Ebu Şehbe Sünnet Müdafaası 01

Page 1

Prof.Dr.

Muhammed Ebu Şehbe U S » g g R E HB E R


SÜNNET MÜDAFAASI - 1 (Müsteşrik ve Çağdaş Yazarların Şüphelerine Reddiyeler) Prof. Dr. MUHAMMED EBU ŞEHBE


Prof. Dr. M uham m ed Ebu ŞEHBE

SÜNNET MÜDAFAASI

Tercüme

M ehm ed GÖRMEZ

M. Em in ÖZAFŞAR Eserin ö z g ü n adı

«DÎFAUN ANÎ’S SÜNNE»

REHBER Y AY IN C ILIK Fevzi Çakmak Sk, 1 3 /2 K ızılay/A N K A R A T e l : 229 00 39


REHBER Y A Y IN L A R I: 13 Temel Eserler Dizisi 2 ‫؛‬

Kapak : özk u l ER EN Dizgi, B a s k ı: Feryal Matbaacılık Redaksiyon : Zülfikar G Ü N G Ö R

iMMiNtM Mi ١١٠٨١ ٨' ASI ٠ adlı eserin I M I N t II ! ١ ،٠، «tuh

tüm

yayın haklan REHBER


Birinci Baskı ‫ ؛‬Eylül 1990

I ٠٠■ ١١٠١ M،uhi»acıhk Sanayi ve Tic. Ltd. K ı/.Jİuy/ANKARA ١٠٠١

229 36 96 230 80 61 -


İ Ç İ N D E K İ L E R M ütercim lerin Ö nsözü ................................................ M uham m ed Ebu Şehbe K im d ir ............................... Y azarın Ö n s ö z ü ............................................................

17 37

GİRİŞ S ü n n et’in İslâm ’daki Y eri .................................... S ü n n et’in K ur’a n ’ı A çıkladığına D air ö rn e k le r S ünnet in T eşri’de M üstakil Olması ................ S ü n n et’in Delil Oluşu ......... ................................ S ü n n et’i K ur’a n a Arz Hadisi ............................... S ahabenin Hadis ve S ünnete V erdikleri ö n e m Hz. Peygam ber D önem inde Hadis Y azım ının Y asaklanm ası ........................................................... Hz. P eygam ber’in V efatından S onra Hadis Y a­ zımı ............................................................................ Genel O larak H adis T e d v in i................................ Tedvin H areketinin H ız la n m a s ı............. . ........ ilim U ğruna Y apılan S e f e r l e r ........................... Hadis Tedvininin G eçirdiği S a f h a l a r ............... H adiscilerin Tenkid ve D irayete V erdikleri ö n e m ........................................................................... İslâm ’d a M akbul R ivayetin Ş artları ............... H adiscilerin M etin ve Sened Tenkidine V er­ dikleri ö n e m ............................................................. H adiscilerin, H adislerin A nlaşılm ası ve M âna­ la rın a V erdikleri Ö n e m ......................................... Lafız ve M âna ile R ivayet ....................................

47 49 51 51 58 59 61 64 67 68

71 72 74 79 80


EBU REYYE’NİN KİTABINA ELEŞTİRİLER ö z e t Bir E le ş tir i Detaylı E le ş tir i A lim lerin H adislere V erdikleri ö n e m . . . . . . . . . Hadiscilerin Sened ve M etin Tenkidine Verdikleri ö n e m H adiscilerin M etin Tenkidinde ihtiyatlı Davran m alarm ın Sebepleri B ütün H adislerin M âna ile Rivayet Edildiği iddiası ve Bu iddiaya Cevap K ur’a n ’ın M ütevâtir d u ş u n u n Sebebi p ^ g a m b er Dönem inde Y azılm asıdır iddiası ve Rıına C evap S ü n n et’in Dindeki K onum u de ilgili Çelişkili Sözler Ebu Reyye’nin, Hz. Ö m er’e, Hadis Rivayet Ettiği İçin Bazı S ahâbileri H apsettiğine D air iftirası *Bana K asden Kim Y alan isnad Ederse...» ٢ «dişine Dil U zatm ası ve Bu K onudaki H akikatin İz a h ı M âna ile Rivayet, Dine H erhangi Bir Z arar Getir m e m iş tir Teşehhüd H adisinde Çelişki Y oktur ... ... ... İm an ve İslâm ’ı T arif Eden H adisler ... ... ... K ur’a n ’ı ö ğ re tm e K arşılığında N ikah Hadisi Beni K urayza da N am az H adisi Ebu Reyye’nin H adiscilerle istihzâsı ve © nlara C ehâlet isnâdı H adiscilerin M âna ile Rivâyetle O ldukça ihtiyatlı D a d a n m a l a r ı Ebu Reyye’nin M üsteşriklerin Sözlerine Dayanm ası Hz. M uâviye ye Dil U z a tm a s ı H asen Bir H adise Dil U zatm ası ... ... ... ... ...

٠

85 95 95 97 9‫ﻫﻞ‬ 195

108 109 110

118 118 128 126 127 129 131 132 134 135 139


M evzu Hadis ile M üdrec H adisi B irbirine Karıştırm ası .................................................................. 141 K âbu’l-A hbâr’a Dil U z a tm a s ı............................... 143 Vehb b. M iinebbih’e Dil Uzatm ası . . . . . . . . . . . . 145 M uhaddislerin isrâiliy ât Tenkidi . . . . . . . . . . . . . . . 146 Ebu Reyye’n in A raştırm a M etedu ... ... ... ... 147 K ur’a n ’m Ş ehâdet Ettiği S ahih Bir H a d is .. 149 Hz. A bbas’ın Y ağm ur D uasında Vesile Edin ilm e s i.................................................................... 151 îsra ve Mi’ra ç Hadisi ......................................... 154 Şeddu’r-Rihâl H a d is i.......................................... 156 S ah ih ay n ’de B ulunan D iğer Bir Hadis ... ... 166 İslâm ’d a M esihiyyat iddiası ve Temim ed D âri’ye Dil U zatm ası ............................................. 163 Cessâse Hadisi ..........................................................164 Deccâl ve M esih ile ilgili H adisler ... ... ... 167 Hz. İsa’nın Fazileti H akkında Bir Hadis ... 169 Hz. R eygam ber’in G öğsünün Y arılm ası Had i s i ........................................................................... 174 EBU H U R E Y R E .............................................................

179

S ah ab e’nin fsiam daki Y e r i .................................... S ah ab e’nin A dâleti ... ... ... ... ... ... ... ... ... M azlum S ahabi Ebu H u r e y r e .............................. Y azarın Edebiyat ve T ârih K itaplarını Esas Alm ası ........................................................................ Ebu Reyye’nin Aklın ö n c ü lleri ile Çelişmesi ... Ebu H ureyre’nin Çek Hadis R ivayet E tm e si... Ebu H ureyre’nin M izahçı ve L afazan ©lduğun a D air i f t i r a s ı ........................................................ Ebu H ureyre’n in H adis U ydurduğuna D air Bir İ f t i r a ............................................................................ Ebu H ureyre’n in M üdellis O lduğu iddiası ... İslam da ilk ith am Edilen Râvi Ebu H urey-

179 181 185

7

189 191 197 261 365 207


r e ’d ir iddiası ve B una Cevap ............................... 209 Ebu H ureyre’n in C erhedildiğini Isbatlam ak İçin Âlim lere İftirâsı ... ....................................... 223 Ebu H ureyre’nin Hıfzı ve Fıkhı .......................... 225 K âbu’l A h b âr’m Ebu H u rey re’ye Y alan Telkin Ettiği i d d i a s ı ................................................ 229 im am M âlik’e Bâzı Sahih H adisleri Reddedi­ yor Diye iftira A tm a s ı........................................... 240 Hz. P eygam ber’in Vasfı ile ilgili Bir H adise Dil U zatm ası ............................................................. 242 «Allah Toprağı C um artesi G ünü Y arattı» H ad i­ sinin G erçek Y ü z ü .................... ٠........................... 243 Veli Hadisi ................................................................ 245 Sahih-i M üslim ’deki Bir H adis’in Isrâiliyyât O lduğu id d ia s ı .......................................................... 249 Ebu H u rey re’yi Zayıf H afızalı O lm ak ve Hadis U ydurm akla S u ç la m a s ı.......................................... 251 Y azarın Bâzı R ivayetleri T ahrif Etmesi ......... 254 Şiir H adisi ve G erçek Y ö n ü ................................ 259 K u r’a n ’d a Şiir O lduğu iddiası ........................... 262 Ebu H ureyre H âfız Değildir İddiası ............... 265 el-Viâeyn (iki kap) Hadisi ................................. 268 Ebu H ureyre’nin Sahabe A rasında Değeri ... 273 Ebu H ureyre ve Umeyye O ğulları .................... 276 Ebu Reyye’nin İlmî Em ânete Bir Ihâneti ... 282 Ebu H ureyre ve Hz. Ali ......................................... 283 S ah ab e’nin A dâleti ................................................. 285 N akilde Diğer Bir H iyâneti ................................. 285 Bir Ç e liş k i.................................................................. 286 Ebu H u rey re’nin R ivâyet Ettiği Bâzı H adisler 287 ö lü m M eleğinin Hz. M usa’ya Gönderilm esi H a d is i...................................................................... 287 C ennet ve C ehennem in T artışm ası H adisi 290 K âfirin iki Omuzu A rası Hadisi .................... 292 8


Sinek H a d is i......................................................... M iinker Bir H adisten Delil G etirm esi ... ... Diğer Bir H a d is .................................................... C ennetteki Büyük Ağaç Hadisi ... ... ... ... Y azar’ın ith am ların ın K aynağı . . . . . . . . . . . . . . . Dil Y e te rsiz liğ i.......................................................... Dört H alifenin Az Hadis Rivayet Etm elerinin S e b e p le ri..................................................................... Hz. Ebn B ekir’‫ ؛‬itham ı ....................................... Hz. Ali’nin R ivayetleri ........................................ Kötü A nlayış ve K erkunç Bir iftira y a ö rn e k

294 302 303 306 307 307

BAZ! MUŞKİL HADİSDER.........................................

313

Levh-i M ahfuz Hadisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . G üneşin Secdesi Hadisi .................................... H apsedilm iş Şeytan Hadisi .............................. Acve (Medine H urm ası) ile ilgili Hadis ...... Şeytanın Ezanı işittiğinde Kaçm ası H a d is i. Ebu Süfyan H a d is i.............................................. R esülullah’ın Umeyye b. Ebi’s-Salt’m Bâzı Söylediklerini D o ğ ru la m a s ı.............................. K ıyam et’in V akti ile ilgili Hadis ... ... ... ... Beklenen M ehdi ile ilgili H adisler . . . . . . . . . . . . Oniki Halife ile ilgili H adisler . . . . . . . . . . . . . . . Deccal H adisleri .................................................. D ünyanın ö m rü n ü Tahdid Eden H adisler ... Eiten H adisleri ve K ıyâm et A lam etleri ...... S ahabe ve H adislerin Toplanm ası . . . . . . . . . . . . Tedvin ve T evâtür ilişkisi ..................................... ibn-i Ebi’s-Serh ilk V ahy K âtibidir iddiası ... Hadis Tedvini M eselesinde Ebu Reyye nin Yanlışlıkları ...................................................................... Sahabe ve T âbiün’dan H adis K âtipleri ... ... Ebu Reyye’nin Bâzı ö n cü lsü z Ç ıkarım ları ...

‫و‬

308 309 310 3İ0 314 315 315 316 318 319 320 321 323 324 326 329 331 336 338 340 341 343 345


Delile D ayanm ayan Bir Faraziye ..................... Başka H atalı Bir Ç ık a r ım ..................................... S ah ab e’n in Ü s tü n lü ğ ü ............................................ H alifelerin R ivâyetleri K abul E derken Y aptık­ la rı İh tiy at ve T itizliktir Yoksa Tekzib D eğildir Tedvin’in G ecikm esinin Diıie Büyük Z ararı Ol­ m u ştu r İ d d ia s ı........................................................... A dâlet ve Zapt K onusunda Eksik Bir Özet ... Ebu Reyye’nin  had H atta M ütevâtir H aber­ lere Şüphe Sokm aya Ç a lış m a s ı.......................... Hz. İsa’n ın İdam Edildiği H aberinin M ütevâtir O lduğu İ d d ia s ı .....................................٠.................. M u k arrer K âidelere Şüphe Sokm ası ve A yet­ leri T ah rif E tm e s i..................................................... F akihleri M ezhep T aassubu ile Suçlam ası ... «Dikkat Edin Ben, K itap ve Bir Misli ile Gön­ derildim» H adisine Dil U zatm ası...... ................. H adislerin D eğerini D üşürm ek İçin İm am ların Sözlerini S a p tır m a s ı................................................ Dil ve G ram er Bilginlerine Göre H adisler ... Dil ve G ram er K âidelerine H adisleri Delil Ge­ tiren lerin G ö r ü ş le r i........................ Sihir Hadisi ve M uham m ed A bduh ............... M ütevâtir H adisleri Reddetm esi ve İbn-i Hac e r’e İ f t i r a s ı ............................................................... Ebu Reyye’nin K ötülüklere Y er V erip İyilikleri Gizlemesi .................................................................... B uhari ve İbn-i H acer’e İftirası .......................... C erh ve Tâdil İm am larının İ h tila f la r ı.............. Reşit R ıza’m n Sözlerini Yanlış Y o ru m lam ası.. Beni K urayza d a N am az H adisi ...................... Ebu Reyye’ye Göre B uhari ve M üslim ... ....... M üsned'lere Dil U z a tm a s ı..................................... H adisçilerin M etindeki H a ta la rla İlgilenm edik10

346 347 348 349 349 350 353 354 357 359 36 i :163 369 370 372 379 382 384 387 388 389 390 392


leri İ d d ia s ı Sahih-i B uhari’nin D eğerini D üşürm eye Çalışm ası B ütün S ahabe  lim lerine Dil U zatm ası ... ... İlmi E m ânete ih â n e ti ve ibn-i K uteybe’ye iftira s ı S ahabe’nin A daletine Şüphe Sokm ası . . . . . . . . . İbn-i H aldun ve H adis Tenkidi Ebu H anife Az H adis R ivayet E tm iştir iddiası Genel Bir M uhtevâ Tenkidi ... ... ... ... ... ... SGNUÇ

395 398 398 399 399 4‫ﻟﻪ‬ 402 403 404

11


BİBLİYOGRAFYA Abdulgani Abdulhâlik : Hucciyyetu’s ٠ Sünııe, Dâru’i Kur’ani’l - Kerim. Beyrut, 1986. Abdulaziz b. Ahmed el-Buhâri : Gayetu’t-Tahkik (yazma) el-Aclûni, İsmail b. M u h am m ed : Keşfu’l-Hafa ve Muzilu’l-İlbas. Muessesetu’r-Risâle. Beyrut, 1985. Ahmed Emin : Fecru’l-İslam ve Duha’l-İslam. Ahmed Davııdoğlıı : Sahih-i Miisliın Terceme ve Şerhi. Sönmez Neşri، Ali Haşan Abdulkâdir : Nazratun

Âmme Fi Târihî’l-Fıkhi’l-İslâmi.

Aliyyu’l-Kâri : el-Mevduâtu’l-Kubra. Beyrut, t.y. Âlıısi, EbuVSena Şihabuddin Mahmııd : Ruhu’J-Mâani Fi Tefsiri’l Kıır’ anîl A zim ... Aynî Bedru’d-Din Mahmud : el-Umdetıı’l-Kâri fi Şerhi Sahihi’l-Bııhâri. Beyrut... Azimabâdi, Ebırt-Tib Muhammed Şemsu’l Hakk : Avnu’l-Ma’bııd Şerhıı Sumen-‫ ؛‬Ebî Davud. Medine 1968. Buhari Ebu Abdillah Muhammed b. İsm ail: el-Câmiu’s Sahih, Beyrut... Ebu’l-Hattâb ‫ ؛‬et-Tenvir Fi M evlidi’s-Sirâci’l Münir. cl-Hâkim, Ebu Abdillah en-Neysabûri : el-Mustedrek A le’s - Sahihayn. Beyrut. Hamidullah, Muhammed : el-Vesâiku’sSiyasîyye. Dârun-Nefâis Beyrut. el-Hâzimî, Ebu Bekr Muhammed b. Musa : Kitabu’I İtibar F i’n-Nâsihi ve’l-Me‫؛‬،ısûhi M ine’l-Asar. İbn A bdi’l-Berr, Ebu Ömer Y u s u f : Câmiu Beyâni’l-İlm ve Fadlih. Beyrut. el-İstiâb Fi Mârifeti’l Ashab. el-İntikaFi Fadaili’s-Selasefi’l-Eimmeti’l-Fukaha.

13


lbnu’l-Arabi, Kâdi Ebu Bekr ‫ ؛‬el-Avâsım M‫؛‬n«’l-Kav‫؛‬،sım Dâru’l - Ceyl. Beyrut, 1987. İbnu’l-Cevziyye, tbnu’l-Kayyım Muhammed b. Ebu Bekr : Zâdu'l-Meâd M. er-Risâle, Beyrut... ibn Dakik el-id : Ahkamu’l-Ahkam Şerhu Um deti’l-Ahkam, Dâru’l Kutubi’I ilmiyye. Beyrut. İbnu’l-Esir: en-Nihaye Fi Garibi’i-Hadis, Beyrut. lbn Hacer, el-Askalani Şihâbuddin : Fethu’l-Bâri Şerhu Sahihî’l-Btıhari, Mısır 1959. Nüzhetu’n-Nazar Şerhu Nuhbeti’I Fiker, Mısır 1934. el-İsâbe Fi Mârifeti’s-Sahabe, Beyrut, lbn Hazm ‫؛‬٨١ : el-lhkam Fi lIsuli’lvAhkaı‫؛‬ı, Mısır, lbn H a ld u n : Mukaddime, Mısır t.y. lbn

Kesir, İmaduddin Ebu’l F i d a : el-BâisuM Hasis Fi ilm i’l Hadis, Beyrut, 1962. Tefsiru’l Kur’ani’l Azim, Dâru’l-Halebi, Mısır,

lbn Kudüme: el-Muğyu ve eş-Şeriıu’l-Kebir... lbn Kuteybe, Abdullah b. M ü s lim : Te’vilu Muhteiefi’l-H a d is Beyrut 1952. İbnu’l-Muflih : el-Âdâbu’ş-Şer’iy y e ... lbn Mâee Ebu Abdillah el-Kazvini Sünen Kahire. İbnu’s-Salah, Ebu Amr Osman: Uluınıı’l-Hflriis İbn-Teymiyye, Takiyyuddin Ebu’l-Abbas : Mukaddime Fi U suli’t-Tefsir... lbn ^ y m iy y e Ebu’l-Berekat Mecduddin : Munteka’l-Ahbar .. Kevseri, Muhammed Zâhid : el-Makfllat Kurtûbi, Ebu Abdillah Muhammed : el-Câmiu’l A h k am F l-K ıır’an, Kahire 13#7. Kurtubi, Ebu’l-Abbas b. Ömer: el-Mufhim Fi Şerhi Sahih-i Müslim. Leknevi, A b d u lh a y y : e l-F e v â id u ’l Dâru’l Mârife, Beyrut.

Behiyye Fi Terâcimi’l - Hanefiyye,

Mubârekfûri, Muhammed Abdurrahm an: Tuhfetıı’l Ehvazi, Medine 1965. Muhammed Ebu Şehbe ‫ ؛‬el«Va 2fu F i’I-Hadis; A ’lamu’l Muhaddısin; elisrâiliyyatu ve’l-Mevduât Fi Kutubi’t-Tefsir, Mektebetu’s-Sünne 1393. Muhammed Vasfi : el-islamu Ve’t-I'ıbb...

14


Müslim b. Haccae el-Kureşi ‫ ت‬Câmiu’s-Sahih... 1955. Nevevî, Muhyiddin Yahya b. Ş e r e f: Şerhu Müslim (Sahih-i Müslim ile birlikte) Mısır 1349. Ömer Rıza K eh h â le: M u’eem u’l M üellifin, Beyrut. Muessesetur Risale, Beyrut.

A ’laınuıı

Nisa,

Râzi F ahruddin: et-Tefsiru’l-Kebir, Bolak... Sadi Ebu C e y b : el-Kamusu’l-Fıkhî, Dâru’l Fikr Şam. Sehâvi Şemsuddin Muhammed b. Abdurrahman ‫ ؛‬Fethu’l-Muğis Şerhu Elfiyeti’l Hadis Kahire 1389. Suyuti Celaluddin : el-itkan Fi U lunıi’l-Kur’an, Mısır 1318. el-Leâlî’l M asnu’a Fi Ahadisî’l Mevdua, Beyrııt... Şevkâni, Muhammed b. ‫؛‬٨١ : ‫؛‬ Usûl, Mısır 1937.

rşâdu’l-Fuhul ‫ ؛‬la Tahkiki’l Hak Min ‫؛‬Imi’l-

et-Tevhid Fi Tevaturı ınâ eâe Fi’l MehdiyyFI-Muntazar ve’d-Deceali ve’l Mesih. Tahavi Ebu Câfer : Müskilu’l Asar, Haydarabad 1333. Zemahşeri Cârullah ‫ ؛‬el-Keşşaf... Zerkeşi Bedruddin Muhammed : el-lcabe li-iradi mâ Istedrekuthu Aişetu ale’s-Sahabe el-Mektebu’l İslâmî Beyrut...


MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ İnsanları en güzel bir şekilde yaratan yüce Allah on­ ları başıboş bırakm am ış dünyada güzel b ir hayat yaşa­ yarak âhiretlerini de garantiye alm aları için onlara kitap­ lar göndermiştir. Bu kitaplarm muallakta, b ir faraziye olarak kalma­ maları için insanlığa yine bir insan vâsıtasıyla tatbikâtım gösterm iştir. Bunun için kitaplarm insanlığa sunduğu dosdoğru yolu «Kendilerine in’am edilen yolu» ifadesiy­ le m uşahhaslaştırm ıştır. Nitekim yine kendi ifâdesiyle «nimetini kemâle erdirdiği gün» kendisine en son in’am edilenin de bu görevi sona ermişti. Ancak geriye vahyin gözetiminde yaşadıkları bu örnek hayatı miras olarak bı­ rakmıştı. Bu örnek yaşamın tam am ına sünnet adını veriyoruz. Bu örnek yaşantıyı bütünüyle kabul eden h er m ii’min de. sünnî ya da ehl-i sünnet adını alm ıştır. ■

r

Nübüvvet ile sünnet içiçe olan şeylerdir. Nübüvveti kabul etmeyen, ya da nübüvveti anlamayan birisinin sün­ neti anlaması mümkün değildir. Nebi şüphesiz bir insan­ dır; ancak kendisine vahyedilen ve bütün insanlığa imam, önder ve örnek olan b ir insan. Resul b ir elçidir, fakat görevi sâdece m esajı getirmekle kalmayan b ir elçi. Risâlet (hâşa) vahiy postacılığından ibâret değildir. Kendisinde b ir iyilik bulunan her insanı örnek edin­ memizi tavsiye eden K ur’an ’ın, yeryüzünde bütün iyilik17


MÜTERCİMLERİN Ön s ö z ü

leri şahsında toplayan, Hz. Âişenin ifadesiyle âdeta canİl b ir K u ran ‫ م‬1‫ س‬Peygamber'i örnek g ö ^ rm e rn e si düşünülemez. Bu manada Nübüvveti kabul eden herkes sünneti de kabul etm iştir veya nübüvveti anladığı oranda sünneti anlamıştır, ilk günden bugüne nübüvveti anlayan ve kabul eden m ü'm inler arasında bu mânada sünnet üzerine herhangi bir tartışm a olmamıştır. Ancak hadislere beşerî unsurlar fakat nebevi olmayan beşerî unsurlar karıştıktan sonra hüccet olma bakımından* sünnet üzerine tartışm alar çıkmıştır. Aslında bu tartışm alar sünnete yönelik değildir‫ ؛‬sünneti tesbit etmeye yöneliktir. Sünneti tesbit için yapılan tartışm aların kökü sünneti tatbik için seçilen nesle kadar uzanır. Ne zaman ki nübüvveti anlamayanlar da bu tartışm anın içinde yer aldı, o zaman durum tamamen karışmaya başladı. Sahih hadislere baktığımız zaman bu son durum u bizzat Hz. Peygamber haber veraıiştir. Bu haberlere göre Hz. Peygamber, Hayber'in fethi günü «ehli merkeb» gibi bâzı şeyleri haram kılmış ve sonra şöyle d em iştir: «Dikkat edin yakında bir adam çıkacak ve ‫؛‬koltuğuna yaslanarak benim hadislerimi ‫؛‬nakledecek, sonra da : «Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda gördüğümüz haramlan haram, helalleri de helal sayarız» diyecekler. Dikkat edin : Resulım haram kıldıkları Allah'ın haram kik dıkları gibidir. [Hadisin bütün varyantları için bkz. Ebu Davud Had no : 4580, Tirmizi 5/38 Had no : 2664, ibn Mâce i/6 Had no : 12 imam Ahmed, Müsned 4/132, Hakim Müstedrek 1/109. Dârımi Sünen 1/453 Had no : 586] Kaynaklarımızda Haricîler bu hadislerin ilk doğrula١١٠ ‫ ا‬1‫ اا ا ل‬olarak geçerler. Zımnen öyle sayılsalar da, Ha18


SÜNNET MÜDAFAASI

ricılerin sünneti toptan reddettiklerini söylemek m üm ­ kün değildir. Onlar sünnetin hâmilleri ve nâkilleri olan sahabileri reddetm işlerdir. Siyâsî tavırları doğrultu­ sunda hareket etmiş ve tekfir ettikleri insanlardan din­ lerinin ikinci kaynağını almayı reddetmişlerdir. Kaynak­ lar iyice tetkik edildiği zaman genel olarak tatbik ediIegelen sünneti kabul ettikleri görülecektir. H atta bunlar­ dan ibadilerin günümüze kadar gelen hadis kitaplarına rastlıyoruz. Bi'set asrının sonlarında vasjvan^Rebi b. Habib'in el-câmiu's-sahih adlı eseri buna en güzel örnektir.

-

-

■ —

* ı ı ,■i■

,

^

ı

Şiânın da sünnete karşı tavrı siyâsî anlayışı doğrul­ tusunda olmuştur. Onlar da sâdece ehl-i beyt kanalıyla gelen hadisleri kabul etmiş, diğerlerine karşı lakayt kal­ mışlardır. Mutezile mezhebi de akılcılığından hareketle hemekadar birtakım hadisleri reddetm işlerse de, sünneti topyekûn reddetme gibi bir anlayışa sahip olmamıştır. Kısaca ilk asırlarda sünnet üzerine yapılan tartış­ m alar O nun teşrii değeri, ya da dinde hüccet olmak yönü üzerinde durm aktan ziyade o n u n tesbiti ve anlaşılması üzerinde olmuştur. Bu tartışm alar milâdi 1800 yıllarına kadar müslüm anlar arasında konuşulm uştur ve tartışılm ıştır. Ancak 1800 yıllarından sonra sünnet ile ilgili bu tartışm alara müşteşriklerden A. Sprenger, sünnet ve hadisler üzerinde araştırm alar yapmış ve hadislerden büyük b ir kısmının uydurma olduğu kanaatine varmıştır. Daha sonra G. Weil. W. Mu#ir ve R.P.A. Dozv en azından Buhârîdeki ha

19


MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ

Bunlardan sonra m üsteşriklerin şeyhi olarak bilinen Goldzier, Muhammedanische Studien adlı eserinin II. cil­ dinde hadis literatürünün büyük b ir kısmını tenkide tâbi tuttu. Goldzier hadisleri Hz. Peygamberden sâdır olan şey­ ler olarak değil, Islâm ’ın oluş döneminde ilk iki asır bo­ yunca sosyal, tarihî ve dini durum un neticesi olarak de­ ğerlendirdi. j j . Schacht, «Origins of Muhammediaıı Zurisprudence» adlı eserinde fıkhı hadisleri Goldzier’i‫ ؟‬bakış açısıyla de­ ğerlendirerek aynı neticelere varm ıştır. Batıda yapılan bu çalışm alar m üsteşriklerin hadis il­ mine m erakından kaynaklanmıyordu şüphesiz. Bir yer­ lerde sünnet üzerindeki b ir takım şüphelerin gündeme gelmesi gerekiyordu. Bu görüş ve düşünceler M ısır'da sesli olarak gündeme geliyor. Mısır, bu tartışm alar anında îngilizlerin istilası altındadır. İlk önce bu görüşlerin yaygınlaşmasını müslüman iken Hristiyan olan sonra tekrar müslüman olan Mirza Bâkır yapar. Mirza B âkır Mısır'ı terkederek Ingiltere'ye yerleşir. Arkasından Dr. Tevfik Sıdkî. Reşit Rıza'nin çı­ kardığı el-Menar dergisinde «el-tslfimıı Hııve'l Kur'anu Vahdeh» «İslâm K ur'andan ibârettir» baslı&ını tasıvan b ir makale yazar ve burada sünneti külliven reddeder. Arka­ sından Tevfik Sıdkî tenkid yağmuruna tutulur. Bu tenkidler sâdece Mısır'dan değil H indistan'dan da gelmeve başlar ve tlarıvla islam âleminde tarBir önsöz için bu tartışm aların muhtevâsını anlatmümkün değildir. Ancak sünnet içeler günümüze kadar devam e t İslâm Ansiklopedisi'nde hadis maddesini yazan Zuynbol’un :‫؛‬ 20


SÜNNET MÜDAFAASI

desiyle, Batı ve Doğu arasında bu konuda köprü vazifesi gören şahsiyetler çıkmış ve Batıda yap;lan tenkid norm ları ile sünneti yeniden sorgulamıslardır. ■ fcuynbol’a göre bun­ lar Pakistan'dan Faylur’rahman Mısır'dan Ahmet Emin ve benzerleridir. Bütün bu tartışm alardan sünnet etrafında meydana gelen şüpheleri biraraya getirip derleyerek b ir kitap yaz­ mak da Mahmut Ebu Reyye’ye nasib olm uştur. O’nun «Şevhu'l Madîra Ebu Hurayra» adlı eseri büvük b ir sÜa âlîmi olan E bu’l Haseyn Şerefud'din el-Âmîlî nin «Ebu Hureyre» adlı eserinin bîr kopyası—iken, dilimize «MuRammedi Sünnetin Aydınlatılması» ismi ile çevrilen «Advaun ales’sünnetli Muhammediye» adlı eseri baştan beri anlatmaya çalıştığımız tartışm alardan ortaya çıkan şüphelerin b ir derlemesidir. Ebu Reyye’ye cevap ver­ mek sünnet üzerine günümüze kadar devam eden bütün şüphelere karşı koymaKtı. uunun için birçok reddiye ya­ zıldı. Bu reddiyelen şoyiece sıralamak m üm kündür : 1 — Mustafa es-Sıbâî, Süleyman en-Nedvî, Muhib bud-Din el-Hatib : «Difâun anî’l Hadisi’n-Nebevî ve Tefnidu Şubuhâti Husûmihi» Üç şahsın ortaklaşa kaleme al­ ıştır. dıkları buı eser 1958 yılında vılında Kâhirede basılm basılmıştır. 2 Abdurrahman b. Yahya el-Müâllimi el-Y Yemâni, «El Envâru’l Kâşife li mâ fi Kitabi Advâ ales'sünnetil Muhammediyye minez’zeleli vet’tâdlili ve’l mu 1959’de basılmıştır. 3 — Muhammed Abdurrezzak Hamza : «Zulumatü Ebi Reyye emâme Advâi's-Sünneti’l Muhammediyye» 1959’ da basılmıştır. 4 — Dr. Mustafa es-Sıbâî «es-Sünnetü ve mekânetuha fit’teşri'il İslâm1961 «‫’؟‬de Kâhirede basılm ıştır. Kıs­ men Ebu Reyyeye reddiyedir. 21


MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ

5 — Dr. Muhammed Accac el-Hatib : «Ebu Hureyre Râviyetu'I İslam» 1962'de Kâhire’de basılmıştır. 6 — A bdul Mun'im s ^ i h el-AVlî el Izzî «Difâun An Ebî Hureyre» 1969 Beyrut. ٠ 7 — Prof. Muhammed es-Samâhî fi'I Mizan» 1958'de basılmıştır.

‫ت‬

8 — Prof. Muhammed Muhammed «Dıfaun Anis' Süırne» ٠

«Ebu Hureyre Ebu

Şehbe :

Aslında bu eser bütün bu reddiyelerden önce kaleme alınmıştır. Ancak 1 9 ‫ﻫﻤﺤﺂ‬da M ısır'da bastırılabilm iştir. Yukarıdanberi izâhına çalıştığımız, hadis ve sünnet tartışm alarında Türkiyenin konumu ne olm uştur? Bu alanda Türkiyede neler yapılmıştır? Bu, aslında üzerinde etraflıca durulması ve incelenmesi gereken bir konudur. Bu kısa girişimizde biz ancak şu kadarını söyleyebiliriz; €um huriyet dönemi Türkiyesinde, islâmi ilimlerin her sahasında olduğu gibi, hadis ve hadis ilimleri konusunda da uzunca bir zaman ilmi hiçbir girişim olamamıştır. Bunun sebepleri herkesçe malumdur. 1950'lere kadar Türkiyede, hadis alanında efkârı umumiyeye arzedilen kapsamlı yalnızca iki eser görebiliyoruz. Bunlardan birisi ancak, 1928-48 yılları arasında tamamlanma imkanı b u la b ilen «Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi»dir. im am Zebîdınin ( 8 1 6 - 1 4 8 7-93/1413 ‫ ) ر‬bu eseri D.İ.B. tarafından hazırlatılm ıştır. Babanzâde Ahmed Naîm beyin ilk üç cildini hazırladığı eserin geri kalan kısmım Kâmil Miras (1874-İ957) ‘ 12 cilt halindeki eserin birinci cildi Hadis usûlüne dâir türkçede yazılmış en mükemmel Hadis Usulü eseridir. Ahmed Nâim kaleme almıştır. Bu dönemde yayımlanan bir

‫دم‬


SÜNNET MÜDAFAASI

diğer eser ise : İmam Nevevı nin (631-676/1233-1277) «Riyazu's-Sâlihin min Kelâmi Seyyidil-Mürselin» adlı eseri­ dir. Eserin birinci ve ikinci ciltleri Haşan Hüsnü Erdem ile Kıvâmûddin Burslan tarafından, üçüncü cilt ise yal­ nızca H. Hüsnü Erdem tarafından terceme edilmiştir. Daha sonradan Eserin başına A. Hamdi Akseki tarafından Hadis ve Sünnet konusunu işleyen güzel bir mukaddime ilâve edilmiştir. Ayrıca, bu dönemde Darü'l-Fûnun Î.F. Mecmuasında 1926 yılında [Yıl 1, s. IV, s. 132210] da yayımlanan Zâkir Kâdiri Ugan'm «Dini ve Gayrı Dinî Rvâyetler» adlı çalışması da bu alanda gerçekleştiBu zaman sürecinde yapılan başka çalışmalar da vardır, ancak b iz yalnızca en ö n e m lile r in e işaretle y etin iy o ru z. Cumhuriyet dönemi Ti^kiyesinde, 1950'den, bilhassa llâhiyat Fakültesinin, sonra da Yüksek İslâm Enstitüleri'nin teşekkül ettirilm esi ile hadis ve sünnet ilimlerinin muhtelif dallarında kıymetli çalışmalar yapılmıştır. Akâdemik düzeyde g r ^ k l ^ t i r i l e n bu çalışmalarm bir kısmı basılma imkanı bulmuş, ne var ki, bazıları henüz Türk okuruna sunulamamıştır. Bu dönemde yapılan çalışmaların bazısı te’lif, bir kısmı terceme —ki bunların, bir kısmı Arapça'dan, bir diğer kısmı da batı dillerinden, m üsteşriklerin ç ^ ı^ a lm -m d a n yapılan tercemelerdir.— bir kısmı da tahkik ve neşr şeklinde olm uştur. Bu arada, muhtelif konularda yazılan makâleler de mevcuttur. Şu incelemeleri bu dönemin çalışmalarına örnek olarak verebiliriz ‫ت‬Hz. Feygamber zamanında Hadis Tedvini» Muhammed Hamidullah'm kaleme aldığı bu makaleyi Nazif Danışman dilimize çevirmiştir. [A.Ü.l.F.D. 1932]. 23


MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ

Fuat Sezgin'in, 956‫ ل‬yılında hazırladığı «Buhârî'nin Kaynaklan Hakkında Araştırmalar» adlı çalışması kayda değer bir çalışmadır. Yine; 1959 yılında, Muhammed Tayyib ökiç'in kaleme aldığı «Bazı Hadis Meseleleri üzerine Tetkikler» isimli çalışmasının büyük bir kıymeti ilmiyesi vardır. Bu arada, Ahmed Hamdi Akseki'nin 1959'da yayımlanan «Hadis ve Sünet» isimli makâlesi de [Hakka Doğru, İst. 1959 sh. 14-17] zikretmeden geçile^yeeek bir makâledir. 1960'lı yıllar, daha öneeki yıllara nisbetle hadis ve sünnet alanında yapılan çalışm alarda bir açılım dönemi olarak sayılabilir. 1961 yılında, seri hâlihde, İslâm Mecm uası'nda neşredilen «tslâm da Hadis» isimli makaleler dizisi, hadisin cumhuriyet devri Türk insanına tanıtımında şüphesiz önemli rol olmamıştır. Makaleler Talat Koçyiğit tarafından kaleme alınm ıştır. Aynı yazarın [A.Ü. Î.F.D. Yıl, 1961, c. IX], de Yalnızca m üslüm anlara has bir metod olması bakımından hadiste isnadı inceleme mevzuu yapan «İslâm Hadisinde isnad ve Hadis Râvîlerinîn Cerhi» isimli makalesiyle, 1962 yılında, James ROBSON'dan yaptığı [A.Ü.İ.F.D. s. X ] «ibn ishak’ın isnad Kullamşı» 1963 [A.Ü.İ.F.D. c. X I] «Kitap ve Sünnette Nesh Meselesi» adlı makaleleri şüphesiz büyük değeri olan çalışmalardır. Talat Koçyiğit ve İsmail Cerrahoğlu tarafından tahkikli neşri yapılan Ahmed b. Hanbelin, «Kitabu'I-İlel ve Marifetü'r Ricâl» adlı eseri bu yılların, söz konusu neviden Türkiye'de gerçekleştirilen yegâne eseridir. 1963 te Ali özek'in, «Hadis Ricâli» isimli çalışması şüphesiz ٠ yıllarda büyük bir önemi hâiz olan eserdir. 1967 de M. Fsat Kılıçer'in çevirdiği [A.Ü.İ.F.D. 1964 c. X II] M. Zübeyr Sıddîkınin «İslâm Hukukunda Hadisin Yeri» adlı makalesi önemlidir, ö te yandan Talat iğiti “ 24


SÜNNET MÜDAFAASI

XV, 1967] «Mevzu Hadislerin Zuhuru» isimli makalesi kıymetli bir incelemedir. Bu yıllarda, Hayreddin Karaman'm îm am Hatip okullarında hadis ders kitabı olması için yazmış olduğu «Hadîs Usıılû» değerli bir ça­ lışmadır. (1965) Talat Koçyiğit'in 1969'da yayımlanan «Hadisçilerle Kelâmcılar Arasında Münâkaşalar» isimli eseri sahasında ilk eserdir. Yine aynı yazarın (A.Ü.Î.F.D. XVII, 1967] «T. Goldziher’in Hadisle İlgili Bazı Görüşlerinin Talil ve Tenkidi» isimli makalesi zik­ retmeden geçemiyeceğimiz bir makaledir. Son olarak tek­ nik bakımdan hadis alanında yapılan çalışmalar arasın­ da «Muhammed Zübeyr Sıddik'in» Hadlth Literatür» ad­ lı eserinin, Yusuf Ziyâ Kavakçı tarafından «Hadis Edebi­ yatı Tarihi» ismiyle 1966'da dilimize kazandırılması da kayda değer bir çalışmadır. Hiç şüphesiz, 1960lı yıllarda, teknik bakım dan zi­ yâde, hadîs metinlerine yönelik çalışmalar da yapılmıştır. Şunları örnek olarak verebiliriz : Ö. Nasûhi Bilmen «500 Hadis» 1961; H.B. Çantay «Hadisler, Onkere Kırk Hadis» 1962; Ahmed Davudoğlu nun, tbn Hacer'e ait «BûluğulMeram min Edilletil-Ahkâm» adlı eserini bazı şerhle­ rinden de istifade ederek «Selâmet Yollan» ismiyle terce­ me ve şerhi. (1967) Mehmet Sofuoğlu'nun dilimize kazandırdığı «Sahihi Müslim ve Tercemesi» 1967-70; Son olarak Mansur Ali Nasıf'ın «Et-Tacul-Câmi'Iîl-Usûl fi Ahâdisû’r-Rasûl» isimli eserinin Bekir Sadak tarafm dan «Tac Tercemesi» ismiyle çevirisi. (1966-68) 19701i yıllar, hadis ilimleri sahasında biraz daha ve­ rimli b ir dönem olarak önümüze çıkm aktadır. Bu yıllar­ da Hadis Usulü, Hadis Tarihi vb. konularda te lif eserler


MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ

görebilmekteyiz. Ayrıca, hadisin !slâm'daki değerini ve yerini ele alan özgün çalışmalar da bu yıllarda görülebil­ mektedir. 70'li yılların hemen başında, Diyânet Dergisi'nin c. IX, sy. 98-99, da neşredilen, Talat Koçyiğit imzalı «Hadisler Arasındaki Tenâkuz Meselesi» isimli makâlesi bildiğimiz kadarıyla, o güne kadar. Muhtelifû'l-Hadis mevzuunda ele alman Türkçe ilk denemedir. M. Sait Hatiboğlu'nun J. Schacht'tan yaptığı «Pevgâmberin Sünneti Tabiri hakkında» isimli [A.Ü.Î.F.D. c. XVIII, 1970] makale si, Sünnet kavramına dikkatleri çekmeye yönelik ilk çalışmadır. Ignaz Goldziher'den tercemesini Cihad Tunç'un gerçekleştirdiği [A.Ü.l.F.D. c. XIX] «islâmda Hadisin Yeri Etrafındaki Mücâdeleler» isimli makâle de kayda değerdir. Hadis ilminde ve tarihinde en eski yazılı vesikalardan birisi olması bakımından, önemli bir yeri bulunan, Muhammed Hamidullah tarafından neşri gerçekleştirilen «Hemmam b. Mimebbih’in Sahiiesi»nin, Talat Koçyiğit tarafından 1971'de tercemesi, kaynak eserleri dilimize kazandırma noktai nazarından kıymetli bir çalışmadır. Yine, aynı zâtın Hadis usulünün en önemli kaynaklarından birisi olan, ibn Hacer'in «Nüzhetû'n-Nazar» isimli eserini, hadis tarihi hakkında bir girişle, «Hadis Istılahları Hakkmda NuhbetûT-Fiker Şerhi» ismiyle dilimize kazandırması, çok önemli bir çabadır. ( ‫ل‬97 ‫ )ل‬Yine, aynı yıl, M. Sâid Hatiboğlu'nun, Hatip el-Bağdâdi [392463/1002-1071] nin «Şerefû Ashabi,I-Hadis»inin tenkidli bir neşrini gerçekleştirmesi bu neviden ülkemizde çekleştirilen çok mühim bir eserdir. Ayrıca, onun sahabenin hadis ilmindeki yerini ve kıymetini göstermesi bakımmdan son derece kıymetli bir incelemesi olan «Hz. Âise'nin Hadis TenkidciliSi»^isimli makalesi [A.Ü.l.F.D. ٠

_ _ _

M illim

I İl r f t M M i m

— ——

٠٢


SÜNNET MÜPAFAAS1

CXIX, 1973] Türkiyedeki hadis çalışmaları arasında mümtaz yeri olan bir ineelemedir. Son dönemde kaleme alınmış olmasına rağmen, hadis ilimleri ve ıstılahları alanında son dereee mükemmel olan ve bu ilimlere dâir, oryantalistlerin görüşlerini ve ilgili kurum lan da, değerlendiren kıymetli b ir eseri, Prof. Dr. Subhi Salih'in «Ulûmül-Hadis ve Mustalahuhû» adlı eserini, M. Yaşar Kandemir'in «Hadis ilimleri ve Hadis Istılahian» adiyle 1973'de dilimize kazandırması, bu yılların kayda değer ç^ışm alarındandır. Telif eser olması ^ n ü y le , Talat Koçyiğit'in «Hadis Usûlû» adlı eseri (1974) bu zatın, Türkiye'deki hadis çalışmalarına katkısının bir başka tezahürüdür. Mevzu Hadisler sahasında, ilk defa müstakil telif çalışmasını da 1975’te M. Yaşar Kandemir'in «Mevzu Hadisler» ismiyle yaptığını müşahede ediyoruz. 1976'da Hadis ilminin ana temellerinden biri olan, tbn Şihâb ez-Zührî'nin hayatı ve ilmi şahsiyeti hakkında, ^alat Koçyiğit'in [A.Ü.t.F.D. e. XXI] «1‫ ﻧﻌﻮط‬hâb ez-Zührî» adlı makâlesi de değerli bir incelemedir. Bundan bir yıl sonra, 1977'de, hadis üimleri alanında bir diğer kıymetli telif eserle karşılaşıyoruz. «Hadis Tarihi» adlı bu özgün çalışma, ülkemizde yapılan, hadis tarihi alanında hem ilk ve hem de en kapsamlı eserdir. (Talat Koçyiğit) Hadis ilminin en önemli mevzularından birisi olan, hadislerin Kur'anla mukâyesesi mevzuunun, Suat Yıldırım tarafından «Hadislerin K ur'anla K arşılaştırm a Meselesinin Kaynaklan» ismiyle İ978'de [Prof. M. Tayyib ©kiç armağanı s 105-114], bir makâle halinde yayınlanmış olması, geç te olsa, bu konuda yapılmış ilk özgün çalışmadır. Yine, bu yıllarda, Ali Osman Koçkuzu'nun «Peygâmberin Sünnetinin Dinimizdeki Değeri ve Yeri» isimli, 27


MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ

Makaleler Serisi [Nesil Dergisi, sy. 2, 3,4; sh. 12-17, 30-34, 32-36 (1978-79)] Sünnetin konumu üzerinde ülkemizde kaleme alman, büyük kıymeti hâiz çalışmalardan birisi­ dir. M. Sâid Hatiboğlu'nun [A.Ü.l.F.D. c. X X III, 1978] «Hilâfetin Kureyşliliği» adlı makâlesi, hadislerin değer­ lendirilmesindeki m etodu göstermesi bakımından ilginç bir denemedir. Hayri Kırbaşoğlunun, İbn Kuteybe'nin «Tevil-i Muhtelifi 1-Hadis»in «Hadis Müdafaası» is­ miyle 1979'da tercemesi de işaret edilmesi gereken bir ça­ badır. 70'li yıllarda, Usûle yönelik çalışmalardan başka, ha­ dis metinleri ile ilgili çalışm alar da }fapılmıştır. Bunlar­ dan; 1971-80 arasında tamamlanan, Ahmed Davudoğlu'nun «Sahihi Müslim Tercemesi ve Şerhi» M. Zeki Mollaahmedoğlu'nun «Süneni Tirmizi Tercemesi» 1972; Talat Koçyiğit'in «Hadislerin Işığında İman, İbâdet, Ahlâk», (1974) gibi eserler sayılabilir. 1980'li yıllara gelindiğinde, Hadis ve Sünnet alanın­ daki, akâdemik düzeydeki çalışm alar hızlı bir tempo ile sürdürülürken, bunun yanında, bu yıllarda sözkonusu alandaki çalışmaların tabana doğru yayıldığını da mü­ şahede ediyoruz. Bu yıllar, müslüman Türk okurunun ilgisini yavaş yavaş sünnet ve hadise çeken yıllar olarak gözümüze çarpm aktadır. Akâdemik düzeydeki çalışmala­ ra şunları misâl olarak verebiliriz; Talat Koçyiğit'in «Hadis Istılahları» (1980) adlı eseri, Türkçemizde kaleme alman, bu neviden ilk telif eserdir. Bu eserin, b ir benzeri Islâm âleminde de yoktur denilse mübâlağa edilmiş olmaz. Zâfer Ahmed el-Osmânî'nin «Kavâîd fi Ulûmi'l-Hadis» adlı muazzam eserinin İbrahim Canan tarafından 1981'de dilimize çevrilmesi de kaydedil28


SÜNNET MÜDAFAASI

mesi gereken bir uğraşıdır. I. Lütfi Çakan’m «Hadislerde Görülen ihtilaflar ve Çözüm Yollan» isimli doktora çalışması (1982) bu alanda, €um huriyet dönemi Türkiyesi hadis çalışm alannda ilk Türkçe eser olmakla birlikte, bü^ük kıymeti İlmiyesi olan bir çalışmadır. Yine, aynı ismin «Ana Hatlanyle Hadis» (1983) ve «Hadis Edebiyatı» (İ985) adlı çalışm aları da kayda değer eserlerdir. Bu yıllarda, hadis ilimleri içerisinde çok önemli b ir yeri olan, Nâsih Mensüh konusunu mevzu edinen çok kıymetli bir in€،.'Ieme ise Ali Osman Koçkuzu’nun «Hadiste Nâsih Mensûh» isimli kıymetli eseridir. (1985) Mürsel hadisler alanmda, Selâhaddin Polat'm «Mürsel Hadisler ve Delil olma Bakımından Değeri» isimli doktora çalışması (1985) bu alanda herhalde ilk ve tek eserdir. Ali Osman Koçkuzu’nun, Hindistanlı büyük hadisçi, Abdülaziz b. Şah Veliyyullah Dihlevî’nin «Büstânü’l-Muhaddisîn»ini dilimize kazandırması (1986) hadis rieâli ile ilgili önemli bir ihtiyacın karşılanm asına katkıda bulunm uştur. Bu yıllarda, daha pekçok çalışma yapılmış olmakla berâber, biz bu kadarına işaretle yetiniyoruz. Bu arada şunu da belirtmeden geçemiyeceğiz, 50'li yıllardan bu yana, ilahiyat Fakültelerinde çok kıymetli, Doktora, Doçentlik ve Profesörlük taktim tezleri hazırlanmış, ancak bunlardan pekçoğu henüz basılm am ıştır. örneğin : Talat Koçyiğit’in «Hadis’lerin Toplanması ve Yazı ile Tesbiti» (1957) M. Said Hatiboğlu'nun «İslâmî Tenkid Zihniyetinin Doğuşu ve Hadis Tenkidçiliği» (1963) A. Osman Koçkuzu'nun «İslâm Dininde Haberi Vahid’in itikadı ve Teşriî Yönlerinden Yeri ve Değeri» (1968) vb. Hadis m etinleri ile ilgili çalışmalarda, bu yıllarda devam etm iştir. Şunları örnek verebiliriz; Hicri 2. asraâit, günümüze kadar ulaşan hadis ilminde çok önemli bir

‫وة‬


MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ

yeri olan, İmam Mâlik'in «El-Muvatta», aralarında A. M uhtar Büyükçınar'm bulunduğu dört mütercim tarafın­ dan 1982'de dilimize çevrilmiştir. Yine aynı yıl, «Süneni ibn Mâce» isimli hadis kitabı, Haydar Hatiboğlu tarafın­ dan «Süneni ibn Mâca Tercümesi ve Şerhi» ismiyle çok güzel bir Türkçe ile dilimize kazandırılmıştır. 80'li yıllar, yukarıda da belirttiğimiz gibi, hadis ve sünnet konusundaki m ünakaşaların tabana yayıldığı yıl­ lar olm uştur. Bu yolda en önemli pay hiç şüphesiz. 1981 yılında, Edip Gönenç tarafından d ilim i^ çevrilen «Mus­ tafa es-Sıbâî'nin 1961 yılında yazdığı «Es-Sünnetû ve Mekânetûhâ fi't-Teşri ıi-îslâm» adlı esere aittir. Eser Türkçeye «İslâm Hukukunda Sünnet» ismiyle çevrilmiş ve o yıllarda Türk okuru tarafından beğeni ile karşılan­ mıştır. Hiç kuşkusuz, bu yıllarda, sünnet tartışm alarının, akâdemik düzeyden çıkıp, Türk okurları arasında da ta r­ tışılıp, bu tartışm aların yaygınlık kazanmasında önemli bir rol oynayan, bir başka unsur da, onbeş günde b ir ya­ yınlanan «İktibas» süreli yayınlar taram a dergisinin söz konusu alanla ilgili yapmış olduğu iktibaslardır, örneğin : 26'dan 30'nciLsayısına kadar, M. Yaşar Kandemir'in, Mev­ zu hadislerle ilgili çalışmasından, uydurm a hadislerin or­ taya çıkış sebepleri üzerine bir dizi alıntı yapm ıştır. Ay­ rıca 39-40. sayılarında M. Said Hatiboğlu'nun [A.Ü.l.F. Dergisinde] yayımlanan «Hz* Âişe'nin Hadis Tenkidçiliği» isimli makalesini iktibas etm iştir. Bundan başka, sünnet ve Hadis'in anlam larının tesbiti konusunda Talat Koçyiğit'in «Hadis Usulü» adlı eserinden 55 ve 56'ncı sa­ yılarında alıntılarda bulunm uştur. Bu arada, 66 ilâ 68'nci sayılarında, «RiyâzûVSâlihin'in» Mukaddimesinden A. Hamdi Akseki'ye ait kısımdan, Hadis-Sünnet ve anlam­ larına dair bir alıntı yapm ıştır. Kuşkusuz, bu iktibaslar, 30


SÜNNET MÜDAFAASI

sözkonusu tartışm aların tabana yayılmasında çok büyük rol oynamıştır. Bu arada, 1983'te Yaşar Kaplan «Aylık Dergide» (Mayıs-Haziran) «Sünnete Dâirdir» başlığı ile bir makâle kâleme almış, makâlesinde mevzu ile ilgili değerlendirmelerde bulunm uştur. Bu makaleyi 61-62 ve 63. sayılarında İktibas dergisi de yayınlamıştır. Yine, Ni­ san 1983'te Hilâl Dergisinde Ibrâhim Değirmencinin «Sünnete Karşı Hayır'm Şoku» başlıklı bir makalesi ya­ yınlanmış, Yazar, sünnet karşıtı tutum ları eleştirm iştir. Makâle, İktibas'm 66. sayısında da yayınlanmıştır. Tabii ki, bu yıllarda yukarıdaki neviden konuyla ilgili daha başka incelemelerde yapılmıştır. Ancak biz yalnızca dik­ kat çekmek için bu kadarıyla yetiniyoruz. E fkan Umûmiye nin Sünnet konusundaki m ünaka­ şalara dikkatlerini çevirmesinde rol oynayan bir diğer eserde, Pınar Yayınları tarafından 1985'te Hüseyin Aslan'm çevirisiyle Türkçeye kazandırılan «Sünnetin E trafın­ daki Şupneler» laftır HekınTdır. Bu arada, iiim ve Sanat. Dergisinde [sy. 7, s. 36-41, 1986] İsmail Hakkı Ünal imzalı «Sade­ ce Kur'anla Yetinilebilir mi? Hadislerden Müstağni Kal­ mak Mümkün mü?» başlıklı makâle de, bu yıllarda söz konusu münakaşaların, Türkiye'de hangi boyutlara ulaş­ tığını göstermesi bakımından dikkâte değer bir makâledir. Son olarak, bu tartışm aları had safhaya çıkaran eser, hiç şüphesiz, mısırlı gazeteci Mahmud Ebû Reyye'nin Yöneliş Yayınları arasında, Muharrem Tan tarafından çevirisi yapılarak «Muhammedi Sünnetin Aydınlatıl­ ması» başlığı ile Türkçeye çevrilen eseridir. Bu eser, Türkiyedeki Sünnet tartışm alarının yoğunlaşmasında müsbet rol oynamasına karşın, Hadis ve Sünnet konusunda ye­ 31


MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ

terli formasyonu bulunm ayan Türk okuyucusu açısından çok menfi tesirleri olm uştur. Kitabın muhtevası bundan yaklaşık 40 yıl önce M ısır toplum unda konuyla ilgili ola­ rak yapılan tartışm aların bir göstergesidir. Maalesef, Yazarın Sünnet ve hadis konusunda, or­ yantalistlerle müslünıan ilim adam ları arasında köprü olanlardan biri addedilmesi sıfatıyle, sünnet konusunda tamamen oryantalist bir zihniyet taşıyor olması bizim okurumuzun b ir kaos içine düşmesine neden olm uştur, işte, 1990'lı yılların başında, hadis ve،، sünnet alanında Türkiyede yapılan çalışm aların b ir yenisi olarak, yukarı­ da zikrettiğimiz esere b ir reddiye olarak kaleme alınmış bulunan «Sünnet Müdafaası» adlı elinizdeki bu eser yer alm aktadır. «Sünnet Müdafaası» Ebu Reyyenin, m aksatlı ve sübjektif değerlendirmelerini bertaraf edecek, ilmi mukakayese neticesinde okuyucuyu doğru ve sağlıklı bilgiye ulaştırabilecek nitelikte b ir eserdir. Eserin orjinal adı «Difautı anî's-Sünne» dir. Yazarı, Mısırlı âlim, Muhammed b. Muhammed Ebu Şehbe’dir. Eser üç ayrı bölümden oluşm aktadır. I. BÖLÜM : Ebû Reyye'nin kitabının bir tenkidi olup, müellif ileri sürülen bütün şüpheleri, tek tek ele alarak, önce özet, daha sonra da tafsilatlı olarak eleştirmektedir. Ebu Reyyenin tutarsızlığını ve yetersizliğini ortaya koy­ maya çalışm aktadır. II. BÖLÜM : Yine, Ebû Şehbe’ye ait olup. Mısırlı Ya­ zarlardan, Ahmed Emin, Ali Hasen Abdulkadir gibi ya­ zarların, oryantalistlerin tesiriyle ileri sürdükleri, hadis ve sünnet konusundaki yanlış görüşleri tenkid etmek­ tedir. III. BÖLÜM : Yazan, Abdülğâni Muhammed Abdülhâlık’tır. Aynı zamanda, «Hucciyyetû's-Sünne» adlı muaz­


SÜNNET MÜDAFAASI

zam eserin de yazandır. Müellif sünnetin hüceet ©luşunu inkâr edenlerin, tâ ilk devirlerden beri iferi sürdükleri, sünnet ve hadisler kDnusundaki temel dört şüpheyi ele alm akta ve bunları ilmi bir şekilde cevaplandırmaktadır. «Sünnet Müdafaası» adlı eserin, Cumhuriyet devri Türkiyesi Hadis ve Sünnet alışm aların a müsbet yönde katkıda bulunması, 1990’lı yıllarda, Hadis ve Sünnet alanında müsbet fikirler taşıyan eserlerin te'lif ve nesrine bir başlangıç olması, ayrıca; bu sahadaki menfi fikirleri izâle etmek suretiyle, okuyuculan doğru neticelere sevketmesi en büyük temennimizdir. Gayret bizden, Tevfik ve inayet Allah'tandır.

M.G. - M.E.Ö. 9/8/1990 Ankara

33


MUHAMMED B. MUHAMMED EB’U ŞEHBE 1914 yılında M ısırda D esuk kentine bağlı Minyetu C enah köyünde dünyaya geldi. H enüz küçük y a ş­ la rd a köydeki m edreseye devam eden Ebu Şehbe bir ta ra fta n okum a yazm a öğrenirken, 9 yaşında K ur’a n ’ı ezberler. D aha sonra (B atılılaşm a h a re k e ti için­ de) açılan ilkokula kaydolur ve 12 yaşında m ezun olur. 1925 yılında Desuk kentindeki ilmi ve dinî ensti­ tüye kaydolur ve b u ra d a n 1930 yılında m ezun olur. 1930 yılında T an ta kentinde yine İslâm î ilim lerin öğretildiği b ir b aşk a enstitüye kaydolarak 1935 yılın­ da bu enstitüden m ezun olur. 1935 yılında el-Ezher Ü niversitesi’n in U sulu’d-Din F akültesi’ne g ire r ve 1939 yılında «Usulu’d-Din» i biti­ rerek aynı yıl yüksek lisans öğrencisi o larak E zher’e kabul edilir. Beş yıl so n ra yani 1944 yılında yüksek lisansını b itirir ve 1946 yılında ü stü n b aşarı ile doktorasını ta ­ m am lar. Aynı yıl aynı fakülteye öğretim üyesi o la­ ra k tayin olunur. D aha sonra sırasıyla Doçent ve P ro­ fesör ü n v a n la n n ı alır. Prof. Dr. M uham m ed Ebu Şehbe 1963 yılında Bağd ad U niversitesi’nde b ir yıl, 1966 yılında S udan Um m u D erm an U niversitesi’nde üç yıl öğretim üyesi o larak bulunur.


1969 yılında A syut’ta E zher’e bağlı o larak açılan U sulu’d-Din F akültesi’ne D ekan olur ve 1973 yılm a k a ­ d a r bu görevde kalır. Din eğitim i ve öğrenim ini İslah çalışm aların a k a ­ tılm ak için gittiği Suudi A rab istan ’da da dört yıl m i­ safir öğretim üyeliği yapar. Prof. Dr. M uham m ed Ebu Şehbe’n in ondan fazla telif eseri ve yüzlerce ilmi m akaleleri yayınlanm ıştır. Telif eserlerinden başlıcaları şu n lard ır ‫؛‬ 1 — el-M edhal li D inaseti’l K u r’a n i’l-Kerim 2 — es-S iretü’n-Nebeviyye fi D avi’l K itabi ves’Sünne (2 cilt) Â lam u’l-M uhaddisin Ş erh u ’l-M uhtar m in Sahih-i M üslim (3 cilt) U lum u’l-Hadis fi-Usuli’l-Hadis R isâletu’n-fi’l-îsrai ve’l-m irac el-K utubu’s S ihah Fi’s-Sünne H azretu ’l İslam ile’r-R iba el-Israiliyatu ve’l M evzuat fi K utubi’t Tefsir 10 el-H ududu fi’l İslâm 12 Şerh-ı 13 D ifaun ani dafaası» adıyla tercem e ettiğim iz eser) Prof. Dr. M uham m ed Ebu Şehbe eserlerinde de görüldüğü gibi h ay atın ı sü n n et ve hadis a ra ştırm a la rı üzerine geçirm iş b ir alim dir ve en önem li özelliği de günüm üzde b ir elin p a rm a k la n k a d a r az olan «hadis isnad icazeti»n e sahip olan çok önem li b ir alim olu­ şudur. «Hadis isnad icazeti» konusunda m uhaddis Z ahid’ül Kevseri (rh.a) de Türkl en en son hadis isnad icazetine sahip olan bir alimdi. 36


ÖNSÖZ H am d insanı şereflendiren‫ ؛‬onu akıl ve konuşm a n i’m etiyle pek çok y a ra tığ ın a ü stü n k ılan A llah’a, salat ve selam , A llah’ın kendisine h ik m et ve h a k ile b a­ tılı ay ırm ay a kâfi h ita b e t gücü verdiği P eygam beri­ miz Hz. M uham m ed’e, O nun ehl-i beytine, ash ab ın a ve en güzel şekilde o n lara tab i o la n la ra olsun. İslâm şeriatı iki yüce esasa d a y a n ır : K ur’an-ı K erim ve Hz. P eygam ber’in Sünneti. K u r’an, dinin aslıdır, doğru yolun k ay n a ğ ıd ır‫ ؛‬Hz. P eygam ber’in en büyük m ucizesi ve çağ lar boyu O ’n u n peygam berliğine delalet eden b ir alam ettir. S ünnet ise‫ ؛‬K u r’a n ’m açıklam ası, h ü k ü m lerin in izahı, prensiplerinin tafsili ve getirdiği y asaların ta ­ m am layıcısıdır. K uşkusuz sünnet, m asum olan Pey­ gam ber —A llah'ın sa la t ve selam ı üzerine olsun— den sâd ır olduğu tesbit edildiği zam an kendisine u y u lm a­ sı vacip olan b ir k a n u n ve hidayettir. S ünnetin b ir kısm ı V ahy m eleği C ebrail 1 ta ra fın d an gelen açık b ir v ah y iledir. B ir kısm ı d a ilham ve 1 Buharı ve Müslim’de geçen «Koku süründüğü halde umre için ihrama girmek istiyen bir zâtın kıssasında olduğu gibi» (Bakınız, Müslim c. 1, K. Hac Had. No. 3) (MtRe)

37


ÖNSÖZ

kalbe ilka yoluyladır.2 D iğer b ir kısm ı ise¡ Peygam b e r’in içtihadına dayanır. O’n u n b ir içtihadı K ur’a n ’d an edindiği bilgiye, şeriat kaidelerine ve kalbini doldurarT vahy n u rla rı ne ilanı öğretim e d a y a n ır ki, bunfar d a okum a, yazm a, a ra ştırm a ve incelem e ile elde edilm ezler. N itekim A llah T eala da şöyle b u y u ru y o r: «Oku, y a ra ta n R abb’inin adıyla O, insanı b ir k a n pıhtısından y arattı. Oku, R abb’in sonsuz kerem sahibidir. O ra b ki kalem le yazm ayı öğretti. İn sa n a bilmekliğini de öğ­ retti» 3 B u rad a kalem le öğretm ek kesbi ilm e işarettir. ikinci öğretm ek ise A llah’ın dilediği kim seye verdiği vehbî ilmi ifade etm ektedir. Hz. Peygam ber, h e r n e zam an b ir ictih ad d a b u lu ­ n u r vahy de bu içtihadı su k u t ile k arşılarsa, bu, Al­ la h 'ın b ir ta k riri (onaylam ası) o larak kabul edilir. Bu tü r ictih ad lar da kendisine indirilen vahy niteliğini kazanır. Bu m an ad a Hz. P eveam ber’den .sâdır olan h p r _ V ahy o larak k ab u l edilebilir. N itekim A llah d a şöyle buyurmaktadır : «Battığı zam an yıldıza yem in ol­ sun ki arkadaşınız Muhammed yoldan sapmamış ve. azmamıştır. O, kendiliğinden konuşmamaktadır. O’nun konuşm ası ancak bildirilen bir vahy iledir.»4 2

Merfu olan şu hadisbuna delâlet eder:*Huhu’l Kudüs kalbime hiçbir nefsin rızkını tamamlamadan ölmeyeceğim ilka etti, öyleyse Allah’tan korkun ve rızkı güzel taleb edin...» Bu hadisi el-Hâkim ibn-i Mesud’dan rivayet etmiş ve sahih olduğunu vurgulamıştır Ebu Nuaym ve Tabarani Ebû Umame’de^ Bezzar Huzeyfe’den Müsnedui Firdevs sahibi ise Câbir’den rivayet etmişlerdir. 3 Alak 1-5. 4 Necm 1-4.


SÜNNET MÜDAFAASI

İslâm üm m eti bu iki esasın tebliğine son derece büyük b ir önem verm işlerdir, ö y le ki bu, hiç b ir üm ­ m etin, peygam berlerinden, k ra lla rın d a n ve büyükle­ rin d en geriye k a la n a gösterdikleri itin ay a benzemez. Sahabe K u r a n ’ı ezberlem iş (korum uş), âyetleri üze­ rinde düşünm üş ve fıkhetm işler, onu A llah’ın in d ir­ diği şekliyle kendilerinden so n ra gelen T âbiun’a ulaş­ tırm ışlardır. T âbiunda aynı şekilde kendilerinden son­ r a gelen nesle iletm işlerdir. Böylece sayılm ası m üm ­ kün olm ayan b ir kitle h e r asırd a kendilerinden son­ ra k i nesle nakletm iştir. Ezberlem e ve şifahen alm a yollarına b ir de hem Peygam ber asrın d a, hem de on­ dan sonraki devirde yapılan yazı ile kaydedilm esi yo­ lu eklendi. N ihayet Yüce A llah’ın «Kur’a n ’ı biz in d ird ik ve O’nu m u h a k k a k biz koruyacağız» 5 sözünü doğrularcasına hiçbir değişiklik, ta h rif ve fazlalığa u ğ ra m a ­ dan K uran bize k a d a r ulaşm ıştır. Aynı şekilde Sahabe. Hz. Peygam beri11 «»nnatini de ezberleyerek, a n la y a ra k ve fıkhederek lafzı ile —ki asıl olan ve çoğunluğu boyledir— veya m a ’nasıyla "kendilerinden sonra gelen tâ b iu n a teslim etm işlerdir. T âbiunda etbaut-T âbiine nakletm iş ve bu şekilde de­ vam etm iştir. Sünnet, Hicri birinci asırd a genel o larak tedvine tâb i tutulm am ıştır. Bu da K u r’a n ’la karışm ası ya da sah ab en in K u r’a n ’ı bırakıp O ’n u n la u ğ raşm ası endi­ şesini taşıy an bu konudaki y asak lam ad an k ay n ak ­ lanm ıştır. Birinci asırda, sü n n eti ezberleyenler çok 5 Hicr 9


ÖNSÖZ

olm asına k arşın, o n u n yazım ıyla u ğ ra şa n la r az olm uş ve b ir a sır bu şekilde kapanm ıştır. ikinci a s n n hem en b a şla rın d a genel b ir tedvin h a ­ reketi başlam ış bu övgüye değer iş için âlim ler zinde b ir ta v ır sergilem işlerdir. Tedvin h areketi, tenkid, cerh ve tâdil, h ak k ı ve doğruyu a ra ştırm a çalışm alarıyla b erab er olm uştur. Hadis im am ları ve u z m a n la n bu dair, h assas köklü ve ‫ اﻟﻜﻒ‬k aid eler kovm uşlardır Bu tedvin h areketi, kıym etli eserier ve dşlil olm aya uygun ve delil olabilecek hadisleri içine alan geniş ansiklopedileri m eydana getirm iştir. Bu k ita p ia n n bir kısm ı sah ih hadislere hasredilm iş b ir kısm ı d a sahih, hasen ve z a ^ f hadislere ay n lm ıştır. A y n ca b ir kısm ı Hz. P eygam ber’in h ad islerin i ih tiv a ed erk en d iğ er b ir kısm ı d a sah ab e ve tâ b iu n u n sözlerini de içine alm ıştır. İslâm, çok eski a s ırla rd a n b eri u y u m ay an düşm anla ra m ûbtelâ olm uştur. B unlar, İslâm 'ın ^ ic ü n ü ve devletini b atırm ak için hile ve desiselere baş vurm uş, a ğ la r örm üş, tu z a k la r hazırlam ışlardır. İşte bu düşm aniar, d ü şm an lık ların ı açığa vuram ayınca hile ve desiselere sığ ın arak çeşitli y o llara b aşvurdular. Bu, bazen Sebeiler’in6 y a p tık la n gibi R esuluilah’ın ehl-i beytine m u h ab b et ve sevgi beşliyor görünm ek, bazen de dinî n aslard a, A rap dili ve Islâm şeriatıyla b ağ d aşm ay an teviller y ap m ak suretiyle K arm atiler, B âtiniler vb. nin y ap tık ları gibi dinî em irleri o rtad a n k ald ırm ay a çalışm ak şeklinde o rtay a çıkm ıştır. ‫و‬

Seteiler‫ ؛‬Küfrünü gizleyip müslüman gözüken Abdullah ‫ ط‬. Sebe’nin taraftarlarıdır.

٠٠


SÜNNET MÜDAFAASI

Bu düşm anlar, m ü slü m a n la n dinlerinin esası olan K ur’an-ı K erim ’in m ü te v atir oluşu, icazı, çelişkilerden u zak oluşu ve h ü k ü m lerin in h e r a s ır ve h e r toplum a uygun oluşu h u su su n d a şüpheye düşürm eye y elten­ m işlerdir. Bu gayelerini gerçekleştirm ek için birçok riv ay etler uydurm uş ve ây etlerin m â n aların ı ta h rif etm işlerdir. Aynı şekilde M ü slü m an lan dinlerinin ikinci esası olan Hz. P eygam ber’in sü n n etin d en de şüpheye yönelt­ m işler ve bu k ö tü em ellerine erişebilm ek için çeşitli ü slu p lar edinm işlerdir. Ba’zen bu şüpheyi sü n n etin tesbiti, (yani) m ü te v a tir olm ayıp â h â d oluşunu ileri sürm ek, b a zen de riv ay et u y d u rm a k suretiyle m ey­ d a n a getirm işlerdir k i‫ ؛‬bu rivayetler, hadisleri, d ü şü n ­ cede sathîlik, vaki ve m üşahedeye, sa rih a k la ve sa ­ h ih n ak le y a d a sâlim tecrübeye te rs b ir pozisyona sokm uştur. A y n ca b u n la rd a n b aşk a u slu b la r d a k u l­ lanm ışlardır. S ünnete hücum sancağını ilk o larak en-N azzam ve onun izinde y ü rü y en sü n n et a u s m a n ıa n tasım ıatır. B unların hadisle ilgili m ak alelerin in çoğuna Alla me İbn-i K uteybe «Te’vilu M uhtelefi’l Hadis» adlı ki­ tab ın d a cev ap lar verm iştir. Son a s ırla rd a b ir tak ım m ü şteşrik ve p a p a z la r tü ­ rem iş sünnete yöneltilen bu şüphe ve sa ld ırıla n alm ış ve o n la n a b a rta ra k gönüllerinin istediği k a d a r çoğalt­ mış, taşım adığı m a n a la ra ham letm iş ve in sa n la ra öy­ lece sunm uşlardır. Son derece ü zü n tü v eren d u ru m la rd a n birisi‫ ؛‬batılıla n n h e r tü rlü görüş ve düşüncelerine güvenen bazı kim selerin b u şüphe ve s a ld ın la n kapıp b ir kıs-


ÖNSÖZ

m ını kendilerine y alan d an isnad ederek h a ta üstüne h a ta y a düşm eleridir. D iğer b ir kısım kim selerin ise b u n u kendisine nisbet etm eyip, an cak b u n la ra rıza göstererek b u n ların borazanlığını yapm alarıdır. Bu kim seler k ita p ların d a söz konusu şüphelere yer verm işler, d ah ası bununla da Kalmayıp bu şüpheleri kuvvetlendirm eye çalışm ış­ lardır. Merfrârn Ü stad A hm et Em in’in «Fecru’l İslâm» ve Duha’l İslâm adlı eserlerinde yaptığı gibi. A ncak A hm ed Emin, m üsteşriklerin iddiaların ın pek çoğuna k atılm ak la birlikte bazı görüşler e muna. miş ve tenkidlerinde yumusa/k davranm ıştır. B unların b ir kısm ı heva ve a rz u la rın a u y a ra k sü n ­ n et ve hadis ehline açık tan düşm anlık h u su su n d a m is­ yoner ve m üsteşrikleri geride bırakm ışlardır. B unlar d a h a şeni ib areler k u lla n a ra k b a şta büyük sahabi Ebu H ureyre olm ak üzere h e r tü rlü edep ve erk an d an uzak, çirkin lafızlarla sahabeyi dillerine dolam ışlar­ dır. Tıpkı M ahm ud Ebu Reyye’nin «Advâun ales-Sünneti’l Muhammediyye» adlı eserinde yaptığı gibi. A hm ed Emin ile Ebu Reyye’n in k itap ları a ra sın ­ d a oldukça çok fa rk vardır. İkisinin arasın d ak i fa rk âlim ve âlim olduğunu iddia eden, asıl araştırıcı ile araştırıcıların eteklerine yapışan kim se arasın d ak i fa rk gibidir. Sünnet ve ilim lerinde araştırm a yapmak basit ve kolay bir iş aeguaır. Sabır ve m etanet, derin bir dü­ şünce ve tefekkür gerektiren bir iştir. Yüzeysel dû-S rC şünce ve gelişigüzel incelem e inşam ancak kötü görüşlere ve kötü sonuçlara götürür'


SÜNNET MÜDAFAASI

M üsteşrik ve izlerinde y ü rü y en lerin içine d ü ştü k ­ leri h a ta la rın b ir kısm ının h ad isleri dikkatlice incelem eyip köklerine ve derinliklerine u laşam a m ala rın ­ d an kaynaklandığını açıkça söyleyebilirim . B unlar z a­ h irin ötesini görem em iş ve h ad islerin derlendiği asrı ve toplum u ve bu a sırd a m ey d an a gelen k a rg a şa la rı tasav v u r edem em işlerdir. (Bunun yanında) hadis im am larının din, ilm, titizlik, uyanıklık, güvenirlik, gizli ve açık hallerde A llah m m urakebesini gözetm e­ lerinden ileri gelen ayrılm az niteliklerini de k a v ra y a ­ m am ışlardır. Yüce Allah, sü n n et ve hadisleri savunacak, hile­ b azların hilelerinden o n ları k o ru y acak kim seler v a retm iştir. B undan so n ra d a hiçbir asır, sünneti câhil­ lerin tevillerinden, bozguncuların y a la n isn a d la n n d a n ve aşırı gidenlerin tah riflerin d en m u h afaza edecek ilim ehlinden hâli kalm ayacaktır. Allah, İbn-i K uteybe’ye ra h m e t etsin. O, hadis d ü ş­ m an ların ın o rta y a attığ ı p ek çok şüphelere cevap v er­ m iştir. O’n u n bu reddiyesi, ta z im le am lacak övgüye değer b ir cihaddır. H alâ İslâm âlem inin h e r ta ra fın d a sü n n et ve h a ­ dislerle büyük b ir dikkatle ilgilenen ve çalışm alarında derinleşen, o n a yönelen şüpheleri reddetm eye azam i g a y re t sarfed en ler b u lu n m ak tad ır. M ağrib, H indistan, Şam, Hicaz ve Ezher âlim leri ta ra fın d a n bu m eyanda kıym etli eserler m eydana getirilm iştir. H am dolsun ki A llahu T eala benim de sü n n et a ra ş ­ tırm alarıy la şereflenenlerden olm am ı, onun tem iz sa­ hasını asab iy et ve duygusallıktan b eri o larak ilim, isbat, a ra ştırm a ve ik n a ile m üdafi، edenlerden olm am ı 43


dilem iştir. Ben «Hadiste u y d u rm a, çağdaş y a z a r ve

müsteşriklerin süDhelerine cev -» *' "

to ra tezim de bu şüphelerin b ir kısm ına ilmi cevaplar verdim.7

(Ebu Reyye’nin) «Advâun ale’s-Sürm eti’l Muhamm ediyye• adlı eseri o rta y a çıkınca y azarın hadislere ve hadis ricâline eski v e yenilerin b ü tü n hücum larını, m üşteşrik, m isyoner ve piyonlarının söylediklerinin tü m ü n ü a ra ştırm a y a tab i tu tm a d a n benim sediğini gör­ düm. Y a z a n n bu k itab ın d a sü n n etin çelişki arzettiğini, ta h rif ve tebdile u ğ rad ığ ın ı gösterm ek için son de­ rece g ay ret sarfettiğ in i ve bu u ğ u rd a sah ih riv ay et­ leri k aralad ığ ım y a la n ve u y d u rm a h ab erleri de ta s ­ hih ettiğini gördüm . A nladım k i bu k ita b a reddiye yazm ak sü n n et e tra fın d a d o laşan b ü tü n g ü rü ltü lere cevap o larak sayılabilir. Bu itib a rla k itab ım a «Sünnet M üdafaası, M üsteşrik ve Ç ağdaş Y azarların Şüphele­ rine Reddiyeler» adım verdim . İlk önce bu düşünceleri «el-Ezher» dergisinde tenkid etm eye başladım . Peşpeşe o rad a 7 m akale k aleme aldım .8 S onra o rta y a çıkan bazı nâhoş d u ru m lard an dolayı bu dergideki reddiyelerim e son verdim . D aha so n ra bu reddiyeleri tam am lam ay a giriştim ve b ü tü n 7 Bu tezimi ben H. 1365, M’ 1946 yılında kaleme aldım.

8 H. Muharrem’den Şaban 1378 H. yılma kadar (1958-1969) !Temmuz 1958 den Şubat 1959i Yani Merhum Dr. Mustafa Sıbaî’nin «es-Stiımetu ve mekannatuha frt-Teşriflrİslâm* (Sünnet ve Islâm Teşri’indeki yeril adlı eserini sunmadan bir yıl önce. Çünkü ilk baskısının önsözünde b e lir tild iğ e göre bu eser 15 Şaban 1379 = 12 Şubat 1960 tarihinde yazılmıştır. Merhum Sıbaî kitabının 46. sayfasında kendisi Kahire^e tedavi görürken 1961 m. yılında basıldığını belirtir.

44


SÜNNET MÜDAFAASI

vaktim i b u n a ayırdım . A llah’a ham dolsun O ’n u n y a r­ dım ıyla bu k itap m eydana geldi. B u rad a bu konu ile ilgilenen iki değerli âlim k a r ­ deşim ize işaret etm eden geçemeyeceğim. B u n lar‫ ؛‬üstâ d A b d u rrah m an b. Y ahya el-M uallimi el-Yem ânî ile, ü stad A bdurrezzak H am za’dır. H er biri bu konuda ge­ niş kapsam lı b ire r eser hazırlam ışlardır. Böylece Al­ la h ’ta n m ü k afata, in san lard an da sen a ve övgüye m azh ar olm uşlardır. İşte ben de İslâm âlem inin h e r ta ra fın d a k i m a’rife t âşığı, h a k ik a t arayıcıları, sünnete gönül veren gay­ retli okuyucularım a bu kitabım ı takdim ediyorum . A y n ca bu reddiyelere b ir giriş o larak sünnetin din­ deki yeri, onun delil olm a bakım ından durum u, kı­ saca geçirdiği sa fh a la r ile İslâm ’d a hadis tenkidi âlim ­ lerin in o rta y a koydukları usûl ve kaidelere değinm ek istiyorum . Söylediğim h e r doğru A llah’tandır. Eğer b ir k u ­ su r olursa (bilinsin ki) gâyem hakkı ve doğruyu a r a ­ m aktır. B aşarım an cak A llah’tandır. O na güvendim ve ona yöneldim. Ebu M uham m ed M uham m ed b. M uham m ed Ebu Şehbe.

4j


GİRİŞ SÜNNETİN İSLÂM’DAKİ YERİ İslâm dininin birinci tem eli K ur’an-ı K erim 'dir. S ünnet ise ikinci esası teşkil eder. K ur’a n ’a göre sü n ­ netin konum una gelince¡ Sünnet, K ur’a n ’ın açıklayı­ cısıdır. Mücmel ifadelerini tafsil, m üşkilini izâh eder, m utlakını takyid, um um unu tahsis eder. K ısaca de­ ğinilen hususları açar. (Nitekim ) A llah T eala şöyle b u y u rm u ştu r ‫؛‬ «Biz sa n a da K ur’an-ı indirdik, tâ ki in san lara, kendilerine ne indirildiğini açıkça an latasm ve ta k i o n lar d a düşünüp anlasınlar» 1 b aşk a b ir âyette ise «Şüphesiz ki sen dosdoğru yola iletm ektesin. (O) yol göklerin ve yerin sahibi olan A llah’ın yoludur. D ikkat edin işler sonunda A llah’a döner.»2 Hz. Peygam ber, K ur’an 'ın âyetlerini bâzen sözle­ riyle bâzen d av ran ışlarıy la bâzen de h er ikisiyle b ir­ likte açıklardı. N itekim şu âyette geçen zulüm keli­ m esini şirk o larak tefsir ettiği kaydedilm iştir. «İman edenler, ve im an ların a zulm k arıştırm ay an lar, işte güven o n ların d ır ve hidayet üzere o lan lar d a onlardır.»3 Yine «Kimin kitabı sağ ta ra fın d a n verilirse ko1 2 3

N a h l 44. Ş û r a 52-53. E n ’a m 82.


GÎRÎŞ

lay bir hesap ile hesaba çekilecektir ve sevinçli olarak ehline dönecektir.»4 âyetinde de «Kolay hesabı» K ul’un hesab için A llah’ın h u z u ru n a çıkarılıp fa k a t am elleri so rg u lan m ad an bırakılm ası o larak tefsir etm işliı. B uhari’n in riv ay et ettiği b ir hadiste Hz. Peygam ­ b er ‫« ؛‬Ben nasıl nam az kılıyorsam siz de öyle kılın» buyurm uştur. Müslim, Ebu D avud ve N eseî’nin riv a ­ yet ettikleri diğer bir h ad isin de ise V eda Haccı sıra ­ sında şöyle b u y u rm u ş tu r: «Hac m enasikini alınız. Zira bu haccımdan sonra bir daha hac yapabilece­ ğim i sanmıyorum» hadisin diğer b ir varjtem tında ise .«Hac m enasikini benden alınız.» buyurm uştur. Ahm ed, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Neseî ve îbn-i M ace‫ ؛‬U bade İbn-i S am it'den Hz. P eygam ber’in «Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı dört şahid ge­ tirin, eğer şâhidlik ederlerse, o kadınlan ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir (çıkar) yol gösterinceye kadar evlerde hapsedin.»5 ayeti h ak k ın d a şöyle dediğini naklederler. «Benden alınız, benden alı­ nız (benden öğreniniz) Allah onlara bir çıkar yol gös­ terdi» Bekar’ın bekarla zina etm esinin cezası yüz deynek ve bir yıl toplumdan tecrid edilmektir. Evli kim­ selerin zina cezası ise yüz değnek ve recmedilmektir.6 4 İnşikak 7-9. 5 Nisa 15. 6 Bâzı fakihler bu hâdisin zahiri ile amel etmişlerdir, diğer bâzılan ise bekarların cezasında Tecrid’in, evlilerin cezasında ise değneğin neshine kail olmuşlardır.

48


SÜNNET MÜDAFAASI

SÜNNETİN KUR’AN-I AÇIKLADIĞINA ÖRNEKLER A llah T ealâ b ir âyet-i kerim ede «Namazı kılın ze­ k a tı verin» b u y u rm u ştu r. A ncak N am azın ne re k ’a t sayılarını, ne nasıl kılınacağını, ne de vakitlerini açık­ lam adığı gibi, farzlarını, sü n n et ve vaciplerinden a y n o larak da zikretm em iştir. B ütün b u n ları Hz. Peygam ­ berim sünneti izah etm iştir. Aynı şekilde K ur’an, ze­ k atın ne zam an vacip olacağını d a belirtm em iştir. Ay­ rıca n isap m iktarını, zek at o larak verilecek birim i ve nelere zekat düşeceğini de belirtm em iştir. B ütün b u n ­ ları yine sü n n et belirgin o larak o rtay a koym uştur. A llah Teâlâ, b aşk a b ir âyette «erkek hırsız ve k a ­ dın hırsızın y ap tık ların d an ö tü rü A llah ta ra fın d a n ib­ re t verici b ir ceza o larak ellerini kesin, A llah azizdir, hakim dir» 7 buyurm uş an cak ceza gerektirecek h ır­ sızlığın ne olduğunu, ellerin n ered en nereye kesile­ ceğini m üphem bırakm ış yine b ü tü n b u n ları sü n n et açıklığa k av u ştu rm u ştu r. Yine A llah b ir ây ette «Ey in sa n la r İçki, kum ar, p u tla r ve fa l o k la n şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, b u n la rd a n kaçının ki saadete eresiniz.»8 buyurm uş, fa k a t içki içene verilecek cezayı tây in etm em iştir, bu h ad d i tay in eden de yine sü n n et olm uştur. B aşka b ir ây ette «zina eden k ad m ve erk eğ in h e r birine y ü zer değnek v u ru n . A llah’a ve â h ire t gününe inanıyorsanız A llah’ın dinini ta tb ik h u su su n d a sizi sakın acım a duygusu k ap lam asın ...»9 buyurm uş, bu 7 Maide 38. 8 Maide 90. 9 Nur 2.

49


GİRÎŞ

hükm ün kim lere uygulanacağını belirtm em iştir. S ü n ­ n et bu h ü k m ü n b e k a rla r İçin olduğunu söylemiş, ev­ lilerin cezasını ise recm o larak tesbit etm iştir. Başka bir âyette «(savaştan) geri, kalan üç kişi­ nin de Allah tövbelerini kabul etti, yer yüzü genişli­ ğine rağmen, onlara dar gelm iş ve vicdanları kendi­ lerini sıktıkça sıkmıştı.» 10 buyurm uş, b u n ların kıssa­ ları ve işledikleri suçu açıkça o rta y a koym am ıştır. Sünnet, b u n ları en güzel b ir şekilde açıklam ıştır. Bun­ la r a benzer sayısız ö rn ek ler verilebilir, ö y le ki eğer sünnet, K ur’a n ’ı açıklam asaydı b ir çok h u su s bize k a ­ palı k ahr, onu anlam am ız güçleşirdi. S ahabe ve Tâbiun bu gerçeğin farkındaydılar. İb n u ’l M übarek, İm ran b. H usayn’in «siz bazı h a ­ disler riv ay et ediyorsunuz ki asim i K ur’a n d a görem i­ yorum» diyen b ir a d a m a şöyle dediğini riv ay et e d e r : «Sen ah m ak b ir adam sın, sen A llah’ın kitabında, öğle nam azının d ö rt re k a t olup k ıra a tin onda açık tan ol­ m ayacağını bulabiliyor musun?» S onra Im ran b. Husayn ad am a sıra ile nam az, zekat ve benzeri h u su s­ la rd a aynı ta rz d a so ru lar yönelterek sonunda, sen b ü tü n b u n ları A llah’ın k itab ın d a açık b ir şekilde gö­ rebiliyor m usun? diye so rd u ü tan so n ra şöyle d er ‫« ؛‬Al­ la h ’ın kitabı b ü tü n b u n la rı k ap alı bırakm ış, sünnet ise b u n ları açıklığa kavuşturm uştur.» im am Evzai, H assan b. A tiyye’n in şöyle dediğini riv ay et eder ‫« ؛‬Hz. P eygam ber’e vahy geliyor, Hz. Ceb­ rail de bir vahyi tefsir eden sünneti beraberinde ge­ tiriyordu.» 10 Tevbe 118.


