1920.

٠

6— Gerede Ayaklanması. 4 Haziran - 8 Ağustos 1920. 7— Yozgat Ayaklanması, 15 Mayıs - 30 Aralık 1920. 8— Konya Ayaklanması. 2 Ekim — 15 Kasım 1920. 9— Bandırma Ayaklanması 10— Balıkesir-Gönen Ayaklanması 11— Çorum Ayaklanması 12— İzmit Ayaklanması 13— Adapazarı Ayaklanması 14— Tokat Ayaklanması Bunlardan başka N albhan, B eypazarı,A yaş, İskilip, Erbaa, Turhal, Zile, Karacabey gibi yerlerde de Ankara'nın "irtica merkezli ayaklanmalar" dediği türden "hilafete bağlılık ve bunda da meclisin samimi olması" adına ayaklanmalar oldu. Faturası, ifade edildiği gibi tepelenmeleri ve kanlan olmuştur. Rakamla ifadesiyle ise onbinlerce insanın canı ve kanı pahasına gerçekleştirilmişti bunlar. Mustafa Kemal ise bu tabloya açıklık getirmekte hiç te-


30

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

reddüt etmiyordu. Nitekim 22 Ocak 1922 tarihinde Bursa Setbaşı'nda yaptığı tarihî konuşmasında Mustafa Kemal

"Kanla yapılan devrimler muhkem olur. Kansız devrimler ebe• dileşîirilemez. Yenileşme hareketlerimizin elbette karşısında olanlar olacaktır. Bunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Bize karşı çıkanlar "mürtecV\ hareketimizin karşısında olmak da özel tanımı ile "irticaidir beyler. Bu irtica hareketleri olduğu müddetçe biz de onların başlarını ezmeye devam edeceğiz.. Görüldüğü gibi korunması uğruna binlerce insanın canmı feda ettiği hilafet makamı. 17 Kaim 1922 sabahından itibaren halife-sultan Vahdettin'in. halifesi olduğu toplumdan ve vatanından aynimasıyla tarihsel boşluğa bürünmüştü. Ankara Hükümeti ve Mustafa Kemal Vahdettin'in İstanbul'dan ay aldığını haber alır almaz. 19 Ekim'den beri An­ kara Hükümeti’nin temsilcisi olarak İstanbul'da bulunan Refet Paşa'ya (Bele) bir telgraf göndermiş; Meclisin kimi halife seçeceği belli olmamakla beraber, seçilecek kimsenin tekrar padişahlık iddiasına kalkması ihtimalini gözönünde bu­ lundurarak Refet Paşa'dan Abdülmecid Efendi'nin kanaatlerini ve eğilimini öğrenmesini istemişti. Çünkü saltanatın ve ahlaken erşed ve çok açık bir şekilde tek adayı olan Âl-i Abdülmecid Efendi.

٠

ilgası hakkındaki kararda, "hilafetin ilmen aslâh olan bir Âl-i Osman'a verileceği"‫؛‬ belirtilmişti. Böyle olunca da halifeliğin Osman kendiliğinden ortaya çıkıyordu:

TBMMZ bı(CrnöeM. Drv I C 24. ٠٠ t04


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

31

îlginç olan şuydu: Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi Halife-i Müslimin’i seçmek durumunda kalmıştı. TBMM, 17 Kasım ٠ 19 Kasım 1922 tarihlerinde halifelik seçimi şartları ve usulleri üzerine çok hararetli tartışmalara sahne olmuştu. TBMM'de 2. Grub, 1. G rub.a Karşı: Bu hararetli sahneleri sayfalanmıza almamızın nedeni; Türkiye’nin nereden nereye geldiğini ve bu geliş içerisinde hangi serüvenleri geçirdiğini göstermektir. Sultan Vahdettin'in İstanbul'dan aynlışıyla birlikte 18 Kasım 1922'de Meclis Başkanı Rauf Orbay.ın teklifleriyle. TBMM içerisinde halifenin seçimi müzakerelerine başlandı. Meclis Başkanı Hüseyin Rauf Orbay, halifelik kavramını adeta ıstılahî anlamıyla kullanarak, "münhal kalan İslâmlığın imamlığına" birinin seçilmesinin acil ve zaruri olduğuna işaret etti. ikinci Grup milletvekillerinin liderlerinden Mersin Mebusu Çolak Selahaddin Bey; Halifeyi seçme hakkı meclisindir. Ha­ lifeyi burada seçeceğiz, demişti. Herşeyin ehveni, zaman ve zemine uygunluğu açısından bütün görüşler Abdülmecid Efendi'nin halifeliği üzerine yoğunlaşıyordu. Yalnız bir farkla, seçileccı halifenin artık İstanbul'da duramayacağı ve TBMM’nin başında bulunması ge­ rektiği söyleniyordu. Çankırı Mebusu eski medrese hocalarından Tevfık Efendi de herşeyin usulüne uygun olması için meclisten Şer'iye Ve­ kaletinden halifelik için aynca bir fetvanın da çıkmasını ve fet­ vanın mecliste okunmasını istemişti.


32

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Ankara'nın müderris mebuslarından Mustafa Efendi, yine hepsi İkinci Grup.un "hoca" ve "Ulema" kaynaklı mil­ letvekillerinden Erzurum Mebusu Yeşilimamoğlu Salih Efendi. Lazistan Mebusu Osman Efendi. Amasya mebusu eski Kurmay Albay ve Nafıa Vekili Ömer Lütfı Bey, Kırşehir Mebusu Müfit Kurutluoğlu Hoca ve İzmit Mebusu Sun Bey'ler, halifenin artık Ankara'da ve TBMM'nin başında bulunması gerektiğini savunmuşlardı.^ Hatta Büyükşehir caddelerinde halâ adı yaşatılan Tunalı Hilmi heyecana gelerek: "Halife Ankara'da bulunmalı. Şeriat hükümlerine uyacağına dair TBMM'nin iş bu kürsülerinde yemin etmesi katiyyen lâzımdır" diyerek hararetli bir konuşma yapmıştı. İzmit Milletvekili Sim Bey ise. "Yaşasın İslamiyet ve yaşasın halifelik!" diyerek oturduğu yerden bu konuşmalara katılıyordu.". Bütün bu konuşma ve hararetli müzakereler TBMM Reisi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının gözleri önünde cereyan edi­ yordu. Müzakerelerin bir yerinde meclisin lider simalarından Kur­ may Albay Selahaddin Bey, halife seçilse bile bütün bir mebusan'ın ve TBMM reisi olarak Mustafa Kemal'in seçilecek ha­ lifeye "biat" etmesi gerektiğini^ söylemişti. "Biat" kavramını TBMM çatısı altında ilk kez gündeme getiren Kurmay Albay Çolak Selahaddin Bey. "Şeriat için biat zaruridir" diyordu. Müzakerelere bir müddet ara verilmiş ve ikinci celse açılınca ilk sözü İkinci Grup sözcülerinden Bitlis Mebusu

y

N

4

٠m i hU kii I1 u |. HaliftUğın 5c>/u،. ٢. K7.

^

، ٠

5

/Vvir/ v€ Dm. .4 7 5 ٠‫؛‬.

Sürcvva Aydemir. Trit:

c V‫؛‬

Lluğ. d ;،٠<" s. 88

t


f BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

33

Yusuf Ziya almıştı. Bitlis milletvekili dindarlığıyla, Islâm'a aşırı bağlılığıyla tanınıyordu. Ne zaman biri Islâm'a aykın. dine aykın bir konuşma yapsa hemen onun üzerine yürümesi ve mecliste gürültü çıkarması ile tanmıyordu. Kendisi Ana­ dolu'nun işgal kuvvetlerinden kurtulmasında büyük gayretler göstermişti. Yusuf Ziya İstanbul'un halen işgal altında olduğunu söyleyerek: "Halifeyi hakimiyetimiz altındaki bir yerde seçmek ve biat şarttır; biat olmadıkça da seçim tamam olmaz." demiş ve, "Asıl olan halifeyi seçmemiz değil, ondan da öte halifenin vezâifınin ve salahiyetinin ne olacağıdır. Halifenin yetki ve va­ zifeleri belli olmadan halife seçiminin bir anlamı yoktur" di­ yerek halife seçimi müzakerelerine yepyeni bir boyut ka­ zandırmıştı.. Bitlis Mebusu Yusuf Ziya:^ "İslamlık Cumhur üzerine ku­ rulmuş bir varlıktır. Meşveretle idaresi gerektir ve böyle bir Şura'nm tabii reisi ancak Halife olabilir." deyince Mecliste leyh ve aleyhte görüşlerde muazzam bir dalgalanma meydana gelmişti. Bu sırada Yusuf Ziya, mecliste bulunan bocalan işaretle elini havada sallayarak: "Şeriatı bilen hocalar bu ko­ nuda susmaya devam ederlerse, yann yevm ١i kıyamette, mahşer gününde bunun hesabım vereceklerdir. Şeriata iman eden insanlann benim söylediklerim karşısında söz söylememesi lazımdır" diyerek Meclisin itiraz etmemesine

I■


‫ا‬ 34

HASAN HUSEYIN CEYLA^

zemin hazırlıyordu. Gürültüler devam edince: ..Efendiler ben şeriatı Islamiyeden bahsediyorum. Burası müslüman bir mec­ listir. Artık ben meseleyi umuri şeriye ile alakadar olan rüfekayı Kiramın vicdanı insafına terk ediyorum..."‫ ؟‬diyerek konuşmalarına ara vermişti. .'Halifeye Biat Edelim!.' Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey'in konuşmaları meclise hal­ ledilmesi gereken iki başlık bıraktırmıştı: a—

Halife'ye Biat.

b— Halifenin vazife ve selahiyetlerinin şeriat sınırlan çerçevesinde tesbit ve tayini.‫؟‬ Durum bu noktaya gelince, daha doğrusu müzakerât hiç beklenilmeyen ve hatta tahmin edilmeyen bir mecraya gelince Mustafa Kemal müdahale etmek durumunda kalmıştı. Müzakereler için hedef şaşırtıp sadece halifenin seçimi ile ki­ fayet ederek başka meselelere geçmek en çıkar yol idi. Çünkü böylece, halifeye biat ve halifenin şeriat dahilinde \azife ve sa­ lahiyetlerinin tayini meselesi Ankara’nın gelecekteki siyasî hayatını toptan değiştirebilirdi. En önemlisi Mustafa Kemal’in ta baştan beri düşündüklerinin allak bullak olması sözkonusuydu. Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya meclisi konuşmalarıyla artık halifeye biat noktasına getirmiş \e ondan da öte halifeliğin

‫ﻳﺎ‬

7BM \ 1 0 ‫ ;ا‬1‫ ا‬Celse Zah.Uan. 140 In'tkat 4 ١١ ،.‫ي‬٠ l١ cK\ v٠ ٠ n»Bitli. iTicbusu Yusuf Zı>^ Hcyın bu hiy hs.kki.-îk.J.k kj.'Hiyu٠ ٠ si st. k ،r.u١ ııu ‫ا‬.‫أ‬/‫ا ﺀﻟﺪ {اا ﺳ ﻤﺪ‬ (kslclı ‫ا‬3 ‫ ااﺀ‬١ n١ i١ L،a nl ١ t-٠ ‫د‬٠ ‫'^ اا‬-،‫ أ‬٠ ١ . ‫ا‬- ‫ ا‬٠ . S(I."T|Cİ٠ :. 1 ‫ا‬١ .‫ذ‬٠‫و‬ ۴،‫ل‬ ‫ﺀاد‬4<>»‫أ‬1٧ ‫ل‬ ‫غﺀ \ا‬ ‫ ا‬ıv.n ٧‫ﻻ‬ ١ ‫دا‬1‫ د‬Kemai ‫إ‬.٠ ‫ل[ﺗﺎا‬ ١ ‫اأ‬٠ ‫د‬1٠ ‫ﺀإ‬،‫ﻞ‬ ‫ ﺀﻟ‬١٠‫ \'ل‬1، ‫ﻟﻨﻰأ\ل‬١‫ ا‬0 ‫ ا‬١‫ اا‬ve uiiiMUiliT،. İH J J j nereder. çıktı \ ‫ا‬٠٤ ٠ c ،٠ ١ ck n ‫؛‬٠ ٠ .٠ ■ ١ fi• '. k.M


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

35

sembolik olarak kalmaması için: '.Efendiler! Bir camiye, bir mescide bir imam veyahut bir müezzin tayin ettiğimiz zaman o, vazifesinin ne olduğunu bilir. Camiye tayin olunan imam bilir ki, gideceği camide imamet edecektir. Bir imamın, bir müezzinin vazifesi malum iken, kos­ koca bir halifenin vazifesini tayin etmemek, müşevviş (belirsiz ve karmakarışık) bırakmak muvafık mıdır? Yoksa Efendileri halife yalnız bir kelime ile olmaz. Biz Va­ tikan Sarayını taklit etmiyoruz. Sembolik bir halife seçmiyoruz. Mahaza Halifenin vazifesi tayin edilmeli ve intihap, şerait-i lazime tahtında olmalıdır."*, diyerek meclisi etkileyen bir konuşma yapmıştı. — Mustafa Kemal: .’Önce Halifeye Biat Edelim, Sonrasını Düşünürüz!” İşte tam bu sırada Gazi Mustafa Kemal gelecekteki düşündüklerini gerçekleştirmek adına bizce tarihî olan şöyle bir konuşma yapmıştı: "Arkadaşlar mevzubahis olan meseleyi çok münakaşa etmek, çok tahlil etmek mümkündür. Fakat zannediyorum ki, münakaşa! ve lahlilâlda ne kadar ileri gidersek meseleyi hal­ letmekte o kadar müşkülat ve teahhurata uğrarız. Benden önce kürsüyü terk eden Yusuf Ziya Bey, halife olacak zatın vazife ve salahiyetlerinin ne olacağından bahis buyurdular. Zan­ nediyorum ki. ondan önce bir halife intihap etmek daha mühimdir. Sonra seçeceğimiz halifeye hilafetini tebliğ edeceğiz... Binaenaleyh bugün söylenen şeylerin hepsini hal­

ın

IBMM Gı/h Cclw Zabıtları. UO nûkal.

١cc1n، ٠ 08

11 l٦ ١ S،


36

HAŞAN HÜSEYtN CEYLAN

!etmemiz mümkün değildir." Mustafa Kemal'in hedefi "sözde bir halifelik'.le seçimi yap­ mak ve halifeye hiçbir vazife verdirtmemek idi. İşte bu konuşmayla "biat" ve "halifenin salahiyetleri" meselesi gündemden çıkıverdi. Son söz olarak Mustafa Kemal, halifelik ve hilafet makamı üzerinde durarak; "... Fakat Türkiye'nin va­ zifesi Makam-ı Hilafeti kurtarmaktır. Bu bizim için bir dava-yı mahsustur. Bunu makam-ı Hilafet olarak nihayetine kadar göstermek ve onun kurtarılmasına çalışmak bizim için hayırlı bir davadır. Bizim için bu dava Alem-i İslâm nazannda fev­ kalâde takviye eden bir meseledir. Bunu sarsmak doğru değildir." diyerek halifeye sahiplenme hususunda meclisin nabzına hakim olmaya çalıştı."‫؛؛‬ İşin ilginç yanı Atatürk'ün çok açık bir dille hilafeti ve ha­ lifeliği savunan bu konuşmalarına rastlayan günlerde; 18 Kasım 1922 tarihinde Lozan Barış Konferansı için Lozan'da bulunan İsmet İnönü de bütün bir dünyaya ve dünya müslümanlığına aynı mesajı veriyordu. İsmet İnönü 17 Kasım 1922'de Lozan'da kabul ettiği; "Müslim Standart" gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Seyyid Abdülkayyum Melik'e bütün dünyaya duyurulmak isteği ile verdiği beyanatta: "Size ve sizin vasıtanızla bütün müslümanlara şunu söyliyeyim ki... Türk Milleti. İslâmiyet'in kolu ve kılıcıdır. Türkiye Ana­ yasası, Hilâfetin yani hür ve müstakil bir "İslâm Devleti"nin menfaatlerini yürütmeye çalışacak ellere, bütün müdafaa kudreüm vereceğini söylüyor. Bu halde. Hilâfeti nasıl, maddî, des-

11

ÇclHi O /dı. Turkiyr dr ( îf n n A h /n ljr. s 31.34. Varlık Yay IsianbuJ. 1.^64


BÜYÜK OYUN - II / HtLAFETİN KALDIRILMASI

37

teksiz bırakmış oluruz. Türkiye. Hilâfeti tutuyor ve tutacaktır. Hilâfet Türk Mil­ letine vediadır, emanettir. Türk milleti hür ve müstakildir. Bunun için Hilâfet de taarruzdan masûn ve iktidara mâliktir. Hilafetin bütün vasıflan mahfuz ve emindir. Kanımızın son damlasına kadar Hilâfeti tutup, yaşatacağız. Fakat tek bir adamın şahsi malı olmasına aslâ müsaade ede­ meyiz. İşte Türk Milletinin karan budur. Biz öyle hissediyoruz ki, Hilâfet bugün dahi müslümanlar arasında, daha büyük bir anlaşma ve yardımlaşma kaynağıdır. Yerjmzündeki din kardeşlerimizin bu sözlerimi dikkatle okumalannı isteriz ve mihnetli günlerimizde onlann devamlı müzaheretlerini bek­ lemekte olduğumuzu düşünerek bizi haklı görmelerini bekleriz. Biz, büyük İslâm Âleminin azasındanız. Bizi takviye ve teşci, etmenizle ve îslâmiyete yaptığımız âcizâne hizmeti takdir eylemenizle bizim, İslâm'ın hürriyet ve istiklâlinin savunucusu sayılmağa lâyık olduğumuzu isbat ettiniz. Türk, bu mütevazi ve

12.

Feridun Kandemir. Hanralan ve Söyliyemedikleriyle Rauf Orbay, s. 96. İstanbul. 1965. Kadir M.sırhoğlu. Lozan. Zafer mi. Hezimet mi? Sebil Yay. c. 1. s. 238. İsmet Poşa'mn "kanımızın son damlasına kadar hilafeti ve halifeliği yaşatacağız” diyerek Islâm dünyasına anons eniği sözlerin çok kısa bir zaman sonra tamamen siyasî bir maslahat için söylenmiş olduğu anlaşılmıştır. İsmet Poşa'nın da düşünülen senaryonun, zaman gereği. — istemese ve inanma.sa da— bir parçasını yerine gelimKk için bu sözlere başvurduğu bugün gün gibi aşikardır. Yine İsmet Poşa'nın Lozan'a hareket etmeden önce Türkiye'de halifelik vc hi­ lafet makamı üzerine 13 Kasım 1922 tarihinde verdiği beyanai ilgi çekiciydi. İsmet Paşa şunlan söylüyordu: ‘'Halifelik yüce bir makamdır ve bütün siyasî çalışmaların üzenodc kaamaz vc y a ş a y - . Haille, hılalctın merkezi olan Istanbul da ve bağımsız Tür. kiye'nin himayesi altında kalacaktır. Halifeliğin OsmanlI han^amndin alınacağı yolunca asilsiz, yalan h a irie r duymadayım. Uilcsiniz ki Halifelik daim, onlanndı vc onlarda kalacaktır.” (Gotthard Jasehke. Yeni rutktyede Islâmlık tOnJınal adi. . ^ r Islam in der nCn Turkei“ ). s. 117 Bilgi Yayiocvi. Ankara. 1972. Binncı Basım)


1.1 38

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

as‫ !؛‬vazifeden d.layj iftihar eder. Bizim kanaatimiz şudur ki. Hilâfet hakki TUrk Milletin.de mahfuzdur.2‫ا‬٠‫ا‬ İsmet İnönü: "Kanımızın son damlasına kadar hilafeti tutup, yaşatacağız!" 18 Kasım 1922 tarihlerinde Lozan’da böylesine açık bir üslupla hilafet savunuculuğunu yapan İsmet İnönü gibi, 18.11.1922 tarihli TBMM Gizli Celsesinin 140. birleşiminin saat 4.18 sonrası başlayan 5. celsesinde de Atatürk çok açık bir dille: "Halifelik bizim için Âlem-i İslâm nazannda fevkâlâde takviye edici bir meseledir" demişti. Bu sözlerin zaman ve zemin gereği, özellikle de siyaset gereği söylenmiş olduğunu. 3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin kaldmiması üzerine söylenen sözler ispat sadedindedir. O günleri dakika dakika yaşayan gazeteci Naşid Hakkı Uluğ'un tesbit ve benzetmesiyle söylersek; ”Gazi yine soğukkanlı ve sükûn içerisinde ihtilalci kararlarını frenlemiş, başan için en pratik yoldan her safhayı vakti geldikçe tatbik prensibinden ayrılmamıştı.”‫^؛‬ Mustafa Kemal Atatürk de özellikle devrimlerin başlangıcına kadar geçen süredeki bu tür değişken politikalar için ortaya koyduğu stratejiyi şu sözleriyle izah ediyordu; "Ben toplumumuzun yücelme istidadını ve yapacaklanmı bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, peyderpey toplumumuza tatbik ettirmek mecburiyetinde idim."‫؛‬. Gazi

II

Mustafa

Kemal'in

bütün

meclisi

yönlendiren

I V lu tk /ffıg ın S ii.ı 67

‫ل‬


39

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

konuşmalarından sonra halife seçimiyle ilgili fetvanın okun­ ması isteğiyle Konya Mebusu. Şer'iye Vekili müderris ve müfessir Mehmed Vehbi Efendi (Çelik) kürsiye gelir. 16 ciltlik Hülasatül Beyan Fî Tefsir.il K ur'an. adlı büyük tefsir kitabının da müellifi olan Hâdim.li Vehbi Efendi‫ ^؛‬özetle şu konuşmayı yapar: "Efendiler! İslâmiyet'te müstebit bir hükümet şekli yoktur. Hükümet-i îslâmiye tamamen meşruattır (şartlara bağlıdır). Fakat meşrûtiyeti Şeriat Ahkamını icrâ suretiyle meşruttur. Şeriatın ahkâmını icra noktasında zaman zaman suistimâlat da oldu, şeriata hiç yanaşmayanlar da oldu. Hatta ahkâm-ı şer'iyye'nin dışına çıkmalar da oldu. Ama bütün bunlar rnakam-ı hilafette bulunanlarm kendi hatalarıdır. Fakat bu durum asla makam.ı hilafetin ıskatı anlamına gelmez. Halife Islâmlara ait bir ünvandır ve Kur'an-ı Azimüşşan ile sabittir. Cenab.ı Hak. Adem'i halife kıldığını beyan buyurmuştur. Ha­ lifenin manası, dünyayı vakti merhununa kadar, şeriat da­ iresinde imara say etmektir. Binaenaleyh halife olan zat. şer'î şerifin ahkâmını icraya memurdur. Hilafet îslâmlara mahsus bir keyfiyettir derken de bunu kastediyorum. Halife denilen zat ten. fiz-i ahkâma, icra-yı hukuka, mazlumun intikamım zalimden almaya... kadir olmalıdır. Ve de halife alim olmalı, müctehid olmalı, sahib-i re'y ve tedbir olmalıdır. Fakat şimdi bu şerâitin cem'ini bir şahısta bulmak imkanı var mıdır? Elbette yoktur. Onun için biz hiüihazır şartta en uygun halifeyi seçmek du­ rumundayız. Seçilene biat ederiz. Bu müslümanlar için vacıbtir.

) KonyaJ» Mchmci Vehbi (Çelik) (1861.1949) Daha geni Beyan، l, s 11.15

‫اﻻأﺿﺔدا‬

5‫ ؛‬bilgi

١‫؟‬in h k i

‫ار‬٠ ‫ل‬ ٠


40

HASAN H Ü S E Y ^ C E ^ A N

I

lazımdır. Hatta tehiri de caiz değildir. Seçilen halife de vezaif.i şer.iyesini meclise terk eder ve meclis vasıtasıyla icra et­ tirebilir. Bunun için efendiler ben cümlenizden rica ediyorum, evvelen intihap (halife seçimi) bilelim, sonra da sıfatlannı düşünelim (çok doğru sesleri ve alkışlar) ."^٥ Hilafet Konusunda Hoca Efendiler Birbirine Düşüyor! Şer.iye Vekili Vehbi Efendi bu konuşmadan sonra halife intihabı.na dair fetvayı meclise sunmuş ve fetva kabul edil­ m işti.‫ ^؛‬Ancak meclis gizli oturumundaki tartışmalar bitmemiş ve bu sefer özellikle de İkinci Grup milletvekilleri arasında biatin şekli, biat yeri, gıyabi biat caiz midir, biat için musafaha şart mıdır? gibi henüz seçilmemiş bir halifeye bağlılığın şekli en ince tefemıatlanna kadar münakaşa edilir olmuştu. Bu sefer meclisteki hocalar fıkhî boyutlanndaki farklılıkla beraber, yetişmelerindeki farklılıklar dolayısıyla birbirine girer olmuşlardı. Meclisin Birinci Grubuna ait milletvekilleri Mustafa Kemal

٠

16

TBMM Cızlı Cfbe Zab*ılarii 1‫ ؛‬Banka‫ !؟‬Kültür Yayınlan, c. 3 s. 1052-1053. 2. Basla. 1985. Ankara. 17 Meclis Otunjm Bakkam Dr Adnan (Adıvaf) Bey. sozkonusu fetvayı oya sunduğunda Bitlis Mebusu Yu. uf Ziya Bey. Mfcivalar fıkıhla ıl،ılJdır. Allah'ın kanunlanyla ıl^ lıd rf. ova sunulamazlar!” diyerek kar^ı çıktım da. MUıVtafa Kemal'in ctvabı ilg in çtir .^ye fcn d ı. unutmayın ki hu n^mlckeli yıkmak İcın de f ^ a v t ı ş l c r d ı r . Mustafa Kemalin bu cevabıyla islim tarihinde belki ıfk kc2 bir fıkhi fetva bir meclisin oyuna sunulmuş ve gcçertıhğıru de bu koşulla kabul ettırmi. oluyordu Aslında boylcce 1299 tarihinden bu yana t^m anlı ülkesinde tik kez bir f ^ a ^ y l^ in e kışılenn istek c emcllenrw bırakılmış oldu ve ^ y . k c de 1 siyasal yapışında bu oylamalj fetva ile Oncmiı bir gedik as'ilniış

١

M

.1 ٠ ١

١

‫ﻟﻬﺲ‬

(Çelin özek. 0 fv U İ\t Dut. ‫؛‬، ٠ ‫ل‬ 7٠ 5‫ؤ‬

| . / c 3 ,s I0 5 6

٠

٤

‫ﺍ‬


BÜYÜK OYUN ٠ II ‫ ﺍ‬HtLAFUTlN KALDIRILMASI

41

ve arkadaşları, sessizce hocaların biat meselesinde birbirine düşmelerini seyrediyorlardı! Müzakerât esnasında her hoca kendi bilgisini ortaya koyarcasına kürsüden Arapça ayetler oku­ yor,*® (Erzurum Mebusu Salih Efendi), bir kısmı da fıkhî aynlıklarla mezhep imamlarının bu konudaki görüşlerini fıkıh kitaplarından örnekler göstererek uzun uzun tartışmaya katılıyordu.‫؛‬. Böylece müzâkerât başında ikinci Grub'un yüklendiği hedef noktadan kendiliğinden uzaklaşılmış oluyordu. Hocalar bu işin çok derin bir mesele olduğunu söyleyerek tartışmaya kendiliklerinden son verme yoluna gittiler. Çünkü sabah namazı vaktine kadar bu hararetli tartışmalar sürmüş ve doğal olarak hiçbir neticeye ulaşılmamıştı. Sabah olduğunda gelinen nokta, Mustafa Kemal'in başlangıçta İkinci Grup milletvekillerine söylediği nokta idi. Yani "biat" ve "halifenin vazife ve salahiyetleri" konusu görüşülmeyecek ve direk olarak halife seçimine gidilecekti. Ha­ life seçimi çok kısa sürdü. Mecliste oya katılan 162 mebus vardı. 148 kişi Abdülmecid Efendi için oy verdi. îkisi Sultan Abdulhamid'in oğullarından Abdürrahim’e. üçü de yine Sultan Abdülhamid'in büyük oğlu Selim.e oy vermiş. 9 kişi de çekimser oy kullanmıştı.^.

19.

L

20

. c 3 , s 1058. TBMM Gizli Celse Zabulan. 1‫ ؛‬Bankası Kültür Yayınlan, c 3. 3^ 1 . Na‫؟‬u Ulug, Hatiffligm Sonu. s. 97. Şevket Süreyya A y J e ı . Tfk Adw ^ c. 3. s

21

Anay\iSii Hukukunda Laiklik K u râ . s, 35.

‫ﺓ‬

‫و‬


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Seçimden sonra, Ankara hükümetini îstanbul.da temsilen bulunan Refet Paşa'ya, TBMM Reisliği adına Gazi Mustafa Kemal imzalı Halife Abdülmecid'i tebrik eden bir telgraf gönderilmişti.^*

19 Teşrinisani (Kasım) 1338 (1922) Ankara tarihli Gazi Mustafa Kemal’in telgrafı, konumuz olan "devlete bağlı din" sistemi devrine girerken çok önemli bir belge olarak tarihteki yerini alacaktır. Zira 19 Kasım 1922 tarihinde Atatürk. Abdülmecid Efendi'yi "makam-ı mualla-i hilafete intihap buyurulduklannı hürmel-i mahsusa ile Zat-ı hilafetpenahileri"ni halife sıfatıyla tebrik etmiş ve bağlılığını bildirmiştir.^^ Ve Biat Telgrafı Çekiliyor! Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti başlığıyla. "Hanedan-ı Al-i Osmandan Halife.i Müslimîn ve Hadimû.l- Haremeyni'ş-Şerifeyn Abdülmecid Efendi Hazreileri.ne" diye başlayan tebrik ve bağlılık karan kavramsal planda da büyük ilginçlikler taşımıştır.

٠

Çünkü hilafetle beraber "Halife-i Müslimin". "Hadimü'l Ha. remeyni’ş.Şerifeyn" ünvanlan da meclisçe ve Mustafa Kemal'ce onaylanmış ve durum bir duyuru ile de Âlem-i İslâm'a ilan edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti.nin varlığı ve Atatürk ilke ve inkılaplan ışığında düşünüldüğünde bu ifadelerin kul­ lanılmasına belki hiç bir mânâ verilemeyecektir. Ancak düşünülen hedefe varmada, bu kavramlar da bir basamak ve bir

22 SyCMİ c III. Bcl

٣،cr. Bcİ^c No

265 ١

i


١

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

‫ﺍ‬

43

٠،٠ atlama taşı teşkil edecekse, ki Atatürk'ün muhtelif konuşmaları bunun böyle olduğunu sarahaten belirtir. (Yapılanların kendi mantığı içerisinde ne kadar doğal ve ne kadar siyasî olduğu za­ manla anlaşılmıştır.)

Mazhar Müfit Kansu: "Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber" adlı kitabında söylediklerimizi an­ lamlandıracak mahiyette bilgiler ortaya koyar. Mazhar Müfit Kansu. 7-8 Temmuz 1919'da kendisine Atatürk'ün bazı şeyler not ettirdiğini, bunların içinde Saltanatın Kaldırılmasından, Hi­ lafetin ilgasına ve hatta Latin harflerinin kabulüne kadar her şeyin bulunduğunu ifade eder.^ Bu şu demektir: 19 Kasım 1922 tarihinde Abdülmecid Efendi'yi halife seçen ve ona "Halife-i Müslimin". "HadimülHaremeyn" diyen Mustafa Kemal, bu ifadelerden, 3,5 sene öncesinde bile halifeliğin kaldınimasını tasarlamış ve kafasına koymuş birisidir. Hatta 1919 tarihinden önce de bunlan tasarladığını bel­ geleyen ifadeler mevcuttur. Daha 26 yaşında genç bir subay iken 1907 tarihinde, meşhur Bulgar Türkoloğu Manolov'a söyledikleri bu düşündüklerimizin bir başka kanıtıdır. 1907 yılında Bulgar Türkoloğa Mustafa Kemal şöyle demişti:‫"؛‬.

"... Bir gün gelecek ben hayal sandığınız bütün bu dev. rimleri başaracağım. (Konuşmada saltanatın, hilafetin

٦

23. Mazhar M ufil Kansu. Erzurum’dan ölüm ünf K â r Aidtaık i i Berubtr. 1 K e l s .1 3 1 . \%% 24. Ö7cn Ozankayı. AtoJurk ve Laiklik, s. 155 1

‫اﺳﻴﻌﺞ‬٠

٠.‫ه‬ ١


44

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

kaldınlacağının yanında, giyim-kuşamla ilgili devrimlerden, harf devrimine kadar hepsi bahsedilmiştir.) Mensup olduğum Ulus da bana inanacaktır. Düşündüklerimin hiçbiri demogoji değildir. Saltanat yıkılmalıdır. Halifelik ilga edilmelidir. Din ve Devlet birbirinden ayrılmalı; laikliği getirmeliyiz. Doğu uy­ garlığından benliğimizi sıyırarak Batı uygarlığına aktanimalıyız. Kadın ve erkek arasındaki her türlü; şeklî ve hukukî farklar silinip yeni bir toplum düzeni kurmalıyız. Batı uygarlığına girmemize engel olan yasağı atarak Latin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık kıyafetimize değin herşeyimizde batıhlara uymalıyız. İnanınız ki bütün bunlar bir gün olacak ve hepsi de gerçekleşecektir!"^‫؛‬ Evet bu sözler. TBMM Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün halife seçimini tamamlayıp, halife Abdülmecid Efendi.ye bağlılığını bildirdiği yukandaki tarihî belgeden tam 17 sene önce söylenmiştir Bir başka deyişle. Atatürk. Saltanat, hilafet. Cumhuriyet ve devrimlerle ilgili serüvenleri ve onların kademe kademe gerçekleşecek hallerini tâ 1906 yılından itibaren düşünmeye başlamış ve planlı bir şekilde bunları uygulamaya koymuştur. Tasanlannı nasıl uygulamaya geçireceğine dair kopya, İzmit'le İstanbul gazetecileriyle yapılan basın toplantısında etrafındakilere verilmiştir ٦٥ Atatürk’ün bizzat kendisinin belirttiği strateji şu olmuştur: t.

Ben düşündüklerimi önce milletin arzusunda, ihtiyaç ve

25 S.IU1 N O.rdım. Atüiuri. s 32.33 Aitken. IV74, Cumhunyet. 198 1.M8 26. Akm dCrv d Emnr. fkj Nfsim Tanh. s. 316-İİ8

٠ ٠


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETÎN KALDIRILMASI

45

iradesinde görmeyi şart sayan ve bunu gördükten sonra ancak tatbiki ile kendimi mükellef bilen bir insamm. Her insanın men­ sup olduğu içtimai heyet (toplum) için düşündüğü bir fikn ola­ bilir. Fakat sağını solunu dinlemeden söylenmiş sözler, benim telakkime göre, uzun uzun ve derin denemelerle tetkik edil­ medikçe kuvveden fiile çıkamazlar. Her toplumsal işte, kişisel düşünüş, umumi iradeye mutabık oluncaya kadar başarılı olu­ namaz..." (Mustafa Kemal, burada düşündüğü ve yapmak is­ tediği tüm reform ve devrimleri dile getirir.) "Eğer ben size bu meseleleri ancak son senelerde düşündüm dersem, inan­ mayınız. Ben tâ çocukluğumdan beri bu davayı (en başta ha­ lifeliğin kaldırılması) düşünmüş bir adarmm."^‫؟‬ Dolayısıyla Mustafa Kemal'in halife seçimindeki tavn ve halifeye hitap ve bağlılık bildirileri yıllar öncesinden düşünülmüş senaryoların sadece geçici birer basamaklan olmuştur. TBMM adma Mustafa Kemal'in Halife Abdülmecid'e gönderdiği telgrafa bir gün sonra. 19 Kasım 1922 tarihinde cevabî telgrafname gelir. Gelen cevabda. Mustafa Kemal'in hitap bölümünde belirttiği gibi Abdülmecid Efendi. "Halife-i Müslimîn" ve "Hadimü'l-Haremeyn" ünvan ve imzasmı kul­ lanmıştır. Ayrıca Cum'a selamlığına çıkıp, halifelere özgü kaf-

27. Şevke، Süreyya Aydenür. Tek Adam, c. 3. s. 317-318; Prof Dr Özer üzankava. Atatürk ve Laikiık, s. 159. Tekin Yayınevi, Ankara. 1983.2. Baskı 28. Halife Abdulmccıd Efendi Mustafa Kemal'e 18.11.1338 tarihli Refet vasUasıyia gönderdiği cevabî mektubunda bu isteklerde bulunmuş ve istekIcrmi de öylece kabul cltırmUiır. Halife Abdîllmecid 3 Man 1924 unhine kutlar. *Halıfc.ı Miısiimin*‘ veya .H alifc-i Kcsulullah. Hadimu l Haremcynı's-Ş n fc .'* ،nvonlannı kullanage1mi‫ ؛‬tir

٠

٢ ١ ١

٠r


٠h

il t ٠١

46

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

tan giyebileceğini, sarık saracağını bildirmiştir.‫^؛‬ Yine TBMM Riyaseti adına 20 Kasım 1922 tarihinde cevabî telgrafı cevablayan Mustafa Kemal, tekraren «'.Halife-i Müslimîn" ve "Hadimii'l-Haremeyniş-Şerifeyn" ünvanlarını tensib ettiğini, aynca halifelere özgü kıyafetle Cum'a se­ lamlığına çıkabileceğini, elbette askerî üniforma giymesinin sözkonusu olmadığını...» beyan etmiştir.‫؛‬. Bu sözlerin yazıldığı anda bile Mustafa Kemal'in gerçek ka­ naati şu olmuştur: "... Ben şahsen saltanatın ilgasından sonra; başka ün\'anla aynı mahiyette bir makamdan ibaret olması lazım gelen hilafetin de. mülga (kaldırılmış) olduğunu kabul ediyordum. Bunun münasip bir zaman ve fırsatta telaffuzunu tabii buluyordum. Halife Abdülmecid Efendi'nin de bu gerçeği hiç anlamadığı düşünülemez."^. "Münasip Bir Zamanı Kollamak" "Münasip bir zaman ve fırsatta hilafetin kaldınlacağını te­ laffuz etmek" isleyen Mustafa Kemal bu fırsatın doğacağı yer \e zamanının gelmek üzere olduğu düşüncesiyle 14 Ocak 1922 tarihinde bir yun gezisine çıktı. Eskişehir, İzmit, Bursa ve Balıkesir gezileri. Cunıhuriyel’in temellerinin atıldığı, devnmlerin planlandığı ve özellikle "din" kavramının "devlet" kav­ ramı ile ilişkilerinin gelecekte nasıl olması gerekliğini; yani la­ iklik ilkesinin gündeme geldiği geziler olmuştur. Bir diğer ifadeyle anık "beklenen zaman ve fırsatın doğduğuna" inanan Mustafa Kemal, )illurdır gizlice düşündüklerini; ancak mah-

II


BÜYÜK 0 Y ٧ N - !1 / HİLÂFETİN KALDIRILMASI

47

Temlerine açtığı konuları, artık bu gezilerinde açıkça dile ge­ tirmiştir. TBMM'deki halife seçiminden 55 gün kadar geçmiş, bu zaman zarfında meclisteki tkinci Gruba ait milletvekilleri Mus­ tafa Kemal'de başta hilafet konusunda büyük değişiklikler ol­ maya başladığını görmüşlerdi. Bu duyuş ve sezişler yeniden onları halifelik makamına sahip çıkmaya ve "halife meclisindir, meclis halifenindir."^* anlayışını meclise hakim kılmaya zor­ ladı. Halifenin ve halifeliğin kaybolmakta olan esprisinin yeniden gündeme getirilmesi adına, 15 Ocak 1923 tarihinde, Afyonkarahisar mebusu İsmail Şükrü Hoca önceden bastırılmış olan bir risaleyi meclis üyelerine dağıtarak açıkça harekete geçmişti. Risalenin adı "Hilafet-i Islâmiyye ve Büyük Millet Meclisi"‘‫؟‬, dir. Mustafa Kemal'in En Çok Kızdığı Hoca: Hoca İsmail Şükrü Efendi.

Medrese öğrenimi yapmış vaiz olan Karahisar-ı Sahip (Afyonkarahisar) Mebusu Hoca İsmail Şükrü (Çelikalay), (18761950) 46 yaşında mebus seçilmiş, ailecek hoca ve müderris yapısına sahipti. Karahisar-ı Sahip Mebusu Hoca İsmail Şükrü.nün yaptığı

‫ ﺍﻝ‬Na‫ ؛‬il Hdkkı Ulug. Halıjcligın Sonu s

‫ف‬ 6‫ﻷ‬

‫ج‬

ij g

,

c ٦

‫ ؤو‬y

3

‫ﻻﻳﺎ ﻧﻞ‬R٠١elcnınkjlal،)‫؛‬orcE nuıum A laiufkC nj\cr،uc>iK uiürlunesm dcS ،>.:r ljr a ٤ fcltin 0zcgc k0İltİM \( ١nunda ıkı. Turk İnkıbp Tanhı kütuphjnc٠:١nÜL٠Ucbif I١u٠ ‫دة‬١‫ ا‬١‫اﻟﺌﺪ‬٢Sc>lcuih 0 / c ٤‫؛‬c kı>llck\i>i)nundakı nsaJc ontHtaJdir 7l i PaHı )'(irıetıınının Knrulm\iKi .\] ] Mck. Tun١ ٠١ ١ M . ١١as urt،: ٥l ı \n k.ır NSl

١‫ ل‬V../Mİ ، II. : 70 ‫ ؛‬٠ 7 ‫ ا‬٦ ١٠‫ر‬١ ٠ ‫ اا‬A kilin A٠ ٠ i/J'fi-';/ui١ı ota T e n . ) 0.1 \ ‫ا‬٠rv ١c٠rj(v r ٠ ınt٠ .١I vikullcsı. l٧7S. s ‫ ا ا‬١ ١

ic S iiH k ih f t .

<r١ i)i


İ-' 48

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

konuşma 55 gün kadar önce mecliste konuşulanların bir tekrarı gibidir. Şükrü Hoca, Halifenin varlığından bahisle "onun tanınmasının şer.an vacib olduğunu" Meclisin halifeyi hemen hemen ittifakla seçtiğini ve bu maksatla, hilafet ayn-ı hükümettir. Hilafetin hukuk ve vezaifıni iptal etmek hiç kim­ senin. hiç bir meclisin elinde değildir."^ görüşünü sa­ vunmuştur. Şükrü Hoca risalesinin başında, "Bazı ulemayı kiram arkadaşlanmızla birlikte, düşündüklerimizi, kütüb-ü şer'iyye'de mevcut, muayyen ve müstakar (değişmez) îslâm buyruklarını neşrederek... ne yazık ki yanılgıya sürüklendiği, aldatıldığı görülen Müslüman kamuoyunu tenvir etmeyi kaçınılmaz bir ve­ cibe telakki ettik. diyerek müslüman kamuoyuna "Halife meclisindir, meclis halifenindir" demişti. Bu risale mecliste milletvekillerine dağıtıldığında Mustafa Kemal, Eskişehir’de bulunuyordu. Gezi anında meclisteki gelişmeleri duyan Atatürk, Şükrü Hoca'nın dağıttığı, "Hilafet-i Islamiye ve BMM" adlı risaleyi gezinin ikinci durağı olan İzmit'e acilen istetmişti. Meclisteki beklenmedik bu gelişmeler ve yeniden halifeliği gerçek anlamında görmek isteyenlerin tavn Mustafa Kemal'i çok sinirlendirmişti. Mustafa Kemal Atatürk meclis içerisindeki bu hareketi düpedüz irtica hareketi olarak yorumluyor ve Şükrü Hoca.nın taraftarlanna ateş püskürüyordu.^٥

٦5 .\iiittk'SoyUv. c. U, i. 954-955. Y١ <٠ o١ ın . A n lu n . 1981 ١6 H ıkkı L lug. s JO.

?7 To)nbce. 5hnr ٠v I9٠ 5n. i 55

Mcic Tıınv.y. M

Parti Yönetimi,

64. Yujt


B

ü i OYUN - II /

h il a f e t in

49

KALDIRTMASI

Mustafa Kemal Atatürk. Afyonkarahisar Mebusu Şükrü Hoca’nın "Hilafet-i İslamiyye ve Büyük Millet Meclisi" isimli risalesine hiddetlenmesinin yanında, ona İlmî ve dinî bir cevabın da verilmesini istiyordu. Bunun için meclis I. Grubunda bir araştırma komisyonu oluşturularak sözkonusu risalenin ce­ vaplandırılmasına çalışıldı.^^ Yapılan çalışmalar neticesinde Hoca Şükrü Efendi'ye cevap ve Halifelik ile Millî Hakimiyet arasındaki bağı göstermesi açısından aşağıdaki şu risale yayınlandı:

n_

Hilafetin Saltanattan Ayniması ve Saltanatın İlgası

n i— Hilafetin Son Şekli ve Âlem-i İslâm üzerindeki Tesirleri rV— Genel Olarak Münakaşalar

Hilafet

Meseleleri

Üzerine

V— Hilafet ve Milli Hakimiyet Üzerine Görüşler, adı altında beş bölümden oluşturuldu. Türk inkılap Tarihi Kütüphanesi’nde orijinali bulunan bu metin sayfa numarası ve sırasıyla şu konu ve görüşleri muhtevidir: 38.

AUtUrk ٠ , Ö2،gc kolcksiyonıda ‫؛‬ki. T. inkilap Tarihi Kütüp^aesindc de bir vardır.

‫ ﺀ ^ 'ت?ال‬٢%' ‫ ىة‬٠: ”،7 ‫ ة ة ث ' ; ة‬٠‫ ﺀ ﻻ ى أ ﺣ ﺶ‬٠‫ ح ﺀ‬٠٠‫ "ﺀ‬: ‫ ؟‬١٥siz k^rn ı ‫ ؟‬bir lc ‫ ؟‬bih ‫ ﺉ ﺀ‬da‫ ؛‬٠lnu5, perişan görür, diyerek, .mutlaka iSİİra ٥mn١cûmn başında, halife namı verilen şahsı birtim salin hulun^ası" gertlni٤iıu ‫ ؛جﺀﻻ‬. (nmckicydı. Bak. (Haz ٥ya Gbkalp^ Yeni H ^'ai/D cğnt


50

HASAN HÜSEYÎN CEYLAN

h il a f e t v e

Mîl l î h a k im iy e t

Hilafet ve Mı.١lî Hakimiyet Meselesi Hakkında Muhtelif Zevatın Makaıât ve Mütalaatından Mürekkep Bir Risaledir. (Ankara Matbuat ve istihbarat M. 1339. 240 sayfa) I. Kısım— Hilâfetin Mânâsı ve Vazifeleri:^. Sh.

Sı.

5

I)

Ziya Gökalp B.. Hilâfetin Hakiki Mahiyeti

11

2)

Ağaoğlu Ahmet B.. Tarihî Celse ١ - ١١١^

33

3)

Hoca Rasih Ef.. Islâm'da Hâkimiyet ve Te§is-i Hükümet ' ١١

50

4)

Hoca Abdullah Ef.. Hilâfet-i Sahiha

^

55

5)

Ziya Gökalp B.. Hilâfetin istiklâli

^

58

6)

Ziya Gökalp B.. Hilâfetin Vazifeleri

11. Kısım—

Hilâfetin Saltanattan Tefriki ve Padişahlığın ilgası:

65

7)

Ağaoğlu Ahmet B.. Padişahlığın Türkiye'nin Başına Getirdiği Felaketler

76

8)

iki Teşrinisani İhtilâli (Tanin. 30 Teşrinisani. 1338)

81

9)

Yunus Nadi B.. Hükümet ve Hilâfet

85

10)

Ahmet Emin B., Canlı Bir Ölü

89

11)

Falih Rıfkı B.. Asıl Bayram Günüdür

90

12)

FaJih Rıfkı B.. Korkak Kaçtı

95

13)

Necmettin Sadık B.. Millerin İradesi


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

97

14)

M.K.Bey, Saltanat-ı Milliye Vardır

113

15)

Ahmet Emin B .١ İki Teşrinisani İnkılabı

117

16)

Ahmet Emin B .١ Halife-i Müslimin

122

17)

Celal Nuri B., Hilafet ve Halife

III. Kısım—

51

Hilâfetin Son Şekli Âlem-i İslâm Üzerinde Ne Tesir Yaptı?

129

18)

Ağaoğlu Ahmet B., Âlem-i İslâm Ne Di­ yecek?

^137

19)

Ağaoğlu Ahmet B.. İslâm Âlemi Ne Diyor?

142 20)

Ağaoğlu Ahmet B.. Açık Mektup "Hin­ distan'da Muhterem Hilâfet Komitesine, Londra'da Ağa Han. Seyyid Emir Ali vesair Hint Müslümanlan Reisleri Hazretlerine"

149

Hilâfetin Son Şeklini Mısırlılar Nasıl Bul­ dular?

I

21)

"Firari Mustafa Sabri'ye Bir Mısırlının Mühim Cevabı" 157

Makam-ı Hilâfet Hakkında Âlem-i tslâmın Kanaat ve Hissiyatı

IV. Kısım—

Hilâfetin Saltanattan Tefriki ve Padişahlığın İlgası:

167

22)

Ahmet Emin B .١Hâkimiyet ve Mesuliyet

173

23)

Necmettin Sadık B ٠. Hükümdarlık Karşısında Milliyet

177

24)

F.C .١ Hoca Şükrü Efendiye Cevab

186

25)

Hoca llyas Sami Ef.. Islâm'da Hilâfet

٠

I


52

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

191

26)

Ağaoğlu Ahmet B., Muterizlerin itirazdan Maksatlan

199 27)

Hilâfet ve İslâmiyet Hakkında Kangn (Çankırı) Mebusu Tevfık Ef.’nin TBMM'deki Beyanatı

202

Ağaoğlu Ahmet B.. Kangn (Çankın) Mebusu Tevfık Ef.'ye Açık Mektup

28)

V. Kısıra—

Hilâfet ve Hâkimiyet Meseleleri Hakkında Halife Hazretlerinin ve Diğer Zevatm Beyanatlan

211

27)

Halife Hz.'nin Beyannameleri

213

30)

Halife Hz.’nin BMM'ne Teşekkür Telgraflan, diğer beyanatlan (Tanin)

216

30)

Mustafa Kemal Paşa Hz.'nin Beyanatmdan Bir Parça (TBMM)

218

30)

İsmet Paşa Hz.'leriyle Mülâkat (Müslim Stan­ dard)

225

30)

Refet Paşa Hz.'lerinin Beyanatı (Akşam)

239

30)

Şeyh Sünusî Hz.'nin Beyanatlan (Yeni Gün)

Burada Hoca Şükrü Efendi'ye doğrudan doğruya karşılık veren tek yazı 24'üncü makaledir. F.C. Şükrü Efendi'nin ri­ salesinin 8 ve 26‘ncı sayfalarından şu alıntılan aktanyor: "Ha­ life haiz olduğu vazife-i diniye ve siyasiye itibariyle Mecalis-i Islâmiyenin, memleketlerine has örf ve adet icabatına, zaman ve mekân muktezasına (gereğine) imtisalen kararlaştıracaklan kavanin ve nizamata da mühim bir dahi ve tesiri vardır. Bu gibi mecalisin taht-ı karara aldıklan mevadd-ı teamüliyenin mesağ


r BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

53 t

1-

olunması için halifenin tasdik ve tasvibine iktiran etmesi taht-ı vecibededir. Ancak o sayededir ki bu gibi mukarrerat ahkam.ı şeriye âdadına dahil olur. ... Şu hale göre tanzim-i kavanin ve icra-yı hükümet selahiyetini deruhte eden meclisimizin riyaset-i tabiiyesini halifenin haiz olması, yani kavanin-i devlet ve mukadderat-ı hükümetin halifenin nazar-ı tasdikine iktiran etmesi bir emr-i zarurî ve şer’îdir." Yazar buradan hareketle. Şükrü Efendi'nin TBMM'nce o vakte kadar alınan kararlan da gayr-i meşru saydığını ileri sürmektedir. Şükrü Efendi’nin görüşlerini cevaplandırmak için hazırlanmış bir başka risale ise. Hakimiyet-i Milliye ve Hilâfet-i îslâmiye’dir: "Karahisar-ı Sahip Mebusu Hoca İsmail Şükrü Efendi'nin Bu Meseleye Dair Neşrettiği Risaleye Reddiyedir." (Ankara) Yeni Gün M.. 1341 ikinci tab٠١ yimünci bin; 36 sayfa, fiyatı 5 kuruş; ilk basım 1340-1924'te yapılmış olmalı.) Bu risalenin müellifleri üç mebus hocadır. Antalya Mebusu Rasih (Kaplan: 1883-1952); ölümüne kadar aralıksız milletvekili seçilmiştir. VII. dönem Maraş. I-VI ve VIII. dönemlerde Antalya), Muş Mebusu Elhaç llyas Sami (Muş: 1881-?;) I. dönemde Malta'dan gelip Muş. II. dönemde yine Muş, III. dönemde Bitlis. V. dönemde Çoruh), Siird Mebusu Halil Hulki (Aydın: 1876-1940; ölümüne kadar ilk altı dönemde Siird). ^

١

Hilafet Risaleleri: ^..^.psalede, bir "Mukaddime.'den sonra, şu başlıklar bu­ lunmaktadır: s. 11—

İslâm'da Hükümet Nedir ve Nasıl Teşekkül Eder?

s. 15—

Şekl-i Hükümetimizin İslâmiyet'e Tatbiki

٠

i! r■'


L٠ ‫؛‬ İi

54

HASAN Hü s e y in

s. 18—

Bugünkü Hilafetin Vaziyet-i Umunnıiyesi

s.24 —

Papalık ve Hoca Şükrü Efendi

S.25 —

Perdenin Arkasında Kimler Var?

s.30—

Padişahlık Hakkında Bir Istitrad

S .3 1—

Birbirine Uygun Hedefler

ceylan

Uç hoca efendi, çeşitli halifelik kurumlanna karşı ”Millî Hakimiyet" kavramını savunmakta ve içtihat kapısının açık olduğunu ileri sürmektedirler. "İşte, ehven-i mesâinizle biz. dar düşünen bir kaç kişi ile bu usul mesailinde ayrılıyoruz. Biz yalnız Kur'an ve Hadisle mukayyetiz. Bunlann haricindeki mesâil için ise asnrmz erbab-ı hâl ve akdini kıyas ve icmâa selahiyattar görmekteyiz.” (s. 7) "Hakimiyet-i milliyemiz. şer'-i enverden Hakk-ı inkilâptan. hukuk-u tabiiye ve sarfadan, maslahattan doğmuş, kan dökülerek mücadelesiyle itsa-ı zafer ve galibiyet etmiştir" (s. 3) diyen yazarlar, ayrıca "İslâmiyet'te ruhanî ve cismanî farkı yok­ tur. Böyle bir farkı delâlet edecek şekilde bulunmak kâfiri tak­ littir" (s. 9) görüşünü savunmaktadırlar. Hoca efendiler. Şükrü Efendi'nin "Hiç şüphe yok ki bu va­ ziyet muvakkattir. Ve inşaallah çok geçmeksizin hâl-i aslî ve tabî avdet edecektir. İslâm efkar-ı umumiyesi yakinen bil­ melidir ki TBMM'yle Meclis'in intihap ve biat ettiği Halife-i Müslimin arasında hiçbir ayrılık yoktur. Halife Meclis'in. jM٠e ^ lis halifenindir" görüşüne karşılık. "Hayır efendim! Vaziyet muvakkat değildir. Hâl-i tabîi ve aslî budur" demektedirler (s. 32).


BÜYÜK OYUN - II / HlLABETtN KALDIRILMASI

55

Onaltı ay boyunca sürdürülen bu resmî görüş, özünde Şükrü Efendi'nin o anki çözümün geçici ve Hilâfet ile saltanatın aynı şey olduğu anlayışına hak verircesine terkedilmiştir. Ancak, Hoca Şükrü Efendi'nin umduğu gibi, eski duruma dönülmemiş, tam tersi bu sefer de TBMM'ce kabul edilen ve övülen Halifelik de kaldırılmıştır. Bu son hareket bilahare Meclis içerisinde dince de temellendirilmiş ve İzmir Mebusu, Adliye Vekili Seyyid Bey'in, aynca Adliye Vekaleti tarafından yayımlanan şu konuşmasıyla da, Hilafetin kaldırılışına şer'î bir kılıf bulunmuştur:... "TBMM'nin 3 Mart 1340 tarihinde mün.akit ikinci içtimâında "HİLAFETİN MAHİYET-1 ŞERİYESİ" hakkmda Adliye Vekili Seyit Bey tarafmdan irad olunan nutuk" (Ankara: TBMM 1924. 63 sh.) 16 Ocak 1923'de İzmit'e gelen Atatürk burada 4 gün halkla, basın mensuplarıyla, öğretmenlerle ve diğer kesimlerle değişik toplantılar yaptı ve halka hitap etti. Konuşmalarda uzun cümleli, terkipli ve ağdalı bir Osmanlıca ile halka hitap edi. yordu...*

Mustafa Kemal din ve hilafet konusunda yaptığı ilk konuşmada: "Türkiye Büyük Millet Meclisi halifenin değildir ve olamaz." diyerek Şükrü Hoca'yı ve risalesini cevablamak is­ temişti. Mustafa Kemal ilk kez açıkça halka hitaben: "Dinî dev­ let biçiminin ve buna bağlı bütün toplumsal düzenin ve

4ü. Tıifkcr Acaroğlu da bu nutkun aynt yazar tarafından daha önce, \9 iy d c yayımlanan HJlâlct vc HâkJmiyet.i M illiye başlıklı bir risaleye dayandığını söy. lUyor: A çikia m lt Atajürk Kaynakçası II/61‫؟‬. 659 41 Şevket Siırryya Aydemir. T d A i k c. 3. s 70

‫ا‬


‫؛‬ ‫ا‬

56

HASAN H ü s e y in

ceylan

çıkarlann yıkılacağını” belirterek yapacağı devrimleri anlatıyordu. Mustafa Kemal hilafetle ilgili olarak da. Meclisin 18 Teşrinisanî (Kasım) 1338 (1922) tarihindeki gizli celsesinde söylediklerinin tam tersine, hilafetin dinle ilgisi olmadığını ve yıkılması gerektiğini söylüyordu. O günkü söylediklerini adeta bir nev'i "idare-i maslahatçılık"a benzeten Mustafa Kemal, idare-i maslahatçılıkla devrim yapılamayacağını, herkes mem­ nun etmeye çalışılırsa başarılı olunamayacağım söyledikten sonra; "inkılabın kanunu her kanunun üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafamızdaki devrim düşüncesini boğmadıkça, başladığımız inkılap ve ilerleme bir an bile durmayacaktır'"^^ dedi. İzmit toplantısının bizce en önemli kısmı gazetecilerle yapılan uzun sohbet toplantısında gerçekleşmişti. Düşünülen devrimler için yardımcı olmalan maksadıyla İzmit'e çağmlan gazetecilerle Mustafa Kemal arasında şu ilginç konuşmalar geçmişti: Ilk soru dinden geldi ve bir gazeteci Gazi'nin an­ lattıklarından da esinlenerek: "Yeni devletin dini olmayacak mı?"'*^ diye sordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin Dini Olacak mı? "Mustafa Kemal hiç beklemediği ve aşınlık kokan bu so­ rudan pek hoşlanmışa benzemiyordu. Bu sorunun kafasındaki gerçek karşılığını o günün şartlan içerisinde ağızdan çıkarmak

‫>ه‬٠

‫ا‬

42 İS İJ İ Arar. AftuUrk'üıı fzmıt Basın Toplantısı, s 4 4 9 istanbuj 969 . Doc Dr A ^ a „ . is t ik la lM â t m U n . Kültür v c T ü fi/m Bakanlığı, s. I I . Ankara. 1981 ^ I 43 N ı . 1 1 Hakki UI İ a g .r .s. 102. 44 . s 102.

£١‫ﻫﻼ‬

‫ع‬٠‫ك‬

٧


BÜYÜK OYUN ٠٠II / HtLAFETÎN KALDIRILMASI

57

istemiyordu; halifeliğin tasfiyesini düşünürken, bir devletin dini de olamaz diyemiyordu."'.^ Mustafa Kemal soru karşısındaki düşüncelerini bizzat ken­ disi şöyle dile getirir: "Açıkça söyleyeyim bu suale muhatap olmayı hiç de arzu etmiyordum. Sebebi; pek kısa olması lazım gelen cevabın o günkü şartlar içerisinde ağzımdan çıkmasını henüz is­ temiyordum. Çünkü tebası meyanında, değişik dinlere mensup topluluklar bulunan ve her din mensubu için adilane ve bîtarafane muamelede bulunmakla mükellef olan bir hükümet, din ve düşünce özgürlüğüne saygı göstermek zorundadır. Hükümetin bu doğal niteliğini bozacak ve şüpheli mânâ etrafına sebep olacak sıfatlarla sınırlamak elbette doğru değildir. (İşte bu sebeplerle) Efendiler gazeteci muhatabımın sualine; Hükümetin dini olamaz! diyemedim, tam tersini söyledim: "Vardır efendim, devletin dini İslâm dinidir" dedim. Ama hemen: "İslâm dininde düşünce özgürlüğü vardır" diye sözlerimi açıklamak ve yorumlamak gereğini duydum". (...) Gazeteci verdiğim cevabı, şüphesiz akla yatkin^JÜİmadı ve su­ alini biraz değiştirerek şu tarzda tekraM‫؛‬fö: "Yani hükümet bir dine bağlı olacak mı?" "Olacak mı. olı٥٥y ac^ rm ı bilmem" dedim. Meseleyi ka­ patmak istedim, fakat kapatamadım."".‫؛‬ Mustafa Kemal'in İzmit'te en çok üzerinde durduğu hilafet konusu idi. Gazetecilerle ikinci bir görüşme daha yapü. (19 45 Nufuk’Söylev. c 2. s. 952.955. 46 İsmail Arar. Atatürk'ün İzmit Basın Toplantısı, s. 48-49. İstanbul. 1969 Doç Dr &|un Aybaı‫ ؟‬. İstiklal Mahkemeleri, Kültür vc Tunzm Bakantığı. s İl'. Ank ٠١ .


58

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Ocak 1922) i.

Ve gazetecilerle yapılan bu sohbetin gizli kalacağını ve ga­ zetelerde şimdilik —yanlış anlaşılmaya meydan vereceği için— yayınlanmaması gerektiğini söylemişti.^ Mustafa Kemal toplantıya katılan bütün gazetecilere bir som yöneltti ve herkesin ayn ayn cevaplandırmasını istedi. Som. "hilafetin yanmnı nasıl düşünüyorsunuz?" somsu idi.

١ ‫إ‬.■r

% [

٠ ١‫د أ‬

‫ا‬.‫ا؛‬

‫'ﺍ‬

Sıra ile ayağa kalkan başyazarlar bu sual karşısında düşündüklerini söylemeye başlamışlardı. Gevaplarm hepsi bir­ birine yakın ve benzer şeylerdi. Hilafetin devam etmesi ge­ rektiğini, İslâm âlemi için bunun Türkiye'ye faydalar ge­ tireceğini ve halifelik makamının daha faydalı ve daha tesirli hale getirilmesi için çalışmalar yapılması gerektiğini... söylemişlerdi. Mustafa Kemal, hepsini ve verilen cevaplan sabırla din­ ledikten sonra: "Hepiniz birden haklısmız. Hilafetin mutlak ilga edilmesi (kaldınîmasj) lazımdır" demiş ve devam etmişti; "Görüyorsunuz id tereddütleriniz, müşkülleriniz var. Hi­ lafetin ilgası çaresiz bir şeydir. Halifelik devam ederse, mem­ lekette iki rakip otorite karşı karşıya çarçışır. O zaman terakki etmek için muhtaç olduğumuz huzura, berraLkhğ^kavuşamayız. 1-2 Kasım 1922'dc saltanat ilga edildiği zaman, hilafet me-

٧‫ﻻا‬٤

47 N ı‫؛‬ıl H ıklu . Halifeliğin Sony. s. 108. 4 b u l A l . AtıiQ fk üfl İ£miı B sjn ToplanUsı. s. 05.75. Klan bul. 1909, 49 Ni İİ U lu t ., s. 109.

٥

٠ ‫اﺳﺒﺄ‬

٠ ٠‫ﺀم‬

٠


L

59

BÜYÜK OYUN ٠ II / HllAFETlN KALDIRILMASI

selesinin de aynı dakikada hal ve tasfiye edilmesi lazımdı; fakat bu tarihî davanın azameti dolayısıyla hedefi iki merhaleye ayırmak tabii görüldü.".٠٥ Gazeteciler, "halifelik davasının Âlem-i İslâm nazannda fevkalade takviye edici, itibar sağlayıcı bir mesele" olduğunu vurguladıklannda Mustafa Kemal "Üç yüz küsür milyon müslümanın hilafet makamına bağlılık iddiası kuru bir laftır. Hilafet yüzünden siyasî dünyada nüfuz ve itibar kazandığımız düşüncesi de bir kuruntudan ibaretlir."^. Ahmet Emin Yalman: ..Yobazların Kökü KannmaJıî Bu konuşmalar esnasında Cumhuriyet gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman, bir aralık şunlan söylemişti: "Memlekette nüfuzlu zümrenin tesiri altındadır. halkın hislerini galeyana çalışacaklardır. Bunu nasıl

bir yobaz sınıfı vardır. Halk bu Yobazlar hilafetin ilgası karşısında getirmeye ve ortalığı karıştırmaya göze alıyorsunuz?"

Bu endişeleri şu cevabla karşılamıştı: "Bahsettiğiniz insanların kendilerine mahsus bir nüfuz ve te­ sirleri yoktur. Bunlar iki taraflı ve kurnaz insanlardır. Kullandıklan nüfuz sadece devlet otoritesinin nüfuzudur. Yobazlar hükümet kapısına başvururlar, derler ki: "Halk bizim dediğimizi yapar, memleketi rahatça idare etmek isterseniz, bi­ zimle hoş geçinirsiniz, bizim dediklerimizi yapınız." Sonra

‫إل ﺀ‬

50. Mustafa K ma ’ n bu sözlerinden 70 gün önce 18 Kasım I922.de TB M M nin 140. in;ikatınin 5. ^Iscsinde‫'' ؛‬Hilafet makaiTU bizim İçin bir davay» mahsustur. Bizim !‫ ؟‬İn.bu dava alcm.i İslâm nazannda fevkalade takviye eden bir meseledir-., de!‫ ؟‬esi bir hayli dü^öndUnicUdür. 51 n 411 Hakk. U lu ğ ,e g .; s 110 y

٠

‫ﻫﻘﻎ‬

٠ ‫غ‬


60

‫إ؛‬ '

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

halka dönerler, şunları söylerler: "Devlet nüfuzu bizim avu­ cumuzun içindedir. İşlerinizin yürümesini isterseniz, bizim arkamızdan geliniz, bize sanlınız." Hükümet otoritesi olarak bizler bu insanlara yüz vermediğimiz dakikada onlann hiçbir tahrik gücü kalmaz. Bunun için hiçbir endişeye mahal yok­ tur!"^‫؛‬ İzmit toplantısı hedefine varmıştı. Gazeteciler Atatürk'ün kendilerine söylediği hususlan gazetelerinde ve köşelerinde işleyerek halkı aydınlatacaklardı. Ve çoğu genel yayın yönetmeni veya başyazar olan gazeteciler; Ahmet Emin Yal­ man, Falih Rıfkı Atay, Naşit Hakkı Uluğ, Yunus Nadi. Ocak ayının sonundan itibaren (1923) hararetli bir şekilde is­ tikbaldeki devrimleri anlatmaya ve buna halkı alıştırmaya başladılar.^^ Mustafa Kemal Atatürk'ün halifeliğe karşı cephe aldığı bu günlerde, meclis içinde ve dışında hilafet tartışmalan da devam ediyordu. Ve en önemlisi hilafeti savunmak ve onun şer'î mahiyeti adına İlmî çevrelerde bu sırada bir hayli eserler yazılmıştı. İleride bu mevzuu etraflıca öğrenmek ve yazmak is-

52

‫ ا‬Kanunuevvel (AraJık) 1339 ( ‫ا‬923‫د‬tarihinden itibaren Akfam, Cumhuriyet. Hakırmyri't MilUye. ٧،‫س‬ / gibi gazeteler ve başyazarları hemen hergUn yaymlannda

halifelik aleyhine ve geleaktekı dcvnmlcr uzeri ne yayın yapmaya ve bu umurda kamuoyu olu^ıunnaya başlamıjlardı. Zamanın bu meşhur gazetecileri hakkında yeterij ideolojik malumat, Anadolu ve R u ^ I i Mudafaa ı Hukuk Ccmıyclii A. RMHCnin Van temsilciliğin den Cumhuriyet Halk Partisi Van milletvekilliğine gelen ^ h t m A^-as Bcy.in, İa n h ı Hakikatler’' isimli hatıratının 23, BOlUmUnc bakmak yeteoekur. (s 65^7). 53. C^man Nun Erguı ın. Turk MaanJ Tanhı isimli esennde (c. 5.5. 1628.1629) Ha. Iıfelı^n kaldınldığı gune dek yazılan hilafetle ilg ili eserlerin topluca bir çalışması yayınlanmıştır \


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

teyenlere bir kolaylık olmak üzerej^gimü^Tîaifeiik mevzuu ile ilgili kitaplarıı ve çalışmalap-burada zikretmek istiyorum:^^ ç a ^ şm a la ^ Hilafetle Jlgfi 1—^^^lslâm .da Hilafet: Mustafa Zihni Paşa İstanbul. MatEbuzziya 1327. Büyük kıtada 132 sayfa. (Bu eserde hilâfetin ilk şcklıri)ilhassa Hülafâ-yi Raşidin de­ nilen dört halifenin intihap şekillendin،bakımından-%etl٥ Lve١ ١ ^ hadislerle uzun uzadıya anlatılmaktadır.) ١١١ -٠١١١ 2— Medeniyet-i Şer.iye, Terakkiyat-ı Diniye: İskilipli Mehmet Atıf. İstanbul Matbaaı Ahmet Kamil 1329. Sayfa 1 ^ (Eser lamamlaamamıştır). ١١^ ^ (Hükümetin, hilâfet^^ş^linin mutlakıyet, meşrutiyet ve Cumhuriyet şekillerinden üstün ve daha esaslı olduğunu müdafaa eder.) 3— Nazarı Islâm 'da Makamı Hilâfet: Ömer L ü t^ S c .lanik-Asr Matbaası 1330. Orta Kıtada 88 sahife. (Bu kitap OsmanlI Kanun.u Esasisi.nin 35. maddesinin tâdili ve padişaha meclisin feshi hakkının verilmiş olması dolayısıyla mebusân meclisinde ve matbuatta çıkan münakaşa ve müzakerelerden mülhem olarak yazılrmştır. Bu da bundan evvelkiler gibi İslâmî kaynaklara dayanılarak yazılmıştır.) 4— Hilâfet.{ İslâmiye: Istanbul-Elâdil Matbaası 1334. Orta Kıtada 24 s. (Mısırlı Abdülaziz Çaviş tarafından aynı adda yazılnuş olan eserin bir tercümesidir. 1914'deki Cihan Harbi içinde Os­ manlI İmparatorluğu ile harp eden İngiliz ve Fransızlara karşı hilâfet makamını ve bu makanun bütün İslâm âlemine şâmil

١١١١٠


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

aUjiH ktâfaa

5— Hilafet ve Hakimiyet-ı Milliye; Hilâfetin saltanattan [dığı^^^da Büyük Millet Meclisi'nâfe-&Qyl^en sözlerin zaptıdîh٦Aal٤^ a . Matbuat ve İstihbarat Matbaası٥ ٦ 33S. , ^ (Atatürk'ün luîâlfes١qTüesseseşinin'٦ a r^ ve hükümet idasayfa tutan meşhur nutku bu eserdedir.) 6— JEMafet illi Ha. kiımyfet Meselesi Hakkında Muhtelif Zevatın Makalat ve Mütalaaiından Mürekkep Bir Risaledir.) (Matbuat ve İstihbarat Matbaası 1339. Büyük Kıtada 240 sayfa, Ankara). Hilafet saltanattan aynldı^ sırada matbuatla neşriyatta bu­ lunmuş olan 15 kadar muharrir ve mütefekkirin 40 parça yazısını ihtiva eder. Bütün bu muharrir ve mütefekkirler Büyük Millet Meclisi'nin bu iki müessesenin birbirinden aynlışını onaylamışlardır. Eser beş kısımdan mürekkeptir; Birinci Kısım: Hilafetin mahiyeti, vazifeleri, tarihçesi ve geçirdiği devirler. İkinci Kısım: Hilâfetin saltanattan tefriki, hilâfetle sal­ tanatın içtimaındaki mahzurlar. Üçüncü Kısım: Hilâfet ve Âlem-i İslâm, hilâfetin son şeklinin ÂJem-i Islâm üzerindeki tesirleri. Dördüncü münakaşalar.

Kısım:

Hilâfetin

mesaili

hakkındaki

Beşinci Kısım: Hilâfetin son şekli hakkında salâhiyettar 2 ٠v2âin beyanatı.


B U İ OYUN - II / HİIAFETlN KAUDIRİLMASI

‫ص‬

٠‫؛‬٠ KaIc o . 7— Hilâfet-î İslâmiye ve Büyük Millet Meclisi: rahisar.ı Sahih Mebusu Hoca Şükrü. Ankara.Ali Şükrü Mat­ baası 1335 Orta Kıtada 28 sayfa. ^.ÇF^fetin Saltanatla birlikte olmasını ve eski Osmanlı Hükümdarlığı şeklinin devamım ve Halifenin bütün Müslüman âleminin başı olması lüzum^ruıJTriidafaa eder.) 8— Hâkimiyet-i Milliye ve H il^ et.i tslâmiye: Siirt Me­ busu Hoca Halil Hulki. Muş Mebusu H oe.41^^ Sami, Aîîtaiy٥ ١ ١ .^ Mebusu Hoca Rasih. Ankara, Yenigün Matbaası. Orta Kıtada 37 sayfa. (Hoca Şükrü’nün risalesine cevaptır ve reddiyedir. Atatürk'ün bu risaleye karşı cevabım büyük nutkundan alıp bu bahse koydum.) ١١١١ 9— sayfa.

Hilâfet ve Hakimiyet-i Milliye: Orta Kıtada 78 \

١v

(Bu eserin müellifi ile basıldığı şehir ve matbaa ve basili‫؟‬ tarihi üzerinde yazılı değildir. Fakat eseri yazanın Adliye Vekili Seyid Bey olduğu, bu zatin ayni mütealayı Usulü Fıkıh Dersleri adli eserinde daha önce müdafaa etmiş olmasından ve hilâfet mUessesesi büsbütün kaldınldıgı sırada bu eserdeki ifadesini Büyük Millet Meclisi'nde aynen tekrarlamış bulunmasından anlaşılmaktadır. Bu eser AbdUlgani Seniy tarafından Elhilâfe ve Sultanülümme adıyla Arapça'ya tercüme edilerek, Mısır’da basılmıştır.) 10— Hilâfetin Mahiyet.i Şer.iyesî: Ankara-BüyUk Millet Meclisi Matbaası. 1340 Orta Kıtada 63 sayfa. (Hilâfet müessesesinin büsbütün kaldırılmasına Büyük Millet Meclisi'nin 3 Mart 1340 tarihli toplantısında karar verildiği

٠


'I

HASAN H ü s e y in

64

ce^

an

١/

ün Adliye vekili Seyyid B e^ar^jndan söylenmiş olan uzun nutkun ayn baskısıdır ve evvelki sayıda gösterilen eserin daha açık ifadeli bir şeklidir.) 11—

İslâmiyet ve HiikUmet: Ömer Rıza. Istanbul-Ikdam 1 1927. Orta ٩ ‫؛‬ada 108 s a y f a ^ ^ "

١^ u

eserEZhcsÜ niyersitesiluderrislerinden ve Mısır hâkimlerinden Ali A M ü rte ^ ^ ^ ^ I-Is lâ m ve Usulül-Hüküm" adındaki eserinin tercümesidir. Eserin Atapçalsı 103 sayfadır. I925'de M ijdabasılm ıştır. Mısırlı ^ ‫ ذ‬Mil" ! e t , - i ' n i n karannı tasvip ederek Hilâfet " lüzumsuzluğunu müdafaa etmiş ve bu yüzden Mısır'da afaroz edilmiş, memuriyetten ‫ ؟‬ıkanlmıştır.)54 "Büyük O ^ n -2 " dediğimiz Hilafetin kaldınlmasına dognı giden ‫ ؟‬alışmalarda ikinci durak İzmit'ten sonra Bursa olmuşm. 22 Ocak I923'de Çark sinemasında toplanan halka Mustafa föm al u z a n lir konuşma yaptı.5 ‫ و‬Konuşmanın özeti, halkın gericiliğe ve gerici akimlara karşı uyanık olması. yapılacak inkılaplara sahip ‫؟‬ıkması ve "irticaya" prim verilmemesi şeklinde idi. Bilhassa irticaya değinerek: "Yenileşme hareketlerimizin mutlaka bir karşı hareketi getireceği hatınnızdan çıkmamalıdır. Bu harekete özel tanımı ile "irtca" derler. Yaptığımız ve yapmayı düşündüğümüz işlerin sonuçlarına göre, bu gibi hareketler her zaman Eklenebilir.

54. Hilafetle ilg ili yapılan çalışmalardan bir diğer çalışmada. Mete Tunçay'ın. "Ttk Parti Yönetimi" isimli eserinde mcvcurtur. Tunçoy, eserin 64.Ö7. sayfalarını (ARA E K .*), ..Bir Risale Savaşı., diyerek hilafetle ilg ili yapılan çalışmalara ayırmıştır. 55. Naşit Hakkı Uluğ. a.g.e., s. 110-111. 56. Şevket Süreyya Aydemir. a.g.e.» c.3 s. 72.

٠


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

65

Kanla yapılan devrimler daha muhkem olur. Kansız dev­ rimler ebedileşmez; fakat biz bu inkılaplara ulaşmak için ge­ rektiği kadar kan döktük. Bu kanlar sadece savaş alanında dökülmedi. Aynı zamanda memleket içlerinde de döküldü: Hen­ dek’te. Bolu'da, Düzce.de. Gerede'de, Konya'da ve Yozgat'ta bir çok yerlerde inkılaplanmız aleyhinde isyanlar oldu ve hepsi de tepelendi! Biz isteriz ki. bu dökülen kanlar yetmiş olsun. He­ pinizi saadete götüren devrimlerimizin aleyhinde fikir ve his taşıyanlan aydınlatma ve uyarma, bütün aydın vatandaşlann,ulusal görevlerinin en önemlisi ve en birincisidir."^. 22 Ocak 1923 Bursa konuşması zaten düşünülen devrimlerin birer kanlı devrimler olacağının adeta habercisi gi­ biydi. Çünkü Mustafa Kemal çok açık bir ifadeyle; "Kanla yapılan devrimler daha muhkem olur. Kansız devrimler ebe­ dileştirilemez." diyordu. Bunun manası çok açıktı. Düşünülen devrimlerin benimsenmesi ve ebedileşmesi için gerekirse kan dökmekten kaçınılmayacaktı. Zira "muhkem" oluşun şartı buna bağlıydı. Gerçekten Bursa konuşmasmda da belirtildiği gibi, henüz "ilke ve inkılaplar" başlamamış olmasına rağmen müstakbel geleceği görenlerden karşı tavırlı olanlar; Mustafa Kemal'in tanımıyla "irtica taraftan"" olanlar, çoktan karşı devrim ha­ reketini başlatnuşlar ve yurdun çeşitli yörelerinde "irtica is­ yanları" çıkarmaya başlamışlardı.


KALDIRMAK VE LAİK DEVRÎMLERE ULAŞMAK İÇİN YAPILAN YURT SEYAHATLERİ h il a f e t i

Bursa gezisinde de halka verilmesi gereken mesaj verilmiş ve Mustafa Kemal devrimlere ait düşüncelerini anlatacağı ge­ zilerinden bir başka durak olan İzmir'e doğru yönelmişti. Trende giderken yanında Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir Paşa'lar da bulunuyordu. Trende giderk sürekli Meclis'teki Afyonkarahisar Mebusu Şükrü Hoca'nın başlattığı "hi­ lafet" isteğinin kendisinin tabiriyle bu irtica teşebbüsünün yankılanm alıyordu. Meclistekilerin havasına pek güvenemediği ve yakın arkadaşlanndan bir kısmının da temayüllerine güvensizliği ne­ deniyle Fevzi Çakmak ile Kazım Karabekir Paşa'yı gezi için yanına almıştı. Özellikle Kazım Karabekir Paşa.yı yanına ala­ rak geleceğe dair (devrimler) düşüncesine onu yaklaştırmak is­ tiyordu.‫؛‬ Mustafa Kemal en yakın silah arkadaşlan olan Kazım Ka­ rabekir Paşa ile Fevzi Çakmak Paşaları kendi düşüncesine

1. Naşil Hakkı Uluğ. Halifeliğin Sonu. s. 111-112. İş Banka:.! Kültür Yavmlan. Yayın No. 154. Birinci Baskı. 1975. İstanbul


n HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN

68

yakınlaştınnak için yanında bulundurma çabalannın se­ meresini devrimin ve inkılaplann ilk yıllannda çok açık bir şekilde görür. İnkılaplar bittikten sonra özellikle Kazım Karabekir Paşa'nın Mustafa Kemal'e karşı muhalefeti yoğunlaşmıştır. Bu muhalefetin derecesi ve fikir uyuşmazhklan konusunda Karabekir Paşa'ya yazdığı ‘’İstiklal Harbimiz" kitabı (Ük baskı-1960) önemli ipuçlan verir. Za­ manla Karabekir Paşa'nın bu kitabı yasaklatılmış, içerisindeki belli bölümler çıkartıldıktan sonra 1969'da ikinci baskı olarak yeniden yayınlanmıştır. Buna rağmen yasaklanan kitabın üçün­ cü baskısı ancak 1987 yılında gerçekleştirilebilmiştir. "Şükrü Hocaları Parçalarız Paşam! İt Gazi. Karabekir Paşa ve Fevzi Çakmak paşalara özel tre­ ninde en çok meclisteki "irtica girişimi" diye tanımladığı Afyonkarahisar Mebusu Şükrü Hoca'nın davranışlanm anlatıyor ve bu gibi irticaî faaliyetlere ateş püskürüyordu.‫ ؟‬Tren Alaşehir'e geldiğinde durmuş ve Mustafa Kemal Alaşehir Hü­ kümet binasmdan halka bir hitabede bulunmuştu. Konuşma açıkça irtica ile mücadele ve bu mücadeleye halkın hazırlıklı olması idi. Mustafa Kemal bir ara irtica diye gösterdiği Şükrü Hoca ve benzerlerinin faaliyetlerini anlatarak "Vatandaşlanna, bir Şükrü Hoca çıkıp millî egemenliğimize elini sürmek isterse ne yaparsınız?" diye sormuştu. "—

Parçalanz Paşam! "sesleri bu sorunun cevabı oldu.^

Halkın burada da yeterince aydınlatıldığını düşünen Mus­ tafa Kemal 26 Ocak’ta Alaşehir'den ayrılarak Salihli'ye yöneldi.

2. 1 ٠ w ٠ l t l ٠.، ٧4ic.s. ın


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

69

27 Ocak١ 1923 günü Salihli vatandaşlanna söylenenler İzmit. Bursa ve Alaşehir'den farklı değildi. Mustafa Kemal yine irtica merkezli hareketleri işaretle: "Memleket içinde hemen milletin karşısına çıkması ihtimali olan düşmanlan yere sermek için daima hazırlıklı bulunmalıyız."^ şeklinde konuşmalar yapmıştı. Artık halka açıkça düşmanın irticai hareketler olduğu, hi­ lafet taraflısı hareketlere karşı teyakkuzda bulunulması ge­ rektiği (TBMM'nin seçtiği halife ve makam-ı hilafet varlığını devam ettiriyorken) söyleniliyordu. 27 Ocak 1923'de İzmir'e vanimıştı. Halifeliğin kaldıniması tarihçesini anlatanlann birleştiği tek nokta, Halifeliğin aslında İzmir'de düşünce alanmda kesinkes kaldınimış olduğudur.^ Mustafa Kemal İzmir seyahatinde dört büyük toplantı yapmıştır. 27 Ocak 1923 günü-şimdi yanmış olan- hükümet konağmın büyük salonunda halkla ve yöneticilerle. 31.1.1923 günü İzmir gazeteleri başyazarlan ile, 2.2.1923 günü İktisat Kongresi için hazırlannuş olan büyük salonda işadamlan ve tüccar kesim ile ve 17.2.1923 günü de İktisat Kongresin.in açılış konuşmasını yaparak dört büyük halife taraftarlanna karşı uyanık olunması ve yapılacak devrimler de halkın kendi devrimlerine sahip çıkmasıydı.. Hükümet konağındaki yemekli toplantıda İzmir Mebusu Vasıf Çınar, (daha sonra 2 Mart 1924 tarihinde halifeliğin kaldırılması tartışmalarında halifelik lehinde konuşma yapan

4 5. 6.

Na‫ ؛‬iı Hakkı Uluğ. Halifeliğin Sonu. s. 113. Bcmord Lewis, Modem Türkiye'nin Doğusu, s 26 Uluğ. Hatifeliğın Sonu, s 113-^ 14.

٩


70

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Gümüşhane Milletvekili Zeki Kadirbeyoğlu'na hararetli hü­ cumlarda bulunmasıyla tanınacaktır.) İzmirliler adına yaptığı konuşmada. Mustafa Kemal'e atfen: "İzmirliler eserlerinizle be­ raberdir. Eserleriniz karşısında her türlü irtica hareketleri öl­ meye mahkumdur. Sizler çok yaşayın ki. sizler yaşadıkça dehanızın ışık vereceği terakki yollannda milletimiz layık olduğu egemenliğe kavuşacaktır..." demiştir.^ Mustafa Kemal: .'Sizler Ne Demek İstediğini Anlamışsınızdır" Mustafa Kemal mukabelede bulunarak İzmirlilere şöyle demişti: "Efendiler! Henüz kurtulmuş değiliz. Atılan adımlar bun­ dan sonra atılması gereken adımların sadece başlangıcıdır. İnsan başlangıçta iken, sonuca ulaştığım sanırsa, gözünü açınca en derin gaflet uykusuna dalmış olduğunu görür. (Gazi, düşmanın yurttan kovulmasıyla herşeyin bitmediğini ve asıl bundan sonra önemli işlerin başlayacağını (inkılapları kas­ tederek) işaretle (bu ifadede bulunmuştur.) Biz bunun için daha çok adımlar atmak mecburiyetindeyiz. Bu adımlar hem çabuk.

7

tzmir Hükümet Konağındaki sözkonusu yemekli toplamı mlında *devlete bağlı din ‫؛‬ii‫؛‬sicmi* devrinin banladığını vc özellikle de dinî eğitimi yerine laik eğitim Mstemının bu$lama.si gerektiğini haber veriyordu Çünkü yemekte tartışılan en öocmiı kuou. eğıumin dinî nu. yoksa nullî ve laik bir eğitim mi olması gerektiği ta riı^ lm ı‫ ؛‬tı Yemekte bu konunun tartışılması ıcin ha/ır bulunanlar Kazım Karabekır vc Fevzi Çakmak Paşalar gibi a.skcıicnn yanında. Darülfünun Edebiyat Fakültesi Dekaru Köprulüz dc Fuat. Hukuk Fakültesi Dekanı Aynızade Tahsin. Tıp Fa. kultr ı Dekanı Dr Vasıf gibi üoi\ersite kesimi ve aynı zamanda tanınmış ga­ zeteciler vardı. .Aakcrlcf. üniversite )ooeucılcn vc gazetecileri. Mustafa Kemal toplumu yön. lendıırcek bu Uç önemli kesimin munartannı işte bu toplantıda istediği çizgiye

٠

getımuşu

.

٠


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

71

hem de uzun olmalıdır. Bu adımlan doğru ve belli bir yerde atabilmek için mukadderatımıza kendimiz sahip çıkmalı ve ona hakim olmalıyız."® Mustafa Kemal açık gibi gözükse de biraz kapalı mesajlarla yüklü olan konuşmasını açmak için de: "Beyler! bu sözlerimle ne kastettiğimi ve neleri ifade etmek istediğimi kolaylıkla an­ layabilirsiniz.". demişti. 3L1.1923 günü, İzmir'de yayımlanan Anadolu, Ahenk, Soda­ yı Hak, Şark ve Yeni Turan isimli gazetelerin başyazarlan ile bir görüşme olmuştu. İzmit toplantısında olduğu gibi Mustafa Kemal, halkı aydınlatmada en müessir güçlerden birinin ve belki en önemlisinin basın olduğunu biliyordu. Ege Bölgesine hakim bu gazetelerin başyazarlanyla en başta Meclis içi mu­ halefet; hilafet taraftan hoca milletvekilleriyle, hususen Şükrü Hoca'nın *Hilafet-i Islâmiye ve Hakimiyet-i Milliye” isimli ri­ salesinin üzerinde durulmuştu. "Kur'ân Kadar Önemlidir Bu Konuşmalarım!" Konuşmalardan sonra en etkili İzmir gazetesi olan Ana­ dolu'nun başyazan olan Haydar Öktem. gazetesinin başlığmı; bugünkü anlamda manşetini şöyle çekmişti: "Egemenlik için Gazi.nin ortaya koyduğu esaslar. "Kur'ân" ibaresi mertebesinde önemlidir!" Haydar Öktem, bu başlığı Atatürk'le yaptığı özel mü­ lakattan alarak koymuştu. Zira gerçekten Mustafa Kemal, soy-

8 9

Na‫؟‬i. Hakkı Uluğ. Hahfelifın S(mu. s I I4٠l l.S. a g c . s 115


72

!edikleri hususlar için: '.Bunlar önemlidir!"*, demişti.

HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN

Kur'ân ibaresi mertebesinde

2 Şubat 1923 toplantısı adeta bir açık oturum havasında geçer. Halk otuz kadar soru sormuş ve bunlann cevabını Mus­ tafa Kemal'den istemişti. Toplantıda verilen cevaplar adeta ge­ lecekteki devrimlerin karşısında olacaklann yerlerini tayin edi­ yordu. Mustafa Kemal, milleti irticaya sürüklemek isteyenlarin, "başlarının ezileceği", "yerlerinin zindan olacağı" ve "parçalanmalan gerekeceği" gibi şiddet kavramlannın üzerinde du­ ruyordu. Konuşmada kadın-erkek eşitliğinden, kadmın giyim ve ör­ tünme meselesinden, eğitim inkılabından -Tevhid-i Tedrisat Ka­ nunu. bahseden Mustafa Kemal kurulacak rejim için şu nok­ talara değinmişti:"Unutulmamalıdır ki. milletin egemenliğini bir şahısta, yahut mahdut şahısların ellerinde (halifeliğe işaretle) bulundurmaktan çıkar bekleyen cahil ve gafil insanlar var. Halife hükümdarlar, kendilerini vehmettikleri bir kuvvetin temsilcisi sanırlar (ruhanî kuvvet), oysa onlann etrafmdaki çıkarcılar bunu din kisvesine büründürerek millete yaymaya ve halkı kandırmaya çalışırlar. Sonunda da milletin kulağı bun­ larla dolar ve dinî kisveye büründürülerek anlatılan o telkinleri sanki dinin icabı ve gerçeğin ta kendisi sayar. Bu gibilere ve bunlann yaptıklan gerici hareketlere irtica denir. Fakat bütün cihan kanaat getirmelidir ki. milletimizi bu gibi gerici telkinlerle kandırmak ve ilerleyeceği yolundan çıkarmak kaJnumuştır.

10. ..JM


B

ü l OYUN ٠ II /

-

73

KALDIRTMASI

Fetvalar ile‫ ؛؛‬veya şu, bu gibi telkinlerle milleti irticaya sü­ rüklemek isteyenlerin yeri zindan olacaktır. Kesinlikle hiçbir kayıt altına almak isteyenler, en koyu mültecilerdir. Böylelerine karşı milletin yapacağı şey onları parçalamaktır."‫؛؛‬ Mustafa Kemal, İzmir konuşmasıyla hem hedefini be­ lirlemiş ve hem de hedefine giden yolda kendisine engel olacak kişilere ne tür müeyyideler uygulanacağını, yerleri ..zin­ dandır", "başları ezilecektir", "parçalanacaktır" gibi ka­ vramlarla ifade etmişti. İzmir'de gündeme gelen irtica'dan sonra bir diğer başlık, gelecekte Cumhuriyet Halk Partisi'nin temelini oluşturacak olan Cumhuriyet Halk Fırkası'nm kurulması gerektiği ile ilgili idi.'^ Mustafa Kemal kendisine sorulan sorulan cevaplandınrken, sıra medreselerle ilgili bir soruya gelmişti. Soruyu yönelten kişi daha sonra Köy Enstitülerinin kurucusu ve yaşatıcısı ol­ makla ünvanlanan CHP'nin meşhur Maarif Vekillerinden Haşan Ali Yücel idi. Haşan Ali Yücel, o sıralar îzmir.de genç bir öğretmendi ve Mustafa Kemal'e sorduğu soruda medreselerin, düşünülen yeni rejimde yerinin olmasının devrim

II

(*jtrçckıcn 1923 yılı bî^lannda halifelik ve Islâmiycl. halifeliğin n ite li^, ha lifcligin vazife ve salahiyetleri üzerine ilgin ‫؟‬, ! » bir .risaleler ve fedalar sav 0 İmu‫ ؛‬ıu . ٧ ‫؟‬٠r t ^ risaleler Islâra.da hilafet anlayışım rilçn fetvalar ve y ۶ ı!aj١ k.yyyor ve bu konuda Kur.an dan ve Sünnct en ttrocklcr gösle.riliy'.^i. cencldc fetva vc ns^eleri yazanlar hep tnedrese ızunUl müderrislik yapnus ulema

١

‫ﻻه‬r\eâlârAi ‫ت^اات‬٠٠‫ئ‬İ,â ‫س‬٠ tiw ‫اا‬٠ ٠ ‫س‬ ٠ . ‫ت!أ‬ ١ ‫ع‬/‫ﻼﺀ ^اﻋﺎع‬ ‫ﻋ‬ ٠ ،‫ا‬، ‫ﺀ_ال‬

٠ . ٠٠

‫ل‬98 ‫ ا‬ve Osman N u n > ^ n ;in Turk K uıanfT arthi.c. 5. s. 1 2 8 ‫ه‬٠tD iM t ٠٠d « ١î ‫ ئ‬Matbaacılık vc Yayincıhk. Istanbul. 1977, isim li eserter. Na^ıı Hakki tJlug. Halifeliğin Sonu. s. 116. Atatürk'ün Söylev ve Demeçten^ c. 2٠s.٨ 97‫ئ‬. ٠ n k ^ 19.١ 9. 0

12 13

8


,>

74

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

düşüncelerine aykırı olacağını söyliyerek, medreseler için neler düşünüldüğünü sormuştu. Genç öğretmen Ali Yücel'in sorusu Gazi'yi keyiflendirmişti. Haşan Ali Yücel de sorusu ve düşünülen devrimlere yaklaşımıyla göz doldurmuştu! Mustafa Kemal'in uzun uzadıya cevaplandırdığı sorulardan biri bu oldu ve şöyle dedi: ..Medreseler de Vakıflar da Kapatılacaktır!" "Bizim toplumumuzda en ziyade göze çarpan bir nokta var ki. herkes nedense din gibi, dinî eğitim ve medreseler gibi ko­ nulara değinmekten çekinir. Nedense.medreseler ne olacak, vakıfların bugünkü hali ne olacak? dediğimiz zaman derhal bir direnme ile karşılaşırsınız. Efendiler! Bizim dinimiz akla en uygun ve en tabii bir din­ dir ve ancak bundan dolayıdır ki. son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması ge­ rekir. Elbette her fert dinini, diyanetini öğretecek bir yere muh­ taçtır. Orası "medrese" değil. "okuL'dur!.. Medreselerin bu­ günkü akim ve verimsiz hallerinden ve bu hususta kendi yaptığım inceleme ve araştırmalardan anladım ki, medreselerde güya Arapça öğretilmesi için, masum insanların en verimli yıllan kaybolmaktadır... Artık milletimizin kültür evleri "bir" olmalıdır. Bütün memleket evladı, kadın ve erkek aynı surette oradan çıkmalı ve eğitilmelidir."*..

14

Njışii H ıkkı tlu ğ . (?(

.«.mm. k 12-13. Ak Yayınlan. Is l^ b u l. 1973.


BÜYÜK OYUN ٠II / HlL ٨ reT !N KALD^ILM ASI

75

Mustafa Kemal. bu konuşmasıyla medreselerin kapatılacağının ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu denilen "Öğretimin Birleştirilmesi" kanununun çok yakında çıkacağının mesajını v erm işti.H atta bu mesajlar dolayısıyla, sonradan Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan mebus olarak meclise girecek olan İzmir Maarif Müdürü Vasıf Çınar heyecanlanarak bazı taşkınlıklarda bulunmuş ve sağa sola bağırarak yapılması düşünülen devrimleri kutlamak istemişti. Kalabalık içerisinde Vasıf Çınar’ın bu hareketleri fazla dikkat çekince. Mustafa Kemal kendisini sert bir şekilde uyarmıştı. İzmir’de yapılan dört heyecanlı konuşmadan sonra Akhisar ve Balıkesir’e hareket edildi. Akhisar toplantısında dikkati ‫ ؛‬.eken husus kendisinin "Medresetü’l.Kuzat" mezunu olduğunu söyleyen İsmail Hakkı isimli birinin Mustafa Kemal’e hitaben yaptığı konuşmasıydı. Bu kişi: "Son günlerde bazı fesatçılann din perdesi arkasında Ha­ lifelik meselelerini konu edinerek milletin fikirlerini karıştırdığını, ortalığa fesat saçmaya başladığım..." belirterek TBMM'nin şeriata ve İslâmlığa uygun olduğunu, asıl şeriata ve İslâmlığa uymayanın bu fikirleri ortaya atanlar olduğunu söy­ ledi.٤٥ Akhisar halkı bir müftünün böyle bir konuşma yapacağını hiç düşünmemişti. Mustafa Kemal, bir müftünün kendi düşüncelerini destekleyen bu tavn yüzünden çok sevinmiş ve ona duygulanarak teşekkür etmişti.‫؟؛‬ 15 16 17.

٨‫ اا‬۴‫ ﻗﺴﺎ‬Ccbcsoy. 5‫>ل‬0‫ ﻟﻞ‬Hatıralar. C.I.S. 64.65، Vatan Ne^n>a!. JV۶7. Istaobul Na^it Hakki Uluğ Haiıfelıöın Sonu.118 Na^ıi Hakki ‫ﻻاﻻ‬٤, Haltfeliğm Sonu. s. 118

٠

‫ذ‬


76

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Gezilere katılan gazetecilerden Naşit Hakkı Uluğ da. o za­ mana kadar böylesi bir müftüyle karşılaşmadığından olsa gerek, onu aydın ve olgun(!)bir insan olarak yorumlamıştı.Bu aydın ve olgun müftü de. kendisine yapılan iltifatlar sonrasında yeni Türkiye için ve düşünülen inkılaplar için uzunca bir duada bulunmuştu. Mustafa Kemal 14 Ocak 1923.de başladığı yurt gezisinde, yukanda belirttiğimiz yerlerde yapılan konuşmalann tam ter­ sine. Balıkesir’de çok farklı bir alanda konuşma yapıyordu. 7 Şubat 1923 tarihinde Atatürk ilk kez bir camide hutbe vermiş ve halka camiden hitap etmiş oluyordu. Atatürk.ün Hayatında Verdiği Tek Hutbe; Babkesir Lala Paşa Camii Hutbesi Atatürk'ün Balıkesir Lala Paşa Camii'nde yaptığı konuşma din-dünya aynimazlığını dile getiriyordu. Evet yanlış oku­ madınız! "Camilerin din ve dünya işlerinin konuşulduğu, işlerin çözüme ulaştığı, dünyada yapılması gereken işler için "istişare merkezi" olduğunu belirtiyordu Mustafa Kemal!*® ١wumhuriyet dönemi

boyunca dinli-dinsiz. Laik-antilaik hemen her kesimin Devlet-Din ilişkileri üzerine her fırsatta bahis konusu ettiği ve devlet adına değerlendirmek istediği bu konuşma, gariptir belki kuruluşundan bugüne kadar bir tek Di­ yanet İşleri Başkanlığı.nca değerlendirilememiştir. Çünkü Di­ yanet İşleri Başkanlığı'nın kuruluşundan bugüne pek az zaman

18

Şevkrt Sürrvya Aydemir, Tek Adam. c. 3. s. 76 vc Dipnot-1


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

77

müstesna, yıllarca camiler sadece din yeri, ahiret yeri, ibadet yeri olarak telakki edilmiştir. Camileri din ve dünya yeri say­ mak, orada ibadetten başka dünya işleriyle uğraşmak ve hele hele devlete ve millete ait hususlan bu merkezlerde istişare etmek yıllar yılı suç sayılmıştır. Hem de laiklik adına. Bu suç bütün hızıyla günümüzde de devam etmektedir. Mustafa Kemal, Balıkesir Lala Paşa Camii.nde minberden hutbesini okurken özellikle bu hususlann altını çizmiş ve ca­ mileri "milletin hal ve istikbalindeki meselelerin görüşüldüğü ve müşavere edildiği yerler" olarak nitelemişti. Medreselerin kapatılması. Hilafetin kaldıniması ve din eğitim ve öğretiminin yasaklamşıyla birlikte, 1924-1950 yıllan arası laikliğe aykın davranış ve konuşmalardan en çok ceza yi­ yenlerin camilerde din ve dünya işlerini birlikte konuşanlar ve camileri sadece ibadet merkezi değil, bir istişare merkezi olarak gören hocalanmız olduğunu söylersek, burada Balıkesir Lala Paşa Camii'ndeki hutbe ile beliren bir çifte standardı ve bir ha­ kikati da bu vesileyle belirtmiş oluruz. Bundan da öte, camilerde yıllarca Kur'an okutan ve öğretenlerin takip, tazyik, tedhiş ve baskıya maruz kalması, Balıkesir Lala Paşa Camii'ndeki hutbenin düşündürdüğü acı gerçeklerden sadece bir kısnudır. Cami-Cemaat ve Hutbe kavramlmna 7 Şubat 1923'te Balıkesir Lala Paşa Camii'nde bizzat Mustafa Kemal tarafından yüklenen mana ve muhtevalar -maalesef- yıllarca Atatürkçülük adına inkar edilmiş ve o mana ve muhtevaları yaşatmak is­ leyenler de yıllar yılı en acımasız cezalara çarptırılmışlardır.


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

78

"Camiler Hem Dünya, Hem Ahîret Evleridir" Bir tarihî nutuk ve müslümanlar için bir vesika olması ni­ teliğiyle Balıkesir Lala Paşa Camii hutbesini aynen aşağıya alıyorum: .'Sevgili arkadaşlarım! Hepiniz bilirsiniz ve kabul bu­ yurursunuz ki, Allah birdir ve şanı büyüktür. Bunun için Cenab-ı Hakk'ın selamı ve atıfeti ve hayn üzerinize olsun. Pey­ gamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından in­ sanlara, hakaikı tebliğe memur bir "resul" olarak gön­ derilmiştir. Onun Kanun-ı Esasi'si. anayasası Kur'an'dır ve Kur'an-ı Azimüşşan.daki husûs'tur(ayetlerdir). O. insanlara feyiz ruhu vermiş ve dinimiz de yeryüzünde son din-i mübin olmuştur. İslâm dini mükemmeldir. Aklî ve mantıkîdir. Bu, böyle olmamış olsaydı, kendisiyle diğer kavanin-i tabiiye arasında tezad olması icabederdi. Çünkü bilcümle kavanin-i kevniyeyi. kainatın bütün kanunlanm yapan, Cenab-ı Hak'tır. Arkadaşlar!... Cenab-ı Hak. Peygamber'e mesaisinde, çalışmalarında iki hane layık görmüştü. Biri kendi ikamet ey­ lediği hanesi, diğeri din işleriyle iştigal buyurduğu Allah'ın evi idî. Kendi hususi işlerini evinde görür, ammenin, ümmetin hiz­ metini de Allah'ın evi olan camii şerifte rü'yet eylerdi. Biz de Hazreti Peygamberin usulüne (işrine)‫ ؟؛‬iktiza ederek milletimize, milletimizin hal ve istikbaline taalluk eden hususlar

|y

Hutbedeki iLSi) if.de. 'Pcvg^ıbcrİcrum/Jn i>nnc. yanı **^naune'. .sunnciinc uyfuo olank" ı/adcMaiD kullanıİması çok dtkka، çekicidir Gerçekteo de İtim y f mbc4İrr \x Pcy mhcnııu2 (s i l ‫ ) ؛‬c a m iy i din vc dunyd ı;ftcnnın görüldüğü merke/ olarak kuIUnmıyiı Bu merkezlerde dünya !‫ ؛‬terinde bclınildigı gthi.

٣ ٠ ٣

٢٠

٠Kur٠٠D I Azımu‫ ؛؛‬٠a'd٠kı nu.ü‫( "؛‬ayetler) ıdı (HHC)


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETlN KALDIRILMASI

79

için şu beytullaha toplandık, şimdi Hazreti Allah'ın huzurundayız. Bana bunu müyesser eden Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarına arz-ı şükran ederim. Çok memnunum ve bu yüzden büyük bir sevaba nail olacağımı da ümid ediyorum. Efendiler, camiler, birbirimizin yüzüne bakmaksızm yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Her şeyden evvel itaat ve inkiyad-ı tamme ile ibadet, din ve dünya için neler yapılması lazım geldiğini düşünmek için yapılmıştır. Millet işlerinde her fert başlıbaşına bir hizmet ifa etmelidir. Biz de burada din ve dünya için, istiklal ve istikbalimiz için neler yapılmak lazım geldiğini konuşacağız. Ben yalnız kendi düşündüklerimi söy­ lemek istiyorum. Hepinizin düşündüklerini anlamak istiyorum. Amal-i Milliye, Irade-i Milliye yalnız bir şahsm düşünmesinden değil, bilumum efrad-ı milletin arzulannm, elemlerinin muhassalasından ibarettir. Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı sizlerden rica ederim."^. Bu sözü müteakip Mustafa Kemal hutbesini tamamlamış, minberden inerek, halkın karşısına bağdaş kurarak oturmuşlar ve kendilerine yöneltilen yirmiyi aşkın soruya cevap vermişlerdi. Bunlardan en mühimi, hutbeden ne kastedildiği merkezinde idi. Buna şöyle cevap vermişlerdi. Efendiler, hutbe demek, nâsa hitab etmek demek, yani söz söylemek demektir.Hutbeyi irad eden hatiptir. Hazreti Pey-

2ü . rvnn Perdf

‫ا‬١‫ ﻟ ﻼاأ‬٠Anlaun Husafucnin EnuA). Na) .1964‫ﺷﻨﻲ (؛؛‬


80

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

gamber olsun. Hulafa-yı Raşidin efendilerimiz bulunsun, hut­ beyi bizzat irad buyururlar ve günün meselelerine temas eder­ lerdi. Yani hutbelerinde o günün (askerî. İdarî, malî, siyasî ve İçtimaî) hususlanna yer verirlerdi. Fakat Memalik-i îslâmiye türlü fütuhat-ı îslâmiye ile tevessül edince Cenabı Peygamberin ve Hulafa-yı Raşidin Hazretlerinin bizzat bütün İslâm âlemine hitabetmelerine imkân kalmamış, bu hususta memur ettiği zevat da aynı vazifeyi onlara vekâleten ifa etmiştir. Bunlar da hiç şüphesiz en büyük riiesa idi. Camilerde veya meydanlarda nâsa hitab etmişlerdir, günün meselelerini anlatmışlardır. Bu tarzın devamı için zarurî olan bir şart vardı. O da; milletin reisi olan zatın halka söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı al­ datmaması lâzımdı. Halk umumî ahvalden ancak bu suretle ha­ berdar edilmiş olacaktı. Ajıcak bu sayede halk, iyi ile kötüyü te­ frik edecek ve rastgelen kimsenin arkasından gitmeyecekti. Fakat Kur’ân-ı Azimüşşan.ın beliğ ve açık ibarelerini anlatmak sonradan müstebid hükümdarlara ve onlann kul kölesi sayılan devlet adamlannın işine gelmemiş, hutbelerin halkın anlıyamıyacağı bir lisanla ifade ve günün icabât ve ihtiyaçlanna temas edilmemesi muvafık görülmüştü. Hutbeden maksat; halkın tenvir ve irşadı iken bu yapılmamağa başlanuştı. Bu sebeple bin sene evvelki hutbeleri okumak, halkın anlamadığı bir dille hitabeylemek nâs-ı efkârı tenvir etmez, bilâkis tevviş eder. Geçen sene Büyük Millet Meclisi'nde irad ettiğim bir nutukta aynen şöyle demiştim: — Minberler, halkın dimağları, vicdanlan için bir menba1 feyz ve kudrettir. Fakat böyle olabilmesi için minberden ak­ seden sözün anlaşılması ve hakayik-i ilmiye ve fenniyeye de mutabık olması gerekmektedir. Hatiplerimizin ahval-i si-


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRB^MASI

81

yasiyeyi ve içlimaiyemizi hergün dikkatle takip etmeleri el­ zemdir. Şimdi daha mühim bir meseleye geliyorum. Beni çok seven ve hayatımı düşünen bazı arkadaşlarım bana bir siyasî fırka teşkil etmemekliğimi tavsiye etmişlerdi. Filhakika za­ ferden sonra vazife-i milliyenin hitamından sonra bir köşeye çekilerek istirahat etmek benim de menfaatim iktizası idi. Fakat bunu yapabilmek için bugüne kadar tesbit ettiğimiz mühim me­ selelerin devamına inanmak lâzım geliyordu. Açık söyliyeyim ki, henüz birçok mühim meseleler üzerinde endişelerim mev­ cuttur. Şimdiye kadar elde ettiğimiz muvaffakiyetler kü­ çümsenemeyecek derecededir ki, dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de bu neticeleri hazmedemeyecekler bulunacaktır. Maalesef bu her yerde böyledir. Nitekim Mecliste bu nevi fi­ kirleri ileri sürenler, hatta Osmanh împaratorluğu'nun iadesini isteyenler olmuştur. Bunu istemek bir irticadır. Halbuki biz ge­ riye değil, ileri gitmek karannı vermiş bulunuyoruz. Kazanılan şey hayat ve namustur. Bunun bir daha tecavüze uğramasına ta­ hammül edemeyiz. îşte bu noktadan milletin içinde bir fert ola­ rak çalışmak isterim. Şayet tekrar milletimin itimadına mazhar olur ve seçilirsem Millet Meclisi.nde bir aza olarak mesaime devam edeceğim, efendiler ne benim, ne de başka şahıslann durumlan üzerinde yeni bir takım vazifeler ihdasına çalışmayalım. Biz hepimiz o suretle çalışalım ki, kuracağımız müessese millî olsun. Bu da millete terbiye-i siyasiye vermekle olur. Asnn bize verdiği dersten lüzumu kadar mütenebbih olmuşuzdur. Milletimizin evsaf-ı mahsusası her işimizde mu­ vaffakiyetimizin zamanıdır. Muvaffakiyetimiz vahdetle ola­ caktır. Eğer millet müşterek gayeye elbirliği ile gayret ederse, behemehal muvaffak olacaktır. Bu milletin siyasî fırkalardan


82

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

çok canı.yanmı^tır. Şunu hemen söyleyelim ki, başka mem­ leketlerde siyasî pırtiler bilhassa İktisadî meseleler üzerinde ku­ rulur. Zira o memleketlerde sınıflar vardır. Ve her sınıfın men­ faati bir diğerine uymaz bir şekilde vaz'olunmuştur. Güya bizde de birçok sınıflar varmış ki, siyasî partilerin ihdas et­ tikleri vaziyet şayan-ı eseftir. Ben (Halk Partisi) kelimesi altında bütün bir milleti kastdediyorum. Bunun için bakınız ne düşünüyorum arkadaşlar: Biliyorsunuz ki, memleketimiz çiftçi bir memlekettir. O halde milletimizin büyük bir ekseriyeti çiftçi ve çobandır. Böyle olunca, hatıra derhal büyük arazi ve çiftlik sahipleri ge­ lecektir. Bizde bu sınıf da pek azdır. Büyük ekseriyet karşısında hakiki bir varlık teşkil edemezler. Daha doğrusu et­ memeleri lazımdır. Bunlardan sonra küçük tüccarlar gelir. Bit­ tabi bunların da menfaatleri korunmalıdır. Hiçbir zaman köy uğruna kasabayı feda etmek aklımızdan geçmez. Çünkü, köy­ lerin istikbali, kasabadır. Büyük tüccar ve sanayi erbabı da memleketimizde şimdilik zikredilemeyecek derecede azdır. Parası olanlara da asla düşman değiliz. Bilâkis küçük tüccar ve esnafın istikbali büyük milyoner ve milyarderlerin meydana gel­ mesi şeklinde inkişaf etmelidir. Bir memleketin sermaye sa­ hipleri. üzerine tiirenecek kıymetlerdir. Bugün memleketimizde fabrika \e imalâthaneler pek azdır. Amelemizin miktarı, yirmi bim geçmez. Memleketi yüceltmek için çok fabrikaya muh­ tacız. L.nulmamalı.M/ ki. çiftçi kaldıkça, geri kalmış, sanaNiIeşiıkçe ilerlemiş olacağı/. Bu sebeple tarlada çalışan çift­ çiden amele) 1 j>ırdctmek \e mıların inkişafına gayret eylemek lâzımdır Bir memlekete nuinc\ \er de lâ/ımdır Bunların yetişmesi sa\esinde o memleket mesut \e müreffeh olur Vel.


83

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

hasıl yapılacak çok işler, atılacak mühim adımlarımız vardır. Şimdi niçin lâik olmalıyız? sualine geliyorum. "Devletin Dini Olmaz.. Değerli arkadaşlarım, sizler de pek iyi bilirsiniz ki, devletin muayyen bir dini olamaz. Çünkü bir devlet dahilinde muhtelif dinlere mensup insanlar vardır. Muayyen bir dini resmen kabul etmek o vatandaşlara üvey evlât muamelesi yapmaktır. Kaldı ki, bizde olduğu gibi Bâb-ı Meşihatın her fırsattan faydalanarak ve herşeyi bahane ederek memleketin her türlü terakkiyatına engel olması hiçbir zaman tecviz edilemez. Din fertlere ne kadar lâzımsa, hükümetlere de o kadar faydasızdır. Hü­ kümet adamı zamanın siyasî İktisadî işleri içinde zaten bu­ nalmıştır. Bir de onu in gibi tamamen bir emr-i vicdanî ile alâkadar kılmamız hem mânâsız, hem lüzumsuz bir gay­ ret olur! Büyük Millet Meclisi ve Anayasası, fertlerin dinini tanımakta, onlara serbestçe ibadet hakkı vermektedir. Bunun dışında bir devletin, dinî bir siyaset takibetmesi ve ira­ desi altındaki anasınn vicdan hürriyetlerine maddeten olmasa da mânen baskı yapmasını istemek takdir buyurursunuz ki, aklen ve mantıken doğru olmaz. İşte bunun için laisizmi, yani din ile dünya işlerinin birbirinden aynimasmı talep ettik. Ve kuracağımız partimizin bir okunu böylece tesbil ettik.. Balıkesir Lala Paşa Camii'nde kocaman bir minderin üze­ rine bağdaş kurarak, en başta hutbe ve camii fonksiyonlannı açıklayan Mustafa Kemal, camiin içerisinde hilafet, saltanat.

21

Bu

h u tb e

D evnn S ö \U \

vc

P erJe

h u tb e ..o n r a s ı c u n u A r k a c ı, <:

konu^ n u s ،i ç i n

1964 (A 94 .96 .N a s ı l

Is ia n b u l,

2 ,s

O s m a n N u r i E r g i n .T ü f t A f ، j، ı n /T ı ı n / u .t

r .b la n

bkz

S e m ih

H ü s a m e ttin

H a k k ı U lu ١

١١/9/ < ٠ /97 ١

N a fU

T a n s u ,/ t .

E n u r k ) A i u tu 'k u n

٤ .

121.


84

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Lozan görüşmeleri, siyasî partiler, kurulacak olan halk partisi, irtica odaklan, gerici Taaliyetleri, laiklik ve Peygamber zamanında cami ve hutbeler gibi ilginç konulara değinmişti. Ve en önemlisi Mustafa Kemal, camide ve hutbede dünya işlerinden de öte siyasî partilere ve kurmayı tasarladığı Halk Partisi’ne değinmişti.22 Kısaca hutbe sonrası cami konuşması tam bir siyasî atmosfer içerisinde geçmişti. Bunu en tabii bir iş olarak görüyordu Mustafa Kemal. Zira Peygamber dönemi cami ve hutbe uygulamalannı anlatırlarken, şimdiki cami gö­ revlilerinin ve hutbe okuyacak hatiplerin Peygamber dö­ nemindeki gibi fonksiyonlan icra etmesi için, "hatiplerimizin ahval-i siyasiyeyi ve ictimaiyemizi hergün dikkatle takip et­ meleri elzemdir" demişti. Çünkü ancak o şekilde siyasî ve to­ plumsal olaylan aydınlatabilirdi cami görevlileri ve hatipleri! 7 Şubat 1923 Balıkesir Lala Paşa Camii'ndeki hatibin ve okuduğu hutbenin fonksiyonlannı aynı muhtevada yerine ge­ tirmek isteyenler acaba şimdi gerçekten laikliğe aykırı davranmış oluyorlar mıydı? Bunu yaşadığımız sistemin sa­ hiplerine sormakta haklı değil miyiz? Sistem bu cevab hakkını nedense hiç kullanmak is­ tememektedir! 14 Ocak 1923٠te Eskişehir’de başlayan İzmit. Alaşehir. SaI3di Maftisa. İzmir ve Balıkesir seyahatleri ve konuşmalan. $‫؛‬sl£mce oynanan "Büyük Oyun"Iann daha iyi anlaşılması çok önemli seyahatler ve konuşmalar olmuştur. repmm ls lw a ve rnü sİ limanlara olan baskısını ve 1938 sonrası Mustafe Kemal'in ölümüyle tek parti ikÜ i،acm *Miüi Ş e r döncannde dindarlar üzerindeki zulme


1 85

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

varan uygulamalarını anlayabilmek için bu konuşmalann bilinmesinde çok faydalar vardır.

gezi

ve

Karanlığa yakılan ateşle ancak karanlıkları aydınlatabilmek mümkündür. Bizim bu araştırmamız Cumhuriyet döneminin daha başlangıcında ortaya konan "Büyük Oyun"Iarın karanlık nok­ talan anlatmak ve aydınlatmak içindir. Hem de sistemin kendi ana kaynak ve belgeleri ışığında!..^‫؛‬

e

n

،

A

١ ١٠١ ١

s l ı n d a Musiala Kemal İslim loplumund.: camilcnn ücr rckcn loııksjyoıılunna <Jcğınn i ‫ ؛‬iı Bu^un ،ani.dc vc h ıu b ^c blı ،nu.n >cs،، ... ‫؛‬ konu‫ ؛‬ı m kSnı Nlu%tüİ3 Kcnul cjbı> ı \ c kulıürv) olii l ‫؛‬ırıi ı ! c ...r

١ ٥١

١

٠٠٠٠١

١

c sui denil Atatürkçülük yapmış olur? Herhalde hoylc bir .n.im‫؛‬c ١k so١ Icnceck ‫؛‬،uvlama■ Atatürkçülük dusmanlı‫؛‬٠ı' ١ olur ( H H C١

١

I A


MUSTAFA KEMAL.IN LAİSİZMİN TEMELİNİ ATTIĞI ESKİŞEHİR VE İZMİT GEZİLERİ Mustafa Kemal 14 Ocak 1923 tarihinde Ankara tren is­ tasyonundan aynimış. 15 Ocak 1923 tarihinde saat 15.40'da kendisini bekleyen kalabalık arasından geçerek Eskişehir Mutasamflık (valilik) Dairesine ulaşmıştı. Valilik makamında Vali Nihat Bey. Orman Müdürü. Maarif Müdürü, Baytar Müdürü ve Eskişehir Milletvekilleri vardı. Mustafa Kemal'in Eskişehir'e ulaştığı tam bu sırada Karahisar-ı Sâhip (Afyonkarahisar) Mebusu İsmail Şükrü Hoca Ankara'da meclis içersinde yanına "ikinci Grub" diye tabirlenen İslamcı Milletvekillerini de alarak "Hilafet-i İslamiyye ve Büyük Millet Meclisi" adlı risalesini dağıtıyordu. İsmail Şükrü Hoca, açıkça hiç kimsenin ve hiç bir gücün hi­ lafeti kaldıramayacağını ve bunun dinen- fıkhen mümkün olmadığını anlatıyor ve özetle "halife meclisindir, meclis ha­ lifenindir" diyordu. İşte TBMM'deki bu hareket, Mustafa Kemal'in tanımıyla da bu "irticaî hareket". Eskişehir'de Mustafa Kemal'e anmda bir telgrafla ulaştırılıyordu. Mustafa Kemal bu durum çok kızmış, bir yerde de yıllardır


88

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

beklediği anın gelmesine bu olayın iyi bir fırsat olduğuna inanmıştı. Batı Anadolu gezisi diyeceğimiz yurt gezisinde sırasıyla Eskişehir. İzmit, Bursa. İzmir, Balıkesir illerine uğranmış ve hemen her yerde yapılan miting, gazeteci soh­ betleri ve halk sohbetlerinde bu risaleye değinilerek ilk kez hi­ lafetin kaldınlacağı, yenileşme hareketleri içersinde köklü devrimlerin yapılacağı ve Türk halkına gerici unsurlan lerkettirerek çağdaş kimliğe kavuşturulacağı açıkça dile ge­ tiriliyordu. Mustafa Kemal.in Eskişehir’le başlayan bu gezileri bizim kitabımızda anlatmaya çalışacağımız hilafetin kaldıniması olayının resmen ilk kez temellerinin atıldığı, ..halifesiz top­ lum.. ve ..dinî unsurlardan temizlenmiş toplum"* projesinin de. proje sahiplerince halkın huzurunda ve gazetecilerle beraber projelendirildiği geziler olmuştur. Şimdi hep birlikte Must2ifa Kemal’in ağzından Batı Anadolu gezisinin bir özetini dinleyelim: (...)

"Beyler, padişahlığın kaldırılışı, halifelik makamının yet­ kisiz kalışı üzerine, halk ile yakından görüşmek, ruh durumunu vr düşünce eğilimini hir daha incelemek önemliydi. Bundan başka, ilk Meclis, son yılına girmiş bulunuyordu. Yeni seçim dolayısıyla Anadolu ve Rumeli Müdaafa-i Hukuk Cemiyeti'ni bir siyasal parti durumuna getirmeye karar \ ermiştim. Barış sağlanacak olursa, derneğimiz örgütlerinin si\asal partiye çevrilmesini gerekli görüyordum. Bu konuda da

lljfl \c £„‫ىا‬.Alının Mu١ ‫؛‬٠ ıJ٠ i Kı.nijU. 0١ ،٠ ‫ﻣﻼاط‬1‫ „ة‬hu crndı١ clt٠ n dılc giMinr Kİ/ ١AraJıi ‫ا‬١ ‫ذر‬.‫ﻣﻤﺎ أ‬٦ ‫اا‬1‫ ا‬id/u/ı ١ ٠ -IkCiitn >٠ .٠ jel(n،/ı ١،"larıhlı 1923 6 riür ’ ٤ ;a/(k ٠ ١ ı


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

89

halkla karşı karşıya gelip görüşmeyi uygun ve yararlı bu• iliyordum. Zaferden sonra, eğitimle uğraşmaya başlamış olan ordumuzu da yakından görmek istiyordum, işte bu amaçlarla , Batı Anadolu'da bir gezi yapmak üzere 14 Ocak 1923 günü An­ kara'dan ayrıldım. Eskişehir'den başlayarak İzmit, Bursa, İzmir, Balıkesir'de halkı uygun yerlerde toplayarak uzun söyleşiler yaptım. Bana diledikleri gibi serbest sorular sormalarını halktan istedim. So­ rulan sorulara yanıt olmak üzere, altı saat, yedi saat süren konuşmalar yaptım. Sayın Beyler, hemen her yerde halkın anlamak istediği şeylerden dikkati çekenler şımlardı: Lozan Konferansı ve sonucu, ulusal egemenlik ve halifelik makamı, bunların durumları ve ilişkileri; bir de kurmak is­ tediğimi öğrendikleri siyasal parti... Lozan Konferansı görüşmelerini, olduğu gibi, her yerde özetliyordum. Olumlu sonuç alınacağına olan inancımı da söyleyerek ulusu kaygıdan kurtarmaya çalışıyordum. Halkın, ulusal egemenlik ile halifelik makamının du­ rumlarını ve bunların birbirleriyle ilişkilerini öğrenmek is­ temekte ve bunun için kaygılanmakta hakkı vardı. Çünkü, Mec­ lis I Kasım 1922 günkü kararıyla, kişisel egemenliğe dayanan hükümet biçiminin 16 Mart 1920'den başlamak üzere ve sonsuz olarak, tarihe karıştığını bildirdikten sonra birtakım Şükrü Hoca'lar, "Müslüman kamuoyu kuşkulara ve üzüntülere düşmüştür" diyerek çalışmaya koyuldular. "Halifelik demek, hükiımei demektir. Halifeliğin luiklarını ve görevlerini ortadan kaldırmak hiç kimsenin, hiçbir meclisin elinde değildir. ".savını ortaya atmışlardı. Meclisin, ulusun kaldırdığı kişisel e^c menliği, halifelik katında sürdürmek ve padişah yerme halifcvi


Gerçekten, gerici bir g^p. Aft١٠nk٥ rabis٥ r Milletvekili Hoca Şükrü'nüfi imzasıylOf Islam Halifeliği ve Büyük Millet Meclisi ٠ ‫ ﻻ ﺃ ﺩ‬1‫ ﻩ‬bir kitapçık >١a)١ımladı٠ Bu kitapçığın Ankara'da 15 Ocak 1 9 i3 ٠te yayımlandığı ve biltUn Meclis Üyelerine dağıtıldığı bana ، ^mit.te bildirildi. Kitapçığın, daha ben An. kara'da iken hazırlanıp basıldığı ve benim Ankara'dan ayrıldığım 14 Ocak 1923 gUniiniin ertesinde ortaya çıkarıldığı anlaşılmıştır. ŞükrU Efendi Hoca ve arkadaşları: .'Halife Meclisin, Meclis Halifenindir... gibi bir uydunna sözle Millet Meclisini, Halifenin danışına kurulu ve Halifeyi. Meclisin ve dolayısıyla devletin başkam gibi göstermek ve kabul ettirmek istemişlerdir. (...)

Şunu bilginize sunmalıyım ki. hem ŞiikrU Efendi Hoca, hem de onu ve İmzasını ileri sUren politikacılar sultan ya da padişah şanını taşıyan bir devlet başkam yerine, iinvanı halife olan bir hiikiimdar koyarak konuşmuşlar ve iddilarda bulunmuşlardı. Şu ayrımla kip herhangi bir ülkenin ve ulusun dev• let başkam yerine dUnyanın dOrt bucağında yığınlar olarak yaşayan, çeşitli soydan üç yüz milyonluk bir topluluğa sözü geçecek bir devlet balkanından ve onun görevlerinden, yetkilerinden söz etmişlerdi. BUtiin MiislUmanlara egemen olacak bu ulu devlet başbm nın eline kuvvet olarak, üç yiiz milyon Muhammed üm m etîfân yalntz orip on beş milyon Türk halk*nı kavrayıp vermişlerdi. Halife adındaki devlet başkam, "biitiin MUslUmanların işlerini yönetecek ve diinya İşleri ile ilgili kurallardan, çıkürlarına en elverişli olanlarını uygulayacak*' idi. Büıiüi Muslûmanlarınp **haklarını savunacak, onların bütün


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

91

işlerine etkin bir dayanç ve istemle" el atacaktı. Halife adını taşıyan hükümet başkanı, dünya yüzündeki üç yüz milyon Müslüman arasında adaleti sürdürecek, kamu hak­ larını gözetecek, dirlik düzenliği ve güveni bozacak olayları önleyecek, Müslümanlara başka dinden . olanların ya­ pabilecekleri saldırılara engel olacaktı. Müslüman top­ luluğunun esenliğini sağlamaya yarayacak uygarlık ve bayındırlık koşullarını hazırlamakla yükümlü bulunacaktı. Saygıdeğer beyler, bu denli çok bilgisiz, dünya durum ve gerçekleriyle bu denli ilgisiz olan Şükrü Hoca ve benzerlerinin ulusumuzu aldatmak için "Müslümanlık Kuralları" diye yayımladıkları uydurmaların, gerçekten yeniden anlatılacak bir değeri yoktur. Ama bunca yüzyıllarda olduğu gibi, bugün de ulusların bilgisizliğinden ve bağnazlığından yararlanarak bin bir türlü siyasal ve kişisel amaç ve çıkar sağlamak için dini araç olarak kullanmaya kalkışanların, içeride ve dışarıda bu­ lunuşu bizi bu konuda söz söylemekten, ne yazık ki, şimdilik alıkoyamıyor, insanlıkta din duygusu ve bilgisi, her türlü boş inançlardan sıyrılarak gerçek bilim ve tehıik ışığıyla arınıp ol­ gunlaşıncaya değin, din oyunu oyuncularına her yerde rast­ lanacaktır. Şükrü hocaların ne denli anlamsız, mantıksız ve uygulanma niteliğinden yoksun düşünce ve kuramlar savunduklarını an­ lamamak için gerçekten Hoca Efendi gibi "Allahlık" denilen yaratıklardan olmak gerekir. Onların dediği gibi halife ve halifelik yetkisinin bütün dünya Müslümanları üzerinde geçerli olması gerekince, bütün varlığını ve güç kaynaklarını halifenin buyruklarına bırakmakla Türkiye halkının omuzlarına yüklenecek yükün ne


92

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

kertede ağır olacağım biraz olsun insafla düşünmek gerekmez miydi? Onların ileri sürdükleri gerekçelere ve kuramlara göre ha­ life denilen hükümdar, Çin, Hint, Afgan, İran, Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen, Asir, Mısır, Trablus, Tunus, Cezayir, Fas, Sudan, kısacası dünyanın her yerindeki Müslümanların ve Müslüman memleketlerinin işlerini elinde tutacaktı. Bu kuruntunun hiçbir zaman gerçekleşmemiş olduğunu bi­ lirsiniz. Müslüman topluluklarının birbirinden büsbütün başka amaçlarla ayrıldıkları, Emevilerin Endülüs'te Alevilerin Mağrip'îe, Fatimilerin Mısır'da, Abbasilerin Bağdat'ta birer ha­ lifelik yani saltanat kurdukları; dahası, Endülüs'te her bin kişilik bir topluluğun "bir halifesi ile bir minberi" bulunduğu Hoca Şükrü imzasını taşıyan kitapçıkta da yazılıdır. Bu tarihsel gerçeği bilmezlikten gelerek, hemen hepsi ya­ bancı devletlerin uyruğu olan, ya da bağımsız olan Müslüman uluslara ve devletlere halife adıyla bir hükümdar atamak akıl ve gerçekle bağdaşabilir miydi? Özellikle, böyle bir devlet başkanının makamını korumak için, bir avuç Türkiye halkım bu işe adayarak bağlamak, onu yok etme yolunda uygulana gelen önlemlerin en etkilisi olmaz mıydı? "Halifenin görevi din­ sel değildir. Hâlifeliğin temeli maddi güç ve hükümet erkidir. ” diyenlerin, halifeliğin devlet, halifenin devlet başkanı olduğunu söyleyip tanıttıkları, amaçlarının da halife sanını taşıyan bir kişiyi Türkiye Devletinin başkanlığına geçirmek olduğu ko­ laylıkla anlaşılabilirdi. Saygıdeğer beyler, Şükrü Hoca Efendi'nin ve siyasalcı ar­ kadaşlarının, kendi siyasal amaçlarını açıktan açığa söylemeyip bunu bütün Müslümanlık dünyasına

J

t


BÜYÜK O Y U N .II/H tL A FE T İN KALDIRILMASI

93

yaygınlaştırmak istemeleri, dinsel bir sorunmuş gibi söz konusu etmeleri, halifelik oyuncağının ortadan kaldırılmasını çabuklaştırmaktan başka bir sonuç vermemiştir. Halifelik konusunda halkın kuşku ve kaygısını gidermem ‫ ﺍ ؟ ﺍ‬١‫ ﺍ‬her ‫ ﻻ‬erde gereği kadar konuştum ve açıklamalarda bu. lundum. Kesin olarak dedim ki: "Ulusumuzun kurduğu yeni devletin alınyazısına, işlerine, bağımsızlığına, sanı ne olursa olsun, hiç kimseyi karıştırmayız! Ulusun kendisi, kurduğu devleti ve onun bağımsızlığını koruyor ve sonsuza dek kor١ı^acaktır!" Ulusa anlattım ki, bütün Müslümanları İçine alan bir devlet kurmak gö ‫ ﺍ‬٠evi‫ ﻻ‬le yükümlü İmiş gibi dUşlenen bir halijenin. görevini yapabilmesi İçin, Türkiye Devleti ve onun bir avuç insani halifenin buyruğuna verilemeZi Ulus, bunu kabul edemet! TUrki‫ ﻻ‬c halkı bu denli bu‫ ﻻ‬ük bir sorumluluğu, bu denli akla yatmaz bir görevi u:>füne alamaZf Ulusumun ^Uiyıllarcc bu boş gOrUşlerc da^ıamlarak. koşturuldu. Ama ne oldu? Her gittiği ^erde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulııp yok olan Anadolu çocuklarının sayısını biliyor musunuz? dedim. Suriye'yi, Irak'ı korumak İçin. Mısır’da barınabilmek İçin. Afrika’da tutunabilmek İçin kaç insan yok oldu, bunu biliyor musunuz? Sonuç ne oldu görüyor musunuz?! dedim. Halifeye, dünyaya meydan okutmak ve onu bütün Müslümanların işlerini elinde tutmak düşüncesinde olanlar, bu görevi yalnıı Anadolu halkından değil, onun seki^ on kati insandan meydana gelen büyük Müslüman topliilâlarından istemelidirler. Yeni Türkiye'nin ve yeni Türkiye halkının artık kendi varlığından ve mutluluğundan başka düşünecek bir şeyi

‫ﺍ‬


94

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

yoktur; başkalarına verilecek en küçük bir şeyi kalmamıştır! dedim. Başka bir noktayı da halkın gözünde iyice canlandırmak için şunları söyledim: Tutalım ki, Türkiye bir zaman için söz konusu görevi kabul etsin. Bütün Müslümanları bir noktada birleştirerek yönetmek ülküsüne yürüsün, başarı da sağlasın! Pek güzel ama, uyruğumuz ve yönetimimiz altına almak is­ tediğimiz uluslar: "Bize büyük hizmetler ve yardımlar yaptınız, sağ olunuz ama biz bağımsız kalmak istiyoruz, bağımsızlığımıza ve egemenliğimize kimsenin karışmasını uygun görmeyiz, biz kendi kendimizi yönetebiliriz." derlerse! Öyleyse, Türkiye halkının bütün çalışmaları ve özverileri yalnız "sağ olunuz!" denilmesi ve dua almak için mi göze alınacaktır? Görülüyor ki, boş bir istek için, bir kuruntu ve bir düş için Türkiye halkını yok etmek istiyorlardı. Halifeliğe ve halifeye görev ve yetki vermek düşüncesinin niteliği bundan başka bir şey değildi. Beyler, halka sordum: Bir Müslüman devleti olan Iran, ya da Afganistan, halifenin herhangi bir yetkisini tanır mı, tanıyabilir mi? Haklı olarak tanıyamaz. Çünkü (böyle bir şey) devletinin bağımsızlığını, ulusunun egemenliğini ortadan kaldırır. Ulusa şunu da öğütledim ki: Kendimizi dünyanın egemeni sanmak aymazlığı artık sürüp gitmemelidir. Dünyadaki gerçek yerimizi, dünyanın durumunu tanımamak aymazlığı ile ve ay­ mazlara uymakla ulusumuzu sürüklediğimiz yıkımlar yetişir! Bite hile bu acıktı durumu sürdüremeyiz! \Ur, Ingiliz tarihçilerinden Vets iWeltsl iki yıl önce bir tarih kitabı yayımladı. Bu kitabın son sayfalarında, "Dünya B i


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

95

Tarihinin Gelecek Evresi" başlığı altında birtakım düşünceler vardır. Bu görüşlerin ereği "birleşik bir dünya devleti" (Un gouvernement federal mondial) kurmak sorunudur. Weis, bu bölümde, birleşik bir dünya devletinin nasıl ku­ rulabileceği ve böyle bir devletin önemli ayırıcı niteliklerinin neler olacağı üzerindeki düşüncelerini ortaya atıyor; adaletin ve tek bir yasanın buyruğu altında dünyamızın alacağı durumu canlandırmaya çalışıyor. Weis: "Bütün egemenlikler tek bir egemenlik içinde eritilmezse, ulusların üstünde bir erk yaratılmazsa dünya yok ola­ caktır." diyor ve şu düşünceleri ileri sürüyor: "Gerçek devlet, çağımızın ileri yaşama koşullarının zorunlu kıldığı birleşik dünya devletinden başka bir şey olamaz. Kuşku yoktur ki, in­ sanlar kendi yarattıkları şeylerin altında ezilmek istemezlerse er geç birleşmek zorunda kalacaklardır" diyor. Ayrıca "insanlığın dayanışması ile ilgili büyük düşün sonunda gerçekleşebilmesi için ne ne yapmak ve neyin önüne geçmek gerekeceğinin doğru olarak bilinmediğini; saldırgan bir dış si­ yasal geleneği olan devletleri, bir dünya birleşik devletinin güçlüklerle temsil edebileceğini" ileri sürüyor. Wels'in şu düşüncelerini de burada anmak isterim: "Avntp<• ve Asya’nın uğradıkları yıkımlar, ve ortak gereksinimmeleri belki dünyanın bu iki parçasındaki ulusların bir kerteye dek birleşmesine ya­ rayacaktır. Olabilir ki, dünya ölçüsünde bir birleşmeve gi­ dilmeden önce, bir sıra bölgesel birleşmeler yapılır." Beyler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşünüşte yükselip olgunlaşması. Hıristiyanlıktan. Müslümanlıktan. Budizm'den vazgeçerek yalınlaştırılmış ve herkes için anlaşılacak bir du­ ruma getirilmiş katkısız ve lekesiz bir dünya dininin kurulması


96

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

ve insanların, şimdiye değin, kavgalar, pislikler, kaba istek ve iştahalar arasında bir aşağılık yerde yaşadıklarını kabul ede­ rek, bütün gövdeleri ve usları ağılayan yangı tohumlarını yen­ meye karar vermesi gibi koşulların gerçekleşmesini gerektiren "Birleşik Dünya Devleti" kurma düşünün tatlı olduğunu yadsıyacak değiliz. Bu fikir ve düşünceye bir bakıma benzer bir düş, hi­ lafetçileri ve Islâm birliği yandaşlarını — Türkiye'ye musallat olmamak koşulu ile— sevindirmek için bizde de düşünülmüştü. Düşünce şu idi: Avrupa'da, Asya'da Afrika'da ve dünyanın başka yerlerinde yaşayan Müslüman toplulukları, gelecekte herhangi bir gün, kendi irade ve isteklerini kullanıp uy­ gulayacak güç ve özgürlük kazanırlarsa, o zaman gerekli ve ya­ rarlı görürlerse, çağın koşullarına uygun nitelikte bir takım uzlaşma ve birleşme ilkeleri bulabilirler. Elbette her devletin, her topluluğun birbirinden alacağı ve sağlayacağı şeyler bu­ lunacaktır. Karşılıklı çıkarları olacaktır. Tasarlanan bu bağımsız Müslüman devletlerin yetkili delegeleri bir araya gelip bir kongre yapacaklar; böylece falan, falan, falan Müslüman devletler arasında şu ya da bu ilişkiler kurulacaktır. Bu ortak ilişkileri korumak ve bu ilişkilerin gerektirdiği koşullar içinde birlikte iş görmeyi sağlanmk için, bütün Müslüman devletlerin delegelerinden bir meclis kurulacaktır. "Bu meclisin reisi, birleşmiş Müslüman devletleri temsil ede­ cektir" derlerse, işte o zaman isterlerse, o Birleşik Müslüman Devletine "Halifelik Devleti" Meclisin başkanlık makamına seçilecek kişiye de "Halife" sanı verilir. Yoksa herhangi bir Milslüman devletin bir kişiye bütün Müslümanlık dünyası işlerini yönetip yürütme yetkisini vermesi, akıl ve manuğın


L

BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

97

hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir şeydir. Beyler, halifelik ve din sorunlarıyla uğraşıldığı sıralarda Anayasadaki bir noktanın, kamuoyunda ve özellikle aydınların kafasında düğümlenip kaldığını öğrendik. Cumhuriyet ku­ rulduktan sonra da, Anayasada, bu düğüm kaldıktan başka, düğüm olacak ikinci bir noktanın daha konulduğunu görenler, şaşkınlıklarını gizlememişlerdi, bugün de gizlememektedirler. Bu noktalan açıklayayım: 20 Ocak 1921 günlü Anayasanın yedinci maddesiyle 21 Nisan 1924 günlü Anayasanın yirmi altıncı maddesi Büyük Millet MeclisVnin görevlerini saptar. Maddenin başında Meclisin ilk görevi olarak ” ahkam-ı şer'iyyenin yürütülmesi vardır/* İşte, bunun nasıl bir görev olduğunu ve **şeriat ahkamı*' sözünden amacın ne olduğunu an­ lamakta duraksayanlar vardır. Çünkü sözü geçen maddede, Büyük Millet Meclisi'nin: **Yasaları yapmak, değiştirmek^ yo­ rumlamak, kaldırmak vb. gibi** sayılan görevleri o denli geniş ve açıktır ki, ayrıca ve bağımsızca **din buyruklarının yürütülmesi** diye bir kalıbın bulunması gereksiz görülmektedir. Çünkü **şerT* demek, yasal demektir; **din buyrukları** demek de, yasa buyrukları demektir; başka bir şey değildir ve olamaz. Başka türlüsü, çağdaş hukuk anlayışıyla bağdaşamaz. Bu böyle olunca, *şeriat ahkamı*‘ terimiyle anlatılmak istenen anlam ve kavramın büsbütün başka bir şey olması gerekir. Beyler, ilk Anayasayı hazırlayanlara kendim başkanlık edi­ yordum. Yapmakta olduğumuz yasa ile **din buyrukları** te­ riminin bir ilişkisi olmadığını anlatmaya çok çalıştık; ama bu terimden, kendi kanılarınca bambaşka bir anlam çıkaranları inandıramadık. ikinci nokta beyler, yeni Anayasanın ikinci maddesinin


98

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

başındaki: ”Türkiye Devletinin dini, İslam dinidir”cümlesidir. Bu cümle daha anayasaya geçmeden çok önce, İzmit'te, İstanbul ve İzmit gazeteleriyle yaptığımız uzun bir görüşme ve konuşma sırasında bir gazetecinin şu sorusu ile karşılaştım: ”Yeni hükümetin dini olacak mı?” Açıkça söyleyeyim ki, bu soruyla karşılaşmayı hiç de is­ temiyordum. Çünkü, pek kısa olması gereken karşılığın o günkü koşullara göre ağzımdan çıhnastnı henüz istemiyordum. Çünkü, uyrukları arasında çeşitli dinlerden topluluklar bulunan ve her dinden olanlar için adaletli ve eşit işlemler yapmak ve mahkemelerinde adaleti, kendi uyruğuna ve yabancılara eşit olarak uygulamakla yükümlü olan bir hükümet,din ve düşünce özgürlüğüne saygı göstermek zorundadır. Hükümetin bu doğal niteliğini, kuşkulu anlam çıkmasına yol açacak niteliklerle sınırlamak elbette doğru değildir. ”Türkiye Devletinin resmî dili Türkçedir” dediğimiz zaman bunu herkes anlar. Hükümetle yapılacak resmî işlerde, Türk di­ linin kullanılması gereğini herkes doğal sayar. Ama, ”Türkiye Devletinin dini, İslam dinidir” cümlesi, böyle mi anlaşılıp kabul edilecektir. Bunun, elbette açıklaması ve yorumlanması gerekir. Beyler, gazetecinin sorusuna karşı: "Hükümetin dini ola­ maz!" diyemedim; tersini söyledim: "Vardır efendim, İslam di­ nidir” dedim. Ama hemen: "İslam dininde düşünce özgürlüğü vardır" diye sözlerimi açıklamak ve yorumlamak gereğini duy­ dum. Demek istedim ki hükümet, düşünce ve inançlara saygı göstermekle bağımlı ve yükümlüdür. Gaz( leci. verdiğim yanıtı elbette akla yatkın bulmadı ki ye­


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

99

niden şöyle bir soru sordu: ”Yani hükümet bir dine bağlı olacak mı?” ”Olacak mı, olmayacak mı bilmem!" dedim, işi kapatmak istedim; ama kapatamadım. "Öyleyse, dediler, herhangi bir sorun üzerinde inançlarıma ve düşüncelerime uygun bir görüş ortaya atmaktan hükümet beni yasaklayacak, ya da bunun için beni cezalandıracaktır. Oysa, herkes kendi içinden gelen sesi sustıırabilecek midir?" O zaman iki şey düşündüm. Biri: "Yeni Türkiye Devletinde her ergin kişi dinini seçmekte özgür ol­ mayacak mıdır?" sorusu Öbürü Hoca Şükrü Efendinin: "Kimi yüksek din bilgini arkadaşımızla birlikte düşündüklerimizi, din kitaplarında yer alan belirli ve değişmez^ Müslümanlık buy­ ruklarını yayarak... ne yazık ki yanılgıya sürüklediği görülen Müslüman kamuoyunu aydınlatmayı kaçınılmaz bir ödev saydık" diye başlayan "İslam Halifeliğinin görevi, şeriat buyruğunu savunup korumakta Peygamberin yerini tutmaktır; dinsel hükümler koymakta da yüce Peygamber Efendimizin ve­ killiğini yapmaktır" sözleri Oysa Hoca’nın dediklerini uygulamaya kalkışmak, ulusal egemenliğe ve vicdan özgürlüğünü kaldırmaya çalışmaktı. Bun­ dan başka, Hoca'nm bilgi dağarcığı "yezitler" zamanında yazdırılmış baskı yönetimiyle ilgili kuralları kapsamıyor mu idi? Öyleyse, anlamı ve kavramı artık herkesçe iyiden iyiye anlaşılmış olan devlet ve hükümet terimlerini ve millet mec­ lislerinin görevlerini din ve din kuralları kılığına sokarak, kim­ ler ve niçin aldatılacaktır? Gerçek bu olmakla birlekte, o gün IztniTîe, bu konuda ga­


100

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

zetecilerle daha çok konuşmayı uygun bulmadım. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da, yeni Anayasa yapılırken, *'laik hükümet" teriminden dinsizlik anlamı çıkarmaya eğilimli olanlara ve bundan yararlanmak isteyenlere fırsat vermemek amacıyla, yasanın ikinci maddesini anlamsız kılan bir terimin konulmasına göz yumulmuştur. Anayasanın ikinci ve yirmi altıncı maddelerinde gereksiz görünen ve yeni Türkiye Devleti ile cumhuriyet yönetiminin çağdaş niteliği ile bağdaşmayan terimler, devrim ve cum­ huriyetçe, o zaman için sakınca görülmeyen tavizlerdir. Milletimiz, Anayasamızdan bu gereksiz terimleri ilk el­ verişli zamanda kaldırmalıdır!"^ Görüldüğü gibi Mustafa Kemal, İsmail Şükrü Hoca gibi hi­ lafeti savunanları "yezit" benzetmesiyle nitelemiş ve din ve dinî kurallarla idare edilmenin de "aldatılmak" olduğunu bu gezi değerlendirmesinde açıkça ortaya koymuştur. Şimdi Mustafa Kemal'in kendisine "yezit" benzetmesini yaptığı bu gerici (!) Hoca Efendi'nin çok gürültü kopartan ve o günün Türkiye'sinde fırtmalar eslirten meşhur "Hilafet-i Islamiyye" risalesine dönelim.