SÜNNET MÜDAFAASI

Rivayete göre M ekhulda şöyle d e m iş tir: «Kur’a n ­ ın sü n n ete olan ihtiyacı, sü n n etin K u ra n ’a olan ih tiy a­ cından fazladır.» im am A hm ed’de şöyle dem iştir: «Sün­ n et K ur’anı açık lar ve izah eder.» SÜNNETİN TEŞRİ’DE (YASAMA) MÜSTAKİL OLMASI S ünnet Teşride bâzen m üstakil olur.* Bir k adınla halası veya teyzesini birlikte n ik ah lam an ın h a ra m olu­ şu, sü t kardeşliği sebebiyle getirilen evlenm e y asak ­ la n , azı dişli vahşi h a y v a n larla yırtıcı pençeli k u ş­ la rın etlerin in h a ra m oluşu, deniz ö lü sü n ü n helal olu­ şu b ir şahid ve yem inle yetinerek hüküm verm ek gibi sünnetin K ur a n ’a ziyade o larak getirdiği h ü k ü m ler b u n a örnek o larak verilebilir. SÜNNETİN DELİL OLUŞU K endilerine itib a r edilen b ü tü n âlim ler sünnetin (dinde) delil oluşunda ittifak etm işlerdir, iste r beyan sadedinde olsun isterse m üstakil hüküm getirsin bu böyledir. İm am Şevkâni bu konuda şöyle d e r : «Sün­ n etin delil oluşu, ve h ü k ü m koym ada m üstakil oluşu dini b ir zorunluluktur. B una an cak İslâm ’d an n asib i­ ni alm ay an kim seler m uhalefet ederler. 11 İm am Şev­ kâni bu h u su sta haklıdır. Ç ünkü sünnetin delil oldu­ ğ u n a sadece H ariciler ve R âfizîler itiraz etm işlerdir. B unlar K ur an ın zâhirine sarılıp sünnetleri ihm al ede* Kur’anda belirtilen neseb dolayısıyla evlenilmesi haram olan­ lara ilaveten. 11 eş-Şevkâni, Irşâdu’l Fuhûl، s. 29.

51


GİRİŞ

rek sapıtm ış ve saptırm ışlar, doğru yoldan ayrılm ışlardır.* K ur’a n ve sabit olan sah ih sünnet Hz. Peygamberden sad ır olduğu tesblt edilen herşeyin delil olduğ u n a d a ir pek çok h ü k ü m ih tiv a etm ektedir. A llah Tealâ şöyle b u y u ru y o r: «De k i A llah’ı seviyorsanız b a n a uyun, A llah d a sizi sevsin...»12 b aşk a b ir ayette «Ey im an edenler A llah’a ita a t edin, P eygam ber’e ve sizden olan em ir sâhiplerine de İtaat edin. Eğer b ir şeyde çekişirseniz, A llah’a ve âh ire t g ü n ü n e inanm ışsanız onu A llah’a ve R esülune götürün.»13 M eym un b. M ih ran ayetteki A llah’a götürm ekten m aksadın onun k itab ın a başvurm ak, peygam bere tü rm ek ise sağlığında bizzat kendisine, ölüm ünden so n ra d a sü n n etin e baş v u rm ak olduğunu söylem iştir. B aşka b ir âyette ise şöyle b u y u ru y o r : «Hayır‫ ؛‬Rabbine ^ d o l s u n ki a ra la rın d a çekiştikleri şeylerde seni hakem tay in edip so n ra senin verdiğin h ü k m ü içlerinde b ir sıkıntı d u y m ad an tam am en k ab u l etaıedikçe im an etm iş olm azlar.»l4 A yet Hz. P eygam ber’ln hem K ur’a n ’la hem de sünnetle vardığı h ü k ü m leri içine alm aktadır. H atta âyete göre K ur’a n ve sü n n etin * Kanaatimizce sünneti toptan reddeden hiçbir fırka olmamış­ tır. Ancak çeşitli yönlerine itiraz ettikleri için böyle sayıl­ mıştır. Hâriciler fitneden önce vârid olan sünneti kabul et­ mişlerdir. Sünnetin delil olmasını reddettikleri söylenen râfıziler en çok hadis uyduranlardır. Bu konuda geniş malu­ mat için bkz, Abdulgani Abdulhâlık، Hucciyyetu’s-Sünne. s. 245-278, Darul Kur’an, Beyrut 1986 12 Âl-i İmran 31. 13 Nisa 59. 14 Nisa 65

52


SÜNNET MÜDAFAASI

tird ik lerin i zâh iren k ab u l etm ek yetm ez bilakis onla­ r a kalben n z a gösterip benim sem ek gerekir. Bir b aşk a âyette ise «Her kim peygam bere ita a t ederse A llah’a ita a t etm iş olur» 15 B u rad a A llah Teala, Peygam ber e ita a ti kendisine ita a t o larak saym ış ve ona m uhalefet etm ekten de sa k ın d ıra ra k şöyle dem iş­ tir : «Onun b u y ru ğ u n a a y k ın h a re k e t edenler b aşla­ rın a b ir b elan ın gelm esinden veya can yakıcı b ir a z a ­ b a u ğ ra m a k ta n sakınsınlar.» 16 Eğer Resul u n em ri de­ lil ve bağlayıcı olm asaydı o n a m u h alefetten dolayı ateşle tehditte bulunulm azdı. A llah Teâla buyuruyor : «Gerçek şu ki R esulullah’da sizden Allah a ve âhiret gününe kavuşm ayı um an­ lar için en güzel bir örnek vardır...» 17 Bir b aşk a ay e t­ te «...Resul size neyi verirse alınız neden yasakladıysa kaçınınız...» A llah Teâla, R esul’un emrini tabi olun­ m ası gereken bir vecibe, y asak kıldığı şeylerin de k a ­ çınılm ası gereken b ir husus olduğunu belirtm iştir. Bu k o n u d a pek çok ta hadis vardır. B unlardan birisi ‫ ؛‬Ebu D âvud’un S ü n en ’inde M ikdad bin Madikeribten riv ay et ettiği Hz. P e y g a m b e rin şu h a d is id ir: «Biliniz ki bana Kur’an ve beraberinde bir m isli ve­ rilmiştir. Haberiniz olsun ki; yakın bir gelecekte (mal ve m evki ile mağrur olan) bir takım ahm ak kim seler çıkıp koltuklarına yaslanarak şöyle d iyecek ler: «Size düşen Kur ana sarılmaktır. Onun helal dediğini helal, haram dediğini de haram sayınız.» bilin ki; ehli mer15 Nisa 80. 16 Nur 63. 17 Ahzab 21.


GİRİŞ

keblerin etleri, azı dişli vahşi hayvanların etleri, kendi rızasıyla bıraktığı dışında zımminin kaybettiği malı da helal değildir. Her kime bir m isafir gelirse ona düşen onu ağırlamaktır. Şâyet ağırlam azlarsa bunun bedelini ondan alabilir.» 18 İm am el-H attâbî «Bana k itab ve beraberinde bir misli verildi» ifadesinin iki m an ay a geldiğini söyler. Birincisi yâni zâhir, m etluv vahy ile birlikte k en­ disine tğayri m etluv olan bâtın! b ir vahy verilm iştir. İkincisi; K ur’an kendisine, o k u n an b ir vahy ola­ ra k verilm iş, onun açıklam ası o larak da b ir misli d a ­ h a verilm iştir. Y âni Hz. P eygam ber’e kitabı açıklam a yetkisi verilm iştir. (Bu yetkiye d ay an arak ) h as ifa­ deleri t a ’mim, âm olanları d a tah sis ediyor. K itaptaki kapalı ifadeleri açık lay arak zâid h ü k ü m ler getirebi­ liyor. Böylece sünnetin k ab u lu ve kendisiyle am el et­ m enin m ecburiyeti ay n en tilavet olunan K ur an gibi oluyor. B uradaki «...m al ve m evkii ile m a ğ ru r ah m ak kim ­ seler...» ifadesi ile Hz. Peygam ber K u r’a n ’da zikredil­ m eyen sünnete m uhalefet etm ekten sakındırıyor. —Ki hârici ve râfizıler bu k a n a a te sâhip olm uşlardır.— B unlar K ur an ın zâhirine sarılıp onun açıklam asını içeren sü n n etleri terketm işler, böylece şaşk ın a dönüp sapıtm ışlardır. 18

(Bkz. Azim Amâdi, Avnu'l Ma'bud Şerhu Sunen’i Ebi Dâvud c. 12, s 356 Mektebetu’s-selefiyye, Medine 1969). Ebu Davud Had N o : 4580, Tirmizi 5/38/2664, İbn Mâce 1/6/m. 12 Müsned 4/132 el-Hakim el-Mustedrek 1/109, ed-Dârımî, es-Sünen 1/453/536.


SÜNNET MÜDAFAASI

«Koltuğuna yaslanarak» ifadesiyle de «Bunların lüks ve konfor içerisinde evlerine yapışıp k alan kim ­ seler olduklarını, ilmi asıl k a y n a k la rın d a n alm ad ık ­ larını kastediyor.19 Bu h ad is aynı z a m a n d a Hz. P ey g am b erin bir m u­ cizesine delalet etm ektedir. N itekim ilk devirlerde ol­ duğu gibi son a sırla rd a da hadisleri bırakıp K u r’anla yetinm ek gibi kötü b ir davayı sav u n an g ru p la r o rta ­ ya çıkm ıştır. B unların m aksadı dinin yarısını y ık m ak ­ tır. Sen dinin tam am ını yıkm ak d a diyebilirsin. Ç ün­ kü sü n n et safdışı bırakıldığı zam an şüphesiz bu ü m ­ m etin K ur’a n m m pek çok âyetini an lay am am asın a A llah’ın m u rad ın ın ne olduğunu id rak edem em esine yol açacaktır. S ünnet reddedilip K u r’an d a anlaşıl­ m adığı zam an vay İslâm ’ın h alin e... Irbâd b. S âriye’den m erfu o larak gelen b ir riv a ­ yete göre (Hz. Peygam ber şöyle buy u rm u ştu r) «Be­ nim sünnetim e ve h id ay et üzere olan râşid h âlifeleri­ m in sünnetine de yapışın. Ve o n lara sım sıkı sanlınız.» Bu hadisi Ebu D avud ve Tirm izi riv ay et etm iş, (Tirm izi’ye göre) sa h ih ve h a se n b ir hadistir.* el-Hâkim ibn-i A bbas (ra )'d a n Hz. P eygam beri­ mizin veda hutbesinde şöyle dediğini n ak led er ‫« ؛‬Şey­ ta n sizin y u rd u n u zd a tap ılm ak tan üm idini kesm iştir. A ncak bu perestiş’in ötesinde sizin önem sem ediğiniz bazı k o n u lard a kendisine ita a t edilm esinden m em nun kalır. İşte b u n d an sakınınız. Size (ikil şey bıraktım , o n lara yapıştığınız m üddetçe dalalete düşm ezsiniz. Al19 Kurtubî. Tefsiru'l Kur،tubî, c. 1, s. 38. * bkz. Avnu’1 Ma’bud* Şerhu Sunen-i Ebi Davud, c. 12/s. 358, (mtrc.).


GİRİŞ

la h ’ın kitabı ve peygamberinin sünneti.» B unun b en­ zerini İm am Mâlik, el-M uvatta’ında rivayet etm iştir. Bu h ad isten açıkça anlaşıldığına göre h ü k ü m çı­ k arm ad a sünnete baş vurm ak, K ur’a n 'a b aşvurm ak gibi, zorunludur. S ahabe —Allah o n lard an râzı olsun— sü n n et ve hadisin (dinde) delil olduğunda —özellikle K ur’a n d a b ir aslı olm asa bile— ve onunla am el h u su ­ su n d a icm a etm işlerdir. Biz o n lard an hiç birisinin bu icm aa m uhalefet ettiğini de bilmiyoruz. O n lard an bi­ risi yeni b ir d u ru m la karşılaştığı zam an önce h ü k m ü ­ nü A llah’ın k itab ın d a arard ı. B ulam azsa sünnete b aş­ vururdu. O rada da bulam adığı takdirde K ur’an, sü n ­ n et ve usul çerçevesinde ictihad ederdi. O n lara bu sağlam esası koyan Hz. P eygam ber ol­ m uştur. M uaz b. Cebel’i Yemen e vali o larak gönde­ rirk en ona «Sana bir dava geldiği zaman ne ile hüküm verirsin» diye sorar, Muaz (r.a) «Allah’ın kitabıyla» diye karşıhk verir. Resulullah ya orda da bulam az­ san» deyince Muaz‫« ؛‬Resulullah'm sünnetiyle hüküm veririm» der. Hz. Peygamberin «Orada da bulamaz isen» demesi üzerine Hz. Muaz «bütün gücümü sarfeder ictihad ederim» der.20 Bunun üzerine Hz. Peygamber Muaz in göğsüne vurarak şöyle d e d i: «Resulunun elçisini A llah ve re sulunun nzasına götüren şeylerde m uvaffak kılan Al­ lah'a hamdolsun.» S ah ab e‫ ؛‬A llah’ın «...Resul size neyi verm işse alı­ nız neden yasakladıysa kaçınınız» âyetinden sünnetin getirdiği h e r şeyin K ur a n ’a dayandığını anlam ışlardır. 20 Avniî’l Mabut, 9/509.


SÜNNET MÜDAFAASI

B uhari S ah ih ’inde A bdullah b. M esud’d an gelen şu rivayete y er verm iştir. «Dövme y a p a n ve y a p tıra ­ na, yüzdeki tü y leri a ld ıra n ve estetik için dişlerini seyrelttiren* A llah'ın y arattığ ın ı değiştiren k a d ın la ra A llah lân et etsin.» B unu d u y an S ahabeden U m m u Yâkub** (ism inde b ir kadın) bu da n e dem ek? deyince A bdullah b. Mesud; «Rasulullahın lân et ettiğine ben neden lânet etm eyeyim ki «bu d a A llah’ın k itab ın d a vardır.» der. K adın «Allah’a andolsun ki K ur’a n ’ı b a ­ şından sonuna k a d a r okudum . F ak at böyle birşeye rastlam adım .» der. Ibn M esud «Allaha andolsun ki dikkatlice okum uş olsaydın bulm uş olm an gerekirdi.» Zira A llah T ealâ şöyle buyuruyor «...Resul size ne v e r­ mişse onu alın neden y asak lad ıy sa ondan k a ç ın ın ...» ٠٠* İşte bu âyet K ur’a n ’da zikri geçm eyen h e r konu­ d a sü n n etin getirdiği hükm e b ir asıl teşkil eder. Sa­ habeden sonra gelen ulem a da bu apaçık yolda y ü rü ­ m üşlerdir. R ivayet edilir ki İm am Şâfii (ra) b ir gün Mescid-i H a ra m ’da oturm uş in sa n la ra konuşurken şöy­ le dem iştir ‫« ؛‬Bana sorduğunuz herşeyin cevabını K ur’a n ’d an verebilirim» Bir ad am «ihram da iken eşşek a n s ı öldürenin h ü k m ü nedir?» diye sorar. İm am «bir şey gerekmez» diye cevap verince ad a m «bu A llah’ın K itabının neresinde var?» der. İm am ise y u k a n d a k i âyetle karşılık verir. * bkz. Ibnu’l Esir, «en-Nihaye fi Garibi’l Hadis», c. 3, s. 468, Bey­ rut, t, y. (mtrc). ٠* bkz. Ömer Rıza Kehhâle, Âlamu’n-Nisa, c. 5, s. 299, Muesse9etur-Risale‫ ؛‬Beyrut, t.y., (mtrc). ٠ ** bkz. Ahmet Davudoğlu, Sahih-i Müslim Ter. ve Şerhi, c. 9, s. 150, Sönmez Neşr. İstanbul 193, (mtrc)

57


GİRİŞ

A rk asın d an da Hz. Ö m er’in «îhram lı kim se eşşek arısm ı öldürebilir» dediğine d air isnadı ile birlikte bir riv ay et zikreder. İbn’i A bdi’l B err «Kitabu’l İlm»* adlı eserinde «Abd u rra h m a n b. Yezid’den şöyle bir rivayette bulunur. Bir gün o «ihram lı iken elbise giyen birisine ra s tla r (onu b u n d an m enedince) adam ; «buna d air b ir ayet getirirsen» çıkarırım der. B unun üzerine O söz k o n u ­ su âyeti okum aya başlar. SÜNNETİ KUR’AN'A ARZ HADİSİ S ünnetin teşride m üstakil olm adığını sav u n an la­ rın ileri sü rd ü k leri şöyle b ir hadis v a r d ır : «Size ben­ den b ir hadis gelirse A llah’ın kitabı ile karşılaştırın. O na uygun düşerse alın, m uhalif olursa terkedin». Hadis im am ları ve u zm an ları bu hadisin hadisleri safdışı b ırak m ak gibi k ö tü em ellerine erişebilm ek için zındıklar ta ra fın d a n P eygam ber’e iftira edilerek uydu­ rulm uş b ir h ab er olduğunu açıklam ışlardır. Bazı im am ­ la r bu hadisi K ur’a n ’a arzetm iş ve şöyle d e m işle rd ir: «Biz bu h ad isin kendisini A llah m k itab m a arzettik, bizzat onun K ur’an ayetlerine ters d ü ştü ğ ü n ü gördük : «...Resul size ne verdiyse alınız, neden yasakladıysa kaçınınız...» «...de ki eğer A llah ı seviyorsanız b an a uyun ki A llah da sizi sevsin...» «...kim Resule ita a t ederse A llah’a ita a t etm iş olu r...»21 G örüldüğü gibi K u r’an-ı K erim bu hadisi y a la n ­ lam ış ve reddetm iştir. Kitabın tam adı «Camiu Beyan’il ilmi ve fadlihi ve ma yenbeği fi rivayetihi ve hamlini. 21 eş-Şevkâni İrşâdu’l Fühul, s. 29. ٠


SÜNNET MÜDAFAASI

Bazı m uştek rik ler ve söm ürgelerine alet olan b a­ zı yaverleri sönüp gitm iş olan bu çirkin iddiayı yeni­ den h o rtlatm ay a teşebbüs etm işlerdir. A ncak A llah T eala eskiden bu düşünceyi sa v u n a n la ra karşı h akkı sav u n acak ve hilelerini k u rsa k la rın d a b ırak acak kim ­ seler v a r ettiği gibi şim di de b u n u y ap acak kim seler hazırlam ıştır. «...Kâfirler hoşlanm asalar da Allah nu­ runu tam am lam aktan asla vazgeçm ez...»22 SAHABENİN HADİS VE SÜNNETE VERDİKLERİ ÖNEM S ünnetin dindeki yeri ve K u r’an-ı K erim ’deki ko­ num u dolayısıyle S ahabiler Hz. P eygam ber’in h ad is­ lerine son derece büyük önem verm işlerdir. K ur’a n ’a gösterdikleri özeni ona da gösterm iş, onu lafzı y a d a m anasıyla ezberlem iş ve anlam ışlardır, sü n n etin m ak­ sa t ve gayelerini kendilerine has A rap selikasıyla Hz. P eygam ber’den duydukları sözler ve m üşahade ettik ­ leri d av ran ışlar ve h ad islerin vücud sebebleriyle id­ ra k etm işlerdir. Bu k o n u d a an lay am ad ık ları b ir m üşkilile k arşılaştık ların d a R esulullah (as) ’a sorm uşlardır. S ahabiler A llah’ın vahyi ve Hz. P eygam ber’in sün­ netini işitm eye o k a d a r büyük ehem m iyet verm işler ki, bunu m ünavebeli o larak ta ’kib etm işlerdir. B uhari S ahih’inde Hz. Ö m er ( r a ) ’den şöyle bir rivayette bu­ lunur. «M edinenin yüksek bir sem ti olan U m ayye b. Zeyd oğullan23 m ahallesinde (otururken) en sard an b ir kom şum vardı. R esulullah’ın m eclisine sıray la bir gün O, b ir gün de ben giderdik. Ben gittiğim vakit o 22 Tevbe 32. 23 Sakinlerine izafeten bu semte bu isim verilmiştir.

59


GİRİŞ

gün gelen v ah y ve d iğ er şeyleri O ’n a bildirirdim , ٠ gittiği zam an aynı şeyi ‫ ه‬b an a y ap ard ı.24 S ahabe böylece d ü n y a ve a h iret m en faatlerin i birleştirm işlerdir. Ne dinleri onları d ü n y aların d an ne de d ü n y aları dinlerinden alakoym uştur. Biz biliyoruz ki K u r’a n ve sü n n et ilim ve âlim lerin fazileti ile doludur. Yine biliyoruz k i S ahabe sünn etin dinin ikinci aslı olduğunu biliyor, R esulullah ı kendi nefislerinden çok seviyor, onu dinlem ekten büyük b ir m anevî haz duyuyorlardı. K onuştuklarının vahy ü rü n ü olduğuna inanıyorlar, ondan işittikleri şeylerini im an ve ta k v a için bir gıda^5 ve b u n u n cennete giden b ir yol olduğuna k a n a a t ediyorlardı. B ütün b u n la rd a n biz sah ab en in sü n n et ve hadisleri dinlem eye ne k a d a r d ü şk ü n olduklarını ta sav v u r edebiliyoruz. O nların bu d u ru m u apaçık b ir gerçektir. S ahabe sü n n etin b ü tü n in sa n la ra tebliğ edilmesi gereken b ir din olduğunu bildikleri için b u n a azam i derecede itin a gösterm işlerdir. Hz. Peygam ber de çok defa şu sözünde olduğu gibi o n la n b u n a teşvik ederdi; «Benim sözlerim i işitip, belleyen ve onlan işittiği gibi başkalanna aktaranın Allah yüzünü ağartsın. Çünkü nice, söz kendisine sonradan ulaşan kim seler vardır ki: Onu bizzat işitenden daha iyi kavrarlar,» B aşka bir riv ay et şö y le d ir: «Nice fıkıh taşıyanlar var ki fakih değildir. Nice taşıyanlar da kendilerinden daha fftkîh olanlara fıkıh iletirler.» Bunu im am Şafii ve Beyhaki el-Medhâl inde rivayet etm iştir. 24 Buhar‫؛‬, Sahih, kRabu’l llm, Babu’l Tenavubifi'l ‫؛‬،m. 25 Onlardan birisi Resulullahın meclisine giderken •gel de bir saat iman edelim» derdi. (Yani iman]mız‫ ؛‬art‫؛‬،ral]m.)

ÖO


SÜNNET MÜDAFAASI

R esulullah M eşhur V eda Haccı hutbesinde şöyle buyuruyor; «Burada h azır b u lu n a n la r b u lu n m ay an la­ r a tebliğ etsin, çü n k ü b u ra d a b u lu n an kendisinden d a h a iyi k av ra y a n birisine ulaştırabilir.» (Bunu da) B uhari S ah ih ’inde riv ay et etmiştir.26 Hz. Peygam bere b ir heyet geldiği zam an o n lara K u r’an ve sünneti ve o n lara b u n la rı iyi öğrenip b aş­ k a la rın a u laştırm aların ı tavsiye ederdi. B u h ari’de geç­ tiğine göre A bdu 1 Kays kabilesi tem silcilerine şöyle tavsiye etm iştir: «Bunları iyi belleyin ve b u ra y a gel­ m eyenlere bildiriniz.» B aşka b ir rivayette «hemşerilerinize dönün ve b u n la n öğretin» 27 buyurm uştur. Hz. P eygam ber o n lara sürekli şu hadisi telkin edi­ yordu. «Her kim ilmi gizlerse kıyam et gününde ağ ­ zın a ateşten b ir gem vurulur.» B unun için sah ab e sü n ­ netleri m u h afaza etm eye lafzı veya m anasıyla ezber­ leyip tebliğ etm eye oldukça önem verm işlerdir. HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDE HADİS YAZIMININ YASAKLANMASI İki sebepten dolayı hadisler Hz. Peygam berin dö­ nem inde tedvin edilm em iştir: B irin cisi: Yazım âletlerinin fazla m ik ta rd a b u lu n ­ m ayışı ve sah ab en in k ıv ra k zek aların a ve ezberlem e gücüne olan güven. 26 Müslim’in rivayet ettiği bir hadis şöyledir: «Kim ilim taleb etmek için bir yola girerse, Allah da buna karşıhk ona cennete giden bir yol bahşeder» 27 îbn-i Hacer el-Askalani, Fethul Bâri, c. 1, s. 128-149.

01


GİRİŞ

İkincisi ‫ ؛‬Hz. P eygam ber’in yalnız K u r’a n ’ın yazı­ lıp, hadislerine yazılm asını y asak lay an b ir em rinin m evcudiyetidir. Müslim, S ah ih ’inde Ebu Said el-Hudri (ra) ’den Resulullah’m şöyle b u y u rd u ğ u n u rivayet etm iştir ‫« ؛‬Kur a n ’m dışında benden işittiğiniz hiç b ir şeyi yazm ayın, h e r kim böyle b ir şey yazdıysa onu im h a etsin.» Bu­ n u n için selef u lem asın d an bazıları hadislerin yazıl­ m asını hoş karşılam am ışlardır. Hz. Peygam ber in yazılm asını yasaklam asının b a­ zılarının o n la n K u r’a n ’la k arıştırm aları endişesinden kaynaklandığı açıktır. Ya da özellikle üm m i olan ins a n la n n K u r’a n ’ı bırakıp hadislerle m eşgul olm ala­ rını önlem ek içindir. Veya bu yasak sadece h afıza­ sın a güvenenler içindir. A ncak okum a-yazm a bilm e­ diğinden dolayı K ur a n ve sünneti birbirine k a n ş tırm asm d an em in o lu n an kim se v ey ah u t duyduğunu u n u tm a k ta n y a da iyi m u h a fa z a etm ekten k orkan kim senin yazm asında b ir m ah zu r yoktur. Hz. Peygam ­ b er’in bazı sahabilerden Hadis yazm asına m üsade et­ tiğine delalet eden h a b e rle r bu şekilde yorum lanabilir. Ebu Davud, el H akim ve b aşk aları A bdullah b. A m r b. A s’d an şöyle rivayette bulunm uşlardır. «Re­ sulullah a dedim ki; Ey A llah ın R asulu senden d uy ­ duğum herşeyi y azab ilir miyim, Resulullah «evet» de­ di. Ben «sakin halinizde iken de k ız g ın halinizde iken de mi» diye sordum . R esulullah «evet», benim h e r h a ­ limde de benden h a k ta n b aşk a b ir şey sâd ır olmaz.» buyurur. B uhari de, Ebu H ureyre ( r a ) ’den şöyle b ir riv a ­ yette bulunm uştur. «Resulullahm ash ab ı içerisinde A b­ 62


SÜNNET MÜDAFAASI

du llah b. A nır b. As h ariç benden d a h a fazla hadis bilen hiç kim se yoktu. Ç ünkü O duyduğu h ad isleri y a ­ zardı ben ise yazmazdım.» A bdullah gibi o la n lar K u r’a n ve hadisi k a rıştırm a k ta n em in o lu n an kim selerdir. Tirmizi de, Ebu H ureyre ( r a ) ’n in şöyle dediğini rivayet ed er ‫« ؛‬Ensardan b ir kişi Hz. P eygam ber’in m ec­ lisinde o tu rup onun sözlerini dinlerdi. Bu sözler çok hoşuna gider a n c ak ezberleyemezdi. B unun üzerine bu d u ru m u Hz. Peygam bere şikayet edince R esulullah —eliyle yazıya işaret ederek— ona yazm asını salık verdi. B uhari ve M üslim S ah ih ’lerinde «Yemenli Ebu Ş a h ’m Hz. P eygam berden M ekkenin feth i sırasın d a ira d ettiği h u tb en in kendisine yazıverilm esini istem iş o d a «Ebu Şah a (hutbeyi) yazıverin» dediğini rivayet etm işlerdir. Yine B uhari S ah ih ’inde şu rivayete y er v erir ‫؛‬ «Hz. Ali’ye K u r’a n d a n b aşk a kendilerine Hz. Peygam b e r’den k a la n b ir şeyin olup olm adığı soruldu. O; «Ha­ yır, canlıyı y a ra ta n , tohum u y a ra n A llah’a yem in ol­ sun ki, (Bizim yanım ızda) K u r’a n ’d an b aşk a sadece kendi kitabını anlayışı h u su su n d a A llah’ın b ir k u lu ­ n a verdiği anlayış ve b ir de şu say fad ak iler var» dedi. (Ravi) Hz. Ali’ye «o say fad a n eler var» deyince O, «di­ yet, esirlerin salıverilm esi ve b ir k afire karşılık Müs lü m an ın öldürülm em esi (ile ilgili hüküm ler) vardır, diye karşılık verm iştir. A y n c a Hz. P eygam ber’in zekat, diyet ve m iras ile bazı uyg u lam aları A m r b. Hazm ve diğer bazı (Vali­ lerine) yazdığı tesbit edilm iştir. 63


GİRİŞ

Bazı alim ler hadislerin yazılm asına izin veren h a ­ berlerin y asak getiren hadisleri nesh ettiği görüşünde­ dirler. Ç ünkü y asak lam a Islâm ’ın ilk dönem lerine te ­ sadüf eder ki bu zam an d a ash ab ın K u r’a n ’ı bırakıp hadislerle u ğ raşm a la rı veya K ur an dışındaki bazı şey­ leri ona k a rıştırm a la rı endişesi sözkonusuydu. D aha sonraları b u n d an em in olununca y asak lam a kaldırıl­ dı. N esh g ö rüşü n ü destekleyen h u su slard an birisi de izne d a ir bazı hadislerin sonraki tarih lere ra stla m a ­ sıdır. N itekim y azm aya d a ir hadisin ravisi olan Ebu H ureyre hicretin 7. yılında m üslüm an olmuş, Ebu Şah olayı ise M ekke’n in fethedildiği ta rih olan hicri 8. senesinde vukubulm uştur. H er hal-u k a rd a R esulullah m dönem i bittiğinde sah ab e a ra sın d a hadis y azan ların sayısı pek fazla de­ ğildi. HZ. PEYGAMBERİN VEFATINDAN SONRA HADİS YAZIMI Hz. Peygam ber, H ak k ’m rah m etin e k av u şu r k a ­ vuşm az sahabeden hadis y azan ların sayısı a rtm a y a başladı. D ah a so n ra T âb iu n ’d a n d a y azan la r olm uş ve h ad is yazım ını sah ab ed en de ileriye götürm üşlerdir. Said b. C ubeyr’den riv ay et edildiğine göre‫ ؛‬O, ibn-i A bbas’ta n duyduğu hadisleri bineğin ü stü n d e yazmış, binekten inince de o n la n silmiştir. A b d u rrah m an b. Ebiz’z tn â d b ab asın d an şu riv a ­ yette b u lu n m u ş tu r: «Biz helal ve h a ra m (bildiren h a ­ disleri) y azard ık Ibn-i Ş ihab (ez-zuhr-i) ise h e r duy­ d u ğ u n u yazardı. O na ihtiyaç d u y u ld u ğ u zam an O ’n u n ne k a d a r âlim biri olduğunu anladım» H işam b. U rve 64


SÜNNET MÜDAFAASI

den rivayet edildiğine göre Yezid b. M uaviye za m a ­ n ın d a b ü tü n k itap ları yanm ış ve b u n u n için o şöyle d em iştir: «Keşke m alım ve ehlim telef olsaydı da k i­ tap larım yanm asaydı.» Hz. Ö m er (ra) hadisleri b ira ra y a to p lay arak y a­ zıya dökm ek istem iş ve b u n u n için sahabe ile istişare etm iştir. S ahabe yazm ası yönünde görüş beyan edin­ ce bir m üddet bu konuda istihareye yatm ış an cak Allah ona bir şey gösterm em iştir. Beyhaki M edhal’inde U rve b. Z übeyr’den şu riv a ­ yette bulunur. H attab oğlu Ö m er (ra) sünnetleri yaz­ m ak istedi ve b u n u n için sah ab e ile istişare etti. A ncak sah ab e görüş b elirttik ten so n ra b ir ay bu k o ­ n u d a istihareye yattı. Bir sab ah A llah ona b ir yol gösterdi ve şöyle dedi; «Ben sü n n etleri yazm ak iste­ dim an cak sizden önce bazı kavim leri hatırladım , on­ la r birtak ım k ita p la r y azdılar ve o n lara yönelerek A llah’ın kitabını terkettiler. A llah’a andolsunki ben kesinlikle A llah’ın k itab ın a b ir şey karıştırm ayacağım .» GENEL OLARAK HADİS TEDVİNİ Râşid Halife Ömer b. Abdulaziz dönemine kadar du­ rum böylece sürüp gitti. Yani kimisi hadisleri yazıyor, kimisi yazmıyordu. Ömer b. Abdulaziz Hak ile batılın bir­ birine karışmasından veya sünnetlerin kaybolmasından korkarak hadislerin toplanıp tedvin edilmesini istedi. Za­ m an birinci yüzyılın başıydı. Diğer şehirlerde ilimleriyle tebarüz etmiş kişilere mektup göndererek hadislerin top­ lanmasını emretti. Ayrıca valilerine de bu emri bildiren birer mektup yazdı. 65


GİRİŞ

im am Mâlik, Muhammed b. Haşan eş-Şeybâni ta­ rikiyle gelen şu rivayete Muvatta'da yer verir. : «Ömer b. Abdulaziz Ebû Bekr b. Muhammed b. Amr ile H azm a yazdığı m ektupta şöyle d e d i: «Hz. Peygamberin hadis­ leri, sünnetleri veya Hz. Ömer'in sözleri vb. gibi şeyleri bul ve yaz. Zira ilmin ve âlimlerin kaybolmasından kor­ kuyorum.» (Ayrıca ona) Ensar'dan Amre binti Abdir'rah­ man ve Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekr'in yanında ne varsa yazmasını tavsiye etti. Buhari bir Taiik28'inde şöyle 4er; Ömer b. Abdülaziz Ebu Bekr b. Hazm29'a yazdğı bir m ektupta şöyle d e d i: «Kendi beldende Hz. Peygamberin hadislerinden ne bulursan yaz. Zira ilmin ve âlimlerin yokolmasından korkuyorum» Tarih-i Isbahan adlı eserinde Ebu Nuaym Ömer b. Abdilaziz'den onun bütün bölgelere mektup gön­ dererek «Hz. Peygamber'in hadislerini toplayınız» dediği­ ni nakleder. Adil halife Ömer b. Abdulaziz'in mektup gönderdiği kişilerden birisi de Hicri 124’de vefat eden Hicaz ve Şam ehli âlimlerinden Medineli büyük İmam Muhammed b. Müslim b. Şihab ez-Zührî'dir. 28 Tâlik‫ ؛‬isnadın başından bir ya da daha çok ravinin düşürül­ mesidir. Buharinin Sahihinde bunlar çoktur. Ancak bu gibi rivayetler kitabın aslında olmayıp, bab başlıklarında ve şahid olarak getirdiği haberlerde olur. 29 Babasının dedesine nisbet edilen bu zatın dedesi Amr sahabidir. Babası ise Resulullah’ı (küçükken) görmüştür. Tabii bir fakihtir. Ömer b. Abdulaziz Medine’ye vali yaparak yargı işlerini ona devretmiştir. Ebu Bekr’den başka bilinen ismi yoktur. Künyesinin Abdulmelik olduğu söylenir H. 120 yılın­ da vefat etmiştir. 66


SÜNNET MÜDAFAASI

TEDVİN HAREKETİNİN HIZLANMASI Her şehir merkezinde âlimler, kendilerine verilen bu görevi en güzel şekilde gerçekleştirdiler. Hadis ve sünnet­ leri seçerek toplamaya yöneldiler. Sahihini zayıfından, makbulunu merdudundan ayırdılar. Seleften hiç kimse hadisleri yazmakta bir sakınca görmedi. Dana önce ariT larm da bulunan hadis yazımı ile ilgili ihtilaf da bu şekilde ortadan kalkmış oldu ve bu konu istikrara kavuştu Hadis vazımmın cevâzi IconusundiPhatta bunun müsc tahab bir davranış olduğu hususunda icma hasıl oldu. "TlinTlebliğ etmekTe”mükelfeFolan ve fakat onu unutmaktan korkan birisi için vâcip olduğu uzak bir görüş olmasa gerektir.30 —

٠

*

Hadis ilminde ilmi tedvin hareketi gelişti، Sıdk ve emanet sahibi araştırm acı bir topluluk bu kıymetli işin sonunda sıcak yaatklarm dan uzaklaşarak hokka ve defter­ lerine sarıldılar. Bu uğurda”zor işlere katİancfilân Defter ve okkalarını yanlarından ayırmayarak şeyhlerle bir ara­ ya gelmeye ve Iıadlsleri direk ağızlarından almaya gayret gösterdiler. Bu yolda uzun geceleri uykusuzlukla geçirdi­ ler, ıssız çöl ve çorak arazileri katettiler. Muhtelif şehir ve bölgeleri dolaştılar. O günkü vasıtalarla yolculuk zor ol­ duğu, im kânlar elvermediği halde ilim ve hadis rivayeti için üstün bir örnek oldular ki bu sayede (isimleri) ebedi kalan âlimler zümresine katılmış oldular. n

■—

------— —

- —------

Hadis ve sünnet için altınçağ kabul edilen yaklaşık olarak üçüncü asırda hadislerin toplanması sona erince­ ye kadar âlimler hadisleri toplamaya, tenkid ederek ayır­ maya, Sahih, Sünen ve Müsned’leri te’lif etmeye devam 30 Fethu‘1 Bari, c. 1, s. 165.


GÎRÎŞ

ettiler. Bu asrın son bulmasıyla cerh ve tâdil ile tenkid işi de neredeyse sona ermişti. Daha sonra hadis kitaplarını tertib etmek, düzene koymak ve onlara istidraklerde (yani eksik ve hatalı yönleri bulmak) bulunmak gibi işler baş­ ladı. Bu da dördüncü ve onu takibeden asırlarda devam etti. Netice olarak (konuyu) şöylece özetleyebiliriz : Sünnet, aradan uzun bir süre geçmeden tedvin edil­ miştir. özel b ir anlamda tedvin Hz. Peygam berin döne­ minde başladı. Sahabe asrında ve Tâbiun asrının ilk yıl­ larında gelişti, Tâbiun asrının sânlarında ise genel bir hüviyete kavuştu. Üçüncü asrın sonlarına kadar bu ge­ lişme sürdü ve tamamen olgunluğa kavuştu ki, bu üç asır kurtuluş, hidayet ve doğru yolda ilim, amel ve iman gibi yüce hasletlere şâhid olan asırlardır. ÎLİM UĞRUNA YAPILAN SEFERLER İslâm âlimlerinin özellikle hadis imamlarının ve onu derleyenlerin en belirgin özellikleri şüphesiz çok göç et­ meleri ve uzun yolculuklara çıkmalarıdır. Onlar sahabe­ nin ve sahabeye en güzel şekilde uyan tâbiunun sünneti üzere yürüdüler. Onlardan birisine sika raviler kanalıyla bir hadis ulaşınca bununla iktifa etmiyorlardı. Bilakis hadisi vasıtasız olarak ilk ravisinden almak için gece gün­ düz demeden yolculuğa çıkıyorlardı. Sahih-i Buhari'de kesinlik ifade eden bir siga ile yapılan tâlike göre Câbir b. Abdillah el-Ensari Abdullah b. Uneys'ten bir hadis al­ mak için, bir aylık yolculuğa çıkmıştır. Buhari'nin «el-Edebu'l Mufred»inde İmam Ahmed ve Ebu Yâla'nm «el-Musned»lerinde naklettiklerine göre kıs­ sanın tamamı şöyledir : 68


SÜNNET MÜDAFAASI

Abdullah b. Muhammed b. Ukayl Câbir b. Abdillah'm şöyle dediğini işittiğini söyler; «Bir adamın Hz. Peygamber'den bir hadis işittiğini öğrendim. Bir deve satın alarak, bineğimi hazırladım ve b ir aylık yolculuk sonunda Şam'a vardım. Bir de baktım ki Abdullah b. Uneys(miş). Kapıcıya «€âb‫؛‬r'in kapıda olduğu söyle dedim, o , «Abdullah oğlu Cabir mi?» diye sordu. Ben «evet» deyinee çıkıp boynuma sarıldı. Ona «Senin ^ s u lu ila h » ta n b ir hadis duyduğunu işittim. Senden işitmeden önce ölmekten korktum» dedim, o da şöyle dedi ‫« ؛‬Hz, Peygamberin şöyle dediğini işittim; «insanlar kıyamet günü çıplak olarak haşrolacaklar.» Yine Oâbir'in şöyle dediği rivayet edilir : «Hz. Peygamber'in kısas konusunda b ir hadisi olduğunu duydum, hadisin asıl ravisinin Mısır'da olduğunu öğrendim bir deve satın alarak Mısır'a kadar gittim adamın kapısına vardım...» bundan sonrası ilk kıssa da geçtiği gibidir. Taberani, Mesleme b. Mahled'den Câbir'in kendisine gelerek şöyle dediğini nakleder : «Senin, müslümamn aybmı örtmek ile ilgili bir hadis rivayet ettiğin bana ulaştı. Onu bana da söyler misin...» anlaşıldığına göre € ab ‫؛‬r, bu gaye için farklı seferler düze^em iştir. im am Ahmed'in munkatı b ir senedle rivayet ettiğine göre büyük sahabi Ebu Eyub el-Ensâri müslümamn aybmı örtm ek hususunda rivayet ettiği bir hadis için Ukbe b. Amir el Ouheni'ye gitmiştir. Ebu Davud, Sünelim de Abdullah b. Bureyde tarikiyle sahabeden birisinin Fadale b. Ubeyd'den bir hadis almak için Mısır'a gittiğini nakleder. Tabimi ve onlardan sonra gelen âlimler de bu yoJ üzere yürüdüler. 69


Hatip [el Bağdadi] Ubeydullah b. Adiy'in şöyle de­ diğini rivayet e d e r : «Ali'nin yanında bir hadis olduğunu duydum. O'nun ölmesinden ve bu hadisin kaybolmasın­ dan korktum yola çıktım ve Irak a gidip kendisini bul­ dum.» İmam Malik'in Yahya b. Said’den rivayet ettiğine gö­ re Said b. Museyyib; «Ben bir tek hadis için gece, gün­ düz demeden yolculuk yapardım.» demiştir. Hatib (el-Bağdadi) Ebu'l Aliye'nin şöyle dediğini nak­ leder : «Biz sahabeden nakledilen hâdisler duyardık an­ cak gönlümüz buna razı olmaz, onlara gider ve bizzat on­ lardan dinlerdik.31 Şa'bi bir meseleden dolayı verdiği fetva için (birisine) şöyle der : «Sana bu fetvayı karşılıksız verdim ancak bun­ dan daha küçük b ir m esele için Medine'ye gidiliyordu.» Dârimi sahih bir senedle Busr b. Ubeydullah'm : «Ben bir tek hadis için şehirden şehire dolaşırdım» dediğini nakleder. Ebu Kılâbe; «Sadece bir hadis işitebilir miyim diye Medine'de üç gün kaldım» demiştir. im am Ahmed'e : «ilim taleb eden birisi âlim birisinin yanında oturup tahsil mi görsün yoksa ilim yolunda se­ fere mi çıksın?» diye soruldu. O da «sefere çıkarak farklı belde âlimlerinden aldıklarını yazsın» diye cevap verir. ilim ve hadis uğruna uzun yolculuklara katılanlar arasında, Ebu Hanife, Malik, Şafii, Ahmet ve diğerleri de vardır. Muhaddislerden ise sayılamayacak kadar çoktur. 31 îbn-i Hacer, Fethu’l Bari، c. 1, s. 141-142


SÜNNET MÜDAFAASI

Bunların ilk öncüleri ise : Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Neseî, îbn-i Mâce ve Hâkim gibi imamlardır. Bunlardan hayatı boyunca rahat ve istikrarın tadını tat­ mayanlar vardır. HADİS TEDVİNİNİN GEÇTİĞİ SAFHALAR Daha önce de belirttiğimiz gibi genel olarak tedvin hareketi hicri birinci asrın sonunda başladı. Farklı bel­ delerdeki âlimler Râşid Halife Ömer b. Abdilaziz'in da'vetine icabet ettiler. Muhtelif bölgelerde İslâmî ilimler sa­ hasında otorite olan kişiler hadisleri toplama işine soyun­ du. Bu geniş sahada âlimler birbirleriyle (adeta) yarış­ tılar. Medine'de im am Mâlik (Ö : 179) Mekke'de Ebu Muhammed Abdulaziz b. Cureyc (Ö : 150) Şam'da el-Fuzaî (Ö : 156) Yemen'de Ma'mer b. Râşid (Ö : 153) Basra'da Hammad b. Seleme (Ö : 176) ile Said b. Ebi Arube (Ö : 156) Kûfe'de Sufyan es-Sevri (Ö : 161) Horasan'da Ab­ dullah b. Mübarek (Ö : 181) Vasıt'ta Huşeym b. Beşir (Ö : 188) Rey şehrinde ise Cerir b. Abdulhamid (Ö 188 ‫)؛‬ ve daha niceleri birer eser te'lif ettiler. Bunların tam a­ mı hicri ikinci asırda yaşamışlardır. Bu asırda müelliflerin metodu hadisleri sahabe söz­ leri ve tâbiun fetvalarıyla birlikte toplamak olmuştur. Bu husus im am Malik'in M uvatta'mda açıkça görülmek­ tedir. Sonra hadis tedvini için yeni bir dönem geldi. Ki bu dönemde sadece Hz. Peygamber'in hadisleri toplandı. Bu adım ikinci yüzyılın başında atıldı. Bu adımı atanların b ir kısmı müsned tarzında eserler verdiler. Bu da konu­ larına bağlı kalmaksızın bir sahabinin hadislerini biraraya getirmekten ibarettir. Mesela namaz ile ilgili b ir hadis 71


GÎRlg

zekat ve cihad ile ilgili bir hadis ile yanyana gelebilir. İmam Ahmed Osman b. Ebi Şeybe, İshak b. Râhûye vb. gibilerinin müsnedleri bu çeşitdendir. Müsned sahipleri sadece sahih hadislere bağlı kalmayıp hasen ve zayıf ha­ disleri de kitaplarına toplamışlardır. Meşhur Kûtübü Sitte sahibi gibi bazı hadisciler de ki­ taplarını fıkıh bablarına göre te ,lif ettiler. Bunların bir kısmı sadece sahih hadisleri biraraya getirdiler. Buharî ve Müslim gibi. Bazıları da Sahihin yanında zayıf ve ha­ sen hadislere de yer verdiler. Ancak bazen buna işaret ederken bâzen de buna işaret itm ediler. Bu okuyucunun bilgisine ve makbul haberleri, merducf olanlardan; zayıf­ ları, sahihten ayıracak tenkit gücüne, güvenden kaynak­ lanıyor. Bunun en güzel örnekleri «Sünenul Erbaa» dedğimiz Ebû Davud, Tirmizi, Nesaî, ve İbn-i Mâce'dir. Hicri üçüncü asır (200-300) Sünnetin toplanması, ted­ vini, tenkid ve temyizi bakımından altmçağdır. Hadis imamları ve uzm anlan, tenkid konusunda m ahir ve sarraf olanlar bu asırda yetiştiler. Nerdeyse sabit olan bütün hadisleri az b ir kısmı müstesna içine alan Kütub-i Sitte ve benzerlerinin güneşleri bu asırda parladı. Bütün fakihler, müctehidler, müellifler, öğretmenler, bu eserlere itimad ettiler. Tebliğciler, ıslahcılar ve ahlakçılar, psikolog ve sosyologlar arzu ettiklerini bu eserlerde buldular. HADİSCİLERİN TENKİD VE DİRAYETE VERDİKLERİ ÖNEM Hadis imamları hadisleri sağlam kitaplarda topla* makla ilgilendikleri gibi kabulu ve reddini gerektiren sened ve metin yönlerinden de araştırm aya özen göster­ mişlerdir. Hakikaten hadisin bu yönleriyle ilgilenmek çok


SÜNNET MÜDAFAASI

faydalı ve övgüye değerdir. Çünkü iyiyi kötüden, sahihi illetliden, ayırmak buna bağlıdır. Sünnet bu yolla her türlü uydurmadan korunmuş olur. İslâm Şeriatı bu şe­ kilde muhafaza edilmiş olur. Bu yönden araştırılan konu­ lar şu n la rd ır: Sahih, hasen ve zayıf hadisler ve bunlar­ dan herbirinin durumu, munkati, mu'dal, şazz, maklûb, munker, m uztanb ve mevzu gibi zayıf hadis çeşitleri, bun­ larla ilgili olarak cerh ve tâdil yönünden râvilerin durum ­ ları ve bununla ilgili lafızlar, rivayet ve şa rta n hadis ta­ hammülü ve keyfiyeti, eda ve lafızları, (hadisi başkaları­ na naklederken kullanılan tabirler), hadisin illetleri, ga­ ribi ve muhtelefi (çelişkili hadisler), nasihi ve mensuhu, râvilerin tabakaları, vatanları, ölüm tarihleri ve bunlara benzer bir çok konu ki, hepsine hadis ilimleri ve rical ki­ taplarında geniş bir şekilde yer verilmiştir. Biraz önce hadislerin genel olarak birinci asrın so­ nunda tedvin edildiğini belirttik. Sakın rivayet ve şart­ lan, raviler ve sıfatlan, cerh ve tâdil gibi konulann o za­ man olmadığını sanma çünkü bütün bu hususlar kalplere ve zihinlere nakşedilmişti. Bu gibi ilimlerin durum u ha­ dis metinlerinin durum u gibiydi. Hadisleri toplayan im am ­ lar bunlardan habersizdi denilemez bilakis bunlan en gü­ zel şekilde biliyorlardı. Görünürde olmasa bile zihinle­ rinde vardı. Nitekim hadisleri tedvin ederken rivayetleri kabul konusunda aşın ihtiyata yer vermeleri hadislere yalanın, hatta ve gafletin kanşm asını önlemeleri husu­ sunda bize gelenler bunlan bildiklerini doğrulamaktadır. Bu hususu ilk asırlarda yazılan eserlerde açıkça gö­ rebilirsin. Bu eserlerde metinler ile; tenkid ve rivayet il­ minin usulü beraber verilmiştir. İmam Şafî (Ö : 204) ,nin er-Risalesinde işlediği konular, İmam Ahmed (Ö : 241)m 73


GlRÎŞ

talebelerinin, kendisine sordukları sorular ve aralarında geçen konuşma, îm am Müslim (Ö : 161 ),in Sahih’inin mu­ kaddimesinde yazdıkları, îm am Ebu Dâvud (Ö : 275)'un meşhur Simen'inde takib ettiği metod ile ilgili Mekke ehline yazdığı risâle, îm am Ebu îsa et-Tirmizî (Ö : 279) ,nin Câmi'inin sonunda aldığı, sahih, hasen ve zayıf hadislerle ilgili «el-İlel» adlı kitabı, îm am Buhari (Ö : 256) ,nin ka­ leme aldığı «Üç tarih»* ve benzeri gibi eserler hep bu cüm­ ledendir. Bütün bunlardan dolayı rahatlıkla diyebiliriz ki : Ha­ dis tenkidi, sahih hadisleri sahih o lm a y a n ın ayırma işi; müsned, cami ve diğer hadis kitapları te lif edilirken be­ raber olmuştur. Bâzı hadis kolleksiyonlarında derecesine işaret edilmeksizin —ki bu oldukça azdır— zayıf münker ve mevzu haberlere yer verilmesi hadis imamlarının cerh ve ta'dil sahih ve zayıf hadisin şartlarında ihtilaf et­ melerinden kaynaklanıyor. Cerh konusunda kimisi aşın sert, kimisi yumuşak, kimisi orta yollu davranmıştır. Ba­ zılarının keşfedemediği illetleri bazılan bulabilmiş. Bu ise, İslâm 'da araştırm a hürriyetine en güzel örnektir. Ancak bu hürriyetin aslı; hakkı ortaya çıkarmak ve batılı yok etmek içindir, yoksa heva ve arzuları tatm in için değildir. İSLAM'DA MAKBUL RİVAYETİN ŞARTLARI Hadisciler makbul rivayet için öyle şartlar koymuşlar­ dır ki, bu şartlar; ravinin doğruluğu, nakillerinde yalan, hata ve gafletten beri olduğunu fazlasıyla göstermektedir. Bu şartları şöylece sıralayabiliriz : * Buhari; Bkz. Kitabu’d Daavât, 31, İbnü’i Hacer, Fethü’l Bari, c. 1, s. 189, (mtrc).

74


SÜNNET MÜDAFAASI

1 — Müslüman Olması ‫؛‬ Bu içten ve dıştan İslâm'a teslim olmaktır. Allah'a, meleklerine, kitaplarına, ^ g i d e r l e r i n e ve ahiret gününe imam, Allah'ın şeriatı ve h ^ ü ı ^ e r i n i kabulu gerektirir. Gerek ilminde gerekse amellerinde bunlara bağ‫ ط‬kalması gerekir. Diğer dinlerde de yalan yasak olduğu halde, müslümanlık şartının O n u lm ası şunun içindir ‫ت‬ Konu dini bir konudur, kafir, güeü yettiği kadar başkasının dinini yıkmaya çalışır. Ayrıca inandığı şeylerden dolayı itham a maruz kalmıştır, itham unsuru baki kaldıkça dinî hususta rivayetlerinin kabulu doğru olmaz. Haberi mü'min değilken almış ve İslâm 'dan sonra nakletmişse kabul edilir. 2 — Mükellef olm ası

‫ة‬

Bu akıl baliğ olmakla tahakkuk eder, çocuk ve delinin rivayeti alınmaz Birincisi şer'an sorumlu olmadığı için onu yalandan alıkoyan b ir şey yoktur. İkincisine gelinçe, anlama, ayırma kabiliyetinin olmayışındandır. Tabii ki mümeyyiz olan çocuk buluğa ermeden haberi alır buluğa kavuştuktan sonra naklederse elbette rivayeti alımr. Sahabenin —Allah onlardan razı o l s u n - ibn-i Abbas, İbnu'z-Zubeyr ve Mahmud b. Rebiy gibi gençlerin rivae tle r in i kabul hususunda icma etmeleri de buna delalet eder. Sahabeden sonra gelenler de bunu kabul etmiş ve temyiz yaşını beş olarak tesbit etmişlerdir. Bu konuda da Mahınud b. Rebi'nin şu hadisine d a y a m ışla rd ır ‫«ت‬Ben beş yaşmda iken Hz. P ey ^m b erin ağzına su alıp, yüzüme püskürttüğünü hatırlıyorum .»32 32 bkz. Buhari, Kitabu’d Daavât, 31, İbnu'l Hacer, Fethu’l Bâri, c. 1، s . ‫ ول‬9‫( م‬mtrc).

7‫ه‬


GÎRÎŞ

3 -٠ Adâlct ‫؛‬ Kişinin takva ve m urûet sahibi olduğuna delil olan bir melekedir. Takvâ; Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yasakla­ rından da kaçınmaktır. Bu da büyük günah işlememek, küçük günahlarda ısrar etmemek ve bidatlerden uzak ol­ makla meydana gelir. Murûet ise; riayet edildiğinde insanı güzel ahlak ve adalet sahibi kılan edep kurallarıdır. îki şey m urûeti yok eder; ٠ a) İnsanı aşağılayan küçük günahlar, küçük önem­ siz b ir şeyi çalmak gibi. b) İnsanın onurunu düşüren ve onun şerefine ha­ lel getiren bazı mübah hareketler; yolda bevletmek, edebi aşacak tarzda mizah yapmak. Bu gibi şeyler daha çok örf ve âdetlere dayanır. Hadiscilerin adaletten m aksatları ravinin adil olma­ sıdır. Bu ister erkek ister kadın olsun, h ü r olsun, köle olsun gözleri görür olsun, olmasın farketmez. Hadisçiler erkeklik, hürriyet ve görmeyi şart koşm am akta haklıdır­ lar. Zira birçok hadisi müminlerin anneleri ve başka ka­ dınlar, Zeyd b. Hârise gibi azatlı köleler ve İbn-i Ummî Mektum gibi am alar da rivayet etmişlerdir. 4 — Z a p t: (Bilgiyi muhafaza e tm e k ): Bu da iki k ısım d ır: a) Sadr) b)

Ezberlemek suretiyle muhafaza etmek (zaptu'sYazmak suretiyle muhafaza etmek (zaptu’l-Kitab) 76


SÜNNET MÜDAFAASI

Birincisi; Şeyhinden işi t iğini ezberlemesi ve işitti­ ği andan söyleyeceği ana kadar istediği zaman onu tekrarlayabilmesidir. İkincisi; hadisleri yazdığı kitabı muhafaza etmesi ve onu işittiği andan rivayet edeceği ana kadar her türlü değişiklikten korumasıdır. Ravi bu kitabını ancak gü­ vendiği ve değişiklik yapmayacağından emin olduğu kim­ seye ödünç verebilir. Ezberlemek suretiyle muhafaza üzerinde icma mey­ dana gelmiştir. Ancak yazmak suretiyle muhafazayaTmam Ebû Hanife ve im am Mâlik gibi büyük im am lar karşı çıkmışTardır33. Cumhur'a göre ezberlemek şartıyla kitabın­ dan rivayet edenin rivayeti kabul edilir. işte b ir ravide bütün bu şartlar tahakkuk edince ri­ vayeti kabule şayan olur. Bu şartların tamamını taşıyan kimsenin doğru söyleyip söylemediğinden şüphe edile­ mez, hatta hadisçilerin tenkid metodlarına, cerh ve ta'dil yollarına, ravinin gerçek durum una öğrenmek için yap­ tıkları araştırm alara zan ve töhmet altındaki râvilerin rivayetlerine gösterdikleri dikkate vâkıf olanlar, nerdeyse bu şartlan taşıyan râvilerin yalan söylemelerinin imkan­ sız olduğuna inanır. Bu hakikat rical kitaplarını okuma­ yan ve hadisçilerin tenkit metodlarım bilmeyen bazıları­ na bir demagoji olarak görülebilir. Ama bu söylediklerim bir gerçektir. Bu kitaplar üzerinde derin araştırm a ya­ panlar bilirler. Bilenler de (bu hakikati) itiraf ederler. Zapt için de —biraz önce belirttiğimiz manada— or­ taya koydukları şartlar rivayetlerinde hata ihtimalini uzaklaştırıyor galatı, hatası çoğalan, ezberleme gücü za33 Îbnu’s-Salah, Mukaddime ,s. 185.

77


GİRÎŞ

yıflayanlarm rivayetlerini reddetmişlerdir. Aynı şekilde hatası ve sevabı eşit olan ravilerin de rivayetlerini red­ detmişler ve onları m unker olarak kabul etmişlerdir. Onun için hadisçilerin rivayetler hususunda haddinden fazla ihtiyatlı davrandıklarını açıkça görüyoruz. Hadis­ leri uyanık, zeki ve âdil kimselerden almış ve evham sa­ hibi, rivayetlerde hata işleyenlerin naklettiklerini terketmişlerdir. Bu konuda sade insanın kendisinden kurtula­ madığı nadir olan hatalaar müsamaha göstermişlerdir.34 Nice dindar ve güvenilir kimse var ki hadisçilerin nezdinde hadis rivayet etmeye ehil değildir. İşte bu konuda bunlar hakkında bize gelen bazı riv a ^ tle r : İbn-i Şirin'in şöyle dediği tesbit edilmiştir : «Bu ilim dinin kendisidir, dininizi kimden aldığınıza iyi bakınız» Hicret Yurdu (Medine) nun İmamı, Malik b. Enes bakın ne diyor : «Biz bu mescidde 'falan Resulullah'm şöyle dediğini nakletti' diye (hadis rivayet eden) nice in­ sanlarla karşılaştık. Bunların her biri beytu'l-mâlı teslim edecek kadar emin insandı, ama ben onlardan hiç bir hadis almadım. Çünkü bu işin ehli değillerdi.» Yahya b. Said el-Kattan da şöyle diyor : «Birçok salih kimse var ki hadis rivayet etmeseydi onun için daha hayırlı olurdu» tabii ki el-Kattan bununla hafıza gücü zayıf olanları kastediyor. İmam Ahmed «İnsanları kendisinin arzularına uy­ maya çağıran heva sahibi, yalancı ve hadiste hata edip bu hataları kendisine bildirilince kabul etmeyen dışında herkesten hadis yazılabilir.» demiştir. 34 Câmiu’i Usul, c. 1, s. 72, Şerhu Nuhbetu’l Fiker, İstikamet Matbaası, s. 32.

78


SÜNNET MÜDAFAASI

Süleyman b. Musa da şöyle der; «Hadis imamları şöy­ le derlerdi; İlmi, hadisleri rivayet yolu ile değil de (orada burada buldukları) sayfalardan elde eden kimselerden al­ mayın. Zira bunlar hadisleri birbirinden temyiz edemez­ ler, kelimelerin yazılışında yanlışlığa düşer ve çok hata ederler. »35 Meşhur kitaplarında hadisleri toplayan imamlar sa­ dece rivayete ve âdil ve zâbıt ravilerden şifahi olarak al­ maya itimad etmişler, yazmayı güven ve muhafazayı ar­ tırm ak için kullanmışlardır. Ta ki bu dereceye ulaşma­ yan ve kendilerinden sonra gelecek hadis talihleri onlara m üracaat etsinler. HADİSÇİLERİN METİN VE SENED TENKİDİNE VERDİKLERİ ÖNEM Hadisçiler isnad tenkidine o kadar özen göstermiş­ ler ki, bu konuda eklenecek hiç b ir şey kalmamıştır. Rical tenkidi hususunda bize büyük bir serveti miras olarak bıraktılar. Bu eserlerin bir kısmı sika raviler, bir kısmı zayıf raviler, bir kısmı genel olarak bütün raviler hak­ kındadır. Ravileri tenkid ederken sadece zahirî olarak cerhetmekle yetinmediler. Bilakis dahili yönden de ten­ kid ettiler, bunun en güzel delili de halkı işlediği bidate çağıranla veya çağırmayan bidat ehli ravilerin rivayetle­ rinin ayrı kategoride değerlendirilmesi teşkil eder. Nite­ kim hadisçiler birincisinin rivayetini red, ikincisininkini de kabul etmişlerdir. Çünkü birincisinin yalan söyleme ihtimali çoktur. Fakat İkincisi öyle değildir. Aynı şekilde işlediği bidate çağırmasa da bu bidatini destekleyecek bir rivayette bulunursa yine kabul etmemişlerdir. Bidate ça35 İbnu'l Muflih, el-Âdabu’ş-Şer’iyye, c. 2, s. 155. 79


GİRİŞ

ğıran birisi de bu bidate ters bir rivayette bulunursa böyle rivayetleri de kabul etmişlerdir. Çünkü bu takdirde psikolojik olarak yalan ihtimali oldukça azalıyor. Sahibini yanlışlığa sevkedecek unsurları da göz önün­ de bulundurarak, devlet adamlarının kapısına gitmeyi on­ lardan ödül almayı ve benzeri şeyleri b ir «cerh» sebebi saymışlardır. Hadisçiler isnad tenkidine (harici tenkid) önem ver­ dikleri gibi metin tenkidi (dahili tenkid) ne de önem ver­ diler. Bunun da en güzel delili bir hadisin te vil imkanı olmaksızın akla hisse ve müşahadeye ters düşmesini mev­ zu hadisin emaresi olarak görmeleridir. Hadisçiler çoğu kez Kur'an'a, m eşhur sünnete ve tarihi hakikatlere ters düşen ve fakat te'lif imkanı olmayan birçok hadisi red­ dettiler, m ünker ve şazz hadisi, metni illetli ve metni muztarib gibi kısımları hadislerin içinde değerlendirdiler. Evet hadisçiler m utlaka gözönünde bulundurulması gereken bu sebepleri önemli bazı nedenlerden dolavı isnaa tenkidine verdikleri önemi metin tenkidine vermedi­ ler. Bu sebebi eri s ahih TıadTs konu sun d a avrın 11 1i~oî arak anlatacağız. — HADİSÇİLERİN HADİSLERİN ANLAŞILMASI VE MANALARINA VERDİKLERİ ÖNEM Hadisçiler aynı şekilde yadislerin anlaşılmasına da büyük önem verdiler. Hadiscilere iftira atanların iddia ettikleri gibi onlar manalarını anlamadan sadece hadisleleri taşımakla kalmamışlardır. Nitekim hadisleri her tü r­ lü şaibeden ayırarak eleyen ve onları saf bir şekilde top­ layan ilk hadis imamları aynı zamanda fıkıh ve dirayet ehli kimselerdi. İmam Malik, Ahmet, Sufyan, b. Uyeyne, 80


SÜNNET MÜDAFAASI

Sufyan es-Sevrî, Buharî, Müslim ve diğer Kütub-i Sitte yazarları bunun açık örnekleridir. Ahmed b. Haşan et-Tirmizi; Ahmed Hanbel'den ‫« ؛‬Be­ nim yanımda hem hadisci, hem de fakih olan kimse, hadis ezberleyip de fakih olmayan kimseden daha hayırhdTr.» dediğini işittiğini söyler. Hâkim, Tarih'inde, Abdulaziz b. Yahya'nın şöyle dedi­ ğini rivayet eder; «Sufyan b. Uyeyne bize şöyle dedi; «Ey hadis ehli hadislerin manasını iyi öğrenin, ben otuz sene hadislerin manalarını anlamakla uğraştım.36 Buharî'nin bazı hadislerin tercemelerine b ir hadisi fıkhı konular mü­ nasebetiyle farklı yerlerde bölük bölük vermesi (takti) gibi hususlara başlıklarına bakıldığı zaman ne gibi neti­ celeri doğurduğu görülebilir. Hadislerin anlaşılması ve fıkhî neticeleri ihtilaflı meselelerde müstakil görüşlerini de açıklar b ir meselede tercih yapmadığı zaman onu kesip atmaz, bunlardan dolayı «Buharî'nin fıkhı bölüm başlıklarındadır.» denilir. Müslim'in kitabındaki tertibi de böyledir, Sünen sahipleri, özellikle Tirmizi bir işi bilen an­ layan b ir fakih edasıyla fıkhî görüşleri kitabında ortaya koymuştur Evet sonraki asırlarda —az da olsa— metinleri an­ lamadan bütün gayretlerini hadis toplamaya sarfederi kimseler çıkmıştır.nBunlar^daha çok hadisler^güvenilir kitaprardaTopIandıktan sonra ortaya* çıkmıştır. Ebu'FFerec, «Ibnu l Cevzfnin; «SayduT Hâtır» adlı eserinde bil­ medikleri şeyleri taşıyan hamallar olarak vasıflandırdığı kimseler bunlar olsa gerek»37 demiştir. Burada bir çok örnekleri verilmiştir. 30 el-Â dabu’ş-Şer’iyy e, c. 2, s. 129. 37 a.g.e. c. 2, s. 132.

81


GİRİŞ

LAFIZ VE İMANA \İLE RİVAYET Âlimler; hadislerin harfi harfine orijinal lafızlarını korumanın İslâm teşriatında son derece önemli bir yeri olup; İslâm ahkamının yüce bir hükmü olduğunda ittifak etmiştir. Mümkün olduğu kadar orijinal lafızları m uha­ faza etmek gerekir. Hadis nakli ve rivayeti ile iştigal eden­ lere bu düşer. H atta bazı âlimler mâna ile rivayeti caiz görmeyip bunu vacip addetmişlerdir. Hadisleri mana ile rivayet etmeyi caiz görenler de ba­ zı şartların ve son derece önemli ihtiyarların tahakkuku­ nu şart koşarak şöyle dem işlerdir: Hadisleri aslî lafız­ larını terkederek mâna ile rivayet etmek; hitap tarzlarım ve lafızların inceliklerini bilmeyenlere haramdır. Ancak lafızları taşıdıkları manalarıyla bilen onların ifade ettiği m analar hususunda uzman olan farklı m ana­ lara gelen lafızlarla zahir ve amm ifadeleri diğerlerinden ayıranın bu yola baş vurmasını caiz görmülşerdir. Fakih ve muhaddislerin cum huru bu görüştedir. Selef-i Sâlih lafzen rivayet etmeye azami gayret sarfetmiş ve m âna ile rivayetin belli ölçüler dahilinde veril­ miş bir ruhsat olduğu görüşündedir. Bâzıları mâna ile rivayeti uygun bulmamış lafızlarla rivayet etmekle ye­ tinmişler. Veki' (îbnu'l Cerrah) şöyle demiştir; «Kasım b. Muhammed, Ibn-i Şirin ve Reca b. Hayve —Allah onlara rahm et etsin— hadisleri aslî lafızları ile tekrarlıyorlardı». Beyhaki'nin el-Medhal'in de belirttiğine göre im am Malik de lafzen rivayet hususunda ısrar etmiş, merfu hadisleri mana ile rivayet etmeyi yasaklamış, ancak sair hadislerin lafzî rivayetine cevaz vermiştir. 82


SÜNNET MÜDAFAASI

Seleften mâna ile rivayete cevaz verenler de vardır. Nitekim îbn-i Şirin; İbrahim en-Nehai, Hasan-ı Basri ve Şabi’nin hadisleri mana ile rivayet ettiklerini nakleder.38 Burada bilinmesi gereken bir husus da sudur; mana ile rivayet etmek sadece hadis müdevvenatımn icermedlği hadisler için caizdir. Aksi takdirde hic kimsenin herhangiTnr musannifin kitabında ver alim bir hadisin lafız­ larını değiştirerek- onun yerine aynı mânayı ifade eden başka~bîr lalza yer^ vermesı doğru değildir. Çünkü bu ruhsat sadece lafızları ezberleyen ve onları aynen aktaramayan kimseler içindir. Yazıh sayfa ve kitaplarda böy­ le b ir durum söz konusu değildir. Îbnu’s-Salah’ın da de­ diği gibi b ir insan lafızları değiştirmeye salahiyeti olsa da başkasının eserini değiştirmeye yetkisi yoktur.39 Bilinmesi gereken diğer bir husus Hz. Peygamber’in çok m anaya şamil veciz ifadelerinde olduğu gibi lafızları ile ibadet edilen dua, zikir, ve teşehhüd hadisleri bu ruh­ satın dışındadır. özel olarak tedvinin birinci asırda başladığını, genel anlamda ikinci asrın başm da başladığını, mana ile riva­ yetin yazılı belge ve kitaplardan yapılmasının caiz olm a­ dığını, hadisleri nakleden ravilerin aynı lafızlara bağlı kal­ dıklarını ancak bazılarının mana ile rivayeti uygun gör­ düklerini ve bu uygun görenlerin çoğunlukla fesahat ve belagat erbabı hâlis Arap olduklarını, onların bizzat Hz. Peygamber veya Hz. Peygamber’in bütün hallerine şahid olan ve ondan işitenlerden dinlediklerini, onların hitap tarzlarını ve sözün yorumlarını bildiklerini, rivayet ettik38 CâmiuT-Usül, c. 1, s. 54, ()bn-i Kesir), el-Sâisu’l Hasis, s. 166. 3‫ و‬İbnu’s Salah, el-Mukaddime, s, 18 ‫ و‬.

83


GÎRİŞ

leri şeylerin din olduğunun farkında olduklarını, Hz. Peygamber'e yalan isnad etmenin haram olduğunun farkın­ da olduklarını ve bunun Allah’ın şeriatı ve hükümlerine yapılacak b ir iftira olduğunun farkında olduklarını bi­ lirsek, bütün bunları gözönünde bulundurursak —daha önce işaret ettik— mana ile rivayetin dinde bir zarar teş­ kil etmediğini, bazı m üşteşrik ve onların izinden yürü­ yenlerin iddia ettikleri gibi naslarda herhangi bir tah­ rif ve tebdilin olmadığım anlarız. Ayrıca kitabını koru­ yacağını tekeffül eden Cenab-ı Mevla, Resulünün sünne­ tini de tahrif ve tebdilden koruyacağAı üstlenmiştir. Allah, her asırda sünneti tahriften, bozguncuların hilele­ rinden, ve cahillerin te’vilinden koruyacak âlimler varetmiştir. Bu sebeple içine kanşan bâtıl giderilmiş ve geriye kalan hak, içenlere saf b ir kaynak olarak bırakılmıştır. «De ki hak geldi, artık batıl ne bir şey ortaya çıkarabilir. Ne de geri dönebilir (o tamamen yok olup gitmiştir.)40 Şimdi Allah'tan yardım ve tevfik dileyerek reddiye ve mudafaya başlayabiliriz.


EBU REYYE’NİN KİTABINA ÖZET BİR EEEŞTİRİ Ağustos 1945 yılma tekabül eden Hicri 1364 ^ılmm Ramazan ayında Mahmud Ebû R e ^ e , er-Risâle dergisinin 633. sayısında «el-Hadisu’l Muhammedi» (Hz. Muhammedin Hadisleri) başlığını taşıyan b ir makale yayınladı. Hadis konusundaki görüşlerini içeren bu makalenin yakında yayınlanacak bir kitabının özeti olduğunu belirtiyordu, okuduğum vakit yazdıklarının bir kısmını doğru bulm akla beraber b ir kısmında haktan sapmalar gördüm. Bunun üzerine kalemi aldım ve bir reddiye yazarak er-Risale dergisine gönderdim. Derginin 642. sayısında yayınlanan makalemin sonunda; «Bunun yayınlanacak bir kitabın özeti olduğu için üstaddan kitabını ye. niden inceleyerek gözden geçirmesini ortaya çıkan hakikatler için tekrar düşünmesini, hadis ilminin basit bir iş olmayıp inceleme, araştırm a sabır ve metanet gerektiren bir iş olduğunu belirtmiştim. Yazar bunu kabul etmemekle beraber benim tenkitlerime alınarak reddiyeme bir cevap yazmış ve er-Risâle mecmuasının 654. sayısında yayınlamıştır. Sözkonusu cevabi yazısının mukaddimesinde benim makalemin hakkı arayan b ir makale olduğunu kabul ederek üzerinde durulmaya ve kendisine cevap verilmeye değer olduğunu belirtti Sonra Ebu Reyye kitabının neşrini geciktirdi ben de tekrar üzerinde düşünüyor zannettim.


EBU REYYE’YE ÖZET ELEŞTİRİ

Derken bu yıl (1377 h = 1958 m.) Üstad Ebu Reyye'nin «Advaım ale's Sünnetil Muhammedlyye» adında b ir kitabı ortaya çıktı.* Kitabı üzerinde düşünerek araştırıcı gözüyle okudum. Önceki makalesinin büyütülmüş bir şekli olduğunu gördüm. Yazarın pek azı müstesna hiçbir dü­ şüncesi değişmemişti. Bunun üzerine özellikle sünnet ko­ nusunda bilgi sahibi olmayanların düşüncelerinde sarsın ­ tıya yol açtığı için geniş uzun b ir reddiye yazmaya karar verdim. Bana hüsnüzan besleyen ve daha önceki reddiye­ mi hatırlayan fazilet sahibi bir çok kişinin teşvikleri bu isteğimi arttırdı. Önce bu reddiyelerimi «el-Ezher»in (ez-Zehra) adlı dergisinde yayınlamak istedim, bu iş için Ezher dergi­ sinden daha uygun b ir dergi olabilir miydi? Çünkü bu dergi Ezher’in dili idi, İslâm ’ın bayraktarlığını, tanıtım ı­ nı ve ona uzanan dilleri susturmayı üstlenmişti, dünya­ nın her tarafındaki müslümanların güvendikleri bir der­ giydi. Kitabın geniş reddiyesinden önce kısa bir özetini bu­ rada vermeyi uygun gördüm. Dileyen bunu kitap ve ya­ zarının metodu hakkında b ir fikir veren ana çizgiler ola­ rak da değerlendirebilir. 1 — Yazar büyük iddialar ortaya attığı halde bu id­ dialarım destekleyecek delillerden m ahrum dur. Veya de­ lilleri ortaya koymaya çalışmış ancak bunlar yetersiz kal­ mıştır. Yahut delilleri ileri sürmüş ancak bunlar da id­ * Kitap «Muhammedi Sünnejtin Aydınlatılması» adı ile Muhar­ rem Tan tarafından tercüme edilmiş ve Aralık 1988 tarihin­ de Yöneliş Yayınevi tarafından basılmıştır. Yanlışlarla dolu bu tercümenin tenkidi için bkz، İslâmî Araştırmalar Dergisi, c. 3, sayı, 4. 23


SÜNNET MÜDAFAASI

dialarının büyüklüğü yanında kısır kalmıştır. Mesela ki­ tabının beşinci sayfasındaki şu iddiası buna bir örnektir.; «Hadis alimleri rivayet yönünden hadis ilmi için bütün gayretlerini sarfettikleri halde; bu ilimi tahsil etmeye geçmeden önce bilinmesi gereken önemli bir konuyu ih­ mal ettiler. Bu konu; Hz. Peygamber'in söylediği sahih hadislerin hakiki nassım araştırm a meselesidir. Hz. Pey­ gamber bu hadisleri söylerken yazılmasını em retti mi yoksa bunları yazmayı yasakladı mı? Sahabe ve onlardan sonra gelenler bunlan tedvin ettiler mi yoksa bundan kaçındılar mı? Ondan rivayet edilen haberlere gerek lafzı olarak, gerek mâna yönünden onun ağzından çıkan sözlere tıpatıp uygun mudur, ters midir? (işte hadisciler bütün bu soruların cevaplarım ihmal ettiler.) Yazarın ihmal ettiklerini iddia ettiği bu konuların ta­ mamında hadisçilerin büyük araştırm alar yaptıklarını ve bütün çabalarını bu yolda harcadıklarım Allah da biliyor ilimde derinleşenler de biliyor. Buna diğer bir örnek : 7. sayfadaki şu sözleridir : «Hadis kitaplarında sahih ve hasen olarak isimlendirilen hadisler arasında hemen hemen Hz. Peygamber'in ağzın­ dan çıkan lafızlara ve terkiplere uyan bir tek hadis bile mevcut değildir...» s. 13'teki örnek de şöyle; «Bu konularla daha önce kimse ilgilenmediği için Hz. Peygamber'in hadisleri hu­ susunda insanlar sağlam bilgilere sahip olsunlar diye bü­ tün bunları içeren b ir kitap te'lif etmek istedim.» Oysa haddizâtmda ortaya attığı bütün konular hak­ kında âlimler son sözü söylemişlerdir. Bu konudaki de­ lillerimizi ileride ayrıntılı olarak ortaya koyacağımız eleş­ tiride belirteceğiz. 87


EBU REYYE'YE ÖZET ELEŞTİRİ

2 — Yazar bazı konularda delil getirirken müsteşiklerin sözlerine d ay an m ıştır: s. 81, 171 ve 172. sayfalarında yaptığı gibi, hikmet sa­ hibi yazar —pek azı müstesna— müşteşriklerin Islâm'a ve müsülmana karşı kin beslediklerini; hür ve nezih ol­ duğunu iddia ettikleri araştırm alarıyla (ki nezihlikle uzak­ tan yakından hiçbir alakası yoktur) zehir kustuklarını nasıl bilmez. Onların amaçları Islâm'ın Kur an ve Sünnet gibi iki direğini yıkmak suretiyle yüce Islâm'ın yüce ka­ lesini yıkmaktır. Bütün çabalarına rağmen *Kur'ana şüphe sokamaymca genel olarak sünnetin m ütevatir olmadığım ileri sürerek bütün çaba ve gayretlerini sünnet konusuna tek­ sif ettiler. Böylece bazı insanlar şüpheye düştüler; hatta bu şüp­ henin eseri olarak zaman zaman hadis konusunda gü­ rültüye yol açan bazı görüşleri savunan araştırıcılara —ki Ebu Reyye de bunlardandır— rastlıyoruz. (Bunların ileriye sürdükleri görüşlerin) Müsteşriklerin mamulu ol­ duklarına; bunlardan alıp ithal ettikleri ve yalandan ken­ dilerine izafe ettiklerine Allah şahiddir. 3 — Yazar bazı konularda fazla uzatmış ve (lüzum­ suz) bir çok nakillerde bulunmuştur. Bunun sebebi en uzak ihtimalle dahi olsa arzu ettiği neticelere ulaşmak­ tır. Mesela m a n a ile rivayetin dinî, edebî ve luğavî za­ rarlarını anlatırken yaptığı gibi. Öbür yandan adalet ve zapt gibi konuları oldukça es geçmiştir. Ayrıca Islâm'da rivayet tenkidi ve rivayet ilminin üzerine bina edildiği adalet ve zapt gibi iki konu kitabda birkaç satırla naşıl geçiştirilebilir.


SÜNNET MÜDAFAASI

Bana öyle geliyor ki yazar bunu kasıtlı yapmıştır. Zira adalet ve zaptın şartlarını hadis imamlarının ortaya koydukları esas ve kaidelerle beraber zikrederse kitabında ileri sürdüğü b ir çok şeye çelişki ^ e d e c e k tir . Rivayetleri tenkid etmek için hadis usulü alimlerinin koymuş oldukları usulün eski ve yeni insan akimın vard ı ğ ı en yüksek noktadır desem aşırı gitmiş olmam. Allah'ın izniyle bu konuya da ileride genişee yer vereceğim. 4 — Bu yazarın enterasan in le r in d e n biri de kendisini destekleyen ve i l i ş l e r i n i te'yid eden uydurma haberlerden delil g tirm esid ir. Mesela 29. sayfada Medine'de çok hadis rivayet ettikleri için Hz. Ömer'in ibn-i Mes'ud Ebu'd-Derda ve Ebu Musa'yı hapsetiği rivayetini delil getiriyor. Oysa ibn-i Hazm'ın dediği gibi bu haber açıkça uydurma ve yalandır. Kaldı ki yazarın bir rivayeti ibn-i Hazma nisbet etmesi nakil yönünden ilmi ^ e n ir lilik le asla bağdaşmaz.* Bütün imamların ittifakıyla uydurma olan, sünneti K ur'an'a arzetme hadisi de delil olarak verdiği örneklerdendir. Öbür yandan «dikkat edin bana kitab ve bir misli verildi» gibi sabit ve sahih bir hadise 252. sayfadaki ihtilaftan hareketle metin tenkidi yapılmış ve buna şüphe d ü ^ rm ey e çalışmıştır. * Birçok kimsenin kullandığı bu haber hakkında ibn-i Hazm mursel bir haber olup, delil olarak kullanılmaz demiştir. Beyhaki de aynı kanaate varmıştır. Zira senedde yeralan ibrahim b. Abdurrahman, Hz. Ömer’e ulaşmamıştır. (Bkz. ib n - i H a z m . e l - l h k a m ٢٤ u s u l i ’l A h k a m , t a h k . A h m e d M u h a m m e d Ş a K ir c. 2, s. 139. D a r u ’l  f a k i ’1 C e d id e B e y r u t 1983 a y r ı c a b k z . i b n u ’l A r a b i , e r A v â s u n m i n e ’l K a v a s ım » ta lik . M u h i b b u d d i n e l H a tib , s. 8?, D a r u 'l Ceyl, B e y r u t 1987، ( m t r c .) .

89


EBU REYYE'YE ÖZET ELEŞTİRİ

123. sayfada Isrâ ve miraç hadisinde Hz. Musa'nın Hz. Muhammed'in Allah Teala'ya tekrar müracaatını sağlaması hadisine ta'n etmiş ve bunu israiliyattan saymıştır. Yine «sadece üç mescide yolculuk yapılır» hadisinde Mescid-i Aksa'nın zikredilmesini 129. sayfasında îsrailiyattan saymıştır. Aklî ve nakli ilimlerde imam olan ibn-i Teymiye —ki müellif kitabında sık sık ondan nakillerde b ^ u n m u ş tu i'bu hadisten delil getirmiş ve herhangi bir endişe de duymamıştır. Bu, Buharî ve Müslim'in iftifak ettikleri bir hadiştir. İleride genişçe reddiyeye geçince bunlara benzer çok şey görülecektir. Bu hadislere ta'n hususunda müsteşriklerin ileri geIenlerinden başka yazara öncülük yapan seleften kimse bilmiyorum. insanı üzen ve dehşete düşüren hususlardan bir tanesi 114. sayfada Buharî'nin Abdullah b. Amr b. As'tan rivayet ettiği 'Hz. ?eygamberin Kur'an'da zikredilen bazı vasıflarının Tevrat'ta da olduğunu bildiren hadisi Kabu'l Ahbar tarafından talebesi Abdullah'a gelmiş bir hurâfe olarak değerlendirmesidir. Bilmiyoram bu iddia Allah'ın şu sözü ile nasıl bağdaşabilir? : «Yanlarındaki Tevrat ve Incil'de (vasıflarını) gördükleri ünrnıi Resul ve Nebi'ye tabi o la n la r

»1

5 — Hadis uydurmacılığı b^üm ünde yazar siyasî ve mezhebî asabiyetten söz ederken müsteşriklerle aynı kanaate vam ııştır. Şöyle ki ona göre ،bir sahabi'nin faziletini, herhangi bir görüşü, bir fikri destekleyen her ha­ 1 Ar&f 157. 90


SÜNNET MÜDAFAASI

dis mevzudur. Bunu güvenilir araştırm a kaideleri kabul etmediği gibi hiçbir insaf sahibi insan da kabul etmez. Bundan dolayı yazar faziletler konusunda birçok sahih hadise dil uzatmıştır. Tevrat ve Incil'de bile faziletlerine değinilen sahabe hakkında hiçbir sahih hadisin olmama­ sı, bazılarında bulunan meziyet ve faziletlerin bazı­ larında bulunmaması ma'kul değildir. Faziletler konusun­ da veya herhangi bir fikir ve düşünceye delil teşkil eden her hadisin mevzu iddiası ifrat ve delilsiz varılan boş bir yargıdan ibarettir. Aynı şekilde faziletler konusunda varid olan her hadisin sahih olduğunu iddia etmek de araştırm a eksikliğinden doğan bir tefrittir. Öyleyse geriye vasat, âdil yol kalıyor ki o da sarih akıl ve tutarlı tenkid ile sahih ve sahih olmayan, m erdud ve makbul haberleri birbirin­ den ayıran araştırıcıların yoludur. Faziletler ve benzeri hadisler konusunda hadis imamlarının takib ettikleri yol da budur. 6 — Yazar dindar ve ahlak sahibi insaflı hiçbir gön­ lün razı olmayacağı şekilde Allah Resulunun ashabından Ebu Hureyre (ra) ye ağır itham larla yüklenmiştir. Biz peygamberler dışında hiçbir beşerin masum olduğunu id­ dia etmiyoruz. Ancak biz ilim ve fazilet yönünden her­ kese hakkını vermek istiyoruz. Kimsenin aklına pranga vurmak da istemiyoruz. Sağlıklı tenkid kaideleri çerçe­ vesinde her araştırm acı istediği tenkidi yapar ve dilediği görüşü ortaya atar. Ancak dileğimiz, âlimlerde olduğu gibi tenkidcinin tenkid âdabına uyarak, insafı elden bırakm a­ ması, kötü m aksattan uzak olarak nezih sözlü, güzel tabirli olmasıdır. Salih selefimiz de aralarında tartışıyor ve münakaşa ediyorlardı. Ancak onlar iftira, insafsızlık ve kötü söz­ lerden uzak kalmış, iffeti asla elden bırakmamışlardı. Bı­


EBU REYYE'YE ÖZET ELEŞTİRİ

rakın edebi (edep bir yana) müellifin Ebu Hureyre efendimizin Allah'ın nimetini anarak sarfetmiş olduğu sözlere getirdiği yorumda her türlü reneide ediei ifadeleri kalemine nasıl ^ k ıştırd ığ ım da anlamak mümkün değil. Yazar 18?. sayfada aynen şöyle diyor‫« ؛‬Ebu Hureyre nin kibir ve böbürlenmesi onu daha da bayağılaştırmış aslı ve mayası kendisine galebe gelmiş bu değerli hanıma karşı muamelede tüm edep ve haya sınırlarını aşmıştır. RÜyasında bile grem eyeeeği bu evlilikten sonra şöyle dem iştir : «Ben Busre bint-i Gazva'nın^yanında karın tokluğuna alışıyordum , bindiklerinde peşlerinden gidiyordum, indiklerinde onlara hizmet d iy o rd u m şimdi de onunla evlendim. Ben biniyorum, indiğimde o bana hizmet ediyor... »2 Ibn-i Sa'd-ın rivayetine göre şöyle demiştir ‫«ت‬Karın tokluğuna ve sırtının pekliği l^ ş ılığ ın d a Busre bint-i Gazvan'a hizmet e d i^ rd u m . o benden kendisine tabi olmamı ve hizmetinde her an kaim olmamı isterdi. Ne zamanki Allah Teala onu bana eş kıldı şimdi ben onun bana tabi o lm a sın ı ve h iz m e tim d e kaim olmasını kendisinden istiyorum.» Edebiyatçı ve araştırm acı yazar, bu ibareye getirdiği yorumda aynen şöyle diyor; «her türlü aşağılığı ifade eden, erdemlik ve şahsiyetlilikten âri olan şu söze bakın. Göriildüğü gibi (adam) eşini kendine hizmet ettirm ek ve 2 el-İsabe’de rivayet edildiğine göre Mudarib b. Cüz şöyle de­ miştir. «Gece yürüyordum, birden bir adamın tekbir getir­ diğini duydum. (Baktım ki Ebu Hureyre) Bu nedir? diye sordum «Ben, busre bint-i Gazvan’m hizmetçisiydim. Onun için Allah’a şükrüm arttı dedi ve yukarıdaki kıssayı anlattı. (bkz. el-Isabe, c. 7, s. 206). 92


SÜNNET MÜDAFAASI

ona hakaret etmekle kıvanç duyuyor, asîl bir aileden ge­ len şerefli bir insan böyle yapar mı hiç. »3 Edebiyatçı (!) yazann okuyucularına sunduğu bu iba­ reyi olduğu gibi bırakm akla yetiniyorum. Bunun hükm ü­ nü temiz ahlak mahkemesine ve insan vicdanına bırakı­ yorum, şüphesiz ki bu konudaki hüküm katı olacaktır. Yazar, kitabının pek çok yerinde sünnet taraftarları­ nı ve kendi kanaatlerine muhalif olanlan zaman zaman Haşeviyye olmakla zaman zaman muannid olmakla ba­ zen de bağnazlıkla (donuk kafalı) suçlamıştır ki bu ve benzeri hususlar da te'lif ve tenkid eserlere yakışmaz. Ebu Reyye rahat olsun, ben onun büyük sahabi Ebu Hureyre'ye yaptığı gibi ne onun akidesine, mezhebine ve yetişme tarzına ne de soyunun şerefli olup olmadığma veya şahsiyetli olmadığı gibi hususlara değinmeyeceğim. Kalemi elime aldığım günden beri bu tü r safsatalardan kendimi uzak tu ttu m ... Sövüp saymak sadece sağlam de­ lil ve salim m antıktan yardım atmayan aciz kimselerin kârıdır. Ben kitabın konularını tenkid etmekten başka bir konuya girmeyeceğim. Başarı ve yardımı sadece Allahtan dilerim. Allahım yardım et ve kabul buyur.