Gu» MustıTı Kcmıl (AtJtfüfi). Nutuk Sû)lf\\ II. Cilt. Aliturk KuliUf. Kununu^Tgrt‫ ؛‬Tanh Kunınıu Yıyınj. 1987

١'٠‫س‬

vc Târih ‫ﺍ‬

j


HOCA! ISMAIL ŞÜKRÜ EFENDİ.NİN HİLAFET RİSALESİ

m ürteci

Her şey 15 Ocak 1339 (1923) tarihinde Karahisar٠٠ı Sahip (Afyonkarahisar) mebusu olan Hoca İsmail Şükrü Efedi.nin önceden bastırarak hazırlattığı "Hilafeti Islamiyye ve Büyük Millet Meclisi" adlı risaleyi mecliste bulunan milletvekillerine dağıtmasıyla başladı. "Hilafeti İslamiyye" risalesi. Cumhuriyet tarihi boyunca kendi "büyük ٠ywn"lannı ortaya koymak isteyenlerin gerçek yüzünü, gerçek niyetlerini daha cumhuriyetin kuruluşundan 9,5 ay önce ortaya çıkartılmasına yarayan tarihî bir risale olmuştur. Gerek İsmet İnönü'nün ve gerekse Mustafa Kemal'in belki yüzlerce kez mecliste ve kamuoyu önünde tekrarladıkları "Türkiye'nin başında ebediyyen bir halife-i müslimin bu­ lunacaktır." sözlerini ilmen ve fıkhen tekrarlamaktan başka bir şey yapmayan Afyonkarahisar Mebusu İsmail Şükrü Hoca.nın sözkonusu risalesi, tarihselliğinin yanında bir de sürekli takiyye yaparak oyun üzerine oyun deneyen "büyük oyun" sahiplerini artık takiyyesiz bir oyuna götünnenin de başlangıcım oluşturmuştur. Nitekim tarihe "laikleşme" süreciyle ilgili temel devrimlerin ilk kez resmî ağızdan ifade edildiği Eskişehir, İzmit, İzmir ve Bursa yurt gezileri ve bu gezilerde yapılan özellikli sohbetler, ilk kez yapılan takiyyesiz konuşmalarla ve rol yapmaya gerek


102

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

duyulmadan sahnelenen "'tabii oyun"\a, İsmail Şükrü Hoca’nın risalesi gerçekten tarihî bir hizmet ifâ etmiştir. Nasıl Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey'in hayatı ve konuşmalan ve hilafet adına yaptığı muhalefetler tarihin kimi karanlık noktalanm aydınlatmışsa. Hoca İsmail Şükrü Efendi'nin, hilafeti savunan, ondan asla vazgeçilemiyeceğini bildiren ve TBMM.yi de "hilafete bağlılık" sözünde durmaya davet eden risalesi de gelecek dönem tarih araştırmacılan için önemli bir başlangıç noktası oluşturacak ve tarihî aydınlatacaktır. Biz, burada Milli Kütüphanede ve TBMM Kütüphanesinde bulunmayan ve orijinali Erzurum Atatürk Üniversitesi Kütüphanesi Seyfettin Özeğe koleksiyonunda bulunan "Hilafeti İslamiyye ve Büyük Millet Meclisi" adlı 28 sayfalık Osmanlıca risalenin taraammı ilk kez türkçeleştirerek hem kültür hayatına bir katkıda bulunuyor ve hem de "Büyük Oyun" isindi ese­ rimizin İkincisi olan ”Hilafetin Kaldırılması" olayına başlangıç teşkil ettiği için buraya aynen almak istiyoruz. Ki Mustafa Kemal'in yine orijinal belgelerinden su­ nacağımız Eskişehir ve îzmit konuşmalan bu risalenin ışığında daha iyi kavranabilsin. İşte Mürteci Hoca (!) İsmail Şükrü Efendi'nin Risalesi: Esere Önsöz: Görülüyor ki B.M.M.'nin Hilâfet ve Saltanat hakkındaki iki maddeyi ihtiva eden 1 Teşrîn-i Sânî 1338 tarihli karan gerek içte ve gerek bütün İslâm âleminde büyük tesirleri meydana ge­ tirmiş, bu sebeple İslâm kamuoyu tereddüt ve ızdıraplara düşmüştür. Bu hususda değişik yerlerdeki yayın ve bazı


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

103

kişilerin açıklamalarından anlaşıldığına göre büyük bir yanlış anlayış ortaya çıkmış, bazı taraflarda öyle zannedilmiş ki; B.M.M. İslâm dininin yüce hükümlerini bir tarafa bırakarak. Yüce Hilâfet makamını gerçek yerinden uzaklaştırmış, Katolik dünyasındaki Papa'nın mevkii gibi yeni bir durum çıkarmıştır! Bütün İslâm kamuoyunu temin ederiz ki; o karan esas kabul eden. B.M.M. muhterem üyelerini kesinlikle böyle bir ben­ zetmede bulunmuş, böyle dine uymayan bir durum meydana getirmeyi hatınna bile getirmemiştir. Kaldınlan şey - ge­ lecekte açıklanacağı şekilde- hükmetme ve sultanlık etmekten ibarettir ki, zâten İslâm dini bunu kabul etmemektedir. Yerinde bırakılan şeyde hükmetmenin kendisi olan Yüce İslâm dininin hilâfetidir ki, bunun asıl manasını, hukuk ve dinî görevlerini iptal etmek hiç bir kimsenin, hiç bir meclisin elinde olmadığı bütün müslümanlarca bilinmektedir. Böyleyken o karan yanlış yorumlamaya yer var mıdır? Anlaşılıyor ki Islâm Hilâfetinin şer'î durumunu bilmeyen, bilip te özel bir amaç güden bazı kişiler ile basının yanlış ve lüzumsuz açıklamalan ve yayınlan müslümanlar arasında böyle bir kararsızlık ve ızdırab oluşumuna sebep olmuştur. Olabilir ki bazı siyasî gereklilikler düşüncesiyle meclisimizle, Halife-i Müslimîn Hazretlerinin bu gün aynı yerde bu­ lunamaması da bu düşünceyi kuvvetlendirmeye sebep olmuştur. Lâkin bütün Müslümanlar takdir eder ki. buhranlı ve olağan dışı zamanlardayız. Hiç şüphe yok ki bu durum geçicidir ve inşallah çok geçmeden normal ve esas durum geri gelecektir. İslâm kamuoyu yakinen bilmelidir ki; B.M.M. ile meclisin seçim ve biat etliği Halîfe-i müslimin arasında hiç bir ayrılık, gayrdık yoktur. Halife meclisin, meclis halifenindir.


104

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Lâkin, madem ki her ne sebebe dayanırsa dayansın. İslâm kamuoyunda böyle bir kararsızlıklar ve ızdırâb ortaya çıkmıştır. O halde bu husustaki bazı büyük âlim arkadaşlanmızla birlikte düşündüklerimizi, İslâmî kitaplarda bu­ lunan. muayyen ve müstekar İslâmî hükümleri yayarak, yanlış yayın ile saptınidığı maalesef görülen, İslâm kamuoyunu aydmlatmayı en zarurî bir görev kabul ettik. Ümid ederiz ki bu açıklamalanmızla meclis ile meclisin kararlan hakkında ortaya çıkan her türlü yanlış anlayışlar yok olacak.ve B.M.M.’nin Yüce İslâm dinini kuvvetlendirmek ve yüceltmekten başka bir şey düşünmediği bütün Müslümanların nazarında belirecektir. Ve başan Allah'tandır. B.M.M. Azasmdan (Afyon) Karahisar-ı Sâhip Mebusu Hoca Şükrü


T T

‫ط‬

BÜYÜK OYUN - n / HİLÂFETİN KALDIRILMASI

105

..^ F E T - İ İ S L A M ^ Y E V E BÜYÜK M ^LET MEÇLİSİ ٥

Bismillahirrahmanirrahîm Bütün İslâm fakîhlerinin ittifakla açıklamalanna göre. Hilâfet-i Islamiyye; Dünya işlerini yürütme ve siyasette dini emirleri muhafaza ve korumakta nübüvvete halef olmaktır. Şeriatın ayakta tutulması hususunda Rasûl.ü Ekrem Efendimiz taıafmdan niyâbettir. Malumdur ki yüce risâlet makamında başlıca üç vasıf tecellî ederdi: îfta, kaza, imamet. Buna dayalı dînî hükümlerdeki tasarruf üç şekilde olur: 1- Ifta (fetva vermek) suretiyle: Dinî hükümleri öğretmek veya ibadetleri bildirme esnasındaki tasarruf, iftâ şekliyle olur. Yani müftünün tasarrufu öğretme ve açıklama iledir. Başka türlü tasarrufu yoktur. 2. Kaza (hakimin hükmü) suretiyle: insanlararası anlaşmazlıkları kaldırmaya aid olan tasarruf kaza ciheliyledir Yani hakimin tasarrufu ancak anlaşmazlıktan kaldırmaya aid. dir. 3Imâmet (devlet başkanlığı) suretiyle: Halkın işlerin idare yolundaki tasamıfla İmâmet cihetiyle olu٣ Yan müslümanların devlet başkam halkın işlerinde lasamıl'c.'er. İşte birinci hususda müftüler, ikinci hususd üçüncü hususda halifeler, Peygam^rimiz efendir(.'

ad١l.،r (S -.IS .:


106

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Hz.lerinin vekilidirler. Binaaleyh halkın işlerinde tasarruf, hilâfetin kuvvetli özelliği, temel direğidir. Onsuz hilâfet yoktur. Yani halkın işlerinde tasarruf sahibi olmayan halîfe olamaz. [Tabiîki bu ta­ sarruf mutlak (sınırsız) değildir, aksine halkın faydalarına da­ yanmaktadır.] Bu nakille beraber halîfe, müftü ve kadı (hakim) da olur. işte şu açıklamaya göre "hilafet" in "imâmet-i kübra (devlet başkanlığı)" demek olduğu açık bir şekilde anlaşılır. (Hilafet) kelimesi bazılarınca yanlış anlaşılarak katolik âleminde papalık makamı ne ise, İslam âleminde hilâfet ruh ve gaye itibariyle aynı şey kabul edilmiş olunuyor. Bu gibilerce (Hilafet) kelimesi manevî bir nüfuz, ruhanî bir kudret ve statik kaynağı olan dinî görev olmaktan başka bir mana ifade etmez. Gerçekte ise bu özellikler kelimenin asıl manasından uzak ve hakiki manasının tayin ettiği vazifeye uygun değildir. Bunu açık bir şekilde anlatabilmek için şurada bazı İslâmın İlmî hakikatlanndan bahsetmek gerekmiştir: Bilinmektedir ki "tevhîd"; Kur'ân'ın kuvvetlendirmeye çalıştığı İslâm'ın esaslanndan en önemlisidir.• İslâm kendi siyasî ve sosyal kurallannı sırf tevhîd sayesinde koymayı ve kabul ettirmeyi başarmıştır ki, o kuralda zorbalar, zorlayan kraUann ileri gelenleri ve emirlerin nefsi nüfuzları ve dünyevî maksadlarına ulaşabilmek için âlet ettikleri ruhanî nüfuzu yıkmak için, İslâm'ın elinde kuvvetli bir balta kuvvet ve tesirini göstermiştir. Evet İslâm'da tevhîd esası, herkesin bir gözetici olup gözettiklerinin iyi ve kötü hallerinden mesul bulunduğu, sorumsuz olanın ancak Cenab-ı Hakk olduğu kuralının tek da­ yanağıdır.


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

107

Bundan anlaşılıyor ki diyanet ve İslâm Siyaseti nazarında hâkim ancak Cenab-ı Hakk'dır. Şu kadar var ki insanlar İlahî hükümleri uygulama ve .halkın işlerinin güzel akışını temin etmek için kendinde kudret ve kabiliyet gördükleri birini seçmekle ona işleri devrederler. İslâmî bakış açısında hâkimiyet sadece Cenab-ı Hakk'a aid olduğu için müslümanlık beşer meyanında seçilen halîfelerde, İlahî hükümleri uygulama ve onları kesintiden ve ihmalden uzaklaştırmış halkı İlahî hükümlerin gereklerine uymaya zorlayarak bu sayede hayat ge­ reksinimlerinin düzenlenmesinden başka bir görev görmemektedir. Yalnız burada anlaşılması gereken bir nokta vardır ki o da İlâhî hükümler denilince yalnız müslümanlığa aid olarak Kur.ân ve Hadîs'te bulunan ana hükümler kasdedilmeyip belki daha genel bir manaya işaret etmesidir. Zira din âlimlerinin usûl kitaplannda yazılı genel kurallan içtihad temeli ederek; çıkardıkları hüküıiıler. icma kuralına ve zaman, mekan ge­ reklerine uygun olan hükümlerin halk üzerine gerekli kılınması yolundaki dinî esaslara uygun olarak ümmetlerin yapmış olduklan nizamlar, kanunlar. İlâhî hükümler tabirinin içerisine girer. Bu bahsettiğimiz şeylere İslâm ıstılâhınca İlâhî hükümler denilip, hükmü yerine getirme ve uygulama ve ortaya çıkabilecek noksanlıktan korunması Müslümanların halifesinin en birinci vazifesini teşkil eden zümreye girmektedir. Örf ve taamüle dayanan bu kararlar ve içtihadî hükümler karcısında halifenin bir yeri daha vardır ki önemi. İdarî görevinin öneminden aşağı değildir. Din âlimlerinin bilinen kanun koyma metodu gereğince çıkardıkları hükümlerin bazan farklı olması doğaldır. Bu gibi durumlarda halk, muamelatında işlerine ya­


108

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

rayan ve durumlann gereklerine daha fazla uygun düşen bir hükmü işin ilkesi ittihaz edebilmeleri için şeriat; zikr olunan birbirine muhalif hükümler üzerinde îslâm halifesine bir seçme hakkı vermiştir. Bu yönüyle halîfe aralarında ayrılık ve ihtilaf bulunan içtihadî görüşten hangisini kabul ve tasdik ederse mu­ ameleler (ilişkiler) ve davalan çözmekte onunla uygulama yapılır. Taamül olan hükümlerde yürürlükte olan bu usul ibadetler de geçerli olmaz. Zira kul. tercih edilen görüşe göre ibadetlerde herhangi bir görüşü bu uygundur diyerek tayin ve fer'î me­ selelerde müctehidlerin görüşlerinden birini halifenin tercih hakkı yoktur. Halife sahip olduğu dinî ve siyasî görev itibariyle Islâm meclislerinin memleketlerine has örf ve adet gereklerine, zaman ve mekanın gereğine bağlı olarak kararlaştıracaklan kanunlar ve nizamlarda önemli bir etkisi ve tesiri vardır. Bu gibi mec­ lislerin karar altına aldıkları uygulamadaki maddelerin itaat olunması için, halifenin tasdik ve uygun görmesinin bulunması gereklidir. Ancak o sayededir ki bu gibi kanunlara aid ka­ rarlaştırılmış hükümler şer.î hükümler sınıfına dahil olur. Şu ortaya koyduğumuz açıklamalardan ortaya çıkıyor ki müslümanlar. açıkladığımız bütün kısımlanyia. İslâmî hükümlere itaat ederler, onlan İlahî bir takım hükümler tanıdıklan için mefhumlanna muhalefeti Cenab-ı Hakk'a isyan mahiyetinde kabul ederler. Bir de şu hakikat meydana çıkıyor ki. halifenin görevi papalık makamı hakkında fikirleri çağrıştırdığı gibi, ruhanî değil, belki ümmetlerin muamelatım idare etme ve dünya


BÜYÜK OYUN - II / H lLA FE^N KAUDIRILMAŞI

109

işlerine ait hükümlerden menfaatlerine en fazla uygun düşeni sayılan şartlar dairesinde kabul ve yerine getimekten ibarettir. Demek oluyor ki, İslâm'da halifenin görevi njhlar üzerinde hüküm ve nüfuzunu İcrâ etmek, sadece dünyevî olan teamülle ilgili işlerden daha ileri giderek halkin ahiretle alakalı durum ve mukadderatı üzerinde tasam f iddiasında bulunmak değildir. Çünkü halife demek, gerçek manasıyla İlâhî hufoimleri yerine getirmeye, kullann işlerini düzenlemeye ve diriltmeye memur demektir, o suretle ki İlâhî hükümlere muhalefet eğiliminde bulunan, yahut toplumun işlerinin güzel akışına Ozen göstermeyen kimsede hilâfetin bıratalraası bile doğru değildir. Nitekim müslümanlann hu^ıkunu müdafaa edemeyen işlerini ve faydalannı sağlayan bir azim ve irade ile kav. rayamayan melikler ve emirler hakkında hüküm bOyledir. Demek ki hilafetin meşnı olmasının sebebi, mUslümanlar arasında adaleti pâyidai. etmek, dinin ağır cezalan icra etmek ve toplumun haklannı gözetmek, emniyet ve asâyişi bozacak hadiselere mani olmak İçin gereken kuvveti sağlamak, diğer milletler tarafından yapılması muhtemel tecavüzlere set çekmek esaslannda sakildir. Hilafet Oyle kendisiyle bereketlenilecek, yahut göklerden rahmet etmesine vesile olacak birşey değildir ve olamaz. 0 Oyle bir makamdır ki kendisinden beklenen. Allah'ın koyduğu ağır ceza hükümlerini yüriitmek, Allah'ın kullannın haklannı gözetmek, halkın birbirine girmesine meydan vemiemek. İslâm toplumunun kurtuluşunu temine hizmet eden medenî ve imar edici se^pleri hazırlamaktır. Nitekim hilâfetin maksatlannda. gerektiğinde liarbe ginnek. askeri talim ve terbiye etmek, dinin. mUslUman topluluğunun tecavüzden korunmasına kefil olacak


110

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

tedbirleri sağlamak gibi halife tarafından görülecek işler ile, İslâm'ın ululuğunu kuvvetlendirmek ve İslâm kelimesini yüceltmektir. İslâm siyâsetine ait olan hükümleri dikkatle in­ celeyen kişi ve hükümler arasında dışardaki hadiseler ve işlere muhâlif gelecek yahut zamanın zorlamasıyla bağdaştırılamayacak bir şey bulamaz. Binaenaleyh halife olan zât. mevkii gereği olarak, şu sıraladığımız kamu işleriyle so­ rumludur. O halde mutlaka bu sorumlulukların hakkından gelmeye gücü yetmesi gerekir. Zaten ancak iktidarı olanlar bir iş ile so­ rumlu tutulabilir. İşte bu sebepten İslâm âlimleri, kendisine biat olunmak istenilen zâtta dört şartın bulunması gereğini ittifakla bildirmişlerdir ki o şartlar da; İlim, adalet, yeterlilik, bir de görüş ve işlerinin selâmeti için organlara ve duygulara ait selâmettir. İşte müslümanların işlerinin gerektiği şekilde yürümesi, Islâm toplumunun gerileme sebeplerinden uzak kal­ ması maksadıyla hilâfet için zarûri olduğunda müslümanların birleştikleri dört t.mel kaide bunlardır. (El-eimmetü min Kureyşin-imamlar Kureyş*tendir.) hadis-i şerifine gelince bundaki hükmün dayandığı asıl sebep nüfuz ve kudrettir. Nitekim İslâm fakihleri kuvvet ve kudretsiz hilâfetin şer'î manası olmadığı cihetle, Kureyşden olmayı hilâfetin şartlarından saymamışlardır. O zaman Arap kabileleri arasında en fazla nüfuzlu KureyşIiler olduğu için hilâfet görevini ancak onlar yerine getirebilirdi. Yoksa KureyşIiler hakkında ümmete hitaben : "Dosdoğru hareket etmezlerse ktlınçlarinızı boy• nunuza takıp ocaklarını söndürünüz. Yapamazsanız hakikaten sersem kimselersiniz.*' buyuran Cenab-ı Peygamber (s.a.v.) efendimiz hiç bir zaman nüfuz ve kudretsiz bir hilâfeti kas-


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

111

detmemişlerdir. Maddî kudret ve hükümet kuvveti, hilâfetin olmazsa olmaz şartı olmakla, hilâfet, bu kuvvet ve kudretten soyutlandığı gün tabiatıyla artık onun hiç bir İslâmî manası kalmaz. Müslümanlıkla, hristiyanlıkta olduğu gibi. Allah ile Allah'ın kullan arasında hiç bir ruhânî vasıta yoktur ve olamaz. Madem ki hilâfetin meşru kılınmasının sebebi müslümanlar arasında adeleti tesis etmek Allah'ın kullarının haklannı gözetmek, diğer kavimlerin tecavüzüne karşı durabilmek için gereken kuvveti hazır bulundurmak gibi tamamiyle maddî olan sebeplere dayanır ki; o halde bunu gerçek konumundan çıkararak papalık gibi ruhânî bir şekilde anlamaya elbette hiç kimsenin hakkı yoktur. Hilâfet, şer'î gerçek konumundan çıkarıldığı, yani kuvvet ve nüfuzu hükümetten soyutlandığı gün bütün İslâm âleminde büyük bir buhran başgösterir. Ve İslâm hilâfeti maddî kudrete ve hükümet kuvvetine sahip bir zata intikal edinceye kadar bu buhranın önüne geçilemez olur. Zira şer'î konumundan çıkanlmış manasız bir hilâfetle, hilâfetin yokluğu arasında hiç bir fark yoktur. Binaenalehy gerek hilâfetin kesilmesi, gerek şer'î gerçek konumundan çıkanlması bütün İslâm âlemini sar­ sar. Zira bir halîfe ataması, bilindiği üzere -ümmet üzerine vacibtir. Müslümanlarca geçerli olan icmâ ile bu şart sabittir. İşte hilâfetin zayıfladığı, maddî kudret ve hükümet nüfuzundan mahrum kaldıktan, bir takım melikler ve emirlerin ellerinde oyuncak haline geldikten sonradır ki, İslâm me­ deniyetini asırlarca gelişmeden alıkoyan korkunç fitne yangınları, İslâm memleketlerini kasıp kavurmuştur. İslâm âleminde kudret ve kuvvet sahibi bir tek hilâfet makamının bu-


112

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

lunması yani topluluklan birbirinden tamamen ayrı gayelerle çözülmelere düşüşlere yüz tutmuş, İslâm toplumunun siyasî birliği yok olarak Emevîler Endülüs'te, Aleviler Mağrib'de, Fâtimîler Mısır'da, Abbasîler ise zaten bulunduklan Bağdat'ta birer halifeliğe iddia sahibi olmuşlar, fitne ortalığı kaplamıştır. Müslümanlar arasında hilâfet meselesinin dalgalandığı o müthiş zamanlarda çeşitli toplulukların, çeşitli soylann hilâfet ipini ele geçirmek için çekişip durdukları o feci günlerde biz­ den öncekilerin dökülen kanlan o vakte kadar kalplerde gizli duran kinlere, kızgınlıklara sebep olduğu ve bu sebeplerin ne acı intikam alma fırsatlan verdiği herkesin bildiği birşeydir. Bunlardan herbirine tâbi olan topluluk, karşısındakinin haram olan kanını artık mubah görmeye başlayarak aralannda bir çok vuruşmalar, o uğursuz sesler, kainatın ufuklannı inleten kanlı savaşlar zuhura geldi. Duygulannı, fikirlerini istila eden soy çılgınlıklarının hükmüne ram oldular. Saltanat duygusu akıllannı başlanndan aldı, Islâm'dan önceki soy bağlılığı bu­ runlarını kabarttı da. kalktılar Islâm ufuklarını saran o fitne yangınlarını kendi elleriyle ateşlediler. Arzuların farklılığı, gayelerin çarpışması neticesi olarak Endülüs öyle günler görmüş ki, her bin kişilik bir topluluğun "bir emîrîl mü'mini ile bir kürsüsü" vardır. Şimdi ise o yerlerde ne bir müslüman fert, ne de bir İslâm kürsüsü kaldı. Abbasî halifelerinin nüfuz ve hükümet kudretlerini kay­ bedip. yalnız hutbelerde isimleriyle bereketlcnildiği zamanlarda idi ki. haçlı orduları akın akm İslâm yurilannı istilaya başladı. Yine o sıralarda idi ki. Islâm âlemi işin, bilhassa Türklük için ve belki bütün insaniyet için musibetlerin en büyüğü, önce Moğol istilası. Cengiz fitnesi ortaya çıkmış. İslâm hayatı


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETÎN KALDIRILMASI

113

büsbütün felce uğramıştı. Cengiz’in soyundan putperest Hulâgu Han, Halîfe Mustasımı idam ile Abbasî halifeliğini yok ettikten sonra, İslam âlemi en korkulu, en karanlık bir felaket devresine düşmüşdü. Abbasîler neslinden bir zat kaçarak Mısır’a sığınmış, orada kuru bir hilâfet Unvanıyla yetinmeye mecbur kalmışdı. Tabii ki bu fetret (geçiş) devresinde halifelerin elinde ne hükümet vardı, ne de memleket. Hilâfet tamamıyla şer’î ko­ numundan çıkarak bir itibarî (göstermelik) iş haline gelmiş; ancak tarikat şeyhleri gibi kendileriyle bereketlenilmekten, hut­ belerde isimleri Mısır sultanıyla beraber okunmaktan başka hiç bir manası kalmamıştı. îşte bu şekilde yani İslâm dünyasının birliği yok olup, müslümanlann birleşme merkezi ve dayanışma noktası yok olduktan sohra. İslâm memleketlerinin her tarafını ihtilal ateşleri sarmış, bütün İslâm ülkeleri pek acı bir duruma düşmüştü. İşte bütün ümitlerin kesilip, İslâmî hükümet kuvvetinin büsbütün yokluk sayfasına geçmesinin beklendiği zamanda, İslâm ufkunda bir hilâl yükselmeye başladı. Öyle bir hilâl ki. dünya tarihinde yeni bir devir açarak, yok olmak üzere bulunan İslâm hükümetine taze bir hayat verdi. Düşen İslâm sancağı yine yükseldi. Cenab-ı Hakk İslâm'ın sancaktarlığım bu dev­ letin omuzlarına yükledi. Artık hilâfet buhranının nihayeti gelmişti. Hz. Peygamber efendimize vekillik ve hilâfet edecek İlahî bir kavim Harameyn-i şerîfeynin hizmetçisi olarak bir İslâm hânedânı ortaya çıkmıştı. Artık Mısır sultanlannın hi­ mayesi altına sığınan Abbasî halifeleri için, hilâfet unvanım taşımak büsbütün manasız bir şey olmuştu. Onun içindir ki. ululuk ve kudret yönüyle müslümanlann emirlerinin en hey­ betlisi. Islamı himaye ve İslâm kelimesini birleştirme ko­ nusunda en fazla kararlı, en kuvvetlisi olmak üzere I. Selim


114

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Mısır'a gelince (El.Mütevekkîl Ala'llâh) derhal bu emanet.i İlaiıiyyenin lakikî sahibi Sultan I. Selim olduğunu doğrulamakta tereddüt göstermedi. Hilâfet, müslümanlar arasında en büyük kudret ve ululuk sahibi bir kavmin reisine geçmesiyle, yüksek peygamberlik makamının gayesi meydana gelmiş, İslâmî manasıyla kuvvet ve kudret sahibi bir halîfe, hilâfet emanetini yüklenmişti. Evet Abbasîlerin son halîfesi El-Mütevekkil Ala'llâh, Islâm hilâfetinin şer'î manasını anladı. Lâkin ne zaman anladı? Hem kendisi hem de kendisine örnek olan diğer bir çok halife ünvanını alanlar, emirler ile memlûklerin tahakkümü altında kalmış; bütün hukukları bu sonrakiler tarafından ellerinden alınarak onlar için sadece cenaze namazlannda imam olmak, nezr. sadaka akçeleri toplamak, bir de bazı resmî törenlerde hazır bulunmak gibi merasimlerden başka bir şey kalmamış; nitekim sömürgecilere karşı bu gün ne mevkide ise, ken­ dilerinin de aynı dereceye inmiş olduğunu gördükten sonra anladı. (El-Mülevekkil Ala’llâh) İslâm hilafetinin şer'î manasını anladı. Lâkin ne zaman anladı?... Bir halife için emirler ve memlükler huzurunda sessizce dururmuş tavrını takınmak acılığını nefsinde tattıktan, artık bu büyük makamın ken­ disinden beklediği görevlerin hakkından gelemeyeceğini yakinen bildikten sonra anladı. Hilafet kelimesinin artık dışta delalet etliği hakiki anlamının en alçak derecesine düştüğünü gören (ElMüievckkil) İlahî dini yalnız lakablanyla. din müessesselerini sadece bu unvan ile yaşatma ve korumanın mümkün ola­ mayacağını anladı.


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

115

Daha sonra müslümanlara isabet eden zulümler kendisinin dehşet bakışları önünde olaırca büyüklüğüyle görüldü. Evet mazlum müslümanlann aralanndaki bağ tarumar olarak onun yerine bir yığın aşağı, aşağılanmış şeylerin tutması; bunun gibi emir ve yasak sahibi idarecilerin alabildiğine çoğalması; emirler ve halifelerin sadece kendi işleri, kendi menfaatlari ile meşgul olarak Allah'ın kullannın faydalanna karşı tamamiyle lakayt kalması; iş başında bulunanlardan çoğunun servet yığmaktan, arzuları peşinde koşmaktan başka bir düşünce bes­ lememesi yüzünden mazlum müslümanlar, zayıflığın ezil­ mişliğin. aczin en kapsamlı derecesine inerek gerek Av­ rupalIlar, gerek başkalan tarafından başlarına yağdırılan talihsizlik tufanlan içinde boğulup gidiyorlardı. İşte bu acı gerçeklerin tamamı El-Mütevekkil'in dehşetli bakışları önünde bütün açıklığıyla görüldüğü içindir ki, kah­ raman ordularının ezici sadası dünyalan titreten ve Allah'm yardınuyla yeryüzünün büyük bir kısmına vâris olan I. Selim.e yönelerek yanındaki emanetleri, Hazreti Rasülun hırkasını, kılıncını. sancağını ona verdi. İşte o devirden beridir ki hilâfet makamı, Osmanoğullannın hanedanında bulunuyor. Bu konuda bugün müslümanlann it­ tifakı vardır, denilebilir. Hemen bütün dünyadaki müslümanlar hilafetin ehli ve hak sahibi. İslam sancağını taşıyan türklerin başındaki Osmanoğulları hânedanı olduğunda müttefik bu­ lunuyor. Bu yön her mü'minin kalbinde bir yerleşik inanç ha­ line gelmiştir. Zirâ bu millet, altı asırdan beri malını, canım, her şeyini Allah yolunda harcayarak, haçlı saldırılanna karşı göğüs germekte, parlak İslam devletini muhafaza etmektedir. Bazı Avrupa devletleri, çok defalar hilâfeti Osmanoğullan


116

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

hanedanından çekip kendi nüfuzlan altında bir hilâfet tesisine kalkıştıkları halde yine başaramadılar. I. Dünya Savaşı zamanında Mekke Emîri Şerîf Hüseyin'in isyanından kendisi için büyük siyasî faydalar elde edeceğini tahmin etmiş olan İngiltere hükümeti; kendisinin Kureyşî ve Haşimî olduğunu ileri sürerek bir taraftan onu hilâfet iddiasına teşvik ettiği gibi, diğer taraftan da etrafa gönderdiği adamlar vasıtasıyla halkı ona biate teşvik ve asırlardan beri hayal ettiği gayesi olan Hâşimî hilâfeti siyasetini revâça koyuldu. Fakat onun bu uğurda har­ cadığı bu nice mesaiye, sarfettiği paralara; yaydığı hayal ve hi­ lelere rağmen bu hususda hiç bir menfaat teminini başaramadı. Hind ve Mısır müslümanlan Emir Hüseyin'in hilâfet görevlerini yerine getirmeye gücünün yetmeyeceği ve hilâfetin en önemli bir şartı, en mühim bir gereği olan kuvvetten mahrum olduğunu bildikleri için çevrilen dolaplara asla önem vermediler, onu katiyyen halife tanımayacaklannı âleme ilan ettiler. Görülüyor ki Müslümanlar, kuvvetsiz hilâfeti koruma ve kollama altına giren bir halifeyi- velev ki Kureyş'li ve Haşimî olsun- tanımazlar. Zira Islâm Şeriati kuvvetsiz, hükümetsiz, isliklalsiz, hürriyetsiz bir hilâfet, bir halîfe tanımamıştır. Binaenaleyh halifenin kuvvet ve ululuk sahibi ve toplumun yaranna olan işlerde tasarrufa kadir olması en mühim bir şer'î esas olmakla, bugünkü hale bakarak hükemelimizin.devletimizin reisi olması zorunlu bir iştir. Bu konuda başka türlü bir şekle imkan yoktur. Hilafetin hakiki anlamı, meşru kılınma.sının sebebi bu şekilde açıklandıktan sonra, şimdi halifenin tayini konusuna sözü aktaralım. Bilinmektedir ki; akidlcri diğer şer'î hükümler gibi bir akid-


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

117

dir. Şartı, toplum adına iş yapabilme kabiliyeti ve gücü, rüknü (ana prensibi) ise icab ve kabul ve biatır. Icab: Ehl-i hal ve akd tarafından yerine getirilir, kabul; yeterlilik ve kabiliyeti olan zat tarafından gerçekleşir; İcab ve kabul ancak biat ile tamamlanıp olgunlaşır. Mamafih bazen akid halife tarafından gerçekleşir. Binaenaleyh İslam fakihlerine göre hilafetin iki sebebi olur; Ya seçmek ve seçim, yahut veliahd. Yani ya ehl-i hal ve akd tarafından seçilir; yahut eski halifeden çıkan bir hüküm gereğince veliahd tayin olunur. Bu iki sebep asildir. Şurasını kaydetmek gerekir ki; gerek seçim, gerek veliahd şekli Islâm Şeriatı'na göre ne bir uyulması gerekli emir, ne de bir usûlî kaidedir. Binaenaleyh bu yön, müslümanlann faydası gereği milletin takdirine bağlıdır. İslâm için hangi tarzda fayda varsa o tarz tercih olunur. ilk Islâm Halîfesi Hz. Ebu Bekir, Hz. Peygamberin vefatının arkasından (Said oğullan bölgesinde) akd edilen bir toplantıda ehl-i hal ve akd tarafından seçilmişti. Zira Rasûlü Ekrem (s.a.s.) efendimiz diledikleri gibi seçmeleri için işi ashabına bırakmıştı. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'i veliahd tayin etmiş ve o zaman bütün müslümanlarEbu Bekir'in bu ihalesini Hz. Ömer'e biat et­ mekle onaylamıştır. Hz. Ömer ise. halife seçimini içlerinden birini seçmek şartıyla altı kişiden oluşan bir seçim şurasına bıraktı. Bu şuranın arası Hz. Osman ile Hz. Ali'de toplandı. Bunun üzerine ümmet tarafından ittifakla Hz. Osman'a biat olundu. Hz. Ali de Hz. Ebu Bekir gibi seçimle hilâfet makamına


118

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

geçti.

‫؛‬

1

Hz. Haşan hilâfetten istifası üzerine o makama gelen ve Emevî halifelerinin ilki olan Hz. Muaviye ise oğlunu Veliahd tayin etmek suretiyle yeni bir usul tesis etti. Bu usule bazı büyük ashabın karşı çıkmalan üzerine; hilâfet işini hal et­ meden bıraktığı takdirde, bu yüzden İslâm âleminin büyük büyük çekişmelere giriftar olacağını, ileride bu konu üzerinde bir çok münakaşalar ve mücadeleler olacağını, bir çok kan döküleceğini uzun uzun açıkladı. Hz. Muaviye maksadını teşvik için söylediği bu sözlerle, hilafet işinde daima serbest seçimler usulüne uyulması, müslümanlar arasmda. eksiksiz kan dökülmesini ortaya çıkaracağını anlatmak istemiştir. Onun düşüncesine göre veliaht tayini, hilafetin bir aileye bırakılması İslâm toplumunun kurtuluş ve korunmasını, Müslümanlann faydalarının elde edilmesi açısından en önemli bir usul ve tedbirdir. Ondan sonra gelen halifeler tarafından aynı usul takip olun­ muş, onlar da oğullan arasında hilâfet görevini en güzel yerine getirecek olanı veliahd yaparlar, oğullan içinde bu şartı taşıyan birini bulamazlarsa aile fertleri arasından yeterliliği ve kudreti taşıyan birini seçerlerdi. Ümmet de bu usulü güzel ve Müslümanlann faydasına uygun buluyordu. Görülüyor ki halifenin seçimi ve tayininde Müslümanlann faydasının gereğine uyulur. Milletin ehl-î hal ve akdi, Müslümanların faydasına göre bu meseleyi İslâm için en fay­ dalı bir (arzda halletmek hakkına sahiptir. Binaenaleyh bugünkü Müslümanların faydalarını tayin ko­ nusundaki bakışımız şu noktada birleşiyor: Ehl-i hal ve akd


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

119

olan millet meclisi tarafından Osmanoğullan hanedanının ilmen ve ahlaken en iyi ve en olgununun halifeliğe seçilmesi, bugün için ümmetin faydasına en uygun ve en doğru yol kabul edilmiştir. Yabancılann hilâfet işine olağanüstü önem vererek bu yüce makamı zayıflatmak için bütün varlıklanyla il­ gilendikleri şu günlerde hilafeti, bütün İslam âleminin müttefik bulunduğu Osmanoğullan hanedanında bırakmakta büyük men­ faat ve ümmetin faydaları vardır. Şu kadar ki en büyük evladın veliahd tayini işi hilâfetin şartlarını ihmale sebep olabilmesi düşüncesiyle seçim hakkının, ehl-i hal ve akd olan meclise bırakılması ümmetin faydasına daha uygun olacağı düşünülmüştür

‫؛‬٠‫ ؛‬٠

٠

Islâm'da halife ile milletin durumu ve ilişkileri en mühim bir esas kanun olarak kabul edilmiş ve buna dayalı hükümler akaid kitaplannda açıklanmış olduğu için, bu yönünde yazılıp anlatılmasına gerek görülmüştür. Öncelikle şurasının anlaşılması gerekir ki, İslâm'da hakimiyyet şeriatta ve şeriattan çıkanlan kanundadır. İslâm dini bütün özel menfaatleri, çeşitli siyasetleri yok ve inkar ederek sosyal hayatta bir anayasaya itaat ve boyun eğmeyi emretmiştir. Halkın sahibi ve hakimi olduğu bir hükümet oluşturulmasına İslâm ın ruhu kesinlikle müsade etmez. Hükümet görevlerini ye­ rine getiren kişiler için ne özel haklar vardır, ne de özel ünvanlar ve imtiyazlar. Hatta hükümetin şahsî ve keyfî hal ve akd hakkı da yoktur. İslâm'da kanunlann hadiselere uygulanması bile, halkın men­ faatlerine, kulların faydal ıma göredir. Yoksa halifelerin, emir­ lerin ve hâkimlerin ke>n uuumlan ve kasıtlı hareketlen uy-


1.

120

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

gulamada tesirli olamaz. Müslümanlığın hükümetin kendisi demek olan hilâfet hakkındaki anlayışı batıdaki gibi değildir. İslâm. Avrupa'da olduğu gibi ne bir kraliyet ve saltanat hakkı tanır, ne de halifeyi Avrupa'nın (teokratik) dedikleri İlahî bir sultan olmak üzere anlar. İslam bakış açısında halifenin mevkii ancak şeriatin uy­ gulanması için bir memurdan başka bir şey değildir. İslâmî halka yaptınm gücünü bu şekilde anlar. Onun içindir ki. İslâm bakış açısında halife, ne papalık gibi masum, ne de İlahî kanun koymaya hakkı vardır. İslâm'a göre halife ne yapdığından so­ rumsuz, ne de halkın inançları üzerinde tasamıfa sahiptir. İslâm'a göre halifeler, emirler, hakimler, hükmeden değil, hizmet eden, sevab kazananlardır. İslâm'da hakimiyyet halifede değil, şeriattadır.halife şeriatın hizmetçisidir. Yani halife tâbi olan, şeriat tâbi olunandır. Halifede diğer toplum fertleri gibi şer'î hükümlere uymakla sorumludur. Zatî ve kişilik itibariyle ümmetin fertlerinden fazla bir haklara, fazla bir imtiyaza (seçkinliğe) sahip değildir. Şimdi şu şeriatın genel esasları anlaşıldıktan sonra hilafet makamına aid haklar ve aslî görevler neden ibarettir ve bu hak­ lar ve görevlerin günümüzdeki şekli nasıl olması gerekir? Bu­ ralarını incele>ebiliriz.

٠t

Fıkıh kitaplarında hilâfet makamının haklan ve görevleri şu şekilde sayılabilir: Din \e inancı muhafaza, şer'î hükümler ve bildirmenin )erine getirilmesiyle davaların görülmesi, can, mal Nc ırzın korunmasının temini, cezaların yerine getirilip tat­ bik edilmesi, sınırların muhafa/ası. cihad. ganimetlerin ve görevlerin şeriate göre dağıtılması vc taksimi, devlet hâ­ zinesinden \erilecek maaşların tayini, idari işlerde ve mâliyede


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

121

güvenilir ve uzman kimselerin tayini, devlet işlerine gayret ve onları herşeyden öne alıp olayların ve işlerin güzel akışına de­ vamlı özen göstemek. Yani bir hükümete aid ne kadar işlem varsa hepsinin yerine getirilmesi hilâfet makamına aittir. Zira îmamet-i Kübra (büyük imamlık) olan hilâfet, hükümetin kendisi demektir. En büyük yürütme hakkı. Müslümanların imamında ortaya çıkar. Yürütme kuvvetinin en büyük reisi, idare mekanizmasının mer­ kezi ve bütün memurların son irtibat noktası hilâfet makamıdır. Hilâfet makamının kanun yapma hakkına gelince; Halife fakîh olmadıkça kanun yapma hakkına sahip olamaz. Ancak fakîhlerin sözlerinden birini. Müslümanlann dinî faydalanna göre tercih hakkına sahiptir. Bunun gbi müçtehid fakihler tarafından kendisine seçme hakkı verilen hususlarda; yine müslümanlann faydasına göre birini tercih eder. Bir de şahsî haklardan olmayan, Allah’ın koyduğu ağır cezalardan olmayan ta.zîr (hafif cezalar) de- İdarî siyasetteki ilgisi dolayısıyla- tak­ dir haki ve icrası ve affetme hakkı vardır. Hâlife anayasının ve açık kanunların hiç birini değiştiremez ve kaldıramaz. Yukarıdaki tercih h ^ ı ve takdir hussundaki hakkından başka re.sen hiç bir kanun dahi Çıkaramaz. Yani krallann, hükümdarların iradeleri kanun olması ve memleketin krallara, hükümdarlara bir İlahî ihsan olup, her türlü tasarruflarının hak ve meşru bulunması görüşünü İslâm şeriatı kabul etmez ve böyle bir halife tanımaz. Halifenin hüküm verme konusundaki görevine gelince bi­ linmektedir ki. İslâm'da hüküm vermek Allah ın haklarındandır. Allah'ın hakkı olara icra olunur. İslâmî görüşe göre genel hak-


122

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

1ar, Allah'ın haklarının içindedir. Binaenaleyh hüküm verme bir hadisede Allah'ın hükmünün açıklanması ve uygulanması demek olduğundan hakimler, hükmü icra ederken yalnız şer'î kanunların nüfuzu altındadırlar. Kadılar (hakimler), halifenin her türlü nüfuzundan (etkilerinden, uzaktırlar. Hükümlerinde hürdürler. Bunun için İslâm'da mahkemelerin özel bir do­ kunulmazlığı, bağımsızlığı vardır. Gerçi kadılar resmen halifenin vekilleri, yardımcıları du­ rumundadırlar; atanma ve görevden alınmaları halifenin ik­ tidarında bulunur; hüküm verme makamı, makam-ı hilafete benzer ve oradan doğmuştur; fakat böyle olmakla beraber kadılar, halifelerin hüküm ve iradesini yerine getirmeye vasıta değildirler. İlahî hükümleri yerine getirmek için halifeler tarafından atanmışlardır. Bir hakim hükmünü şer’î senede dayandırmayıp da sadece halifenin emrine dayandırsa veya bir ha­ disede halifenin hükmü böyledir." dese, bu hüküm geçerli olmaz, hüküm ve kaza addedilmez. Halifelerin zaman ve mekan ve kişiler itibariyle kayıtlama ve hükme bağlamaya yetkileri hakkındaki şer'î işler dahi, ha­ lifenin hükme müdahalesi manasını içine almaz; hükmün tayini, yönlendirme hakkı ve görevleri ayırma yetkisi demektir. Sonuç olarak İslâm'da devlet kuvvetleri yekdiğerinden ta­ mamen ayn olmayıp. Müslümanlann halifesinde gayret ve hid­ detle ortaya çıkan bir faaliyete döndüğü için, hüküm vermenin hilâfet makamına irtibatıyla yetinilmiş. hakimlerin bağımsızlığı temin altına alınmıştır. Görülüyor ki, hilâfetin aslî görevleri ancak toplumun işlerindeki tasarruftan, yani hükümeti yönetmekten ibarettir. Tabii ki bu husustaki tasarruf da mutlak değil, hükümler ve şer'î


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

123

meseleler uygunlukla şartlıdır. Bu hususda millet devamlı hükümet icraatlanna koruyucu olur. Şeriatın hükümlerine, mil­ let ve memleketin işlerine aykın her harekete karşı mücadele eder. Halife, hilâfet makamına aid bu haklan, görevleri yalnız başına yerine getirebilir mi? Buna imkan olamayacağı açıktır. Hatta Hülafa-i Raşid'in zamanında bile halifeye ashabın ileri gelenlerinden müteşekkil bir meclis (yani şura) yardım ederdi. Bu şura büyük oturumlarda bulunur ve Medine'nin ileri ge­ lenleri bedevî şeyhleri hazır bulunurdu. Hükümet idaresi te­ ferruatlı işlere varıncaya kadar çeşitli kimselere emanet edil­ diği halde, yine devlet işleri müzakere ve danışma ile görülürdü. Muhakeme bile danışmayla yapılırdı. Hükümde tek bir görüş yoktu. Zira meşveret (danışma) esası, İslâm'da en büyük ve terki mümkün olmayan bir temeldir. Daha sonraları Islâm topraklannın genişlemesi, işlerin ve meselelerin pek fazla artmasından sonra halifeye yardımcı olmak üzere işlerin yürütücülerine olan ihtiyaç daha ziyade çoğalmıştır. Binaenaleyh gerek devlet işlerinin yürütülmesi, gerek emirlerin ve kararlann ve şer'î hükümlerin yerine ge­ tirilmesi ve icrası, vezirlere, vekillere yüklenmek suretiyle ifâ edilmiştir. Devlet işlerinin yürütülmesi konusundaki mutlak vekaleti taşıyan (vezir-i tefvîz-işi yüklenen vezir) bütün devlet iş ve meselelerini doğrudan doğruya düzenler ve yürütürdü. Bu veziri tefviz, yardımcı tayin eder, islediğini atar ve görevden alır, siyasî icraatlarla ve harp için tedbirlerde bulunur, devlet hâ­ zinesinde tasarruf eder, hasılı devleti idare işlerini ve iktidannı yürütmeyi haiz bulunurdu. Yalnız Müslümanlann imamı, vezir.


I

1

124

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

i tefvizdin işlerinde sevab olanlarını ikrar ve tasdîk, sevaba karşı olanlannı istidrak eder yani çaresine bakardı. Bunun gibi emirler ve kararlar, kanunlar ve şer'î hükümlerde (vezir.i tenfız. işi yürüten vezir.) tarafından yürütülür ve icra olunurdu. Bunun gibi halife, doğrudan doğruya kendi hükümet alanı içerisinde bulunan beldelere geniş yetkilerle emirler, valiler tayin ederdi. Görülüyor ki hilâfetin vazife ve haklarını yalnız bir şahsın yerine getirmesi zor olduğu için, hükümet görevleri demek olan hilâfet görevleri, vilayetleri idareyi ehil ve ihtisas sahibi kişilere emanet edilegelmiş; şu kadar ki hilâfet makamı daima hükümet reisliği mevkiinde kalmış, İslâm'ın cehd ve hiddeti düşme teh­ likesinden korunmuş ve muhafaza edilmiştir. Gerçekte bazı zamanlar hilâfet makamı aslî konumundan çıkarılmak istenilmiş, bir takım baskıcının, melik ve emirlerin himayesi alıma düşmüş; fakat yukarıda izah olunduğu gibi bu hal, İslâm âlemi için felaket olmuş, hilâfet makamının dinî aslî konumuna iadesi bütün Müslümanlar için en önemli bir dinî zo­ runluluk kabul edilmişdi. Nihayet, Osmanlı sultanları arasından hilâfet makamını kuvvet ve dinî nüfuz sahibi kılacak bir zat çıkınca bu sükutun (düşüşün) şeriata uymayan o durumuna son verilerek hilâfet makamı yine hükümet reisliği makamı oldu. Şu kadar ki I. Selim, hilâfet makamını yüklendikten sonra, c w elce üzerinde bulunan saltanat makamım da muhafaza etti, yani hem sultan, hem halîfe oldu ve ta zamanımıza kadar bu hal desaın eti». Eğer o zaman 1 Selim, sultan lakabını bırakarak, yalnız Müslümanlann emin. Muslümanlann halifesi ina-


Bü y ü k

oyun

٠

ıı /

h il a f e t in k a l d ir il m a s i

125

nanlann emiri lakabıyla yetinmiş olsaydı, bugün yapmak is­ tediğimiz Islâm inkilabı daha o zaman kurulurdu. Yani torunlan içinde hiç biri memleketi dedelerinden miras olarak anlamaz ve milletin işlerinde tasarruf konusunda kendilerini re.yinde mut­ lak -kayıtsız söz sahibi- addetmezlerdi. Geçmişe doğru geri dönüp baktığımızda göreceğimiz bütün yolsuzluklar, bütün baskılar, idarelerde hep bu tarz anlayış etkili olmuştur. İşte devletimizin başında bulunanları zaman zaman gayn meşru ve keyfî harekete saptıran bu önemli etki, bu tarz anlayışa son vermek bu zamana mukaddermiş. İlahî iradenin tecellisi böyleymiş. Şimdi saltanat zihniyeti bir taraf olmakla hilâfel-i îslamiyyeyi tam manasıyla Hülafa-i Raşidin dev­ rindeki şekil ve surette ortaya çıkaracak zaman gelmiş oldu. O şekil ve surette ortaya çıkarabilmek için yukarıdan beri açıklandığı şekilde hem seçim, hem kuvvet ve ululuk ve ta­ sarruf, hem de şura aslî şartıdır. Başka türlü olamaz. Şu hale göre düzenlenen kanunlan ve icra-yı hükümet yet­ kisini üzerinde bulunduran meclisimizin tabiî reisliğini halifenin haiz olması, yani devletin kanunlan ve hükümetin kararlannı halifenin nazar-ı tasdikine sunması bir şer'î zarurî iştir. Sonra mezhebimiz gereğince Cuma ve Bayram namazlannın sıhhati, imamın iznine bağımlı olmakla hitabetin hilâfet makamından tevcîhi gereklidir. Hicaz ve diğer mübarek makamlan içine alan İslâm bel­ delerinin son durumları sebebiyle oralarda hilâfet makamının bir lakım dinî görevleri vardır ki. onlan da bugün aynca hatırlamak gerekmektedir. Bu görevden birisi hac velisi seçmek ve tayındır. Zira hacılann gerek emniyyei ve selametle gidip gelmesi, gerek


126

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

haccın yerine getirilmesi halifenin dinî görevlerindendir. Bi­ naenaleyh bu görevi hac emiri tayini şeklinde yerine getirmek bugün için zamrat halini almıştır. Halife; Hâdimü.I-Harameyn (Mekke ve Medine'nin hiz­ metçisi) olması itibariyle Ravza-i Mutahhara ile Ka'be-i Mükerreme'nin hizmet şerefi, halifenin üzerinde bulunacağı tabiî olduğundan Kabe-i Mükerreme için Harem-i Şerif müdürü, Ravza-i Mutahhara için Şeyhü'l-Haram atama ve tayini suretiyle o hizmetin ifası gerekir. Rasulullah (s.a.s.)'ın soyundan gelenlerin, soylannı ko­ rumak da hilâfet makamının bir vazifesidir. Binaenaleyh bu görevi Peygamber (s.a.s.) Efendimizin soyundan gelenlere baş tayini suretiyle yerine getirmek lazımdır. Halifenin hükümeti olan T.B.M.M. hükümeti bütün İslâm hüümetlerinin en kuvvetlisi olması itibariyle hükümet topraklan dışında kalan mübarek makamlann himayesine (korumasına) diğer hükümetlerden daha hak sahibi ve layıkı olduğu şüphesizdir. Binaenaleyh bu himayenin B.M.M.'de takdir olu­ nacak şekilde yerine getirilmesi gerekir. İslâm'ın hilâfet makamının birleştiği merkezi olması yönüyle diğer Islâm hükümetleriyle hilâfet makamı arasındaki bağın İslâmî bir şekilde ortaya çıkmasını temin edecek se­ bepleri de nazar-ı dikkate almak lazımdır. Bunun içindir ki İslâm hükümetlerinin müracaatları halinde onlan birer vezirlik-müşirlik nişanlan vermek suretiyle bu bağı kuvvetlendirmek gerekir. Bu suretle bu nişanları taşıyan İslâm hükümetlerinin halife yanında bulunduracağı elçilerin, müracaat yerleri dışişleri bakanlığı olan diğer elçilerden farklı olarak, doğrudan doğruya bakanlar kuruluna veya şeriye ba-


B Ü İ OYUN " II / HlLAfETlN KALDIRILMASI

127

kanİjğı makamlarj vasıtasıyla hilâfet makamına bağlanmalarının kuvvetlendirilmesi yönü de, Müslümanlann faydalanna uygun göriilmüçtür. İşte İslâm'da hilâfetin hakîkî manası. ‫؛‬er'î hükümeti, dinî ve hukukî görevleri, şeşimi hakkındaki şer'î hükmimler yukanda aşıklandı. Bir ‫؟‬eyi kabul etmek onun gereklerini de kabul etme demek olduğuna göre, halifeliğin gerekleri olan hutajk ve görevler de kabul edilmiştir. Zamanı gelince bu yönün bir özel kanunla kuvvetlendirileceği tabiîdir. ٠

İşte bu itibarla B.M.M.'nin I. Teşrîn-i s anî 1338 tarihli kararında şer.î şerife aykırı bir yön yoktur. Binaenaleyh yanlı yommlara kalkışarak İslâmî kamuyounu saptıranlann sözlerini duyup, itibar etmemelidir. Ve selam hidayete (şeriata) tâbi olanlara olsun.'' İsmail Şükrü Hoca.nın kendisine Mustafa Kemalce .'Mürteci., dedirten tarihî .’Hilafet-i Islamiyye.' risalesi İşte bu risaledir‫؟‬ Ve bu risale halifeliğin kaldtrdmasr İşin resmen ifade edilen ilk gerekşe olmuştur. Mustafa Kemal, tüm yurt gemilerinde İşte bu risaleden bahsetmiştin


MUSTAFA KEMAL.IN ESKİŞEHİR KONUŞMASI ..OYUN BAŞLIYOR!.’ 15.1.1923 Tarihinde Eskişehir Vilayet Konağında yapılan konuşmanın Osmanlıca tam metni Türk Tarih Kurumu Atatürk Araştırma Merkezinde 1059 numarada kayıtlıdır. Osmanlıca el yazısıyla 31 sayfa olan bu orijinal metinden biz sadece Mustafa Kemal'in Hilafet. Din ve Laiklik uygulamalarını içeren konuşmalarnıı aynen alarak yorumlamak istiyoruz. Özellikle bu konuşmaların Abdülmecid Efendi'ye halife olarak bağlılığını bildiren ve "Türkiye'nin başında ebediyyen bir halife bulunacaktır. Zira makam-ı hilâfet Türkiye için en âli makamdır" diyen kişilerce yapıldığı hiç bir zaman gözardı edil­ memelidir. "Büyük Oyun-1" isimli eserimizde de belirttiğimiz gibi 18 Kasım 1922 tarihinde TBMM'den Abdülmecid Efendi'ye ''hilafelc bağlılık telgrafı" çeken ve kendisine ''^ y a l'' ettiğini söyleyen Mustafa Kemal, bu telgraf ve bağlılık yemini beyal tan tam 57 gün sonra. 15 Ocak 1923 tarihinde yüz seksen detece tavır ve ifade değişikliğinde bulunarak aşağıdaki konulan gündeme getirir:


I

HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN

130

] i

[ t

i' ■ i

't

Lozan Konferansı: Barış konferansı ve sonuçlan hakkında hükümetimize uz­ manlar kurulundan resmen gelen bilgi gazetelerde yayımlanmaktadır. Ben tekrar bir açıklama yapmakta yarar görmüyorum. Ben de şahsen olayı izliyorum. Gördüğüm ze­ mini ifade için diyebilirim ki. Lozan Konferansı basit bir sorunu çözmekle uğraşmıyor. Yeni Türkiye devletinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üç buçuk yıllık sorununu çözmekle uğraşmıyor. Lozan Konferansı, başlangıcı pek eski olan bir mücadelenin yeni evrelerini tahlil ederek, bunu çözmeye ve ayırmaya çalışıyor. Kuşkusuz, kanşık bir dengeyi net bir so­ nuca ulaştırmak kolay değildir. Üstelik kanşık hesapların fâili de biz değiliz. Düşmanlanmız yalnız bize ait hesapları sormak gibi iyi, adil, insancıl bir anlayışa sahip olsalardı sorun iki günde bilerdi. Fakat öyle bir işe başladılar ki, yüzyılların bi­ rikmiş işlerini bizden soruyorlar. İtilâf Devletleri olumlu bir sonuca ulaşmak isterlerse ke­ sinlikle eski anlayışlanm bırakmak ve insancıl bir yaklaşımla görüşmek zorundadırlar Bu yönde kesin bir ifadede bulunmak şimdilik mümkün değildir. En doğru hükümler, yapılan işlerin ortaya çıkmasından sonra verilmelidir. Bu tereddüt baki kalmak koşuluyla barış görüşmesi mümkündür. Bütün milletçe istenir ki barış olsun! Aslında bu barışın gerçekleşmesi hem dünyanın, hem de bizim çıkanmızadır. Biz önce kendi çıkanınıza aykın olan bütün dünyanın huzurunun bozulmasına neden olan savaşın devamından yana değiliz. Böyle

A ،. H٠ n E m ir A h m r ١.٤ c١ ın r fu K cn u T c rrk 'liu p l^ ın bu e n J iş c k n dile،MuM٠ Bk/ ١ ta n h lı IL L ım ' g a /ric lc n \ c 6 A n ilik la n h lı Ar٠l،k IV١١ TnA ıa-r gaietrsı*


Bü y ü k

oyun

- ıı /

h il a f e t in k a l d ir il m a s i

131

olduğumuzu şimdiye kadar tekrar tekrar ilan ettiğimize ve hatta kanıtladığımıza inanıyoruz! Eğer uygar dünya, fikirlerini düzeltmeyenlerin fikirlerini düzeltmelerine yardımcı olursa, barışa engel kalmayacaktır. Fakat bu içten isteklerine rağmen savaşta ısrar ederlerse, mil­ letimiz bunu biçilmiş bir kader ve zorunluluk sayarak şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da daha büyük ve kesin bir inançla bu kadere bağlanacağız ve sonucunda bugünkünden daha iyi yararlar elde edeceğimize güvenimiz tamdır. Mil­ letimiz ve bağımsızlığımız için hayırlı olacağına inanıyoruz. Yeni Hükümetimizin Şekli

Efendiler! Bizim bugünkü kuvvetimizin ruhu ve asit, yeni şeklimizdedir. Arzu buyurursanız biraz açıklayayım: Biz bugün doğrudan doğruya milletin ruhuna, vicdanına, eğliimlerine uygun olan maddî ve esaslı noktalara dayanıyoruz. Hükümetimiz bir kişinin görüşüne bağımlı olmaktan uzaktır. Hükümetimiz kişisel görüşlerin oluşturulmasına alet ol­ mamaktadır. OsmanlI Tarihi ve Padişahlar Siyaseti Efendiler! Osmanlı tarihini incelersek görürüz ki bu. millet tarihi değildir. Milletin uzun geçmişteki durumunu ifade eden bir şey değildir. Belki milletin başına geçen birtakım insanların hayatlarına, ihtiraslarına, teşebbüslerine ait bir hikavedir. Bu böyle olmakla beraber, bütün bu devirlerde devlet adına belli bir siyasî yön yoklu. Belki devletin ve milletin başına geçen in­ sanların kendilerine özgü siyasetleri vardı veyahut hiç m . ya.seılen yoktu. Açıklamak için örnek arz edevım: Ömecın. Fatih Sultan Mehmet'in siyaseti neydi? Bunu açıklarken


132

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

sanılmasın ki bu siyaseti açık olarak ifade eden tarihî araçlar vardır. Biz bu siyaseti onun davranışından ve eyleminden çıkaracağız. Fatih Sultan Mehmet, kendi atalarının kurmuş olduğu OsmanlI Devleti ile Selçuklu Devleti tacına konmuştu ve İstanburun fethiyle Doğu Roma İmparatorluğu'nun da mirasına konmuştu. Bundan sonra Batıya doğru genişlemek is­ tiyordu. Fatih istiyordu ki Roma'yı da alsın ve Batı Roma İmparatorluğu tacını da başına koysun! Birçok Avrupa memleketi zapt olundu. Fakat oralarda İslam öğeleri yoktu. Çeşitli milletler vardı. Denebilir ki Fatih'in si­ yaseti bir Batı siyaseti idi. Ancak dış politikada güçlü ola­ bilmek için güçlü bir iç politika gerekir. Fakat Fatih Sultan Mehmet güçlü bir iç örgütlenme nasıl yaratabilirdi? Şahane memleketmde yaşayanlar çeşitli milletlerden oluşuyordu. Dolayısıyla onlara ayn ayrı örgüt ve ayrıcalık gerekiyordu ve öyle yapıldı ve böyle bir zemine dayanarak bütün Avrupa'yı is­ tilaya kalkıştı. Fatih, bu siyaseti çok akılcı ve ihtiyatlı iz­ lediğinden az çok başarılı olmuştur. Ancak bir siyaset, bir dev­ let ve millet siyaseti olmadıkça yaşayamaz. İnsanların hayatı kısadır. Fatih'in ölümünden sonra Beyazıd başka bir siyaset iz­ ledi. Bu siyasetin rengini ifade etmek mümkün değildir. Beyazıd çok dindardı ve dine bağlılığı taassup derecesindeydi. Fatih'in siyasetini izlemedi. Sonra Yavuz Sultan Selim geldi, o da başka bir siyasete vüneldi. Batı siyasetini bıraktı. Doğu siyaseti.. İslam Birliği si­ yaseti izledi. İran yönünde iktidarının etkisini gösterdi ve Mısır seferi sonucunda da Hilafet'i aldı. Bakış açısı İslam Birliği'ydi. Fakat bu siyaset de bir devlet siyaseti olarak saptanmadığından ölümünde yerine geçen Kanuni Süleyman başka bir siyaset iz-


Bü y ü k

oyun

٠u / h i l a f e t i n

k a l d ir il m a s i

133

ledi. Yani hem Doğu hem Batı siyasetini izledi, iki cepheli bir siyaset!... Fakat bu işler için harcanan temel unsurlann gücü kuvveti buna yeterli miydi, değil miydi? Bunlan düşünmedi. Karışık ve belirsiz bir siyaset izledi. Beİli başlı dört sultandan başka öbürlerini dikkate alırsak onların hemen hemen hiçbir si­ yaset izlemedikleri görünüyor. Yeni Türkiye.nin Siyaseti İzlenmesi akla uygun olan siyaset, milletin doğal yetenekleri ve ihtiyaçlanyla uyumlu olanıdır. Bizim için ne İslam birliği ve ne de Turancılık, akılcı bir siyasetçilik olamaz inancındayım. Artık Türkiye’nin devlet siyaseti, milli sınırları içinde ege­ menliğine dayanarak bağımsız yaşamaktır. Bugünkü millî hükümetimizin hareket ilkesi budur. Hükümetimizin Şekil ve Niteliği ve Teşkilat-ı Esâsiye Kanunu: Bu noktada bir şey hatırıma geldi. Bizim hükümetimizin şeklini ve niteliğini anlamayanlar veya anlamak istemeyenler vardır. Bu tereddüdü gidermek için Teşkilat-ı Esâsiye Kanunu'nun ruhunu iyi tahlil etmek gerekir. Gerçekten Teşkilat-ı Esâsiye Kanunu'nun özellikle bazı maddelerinin bilinmesi ge­ rekir. Örneğin birinci maddeyi beraber inceleyelim ve tahlil ede­ lim; madde, iki fıkrayı içeriyor (Egemenlik kayıtsız şartsız mil­ letindir.) birinci fıkradır. Efendiler! Bilirsiniz ki irade denen bir şey vardır. Bir insanın iradesi olduğu gibi, insanlardan birleşik herhangi bir toplumsal kurulun da iradesi vardır. İrade; vicdanın eğilimi, isteği demektir. Yani bu manevî bir şeydir. Toplu ira­ deyi Allah'a bırakarak lanetli bir dille ifade etmek isterseniz


134

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

buna azınlığın iradesi deyiniz! Bu manevî iradenin ortaya çıkması için bir araç gerekir ve vardır ki onu، eg.menlik derler!.. Egemenliğine sahip olmayan bir insan veya bir toplumsal kurul hiçbir zaman iradesini kullanamaz! Egemenliğini herhangi bi­ risine bırakan bir insan kendi iradesinin kullanılacağından ve uygulanacağından emin olamaz. Bunun için insanlar, milletler kendi iradelerini, kendi vicdanlarının eğilimini yerine getirmek 'e uygulamak isterlerse, egemenliklerini elbette ellerinde tut­ mak zorundadırlar. Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felaketler kendi talihini ve kaderini başka birisinin eline terk etmesinden doğmuştur. Dünya Savaşı'na Nasıl Girdik: En yakın bir örneği hatırlayalım! Örneğin Dünya Savaşı.na girilmesi milletin iradesiyle mi ilgilidir? Millete Dünya Savaşı'na girmek için yürekten bir eğilim var mıydı? Ben sanıyorum ki yoktu. Çünkü Dünya Savaşı'na girmeden önceki devirlerin her biri bir felaketle sonuçlanan evrelerle doluydu. Kesin zorunluluk olmadıkça millet istemezdi ki savaş olsun! Bununla birlikte savaşa girmiş ise kabahat kendisinin değildir diyebilir miyiz? Hayır! Kabahat ne yazık ki kendisindedir. Çünkü egemenliğini başka ellere vermiştir! Dünya Savaşı'nda Türkiye'de Savaşın Yönetim Biçimi: Savaşa girdikten sonra da ordularımızın Romanya'da. Ma­ kedonya'da işgal olunmasına, İran vahalarında ve Kafkas dağlannda perişan edilmesine milletin iradesi katılıyor muydu? Elbette hayır! Fakat bunlar hep oluyordu! Çünkü millet ege­ menliğini kendi elinde bulundurmuyordu.


büyük oyun

- II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

135

Ateşkes Dönemi ve işgal Faciası: Dünya Savaşı'ndan sonra iyi kötü bir ateşkes yapıldı ve bu şekilde millî onur az çok kurtarıldı sanılıyordu. Fakat sonra Kilikya, düşman tarafından işgal edildi, Çanakkale ve İstanbul’a düşman girdi. İzmir Yunanlıların saldırısına uğradı. Bu nasıl oldu? Şu şekilde oldu; millet egemenliğine sahip değildi ve mil­ let egemenliğini gasp edenler milletin iradesini değil, kendi ira­ delerini uyguluyorlardı. Düşmanla beraber hareket ediyorlardı! Pekâlâ biliyorsunuz ki, başladığımız mücadelenin başlangıcında millet birbiriyle boğazlaştı. Kan döküldü. İstanbul'dan ta Ayaş'a kadar olan yerlerde, Konya'da, Yozgat'ta birçok yerde fecî sahneler oldu. Bu gaflet nereden geliyordu? Yıllarca ve >mzyıllarca egemenliğini kullanmamaktan ve ege­ menliğini kullananların aldatmalarına alışagelmekten ileri ge­ liyordu. Kişi Saltanatı: Bu kadar acı tecrübeler geçiren millet artık namus ve hayatını korumaya karar vermiştir. Bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün olmayacaktır. Milli Egemenlik ve Uygulama Araçları: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve milletin ka­ lacaktır. Sonraki cümlede; idare yöntemi halkın kaderini ken­ disinin ve bilfiil yönetmesi esasına dayanacaktır, denmektedir. Bundan ötürü herkes işini gücünü bırakarak devlet yönelimiyle uğraşacaktır, anlamı çıkanimasın! Bu elbette pratikte mümkün değildir. Gerçekten bugünkü toplumsal hayatın, yurtlannın genişliği ve hayalın devamlılığının sağlanmasında işlerin


V.

136

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

çokluğu göz önüne alınırsa, buna hem olanak ve hem de gerek yoktur. Maddîdeki ikinci fıkra; idare yöntemindeki ilkemizi ifade etmekteûir. Buna göre milletin kaderine yalnız ve ancak millet egemen olacaktır. Milleti temsil eden millî iradeyi, millet adına sınırlı ve belli bir zaman için manevî şahsiyetinde top­ layan Millet Meclisi bile en sonunda millet tarafından yenilenir. Aslolan millettir. Egemenlik onun olduğu gibi idare hakkı da onundur. Bizden önce, bugünkü yeni Türkiye Devletinden önce, Os­ manlI Devletinde ve daha önce Selçuklu Devletinde ve böyle geçmişe yürüdüğümüz zamanda bunlardan önce gelen dev­ letlerde görülen yönetim şekli, mutlakiyet yönetimiydi. Son zamanİEurda Osmanlı hükümeti ismen meşrutiyet oldu. Selçuklulann dağılmasından sonra, Anadolu'da küçük ve çeşitli yönelim biçimleri arasında yalnız Ankara'da bir Cumhuriyet yönetimine rastlıyoruz. Hükümet Şekilleri: Bütün dünya tarihinde ve bugün de dünya yüzünde mutlakiyete. meşruti yönetime rastlıyoruz, bir de cumhuriyet hükümetleri görürüz. Kuvvetlerin Birliği:

I

Bildiğimiz meşrutiyet ve cumhuriyet hükümetleri örgütlenmesinin kuvvetler ayrılığı esasına dayandığı kabul edilmekledir. Biz kuvvetlerin birliği esasına dayanarak hükümet kurduk. Bu iki teoriden hangisinin doğru olduğunu ve hangisinin milli egemenliği daha iyi temsil ettiğini burada

،٠٠


büyük oyun

- II / HİLAFETİN KALDIRILivfASI

137

açıklamayacağım. Meclis'te verdiğim bir uzun söylevde bu ko­ nudaki görüşümü saptamıştım. Bence gerçekte kuvvetler ayrılığı yoktur. Kuvvetlerin birliği vardır. Şeriat hükümlerine uygunluk noktasından incelemek isterseniz, hatırlatayım ki, bizim şeriat hükümlerimizde belli bir hükümet şekli ifadesi yoktur. Cumhuriyet, mutlakiyet şekilleri gibi bir şekil sap­ tanmamıştır ve din bilginleri zamana göre en despot hükümdarlann hükümetlerine meş٢û demişlerdir. Şeriata Göre Hükümet Esasları: Kur'anin değişmez hükümlerine ve Peygamberin ha­ dislerine göre hükümetin yalnız esaslan ifade olunmuştur. O esaslar şunlardır: Danışma, doğruluk, yasalara uyma. Devlet idaresinde danışma çok önemlidir. Bizzat Cenab-ı Peygamber bile danışarak iş yapmak gereğini söylemiştir. Ve kendisi bizzat öyle yapmıştır. Bundan başka (ve şâvirhum fTlemri) diye Cenab-ı Hakkin da kendisine hitabı vardır. Zat-ı Peygamberiye yönelen bu emrin ondan sonra gelenleri de kap­ sayacağından kuşku yoktur. Danışmasız hükümet meşru değildir. Adaletin gereğinde birleşmek doğaldır. Yasalara uymak ise toplumsaldır. Bir kişiye boyun eğmek demek değildir. Herhangi bir işte işin ehil kişilerce çözüme bağlanması için seçkin nitelikte insanlar gerekir. Bu nedenle milletin seçtiği ve güvenilir temsilcilerinden, vekillerinden birleşik manevî şahsiyet en büyük makamdır. Büyük güç onda belirir. Ona ve onun işleri yürütürken görevlendireceği ve vekil tayin edeceği kişilere uymak gerekir. Yeni Hüküm etim izin Şekli:

Milletler egemenliklerini geçici bile olsa bırakacağı mec-


'

4

138

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

üslere dahi gereğinden fazla inanmamah ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir. Ve bu despotluk ireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Bunun için meclisler belli ve sınırlı zamanlarda yenilenir. Bu sayede millî egemenlik daha güvenilir esaslara ve koşullara bağlanmış olur. Meclisler normal sınırdan uzun süre devam ederse, bu takdirde vekillerle müvekkiller arasındaki görüşler birbirinden aynimaya ve bağlar çözülmeye başlar. Sonunda vekiller başka şey. müvekkiller başka şey düşünmeye başlarlar. Efendiler! Meclisler belli bir devre içinde görevini yerine getirirken bile vekillerle müvekkiller arasında aslolan so. ‫؟‬pnlarda anlaşmazlık çıkmaz mı? Bu da uzak değildir. Mec­ lislerin öyle kararlan olabilir ki, o kararlar cidden milletin hayatına giderilmesi mümkün olmayan zararlar verebilir. Bu da başlı başına bir sorundur. Bu konuda da yasal önlem gerekir. Millet her olasılığa karşı egemenliğini korumak zorundadır. Bu konuda alışılmış olan, yeniden genel oya başvurmaktır. Bugünkü meclisimiz millî egemenliğin âşıkıdır. Bundan son­ rakilerin de öyle olacağına kuşkum yoktur. Bunlar elbette bu gibi önlemleri iyiden iyiye düşünürler. Efendiler! Milletin biricik temsilcisi olan, en yüksek gücü manevî şahsiyetinde toplayan bir meclisin ayrıca görevlerinin saptanması ve belirlenmesine ihtiyaç olmadığı fikri hatırdadır. Oy.sa Teşkîlât-ı Esâsiye Kanûnu'nda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ;verevlerinin tümü olmak üzere birtakım esasa ilişkin hukı k uaJe olunmuştur. Bunun nedenini açıklayayım:

I

Malûm-u iiilendir ki. Osmanlı Devlelı'nin terk edilen esasında, bu gibi hukuk Padişah \e Hâlife denen zâta ve­ rilmişti ve bu zat o hukuku öyle kullanmıştır kı. sonuçla millet sefalete mahkûm bir hale \e memleket başlan sona baykuş


Bü y ü k

oyun

- ıı /

h îl a f e t în k a l d ir il m a s i

139

yuvası haline gelmiştir. Bu hukuk-i esâsiyenin* artık hiçbir şekil ve surette millet tarafından bu gibi adamlara verilmesi olanağı olmadığını ve Millet Meclisi sorumluluğunda ka­ lacağım ifade için özel madde halinde belirtilmiştir. Türkiye halkının şer’i hükümleri Büyük Millet Meclisi tarafından yerine getirilir ve bunu yerine getirmek için hiçbir makama ihtiyaç yoktur. Hilafet Makamı: Millet, saltanatı kendi üzerine aldıktan sonra bütün Müslümanlan kapsayan bir Hilafet makamı vardır. Bu Hilafet makamının varlığı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin olumlu ve değişmez yetkisi bir çelişki oluştunuaz mı? Bu sorunu iki açıdan inceleyebiliriz: Birisi siyasi ve İdarî, diğeri bilimsel ve dinî açıdan. Siyasi ve İdarî açıdan söze gerek yoktur. Bağımsız bir Türkiye Devleti varken ve millî egemenlik kayıtsız şartsız mil­ letin dindeyken başka bir yaklaşım söz konusu bile olamaz. Yeni Hükümetimizin Şekli İlmî ve dinî görüşe gelince, bizim hükümetimizin şekli şeriat hükümleri ve dinin tanımladığı içeriktedir. Halife yahut Hilafet makamı yalnız Türkiye Devleti.ne ve Türkiye İslam halkına ayrılmış bir makam olsaydı, o zaman var olan şekilde bunun ifade biçimini düşünebilirdik. Fakat böyle değildir. Bu makam, bütün İslam dünyasını kapsayan bir makamdır. Buna


140

.‫؛‬ I.-

ı:

Hp

١ '. ٠

‫ﻳب‬

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

göre 0 makama yalmz Türkiye Haikmm görev ve yetki vermesi. gücü ve yetkisi dışındadır. Halife Hazretlerine 5‫ ﻻ‬veya bu k.şularda bir görev verirsek, acaba onu yerine getirebilir mi? İslam dünyasına bir bakalım: Fas. Tunus. Cezayir. Trablus, Mısır, Hint ve bütün bu memleketlerde yaşayan dindaşlarımız vicdan özgürlüğüne ve bağımsızlığına sahip değillerdir ki, her­ hangi bir makamın gerçekleştirilmesini emredeceği konulan yerine getirebilsinler. Bunun için önce onlan esaretten kur­ tarmak gerekir. Yani Ingiltere, Fransa, İtalya vb. devletlere savaş açmak ve bu savaşlarda başarılı olmak gerekir. Fakat iş bu kadarla da bitmez! Başanh olduktan sonra da bu İslâm kavimlerinin Hilafet makamına bağlılığı kabul etmeleri veya zorla bağlanmaları gerekir. Efendiler! Dünyada egemen olan idare yöntemi millî esas­ lara dayanan yöntemdir. İslâm dünyasından İran ve. Afganistan devletlerini düşünün! Bunlar ki bağımsızdırlar, acaba bu bağımlılığı kabul ederler mi? Onlara Cuma namazında hutbe okuyacak kişiyi Halife seçecek derseniz, onu asla kabul etmezler! Çünkü iç işlerine müdahale sayarlar. Bütün dünyaya zorla kabul ettirilmek zo­ runluluğu olan bir sorun için Türkiye halkını görevlendirmek maddeten mümkün olmadığı gibi, doğru da değildir. Allah böyle bir şeyi bir milletten istememiştir ve istemez de... Dolayısıyla Halifeye yetki ve görev vermek millî egemenliğe darbe vurmak demek olan bir anlayışı kabul etmekledir. Bütün İslam dünyası tamamen özgür ve bağımsız olduğu zaman bu sorun nasıl çözülmesi gerekecekse, öylece çözülür efendim. Halifeye yetki vermek çabasıyla Türkiye egemenliğini

‫ﻵ‬


Bü y ü k

oyun

- II / HtLAFETÎN KALDIRILMASI

141

zedeleyecek bir tarza ne din ve ne şeriat izin verir! Cenab.ı Peygamber'in Hilafet Hakkındaki Görüşü: Hoca efendilerden soracağım! Cenab-ı Peygamber, benden otuz yıl sonra Hilafet olmayacak ve zulmeden sultanlıklar ola­ cak. demişti. Bu konuda en kuvvetli bir hadis-i şerif vardır ki, ٠٠£/ Hilafete Min ba'dî selasûne senetin" *Hilafet benden sonra otuz senedir." yani saltanat olacak, krallıklar olacaktır der. Krallık tabirini kullanır. Hz. Ömer Hilafete geçtikten sonra ken­ disine Halife-i Resulullah dendi. Kendisi minbere çıktı ve dedi ki, "Halife-i Resullullah olamam, ben inananların ve sizin emi. rinizim" dedi. Bunlar bilindikten sonra görülüyor ki. Hilafet makamının korunması Islâm dünyasının gelecekteki görüşüne yöneltilmiş bir siyasettir. Hz. Peygambcr.den Sonra İslam Dünyası: Efendiler! İslâm dünyasını bir noktadan yönetmek mümkün değildir. Bunun en basit örnekleri tarihte vardır. Cenab-ı Pey­ gamberin ölümünden sonra ve Hz. Ali'den itibaren hangi devir vardır ki, yalnız bir Halife hükümeti yönetebilmiştir. Bir tarafta Abbasî Halifeliği, bir tarafta Emevî Halifeliği... Bugün bile Fas'ta, şurada burada kendine, inananlann emiri diyen önde gelen din büyükleri vardır. Asya'da. Avrupa'da, özetle çeşitli iklimlerde yaşayan insanlann millî gelenekleri başka başkadır. Ve onların bir yerden sevk ve idareleri bilimsel olarak ve fenncn mümkün değildir. Dolayısıyla bu konuda ka­ rarsız olanlara açık bk dille anlatmak gerekir ki. Türkive Dev­ leti ve onun hükümeti bu milletin mutluluğunu sağlamaya faz­ lasıyla yelerlidir.


1

142

HASAN Hü s e y in

ceylan

Sanıyorum ki çok zamanınızı aldım, daha fazla konuşmak hakkını başka zamana erteleriz. Yalnız şunu ekleyeyim ki, bugünkü hükümet iyi midir, fena mıdır? Her hükümet hem iyi­ dir. hem fenadır. Hükümetin iyi veya fena olduğunu an­ layabilmek için hükümetin kuruluş amacını aramak gerekir. Amaç, hükümet oluşturan milletin huzur ve rahatını sağlamaktır. Eski Hükümetler - Yeni Hükümetimiz: Bunu sağlayan her hükümet şekli iyidir. Şimdi bugünkü hükümet şekliyle milletin refahım korudu mu? Gerçi eski hükümetler sonsuz yerler zapt etti. Fakat oralardan geri çekile çekile bugün saptamaya uğraştığımız bir sınıra geldi. Kaybımızın, yani eski hükümet tarzındaki kaybımızın de­ recesini birkaç örneğiyle anlayabileceğiz. Süveyş Kanalı açıldıktan sonra Yemen'de yok olan Türk evlatlannın sayısı bir buçuk milyona varmış. Afrika ve Suriye'nin korunması için feda edilen Türk evlatlan da sınınn üstündedir. Milletimiz baştan ayağa kadar çok yoksuldur ve refah ve mutluluktan da uzaktır. İki üç yıl önce Samsun'da halk bir miting yapıyordu. Yabancılar halkın miting yapıp yapmadığını araştırdıktan sonra, hayır miting olmadı, birtakım hamal toplandı, demişlerdi. Oysa Efendiler! Bunlar yoksulluk ve sıkıntı içine düşmüş milletin bireyleriydi. Milletin refah ve mutluluğunu sağlamayan hükümet zararlıdır, fenadır ve bırakılması gerekir. Fakat biz onu kolay terk edemedik ve millet ondan kurtulmak için çok fedakarlık yapmıştır ve daha çok fedakârlığa da gerek vardır. Bugünkü hükümet şeklimiz iyi midir? İyidir!

1

Millet,

bu

hükümeti

kurarak

çökmüş

bir devletten


büyük oyun

٠

II / HİLAFETÎN KALDIRILMASI

143

başarılarla taçlanan yeni bir devlet kurdu. Millet, bu hükümet şeklini kabul ile acaba mutlu oldu mu? Elbette henüz devrim dönemi ve mücadelede bulunuldun için bu konuda çok söz söylemenin mantıkî olmadığım hep değerlendiririz. Bununla beraber bu amaca ulaşmak için gerekli olan yollan şimdiden ilgililer düşünmeye başlamışır. Millet, şimdiden refah ve mutluluk yoluna katılmıştır. Bundan sonra da milletin ve hükümetin elbirliği ile sanlacağı bir habl-i metin (Şeriatın hükümlerine) bu amaca ulaşmayı sağlayacaktır. Efen­ diler, bu başanyı Cenab-ı Hakk’ın bir bağışlaması ve artık bizi cezalandırmayacağına kanıt olarak kabul gerekir. Bu lütfü bütün varlığımızla değerlendirmezsek, bundan sonra emin olalım ki, hiçbir kurtuluş yolu bulamayız! Hükümet Programı: Demin ki göılişmemizde görüldüğü üzere çalışmak zo­ runda olduğumuz konulardan en önemlisi ekonomidir. Çünkü millet yoksulluk ve sıkıntı içinde kaldıkça hiçbir şey yapamaz. Önce, zengin olmalıdır, çünkü her şeyi yapan paradır. Öncelikle ekonomiye önem vermek gerekir. Millete verimli ve yararlı unsurlar yetiştirmek ekonominin zorunluluğundandır. Bunun için de Milli Eğitime birinci önemi vereceğiz. Eko­ nomide yararlı olabilmek için düşünce ve kuruntuyla vakit geçiştirecek zamanımız kalmamıştır. Bir millet ne kadar olgun ve gelişmiş olursa olsun, önderliğe ve yol göstericiye muhtaçtır. Bundan kaçmamaz. Bu önderlik ve yol göstericiliğin millet içinde daha faal ve girişiminde başarılı olmuş insanlar tarafından yapılması gerekir. Geçmişle ve şimdi olduğu gibi gelecekte de milletimizi refah ve mutluluğa kavuşturacak yollar için uyanda bulunmak millî ve vicdanî görevimizdir. Böyle bir görevi yapabilmek için egemenliğine kıskanç olan bir millet


T ‫؛‬ ! ٠'

i HASAN Hü s e y in

J44

ceylan

içinde aynı şekilde düşünen ve karar veren kişilerin birleşmesi gerekir. Halk Fırkası Oluşumu: Tek yol göstericilerin elde edecekleri sonuç yeterli değildir! Bütün bu önderlikleri bir kuruluş içinde yapmalıdır. Bunun için de benim düşündüğüm barıştan sonra siyasî bir fırka yapmak ve ismine de Halk Fırkası demek... Siyasî fırka genellikle bir mücadele fikri taşır. Benim düşüncem milletin şu veya bu sınıfının çıkarını sağlamak değildir. Türkiye 'de Halk Sınıfları:

‫؛‬١

i ٠١

Bu fikrimi açıklayayım: Bizim milletimizin ilk bakışta aynlabileceği sınıflar; çiftçi ve çobanlardır! Buna karşı ola­ bilecek sınıflar hangileridir? Büyük arazi veya büyük ticaret sa­ hibi olan insanlardan oluşan sınıflar olmak gerekir! Bunlardan sonra küçük ticaret sahipleri ve demirci, doğramacı vb. gibi diğer esnaf vardır, işi vardır ve bunların dışında aydın dediğimiz insanlar ve bilim adamlan vardır. Milletimizi oluşturan bu sınıflan birer birer inceleyelim! Büyük arazi sa­ hiplerinin en çok arazisi ne kadardır? ("Otuz bin dönüm" ses­ leri). Bunlar kaç kişidir? Birkaç kişiden ibarettir. Şu halde ٠ köylüyü yok edebilecek sınıf halinde bir kitle yoktur, bunlar aynca bir fırka yapacak durumda değildirler. Büyük tüccarlann, orta tüccarlann da sayısı nedir? Rica ederim, kaç tane milyonerimiz vardır? Biz şimdi zengin sayılan insanlan yoksullaştırmaya çalışmaktan çok. yoksullan ve orta hallileri zengin bir hale getirmeye çalışmalıyız! Köylülerimizin arazisini genişletelim, onlan büyük arazi işletecek hale ge­ tirelim! Memleketimiz çok geniştir. Arazi bütünüyle terk edil-


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

145

miş bir durumdadır. Sonra bizde kaç bin işçi vardır ve bu işçi ile tarlasında çalışan köylünün ne farkı vardır Aydınlar sınıfı ile bilim adamlarına düşen de١ halka kılavuzluk ve önderlik et­ mektir. Çünkü onların çıkarı da o noktadadır. Özetle; memleketimizde her zümreyi içeren bir halk vardır ve bu halk bağımsızlığının, egemenliğinin korunmasını, istiyor. İşte milletin bu esas çıkarlannı sağlamak için bir fırka ge­ reklidir ve böyle bir fırkanın bütün milleti kapsayacağını ve bütün millete dayanabileceğini ümit ediyorum. Bu fırkanın programı özel olarak yalnız bir kişinin kafasından çıkamaz. Onun için memleketimizin birçok parçasını incelemiş ve ih­ tiyacını görmüş, Avrupa'daki gelişme ve uygarlığın derecesini incelemiş kişilerden yararlanmak gerekir. Ben bu konuda mil­ lete hitap ettim ve ümit ederim ki. bir iki ay içinde beni aydınlatacaktır. Program yaparken hayallere de kapılmamak gerekir. Dolayısıyla biz haddimizi ve girişimimizde atacağımız adımın derecesini düşünerek program yapmalıyız! Bizim şimdiye kadar işlerimizdeki başansızlığımız. sonsuz istek ve hayaller peşinde dolaşmamızdandır. Maddiyât ve akıl çerçevesinde kal­ malıdır. kuruntuya değer vermemeliyiz! Hedefe ulaşmak için izleyeceğimiz yolu duygulanmızla değil, aklımızla çizmeliyiz! Ufak bir nokta daha Efendiler! Er geç bugünkü meclisimiz, so­ nunda tarihî görevini tamamlayacak ve millete yeni vekillerinin seçimini önerecektir. Yani millet yeniden bir seçim dönemine girecektir. Milletin bu seçimde isabetli davranması; amacın, ge­ lecekteki zor görevlerin neden ibaret olduğunu ve olacağını göz önünde tutması ve vekillerini seçerken bu noktalan kavramış ve değerli insanları seçmesi gerekir.


146

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Ben ve çalışma arkadaşlarım, elbette bu konuda bile mil­ lete önderlik etmeyi ve yol göstermeyi bir millî görev sayanz ve zamanında bu .‫؟‬örev yerine getirilecektir. Ajıcak gerek tavsiyede ve gerek seçimde kesin olarak isabet edileceğini de farz etmek doğru değildir. Özellikle, henüz siyasî ahlak ve siyasî terbiyenin ciddi tecrübeye tutulmadığı bir sosyal kurulda... Efendiler! Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi söz vermedim. Ben yapacağım dediğim zaman buna inan­ mayanlar vardı ve çoktu! Buna rağmen ben hareket ettim. Görüyorsunuz ki, başardık. Benim ve benimle çalışanların güveni vardır ki, yeni hedeflerimize de başarıyla ulaşacağız! Şimdiye kadar söylediklerimin çıkmış olması... bütün düşüncemin beni yalanlamaması... milletin ciddi ve samimi olarak bana yardımcı olması ve arka çıkmasıyla mümkün ola­ bilmiştir. Dolayısıyla yeni amaçlara ulaşmak için de bu yardımlara ve desteklere mazhar olmaya ihtiyacım tabiidir. Onu. benden, esirgemeyiniz! istiklâl Gazetesi Sahibi— Paşa Hazretleri! Bir iki şey söylememe izninizi istirham edeceğim. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Buyurun efendim! İstiklâl Gazetesi Sahibi— Bağımsız millî tarihimizin bütün görünümünü baştan başa sizden dinledik. Vaktiyle sanırım, Fransız devriminde millet kendi isteğine uygun, kendi ve­ killerine yasalar imza ettirmiştir. Biz de sizlerin söz verdiğiniz girişimlerinizin arkasından koşacağız. Emin olabı irsiniz ki. millet sizinle beraberdir. f I

■٠،

Gazı. Mustafa Kemal Paşa— Bu münasebetle, bildireyim


büyük oyun

- II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

147

ki, Fransızlar, büyük devrimde başanlı olabilmek için hemen yüz yıl çalışmıştır. Biz ise devrimimizin üçüncü yılındayız. Kimse iddia e emez ki, bu devrim de terslikle karşılaşmayacaktır ve bunu her zaman olabilir görmek ihtiyatlı bir hareket olur. Bu üç yılın akıttığı kanlann sona ermesi için tepkileri, doğduğu yerde boğmak gerekmektedir. Eskişehir Mebusu Abdullah Azmi Efendi— Eskişehirlilerin millî savaşta gösterdiği fedakârlık hakkındaki övgüye Eskişehirliler adına teşekkür ederim. Şimdiye kadar olan çalışmada ve harekâtta hata olmadığını şu kanıyla arz ederim ki, önceden bilvesile zât.ı âlileri, millî savunmamıza ilişkin açıklamada bulunurken, AvrupalIların Yunanlılardan başka savaş güçleri elde edemeyecekleri kanısındayım ve onlan bir noktaya kadar çektikten sonra yok edeceğiz, demiştiniz. Bu, izlenen amaç konusunda büyük etken olmuştur. Düşmanı öyle bir noktaya kadar çekerek millî yurdumuzda yok edildiğini gördüğümüzü söylemekle onur duyanm. Milletin bilgi ve kültür yolunda ve çağın ihtiyaçlarına uğun olan düşüncelerinizde başanya ulaşılacağı, eski açıklamalarınız ve oradaki isabetli sözlerinizle çok güzel ifade edilmiştir. Ben buna tanık olduğumu dürüstçe arz etmek isterim. Kadı Hüseyin Avni Efendi— Yüksek hitabınızın mu. hatabı olan arkadaşlarımız açıkladığınız durumlarla ilgilidirler. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Millete söylenen sözlerden ve verilen sözlerden ve olayın bizi yalanlamadığından söz edil­ di. Gerçekten memlekete hizmet etmek isteyenlerin kalbi açık olmalıdır. Açık söylemelidirler. Milletle, milleti sevk ve idare eden insanlar açık kalple görüşmelidirler. Yapılacak şevler olduğu gibi ifade olunmalıdır. Yoksa safsatalarla milleti


'‫ﺀا‬ 148'

HASAN Hü s e y in

ceylan

I 1

‫ا‬ ‫'ا‬

‫ا‬

':. .

yanıltmak, aklını kanştırmak demektir. Şiarımız her zaman millete karşı gerçekleri ifade olmalıdır. Ve ancak bu tarz, mil­ leti aydınlatmaya yol açabilir. Millete gerçeği açıklayanlann kendisinin de aldanmadığına güveni olmalıdır. Arkadaşlar! Benim bütün hayatımda izlediğim meslek budur. Eskişehir gezisinde Mustafa Kemal görüldüğü gibi konuşmalarında ilk kez resmen hilafete karşı çıkmış, Türkiye’nin asla bir "İslâm Birliği" veya "Pan Türkizm" siyaseti olamayacağını vurgulamıştı. Eskişehir konuşmasında öne çıkanlar özetle şöyle toparlanabilir: Konuşma metinlerinden de izlendiği gibi, hilafete bağlılık adına gerçekleştirilen iç ayaklanmalar ihanet ve gaflet olarak değerlendirilerek bu ihanetlerin arkasında makam-ı hilafet olduğu ve halifenin egemenlik haklarını millete kullandırmamaklan kaynaklandığı ifade edilmiştir... Yer yer havâce adıyla hocalarla alay edilerek din âlimlerinin en kötü idarelere ve en gayr-i meşru yönetimlere fetva verdiği söylenilerek din adamları makyevelist gösterilmeye çalışılıyor. Farklı bir analizle halifeye Türkiye’nin hiçbir şekilde vazife ve salahiyetler yüklenemiyeceği. zira vazife verilecekse bu görevin bütün Islâm topluluklarına ait olduğu söyleniyor. (Tabi bu analizde yeni bir takiyye ve fakat o günün şanlarında çok çağdaş ve akıllıca bir takiyye vardır. (H.H.C )

‫هء‬

fA A.

Y'ıne bir takiyye unsuru olarak peygaml)er (s.a.s.) "hilafet-i sahiha benden sonra otuz senedir. Bunu takibeden yıllar zalim sultanlıklar olacaktır!” hadis-i şerifi mehaz gösterilerek Os-


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

149

manii saltanat ve hilafetinin zalim sultanlıklar olduğu dile ge­ tiriliyor... Tabi ilginç ve düşündürücü olanın kendisine büyük İslam âlimi denilen ve Şeriye Vekili (Şeriat Bakam) olan Abdullah Azmi Efendi'nin de bütün bu konuşmalara Mustafa Kemal'in yanında hep baş sallayarak eşlik etmesidir. Nitekim Şer'iye Vekili Abdullah Azmi Efendi 3 Mart 1924 tarihi geldiğinde bu "baş sallama"nın mükellefiyetini de yerine getirecek ve herkesi şaşırtan bir teklifle kendisinin öncülüğünde "Şer'iye Vekaletinin îlgası"nı isteyebilecektir!


MUSTAFA k e m a l in İSTANBUL GAZETECİLERİYLE İZMİT'TE YAPTIĞI TARİHÎ SÖYLEŞİLER VE İZMİT h i l a f e t KONUŞMASI 16 Ocak 1923 tarihinde Mustafa Kemal, Eskişehir gezisini tamamlamış İzmit'e intikal etmişti. Eskişehir’den İzmit'e gi­ dilirken İstanbul basınına haber gönderilmiş ve İzmit köşkünde gazetecilerle sohbet edileceği ve bu sohbetlerde Mustafa Kemal'in yeni Türkiye’nin formasyonunu çizeceği, ülkenin idare şeklinden hilafet meselesine. Batı Trakya konusundan, Lozan Konferansı'na kadar her konunun tüm mahremiyle ele alınacağı bildirilmiştir. Bu haber İstanbul basınının yazan, çizeri ve muhabiriyle topyekün İzmit'e hareket etmesine ........... Dd gün süren ga­ zeteciler özel sohbetine İstanbul’dan katılanlar şunlardı: Halide Edib (Adıvar) Hanım İstanbul Milletvekili, Yazar; Adnan Bey Vakit Başyazan: Ahmed Emin Bey Tevhid-i Efkâr Başyazarı; Velid Bey ileri Gazetesi Başyazan: Suphi Nuri Bey ikdam yazan: Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) Bey


;

1

I

152

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Tanın Yazan: İsmail Müştak Bey Akşam Yazan: Falih Rıfkı (Atay) Bey İleri Gazetesi Muhabiri: Kılınçzâde Hakkı Bey Gazetecilerle Mustafa Kemal arasında geçen konuşmalarda konumuzu ilgilendiren şu başlıklar yer almıştı. ٠٦ 1

I.

V

— Hükümet Merkezi Neresi Olacak? — Hükümetin Şekli Ne Olacak? — İlk Milli Hükümetin Oluşum Biçimi — T eşkilat.ı Esasiyede Görüş Ayrılığı — Mecliste M üdafa-ı Hukuk Grubu Oluşumu — Şeriatçı Milletvekilleri ikinci Grub — İkinci Grubun Mesleği — Mustafa Kemal'e Muhalefet Edenler ve Hilafet Hakkındaki Görüşleri — Hilafet Konusu — Tarihte Hilafet Şeriata Göre Hükümet Esasları

I ■

TBM M 'deki Hilafetin Anlamı — Hilafete Görev ve Yetki Vermek Hilafet ve Dinî Kuruluşlar Yeni Hükümet ve Din — Hakimiyet.{ Milliye ve Hükümdarlar M eclis Başkanı mı? H alife mi? Şer'iye ve Evkaf Vekaleti- Şeriat Bakanlığı ve


Bü y ü k

oyun

-u /

h il a f e t in k a l d ir il m a s i

153

Vakıflar Bakanlığı Meselesi — Türkiye.de Hilafetin Faydalan ve Zararları — Mevcut Hilafet Durumunun Düzeltilmesi — Hocaefendiler — Hocalar ve Askerlik — Hilafetin Osmanlı Hanedanında Olması — Hocalar ve Cahillikle Mücadele — Hükümetimiz ve Din Mustafa Kemal bizzat kendisi bu başlıklar altında iki gün boyunca gazetecilere konuşmalar yaparak onlan kurmak is­ tediği yeni devlet şekline hazırlamak istiyordu ve bu sebeple, "bu konuşmalarım çok önemli ve pek mahremdir. Şimdilik kul­ lanmayacaksınız• Ben size işaret verdiğimde onları kul­ lanırsınız!" diyerek konuşmanın önemine dikkat çekiyordu. Buraya almadığımız başlıklar altında Mustafa Kemal özellikle kuracağı Halk Partisi ve fonksiyonlan. Yeni Türkiye'nin dahili ve harici siyaseti, Kadınlara özgürlükler. Meclisin Yenilenmesi ve İrticâî unsurlann meclis dışına atılması. Halk Partisi’nin Program ve Stratejileri, Seçimler, Yeni Anayasa. Lozan Konferansı ve Batı Trakya konulanna da değinmiş, bunlarla ilgili ilginç görüşlerde bulunmuştu. Türk Tarih Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi arşivinde orijinal metinleriyle 1089 no ile saklı İzmit'te Gazetecilerle yapılan konuşmaların konumuz dışında kalan ve fakat Mustafa Kemal'in o günkü ruh halini, dış siyasetini ve vatan kavramıyla ilgili boyutunu göstermesi açısından "Ban Trakya" ile ilgili görüşleri çok ilginç, ibretimiz ve düşündürücüdür.

, .,V


٦ |T

154

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Düşündürücü olan esas mesele, bugüne kadar Mustafa Kemal'in İzmit Konuşması adıyla yayınlanan hiç bir eserde, resmî ve özel tarih kitaplarında bu konunun hiç mi hiç yer almayışıdır.. Yaptığımız tetkiklerde görüyoruz ki bu yer almayış tamamen Mustafa Kemal'i korumak ve onun yanlış anlaşılmasına meydan vermemek için "Atatürk adına Atatürk'e Sansür'den başka bir şey değildir. Çünkü Atatürk bugünkü resmî ideolojinin anlattıklarının ve dayattıklannın tam tersine Lozan öncesi Batı Trakya'da toprak tavizine çoktan razı olmuş birisidir. Buna da inanarak her fırsatta dile getirmiştir. işte bu olayı 70 yıldır sansüre uğramış konuşmasından aynen aktanyorum: "... Lozanda Lord Curzon'un başkanlığındaki arazi ko­ misyonunda öncelikle Trakya sınırı görüşülmüştür. Biliyorsunuz ki, biz Trakya sınırının Balkan SavaşTndan sonraki sınır olarak kabul edilmesini ve bunun saptanmasını is­ tiyoruz. Bunun dışında sınırın her iki tarafında belli uzaklıkta arazi askerlikten ayrılsın. Ve taraflardan hiçbiri buraya tecavüz etmesin. Bizim sınır hakkındaki önerimiz buydu ve şu anda da budur. Onlar bunu kabul etmediler. Sınırın Meriç olmasını ileri sürdüler. Karaağaçsın bize verilmeyeceğini ifade ettiler. Bugün son bilgiye göre Yunanlılar, Mudanya askerî sözleşmesine aykırı olarak Meriç'in beri tarafına bir miktar asker geçirmişlerdir. Dolayısıyla Trakya sınırı sorunu kesin çözüme ulaşamamıştır. İsmail Müştak Bey— Ne kadar asker geçirmişlerdir? Gazi Mustafa Kemal Paşa— Bir tabur Yunan askeri Karaağaçla gönderilmiştir ve o çevredeki köylerimizin üzerine ateş etmişlerdir. Benim son bilgim budur. Batı Trakya


büyük oyun

- II / HİLÂFETİN KALDIRILMASI

155

hakktndaki önerimizi kesin olarak reddetmişlerdir. Ahmet Emin Bey— Orasını talep ettik mi? Bat، Trakya‫؛‬ Gazi Mustafa Kemai P a ş a - Bati Trakya hakkındaki ^ ٥٥٠ deyi Misak-I MillVye katan hiçbir şey düşünmemişlerdir. Bunu koyan ben değilim. Bu madde sonradan konmuştur. Denilmiştir ki. genel oya başvurulursa Bat‫ ﺍ‬Trakya'nın biıe katılması sağlanmış olacaktır. Bati Trakya.nın bize geçmesi kuvvet midir, zaaf mıdır? Bunu düşünmek gerekir. Benim görüşüme göre zaaftır. Ban Trakya'nın kuzeyinde Bulgaristan) Güneyinde deniZf batışında Yunanistan vardır. Bu arazi bu şekilde iki düşman arazisine doğru uzanmıştır. Orasını elde tutmak İçin liarcanacak kuvvet oradan elde edilecek yaran karşılamaz. Anavatanın esenliği açısından Bati Trakya'dan vazgeçmek gerekir. Bati Trakya hakkında özerklik vb. şeklinde ortaya atılan teori, geçici niteliktedir. Sorunun gerçek çözümü burasını Yu• nanistan'a bırakmaktır. Ayni zamanda Bulgarlarla Yunanlılar arasında sürekli bir zemini olacaktır. Yakın za• manlarda Bulgaristan'dan iki kişi benim yanıma geldi. Bunlar, dostluk kurulmasıyla beraber iki şey istiyorlardı: Biri mahreç:^ digeri Dogu Tra^a.daki Bulgarları yerinden oynatmayalım! Onlara biraz izin verelim... Bu izin azınlıklara verilen ayrıcalıklar gibidir. Ben buna şu cevabi verdim: Bulgaristan Türkiye ile gerçekten dost olmak ister mi? isterse Türkiye ile Bulgaristan arasındaki yararlan inceleyelim ve tahlil edelim.

٠ Egc.de çıkış yolu. *Y N


156

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Ve so/ıuna kadar bu yararların gerektirdiği yolu izleyelim. O kadar ki, aradaki sınır, hayali bir hattan ibaret olmalıdır. Yoksa Doğu Trakya Bulgarları'na izin vermek ve gidenlerin gel­ mesine izin vermek konusu bir görüş ifade eder. Bulgarlar denize indikleri takdirde tabii Türk ٠ Yunan dost­ luğu söz konusu olur. * Musul Sorunu: Musul sorununa gelince; biz Musul vilayetini eski sınırı ile millî sınırımız içine almıştık. Bu konuda İsmet Paşa, Curzon'la karşı karşıya geldi. Curzon diyor ki: "Musul, Irak'ın ayrılmaz bir parçasıdır. Musul, Irak için çok gereklidir. Bunu ve­ remeyeceğiz. İsterseniz sizi petrollere ortak ettirelim." Oysa Musul vilayeti bizim için petrol değil, memleket sorunudur. En son aşama budur ve Musul sorununun Boğazlarla Adalar ko­ nusu görüşüleceği zaman çözüleceği söylenerek, görüşmeler bu noktada bırakıldı.

\H

.

٠ ٠

I. ،

Göriilüyorki artık hiç kimsenin kızmaya, sinirlenmeye hakkı yoktur. Çünkü Batı Trakya topraklarını bizlere layık görmeyen, tam tersi Batı Trakya topraklarının Yunanistan'a bırakılmasının gerçek çözüm olacağını öneren Mustafa Kemal Atatürk.ten başkası değildir. Kaldı ki, Musul konusunda söylenenlerin de. Lozan sonrası yüzseksen derece zıddına gerçekleştiği görülmüştür. Bu ise Lozan'daki İsmet Paşa'nın toprak konusundaki büyük başarısı (!)dır.

i


Bü y ü k

o yun

- ıı /

h il a f e t in k a l d i r il m a s i

157

Şimdi gelelim hükümet ve hilafet konusunda biraz önce başlıklarım verdiğimiz konularda Mustafa Kemal'in konuşmalarına: Yer

: İzmit Kasrı

Tarih

: 16..17 Kânunî sâni 1339 16.17 Ocak 1923

Saat

: 9.30

Hükümet Merkezi Neresi Olacaktır?

Hükümet merkezi neresi olacaktır diye söz edilmiştir. Lozan Konferansı sonuçlarının bugüne kadar ulaştığı aşamaya ve ulaşacağı sınırlara yakın olan yerlere bakışlarımızı dolaştırdık. Merkezi hükümet neresi olmalıdır? Bendenizce iki açıdan incelemek gerekir. Birisi; her tür taamız ve tecavüze karşı yerinden kıpırdamayarak gücünü koruyabilecek ve rahat edebilecek bir yer olmalı. Bu nedenle memleketin merkezini araştırmak gerek. Yoksa bir geminin topundan telaşa düşecek bir yerde hükümet merkezi olamaz. İkincisi; hükümet merkezi öyle bir yerde olmalıdır ki, hükümet dikkatini memleketin her yerine eşi şekilde yöneltebilsin. Eğer memleketin bir köşesine çekilirsek o du­ rumda onarılmamış ve bizden uzak olan yerleri unutabiliriz. Bi­ lirsiniz ki, Anadolu bugün doğudan batıya, kuzeyden güneye kadar istisnasız her noktası bir yıkım halindedir, baykuş yuvası halindedir. Yani kasaba, şehir denecek hiçbir yeri yoktur. Niçin böyledir? Bunun için birçok neden vardır. Fakat o nedenlerden birisi de, hükümet merkezinin İstanbul'da olmasıdır. İstanbul tabii gayet hoştur, geniş bir yerdir. Memleketimizin en gelişmiş ve uygar bir bölümüdür ve orada oturmakla bu iman


r.

wl.

158

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

kazanmıştır. Fakat bu uygarlık ve bu genişlik içinde bütün dik­ katimiz, bütün varlığımız kendinden gelmiştir. Asıl gerçek kay­ naklardan ve doğal dikkatten uzak kalmıştır. Onunla uğraşamamışızdır. Yalnız oradan almışızdır. Bu memlekette çalışmak isteyenler ve bu memleketi yönetmek isteyenler, memleketin içine girmeli ve bu zavallı milletle aynı koşullarda yaşamakı ki. ne yapmak gerektiğini ciddi olarak duyabilsin. Bir insan Ankara'da başka türlü düşünür, İzmir'de, İstanbul'da başka türlü düşünür, Paris'te büsbütün başka türlü düşünür. Dolayısıyla onun için hükümet merkezinin Anadolu'da olması gerekir. Orada çalışmak gerekmektedir. Gerçekten Anadolu'nun ortasından başka akla gelebilecek yerlerden birincisi İstanbul, İkincisi Bursa, üçüncüsü İzmir'dir. Şimdi efendim, İstanbul birçok açıdan hükümet merkezi olamaz. Ve bu yetkiyi kay­ betmiştir. Bursa bile içte olmakla birlikte güvenilir değildir. Yine sahilin topçu ateşi altındadır. Bir düşman donanması Bursa'yı bombardıman edebilir. İzmir de aynı nedenle hükümet merkezi olamaz. Anadolu 'nun ortasında merkez olacak bir şehir ancak Ankara - Kayseri - Sivas üçgeni içindeki bir nok­ tada olmalıdır. Fakat böyle bir noktada yeni bir şehir yapıp o şehrin bütün memleketle bitişmesini sağlamak biraz güçtür. Bu üçgenin bir başında bulunan Ankara. Türkiye'nin pekâlâ mer­ kezi olabilir ve olaylar da orasını merkez yaptı ve bereketli bir merkez yaptı. Dolayısıyla Ankara'ya karşı nankörlük etmek doğru değildir. İstanbul birçok açıdan yine değerini, onurunu koruyacaktır. Ve Ankara'da oturmak ve çalışmakla beraber he­ pimiz oradan yararlanacağız. Fakat sürekli oraya gitmek is­ teyenler gidebilirler, oturabilirler. Fakat memleket için gerektiği kadar çalışamazlar ve zât-ı âlileri gibi aydınlar ve millete doğru yolu göstermek için çalışan ve bunu şiar edinen kişilerin tümü.


büyük oyun

- II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

159

doğrudan doğruya Ankara'ya gelsin ve bu isteği kendisinde duy­ sun! Ve aynı zamanda Ankara'ya değil, Van'a. Erzincan'a, Bit­ lis'e gitsin. Bugün burada konuşurken, şunu yapalım, bunu yapalım diyoruz. Bunların hepsinden önce zât-ı âlileri gibi kişilerin oraya gelip çalışması gerekmektedir. Örneğin Ziya Gökalp Bey Diyarbakır'dadır. Gazetesinden bugün çok yararlanıliı. Fakat oradan ayrılması memleketi için değerdir. Dolayısıyla zât-ı âlileri gibi kişilerin her biri başlı başına gi­ debileceğiniz çevrelerde bir dünya yaratabilirsiniz. Memleketin içinde yalnız bir yerde değil, beş on yerde ışık merkezi, bilgi merkezi meydana getirebilmeliyiz ki. memleket mutlu olabilsin, ben böyle bir sorunu söz konusu etmeyi bile mantıksız görüyorum. Yani merkez neresi olacaktır? İstanbul'un merkez olabileceğini düşünmek akla gelir mi? Merkez İstanbul'da olmadıktan sonra Eskişehir mi olsun? Varsın, Ankara olsun. Ancak Meclisin ilk açıldığı dönemlerde benim uzun de­ mecim vardır. O demecimin sonunda hükümetin oluşumuna ve niteliğine esas olmak üzere bir proje önermiştim. O projeyi tam benim önerim anında birdenbire kabul etmek uygun ola­ mayacağına ve bunu biraz incelemek gerektiğine ilişkin yalnız bir iki kişi, bir iki kelimeden ibaret olmak üzere söz söylediler. Fakat bu sözlere o kadar önem verilmedi ve sonuç olarak Mec­ lis oybirliğiyle o projeyi kabul etti. Bu proje üierinde doğan ilk tereddüt şu idi: Oldukça bilgili tanınan ve hukuktan anlayan in­ sanlar bu projeyi inceleyi.ee gördüler ki, bundan çıkan hükümet şekli mevcut hükümet şekillerinden hiçbirisine ben­ zemiyor ve yine bu kişiler gördüler ki. zemıyor kı. ifade etmek istediğim meclisin niteliği tarihle aynı nitelikte görülmüş diğer bir mec­ lise benzemiyor. Karşılaştırmada Ölçü ünite olmak üzere Büyük Fransız Devrimi'ndeki meclisi ele almışlardır. Bildiğiniz

L


160

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

gibi o meclis, hemen belediye üyelerinden ikişer kişinin bir araya gelmesiyle oluşmuş ve kendisine geçici gözüyle bakmıştır. Esas görev olarak asıl meclisin tekrar toplanarak işe başlamasını kabul etmiştir. îşe bunu bilen bilginler, olsa olsa bu meclisin o nitelikle bir meclis olabileceği ve dolayısıyla İstanbul'da tecavüze uğrayan meclisin tekrar uygun zaman ve koşulda toplanmasına kadar görevini yerine getirebilir olduğu ve bu meclisin ifade ettiği hükümet de olsa olsa felç olmuş bir hale terk edilen İstanbul’daki hükümetin tekrar faal duruma geçeceği güne kadar geçici olarak ortaya çıktığı kabul edilmek gereken bir hükümet gibi düşünülüyordu. Ben ise öyle düşünmüyordum. Fakat o projede düşündüklerim çok özenle üretilmiştir. Sanıyorum ki beni haklı buluyorsunuz. Çünkü ondan daha fazla o gün duygulanmı açıklamaya kalkmış ol­ saydım hepsi bırakır giderlerdi! Değil mi Adnan Bey? Teşkilat.ı Esasiye K anunu'nda Görüş Ayrılığı: Adnan Bey— Evet efendim. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Biraz sonra bazı usuller, ya­ salar ve kurallar söz konusu edenler oldu ve hatta bir program da hazırlamakta olduklarım duymuştum. Bunun üzerine arz ettiğim proje esasına göre bir program yaptım. Hatta pek ace­ leye gelmişti. Halk Programı adı altındaki bu projeyi bir gece bastırdık, ertesi günü toplantı halinde Kişilere dağıttırdım. Onlar kendi programlarıyla bu program arasında bir uy­ gunsuzluk görmüşler ve ikisini ayrıca incelediler, sonunda Teşkilat.ı Esasiye Kanunu meydana çıktı. Ancak bu Teşkilat.ı Esasiye Kanunu'nu görüşerek ve tartışarak kabul ettirmeye çalışırken, daima ilk zamanda ortaya çıkan görüş ayrılıklarının


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

161

sürdüğünü görmüştüm. Aynlık kaba şekliyle şöyle çıkıyordu: Diyorlardı ki, böyle bir program ve böyle bir yasanm he­ deflediği amaç. Hilafet Makamı ve Saltanatı ortadan kaldırmak ve bir Cumhuriyet oluşturmaktır. Biz de diyorduk ki; Hilafet Makamı ve Saltanat ve Cumhuriyet şimdi söz konusu değildir. Bu şekilde cereyanlar oldu. Olasılıkla başka şeyler de düşünenler vardı. Sonunda blok halinde bulunan bir Meclis bir gün oldu beş parçaya ayrıldı. Fakat böyle sağ ve sol kanat şeklinde değil; duygusal; kişisel, fikrî, çeşitli nedenlerle çeşitli parçalara aynldı ve hiçbirisinde de bir karar sağlayabilecek çoğunluk olamadı. Zaman zaman bazen birleşirlerdi. Fakat çoğunlukla birbirinden ayn olarak çalışırlardı ve hükümet mev­ kiinde olan ve bakanlar kurulu içinde bulunan arkadaşlar fev­ kalade zor duruma düşüyorlardı. Çünkü icra yetkisine sahip olan bu Mecliste birçok önemli sorunu görüşmek, oradan karar almak zorundaydılar. Oysa en basit sorunda bile Meclisten karar almak olanağı kalmıyordu. Ben bunu çok tehlikeli gördüğümden bit öntem düşündüm ve hatmma gelen şey, bu ufak parçalan birleştirmek ve bir grup haline koymak oldu. Ona giriştim. M eclis.te M üdafaa-i Hukuk Grubu Oluşumu;

Bunlarla önce teker teker ve sonra toplu halde görüşerek Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu ile bir grup yaptık. Ve o gruba esas program olmak üzere belirlediğimiz iki nokta vardır. Birincisi Misâk-ı Millî. İkincisi Teşkîlât-ı Esâsiye. Çünkü görüş ayrılığı bu İkincisinden çıkmıştır. Mısak-ı Mılirde bütün Meclis üyeleri anlaşıyordu Aynlık yalnız Teşkilal-ı Esasiye Kanununda görülmüştü. Onun için ben esas olarak bu görüşü ortaya çıkarmak istedim. Böylece grup


u

162

■'‫؛‬I

i'

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

gerçekten çoğunluğu sağladı. Diğer dışta kalanlar azınlık ha­ linde devam etti. Ancak itiraf etmek gerekir ki١ grup haline çevirdiğimiz kişiler gerçekten fikren ve görüş bakımından birbiriyle tamamen birleşmiş insanlar değillerdi. Belki o günün duygularıyla daha doğrusu anlayışıyla toplanmış insanlardı. Dolayısıyla bir süre sonra Mecliste sonunda ortaya çıkan durum yani ufak parçalar yavaş yavaş grubun içerisinde de ortaya çıktı. Hatta o zaman grubun içinde bazı arkadaşlar daha sıkı, daha kaynaşmış bir hizip olmak için özel girişimlere başladılar. Arkadaşları birbirine bağlayabilmek için böyle gayet genel hedefler vermek yetersiz geldi. Çünkü genel şeyler üzerinde birleşebiliyorlardı. Ancak genel şeylerin uy­ gulamasına girişilince özel görüşlerin uyuşmadığı görülüyordu. Ve bu özel görüşler, programın aynnıtılı olmasını gerektiriyordu. Daha ayrıntılı program ise bu örgütü fırka anlamına getirebileceğinden ve fırka oluşumu ise karşı fırkaların oluşumuna meydan verebileceği için kaçınmaya değer görüldü. Onun için bunu telaffuz etmemek üzere grup ve grubun içide herhangi bir anlamda bir oluşum başladı. Ancak bu oluşum bile birtakım yanlış anlamalara yol açtı ve bir özel önlem olmak üzere vazgeçildi. Sonunda dışta kalan insanlara gruba dahil olan ve grupta her nasılsa memnun edilemeyen bir­ takım insanlar daha girdiler ve bu hoşnutsuzlar birkaç nedenle hoşnutsuz oluyorlardı. Bütün nedenler kişiseldi. Pek az sayısı ise doğrudan doğruya benim şahsıma karşı hoşnutsuzdu. Birçoklan diğer kişilerin yani benimle beraber çalışan ar­ kadaşların şahıslarından hoşnutsuz olduğu için çekilmişlerdir. TBMM'de İkinci G rup Meselesi: Sonunda bu hoşnutsuzlar beraber çalışmaya başladı. Be-


I' Bü y ü k

oyun

٠

ıı /

h il a f e t i n k a l d i r i l m a s i

163

raber çalışa çalışa sayıları çoğaldı ve çoğalan bu sayıyı iyi yönetebilmek için bir yönetim kurulu seçimine karar verdiler. Özetle bir yöpetim kurulu oldu ve o yönetim kurulunun çevresinde çalışan insanlar bulundu, fakat ismi yoktu. İşte İkinci Grup dediğimiz şey, bu şekilde oluşmuştur. Fakat bun­ lar bir isim aradılar. Kendilerine mal edilecek bir isim bu­ lamadılar ve sonunda dediler ki, biz de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti.ne mensubuz. Biz de onlann seçim yeriyiz. Onların dışında değiliz. Biz de aynı isimle fakat iki nu­ maralı grubuz dediler. Efendim; bu grup zaman zaman azaldı. Ancak güçlü göründüğü zaman esas gücü kendinden gelmiyordu. İki grup arasında kalmış birtakım göçmenler, birtakım çıkarcılar vardı. Bunlar kendi çıkarını hangi taraf alırsa, o tarafı seçerlerdi ve bu dışla kalan insanlar, hiçbir çıkarı sağlanacak insanlar değillerdi ve onun için dürüst hareket etmek isteyen birinci gruptan bunlar çoğunlukla uzak durdular. Saldırıdan Once Başkum andanlık ve Ordu H akkında Meclis.teki Fikirler:

Bunlar güçlerini çoğaltmak için sürekli vekillere taarruz ederler, vekilleri sustunnak isterler, orduyu eleştirirler. Özellikle bu başarılardan önce dediler ki; bu orduyla hiçbir şey yapamayacaklar, bu orduyla nereye gidileceğini herkese sormaya başladılar, ordunun hiç olmazsa yarısını terhis ederek öteki yansını bekletelim, dediler. Özetle doğrudan doğruya or­ duya gayet bilgisizce birtakım saldırılara başladılar. Örneğin, başkumandana gerek yoktur, diyorlardı vc olumsuz ov vermek için çok girişimde bulunuyorlardı ve en sonunda ne olursa olsun hükümeti ellerine almak için çalıştılar ve en çok İçişleri

L


164

]

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Bakanlığına önem veriyorlardı, bu da en çok İçişleri Ba­ kanlığını ellerine alarak, bütün örgütü kendi isteklerine bağlamak ve seçimleri kendileri kazanmak istiyorlardı. Fakat son günlerde bu girişmek istedikleri konularda kolaylıkla başarılı olamayacaklannı anladılar. Şimdiki durumlan çözülmedir. Yeniden yirmi - yirmi üç kişiye kadar inmiştir. Oradan aynlanlar da kendi kendilerine tarafsız bir konum almış ve pişman bir hale girmişlerdir. Suphi Nuri Bey— Elliden yirmi üçe mi indi? İkinci Grubun Mesleği: Gazi Mustafa Kemal Paşa— Yetmişe kadar çıkmıştı, yetmiş dört filan vardı. Şimdi bu aynlan adamlar ve bu grup ile öteki grup arasında gerçekte aramızda bir ilke anlaşmazlığı yoktur. Bu anlaşmazlık fikir ve içtihad anlaşmazlığı mıdır diye karşılaştırdığımızda görürüz ki. sırf çıkar ve duygusal şeylerden doğma bir şeydir. Fakat anlaşmazlık gerçekte var ol­ mamakla beraber her ne şekilde olursa olsun başanlı olmak is­ tedikleri için gerçek bir anlaşmazlık noktası arayıp bulmak zo­ runda kaldılaı. ve bugün bu efendilere havaceler de katılmıştır. Muhaliflerin Hilafet Hakkındaki Görüşleri: Çünkü Hilafet ve Saltanat birbirinden ayrıldıktan sonra bazı havaceleri büyük bir üzüntü kapladı, o kadar ki. kendi din­ lerinden ve ınançlanndan kuşku duymakta olduklannı ifadeye başladılar: Acaba ben bu koşullarda Müslüman mıyım? Bu şekilde en câhilleri onlara katılmıştır ve bundan dolayı Halife böyle olamaz. Halifeye kudret, güç gerekir, yetki gerekir, de-


1 ;i büyük oyun

٠

II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

165

meye başladılar. Ârz ettiğim gibi bu esası ele aldılar ve bu esası ele almakla havacelerin hepsini kazanarak güçlerini artıracaklar ve halkın bütün alt kesimlerine, cahil halkla hoş görünebileceklerdi ve bunu şu şekilde ifade etmeye başladılar, dediler ki: Biz bu hükümet tarzına, Meclis'in bu niteliğine karşı değiliz. Fakat bugün o yetkilerine sahip olanın yerini tutacak kişi, başkanlık makamında kim ise o olacaktır. Bugün için Mustafa Kemal Paşa vardır ve belki de şu andaki koşullarla bu makamı tu­ tabilir. Fakat yann çekildiği zaman veya öldüğü zaman temsilci olarak kimi getireceğiz, biz birbirimizi çekemeyiz ve böyle bir Meclis bulamayız ve böyle bir makam bizim aramızda bunu sağlayamaz ve sonucu dağılmadır, dolayısıyla, o makamda öyle bir kişi bulunmalı ki, böyle seçimle ve diğer bazı şeylerle kısıtlanmasın. Öyle ise o da kim olabilir? Ömür boyu bu ma­ kamda bulunacak olan bir kişidir ve bundan ötürü o da Halife olmalıdır. Halifeyi başkan yaparız ve artık bir şey düşünmeyiz ve aynı zamanda onu bir defaya mahsus olmak üzere seçeriz. Orası öyle bir makam olur ki. oraya herkes gözünü dikmez ve ona biz bir hak veririz ki, Meclis’in yasalarım ve hükümetin kararlannı onaylar. Özetle böyle bir formül ile ilke anlaşmazlığı şeklinde varlığını göstermiş bulunuyor değil mi Adnan Beyefendi? Adnan Bey— Evet efendim. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Son şekil budur. Yani Mec­ lis in bir kısmı vardır ki, bu arz ettiğim formül üzerinde uğraşıyorlar. Hatta bugün Ankara'dan bir telgraf aldım; Bugün Ankara’da İslami Halifelik ve Büyük MUIet Meclisi adı altında bir broşür yayımlanmıştır. Beş kuruş fiyatla

i


166

٠^

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

satılmaktadır. İmza sahibi Karalıisar-ı Sahip Mebusu Havace İsmail Şükrü Efendi'dir. Broşür, yeni bir basımevi kuran Trab­ zon mebusu Ali Şükrü Bey'in basımevinde çoğaltılmıştır. Broşürün içeriği: Bilinen konu hakkında olup, kişisel saltanatın ortadan kaldırılması hakkında 1 Kasım 1922 tarihli Meclis kararının dine aykırı olmadığı ve bazı taraflarda ve basınca bu şekilde seçilen Halifenin güçsüz ve hükümetsiz bulunmadığını ve Halifenin kabulü ile, onun gereçlerinden olan hukuk ve din işlerinin de kabul edilmiş olduğunu ifade etmektedir. Broşürün çeşitli yerlerinde aynen şu ibareler vardır: "Büyük Millet Meclisi ile Meclisin seçtiği ve saptadığı Müslümanların Halifesi arasında hiçbir ayrılık ve başkalık yok­ tur. Halifesiz Meclis, şeriat-ı İslamiye, hükümetsiz, bağımsız ve özgür bir hareket tanımamrştır. Bundan ötürü Halifenin kuv­ vet ve şevket sahibi olması, en büyük dinî temeller olmakla be­ raber bugünkü duruma göre, hükümetimizin ve devletimizin bir başkanı olması zorunlu bir emirdir. Bu noktada başka türlü bir şekle olanak yoktur. Şu duruma göre yasalann düzenlenmesi ve uygulaması... ilh. doğal başkanlığına Halifemizin sahip olması yani devlet ve devletin kaderinin Halifenin onayından geçmesi zorunlu bir emirdir ve dinîdir... Hilafet: Şimdi bu münasebetle Hilafet sorunu hakkında görüşelim! Size soracağım Velid Beyefendi. Nasıl görüyorsunuz? Ve nasıl düşünüyorsunuz? Velid Bey— Bendeniz bu sorunu derinlemesine araştırmadım Paşa Hazretleri ve araştırmanın da barıştan son­ ra) a bırakılması fıkrinde.vdim. Şimdi asıl hepsinin üstünde olan


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

167

temel sorun, memleketimizi düşmandan kurtarmak olduğu için ve bütün düşünce ve çalışmamızın buna ayrılması kanısında olduğum için, bu sorunları uzun boylu kendi kendime in­ celemedim. Hatta Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu da araştırıp in. celememişimdir! Böyle bir sırada bu sorun çıkmıştı. Tabii sorun karşısında kendi kendime bir gazeteci olmak açısından boş bulundum ve ancak herhangi önemli bir sorun hakkında her türlü çalışma yapmak zorunda olduğum için, bir günlük iz­ lenimleri. o konu hakkında düşündüğümü yazmıştım. Ben­ deniz hâlâ bir dereceye kadar o fikirdeyim. Ve diyorum ki. bun­ lar çok köklü sorunlardır. Bunu iyi inceleyebilmek için kafalar başka işlerden, sıkıntılardan uzak olmalıdır. O dönem de, bendenizce gelmemiştir ve gelmediği için bendenizce bunun de­ rinleştirilmesi çok güçtür. Buna kişisel olsun, kökten karar ve­ rebilmek için kesin kanaat sahibi olmak gerekir. Gazi Mustafâ Kemal Paşa— Diğer arkadaşlar bir görüş belirtecek mi? Hanginiz bu konuyla daha çok ilgilendiniz? İzin verirseniz arz edeyim; çok istenirdi ki. bu sorunu tartışmak barış zamanına kalsın. Fakat görülüyor ki. bugünden bundan tamamen hararetle söz edenler vardır ve böyle projeler, broşürler hazırlayıp dağıtanlar vardır. Özetle bizim isteğimizi uygun görmeyenler vardır; ama biz ١ zamanı değildir, şimdilik sessiz kalalım ve asıl uğraşacak daha önemli işlerimiz vardır ve olayların gelişmesini izleyelim diyoruz! Fakat Şükrü Efendi diyor ki; Halife şu demektir. Halifenin yet­ kisi şudur, görevi budur. Ve bu fikir bütün milletin aklına yayılıyor! Zâl-ı âliniz ve hepimiz bunu söz konusu etmelİNİz. dediğimiz gün edemeyecek bir duruma geliriz. Mademki olum­ suz bir hareket vardır, bunun karşısında yer almak zorunluluğu


168

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

vardır. Ya onlann iddiası doğrudur ya bizim yaptığımız! Yaptığımız ve sürdürmek istediğimiz şeylerin siyaseten, fennen. ilmen, dinen bu memleket ve milletin hayatı ve refahı ve mutluluğu açısından doğru olup olmadığını inceleyelim! Bundan dolayı Efendiler, bu Hilafet sorununu bu münasebetle görüşelim. Bana havacelik yaptırmazsınız tabii değil mi? Falih Rıfkı Bey— Paşam, barıştan sonra daha güç olur sanınm. Fakat bendeniz. İstanbul'da iken... anlaşılıyor ki. en uygun zaman bu zaman... Ahmet Emin Bey— Durumun açıklığa kavuşmamasından ileri gelmiyor mu? Hilafetin bütün İslam dünyasını içine alan bir kurum olduğu gayet açık olarak meydana çıkar ve faaliyet bu biçimde olacak olursa bir iç sorun olma niteliğini kaybeder sanıyorum. ^'1

vi ‫ﻧﺆ‬

‫؛‬٠١٠

Gazi Mustafa Kemal Paşa— Evet, bendeniz de o fi­ kirdeyim. Buyurduğunuz şey doğru ise. bunu açıklamak ge­ rekir. İzin verirseniz! Ben Hilafet hakkında düşündüklerimi söyleyeyim. Biz bu sorunu siyasî olarak çözmüşüzdür. Dolayısıyla siyasî olarak çözülmüş şekli budur; Dünya yüzünde bağımsız ve yeni bir Türkiye devleti vardır ve devleti kuran milletin bir Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır. Mil­ letin. memleketin tek gerçek temsilcisi bu meclistir. Türkiye devletinin başkanı da vardır. Bu şekil hükmidir, bilimseldir. Özellikle devletin bağımsızlığını en iyi koruyacak bir şekildir ve özellikle milli egemenliği gerçekleştirecek bir şekildir. Türkiye Devleti başka bir makam tanımaz ve aslında başka bir makam yoktur, yanı Hilafet makamının resmî durumu ve ni­ teliği yoktur. Bir defa bu son sözümü kanıtlamak için hatınma gelen sırayı izleyeceğim ve iki yöndeki anılarınıza başvurarak


büyük oyun

- II /

h il a f e t in

KALDIRILMASI

169

sözlerimi kanıtlamaya çalışacağım. Tarihte Hilafet: Birinci yön tarihtir. Eğer Hilafet demek, bütün îslam dünyasını kapsayan bir yönetim noktası demekse, tarihte bu, hiçbir zaman gerçekleşmemiştir ve gerçekleşmedi. Bütün îslam dünyasının bir noktadan sevk ve yönetimi. Halife adında bir adam tarafından sevk ve yönetimi görülmemiştir. Pey. gamberin zamanından sonra dört kişiyi bir tarafa bırakalım. Hz. Ali zamanında Sıffın savaşının ardından îslam dünyası Halife adı altında, Emîrü’l Müminin adı altında iki kişinin hükmünde kalmıştır. Bir taraftan, Ali. Halifeyim diye hükümet etmişti, bir taraftan da Muaviye yine Halifeyim diye hükümet etmişti. Abbasi Halifeleri zamanında bir taraftan Halifeyim diye Bağdat’ta birtakım hükümdarlar saltanatlannı yürütüyorlardı, diğer taraftan Endülüs'te yine Halife adı altında birtakım hükümdarlar hükümet ediyorlardı ve bugün zamanımızda da Fas'ta. Sudan'da. Halifeler vardır. Onlar da kendilerine Emîrü’l-Müminin diyorlar. Dolayısıyla bu, tarihte sebat etmemiştir ve bundan sonra da bütün îslam dünyasını Hi­ lafet makamı adı altında bir noktaya bağlayarak yönetmenin mümkün olabileceğini kabul etmek doğru değildir. Şimdi Mısır tslamları. Hint İslamları, Türk îslamlan. Batı îslamlan vb. İslamların hepsi kendi çevresinin koşullarından ve kendi çevresinin geleneklerinden vazgeçecek ve ümmet adı altında bir noktada birleşebilecek... Bunun mümkün olduğunu düşünmek doğru bir şey değildir. Diğer bir ilke; şeran, dinen Hilafet denen şey yoktur. Bildiğiniz gibi bir kez Peygamberin kendisi demiş ki; "Benden otuz yıl sonra krallıklar olacak." Bu. bir hadîstir. O halde Hilafet vardır. Hilafet olacaktır. Hilafet devam edecektir demek hadîs-i nebeviyeye. aykırı bir şeyin


170

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

gerçekleşmesini istemek demektir. Diğer bir şey örneğin; Ömer, Halife olduğu zamanda ken­ disine Halife-i Resûlullah demişler, kendisi ilk hutbesinde demiş ki; böyle bir sıfat bende yoktur ve olamaz. Böyle bir sıfat yoktur. Halife yoktur. Siz inananlarsınız ve ben de sizin emîrinizim ve zaten peygamberin vefatından sonra Halife seçimi için hiç kimsenin kafasına bir fikir gelmemiş, Emirlik, emir... Hilafet adı altında gerçekleşen kuruluşlar emirliktir ve bir hükümetten ibarettir. Yani Hilafet demek bir hükümet de­ mektir. Hükümet demek olunca hükümetin nasıl olması söz ko­ nusu olur. Yani şeriat esaslarında şu veya bu şekilde bir hükümet saptanmış mıdır? Şeriata Göre Hükümet Esasları:

I

Biliyorsunuz ki. böyle bir şey saptanmamıştır. Herhangi bir hükümet meşru olabilir ve meşru olmayabilir. En zorbaca ha­ reket eden hükümetlere, en fena hareket eden hükümetlere din bilginleri meşn.dur demiştir. Yalnız dinî esaslarda yönetimin ne gibi noktaları içermesi gerekeceğine ilişkin kesin açıklama vardır ki. onlardan bir tanesi şûraya aittir. Bir tanesi adalete ait­ tir ve bir tanesi de ulü’l-emre boyun eğmeye aittir. Bundan dolayı bir toplumun işlerini yönetecek bir hükümetin şûrası olacak ve o şûrâ adil davranırsa tam dine ve şeriata uygun bir hükümet oluşur. Ulü'l-emrden de amaç amir demek değildir. Âmirlar demektir. Âmirler demek uzmanlık demektir, işlerden sorumlu olanlar demektir. Dolayısıyla işlerden sorumlu

٠ ٠Vypm١٠١cnn .،/ındon

ku!٠،al ١o/ Y \


II

1.

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

171

sıfatında bulunan insanlardan kurulu bir şûra, adalet içinde ve şeriatın istediği derecede hükümet eder. Bizim hükümetimiz ta­ mamen bu esasları içerebilir, buna göre başkaca Halife söz ko­ nusu olamaz. Şimdiki Hilafetin Anlamı: Bu. böyle olduğu halde. Türkiye Büyük Millet Meclisi ken­ dinden başka bir Halife-i müslimin seçti ve bir Hilafet Makamı doğdu. Bunu açıklamak gerekirse şöyle düşünmek gerekir: Bütün İslam dünyası köle durumundadır. Gönül ister ki, bunlar ayrı ayrı çalışsınlar ve kendi millî egemenliklerini elde etsinler. İşte bunlara bu konuda bir teselli, bir umut olmak üzere bir bağlantı noktası göstermek isteniyor. Fakat onlar tamamen esa­ retten kuıtulduktan sonra, başlı başlanna bağımsız olduktan sonra hemen birleşip bir makamın yönetimine girmek is­ teyeceklerini düşünmek doğru mudur? O da başka... Demek oluyor ki, biz yalnız onların kurtulması için ortak bir bağlantı noktası gösteriyoruz ve bu konuda adeta dinî, yahut tarihî, yahut vicdanî bir görev yapmış oluyoruz, bu makamı korumakla... Hilafete Görev ve Yetki Vermek: Fakat bu makama doğrudan doğruya bir yeiki vermeye kalkışacak olursak, bu yetkinin uygulama alanı İslam dünyasını içine alır. Halife. İslam dünyası üzerinde bizim ve­ receğimiz görev yetkiyi uygulamak zorundadır. Uygulayamazsa zaten anlamı yoktur. Uygulayabilmek için onlar buna ya olur verecekler ya reddedeceklerdir. Olur veya red iki nedenden kay­ naklanacaktır. Birisi bağımsız olan Müslüman devletleri, müdahaleyi kendi bağımsızhklanna müdahale savacaklar ve bunu reddedecekler. Nitekim Afgan Emîri, yapmış olduğumuz


T 172

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

anlaşmada bir iki noktayı kendi bağımsızlığına müdahale saymış, kabul etmemiş ve demiştir ki; ben hiçbir şekilde mil­ letin bağımsızlığına kimseyi karıştırmam. Benim namaz kılacağım camideki hatibe ve bu hatibin söyleyeceği hitabete bile ait olsa... Diğer İslam Dünyası ise baştan aşağıya kadar esaret durumundadır. Vicdan özgürlüğüne sahip değildirler. Bunlara bu geniş yetkiyi uygulatürabilmek için önce onlann özgürlüklerini elde etmek gerekmektedir. Halife olan kişinin bunları yapabilmesi için bir kuvvet gerek. Eğer o kuvvet Türkiye Devletinin kuvveti olursa, sekiz milyonluk Anadolu halkının görevi, bütün dünyaya karşı savaş ilan etmek ve bunlan kurtarmak olacaktır ki, böyle bir görevi, sekiz milyon Ana­ dolu halkana yüklemek mümkün değildir. Böyle bir görev yap­ mak gerekiyorsa yetmiş milyon İslamdan oluşan Hindistan'ın yapması gerekir. Görev vermek Türkiye Devletinin görevinin üstünde bir şey olur. Ancak İslam dünyası özgür ve bağımsız koşullarda bir araya gelir, kabul ederlerse, o zaman toplanır ve Halifenin durumup saptar. Dolayısıyla bizce yapılacak bir şey kalmamıştır efendim. Hilafet ve Dinî Kuruluşlar: Ahmet Emin Bey— Dinî konularla ilgili görünen med­ reselere, camilere... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Beyefendi! Arz edeyim: Ha­ lifenin böyle bir yetkisi yoktur. Medrese nedir? Cami nedir? Bu millet razj olur mu? Kendi evladının kendi egemenliğine dışardan bir adam birtakım yerleri dolduracak ve oradan başka bir anlayış çıkaracak. Buna bir milletin ihtiyacı var mıdır? Ca­ milerdeki imam ve hatibi. Halife tayin edecektir, demek is­ leniyor. Efendim, bir hatibin görevi kesinlikle ait olduğu millet

' A ■ ■

i


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

173

ve devletin bağımsızlığıyla ve egemenliğiyle ilgilidir. Dinde, hatip bir devletin başkamdir veya o başkanın bulunamayacağı yerlerde onun temsilcisidir. Dinde hatip var mıdır? Hutbe nedir? Doğrudan doğruya bir devlet başkanının veyahut dev­ letin en büyük kişilerinin, hükümetin önde gelenlerinin, halkı aydınlatmak için söz söylemesi değil mi? Bir defa efendim, diyoruz ki; bizim dinimizde din adamlığı yoktur, bunun için, madde ve ruh birdir. Çünkü bizim dinimiz tabiidir. Halife; reis demektir, emir demektir. Sultan demektir. Hükümet şekline göre başında bulunan adamın alması gereken isimlerdir. Başında sank olan bazı kimseler halkın karşısına geçerler ve bizim hiç de anlatmak istemediğimiz anlamsız şeyleri kafalarma sokarlar. Bu olamaz! Benim kanım, bilgim ve kesin olan inancım bundan ibarettir Bu devletin Halife ile ilgi ve ilişkisi yoktur. Gerçeği ifade etmek gerekirse, yapmak is­ tediğimiz devrimi parçalamak gerekmiştir. İkiye ayırdıktan sonra önce birincisini sonra İkincisini... Şimdi bizim hükümet şeklimize göre böyle bir Hilafet Makamının var olamayacağını göstermek için Teşkîlât-ı Esâsiyenin bazı maddelerini beraber gözden geçirelim. Yalnız, biliyorum, sizi yordum. Yeni Hükümet ve Din: KıUnçzade Hakkı Bey— Paşa Hazretleri, yeni hükümetin dini olacak mı? Gazi M ustafa Kemal Paşa— Vardır efendim. İslâm di. nidir. İslam dini düşünce özgürlüğüne sahiptir.

k


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Hakkı Bey— Yani hükümet bir dine bağlanacak mı? Gazi Mustafa Kemal Paşa— Bağlanacak mı bağlanmayacak mı bilmem! Bugün mevcut yasalarda tersine bir şey yoktur. Millet dinsiz değildir. Dindardır ve dini, İslâm di­ nidir. Yani komünistlik gibi dini reddedecek ortada bir meslek yoktur.

n

Hakkı Bey— Şu halde Paşa Hazretleri; bir konu hakkında herkesin inancı ve düşüncesine göre bir fikir ortaya koymak noktasında hükümet beni susturacaktır veyahut ce­ zalandıracaktır. Diyecek ki sen bu konuda hükümetin düşündüğü gibi düşünmüyorsun... Gazı Mustafa Kemal Paşa— Hükümetin düşündüğü gibi hiç kimsenin düşünme zorunluluğu yoktur. Gerçek özgürlüğün geçerli olduğu bir memlekette vicdan özgürlüğü vardır veyahut yoktur, olduktan sonra bunu düşünmek doğru değildir. Vic­ danının gerektirdiğini söyler. Hakkı Bey— Herkes kendi vicdanının susturmaya olanak görecek mi? Gazi Mustafa Kemal Paşa— Toplumda özgürlük be­ lirlenmiştir. O da. bir kişinin değil, toplumun ortak çıkarları gereği olarak, yasa konusudur. Vicdan özgürlüğünü ne dereceye kadar kullanabileceğiz. Konu yasalarla anlaşılır. Örneğin bir havace efendi diyor ki: şunu hemen yapmalısınız. Demek is­ tediği şey. milli egemenliği kaldırınız! Bu telaffuz etliği şey. eyleme girişliği dakikada elbet gerici kabul edilir ve yapılmış olan yasalann emrettiğine boyun eğer. Ffendim: Teşkilat.ı Esasiye Kanununda birkaç noktaya işaret edebiliriz:


1' i'

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

175

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. (Kayıtsız şartsız)ı burada kaldırmadıkça Türkiye Devleti herhangi bir kişiye veya herhangi bir makama egemenliğini bozan hiçbir yetki veremez. Dolayısıyla dinî, şer'i* nasıl olursa olsun öyle bir şey verelim ki, bu kayıt ve şart burada kalsın! Bu takdirde bu şey verilebilir ve millî egemenlik ihlal edilmez!** Ahmet Emin Bey— İlke sorununda pratik bir sorun vardır. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Hayır, izin verin. Pratiği bırakalım. Millet, egemenliği kayıtsız şartsız elinde tutmayı kendi vicdanına karşı ahdettikten sonra, şunun ve bunun gereğidir diye şuna veya buna verebilecek en basit bir hak bu­ lunuz, görev bulunuz ve yetki bulunuz. Kimse bulamaz! İsmail Müştak Bey— Bu madde kesin olaraktan ege­ menliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu bildiriyor. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Peki, ondan sonrası idare usulü, halkın kaderini kendisinin belirlemesi esasına dayanır. Bildiğiniz gibi bir irade ve bir de egemenlik vardır. İrade, istek ve yüreğinin eğilimi ve vicdandır. Bir insanda olduğu gibi, in­ sanlardan oluşan toplumda da irade vardır. İrade alınamaz ve irade verilemez. Fakat iradenin uygulama aracı olan egemenliği verebilen bir insan veyahut egemenliğini kaybeden bir insan ve­ yahut bir toplantı kurulu, egemenlikten yoksun kalınca (ki ege­ menlik iradenin ortaya çıktığı yerdir) o halde iradesi felç olur. Bundan ötürü egemenliğini verebilmek için iradesinin felce uğratılmasına razı olması gerekir. Dolayısıyla veremez. Ege­ menliğini verebilmek için iradesinin, isteğinin, eğilimlerinin

٠ Y.N

Şcnaıa uygun h u tu ın O n jin a ld e bu purayrafın us ١ u ..'،;،Inu‫؛‬

-Y N

١٠

t'h


I

176

HAŞAN H ü s e y in

ceylan

felç olmasını kabul etmek gerekmektedir. Ölmeyi kabul etmek demektir. Bundan dolayı bir millet egemenliğini veremez. Yalnız alınır ve zorla alınır. Millet egemenliğini elinde tutuyor ve ancak egemenliğinden gerektiği kadannı uygulamak üzere Millet Meclisi.nin genel kurulunu görevlendiriyor. Fakat bir tek adama bu yetki verilemez. Ulusal Egemenlik ve Hükümdarlar: Yakup Kadri Bey— Birtakım krallar var, hükümdarlar var. Bunlann hiçbiri... bu bir sembol gibidir. Gelenek anlamını ifade eder ve millet doğrudan doğruya kendi kaderine kayıtsız şartsız egemendir. Dolayısıyla böyle tarihî sembolün kalması milletin egemenliğini bozmuş olmuyor. Yani tamamıyla yetkisi sımrlandınlarak ve hatta felç... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Yani, ne zorunluluğumuz vardır buna? Şimdiye kadar bu gibi sembolleri tutmaktan bir yarar çıktı mı? ،'A

Yakup Kadri Bey— Hatta zarar gördük! Gazi Mustafa Kemal Paşa— Zarar gördü isek, sürmesine gerek yok! Zarar olarak görmediğimiz bir şey kalmamıştır. Yakup Kadri Bey— O kadar bir şey katmıyorum. Çünkü Halife diye bir şeyin varlığını tanımamız... Meclis Başkanı - Halife: Gazi Mustafa Kemal Paşa— Bir kere Halife başkadır, hükümdar başkadır. Bizim sembolümüz olamaz ki... Bir İslam dünyasının sembolüdür. Eğer Halifeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi.nin başkanı yapmak istersek, bunun için de yol vardır. Bu kişi bir memleket tarafından mebus seçilir. Yani o demektir

l٠.


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

177

ki١ Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanına Halife denir. Bunda yarar var mıdır acaba? Yoktur! Hücumların ne­ denlerinden birisi de bağnaz, dinî bir hükümet tanınmamızdır ve çağdaş uygarlıkla ilişkiye değer görülmediğimizdir. Fakat başımıza geçireceğimiz başkanın ismine Halife dediğimiz zaman dünya gözünde bağnaz, kapkara bir kurul olarak görüneceğiz! Ahmet Emin Bey— Bu Şeriye Vekilinin de kalması aynı nitelikte değil mi? Gazi Mustafa Müslüman mıdır?

Kemal

Paşa—

Efendim,

bu

millet

Ahmet Emin Bey— Evet. Gazi Mustafa Kemal Paşa— O halde şer'î birtakım işler olunca bunları yönetecek bir makam gerekmektedir. Şer ٠îye ve Evkaf Vekâleti: O makama şeriye vekili deyiniz. Her ne derseniz deyiniz! Bence söz konusu edilmesi gereken nokta, bir bakan bakanlar kurulu içinde bulunsun mu, bulunmasın mı? Aynca bir büro ■yaparız. İşte imamları filan tayin eder! Elbette hükümetin em. rinde... Suphi Nuri Bey— Evkaf İşleri... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Evkaf ayadır. Evkafı şer’iye işlerine ayırmak zaten doğru değildir. Evkaf özellikle bizim memleketimizde en önemli zenginlik kaynaklanndan birisidir. Dolayısıyla bunu yalnız medreselere bırakmak olamaz. Bu da ileride çözülecektir.


٠

F‫؛‬

l'٠٠i 178

HAŞAN Hü s e y in

ceylan

ı. Türkiye’de Hilafetin Y aran ve Zararı: Müştak Bey— Türkiye'de Hilafet, devletin siyasetinin yaranna mıdr. güç müdür? Yoksa, ne yarar ve ne de güç müdür?

r. r

I

Gazi Mustafa Kemal Paşa— Hattâ İslam dünyasını içine alarak kalması zaaftır. Yeni bugünkü koşullara göre, biz kendi üzerimizdeki fenalığı artırıyoruz. Böyle sembol olarak de­ necek! Fakat kimse böyle sembol tanımıyor ki... Sanıyor mu­ sunuz ki Hintliler. Mısırlılar, AfganlIlar vesaireler dinî bir il­ giyle bize bağlıdırlar. Tam tersine millî idealleri ile bizi kurban etmeye çalışıyorlar. Hint Hilafet Komitesi vardır. Aynı konuda görüşmemiz oldu. Sonra Mısırlılarla vesaire ile görüşmemiz vardır.Bunlann bizden rica ettikleri şey, siz çalışın da biz kur­ tulalım ve biz size Hilafetten dolayı bağlıyız. Efendim, Hi­ lafetten dolayı bana bağlanma! Yetmiş milyonu kurtarmak için sekiz milyonu da yoketmeye girişme! Mısır on dört milyon nüfusa sahiptir. Bizden daha fazla nüfusludur. Kendilerini kur­ tarmaya çalışsınlar. Kendinizi kurtann! Efendiler! Hilafet mil­ letimize bir baş belasıdır. Osmanlı Padişahlığı, Hilafeti al­ madan önce Osmanlı devrinin en parlak evresini yapmıştır. Fakat bu Hilafet mevkiini aldıktan birkaç yıl sonra düşmee başlamıştır, yarar göstermemiştir. Osmanlı serdarları, hükümdarları, padişahlan. Hilafetten ayn bulundukları zaman en büyük gösterişi ve gücü göstermiştir. Yani Hilafet hiçbir şey kazandırmamıştır. Birçok bela getirmiştir. .Müştak Bey— O halde zaaftır. Gazı Mustafa Kemal Paşa— Elbette zaaftır, böyle bir hayal vardır kı. Hilafet sıfatını takındığımız zaman bütün İslam


r

٤! Bü y ü k

oyun

٠

II / HlIAFETlN KALDIRİLMASI

‫ﻝ‬79

dünyası yardımcıdır! Nedir yani? En felaketli anlan geçirdiğimiz zaman ne yaptılar? Bizim aleyhimize savaştılar! Suphi Nuri Bey— Paşa Hazretleri, pratikte var olan du­ rumu düzeltmek zaman sorunu değil midir? Var Olan Hilafet Durumunun Düzeltilmesi: Gazi Mustafa Kemal Paşa— Düzeltilmiştir. Düzeltilmeyen bir şey kalmamıştır. Bizce sorun çözülmüştür. Kendisi uğraşmazsa ve kendisinde yarar sağlamayı düşünenler yerinden kıpırdamazsa bizce sorun çözülmüştür. Ve illâ Havace Şükrü Efendi ve bunun gibi havacelerin- isteklerini ye­ rine getirmek isteyenlerin yapacakları çalışma derhal sorunu daha kesin çözdürür. Gazeteci— Yalnız havaceler hakkında... Hoca Efendiler: Gazi Mustafa Kemal Paşa— Ben havaceleri (hoca efen­ diler) sevmem. Yalnız camide namaz kıldıranlann sarık sar­ maya hakkı yoktur. Namaz kıldırabilmek için sanğın gereği de yoktur. Bu millette yoktur. Gazeteci— Oysa bizde dinden çok havacelik fırka... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Beyler! Siz bu memlekete bağlısınız. Bu memlekette, havacelerin ne kadar değersiz olduğunu ve bu milletin havacelerden ne kadar nefret ettieini bi­ liyorsunuz. Ben size küçük bir örnek söyleyeyim; çok havace nerede vardır, Konya da değil mi? Ben Konya'ya yaptığım se-, yahatlerin birinde okulları dolaşıyordum. Bana dediler ki, aman efendim bir de medreselere gel gör... Yanımda Rus. Azer­ baycan elçileri vardı. Bir medresenin kapısına geldik, fakat kapı olduğunun farkında olmadım. Çünkü bir demir parmaklık


r' I

1

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

180

vardı. Hani kapı dedim. Burası dediler. Hocalar ve Askerler: Medreseye köpek girmesin diye parmaklık yaptırdık dediler Önce bu medresenin kapısını da açınız da, ondan sonra girelim diyemedim. Ve bu şekilde çok büyük hata işledim, demirin üzerinden atladık, içeriye girdik, baktım bir tabur kadar başı sanklı adam, bir sıraya dizilmişler ve Müftü Efendi başta olmak üzere hepsi Konya'nın bilginlerini toplamış, gayet hoş davranmak istedik. Müftü Efendi, tuttu, nutuk atmak istedi.

'{

Dedi ki, efendim bizim öğrenciyi askere alıyorlar ve as­ kerde bulunan öğrencinin geri gönderilmesine izin vermiyorlar. Birkaç kez hükümete yazdık, cevap vermediler. Emir bu­ yurunuz dedi! Ben de yabancılann yanında bunlan küçük düşürmemek için peki dedim, gereğine bakanm... Yok, dedi. Emir veriniz! Askerlik işlerinin başkam paşa vardır, buradadır. Vali vardır, buradadır dedi. Gözönüne alınz dedim. Efendim dedi, şimdi emir veriniz. O zaman durumu inceledim. Müftü Efendi havacclerin herkes üzerinde etkili olduğunu kanıtlamak için bana hükmediyordu. Gayet yüksek sesle havacelere dedim ki. bir sürü asker kaçağı toplanmışsınız! Bütün medreselerde sizin gibi insanlann hepsini toplasak: Karahisan geri almak mı yoksa burada oturmak mı? Bu önemli bir olay oldu, çünkü Konya'nın en değerli bilginleri hakarete uğramıştı. Gerçekten hakaret edildi. Evime gittiğim zaman asıl Konya halkı geldi ve dediler: ''Efendim, çok teşekkkür ederiz. Biz havacelere çok değer veriyorduL Nedeni buraya gelen her büyük adam onların elini öpmüştür. Biz de sanıyorduk ki, onların elini öpmek birşeref yoksa biz. bunların ne kadar adî adamlar olduklarını şimdi anladık ve her yerde söyleriz.’' Bundan dolayı havacelerin değerleri yoktur.


BÜYÜK OYUN - II / HtLAFETİN KALDIRILMASI

181

Falih Rıfkı Bey— Güçleri de yoktur. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Gidin köyülerle görüşünüz, hepsi alay ederler. Müştak Bey— Nitekim İstanbul'da olmuştur İstanbul'da gayet küçük. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Fakat önem verirseniz ve özellikle ondan korktuğunuzu belli ederseniz gerçekten kor­ kuturlar. İstiyorum ki, bu konuda düşüncemizin durduğu nok­ tayı derinleştirelim! Falih Rıfkı Bey— Bu şekilde tartışmak isteyenlere serbest olarak izin verilecek mi? Gazi Mustafa Kemal Paşa— Tartışılmalıdır, hatta kitap ve gazete aracılığıyla tartışılmalıdır. Hilafetin Osmanlı Hanedanı Elinde Olması: Hakkı Bey— Hilafetin Osmanlı hanedanı elinde kal­ masında bendeniz gelecek açısından bir tehlike dönemi görüyorum. Korkuyorum. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Niçin biz korkalım be­ yefendi? Yıkılanlar korksun, biz neden korkalım? Üç yıld.ır sonu gelmeyen bir fedakârlık gösteren bu milet. Halifenin or­ dularıyla çarpışıyor ve onları bozguna uğratıyor. Sonra o yıkılanlardan biz niçin korkalım! Başından sonuna kadar ge­ reken yerlere göndeririz. Hocalar ve Bilgisizlikle Mücadele; Ahmet Emin Bey— Acaba anlaşmazlık vb. olmaz mı? Çünkü bir taraf tartışırken fikri duygulara başvuracak, onun


IS2

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

için öteki tarafın dinde silah olarak... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Efendim; noktadan çekinildiği içindir ki. bağnazlığa değer ve önem veriyorsunuz. Bağnazlık bilgisizliğe dayanır. Bundan ötürü bağnazlığı olan bilgisizdir. Bilim, ne olursa olsun bilgisizliğe üstün gelir. O halde halkı aydınlatmak gerek. Ahmet Emin Bey— Halkı aydınlatalım. Fakat bağnazlıkla tartışma kabul etmiyor. Falih Rıfkı Bey— Onlann varlıklarını kabul etmemek daha iyi olur. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Birtakım boş şeyler söyleyebilirler. Bundan dolayı onlan eleştirmek ve eleştirerek çürütmek gerekir.

J

M üştak Bey— Hatta efendim bizim tarafımızdan saldırı gerekmektedir. Onlar söylemeseler bile... yıllardan beri onlara yerleşmiş, o yılların, yüzyılların ürünü olan şeyi sökmek için onlann hareketini beklememeli. Birkaç lakırdıyla ve sanklarının görünmesiyle çevrelerini etkiliyorlar. Buna şimdiden hücum etmek gerek. Falih Rıfkı Bey— Bu gericilik sorunu zaten gazetelerde söz konusu oluyor. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Her yeni devrimin karşı tarafı olacaktır. Bu beklenmelidir. Bu, olmaz değildir. Hemen gerçekleşmesi yakın bir şeydir, her açıdan geçerlidir. Ka­ muoyunu onlann yalan yanlış yorumlanna kaptırmayarak aydınlatmak gerekir. Suphi Nuri Bey— Sansür sorunu çıkıyor. İstanbul'da henüz sansür var. birçok şeyi söyleyemiyoruz.


BÜYÜK OYUN-11 ‫ ﺍ‬HİLABETİN KALDIRILMASI

183

Falih Rıfkı Bey— Sansür buna ait değil... Adnan Bey— Bir kelime bile sansür etmedik. Buna ait hiçbir sansür yoktur. "Hükümetiniz dinsiz'' diye yazmış. Oysa hükümet dinsiz değildir. H üküm e(ve^‫؛‬n: Gazi Mustafa Kemal Paşa— H ükm et dinsizdir demek, halk topluluğuna hükümete hücum edin demektir. Müştak Bey— Dinsiz demiş Hüseyin Cahit Bey mektubunda. bunu da çizmiş... Gaz‫ ؛‬Mustafa Kemal Paşa— Maddî demeli, cismanî demeli ve bu kelimeler varken dinsiz dememeli. Müştak Bey— Hayır efendim, o anlamda anlıyorlar, o an­ lamda anladığından kendi kendimizi sansür ediyoruz. Asıl kor­ kulan, çekinilen sansür kendimize ait sansürdür. Falih Rıfkı Bey— Fakat biraz da söz konusu etmek ge­ reklidir. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Efendim, gereksiz yere söz etmek ters sonuç verebilir, fakat olumlu sonuçlar için de sus­ mamak gerekir efendim. Ahmet Emin Bey— Gerçeği aydınlatalım. Yani karşıda cevap şeklinde tartışmaya tutuşarak değil; aydınlatma biçiminde... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Efendim, bendenizce aydınlatmada, kamuoyuna yol göstermede bir program yapmak gerek. Örneğin egemenlik nedir? Ve bu millet egemenliğini ko­ rumalı mı, yoksa başka birine verip onun önderliğiyle mi ha­ reket etmeli? Bunu tarihin yol göstericiliğiyle çok güçlü ifade


184

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

edebilirsiniz. Geçirdiğimiz felaketi birer birer saymalı, milletin kaderini elinde bulunduran insanhmn bu millete yaptığı her tür fenalığı saymalı. Sonra hükümet şeklimizin niteliğini anlatmak gerekmektedir." Yakın tarihimizin aydınlatılmasında ve özellikle de hi­ lafetin kaldınlmasına doğru yol alınırken bizzat Mustafa Kemal'in ağzından sarfedilen bu sözler, halifenin seçiminden itibaren geçmiş olan 60 günlük zaman zarfında insanlann. ga­ zetecilerin, mebuslann ve "belâm" kılıklı din adamlannın nasıl değiştiklerinin de bir fotoğrafını yansıtmaktadır.

İzmit gazeteciler toplantısı kendi yorumunu da içersinde barmdırmaktadır. Bizim ilave bir değerlendirme yapmamıza gerek yoktur. Artık Samsun'a giderken, Erzurum ve Sivas Kongreleri akt olunurken ortaya konan halifeye bağlılık ve makam-ı hilafeti korumak gibi hususlar, rejime sahip olmak isteyenlerce tarihin karanlıklarına havale edilmiştir. Eskişehir ve İzmit konuşjnalannda halifelik konusu flu fotoğraflarla ve­ rilmemiş ve net olarak "halifelik kaldırılacaktır" fotoğrafı ser­ gilenmiştir. Mustafa Kemal iki gün iki gece süren İzmit basın top­ lantısının hemen akabinde gazeteci ve yazarlara verdiği ta­ limatın yerine getirileceğinden emin olarak 19 Ocak 1923 ta­ rihinde Izmit.te halka bir meydan konuşması yapar. Hedef halkı da acıte ederek Yeni Türkiye'ye ve çağdaş re­ formlarla birlikte olası devrimlere alıştırmaktır. Devrimlerin slabilizasyonu içinse basına birinci kuvvet olarak görev ve­ rilmiş olunur. Mustafa Kemal'in İzmit Meydan Konuşması beş bölümden oluşmuştur. Dördüncü bölüm "Halife ve Hilafetin Manası" I

I

J


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

185

başlığını taşımakta ve yedi alt başlıkta ele alınan konularla Mustafa Kemal hilafete yaklaşımını ortaya koymuştur. Hilafetin açıkça ve ilk kez bir halk mitinginde reddedildiği 19 Ocak 1923 tarihli bu konuşma bilahare "'Mustafa Kemal Hi­ lafet ve Milli Hakimiyet adıyla müstakil olarak basılmıştır. Biz hilafetin kaldınimasına beşiklik eden bu tarihi nutkun da elimizde bulunan Osmanlıca orijinalinden aynen tercüme ederek sayfalarımıza aktarmak istiyoruz. Ki Mustafa Kemal ve Hilafet kavramı o tarihlerde nasıl değerlendirilmektedir. Hilafet ve Milli Hakimiyet: '.Efendiler! Bir arkadaşımız, Hilafet Makamının şimdiki durumu ile bağımsız yeni Türkiye Devleti'nin ve onu yöneten, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, ilkesine bağlı kalarak yöneten yeni hükümetin, saldın durumu oluşturup oluşturmayacağını sordu. Ve Hilafet Makamının şimdiki gibi kalması milletin egemenliğini bozacak kaygılar doğurabilir mi? buyurdular. Bu soruya toptan ve kesin ve değiştirilmesi mümkün ol­ mayan bir cevap vermiş olmak için; hayır diyorum... Hayır ve hayır!.. (Şiddetli alkışlar) Şimdi bu sözümü açıklayayım ! Elbette büyük bilginlerimiz bu açıklamayı benden daha güzel yaparlar. Fakat ben de bu ko­ nuda cahil değilim Efendiler 1 Cenab-ı Risaletpenâh Efendimiz bütün İslam topluluğunun, dört kitaptan birinin, bilindiği üzere. Yaradan tarafından dini geçekleri insanlığa duyurmak ve anlatmakla görevlendirildiler.


■i;

i

I».

i"■

Ve ismi Peygamberdir. yani haber ulaştırmakla görevlendirilmiştir. Cenab-ı Hak, Kur.an'ın değişmez hükümlerinde kendisine emirlik, saltanat, padişahlık vermiş değildir, hükümdarlık vermiş değildir, peygamberlik göreviyle göndermiştir. Elbette gerçek görevinin olgunluğuyla tanınan Cenab-ı Peygamber, bütün dünya topluluğuna onu duyurdu. He­ pinizce bilinmelidir ki, o devirde örneğin doğuda bir İran dev­ leti, kuzeyde bir Roma İmparatorluğu vardı, vesair şekillenmiş ve kurulmuş devletler vardı ve Cenab-ı Peygamber devletlere gönderdiği name-i risaletpenâhilerinde buyurmuşlardı ki; "Allah birdir ve Ben O'nun tarafından size gerçekleri yo­ rumlamakla görevliyim: Hak din; İslam dinidir ve bunu kabul ediniz !٠٠ ve fakat eklemiştir: "Ben size hak dinini kabul et­ tirmekle sanmayınız ki. sizin milletinize, sizin hükümetinize el koyacağım. Siz hangi hükümet şeklinde, hangi şekli ko­ yuyorsanız. o yine saklıdır. Yalnız hak dinini kabul ediniz ve koruyunuz !" Şimdi bu. gerçekleşseydi ne şekil doğacaktı ? Bir İran İslami devleti, bir Roma İslami devleti, bir Mısır ve bir Su­ riye vb. islami devleti olacaktı. Acaba bunların dışında ve üstünde de bir Peygamber Hazretlerinin varlığı, bağımsız İslami devletlerin varlığıyla bir saldın oluşturur muydu efen­ diler ? Elbette oluşturmazdı. Fakat bu çağrıya uyulmadığı için, Cenab-ı Peygamber kendilerine bağlı olanlarla beraber, oluşmak, şekillenmek ve bizzat bir hükümet yapmak için, bir askeri kuvvet meydana getirmek ve Peygamberlik görevini böyle bir hükümete ve bir kuvvete dayanarak yerine getirmek zorunda kaldı. Bu şekilde asıl ve özel görevine, parlak bir görevi ekledi. Bundan başka Efendiler; Hazreti Peygamberin ölümünden sonra söz konusu olan şey; bir emirlik


‫؛‬1

BÜYÜK OYUN ٠ n / HİLAFETİN KALDIRILMASI

187

oluşturulması ve bu emirliği meydana getiren insanların başına bir emir seçilmesi sorunuydu. Hz. Ebubekir emir olarak seçildi. Hz. Ömer de emir idi. Hatta büyük bilginlerimiz pekala bilirler ki. Hz. Ömer.e Halife-i Resulullâh dediler; O ilk kez olarak min­ bere çıktı: "Hayır ben Halife-i Resulullâh değilim, siz ina­ nanlarsınız ve ben sizin emîrinizim ve başkanınızım" dedi. Halife ve Hilafetin Anlamı: Sonunda bilindiği üzere, Hz Ali zamanında, bir tarafta Hz. Ali Irak'ın, İraklıların emîri oldu. Diğer tarafta Emeviye, Su­ riye'nin sultanı oldu ve fakat bunların isimleri Halife idi. Daha sonra Bağdat'ta bir saltanat kuruldu: Abbasi Devleti... Sul­ tanlar, padişahlar iktidar mevkiine geçti. Devletin adına Hilafet, başına geçenlere Halife denildi. Endülüs'te bir İslâmî saltanat vardı, orada da sultanlann ismine Halife deniyordu. Bu açıklamadan sonra pek güzel anlaşılıyor ki, aslında hilafetten kastolunan doğrudan doğruya hükümettir! Şeriata Göre Hükümet Esasları: Şimdi şunu açıklamalıyım ki, dinin esasında ٠ hükümetin şu veya bu şekilde olacağına dair hiçbir kesin ifade yoktur. Yalnız hükümetin hangi esaslara dayanması gerekeceği bellidir, açıktır, kesindir. O esaslardan biri Şûrâ'dır. Şûra, en kuvvetli bir esastır. Bu esas, doğrudan doğruya Yaıadanın peygamberi olan Muhammed Mustafa'ya bile emrolunmuştur. Peygamber olan yüce kişi, kendiliğinden iş yapmayacaktı. Görüşerek ya­ pacaktı. Bu böyle olunca, ondan sonra İslam toplumunun başına geçenlerin aynı esasa bağlanmak zorunda olacaklan kuşkusuzdur. Çünkü ilahı emir böyledir! Diğer bir c ٠‫؛‬as da. adalet esasıdır. ŞOrâ; insanlara ait işlemleri yerine getirirken adil davranacaktır. Çünkü adaletten


I ' ٠ Lj

188

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

uzak olan şûrâ; Allah’ın emrettiği bir şûra olamaz. O şûrânın adaletli olarak adalet dağıtmaya yetkili olabilmesi için de uz­ manlaşması, kavraması gerekmektedir. Ancak kavrayışlı, uzman insanlardan oluşan hükümet, değerli ve saygın olur ve ancak öyle bir şûrâya; adalet dağıtımında inanılır ve güvenilir. İşte bizim meclisimiz ve onun güvendiği kişilerden kurulu olan hükümet dinî hükümlerin tamamıyla emretmiş olduğu bir şekilde ve niteliktedir! Buna göre, başkaca bir Hilafet makamı söz konusu olabilir mi? Efendiler! Milletimiz kurduğu yeni devletin geleceğine, işlerine, bağımsızlığına, ismi Halife olsun. Padişah olsun, ne olursa olsun, hiç kimseyi müdahale ettiremez. Allah da böyle bir şey emir buyurmamıştır.

-I

Bu açıdan millet tam Allahın emrettiği gibi kurduğu devleti ve onun bağımsızlığını koruyor ve sonsuza dek koruyacaktır! (Sürekli alkışlar) Şimdiki Hilafetin Anlam ve Kapsamı:

f.

Efendiler! Halife ve Hilafet söz konusu olduğu zaman bu. yalnız Türkiye ve Türkiye halkı için söz konusu olamaz. Belki bütün İslam dünyasını kapsayan ve ortak bir makam olarak söz konusu olabilir. Bir kitapta, yakında çıkmış bir kitapta gördüm —bu kitaba imza koyanın havace efendilerden biri olduğunu anladım— O diyor ki. Meclis Halifenindir. Efendiler, bu kadar sakat, anlamsız bir şey olamaz. Bu, düyada benliğini, in­ sanlığını ve millî egemenliğini anlamış bir toplumun hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir safsatadır. Meclis Halifenin değildir ve olamaz. (Alkışlar) Meclis yalnız milletindir ve ancak milletin vekillerinden oluşur, milletin serdiği yetki ve görevleri yerine getiren kı-

J


i' i

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

189

şilerden ibarettir. Dolayısıyla yalnız ve yalnız milletindir. (Alkışlar) Ve Meclis ancak milletin emrine boyun eğmek zo­ rundadır. Yoksa ismi, makamı ne olursa olsun kimseden emir almaz, boyun eğmeyi kabul etmez bir Meclistir. (Alkışlar) O kitabı yazan havace efendinin Hilafetin görevlerini in­ celemek ve ifade etmek için kanştırdığı kitaplar;Yezid zamanında yazılmış olan kitaplardır. O Yezid ki. Halife unvanıyla dünyanın en zalim ve despot hükümdanydı. Bunun için o kitaplarda Hilafetin görevleri olarak yazılmış olan şeyler. Yezid'in saltanatlık görevinin despotluğudur. (Alkışlar) Başladığım diziye devam ediyorum: Bütün İslam dünyasını kapsayan Hilafet makamı söz ko­ nusu olabilir. Bu nokta çok önemlidir, çok nazik ve geniştir! Bu noktadaki düşüncelerimi size söyleyeyim! Efendiler; tarih bize pek açık gösteriyor ki. İslam dünyasında, devlet başkanlığında bulunan kişilere Halife dendiği için, devlet başkanlığında hükümetle ilgili görevler de. Hilafetin görevleri başlığı altında ifade edilmiştir. Müslümanların Halifesi Ne Demektir? Şimdi bu tutanaklara göre tekrar edelim! Halife, bütün İslam toplumunu bir birlik noktasında toplayacak; Halife, bütün İslam dünyasının hukukunu, onurunu, şerefini, refahım, mutluluğunu koruyacak; korumaya ve kayırmaya gücü yetecektir. Halife; İslam dünyasına her nereden gelirse gelsin her türlü saldınyı engelleyecek, geri püskürtecek ve yok edebilecek ve bunun için kuvvetli ordulara ve her şeye sahip olacaktır! Buna göre bütün bu saydıklarımızı yapmış, yapabilmiş, yapan, yapabilen Müslümanlann Halifesi olmak gerekir!


!‫؛‬٠‫؛‬٠ 190

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Efendiler! îslamiyetin ortaya çıkışından beri bütün İslamları bir noktada birleştirmek mümkün olmuş mudur? Hayır Efendiler! Mümkün olmamıştır... Bütün İslam dünyasının bir Hilafet makamı etrafında birleştiği görülmemiştir. Görülen şey; çeşitli İslam topluluklarının ayrı ayrı hükümetler ve devletler oluşturmuş olmalarıdır. Ve bu devletlerin başlarında bulunun kişilere aynı zamanda Halife adı da verilirdi ve bugün bile Fas Halifesi. Sudan Halifesi vb. halifeleri vardır.

i 5 ٠■

Efendiler! Afrika'da yaşayan, Hindistan'da yaşayan. Rusya'da yaşayan, Avrupa'da, Amerika'da yaşayan başka başka çevrelerde, başka başka geleneklere sahip olarak yaşayan insanların hepsini bir noktada toplamak ve bu nok­ tadan sevk etmek ve yönetmek, fennen, ilmen mümkün değildir. Kesin olarak her ırk, her unsur yaşadığı çevrelerle uyumlu olmak üzere ayn ayrı ve herhalde İlmî esaslara dayanan hükümetler kurmalıdır ve ancak bu esas çerçevesinde oluşturulan hükümetler, hayati yeteneklerini koruyabilirler. Yoksa bu esas olan ilkeyi unutarak gayet uzak, yüksek ve ilahı bir noktada birleşeceğiz diy٠١ yürümek, varlığını tehlikeye atmak demektir. İnsan güneşi görür, hoşlanır; güneş çok çekicidir, parlaktır, çok sıcaktır. İnsan onun bereketinden ve sıcaklığından yararlanarak hayatını uzatır, fakat gözünü güneşe diker ve ne olursa olsun ben oraya ulaşacağım diyerek yürürse gideceği yer. güneş değil yeryuvarlağınm altıdır... Efendiler! Bu noktada arkadaşlardan birinin sorduğu bir so­ runun cevabına da değiniyomrn. bu dediğim anlayışla yürüyen İslam Dünyasına baştan sona kadar bakalım!


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

191

Islaniiyctin Genişlemesi Halinde Müslüman Memleketlerin Durumu: İslamiyet ilk ortaya çıkışında az zamanda çok ilerledi ve genişledi. Çeşitli yönlerde ve çeşitli kollarla yürüdü ve başarılı da oldu. O kollardan birisi de Afrika'nın kuzey kıyılarını izleyerek Endülüs'e giden koldur ki, orada hepimizin bildiği gibi, büyük bir.İslami hükümet meydana getirdi. Afrika kuzey kıyıları da baştan başa İslam oldu ve oralarda İslam hükümetleri oluştu. Doğuya giden kol Hindistan içinde ve Çin sınırlannda İslamiyeti kurdu, İslam devletleri meydana getirdi. Kuzeye giden kol sonunda, Osmanlı Türklerinin büyük ve aza­ metli imparatorluğu sancağı ile ilâ-yi kelimetu'llah eyledi. Fakat batıya, doğuya, kuzeye gerçekleşen bu saldınlar, çok ge­ cikmeden karşı bir saldırıya uğradı. İspanya baştan sona kadar süpürüldü ve Islamiyetten yalnız bir tarihiîamdan başka bir şey kalmadı. Fas, Cezayir, Tunus, Trablus, Mısır, Suriye, Irak, Hin­ distan baştan sona kadar îngilizlerin, Fransızların, İtalyanlann yönetimine geçmiş bulunuyor... İran ve Afganistan'dan söz et­ meyeceğim. OsmanlI Devletinin durumu da biliniyordu. O halde ne oldu? Hilafetten maksat bütün İslam dünyasının varlığını.onurunu, şerefini korumaktı... Bütün İslam dünyasının refah ve mutluluğunu sağlamaktı. Oysa ne yazık ki, gözlerimizi yakan, kalbimizi inleten manzara bütün İslam dünyasının baştan sona kadar zincirler altında inlemesidir. Bu noktada duracağım ve tekrar kendi durumumuza değineceğim: Efendiler! İslam dünyasını kapsayan bir Hilafet makamı vardır diyoruz ve o makamda bir zat oturmaktadır, ünvanı Müslümanların Halifesidir.


ır. I

١ I

192

d

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Müslümanların Halîfesi Esir Mülüman Memleketlerini Kurtarabilir mi? Şimdi Hilafetin görev ve yetkilerinden söz edenlere göre bu Müslümanların Halifesinin görevi nedir? Soruyorum! Bu İslam dünyasını kurtarmak değil mi? Bu Müslümanlann Halifesinin yetki alanında bir Türkiye devleti vardır, bir İran devleti vardır, bir Afgan devleti vardır ve yetmiş milyonluk bir Hindistan İslam kitlesi vardır, Mısır vardır. Fas vardır vb. vb. vardır..Bunlann hepsini, Halifenin hilafet görevlerinin anlatıldığı ki­ taplarda tarif olunduğu üzere kabul ettiğimize göre, kurtarmak gerek. Kurtarabilmek için de kuvvet gereklidir, kudret ge­ reklidir Para ve nüfus gereklidir! Kim diyebilir ki, bunun için Türkiye devleti ve Türkiye devletini meydana getiren Ana­ dolu'nun sekiz milyon halkı. Halifenin emrine bağlıdır. Kim di­ yebilir ki buyurun efendim, işte Türkiye'nin sekiz milyon yok­ sul halkı, dünyayı mağlup edin ve İslam dünyasını kollayın! Ben soranm millete; buna razı mıdır? Bunu yapacak güçte midir? Yapabilir mi? Bu zavallı millet, bu kadar büyük bir so­ rumluluğu, bu kadar büyük bir görevi üstlenebilir mi? Gerçekten millet, böyle bir görevi üstüne almakla, yerine getirmeye girişmekle başarılı olabileceğini bir an için olsun ümit edebilir mi? Bunun mümkün olduğu düşünülebilir mi? Sanınm ki hayır, asla... Efendiler! Milletimiz, yüzyıllarca bu bakış açısıyla hareket ettinldi. fakat ne oldu? Her gittiği yerde, milyonlarca insan bırdJOi. En sonunda oralardan kovuldu, kovuldu. Ve bugün sekiz milyona indi. Yemen çöllennde kavrulup mahvolan Ana­ dolu evlatlannm sayısını biliyor musunuz? Suriye'yi. Irak.ı ko­ ruyabilmek için. Mısır'da barınabilmek için. Afrika'da tu.


BÜYÜK OYUN ٠ II / HtLAFETÎN KALDIRILMASI

193

tunabilmek için, Viyana kapılanna kadar fetihler yapabilmek için, ne kadar insan ziyan oldu, bunu biliyor musunuz? Ve sonuçta ne oldu, görüyor musunuz? Efendiler! Böyle bir görevin yapılması gerekiyorsa bunu yalnız sekiz milyonluk Anadolu halkından değil, yetmiş mil. yonlukHindistan halkından istemek gerekir! (Sürekli alkışlar) Efendiler! Yeni Türkiye’nin ve yeni Türkiye halkının artık kendi hayat ve mutluluğundanb aşka düşünecek bir şeyi yok­ tur. Başkalanna verebilecek bir zerresi kalmamıştır, artık ve­ remez! (Alkışlar) O halde kesin olarak ifade ediyorum. Halife; Müslümanlam Halifesidir ve Türkiye de İslam dünyası içinde bir parçadır. Dolayısıyla Halifenin sahip olması gereken yetki ve görevler varsa onun sorumluluğunu, yalnız henüz kendi hayat ve bağımsızlığını kurtarmaya çalışan bu küçük Türkiye'ye yükletmeye Allah da razı değildir! Halifeye Görev ve Yetki Verme Önerisinin Niteliği: Efendiler! Diğer bir noktayı da gözlerinizde canlandırmak isterim, bir an için farz edelim ki, Türkiye, söz konusu olan görevi ciddi olarak kabul etsin. Islanılan kurtarmak ve bir nok­ tada birleştirecek sevk etme ve yönetme amacına yürüsün ve başanlı bile olsun! Pekâlâ ama. Mısır’ı kurtardıktan sonra. Mısırlılar derse ki çok teşekkür ederiz, fakat biz. sizin yönetiminiz altına girmeyiz! Mısır. Mısırlılanndır. ٠ Biz bağımsızlığımıza ve millî egemenliğimize kimseyi müdahale ettiremeyiz. Bağımsız kalacağız. Hint'in yetmiş milyon İslam topluluğu derlerse ki; bize büyük hizmet yaptınız; fakat bizim egemenliğimize ve bağımsızlığımıza karışmayınız. Biz kendi kendimizi yönetebilecek güçteyiz.


194

HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN

li

1)

O halde bütün bu çalışma sadece bir teşekkür ve duâ almak için mi gösterilecektir efendim? Görüyorsunuz ki bir heva için, bir heves için, bir kuruntu için, bir hayal için, bu zavallı milleti mahvetmeyi öneriyorlar! îşte Hilafet Makamına ve Halifeye görev yetki verme önerisinin niteliği bundan ibarettir! Efendiler! Bugün bağımsız bir İslam devleti olan Af­ ganistan'ı düşünelim! Afganistan, Halifenin herhangi bir görevini, herhangi bir yetkisini tanır mı sanırsınız? Asla! Haklı olarak tanıyamaz, çünkü devletinin bağımsızlığını, milletinin egemenliğini bozar. Bu gerçeği doğrulayan tavır vardır.

‫؛‬ ١

.1

I ‫؛‬

Efendiler! Kendimizi dünyaya egemen sanmak gafleti artık devam etmemelidir. Gerçek mevkiimizi, dünyanın durumunu tanımaktaki gafletle, gafillere uymakla zavallı milletimizi sürüklediğimiz felaketler yetişir. Bile bile aynı faciayı devam ettiremeyiz! (Sürekli alkışlar) Hilafet Makamına Osmanlı Hanedanından Birinin Seçiminden Doğacak Sakıncalar: Bir arkadaş; bir Hilafet Makamını korumak ve o makama Türkiye Büyük Millet .Meclisi tarafından seçilmiş bir kişiyi oturtunca şekli sakıncalar doğurmaz mı? buyurdu. Efendiler: Hem doğurur hem doğurmaz; sakınca doğmaması için milletimizin gerçeği görmesi gerekir ve aydınlar ve büyük bilginlerin haklı şeriat hükümleri ve dinin gerekleri çerçevesinde milletimizi aydınlatmaları ve ona yol göstermeleri gerekir. Milletimiz aydınlanmıştır, yeterince doğru düşünceye ulaşmıştır, gerçeği bilir demek ve bununla rahatlamak uoğru değildir. Aydınlatma ve yol göstermenin sürekli olması şarttır. Halife Hazretleri bile yeryuvarlağmın

J


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

195

altını üstünü. İslam dünyasının durumunu pek güzel bilir; her türlü gerçeği kavramıştır. Elbette mümkün olmayan ve doğru olmayan emellere değer vermezler. Bağımsız İslam Devletlerinin Seçeceği Müslümanlığın Halifesi: Şimdi Efendiler, teorik olarak bir noktayı tasvir edeyim! Herhangi bir gün Avrupa'da, Asya'da, Afrika'da vb. kıtalarda İslam toplulukları boyunlarındaki zincirleri kınp da bağımsız olurlarsa, işte o zaman isterlerse ilmin, fennin ve çağın ge­ reklerine uygun bir şekilde anlaşma noktalan bulabilirler. Çünkü her devletin, her toplumun birbirinden isteyeceği bir­ takım yararlar olabilir. Bundan ötürü bu karşılıklı çıkarlan sağlayacak bir biçimde birtakım anlaşma koşulları bulunabilir. Bu düşünülen bağımsız İslam hükümetlerinin yetkili delegeleri bir araya gelip; bir kongre yaparlar ve derlerse ki: Türkiye ile İran arasında, İran ile Afgan arasında, Mısır. Hint arasında şu veya bu arasında veya bütün bunlar arasında şu veya bu ilişkiler kurulmuştur. Bu onak ilişkileri korumak için, bu ortak ilişkilerin gerektirdiği koşullar içinde hareket etmeyi sağlamak için, bütün İslam devletlerinin delegelerinden kurulu bir şûra oluşacaktır. Ve o şûrânın bir başkanlık makamı olacaktır. İşte o makama seçilecek kişi; Müslümanların Halifesi olacak kişidir! (Alkışlar) Efendiler, ancak böyle bir şekil düşünülebilir, yoksa her­ hangi bir devletin bir kişiye bütün İslam dünyası işlerinin çekip çevrilmesi ve yürütülmesi yetkisini vermesi, akıl ve mantığın hiçbir zaman kabul edemeyeceği ve gerçekte hiçbir zaman, hiç kimse tarafından kabul edilmemiş olan bir şeydir. Gerçek bun­ dan ibarettir.


H

i

i

196

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Efendiler, açık söylemek gerekir ki. bu milletin, Türkiye halkının üç buçuk yıla sağdırdığı şey. çok büyük ve çok yoğundur. Bunu hazmetmek için kuvvetli mideler, kuvvetli ka­ falar gerek. irtica ve Önlemler: Efendiler: hayatm felsefesi, tarihin tuhaf tecellisi şudur ki her iyi, her güzel, her yararlı şey karşısında onu yok edecek bir kuvvet belirir, bizim dilimizde buna gericilik derler. İyi bir şey yaptınız mı biliniz ki, bunu yok etmek için karşınıza muhalif, gerici bir kuvvet çıkacaktır. Bunun için yapmadan önce çıkacak kara kuvvetin yok edilmesi önlemini de almış olmak gerektir! (Alkışlar) Efendiler, bütün millet emin ve içi rahat olsun ki bugünkü devrimi yapanlar ve onu sonuna kadar götürmeye karar ve­ renler, karşılanna çıkacak olumsuz kuvvetleri, çıktığı noktada ezebilecek güce, yeteneğe ve önleme sahiptirler. (Şiddetli alkışlar) Dolayısıyla tekrar Kesinlikle belirtirim ki, milletin ege­ menliği sonsuzdur. Onu bozacak ve ona zarar verebilecek kuv­ vet yoktur ve olamaz. (Sürekli alkışlar) Hilafet Makamının varlığı milletçe zararların nedeni olarak görülmemektedir; Fakat şu da kesinlikle bilinmelidir ki. her­ hangi bir şekilde sakınca görüldüğü gün, bütün teori biter. Hi­ lafet kaldırılır. Orada operasyon ve uygulama başlar (Alkışlar). İzmit Basın toplantısı ve İzmit Meydan mitingindeki konuşmalarla hedef açıkça gösterilmiş oluyordu. Hedef: Yeni bir devlet şekline kavuşmaktı. Bu Cumhuriyet olacaktı. Yeni bir seçimle meclisi mürtecilerden temizlemek ve onları listelere koymamak bu hedefin alt başlıklanydı. Hi-

I


T

BÜYÜK OYUN - U / HİLAFETİN KALDIRILMASI

197

!afetin ilgâsını sağlayarak "Makam-ı hilafefitn kurtulmak ve sonra düşlenen devrimleri de bir bir gerçekleştirmek ise yıllardır düşlenen senaryonun gerçekleşmesi olacaktı. 15 Ocak 1923 tarihinde Afyonkarahisar Mebusu İsmail Şükrü Hoca'nın mecliste dağıttığı "Hilafet-i tslamiyye ve Ha• kimiyet-i Milliye'' adlı risaleye duyulan tepkiyi Mustafa Kemal Eskişehir ve İzmit'te dört gün boyunca işte böyle gündeme ge­ tirmiştir. "Hilafet ve Milli Hakimiyet" adlı konuşmasıyla da, —ki bu konuşmada İsmail Şükrü Hocanın risalesine bir cevab ri­ salesidir— hilafetin kesinlikle kaldırılacağını beyan ederek Eskişehir ve İzmir konuşmalanna noktayı koymuştur. Akşam muharriri Falih Rıfkı (Atay) bu konuşmalann tamamını değerlendirirken: "Mustafa Kemal bir inkılap mücadelesinin başında ve başlangıcındadır. O çok iyi biliyor ki, artık memleketin idaresini İstanbul'daki saraya ve sarayda bulunan halifeye bırahnak tam anlamıyla bir cinayettir."* Mustafa Kemal işlemiyecektir!..

ise

bu

٠ ٨kşaiTi, Falih Rjfkı. 20 Ocak 1923

cinayeti

(!)

gerçekten

hiç

ii

^


MUSTAFA KEMAL VE HİLAFET KAVGASINDA SON SÖZ Mustafa Kemal'in bütünüyle "yeni rejim"ve "yeni devlet" sinyallerini verdiği bu "Batı Anadolu" gezileri 14 Ocak 1923 ta­ rihinde Ankara tren istasyonundan başlamış ve 20 Ocak 1923 tarihine kadar tam 36 gün sürmüştür. Tarih araştırmacılannın hemen tamarmnın ittifakla beyan ettiği gibi, Eskişehir, İzmit, Bursa, İzmir, Balıkesir merkezli bu batı anadolu gezisi, tam anlamıyla daha henüz Cumhuriyet re­ jimi olmamasına ve henüz "makam-ı hilafet'.de yeni seçilmiş halife Abdülmecid Efendi olmasına rağmen, Mustafa Kemal'in "makam-ı hilafef'e ve onun başında bulunan halifeye resmen ve alenen savaş açtığı geziler olmuştur. Yine Mustafa Kemal ilk kez Eskişehir ve İzmit toplantılannda ulemayı temsilen Afyonkarahisar Milletvekili İsmail Şükrü Hoca'nm yazmış ve TBMM'de milletvekillerine dağıtmış olduğu "hilafet-i İslamiyye" risalesinin muhtevasına işaretle: "bunlar parçalanmalı ve bu düşünceler de sona erdirilmelidir. Biz memleketi hacılar-hocalar idare etsin veya bizi İngilizlere satılmış saraydaki yöneticiler yönetsin diye kur­ tarmadık!" diyerek ilk kez gazetecilerin yanında halifeye ve hi­ lafete karşı vereceği kavganın derinliğini ortaya koymuştur. Fakat Mustafa Kemal. Türk halkının 1923 başlarında hala


‫ﻭﺍ’؛؛‬

‫ﻵ‬

,! :‫ا‬ ‫اا‬1■ .1 '1

200

HASAN HÜSEYJN C E ^ A N

halifeye ve hilafete karşı dinsel duyguyla ve tarihsel kökenle bağlı olduğunu düşünerek, halifeye ve makam-ı hilafet'e karşı vereceği ka\'ganm hedefine ulaşabilmesi için yanmda bu­ lundurduğu dönemin meşhur gazetecilerine şu talimatı vermiştir:. "... Arkadaşlar! Din ve Devlet İlişkileriyle ilgili olarak or­ taya koyduğumuz fikirlerle, halife ve hilafet'e karşı takındığımız tavır çok hassas davranışları gerektirmektedir. Şimdi ben sizin yanınızda konuştuğum gibi Jürkiye'de ku­ racağımız yeni rejimde, Türk devletinin dini olmayacaktır diye halkın huzurunda da konuşsam, o zaman düşündüğümüz ve hayal ettiğimiz devrimlere ulaşamayız. Çünki bu milletten din duygusunu ve hilafete bağlılık duygusunu kolay kolay söküp atamazsınız. Onun için şimdi bu sözlerimi, sizler mahrem ola­ rak kabul edeceksiniz ve şimdilik mahrem kalacaktır. Bi­ naenaleyh muttali olduğumuz bu hususlan zamana, mekana ve vaziyete göre iştimâl edebilirsiniz, (açıklayabilirsiniz.)" Mustafa Kemal'in Hilafete ve Halifeye karşı açtığı bu sert kavga, batı anadolu'da 36 gün süren ve bizim de, "Büyük Oyım-2" adıyla ortaya koyduğumuz bu eserde konuyla ilgili

٠

Must f ı Kemal 16 OcaJ‫ ؛‬gÜDü 1923

‫ﺳﺎﺀؤلﺀاةة‬٠‫ ﻻﺀه‬٨i i ١‫*؛‬٠y:*y‫ ؟‬٠_‫ﺺ؟‬ ‫ ﺗﻌ‬٥٥٠‫ﺀ;اﻳﻶا‬

gdmif ve a k ş i (imdilci ..Lurut MÜzesîÇdc 0 gilnku av kö‫ ؛‬kündc dönelin mcshur g e le n le riy le toplana yapnuşür Toplantıya kaiılan gazeteciler ‫ ؛‬.unlardır Ahmcd Emin Yalman: Vakit Gazetesi Basyazan Yelid Ebuzziya Tevhid-i Baçyazan Suphi Nuri llCri; Heri Gazetesi B ı ‫ ؛‬yızan Yakup Kadri K ın u > s n i 0 lu ikdam Yazan Ismaıl Müştak Mayokan: Tanin Yazan Falıb Rıfkı Alay. Aklara Gazetes‫ ؛‬Yazan . Makkı Kilıc. ileri Gazeldi Y a n

‫ﺳﻊ‬ ٤

١ar،Adnan Ad ١c Malide Edip Adtvar

‫ل‬


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

201

olarak verdiğimiz konuşma metinleri aşağıdaki hususlan açıkça ortaya koymaktadır: İşleyen devlet yıkılacak. Cumhuriyet rejimi kurulacak. Hilafet kaldırılacak. Ve Osmanlıya bütün unsurlanyla son verilecektir. Biz elinizdeki "Büyük Oyun-2" adlı "Mustafa Kemal ve Hi­ lafet Kavgası"ndan sonra. Cumhuriyet'e giden yolu ve Hilafetin Kaldınimasını yine belgelere dayanarak anlatmış olacağız. Ve Oyunumuzun artık bu son perdesi olacaktır. "Halifesiz bir ü mnet" durumuna düşen bu millet, bakalım siyasal anlamda 3 Mart 1924 tarihinde bizim, "Büyük Oyun ٠3/Hilafetîn Kaldırılması" dediğimiz sahneyi yeniden sahneleyebilecek mi? Biz bütün gücümüzle bu toplumun tarihiyle, inançlanyla ve değerler silsilesiyle banştırarak sahnenin perdelerini yeniden aralamaya çalışacağız. Bu sefer biz üzülmeyeceğiz! Başkaları üzülecek!..

İ s


f l

٠

٠ ٦ ٠ ٠ ١ ٠

d٠٠i .

BELGELER


‫‪g 0 0 0‬‬

‫‪h‬‬

‫‪S‬‬

‫‪H‬‬ ‫‪204-‬‬

‫‪١‬ا‬

‫؛;؛‬

‫ﺍ‬ ‫‪ ٠ . ٠٠‬دﺳﺪ‬

‫‪I‬‬ ‫ﺀ‪' ٠ ( ٠‬‬

‫‪ ٠‬ىﺑب ‪٠‬ط‬


‫ى‬

‫‪٣‬‬

‫ﺋ‬

‫ﺴ‬

‫‪٠.‬‬

‫‪r‬‬

‫ﺪ‬

‫ﺀ ا‬

‫‪.٠‬‬ ‫‪٠‬ﻣﺎ‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﺮ‪٠١‬ﺑﻢ;اداد‬ ‫‪. ٠‬ﻧﻨﻴ‬

‫ب‪ ٠‬ﻣﺪ اذ؛ ب‪،٠‬؛<‪.Wı‬‬ ‫‪٠‬ﲟﱆ‪ ٠.٠٠٠: ٠٠‬ﻡ ; ; ﻝ‪٠‬ﲻﺪ ‪٠‬‬

‫‪ ٠‬ﻋ ذ ذ ﺧ ﺋ ذ ‪ :‬؟ د ر‪٠‬‬ ‫ي ‪ ٠:‬ت‪٠٠‬ب‪٠‬‬

‫م‪ ٠‬ا‬ ‫*‬

‫‪r‬‬

‫آ إ‬

‫د‪ ٠‬ز غ ‪٠‬‬

‫ج ‪ .‬ﺋ ذ‪ :٠-‬ذ‪٠٠‬ب‪^ ٠‬‬ ‫‪٠‬‬

‫ﺍ‬

‫ة‬

‫‪١٠‬‬

‫^ ‪0< : :‬‬

‫>‪* ٠*٠٠‬ب ‪٠‬ﺳف‪; .٠‬ء‪ ٠٠٠; ٠‬م‬ ‫‪ ٠‬د د ﺗ ﺄ ز ا ‪ : .‬ﺑ ‪٠‬ﺈ ﺋ ﻠ ﻣ ﺈ‪٠‬ا‬

‫‪ :‬ة‬

‫ﺳ‬

‫ﻼ'‬

‫ة‬

‫ا ; ء ة ة ة ﺋ ﺋ ﺛ ﻸ‪٠‬ﻏﻞ‪٠‬ا ; ﻵأ ﻫ ﻼ " ﺷﻠ ﻬ ﺔ‪،‬ﻻ ؛‪ ٠‬ﻫﺎ ل “ ﻣ ﺎ‬

‫ﺀ‬


‫د‬

‫‪٠٠‬‬

‫<‬

‫‪. /‬‬

‫ﺍ‬

‫ﻣ ب‪٠‬‬

‫د '‬

‫;‬

‫ذ‪ ٠‬ل‬

‫;‬

‫‪٠٠٠/ ; -‬‬

‫ز‬

‫‪ ٠‬ي‪ ٠٠٠‬ب‪ ; ٠‬ة‬

‫‪ : .‬ذ‪ ٠٠٠‬ر ا ة ى ب‬

‫; ‪ ١ ٠ ٠‬ﻣﺲ‪١‬‬

‫ب‪ ٠‬ر ‪ ٠ ٠‬ر ﻣ س‬

‫ﺑ ﺮ‬

‫‪ ١‬د ص ي ن و‪ ٠‬ررذ‪ ٠‬ب‪ ٠‬ص;‪ ٠‬د د و د‬ ‫د‪ ٠‬ﻓ‬

‫ن‪« ;;٠‬‬

‫د ‪ :٠‬ء ص‬

‫ج‪. . ٠‬‬

‫ت‪-‬ز رائ د‪ ٠‬ﺗ ض ﺧ ﺧ م‪٠‬ذع‪ ٠٠; ٠‬ﺑ ﺎ ‪.‬‬

‫ز آ‬

‫ر‪٠‬‬

‫‪.‬‬

‫‪ ٠‬إ إ‬

‫ع‬

‫‪١‬‬

‫^‬

‫ﺋ‬

‫ﺈ‬

‫;‬

‫ب ‪ ٠‬ا‬

‫; د ‪ ١‬ذ‪ ٠٠‬ض ‪ ٠‬ﺑ ت ا ر ‪ ٠‬ب‪. ٠‬‬ ‫‪ '.‬ئ ; ‪. .‬‬

‫^ ج >‪ ٠‬ﻣ ﺢ ‪ . ; ٠‬ذ ﻓ ﺎ ت‪( ٠‬‬

‫ت'ﺀ؛ﺀ'عﺀ؛؛‪ ”٠‬ة‪:‬؛ ع؛‪ ٠‬ﻳﺎ‪-‬‬

‫‪:‬‬

‫‪١‬؛‬


،٠

BUYUK

K A L D IR M A S I

207

١٠٠٧٠,١‫ﺫ‬

‫؟ ا‬

‫ؤ ا‬

n*:y

;

‫ج‬

‫ذ‬

‫ﻵ‬

‫ة‬

‫إ آ ا‬

‫آ‬

‫؛‬

‫ا‬

٠ ٠ !

٠‫ﻃﻢ‬١

‫ﺎ‬

‫“؛‬

‫ آ د؛ ا‬-

‫ﻌ‬

‫ﺛ‬

isimi fiskesine ccvfeıdır,

,

‫ﺐ‬

‫ﺟ‬

٠

yy

‫ﺀ ا‬


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

208

I I■‫؛‬ ‫؛‬1 ;‫؛‬ ٠٠»

■‫؛‬٠٠- " . ' ٠r ٠ ٠ ٠ ' - ' > ( ^

٠ - ' ٠ -*٠-

' ) . ٢ ^ .. . ^ / . ، ‫ ; ؛‬٠١٠ .٠ ; ، —

t

'‫ ؛‬r

'/ ■ ( '- ^ : ٠

( ، ، ٠i ٠ ٠ ٥ ٠ g >٠ . . .

;---i ^ ٢ ’^ . ^ ‫ • ؛‬. .

- ٠ ٠ ■-.

İÇ . ; . .

.

. ١ ^ .. , . : .

٠٠

-٠٠ ١___

V.

‫؛‬

Mustafa Kemal'in ..Hilafcl vc Milli Hakimiye‫؛‬.. konusunu işlediği 16. 17 Ocak 1923 tarihli İzmit Konuşması.nın son sayfası. Bu konuşma İsmail Şükrü Hoca'nın "Hilafet-i Islamiyyc isimli risalesine cevabıdır.


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETtN KALDIRILMASI

.^ . ٠ ١ ٠ . i>- w -‫؛‬aL^.. .1^‫ ؟‬١V>- ..iL— a، ^

209

wL . ٠

j

y ^ \ j ٠j\ rrA j l .

! ٠١

J ١ ‫>؛‬-٠١

‘ ^."..-'١“■‫^؟‬Aİ ٠٠-٠ >-

٠٠/٠,--■ ١ j

٠_ ٠2^l.-r»، .٠ ٠ , JA■ ٠

، ١‫^ ؛‬

\ j a ١‫؛‬L

٥J l ٠١L ، I İ ‫؛‬c

٩ ٠،..^.^.M٠ ٠ ٠ l ٠ ٠

٠ J ٥٠— ..‫؛‬J

<٠ ٠ ١ ^ —1 <٠ > . ٠۶

.-'^٠' ^ ٠l-v٠.—“V.İ ١ ٠j-c-٠Llw Lİ٠l٠١•o ١٠^٠j ٠i ٠ ٠ o l ٠pl . ٠_.-^٠١i; ٠ı ٥^...‫?؛‬.^.^ ^:= ٠)٠ . y ..^٠.lj\ ı !،_٠ı J..-U .^-'=.» J..-U. ۶٠aT ،^.٠: ٠.^^٠ j...، J...، o ^١ıl ٠.

.^>^١ >٠V- j X٠'—'١ .L .‫^؛‬

١٠^-٠c‫ ؛‬C-L J ٠^ ; ^ ٠ılj ،,\

.^ ; ^ ' ١ ‫ ؛‬،٠ ٠ ,٠ “٠ ٠ ^'١ V‫ ■؛‬w/-L٠٠‫؛‬j ‘=-^L٠١ ،5‫ ؛‬١ ٠ ١ ٥ - ^٠U،-?'L. ٠ J j <٠l٠ ‫ ؛‬٠٠vL

٠ j a ‫؛‬١jİJ _l

V . ■ '، ^ A ٠٠٠،٠ .٥ ‫ ؛‬jtC .' ٠١'^l

.--‫؛‬.‫—؛‬ '^٠ .o

'..٠٥١ ..5-،-^'.‫؛‬ C-_-‫'■؛؛‬،‫؛‬-J ٠.٠_-Ç٢‘٠ .‫^؛‬،j-y , y

،j -^ .:.u i j ٠_ ٠٠s- ١t ٠٠ı

'‫؛؛‬-'.^:■٥٠---^-=.-^ ‘ ۶ --١ ^ j ^ ٠- C‫؛‬j\ J l٠٥‫ ;؛‬L.T _ ،^ 0 'J j\U ‫؛‬١ ‘،..‫ ؛‬٠l U;1 . j :,. ٠l jUC ;1 V. j'\:,.Jj .C. İV '\ J JV. . İ J v ,O ....C , j ٠٠٠٠' ٠ '

‘ L،>5-‫^؛‬ ٠ -.' ١٠?....- ،، i- ٠l ١ ٠...

٩ .٠ / - ١ ١ ٠ ٠ ^

' o J‘،.- j ' J٠ ı _٠ l٠ _Vwl ٠Vwll'ijl'ij w

١

\

L U

- w ‫؟‬7 ١

١ ٠ ..^^-^ 2rt٥ ٠^■^٠ —..;0 . ‫‘^؟‬٠٥ ..‫^؛‬،"٠ ١J ٠ ‫؛‬٠' ١ ٠ ٠ 5-.-،. ^

.>١ u ٠١١١‫؛‬٠١

٠ J ٠^٠٠٠‘١...

------

.-L

۶

J٠٠١١

o

j V٠ ,

١٠İ‫ ؛‬J ^^. Jy

^

.١١

‫ ؟‬J -^٠٠٠)١. ١٠.,^‫< ^؛‬j O İ ^ ٠٠ ٠j ‫ ؛‬J،İ‫ ^؛‬l

Afyonkara‫؛؛؛‬sarMilletv‫ ؟‬iüU‫ ؟‬sm‫ ؛‬i‫ ؟‬٠H ^ ü l karşı yayınladığı "Hilafet-i Islamiyye" isimli 28 sayfalık risalenin oıjinal metinleri


‫ﺫ‬

‫‪١‬ﺍ‬

‫‪H A SA N‬‬

‫‪C EY LA N‬‬

‫; ‪٠‬ﻗ ﻞ ‪ ٠‬ﺩ‬

‫ﺑﺎ ﺧﻠ ﺪ‬

‫^ﳌﻮﺑﺪﺩ‬

‫ﺑﺪ ﺽ‬

‫ﻣﻌﺈرﺀأﺗﻚ‬

‫‪210‬‬

‫ش‪ ٠‬وس‬

‫ﺳ ﺺ‪ ٠‬ﺍ ﺩ ﻥ‬

‫ﺍ‪ ٠‬ﺵ ﻧ ﺮ ﺍ ﺕ ﺍ ﺍ‪٩‬‬

‫ﺍ ﻛ ﻨ ﺶ ﻭ ‪ ٠‬ﺫ‪٠‬ﻭ‪ ٠‬ﻑ ﺳﺎﺃ ﺕ ﻭ‪ ٠‬ﺕ ; ﺍ ﻯ‬

‫ﺑ ﺎ ﺍ ﺍ ﻣ ﻌ ﺬ ﻱ‪ ٠٠‬ﺍ‪٠١٠‬‬

‫‪٠٠‬ردذ ﻭ \ ﴎ‪ 1‬ﻙ > ﻟ ﺮ ﻝ< ‪ ٣ -‬ﺍ ﺭ ﳌ ﺜ ﺪ ﺭ‪ ٠‬ﺍ ﺿ ﺎ ﻧ ﻚ ؛ ﺑ ﺾ ﺍ ﻳ ﺎ ؛ ﺕ‬ ‫ﺀ‬

‫س'ب ‪ ٠‬ادﺣﺬﻟﻬ ﺐ‪ ۴ ٩‬ﻟ ﻤ ﺰﻟ ﻪ ﺧﻠ ﻎ <ا ﻣ ﻦ دﻧ ﺮﺗ ﺮﻳﻨ ﻚ ﻧ ﻜ ﻮ ن ﻋﻴﻦ‬ ‫ن ﺑ‪ ٦‬ﺮرﻥ ى ﻣﻣ ﺎﺎ ‪.‬ﺩ ﺋﺍ ﺭﺮ‬ ‫دا‪٠‬ىﻯﻷ"ﺃ‪٠‬ﻳﺑﺪدﻉد وﻭ ب‬ ‫ﺳﻦ‬ ‫‪ ٠‬ﻟﻜ‬ ‫ر‪٠‬‬ ‫ﺧ ﺘدﺪ ﺭ‬ ‫‪ ٩‬ﺍا ﻭو ﳌ‬ ‫ﺏ‪٩‬‬ ‫بﺩ‪.‬ﻳ ذﺮ ﳌ ﺎ ‪٠٢٠ ٠‬ﺩ ﺩ ‪٠‬اﺭرﺫدﺣﺎ‬ ‫ﺣ ﻞ ‪-‬‬‫‪ ٠‬ﻮ ﻳﺫو‪٤‬ذ ‪٤.‬ﺭ ‪.‬ر‬ ‫‪٠٠٠‬ز ‪٠‬ﻩ ‪ :‬ﻩﺝ‪ :‬ﺝﺵ‪٠‬ش ﻳ‬ ‫‪٠٠‬دز‬ ‫ى‪٠‬زا‪:‬ﻟ‪ ٠‬ﺮا‪:‬ﻟد ﺮ‬ ‫ف‪ ٠‬ز‬ ‫ض ﰱ‬ ‫ﲆ رﺭ ﺽ‬ ‫ض'ﺗﻠﻰ‬ ‫ﺗ ﺪ ‪ ; .‬ا د ر ك ‪ .‬ﺽ'ﺗ‬ ‫ر ذ‪ ٠٠‬ت‪ .. :‬رﻗد ت را ئ ءاﻟﻠ ﻪ ﺟ ذ ى ء ﻗ ﻜ م ‪> ٠‬ا ن ء ا ﻧ ﺎ د ل‬ ‫‪ ; ٠‬ر‪ ٠٠‬ب‪ ٠‬ﻣ ﻰ ‪ .‬ب ‪ .‬د‬ ‫ا د‪ ٠‬ت‪ ١‬د ر ا ا أ ا‪ ١‬ﻣ ﺎ ﻟ ك‬ ‫ﺏ‬ ‫ىب‬ ‫‪ ٠‬اﺍ‪ ٠٠‬ﻯ‬ ‫ﺀﺀ دد ك‬

‫راا نز‬ ‫آر‬

‫ﻦ؛‬ ‫ﺧﱭ ؛‬ ‫ق ﺧﺒ‬ ‫ﰈﺀﺕ ﺍا ﺩد ﺩد ﺁآ ﻕ‬ ‫ﻭوﺑﻢﺀت‬

‫و د ى ﻋﺮﺩ ﺕ‬

‫ك ( ‪ .‬را واذ ﻣﺎ; ﻣ ﺣﻠ ﻰاا ع؛ه‬

‫‪۶‬‬ ‫‪٠٠‬ﺝج ‪. .‬ﺭ‬ ‫‪٠٠‬‬ ‫‪٠٠‬ﺩ د‪ ٠٠‬ﺩ د‬ ‫‪٠٠‬‬ ‫ص‬ ‫ﺹ‬ ‫‪ ٠‬ﺒﻟ ﺒﺚﺚ ﺍ ﺭار‪٠٠‬‬ ‫‪٠‬ﻟ‬

‫ﺧﺎﻳﺬه‪٠‬ﻬ ﺎد د ر ‪.‬‬ ‫ﺟﻠﻢ‪٠٠٠‬‬ ‫ﺋﻓ ﺮ‪٠‬ﻟ ﻖ‬ ‫‪٠‬اا ﺣ ﺎ ﻳ ﻧ‬ ‫ﺧﺎﺑﺑ ﻪ ‪ ۴‬ﻟ ﺬذ ‪ ،‬ﺟ ﻠ م‬ ‫ﻳﻮﺋﺪر ‪ .‬ﺧ ﺎ‬ ‫ىﻟق ﻳ و ﺗ د ر‬

‫د ﻛ ﻦ ﻣ ﺎ ذ ا ﺀ ﺣﺺ ‪ - ،‬ﺑ ﻪ ‪ ٠‬ﺋ ﻖ اوي‪ ٠‬رﺳﻪ ارا ‪ ۶‬ن ‪ ١‬ﻓﻜﺎ ر ا ا ﻵ ﺑ ﺪ‪ ٠‬ر‬

‫ب‪ ٠‬اه ر ردد راﻧﻌﺮا ب ﺣﺎﻣﻞ ارﻟﻤﺜﺪر ‪ ٠‬او ‪٠‬اﻟﺪ‪ . ٠‬و ﺧ ﻌ ﺮ‪ ٠٠‬د‪5٠‬ا‬ ‫ﻳﻌﺘﻰ ﻋﺎ فﺀرام ا رﺗ ﺪا'ﻟ ﺮ د ﺷﻠ ﻪ‪ .‬رﻟ ﻜ ﺪ‪ ٠‬دردر'دﻛﺎرﻣﺰى‪ ٠‬ﻛ ﺐ‬ ‫ث‪ ٠‬ﺀ‪:‬ددد م>‪٠‬ﺟﺮ)‪ ٠.‬ف‪٠‬ﺛﻦ ر ﻣﺘﺘ ﺮ اﺛﻜﺎم ا‪ ٠‬ا ﻵﻳﻪ‪٠‬ل ﺛﺌﺮ ادﺀرك ا ﻛﻠﺜﺎا‬ ‫دﺣﻤﺄت ا‪.‬د‬

‫( ﺑ ﺪ ادل‪-‬؛ ‪5‬ا ﻣ ﺪا ﻻ ﻣ ﻒ ﻛﺮرون ا ى ر ا ﺳ ﻼ ﺑ ﺒ ﻪ‬

‫ﻧﻨﺮ ر اﻧﺘ ﻖ |ك‪:٠‬ﺣﺘﻢ ‪٠‬روﺣﺘﺒﻪ " زاﺑ ﺪ ك‪ .‬اﺑ ﺪا د ر ز ‪'. ،‬رااﻏﺎأ‪٠‬ﺀذاه‬ ‫ﺟ ﺶ ا د ﺑ ﺪ ك ﻫﺌﺮرال ﺣﺘ ﺪ ‪ .‬ﺣﺎﻣ ﻞ او ﻻذ ردرﻟﻮ ﻣﺮ‪٠.‬ﻏﺎرال‬ ‫‪٠‬ه ا ﺳ ﻼ ب‪ .‬ل ؛‪ .‬د‬ ‫زا‪ ٠‬ل اوذ'ﻣﻖ و و ك ‪٠‬ﻟﺖ ‪ ۴‬ا ذ ك ﺛﺎﺀد ت ﺣﺐ‬ ‫و ز ﺑ ﺪ ت ﻧ ﺘ ﻪ ر ش دوذر‪٠‬ﻣﻤﺪآق ﺑ ﻮ ن د ز ر ك ا ش‪ ٠‬د‪ ٠‬ص‬ ‫أ‪ ٠‬دﻣﺠﻜﺪر‪ ٠‬دﻣﻨﺎﻟﻠﻬﺎﻟﻮ‪: ٠‬ق‪٠‬‬ ‫‪ ٠‬رﺗ ﻲ‪.‬ﺑ ﺮ ﻛ ﺬﺑ ﻀﺎﺗ ﺪ‬ ‫ر‪ ٠‬د ا و ﻣﺎ ب ﻣﻌﻮل‬ ‫ﺧ ﺮا ب‬

‫ث( ر ى‬

‫‪1‬‬

‫‪٠‬‬


‫ﺍﺍ‬ ‫‪BÜYÜK OYUN - II / H ttA FETiN KALDIRTMASI‬‬

‫‪211‬‬

‫— ‪: V >L‬‬ ‫ﻳﻮرن‪ ٠‬اﺋﻶم ي‪ ٠‬ا ﺳ ﻚ ﺗ ﻐ ﺎً ا‪ / ٠0‬ل‪ ، ٠‬ﺣﻼﻧﺖ ‪I‬‬ ‫س ‪٣‬اﻣﺘﺪ‪ ٠‬و \ ‪ /‬ﻟ ﻰ > ‪ 3‬وﺣﺮاﺳﺘﺪ ‪ .‬ﺗﺒﻮ ‪،‬‬ ‫ؤﺗﻴﺎ اﻣﻮرﻧﻰ ﺗﻠﺒﺮد و‬ ‫ل‬

‫ﺧﻠﻒ اوﻟﻤﻘﻨﺮ ا اة‪١‬ﻣﺔ ﺛﺮ‬

‫ل‬

‫ﺣﻌﺪوﻣﻨﺪ ‪ .‬رﺻﺮل ‪٠‬‬

‫* ■‪:‬‬

‫‪l/ r‬‬

‫اﻗﺪ س‬

‫‪..‬ﻟﺮﻗﺪف ﺗﻴﺎﻳﺘﻠﺮ ‪ .‬ﻧﻌﺰﻣﺪرى ﻣﻐﺎم ﺀ‪ ٩‬ﻳ ﻞ راﻟﺘ ﺪ‪ .‬واﻧﺒﺠﻪ ‪ ١‬و ﺟ ﻮ ﻣ ﻒ‬ ‫‪ :‬ﻧ‬

‫ﺣ‬

‫ﻞ‬

‫ﺑ ﺑ‬

‫ﺮ‬

‫د‬

‫ى‬

‫ا ﻧ ﺂ‬

‫‪:‬‬

‫ﻗ‬

‫‪٠‬‬

‫ا ‪٠‬‬

‫ﺿ ﺎ ‪،‬‬

‫ا‬

‫ﺗ‬

‫ﻣ‬

‫^ ‪.‬‬

‫ﺎ‬

‫ﻰ‬

‫ﺑ‬

‫ﻜ ﺎ‬

‫ا ﺛ‬

‫ﺷ‬

‫م‬

‫ﺮ ﺑ‬

‫ﻬ‬

‫ﺳ‬

‫د ‪٠ 5 :‬‬

‫ﺮ‬

‫ف‬

‫‪ k J‬اورر ذ‬

‫^وج‬

‫) ‪ ( ١‬اﻧﺂ ﻣ ﻤ ﻮ رﺗ ﻪ ‪.‬‬ ‫ؤﺋﺘﺎ ت ﺀ ق‬

‫ﺗ‬

‫ﻣ‬

‫ف‬

‫ﺮ‬

‫—ان‬ ‫‪ -‬ا‪ ٠‬ﺗﻜﺎ ى ﺗ ﻴ ﻢ ‪ ,‬؛ﻋﻴﺎداﻟﻲ ‪:‬‬

‫‪ ٠‬ا ﻧ ﺎ‪٠‬ﺟﻬﻴﺮه اورر ‪٠‬‬

‫ﻳ ﻌ‬

‫ﻣﺒ ﻚ‬

‫ﻰ‬

‫ﻓ‬

‫ﺮ‬

‫ق‬

‫ﺳﺎﺑﻢ‬

‫ﻳﻮﺗﺪر‪٠‬‬ ‫دررو‬ ‫و ﻳ ﺎ ن اﺛﻠﻬﺪر ‪٠‬‬ ‫) ‪ ٢‬ا ( ﺗﻨﺎ ﻣ ﻮ رﺑ ﺆ‪ — ٠‬خﺀ اﺑﺎى رح 'زاﺀ ‪ .‬ﺀ‪ ١‬ذ اوﻹن‬ ‫ﺗﺤﻢ ف ‪ ٠'،‬ﺗﺬا ﺟﻬﺘﺈﻫﺪر‪ ٠‬ﻟﻢ‪٠‬ﺗﻰ ﺗﺎﻧﺒ ﻚ ﺗﻤﺮﻓﻰ آﺗﺠﺰرح‪٠‬زاظ ﻃﺬدر‪٠‬‬ ‫ﻳ ﺛ‬

‫ﻣ ﺮ د د‪٠‬‬

‫ﻘ‬

‫ﻪ‬

‫ﺗ‬

‫ح‪ ٠‬ﻳﻠﻪ‬ ‫‪1‬‬

‫‪a‬‬ ‫‪İ‬‬

‫ﻣ‬

‫ق‬

‫ﺮ‬

‫ا و ر ر ‪ ٠٠‬ﻟم‪٠٠‬ى‬

‫‪j‬‬

‫*‬

‫‪İ‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺑ‬

‫ﺮ‬

‫‪٠‬‬

‫ا‪ ٠‬ا ﻣﺎﻟ ﺪﻳ ﻦ‬ ‫ﺑ‬

‫ك ‪٠‬‬

‫ي‬

‫خ ‪،‬‬


t

t: I

r ;:

٠

(I

٠n

'. <‫ ؛‬٠1I،. '

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

212

i ^; '

İl

٠

J

3.. 3

-*j ..‫؛‬J L ı

، ١_٠y*—j j

٠j <٠٠İ£ j ٠٣١ d

...^٠٠— —٠٠٠٠£ jj...I ...I ‫؛‬.^٠ ٠)) ٠ ٠ jj ٠ ٠iiJ3٠‫؛‬..‫^؛‬ .‫ ^؛‬٠ Jı،j ،٠1

. ١^ ‫ ؛‬١. ،

..3 .‫•؛‬. ..-=-'■٠^ ٠'".٠/. <١‫؛‬٤^X

،‫؛‬. c

3 ٠/٠ . .٠.٠٠ ٠١ ١ ٠٠

j ١^ jl

١. . . j . ^ - ‫ ؛‬٥Jl. j

c -

<d >-

t ٠

ıjL -i ،٠١ ..‫؟‬۶ L.

٠٠٠٠-٠‫؛‬- ٠Z->١İ —٥٠

J١١U

١!İ ' j ٠٠Z^l٠l^ iSj ٠J ٠٠I-J ١Vi- ٠ ٠jjS...AiU-L٥I ^ ٠Ilj٠ ٠ ٠٩L-‫؛‬٠^ı٠‫ ؛‬. I ٠jcl!،،iüp J ٠,١،٠J٠I JL. ../J[‫'؛‬L

^ . ٠١-^ ،_3‫؛‬٠٠^''١ ،5- ١*٥^( ) j

١١٠jL ٠٠^ ١ ٠i\c ٠j 7 j j .^ ^ ١^ ٠jL٠>d *١ ^1. . . jl ٠٠

..'tL

~

y '->J . < S y ^ * ^ ^

٠jT٠^ (

y.

٠ ->^١' ١ (J ^ *.3-

<٠3٠j Li) ÛAİİ..1 ٠i i »٠y j V ٠) l < ٠>٠j Xj U—j w j-،i . LıL ٠/ J ١٠٠j ; .^ ،-٠ ٠ ٠j^،İ.L.? ٧ ..^ L —3:^ ✓. ٠^ *—-■٠ *I ٠jü١٠. 4 _

w LI * 3.٠ ١ . - ١٥١ ٠3٠ . >.. ^ w .

٠ .

‫ ■؛؛‬٠ ٠f<i3 f<i 3٠ ۶٠* ١٠A^ ٠jA j a ٠— -٠a .jp..‫■؛؛‬ ٠^ ^ ٧ ^٠٠٠^ ^ ٦ ٠İA٥٠. ،٠ıL-٠٠L٠. ١٠٠j ٠٠‫ ؛‬۶٠A٠٠٠ 3ı ٠^ ٠٠— viİ ٠٠|

٠ ١L(jju L.(jju.

o ‫؛‬....

١^-٠٠٠.۶۶J ، ^ r*^١‫^^؟‬.١ .-.٠j >٠ ٠/٠٠J j ^^3 ‫؛‬ : .;٠J !;.JLli-٠١٠- ٢٠^3.1

٠J - ‫ ^ ؛‬١^ ١ .— 3£. ٠3‫ ؛‬l٠ -

٠v٠١٠j ٠’٠^ ji ، .^jlüu- C-.A-.Ü. ٠.٠^ y . ^jx ‫؛‬y ٠. .‫؛‬L )U ٠5‫؛‬xiİ ^ ٠> jl٠U‫ ؛‬١٠>.^ ١::،٠٠y ^-C5٠ ٠JL^ j . A٠٠l...^ ...I y . . .

... l tdLlj^ i ١ ٠j ٠jkp١٠ s j j L j ١‫؛‬1٠٠jI ٠3 ٠^ ٠J.j^ ^ ^ -٠

I^C٠۶5٠ ٠j٠l٠j٠^١y ^ . A٠. ٠ ^ ٠y٠>L 3.^ ،i l ،٠/^٠٠>^١٠7.٠y .y ‫؟‬.


‫‪213‬‬

‫ا ‪B Ü Y Ü K O Y U N -11‬‬

‫‪K ALDH M A SI‬‬

‫‪— ٧ -‬‬

‫ا ﺗ‬

‫ﻛ‬

‫ﻛ‬

‫د‬

‫و‬

‫ر‬

‫ﺮ‬

‫م ‪ ١‬ﻳ‬

‫ر ا‬

‫ذ اً‬

‫ﺑ ﺎ‬

‫ء ﺧ و ن‬

‫وﺗﺄرر‬

‫ت‬

‫‪.‬‬

‫ى‬

‫ى‬

‫ا‬

‫ل‬

‫و‬

‫آ ﻧ‬

‫‪٠ -‬‬

‫و‬

‫د‬

‫ب‬

‫ﺣ‬

‫ؤ‬

‫د‬

‫ء ا ‪ ٠‬ه‪٠‬‬

‫ر‬

‫ز‬

‫ﺟ‬

‫ﻧ‬

‫ك‬

‫رو‪ \ ، ٠٠‬ﻗ ﻞ‬

‫ح‬

‫ى‬

‫ﻣ‬

‫ﻣ ذ‬

‫ﺟﺎ ب‬

‫ﺂ‬

‫ﺣ‬

‫ر‬

‫د ﺑ ﻳ‬

‫‪٠‬‬

‫ﺗ‬

‫ق‬

‫ﺣ‬

‫ق‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ء ﻣ‬

‫ا‬

‫و ﻟ‬

‫و‬

‫ر‬

‫^‬

‫و‬

‫ﻗ د‬

‫ر‬

‫و ا‬

‫ا ' ة ا‬

‫ب‬

‫ك‬

‫د ﻳ‬

‫ر‬

‫ق‬

‫د‬

‫ا‬

‫ﺳ‬

‫ﻗ ﺎ‬

‫ق‬

‫و ﺑ ﺎ‬

‫ة‬

‫ا‬

‫ﻧ ﺎ‬

‫ا ا‬

‫ﺧ‬

‫ك‬

‫ا‬

‫‪ -‬ﺛ‬

‫^‬

‫ﺳ‬

‫ﻼ‬

‫وﻳﺪ‬

‫ت‬

‫‪ ٠‬ا ‪٠‬‬

‫ا‬

‫أوت‬

‫ر ‪٠‬‬

‫‪ ٠١‬ا ذ‬

‫ﺟﺮﻱ‪ ٠١‬ﺵ‬

‫ن‬

‫ش‬

‫رﺑﺎﻧ ﻚ‬

‫ب‬

‫ق‬

‫‪٠‬‬

‫و‬

‫ز‬

‫ﻳ‬

‫ﻣ ﺛ د‬

‫ﻘ‬

‫ا ﻳ‬

‫و‬

‫ن‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ﺣ‬

‫ﻋ د‬

‫ء‬

‫ﺳ‬

‫ت‬

‫ا‬

‫ﻧ‬

‫ﻣ‬

‫ﻣ د ‪.‬‬

‫ﻣ ﻧ‬

‫ﺮ‬

‫ﻼ‬

‫ك‬

‫‪٢‬‬

‫و ا ﻧ‬

‫ن‬

‫ﺳ‬

‫ا " ﺋ ﻜ ﺎ م‬

‫ﻳ‬

‫ا‬

‫ض‬

‫و ﻳ‬

‫ﻧ‬

‫ا‬

‫ﺳ‬

‫ج ‪. ٠‬‬

‫ﻼ ﻣ ﺗ ﻪ‬

‫ﻜ‬

‫و‬

‫ر‬

‫ﻣ‬

‫ا‬

‫‪ -‬ذ‬

‫ا‬

‫ذ ‪٠ ٠‬‬

‫ﺗ‬

‫ش '‪٠‬‬

‫ش ‪٠‬‬

‫ا‬

‫ﻧ‬

‫ل‬

‫ا ا‪٠‬ى‪٠‬‬

‫ﺣ ﺗ د‬

‫د‬

‫ك‬

‫و‬

‫ا ﻟ‬

‫و‬

‫د ‪.‬‬

‫و‬

‫‪ .‬ر‬

‫د‪٠‬‬

‫و‬

‫ل‬

‫ﺎ‬

‫ة‬

‫د‬

‫ر‬

‫‪ ٠‬ﺗ‬

‫د‬

‫ر‬

‫ﺑ‬

‫ﻓ‬

‫ق‬

‫ر‬

‫ﺗ‬

‫ت‬

‫ظ‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ﺑ ﺎ‬

‫ﻛ ﻠ‬

‫ﻣ ﻧ‬

‫ت‬

‫ﻣ‬

‫ﺮ‬

‫د ‪.‬‬

‫ف‬

‫ﺟ ﻧ ﺎ‬

‫ب‬

‫ﻣ‬

‫ب‬

‫ا ﺋ‬

‫ﻜ ﺎ‬

‫م‬

‫ا‬

‫ت‪ ٠‬ﺗ‬

‫ا ‪.‬‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ذ‬

‫\‬

‫ﺟ‬

‫و‬

‫ﺮ‬

‫ا ﺋ‬

‫ق‬

‫ق‬

‫وا ﻣ و ر‬

‫ﺣﺪه‬ ‫واورﺭى‬ ‫ﺣﺎداد‪: ٠.‬ﺫ ‪ ١‬ﺳﻌﻢ ا ب ؛ ا ; ﺑﻣ ﻰ‬ ‫ﻡ‬ ‫ﻖ ﻭﺍ ﻭ‬ ‫اوﻧﺎن ‪ ۶٠‬ﺫﺍ ﺩ‬ ‫اﻋﺎب ﺍ ﻭ ﻻ ﻥ‬ ‫ﺑ ﺘ ﺪ‪ ٠‬ﺍ ﲤﺎ‬ ‫ﺣ‬

‫س‬

‫ا‬

‫و ﻟ‬

‫د‬

‫ق‬

‫^‬

‫ن‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫‪٠‬‬

‫آ ﻧ‬

‫ﻗ د‬

‫ر‬

‫ر‪٠‬‬

‫د ‪٠‬‬

‫‪-‬‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ث‪٠‬‬

‫‪٠‬وﻟﺪ‪-‬ض‪٠‬‬

‫و ا‬

‫د ‪٠‬‬

‫‪٠‬إﻟﻠ‬

‫ص‬

‫‪٠‬‬

‫ﻪ ؛ ا‬

‫ﺗ‬

‫د‬

‫ق‬

‫ﺎ‬

‫د ‪.‬‬

‫ﻣ‬

‫د‬

‫ر‬

‫‪-‬‬

‫ﺷ ﺒ ﻞ واﺷﻤﺎﻟﺪن وﺗﺎ‪٠.‬ه ر د ‪ ،‬ﺣﻠﻖ اﺣﻜﺎم ﺳﺨﻮ‪ ،٠‬اى؛'ت رﻃﺘﺖ‪ ٩‬ﻧ ﻤ ﺮ‬ ‫‪،‬دﺀرك ﻳﻮ ﻣﺎﺛﻬﺪ‪ ٠‬ﺟﺎت وﻣﻌﻴﺜﺘﺮﻳﻨﻚ دﻛﻬﺈن اﺗﻈﺎ ى ا وﺗ ﺶ‪ ٠‬ﻏ ﻪ‬ ‫ر وﺑ ﻐ ﻬ ﺎً و ر ﻣﺎﺗ ﺔ د ﺀد‪٠‬‬ ‫اوﻛﺰ وراد‪ .‬آ ﻛ ﺎ‪ ١‬ﺛ ﻠ ﻰ اﺑﺤﺎب ا د ن ر ى‪ ٠‬وددﻧ ﻚ اود‪.‬‬ ‫ظ ار^رف ذ راﻧ ﻮ ﺣ ﺪ‪ ٠‬ذد‪٠‬‬ ‫د‪,-‬ﺑﺠﻪ ﺑﺎ ‪ 0‬ز‬ ‫‪ .،‬ى‬ ‫ا‬

‫ب‬

‫ﻣ‬

‫د‬

‫ا‬

‫ذ‬

‫ذ‬

‫ه‬

‫‪ ٠‬د و ﻣ ﻪ ط‪ ٠‬ر دا وﺑ ﻮ ب ا ك ﻟ ﻬﺎ ر و ى‪ .‬ر ت‪..‬‬ ‫واود اوﻻن اﺣﻜﺎم م‬

‫دﻻف ا‪ ٠‬ﺑ ﺪ ر ‪ .‬زرا ﺀل‪ ٠‬ا‪ .‬ﺛﺮ‪.‬اﻏﻚ ا ﻣ ﻮ د ﻛ ﺎ ر د ‪ .‬د و ن ﻟﻮاﺀع‪٠‬‬ ‫ى ل‪ ٠‬ط ﺀ ‪ ,‬ﻓ ﺪ ا د‪.‬ا ك ‪ ١‬ﺗ ﻂ ا ﻧ ﻴ ﺮ ى ﻛ ﺮ ‪ ٠‬اﺣﻤﺎ‪ ۶‬ﻗﺎ ﺀ د‪ .‬ت‬ ‫س‬ ‫‪٠‬‬ ‫‪١‬‬ ‫ﻒ‪ .‬ﻣﻮاﺳﺎولرااﺣﺢ‬ ‫ﻷﻣ‬ ‫ﺣﺎ‬ ‫ﺊن ا‬ ‫ﺻ‬ ‫ورﻣﺎنو‬

‫ﻝ‪: 77‬‬

‫‪٠‬ر‬

‫ب‬

‫اﺀاى ﺛﺮى ‪٠.‬وذﺗﺬأ اﺗﺮك‪٠‬ل‪ ٠‬ش اوﻟﺪﻧﺮى‪ ٠‬ﻃ ﺪ‪ ٠‬ﺀو‪ ٠‬ر ا ﻳ ﻢ‬

‫أ ﺗ ﺪ ﻣ ﺮ‪ ٠٠‬ك‪ ٠‬دار؛ ﺛﻤﺮﻟﻪ داﺧﻞ اوؤر‪٠‬‬ ‫وﻣﺤﺚ‪ ٠١‬ﻣ ﺰ ﺑ ﺮ ‪ .‬اﺳﻼم ا ﻃ ﻼﻧ ﺠﻪ ا ﻳ ﻢ ا ب ض‬


‫‪214‬‬

‫‪HASAN Hü s e y in‬‬

‫‪ceylan‬‬

‫‪٨‬‬

‫‪-‬‬

‫و‬

‫ﺑﻠ و‬

‫ر‬

‫“ ‪ .‬ﺗ‬

‫ل‬

‫ا’ذ‪.‬رزى‬ ‫و‬

‫ﻟ ﻣ ﺎ ‪ ٠‬ا‪ ٠‬ﺑ م‬

‫ر ذ‬

‫‪٠‬‬

‫ت ' ا‬

‫آ‬

‫ﻧ‬

‫د د ا‬

‫‪٠‬‬

‫ء‬

‫ئ ' ﻟ‬

‫ﺷ ذ‬

‫و ذ ﻟ ﻣ ذ ه ‪' -‬‬

‫ﻣ‬

‫ى‬

‫وا ﺟ ﺮار‬

‫د‬

‫و‬

‫و ا‬

‫ﻛ ﺗ ذ‬

‫;‬

‫ﻧ‬

‫ر د‬

‫ف‬

‫ل ‪٠‬‬

‫ك‬

‫ى‬

‫■ ا‬

‫ﺮ ؛ ا‬

‫ﻛ‬

‫ا‬

‫ﺞ‬

‫و'‬

‫ت‬

‫ا‬

‫ق‬

‫د‬

‫خ‪ ٠‬ﻣ ﻣ د ا ذ‬

‫ر ر‪٩٠‬‬

‫ن‬

‫ﺋ‬

‫ا‬

‫ﺔ ‪.٠‬‬

‫اوﻻن ادر‬

‫\‬

‫ﺧ ﺂ‬

‫د ذ '‬

‫د ا‬

‫‪ ٩‬ﻟ‬

‫ﺧ‬

‫ﺧﺐ‪:‬‬

‫ﻰ‬

‫ﻞ‬

‫ر ﻓ ذ د‬

‫ﻣ و ا ‪ ٠‬د ؤ ‪٠‬‬

‫ﺣ ﺄ ‪ ١،‬د ﻣ ﻪ‬

‫ذ‬

‫» ﻟ د‬

‫د‬

‫‪٠‬‬

‫ر‬

‫د ‪٠‬‬

‫ﺑ‬

‫ذ ‪٠‬‬

‫ر‪١‬‬

‫ب‪٠‬ﺗﺪر‬

‫ا ‪ ٠‬ت‪. ٠‬‬

‫ف‬

‫ى‬

‫ﺩ ﺍ ﻕ ‪ ،‬ﻣ ﺪ ﻣﺎ ‪ ٦‬ﺫﺫﺩﺩ ‪ ١‬ﻳ ﴩ ﺋ ﺬ ﻩ ؛ ﺭﺍ ؛' ﻥ‬ ‫ﺭ‬

‫ﺩ ﻫ ﺎ ﺯﺍ ﺩ ﺩ ﺭ ﻭﺍ ﺵ ‪ ٠‬ﺍ ﺋ ﺪ ﻥ‬

‫ا‬

‫‪.‬‬

‫‪٠‬‬

‫ﻧ‬

‫ﻧ‬

‫ﻞ‬

‫ﻭﻳ ﺬ ﺭ ﻭ ﻥ ﻭﺍ ﺣ ﺮﺍ ﻝ‬

‫ر‬ ‫د‬

‫ﻜ‬

‫ﻌ‬

‫ا‬

‫‪٩‬‬

‫ﻝ‬ ‫ك‬

‫ز‬

‫ﻝ ‪ ٠‬ﺷ ﻞ ﺀ | ‪ ٠‬ﺩ ﺍ ﺀ‪ ٠‬ﺍ ﺫ ‪ :‬ﺍ ‪-‬‬ ‫ر‬

‫ذ‬

‫‪.‬‬

‫ء‬

‫ﻛ‬

‫ا‬

‫ذ‬

‫ﺍ‬

‫ﺍ ﺩﺍ ﺭ ﻯ ﺭ ﺫ ﺫﺫ ﻩ ‪ ٠‬ﻙ ﺍ ﻯ ‪ :‬ﺩ ﻥ ﺍ ﺫ؛‬ ‫ا‬

‫ار ى‬

‫ﻣ د ﻟ ﻣ و ‪ ,‬م‪.‬‬

‫د‬

‫< ﻟ‬

‫ر ا‬

‫ﻞ‬

‫آ‬

‫ر ‪. .‬‬

‫>‬

‫‪-‬‬

‫‪-‬‬

‫ر ‪:‬‬

‫ﺮ‬

‫ر‬

‫ى‬

‫د‬

‫ر ا ﻟ‬

‫‪ 1‬ﻡ‪:‬ﺍ' ~‪ :‬ﻩ‬

‫ﺩ ﺻ ﱰ ﺭ ﺍ ﻟ ﺼ ﻞ ﺁﳓﺎﻥ ﺍﺋﺪﺍﺩ‪ ٠‬ﻳﻠ ﺪ ﳌ ﺮ ﻯ‬

‫> ^ ‪iS‬‬

‫ﺍ ﺑ ﻮ ﺕ ﻧ ﺮ ﳝ ﺖ ﻧ ﻜ ﺮ ﺍ ﻭﺍ ‪-‬ﺍ ﻥ ﺍ ﺑﺘ ﲀ ‪٠‬ﺍ ‪ : .‬ﻧ ﻠ ﻨ ﻪ ﺍ ﻭ ﺯ ﺭ ﺩ ﺩ ‪ ٠‬ﺫﺍﺗ ﺬﺍ ﻣ ﻄ ﻴ ﻨ ﻪ‬ ‫ق‬

‫>‬

‫> —‬

‫; ا‬

‫ﻋ‬

‫ح‬

‫‪I‬‬

‫ش‬

‫ذ‬

‫ذ‬

‫ر‬

‫ا‪٠‬‬

‫‪٠‬‬

‫‪.‬‬

‫و‬

‫? ﲤﺎ‪ ,‬ﻥ ﺑ ﻮ ﺗ ﺎ ﺫ ﺁ ﺭ ﺍ ﻯ ﺍ ﺡ ;‪ ٠‬ﺍ ﺫ‪ ٠٠‬ﺩ‪٠‬ﺕ‬

‫»‬

‫ه‬

‫‪٠‬‬

‫ز ‪ ; ٠‬ا‬

‫ﺗم‪٠‬‬

‫ﺣ‬

‫ا ﺗ‬

‫ﺔ '‬

‫‪،‬‬

‫ﺗ‬

‫و‬

‫ت‬

‫و ﻟ‬

‫ﺮ ا‬

‫ﻣ ﺎ ﺛ‬

‫ﻞ‬

‫ﺣ‬

‫ﺣ‬

‫ﻓ‬

‫ﻪ‬

‫ء‬

‫‪/‬‬

‫ﺮ ﺑ‬

‫ﻬ‬

‫د‬

‫ﺷ ﺎ ﺭ‪ ٠‬ﻷ‪٠‬ﺕ‬ ‫ع‬

‫ر‬

‫د ا ﺗ‬

‫ء ا‬

‫‪،‬‬

‫و ا ﻟ‬

‫{‬

‫د‬

‫د ‪.‬‬

‫ع‬

‫ﺷ‬

‫د ﻧ‬

‫ر‬

‫‪،‬‬

‫ﺮ ا‬

‫ا‬

‫ل‬

‫ﻼ‬

‫ﺍﺛﺪﺭﺹ ‪٩‬‬

‫ﺍ ﻭﻟ ﺮ ﺭ ‪.‬‬

‫ﺭﺍ ﻣ ﺮ ﻝ ‪٠‬‬

‫و ا‬

‫ﺮ ا‬

‫ب ‪٠‬‬

‫‪ 7‬ر ‪٠‬ﻟ‬

‫ﺟﺎﻟﲄ‪ ٠- ٠‬ﻯ ﻭ ﺭ ﻝ ﻭ ﻛ ﺪ ﺩ ﻳ ﻖ‬

‫‪ .‬ﻣﺎ ﻣﺎ ﻵ ﺕ ﻭ ﳕ ﻞ ‪ ٠‬ﺫ ﻋ ﺮ ﺑ ﺂ ﺩ‪ ٠‬ﺍ ﺭ ﻣ ﺴ ﺪ ﺭ ﻝ‬ ‫م ﻙ‪ ٠‬ﺍ ﻣ ﺮ‪ ٠‬ﺩ ‪ ٠‬ﺍ‬

‫ﺧ‬

‫‪٠‬‬

‫ص‪ :‬د د‬

‫ﺧ‬

‫ﺭ‬

‫ﺑ‬

‫ر أ ‪٠‬‬

‫ى‬

‫ﺎ‬

‫د‬

‫ل‬

‫آ‬

‫ﺳ‬

‫ذ‬

‫ط ﺎ ﺗ‬

‫ﺟﺎ ﺭ ﻯ ﺍ ﻭ ﳍ ﻤﺎ ﺯ‪.‬‬

‫د ‪.‬‬

‫ﻣ‬

‫ه‪٠‬‬

‫ﺮ‬

‫ل‪٠0٠‬‬

‫ك‬

‫ر‬

‫ر ا‬

‫ا‬

‫ح ‪ :‬ﻳ‬

‫ا‬

‫ق‬

‫ﺳ‬

‫و ذ‬

‫ﻼ‬

‫ر ‪.‬‬

‫ق‬

‫> ‪:‬‬

‫‪ .‬ﺭ ﺗﺪ ر‪.‬‬ ‫ﺑ‬

‫ﻟ‬

‫ﻪ‬

‫ﻧ‬

‫ﺣﺎ‪ ٠‬ﺯ‬

‫ا‬

‫ﻧﻤﻠﻜﺘﺪ ﻣﻨﻪ ﺧﺎى ‪.‬‬

‫و ﻟ‬

‫د ‪ .‬ﻟ ﻧ‬

‫ﻰ‬

‫و ﺑ‬

‫ﻐ ﺄ‬

‫‪ ٠‬ﻣ ﺚ‪/‬‬ ‫اﺑ و د‬

‫ﺧﺎﺑﻪﺀك‬

‫ﺑ‬

‫ﺎ‬

‫او‬

‫ﻣ ﺎ ‪ .‬ء‪٠‬‬

‫ﺗﺤﺖ‬

‫د‬

‫ﺋ‬

‫ﺔ‬

‫ف ‪ ٠‬ا ‪ ٠‬ﻫ ذ ‪٠‬‬

‫و‬

‫ﻣﻬﻢ ‪ .‬ﺭ ﺩ ﺣ ﻞ‬

‫ورارﺀ ‪ 7‬ﻟ ﺪ ﻧ ﺮ ى ﻣ ﻮا د‬

‫‪y.‬‬

‫ﻭ‬

‫ﻛ‬

‫ا‬

‫ﻌ‬

‫ﺮ‬

‫ﺟ ﻪ‬

‫ا ؛‬

‫ا ر را ت‬

‫ﺑ ﺎ‬

‫ز ا‬

‫ا‬

‫ن‬

‫ك ‪ ٠‬ا‬

‫ﻣ ﺑ‬

‫‪,‬‬

‫ﻪ‪٠‬‬

‫‪٠‬‬

‫ك‬

‫ا‪.‬زىﺗﺤﺖ‬

‫ﺣ ﻜ ﺎ م‬

‫د‬

‫'‬

‫‪٠‬‬ ‫‪l i ٠‬‬ ‫‪٠‬‬ ‫"‪l‬‬ ‫‪V ı ٠..٠‬‬ ‫ﻞ‬ ‫‪.١‬ﻋ‬ ‫ﻛﺎ‬

‫‪L‬‬

‫آ د د‪.‬ﻟ ﻖ‬ ‫د ‪٠‬‬

‫ﻣ ﺈ ﺑ ﺎ‬

‫ر ‪ .‬ﻟ‬

‫ﺀ ذ ‪ ٠.‬ﺗﺎداق اذال‪٦‬ﺛﻬﺪا « ‪٠.‬‬

‫ر ا ر ﺗ ﺪ ‪ .‬ر ا ﺑ ﻬ ﺠ ﺪ ر ى د را‪٩٠‬ت‬ ‫ﺟﺎﻟ ﻚ‬

‫د ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫و‬

‫ﻗ ﺎ‬

‫ﻲ‬

‫ﺷ ﺎ ا‬

‫ب‬

‫ك‬

‫ﺛ‬

‫ﺮ ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫ط ﺄ‬

‫ع‬

‫ا‬

‫ر ﻟ‬

‫ﻰ‬

‫ﻣ‬

‫ﻭ ﺣ ﻮ ﺩ‪ ٠‬ﺩ ﺯ‬

‫ﻋ د ا د‬

‫ﻣ ﻧ ﻪ‬

‫د ا‬

‫‪٠‬‬

‫ﺧ‬

‫ﻞ‬

‫‪ ١‬ﺟ ﺊ‪١‬‬ ‫ل‬

‫‪I‬‬


‫‪215‬‬

‫‪B Ü Y Ü K 0 ¥ 1 - II/H ^ L A F E T İN‬‬

‫ﺛ‬

‫ط ﺋ ﺗ د آ‬

‫ر‬

‫ﻻ )‬

‫ﺮ‬

‫ز‬

‫ك ‪٠‬‬

‫ا‬

‫ط ﺎ ﻟ م‬

‫ﻣﺎ ﻫﺘﺘ ﺪ‪٠‬‬ ‫‪.‬‬

‫ﺣ‬

‫ء‬

‫؛‬

‫د‬

‫ﺗ‬

‫د‬

‫‪1 1‬‬

‫‪ ١ -‬ﺛ‬

‫ﺣ‬

‫ﻜ ﺎ م‬

‫ﻰ‬

‫ﻜ ﺎ‬

‫ﺮ‬

‫ا ﻣ‬

‫ص‬ ‫ث‪٠‬‬

‫د ‪ ٠‬ﺑ‬

‫ذ ا‬

‫ا‬

‫ﻰ‬

‫و ﺗ‬

‫ﺮ‬

‫ذ‬

‫ذ ا‬

‫ب ‪، ٩‬‬

‫ط ﺎ ﻧ ﻳ‬

‫د ﺗ‬

‫د‬

‫ر‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ر‬

‫ر د‬

‫ﺗ‬

‫ب‪١‬‬

‫د‬

‫ر‬

‫د‬

‫ر‬

‫ر‬

‫ا ﺛ‬

‫ﻫ ﺑ‬

‫ط‬

‫دﻳﻤﻚ اوﺑﺮدى‬ ‫ء‬

‫ﻛ‬

‫ﺰ‬

‫ا‬

‫ى‬

‫ى‬

‫ﺟ‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ﺮ ا‬

‫‪%‬‬

‫ت‬

‫ب ء ا‬

‫ﻬ ﻠ‬

‫ﻣ ذ‬

‫ا ﺋ د ‪ ٠‬ﻳ ذ‬

‫ر ا‬

‫د‬

‫د آ‬

‫ر‬

‫د‬

‫ه‬

‫ﺮ‬

‫أ‬

‫ا‬

‫‪-‬‬

‫ﻣ‬

‫ا د‬

‫ﻪ‬

‫د‬

‫ا ﻧ ﺎ‬

‫ر ‪:‬‬

‫ك‬

‫ﻋ‬

‫ش‬

‫ت‬

‫ا‬

‫“ ﺗ ﻬ ﻣ‬

‫د‬

‫ﻣ ﺎ ﻧ ﻠ‬

‫ر‬

‫ﺧ ﺎ ﻟ ﻐ‬

‫ر ‪.‬‬

‫ﻰ‬

‫ا‬

‫‪،‬‬

‫و ﻧ د‬

‫ﺟ ﺎ ﺑ‬

‫ر‬

‫ﺣ‬

‫ذ ا‬

‫ى‬

‫ﻪ‪٠‬‬

‫ﻘ‬

‫ا ﻟ ﻬ‬

‫ﻰ‬

‫ﻣ ﺗ ﺎ‬

‫ن‬

‫ء‬

‫‪.‬‬

‫‪٩‬‬

‫ﺣ‬

‫د‬

‫ﺗ ظ ﺎ ﻫ‬

‫ﺣ ﺔ ا ‪1 ٠‬‬

‫ﺛ ﻮ ﺣﺒﻘ ﺖ ﻧﻌﻨﻦ‬

‫ا ﻓ‬

‫و‬

‫س‬

‫ﺗ‬

‫‪ ٢‬ا ﻓ‬

‫ر د ‪.‬‬

‫ه‬

‫ا ت‪ ٠‬ﺗ‬

‫ﺮ‬

‫د آ‬

‫ﻣ‬

‫ﻳ ﻳ ﺎ ﺑ ﺂ‬

‫ن‬

‫ص‬

‫س ‪ ٠ ٠‬ﻟ‬

‫ﻣ ﻠ‬

‫ﺮ‬

‫‪ ١‬ا‬

‫ح‬

‫ل‬

‫د‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ﺔ ‪،‬‬

‫ر و “‬

‫‪،‬‬

‫د‬

‫‪ ٠‬ﻟ‬

‫ﺊ‬

‫ﻛ‬

‫دائ ا‪-‬ﺋﻜﺎددن‬

‫د ا‬

‫ﻣ‬

‫ﺧ‬

‫ؤ ﺗ‬

‫ر ﺗ‬

‫ﺣﺎﺟﻪ‪ ٠‬ك‬

‫ء ﻧ‬

‫ر ه‬

‫د ه‬

‫ر‬

‫ذ‬

‫ﺑ‬

‫س‬

‫ا ﻛ ﺎ ﻣ ﺮ‪٠‬ﻟث ﻣﻣﺄ‪ ٠‬ا ﻵ‪ ٠‬ى‬

‫‪،‬‬

‫ﺂ‪ ٠‬ﺑ‬

‫ﺛ‬

‫و‬

‫ل‬

‫و‬

‫ذ ‪٠‬‬

‫; ا ‪ :‬إ ﻟ ؤ ا‬

‫‪ ٠‬ﺗﺎ را‬

‫ﺑ‬

‫د‬

‫ذ‬

‫اك‬

‫ه‬

‫‪۵‬‬

‫ا ‪.‬‬

‫ز ا‬

‫ن‬

‫د‬

‫ن ‪.‬‬

‫‪٠‬‬

‫ﻋ ﺎ‬

‫ر‬

‫ك ‪.‬‬

‫ﺮ‬

‫ﺻ‬

‫د‬

‫ف‬

‫ر‬

‫ر‬

‫ا‬

‫ى‬

‫ﻵ‬

‫و‬

‫ء‬

‫ن‬

‫و ا‬

‫ن‬

‫ب‬

‫ﻣ‬

‫ر‬

‫‪٠‬‬

‫ء‬

‫ﺣﺒﻐﻪ‪ ٠‬ك و ب‪٠٠‬ى ارواح اوﻧﺮده‬

‫ه‬

‫ر ا ;‬

‫ق‬

‫ا م‬ ‫^‬

‫ا‬

‫ن‬

‫ﺗ‬

‫اروال وش‪٠‬راﻟﻰ اوﻧﺮد‪.‬‬ ‫ﻣﻌﺎد‪.‬‬ ‫‪٠‬دﻫﺎ اﺋﺮىﻛﺪ‪،‬رك‬ ‫ب‬ ‫ د ف ادﻋﺎﻧﺪ‪ .‬ردﻧﻖ دىدر‪ ٠‬ر‪.‬وﺗﻜﺎ ﺣﺎﺗﺖ‪ ٠‬د‪:٠‬ك ﺣﺬ‪.‬ز ا‬‫ﺧ ﻠ ﻘ‬

‫ﻧﺒ ﺬه‬

‫ﺀﺣﻜﺎم‬

‫ك‬

‫ﻌ ﻠ‬

‫ﻟ‬

‫ﻘ ﺎ‬

‫ذ‬

‫د '‬

‫ﻫﻤﺎغ دادى ددر و‬

‫‪٠‬‬

‫ب ا ر ز دﺑﻤﺪر‬

‫‪٠‬‬

‫‪٠‬ﺀو ﻣ ﺮ ر'د‪ ٠,،‬اﺗ ﻜﺎم اب‪ ٢‬د دض‪ ٠٠‬ف‪' ٠‬ﺗﺎ‪.‬اذد‪٠٠‬راﻃﻦ‪ ٠‬اﺧﻮد ﻣﺎﻟ ﺤ ﻄﻢ‪ ٦‬ف‬ ‫‪ ٠-٠٠> ٠٠‬حﺀ ا ى ا‪ ' ٠‬ﻃ ﻤ ﺎ ة ﻧ ﻜ ﻤ ﻬ ﺪ‪ ٠‬ﻃﺎر‪ ٠‬ذك‪.‬ﻗﺎس‪.‬ب‪٩‬‬

‫د ﻳ‬

‫ا‬

‫‪.‬‬

‫ﺧ‬

‫‪: ،‬‬

‫ك‬

‫ء‬

‫ك ‪،‬‬

‫ﻣ‬

‫‪،‬‬

‫د‬

‫د‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ﺧ‬

‫و‬

‫د ‪٠‬‬

‫د‬

‫د‬

‫ﺟ‬

‫ﻧ‬

‫ﺗ‬

‫ك‬

‫ﻧ‬

‫ك‬

‫ﺮ ﺑ‬

‫ط‬

‫ﻪ‬

‫د‬

‫ﻣ‬

‫و‬

‫‪، ٢‬‬

‫ا‬

‫ت‬

‫■‬

‫ﺷ ﺮ ﺑ‬

‫ﺣ‬

‫ت ‪،‬‬

‫ل‬

‫‪٠‬‬

‫م‬

‫ذ‬

‫م‬

‫ر ا‬

‫ق‬

‫ا‬

‫س‪١‬‬

‫ﻰ‬

‫<‬

‫ا ﻟ‬

‫ذ‬

‫ﺧ و‪٠‬‬

‫ر‬

‫ا‬

‫آ‬

‫» و ى ر‪٠‬‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ث ‪٠‬‬

‫‪ /‬ﺍ ‪ :‬ﺍ‪ ٠٠‬ﺀ ﻙ ‪٠‬‬ ‫ف‬

‫ا ﻟ‬

‫ﺦ ؛‬

‫ب‬

‫ا‬

‫ء‬

‫ا ‪٠‬‬

‫د‬

‫د ا ﻟ ﺗ‬

‫ن‬

‫ن‬

‫و‬

‫ﺮ‬

‫ﻗ‬

‫"‬

‫ﻰ ا ﺑ ﺎ ‪- '١‬‬

‫ا‬

‫ا ‪٠‬‬

‫ل ‪ .‬د ا‬

‫ش‬

‫ر ا‬

‫ن‬

‫وﻣﺌﻚ‪ ٠‬اﺛﻢ ‪-‬أ ر‪ .‬ﻣﺒﺮﺗﺪن وﻳﻮشﺀﺗﺎط ﺗﻤﺎرزا‪ - . ٠‬د ﺑ ﺪ ك ا ا ا ر د‪٠‬‬ ‫ﻧ ﺪﻣﺤﺪر ‪٠‬‬ ‫ﺧ‬

‫ﻼ ﻧ‬

‫ت‬

‫ا‬

‫و ‪ ٠‬ﻟ ﻠ‬

‫ﻬ‬

‫ﻜ‬

‫د ‪ .‬ﺑ ﺎ ‪٩‬‬

‫ﺑ‬

‫ﺮ‬

‫ف‬

‫ا‪.‬د‪.‬ا‪.‬ﺟﻚ‬

‫‪٠‬‬

‫ي '‬

‫ﺧ د د‬

‫‪/‬‬

‫;‬

‫ﻟ‬

‫ف‬

‫و‬

‫ر‬

‫ذ ‪.‬‬


216

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

.

٠?٠،.٠١٠^٠L -J j l ^

tl y

١٠3۶^İ ١aJ—٠j ٩L _c ١

j

- x٠ İ)1aL£. vvii.ı <٠٠٥\ "< ٠ ٠ ٠ ١

j

١، i

L < -٠ ١ ١ —

٠١

<j،،٠١٠-

.٠A ١Z٠i ١١^ A ٠^l ٠. ‫؛‬.<1- ٠

jü - l

١٠ . ^

..‫ ؛‬.,• ٠ ١ ١ - ،

<٠^ ٢٠ ^ ^ -٠ j

- ^ ١

. A١

'^ - .:3

،— * ١١^

١٩٠١٠^ . j ^

]‫;؛‬

< ٠ ./ ..

^ .‫' " ؟‬٩ ٠

f j

j

(j <J

<J ٠L .

^

I

١ ٠ ٠ ١

^

■0 ٠. - ^ . .

t ١ ٠ " ١

-٠١ ٠j

، ..jİJ

..jl

١٠٠j ,^ L x - ٠ ،,(İ ٠L٠،٠JL 0 ٠ ^

١ ^ ٠‫ ؛‬١

- .٠ ١ ٠

a i٠ ٠ ٠ ٠ ‫؛‬

0 ‫*؛‬-‫ ؛‬١٠-

j

٠ ? ١^

_٠١^- U j

\

1 ، _ _ _ _ _ ____ _

İ 1 - .A

،1

C. Jh

L ٠١

c

L. .

٠ JC - v^ ١

1." >٠^ ٠١A - ٠١ ١١٠٧ .?^■٠١ ..^‫ ■"؟‬١‫^ ؛‬ ٠j

‫ ؛‬.١

i L

jL liJ -l

٠٠ ^ ١٠‫؛‬

C - j .-،« l l ٠،٠١.

...

،..^■.)،‫؛‬r

٠

< L İ -0 ^ ٠

j j

_____ . <

?

a -،I ^ ٠ j ١, j ٠١‫ ^ ؛‬١ j ^ j ١|

^.t - , jL ٠١٩ ..‫؛‬٠U -<٠٠٠\L a ٠l ^..J l r 4-. ١١^،‫؟‬..i - L L j

3 ..^"*^.. .‫؛‬.r .. ،>٠٠٠ ٠١٠‫'^؛‬١١^.

t/‫؛‬- ? ..

، 'A Â İ

j

O İ J

،i -L j

١> .

٠ ١l ^ jAİİ#١ <٠U ..İ j ،٠L^

١ j -Vı١^ l ^ ١ ..^^.,٠١j ٠d ٠٠C ^ ٧٠٠Al٠î >. ..l L ،J <C' ^ ili

%

،. ٠J İ ١٠- \j

١l -y <^1 - j ^ U ^ ٠٠L jJ 3 0 ; J a -C ١3.

^‫؛؛‬٠١٠^٠^٠١/ 3 .١^^١(J j . - C Î l .3^ ٠ ١^٠٠i .^.-٠. (J İ J ،٥ J٧u -3 .

٠ I-‫ ■؛‬- .-.3 ■‫؛‬./-- ^ ٠ ^ - ٠١‫؛‬

.- J

1^

J La

■٩٠٠١‫“ ؟‬

٠

،.! j y

^_\

3٠ ^ . >،

، 5 ٠، a - ü i V

١0٠^ ١ ١ı A ٠a٠L >

i l

^

c < U

- u

j a

3

١

U

Cj i î l ^

٧

١J ^ ٠ .:J İ J l ..

١3 >١>‫؛‬٠١ ،١iL

j -

J İ j

vi

. J ٠- . 3 _٠! ‫ ؛‬, o l j ١ ٠ j o z - > ١- . j ‫ ؛‬l٥

j l

—1"<-٠y _A

٠ll٠١J-٠٠XÂİ4İ^I

٩^ ٠٥^

>: .

l ٠ < ٠ ٠ t

٠l i 5< J

. ‫_؛‬٣ ‫؛‬،١i . ٠j ‫؛‬J

^ c iy

j j

j j j L

o

j ٠۶^^ ، ! I L . . L

٠ - J./'l.L J^jSy

٠

iD la

o*

^

‫؛‬٤٠١^. )

، ٠—٠١i - ٠١

،5

‫^ ؛‬

-

^

^j V

، >

. ^

١^ .

، . . . * ٥


‫‪217‬‬

‫ﻶ‪01‬‬

‫ﺋ‬

‫ﻰ‪51‬‬

‫ﺋ‬

‫ﺍ]\ ‪3‬‬

‫‪O Y U N .il/H lL A F E T lN‬‬

‫‪٨‬‬

‫— ‪٠١١‬‬

‫ﺑﺎﺋﻞ ب‬ ‫و ى ﺧﻼﻓﺘﻰ آﻧﺠﻖ‬ ‫‪ ،‬ت ﺧﻄﺎﺑﺎ ذ ‪ ٠‬ﻣﺘ ﺐ ‪ ،‬رﻛ ﺖ‪ .‬اﺧﺰرﺳﻪ ﻧﺎ ﺑ ﺮ ﻛ ﺰ ى ﻳﻠﺸﺬﻛﺰ‪٠‬‬ ‫ا‬

‫ز ا‬

‫ل‬

‫ﻋ‬

‫ن‬

‫ﺑ‬

‫ص‬

‫ا‬

‫ك‬

‫ى‬

‫ذ‬

‫ﺎ‬

‫ﺳ‬

‫د ‪.‬‬

‫ا‬

‫ﺧ و‬

‫و ﻧ ﻠ‬

‫ﺮ ا ﺑ‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ا ﺋ د ‪ . ٠‬ﻣ ﻳ د‬

‫ر د‬

‫ن‬

‫ﻧ‬

‫ى‬

‫ﺮ‬

‫‪.‬‬

‫ﻳ‬

‫ر‬

‫ﺛ‬

‫ﻧ‬

‫ﺮ‬

‫ﻳ‬

‫‪،‬‬

‫ﻪ‬

‫و ﻟ د‬

‫ا‬

‫ﻧ‬

‫ﺟ ﻬ ﺗ ﻠ ﻪ‬

‫ئ‬

‫ﺮ‬

‫ﺮ ﻳ ﺛ ﻳ‬

‫م‬

‫ء ﺗ‬

‫د ‪.‬‬

‫ﻇﺎﺋﻮب اوج‪ ٠‬ا ﻟ ﻰ ﻣﺮﺋﺪورذﻛﺰ‪ .‬ا ؛ا زا ﻛ ﺰ ﺣﻘﻴﺘﺔ ﻣﺮﺑﻢ ﺑ ﻤ ﻪ‪٠‬‬ ‫رﻧﺎ ن‬ ‫ﺮﻣ ﻞ‪1‬دﺀﻟﻢ‬ ‫ر ﻛ ﺰ‪. . ٠‬ﻳﻮران ﺟﺘﺎب ﺗﻴﻐﻌ‬ ‫ﻼدﺀﻟﻢ‪ ٠‬وب اﻓﻨ ﺪ ز ﺑ ﺞ ‪..‬رﻧﺎ‬ ‫اﻳﻐﻌﺮﻣ‬ ‫اﻟﻴ ﺸﺎ رد ر‬ ‫ﺗﻮ ن وﻗﺪرﻧﺰ‬ ‫ا س‪ ١‬ﻻ ا س‬ ‫وﻗﻮت‪-‬ﺗﻜﻮﻣﺘﺊ‬ ‫ت؛‬ ‫ﺣﻜوﻣ‬ ‫و‬

‫و‬

‫ﻗ‬

‫ﻳ‬

‫ﻗ‬

‫د‬

‫د‬

‫ر ﺗ‬

‫ر ﺗ‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ﺰ‬

‫د‬

‫ء ر ر ‪ ٠‬ﺣ ﺧ ﻼﻼ ﻓذ ﺗ ق ‪٠‬ﻰ‬

‫‪٠‬‬

‫و‬

‫و ﻗ‬

‫ﻧﺪرت وﻗﻮﺗﺪن‬

‫و‬

‫ﻧﻧ‬

‫ا ا ﻟ ﻳ‬

‫ﻣﺻ د‬

‫ت‬

‫ﺟ‬

‫ﺗ‬

‫ﺧ‬

‫ﺮ ﻳ د‬

‫ذ‬

‫‪،‬‬

‫ا‪ .‬ﺧ ﻪ‬

‫ﻬ‬

‫ا ﻧ ﻠ‬

‫ﻧ‬

‫ك‬

‫و ﻟ‬

‫ﻼ ﻧ‬

‫ر‬

‫ك‬

‫‪٠‬‬

‫س‪١‬‬

‫ا‬

‫^‪١‬‬

‫^‬

‫س‬

‫ﻻ ا‬

‫آرش‬

‫ا و ﻟ ﻣ ﻐ ﺎ ‪٩‬‬

‫ا و‪٠‬‬

‫ك‬

‫ﺧ‬

‫ﻼ ﻧ‬

‫بب ‪ - -‬ت ‪7‬ج‬

‫ت‬

‫ﺑ ﺞ ر‬

‫ﺧﺮﻣﺒﺎﻧﺎﻗﺪ ‪ ١.‬وﻟﺪﻳﻔ ﻜ ﻞ‬

‫‪، .‬‬

‫ارﺀ ﺳﺘﺪ‪.‬‬ ‫آ رﺀ‬

‫ى‬

‫ﺮ‬

‫اﺑﺎع‪ ٠‬؛ د ‪ /‬ن‬

‫ﺳﺄ ى ا‪-‬ا ﻵﻣﻴ ﻰ ذااازا ﻣﻠﻨﺎﻧﻠﻘﺪ‬ ‫ﺮ‬

‫ﻣ ﺛ ﻠ‬

‫د‬

‫ب‬

‫‪،‬‬

‫واﺳﻠﺔ روﺣﺎﻳﻪ ﻳﻮﺗﺪر‬

‫‪ ..‬رﺭ‬

‫ﺳ ﻠ‬

‫و ا‬

‫ﺔ‬

‫‪٠‬‬ ‫د ا‬

‫ﻫ ﺎ‬

‫ﺧ‬

‫^‬

‫ﻼ ﻓ ﺗ‬

‫ﻧﻜﻤ ﺦ‬

‫ك‬

‫ﻛ‬

‫ﺑ‬

‫ﻰ ‪ ٠‬ﺑ ﻠ‬

‫ﻳ‬

‫ب;اﻟﻘ ﻜﺎ ر و ا د ر ىررﺗﺪ‪ ٠‬ﻏﻠﻖ‬

‫ا ‪ ٠‬ة ذ‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ذ‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫آر‪ - ٠‬ذ دا ﺀداذت‪ ٢‬آ ﺑ ﻰ‬

‫ر‬

‫ب‬

‫ا‬

‫ﺑ ﺎ‬

‫ﺑ ﺞ‬

‫ك ﺣﻖ‬

‫‪٠‬وودر‪٠‬‬ ‫ﺧ ﻼﻧ ت و ﻧ ﻊ‬ ‫ﻜ‬

‫ﻣ‬

‫و‬

‫ﻫ ﺗ‬

‫ف‬

‫د‬

‫ر‬

‫ذ ا‬

‫‪،‬‬

‫ا‬

‫ﻞ‬

‫ﺗﺠﺮﻳﺪ اﻳﺪﻟﺪﻵ‬

‫‪٠‬ﺑ ﺸ ﻜ ﻞ ﺀ ر ‪٠‬‬ ‫ا‬

‫ﻣ‬

‫ﺛ‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ل‬

‫ﺮ‬

‫ﻛ ﻠ‬

‫ء ﻳ‬

‫ذ‬

‫ن ' ﺑ ﺗ‬

‫و ﺧ ﻼﻓﺎ ^ ب‬ ‫ا ﻳ د ﻧ‬

‫ﺟ ﻪ‬

‫‪٩‬‬

‫ﻧ‬

‫د‬

‫ر‬

‫د ﻧ ﺑ‬

‫ر‬

‫و‬

‫ﺗ د‬

‫ﻣ‬

‫ﺣ‬

‫ﻘ ﺎ‬

‫اﻣﻤﻌﻼم ﻃﺎﺗﺪ‪٠‬‬

‫ن‬

‫ر‬

‫ﺮ ا‬

‫و‪ .‬ذ ﻋ ذ رﺑ ذ دﻧ ﺣ ذا را ﺷ م‬

‫ر ا ﺑ‬

‫ﻰ‬

‫س‬

‫‪،‬‬

‫ﻳ ﻧ‬

‫ﻰ‬

‫‪٠‬رت وﻟﻬﻮد‬ ‫ﱂ ‪.‬ﺭ‬

‫‪ ٠‬ﻣ‬

‫ﺣ ﺮ ا‬

‫ن‬

‫ا د ‪ ٩‬وﻗﻮت‬ ‫\وﺻﻚ‪ ٠‬ﻳ ﺎ ا اﻟﻠﻮر ‪ ٠‬ز‪.‬را‬ ‫‪ ٠‬ﻣﺎ>ى‬ ‫ﻟﻤﺴﺖ‬

‫ت‬

‫ك‬

‫ر ﺧ ﻼ ﻧ ﻪ ‪١ ٠‬ﻧ ﺣ ﻼ ل‬

‫ا ر ش ‪ .‬ﺑ ﺞ ‪ ٠‬ر ﻓ ﻰ ذ ‪ ٠.‬و ذ د ر ‪ ٠ .‬د ' ء ﺑ ﺮ ك‬

‫م؛ ث‬

‫ﺣ ﻼ ﻧ ك ا‪ ٠-‬ذ ط ﺎ ى ‪ ،‬ﻛ ﻠ ك‬


‫‪HASAN HÜSEYtN C E ^ A N‬‬

‫ا‬

‫> ذ م‬

‫ﻞ ‪.‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺮ‬

‫ﻧ‬

‫د‬

‫ﻋ ﺑ ﻧ‬

‫‪218‬‬

‫ﺑ ﺗ‬

‫ن‬

‫ن‬

‫و‬

‫؛‬

‫ا ا‬

‫ﺗ ﺎ‬

‫م‬

‫ا‬

‫‪jijL‬‬

‫ش‬

‫‪; ٠ :٠‬‬

‫‪.‬‬

‫‪I‬‬

‫!‬

‫[ ا‪٠‬‬

‫ا‬

‫‪ ; ٠‬داﻳ ﻪ د ي ﺀ م‪٠‬ﻟﻤﻮ‪٠‬ا اوﻟﺪﻳﺶ و"م‪،‬ﻟﻪ ﺀ اﻣﺖ اوزوﺀﻧﻪ وا‪٣‬ﺑﺪر "‬ ‫ﺑﻮ وﺟﺮب ﺀاﺗﺪو ‪.‬‬ ‫اﺋﺪ ب ﻣﺪر اوﻻن‬ ‫ا‬

‫ل‬

‫د‬

‫‪1‬‬

‫و‬

‫ء‬

‫ﻛ‬

‫ر‬

‫ذ‬

‫و م‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ﺗ‬

‫و‬

‫خ‬

‫ذ‬

‫ﻧ‬

‫ﺣ‬

‫ف‬

‫د‬

‫ﻣ ﻧ ﺑ‬

‫ن‬

‫ﺗ‬

‫ﻪ‬

‫د‬

‫ر ﻟ‬

‫ﻼ ﻟ‬

‫ﺣ‬

‫ا‬

‫ﻪ‬

‫س‬

‫ﻏ‬

‫ﻰ‬

‫ش ء‬

‫‪-‬‬

‫ﻵ‬

‫‪ .‬ر‬

‫م‬

‫ﺑ و ا‬

‫ﺮ‬

‫ا‬

‫ﻳ‬

‫ﻧ ﻧ‬

‫ﻪ‬

‫ﺮ‬

‫ر‬

‫و‬

‫ﻣ‬

‫ﻣ ﻠ‬

‫ك‬

‫ﺔ‬

‫ى‬

‫ر‬

‫ﻣ‬

‫ﻰ‬

‫ر ‪? ٠‬‬

‫ﻣ ﻧ ﺎ م‬

‫ا‬

‫ف ‪،‬‬

‫و ا‬

‫د ا ﺑ‬

‫ﻜ‬

‫ﻵ ﻟ ﻪ‬

‫ﻋ‬

‫ى‬

‫ﺑ‬

‫ز‬

‫ﺳ ﺂ‬

‫ك ‪ .‬ا‬

‫ﺮ ﻟ‬

‫ﺟ‬

‫ﻌ‬

‫ة ا ‪٠‬‬

‫ﺧ ﺎ‬

‫ﻼ‬

‫ﻳ د‬

‫ر‬

‫‪-‬‬

‫ﻵ ﻧ‬

‫م‬

‫ط‬

‫ذ ا‬

‫ﻪ‬

‫ر اً‬

‫ر ‪ ٠‬ا‬

‫و ﺑ‬

‫ش‬

‫‪.‬‬

‫د‬

‫و‬

‫ﻗ‬

‫ر‬

‫و‬

‫ﻣ ﺛ د‬

‫ﻻ‬

‫ر‪ ٠‬ﺋ‬

‫ر ' د ‪٠‬‬

‫ا ; ‪٠‬‬

‫ﻪ‬

‫و‬

‫ر‬

‫و‬

‫و‬

‫ﻛ‬

‫ذ‬

‫ا و ﺑ و ﻧ‬

‫د‬

‫ن‬

‫ﻣ ﺛ‬

‫د‪. . ٠‬‬

‫ﻋ ﺗ‬

‫ﺮ‬

‫ش ‪،‬‬

‫ى‬

‫ر‬

‫ى‬

‫ﺑ ﺎ‬

‫‪،‬‬

‫ﺋ‬

‫ﺑ ﻘ‬

‫د ا‬

‫ء‬

‫‪٠‬‬

‫ﺳ‬

‫‪.‬‬

‫ﺔ‬

‫ا‬

‫و ‪٠‬‬

‫ر‬

‫د ‪.‬‬

‫‪.‬‬

‫د‬

‫ﻣ‬

‫ر‬

‫ﻧ‬

‫ﺎ‬

‫ﺗ‬

‫ر ' د‬

‫ﺻ‬

‫ﻗ‬

‫و‬

‫ﺟ ﻣ ﺎ‬

‫و ا‬

‫ن‬

‫ر‬

‫ﺗ‬

‫‪٠‬‬

‫ن‬

‫ﺮ‬

‫ﺧ ﻳ‬

‫آ‬

‫ﺮ‬

‫ﺗ‬

‫‪■a‬‬

‫‪١‬‬

‫ءاﻟ ﻣﺎا ﻵ ﻣ د‪-٠‬‬ ‫ﺮ‬

‫ﺗ‬

‫ﺧ ﺎ ﻧ ﻧ‬

‫د‬

‫ﺎ ‪ ٠‬أ‬

‫ك‬

‫ﻣذرﺋد‪٠ ٠‬‬ ‫ر‬

‫د ا‬

‫ق‬

‫ﻼ ‪ ٠‬ﺗ ﻪ‪٠‬‬

‫ر‬

‫ت‬

‫‪J U i‬‬

‫آ ﻟ ﺑ‬

‫رﻧ ﺲ ﺀ ‪٩ -‬ﻧﻰ‬

‫ﺟ ﺎ‬

‫ﺮ‬

‫‪ ٠‬ا د ‪ ٠.‬ه‬

‫و ﺑ ﺗ ﺎ‬

‫ت‬

‫و ﺋ‬

‫ت‬

‫ﺮ‬

‫ا ﻣ و ﻳ ﺮ ا‪ ٠‬د ﻟ د‪٠‬‬

‫ق‬

‫ا و‬

‫و‬

‫م‬

‫ﻣ‬

‫ع‬

‫ض‪ ١‬د إ‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫اك‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ﻫ‬

‫م '‬

‫ﻻ‬

‫ز‪ ٠٠‬د ' د‬

‫و ا ﻧ‬

‫ل‬

‫‪ -‬ﺑ‬

‫ا‬

‫ى ا ا‬

‫‪ ٠‬و‬

‫ا‬

‫د ا ﻟ‬

‫ك‬

‫ق‬

‫و ا‬

‫ﻋ ﻳ ﺎ‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ﺮ‬

‫د ا‬

‫ز‬

‫‪،‬‬

‫ب ‪.‬‬

‫‪ ٠ /‬د‬

‫* ﺑ‬

‫ﻋ ذ‬

‫ر‬

‫وﺗﺮﻛﺖ‬

‫ت‬

‫و ا ﻧ‬

‫ك‬

‫‪٠‬‬

‫ن‬

‫ﺞ‬

‫ﻳ ﺎ‬

‫ر‬

‫ﻣﻌ ﺮد‪.‬‬ ‫ﻛ ﻌ ﺎ‬

‫ك‬

‫ﺑ‬

‫ﺣ‬

‫ﺣ‬

‫ﻫ ﻧ‬

‫ﻧ ﻧ‬

‫ى‬

‫ﺄ‬

‫ﻧ ﺎ‬

‫‪-‬‬

‫ﻗ د‬

‫ﺑ‬

‫ت‬

‫ﻼ‬

‫ذ‬

‫ذ‬

‫<‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫‪ ٠‬ﺋ ﺈ ه‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ذ ‪٠‬‬

‫ﺳ ذ د ذ‬

‫ء‬

‫آ‬

‫ك‬

‫ر‬

‫ى‬

‫و‬

‫ﺣ د‬

‫ت‬

‫ﻧ‬

‫د‬

‫ﺑ‬

‫ﻞ‬

‫ا د ء ا ﺗ ﻣ ﻪ‬

‫ﺧ‬

‫ﺮ ذ‬

‫ت‬

‫ﻏﻐﻠﺮ‪.‬‬ ‫ﺟؤﻫﺎدث‪ ٠‬ﺳﺎ و ﻣﻳ د ر ‪٠‬‬

‫ﻳﻮﺋﺮدن ص‬ ‫اوﺀﻻن ذاا ى‪ ٠‬ﻟ ﻤ ﺶ ﻣﻴﺎ ح ‪ /‬ر‪ ٠‬ﻳ ﻪ ؛ ﺛ ﻼ ا‪ ٠‬ﻫﺮق‪ ١‬ا ر‪ ٠‬ر‪٠‬ﺀد‪ ٠‬ر ﺣ ﺰ ﻗ ﻈ ﺰ ﻫ ﺮ ‪٠‬‬ ‫‪٠‬ن ﻧﺎش ﻣﺤﺎو‪ ٩‬ر ﺷﺮرﺀﻛﺪى ‪-‬‬ ‫اوﻣﺪاى ﻣﺜﺌﺮىﻛﺎﺛﺬا"ك آﻧﺎﻓ ﻰ اﺑﺤﻪ‬ ‫‪C şj‬‬

‫ﺣﺮ‬

‫اوار_‪٠‬د‬

‫ش‪٠‬‬ ‫‪٠‬‬

‫ﻣﺎﺑﻊ اوﻻن ﺟﺎﻋﺖ‬

‫‪،‬‬

‫ﻗﺎ رﺛﺒﻨﺪﻛﻨ ﻚ ﺣﺮا‬

‫ﻧﻜﺮر ى اﻣﻨ ﻼ ا د ن ﻋﺪﻳ ﺖ ب‪ 1‬ﺑﻠ ﺔ رﺑ ﻚ ﻛ ﻨ ﻪ‬

‫دﻟ ﺖ‬

‫ﺀﻗﺈل‪ ٠‬ى‬

‫ﺑﺎﺛﺮﺗﺪن‪.‬آﻟﺪى ‪٠‬‬

‫‪.‬‬

‫وا ‪٢‬‬

‫ﻣﺒ ﺖ ■ب‪٠‬ﻟﻤﺎ‬


‫‪/ HlLAraTtN.KALDIRa.M ASl‬‬

‫‪219‬‬

‫ر‪٠‬واز‪٠‬ش ذارﺗﺪىد‪٠‬ق‪١‬ﻟﻘﺪ‪.‬ار‪ ٠‬اﺳﻼم‬ ‫'‪١٩‬‬

‫ى‬

‫‪ ٣‬ذ ا آ‬

‫‪٠‬ﻷ‬

‫‪6 11-‬‬

‫ﻣﺎر‪٦‬ن او‬

‫ا ذ ذ ﺋ ذ د‬

‫ن‬

‫^‬

‫ﺿ ﻪ‬

‫ﻛﺪ ى اﻟﻌﻲ آ ' ﺷ ﻮ‪ ; ٠‬دا ر ‪٠‬‬ ‫‪١‬ﻃﻠﺮﻛﺎﻃﺘﻶﻓﻰ‪ ٠،‬ﻗﻤﺪﻟ ﺮﻟﺜﻜﺎ رﻧ ﻰ‪ ٠‬دﺟﻪ‪ ٠‬ىاوﻟﻬﺮﻓﺎدﻟﻰاو‪.‬إﻫﺪرﻟﺮو‬ ‫ك ﻭ ‪ ٠‬ﺛ ﻞ ﺀ ‪ ،‬ﻙ >‪ ٠‬د ﻛ ﺎ ‪ 4‬رﺣﻤﺎﻋﺘﻚ ‪ ٠‬را‪٠‬راﻟﻤﺆﻣﻺاا‪-‬ﺧﻪ رﻣﺪرى‪٠‬‬

‫ا س ر ﻳ م ا‪-‬ﻣ ﻼ ى ا ﺑ ﻼ ﻏ ﻪ ؛ ﺛ ﻼ د ى‬

‫ﻛﻞ ﺟﻲ‪:‬دن‬

‫ﺧﺎن ﺣﻴﻨﻪ‬

‫ت‪٠‬رﺳﺖ ﻫ ﻼ ﻛ ﻞ‬

‫‪.‬‬

‫ﻣﺗ ﻌ ﺻ ﻰ‬

‫اﺀداﻣﺎ‪٠‬ﻫﺨﻼذت‬

‫ﻣ ﺎ ب‪٠‬ﻟﻰ اﻣﺤﺎ اا‪-‬ﺗﺪددن ﺗ ﻜ ﺮ‪ ٠‬ﻋﺎﻟﻢ ا ﺋ ﺪم ال ﻣﺨﻮف‪ ٠‬اك ﻗ ﺮاﻛ ﻞ‬

‫‪ ٠‬ﻫﺪ; ﻣ ﻤ ﺶ‪ .‬ﺧﺎﻵﻧﺖ‪ .‬اﺀا‪ ٠‬ﺋ ﻪ‬ ‫‪ ٠‬آﻧ ﺟ ق‬ ‫ص‬ ‫‪,‬‬

‫و خ ‪ /‬ﺀﻓﺪ ن‬ ‫ت‪ .‬ع‬

‫ا و ﻓ ن ‪ ٠‬ﺧ ذ‪ ٠‬ردل ا ﺗ ﺮ ى‬ ‫ﰅ‬

‫ﺩ ﺳﺂﰉ ﺓ ﺍ ﺩ ﺙ ‪ -‬ﻯ ‪٠‬‬

‫ﻏ ﻮ ﺡ ‪ ،‬ﻝ‪ ٠‬ﻯ ﻍ‪ ٠١‬ﺏ ‪.‬‬ ‫•ا ‪٠‬‬

‫و د‬

‫‪٠‬ا ر ش‬

‫ط ﺮ ﺋ ﺗ ﻠ ﻣ ﻰ ‪ .‬ر ا‪ ٠ ٩‬ﺣ ك‬

‫‪ ٠‬ﻣ ﺮﻟ ﻪ‪ .‬را ر ا و ذ وﻧ س ا ل‬ ‫ﺍ‬

‫ﺩ ‪ ٠‬ﻭ ﺭ ﺩ ‪ ٠:‬ﺀ‪٠‬‬

‫‪٩‬‬

‫ا‪ ٠‬ل ا ا ﻷ‪ ٠‬ك ا ‪ /‬ا‪٠‬ﻣﺤﺎد‬

‫اوﻟﺪذدن ﺗ ﻮ‪ ٠‬ا‪-‬ﻻم‬ ‫‪٠‬‬

‫ﻷ ر ق ‪ .‬ر اص‬

‫ﻣ ﻣﺎ‪٠‬‬

‫ﺻ‬

‫ﺗ‬

‫ﺏ ‪ ٠،‬ﻻ ‪ ٢‬ﻙ‬ ‫ﻭ‬

‫ﻷ‬

‫ﺏ‪ ٠‬ﻯ‬

‫ص رﻓﻰ ‪ 4 ) ^ .‬ا‪٠‬ىرى‬ ‫ك‬

‫ﺑوزن ﺩﺍ ﺩ ‪ ١‬ﻣ ﻼ م ‪ .‬ﻻ ي ر و ب‬

‫ﺩ ﻭ ﺩ‬

‫ﻯ‪٠‬‬


220

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

—— I

. ٠۶١

. LaZ،• i!٠٠٠JjL٠٠١ r> ^١1١٠۶ ‘)1

٠J w ٠y —٠ ١^ ١ . ٠X L ٠.; ١٠^ C ٠J ;. j

٠

A٠ ،

‫ ؛‬-

j

‫“ ؛‬

٠r ٠ ; ٠، ١ ٠ ^ > t - ١ .:^ .، ^ ۶

a

J J

١١، ، . . ‫؛‬

١

llâ jJ l

،٠£. ٠A ٠.^ ١j ، ! ، . . y J V -٥

٠

0 “ ^. ..-^.^-٠١ s>‫؛‬٠-٠١

j j .^ ‫ ؛‬j . J

٠،^ 4 .‫؛‬.^ . o ،/‫ >؛‬٠ L- ٠١١— ١i ٠ ۶ i j ٠ i٠ ١ ^ ٠ ;.^w٠ ١

jC-İ- ٠ >-

٠o “^ ١١ ^j٠ y ....^''j.^ ٠١ L İ j ٠ .4* ٠ ٠ ٠ -٠.‫^؛‬.1x ٠ JLc■١ jJL٠^/L٠ ١

٧rj'،۶ <LL-Uy-1

j

...١ ->.

j>~ . ...j y ١ ٠ >J . ،■‫؛‬-1>wi ^ I w٠١١، ٠ ٠ ٠ 5‫؛‬...^

—- ١ ٠l .y،^٠-û

..٨ ٠ ^٧ \.^L

. ٠4J ‫ ؛‬v_r٠٠'-١^

٠

l j -S X

0 ١^ ١١—٠ ١3 *٠١^١ *o

tj\j

J l

١٠٠> - ٠ ٠٠

٠j ٠۶4٠. ١J ١-،٠٠۶

١٠7 ١٠۶^ w٠١١Â- ٠J^۶٠١ (.^.-'١ıJ>- ...^‫؛‬-C١L ٠.,.l^l

Z ıj^ J

،Sj-،.'y ^ } vilj ٠J .-٠^ Jİ

^

٠

‘٠^

y-.،- J..I • .٠^

-y j j \

Cj ،'‫؛‬٨a. . ،‫؛‬- ٠ ٠ ٠ —٠

،y ' ١- l ،

-I ،U-، L^ ،j . / l

،>‫>■؛‬٠١ ٠_y-ıy i.'١ ، ،>٠،;>‫ ' ^ ؛‬- ٠ :‫ '؛‬،-،-٠ .1.UI - JUjj ( ٠İJ، y ^l ١ ) iT_٠۶ ■ ٠■‫'>؛‬٠ »J^ . j ‫؛‬.^ ٠

>' ١ıx. ^٠

٠/

'’J - J

١٠^ > ٠

<-٠١J١-‫؛‬-. j 'i٠-١—

l— ٠ o j ..— .^.w5٠-٧ -.٠^ .-٠١ f ٠٨ ^

0٠^-،٠^o ^ ٩L٠^١4،. ٠^.^M■." -1-3L1-ıi٠۶» 4.۶.. ^ ٠ Am٠i ٠JL٠£>^<J

٠İJ، J5yll )

^ ‫ ؟‬J ٠> ^ ٢ ٠^

٠

Lî^

٠۶■• ٠aJ ^ y ...^!٠٠

J٠۶. Jyl^U OJ ) Cİ>U. jO

١ ٤ ٢ ،/.

‫'>؛‬.

١٠١ ٠١

١٠^

t

٠

j

٠

LJ٠ .

.٠ J٠ jx 5^ ^ ، . ^ jO jV^.I JL_İ4١

٠f > yi٠٠٠i/.j ‫ ؛‬I ،^:11‫ ؛‬j x

٠jı_ jr >‫^؛‬

٠✓ "' > ١٠r


‫‪:1‬‬

‫‪،١١‬‬

‫‪B ü i OYUN - 11/HİLAFETÎN KALDIRTMASI‬‬

‫‪221‬‬

‫ا و‬

‫ﻧ‬

‫ﻣ‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ﻣ‬

‫ز‬

‫‪ /‬ا ‪٠‬‬

‫و‬

‫ر ﺋ د ‪.‬‬

‫س‬

‫و‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ا ﻟ‬

‫ﻗ‬

‫‪3‬‬

‫ﻛ‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ﻞ‬

‫ﻻ‬

‫ﺗ‬

‫ذ‬

‫ﻜ‬

‫ا‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ا ﻟ‬

‫)‬

‫ن ‪،‬‬

‫ﺧ ﻧ‬

‫ز‬

‫و‬

‫"‬

‫ﺎ‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ﻵ د‬

‫ل‬

‫ء ﻟ‬

‫اً‬

‫ن‬

‫ﺧ ﺛ‬

‫ر ا‬

‫ى‬

‫‪٠‬‬

‫د ‪.‬‬

‫د‬

‫ر ‪.‬‬

‫ﻰ ا ‪٠‬‬

‫ﺻ‬

‫و‬

‫‪٠‬‬

‫ﻗ‬

‫‪ ١‬ﺑ‬

‫ﻬ ﻠ‬

‫ا‬

‫ذ‬

‫ط ﺛ ﺎ‬

‫ر‬

‫ﻋ‬

‫د ‪٠‬‬

‫ﺳ‬

‫ؤ ا‬

‫ا‬

‫ض‬

‫د ذ‬

‫ﺮ‬

‫ﻣ‬

‫ى‬

‫د‬

‫و‬

‫و‬

‫ر‬

‫ط‬

‫‪.‬‬

‫ن‬

‫و ؛ ﻟ‬

‫ى‬

‫ا‬

‫ئ ‪٩‬‬

‫ﻧ‬

‫و ا‬

‫ﻵ‬

‫ﻔ‬

‫ﻰ‬

‫ﻣ‬

‫ﻪ ‪.‬‬

‫ر‬

‫ذ‬

‫ر ﺑ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ض‬

‫ا‬

‫ﻣ‬

‫ا ء‬

‫ذ‬

‫ق ‪ ٠ ،‬ا‬

‫ﺛ‬

‫ر‬

‫ﻰ‬

‫د ‪٠‬‬

‫‪٠‬‬

‫ﻧ ﺎ‬

‫ى‬

‫ر ﺛ‬

‫و ا د ‪٠‬‬

‫ﺟ‬

‫ﺳ‬

‫ﻏ ﺎ‬

‫ﻰ‬

‫ﻣ‬

‫ب ‪٠‬‬

‫ض‬

‫ﻳ‬

‫و ;‬

‫ش ؛‬

‫ﻣ‬

‫ذ‬

‫ﻛ‬

‫د‬

‫ﻛ‬

‫ن‬

‫و‬

‫‪-‬‬

‫د‬

‫‪٠‬‬

‫ى‬

‫و‬

‫و‬

‫د‬

‫ﻣ‬

‫د‬

‫ﻬ‬

‫ﻪ‬

‫ﺮ‬

‫ذ‬

‫ﻛ‬

‫ن‬

‫‪٠‬‬

‫ﺿ‬

‫د‬

‫ة‬

‫د‬

‫ق‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ا ‪٠‬‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ع‬

‫ا و ﻟ ﻣ‬

‫ﻛ‬

‫ﻣ ﺗ‬

‫ض‬

‫ب ‪.‬‬

‫‪ ٠‬ر‪٠‬ة‪ ٠‬د‪٠‬‬

‫‪،‬‬

‫ﻣ‬

‫ﻛ‬

‫ا ‪ ٠‬ا م‬

‫ﻣ‬

‫ﻣ‬

‫ﺮ‬

‫ﻧ‬

‫أﻻردن‬ ‫در‬

‫‪ ١‬ﺑ‬

‫ﺮ‬

‫ق‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ﻳ‬

‫و‬

‫ﺑﻠﻚ‪-‬ر‬

‫ﺎ‬

‫ز ‪.‬‬

‫(‬

‫د‬

‫ع‬

‫;‬

‫ى‬

‫ط و‬

‫ر‬

‫ا‬

‫؟‬

‫ر ء‪٠‬‬

‫ر‬

‫ﻟ‬

‫ى‬

‫ن‬

‫‪i‬‬

‫‪> l‬‬

‫ﺧ ﻳ‬

‫ﻐ‬

‫ﻪ‬

‫ﺣ ﺎ ﻧ‬

‫‪L ٠v‬‬

‫‪vİ‬‬

‫و‬

‫ن‬

‫ا ﻳ‬

‫ر ا‬

‫ش‬

‫ﻣﻌﺘﺎى‬

‫ر‬

‫‪١‬‬

‫ﺻ ﺎ‬

‫ى‬

‫ا‬

‫ﺛ‬

‫ﺮ‬

‫و‬

‫د‬

‫ﻓ‬

‫ﻋ ﻳ‬

‫د‬

‫آﻛﺎددى‬

‫ﻰ‬

‫ر‬

‫م‬

‫ﺣ‬

‫‪-‬‬

‫ا ا‪ ٠‬دﺗﺪن‬

‫‪.‬‬

‫و‬

‫ء‬

‫ر‬

‫ذ‬

‫ا‬

‫ر "‬

‫‪.‬‬

‫د ‪٠‬‬

‫ل‬

‫ﻳﻮ ﺿ ﺐ‪ ١‬ﺀ ﺑ ﺚ‪ ٠‬ﻛ ﺪ ﻳ ﺘ ﺪ ن ةﺀ ﻫﺪ‪ ٠‬ؤ‪ ٠‬و ﻇﺎ ﻧ ﻚ ‪ ٠‬ة ' ل ﻛ ﻞ ‪J jiii } ٠‬‬ ‫م ‪٠ :‬‬

‫ﻛ ﻳ ﺎ‬

‫‪٠‬ﻟﺔﺗﺎً‪٠‬ﻳﺎاﻛﺪن‬ ‫ﻰ‬

‫ﻛ‬

‫ﺧ‬

‫ﻜ ﺎ ‪٩‬‬

‫ﻼ ﻓ ﺘ‬

‫ﻚ‬

‫ﺳ‬

‫ا‪.‬ﻟ ﺬﺑ ﻤ ﻰ ر و ن‬ ‫ﺣ‬

‫ك‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫د‬

‫ﻣ‬

‫ﻫ ﺎ‬

‫ﺎ‬

‫ل‬

‫‪ ٠‬ﺗ‬

‫ﻜ‬

‫ء‬

‫ﻫ ﺛ‬

‫د‬

‫‪1‬‬

‫ا‬

‫ذ ‪.‬‬

‫ر ا ا ر‪ ٠‬د ‪٠‬‬

‫ك‬

‫‪JJ.‬‬

‫و‬

‫ﻋ ﺎ ﻟ‬

‫ﺟ‬

‫اه‬

‫ﺷ‬

‫ء ﺛ‬

‫م‬

‫ﻣ‬

‫ﻰ‬

‫ﻌ‬

‫ذ‬

‫و ا‬

‫ﻣ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫دﻫﺛﺰ؛ اذ ﻛذد‪٠‬‬ ‫ذ ﻟ‬

‫)‬

‫د ‪٠‬‬

‫ا‬

‫د‬

‫ذ ‪٠‬‬

‫ﻞ‬

‫ف‬

‫‪1‬‬

‫ا ‪١‬‬

‫ا‬

‫ﻧ ﻠ‬

‫ﺮ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ﻛ‬

‫(‬

‫ﺟ‬

‫ر‬

‫د‪٠‬‬

‫ن ‪,‬‬

‫ا‬

‫ر‬

‫و‬

‫‪ ۶‬ا‬

‫‪٩‬‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ب‬

‫ا ذ‪ ١‬م ‪٠‬‬

‫ا‬

‫«‬

‫د‬

‫ﻣ ﺪ ! و ل‬

‫د ‪.‬‬

‫ك‬

‫ا و‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ﺧ‬

‫ﻘ‬

‫ل (‬

‫ر‬

‫ف ‪ * ٩‬ت ‪٠‬‬

‫و ا د ﻳ ﻧ‬

‫ﺪ‬

‫ﻰ‬

‫ى‬

‫ا ا ذ‪ ٠‬ا‬

‫ﺟ ذ‬

‫ﺛ‬

‫ا‬

‫ى‬

‫د ا‬

‫د‬

‫ا‬

‫ﻻ‬

‫ا ‪٠‬‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ئ‬

‫ظ‬

‫ﺗ‬

‫ب ‪،‬‬

‫ﻵ د‬

‫‪.‬‬

‫د‬

‫اا وو ‪ ٠‬ﻻ‪ ١‬ﻣﻧ‬

‫‪٢‬‬

‫ر ا‬

‫ر ا‬

‫‪ .‬ﻛ ﺬﻟ ﻒ‬

‫‪ ٠‬ا ﺗ‬

‫و‬

‫ﺰ ه‬

‫^‬

‫‪ ٠‬ﺗ‬

‫ر‬

‫ا‬

‫ق‬

‫ا‬

‫‪٠‬‬

‫ﻰ‬

‫‪،‬‬

‫ا‬

‫ا‬

‫و‪ ٠‬ﻣ‬

‫ﺳ د‬

‫و‬

‫ى‬

‫ك‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ﻰ‬

‫‪:‬‬

‫ر‬

‫ﺣ‬

‫ا‬

‫و‬

‫ض ‪٠‬‬

‫ﻲ‬

‫ت‬

‫‪.‬‬

‫ر‬

‫ز‬

‫و ا‬

‫ا‬

‫ى‬

‫ﻟ‬

‫د‬

‫ﺳ ﺎ‬

‫ؤ‬

‫د ا‬

‫‪.‬‬

‫ر‬

‫_ أ‪4‬أ;ﻧﻰ‬ ‫_‬

‫ذ ﺑ‬

‫ك‬

‫‪ ٠‬ذ ا‬

‫ص‬

‫‪-‬‬

‫ش‬

‫ر‪ ٠٠‬ﺧﻳ ﺮ ت‬

‫ك‬

‫‪0‬‬

‫د ز‬

‫ﻋﻬﺎ‪ ٠‬ﻳ ﻪ ﺗﺟﻠﻰ‪ ٠‬ﺳدى ‪ :‬اوت زواش‬

‫ﺢﺠ ﺎ‪١‬‬

‫ض‬

‫ذ‬

‫ش‬

‫ه‬

‫ر ا ﻟ ﻂ‪٠‬‬

‫و‬

‫آ‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ﻛ‬

‫‪٠‬ﻛﺎ)دى‬

‫‪.‬‬

‫‪T‬‬

‫ﻞ‬

‫‪. v‬‬

‫‘‬

‫أ ‪ 4‬أ ; ﻧ‬

‫‪ ٠‬ﺑ‬

‫ﻰ‬

‫ذ‬

‫ل‬

‫‪C . a U‬‬

‫‪c‬‬

‫‪ ٠‬ا ر ا و ﺣﺎﻗﺎ ك ‪ ٠‬ر ﻓ ﻜ ﻠ ﺪ ى ا‪.‬ﻟﺪرى‪ ٠‬ﻛ ﺪ ى ﻣﺊ‪٠‬ﺑﻞ‪-‬ى‬ ‫ﻮ‬

‫ل ‪ ١‬و ﻛ ﺮ‬

‫ق‬

‫ﻣﺎ‬

‫ءإداﻻ‪ ٠‬ك‬

‫ف‬

‫‪ ١٠‬ر ﺗ‬

‫ﻰ ‪ ٠‬ﺗﺎ ب ﻻ ي‪ .‬ﻧﺎﻧ ﻰ ا‬

‫ا‪.‬ش ا ﺷ د ‪ .‬و ﺑ ﺎ ر د ن ﻳ و ء ذ ك * ر و ت‪.‬ﺑﻣذد ز‪ ٠ ، ٠‬ذ ا ل ‪ ٠‬و ا ت‬ ‫ﻳ ﺜ‬

‫ﻦ‬

‫‪.‬‬

‫ﻗ ﻮﻗﺜ ﻦ‬

‫ﺑﺜ ﺊ ‪٠‬‬

‫ر د و ﺋ ﻮ ﺗ‬

‫ﺞ‪.‬‬

‫ﺑ ﺪ‬

‫د»> ‪ . d c i ٠‬ص ذ ‪١‬ك ا ش‬

‫ﻫ‬

‫ﺲ ‪.‬‬

‫ر‬

‫ز‪ ٠‬د‬

‫ن‬

‫ز‬

‫و ا‬

‫ﻻ‬

‫ى د '‬

‫ر ا‬

‫ا‪٠.‬ت‪٠‬رك طد‪ -‬دن ‪ .‬ر ى‬


222

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

c.٠,J 4 jA j >

W -.7 .

:if.

١- . —..,. ٠٠.٠-

' . . . . . ^ ٠ ٠ ٠ ; > ٠٠

١٠^ _ ٠ — ' J

O y . —٤ ^

١^ ١٠. ‫؛‬

w ٠->٠٠٠r٠.

.٠ ٤ ^ ‫؛‬.٠ ١ ٠ . ^ '. - ^ . . ^ - / '

• ، ‫ ؛‬A^.١

- 'i

J ■ ..،!

■٠ > “ y

J

٠>;٠J .i J ١ ٠z o ١

o V - - .، w ١. ٠^ ٠٥ ^ -٠١٠٥،.'.■.. ٠j ١-٠٠٠٤—٠٠ ٤٠..^. ٠ j ٠٥-.٠١ ١^.,.^ ^

j > 1 ١ı b ١.ü-

. J ^٠٠-V. j i : . .oo, J j l

١٠/^ ٠ ..-،—‫؛‬٠۶٠^٠٠٠٠>■ <>^.،ll

C,yc٠ıL

^ (_‫؛؛‬L.

(^.,١٠Jy ^- 1 ،. ‫؛‬.^١ l o l . ٠y ٠ w

‫؛‬l J

٠ J J ٠J X j‫ ؛‬٠1 J ،.. o -

ö V j١

٠٠y j٠A..^— ٠٠۶،4 ^;٥ y 0 ٦ ۶

.٠>٠.0 ،- . ٠^ ، . ٠٨٠^ ٠^١ i j ^ ^ ،.‫؛‬..^١٠

j -،٠ \ ٠i J l ٠ jİ j٠ '^ U

y

٠> ٠‫؛‬.r ٠٠٥ w١^.-

j7 o u -

J -،‫ ؛‬٠-،-٠>٠ ٠A٠١ ٠J -‫؛‬--- - ٠/> ٠ ٠ ^

. ، . ٠١—

^ ١٠

..-،١c ٠■J ٠ ٠٠>٠٠— I .,U-^u ،

..l ^ l

٠

٠J ; ٠-A،١.

١٠y ‫ ^ ؛‬،

w L iiy l

<٠ —،٠ ٠ l. 0 ٠y ^

J

..A J I

١ ٠ ^J û 5 ٠ ^١ ١ ،.^^.