3 Ebu Reyye’nin Ebu Hureyre hakkındaki sözü budur. îmam tbn-i ishak ise onun hakkında şöyle diyor •Devs beldesin­ den olup faziletli ve asalet sahibi biriydi». İki sözün ara~ smdaki farka bakın !٠٠

93


¡DETAYLI ELEŞTİRİ ALİMLERİN HADİSLERE VERDİKLERİ ÖNEM Ebu Reyye kitabının 4. ve 5. sayfalarında şöyle diyor : «Hadisin İslâm ’da böylesine saygın bir yeri olmasına rağ­ men âlimler ve edipler ona gereken önemi vermediler. Bu işi Hadis âlimleri diye isimlendirilen kişilere bırak­ tılar. Bunlar da kendi aralarında mütedavil kılarak ken­ di m etodlarm a göre tedris ettiler. Bu grubun ortaya çı­ kardığı metod, değişmeyen donuk kaideler üzerine bina edildi, ilk muhaddisler —ki bu kaideleri koyanlar onlardır— bütün gayretlerini ravileri tanımaya ve mümkün olduğu kadar ravilerin tarihlerine genişçe yer vermeye hasrettiler. Bu ravilerden sadır olan rivayetlerin sahih olup olmadığı veya makul olup olmadığı bunları ilgilen­ dirmiyordu. Sonra gelen hadisçiler de bunların çizdikleri sınırlara takılıp kaldılar. İnceleme ve araştırm aya tabi tutm adan rivayetlerin ifade ettiği zahiri m anâlara bağlı kaldılar.» Yazar heva ve taassub sultasından kurtulam ayan or­ yantalist misyonerlerden oldukça etkilenmiştir. H atta ha­ disler hakkında onlardan daha a şın bir hükm e varmış­ tır. Böylece bu tutum uyla onlan gitgide geride bırak­ mıştır. Cevap: 1 — Yazann yukandaki sözden ne kastettiği açıkça anlaşılmıyor. Fıkıh âlimlerini kastediyorsa onlar hadise


DETAYLI ELEŞTİRİ

gereken ihtimamı göstermiş ve bu uğurda geniş çapta çaba sarfetmişlerdir. Bu konuda ahkam hadisleri ve bun­ ların şerhlerine bakılması ye terlidir. Bu hususta onlarca ci.t eserin kaleme alındığı müşahade edilir. Eğer dirayet (hadis metni) ile uğraşan muhaddisleri kastediyorsa onlar da hadislerin metinleri, şerhleri ve tahlillerine oldukça fazla yer vermişler, araştırm adık önemli bir yerini bırakm am ışlardır. Güvenilir hadis ki­ taplarından hiçbiri yoktur ki, üzerine birçok şerhler ya­ zılmasın. Bunun için herhangi genel kütüphanenin kata­ loguna bakılması yeterlidir. O zaman miislüman âlimle­ rin hadis ilmine verdikleri önemi, Kur'ana verdikleri önem hariç hiçbir şeye vermedikleri görülecektir. Bu ko­ nuda bize büyük bir servet bırakm ışlardır. H atta İlmî kıymetinden dolayı hadis sahası gayr-i müslim âlimler­ den bir grubu da cezbetmiş, onlardan da bu sahada araş­ tırm a yapan ve bu uğurda öm ür tüketenler çıkmıştır. Şayet ahlak ve mevize âlimlerini kastediyorsa, onlar da te'lif ettikleri kitapları Hz. Peygamberin hadisleri ile doldurmuşlardır. Aynı şeklide edebiyat ve belağat âlim­ leri de çoğu yerde kendi kitaplarında hadislerden deliller getirmiş ve ihtisasları yönünden hadislere gereken ilgiyi göstermişlerdir. Bazılan hadislerin sanat ve edebiyat yö­ nünü ortaya çıkarmak için eserler yazmışlardır. îm am Şe­ rif (er-Radiy)'in «İcazu’l K ur’an» adlı eserinin tamlaması olarak kaleme aldığı «d-Belağat ım-Nebeviyye» eserinde yaptığı gibi. Yazar, muhaddislerin dışındaki âlimlerden ve edebi­ yatçılardan ne istiyor? Kendisi haddini aştığı gibi onlar­ dan da hadlerini aşıp işleri olmayan şeylere burunlarını sokarak sahih, zayıf, merdud, iyi ve kötü haberleri bir­ birinden ayırmalarını mı istiyor?


SÜNNET MÜDAFAASI

Edebiyat âlimleri, hadisçi olmayan benzerleri ehil olmadıkları konulara karışarak bilgi sahibi olmadıkları şeyler üzerinde durup izzeti nefislerini düşürmediler. 2 — Yazarın gerek burada gerekse kitabının başka yerlerinde hadisçileri karalaması onlara dil uzatması ve onları bağnazlıkla suçlaması onların değerlerini düşür­ mediği gibi müellifin de şanını yüceltmez. Bilakis araş­ tırmacı ve âlimlerin yanında onun bu davranışı tenkid ve kınanmaya layıktır. Hadis âlimlerinin ravi ve rivayeti tenkid etmek için ortaya koydukları kaideler; gerek eskiden gerekse şimdi tenkid ilminin ulaştığı en yüce noktalardır. Sonraki muhaddisler önemli bir yenilik getirmemişlerdir. Ancak tat­ bikatı genişletmek ve bazı sonradan gelişen psikolojik çalışmalardan istifade etmek bunun dışındadır. Yazar biraz insaflı davransaydı, muhaddislerin kaide, leriyle, beğendiği kimselerin kaideleri arasında bir karşı­ laştırma yapar ve böylece sağlıklı bir neticeye ulaşırdı. Fakat delilsiz olarak yukarıdaki sözü söylediği için bize de düşen umumî bir cevap vermek olmuştur. Adalet ve zapt konularına değinirken ayrıntılı olarak anlatacağız; ta ki muhadislerin kaidelerinin kısır ve donuk olmadığı ortaya çıksın. HADİSÇİLERİN SENED VE METİN TENKİDİNE VERDİKLERİ ÖNEM Bilmiyorum yazarın, m uhaddislerin bütün çalış­ m alarını hadislerin isnadına hasredip m etine önem verdiklerini, iddia etm eye gönlü nasıl razı olabilir? Hadis h ak k ın d a m etninden h arek etle şazz, m unker, 97


DETAYLI ELEŞTİRİ

m uztarıp m uallel ve m evzu o larak hükm e v a rm a ­ ları, hadisin m etninde b u lu n an belirtilerden dolayı m evzu o larak hükm e varm aları, hadisin m etninde b u lu n an belirtilerden dolayı m evzu olduğuna delalet eden esaslar bu iddia ile nasıl bağdaşabilir? (Mesela) hadis m etninde, bir A rap dili edebiyatı uzm anını bı­ rakın; a ra b ın en fasihi bir y an a fesahet sahibi biri­ sinden sadır olam ayacağına şehadet edecek şekilde lafız bozukluğunun bulunm ası, m uhal olan b ir şeyi içeren m ana bozuklukları, hikm et sahibi birisinin söy­ leyemeyeceği dem agoji ve a b a rtm a ifadeler, hadis m etninin hisse ve m üşahadeye ters olması, herhangi m a’kul b ir te ’vile m edar olm adan K u r’a n ’a, m ü tev atir ve sahih sünnete ve icm âya m uhalif olması veya h a ­ disin Hz. Peygam berin zam anında m evcut olm ayan bir d u ru m u ifade etm esi gibi. Hadis uydurm acılığı t a ­ rihi ile ilgili k itap ları dolduran esaslar hep (bir h a ­ disi m etninden dolayı m evzu sayan esaslard ır.) 1 Rebi b. H u se y m : Şöyle dem iştir‫« ؛‬bir hadisin m a­ ru f olduğunu bildiren g ü n d ü zü n aydınlığı gibi ay d ın ­ lığı veya m u n k er olduğunu ifade eden gece k aran lığ ı gibi karanlığı vardır.» İm am İbnu’l Cevzi de şöyle d e r : «Akıl, nakil ve usule m uhalif olan b ir hadis görürsen bil ki o u y d u r­ m ad ır sözü ne güzel sözdür». Bu konuda m uhakkik îb n u ’l Kayyım (el-Cevziyye) ,nin de kıym etli bir sözü var ki Aliyyü’l Kari «el-Mevzuât» adlı eserinde zik ret­ miştir. İşin g arip ta ra fı y a z a r kitabının 104 ve 105. say1 «el-Vaz’u fi l Hadis• (Hadiste Uydurmacılık) adlı kitabımda uydurma belirtilerinden 14 tanesini belirttim‫ ؛‬bunların ço­ ğunluğu metne yönelik olanlardır.


SÜNNET MÜDAFAASI

fa la n n d a b u n a benzer şeyleri zikretm iştir. A ncak ön­ ce söylediği sözleri ile so n ra y e r verdiği m u h ak k ik ­ lerin sözleri nasıl b ağ d aşab ilir bilem iyorum ? Bu konuda d a h a çok açıklığa kavuşsun diye bazı hadisçilerin m etin tenkidlerini b u ra d a a k ta rm a k is­ tiyorum. Böylece b ü tü n g ay retlerin sened tenkidine hasredilip m etin tenkidinin yapılm adığı iddiasının yanlış olduğu görülecektir. İb n u ’l Cevzi‫« ؛‬Göz a ğ n sın d a n C ebrail’e şikayet e t­ tim b an a M ushaf’a bakm am ı önerdi» hadisini değer­ lendirirken, Hz. P eygam ber’in zam an ın d a m ushaf varmıydı ki bakılsın der. Hafız İbn-i H acer bir m evzu Hadis olan «Cebrail M iraç gecesinde b an a b ir ayva verdi, ben de yedim. Hatice o zam an Hz. F atım a’y a ham ile idi.» hadisini değerlendirirken şöyle d e r: «Bunun u y d u rd a olduğu açıktır. Zira bi’l ittifak Hz. F atım a M irac’ta n önce d ü n ­ yaya gelmiştir.» İbn-i Kayyim, «Bir adam hadis rivayet ederken ak sırırsa bilin ki o doğrudur» şeklindeki u y d u rm a h a ­ disi tenkid ederken şöyle der; «Bazıları bu hadisin se­ nedini doğrulasa da in san hissi yalan olduğuna şeh ad e t ediyor. Ç ünkü biz, çok a k sıra n fa k a t yalan söy­ leyen in sa n la r görüyoruz. Ş ayet b ir hadisi b ir kişi rivayet ederken a k sırırsa yine de sıhhatine k a r a r ve­ rilemez. Sened zayıf h a tta sağlam olsa bile hadis imamla n n m m etin tenkidine ne derece güvendikleri açık­ ça görülm ektedir. B una b ir b aşk a örnek de H ayber ehlinden cizye alındığını bildiren hadistir. Bu h a b e ri u y d u ran kişi ‫؛‬IB


DETAYLI ELEŞTİRİ

Sâd b. M uaz ( r a ) ’ı şahid olarak zikreder. Bu hadisi tenkid edenler «Sa’d b. M uaz’m H ay b er’den önce H en­ dek h arb in d e vefat ettiğini Cizye h ü k m ü n ü n henüz nazil olm adığı için sahabe ve diğer a ra p la r ta ra fın d a n bilinmediği, söz konusu h ü k m ü n Tebük seferinden so n ra nazil olduğu, yine bu hadiste H ayberlilerden cizye sorum luluğunun kaldırıldığı oysa, onların za­ m an ın d a böyle b ir m ükellefiyetin zaten söz konusu ol­ m adığı gibi benzer yönlerden ona k a d a r v a ra n se­ beple tenkid etm işlerdir.2 H adislerin ، k u su rla n m tesbit etm ek ve m evzu hadisleri o rtay a çık arm ak için te ’lif edilen eserlerde b u n la ra benzer birçok örnek v a r­ dır. B ütün b u n ları b elirttik ten so n ra h âlâ hadisciler b ü tü n çabalarını isnad tenkidine h asred erek m etin tenkidi ile ilgilenm ediler denilebilir mi? HADİSCİLERİN METİN TENKİDİNDE " z i İHTİYATLI DAVRANMALARININ SEBEBLERİ H adisçilerin isnad tenkidine m etin tenkidinden "' " d a h a fazla ver verdiklerini in k a r edemeyiz - B unun bazı sebepleri vardır. Biz b u ra d a bu sebepleri okuyu­ cu ve ara ştırm ac ılara sunm ayı y a ra rlı görüyoruz. A slında Hadis alim lerinin isnad tenkidinde a t­ tıkları uzun a d ım la n m etin tenkidinde u y g u lam am a­ ları o n la n n uzak görüşlü, derin düşünceli ve tem kinli o ld u k la n n a b ir delildir. Mesele dini b ir m esele olduğu için sü n n etin o rtay a konm asında senedi gözettiler, dinin aslı ve kaynağı olan bir n a s s’ın tesbitinde ravin in iç ve dış görünüşüyle ta k v a sahibi, sâlih, adil, 2 Aliyyu'l Kâri, el-Mevzuât, s. 119.


SÜNNET MÜDAFAASI

zab ıt ve Hz. P eygam ber’e y alan isn ad etm ekten uzak olduğunu tesbit etm ekle yetinm işlerdir. H er n e z a ­ m an ravide zapt, hıfz, em anet, tebdil ve tağyirden uzak olm a vasıflarıyla beraber, şa rtla rıy la birlikte a d a ­ let sıfatı d a b u lu n u rsa y a lan ve u y d u rm a ihtim ali im ­ kansızlaşır, denilem ezse bile oldukça u zak olur. Öy­ leyse m etin tenkidinde a ş ın gitm eye gerek yoktur. Bu­ n u n d a başlıca sebepleri şu n la rd ır ‫؛‬ al H adis bazen m û tesâbih olur, m an ası anlaşıl­ m az‫ ؛‬o tak d ird e sadece aklı h ak em y a p a ra k m etni tenkid etm eye gerek yoktur. Z ira bu tü r m üteşabih hadisleri akıl id ra k edemez. B undan ne kastedildiğini an cak A llah ve onu tebliğ eden Resulu bildirdiği ta k ­ dirde anlaşılır. Bize düşen h ak ik i m an asın ı A llah’a havale ederek v arit olduğu gibi kabul etm ek ve im ­ kansız olan zah iri m a n a d a n k aç ın m a k tır ya d a ak la ve m uhkem nakle uygun şekilde te ’vil etm ektir. A llah ın sıfa tla n ve benzeri k o n u lard ak i h ad isler bu çeşittendir. b) H adisin m etni bazen m ecazî olur, hak ik i m a ­ nayı ifade etmez. G erek dil açısından gerekse usul açısından m ecaza ham letm e im kanı olduğu halde, h a ­ kiki m an asın a ham letm e a k la hisse ve m üşahedeye te rstir diyerek hadisi reddetm ek sağlıklı a ra ştırm a kaideleriyle bağdaşm az. Sahih-i B u h ari’de3 rivayet edilen güneşin b a ttık ­ ta n so n ra arşın altın d a secde ettiğini bildiren hadis 3

Buhari, Sahih’inde Ebu Zer’den şöyle rivayet eder‫« ؛‬Hz. Pey­ gamber güneş batariken bana «güneşin nereye gittiğini biliyormusun?» diye sordu Ben de Alla h ve Resulü daha iyi bilir dedim« Dedi ki «Arşın altına secde etmeye gidiyor‫؛‬

101


DETAYLI ELEŞTÎRÎ

gibi, şayet b u hadisi hak ik i m a n asın a ham ledecek olursak yanlış olduğu açıkça o rtay a çıkar, eğer m e­ cazi o larak m a n a verecek olursak beliğ b ir ifade ol­ duğu o rtay a çıkar. Zira güneşin secdesi yüce A llah ın iradesine boyun eğerek seyrine devam etm esi ve A llah’ın yerleştirdiği sağlam sistem den şaşm ayarak, kesintisiz a r a verm eden devam etm esidir. Bu tü r h a ­ dislerle, y ara tık la rı âlem lerin Rabbi ne boyun eğmeye teşvik kastedilir. Son derece azam etli b ir yapıya sa­ hip olan güneş, A llah'ın iradesine boyun eğiyorsa zayıf b ir y a ra tık in san ın —özellikle güneşe ibadet edenler— O ’n a inanm ası ve boyun eğmesi elbette gerekir. Bu uslüb oldukça yaygındır. M esela A rap ların şöyle dediğini görüyoruz. «Devem yolun uzun oldu­ ğ u n u b a n a şikayet etti (dedim ki) sab ret deveciğim ikimiz de mübtelayız* görüldüğü gibi bu şiirde ne şikayet ne de konuşm a sözkonusudur. Bu sadece b ir m ecaz ve b ir tem silden ib arettir. Tem sildeki inceliğe bakın, eğer b aşk a şekilde ifade edilse bu incelik gö­ rülm eyecektir. Bu tü r beliğ tem siller hiç b ir şüpheye m aruz k alm ay an ve bize m ü tev atir o larak gelen K u r’an-ı K erim ’de de m evcuttur. «Şimşek, A llah’ı h am d ile teşbih eder.» âyetinde olduğu gibi, öyleyse h ad is­ lerin de bu tü r ifadeler kullanm ası ilk defa yapılan b ir şey değildir. izin ister ve ona izin verilir. Tam secde edeceği zaman ka­ bul edilmez‫ ؛‬izin ister ona izin verilmez ve geldiğin yere geri dön denir‫ ؛‬o da battığı yerden doğar. Allah’ın «güneş belli bir yörüngede yüzer. Bu Aziz ve Alim olan Allah'ın koyduğu ölçüdür» âyetinde olduğu gibi. ،Buhari, Tefsir Sure 36

102


SÜNNET MÜDAFAASI

c) Hadis m etni bazen gaybi b ir h a b e r olur. Kı­ yam et ve a h ire t g ü n ü n ü n özellikleri gibi, o tak d ird e gaybî b ir şeyi zah ire kıyas edip ak im yargısıyla re d ­ detm ek insafsızlık olur. C ennet ve sıfatlan , nim etleri cehennem ve azabı h ak k ın d ak i h ad isler de bu çeşitdendir. dİ Bazen hadis m etni g ü n geçtikçe ilmi h ak i­ katle o rta y a çıkan ve Nebevi b ir m ucize olduğu a n la ­ şılan bir m etin olur. «Köpek birinizin kabını y alarsa bırı to p rak la olm ak üzere yedi kez yıkasın» hadisi gibi. Bazı doktorlar köpek a rtığ ın d a n m eydana gelen m ikrobun giderilm esi için toprağın fonksiyonunu isb a t ettiler.4 ö t e y an d an bazı dinden nasibini a la m a ­ y a n la r b u n u teşride zorlam a ve b ir m ucazefet ola­ ra k kabul etm işlerdir. A ncak m üm inler h ü k m ü n hik­ m etini an lam ad ık ları zam an onu kulluğun gereği k a ­ bul edip itib ar etm işlerdir. İnsaflı herk esin göreceği gibi şayet hadis âlim leri vıizevsel b ir değerlendirm e ile hem eh~ hikm eti gızıi olan bu ve benzeri hadisleri r eddetm eye- kalkışsaydı snnra. da arıkça hum ın hikm eti o rta v a cıksavdı o zam an bu, a ra ştırm a eksikliği, cehalet ve risaletin sahibinin h a k k ın a tecâvüz savıim âz mıydı? Ş im d F y azara soruyorum h a la hadiscilerin tak ip ettik leri m etodun doğru olduğu h u su su n d a benim le aynı görüşte değil m isin? Y azar 6. sayfada şöyle iddia ediyor ‫« ؛‬Muhaddislerin tam am ı b u ilmi a ra ştırm a y a başlam adan, k ita p ­ larım o k u m ad an önce bilinm esi g erek en önem li bir 4 Dr. Muhammed Vasfi, el-İslâmu Ve’t-Tıbb, s. 286.

103


DETAYLI ELEŞTÎRÎ

işi ihm al ettiler. Bu d a Hz. P ey g am b erin buyurduğu sözün hakik i nassım tesb it etm ektir, Hz. Peygam ber bu nassın ay n en yazılm asını em retti m i yoksa terkederek bunu yasakladı mı? S ahabe ve onları takibedenler tedvin ettiler mi? yoksa b u n a y an aşm ad ılar mı? rivayet edilenler g erek lafzen gerekse m an en o larak Hz. P ey g am b erin ağzından çıktığı ifadelere uyuyor m u yoksa m u h alif mi? so n ra ondan yapılan bu riv ay etler ne zam an tedvin edildi? Ü m m etin âlim ­ lerinin bu h u su stak i d u ru m la rı ne idi^...» Bu iddiayı destekleyecek hiç b ir delil yoktur. Bu, h ay a tların ı bu u ğ u rd a h a rc a y a n hadis im am ­ ların ın h a k k ın a açıkça tecavüzden b aşk a bir şey d e­ ğildir. Bahsettiği bu m eseleler h a k k ın d a âlim ler bir çok inceleme ve a ra ştırm a yapm ışlardır. O nlarca hadis u sû lü k itap ların d a b u n la r görülebilir. M esela şu ki­ ta p la ra b ir göz atılm ası yeterlidir. El-hakim Ebu A b­ d u llah ’ın «Ulumü’l-Hadis»i, İm am İbnu’s S a la h ’ın «Ulumu’l-Hadis»i, Hafız Ira k i’n in «Elfiyetu’1-Hadis»i im am N evevî’nin «et-Takrib»i, Hafız Ibn-i Kesir in «elBaisu’l-Hasis fi ilm i’1-Hadis» i, Hafız îbn-i H acer’in «N ühbetü’l-Fiker»i ve şerhi, Hafız S u y u tîn in «et-Tedrib»i ve b u n a yazılan on k a d a r şerhleri büyük âlim el-Leknevî’n in «Zafer’ul E m ani (fi şerh-i m u h ta sa ri’l C urcan iK si ve Şeyh T ah ir el-Cezâirî’n in «Tevcihu’n Nazar» ı eski ve yeni yazılan d ah a nice eser. H akikati a ra ştıra n kişiye bu k ita p la rd a n h e r h an g i birine müra c a t etm ek yeterlidir. O zam an Ebu Reyye’n in hadiscilerin ihm al ettiklerini söylediği h e r k o n u d a a y n bö­ lüm ler ve yeterli a ra ştırm a la rın olduğunu ilm-i y ak in ile bileceklerdir. A yrıca hocasına tabi o larak b u n la rın hadis im am ların a iftira olduğunu da göreceklerdir. 104


SÜNNET MÜDAFAASI

BÜTÜN HADİSLERİN MÂNA İLE RİVAYET EDİLDİĞİ İDDİASI VE BU İDDİAYA CEVAP Y azar eserinin 8. sayfasında sabır ve m etanetle a ra ştırm a y a koyulduktan uzun bir m üddet so n ra şa­ şırtıcı h ak ik atlere ve önem li neticelere ulaştığını şu şekilde b e lir tir : «Bütün hadis k ita p la rın d a sah ih diye isim lendirilen veya h asen o larak kabul edilen h ad is­ ler a ra sın d a hem en hem en Hz. P eygam ber’in ağzından çıktığı gibi hakiki lafzı ve m uhkem terkibi ile gelen b ir tek hadis görm edim . Bazı kısa hadislerde geçen yalm kelim eler aslî lafızlarıyla rivayet edilmişse de bu pek azdır. B ana öyle geliyor ki ıstılah ların d a sa­ hih diye isim lendirdikleri hadisler haddi zatın d a sa ­ hih olm ayıp rav iler cihetiyle sah ih sayılm ıştır. Y azar b u rad a son derece yanlış ve delilsiz bir hükm e varm ıştır. Biz hadislerin tam am ın ın lafızla­ rıyla rivayet edildiğini söylemiyoruz. Zira bir tek h a ­ dis m a n a değişmese de fark lı fark lı lafızlarla rivayet edilirken nasıl böyle diyebilirim. Aynı şekilde y azarın iddia ettiği gibi b ü tü n hadisler m a n a ile rivayet edil­ miş de diyemeyiz. B ütün rivayetlerin ittifak la aynı lafızlarla naklettikleri hadisler m evcutken nasıl böyle iddia edilebilir. B ütün riv ay etlerin b ir tek lafzı itti­ fak la nakletm eleri bu lafızların R e s u lu lla h ta n işiti­ len aynı lafızlar olduğuna delalet etm ez mı? ö y le h a ­ disler v a r ki B elagatten a n la y a n la r onun a ra b ın en fasihinden yani nübüvvet p ın a rın d a n fışkırdığından asla şüphe duym az? Bunu d a h a önce de belagat ve beyan âlim leri fa rk etm iş ve Nebevi belagat ile ilgili k ita p la r telif etm işlerdir. 105


DETAYLI ELEŞTİRİ

B urada işaret edilmesi gereken b ir husus; lafzen rivayet edilen hadislerin çoğunun kısa hadisler oldu­ ğudur. A y n ca m an a ile rivayet edilen uzun h ad isler­ de değişiklik b ir iki veya üç kelim ededir. Hadis la­ fızlarının tam am ın d a değişikliğe yol açan m a n a ri­ vayeti çok azdır. Bunları uzun ve kapsam lı a ra ş tır­ m alard an so n ra söylüyoruz. N itekim Buhari, M üslim ve diğerlerinde Hz. Aişe’den rivayet edilen «vahyin başlangıcı» hadisi —ki u zu n h adislerdendir— b u n a en güzel örnektir. R aviler bu hadisin çok az kelim e­ lerini fark lı v a ry a n tla rla rivayet etm işlerdir. B urada bu k a d a rla yetinm ek istiyoruz. Y azarın k itab ın d a m a ­ n a ile rivayete ayırdığı bölüm ü ta rtışırk e n genişçe tenkid edeceğim. O rada onun delil o larak kullandık­ ları örneklerin bir kısm ının lehine değil aleyhine de­ lil olduğunu açıklayacağız. T artışm asız hadis im am ı olan hafız İbn-i H acer bakın bu konuda ne d iy o r : «Hz. P eygam ber’in hadislerinden O ’n u n «cevamiul kelim» (yani az kelim e ile çok şey ifade etm e özel­ liği) vasfm a delalet eden hadislerin b ir kısm ı şun­ lardır. Hz. A işeden gelen «Her kim bizim işim iz (di­ nimiz) içine ondan olm ayan bir şeyi sokarsa bu iş merduddur» hadisi, yine B uhari ve M üslim ’in ittifak ettiği «Allah'ın k itab ın d a olmayan her şart batıldır» hadisi, Ebu H ureyre nin riv ay et ettiği «Ben size bir şey em rettiğim zam an gücünüz nisbetinde onu yerine getirin» hadisi, M ikdad’ın rivayet ettiği dört S ü n en ’de y er alan H akim ve İbn-i H ibban ta ra fm d a n sahih ol­ duğu bildirilen, «insanoğlunun doldurduğu en şerli kap kamıdır.» hadisi ve b u n a benzer araştırm ay la o r­ ta y a çıkacak b ir çok hadis gibi. B unlar d ah a çok ravilerin lafızların da ta s a rru fta b ulunm adıkları hadis­ 106


SÜNNET MÜDAFAASI

lerden görülür. Bu hadisler; v ary a n tla rın ın az oluşu ve lafızlarının üzerinde ittifak edilm esi ile o rtay a çı­ kar. ٠5 Hafız ibn-i H acer’in zikrettiklerine şu hadisleri de eklem ek istiyorum ‫« ؛‬M üslüman, m ü slü m a n la n n elin­ den ve dilinden em in olduğu kimsedir.» «insanlar iç­ lerinde işe y a ra r b ir ta n e d a h i binit b u lu n m ay an yüz deve gibidir.»* «M üminler b ir b in a gibidir, b ir kısm ı diğer kısm ını destekler.» «Sevgide ve rah m ette m ü ­ m inleri b u lu rsu n (diye b a şla y a n )» hadis, «İnsanları ateşe sürükleyen dillerinin ürünüdür.» «Haya İm andandır» «Küçük dere k en arın d a ye­ tişen h e r n e b a t şişkinlikten y a ö ld ü rü r y a d a ölüme yaklaştırır.» ve b u n a benzer b ir çok hadis asli lafız­ ları ve h ak ik i terkibleriyle gelmiştir. H adiscilerin sah ih o larak isim lendirdikleri hadis­ lerin haddi zatın d a sahih olm ayıp rav ilerin d u ru m la­ rın a göre sah ih oldukları iddiasına gelince, bu kendi­ sinden bin sene önce söylenen bir şeydir. Hadis im am ­ ları bu k o n u d a şöyle d e m işle rd ir: H adisin sahih, hasen veya zayıf olduğu hükm ü n e v a rm a k m uhaddis açısından sah ih ve h asen şa rtla rın ın ta h a k k u k edip etm em esine bağlıdır. Yoksa evvelem irde bu hadislerin sahih, h asen veya zayıf oldukları m an asın a gelmez. Bunu yakinî o larak a n c ak gaybı bilen A llah bilir. A k­ len doğru kim senin y alan söylemesi veya yalancının doğru söylemesi m üm kündür. Bu ihtim al hadis im am 5 îbn-i Hacer Fethu’l-Bârî, c. 13, s. 211. ٠ Hadisin farklı anlamlan için bkz. İbnü’l-Esir, en-Nihaye fi Garibi 1 Hadis c. 1, s. 15 Beyrut; Ahmet Davutoğlu, Sahihi Müslim Tercüme ve Şerhi c. 10 s. 478 Sönmez neş. İst <Mtrc).

107


DETAYLI ELEŞTİRİ

la n n ı a ra ştırm a d a derinleşm eye, incelem ede ve h ü k ­ m ü tesb it etm ede oldukça tem kinli ve insaflı d av ­ ra n m a y a sevketm iştir. KUR’AN’IN MÜTAVATIR OLUŞUNUN SEBEBİ PEYGAMBER DÖNEMİNDE YAZILMASIDIR İDDİASI VE BUNA CEVAP Y azar k itab ın m 10. sayfasında şöyle diyor: «Şayet hadis te K ur’a n gibi P eygam ber devrinde tedvin edi­ lip K u r’a n ’a verilen dik k at ve incelem e hadislere de verilm iş olsaydı sü n n et de K u r’a n gibi m u tev atir ola­ ra k gelirdi. Ve m ü slü m an lar bu şiddetli ih tilafa g ir­ m ezlerdi ...» Sanki y azar K u r’a n ’ın m ü tev atir oluşunu Hz. Pey­ gam ber dönem inde yazılm asına bağlıyor. Oysa h a k i­ k a tte öyle değildir. Zira te v a tü r K u r’a n ’m lafzı ve nakli yönüyledir. Binlerce sah ab i Hz. P eygam ber’den alm ış ve onu ezberlem iştir. T abiundan d a binlerce k i­ şi aynı şekilde şah ab id en alm ıştır. İşte bu şekilde te­ v a tü rü n kendileriyle sabit olduğu çok sayıda insan yine b ü y ü k sayıda b ir in san topluluğundan a la ra k m u tev atir o larak bize ulaşm ıştır. Ve kıyam ete k a d a r böyle devam edecektir. K u r’a n ’m m ü tev atir oluşunun an a sebebi ezberlenm esi ve şifaen alınm asıdır, yoksa say falard an nakledilm esi değildir. Y azım ‫ ؛‬biri say fa­ la rd a diğeri h afızalard a olm ak üzere iki şekilde v a r­ lığını sü rd ü rsü n diye, k o ru m a ve tesbit u n su ru ola­ ra k k ab u l edilm iştir. N itekim Hz. E bubekir ve Hz. O sm an dönem lerinde —A llah ikisinden de razı olsun— K u r’an ı say falard a to p lay an ların gayesi de bu idi. O n­ lar, Hz. P eygam ber’in h u zu ru n d a yazıldığı gibi yazıl­ 108


SÜNNET MÜDAFAASI

m asına önem verdiler. İşte sünnet de Hz. Peygam ber dönem inde yazılsaydı fa k a t te v a tü r derecesine u laş­ tırac a k k a d a r kim se ezberlem eseydi yazarın iddia et­ tiği gibi —m ü tev atir olarak bize gelmezdi.6 M ütevatir olup olm am ak çok sayıda insanın rivayet edip etm e­ m esine bağlıdır. N itekim Sünnet, Hz. Peygam ber dö­ nem inde tedvin edilmediği halde az da olsa bir kısmı m ü tev atir olarak gelm iştir. Şayet m ütevatirlik yazıl­ m aya bağlı olsa idi büyük bir dikkat ve ihtim am la tedvin edilmiş k ita p la r hep m ü tev atir olurdu. Oysa ne gezer? SÜNNETİN DİNDEKİ KONUMU İLE İLGİLİ ÇELİŞKİLİ SÖZLER Yazar kitabının 17. sayfasında şöyle diyor; «onlar, kavlî sünneti, K ur'an'dan sonra gelen dinin ikinci ya da üçüncü derecesinden kabul ettiler» birkaç satır sonra da şöyle d iy o r: «oysa ikinci dereceden dinden olan (yani dinin ikinci kaynağı olan) amelî sünnettir.» Kavli sünne­ tin ikinci dereceden bir kaynak olmadığı anlaşılıyor. Söz­ lerinin sonu öncesine çelişki arzeden yazarın bir konu üzerinde sebat kılmayarak, kendisinde meydana gelen bu kararsızlığın sebebini anlayamıyoruz doğrusu. Sonra eş-Şatıbi nin, «el-i'tisam» adlı kitabından kav­ lî ve amelî sünnet arasındaki farka bir sözünü delil ge­ tiriyor. Oysa Şatibî'nin sözü sünnetin kavil, fiil ve takrir olduğuna delalet ediyor. Daha sonra Reşit Rıza nın şu sözünü naklediyor «dinde esas olan birinci mertebede Kur'an'ı Kerim'dir. İkinci derecede ise üzerinde ittifak 6 Mütevatir‫ ؛‬âlimlerin İstılahında: aklın yalan üzere birleş­ melerini imkansız bulduğu bir topluluğun rivayetidir. Ve bu yakini ١١’ m oluşturur, fakat ahad haberler için aym şey denemez

109


DETAYLI ELEŞTİRİ

edilen amelî sünnettir. Ondan gelen ahad haberler ise gerek rivayet yönünden gerekse delalet yönünden üçün­ cü derecede gelir. Üzerinde ittifak edilenlerle amel eden­ ler âhirette kurtulur ve Allah'a yakın olur. Gazzali de bu görüştedir» Görüldüğü gibi bu sözde onun çelişkili sözüne delil teşkil edecek b ir şey yoktur. Muhakkiklere göre sünnet ister kavlî, ister fiilî, isterse takriri olsun dinin ikinci kaynağıdır. Birinci kaynağı Kur'an'dır. Şu kadar da var ki Reşit Rızanın ikinci derecede saydığı, üzerinde ittifak edilen amelî sünnettir. Yoksa nel olarak bütün amelî sünnet değildir. Bu hususun izaha ihtiyacı vardır, yoksa m aksat oku­ yucuyu şüpheler içinde bırakm ak değildir. v / \ n MÜELLİFİN HZ. ÖMER'E. HADİS RİVAYET ETTİĞİ İÇİN BAZI SAHABİLERİ HAPSETTİĞİNE DAİR ‫؛‬İFTİRASI Ebu Reyye kitabının 29. sayfasında «Sahabe ve Ha­ dis Rivayeti» başlığı altında şunları yazıyor. «İbn-i Hazm’m, el-ihkam (fi usulil Ahkam) adlı eserinde riva­ yet ettiğine göre Hz. Ömer, çok hadis rivayet ettikleri için ibn-i Mesud, Ebu Musa (el-Eşarî) ve Ebud’Derdayı Me­ dine’de hapsetmiştir.» Hakikatte (Hz. Ömer'e) bu iftirayı yapan İbn-i Hazm değil yazarın kendisidir. Yazar okuyucuya İbn-i Hazm’m bunu rivayet ettiği intibaını veriyor. Halbuki kesinlikle onun rivayeti değildir. Sadece kitaplarında zikretmiştir. Hadis ilminde mübtedi olanların da bileceği gibi bir ha­ disi rivayet etmekle kitabında yer vermek arasında fark vardır. Yine okuyucuya îbn-i Hazm'm bu rivayeti kabul ettiği intibaını da veriyor. Halbuki îbn-i Hazm bundan 110


SÜNNET MÜDAFAASI

beri olduğu gibi bu rivayeti tenkid ederek batıl olduğu­ nu açıklamıştır. Bakın ibn-i Hazm «el-ihkam»mda ne d iy o r: «Hz. Ömer'den O nun İbn-i Mes'ud Ebud'Derda ve Ebu Zer'i Hz. Peygamber'den hadis rivayet ettikleri için hapsettiği rivayet edilir.» sigasıyla zikretmiştir. Şayet kendisi riva­ yet etseydi «Biz rivayet ettik derdi.» (Ayrıca) İbn-i Hazm bu rivayet hakkında senedinde yer alan İbrahim b. Abd unahm an b. Avf Hz. Ömer'i işitmediği için münkati ol­ duğunu söyler. Münkati ise delil teşkil etmeyen zayıf ha­ dislerdendir. Zira sakatlık senetten düşürülen ravide ola­ bilir, hadisi onun uydurma ihtimali söz konusu olabilir. İbn-i Hazm sözlerine devamla şöyle diyor.7 «bu haberin yalan ve uydurma olduğu aşikardır. Çünkü bu durum da Hz. Ömer, ya sahabeyi itham etmiş olur ki bu takdirde kendisi de itham edilenlerden olur. Veya onları hadis ve sünnetin tebliğinden nehyedip gizlemelerini inkar etme­ lerini istemiş olur. Bunu yapmak ise insanı İslâm 'dan çı­ karır. Allah müminlerin emirini bütün bunlardan m uha­ faza eylesin, bunu kati surette müslüman olan birisi söy­ lemez, şayet itham olunmadıkları halde hapsetmişse bu onlara zulumdur. Fasid anlayışına delil bulmak için bu ta ’nedilmiş rivayetlere sığınanlar istediklerini tercih et­ sinler (her iki şekilde de yanlış olur.)» İbn-i Hazm'ın dedikleri işte bunlardır. Yazar hala haberleri aktarırken güvenilir olduğunu iddia edebilir mi? Dikkatli okuyucu bu adamın âlimlerden yaptığı nakiller­ den şüphe duyarsa mazur sayılmaz mı? Bu rivayetin yalan olduğunun delillerinden birisi de; İbn-i Mesu'd'un Hz. Ömer'in görüş ve yoluna tabi olan bi7 İbn-i Hazm, el-İhkam, c. 2, s. 139.

111


DETAYLI ELEŞTİRİ

risi olmasıdır. Bu konuda o şöyle der : «şayet bütün in­ sanlar bir tarafa Ömer de başka tarafa gitse ben Ömer'in yanında yer alırım» Hz. Ömer onu Küfe halkına ilim öğretmek için göndermiş ve Kûfelilere «Abdullah'ı size göndermekle sizi nefsime tercih ettim» demiştir. Az hadis rivayet etmek hususunda O'nun Hz. Ömer'e muhalefet ettiğini akıl nasıl alır. Hz. Ömer'in de O nu hapsettiği na­ sıl düşünülebilir? Sonra yazar burada metin tenkidini nasıl ihmal eder, halbuki bütün hadisçilere metin tenkidini terkettikleri için dil uzatan O'dur, öncekilerin ulaşamadığı metin ten­ kidini kendisinin yaptığını iddia eden de O'dur. (Bun­ ların) bir hucum ve sataşmadan ibaret olduğunu Allah biliyor. Bunun dışında yazar bunun bir sayfa sonra yer ver­ diği Amr b. Meymun'un sözü ile çeliştiğini nasıl görmez. Amr b. Meymun şöyle demiştir. «Bir yıl Abdullah b. Mesud'a gidip geldim bu bir sene zarfında ne «Resulullah şöyle dedi» dediğini ne de ondan bir hadis naklettiğini işitmedim. Bir gün bir hadis rivayet etti birden bir hü­ zün kapladı ve şakır şakır terlediğini gördüm.» Kendisinin tenkidçilerin şeyhi olduğunu iddia eden bir zata, gerekli açıklamaları yapmadan öncesi sonu, sonu öncesi ile çelişki arzeden rivayetleri getirmek ya­ kışır mı? Okuyucu kardeşim bütün bunların sebebi yazarın keyfinin istediğini alıp istemediğini almamasından kay­ naklanıyor. Sonra o bu sözü müsteşriklerden kapm ıştır,8 çünkü şazz rivayetleri alıp kabul görsün diye îbn-i Hazm'a izafe edenler onlardır. 8

’،Nazra‫؛‬tu,n fi Tarihil Fıkhi’Hslâmî* adlı esere bakan bu ha­ beri araştırmaya tabî tutmadan onlardan kaptığını görür. 112


SÜNNET MÜDAFAASI

BANA KASTEN KİM YALAN İSNAD UZATMASI EDERSE BU KONUDAKİ HAKİKATİN İZAHI

-٠٢

Kitabının 37. sayfasında «her kim bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerini hazırlasın» hadisi şerifine yer vermiş ve Hafız îbn-i Hacer’in bu hadisin bazı varyant­ larında «mütaammiden» kelimesinin yerini almadığını, Buharî Müslim ve diğer hadis kitaplarında ise bu ke­ lime ile beraber variddir, dediğini belirttikten sonra şöy­ le der; «Kim hakikaten inceleme yapar ve araştırm ayı de­ rinleştirirse içlerinde üç raşid halifenin de bulunduğu sa­ habeden gelen rivayetlerde «müteammiden» kelimesinin olduğunu görür hiçbir akıl sahibi Hz. Peygamber in böy­ le bir şey dediğine ihtimal vermez, bana öyle geliyor k i : bu lafız, kasıtsız olarak Allah rızası için Hz. Peygamber’e yalan hadis isnad edenlere b ir yol bulunsun veya hata vehm ve yanlış anlayarak başkasından hadis rivayet eden ravilere dayanak olsun diye ayrıca hataen bunu yapan günahsız olduğu için, bu konuda m esu’l tutulm asınlar diye, âlimler tarafından idrac diye bilinen yolla hadise sokuşturulm uştur. Bu şekilde Ö'nun Hafız îbn-i Hacer'in söylediklerine ikna olmayıp, bu zorlama ve faraziyelere yer verdiğini görüyoruz. 1 — Bu hadis Buharî, Müslim ve diğer hadis kitap­ larında bir çok sahabiden çok sayıda varyantla rivayet edilmiştir. îsn ad lan sahih, hasen ve zayıf olmak üzere bazı muhaddisler bunun sayısını yüze kadar ulaştırm ış­ tır. Hafız îbn-i Hacer'in de Fethu'l B arî’de zikrettiği gibi bu hadisin bu lafızlarla tevatür derecesine ulaşan kanal113


DETAYLI ELEŞTİRİ

larla rivayet edildiği bir gerçektir.9 Varyantlarının bu yüksek sayıya ulaşması (yani mütevatirlik) Hz. Peygam­ ber ,e yalan isnadının zemmi ile ilgilidir yoksa bu lafız­ lar ve verilecek cezanın hususiyeti ile ilgili değildir. Son­ ra yazarın iddia ettiği gibi bu rivayet üç halifeden gel­ miyor, Buhari ve Müslim'de Hz. Ali'den onların dışında­ ki hadis kitaplarında da Hz. Osman'dan rivayet edilmiştirlO «müteammiden» kelimesi Buharî, M üslim ll ve di­ ğer güvenilir hadis kitaplarının b ir çok rivayetlerinde geç­ miştir. İçinde bu kelimenin geçtiği rivayetler, geçmeyen rivayetlerden daha çok ve daha kuvvetlidir. Buharî ve Müslim'de Enes, Ebû Hureyre, Muğire b. Şu'be, Abdul­ lah b. Amr b. As'm rivayetlerinde bu kelime yer alır­ ken, Hz. Ali, ve Zübeyr b. Avvam'm rivayetlerinde yer almaz. Hadis tenkidcileri ve diğerine göre kaide, iki ri­ vayet çatıştığı zaman isnadı çok ve kuvvetli olanlar ter­ cih edilir. Burada da «müteammiden» lafzına yer veren rivayetler tercih edilir. Mutlak mukayyede hamledilir. Bu lafza yer veren rivayetlerin tercih unsurlarından b ir ta­ nesi de Ismailî'nin Müstahrec'i ile, îbn-i Mace'nin es-Sünen'indel2 Zübeyr b. Avvam yoluyla gelen rivayetlerde bu lafza yer verilmesidir. Hadisi ezberleyen ezberlemeyene karşı delildir. Aynı şekilde sahih rivayetlerde belirtildiği gibi okuyan ve yazan Abdullah b. Amr b. As'm rivaye­ tinde de bu lafız vardır ki, Abdullah'ın rivayeti başkala­ rından daha sikadır (güvenilirdir). 9 C. 1, s. 164 ve sonrası. 10 İbn-i Hacer (a.g.e.)’de sahih ve hasen tariklerle kendilerin­ den rivayet edilen sahabenin isimlerini serdetmiştir. 11 Buhari, Sahih Kitabu'l ilm, Müslim, Sahih Nevevî Şerhi ile 12

i . ™

c. , ,

٠ 114


SÜNNET MÜDAFAASI

2 — Ebu Reyye nin bu kelimenin hadise sokuşturulması için gösterdiği sebeplere gelince bunlar makul de­ ğildir. Bilmiyorum kasıtsızlık ile Allah nzası için hadis uydurma nasıl bir arada gelir —başka bilenin de çıka­ cağını sanmıyorum—. Bunu yapan kişi iddiasına göre hadis uydururken hayırlı iş ve faziletlere teşvik ederek Allah'ın rızasını ve şeriate hizmeti gözetir. Bunu yapan­ lar da ehl-i tasavvuftan cahil olanlar ile Kerramiye fır­ kasına mensup olanlarıdır. Bunlar tergib ve terhib için hadis uydurmaya cevaz vermişlerdir. Öyleyse bu m ak­ satta hadis uydurmak ile kasıtsızlık nasıl birleşir? Bunun manası makbul ve doğru olmayan bir kasıt olmaksızın olmalıdır. Yazar'm bu kelimenin uydurulmasına «ravilere da­ yanak olsun diye» gösterdiği sebep ise yine yanlıştır. Çün­ ki hata ve sehvi gidermek bu kelime ile olmaz, başka delillerle o zaten sabittir. îslâm şeriatında kendisinden b ir kusur olmaksızın hata işleyen ve unutan kimseye gü­ nah yazılmayacağı tesbit edilmiştir. Bu m ukarrer bir du­ rum olduğu halde söz konusu kelime ravilere bir fayda sağlamaz. Bu kelimeye yer verilişinin sırrı yalana şiddetli b ir ceza terettüp ederken hata ile veya unutarak bir şey yapana günah>olmadığını vurgulamaktır. Bu kelime ile kayıtlandırılması aslında tabirin dikkat ve nezahatine de­ lildir. Bu da hataen ve unutarak bir günah işleyenin de buna dahil olduğunun vehmini kaldırmak içindir. İmam Nevevi Müslim'in şerhinde şöyle diyor; 13 «Eş'ari kelamcılarma göre yalan; gerek kasten gerekse seh­ ven bir haberi olduğundan farklı olarak aktarm aktır. Ehl-i sünnetin görüşü budur. Mutezile ise şöyle demiş­ 13

C. ı, s. 69.

115


DETAYLI ELEŞTÎRÎ

tir; bir şeyin yalan olması için kasıt şarttır. Bu hadis de bize delildir. Zira Hz. Peygamber, kasıt ile kayıtlandırmıştır. Çünkü bazen kasten yalan söylendiği gibi bazen de sehven yapılır. Aynca icma ve kitap ile sünnetin meş­ hur naslarına göre hataen ve unutarak suç işleyene gü­ nah olmadığı açıktır. Hz. Peygamber mutlak ifade kullansaydı unutarak bu işi yapana da günah olduğu anla­ şılırdı. Onun için kasıt ile kayıtlandırdı. Mutlak rivayet­ lere gelince onlar kasıt mukayyed rivayetlere hamledilir (Her şeyi bilen Allah'tır). Ne varki hadis imamları hataen veya unutarak suç işleyene günah olmadığım söylemelerine rağmen hataen ve sehven hadise sokulan b ir şeyi Hz. Peygambere nisbet edilen bir yalan olması itibariyle mevzu hadislere benzer olarak saymışlardır. (Onlara göre) bu durumu açıklamadan böyle b ir haberi rivayet etmek caiz değildir. Halilî, ibnu's Salah, Irakî ve diğer bazı hadisçiler bu görüştedirl4 İbn-i Main ve îbn-i Ebi Hatim gibi bazı cerh imamlarına göre ise bu tü r rivayetler uydurma ola­ rak kabul edilir. Bazı imamlar ise müdrec* olarak ka­ bul etmiştir. Her ne olursa olsun bu tü r hata ve unut­ maları ravinin adalet ve zaptına halel getiren bir kusur olarak değerlendirmişlerdir. 3 — Bu yazann ilginç yönlerinden birisi de «sarhoş olduğunuz halde» ifadesini terk ederek «namaza yaklaş­ mayın» diyen (Bektaşi)lerin yolunda yürümesidir. Biraz önce Hz. Ömer'in hadis naklettikleri için üç sahabi'yi hap­ settiğine dair îbn'i Hazm’dan yaptığı rivayet görülmüştü. 14 Ibnüs Salah, el-Mukaddime (Irakî şerhi ile birlikte) s. 110. * Müdrec; ravisi tarafından isnad veya metine aslından olma­ yan bazı sözler sokulmuş hadis demektir (mtrc).