‫‪223‬‬

‫‪tl‬‬

‫ا‪٢‬‬

‫■ ا‪:‬ا‬

‫‪ H tL A F E T !N ^ L D IR ٤ MASI‬ا ‪BÜYÜK OYUN - II‬‬

‫روﺑﺤﻪ آرﻳﻮﺑﺪى ‪ .‬ﻓﻐﻂ او'ﺀك ﺀواوﺀ‪ ٠‬ردد‪٠‬ذﻻت‪-‬ي‪5‬ا و ﺑ ﻤ ﺎ ى ﺛ ﻪ‪٠‬‬ ‫ﺣﺮ ف ^^^ ‪ s‬؛ر‪ ٠‬ر‪ ٠‬؛ اﺑﻤﺎد‪ ١‬ﺗﺘ ﺪ ^‪ .‬ﺣﺒﻞ و د ا ﻧ ﻪ رزأ ر ﺧﻤ ﺮ‪-‬‬

‫‪. ١‬‬

‫‪.‬اا‬

‫‪-‬‬

‫ا‪.'.‬‬ ‫■‪:‬؛ا‬ ‫‪٠‬‬ ‫!‬

‫ام‪٠٠‬ا‪.‬ا‬

‫ى د ‪٠‬‬

‫ﺦ‬

‫! ;‬

‫‪ ٢‬أ ‪ ٠‬ذﻟ ﻣ ذ ه‬

‫ق‬

‫ﻣ ﺎ د‬

‫د‬

‫ﺻ‬

‫د ا‬

‫ر‬

‫\ﻣ ﺮ ﺣ ﺳ ﻳﻠ ﺛ ﺎ و ظﺎ ﺛ ف ﺧ ﻼ ق ا‪٠‬ﻏﺎ < ء ر ﻣﻧﺗد ر ‪ -‬و ﺧ ﻺﻧﻠ ث اك ‪ 11‬ﺳ ﺎ ا‬

‫إ إ‬

‫' '‪l‬‬

‫‪ ٠‬ﻳ‬

‫‪:‬ﻝ‬

‫‪i‬‬

‫» ‪: -‬‬

‫ﻣ‬

‫و ؛‬

‫ا و ﻟ ﻪ‬

‫ى‬

‫‪٠‬‬

‫ﻫ ﻧ‬

‫و ‪٠‬‬

‫ﻣ‬

‫ذ‬

‫ى‬

‫ﻣﺤﺮوم اوﻟﺪ؛‪ ٠‬ى ‪ -‬ش ‪ /‬ى‬ ‫ﺀ;رﻛﺘﻰ‪٠‬‬ ‫اﺑﺢ‪ ٠‬ن‪٠‬ﺑﻮرﺛﻺن دوﻻﻧﺪى‪ .‬د‪٠‬ﺋﻤﺎ ارﺑﻦ و‪/‬اﻣﺪﻟﺺ ‪ ٠‬ارﻧﻰ‪ ١‬ﻣ ﻼ ﺧﺪﻧﻪ‬ ‫ا ك‬

‫ﺣ ذ ا‪٠‬‬

‫ب‬

‫ﺣ ﻘ‬

‫‪٩‬‬

‫ص ‪/‬‬

‫_ ر‬

‫ﻟ‬

‫ﺛ‬

‫ﺧ ﺑ‬

‫ﺮ ا‬

‫ﻐ‬

‫ﻣ‬

‫ﺗ ﺎ‬

‫ﺑ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ر‪٠‬‬

‫د‬

‫ﻬ‬

‫ﻞ‬

‫ش‬

‫و‬

‫ﻋﺎﻟﻤﻪ‬

‫و‬

‫ﻪ‬

‫ء‬

‫و ﺗ‬

‫ا‬

‫ﺳ‬

‫ﺰ‬

‫ز‬

‫ر ﺗ‬

‫ﻗ‬

‫‪j‬‬

‫ر ﺛ‬

‫؛‬

‫ل‬

‫ﻹ‬

‫‪X JU L —İ‬‬

‫ك‬

‫آ‬

‫ﺛ‬

‫ا‬

‫وﻟ ﻮ ك‬

‫‪-‬‬

‫ﻵ ‪ ٠‬ﺗ‬

‫م‬

‫‪ .٠-‬ر‬

‫ﺮ‬

‫ا و ﻻ ن‬

‫و ﻧ‬

‫و د ا‬

‫ﻰ‬

‫ﻧ‬

‫د ﻧ‬

‫ﻜ‬

‫ﺮ‬

‫ﺷ‬

‫ﻧ ﺪ د‬

‫ﺮ‬

‫‪.‬‬

‫ﺧ‬

‫ﺰ‬

‫ﺷ‬

‫ﺰ‬

‫ن‬

‫‪٠‬‬

‫ﻼ‬

‫ق‬

‫ﺲ‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ﻣ ﺗ‬

‫ع‬

‫و ﻳ ﺎ‬

‫ر د‬

‫ذ ا‬

‫و‬

‫ﻵ ﻟ‬

‫ﺰ‬

‫‪٩‬‬

‫و‬

‫ﺣ‬

‫ﻣ ﺎ ﻳ ﺗ ﺂ‬

‫ن‬

‫‪-‬‬

‫‪İ‬‬

‫> ‪jik\ j‬‬

‫ط ‪ ٠‬ا‬

‫؟ ا‬

‫ذ‬

‫‪ .‬ر‬

‫ر‬

‫ي ‪:‬‬

‫ه‬

‫‪.‬‬

‫ﺧ ﺎ‬

‫ء ﻳ‬

‫ز‬

‫ﻵ ﻓ‬

‫ت ‪.‬‬

‫ن‬

‫ر ا‬

‫<‬

‫ر ﺧ ﺎ ﻳ ﻪ طﺎ‪ ٠‬ا ﻳ ﺎ ﻣ ﺛ د ر ‪.‬‬

‫ﺩ ﺀﺍ‪.‬ﺍ‪ ٠‬ﺧﻠﻐﻪ;ك ﺗﻮت وﺛﻮﻛﺖ‪ .‬ﺻﺄﺣﻮ وﻣﻤﺄ‪ .‬ﻯﻣﻬﺪ‪ ٠‬ﺩﻣﺮ‪٠‬ﻩ‬ ‫ﻫﺎﺩﺭ اوﻟﻤﻰ اك ﻡ‪٠‬ﻡ ‪ ,‬ﻭ اﺳﺎس ﺛ ﺮ ى اوداﻃﻪ و ك‪٠‬س< ﺀ'؛‪ ٩‬ﺗﻬﺎرا‬ ‫ﺍ ﺧﺮوردر‪ ٠‬وﺧﻤﺮﻣﺪ‬ ‫ذ ﻛ ﻮ‪٠‬ذﻣﺰك ‪ ،‬دوﺗﺰك ﻭ‪٠‬ﰉ‬ ‫رﺛﻖ‪ ٠‬ﺩﺭﻟﻮ ‪.‬ﺭ ﺛﻜﻲ اﻛﺎ ن ‪٠‬ﺀو؛در ‪٠‬‬ ‫د ﻻﻧ ﻚ ى اﺻﻞ‪٠‬ى ‪٠ ،‬ﳈﺖ‪ ٠‬ﺗﲊﱃ و ﻣﺮﺭ‪٠‬إه ﺭﳑﺢ‬ ‫ﺍﺗ ﻜ ﻦ‬ ‫• ﺷﻤﺪى ﺀاﻳﻪ‪ ٠‬كت‪ ٠‬ﻳﺗﻰ ﻣﺜﺎ‪١٠٩‬ﺀ ’ﺽ ' ﻫ ﺎا‪ .‬د‪ ٠‬ﻟ م‪.‬‬ ‫ا وﻟ ﻤ‬

‫‪'* . A‬‬

‫‪jC‬‬

‫ﻰ ‪ .‬را‬

‫‪.‬‬


224

HASAN HÜSEYİN CEYLAN —

>A

Sı .‫؛‬:i ٠ î. ٠t ٠

،5‫ ؛‬. ،،^l١

٠

-ıJ ٠L٠٠^ jJ^.^ J ۶ ٠ J ٠١ ‫؛‬i (٠‫■؛؛‬

٠ -H ٠. ١^ ٠١ J ١٥> ^ ‫ ؛؛‬٠٠ ١r ٠١^ ١J jL li ٠١ L

ü ١٠ ?١ .;l^ j L . j a LL. cLİİ. j ٠٠ ‫ ؛‬j ^ ٠٠\ w l ‫؛؛‬٠١ ٠ v jA ١٠٠١^‫؛‬.- ٠5 [ ١ ^ ٠ . j j ' ^ y L v . . ٠١^

، w٠،۶ l jJ ٠^ ٠‫ ؛‬٠;-‫؛‬،٠٠٠ w٠U‫؛‬-١،İL٠٠l ٠ ٧ . . ^ . ٠٠

٠^

..■ ^ ٠ ٠/٠ ..^٠» ٠ \J ^

} ^ ١ ٠/٠ ■ ٠٠

■.^٠/..*-. .،‫؛‬Aİ،،..^ <٠ _٠—

.- ٠١١— I .1, . ، ^

١j ٠.^ ١٠

١٠llz^'•.^،. .1.4.^ .٠* *٠ vl .J.c- ٠ ٠١j ١٠٠^ ٠٠١

.->>^ ٠J J ٠j ü ٠٠١-^->١٠٠٠i ٠-?‫؛‬-‫؛‬٠^٠۶ -^ -^ ٠-،-٠٠?٠ ،١r .5^ ^ 0 > ۶ ^ ١- . . J-..IT ٠7^ ١^-...

،.-^^ ، . ^ ٠ <J

0 'i.j

o ٠r - ، ۶ ٠j ( j j

I

j

- ١ <LJL» .، ı i ١

oV ٠٠A٠١‫؛‬،،.li— .٠^

٠٠،٠4İ١١٠l ، .^ -، ..:.1 ^ Ij ^'^^. ! ٠٠٠٠٠, . .^ ٠٠I ٠ ،^-^.‫ ^؛‬١٠/. <^، 3‫؛؛‬٠١

<( .i ٠L

.jjû i' j o ٠٠٠

J .^ ‫ ؛‬٠3 ^-٤f .. ٧ ■^.

١٠^٠٠٠٠١ ٠J ‫ ^؛‬١^ ٥ ٠٠> ^ ^ O J ^ .1.y— İ>- ...٤>■^-.٠^ (.٥ 1 *, J ^ O y-*^^ ، J —Çl. ' . ^.٠٠

' vlT“." ! .... ٠٠^.،.‫'*؛‬٠ •

٥^٠I^ -A ٠_^٠y —z. ٩L. ^

٠j l ٠٠٠٠l .j l i s I ،.5- . / ü -١٠٠A۶ _. .٠ . ^ ' ۶ ١

•* ^. J ^‫■؛‬

<—j ١

٠ ، ‫ ؛‬- ، . '. r. ■.*..j^ ‫ ؛‬،i ', ; , . - „٠.*٠- S ^

' ' . . ، r ^ ، i ‫ ؛‬٢ ■١)-‫ »؛‬.^

'٩ ^ ١^ .; Jİ ،il . ^ ٠■‫^؛‬-.٠٩١^٠y ٠ .- aJ c. ١I٠>aj.y٠ ► - 4‫«؛‬1 ،.,٠١^ ٠ (_^*A٠J .^١ W-...

٢lX. 4^1 ٠--٠١^ ٠١٠٥^ ٠ j )‫<^؛‬٠ li ٠ j ١ ٠—

١٠٠٥ ،i -^ .^.■-^ ٠ ٠—i ١ ٠١٠. ^ ^

< / ٠٠‫ >^ ؛‬٠١ y . ٠ t^-rf‫؛‬..

١^

O y A >* ١٠—٠١

.2./ y . ، ^ LA4— ٠ ‫^؛‬JLJy . ١ O y -،>،

. . ^ LL.1^1

.1 .1 . ^ ١-

.■^.^٠ ،İ4y٠‫؛‬t>-

0 -a٠ >> ١İ- ،i İi ٠ >- o y ٠i ١. f J i ^^0 ١. . ^ ٠. V .

J ^ ٠٠١ / ١5 ^ ٩-^-۶> ٠. ١^ ٠١ û.‫^؛‬


‫‪225‬‬

‫‪BÜYÜK O Y U N .II/H İL A FE T İN KALDIRILMASI‬‬

‫‪٠‬‬ ‫^ﺀﻣﺤﺎب;اﻣﻜﺎ>اﻟﻌﺮى اوزر‪.‬ﺗﺴﺎوﻳﻪ ‪ :‬ا ا ﺣﺎﻵ؛ق ﺣﻞ اﻗﺪث‬ ‫‪ .‬ر ا ﻧ د ه ' ف‪ .‬رد‪ . ٠‬ر ‪ .‬ر ز د ذ ﻋﺎﻟم اﺳﺎ>م ﺑ ﺮ ك ‪ .‬ﺑ و ك ﻣ ﺣﻠ ب‪٠‬ا ; ‪ ; .‬ز ر‬ ‫ا‬

‫ﻪ ‪٠‬‬

‫و ﻟ‬

‫ﻰ‬

‫ﻓ‬

‫ﻧﻢ؛ ن‬

‫ا ‪٠‬‬

‫‪٠‬‬

‫ﺟ‬

‫ا ‪ :‬د ‪٠‬‬

‫ر‬

‫و‬

‫د ‪٠‬‬

‫ﻜ‬

‫ﻰ‬

‫‪ ٤‬ع;ﺟﺮى ﻧﺎن دو‪٠‬؟را‪١‬ﻟﺠﻜﻰ اوزرن او;ا)‪-‬ئ‪٠‬ﻳﻪ‬

‫زﺳﺎح و‪٠‬ت;‪ ٠‬ع‬ ‫ﺣ ﻘ‬

‫ا‬

‫‪١٠‬‬

‫ﺮ‬

‫ﺧ‬

‫ﻺ‬

‫‪ ١‬ر‪ ٠‬ﺗ ﺪ‬

‫ة‬

‫د‪١‬‬

‫ت‬

‫‪ . .‬ا‬

‫د ‪٠‬‬

‫د ا‬

‫ﻛ‬

‫ﻪ‬

‫‪٠‬‬

‫و ﻟ‬

‫اﻓﺮاد‬

‫ﻋ ﺎ‬

‫د‬

‫ﺍ‪ ٠‬ﻏﺎﺑﺎ ﺕ ا ﻣ و ل‬

‫ت‬

‫ﻧﺎ ز د و رﻟ ﻰ‬

‫ا ت‪ ٠‬ج‬

‫ﺭ ﻋﺎﺑ ﺖ‬

‫ا‬

‫‪٠‬‬

‫ﻰ‬

‫ر‬

‫ؤ‬

‫د ا‬

‫ﻣ ﻌﺎ ﻁ‬

‫‪-‬‬

‫ز‬

‫‪٠‬‬

‫ص‬

‫ا ‪ .‬د د ‪ -‬ة ﻛ ﻮ‪ ١‬ﻛﺎ د ﺗ‬

‫ﺳﺎ ﻵ ﻣ ﺖ ﻭ ﺀ ﺫ ﻭ ﺫ ﺑ ﱴ ‪٠‬‬

‫ﻛ‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫‪ ،‬وﻧ ﺮد‪ .‬اوﻻدرى‬ ‫‪١‬‬

‫د ‪.‬‬

‫;‬

‫_‬

‫‪ .‬و ﻟ ذ ا ‪. -‬‬

‫و ا ‪.‬‬

‫ﻳ و‬

‫و‬

‫ر ﻟ‬

‫ﻪ‬

‫ا‪ :' ٠‬ر‬

‫ﺰ ا ﻳ ﺘ ﻪ ‪ ٠‬ذ د ر ‪٠‬‬

‫ﰘ‪ /.‬ﻭﳏﻤﱬ‪٠‬ﺍ ‪٠‬‬

‫‪ .‬ﳌ ﺒ ﻚ ﺗ ﺄ ^ ﻯ 'ﻧﻌﻠﺔ‬

‫ﻧﺎﺗﺪﺀﻟﻰ ‪ .‬ﺭ ﺍ ﻣ ﻮ ﻝ ﻭ ﻧ ﻨ ﻴ ﲑ ﺩ ﺭ ‪٠‬‬

‫اودن‬

‫و‬

‫ذ‬

‫ى‬

‫و‬

‫ي‬

‫ﺻ‬

‫ر د ؛‬

‫‪ ۵‬ﺭ ﳒﻪ ﻭ ﻝ ﺀ ﺑ ﺪ ﻙ‪٠‬ﺇﰃﺉ‪ ٠‬ﺧﺎ ﻵﻓﺘ ﻚ ﺭﺀﺍ‪:‬ﺍﻩ‪٠‬ﻩ‬

‫ﻋﻈﺮﻧﺪن اك‬

‫ﻻ ﻧ‬

‫ﻣ‬

‫ر ‪.‬‬

‫ﺰ‬

‫‪-‬ﺍ ﻱ‪٠‬ﻋﺊ ﺍﲰﻻ ‪ ٠‬ﲥ ﺘ ﻚ‬

‫ﻰ‬

‫ﻣ‬

‫ﺎ ‪٩‬‬

‫> ا ‪ : ٠‬أ‬

‫‪#‬‬

‫ح‪٠‬‬

‫م '‬

‫ت‬

‫ح‪ ٠‬ا د ‪١ ٠‬‬

‫ﻯ‪٠‬‬

‫ﻏ ﺎ‬

‫ﻤ ﻔ‬

‫ﺍ ﻭ' ﻙ‬

‫‪.‬‬

‫ﺍﺑ ﺪ‬ ‫و ﻳ‬

‫ر‬

‫ﺋ‬

‫\‬

‫‪-‬‬

‫ر‬

‫ق‬

‫ز ‪٠:‬‬

‫و‬

‫‪:‬‬

‫^‬

‫ر‬

‫ا ؛‬

‫ﺣﻠﻔﺎ‬

‫ن‬

‫‪ ٠‬ﺑ ﺎ ﻧ‬

‫ر‬

‫ر‬

‫ا‬

‫ء‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫و‬

‫و‬

‫ﻻ د‬

‫ط‬

‫ظ ﺎ ؛‬

‫ى ا ‪٠‬‬

‫ل‪٠٠‬‬

‫‪.‬ﻳﺎﻧﻨ ﺪ ﺯ ﺣﺎ ﺯﻧ ﺪ ﺭ ﺕ‬

‫ى‬

‫ﺰ ﻧ‬

‫د‬

‫ف‬

‫ﰱ‬ ‫ﺫ ﺍ‪٦‬‬ ‫ﻠ‬

‫ﺑ‬

‫ذ‬

‫د‬

‫ﰉ‬

‫ﻪ‪٠‬‬

‫ﻛ‬

‫ه‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ل‪ ٠‬ض‬

‫ﺩ ﺭ ﺍ ‪ ٩‬ﺍﻳﻪ‬

‫و‬

‫ﻐ ﺎ ذ‬

‫د‬

‫د‬

‫ز‪٠‬‬

‫ث ;‬

‫او ش‬

‫ﺣ ﺎ ;‬

‫ا‬

‫ﻛ‬

‫ر ‪: ٠‬‬

‫ﺮ ا‬

‫ق‪٠‬‬

‫‪-‬ﺗﻨ ﺪ ﺭ‬

‫د ‪٠‬‬

‫و ‪1‬‬

‫‪1‬‬

‫ﻫ‬

‫‪،‬‬

‫م‬

‫ر أ‬

‫ز‬

‫‪ .‬ﺭ ﺁ ﺩ ﻯ ﺍ‪ ٠‬ﻭ ﺏ ﺍ ﺑ ﺪ ﺍ ; ﺩ ﻯ ‪٠‬‬

‫ت‬

‫‪ ١‬ﻣ ﺘ ﺪ‪. ٠‬و اﻣﺮﻟﻰ ‪ .‬ﺗ ﺤ ﻦ و ‪٠‬وازز ﻣﺪﻟﻤﺤﺖ ‪.‬رﺑﺮردى ‪٠‬‬ ‫ب‬

‫ﻣﺘﻨﺎ‬ ‫ﻣ‬

‫ﺕ‬ ‫ل‬

‫ﺊ ‪٩ ١‬‬

‫ﲢ ﺪ‬ ‫‪١‬‬

‫ﺋ‬

‫ل‬

‫و‬

‫‪/‬‬

‫ن‬

‫ﺳ‬

‫‪٠‬‬

‫ﻳ‬

‫ء‬

‫ا ﺗ ﺑ ﺎ‬

‫ا‬

‫ﺋ ذ‬

‫ﺧ ﺎ ﺗ‬

‫ع‬

‫ﻼ م‬

‫ا ﻣ‬

‫ﻪ‬

‫ا ﻟ‬

‫ﻋ ﻳ‬

‫و ﻟ ﻳ‬

‫‪،‬‬

‫و‬

‫ر‬

‫ك‬

‫ا ‪ .‬؛‬

‫ا‬

‫‪:‬‬

‫و ﻳ‬

‫ﺣ‬

‫و‬

‫و‬

‫و‬

‫ن‬

‫ا‬

‫و‬

‫ك‬

‫ﻣ‬

‫‪1‬‬

‫و ﺛ‬

‫ﻫ‬

‫ﻋ ﻠ ﻬ ﺎ‬

‫‪.‬‬

‫ن‬

‫و اً‬

‫ا‬

‫ر‬

‫‪ ٠‬ا ‪٠‬‬

‫ك‬

‫ﻜ ﺎ ‪ ٠‬ﺋ ﻠ‬

‫>‬

‫ﻞ‬

‫ا‬

‫و ا ﻧ‬

‫ﻎ ‪٩‬‬

‫ﻣﻨ ﻚ‬

‫ﺧ‬

‫ل‬

‫ق‬

‫ء‬

‫ا‬

‫ع‬

‫ر‬

‫ﺣ ﺗ‬

‫ﻰ‬

‫ت ‪٠‬‬

‫ﻋ ﻧ‬

‫و‬

‫د‬

‫\‬

‫ل‬

‫ﻗ‬

‫ﺣ‬

‫ﻜ ﺎ‪٠‬‬

‫ﺣ‬

‫و‬

‫ا‬

‫ﻋ‬

‫د‬

‫ت‬

‫و‬

‫ن‬

‫و‬

‫ا‬

‫ك‬

‫ب‬

‫ﻋ ﻧ‬

‫و‬

‫ء‬

‫ﻰ‬

‫ﻻ‬

‫ا‬

‫ﻞ‬

‫د ه‬

‫ﺍ ﺻﺎ ﺡ‬

‫ﻼ ؛ أ‬

‫‪٠‬‬

‫ك‬

‫‪/‬‬

‫ء ا‬

‫ﻻ ‪.‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺧ‬

‫و‬

‫د‬

‫ز‬

‫و‬

‫ﻣ‬

‫ف‬

‫ﺻ‬

‫ﻣﻠﺖ‬

‫ة‪ ٠‬ﺗ‬

‫ى‬

‫ذ‬

‫د ﻳ‬

‫ا‬

‫‪ .‬ر‬

‫‪.‬‬

‫ﻟ‬

‫ﺗ‬

‫ﺗ‬

‫ﺣ ﺑ ﺗ‬

‫ر‬

‫ذ ا‬

‫ﺣ ﺎ ; ا‬

‫ر‬

‫د ‪٠‬‬

‫د‬

‫د ‪١ ٨‬‬

‫ر‬

‫د‬

‫ل‬

‫' ا‬

‫ﻻ‬

‫ﺮ‬

‫ن‬

‫و‬

‫ز د‬

‫ر ‪.‬‬

‫ﻓ‬

‫د ‪٠‬‬

‫‪،‬‬

‫د ' '‬

‫د ‪١‬‬

‫ن‬

‫ﺍﺗﺎ ﻯ‬

‫ل‬

‫و‬

‫ﺗ‬

‫ﺮ ‪. ' ٠‬‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ﺛ‬

‫ﺣﺎد‬ ‫ز ا‬

‫ﻌ‬

‫ﻣ‬

‫ﻰ‬

‫> ﺋ‬

‫ﺍ ﺭﻧ ﺪﺑ ﻚ‬ ‫؛‬

‫ﺔ ا‬

‫ﻣ‬

‫د‬

‫ك‬

‫ر‬

‫د‬

‫ض‬

‫‪٠‬‬


‫‪226‬‬

‫‪HASAN H Ü S E ^N CEYLAN‬‬

‫‪١ .١‬‬ ‫‪٠١‬‬

‫ا رﻟ ﻰ رد‪٩‬ث ا‪.‬ﺛﺒﺮﻧﺒﻮ‪ ٠٠‬ون ‪ ٠‬ر ﺟ ﻮ دﺋﺘ ﺮ‪ .‬دﺗ ﺮ ﻻ و ل ؛ ﺷ ﻰ ﺗ ﻤ ﻨ ﻢ‪ ٠‬دد‬

‫أ‬

‫ﺣﺎ ر ش‪ .‬ر' ر ذا ‪-‬ا ر‪ ٩‬ﻣ ﻄﺎ‪ :‬ك ﻧ ﺬ ق ‪٠‬را‪:‬اد‪ ٠‬ﻟ ﺦ‪ ٠٠‬د‪ : ٠1‬آ ل ; ; ا د‪ ٠‬ا ذا‬ ‫ا ﺧذﻛد‪ ٠‬ﻣﻨﻨﻤﺖ و ﻣ ﻤ ﺎ ح ‪ :‬ﺀذاب واردر ‪ .‬ﺗﺮ ﻧ ﺪ ر ‪،‬‬

‫اذﻻدن‬

‫ﺃ ‪/‬‬

‫وﻟﻰ ﻋﻬد ئ‪ ٠‬ا ى ﻣ ﺋ ﺎ‪ ٩‬س ذاا ﺗ ﻣ ﺧ ﻬ ﺮا ىا ﻫ م‪ ٠‬ةه ‪ ٠‬ﺷث ا و ذ ه ‪ .‬ﺑ ﺮ ﺋ ﺣ ﺮ ء ذ‬

‫ا ودﻳ ﻰ‬

‫ا‪ ٠‬ﻳﺎ ب ﺣﻘﻨ ﻚ‬

‫ج ‪٠ : ٠‬ا <‬

‫ا‬

‫ﻫ‬

‫ﺣ‬

‫ﻞ‬

‫‪ ٠ .٠‬ردﻳ ﻰ‬ ‫و ﺀذد اوﻻن‪ .‬ﺗف‬

‫ﻞ‬

‫دوا ﻣ ﺮ'ﺍ ﺯ ﺯ ‪ ٠‬ﻣ ﺎ ﺣ ت اول‪ 4‬ﺟ ﻰ ﻣﺎ؛ ﺻذا‪ ٠‬ﺍ ﻭ ﺑ ﻨ ﻨ ﺪ ﺭ ‪٠‬‬

‫اس‪ ١/‬ﻣدع ~>\ ﺍ\ ا ا‪ ٩‬ﻣ س‪ .‬و س‪ 1‬ت و ‪٠‬ذ‪ ٠٠:‬ا ل اك ‪ f i‬ء ر ذ' ر ن‬

‫ﺀﺗﺎﺋﺪد‪٠‬‬

‫ا ‪ -‬ا‪-‬ى ا رﻓﻳذذ‪ ' : ١‬ق اواردى و ‪ .‬ر ة ‪ ٠‬ﺗذ ر ع ا ‪ -‬ﺣ ﻜﺎ ﻣ ﻜ ب‬

‫ﻛﻮردﻟﺌﺪر‬

‫‪ ٠‬ق ا زم‬ ‫ا د ش ا ر ذ‪ ..‬ى ‪-‬ا‪"+‬ﻟﻲ ر م‪ ٠‬ﺗ ﻜ د‪ ٠‬ﻻ ; ‪ ; .‬و ‪٠‬ف‬ ‫او'‪ ١‬ذ ر ذ ا س ا ﺑ ﻢ ' ﺑ ﻖ‬

‫‪٠.‬ة‪ ٠‬ا رﻟ ﻰ ‪٠‬‬

‫ﺮ‬

‫‪ : .‬ﻧ‬

‫‪ .‬رذ'رن ﻛ ﻰ‪.٠‬‬ ‫‪ - ٠ 4‬ﺣ‬

‫ﺣ ﻜ‬

‫ﺧ‬

‫ﻌ‬

‫ك ‪٠‬‬

‫ر‪٠‬‬

‫ﺮ ‪ ٠‬ا‬

‫ى‬

‫ا ‪ ٠‬ر‪٠‬‬

‫ﺮ‬

‫ر‬

‫ى‬

‫دق‬

‫‪h‬‬

‫‪٠‬‬

‫‪ .‬ا _ _ ﻹ‪ ٠‬د‪ ٠‬ا ﻛ ﺒ ﺖ ذ‬

‫‪ : ٠، _ -‬ط او ‪ ١‬ذ ذا ; د‪ ٠‬د ر ‪ .‬ل‪ .‬ﻧ ﺎ ‪ -‬ا‪ ١‬م ﻣ و " ر ﻧ ﺣ ﻌ ﺮ ﻣ ﻰ‬

‫وﻧ ﺮﻳﻧ د ن‬

‫;‬

‫) ‪j‬‬

‫(‬

‫‪ ٠‬ذﺑﺑﺎ ط‬

‫ف‬

‫‪/‬‬

‫ا ﺗ د‬

‫ﻋ‬

‫ق‬

‫ا‬

‫ﺮ ا‬

‫ف ;‬

‫ن‬

‫م ‪:‬‬

‫ذ ذ‬

‫ن ‪.‬‬

‫ر‬

‫ر ا‬

‫ا ﺗ‬

‫ﻣ ﺗ ﻠ‬

‫و ا‬

‫ﻛ‬

‫ق‬

‫ﺮ‬

‫ب‪ ٠‬ا د‬

‫ﻞ ‪٠‬‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ر‬

‫ا‬

‫ذ ا‬

‫ى‬

‫و‬

‫س‬

‫ر‬

‫ا ر ﻛ ﺎ ر‬

‫اﻫﻤﺲ‬

‫ا ‪ .‬ذ ذ‬

‫_ د‬

‫‪ -‬ا‬

‫ذ‬

‫ط ‪٠‬‬

‫ح‬

‫ا ﻳ‬

‫ا ﺋ د ‪ ٠‬ر‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ذ‬

‫ر م‬

‫ه‬

‫ﺣ ﻧ‬

‫ر‬

‫ﺮ‬

‫ف‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ق‬

‫ا‬

‫ا ﻫﺎﻳ ﻚ‪ .‬ﻣﺎﻧﻠ ﺚ‬

‫‪.‬‬

‫ا‬

‫‪ ٠‬ﺗﺛ ت‬

‫ج ؛ ا ء‬

‫ء‬

‫ﻋ‬

‫ﻣ‬

‫د ‪.‬‬

‫ﺮ‬

‫ﻣ‬

‫ا ﻧ‬

‫ﻪ‬

‫ﺰ‬

‫‪٠‬‬

‫و ا‬

‫ر‬

‫‪0‬‬

‫<‬

‫ر ذ ا‬

‫و‬

‫ﻻ‬

‫ل‬

‫‪٠‬‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫‪،‬‬

‫س‬

‫‪،‬‬

‫د‬

‫د‬

‫و ا ﻣﻴﺎ ز و ‪٠‬‬

‫ت‪ ٠‬ء ك ﺛ ﺣ ﻊ‪ ٠‬ى‬

‫و ‪ /‬ا > ل و ﻋﻧ د ا ﻗ د ا ر د ‪ .‬ﻳ وﺗ د ر ‪٠‬‬

‫ا‪-‬اذ‪ ٠‬د‪ ٠‬ﻧﺮ ‪ :‬غ ﺳﺎد‪٠‬ا ‪ ،‬س! ت‪:‬ل ‪..‬ﻳﺎطﻪ ﻣﺎن ‪ .‬ر ر ب ‪ ٠ ١‬ﻣ ﻠ ﺣ ت ء ا د‪٠‬‬

‫ارزق ا‪.‬د‪'.‬ا‪:‬س‬

‫‪ .‬ﻳ ﻮ ل ﺣ ﺎ ﻧ ﺎ ك ‪ ٠‬اﻫﻤﺲ‪١‬‬

‫ﺧ د و ع‪ -‬ا ا ; ﻟ ﻰ ء ﻟ ﻳ ﺗ ﺎ د ‪.‬‬

‫وﺗﻜﺎ‪ ٠‬ك‬

‫ارادن ﻟﻤﻨﻴﻪ و ‪ .‬ﻗ ﺎ ﻣ ﺪ‬

‫> ; اوﻟﻪ ﻣﺎ ز ‪٠‬‬

‫ﻣ ﺛ ﺑ ﺎ د ﻧ ث ﻋﻳ ﺮ ز ﻛ و ﻣ ت د ء ك ا و ﻻ ن ﺧ ﻺﻧ ت ﺣ ﻧ ﻧ د ﻧ ﻰ ا ﺗ ﺑ ﻰ د ء‬

‫‪1‬ا‬


‫‪BÜYÜK OYUN-U/HİLAFETİN KALDIRILMASI‬‬

‫‪227‬‬

‫‪ ٠‬دﺋﻶرﺗﻜﺎدر‪.‬‬ ‫ض‪.‬‬ ‫‪:‬‬

‫ﺣ‬

‫ﻔ ﻳ ﺑ ﺎ ‪٠‬‬

‫ر‬

‫ط ﺎ‬

‫ا‬

‫ا ذ ا ﻣ ﺔ‬

‫ﻗ‬

‫و ؛‬

‫ذ‬

‫ط‬

‫ﻣ‬

‫'‬

‫ﺛ‬

‫ﺟ‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ﻟم ‪٠‬‬

‫ر '‬

‫ﻣ‬

‫ر ‪٠‬‬

‫غ‬

‫ا ﺗ ﻳ ﺎ‬

‫ا‬

‫و ﻗ‬

‫ﻪ‬

‫ﺧ‬

‫و‬

‫و‬

‫ظ ﺎ‬

‫ا‬

‫و ﻟ‬

‫و‬

‫ر‬

‫‪:‬‬

‫ﻋ‬

‫و ا‬

‫ر‬

‫ك‬

‫ﺟ‬

‫ك‬

‫ﻧ‬

‫ﺮ‬

‫ا ‪.‬‬

‫و‬

‫ر‬

‫و ﻟ‬

‫ﻪ‬

‫د‬

‫د‬

‫ر‬

‫"‬

‫ا د ا‬

‫س‬

‫ﻼ م‬

‫ﻧ‬

‫ﺛ‬

‫و‬

‫ﺣ ﻧ‬

‫و‬

‫ر د ه‬

‫_‬

‫ﺧ ﺎ ذ ا ‪،‬‬

‫ذ ﺑ ﺗ‬

‫ن‬

‫ء‬

‫ا ﺑ ﺎ‬

‫ز‬

‫د‬

‫‪-‬‬

‫‪١‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺳ ﺎ‬

‫د‬

‫ت‬

‫و‬

‫د ‪٠‬‬

‫ا‬

‫ء ‪ :‬ذ ا د‬

‫ﻪ‬

‫‪.‬‬

‫ء‬

‫د‬

‫ر ا‬

‫ﺗ‬

‫ﺧ‬

‫;‬

‫ﺰ ا‬

‫ﻞ ‪٠،‬‬

‫ﻰ‬

‫ﻐ‬

‫ر‬

‫ﺮ‪ ٠‬د‬

‫ر‬

‫ر‬

‫ن‬

‫ا ا ‪٠‬‬

‫ى‬

‫ﻣ ﺋ‬

‫ﺮ ا‬

‫غ‪.. :‬‬

‫ن‬

‫ذ‬

‫ذ‬

‫‪،‬‬

‫ﺣ‬

‫ﺮ‬

‫ف‪٠‬‬

‫ا‬

‫و ﻧ ﻳ‬

‫ﻊ‬

‫ر ‪, .‬‬

‫و‬

‫ﻫ ﺎ ﺑ ﻪ‬

‫ب‬

‫م‬

‫ا‪ ٠٠‬إ ه‬

‫د‬

‫ﺳ‬

‫ذ ﺋ‬

‫ﺎ‬

‫‪ ’-‬ا‬

‫و‬

‫ن‬

‫ب‬

‫‪٠‬‬

‫‪١‬‬

‫ز‬

‫ء ﻧ‬

‫‪.‬‬

‫ﻪ‬

‫ل ‪.‬‬

‫‪ ،‬د‬

‫‪İ‬‬ ‫د‬

‫د‬

‫ﻫ‬

‫ك‪(٠‬‬

‫ر ‪.‬‬

‫ﺣ ﻠ‬

‫ى ا‬

‫‪ ١‬؛‪٠‬‬

‫ر ا‬

‫د ﻛ ﺎ‬

‫ا‬

‫ﻐ‬

‫د ﻟ‬

‫ز ا‬

‫ﻬ‬

‫ب ‪،‬‬

‫ﺧ‬

‫م‬

‫ز ا ﻧ‬

‫د‬

‫ﻣ ﺎ ا‬

‫ا‬

‫د‬

‫ة‬

‫ا د د‬

‫ذ‬

‫ﻣ‬

‫م‬

‫ر ‪،‬‬

‫د‬

‫ﺗ‬

‫;‬

‫‪.‬‬

‫ن ‪.‬‬

‫م ;‬

‫ﺑ‬

‫ا‬

‫ﻲ ‪٩‬‬

‫ر‬

‫ﻏ ﺎ ‪٩‬‬

‫ﺮ ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫ﻪ‬

‫‪،‬‬

‫‪١‬‬

‫د‬

‫ﻛ ﺎ د ﺛ ﻳ ﺎ ا د ؛ د ذ‬

‫ن‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ﺑ‬

‫ر‬

‫د‬

‫ﻋ‬

‫ﻜ‬

‫ر‬

‫‪f‬‬

‫ﺮ د‬

‫ا ‪٠‬‬

‫ﻣ ذ ا ‪ .‬م‬

‫ﺣ ﻧ‬

‫ﺟ ﺎ‬

‫_‬

‫ﻷ‬

‫ﺮ‬

‫ق‬

‫د ;‬

‫"‬

‫ك‬

‫ظ‬

‫ﺣ ﻧ‬

‫ﻪ‬

‫ق‬

‫و‬

‫و‬

‫و‬

‫ف‬

‫ظ ﺎ ؛‬

‫اﺣﻜﺎ‪٠‬ااذ‪ ٠‬رﺑﺈ‬

‫‪،‬‬

‫و ا‬

‫و‬

‫ذ‬

‫ﻋ ﺎ‬

‫و‬

‫ى‬

‫ﻵ ﻣ ﺎ ﺗ‬

‫‪ ٢‬ه‬

‫ر‬

‫ك‬

‫ﺟ‬

‫ا‬

‫د‬

‫ت ‪٠‬‬

‫د ا‬

‫ﺮ ا‬

‫ب‬

‫‪٩‬‬

‫ا ن و‪ ٠‬اﻟﻮ ﺻﺌﻜﺎﻣﻴﻨﻤﺮ؛" ى ﺀﻧﺮ؛'ك‬

‫ك‬

‫ا ‪ ٠‬؛‬

‫ت ‪:‬‬

‫ء ا ﻧ‬

‫ء ا‬

‫ص‬

‫ﻰ ا ﺋ ﻧ ﻣ ذ‬

‫‪٠‬‬

‫ﺧ ﺎ ؤ‪١‬‬

‫ى‬

‫ا ا ﻫ‬

‫غ ء ز‪ ٠٠‬ا أ ع ‪ 4‬ع‬

‫^‬

‫ﻫ ﺄ‬

‫ﻐ ﺋ د‬

‫ﺮ‬

‫ﻣ د ﺗ‬

‫‪٠‬ا‬ ‫‪١‬‬ ‫اﺀا‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ر‬

‫ﻛ‬

‫ق‬

‫ﻰ‪٠‬‬

‫‪.‬‬

‫ﺔ‬

‫ف‬

‫د‬

‫ذ ﻳ ﻧ‬

‫ﺧ ﺎ ؛ ذ ‪. :‬‬

‫ﺗ‬

‫ﻋ ﺑ ﺎ‬

‫ﺷ‬

‫ل‪ ٠‬ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫ﻬ د ه‬

‫ا‬

‫‪-‬‬

‫ﺳ‬

‫ا ﺑ‬

‫ا ﻳ د ﻳ‬

‫‪; /‬‬

‫ﻰ‬

‫ا‬

‫و‬

‫ﺣ ﻜ ﺎ م‬

‫ﻌ‬

‫ك‬

‫ك (‬

‫ا‬

‫ذ ‪٠‬‬

‫‪٠‬‬

‫ﺧ ﺑ‬

‫و ‪ .‬ﺗ‬

‫ء ﺛ‬

‫ﻰ د‪ ٠‬ة ﻟ د‬

‫ء‬

‫‪،‬‬

‫ﻟ‬

‫م‬

‫ﺗ ﻪ‬

‫ﻛ‬

‫ﻌ‬

‫ﻐ ﺎ ; ﻟ ﻠ‬

‫‪ ،‬ﻟ‬

‫ر‬

‫ﺰ ا '‬

‫ﻟ‬

‫ا‬

‫ر د‬

‫ﻏ ﺎ د د د‬

‫ر‬

‫ظ‬

‫رذاى ‪٠‬‬

‫و‬

‫و ا ﻗ‬

‫ر ﻓ‬

‫ﻪ‬

‫و‬

‫‪; .‬‬

‫ﺰ م‬

‫ﻧ ﺎ د‬

‫م ‪ :‬ﺑ‬

‫و‬

‫ﻫ ذ ا م‬

‫ﻣ‬

‫د ا‬

‫د ‪.‬‬

‫و‬

‫ا‬

‫ﻌ‬

‫)‪ ٠‬ﺛ‬

‫ﻣ ﺎ د‬

‫ر‬

‫ﻣ‬

‫ك‬

‫ﺧﺒﺌﻪ‬

‫‪٠ ٠ ٠‬‬

‫ا ﻳ د ‪ ٠‬ﺋ ﻳ ﺑ‬

‫و‬

‫ق‬

‫‪٠‬‬

‫ﻧ‬

‫ﺑ ﻧ ﺗ‬

‫ﻣ‬

‫ﺧ ﺎ‬

‫ا‬

‫ﻟ‬

‫ﻰ‬

‫ر‬

‫ﺣﺎﺿﺮدﺀ د ﻛ ﻮ ا ﺟﻴﻌ ﻰ ﺗﻪ ﻣﺮرت‪١‬ه ا و ش‬

‫ز‬

‫ﻬ‬

‫; ‪٠٠:٠٠٠‬‬

‫ع‬

‫ا‬

‫د‬

‫ر‬

‫ا ﻳ د‬

‫ﺎ‬

‫و ؛‬

‫‪٠‬‬

‫ن‬

‫ق‬

‫ﻧ‬

‫ﺗ‬

‫ق‬

‫ن‬

‫؛ ;‬

‫ط‬

‫ﺎ‬

‫ا‬

‫ﺷﻞ و‬ ‫د‬

‫ا ا ﻟ‬

‫ق ‪٠‬‬

‫ﻛ‬

‫ﺮ‬

‫در‬

‫ز ‪ ٠‬ا‬

‫د ‪٠‬‬

‫و ‪ ٠‬ﻟ‬

‫ى‬

‫ﺛ‬

‫و‬

‫ا‬

‫و‬

‫ر‬

‫ر د‬

‫ط ﻪ‬

‫ﺣ ﺎ ء‪٠‬‬

‫‪٠‬‬

‫ف‬

‫ى‬

‫ب ‪ ٠‬ﻓ‬

‫ﺮ ا‬

‫ع‬

‫ﻋ ﺎ ذ‬

‫ﻛ‬

‫د‬

‫ﻼ‬

‫ﻣ‬

‫ا‬

‫ا ﻳ د‬

‫ﺗ ﺎ‬

‫ز‬

‫ء‬

‫ى‬

‫ق‬

‫ﻣ ﺄ‬

‫ر ﺗ ﺎ‬

‫ﺳ‬

‫و‬

‫ﻣ د‬

‫‪ :‬أ‬

‫ررار‪.‬ش‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ﺗ ﺎ‬

‫ر‬

‫د و‬

‫ا‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ﻻ‬

‫ن‬

‫‪٠‬‬

‫ذ ‪ ٠‬ذ ا ‪٩‬‬

‫ﺷ‬

‫ﻼ‬

‫و‬

‫‪.‬‬

‫ﺳ‬

‫د‬

‫و‬

‫‪،‬‬

‫ى‬

‫م‬

‫ه‬

‫ز‬

‫ﺣ ﺎ ﻳ ذ ‪٩‬‬

‫ر ‪.‬‬

‫ﻧﻔﻨ ﺮ د ه‬

‫ا‬

‫‪٠‬‬

‫ذ ‪،‬‬

‫ل‬

‫ذ‬

‫ﻼ‬

‫ا‬

‫د ‪.‬‬

‫ﻳ و‬

‫ﻪ‬

‫د‬

‫‪،‬‬

‫‪۴‬‬

‫ر‬

‫ﺣﻴﻨﻪ‬

‫ق‬

‫ﺣ ﻘ‬

‫<‬

‫ﺟ ﻘ ﺎ‬

‫ا‬

‫ﺣ‬

‫ب‬

‫‪،‬‬

‫ا‬

‫ﺣ ﻳ ﻧ‬

‫ك ‪.‬‬

‫د‬

‫ت‬

‫ﺰ‪ ٠‬ا‬

‫ﺣ ﺑ د ا‬

‫ﺔ‬

‫ا و ﻟ ﻣ‬

‫ق‬

‫ذ‬

‫ر د ‪٠‬‬

‫ﻼ‬

‫ﺧ ﻠ‬

‫ن‬

‫ﺮ ﻳ‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ﻛ‬

‫ط ﺎ ﺑ‬

‫ﺮ‬

‫اﺳﺎ‪٠١‬ا‪ ،‬ا و ر و؛ د‪٠‬‬

‫و ﻟ د‪٠‬‬

‫ﻳ‬

‫‪. ،‬‬

‫ذ‬

‫ﺑ‬

‫;‬

‫‪،‬‬

‫ت‬

‫و‬

‫؛‬

‫ظ‬

‫‪ . .‬إ ذ ا ﻟ‬

‫و‬

‫ﺻ ﺎ‬

‫ن‬

‫و و ذ ا‬

‫ﻣ‬

‫ﻬ‬

‫ﻰ‬

‫ﻣ ﺎ ﻟ د‬

‫ﺣ‬

‫ث ‪٠‬‬

‫‪،‬‬

‫ن‬

‫م ‪ ٠‬ا‬

‫و ا‬

‫ر أ‬

‫ب‬

‫ك‬

‫د‬

‫‪٠‬‬

‫ر ‪ ٠‬ا‬

‫ﻫ‬

‫ى‬

‫ﺣ‬

‫ﻏ ﺄ ﺛ م‬

‫‪٢‬‬

‫ن‬

‫ﻣ‬

‫ﻣ‬

‫ك‬

‫ﺎ‬

‫و‬

‫ﻣ‬

‫ر‬

‫ك‬

‫'‬

‫ﻛ ﺎ‪ ١‬ا‬

‫ﺷ‬

‫ﻌ ﺎ‬

‫ﺮ‬

‫ﻗ‬

‫ﺟﺮاﺳﺖ‪٩‬ﺀد‪-‬ا‬

‫ث‬

‫ك‬

‫ب ‪.‬‬

‫‪'İ‬‬

‫ص‬

‫د‬

‫‪١‬‬

‫ا‬

‫‪۶‬‬

‫ﻣ‬

‫‪٠‬‬

‫و‬

‫ل‬

‫‪f‬‬


‫ا أ‬

‫‪HASAN HÜSEYİN CEYLAN‬ﺓ‬ ‫‪ ،‬ﻗد ر ا ﻳ ﺋ ﺮ أ و ا ر ﻣ ﺎ ﻫﻣ وﻣﻧ ك ‪٠1‬ءدا‪ ٠‬ى ‪ ٠‬ﻗﺎ م‬

‫ب‪'٠‬ى ‪ ٠ ; ٠‬ﻛ و ت‬

‫*‪ ٠:‬ءا دد ر ‪ .‬ز را ‪.‬ا ﻣ ت ﺑ ﺰ ى ا و ﻻ ن ﺧﺎ ﻵﻧ ت ‪ ٠‬ﻋﺑﺂ ‪ ٠‬ﻛ و ﻣ ت‪٠‬‬ ‫‪ -‬د‪ ٠‬ءﻛدزر ‪ :‬اك ‪-‬ﻳﺰ ك‬

‫ب ‪ 1‬ﺣ ﺮ‪ 1‬ا ﻣ ﺎ ﻣ ﺎ ﺑ د‪ ٠‬ﺛ ﺎ ر ا د ر ‪ ٠‬ﻳ ﺮ ؛ ‪٠‬‬

‫ﻣﺎ‬

‫ا ﺟ ﺰ ا ﻳ ﻬ ك اك ‪..‬ﻳﺮك ر ﺑ ﻰ ‪ ٠‬اذ‪٩.‬ر‪ ٠ ٠‬أ ﻛ ذ‪ ٠‬ﻣ ﺗ ك ﻣ ﺮ ﻟ ﺰ ى ‪ ٠‬و ر ﻣ و ز‬

‫ا ر ﺑ ﺎ ر ‪ ٠‬ﻗﺎم‬

‫أ ﻣ ﺰ ; د‪ ٠ ١‬ﺛ ﺎ ا ى‬

‫؛‬

‫ﺧﺎﻵ ﻧﺘﺪ ر ‪٠‬‬

‫‪٠‬ق‪٠‬ل‪ ٠‬ﺧﺎﻵﻧﻐ ﺚ ﺀ‪ ٠‬ا ﻵ > ت ت‪٠/.‬ا‪٠‬ﻳﻬﻢ‪ ٠٠‬ﺻﺜ ﺞ‪٠‬‬ ‫ﺣ‬

‫‪ :‬ﻭ‬

‫ﺰ‬

‫ﺮ ﻳ‬

‫آ ﻧ‬

‫‪\\f‬‬

‫>\ ﻝ‬

‫ﻰ‬

‫ﻭ*‬

‫‪f‬‬

‫;‬

‫‪ ٠ ٤‬د‬

‫‪٠‬‬

‫‪.‬‬

‫ر‬

‫ﺳ د ‪ :‬ا‬

‫ل‬

‫ر‬

‫و‬

‫ز '‬

‫آ‬

‫ﺣﻘﻦ‪.‬‬

‫ا ‪.٠‬‬

‫ﺣ‬

‫ﻜ‬

‫ﻣ ﺎ ﺗ‬

‫ر ‪.‬‬

‫د‬

‫ﺮ ا‬

‫ﻛ‬

‫ﻓ ت ‪ ٠‬ا د‬

‫ك‬

‫ذ ﻟ‬

‫ن‬

‫ث ‪ ٠‬ا‬

‫‪ ٠‬ر ‪ ٠‬ا‬

‫ى‬

‫‪٢‬‬

‫‪۴‬‬

‫ى‬

‫ر‬

‫ﻣ‬

‫ن‬

‫ﻣ ﺎ ‪ ١‬ء‬

‫ﻧ‬

‫ر‬

‫ت‬

‫ن‬

‫د‬

‫و‪ .‬راا ن ﺧ د و ﻣ ﺎ ز د‪ ٠‬ﻳذ‪ ٠‬ﻣ ﻌ ﻠ ﺣ ﺗ ﻬ ﺎً و ر‪ ٠; ٠‬ﻳ ﻰ ل; ج ‪:‬‬

‫ﺑﻧ دﻳﻧ ﻪ ﺣق‬ ‫‪.‬‬

‫ا‬

‫و ا‬

‫‪٠‬‬

‫ﻣ‬

‫و ‪١‬‬

‫ا ﻓ‬

‫و‬

‫ﺀ ﻳ ﻨ ﻪ ﻓﺘﻴﻪ ا و ﺛ ﺪ ﺑ ﻪ‬

‫ر د و‬

‫ﺣﻘﻮق‬

‫ﺳ ﺰ ‪٠‬‬

‫—‬

‫ر د ‪٠‬‬

‫ﺗ‬

‫ﺧ‬

‫‪ -‬ﻳ ﺎ‬

‫‪-‬‬

‫ﻔ ﻳ‬

‫ﻪ‬

‫ذ ﻳ ﺎ ﻧ‬

‫ت‪١‬‬

‫د ا‬

‫ا‬

‫ء‬

‫ر‬

‫د‬

‫ن‬

‫د ذ‬

‫ذ‬

‫ر ﻳ ﺎ‬

‫ا‬

‫ﻋ‬

‫ن‬

‫ﻼ ﺗ ﻪ‬

‫و‬

‫ﺣ د‬

‫ط‬

‫س‬

‫و‬

‫ﺮ‬

‫د‬

‫ا ﻟ ﻠ‬

‫ﻻ‬

‫ﻣ‬

‫ﻬ د ‪.‬‬

‫ﺳ‬

‫د ا‬

‫‪-‬‬

‫م‬

‫ﺧ‬

‫ﻞ‬

‫ﺣ‬

‫ق‬

‫ف‪.‬ر ا‪ .‬اﺟﺢ‪٠‬اﺀى و ف ‪٠‬ﺀش واردر ‪٠‬‬‫ﺣ ﻳ ﺑ ﺈ د‪-‬ا ب‪ ٠‬ﻛ ﺢ و ﺗ ﺮ ا ر ﺻﺎﻣ ﺣﻬد ن ب‪ ٠‬ج‬

‫ﻣ ﺑ ﺮ و اﻓﺎ‬

‫ر ى‬

‫‪٠‬از‬ ‫اﻧ ﺪ ب ص درﻟﻮ ﺗﻤﺮﻋﻞ;ﻏﻠﻒ ﺀ ق و ﺷ ﺮ‪ ,‬خ ﻳ ﻮ ﻓ ﻰﻓﻐﺮ‪.‬‬ ‫‪٠‬‬ ‫ا‪٠‬ﻏﺰ و‬ ‫‪ ٤‬م‪ ٠‬ا‬

‫ﻻ‬

‫ب‬

‫‪; .‬‬

‫ﺣ ﺑ‬

‫ﻐ‬

‫ﺀاﻵﻣﻞ‪.‬‬ ‫ﺋ ذ ا‬

‫ر ؛‬

‫ت‬

‫و‬

‫ل‬

‫ﻪ‪٠‬‬

‫ف‬

‫ذ ع ‪ ٠‬ا‬

‫ﺑ‬

‫‪٠‬‬

‫د‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ا‬

‫و ﻳ ﺎ ‪٩‬‬

‫ﻧﻨﺎ‬

‫ﺧ‬

‫ر‬

‫ﺮ‬

‫ﻣ‬

‫ﺧ ﺑ‬

‫‪٠‬‬

‫ذ‬

‫د‬

‫ﻎ ‪٩‬‬

‫ء‬

‫ط ﺎ‬

‫" ﺑ‬

‫و ﺑ ﺛ‬

‫ذ ر‪ ٠‬ف‬

‫ﺰ‬

‫ﻪ‬

‫ﺻ ﻧ‬

‫ﻪ‬

‫ﻛ ﺗ‬

‫ﺟ‬

‫ﻪ‬

‫ﻣ‬

‫ﻌ د‬

‫ر‬

‫ﻣ د‬

‫و ‪،‬‬

‫ﺣﻨﺮق اﻧﺴﺪن ﺳﺪرددر"ﺣﻖ اﻻه اوورق اﺟﺮا ارﻟﻮر‪.‬‬ ‫ﻫ‬

‫ﺞ ‪٠‬‬

‫ﺣﺘﺮق‬

‫ر‬

‫و‬

‫ر ‪.‬‬

‫‪ ٠‬ﺧ ﻮ ق اﻟﺠﺪ‪.‬‬

‫واﺧﺘﻴﺮر‪٠‬‬

‫ﺋ ﺗ ﺎ ‪٠‬‬

‫ﻋ ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫ﺧ ﺎ ر ﻃﺪ‪،‬د‪ ٠ ٠‬ﺗﺜﻢ اال‪ ٠‬ك اﻳﻴ ﻦ و ﻣ ﺒ ﻖ د‪٠‬ﺗﻚ‪ .‬اودﺋﻔﺘ ﺶ ‪ .‬ﻣ ﻌ ﺮ‬ ‫‪،‬ﺟﺮاى ﻛ ﺪ ‪ .‬اذﻛﻤﺰ ﻳﻮاﺑﻦ ﺛ ﺮ ﺀﺗﻪ‪ ٠٠‬ك ز ﻳ ﻮ ذ‪ ٠‬د‪ ٠‬درر ‪ ٠‬ﻟ ﺨﻴ ﺮ‬


‫ءﻟم‬

‫ﺍ ‪BÜYÜK OYUN - 11‬‬

‫‪229‬‬

‫ﺧﻠﻔ ﻪ ﻧﻚ ر د روﺗﻮﻧﺘﺪ ن ازاﺑﺪدرﻟﺮ‪ .‬ﻛ ﺎ ر‪٠‬د■ رﺗﻘﺪروص ‪ ٠‬ﻟﻮ‪ ٠‬ك‬

‫اﻳﻤﻮن اﺻﻼﻣﺪ‪ .‬ﻣﺤﺎﻛﻚ ﻣﻤﺂز ‪.‬ر ا ﺛﺎ دﻟ ﻰ واردر ‪.‬‬ ‫‪-‬ﺟﻪ ؟ ﺑ ﺮ وب ‪٠‬ﺋﺎﺗﻐﻬﺬك وﺀﻳﺎ; ى ‪ ،‬راﺛﺎرى‪ ٠‬ﻣﺌﺎﺀﻫﺴﺪ‪٠‬درﻟﺮب‬

‫ﻛ ﻰ ‪ -‬ر ى ‪ . -‬ا ﺳﺎ د ' ﺑ ﺮ د و د‪ ٠‬ﻣ ﺮ ى‬ ‫\ ‪/‬‬

‫ﻐ‬

‫ﺧ ﻳ‬

‫‪٩‬‬

‫ﻪ ‪.‬‬

‫‪١‬‬

‫ب‪١‬‬

‫د‬

‫ﺛ‬

‫و ا‬

‫ا‬

‫‪.‬‬

‫‪٠‬‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ر‬

‫د ‪٠‬‬

‫د ‪،‬‬

‫ﺣ‬

‫وﻗﻀﺎ ﻋﺪ‬ ‫ﻳﻮ‪٠‬ﺗﻜﻢ '‪,‬اﻓﺬاوﻟﻤﺎز ‪٠‬‬ ‫و ﺀ ن واﺛ ﺨﺎ س‬ ‫ﺧﺰرك‬ ‫ﻛ‬

‫ز ‪ ٠‬ا‬

‫ا ﺋ د ﻟ ﻣ‬

‫م‬

‫ن‬

‫ك ‪٢‬‬

‫ﺧ ﺎ ﻧ‬

‫ا‬

‫ر‬

‫د ﻳ ﺎ ‪.‬‬

‫‪٠‬‬

‫ﺰ‬

‫ا‬

‫ﻪ‬

‫و ﺋ ﺎ ‪ ٩‬د‬

‫‪٠‬‬

‫^‬

‫ر‬

‫ﻋ ﺑ ﺎ‬

‫ﺧﻪ ﺑ ﺪ واﺛﺎﻵق ﻗﻬﺬاﺛﻪ‬

‫د ﻻ‪ ٠‬ﺟﺂ ر ى ‪ ٠‬ﺷ ﺪ ﺀ ﻣﺎ ؛ ل ﺛ ﺮ ﺑ ﻪ دﺗ ﻰ ﺣﻠﻤﻐﺎ;ك ﻛ ﻤ ﻪ ﻣﺪاﺧﻠﻬﻰ‪،‬‬ ‫‪ ٠‬ﻣﻨﺎﻣﻲ‪ .‬ﻗﻀﺎﻧﻚ ﺣﻘﺎو‪٠‬ﺟﺘﻰ ذ‪٠‬ﻟﺬىاق و‪ ٠‬اﻟ ﻒ‬ ‫م‪٠‬ﺗﺎﻣﻨﻰ‬ ‫ﺗ‬

‫ﻣﻼﺣﻴﺘﻰ‬ ‫ا ﻟ‬

‫ذ ‪٠‬‬

‫د ا ة‬

‫ﺻ‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ن‬

‫‪٢‬‬

‫ﻞ‬

‫د‬

‫د‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ﻋ ﻠ ﻌ‬

‫‪٠‬‬

‫ر‬

‫ﻶ‬

‫ﺋ‬

‫د ‪٠‬‬

‫ﻣ‬

‫و ا‬

‫ﻗ‬

‫دوﻟﺖ‬

‫ى‬

‫ﺑ‬

‫ﻣ‬

‫ﻣ‬

‫د ﺑ‬

‫ﺮ ‪:‬‬

‫د‬

‫‪ ٠‬ﺗ ﺎ‬

‫ذ‬

‫ﺳ ﻧ‬

‫ﻣ ﺎً‬

‫و‬

‫ك‬

‫^‬

‫ت‬

‫ل‬

‫‪٠‬اﺛﻦ ‪.‬ر ﺋ ﻌﺒ ﺖ وﺣﺪ‪٠‬اﻛﻞﺀه‬ ‫ا وا د ن ﺧ ﺎ ﺑ ﺄ ﻣ ﺒ ﺘ ﺪ ‪ .‬ﺟﻬﺖ وﺣﺪﻃﻪ ذل\‬ ‫و‬

‫ﺣ‬

‫ا‬

‫و‬

‫ﺎ‬

‫د‬

‫ﻟ‬

‫ﺷ‬

‫‪.‬‬

‫ﻬ‬

‫ﺑ‬

‫ﻻ‬

‫و‬

‫ﺷ‬

‫ت‬

‫ك‬

‫ﺎ‬

‫ﺎ‬

‫ﺷ‬

‫ﻣ‬

‫ﻵ ﻓ‬

‫ﺦ‪١‬‬

‫ا‬

‫ﻪ‬

‫ﻜ ﺎ‬

‫ر ﺗ‬

‫ط ﺎ ‪٩‬‬

‫ﻛ‬

‫ا‬

‫ﺎ‪٠‬‬

‫اوﻓﺶ‪ ،‬ﺀا اً ك اﺳﻘﻼﻟﻰ ^ت ﺗﺄﺑﻪ اً ﺷ ﺪ ر‪٠‬‬ ‫ر ر و ﺑ ﻮ ^ ﺣﻼﻓﻨﻚ و ﺀ ﻷﻟ ﻒ ا ﻣﻴ ﻪ س آﻧﺠﻖ ا‪٠‬ور ﺀاﻣﻬﺪ‪ ٠‬ى‪٠‬‬ ‫ﻣ‬

‫ﻟ‬

‫م ‪٠‬‬

‫‪ -‬ﻟ‬

‫‪٠‬‬

‫ﻬ‬

‫و‬

‫ﺛ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ﺑ‬

‫ﺳ‬

‫ﻬ‬

‫ﺮ‬

‫ن‬

‫ﻓ‬

‫‪٠‬‬

‫‪٠‬ﻣﻰ اﺟﺮاى‬ ‫ﺑ‬

‫د ‪.‬‬

‫خ ‪٠‬‬

‫ر‬

‫‪٠‬‬

‫ﻓ‬

‫ك‬

‫ا ء ذ ﻛ ﺎ ‪٠‬‬

‫د ‪٠‬‬

‫‪ ١‬ﺋ د‬

‫د‬

‫ﻧ‬

‫ر‬

‫ق‬

‫دﻛﻞ‬ ‫ذ‬

‫‪٠‬‬

‫آ ‪٠‬‬

‫‪،‬‬

‫د‬

‫‪ ٠‬ا‬

‫ﻛ‬

‫و‬

‫ن‬

‫اﺣﻜﺎم‬ ‫ش ‪.‬‬

‫ت‬

‫ﺗ‬

‫و‬

‫‪٠‬‬

‫ﻣ‬

‫و‬

‫و‬

‫ر ‪٠‬‬

‫د ‪٠‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺷ‬

‫ك‬

‫ء ﺗ ﺎ‬

‫ﺦ‬

‫ﺗ‬

‫ا‬

‫‪٠‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺋ‬

‫ر‬

‫ر ' د‬

‫‪ .‬؛ا‪ ٠‬ﻟ ﺢ ر ﺧ ﻤ ﺮ ﻣﺪ‪٠‬ك‪٠‬‬

‫‪ ١‬ع‪ /‬د ﻃ ﺪ ذ ' ‪-‬‬ ‫‪٠‬ا‬ ‫ت‬ ‫ﺛ ﺮ ﻳ ﺬ‪٠‬ط‪.‬‬ ‫ت‬

‫ﺮ آ‬

‫ف‬

‫ﺗ‬

‫و‬

‫ض ‪٠‬‬

‫ﺳ‬

‫ﺎ ;‬

‫ﻛ‬

‫ر‬

‫ﺑ‬

‫ء‪٠‬‬

‫ن‬

‫ﺎ‬

‫ر‬

‫ا د‬

‫<‬

‫ﺷ‬

‫أ ا‬

‫ﺮ‬

‫؛‬

‫ر‪٠‬‬

‫ى‬


‫ا‬

‫‪HASAN HÜSEYtN CEYLAN‬‬

‫ح‪'١‬ذف‪٠‬‬

‫ﺣ ﻳ ﺋ ﻪ ﻣ ف‪.‬‬

‫‪230‬‬

‫د د ‪ .‬ر ﺣ ف; ل‬

‫ذا ا ا‪ .‬د ءﺀ‪..‬‬ ‫‪ ٠‬ذ‪٠‬ا‬ ‫وبد ;‪ ..‬ا ا‬

‫و ذ' ى‬

‫را ت ‪ ٠ ٨‬ن‬

‫;[ ﻝ‬

‫‪:‬‬

‫‪٠‬ﺀ‬ ‫‪:٠‬ل ا‬ ‫‪٠‬‬ ‫سو ذ ‪ ; : : :‬ك‬ ‫‪;::.‬ع‪; : ; ٠‬أدك‪:‬د‪.:‬‬ ‫ﻧ ﺮ رﻟ م ؛‬

‫ر ‪ ٠‬دآ ف‬

‫‪:‬‬

‫ش‬

‫؛؛؛^ ^؛؛؛^^ *‬ ‫ب‬

‫ز إ‬

‫ا‬

‫ا ﻧ‬

‫‪-'.‬ﺑﺎس‬

‫; ى ﺣ ذ ا ر ذ م ؛ ^ د د‪ ١‬ﻳ ذ ا د‬

‫؛؛ ‘ ‪.‬‬

‫ز‬

‫ﺰ‬

‫ا‬

‫ى زا‬

‫ﺰ‬

‫ﻧ‬

‫د‬

‫‪;;.‬ا ى‪٠‬ﺀرذدى‪ ٠‬ز‪;٠‬ا ﻣﻨﺮرت اس'ﻣﻰ ا ‪ -‬د ‪ -‬د \ذ ﻳﺮﺑﻦ وت‪ .:‬ذال‬

‫‪ ، ٠‬اﻣﺮر وﻣﺪ_از دواﺗﻚ‬ ‫‪٠‬ﻣﻚ ررب‬ ‫ﺳﺪ‪ ١‬ر و ارش اار‬

‫ك‪: ٠‬ا د •‬

‫; ا د د و ﺳ ﺬ ﻛ ﺮ‪ ٠‬ﺣ ﺐ ‪ ٩‬ﺷ ﺎ ‪ .‬دم‪;-‬ر ن او؛ ق ا وﻧ ﺮد ا و ﺑ ﺎ ى ا‪ ٠‬و ر‪٠‬‬

‫‪ ٠‬ا‪ ٠‬ﺀ ﺑ ﺄ ا ر ﺀ ز‪٠٠‬ﻟﺚ ﻣ ﺘ ﺮ ذ وا ﺟ ﺰا‪ -‬ى‬ ‫ﻧ ﺮ ر ى ‪ " ' .‬ة ‪ ١: ١‬د!ائ وﻣﻖ‪:; ;:‬ت و‬ ‫ر‬

‫ز‬

‫ر ا‬

‫‪ ، ١‬و ﻛ ﺎ‬

‫>‬

‫و‬

‫ور‪٠‬ر‬

‫ز ﺋ ﻪ‬

‫دوﻳ ﻚ‪٠‬دو‪-‬رى‬

‫اﻣﺮر‬ ‫'‬

‫ﺗ‬

‫ﺮ ﻳ ﻧ‬

‫ﻰ‬

‫ا د ﻟ‬

‫ﻻ‬

‫ر‬

‫ك‬

‫ﻣ‬

‫ادردى ‪٠ ٠‬ﺀو‬

‫و‬

‫ز ‪.‬‬

‫ﺮ‬

‫ا ‪ ٠‬ذ ا‬

‫د ا ﺗ‬

‫ﻓ ﺮ ﺳ ﺪ‪٠٠‬ئ وﻧﺎت‬

‫‪ ۶‬ن ا^ر و‬

‫س (‬

‫ﻟ‬

‫ر ﺑ ﺎ ‪٩‬‬

‫ا‬

‫‪٠‬‬

‫ﻛ ﻠ‬

‫ﺢ‬

‫‪٠‬‬

‫د‬

‫د أ‬

‫ر ‪.‬‬

‫ذ ‪ ٠‬ا‬

‫ل‬

‫ﺣﺎن اوﻻن‬

‫د;اﻟﺪررﺳﺮدﻧﺪررو\ﻋﺪور‬

‫‪ ٠‬ل ﺳﺖ‪٩‬ن ادر‪ .‬ا ﺗ ﺪ ‪ .‬ﺷ ﺬ ﻣ ﺐ‬ ‫‪٠‬ذر؛س ا‬

‫ر‬

‫'ر ﻣﻦل ا‪.‬ار ‪ ،‬اﺟﺮ‪ ١‬آ ت ﺳ ﺈ ‪ -‬ا‪ ٠٠ ٠‬دا‪٠‬ﺣﻰ ﺳﺴﺬ‪ ٠‬د‪ ٠‬ﺑﻮاﻧﺮر ‪ ٠‬اﻣﺮان‬ ‫‪٠‬ث‪:‬اﻟﻤﺎل‪ ٠‬ﺷﺮف ادر ‪ ،‬ا د'ﻟ ﻞ اﻣﺮر درا*ىادار‪ ٠‬و'؛دات اﻧﺪار‪٠‬ى‬ ‫‪.‬‬

‫‪٠‬ح'ز‪..‬وﺑﺮردى‬

‫‪.‬‬

‫ﺛﺎ‪ ١‬ﻛ ﺰ ا‪٠‬اﻣﺎﻟﻤﺪﻧﻰ‬

‫و‬

‫ز ‪.‬‬

‫‪ ٠‬د واد ك رد‪٠‬ﺑﺘﺮ‪ ٠‬د‪ ٠‬ﻣﺮان‬

‫ر‬

‫‪ : :‬ر ﺀ ى ا ‪ :‬ر‪٠‬ل ﻣ ﻠ ﻎ‪ ٠‬ﺧﻺف ﻣﺮاب اوﻻر‪.‬ذى اﺋﺪراك ادر‬

‫ل‬

‫! !إ‬ ‫أ ؛‬

‫‪٠‬‬

‫م؛‬

‫‪.٠١٠.‬نوﺀ‪:‬‬

‫د ا ﺋ ﺎ ‪ .‬ﻛ ﻞ‪٠‬ﺳﺒﺎس‬

‫‪ ٠‬ﻣ ﺢ‪٠‬دد‪ ١‬ذذ'د‬

‫ا ﻳ د ؛ د ى ‪٠‬اص ي;‪.‬‬

‫م‬

‫?؛‬

‫ﺀ؛‬

‫ء‪ ٠:٠‬د ا‬


‫‪BÜYÜK OYUN - II / HİLÂFETİN KALDIRILMASI‬‬

‫‪231‬‬

‫ذ ﺑ ﺋ‬

‫ﺗﺒ ﻦ‬

‫ا و‬

‫ط‬

‫( ﻃﺮ‬

‫ﻗ‬

‫ا‬

‫د‬

‫‪/‬‬

‫و‬

‫ﺗﺒ ﻦ‬

‫ن‬

‫ﻛﻨﻠﻠ ﺚ‬

‫ﻣ ﻧ‬

‫ر ا‬

‫ﺮ‬

‫و ‪1‬‬

‫‪٠‬‬

‫ت‬

‫ج ; ا‬

‫ﻗ‬

‫ا و ا‬

‫ﺮ ا ﺑ ﺄ‬

‫‪٢‬‬

‫ر د‬

‫ر‬

‫و إ‬

‫ى‬

‫ﺣ ﻧ‬

‫ذ‬

‫ﻜ ﺎ ‪.‬‬

‫ء ‪ ٠‬ذ‬

‫ا‬

‫)‬

‫ع‬

‫ر‬

‫و ا ‪. :‬‬

‫‪.‬‬

‫> ﻝ ‪ ١İ‬ك ‪ ٠‬د ; >‪٠٠‬ا‪:‬ث ﺣﻜﺮﻣﺘﻰ‪٠‬‬

‫ﺣﻠﻔ ﻪ ‪ ،‬ﻃ ﻮ زﺋ ﺪ ز‬

‫ﺩ ﺍ ﺫ ﺍ ﻧ ﺪ ‪ ٠ .‬ﻭ ﺍ ﺍ ﻥ ﺍ ﻵ ﺩ ﻩ ‪ ٠‬ﺍ ﺩ ﺭ ﺕ ﻭﺍ ﺳ ﻌﻬﺎﻳﺎ‪ ٩‬ﺍ ﻣ ﲑﺍ ﺭ ؛ ‪ ٠‬ﻻﺍ‪:‬ﻍ‪ ٠‬ﻟﻌﺖ‪ ٠‬ﺍ ‪:‬ﺍ‪ ٠‬ﺩ ﺭ ﺫ ﻯ ‪٠‬‬

‫ﻣ و ر وﻟ و ر ك رﻧ ﺮ ز روطﺎ‪ ٠‬ف ﺗﻧﺎﻵذق ي؛ﻗك> ‪.‬رذﺧﻘﻧ ث‪ .‬رذا ى‬ ‫ﺗ‬

‫ﺍﺭﻟﺪﱙ ﺍ‪ .‬ﳎﺮﺫ ﻭ ﺧ ﻼ' ﻑ‬

‫ﺮ‬

‫ﺻ ﻜ‬

‫ﻭ ‪ ١٠‬ﺍ ﺕ ﺍ ﺩﺍ ﺭﺋ ﻪ ﺍ ﺣ ﻞ ﻭ ﺋ ﻂ ‪ -‬ﻯ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ﺩﺗ ﻚ ﺍ ﻭ ﻵ ﺫ ﻭ ﻅ‪ :‬ﺏ‬

‫ت‬

‫ﺫ ﻭ ﺍ ‪ ٠ ،‬ﺭ ﺩ ‪ :‬ﺙ ﺍ ﻭﺍﻧ ﻪ ﻛ‬

‫ﻣﺘﺎ ﻡ ﺧ ﻼ ﺫ ﺕ ﺩﺍ‪٠‬ﺗﺎ‪ ٠‬ﺭ ﺍ ‪ -‬ﺕ ﺩ ﻛ ﻮ ﻣ ﺖ ‪ ٠‬ﻭ ﺫ‪ ٠‬ﺫ ﺩ ﺩ‬ ‫و‬

‫د‬

‫ﺣ‬

‫ا ﻧ‬

‫د‬

‫ﻼ‬

‫ﺣ‬

‫ت ‪ ٢‬ﻟ‬

‫ل‬

‫ﻣ‬

‫ﻌ‬

‫ر‬

‫ذ‬

‫ﻣ‬

‫ذ‬

‫و‬

‫د‬

‫و‬

‫ن‬

‫واﻗﻌﺎب‪٠‬ض زﻣﺎ‪:‬ر ﻫﺬام ﺧﺎدﻓ ﺖ‬ ‫ﺗ ﻳ‬

‫ﻣ‬

‫د‬

‫و ﺛ‬

‫\ ﻣ‬

‫ا ا‬

‫ﺗ ﺟﺎ‬

‫ش‬

‫ﻣ‬

‫ﺣ ﺮ‬

‫د‬

‫ش‬

‫ن‬

‫‪.‬‬

‫ﻫ‬

‫‪,‬ذ‬ ‫ﺑ‬

‫ت‬

‫ا‬

‫د ‪٠‬‬

‫و ﻟ د‬

‫ﺟ‬

‫ﻼ‬

‫ﺗ‬

‫ى‬

‫د‬

‫د ‪٠‬‬

‫ﻟ‬

‫ﻪ‬

‫ب‬

‫ا ا‬

‫‪ ٦‬ذ‬

‫ك‬

‫ك‬

‫ﻳ‬

‫ظ‬

‫‪ ٠‬ر ‪ ١‬ذ‬

‫ﻛ‬

‫م‬

‫ن‬

‫ز‬

‫ﻫ‬

‫ﺎ‬

‫ى‬

‫ا‬

‫‪،‬‬

‫‪ ٠‬ﺗ ﺎ‬

‫ﺮ‬

‫ذ د‬

‫ﻫ ﺎ‬

‫ر‬

‫ﺿ ﺎ‬

‫ا‬

‫‪.‬‬

‫‪۶‬‬

‫و‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ء‬

‫ن‬

‫ر‬

‫ﻼ ﻧ‬

‫و‬

‫‪٠‬‬

‫ا‬

‫ط‬

‫و‬

‫ﻟ ذ‬

‫ا‬

‫‪،‬‬

‫ا‬

‫و‬

‫ا ﺗ د ﻧ‬

‫ﺟ ﻪ ‪٠‬‬

‫ت ‪.‬‬

‫ذ ﺗ‬

‫و‬

‫ل‬

‫ا ‪.‬‬

‫ز ا‬

‫ن‬

‫‪٠‬‬

‫ﺗ‬

‫ر‬

‫و ا‬

‫‪ ١‬ﻣ ﺎ م ‪ ١‬ﻟ‬

‫ا‬

‫د‬

‫ﻰ‬

‫ى‬

‫^‬

‫ل‬

‫و‬

‫ر‬

‫ر ا ﻧ‬

‫‪.‬‬

‫‪٠‬ذاﻵذق‬ ‫ﺀ‬

‫و‬

‫ت‬

‫ﺮ ﺗ‬

‫س‬

‫ر‬

‫و ذ‬

‫ﺿ‬

‫ر ا‬

‫ق‬

‫ا ‪،‬‬

‫ﻣ ﺎ ﻳ‬

‫ذ‬

‫د‬

‫ذ‬

‫ﻛ‬

‫ر ا‬

‫ى‬

‫ن‬

‫ب‬

‫ت‪٠٠‬‬

‫د‬

‫آ‬

‫ت‬

‫ا ؛‬

‫ا ﺛ ﺎ‬

‫ا‬

‫ﻧ‬

‫و‬

‫ز‬

‫ﻷ ﻟ‬

‫م‬

‫ر‬

‫د‬

‫ﺣ ﻪ‪:‬‬ ‫•‬

‫ا ﻳ ﺗ‬

‫ﻪ‬

‫ﺍ‬

‫ﻟﻪ‬

‫ﻣ‬

‫ﻪ‬

‫ء ﻟ م‬

‫ﻞ‬

‫‪.‬‬

‫شﺀ‪ ٠‬ﺳﻪ‬

‫ء‬

‫و ا‬

‫ﺧ ﺎ ﻳ‬

‫‪ /‬ا ‪:‬‬

‫ر‬

‫د‬

‫ى‬

‫‪.‬‬

‫ن ؛‬

‫‪ ۶‬ﻓ ﺎ‬

‫‪١‬‬

‫و '‬

‫ت‬

‫ت ‪:‬‬

‫ك‬

‫‪0‬‬

‫ر‬

‫ﻣ‬

‫و ﺑ‬

‫ف‬

‫ا‬

‫‪-‬‬

‫ذ‬

‫ذ‬

‫ا و‬

‫و ﻟ د‬

‫ن‬

‫ﻻ‬

‫د‬

‫ث ‪ :‬ﻟ‬

‫‪٠‬ل ‪٠‬‬

‫م‬

‫ى ‪.‬‬

‫د‬

‫وﻻوذ ﺷﺮي‪«--‬‬

‫ﻣ‬

‫‪٠‬‬

‫ل‬

‫ﺍ‬

‫‪-‬‬

‫‪-‬‬

‫ﻻ‬

‫ى‬

‫ﺻ‬

‫ع‪٠‬ا‬

‫ر‬

‫ع ‪.‬‬

‫ﺮ‬

‫ف ‪٠‬‬

‫ى‬

‫؛‬

‫ﺮ ا‬

‫‪،‬‬

‫ن‬

‫ث‬

‫ت‬

‫•‬

‫‪ ٠ /‬ا د ﻟ‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ﻫ‬

‫ا ﻣ‬

‫ا ‪.‬‬

‫‪ ١‬ﺣﻈﺪى‬

‫ﺢ ‪١‬ا‬

‫ﺧ ﻠ ﺗ‬

‫ا ر اوذﻣﺎن ا ﻳ ﻢ‬

‫ﺟ ﻠ‬

‫ر‬

‫و‬

‫ا‬

‫‪٠‬‬

‫‪،‬‬

‫ر‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ذ ‪ :‬ا‬

‫ﺮ‬

‫ذ‬

‫‘‬

‫ﻣ ﺑ ﺎ ‪٩‬‬

‫و ﻧ ﺎ‬

‫م‬

‫م‬

‫و‬

‫ر‬

‫د ﺑ‬

‫ﺀاذذئ‪٩‬‬ ‫د‬

‫د‬

‫ﺳ‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫د ‪٠‬‬

‫رﻃﻞ‬

‫م‬

‫م‬

‫ﻣ ﺗ ﺄ‬

‫ﻣ ﻘ ﺎ م‬

‫‪ ،‬ﺍ ﻱ ' ﺩ‪ ٠‬ﺋ ﺬ‪٠‬‬

‫ﺫﺍ ﻵ ﻓﺘ ﻚ‬

‫م‬

‫‪ ٠‬ة ا م‬

‫ﺟ ﻪ‬

‫ﻰ‬

‫ﻣ ﻘ ﺎ‬

‫ك‬

‫ﻣ ﻧ د‬

‫ﻧ‬

‫ط‬

‫ﺶ ؛ ‪٠‬ﻟ ﻮ؛‪ -‬ﺫ ﰻ‬

‫ا ﻣ ﺪ ﻧ ﻨ ﻦ ﺟﻴﺪا;ا;‬

‫ر ﻟ ﻧ د ﻳ ﻧ‬

‫ﺗ‬

‫ن‬

‫ر‬

‫ر‬

‫ر‬

‫—ا‪:‬ات ورا ى‬ ‫واﻣﺴﺎ’ﺑﺖ ذ م‬

‫ح‬

‫ض‬

‫ﺍﺍ ‪ -‬ﻛ ﺰ‬

‫‪٠‬‬

‫ا ‪.‬‬

‫د‬

‫و‬

‫م‬

‫ق‬

‫‪ ١‬ا‬

‫ر‬

‫ﺣ‬

‫ا‬

‫ز ‪ ٠‬ا ا ء ز ‪٠‬‬

‫ا‬

‫ﻻ‬

‫ا‬

‫‪ ٠‬ﺓﺍﻡ‬

‫ذ ا‬

‫ﻻ ‪.‬‬

‫ر‬

‫ﺮ‬

‫ا‬

‫ﻔ‬

‫د‬

‫ء‬

‫ذ ا ﺗ‬

‫ر ا ﻧ ﺎ‬

‫وا‬

‫د‬

‫ء‬

‫اﺀذ‪ ٠‬ﻳﻪ‬

‫ن‬

‫ر‬

‫ر‬

‫‘‬

‫ﻣ‬

‫ﻘ‬

‫ر‬

‫^ ﺯﺍﺑ‬ ‫ﺗ‬

‫و‬

‫ﻣ‬

‫ﲎ‬

‫ﺰ‬

‫ن‬

‫ر ﺋ ﺎ‪٩‬‬

‫و ﻧ‬

‫ف‬

‫ط ﻳ‬

‫ﺑ ﺎ ‪٩‬‬

‫و‬

‫د‬

‫ﻧ د‬

‫د ﻧ ﺎ‬

‫ﻧﻼﻛﺬ‬

‫ر‬

‫ﻣ‬

‫ﺣ‬

‫‪ ١‬ا ذ‬

‫؛‬

‫س‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ﻳ‬

‫‪. ،‬ر ﻃﺎﱂ ‪٠‬ﺗﻐﺎﺑﻪ"ك‪ ،‬ﻫﻠﻢ‪٠‬‬

‫ء‬

‫و‬

‫ذ‬

‫ﻧﺎ ﺩ‬

‫ﺧ ﺎ‬

‫ل ‪٠‬‬

‫و‬

‫ا‬

‫اﻟﻤﺆ‬

‫ب ‪-‬‬

‫ت‪( ٠‬‬

‫ا‬

‫ﻪ‬

‫د ا‬

‫’‬

‫ص‬

‫ﻳ‬

‫د ‪٠‬‬


‫[!‬ ‫‪232‬‬

‫‪HASAN HÜSEYİN C E ^ A N‬‬

‫ﻣ‬

‫ر‬

‫ذ‬

‫ﻛ ﻧ‬

‫ى ‪ ٠‬ا‬

‫ﺣ‬

‫ﻰ ا‬

‫د ا‬

‫د ﻧ‬

‫د ‪:‬‬

‫و‬

‫ﻣ‬

‫د‬

‫ر‬

‫ا و ا ﻫ‬

‫ف‬

‫ف‬

‫ﺮ‬

‫ق‬

‫ﺋ ﺎ‬

‫و‬

‫و ا ﻣ‬

‫ﻣ ﻧ‬

‫ر‬

‫؛‪ 1‬؛‬ ‫!‪M‬‬

‫ﻧﺣﺮ ف‬

‫د ‪.‬‬

‫‪٠‬ﻟﺮ ﺗﻰ ﻃﺎ ق ارأى ءدا‪٠‬ﻏﺰردى ‪ ٠ ٠‬ذ ن‪ ٩‬طﺮﻏﺻﻰ‬ ‫ﺧ ﺮ ىذددﻣ ﺰ‬

‫! إ ؛‬ ‫؛‪1‬‬

‫ا ﻻ ﺟﺎ‪٠‬ث ﻧﻨﺄر اﺋﺘ ﺪ‪ ٠‬ﻛﻤ ﺰ ‪ ٠‬ذ د ر د‪ / ٠‬ر‪ ٠٠‬ﺟ ﻜ ﻢ‪ : ٠‬ﻳﺘﻮ ن ﻳ ﻮأ ﻣ ﺰﻟﻨﻠ ﺮ د ﻳﺘﻮن‬ ‫ا أ ‪:‬‬

‫د‬

‫د ا‬

‫ا د \ ; ‪ ٠‬ا ; د‬

‫ر ﻧ ﺗ‬

‫ع‬

‫ﻫ‬

‫دودزك‬

‫ﻪ‬

‫ر‪:‬ﺋﺪران‬

‫>( <‬

‫ص‪.‬‬

‫ا ﺗ‬

‫ﻃﺮز ﺗﻠﻖ‬

‫‪ .‬و‬

‫ط‬

‫د‬

‫ء و ﺗ ﺔ ‪٠‬‬

‫ع‬

‫ل‬

‫و ﻓ ﺎ‬

‫ﺑ‬

‫ﻋ ﺎ ﻣ‬

‫ى‬

‫ر‬

‫ﺍ ﻭﺍﺗ ﺪ ﺭ‬

‫ﻞ‬

‫ز ﻣ ﺎ‬

‫ز ﻣ ﺎ‬

‫ن‬

‫‪.‬‬

‫ن‬

‫ﺮ‬

‫ﻏ‬

‫ﺮ‬

‫ﺷ‬

‫ع‬

‫و‬

‫و ‪٠‬‬

‫ش‬

‫ﻣﻪ‪٠‬ﻣﻪ‪ ٠‬وﻃﺮذ ﺗﻠ ﻖ‪ ٩‬ﻣﺄ‪٠‬ت و ر د ﻳﻮر‬

‫ا‪.‬‬

‫ﺣﻧ ﺶ‬ ‫ﺑﺮﻳﺎ‪ ٩‬اﻳﻣﺛن ‪ .‬ﺷ ﻣ د ى ‪-‬ﻟ ﻌ ذ ت ﻧ ﺤﺘ‬ ‫ﺟﺎ؛ﻟ؛ﻟ ﻰ ارﻳﺎ‬ ‫ﻛﺗ ﻲ‬ ‫^ﻛ ﺜ‬ ‫ﻣﺘﺪرﻣﺬ ب ‪ ٠‬ا راذذ ا اء‪ ١‬ذ ^‬ ‫ش‬ ‫ﻣﺗ د ر ﻣ ذ‬ ‫‪٠‬‬

‫ر ﺑ‬

‫؛‬

‫ذ‬

‫‪٠‬‬

‫ﻔ ﺎ‬

‫ﺷ‬

‫ﺟ‬

‫ﺮ‬

‫ﺰ‪٠‬‬

‫ا ة‬

‫ﺣ ﻣ م‬

‫ذ‬

‫و‬

‫ﻗ ﺎ‬

‫ى‬

‫ر‬

‫ر‬

‫د ‪. .‬‬

‫ذ‪٠‬‬

‫ا‬

‫ر ‪ ٠‬د‬

‫ب‬

‫ر ا ء ذ‬

‫\‬

‫ﺧ ﺎ‬

‫ء ﺛ د ﻟ‬

‫ء ﺗ ﻠ‬

‫‪،‬‬

‫ا ﻳ ﻣ ﺛ‬

‫ﻵ‬

‫ﻰ‬

‫ك‬

‫ف ‪ :‬ا ا ‪ ١‬م‬

‫ا‬

‫ا ‪ ,‬ﺛ ﺑ‬

‫ﺗ‬

‫ر (‬

‫< ر‪١٠‬‬

‫ﺮ‬

‫‪ -‬ذ د ا‬

‫ر د‬

‫ﺟ‬

‫ن‬

‫‪ .‬ﻣ‬

‫ﺮ ﻧ ﺎ‬

‫ﺮ‬

‫و ﺛ‬

‫ت‬

‫ﻛ‬

‫ذ‬

‫‪ ٠‬ا ع \‬

‫ك‬

‫ر د‬

‫ت‬

‫س' ا‬

‫ز ﻣ ﺎ‬

‫ن‬

‫ن‬

‫‪.‬‬

‫و ' ﻟ‬

‫ﻌ‬

‫ﺷ ﻣ‬

‫ر‬

‫ﺮ‬

‫ن‬

‫ﺻ ﺎ ه‬

‫ش‬

‫‪.‬‬

‫ﻟ ذ ذ‬

‫و ﻓ‬

‫ﻰ‬

‫ا‬

‫ى‬

‫ر‬

‫ر‬

‫ف ‪٠‬‬

‫ﺷ‬

‫ﻏ ﺎ‬

‫ﻧ‬

‫ﺎ‬

‫د ‪٠‬‬

‫ﻣ د‬

‫ى‬

‫د‬

‫ى‬

‫ا و‬

‫ﺛ‬

‫ى‬

‫ف‬

‫ﻗ ﻠ‬

‫ا‬

‫ر‬

‫‪ -‬ﻟ‬

‫ر ' ﺛ د ﺑ‬

‫ح‬

‫و‬

‫‪-‬‬

‫ﻌ ﺋ‬

‫و ﻧ‬

‫ت‬

‫د و‬

‫د‬

‫و‬

‫د ﻳ‬

‫ر ‪٠‬‬

‫د ﺗ‬

‫ق‬

‫و‬

‫ر‪٠‬‬

‫د ‪٠‬‬

‫ق‬

‫ﻧﺮث‪.‬‬

‫و‬

‫ا‬

‫ﻣ ﺑ‬

‫م ‪ ٠‬ا ‪٩‬‬

‫ر‬

‫د‬

‫‪٠‬‬

‫ﺑ ض درا‪ .‬اوودﻣﺎز ‪.‬‬

‫‪٠‬ذرﺣﺎﻟﻬﻜﻮر‪ ٠‬ﻧﺤﻨﺎﻳﻢ ﺗﻮا س وا را ى ;ﻛﻮﻣ ﺖ ﻣﺎ ﻵ ﻣ ﺶ درﻋﻬﺊ‬ ‫ا ﺋ ﺪ ﻧ ﻤ ﺎ ‪٠‬ﻣﺰﻟﺬ‬ ‫ن‬ ‫و و س‪٣‬ﺿ ‪.‬ﺮ ‪:‬ا ا ت‬

‫ر‬

‫؛‬

‫ز‬

‫ط‬ ‫ﺣح ‪١‬ﻜ ر و ﻣ ﺗ د‬ ‫ك‬

‫ﺑ‬

‫ﺗ‬

‫ش‬

‫ﺑ‬

‫ﺧ ﺑ‬

‫ﻐ‬

‫ﻛ‬

‫ﻪ‪٠‬‬

‫ز ا‬

‫ط‬

‫ﻣ ﺗ‬

‫ﺮ‬

‫ء ﻳ ﻧ‬

‫ت‬

‫ﺳ‬ ‫‪ ٠‬ر; ا \ سﺍ‬ ‫ﻰ ‪٠‬‬ ‫ﻰ‬ ‫‪ - ٠‬ﺛ‬ ‫‪ ،‬اا‬ ‫ر ‪ ; .‬ت‬ ‫اا ا د ا‬

‫ﻣﺤﺘﻰ اذذاﻣﺎﻣﻪ‬ ‫ا ذ ﻗ ﺬ ﻣﺬ‪ ٠‬زز ﺗ ﻨ ﺎ ﺷ ﺐ ﺑ ﻪ وارام‬ ‫ﻼﻧ ﺶ‬ ‫ب ا وﺗ ﻪ ﺧﻄﺮ‪-‬ﺗﻔﻄﺎم ﺧ‬ ‫ص ر ﺟ ﻰ ‪ ٠‬ﺗﻌ ﻰد ر ‪٠‬‬ ‫ﺣﻼ‬ ‫‪.‬‬

‫و‬

‫و ﻟ‬

‫‪٩‬‬ ‫‪ ٠ ١‬د م‪.>٠‬‬ ‫‪ ٠٠‬ﺗﺋ م ﻪ‬ ‫‪ ٩٠٠‬ﺋ‬ ‫‪ ٠‬مد‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﻌ ﺗﺗ دذ‪٩‬ه 'ﻣ ذ ك‬ ‫ﺣﺧ ﻠ‬

‫ﻰ‬

‫ﻰ ﻗ‬

‫و ا‬

‫ﺳ‬

‫د‬

‫ر ﻟ‬

‫ف‬

‫ا و ﻟ ﻣ ﻔ ﻪ‬

‫ء‪٠‬‬

‫ذ‬

‫ط ﺎ ا ﺗ‬

‫د‬

‫ﺷ ﺎ‬

‫م‬

‫‪٢‬‬

‫و‬

‫ﺟ ﺗ‬

‫ﻋ ﺎ‬

‫ﻰ‬

‫‪ ٠‬ﺗ‬

‫ر ﻳ ﺗ‬

‫ز‬

‫ﻐ‬

‫ﻰ‬

‫ك‬

‫د‬

‫ر‬

‫‪٠‬‬

‫ﺟﺎزك و ا ر ت ‪ü‬ت ‪٠‬ﺗﺎر^ﻳﻰ ﻣﺤﺘﻮى اوﻻن ﻳﻼد ا‪ ٠‬ا ﻵ م‪ ٠٠‬ك‬ ‫وﻃﺎف‬ ‫ﺗﺎم ﺧ‬ ‫ﻣﻴﻠ هﻪ اورارد‪ ٠ .‬ﻗﺎم‬ ‫سﻣﺪ‬ ‫اﻟﺨﺮ‪٠‬س‪٠‬‬ ‫ﺣ ﻼﻧ ﻚ‪٠‬رر ﻃﺎﻟﻢ وﻇﺎﻷ‬ ‫ت اﺧﺮ‬ ‫وﺿﻴﺖ‬ ‫دﺑ ﻪ ى واردذﻛﺎااورﺑﺮ‪. ٠‬زﻛﻮزررﺑﺤﻪ ﻧ ﺮ ا‪٠‬ﻏﻚ اﺗ ﻐﺎ اد ر‬ ‫اﺀ‪ ٠‬ﻫ ﻰ‬

‫‪ I‬؛‬


‫‪ ٨ 81‬ﺋ ﻼ‪ 1‬ﻫ ﺎ ﺉ‬

‫‪233‬‬

‫وﻇﺎﺋﻒ‬ ‫ر‬

‫ا‪ ٠‬ﺧﺎ‬

‫ز ﻟ‬

‫‪٠‬‬

‫ﻲ‬

‫ﺧ ﻠ ﻧ‬

‫ﻣ‬

‫ﺣ‬

‫ﺮ‬

‫‪ ٢‬ﺗ‬

‫ﻪ‬

‫ﺔ‬

‫ﺦ‬

‫ﺷ‬

‫ر‬

‫ﻪ‬

‫ﻛ ﻠ‬

‫ﺧ ﺎ د ﻣ ﺎ ﻟ‬

‫ﺧ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ر‬

‫ن‬

‫‪٠٠‬‬

‫ث‬

‫ﻛ‬

‫\‬

‫ﻋﺒﻪ‬

‫‪ ٠‬در ‪ ٠‬ا‪ ٠‬ط ﺀ‬ ‫د‪٠‬ﺑﻬﺖ‬

‫د‬

‫ن‬

‫ﻣ‬

‫ﺣ‬

‫ﺑ‬

‫ﻧ‬

‫ب‪.‬‬

‫ﺻ‬

‫ﺿ‬

‫ﺮ ‪ ٠‬ﻳ‬

‫ﺣ‬

‫ﻰ‪٠‬‬

‫و‬

‫ء ﻫ‬

‫ﺮ م‬

‫ﻣ‬

‫ر‬

‫ﻳﻮﻧﻈﺎش‬ ‫‪ ٠‬ء ا ا‬

‫ت‬

‫ارﻟﻖ‬

‫ن‬

‫ﺎ ‪٩‬‬

‫و ﺑ ﻧ‬

‫ﺮ‬

‫ى‬

‫اﻣﺠﻮن‪٠‬ر‬

‫ه‬

‫م‬

‫اﻳ ﻮ ن‬

‫ﺍ‬

‫و‬

‫ا‬

‫< را ه‬

‫ت‬

‫‪ 4‬ة‬

‫ر‬

‫ف‬

‫ﻣ د ‪,‬‬

‫ر‬

‫\ ‪ ٠ ٠‬ﺗ‬

‫ﺧ ﺑ‬

‫ﻲ ‪٠‬‬

‫ﺮ ﻟ‬

‫ﺗ‬

‫ر ‪ :‬ا‬

‫ﺧ ﻌ ﺗ‬

‫ﻣ‬

‫ﻞ‬

‫ﻫ‬

‫ذ‬

‫‪٠‬ى‬ ‫ﺼﻲ‬ ‫اﻧﺎ ب ذر‪٠‬ﺧﻪ ﻳﺬاﻣﺎر‪.‬ﺿﻚ ل‪:-‬ﻟ‬ ‫ﺭ‬

‫ﻭﻧﻠﻨﺎ ﺳ ﺪ ﻭ ‪٠‬‬

‫إ‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ﻟ‬

‫‪0‬‬

‫ب ‪ ٠‬ذ‬

‫ث‬

‫ﻛ‬

‫و‬

‫ا‬

‫ﻛ‬

‫ن‪٠‬‬

‫ا‬

‫ﻣﺎ‪ .‬ﳸ‬

‫و ‪٠‬‬

‫ا‬

‫ى‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ﻵ‬

‫؛‬

‫د‬

‫ﺭ‪ ٦‬ﻭ ﺑ ﻠ ﺰ‬

‫ر ' ‪١‬‬

‫ن‬

‫ﻳ‬

‫ك‬

‫'‬

‫د‬

‫‪. ,‬‬

‫ﻟ‬

‫ء‬

‫ى‬

‫‪ 7‬؛‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ﻛ‬

‫ا‬

‫ك‬

‫ﻻ‪-‬‬

‫‪٠‬ﻳﺎ‪٠٩‬‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﺣﺞ ﺑ ﻰ ﻣﺮر‬

‫ﺮ‬

‫ﺟ ﺎ‬

‫د‬

‫ا ‪ .‬ﻳ ﺗ‬

‫ب‬

‫و ﺑ ﺎ‬

‫ك ‪.‬‬

‫ﺟ‬

‫ى ‪،‬‬

‫ر‬

‫ك ‪ ٠ ٠‬ا‬

‫ﻋ ﺎ ء‬

‫ﻰ‬

‫ﺿ ﺄ‬

‫ى‬

‫ﺟ ﺎ '‬

‫ى‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ت‬

‫و‬

‫ب‬

‫ث‬

‫ك ‪:‬‬

‫ر د ﻳ ﻧ ﻧ د‬

‫ﺻ ﺎ‬

‫ا ‪٠‬‬

‫ا ﻳ‬

‫د‬

‫ر‬

‫ﻣ ﻘ ﺎ ﻣ ﺂ‬

‫ن‬

‫ﺮ‬

‫‪-‬‬

‫ن ‪.‬‬

‫‪.‬‬

‫ف ' ذ‬

‫‪٩‬‬

‫ﺧ ﻠ ذ‬

‫‪-‬ﻝ‪٠‬ﺗﺈﰏ ﻯﺭﺭﺗ ﺐ‪ ٠‬ﺃ‬

‫ف‬

‫ﺋ ﻘ ﺎ‬

‫ش‬

‫ا ا ه‬

‫ا‬

‫ﻣ ﻌ ﺛ ﻬ‬

‫‪ ١‬ﺑ‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ى‬

‫ﺎ‬

‫و ' ذ‬

‫ر ‪ ٠‬ب ‪٠‬‬

‫د‬

‫و‬

‫‪٠‬‬

‫ر ‪٠‬‬

‫;ت ا‪.‬ةﻛﺪ‪٠‬‬

‫ﻣ‬

‫‪ .‬ﺑ‬

‫د‬

‫‪ ٠ .‬ﻋ ﻞ ‪٣‬‬

‫ﺽ ‪٣‬ﺍ ﻵ ﺫ ﺭ‬

‫> و ز ﻛ ﺎ‬

‫؛‬

‫ﻣ‬

‫ﺉ ‪BÜYÜK 0‬‬

‫ا‬

‫‪-‬‬

‫ﺑ‬

‫ى‬

‫ﺮ ‪ ٠‬ا ه‬

‫ﻛ‬

‫ﺮ ‪.‬‬

‫ﺣ‬

‫ق‬

‫ﺮ ;‬

‫ي‬

‫‪٠‬داذ‬ ‫ﺀ ‪4‬ﺗﻰ ﺧﺎرﺟﻨﺪه ذاﻻف ﻣﻘﺎﻣﺎت ﺑ ﺎ ( ا ف ﺣﻤﺎ‪-٩‬ذﺀ د ( ; ﻛ ﺮ ؛‬

‫اﺣﻖ و اوﻟﻰ ‪١‬وة‪:-١‬ف‬ ‫‪٠‬ر ازف‪ .‬ﺣﻖ‬ ‫ﺟ ﻔ ﺪ‪- ٠‬ذر‬ ‫و‬

‫ﺟ‬

‫ﻔ‬

‫د ‪٠‬‬

‫‪١‬‬

‫‪ ٠‬ذ‬

‫ر ‪ ٠‬ر‬

‫و ة‪٠ ٠ - ١‬‬

‫ا‬

‫ز‬

‫ف‬

‫ك ‪.‬‬

‫س‪٩.‬ﺻﺰدر‬ ‫ذ‬ ‫ا‪.‬ﻫﺴﺰدر‪٠٠‬تﺀ‬ ‫‪٠‬‬ ‫ث‬ ‫ﺣ‬

‫ﻘ‬

‫ﻟﺬام‪.‬ذﻻذت ا ﺳ ﻼد‬

‫ﺮ‬

‫ﻣ ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫ﺑ ”ﻪ ‪.‬ر‬ ‫‪ ٠‬د ن‪-‬‬ ‫و ﺣﻢ'‪٠‬ﺑﻬﺲ ‪.‬ب‬

‫‪ ٠‬ذا'ى ا‪.‬ﺟﺐ اﻳﺪر ‪.‬‬ ‫ا‪.‬‬ ‫ا ‪ .‬ذ ا‬

‫‪-‬‬

‫ى‬

‫‪١‬‬

‫ي‪' ٠‬‬

‫ب‬

‫‪ ١‬ﻳ د ا ء‬

‫‪.‬‬

‫ات‬ ‫دﻛﺮﺀﺣ ﻜ ﻞ ء‬ ‫زا‪.‬اا د( ر‬ ‫ل اواى ا‬ ‫ﺀ وﺣﺪ‪٠‬‬ ‫صﺀا‪٠‬ف‬ ‫‪٠‬‬ ‫مﺀذ‬ ‫وﺣﺪﻟﻰ‬

‫ﺑ ﺎ‪١‬ب ا‪٠٠‬إه ^ﺗﺎم ذﻵﻓﺖ آ ر د ‪ -‬د ﺀ ذ را‪'.‬ﻃﺂك ‪.‬رذﻛﻼ‪--‬؛د‪-''-.‬ﺀ‬ ‫‪ .‬واﺑﻨ ﻰ ا ر ن اا‪..‬د‪ . - ٠‬ك ا س ؛ﻟ ﺪ ‪ ’ ،‬ﻇ ﺮ دﻗ ﻪ آ ﺋ ﻖ ﻻز*در ‪-‬‬

‫>وذك اش وررك ﻛﻮا ت ا‪ -‬ﻻﺑ ﻚ ‪/‬اﺣﻤﺎ;ى ﺀكﺀ اوذ‪٠‬د‬

‫ور ‪٠‬ﻏﺌﺮر ‪.‬ارت‪ ١‬ﺀﻓﺎ‪ ٠‬ى >ر"‪ ٠-‬م ‪٠.‬ورا ‪ .‬ذ'‪.‬ل‪٠‬ﺗﺮاه ا‪.‬زك ﻵر‪ ٠‬د ر ‪٠‬‬ ‫; م_‪ ٠‬از 'ا< ‪٠‬ذﺛﺮد اار‪٠‬ل ا ز ازﻻب ﻛﺮ*ات ا ى ﻵ ب ' ك ز د‬ ‫‪٠‬ﺀﻻذ‪ ٠‬ﺑ ﺎ ﺑ ﺪ‪ ٠‬ر د د‪ ٠‬ردﻣﻒ ‪-‬ا رآ ف‪ ٠‬ﺻﺞﺀر ى ز' ر ب‬

‫ا‪.٠‬ﻻل‬

‫‪ ٠‬ﻻه‬ ‫ه؛ﻛﺮ ﻳ ﺪ ﻧ ﺪ ن آرش اوﻟﻬﺮق‪ ٠‬ﻃﻮﺿﺪدن ﻃﻮﺿﻮ‪ ٩‬ض‪.‬ذم‬


‫‪234‬‬

‫‪HASAN Hü s e y in‬‬

‫‪ceylan‬‬

‫إ‬

‫) ‪< f 'A‬‬

‫‪ -‬و ك‪ 1‬ﺗ‬

‫ى' ^ د ى اﺟﻬﺗﻰد‬

‫ا ؛ ﺛ ﺗ‬

‫ﺣ ﺗ‬

‫و‬

‫ﻪ‬

‫ا‬

‫ﻼ‬

‫ا‬

‫ﻣ‬

‫ق‬

‫ﻰ‬

‫ﺮ ا ذ‬

‫د‬

‫روﺧﻨﺎﺋﻒ‬

‫‪ ٠‬ذ د ﻟ‬

‫ق‬

‫د‬

‫ﻧ‬

‫ﺧ‬

‫ﺮ ﺗ ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫‪-‬‬

‫و ﻓ‬

‫ا‬

‫ى‬

‫د‬

‫ﺗ ﺎ ﲠ ﺪ‪٠‬‬

‫ﺢ‬

‫ﻧ‬

‫ت‬

‫ى ‪،‬‬

‫ر‬

‫^‬

‫ﺑ‬

‫ﺮ‬

‫ﻧ‬

‫ت‬

‫ر‬

‫ا ﺑ‬

‫ﺍ ﺩﻟ ﺸ ﺪ ﺭ ‪.‬‬

‫ز ﻳ ﻧ ﺗ ﻪ‬

‫ا در أ أ رر ﻳ‪ ٠‬ﺛﺧ ﺈ ﺰ‪.‬‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ﺧﺎزف‬ ‫ةاﻟﺘﺎﺗﻬﺮق‬

‫ذ ز ﺿ ا ﺎ ر ‪٠‬ر‬

‫ﺗ ف ر رد‬

‫اﺑﺎ ر د‬

‫‪.‬ﻳ رو‬

‫ﻧ‬

‫ﺑ‬

‫ﺎ‬

‫‪ 1‬ا ا‬

‫ﺑ‬

‫د‬

‫ا‬

‫ه‬

‫د‬

‫ر‬

‫‪-‬‬

‫و ا ﻟ‬

‫‪►٠.‬‬

‫ﻧ‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ء‬

‫ﻼ‬

‫‪٠‬‬

‫>‬

‫ﺮ‬

‫ﻋ ﻧ‬

‫ر‬

‫م‬

‫ﺳ ﺑ‬

‫ق‬

‫ﻘ ﺎ‬

‫د‬

‫ا ‪.‬‬

‫ﻏ ﺎ‬

‫ﺀ ت‬

‫‪،‬‬

‫ﺣ ﻧ ﻧ ﻧ‬

‫ا‬

‫ث‬

‫د‬

‫و‬

‫ى‬

‫ء‬

‫ﻟ‬

‫ك‬

‫ا‬

‫و ا‬

‫ذ‬

‫ز‬

‫ﻛ ﺛ‬

‫ﺮ ﻳ‬

‫ﻰ‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ﻣ ﺛ‬

‫ﺮ ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫و‬

‫ل‬

‫ﺷ‬

‫ﺑ‬

‫د ه‬

‫‪٠‬‬

‫ﺓ —ﺃﺟﻪ ‪ .‬ﺭ ﺟ ﻬ ﺘ ﻚ ‪ ٠‬ﺭ ﺫ‪ ' 1‬ﺭ ﻥ‬

‫ﻑ ﺑﺒ ﺪ ر‬ ‫‪٩٠‬ف‬ ‫اوﻓﻪﻪ‪٩٠‬‬ ‫ﺑﺪ‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﺍ\ﺩﻡ‪٠‬‬ ‫را‪٩‬دد‬ ‫ﺑﺒﺪر‬ ‫ﺪ ﺍﻭﻓ‬ ‫‪٠‬ﺀﺑ‬ ‫‪٠‬ا‬ ‫ﺣﺪرس ﺍ‪٠٠‬‬ ‫ﺧﺪﺭ ﺱ‬ ‫ه‬

‫ر‬

‫‪- ٠‬‬

‫ﻟﻮاذﻣﻰ اوﻻن ﺣﻨﻮق ووﺧﻔﺎك‬

‫ﺧ ﻺﻧ ﻚ‬

‫ﺑ‬

‫د‬

‫ا‬

‫اﺑﺮو‬ ‫ر‬ ‫ﻧ ﺑ ﺮ د‬ ‫ﻰ‪.‬‬ ‫ﺳﺒ ﻰ‬ ‫ﺛ ﻳ‬ ‫ر‬

‫‪٠‬‬

‫ﻣ ﺗ ﺎ م‬

‫و ا ﺛ‬

‫ﻣﺘﻨﺎ ى‬

‫ك‬

‫د‪:‬أف اوﻟﺪﻳﻰ ﺟﻬﻨﺈه‬ ‫ﻝ‬

‫ﺣ‬

‫ﻺ ﺗ‬

‫اوﻟﺪى ‪٠‬‬

‫ح‬ ‫ذد‬ ‫ح‬ ‫اﻳﻌﺎ ﺎ‬ ‫ﺿ‬ ‫ا ﻳ‬ ‫ا‪V‬ء ‪İ‬ﻵ ذ د‬ ‫ﻏﻚ‬

‫ذ‬

‫ﺳ‬

‫ﻣ‬

‫‪.‬ﻗﺎﻣﺮى وا ﻃﻪ‬

‫ﻪ‬

‫ﺧﺎزﻧﻪ ارﺗﻴﺎﻃﺮ‪.‬ذف‬

‫ك‬

‫ﻣ ﻠ‬

‫ﺮ ﻳ‬

‫ف‬

‫‪..‬‬

‫ت‬

‫‪.‬‬

‫ﺟ ﻠ‬

‫ﺟ‬

‫ر‬

‫ﻬ‬

‫ﻧ‬

‫ك‬

‫ت‬

‫ﻳ‬

‫ا‬

‫و ﻧ‬

‫د‬

‫‪١‬‬

‫ر‬

‫ﺗ ﺗ‬

‫‪.‬‬

‫ﺮ ‪.‬‬

‫‪ . ٠‬اط ء‬

‫ن‬

‫‪ ٠‬ا‬

‫ء ﺑ‬

‫ى‬

‫‪٨‬‬

‫ﻪ ؛‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫‪٣‬‬

‫‪٣‬‬

‫ش‬

‫ا ﺳ ﺎ ز ﺑ ﺮ ل ‪ ٠‬ﻟ ﻐ ﻳ ذ اﺗذذﻟ ﺮ ك ﺻ ﺮ ز ﺗ ﻰ ﺳ ﻣ ﻊ‬ ‫ر‬

‫ر‬

‫ا ﺗ‬

‫ﻊ‬

‫ا ﻟ‬

‫ﻬ د‬

‫ق‬

‫‪-‬‬

‫‪I‬‬


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

235

Mustafa Kemal. 27 Ocak 1923 günü beraberinde Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak). Ordu Komutanı Kâzım (Karabekir), Kolordu Komutanı Fahreddin (Altay) paşalar ve diğer silâh arkadaşları olduğu halde Karşıyaka İstasyonunda.

Mustafa Kemal. 27 Ocak 1923 günü İzmir Basmahane İstasyonunda


11 k

11 b ib l iy o g r a f y a

(FAYDALANILAN KAYNAKLAR) Afyonlu İsmail Şükrü (Çelikalay);

Ahmet Cevat Emre; Ahmed Emin Yalman: Ahmet Mumcu;

Ahmet Reşit Bey; Ahmet Kabaklı; Albay Hüsamettin Ertürk; Ali Birinci; Ali Fuat Başgü; Ali Fuat Cebcsoy;

Hilafet.i Islamiyye ve Büyük Mil­ let Meclisi^ Erzurum Atatürk Üniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Kütüphanesi. Seyfettin Özeğe Ko­ leksiyonu, iki Neslin Tarihi. Yakın Tarihte Gördüklerim, Geçirdiklerim, İstanbul-1970. Türk Devrimi.nin Temelleri ve Gelişimi, Ankara-1974, Üçüncü Baskı. Gördüklerim. Yaptıklanm, İstanbul-1945. Temellerin Duruşması. İst-1992 İki Devrin Perde Arkası. îstanbul1957. Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Dergah Yayınlan, İstanbul-1990. Din ve Laiklik, Yağmur Yay.. İstanbul-1982. Milli Mücadele Haiıralan. İstanbul. 1953.


r 'l

Ali Fuat Cebesoy; Ali Fuat Türkgcldi; Ali İhsan Sabis; Ali Rıza Kırboğa; Arnold Toynbe;

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri Avni Doğan; Ayşe Osmanoğlu; Baskın Oran;

Behçet Cemal;

Behçet Kemal Çağlar;

Bernard Lewis; Bilal Şimşir;

Siyasi Hatıralar, (2 cilt) Vatan Neşriyat, İstanbul-1957. Görüp İşittiklerim, Türk Tarihi Kurumu Yay.. Ankara-1951. Hatıralanm I-II, Nehir Yay. İmam Hatip Okullan Davası, Milli Gazete Yay., lstanbul-1975. Bir Devletin Yeniden Doğuşu, İstanbul-1971. Atatürk'ün Kişiliği, TDK Yay., 1969. Ankara-1984 (3 cilt) Kurtuluş. Kuruluş ve Sonrası, İstanbul-1966. Babam Abdülhamit Han, Istanbul1960. Atatürk Milliyetçiliği: Resmi İdeoloji Dışı Bir İnceleme, Anka­ ra-1988. Şeyh Said İsyanı, Sel Yayınlan, lsianbul-1955. Haürat. (1913-1922 Yıllan), İstanbul -1922. "Tutsak Asya Burcunda ilk Baş Kaldırma Bayrağı". Atatürk'e Saygı, TTK Yay.-1969. Modern Türkiye'nin Doğuşu, TTK Yay.. Ankara-1988. Dış Basında Atatürk ve Türk Dev­ rimi. Ankara-1981. İngiliz belgeleriyle Türkiye'de Kürt Sorunu.


C. Dursunoğlu; Celal Arıkan; Celal Bayar; Cemal Kutay:

Charles Sherrill;

Çetin Özek;

Çetin Yetkin; D. Mehmet Doğan;

Davut Dursun;

Milli Mücadele'de Erzurum, Anka­ ra-1959. Atatürkçülük ve Kemalizm, T. İş Bankası Yay.. Ankara. 1974. Ben de Yazdım. İstanbul-1983. Milli Mücadele Öncekiler ve Son­ rakiler. Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, (20 cilt), İstanbul-1957, Alioığlu Yay. Fevzi Çakmak Atatürk'ü Tevkif Edecek­ ti! lstanbul-1955. Örtülü Tarihimiz. (2 cilt) Hilal Matbaası, lstanbul-1975. Tarih Sohbetleri, (9 cilt) Istanbul1966. Bir Elçiden Gazi Mustafa Kemal. Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul-1976. Din ve Devlet, Ada Yayınlan, Istanbul-1984. Türkiye'de Gerici Akımlar. Varlık Yay.. İstanbul-1964. Tek Parti Yönetimi. Altın Yay.. Ankara 1983. Darbeler, Müdahaleler ve Siyasi Sistem. Rehber Yay., 2 Baskı. An­ kara-1990. Osmanlı Devletinde Siyaset ve Din. İşaret Yayınlan. Istanbul1989.


3

r J ٠١

Doğan Avcıoğlu; Dr. Mehmet Önder: Dr. Selahaddin Tansel; E. Ulubelen; Edgar Pech; Enver Behnan Şapolya; Ergun Aybars;

Eşref Edip; F. William Frey; Fahir Armaoğlu;

Fahreddin Altay; Fahri Belen; Feridun F. Tülbentçi; Feridun Kandemir;

Kurtuluş Savaşı (4 cilt). Tekin Yayınlan-1989. Atatürk Bildirileri. Kültür Bak. Yay.. Ankara-1990. Mondros'tan Mudanya'ya Kadar. 4 cilt Ankara-1973. İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye. İstanbul-1967. Les Allies et La Turquie. Paris1925. Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi. İstanbul-1958. İstiklal Mahkemeleri, (1923-1927) Kültür Bak. Ankara-1983. İstiklal Mahkemeleri, (1920-1923). Bilgi Yayınevi Ankara-1975. Kara Kitap. Işıklar Yayınevi, İstanbul-1969. Turkish Political Elite. Siyasi Tarih (20.Yüzyıl), iş Ban­ kası Yayınlan. 5. Baskı, Ankara1987. On Yıl Savaş ve Sonrası, Istanbul1970. Atatürk Devrimi ve Din. Belgeler­ le. T.T.D.-1968. Cumhuriyet Nasıl Kuruldu? lstanbul-1955. Mustafa Kemal. Arkadaşları ve Karşısındakiler. İstanbul-1964. Rauf Orbay. İstanbul-1965.

:

I


Fethi Okyar;

Fethi Tevetoğlu; G. Otmanbölük; Gail Minalt; Galip Söylemezoğlu; Gottohard Jaeschke (T. Bıyıkoğlu);

Gotthard Jaesckc;

H. Himmetoğlu; Halide Edib Adıvar;

Hamza Eroğlu; Hasan Rıza Soyak;

üç Devirde Bir Adam. (Haz: Cemal Kutay). Tercüman Yay., İstanbul. 1980. Atatürk'le Samsun'a Çıkanlar. An­ kara. 1971. İsmet Paşa Dosyaı, İstanbul-1969. The Khilafat Movement. Bonbay1982. Başımıza Gelenler. Yakın Bir Ma­ zinin Hatıralan, İstanbul-1939. Atatürk Anadolu'da. İstanbul-1981, 2 Baskı. Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara-1971, Çev: C. Köprülü. Yeni Türkiye'de İslamlık. Bilgi Yayınevi, Ankara-1972. Das Ende dos Osmanischen Sultanats, 1951. Mustafa Kemal et la proclamition dela Republiğne en Turgie. Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımlan, 2 cilt, İstanbul. 1975. Dictatorship and Turkey. Yale Re­ view Güz-1929. İngiliz Belgelerinde Türkiye, İsl1967. Türk'ün Ateşle İmtihanı. lsl.-1962. Türk İnkılap Tarihi, Ankara-1973. Harp Tarihi Vesikalan Dergisi. Atatürk'ten Hatıralar. (2 cilt) Yapı


‫؛‬٠ II

Hilmi Uran; İbrahim Arvas;

Ilyas Sami Kalkavanoğlu; İskilipli Atıf;

İsmail Arar; ismet İnönü; Jean Deny; John Edmons; K. Atatürk Kadir Mısıroğlu:

Kazım Karabekir;

Kazım Özalp; Kazım Oztürk;

Kredi Bankası Yay.. İstanbul1973. Hatıralarım. Tarihi Hakikatler, Ankara-1954. İnönü'nün Söylev ve Demeçleri, İstanbul-1946. Milli Mücadele Hatıralanm, İstanbul-1957. Frenk Mukallitliği ve İslam, Çile Yay.. İstanbul-1976 (Çev-Sadık Albayrak). Atatürk'ün İzmit Basın Toplantısı, İstanbul-1969 . Hatıralar (2 cilt). Bilgi Yayınevi. Ankara-1987. Yeni Türkiye. (Çeviren; S. Kodol. baş), Ankara-1960. Kurds, Turkis and Arabs. Nutuk. 2 cilt, İstanbul-1951. Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahitler. Sebil Yayınlan, İstanbul-1977. Lozan, Zafer mi. Hezimet mi?. (2 cilt) Sebil Yay.. İstanbul-1977. Osmanoğullannın Dramı, Sebil Yay., Istanbul-1978. İstiklal Harbimiz, İstanbul-1960. İstiklal Harbimizin Esaslan, İstanbul-1972, Dördüncü Baskı. Milli Mücadele, Ankara-1985. Atatürk'ün TBMM'deki Gizli ve


Kemal Arıburnu;

Kemal Melek;

Konyah Mehmed Vehbi (Çelik) Lord KİIU.OS;

M. Baydar; M. Şükrü Hanioğlu;

Mahmut Goloğlu;

Açjk Oturumlarda Yaptığı Konuşmalar, (2 cilt), Kültür Bak. Yay., Ankara-1990. Milli Mücadele ve İnkılaplarla İlgili Kanunlar (Meclis Görüşmeleri ve Gerekçeli Karar­ larıyla Birlikte). Ankara-1957. Doğu Sorunu ve Milli Mücadelenin Dış Politikası, İstanbul-1985. Hülasatü'l Beyan R Tefsiri'l Kur'ân Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu (Çeviren: N. Sander), 8 . Baskı, îstanbul-1981. Atatürk, 2 cilt, İstanbul-1966. Atatürk ve Devrimleri, Istanbul1973. Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanh İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889-1902), îstanbul1985. Osmanh İttihat ve Terakki Cemi­ yeti ve Jön Türklük I ١ İletişim Yay., Istanbul-1987. Cumhuriyete Doğru, Başnur Mat­ baası. Ankara-1971. Erzurum Kongresi. Ankara-1968. Erzurum Kongresinden Ölümüne Kadar Atatük (10 cilt). Halifelik Ne idi? Nasıl Alındı?


٠ ٠ .

'1

i ,1 il

.٠٠

Niçin KaldınIdı? Ankara-1973. Mazhar Müfit Kansu; Erzurum.dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber. (2 cilt), TTK Yay., Ankara-1968. Mehmed Emin Bozarslan; Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu, Ant Yay.. İstanbul-1969. Mehmed Önder; İzmir Yollannda Atatürk'ün Batı Anadolu Gezisi, iş Bankası Yay., Ankara-1989. Mete Tünçay; Türkiye'de Sol Akımlar I. (19081925) A١Ü. SBF Yay., Ankara1967. Türkiye'de Tek Parti Yönetiminin Kurulması, Yurt Yayınlan, Ankara٠1981. Metin Toker; Şeyh Said ve İsyanı. Mustafa Baydar; Hamdullah Suphi Tannöver ve Hatıralan, Menteş Yay., Istanbul1968. Mustafa Mütfüoğlu; Cumhuriyet Tarihinde Mühim Olaylar. Seha Neşriyat; Istanbul1989. Yalan Söyleyen Tarih Utansın (10 cilt) Çile Yayınevi. İstanbul-1989. Mustafa Nuri Paşa: Netayicü'l Vukuat. TTK Yay., An­ kara-1978. Münevver Ayaşlj; İşittiklerim. Gördüklerim, Bildik­ lerim. İstanbul-1973. N. Nazif Tepedelenlioğlu; Ordu ve Politika, İstanbul. 1967. Naşif Hakkı Uluğ; Halifeliğin Sonu. Türkiye İş Ban­ kası Yay.. Ankara-1975.


Necip Fazıl Kısakürek; Neşet Çağatay;

Nevres Paşa; Niyazi Berkes; Nurşen Mazıcı:

O. Sami Coşar; Osman Nuri Ergin; Ömer Kürkçüoğlu;

Özer Ozonkaya; Paul Gentizon;

Philips Graves; Prof. Dr. M. Kemal Öke:

t

Uç Büyük Devrim, Ak Yay., An. kara-1965. Sultan Vahidüddin. Son Devrin Din Mazlumlan Atatürk Önderliğinde Saltanattan Cumhuriyete Geçen Türkiye, 50. Yıl. Elleyletü Hablâ, Şam-1340. Türkiye'de Çağdaşlaşma, Bilgi Yayınlan. Ankara-1972. Atatürk Döneminde Muhalefet. Dilmen Yayınevi, İstanbul-1984. Nutuk-Söylev, TTK Basımevi, Ankara-1987. Milli Mücadele Basını, îstanbul1964. Maarif Tarihi, (5 cilt). Eser Yayınlan, İstanbul-!977. OsmanlI Devletine Karşı Arap Bağımsızlık Hareketleri, (19081918), Ankara-1982. Türk-îngiliz İlişkileri. (1919-1926) SBF Yay., Ankara-1978. Atatürk ve Laiklik. Tekin Yayınevi. Ankara-1983. Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu. Çev: Fethi Ülkü. Kültür Bak. Yay.. Ankara-1983. Brition and Türk. London-1949. Hilafet Hareketleri. TDV Yay.١ Ankara-1991; (Bu eser daha önce


Razi Yalkın;

Rcfii Cevad Ulunay; Dr. Rıza Nur; S.A. Haggi;

S.Q. Fatımî;

Sabahattin Selek;

Sadri Maksudî Arselı Salih Nigar Keranet; Sami N. Özerdim; Seçil Akgün;

Kültür Bakanlığı Yayınları arasından "Güney Asya Müslümanlarıın istiklal Davası ve Türk Milli Mücadelesi" adıyla 1988 yılında Ankara'da yayınlanmıştır.) Son Halife Abdülmecid ve Hane., dan-ı Al.i Osman Istanbuldan Nasıl Çıkanidı? Türk Dünyası Dergisi, (s.1-5) İstanbul-1950. Bu Gözler Neler Gördü? Hayat ve Hatıratım (4 cilt). "Atatürk Devrimi ve Hindistan", Türkiye îş Bankası Yay., Uluslara­ rası Atatürk Sempozyumu: Bildiri­ ler ve Tartışmalar, Ankara-1983. Pakistan movement and Kemalist Revolution: A Comprative Study, Islamabad. Anadolu İhtilali, İstanbul-1966. İnönü'nün Hatıraları (2 cilt). Burçak Yayınları, İstanbul-1969. Milli Mücadele, Ulusal Kurtuluş Savaşı, İstanbul-1963. Teokratik Devlet ve Laik Devlet. Tanzimat-ı, İstanbul-MEB-1940. Halife II. Abdülmecid. İstanbul1964. Bilinmeyen Atatürk, Ankara. 1974. Hilafetin Kaldırılması ve Sonuçları. (Doktora Tezi).


Selahaddin Tansel; Selahi R. SonycI; Semih Nafiz Tansu; Sina Akşin; Stanford Sha١v-Ezel Kurul; Ş. Turan; Şevket Süreyya Aydemir;

Tahir Kucur; Tank Mümtaz Göztepe;

Tarık Zafer Tunaya;

Tayyib Gökbilgin;

Mondros'dan Mudanya'ya Kadar. Ankara. 1973. Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Poli­ tika. Ankara. 1973. iki Devrin Perde Arkası, (Anlatan Hüsamettin Ertürk). İstanbul-1964. İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele. İstanbul-1976. OsmanlI İmparatörlüğü ve Modem Türkiye. Çev: Mehmet Harmancı. Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Se­ mineri. Ankara. 1975. Suyu Arayan Adam, Ankara-1959. Tek Adam (3 cilt), İstanbul-1969. T.C. Genel Kurmay Başkanlığı; Türk istiklal Harbi, Ankara-1981. Konya Ayaklanma Raporu, T.Î.T.E. Arş. 17/2986. Osmanoğullannın Son Padişahı Vahididdün Gurbet Cehennemin­ de, İstanbul-1969. İslamcılık Cereyanı. İstanbul. 1962. Türkiye’de Siyasi Partiler. (3 cilt) Hürriyet Vakfı Yay.. İstanbul1984. Türkiye'nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri. İstanbul1960. Milli Mücadele Başlarken. (2 cilt). Ankara-1959.


Tekin Alp (Moiz Kohen);

Kemalizm, Cumhuriyet Gazetesi Matbaası, İstanbul-1936. Türk İstiklal Harbi, (5 cilt) Ayaklanmalar, Gn. Kur. Başk. Harb Tarihi Dairesi Resmi Yay.. Ankara-1964. Uğur Mumcu; Kazım Karabekir Anlatıyor, İstanbul-1963, Utkan Kocatürk; Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi. Ankara-1983. Vehbi Cem Aşkun; Sivas Kongresi, Istanbul-1963. Vehbî Vakkasoğlu; Son Bozgun (3 cilt), Timaş Yayınları, İstanbul-1990. Willfred Cantwell Smith: ..Modem Turkey; Islamic Refor­ mation". "Modemk Türkiye Dini ve Reforma mı Gidiyor? A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 1. 1953. Yakın Tarih Ansiklopedisi: 10. Cilt. Yeni Asya Yay., îstanbul1990. Yunus Nadi; M. Kemal Paşa Samsun’da, İstanbul-1955. Yusuf Hikmet Bayur; Türk Devletinin Dış Siyasası. TTK Yay. Ziya Göğmen; Kurmay Albay Halid Bey (Akmansü) Halk Bankası Yay., 2 cilt. İstanbul. 1956. Ziya GÖkaip; Türkçülüğün Esaslan, Ankara1991. Yeni Hayat/Doğru Yol. Haz. Müjgan Cumhur. Kültür Bak. Yay.. Ankara-1976.

j i


HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN MUSTAFA KEMAL VE H LAFET KAVGASI

REHBER


HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN A R A Ş T IR M A C I

٠Y

A Z A R

1959 Ankara Beypazan'nda doğdu. 1977 yılında İstanbul İmam.Hatip Lisesi. 1983 yılında A.Ü. İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Yazı hayatına Yeni Devir gazetesinde başladı. 1983 yılında İslam dergisinin kurucularından oldu ve 5 yıl bu derginin genel yayın yönetmenliğini yaptı. 1986 yazında İngiltere'de "Müslim lnstitute"in davetlisi olarak Londra Üniversitesi'nde gazetecilik seminerlerine katıldı. 1988-91 yılları arasında Dış Politika adlı akademik derginin Ankara temsilciliğini yürüttü. Bugüne kadar Yeni Devir, İslam, Kadın ve Aile, Milli Gazete. Dış Politika, Yörünge gibi gazete ve dergilerde yüzlerce makalesi yayınlanan Haşan Hüseyin Ceylan’ın en önemli araştırmaları cumhuriyet dönemi üzerine oldu. On yıllık bir araştırmanın ürünü olan ve üç cilt halinde yayınlanan "Cumhuriyet Dönemi Din-Devlet Uişkilerİ" isimli eseri Türkiye'de büyük yankılar uyandırdı. Kısa zamanda 22 baskı ve 150 bin adedin üzerinde satış yapan bu çalışma, aynı zamanda cumhuriyet tarihinin "es.Sırâu Beyne'l-İslâmi ve'l٠٠Hmâniyye ٠ Laikliğin İslâm'la Savaşı" adıyla Arapçaya çevrilerek İslam dünyasında yayınlanan ve ders olarak okutulan ilk araştırma eseri oldu. Yazar m aynca "Türkiye'nin Düşünce Sorunları". "Türkiye'nin Dış Politika Sorunlan" ٠ "TBMM Gizli Celse Zabıtlannda Saltanaün Kaldırılması / Büyük Oyun-I". "MusUfa Kemal ve Hilafet Kavgası / Büyük O yun.2". "Hilafetin Kaldırılması / Büyük Oyun-3". adlı yayınlanmış; ..Milli Mücadelenin Gerçek Tarihi . E/anm Anlatılmamış Öyküsü: Tann Uludur.dan Allahu Ekbcr.e Giden Yol... ..Laikleşme Süreciyle İlgili Temel Devrimler" isimli yayına hazır araştırma eserleri vardır. Yazar, evli ve üç çocuk babasıdır.


-5‫ ^ ؟‬٠٤٠

2 ?.

H a s a n H ü s e y in C E Y L A N .٠

^

٠‫؛‬

٠

MUSTAFA KEMAL VE h il a f e t KAVGASI

r^ ‫’؛‬BÜYÜK OYUN" ٨ |‫ ?؛‬Fiyat

l I ‫؛‬

... ;i'l“"■■.....

REHBER® YAYINCILIK Kazım Karabekir Cd. Kültür Çarşısı No: 7/77 Ulus - ANKARA Tel: 341 94 36 - 341 97 28 Fax: 341 30 47


Birinci Baskı: Nisan 1995

Baskı : Irmak Matbaacılık Ltd. Şti. Kazım KarabekirCd. 7/13 UIus-ANKARA Tel :34217 17


٠‫ﺀ‬٩; ‫ا‬

;‫غت‬٠‫ق‬

٠‫مﺀ‬٠

./ ‫ ذ‬: ‫; ج‬

MUSTAFA KEMAL VE h il a f e t KAVGASI

.’BUYUKOYUN” 2 H a s a n H ü s e y in C E Y L A N


REHBER YAYINLARI : 36 Araştırma - inceleme Dizisi : 12

'٠ ٠

Mustafa Kemal ve Hilafet Kavgası "Büyük Oyun 2" adlı eserin tüm yayın haklan "REHBER® Yayıncılık"a aittir.


IÇ İE IE R SUNUŞ TBMM'de Hilafet Kavgası Ba‫!؛‬ıy٠ r .....................................9-10 Zeki Kadirbey.glu ve Albay Halid AkmansU Meclise Meydan Okumalan:''Hilafeti asla kaldıramazsınız!"......... 11-13 ismet İnönü ve Lozan'da Hilafet Pazarlığı .........................20-22 Yahudi Hahambaşı Haim Naum'un Hilafetin Kaldınimasındaki Rolü....................................................... 22-26 SULTAN VAHDETTİN GtoİYOR HALİFE A B D İ^M E C to G E L ^ O R !...................................27 Hilafete Bağlılığın Faturası: Can ve Kan Vermek.................. 29 TBMM'de 2. Gnıb Milletvekilleri, 1. Gruba K ^ ‫ ؛‬ı ................. 31 Halifeye Biat ^ e lim Teklifi.....................................................34 Hilafet Konusunda Hocalar Birbirine Düşüyor....................... 40 Mustafa Kemal Halifeye Biat Telgrafı ‫ ؟‬ekiyor...................... 42 Mustafa Kemal'in Büyük Oyunu: "Münasip Zamanı Kollamak...................................................... 4 6 Mustafa Kemal'in En ‫ ؟‬ok Kızdığı Hoca; Ismail Şükrü Efendi....................................................................4 7 Hilafet Hakkında Yazılmış Risaleler........................................ 5 3 Yeni Türkiye'nin Dini Olacak mı?............................................. 56 Ahmed Emin Yalman; "Yobazlann Kökü K ^ınm alı"........... 59


f

HİLÂFETİ KALDIRMAK VE LAİK DEVRİMLERE ULAŞMAKİÇİN.................................................................... 67 "Şükrü Hoc^an Parçalarız Paşam!"....................................... 68 Mustafa Kemal: Sizde Ne Demek istediğin Anlıyorsunuz!.......................................................................... 70 -

"Bu konuşmalanmKur'an Kadar Önemlidir"......................... 71 ''Medreseler de. Vakıflar da Kapatılacaktır............................. 74 Atatürk'ün Hayatındaki Tek Hutbesi: Balıkesir Lala Paşa Camii Hutbesi.......................................... 76 Mustafa Kemal: ''Camiler Hem Dünya. Hem Abiret Evleridir!".............................................................78 MUSTAFA KEMAL İN L ^ İ Z İ T E | İ N İ .A٣ nG lE SK İŞE ٠ ^ İ Z ٠M ^ G E Z n ٠E W ...................... 87 MÜRTCCİ HOCA(!) İSMAİL ŞÜKRÜ EFENDİ.NİN "HÎLAFET.İ İSLAMİYYE RİSALESİ............................... 101 Hilafet-i Islamiyye Risalesinin Orijinali ve Mukaddime....... 102 ''İslâm Hilafeti ve Büyük Millet Meclisi................................. 105 MUSTAFA KEMAL OYUNU B A Ş L A T I R "ESKİŞEHİR KONUŞMASI............................................... 129 .'Osmanlı Tarihi ve Padişahlann Siyaseti"............................. 131 ''Yeni Hükümetin Şekl"i Siyaseti.............................................133 "Kişi Saltanatı ve Milli Egemenlik''........................................135 "Hilafet M akam'...................................................................... 139 ..Hz. P e y g ib e r Sonrası Hilafet Meselesi''.............................141 "Halk Fırkası ve Türkiye'de Halk Sınıfları".......................... 144 Eskişehir Gazetecileriyle Konuşmalar....................................146


MUSTAFA KEMÂL'İN İSTANBUL G A ZETCCİLER^LE İZMİTTEYAPTIĞI SÖYLEŞÜ^ER.................................. 151 Bugüne kadar Hiç Yayınlanmanu‫ ؛‬Bir Konuşma................ 154 — Mustafa Kemal: "BatjTrakya Yunanistan'a BırakiJmalıdır.........................................................................155 Yeni Hükümetin Merkezi Neresi Olacaktır?......................... 157 Yeni Türkiye'nin Anayasası Ne Olacaktır?........................... 160 ikinci Grub ve Hilafet Hakkında Görüşleri............................ 164 Tarihte Hilafet.......................................................................... 169 Hilafet ve Dini Kunıluşlar.......................................................172 Yeni HUlriimet ve Din.............................................................. 173 Türkiye'de Hilafetin Yaran ve Zar a n .................................... 178 "H ralar ve Askerler!.'................................. 180 .'Hilafet ve Milli Hakimiyet''................................................... 185 .'MUslüm^ılann H^ifesi Ne D em ekti?«................................189 E stette H^ife Olur m u?......................................................... 192 Osmanlı Hanedanında Biri Halife Olursa Doğacak s ıkıntılar....................................................................194 irtica ve önlem ler.....................................................................196 Mustafa Kemal ve Hilafet Kavgasında Son Söz ............ 198-201 BELG ELER ............................................................................202 Belge 1-TUrkiye.de ilk Defa Yayınlanan Belge ''Mustafa Kemal'' Bati Trakya'yı Yunanistan'a Vemek istiyor...........................................................................204 Belge 2- Mustafa Kemal’in 15.1.1923 Tarihli Hilafet Konusunda Eskişehir'de Yaptığı Konuşmanın


١

ilk Sayfası..............................................................................205 Belge 3- Mustafa Kemal’in 15.1.1923 Tarihli Hilafet Konusunda Eskişehir’de Yaptığı Konuşmanın Son Sayfası............................................................................ 206 Belge 4- Mustafa Kemal'in Hilafet ve Milli Hakimiyet Konusunu İşlediği 16-17 Ocak 1923 İzmit Konuşmasının ilk Sayfası.......................................... 207 Belge 5- Mustafa Kemal'in Hilafet ve Milli Hakimiyet Konusunu işlediği 16-17 Ocak 1923 İzmit Konuşmasının Son Sayfası.............................................................................208 Belge 6- Türkiye'de İlk Defa Mustafa Kemal'in En Çok Kızdığı Hoca Afyonkarahisar Milletvekili İsmail Şükrü Efendi'nin Mustafa Kemal'e Karşı Yayınladığı "Hilafet-i Islamiyye" isimli 28 Sayfalık Risalenin Orjinal Metinleri................ 209-234 Belge 7- Mustafa Kemal'in Eskişehir'de Karşılanışı ve Lozan Dönüşü Eskişehir'de İsmet Paşa'yla Görüşmesi...... 235 BİBLOĞRAFYA.............................. 237-248


SUNUŞ Tarih 3 Mart 1924. Türkiye Büyük Millet Meclisi.ne ellişer imzalı üç kanun teklifi veriliyor: 1- Hilafetin kaldırılması ve Hanedân-ı Âl~i Osmancın yurtdışına ihracı. 2- Şer’iye ve Evkaf Vekaletlerinin kapatılması. 3• Tevhid'i Tedrisat Kanunu gerçekleştirilerek Medreselerin ve her tür din eğitimi veren yuvaların kapatılması. Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi elli arkadaşıyla birlikte halifeliğin kaldırılmasını teklif eden imza sahipleri. Son Şeyhülislam Musa Kazım Efendi ile iki dönem Şer'iye Vekilliği yapan Eskişehirili büyük âlim Abdullah Azmi Efendi ve elli arkadaşı da '"Şeriye ve Evkaf Vekaletlerinin Ilgasi'm teklif eden imza sahipleridir. Görüldüğü gibi İslam dünyasını ve müslümanlan siyasal anlamda tevhîd etmekle mükellef ve ''ahkâm-ı şer'iyyenin tenfizi" ile mukayyed. ١٠n akam-ı hilafef in kaldırılmasının teklifi yazık ki. o tarihte mecliste bulunan şeyh efendilere ve imza sahipleri arasında yer alan âlimlere (!) nasip olmuştur. Elbette böylesi ulemanın ve meşayıh-ı kiramın mu­ hasebesini tarih yapacaktır. İslam dünyasında bugün yaşamakta olan milyarın üzerindeki müslümanlar da çok net olarak bi-


II 10

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

liyorlar ki. böylesi muhasebeye muhatap olan ulemânın ve meşayıh-ı kiramın muhataplık noktası her dem ve her mekanda "belhum edai'lıV. noktası olacaktır. Mustafa Kemal'in ifadesiyle, "aydın din adamı" ve "ge­ leceği gören Ehl-i tarikat şeyhleri"n\n bu teklifleri TBMM'de müzakereye açılınca, mecliste büyük gürültülerin kopmasına ve kavgalara sebebiyet vermişti. Hilafetin asla kaldırılmaması gerektiğini haykıran Gümüşhane bağımsız milletvekili Kadirbeyoğlu Zeki Bey, "hi­ lafetin kaldırılmasının tam bir cinayet olduğunu ve bu cinayeti işleyen canilerin de mecliste bulunduğunu" hatırlatmasıyla alevlenen tartışmalar Mustafa Kemal ve arkadaşlannın hu­ zurunda gerçekleşmiş hiç de istenmeyen noktalara varmıştı. Zeki Bey.in yanında oturan Receb (Peker) Bey, bu hararetli ortamda Zeki Bey’in kolundan tutarak: "Zeki Bey! Gel bu tür konuşmaktan vazgeç! Sen vazgeçersen bu karar oybirliği ile meclisten çıkar. Oy birliği ile geçerse meclisimiz için bir şeref olur!" diyerek 2^ki Kadirbeyoğlu'nu sükunete davet etmişti. Bu davet Gümüşhane mebusu Zeki Kadirbeyoğlu'nu daha da hiddetlendirmiş ve "Asıl bu memleketi başımızda ebediyyen bir halife-i müslimin bulunacaktır diyerek, hilafetin asla kaldırılamayacağına içeride ve dışarıda şeref sözü verenler, bu yüce makamı kaldırdıkları zaman şerefsiz olmuş olurlar. Ve asıl o zaman meclise şerefini düzeltmek düşer!" diyerek çok sert bir mukabelede bulunmuştu. Hiddetle meclis kürsüsüne yürüyen Zeki Kadirbeyoğlu, "Bu­ rada düşündüklerimi açıkça söyleyeceğim. Kimseden korkum diyerek kürsüde şu tarihi konuşmasını yapmıştı;


büyük oyun

٠ II ‫ ﺭ‬HİLÂFETİN KALDIRILMASI

n.

"Efendiler! Bu millet kürsüsünden herkesin, hür olarak konuşmaya hakkı vardır. Beyler! Hanedan-ı Âl-i OsmanT dışan atmaya çalışıyorsunuz. Bilesiniz ki, beğenmediğiniz o hanedan içinden Fatihler, Yavuzlar ve KanuniTer çıkmıştır. El­ bette aralarında kötüleri de olmuştur. Vasıf Bey benden önce konuşurken herkesin Halk Partisi'nin 9 umdesini kabul ettiğini ve bu umdelere göre hareket etmesi gerektiğini söylemiştir. Fakat bilesiniz ki, ben bu milletin bir ferdiyim, Halk Partisi’nin değil. Acaba Halk Partisi içinde —9 ilke içinde— böyle ani bir surette millî geleneklerimizi ve değerlerimizi sarsmak ve yıkmak usulleri var mı idi? Bizim öncelikle ekonomik alanda kalkınma yapmamız gerekirken, yurdun dört bir tarafını imar etmemiz gerekirken, halifelik gibi konuların ele alınması ve onun kaldırılmaya çalışılması çok yanlış bir şeydir. Efendiler! Halbuki bizler, 2.5 sene önce 1 Kasım 1922 karannda ne demiştik? Halifelik Osmanlı hanedanına ait olup Büyük Millet Meclisi tarafından bu hanedanın ilim ve ahlâkça en olgun ve en uygunu makam-ı hilafete seçilir, demiştik. Biz de bu karar üzerinde büyük çoğunlukla Abdülmecid Efendi’yi halifeliğe seçmiştik.‫؛‬ "— O zaman öyleydi, bu gün de böyle! O kararla bugün alacağırmz karar arasındaki farkı bilmiyor musun?"‫ ؛‬diyerek kendisine bağıran milletvekillerine karşı; Zeki Kadirbeyoğlu: "Arkadaşlar, ben mutedil ve fakat bununla beraber müthiş İslâm birliği taraftanyım. Tarihin bu azametini kendi milletimde görmek isterim. Benim gayem budur! Bunun içindir ki. mem-

!. TBMM U m Ceridemi. Dev. II. c .l\,H a k im jy ft i MıUtV( Man \924. 2. TBMM Zabıl Ceridesi. Dev 11. c. 7/1: ‫ﻻ‬1‫ﻻ‬٤ , HaUfeUitn Sonu. s. \t2 . Hakum\)(i-i Mtlltyet. 3-4 Mart 1924


12

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

leketimin iç ve dış siyaseti bakımından Halifeliğin kaldırılmasını kabul edemem. Halifeliğin kaldırılmasını kabul ederek, bu müthiş kuvveti düşmanlann ve diğer devletlerin kucağına atmayalım."^ diyerek olaya karşı olan hiddetini dile getirmişti. Meclis. Zeki Kadirbeyoğlu’nun bu sözlerine karşı konuşmayı protesto için sıra kapaklarını vurmaya başlamıştı. Bunun üzerine Zeki Bey: "Efendiler! Burası millet kürsüsüdür. Millet kürsüsünden is­ tediğimi söyleyebilirim, kimseden de korkum yoktur" diye bağırmıştı. Bir kısım milletvekili de Cebeli Bereket Mebusu Topçu İhsan ve Kozan Mebusu Ali Saip Bey. "Damat Ferid'in dostu, jurnalci... Ne olacak!" diye Zeki Bey.e bağınnca. Zeki Kadirbeyoğlu:

^I

I.

"Bunu söyleyenler namussuzdur. Damat Ferid gibi olanlar da namussuzdur" diyerek Topçu İhsan'a karşı mukabelede bu­ lunmuş ve Topçu îhsan'ın, savaşta bataryasını bırakıp, düşmana sığınacak kadar hain, namussuz bir insan olduğunu dile getirmişti Erzurum Mebusu Rüştü Paşa da Zeki Bey'i teyid ederek; "Doğru söylüyor! Ben o zaman îhsan'ın idamı için emir vermiştim. Lâkin kaçmıştı" diye mukabelede bulunmuştu... Zeki Bey. son olarak: "Efendiler, biz saltanata düşmanız.

3 4

Prof. Dr. Çetin özek. DevUl ve Din, s. 478. Naşit Hakkı Uluğ, Halifeliğin Sonu, s. 162.163.


Bü y ü k

oY

i - II / HİLÂFETİN KALDIRILMASI

13

diyoruz amma, bugün Cumhuriyet devam ettiği halde tam bir saltanata doğru yürüyor. Bizim düşmanlığımız sisteme değil şahıslara karşıdır" deyince meclis büsbütün karışmıştı. Meclis Reisi Fethi (Okyar) Bey, sükuneti muhafaza için: "Arkadaşlar! Sinirlerimize hakim olalım. Zeki bey zaten Halk Partisin'den değildir!" diyerek Halk Partisi milletvekillerini soğukkanlı olmaya davet etmişti.^ Gümüşhane Mebusu Zeki Kadirbeyoğlu'nun bu ateşli konuşmasından başka Milli Mücadele'de Yunanlıların, ismi ye­ nilmez general'e çıkmış olan General Trikopis'i esir alan Kas­ tamonulu Dadaylı Albay Halid Bey.in (Akmansu), hilafetin kaldınimamasını isteyen konuşması izlemiş ve fakat mecliste yapılan oylamalar neticesinde bu iki isim hariç '*halifeliğin kaldırıldığı*' karan onaylanmış olur. HİLAFETİN İLGÂSINA VE HÂNEDAN-I OSMANÎ’NİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ MEMÂLİKİ HÂRİCİNE ÇIKARH.MASİNA DAİR KANUN (26 Recep 1342 ve 3 Mart 1340-1924) Kanun no: 431 Madde 1— Halife hal' edilmiştir: Hilafet, hükümet ve cumhuriyet manâ ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan. Hilafet makamı mülgadır. Madde 2— Mahlü' Halife ve Osrnanlı saltanatının ve /ı٠ 5. ٥ .g-c٠. s. 163. TBMM Zabıi Ceridesi. Dev. 11, c. 7/1


14

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

nedanının erkek kadın bilcümle azası ve damadlar Türkiye Cumhuriyeti memaliki dahilinde ikamet etmek hakkından ebe• diyen memnudurlar. Bu hanedana kadınlardan mütevellit kim­ seler de bu madde hükmüne tâbidirler. Madde 3— ikinci maddede mezkur kimseler iş bu ka­ nunun ilânı tarihinden itibaren azami on gün zarfında Türkiye Cumhuriyeti arazisini terke mecburdurlar. Madde 4— İkinci maddede mezkur kimselerin Türk va­ tandaşlık sıfatı ve hukuku merfudur. Madde 5— Bundan böyle ikinci maddede mezkûr kimseler Türkiye Cumhuriyeti dahilinde emval-i gayr-i menkuleye ta­ sarruf edemezler. İlişkilerinin katı için bir sene müddetle bilvekâle mahakimi devlete müracaat edebilirler. Bu müddetin mürurundan sonra hiçbir mahkemeye hakk-ı müracaatları yoktur. Madde 6— İkinci maddede mezkûr kimselere mesarif-i seferiyelerine mukabil bir defaya mahsus ve derece-i servetlerine göre mütefavit olmak üzere hükümetçe tensip edilecek mebaliğ ita olunacaktır. Madde 7— ikinci maddede mezkûr kimseler Türkiye Cum­ huriyeti arazisi dahilindeki bilcütnie emval-i gayr-i menkullerini bir sene zarfında hükümetin malumat ve muvafakati ile tas­ fiyeye mecburdurlar. Mezkûr emval-i gayr-i menkuleyi tasfiye etmedikleri halde, bunlar hükümet marifetiyle tasfiye olunarak bedelleri kendilerine verilecektir. Madde 5— Osmanh imparatorluğu nda padişahlık etmiş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi dahilindeki tapuya mer­ but emval-i gayr-i menkulleri millete intikal etmiştir.