110


SÜNNET MÜDAFAASI

Orada yaptığını şimdi de «Her kim bana kasten yalan isnad ederse...» hadisini anlatırken yapıyor. 42، sayfada ibn-i Hacer'den nakilde bulunurken O'nun yukardaki ha­ disin m ütevatir olmadığı görüşünde olduğunu belirtiyor, (yaptığı nakil şöyle); «Hadisin tarikleri çok olduğu için (hadiscilerden) bir cemaat m ütevatir olduğunu söylemiş­ tir Ancak bazı üstadlarımız bu konuda tartışm ışlar, çün­ kü mütevatirin şartı (rivayetlerden) iki tarafın ve bun­ ların arasındaki ravilerin çoklukla eşit olmasıdır. Bu da hadisin her varyantında mevcut değildir.» (görüldüğü gi- fl'A bi ibn-i Hacer'den naklederken) yer vermemiştir. Devamı ، ^ harfi harfine şöyledir.15 «Böyle diyenlere şöyle cevap verm iştir : Mutlak m ütevatir olmaktan m aksat her asırda başından sonuna kadar bir topluluğun bir topluluktan ri­ vayet etmesidir, ilim ifade etmesi için bu kafidir. Aynı şekilde Enes tarikiyle gelen hadisi O ndan çok sayıda ravi rivayet etmiş ve tevatür derecesine ulaşmıştır. Hz. Ali nin rivayetini Tabiunun meşhurlarından sika olan altı ravi nakletmiştir, ibn-i Mesud, Ebu Hureyre ve Abdullah b. Amr b. As’m rivayetleri de böyledir. Eğer bunların her biri için kendisinden gelen sahabiden m ütevatir olarak gelmiştir dense doğrudur. Çünki m ütevatir için muayyen bir sayı şart değildir, ilim ifade etmesi kafidir. «Nuhbetu'l fiker» şerhinde ve «Ulumu’l Hadis» adlı kitabın değer­ lendirmesinde belirttiğim gibi ravide bulunan yüce sıfat­ lar çok sayı yerine kaimdir. Bu eserlerimde söz konusu hadisten başka m ütevatir hadis yoktur diyenlere cevap verip örneklerinin çok olduğunu belirttim, «kim Allah için bir mescid inşa ederse...» hadisi, mest üzerine mesh; rukua varırken elleri kaldırmak, şefaat, havz(-ı Kevser) 15 c. 1, s. 164 Ezheriyye matbaası, (Kahire).


DETAYLI ELEŞTİRİ

Âhirette Allah'ı görmek, imamın kureyşiliği ve benzeri hü­ kümleri ifade eden hadisler hep bu çeşitdendir» aynı şe­ kilde ibn-i Hacer'in Enes tarikiyle diye başlayan kısmı ibn-i Hacer'in sözü olııp naklettiği bir şey değildir. Kas­ ten terk ettiği bu açık sözlerden sonra yazar ibn-i Ha­ cer'in yukardaki hadisin m ütevatir olmadığı görüşünde olduğunu iddia edebilir mi ki, sözlerinden de bu anlaşı­ lıyor. Yazarın 39. sayfasının haşiyesinde yer verdiği; «as­ rımızda sünnet daileri ve isnad köleleri (hadiste geçen müteammiden) ziyadesini isbat için inad ediyorlar, sanki bunlar ibn-i Kuteybe, Buhari, en-Nesai, el-Munziri, elHattabi, İbn-i Hacer, Suyuti ve ibn-i Kayyım gibilerden daha iyi hadis ilmi biliyorlar» sözüne gelince bu fasid söze cevap vermeyeceğim sadece derim ki; bir çok riva­ yette bu ziyadeye yer veren Buhari'yi hatta bu ziyadeyi isbatlamak için bir çok açıklamada bulunan ibn-i Hacer'i burada zikretmekten utanm adın mı? Hikmet sahibi Pey­ gamber ne güzel buyuruyor; «İlk nübüvvetten gelen söz­ lerden birisi şöyledir; !utanmadığın takdirde dilediğini yap.» MANA İLE RİVAYET DİNE HER HANGİ BİR ZARAR GETİRMEMİŞTİR Ebu Reyye'nin adetlerinden birisi de kafasına bir fikir geldiği zaman veya hevası galebe çaldığı zaman araş­ tırmayı kendi görüş ve arzularına göre yapmasıdır. Bu meyanda eline geçirdiği her şeyi kullanmaya çalışıyor. Bunun için kelimeleri tahrif etmek, lafızlara yüklenme­ dikleri manaları yüklemek, yanlış nakillerde bulunmak, araştırmacı, imam ve âlimlere dil uzatmak ona göre hiç­ bir vebal gerektirmiyor.


SÜNNET MÜDAFAASI

Bir başka adeti ise bir fikri ve düşünceyi arzederken saptırm a ve mübalağaya baş vurmasıdır. Fer'i olan bir şeyi asıl, asıl olan bir şeyi de tali olarak gösteriyor. 54. sayfada «hadis rivayeti» konusunu anlatırken yaptığı gibi. Burada hadislerin mana ile rivayetini asıl ve kaide olarak alıp lafzen rivayetinde şazz ve nadir bir durum olduğunu bildirm iştir. H atta im am lara da dil uzatarak, «kitaplardan okudukları veya nakledenlerden işittikleri hadislerin sahih olarak sağlam bir şekilde geldiğini la­ fızların tahrif ve tebdile uğramadan Hz. Peygamber'in ağzından çıktığı gibi korunm uş olarak ravilere geldiğini sahabe ve onlardan hadisi alanların işittikleri gibi aynen tedvin edildiği zamana kadar naklettiklerini, aldıkları şe­ kilde eda ettiklerini, hiçbir tebdil ve değişmeye uğram a­ dığını hadis ravilerinin son derece kuvvetli hafızaya, m ü­ kemmel zapt ve ezberleme gücüne sahip olan özel bir sınıf olduğunu» zannedenleri cehaletle itham etmiş ve ne­ ticede şöyle demiştir : «Şüphesiz bu düşünce din bilgin­ lerini oldukça etkilem iştir —Allah'ın korudukları müs­ tesna— teslimiyetin vacip olması ve ahkamını kabul­ lenmenin farz olması bakım ından hadislerin de Kur an ayetleri gibi olduğuna inandılar. (Ki onlara göre) Bunla­ ra muhalefet ^den şüphe duyan tövbeye davet edilir.» Bu sözleri okuyan —şayet Hz. Peygamber'in hadis­ lerini bilen ilim ehli değilse— hiçbir hadisin muhkem laf­ zıyla gelmediğini sanacaktır. Hadislere bir çok tebdil ve tahrifin girdiğini zannedecektir. Oysa rivayette aslolan Hz. Peygamber (s.a.s.)'den işitildiği lafızlarla aynen akta­ rılmasıdır. Mana ile rivayet ise sadece zihinde lafızlar kaybolunca veya tam emin olunmayınca ihtiyaç anında bir ruhsat olarak verilmiştir.


DETAYLI ELEŞTİRİ

Hadis ilmi ile uğraşanların bilmesi gereken husus­ lardan bir tanesi bazı âlim ve ravilerin m utlak şekilde rivayet etmeyi yasaklam alarıdır. Bu âlimler kendilerine ve başkalarına lafızları işittikleri gibi nakletmeyi şart koşmuşlardır. Mana ile rivayeti caiz gören âlimler olduk­ ça ihtiyatlı hareket ederek hadisleri tebdil ve tahriften ve her hangi bir ilaveden koruyacak şartlar dahilinde ce­ vaz vemiş ve şöyle demişlerdir; «Mana ile rivayet sadece lafızları ve m aksadları bilen, ifade ettikleri manalar hu­ susunda uzman olan (aynı manayı ifade eden) lafızlar arasındaki farkı görenlere caizdir, «,‫ ؛‬ine demişler ki; bu da hadisler tedvin edilmeden önce caizdi fakat kitaplar­ da tedvin edildikten sonra kelimeleri m üradifi (eş an­ lamlı) ile değiştirmek hangi halde olursa olsun lafızla­ rında tasarrufta bulunm ak doğru değildir.» 16 İşin garip tarafı yazar, şeyh Tahir el-Cezairî nin «Tevcihu'n-Nazar» adlı kitabından buna benzer şeyler nakletm iştir. Bilmiyorum kanıt getirmediği bir şeyi na­ sıl nakleder. Sonra tedvin hareketlerinin genel ve resmi bir sıfatla birinci asrın nihayetinde başladığı Yazarın zih­ ninden nasıl kaçmış olabilir. Üçüncü asır bitmek üzere iken sünnetin tamamı Sahih, Sünen, Müsnedlerde tedvin edilmiş, bitm iştir. Bazı sahabi ve tabiiler özellikle Hz. Peygamber'in vefatından sonra 17 birinci asırda hadis ted­ vini ile uğraşmışlardır. Yazarın vardığı bu zalimane hü­ kümler ile bu hakikatler nasıl bağdaşabilir? Bütün bun­ lardan sonra birisi yazarı kötü maksatlı olmak ve İslâm teşriatınm ikinci kaynağım yıkmaya teşebbüs etmekle suçlarsa mesul tutulabilir mi? 16 Ibnu’s-Salah; el-Mukaddime (Irakî şerhi ile birlikte) s. 110, Şam 17 Miftahu’s-Sünne‫ ؛‬s. 18. ٠

120


SÜNNET MÜDAFAASI

İslâm düşm anları Ebu Reyye ve benzerlerinin İs­ lâm'ın iki direğinden birini yıkmak için giriştikleri kötü teşebbüslerden fazlasını arzu etm em iştir. Ebu Reyye bilsinki; din bilginleri —Allah şanlarını yüceltsin— sün­ netin dindeki yerini tarif ederken, onu layık olduğu m a­ kamına oturturken ilim, amel ve sulûk yönünden onu rekli görürken, onun sahasından he türlü kötülüğü uzak­ laştırırken, sabit olan sünneti reddeden, onu ibtal etme­ ye çalışan, onunla alay eden ve hafife alanları günahkar ve fasık addederken bütün bu söz ve hareketlere m üs­ tehak olmak için yapmadılar. Onların bu düşünceleri sağ­ lam iman, aydın görüş ve asil ilimlerinden kaynaklan­ m ıştır. 2 — Yakıştırılan bu hüküm ler ancak sahabe, tabiun ve etbaittabiinden olan ravilerin taşıdıkları şahsî, dinî ahlakî sıfatlardan habersiz olanlardan sadır olabilir. Hz. Peygamber ve tarihî vakıaların şehadetiyle faziletli olan bu asırlarda yaşayanlar için uygun söz şudur : Onlar ka­ mil din, yüce ahlak, takva ve m uruet sahibi insanlardır. Onlar rivayet ettikleri naslarm; dinin kaynağı, asıllanndan bir asıl olduğunu gerçek m anada biliyorlar, onda ya­ pacakları herhangi bir tahrif ve tebdilin cehennemdeki yerlerini hazırlamaya sevkedeceğinin de farkındaydılar. Bu itibarla onlar kuvvetli hafıza, keskin zeka ve diri bir vicdan ve belleyen, akleden kaplere sahip insanlardı. Bu özellikleri veya bir kısmını inkar etmek; hissedilen ve sa­ bit olan hakikati inkardır. 3 — Yazar mana ile rivayeti caiz görenlerin delili olan Abdullah b. Süleyman el-Leysî'nin rivayet ettiği ‫؛‬ «Dedimki ya Resululiah! ‫؛‬senden bir hadis işitiyorum fa­ kat senden işttiğim ‫؛‬gibi ‫؛‬nakledemiyorum ya bir kelime eksik veya bir kelime fazla oluyor, Hz, Peygamber şöyle 121


DETAYLI ELEŞTİRİ

d ed i: «şayet bir helali haram, bir haramı helel kılmıyor ve ‫؛‬m anada isabet ediyorsanız zararı ‫؛‬yok» bunu (ravi) fîı~ san-ı Basrî ye söyledikten sonra «şayet bu hadis olm a­ saydı biz hadis rivayet etmezdik der». Haberi naklettik­ ten sonra 57. sayfanın dip notunda şöyle diyor : «şüphe­ siz bu hadis, «kim benden bir hadis duyar onu beller ve işittiği gibi naklederse Allah yüzünü ağartsın» hadisine terstir. Fakat her grubun kendi görüşünü isbat etmek için bir hadisten destek alması lazım!» Yazar bu sözüyle ha­ disin uydurma olduğunu kast ediyor. Ben, ona derim ki; bu hadisi ibn-i Mendeh* (310-395 h) «Marife tu 's-Sahebe »de, Taberani el -Mu,cemu91-Kebir'inde, Hatip Bağdadî ve başkaları kitaplarında, rivayet etmişler, hadis imamları ve tabibleri kitaplarında naklet­ miş ve hiç kimse mevzu olduğu hükmüne varmamıştır. 18 Yazar gerçekten sağlam bir araştırm a arzusundaysa; sened ve metin yönünden tenkid etmesini ve uydurulan ke­ limeleri açıklamasını isterdim, fakat bunu yapmamıştır. İki hadisin çelişki arzettiğini hayal etmesi de doğru de­ ğildir. «Her kim benden bir hadis duyar, onu beller duyduğu gibi naklederse Allah yüzünü ağartsın» hadisi işitileni ol­ duğu gibi muhafazaya teşvik içindir. Şüphesiz mana ile rivayeti caiz görenler efdal olanın hadisi aynı lafızlarıy­ la rivayet etmek olduğu görüşündedir. İkinci hadis ise

٠

bkz. Öm er Rıza K ehhale M ucem il M üellifi ‫؟‬٩ ‫؟‬

٠

s. 238،

18 Hadise mevzu hükmünü verirken gevşek davranan Cüzekani ve ibnul Cevzi bu hadisin mevzu olduğunu belirtmişler. Bu­ nun için bunları belirten es-Sehavi bu ٠şüphelidir، demiştir, bkz. es-sehavi Fethu’l-M ugis, c. 2, s. 217. L -■


SÜNNET MÜDAFAASI

mana ile rivayetin belirli şartlarla caiz olduğunu açıkla­ mak içindir. Bir sözü oldukça ihtiyatlı davranarak ma­ nasıyla rivayet eden için işittiği gibi nakletti denmez mi? elbette denir. 4 — Yazar mucazefet yaptığı görüşlerini delillendirmek için mana ile rivayete örnekler veriyor, bu meyanda Teşehhud lafızlarım veren hadisler, Islâm ve iman hadisi «sizi senin bildiğin Kur’an’ı ona öğretmek karşılığında ev­ lendirdim» hadisi, beni Kurayza'da kılman namazla ilgili hadis gibi rivayetlere yer vermiş ve kitabının b ir çok sayfasını bunlarla doldurm uştur. Bunun arkasındaki maksadı dini yönden m ana ile rivayetin zararlı olduğu­ nu ortaya koymaktır. Fakat Allah Teala işlediği bazı ha­ talarla bu maksadını boşa çıkarmıştır. Yazarın araştır­ ma yeteneğini ve hadis ilminde ulaştığı dereceyi bu hata­ lar ortaya çıkarm ıştır. Kendisine arız olan bu hataları hususunda kısaca hakkı ortaya koymaya çalışacağım. TEŞEHHÜD HADİSİNDE ÇELİŞKİ YOKTUR Yazar, namazda okunan teşehhüdün ibn-i Abbas Hz. Ömer ve diğerlerinin rivayet ettikleri farklı varyantlarım zikretmiş ve sonra şöyle dem iştir : «Bunlar sahabeden ge­ len lafızları farklı, sekiz teşehhüdtür. Şayet bunlar mana ile rivayet edilen kavli hadisler olsaydı, «belki» derdik; fakat bunlar her sahabinin günde çok defa tekrarladığı m ütevatir amellerdendir.» Rivayet edilen bu farklı teşehhüdlerin Hz. Peygam­ ber tarafından b ir defa söylendiğini nerden çıkarıyorsun ki mana ile rivayetin zararına delil olarak alıyorsun. Ha­ dis ilmine yeni başlayanlar, hemen basit bir düşünceyle


DETAYLI ELEŞTİRİ

farklı vesilelerle söylenen değişik rivayetler olduğunu an­ lar. Çünkü Hz. Peygamber, farklı vakitlerde değişik la­ fızlarla söylemiş ve bunlardan herhangi birisi ile teşeh­ hüdün caiz olduğunu açıklamıştır. İslâm 'a ilk girenler­ den ibn-i Mesud ilk önce duymuş, fetihten sonra hicret edenlerden ibn-i Abbas daha sonra işitmiş ve diğerlerin­ ki de böyle olmuştur. İbn-i Kudame el-Hanbeli şöyle der : «Hz. Peygamber'den sahih olarak gelen hangi teşehhüdü okursan ca­ izdir; buna İmam Ahmed şöyle işaret etm iştir. Abdul­ lah'ın (İbn-i Mesud) teşehhüdü daha çok hoşuma gidi­ yor fakat başkası okunsa da caizdir.» Çünkü Hz. Pey­ gamber'in sahabeye farklı farklı öğretmesi hepsinin caiz olduğuna delalet eder, tıpkı mushafı farklı kıraatlerle okumak caiz olduğu gibi. 19 Bu teşehhüdlerden benim­ sediklerini hatalı görmeden onları reddetmeden bir kıs­ mını diğer kısmına tercih hususunda imamların görüşle­ ri farklıdır. Hanefi ve Hanbelilerin dahil olduğu cum ­ hur, Abdullah ibn-i Mesud un teşehhüdünü almıştır. Şafiler, ibn-i Abbas'ın; Malikiler de Hz. Ömer'in teşehhü­ dünü kabul etm işlerdir. Bu seçimlerinde (herkesin) ter­ cih unsurları ve delilleri varki bu onların sadra şifa ve­ ren araştırm a, derin inceleme ve yeterli tetkik sahibi ol­ duklarına delalet ediyor.20 Tirmizi der ki : «İbn-i Mesud'un hadisi başka tariklerle rivayet edildiği için teşehhüd hadislerinin en sahihidir. Sahabe ve Tabiundan ilim sahi­ bi olanların çoğunluğu da bununla amel etmiştir.» 19 el-Muğni ve’ş-ŞerhuT-Kebir‫ ؛‬c. 1, s. 579. 20 Buna vakıf olm ak için bkz. FethuT-Bari, c. 2, s. 251-252 ve (ibn-i Kudame) a.g.e.

)24


SÜNNET MÜDAFAASI

Âlimlerle âlim olduklarını iddia edenler arasındaki farkın görülmesi için; îm am Şafiî'den rivayet edilen bir sözü belirtm ek istiyorum. Kendisine ibn-i Abbas'm te­ şehhüdünü neden tercih ettiği sorulduğu zaman şöyle dem iştir : «Ben ibn-i Abbas'tan gelen sahih bir haber olduğunu işittim ve daha geniş buldum diğerlerinden da­ ha çok ve daha cami gördüğüm için onu aldım. Ancak bunu alırken sahih olan diğer şekillerini alanları kına­ madım.» Şayet —tartışm a gereği— bütün bu teşehhüdlerin bir vesileyle söylenen tek rivayetten geldiğini ka­ bul etsek dahi aralarındaki fark bu kadar gürültüyü gerektirmeyecek derecede basittir. îbn-i Mesud'un teşeh­ hüdü : «Ettahiyyatü lillahi ves'salavatü vet'tayyibatü esselamu aleyke eyyuhen-Nebiy» lafızlarıyla gelirken ibn-i Abbas'dan gelen lafızlar «Ettehiyyatü el-mubarekâtu esSelavati ettayyibatu lillahi» Ibn-i Mesud, Hz. Ömer ve diğerlerinin lafızları ise şöyledir : «Ettehiyyatü lillahi ez'zakiyatu lillahi, esselavatu lillahi ettayyibatu lillahi» di­ ğerleri de ibn-i Mesud'un rivayeti gibidir. Bunların dışın­ daki rivayetlerde ise önünden bir kelime eksilip azalmak suretiyle yukarıda gelen lafızların dışına çıkmaz o da her kelimeden sonra veya başında yahut sonunda «lillahi» kelimesinin gelmesidir. Bunların hepsi caizdir; Arapça yönünden de her biri için ayrı bir nüans vardır. Teşehhüdden önce besmeleye yer verilmesi ise Hafız ibn-i Hacer'in de Fethu'l-Barî'de belirttiği gibi sahih değildir. Öy­ leyse sünnete ve hadise şüphe düşürm ekten başka bir maksadı olmayan bu yapmacık gürültünün sebebi ne­ dir? Sonra (sayın) araştırm acı yazar teşehhüdün kavlî sünnet olmayıp m ütevatir olarak gelen amelî sünnet ol­ duğunu nerden çıkardı? Küçük bir talebe bile namazın kavillerden ve fiillerden ibaret olup teşehhüdün kaviller bölümüne girdiğini bilir. 125


DETAYLI ELEŞTİRİ

İMAN VE İSLAM'I TARİF EDEN HADİSLER İm an ve İslâm hadisi21 konusunda müellife an z olan­ lar bu meyandaki bütün rivayetlerin tek rivayetten kay­ naklandığı iddiası hayreti mucip yönlerdendir. Meşhur cibril hadisi ile Talha b. Ubeydullah'ın rivayet ettiği İs­ lâm'ın prensiplerini soran adamın kıssasının aynı olma­ dığını kim bilmez; dahası cibril hadisinin Ebu Eyyub el-Ensarî nin rivayet ettiği «Hz. Peygamber'e gelerek «ba­ na cennete yakınlaştırıp ateşten uzaklaştıracak amelden haber verir misin?» diye soran adsftnın kıssası, ve Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği «Bir arabi Hz. Peygam bere gelerek bana öyle bir amel söyle ki işlediğimde cen­ nete gideyim» hadisinden farklı olduğunu kim bilmez? Evet Ebu Eyyub ve Ebu Hureyre hadislerinin aynı kıs­ sa olduğu söylenir. Ancak ayrı kıssalar olduğu da söy­ lenmiştir. Nitekim Hafız ibn-i Hacer de ikinci görüşe meyletmiş tir .22 Bana öyle geliyorki, şüphenin kaynağı şudur, yazar Müslim'in Sahih'inde hepsini bir yerde zikrettiği için tek kıssa zannetmiştir. Veya şüphesi İmam Nevevî'nin kita­ bının 67. sayfasında söylediklerini yanlış anlamasından kaynaklanmıştır. îıiıam Nevevî, cibril hadisi ile başı toz­ lu adamın hadisi, Ebu Eyyub'un hadisi ve Ebu Hurey­ re'nin hadisinin aynı kıssa olduğunu zannetmekten beridir. Şayet yazar, bu sahada m uhakkiklerin dayanağı olan ve muhaddislerin em iri olan Hafız ibn-i Hacer'in «Fethu'l Bari» adlı kitabına baksaydı tafsilatına vakıf olabilirdi. Ve bu derece şeni hatalara düşmezdi. 21 Yazarın «hadisleri» hadis diye zikretmesi hepsinin tek ha­ dis olduğunu zannetmesindendir, oysa hakikat bunun aksi­ nedir. 22 Fethul Bari, c. 3, s. 204.

120


SÜNNET MÜDAFAASI

KURANI ÖĞRETME KARŞILIĞINDA NİKAH HADİSİ ¿;‫؛‬f Ebu Reyye 68. sayfada m ana ile rivayetin dine zara­ rını anlatırken şu haberi delil olarak getirmiştir. «Bir kadın Hz. Peygamber'e gelerek kendisini ona hibe etmek istedi. Hz. Peygamber, bunu kabul etmedi. Bir adam öne atılarak ya Resulullah «O'nu benimle evlendirir misin?» dedi —yanında m ihir olarak hiçbir şey yoktu. Sadece Kuran okumasını biliyordu— Hz. Peygamber «bildiğin Kuran'ı O'na öğretmek şartıyla O'nu seninle nikahladım, dedi» diğer bir rivayette «yanında olan şey karşılığında O nunla evlendirdim» üçüncü b ir rivayette «yanmdakini vermek üzere O'nu seninle evlendirdim» dördüncü riva­ yette «beraberinde bulunan şey karşılığında seni O'na sahip kıldım» (bu rivayetleri belirttikten sonra) şöyle diyor : «Bu sekiz çeşit rivayetin aslı bir tek rivayettir. «Arzusunu desteklemek için ibn-i Dakik el-îd ile el-Alâî'den iki nakilde bulunuyor. Biraz sonra göreceğin gibi her ikisini de gayesine erişmek için kestirip atm ıştır. Bunun farklı hadisler olması ihtimali ile birlikte bir tek kıssa olduğu daha açıktır. Binaenaleyh biz bu ve baş­ ka başka hadislerin farklı lafızlarla varid olduğunu inkar etmiyoruz. Ancak manayı ihmal etmemek şartıyla lafız­ lar birbirine yakın ve birbirini tefsir ediyorsa (olabilir). Mesela yazarın zikrettiği hadiste «seni nikahladım» ve «seni evlendirdim» ifadelerinin aynı m anada olduğunu görüyoruz, «yanında olan» ve «yanmda bulunan» lafız­ ları arasında da bir fark yoktur. Her iki ibarenin vermek istediği mana aynıdır. Yine «O'nu sana verdim» ve «seni O'na sahip kıldım» lafızları da aynı şeyi ifade ediyor. H ür bir insanı köle edinmek aklen ve şer'an makul değildir. 127


DETAYLI ELEŞTİRİ

Geriye sadece evlenme manasına gelen faydalanma hak­ kı maksadı kalıyor. Bu beş rivayet arasında hiçbir tezat mevcut değildir. Sekiz rivayetten geri kalanlar ise bir kısmı «O na K ur'an'ı okuman ve öğretmen karşılığında seni O nunla nikahladım» bazıları da «yanmdakine kar­ şılık O nu sana verdim» diğer bazıları da «yanmdakine karşılık O'nu al» lafızlarıyla varid olmuştur. Böylece se­ kiz rivayet arasında, yazarm sünnete dil uzatmasına yol açacak, onun bize değişerek geldiğini iddia edecek kadar büyük bir fark olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır. Bu ve benzeri hadislerde m uhakkik âlimlerin takib ettikleri metod; Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sadır olan laf­ zın aslını büyük gayretlerle araştırm ak incelemek ve onu tercih etm ektir. Zahirî tenkid kaidelerinden başka hadis âlimi ve uzm anlarının Hz. Peygamber'den sadır olmaya daha layık lafızları bulmaya yarayan ince hassas özel bir melekeleri vardır. îbn-i Dakik el-îd şöyle diyor; «Bu ha­ dis bir kıssa ve b ir lafızla varid olm uştur. Hadisin çıkış noktasında ittifak etmelerine rağmen lafızlarında ihtilaf edilmiştir. Böyle yerlerde doğru olan dikkatle tercih yap­ m aktır. D arekutnî'den nakledildiğine göre en doğrusu «seni O nunla evlendirdim» (lafzıdır) çünkü onun ravileri daha çok ve daha hafız kimselerdir.»* Yazar, ibn-i Dakik el-îd'in sözünü naklederken «çıkış noktasında ittifak et­ tiler» cümlesine kadar nakletmiş ve orada durm uştur, geri kalan kısmı alm am ıştır. Uyanıklar ve zeki okuyucu son kısmı terk etmesinin sebebinin neden kaynaklandı­ ğını anlar. Çünki bu sözler onun vermek istediği neticeyi yıkıyor. Aynı şekilde Alâî'den nakilde bulunurken de şu * bkz. ibn-i Dakik el id, Ahkamül Ahkam Şerhi UmdetTl-Ahkam, c. 4, s. 48, Darül-Kutibi’l-ilmiyye, Beyrut (mtrc).

128


SÜNNET MÜDAFAASI

//,^

kısmı alm am ıştır: «lâkin kalp evlendirme lafzını ter­ cih etmeye daha çok meylediyor çünkü çok ravi tara­ lından rivayet edilmiştir. Bir de kızı isteyen adam Resulullaha «Onu benimle evlendir» diyor. Bunu neden terk ederek kitabına almadın güvenilir (araştırıcı)! ibn-i Hacer bu konuda şöyle diyor ‫« ؛‬Evet sundu­ ğum bilgilerden anlaşıldığına göre evlendirme lafzını ri­ vayet edenler diğer lafızlarla rivayet edenlerden sayıca daha çoktur. Özellikle bunlar arasında İmam Malik gibi hafızlar var. Süfyan b. Uyeyne'nin «seni nikahladım» laf­ zıyla yaptığı rivayet de diğerlerine müsavidir, bunun gibi diğer bir rivayet daha var. »23 Böylece lafızlar birbirine yakın ve uygun oldukça, iki rivayet arasındaki tercihle müctehid doğruyu bula­ bileceği müddetçe mana ile rivayetin müellifin iddia et­ tiği gibi dinen hiç bir sakıncası olmadığı ortaya çık­ mıştır. BENİ KURAYZA’DA NAMAZ HADİSİ Yazar kitabında Buharî'nin Sahih'inde ibn'i Ömerden naklettiği şu hadise yer veriyor : «Hz. Peygamber Hendek savaşı ,günü şöyle ‫؛‬d edi. Herkes ikindi (namazım Beni Kurayza’da^kılsın» daha sonra ibn-i Hacer'in bu ha­ disin şerhinde söylediği şu sözü naklediyor; «Buharî nin bütün nüshalarında bu böyledir. Müslim ise bütün şeyh­ lerinden «öğle namazı» olarak rivayet etmiştir, oysa Buhari ve Müslim rivayetlerinde bir tek şeyh ve isnadda birleşirler. Ebu Ya’la ve diğerleri Müslim e muvafakat ederler; ibn-i Sa'a m rivayeti de böyledir. Fakat megazi yazarları ikindi namazı olduğunda ittifak etmişlerdir» 23 Fethul-Bari, c. 9, s. 176.

،


DETAYLI ELEŞTİRİ

Yazar ibn-i Hacer'in sözlerini buraya kadar kısaltarak alm ıştır. îbn-i Hacer'in sözlerinin devamı şöyledir. «Ay­ rıca Buhar iye; Taberani ve Beyhaki «ed-Delâil»de muva­ fakat etm iştir. Bütün bunlar Buharî'yi te'yid eder. Ba­ zıları söz konusu emirden önce öğle namazını kıldıkla­ rı, bazıları da kılm adıkları ihtimalinden hareketle iki ri­ vayeti birleştirm işlerdir, (o takdirde) öğleyi kılmayana «kimse öğleyi kılmasın» kılana da «kimse ikindini kıl­ masın» denilmiştir. Bazıları da birbiri ardınca giden iki taife olmaları ihtimalini vererek birleştirm iştir. O takdir­ de de birinci taifeye öğle, ikinci ta if ^ e de ikindi denil­ miş olabilir. îkisi de m uhtem eldir... îbn-i Hacer sözle­ rine devamla; «Bana göre lafızdaki ihtilaf ravilerin hıf­ zından kaynaklanm ıştır... veya Buharı, metoduna göre caiz olduğunu belirttiği gibi, lafızlara riayet etmeyerek hafızasmdan yazmıştır. Bunun aksine Müslim lafızları da­ ha çok muhafaza eder... Ancak Ebu Hafs es-Sülemî nin, Buharî ye muvafakat etmesi birinci ihtimali (raviden kay­ naklanması) güçlendirir, bütün bunlar ibn-i Ömer ha­ disi ile ilgilidir. Başkasının rivayetlerine gelince yukarıda geçen iki ihtimalinden b ir taifeye öğle, diğer taifeye ikin­ di, denilmiş olması tercihe şayandır.» Hafız ibn-i Hacer'in, Buharî'nin rivayetine herhangi bir raviden veya B uharî'nin kendisinden muhtemel olan vehmi birinci ihtimali tercih ederek reddettiğini görüyo­ ruz. Ebu Reyye geliyor ibn-i Hacer'in sözünün önünü ve arkasını kırparak ikinci ihtimali seçtiğini naklediyor, ay­ rıca ibn-i Hacer'in sözlerinden iki rivayeti birleştirm ek ile ilgili âlimlerin sözlerini terk ediyor; zeki okuyucu ya­ zarın bu kırpm aktan maksadının ne olduğunu anlar; bu­ nun arkasında hadis im am larının —özellikle emirleri olan Buharî'nin— zabit ve titiz olmadıklarını göstermek arzusu yatıyor، 130


SÜNNET MÜDAFAASI

Şayet her iki rivayette de vehm karıştığını kabul et­ sek bu hadisten çıkması gereken hükm ü etkiler mi? ha­ yır asla. Kendisini te’yid ettiğini iddia ettiği bu rivayetleri or­ taya koyduktan sonra yazar şu hatalı neticeye varm ış­ tır. 70. sayfada şöyle diyor; «daha önce de açıkladığımız gibi Hz. Peygamber'in hadislerini m ana ile rivayet etmek caiz olunca ravilere hadisleri artırm ak, eksiltmek lafız­ larında takdim ve tahir etmek caiz görüldü —dahası ke­ limelerdeki yapısal bozuklukları kabule imkan verdi— durum böyle olunca bütün bunların etkisiyle —şüphe­ siz özellikle hadisleri m ana ile rivayet sebebiyle— büyük zararlar ortaya çıkmıştır.» M uhaddislere yapılan bu ifti­ raya verdiğimiz cevab kâfidir kanaatindeyiz. EBU REYYE'NİN HADİSÇİLERLE İSTİHZASI VE ONLARA CEHALET İSNADI 75-79. sayfalarında bazı hadislerdeki hataları lafız­ larda takdim ve tehiri, eksiltme ve arttırm aları bazı ha­ dislerin özetle nakledilmesi gibi hususlara alaylı bir uslubla değiniyor. Kavilleri serdetme şekli, muhaddisleri bu konuda gevşek bir durum da gösteriyor; daha sonra şöyle uzun b ir başlık atıyor. «Muhaddislerin faziletler konusunda yaptıkları rivayetlerde gevşek davranm aları ve bunların zararları.» Bilmiyen de bütün m uhaddislerin bu yolda olduğu­ nu zanneder. Oysa Buharî, Müslim ve ibn-i Huzeyme gi­ bi m uhaddisler kitaplarını sadece sahih hadislere hasret­ mişler ve faziletler ile ilgili hadislerde oldukça titiz dav­ ranm ışlardır. Muhaddisler faziletlerle ilgili zayıf hadis­ leri bu ilmin erbabı tarafından açıkça ortaya konan şart­ 131


DETAYLI ELEŞTİRİ

lar dahilinde kabul etmişlerdir. Yazarın yaptığı gibi gö­ rüşleri arzederken sözleri düşünmeden ortaya koymak ilmi emanete aykırıdır. Bu şekil; bir konuyu açıklamak ve izah etmek çok yanlışlık ve karışıklığa yol açar. Ha­ kikati arayan okuyucuların İlmî emanete riayet etmeden sunduğu bu konularda yazarın muhaddisleri nasıl kötü lükle teşhir ettiğini görmek için hadis usulü kitaplarına bakm aları yeterlidir. Bunlar arasında en yakın tarihte yazılanı «Şeyh Tahir el-Cezairî'nin «Tevcuhün-Nazar» adlı kitabıdır. HADİSÇİLERİN MANA İLE RİVAYETTE OLDUKÇA İHTİYATLI DAVRANMALARI Şimdi de hakikati arayanların sahih sünnet ve ha­ dislerin tahrif ve tebdile uğram adan eksiksiz olarak bize ulaştıklarını bilmeleri için buraya kadar anlattıklarım ız­ dan çıkardığımız öncülleri ve hakikatleri özetlemek isti­ yoruz : 1 — Sahabi, tabiin ve Tebeu t tabiin ,den bir çok ha­ dis ravisi mana ile rivayeti yasaklamış hadisleri lafızları ile nakletmeyi gerekli görmüşlerdir. 2 — Âlimler mana ile rivayeti sadece lafızları tanı­ yan, uslubları bilen, lafızların delalet ettiği m analar ve bunların arasındaki nüanslar konusunda uzman olanla­ ra caiz görmüşlerdir. 3 — Buna cevaz verenler de bunu rivayette gerekli ve tabi olunması gereken bir usul olarak tanımayıp sa­ dece ihtiyaç duyulduğu zaman baş vurulacak b ir ruhsat olarak kabul etmişlerdir. 4 — Hadis tedvini genel ve resmî olarak birinci yüz­ yılın sonunda başlamış üçüncü asrın sonunda nihayet bul­


SÜNNET MÜDAFAASI

m uştur. Bazı sahabi ve tabiîler birinci hicri asırda özel­ likle Hz. Peygamber'in vefatından sonra hadisleri ted­ vin ediyorlardı. 5 — Mana ile rivayete, tedvin edilen kitapların dı­ şındaki hadisler için ruhsat verilmiştir. Kitaplardaki ha­ disler için ruhsat daha önce de geçtiği gibi caiz değildir. 6 — Hz. Peygamber’in veciz ifadeleri dua ve zikir gibi kendisiyle ibadet edilen lafızları ihtiva eden hadis­ leri m ana ile rivayet etm ek bilittifak caiz değildir. 7 — Sahabeden ve onlardan sonra gelen ravilerden hadisleri nakledenlerin onları, rivayet ederken gevşeklik­ ten koruyan tebdil ve tağyir yapm aktan muhafaza eden dinî, nefsî ve ahlakî hasletleri vardı. Bunu inkar etmek enaniyetten başka bir şey değildir. 8 — Hadisleri toplayanların onları tedvin ederken riayet ettikleri kaideler; doğruyu yanlıştan, hakkı batıl­ dan ve makbul rivayetleri m erdud olanlardan ayırmak için tenkid ilminin ulaştığı en ince kaidelerdir. Bu hakikatler ve öncüller bizi şu doğru neticelere g ö tü rü r: H ^ Peygamber’in hadislerinin bir çoğu m uh­ kem lafızlarıyla bize ulaşm ıştır Bazı hadisler asli m a­ nasını ihlal eden herhangi b ir değişikliğe uğram adan m a­ na ile rivayet edilmiştir. Ancak mana ile rivayetten do­ layı hadislere giren küçük b ir şey varsa ona da âlimler dikkatleri çekmişler ve onları açıklamışlardır. Alemle­ rin Rabbi’nden (bu dini) tebliğ eden (yüce Resul)ne gü­ zel buyurmuş; «Bu ilm i her nesilden adil olan bir taife taşır ve onu aşın gidenlerin tahrifinden, ehli batılın so­ kuşturmalarından ‫؛‬ve cahillerin tevilinden ‫؛‬korur.»


DETAYLI ELEŞTİRİ

EBU REYYE’NİN MÜSTEŞRİKLERİN SÖZLERİNE DAYANMASI Y azar 81 ve 82 say faların d ip n o tların d a İslâm Ansiklopedisi’nde h ad is uydurm acılığı ile ilgili sözleri naklediyor. Bu sözlerin son kısm ı şö y le : «Bir çok h a ­ disi Peygam berim sü n n eti saym ak ta rih m etodolojisi açısından m ü m k ü n değildir. Bilakis b u n lar peygam ­ b erin v efatın d an so n ra ü k a sırla rd a bazı nüfûz sahibi kim selerin sahip oldukları görüşleri tem sil edip sade­ ce P eygam ber’e nisbet edilm iştir. Bu, h ad islerin çoğu­ n u n u y d u rm a olduğu dem ektir.» Ebu Reyye, bu sözü n ak lettik ten sonra b ir tek kelim e yorum yapm am ış­ tır. Bu onun d a bunu kabul ettiği m a n a sın a gelir. H at­ ta k itab ın d a söyledikleri b u n u n b ir tek rarıd ır. Ben derim ki; bu sözler aşırı ve ondaki h ü k ü m ler h a k ta n uzaktır. İslâm A nsiklopedisi’nde b u m addeyi yazan y a z a n n iddia ettiği gibi h ad islerin çoğu Islâm i gelişm enin b ir eseri olm adığı gibi Hz. P eygam ber’e nis­ bet edilm esi gibi b ir vakıayı d a isbatlam az. Bilakis ted­ vin edilen hadislerin çoğu güvenilir yollarla tesbit edilm iş ve d irek Hz. P eygam ber’den alınm ıştır. H adis im am ları (hadisleri) to p lark en son derece ihtiyatlı davranm ış ve m etin ile sened tenkidine de oldukça önem verm işlerdir. D ah a önce de şüpheye y e r verm iyecek şekilde açıkladığım ız gibi m akbul ve m erdud h ab erleri birbirinden ayırm ışlardır. O n lar rivayetleri ten k id etm ek için o rta y a koydukları usul ve kaidelerin y an ın d a iyi ile kötüyü b irb irin d en ay ıra ca k m elekeye de sahiptiler. Biz‫ ؛‬siyasî, m ezhebi ve kelam î ih tilafla­ rın hadis u y d u rm ay a etkisini in k a r etm iyoruz. F ak at tedvin edilen hadislerin büyük b ir çoğunluğunun uy­ d u rm a olduğunu v a r gücüm üzle in k a r ediyoruz. 134


SÜNNET MÜDAFAASI

EBU REYYE’NİN HZ. MUAVÎYE’YE DİL UZATMASI K itabının 91. sayfasında «Hz. M uaviye ve Şam» diye b ir başlık a ç a ra k Hz. M uaviye ve Şam beideierin in faziletieri ile ilgili u y d u rm a hadislere y er verm iştir. B u rad a bu yüee sah ab in in M ekke’nin fethinde serbest b ırak ılan (et-Tuleka) zorla İslam a girenierden ve miiellefe-i k u lu b tan olduğunu söylem iştir. Y azar, sahabe ta rih i y azarların ın V akidi ve ibn-i S a’d ’ta n Hz. M uaviye’nin H udeybiye’den so n ra Mekk e’n in fethinden önce İslâm ’a girdiğini,24 ailesinin korkusuyla m üslüm anlığını sakladığını, U m retu ’l kaza esnasında m üslüm an olduğunu riv ay et ettikierini görm em iştir. B azılarına göre o ve babası (Ebu Süfyan) m üellefe-i k uluptandır. F ak at çoğunluğa göre Hz. M uaviye m üellefe-i k u lu b tan değildir. Ebu A m r b. Abdil Ber «bazılarına göre M uaviye ve babası m üeiiefe-i kuluptandır; (ancak) Hz. M uaviye b azıların a göre müellef-i kuluptandır.» derken çoğuniuğun bu görüşte olm adığını im a etm ek istiyor. B unun için Hafız ibn-i H acer’in Ebu S ü fy an ’m h ay atın ı an latırk en onun m üellefe-i k u iu p ta n olduğunu vurguladığını; Hz. M uaviye’n in h a y a tın d a b u n u n la ‫ ﻟﻠﻠﺞ[ل‬h erh an g i b ir şey anlatm adığını görüyoruz. H er nasıl olursa oisun m üslü m an olm uş ve isiâm ’ı güzel olm uştur. ‫ ه‬, Hz. Peyg am b er’in vahiy katip lerin d en olup İslâm davetinin yayılm ası ve fetihlerinin genişlem esi u ğ ru n a övgüye değer şekilde cihad etm iştir. (Sonradan) Islâm 'a girişinden dolayı im anında h erh an g i b ir fesad, ihlasında h erh an g i bir şüphe m evcut değildir 24 Bkz. el-istiab (fi marifeti'l-Ashab) (el-isabenin kenarında) c. 3, s. 3‫ ﻋﻮ‬el-isabe (fl temyizis-sahabe), c. 3, s. 433‫ ؛‬Fethu’lBari, e. 6, s. 82.

135


DETAYLI ELEŞTİRİ

Biz, Hz. M uaviye’n in fazileti ile ilgili b ir çok h a ­ disin u y d u ru ld u ğ u n d an şüphe etm iyoruz. H adis im am ­ la rı hepsini b ir b ir saym ışken nasıl şüphe duyabiliriz? A ncak biz, O ’n u n kendisi ve Ş am bölgesi ile ilgili uy­ d u ru lan hadislerde h erh an g i b ir m üdahalesi olduğun­ d an onu tenzih ederiz. İm am İsh ak b. R âhi’ye «Muavi­ y e’n in faziletleri h u su su n d a hiçbir sahih hadis yok­ tur.» dese de büyük İm am B uhari bazı faziletlerini zik­ retm iştir. İm am B uharî’n in O’n u n h a k k ın d a «Muavi­ ye’n in faziletleri babı» dem eyip b ir çok yerde yaptığı gibi «M uaviye’nin zikri babı» dem esi ona h erhangi bir z a ra r verm ez. N itekim aynı şeyi A bbas ve oğlu A bdullah —A llah h e r ikisinden de razı olsun—'in fa­ zileti b ab ın d a da yapm ıştır.25 Aynı şekilde B uharî’n in kendi şa rtı üzere M uaviye’nin fazileti ile ilgili h e r­ hangi bir hadis zikretm eyip biri sahabi olduğunu di­ ğeri dinde fak ih olduğunu isbat eden ve ibn-i A bbas’ta n gelen iki m evkuf h ab ere y er verm esi de ona h e r­ hangi b ir z a ra r verm ez. İn saf ehli y an ın d a O ’n u n sa­ h ab i ve fak ih olm ası fazilet o larak yeter. Sonra Bu­ h a rî’nin şa rtla rın a uygun o larak O’n u n fazileti h a k ­ kında Hz. P eygam ber’den m erfu b ir h ad isin olm am ası B uharî’n in dışındaki güvenilir hadis k itap ların d a da faziletine d air h ad islerin olm adığını gerektirm ez. N i­ tekim y a z a n n kendisi de fazileti h u su su n d a Tirm izi’nin riv ay et ettiği iki m erfu hadisi zikretm iştir ki, bu iki hadis faziletleri h a k k ın d a v arid olan hadislerin en sahihleridir. Hafız ve tenkidci ibn-i K esir «el-Bidaye ve’n-Nihaye»26 adlı eserinde Hz. M uaviye’nin fazilet25 Fethul Bari, c. 6, s. 62, 80. 26 c. 8, s. 210 ve sonrası. 136


SÜNNET MÜDAFAASI

leri ile ilgili v arid olan tü m riv ay etleri serdettikten, m evzu olanları diğerlerinden ay ırd ık tan sonra şöyle d e r : «İbn-i A sakir, Hz. M uaviye’n in fazileti ile ilgili m evzu olduğunda şüphe olm ayan b ir çok hadis r i­ vayet etm iştir. Biz b ü tü n b u n lard a n yüz çevirerek sahih, h asen ve ibn-i A sakir in y er verd ik lerin in dışın­ da b u lu n an m evzu ve m ü n k er h ab erleri verm ekle y e­ tindik» öyleyse onun fazileti ile ilgili h e r hadisi m evzu saym ak ve onu h e r tü rlü özellik ve faziletten tecrid etmek, a ra ştırm a d a insaf ölçülerine u y m asa gerektir. Aynı şekilde biz Şam ve diğer m eşh u r beldelerin fazileti h a k k ın d a hadislerin u y d u ru ld u ğ u n u in k a r e t­ m iyoruz. Yine biz, hadis uzm anı ve tenkitçilerinin de işaret ettikleri gibi Hz. P eygam ber’e hile ile u y d u ru l­ muş, ebdal had islerin in varlığını —bazıları b ir kıs­ m ını doğru bulsa d a—, in k a r etm iyoruz. A ncak bizim kesinlikle reddettiğim iz n o k ta Hz. M uaviye’nin b u n ­ ları u y d u rtm u ş olm ası ve bunda h erh an g i b ir m ü d a­ halesinin bulunm asıdır. 94. say fad a b ak ın y az ar n a ­ sıl dil uzatıyor. «Hz. M uaviye hicri 41. yılında Hz. H a­ şan kendisine b iat ettik ten so n ra Ira k ’ta n Ş am ’a dön­ düğünde irad ettiği hutbede Ş am ’ın ebdal arazisi ol­ duğunu h a tta b u konuda m erfu hadislerin m evcut olduğunu belirtm iş ve o n la n zikretm iştir.» Y azara attığ ı taşı y u ttu racak , Hz. M uaviye’den de bu zan ve töhm eti giderecek olan Ş eyhu’l-Islâm ibn-i Teym iyye’n in şu sözleridir ‫« ؛‬Ebdal lafzı sadece Şam lı birisinin m u n k atı b ir isnadla Hz. Ali’den Hz. P eygam ber’e isnad ettirilen b ir h ad iste v arid olm uş­ tur. B unun Hz. P eygam ber’in sözü olm adığı açıktır.» Y azarın 95-99. say faların d a İbn-i Teym iyye’nin ebdal 137


DETAYU ELEŞTİRİ

hadisinin u y d u rm a olduğuna d a ir sözlerini Reşit Rı­ z a ’dan n ak lettiğ i sözlerin içinde zikretm esi de ilginç­ tir. Şayet ebdal hadisi Hz. M uaviye’den riv ay et edil­ seydi biz de o n u n la b era b e r «belki» derdik, an cak d u ru m açıkça görülüyor. Reşit Rıza, Hz. Ali’den rivayet edilen hadis sahih o larak farz edilse d ah i h a ­ diste geçen E bdal’m ehl-i tasav v u f indinde m a ru f olan Ebdal olm adığını tah rifçilerin b u n u ona h am lettik leri­ ni açıklam aya çalışm ıştır. Y az an n en garip yönlerin­ den b irtan esi de tasv ip edip n ak lettiğ i b ir çok h u su ­ su n haddi zatın d a onun kabul ettiği ve o rta y a attığı görüşlerine ters olm asıdır. K itabının b ir çok yerinde b u n u görm ek m üm kündür. Sözün özü ş u d u r : H adis im am ları ve uzm anları riv ay etlerin h e r tü rlü sü n ü yeterince araştırm ış ve bu u ğ u rd a b ir öm ür harcam ışlar; gerek faziletler gerek­ se b aşk a k o n u lard a v a rid olan h ad islerd en ‫ ؛‬sahih, hasen, zayıf ve u y d u rm a olduklarını belirtm edikleri b ir tek hadis kalm am ıştır. Mevzu h ad isler h ak k ın d a telif edilen eserlere göz atılm ası kafidir. O zam an dedik­ lerim in doğru olduğu anlaşılacaktır. O n lar sünnete hizm ette, ondan m evzu olanları ayırdetm ede k u su r işlem em işlerdir. A ncak esas kusur, tedvin edilen ilm e gerekli ihtim am ı verm eyen sonraki âlim lerdedir. Bun­ d an dolayı o n lar b ir çok h a ta y a düşm üşlerdir. Y azar 101. sayfada şöyle diyor «Hadis u y d u ra n ­ la r bu işin doğru olduğunu desteklem ek için de hadis u y d u rd u lar» . S onra şöyle diyor ‫« ؛‬îbn-i Hazm, el-ihkam ın d a Ebu H u rey re’den m erfu o larak şu rivayete y er v e r i r : «Benden size bir hadis rivayet edilir hadis hakka uygun olursa, ister ben söylem iş olayım ister 138


SÜNNET MÜDAFAASI

olm ayayım a l ı n ı z .» Yine Ebu H u rey re’den, R esulullah şöyle d e m iş tir: «Benden size söylem ediğim güzel bir söz ulaşırsa ben söylem iş (gibi olurum) ٠ Akıl sahibi hiç kim senin şüphe duym ayacağı gibi biz de bu iki hadis ve benzerlerinin — (İslâm ’ın genel prensipleriy­ le) çeliştiği için— u y d u rm a olduğundan şüphe etm i­ yoruz. Bu hadislerin m etinlerine ibretli b ir bakış; bı­ ra k ın m asum b ir P eygam ber den h erh an g i b ir akıl sahibinden bile sad ır olm ayacağına delalet edecektir. En akıllı b ir insan (peygam ber) söylem ediği güzel b ir şeyi söylemiş olduğu nasıl sad ır olabilir? H atta söyle­ se de söylememiş olsa d a kendisinden riv ay et edilen hadisi alm ayı nasıl em redebilir? Bu oldukça ilginç b ir şeydir. HASEN BİR HADİSE DİL UZATMASI Ş ayet y az ar söylediklerine delil o larak zikrettiği iki u y d u rm a hadisle yetinseydi bizim sözlerini doğrult­ m ak için h erh an g i b ir m uahezeye tab i tutm am ız ge­ rekm eyecekti. F ak at bu iki h ad isi zik rettik ten sonra d ip n o tta söyledikleri bizi b u n a zorlam ıştır. Y azar ay ­ n en şöyle d iy o r : «Bu iki hadise im am A hm ed’in riv a ­ yet ettiği şu hadis de benziyor ‫ »؛‬R esulullah şöyle b u ­ y u rm u ştu r ‫« ؛‬Benden bir hadis işitir kalpleriniz on­ dan hoşlanm az, hisleriniz ondan nefret eder ve onu size uzak görürseniz (bilin ki) ben ondan daha uza­ ğım». Reşit Rıza isnadının ceyyid (sağlam ) olduğunu belirtm iştir. Y azann, m uhaddis âlim lerden sa y a ra k kendisin­ den b ir çok nakillerde b u lu n d u ğ u Reşit Rıza, bu h a ­ disin isnadının sağlam olduğunu belirttiği halde, h a ­ dis hafızı ve m ünekkidlerinin de belirttiği gibi uy139


DETAYLr ELEŞTİRİ

d u rm a olduğunda hiç şüphe olm ayan iki hadisle bu hadisin nasıl aynı olduğunu belirtebiliyor? Ne tuhaftır ki, y azar b ir çok nakilde Reşit R ıza'ya d a y a n a ra k onun sözlerini peşinen kabul ediyorö F ak at b u rad a onun sözlerini peşinen kabul ediyor. F ak at b u ra d a batıla sapıyor. B ana öyle geliyor ki y a z a r b ir yerde k a ra r kılm ayıp hevasm a tabi olan birisidir, hevasına uyanı alıyor, uym ayanı d a k u lak ard ı ediyor. H er halde Reşit Rıza y u k arıd ak i hadisin isnadı hakkım da vardığı h ü k m ü Hafız ibn-i K esir'in Tefsirinde söylediklerin d en almıştır.27 Tefsirinde söz konusu hadise y er d erd ik ten sonra «imam A hm ed bunu c e ^ i d bir isn ad la riv ay et etm iştir.» der. B aşka hadis k itap ların d a bu hadis m evcut değildir. F ak at şu b ir h a k ik a ttir ki gerek isnad yönünden gerekse m a n a yönünden b u h adis de diğer iki hadis a ra sın d a h erh an g i b ir benzerlik söz konusu değildir. Diğer iki hadis u y d u rm ad ır‫ ؛‬bu hadis ise h asen b ir hadistir, im am A hm ed’hı rivayet ettiği bu hadis m an a itibariyle «insanlar sa n a fetv a verse de sen kalbine danış» hadisine yakındır. Bu da bir hadis işitildiği zam an kalbin ^ iv e n duyup duym am asına işaret ediyor. Bu kalbi itm in an d a sadece kalbi im anla m am ur, Islâm 'ın hidayeti ve kaidelerinin marifetiyle aydınlanm ış, sü n n eti tahsil eden, b ir hadisin Hz. F eygam ber’in sözü olup olm adığını birbirinden ayırdetm ek için kendisinde b ir m eleke oluşacak kad a r sünneti öğrenm eye, okum aya çalışan m üslüm anla rd a bulunur. Rebi b. H üseyin bu m elekeye şöyle işaret e d iy o r: «Hadislerin m a ru f olduğunu bildiren gündüzün aydınlığı gibi aydınlığı, m ü n k er olduğunu ifade eden gecenin zulm eti gibi karanlığı v a rd ır » 27

c. 3, 569 . ‫ و‬.

‫ل‬4‫م‬


SÜNNET MÜDAFAASI

İbnu’l Cevzi de şöyle d e r : «m ünker hadis ilim tale­ besinin tüylerini ü rp e rtir ve ekseriyetle kalbi ondan n efret duyar.» İşte bu şekilde hadisin gerek rivayet yönünden gerekse m a n a yönünden sabit ve sahih ol­ duğu bize açıklanıyor. Y azar 105 ve 107. say faların d a Alíame el-Kasıminin «K avaidu’t-Tahdis» adlı k itab ın d a ibn-i Teymiye, ib n u ’l Kayyım, ibn-i D akik el-îd, ibn-i U r ve el-Hanbelî gibi im am lard an yaptığı nakillere y er veriyor ki, hep­ si m uhaddislerde m akbul ile m erdud, sah ih ile zayıf hadisleri b irb irin d en ay ırm ak için hasıl olan m eleke ve kalbi itm inan etrafın d a dönüyor. EBU REYYE’NİN MEVZU HADİSLE MÜDREC HADİSİ BİRBİRİNE KARIŞTIRMASI 104. şay iad a idrac yolu ile hadis vâz’ına y er ver miş ve m üdrec olan hadisleri m evzu hadislerden say­ m ıştır. M üdrec olan hadisi m evzu hadislerden saym ak dikkatsizlikten k aynaklanm ıştır. Evet ib n u ’s-Salah gi­ bi bazı hadis im am ları g alat yolu ile idracı —hadisten olm ayan bir şeyi hadistenm iş gibi gösterdiği için— m evzu hadislerin benzeri o larak kabul etm işler, a n ­ cak m uhaddislerin çoğu sadece idrac olarak değerlen­ dirm işlerdir. Y azara düşen bir karışıklığa ve şüpheye yol açm ay an idrac ile h ad isten olm ayan bir şeyi h a ­ distenm iş gibi gösteren idracı birbirinden ayırm aktı. K apalı b ir kelim enin tefsiri veya senedde geçen m üp­ hem b ir ism in izahı y a d a rav in in idracı olduğu lafzî ve hali karinelerle an laşılan idrac önemsiz b ir m ese­ 141


DETAYLI ELEŞrtR!

ledir, rav in in ad aletin e b ir halel getirm ez. Bu tü r idra c la r m evzu o lm ak tan uzaktır. H içbir k a rin e ile bağdaşm ayan şüphe ve k arışık lığ a yol açan idrac a gelinçe k asten y ap ılırsa tam am en h aram d ır, rav in in adaletini yok eder ve y alan cılard an sayılır. es-Sem ani şöyle d e r : «Her kim k asten idrac ederse ad aleti sakıt olur. Kelim eleri yerlerinden ta h rif edenlerden ve yalan cılard an sayılır.» Y azarın b ü tü n id ra c la n m evzu saym asının dikkatsizlikten kaynaklandığı açıkça ortay a çıkm ıştır. O nun kaidesine göre m üphem b ir kelimeyi açıklam ak ve izah etm ek için idrac eden b ir çok hadis im am ı hadis u y d u rm ak la tavsif edilir. O na göre ez-Zuhrî S ah ih ay n ’d a «vahyin başlangıcı» hadisini rivayet ederken «et-Tehennus» kelim esini ta a b b u d olara k tefsir etm ekle hadis u y d u ra n la rd a n sayılır. En N esaî’de b ir hadisin rav isi «ene zaim un» ifadesinde ‘ez-zaim ’i el-Hamil diye tefsir etm esi onu uydurm acıla rd a n kılıverir. Ebu H ureyre (ra) Hz. Peygam ber (s.a.s.)’den «köle için iki ecir vardır, nefsim elinde olan A llah’a andolsun ki A llah yolunda cihad, Hacc ve annem e iyilik olm asaydı köle o larak ölmeyi tercih ederdim.»* sahih hadisini rivayet ederken «Nefsim elinde olan» diye b aşlay an kısm ı idrac etm ekle bu hadis u y d u rm a sayılır. Bu son ö rn ek te ilk b ak ışta idrac olduğu anlaşılıyor zira Hz. P eygam ber henüz küçükken annesi vefat ettiği için b u n u söylemesi im kansız olduğu gibi m ah lu k atın en faziletlisi o larak köleliği arzu etm esi de im kansızdır. Y a z a n n vardığı sonucu bu ilm in uzm anı hiç b ir araştırıcı ik ra r etmez. * Y ani hadis sadece «köle için iki ecir vardır» sözünden iba­ ret olup gerisi Ebu H ureyre (ra )’nin sözüdür (m trc).

142


SÜNNET MÜDAFAASI

KÂBUL AHBAR’A DİL UZATMASI 108. say fad a «Hadiste israiliyat» diye b ir başlık atm ış ve bu israiliy atın m enşeini açıklam ıştır. S onra d a m üslüm an olan K âbu’l A h b ar ve V ehb b. M ünebbih gibi ehl-i k itap âlim lerine saldırm ıştır. D aha çok K âbu’l A h b ar’a dil uzatm ış ve onu ilk Siyonist o larak vasıflandırm ıştır. O na yaptığı sald ırılar konusundaki görüşlerim i şöylece sıra la y a b ilirim : 1 — K a’bul A h b ar tab iu n d an d ır. Ne k a d a r gizli olursa olsun h erh an g i b ir rav in in gerçek d u ru m u kendilerine gizli k alm ay an cerh ve tad il âlim leri onu uydurm acılıkla suçlam am ışlardır. C u m h u ra göre o sika bir ravidir. B unun için «ed D uafa v e’l m etrukin» (zayıf ve h ad isleri terkedilen ra v ile r h a k k ın d a yazı­ lan) k itap lard a onun ism ine ra stla m a k m üm kün de­ ğildir. ez-Zehebî ،،Tezkiretü’l-Huffaz» adlı k itabında kısaca h a l tercem esine yer verm iş, ibn-i A sakir ise «Tarih-i Dımeşk»te bunu genişletm iştir. Ebu N uaym ise «el-Hilyetü’l-Evliya» da O ’n u n h ab erlerin e v aazla­ rın a ve Hz. ö m e ri’ k o rk u tm asın a uzun uzadıya y er verm iştir. İbn-i H acer «el-İsabe» ve «Tehzibu’t-Tehzip» adlı eserlerinde h ay atın ı verm iştir. B ütün tenkidçiler sika olduğunda ittifak etm işlerdir.28 Yalnız S ahih-î B u h ar!n e h ak k ın d a geçen şu h a b e r b a n a ters görünüyor. B uhari, senediyle Hz. M uaviye’nin h ila ­ feti devrinde, hac esn asın d a M edine’de k u rey şten bir topluluğa k o n u şu rk en K â’bul A h b ar h a k k ın d a şöyle dediğini riv ay et e d e r : O ehli k ita p ta n söz edenlerin en doğrusu idi b u n a rağ m en biz O ’n u y alan söyleyip 28 el-Kevserî; el-Makalat, s. 31.

143


DETAYLI ELEŞTİRİ

söylem ediğini denerdik.» B aşka b ir rivayette «şüphe­ siz en sadık olanlanndandı» demişti. Hz. M uaviye’nin sözünden açıkça anlaşıldığına göre K âb’m bazı riv a ­ yetleri cerhedilm iştir. A ncak bu Ebu Reyye ve b en ­ zerlerinin söyledikleri gibi uydurm acı ve yalancı ol­ d u ğ u n a delalet etmez. Hz. M uaviye’n in bu sözünün b ir kıym eti var. O in san ları ve desiselerini hem en k av ray an b ir dahi idi Hz. M uaviye, K âb’ta n k orkm az­ dı, ona aldanm ası da düşünülem ez. Eğer h ak k ın d a b u n d an d a h a fazla b ir şey bilseydi çekinm eden söy­ lerdi. R â’b h ak k ın d a hüsn-ü zan besleyen bazı âlim ­ ler Hz. M uaviye’nin bu sözünü de iyiye yorum lam ış­ lardır. N itekim ibn-i H ıbban «es-Sikat» adlı k itab ın ­ da «Hz. M uaviye onun zam an zam an verdiği h a b e r­ lerde h a ta ettiğini kasdetm iştir, yoksa yalancı oldu­ ğunu kastetm em iştir» der. Ibn-i-Cevzi i s e : «Bu sözün m anası, K âb’m ehli k ita p ta n verdiği bazı h ab erlerin y alan olduğudur. Yoksa k asten y alan söylem iştir d e­ m ek değildir. Ç ünkü Kâb y ah u d i âlim lerinin en seç­ kini idi» dem iştir. Ibn-i A bbas d a h a önce K âb h a k ­ kında «haberler d a h a önce değiştiği için y alan a d ü ş­ tü» demiştir.29 îb n u ’l Cevzi’n in tenkid m elekesine sa ­ h ib olup u y d u rm acılara savaş açtığını aklım ızdan çı­ karm ayalım . O nun «el-Mevzuat» adlı kitabı bazen m evzu olduğuna h ü k ü m verm ede gevşek d a v ra n m a k ­ la m uaheze edilse de en güzel ve en m eşh u r k ita p ­ lardandır. Şayet ib n u ’l-Cevzi, K âb h ak k ın d a Ebu Reyye ve benzerleri gibi onun uydurm acı desiseci olduğunu 29 el-Kevseri, el-Makalât, s. 31 (îbn-i Abbas’ın bu ifadesini Kev. seri'nin bu kitabında bulamadık Imtrcl).

144


SÜNNET MÜDAFAASI

d ü şü n se ld i onu cerhetm ekten te re d d ü t etm ezdi. Adı geçen k itab ın ın m ukaddim esine b a k ıld ı^ zam an açıkça görüleceği gibi özellikle u y d u rm acılara k arşı keskin b ir dile sahip olan ib n u ’l Cevzi o zam an M uaviye’n in sözünü iyi^e yorum lam azdı. B unun için âlimlerin K ab h a k k ın d a bu söylediklerini d u y d u k tan sonr a onun uydurm acı olm adığı, k asten y alan söylemediği açıkça o rtay a çıkm ıştır. H er ne k a d a r bazı rivayetlerinde h u rafeler, bazı y alan israili h a b e rle r gö‫؛‬r ülse de b u d a h a çok kendisinin nakilde bulunduğu k itap ların ı tebdil ve ta h rif eden ehl-i k itaba, h u rafe ve israiliyat ile dolu bazı eski k ita p la ra irc a olunur. (Tabiîkil h ak k ı ve doğruyu araştırsay d ı, iyi ve kötü h a b e rle ri b irb irin d en a.yırsavdı d a h a güzel olurdu. VEHB B MÜNABBİH’E DİL UZATMASI V ehb b. M ünebbih’e gelince o ta b iu n u n seçkinlerin d en ve sika ravilerindendir. Ebu Reyye den b aşk a onu uydurm acı ve desiseci olm akla suçlayan hiç kim se olm am ıştır. Titiz h e r araştırm acı b asiret sahibi h e r tenkidçi israiliy atm çoğunun İslâm ’ı k ab u l eden ehli k itap âlim leri v asıtasıy la İslâm ’a girdiğini, yine b u n la rın h ü sn ü niyyetle bu h ab erleri naklettiM erini in k a r etmez. Aynı şekilde İlmî k ita p la ra ve m ü slü m an lard an av am o lan ların fikirlerine bu riv ay etlerin kötü etkilerini, İslâm ’d a yeri olm adığı halde b u n ları İslâm ’d an zanneden d ü şm a n la n n bu dine sa ld ırm a la rın a vesile 'olduklarını d a kim se in k a r etmez. A raştırm acın ın kabul etm eyeceği şey İslâm ’a giren ve güzel b ir şekilde o n a bağh k a la n Kâb, V ehb ve benzerlerinin m ak sat­ 145


DETAYLI ELEŞTİRİ

ların ın desise ve u y d u rm a yoluyla dini ifsat etm ek olduğudur. A llah’ın bu üm m ete en büyük lu tfu ‫ ؛‬bu İsrailî rivayetlerin İslâm akidesi, h a ra m ve helal, h ü ­ küm lere ta a llu k etm eyip peygam berler ve geçmiş üm ­ m etlerin kıssaları, d ü n y an ın yaratılışı, a h ire t ve m ahlu k atm s ırla n ile ilgili olm asıdır. Sadece bir kısm ı peygam berlerin ism etine ters görünüyorsa da basit bir düşünceye sahip olan kim seler bile b u n ların batıl ve y alan olduğunu anlar. İbn-i H aldun, M ukaddim e’sinde riv ay et tefsirleri­ ne giren İsrialiy attan söz ederken —y a z a n n yaptığı gibi— ehl-i k ita p ta n İslâm ’a girenleri desise ve u y d u r­ m acılıkla suçlam am ıştır. Sadece o n la n A ra p la ra n a k ­ ledilen israiliy atın k a y n a k la n o larak zikreder.30 İn­ saflı araştırm acın ın ta v rı d a b u d u r‫ ؛‬ta ’neden ve adil d av ran m ay an a ra ştın c ıla rm değil. MUHADDİSLERİN İSRAİLİYAT TENKİDİ Hadis uzm anı ve tenkidçilerinin bu israiliyatın h ak ik atlerin i o rtay a çıkarm ak, sahihini batılından, doğrusunu y anlışından ay ırm ak için y ap tık ları övgü­ ye şayan çalışm alan vardır. Kâb ve benzerlerinin r i­ vayet ettik leri hiçbir h a b e r y o k tu r ki, o n lar ta ra fın ­ d an ilmi b ir tenkide güzel b ir şekilde uğram asın. M üs­ lüm an âlim lerin bu şah an e çalışm aları olm asaydı b u n ­ la r Islâm ’ın ve m ü lsü m an lan n b aşın a büyük b ir m u ­ sibet olurdu. Hadis im am ları bu konuda o derece ih­ tiyatlı d av ran m ışlar ki bu h u su sta şöyle dem işlerdir‫؛‬ «Ictihad eseri olm ayan sah ab e kavilleri, söz konusu 30

İbn-i Haldun; M ukaddim e, s. 368.

146


SÜNNET MÜDAFAASI

sahabi İslâm 'a giren ehl-i kitap âlim lerinden h ab er alm ak la bilinm iyorsa, m erfu hadis hükm ündedir. Şa­ yet o n lard an h a b e r alm ak la biliniyorsa Israili h ab er olm ası m üm kün olduğu için m erfu sayılmaz.» Bu ih ­ tiyat hadisçilerin u zak görüşlü olduklarına ve tenkidteki asaletlerine delalet eder. B urada el-Ezher d ergi­ si say faların d a «Israiliyat ve Tefsir Kitapları» başlığı altın d a kalem e aldığım y a ra rlı b ir a ra ştırm a n ın y a ­ yınlandığını sayın okuyucularım a bildirm ek isterim . O rad a Islâm ’a sokulan b ir çok Israiliyat ve h u ra fe ­ lerin iç yüzünü o rtay a koym aya çalıştım.31 EBU REYYENİN ARAŞTIRMA METODU Y azar, Israiliyat ile ilgili bahsinde K âbu’l-A hbar, V ehb b. M ünebbih ve benzerlerinden y ap ılan b ü tü n rivayetlerin uydurm a, bizim şeriatım ızda bu rivayeti destekleyen ve doğrulayan riv ay etler olsa da ta m a ­ m ının yanlış olduğunu belirtm ektedir. Bu h a k ve vakıa ile b ağ d aşm ay an aşırı b ir h ü ­ küm dür. A raştırm acı, m u h ak k ik âlim lere göre m üslüm an olan ehl-i k ita p ta n sağlam ve doğru h a b e rler nakledildiği gibi y alan ve b atıl olan h a b e rle r de riv a ­ yet edilm iştir, bazıları d a iki ta ra fa d a ham ledilebilir. işte im am ibn-i Teymiyye-ki m ükem m el o larak hadis ilmini, dinde fakihliği, sağlam tenkid ve iyi anlayışı birleştiren m edresenin önderidir. Ehl-i k ita p ta n Islâm ’a g iren lerd en gelen h ab e rleri üç kısm a a y ırıy o r: 31 Mecelletu’l-Ezher yıl 73, 74 (yazar bu araştırmalarını daha sonra *el-İsrailiyatu vel-Mevduat fi Kiitibi’t-Tefsir» adında bir eserle telif etmiştir. Kitabın ilk baskısı Mektebetus sünne tarafından Kahire’de 1393 h. yılında yapılmıştır İmtrc)).

147


DETAYLI ELEŞTİRİ

Birincisi ‫ ؛‬Bizim elim izde d o ğ ru lu ğ u n a şehadet eden delillerle sah ih olduğunu bildiğim iz h a b e rle r ki b u n la r doğrudur. İk in c isi‫ ؛‬Elimizde ona m uhalif olan delillerle y a ­ lan olduğunu bildiğim iz h ab erlerd ir. Ü çüncüsü ٠ H akkında h erh an g i b ir şey olm ayan ne ondan ne de b u n d an olan haberler. Biz bu tü r h a ­ b erlere inanm adığım ız gibi yalanyam ayız da, d a h a önce de geçtiği gibi b a şk a la rın a a k ta rm a k caizdir. B unların çoğunda dini h e rh a n g i b ir fay d a yoktur.32 Talebesi ibn-i K esir de Tefsirinde b u n u n aynısını söylemiştir.33 Şim di de büyük hafız ibn-i H acer’in «Fethu’l- Ba­ ri» de B uhari n in Ebu H u rey re’den n ak lettiğ i şu h a ­ disin şerhinde n eler söylediğini görelim ‫« ؛‬Ehli k itap T ev rat’ı İbranice o larak o k u r ve A rapça ile m üslüm a n la ra tefsir ediyorlardı. R esulullah (s.a.s.) b u n u n üzerine şöyle dedi: Ehli kitabı ne tasd ik edin ne de yalanlayın. Biz, A llah’a, bize ve size indirilene im an ettik, bizim ve sizin ilahınız b ird ir deyin.» Y ani doğ­ ru olan b ir şeyi y a la n la y a ra k veya y alan olan b ir şeyi tasd ik etm ek suretiyle zorluğa düşm em ek için doğru ve y alan olm ası m uhtem el olan h ab erleri (ne tasd ik edin n e de yalanlayın) an cak bu tekzib etm e yasağı Islâm şe ria tın a m uhalif olan h a b e rle r h a k k ın d a d e­ ğildir. Aynı şekilde tasd ik etm e yasağı şe ria ta uygun olan h a b e rle r h a k k ın d a değildir, im am Şafü (r.a.) de 32

l İbn-i T eym iyyel M ukaddim etu’t-T efsir s. 46 selefiyye m at­ baası.

33

c. 1, s. 8 el-M enar m atbaası.

148


SÜNNET MÜDAFAASI

b u n a işa re t etm iştir. Böylece b ü tü n Îsrailî h ab erlerin tam am m ın sah ih elduğu h ü k m ü n ü n yanlış ve hakta n u zak olduğu, b ü tü n riv ay etlerin y alan ve batıl olduğu h ü k m ü n ü n de a ş ın ve yanlış b ir h ü k ü m olduğu açıkça o riay a çıkm ıştır. Y a z a n n ta k ip ettiği bu m etod b ir çok h a ta doğuı-muştur. Bu ^olla şüphe d u y u lm ay an b ir çok hadisi, Israiliyat ve ehl-i k itap h u rafelerin d en saym ıştır. H albuki zan ve tah m in d en b aşk a b ir delil yoktur. H a tta haksızlığı o derm eye v ard ı ki, hiçbir tarafın d an batılın yanaşam adığı A llah’ın k itab ı ta ra fın d a n tasd ik edilen b ir çok rivayeti dahi b atıl saym ıştır. B undan d a öte İslâm ’a g iren ehl-i k ita p ta n kim senin rivayet etm ediği, o n lard an alınm ası m uhtem el olmay an bazı hadisleri de batıl saym ıştır, bu acaip araştırm a y o llan görülsün diye bu hadisleri b u ra d a arzetm ek is tiy o ru m : 1 — Kur’an’m Şehadet Ettiği Sahih Bir Hadis 1(3 ve 1(4. sa y falard a K âb ve İbnu’s-Selam ’ın Tevr a tta b ir peygam berin geleceğinin m üjdelenm esi ve Hz. P eygam ber’in v a sıfla n n a d a ir riv ay etlerin e y er verdikten so n ra şöyle der: «Bu h u ra fe y an i peygam berin geleceğini m üjdelem ek ve v asıflan d ı zikretm ekK âb’ın talebelerinden birisi olan A bdullah b. A m r b. As’a uzanır.» B uhari, A bdullah b. Y e s a rin şöyle dediğini nakleder: «Abdullah b. A m r b. As ile karşılaştim. O ’n a R esulullah’ın T ev rattak i vasıflarını a n la tır m ısm diye sordum .‫ ه‬d a «Allah’a andolsun ki o K u r’r a n ’d a zikredilen bazı sıfa tla rla T ev rat’ta d a zikredilmiştir.» Ey peygam ber biz seni şahid, m üjdeleyici ve

‫ل‬4‫و‬


DETAYLI ELEŞTİRİ

uyarıcı o larak gönderdik» seni üm m ilerin koruyucu­ su yaptık, sen benim kulum ve peygam berim sin, seni el-m utevekkil diye isim lendirdim ‫( ؛‬O peygam ber) ne k a b a ne serttir, çarşılard a bağırıp çağırm az k ö tü lü ­ ğe kötülükle karşılık verm ez, affeder ve bağışlar, eğri olan b ir m illet o n u n la Lailahe illallah diyerek doğru yolu bulm adıkça kapalı kalplerini ve kör gözlerini açm adıkça A llah onun ru h u n u almaz.» îbn-i K esir b u n ­ dan fazla o larak ibn-i Y esar ın sözlerini şöyle b itir­ diğini s ö y le r: «Sonra âlim K âb’a rastlad ım ona da aynı soruyu sordum b ir h arfin i dahi fark lı söylem e­ di» nasıl fark lı olabilirki tab i o A bdullah a öğreten de K âb’tır. Bu y a z a n n önceki k itap ların A rap ve üm m i bir peygam berin geleceğini m üjdelem esini h u rafe o larak değerlendirm esi ahm aklığın ta kendisidir. Bilmiyo­ ru m y az ar b ü tü n doğruları yitirdi mi? Yoksa A llah ın şu sözünü hiç mi görm edi? «Rahm etim h er şeyi k u ­ şatm ıştır. O’n u m üttakilere, zekatı verenlere ve ayet­ lerim ize in a n a n la ra yazacağım . O n lar ki y a n la rın ­ daki T evrat ve Incil’de yazılı b u ld u k ları o elçiye o üm m i peygam bere u y arlar. O P eygam ber ki, kendi­ lerine iyiliği em reder, kendilerini k ö tü lü k ten meneder, güzel şeyleri helal çirkin şeyleri h a ra m kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtların d ak i zinciri kaldırıp atar. O’n a in an an ı destekleyerek O’n a saygı gösteren, O’n a yardım eden ve O n u n la b e ra b e r indirilen n u ra u yanlar, işte felah a eren ler onlardır.34 işte y u k arıd ak i hadis hiçbir şüpheye m aru z k al­ m ayan K ur’a n ’ın bu ayeti tasdikinden başka b ir şey 34 Araf, 156-157. 150


SÜNNET MÜDAFAASI

değildir. İster bu hadisi A bdullah b. Amr, K âb’d an alsın isterse K âb’m k itap ların d an O ’n a öğrettiğinden olsun. Ç ünkü A bdullah b. A m r okum a yazm a bilen, ehli k itab ın k itap ları konusunda ilim sahibi birisidir. N itekim sair k ita p la ra şehadet eden, o n la n koruyup gözeten K ur’an onu tasd ik ettiği için bu h a b e r doğ­ rudur. O na in an m ak vaciptir. Şaşıyorum şu y azara nasıl olur da T evrat ve Incil’de peygam berin gelece­ ğinin m üjdelenm esi ve vasıflarının zikredilm esini h u ­ rafe o larak değerlendirm eye vicdanı el verebilir? Se­ vinin ey m isyonerler! Ç ünkü m üslüm an ismi ile an ıl­ dığı halde bilgi ve a ra ş tırm a adı altın d a kendilerine hizm et edenler, sözlerini y a y a n la r çıkm ıştır. 2 — Hz. A bbas’ın Y ağm ur D uasında Vesile Edinmesi Hadisi U 8’nci sayfada y ağ m u r talep etm e hadisine d e­ ğinirken K âb’ın m ü slü m an larm akidesini bozm ak için b u n u fırsa t bilerek, Hz. Ö m er’i (r.a.) Peygam berim i­ zin am cası A bbas’ı vesile edinerek y ağ m u r talep et­ meye sevkettiğini söyler. Hz. Ö m er’in (r.a.) A bbas’ı vesile edinerek y ağ m u r talebinde b u lu n d u ğ u n u zik­ rettik ten biraz sonra d a şöyle d e r‫« ؛‬Hz Ö m er bu h i­ leye aldanm adı ve m eseleyi anladı. B unun üzerine y ağ m u r isterken peygam beri bile vesile edinm eyerek istiğfar ile yetindi» y azar bu iddiasını desteklem ek için «el-Muğni» ve «eş-Şerhu’l Kebir» adlı eserlerden Hz. Ö m er’in y ağ m u r d u asın a çıktığında istiğfardan başka bir şey yapm adığını naklediyor. B una cevap o larak derim ki ‫؛‬ 1. Bu hadisi, B uharî S a h ih in d e Hz. Enes (r.a.) den şöyle n ak led er‫« ؛‬Ömer ibn-ul H attab kıtlık yılm151


DETAYLI ELEŞTÎRÎ

d a A bdulm uttalip oğlu A bbas’ı vesile edinerek Al­ la h ’ta n y ağ m u r diledi ve şöyle dedi. «Ey Allahım! biz peygam berim izi vesile edinerek senden y ağ m u r di­ lerdik sen de verirdin (şimdi de) peygam berim izin am casını vesile edinerek senden yağm ur istiyoruz» ve kendilerine y ağ m u r verilir. Y azar b u n u n Kâb ın bir desisesi olduğuna delalet etm ek için Enes hadisine dil u zatm ak ve onu b u n a ters olan kuvvetli riv ay et­ lere m uhalif saym ıştır. Şim di y a z a n n B uhari nin r i­ vayetlerine tercih ettiği kuvvetli rivayetleri (!) oku­ y u cu larım a sunm ak istiyorum : Bu riv ay et ibni Ebi’d D ünya’n ın «Kitabu l-M a tar» m d a «el-Muğni» ve «eş-Şerhu’l-Kebir» adlı eser­ lerde ve C ahız’m «el-Beyan v e’t-Tebyln» adlı k ita ­ b ın d a geçen b ir rivayettir! S o n ra bu rivayetle Enes hadisi arasın d ak i m uhalefete bakın. Y az an n y ağ m u r duası için zikrettiği h aller yani b ir defasında nam az ve h u tb e ile yapılm ış olması, b ir defasında C um a hutbesinde veya b ir farz nam azın akabinde irad e t­ tiği b ir hutbede söylemiş olm ası‫ ؛‬diğer b ir defa da nam az kılınm adan b ir d u a ile yapılm ış olması, biri­ sinde m esciddeki m inber üzerinde, diğer birisinde m escidin dışında yapılm ış olm ası b ü tü n bu h a lle r sa ­ hih sünnetle sabittir.35 Hz. Ö m er b ir defasında Hz. A bbas’ı vesile edinerek y ağ m u r istemiş, b aşk a b ir za­ m an d a sadece y ağ m u r duasıyla yetinm iştir. Ü çüncü defa ise istiğ farla yetinm iştir. Ç ünkü b ü tü n bu h a l­ ler y ağ m u ru n gelm esini celbeder. Öyleyse riv ay etler ara sın d a hiçbir çelişki yoktur, özellikle tercih ettiği riv ay ette h erh an g i b ir tah sis söz konusu değildir. 35 Bkz. en-N evevi M üslim Şerhi, c. 6, s. 198, ZâdÜ*l-MeadL c. 1, S. 126-127.

152


SÜNNET MÜDAFAASI

Y a z a n n ikinci riv ay eti n ak lettiğ i el-M uğnî ve eş-Şerh u ’l K ebir’in y a z a n b u riv ay etten b ir kaç sayfa son­ r a aynen şöyle d e r :36 «Salih olduğu bilinen birisini vesile edinerek y ağ­ m u r istem ek m üstehaptır. Z ira d u a la ra b u yolla d a­ h a çok icabet edilir. Hz. Ö m er de kıtlık yılında Hz. Peygam ber’in am cası A bbas i vesile edinerek, y ağ m u r talep etm iştir» (ibn-i Kudam e) d a h a so n ra Hz. M ua­ viye’nin ve D ahhak b. Kays ın Yezid ib n u ’l Esved’i vesile edinerek y ağ m u r istediklerini zikreder. Açık­ ça o rtay a çıkm ıştır ki, y a z a r Hz. A bbas’ı vesile edi­ n erek y ağ m u r talep etm enin Kâb ta ra fın d a n m üslüm a n la n n akidelerini bozm ak için yapılan b ir desise olduğu görüşüne v arm a k için arz u su d oğrultusunda dilediğini alm ış dilediğini de te rk etm iştir.37 2. S onra A bbas (r.a.)T vesile edinerek y ağ m u r istem ek akideyi nasıl bozabilir? B ütün m ü slü m an lar diri olan in san ları vesile edinm enin caiz olduğunda icm a etm işlerdir. Hiç kim se dirileri vesile edinm enin akideyi ifsad edeceğini söylem em iştir. Hz. Ö m er’in de içlerinde bulunduğu en sar ve m u h acir A bbas’ı ve­ sile edinm enin akideye ters d ü ştü ğ ü n ü nasıl bilm ez­ ler ki hep b era b e r bunu yapm ışlardır? Bu üm m etin fakihleri ve m uhaddisleri sıh h atin e hükm edip delil getirdikleri Enes hadisinin b ir desise olduğunu nasıl bilm ezler? Bu şaşılm ayacak b ir şey değildir doğrusu. 36 37

E l-M u ğ n i ve e ş - Ş e r h u ’l-K e b ir, c. 2, s. 295.

Şayet Kâ‘b, Enes hadisinin bir ravisi olsaydı veya Enes, ehl-i kitaptan haber alm akla bilinseydi y a za n n dedikleri aklen m üm kün olurdu. A ncak rivayetin uzaktan yakından Kâb ile hiç bir ilgisi yoktur, ö y le y s e tüm ihtim al y o lla n kapan­ mıştır.