BÜYÜK O Y İ-1 1 /H İL A F E T İN KALDIRILMASI

15

Madde 9 - Mülga padi^aüük sara‫ ﻻ‬ları‫ ﺍ‬kasırları ve emlâkrni sairesi dahilindeki mefruşatf takımlar, tablolar, asarmi ^e^se vc sair b i l i m , e^^al-i tenkille millete intikal emişlir. Madde 10E٠١١lak-i Hakaai‫ ﻻ‬e namı altında olap evvelce millete devredilen ewlak ile beraber ^ I g a Padişahlığa ait bil. ciimle emlak ve sabık Hazine-i hümayun, muhteviyatları ile birlikte, saray ١‫ ءر‬kasırları ve mebani ve arazi millete intikal etmiştir. Madde 11“ Millete intil^l eden e^val-ı ^ n k a lc ve gayr-i menkulenin tespit ve muhafazası ،'fin nizamname tanzim edilecektir. Madde 1‫ ﻵ‬İş bu kanun, tarih-i neşrinden itibaren m eri|£ ra d W rr— —— Madde 13— İş bu kanunun icra- ^ 1 ahkamında icra killeri Heyeti memurdur‫ﻭ‬

٧

e-

Yalmz 431 no.'lu 13 maddelik bu kanunun, ikinci maddesi üzerine değişiklikler istenmiş, ikinci maddedeki ''kadınlar, 0 ‫ ؟‬cuklar ve damatlann yurtdışında sefalete düşecekleri, hasta olup belki kendilerine bakan olamayacağından dolayı rahatsız olacaklan, bu güne kadar iyi gün göm üş ve yaşamış bu kadınların ihtiya‫ ؟‬sebebi ile ahlâk zayıflığına düşebileceği'' ve bunun da Türk'lük şerefini zedeleyici olacağı.' mUlahazalanyla bunların yurtdışına ‫ ؟‬ıkanlmaması ve memleket dahilinde kal-

6 Bu kanunun müzakere tutanağı, TBMM Zabıt Cendesi'nın 7. cildinin 26 sav. fasından 78. sayfasına kadar devam etmektedir


I

٠ ٠١

1‫■اا‬

, 1‫؛‬

16

HASAN HÜSEYİN C E ^ A N

malan için teklif verilmişti. Teklifi verenler. Trabzon Mebusu Muhtar. Diyarbakır Mebusu Fevzi. Erzurum Mebusu Halet ve Niğde Mebusu Ebubekir Hazım idi. Meclis o halde bulunuyordu ki sırf acıma ve merhamet his­ sinden doğan bu teklifi "Hepsi gitmelidir. Ne erkeği kalsm. ne kadını!" şeklinde itirazlarla karşılamıştı. Hatta meşhur İstanbul istiklal Mahkemesi Başkanı Topçu Ihsan; "Hanedan'a mensup kişilerin ölülerinin bile kemiklerini me. zarlanndan çıkanp atmak lazım gelir!" diye avazı çıktığı kadar bağırmıştı.^ Aynı gün. 3 Mart 1924 tarihinde, dînî devlet dönemini sona erdiren; medreseleri kapatıp dînî eğitime son veren ve Şer'iye Vekaletini sona erdirip Diyanet İşleri Reisliğini kurdurtan "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" ile, "Şeriye ve Evkaf Vekaletlerinin İlgası" ile ilgili iki önemli konu da meclisde yasalaşmış oldu.٥ Kanunun çıktığı gün mecliste hilafet savunuculuğu yapmış olan Dadaylı Albay Halid (Akmansu) Bey. meclisin havasını. Halk Partili Milletvekili arkadaşlannın havasını ve Halk Partisi'nin dinî değerlere karşı tutumunu hiç beğenmediğini ifade ederek Halk Partisi'nden derhal istifa etmişti.. Albay Halid Beyin istifasına neden olan bu üç kanunla ilgili olarak o günün tanınmış yazarlan ve yorumcuları bu istifayı

MustaLfı Muftuoğlu. CumJıuriyft Tarihinden Mahım Olaylar, Ne>rivs(. lslanbuJ>19S8

5.

61, Scha

8 S٥ iki١nwsu ٠Tc١hıd٠ı Tcdriv\٠ı KMunu“ Şcr'ıyc vc EvbT Vckâlcdcrinin

Kal^nlmiM KiDunu" 1 Mırt 1924 terlideki meclis bilicşimjnin 1. cel،csinde. hukafnelce vcnicn bir i f luenne ..Hıilifeliğm Kiidıniması Kanu٠ u٠*ndan ٥nce ımlııkere edılfnif vc kifianlaşmıştır. (Naşit Hakki Olu‫ ؛‬, üç Bu\uk De\riniı s.

81.Ak Yay)

9

١٠

Z ıvı GO،mcf Kurmay Albay Halid Bey (Akmansa), c 1. s 272. Halk Bankası Yıyıalan. 1954. Ktiflbul


BÜYÜK OYUN - II / HİLÂFETİN KALDIRLMASI

17

bir tek cümle ile özetlemişlerdi: Türki‫ ﻻ‬e Büyük Millet Meclisi ve Türkiye C ıh u riy c tl Devleti) artık bir "din devleti" olmaktan çıkmıŞ) şeriat baskısı ile bağlarını tamamen koparmıştın "\0 ‫ﺍ‬٠

Türkiye'de düşünceye ve laik [[",açılmıştır ٠٠-

teokratik devlet dü^eal^de^, modem devlete geçişin yola bu üç kanunla

Modern Türk"‫؛‬ye ٠n ‫؛‬.n Doğuşu" isimli kitabin yazan Cumhuriyet Dönemi Türkiye araştırmacılanndan Bernard Lewis de sözkonusu kanunlarla ilgili olarak ‫ ؛‬:unlan söylüyor Hilafeti kaldırırken Mustafa Kemal) İslâmî Ortodoks'lugım" tahkimatlı kuvvetlerine ilk açık taarruzu yapıyordu. Geleneksel İslâmî devlet) teoride ve pratikde, Tann’nın, iktidar ve hukukun tek meşru kaynagı olduğu; halifenin de yeryüzünde onun vekili bulunduğu bir teokrasi devleti ،٠٥،'. Ayni kaynaktan gelen Şeriat ٥٥٠ İ b â t ve itikat kuralları yanında, medenî) cezaî ve anayasal kuralları da kucaklıyordu. Halije bu monada ‫ ؛‬eriatın en yüksek timsali ،٠٥،.. Halife şeriati) şeriat ٥٥ .halifeyi idare ediyordu Ulema ise şeriatın ve ‫ﻫﺎﻟﻢ ﺀه‬/،‫ﺀر‬،،،'‫ ﻟﺮ‬sözcüleri ،٠٥،.. fi،، sebeple Ulemanın elinde b ü y â bir güç ve b ü y â bir nüfuz bulunuyordu. ‫ و‬Mart 1924 Kanunlarına kadar Kanunlar, ‫ﻫﻠﻠﻢ‬/‫ ة‬Ulemanın uyguladığı şeriatın egemenliğinde ،٠٥،.. Saltanat kaldırılmış olmasına rağmen, Türk toplumunda yen،, rejimin Cumhuriyet*in) liderliğine meydan) ٥ ^ece^ ،e^ güç olarak/.،My٥٥ y،.ne bunlar (Ulema) v٥ r ٥ ،.

!

٥- ‫ ﺍﺍﺅﻫﺢ‬Hakkj Ulug. Halifeliğin Sonu. s.175. Is BankaM Kultur Yı>ınİJin

‫ ا ا‬Ergun Aylms. istiklal Mafıkemelerii s. 7Û, Kultur vc Turi/rn Bakanlığı ١’â >


‫؛‬ ‫ا‬

‫أ؛‬

ts

HASAN H ü s e y in

18

ceylan

Ulema, geçmişte bir çok kereler reformcuların işlerini ge­ ciktirmiş veya bozmuştu; Mustafa Kemal, hilafetin kaldınlmasıylti birlikte. Ulemanın kendi devrimini en­ gellememesi gerektiğinde kararlıydı. Hilafetin kaldırılması onların bütün hiyerarşik örgütüne ezici bir darbe oldu. Sonra Şeyhülislamlık makamının kaldırılış ı, Şer'iy e Vekaletinin ilgası ve dinî okullarla her çeşit medresenin kapatılmış olması gibi tamamlayıcı darbeler bunu izledi... Bernard Lewis, açıkça 3 Mart 1924 kararlannın, "en başta şeriata indirilmiş ezici bir darbe olduğunu", daha sonra, me­ dreselerin kapatılmasıyla birlikte de, "şeriatın sözcüleri olan İslâm Uleması'na indirilen bir darbe olduğu" görüşünü ileri sü­ rüyor. Yine Mc Gill Üniversitesi (Montreal.Kanada). İslâm Tet­ kikleri Enstitüsü Direktörü Wilferd Cantwell Smith de. 3 Mart 1924 kanunları ile. "Türklerin İslâm dininden vazgeçtikleri" ve. "Turklerin İslâm Milletleri Camiasına mensup olmamak kararına vardığı" fikrini ileri sürüyor.*^ 1924 yılının 3 Mart.ında cereyan eden ve ihtilalin bu üç ka­ nunuyla ilgili olarak söylenecek şeylerden birisi de. devletin artık din olarak hiç bir şeyi görmek istemediğidir. Nitekim 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 429 sayılı kanunla "'Türkiye Devletinin Dini Yoktur!" denilerek "dinsiz devlet" özlemi açıkça yeni meclis tarafmdan kanunlarla dile getirilmiştir.

12

Bernard

Modfrn TuHayf'm Doğuşu, s. 264. TTK Yayınlan 1988. 3

BıUktmAjıİLir^

13

W illfrcJ Cintwell Smith. .Modern Turley; Llamic R e fo n tio n . "Modem Tur. bye Dint B ir Reforma mi Gidiyor.’ " adli r b ib io d c bu g o rily yer venr. {/Lihtyai FtiJugtiuu Dfrgisi. Sayi 1. yil . 1953. s. 7.2Ü, ynea y a ^ ^ n yme Modem Tuf. k iy t tk i lf ili in kto^em H u i o r y i bir csen vardir. (Pnncetün.1957)

٠

‫ااﻟﻪ‬

٨


Bü y ü k

oyun

٠

ıı /

h il a f e t in k a l d ir il m a s i

19

Hilafetin kaldınimasıyla beraber, "devletin dininin olmadığı"^"^ ve devletin dinden ayrıldığı bu dönem için resmî değerlendirmelerde çok ilginç yaklaşımlar görürüz. Devletin Matbuat Umum Müdürlüğü'nce bastınlan ve yine devletçe M. Zekeriye Sertel'e hazırlattınlan bir nevi 1924 yılınm "resmî al^ manak"\ olan "Resimli Yıl-1924" adlı yayında bu üç kanunla birlikte 3 Mart 1924 olaylan şöylece değerlendirilir: ",.,Bir hafta zarfında memleket müthiş bir inkılaba şahit olmuş bulunuyordu. Din namına ne kadar müessese varsa hepsi bu bir haftalık zamanda yıkılmıştı. Ne şeriat işlerinden so­ rumlu Şeriye Vekaleti (Şeriat Bakanlığı) ve ne de vakıf müesseseleri ile ilgili Evkaf Vekaleti (Vakıflar Bakanlığı) kalıyor; şeriat mahkemeleri olan Şer'iye Mahkemeleri ile Medreseler ta­ mamen kapatılıyor ve en önemlisi ٠ "şeriat ahkamının icra makamı" "ahkam-ı şer'iyyenin tenfizinin makamı" olan hilafet makamı ilga ediliyordu. Yani din adına ne varsa hepsi bir hafta içersinde yıkılmış bulunuyordu. Bu tibarla 1924 senesi "yıkım senesi" ve "yıkmak senesi" olmuştur. Yıkımın ve yıkmanın en önemli öğesi şüphesiz hilafetin kaldınhşi olmuştur. Hilafetin kaldıniması bütün bir İngiliz ve Fransız milletini ve topyekün batıyı sevince boğarken, Mustafa Kemal'e karşı bu noktada en büyük tepki ve muhalefet hiç beklemediği yerden, yani Türk Silahlı Kuvvetlerinden gelmiştir.

14. M. Zckcnya Scıtcl, Restmh Yit. s.11.18. M.lbual U M . l925٠Ankara 15 Prof, Dr. Ah Fuad Ba^^gıl, Din ve Laiklik, s 191. Yağmur Yay.. Uianbul


20

HASAN HUSEYJN c e y l a n

Üstelik Mustafa Kemal'e hilafet k.nusunda muhalefet edenler. kendisinin en yakın silah arkadaşlarıdır Mareşal Kazım K^abekir Paşa١ Cafer Tayyar Paşa١ Ali Fuad Paşa١ Ali Ihsan Sabri Paşa١ Cevat Paşa ve Sakallı Nurettin Paşa bu muhalefetin başrol askerleridir. Hüseyin Rauf Orbay ve Dr. Rıza Nur gibi önemli şahsiyetlerde her fırsatta bu muhalefeti değişik platfomlara taşıyan insanlar olmuşlardır. Hele hele Dr. Rıza Nur. aynen Kadirbeyoğlu Zeki Bey gibi, "hilafetin kaldırılmasının tam bir cinayet olduğa" ‫ﺱ\ [ ﺍ‬ ٠ ‫ﺓ‬ birlenerek, bu cinayet oyununun önce ismet İnönü tarafından Lozan'da senaryolaştınldıgnıı ifade ederek açıkça canileri .'H ٥>٠ a ; ve H a tır a tım ^ isimli eserinde ortaya koymaya çalışır.ı٥ Dr. Rıza Nur. '%Hayat ve Hatıratım" isimli eserinde, bu cinayete Ortak olanlardan ve hatta halifeliğin kaldınimasını hazırlayanlardan bir tanesinin de ismet Paşa olduğunu zikreder. Dr. Rıza Nur.a gOre halifeliğin kaldınimasi Lozan görüşmeleri sırasında İstanbul Yahudi Hahambaşısı Haham Haim Naum ile ismet Paşa arasında ''gizli gOrtişme'' korkunç pazarlık.'larla halledilmiş bir olaydır. Rıza Nur bilindiği gibi Lozan görtişmelerinde ikinci mu. rahhas azadır ve ismet Paşa'nın görüşme ve diyaloglarım en yakından izleyen birisidir, ismet Paşa'nın çok sik görüştüğü kişilerden Yahudi Hahambaşı Haim Naum. Rıza Nur.un çok dikkatini çeker ve hiçbir gereği yokken, ismet İnönü ile te-

1. Dr Rtı■Nw. //avtf#\ e H a i i r o i ı c .١٠I . Lunbül-J967


Bü y ü k

oyun

٠

ıı /

h îl a f e t în k a l d ir il m a s i

21

klifsiz samimiyetleri ve içli-dışlı görüşmeleri Rıza Nur'u ra­ hatsız eder. Lozan görüşmeleri sırasında başvekil olan ve başlangıçta Atatürk'ün en yakın sırdaşlarından olan Rauf Bey de (Orbay); İsmet Paşa, Yahudi Haim Naum ilişkilerini doğrulayanlardandır. Dr. Rıza Nur. "Hayat ve Hatıratım' isimli eserinin 3. cild, 1081. sahifesinde bu ilişkileri şöyle anlatır : " Bir müddettir eski İstanbul Hahambaşısı Haim Naum bizim kaldığımız otel­ de görünmeye başladı. Ne yapmış, kimi vasıta yapmış bil­ mem. İsmel'e yanaşmış... Yemek zamanını biliyor ya, asan­ sörün kapısmda bekliyor. Biz asansörden çıkınca derhal îsmet'in koluna giriyor ve elleriyle de (sanki kırk yıllık dostlarmışçasına) belinden kavrıyor... Sonra yemek salonunda, herkesin içinde İsmet'le şakalaşıyor, gülüyor... Anlaşılıyor ki Hahambaşı Haim Naum herkese, "İsmet benim samimi teklifsiz arkadaşımdır" diye göstermek istiyor ve gösteriyor. (...) Şimdi odasından da çıkmıyor, o kadar içli-dışlı ol­ dular. İsmet onu müşavir tayin etti. Öğrendim ki, gündelik ver­ meye de başlamış (günlük harcırah). Bana da söylemiyor. Heyet-i murahhasa (delegeler heyeti) çiftliktir, keyfi gibi kullanıyor... Derken (en mahrem görüşmelerimiz esnasında) Hahambaşı'yı soframıza da aldı. Artık dayanamayıp, Ismet.e dedim k i : "Senin böyle Yahudi haham ile böyle laubali bir tarzda görüşmen, kendi haysiyetini ve Türk milletinin haysiyetini kırar. Buna bu kadar yüz verme. Hiç olmazsa herkesin içinde yüz verme..."


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Bana kızdı... Bu hahambaşı ile kimbilir nesi var?!. Ben de Ismet'e kızıp başka sofraya geçtim. Çünkü yemek yerken kendi samimiyet muhitimizdeyiz, düşünmeden ağzımızdan bir laf kaçıracağız, o bunu derhal düşmanlara yetiştirecek (is­ piyonlayacak)... Aramızda bulunduğunu herkese gösterecek ve dalaveresini yürütecek. Hahambaşı Naum. bizim îsmet'e. "bütün Fransız ve İngiliz yetkililerini tanıdığını, hepsinin kendisinin ahbabı olduğunu, işleri istediği gibi yaptıracağını söylüyormuş... Tabi, aynı Ha­ hambaşı. kimbilir İngiliz. İtalyan ve Fransız delegelerine de Ismet'i avucunda tuttuğunu söylüyordur... Sonunda Ismet'ten bu Yahudi haham. İzmir'den bir imtiyaz, bir menfaat temini istemiş... Hatta (Türkiye adına) Washington Büyükelçiliğini de istemiş!.. Herkese. "İsmet teklifsiz ahbabımdır. sözümden dışarı çıkmaz!?" diyormuş... Sonral،ın bu haham Mısır'a gidip âyân azası olmuştur." Lozan görüşmeleri sırasında başvekil olan Rauf Orbay da bu görüşmeleri doğrular ve Hahambaşı Haim Naum.un Ingilizler adına İsmet Paşa ile görüştüğü ve gizli pazarlıklarla halifeliğin kaldırılmasına sebep olduğunu açıklar. Rauf Orbay. Feridun Kandemir'e konuyla ilgili olarak bakın neler anlatıyor: "İsmet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan'da İngilizlerle bir çeşit gizli arabuluculuk rolü oynayan İstanbul Yahudi Haharnbaşısı Haim Naum Efendi'nin telkinleriyle, hilafetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye'de devamına müsadc edil­ meyip. derhal kaJdınlması nknni tamamiyle benimsemiş bu-


Büyük

oyun

. 11/H ÎL İT İN KALDIRILMASI

23

lu n u y o rd u ... 17

Fazıl Kısakıirek de naiııcııgın J‫ اا‬a ‫ اا‬fc ‫ ا‬iğ ‫ا‬n Kaıuınjın،ı ka!dınJnıası fikrinin Nccib razıl ıvısaKureK ae ٥ı ıiMimn hu gizli görüşmelerde kesinleştiğini ve olayın kahramanının sözkonusu Yahudi Hahambaşı Haim Naum olduğunu ileri sürer. Nccib Fazıl ١ kendisinin çıkartmakla olduğu, "Büyük Doğu" mecmuasının 29. sayısında konuyla ilgili olarak şu iddialarda bulunur: "Haim Naum, bu korkunç teşebbüse evvela Amerika'da Türklcr lehinde bir seri konferanslar veiTnek suretiyle başladı. Bu konferanslarda Emperyalizm Şeflerine "Türkün maddesini serbest bırakmalan, buna mukabil ruhunu, tâ içinden, kendi öz adamlarına yıktırmalanm" telkin ediyordu. Yani Masonluk hesabiyle Kur.ân'ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak, Haim Naum'un müthiş planı idi. Ame­ rika'da bu zemini hazırladıktan sonra İngiltere'ye geçmiş ve halis Yahudi olan Lord Gür/.on ılc temas ederek şu teklifte bu­ lunmuştur : " ٠ Siz Türkiye'nin mülkî lamamiyeıini kabul edin, ben Is-

!âmiycıi ve İslâmî temsilciliklerini onlara ayaklar alımda çiğ­ netmeyi taahhüt ederim.".‫؛؛‬ Büyük DoğU) ayni sayıda şunlan da eklemektedir: "Ingiliz murahltas hc.vcıi reisi Lord Gü٢z.on٠ nihây.eı en mânıdâr sözünü söyledi. Dedi ki : "Türkiye İslâmî alâkasını ve islâmî temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa bizimle hulûs bir.

r IS

L.

I c riilu n Kı%\dcm\f. H a itra la n v< SoyU k f f u iİ t k U ’ i l l t K jk J O r b ij ) \ ، ، ı h I ‫م‬/‫ ا‬K ısskurok. liu y u k 1 1)، ‫ﻏﺎ‬٧, \. ‫ ا >ا‬٠ ‫ب‬

:

.١w . ٧ ٠


HASAN HÜSE^N CEYLAN

İslâmî temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa bizimle hulûs birliği etmiş olur. Hristiyan dünyasının hürmet ve minnetini de kazanır. Biz de kendisine dilediğini veririz..."*. Büyük Doğu yirmidokuzuncu sayısında, "Nihai Vesika " başlığı ile sözü şu sonuca bağlamaktadır : "Lozan Muahedesinden sonra İngiltere Avam Kamarası’nda "Türklerin İstiklâlini niçin tanıdınız?" diye yükselen itirazlara Lord Gürzon’un verdiği cevap : - işte asıl bundan sonradır ki Türkler bir daha eski savlet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz..." Büyük D oğum u ve bazı başka kitapların bu bakışları için açık belge ve kaynaklar verilmemiştir. Ancak "tahmin"ler sözkonusudur. Yukanda verilenler arasında en kuvvetlisi, bir gözlemci olarrak Rıza Nur'un yazdıklan ile Rauf Bey'in Kandemir'e anlattıklandır. Çünkü Rauf Bey, o zaman başbakan bulunuyordu. "Gizli Pazarbklar.ın içinde olmasa bile, güçlü birtakım bilgi ve sezişleri olduğu kesindir. Gazeteci-Yazar. Ahmet Kabaklı da, ''Türk Edebiyatı" der­ gisinde iki yıldan fazla bir zaman sürdürdüğü "Temellerin Duruşması" isimli dizisinde hilafetin kaldınlması konusuna geniş yer vererek, sözkonusu derginin 185. sayısında (Mart 89) İsmet Paşa.Haim Naum ilişkisine ve yapılan "gizli pazarlık'lara yer verir...

‫هﺀو‬ ‫د و عل‬

Nccib Faili KjşaİLUrrI . 1،. Jiiyr 29 ' Ahmet Kabaklı. Türk Eifebıyaiında bu yazj düi^ini Tcmdicnn D u n i^ n ı 20 adj))a k il 1 m il ‫ ؛‬vc k l b » l bir doocmın aydınlatılmasına çok onemli

1‫ ﻟ ﺲ‬1‫ا ا‬

‫اﻣﺎ ﻣﺎ‬


Büyük

oyun

- ıı / hilafetin

k a lü irilmasi

25

Ahmet Kabaklı : "Büyük Doğınmn çıktığı uzun yıllarda da, Kadir Mısıroglu'nun; 'Lozan Zafer nü, Hezimet m ü" kitabını yayımladığı tarihlerde de, bu itham ve suçlamaların baş hedefi İsmet Paşa yaşıyordu. Elinde suçlamaları reddetmek için yüz­ lerce "lek/ıp'. imkanı da olduğu halde, bu ağır iddialara karşı hiç bırşey söylememiş olması, insanı, hazin olaylarla dopdolu olan yakın tarihimiz açısından bizlcri düşündürmektedir!.." di­ yerek İsmet Paşa-Hahambaşı Haini Naum ilişkisini Raul Orbay gibi. Dr. Rıza Nur, Necib Fazıl. Kadir Mısıroğlu gibi do­ ğrulamaya çalışır.^* (Türk Edebiyan-]^5. sayı, s. 8, Man1989). Hilaletin kaldırılmasına yönelik ‘.Büyük Oyun" un perdesi aralandığında sahnede gözüken ilk gömntülerdir bunlar. Biz bu araştırmamızda "Büyük Oyun" sahnesinde yer alan­ ların tüm hareketlerini, mimik ve mizansenlerini işte böylesi gi­ zemli görüntüleriyle vebülün aynniılanyla vermeye ça­ lışacağız. Göreceksiniz ki. adına "Hilafetin KaUlırılrnasC' dediğimiz "Büyük Oyıın-2" isimli eserimiz, sizi bizi ve tüm dünya müslümanlarını yakından ilgilendiren bir sahneyi, oyunun realizc edildiği tarihin 71. yıldönümünde, dönemi yaşayan tam bir "v،/. kanüvis " hassasiyetinde ve "müslüman aydın fıraseünde" tüm çıplaklığıyla ortaya koymuş olacaktır. I abı bu eserimiz kendine has ilk leri de muhtevidir. Şö>le ki. Mu١ıala Kemal in Nuluk'ia da belıımûı eibı. kendisinin en

٠٠r

ı

n

].l.ıi'İMil

^J/4İ. lX ٠iL ».1 7 ٠٠m ٠7 21

I ı،»K 1 a، l١١^ ١ ! ١١١ ١ S^S. M jn 1٠،‫؛‬


26

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

çok kızdığı Hoca Efendi Afyon Karahisar mebusu Hoca İs­ mail Şükrü Efendi'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde gündeme getirdiği ve hilafetin asla kaldınlamıyacağını il­ men. fikren ve siyaseten belirttiği 28 sayfalık hilafeti islamiye isimli risalesi, orjinaliyle ilk kez bu eserde siz- lere tam me­ tin olarak takdim edilmektedir. Yine Mustafa Kemal'in hilafetle ilgili Eskişehir, İz­ m it. İzm ir, B ursa ve B a lık e sir g ez ilerin d e y ap tığ ı konuşmaların tamamı orijinal metinlerinden çözülerek ilk kez okuyucuya aktarılmıştır. Mustafa Kemal'in en çok sevmediği değil, bu kez de sevdiği hocalardan biri olan Prof. Dr. Seyyid Bey'in TBMM'de yaptığı ve İslam adına Hilafetin kaldırılmasını istediği, ''Hilafetin M ahiyei-i Şer'iyyesi’' başlıklı tarihi konuşmasına da bu eserimizde tam metin yer vererek, "Mus­ tafa Kemal ve Hilafet Kavgası" adlı "Büyük Oyun" un sizler tarafından daha kolay çözülmesine yardımcı olmaya çalışıyoruz. Çalışmak ve Gayret bizden, Tevfik ve inayet Allah'tandır.

Hasan Hüseyin CEYLAN (Hilafettin Kaldırılışının 71. Yılı Anısına) 3 MART 1995 Güm üşköy'ANKARA


SULTAN v a h d e t t in GİDİYOR HALİFE ABDÜLMECİD GELİYOR! 1-2 Kasım 1922 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi oturumlannm neticesinde alınan 308 sayılı kararla Saltanata son verilmiş, fakat "makam-ı hilâfet", "Âl-i Osman'.a ait bir hak olarak kalmıştı. 308 sayılı Saltanatın kaldıniması kararından tam 16 gün sonra halifelik makammda bulunan Halife Vahdettin; Yıldız Sarayı etrafında suikast planlannın çoğalması, saraya molotof kokteyller atılması, göstericilerin toplanarak herkesin gözü önünde "Kahrolsun Vahdettin" diye slogan atmalan ve sarayın duvarlanna da "Vahdettin defol!" yazılannın yazılması üzerine hayatının tehlikede olduğunu düşünerek yıllarca yaşadığı ve hükmettiği Osmanlı topraklanndan aynimak durumunda kalmıştı. Bize göre halife-sultan Vahdettin'in hayatındaki bu tek hata., yapılmaması gereken ve hele hele vatanseverlikte bir zirve olan Vahdettin'in hiç yapmaması gereken bir eylemdi. Onun şehzadelik ve Saltanat dönemi içerisinde her şeyini bu vatana feda eden davranışlanm plan ve programlannı bilenler, Vahdettin'in damadı Şehzâde Ömer Faruk Efendi gibi Ana­ dolu'ya gitmesini ve Anadolu’da yürütülen kurtuluş hareketinin başında bulunması gerektiğini hep söylemişlerdir. Nitekim Vahdettin’in halife sıfatıyla ta başından itibaren

1


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

28

bulunacağı bir Anadolu harekelinin, dünya konjönklörünü ali üsı edeceğini ve Osmanhnm ikinci kc/ yeniden doğuşunu ve üsıclik daha diri ve daha enerjik yeniden doğuşunu dünyaya bir kc/ daha göslcrcccğini iarih anali/istleri bugün bile oıtaya koyn^akıadır. Biz de bu kanaaıin sahiplcrindcniz. Şimdilerde adına "İkinci Cumhuriyetçiler" denilen aydınlar da bu kanaatin sa­ hipleridirler.

‫ اء‬,

[[ ‫غ‬4 .‫وا‬

‫■ع‬

Ülkesinden mecburen aynidığı 17 Kasını gününe kadar ve hana Ingiliz işgal kuvveileri komuiam General Sir Harringıon un gemisine binene kadar bu vatanın kurtuluşu için maddi ve manevi elinden gelen her lür yardım ve gayreti yap­ tığına lanhîn tanık olduğu bu değerli halife-sultanın. bu son ha­ rekelindeki larilîî halayı 1923 sonrası cereyan eden olaylara bakiığınıı/da ve hele hele rejimin sahiplerince onaya konan 3 Man 1924 sonrası "büyük oyun'.lara baktıkça daha iyi an­ lıyoruz. Gerçekten Sultan Vahdeliin.in 17 Kasım 1922 sabahından İtibaren bu ülkeden ayrılmasıyla anık padişahın olmadığı bir toplumdan öle. halifesiz bir toplum olayı gündeme gelmiş, bu durum İslâm dünyası açısından da sıkmiılara sebebiyet vernıışij.. Musiala Kemal’in "bülünüylc ıcpclcnmişlerdi!" ifadesi, yine kendi deyimiyle "yeleri kadar kan dökülmesi" ifadesiyle açıklanmiNiı. ١'eien kadar dökülen kan. halkın samimi olarak halifelik

makamına dinsel anlamda bağlılıklannın ve dinî geleneklerine sarılmalarının bir karşılığı olmuştu.

1

١،‫ﺀداا د‬١١،. lU /

İ n١ ١ r .٠ ‫ ا‬1‫ أﻻااا‬M usul'a K em ale m /k u ıp U n K / c n d ı.c lc n a ،l^ tfch n r ‫ ؟‬Arahk ! ‫ﻻ‬: ‫ و‬Larıhlı ' lü /itn ٠ ٠/ i L * r . ‫؛‬::j/c u .k .n ١‫ >؛ ا‬A r ılık ‫ا‬،‫د‬: ١tanhiı


BÜYÜK OYUN ٠٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

29

Hilafete Bağlılığın Faturası; Kan ve Can Vermek: Özellikle de binlerce inanmış insanın, kan ve can karşılığı acı bir şekilde ödedikleri faturalar şu coğrafyalarda gerçekleştirilmişti. 1— Sivas Ayaklanması - 20-22 Ekim 1919. 2— Gümüşhane-Bayburt Ayaklanmaları - 26 Ekim - 24 Aralık 1919. 3— I. Bozkır Ayaklanması, 27 Eylül - 4 Ekim 1919. 4— II. Bozkır Ayaklanması, 20 Ekim - 4 Kasım 1919. 5— Düzce Ayaklanması, 13 Nisan ٠ 23 Eylül 1920. 6— Gerede Ayaklanması. 4 Haziran - 8 Ağustos 1920. 7— Yozgat Ayaklanması, 15 Mayıs - 30 Aralık 1920. 8— Konya Ayaklanması. 2 Ekim — 15 Kasım 1920. 9— Bandırma Ayaklanması 10— Balıkesir-Gönen Ayaklanması 11— Çorum Ayaklanması 12— İzmit Ayaklanması 13— Adapazarı Ayaklanması 14— Tokat Ayaklanması Bunlardan başka Nalbhan, Beypazarı,Ayaş, İskilip, Erbaa, Turhal, Zile, Karacabey gibi yerlerde de Ankara'nın "irtica merkezli ayaklanmalar" dediği türden "hilafete bağlılık ve bunda da meclisin samimi olması" adına ayaklanmalar oldu. Faturası, ifade edildiği gibi tepelenmeleri ve kanlan olmuştur. Rakamla ifadesiyle ise onbinlerce insanın canı ve kanı pahasına gerçekleştirilmişti bunlar. Mustafa Kemal ise bu tabloya açıklık getirmekte hiç te-


30

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

reddüt etmiyordu. Nitekim 22 Ocak 1922 tarihinde Bursa Setbaşı'nda yaptığı tarihî konuşmasında Mustafa Kemal "Kanla yapılan devrimler muhkem olur. Kansız devrimler ebe• dileşîirilemez. Yenileşme hareketlerimizin elbette karşısında olanlar olacaktır. Bunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Bize karşı çıkanlar "mürtecV\ hareketimizin karşısında olmak da özel tanımı ile "irticaidir beyler. Bu irtica hareketleri olduğu müddetçe biz de onların başlarını ezmeye devam edeceğiz.. Görüldüğü gibi korunması uğruna binlerce insanın canmı feda ettiği hilafet makamı. 17 Kaim 1922 sabahından itibaren halife-sultan Vahdettin'in. halifesi olduğu toplumdan ve vatanından aynimasıyla tarihsel boşluğa bürünmüştü. Ankara Hükümeti ve Mustafa Kemal Vahdettin'in İstanbul'dan ay aldığını haber alır almaz. 19 Ekim'den beri An­ kara Hükümeti’nin temsilcisi olarak İstanbul'da bulunan Refet Paşa'ya (Bele) bir telgraf göndermiş; Meclisin kimi halife seçeceği belli olmamakla beraber, seçilecek kimsenin tekrar padişahlık iddiasına kalkması ihtimalini gözönünde bu­ lundurarak Refet Paşa'dan Abdülmecid Efendi'nin kanaatlerini ve eğilimini öğrenmesini istemişti. Çünkü saltanatın ve ahlaken erşed ve çok açık bir şekilde tek adayı olan Âl-i Abdülmecid Efendi.

٠

ilgası hakkındaki kararda, "hilafetin ilmen aslâh olan bir Âl-i Osman'a verileceği"‫؛‬ belirtilmişti. Böyle olunca da halifeliğin Osman kendiliğinden ortaya çıkıyordu:

TBMMZ bı(CrnöeM. Drv I C 24. ٠٠ t04


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

31

îlginç olan şuydu: Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi Halife-i Müslimin’i seçmek durumunda kalmıştı. TBMM, 17 Kasım ٠ 19 Kasım 1922 tarihlerinde halifelik seçimi şartları ve usulleri üzerine çok hararetli tartışmalara sahne olmuştu. TBMM'de 2. Grub, 1. G rub.a Karşı: Bu hararetli sahneleri sayfalanmıza almamızın nedeni; Türkiye’nin nereden nereye geldiğini ve bu geliş içerisinde hangi serüvenleri geçirdiğini göstermektir. Sultan Vahdettin'in İstanbul'dan aynlışıyla birlikte 18 Kasım 1922'de Meclis Başkanı Rauf Orbay.ın teklifleriyle. TBMM içerisinde halifenin seçimi müzakerelerine başlandı. Meclis Başkanı Hüseyin Rauf Orbay, halifelik kavramını adeta ıstılahî anlamıyla kullanarak, "münhal kalan İslâmlığın imamlığına" birinin seçilmesinin acil ve zaruri olduğuna işaret etti. ikinci Grup milletvekillerinin liderlerinden Mersin Mebusu Çolak Selahaddin Bey; Halifeyi seçme hakkı meclisindir. Ha­ lifeyi burada seçeceğiz, demişti. Herşeyin ehveni, zaman ve zemine uygunluğu açısından bütün görüşler Abdülmecid Efendi'nin halifeliği üzerine yoğunlaşıyordu. Yalnız bir farkla, seçileccı halifenin artık İstanbul'da duramayacağı ve TBMM’nin başında bulunması ge­ rektiği söyleniyordu. Çankırı Mebusu eski medrese hocalarından Tevfık Efendi de herşeyin usulüne uygun olması için meclisten Şer'iye Ve­ kaletinden halifelik için aynca bir fetvanın da çıkmasını ve fet­ vanın mecliste okunmasını istemişti.


32

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Ankara'nın müderris mebuslarından Mustafa Efendi, yine hepsi İkinci Grup.un "hoca" ve "Ulema" kaynaklı mil­ letvekillerinden Erzurum Mebusu Yeşilimamoğlu Salih Efendi. Lazistan Mebusu Osman Efendi. Amasya mebusu eski Kurmay Albay ve Nafıa Vekili Ömer Lütfı Bey, Kırşehir Mebusu Müfit Kurutluoğlu Hoca ve İzmit Mebusu Sun Bey'ler, halifenin artık Ankara'da ve TBMM'nin başında bulunması gerektiğini savunmuşlardı.^ Hatta Büyükşehir caddelerinde halâ adı yaşatılan Tunalı Hilmi heyecana gelerek: "Halife Ankara'da bulunmalı. Şeriat hükümlerine uyacağına dair TBMM'nin iş bu kürsülerinde yemin etmesi katiyyen lâzımdır" diyerek hararetli bir konuşma yapmıştı. İzmit Milletvekili Sim Bey ise. "Yaşasın İslamiyet ve yaşasın halifelik!" diyerek oturduğu yerden bu konuşmalara katılıyordu.". Bütün bu konuşma ve hararetli müzakereler TBMM Reisi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının gözleri önünde cereyan edi­ yordu. Müzakerelerin bir yerinde meclisin lider simalarından Kur­ may Albay Selahaddin Bey, halife seçilse bile bütün bir mebusan'ın ve TBMM reisi olarak Mustafa Kemal'in seçilecek ha­ lifeye "biat" etmesi gerektiğini^ söylemişti. "Biat" kavramını TBMM çatısı altında ilk kez gündeme getiren Kurmay Albay Çolak Selahaddin Bey. "Şeriat için biat zaruridir" diyordu. Müzakerelere bir müddet ara verilmiş ve ikinci celse açılınca ilk sözü İkinci Grup sözcülerinden Bitlis Mebusu

y

4 5

N

٠m i hU kii I1 u |. HaliftUğın 5c>/u،. ٢. K7.

^ ،٠

/Vvir/ v€ Dm. .4 7 5 ٠‫؛‬.

Sürcvva Aydemir. Trit:

c V‫؛‬

Lluğ. d ;،٠ <" s. 88

t


f BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

33

Yusuf Ziya almıştı. Bitlis milletvekili dindarlığıyla, Islâm'a aşırı bağlılığıyla tanınıyordu. Ne zaman biri Islâm'a aykın. dine aykın bir konuşma yapsa hemen onun üzerine yürümesi ve mecliste gürültü çıkarması ile tanmıyordu. Kendisi Ana­ dolu'nun işgal kuvvetlerinden kurtulmasında büyük gayretler göstermişti. Yusuf Ziya İstanbul'un halen işgal altında olduğunu söyleyerek: "Halifeyi hakimiyetimiz altındaki bir yerde seçmek ve biat şarttır; biat olmadıkça da seçim tamam olmaz." demiş ve, "Asıl olan halifeyi seçmemiz değil, ondan da öte halifenin vezâifınin ve salahiyetinin ne olacağıdır. Halifenin yetki ve va­ zifeleri belli olmadan halife seçiminin bir anlamı yoktur" di­ yerek halife seçimi müzakerelerine yepyeni bir boyut ka­ zandırmıştı.. Bitlis Mebusu Yusuf Ziya:^ "İslamlık Cumhur üzerine ku­ rulmuş bir varlıktır. Meşveretle idaresi gerektir ve böyle bir Şura'nm tabii reisi ancak Halife olabilir." deyince Mecliste leyh ve aleyhte görüşlerde muazzam bir dalgalanma meydana gelmişti. Bu sırada Yusuf Ziya, mecliste bulunan bocalan işaretle elini havada sallayarak: "Şeriatı bilen hocalar bu ko­ nuda susmaya devam ederlerse, yann yevm ١i kıyamette, mahşer gününde bunun hesabım vereceklerdir. Şeriata iman eden insanlann benim söylediklerim karşısında söz söylememesi lazımdır" diyerek Meclisin itiraz etmemesine

I■


‫ا‬ 34

HASAN HUSEYIN CEYLA^

zemin hazırlıyordu. Gürültüler devam edince: ..Efendiler ben şeriatı Islamiyeden bahsediyorum. Burası müslüman bir mec­ listir. Artık ben meseleyi umuri şeriye ile alakadar olan rüfekayı Kiramın vicdanı insafına terk ediyorum..."‫ ؟‬diyerek konuşmalarına ara vermişti. .'Halifeye Biat Edelim!.' Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey'in konuşmaları meclise hal­ ledilmesi gereken iki başlık bıraktırmıştı: a—

Halife'ye Biat.

b— Halifenin vazife ve selahiyetlerinin şeriat sınırlan çerçevesinde tesbit ve tayini.‫؟‬ Durum bu noktaya gelince, daha doğrusu müzakerât hiç beklenilmeyen ve hatta tahmin edilmeyen bir mecraya gelince Mustafa Kemal müdahale etmek durumunda kalmıştı. Müzakereler için hedef şaşırtıp sadece halifenin seçimi ile ki­ fayet ederek başka meselelere geçmek en çıkar yol idi. Çünkü böylece, halifeye biat ve halifenin şeriat dahilinde \azife ve sa­ lahiyetlerinin tayini meselesi Ankara’nın gelecekteki siyasî hayatını toptan değiştirebilirdi. En önemlisi Mustafa Kemal’in ta baştan beri düşündüklerinin allak bullak olması sözkonusuydu. Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya meclisi konuşmalarıyla artık halifeye biat noktasına getirmiş \e ondan da öte halifeliğin

‫ﻳﺎ‬

7BM \ 1 0 ‫ ;ا‬1‫ ا‬Celse Zah.Uan. 140 In'tkat 4 ١١ ،.‫ي‬٠ l١ cK\ v٠ ٠ n»Bitli. iTicbusu Yusuf Zı>^ Hcyın bu hiy hs.kki.-îk.J.k kj.'Hiyu٠ ٠ si st. k ،r.u١ ııu ‫ا‬.‫أ‬/ ‫اﺀﻟﺪ{ااﺳﻤﺪ‬ (kslclı ‫ا‬3 ‫ ااﺀ‬١ n١ i١ L،a nl ١ t-٠ ‫د‬٠ ‫'^ اا‬-،‫ أ‬٠ ١ . ‫ا‬- ‫ ا‬٠ . S(I."T|Cİ٠ :. 1 ‫ا‬١ .‫ذ‬٠‫و‬ ۴،‫ل‬ ‫ﺀاد‬4<>»‫أ‬1٧ ‫ل‬ ‫غﺀ \ا‬ ‫ ا‬ıv.n ٧‫ﻻ‬ ١ ‫دا‬1‫ د‬Kemai ‫إ‬.٠ ‫ل[ﺗﺎا‬ ١ ‫اأ‬٠ ‫د‬1٠ ‫ﺀإ‬،‫ﻞ‬ ‫ ﺀﻟ‬١٠‫ \'ل‬1،‫ل‬ \ ‫ﻰأ‬ ‫ﻟﻨ‬١ ‫ا‬0 ‫ا‬١ ‫ اا‬ve uiiiMUiliT،. İH J J j nereder. çıktı \ ‫ا‬٠٤ ٠ c ،٠ ١ ck n ‫؛‬٠ ٠ .٠ ■ ١ fi• '. k.M


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

35

sembolik olarak kalmaması için: '.Efendiler! Bir camiye, bir mescide bir imam veyahut bir müezzin tayin ettiğimiz zaman o, vazifesinin ne olduğunu bilir. Camiye tayin olunan imam bilir ki, gideceği camide imamet edecektir. Bir imamın, bir müezzinin vazifesi malum iken, kos­ koca bir halifenin vazifesini tayin etmemek, müşevviş (belirsiz ve karmakarışık) bırakmak muvafık mıdır? Yoksa Efendileri halife yalnız bir kelime ile olmaz. Biz Va­ tikan Sarayını taklit etmiyoruz. Sembolik bir halife seçmiyoruz. Mahaza Halifenin vazifesi tayin edilmeli ve intihap, şerait-i lazime tahtında olmalıdır."*, diyerek meclisi etkileyen bir konuşma yapmıştı. — Mustafa Kemal: .’Önce Halifeye Biat Edelim, Sonrasını D üşünürüz!” İşte tam bu sırada Gazi Mustafa Kemal gelecekteki düşündüklerini gerçekleştirmek adına bizce tarihî olan şöyle bir konuşma yapmıştı: "Arkadaşlar mevzubahis olan meseleyi çok münakaşa etmek, çok tahlil etmek mümkündür. Fakat zannediyorum ki, münakaşa! ve lahlilâlda ne kadar ileri gidersek meseleyi hal­ letmekte o kadar müşkülat ve teahhurata uğrarız. Benden önce kürsüyü terk eden Yusuf Ziya Bey, halife olacak zatın vazife ve salahiyetlerinin ne olacağından bahis buyurdular. Zan­ nediyorum ki. ondan önce bir halife intihap etmek daha mühimdir. Sonra seçeceğimiz halifeye hilafetini tebliğ edeceğiz... Binaenaleyh bugün söylenen şeylerin hepsini hal­

ın

IBMM Gı/h Cclw Zabıtları. UO nûkal.

١ 1،٠08 11 cc n

l٦ ١ S،


36

HAŞAN HÜSEYtN CEYLAN

!etmemiz mümkün değildir." Mustafa Kemal'in hedefi "sözde bir halifelik'.le seçimi yap­ mak ve halifeye hiçbir vazife verdirtmemek idi. İşte bu konuşmayla "biat" ve "halifenin salahiyetleri" meselesi gündemden çıkıverdi. Son söz olarak Mustafa Kemal, halifelik ve hilafet makamı üzerinde durarak; "... Fakat Türkiye'nin va­ zifesi Makam-ı Hilafeti kurtarmaktır. Bu bizim için bir dava-yı mahsustur. Bunu makam-ı Hilafet olarak nihayetine kadar göstermek ve onun kurtarılmasına çalışmak bizim için hayırlı bir davadır. Bizim için bu dava Alem-i İslâm nazannda fev­ kalâde takviye eden bir meseledir. Bunu sarsmak doğru değildir." diyerek halifeye sahiplenme hususunda meclisin nabzına hakim olmaya çalıştı."‫؛؛‬ İşin ilginç yanı Atatürk'ün çok açık bir dille hilafeti ve ha­ lifeliği savunan bu konuşmalarına rastlayan günlerde; 18 Kasım 1922 tarihinde Lozan Barış Konferansı için Lozan'da bulunan İsmet İnönü de bütün bir dünyaya ve dünya müslümanlığına aynı mesajı veriyordu. İsmet İnönü 17 Kasım 1922'de Lozan'da kabul ettiği; "Müslim Standart" gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Seyyid Abdülkayyum Melik'e bütün dünyaya duyurulmak isteği ile verdiği beyanatta: "Size ve sizin vasıtanızla bütün müslümanlara şunu söyliyeyim ki... Türk Milleti. İslâmiyet'in kolu ve kılıcıdır. Türkiye Ana­ yasası, Hilâfetin yani hür ve müstakil bir "İslâm Devleti"nin menfaatlerini yürütmeye çalışacak ellere, bütün müdafaa kudreüm vereceğini söylüyor. Bu halde. Hilâfeti nasıl, maddî, des-

11

ÇclHi O /dı. Turkiyr dr ( îf n n A h /n ljr. s 31.34. Varlık Yay IsianbuJ. 1.^64


BÜYÜK OYUN - II / HtLAFETİN KALDIRILMASI

37

teksiz bırakmış oluruz. Türkiye. Hilâfeti tutuyor ve tutacaktır. Hilâfet Türk Mil­ letine vediadır, emanettir. Türk milleti hür ve müstakildir. Bunun için Hilâfet de taarruzdan masûn ve iktidara mâliktir. Hilafetin bütün vasıflan mahfuz ve emindir. Kanımızın son damlasına kadar Hilâfeti tutup, yaşatacağız. Fakat tek bir adamın şahsi malı olmasına aslâ müsaade ede­ meyiz. İşte Türk Milletinin karan budur. Biz öyle hissediyoruz ki, Hilâfet bugün dahi müslümanlar arasında, daha büyük bir anlaşma ve yardımlaşma kaynağıdır. Yerjmzündeki din kardeşlerimizin bu sözlerimi dikkatle okumalannı isteriz ve mihnetli günlerimizde onlann devamlı müzaheretlerini bek­ lemekte olduğumuzu düşünerek bizi haklı görmelerini bekleriz. Biz, büyük İslâm Âleminin azasındanız. Bizi takviye ve teşci, etmenizle ve îslâmiyete yaptığımız âcizâne hizmeti takdir eylemenizle bizim, İslâm'ın hürriyet ve istiklâlinin savunucusu sayılmağa lâyık olduğumuzu isbat ettiniz. Türk, bu mütevazi ve

12.

Feridun Kandemir. Hanralan ve Söyliyemedikleriyle Rauf Orbay, s. 96. İstanbul. 1965. Kadir M.sırhoğlu. Lozan. Zafer mi. Hezimet mi? Sebil Yay. c. 1. s. 238. İsmet Poşa'mn "kanımızın son damlasına kadar hilafeti ve halifeliği yaşatacağız” diyerek Islâm dünyasına anons eniği sözlerin çok kısa bir zaman sonra tamamen siyasî bir maslahat için söylenmiş olduğu anlaşılmıştır. İsmet Poşa'nın da düşünülen senaryonun, zaman gereği. — istemese ve inanma.sa da— bir parçasını yerine gelimKk için bu sözlere başvurduğu bugün gün gibi aşikardır. Yine İsmet Poşa'nın Lozan'a hareket etmeden önce Türkiye'de halifelik vc hi­ lafet makamı üzerine 13 Kasım 1922 tarihinde verdiği beyanai ilgi çekiciydi. İsmet Paşa şunlan söylüyordu: ‘'Halifelik yüce bir makamdır ve bütün siyasî çalışmaların üzenodc kaamaz vc y a ş a y - . Haille, hılalctın merkezi olan Istanbul da ve bağımsız Tür. kiye'nin himayesi altında kalacaktır. Halifeliğin OsmanlI han^amndin alınacağı yolunca asilsiz, yalan h a irie r duymadayım. Uilcsiniz ki Halifelik daim, onlanndı vc onlarda kalacaktır.” (Gotthard Jasehke. Yeni rutktyede Islâmlık tOnJınal adi. . ^ r Islam in der nCn Turkei“ ). s. 117 Bilgi Yayiocvi. Ankara. 1972. Binncı Basım)


1.1 38

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

as‫ !؛‬vazifeden d.layj iftihar eder. Bizim kanaatimiz şudur ki. Hilâfet hakki TUrk Milletin.de mahfuzdur.2‫ا‬٠‫ا‬ İsmet İnönü: "Kanımızın son damlasına kadar hilafeti tutup, yaşatacağız!" 18 Kasım 1922 tarihlerinde Lozan’da böylesine açık bir üslupla hilafet savunuculuğunu yapan İsmet İnönü gibi, 18.11.1922 tarihli TBMM Gizli Celsesinin 140. birleşiminin saat 4.18 sonrası başlayan 5. celsesinde de Atatürk çok açık bir dille: "Halifelik bizim için Âlem-i İslâm nazannda fevkâlâde takviye edici bir meseledir" demişti. Bu sözlerin zaman ve zemin gereği, özellikle de siyaset gereği söylenmiş olduğunu. 3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin kaldmiması üzerine söylenen sözler ispat sadedindedir. O günleri dakika dakika yaşayan gazeteci Naşid Hakkı Uluğ'un tesbit ve benzetmesiyle söylersek; ”Gazi yine soğukkanlı ve sükûn içerisinde ihtilalci kararlarını frenlemiş, başan için en pratik yoldan her safhayı vakti geldikçe tatbik prensibinden ayrılmamıştı.”‫^؛‬ Mustafa Kemal Atatürk de özellikle devrimlerin başlangıcına kadar geçen süredeki bu tür değişken politikalar için ortaya koyduğu stratejiyi şu sözleriyle izah ediyordu; "Ben toplumumuzun yücelme istidadını ve yapacaklanmı bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, peyderpey toplumumuza tatbik ettirmek mecburiyetinde idim."‫؛‬. Gazi

II

Mustafa

Kemal'in

bütün

meclisi

yönlendiren

I V lu tk /ffıg ın S ii.ı 67

‫ل‬


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

39

konuşmalarından sonra halife seçimiyle ilgili fetvanın okun­ ması isteğiyle Konya Mebusu. Şer'iye Vekili müderris ve müfessir Mehmed Vehbi Efendi (Çelik) kürsiye gelir. 16 ciltlik Hülasatül Beyan Fî Tefsir.il K ur'an. adlı büyük tefsir kitabının da müellifi olan Hâdim.li Vehbi Efendi‫ ^؛‬özetle şu konuşmayı yapar: "Efendiler! İslâmiyet'te müstebit bir hükümet şekli yoktur. Hükümet-i îslâmiye tamamen meşruattır (şartlara bağlıdır). Fakat meşrûtiyeti Şeriat Ahkamını icrâ suretiyle meşruttur. Şeriatın ahkâmını icra noktasında zaman zaman suistimâlat da oldu, şeriata hiç yanaşmayanlar da oldu. Hatta ahkâm-ı şer'iyye'nin dışına çıkmalar da oldu. Ama bütün bunlar rnakam-ı hilafette bulunanlarm kendi hatalarıdır. Fakat bu durum asla makam.ı hilafetin ıskatı anlamına gelmez. Halife Islâmlara ait bir ünvandır ve Kur'an-ı Azimüşşan ile sabittir. Cenab.ı Hak. Adem'i halife kıldığını beyan buyurmuştur. Ha­ lifenin manası, dünyayı vakti merhununa kadar, şeriat da­ iresinde imara say etmektir. Binaenaleyh halife olan zat. şer'î şerifin ahkâmını icraya memurdur. Hilafet îslâmlara mahsus bir keyfiyettir derken de bunu kastediyorum. Halife denilen zat ten. fiz-i ahkâma, icra-yı hukuka, mazlumun intikamım zalimden almaya... kadir olmalıdır. Ve de halife alim olmalı, müctehid olmalı, sahib-i re'y ve tedbir olmalıdır. Fakat şimdi bu şerâitin cem'ini bir şahısta bulmak imkanı var mıdır? Elbette yoktur. Onun için biz hiüihazır şartta en uygun halifeyi seçmek du­ rumundayız. Seçilene biat ederiz. Bu müslümanlar için vacıbtir.

) KonyaJ» Mchmci Vehbi (Çelik) (1861.1949) Daha geni ‫ﺿﺔدا‬ ‫ﻻأ‬ ‫ ا‬Beyan، l, s 11.15

5‫ ؛‬bilgi ١ ‫؟‬in hki ‫ار‬٠ ‫ل‬ ٠


40

HASAN H Ü S E Y ^ C E ^ A N

I

lazımdır. Hatta tehiri de caiz değildir. Seçilen halife de vezaif.i şer.iyesini meclise terk eder ve meclis vasıtasıyla icra et­ tirebilir. Bunun için efendiler ben cümlenizden rica ediyorum, evvelen intihap (halife seçimi) bilelim, sonra da sıfatlannı düşünelim (çok doğru sesleri ve alkışlar) ."^٥ Hilafet Konusunda Hoca Efendiler Birbirine Düşüyor!

Şer.iye Vekili Vehbi Efendi bu konuşmadan sonra halife intihabı.na dair fetvayı meclise sunmuş ve fetva kabul edil­ m işti.‫ ^؛‬Ancak meclis gizli oturumundaki tartışmalar bitmemiş ve bu sefer özellikle de İkinci Grup milletvekilleri arasında biatin şekli, biat yeri, gıyabi biat caiz midir, biat için musafaha şart mıdır? gibi henüz seçilmemiş bir halifeye bağlılığın şekli en ince tefemıatlanna kadar münakaşa edilir olmuştu. Bu sefer meclisteki hocalar fıkhî boyutlanndaki farklılıkla beraber, yetişmelerindeki farklılıklar dolayısıyla birbirine girer olmuşlardı. Meclisin Birinci Grubuna ait milletvekilleri Mustafa Kemal

٠

16

TBMM Cızlı Cfbe Zab*ılarii 1‫ ؛‬Banka‫ !؟‬Kültür Yayınlan, c. 3 s. 1052-1053. 2. Basla. 1985. Ankara. 17 Meclis Otunjm Bakkam Dr Adnan (Adıvaf) Bey. sozkonusu fetvayı oya sunduğunda Bitlis Mebusu Yu. uf Ziya Bey. Mfcivalar fıkıhla ıl،ılJdır. Allah'ın kanunlanyla ıl^ lıd rf. ova sunulamazlar!” diyerek kar^ı çıktım da. MUıVtafa Kemal'in ctvabı ilg in çtir .^ye fcn d ı. unutmayın ki hu n^mlckeli yıkmak İcın de f ^ a v t ı ş l c r d ı r . Mustafa Kemalin bu cevabıyla islim tarihinde belki ıfk kc2 bir fıkhi fetva bir meclisin oyuna sunulmuş ve gcçertıhğıru de bu koşulla kabul ettırmi oluyordu Aslında boylcce 1299 tarihinden bu yana t^m anlı ülkesinde tik kez bir f ^ a ^ y l^ in e kışılenn istek c emcllenrw bırakılmış oldu ve ^ y . kc de siyasal yapışında bu oylamalj fetva ile Oncmiı bir gedik as'ilniış (Çelin özek. 0 fv U İ\t Dut. ‫؛‬، ٠ ‫ل‬ 7٠ 5‫ؤ‬

١

.

.1

1‫ﻟﻬﺲ‬

١

M ٠| . / ١c 3 ,s I0 5 6 ٠

٤

‫ﺍ‬


BÜYÜK OYUN ٠ II ‫ ﺍ‬HtLAFUTlN KALDIRILMASI

41

ve arkadaşları, sessizce hocaların biat meselesinde birbirine düşmelerini seyrediyorlardı! Müzakerât esnasında her hoca kendi bilgisini ortaya koyarcasına kürsüden Arapça ayetler oku­ yor,*® (Erzurum Mebusu Salih Efendi), bir kısmı da fıkhî aynlıklarla mezhep imamlarının bu konudaki görüşlerini fıkıh kitaplarından örnekler göstererek uzun uzun tartışmaya katılıyordu.‫؛‬. Böylece müzâkerât başında ikinci Grub'un yüklendiği hedef noktadan kendiliğinden uzaklaşılmış oluyordu. Hocalar bu işin çok derin bir mesele olduğunu söyleyerek tartışmaya kendiliklerinden son verme yoluna gittiler. Çünkü sabah namazı vaktine kadar bu hararetli tartışmalar sürmüş ve doğal olarak hiçbir neticeye ulaşılmamıştı. Sabah olduğunda gelinen nokta, Mustafa Kemal'in başlangıçta İkinci Grup milletvekillerine söylediği nokta idi. Yani "biat" ve "halifenin vazife ve salahiyetleri" konusu görüşülmeyecek ve direk olarak halife seçimine gidilecekti. Ha­ life seçimi çok kısa sürdü. Mecliste oya katılan 162 mebus vardı. 148 kişi Abdülmecid Efendi için oy verdi. îkisi Sultan Abdulhamid'in oğullarından Abdürrahim’e. üçü de yine Sultan Abdülhamid'in büyük oğlu Selim.e oy vermiş. 9 kişi de çekimser oy kullanmıştı.^.

L

19.

20

. c 3 , s 1058. TBMM Gizli Celse Zabulan. 1‫ ؛‬Bankası Kültür Yayınlan, c 3. 3^ 1 . Na‫؟‬u Ulug, H atiffligm Sonu. s. 97. Şevket Süreyya A y J e ı . Tfk Adw ^ c. 3. s

21

Anay\iSii Hukukunda Laiklik K u râ . s, 35.

‫ة‬

‫و‬


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Seçimden sonra, Ankara hükümetini îstanbul.da temsilen bulunan Refet Paşa'ya, TBMM Reisliği adına Gazi Mustafa Kemal imzalı Halife Abdülmecid'i tebrik eden bir telgraf gönderilmişti.^*

19 Teşrinisani (Kasım) 1338 (1922) Ankara tarihli Gazi Mustafa Kemal’in telgrafı, konumuz olan "devlete bağlı din" sistemi devrine girerken çok önemli bir belge olarak tarihteki yerini alacaktır. Zira 19 Kasım 1922 tarihinde Atatürk. Abdülmecid Efendi'yi "makam-ı mualla-i hilafete intihap buyurulduklannı hürmel-i mahsusa ile Zat-ı hilafetpenahileri"ni halife sıfatıyla tebrik etmiş ve bağlılığını bildirmiştir.^^ Ve Biat Telgrafı Çekiliyor! Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti başlığıyla. "Hanedan-ı Al-i Osmandan Halife.i Müslimîn ve Hadimû.l- Haremeyni'ş-Şerifeyn Abdülmecid Efendi Hazreileri.ne" diye başlayan tebrik ve bağlılık karan kavramsal planda da büyük ilginçlikler taşımıştır.

٠

Çünkü hilafetle beraber "Halife-i Müslimin". "Hadimü'l Ha. remeyni’ş.Şerifeyn" ünvanlan da meclisçe ve Mustafa Kemal'ce onaylanmış ve durum bir duyuru ile de Âlem-i İslâm'a ilan edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti.nin varlığı ve Atatürk ilke ve inkılaplan ışığında düşünüldüğünde bu ifadelerin kul­ lanılmasına belki hiç bir mânâ verilemeyecektir. Ancak düşünülen hedefe varmada, bu kavramlar da bir basamak ve bir

22 SyCMİ c III. Bcl

٣،cr. Bcİ^c No

265 ١

i


١

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

‫ﺍ‬

43 ٠،٠

atlama taşı teşkil edecekse, ki Atatürk'ün muhtelif konuşmaları bunun böyle olduğunu sarahaten belirtir. (Yapılanların kendi mantığı içerisinde ne kadar doğal ve ne kadar siyasî olduğu za­ manla anlaşılmıştır.) Mazhar Müfit Kansu: "Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber" adlı kitabında söylediklerimizi an­ lamlandıracak mahiyette bilgiler ortaya koyar. Mazhar Müfit Kansu. 7-8 Temmuz 1919'da kendisine Atatürk'ün bazı şeyler not ettirdiğini, bunların içinde Saltanatın Kaldırılmasından, Hi­ lafetin ilgasına ve hatta Latin harflerinin kabulüne kadar her şeyin bulunduğunu ifade eder.^ Bu şu demektir: 19 Kasım 1922 tarihinde Abdülmecid Efendi'yi halife seçen ve ona "Halife-i Müslimin". "HadimülHaremeyn" diyen Mustafa Kemal, bu ifadelerden, 3,5 sene öncesinde bile halifeliğin kaldınimasını tasarlamış ve kafasına koymuş birisidir. Hatta 1919 tarihinden önce de bunlan tasarladığını bel­ geleyen ifadeler mevcuttur. Daha 26 yaşında genç bir subay iken 1907 tarihinde, meşhur Bulgar Türkoloğu Manolov'a söyledikleri bu düşündüklerimizin bir başka kanıtıdır. 1907 yılında Bulgar Türkoloğa Mustafa Kemal şöyle demişti:‫"؛‬. "... Bir gün gelecek ben hayal sandığınız bütün bu dev. rimleri başaracağım. (Konuşmada saltanatın, hilafetin

٦

23. Mazhar M ufil Kansu. Erzurum’dan ölüm ünf K â r Aidtaık i i Berubtr. 1 K

‫اﺳﻴﻌﺞ‬٠

e

l

s

.131.

٠.‫ه‬ ١

24. Ö7cn Ozankayı. AtoJurk ve Laiklik, s. 155 1

\%%


44

H A SA N H Ü SEY İN C EY LA N

kaldınlacağının yanında, giyim-kuşamla ilgili devrimlerden, harf devrimine kadar hepsi bahsedilmiştir.) Mensup olduğum Ulus da bana inanacaktır. Düşündüklerimin hiçbiri demogoji değildir. Saltanat yıkılmalıdır. Halifelik ilga edilmelidir. Din ve Devlet birbirinden ayrılmalı; laikliği getirmeliyiz. Doğu uy­ garlığından benliğimizi sıyırarak Batı uygarlığına aktanimalıyız. Kadın ve erkek arasındaki her türlü; şeklî ve hukukî farklar silinip yeni bir toplum düzeni kurmalıyız. Batı uygarlığına girmemize engel olan yasağı atarak Latin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık kıyafetimize değin herşeyimizde batıhlara uymalıyız. İnanınız ki bütün bunlar bir gün olacak ve hepsi de gerçekleşecektir!"^‫؛‬ Evet bu sözler. TBMM Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün halife seçimini tamamlayıp, halife Abdülmecid Efendi.ye bağlılığını bildirdiği yukandaki tarihî belgeden tam 17 sene önce söylenmiştir Bir başka deyişle. Atatürk. Saltanat, hilafet. Cumhuriyet ve devrimlerle ilgili serüvenleri ve onların kademe kademe gerçekleşecek hallerini tâ 1906 yılından itibaren düşünmeye başlamış ve planlı bir şekilde bunları uygulamaya koymuştur. Tasanlannı nasıl uygulamaya geçireceğine dair kopya, İzmit'le İstanbul gazetecileriyle yapılan basın toplantısında etrafındakilere verilmiştir ٦٥ Atatürk’ün bizzat kendisinin belirttiği strateji şu olmuştur: t.

Ben düşündüklerimi önce milletin arzusunda, ihtiyaç ve

25 S.IU1 N O .rd ım . Atüiuri. s 32.33 Aitken. IV74, Cumhunyet. 198 1.M8 26. Akm d C rv d Emnr. fkj Nfsim Tanh. s. 316-İİ8

٠

٠


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETÎN KALDIRILMASI

45

iradesinde görmeyi şart sayan ve bunu gördükten sonra ancak tatbiki ile kendimi mükellef bilen bir insamm. Her insanın men­ sup olduğu içtimai heyet (toplum) için düşündüğü bir fikn ola­ bilir. Fakat sağını solunu dinlemeden söylenmiş sözler, benim telakkime göre, uzun uzun ve derin denemelerle tetkik edil­ medikçe kuvveden fiile çıkamazlar. Her toplumsal işte, kişisel düşünüş, umumi iradeye mutabık oluncaya kadar başarılı olu­ namaz..." (Mustafa Kemal, burada düşündüğü ve yapmak is­ tediği tüm reform ve devrimleri dile getirir.) "Eğer ben size bu meseleleri ancak son senelerde düşündüm dersem, inan­ mayınız. Ben tâ çocukluğumdan beri bu davayı (en başta ha­ lifeliğin kaldırılması) düşünmüş bir adarmm."^‫؟‬ Dolayısıyla Mustafa Kemal'in halife seçimindeki tavn ve halifeye hitap ve bağlılık bildirileri yıllar öncesinden düşünülmüş senaryoların sadece geçici birer basamaklan olmuştur. TBMM adma Mustafa Kemal'in Halife Abdülmecid'e gönderdiği telgrafa bir gün sonra. 19 Kasım 1922 tarihinde cevabî telgrafname gelir. Gelen cevabda. Mustafa Kemal'in hitap bölümünde belirttiği gibi Abdülmecid Efendi. "Halife-i Müslimîn" ve "Hadimü'l-Haremeyn" ünvan ve imzasmı kul­ lanmıştır. Ayrıca Cum'a selamlığına çıkıp, halifelere özgü kaf-

27. Şevke، Süreyya Aydenür. Tek Adam, c. 3. s. 317-318; Prof Dr Özer üzankava. Atatürk ve Laikiık, s. 159. Tekin Yayınevi, Ankara. 1983.2. Baskı 28. Halife Abdulmccıd Efendi Mustafa Kemal'e 18.11.1338 tarihli Refet vasUasıyia gönderdiği cevabî mektubunda bu isteklerde bulunmuş ve istekIcrmi de öylece kabul cltırmUiır. Halife Abdîllmecid 3 Man 1924 unhine kutlar. *Halıfc.ı Miısiimin*‘ veya .H alifc-i Kcsulullah. Hadimu l Haremcynı's-Ş n fc .'* ،nvonlannı kullanage1mi‫ ؛‬tir

٠

٢ ١ ١

٠r


٠h

il t٠ ١

46

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

tan giyebileceğini, sarık saracağını bildirmiştir.‫^؛‬ Yine TBMM Riyaseti adına 20 Kasım 1922 tarihinde cevabî telgrafı cevablayan Mustafa Kemal, tekraren «'.Halife-i Müslimîn" ve "Hadimii'l-Haremeyniş-Şerifeyn" ünvanlarını tensib ettiğini, aynca halifelere özgü kıyafetle Cum'a se­ lamlığına çıkabileceğini, elbette askerî üniforma giymesinin sözkonusu olmadığını...» beyan etmiştir.‫؛‬. Bu sözlerin yazıldığı anda bile Mustafa Kemal'in gerçek ka­ naati şu olmuştur: "... Ben şahsen saltanatın ilgasından sonra; başka ün\'anla aynı mahiyette bir makamdan ibaret olması lazım gelen hilafetin de. mülga (kaldırılmış) olduğunu kabul ediyordum. Bunun münasip bir zaman ve fırsatta telaffuzunu tabii buluyordum. Halife Abdülmecid Efendi'nin de bu gerçeği hiç anlamadığı düşünülemez."^.

"Münasip Bir Zamanı Kollamak" "Münasip bir zaman ve fırsatta hilafetin kaldınlacağını te­ laffuz etmek" isleyen Mustafa Kemal bu fırsatın doğacağı yer \e zamanının gelmek üzere olduğu düşüncesiyle 14 Ocak 1922 tarihinde bir yun gezisine çıktı. Eskişehir, İzmit, Bursa ve Balıkesir gezileri. Cunıhuriyel’in temellerinin atıldığı, devnmlerin planlandığı ve özellikle "din" kavramının "devlet" kav­ ramı ile ilişkilerinin gelecekte nasıl olması gerekliğini; yani la­ iklik ilkesinin gündeme geldiği geziler olmuştur. Bir diğer ifadeyle anık "beklenen zaman ve fırsatın doğduğuna" inanan Mustafa Kemal, )illurdır gizlice düşündüklerini; ancak mah-

II


BÜYÜK 0 Y ٧ N - !1 / HİLÂFETİN KALDIRILMASI

47

Temlerine açtığı konuları, artık bu gezilerinde açıkça dile ge­ tirmiştir. TBMM'deki halife seçiminden 55 gün kadar geçmiş, bu zaman zarfında meclisteki tkinci Gruba ait milletvekilleri Mus­ tafa Kemal'de başta hilafet konusunda büyük değişiklikler ol­ maya başladığını görmüşlerdi. Bu duyuş ve sezişler yeniden onları halifelik makamına sahip çıkmaya ve "halife meclisindir, meclis halifenindir."^* anlayışını meclise hakim kılmaya zor­ ladı. Halifenin ve halifeliğin kaybolmakta olan esprisinin yeniden gündeme getirilmesi adına, 15 Ocak 1923 tarihinde, Afyonkarahisar mebusu İsmail Şükrü Hoca önceden bastırılmış olan bir risaleyi meclis üyelerine dağıtarak açıkça harekete geçmişti. Risalenin adı "Hilafet-i Islâmiyye ve Büyük Millet Meclisi"‘‫؟‬, dir. Mustafa Kemal'in En Çok Kızdığı Hoca: Hoca İsmail Şükrü Efendi. Medrese öğrenimi yapmış vaiz olan Karahisar-ı Sahip (Afyonkarahisar) Mebusu Hoca İsmail Şükrü (Çelikalay), (18761950) 46 yaşında mebus seçilmiş, ailecek hoca ve müderris yapısına sahipti. Karahisar-ı Sahip Mebusu Hoca İsmail Şükrü.nün yaptığı

‫ ال‬Na‫؛‬il Hdkkı Ulug. Halıjcligın Sonu s

,

c ٦

‫ ف‬6‫ﻷ‬ ‫ج‬ ij g ‫ؤو‬ y 3 ‫ ﻻﻳﺎ ﻧﻞ‬R٠١elcnınkjlal،)‫؛‬orcEnuıumAlaiufkCnj\cr،uc>iKuiürlunesmdcS،>.:rljra٤

fcltin 0zcgc k0İltİM\(١nunda ıkı. Turk İnkıbp Tanhı kütuphjnc٠:١nÜL٠

U c b if

‫دة‬١‫ ا‬١‫اﻟﺌﺪ‬٢Sc>lcuih 0 / c ٤‫؛‬c kı>llck\i>i)nundakı nsaJc ontHtaJdir 7l i PaHı )'(irıetıınının Knrulm\iKi .\] ] Mck. Tun١ ٠١ ١ M . ١١as urt،: ٥l ı NSl

١‫ ل‬V../Mİ ، II. : 70 ‫ ؛‬٠ 7 ‫ ا‬٦ ١٠‫ر‬١ ٠ ‫ اا‬A kilin A٠ ٠ i/J'fi-';/ui١ı ota T e n . ) 0.1 \ ‫ا‬٠rv ١c٠rj(v r ٠ ınt٠ .١I vikullcsı. l٧7S. s ‫ ا ا‬١ ١

ic S iiH k ih f t .

١٠

I u

\n k.ır <r١ i)i


İ-' 48

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

konuşma 55 gün kadar önce mecliste konuşulanların bir tekrarı gibidir. Şükrü Hoca, Halifenin varlığından bahisle "onun tanınmasının şer.an vacib olduğunu" Meclisin halifeyi hemen hemen ittifakla seçtiğini ve bu maksatla, hilafet ayn-ı hükümettir. Hilafetin hukuk ve vezaifıni iptal etmek hiç kim­ senin. hiç bir meclisin elinde değildir."^ görüşünü sa­ vunmuştur. Şükrü Hoca risalesinin başında, "Bazı ulemayı kiram arkadaşlanmızla birlikte, düşündüklerimizi, kütüb-ü şer'iyye'de mevcut, muayyen ve müstakar (değişmez) îslâm buyruklarını neşrederek... ne yazık ki yanılgıya sürüklendiği, aldatıldığı görülen Müslüman kamuoyunu tenvir etmeyi kaçınılmaz bir ve­ cibe telakki ettik. diyerek müslüman kamuoyuna "Halife meclisindir, meclis halifenindir" demişti. Bu risale mecliste milletvekillerine dağıtıldığında Mustafa Kemal, Eskişehir’de bulunuyordu. Gezi anında meclisteki gelişmeleri duyan Atatürk, Şükrü Hoca'nın dağıttığı, "Hilafet-i Islamiye ve BMM" adlı risaleyi gezinin ikinci durağı olan İzmit'e acilen istetmişti. Meclisteki beklenmedik bu gelişmeler ve yeniden halifeliği gerçek anlamında görmek isteyenlerin tavn Mustafa Kemal'i çok sinirlendirmişti. Mustafa Kemal Atatürk meclis içerisindeki bu hareketi düpedüz irtica hareketi olarak yorumluyor ve Şükrü Hoca.nın taraftarlanna ateş püskürüyordu.^٥

٦5 .\iiittk'SoyUv. c. U, i. 954-955. Y١ <٠ o١ ın . A n lu n . 1981 ١6 H ıkkı L lug. s JO.

?7 To)nbce. 5hnr ٠ v I9 ٠ 5n. i 55

Mcic Tıınv.y. M

Parti Yönetimi,

64. Yujt


B

ü i OYUN - II /

h il a f e t in

49

KALDIRTMASI

Mustafa Kemal Atatürk. Afyonkarahisar Mebusu Şükrü Hoca’nın "Hilafet-i İslamiyye ve Büyük M illet Meclisi" isimli risalesine hiddetlenmesinin yanında, ona İlmî ve dinî bir cevabın da verilmesini istiyordu. Bunun için meclis I. Grubunda bir araştırma komisyonu oluşturularak sözkonusu risalenin ce­ vaplandırılmasına çalışıldı.^^ Yapılan çalışmalar neticesinde Hoca Şükrü Efendi'ye cevap ve Halifelik ile Millî Hakimiyet arasındaki bağı göstermesi açısından aşağıdaki şu risale yayınlandı:

n _

Hilafetin Saltanattan Ayniması ve Saltanatın İlgası

n i— Hilafetin Son Şekli ve Âlem-i İslâm üzerindeki Tesirleri rV— Genel Olarak Münakaşalar

Hilafet

Meseleleri

Üzerine

V— Hilafet ve Milli Hakimiyet Üzerine Görüşler, adı altında beş bölümden oluşturuldu. Türk inkılap Tarihi Kütüphanesi’nde orijinali bulunan bu metin sayfa numarası ve sırasıyla şu konu ve görüşleri muhtevidir: 38.

AUtUrk ٠ , Ö2،gc kolcksiyonıda ‫؛‬ki. T. inkilap Tarihi Kütüp^aesindc de bir vardır.

‫ ﺀ ^' ت ?ا ل‬٢' %‫ ى ة‬٠:

١٥ ٥ ١ ‫جﺀﻻ‬

”،7 ‫ ة ة ث ' ; ة‬٠‫ ﺀ ﻻ ى أ ﺣ ﺶ‬٠‫ﺀ‬

‫ ئﺀ‬٠

‫ح‬

٠٠‫" ﺀ‬:

‫ ؟‬siz k^rn ı ‫ ؟‬bir lc ‫ ؟‬bih da‫ ؛‬lnu 5 , perişan görür, diyerek, .mutlaka iSİİra mn cûmn başında, halife namı verilen şahsı birtim salin hulun^ası" gertlni iıu ‫ ؛‬. (nmckicydı. Bak. (Haz ya Gbkalp^ Yeni H ^'ai/D cğnt

٥

٤


50

HASAN HÜSEYÎN CEYLAN

h il a f e t v e

M îl l î

h a k im iy e t

Hilafet ve Mı.١lî Hakimiyet Meselesi Hakkında Muhtelif Zevatın Makaıât ve Mütalaatından Mürekkep Bir Risaledir. (Ankara Matbuat ve istihbarat M. 1339. 240 sayfa) I. Kısım— Hilâfetin Mânâsı ve Vazifeleri:^. Sh.

Sı.

5

I)

Ziya Gökalp B.. Hilâfetin Hakiki Mahiyeti

11

2)

Ağaoğlu Ahmet B.. Tarihî Celse ١- ١١١^

33

3)

Hoca Rasih Ef.. Islâm'da Hâkimiyet ve Te§is-i Hükümet ' ١١

50

4)

Hoca Abdullah Ef.. Hilâfet-i Sahiha

^

55

5)

Ziya Gökalp B.. Hilâfetin istiklâli

^

58

6)

Ziya Gökalp B.. Hilâfetin Vazifeleri

11. Kısım—

Hilâfetin Saltanattan Tefriki ve Padişahlığın ilgası:

65

7)

Ağaoğlu Ahmet B.. Padişahlığın Türkiye'nin Başına Getirdiği Felaketler

76

8)

iki Teşrinisani İhtilâli (Tanin. 30 Teşrinisani. 1338)

81

9)

Yunus Nadi B.. Hükümet ve Hilâfet

85

10)

Ahmet Emin B., Canlı Bir Ölü

89

11)

Falih Rıfkı B.. Asıl Bayram Günüdür

90

12)

FaJih Rıfkı B.. Korkak Kaçtı

95

13)

Necmettin Sadık B.. Millerin İradesi


B Ü Y Ü K O Y U N - II / H İL A FE T İN K A L D IR IL M A SI

97

14)

M.K.Bey, Saltanat-ı Milliye Vardır

113

15)

Ahmet Emin B .١İki Teşrinisani İnkılabı

117

16)

Ahmet Emin B .١Halife-i Müslimin

122

17)

Celal Nuri B., Hilafet ve Halife

III. Kısım—

51

Hilâfetin Son Şekli Âlem-i İslâm Üzerinde Ne Tesir Yaptı?

129

18)

Ağaoğlu Ahmet B., Âlem-i İslâm Ne Di­ yecek?

^137

19)

Ağaoğlu Ahmet B.. İslâm Âlemi N e Diyor?

142 20)

Ağaoğlu Ahmet B.. Açık Mektup "Hin­ distan'da Muhterem Hilâfet Komitesine, Londra'da Ağa Han. Seyyid Emir Ali vesair Hint Müslümanlan Reisleri Hazretlerine"

149

Hilâfetin Son Şeklini Mısırlılar Nasıl Bul­ dular?

I

21)

"Firari Mustafa Sabri'ye Bir Mısırlının Mühim Cevabı" 157

Makam-ı Hilâfet Hakkında Âlem-i tslâmın Kanaat ve Hissiyatı

IV. Kısım—

Hilâfetin Saltanattan Tefriki ve Padişahlığın İlgası:

167

22)

Ahmet Emin B .١Hâkimiyet ve Mesuliyet

173

23)

Necmettin Sadık B ٠. Hükümdarlık Karşısında Milliyet

177

24)

F.C.١Hoca Şükrü Efendiye Cevab

186

25)

Hoca llyas Sami Ef.. Islâm'da Hilâfet

٠

I


52

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

191

26)

Ağaoğlu Ahmet B., Muterizlerin itirazdan Maksatlan

199 27)

Hilâfet ve İslâmiyet Hakkında Kangn (Çankırı) Mebusu Tevfık Ef.’nin TBMM'deki Beyanatı

202

Ağaoğlu Ahmet B.. Kangn (Çankın) Mebusu Tevfık Ef.'ye Açık Mektup

28)

V. Kısıra—

Hilâfet ve Hâkimiyet Meseleleri Hakkında Halife Hazretlerinin ve Diğer Zevatm Beyanatlan

211

27)

Halife Hz.'nin Beyannameleri

213

30)

Halife Hz.’nin BMM'ne Teşekkür Telgraflan, diğer beyanatlan (Tanin)

216

30)

Mustafa Kemal Paşa Hz.'nin Beyanatmdan Bir Parça (TBMM)

218

30)

İsmet Paşa Hz.'leriyle Mülâkat (Müslim Stan­ dard)

225

30)

Refet Paşa Hz.'lerinin Beyanatı (Akşam)

239

30)

Şeyh Sünusî Hz.'nin Beyanatlan (Yeni Gün)

Burada Hoca Şükrü Efendi'ye doğrudan doğruya karşılık veren tek yazı 24'üncü makaledir. F.C. Şükrü Efendi'nin ri­ salesinin 8 ve 26‘ncı sayfalarından şu alıntılan aktanyor: "Ha­ life haiz olduğu vazife-i diniye ve siyasiye itibariyle Mecalis-i Islâmiyenin, memleketlerine has örf ve adet icabatına, zaman ve mekân muktezasına (gereğine) imtisalen kararlaştıracaklan kavanin ve nizamata da mühim bir dahi ve tesiri vardır. Bu gibi mecalisin taht-ı karara aldıklan mevadd-ı teamüliyenin mesağ


r B Ü Y Ü K O Y U N - II / H İL A FE T İN K A L D IR IL M A SI

53 t

1-

olunması için halifenin tasdik ve tasvibine iktiran etmesi taht-ı vecibededir. Ancak o sayededir ki bu gibi mukarrerat ahkam.ı şeriye âdadına dahil olur. ... Şu hale göre tanzim-i kavanin ve icra-yı hükümet selahiyetini deruhte eden meclisimizin riyaset-i tabiiyesini halifenin haiz olması, yani kavanin-i devlet ve mukadderat-ı hükümetin halifenin nazar-ı tasdikine iktiran etmesi bir emr-i zarurî ve şer’îdir." Yazar buradan hareketle. Şükrü Efendi'nin TBMM'nce o vakte kadar alınan kararlan da gayr-i meşru saydığını ileri sürmektedir. Şükrü Efendi’nin görüşlerini cevaplandırmak için hazırlanmış bir başka risale ise. Hakimiyet-i M illiye ve Hilâfet-i îslâmiye’dir: "Karahisar-ı Sahip Mebusu Hoca İsmail Şükrü Efendi'nin Bu Meseleye Dair Neşrettiği Risaleye Reddiyedir." (Ankara) Yeni Gün M.. 1341 ikinci tab٠١ yimünci bin; 36 sayfa, fiyatı 5 kuruş; ilk basım 1340-1924'te yapılmış olmalı.) Bu risalenin müellifleri üç mebus hocadır. Antalya Mebusu Rasih (Kaplan: 1883-1952); ölümüne kadar aralıksız milletvekili seçilmiştir. VII. dönem Maraş. I-VI ve VIII. dönemlerde Antalya), Muş Mebusu Elhaç llyas Sami (Muş: 1881-?;) I. dönemde Malta'dan gelip Muş. II. dönemde yine Muş, III. dönemde Bitlis. V. dönemde Çoruh), Siird Mebusu Halil Hulki (Aydın: 1876-1940; ölümüne kadar ilk altı dönemde Siird). ^

١

Hilafet Risaleleri: ^..^.psalede, bir "Mukaddime.'den sonra, şu başlıklar bu­ lunmaktadır: s. 11—

İslâm'da Hükümet Nedir ve Nasıl Teşekkül Eder?

s. 15—

Şekl-i Hükümetimizin İslâmiyet'e Tatbiki

٠

i! r■'


L٠ ‫؛‬ İi

54

HASAN Hü s e y in

s. 18—

Bugünkü Hilafetin Vaziyet-i Umunnıiyesi

s.24—

Papalık ve Hoca Şükrü Efendi

S.25—

Perdenin Arkasında Kimler Var?

s.30—

Padişahlık Hakkında Bir Istitrad

S.31—

Birbirine Uygun Hedefler

ceylan

Uç hoca efendi, çeşitli halifelik kurumlanna karşı ”Millî Hakimiyet" kavramını savunmakta ve içtihat kapısının açık olduğunu ileri sürmektedirler. "İşte, ehven-i mesâinizle biz. dar düşünen bir kaç kişi ile bu usul mesailinde ayrılıyoruz. Biz yalnız Kur'an ve Hadisle mukayyetiz. Bunlann haricindeki mesâil için ise asnrmz erbab-ı hâl ve akdini kıyas ve icmâa selahiyattar görmekteyiz.” (s. 7) "Hakimiyet-i milliyemiz. şer'-i enverden Hakk-ı inkilâptan. hukuk-u tabiiye ve sarfadan, maslahattan doğmuş, kan dökülerek mücadelesiyle itsa-ı zafer ve galibiyet etmiştir" (s. 3) diyen yazarlar, ayrıca "İslâmiyet'te ruhanî ve cismanî farkı yok­ tur. Böyle bir farkı delâlet edecek şekilde bulunmak kâfiri tak­ littir" (s. 9) görüşünü savunmaktadırlar. Hoca efendiler. Şükrü Efendi'nin "Hiç şüphe yok ki bu va­ ziyet muvakkattir. Ve inşaallah çok geçmeksizin hâl-i aslî ve tabî avdet edecektir. İslâm efkar-ı umumiyesi yakinen bil­ melidir ki TBMM'yle Meclis'in intihap ve biat ettiği Halife-i Müslimin arasında hiçbir ayrılık yoktur. Halife Meclis'in. jM٠e ^ lis halifenindir" görüşüne karşılık. "Hayır efendim! Vaziyet muvakkat değildir. Hâl-i tabîi ve aslî budur" demektedirler (s. 32).


B Ü Y Ü K O Y U N - II / H lL A B E T tN K A L D IR IL M A SI

55

Onaltı ay boyunca sürdürülen bu resmî görüş, özünde Şükrü Efendi'nin o anki çözümün geçici ve Hilâfet ile saltanatın aynı şey olduğu anlayışına hak verircesine terkedilmiştir. Ancak, Hoca Şükrü Efendi'nin umduğu gibi, eski duruma dönülmemiş, tam tersi bu sefer de TBMM'ce kabul edilen ve övülen Halifelik de kaldırılmıştır. Bu son hareket bilahare Meclis içerisinde dince de temellendirilmiş ve İzmir Mebusu, Adliye Vekili Seyyid Bey'in, aynca Adliye Vekaleti tarafından yayımlanan şu konuşmasıyla da, Hilafetin kaldırılışına şer'î bir kılıf bulunmuştur:... "TBMM'nin 3 Mart 1340 tarihinde mün.akit ikinci içtimâında "HİLAFETİN MAHİYET-1 ŞERİYESİ" hakkmda Adliye Vekili Seyit Bey tarafmdan irad olunan nutuk" (Ankara: TBMM 1924. 63 sh.) 16 Ocak 1923'de İzmit'e gelen Atatürk burada 4 gün halkla, basın mensuplarıyla, öğretmenlerle ve diğer kesimlerle değişik toplantılar yaptı ve halka hitap etti. Konuşmalarda uzun cümleli, terkipli ve ağdalı bir Osmanlıca ile halka hitap edi. yordu...* Mustafa Kemal din ve hilafet konusunda yaptığı ilk konuşmada: "Türkiye Büyük Millet M eclisi halifenin değildir ve olamaz." diyerek Şükrü Hoca'yı ve risalesini cevablamak is­ temişti. Mustafa Kemal ilk kez açıkça halka hitaben: "Dinî dev­ let biçiminin ve buna bağlı bütün toplumsal düzenin ve

4ü. Tıifkcr Acaroğlu da bu nutkun aynt yazar tarafından daha önce, \9 iy d c yayımlanan HJlâlct vc HâkJmiyet.i M illiye başlıklı bir risaleye dayandığını söy. lUyor: A çikia m lt Atajürk Kaynakçası II/61‫؟‬. 659 41 Şevket Siırryya Aydemir. T d A i k c. 3. s 70

‫ا‬


‫؛‬ ‫ا‬

56

HASAN H ü s e y in

ceylan

çıkarlann yıkılacağını” belirterek yapacağı devrimleri anlatıyordu. Mustafa Kemal hilafetle ilgili olarak da. Meclisin 18 Teşrinisanî (Kasım) 1338 (1922) tarihindeki gizli celsesinde söylediklerinin tam tersine, hilafetin dinle ilgisi olmadığını ve yıkılması gerektiğini söylüyordu. O günkü söylediklerini adeta bir nev'i "idare-i maslahatçılık"a benzeten Mustafa Kemal, idare-i maslahatçılıkla devrim yapılamayacağını, herkes mem­ nun etmeye çalışılırsa başarılı olunamayacağım söyledikten sonra; "inkılabın kanunu her kanunun üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafamızdaki devrim düşüncesini boğmadıkça, başladığımız inkılap ve ilerleme bir an bile durmayacaktır'"^^ dedi. İzmit toplantısının bizce en önemli kısmı gazetecilerle yapılan uzun sohbet toplantısında gerçekleşmişti. Düşünülen devrimler için yardımcı olmalan maksadıyla İzmit'e çağmlan gazetecilerle Mustafa Kemal arasında şu ilginç konuşmalar geçmişti: Ilk soru dinden geldi ve bir gazeteci Gazi'nin an­ lattıklarından da esinlenerek: "Yeni devletin dini olmayacak mı?"'*^ diye sordu.

Türkiye Cumhuriyeti'nin Dini Olacak mı? "Mustafa Kemal hiç beklemediği ve aşınlık kokan bu so­ rudan pek hoşlanmışa benzemiyordu. Bu sorunun kafasındaki gerçek karşılığını o günün şartlan içerisinde ağızdan çıkarmak

‫>ه‬٠

‫ا‬

42 İS İJ İ Arar. AftuUrk'üıı fzmıt Basın Toplantısı, s 4 4 9 istanbuj 969 . Doc Dr A ^ a „ . is t ik la lM â t m U n . Kültür v c T ü fi/m Bakanlığı, s. I I . Ankara. 1981 ^ I 43 N ı . 1 1 Hakki UI İ a g .r .s. 102. 44 . s 102.

£١‫ﻫﻼ‬

‫ع‬٠‫ك‬

٧


BÜYÜK OYUN ٠٠ II / HtLAFETÎN KALDIRILMASI

57

istemiyordu; halifeliğin tasfiyesini düşünürken, bir devletin dini de olamaz diyemiyordu."'.^ Mustafa Kemal soru karşısındaki düşüncelerini bizzat ken­ disi şöyle dile getirir: "Açıkça söyleyeyim bu suale muhatap olmayı hiç de arzu etmiyordum. Sebebi; pek kısa olması lazım gelen cevabın o günkü şartlar içerisinde ağzımdan çıkmasını henüz is­ temiyordum. Çünkü tebası meyanında, değişik dinlere mensup topluluklar bulunan ve her din mensubu için adilane ve bîtarafane muamelede bulunmakla mükellef olan bir hükümet, din ve düşünce özgürlüğüne saygı göstermek zorundadır. Hükümetin bu doğal niteliğini bozacak ve şüpheli mânâ etrafına sebep olacak sıfatlarla sınırlamak elbette doğru değildir. (İşte bu sebeplerle) Efendiler gazeteci muhatabımın sualine; Hükümetin dini olamaz! diyemedim, tam tersini söyledim: "Vardır efendim, devletin dini İslâm dinidir" dedim. Ama hemen: "İslâm dininde düşünce özgürlüğü vardır" diye sözlerimi açıklamak ve yorumlamak gereğini duydum". (...) Gazeteci verdiğim cevabı, şüphesiz akla yatkin^JÜİmadı ve su­ alini biraz değiştirerek şu tarzda tekraM‫؛‬fö: "Yani hükümet bir dine bağlı olacak mı?" "Olacak mı. olı٥٥y a c^ rm ı bilmem" dedim. M eseleyi ka­ patmak istedim, fakat kapatamadım."".‫؛‬ Mustafa Kemal'in İzmit'te en çok üzerinde durduğu hilafet konusu idi. Gazetecilerle ikinci bir görüşme daha yapü. (19

45 Nufuk’Söylev. c 2. s. 952.955. 46 İsmail Arar. Atatürk'ün İzmit Basın Toplantısı, s. 48-49. İstanbul. 1969 Doç Dr & |un Aybaı‫ ؟‬. İstiklal Mahkemeleri, Kültür vc Tunzm Bakantığı. s İl'. Ank ٠١.


58

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Ocak 1922) i.

Ve gazetecilerle yapılan bu sohbetin gizli kalacağını ve ga­ zetelerde şimdilik — yanlış anlaşılmaya meydan vereceği için— yayınlanmaması gerektiğini söylemişti.^ Mustafa Kemal toplantıya katılan bütün gazetecilere bir som yöneltti ve herkesin ayn ayn cevaplandırmasını istedi. Som. "hilafetin yanmnı nasıl düşünüyorsunuz?" somsu idi.

١ ‫إ‬.■r

% [

٠ ١‫ﺩ ﺃ‬

‫ا‬.‫ا؛‬

‫'ا‬

Sıra ile ayağa kalkan başyazarlar bu sual karşısında düşündüklerini söylemeye başlamışlardı. Gevaplarm hepsi bir­ birine yakın ve benzer şeylerdi. Hilafetin devam etmesi ge­ rektiğini, İslâm âlemi için bunun Türkiye'ye faydalar ge­ tireceğini ve halifelik makamının daha faydalı ve daha tesirli hale getirilmesi için çalışmalar yapılması gerektiğini... söylemişlerdi. Mustafa Kemal, hepsini ve verilen cevaplan sabırla din­ ledikten sonra: "Hepiniz birden haklısmız. Hilafetin mutlak ilga edilmesi (kaldınîmasj) lazımdır" demiş ve devam etmişti; "Görüyorsunuz id tereddütleriniz, müşkülleriniz var. Hi­ lafetin ilgası çaresiz bir şeydir. Halifelik devam ederse, mem­ lekette iki rakip otorite karşı karşıya çarçışır. O zaman terakki etmek için muhtaç olduğumuz huzura, berraLkhğ^kavuşamayız. 1-2 Kasım 1922'dc saltanat ilga edildiği zaman, hilafet me-

٧‫ﻻا‬٤

47 N ı ‫ ؛‬ı l H ıklu . Halifeliğin Sony. s. 108. 4 b u l A l . AtıiQ fk üfl İ£miı B sjn ToplanUsı. s. 05.75. Klan bul. 1909, 49 Ni İİ ‫ ا ﺳ ﺒ ﺄ‬U l u t ., s. 109.

٥

٠

٠ ٠‫ﺀم‬

٠


L

BÜYÜK OYUN ٠ II / HllAFETlN KALDIRILMASI

59

selesinin de aynı dakikada hal ve tasfiye edilmesi lazımdı; fakat bu tarihî davanın azameti dolayısıyla hedefi iki merhaleye ayırmak tabii görüldü.".٠٥ Gazeteciler, "halifelik davasının Âlem-i İslâm nazannda fevkalade takviye edici, itibar sağlayıcı bir mesele" olduğunu vurguladıklannda Mustafa Kemal "Üç yüz küsür milyon müslümanın hilafet makamına bağlılık iddiası kuru bir laftır. Hilafet yüzünden siyasî dünyada nüfuz ve itibar kazandığımız düşüncesi de bir kuruntudan ibaretlir."^.

Ahmet Emin Yalman: ..Yobazların Kökü KannmaJıî Bu konuşmalar esnasında Cumhuriyet gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman, bir aralık şunlan söylemişti: "Memlekette nüfuzlu zümrenin tesiri altındadır. halkın hislerini galeyana çalışacaklardır. Bunu nasıl

bir yobaz sınıfı vardır. Halk bu Yobazlar hilafetin ilgası karşısında getirmeye ve ortalığı karıştırmaya göze alıyorsunuz?"

Bu endişeleri şu cevabla karşılamıştı: "Bahsettiğiniz insanların kendilerine mahsus bir nüfuz ve te­ sirleri yoktur. Bunlar iki taraflı ve kurnaz insanlardır. Kullandıklan nüfuz sadece devlet otoritesinin nüfuzudur. Yobazlar hükümet kapısına başvururlar, derler ki: "Halk bizim dediğimizi yapar, memleketi rahatça idare etmek isterseniz, bi­ zimle hoş geçinirsiniz, bizim dediklerimizi yapınız." Sonra

50. Mustafa K‫ﺀ‬ma‫ل‬n ’‫ إ‬bu sözlerinden 70 gün önce 18 Kasım I922.de TBMM nin 140. in;ikatınin 5. ^Iscsinde‫'' ؛‬Hilafet makaiTU bizim İçin bir davay» mahsustur. Bizim !‫؟‬İn.bu dava alcm.i İslâm nazannda fevkalade takviye eden bir meseledir-., de!‫ ؟‬esi bir hayli dü^öndUnicUdür٠ . 51 n 411 Hakk. U lu ğ ,eg .;٠s 110 y ‫ﻫﻘﻎ‬ ‫غ‬


60

‫إ؛‬ '

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

halka dönerler, şunları söylerler: "Devlet nüfuzu bizim avu­ cumuzun içindedir. İşlerinizin yürümesini isterseniz, bizim arkamızdan geliniz, bize sanlınız." Hükümet otoritesi olarak bizler bu insanlara yüz vermediğimiz dakikada onlann hiçbir tahrik gücü kalmaz. Bunun için hiçbir endişeye mahal yok­ tur!"^‫؛‬ İzmit toplantısı hedefine varmıştı. Gazeteciler Atatürk'ün kendilerine söylediği hususlan gazetelerinde ve köşelerinde işleyerek halkı aydınlatacaklardı. Ve çoğu genel yayın yönetmeni veya başyazar olan gazeteciler; Ahmet Emin Yal­ man, Falih Rıfkı Atay, Naşit Hakkı Uluğ, Yunus Nadi. Ocak ayının sonundan itibaren (1923) hararetli bir şekilde is­ tikbaldeki devrimleri anlatmaya ve buna halkı alıştırmaya başladılar.^^ Mustafa Kemal Atatürk'ün halifeliğe karşı cephe aldığı bu günlerde, meclis içinde ve dışında hilafet tartışmalan da devam ediyordu. Ve en önemlisi hilafeti savunmak ve onun şer'î mahiyeti adına İlmî çevrelerde bu sırada bir hayli eserler yazılmıştı. İleride bu mevzuu etraflıca öğrenmek ve yazmak is-

52

‫ ا‬Kanunuevvel (AraJık) 1339 ( ‫ا‬923‫د‬tarihinden itibaren Akfam, Cumhuriyet. Hakırmyri't MilUye. ٧،‫س‬ / gibi gazeteler ve başyazarları hemen hergUn yaymlannda

halifelik aleyhine ve geleaktekı dcvnmlcr uzeri ne yayın yapmaya ve bu umurda kamuoyu olu^ıunnaya başlamıjlardı. Zamanın bu meşhur gazetecileri hakkında yeterij ideolojik malumat, Anadolu ve R u ^ I i Mudafaa ı Hukuk Ccmıyclii A. RMHCnin Van temsilciliğin den Cumhuriyet Halk Partisi Van milletvekilliğine gelen ^ h t m A^-as Bcy.in, İa n h ı Hakikatler’' isimli hatıratının 23, BOlUmUnc bakmak yeteoekur. (s 65^7). 53. C^man Nun Erguı ın. Turk MaanJ Tanhı isimli esennde (c. 5.5. 1628.1629) Ha. Iıfelı^n kaldınldığı gune dek yazılan hilafetle ilg ili eserlerin topluca bir çalışması yayınlanmıştır \


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

teyenlere bir kolaylık olmak üzerej^gimü^Tîaifeiik mevzuu ile ilgili kitaplarıı ve çalışmalap-burada zikretmek istiyorum:^^ ç a ^ şm a la ^ Hilafetle Jlgfi 1—^^^lslâm .da Hilafet: Mustafa Zihni Paşa İstanbul. MatEbuzziya 1327. Büyük kıtada 132 sayfa. (Bu eserde hilâfetin ilk şcklıri)ilhassa Hülafâ-yi Raşidin de­ nilen dört halifenin intihap şekillendin،bakımından-%etl٥Lve١ ١ ^ hadislerle uzun uzadıya anlatılmaktadır.) ١١١ -٠١١١ 2— Medeniyet-i Şer.iye, Terakkiyat-ı Diniye: İskilipli Mehmet Atıf. İstanbul Matbaaı Ahmet Kamil 1329. Sayfa 1 ^ (Eser lamamlaamamıştır). ١١^ ^ (Hükümetin, hilâfet^^ş^linin mutlakıyet, meşrutiyet ve Cumhuriyet şekillerinden üstün ve daha esaslı olduğunu müdafaa eder.) 3— Nazarı Islâm'da M akamı Hilâfet: Ömer L ü t^ S c .lanik-Asr Matbaası 1330. Orta Kıtada 88 sahife. (Bu kitap OsmanlI Kanun.u Esasisi.nin 35. maddesinin tâdili ve padişaha meclisin feshi hakkının verilmiş olması dolayısıyla mebusân meclisinde ve matbuatta çıkan münakaşa ve müzakerelerden mülhem olarak yazılrmştır. Bu da bundan evvelkiler gibi İslâmî kaynaklara dayanılarak yazılmıştır.) 4— Hilâfet.{ İslâmiye: Istanbul-Elâdil Matbaası 1334. Orta Kıtada 24 s. (Mısırlı Abdülaziz Çaviş tarafından aynı adda yazılnuş olan eserin bir tercümesidir. 1914'deki Cihan Harbi içinde Os­ manlI İmparatorluğu ile harp eden İngiliz ve Fransızlara karşı hilâfet makamını ve bu makanun bütün İslâm âlemine şâmil

١١١١٠


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

aUjiHktâfaa 5— Hilafet ve Hakimiyet-ı Milliye; Hilâfetin saltanattan [dığı^^^da Büyük Millet Meclisi'nâfe-&Qyl^en sözlerin zaptıdîh٦Aal٤^ a. Matbuat ve İstihbarat Matbaası٥٦33S. , ^ (Atatürk'ün luîâlfes١qTüesseseşinin'٦ ar^ ve hükümet idasayfa tutan meşhur nutku bu eserdedir.) 6— JEMafet illi Ha. kiımyfet Meselesi Hakkında Muhtelif Zevatın Makalat ve Mütalaaiından Mürekkep Bir Risaledir.) (Matbuat ve İstihbarat Matbaası 1339. Büyük Kıtada 240 sayfa, Ankara). Hilafet saltanattan aynldı^ sırada matbuatla neşriyatta bu­ lunmuş olan 15 kadar muharrir ve mütefekkirin 40 parça yazısını ihtiva eder. Bütün bu muharrir ve mütefekkirler Büyük Millet Meclisi'nin bu iki müessesenin birbirinden aynlışını onaylamışlardır. Eser beş kısımdan mürekkeptir; Birinci Kısım: Hilafetin mahiyeti, vazifeleri, tarihçesi ve geçirdiği devirler. İkinci Kısım: Hilâfetin saltanattan tefriki, hilâfetle sal­ tanatın içtimaındaki mahzurlar. Üçüncü Kısım: Hilâfet ve Âlem-i İslâm, hilâfetin son şeklinin ÂJem-i Islâm üzerindeki tesirleri. Dördüncü münakaşalar.

Kısım:

Hilâfetin

mesaili

hakkındaki

Beşinci Kısım: Hilâfetin son şekli hakkında salâhiyettar 2 ٠v2âin beyanatı.


B U

İ O Y U N - II / H İIA F E T lN K A U D IR İLM A SI

‫ص‬

٠‫؛‬٠ IcKao. 7— Hilâfet-î İslâmiye ve Büyük M illet Meclisi: rahisar.ı Sahih Mebusu Hoca Şükrü. Ankara.Ali Şükrü Mat­ baası 1335 Orta Kıtada 28 sayfa. ^.ÇF^fetin Saltanatla birlikte olmasını ve eski Osmanlı Hükümdarlığı şeklinin devamım ve Halifenin bütün Müslüman âleminin başı olması lüzum^ruıJTriidafaa eder.) 8— Hâkimiyet-i Milliye ve H il^ e t.i tslâmiye: Siirt Me­ busu Hoca Halil Hulki. Muş Mebusu H oe.41^^ Sami, Aîîtaiy٥ ١ ١ .^ Mebusu Hoca Rasih. Ankara, Yenigün Matbaası. Orta Kıtada 37 sayfa. (Hoca Şükrü’nün risalesine cevaptır ve reddiyedir. Atatürk'ün bu risaleye karşı cevabım büyük nutkundan alıp bu bahse koydum.) ١١١١ 9— sayfa.

Hilâfet ve Hakimiyet-i M illiye: Orta Kıtada 78 \

١v

(Bu eserin müellifi ile basıldığı şehir ve matbaa ve basili‫؟‬ tarihi üzerinde yazılı değildir. Fakat eseri yazanın Adliye Vekili Seyid Bey olduğu, bu zatin ayni mütealayı Usulü Fıkıh Dersleri adli eserinde daha önce müdafaa etmiş olmasından ve hilâfet mUessesesi büsbütün kaldınldıgı sırada bu eserdeki ifadesini Büyük Millet Meclisi'nde aynen tekrarlamış bulunmasından anlaşılmaktadır. Bu eser AbdUlgani Seniy tarafından Elhilâfe ve Sultanülümme adıyla Arapça'ya tercüme edilerek, Mısır’da basılmıştır.) 10— Hilâfetin M ahiyet.i Şer.iyesî: Ankara-BüyUk Millet Meclisi Matbaası. 1340 Orta Kıtada 63 sayfa. (Hilâfet müessesesinin büsbütün kaldırılmasına Büyük Millet Meclisi'nin 3 Mart 1340 tarihli toplantısında karar verildiği

٠


'I

HASAN H ü s e y in

64

ce^

an

١/

ün Adliye vekili Seyyid B e^ar^jndan söylenmiş olan uzun nutkun ayn baskısıdır ve evvelki sayıda gösterilen eserin daha açık ifadeli bir şeklidir.) 11—

İslâmiyet ve HiikUmet: Ömer Rıza. Istanbul-Ikdam 1 1927. Orta ٩ ‫؛‬ada 108 s a y f a ^ ^ "

١ ^ u eserE Z hcsÜ n iyersitesiluderrislerin den ve Mısır hâkimlerinden Ali A M ü r te ^ ^ ^ ^ I-Islâ m ve Usulül-Hüküm" adındaki eserinin tercümesidir. Eserin Atapçalsı 103 sayfadır. I925'de M ijd a b a sılm ıştır. Mısırlı ^ ‫ ذ‬Mil" ! e t , - i ' n i n karannı tasvip ederek Hilâfet " lüzumsuzluğunu müdafaa etmiş ve bu yüzden Mısır'da afaroz edilmiş, memuriyetten ‫ ؟‬ıkanlmıştır.)54 "Büyük O ^ n -2" dediğimiz Hilafetin kaldınlmasına dognı giden ‫ ؟‬alışmalarda ikinci durak İzmit'ten sonra Bursa olmuşm. 22 Ocak I923'de Çark sinemasında toplanan halka Mustafa föm al u z a n lir konuşma yaptı.5‫ و‬Konuşmanın özeti, halkın gericiliğe ve gerici akimlara karşı uyanık olması. yapılacak inkılaplara sahip ‫ ؟‬ıkması ve "irticaya" prim verilmemesi şeklinde idi. Bilhassa irticaya değinerek: "Yenileşme hareketlerimizin mutlaka bir karşı hareketi getireceği hatınnızdan çıkmamalıdır. Bu harekete özel tanımı ile "irtca" derler. Yaptığımız ve yapmayı düşündüğümüz işlerin sonuçlarına göre, bu gibi hareketler her zaman Eklenebilir.

54. Hilafetle ilg ili yapılan çalışmalardan bir diğer çalışmada. Mete Tunçay'ın. "Ttk Parti Yönetimi" isimli eserinde mcvcurtur. Tunçoy, eserin 64.Ö7. sayfalarını (ARA E K .*), ..Bir Risale Savaşı., diyerek hilafetle ilg ili yapılan çalışmalara ayırmıştır. 55. Naşit Hakkı Uluğ. a.g.e., s. 110-111. 56. Şevket Süreyya Aydemir. a.g.e.» c.3 s. 72.

٠


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

65

Kanla yapılan devrimler daha muhkem olur. Kansız dev­ rimler ebedileşmez; fakat biz bu inkılaplara ulaşmak için ge­ rektiği kadar kan döktük. Bu kanlar sadece savaş alanında dökülmedi. Aynı zamanda memleket içlerinde de döküldü: Hen­ dek’te. Bolu'da, Düzce.de. Gerede'de, Konya'da ve Yozgat'ta bir çok yerlerde inkılaplanmız aleyhinde isyanlar oldu ve hepsi de tepelendi! Biz isteriz ki. bu dökülen kanlar yetmiş olsun. He­ pinizi saadete götüren devrimlerimizin aleyhinde fikir ve his taşıyanlan aydınlatma ve uyarma, bütün aydın vatandaşlann,ulusal görevlerinin en önemlisi ve en birincisidir."^. 22 Ocak 1923 Bursa konuşması zaten düşünülen devrimlerin birer kanlı devrimler olacağının adeta habercisi gi­ biydi. Çünkü Mustafa Kemal çok açık bir ifadeyle; "Kanla yapılan devrimler daha muhkem olur. Kansız devrimler ebe­ dileştirilemez." diyordu. Bunun manası çok açıktı. Düşünülen devrimlerin benimsenmesi ve ebedileşmesi için gerekirse kan dökmekten kaçınılmayacaktı. Zira "muhkem" oluşun şartı buna bağlıydı. Gerçekten Bursa konuşmasmda da belirtildiği gibi, henüz "ilke ve inkılaplar" başlamamış olmasına rağmen müstakbel geleceği görenlerden karşı tavırlı olanlar; Mustafa Kemal'in tanımıyla "irtica taraftan"" olanlar, çoktan karşı devrim ha­ reketini başlatnuşlar ve yurdun çeşitli yörelerinde "irtica is­ yanları" çıkarmaya başlamışlardı.


KALDIRMAK VE LAİK DEVRÎMLERE ULAŞMAK İÇİN YAPILAN YURT SEYAHATLERİ h il a f e t i

Bursa gezisinde de halka verilmesi gereken mesaj verilmiş ve Mustafa Kemal devrimlere ait düşüncelerini anlatacağı ge­ zilerinden bir başka durak olan İzmir'e doğru yönelmişti. Trende giderken yanında Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir Paşa'lar da bulunuyordu. Trende giderk sürekli Meclis'teki Afyonkarahisar Mebusu Şükrü Hoca'nın başlattığı "hi­ lafet" isteğinin kendisinin tabiriyle bu irtica teşebbüsünün yankılanm alıyordu. Meclistekilerin havasına pek güvenemediği ve yakın arkadaşlanndan bir kısmının da temayüllerine güvensizliği ne­ deniyle Fevzi Çakmak ile Kazım Karabekir Paşa'yı gezi için yanına almıştı. Özellikle Kazım Karabekir Paşa.yı yanına ala­ rak geleceğe dair (devrimler) düşüncesine onu yaklaştırmak is­ tiyordu.‫؛‬ Mustafa Kemal en yakın silah arkadaşlan olan Kazım Ka­ rabekir Paşa ile Fevzi Çakmak Paşaları kendi düşüncesine

1. Naşil Hakkı Uluğ. Halifeliğin Sonu. s. 111-112. İş Banka:.! Kültür Yavmlan. Yayın No. 154. Birinci Baskı. 1975. İstanbul


n 68

HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN

yakınlaştınnak için yanında bulundurma çabalannın se­ meresini devrimin ve inkılaplann ilk yıllannda çok açık bir şekilde görür. İnkılaplar bittikten sonra özellikle Kazım Karabekir Paşa'nın Mustafa Kemal'e karşı muhalefeti yoğunlaşmıştır. Bu muhalefetin derecesi ve fikir uyuşmazhklan konusunda Karabekir Paşa'ya yazdığı ‘’İstiklal Harbimiz" kitabı (Ük baskı-1960) önemli ipuçlan verir. Za­ manla Karabekir Paşa'nın bu kitabı yasaklatılmış, içerisindeki belli bölümler çıkartıldıktan sonra 1969'da ikinci baskı olarak yeniden yayınlanmıştır. Buna rağmen yasaklanan kitabın üçün­ cü baskısı ancak 1987 yılında gerçekleştirilebilmiştir.

"Şükrü Hocaları Parçalarız Paşam! İt Gazi. Karabekir Paşa ve Fevzi Çakmak paşalara özel tre­ ninde en çok meclisteki "irtica girişimi" diye tanımladığı Afyonkarahisar Mebusu Şükrü Hoca'nın davranışlanm anlatıyor ve bu gibi irticaî faaliyetlere ateş püskürüyordu.‫ ؟‬Tren Alaşehir'e geldiğinde durmuş ve Mustafa Kemal Alaşehir Hü­ kümet binasmdan halka bir hitabede bulunmuştu. Konuşma açıkça irtica ile mücadele ve bu mücadeleye halkın hazırlıklı olması idi. Mustafa Kemal bir ara irtica diye gösterdiği Şükrü Hoca ve benzerlerinin faaliyetlerini anlatarak "Vatandaşlanna, bir Şükrü Hoca çıkıp millî egemenliğimize elini sürmek isterse ne yaparsınız?" diye sormuştu. "—

Parçalanz Paşam! "sesleri bu sorunun cevabı oldu.^

Halkın burada da yeterince aydınlatıldığını düşünen Mus­ tafa Kemal 26 Ocak’ta Alaşehir'den ayrılarak Salihli'ye yöneldi.

2. 1 ٠ w ٠ l t l ٠. ، ٧4ic.s. ın


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

69

27 Ocak١ 1923 günü Salihli vatandaşlanna söylenenler İzmit. Bursa ve Alaşehir'den farklı değildi. Mustafa Kemal yine irtica merkezli hareketleri işaretle: "Memleket içinde hemen milletin karşısına çıkması ihtimali olan düşmanlan yere sermek için daima hazırlıklı bulunmalıyız."^ şeklinde konuşmalar yapmıştı. Artık halka açıkça düşmanın irticai hareketler olduğu, hi­ lafet taraflısı hareketlere karşı teyakkuzda bulunulması ge­ rektiği (TBMM'nin seçtiği halife ve makam-ı hilafet varlığını devam ettiriyorken) söyleniliyordu. 27 Ocak 1923'de İzmir'e vanimıştı. Halifeliğin kaldıniması tarihçesini anlatanlann birleştiği tek nokta, Halifeliğin aslında İzmir'de düşünce alanmda kesinkes kaldınimış olduğudur.^ Mustafa Kemal İzmir seyahatinde dört büyük toplantı yapmıştır. 27 Ocak 1923 günü-şimdi yanmış olan- hükümet konağmın büyük salonunda halkla ve yöneticilerle. 31.1.1923 günü İzmir gazeteleri başyazarlan ile, 2.2.1923 günü İktisat Kongresi için hazırlannuş olan büyük salonda işadamlan ve tüccar kesim ile ve 17.2.1923 günü de İktisat Kongresin.in açılış konuşmasını yaparak dört büyük halife taraftarlanna karşı uyanık olunması ve yapılacak devrimler de halkın kendi devrimlerine sahip çıkmasıydı.. Hükümet konağındaki yemekli toplantıda İzmir Mebusu Vasıf Çınar, (daha sonra 2 Mart 1924 tarihinde halifeliğin kaldırılması tartışmalarında halifelik lehinde konuşma yapan

4 5. 6.

Na‫ ؛‬iı Hakkı Uluğ. Halifeliğin Sonu. s. 113. Bcmord Lewis, Modem Türkiye'nin Doğusu, s 26 Uluğ. Hatifeliğın Sonu, s 113-^ 14.

٩


70

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Gümüşhane Milletvekili Zeki Kadirbeyoğlu'na hararetli hü­ cumlarda bulunmasıyla tanınacaktır.) İzmirliler adına yaptığı konuşmada. Mustafa Kemal'e atfen: "İzmirliler eserlerinizle be­ raberdir. Eserleriniz karşısında her türlü irtica hareketleri öl­ meye mahkumdur. Sizler çok yaşayın ki. sizler yaşadıkça dehanızın ışık vereceği terakki yollannda milletimiz layık olduğu egemenliğe kavuşacaktır..." demiştir.^ Mustafa Kemal: .'Sizler Ne Demek İstediğini A nlam ışsınızdır" Mustafa Kemal mukabelede bulunarak İzmirlilere şöyle demişti: "Efendiler! Henüz kurtulmuş değiliz. Atılan adımlar bun­ dan sonra atılması gereken adımların sadece başlangıcıdır. İnsan başlangıçta iken, sonuca ulaştığım sanırsa, gözünü açınca en derin gaflet uykusuna dalmış olduğunu görür. (Gazi, düşmanın yurttan kovulmasıyla herşeyin bitmediğini ve asıl bundan sonra önemli işlerin başlayacağını (inkılapları kas­ tederek) işaretle (bu ifadede bulunmuştur.) Biz bunun için daha çok adımlar atmak mecburiyetindeyiz. Bu adımlar hem çabuk.

7

tzmir Hükümet Konağındaki sözkonusu yemekli toplamı mlında *devlete bağlı din ‫؛‬ii‫؛‬sicmi* devrinin banladığını vc özellikle de dinî eğitimi yerine laik eğitim Mstemının bu$lama.si gerektiğini haber veriyordu Çünkü yemekte tartışılan en öocmiı kuou. eğıumin dinî nu. yoksa nullî ve laik bir eğitim mi olması gerektiği ta riı^ lm ı‫ ؛‬tı Yemekte bu konunun tartışılması ıcin ha/ır bulunanlar Kazım Karabekır vc Fevzi Çakmak Paşalar gibi a.skcıicnn yanında. Darülfünun Edebiyat Fakültesi Dekaru Köprulüz dc Fuat. Hukuk Fakültesi Dekanı Aynızade Tahsin. Tıp Fa. kultr ı Dekanı Dr Vasıf gibi üoi\ersite kesimi ve aynı zamanda tanınmış ga­ zeteciler vardı. .Aakcrlcf. üniversite )ooeucılcn vc gazetecileri. Mustafa Kemal toplumu yön. lendıırcek bu Uç önemli kesimin munartannı işte bu toplantıda istediği çizgiye

٠

getımuşu

.

٠


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

71

hem de uzun olmalıdır. Bu adımlan doğru ve belli bir yerde atabilmek için mukadderatımıza kendimiz sahip çıkmalı ve ona hakim olmalıyız."® Mustafa Kemal açık gibi gözükse de biraz kapalı mesajlarla yüklü olan konuşmasını açmak için de: "Beyler! bu sözlerimle ne kastettiğimi ve neleri ifade etmek istediğimi kolaylıkla an­ layabilirsiniz.". demişti. 3L1.1923 günü, İzmir'de yayımlanan Anadolu, Ahenk, Soda­ yı Hak, Şark ve Yeni Turan isimli gazetelerin başyazarlan ile bir görüşme olmuştu. İzmit toplantısında olduğu gibi Mustafa Kemal, halkı aydınlatmada en müessir güçlerden birinin ve belki en önemlisinin basın olduğunu biliyordu. Ege Bölgesine hakim bu gazetelerin başyazarlanyla en başta M eclis içi mu­ halefet; hilafet taraftan hoca milletvekilleriyle, hususen Şükrü Hoca'nın *Hilafet-i Islâmiye ve Hakimiyet-i Milliye” isimli ri­ salesinin üzerinde durulmuştu.

"Kur'ân Kadar Önemlidir Bu Konuşmalarım!" Konuşmalardan sonra en etkili İzmir gazetesi olan Ana­ dolu'nun başyazan olan Haydar Öktem. gazetesinin başlığmı; bugünkü anlamda manşetini şöyle çekmişti: "Egemenlik için Gazi.nin ortaya koyduğu esaslar. "Kur'ân" ibaresi mertebesinde önemlidir!" Haydar Öktem, bu başlığı Atatürk'le yaptığı özel mü­ lakattan alarak koymuştu. Zira gerçekten Mustafa Kemal, soy-

8 9

N a‫ ؟‬i. H a k k ı U lu ğ . H a h fe lifın S(mu. s I I4 ٠ l l.S. a g c . s 115


72

HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN

!edikleri hususlar için: '.Bunlar önemlidir!"*, demişti.

Kur'ân ibaresi mertebesinde

2 Şubat 1923 toplantısı adeta bir açık oturum havasında geçer. Halk otuz kadar soru sormuş ve bunlann cevabını Mus­ tafa Kemal'den istemişti. Toplantıda verilen cevaplar adeta ge­ lecekteki devrimlerin karşısında olacaklann yerlerini tayin edi­ yordu. Mustafa Kemal, milleti irticaya sürüklemek isteyenlarin, "başlarının ezileceği", "yerlerinin zindan olacağı" ve "parçalanmalan gerekeceği" gibi şiddet kavramlannın üzerinde du­ ruyordu. Konuşmada kadın-erkek eşitliğinden, kadmın giyim ve ör­ tünme meselesinden, eğitim inkılabından -Tevhid-i Tedrisat Ka­ nunu. bahseden Mustafa Kemal kurulacak rejim için şu nok­ talara değinmişti:"Unutulmamalıdır ki. milletin egemenliğini bir şahısta, yahut mahdut şahısların ellerinde (halifeliğe işaretle) bulundurmaktan çıkar bekleyen cahil ve gafil insanlar var. Halife hükümdarlar, kendilerini vehmettikleri bir kuvvetin temsilcisi sanırlar (ruhanî kuvvet), oysa onlann etrafmdaki çıkarcılar bunu din kisvesine büründürerek millete yaymaya ve halkı kandırmaya çalışırlar. Sonunda da milletin kulağı bun­ larla dolar ve dinî kisveye büründürülerek anlatılan o telkinleri sanki dinin icabı ve gerçeğin ta kendisi sayar. Bu gibilere ve bunlann yaptıklan gerici hareketlere irtica denir. Fakat bütün cihan kanaat getirmelidir ki. milletimizi bu gibi gerici telkinlerle kandırmak ve ilerleyeceği yolundan çıkarmak kaJnumuştır.

10. ..JM


B

ü l OYUN ٠ II /

-

73

KALDIRTMASI

Fetvalar ile‫ ؛؛‬veya şu, bu gibi telkinlerle milleti irticaya sü­ rüklemek isteyenlerin yeri zindan olacaktır. Kesinlikle hiçbir kayıt altına almak isteyenler, en koyu mültecilerdir. Böylelerine karşı milletin yapacağı şey onları parçalamaktır."‫؛؛‬ Mustafa Kemal, İzmir konuşmasıyla hem hedefini be­ lirlemiş ve hem de hedefine giden yolda kendisine engel olacak kişilere ne tür müeyyideler uygulanacağını, yerleri ..zin­ dandır", "başları ezilecektir", "parçalanacaktır" gibi ka­ vramlarla ifade etmişti. İzmir'de gündeme gelen irtica'dan sonra bir diğer başlık, gelecekte Cumhuriyet Halk Partisi'nin temelini oluşturacak olan Cumhuriyet Halk Fırkası'nm kurulması gerektiği ile ilgili idi.'^ Mustafa Kemal kendisine sorulan sorulan cevaplandınrken, sıra medreselerle ilgili bir soruya gelmişti. Soruyu yönelten kişi daha sonra Köy Enstitülerinin kurucusu ve yaşatıcısı ol­ makla ünvanlanan CHP'nin meşhur Maarif Vekillerinden Haşan Ali Yücel idi. Haşan Ali Yücel, o sıralar îzmir.de genç bir öğretmendi ve Mustafa Kemal'e sorduğu soruda medreselerin, düşünülen yeni rejimde yerinin olmasının devrim

II

(*jtrçckıcn 1923 yılı bî^lannda halifelik ve Islâmiycl. halifeliğin n ite li^, ha lifcligin vazife ve salahiyetleri üzerine ilgin ‫؟‬, ! » bir .risaleler ve fedalar sav 0 İmu‫ ؛‬ıu . r t ^ risaleler Islâra.da hilafet anlayışım rilçn fetvalar ve y ı!aj k.yyyor ve bu konuda Kur.an dan ve Sünnct en ttrocklcr gösle.riliy'.^i. cencldc fetva vc ns^eleri yazanlar hep tnedrese ız u n U l müderrislik yapnus ulema

٧‫؟‬٠

‫ﻻه‬

۶ ١

١

tiwr\eâlârAi ‫ت‬ ‫^اا‬ ‫ت‬ ٠ ٠ ‫ئ‬ İ,â ‫س‬ ٠ ‫اا‬٠ ٠ ‫س‬ ٠ .‫ت!أ‬ ١ ‫ع‬ /‫ع‬ ‫ﻋﺎ‬ ‫ﺀ ^ا‬ ‫ﻼ‬ ‫ﻋ‬ ٠ ،‫ا‬، ‫ل‬ ‫ﺀ_ا‬

٠ . ٠٠

‫ل‬98 ‫ ا‬ve Osman N u n > ^ n ;in Turk K uıanfT arthi.c. 5. s. 1 2 8 ‫ه‬٠tD iM t ٠٠d « ١î ‫ ئ‬Matbaacılık vc Yayincıhk. Istanbul. 1977, isim li eserter. Na^ıı Hakki tJlug. Halifeliğin Sonu. s. 116. Atatürk'ün Söylev ve Demeçten^ c. 2٠s.٨ 97‫ئ‬. ٠ n k ^ 19.١ 9. 0

12 13

- ٠

8


,>

74

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

düşüncelerine aykırı olacağını söyliyerek, medreseler için neler düşünüldüğünü sormuştu. Genç öğretmen Ali Yücel'in sorusu Gazi'yi keyiflendirmişti. Haşan Ali Yücel de sorusu ve düşünülen devrimlere yaklaşımıyla göz doldurmuştu! Mustafa Kemal'in uzun uzadıya cevaplandırdığı sorulardan biri bu oldu ve şöyle dedi:

..Medreseler de Vakıflar da Kapatılacaktır!" "Bizim toplumumuzda en ziyade göze çarpan bir nokta var ki. herkes nedense din gibi, dinî eğitim ve medreseler gibi ko­ nulara değinmekten çekinir. Nedense.medreseler ne olacak, vakıfların bugünkü hali ne olacak? dediğimiz zaman derhal bir direnme ile karşılaşırsınız. Efendiler! Bizim dinimiz akla en uygun ve en tabii bir din­ dir ve ancak bundan dolayıdır ki. son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması ge­ rekir. Elbette her fert dinini, diyanetini öğretecek bir yere muh­ taçtır. Orası "medrese" değil. "okuL'dur!.. Medreselerin bu­ günkü akim ve verimsiz hallerinden ve bu hususta kendi yaptığım inceleme ve araştırmalardan anladım ki, medreselerde güya Arapça öğretilmesi için, masum insanların en verimli yıllan kaybolmaktadır... Artık milletimizin kültür evleri "bir" olmalıdır. Bütün memleket evladı, kadın ve erkek aynı surette oradan çıkmalı ve eğitilmelidir."*..

14

Njışii H ıkkı tlu ğ . (?(

.«.mm. k 12-13. Ak Yayınlan. Is l^ b u l. 1973.


BÜYÜK OYUN ٠II / HlL ٨ reT !N KALD^ILM ASI

75

Mustafa Kemal. bu konuşmasıyla medreselerin kapatılacağının ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu denilen "Öğretimin Birleştirilmesi" kanununun çok yakında çıkacağının mesajını v erm işti.H a tta bu mesajlar dolayısıyla, sonradan Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan mebus olarak meclise girecek olan İzmir Maarif Müdürü Vasıf Çınar heyecanlanarak bazı taşkınlıklarda bulunmuş ve sağa sola bağırarak yapılması düşünülen devrimleri kutlamak istemişti. Kalabalık içerisinde Vasıf Çınar’ın bu hareketleri fazla dikkat çekince. Mustafa Kemal kendisini sert bir şekilde uyarmıştı. İzmir’de yapılan dört heyecanlı konuşmadan sonra Akhisar ve Balıkesir’e hareket edildi. Akhisar toplantısında dikkati ‫ ؛‬.eken husus kendisinin "Medresetü’l.Kuzat" mezunu olduğunu söyleyen İsmail Hakkı isimli birinin Mustafa Kemal’e hitaben yaptığı konuşmasıydı. Bu kişi: "Son günlerde bazı fesatçılann din perdesi arkasında Ha­ lifelik meselelerini konu edinerek milletin fikirlerini karıştırdığını, ortalığa fesat saçmaya başladığım..." belirterek TBMM'nin şeriata ve İslâmlığa uygun olduğunu, asıl şeriata ve İslâmlığa uymayanın bu fikirleri ortaya atanlar olduğunu söy­ ledi.٤٥ Akhisar halkı bir müftünün böyle bir konuşma yapacağını hiç düşünmemişti. Mustafa Kemal, bir müftünün kendi düşüncelerini destekleyen bu tavn yüzünden çok sevinmiş ve ona duygulanarak teşekkür etm işti.‫؟؛‬

15 16 17.

‫ﻟﻞ>ل‬ ٠

۶

Ccbcsoy. 5 0 Hatıralar. C . I . S . 64.65، Vatan Ne^n>a!. JV 7. Istaobul Na^it Hakki Uluğ Haiıfelıöın Sonu.118 Na^ıi Hakki , Haltfeliğm Sonu. s. 118

٨‫ اا‬۴ ‫ﻗﺴﺎ‬

‫ﻻاﻻ‬٤

‫ذ‬


76

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Gezilere katılan gazetecilerden Naşit Hakkı Uluğ da. o za­ mana kadar böylesi bir müftüyle karşılaşmadığından olsa gerek, onu aydın ve olgun(!)bir insan olarak yorumlamıştı.Bu aydın ve olgun müftü de. kendisine yapılan iltifatlar sonrasında yeni Türkiye için ve düşünülen inkılaplar için uzunca bir duada bulunmuştu. Mustafa Kemal 14 Ocak 1923.de başladığı yurt gezisinde, yukanda belirttiğimiz yerlerde yapılan konuşmalann tam ter­ sine. Balıkesir’de çok farklı bir alanda konuşma yapıyordu. 7 Şubat 1923 tarihinde Atatürk ilk kez bir camide hutbe vermiş ve halka camiden hitap etmiş oluyordu.

Atatürk.ün Hayatında Verdiği Tek Hutbe; Babkesir Lala Paşa Camii Hutbesi Atatürk'ün Balıkesir Lala Paşa Camii'nde yaptığı konuşma din-dünya aynimazlığını dile getiriyordu. Evet yanlış oku­ madınız! "Camilerin din ve dünya işlerinin konuşulduğu, işlerin çözüme ulaştığı, dünyada yapılması gereken işler için "istişare merkezi" olduğunu belirtiyordu Mustafa Kemal!*® ١wumhuriyet dönemi boyunca dinli-dinsiz. Laik-antilaik hemen her kesimin Devlet-Din ilişkileri üzerine her fırsatta bahis konusu ettiği ve devlet adına değerlendirmek istediği bu konuşma, gariptir belki kuruluşundan bugüne kadar bir tek Di­ yanet İşleri Başkanlığı.nca değerlendirilememiştir. Çünkü Di­ yanet İşleri Başkanlığı'nın kuruluşundan bugüne pek az zaman

18

Şevkrt Sürrvya Aydemir, Tek Adam. c. 3. s. 76 vc Dipnot-1


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

77

müstesna, yıllarca camiler sadece din yeri, ahiret yeri, ibadet yeri olarak telakki edilmiştir. Camileri din ve dünya yeri say­ mak, orada ibadetten başka dünya işleriyle uğraşmak ve hele hele devlete ve millete ait hususlan bu merkezlerde istişare etmek yıllar yılı suç sayılmıştır. Hem de laiklik adına. Bu suç bütün hızıyla günümüzde de devam etmektedir. Mustafa Kemal, Balıkesir Lala Paşa Camii.nde minberden hutbesini okurken özellikle bu hususlann altını çizmiş ve ca­ mileri "milletin hal ve istikbalindeki meselelerin görüşüldüğü ve müşavere edildiği yerler" olarak nitelemişti. Medreselerin kapatılması. Hilafetin kaldıniması ve din eğitim ve öğretiminin yasaklamşıyla birlikte, 1924-1950 yıllan arası laikliğe aykın davranış ve konuşmalardan en çok ceza yi­ yenlerin camilerde din ve dünya işlerini birlikte konuşanlar ve camileri sadece ibadet merkezi değil, bir istişare merkezi olarak gören hocalanmız olduğunu söylersek, burada Balıkesir Lala Paşa Camii'ndeki hutbe ile beliren bir çifte standardı ve bir ha­ kikati da bu vesileyle belirtmiş oluruz. Bundan da öte, camilerde yıllarca Kur'an okutan ve öğretenlerin takip, tazyik, tedhiş ve baskıya maruz kalması, Balıkesir Lala Paşa Camii'ndeki hutbenin düşündürdüğü acı gerçeklerden sadece bir kısnudır. Cami-Cemaat ve Hutbe kavramlmna 7 Şubat 1923'te Balıkesir Lala Paşa Camii'nde bizzat Mustafa Kemal tarafından yüklenen mana ve muhtevalar -maalesef- yıllarca Atatürkçülük adına inkar edilmiş ve o mana ve muhtevaları yaşatmak is­ leyenler de yıllar yılı en acımasız cezalara çarptırılmışlardır.


78

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

"Camiler Hem Dünya, Hem Ahîret Evleridir" Bir tarihî nutuk ve müslümanlar için bir vesika olması ni­ teliğiyle Balıkesir Lala Paşa Camii hutbesini aynen aşağıya alıyorum: .'Sevgili arkadaşlarım! Hepiniz bilirsiniz ve kabul bu­ yurursunuz ki, Allah birdir ve şanı büyüktür. Bunun için Cenab-ı Hakk'ın selamı ve atıfeti ve hayn üzerinize olsun. Pey­ gamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından in­ sanlara, hakaikı tebliğe memur bir "resul" olarak gön­ derilmiştir. Onun Kanun-ı Esasi'si. anayasası Kur'an'dır ve Kur'an-ı Azimüşşan.daki husûs'tur(ayetlerdir). O. insanlara feyiz ruhu vermiş ve dinimiz de yeryüzünde son din-i mübin olmuştur. İslâm dini mükemmeldir. Aklî ve mantıkîdir. Bu, böyle olmamış olsaydı, kendisiyle diğer kavanin-i tabiiye arasında tezad olması icabederdi. Çünkü bilcümle kavanin-i kevniyeyi. kainatın bütün kanunlanm yapan, Cenab-ı Hak'tır. Arkadaşlar!... Cenab-ı Hak. Peygamber'e mesaisinde, çalışmalarında iki hane layık görmüştü. Biri kendi ikamet ey­ lediği hanesi, diğeri din işleriyle iştigal buyurduğu Allah'ın evi idî. Kendi hususi işlerini evinde görür, ammenin, ümmetin hiz­ metini de Allah'ın evi olan camii şerifte rü'yet eylerdi. Biz de Hazreti Peygamberin usulüne (işrine)‫ ؟؛‬iktiza ederek milletimize, milletimizin hal ve istikbaline taalluk eden hususlar

|y

Hutbedeki iLSi) if.de. 'Pcvg^ıbcrİcrum/Jn i>nnc. yanı **^naune'. .sunnciinc uyfuo olank" ı/adcMaiD kullanıİması çok dtkka، çekicidir Gerçekteo de İtim y f mbc4İrr \x Pcy mhcnııu2 (s il ‫ ) ؛‬camiyi din vc dunyd ı;ftcnnın görüldüğü merke/ olarak kuIUnmıyiı Bu merkezlerde dünya !‫ ؛‬terinde bclınildigı gthi.

٣ ٠ ٣

٢٠

٠K u r ٠٠D I A z ı m u ‫؛؛‬٠a 'd ٠k ı

n u .ü

‫( "؛‬a y e t l e r ) ı d ı (H H C )


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETlN KALDIRILMASI

79

için şu beytullaha toplandık, şimdi Hazreti Allah'ın huzurundayız. Bana bunu müyesser eden Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarına arz-ı şükran ederim. Çok memnunum ve bu yüzden büyük bir sevaba nail olacağımı da ümid ediyorum. Efendiler, camiler, birbirimizin yüzüne bakmaksızm yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Her şeyden evvel itaat ve inkiyad-ı tamme ile ibadet, din ve dünya için neler yapılması lazım geldiğini düşünmek için yapılmıştır. Millet işlerinde her fert başlıbaşına bir hizmet ifa etmelidir. Biz de burada din ve dünya için, istiklal ve istikbalimiz için neler yapılmak lazım geldiğini konuşacağız. Ben yalnız kendi düşündüklerimi söy­ lemek istiyorum. Hepinizin düşündüklerini anlamak istiyorum. Amal-i Milliye, Irade-i Milliye yalnız bir şahsm düşünmesinden değil, bilumum efrad-ı milletin arzulannm, elemlerinin muhassalasından ibarettir. Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı sizlerden rica ederim."^. Bu sözü müteakip Mustafa Kemal hutbesini tamamlamış, minberden inerek, halkın karşısına bağdaş kurarak oturmuşlar ve kendilerine yöneltilen yirmiyi aşkın soruya cevap vermişlerdi. Bunlardan en mühimi, hutbeden ne kastedildiği merkezinde idi. Buna şöyle cevap vermişlerdi. Efendiler, hutbe demek, nâsa hitab etmek demek, yani söz söylemek demektir.Hutbeyi irad eden hatiptir. Hazreti Pey-

2ü . rv n n P e rd f

‫ا‬١‫ ﻟ ﻼاأ‬٠Anlaun Husafucnin E n u A ) . Na) .1964‫ﺷﻨﻲ (؛؛‬


80

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

gamber olsun. Hulafa-yı Raşidin efendilerimiz bulunsun, hut­ beyi bizzat irad buyururlar ve günün meselelerine temas eder­ lerdi. Yani hutbelerinde o günün (askerî. İdarî, malî, siyasî ve İçtimaî) hususlanna yer verirlerdi. Fakat Memalik-i îslâmiye türlü fütuhat-ı îslâmiye ile tevessül edince Cenabı Peygamberin ve Hulafa-yı Raşidin Hazretlerinin bizzat bütün İslâm âlemine hitabetmelerine imkân kalmamış, bu hususta memur ettiği zevat da aynı vazifeyi onlara vekâleten ifa etmiştir. Bunlar da hiç şüphesiz en büyük riiesa idi. Camilerde veya meydanlarda nâsa hitab etmişlerdir, günün meselelerini anlatmışlardır. Bu tarzın devamı için zarurî olan bir şart vardı. O da; milletin reisi olan zatın halka söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı al­ datmaması lâzımdı. Halk umumî ahvalden ancak bu suretle ha­ berdar edilmiş olacaktı. Ajıcak bu sayede halk, iyi ile kötüyü te­ frik edecek ve rastgelen kimsenin arkasından gitmeyecekti. Fakat Kur’ân-ı Azimüşşan.ın beliğ ve açık ibarelerini anlatmak sonradan müstebid hükümdarlara ve onlann kul kölesi sayılan devlet adamlannın işine gelmemiş, hutbelerin halkın anlıyamıyacağı bir lisanla ifade ve günün icabât ve ihtiyaçlanna temas edilmemesi muvafık görülmüştü. Hutbeden maksat; halkın tenvir ve irşadı iken bu yapılmamağa başlanuştı. Bu sebeple bin sene evvelki hutbeleri okumak, halkın anlamadığı bir dille hitabeylemek nâs-ı efkârı tenvir etmez, bilâkis tevviş eder. Geçen sene Büyük Millet Meclisi'nde irad ettiğim bir nutukta aynen şöyle demiştim: — Minberler, halkın dimağları, vicdanlan için bir menba1 feyz ve kudrettir. Fakat böyle olabilmesi için minberden ak­ seden sözün anlaşılması ve hakayik-i ilmiye ve fenniyeye de mutabık olması gerekmektedir. Hatiplerimizin ahval-i si-


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRB^MASI

81

yasiyeyi ve içlimaiyemizi hergün dikkatle takip etmeleri el­ zemdir. Şimdi daha mühim bir meseleye geliyorum. Beni çok seven ve hayatımı düşünen bazı arkadaşlarım bana bir siyasî fırka teşkil etmemekliğimi tavsiye etmişlerdi. Filhakika za­ ferden sonra vazife-i milliyenin hitamından sonra bir köşeye çekilerek istirahat etmek benim de menfaatim iktizası idi. Fakat bunu yapabilmek için bugüne kadar tesbit ettiğimiz mühim me­ selelerin devamına inanmak lâzım geliyordu. Açık söyliyeyim ki, henüz birçok mühim meseleler üzerinde endişelerim mev­ cuttur. Şimdiye kadar elde ettiğimiz muvaffakiyetler kü­ çümsenemeyecek derecededir ki, dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de bu neticeleri hazmedemeyecekler bulunacaktır. Maalesef bu her yerde böyledir. Nitekim Mecliste bu nevi fi­ kirleri ileri sürenler, hatta Osmanh împaratorluğu'nun iadesini isteyenler olmuştur. Bunu istemek bir irticadır. Halbuki biz ge­ riye değil, ileri gitmek karannı vermiş bulunuyoruz. Kazanılan şey hayat ve namustur. Bunun bir daha tecavüze uğramasına ta­ hammül edemeyiz. îşte bu noktadan milletin içinde bir fert ola­ rak çalışmak isterim. Şayet tekrar milletimin itimadına mazhar olur ve seçilirsem Millet Meclisi.nde bir aza olarak mesaime devam edeceğim, efendiler ne benim, ne de başka şahıslann durumlan üzerinde yeni bir takım vazifeler ihdasına çalışmayalım. Biz hepimiz o suretle çalışalım ki, kuracağımız müessese millî olsun. Bu da millete terbiye-i siyasiye vermekle olur. Asnn bize verdiği dersten lüzumu kadar mütenebbih olmuşuzdur. Milletimizin evsaf-ı mahsusası her işimizde mu­ vaffakiyetimizin zamanıdır. Muvaffakiyetimiz vahdetle ola­ caktır. Eğer millet müşterek gayeye elbirliği ile gayret ederse, behemehal muvaffak olacaktır. Bu milletin siyasî fırkalardan


82

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

çok canı.yanmı^tır. Şunu hemen söyleyelim ki, başka mem­ leketlerde siyasî pırtiler bilhassa İktisadî meseleler üzerinde ku­ rulur. Zira o memleketlerde sınıflar vardır. Ve her sınıfın men­ faati bir diğerine uymaz bir şekilde vaz'olunmuştur. Güya bizde de birçok sınıflar varmış ki, siyasî partilerin ihdas et­ tikleri vaziyet şayan-ı eseftir. Ben (Halk Partisi) kelimesi altında bütün bir milleti kastdediyorum. Bunun için bakınız ne düşünüyorum arkadaşlar: Biliyorsunuz ki, memleketimiz çiftçi bir memlekettir. O halde milletimizin büyük bir ekseriyeti çiftçi ve çobandır. Böyle olunca, hatıra derhal büyük arazi ve çiftlik sahipleri ge­ lecektir. Bizde bu sınıf da pek azdır. Büyük ekseriyet karşısında hakiki bir varlık teşkil edemezler. Daha doğrusu et­ memeleri lazımdır. Bunlardan sonra küçük tüccarlar gelir. Bit­ tabi bunların da menfaatleri korunmalıdır. Hiçbir zaman köy uğruna kasabayı feda etmek aklımızdan geçmez. Çünkü, köy­ lerin istikbali, kasabadır. Büyük tüccar ve sanayi erbabı da memleketimizde şimdilik zikredilemeyecek derecede azdır. Parası olanlara da asla düşman değiliz. Bilâkis küçük tüccar ve esnafın istikbali büyük milyoner ve milyarderlerin meydana gel­ mesi şeklinde inkişaf etmelidir. Bir memleketin sermaye sa­ hipleri. üzerine tiirenecek kıymetlerdir. Bugün memleketimizde fabrika \e imalâthaneler pek azdır. Amelemizin miktarı, yirmi bim geçmez. Memleketi yüceltmek için çok fabrikaya muh­ tacız. L.nulmamalı.M/ ki. çiftçi kaldıkça, geri kalmış, sanaNiIeşiıkçe ilerlemiş olacağı/. Bu sebeple tarlada çalışan çift­ çiden amele) 1 j>ırdctmek \e mıların inkişafına gayret eylemek lâzımdır Bir memlekete nuinc\ \er de lâ/ımdır Bunların yetişmesi sa\esinde o memleket mesut \e müreffeh olur Vel.


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

83

hasıl yapılacak çok işler, atılacak mühim adımlarımız vardır. Şimdi niçin lâik olmalıyız? sualine geliyorum. "Devletin Dini Olmaz.. Değerli arkadaşlarım, sizler de pek iyi bilirsiniz ki, devletin muayyen bir dini olamaz. Çünkü bir devlet dahilinde muhtelif dinlere mensup insanlar vardır. Muayyen bir dini resmen kabul etmek o vatandaşlara üvey evlât muamelesi yapmaktır. Kaldı ki, bizde olduğu gibi Bâb-ı Meşihatın her fırsattan faydalanarak ve herşeyi bahane ederek memleketin her türlü terakkiyatına engel olması hiçbir zaman tecviz edilemez. Din fertlere ne kadar lâzımsa, hükümetlere de o kadar faydasızdır. Hü­ kümet adamı zamanın siyasî İktisadî işleri içinde zaten bu­ nalmıştır. Bir de onu in gibi tamamen bir emr-i vicdanî ile alâkadar kılmamız hem mânâsız, hem lüzumsuz bir gay­ ret olur! Büyük Millet Meclisi ve Anayasası, fertlerin dinini tanımakta, onlara serbestçe ibadet hakkı vermektedir. Bunun dışında bir devletin, dinî bir siyaset takibetmesi ve ira­ desi altındaki anasınn vicdan hürriyetlerine maddeten olmasa da mânen baskı yapmasını istemek takdir buyurursunuz ki, aklen ve mantıken doğru olmaz. İşte bunun için laisizmi, yani din ile dünya işlerinin birbirinden aynimasmı talep ettik. Ve kuracağımız partimizin bir okunu böylece tesbil ettik.. Balıkesir Lala Paşa Camii'nde kocaman bir minderin üze­ rine bağdaş kurarak, en başta hutbe ve camii fonksiyonlannı açıklayan Mustafa Kemal, camiin içerisinde hilafet, saltanat.

21

Bu hutbe vc hutbe ..onrası cunu konu^nus، için bkz Semih NafU Tansu, /t. Devnn PerJe Arkacı, Isianbul, 1964 (Ar.blan Hüsamettin Enurk) Aiutu'kun Sö\U\ <: 2, s 94.96. Nasıl H akkı U lu 121. Osman N uri Ergin. Tüft Af،j،ın/Tıın/u. t /9-/< /97

١ ١

٠

١

١

٤.


84

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Lozan görüşmeleri, siyasî partiler, kurulacak olan halk partisi, irtica odaklan, gerici Taaliyetleri, laiklik ve Peygamber zamanında cami ve hutbeler gibi ilginç konulara değinmişti. Ve en önemlisi Mustafa Kemal, camide ve hutbede dünya işlerinden de öte siyasî partilere ve kurmayı tasarladığı Halk Partisi’ne değinmişti.22 Kısaca hutbe sonrası cami konuşması tam bir siyasî atmosfer içerisinde geçmişti. Bunu en tabii bir iş olarak görüyordu Mustafa Kemal. Zira Peygamber dönemi cami ve hutbe uygulamalannı anlatırlarken, şimdiki cami gö­ revlilerinin ve hutbe okuyacak hatiplerin Peygamber dö­ nemindeki gibi fonksiyonlan icra etmesi için, "hatiplerimizin ahval-i siyasiyeyi ve ictimaiyemizi hergün dikkatle takip et­ meleri elzemdir" demişti. Çünkü ancak o şekilde siyasî ve to­ plumsal olaylan aydınlatabilirdi cami görevlileri ve hatipleri! 7 Şubat 1923 Balıkesir Lala Paşa Camii'ndeki hatibin ve okuduğu hutbenin fonksiyonlannı aynı muhtevada yerine ge­ tirmek isteyenler acaba şimdi gerçekten laikliğe aykırı davranmış oluyorlar mıydı? Bunu yaşadığımız sistemin sa­ hiplerine sormakta haklı değil miyiz? Sistem bu cevab hakkını nedense hiç kullanmak is­ tememektedir! 14 Ocak 1923٠te Eskişehir’de başlayan İzmit. Alaşehir. SaI3di Maftisa. İzmir ve Balıkesir seyahatleri ve konuşmalan. $‫؛‬sl£mce oynanan "Büyük Oyun"Iann daha iyi anlaşılması çok önemli seyahatler ve konuşmalar olmuştur. repmm ls lw a ve rnü sİ limanlara olan baskısını ve 1938 sonrası Mustafe Kemal'in ölümüyle tek parti ikÜ i،acm *Miüi Ş e r döncannde dindarlar üzerindeki zulme


i

1 85

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

varan uygulamalarını anlayabilmek için bu konuşmalann bilinmesinde çok faydalar vardır.

gezi

ve

Karanlığa yakılan ateşle ancak karanlıkları aydınlatabilmek mümkündür. Bizim bu araştırmamız Cumhuriyet döneminin daha başlangıcında ortaya konan "Büyük Oyun"Iarın karanlık nok­ talan anlatmak ve aydınlatmak içindir. Hem de sistemin kendi ana kaynak ve belgeleri ışığında!..^‫؛‬

e

n

،

A

s l ı n d a Musiala Kemal İslim loplumund.: camilcnn ücr١ rckcn loııksjyoıılunna <Jcğınn١ i‫ ؛‬iı Bu^un ،ani.dc vc h ıu b ^c blı ،nu.n >cs،، ... ‫؛‬ konu‫ ؛‬١ ı m٥ kS١ nı Nlu%tüİ3 Kcnul cjbı>٠ ٠ ٠ ٠ ı١\ c kulıürv) olii١ l‫؛‬ırıi ı١ !٠ ١ c ...r١

١c sui

denil Atatürkçülük yapmış olur? Herhalde hoylc bir .n.im ‫ ؛‬c Icnceck ‫؛‬،uvlama■ Atatürkçülük dusmanlı‫؛‬٠ı' ١ olur ( H H C١

I A

١k so١


MUSTAFA KEMAL.IN LAİSİZMİN TEMELİNİ ATTIĞI ESKİŞEHİR VE İZMİT GEZİLERİ Mustafa Kemal 14 Ocak 1923 tarihinde Ankara tren is­ tasyonundan aynimış. 15 Ocak 1923 tarihinde saat 15.40'da kendisini bekleyen kalabalık arasından geçerek Eskişehir Mutasamflık (valilik) Dairesine ulaşmıştı. Valilik makamında Vali Nihat Bey. Orman Müdürü. Maarif Müdürü, Baytar Müdürü ve Eskişehir Milletvekilleri vardı. Mustafa Kemal'in Eskişehir'e ulaştığı tam bu sırada Karahisar-ı Sâhip (Afyonkarahisar) Mebusu İsmail Şükrü Hoca Ankara'da meclis içersinde yanına "ikinci Grub" diye tabirlenen İslamcı Milletvekillerini de alarak "Hilafet-i İslamiyye ve Büyük Millet Meclisi" adlı risalesini dağıtıyordu. İsmail Şükrü Hoca, açıkça hiç kimsenin ve hiç bir gücün hi­ lafeti kaldıramayacağını ve bunun dinen- fıkhen mümkün olmadığını anlatıyor ve özetle "halife meclisindir, meclis ha­ lifenindir" diyordu. İşte TBMM'deki bu hareket, Mustafa Kemal'in tanımıyla da bu "irticaî hareket". Eskişehir'de Mustafa Kemal'e anmda bir telgrafla ulaştırılıyordu. Mustafa Kemal bu durum çok kızmış, bir yerde de yıllardır


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

88

beklediği anın gelmesine bu olayın iyi bir fırsat olduğuna inanmıştı. Batı Anadolu gezisi diyeceğimiz yurt gezisinde sırasıyla Eskişehir. İzmit, Bursa. İzmir, Balıkesir illerine uğranmış ve hemen her yerde yapılan miting, gazeteci soh­ betleri ve halk sohbetlerinde bu risaleye değinilerek ilk kez hi­ lafetin kaldınlacağı, yenileşme hareketleri içersinde köklü devrimlerin yapılacağı ve Türk halkına gerici unsurlan lerkettirerek çağdaş kimliğe kavuşturulacağı açıkça dile ge­ tiriliyordu. Mustafa Kemal.in Eskişehir’le başlayan bu gezileri bizim kitabımızda anlatmaya çalışacağımız hilafetin kaldıniması olayının resmen ilk kez temellerinin atıldığı, ..halifesiz top­ lum.. ve ..dinî unsurlardan temizlenmiş toplum"* projesinin de. proje sahiplerince halkın huzurunda ve gazetecilerle beraber projelendirildiği geziler olmuştur. Şimdi hep birlikte Must2ifa Kemal’in ağzından Batı Anadolu gezisinin bir özetini dinleyelim: (...)

"Beyler, padişahlığın kaldırılışı, halifelik makamının yet­ kisiz kalışı üzerine, halk ile yakından görüşmek, ruh durumunu vr düşünce eğilimini hir daha incelemek önemliydi. Bundan başka, ilk Meclis, son yılına girmiş bulunuyordu. Yeni seçim dolayısıyla Anadolu ve Rumeli Müdaafa-i Hukuk Cemiyeti'ni bir siyasal parti durumuna getirmeye karar \ ermiştim. Barış sağlanacak olursa, derneğimiz örgütlerinin si\asal partiye çevrilmesini gerekli görüyordum. Bu konuda da

lljfl \c £ „ ‫ىا‬.Alının Mu١ ‫؛‬٠ ıJ٠ i Kı.nijU. 0١ ،٠ ‫ط‬ ‫ﻼا‬ ‫ﻣ‬1‫ „ة‬hu crndı١ clt٠ n dılc giMinr K İ/

١A r a J ı i ‫ا‬١ ‫ذر‬.‫ﻣﻣﺎ أ‬٦‫اا‬1‫ ا‬id/u/ı ١ ٠ -IkCiitn >٠ .٠ jel(n،/ı ١،"larıhlı 1923 riür ’ ٤ ;a/(k ٠ ١ ı

6


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

89

halkla karşı karşıya gelip görüşmeyi uygun ve yararlı bu• iliyordum. Zaferden sonra, eğitimle uğraşmaya başlamış olan ordumuzu da yakından görmek istiyordum, işte bu amaçlarla , Batı Anadolu'da bir gezi yapmak üzere 14 Ocak 1923 günü An­ kara'dan ayrıldım. Eskişehir'den başlayarak İzmit, Bursa, İzmir, Balıkesir'de halkı uygun yerlerde toplayarak uzun söyleşiler yaptım. Bana diledikleri gibi serbest sorular sormalarını halktan istedim. So­ rulan sorulara yanıt olmak üzere, altı saat, yedi saat süren konuşmalar yaptım. Sayın Beyler, hemen her yerde halkın anlamak istediği şeylerden dikkati çekenler şımlardı: Lozan Konferansı ve sonucu, ulusal egemenlik ve halifelik makamı, bunların durumları ve ilişkileri; bir de kurmak is­ tediğimi öğrendikleri siyasal parti... Lozan Konferansı görüşmelerini, olduğu gibi, her yerde özetliyordum. Olumlu sonuç alınacağına olan inancımı da söyleyerek ulusu kaygıdan kurtarmaya çalışıyordum. Halkın, ulusal egemenlik ile halifelik makamının du­ rumlarını ve bunların birbirleriyle ilişkilerini öğrenmek is­ temekte ve bunun için kaygılanmakta hakkı vardı. Çünkü, Mec­ lis I Kasım 1922 günkü kararıyla, kişisel egemenliğe dayanan hükümet biçiminin 16 Mart 1920'den başlamak üzere ve sonsuz olarak, tarihe karıştığını bildirdikten sonra birtakım Şükrü Hoca'lar, "Müslüman kamuoyu kuşkulara ve üzüntülere düşmüştür" diyerek çalışmaya koyuldular. "Halifelik demek, hükiımei demektir. Halifeliğin luiklarını ve görevlerini ortadan kaldırmak hiç kimsenin, hiçbir meclisin elinde değildir. ".savını ortaya atmışlardı. Meclisin, ulusun kaldırdığı kişisel e^c menliği, halifelik katında sürdürmek ve padişah yerme halifcvi


Gerçekten, gerici bir g^p. Aft١٠nk٥ rabis٥ r Milletvekili Hoca Şükrü'nüfi imzasıylOf Islam Halifeliği ve Büyük Millet Meclisi ٠ ‫ ﻻ ﺃ ﺩ‬1‫ ﻩ‬bir kitapçık >١a)١ımladı٠ Bu kitapçığın Ankara'da 15 Ocak 1 9 i3 ٠te yayımlandığı ve biltUn Meclis Üyelerine dağıtıldığı bana ، ^mit.te bildirildi. Kitapçığın, daha ben An. kara'da iken hazırlanıp basıldığı ve benim Ankara'dan ayrıldığım 14 Ocak 1923 gUniiniin ertesinde ortaya çıkarıldığı anlaşılmıştır. ŞükrU Efendi Hoca ve arkadaşları: .'Halife Meclisin, Meclis Halifenindir... gibi bir uydunna sözle Millet Meclisini, Halifenin danışına kurulu ve Halifeyi. Meclisin ve dolayısıyla devletin başkam gibi göstermek ve kabul ettirmek istemişlerdir. (...)

Şunu bilginize sunmalıyım ki. hem ŞiikrU Efendi Hoca, hem de onu ve İmzasını ileri sUren politikacılar sultan ya da padişah şanını taşıyan bir devlet başkam yerine, iinvanı halife olan bir hiikiimdar koyarak konuşmuşlar ve iddilarda bulunmuşlardı. Şu ayrımla kip herhangi bir ülkenin ve ulusun dev• let başkam yerine dUnyanın dOrt bucağında yığınlar olarak yaşayan, çeşitli soydan üç yüz milyonluk bir topluluğa sözü geçecek bir devlet balkanından ve onun görevlerinden, yetkilerinden söz etmişlerdi. BUtiin MiislUmanlara egemen olacak bu ulu devlet başbm nın eline kuvvet olarak, üç yiiz milyon Muhammed üm m etîfân yalntz orip on beş milyon Türk halk*nı kavrayıp vermişlerdi. Halife adındaki devlet başkam, "biitiin MUslUmanların işlerini yönetecek ve diinya İşleri ile ilgili kurallardan, çıkürlarına en elverişli olanlarını uygulayacak*' idi. Büıiüi Muslûmanlarınp **haklarını savunacak, onların bütün


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

91

işlerine etkin bir dayanç ve istemle" el atacaktı. Halife adını taşıyan hükümet başkanı, dünya yüzündeki üç yüz milyon Müslüman arasında adaleti sürdürecek, kamu hak­ larını gözetecek, dirlik düzenliği ve güveni bozacak olayları önleyecek, Müslümanlara başka dinden . olanların ya­ pabilecekleri saldırılara engel olacaktı. Müslüman top­ luluğunun esenliğini sağlamaya yarayacak uygarlık ve bayındırlık koşullarını hazırlamakla yükümlü bulunacaktı. Saygıdeğer beyler, bu denli çok bilgisiz, dünya durum ve gerçekleriyle bu denli ilgisiz olan Şükrü Hoca ve benzerlerinin ulusumuzu aldatmak için "Müslümanlık Kuralları" diye yayımladıkları uydurmaların, gerçekten yeniden anlatılacak bir değeri yoktur. Ama bunca yüzyıllarda olduğu gibi, bugün de ulusların bilgisizliğinden ve bağnazlığından yararlanarak bin bir türlü siyasal ve kişisel amaç ve çıkar sağlamak için dini araç olarak kullanmaya kalkışanların, içeride ve dışarıda bu­ lunuşu bizi bu konuda söz söylemekten, ne yazık ki, şimdilik alıkoyamıyor, insanlıkta din duygusu ve bilgisi, her türlü boş inançlardan sıyrılarak gerçek bilim ve tehıik ışığıyla arınıp ol­ gunlaşıncaya değin, din oyunu oyuncularına her yerde rast­ lanacaktır. Şükrü hocaların ne denli anlamsız, mantıksız ve uygulanma niteliğinden yoksun düşünce ve kuramlar savunduklarını an­ lamamak için gerçekten Hoca Efendi gibi "Allahlık" denilen yaratıklardan olmak gerekir. Onların dediği gibi halife ve halifelik yetkisinin bütün dünya Müslümanları üzerinde geçerli olması gerekince, bütün varlığını ve güç kaynaklarını halifenin buyruklarına bırakmakla Türkiye halkının omuzlarına yüklenecek yükün ne


92

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

kertede ağır olacağım biraz olsun insafla düşünmek gerekmez miydi? Onların ileri sürdükleri gerekçelere ve kuramlara göre ha­ life denilen hükümdar, Çin, Hint, Afgan, İran, Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen, Asir, Mısır, Trablus, Tunus, Cezayir, Fas, Sudan, kısacası dünyanın her yerindeki Müslümanların ve Müslüman memleketlerinin işlerini elinde tutacaktı. Bu kuruntunun hiçbir zaman gerçekleşmemiş olduğunu bi­ lirsiniz. Müslüman topluluklarının birbirinden büsbütün başka amaçlarla ayrıldıkları, Emevilerin Endülüs'te Alevilerin Mağrip'îe, Fatimilerin Mısır'da, Abbasilerin Bağdat'ta birer ha­ lifelik yani saltanat kurdukları; dahası, Endülüs'te her bin kişilik bir topluluğun "bir halifesi ile bir minberi" bulunduğu Hoca Şükrü imzasını taşıyan kitapçıkta da yazılıdır. Bu tarihsel gerçeği bilmezlikten gelerek, hemen hepsi ya­ bancı devletlerin uyruğu olan, ya da bağımsız olan Müslüman uluslara ve devletlere halife adıyla bir hükümdar atamak akıl ve gerçekle bağdaşabilir miydi? Özellikle, böyle bir devlet başkanının makamını korumak için, bir avuç Türkiye halkım bu işe adayarak bağlamak, onu yok etme yolunda uygulana gelen önlemlerin en etkilisi olmaz mıydı? "Halifenin görevi din­ sel değildir. Hâlifeliğin temeli maddi güç ve hükümet erkidir. ” diyenlerin, halifeliğin devlet, halifenin devlet başkanı olduğunu söyleyip tanıttıkları, amaçlarının da halife sanını taşıyan bir kişiyi Türkiye Devletinin başkanlığına geçirmek olduğu ko­ laylıkla anlaşılabilirdi. Saygıdeğer beyler, Şükrü Hoca Efendi'nin ve siyasalcı ar­ kadaşlarının, kendi siyasal amaçlarını açıktan açığa söylemeyip bunu bütün Müslümanlık dünyasına

J

t


BÜYÜK O Y U N .II/H tL A FE T İN KALDIRILMASI

93

yaygınlaştırmak istemeleri, dinsel bir sorunmuş gibi söz konusu etmeleri, halifelik oyuncağının ortadan kaldırılmasını çabuklaştırmaktan başka bir sonuç vermemiştir. Halifelik konusunda halkın kuşku ve kaygısını gidermem ‫ ﺍ ؟ ﺍ‬١‫ ﺍ‬her ‫ ﻻ‬erde gereği kadar konuştum ve açıklamalarda bu. lundum. Kesin olarak dedim ki: "Ulusumuzun kurduğu yeni devletin alınyazısına, işlerine, bağımsızlığına, sanı ne olursa olsun, hiç kimseyi karıştırmayız! Ulusun kendisi, kurduğu devleti ve onun bağımsızlığını koruyor ve sonsuza dek kor١ı^acaktır!" Ulusa anlattım ki, bütün Müslümanları İçine alan bir devlet kurmak gö ‫ ﺍ‬٠evi‫ ﻻ‬le yükümlü İmiş gibi dUşlenen bir halijenin. görevini yapabilmesi İçin, Türkiye Devleti ve onun bir avuç insani halifenin buyruğuna verilemeZi Ulus, bunu kabul edemet! TUrki‫ ﻻ‬c halkı bu denli bu‫ ﻻ‬ük bir sorumluluğu, bu denli akla yatmaz bir görevi u:>füne alamaZf Ulusumun ^Uiyıllarcc bu boş gOrUşlerc da^ıamlarak. koşturuldu. Ama ne oldu? Her gittiği ^erde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulııp yok olan Anadolu çocuklarının sayısını biliyor musunuz? dedim. Suriye'yi, Irak'ı korumak İçin. Mısır’da barınabilmek İçin. Afrika’da tutunabilmek İçin kaç insan yok oldu, bunu biliyor musunuz? Sonuç ne oldu görüyor musunuz?! dedim. Halifeye, dünyaya meydan okutmak ve onu bütün Müslümanların işlerini elinde tutmak düşüncesinde olanlar, bu görevi yalnıı Anadolu halkından değil, onun seki^ on kati insandan meydana gelen büyük Müslüman topliilâlarından istemelidirler. Yeni Türkiye'nin ve yeni Türkiye halkının artık kendi varlığından ve mutluluğundan başka düşünecek bir şeyi

‫ا‬


94

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

yoktur; başkalarına verilecek en küçük bir şeyi kalmamıştır! dedim. Başka bir noktayı da halkın gözünde iyice canlandırmak için şunları söyledim: Tutalım ki, Türkiye bir zaman için söz konusu görevi kabul etsin. Bütün Müslümanları bir noktada birleştirerek yönetmek ülküsüne yürüsün, başarı da sağlasın! Pek güzel ama, uyruğumuz ve yönetimimiz altına almak is­ tediğimiz uluslar: "Bize büyük hizmetler ve yardımlar yaptınız, sağ olunuz ama biz bağımsız kalmak istiyoruz, bağımsızlığımıza ve egemenliğimize kimsenin karışmasını uygun görmeyiz, biz kendi kendimizi yönetebiliriz." derlerse! Öyleyse, Türkiye halkının bütün çalışmaları ve özverileri yalnız "sağ olunuz!" denilmesi ve dua almak için mi göze alınacaktır? Görülüyor ki, boş bir istek için, bir kuruntu ve bir düş için Türkiye halkını yok etmek istiyorlardı. Halifeliğe ve halifeye görev ve yetki vermek düşüncesinin niteliği bundan başka bir şey değildi. Beyler, halka sordum: Bir Müslüman devleti olan Iran, ya da Afganistan, halifenin herhangi bir yetkisini tanır mı, tanıyabilir mi? Haklı olarak tanıyamaz. Çünkü (böyle bir şey) devletinin bağımsızlığını, ulusunun egemenliğini ortadan kaldırır. Ulusa şunu da öğütledim ki: Kendimizi dünyanın egemeni sanmak aymazlığı artık sürüp gitmemelidir. Dünyadaki gerçek yerimizi, dünyanın durumunu tanımamak aymazlığı ile ve ay­ mazlara uymakla ulusumuzu sürüklediğimiz yıkımlar yetişir! Bite hile bu acıktı durumu sürdüremeyiz! \Ur, Ingiliz tarihçilerinden Vets iWeltsl iki yıl önce bir tarih kitabı yayımladı. Bu kitabın son sayfalarında, "Dünya B i


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

95

Tarihinin Gelecek Evresi" başlığı altında birtakım düşünceler vardır. Bu görüşlerin ereği "birleşik bir dünya devleti" (Un gouvernement federal mondial) kurmak sorunudur. Weis, bu bölümde, birleşik bir dünya devletinin nasıl ku­ rulabileceği ve böyle bir devletin önemli ayırıcı niteliklerinin neler olacağı üzerindeki düşüncelerini ortaya atıyor; adaletin ve tek bir yasanın buyruğu altında dünyamızın alacağı durumu canlandırmaya çalışıyor. Weis: "Bütün egemenlikler tek bir egemenlik içinde eritilmezse, ulusların üstünde bir erk yaratılmazsa dünya yok ola­ caktır." diyor ve şu düşünceleri ileri sürüyor: "Gerçek devlet, çağımızın ileri yaşama koşullarının zorunlu kıldığı birleşik dünya devletinden başka bir şey olamaz. Kuşku yoktur ki, in­ sanlar kendi yarattıkları şeylerin altında ezilmek istemezlerse er geç birleşmek zorunda kalacaklardır" diyor. Ayrıca "insanlığın dayanışması ile ilgili büyük düşün sonunda gerçekleşebilmesi için ne ne yapmak ve neyin önüne geçmek gerekeceğinin doğru olarak bilinmediğini; saldırgan bir dış si­ yasal geleneği olan devletleri, bir dünya birleşik devletinin güçlüklerle temsil edebileceğini" ileri sürüyor. Wels'in şu düşüncelerini de burada anmak isterim: "Avntp<• ve Asya’nın uğradıkları yıkımlar, ve ortak gereksinimmeleri belki dünyanın bu iki parçasındaki ulusların bir kerteye dek birleşmesine ya­ rayacaktır. Olabilir ki, dünya ölçüsünde bir birleşmeve gi­ dilmeden önce, bir sıra bölgesel birleşmeler yapılır." Beyler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşünüşte yükselip olgunlaşması. Hıristiyanlıktan. Müslümanlıktan. Budizm'den vazgeçerek yalınlaştırılmış ve herkes için anlaşılacak bir du­ ruma getirilmiş katkısız ve lekesiz bir dünya dininin kurulması


96

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

ve insanların, şimdiye değin, kavgalar, pislikler, kaba istek ve iştahalar arasında bir aşağılık yerde yaşadıklarını kabul ede­ rek, bütün gövdeleri ve usları ağılayan yangı tohumlarını yen­ meye karar vermesi gibi koşulların gerçekleşmesini gerektiren "Birleşik Dünya Devleti" kurma düşünün tatlı olduğunu yadsıyacak değiliz. Bu fikir ve düşünceye bir bakıma benzer bir düş, hi­ lafetçileri ve Islâm birliği yandaşlarını — Türkiye'ye musallat olmamak koşulu ile— sevindirmek için bizde de düşünülmüştü. Düşünce şu idi: Avrupa'da, Asya'da Afrika'da ve dünyanın başka yerlerinde yaşayan Müslüman toplulukları, gelecekte herhangi bir gün, kendi irade ve isteklerini kullanıp uy­ gulayacak güç ve özgürlük kazanırlarsa, o zaman gerekli ve ya­ rarlı görürlerse, çağın koşullarına uygun nitelikte bir takım uzlaşma ve birleşme ilkeleri bulabilirler. Elbette her devletin, her topluluğun birbirinden alacağı ve sağlayacağı şeyler bu­ lunacaktır. Karşılıklı çıkarları olacaktır. Tasarlanan bu bağımsız Müslüman devletlerin yetkili delegeleri bir araya gelip bir kongre yapacaklar; böylece falan, falan, falan Müslüman devletler arasında şu ya da bu ilişkiler kurulacaktır. Bu ortak ilişkileri korumak ve bu ilişkilerin gerektirdiği koşullar içinde birlikte iş görmeyi sağlanmk için, bütün Müslüman devletlerin delegelerinden bir meclis kurulacaktır. "Bu meclisin reisi, birleşmiş Müslüman devletleri temsil ede­ cektir" derlerse, işte o zaman isterlerse, o Birleşik Müslüman Devletine "Halifelik Devleti" Meclisin başkanlık makamına seçilecek kişiye de "Halife" sanı verilir. Yoksa herhangi bir Milslüman devletin bir kişiye bütün Müslümanlık dünyası işlerini yönetip yürütme yetkisini vermesi, akıl ve manuğın


L

BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

97

hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir şeydir. Beyler, halifelik ve din sorunlarıyla uğraşıldığı sıralarda Anayasadaki bir noktanın, kamuoyunda ve özellikle aydınların kafasında düğümlenip kaldığını öğrendik. Cumhuriyet ku­ rulduktan sonra da, Anayasada, bu düğüm kaldıktan başka, düğüm olacak ikinci bir noktanın daha konulduğunu görenler, şaşkınlıklarını gizlememişlerdi, bugün de gizlememektedirler. Bu noktalan açıklayayım: 20 Ocak 1921 günlü Anayasanın yedinci maddesiyle 21 Nisan 1924 günlü Anayasanın yirmi altıncı maddesi Büyük Millet MeclisVnin görevlerini saptar. Maddenin başında Meclisin ilk görevi olarak ” ahkam-ı şer'iyyenin yürütülmesi vardır/* İşte, bunun nasıl bir görev olduğunu ve **şeriat ahkamı*' sözünden amacın ne olduğunu an­ lamakta duraksayanlar vardır. Çünkü sözü geçen maddede, Büyük Millet Meclisi'nin: **Yasaları yapmak, değiştirmek^ yo­ rumlamak, kaldırmak vb. gibi** sayılan görevleri o denli geniş ve açıktır ki, ayrıca ve bağımsızca **din buyruklarının yürütülmesi** diye bir kalıbın bulunması gereksiz görülmektedir. Çünkü **şerT* demek, yasal demektir; **din buyrukları** demek de, yasa buyrukları demektir; başka bir şey değildir ve olamaz. Başka türlüsü, çağdaş hukuk anlayışıyla bağdaşamaz. Bu böyle olunca, *şeriat ahkamı*‘ terimiyle anlatılmak istenen anlam ve kavramın büsbütün başka bir şey olması gerekir. Beyler, ilk Anayasayı hazırlayanlara kendim başkanlık edi­ yordum. Yapmakta olduğumuz yasa ile **din buyrukları** te­ riminin bir ilişkisi olmadığını anlatmaya çok çalıştık; ama bu terimden, kendi kanılarınca bambaşka bir anlam çıkaranları inandıramadık. ikinci nokta beyler, yeni Anayasanın ikinci maddesinin


98

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

başındaki: ”Türkiye Devletinin dini, İslam dinidir” cümlesidir. Bu cümle daha anayasaya geçmeden çok önce, İzmit'te, İstanbul ve İzmit gazeteleriyle yaptığımız uzun bir görüşme ve konuşma sırasında bir gazetecinin şu sorusu ile karşılaştım: ”Yeni hükümetin dini olacak mı?” Açıkça söyleyeyim ki, bu soruyla karşılaşmayı hiç de is­ temiyordum. Çünkü, pek kısa olması gereken karşılığın o günkü koşullara göre ağzımdan çıhnastnı henüz istemiyordum. Çünkü, uyrukları arasında çeşitli dinlerden topluluklar bulunan ve her dinden olanlar için adaletli ve eşit işlemler yapmak ve mahkemelerinde adaleti, kendi uyruğuna ve yabancılara eşit olarak uygulamakla yükümlü olan bir hükümet,din ve düşünce özgürlüğüne saygı göstermek zorundadır. Hükümetin bu doğal niteliğini, kuşkulu anlam çıkmasına yol açacak niteliklerle sınırlamak elbette doğru değildir. ”Türkiye Devletinin resmî dili Türkçedir” dediğimiz zaman bunu herkes anlar. Hükümetle yapılacak resmî işlerde, Türk di­ linin kullanılması gereğini herkes doğal sayar. Ama, ”Türkiye Devletinin dini, İslam dinidir” cümlesi, böyle mi anlaşılıp kabul edilecektir. Bunun, elbette açıklaması ve yorumlanması gerekir. Beyler, gazetecinin sorusuna karşı: "Hükümetin dini ola­ maz!" diyemedim; tersini söyledim: "Vardır efendim, İslam di­ nidir” dedim. Ama hemen: "İslam dininde düşünce özgürlüğü vardır" diye sözlerimi açıklamak ve yorumlamak gereğini duy­ dum. Demek istedim ki hükümet, düşünce ve inançlara saygı göstermekle bağımlı ve yükümlüdür. Gaz( leci. verdiğim yanıtı elbette akla yatkın bulmadı ki ye­


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

99

niden şöyle bir soru sordu: ”Yani hükümet bir dine bağlı olacak mı?” ”Olacak mı, olmayacak mı bilmem!" dedim, işi kapatmak istedim; ama kapatamadım. "Öyleyse, dediler, herhangi bir sorun üzerinde inançlarıma ve düşüncelerime uygun bir görüş ortaya atmaktan hükümet beni yasaklayacak, ya da bunun için beni cezalandıracaktır. Oysa, herkes kendi içinden gelen sesi sustıırabilecek midir?" O zaman iki şey düşündüm. Biri: "Yeni Türkiye Devletinde her ergin kişi dinini seçmekte özgür ol­ mayacak mıdır?" sorusu Öbürü Hoca Şükrü Efendinin: "Kimi yüksek din bilgini arkadaşımızla birlikte düşündüklerimizi, din kitaplarında yer alan belirli ve değişmez^ Müslümanlık buy­ ruklarını yayarak... ne yazık ki yanılgıya sürüklediği görülen Müslüman kamuoyunu aydınlatmayı kaçınılmaz bir ödev saydık" diye başlayan "İslam Halifeliğinin görevi, şeriat buyruğunu savunup korumakta Peygamberin yerini tutmaktır; dinsel hükümler koymakta da yüce Peygamber Efendimizin ve­ killiğini yapmaktır" sözleri Oysa Hoca’nın dediklerini uygulamaya kalkışmak, ulusal egemenliğe ve vicdan özgürlüğünü kaldırmaya çalışmaktı. Bun­ dan başka, Hoca'nm bilgi dağarcığı "yezitler" zamanında yazdırılmış baskı yönetimiyle ilgili kuralları kapsamıyor mu idi? Öyleyse, anlamı ve kavramı artık herkesçe iyiden iyiye anlaşılmış olan devlet ve hükümet terimlerini ve millet mec­ lislerinin görevlerini din ve din kuralları kılığına sokarak, kim­ ler ve niçin aldatılacaktır? Gerçek bu olmakla birlekte, o gün IztniTîe, bu konuda ga­


100

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

zetecilerle daha çok konuşmayı uygun bulmadım. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da, yeni Anayasa yapılırken, *'laik hükümet" teriminden dinsizlik anlamı çıkarmaya eğilimli olanlara ve bundan yararlanmak isteyenlere fırsat vermemek amacıyla, yasanın ikinci maddesini anlamsız kılan bir terimin konulmasına göz yumulmuştur. Anayasanın ikinci ve yirmi altıncı maddelerinde gereksiz görünen ve yeni Türkiye Devleti ile cumhuriyet yönetiminin çağdaş niteliği ile bağdaşmayan terimler, devrim ve cum­ huriyetçe, o zaman için sakınca görülmeyen tavizlerdir. Milletimiz, Anayasamızdan bu gereksiz terimleri ilk el­ verişli zamanda kaldırmalıdır!"^ Görüldüğü gibi Mustafa Kemal, İsmail Şükrü Hoca gibi hi­ lafeti savunanları "yezit" benzetmesiyle nitelemiş ve din ve dinî kurallarla idare edilmenin de "aldatılmak" olduğunu bu gezi değerlendirmesinde açıkça ortaya koymuştur. Şimdi Mustafa Kemal'in kendisine "yezit" benzetmesini yaptığı bu gerici (!) Hoca Efendi'nin çok gürültü kopartan ve o günün Türkiye'sinde fırtmalar eslirten meşhur "Hilafet-i Islamiyye" risalesine dönelim.

Gu» MustıTı K cm ıl (AtJtfüfi). Nutuk S û ) lf\\ II. Cilt. A litu rk KuliUf. Kununu^Tgrt‫ ؛‬Tanh Kunınıu Yıyınj. 1987

١'٠‫س‬

vc Târih ‫ا‬

j


HOCA! ISMAIL ŞÜKRÜ EFENDİ.NİN HİLAFET RİSALESİ

m ürteci

Her şey 15 Ocak 1339 (1923) tarihinde Karahisar٠٠ı Sahip (Afyonkarahisar) mebusu olan Hoca İsmail Şükrü Efedi.nin önceden bastırarak hazırlattığı "Hilafeti Islamiyye ve Büyük Millet Meclisi" adlı risaleyi mecliste bulunan milletvekillerine dağıtmasıyla başladı. "Hilafeti İslamiyye" risalesi. Cumhuriyet tarihi boyunca kendi "büyük ٠ywn"lannı ortaya koymak isteyenlerin gerçek yüzünü, gerçek niyetlerini daha cumhuriyetin kuruluşundan 9,5 ay önce ortaya çıkartılmasına yarayan tarihî bir risale olmuştur. Gerek İsmet İnönü'nün ve gerekse Mustafa Kemal'in belki yüzlerce kez mecliste ve kamuoyu önünde tekrarladıkları "Türkiye'nin başında ebediyyen bir halife-i müslimin bu­ lunacaktır." sözlerini ilmen ve fıkhen tekrarlamaktan başka bir şey yapmayan Afyonkarahisar Mebusu İsmail Şükrü Hoca.nın sözkonusu risalesi, tarihselliğinin yanında bir de sürekli takiyye yaparak oyun üzerine oyun deneyen "büyük oyun" sahiplerini artık takiyyesiz bir oyuna götünnenin de başlangıcım oluşturmuştur. Nitekim tarihe "laikleşme" süreciyle ilgili temel devrimlerin ilk kez resmî ağızdan ifade edildiği Eskişehir, İzmit, İzmir ve Bursa yurt gezileri ve bu gezilerde yapılan özellikli sohbetler, ilk kez yapılan takiyyesiz konuşmalarla ve rol yapmaya gerek


102

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

duyulmadan sahnelenen "'tabii oyun"\a, İsmail Şükrü Hoca’nın risalesi gerçekten tarihî bir hizmet ifâ etmiştir. Nasıl Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey'in hayatı ve konuşmalan ve hilafet adına yaptığı muhalefetler tarihin kimi karanlık noktalanm aydınlatmışsa. Hoca İsmail Şükrü Efendi'nin, hilafeti savunan, ondan asla vazgeçilemiyeceğini bildiren ve TBMM.yi de "hilafete bağlılık" sözünde durmaya davet eden risalesi de gelecek dönem tarih araştırmacılan için önemli bir başlangıç noktası oluşturacak ve tarihî aydınlatacaktır. Biz, burada Milli Kütüphanede ve TBMM Kütüphanesinde bulunmayan ve orijinali Erzurum Atatürk Üniversitesi Kütüphanesi Seyfettin Özeğe koleksiyonunda bulunan "Hilafeti İslamiyye ve Büyük Millet Meclisi" adlı 28 sayfalık Osmanlıca risalenin taraammı ilk kez türkçeleştirerek hem kültür hayatına bir katkıda bulunuyor ve hem de "Büyük Oyun" isindi ese­ rimizin İkincisi olan ”Hilafetin Kaldırılması" olayına başlangıç teşkil ettiği için buraya aynen almak istiyoruz. Ki Mustafa Kemal'in yine orijinal belgelerinden su­ nacağımız Eskişehir ve îzmit konuşmalan bu risalenin ışığında daha iyi kavranabilsin. İşte Mürteci Hoca (!) İsmail Şükrü Efendi'nin Risalesi: Esere Önsöz: Görülüyor ki B.M.M.'nin Hilâfet ve Saltanat hakkındaki iki maddeyi ihtiva eden 1 Teşrîn-i Sânî 1338 tarihli karan gerek içte ve gerek bütün İslâm âleminde büyük tesirleri meydana ge­ tirmiş, bu sebeple İslâm kamuoyu tereddüt ve ızdıraplara düşmüştür. Bu hususda değişik yerlerdeki yayın ve bazı


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

103

kişilerin açıklamalarından anlaşıldığına göre büyük bir yanlış anlayış ortaya çıkmış, bazı taraflarda öyle zannedilmiş ki; B.M.M. İslâm dininin yüce hükümlerini bir tarafa bırakarak. Yüce Hilâfet makamını gerçek yerinden uzaklaştırmış, Katolik dünyasındaki Papa'nın mevkii gibi yeni bir durum çıkarmıştır! Bütün İslâm kamuoyunu temin ederiz ki; o karan esas kabul eden. B.M.M. muhterem üyelerini kesinlikle böyle bir ben­ zetmede bulunmuş, böyle dine uymayan bir durum meydana getirmeyi hatınna bile getirmemiştir. Kaldınlan şey - ge­ lecekte açıklanacağı şekilde- hükmetme ve sultanlık etmekten ibarettir ki, zâten İslâm dini bunu kabul etmemektedir. Yerinde bırakılan şeyde hükmetmenin kendisi olan Yüce İslâm dininin hilâfetidir ki, bunun asıl manasını, hukuk ve dinî görevlerini iptal etmek hiç bir kimsenin, hiç bir meclisin elinde olmadığı bütün müslümanlarca bilinmektedir. Böyleyken o karan yanlış yorumlamaya yer var mıdır? Anlaşılıyor ki Islâm Hilâfetinin şer'î durumunu bilmeyen, bilip te özel bir amaç güden bazı kişiler ile basının yanlış ve lüzumsuz açıklamalan ve yayınlan müslümanlar arasında böyle bir kararsızlık ve ızdırab oluşumuna sebep olmuştur. Olabilir ki bazı siyasî gereklilikler düşüncesiyle meclisimizle, Halife-i Müslimîn Hazretlerinin bu gün aynı yerde bu­ lunamaması da bu düşünceyi kuvvetlendirmeye sebep olmuştur. Lâkin bütün Müslümanlar takdir eder ki. buhranlı ve olağan dışı zamanlardayız. Hiç şüphe yok ki bu durum geçicidir ve inşallah çok geçmeden normal ve esas durum geri gelecektir. İslâm kamuoyu yakinen bilmelidir ki; B.M.M. ile meclisin seçim ve biat etliği Halîfe-i müslimin arasında hiç bir ayrılık, gayrdık yoktur. Halife meclisin, meclis halifenindir.


104

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Lâkin, madem ki her ne sebebe dayanırsa dayansın. İslâm kamuoyunda böyle bir kararsızlıklar ve ızdırâb ortaya çıkmıştır. O halde bu husustaki bazı büyük âlim arkadaşlanmızla birlikte düşündüklerimizi, İslâmî kitaplarda bu­ lunan. muayyen ve müstekar İslâmî hükümleri yayarak, yanlış yayın ile saptınidığı maalesef görülen, İslâm kamuoyunu aydmlatmayı en zarurî bir görev kabul ettik. Ümid ederiz ki bu açıklamalanmızla meclis ile meclisin kararlan hakkında ortaya çıkan her türlü yanlış anlayışlar yok olacak.ve B.M.M.’nin Yüce İslâm dinini kuvvetlendirmek ve yüceltmekten başka bir şey düşünmediği bütün Müslümanların nazarında belirecektir. Ve başan Allah'tandır. B.M.M. Azasmdan (Afyon) Karahisar-ı Sâhip Mebusu Hoca Şükrü


T T

‫ط‬

BÜYÜK OYUN - n / HİLÂFETİN KALDIRILMASI

105

..^ F E T - İ İ S L A M ^ Y E V E BÜYÜK M٥ ^LET MEÇLİSİ Bismillahirrahmanirrahîm Bütün İslâm fakîhlerinin ittifakla açıklamalanna göre. Hilâfet-i Islamiyye; Dünya işlerini yürütme ve siyasette dini emirleri muhafaza ve korumakta nübüvvete halef olmaktır. Şeriatın ayakta tutulması hususunda Rasûl.ü Ekrem Efendimiz taıafmdan niyâbettir. Malumdur ki yüce risâlet makamında başlıca üç vasıf tecellî ederdi: îfta, kaza, imamet. Buna dayalı dînî hükümlerdeki tasarruf üç şekilde olur: 1- Ifta (fetva vermek) suretiyle: Dinî hükümleri öğretmek veya ibadetleri bildirme esnasındaki tasarruf, iftâ şekliyle olur. Yani müftünün tasarrufu öğretme ve açıklama iledir. Başka türlü tasarrufu yoktur. 2. Kaza (hakimin hükmü) suretiyle: insanlararası anlaşmazlıkları kaldırmaya aid olan tasarruf kaza ciheliyledir Yani hakimin tasarrufu ancak anlaşmazlıktan kaldırmaya aid. dir. 3- Imâmet (devlet başkanlığı) suretiyle: Halkın işlerin idare yolundaki tasamıfla İmâmet cihetiyle olu٣ Yan müslümanların devlet başkam halkın işlerinde lasamıl'c.'er. İşte birinci hususda müftüler, ikinci hususd üçüncü hususda halifeler, Peygam^rimiz efendir(.'

ad١l.،r (S -.IS .:


106

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Hz.lerinin vekilidirler. Binaaleyh halkın işlerinde tasarruf, hilâfetin kuvvetli özelliği, temel direğidir. Onsuz hilâfet yoktur. Yani halkın işlerinde tasarruf sahibi olmayan halîfe olamaz. [Tabiîki bu ta­ sarruf mutlak (sınırsız) değildir, aksine halkın faydalarına da­ yanmaktadır.] Bu nakille beraber halîfe, müftü ve kadı (hakim) da olur. işte şu açıklamaya göre "hilafet" in "imâmet-i kübra (devlet başkanlığı)" demek olduğu açık bir şekilde anlaşılır. (Hilafet) kelimesi bazılarınca yanlış anlaşılarak katolik âleminde papalık makamı ne ise, İslam âleminde hilâfet ruh ve gaye itibariyle aynı şey kabul edilmiş olunuyor. Bu gibilerce (Hilafet) kelimesi manevî bir nüfuz, ruhanî bir kudret ve statik kaynağı olan dinî görev olmaktan başka bir mana ifade etmez. Gerçekte ise bu özellikler kelimenin asıl manasından uzak ve hakiki manasının tayin ettiği vazifeye uygun değildir. Bunu açık bir şekilde anlatabilmek için şurada bazı İslâmın İlmî hakikatlanndan bahsetmek gerekmiştir: Bilinmektedir ki "tevhîd"; Kur'ân'ın kuvvetlendirmeye çalıştığı İslâm'ın esaslanndan en önemlisidir.• İslâm kendi siyasî ve sosyal kurallannı sırf tevhîd sayesinde koymayı ve kabul ettirmeyi başarmıştır ki, o kuralda zorbalar, zorlayan kraUann ileri gelenleri ve emirlerin nefsi nüfuzları ve dünyevî maksadlarına ulaşabilmek için âlet ettikleri ruhanî nüfuzu yıkmak için, İslâm'ın elinde kuvvetli bir balta kuvvet ve tesirini göstermiştir. Evet İslâm'da tevhîd esası, herkesin bir gözetici olup gözettiklerinin iyi ve kötü hallerinden mesul bulunduğu, sorumsuz olanın ancak Cenab-ı Hakk olduğu kuralının tek da­ yanağıdır.


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

107

Bundan anlaşılıyor ki diyanet ve İslâm Siyaseti nazarında hâkim ancak Cenab-ı Hakk'dır. Şu kadar var ki insanlar İlahî hükümleri uygulama ve .halkın işlerinin güzel akışını temin etmek için kendinde kudret ve kabiliyet gördükleri birini seçmekle ona işleri devrederler. İslâmî bakış açısında hâkimiyet sadece Cenab-ı Hakk'a aid olduğu için müslümanlık beşer meyanında seçilen halîfelerde, İlahî hükümleri uygulama ve onları kesintiden ve ihmalden uzaklaştırmış halkı İlahî hükümlerin gereklerine uymaya zorlayarak bu sayede hayat ge­ reksinimlerinin düzenlenmesinden başka bir görev görmemektedir. Yalnız burada anlaşılması gereken bir nokta vardır ki o da İlâhî hükümler denilince yalnız müslümanlığa aid olarak Kur.ân ve Hadîs'te bulunan ana hükümler kasdedilmeyip belki daha genel bir manaya işaret etmesidir. Zira din âlimlerinin usûl kitaplannda yazılı genel kurallan içtihad temeli ederek; çıkardıkları hüküıiıler. icma kuralına ve zaman, mekan ge­ reklerine uygun olan hükümlerin halk üzerine gerekli kılınması yolundaki dinî esaslara uygun olarak ümmetlerin yapmış olduklan nizamlar, kanunlar. İlâhî hükümler tabirinin içerisine girer. Bu bahsettiğimiz şeylere İslâm ıstılâhınca İlâhî hükümler denilip, hükmü yerine getirme ve uygulama ve ortaya çıkabilecek noksanlıktan korunması Müslümanların halifesinin en birinci vazifesini teşkil eden zümreye girmektedir. Örf ve taamüle dayanan bu kararlar ve içtihadî hükümler karcısında halifenin bir yeri daha vardır ki önemi. İdarî görevinin öneminden aşağı değildir. Din âlimlerinin bilinen kanun koyma metodu gereğince çıkardıkları hükümlerin bazan farklı olması doğaldır. Bu gibi durumlarda halk, muamelatında işlerine ya­


108

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

rayan ve durumlann gereklerine daha fazla uygun düşen bir hükmü işin ilkesi ittihaz edebilmeleri için şeriat; zikr olunan birbirine muhalif hükümler üzerinde îslâm halifesine bir seçme hakkı vermiştir. Bu yönüyle halîfe aralarında ayrılık ve ihtilaf bulunan içtihadî görüşten hangisini kabul ve tasdik ederse mu­ ameleler (ilişkiler) ve davalan çözmekte onunla uygulama yapılır. Taamül olan hükümlerde yürürlükte olan bu usul ibadetler de geçerli olmaz. Zira kul. tercih edilen görüşe göre ibadetlerde herhangi bir görüşü bu uygundur diyerek tayin ve fer'î me­ selelerde müctehidlerin görüşlerinden birini halifenin tercih hakkı yoktur. Halife sahip olduğu dinî ve siyasî görev itibariyle Islâm meclislerinin memleketlerine has örf ve adet gereklerine, zaman ve mekanın gereğine bağlı olarak kararlaştıracaklan kanunlar ve nizamlarda önemli bir etkisi ve tesiri vardır. Bu gibi mec­ lislerin karar altına aldıkları uygulamadaki maddelerin itaat olunması için, halifenin tasdik ve uygun görmesinin bulunması gereklidir. Ancak o sayededir ki bu gibi kanunlara aid ka­ rarlaştırılmış hükümler şer.î hükümler sınıfına dahil olur. Şu ortaya koyduğumuz açıklamalardan ortaya çıkıyor ki müslümanlar. açıkladığımız bütün kısımlanyia. İslâmî hükümlere itaat ederler, onlan İlahî bir takım hükümler tanıdıklan için mefhumlanna muhalefeti Cenab-ı Hakk'a isyan mahiyetinde kabul ederler. Bir de şu hakikat meydana çıkıyor ki. halifenin görevi papalık makamı hakkında fikirleri çağrıştırdığı gibi, ruhanî değil, belki ümmetlerin muamelatım idare etme ve dünya


BÜYÜK OYUN - II / H lLA FE^N KAUDIRILMAŞI

109

işlerine ait hükümlerden menfaatlerine en fazla uygun düşeni sayılan şartlar dairesinde kabul ve yerine getimekten ibarettir. Demek oluyor ki, İslâm'da halifenin görevi njhlar üzerinde hüküm ve nüfuzunu İcrâ etmek, sadece dünyevî olan teamülle ilgili işlerden daha ileri giderek halkin ahiretle alakalı durum ve mukadderatı üzerinde tasam f iddiasında bulunmak değildir. Çünkü halife demek, gerçek manasıyla İlâhî hufoimleri yerine getirmeye, kullann işlerini düzenlemeye ve diriltmeye memur demektir, o suretle ki İlâhî hükümlere muhalefet eğiliminde bulunan, yahut toplumun işlerinin güzel akışına Ozen göstermeyen kimsede hilâfetin bıratalraası bile doğru değildir. Nitekim müslümanlann hu^ıkunu müdafaa edemeyen işlerini ve faydalannı sağlayan bir azim ve irade ile kav. rayamayan melikler ve emirler hakkında hüküm bOyledir. Demek ki hilafetin meşnı olmasının sebebi, mUslümanlar arasında adaleti pâyidai. etmek, dinin ağır cezalan icra etmek ve toplumun haklannı gözetmek, emniyet ve asâyişi bozacak hadiselere mani olmak İçin gereken kuvveti sağlamak, diğer milletler tarafından yapılması muhtemel tecavüzlere set çekmek esaslannda sakildir. Hilafet Oyle kendisiyle bereketlenilecek, yahut göklerden rahmet etmesine vesile olacak birşey değildir ve olamaz. 0 Oyle bir makamdır ki kendisinden beklenen. Allah'ın koyduğu ağır ceza hükümlerini yüriitmek, Allah'ın kullannın haklannı gözetmek, halkın birbirine girmesine meydan vemiemek. İslâm toplumunun kurtuluşunu temine hizmet eden medenî ve imar edici se^pleri hazırlamaktır. Nitekim hilâfetin maksatlannda. gerektiğinde liarbe ginnek. askeri talim ve terbiye etmek, dinin. mUslUman topluluğunun tecavüzden korunmasına kefil olacak


110

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

tedbirleri sağlamak gibi halife tarafından görülecek işler ile, İslâm'ın ululuğunu kuvvetlendirmek ve İslâm kelimesini yüceltmektir. İslâm siyâsetine ait olan hükümleri dikkatle in­ celeyen kişi ve hükümler arasında dışardaki hadiseler ve işlere muhâlif gelecek yahut zamanın zorlamasıyla bağdaştırılamayacak bir şey bulamaz. Binaenaleyh halife olan zât. mevkii gereği olarak, şu sıraladığımız kamu işleriyle so­ rumludur. O halde mutlaka bu sorumlulukların hakkından gelmeye gücü yetmesi gerekir. Zaten ancak iktidarı olanlar bir iş ile so­ rumlu tutulabilir. İşte bu sebepten İslâm âlimleri, kendisine biat olunmak istenilen zâtta dört şartın bulunması gereğini ittifakla bildirmişlerdir ki o şartlar da; İlim, adalet, yeterlilik, bir de görüş ve işlerinin selâmeti için organlara ve duygulara ait selâmettir. İşte müslümanların işlerinin gerektiği şekilde yürümesi, Islâm toplumunun gerileme sebeplerinden uzak kal­ ması maksadıyla hilâfet için zarûri olduğunda müslümanların birleştikleri dört t.mel kaide bunlardır. (El-eimmetü min Kureyşin-imamlar Kureyş*tendir.) hadis-i şerifine gelince bundaki hükmün dayandığı asıl sebep nüfuz ve kudrettir. Nitekim İslâm fakihleri kuvvet ve kudretsiz hilâfetin şer'î manası olmadığı cihetle, Kureyşden olmayı hilâfetin şartlarından saymamışlardır. O zaman Arap kabileleri arasında en fazla nüfuzlu KureyşIiler olduğu için hilâfet görevini ancak onlar yerine getirebilirdi. Yoksa KureyşIiler hakkında ümmete hitaben : "Dosdoğru hareket etmezlerse ktlınçlarinızı boy• nunuza takıp ocaklarını söndürünüz. Yapamazsanız hakikaten sersem kimselersiniz.*' buyuran Cenab-ı Peygamber (s.a.v.) efendimiz hiç bir zaman nüfuz ve kudretsiz bir hilâfeti kas-


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

111

detmemişlerdir. Maddî kudret ve hükümet kuvveti, hilâfetin olmazsa olmaz şartı olmakla, hilâfet, bu kuvvet ve kudretten soyutlandığı gün tabiatıyla artık onun hiç bir İslâmî manası kalmaz. Müslümanlıkla, hristiyanlıkta olduğu gibi. Allah ile Allah'ın kullan arasında hiç bir ruhânî vasıta yoktur ve olamaz. Madem ki hilâfetin meşru kılınmasının sebebi müslümanlar arasında adeleti tesis etmek Allah'ın kullarının haklannı gözetmek, diğer kavimlerin tecavüzüne karşı durabilmek için gereken kuvveti hazır bulundurmak gibi tamamiyle maddî olan sebeplere dayanır ki; o halde bunu gerçek konumundan çıkararak papalık gibi ruhânî bir şekilde anlamaya elbette hiç kimsenin hakkı yoktur. Hilâfet, şer'î gerçek konumundan çıkarıldığı, yani kuvvet ve nüfuzu hükümetten soyutlandığı gün bütün İslâm âleminde büyük bir buhran başgösterir. Ve İslâm hilâfeti maddî kudrete ve hükümet kuvvetine sahip bir zata intikal edinceye kadar bu buhranın önüne geçilemez olur. Zira şer'î konumundan çıkanlmış manasız bir hilâfetle, hilâfetin yokluğu arasında hiç bir fark yoktur. Binaenalehy gerek hilâfetin kesilmesi, gerek şer'î gerçek konumundan çıkanlması bütün İslâm âlemini sar­ sar. Zira bir halîfe ataması, bilindiği üzere -ümmet üzerine vacibtir. Müslümanlarca geçerli olan icmâ ile bu şart sabittir. İşte hilâfetin zayıfladığı, maddî kudret ve hükümet nüfuzundan mahrum kaldıktan, bir takım melikler ve emirlerin ellerinde oyuncak haline geldikten sonradır ki, İslâm me­ deniyetini asırlarca gelişmeden alıkoyan korkunç fitne yangınları, İslâm memleketlerini kasıp kavurmuştur. İslâm âleminde kudret ve kuvvet sahibi bir tek hilâfet makamının bu-


112

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

lunması yani topluluklan birbirinden tamamen ayrı gayelerle çözülmelere düşüşlere yüz tutmuş, İslâm toplumunun siyasî birliği yok olarak Emevîler Endülüs'te, Aleviler Mağrib'de, Fâtimîler Mısır'da, Abbasîler ise zaten bulunduklan Bağdat'ta birer halifeliğe iddia sahibi olmuşlar, fitne ortalığı kaplamıştır. Müslümanlar arasında hilâfet meselesinin dalgalandığı o müthiş zamanlarda çeşitli toplulukların, çeşitli soylann hilâfet ipini ele geçirmek için çekişip durdukları o feci günlerde biz­ den öncekilerin dökülen kanlan o vakte kadar kalplerde gizli duran kinlere, kızgınlıklara sebep olduğu ve bu sebeplerin ne acı intikam alma fırsatlan verdiği herkesin bildiği birşeydir. Bunlardan herbirine tâbi olan topluluk, karşısındakinin haram olan kanını artık mubah görmeye başlayarak aralannda bir çok vuruşmalar, o uğursuz sesler, kainatın ufuklannı inleten kanlı savaşlar zuhura geldi. Duygulannı, fikirlerini istila eden soy çılgınlıklarının hükmüne ram oldular. Saltanat duygusu akıllannı başlanndan aldı, Islâm'dan önceki soy bağlılığı bu­ runlarını kabarttı da. kalktılar Islâm ufuklarını saran o fitne yangınlarını kendi elleriyle ateşlediler. Arzuların farklılığı, gayelerin çarpışması neticesi olarak Endülüs öyle günler görmüş ki, her bin kişilik bir topluluğun "bir emîrîl mü'mini ile bir kürsüsü" vardır. Şimdi ise o yerlerde ne bir müslüman fert, ne de bir İslâm kürsüsü kaldı. Abbasî halifelerinin nüfuz ve hükümet kudretlerini kay­ bedip. yalnız hutbelerde isimleriyle bereketlcnildiği zamanlarda idi ki. haçlı orduları akın akm İslâm yurilannı istilaya başladı. Yine o sıralarda idi ki. Islâm âlemi işin, bilhassa Türklük için ve belki bütün insaniyet için musibetlerin en büyüğü, önce Moğol istilası. Cengiz fitnesi ortaya çıkmış. İslâm hayatı


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETÎN KALDIRILMASI

113

büsbütün felce uğramıştı. Cengiz’in soyundan putperest Hulâgu Han, Halîfe Mustasımı idam ile Abbasî halifeliğini yok ettikten sonra, İslam âlemi en korkulu, en karanlık bir felaket devresine düşmüşdü. Abbasîler neslinden bir zat kaçarak Mısır’a sığınmış, orada kuru bir hilâfet Unvanıyla yetinmeye mecbur kalmışdı. Tabii ki bu fetret (geçiş) devresinde halifelerin elinde ne hükümet vardı, ne de memleket. Hilâfet tamamıyla şer’î ko­ numundan çıkarak bir itibarî (göstermelik) iş haline gelmiş; ancak tarikat şeyhleri gibi kendileriyle bereketlenilmekten, hut­ belerde isimleri Mısır sultanıyla beraber okunmaktan başka hiç bir manası kalmamıştı. îşte bu şekilde yani İslâm dünyasının birliği yok olup, müslümanlann birleşme merkezi ve dayanışma noktası yok olduktan sohra. İslâm memleketlerinin her tarafını ihtilal ateşleri sarmış, bütün İslâm ülkeleri pek acı bir duruma düşmüştü. İşte bütün ümitlerin kesilip, İslâmî hükümet kuvvetinin büsbütün yokluk sayfasına geçmesinin beklendiği zamanda, İslâm ufkunda bir hilâl yükselmeye başladı. Öyle bir hilâl ki. dünya tarihinde yeni bir devir açarak, yok olmak üzere bulunan İslâm hükümetine taze bir hayat verdi. Düşen İslâm sancağı yine yükseldi. Cenab-ı Hakk İslâm'ın sancaktarlığım bu dev­ letin omuzlarına yükledi. Artık hilâfet buhranının nihayeti gelmişti. Hz. Peygamber efendimize vekillik ve hilâfet edecek İlahî bir kavim Harameyn-i şerîfeynin hizmetçisi olarak bir İslâm hânedânı ortaya çıkmıştı. Artık Mısır sultanlannın hi­ mayesi altına sığınan Abbasî halifeleri için, hilâfet unvanım taşımak büsbütün manasız bir şey olmuştu. Onun içindir ki. ululuk ve kudret yönüyle müslümanlann emirlerinin en hey­ betlisi. Islamı himaye ve İslâm kelimesini birleştirme ko­ nusunda en fazla kararlı, en kuvvetlisi olmak üzere I. Selim


114

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Mısır'a gelince (El.Mütevekkîl Ala'llâh) derhal bu emanet.i İlaiıiyyenin lakikî sahibi Sultan I. Selim olduğunu doğrulamakta tereddüt göstermedi. Hilâfet, müslümanlar arasında en büyük kudret ve ululuk sahibi bir kavmin reisine geçmesiyle, yüksek peygamberlik makamının gayesi meydana gelmiş, İslâmî manasıyla kuvvet ve kudret sahibi bir halîfe, hilâfet emanetini yüklenmişti. Evet Abbasîlerin son halîfesi El-Mütevekkil Ala'llâh, Islâm hilâfetinin şer'î manasını anladı. Lâkin ne zaman anladı? Hem kendisi hem de kendisine örnek olan diğer bir çok halife ünvanını alanlar, emirler ile memlûklerin tahakkümü altında kalmış; bütün hukukları bu sonrakiler tarafından ellerinden alınarak onlar için sadece cenaze namazlannda imam olmak, nezr. sadaka akçeleri toplamak, bir de bazı resmî törenlerde hazır bulunmak gibi merasimlerden başka bir şey kalmamış; nitekim sömürgecilere karşı bu gün ne mevkide ise, ken­ dilerinin de aynı dereceye inmiş olduğunu gördükten sonra anladı. (El-Mülevekkil Ala’llâh) İslâm hilafetinin şer'î manasını anladı. Lâkin ne zaman anladı?... Bir halife için emirler ve memlükler huzurunda sessizce dururmuş tavrını takınmak acılığını nefsinde tattıktan, artık bu büyük makamın ken­ disinden beklediği görevlerin hakkından gelemeyeceğini yakinen bildikten sonra anladı. Hilafet kelimesinin artık dışta delalet etliği hakiki anlamının en alçak derecesine düştüğünü gören (ElMüievckkil) İlahî dini yalnız lakablanyla. din müessesselerini sadece bu unvan ile yaşatma ve korumanın mümkün ola­ mayacağını anladı.


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

115

Daha sonra müslümanlara isabet eden zulümler kendisinin dehşet bakışları önünde olaırca büyüklüğüyle görüldü. Evet mazlum müslümanlann aralanndaki bağ tarumar olarak onun yerine bir yığın aşağı, aşağılanmış şeylerin tutması; bunun gibi emir ve yasak sahibi idarecilerin alabildiğine çoğalması; emirler ve halifelerin sadece kendi işleri, kendi menfaatlari ile meşgul olarak Allah'ın kullannın faydalanna karşı tamamiyle lakayt kalması; iş başında bulunanlardan çoğunun servet yığmaktan, arzuları peşinde koşmaktan başka bir düşünce bes­ lememesi yüzünden mazlum müslümanlar, zayıflığın ezil­ mişliğin. aczin en kapsamlı derecesine inerek gerek Av­ rupalIlar, gerek başkalan tarafından başlarına yağdırılan talihsizlik tufanlan içinde boğulup gidiyorlardı. İşte bu acı gerçeklerin tamamı El-Mütevekkil'in dehşetli bakışları önünde bütün açıklığıyla görüldüğü içindir ki, kah­ raman ordularının ezici sadası dünyalan titreten ve Allah'm yardınuyla yeryüzünün büyük bir kısmına vâris olan I. Selim.e yönelerek yanındaki emanetleri, Hazreti Rasülun hırkasını, kılıncını. sancağını ona verdi. İşte o devirden beridir ki hilâfet makamı, Osmanoğullannın hanedanında bulunuyor. Bu konuda bugün müslümanlann it­ tifakı vardır, denilebilir. Hemen bütün dünyadaki müslümanlar hilafetin ehli ve hak sahibi. İslam sancağını taşıyan türklerin başındaki Osmanoğulları hânedanı olduğunda müttefik bu­ lunuyor. Bu yön her mü'minin kalbinde bir yerleşik inanç ha­ line gelmiştir. Zirâ bu millet, altı asırdan beri malını, canım, her şeyini Allah yolunda harcayarak, haçlı saldırılanna karşı göğüs germekte, parlak İslam devletini muhafaza etmektedir. Bazı Avrupa devletleri, çok defalar hilâfeti Osmanoğullan


116

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

hanedanından çekip kendi nüfuzlan altında bir hilâfet tesisine kalkıştıkları halde yine başaramadılar. I. Dünya Savaşı zamanında Mekke Emîri Şerîf Hüseyin'in isyanından kendisi için büyük siyasî faydalar elde edeceğini tahmin etmiş olan İngiltere hükümeti; kendisinin Kureyşî ve Haşimî olduğunu ileri sürerek bir taraftan onu hilâfet iddiasına teşvik ettiği gibi, diğer taraftan da etrafa gönderdiği adamlar vasıtasıyla halkı ona biate teşvik ve asırlardan beri hayal ettiği gayesi olan Hâşimî hilâfeti siyasetini revâça koyuldu. Fakat onun bu uğurda har­ cadığı bu nice mesaiye, sarfettiği paralara; yaydığı hayal ve hi­ lelere rağmen bu hususda hiç bir menfaat teminini başaramadı. Hind ve Mısır müslümanlan Emir Hüseyin'in hilâfet görevlerini yerine getirmeye gücünün yetmeyeceği ve hilâfetin en önemli bir şartı, en mühim bir gereği olan kuvvetten mahrum olduğunu bildikleri için çevrilen dolaplara asla önem vermediler, onu katiyyen halife tanımayacaklannı âleme ilan ettiler. Görülüyor ki Müslümanlar, kuvvetsiz hilâfeti koruma ve kollama altına giren bir halifeyi- velev ki Kureyş'li ve Haşimî olsun- tanımazlar. Zira Islâm Şeriati kuvvetsiz, hükümetsiz, isliklalsiz, hürriyetsiz bir hilâfet, bir halîfe tanımamıştır. Binaenaleyh halifenin kuvvet ve ululuk sahibi ve toplumun yaranna olan işlerde tasarrufa kadir olması en mühim bir şer'î esas olmakla, bugünkü hale bakarak hükemelimizin.devletimizin reisi olması zorunlu bir iştir. Bu konuda başka türlü bir şekle imkan yoktur. Hilafetin hakiki anlamı, meşru kılınma.sının sebebi bu şekilde açıklandıktan sonra, şimdi halifenin tayini konusuna sözü aktaralım. Bilinmektedir ki; akidlcri diğer şer'î hükümler gibi bir akid-


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

117

dir. Şartı, toplum adına iş yapabilme kabiliyeti ve gücü, rüknü (ana prensibi) ise icab ve kabul ve biatır. Icab: Ehl-i hal ve akd tarafından yerine getirilir, kabul; yeterlilik ve kabiliyeti olan zat tarafından gerçekleşir; İcab ve kabul ancak biat ile tamamlanıp olgunlaşır. Mamafih bazen akid halife tarafından gerçekleşir. Binaenaleyh İslam fakihlerine göre hilafetin iki sebebi olur; Ya seçmek ve seçim, yahut veliahd. Yani ya ehl-i hal ve akd tarafından seçilir; yahut eski halifeden çıkan bir hüküm gereğince veliahd tayin olunur. Bu iki sebep asildir. Şurasını kaydetmek gerekir ki; gerek seçim, gerek veliahd şekli Islâm Şeriatı'na göre ne bir uyulması gerekli emir, ne de bir usûlî kaidedir. Binaenaleyh bu yön, müslümanlann faydası gereği milletin takdirine bağlıdır. İslâm için hangi tarzda fayda varsa o tarz tercih olunur. ilk Islâm Halîfesi Hz. Ebu Bekir, Hz. Peygamberin vefatının arkasından (Said oğullan bölgesinde) akd edilen bir toplantıda ehl-i hal ve akd tarafından seçilmişti. Zira Rasûlü Ekrem (s.a.s.) efendimiz diledikleri gibi seçmeleri için işi ashabına bırakmıştı. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'i veliahd tayin etmiş ve o zaman bütün müslümanlarEbu Bekir'in bu ihalesini Hz. Ömer'e biat et­ mekle onaylamıştır. Hz. Ömer ise. halife seçimini içlerinden birini seçmek şartıyla altı kişiden oluşan bir seçim şurasına bıraktı. Bu şuranın arası Hz. Osman ile Hz. Ali'de toplandı. Bunun üzerine ümmet tarafından ittifakla Hz. Osman'a biat olundu. Hz. Ali de Hz. Ebu Bekir gibi seçimle hilâfet makamına


118

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

geçti.

‫؛‬

1

Hz. Haşan hilâfetten istifası üzerine o makama gelen ve Emevî halifelerinin ilki olan Hz. Muaviye ise oğlunu Veliahd tayin etmek suretiyle yeni bir usul tesis etti. Bu usule bazı büyük ashabın karşı çıkmalan üzerine; hilâfet işini hal et­ meden bıraktığı takdirde, bu yüzden İslâm âleminin büyük büyük çekişmelere giriftar olacağını, ileride bu konu üzerinde bir çok münakaşalar ve mücadeleler olacağını, bir çok kan döküleceğini uzun uzun açıkladı. Hz. Muaviye maksadını teşvik için söylediği bu sözlerle, hilafet işinde daima serbest seçimler usulüne uyulması, müslümanlar arasmda. eksiksiz kan dökülmesini ortaya çıkaracağını anlatmak istemiştir. Onun düşüncesine göre veliaht tayini, hilafetin bir aileye bırakılması İslâm toplumunun kurtuluş ve korunmasını, Müslümanlann faydalarının elde edilmesi açısından en önemli bir usul ve tedbirdir. Ondan sonra gelen halifeler tarafından aynı usul takip olun­ muş, onlar da oğullan arasında hilâfet görevini en güzel yerine getirecek olanı veliahd yaparlar, oğullan içinde bu şartı taşıyan birini bulamazlarsa aile fertleri arasından yeterliliği ve kudreti taşıyan birini seçerlerdi. Ümmet de bu usulü güzel ve Müslümanlann faydasına uygun buluyordu. Görülüyor ki halifenin seçimi ve tayininde Müslümanlann faydasının gereğine uyulur. Milletin ehl-î hal ve akdi, Müslümanların faydasına göre bu meseleyi İslâm için en fay­ dalı bir (arzda halletmek hakkına sahiptir. Binaenaleyh bugünkü Müslümanların faydalarını tayin ko­ nusundaki bakışımız şu noktada birleşiyor: Ehl-i hal ve akd


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

119

olan millet meclisi tarafından Osmanoğullan hanedanının ilmen ve ahlaken en iyi ve en olgununun halifeliğe seçilmesi, bugün için ümmetin faydasına en uygun ve en doğru yol kabul edilmiştir. Yabancılann hilâfet işine olağanüstü önem vererek bu yüce makamı zayıflatmak için bütün varlıklanyla il­ gilendikleri şu günlerde hilafeti, bütün İslam âleminin müttefik bulunduğu Osmanoğullan hanedanında bırakmakta büyük men­ faat ve ümmetin faydaları vardır. Şu kadar ki en büyük evladın veliahd tayini işi hilâfetin şartlarını ihmale sebep olabilmesi düşüncesiyle seçim hakkının, ehl-i hal ve akd olan meclise bırakılması ümmetin faydasına daha uygun olacağı düşünülmüştür

‫؛‬٠‫ ؛‬٠

٠

Islâm'da halife ile milletin durumu ve ilişkileri en mühim bir esas kanun olarak kabul edilmiş ve buna dayalı hükümler akaid kitaplannda açıklanmış olduğu için, bu yönünde yazılıp anlatılmasına gerek görülmüştür. Öncelikle şurasının anlaşılması gerekir ki, İslâm'da hakimiyyet şeriatta ve şeriattan çıkanlan kanundadır. İslâm dini bütün özel menfaatleri, çeşitli siyasetleri yok ve inkar ederek sosyal hayatta bir anayasaya itaat ve boyun eğmeyi emretmiştir. Halkın sahibi ve hakimi olduğu bir hükümet oluşturulmasına İslâm ın ruhu kesinlikle müsade etmez. Hükümet görevlerini ye­ rine getiren kişiler için ne özel haklar vardır, ne de özel ünvanlar ve imtiyazlar. Hatta hükümetin şahsî ve keyfî hal ve akd hakkı da yoktur. İslâm'da kanunlann hadiselere uygulanması bile, halkın men­ faatlerine, kulların faydal ıma göredir. Yoksa halifelerin, emir­ lerin ve hâkimlerin ke>n uuumlan ve kasıtlı hareketlen uy-


1.

120

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

gulamada tesirli olamaz. Müslümanlığın hükümetin kendisi demek olan hilâfet hakkındaki anlayışı batıdaki gibi değildir. İslâm. Avrupa'da olduğu gibi ne bir kraliyet ve saltanat hakkı tanır, ne de halifeyi Avrupa'nın (teokratik) dedikleri İlahî bir sultan olmak üzere anlar. İslam bakış açısında halifenin mevkii ancak şeriatin uy­ gulanması için bir memurdan başka bir şey değildir. İslâmî halka yaptınm gücünü bu şekilde anlar. Onun içindir ki. İslâm bakış açısında halife, ne papalık gibi masum, ne de İlahî kanun koymaya hakkı vardır. İslâm'a göre halife ne yapdığından so­ rumsuz, ne de halkın inançları üzerinde tasamıfa sahiptir. İslâm'a göre halifeler, emirler, hakimler, hükmeden değil, hizmet eden, sevab kazananlardır. İslâm'da hakimiyyet halifede değil, şeriattadır.halife şeriatın hizmetçisidir. Yani halife tâbi olan, şeriat tâbi olunandır. Halifede diğer toplum fertleri gibi şer'î hükümlere uymakla sorumludur. Zatî ve kişilik itibariyle ümmetin fertlerinden fazla bir haklara, fazla bir imtiyaza (seçkinliğe) sahip değildir. Şimdi şu şeriatın genel esasları anlaşıldıktan sonra hilafet makamına aid haklar ve aslî görevler neden ibarettir ve bu hak­ lar ve görevlerin günümüzdeki şekli nasıl olması gerekir? Bu­ ralarını incele>ebiliriz.

٠

t

Fıkıh kitaplarında hilâfet makamının haklan ve görevleri şu şekilde sayılabilir: Din \e inancı muhafaza, şer'î hükümler ve bildirmenin )erine getirilmesiyle davaların görülmesi, can, mal Nc ırzın korunmasının temini, cezaların yerine getirilip tat­ bik edilmesi, sınırların muhafa/ası. cihad. ganimetlerin ve görevlerin şeriate göre dağıtılması vc taksimi, devlet hâ­ zinesinden \erilecek maaşların tayini, idari işlerde ve mâliyede


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

121

güvenilir ve uzman kimselerin tayini, devlet işlerine gayret ve onları herşeyden öne alıp olayların ve işlerin güzel akışına de­ vamlı özen göstemek. Yani bir hükümete aid ne kadar işlem varsa hepsinin yerine getirilmesi hilâfet makamına aittir. Zira îmamet-i Kübra (büyük imamlık) olan hilâfet, hükümetin kendisi demektir. En büyük yürütme hakkı. Müslümanların imamında ortaya çıkar. Yürütme kuvvetinin en büyük reisi, idare mekanizmasının mer­ kezi ve bütün memurların son irtibat noktası hilâfet makamıdır. Hilâfet makamının kanun yapma hakkına gelince; Halife fakîh olmadıkça kanun yapma hakkına sahip olamaz. Ancak fakîhlerin sözlerinden birini. Müslümanlann dinî faydalanna göre tercih hakkına sahiptir. Bunun gbi müçtehid fakihler tarafından kendisine seçme hakkı verilen hususlarda; yine müslümanlann faydasına göre birini tercih eder. Bir de şahsî haklardan olmayan, Allah’ın koyduğu ağır cezalardan olmayan ta.zîr (hafif cezalar) de- İdarî siyasetteki ilgisi dolayısıyla- tak­ dir haki ve icrası ve affetme hakkı vardır. Hâlife anayasının ve açık kanunların hiç birini değiştiremez ve kaldıramaz. Yukarıdaki tercih h ^ ı ve takdir hussundaki hakkından başka re.sen hiç bir kanun dahi Çıkaramaz. Yani krallann, hükümdarların iradeleri kanun olması ve memleketin krallara, hükümdarlara bir İlahî ihsan olup, her türlü tasarruflarının hak ve meşru bulunması görüşünü İslâm şeriatı kabul etmez ve böyle bir halife tanımaz. Halifenin hüküm verme konusundaki görevine gelince bi­ linmektedir ki. İslâm'da hüküm vermek Allah ın haklarındandır. Allah'ın hakkı olara icra olunur. İslâmî görüşe göre genel hak-


122

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

1ar, Allah'ın haklarının içindedir. Binaenaleyh hüküm verme bir hadisede Allah'ın hükmünün açıklanması ve uygulanması demek olduğundan hakimler, hükmü icra ederken yalnız şer'î kanunların nüfuzu altındadırlar. Kadılar (hakimler), halifenin her türlü nüfuzundan (etkilerinden, uzaktırlar. Hükümlerinde hürdürler. Bunun için İslâm'da mahkemelerin özel bir do­ kunulmazlığı, bağımsızlığı vardır. Gerçi kadılar resmen halifenin vekilleri, yardımcıları du­ rumundadırlar; atanma ve görevden alınmaları halifenin ik­ tidarında bulunur; hüküm verme makamı, makam-ı hilafete benzer ve oradan doğmuştur; fakat böyle olmakla beraber kadılar, halifelerin hüküm ve iradesini yerine getirmeye vasıta değildirler. İlahî hükümleri yerine getirmek için halifeler tarafından atanmışlardır. Bir hakim hükmünü şer’î senede dayandırmayıp da sadece halifenin emrine dayandırsa veya bir ha­ disede halifenin hükmü böyledir." dese, bu hüküm geçerli olmaz, hüküm ve kaza addedilmez. Halifelerin zaman ve mekan ve kişiler itibariyle kayıtlama ve hükme bağlamaya yetkileri hakkındaki şer'î işler dahi, ha­ lifenin hükme müdahalesi manasını içine almaz; hükmün tayini, yönlendirme hakkı ve görevleri ayırma yetkisi demektir. Sonuç olarak İslâm'da devlet kuvvetleri yekdiğerinden ta­ mamen ayn olmayıp. Müslümanlann halifesinde gayret ve hid­ detle ortaya çıkan bir faaliyete döndüğü için, hüküm vermenin hilâfet makamına irtibatıyla yetinilmiş. hakimlerin bağımsızlığı temin altına alınmıştır. Görülüyor ki, hilâfetin aslî görevleri ancak toplumun işlerindeki tasarruftan, yani hükümeti yönetmekten ibarettir. Tabii ki bu husustaki tasarruf da mutlak değil, hükümler ve şer'î


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

123

meseleler uygunlukla şartlıdır. Bu hususda millet devamlı hükümet icraatlanna koruyucu olur. Şeriatın hükümlerine, mil­ let ve memleketin işlerine aykın her harekete karşı mücadele eder. Halife, hilâfet makamına aid bu haklan, görevleri yalnız başına yerine getirebilir mi? Buna imkan olamayacağı açıktır. Hatta Hülafa-i Raşid'in zamanında bile halifeye ashabın ileri gelenlerinden müteşekkil bir meclis (yani şura) yardım ederdi. Bu şura büyük oturumlarda bulunur ve Medine'nin ileri ge­ lenleri bedevî şeyhleri hazır bulunurdu. Hükümet idaresi te­ ferruatlı işlere varıncaya kadar çeşitli kimselere emanet edil­ diği halde, yine devlet işleri müzakere ve danışma ile görülürdü. Muhakeme bile danışmayla yapılırdı. Hükümde tek bir görüş yoktu. Zira meşveret (danışma) esası, İslâm'da en büyük ve terki mümkün olmayan bir temeldir. Daha sonraları Islâm topraklannın genişlemesi, işlerin ve meselelerin pek fazla artmasından sonra halifeye yardımcı olmak üzere işlerin yürütücülerine olan ihtiyaç daha ziyade çoğalmıştır. Binaenaleyh gerek devlet işlerinin yürütülmesi, gerek emirlerin ve kararlann ve şer'î hükümlerin yerine ge­ tirilmesi ve icrası, vezirlere, vekillere yüklenmek suretiyle ifâ edilmiştir. Devlet işlerinin yürütülmesi konusundaki mutlak vekaleti taşıyan (vezir-i tefvîz-işi yüklenen vezir) bütün devlet iş ve meselelerini doğrudan doğruya düzenler ve yürütürdü. Bu veziri tefviz, yardımcı tayin eder, islediğini atar ve görevden alır, siyasî icraatlarla ve harp için tedbirlerde bulunur, devlet hâ­ zinesinde tasarruf eder, hasılı devleti idare işlerini ve iktidannı yürütmeyi haiz bulunurdu. Yalnız Müslümanlann imamı, vezir.


I

1

124

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

i tefvizdin işlerinde sevab olanlarını ikrar ve tasdîk, sevaba karşı olanlannı istidrak eder yani çaresine bakardı. Bunun gibi emirler ve kararlar, kanunlar ve şer'î hükümlerde (vezir.i tenfız. işi yürüten vezir.) tarafından yürütülür ve icra olunurdu. Bunun gibi halife, doğrudan doğruya kendi hükümet alanı içerisinde bulunan beldelere geniş yetkilerle emirler, valiler tayin ederdi. Görülüyor ki hilâfetin vazife ve haklarını yalnız bir şahsın yerine getirmesi zor olduğu için, hükümet görevleri demek olan hilâfet görevleri, vilayetleri idareyi ehil ve ihtisas sahibi kişilere emanet edilegelmiş; şu kadar ki hilâfet makamı daima hükümet reisliği mevkiinde kalmış, İslâm'ın cehd ve hiddeti düşme teh­ likesinden korunmuş ve muhafaza edilmiştir. Gerçekte bazı zamanlar hilâfet makamı aslî konumundan çıkarılmak istenilmiş, bir takım baskıcının, melik ve emirlerin himayesi alıma düşmüş; fakat yukarıda izah olunduğu gibi bu hal, İslâm âlemi için felaket olmuş, hilâfet makamının dinî aslî konumuna iadesi bütün Müslümanlar için en önemli bir dinî zo­ runluluk kabul edilmişdi. Nihayet, Osmanlı sultanları arasından hilâfet makamını kuvvet ve dinî nüfuz sahibi kılacak bir zat çıkınca bu sükutun (düşüşün) şeriata uymayan o durumuna son verilerek hilâfet makamı yine hükümet reisliği makamı oldu. Şu kadar ki I. Selim, hilâfet makamını yüklendikten sonra, c w elce üzerinde bulunan saltanat makamım da muhafaza etti, yani hem sultan, hem halîfe oldu ve ta zamanımıza kadar bu hal desaın eti». Eğer o zaman 1 Selim, sultan lakabını bırakarak, yalnız Müslümanlann emin. Muslümanlann halifesi ina-


Bü y ü k

oyun

٠

ıı /

h il a f e t in k a l d ir il m a s i

125

nanlann emiri lakabıyla yetinmiş olsaydı, bugün yapmak is­ tediğimiz Islâm inkilabı daha o zaman kurulurdu. Yani torunlan içinde hiç biri memleketi dedelerinden miras olarak anlamaz ve milletin işlerinde tasarruf konusunda kendilerini re.yinde mut­ lak -kayıtsız söz sahibi- addetmezlerdi. Geçmişe doğru geri dönüp baktığımızda göreceğimiz bütün yolsuzluklar, bütün baskılar, idarelerde hep bu tarz anlayış etkili olmuştur. İşte devletimizin başında bulunanları zaman zaman gayn meşru ve keyfî harekete saptıran bu önemli etki, bu tarz anlayışa son vermek bu zamana mukaddermiş. İlahî iradenin tecellisi böyleymiş. Şimdi saltanat zihniyeti bir taraf olmakla hilâfel-i îslamiyyeyi tam manasıyla Hülafa-i Raşidin dev­ rindeki şekil ve surette ortaya çıkaracak zaman gelmiş oldu. O şekil ve surette ortaya çıkarabilmek için yukarıdan beri açıklandığı şekilde hem seçim, hem kuvvet ve ululuk ve ta­ sarruf, hem de şura aslî şartıdır. Başka türlü olamaz. Şu hale göre düzenlenen kanunlan ve icra-yı hükümet yet­ kisini üzerinde bulunduran meclisimizin tabiî reisliğini halifenin haiz olması, yani devletin kanunlan ve hükümetin kararlannı halifenin nazar-ı tasdikine sunması bir şer'î zarurî iştir. Sonra mezhebimiz gereğince Cuma ve Bayram namazlannın sıhhati, imamın iznine bağımlı olmakla hitabetin hilâfet makamından tevcîhi gereklidir. Hicaz ve diğer mübarek makamlan içine alan İslâm bel­ delerinin son durumları sebebiyle oralarda hilâfet makamının bir lakım dinî görevleri vardır ki. onlan da bugün aynca hatırlamak gerekmektedir. Bu görevden birisi hac velisi seçmek ve tayındır. Zira hacılann gerek emniyyei ve selametle gidip gelmesi, gerek


126

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

haccın yerine getirilmesi halifenin dinî görevlerindendir. Bi­ naenaleyh bu görevi hac emiri tayini şeklinde yerine getirmek bugün için zamrat halini almıştır. Halife; Hâdimü.I-Harameyn (Mekke ve Medine'nin hiz­ metçisi) olması itibariyle Ravza-i Mutahhara ile Ka'be-i Mükerreme'nin hizmet şerefi, halifenin üzerinde bulunacağı tabiî olduğundan Kabe-i Mükerreme için Harem-i Şerif müdürü, Ravza-i Mutahhara için Şeyhü'l-Haram atama ve tayini suretiyle o hizmetin ifası gerekir. Rasulullah (s.a.s.)'ın soyundan gelenlerin, soylannı ko­ rumak da hilâfet makamının bir vazifesidir. Binaenaleyh bu görevi Peygamber (s.a.s.) Efendimizin soyundan gelenlere baş tayini suretiyle yerine getirmek lazımdır. Halifenin hükümeti olan T.B.M.M. hükümeti bütün İslâm hüümetlerinin en kuvvetlisi olması itibariyle hükümet topraklan dışında kalan mübarek makamlann himayesine (korumasına) diğer hükümetlerden daha hak sahibi ve layıkı olduğu şüphesizdir. Binaenaleyh bu himayenin B.M.M.'de takdir olu­ nacak şekilde yerine getirilmesi gerekir. İslâm'ın hilâfet makamının birleştiği merkezi olması yönüyle diğer Islâm hükümetleriyle hilâfet makamı arasındaki bağın İslâmî bir şekilde ortaya çıkmasını temin edecek se­ bepleri de nazar-ı dikkate almak lazımdır. Bunun içindir ki İslâm hükümetlerinin müracaatları halinde onlan birer vezirlik-müşirlik nişanlan vermek suretiyle bu bağı kuvvetlendirmek gerekir. Bu suretle bu nişanları taşıyan İslâm hükümetlerinin halife yanında bulunduracağı elçilerin, müracaat yerleri dışişleri bakanlığı olan diğer elçilerden farklı olarak, doğrudan doğruya bakanlar kuruluna veya şeriye ba-


B Ü İ OYUN " II / HlLAfETlN KALDIRILMASI

127

kanİjğı makamlarj vasıtasıyla hilâfet makamına bağlanmalarının kuvvetlendirilmesi yönü de, Müslümanlann faydalanna uygun göriilmüçtür. ٠ İşte İslâm'da hilâfetin hakîkî manası. ‫؛‬er'î hükümeti, dinî ve

hukukî görevleri, şeşimi hakkındaki şer'î hükmimler yukanda aşıklandı. Bir ‫؟‬eyi kabul etmek onun gereklerini de kabul etme demek olduğuna göre, halifeliğin gerekleri olan hutajk ve görevler de kabul edilmiştir. Zamanı gelince bu yönün bir özel kanunla kuvvetlendirileceği tabiîdir. İşte bu itibarla B.M.M.'nin I. Teşrîn-i s anî 1338 tarihli kararında şer.î şerife aykırı bir yön yoktur. Binaenaleyh yanlı yommlara kalkışarak İslâmî kamuyounu saptıranlann sözlerini duyup, itibar etmemelidir. Ve selam hidayete (şeriata) tâbi olanlara olsun.'' İsmail Şükrü Hoca.nın kendisine Mustafa Kemalce .'Mürteci., dedirten tarihî .’Hilafet-i Islamiyye.' risalesi İşte bu risaledir‫؟‬ Ve bu risale halifeliğin kaldtrdmasr İşin resmen ifade edilen ilk gerekşe olmuştur. Mustafa Kemal, tüm yurt gemilerinde İşte bu risaleden bahsetmiştin


MUSTAFA KEMAL.IN ESKİŞEHİR KONUŞMASI ..OYUN BAŞLIYOR!.’ 15.1.1923 Tarihinde Eskişehir Vilayet Konağında yapılan konuşmanın Osmanlıca tam metni Türk Tarih Kurumu Atatürk Araştırma Merkezinde 1059 numarada kayıtlıdır. Osmanlıca el yazısıyla 31 sayfa olan bu orijinal metinden biz sadece Mustafa Kemal'in Hilafet. Din ve Laiklik uygulamalarını içeren konuşmalarnıı aynen alarak yorumlamak istiyoruz. Özellikle bu konuşmaların Abdülmecid Efendi'ye halife olarak bağlılığını bildiren ve "Türkiye'nin başında ebediyyen bir halife bulunacaktır. Zira makam-ı hilâfet Türkiye için en âli makamdır" diyen kişilerce yapıldığı hiç bir zaman gözardı edil­ memelidir. "Büyük Oyun-1" isimli eserimizde de belirttiğimiz gibi 18 Kasım 1922 tarihinde TBMM'den Abdülmecid Efendi'ye ''hilafelc bağlılık telgrafı" çeken ve kendisine ''^ y a l'' ettiğini söyleyen Mustafa Kemal, bu telgraf ve bağlılık yemini beyal tan tam 57 gün sonra. 15 Ocak 1923 tarihinde yüz seksen detece tavır ve ifade değişikliğinde bulunarak aşağıdaki konulan gündeme getirir:


I

HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN

130

] i

[ t

i'■i

't

Lozan Konferansı: Barış konferansı ve sonuçlan hakkında hükümetimize uz­ manlar kurulundan resmen gelen bilgi gazetelerde yayımlanmaktadır. Ben tekrar bir açıklama yapmakta yarar görmüyorum. Ben de şahsen olayı izliyorum. Gördüğüm ze­ mini ifade için diyebilirim ki. Lozan Konferansı basit bir sorunu çözmekle uğraşmıyor. Yeni Türkiye devletinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üç buçuk yıllık sorununu çözmekle uğraşmıyor. Lozan Konferansı, başlangıcı pek eski olan bir mücadelenin yeni evrelerini tahlil ederek, bunu çözmeye ve ayırmaya çalışıyor. Kuşkusuz, kanşık bir dengeyi net bir so­ nuca ulaştırmak kolay değildir. Üstelik kanşık hesapların fâili de biz değiliz. Düşmanlanmız yalnız bize ait hesapları sormak gibi iyi, adil, insancıl bir anlayışa sahip olsalardı sorun iki günde bilerdi. Fakat öyle bir işe başladılar ki, yüzyılların bi­ rikmiş işlerini bizden soruyorlar. İtilâf Devletleri olumlu bir sonuca ulaşmak isterlerse ke­ sinlikle eski anlayışlanm bırakmak ve insancıl bir yaklaşımla görüşmek zorundadırlar Bu yönde kesin bir ifadede bulunmak şimdilik mümkün değildir. En doğru hükümler, yapılan işlerin ortaya çıkmasından sonra verilmelidir. Bu tereddüt baki kalmak koşuluyla barış görüşmesi mümkündür. Bütün milletçe istenir ki barış olsun! Aslında bu barışın gerçekleşmesi hem dünyanın, hem de bizim çıkanmızadır. Biz önce kendi çıkanınıza aykın olan bütün dünyanın huzurunun bozulmasına neden olan savaşın devamından yana değiliz. Böyle

A ،. H٠ n E m ir A h m r ١.٤ c١ ın r fu K cn u T c rrk 'liu p l^ ın bu e n J iş c k n dile،MuM٠ B k/ ١ ta n h lı IL L ım ' g a /ric lc n \ c 6 A n ilik la n h lı A r ٠l ، k IV١١ TnA ıa-r gaietrsı*


Bü y ü k

oyun

- ıı /

h il a f e t in k a l d ir il m a s i

131

olduğumuzu şimdiye kadar tekrar tekrar ilan ettiğimize ve hatta kanıtladığımıza inanıyoruz! Eğer uygar dünya, fikirlerini düzeltmeyenlerin fikirlerini düzeltmelerine yardımcı olursa, barışa engel kalmayacaktır. Fakat bu içten isteklerine rağmen savaşta ısrar ederlerse, mil­ letimiz bunu biçilmiş bir kader ve zorunluluk sayarak şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da daha büyük ve kesin bir inançla bu kadere bağlanacağız ve sonucunda bugünkünden daha iyi yararlar elde edeceğimize güvenimiz tamdır. Mil­ letimiz ve bağımsızlığımız için hayırlı olacağına inanıyoruz. Yeni Hükümetimizin Şekli

Efendiler! Bizim bugünkü kuvvetimizin ruhu ve asit, yeni şeklimizdedir. Arzu buyurursanız biraz açıklayayım: Biz bugün doğrudan doğruya milletin ruhuna, vicdanına, eğliimlerine uygun olan maddî ve esaslı noktalara dayanıyoruz. Hükümetimiz bir kişinin görüşüne bağımlı olmaktan uzaktır. Hükümetimiz kişisel görüşlerin oluşturulmasına alet ol­ mamaktadır. OsmanlI Tarihi ve Padişahlar Siyaseti

Efendiler! Osmanlı tarihini incelersek görürüz ki bu. millet tarihi değildir. Milletin uzun geçmişteki durumunu ifade eden bir şey değildir. Belki milletin başına geçen birtakım insanların hayatlarına, ihtiraslarına, teşebbüslerine ait bir hikavedir. Bu böyle olmakla beraber, bütün bu devirlerde devlet adına belli bir siyasî yön yoklu. Belki devletin ve milletin başına geçen in­ sanların kendilerine özgü siyasetleri vardı veyahut hiç m . ya.seılen yoktu. Açıklamak için örnek arz edevım: Ömecın. Fatih Sultan Mehmet'in siyaseti neydi? Bunu açıklarken


132

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

sanılmasın ki bu siyaseti açık olarak ifade eden tarihî araçlar vardır. Biz bu siyaseti onun davranışından ve eyleminden çıkaracağız. Fatih Sultan Mehmet, kendi atalarının kurmuş olduğu OsmanlI Devleti ile Selçuklu Devleti tacına konmuştu ve İstanburun fethiyle Doğu Roma İmparatorluğu'nun da mirasına konmuştu. Bundan sonra Batıya doğru genişlemek is­ tiyordu. Fatih istiyordu ki Roma'yı da alsın ve Batı Roma İmparatorluğu tacını da başına koysun! Birçok Avrupa memleketi zapt olundu. Fakat oralarda İslam öğeleri yoktu. Çeşitli milletler vardı. Denebilir ki Fatih'in si­ yaseti bir Batı siyaseti idi. Ancak dış politikada güçlü ola­ bilmek için güçlü bir iç politika gerekir. Fakat Fatih Sultan Mehmet güçlü bir iç örgütlenme nasıl yaratabilirdi? Şahane memleketmde yaşayanlar çeşitli milletlerden oluşuyordu. Dolayısıyla onlara ayn ayrı örgüt ve ayrıcalık gerekiyordu ve öyle yapıldı ve böyle bir zemine dayanarak bütün Avrupa'yı is­ tilaya kalkıştı. Fatih, bu siyaseti çok akılcı ve ihtiyatlı iz­ lediğinden az çok başarılı olmuştur. Ancak bir siyaset, bir dev­ let ve millet siyaseti olmadıkça yaşayamaz. İnsanların hayatı kısadır. Fatih'in ölümünden sonra Beyazıd başka bir siyaset iz­ ledi. Bu siyasetin rengini ifade etmek mümkün değildir. Beyazıd çok dindardı ve dine bağlılığı taassup derecesindeydi. Fatih'in siyasetini izlemedi. Sonra Yavuz Sultan Selim geldi, o da başka bir siyasete vüneldi. Batı siyasetini bıraktı. Doğu siyaseti.. İslam Birliği si­ yaseti izledi. İran yönünde iktidarının etkisini gösterdi ve Mısır seferi sonucunda da Hilafet'i aldı. Bakış açısı İslam Birliği'ydi. Fakat bu siyaset de bir devlet siyaseti olarak saptanmadığından ölümünde yerine geçen Kanuni Süleyman başka bir siyaset iz-


Bü y ü k

oyun

٠u / h i l a f e t i n

k a l d ir il m a s i

133

ledi. Yani hem Doğu hem Batı siyasetini izledi, iki cepheli bir siyaset!... Fakat bu işler için harcanan temel unsurlann gücü kuvveti buna yeterli miydi, değil miydi? Bunlan düşünmedi. Karışık ve belirsiz bir siyaset izledi. Beİli başlı dört sultandan başka öbürlerini dikkate alırsak onların hemen hemen hiçbir si­ yaset izlemedikleri görünüyor. Yeni Türkiye.nin Siyaseti İzlenmesi akla uygun olan siyaset, milletin doğal yetenekleri ve ihtiyaçlanyla uyumlu olanıdır. Bizim için ne İslam birliği ve ne de Turancılık, akılcı bir siyasetçilik olamaz inancındayım. Artık Türkiye’nin devlet siyaseti, milli sınırları içinde ege­ menliğine dayanarak bağımsız yaşamaktır. Bugünkü millî hükümetimizin hareket ilkesi budur. Hükümetimizin Şekil ve Niteliği ve Teşkilat-ı Esâsiye Kanunu: Bu noktada bir şey hatırıma geldi. Bizim hükümetimizin şeklini ve niteliğini anlamayanlar veya anlamak istemeyenler vardır. Bu tereddüdü gidermek için Teşkilat-ı Esâsiye Kanunu'nun ruhunu iyi tahlil etmek gerekir. Gerçekten Teşkilat-ı Esâsiye Kanunu'nun özellikle bazı maddelerinin bilinmesi ge­ rekir. Örneğin birinci maddeyi beraber inceleyelim ve tahlil ede­ lim; madde, iki fıkrayı içeriyor (Egemenlik kayıtsız şartsız mil­ letindir.) birinci fıkradır. Efendiler! Bilirsiniz ki irade denen bir şey vardır. Bir insanın iradesi olduğu gibi, insanlardan birleşik herhangi bir toplumsal kurulun da iradesi vardır. İrade; vicdanın eğilimi, isteği demektir. Yani bu manevî bir şeydir. Toplu ira­ deyi Allah'a bırakarak lanetli bir dille ifade etmek isterseniz


134

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

buna azınlığın iradesi deyiniz! Bu manevî iradenin ortaya çıkması için bir araç gerekir ve vardır ki onu، eg.menlik derler!.. Egemenliğine sahip olmayan bir insan veya bir toplumsal kurul hiçbir zaman iradesini kullanamaz! Egemenliğini herhangi bi­ risine bırakan bir insan kendi iradesinin kullanılacağından ve uygulanacağından emin olamaz. Bunun için insanlar, milletler kendi iradelerini, kendi vicdanlarının eğilimini yerine getirmek 'e uygulamak isterlerse, egemenliklerini elbette ellerinde tut­ mak zorundadırlar. Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felaketler kendi talihini ve kaderini başka birisinin eline terk etmesinden doğmuştur. Dünya Savaşı'na Nasıl Girdik: En yakın bir örneği hatırlayalım! Örneğin Dünya Savaşı.na girilmesi milletin iradesiyle mi ilgilidir? Millete Dünya Savaşı'na girmek için yürekten bir eğilim var mıydı? Ben sanıyorum ki yoktu. Çünkü Dünya Savaşı'na girmeden önceki devirlerin her biri bir felaketle sonuçlanan evrelerle doluydu. Kesin zorunluluk olmadıkça millet istemezdi ki savaş olsun! Bununla birlikte savaşa girmiş ise kabahat kendisinin değildir diyebilir miyiz? Hayır! Kabahat ne yazık ki kendisindedir. Çünkü egemenliğini başka ellere vermiştir! Dünya Savaşı'nda Türkiye'de Savaşın Yönetim Biçimi: Savaşa girdikten sonra da ordularımızın Romanya'da. Ma­ kedonya'da işgal olunmasına, İran vahalarında ve Kafkas dağlannda perişan edilmesine milletin iradesi katılıyor muydu? Elbette hayır! Fakat bunlar hep oluyordu! Çünkü millet ege­ menliğini kendi elinde bulundurmuyordu.


büyük oyun

- II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

135

Ateşkes Dönemi ve işgal Faciası: Dünya Savaşı'ndan sonra iyi kötü bir ateşkes yapıldı ve bu şekilde millî onur az çok kurtarıldı sanılıyordu. Fakat sonra Kilikya, düşman tarafından işgal edildi, Çanakkale ve İstanbul’a düşman girdi. İzmir Yunanlıların saldırısına uğradı. Bu nasıl oldu? Şu şekilde oldu; millet egemenliğine sahip değildi ve mil­ let egemenliğini gasp edenler milletin iradesini değil, kendi ira­ delerini uyguluyorlardı. Düşmanla beraber hareket ediyorlardı! Pekâlâ biliyorsunuz ki, başladığımız mücadelenin başlangıcında millet birbiriyle boğazlaştı. Kan döküldü. İstanbul'dan ta Ayaş'a kadar olan yerlerde, Konya'da, Yozgat'ta birçok yerde fecî sahneler oldu. Bu gaflet nereden geliyordu? Yıllarca ve >mzyıllarca egemenliğini kullanmamaktan ve ege­ menliğini kullananların aldatmalarına alışagelmekten ileri ge­ liyordu. Kişi Saltanatı: Bu kadar acı tecrübeler geçiren millet artık namus ve hayatını korumaya karar vermiştir. Bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün olmayacaktır. Milli Egemenlik ve Uygulama Araçları: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve milletin ka­ lacaktır. Sonraki cümlede; idare yöntemi halkın kaderini ken­ disinin ve bilfiil yönetmesi esasına dayanacaktır, denmektedir. Bundan ötürü herkes işini gücünü bırakarak devlet yönelimiyle uğraşacaktır, anlamı çıkanimasın! Bu elbette pratikte mümkün değildir. Gerçekten bugünkü toplumsal hayatın, yurtlannın genişliği ve hayalın devamlılığının sağlanmasında işlerin


V.

136

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

çokluğu göz önüne alınırsa, buna hem olanak ve hem de gerek yoktur. Maddîdeki ikinci fıkra; idare yöntemindeki ilkemizi ifade etmekteûir. Buna göre milletin kaderine yalnız ve ancak millet egemen olacaktır. Milleti temsil eden millî iradeyi, millet adına sınırlı ve belli bir zaman için manevî şahsiyetinde top­ layan Millet Meclisi bile en sonunda millet tarafından yenilenir. Aslolan millettir. Egemenlik onun olduğu gibi idare hakkı da onundur. Bizden önce, bugünkü yeni Türkiye Devletinden önce, Os­ manlI Devletinde ve daha önce Selçuklu Devletinde ve böyle geçmişe yürüdüğümüz zamanda bunlardan önce gelen dev­ letlerde görülen yönetim şekli, mutlakiyet yönetimiydi. Son zamanİEurda Osmanlı hükümeti ismen meşrutiyet oldu. Selçuklulann dağılmasından sonra, Anadolu'da küçük ve çeşitli yönelim biçimleri arasında yalnız Ankara'da bir Cumhuriyet yönetimine rastlıyoruz. Hükümet Şekilleri: Bütün dünya tarihinde ve bugün de dünya yüzünde mutlakiyete. meşruti yönetime rastlıyoruz, bir de cumhuriyet hükümetleri görürüz. Kuvvetlerin Birliği:

I

Bildiğimiz meşrutiyet ve cumhuriyet hükümetleri örgütlenmesinin kuvvetler ayrılığı esasına dayandığı kabul edilmekledir. Biz kuvvetlerin birliği esasına dayanarak hükümet kurduk. Bu iki teoriden hangisinin doğru olduğunu ve hangisinin milli egemenliği daha iyi temsil ettiğini burada

،٠٠


büyük oyun

- II / HİLAFETİN KALDIRILivfASI

137

açıklamayacağım. Meclis'te verdiğim bir uzun söylevde bu ko­ nudaki görüşümü saptamıştım. Bence gerçekte kuvvetler ayrılığı yoktur. Kuvvetlerin birliği vardır. Şeriat hükümlerine uygunluk noktasından incelemek isterseniz, hatırlatayım ki, bizim şeriat hükümlerimizde belli bir hükümet şekli ifadesi yoktur. Cumhuriyet, mutlakiyet şekilleri gibi bir şekil sap­ tanmamıştır ve din bilginleri zamana göre en despot hükümdarlann hükümetlerine meş٢û demişlerdir. Şeriata Göre Hükümet Esasları: Kur'anin değişmez hükümlerine ve Peygamberin ha­ dislerine göre hükümetin yalnız esaslan ifade olunmuştur. O esaslar şunlardır: Danışma, doğruluk, yasalara uyma. Devlet idaresinde danışma çok önemlidir. Bizzat Cenab-ı Peygamber bile danışarak iş yapmak gereğini söylemiştir. Ve kendisi bizzat öyle yapmıştır. Bundan başka (ve şâvirhum fTlemri) diye Cenab-ı Hakkin da kendisine hitabı vardır. Zat-ı Peygamberiye yönelen bu emrin ondan sonra gelenleri de kap­ sayacağından kuşku yoktur. Danışmasız hükümet meşru değildir. Adaletin gereğinde birleşmek doğaldır. Yasalara uymak ise toplumsaldır. Bir kişiye boyun eğmek demek değildir. Herhangi bir işte işin ehil kişilerce çözüme bağlanması için seçkin nitelikte insanlar gerekir. Bu nedenle milletin seçtiği ve güvenilir temsilcilerinden, vekillerinden birleşik manevî şahsiyet en büyük makamdır. Büyük güç onda belirir. Ona ve onun işleri yürütürken görevlendireceği ve vekil tayin edeceği kişilere uymak gerekir. Yeni Hüküm etim izin Şekli:

Milletler egemenliklerini geçici bile olsa bırakacağı mec-


'

4 138

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

üslere dahi gereğinden fazla inanmamah ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir. Ve bu despotluk ireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Bunun için meclisler belli ve sınırlı zamanlarda yenilenir. Bu sayede millî egemenlik daha güvenilir esaslara ve koşullara bağlanmış olur. Meclisler normal sınırdan uzun süre devam ederse, bu takdirde vekillerle müvekkiller arasındaki görüşler birbirinden aynimaya ve bağlar çözülmeye başlar. Sonunda vekiller başka şey. müvekkiller başka şey düşünmeye başlarlar. Efendiler! Meclisler belli bir devre içinde görevini yerine getirirken bile vekillerle müvekkiller arasında aslolan so. ‫؟‬pnlarda anlaşmazlık çıkmaz mı? Bu da uzak değildir. Mec­ lislerin öyle kararlan olabilir ki, o kararlar cidden milletin hayatına giderilmesi mümkün olmayan zararlar verebilir. Bu da başlı başına bir sorundur. Bu konuda da yasal önlem gerekir. Millet her olasılığa karşı egemenliğini korumak zorundadır. Bu konuda alışılmış olan, yeniden genel oya başvurmaktır. Bugünkü meclisimiz millî egemenliğin âşıkıdır. Bundan son­ rakilerin de öyle olacağına kuşkum yoktur. Bunlar elbette bu gibi önlemleri iyiden iyiye düşünürler. Efendiler! Milletin biricik temsilcisi olan, en yüksek gücü manevî şahsiyetinde toplayan bir meclisin ayrıca görevlerinin saptanması ve belirlenmesine ihtiyaç olmadığı fikri hatırdadır. Oy.sa Teşkîlât-ı Esâsiye Kanûnu'nda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ;verevlerinin tümü olmak üzere birtakım esasa ilişkin hukı k uaJe olunmuştur. Bunun nedenini açıklayayım:

I

Malûm-u iiilendir ki. Osmanlı Devlelı'nin terk edilen esasında, bu gibi hukuk Padişah \e Hâlife denen zâta ve­ rilmişti ve bu zat o hukuku öyle kullanmıştır kı. sonuçla millet sefalete mahkûm bir hale \e memleket başlan sona baykuş


Bü y ü k

oyun

- ıı /

h îl a f e t în k a l d ir il m a s i

139

yuvası haline gelmiştir. Bu hukuk-i esâsiyenin* artık hiçbir şekil ve surette millet tarafından bu gibi adamlara verilmesi olanağı olmadığını ve Millet Meclisi sorumluluğunda ka­ lacağım ifade için özel madde halinde belirtilmiştir. Türkiye halkının şer’i hükümleri Büyük Millet Meclisi tarafından yerine getirilir ve bunu yerine getirmek için hiçbir makama ihtiyaç yoktur. Hilafet Makamı: Millet, saltanatı kendi üzerine aldıktan sonra bütün Müslümanlan kapsayan bir Hilafet makamı vardır. Bu Hilafet makamının varlığı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin olumlu ve değişmez yetkisi bir çelişki oluştunuaz mı? Bu sorunu iki açıdan inceleyebiliriz: Birisi siyasi ve İdarî, diğeri bilimsel ve dinî açıdan. Siyasi ve İdarî açıdan söze gerek yoktur. Bağımsız bir Türkiye Devleti varken ve millî egemenlik kayıtsız şartsız mil­ letin dindeyken başka bir yaklaşım söz konusu bile olamaz. Yeni Hükümetimizin Şekli İlmî ve dinî görüşe gelince, bizim hükümetimizin şekli şeriat hükümleri ve dinin tanımladığı içeriktedir. Halife yahut Hilafet makamı yalnız Türkiye Devleti.ne ve Türkiye İslam halkına ayrılmış bir makam olsaydı, o zaman var olan şekilde bunun ifade biçimini düşünebilirdik. Fakat böyle değildir. Bu makam, bütün İslam dünyasını kapsayan bir makamdır. Buna


140

.‫؛‬ I

.-

ı:

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

göre 0 makama yalmz Türkiye Haikmm görev ve yetki vermesi. gücü ve yetkisi dışındadır. Halife Hazretlerine 5‫ ﻻ‬veya bu k.şularda bir görev verirsek, acaba onu yerine getirebilir mi? İslam dünyasına bir bakalım: Fas. Tunus. Cezayir. Trablus, Mısır, Hint ve bütün bu memleketlerde yaşayan dindaşlarımız vicdan özgürlüğüne ve bağımsızlığına sahip değillerdir ki, her­ hangi bir makamın gerçekleştirilmesini emredeceği konulan yerine getirebilsinler. Bunun için önce onlan esaretten kur­ tarmak gerekir. Yani Ingiltere, Fransa, İtalya vb. devletlere savaş açmak ve bu savaşlarda başarılı olmak gerekir. Fakat iş bu kadarla da bitmez! Başanh olduktan sonra da bu İslâm kavimlerinin Hilafet makamına bağlılığı kabul etmeleri veya zorla bağlanmaları gerekir. Efendiler! Dünyada egemen olan idare yöntemi millî esas­ lara dayanan yöntemdir. İslâm dünyasından İran ve. Afganistan devletlerini düşünün! Bunlar ki bağımsızdırlar, acaba bu bağımlılığı kabul ederler mi?

Hp

١ '. ٠

‫ﻳب‬

Onlara Cuma namazında hutbe okuyacak kişiyi Halife seçecek derseniz, onu asla kabul etmezler! Çünkü iç işlerine müdahale sayarlar. Bütün dünyaya zorla kabul ettirilmek zo­ runluluğu olan bir sorun için Türkiye halkını görevlendirmek maddeten mümkün olmadığı gibi, doğru da değildir. Allah böyle bir şeyi bir milletten istememiştir ve istemez de... Dolayısıyla Halifeye yetki ve görev vermek millî egemenliğe darbe vurmak demek olan bir anlayışı kabul etmekledir. Bütün İslam dünyası tamamen özgür ve bağımsız olduğu zaman bu sorun nasıl çözülmesi gerekecekse, öylece çözülür efendim. Halifeye yetki vermek çabasıyla Türkiye egemenliğini

‫ﻵ‬


Bü y ü k

oyun

- II / H tL A F E T ÎN K A L D IR IL M A SI

141

zedeleyecek bir tarza ne din ve ne şeriat izin verir! Cenab.ı Peygamber'in Hilafet Hakkındaki Görüşü:

Hoca efendilerden soracağım! Cenab-ı Peygamber, benden otuz yıl sonra Hilafet olmayacak ve zulmeden sultanlıklar ola­ cak. demişti. Bu konuda en kuvvetli bir hadis-i şerif vardır ki, ٠٠£/ Hilafete Min ba'dî selasûne senetin" *Hilafet benden sonra otuz senedir." yani saltanat olacak, krallıklar olacaktır der. Krallık tabirini kullanır. Hz. Ömer Hilafete geçtikten sonra ken­ disine Halife-i Resulullah dendi. Kendisi minbere çıktı ve dedi ki, "Halife-i Resullullah olamam, ben inananların ve sizin emi. rinizim" dedi. Bunlar bilindikten sonra görülüyor ki. Hilafet makamının korunması Islâm dünyasının gelecekteki görüşüne yöneltilmiş bir siyasettir. Hz. Peygambcr.den Sonra İslam Dünyası:

Efendiler! İslâm dünyasını bir noktadan yönetmek mümkün değildir. Bunun en basit örnekleri tarihte vardır. Cenab-ı Pey­ gamberin ölümünden sonra ve Hz. Ali'den itibaren hangi devir vardır ki, yalnız bir Halife hükümeti yönetebilmiştir. Bir tarafta Abbasî Halifeliği, bir tarafta Emevî Halifeliği... Bugün bile Fas'ta, şurada burada kendine, inananlann emiri diyen önde gelen din büyükleri vardır. Asya'da. Avrupa'da, özetle çeşitli iklimlerde yaşayan insanlann millî gelenekleri başka başkadır. Ve onların bir yerden sevk ve idareleri bilimsel olarak ve fenncn mümkün değildir. Dolayısıyla bu konuda ka­ rarsız olanlara açık bk dille anlatmak gerekir ki. Türkive Dev­ leti ve onun hükümeti bu milletin mutluluğunu sağlamaya faz­ lasıyla yelerlidir.


1

HASAN Hüseyin ceylan

142

Sanıyorum ki çok zamanınızı aldım, daha fazla konuşmak hakkını başka zamana erteleriz. Yalnız şunu ekleyeyim ki, bugünkü hükümet iyi midir, fena mıdır? Her hükümet hem iyi­ dir. hem fenadır. Hükümetin iyi veya fena olduğunu an­ layabilmek için hükümetin kuruluş amacını aramak gerekir. Amaç, hükümet oluşturan milletin huzur ve rahatını sağlamaktır. Eski Hükümetler - Yeni Hükümetimiz:

Bunu sağlayan her hükümet şekli iyidir. Şimdi bugünkü hükümet şekliyle milletin refahım korudu mu? Gerçi eski hükümetler sonsuz yerler zapt etti. Fakat oralardan geri çekile çekile bugün saptamaya uğraştığımız bir sınıra geldi. Kaybımızın, yani eski hükümet tarzındaki kaybımızın de­ recesini birkaç örneğiyle anlayabileceğiz. Süveyş Kanalı açıldıktan sonra Yemen'de yok olan Türk evlatlannın sayısı bir buçuk milyona varmış. Afrika ve Suriye'nin korunması için feda edilen Türk evlatlan da sınınn üstündedir. Milletimiz baştan ayağa kadar çok yoksuldur ve refah ve mutluluktan da uzaktır. İki üç yıl önce Samsun'da halk bir miting yapıyordu. Yabancılar halkın miting yapıp yapmadığını araştırdıktan sonra, hayır miting olmadı, birtakım hamal toplandı, demişlerdi. Oysa Efendiler! Bunlar yoksulluk ve sıkıntı içine düşmüş milletin bireyleriydi. Milletin refah ve mutluluğunu sağlamayan hükümet zararlıdır, fenadır ve bırakılması gerekir. Fakat biz onu kolay terk edemedik ve millet ondan kurtulmak için çok fedakarlık yapmıştır ve daha çok fedakârlığa da gerek vardır. Bugünkü hükümet şeklimiz iyi midir? İyidir!

1

Millet,

bu

hükümeti

kurarak

çökmüş

bir devletten


büyük oyun

٠

II / HİLAFETÎN KALDIRILMASI

143

başarılarla taçlanan yeni bir devlet kurdu. Millet, bu hükümet şeklini kabul ile acaba mutlu oldu mu? Elbette henüz devrim dönemi ve mücadelede bulunuldun için bu konuda çok söz söylemenin mantıkî olmadığım hep değerlendiririz. Bununla beraber bu amaca ulaşmak için gerekli olan yollan şimdiden ilgililer düşünmeye başlamışır. Millet, şimdiden refah ve mutluluk yoluna katılmıştır. Bundan sonra da milletin ve hükümetin elbirliği ile sanlacağı bir habl-i metin (Şeriatın hükümlerine) bu amaca ulaşmayı sağlayacaktır. Efen­ diler, bu başanyı Cenab-ı Hakk’ın bir bağışlaması ve artık bizi cezalandırmayacağına kanıt olarak kabul gerekir. Bu lütfü bütün varlığımızla değerlendirmezsek, bundan sonra emin olalım ki, hiçbir kurtuluş yolu bulamayız! Hükümet Programı: Demin ki göılişmemizde görüldüğü üzere çalışmak zo­ runda olduğumuz konulardan en önemlisi ekonomidir. Çünkü millet yoksulluk ve sıkıntı içinde kaldıkça hiçbir şey yapamaz. Önce, zengin olmalıdır, çünkü her şeyi yapan paradır. Öncelikle ekonomiye önem vermek gerekir. Millete verimli ve yararlı unsurlar yetiştirmek ekonominin zorunluluğundandır. Bunun için de Milli Eğitime birinci önemi vereceğiz. Eko­ nomide yararlı olabilmek için düşünce ve kuruntuyla vakit geçiştirecek zamanımız kalmamıştır. Bir millet ne kadar olgun ve gelişmiş olursa olsun, önderliğe ve yol göstericiye muhtaçtır. Bundan kaçmamaz. Bu önderlik ve yol göstericiliğin millet içinde daha faal ve girişiminde başarılı olmuş insanlar tarafından yapılması gerekir. Geçmişle ve şimdi olduğu gibi gelecekte de milletimizi refah ve mutluluğa kavuşturacak yollar için uyanda bulunmak millî ve vicdanî görevimizdir. Böyle bir görevi yapabilmek için egemenliğine kıskanç olan bir millet


T‫؛‬ ! ٠'i HASAN Hü s e y in

J44

ceylan

içinde aynı şekilde düşünen ve karar veren kişilerin birleşmesi gerekir. Halk Fırkası Oluşumu: Tek yol göstericilerin elde edecekleri sonuç yeterli değildir! Bütün bu önderlikleri bir kuruluş içinde yapmalıdır. Bunun için de benim düşündüğüm barıştan sonra siyasî bir fırka yapmak ve ismine de Halk Fırkası demek... Siyasî fırka genellikle bir mücadele fikri taşır. Benim düşüncem milletin şu veya bu sınıfının çıkarını sağlamak değildir. Türkiye 'de Halk Sınıfları:

‫؛‬١

i ٠١

Bu fikrimi açıklayayım: Bizim milletimizin ilk bakışta aynlabileceği sınıflar; çiftçi ve çobanlardır! Buna karşı ola­ bilecek sınıflar hangileridir? Büyük arazi veya büyük ticaret sa­ hibi olan insanlardan oluşan sınıflar olmak gerekir! Bunlardan sonra küçük ticaret sahipleri ve demirci, doğramacı vb. gibi diğer esnaf vardır, işi vardır ve bunların dışında aydın dediğimiz insanlar ve bilim adamlan vardır. Milletimizi oluşturan bu sınıflan birer birer inceleyelim! Büyük arazi sa­ hiplerinin en çok arazisi ne kadardır? ("Otuz bin dönüm" ses­ leri). Bunlar kaç kişidir? Birkaç kişiden ibarettir. Şu halde ٠ köylüyü yok edebilecek sınıf halinde bir kitle yoktur, bunlar aynca bir fırka yapacak durumda değildirler. Büyük tüccarlann, orta tüccarlann da sayısı nedir? Rica ederim, kaç tane milyonerimiz vardır? Biz şimdi zengin sayılan insanlan yoksullaştırmaya çalışmaktan çok. yoksullan ve orta hallileri zengin bir hale getirmeye çalışmalıyız! Köylülerimizin arazisini genişletelim, onlan büyük arazi işletecek hale ge­ tirelim! Memleketimiz çok geniştir. Arazi bütünüyle terk edil-


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

145

miş bir durumdadır. Sonra bizde kaç bin işçi vardır ve bu işçi ile tarlasında çalışan köylünün ne farkı vardır Aydınlar sınıfı ile bilim adamlarına düşen de١ halka kılavuzluk ve önderlik et­ mektir. Çünkü onların çıkarı da o noktadadır. Özetle; memleketimizde her zümreyi içeren bir halk vardır ve bu halk bağımsızlığının, egemenliğinin korunmasını, istiyor. İşte milletin bu esas çıkarlannı sağlamak için bir fırka ge­ reklidir ve böyle bir fırkanın bütün milleti kapsayacağını ve bütün millete dayanabileceğini ümit ediyorum. Bu fırkanın programı özel olarak yalnız bir kişinin kafasından çıkamaz. Onun için memleketimizin birçok parçasını incelemiş ve ih­ tiyacını görmüş, Avrupa'daki gelişme ve uygarlığın derecesini incelemiş kişilerden yararlanmak gerekir. Ben bu konuda mil­ lete hitap ettim ve ümit ederim ki. bir iki ay içinde beni aydınlatacaktır. Program yaparken hayallere de kapılmamak gerekir. Dolayısıyla biz haddimizi ve girişimimizde atacağımız adımın derecesini düşünerek program yapmalıyız! Bizim şimdiye kadar işlerimizdeki başansızlığımız. sonsuz istek ve hayaller peşinde dolaşmamızdandır. Maddiyât ve akıl çerçevesinde kal­ malıdır. kuruntuya değer vermemeliyiz! Hedefe ulaşmak için izleyeceğimiz yolu duygulanmızla değil, aklımızla çizmeliyiz! Ufak bir nokta daha Efendiler! Er geç bugünkü meclisimiz, so­ nunda tarihî görevini tamamlayacak ve millete yeni vekillerinin seçimini önerecektir. Yani millet yeniden bir seçim dönemine girecektir. Milletin bu seçimde isabetli davranması; amacın, ge­ lecekteki zor görevlerin neden ibaret olduğunu ve olacağını göz önünde tutması ve vekillerini seçerken bu noktalan kavramış ve değerli insanları seçmesi gerekir.


146

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Ben ve çalışma arkadaşlarım, elbette bu konuda bile mil­ lete önderlik etmeyi ve yol göstermeyi bir millî görev sayanz ve zamanında bu .‫؟‬örev yerine getirilecektir. Ajıcak gerek tavsiyede ve gerek seçimde kesin olarak isabet edileceğini de farz etmek doğru değildir. Özellikle, henüz siyasî ahlak ve siyasî terbiyenin ciddi tecrübeye tutulmadığı bir sosyal kurulda... Efendiler! Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi söz vermedim. Ben yapacağım dediğim zaman buna inan­ mayanlar vardı ve çoktu! Buna rağmen ben hareket ettim. Görüyorsunuz ki, başardık. Benim ve benimle çalışanların güveni vardır ki, yeni hedeflerimize de başarıyla ulaşacağız! Şimdiye kadar söylediklerimin çıkmış olması... bütün düşüncemin beni yalanlamaması... milletin ciddi ve samimi olarak bana yardımcı olması ve arka çıkmasıyla mümkün ola­ bilmiştir. Dolayısıyla yeni amaçlara ulaşmak için de bu yardımlara ve desteklere mazhar olmaya ihtiyacım tabiidir. Onu. benden, esirgemeyiniz! istiklâl Gazetesi Sahibi— Paşa Hazretleri! Bir iki şey söylememe izninizi istirham edeceğim. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Buyurun efendim! İstiklâl Gazetesi Sahibi— Bağımsız millî tarihimizin bütün görünümünü baştan başa sizden dinledik. Vaktiyle sanırım, Fransız devriminde millet kendi isteğine uygun, kendi ve­ killerine yasalar imza ettirmiştir. Biz de sizlerin söz verdiğiniz girişimlerinizin arkasından koşacağız. Emin olabı irsiniz ki. millet sizinle beraberdir. f I

■ ٠،

Gazı. Mustafa Kemal Paşa— Bu münasebetle, bildireyim


büyük oyun

- II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

147

ki, Fransızlar, büyük devrimde başanlı olabilmek için hemen yüz yıl çalışmıştır. Biz ise devrimimizin üçüncü yılındayız. Kimse iddia e emez ki, bu devrim de terslikle karşılaşmayacaktır ve bunu her zaman olabilir görmek ihtiyatlı bir hareket olur. Bu üç yılın akıttığı kanlann sona ermesi için tepkileri, doğduğu yerde boğmak gerekmektedir. Eskişehir Mebusu Abdullah Azmi Efendi— Eskişehirlilerin millî savaşta gösterdiği fedakârlık hakkındaki övgüye Eskişehirliler adına teşekkür ederim. Şimdiye kadar olan çalışmada ve harekâtta hata olmadığını şu kanıyla arz ederim ki, önceden bilvesile zât.ı âlileri, millî savunmamıza ilişkin açıklamada bulunurken, AvrupalIların Yunanlılardan başka savaş güçleri elde edemeyecekleri kanısındayım ve onlan bir noktaya kadar çektikten sonra yok edeceğiz, demiştiniz. Bu, izlenen amaç konusunda büyük etken olmuştur. Düşmanı öyle bir noktaya kadar çekerek millî yurdumuzda yok edildiğini gördüğümüzü söylemekle onur duyanm. Milletin bilgi ve kültür yolunda ve çağın ihtiyaçlarına uğun olan düşüncelerinizde başanya ulaşılacağı, eski açıklamalarınız ve oradaki isabetli sözlerinizle çok güzel ifade edilmiştir. Ben buna tanık olduğumu dürüstçe arz etmek isterim. Kadı Hüseyin Avni Efendi— Yüksek hitabınızın mu. hatabı olan arkadaşlarımız açıkladığınız durumlarla ilgilidirler. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Millete söylenen sözlerden ve verilen sözlerden ve olayın bizi yalanlamadığından söz edil­ di. Gerçekten memlekete hizmet etmek isteyenlerin kalbi açık olmalıdır. Açık söylemelidirler. Milletle, milleti sevk ve idare eden insanlar açık kalple görüşmelidirler. Yapılacak şevler olduğu gibi ifade olunmalıdır. Yoksa safsatalarla milleti


'‫ﺀا‬ 148'

HASAN Hü s e y in

ceylan

I

1 ‫ا‬ ‫'ا‬

‫ا‬

':. .

yanıltmak, aklını kanştırmak demektir. Şiarımız her zaman millete karşı gerçekleri ifade olmalıdır. Ve ancak bu tarz, mil­ leti aydınlatmaya yol açabilir. Millete gerçeği açıklayanlann kendisinin de aldanmadığına güveni olmalıdır. Arkadaşlar! Benim bütün hayatımda izlediğim meslek budur. Eskişehir gezisinde Mustafa Kemal görüldüğü gibi konuşmalarında ilk kez resmen hilafete karşı çıkmış, Türkiye’nin asla bir "İslâm Birliği" veya "Pan Türkizm" siyaseti olamayacağını vurgulamıştı. Eskişehir konuşmasında öne çıkanlar özetle şöyle toparlanabilir: Konuşma metinlerinden de izlendiği gibi, hilafete bağlılık adına gerçekleştirilen iç ayaklanmalar ihanet ve gaflet olarak değerlendirilerek bu ihanetlerin arkasında makam-ı hilafet olduğu ve halifenin egemenlik haklarını millete kullandırmamaklan kaynaklandığı ifade edilmiştir... Yer yer havâce adıyla hocalarla alay edilerek din âlimlerinin en kötü idarelere ve en gayr-i meşru yönetimlere fetva verdiği söylenilerek din adamları makyevelist gösterilmeye çalışılıyor. Farklı bir analizle halifeye Türkiye’nin hiçbir şekilde vazife ve salahiyetler yüklenemiyeceği. zira vazife verilecekse bu görevin bütün Islâm topluluklarına ait olduğu söyleniyor. (Tabi bu analizde yeni bir takiyye ve fakat o günün şanlarında çok çağdaş ve akıllıca bir takiyye vardır. (H.H.C )

‫هﺀ‬ fA A.

Y'ıne bir takiyye unsuru olarak peygaml)er (s.a.s.) "hilafet-i sahiha benden sonra otuz senedir. Bunu takibeden yıllar zalim sultanlıklar olacaktır!” hadis-i şerifi mehaz gösterilerek Os-


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

149

manii saltanat ve hilafetinin zalim sultanlıklar olduğu dile ge­ tiriliyor... Tabi ilginç ve düşündürücü olanın kendisine büyük İslam âlimi denilen ve Şeriye Vekili (Şeriat Bakam) olan Abdullah Azmi Efendi'nin de bütün bu konuşmalara Mustafa Kemal'in yanında hep baş sallayarak eşlik etmesidir. Nitekim Şer'iye Vekili Abdullah Azmi Efendi 3 Mart 1924 tarihi geldiğinde bu "baş sallama"nın mükellefiyetini de yerine getirecek ve herkesi şaşırtan bir teklifle kendisinin öncülüğünde "Şer'iye Vekaletinin îlgası"nı isteyebilecektir!


MUSTAFA k e m a l in İSTANBUL GAZETECİLERİYLE İZMİT'TE YAPTIĞI TARİHÎ SÖYLEŞİLER VE İZMİT h i l a f e t KONUŞMASI 16 Ocak 1923 tarihinde Mustafa Kemal, Eskişehir gezisini tamamlamış İzmit'e intikal etmişti. Eskişehir’den İzmit'e gi­ dilirken İstanbul basınına haber gönderilmiş ve İzmit köşkünde gazetecilerle sohbet edileceği ve bu sohbetlerde Mustafa Kemal'in yeni Türkiye’nin formasyonunu çizeceği, ülkenin idare şeklinden hilafet meselesine. Batı Trakya konusundan, Lozan Konferansı'na kadar her konunun tüm mahremiyle ele alınacağı bildirilmiştir. Bu haber İstanbul basınının yazan, çizeri ve muhabiriyle topyekün İzmit'e hareket etmesine ........... Dd gün süren ga­ zeteciler özel sohbetine İstanbul’dan katılanlar şunlardı: Halide Edib (Adıvar) Hanım İstanbul Milletvekili, Yazar; Adnan Bey Vakit Başyazan: Ahmed Emin Bey Tevhid-i Efkâr Başyazarı; Velid Bey ileri Gazetesi Başyazan: Suphi Nuri Bey ikdam yazan: Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) Bey


;

1

I

152

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Tanın Yazan: İsmail Müştak Bey Akşam Yazan: Falih Rıfkı (Atay) Bey İleri Gazetesi Muhabiri: Kılınçzâde Hakkı Bey Gazetecilerle Mustafa Kemal arasında geçen konuşmalarda konumuzu ilgilendiren şu başlıklar yer almıştı. ٠ ٦ 1

I.

V

— Hükümet Merkezi Neresi Olacak? — Hükümetin Şekli Ne Olacak? — İlk Milli Hükümetin Oluşum Biçimi — Teşkilat.ı Esasiyede Görüş Ayrılığı — Mecliste Müdafa-ı Hukuk Grubu Oluşumu — Şeriatçı Milletvekilleri ikinci Grub — İkinci Grubun Mesleği — Mustafa Kemal'e Muhalefet Edenler ve Hilafet Hakkındaki Görüşleri — Hilafet Konusu — Tarihte Hilafet Şeriata Göre Hükümet Esasları

I■

TBMM'deki Hilafetin Anlamı — Hilafete Görev ve Yetki Vermek Hilafet ve Dinî Kuruluşlar Yeni Hükümet ve Din — Hakimiyet.{ Milliye ve Hükümdarlar Meclis Başkanı mı? Halife mi? Şer'iye ve Evkaf Vekaleti- Şeriat Bakanlığı ve


Bü y ü k

oyun

-u /

h il a f e t in k a l d ir il m a s i

153

Vakıflar Bakanlığı Meselesi — Türkiye.de Hilafetin Faydalan ve Zararları — Mevcut Hilafet Durumunun Düzeltilmesi — Hocaefendiler — Hocalar ve Askerlik — Hilafetin Osmanlı Hanedanında Olması — Hocalar ve Cahillikle Mücadele — Hükümetimiz ve Din Mustafa Kemal bizzat kendisi bu başlıklar altında iki gün boyunca gazetecilere konuşmalar yaparak onlan kurmak is­ tediği yeni devlet şekline hazırlamak istiyordu ve bu sebeple, "bu konuşmalarım çok önemli ve pek mahremdir. Şimdilik kul­ lanmayacaksınız• Ben size işaret verdiğimde onları kul­ lanırsınız!" diyerek konuşmanın önemine dikkat çekiyordu. Buraya almadığımız başlıklar altında Mustafa Kemal özellikle kuracağı Halk Partisi ve fonksiyonlan. Yeni Türkiye'nin dahili ve harici siyaseti, Kadınlara özgürlükler. Meclisin Yenilenmesi ve İrticâî unsurlann meclis dışına atılması. Halk Partisi’nin Program ve Stratejileri, Seçimler, Yeni Anayasa. Lozan Konferansı ve Batı Trakya konulanna da değinmiş, bunlarla ilgili ilginç görüşlerde bulunmuştu. Türk Tarih Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi arşivinde orijinal metinleriyle 1089 no ile saklı İzmit'te Gazetecilerle yapılan konuşmaların konumuz dışında kalan ve fakat Mustafa Kemal'in o günkü ruh halini, dış siyasetini ve vatan kavramıyla ilgili boyutunu göstermesi açısından "Ban Trakya" ile ilgili görüşleri çok ilginç, ibretimiz ve düşündürücüdür.

, .,V


٦|T 154

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Düşündürücü olan esas mesele, bugüne kadar Mustafa Kemal'in İzmit Konuşması adıyla yayınlanan hiç bir eserde, resmî ve özel tarih kitaplarında bu konunun hiç mi hiç yer almayışıdır.. Yaptığımız tetkiklerde görüyoruz ki bu yer almayış tamamen Mustafa Kemal'i korumak ve onun yanlış anlaşılmasına meydan vermemek için "Atatürk adına Atatürk'e Sansür'den başka bir şey değildir. Çünkü Atatürk bugünkü resmî ideolojinin anlattıklarının ve dayattıklannın tam tersine Lozan öncesi Batı Trakya'da toprak tavizine çoktan razı olmuş birisidir. Buna da inanarak her fırsatta dile getirmiştir. işte bu olayı 70 yıldır sansüre uğramış konuşmasından aynen aktanyorum: "... Lozanda Lord Curzon'un başkanlığındaki arazi ko­ misyonunda öncelikle Trakya sınırı görüşülmüştür. Biliyorsunuz ki, biz Trakya sınırının Balkan SavaşTndan sonraki sınır olarak kabul edilmesini ve bunun saptanmasını is­ tiyoruz. Bunun dışında sınırın her iki tarafında belli uzaklıkta arazi askerlikten ayrılsın. Ve taraflardan hiçbiri buraya tecavüz etmesin. Bizim sınır hakkındaki önerimiz buydu ve şu anda da budur. Onlar bunu kabul etmediler. Sınırın Meriç olmasını ileri sürdüler. Karaağaçsın bize verilmeyeceğini ifade ettiler. Bugün son bilgiye göre Yunanlılar, Mudanya askerî sözleşmesine aykırı olarak Meriç'in beri tarafına bir miktar asker geçirmişlerdir. Dolayısıyla Trakya sınırı sorunu kesin çözüme ulaşamamıştır. İsmail Müştak Bey— Ne kadar asker geçirmişlerdir? Gazi Mustafa Kemal Paşa— Bir tabur Yunan askeri Karaağaçla gönderilmiştir ve o çevredeki köylerimizin üzerine ateş etmişlerdir. Benim son bilgim budur. Batı Trakya


büyük oyun

- II / HİLÂFETİN KALDIRILMASI

155

hakktndaki önerimizi kesin olarak reddetmişlerdir. Ahmet Emin Bey— Orasını talep ettik mi? Bat، Trakya‫؛‬ Gazi Mustafa Kemai P a ş a - Bati Trakya hakkındaki ^ ٥٥٠ deyi Misak-I MillVye katan hiçbir şey düşünmemişlerdir. Bunu koyan ben değilim. Bu madde sonradan konmuştur. Denilmiştir ki. genel oya başvurulursa Bat‫ ﺍ‬Trakya'nın biıe katılması sağlanmış olacaktır. Bati Trakya.nın bize geçmesi kuvvet midir, zaaf mıdır? Bunu düşünmek gerekir. Benim görüşüme göre zaaftır. Ban Trakya'nın kuzeyinde Bulgaristan) Güneyinde deniZf batışında Yunanistan vardır. Bu arazi bu şekilde iki düşman arazisine doğru uzanmıştır. Orasını elde tutmak İçin liarcanacak kuvvet oradan elde edilecek yaran karşılamaz. Anavatanın esenliği açısından Bati Trakya'dan vazgeçmek gerekir. Bati Trakya hakkında özerklik vb. şeklinde ortaya atılan teori, geçici niteliktedir. Sorunun gerçek çözümü burasını Yu• nanistan'a bırakmaktır. Ayni zamanda Bulgarlarla Yunanlılar arasında sürekli bir zemini olacaktır. Yakın za• manlarda Bulgaristan'dan iki kişi benim yanıma geldi. Bunlar, dostluk kurulmasıyla beraber iki şey istiyorlardı: Biri mahreç:^ digeri Dogu Tra^a.daki Bulgarları yerinden oynatmayalım! Onlara biraz izin verelim... Bu izin azınlıklara verilen ayrıcalıklar gibidir. Ben buna şu cevabi verdim: Bulgaristan Türkiye ile gerçekten dost olmak ister mi? isterse Türkiye ile Bulgaristan arasındaki yararlan inceleyelim ve tahlil edelim.

٠ Egc.de çıkış yolu. *Y N


156

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Ve so/ıuna kadar bu yararların gerektirdiği yolu izleyelim. O kadar ki, aradaki sınır, hayali bir hattan ibaret olmalıdır. Yoksa Doğu Trakya Bulgarları'na izin vermek ve gidenlerin gel­ mesine izin vermek konusu bir görüş ifade eder. Bulgarlar denize indikleri takdirde tabii Türk ٠ Yunan dost­ luğu söz konusu olur. * Musul Sorunu: Musul sorununa gelince; biz Musul vilayetini eski sınırı ile millî sınırımız içine almıştık. Bu konuda İsmet Paşa, Curzon'la karşı karşıya geldi. Curzon diyor ki: "Musul, Irak'ın ayrılmaz bir parçasıdır. Musul, Irak için çok gereklidir. Bunu ve­ remeyeceğiz. İsterseniz sizi petrollere ortak ettirelim." Oysa Musul vilayeti bizim için petrol değil, memleket sorunudur. En son aşama budur ve Musul sorununun Boğazlarla Adalar ko­ nusu görüşüleceği zaman çözüleceği söylenerek, görüşmeler bu noktada bırakıldı.

\H

. I، .

Göriilüyorki artık hiç kimsenin kızmaya, sinirlenmeye hakkı yoktur. Çünkü Batı Trakya topraklarını bizlere layık görmeyen, tam tersi Batı Trakya topraklarının Yunanistan'a bırakılmasının gerçek çözüm olacağını öneren Mustafa Kemal Atatürk.ten başkası değildir.

٠ ٠

Kaldı ki, Musul konusunda söylenenlerin de. Lozan sonrası yüzseksen derece zıddına gerçekleştiği görülmüştür. Bu ise Lozan'daki İsmet Paşa'nın toprak konusundaki büyük başarısı (!)dır.

i


Bü y ü k

o yun

- ıı /

h il a f e t in k a l d i r il m a s i

157

Şimdi gelelim hükümet ve hilafet konusunda biraz önce başlıklarım verdiğimiz konularda Mustafa Kemal'in konuşmalarına: Yer

: İzmit Kasrı

Tarih

: 16..17 Kânunî sâni 1339 16.17 Ocak 1923

Saat

: 9.30

Hükümet Merkezi Neresi Olacaktır?

Hükümet merkezi neresi olacaktır diye söz edilmiştir. Lozan Konferansı sonuçlarının bugüne kadar ulaştığı aşamaya ve ulaşacağı sınırlara yakın olan yerlere bakışlarımızı dolaştırdık. Merkezi hükümet neresi olmalıdır? Bendenizce iki açıdan incelemek gerekir. Birisi; her tür taamız ve tecavüze karşı yerinden kıpırdamayarak gücünü koruyabilecek ve rahat edebilecek bir yer olmalı. Bu nedenle memleketin merkezini araştırmak gerek. Yoksa bir geminin topundan telaşa düşecek bir yerde hükümet merkezi olamaz. İkincisi; hükümet merkezi öyle bir yerde olmalıdır ki, hükümet dikkatini memleketin her yerine eşi şekilde yöneltebilsin. Eğer memleketin bir köşesine çekilirsek o du­ rumda onarılmamış ve bizden uzak olan yerleri unutabiliriz. Bi­ lirsiniz ki, Anadolu bugün doğudan batıya, kuzeyden güneye kadar istisnasız her noktası bir yıkım halindedir, baykuş yuvası halindedir. Yani kasaba, şehir denecek hiçbir yeri yoktur. Niçin böyledir? Bunun için birçok neden vardır. Fakat o nedenlerden birisi de, hükümet merkezinin İstanbul'da olmasıdır. İstanbul tabii gayet hoştur, geniş bir yerdir. Memleketimizin en gelişmiş ve uygar bir bölümüdür ve orada oturmakla bu iman


wl. r .

158

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

kazanmıştır. Fakat bu uygarlık ve bu genişlik içinde bütün dik­ katimiz, bütün varlığımız kendinden gelmiştir. Asıl gerçek kay­ naklardan ve doğal dikkatten uzak kalmıştır. Onunla uğraşamamışızdır. Yalnız oradan almışızdır. Bu memlekette çalışmak isteyenler ve bu memleketi yönetmek isteyenler, memleketin içine girmeli ve bu zavallı milletle aynı koşullarda yaşamakı ki. ne yapmak gerektiğini ciddi olarak duyabilsin. Bir insan Ankara'da başka türlü düşünür, İzmir'de, İstanbul'da başka türlü düşünür, Paris'te büsbütün başka türlü düşünür. Dolayısıyla onun için hükümet merkezinin Anadolu'da olması gerekir. Orada çalışmak gerekmektedir. Gerçekten Anadolu'nun ortasından başka akla gelebilecek yerlerden birincisi İstanbul, İkincisi Bursa, üçüncüsü İzmir'dir. Şimdi efendim, İstanbul birçok açıdan hükümet merkezi olamaz. Ve bu yetkiyi kay­ betmiştir. Bursa bile içte olmakla birlikte güvenilir değildir. Yine sahilin topçu ateşi altındadır. Bir düşman donanması Bursa'yı bombardıman edebilir. İzmir de aynı nedenle hükümet merkezi olamaz. Anadolu 'nun ortasında merkez olacak bir şehir ancak Ankara - Kayseri - Sivas üçgeni içindeki bir nok­ tada olmalıdır. Fakat böyle bir noktada yeni bir şehir yapıp o şehrin bütün memleketle bitişmesini sağlamak biraz güçtür. Bu üçgenin bir başında bulunan Ankara. Türkiye'nin pekâlâ mer­ kezi olabilir ve olaylar da orasını merkez yaptı ve bereketli bir merkez yaptı. Dolayısıyla Ankara'ya karşı nankörlük etmek doğru değildir. İstanbul birçok açıdan yine değerini, onurunu koruyacaktır. Ve Ankara'da oturmak ve çalışmakla beraber he­ pimiz oradan yararlanacağız. Fakat sürekli oraya gitmek is­ teyenler gidebilirler, oturabilirler. Fakat memleket için gerektiği kadar çalışamazlar ve zât-ı âlileri gibi aydınlar ve millete doğru yolu göstermek için çalışan ve bunu şiar edinen kişilerin tümü.


büyük oyun

- II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

159

doğrudan doğruya Ankara'ya gelsin ve bu isteği kendisinde duy­ sun! Ve aynı zamanda Ankara'ya değil, Van'a. Erzincan'a, Bit­ lis'e gitsin. Bugün burada konuşurken, şunu yapalım, bunu yapalım diyoruz. Bunların hepsinden önce zât-ı âlileri gibi kişilerin oraya gelip çalışması gerekmektedir. Örneğin Ziya Gökalp Bey Diyarbakır'dadır. Gazetesinden bugün çok yararlanıliı. Fakat oradan ayrılması memleketi için değerdir. Dolayısıyla zât-ı âlileri gibi kişilerin her biri başlı başına gi­ debileceğiniz çevrelerde bir dünya yaratabilirsiniz. Memleketin içinde yalnız bir yerde değil, beş on yerde ışık merkezi, bilgi merkezi meydana getirebilmeliyiz ki. memleket mutlu olabilsin, ben böyle bir sorunu söz konusu etmeyi bile mantıksız görüyorum. Yani merkez neresi olacaktır? İstanbul'un merkez olabileceğini düşünmek akla gelir mi? Merkez İstanbul'da olmadıktan sonra Eskişehir mi olsun? Varsın, Ankara olsun. Ancak Meclisin ilk açıldığı dönemlerde benim uzun de­ mecim vardır. O demecimin sonunda hükümetin oluşumuna ve niteliğine esas olmak üzere bir proje önermiştim. O projeyi tam benim önerim anında birdenbire kabul etmek uygun ola­ mayacağına ve bunu biraz incelemek gerektiğine ilişkin yalnız bir iki kişi, bir iki kelimeden ibaret olmak üzere söz söylediler. Fakat bu sözlere o kadar önem verilmedi ve sonuç olarak Mec­ lis oybirliğiyle o projeyi kabul etti. Bu proje üierinde doğan ilk tereddüt şu idi: Oldukça bilgili tanınan ve hukuktan anlayan in­ sanlar bu projeyi inceleyi.ee gördüler ki, bundan çıkan hükümet şekli mevcut hükümet şekillerinden hiçbirisine ben­ zemiyor ve yine bu kişiler gördüler ki. zemıyor kı. ifade etmek istediğim meclisin niteliği tarihle aynı nitelikte görülmüş diğer bir mec­ lise benzemiyor. Karşılaştırmada Ölçü ünite olmak üzere Büyük Fransız Devrimi'ndeki meclisi ele almışlardır. Bildiğiniz

L


160

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

gibi o meclis, hemen belediye üyelerinden ikişer kişinin bir araya gelmesiyle oluşmuş ve kendisine geçici gözüyle bakmıştır. Esas görev olarak asıl meclisin tekrar toplanarak işe başlamasını kabul etmiştir. îşe bunu bilen bilginler, olsa olsa bu meclisin o nitelikle bir meclis olabileceği ve dolayısıyla İstanbul'da tecavüze uğrayan meclisin tekrar uygun zaman ve koşulda toplanmasına kadar görevini yerine getirebilir olduğu ve bu meclisin ifade ettiği hükümet de olsa olsa felç olmuş bir hale terk edilen İstanbul’daki hükümetin tekrar faal duruma geçeceği güne kadar geçici olarak ortaya çıktığı kabul edilmek gereken bir hükümet gibi düşünülüyordu. Ben ise öyle düşünmüyordum. Fakat o projede düşündüklerim çok özenle üretilmiştir. Sanıyorum ki beni haklı buluyorsunuz. Çünkü ondan daha fazla o gün duygulanmı açıklamaya kalkmış ol­ saydım hepsi bırakır giderlerdi! Değil mi Adnan Bey? Teşkilat.ı Esasiye K anunu'nda Görüş Ayrılığı: Adnan Bey— Evet efendim. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Biraz sonra bazı usuller, ya­ salar ve kurallar söz konusu edenler oldu ve hatta bir program da hazırlamakta olduklarım duymuştum. Bunun üzerine arz ettiğim proje esasına göre bir program yaptım. Hatta pek ace­ leye gelmişti. Halk Programı adı altındaki bu projeyi bir gece bastırdık, ertesi günü toplantı halinde Kişilere dağıttırdım. Onlar kendi programlarıyla bu program arasında bir uy­ gunsuzluk görmüşler ve ikisini ayrıca incelediler, sonunda Teşkilat.ı Esasiye Kanunu meydana çıktı. Ancak bu Teşkilat.ı Esasiye Kanunu'nu görüşerek ve tartışarak kabul ettirmeye çalışırken, daima ilk zamanda ortaya çıkan görüş ayrılıklarının


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

161

sürdüğünü görmüştüm. Aynlık kaba şekliyle şöyle çıkıyordu: Diyorlardı ki, böyle bir program ve böyle bir yasanm he­ deflediği amaç. Hilafet Makamı ve Saltanatı ortadan kaldırmak ve bir Cumhuriyet oluşturmaktır. Biz de diyorduk ki; Hilafet Makamı ve Saltanat ve Cumhuriyet şimdi söz konusu değildir. Bu şekilde cereyanlar oldu. Olasılıkla başka şeyler de düşünenler vardı. Sonunda blok halinde bulunan bir Meclis bir gün oldu beş parçaya ayrıldı. Fakat böyle sağ ve sol kanat şeklinde değil; duygusal; kişisel, fikrî, çeşitli nedenlerle çeşitli parçalara aynldı ve hiçbirisinde de bir karar sağlayabilecek çoğunluk olamadı. Zaman zaman bazen birleşirlerdi. Fakat çoğunlukla birbirinden ayn olarak çalışırlardı ve hükümet mev­ kiinde olan ve bakanlar kurulu içinde bulunan arkadaşlar fev­ kalade zor duruma düşüyorlardı. Çünkü icra yetkisine sahip olan bu Mecliste birçok önemli sorunu görüşmek, oradan karar almak zorundaydılar. Oysa en basit sorunda bile Meclisten karar almak olanağı kalmıyordu. Ben bunu çok tehlikeli gördüğümden bit öntem düşündüm ve hatmma gelen şey, bu ufak parçalan birleştirmek ve bir grup haline koymak oldu. Ona giriştim. M eclis.te M üdafaa-i Hukuk Grubu Oluşumu;

Bunlarla önce teker teker ve sonra toplu halde görüşerek Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu ile bir grup yaptık. Ve o gruba esas program olmak üzere belirlediğimiz iki nokta vardır. Birincisi Misâk-ı Millî. İkincisi Teşkîlât-ı Esâsiye. Çünkü görüş ayrılığı bu İkincisinden çıkmıştır. Mısak-ı Mılirde bütün Meclis üyeleri anlaşıyordu Aynlık yalnız Teşkilal-ı Esasiye Kanununda görülmüştü. Onun için ben esas olarak bu görüşü ortaya çıkarmak istedim. Böylece grup


u

162

■'‫؛‬I

i'

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

gerçekten çoğunluğu sağladı. Diğer dışta kalanlar azınlık ha­ linde devam etti. Ancak itiraf etmek gerekir ki١ grup haline çevirdiğimiz kişiler gerçekten fikren ve görüş bakımından birbiriyle tamamen birleşmiş insanlar değillerdi. Belki o günün duygularıyla daha doğrusu anlayışıyla toplanmış insanlardı. Dolayısıyla bir süre sonra Mecliste sonunda ortaya çıkan durum yani ufak parçalar yavaş yavaş grubun içerisinde de ortaya çıktı. Hatta o zaman grubun içinde bazı arkadaşlar daha sıkı, daha kaynaşmış bir hizip olmak için özel girişimlere başladılar. Arkadaşları birbirine bağlayabilmek için böyle gayet genel hedefler vermek yetersiz geldi. Çünkü genel şeyler üzerinde birleşebiliyorlardı. Ancak genel şeylerin uy­ gulamasına girişilince özel görüşlerin uyuşmadığı görülüyordu. Ve bu özel görüşler, programın aynnıtılı olmasını gerektiriyordu. Daha ayrıntılı program ise bu örgütü fırka anlamına getirebileceğinden ve fırka oluşumu ise karşı fırkaların oluşumuna meydan verebileceği için kaçınmaya değer görüldü. Onun için bunu telaffuz etmemek üzere grup ve grubun içide herhangi bir anlamda bir oluşum başladı. Ancak bu oluşum bile birtakım yanlış anlamalara yol açtı ve bir özel önlem olmak üzere vazgeçildi. Sonunda dışta kalan insanlara gruba dahil olan ve grupta her nasılsa memnun edilemeyen bir­ takım insanlar daha girdiler ve bu hoşnutsuzlar birkaç nedenle hoşnutsuz oluyorlardı. Bütün nedenler kişiseldi. Pek az sayısı ise doğrudan doğruya benim şahsıma karşı hoşnutsuzdu. Birçoklan diğer kişilerin yani benimle beraber çalışan ar­ kadaşların şahıslarından hoşnutsuz olduğu için çekilmişlerdir. TBMM'de İkinci G rup Meselesi: Sonunda bu hoşnutsuzlar beraber çalışmaya başladı. Be-


r

١

I' Bü y ü k

oyun

٠

ıı /

h il a f e t i n k a l d i r i l m a s i

163

raber çalışa çalışa sayıları çoğaldı ve çoğalan bu sayıyı iyi yönetebilmek için bir yönetim kurulu seçimine karar verdiler. Özetle bir yöpetim kurulu oldu ve o yönetim kurulunun çevresinde çalışan insanlar bulundu, fakat ismi yoktu. İşte İkinci Grup dediğimiz şey, bu şekilde oluşmuştur. Fakat bun­ lar bir isim aradılar. Kendilerine mal edilecek bir isim bu­ lamadılar ve sonunda dediler ki, biz de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti.ne mensubuz. Biz de onlann seçim yeriyiz. Onların dışında değiliz. Biz de aynı isimle fakat iki nu­ maralı grubuz dediler. Efendim; bu grup zaman zaman azaldı. Ancak güçlü göründüğü zaman esas gücü kendinden gelmiyordu. İki grup arasında kalmış birtakım göçmenler, birtakım çıkarcılar vardı. Bunlar kendi çıkarını hangi taraf alırsa, o tarafı seçerlerdi ve bu dışla kalan insanlar, hiçbir çıkarı sağlanacak insanlar değillerdi ve onun için dürüst hareket etmek isteyen birinci gruptan bunlar çoğunlukla uzak durdular. Saldırıdan Once Başkumandanlık ve O rdu Hakkında Meclis.teki Fikirler: Bunlar güçlerini çoğaltmak için sürekli vekillere taarruz ederler, vekilleri sustunnak isterler, orduyu eleştirirler. Özellikle bu başarılardan önce dediler ki; bu orduyla hiçbir şey yapamayacaklar, bu orduyla nereye gidileceğini herkese sormaya başladılar, ordunun hiç olmazsa yarısını terhis ederek öteki yansını bekletelim, dediler. Özetle doğrudan doğruya or­ duya gayet bilgisizce birtakım saldırılara başladılar. Örneğin, başkumandana gerek yoktur, diyorlardı vc olumsuz ov vermek için çok girişimde bulunuyorlardı ve en sonunda ne olursa olsun hükümeti ellerine almak için çalıştılar ve en çok İçişleri

L


164

]

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Bakanlığına önem veriyorlardı, bu da en çok İçişleri Ba­ kanlığını ellerine alarak, bütün örgütü kendi isteklerine bağlamak ve seçimleri kendileri kazanmak istiyorlardı. Fakat son günlerde bu girişmek istedikleri konularda kolaylıkla başarılı olamayacaklannı anladılar. Şimdiki durumlan çözülmedir. Yeniden yirmi - yirmi üç kişiye kadar inmiştir. Oradan aynlanlar da kendi kendilerine tarafsız bir konum almış ve pişman bir hale girmişlerdir. Suphi Nuri Bey— Elliden yirmi üçe mi indi? İkinci Grubun Mesleği: Gazi Mustafa Kemal Paşa— Yetmişe kadar çıkmıştı, yetmiş dört filan vardı. Şimdi bu aynlan adamlar ve bu grup ile öteki grup arasında gerçekte aramızda bir ilke anlaşmazlığı yoktur. Bu anlaşmazlık fikir ve içtihad anlaşmazlığı mıdır diye karşılaştırdığımızda görürüz ki. sırf çıkar ve duygusal şeylerden doğma bir şeydir. Fakat anlaşmazlık gerçekte var ol­ mamakla beraber her ne şekilde olursa olsun başanlı olmak is­ tedikleri için gerçek bir anlaşmazlık noktası arayıp bulmak zo­ runda kaldılaı. ve bugün bu efendilere havaceler de katılmıştır. Muhaliflerin Hilafet Hakkındaki Görüşleri: Çünkü Hilafet ve Saltanat birbirinden ayrıldıktan sonra bazı havaceleri büyük bir üzüntü kapladı, o kadar ki. kendi din­ lerinden ve ınançlanndan kuşku duymakta olduklannı ifadeye başladılar: Acaba ben bu koşullarda Müslüman mıyım? Bu şekilde en câhilleri onlara katılmıştır ve bundan dolayı Halife böyle olamaz. Halifeye kudret, güç gerekir, yetki gerekir, de-


1 ;i büyük oyun

٠

II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

165

meye başladılar. Ârz ettiğim gibi bu esası ele aldılar ve bu esası ele almakla havacelerin hepsini kazanarak güçlerini artıracaklar ve halkın bütün alt kesimlerine, cahil halkla hoş görünebileceklerdi ve bunu şu şekilde ifade etmeye başladılar, dediler ki: Biz bu hükümet tarzına, Meclis'in bu niteliğine karşı değiliz. Fakat bugün o yetkilerine sahip olanın yerini tutacak kişi, başkanlık makamında kim ise o olacaktır. Bugün için Mustafa Kemal Paşa vardır ve belki de şu andaki koşullarla bu makamı tu­ tabilir. Fakat yann çekildiği zaman veya öldüğü zaman temsilci olarak kimi getireceğiz, biz birbirimizi çekemeyiz ve böyle bir Meclis bulamayız ve böyle bir makam bizim aramızda bunu sağlayamaz ve sonucu dağılmadır, dolayısıyla, o makamda öyle bir kişi bulunmalı ki, böyle seçimle ve diğer bazı şeylerle kısıtlanmasın. Öyle ise o da kim olabilir? Ömür boyu bu ma­ kamda bulunacak olan bir kişidir ve bundan ötürü o da Halife olmalıdır. Halifeyi başkan yaparız ve artık bir şey düşünmeyiz ve aynı zamanda onu bir defaya mahsus olmak üzere seçeriz. Orası öyle bir makam olur ki. oraya herkes gözünü dikmez ve ona biz bir hak veririz ki, Meclis’in yasalarım ve hükümetin kararlannı onaylar. Özetle böyle bir formül ile ilke anlaşmazlığı şeklinde varlığını göstermiş bulunuyor değil mi Adnan Beyefendi? Adnan Bey— Evet efendim. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Son şekil budur. Yani Mec­ lis in bir kısmı vardır ki, bu arz ettiğim formül üzerinde uğraşıyorlar. Hatta bugün Ankara'dan bir telgraf aldım; Bugün Ankara’da İslami Halifelik ve Büyük MUIet Meclisi adı altında bir broşür yayımlanmıştır. Beş kuruş fiyatla

i


166

٠^

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

satılmaktadır. İmza sahibi Karalıisar-ı Sahip Mebusu Havace İsmail Şükrü Efendi'dir. Broşür, yeni bir basımevi kuran Trab­ zon mebusu Ali Şükrü Bey'in basımevinde çoğaltılmıştır. Broşürün içeriği: Bilinen konu hakkında olup, kişisel saltanatın ortadan kaldırılması hakkında 1 Kasım 1922 tarihli Meclis kararının dine aykırı olmadığı ve bazı taraflarda ve basınca bu şekilde seçilen Halifenin güçsüz ve hükümetsiz bulunmadığını ve Halifenin kabulü ile, onun gereçlerinden olan hukuk ve din işlerinin de kabul edilmiş olduğunu ifade etmektedir. Broşürün çeşitli yerlerinde aynen şu ibareler vardır: "Büyük Millet Meclisi ile Meclisin seçtiği ve saptadığı Müslümanların Halifesi arasında hiçbir ayrılık ve başkalık yok­ tur. Halifesiz Meclis, şeriat-ı İslamiye, hükümetsiz, bağımsız ve özgür bir hareket tanımamrştır. Bundan ötürü Halifenin kuv­ vet ve şevket sahibi olması, en büyük dinî temeller olmakla be­ raber bugünkü duruma göre, hükümetimizin ve devletimizin bir başkanı olması zorunlu bir emirdir. Bu noktada başka türlü bir şekle olanak yoktur. Şu duruma göre yasalann düzenlenmesi ve uygulaması... ilh. doğal başkanlığına Halifemizin sahip olması yani devlet ve devletin kaderinin Halifenin onayından geçmesi zorunlu bir emirdir ve dinîdir... Hilafet: Şimdi bu münasebetle Hilafet sorunu hakkında görüşelim! Size soracağım Velid Beyefendi. Nasıl görüyorsunuz? Ve nasıl düşünüyorsunuz? Velid Bey— Bendeniz bu sorunu derinlemesine araştırmadım Paşa Hazretleri ve araştırmanın da barıştan son­ ra) a bırakılması fıkrinde.vdim. Şimdi asıl hepsinin üstünde olan


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

167

temel sorun, memleketimizi düşmandan kurtarmak olduğu için ve bütün düşünce ve çalışmamızın buna ayrılması kanısında olduğum için, bu sorunları uzun boylu kendi kendime in­ celemedim. Hatta Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu da araştırıp in. celememişimdir! Böyle bir sırada bu sorun çıkmıştı. Tabii sorun karşısında kendi kendime bir gazeteci olmak açısından boş bulundum ve ancak herhangi önemli bir sorun hakkında her türlü çalışma yapmak zorunda olduğum için, bir günlük iz­ lenimleri. o konu hakkında düşündüğümü yazmıştım. Ben­ deniz hâlâ bir dereceye kadar o fikirdeyim. Ve diyorum ki. bun­ lar çok köklü sorunlardır. Bunu iyi inceleyebilmek için kafalar başka işlerden, sıkıntılardan uzak olmalıdır. O dönem de, bendenizce gelmemiştir ve gelmediği için bendenizce bunun de­ rinleştirilmesi çok güçtür. Buna kişisel olsun, kökten karar ve­ rebilmek için kesin kanaat sahibi olmak gerekir. Gazi Mustafâ Kemal Paşa— Diğer arkadaşlar bir görüş belirtecek mi? Hanginiz bu konuyla daha çok ilgilendiniz? İzin verirseniz arz edeyim; çok istenirdi ki. bu sorunu tartışmak barış zamanına kalsın. Fakat görülüyor ki. bugünden bundan tamamen hararetle söz edenler vardır ve böyle projeler, broşürler hazırlayıp dağıtanlar vardır. Özetle bizim isteğimizi uygun görmeyenler vardır; ama biz ١ zamanı değildir, şimdilik sessiz kalalım ve asıl uğraşacak daha önemli işlerimiz vardır ve olayların gelişmesini izleyelim diyoruz! Fakat Şükrü Efendi diyor ki; Halife şu demektir. Halifenin yet­ kisi şudur, görevi budur. Ve bu fikir bütün milletin aklına yayılıyor! Zâl-ı âliniz ve hepimiz bunu söz konusu etmelİNİz. dediğimiz gün edemeyecek bir duruma geliriz. Mademki olum­ suz bir hareket vardır, bunun karşısında yer almak zorunluluğu


168

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

vardır. Ya onlann iddiası doğrudur ya bizim yaptığımız! Yaptığımız ve sürdürmek istediğimiz şeylerin siyaseten, fennen. ilmen, dinen bu memleket ve milletin hayatı ve refahı ve mutluluğu açısından doğru olup olmadığını inceleyelim! Bundan dolayı Efendiler, bu Hilafet sorununu bu münasebetle görüşelim. Bana havacelik yaptırmazsınız tabii değil mi? Falih Rıfkı Bey— Paşam, barıştan sonra daha güç olur sanınm. Fakat bendeniz. İstanbul'da iken... anlaşılıyor ki. en uygun zaman bu zaman... Ahmet Emin Bey— Durumun açıklığa kavuşmamasından ileri gelmiyor mu? Hilafetin bütün İslam dünyasını içine alan bir kurum olduğu gayet açık olarak meydana çıkar ve faaliyet bu biçimde olacak olursa bir iç sorun olma niteliğini kaybeder sanıyorum. ^'1

vi ‫ﻧﺆ‬

‫؛‬٠١٠

Gazi Mustafa Kemal Paşa— Evet, bendeniz de o fi­ kirdeyim. Buyurduğunuz şey doğru ise. bunu açıklamak ge­ rekir. İzin verirseniz! Ben Hilafet hakkında düşündüklerimi söyleyeyim. Biz bu sorunu siyasî olarak çözmüşüzdür. Dolayısıyla siyasî olarak çözülmüş şekli budur; Dünya yüzünde bağımsız ve yeni bir Türkiye devleti vardır ve devleti kuran milletin bir Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır. Mil­ letin. memleketin tek gerçek temsilcisi bu meclistir. Türkiye devletinin başkanı da vardır. Bu şekil hükmidir, bilimseldir. Özellikle devletin bağımsızlığını en iyi koruyacak bir şekildir ve özellikle milli egemenliği gerçekleştirecek bir şekildir. Türkiye Devleti başka bir makam tanımaz ve aslında başka bir makam yoktur, yanı Hilafet makamının resmî durumu ve ni­ teliği yoktur. Bir defa bu son sözümü kanıtlamak için hatınma gelen sırayı izleyeceğim ve iki yöndeki anılarınıza başvurarak


büyük oyun

- II /

h il a f e t in

KALDIRILMASI

169

sözlerimi kanıtlamaya çalışacağım. Tarihte Hilafet:

Birinci yön tarihtir. Eğer Hilafet demek, bütün îslam dünyasını kapsayan bir yönetim noktası demekse, tarihte bu, hiçbir zaman gerçekleşmemiştir ve gerçekleşmedi. Bütün îslam dünyasının bir noktadan sevk ve yönetimi. Halife adında bir adam tarafından sevk ve yönetimi görülmemiştir. Pey. gamberin zamanından sonra dört kişiyi bir tarafa bırakalım. Hz. Ali zamanında Sıffın savaşının ardından îslam dünyası Halife adı altında, Emîrü’l Müminin adı altında iki kişinin hükmünde kalmıştır. Bir taraftan, Ali. Halifeyim diye hükümet etmişti, bir taraftan da Muaviye yine Halifeyim diye hükümet etmişti. Abbasi Halifeleri zamanında bir taraftan Halifeyim diye Bağdat’ta birtakım hükümdarlar saltanatlannı yürütüyorlardı, diğer taraftan Endülüs'te yine Halife adı altında birtakım hükümdarlar hükümet ediyorlardı ve bugün zamanımızda da Fas'ta. Sudan'da. Halifeler vardır. Onlar da kendilerine Emîrü’l-Müminin diyorlar. Dolayısıyla bu, tarihte sebat etmemiştir ve bundan sonra da bütün îslam dünyasını Hi­ lafet makamı adı altında bir noktaya bağlayarak yönetmenin mümkün olabileceğini kabul etmek doğru değildir. Şimdi Mısır tslamları. Hint İslamları, Türk îslamlan. Batı îslamlan vb. İslamların hepsi kendi çevresinin koşullarından ve kendi çevresinin geleneklerinden vazgeçecek ve ümmet adı altında bir noktada birleşebilecek... Bunun mümkün olduğunu düşünmek doğru bir şey değildir. Diğer bir ilke; şeran, dinen Hilafet denen şey yoktur. Bildiğiniz gibi bir kez Peygamberin kendisi demiş ki; "Benden otuz yıl sonra krallıklar olacak." Bu. bir hadîstir. O halde Hilafet vardır. Hilafet olacaktır. Hilafet devam edecektir demek hadîs-i nebeviyeye. aykırı bir şeyin


170

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

gerçekleşmesini istemek demektir. Diğer bir şey örneğin; Ömer, Halife olduğu zamanda ken­ disine Halife-i Resûlullah demişler, kendisi ilk hutbesinde demiş ki; böyle bir sıfat bende yoktur ve olamaz. Böyle bir sıfat yoktur. Halife yoktur. Siz inananlarsınız ve ben de sizin emîrinizim ve zaten peygamberin vefatından sonra Halife seçimi için hiç kimsenin kafasına bir fikir gelmemiş, Emirlik, emir... Hilafet adı altında gerçekleşen kuruluşlar emirliktir ve bir hükümetten ibarettir. Yani Hilafet demek bir hükümet de­ mektir. Hükümet demek olunca hükümetin nasıl olması söz ko­ nusu olur. Yani şeriat esaslarında şu veya bu şekilde bir hükümet saptanmış mıdır? Şeriata Göre Hükümet Esasları:

I

Biliyorsunuz ki. böyle bir şey saptanmamıştır. Herhangi bir hükümet meşru olabilir ve meşru olmayabilir. En zorbaca ha­ reket eden hükümetlere, en fena hareket eden hükümetlere din bilginleri meşn.dur demiştir. Yalnız dinî esaslarda yönetimin ne gibi noktaları içermesi gerekeceğine ilişkin kesin açıklama vardır ki. onlardan bir tanesi şûraya aittir. Bir tanesi adalete ait­ tir ve bir tanesi de ulü’l-emre boyun eğmeye aittir. Bundan dolayı bir toplumun işlerini yönetecek bir hükümetin şûrası olacak ve o şûrâ adil davranırsa tam dine ve şeriata uygun bir hükümet oluşur. Ulü'l-emrden de amaç amir demek değildir. Âmirlar demektir. Âmirler demek uzmanlık demektir, işlerden sorumlu olanlar demektir. Dolayısıyla işlerden sorumlu

٠ ٠Vypm ١٠١cnn .،/ındon

٠١

ku! ،al o /

Y \


II

1.

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

171

sıfatında bulunan insanlardan kurulu bir şûra, adalet içinde ve şeriatın istediği derecede hükümet eder. Bizim hükümetimiz ta­ mamen bu esasları içerebilir, buna göre başkaca Halife söz ko­ nusu olamaz. Şimdiki Hilafetin Anlamı:

Bu. böyle olduğu halde. Türkiye Büyük Millet Meclisi ken­ dinden başka bir Halife-i müslimin seçti ve bir Hilafet Makamı doğdu. Bunu açıklamak gerekirse şöyle düşünmek gerekir: Bütün İslam dünyası köle durumundadır. Gönül ister ki, bunlar ayrı ayrı çalışsınlar ve kendi millî egemenliklerini elde etsinler. İşte bunlara bu konuda bir teselli, bir umut olmak üzere bir bağlantı noktası göstermek isteniyor. Fakat onlar tamamen esa­ retten kuıtulduktan sonra, başlı başlanna bağımsız olduktan sonra hemen birleşip bir makamın yönetimine girmek is­ teyeceklerini düşünmek doğru mudur? O da başka... Demek oluyor ki, biz yalnız onların kurtulması için ortak bir bağlantı noktası gösteriyoruz ve bu konuda adeta dinî, yahut tarihî, yahut vicdanî bir görev yapmış oluyoruz, bu makamı korumakla... Hilafete Görev ve Yetki Vermek:

Fakat bu makama doğrudan doğruya bir yeiki vermeye kalkışacak olursak, bu yetkinin uygulama alanı İslam dünyasını içine alır. Halife. İslam dünyası üzerinde bizim ve­ receğimiz görev yetkiyi uygulamak zorundadır. Uygulayamazsa zaten anlamı yoktur. Uygulayabilmek için onlar buna ya olur verecekler ya reddedeceklerdir. Olur veya red iki nedenden kay­ naklanacaktır. Birisi bağımsız olan Müslüman devletleri, müdahaleyi kendi bağımsızhklanna müdahale savacaklar ve bunu reddedecekler. Nitekim Afgan Emîri, yapmış olduğumuz


T 172

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

anlaşmada bir iki noktayı kendi bağımsızlığına müdahale saymış, kabul etmemiş ve demiştir ki; ben hiçbir şekilde mil­ letin bağımsızlığına kimseyi karıştırmam. Benim namaz kılacağım camideki hatibe ve bu hatibin söyleyeceği hitabete bile ait olsa... Diğer İslam Dünyası ise baştan aşağıya kadar esaret durumundadır. Vicdan özgürlüğüne sahip değildirler. Bunlara bu geniş yetkiyi uygulatürabilmek için önce onlann özgürlüklerini elde etmek gerekmektedir. Halife olan kişinin bunları yapabilmesi için bir kuvvet gerek. Eğer o kuvvet Türkiye Devletinin kuvveti olursa, sekiz milyonluk Anadolu halkının görevi, bütün dünyaya karşı savaş ilan etmek ve bunlan kurtarmak olacaktır ki, böyle bir görevi, sekiz milyon Ana­ dolu halkana yüklemek mümkün değildir. Böyle bir görev yap­ mak gerekiyorsa yetmiş milyon İslamdan oluşan Hindistan'ın yapması gerekir. Görev vermek Türkiye Devletinin görevinin üstünde bir şey olur. Ancak İslam dünyası özgür ve bağımsız koşullarda bir araya gelir, kabul ederlerse, o zaman toplanır ve Halifenin durumup saptar. Dolayısıyla bizce yapılacak bir şey kalmamıştır efendim. Hilafet ve Dinî Kuruluşlar: Ahmet Emin Bey— Dinî konularla ilgili görünen med­ reselere, camilere... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Beyefendi! Arz edeyim: Ha­ lifenin böyle bir yetkisi yoktur. Medrese nedir? Cami nedir? Bu millet razj olur mu? Kendi evladının kendi egemenliğine dışardan bir adam birtakım yerleri dolduracak ve oradan başka bir anlayış çıkaracak. Buna bir milletin ihtiyacı var mıdır? Ca­ milerdeki imam ve hatibi. Halife tayin edecektir, demek is­ leniyor. Efendim, bir hatibin görevi kesinlikle ait olduğu millet

'A■■

i


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

173

ve devletin bağımsızlığıyla ve egemenliğiyle ilgilidir. Dinde, hatip bir devletin başkamdir veya o başkanın bulunamayacağı yerlerde onun temsilcisidir. Dinde hatip var mıdır? Hutbe nedir? Doğrudan doğruya bir devlet başkanının veyahut dev­ letin en büyük kişilerinin, hükümetin önde gelenlerinin, halkı aydınlatmak için söz söylemesi değil mi? Bir defa efendim, diyoruz ki; bizim dinimizde din adamlığı yoktur, bunun için, madde ve ruh birdir. Çünkü bizim dinimiz tabiidir. Halife; reis demektir, emir demektir. Sultan demektir. Hükümet şekline göre başında bulunan adamın alması gereken isimlerdir. Başında sank olan bazı kimseler halkın karşısına geçerler ve bizim hiç de anlatmak istemediğimiz anlamsız şeyleri kafalarma sokarlar. Bu olamaz! Benim kanım, bilgim ve kesin olan inancım bundan ibarettir Bu devletin Halife ile ilgi ve ilişkisi yoktur. Gerçeği ifade etmek gerekirse, yapmak is­ tediğimiz devrimi parçalamak gerekmiştir. İkiye ayırdıktan sonra önce birincisini sonra İkincisini... Şimdi bizim hükümet şeklimize göre böyle bir Hilafet Makamının var olamayacağını göstermek için Teşkîlât-ı Esâsiyenin bazı maddelerini beraber gözden geçirelim. Yalnız, biliyorum, sizi yordum. Yeni Hüküm et ve Din:

KıUnçzade Hakkı Bey— Paşa Hazretleri, yeni hükümetin dini olacak mı? Gazi M ustafa Kemal Paşa— Vardır efendim. İslâm di. nidir. İslam dini düşünce özgürlüğüne sahiptir.

k


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Hakkı Bey— Yani hükümet bir dine bağlanacak mı? Gazi Mustafa Kemal Paşa— Bağlanacak mı bağlanmayacak mı bilmem! Bugün mevcut yasalarda tersine bir şey yoktur. Millet dinsiz değildir. Dindardır ve dini, İslâm di­ nidir. Yani komünistlik gibi dini reddedecek ortada bir meslek yoktur.

n

Hakkı Bey— Şu halde Paşa Hazretleri; bir konu hakkında herkesin inancı ve düşüncesine göre bir fikir ortaya koymak noktasında hükümet beni susturacaktır veyahut ce­ zalandıracaktır. Diyecek ki sen bu konuda hükümetin düşündüğü gibi düşünmüyorsun... Gazı Mustafa Kemal Paşa— Hükümetin düşündüğü gibi hiç kimsenin düşünme zorunluluğu yoktur. Gerçek özgürlüğün geçerli olduğu bir memlekette vicdan özgürlüğü vardır veyahut yoktur, olduktan sonra bunu düşünmek doğru değildir. Vic­ danının gerektirdiğini söyler. Hakkı Bey— Herkes kendi vicdanının susturmaya olanak görecek mi? Gazi Mustafa Kemal Paşa— Toplumda özgürlük be­ lirlenmiştir. O da. bir kişinin değil, toplumun ortak çıkarları gereği olarak, yasa konusudur. Vicdan özgürlüğünü ne dereceye kadar kullanabileceğiz. Konu yasalarla anlaşılır. Örneğin bir havace efendi diyor ki: şunu hemen yapmalısınız. Demek is­ tediği şey. milli egemenliği kaldırınız! Bu telaffuz etliği şey. eyleme girişliği dakikada elbet gerici kabul edilir ve yapılmış olan yasalann emrettiğine boyun eğer. Ffendim: Teşkilat.ı Esasiye Kanununda birkaç noktaya işaret edebiliriz:


1' i'

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

175

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. (Kayıtsız şartsız)ı burada kaldırmadıkça Türkiye Devleti herhangi bir kişiye veya herhangi bir makama egemenliğini bozan hiçbir yetki veremez. Dolayısıyla dinî, şer'i* nasıl olursa olsun öyle bir şey verelim ki, bu kayıt ve şart burada kalsın! Bu takdirde bu şey verilebilir ve millî egemenlik ihlal edilmez!** Ahmet Emin Bey— İlke sorununda pratik bir sorun vardır. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Hayır, izin verin. Pratiği bırakalım. Millet, egemenliği kayıtsız şartsız elinde tutmayı kendi vicdanına karşı ahdettikten sonra, şunun ve bunun gereğidir diye şuna veya buna verebilecek en basit bir hak bu­ lunuz, görev bulunuz ve yetki bulunuz. Kimse bulamaz! İsmail Müştak Bey— Bu madde kesin olaraktan ege­ menliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu bildiriyor. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Peki, ondan sonrası idare usulü, halkın kaderini kendisinin belirlemesi esasına dayanır. Bildiğiniz gibi bir irade ve bir de egemenlik vardır. İrade, istek ve yüreğinin eğilimi ve vicdandır. Bir insanda olduğu gibi, in­ sanlardan oluşan toplumda da irade vardır. İrade alınamaz ve irade verilemez. Fakat iradenin uygulama aracı olan egemenliği verebilen bir insan veyahut egemenliğini kaybeden bir insan ve­ yahut bir toplantı kurulu, egemenlikten yoksun kalınca (ki ege­ menlik iradenin ortaya çıktığı yerdir) o halde iradesi felç olur. Bundan ötürü egemenliğini verebilmek için iradesinin felce uğratılmasına razı olması gerekir. Dolayısıyla veremez. Ege­ menliğini verebilmek için iradesinin, isteğinin, eğilimlerinin

٠ Y.N Şcnaıa uygun hutuın

١

Onjinalde bu purayrafın us u ..'،;،Inu‫ ؛‬-Y N

١٠

t'h


I

HAŞAN H ü s e y in

176

ceylan

felç olmasını kabul etmek gerekmektedir. Ölmeyi kabul etmek demektir. Bundan dolayı bir millet egemenliğini veremez. Yalnız alınır ve zorla alınır. Millet egemenliğini elinde tutuyor ve ancak egemenliğinden gerektiği kadannı uygulamak üzere Millet Meclisi.nin genel kurulunu görevlendiriyor. Fakat bir tek adama bu yetki verilemez. Ulusal Egemenlik ve Hükümdarlar: Yakup Kadri Bey— Birtakım krallar var, hükümdarlar var. Bunlann hiçbiri... bu bir sembol gibidir. Gelenek anlamını ifade eder ve millet doğrudan doğruya kendi kaderine kayıtsız şartsız egemendir. Dolayısıyla böyle tarihî sembolün kalması milletin egemenliğini bozmuş olmuyor. Yani tamamıyla yetkisi sımrlandınlarak ve hatta felç... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Yani, ne zorunluluğumuz vardır buna? Şimdiye kadar bu gibi sembolleri tutmaktan bir yarar çıktı mı? ،'A

Yakup Kadri Bey— Hatta zarar gördük! Gazi Mustafa Kemal Paşa— Zarar gördü isek, sürmesine gerek yok! Zarar olarak görmediğimiz bir şey kalmamıştır. Yakup Kadri Bey— O kadar bir şey katmıyorum. Çünkü Halife diye bir şeyin varlığını tanımamız... Meclis Başkanı - Halife: Gazi Mustafa Kemal Paşa— Bir kere Halife başkadır, hükümdar başkadır. Bizim sembolümüz olamaz ki... Bir İslam dünyasının sembolüdür. Eğer Halifeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi.nin başkanı yapmak istersek, bunun için de yol vardır. Bu kişi bir memleket tarafından mebus seçilir. Yani o demektir

l

٠.


177

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

ki١ Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanına Halife denir. Bunda yarar var mıdır acaba? Yoktur! Hücumların ne­ denlerinden birisi de bağnaz, dinî bir hükümet tanınmamızdır ve çağdaş uygarlıkla ilişkiye değer görülmediğimizdir. Fakat başımıza geçireceğimiz başkanın ismine Halife dediğimiz zaman dünya gözünde bağnaz, kapkara bir kurul olarak görüneceğiz! Ahmet Emin Bey— Bu Şeriye Vekilinin de kalması aynı nitelikte değil mi? Gazi Mustafa Müslüman mıdır?

Kemal

Paşa—

Efendim,

bu

millet

Ahmet Emin Bey— Evet. Gazi Mustafa Kemal Paşa— O halde şer'î birtakım işler olunca bunları yönetecek bir makam gerekmektedir. Şer ٠îye ve Evkaf Vekâleti: O makama şeriye vekili deyiniz. Her ne derseniz deyiniz! Bence söz konusu edilmesi gereken nokta, bir bakan bakanlar kurulu içinde bulunsun mu, bulunmasın mı? Aynca bir büro ■yaparız. İşte imamları filan tayin eder! Elbette hükümetin em. rinde... Suphi Nuri Bey— Evkaf İşleri... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Evkaf ayadır. Evkafı şer’iye işlerine ayırmak zaten doğru değildir. Evkaf özellikle bizim memleketimizde en önemli zenginlik kaynaklanndan birisidir. Dolayısıyla bunu yalnız medreselere bırakmak olamaz. Bu da ileride çözülecektir.


٠

F‫؛‬

l'٠٠i HAŞAN Hü s e y in

178

ceylan

ı. Türkiye’de Hilafetin Y aran ve Zararı: Müştak Bey— Türkiye'de Hilafet, devletin siyasetinin yaranna mıdr. güç müdür? Yoksa, ne yarar ve ne de güç müdür?

r. r I

Gazi Mustafa Kemal Paşa— Hattâ İslam dünyasını içine alarak kalması zaaftır. Yeni bugünkü koşullara göre, biz kendi üzerimizdeki fenalığı artırıyoruz. Böyle sembol olarak de­ necek! Fakat kimse böyle sembol tanımıyor ki... Sanıyor mu­ sunuz ki Hintliler. Mısırlılar, AfganlIlar vesaireler dinî bir il­ giyle bize bağlıdırlar. Tam tersine millî idealleri ile bizi kurban etmeye çalışıyorlar. Hint Hilafet Komitesi vardır. Aynı konuda görüşmemiz oldu. Sonra Mısırlılarla vesaire ile görüşmemiz vardır.Bunlann bizden rica ettikleri şey, siz çalışın da biz kur­ tulalım ve biz size Hilafetten dolayı bağlıyız. Efendim, Hi­ lafetten dolayı bana bağlanma! Yetmiş milyonu kurtarmak için sekiz milyonu da yoketmeye girişme! Mısır on dört milyon nüfusa sahiptir. Bizden daha fazla nüfusludur. Kendilerini kur­ tarmaya çalışsınlar. Kendinizi kurtann! Efendiler! Hilafet mil­ letimize bir baş belasıdır. Osmanlı Padişahlığı, Hilafeti al­ madan önce Osmanlı devrinin en parlak evresini yapmıştır. Fakat bu Hilafet mevkiini aldıktan birkaç yıl sonra düşmee başlamıştır, yarar göstermemiştir. Osmanlı serdarları, hükümdarları, padişahlan. Hilafetten ayn bulundukları zaman en büyük gösterişi ve gücü göstermiştir. Yani Hilafet hiçbir şey kazandırmamıştır. Birçok bela getirmiştir. .Müştak Bey— O halde zaaftır. Gazı Mustafa Kemal Paşa— Elbette zaaftır, böyle bir hayal vardır kı. Hilafet sıfatını takındığımız zaman bütün İslam


r

٤! Bü y ü k

oyun

٠

II / HlIAFETlN KALDIRİLMASI

‫ﻝ‬

79

dünyası yardımcıdır! Nedir yani? En felaketli anlan geçirdiğimiz zaman ne yaptılar? Bizim aleyhimize savaştılar! Suphi Nuri Bey— Paşa Hazretleri, pratikte var olan du­ rumu düzeltmek zaman sorunu değil midir? Var Olan Hilafet Durumunun Düzeltilmesi: Gazi Mustafa Kemal Paşa— Düzeltilmiştir. Düzeltilmeyen bir şey kalmamıştır. Bizce sorun çözülmüştür. Kendisi uğraşmazsa ve kendisinde yarar sağlamayı düşünenler yerinden kıpırdamazsa bizce sorun çözülmüştür. Ve illâ Havace Şükrü Efendi ve bunun gibi havacelerin- isteklerini ye­ rine getirmek isteyenlerin yapacakları çalışma derhal sorunu daha kesin çözdürür. Gazeteci— Yalnız havaceler hakkında... Hoca Efendiler: Gazi Mustafa Kemal Paşa— Ben havaceleri (hoca efen­ diler) sevmem. Yalnız camide namaz kıldıranlann sarık sar­ maya hakkı yoktur. Namaz kıldırabilmek için sanğın gereği de yoktur. Bu millette yoktur. Gazeteci— Oysa bizde dinden çok havacelik fırka... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Beyler! Siz bu memlekete bağlısınız. Bu memlekette, havacelerin ne kadar değersiz olduğunu ve bu milletin havacelerden ne kadar nefret ettieini bi­ liyorsunuz. Ben size küçük bir örnek söyleyeyim; çok havace nerede vardır, Konya da değil mi? Ben Konya'ya yaptığım se-, yahatlerin birinde okulları dolaşıyordum. Bana dediler ki, aman efendim bir de medreselere gel gör... Yanımda Rus. Azer­ baycan elçileri vardı. Bir medresenin kapısına geldik, fakat kapı olduğunun farkında olmadım. Çünkü bir demir parmaklık


r' I

1

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

180

vardı. Hani kapı dedim. Burası dediler. Hocalar ve Askerler: Medreseye köpek girmesin diye parmaklık yaptırdık dediler Önce bu medresenin kapısını da açınız da, ondan sonra girelim diyemedim. Ve bu şekilde çok büyük hata işledim, demirin üzerinden atladık, içeriye girdik, baktım bir tabur kadar başı sanklı adam, bir sıraya dizilmişler ve Müftü Efendi başta olmak üzere hepsi Konya'nın bilginlerini toplamış, gayet hoş davranmak istedik. Müftü Efendi, tuttu, nutuk atmak istedi.

'{

Dedi ki, efendim bizim öğrenciyi askere alıyorlar ve as­ kerde bulunan öğrencinin geri gönderilmesine izin vermiyorlar. Birkaç kez hükümete yazdık, cevap vermediler. Emir bu­ yurunuz dedi! Ben de yabancılann yanında bunlan küçük düşürmemek için peki dedim, gereğine bakanm... Yok, dedi. Emir veriniz! Askerlik işlerinin başkam paşa vardır, buradadır. Vali vardır, buradadır dedi. Gözönüne alınz dedim. Efendim dedi, şimdi emir veriniz. O zaman durumu inceledim. Müftü Efendi havacclerin herkes üzerinde etkili olduğunu kanıtlamak için bana hükmediyordu. Gayet yüksek sesle havacelere dedim ki. bir sürü asker kaçağı toplanmışsınız! Bütün medreselerde sizin gibi insanlann hepsini toplasak: Karahisan geri almak mı yoksa burada oturmak mı? Bu önemli bir olay oldu, çünkü Konya'nın en değerli bilginleri hakarete uğramıştı. Gerçekten hakaret edildi. Evime gittiğim zaman asıl Konya halkı geldi ve dediler: ''Efendim, çok teşekkkür ederiz. Biz havacelere çok değer veriyorduL Nedeni buraya gelen her büyük adam onların elini öpmüştür. Biz de sanıyorduk ki, onların elini öpmek birşeref yoksa biz. bunların ne kadar adî adamlar olduklarını şimdi anladık ve her yerde söyleriz.’' Bundan dolayı havacelerin değerleri yoktur.


BÜYÜK OYUN - II / HtLAFETİN KALDIRILMASI

181

Falih Rıfkı Bey— Güçleri de yoktur. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Gidin köyülerle görüşünüz, hepsi alay ederler. Müştak Bey— Nitekim İstanbul'da olmuştur İstanbul'da gayet küçük. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Fakat önem verirseniz ve özellikle ondan korktuğunuzu belli ederseniz gerçekten kor­ kuturlar. İstiyorum ki, bu konuda düşüncemizin durduğu nok­ tayı derinleştirelim! Falih Rıfkı Bey— Bu şekilde tartışmak isteyenlere serbest olarak izin verilecek mi? Gazi Mustafa Kemal Paşa— Tartışılmalıdır, hatta kitap ve gazete aracılığıyla tartışılmalıdır. Hilafetin Osmanlı Hanedanı Elinde Olması: Hakkı Bey— Hilafetin Osmanlı hanedanı elinde kal­ masında bendeniz gelecek açısından bir tehlike dönemi görüyorum. Korkuyorum. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Niçin biz korkalım be­ yefendi? Yıkılanlar korksun, biz neden korkalım? Üç yıld.ır sonu gelmeyen bir fedakârlık gösteren bu milet. Halifenin or­ dularıyla çarpışıyor ve onları bozguna uğratıyor. Sonra o yıkılanlardan biz niçin korkalım! Başından sonuna kadar ge­ reken yerlere göndeririz. Hocalar ve Bilgisizlikle Mücadele; Ahmet Emin Bey— Acaba anlaşmazlık vb. olmaz mı? Çünkü bir taraf tartışırken fikri duygulara başvuracak, onun


IS2

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

için öteki tarafın dinde silah olarak... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Efendim; noktadan çekinildiği içindir ki. bağnazlığa değer ve önem veriyorsunuz. Bağnazlık bilgisizliğe dayanır. Bundan ötürü bağnazlığı olan bilgisizdir. Bilim, ne olursa olsun bilgisizliğe üstün gelir. O halde halkı aydınlatmak gerek. Ahmet Emin Bey— Halkı aydınlatalım. Fakat bağnazlıkla tartışma kabul etmiyor. Falih Rıfkı Bey— Onlann varlıklarını kabul etmemek daha iyi olur. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Birtakım boş şeyler söyleyebilirler. Bundan dolayı onlan eleştirmek ve eleştirerek çürütmek gerekir.

J

M üştak Bey— Hatta efendim bizim tarafımızdan saldırı gerekmektedir. Onlar söylemeseler bile... yıllardan beri onlara yerleşmiş, o yılların, yüzyılların ürünü olan şeyi sökmek için onlann hareketini beklememeli. Birkaç lakırdıyla ve sanklarının görünmesiyle çevrelerini etkiliyorlar. Buna şimdiden hücum etmek gerek. Falih Rıfkı Bey— Bu gericilik sorunu zaten gazetelerde söz konusu oluyor. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Her yeni devrimin karşı tarafı olacaktır. Bu beklenmelidir. Bu, olmaz değildir. Hemen gerçekleşmesi yakın bir şeydir, her açıdan geçerlidir. Ka­ muoyunu onlann yalan yanlış yorumlanna kaptırmayarak aydınlatmak gerekir. Suphi Nuri Bey— Sansür sorunu çıkıyor. İstanbul'da henüz sansür var. birçok şeyi söyleyemiyoruz.


BÜYÜK OYUN-11 HİLABETİN KALDIRILMASI ‫ﺍ‬

183

Falih Rıfkı Bey— Sansür buna ait değil... Adnan Bey— Bir kelime bile sansür etmedik. Buna ait hiçbir sansür yoktur. "Hükümetiniz dinsiz'' diye yazmış. Oysa hükümet dinsiz değildir. H üküm e(ve^‫؛‬n: Gazi Mustafa Kemal Paşa— H ükm et dinsizdir demek, halk topluluğuna hükümete hücum edin demektir. Müştak Bey— Dinsiz demiş Hüseyin Cahit Bey mektubunda. bunu da çizmiş... Gaz‫ ؛‬Mustafa Kemal Paşa— Maddî demeli, cismanî demeli ve bu kelimeler varken dinsiz dememeli. Müştak Bey— Hayır efendim, o anlamda anlıyorlar, o an­ lamda anladığından kendi kendimizi sansür ediyoruz. Asıl kor­ kulan, çekinilen sansür kendimize ait sansürdür. Falih Rıfkı Bey— Fakat biraz da söz konusu etmek ge­ reklidir. Gazi Mustafa Kemal Paşa— Efendim, gereksiz yere söz etmek ters sonuç verebilir, fakat olumlu sonuçlar için de sus­ mamak gerekir efendim. Ahmet Emin Bey— Gerçeği aydınlatalım. Yani karşıda cevap şeklinde tartışmaya tutuşarak değil; aydınlatma biçiminde... Gazi Mustafa Kemal Paşa— Efendim, bendenizce aydınlatmada, kamuoyuna yol göstermede bir program yapmak gerek. Örneğin egemenlik nedir? Ve bu millet egemenliğini ko­ rumalı mı, yoksa başka birine verip onun önderliğiyle mi ha­ reket etmeli? Bunu tarihin yol göstericiliğiyle çok güçlü ifade


184

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

edebilirsiniz. Geçirdiğimiz felaketi birer birer saymalı, milletin kaderini elinde bulunduran insanhmn bu millete yaptığı her tür fenalığı saymalı. Sonra hükümet şeklimizin niteliğini anlatmak gerekmektedir." Yakın tarihimizin aydınlatılmasında ve özellikle de hi­ lafetin kaldınlmasına doğru yol alınırken bizzat Mustafa Kemal'in ağzından sarfedilen bu sözler, halifenin seçiminden itibaren geçmiş olan 60 günlük zaman zarfında insanlann. ga­ zetecilerin, mebuslann ve "belâm" kılıklı din adamlannın nasıl değiştiklerinin de bir fotoğrafını yansıtmaktadır.

j

٠

İzmit gazeteciler toplantısı kendi yorumunu da içersinde barmdırmaktadır. Bizim ilave bir değerlendirme yapmamıza gerek yoktur. Artık Samsun'a giderken, Erzurum ve Sivas Kongreleri akt olunurken ortaya konan halifeye bağlılık ve makam-ı hilafeti korumak gibi hususlar, rejime sahip olmak isteyenlerce tarihin karanlıklarına havale edilmiştir. Eskişehir ve İzmit konuşjnalannda halifelik konusu flu fotoğraflarla ve­ rilmemiş ve net olarak "halifelik kaldırılacaktır" fotoğrafı ser­ gilenmiştir. Mustafa Kemal iki gün iki gece süren İzmit basın top­ lantısının hemen akabinde gazeteci ve yazarlara verdiği ta­ limatın yerine getirileceğinden emin olarak 19 Ocak 1923 ta­ rihinde Izmit.te halka bir meydan konuşması yapar. Hedef halkı da acıte ederek Yeni Türkiye'ye ve çağdaş re­ formlarla birlikte olası devrimlere alıştırmaktır. Devrimlerin slabilizasyonu içinse basına birinci kuvvet olarak görev ve­ rilmiş olunur. Mustafa Kemal'in İzmit Meydan Konuşması beş bölümden oluşmuştur. Dördüncü bölüm "Halife ve Hilafetin Manası" I

I

J


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

185

başlığını taşımakta ve yedi alt başlıkta ele alınan konularla Mustafa Kemal hilafete yaklaşımını ortaya koymuştur. Hilafetin açıkça ve ilk kez bir halk mitinginde reddedildiği 19 Ocak 1923 tarihli bu konuşma bilahare "'Mustafa Kemal Hi­ lafet ve Milli Hakimiyet adıyla müstakil olarak basılmıştır. Biz hilafetin kaldınimasına beşiklik eden bu tarihi nutkun da elimizde bulunan Osmanlıca orijinalinden aynen tercüme ederek sayfalarımıza aktarmak istiyoruz. Ki Mustafa Kemal ve Hilafet kavramı o tarihlerde nasıl değerlendirilmektedir. Hilafet ve Milli Hakimiyet: '.Efendiler! Bir arkadaşımız, Hilafet Makamının şimdiki durumu ile bağımsız yeni Türkiye Devleti'nin ve onu yöneten, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, ilkesine bağlı kalarak yöneten yeni hükümetin, saldın durumu oluşturup oluşturmayacağını sordu. Ve Hilafet Makamının şimdiki gibi kalması milletin egemenliğini bozacak kaygılar doğurabilir mi? buyurdular. Bu soruya toptan ve kesin ve değiştirilmesi mümkün ol­ mayan bir cevap vermiş olmak için; hayır diyorum... Hayır ve hayır!.. (Şiddetli alkışlar) Şimdi bu sözümü açıklayayım ! Elbette büyük bilginlerimiz bu açıklamayı benden daha güzel yaparlar. Fakat ben de bu ko­ nuda cahil değilim Efendiler 1 Cenab-ı Risaletpenâh Efendimiz bütün İslam topluluğunun, dört kitaptan birinin, bilindiği üzere. Yaradan tarafından dini geçekleri insanlığa duyurmak ve anlatmakla görevlendirildiler.


■i;

i

I».

i"■

Ve ismi Peygamberdir. yani haber ulaştırmakla görevlendirilmiştir. Cenab-ı Hak, Kur.an'ın değişmez hükümlerinde kendisine emirlik, saltanat, padişahlık vermiş değildir, hükümdarlık vermiş değildir, peygamberlik göreviyle göndermiştir. Elbette gerçek görevinin olgunluğuyla tanınan Cenab-ı Peygamber, bütün dünya topluluğuna onu duyurdu. He­ pinizce bilinmelidir ki, o devirde örneğin doğuda bir İran dev­ leti, kuzeyde bir Roma İmparatorluğu vardı, vesair şekillenmiş ve kurulmuş devletler vardı ve Cenab-ı Peygamber devletlere gönderdiği name-i risaletpenâhilerinde buyurmuşlardı ki; "Allah birdir ve Ben O'nun tarafından size gerçekleri yo­ rumlamakla görevliyim: Hak din; İslam dinidir ve bunu kabul ediniz !٠٠ ve fakat eklemiştir: "Ben size hak dinini kabul et­ tirmekle sanmayınız ki. sizin milletinize, sizin hükümetinize el koyacağım. Siz hangi hükümet şeklinde, hangi şekli ko­ yuyorsanız. o yine saklıdır. Yalnız hak dinini kabul ediniz ve koruyunuz !" Şimdi bu. gerçekleşseydi ne şekil doğacaktı ? Bir İran İslami devleti, bir Roma İslami devleti, bir Mısır ve bir Su­ riye vb. islami devleti olacaktı. Acaba bunların dışında ve üstünde de bir Peygamber Hazretlerinin varlığı, bağımsız İslami devletlerin varlığıyla bir saldın oluşturur muydu efen­ diler ? Elbette oluşturmazdı. Fakat bu çağrıya uyulmadığı için, Cenab-ı Peygamber kendilerine bağlı olanlarla beraber, oluşmak, şekillenmek ve bizzat bir hükümet yapmak için, bir askeri kuvvet meydana getirmek ve Peygamberlik görevini böyle bir hükümete ve bir kuvvete dayanarak yerine getirmek zorunda kaldı. Bu şekilde asıl ve özel görevine, parlak bir görevi ekledi. Bundan başka Efendiler; Hazreti Peygamberin ölümünden sonra söz konusu olan şey; bir emirlik


‫؛‬1

BÜYÜK OYUN ٠ n / HİLAFETİN KALDIRILMASI

187

oluşturulması ve bu emirliği meydana getiren insanların başına bir emir seçilmesi sorunuydu. Hz. Ebubekir emir olarak seçildi. Hz. Ömer de emir idi. Hatta büyük bilginlerimiz pekala bilirler ki. Hz. Ömer.e Halife-i Resulullâh dediler; O ilk kez olarak min­ bere çıktı: "Hayır ben Halife-i Resulullâh değilim, siz ina­ nanlarsınız ve ben sizin emîrinizim ve başkanınızım" dedi. Halife ve Hilafetin Anlamı: Sonunda bilindiği üzere, Hz Ali zamanında, bir tarafta Hz. Ali Irak'ın, İraklıların emîri oldu. Diğer tarafta Emeviye, Su­ riye'nin sultanı oldu ve fakat bunların isimleri Halife idi. Daha sonra Bağdat'ta bir saltanat kuruldu: Abbasi Devleti... Sul­ tanlar, padişahlar iktidar mevkiine geçti. Devletin adına Hilafet, başına geçenlere Halife denildi. Endülüs'te bir İslâmî saltanat vardı, orada da sultanlann ismine Halife deniyordu. Bu açıklamadan sonra pek güzel anlaşılıyor ki, aslında hilafetten kastolunan doğrudan doğruya hükümettir! Şeriata Göre Hükümet Esasları: Şimdi şunu açıklamalıyım ki, dinin esasında ٠ hükümetin şu veya bu şekilde olacağına dair hiçbir kesin ifade yoktur. Yalnız hükümetin hangi esaslara dayanması gerekeceği bellidir, açıktır, kesindir. O esaslardan biri Şûrâ'dır. Şûra, en kuvvetli bir esastır. Bu esas, doğrudan doğruya Yaıadanın peygamberi olan Muhammed Mustafa'ya bile emrolunmuştur. Peygamber olan yüce kişi, kendiliğinden iş yapmayacaktı. Görüşerek ya­ pacaktı. Bu böyle olunca, ondan sonra İslam toplumunun başına geçenlerin aynı esasa bağlanmak zorunda olacaklan kuşkusuzdur. Çünkü ilahı emir böyledir! Diğer bir c ٠‫؛‬as da. adalet esasıdır. ŞOrâ; insanlara ait işlemleri yerine getirirken adil davranacaktır. Çünkü adaletten


I ' ٠ Lj

188

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

uzak olan şûrâ; Allah’ın emrettiği bir şûra olamaz. O şûrânın adaletli olarak adalet dağıtmaya yetkili olabilmesi için de uz­ manlaşması, kavraması gerekmektedir. Ancak kavrayışlı, uzman insanlardan oluşan hükümet, değerli ve saygın olur ve ancak öyle bir şûrâya; adalet dağıtımında inanılır ve güvenilir. İşte bizim meclisimiz ve onun güvendiği kişilerden kurulu olan hükümet dinî hükümlerin tamamıyla emretmiş olduğu bir şekilde ve niteliktedir! Buna göre, başkaca bir Hilafet makamı söz konusu olabilir mi? Efendiler! Milletimiz kurduğu yeni devletin geleceğine, işlerine, bağımsızlığına, ismi Halife olsun. Padişah olsun, ne olursa olsun, hiç kimseyi müdahale ettiremez. Allah da böyle bir şey emir buyurmamıştır.

-I

Bu açıdan millet tam Allahın emrettiği gibi kurduğu devleti ve onun bağımsızlığını koruyor ve sonsuza dek koruyacaktır! (Sürekli alkışlar) Şimdiki Hilafetin Anlam ve Kapsamı:

f.

Efendiler! Halife ve Hilafet söz konusu olduğu zaman bu. yalnız Türkiye ve Türkiye halkı için söz konusu olamaz. Belki bütün İslam dünyasını kapsayan ve ortak bir makam olarak söz konusu olabilir. Bir kitapta, yakında çıkmış bir kitapta gördüm —bu kitaba imza koyanın havace efendilerden biri olduğunu anladım— O diyor ki. Meclis Halifenindir. Efendiler, bu kadar sakat, anlamsız bir şey olamaz. Bu, düyada benliğini, in­ sanlığını ve millî egemenliğini anlamış bir toplumun hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir safsatadır. Meclis Halifenin değildir ve olamaz. (Alkışlar) Meclis yalnız milletindir ve ancak milletin vekillerinden oluşur, milletin serdiği yetki ve görevleri yerine getiren kı-

J


i' i

BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

189

şilerden ibarettir. Dolayısıyla yalnız ve yalnız milletindir. (Alkışlar) Ve Meclis ancak milletin emrine boyun eğmek zo­ rundadır. Yoksa ismi, makamı ne olursa olsun kimseden emir almaz, boyun eğmeyi kabul etmez bir Meclistir. (Alkışlar) O kitabı yazan havace efendinin Hilafetin görevlerini in­ celemek ve ifade etmek için kanştırdığı kitaplar;Yezid zamanında yazılmış olan kitaplardır. O Yezid ki. Halife unvanıyla dünyanın en zalim ve despot hükümdanydı. Bunun için o kitaplarda Hilafetin görevleri olarak yazılmış olan şeyler. Yezid'in saltanatlık görevinin despotluğudur. (Alkışlar) Başladığım diziye devam ediyorum: Bütün İslam dünyasını kapsayan Hilafet makamı söz ko­ nusu olabilir. Bu nokta çok önemlidir, çok nazik ve geniştir! Bu noktadaki düşüncelerimi size söyleyeyim! Efendiler; tarih bize pek açık gösteriyor ki. İslam dünyasında, devlet başkanlığında bulunan kişilere Halife dendiği için, devlet başkanlığında hükümetle ilgili görevler de. Hilafetin görevleri başlığı altında ifade edilmiştir. Müslümanların Halifesi Ne Demektir? Şimdi bu tutanaklara göre tekrar edelim! Halife, bütün İslam toplumunu bir birlik noktasında toplayacak; Halife, bütün İslam dünyasının hukukunu, onurunu, şerefini, refahım, mutluluğunu koruyacak; korumaya ve kayırmaya gücü yetecektir. Halife; İslam dünyasına her nereden gelirse gelsin her türlü saldınyı engelleyecek, geri püskürtecek ve yok edebilecek ve bunun için kuvvetli ordulara ve her şeye sahip olacaktır! Buna göre bütün bu saydıklarımızı yapmış, yapabilmiş, yapan, yapabilen Müslümanlann Halifesi olmak gerekir!


!‫؛‬٠‫؛‬٠ 190

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Efendiler! îslamiyetin ortaya çıkışından beri bütün İslamları bir noktada birleştirmek mümkün olmuş mudur? Hayır Efendiler! Mümkün olmamıştır... Bütün İslam dünyasının bir Hilafet makamı etrafında birleştiği görülmemiştir. Görülen şey; çeşitli İslam topluluklarının ayrı ayrı hükümetler ve devletler oluşturmuş olmalarıdır. Ve bu devletlerin başlarında bulunun kişilere aynı zamanda Halife adı da verilirdi ve bugün bile Fas Halifesi. Sudan Halifesi vb. halifeleri vardır.

i

5 ٠■

Efendiler! Afrika'da yaşayan, Hindistan'da yaşayan. Rusya'da yaşayan, Avrupa'da, Amerika'da yaşayan başka başka çevrelerde, başka başka geleneklere sahip olarak yaşayan insanların hepsini bir noktada toplamak ve bu nok­ tadan sevk etmek ve yönetmek, fennen, ilmen mümkün değildir. Kesin olarak her ırk, her unsur yaşadığı çevrelerle uyumlu olmak üzere ayn ayrı ve herhalde İlmî esaslara dayanan hükümetler kurmalıdır ve ancak bu esas çerçevesinde oluşturulan hükümetler, hayati yeteneklerini koruyabilirler. Yoksa bu esas olan ilkeyi unutarak gayet uzak, yüksek ve ilahı bir noktada birleşeceğiz diy٠١ yürümek, varlığını tehlikeye atmak demektir. İnsan güneşi görür, hoşlanır; güneş çok çekicidir, parlaktır, çok sıcaktır. İnsan onun bereketinden ve sıcaklığından yararlanarak hayatını uzatır, fakat gözünü güneşe diker ve ne olursa olsun ben oraya ulaşacağım diyerek yürürse gideceği yer. güneş değil yeryuvarlağınm altıdır... Efendiler! Bu noktada arkadaşlardan birinin sorduğu bir so­ runun cevabına da değiniyomrn. bu dediğim anlayışla yürüyen İslam Dünyasına baştan sona kadar bakalım!


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

191

Islaniiyctin Genişlemesi Halinde Müslüman Memleketlerin Durumu: İslamiyet ilk ortaya çıkışında az zamanda çok ilerledi ve genişledi. Çeşitli yönlerde ve çeşitli kollarla yürüdü ve başarılı da oldu. O kollardan birisi de Afrika'nın kuzey kıyılarını izleyerek Endülüs'e giden koldur ki, orada hepimizin bildiği gibi, büyük bir.İslami hükümet meydana getirdi. Afrika kuzey kıyıları da baştan başa İslam oldu ve oralarda İslam hükümetleri oluştu. Doğuya giden kol Hindistan içinde ve Çin sınırlannda İslamiyeti kurdu, İslam devletleri meydana getirdi. Kuzeye giden kol sonunda, Osmanlı Türklerinin büyük ve aza­ metli imparatorluğu sancağı ile ilâ-yi kelimetu'llah eyledi. Fakat batıya, doğuya, kuzeye gerçekleşen bu saldınlar, çok ge­ cikmeden karşı bir saldırıya uğradı. İspanya baştan sona kadar süpürüldü ve Islamiyetten yalnız bir tarihiîamdan başka bir şey kalmadı. Fas, Cezayir, Tunus, Trablus, Mısır, Suriye, Irak, Hin­ distan baştan sona kadar îngilizlerin, Fransızların, İtalyanlann yönetimine geçmiş bulunuyor... İran ve Afganistan'dan söz et­ meyeceğim. OsmanlI Devletinin durumu da biliniyordu. O halde ne oldu? Hilafetten maksat bütün İslam dünyasının varlığını.onurunu, şerefini korumaktı... Bütün İslam dünyasının refah ve mutluluğunu sağlamaktı. Oysa ne yazık ki, gözlerimizi yakan, kalbimizi inleten manzara bütün İslam dünyasının baştan sona kadar zincirler altında inlemesidir. Bu noktada duracağım ve tekrar kendi durumumuza değineceğim: Efendiler! İslam dünyasını kapsayan bir Hilafet makamı vardır diyoruz ve o makamda bir zat oturmaktadır, ünvanı Müslümanların Halifesidir.


ır. I

١ I

192

d

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

Müslümanların Halîfesi Esir Mülüman Memleketlerini Kurtarabilir mi? Şimdi Hilafetin görev ve yetkilerinden söz edenlere göre bu Müslümanların Halifesinin görevi nedir? Soruyorum! Bu İslam dünyasını kurtarmak değil mi? Bu Müslümanlann Halifesinin yetki alanında bir Türkiye devleti vardır, bir İran devleti vardır, bir Afgan devleti vardır ve yetmiş milyonluk bir Hindistan İslam kitlesi vardır, Mısır vardır. Fas vardır vb. vb. vardır..Bunlann hepsini, Halifenin hilafet görevlerinin anlatıldığı ki­ taplarda tarif olunduğu üzere kabul ettiğimize göre, kurtarmak gerek. Kurtarabilmek için de kuvvet gereklidir, kudret ge­ reklidir Para ve nüfus gereklidir! Kim diyebilir ki, bunun için Türkiye devleti ve Türkiye devletini meydana getiren Ana­ dolu'nun sekiz milyon halkı. Halifenin emrine bağlıdır. Kim di­ yebilir ki buyurun efendim, işte Türkiye'nin sekiz milyon yok­ sul halkı, dünyayı mağlup edin ve İslam dünyasını kollayın! Ben soranm millete; buna razı mıdır? Bunu yapacak güçte midir? Yapabilir mi? Bu zavallı millet, bu kadar büyük bir so­ rumluluğu, bu kadar büyük bir görevi üstlenebilir mi? Gerçekten millet, böyle bir görevi üstüne almakla, yerine getirmeye girişmekle başarılı olabileceğini bir an için olsun ümit edebilir mi? Bunun mümkün olduğu düşünülebilir mi? Sanınm ki hayır, asla... Efendiler! Milletimiz, yüzyıllarca bu bakış açısıyla hareket ettinldi. fakat ne oldu? Her gittiği yerde, milyonlarca insan bırdJOi. En sonunda oralardan kovuldu, kovuldu. Ve bugün sekiz milyona indi. Yemen çöllennde kavrulup mahvolan Ana­ dolu evlatlannm sayısını biliyor musunuz? Suriye'yi. Irak.ı ko­ ruyabilmek için. Mısır'da barınabilmek için. Afrika'da tu.


BÜYÜK OYUN ٠ II / HtLAFETÎN KALDIRILMASI

193

tunabilmek için, Viyana kapılanna kadar fetihler yapabilmek için, ne kadar insan ziyan oldu, bunu biliyor musunuz? Ve sonuçta ne oldu, görüyor musunuz? Efendiler! Böyle bir görevin yapılması gerekiyorsa bunu yalnız sekiz milyonluk Anadolu halkından değil, yetmiş mil. yonlukHindistan halkından istemek gerekir! (Sürekli alkışlar) Efendiler! Yeni Türkiye’nin ve yeni Türkiye halkının artık kendi hayat ve mutluluğundanb aşka düşünecek bir şeyi yok­ tur. Başkalanna verebilecek bir zerresi kalmamıştır, artık ve­ remez! (Alkışlar) O halde kesin olarak ifade ediyorum. Halife; Müslümanlam Halifesidir ve Türkiye de İslam dünyası içinde bir parçadır. Dolayısıyla Halifenin sahip olması gereken yetki ve görevler varsa onun sorumluluğunu, yalnız henüz kendi hayat ve bağımsızlığını kurtarmaya çalışan bu küçük Türkiye'ye yükletmeye Allah da razı değildir! Halifeye Görev ve Yetki Verme Önerisinin Niteliği: Efendiler! Diğer bir noktayı da gözlerinizde canlandırmak isterim, bir an için farz edelim ki, Türkiye, söz konusu olan görevi ciddi olarak kabul etsin. Islanılan kurtarmak ve bir nok­ tada birleştirecek sevk etme ve yönetme amacına yürüsün ve başanlı bile olsun! Pekâlâ ama. Mısır’ı kurtardıktan sonra. Mısırlılar derse ki çok teşekkür ederiz, fakat biz. sizin yönetiminiz altına girmeyiz! Mısır. Mısırlılanndır. ٠ Biz bağımsızlığımıza ve millî egemenliğimize kimseyi müdahale ettiremeyiz. Bağımsız kalacağız. Hint'in yetmiş milyon İslam topluluğu derlerse ki; bize büyük hizmet yaptınız; fakat bizim egemenliğimize ve bağımsızlığımıza karışmayınız. Biz kendi kendimizi yönetebilecek güçteyiz.


li

1)

194

HAŞAN HÜSEYİN CEYLAN

O halde bütün bu çalışma sadece bir teşekkür ve duâ almak için mi gösterilecektir efendim? Görüyorsunuz ki bir heva için, bir heves için, bir kuruntu için, bir hayal için, bu zavallı milleti mahvetmeyi öneriyorlar! îşte Hilafet Makamına ve Halifeye görev yetki verme önerisinin niteliği bundan ibarettir! Efendiler! Bugün bağımsız bir İslam devleti olan Af­ ganistan'ı düşünelim! Afganistan, Halifenin herhangi bir görevini, herhangi bir yetkisini tanır mı sanırsınız? Asla! Haklı olarak tanıyamaz, çünkü devletinin bağımsızlığını, milletinin egemenliğini bozar. Bu gerçeği doğrulayan tavır vardır.

‫؛‬ ١ .1

I ‫؛‬

Efendiler! Kendimizi dünyaya egemen sanmak gafleti artık devam etmemelidir. Gerçek mevkiimizi, dünyanın durumunu tanımaktaki gafletle, gafillere uymakla zavallı milletimizi sürüklediğimiz felaketler yetişir. Bile bile aynı faciayı devam ettiremeyiz! (Sürekli alkışlar) Hilafet Makamına Osmanlı Hanedanından Birinin Seçiminden Doğacak Sakıncalar: Bir arkadaş; bir Hilafet Makamını korumak ve o makama Türkiye Büyük Millet .Meclisi tarafından seçilmiş bir kişiyi oturtunca şekli sakıncalar doğurmaz mı? buyurdu. Efendiler: Hem doğurur hem doğurmaz; sakınca doğmaması için milletimizin gerçeği görmesi gerekir ve aydınlar ve büyük bilginlerin haklı şeriat hükümleri ve dinin gerekleri çerçevesinde milletimizi aydınlatmaları ve ona yol göstermeleri gerekir. Milletimiz aydınlanmıştır, yeterince doğru düşünceye ulaşmıştır, gerçeği bilir demek ve bununla rahatlamak uoğru değildir. Aydınlatma ve yol göstermenin sürekli olması şarttır. Halife Hazretleri bile yeryuvarlağmın

J


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

195

altını üstünü. İslam dünyasının durumunu pek güzel bilir; her türlü gerçeği kavramıştır. Elbette mümkün olmayan ve doğru olmayan emellere değer vermezler. Bağımsız İslam Devletlerinin Seçeceği Müslümanlığın Halifesi: Şimdi Efendiler, teorik olarak bir noktayı tasvir edeyim! Herhangi bir gün Avrupa'da, Asya'da, Afrika'da vb. kıtalarda İslam toplulukları boyunlarındaki zincirleri kınp da bağımsız olurlarsa, işte o zaman isterlerse ilmin, fennin ve çağın ge­ reklerine uygun bir şekilde anlaşma noktalan bulabilirler. Çünkü her devletin, her toplumun birbirinden isteyeceği bir­ takım yararlar olabilir. Bundan ötürü bu karşılıklı çıkarlan sağlayacak bir biçimde birtakım anlaşma koşulları bulunabilir. Bu düşünülen bağımsız İslam hükümetlerinin yetkili delegeleri bir araya gelip; bir kongre yaparlar ve derlerse ki: Türkiye ile İran arasında, İran ile Afgan arasında, Mısır. Hint arasında şu veya bu arasında veya bütün bunlar arasında şu veya bu ilişkiler kurulmuştur. Bu onak ilişkileri korumak için, bu ortak ilişkilerin gerektirdiği koşullar içinde hareket etmeyi sağlamak için, bütün İslam devletlerinin delegelerinden kurulu bir şûra oluşacaktır. Ve o şûrânın bir başkanlık makamı olacaktır. İşte o makama seçilecek kişi; Müslümanların Halifesi olacak kişidir! (Alkışlar) Efendiler, ancak böyle bir şekil düşünülebilir, yoksa her­ hangi bir devletin bir kişiye bütün İslam dünyası işlerinin çekip çevrilmesi ve yürütülmesi yetkisini vermesi, akıl ve mantığın hiçbir zaman kabul edemeyeceği ve gerçekte hiçbir zaman, hiç kimse tarafından kabul edilmemiş olan bir şeydir. Gerçek bun­ dan ibarettir.


H i i

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

196

Efendiler, açık söylemek gerekir ki. bu milletin, Türkiye halkının üç buçuk yıla sağdırdığı şey. çok büyük ve çok yoğundur. Bunu hazmetmek için kuvvetli mideler, kuvvetli ka­ falar gerek. irtica ve Önlemler: Efendiler: hayatm felsefesi, tarihin tuhaf tecellisi şudur ki her iyi, her güzel, her yararlı şey karşısında onu yok edecek bir kuvvet belirir, bizim dilimizde buna gericilik derler. İyi bir şey yaptınız mı biliniz ki, bunu yok etmek için karşınıza muhalif, gerici bir kuvvet çıkacaktır. Bunun için yapmadan önce çıkacak kara kuvvetin yok edilmesi önlemini de almış olmak gerektir! (Alkışlar) Efendiler, bütün millet emin ve içi rahat olsun ki bugünkü devrimi yapanlar ve onu sonuna kadar götürmeye karar ve­ renler, karşılanna çıkacak olumsuz kuvvetleri, çıktığı noktada ezebilecek güce, yeteneğe ve önleme sahiptirler. (Şiddetli alkışlar) Dolayısıyla tekrar Kesinlikle belirtirim ki, milletin ege­ menliği sonsuzdur. Onu bozacak ve ona zarar verebilecek kuv­ vet yoktur ve olamaz. (Sürekli alkışlar) Hilafet Makamının varlığı milletçe zararların nedeni olarak görülmemektedir; Fakat şu da kesinlikle bilinmelidir ki. her­ hangi bir şekilde sakınca görüldüğü gün, bütün teori biter. Hi­ lafet kaldırılır. Orada operasyon ve uygulama başlar (Alkışlar). İzmit Basın toplantısı ve İzmit Meydan mitingindeki konuşmalarla hedef açıkça gösterilmiş oluyordu. Hedef: Yeni bir devlet şekline kavuşmaktı. Bu Cumhuriyet olacaktı. Yeni bir seçimle meclisi mürtecilerden temizlemek ve onları listelere koymamak bu hedefin alt başlıklanydı. Hi-

I


T

197

BÜYÜK OYUN - U / HİLAFETİN KALDIRILMASI

!afetin ilgâsını sağlayarak "Makam-ı hilafefitn kurtulmak ve sonra düşlenen devrimleri de bir bir gerçekleştirmek ise yıllardır düşlenen senaryonun gerçekleşmesi olacaktı. 15 Ocak 1923 tarihinde Afyonkarahisar Mebusu İsmail Şükrü Hoca'nın mecliste dağıttığı "Hilafet-i tslamiyye ve Ha• kimiyet-i Milliye'' adlı risaleye duyulan tepkiyi Mustafa Kemal Eskişehir ve İzmit'te dört gün boyunca işte böyle gündeme ge­ tirmiştir. "Hilafet ve Milli Hakimiyet" adlı konuşmasıyla da, —ki bu konuşmada İsmail Şükrü Hocanın risalesine bir cevab ri­ salesidir— hilafetin kesinlikle kaldırılacağını beyan ederek Eskişehir ve İzmir konuşmalanna noktayı koymuştur. Akşam muharriri Falih Rıfkı (Atay) bu konuşmalann tamamını değerlendirirken: "Mustafa Kemal bir inkılap mücadelesinin başında ve başlangıcındadır. O çok iyi biliyor ki, artık memleketin idaresini İstanbul'daki saraya ve sarayda bulunan halifeye bırahnak tam anlamıyla bir cinayettir."* Mustafa Kemal işlemiyecektir!..

ise

bu

٠ ٨kşaiTi, Falih Rjfkı. 20 Ocak 1923

cinayeti

(!)

gerçekten

hiç

ii

^


MUSTAFA KEMAL VE HİLAFET KAVGASINDA SON SÖZ Mustafa Kemal'in bütünüyle "yeni rejim"ve "yeni devlet" sinyallerini verdiği bu "Batı Anadolu" gezileri 14 Ocak 1923 ta­ rihinde Ankara tren istasyonundan başlamış ve 20 Ocak 1923 tarihine kadar tam 36 gün sürmüştür. Tarih araştırmacılannın hemen tamarmnın ittifakla beyan ettiği gibi, Eskişehir, İzmit, Bursa, İzmir, Balıkesir merkezli bu batı anadolu gezisi, tam anlamıyla daha henüz Cumhuriyet re­ jimi olmamasına ve henüz "makam-ı hilafet'.de yeni seçilmiş halife Abdülmecid Efendi olmasına rağmen, Mustafa Kemal'in "makam-ı hilafef'e ve onun başında bulunan halifeye resmen ve alenen savaş açtığı geziler olmuştur. Yine Mustafa Kemal ilk kez Eskişehir ve İzmit toplantılannda ulemayı temsilen Afyonkarahisar Milletvekili İsmail Şükrü Hoca'nm yazmış ve TBMM'de milletvekillerine dağıtmış olduğu "hilafet-i İslamiyye" risalesinin muhtevasına işaretle: "bunlar parçalanmalı ve bu düşünceler de sona erdirilmelidir. Biz memleketi hacılar-hocalar idare etsin veya bizi İngilizlere satılmış saraydaki yöneticiler yönetsin diye kur­ tarmadık!" diyerek ilk kez gazetecilerin yanında halifeye ve hi­ lafete karşı vereceği kavganın derinliğini ortaya koymuştur. Fakat Mustafa Kemal. Türk halkının 1923 başlarında hala


‫’؛؛‬

‫ﻭﺍ‬

‫ﻵ‬

,! :‫ا‬ ‫اا‬1■ .1 '1

HASAN HÜSEYJN C E ^ A N

200

halifeye ve hilafete karşı dinsel duyguyla ve tarihsel kökenle bağlı olduğunu düşünerek, halifeye ve makam-ı hilafet'e karşı vereceği ka\'ganm hedefine ulaşabilmesi için yanmda bu­ lundurduğu dönemin meşhur gazetecilerine şu talimatı vermiştir:. "... Arkadaşlar! Din ve Devlet İlişkileriyle ilgili olarak or­ taya koyduğumuz fikirlerle, halife ve hilafet'e karşı takındığımız tavır çok hassas davranışları gerektirmektedir. Şimdi ben sizin yanınızda konuştuğum gibi Jürkiye'de ku­ racağımız yeni rejimde, Türk devletinin dini olmayacaktır diye halkın huzurunda da konuşsam, o zaman düşündüğümüz ve hayal ettiğimiz devrimlere ulaşamayız. Çünki bu milletten din duygusunu ve hilafete bağlılık duygusunu kolay kolay söküp atamazsınız. Onun için şimdi bu sözlerimi, sizler mahrem ola­ rak kabul edeceksiniz ve şimdilik mahrem kalacaktır. Bi­ naenaleyh muttali olduğumuz bu hususlan zamana, mekana ve vaziyete göre iştimâl edebilirsiniz, (açıklayabilirsiniz.)" Mustafa Kemal'in Hilafete ve Halifeye karşı açtığı bu sert kavga, batı anadolu'da 36 gün süren ve bizim de, "Büyük Oyım-2" adıyla ortaya koyduğumuz bu eserde konuyla ilgili

٠

‫ﺳﺎﺀؤلﺀاةة‬٠‫ ﻻﺀه‬٨ ١٠ ٠_‫ﺺ؟‬ ‫ ﺗﻌ‬٥٥٠‫ﺀ;اﻳﻶا‬

Must f ı Kemal 16 OcaJ‫ ؛‬gÜDü 1923 i i ‫ *؛‬y:*y ‫؟‬ g d m if ve a k ş i (imdilci ..Lurut MÜzesîÇdc 0 gilnku av kö‫ ؛‬kündc d ö n e lin mcshur g e le n le riy le toplana yapnuşür Toplantıya kaiılan gazeteciler ‫ ؛‬.unlardır Ahmcd Emin Yalman: Vakit Gazetesi Basyazan Yelid Ebuzziya Tevhid-i Baçyazan Suphi Nuri llCri; Heri Gazetesi B ı ‫ ؛‬yızan Yakup Kadri K ın u > s n i 0 lu ikdam Yazan Ismaıl Müştak Mayokan: Tanin Yazan Falıb Rıfkı Alay. Aklara Gazetes‫ ؛‬Yazan . Makkı Kilıc. ileri Gazeldi Y a n ar،Adnan Ad c Malide Edip Adtvar

‫ﺳﻊ‬ ٤

١

١

‫ل‬


BÜYÜK OYUN - II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

201

olarak verdiğimiz konuşma metinleri aşağıdaki hususlan açıkça ortaya koymaktadır: İşleyen devlet yıkılacak. Cumhuriyet rejimi kurulacak. Hilafet kaldırılacak. Ve Osmanlıya bütün unsurlanyla son verilecektir. Biz elinizdeki "Büyük Oyun-2" adlı "Mustafa Kemal ve Hi­ lafet Kavgası"ndan sonra. Cumhuriyet'e giden yolu ve Hilafetin Kaldınimasını yine belgelere dayanarak anlatmış olacağız. Ve Oyunumuzun artık bu son perdesi olacaktır. "Halifesiz bir ü mnet" durumuna düşen bu millet, bakalım siyasal anlamda 3 Mart 1924 tarihinde bizim, "Büyük Oyun ٠3/Hilafetîn Kaldırılması" dediğimiz sahneyi yeniden sahneleyebilecek mi? Biz bütün gücümüzle bu toplumun tarihiyle, inançlanyla ve değerler silsilesiyle banştırarak sahnenin perdelerini yeniden aralamaya çalışacağız. Bu sefer biz üzülmeyeceğiz! Başkaları üzülecek!..

İ s


fl

٠

٠ ٦ ٠ ٠ ١ ٠

d٠٠i .

BELGELER

A

٠


‫‪0‬‬

‫‪0‬‬

‫‪H‬‬ ‫‪h‬‬ ‫‪S‬‬ ‫‪g‬‬ ‫‪0‬‬ ‫‪204‬‬‫‪١‬ا‬

‫؛;؛‬

‫ﺍ‬ ‫‪ ٠ . ٠٠‬دﺳﺪ‬

‫‪I‬‬

‫ﺀ‪' ٠ ( ٠‬‬

‫‪ ٠‬ىﺑب ‪٠‬ط‬


‫ى‬

‫‪٣‬‬

‫ﺋ‬

‫ﺴ‬

‫‪٠.‬‬

‫ﺪ‬

‫ءا‬

‫‪r‬‬

‫‪.٠‬‬ ‫‪٠‬ﻣﺎ‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﺮ‪٠١‬ﺑﻢ;اداد‬ ‫‪. ٠‬ﻧﻨﻴ‬ ‫ب‪٠‬‬

‫ب‪، ٠‬؛< ‪. W ı‬‬

‫ﻣ ﺪ ا ذ ؛‬

‫‪٠‬ﺑﻤﻤﺢ‪٠.٠٠٠:٠٠‬م;;ل‪٠‬ﻋﻤﺪ‪٠‬‬ ‫‪ ٠‬ﻋ ذ ذ ﺧ ﺋ ذ ‪ :‬؟ د ر‪٠‬‬

‫ي ‪ ٠:‬ت‪٠٠‬ب‪٠‬‬

‫م‪ ٠‬ا‬

‫‪ r‬آ إ د‪٠‬زغ‪٠‬‬

‫*‬

‫ج ‪ .‬ﺋ ذ‪ :٠-‬ذ‪٠٠‬ب‪^ ٠‬‬ ‫‪٠‬‬

‫ﺍ‬

‫^‬

‫‪:‬‬

‫‪:‬‬

‫ة‬ ‫‪١٠‬‬

‫<‪0‬‬

‫>‪* ٠*٠٠‬ب ‪٠‬ﺳف‪; .٠‬ء‪ ٠٠٠; ٠‬م‬ ‫‪ ٠‬د د ﺗ ﺄ ز ا ‪ : .‬ﺑ ‪٠‬ﺈ ﺋ ﻠ ﻣ ﺈ‪٠‬ا‬

‫‪ :‬ة ﺳ ﻼ ' ة ا ; ﺀ ة ة ة ﺋ ﺌ ﺜ ﻸ‪٠‬ﻏﻞ‪٠‬ا;ﻵأﻫﻼ"ﺷﻠﻬﺔ‪،‬ﻻ؛‪٠‬ﻫﺎل“ﻣﺎ‬

‫ﺀ‬


‫د‬

‫‪٠٠‬‬

‫<‬

‫‪. /‬‬

‫ا‬

‫ﻣ ب‪٠‬‬

‫د '‬

‫;‬

‫ذ‪ ٠‬ل‬

‫;‬

‫‪٠٠٠/ ; -‬‬

‫ز‬

‫‪ ٠‬ي‪ ٠٠٠‬ب‪ ; ٠‬ة‬

‫‪ : .‬ذ‪ ٠٠٠‬ر ا ة ى ب‬

‫; ‪ ١ ٠ ٠‬ﻣﺲ‪١‬‬

‫ب‪ ٠‬ر ‪ ٠ ٠‬ر ﻣ س‬

‫ﺑ ﺮ‬

‫‪١‬ﺩﺹ ﻱ ﻥ ﻭ‪ ٠‬ﺭﺭﺫ‪ ٠‬ﺏ‪ ٠‬ﺹ;‪٠‬ﺩﺩﻭﺩ‬ ‫د‪ ٠‬ﻓ‬

‫ن‪« ;;٠‬‬

‫د ‪ :٠‬ء ص‬

‫ج‪. . ٠‬‬

‫ﺕ‪-‬ﺯ ﺭﺍﺉ ﺩ‪٠‬ﺗﺾ ﺧﺨﻢ‪٠‬ﺫﻉ‪ ٠٠; ٠‬ﺑ ﺎ ‪.‬‬

‫ز آ‬

‫ر‪٠‬‬

‫‪.‬‬

‫‪ ٠‬إ إ‬

‫ع‬

‫‪١‬‬

‫^‬

‫ﺋ‬

‫ﺈ‬

‫;‬

‫ب ‪ ٠‬ا‬

‫; د ‪ ١‬ذ‪ ٠٠‬ض ‪ ٠‬ﺑ ت ا ر ‪ ٠‬ب‪. ٠‬‬ ‫‪ '.‬ئ ; ‪. .‬‬

‫^ ج >‪ ٠‬ﻣ ﺢ ‪ . ; ٠‬ذ ﻓ ﺎ ت‪( ٠‬‬

‫ت'ﺀ؛ﺀ'عﺀ؛؛‪ ”٠‬ة‪:‬؛ ع؛‪ ٠‬ﻳﺎ‪-‬‬

‫‪:‬‬

‫‪١‬؛‬


،٠

BUYUK

KALDIRMASI

207

١٠٠٧٠,١‫ﺫ‬

‫؟ ا‬

‫ؤ ا‬

n*:y

;

‫ج‬

‫ذ‬

‫ﻵ‬

‫ة‬

‫إ آ ا‬

‫آ‬

‫؛‬

‫ا‬

٠ ٠ !

٠‫ﻃﻢ‬١

‫ﺎ‬

‫“؛‬

‫ آ د؛ ا‬-

‫ﻌ‬

‫ﺛ‬

isimi fiskesine ccvfeıdır,

,

‫ﺐ‬

‫ﺟ‬

٠

yy

‫ﺀ ا‬


HASAN HÜSEYİN CEYLAN

208

I I■‫؛‬ ‫؛‬1 ;‫؛‬ ٠٠»

■‫؛‬٠٠- " .' ٠r ٠٠٠'- '> ٠- ' ٠-*٠( ^

' ) . ٢ ^ .. . ^ / . ، ‫ ; ؛‬٠١٠ .٠ ; ، —

t

'‫ ؛‬r

'/■('-^: ٠

;--- i ^ - ٠٠■-. . ١^..

(،،٠i ٠٠٥٠g>٠ ... ٢’^.^‫•؛‬.. İÇ.;..

- ٠٠

.

, . : .

٠٠

١___ _

V.

‫؛‬

Mustafa Kemal'in ..Hilafcl vc Milli Hakimiye‫؛‬.. konusunu işlediği 16. 17 Ocak 1923 tarihli İzmit Konuşması.nın son sayfası. Bu konuşma İsmail Şükrü Hoca'nın "Hilafet-i Islamiyyc isimli risalesine cevabıdır.


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETtN KALDIRILMASI

. ^ . ٠١٠. i>a، ^

w -‫؛‬aL ^.. .1^‫ ؟‬١ V>- ..iL—

y^ \

! ٠١

J١ ‫>؛‬ ٠ ١

wL.

209

j

٠

j ٠j\ r r A j l .

\ j a ١‫؛‬L

‘^ ."..-'١ “ ■ ‫^؟‬ Aİ٠ ٠ ٠ > - ٠ ٠ / ٠ ,■ ١ j ،١ ‫ ^؛‬٥ J l٠ ١ L ،Iİ‫؛‬ c ٠ J٥ ٠ — ..‫؛‬J ٠ _٠

2^ l.-r »، .٠٠

, JA ■ ٠

٩٠

،..^.^.M٠٠٠ l

.-'^٠' ^ ٠l -v٠.—“V.İ ١ ٠j-c -٠Llw Lİ٠l٠١•o ١٠^٠j ٠i ٠_.-^٠١i; ٠ı

<٠٠١ ^ —1 <٠> . ٠ ۶

٠٠

o l ٠p l .

٠٠

^:= ) . y..^٠ı. l!،_j٠ı\ J..-U o ^^١١ıl ٠٠ .. J ..- U . ۶٠ ۶٠a aT T ، ^ . ٠: ٠ .^^ ٠ Jj...، ...، o

٠٠ . ٥ ^ ...‫ ?؛‬.^ .^ .^-'=.»

.^>^١ >٠V- j X٠'—'١ .L .‫^؛‬

١٠^-٠c‫ ؛‬C-L J ٠^ ; ^ ٠ılj ،,\

. ^ ; ^ ' ١‫ ؛‬، ٠٠,٠“ ٠٠^'١V ‫ ■؛‬w/-L٠ ٠ ‫ ؛‬j ‘=-^L ٠ ١ ،5 ‫ ؛‬١٠١٥ - ^ ٠ U ،-?'L . ٠J j <٠ l ٠ ‫؛‬

j a ‫ ؛‬١ j İ J _l

V . ■ '، ^ A

٠

٠٠٠

، ٠. ٥‫ ؛‬j t C . '

.--‫؛‬.‫—؛‬ '^٠ .o

'..٠٥١ ..5-،-^'.‫؛‬ C-_-‫'■؛؛‬،‫؛‬-J ٠.٠_-Ç٢‘٠ .‫^؛‬،j-y , y

'‫؛؛‬-'.^:■٥ ٠ - - - ^ - = .- ^ ‘ ‘،..‫؛‬

٠

l U;1

. j :,. ٠l j U;1 C V. j'\:,.Jj.C. İV '\J ٠٠٠٠' ٠ '

۶

^

- - ١

j ^ ٠ - C ‫؛‬j \ J

JV. . İ J v ,O .,. . . C j

‘ L،>5 -‫^؛‬-.' ٠ ١ ٠ ?....- ،،i- ٠l ١ ٠...

٩ .٠ / - ١ ١ ٠ ٠ ^

٠ ١ '^

٠٠

vL

l

،j -^ .:.u i j ٠_ ٠٠s- ١t ٠٠ı

l ٠ ٥ ‫;؛‬

L .T _ ، ^ 0 ' J j \ U ‫ ؛‬١

' o J‘، . - j ' J ٠ı _٠l٠ _V٠wVlw l ' i lj ' i j

w

١

\L U -

w ‫؟‬7

١ ۶

o

J٠ ٠١١

j V٠ ,

١٠..^^-^ 2 rt ٥ ٠ ^■^٠—..;0 . ‫‘^؟‬٠٥ ..‫^؛‬،"٠١ J ٠‫؛‬٠' ١٠٠5-.-،. ^ ١٠İ ‫؛‬J ^^. .>١ u ٠١١١‫؛‬٠١

٠ J ٠^٠٠٠‘١... ‫؟‬

------J -^ ٠٠٠)١ .

J y ^ .١١

.- L

١٠.,^‫< ^؛‬j O

İ

^ ٠ ٠ ٠j ‫ ؛‬J،İ‫ ^؛‬l

Afyonkara‫؛؛؛‬sarMilletv‫ ؟‬iüU‫ ؟‬sm‫ ؛‬i‫ ؟‬٠H ^ ü l k a rşı y a y ın la d ığ ı " H ila fe t-i Is la m iy y e " is im li 2 8 s a y f a lık ris a le n in o ıjin a l m e tin le ri


‫ﺫ‬

‫‪١‬ﺍ‬

‫‪C EY LA N‬‬

‫ﺑﺎ ﺧﻠ ﺪ‬

‫‪H A SA N‬‬

‫ش‪ ٠‬وس‬

‫; ‪٠‬ﻗ ﻞ ‪ ٠‬ﺩ‬

‫^ﳌﻮﺑﺪﺩ‬

‫‪210‬‬

‫اد ن‬

‫ﺳ ﺺ‪٠‬‬

‫ﻧﺮات اا‪٩‬‬

‫ﺍ‪ ٠‬ﺵ‬

‫ﺑﺪض ﻣﻌﺈرﺀأﺗﻚ اﻛﻨ ﺶ و ‪ ٠‬ذ‪٠‬و‪٠‬ف ﺳﺎأت و‪ ٠‬ت;اى ﺑ ﺎ ا ا ﻣ ﻌ ﺬ ي‪٠٠‬ا‪٠١٠‬‬

‫و\ ﺳﺮ‪ 1‬ك >ﻟﺮل<‬

‫ء‪ ٠ ٠‬ر د ذ‬

‫ارﻟﻤﺜﺪر‬

‫‪٣ -‬‬

‫اﺿﺎﻧﻚ ؛ ﺑﺾ اﻳﺎ؛ ت‬

‫‪٠‬‬

‫س'ب ‪ ٠‬ادﺣﺬﻟﻬ ﺐ‪ ۴ ٩‬ﻟ ﻤ ﺰﻟ ﻪ ﺧﻠ ﻎ <ا ﻣ ﻦ دﻧ ﺮﺗ ﺮﻳﻨ ﻚ ﻧ ﻜ ﻮ ن ﻋﻴﻦ‬ ‫ﺑﺮن ىﻣﻣﺎ ﺎد‪ .‬اﺋ رﺮ‬ ‫ن ‪ ٦‬ر‬ ‫‪ ٠‬ﺳ‬ ‫‪٩‬ا و ﺧ د‬ ‫وب‬ ‫ى"أﻳﺪعد و‬ ‫دا‪٠‬ى ﻷ‪ ٠‬ﺑ د‬ ‫‪٠٢٠‬دد‪٠‬ا ر د‬ ‫ﺣﻞ‪-‬دﻳﺮﻟﻤﺎ ‪٠‬‬ ‫ ب‪ .‬ذ‬‫ﻟﻜﻦ‬ ‫اوﻟﻤﺘﺪرر‪٠‬‬ ‫ب‪٩‬‬ ‫رذﺣﺎ‬

‫ﺪ‪; .‬‬ ‫ﺗﺪ‬

‫ض ﻓف‪٠‬ﻰى ز‪ ٠‬ا‪:‬ﻟ ﺮ د‪٠٠‬ز ‪ ٠٠‬ه‪ :‬ج‬ ‫ر ض‬ ‫ض'ﺗﻠﻰ ر‬ ‫‪ .‬ض'ﺗﻠﻰ‬

‫اد ر ك‬

‫‪.‬ر‬ ‫‪. ٤‬ر‬ ‫ﻳﻮذ ‪٤‬‬ ‫‪ ٠‬ﻳوذ‬ ‫ش‪٠‬‬ ‫ش‬

‫‪٠‬ت‪.. :‬رﻗﺪت رائﺀاﻟﻠﻪ ﺟﺬىﺀﻗﻜﻢ‪>٠‬ان ﺀاﻧﺎد ل و د ى‬ ‫‪٠‬‬ ‫رذ‬

‫ﻋﺮدت‬

‫ا د‪٠‬ت‪١‬درا ا أ ا‪ ١‬ﻣ ﺎ ﻟ ك‪ ; ٠‬ر‪ ٠٠‬ب‪ ٠‬ﻣ ﻰ ‪.‬ب ‪ .‬د ك ( ‪.‬راواذﻣﺎ;ﻣﺤﻠﻰااع؛ه‬ ‫ﺏ وﺑﻢﺀت ﺍا ﺩد ﺩد ﺁآ ﻕ‬ ‫ق‬ ‫ىب‬ ‫‪ ٠‬اﺍ‪ ٠٠‬ﻯ‬ ‫ﺀد ك‬ ‫د‬

‫ء‬

‫ﺧﺒﻦ؛‬ ‫ﺧﺒ ﻦ؛‬

‫ك‪٠‬‬

‫‪۶‬ﺭ‬ ‫ج ‪..‬‬ ‫‪ ٠٠‬ﺝ‬ ‫‪٠‬‬ ‫‪٠‬‬ ‫‪ ٠‬ﺩ‬ ‫د‬ ‫‪ ٠٠‬ﺩد ‪٠‬‬ ‫ص‪٠٠‬‬ ‫‪٠‬ﺹ‬ ‫ار ‪٠‬‬ ‫ﺍﺭ‬

‫‪٠‬ﻟﺒ ﺚ‬ ‫‪٠‬‬

‫ر‪.‬‬ ‫‪٠‬اا ﺧﺎﻳﺬه‪ ٠‬د‬ ‫آران‬ ‫ﺣﺎﻳﻨﻬﺎدر‬ ‫‪٠٠‬‬ ‫ﺟﻠﻢ‪٠‬‬ ‫ﻳﻮﺋﺪر ‪ .‬ﺧﺎﺑﻪ ‪ ۴‬ﻟ ﺬ ‪ ،‬ﺟ ﻠ م‬ ‫ﻟﻖ ﻳﻮﺗﺪر‬ ‫ﻓﺮ‪٠‬ىﻟﻖ‬ ‫آراز ﺋﺮ‬ ‫ﻣ ﺎ ذ ا ﺀ ﺣﺺ ‪ - ،‬ﺑ ﻪ ‪ ٠‬ﺋ ﻖ اوي‪ ٠‬ر ﺳﻪ ارا ‪ ۶‬ن ‪ ١‬ﻓﻜﺎ ر ا ا ﻵ ﺑ ﺪ‪٠‬ر‬

‫د ﻛ ﻦ‬

‫اه ر ردد راﻧﻌﺮا ب ﺣﺎﻣﻞ ارﻟﻤﺜﺪر‬

‫ب‪٠‬‬

‫او ‪٠‬اﻟﺪ‪ . ٠‬و ﺧ ﻌ ﺮ‪ ٠٠‬د‪5٠‬ا‬

‫‪٠‬‬

‫ﻳﻌﺘﻰ ﻋﺎ فﺀرام ا رﺗ ﺪا'ﻟ ﺮ د ﺷﻠ ﻪ‪ .‬رﻟ ﻜ ﺪ‪ ٠‬دردر'دﻛﺎرﻣﺰى‪ ٠‬ﻛ ﺐ‬ ‫ث‪ ٠‬ﺀ‪:‬ددد م>‪٠‬ﺟﺮ)‪ ٠.‬ف‪٠‬ﺛﻦ ر ﻣﺘﺘ ﺮ اﺛﻜﺎم ا‪ ٠‬ا ﻵﻳﻪ‪٠‬ل ﺛﺌﺮ ادﺀرك ا ﻛﻠﺜﺎا‬ ‫دﺣﻤﺄت ا‪.‬د ( ﺑ ﺪ ادل‪-‬؛ ‪5‬ا ﻣ ﺪا ﻻ ﻣ ﻒ ﻛﺮرون اىر ا ﺳ ﻼ ﺑ ﺒ ﻪ‬ ‫ﻧﻧ ﺮ ر‬ ‫ﺟ‬

‫ش‬

‫ز ا ‪٠‬‬

‫و‬

‫ا ﻧ ﺗ‬

‫ا‬

‫ل‬

‫ز‬

‫ا‬

‫ﺑ‬

‫د‬

‫ق‬

‫د‬

‫و‬

‫| ك‪ : ٠‬ﺣ ﺗ م ‪ ٠‬ر و ﺣ ﺗ ﺑ ﻪ‬

‫ذ '‬

‫ت‬

‫ﺑ‬

‫د‬

‫ك‬

‫ﻣ‬

‫ق‬

‫و‬

‫ﻧ‬

‫ﺗ‬

‫ﻪ‬

‫ﻫ ﺋ‬

‫و‬

‫ﺮ‬

‫ر ا‬

‫ك‬

‫ر‬

‫ل‬

‫‪ ٠‬ﻟ‬

‫ش‬

‫ﺣ ﺗ‬

‫ت‬

‫د‬

‫"‬

‫و‬

‫‪۴‬‬

‫ذ‬

‫ز ا ﺑ‬

‫د ‪.‬‬

‫ا‬

‫ذ‬

‫ر‪ ٠‬ﻣ ﻣ د آ‬

‫د‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ك‬

‫ق‬

‫ك ‪.‬‬

‫ﻞ‬

‫ﻣ‬

‫ﺛ ﺎ‬

‫ء‬

‫ﺑ‬

‫و‬

‫ا ﺑ‬

‫ا‬

‫د‬

‫و‬

‫ﻻ‬

‫ت‬

‫ن‬

‫د ا‬

‫ذ‬

‫ﺣ‬

‫د‬

‫د‬

‫ز‬

‫ر‬

‫‪' .‬‬

‫‪،‬‬

‫ردرﻟﻮ‬ ‫ب‪ ٠‬ه‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ك‬

‫ز‬

‫ر ا ا‬

‫ﻏ ﺎ أ ‪٠‬‬

‫ء ذ ا ه‬

‫ﺮ ‪.‬‬

‫‪٠‬‬

‫ﻏ ﺎ‬

‫ر ا‬

‫ل‬

‫ب ‪.‬‬

‫ل‬

‫؛ ‪.‬‬

‫د‬

‫ﻣ‬

‫ﻼ‬

‫ﺳ‬

‫ا‬

‫ش‪ ٠‬د ‪٠‬‬

‫ص‬

‫أ‪٠‬دﻣﺠﻜﺪر‪ ٠‬دﻣﻨﺎﻟﻠﻬﺎﻟﻮ‪:٠‬ق‪٠‬‬ ‫‪٠‬‬

‫ر ﺗ‬

‫ﻲ ‪ .‬ﺑ‬

‫ر‪ ٠‬د ا و‬

‫ﺮ‬

‫ﻛ ذ ﺑ‬ ‫ﻣ ﺎ‬

‫ﺧ ﺮا ب‬

‫ب‬

‫ﺿ ﺎ ﺗ د‬

‫ﻣﻌﻮل‬

‫ث( ر ى‬

‫‪1‬‬

‫‪٠‬‬


‫ﺍﺍ‬ ‫‪BÜYÜK OYUN - II / H ttA FETiN KALDIRTMASI‬‬

‫‪211‬‬

‫ﻳﻮرن‪ ٠‬اﺋﻶم ي‪ ٠‬ا ﺳ ﻚ ﺗ ﻐ ﺎً ا‪ / ٠0‬ل‪ ، ٠‬ﺣﻼﻧﺖ ‪: V >L —I‬‬ ‫ﺗﻠﺒﺮد وس ‪ ٣‬اﻣﺘﺪ‪ ٠‬و \ ‪ /‬ﻟ ﻰ > ﻝ‪3‬ﻝ و ﺣ ﺮا ﺳﺘﺪ‪ .‬ﺗﺒ ﻮ‪،‬‬ ‫ؤﺗﻴﺎ‬ ‫ﺧﻠ ﻒ اوﻟﻤﻘﻨﺮ ا اة‪١‬ﻣﺔ ﺛ ﺮ*■‪ :‬ﺣ ﻌ ﺪ و ﻣﻨ ﺪ‪ .‬رﺻﺮل ‪ l / r٠‬اﻗﺪ س‬ ‫‪..‬ﻟﺮﻗﺪف ﺗﻴﺎﻳﺘﻠﺮ ‪ .‬ﻧﻌﺰﻣﺪرى ﻣﻐﺎم ﺀ‪ ٩‬ﻳ ﻞ راﻟﺘﺪ‪ .‬واﻧﺒﺠﻪ ‪ ١‬و ﺟ ﻮﻣ ﻒ‬ ‫ا‬

‫و‬

‫ﻣ‬

‫ر ﻧ‬

‫ﻰ‬

‫‪:‬ﻧﺤﻞ ﺑﺒﺮدى ‪ :‬اﻧﺂ ‪ ٠‬ﻗﻀﺎ‪ ،‬ا‪ ٠‬ا ﻣ ﺘ ﺎ ^ ‪ .‬ﺑ ﻰ اﺛﻜﺎم ﺷﺮﺑﻬﺪ‪ ٠5:‬ﺳ ﺮ ف‬ ‫^وج ‪ k J‬اورر ذ‬ ‫‪١‬‬

‫)‬

‫ؤ ﺋ ﺗ ﺎ‬

‫و‬

‫ﻳ‬

‫ﺎ‬

‫ت‬

‫ن‬

‫اﻧﺂ‬

‫(‬

‫ء‬

‫ق‬

‫ا ﺛ ﻠ ﻬ د‬

‫ﺗ‬

‫ﻣ‬

‫ر‬

‫‪٠‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺮ‬

‫ف‬

‫ﻳ ﺛ‬

‫) ‪ ٢‬ا( ﺗ ﻨ ﺎ‬

‫ﺗﺤﻢ ‪٠‬ﺗﺬا‬ ‫ف ‪' ،‬‬

‫ﻣ ﺮ د د‪٠‬‬

‫ﺟ‬

‫ﻣ‬

‫ﻬ ﺗ ﺈ‬

‫و‬

‫‪٠‬‬

‫ﻘ‬

‫ﻣ‬

‫ر ﺗ‬

‫ا‬

‫ﻪ‬

‫و‬

‫ﻫ د‬

‫ﻧ‬

‫‪.‬‬

‫ﻪ‬

‫‪٠‬‬

‫ﺎ‬

‫د ر ر و ﺗ‬

‫ر‬

‫ﺑ‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ؤ‬

‫ﻣ‬

‫ﺮ ه‬

‫ا‬

‫و‬

‫ق‬

‫ﻳ‬

‫و ﺗ‬

‫ﺮ‬

‫‪٠‬‬

‫ﻟﻢ‪٠‬ﺗﻰ ﺗﺎﻧﺒﻚ‬

‫‪a‬‬ ‫‪İ‬‬

‫‪j‬‬

‫ر‬

‫ﻜ ﺎ‬

‫ر‬

‫د‬

‫‪٠‬‬

‫ر‬

‫ﺗ‬

‫ﻳ ﻌ‬

‫م‬

‫ﻰ‬

‫ﺑ‬

‫ﻣ‬

‫ﻋ ﻳ ﺎ‬

‫ك‬

‫ﻓ‬

‫ﺮ‬

‫ﻲ‬

‫ﺳ ﺎ ﺑ م‬

‫ق‬

‫‪٠‬‬

‫— خﺀ اﺑﺎ ى رح 'زاﺀ‪ .‬ﺀ‪ ١‬ذ اوﻹن‬

‫ح‪ ٠‬ﻳﻠﻪ اورر‬

‫‪1‬‬

‫‪-‬‬

‫ﺟ ﻬ ﻳ‬

‫ا‪ ٠‬ﺗ‬

‫ى‬

‫ﻳ‬

‫‪ ,‬؛‬

‫د ا ﻟ‬

‫‪ — :‬ا‬

‫ن‬

‫*‬

‫‪İ‬‬

‫‪٠٠‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺗ‬

‫ﻣ‬

‫ﻟم‪٠٠‬ى‬

‫ﺑ‬

‫ﺮ‬

‫‪٠‬‬

‫ﻰ‬

‫ﺮ ﻓ‬

‫آ ﺗ‬

‫ﺟ‬

‫ر‬

‫ﺰ‬

‫ا‪ ٠‬ا ﻣﺎﻟ ﺪﻳ ﻦ‬ ‫ﺑ‬

‫ك ‪٠‬‬

‫ي‬

‫خ ‪،‬‬

‫ح‬

‫‪٠‬‬

‫ز ا‬

‫ظ‬

‫ط‬

‫ذ‬

‫د‬

‫ر ‪٠‬‬


t

t: I ٠

r ;: (I

٠n

'. <‫ ؛‬٠.I1 ،'

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

212

i ^; '

٠

İl

J

3 .. 3

-*j ..‫؛‬J L ı

، ١_٠y*—j j

٠j <٠٠İ£ j ٠٣١ d

...^ .^٠٠— — ٠ ٠ ٠ ٠ £ £ j ....I . . I ‫؛‬.^ ‫؛‬.^٠٠)) ٠٠j ٠٠ iiJ3٠ ‫؛‬...‫^؛‬ ‫^؛‬٠Jı،j ،٠ 1

.١^ ‫ ؛‬١.،

١. . . j . ^ - ‫ ؛‬٥Jl. j

..3 .‫•؛‬. ..-=-'■٠^ ٠'".٠/. <١‫؛‬٤^X

،‫؛‬. c

c -

3 ٠ /.٠ .٠ .٠٠١ ٠١ ٠٠

j ١^ j l

<d>-

t ٠

ıjL -i ،٠١ ..‫؟‬۶ L. ٠٠٠٠-٠‫؛‬- ٠Z->١İ —٥٠

J١١U ١! ' İ

٠ ٠^ ٠ ^

j

Z

l

٠

i S j

l

J

٠ ٠- ١ I

J

V

i

- ٠ ٠

٠ ٠٩L -‫؛‬٠^ı٠‫ ؛‬. ٠ jc l!،،iü p

j j S

...

- ٥ L

I

٠

^

I

j

J ٠, ١،٠ J ٠I J L . . . / J [ ‫ ' ؛‬L

١١٠jL ٠٠^ ١ ٠i\c ٠j

Ai U

I

l

٠

j

^ . ٠١-^ ،_3 ‫؛‬٠٠^ '' ١

، 5 - ١*٥ ^ (

)

j j .^ ^ ١^ ٠jL٠>d *١ ^1. . . jl ٠٠

7 ~

y '->J . <Sy^ * ^ ^ ٠ jT ٠ ^ (

..'tL

y . ٠->^١' ١(J ^ * .3-

< ٠3 ٠j Li) ÛAİİ..1 ٠i i »٠y j V ٠) l <٠> ٠j X j U—j w j- ،i .LıL ٠/ J ١٠٠j ;

.^ ،-٠ ٠ ٠j^،İ.L.? ٧ ..^ L —3:^ ✓. ٠^ *—-■٠ *I ٠jü١٠. 4 _

w LI * 3.٠ ١ . - ١٥١ ٠3٠ . >.. ^ w .

٠ .

.jp ٠f<i3٠ < 3٠ ^ ^ ٧٧ ^^ ٠٠٠ ٠٠٠^ ^٦ ٦ ٠ ٠İA٥ İA٥٠٠. ،٠ ٠ıL-٠ ٠٠ ٠L٠ L٠ . ١ ١٠ ٠٠ ٠j٠ j ٠٠٠‫؛‬۶ ٠A٠٠٠ ۶٠* ١٠A^ ٠ ٠jA٠ j a ٠— -٠avi٠٠ İ ٠٠| jp.‫ ■؛؛‬٠ 3ı ٠^٠٠— f

i

١L.(jju

٠ ١L ( j j u .

o ‫؛‬....

١^-٠٠٠.۶۶J ، ^ r*^١‫^^؟‬.١ .-.٠j >٠ ٠/٠ ٠J j ^^3 ‫؛‬ : .;٠J !;.JLli-٠١٠- ٢٠^3.1

٠ ٠١ ٠ ٠’٠^ v

.‫؛‬

L

j

)

، .^ ٠5‫؛‬

U

^-

j i

C

٠ ^ J L

x

j

.

j

l

ü

i

İ

^

u

-

C

-. - .

٠>

...I y ...

... l tdLlj^ i ١ ٠j ٠jkp١٠ s

jj L

A

j l

٠

٠J - ‫ ^ ؛‬١^ ١ . —3£. ٠3 ‫ ؛‬l٠ ٠ . ٠^

Ü .

U

‫ ؛‬١٠> . ^ A

y

. ^

j

x

‫؛‬

y

٠.

١::،٠٠ y

٠٠ . . . ^ l

j ١‫؛‬1٠٠jI ٠3 ٠^ ٠J.j^ ^ ^ -٠

I^C٠۶5٠ ٠j٠l٠j٠^١y ^ . A٠. ٠ ^ ٠y٠>L 3.^ ،i l ،٠/^٠٠>^١٠7.٠y .y ‫؟‬.


‫ا ‪BÜYÜK OYUN -11‬‬

‫‪K A LDH M ASI‬‬

‫‪213‬‬

‫‪— ٧ -‬‬

‫ا ﺗ‬

‫د‬

‫ﻛ‬

‫ﻛ‬

‫و‬

‫ر‬

‫ﺮ‬

‫ر ا‬

‫م ‪ ١‬ﻳ‬

‫ذ اً‬

‫ى‬

‫ا‬

‫ل‬

‫و‬

‫آ ﻧ‬

‫‪٠ -‬‬

‫ﺑ ﺎ‬

‫ء ﺧ و ن‬

‫وﺗﺄرر‬

‫ت‬

‫‪.‬‬

‫ى‬

‫و‬

‫ر‬

‫ز‬

‫ﺟ‬

‫د‬

‫ك‬

‫ء ا ‪ ٠‬ه‪٠‬‬

‫ى‬

‫ﺂ‬

‫ح‬

‫‪٠‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺮ‬

‫ﻛ ﻠ‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ﻣ ذ‬

‫ﺣ‬

‫د ﺑ ﻳ‬

‫ﺗ‬

‫‪٠‬‬

‫ﻣ ﺛ د‬

‫ﺣ‬

‫و‬

‫ر‬

‫^‬

‫و‬

‫ﻗ د‬

‫ر‬

‫ق‬

‫ف‬

‫ب‬

‫ﺟ ﻧ ﺎ‬

‫ء ﻣ‬

‫و ﻟ‬

‫ا‬

‫ك‬

‫د ﻳ‬

‫ر‬

‫و ا‬

‫ا‬

‫ب‬

‫ق‬

‫د‬

‫ق‬

‫ﺣﺪه‬

‫ﻗ ﺎ‬

‫و ﺑ ﺎ‬

‫ة‬

‫ا‬

‫ﻧ ﺎ‬

‫ا ا‬

‫ﺧ‬

‫ك‬

‫ا‬

‫ﻣ‬

‫ا‬

‫ﺳ‬

‫^‬

‫س‬

‫ﺣ‬

‫ﺳ‬

‫ﻼ‬

‫وﻳﺪ‬

‫‪ ٠١‬ﺍ ﺫ ﺕ‬

‫‪ ٠‬ا ‪٠‬‬

‫ا ' ة ا‬

‫أوت‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ق‬

‫ﺟﺮﻱ‪ ٠١‬ﺵ‬

‫ن‬

‫ﻳ‬

‫ش‬

‫رﺑﺎﻧ ﻚ‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ت‬

‫و‬

‫ز‬

‫ﺟﺎب‬

‫ق‬

‫ﻧ‬

‫ﻣ‬

‫ب‬

‫ﺣﺆدر‬

‫ب‬

‫ﺭ ﻭ‪ \ ، ٠٠‬ﻗ ﻞ‬

‫ﻘ‬

‫ا ﻳ‬

‫و‬

‫ن‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ﻋ د‬

‫ء‬

‫ﻣ ﻧ‬

‫ﺳ‬

‫ت‬

‫ا‬

‫ﻧ‬

‫‪ -‬ﺛ‬

‫ا‬

‫و ﻟ‬

‫‪٢‬‬

‫و ا ﻧ‬

‫ن‬

‫ﺳ‬

‫ﻳ‬

‫ض‬

‫د‬

‫ﻧ‬

‫ا‬

‫ﻜ‬

‫و‬

‫ر‬

‫ا ‪.‬‬

‫ا‬

‫‪ -‬ذ‬

‫ا‬

‫ذ ‪٠ ٠‬‬

‫ﻣ‬

‫ق‬

‫ﺳ‬

‫ج ‪. ٠‬‬

‫ﻼ ﻣ ﺗ ﻪ‬

‫ﺗ‬

‫ش '‪٠‬‬

‫ش ‪٠‬‬

‫ا‬

‫^‬

‫ﻧ‬

‫ل‬

‫ا ا‪٠‬ى‪٠‬‬

‫ﺣ ﺗ د‬

‫د‬

‫ك‬

‫و‬

‫ا ﻟ‬

‫و‬

‫ا " ﺋ ﻜ ﺎ م‬

‫ا‬

‫و ﻳ‬

‫ﻣ‬

‫ﻣ د ‪.‬‬

‫ﺣ‬

‫ﺮ‬

‫ﻼ‬

‫ك‬

‫د ‪.‬‬

‫و‬

‫‪ .‬ر‬

‫د‪٠‬‬

‫د‬

‫ر‬

‫ن‬

‫و‬

‫ل‬

‫ﺎ‬

‫ة‬

‫‪ ٠‬ﺗ‬

‫د‬

‫‪٠‬‬

‫ر‬

‫آ ﻧ‬

‫ﻓ‬

‫ﻗ د‬

‫ر‬

‫ر‪٠‬‬

‫د ‪٠‬‬

‫‪-‬‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ث‪٠‬‬

‫‪٠‬وﻟﺪ‪-‬ض‪٠‬‬

‫و ا‬

‫د ‪٠‬‬

‫‪٠‬إﻟﻠ‬

‫ص‬

‫ق‬

‫ﺑ‬

‫ر‬

‫ﺗ‬

‫ذ‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫واﻣﻮر‬

‫ت‬

‫ظ‬

‫ﺟ‬

‫و‬

‫ﺮ‬

‫ا ﺋ‬

‫\‬

‫ق‬

‫ق‬

‫ﺗ‬

‫د‬

‫‪٠‬‬

‫ق‬

‫ﺎ‬

‫د ‪.‬‬

‫ﻣ‬

‫د‬

‫واووررىم‬ ‫ﻰ وا‬ ‫ﺣﺎداد‪ ٠.‬ﺫ‪ ١ :‬ﺳ ﻌ ﻢ ا ب ؛ ا ; ﺑﻣ ﻖ‬ ‫اوﻧﺎن ‪ ۶٠‬ﺫﺍ ﺩ‬ ‫اﻋﺎب اوﻻن‬ ‫ﺑ ﺘ ﺪ‪ ٠‬اﺗﻤﺎ‬

‫ﺑ ﺎ‬

‫ﺷ‬

‫ﻣ ﻧ‬

‫د ‪.‬‬

‫ﺑ‬

‫ﻞ‬

‫ب‬

‫و ا‬

‫ﺷ ﻣ ﺎ ﻟ د‬

‫ا ﺋ‬

‫ن‬

‫‪،‬دﺀرك ﻳﻮ ﻣﺎﺛﻬﺪ‪٠‬‬

‫و ﺗ ﺎ ‪ ٠.‬ه‬

‫ﺟ ﺎ‬

‫ر‬

‫ت‬

‫د‬

‫‪،‬‬

‫و‬

‫ﺣ ﻠ‬

‫ﻣ‬

‫ﻜ ﺎ‬

‫ق‬

‫ﻌ ﻳ ﺛ ﺗ‬

‫ا‬

‫م‬

‫ا‬

‫ﺣ‬

‫ﺮ ﻳ ﻧ‬

‫ت‪ ٠‬ﺗ‬

‫ﻜ ﺎ م‬

‫ك‬

‫‪-‬‬

‫ﻪ ؛ ا‬

‫ﺳ‬

‫ﺧ‬

‫و ‪، ٠‬‬

‫ا‬

‫ى ؛ '‬

‫ت‬

‫ر‬

‫ط ﺗ‬

‫ت ‪٩‬‬

‫ر‬

‫ﻧ‬

‫ﻣ‬

‫ﺮ‬

‫دﻛﻬﺈن اﺗﻈﺎ ى ا وﺗ ﺶ ‪ ٠‬ﻏ ﻪ‬

‫ر وﺑ ﻐ ﻬ ﺎً و ر ﻣﺎﺗ ﺔ د ﺀد‪٠‬‬

‫اوﻛﺰ وراد‪ .‬آ ﻛ ﺎ‪ ١‬ﺛ ﻠ ﻰ اﺑﺤﺎب ا د ن ر ى‪ ٠‬وددﻧ ﻚ اود‪.‬‬ ‫‪ .،‬ى ا ب د‪,-‬ﺑﺠﻪ ﺑﺎ ‪ 0‬ز‬

‫ﻣ‬

‫د‬

‫ا‬

‫ذ‬

‫ذ‬

‫ه‬

‫ظ ار^رف ذ راﻧ ﻮ ﺣ ﺪ‪ ٠‬ذد‪٠‬‬

‫‪ ٠‬د و ﻣ ﻪ ط‪ ٠‬ر دا وﺑ ﻮ ب ا ك ﻟ ﻬﺎ ر و ى‪ .‬ر ت‪..‬‬ ‫واود اوﻻن اﺣﻜﺎم م‬ ‫دﻻف ا‪ ٠‬ﺑ ﺪ ر ‪ .‬زرا ﺀل‪ ٠‬ا‪ .‬ﺛﺮ‪.‬اﻏﻚ ا ﻣ ﻮ د ﻛ ﺎ ر د ‪ .‬د و ن ﻟﻮاﺀع‪٠‬‬

‫ى ل‪ ٠‬ط ﺀ ‪ ,‬ﻓ ﺪ ا د‪.‬ا ك ‪ ١‬ﺗ ﻂ ا ﻧ ﻴ ﺮ ى‬

‫ﻛ ﺮ ‪ ٠‬اﺣﻤﺎ‪ ۶‬ﻗﺎ ﺀ د‪ .‬ت‬

‫س‬ ‫‪٠‬‬ ‫‪١‬‬ ‫ﻒ‪ .‬ﻣﻮاﺳﺎولرااﺣﺢ‬ ‫ﻷﻣ‬ ‫ﺣﺎ‬ ‫ﺊن ا‬ ‫ﺻ‬ ‫ورﻣﺎنو‬

‫ب‬

‫ﻝ‪: 77‬‬

‫‪٠‬ر‬

‫ا ﺀا ى ﺛ ﺮ ى ‪٠ .‬وذﺗﺬأ اﺗﺮك‪٠‬ل‪ ٠‬ش اوﻟﺪﻧﺮى‪ ٠‬ﻃ ﺪ‪ ٠‬ﺀو‪ ٠‬ر ا ﻳ ﻢ‬ ‫أ ﺗ ﺪ ﻣ ﺮ‪ ٠٠‬ك‪ ٠‬دار؛ ﺛﻤﺮﻟﻪ داﺧﻞ اوؤر‪٠‬‬ ‫وﻣﺤﺚ‪ ٠١‬ﻣ ﺰ ﺑ ﺮ ‪ .‬اﺳﻼم ا ﻃ ﻼﻧ ﺠﻪ ا ﻳ ﻢ ا ب ض‬


‫‪214‬‬

‫‪HASAN Hü s e y in‬‬

‫‪ceylan‬‬

‫‪-- ٨ -‬‬

‫و ر ﺑﻠﻮ ل “ ‪.‬ﺗ ﺸﺬ وا ﺟ ﺮار ر ‪ > . .‬ق خ‪٠‬ﻣﻤﺪاذ دذ'‪ ٩‬ﻟ ﻰ ﺧﺐ‪:‬‬ ‫ا’ذ‪.‬رزى وذﻟﻤﺬه‪'-‬ى ■ا <ﻟ ﺞ اد ن ر ر‪ ٩٠‬داﺧﻞ رﻓﺬد»ﻟﺪر ‪.‬‬ ‫و ﻟ ﻣ ﺎ‪ ٠‬ا‪٠‬ﺑم ﻣ ﻨ ﺪ و ﻧﺮ؛ارات و' ا ﺋ ﺔ‪ .٠‬ﺍ ﺣ ﺄ ‪١،‬ﺩﻣﻪ ﻣﻮا‪٠‬دؤ‪ ٠‬ذ د‪ ٠‬ﺀ ﺑ ﺬ‪ ٠‬ك ر‬

‫‪ ٠‬د ا ذ ذ‪٩‬‬ ‫ﻝ‬

‫ﺍ‬

‫ﻧﻜﺪر‪:‬‬

‫‪ ٠‬رذ ى ﺩ ﺩﺍ واردﻛﻞ‬ ‫ت'ا ﺀ ‪ ; ٠‬ﻛﺘﺬف ﻣﺪﻟﻤﻮ‪,‬م‪ .‬اوﻻن ادر ﻝ ‪ ٠‬ﺷ ﻞ ﺀ | ‪ ٠‬ﺩ ﺍ ﺀ‪ ٠‬ﺍ ﺫ ‪ :‬ﺍ ‪ -‬ا ﻧ ﻌ ﺮ ى‬ ‫‪ ١‬ف ا‪٠‬ت‪ . ٠‬ى ب‪٠‬ﺗﺪر ‪ . ٠‬ر ﻛ ﻞ ا ر ر ا ﻟ ﺪ‬ ‫آ ئ ' ﻟ ﻚ ل‪ ٠‬د آ ﺧﺂر‬ ‫ا ر ى ا ﺍ ﺩﺍ ﺭ ﻯ ﺭ ﺫ ﺫﺫ ﻩ ‪ ٠‬ﻙ ﺍ ﻯ ‪ :‬ﺩ ﻥ ﺍ ﺫ؛ ز‬

‫\‬

‫ق‬

‫د ا‬

‫د‬

‫ﻣ د‬

‫‪،‬‬

‫ﻫ ﺎ‬

‫ا ﺑ‬

‫ز ا د د‬

‫و‬

‫>‬

‫? ﺗ‬

‫ﻣ ﺎ ‪ ٦‬ذ ذ د د‬

‫ر‬

‫; ا‬

‫ق‬

‫ن‬

‫ﺑ‬

‫> —‬

‫ح‬

‫و ﺗ ﺎ‬

‫ذ‬

‫‪ .‬ﻣﺎ ﻣﺎ ﻵ ﺕ‬

‫ز ‪ ; ٠‬ا‬

‫ﺣ‬

‫ﺗم‪٠‬‬

‫‪ .‬ر‬

‫ش ‪ ٠‬ا ﺋ‬

‫ﻋ‬

‫آ‬

‫و ﻧ‬

‫ﻣ‬

‫ا ﺗ‬

‫ﺔ '‬

‫م‬

‫‪،‬‬

‫ﺗ‬

‫و ﻟ‬

‫ﺮ ا‬

‫ﻣ ﺎ ﺛ‬

‫ﻞ‬

‫و‬

‫ت‬

‫ﻞ‬

‫ذ‬

‫ى‬

‫‪٠‬‬

‫ا‬

‫ذ‬

‫ك ‪ ٠‬ا ﻣ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ﺣ‬

‫ﺣ‬

‫ﻪ‬

‫ء‬

‫‪/‬‬

‫ﺮ ﺑ‬

‫ﻬ‬

‫د‬

‫ن‬

‫ذ‬

‫ا ﺑ ﺗ‬

‫ا‪٠‬‬

‫ﺮ ﺑ ﺂ‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ﺎ‬

‫ع‬

‫د ا ﺗ‬

‫د‬

‫ﺮ‬

‫و‬

‫‪٠‬‬

‫د‪ ٠‬ت‬

‫»‬

‫ﺟ ﺎ ﻟ ﻜ‬

‫ا ر‬

‫ﺳ‬

‫ﻣ‬

‫ر‪ ٠‬ﻷ‪ ٠‬ت‬

‫‪،‬‬

‫ء ا‬

‫و ا ﻟ‬

‫د‬

‫ﺷ‬

‫د ‪.‬‬

‫ه‬

‫ر‬

‫ﺮ‬

‫و‬

‫{‬

‫‪٠‬‬

‫ا و ﻟ‬

‫ﺑ‬

‫‪٠‬‬

‫ى‬

‫ﺮ ا‬

‫‪ 7‬ر ‪٠‬ﻟ‬

‫ل‬

‫ﺮ‬

‫و‬

‫ر‬

‫د‬

‫ﺎ‬

‫ررأ‪٠‬ل‬

‫‪،‬‬

‫د ﻧ‬

‫ب ‪٠‬‬

‫ذ‬

‫ط ﺎ ﺗ‬

‫ﺮ‬

‫د‬

‫ﻛ‬

‫ص‪ :‬د د‬

‫د ﻳ‬

‫ا‬

‫ق‬

‫ﺧ‬

‫ﻼ‬

‫ا ﺛ د ر‬

‫ل‬

‫‪٩‬‬

‫ص‬

‫‪.‬‬

‫آ‬

‫ﺳ‬

‫ا ﺋ د ا د ‪ ٠‬ﻳ ﻠ د ﻟ ﻣ‬

‫ى‬

‫‪٠‬ذاﺗﺬا ﻣ ﻄﻴﻨﻪ ر‬

‫ر د د‬

‫ر‬

‫ﺮ ا‬

‫‪ 1‬م ‪ :‬ا '‬

‫ﺁﳓﺎﻥ‬

‫ﻞ‬

‫ز‬

‫ﺧ‬

‫ى‬

‫ل‬

‫ﺻ‬

‫و‬

‫‪٠‬‬

‫ل‬

‫ﻣ‬

‫ع‬

‫ا‬

‫ﻲ ‪٠- ٠‬‬

‫د‬

‫ر ا‬

‫و ا‬

‫ﺮ ا‬

‫ﺻ ﺗ‬

‫و‬

‫و ا‬

‫ر ا ﻟ‬

‫‪ : .‬ﻧﻠ ﻨ ﻪ‬

‫ﻜ ﺎ ‪٠‬ا‬

‫‪.‬‬

‫د ‪٠‬‬

‫ﺷ‬

‫ر‬

‫؛‬

‫‪iS‬‬ ‫>^‬

‫ح ;‪ ٠‬ا ذ ‪٠ ٠‬‬

‫ﻋ‬

‫د ‪٠‬‬

‫ﻓ‬

‫و ا ‪ -‬ا‬

‫‪I‬‬

‫ذ‬

‫ﺭ‬

‫ن‬

‫ا‬

‫ش‬

‫ر ا‬

‫ﺷ‬

‫د‬

‫ﻧﺮﻳﻤﺖ ﻧﻜﺮ‬

‫ت‬

‫ﻣ ﺎ ‪,‬‬

‫و ا‬

‫‪ ١‬ﻳ‬

‫ﺮ ﺋ‬

‫ه‬

‫ر ا ؛ '‬

‫ن‬

‫و ﻳ ذ‬

‫ر‬

‫ن‬

‫ﺣ‬

‫ل‬

‫~ ‪ :‬ه‬

‫د ‪.‬‬

‫ﻣ‬

‫ه‪٠‬‬

‫ﺟ ﺎ‬

‫ﺮ‬

‫ل‪٠0٠‬‬

‫ك‬

‫ر‬

‫ر‬

‫ى‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ر ا‬

‫ح ‪ :‬ﻳ‬

‫و ﻟ ﻬ ﻣ ﺎ‬

‫ا‬

‫ق‬

‫ﺳ‬

‫ز ‪.‬‬

‫و ذ‬

‫ﻼ‬

‫ر ‪.‬‬

‫ق‬

‫> ‪:‬‬

‫ﺗﺪ ر‪.‬‬ ‫ﺑ‬

‫ﻟ‬

‫ﻧﻣﻠﻜﺗد‬ ‫ر ا‬

‫ﻪ‬

‫ﻧ‬

‫ر ا ﺑ ﻬ‬

‫‪/‬‬

‫ﺠ ﺪ‬

‫ﺟ ﺎ ﻟ‬

‫ﻚ‬

‫ﺧﺎﺑﻪﺀك‬

‫اﺑ ﻮ د‬ ‫ﺑ‬

‫ا‬

‫ﺎ‬

‫او‬

‫ﻣ ﺎ ‪ .‬ء‪٠‬‬

‫ر‬

‫د ‪ .‬ﻟ ﻧ‬

‫ذ ‪٠.‬‬

‫ﻣﻨﻪ ﺧﺎى ‪ .‬ﺀ‬

‫ر ﺗ ﺪ ‪.‬‬

‫‪٠‬ﻣﺚ‬

‫ﺣﺎ‪٠‬ز‬

‫و ﻟ‬

‫ﻰ‬

‫ى‬

‫د‬

‫ﺗﺤﺖ‬

‫د ‪٠‬‬

‫د‬

‫ﺋ‬

‫ﻐ ﺄ‬

‫‪7‬‬

‫‪y.‬‬

‫ﻭ‬

‫ﻛ‬

‫ا‬

‫ﻌ‬

‫ف ‪ ٠‬ا‪ ٠‬ﻫ ﺬ ‪٠‬‬

‫ﻣﻬﻢ ‪ .‬ﺭ ﺩ ﺣ ﻞ‬

‫ى‬

‫ﻣ ﻮا د‬

‫ك ‪ ٠‬ا ﻣ ﺒ ﻪ‪٠‬‬

‫ا ؛‬

‫ن‬

‫ﻟ ﺪ ﻧ‬

‫ﺮ‬

‫ﺑ ﺎ‬

‫ﺟﻪ‬

‫ﺮ‬

‫ا ر را ت‬

‫ز ا‬

‫ا‬

‫‪,‬‬ ‫‪ ٠‬ﻃﺄ ع‬

‫ك‬

‫ا‪.‬زىﺗﺤﺖ‬

‫ﺣ ﻜ ﺎ م‬

‫'‬

‫‪٠‬‬ ‫‪l i ٠‬‬ ‫‪٠‬‬ ‫"‪l‬‬ ‫‪V ı ٠..٠‬‬ ‫ﻞ‬ ‫‪.١‬ﻋ‬ ‫ﻛﺎ‬

‫‪L‬‬

‫و‬

‫و را ر ﺀ‬

‫ﻪ‬

‫ﻣ ﺈ ﺑ ﺎ‬

‫ر ‪ .‬ﻟ‬

‫اذال‪٦‬ﺛﻬدا « ‪٠ .‬‬

‫ﺗﺎداق‬

‫ر ا ‪ ٩ ٠‬ت‬

‫آ د د‪.‬ﻟ ﻖ‬ ‫ﺔ‬

‫و ﺑ‬

‫د ﺑ‬

‫و‬

‫ﻗ ﺎ‬

‫ﻲ‬

‫ﺷ ﺎ ا‬

‫د‬

‫ب‬

‫ك‬

‫ﺛ‬

‫ﺮ ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫ﻰ‬

‫ا رﻟ ﻤ‬

‫ﻭ ﺣ ﻮ ﺩ‪ ٠‬ﺩ ﺯ‬

‫ﻋ د ا د‬

‫ﻣ ﻧ ﻪ‬

‫د ا‬

‫‪٠‬‬

‫ﺧ‬

‫ﻞ‬

‫‪ ١‬ﺟ ﺊ‪١‬‬ ‫ل‬

‫‪I‬‬


‫‪BÜYÜK0 ¥ 1 - II/H^LAFETİN‬‬

‫‪215‬‬

‫ﺛ ﺮ ﻻ ) ات‪٠‬ﺗﺪآﻛﻤﺰ ﻳﻴﺎﺑﺂدن ﺗﻈﺎﻫﺺ ادس‪ ٠٠‬ﻟ ﻚ ﻣﻠﻤﺎﻧﻠ ﺮ ‪ ١ ،‬ا ذا ح‬ ‫ﻃﺌﺘﺪآك‪ ٠‬ز ﺗ ﺮ ذا ذا ب‪ ،٩‬اﺣﺔا‪%-1٠‬ﻣﻬﻠﻪ اﻧﺎﻋﺖ ادرر‪ .‬اوﻧﺪرى اﻟﻬﻰ‬ ‫ﺭ ﻃﺎﻟﻢ اﺣﻜﺎم ﻃﺎﻧﻴﺪﺗﺮى ابﺀات‬ ‫ﻣﺎ ﻫﺘﺘ ﺪ‪٢ ٠‬اﻓﻰ اد ر ر ‪.‬‬

‫ﺟ ﺎ ﲝ ﻘ ﻪ‪ ٠‬ﺀ ﻣﺘﺎ ﻥ‬

‫ﻣ ﺬ ﺩ ﺭ‪ :‬ﺵ “ﲥﳐﺎﻟﴕ‬

‫‪.‬رد‪ .‬ﺛ ﻮ ﺣﺒﻘ ﺖ ﻧﻌﻨﻦ اﺋﺪ‪٠‬ﻳﺬرﺗﺔ‪ ،‬ﺣﺎﺟﻪ‪ ٠‬ك و ﺑ ﺬ‪ ٠‬س ;ا‪:‬إﻟﺆا‪٠‬ﺗﺎرا‬

‫ﺣ ﺘ ﺪ ه اﻓﻜﺎرد ﺗﺐ‪ ١‬د را د دآ ؤ ﺗ ﻤﺎ ‪ ،‬رو“‪ ٠‬ﻟ ﺪ ﻛ ﺊ ‪،‬‬

‫ء‬ ‫‪11‬؛‬

‫ا ﻛ ﺎ ﻣ ﺮ‪٠‬ﻟﺚ ﻣ ﻤﺄ‪ ٠‬ا ﻵ‪ ٠‬ى‬

‫د س و اﻣﺮر درر‪ ٩‬رده دائ ا‪-‬ﺋﻜﺎددن ﺛ ﺂ‪ ٠‬ﺑ ﺪه اك زان‪٠ .‬را;ق‬ ‫ص اﺛﻂ ﻫﺒﺤﺮل دارهﺀﻧﺪه ذرل و ﺑ ﺬ ا‪ ۵ .‬د ن ﻋﺎرﺀر ‪٠‬‬ ‫‪ ١‬ﺛﺪ‪٠‬ﺑﻰث‪٠‬‬‫دﻳﻤﻚ اوﺑﺮدى ا أ ﻣ ﺪ ه ﺣﺒﻐﻪ‪ ٠‬ك و ب‪٠٠‬ى ارواح اوﻧﺮده‬

‫ا م‬

‫وﺗﺮذﺀ ى اﺟﺮا ا ﺧ ﻚ‪ .‬ﺻﺮف دررى ا و ﻵ ن ﺀ ن واﻣﺐ ا ^ ﺗ ﻦ‬ ‫‪٠‬دﻫﺎ اﺋﺮىﻛﺪ‪،‬رك ﺧﻠﻘ ﻚ ﻣﻌﺎد‪ .‬ﻟ ﻌﻠﻘﺎ د' ذ اروال وش‪٠‬راﻟﻰ اوﻧﺮد‪.‬‬ ‫ب‬ ‫ د ف ادﻋﺎﻧﺪ‪ .‬ردﻧﻖ دىدر‪ ٠‬ر‪.‬وﺗﻜﺎ ﺣﺎﺗﺖ‪ ٠‬د‪:٠‬ك ﺣﺬ‪.‬ز ا‬‫ﻧﺒ ﺬه‬

‫ﺀﺣﻜﺎم‬

‫ﻫﻤﺎغ دادى ددر و‬

‫‪٠‬‬

‫ب ا ر ز دﺑﻤﺪر‬

‫‪٠‬‬

‫‪٠‬ﺀو ﻣ ﺮ ر'د‪ ٠,،‬اﺗ ﻜﺎم اب‪ ٢‬د دض‪ ٠٠‬ف‪' ٠‬ﺗﺎ‪.‬اذد‪٠٠‬راﻃﻦ‪ ٠‬اﺧﻮد ﻣﺎﻟ ﺤ ﻄﻢ‪ ٦‬ف‬ ‫> ‪٠- ٠ ٠‬‬

‫‪٠٠‬‬

‫د ﻳ‬

‫ا‬

‫ﺧ‬

‫ﻚ‬

‫ﻣ‬

‫و‬

‫ﻧ‬

‫ك ‪،‬‬

‫‪،‬‬

‫ا‬

‫ك ‪٠‬‬

‫د ‪٠‬‬

‫ا ﺛ م‬

‫ﺪﻣﺤﺪر‬ ‫ﺧ‬

‫د‬

‫ﺧ‬

‫ﺩﺭﻭﺩ‬

‫‪ :،.‬ﺀد‬ ‫ﻣ ﺋ‬

‫ا ى ا‪ ' ٠‬ﻃ ﻤ ﺎ ة ﻧ ﻜ ﻤ ﻬ ﺪ‪ ٠‬ﻃﺎر‪ ٠‬ذك‪.‬ﻗﺎس‪.‬ب‪٩‬‬

‫ح ء‬

‫ﺟ‬

‫ﺗ‬

‫ك‬

‫‪-‬أ ر ‪.‬‬

‫ﻧ‬

‫ﻧﻤ ﺖ‬

‫ك‬

‫ﺷ ﺮ ﺑ‬

‫■‬

‫» و ى ر‪٠‬‬

‫س‪ ١‬ا ر آر‪ ٠‬ث‪ ٠‬ﺀداﻟﺘ ﻰاﺑﺎ‪-'١‬‬

‫ﻰ‬

‫‪ /‬ﺍ ‪ :‬ﺍ‪ ٠٠‬ﺀ ﻙ ا‪ ٠‬ن‬ ‫ﻭ‬ ‫ﻃﺪ ‪ ،٢‬ا ذ م اراق اﻟﺨﻮ‪٠‬ف اﻟﺦ؛ب اد ن ﻗﺮ"ل‬ ‫ﺮ ﺑ‬

‫ﻣ ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫ﺮ ﺗ‬

‫ﺣ‬

‫د‬

‫ن‬

‫ل‬

‫ت ‪،‬‬

‫و‬

‫و ﻳ‬

‫‪ ٠‬م‬

‫ش‬

‫ء ﺗ ﺎ‬

‫< ذ‬

‫ط‬

‫و‬

‫‪٠‬‬

‫ﲤ ﺎ ﺭ ﺯ ﺍ‪. ٠‬‬

‫‪-‬‬

‫د‬

‫ﺑ‬

‫ك‬

‫د‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ا ‪٠‬‬

‫‪.‬‬

‫د ا‬

‫ر ا‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ش‬

‫ن‬

‫د‬

‫‪٠‬‬

‫‪٠‬‬ ‫ﻼ ﻧ‬

‫ت‬

‫ا‬

‫و ‪ ٠‬ﻟ ﻠ‬

‫ﻬ‬

‫ﻜ‬

‫د ‪ .‬ﺑ ﺎ ‪٩‬‬

‫ﺑ‬

‫ﺮ‬

‫ف‬

‫ا ‪.‬‬

‫د ‪ .‬ا ‪.‬‬

‫ﺟ‬

‫ك‬

‫‪٠‬‬

‫ي '‬

‫ﺧ د د‬

‫‪/‬‬

‫;‬

‫ﻟ‬

‫ف‬

‫و‬

‫ر‬

‫ذ ‪.‬‬


216

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

.

٠?٠،.٠١٠^٠L -J j l ^

tl y

١٠3۶^İ ١aJ—٠j ٩L _c ١

j

- x٠ İ)1aL£. vvii.ı <٠٠٥\ ١،i L <- ٠١١— ٠١ <j،،٠١٠- ...i L < ٠ ./.. f j

"<٠٠٠١j

.٠A١Z٠i ١١^ A٠^l ٠. ‫؛‬.<1- ٠

١٠. ^

..‫؛‬.,• ٠١١- ،

jü -l <٠^ ٢٠ ^ ^

]‫;؛‬

١٩٠١٠^ . j ^

^

<J ٠L. ..jl_٠١^-j U

١٠٠j ,^ L x - ٠ ،,(İ ٠L٠،٠JL

٠ JC - v^ ١

-٠١

^ .‫ ' " ؟‬٩٠

0 ٠^ j ٠?١^

^

■0 ٠. - ^ . .

٠

< L İ -0 ^

_\ __ ٠j j _.< ?

0 ‫*؛‬-‫ ؛‬١٠-

a -،I ^ ٠ j ١, j ٠١‫ ^ ؛‬١ j ^ j ١|

^.t - , jL ٠١٩ ..‫؛‬٠U -<٠٠٠\L a ٠l ^..J l r 4-. ١١^،‫؟‬..i - L L j

،i -L

j

، ' AÂİ O İ J

t/‫؛‬- ? ..

٠ ١l

^ jAİİ #١ <٠U

١ j -Vı١^ l ^ ١ ..^^.,٠١j ٠d ٠٠C ^ ٧٠٠Al٠î >. ..l L ،J <C' ^

%

،1 İ1 -.A

t ١٠" ١ ٠j ١ ^٠‫ ؛‬١ -. ٠١٠ a i ٠٠٠٠‫ ؛‬L ٠١ 1،

3 ..^ "*^ .. .‫ ؛‬. r .. ،>٠٠٠ ٠ ١٠‫'^؛‬١١^.

ili

C. Jh

1." >٠^ ٠١A - ٠١ ١١٠٧ .?^■٠١ ..^‫ ■"؟‬١‫^ ؛‬

.A١'^ -.: 3 ‫؛‬.١ ٠j ١٠٠١ ،— * ١١^

j ،..jİJL.. c

jLliJ-l (j <J I

٠٠ ^ ١٠‫؛‬

C - j .-،« l l ٠،٠١.

-٠j - ^ ١

،..^■.)،‫؛‬r

iD la

j ١> .

.. İ j ،٠L ^

،. ٠J İ ١٠- \j

١l -y <^1 - j ^ U ^ ٠٠L jJ 3 0 ; J a -C ١3.

^‫؛؛‬٠١٠^٠^٠١/ 3 .١^^١(J j . - C Î l .3^ ٠ ١^٠٠i .^.-٠. (J İ J ،٥ J٧u -3 .

٠ I-‫ ■؛‬- .-.3 ■‫؛‬./-- ^٠ ^ - ٠١‫؛‬

.- J

1^

J La

،.! j y

^_\

3٠ ^ . >،

■٩٠٠١‫ “ ؟‬٠ ، 5 ٠ ، a - ü i V

١0٠^ ١ ١ı A ٠a٠L >

٠ - J ./' l.L i l

^

>: .

o

٠l i 5< J

j ٠۶^^ ، ! I L . . L

^ c iy

٠ j j j L l ٠ <٠٠t - u j a 3 ١ U

Cj i î l ^

١J ^ ٠ .:J İ J l ..

١3 >١>‫؛‬٠١ ،١iL

j l

—1"<-٠y _A

٠ll ٠١J-٠ ٠XÂİ4İ^I

٩^ ٠٥^ İ j

٧

j -

J

j j

vi

. J ٠- . 3 _٠! ‫ ؛‬, o l j ١ ٠ j o z - > ١- . j ‫ ؛‬l٥

. ‫_؛‬٣ ‫؛‬،١i . ٠j ‫؛‬J

J ^ j S y

c < U

^ ، ٠—٠١i - ٠١ ،5 ‫ ^ ؛‬- ^

o*

‫؛‬٤٠١^. ) ^j V

، > . ^ ١^. ، . . . * ٥


‫ﺋ‬

‫‪217‬‬

‫ﺍ]\ ‪3‬‬

‫ﻶ ‪ 01‬ﺋ ﻰ‪O Y U N .il/H lL A F E T lN ٨51‬‬ ‫‪١‬‬

‫—‬

‫‪٠‬‬

‫‪١‬‬

‫ا ل زا ن ﺑﺎﺋﻞ ﻋ ﺺب ﺑ ﺎ ﺳ ﺪ ‪ .‬اك ذى ﺧﻮن ﻧ ﺮ ﻳ ﺜ ﻴ ﺮ اوﻟﺪ‬ ‫و ى ﺧﻼﻓﺘﻰ آﻧﺠﻖ اوﻧﻠﺮاﺑﻤﺎ اﺋﺪ‪.٠‬ﻣﻴﺪردى ‪ .‬ر ﻧ ﻪ ‪ ،‬ﻧ ﺮﻳﺜﻴ ﺮمﺀﺗﺪ‪.‬‬ ‫‪ ،‬ت ﺧﻄﺎﺑﺎ ذ ‪ ٠‬ﻣﺘ ﺐ ‪ ،‬رﻛ ﺖ‪ .‬اﺧﺰرﺳﻪ ﻧﺎ ﺑ ﺮ ﻛ ﺰ ى ﻳﻠﺸﺬﻛﺰ‪٠‬‬ ‫ﺟ ﻬﺘﻠ ﻪ‬

‫ئ‬

‫ﻇﺎﺋﻮب اوج‪ ٠‬ا ﻟ ﻰ ﻣﺮﺋﺪورذﻛﺰ‪ .‬ا ؛ا زا ﻛ ﺰ ﺣﻘﻴﺘﺔ ﻣ ﺮﺑﻢ ﺑ ﻤ ﻪ‪٠‬‬ ‫رﻧﺎ ن‬ ‫ﺮﻣ ﻞ‪1‬دﺀﻟﻢ‬ ‫ر ﻛ ﺰ‪. . ٠‬ﻳﻮران ﺟﺘﺎب ﺗﻴﻐﻌ‬ ‫ﻼدﺀﻟﻢ‪ ٠‬وب اﻓﻨ ﺪ ز ﺑ ﺞ ‪..‬رﻧﺎ‬ ‫اﻳﻐﻌﺮﻣ‬ ‫‪٠‬‬ ‫ااﻟﻴﻤﺜﻠﺮدر ‪٠‬‬ ‫ﻧﺼﺪﺪ اﻟﻴ ﺸﺎ رد ر‬ ‫ﺀرﺣﻼﻓﺘﻰ ﻧ ﻤ‬ ‫وﻗﺪرﻧﺰﺰ ر ‪٠‬ﺧﻼذق‪٠‬‬ ‫ﺗﻮ ن وﻗﺪ رﺗ‬ ‫س اوﻟﻤﻐﺎ‪ ٩‬ﺧﻼﻧﺖ‬ ‫ﻻاا س‬ ‫‪ ١‬ﻻ‬ ‫س‪١‬‬ ‫ت؛ ﺧ ﻼﻧ ﻚ ااس‬ ‫وﻗﻮت‪-‬ﺗﻜﻮﻣﺘﺊ‬ ‫ﻗﺪ رﺗﻤﺎد ‪ ٠‬وﻗﻮت ﺣ ﻜ و ﻣ‬ ‫ب‬

‫و‬

‫^ آرش‬

‫ﺗﺠﺮﻳﺪ اﺑﺎع‪ ٠‬؛ د ‪ /‬ن ^‪١‬‬ ‫ﻳﻮ ﻧﺪرت‬ ‫ﺳﺄى ا‪-‬اﻵﻣﻴﻰ ذااازا ﻣﻠﻨﺎﻧﻠﻘﺪ‪ ، .‬ﺧﺮﻣﺒﺎﻧﺎﻗﺪ‪١.‬وﻟﺪﻳﻔﻜﻞ ‪،‬‬ ‫و ﻗ ﻮ ﺗ ﺪ ن‬

‫ذ‬

‫‪،‬‬

‫ا‪.‬ﺧﻪ اﻧﻠﻬﻚ‬ ‫ا‪ .‬ﺧ ﻪ‬

‫ﻬ‬

‫ا ﻧ ﻠ‬

‫ﻧ‬

‫ك‬

‫ﺮ‬

‫و ﻟ‬

‫ارﺀ ﺳﺘﺪ‪.‬‬ ‫آ رﺀ‬

‫ى‬

‫‪.‬‬

‫بب ‪ - -‬ت ‪7‬ج‬

‫وو ا‬

‫ر‬

‫ك‬

‫ا و‪٠‬‬

‫ﺑ ﺞ ر‬

‫روﺣﺎﻳﻪ ﻳﻮﺗﺪر‬

‫ﺳﺳ ﻠﻠ ﺔﺔ‬

‫‪٠‬‬

‫ﻫﺎدا ^ ﺧﻼﻓﺘﻚ ﻧ ﻜ ﻤ ﺦ ﻛ ﺒ ﻴ ﻰ‪ ٠‬ﺑﻠﻤﺎذ ر آر‪ - ٠‬ذ دا ﺀداذت‪ ٢‬آ ﺑ ﻰ‬

‫ب;اﻟﻘ ﻜﺎ ر و ا د ر ىررﺗﺪ‪ ٠‬ﻏﻠﻖ‬ ‫‪٠‬وودر‬

‫ﻣ‬

‫و‬

‫ﻜ‬

‫ﻫ ﺗ‬

‫ر‬

‫و‬

‫‪.‬‬

‫ذ‬

‫ا‪ ٠‬ة ذ ﻛ ﺎ‬

‫ب‬

‫ﺑ ﺎ‬

‫‪٠‬‬ ‫ﺧ‬

‫ﻼ ﻧ‬

‫د‬

‫ف‬

‫ت‬

‫ﺗ‬

‫و‬

‫ﺟ‬

‫ﻧ‬

‫ﺮ ﻳ د‬

‫ﻊ‬

‫ا‬

‫ا ﻳ‬

‫د ﻟ‬

‫ﻞ‬

‫ﻣ‬

‫د‬

‫ﺛ‬

‫ﻵ‬

‫ﺮ‬

‫ء ﻳ‬

‫ﻛ ﻠ‬

‫ذ‬

‫ا‬

‫‪،‬‬

‫ﻋ‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ل‬

‫ذ‬

‫ر‬

‫ا ﻳ د ﻧ‬

‫ﺑ‬

‫ذ‬

‫ﺟ ﻪ‬

‫د‬

‫ﻧ‬

‫ﻧ‬

‫‪٩‬‬

‫ﺣ‬

‫د‬

‫ر‬

‫ذ‬

‫ا‬

‫د ﻧ ﺑ‬

‫ن ' ﺑ ﺗ‬

‫‪ ٠‬ﺑ ﺸ ﻜ ﻞ ﺀ ر‪ ٠‬و ﺧ ﻼ ﻓ ﺎ ^ ب‬ ‫ذ ا‬

‫ا‬

‫ﺑ ﺞ‬

‫ك ﺣﻖ‬

‫ر‬

‫ر‬

‫ﺗ د‬

‫ﻣ‬

‫ا‬

‫و‬

‫ﻘ ﺎ‬

‫ت‬

‫ﺣ‬

‫ﺮ ا‬

‫ﺷ‬

‫م‬

‫ﻰ‬

‫اﻣﻤﻌﻼم ﻃﺎﺗﺪ‪٠‬‬

‫ن‬

‫ر‬

‫ر ا ﺑ‬

‫س‬

‫‪،‬‬

‫ﻳ ﻧ‬

‫ﻰ‬

‫ﱂ ‪.‬ﺭ‬

‫ﺣ ﺮ ا‬

‫‪ ٠‬ﻣ‬

‫ن‬

‫وﻗﻮت‬ ‫\وﺻﻚ‪ ٠‬ﻳ ﺎ ا اﻟﻠﻮر ‪ ٠‬ز‪.‬را‬ ‫ا‬

‫ك‬

‫‪٠‬رت وﻟﻬﻮد‬

‫ر‬

‫د‬

‫‪ ٠‬ﻣﺎ>ى‬ ‫ﻟﻤﺴﺖ‬

‫‪٩‬‬

‫ﺧ‬

‫ﻼ‬

‫ﻧ‬

‫ﻪ‬

‫‪٠‬‬

‫‪ ١‬ﻧ‬

‫ﺣ‬

‫ﻼ‬

‫ل‬

‫م‬

‫؛‬

‫ث‬

‫ا ر ش ‪ .‬ﺑ ﺞ ‪ ٠‬ر ﻓ ﻰ ذ ‪ ٠.‬وذد ر ‪ ٠ .‬د ' ﺀ ﺑ ﺮ ك ﺣ ﻼ ﻧ ﻚ ا‪ ٠-‬ذ ﻃ ﺎ ى ‪ ،‬ﻛ ﻠ ﻚ‬


‫‪HASAN HÜSEYtN C E ^ A N‬‬

‫ا‬

‫> ذ م‬

‫ﻞ ‪.‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺮ‬

‫ﻧ‬

‫د‬

‫ﻋ ﺑ ﻧ‬

‫‪218‬‬

‫ﺑ ﺗ‬

‫ن‬

‫ن‬

‫و‬

‫؛‬

‫ا ا‬

‫ا‬

‫ﺗﺎش‬

‫م‬

‫‪jijL‬‬

‫‪; ٠ :٠‬‬

‫‪.‬‬

‫‪I‬‬ ‫ا‬

‫!‬

‫[ ا‪٠‬‬

‫اوزوﺀﻧﻪ وا‪٣‬ﺑﺪر "‬ ‫‪ ; ٠‬داﻳ ﻪ د ي ﺀ م‪٠‬ﻟﻤﻮ‪٠‬ا اوﻟﺪﻳﺶ و"م‪،‬ﻟﻪ ﺀ‬ ‫ادل اﺋﺪ ب ﻣﺪر اوﻻن‪ 1‬ﻣﺎ ع‪٠‬ﺋﺈه ﺑﻮ وﺟﺮب ﺀاﺗﺪو ‪.‬‬ ‫ا ﻣ‬

‫و‬

‫ء‬

‫ﻛ‬

‫ر‬

‫ذ‬

‫و م‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫و‬

‫ﺗ‬

‫ذ‬

‫ت‬

‫ﻧ ﺎ‬

‫‪-‬‬

‫ن‬

‫خ‬

‫ﻗ د‬

‫ﻣ ﻧ ﺑ‬

‫ﺑ‬

‫ﺄ‬

‫ر‬

‫ر ﻟ‬

‫ﻛ ﻌ ﺎ‬

‫ﻪ‬

‫ﺑ‬

‫ﺣ‬

‫ﺣ‬

‫‪ ٠ /‬د‬

‫ﻼ ﻟ‬

‫ا‬

‫س‬

‫ب ‪.‬‬

‫ر‬

‫ر‬

‫د ا ﻟ‬

‫ك‬

‫وﺗﺮﻛﺖ‬

‫ت‬

‫و ا ﻧ‬

‫ﻣﻌ ﺮد‪.‬‬

‫‪٠‬‬

‫ن‬

‫ﺞ‬

‫ك‬

‫ﻋ ذ‬

‫ا‬

‫‪-‬‬

‫ا‬

‫م '‬

‫ﻻ‬

‫ﻳﺎ*ﺑﺮىااﻵم‬

‫ﻪ‬

‫ﻧﺤﻒ‬ ‫د‬

‫ك‬

‫د‬

‫ﻫ ﻧ‬

‫ﻧ ﻧ‬

‫ى‬

‫ﺣ‬

‫ﺗ‬

‫ﻼ‬

‫ذ‬

‫ذ‬

‫<‬

‫ا‬

‫ق‬

‫و ا‬

‫ﻋ ﻳ ﺎ‬

‫ﻏ‬

‫ﻰ‬

‫د ا‬

‫ز‬

‫‪،‬‬

‫‪ ٠‬و‬

‫و ا ﻧ‬

‫ل‬

‫‪ -‬ﺑ‬

‫ش ء‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ﺑ و ا‬

‫ﻫ‬

‫ﺮ‬

‫ا‬

‫ﻳ‬

‫ﻧ ﻧ‬

‫ﻪ‬

‫ﺮ‬

‫ﻏ ﻐﻠ‬

‫ر‬

‫ﻣ‬

‫ﻣ ﻠ‬

‫و ا‬

‫ك‬

‫د ا ﺑ‬

‫ﻜ‬

‫ﺔ‬

‫ا‬

‫ى‬

‫ر‬

‫ﻣ‬

‫ﻰ‬

‫ر ‪? ٠‬‬

‫ﻣ ﻧ ﺎ م‬

‫ﻵ ﻟ ﻪ‬

‫ﻋ‬

‫ى‬

‫ﺑ‬

‫ز‬

‫ﺮ ﻟ‬

‫ﺟ‬

‫ﻌ‬

‫ة ا ‪٠‬‬

‫ﺧ ﺎ‬

‫ﻼ‬

‫ﺳ ﺂ‬

‫ك ‪ .‬ا‬

‫‪-‬‬

‫ﻵ ﻧ‬

‫م‬

‫ط‬

‫ذ ا‬

‫ﻪ‬

‫ر ‪ ٠‬ا‬

‫و ﺑ‬

‫ر اً‬

‫ش‬

‫‪.‬‬

‫د‬

‫و‬

‫ﻗ‬

‫ر‬

‫و‬

‫ﻣ ﺛ د‬

‫ﻻ‬

‫ر‪ ٠‬ﺋ‬

‫ر ' د ‪٠‬‬

‫ا ; ‪٠‬‬

‫ﻪ‬

‫و‬

‫ر‬

‫و‬

‫و‬

‫ﻛ‬

‫ذ‬

‫ا و ﺑ و ﻧ‬

‫آ ﻟ ﺑ‬

‫د‬

‫ن‬

‫ﻣ ﺛ‬

‫د‪. . ٠‬‬

‫ﻋ ﺗ‬

‫ى‬

‫ر‬

‫ﺳ‬

‫‪،‬‬

‫ﺋ‬

‫ﺑ ﻘ‬

‫د ا‬

‫ﺔ‬

‫ا‬

‫و ‪٠‬‬

‫ر‬

‫د ‪.‬‬

‫‪.‬‬

‫د‬

‫ﻣ‬

‫ﻧ‬

‫ﺎ‬

‫ﺗ‬

‫ﺻ‬

‫ﺟ ﻣ ﺎ‬

‫ق‬

‫و ا‬

‫ن‬

‫ر‬

‫ﺗ‬

‫ﻼ ‪ ٠‬ﺗ ﻪ‪٠‬‬

‫ر‬

‫ﺮ‬

‫ﺧ ﻳ‬

‫آ‬

‫ﺮ‬

‫ﺗ‬

‫ﺮ‬

‫ﺧ ﺎ ﻧ ﻧ‬

‫د‬

‫ك‬

‫ﻣذرﺋد‪٠ ٠‬‬ ‫ر‬

‫د ا‬

‫‪J U i‬‬

‫ى‬

‫ﺑ ﺎ‬

‫ء‬

‫و‬

‫‪٠‬ر ‪.‬ر'دن‪ ٠‬ﺗ ﺎ‪ ٠‬أ‬

‫ﺮ‬

‫ش ‪،‬‬

‫ﻗ‬

‫ت‬

‫‪■a‬‬

‫‪١‬‬

‫ءاﻟ ﻣﺎا ﻵ ﻣ د‪-٠‬‬

‫ر ﻧ ﺲ ﺀ ‪٩ -‬ﻧﻰ‬

‫ﺟ ﺎ‬

‫ﺮ‬

‫‪ ٠‬ا د ‪ ٠.‬ه‬

‫و ﺑ ﺗ ﺎ‬

‫ت‬

‫و ﺋ‬

‫ت‬

‫ﺮ‬

‫ا ﻣ و ﻳ ﺮ ا‪ ٠‬د ﻟ د‪٠‬‬

‫ق‬

‫ا و‬

‫و‬

‫م‬

‫ﻣ‬

‫ز‪ ٠٠‬د ' د‬

‫ض‪ ١‬د إ‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫اك‬

‫‪ .‬ر‬

‫و‬

‫ف ‪،‬‬

‫ﻳ د‬

‫ر‬

‫ت‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ذ ‪٠‬‬

‫ﺳ ذ د ذ‬

‫ء‬

‫آ‬

‫ك‬

‫ر‬

‫ى‬

‫و‬

‫ﺣ د‬

‫ت‬

‫ﻧ‬

‫د‬

‫ﺑ‬

‫ﻞ‬

‫ا د ء ا ﺗ ﻣ ﻪ‬

‫ﺧ‬

‫ﺮ ذ‬

‫ت‬

‫ﺮ‪.‬‬

‫ﺟﺆﻫﺎدث‪ ٠‬ﺳﺎ و ﻣﻴ ﺪ ر ‪٠‬‬

‫ﻳﻮﺋﺮدن ص‬

‫‪ş j‬‬

‫‪C‬‬

‫ﻣﺎﺑﻊ اوﻻن ﺟﺎﻋﺖ‪ ،‬ﻗﺎ رﺛﺒﻨ ﺪ ﻛﻨ ﻚ ﺣﺮا‪.‬‬

‫اوﺀﻻن ذااى‪ ٠‬ﻟﻤ ﺶ ﻣﻳﺎح ‪ /‬ر‪ ٠‬ﻳ ﻪ ؛ﺛ ﻼا‪٠‬ﻫﺮق‪١‬ار‪ ٠‬ر‪٠‬ﺀد‪ ٠‬رﺣﺰﻗﻈﺰﻫﺮ‪٠‬‬

‫ا وﻣﺪ ا ى ﻣﺜﺌﺮىﻛﺎﺛﺬا"ك آﻧﺎﻓ ﻰ اﺑﺤﻪ‪٠‬ن ﻧﺎش ﻣﺤﺎو‪ ٩‬ر ﺷﺮرﺀﻛﺪى‪-‬‬ ‫ﺣ ﺮ ش ‪ ٠‬ﻧﻜﺮر ى اﻣﻨ ﻼ ا د ن ﻋﺪﻳ ﺖ ب‪ 1‬ﺑﻠ ﺔ رﺑ ﻚ ﻛ ﻨ ﻪ وا ‪٢‬‬

‫اوار_‪٠‬د ‪ ٠‬د ﻟ ﺖ‬

‫ﺀﻗﺈل‪ ٠‬ى ﺑﺎﺛﺮﺗﺪن‪.‬آﻟﺪى ‪ ٠‬ﻣ ﺒ ﺖ ■ب‪٠‬ﻟﻤﺎ‬


‫‪/ HlLAraTtN.KALDIRa.M ASl‬‬

‫‪219‬‬

‫ر‪٠‬‬

‫ز ‪٠‬‬

‫و ا‬

‫ذ ا‬

‫ش‬

‫ر ﺗ د‬

‫ق‪ ١‬ﻟ ﻘ‬

‫ى د ‪٠‬‬

‫د ‪ .‬ا‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ا‬

‫ﺳ‬

‫‪ ٣‬ذ ا آ‬

‫ﻼ م‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ى‬

‫ر ‪ ٦‬ن‬

‫ا و‬

‫ا ذ ذ ﺋ ذ د‬

‫ن‬

‫^‬

‫ﺿ ﻪ‬

‫ﻛﺪ ى‬ ‫‪١‬ﻃﻠﺮﻛﺎﻃﺘﻶﻓﻰ‪ ٠،‬ﻗﻤﺪﻟ ﺮﻟﺜﻜﺎ رﻧ ﻰ‪ ٠‬دﺟﻪ‪ ٠‬ىاوﻟﻬﺮﻓﺎدﻟﻰاو‪.‬إﻫﺪرﻟﺮو‬ ‫رﻣﺪرى‪٠‬‬ ‫و‪ ٠‬ﺛﻞﺀ‪ ،‬ك‬ ‫ا ﻟ ﻌ‬

‫'‪١٩‬‬

‫‪٠‬ﻷ‬

‫‪6 11-‬‬

‫ﻲ‬

‫ك‬

‫آ ' ﺷ و‪ ; ٠‬د ا ر ‪٠‬‬

‫>‪٠‬‬

‫د‬

‫ﻛ‬

‫ﺎ‬

‫‪4‬‬

‫ر‬

‫ﺣ‬

‫ﻋ ﺗ‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ك‬

‫‪٠‬‬

‫ر ا ‪٠‬‬

‫ر ا ﻟ ﻣ ؤ ﻣ‬

‫ﻺ ا ا ‪-‬‬

‫ﺧ ﻪ‬

‫ا س ر ﻳ ﻢ ا‪-‬ﻣ ﻼ ى ا ﺑ ﻼ ﻏ ﻪ ؛ ﺛ ﻼ د ى‬

‫ﻛ‬

‫ﻞ‬

‫ﺟ‬

‫ﻲ ‪:‬‬

‫د‬

‫ن‬

‫ت ‪ ٠‬رﺳ ت ﻫ ﻼ ﻛ ﻞ‬

‫ﺧﺎن‬

‫ﺣ ﻳ ﻧ‬

‫ﻪ ‪.‬‬

‫ﻣﺗ ﻌ ﺻ ﻰ‬

‫ا‬

‫ء د ا‬

‫ﻣ ﺎ‪٠‬‬

‫ﻫ‬

‫ﺧ‬

‫ﻼ ذ‬

‫ت‬

‫ﻣ ﺎ ب‪٠‬ﻟﻰ اﻣﺤﺎ اا‪-‬ﺗﺪددن ﺗ ﻜ ﺮ‪ ٠‬ﻋﺎﻟﻢ ا ﺋ ﺪم ال ﻣﺨﻮف‪ ٠‬اك ﻗ ﺮاﻛ ﻞ‬

‫‪ ٠‬ﻫﺪ; ﻣ ﻤ ﺶ‪ .‬ﺧﺎﻵﻧﺖ‪ .‬اﺀا‪ ٠‬ﺋ ﻪ‬

‫‪,‬‬

‫ص‬

‫و خ ‪ /‬ﺀﻓﺪ ن‬

‫ﻷ ر ق ‪ .‬ر اص‬

‫‪ ٠‬آﻧﺠ ﻖ ت ‪ .‬ع ﻃ ﺮ ﺋ ﺘ ﻠ ﻤ ﻰ ‪ .‬ر ا‪ ٠٩‬ﺣﻚ‬ ‫‪ ٠‬ﻣ ﺮﻟ ﻪ‪ .‬را ر ا و ذ وﻧ س ا ل‬

‫ا و ﻓ ن ‪ ٠‬ﺧ ذ‪ ٠‬ردل ا ﺗ ﺮ ى‬

‫ﺑ ﺞ د ﺳﺂﺑ ﻰ ةاد ث‪ -‬ى ‪ ٠‬ا ‪ ٩‬د ‪ ٠‬و ر د ‪ ٠:‬ء‪٠‬‬ ‫ﻏ ﻮ ح ‪ ،‬ل‪٠‬ىغ‪ ٠١‬ب ‪ .‬ا‪ ٠‬ل ا ا ﻷ‪ ٠‬ك ا ‪ /‬ا‪٠‬ﻣﺤﺎد و ﻷ‬

‫ب ‪ ٠،‬ﻻ ‪ ٢‬ك‬

‫اوﻟﺪذدن ﺗ ﻮ‪ ٠‬ا‪ -‬ﻻم‬ ‫‪ ٠‬ا ر ش ‪ ٠‬ﺑوزن داد ‪ ١‬ﻣ ﻼ م ‪ .‬ﻻ ي ر و ب د و د ى ‪٠‬‬ ‫•ا ‪٠‬‬

‫و د‬

‫ﻣ ﻣﺎ‪٠‬‬

‫ﺻ‬

‫ﺗ‬

‫ك‬

‫ب‪ ٠‬ى‬

‫ص ر ﻓ ﻰ ‪ 4 ) ^ .‬ا‪٠‬ىرى‬


220

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

—— I

. ٠۶١

. LaZ،• i!٠٠٠JjL٠٠١ r> ^١1١٠۶ ‘ )1

٠J w ٠y —٠ ١^ ١ . ٠X L ٠.; ١٠^ C ٠J ;. ٠A٠، ‫ ؛‬- ‫“ ؛‬

j

j

a

J J

١

l l â j J l ،٠ £.

٠A ٠.^ ١j ، ! ، . . y

١١،،..‫ ؛‬٠

JV-٥

٠r ٠; ٠، ١٠^>t - ١ .:^.،^ ۶ 0 “ ^. ..-^.^-٠١ s>‫؛‬٠-٠١ ٠

،^4 .‫؛‬.^ . o

،/‫ >؛‬٠L - ٠١١— ١ i

٠۶i

j ٠i٠١^

j

j j .^ ‫ ؛‬j . J ٠ ;.^ w ٠١

jC-İ- ٠>-

٠o “^ ١١^ j ٠y ....^''j .^ ٠١ L İ j ٠.4* ٠٠٠-٠.‫^؛‬.1x ٠JLc■١jJL٠^/L ٠١

... ١->.

j>~ . ...j y ١٠>J . ،■‫؛‬-1>wi ^ I w ٠١١، ٠٠٠ 5‫؛‬...^

٧ rj'،۶ <LL-Uy-1

—- ١ ٠l .y،^٠-û

..٨٠^٧ \.^L

. ٠4J ‫ ؛‬v_r٠٠'-١^

٠l j -SXtj\j ١٠٠>-٠J٠٠l

0 ١^ ١١—٠ ١3 *٠١^١ * o

٠j ٠۶4٠. ١J ١-،٠٠۶

١٠7 ١٠۶^ w ٠١١Â- ٠J ^۶٠١ (.^.-'١ıJ >- ...^‫؛‬-C١L٠.,.l ^ l

Zıj^J^

y

٠

‘٠ ^

y-.،- J..I • .٠^

-

JJ

،S j -،.' ^ } v i l j ٠J .-٠^ Jİ '’ ،y ' ١ -l ،

yjj\ ،>‫>■؛‬٠١ ٠_y -ıy

- I ،U-،L ^ ،j . / l

i.'١ ، ،>٠،;>‫ ' ^ ؛‬- ٠ :‫ '؛‬،-،- ٠

.1.UI - J U j j ( ٠İ J ، y ^ l ١ ) iT_٠۶ C j ،'‫؛‬٨a. . ، ‫ ؛‬- ٠

■٠■‫'>؛‬٠ »J ^ . j ‫ ؛‬. ^ ٠

<-٠١J ١-‫؛‬-. j 'i ٠-١—

٠٠— ٠>' ١ıx. ^٠ ٠/ ١٠^>٠l— ٠ o j ..—.^.w5٠-٧ -.٠^ .-٠١ f ٠٨^ ١٠١‫>؛‬٠'١. 0٠^-،٠^ o ^ ٩L٠^ ١4،. ٠^.^M■." -1-3L1-ı i ٠۶» 4.۶.. ^ ٠

A m ٠ i ٠JL٠ £>^<J

٠İ J ، J 5y ll )

^ ‫ ؟‬J ٠> ^ ٢

٠۶■• ٠a J ^

y

...^ ! ٠٠

J ٠۶. J y l ^ U O J ) C İ>U .

jO

٠^ ٠Lî^ ١٤ ٢ ،/.

١٠^ ٠t

٠j LJ٠.

.٠J٠jx 5 ^ ^ ، . ^ jO jV^.I JL_İ4١

٠f > yi ٠٠٠i / . j ‫ ؛‬I ،^:11‫ ؛‬j x

٠j ı _ j r >‫^؛‬

٠✓ "' > ١٠r


‫‪:1‬‬

‫‪،١١‬‬

‫‪B ü i OYUN - 11/HİLAFETÎN KALDIRTMASI‬‬

‫‪221‬‬

‫او ﻣﻤﻮ‪/‬ا‪ ٠‬ﻛ ﺮ ض ﻧ ﺪ ن أﻻردن ‪ ١‬ﺑﻬ ﺮ ق ا و ر ا ﻳ ﻮ ذ ﺑﻠﻚ‪-‬ر ﺟ ﺎ ز ‪.‬‬ ‫ﻧﻤﺎزرﺋﺪ‪ .‬ا‪٠‬ام اوﻟﻤﻖ ‪ ٠‬د ر ‪ ٠‬ﻣ ﺪ ﻗ ﻪ‪١‬ﺑﻬﻠﺮى ﻃﻮاﻵﻣﻖ ‪ ٠،‬ارد‪٠‬ب‪٠‬ض‬ ‫را ﺳﻤﺪ ن ‪ .‬ﻧ ﻔ ﻪ ‪ .‬ر ﺛﻰ‪٠‬ىﻏﺎﻣﺶ؛‬ ‫و س ﻣﺤﺎﻻب‪ .‬ﺣﺎﺿﺮ‬ ‫اﻟﺤﺎﻣﻞ ﺗ ﺬ ﻛ ﺎ " د ذ ى ‪ ٠‬د ا ذ ر ؤا اورو؛ﻟﻰﻣﺬرﺑﺮ‪ ٠‬ﻧﺎرﺛﻰ ﻳﺬﻛﻮن‬ ‫‪ ٠ ،‬ر‪٠‬ة‪ ٠‬د‪ ٠‬ا‪ ٠‬د ة ﻛ ﺪ‪ .‬ر‪ .‬ﻃﺜﺎ د‪ ٠‬ﻋﺾ دذىئ‪ ٩‬اﺀض اواد‪ ٠‬ﺳ ﻤ ﻮ ; د ﻛ ﺪ ‪-‬‬ ‫ﻗﻤﻜﺮ‪ ٠‬اﻛﺎﻵدى ‪٠‬‬

‫) اﻟﻤﺘﻮل ﺀﻟﻰا‪ ; ( ٠‬ا ر ن‬

‫ﺛ ﺮ ﻋﻴ ﻰ آ ﻛﺎدد ى‪.‬‬

‫‪ vİL٠v >li‬ﻣﻌﺗﺎ ى‬

‫‪ 3‬ﻛﻦ‪،‬زﻣﺎن اً ﺻ ﺪ ى ؟ ر ﺧﻴ ﻐ ﻪ اﻳ ﻮ ن ‪ ١‬ﺻﺎ و د ر ﺣﻢ‪-‬ورذد‪٠‬‬ ‫ﺧﻨ ﻮ ع وﺧﺜﻮ ع‬

‫ر ء‪٠‬‬

‫ط و‬

‫ﻟﺤﺎﻧ ﺶ را ر‬

‫ى‬

‫اﻓ ﺪ‪.‬‬

‫ى‬

‫ا‬

‫ا ‪٠‬‬

‫د‬

‫د ﺗ‬

‫ﺀ ار"ل‬

‫ن‬

‫ة' ل ﻛ ﻞ‪Jjiii} ٠‬‬

‫ﻳﻮ ﺿ ﺐ‪ ١‬ﺀ ﺑ ﺚ‪ ٠‬ﻛ ﺪ ﻳ ﺘ ﺪ ن ةﺀﻫﺪ‪ ٠‬ؤ‪ ٠‬و ﻇﺎﻧ ﻚ ‪٠‬‬

‫ﻛﻴﺎم‪ ٠:‬ﻛ ﻰ‪٠‬ﻟﺔﺗﺎً ‪ ٠‬ﻳﺎاﻛﺪ ن ذ ﻛ ﺮ‪ ٠ ٠‬ﻛﺎ)دى ‪.‬‬ ‫ﻼ ﻓ ﺘ‬

‫ﺧ‬

‫ﺳ‬

‫ﻜ ﺎ ‪٩‬‬

‫آ‬

‫ﻚ‬

‫ش‬

‫ر‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ﺟ‬

‫ر‬

‫ﻣ ﺪ ! و ل‬

‫د ‪.‬‬

‫ﻘ‬

‫ﺧ‬

‫ى‬

‫ﺪ‬

‫ﻻ‬

‫ا‬

‫د ز‬

‫ظ‬

‫‪0‬‬

‫ك‬

‫ا‪.‬ﻟﺬﺑﻤﻰرون ) ا ذ‪ ٠‬ﻛ ﻞ ( د‪ ٠‬ن ‪ ,‬ا ر ك ال(ر ااذ‪ ٠‬ا د ا‪٠‬ب‪٠ ،‬ذاص‬ ‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ﺣ‬

‫ﻣ ﺎ ل ﺀواف ‪ 1‬ا‪ ١‬اذ‪١‬م‪ ٠‬و ‪ ۶‬ا ‪ ٩‬اوف‪*٩‬ت‪٠‬ﺟﺬى اﻛﺎﻵدى ‪-‬‬

‫ك‬

‫«ﻣﺎب اوادﻳﻨﻰ‬ ‫دﻫﺎ ‪٠‬ﺗﻜﺮ‪٠‬‬ ‫اﺳﺪى‬ ‫اﺗﺰه ‪٠‬ﺗﻰ‬ ‫ﺰ؛ ا ذذﻟﻛﺬذ د‪ ٠‬اوﻻﻣﺢ‪ ١‬ه‪٠‬‬ ‫ﻫﺜﺬ‪.‬‬ ‫ى ‪ :‬اوت زواش‬ ‫‪ ٠٠‬ﺳد‬ ‫ﺗﺟﻠﻰ‬ ‫ﻋﻬﺎ‪ ٠‬ﻳ ﻪ‬ ‫د ﻫﺛ‬ ‫ﻣ‬

‫ا‬

‫‪1‬‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ر ا ا‬

‫‪J J .‬‬

‫د ‪٠‬‬

‫ك‬

‫ﺀ ﺛ ﻢ‬

‫ر ا ﻟ‬

‫ا و‬

‫ﺟ ﻮ ﻋﺎﻟ ﻤ ﻰ ‪٠‬‬

‫اه‬

‫ﺷ‬

‫ﻌ‬

‫ﻮ‬

‫ل‬

‫و ‪ ١ ٠‬ﻧ‬

‫‪٢‬‬

‫ر ا‬

‫‪١‬‬

‫ﺮ‬

‫ر ا‬

‫‪ .‬ﻛ ﺬ ﻟ‬

‫ر ا‬

‫و‬

‫ا‬

‫ﺟ ﺎ‬

‫ط ‪٠‬‬

‫ض‬

‫ا‬

‫د‬

‫ﻧ ﻠ‬

‫ﻛ‬

‫و‬

‫ﺮ‬

‫و‬

‫د‬

‫^‬

‫ﻒ‬

‫ﺣ ﺎ ﻗ ﺎ‬

‫ق‬

‫ا‬

‫ﺛ‬

‫ر‬

‫ا‬

‫ك‬

‫‪٠‬‬

‫ق‬

‫ا‬

‫ا‬

‫‪،‬‬

‫ك‬

‫و‬

‫و‪ ٠‬ﻣ ﻰ‬

‫ر ﻓ‬

‫ض ‪٠‬‬

‫ر‬

‫ﻣ ﺎ ﺣ‬

‫ى‬

‫ﻜ ﻠ ﺪ‬

‫ءإداﻻ‪ ٠‬ك ﻣ ﺎ ف‬

‫ﻲ‬

‫د ا‬

‫‪.‬‬

‫ئ‬

‫ﺗ‬

‫ر‪ ٠٠‬ﺧﻳ ﺮ ت‬

‫ر ؤ‬

‫ا ‪.‬ﻟ ﺪ ر‬

‫‪ ١٠‬ر ﺗ‬

‫د‬

‫‪.‬‬

‫ك‬

‫ﻟ‬

‫‪.‬‬

‫__ أ‪4‬أ;ﻧﻰ‬

‫ذ ﺑ‬

‫ﺳ ﺎ‬

‫ى ‪٠‬‬

‫ا‬

‫د‬

‫د ا‬

‫ر‬

‫ذ‬

‫ل‬

‫‪C. aU . v T‬‬

‫‪c‬‬

‫ﻛ ﺪ‬

‫ﻞ‬

‫ى‬

‫‪ ٠‬ﺑ‬

‫‘‬

‫ﻣ ﺊ‪٠‬ﺑ ﻞ ‪ -‬ى‬

‫ﻰ ‪ ٠‬ﺗﺎ ب ﻻ ي‪ .‬ﻧﺎ ﻧ ﻰ ا‬

‫ا‪ .‬ش ا ﺷ د ‪ .‬و ﺑ ﺎ ر د ن ﻳ و ء ذ ك * ر و ت‪.‬ﺑ ﻣ ذد ز‪ ٠ ، ٠‬ذ ا ل ‪ ٠‬و ا ت‬ ‫ﻳ‬

‫ﺛ‬

‫ن ‪.‬‬

‫ﻗ ﻮﻗﺜ ﻦ‬

‫ﺑ ﺛ‬

‫ﺊ ‪٠‬‬

‫ر‬

‫د‬

‫و ﺋ‬

‫و ﺗ‬

‫ﺞ ‪.‬‬

‫ﺑ‬

‫د»> ‪ . d c i ٠‬ص ذ ‪١‬ك ا ش‬

‫د‬

‫ﻫ‬

‫س ‪.‬‬

‫ر‬

‫ز‪٠‬‬

‫د‬

‫ن‬

‫ز‬

‫و ا‬

‫ﻻ‬

‫ى‬

‫ا‪٠.‬ت‪٠‬رك طد‪ -‬دن‬

‫د '‬

‫‪ .‬ر‬

‫ر ا‬

‫ى‬


222

HASAN HÜSEYİN CEYLAN

:if.

c.٠,J 4 jA j >

W -.7 .

١-. —..,. ٠٠.٠-

١^ ١٠.

w

-'i

٠->٠٠٠r٠.

'.....^ ٠ ٠ ٠ ;>٠ ٠١ ٠ ^_٠—' J O y .—٤^ ‫ ؛‬.٠٤^ ‫؛‬.٠ ١ ٠ .^'.-^..^-/' —J ■..،! ■ ٠>“y

• ،‫ ؛‬A ^.١

^ ١٠

..-،١c ٠■J ٠ oV

J

j7 o u -

١٠/ ^ ٠ ..-،—‫؛‬٠۶٠^٠٠٠٠>■ <>^.،ll

٠-،-٠>٠ ٠A٠١ ٠J -‫؛‬-- - ٠/> ٠٠^

.٠> ٠.0 ،- . ٠^

، . ٠٨٠^ ٠^١

ij^

^

٠> ٠‫؛‬.r٠٠٥ w١^.C,yc٠ıL

J ،.. o -

٠' ^ U

ö V j١

٠٠y j٠A..^— ٠٠۶،4 ^;٥ y 0 ٦۶

^ (_‫؛؛‬L . (^.,١٠J y ^ - 1،. ‫؛‬.^١l ،.‫؛‬..^ ١٠

w ‫؛‬lJ ٠

٠ J J ٠JX j‫؛‬٠1 j -، ٠ \ ٠i J l ٠j İ j

y

^

j > 1 ١ı b ١. ü-

. J ^٠٠-V. j i : . .o o , J j l

J -، ‫؛‬

٠>;٠J .i J ١ ٠z o ١

- - .،w ١.٠^ ٠٥ ^ -٠١٠٥،.'.■.. ٠j ١-٠٠٠٤— ٠٠ ٤٠..^. ٠j ٠٥-.٠١ ١^.,.^

٠٠>٠٠— I .,U-^u ،

..l^l .،.٠ ١ —

o l . ٠y ٠ ٠J ; ٠-A، ١.

١٠y ‫ ^؛‬،

w L iiy l <٠ —،٠ ٠ l. 0 ٠y ^

J

..A J I

١ ٠ ^J û 5 ٠ ^١ ١ ،.^^.


‫‪223‬‬

‫‪tl‬‬

‫ا‪٢‬‬

‫■ ا‪:‬ا‬

‫‪ HtLAFET!N^LDIR٤ MASI‬ا ‪BÜYÜK OYUN - II‬‬

‫روﺑﺤﻪ آرﻳﻮﺑﺪى ‪ .‬ﻓﻐﻂ‬

‫ﺣﺮ ف^^^‪s‬‬

‫‪.‬اا‬ ‫‪. ١‬‬

‫إ إ‬

‫' '‪l‬‬ ‫ا‪.'.‬؛‬

‫‪:■٠‬ا‬ ‫!‬ ‫ام‪٠٠‬ا‪.‬ا‬

‫‪-‬‬

‫‪ ٠‬ﻳ‬

‫ى د ‪٠‬‬

‫‪:‬ﻝ‬

‫ﺦ‬

‫ك‬

‫ا و ' ء‬

‫ﺀواوﺀ‪ ٠‬ردد‪٠‬ذﻻت‪-‬ي‪5‬ا و ﺑ ﻤ ﺎ ى ﺛ ﻪ‪٠‬‬

‫؛ر‪ ٠‬ر‪ ٠‬؛ اﺑﻤﺎد‪ ١‬ﺗﺘ ﺪ ^‪ .‬ﺣﺒﻞ و د ا ﻧ ﻪ رزأ ر ﺧﻤ ﺮ‪-‬‬ ‫‪i‬‬

‫» ‪: -‬‬

‫! ;‬

‫ﻣ‬

‫‪ ٢‬أ ‪ ٠‬ذﻟ ﻣ ذ ه‬

‫و ؛‬

‫ا و ﻟ ﻪ‬

‫ق‬

‫ى‬

‫ﻣ ﺎ د‬

‫‪٠‬‬

‫ﻫ ﻧ‬

‫و ‪٠‬‬

‫د‬

‫ﻣ‬

‫ﺻ‬

‫ذ‬

‫د ا‬

‫ى‬

‫ر‬

‫\ﻣﺮ ﺣﺴﻴﻠﺜﺎ وﻇﺎﺛﻒ ﺧﻼق ا‪٠‬ﻏﺎ < ﺀر ﻣﻨﺘﺪر ‪-‬وﺧﻺﻧﻠﺚ اك ‪ 1 1‬ﺳﺎا‬

‫ﻣﺤﺮوم اوﻟﺪ؛‪ ٠‬ى ‪ -‬ش ‪ /‬ى‬ ‫ﺀ;رﻛﺘﻰ‪٠‬‬ ‫اﺑﺢ‪ ٠‬ن‪٠‬ﺑﻮرﺛﻺن دوﻻﻧﺪى‪ .‬د‪٠‬ﺋﻤﺎ ارﺑﻦ و‪/‬اﻣﺪﻟﺺ ‪ ٠‬ارﻧﻰ‪ ١‬ﻣ ﻼ ﺧﺪﻧﻪ‬ ‫ا ك‬

‫ﺣ ذ ا‪٠‬‬

‫ب‬

‫ﺣ ﻘ‬

‫‪٩‬‬

‫ص ‪/‬‬

‫_ر‬ ‫ﻟ‬

‫ﺛ‬

‫ﺧ ﺑ‬

‫ﺮ ا‬

‫ﻐ‬

‫ﻣ‬

‫ﺗ ﺎ‬

‫ﺑ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ر‪٠‬‬

‫د‬

‫ﻬ‬

‫ﻞ‬

‫ﻋﺎﻟﻣﻪ‬

‫ش‬

‫و‬

‫و‬

‫ﻪ‬

‫ء‬

‫و ﺗ‬

‫ا‬

‫ﺳ‬

‫ﺰ‬

‫ز‬

‫ر ﺗ‬

‫ﻗ‬

‫‪j‬‬

‫ر ﺛ‬

‫؛‬

‫ل‬

‫ﻹ‬

‫‪X JU L —İ‬‬

‫ك‬

‫آ‬

‫ﺛ‬

‫ا‬

‫وﻟ ﻮ ك‬

‫‪-‬‬

‫ﻵ ‪ ٠‬ﺗ‬

‫م‬

‫‪ .٠-‬ر‬

‫ﺮ‬

‫ا و ﻻ ن‬

‫و ﻧ‬

‫و د ا‬

‫ﻰ‬

‫ﻧ‬

‫د ﻧ‬

‫ﻜ‬

‫ﺮ‬

‫ﺷ‬

‫ﻧ ﺪ د‬

‫ﺮ‬

‫‪.‬‬

‫ﺧ‬

‫ﺰ‬

‫ﺷ‬

‫ﺰ‬

‫ن‬

‫‪٠‬‬

‫ﻼ‬

‫ق‬

‫ﺲ‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ﻣ ﺗ‬

‫ع‬

‫و ﻳ ﺎ‬

‫ر د‬

‫ذ ا‬

‫و‬

‫ﻵ ﻟ‬

‫ﺰ‬

‫‪٩‬‬

‫ﺣ‬

‫و‬

‫ﻣ ﺎ ﻳ ﺗ ﺂ‬

‫ن‬

‫‪-‬‬

‫‪İ‬‬

‫> ‪jik\ j‬‬

‫ط ‪ ٠‬ا‬

‫؟ ا‬

‫ذ‬

‫‪ .‬ر‬

‫ر‬

‫ي ‪:‬‬

‫ه‬

‫‪.‬‬

‫ﺧ ﺎ‬

‫ء ﻳ‬

‫ز‬

‫ﻵ ﻓ‬

‫ت ‪.‬‬

‫ن‬

‫ر ا‬

‫<‬

‫ر ﺧ ﺎ ﻳ ﻪ طﺎ‪ ٠‬ا ﻳ ﺎ ﻣ ﺛ د ر ‪.‬‬

‫ﺩ ﺀﺍ‪.‬ﺍ‪ ٠‬ﺧﻠﻐﻪ;ك ﺗﻮت وﺛﻮﻛﺖ‪ .‬ﺻﺄﺣﻮ وﻣﻤﺄ‪ .‬ﻯﻣﻬﺪ‪ ٠‬ﺩﻣﺮ‪٠‬ﻩ‬ ‫ﻫﺎﺩﺭ اوﻟﻤﻰ اك ﻡ‪٠‬ﻡ ‪ ,‬ﻭ ا ﺳﺎ س ﺛ ﺮ ى اوداﻃﻪ < ﺀ'؛‪ ٩‬ﲥﺎﺭﺍ‬ ‫ﺍ ﺧﺮوردر‬ ‫ذ ﻛ ﻮ‪٠‬ذﻣﺰك ‪ ،‬دوﺗ ﺰ ك ﻭ‪٠‬ﰉ‬ ‫رﺛﻖ‪ ٠‬ﺩﺭﻟﻮ ‪.‬ﺭ ﺛﻜﻲ ا ﻛﺎ ن ‪٠‬ﺀو؛در ‪٠‬‬ ‫د ﻻ ﻧ ﻚ ى اﺻﻞ‪٠‬ى ‪٠ ،‬ﳈﺖ‪ ٠‬ﺗﲊﱃ ﻣﺮﺭ‪٠‬إه ﺭﳑﺢ‬ ‫ﺍﺗ ﻜ ﻦ‬ ‫• ﺷ ﻤﺪ ى ﺀاﻳ ﻪ‪ ٠‬كت‪ ٠‬ﻳﺗﻰ ﻣﺜﺎ‪١٠٩‬ﺀ ’ﺽ ' ﻫ ﺎا‪ .‬د‪ ٠‬ﻟ م‪.‬‬ ‫ﻭ ﻙ‪٠‬ﺱ‬

‫‪٠‬‬

‫ا وﻟ ﻤ ﻰ‪ .‬را‬

‫‪'* . A‬‬

‫‪jC‬‬

‫ﻭ‬

‫ﻭ‬

‫ﲬ ﺮ ﻣ ﺪ‪.‬‬


224

HASAN HÜSEYİN CEYLAN — >A —

،5‫ ؛‬. ،،^l١

٠

-ı J ٠L ٠٠^

jJ

Sı .‫؛‬:i

٠ î.

٠t ٠

^.^ J ۶٠J ٠١ ‫؛‬i ٠ -H ٠. ١^ ٠١J ١٥>^‫ ؛؛‬٠ ١r ٠١^ ١J j L l i ٠١L (٠‫ ■؛؛‬ü ١٠?١ .;l ^ j L . j a L L . c L İ İ . j ٠٠ ‫ ؛‬j ^ ٠٠\ w l ‫ ؛ ؛‬٠١ ٠v

٠^

jA

١٠٠١^ ‫ ؛‬. - ٠5 [١^٠ .

j j '^ y

. .٠١^

L v

، w٠،۶ l jJ٠^ ٠‫ ؛‬٠;-‫؛‬،٠٠٠ w٠U‫؛‬-١،İL٠٠l ٠٧ ..^ . ٠٠

..■^٠ ٠/٠ ..^٠» ٠ \J ^ } ^ ١ ٠/٠ ■ ٠٠ .-٠١١— I .1 , . ، ^ ١j ٠.^١٠ ■.^٠/..*-. .،‫؛‬A İ ،،..^ <٠_٠— ١٠l l z ^'•.^،. .1 .4 .^ .٠* *٠vl .J .c - ٠ ٠١j ١٠٠^٠٠١ .-> > ^ ٠J J ٠ j ü

٠٠١

-^->١ ٠ ٠ ٠ i ٠ -?‫؛‬-‫؛‬٠^ ٠ ۶ - ^ - ^ ٠ -،-٠ ٠ ?٠ ،١r .5^ ^

٠7 ^ ١^-...

o ٠r -،۶

،.-^^ ، . ^ ٠ <J

، 4İ١١٠ l

٠٠ ٠

٠

0 'i . j

j

j ( jj

، .^-، ..:.1^ Ij ^'^^.

٠ ،^-^.‫^؛‬١٠/. <^،3‫؛؛‬٠١

I

J

O y

* ,J ^

۶

o V ٠٠A٠١‫؛‬،،.li — .٠^

! ٠٠٠٠٠, . . ^ ٠٠ I

<( .i ٠ L

.j j û i ' j o

٠٠٠

.^‫ ؛‬٠3 ^-٤f .. ٧ ■^.

١ ٠ ^٠٠٠٠١ ٠J ‫ ^؛‬١ ^ ٥ ٠٠>^ ^

■^-.٠^ (.٥1

0 > ^١-. . J - ..I T - ١ <L J L » .،ı i ١

O

J

.1.y— İ >- ...٤>-

^

-*^^ ،J — Ç l .'. ^.٠٠

'

v lT “. " ! . . . .

٠٠^.،.‫'*؛‬٠

• ٥^٠ I^-A ٠_^٠y — z. ٩L. ^ ٠

j l ٠٠٠٠l . j l i s I ،.5- . / ü -١ ٠ ٠ A۶ _. .٠ . ^ ' ۶

<—j ١

١

.1 .1 . ^ ١ -

•*^.J ^‫ ■؛‬٠ ،‫؛‬-،.'.r . ■.*..j ^‫ ؛‬،i ',;,.- „٠.*٠- S ^ ''..،r ^ ، i ‫؛‬٢ ■١)-‫»؛‬.^ '٩^ ١^.;J İ ،i l . ^ ٠■‫^؛‬-.٠٩١^٠y ٠ .-a J c . ١I ٠>a j .y ٠► - 4 ‫ « ؛‬1 ،.,٠١^ O y A > * ١٠— ٠١ ٠ (_^*A ٠J .^١ W -... ٢lX. 4^1 ٠--٠١^ ٠١٠٥^ ٠

j )‫ <^؛‬٠ li ٠ j

١ ٠٠ ٥

١

٠—

، i -^ .^ .■ -^ ٠

. . ^

٠—

٠١٠. ^

</٠٠‫>^ ؛‬٠١ y. ٠ t^-rf‫؛‬..

^

O y -،>،

١

LL.1^1 ١^

.2 ./y .،^ 0 -a

٠

LA 4— ٠ ‫^؛‬J L J y

.

.■^.^٠ ،İ4y ٠‫؛‬t >-

> > ١ İ - ،i İ i ٠ >-

o

y ٠i ١ .

f J i ^^ 0 ١ . . ^ ٠ . V . J ^٠ ٠١

/ ١5^ ٩-^-۶>٠. ١^ ٠١ û. ‫^ ؛‬


‫‪BÜYÜK OYUN.II/HİLAFETİN KALDIRILMASI‬‬

‫‪225‬‬

‫^‬

‫ﻣ‬

‫ء‬

‫ب ; ا‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ﻜ ﺎ‬

‫ﻣ‬

‫ﻌ‬

‫> ا ﻟ‬

‫ى‬

‫ﺮ‬

‫و‬

‫ا‬

‫ر ‪ .‬ﺗ‬

‫ز‬

‫و ﻳ‬

‫ﺳ ﺎ‬

‫‪:‬‬

‫ﻪ‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ﻵ ؛‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ﺣ‬

‫ق‬

‫ا ﻗ‬

‫ﻞ‬

‫ث‪٠‬‬

‫د‬

‫‪ .‬راﻧ ﺪه' ف‪ .‬ر د‪ . ٠‬ر‪ .‬ر ز د ذ ﻋﺎﻟﻢ اﺳﺎ>م ﺑﺮك‪.‬ﺑﻮك ﻣﺤﻠﺐ‪ ٠‬ا;‪ ; .‬ز ر‬ ‫ا‬

‫ﻪ ‪٠‬‬

‫و ﻟ‬

‫ﻰ‬

‫ﻓ‬

‫ﻧﻢ؛ ن‬ ‫ﺳ ﺎ‬

‫ز‬

‫‪٠‬‬

‫ا ‪ :‬د ‪٠‬‬

‫ﺟ‬

‫ر‬

‫و‬

‫ﻜ‬

‫ﻰ‬

‫و‪٠‬ت;‪ ٠‬ع‬

‫ح‬

‫ﺣ ﻘ‬

‫‪١ ٠‬‬

‫ا ‪٠‬‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ﺧ‬

‫ة‬

‫ﻺ‬

‫‪ ١‬ﺭ ‪ ٠‬ﺗ ﺪ ﺩ‪١‬‬

‫ت‬

‫‪ . .‬ا‬

‫د ‪٠‬‬

‫د ا‬

‫د ‪٠‬‬

‫‪٤‬‬

‫ﺍﺑ ﺪ‬

‫ﻯ‪٠‬‬

‫و ﻳ‬

‫ﻪ‬

‫و‬

‫‪١‬‬

‫ﻻ ﻧ‬

‫اﻓﺮاد‬

‫ى‬

‫د ‪.‬‬

‫د‬

‫ﻧ ﺎ‬

‫;‬

‫ى‬

‫ن‬

‫و‬

‫د‬

‫_‬

‫و ‪ ٠‬؟ ر ا‪ ١‬ﻟ‬

‫ي‬

‫ﺟ‬

‫ﻰ‬

‫ﻜ‬

‫‪ .‬و ﻟ ذ ا ‪. -‬‬

‫ﺍ‪ ٠‬ﻏﺎﺑﺎ ﺕ‬

‫ت‬

‫‪#‬‬

‫ح‪٠‬‬

‫ا‬

‫و‬

‫ﻣ‬

‫م '‬

‫ا‬

‫ﺻ‬

‫و‬

‫و ا ‪.‬‬

‫ﺭ ﻋﺎﺑ ﺖ‬

‫ل‬

‫ا‬

‫ن‬

‫د‬

‫ﻛ‬

‫‪٠‬‬

‫ر‬

‫‪.‬‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ﻰ‬

‫ر‬

‫^‬

‫ر‬

‫ا ؛‬

‫‪ ٠‬ﺑ ﺎ ﻧ‬

‫ر‬

‫ر‬

‫ا‬

‫ء‬

‫و ﻧ ﻧ ﻳ ﻳ‬

‫ﺣﻠ ﻔ ﺎ‬

‫ن‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫و‬

‫و‬

‫ﻻ د‬

‫ط‬

‫ظ ﺎ ؛‬

‫ل‪٠٠‬‬

‫ى ا ‪٠‬‬

‫‪.‬ﻳﺎﻧﻨ ﺪ ﺯ ﺣﺎ ﺯﻧ ﺪ ﺭ ﺕ‬

‫ى‬

‫ن‬

‫ح‪ ٠‬ا د ‪١ ٠‬‬

‫ا و ; ا ) ‪-‬‬

‫ﻳ و‬

‫ؤ‬

‫د ا‬

‫‪-‬‬

‫ص‬

‫و‬

‫ئ‪ ٠‬ﻳ ﻪ‬

‫ز‬

‫‪٠‬‬

‫ر ﻟ‬

‫ﻪ‬

‫ا‪: ' ٠‬‬

‫ر‬

‫ﺍ ﺕ‪ ٠‬ﺝ ﺍ ‪ .‬ﺩ ﺩ ‪ -‬ﺓ ﻛ ﻮ‪ ١‬ﰷ ﺩ ﺗ ﺰ ﺍ ﻳ ﺘ ﻪ ‪ ٠‬ﺫ ﺩ ﺭ ‪٠‬‬

‫ﺳﺎ ﻵ ﻣ ﺖ ﻭ ﺀ ﺫ ﻭ ﺫ ﺑ ﱴ ‪٠‬‬ ‫ﺍﻣﻮ ﻝ‬

‫ز‬

‫ت‬

‫ر‬

‫ر د ؛‬

‫‪ ۵‬ﺭ ﳒﻪ ﻭ ﻝ ﺀ ﺑ ﺪ ﻙ‪٠‬ﺇﰃﺉ‪ ٠‬ﺧﺎ ﻵﻓﺘ ﻚ ﺭﺀﺍ‪:‬ﺍﻩ‪٠‬ﻩ‬

‫و ﻟ‬

‫ﻋ ﺎ‬

‫ﺮ‬

‫> ا ‪ : ٠‬أ‬

‫ﻧﺎ ز د و رﻟ ﻰ‬

‫‪ ،‬وﻧ ﺮد‪ .‬اوﻻدرى‬ ‫ﻰ‬

‫ذ‬

‫ﺎ ‪٩‬‬

‫ﺟ‬

‫ﻣ‬

‫ر ‪.‬‬

‫ﻋﻈﺮﻧﺪن اك ﻧﺎﺗﺪﺀﻟﻰ‬ ‫ا‬

‫‪٠‬‬

‫ﻏ ﺎ‬

‫‪-‬ﺍ ﻱ‪٠‬ﻋﺊ ﺍﲰﻻ ‪ ٠‬ﲥ ﺘ ﻚ‬

‫و‬

‫‪.‬‬

‫ﻣ‬

‫ع ;‬

‫ﳈ ﻔ ﺰ‬

‫ﺍ ﻭ' ﻙ‬

‫ر‬

‫ﺋ‬

‫\‬

‫‪-‬‬

‫ر‬

‫ق‬

‫ز ‪٠:‬‬

‫و‬

‫‪:‬‬

‫ﺮ د‬

‫ر‬

‫ﺰ ﻧ‬

‫د‬

‫ف‬

‫ﰱ‬ ‫ﺫ ﺍ‪٦‬‬ ‫ﻠ‬

‫ﺑ‬

‫ذ‬

‫ﻣ ﻌﺎ ﻁ‬

‫‪ .‬ﳌ ﺒ ﻚ ﺗ ﺄ ^ ﻯ 'ﻧﻌﻠﺔ‬

‫‪٠‬‬

‫د‬

‫ﻪ‪٠‬‬

‫ﻛ‬

‫ﰘ‪ /.‬ﻭﳏﻤﱬ‪٠‬ﺍ ‪٠‬‬

‫ﰉ‬

‫ه‬

‫د‬

‫د‬

‫ض‬

‫ﺩ ﺭ ﺍ ‪ ٩‬ﺍﻳﻪ‬

‫و‬

‫ﻐ ﺎ ذ‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ل ‪٠‬‬

‫ث ;‬

‫ﺣ ﺎ ;‬

‫ز‪٠‬‬

‫ﻛ‬

‫ا‬

‫ر ‪: ٠‬‬

‫ا‬

‫ﺮ ا‬

‫ق‪٠‬‬

‫ش‬

‫و‬

‫‪-‬ﺗﻨ ﺪ ﺭ‬

‫د ‪٠‬‬

‫و ‪1‬‬

‫‪1‬‬

‫ﻫ‬

‫‪،‬‬

‫م‬

‫ر أ‬

‫ز‬

‫‪ .‬ﺭ ﺁ ﺩ ﻯ ﺍ‪ ٠‬ﻭ ﺏ ﺍ ﺑ ﺪ ﺍ ; ﺩ ﻯ ‪٠‬‬

‫ت‬

‫‪ ١‬ﻣ ﺘ ﺪ‪. ٠‬و اﻣﺮﻟﻰ ‪ .‬ﺗ ﺤ ﻦ و ‪٠‬وازز ﻣﺪﻟﻤﺤﺖ ‪.‬رﺑﺮردى ‪٠‬‬ ‫ب‬

‫ﻣﺘﻨﺎ‬ ‫ﻣ‬

‫ﺕ‬ ‫ل‬

‫ﺊ ‪٩ ١‬‬

‫ﲢ ﺪ‬ ‫‪١‬‬

‫ﺋ‬

‫ل‬

‫و‬

‫‪/‬‬

‫ن‬

‫ﺳ‬

‫‪٠‬‬

‫ﻳ‬

‫ء‬

‫ا ﺗ ﺑ ﺎ‬

‫ا‬

‫ﺋ ذ‬

‫ﺧ ﺎ ﺗ‬

‫ع‬

‫ﻼ م‬

‫ا ﻣ‬

‫ﻪ‬

‫ا ﻟ‬

‫ﻋ ﻳ‬

‫و ﻟ ﻳ‬

‫‪،‬‬

‫و‬

‫ر‬

‫ك‬

‫ا ‪ .‬؛‬

‫ا‬

‫‪:‬‬

‫و ﻳ‬

‫ﺣ‬

‫و‬

‫و‬

‫و‬

‫ن‬

‫ا‬

‫و‬

‫ك‬

‫ﻣ‬

‫‪1‬‬

‫و ﺛ‬

‫ﻫ‬

‫ﻋ ﻠ ﻬ ﺎ‬

‫‪.‬‬

‫ن‬

‫و اً‬

‫ا‬

‫ر‬

‫‪ ٠‬ا ‪٠‬‬

‫ك‬

‫ﻜ ﺎ ‪ ٠‬ﺋ ﻠ‬

‫>‬

‫ﻞ‬

‫ا‬

‫و ا ﻧ‬

‫ﻎ ‪٩‬‬

‫ﻣﻨ ﻚ‬

‫ﺧ‬

‫ل‬

‫ق‬

‫ء‬

‫ا‬

‫ع‬

‫ر‬

‫ﺣ ﺗ‬

‫ﻰ‬

‫ت ‪٠‬‬

‫ﻋ ﻧ‬

‫و‬

‫د‬

‫\‬

‫ل‬

‫ﻗ‬

‫ﺣ‬

‫ﻜ ﺎ‪٠‬‬

‫ﺣ‬

‫و‬

‫ا‬

‫ﻋ‬

‫د‬

‫ت‬

‫و‬

‫ا‬

‫ب‬

‫ﻋ ﻧ‬

‫و‬

‫ء‬

‫ﻰ‬

‫ﻻ‬

‫ا‬

‫ﻞ‬

‫د ه‬

‫ﺍ ﺻﺎ ﺡ‬

‫ﻼ ؛ أ‬

‫‪٠‬‬

‫ك‬

‫‪/‬‬

‫ء ا‬

‫ﻻ ‪.‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺧ‬

‫و‬

‫د‬

‫ز‬

‫و‬

‫ة‪ ٠‬ﺗ‬

‫ى‬

‫ﻣ‬

‫ف‬

‫ﺻ‬

‫ذ‬

‫د ﻳ‬

‫ن‬

‫و‬

‫ﺍ ﺭﻧ ﺪﺑ ﻚ‬

‫ك‬

‫ا‬

‫‪ .‬ر‬

‫‪.‬‬

‫ﻟ‬

‫ﺗ‬

‫ﺗ‬

‫ﺣ ﺑ ﺗ‬

‫ر‬

‫ذ ا‬

‫ﺣ ﺎ ; ا‬

‫ر‬

‫د ‪٠‬‬

‫د‬

‫د ‪١ ٨‬‬

‫ﻣﻠ ﺖ‬

‫؛‬

‫ﺔ ا‬

‫ﻣ‬

‫> ﺋ‬

‫د‬

‫ل‬

‫' ا‬

‫ﻻ‬

‫ﺮ‬

‫ن‬

‫و‬

‫ز د‬

‫ر ‪.‬‬

‫ﻓ‬

‫د ‪٠‬‬

‫‪،‬‬

‫د ' '‬

‫د ‪١‬‬

‫ن‬

‫ﺍﺗﺎ ﻯ‬

‫ل‬

‫و‬

‫ﺗ‬

‫ﺮ ‪. ' ٠‬‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ﺛ‬

‫ﺣ ﺎ د‬

‫ز ا‬

‫ﻌ‬

‫ﻣ‬

‫ﻰ‬

‫ر‬

‫د‬

‫ك‬

‫ر‬

‫د‬

‫ض‬

‫‪٠‬‬


‫‪226‬‬

‫‪HASAN H Ü S E ^N CEYLAN‬‬

‫‪١ .١‬‬ ‫‪٠١‬‬

‫ارﻟﻰ رد‪٩‬ث ا‪.‬ﺛﺒﺮﻧﺒﻮ‪٠٠‬ون ‪ ٠‬رﺟﻮدﺋﺘﺮ‪.‬دﺗﺮﻻول؛ﺷﻰ ﺗ ﻤﻨ ﻢ‪٠‬دد‬

‫أ‬

‫‪ ٠‬د‪: ٠1‬آ ل ; ;ا د‪ ٠‬اذا‬ ‫‪٠‬‬ ‫‪٩‬ﻣﻄﺎ‪:‬ك ﻧﺬق ‪٠‬را‪:‬اد‪ ٠‬ﻟ ﺦ‬ ‫ﺣﺎرش‪.‬ر'رذا‪-‬ار‬ ‫ﺍ ﺧذﻛد‪ ٠‬ﻣﻨﻨﻤﺖ‬

‫ﻣﻤﺎ ح‪:‬‬

‫ﻭ‬

‫واردر ‪.‬‬

‫ﺀ ﺫﺍ ﺏ‬

‫ﻧﺪر‪،‬‬

‫ﺗ ﺮ‬

‫اذﻻدن‬

‫ﺃ ‪/‬‬

‫وﻟﻰ ﻋﻬﺪئ‪ ٠‬ا ى ﻣ ﺌ ﺎ‪ ٩‬س ذااﺗﻤﺨﻬﺮاىاﻫﻢ‪٠‬ةه ‪ ٠‬ﺷث ا و ذه‪.‬ﺑ ﺮﺋ ﺤ ﺮ ﺀ ذ‬ ‫اودﻳﻰ ج‪٠:٠‬ا< ا‪٠‬ﻳﺎب ﺣﻘﻨﻚ اﻫﻞ ﺣﻞ و ﺀذد اوﻻن‪ .‬ﺗ ﻒ‪٠.٠‬ردﻳﻰ‬ ‫ﻣ ﺮ'ﺍ ﺯ ﺯ ‪ ٠‬ﻣﺎ ﺣ ﺖ اول‪ 4‬ﺟ ﻰ ﻣﺎ؛ﺻﺬا‪ ٠‬اوﺑﻨﻨﺪر ‪٠‬‬

‫ﺩ ﻭﺍ‬

‫اس‪١/‬ﻣﺪع‬

‫ﺍ ﺍ‪ ٩‬ﻣ ﺲ‪.‬‬

‫~ >\ﺍ\‬

‫وس‪ 1‬ت و‬

‫ﺭ ﺫ' ﺭ ﻥ‬

‫‪٠‬ﺫ‪ ٠٠ :‬ﺍ ﻝ ﺍﻙ ‪ f i‬ﺀ‬

‫ا‪-‬ا‪-‬ى ارﻓﻴﺬذ‪': ١‬ق اواردى و ‪.‬رة ‪٠‬ﺗﺬرع ا‪-‬ﺣﻜﺎﻣﻜﺐ ﺀﺗﺎﺋﺪد‪٠ ٠‬ذﺑﺒﺎط‬

‫‪ ٠‬ق ازم ﻛﻮردﻟﺌﺪر ‪٠‬‬ ‫ا د ش ارذ‪..‬ى ‪-‬ا‪"+‬ﻟﻲ ر م‪ ٠‬ﺗ ﻜ ﺪ‪ ٠‬ﻻ;‪ ;.‬و ‪٠‬ف‬ ‫او'‪ ١‬ذرذا س ا ﺑ ﻢ ' ﺑ ﻖ ) ‪ . ( h j‬ا__ﻹ‪ ٠‬د‪ ٠‬ا ﻛ ﺒ ﺖ ذ‬ ‫‪:٠‬ط او ‪ ١‬ذ ذا; د‪٠‬در ‪ .‬ل‪.‬ﻧﺎ‪-‬ا‪١‬م ﻣﻮ"رﻧﺤﻌﺮﻣﻰ‬ ‫وﻧﺮﻳﻨﺪن ‪،_ -‬‬ ‫‪٠.‬ة‪ ٠‬ا رﻟ ﻰ ‪٠‬‬ ‫‪.‬‬

‫ر ذ '‬

‫‪ - ٠ 4‬ﺣ‬

‫ﺣ ﻜ‬

‫ﺧ‬

‫ﻌ‬

‫ر‬

‫ﻛ‬

‫ن‬

‫‪ : .‬ﻧ‬

‫ﻰ ‪. ٠‬‬

‫ك ‪٠‬‬

‫ر‪٠‬‬

‫;‬

‫ﺮ ‪ ٠‬ا‬

‫ى‬

‫ا ‪ ٠‬ر‪٠‬‬

‫ﺮ‬

‫ر‬

‫ى‬

‫ﺩﻕ‬

‫ﺮ‬

‫ف‬

‫‪/‬‬

‫ا ﺗ د‬

‫ﻋ‬

‫ق‬

‫ا‬

‫ﺮ ا‬

‫ف ;‬

‫ن‬

‫م ‪:‬‬

‫ذ ذ‬

‫ن ‪.‬‬

‫ر‬

‫و‬

‫و ا‬

‫ﻛ‬

‫ق‬

‫ب‪ ٠‬ا د‬

‫ﻞ ‪٠‬‬

‫ا ﺗ‬

‫ﺣ ﺎ‬

‫ا‬

‫ﻣ ﻳ ﺎ‬

‫ر‬

‫ز‬

‫و‬

‫ﺍ‪.‬ﺩ‪'.‬ﺍ‪:‬ﺱ‬

‫ﺳﺎد‪ ٠‬ا‪،‬‬

‫ذ ا‬

‫ى‬

‫و‬

‫س‬

‫ﺕ‪ ٠‬ﺀ ﻙ ﺛ ﺤ ﻊ‪ ٠‬ﻯ‬

‫ﺍ ‪-‬ﺍ ﺫ ‪ ٠‬ﺩ‪ ٠‬ﻧ ﺮ ‪ :‬ﻍ‬

‫ارزق‬

‫ر ا‬

‫ﻣ ﺗ ﻠ‬

‫ﺮ‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ا ﻫ ﻣ‬

‫س‬

‫ا‬

‫‪ -‬ا‬

‫ذ‬

‫ح‬

‫ا ﻳ‬

‫ا ر ﻛ ﺎ ر‬

‫ا ‪ .‬ذ ذ‬

‫ﺮ‬

‫ذ‬

‫ر م‬

‫ه‬

‫ا ﺋ د ‪ ٠‬ر‬

‫_ د‬

‫ط ‪٠‬‬

‫ﺣ ﻧ‬

‫‪.‬‬

‫ر‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ف‬

‫ا‬

‫ﻫ ﺎ ﻳ‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫ق‬

‫ء‬

‫‪ ٠‬ﺗﺛ ت‬

‫ﻋ‬

‫ﻣ‬

‫ك ‪.‬‬

‫د ‪.‬‬

‫ﺮ‬

‫ﻣ‬

‫ا‬

‫ﻣ ﺎ ﻧ ﻠ‬

‫ا ﻧ‬

‫ﻪ‬

‫ج ؛ ا ء‬

‫ث‬

‫ﺰ‬

‫‪٠‬‬

‫و ا‬

‫ر‬

‫‪0‬‬

‫<‬

‫ر ذ ا‬

‫و‬

‫ﻻ‬

‫‪٠‬‬

‫ل‬

‫ﻣ ﺎ‬

‫‪،‬‬

‫س‬

‫‪،‬‬

‫د‬

‫د‬

‫‪٠‬‬ ‫ﻭ ‪ /‬ﺍ >ﻝ‬

‫ﺱ!ﺕ‪:‬ﻝ ‪..‬ﻳﺎﻃﻪ ﻣﺎ ﻥ‪.‬‬

‫‪ .‬ﻳ ﻮ ل ﺣ ﺎ ﻧ ﺎ ك ‪ ٠‬اﻫﻤﺲ‪١‬‬

‫ﻭ ﻋﻨ ﺪ ﺍ ﻗ ﺪ ﺍ ﺭ ﺩ ‪ .‬ﻳ ﻮﺗ ﺪ ﺭ ‪٠‬‬ ‫ﺭﺭ ﺏ‪٠ ١‬‬

‫وﺗﻜﺎ‪ ٠‬ك‬

‫ﻣ ﻠ ﺤ ﺖ ﺀ ﺍ ﺩ‪٠‬‬

‫ارادن ﻟﻤﻨﻴﻪ و ‪ .‬ﻗ ﺎ ﻣ ﺪ‬

‫ﺧ ﺪ و ع‪ -‬ا ا ; ﻟ ﻰ ﺀ ﻟ ﻴ ﺘ ﺎ د ‪ ; > .‬اوﻟﻪ ﻣﺎز ‪٠‬‬ ‫ﻣ ﺜ ﺒ ﺎ دﻧ ﺚ ﻋﻴ ﺮ ز ﻛ ﻮ ﻣ ﺖ د ﺀ ك ا و ﻻ ن ﺧ ﻺﻧ ﺖ ﺣ ﻨ ﻨ ﺪ ﻧ ﻰ ا ﺗ ﺒ ﻰ د ﺀ‬

‫‪1‬ا‬


‫‪BÜYÜK OYUN-U/HİLAFETİN KALDIRILMASI‬‬

‫‪227‬‬

‫‪ ٠‬دﺋﻶرﺗﻜﺎدر‪.‬‬ ‫ض‪.‬‬ ‫‪:‬‬

‫ﺣ‬

‫ﻔ ﻳ ﺑ ﺎ ‪٠‬‬

‫ر‬

‫ط ﺎ‬

‫ا‬

‫ا ذ ا ﻣ ﺔ‬

‫ﻗ‬

‫و ؛‬

‫ذ‬

‫ط‬

‫ﻣ‬

‫'‬

‫ﺛ‬

‫ﺟ‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ﻟم ‪٠‬‬

‫ﻣ‬

‫ا‬

‫غ‬

‫و ﻗ‬

‫ﻪ‬

‫ﺧ‬

‫و‬

‫ﻼ‬

‫و‬

‫ظ ﺎ‬

‫ا‬

‫د‬

‫ا‬

‫و ﻟ‬

‫و‬

‫ر‬

‫‪:‬‬

‫ﻋ‬

‫و ا‬

‫ر‬

‫ك‬

‫ﺟ‬

‫ﻧ‬

‫ﺮ‬

‫ا ‪.‬‬

‫و‬

‫ر‬

‫و ﻟ‬

‫ﻪ‬

‫د‬

‫ﻼ‬

‫‪٠‬‬

‫ع‬

‫ا ا ﻟ‬

‫ق ‪٠‬‬

‫ﻛ‬

‫ﻼ م‬

‫ﻧ‬

‫ف‬

‫ر‬

‫ك‬

‫ﺛ‬

‫و‬

‫ﺣ ﻧ‬

‫و‬

‫ز ‪ ٠‬ا‬

‫ر د ه‬

‫_‬

‫ﺧ ﺎ ذ ا ‪،‬‬

‫د‬

‫ذ ﺑ ﺗ‬

‫د ‪٠‬‬

‫ن‬

‫‪٠‬‬

‫ﻧ‬

‫ا ﺑ ﺎ‬

‫ز‬

‫د‬

‫‪-‬‬

‫ق‬

‫ر ﻓ‬

‫ﻪ‬

‫‪١‬‬

‫ﻣ‬

‫ﺳ ﺎ‬

‫د‬

‫و‬

‫و‬

‫و‬

‫ﻪ‬

‫‪.‬‬

‫ء‬

‫د‬

‫ر ا‬

‫ﺗ‬

‫ﺧ‬

‫;‬

‫ر‬

‫ﺰ ا‬

‫ﻞ ‪٠،‬‬

‫ﻰ‬

‫ﻐ‬

‫ر‬

‫ﺮ‪ ٠‬د‬

‫ر‬

‫ر‬

‫ن‬

‫ا ا ‪٠‬‬

‫ى‬

‫ﻣ ﺋ‬

‫ﺮ ا‬

‫غ‪.. :‬‬

‫ن‬

‫ا ﻳ د ‪ ٠‬ﺋ ﻳ ﺑ‬

‫د ‪٠‬‬

‫ﻫ ذ ا م‬

‫ا‬

‫ء ‪ :‬ذ ا د‬

‫و‬

‫ذ‬

‫ذ‬

‫ﻰ ا ﺋ ﻧ ﻣ ذ‬

‫ﺳ‬

‫ﺎ‬

‫‪ ’-‬ا‬

‫و‬

‫ن‬

‫ب‬

‫‪٠‬‬

‫‪١‬‬

‫ز‬

‫ء ﻧ‬

‫‪.‬‬

‫ﻪ‬

‫ل ‪.‬‬

‫‪ ،‬د‬

‫‪İ‬‬ ‫د‬

‫د‬

‫ﻫ‬

‫ك‪(٠‬‬

‫ر ‪.‬‬

‫ﺣ ﻠ‬

‫ى ا‬

‫‪ ١‬؛‪٠‬‬

‫ر ا‬

‫د ﻛ ﺎ‬

‫ا‬

‫ﻐ‬

‫د ﻟ‬

‫ز ا‬

‫ﻬ‬

‫ب ‪،‬‬

‫ﺧ‬

‫م‬

‫ز ا ﻧ‬

‫د‬

‫ﻣ ﺎ ا‬

‫ا‬

‫د‬

‫ة‬

‫ا د د‬

‫ذ‬

‫ﻣ‬

‫م‬

‫ر ‪،‬‬

‫د‬

‫ﺗ‬

‫;‬

‫‪.‬‬

‫ن ‪.‬‬

‫م ;‬

‫ﺑ‬

‫ا‬

‫ﻲ ‪٩‬‬

‫ر‬

‫ﻏ ﺎ ‪٩‬‬

‫ﺮ ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫ﻪ‬

‫‪،‬‬

‫‪١‬‬

‫د‬

‫ﻛ ﺎ د ﺛ ﻳ ﺎ ا د ؛ د ذ‬

‫ن‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ﺑ‬

‫ر‬

‫د‬

‫ﻋ‬

‫ﻜ‬

‫ر‬

‫‪f‬‬

‫ﺮ د‬

‫ا ‪٠‬‬

‫ﻣ ذ ا ‪ .‬م‬

‫ﺣ ﻧ‬

‫ﺟ ﺎ‬

‫_‬

‫ﻷ‬

‫ﺮ‬

‫ق‬

‫د ;‬

‫"‬

‫‪٠‬‬

‫ﺧ ﺎ ؤ‪١‬‬

‫ى‬

‫ا ا ﻫ‬

‫غ ء ز‪ ٠٠‬ا أ ع ‪ 4‬ع‬

‫^‬

‫ﻫ ﺄ‬

‫ﻐ ﺋ د‬

‫ﺮ‬

‫ﻣ د ﺗ‬

‫‪٠‬ا‬ ‫‪١‬‬ ‫اﺀا‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ر‬

‫ﻛ‬

‫ق‬

‫ﻰ‪٠‬‬

‫‪.‬‬

‫ﺔ‬

‫ف‬

‫د‬

‫ذ ﻳ ﻧ‬

‫ﺧ ﺎ ؛ ذ ‪. :‬‬

‫ﺗ‬

‫ﻋ ﺑ ﺎ‬

‫ﺷ‬

‫ل‪ ٠‬ﺑ‬

‫ﻪ‬

‫ﻬ د ه‬

‫ا‬

‫‪-‬‬

‫ﺳ‬

‫ا ﺑ‬

‫ا ﻳ د ﻳ‬

‫‪; /‬‬

‫ﻰ‬

‫ا‬

‫و‬

‫ﺣ ﻜ ﺎ م‬

‫ﻌ‬

‫ك‬

‫ك (‬

‫ا‬

‫ذ ‪٠‬‬

‫‪٠‬‬

‫ﺧ ﺑ‬

‫و ‪ .‬ﺗ‬

‫ء ﺛ‬

‫ﻰ د‪ ٠‬ة ﻟ د‬

‫ء‬

‫‪،‬‬

‫ﻟ‬

‫م‬

‫ﺗ ﻪ‬

‫ﻛ‬

‫ﻌ‬

‫ﻐ ﺎ ; ﻟ ﻠ‬

‫‪ ،‬ﻟ‬

‫ر‬

‫ﺰ ا '‬

‫ﻟ‬

‫ا‬

‫ر د‬

‫ﻏ ﺎ د د د‬

‫‪٠ ٠ ٠‬‬

‫ت‬

‫‪; .‬‬

‫ﺰ م‬

‫ﻧ ﺎ د‬

‫م ‪ :‬ﺑ‬

‫ظ‬

‫ﻌ‬

‫)‪ ٠‬ﺛ‬

‫ﻣ ﺎ د‬

‫ر‬

‫ﻣ‬

‫ك‬

‫ﺧﺒﺌﻪ‬

‫د ‪.‬‬

‫و‬

‫ا‬

‫ﺑ ﻧ ﺗ‬

‫ﻣ‬

‫ﺧ ﺎ‬

‫ا‬

‫ﻟ‬

‫ﻰ‬

‫ر‬

‫ﺣﺎﺿﺮدﺀ د ﻛ ﻮ ا ﺟﻴﻌ ﻰ ﺗﻪ ﻣﺮرت‪١‬ه ا و ش‬

‫ز‬

‫ﻬ‬

‫ع‬

‫ا‬

‫د‬

‫; ‪٠٠:٠٠٠‬‬

‫ﺎ‬

‫ا‬

‫ن‬

‫؛ ;‬

‫ط‬

‫ر‬

‫ا ﻳ د‬

‫ﺎ‬

‫و ؛‬

‫‪٠‬‬

‫ن‬

‫ق‬

‫ﻧ‬

‫ﺗ‬

‫ﺮ‬

‫در‬

‫و‬

‫ا‬

‫و‬

‫ر‬

‫ر د‬

‫ط ﻪ‬

‫ﺣ ﺎ ء‪٠‬‬

‫ﺛ‬

‫ﻣ‬

‫ا‬

‫ا ﻳ د‬

‫ﺗ ﺎ‬

‫ز‬

‫ء‬

‫ى‬

‫ق‬

‫ﻣ ﺄ‬

‫ر ﺗ ﺎ‬

‫ﺳ‬

‫و‬

‫ﻣ د‬

‫ى‬

‫ت ‪:‬‬

‫ء ا ﻧ‬

‫ك‬

‫ظ‬

‫ﺣ ﻧ‬

‫ﻪ‬

‫ق‬

‫و‬

‫و‬

‫و‬

‫ف‬

‫ظ ﺎ ؛‬

‫اﺣﻜﺎ‪٠‬ااذ‪ ٠‬رﺑﺈ‬

‫‪،‬‬

‫و ا‬

‫و‬

‫ذ‬

‫ﻋ ﺎ‬

‫و‬

‫ى‬

‫ﻵ ﻣ ﺎ ﺗ‬

‫‪ ٢‬ه‬

‫ر‬

‫ك‬

‫ﺟ‬

‫ا‬

‫د‬

‫ت ‪٠‬‬

‫د ا‬

‫ﺮ ا‬

‫ب‬

‫‪٩‬‬

‫ﺷ ﻞ و رذاى‪ ٠‬ا ن و‪ ٠‬اﻟﻮ ﺻﺌﻜﺎﻣﻴﻨﻤﺮ؛" ى ﺀﻧﺮ؛'ك‬

‫و ‪ ٠‬ﻟ‬

‫ى‬

‫ا‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ب ‪ ٠‬ﻓ‬

‫ﺮ ا‬

‫ا‬

‫ى‬

‫ﻋ ﺎ ذ‬

‫ﻛ‬

‫د و‬

‫‪٠‬‬

‫‪ :‬أ‬

‫ررار‪.‬ش‬

‫ن‬

‫ﺗ ﺎ‬

‫ر‬

‫ﻧﻔﻨ ﺮ د ه‬

‫ﻪ‬

‫ﻻ‬

‫و‬

‫ﺣ ﺎ ﻳ ذ ‪٩‬‬

‫ر ‪.‬‬

‫‪،‬‬

‫‪.‬‬

‫ﺳ‬

‫د‬

‫ز‬

‫و‬

‫ذ ‪ ٠‬ذ ا ‪٩‬‬

‫ﺷ‬

‫ذ ‪،‬‬

‫ل‬

‫ذ‬

‫ا‬

‫‪٠‬‬

‫ا‬

‫د ‪.‬‬

‫ﻳ و‬

‫ر‬

‫م‬

‫ه‬

‫‪،‬‬

‫‪۴‬‬

‫ﻪ‬

‫د‬

‫ﻼ‬

‫ﺣ ﻳ ﻧ‬

‫ا ﺗ ﻳ ﺎ‬

‫ﺣ ﻘ‬

‫ر '‬

‫ر ‪٠‬‬

‫ق‬

‫<‬

‫ﺟ ﻘ ﺎ‬

‫ا‬

‫ﺣ‬

‫ب‬

‫‪،‬‬

‫ا‬

‫ﺣ ﻳ ﻧ‬

‫ك ‪.‬‬

‫د‬

‫ت‬

‫ﺰ‪ ٠‬ا‬

‫ﺣ ﺑ د ا‬

‫ﺔ‬

‫ا و ﻟ ﻣ‬

‫ق‬

‫ذ‬

‫ر د ‪٠‬‬

‫ﻼ‬

‫ﺧ ﻠ‬

‫ن‬

‫ﺮ ﻳ‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ﻛ‬

‫ط ﺎ ﺑ‬

‫ﺮ‬

‫اﺳﺎ‪٠١‬ا‪ ،‬ا و ر و؛ د‪٠‬‬

‫و ﻟ د‪٠‬‬

‫ﻳ‬

‫‪. ،‬‬

‫ذ‬

‫ﺑ‬

‫;‬

‫د‬

‫"‬

‫ا د ا‬

‫س‬

‫ق‬

‫ء‬

‫ﻣ‬

‫‪،‬‬

‫ﺣ‬

‫ﺮ‬

‫و ﻧ ﻳ‬

‫ﻊ‬

‫و‬

‫ر ‪, .‬‬

‫و‬

‫ﻫ ﺎ ﺑ ﻪ‬

‫ب‬

‫م‬

‫ا‪ ٠٠‬إ ه‬

‫و ا ﻗ‬

‫د ا‬

‫ف‪٠‬‬

‫ا‬

‫د‬

‫ء ا‬

‫ك‬

‫ص‬

‫ا ‪ ٠‬؛‬

‫ذ ﺋ‬

‫‪،‬‬

‫ت‬

‫و‬

‫؛‬

‫ظ‬

‫‪ . .‬إ ذ ا ﻟ‬

‫و‬

‫ﺻ ﺎ‬

‫ن‬

‫و و ذ ا‬

‫ﻣ‬

‫ﻬ‬

‫ﻰ‬

‫ﻣ ﺎ ﻟ د‬

‫ﺣ‬

‫ث ‪٠‬‬

‫‪،‬‬

‫ن‬

‫م ‪ ٠‬ا‬

‫و ا‬

‫ر أ‬

‫ب‬

‫ك‬

‫د‬

‫‪٠‬‬

‫ر ‪ ٠‬ا‬

‫ﻫ‬

‫ى‬

‫ﺣ‬

‫ﻏ ﺄ ﺛ م‬

‫‪٢‬‬

‫ن‬

‫ﻣ‬

‫ﻣ‬

‫ك‬

‫ﺎ‬

‫و‬

‫ﻣ‬

‫ر‬

‫ك‬

‫'‬

‫ﻛ ﺎ‪ ١‬ا‬

‫ﺷ‬

‫ﻌ ﺎ‬

‫ﺮ‬

‫ﻗ‬

‫ﺟﺮاﺳﺖ‪٩‬ﺀد‪-‬ا‬

‫ث‬

‫ك‬

‫ب ‪.‬‬

‫‪'İ‬‬

‫ص‬

‫د‬

‫ﻣ‬

‫ا‬

‫و‬

‫ل‬

‫‪f‬‬ ‫‪١‬‬

‫‪۶‬‬

‫‪٠‬‬


‫اأ‬ ‫‪HASAN HÜSEYİN CEYLAN‬ﺓ‬

‫‪ ،‬ﻗﺪر اﻳﺌ ﺮأوا رﻣﺎ ﻫﻤﻮﻣﻨﻚ‪٠1‬ﺀدا‪ ٠‬ى ‪٠‬ﻗﺎم‬

‫ب‪'٠‬ى ‪ ٠ ; ٠‬ﻛ ﻮ ت‬

‫*‪ ٠:‬ﺀاددر ‪ .‬زرا ‪.‬اﻣﺖ ﺑﺰى اوﻻن ﺧﺎﻵﻧﺖ ‪ ٠‬ﻋﺒﺂ ‪ ٠‬ﻛﻮﻣﺖ‪٠‬‬ ‫د‪٠‬ﺀﻛﺪزر‪ :‬اك ‪-‬ﻳﺰك ﻣ ﺎ ب ‪1‬ﺣﺮ‪ 1‬ا ﻣ ﺎ ﻣ ﺎ ﺑ ﺪ‪ ٠‬ﺛ ﺎ ر اد ر ‪ ٠‬ﻳﺮ؛‪٠‬‬‫ا ﺟ ﺰاﻳﻬ ﻚ اك ‪..‬ﻳﺮك رﺑ ﻰ ‪ ٠‬اذ‪٩.‬ر‪٠ ٠‬أﻛﺬ‪ ٠‬ﻣﺘ ﻚ ﻣﺮ ﻟﺰى ‪ ٠‬و رﻣﻮز‬

‫؛‬

‫أ ﻣ ﺰ ; د‪ ٠ ١‬ﺛﺎا ى ارﺑﺎ ر ‪ ٠‬ﻗﺎم ﺧﺎﻵﻧﺘﺪر ‪٠‬‬

‫‪٠‬ﻳﻬﻢ‪٠٠‬ﺻﺜﺞ‪٠‬‬ ‫ل‪ ٠‬ﺧﺎﻵﻧﻐﺚ ﺀ‪٠‬اﻵ>تت‪٠/.‬ا‬ ‫‪٠‬‬ ‫ق‬ ‫‪٠‬‬

‫ﺀﻳﻨﻪ ﻓﺘﻴﻪ اوﺛﺪﺑﻪ‬

‫ﺣ ﺰ آﻧ ﺮﻳ ﻰ >\ﻝ اوواز' ‪ ٠‬آﻣﺤﻮ‪ ١‬اﻓﺮاو ﻓﺖ‪٠‬ادن ‪٠‬ر‪٠‬اى ﻣﻤﺎ‪١‬ﺀت‬ ‫‪ :‬ﻭ‬

‫‪\\f‬‬

‫‪f‬‬

‫ﺑﻨ ﺪﻳﻨ ﻪ ﺣﻖ‬

‫‪.‬‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﻭ * ; را‬

‫ﺣﻘﻦ‪.‬‬

‫‪٢‬رن رﻧﺪن‬ ‫‪۴‬‬ ‫ى‬ ‫‪٠‬ا‬ ‫ﻣﺎﺗﻜﺪ ر‪.‬ﻛﺬﻟ ﻚث‬

‫و‪.‬راان ﺧﺪوﻣﺎزد‪ ٠‬ﻳﺬ‪ ٠‬ﻣ ﻌﻠ ﺤﺘ ﻬ ﺎً و ر‪٠; ٠‬ﻳﻰل;ج ‪:‬‬

‫‪٠٤‬در ‪. .‬ردو ﺣﻘﻮق ﺗ ﺨﻔﻴ ﻪ ذﻳﺎﻧﺪن ارﻳﺎن وﺣﺪود اﻟﻠﻬﺪ‪ .‬داﺧﻞ‬ ‫‪— ٠‬‬ ‫‪٠‬رد‬ ‫‪٠‬ﺳﺪ‪:‬ال ﺳﺰ‬

‫‪-‬ﻳﺎ‪-‬ت‪١‬‬

‫ادارﺀدذذ ﻋﻼﺗﻪس ﻃﺮﻻﻣﺴﻢ‬

‫‪ -‬ﺣﻖ‬

‫ف‪.‬ر ا‪ .‬اﺟﺢ‪٠‬اﺀى و ف ‪٠‬ﺀش واردر ‪٠‬‬‫ﺣﻴﺒﺈ د‪-‬اب‪ ٠‬ﻛ ﺢ و ﺗ ﺮا ر ﺻﺎﻣﺤﻬﺪن ب‪٠‬ج ر ى ﻣﺒ ﺮ و اﻓﺎ‬

‫‪٠‬از‬ ‫اﻧ ﺪ ب ص درﻟﻮ ﺗﻤﺮﻋﻞ;ﻏﻠﻒ ﺀ ق و ﺷ ﺮ‪ ,‬خ ﻳ ﻮ ﻓ ﻰﻓﻐﺮ‪.‬‬ ‫‪٠‬ﻏﺰ ‪ ٠‬و ﺍ ﻭﻳﺎ‪ ٩‬ر ﺧﺒﻎ‪ ٩‬ﻃ ﺎ " ﺑ ﺰ‪٠‬‬ ‫‪٠‬اﻻب ‪;.‬ول ا‬ ‫‪٤‬م‬ ‫ﺣﺒﻐﻪ‪ ٠‬ف ا ر ﻧ ﻨﺎ ﺧﻤﺮ ‪ ٠‬ذ د ﺀ وﺑﺜ ﻪ ﺻﻨﻪ ﻛﺘ ﺠﻪ ﻣﻌﺪرﻣﺪو‪،‬‬ ‫ذ ر‪ ٠‬ف‬

‫ﺀاﻵﻣﻞ‪ .‬ذع‪ ٠‬ا ﺣﻨﺮق اﻧﺴﺪن ﺳﺪرددر"ﺣﻖ اﻻه اوورق اﺟﺮا ارﻟﻮر‪.‬‬ ‫ﺋﺬار؛ت ﺑ ﺪ ﻫ ﺞ‪ ٠‬ﺣﺘﺮق رور‪ ٠ .‬ﺧ ﻮ ق اﻟﺠﺪ‪ .‬واﺧﺘﻴﺮر‪ ٠‬ﺋﺘﺎ‪ ٠‬ﻋﺒﻪ‬ ‫ﺧ ﺎ ر ﻃﺪ‪،‬د‪ ٠ ٠‬ﺗﺜﻢ اال‪ ٠‬ك اﻳﻴ ﻦ و ﻣ ﺒ ﻖ د‪٠‬ﺗﻚ‪ .‬اودﺋﻔﺘ ﺶ ‪ .‬ﻣ ﻌ ﺮ‬ ‫‪،‬ﺟﺮاى ﻛ ﺪ ‪ .‬اذﻛﻤﺰ ﻳﻮاﺑﻦ ﺛﺮﺀﺗﻪ‪ ٠٠‬ك ز ﻳ ﻮ ذ‪ ٠‬د‪ ٠‬درر ‪ ٠‬ﻟ ﺨﻴ ﺮ‬


‫ءﻟم‬

‫ﺍ ‪BÜYÜK OYUN - 11‬‬

‫‪229‬‬

‫ﺧﻠﻔ ﻪ ﻧﻚ ر د روﺗﻮﻧﺘﺪ ن ازاﺑﺪدرﻟﺮ‪ .‬ﻛ ﺎ ر‪٠‬د■ رﺗﻘﺪروص ‪ ٠‬ﻟﻮ‪ ٠‬ك‬ ‫اﻳﻤﻮن اﺻﻼﻣﺪ‪ .‬ﻣﺤﺎﻛﻚ ﻣﻤﺂز ‪.‬ر ا ﺛﺎ دﻟ ﻰ واردر ‪.‬‬ ‫‪-‬ﺟﻪ‬

‫؟‬

‫ﺑ‬

‫ﺮ‬

‫وب ‪٠‬ﺋﺎﺗﻐﻬﺬك‬

‫و ﺀ ﻳ ﺎ ;‬

‫ى ‪ ،‬راﺛﺎرى‪٠‬‬

‫ب‬

‫ﻣﺌﺎ ﺀ ﻫ ﺴ ﺪ ‪ ٠‬د رﻟ ﺮ‬

‫ﻛ ﻰ ‪ -‬ر ى ‪ . -‬ا ﺳﺎ د ' ﺑ ﺮ د و د‪ ٠‬ﻣ ﺮ ى‬ ‫\ ‪ /‬ﺧﻴﻐﻪ‪٩.‬ب‪ ١ ١‬ﺛ ﺪ ا وا ‪. ٠‬ر ﺣﺎد‪،‬د‪ ٠‬ﺣﻚ‪ ٢‬ﺧﺎﻧﻪ اوﺋﺎ‪٩‬در ‪ ٠‬د ﻳ ﺎ ‪^ .‬‬ ‫ﻳﻮ ‪ ٠‬ﺗﻜﻢ '‪,‬اﻓﺬاوﻟﻤﺎز ‪ ٠‬ﻛ ﻢ وﻗﻀﺎ ﻋﺪ اﺋﺪﻟﻤﺰ ‪٠‬‬ ‫ﺧﻪ ﺑ ﺪ واﺛﺎﻵق ﻗﻬﺬاﺛﻪ‬ ‫و ﺀ ن واﺛ ﺨﺎ س‬ ‫ﺧﺰرك‬

‫ﺯ‪٠‬ﺍﻥ‬

‫ﺍﻋﺒﺎﺭ‬

‫د ﻻ‪ ٠‬ﺟﺂ ر ى ‪ ٠‬ﺷ ﺪ ﺀ ﻣﺎ ؛ ل ﺛ ﺮ ﺑ ﻪ دﺗ ﻰ ﺣﻠﻤﻐﺎ;ك ﻛ ﻤ ﻪ ﻣﺪاﺧﻠﻬﻰ‪،‬‬ ‫‪ ٠‬ﻣﻨﺎﻣﻲ‪ .‬ﻗﻀﺎﻧﻚ ﺣﻘﺎو‪٠‬ﺟﺘﻰ ذ‪٠‬ﻟﺬىاق و‪ ٠‬اﻟ ﻒ‬ ‫م‪٠‬ﺗﺎﻣﻨﻰ‬

‫ﺗ ﺬ‪٠‬ﻥ ﺩﻋﻠﻌﺮ‬ ‫ﻣﻼﺣﻴﺘﻰ ﺩﺍﺓ‪ ٢‬ﺩﺭ ‪٠‬‬

‫اﻟﺤﺎﺻﻞ ا ﺋ ﻶ ﻣ ﺪ‪ ٠‬ﻗﻮاى دوﻟﺖ ﺑﻤﺪﺑﻤ ﺮ‪:‬دذ ‪٠‬ﺗﺎﻣﺎً ﺳﻨ ﻚ و ت ^ ل‬ ‫ﻦ ‪.‬ر ﺋ ﻌﺒ ﺖ وﺣﺪ‪٠‬اﻛﻞﺀه‬ ‫‪٠‬اﺛ‬ ‫ل\‬ ‫ا وا د ن ﺧ ﺎ ﺑ ﺄ ﻣ ﺒ ﺘ ﺪ ‪ .‬ﺟﻬﺖ وﺣﺪﻃﻪ ذ‬ ‫و ا ﺣ ﺎ و ﻟ ﺪ ‪ .‬ﺷ ﺒ ﻬ ﻮ ﻻ ت ﺷ ﺎ ك ﺷ ﺎ ﻣ ﺦ‪ ١‬ﻵﻓﻪ ارﺗﻜﺎﻃﺎ‪ ٩‬ا ﻛ ﺎ‪٠‬‬ ‫اوﻓ ﺶ‪ ،‬ﺀ ا اً ك اﺳﻘﻼﻟﻰ ^ت ﺗﺄﺑ ﻪ اً ﺷ ﺪ ر‪٠‬‬

‫ر ر و ﺑ ﻮ ^ ﺣﻼﻓﻨﻚ و ﺀ ﻷﻟ ﻒ ا ﻣﻴ ﻪ س آﻧﺠﻖ ا‪٠‬ور ﺀاﻣﻬﺪ‪ ٠‬ى‪٠‬‬

‫‪٠‬‬

‫ﻟ ﻤﻢ‪ ٠‬ﺳ ﻦ ‪٠‬ﻣﻰ اﺟﺮاى ﻛ ﻮ ﺗ ﻦ ﺀﺗﺎر'در ‪ .‬؛ا‪ ٠‬ﻟ ﺢ ر ﺧﻤ ﺮﻣﺪ‪٠‬ك‪٠‬‬ ‫‪ ١‬ع‪ /‬د ﻃ ﺪ ذ ' ‪-‬‬ ‫‪٠‬ا‬ ‫ت‬ ‫‪ -‬ﻟ ﻬ ﺮ ﻓ ﺪ ‪ .‬ﺑ ﻨ ﻖ دﻛﻞ ‪ ،‬اﺣﻜﺎم و ﺗ ﺦ ﺛ ﺮ ﻳ ﺬ‪٠‬ط‪.‬‬

‫‪٠‬ﻭ ﺥ‪ ٠‬ﺭ ‪ ٠‬ﺩ‪ ٠‬ﺫ ﺩﺵ‪٠.‬ﻭﺭ‪٠‬ﺩ‪ ٠‬ﺍﻣﺮﺁﺕ ﺗﻮﺽ‪ ٠‬ﻛﺒﺎﻥ ادﺷﺮ ؛‬ ‫ﺛﺮ‪ ٠‬ﻓﻚ ﺍﺀﺫﰷ‪ ٠‬ﺁ‪٠ ٠‬ﺍﺕ ﻭﳑﺸﻚ ‪ ٠‬ﺋ ﻒ ﺳﺎ; ﺭ ﺀ‪ ٠‬ﺭ < ﺃﺍﺭ‪ ٠‬ﻯ‬ ‫ﲠ ﺪ‪١ ٠‬ﺋﺪﺭ‬


‫ا‬

‫‪HASAN HÜSEYtN CEYLAN‬‬

‫ﺣ ﻳ ﺋ ﻪ ﻣ ف‪.‬‬

‫ح‪'١‬ذف‪٠‬‬

‫‪230‬‬

‫د د ‪ .‬ر ﺣ ف; ل‬

‫اذا ا ا‪ .‬د ءﺀ‪..‬‬ ‫وبد ;‪ . .‬ا‪ ٠‬ذ‪٠‬ا‬

‫و ذ' ى‬

‫‪:‬‬

‫ر ‪ ٠‬دآ ف‬

‫‪:‬‬

‫‪ ٠‬ﻣ ﺢ‪٠‬دد‪١‬ذذ'د‬

‫ا ﻳ د ؛ د ى ‪٠‬اص ي;‪.‬‬

‫؛؛؛^ ^؛؛؛^^ *‬ ‫ب‬

‫م‬

‫ا‬

‫ز إ‬

‫ا ﻧ‬

‫ﺰ‬

‫; ى ﺣ ذ ا ر ذ م ؛ ^ د د‪ ١‬ﻳ ذ ا د‬

‫؛؛ ‘ ‪.‬‬

‫ز‬

‫ا‬

‫ى زا‬

‫ﻧ‬

‫ﺰ‬

‫د‬

‫‪;;.‬ا ى‪٠‬ﺀرذدى‪ ٠‬ز‪;٠‬ا ﻣﻨﺮرت اس'ﻣﻰ ا ‪ -‬د ‪ -‬د \ذ ﻳﺮﺑﻦ وت‪ .:‬ذال‬

‫‪:٠‬اد•‬ ‫‪ ، ٠‬اﻣﺮر وﻣﺪ_از دواﺗﻚ ك‬ ‫‪٠‬ﻣﻚ ررب‬ ‫‪ ١‬ر و ارش اار‬ ‫ﺳﺪ‬

‫; ا د د و ﺳﺬﻛﺮ‪ ٠‬ﺣ ﺐ‪ ٩‬ﺷﺎ ‪ .‬دم‪;-‬رن او؛ق اوﻧﺮد ا وﺑﺎ ى ا‪٠‬ور‪٠‬‬ ‫ﻧ ﺮ ر ى‪ " ' .‬ة ‪١: ١‬د!ائ وﻣﻖ‪:; ;:‬ت و‪ ٠‬ا‪ ٠‬ﺀ ﺑ ﺄا ر ﺀ ز‪٠٠‬ﻟﺚ ﻣﺘﺮذ واﺟﺰا‪-‬ى‬ ‫ﺭ ﺯ ﺭ ﺍ ‪ ، ١‬ﻭ ﰷ ﺯﺋ ﻪ ﺗ ﺮ ﻳ ﲎ ﺍ ﺩ ﳌ ﻚ ﻟ ﺮ ﺭ ﺑ ﺎ‪ ٩‬ﺍ‪ ٠‬ﺫﺍ ﺍ ﺩ ﺍ ﺗ ﺪ ﺭ ‪.‬‬

‫اﻣﺮر‬

‫دوﻳ ﻚ‪٠‬دو‪-‬رى‬

‫ﻓ ﺮ ﺳ ﺪ‪٠٠‬ئ وﻧﺎت ‪ ٠‬دأ ذ‪٠‬ال ﺣﺎن اوﻻن‬

‫> ور‪٠‬ر 'ﻻرس( ‪ ۶‬ن ا^ر و ‪ ٠‬ﻛﻠ ﺢ د;اﻟﺪررﺳﺮدﻧﺪررو\ﻋﺪور‬ ‫و‬

‫‪ ٠‬ل ﺳﺖ‪٩‬ن ادر‪ .‬ا ﺗ ﺪ ‪ .‬ﺷ ﺬ ﻣ ﺐ‬ ‫ادردى ‪٠ ٠‬ﺀو وز‪.‬ر‪٠‬ذر؛س ا‬

‫'ر ﻣﻦل ا‪.‬ار ‪ ،‬اﺟﺮ‪١‬آت ﺳ ﺈ ‪ -‬ا‪ ٠٠ ٠‬دا‪٠‬ﺣﻰ ﺳﺴﺬ‪ ٠‬د‪ ٠‬ﺑﻮاﻧﺮر ‪ ٠‬اﻣﺮان‬ ‫‪٠‬ث‪:‬اﻟﻤﺎل‪ ٠‬ﺷﺮف ادر ‪ ،‬ا د'ﻟ ﻞ اﻣﺮر درا*ىادار‪ ٠‬و'؛دات اﻧﺪار‪٠‬ى‬ ‫‪.‬‬

‫‪٠‬ح'ز‪..‬وﺑﺮردى ‪ .‬ﺛﺎ‪ ١‬ﻛ ﺰ ا‪٠‬اﻣﺎﻟﻤﺪﻧﻰ وز‪.‬ر‪ ٠‬د واد ك رد‪٠‬ﺑﺘﺮ‪ ٠‬د‪ ٠‬ﻣﺮان‬ ‫‪ : :‬ر ﺀ ى ا ‪ :‬ر‪٠‬ل ﻣ ﻠ ﻎ‪ ٠‬ﺧﻺف ﻣﺮاب اوﻻر‪.‬ذى اﺋﺪراك ادر‬

‫ل‬

‫أ ؛‬

‫‪٠‬‬

‫م؛‬

‫نوﺀ‪:‬‬ ‫‪.‬‬

‫س‬ ‫‪ ; : : .‬ع‪ ; : ; ٠‬أ د ك ‪ :‬د ‪.:‬س و ذ ‪ ; : : :‬ك‪: ٠٠‬ل ا‪ ٠‬ﺀ د ا ﺋ ﺎ ‪ .‬ﻛ ﻞ ‪ ٠‬ﺳ ﺒ ﺎ‬ ‫‪-'.‬ﺑﺎس‬ ‫ﻧ ﺮ رﻟ م ؛‬

‫! !إ‬

‫را ت ‪ ٠ ٨‬ن‬

‫;[ ﻝ‬

‫ش‬

‫?؛‬

‫ﺀ؛‬

‫‪٠‬‬

‫‪١‬‬

‫‪. ٠‬‬

‫ء‪ ٠:٠‬د ا‬


‫‪BÜYÜK OYUN - II / HİLÂFETİN KALDIRILMASI‬‬

‫‪231‬‬

‫ﺗﺒ ﻦ‬

‫ﺫﺑﺌ ﻂ ﺍ ﻭ‬

‫ﺍ ‪/‬‬

‫( ﻃﺮﻗﺪ ﻥ‬

‫ﺗﺒ ﻦ‬

‫ﻛﻨﻠﻠ ﺚ‬

‫ﻗ ﺮﺍﺑﺄ‬

‫ﻭ ﻣ ﲊ ﺭﺍ ﺕ ‪٠‬‬

‫ﺫ ﺍ ﺀ‪ ٠‬ﺫﻉ‬

‫ﻭﺇ ﺣﻨ ﲀ‪.‬‬

‫) ﻭﺍ ‪ . :‬ﺭ‬

‫ﻭ‪ 1‬ﺝ ; ﺍ ﺍ ﻭﺍ ‪ ٢‬ﺭ ﺭ ﺩ ﻯ ‪.‬‬

‫ﺣﻠ ﻔ ﻪ ‪ ،‬ﻃ ﻮ ز ﺋ ﺪ ز‬

‫>‬

‫ﻝ ‪ ١İ‬ك ‪ ٠‬د ; >‪٠٠‬ا‪:‬ث ﺣﻜﺮﻣﺘﻰ‪٠‬‬

‫ﺩ ﺍ ﺫ ﺍ ﻧ ﺪ ‪ ٠ .‬ﻭ ﺍ ﺍ ﻥ ﺍ ﻵ ﺩ ﻩ ‪ ٠‬ﺍ ﺩ ﺭ ﺕ ﻭﺍ ﺳ ﻌﻬﺎﻳﺎ‪ ٩‬ﺍ ﻣ ﲑﺍ ﺭ ؛ ‪ ٠‬ﻻﺍ‪:‬ﻍ‪ ٠‬ﻟﻌﺖ‪ ٠‬ﺍ ‪:‬ﺍ‪ ٠‬ﺩ ﺭ ﺫ ﻯ ‪٠‬‬

‫ﻣ ﻮ ر وﻟ ﻮ ر ك رﻧ ﺮ ز رو ﻃﺎ‪ ٠‬ف ﺗﻨﺎ ﻵذ ق ي؛ ﻗ ﻚ > ‪ .‬ر ذ ﺧ ﻘﻨ ﺚ‪.‬‬

‫ﺗ ﺮ‬

‫ﺍﺭﻟﺪﱙ ﺍ‪ .‬ﳎﺮﺫ ﻭ ﺧ ﻼ' ﻑ‬

‫ﺻﻜﺮ‪ ٠‬ت‬

‫ﻭ ‪ ١٠‬ﺍ ﺕ ﺍ ﺩﺍ ﺭﺋ ﻪ ﺍ ﺣ ﻞ ﻭ ﺋ ﻂ ‪ -‬ﻯ‬

‫ﺩﺗ ﻚ ﺍ ﻭ ﻵ ﺫ ﻭ ﻅ‪ :‬ﺏ‬

‫ﺫ ﻭ ﺍ ‪ ٠ ،‬ﺭ ﺩ ‪ :‬ﺙ ﺍ ﻭﺍﻧ ﻪ ﻛ‬

‫ﻣﺘﺎ ﻡ ﺧ ﻼ ﺫ ﺕ ﺩﺍ‪٠‬ﺗﺎ‪ ٠‬ﺭ ﺍ ‪ -‬ﺕ ﺩ ﻛ ﻮ ﻣ ﺖ ‪ ٠‬ﻭ ﺫ‪ ٠‬ﺫ ﺩ ﺩ‬

‫ﻧﺎ ﺩ‬

‫ر ذا ى‬

‫ﺧﺎرل‪٠‬‬

‫ﺶ ؛ ‪٠‬ﻟ ﻮ؛‪ -‬ﺫ ﰻ‬

‫‪ ،‬ﺍ ﻱ ' ﺩ‪ ٠‬ﺋ ﺬ‪٠‬‬

‫ﺣ ﻪ‪:‬‬

‫ﻭ ﺣ ﺪ ﺩ ﺍ ﳓ ﻻ ﻝ ﺕ‪ ٢‬ﻟ ﻌ ﻤ ﺬ ﺭ ﺫ ﻣ ﺪ ﻭ ﻥ ﻭ ﺀ ﺫ ﺭ ﻁ ﺭ ﻝ ^ ﺭ ﻭ ﺭ ﺍ ﻧ ﺪ ﺭ •‬

‫واﻗﻌﺎب‪٠‬ض زﻣﺎ‪:‬ر ﻫﺬام ﺧﺎدﻓﺖ‬ ‫ﺗﳰ‬

‫ﺶ ‪. ،‬ر ﻃﺎﱂ ‪٠‬ﺗﻐﺎﺑﻪ"ك‪ ،‬ﻫﻠﻢ‪٠‬‬

‫ﺩ ﻭ ﲦ ﺶ ؛ ﻧﺪ ﻑ ﺩ ﻧ ﺎ ﺭ ﺩ ﺀ ‪ ١‬ﺍ ﺫ ﺍ ﺡ‬

‫ﻟﺬ‬

‫ﻭﱎ‬

‫ا ﻣ ﺪﻧ ﻨ ﻦ ﺟﻴﺪا;ا;‬

‫ﺍﻳﺘ ﻪ ‪-‬‬

‫—ا‪:‬ات ورا ى‬ ‫واﻣﺴﺎ’ﺑﺖ ذ م‬ ‫ﺍ ﺭ ﻟﻨ ﺪ ﻳ ﲎ‬

‫\ﻣﺤﺮن ‪.‬ر ﻧﻼﻛﺬ ‘ ﺀ ﻻ ‪ .‬ض ‪ ،‬وﻣﻘﺎم‬

‫ﺍ‬

‫ﻟﻪ‬

‫ﻭ ﻣ ﺒ ﺎ‪ ٩‬ﺭ ﺣﺎ ﻝ ﺀﱂ ﺍ ‪ -‬ﻻ ﻡ‬

‫ﺫﺍ ﻵ ﻓﺘ ﻚ‬

‫و ذ‪:‬ا ﻣ ﻞ ﺀ شﺀ‪ ٠‬ﺳﻪ‬

‫اادﻫ ﺲ ﺟﻮن ﻣ ﺪ ا ر ا ‪ ۶.‬ون اك ﺗ ﺘ ﻢ ‪.‬ر ﻧ ﺮ وﻧﺎدﺑ ﻪ ‪ .‬وا وﺑﺬذد ى‪.‬‬ ‫ﺗﺠﺎ ‪ ,‬ذ ﻣﻼﻃﻴﻦ اﺀذ‪ ٠‬ﻳﻪ ارﺀﻣﻨﺪن ‪ ٠‬ةام‬

‫‪٠‬ذاﻵذق‬ ‫ﺀ‬

‫آوت وﻻوذ ﺷﺮي‪«--‬‬

‫ﻣ ﺎ ﺣ ﺒ ﺒ ﺎ‪ ٩‬ﻣﻘ ﺮ ذاﺗ ﻆ ‪ ،‬ر ر اﺗﺪﻧﺠﻪ‪٠‬رﺳﺮﺗﻮذﺿﺐ ذر‪ ۶‬ﻓﺎو'‪١‬ف او رع‪ .‬ت‬ ‫‪١‬اذت ورﺋﺎ‪٩‬رك‬

‫ﺣﻼﻧﺖ‪ .‬ﺟﻪ ﻣﺘﺄم را ت ﻛ ﻮ ﻣ ﺖ اوﻟﺪى •‬

‫‪ ٠‬ﺓﺍﻡ‬

‫دوﻧﺪرك ا ﻳ ﻢ اوو‬

‫‪٠‬‬

‫ﻣﻘﺎم ﺣﺎدذق ا؛راز ات‪:‬ك‪-‬ن ﺻﺮ‪٠/‬ادﻟﺢ‪١‬ا‬

‫ﻳ ﺪ‪ ٠‬ﺗ ﺪ‪ ٠‬راﻧﺎن ‪ ٠‬ﺗﺎم اﻃﺬﺗﻰد‪ ٠‬ﺀاذذئ‪ ٩‬ا‪،‬ت‪ ٠٠‬ﻷﻟﻢ‪ 0٠‬ر ﻻ ع‪٠‬اف‪٠‬ﻫﻤﺎﺧﻠﺘﻪ‬ ‫اوﻟﺪى وا ز‪٠‬ااﺀز‪ ٠‬ذدر ر ﻃﻞ دوام اﺛﺎدى ‪ ٠‬ا ر اوذﻣﺎن ا ﻳ ﻢ اودا‬ ‫^ ﺯﺍﺑ‬

‫ﲎ ‪٠‬ر‪١‬ذﻫﺮق‬

‫‪٠‬‬

‫ﺍ ﺍ ‪ -‬ﻛ ﺰ ‪١‬ﻣﺎم‪ ١‬ﻟ ﻤﺎﻳ ﻦ ‪ ،‬ﺧﺎﻳﻦ؛ ﻣ ﺪ ؛ ن ‪ ،‬اﻣﺐ‪ -‬اﻟﻤﺆ ’‬

‫ﺗ ﺰ ﻟ ﻪ ا ﻛ ﻔ ﺎ ا‪ .‬ﺿﺎ و ل ا‪.‬دى ‘ ذ ‪/‬ا ‪ :‬ر ﺟﻠ ﺚ ‪:‬ﻟ ﺮا ث ا‪ .‬ت‪ ( ٠‬ص‬ ‫‪٦‬ذﻻب اا ز ى دﻫﺎ اوزان ‪ ٠‬ا س اد رد ى ‪٠ .‬ل‪ ٠‬ى ‪ ١‬ﺣﻈﺪى ا ﻳ ﺪ‪٠‬‬


‫[!‬ ‫‪232‬‬

‫‪HASAN HÜSEYİN C E ^ A N‬‬

‫ﻧﺣﺮ ف‬

‫؛‪ 1‬؛‬ ‫!‪M‬‬

‫‪٠‬ﻟﺮ ﺗﻰ ﻃﺎ ق ارأ ى ﺀدا‪٠‬ﻏﺰردى ‪ ٠ ٠‬ذ ن‪ ٩‬ﻃﺮﻏﺼﻰ‬ ‫ﺧ ﺮ ىذددﻣ ﺰ‬

‫؛‬

‫ﻣ‬

‫ر‬

‫ذ‬

‫ﻛ ﻧ‬

‫ى ‪ ٠‬ا‬

‫ﺣ‬

‫ﻰ ا‬

‫د ‪:‬‬

‫د ا‬

‫ﻣ‬

‫د ﻧ‬

‫ر‬

‫و‬

‫ف‬

‫د‬

‫ﺮ‬

‫ا و ا ﻫ‬

‫ﺋ ﺎ‬

‫ف‬

‫و ا ﻣ‬

‫ق‬

‫د ا‬

‫ا أ ‪:‬‬

‫ا د \ ; ‪ ٠‬ا ; د‬

‫د‬

‫ر ﻧ ﺗ‬

‫ﻫ‬

‫ع‬

‫دود ز ك‬

‫ﻪ‬

‫> ( < ر‪:‬ﺋﺪران‬

‫ﻣﺘﺪرﻣﺬب‬ ‫ﻣﺘﺪرﻣﺬ ب‬ ‫ر ﺑ‬

‫؛‬

‫ذ‬

‫ﻔ ﺎ‬

‫ﺷ‬

‫ﺟ‬

‫ﺮ‬

‫ﺰ‪٠‬‬

‫ا ة‬

‫ﺣ ﻣ م‬

‫و‬

‫‪٠‬‬

‫ى‬

‫ر‬

‫د ‪. .‬‬

‫ذ‪٠‬‬

‫ا‬

‫ﻗ ﺎ‬

‫ر‬

‫ط‬

‫ء و ﺗ ﺔ ‪٠‬‬

‫ع‬

‫و ﻓ ﺎ‬

‫ى‬

‫ن‬

‫!‬

‫‪.‬‬

‫ﻏ‬

‫ن‬

‫ﺷ‬

‫ﺮ‬

‫و‬

‫ﺮ‬

‫و ‪٠‬‬

‫ع‬

‫ل‬

‫ﺧ ﺎ‬

‫ء ﺛ د ﻟ‬

‫ء ﺗ ﻠ‬

‫‪،‬‬

‫ا ﻳ ﻣ ﺛ‬

‫ﻵ‬

‫ﻰ‬

‫ك‬

‫ف ‪ :‬ا ا ‪ ١‬م‬

‫ا‬

‫ا ‪ ,‬ﺛ ﺑ‬

‫ﺗ‬

‫ر (‬

‫< ر‪١٠‬‬

‫ﺮ‬

‫‪ -‬ذ د ا‬

‫ر د‬

‫ﺟ‬

‫ن‬

‫‪ .‬ﻣ‬

‫ﺮ ﻧ ﺎ‬

‫ﺮ‬

‫و ﺛ‬

‫ت‬

‫ﻛ‬

‫ذ‬

‫س' ا‬

‫‪ ٠‬ا ع \‬

‫زﻣﺎن‬

‫ك‬

‫ر د‬

‫ت‬

‫ن‬

‫و ' ﻟ‬

‫‪.‬‬

‫ﻌ‬

‫ﺷ ﻣ‬

‫ر‬

‫ﺮ‬

‫ن‬

‫ﺻ ﺎ ه‬

‫ش‬

‫‪.‬‬

‫ﻟ ذ ذ‬

‫و ﻓ‬

‫ﻰ‬

‫ا‬

‫ى‬

‫ر‬

‫ر‬

‫ف ‪٠‬‬

‫ﺷ‬

‫ﻏ ﺎ‬

‫ﻧ‬

‫ﺎ‬

‫د ‪٠‬‬

‫ﻣ د‬

‫ى‬

‫د‬

‫ى‬

‫ا و‬

‫ﺛ‬

‫ى‬

‫ف‬

‫ﻗ ﻠ‬

‫ا‬

‫ر‬

‫‪ -‬ﻟ‬

‫ر ' ﺛ د ﺑ‬

‫ح‬

‫و‬

‫‪-‬‬

‫ﻌ ﺋ‬

‫ش‬

‫و ﻧ‬

‫ت‬

‫د و‬

‫د‬

‫و‬

‫د ﻳ‬

‫ر ‪٠‬‬

‫د ﺗ‬

‫ق‬

‫و‬

‫ر‪٠‬‬

‫د ‪٠‬‬

‫ق‬

‫ﻧﺮث‪.‬‬

‫و‬

‫ا‬

‫ﻣ ﺑ‬

‫م ‪ ٠‬ا ‪٩‬‬

‫ر‬

‫د‬

‫‪٠‬‬

‫ﺑ ﺾ درا‪ .‬اوودﻣﺎز ‪.‬‬

‫‪٠‬ذرﺣﺎﻟﻬﻜﻮر‪ ٠‬ﻧﺤﻨﺎﻳﻢ ﺗﻮا س وا را ى ;ﻛﻮﻣ ﺖ ﻣﺎ ﻵ ﻣ ﺶ درﻋﻬﺊ‬ ‫ا ﺋ ﺪ ﻧ ﻤ ﺎ ‪٠‬ﻣﺰﻟﺬ‬ ‫ن‬ ‫و و س‪٣‬ﺿ ‪.‬ﺮ ‪:‬ا ا ت‬

‫ر‬

‫؛‬

‫ز‬

‫ط‬ ‫ﺣح ‪١‬ﻜ ر و ﻣ ﺗ د‬ ‫ك‬

‫ﺑ‬

‫ﺗ‬

‫ش‬

‫ﺑ‬

‫ﺧ ﺑ‬

‫ﻐ‬

‫ﻛ‬

‫ﻪ‪٠‬‬

‫ز ا‬

‫ط‬

‫ﻣ ﺗ‬

‫ﺮ‬

‫ء ﻳ ﻧ‬

‫ت‬

‫ﺳ‬ ‫‪ ٠‬ر; ا \ سﺍ‬ ‫ﻰ ‪٠‬‬ ‫ﻰ‬ ‫‪ - ٠‬ﺛ‬ ‫‪ ،‬اا‬ ‫ر ‪ ; .‬ت‬ ‫اا ا د ا‬

‫ﻣﺤﺘﻰ اذذاﻣﺎﻣﻪ‬ ‫ا ذ ﻗ ﺬ ﻣﺬ‪ ٠‬زز ﺗ ﻨ ﺎ ﺷ ﺐ ﺑ ﻪ وارام‬ ‫ﻼﻧ ﺶ‬ ‫ب ا وﺗﻪ ﺧﻄﺮ‪-‬ﺗﻔﻄﺎم ﺧ‬ ‫ص ر ﺟ ﻰ ‪ ٠‬ﺗﻌ ﻰد ر ‪٠‬‬ ‫ﺣﻼ‬ ‫‪.‬‬

‫و‬

‫و ﻟ‬

‫‪٩‬‬ ‫‪ ٠ ١‬د م‪.>٠‬‬ ‫‪ ٠٠‬ﺗﺋ م ﻪ‬ ‫‪ ٩٠٠‬ﺋ‬ ‫‪ ٠‬مد‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﻌ ﺗﺗ دذ‪٩‬ه 'ﻣ ذ ك‬ ‫ﺣﺧ ﻠ‬

‫ﻰ‬

‫ﻰ ﻗ‬

‫و ا‬

‫ﺳ‬

‫د‬

‫ر ﻟ‬

‫ف‬

‫ا و ﻟ ﻣ ﻔ ﻪ‬

‫ء‪٠‬‬

‫ذ‬

‫ط ﺎ ا ﺗ‬

‫د‬

‫ﺷ ﺎ‬

‫م‬

‫‪٢‬‬

‫و‬

‫ﺟ ﺗ‬

‫ﻋ ﺎ‬

‫ﻰ‬

‫‪ ٠‬ﺗ‬

‫ر ﻳ ﺗ‬

‫ز‬

‫ﻐ‬

‫ﻰ‬

‫ك‬

‫د‬

‫ر‬

‫‪٠‬‬

‫ﺟﺎزك و ا ر ت ‪ü‬ت ‪٠‬ﺗﺎر^ﻳﻰ ﻣﺤﺘﻮى اوﻻن ﻳﻼد ا‪ ٠‬ا ﻵ م‪ ٠٠‬ك‬ ‫وﻃﺎف‬ ‫ﻣﻴﻠ هﻪ اورارد‪ ٠ .‬ﻗﺎ‬ ‫سﻣﺪ‬ ‫اﻟﺨﺮ‪٠‬س‪٠‬‬ ‫ﺧ ﻼﻧ ﻚ ‪٠‬ر ﻃﺎﻟﻢ وﻇﺎﻷ‬ ‫ﺗﺎمم ﺣ‬ ‫ت اﺧﺮ‬ ‫وﺿﻴﺖ‬ ‫دﺑﻪ ى واردذﻛﺎااورﺑﺮ‪. ٠‬زﻛﻮزررﺑﺤﻪ ﻧ ﺮ ا‪٠‬ﻏﻚ اﺗ ﻐﺎ اد ر‬ ‫اﺀ‪ ٠‬ﻫ ﻰ‬

‫إ‬

‫؛‪1‬‬

‫‪٠‬ﻣﻪ‪ ٠‬وﻃﺮذ ﺗﻠ ﻖ‪ ٩‬ﻣﺄ‪٠‬ت و ر د ﻳﻮرا‪.‬‬ ‫ﻣﻪ‬

‫ر ا ء ذ‬

‫\‬

‫ر ‪ ٠‬د‬

‫ب‬

‫د‬

‫ﺑ‬

‫ر‬

‫ز ﻣ ﺎ‬

‫ز ﻣ ﺎ‬

‫ﻣ ﻧ‬

‫ﺑﺮﻳﺎ‪ ٩‬اﻳﻤﺜﻦ ‪ .‬ﺷﻤﺪ ى‪-‬ﻟﻌﺬ ت ﻧﺤﺘ‬ ‫ﺠﺎ؛ﻟ ﻰ ارﻳﺎ‬ ‫ﻛﺜ ﻲ ؛ﻟ‬ ‫ﻧﺤﻨ ﺶ‬ ‫اراذذ ا اﺀ‪ ١‬ذ ^ ﻛﺘ‬

‫‪٠‬‬

‫ذ‬

‫ص‪.‬‬

‫ا ﺗ‬

‫‪ .‬و‬

‫ﻃﺮز ﺗﻠﻖ‬

‫ﻋ ﺎ ﻣ‬

‫و‬

‫ﺍ ﻭﺍﺗ ﺪ ﺭ‬

‫ﻞ‬

‫ر‬

‫د ‪.‬‬

‫ﻳﻮأﻣ ﺰﻟﻨﻠﺮ د ﻳﺘﻮن‬

‫ا ﻻ ﺟﺎ‪٠‬ث ﻧﻨﺄر اﺋﺘ ﺪ‪ ٠‬ﻛﻤﺰ ‪ ٠‬ذ د ر د‪ / ٠‬ر‪ ٠٠‬ﺟ ﻜ ﻢ‪ : ٠‬ﻳﺘﻮ ن‬

‫‪٠‬‬

‫‪I‬؛‬


‫‪ ٨ 81‬ﺋ ﻼ‪ 1‬ﻫ ﺎ ﺉ‬

‫‪233‬‬

‫ﺍ‬

‫ش‬ ‫ﻈﺎ‬ ‫ﻮﻧ‬ ‫‪ ٠‬ا‪ ٠‬ط ﺀ ﻋﺒﻪ ﻳ‬ ‫‪٠‬در‬ ‫ﺖ‬ ‫‪٠‬ﺑﻬ‬ ‫وﻇﺎﺋﻒ د‬

‫‪٠‬ﺧﺎ رزﻟﻲ‪٠‬رﻛﻠﻦ اﻳ ﻮ ن‬ ‫ا‬ ‫ﺧﻠﻨ ﻪ‬

‫‪٠٠‬‬

‫ﺧ ﺎ د ﻣ ﺎ ﻟ‬

‫ﻣﺮﺣﻪ ث ﺧﺪ ﻣ ﻦ‬ ‫ﺔ‬

‫‪ ٢‬ﺗ‬

‫ﺷ‬

‫ﻛ‬

‫ﺦ‬

‫ﺮ ‪٠‬‬

‫ر‬

‫\‬

‫ﺮ ‪ ٠‬ﻳ‬

‫ﺻ‬

‫ﻧ‬

‫و‬

‫ت‬

‫ﻖ‬ ‫رﻟ‬ ‫ا‬

‫ء‬

‫ا‬

‫‪٠‬‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪٠‬ﻳﺎ‬ ‫‪٠‬‬ ‫ر‬ ‫ﺮ‬ ‫ﺞ ﺑﻰﻣ‬ ‫ﺣ‬ ‫ﺮ‬

‫ﻣ‬

‫اﻛﺪﺟﺎب‬

‫ى‬

‫‪ 7‬؛‬

‫ﻻ‪-‬‬

‫‪. ,‬‬

‫< را ه‬

‫د‬

‫د‬

‫ا ‪ .‬ﻳ ﺗ‬

‫و ﺑ ﺎ‬

‫ب‪.‬‬

‫ﺣﺮ ﻡ ﺗﺮ ﳌ ﻒ‬ ‫ﻰ‪٠‬‬

‫و ﺑ ﻧ‬

‫ﻣ‬

‫ر ‪ :‬ا‬

‫و‬

‫ﻞ‬

‫ﻫ‬

‫ﻣ د ‪,‬‬

‫\ ‪ ٠ ٠‬ﺗ‬

‫ر‬

‫ذ‬

‫ﺧ ﺑ‬

‫ى ‪،‬‬

‫ر‬

‫ك ‪ ٠ ٠‬ا‬

‫ﻋ ﺎ ء‬

‫ﻣ‬

‫ﻭﻧﻠﻨﺎ ﺳ ﺪ ﻭ ‪٠‬‬

‫إ‬

‫ا‬

‫ﻟ‬

‫‪0‬‬

‫ﺮ‬

‫ب ‪ ٠‬ذ‬

‫ث‬

‫ﻛ‬

‫و‬

‫ا‬

‫ﻛ‬

‫ا‬

‫ر‬

‫‪٠.‬ﻋﻞ‪ ٣‬ر‪٠‬‬

‫ا ا ه‬

‫و‬

‫ﻣﻌﳦ ﺼﺎ‬

‫ﺿ ﺄ‬

‫ى‬

‫ﺟ ﺎ '‬

‫‪ ١‬ﺑ‬

‫‪٠‬‬ ‫ت ا‪.‬ةﻛﺪ‬ ‫ى ;‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﻲ‬ ‫ﺼ‬ ‫‪:‬ﻟ‬‫ﻚل‬ ‫ﺿ‬ ‫ر‪.‬‬ ‫ﻪ ﻳﺬاﻣﺎ‬ ‫ﺧ‬ ‫‪٠‬‬ ‫ر‬ ‫بذ‬ ‫اﻧﺎ‬ ‫ﺭ‬

‫‪٠‬‬ ‫ث‬

‫ك ‪:‬‬

‫ﺑ ﺎ‪ ٩‬ى ﺀﻫﻲ‪ ٠‬ﻟﺨﻌﺘﺖ‪ 4‬ة رك‪ .‬ﺟ ﻰ د ى اردﻳﻨﻨﺪ ن‪-‬‬

‫ر‬ ‫‪٠‬‬ ‫اﻣﺠﻮن‬

‫ه‬

‫م‬

‫ﺣ‬

‫ﺿ‬

‫ن‬

‫ﺮ‬

‫ر‬

‫‪ ٠‬ء ا ا‬

‫ا‬

‫ﺉ ‪BÜYÜK 0‬‬

‫ﻣﺎ‪ .‬ﳸ‬

‫و ‪٠‬‬

‫ا‬

‫ن‪٠‬‬

‫ى‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ﻵ‬

‫د‬

‫ﺭ‪ ٦‬ﻭ ﺑ ﻠ ﺰ‬

‫ر ' ‪١‬‬

‫ن‬

‫ﻳ‬

‫ك‬

‫؛‬

‫'‬

‫ﺽ ‪٣‬ﺍ ﻵ ﺫ ﺭ‬

‫> و ز ﻛ ﺎ‬

‫ا‬

‫؛‬

‫ك‬

‫ﺎ‬

‫‪ .‬ﺑ‬

‫و ' ذ‬

‫ر ‪ ٠‬ب ‪٠‬‬

‫ا‬

‫ا‬

‫ى‬

‫ا‬

‫و‬

‫ﺋ ﻘ ﺎ‬

‫ش‬

‫د‬

‫ﺮ‬

‫ر‬

‫ﻣ ﻘ ﺎ ﻣ ﺂ‬

‫‪.‬‬

‫ف ' ذ‬

‫‪٩‬‬

‫ﺧ ﻠ ذ‬

‫‪-‬ﻝ‪٠‬ﺗﺈﰏ ﻯﺭﺭﺗ ﺐ‪ ٠‬ﺃ‬

‫ف‬

‫ت‬

‫ب‬

‫ا ‪٠‬‬

‫ا ﻳ‬

‫ن ‪.‬‬

‫‪-‬‬

‫ﺑ‬

‫ا‬

‫ى‬

‫ﺮ ‪ ٠‬ا ه‬

‫ﻛ‬

‫ﺮ ‪.‬‬

‫ﺣ‬

‫ق‬

‫ﺮ ;‬

‫ي‬

‫‪٠‬داذ‬ ‫ﺀ د(; ﻛﺮ؛‬ ‫‪-٩‬ذ‬ ‫ﻤﺎ‬ ‫ت ﺑﺎ(افﺣ‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫فﻣﻘﺎ‬ ‫ﻻ‬ ‫ﺟﻨﺪهذا‬ ‫ر‬ ‫ﻰﺧﺎ‬ ‫ﺀ‪4‬ﺗ‬ ‫ﻖ‬ ‫ﺣ‬ ‫ا‬ ‫ﺟ‬

‫ﻰ‬ ‫وﻟ‬ ‫ا‬

‫و‬

‫ﻔ‬

‫‪ - ٠‬ذذ‬

‫د ‪٠‬‬

‫‪١‬‬

‫ر‬ ‫ﺰد‬ ‫ﺻ‬ ‫‪٩‬‬ ‫ذ‬ ‫‪٠‬د ن‪-‬‬ ‫ب‬ ‫ﺲ ‪.‬‬ ‫ﻬ‬ ‫‪٠‬ﺑ‬ ‫ﻢ'‬ ‫وﺣ‬ ‫ﺀ ﺑ”ﻪ ‪.‬‬ ‫ت‬ ‫‪٠‬‬ ‫‪٠‬‬ ‫ر‬ ‫ﺴ‬ ‫ﻫ‬ ‫‪..‬‬ ‫سا‬ ‫‪٠‬‬ ‫ث‬

‫و ة ‪:٠ ٠- - ١‬‬

‫ر ‪ ٠‬ر‬

‫ف‬

‫ﺣق ﻘ‬

‫ا ا ز ز ف ‪ .‬ك ‪.‬ﺣ‬

‫ﺮ‬

‫ت ا ﺳ ﻼد‬ ‫ﻻذ‬ ‫ﻟﺬام‪.‬ذ‬

‫ﻪ‬

‫ﻣ ﺑ‬

‫‪٠‬ذا'ى‬ ‫ا‪.‬‬ ‫ا ‪ .‬ذ ا‬

‫ى‬

‫‪-‬‬

‫‪١‬ا ‪.‬‬

‫ب‬

‫ي‪٠‬ﺟ '‬

‫‪.‬‬

‫‪ ١‬ا ﻳ ﻳ د د ا ءر‬

‫ات‬ ‫ﺀءا‪٠‬‬ ‫صﻞ‬ ‫ﺀﺣ ﻜ‬ ‫ر‬ ‫ازا دد(‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﺣ‬ ‫ﺀو‬ ‫ف‬ ‫ﺮ‬ ‫ﻛ‬ ‫‪٠‬ا‪.‬ا‬ ‫اواىمﺀذ‬ ‫ى‬ ‫ل اوا‬ ‫ﻰ‬ ‫ﺪﻟ‬ ‫ﺪ‬ ‫ﺣ‬

‫‪٠‬إه ^ﺗﺎم ذﻵﻓﺖ‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﺑ ﺎ‪١‬ب ا‬

‫آ‬

‫ر‬

‫د‬

‫‪-‬‬

‫د‬

‫ء‬

‫ر ا ‪' .‬‬

‫ذ‬

‫ط ﺂ‬

‫ك‬

‫‪.‬رذﻛﻼ‪--‬؛د‪-''-.‬ﺀ‬

‫‪ .‬واﺑﻨ ﻰ ا ر ن اا‪..‬د‪ . - ٠‬ك ا س ؛ﻟ ﺪ ‪ ’ ،‬ﻇ ﺮ دﻗ ﻪ آ ﺋ ﻖ ﻻز*در ‪-‬‬

‫>وذك اش وررك ﻛﻮا ت ا‪ -‬ﻻﺑ ﻚ ‪/‬اﺣﻤﺎ;ى ﺀكﺀ اوذ‪٠‬د‬ ‫و ر ‪ ٠‬ﻏﺌﺮر‬

‫‪.‬ا ر ت ‪ ١‬ﺀﻓﺎ‪ ٠‬ى‬

‫; م _‪ ٠‬از'ا< ‪ ٠‬ذ ﺛ ﺮ د‬ ‫‪٠‬‬

‫ء‬

‫ﻻ ذ‪٠‬‬

‫ﺑ‬

‫ﺎ‬

‫ﺑ‬

‫د ‪٠‬‬

‫ر‬

‫د‬

‫د‪٠‬‬

‫> ر "‪ ٠-‬م ‪ ٠.‬و را‪ .‬ذ'‪ .‬ل ‪ ٠‬ﺗ ﺮا ه ا‪ .‬ز ك ﻵر‪ ٠‬د ر ‪٠‬‬

‫ا ا ر‪ ٠‬ل‬ ‫ر‬

‫د‬

‫ﻣ‬

‫ف‬

‫ا ز ازﻻب‬ ‫‪ -‬ا‬

‫ر آ‬

‫ف ‪٠‬‬

‫ﺻ‬

‫ﻛ ﺮ *ا ت ا ى ﻵ ب' ك زد‬ ‫ﺞ‬

‫ء‬

‫ر‬

‫ى‬

‫ز '‬

‫ر‬

‫ب‬

‫ا ‪. ٠‬‬

‫ﻻ‬

‫ل‬

‫‪ ٠‬ﻻه‬ ‫ه؛ﻛﺮ ﻳ ﺪ ﻧ ﺪ ن آرش اوﻟﻬﺮق‪ ٠‬ﻃﻮﺿﺪدن ﻃﻮﺿﻮ‪ ٩‬ض‪.‬ذم‬


‫‪234‬‬

‫‪HASAN Hü s e y in‬‬

‫‪ceylan‬‬

‫إ‬

‫) ' < ‪-‬وك‪1‬ﺗﻰ ‪.‬ﻗﺎﻣﺮى وا ﻃﻪ ﺑ ﻪ ﻣﺘﺎم ﺧﺎزﻧﻪ ارﺗﻴﺎﻃﺮ‪.‬ذف‬ ‫ى' ^د ى اﺟﻬﺘﻰدذ ﻣﺮاذق ‪٠‬ذدﻟﺤﺖ ^ ر واﺛ ﺪ ر ‪-٠‬‬ ‫‪f A‬‬

‫ا؛ﺛﺘﻪ ا ﺳ ﻼﻣﺪد ﺧ ﻺﺗ ﻚ ﻣﺘﻨﺎ ى ا ﺳ ﺒ ﻖ ‪،‬‬ ‫ﺣ ﺗ‬

‫و‬

‫روﺧﻨﺎﺋﻒ ﻧﺮﺗﺒﻪ‪-‬ى ﻧﺮرت اﺑﻘﺎد‬ ‫‪،‬‬

‫ق‬

‫ﺀ ت ﻛﺜﺮﻳﻰ ‪٠‬‬

‫ﺣ ﻧ ﻧ ﻧ‬

‫ء‬

‫د‬

‫ا‬

‫ى‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ذ‬

‫ﻣ ﺛ‬

‫ﻪ‬

‫ﺮ ﺑ‬

‫ذد‬ ‫ا‪V‬ء ‪İ‬ﻵ ذ د‬

‫ر ﺳﺒﻰ‬ ‫اﻳﻌﺎ‬ ‫اﺑﺮو ا‪.‬ﻏﺎث ا و ك ﻟﻮاز ﺷﺪه ﺑ ﻮ ل‬ ‫ﺛﻴﻰ‪ .‬ﻧﺒﺮد‬ ‫‪ ٠‬ر‬ ‫اوﻟﺪى ‪٠‬‬ ‫ح اوﻓﺪ ى‬ ‫اﻳﻀﺎح‬

‫ﻏﻚ‬

‫ﻟﻮاذﻣﻰ اوﻻن ﺣﻨﻮق ووﺧﻔﺎك‬

‫ا‬

‫د‪:‬أف اوﻟﺪﻳﻰ ﺟﻬﻨﺈه‬

‫ﺗ ﺎ ﲠ ﺪ‪٠‬‬

‫ﻧ‬

‫ﻝ‬

‫ﺢ‬

‫ﺧ ﻺﻧ ﻚ‬

‫ﺓ —ﺃﺟﻪ ‪ .‬ﺭ ﺟ ﻬ ﺘ ﻚ ‪ ٠‬ﺭ ﺫ‪ ' 1‬ﺭ ﻥ‬

‫ﺍ ﺩﻟ ﺸ ﺪ ﺭ ‪.‬‬

‫ف‬ ‫‪٩‬‬ ‫‪٠‬‬ ‫‪٠٠‬ﺑﺪ‬ ‫‪٩‬دد‬ ‫ر‪٠‬ا‬ ‫ﺣ‬ ‫ﺑﺒﺪرﺭ ‪..‬‬ ‫ﻑ ﺑ ﺒ ﺪ‬ ‫‪٩٠‬‬ ‫ﻪﻪ‬ ‫وﻓﻓ‬ ‫اﻭ‬ ‫ﺀﺑﺪ ﺍ‬ ‫‪٠٠‬اﺍ‬ ‫ﺍ\ﺩﻡ‬ ‫س ﺍ‪٠‬‬ ‫رﺱ‬ ‫ﺪﺪ ﺭ‬ ‫ﺧ‬

‫زﻳﻨﺘﻪ ﻳﻮ ا ﻧ ﺒ ﺎ ر ا ه ﺑﺮك ﻣﻠﺖ ﺟﻠ ﻨ ﻚ ا ‪ ١‬ﺗﺘﺮ‪.‬ن‪٠‬اى ‪٣٣٨‬‬ ‫ز ﻳ ﻧ ﺗ ﻪ‬

‫‪.‬‬

‫ا‬

‫ر‬

‫ﻧ‬

‫ﺑ‬

‫ﺎ‬

‫ر‬

‫ه‬

‫ا‬

‫ﺮ‬

‫ﺑ‬

‫ك‬

‫ﻣ ﻠ‬

‫ﺟ ﻠ‬

‫ت‬

‫ك‬

‫ﻧ‬

‫‪١‬‬

‫ا‬

‫ﺮ ‪.‬‬

‫ﺗ ﺗ‬

‫ن‬

‫‪ ٠‬ا‬

‫ى‬

‫‪٨‬‬

‫‪٣‬‬

‫‪٣‬‬

‫ادأر‪ ٠‬ﺛ ﺰ زا رده ﺧﺎزف ﻧﺮﻋﻨﺮﻳ ﻒ ‪.‬ر ﺟﻬﺖ ﻳﻮﻧﺪر ‪. .‬اﺀ ﺀﺑﻪ؛ﻛﺎش‬ ‫ا ر أ ر ﻳ‬

‫ﺧ ﺈ‬

‫‪.‬‬

‫ذ‬

‫ﺗ ف ر رد‬

‫ﺿﺎ ر‪٠‬‬

‫د‬

‫ه‬

‫ﺮ‬

‫ﻧ‬

‫ةاﻟﺘﺎﺗﻬﺮق ا ﺀ ر‬

‫ﻋ ﻧ‬

‫ﺮ ﻳ‬

‫ف‬

‫‪.‬‬

‫ر‬

‫ﺟ‬

‫ﻬ‬

‫ت‬

‫ﻳ‬

‫و ﻧ‬

‫د‬

‫ا ﺳ ﺎ ز ﺑ ﺮ ل ‪ ٠‬ﻟ ﻐ ﻳ ذ اﺗذذﻟ ﺮ ك ﺻ ﺮ ز ﺗ ﻰ ﺳ ﻣ ﻊ‬

‫اﺑﺎ ر د ‪ 1‬ا ا ﺑ ﺪ ر ‪ -‬واﻟ ﻼ م ر ر اﺗ ﻊ اﻟﻬﺪق ‪-‬‬

‫‪٠ ►٠.‬‬ ‫>‬

‫ر‬

‫‪.‬‬

‫‪٠‬‬

‫ط ء‬

‫ء ﺑ‬

‫ﻪ ؛‬

‫ﻛ ﺎ‬

‫ش‬

‫‪I‬‬


BÜYÜK OYUN ٠ II / HİLAFETİN KALDIRILMASI

235

Mustafa Kemal. 27 Ocak 1923 günü beraberinde Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak). Ordu Komutanı Kâzım (Karabekir), Kolordu Komutanı Fahreddin (Altay) paşalar ve diğer silâh arkadaşları olduğu halde Karşıyaka İstasyonunda.

Mustafa Kemal. 27 Ocak 1923 günü İzmir Basmahane İstasyonunda


11 k

11 b ib l iy o g r a f y a

(FAYDALANILAN KAYNAKLAR) Afyonlu İsmail Şükrü (Çelikalay);

Ahmet Cevat Emre; Ahmed Emin Yalman: Ahmet Mumcu;

Ahmet Reşit Bey; Ahmet Kabaklı; Albay Hüsamettin Ertürk; Ali Birinci; Ali Fuat Başgü; Ali Fuat Cebcsoy;

Hilafet.i Islamiyye ve Büyük Mil­ let Meclisi^ Erzurum Atatürk Üniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Kütüphanesi. Seyfettin Özeğe Ko­ leksiyonu, iki Neslin Tarihi. Yakın Tarihte Gördüklerim, Geçirdiklerim, İstanbul-1970. Türk Devrimi.nin Temelleri ve Gelişimi, Ankara-1974, Üçüncü Baskı. Gördüklerim. Yaptıklanm, İstanbul-1945. Temellerin Duruşması. İst-1992 İki Devrin Perde Arkası. îstanbul1957. Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Dergah Yayınlan, İstanbul-1990. Din ve Laiklik, Yağmur Yay.. İstanbul-1982. Milli Mücadele Haiıralan. İstanbul. 1953.


r 'l

Ali Fuat Cebesoy; Ali Fuat Türkgcldi; Ali İhsan Sabis; Ali Rıza Kırboğa; Arnold Toynbe;

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri Avni Doğan; Ayşe Osmanoğlu; Baskın Oran;

Behçet Cemal;

Behçet Kemal Çağlar;

Bernard Lewis; Bilal Şimşir;

Siyasi Hatıralar, (2 cilt) Vatan Neşriyat, İstanbul-1957. Görüp İşittiklerim, Türk Tarihi Kurumu Yay.. Ankara-1951. Hatıralanm I-II, Nehir Yay. İmam Hatip Okullan Davası, Milli Gazete Yay., lstanbul-1975. Bir Devletin Yeniden Doğuşu, İstanbul-1971. Atatürk'ün Kişiliği, TDK Yay., 1969. Ankara-1984 (3 cilt) Kurtuluş. Kuruluş ve Sonrası, İstanbul-1966. Babam Abdülhamit Han, Istanbul1960. Atatürk Milliyetçiliği: Resmi İdeoloji Dışı Bir İnceleme, Anka­ ra-1988. Şeyh Said İsyanı, Sel Yayınlan, lsianbul-1955. Haürat. (1913-1922 Yıllan), İstanbul -1922. "Tutsak Asya Burcunda ilk Baş Kaldırma Bayrağı". Atatürk'e Saygı, TTK Yay.-1969. Modern Türkiye'nin Doğuşu, TTK Yay.. Ankara-1988. Dış Basında Atatürk ve Türk Dev­ rimi. Ankara-1981. İngiliz belgeleriyle Türkiye'de Kürt Sorunu.


C. Dursunoğlu; Celal Arıkan; Celal Bayar; Cemal Kutay:

Charles Sherrill;

Çetin Özek;

Çetin Yetkin; D. Mehmet Doğan;

Davut Dursun;

Milli Mücadele'de Erzurum, Anka­ ra-1959. Atatürkçülük ve Kemalizm, T. İş Bankası Yay.. Ankara. 1974. Ben de Yazdım. İstanbul-1983. Milli Mücadele Öncekiler ve Son­ rakiler. Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, (20 cilt), İstanbul-1957, Alioığlu Yay. Fevzi Çakmak Atatürk'ü Tevkif Edecek­ ti! lstanbul-1955. Örtülü Tarihimiz. (2 cilt) Hilal Matbaası, lstanbul-1975. Tarih Sohbetleri, (9 cilt) Istanbul1966. Bir Elçiden Gazi Mustafa Kemal. Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul-1976. Din ve Devlet, Ada Yayınlan, Istanbul-1984. Türkiye'de Gerici Akımlar. Varlık Yay.. İstanbul-1964. Tek Parti Yönetimi. Altın Yay.. Ankara 1983. Darbeler, Müdahaleler ve Siyasi Sistem. Rehber Yay., 2 Baskı. An­ kara-1990. Osmanlı Devletinde Siyaset ve Din. İşaret Yayınlan. Istanbul1989.


3

rJ

٠١

Doğan Avcıoğlu; Dr. Mehmet Önder: Dr. Selahaddin Tansel; E. Ulubelen; Edgar Pech; Enver Behnan Şapolya; Ergun Aybars;

Eşref Edip; F. William Frey; Fahir Armaoğlu;

Fahreddin Altay; Fahri Belen; Feridun F. Tülbentçi; Feridun Kandemir;

Kurtuluş Savaşı (4 cilt). Tekin Yayınlan-1989. Atatürk Bildirileri. Kültür Bak. Yay.. Ankara-1990. Mondros'tan Mudanya'ya Kadar. 4 cilt Ankara-1973. İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye. İstanbul-1967. Les Allies et La Turquie. Paris1925. Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi. İstanbul-1958. İstiklal Mahkemeleri, (1923-1927) Kültür Bak. Ankara-1983. İstiklal Mahkemeleri, (1920-1923). Bilgi Yayınevi Ankara-1975. Kara Kitap. Işıklar Yayınevi, İstanbul-1969. Turkish Political Elite. Siyasi Tarih (20.Yüzyıl), iş Ban­ kası Yayınlan. 5. Baskı, Ankara1987. On Yıl Savaş ve Sonrası, Istanbul1970. Atatürk Devrimi ve Din. Belgeler­ le. T.T.D.-1968. Cumhuriyet Nasıl Kuruldu? lstanbul-1955. Mustafa Kemal. Arkadaşları ve Karşısındakiler. İstanbul-1964. Rauf Orbay. İstanbul-1965.

:I


Fethi Okyar;

Fethi Tevetoğlu; G. Otmanbölük; Gail Minalt; Galip Söylemezoğlu; Gottohard Jaeschke (T. Bıyıkoğlu);

Gotthard Jaesckc;

H. Himmetoğlu; Halide Edib Adıvar;

Hamza Eroğlu; Hasan Rıza Soyak;

ü ç Devirde Bir Adam. (Haz: Cemal Kutay). Tercüman Yay., İstanbul. 1980. Atatürk'le Samsun'a Çıkanlar. An­ kara. 1971. İsmet Paşa Dosyaı, İstanbul-1969. The Khilafat Movement. Bonbay1982. Başımıza Gelenler. Yakın Bir Ma­ zinin Hatıralan, İstanbul-1939. Atatürk Anadolu'da. İstanbul-1981, 2 Baskı. Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara-1971, Çev: C. Köprülü. Yeni Türkiye'de İslamlık. Bilgi Yayınevi, Ankara-1972. Das Ende dos Osmanischen Sultanats, 1951. Mustafa Kemal et la proclamition dela Republiğne en Turgie. Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımlan, 2 cilt, İstanbul. 1975. Dictatorship and Turkey. Yale Re­ view Güz-1929. İngiliz Belgelerinde Türkiye, İsl1967. Türk'ün Ateşle İmtihanı. lsl.-1962. Türk İnkılap Tarihi, Ankara-1973. Harp Tarihi Vesikalan Dergisi. Atatürk'ten Hatıralar. (2 cilt) Yapı


‫؛‬٠ II

Hilmi Uran; İbrahim Arvas;

Ilyas Sami Kalkavanoğlu; İskilipli Atıf;

İsmail Arar; ismet İnönü; Jean Deny; John Edmons; K. Atatürk Kadir Mısıroğlu:

Kazım Karabekir;

Kazım Özalp; Kazım Oztürk;

Kredi Bankası Yay.. İstanbul1973. Hatıralarım. Tarihi Hakikatler, Ankara-1954. İnönü'nün Söylev ve Demeçleri, İstanbul-1946. Milli Mücadele Hatıralanm, İstanbul-1957. Frenk Mukallitliği ve İslam, Çile Yay.. İstanbul-1976 (Çev-Sadık Albayrak). Atatürk'ün İzmit Basın Toplantısı, İstanbul-1969. Hatıralar (2 cilt). Bilgi Yayınevi. Ankara-1987. Yeni Türkiye. (Çeviren; S. Kodol. baş), Ankara-1960. Kurds, Turkis and Arabs. Nutuk. 2 cilt, İstanbul-1951. Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahitler. Sebil Yayınlan, İstanbul-1977. Lozan, Zafer mi. Hezimet mi?. (2 cilt) Sebil Yay.. İstanbul-1977. Osmanoğullannın Dramı, Sebil Yay., Istanbul-1978. İstiklal Harbimiz, İstanbul-1960. İstiklal Harbimizin Esaslan, İstanbul-1972, Dördüncü Baskı. Milli Mücadele, Ankara-1985. Atatürk'ün TBMM'deki Gizli ve


Kemal Arıburnu;

Kemal Melek;

Konyah Mehmed Vehbi (Çelik) Lord KİIU.OS;

M. Baydar; M. Şükrü Hanioğlu;

Mahmut Goloğlu;

Açjk Oturumlarda Yaptığı Konuşmalar, (2 cilt), Kültür Bak. Yay., Ankara-1990. Milli Mücadele ve İnkılaplarla İlgili Kanunlar (Meclis Görüşmeleri ve Gerekçeli Karar­ larıyla Birlikte). Ankara-1957. Doğu Sorunu ve Milli Mücadelenin Dış Politikası, İstanbul-1985. Hülasatü'l Beyan R Tefsiri'l Kur'ân Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu (Çeviren: N. Sander), 8. Baskı, îstanbul-1981. Atatürk, 2 cilt, İstanbul-1966. Atatürk ve Devrimleri, Istanbul1973. Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanh İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889-1902), îstanbul1985. Osmanh İttihat ve Terakki Cemi­ yeti ve Jön Türklük I ١ İletişim Yay., Istanbul-1987. Cumhuriyete Doğru, Başnur Mat­ baası. Ankara-1971. Erzurum Kongresi. Ankara-1968. Erzurum Kongresinden Ölümüne Kadar Atatük (10 cilt). Halifelik Ne idi? Nasıl Alındı?


٠

٠.

'1

i ,1

il . ٠٠

Niçin KaldınIdı? Ankara-1973. Mazhar Müfit Kansu; Erzurum.dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber. (2 cilt), TTK Yay., Ankara-1968. Mehmed Emin Bozarslan; Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu, Ant Yay.. İstanbul-1969. Mehmed Önder; İzmir Yollannda Atatürk'ün Batı Anadolu Gezisi, iş Bankası Yay., Ankara-1989. Mete Tünçay; Türkiye'de Sol Akımlar I. (19081925) A١Ü. SBF Yay., Ankara1967. Türkiye'de Tek Parti Yönetiminin Kurulması, Yurt Yayınlan, Ankara٠1981. Metin Toker; Şeyh Said ve İsyanı. Mustafa Baydar; Hamdullah Suphi Tannöver ve Hatıralan, Menteş Yay., Istanbul1968. Mustafa Mütfüoğlu; Cumhuriyet Tarihinde Mühim Olaylar. Seha Neşriyat; Istanbul1989. Yalan Söyleyen Tarih Utansın (10 cilt) Çile Yayınevi. İstanbul-1989. Mustafa Nuri Paşa: Netayicü'l Vukuat. TTK Yay., An­ kara-1978. Münevver Ayaşlj; İşittiklerim. Gördüklerim, Bildik­ lerim. İstanbul-1973. N. Nazif Tepedelenlioğlu; Ordu ve Politika, İstanbul. 1967. Naşif Hakkı Uluğ; Halifeliğin Sonu. Türkiye İş Ban­ kası Yay.. Ankara-1975.


Necip Fazıl Kısakürek; Neşet Çağatay;

Nevres Paşa; Niyazi Berkes; Nurşen Mazıcı:

O. Sami Coşar; Osman Nuri Ergin; Ömer Kürkçüoğlu;

Özer Ozonkaya; Paul Gentizon;

Philips Graves; Prof. Dr. M. Kemal Öke:

t

Uç Büyük Devrim, Ak Yay., An. kara-1965. Sultan Vahidüddin. Son Devrin Din Mazlumlan Atatürk Önderliğinde Saltanattan Cumhuriyete Geçen Türkiye, 50. Yıl. Elleyletü Hablâ, Şam-1340. Türkiye'de Çağdaşlaşma, Bilgi Yayınlan. Ankara-1972. Atatürk Döneminde Muhalefet. Dilmen Yayınevi, İstanbul-1984. Nutuk-Söylev, TTK Basımevi, Ankara-1987. Milli Mücadele Basını, îstanbul1964. Maarif Tarihi, (5 cilt). Eser Yayınlan, İstanbul-!977. OsmanlI Devletine Karşı Arap Bağımsızlık Hareketleri, (19081918), Ankara-1982. Türk-îngiliz İlişkileri. (1919-1926) SBF Yay., Ankara-1978. Atatürk ve Laiklik. Tekin Yayınevi. Ankara-1983. Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu. Çev: Fethi Ülkü. Kültür Bak. Yay.. Ankara-1983. Brition and Türk. London-1949. Hilafet Hareketleri. TDV Yay.١ Ankara-1991; (Bu eser daha önce


Razi Yalkın;

Rcfii Cevad Ulunay; Dr. Rıza Nur; S.A. Haggi;

S.Q. Fatımî;

Sabahattin Selek;

Sadri Maksudî Arselı Salih Nigar Keranet; Sami N. Özerdim; Seçil Akgün;

Kültür Bakanlığı Yayınları arasından "Güney Asya Müslümanlarıın istiklal Davası ve Türk Milli Mücadelesi" adıyla 1988 yılında Ankara'da yayınlanmıştır.) Son Halife Abdülmecid ve Hane., dan-ı Al.i Osman Istanbuldan Nasıl Çıkanidı? Türk Dünyası Dergisi, (s.1-5) İstanbul-1950. Bu Gözler Neler Gördü? Hayat ve Hatıratım (4 cilt). "Atatürk Devrimi ve Hindistan", Türkiye îş Bankası Yay., Uluslara­ rası Atatürk Sempozyumu: Bildiri­ ler ve Tartışmalar, Ankara-1983. Pakistan movement and Kemalist Revolution: A Comprative Study, Islamabad. Anadolu İhtilali, İstanbul-1966. İnönü'nün Hatıraları (2 cilt). Burçak Yayınları, İstanbul-1969. Milli Mücadele, Ulusal Kurtuluş Savaşı, İstanbul-1963. Teokratik Devlet ve Laik Devlet. Tanzimat-ı, İstanbul-MEB-1940. Halife II. Abdülmecid. İstanbul1964. Bilinmeyen Atatürk, Ankara. 1974. Hilafetin Kaldırılması ve Sonuçları. (Doktora Tezi).


Selahaddin Tansel; Selahi R. SonycI; Semih Nafiz Tansu; Sina Akşin; Stanford Sha١ v-Ezel Kurul; Ş. Turan; Şevket Süreyya Aydemir;

Tahir Kucur; Tank Mümtaz Göztepe;

Tarık Zafer Tunaya;

Tayyib Gökbilgin;

Mondros'dan Mudanya'ya Kadar. Ankara. 1973. Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Poli­ tika. Ankara. 1973. iki Devrin Perde Arkası, (Anlatan Hüsamettin Ertürk). İstanbul-1964. İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele. İstanbul-1976. OsmanlI İmparatörlüğü ve Modem Türkiye. Çev: Mehmet Harmancı. Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Se­ mineri. Ankara. 1975. Suyu Arayan Adam, Ankara-1959. Tek Adam (3 cilt), İstanbul-1969. T.C. Genel Kurmay Başkanlığı; Türk istiklal Harbi, Ankara-1981. Konya Ayaklanma Raporu, T.Î.T.E. Arş. 17/2986. Osmanoğullannın Son Padişahı Vahididdün Gurbet Cehennemin­ de, İstanbul-1969. İslamcılık Cereyanı. İstanbul. 1962. Türkiye’de Siyasi Partiler. (3 cilt) Hürriyet Vakfı Yay.. İstanbul1984. Türkiye'nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri. İstanbul1960. Milli Mücadele Başlarken. (2 cilt). Ankara-1959.


Tekin Alp (Moiz Kohen);

Kemalizm, Cumhuriyet Gazetesi Matbaası, İstanbul-1936. Türk İstiklal Harbi, (5 cilt) Ayaklanmalar, Gn. Kur. Başk. Harb Tarihi Dairesi Resmi Yay.. Ankara-1964. Uğur Mumcu; Kazım Karabekir Anlatıyor, İstanbul-1963, Utkan Kocatürk; Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi. Ankara-1983. Vehbi Cem Aşkun; Sivas Kongresi, Istanbul-1963. Vehbî Vakkasoğlu; Son Bozgun (3 cilt), Timaş Yayınları, İstanbul-1990. Willfred Cantwell Smith: ..Modem Turkey; Islamic Refor­ mation". "Modemk Türkiye Dini ve Reforma mı Gidiyor? A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 1. 1953. Yakın Tarih Ansiklopedisi: 10. Cilt. Yeni Asya Yay., îstanbul1990. Yunus Nadi; M. Kemal Paşa Samsun’da, İstanbul-1955. Yusuf Hikmet Bayur; Türk Devletinin Dış Siyasası. TTK Yay. Ziya Göğmen; Kurmay Albay Halid Bey (Akmansü) Halk Bankası Yay., 2 cilt. İstanbul. 1956. Ziya GÖkaip; Türkçülüğün Esaslan, Ankara1991. Yeni Hayat/Doğru Yol. Haz. Müjgan Cumhur. Kültür Bak. Yay.. Ankara-1976.

ji


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.