153


DETAYLI ELEŞTİRİ

3 — isra ve M iraç H adisi 123. s a b a d a Isra ve m iraç hadisinde Hz. Peygam b er’in Hz. M usa’ya m ü racatm ı israiiiy atta n saym ış. Bu riv ay etin sıhhatine in a n a n la rı cahil olm akla suçlam ış ve o n la n a h ir zam anın haşeviyesinden saym ıştır. D aha b u n a benzer nice sövgü ve k ın am alar kalem inden döküim üştür. Cevap o larak y azara derim k i : Deiilsiz ve burhansız düşünm eden söz sarfetm ek insaflı titiz b ir araştırm acıy a yakışm az. M iraç gecesinde Hz. M usa'nın zikredilm esi ve Hz. P eygam ber’in üm m etine farz klim an n am aziarı hafifletm esi için A llah Tealaya m u racatın ı sağlam ası (bu hadisin) Isra lliy a tta n olm asını neden gerektirsin? Y a z a n n m antığına göre Hz. M usa’nın veya h erh an g i b ir israilcglu peygam berin faziletine d a ir h er hadis israiliyattandır, ö y le inanıyorum ki b u n u b ırak ın bir araştırm acıyı akıllı hiç b ir kim se söylemez. İslâm âlimlerine göre beni İsrail’in h ab erleri ile ilgili d a h a önce a n la ttık la rın ız bu okuyucuya yeterlldlr. Eğer Isra ve m iraç hadisi K âbu’l-A hbar ve diğer beni İsrail âlim lerinden rivayet edilseydi aklen bu riv ay ette Hz. M usa’ya y er verilm esinin bir desise olduğu caiz olurdu. A ncak hadis yirm i k u su r sahabiden rivayet edilm iştir. B unlar ara sın d a ehl-i k ita p ta n Islâm 'a girenlerd en b ir kişi olm adığı gibi o n lard an h ab er alm akla biilnen kim se de m evcut değildir. Sağlıklı a ra ştırm a m an tığ ın a göre de bu ihtim al tam am en u zak b ir İhtim aidir. Hafız Ebu’l H attab b. Dıhye «et-Tenvir fi M evlidi’s-Siraci’I-Münir» adlı k itab ın d a isra ve m iraç hadisini rivayet eden sahabiieri zikrederek b u n ların 154


SÜNNET MÜDAFAASI

yirm i beş’e k a d a r vardığım söyler. O bu konuda v a ­ rid olan riv ay etleri m ü ta v a tir o larak değerlendirm iş­ tir. M ünekkid Hafız İbn-i Kesir Tefsirinde Ebu’l H at­ ta tım bu sözünü nakletm iş ve güzel ve yerinde söz o larak yorum lam ıştır.38 H içbir akıllının b u n a u y d u r­ m a karıştığını söylemesi m üm kün m ü d ü r? B uhari M üs­ lim ve diğer güvenilir k itap ların y a z a rla rı sözkonusu hadisi değişik tarik lerle riv ay et etm işlerdir. Bü­ tü n bu rivayetleri yakinen görm ek isteyenler ibn-i K esir’in tefsirine m ü ra c a t edebilirler. Bildiğim k a d a ­ rıyla güvenilir hiç b ir ilim ehli Hz. P eygam ber’in Hz. M usa’ya m ü racatm ın İsrailî b ir desise olduğunu söy­ lem em iştir. Y azarın h ay al ettiği bu k a n a a t üm m e­ tin b ü tü n âlim lerine gizli mi kalm ıştır? O ysa en uy­ gun olan bu rivayetin A llah’ın ve R esulünün n am az­ ları hafifletm eden önce bu üm m etin yüklenm e gücü ve k u d retin i bilm ediklerini istilzam ettiğini açıkla­ m aya çalışm ak ve b u n a şüphe sokm ak yerine bu m üra c a tın sırrın ı ve hikm etini araştırm ak tır. Hz. Mus a n ın geçmiş in san ların tecrübesine ve henüz pey­ gam berim ize m eçhul olan israiloğullarınm en şiddet­ li şekilde terbiye edilm esini bilip onun hafifletilm esi için yeniden R abb’ine m ü ra c a t etm esini işaret b u y u r­ m asında ne z a ra r v a rd ır ki, y az ar b u n u n m ah zu rlu olduğunu iddia ediyor? S onra m ü ra c a t sebebiyle elli vakit fa rz n am azın beş vakte indirilm esinin A llah’ın k u lların ın gücünü bilm ediğine delalet edeceğini kim söylüyor ki, b ü tü n görüşünü b u n u n üzerine bina edi­ yor. A llah T eala şüphesiz, olanı ve olacağı bilir‫ ؛‬pey­ gam beri M uham m ed (s.a.s.)’m k u lların a ta h fif di­ leyeceğini de biliyor. Bu sebeble elli vakti beş vakte 38

c. 5, s. 143.

155


DETAYLI EI^ŞTÎRl

indireceğini de yine ٠ biliyor. Bunun da bir s im ve hikm eti vardır. ‫ ه‬da A lla h ’ın bu ümmete rahm etini ve kolaylık getinnekle nim etini gösterm esidir. Yüce A llah’ın şu sözü de buna delildir. «Ben farzları infaz ettim ve kullanm a kolaylık diledim.» Bunun hikm etlerinden birisi de hafifletm e kohuşunda ümm eti için dilediği şefeatı kabul etm ekle Hz. Peygam ber’in katındaki m evkini gösterm ektir. Kardeşi Musa’m n istişaresine kulak asarak ümmetine olan şefkat ve m erham etini gösterm ektir. Bu müracat kul ile, Rabbi seven ile sevgili arasında y ^ ılan m üracat tekrarından başka bir şey delildir. 4 — Ş « id u ’r-R ihal H adisi 128. sayfada «Beytu'i Ma^dis hakkında varid olan israiliyat» başhğı altında bazı rivayetleri zikreder. 129. s a b a d a ise sah ih h ad isin önceleri Mescid-i H aram ı ve Mescid-i N ebevi’yi içerdiğini a n c a k «kubbetus sah ra» m n inşasından so n ra b u n u n ve Mescid-i A k sa n ın fazileti h ak k m d a hadislerin o rta y a çıktığını söyler. Ebu Reyye, «üç m escidin dışında hiçbir m escide sevap k astıy la yolculuk yapılm az (bunlar) benim bu mescidim, Mescid-i H aram ve Mescid-i Aksa’dır» hadisinde Mescid-i A ksa'ya y er verilm esini u y d u ru lan b ir israiiiy at o larak anlar. Bu iddiasını d a ibn-i A bbas’m şu rivayetine d a y a n d ırır‫« ؛‬Bir kadm ın başına b ir m usibet gelir, k ad m «AUah ‫!ه‬،‫ ﻫﺎا‬ş if a ve٢ ‫ ؟»؛‬Beytu'l-M akdis’te n am az ‫ا‬،‫ﻣﺴﻤﺎا‬ der, so n ra iyi olunca yola çıkm ak için bineğini h a z ırla r çıkm a‫ ﺳﻪ‬önce Hz. P eygam ber’in ‫اﺳﻠﻬﺎا‬ M eym une’ye gelir ve b u n u h a b e r verir. M eym une *'* ‫ه’ﻫﻪ‬

‫وول‬


SÜNNET MÜDAFAASI

•evinde otur yaptığından ye ve R esülullah’m m esci­ dinde de nam azını kıl zira O’nun ‫« ؛‬benim m escidim de bir rekat nam az kılm ak Kabe’nin dışında sair mescidlerde kılm an bin rekatten efdaldir» dediğini işit­ tim» Ebu Reyye, b u n u n üzerine d erk i‫ ؛‬şayet mescid-i Aksa bu hadislerde geçseydi Hz. M eym une bu k adı­ nı adağını yerine getirm esinden alıkoyam azdı. Bu id d ialara k arşı cevaben deriz k i : 1 — Biz gerek Mescid-i A ksa gerekse H acer-i m u­ allak h a k k ın d a b ir çok h ad is ve h a b e rin u y d u ru ld u ­ ğunu in k a r etm iyoruz. Bizim esas in k a r ettiğim iz h u ­ sus «yukarıda geçen hadise «Beytu’l-M akdis’in» hile yoluyla u y d u ru la ra k sokuşturulduğudur. ö y le in an ı­ yorum ki h erh an g i b ir araştırıcın ın b ey tü ’l-m akdisi faziletlerden u zak tu tm ası ve bu k o n u d a v a rid olan h er hadisi israiliy at saym ası yanlış ve h a ta lı b ir h ü ­ küm dür. N asıl böyle denebilir? B eytu’l-M akdis’in f a ­ zileti sadece sah ih hadislerle değil h içb ir şüpheye m a­ ruz k alm ay an m ü te v atir K ur’a n la d a k afi b ir şekil­ de sabittir. A llah T eala şöyle buyuruyor: «Her türlü noksan sıfattan m ünezzeh olan A llah geceleyin ku­ lunu M escid-i Haram'dan çevresini m übarek kıldığı­ mız M escid-i A ksa’ya yürüttü. O’na ayetlerim izden bir kısm ını gösterelim diye böyle yaptık o gerçekten işi­ ten ve görendir.»39 Bu a ra d a hiçbir delile d ay an m ay an ve hiçbir esa­ sa istinad etm eyen z a n n a ve k u ru n tu y a h e rh a n g i b ir Ver kalm am ıştır. B eytu’l M akdis geçm iş peygam ber­ lerin kıblegahı ve h icret y urdudur. Y eryüzünde kurtıla n ikinci m esciddir, binasını ilk yükselten Hz. îb30 el-isra l

157


DETAYLI ELEŞTİRİ

ra h im ’in to ru n u olan Hz. Y akub’tur. Süleym an pey­ gam ber ise bu binayı yenilem iştir. M üslüm anlar h ic­ re tte n so n ra on k ü sü r ay n am azların d a o ray a yönel­ diler. Y azar Mescid-i A ksa’n ın fazilet yönünden di­ ğ er iki m escitten d a h a d ü şü k olsa d a o n larla b e ra ­ b e r aynı hadiste y e r verilm esini nasıl u zak görebi­ lir? Hadis üç m escidin de A llah'ın bazı peygam berle­ rin in yüce h a tıra la rın ı taşıy an b ire r eser oldukları için üçünü de b e ra b er zikretm iştir. Şayet y a z a r gerçek­ ten b ir araştırm acı olsaydı delilsiz söz sarf edeceğine hadisi m etin ve isnad yönünden güvenilir ilmi meto d larla ten k id ederdi. 2 — Bu hadisi b ü y ü k iki im an, B uhari ve M üslim SahihTerinde riv ay et etm işlerdir. Bu iki im am ın h a ­ disleri tashihdeki yüce m ertebeleri, rical ve ilel ilm i­ ne vukufiyetleri, hadislerin gizli illetlerini o rtay a çı­ k a rm a k için keskin bakışlı oldukları bilinm ektedir. B unların dışında ibn-i H ibban d a S ahih’inde, Ebu Davud, Tirmizi, en-N esai ve ibn-i Mâce de Sünen lerinde im am A hm ed ve el-Bezzar M üsned’lerinde, Taberan i el-M ucemuT-Kebir ve el-M ucem u’l E vsat’ta ri­ vayet etm işlerdir. Hz. Öm er, Ebu Said el-Hudri, Ebu H ureyre, Ebu B usra el-G iffari ve babası ile Ebu 1 Câd gibi b ir sah ab i topluluğundan riv ay et edilm iştir. 40 Ü m m et b u hadisi kabul ile telak k i etm iştir. Seleften günüm üze k a d a r hadis tenkidi ve değerlendirm esin­ de hiçbir güçlük çekm eyen, sayılam ıyacak k a d a r çok im am bu hadisi hüccet o larak kullanm ıştır. Bu husus b ü tü n b u n la ra kapalı kalm ış da y a z a r ta ra fın d a n mı o rtay a çıkmıştır?!!! 40

IB e d ru d -D in A y n i] U m detul-K âri, c. 7, s. 202.

158


SÜNNET MÜDAFAASI

3 — A llah kendisine şifa verdiği tak d ird e Beytu’iM akdis’te n am az kdacağını ad ay an k ad ın ın kıssasın a y er verm esine gelince bu ölüleri bile güldürür.* Y üzlerce kitap ve k ay n ağ ı araştırd ığ ın ı iddia eden y a z a ra soruyorum , hadisin h ilafın a verilen fetv a vey a onun tersine yapılan am elin hadisin y aian olduğ u n a delalet ettiğini kim söylüyor? D urum böyle 0‫ل‬saydı b ir çok hadisin m evzu olduğu h ü k m ü n e v arırAllam e İbnu’s-Salah b u konuda şöyle der: «höylece deriz ki; b ir âlim in h erh a n g i b ir hadise uygun o larak am ei etm esi ve o doğrultuda fetv a verm esi onun o hadisi sah ih kabul ettiğine delaiet etmez. Aym şekilde b ir hadise m uhalefet etm esi de onun hadisi reddettiği m an asın a geimez.»4l M eym une validemiz bu fetvayı v erirk en Mescid-i H aram ve Mescid-i Nebevi de kılınan n am azın Mescid-i A ksa’d a kilınan n am azd an d a h a efdal olduğunu bildiren hadise dayanm ıştır. A dağı en efdali y ap m ak la yerine getirm ek evladır, özellikle k ad ın olduğu için sefer meşak k atin d en u zak b ir ra h a tlık d a söz konusudur. İmam Ayni şöyle diyor «Bazıları bu hadisten her kim bu üç m esei،^en birine gitmeyi adarsa bunu yapması gerektiğini çıkarm ıştır, im am Mâlik, îm am Ahmed ve Buvayti rivayetinde im am Şafii bu görüştedir. Ebu Hanife m utlak surette vacip olmadığım söyler. Şafii «el-Umm» de Meseid-i H aram için yapıldığı takdirde menasiki olduğu için vacip olur ancak diğer iki mescid için vacip * Orijinali «es~Sukla* olan bu kelim e çocuğunu kaybeden man asm a gelm ektedir. A ncak dilim izde bu tabirin karşılığı kaydettiğim iz şekilde olduğu için böyle ifade ettik im trcl. 41

Î b n u 's - S a la b , e l-M u k a d d im e , s. 121 H a le p .

159


DETAYLI ELEŞTİRİ

değildir. îbnu'l Münzir ise Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi için vacip olduğunu Mescid-i Aksa için ise vacip olmadığını söyler. Cabirin şu hadisini de buna delil getir­ miştir. Söz konusu hadise göre «bir adam Hz. Peygamber'e «Ben Allah sana Mekke’nin fethini müyesser ederse Beytu'l Makdis’te namaz kılacağımı adadım» der. Hz. Pey­ gamber O’na burada kıl buyurur.42 Meymune validemiz ve Cabir hadisine göre her kim bir yerde namaz kılmayı adarsa daha faziletli bir yerde bunu ifa ettiği takdirde yerine getirmiş olur. Fakat aksi olmaz43 imam Şafiî-de «eI-Umm»de Mescid-i Haram için yapılan böyle bir nez­ rin yerine getirilmesinin vacip olduğunu belirtirken di­ ğer iki mescid için bunun vacip olmadığını bildiriyor. Bununla birlikte imam Şafii bu hadisi sahih görenler­ dendir. Yazann araştırma mantığına göre Şafiî’nin «elUmm»de söylediklerine dayanarak Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksa nin faziletlerinin sabit olmadığım, aynca bunlann uydurma olduğunu söylememiz gerekir Oysa bu sağlıksız bir araştırma yöntemidir, ne eskiden ne de şim­ di bunun benzerini göremiyoruz. 5 — Sahihayn’de Bulunan ‫؛‬D iğer Bir Hadis Ebu Reyye 131. sayfada «Şam'ın fazileti konusunda yahudi eli» başlığı altmda Sahihayn'de yer alan şu ha­ disi zikreder: «Benim ümmetimden sürekli hakkı sa­ vunan bir taife bulunur. Allahın emri gelinceye kadar ne onlardan ‫؛‬ayrılan ne ide muhalif olanlar onlara zarar ve­ remezler. Kıyamete kadar bu böyle olur.» Daha sonra Buharinin bunlann Şam’da olduklannı rivayet ettiğini nakleder. 42 U m detu'l K ari, c. 7, s. 253. 43 el-M uğni ve’s-Şerhu’l K ebir, c. 11, s. 352.

160


SÜNNET MÜDAFAASI

Biz Şam ve diğer İslâm beldeleri hakkında vatan ta­ assubundan dolayı bir çok hadis uydurulduğunu biliyo­ ruz. Yüzlerce yıl önce hadis imamları ve uzmanları bun­ ları açıklamışlardır. Bizim reddettiğimiz esas mesele ya­ zarın her hangi b ir araştırm a yapmadan zann ile veya hadis hakkında yapılan bir tevilden hareketle sahih ha­ dislere dil uzatmasıdır. Buna yukarıdaki hadisi zikredip yahudi uydurm a­ sı olarak vasıflandırmasından daha açık bir delil olamaz. Yahudilerin bundan sağlıyacaklan fayda nedir? Kaldı ki Şam beldeleri onların beldeleri değildir. Onlar oraları daha almadan Arap beldeleriydi. Yahudilerin Ben-i Umeyye’ye yaranmak için kıyamete kadar İsâm 'ın ve İslâm sultasının devam edeceğine, hak'ta sebat kılan bir taife­ nin sürekli bulunacağına delalet eden bir hadisi uydur­ malarını hangi akıl kabul eder? Yalandan da olsa ken­ dilerinin baki kalmaya m üstahak, Allah'ın en seçkin hal­ kı olduklarım iddia edenler nasıl böyle bir şey yapabi­ lir? Oysa yazar onlan dâhi ve hilekar olmakla tavsif ediyor. Öyleyse düşm anlarının yapısını yücelten ve temel­ lerinin sağlam olduğunu bildiren bir hadisi nasıl uydu­ rurlar. Gerçek şu ki bu tavrıyla yazar aklımızı ortadan kaldırmamızı istiyor. Bu hadisi Buharî ve Müslim Sahih'lerinde rivayet et­ mişler. Buhari «Kitabul i'tisam da «Muğire b. Şube'den şu lafızlarla n ak led er: «Ümmetimden bir taife sürekli üs­ tün olurlar hatta kıyamete kadar bu galibiyetleri sürer». Yazann işaret ettiği rivayeti Buhari «Nübüvvet Alamet­ lerinden iki bab sonra rivayet etm iştir. Buna göre) Umeyr b. Hani Muaviye ,nin şöyle dediğini işitmiş t ir. «Hz. Peygamberin şöyle dediğini duydum : «Benim ümmetim­ 161


DETAYLI ELEŞTİRİ

den Allah'ın emirlerini sürekli yerine getiren bir ‫؛‬taife bulunur. Allah'ın emri gelinceye kadar onlardan ayrılan ve onlara muhalif olanlar onlara zarar veremezler.» Ma­ lik b. Yuhamir Muaz'ın bunların Şam'da olduklarını be­ lirttiğini söyler. Muaviye de : «İşte Malik, Muaz'ın bun­ ların Şam 'da olduğunu işittiğini naklediyor» demiştir. Müslim de Sahih'inde Sevban, Muğire b. Şube, Mua­ viye ve Cabir b. Abdullah isnadıyla rivayet eder; ancak Müslim'in bu rivayetlerinde Muaviye'nin «Muaz bunla­ rın Şam'da olduğunu söyler» ifadesine yer vermez. Bu hadis Buhari ve Müslim'in dışındaki kitaplarda da riva­ yet edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus yazarın işaret ettiği gibi Muaz'ın sözünün merfu olan hadisten ol­ madığıdır. Merfu olan haberin içinde bu fazlalık yoktur. Bu sadece Muaz'ın hadise aktardığı bir yorumdur. Bedruddin Aynî Buhari şerhinde «Malik b. Yuhamir'in Muaz'dan naklettiği bu sözü m erfu değildir» der. Buhari, ha­ disin terçemesini verdikten sonra hadiste geçen taifeyi ilim ehli olarak tefsir eder. Ali ibnu'l-Medini bu taifenin hadis ehli olduğunu bildirir. Aynı şey İmam Ahmed'ten de rivayet edilmiştir, başka şeyler de söylenir. Sahabe­ den bu güne kadar, im am ların bu taifeyi tayin hususun­ da ihtilaf ettiklerini görüyoruz, im am Buharî'nin de ha­ disin anlaşılmasında Muaz'ın rivayetine yer vermesi, sa­ hih bir hadise dil uzatmaya ve onu yahudilerin desisesi saymaya delil teşkil etmez. Aynı şekilde bazı âlimlerin, Müslim'in Sahih'inde, Sad b. Ebi Vakkas'tan m erfu olarak rivayet ettiği «Mağripte kıyamete kadar sürekli hakkı savunan bir taife bulunur» 162


SÜNNET MÜDAFAASI

hadisindeki taifeden maksadın Şam ehli olduğunu söy­ lemeleri de dil uzatmaya delil olmaz; (yazar) bu hadisi âlimlerin aynı asırda uydurulduklarına işaret ettikleri ha­ disler arasında zikretm iştir. Bu yazarın en ilginç işlerinden birisi hevasına uy­ mayan Buhari ve Müslim hadislerini reddederken «Nihayetu'l Ereb» gibi edebiyat kitaplarında «el-Mu'cib fi Telhisi Ahbari'l-Mağrib» gibi tarih kitaplarında arzusu­ na uygun olan hadisleri naklederek güvenmesidir. Bil­ miyorum yazar edebiyat, tarih vb. gibi eserlerde iyi-kötü makbul ve m erdud her türlü habere yer verildiğini nasıl bilmez? Öyleyse yazar bu kitaplardan yaptığı alıntılara nasıl güvenir? Burada şuna dikkatleri çekmek istiyo­ rum Sünnet hususunda tek dayanak isnadlan açıkça be­ lirten veya hadisleri rivayet ettikten sonra sahih, zayıf, makbul ve m erdud olanları birbirinden ayıran güvenilir hadis kitaplarıdır. EBU REYYENİN İSLÂM'DA MESİHİYYAT İDDİASI VE TEMİM ED DARİ'YE DİL UZATMASI 140. sayfada «İslâm'da mesihiyat» diye bir başlık ata­ rak şöyle demiştir. «İsrailiyat, İslâm dinini iftiralarıyla kirletirken bu din mesihihiyattan da nasibini almıştır. Bu mesihiyatlm en büyüğünü ilk üstlenen Temim b. Evs ed-Darî olmuştur.» Yazar, daha sonra m esihiyattan ol­ duğunu iddia ettiği hadisleri b ir bir sıralamaya başlar. Bu meyanda 141. sayfada da şöyle d e r: «Temim-i Darinin yaydığı mesihiyyattan birisi Hz. Peygamber'e an­ lattığı Cessase, Deccal ve Hz. İsa'nın nuzulu gibi şeyleri içeren haberdir.» 163


DETAYLI ELEŞTİRİ

6 — Cessase Hadisi Cessase hadisini îm am Müslim Sahihi’nde44 Fatıma binti Kays’tan rivayet etm iştir, hadis şöyle : «Hz. Peygamber bilisine namaz için teplamn diye çağırmasun em jvder. (namaz bitip) Resulullah selam verince «Her namaz kıldığı yerde kalsın» der ve sonra «sizi neden buraya topladığımı biliyor musunuz?» diye sorar. Sahabe «Allah ve Resulu daha iyi bilir.» diye karşılık verdiler. Resulullah : «ben sîzi ne bir şeye teşvik ne de bir şeyden sakındırmak için topladım, inkin Temim ıed-Darî tiyan biri adamdı bana gelip biat ederek İslâm’a girdi ve bana mesih ve deccal hakkında anlatıklanma uygun bir pöz nakletti, işte (bu sözü size nakletmek için) sizi bur raya topladım» dedikten sonra Temimin kıssasını (yani) kavminden b ir toplulukla b ir gemiye binerek yolculuğa çıkıp b ir ay denizde kaybolduktan sonra b ir adaya varıp indiklerini, orada kendileriyle konuşan büyük b ir hay­ van gördüklerini, bu hayvanın adanın bir yerinde bulu­ nan bir şahsa işaret ettiğini ona gittiklerinde onun ken­ dilerine uzunca konuştuğunu ve bunun Mesihu’d-Deccal olduğunu (anlatır). Yazardan önce kitaplarında sözlerini naklettiği m er­ hum Reşit Rıza'dan başka hiç kimse bu hadisten şüphe duymamıştır. Reşit Rıza’nm bütün çabalan Hz. Peygam­ b er’in sukutunun bu kıssanın doğru olduğuna delalet etmiyeceğini ve bu gibi şeylerin tak rir olarak değerlendiri­ lemeyeceğini isbat etm ekten ibarettir. Zira (ona göre) şerî bir hüküm terettüb etmeyip dinin herhangi b ir emrini ihlal etmeyen yabancının haberini tasdik etmek peygam­ berlere caizdir. 44 Sahül-i M üslim Nevevi şerhi ile‫ ؛‬e. 16, s. 78-84

164


SÜNNET MÜDAFAASI

Buna cevap olarak deriz k i : a) Cessase hadisini îm am Müslim Sahih'inde riva­ yet etm iştir, ravileri sika, adil ve tanedilmeyen kimse­ lerdir. Müslim'den başka imam Ahmed, Ebu Ya'la, Ebu Davud, İbn-i Mace de rivayet etm iştir. Sahabeden Fatıma bint-i Kays'tan başka, Ebu Hureyre, Hz. Aişe ve Cabir de rivayet etmişlerdir. Yani hadis sadece Müslim tarafın­ dan rivayet edilmediği gibi ravi Fatıma bint-i Kays ta tek başına rivayet edenlerden değildir. Hz. Peygamber bu hadisi m inber üzerinde sahabeden bir topluluğa anlatmış, ve onu kendilerine anlattığı Mesihu'd-Deccal ve büyük kıyamet âlametlerine de uygun görmüştür. Öyleyse Peygamber'in sukutla karşıladığı tak­ rirlerinden sayılmaz demek doğru değildir. İm am lar Hz. Peygamber'in bu anlattığını Temimu'd-Darî'nin menkibesinden saymışlardır. Hafız İbn-i Hacer el-İsâbe adlı eserinde45 Temim'in hal tercemesini verirken, şöyle der : «Sahabenin m eşhurlar ıarasm da yer almıştır. Önce hristiyanken daha sonra Medine'ye gelmiş ve Müslüman ol­ m uştur. Hz. Peygamber'e Cessâse ve Deccal kıssasını an­ latmış, Hz. Peygamber de bunu kendisinden nakletmiş ve bunu onun menkıbelerinden saymıştır.» îbn-i Hacer da­ ha sonra Ebu Nuaym'den şunları n ak led er: «asrının ra­ hibi ve Filistin'in âbidlerinden idi, Gecelerinin çoğunu teheccüd ile geçirirdi. Bir gece sabaha kadar namazda şu ayeti o k u m u ştu r: Yoksa kötülülkeri işleyen kimseler kendilerini iman edip sâlih amel işleyenler gibi yapacağı­ mızı mı sandılar? Hayatları ve ölümleri onlarla bir ola­ cak öyle mi? Ne kötü hüküm veriyorlar»46 Yine «el-isâbe» 45

C. 1, S. 183.

46

Casiye,

21.

165


DETAYLI ELEŞTİRİ

de yer alan menkıbelerinden birisi de şöyledir :47 «el-Begavi, Ceriri tarikiyle Ebu'l Âlâ'dan o da Muaviye b. Harmel'den şunu n a k le d e r: «Hz. Ömer'e vardım ve Ey Mü'minlerin emiri! Sen hakkım da hüküm vermeden önce tevbe ederek geldim.» dedim. Bana «sen kimsin» dedi. Ben de «Müseyleme (tu'l Kezzab)m damadı Muaviye b. Harmele» dedim. Bana «Medine ehlinin hayırlısının yanma git» dedi. Bunun üzerine ben Temimud-Darî'nin yanma gittim. Biz orada konuşurken, hârre mevkiinde bir yangın çıktı. Hz. Ömer, Temim'e gelerek «Ev Temim çık» dedi. Temim : «Ben kim oluyorum ki» dedi. Kendi nefsini kü­ çük gören Temim sonra kalkar ve ateşi çevreleyerek çık­ tığı kapıdan içeri sokar, sonra peşinden kendisi de girer ve ateş ona hiçbir zarar vermez. Her yönüyle mükemmel olan, hadisleri ilham yolu ile öğrenen Hz. Ömer'e, Temimu'd-Darî'nin doğruluk dürüst­ lük ve ihlas bakım ından durum u gizli kalacak öyle mi? Hem de «Ben kimseyi aldatm am amma aldatan kimse­ ler de beni aldatamaz» diyen Hz. Ömer. Öyleyse (Hz. Ömer'in güvendiği) böyle b ir zatı yalancılık, desicecilik ve dini bozmakla suçlamayı akıl nasıl uygun görür? b) Reşit R ızanın «bu hadis Peygamber'in takrir-i sayılamaz» iddiası da yanlıştır. Hafız îbn-i Hacer, Fethu'l Bari'de şöyle der : «Hz. Peygamber'in takrirlerinin, hu­ zurunda yapılan ve söylenen bir şeye m uttali olduğu hal­ de, inkar etmemesinin o şeyin cevazına delalet ettiğinde bütün âlim ler ittifak etm işlerdir. Zira İsm et sıfatı baş­ kası için caiz olan batılı red etmemeyi peygamberden nefyeder. Bu itibarla o asla batılı tasvib edemez.»48 Aynı 47

c. 3, S. 487.

48

C. 13, S. 275.

166


SÜNNET MÜDAFAASI

şekilde Reşit Rıza'nm «zira peygamberler din işlerinin dışında yalancıyı tasdik etmekten masum değillerdir. Bu haber de onlardandır.» İddiası ise daha da yanlıştır. Kı­ yamet âlametlerini haber vermeyi nasıl din işlerinden iti­ bar etmez, bilemiyorum kimsenin de bileceğini sanmıyo­ rum. Şâyet Temim'in anlattıkları yalan olsaydı, vahy bu konuda hakikati bildirm ekten geri kalmazdı. Nitekim bir çok kez m ünafıklar ve benzeri gizledikleri şeylere muhalif sözler söyleyince; vahy onların yalanlarım ortaya çıkaralak, onları rüsvay etm iştir. 7 — DeceaTm Zuhuru ve Mesih'in Nuzulu ile İlgili Hadisler Ahir zamanda Deccal'ın zuhuru ve mesihin nuzulu ile ilgili hadisler sahihtir. Çünkü Hz. Peygamber b ir çok hadisinde âhir zamanda deccâlın geleceğini, Hz. Isa'nın da inip Islâm şeriatı ile âdil olarak hükmedeceğini, haç­ ları kırıp, domuzu öldüreceğini ve deccalm ölümünün de O'nun elinden olacağını haber vermiştir. Bütün bunlar bir çok tariklerle gerek Buhari ve Müslim'de49, gerekse di­ ğer güvenilir hadis kitaplarında rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber'in kıyamet âlam etlerinden haber vermesi sa­ dece Temimu'd-Dârî'nin verdiği yukarıdaki habere da­ yanmaz. O, Teniim'in anlattıklarını fırsat bilerek saha­ beye daha önce anlattıklarının hak olduğunu, şüphesiz vuku bulacağını belirtm ek için onu anlatm ıştır. Sonra ya­ zar ve onun gibi düşünenler hiç b ir yönden bâtıl'ın ya­ naşmadığı, Allah'ın şu sözü hakkında (ne düşünürler) : «O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir dâbbe (canlı) çıkarırız; o onlaar insanların âyetlerimize içtenlik40

S a h i h i M ü s lim (N e v e v i Ş e r h i i l e b e r a b e r ) , c. 16, s. 58-78, F e t-

h u fl B&ri, c. 13, 8. 76-90.

167


DETAYLI ELEŞTİRİ

le inanmadıklarım söyler.»50 Birçok müfessire göre bu­ rada geçen dâbbe, Müslim'in rivayet ettiği hadiste geçen Cessâse'dir. Âyette hadisi tasdik eden hiçbir şey yok mu? Özellikle âyet bunun kıyametten öncede çıkacağını red­ detmemiştir. Zira «Sözün başlarına gelmesine» bağlanan bu canlının çıkmasıdır, bizzat mevcut olması değil. H atta K ur'an'ın tabiri (sanki) bunun sözün vukuundan önce bu­ lunduğunu ima ediyor. c) Yazarın dipnotta Temim'in kıssasına getirdiği yo­ rum da : Herhalde coğrafya âlimleri bu adanın yeryüzün­ de nerede olduğunu tesbit etmek için araştırıyorlar! Son­ ra bize haber verirler o zaman biz de Temim efendimi­ zin! haber verdiği acayip şeyleri görürüz!» diyerek alay etmesi düşünce eksikliğinden ve dar ufuklu oluşundan kaynaklanıyor. Sayın yazar efendimize! soruyorum : «coğ­ rafya âlimleri yeryüzünün her tarafını keşfetmişler mi? Gerek karada gerek denizde hâlâ insan ayağının değme­ diği bir çok bölge vardır. H atta bilinen kıtalarda bugüne kadar meçhul olan yerler olduğu bilinmektedir. Afrika ve diğer kıtalarda henüz bilinmeyen bölgelerin olduğundan öyle zannediyorum ki yazar da haberdardır. Bir çok dağ­ lık bölgelerde hâlâ bilinmeyen nice m ağaralar vardır. Kaldı ki bunlar karada bilinmeyenler ya denizde! İnsan­ oğlunun yaşadığı arzın dörtte üçü denizlerle kaplıdır. Şa­ yet Temim'in sözünü ettiği adanın bugün bilinen b ir ada olduğunu farzetsek Temim'i buraya ve burada yaşayan canlıya m uttali kılan Allah Teala'nm başkalarını da m ut­ tali kılması gerekir mi? Temim bunu gördükten sonra ve Allah'ın takdir ettiği kadar gözlerden kaybolması caiz de­ ğil mi? 50 Nemi, 82.

168


SONNET MÜDAFAASI

Sonra hayvanın konuşmasında şaşılacak nedir; pa­ pağan insanların konuştuklarını aynen aktarm ıyor mu? İnsan aklı cansızları bile konuşturm a safhasına gelirken Allah'ın hayvanlan konuşturm a kudretini nasıl uzak gö­ rebiliriz ? 8 — Hz. İsa’nın Fazileti Hakkında Bir Hadis Ebu Reyye 144. sayfada şöyle d iy o r: «Hadislere ka­ rışan m esihiyattan biri de B uharî'nin Ebu Hureyre den rivayet ettiği şu hadistir : Buna göre Hz. Peygamber şöy­ le d e m iştir: «İsa İbn-i Meryem dışında şeytan her ço­ cuğa dünyaya gelirken dokunur; ona da dokunmaya git­ miş ancak araya bir örtü gerilmiş ve ona dokunamamış­ tır.» Resulullahtan işittiğim başka b ir rivayette şöyle der : «Adem oğlundan hiç kimse yoktur ki doğarken şeytan ona dokunmasın ki şeytanın bir dokunması üzerine o çığ­ lık atar. Ancak Hz. Meryem ve oğlu İsa bundan müstes­ nadır.» Yazar dipnotta da şunları söyler: «Buhari’nin ri­ vayet ettiği ,b u hadisi îbn-i Hacer şerh ederken şöyle der : «el-Keşşaf sahibi (ez-Zemahşerî) bu hadise dil uzatmış ve onun sıhhatini kabul etm em iştir. Aynı şekilde er-Râzi de buna dil uzatmış ve bu haberin naslarla çelişen bir haberi vahid olduğunu belirtm iştir.» Buna cevap olarak derim k i : a) Herşeyden önce bu hadis Buharı, Müslim ve diğer hadis im am ları tarafından rivayet edilen Sahih bir hadistir. Hadisten anlaşılan hususlar Hz. Meryem'in anne­ sinin yaptığı b ir duanın icabetinden ibarettir. Nitekim Allah Teâla onun şöyle dua ettiğini bizlere b ild iriy o r: «...ona Meryem adını verdim onu ve zurriyetini lanetli şeytanın şerrinden koruman için sana sığuuyormn.51 He51 Âl-i îmran, 36.

169


DETAYLI, ELEŞTİRİ

vasmdan konuşmayan Hz. Peygamber'in, Peygamber kar deşlerinden birisinin veya başkasının herhangi bir özelli­ ğini veya faziletini açıklamasının ne zararı var bilmiyo­ rum. Bu eğer b ir şeye delalet edecekse ancak Hz. Pey-< gamberin yüceliğine, O'nun tebliğdeki emanetine ve İs­ lâm dininin beşerden gelmeyen İlâhi b ir din olduğuna de­ lalet eder. Zira beşerden kaynaklansaydı, Peygamberleri bu şerefli ve yüce mevkilerde göstermeye özenmezdi. Hzv îsa veya bir başkasına isnâd edilen bir özellik diğer pey­ gamber kardeşleri için bir eksiklik demek olmadığı gibi, O'nun diğerlerinden daha üstün olduğunu da bildirmez. Daha az faziletli bir insanda bulunan bazı vasıfların on­ dan daha faziletli bir insanda bulunmadığı bir gerçektir. Bu, O'nun efdaliyetine b ir zarar getirmez. Çünkü O da kendisini enüstün kılan bazı vasıflara sahiptir. Bir çok âlim tarafından da belirtildiği gibi bu hadisi söyleyen Hz. Peygamber, söze dahil değildir. Başka b ir hadiste de ri­ vayet edildiği gibi, Hz. Peygamber şeytanın herhangi bir iğvasma uğram am ıştır. Durum ne olursa olsun yukarı­ daki hadiste Hz. Isa'nın bizim peygamberimizden daha faziletli olduğuna işaret eden herhangi b ir şey yoktur. Ya­ zarın da belirttiği gibi bazı Hristiyan papazlarının bâtıl akidelerini isbat etmek için bu hadise sığınmalarına ge­ lince, bu onun iddia ettiği gibi, hadisin bâtıl olduğunu ve onu reddetmeyi gerektirmez. Esas vebal hadisin m âna­ sını tahrif ederek başka yorum lara hamledenin üzerinedir. b) Bu hadis gerek isnad yönünden, gerekse m a'na yönünden sahihtir. M uhakkiklere göre reddetmeyi gerek­ tirecek bir manası yoktur. Zira akıl ve nakille çelişen bir durum söz konusu değildir. Burada bütün mesele bazıla­ rının hadisi akla ve nakle muhalif zannederek reddetm iş olmalarıdır. Mutezileden Kâdi Abdu'l-Cebbar ve ez-Ze170


SÜNNET MÜDAFAASI

‫م[ا‬.‫ام‬ -de ‫'■ ؛‬,.،-[ bunlardandır. ez-Zemahşerî hadisin sıhhatin dr ‫ا‬،'‫ ا ال ﻟﻠﻰا‬etse de sahih olduğu takdirde mânâsının ’‫\ﻣﺎأ‬ 1‫ ا‬olaeağım b e lirtm iştir: «>'ani her doğanı şeytanın * ,‫ اا ال ا‬.‫ ﻟﺼﺠﺎ; اا‬ümid eder. Ancak Meryem ve oğlu bundan III،■ ■İmadır. Zira ikisi de m asum dur. Aynı şekilde Mer١■III ve Hz. İsa'nın vasfını taşıyan herkes için de böy ١٠٠(‫■؛‬. -tıpkı Allah Teâlanın : «(şeytan)... ben bütün in uıı azdıracağım aııcak sâlih kulların müstesna (■•»■ 52« Avi'iiııdc belirtildiği gibi. (Hadiste geçen) çığlık atm aktan III.‫ ا؛ ألااا‬.şeytanın ، bu hararetli arzusunu temsil etm ektir s.ıııki ona dokunuyor ve elleriyle onu dövüyor gibi. Bazı aşcvilerin anladıkları veçhile gerçekten bir dokunma ،، V،• diirtükleme söz konusu değildir . ‫ <ة‬1‫ ﺀ‬-olsaydı şey İllin dokunma dürtm elerinden dünyayı çığlıklar kap .)(.١١،١١ Görüldüğü gibi ez-Zemahşeri hadisin kesin olarak . ■..‫ ااا‬1‫؛‬ ‫ ا‬olmadığını söylemiyor.53 Bir çok âlime göre bu illaki dokunma gerçektir. Şeytan bunu Hz. Meryem ve‫;؛‬ hına yapmak istemiş ancak Hz. Meryem’in annesinin‫(‘؛‬ i< -yaptığı duâya icâbet edildiği için bunu gerçekleştireme ın şt‫؛‬ -‫؛‬i'. Dokunmanm olmasını gerektirmez. Bu da pey -Kamberler ve onların yolunu izleyen seçkin, ihlaslı in anılar için böyledir. Binâenaleyh hadis, yazarın anla •1، ‫ ا ' آا‬gibi, Allah Teâlanm «Benim hâlis kullarına karşı -İlin hiç gücün yoktur...»54 «ben bütün insanları azdı■.،" -ağım ancak senin hâlis kolların müstesna»55 âyetle -،» ■ no muhalif değildir. Zemahşeri'nin zannettiği gibi dün‫؛‬-I <‫ ﺻﺴﻞ‬çığlıklarla dolması gerekmez. Zira hadise göre bu ta vı M 55

H ic r 39. l،kz. E z -Z e m a h ş e ri, T e f s ir u ’l K e ş ş a f, D â r u i M u s h a f c. 1, s. 172, K a h ir e (M trc .). H ic r 42, l s r â 65. H ic r 40, s â d 83.

171


DETAYLI ELEŞTİRİ

sâdece doğum esnasında meydana gelmektedir. Daha sonrası için değil, m üşahade ile hükmedecek olursak do­ ğarken ağlayarak bağırıp çağırmayan hiç kimse yoktur. Bunu da inkar etmek inattan başka b ir şey değildir. Ha­ dislere dil uzatırken Zemahşeri’nin sözlerine dayanmak doğru değildir. Burada bilinmesi gereken b ir hususa işâret etmek istiyorum ez-Zemahşeri, tefsir ilminde imam olmakla birlikte sahih hadislerin tesbitinde kendisine m üracaat edilemez, çünkü o hadis âlimi olmadığı gibi hadislerin ricâli ve illetleri konusunda uzman değildir. Nitekim ei-Keşşaf adlı tefsirinde gerek peygamberlerin kıssaları ve gerekse diğer yerlerde nice mevzü hadislere yer vermiştir. Şayet yazar güvenilir bir araştırm acı olsaydı meseleyi tek taraflı sunmazdı, oysa ona düşen hadisi sahih kabul edenlerin görüşlerini ve bakış açılarını da ortaya koyup tartışm aktı, ondan sonra da dilediğini seçmekte h ü r olur­ du. Ancak yazarın takip ettiği m etod her şeye tek taraflı bakan insafsız kimselerin m etodu gibidir. Onun için bir­ çok hatalar işlemiştir. Bakm Muhakkik alimler ve bu konuda neler söylü­ yorlar. İbn-i Hacer, Fethu’l B âri’de56 Zemahşerinin iti­ razını zikredip doğru olmadığmı belirttikten sonra şöy­ le der : «hadisin lafızlarından anlaşılan m anada herhangi b ir müşkil yoktur. Sabit olan peygamberlerin ismetine muhalif de değildir. Bilakis haberden anlaşıldığına göre şeytanın doğan her çocuğa dokunması m üm kündür. An­ cak Allah'ın hâlis kullarına dokunması herhangi b ir za­ ra r vermez j Nitekim bu halis kullardan Hz. Meryem ve oğlu bundan istisna edilmiştir. Çünkü şeytan âdet-i veç56

Fethu’l B&ri, c. 8, s. 170.

172


SÜNNET MÜDAFAASI

‫ا‬،‫ اا‬،‫ م‬dokunmaya gitmiş aralarına bir perde gerilmiştir, Hz. Mı-ıvem ve oğluna has olan özellik de budur. Hadise Kore şeytanın diğer halis kullara m usallat olabilmeği anIlışılmaz.57

Kurtûbi tefsirinde şöyle der : «Katade dediki, şeytan ‫ ااا‬Isa ve annesi hariç doğan her çocuğun böğrüne do،umur, şeytan onlara giderken aralarına bir perde gerildi ve dokunma boşa gitti. Âlimlerimiz dedilerki; Şâyet böy‫ا‬،‫ م‬olmasaydı onlara yapılan tahsisin b ir manası kalmaz(1( Binaen aleyh şeytanın dokunması dokunulan kişiyi dalâlete süriiklemesi ve azdırması m anasına gelmez. Böyİr bir düşünee oldukça yanlıştır. Nitekim şeytan niee pey)‫؟‬amberlere ve velilere ifsad ve iğva yolları ile musallal olmuştur. Butlunla beraber Allah Teâla onları şeytanin hedefinden korum uştur. «Benim kullanma karşı seilin her hangi bir gücün yoktur.» dedi gibi.58 Fafır-i Râzi, Kâdi Abdül Cebbâr'ın reddettiğine dair sözlerini naklettikten sonra şöyle der : «Bilki bütün bu vecihler muhtemeldir. Ancak bu ihtimallerle bir haberi reddetmek eâ‫؛‬z değildir. Yine de en doğrusunu Allah biIir»59 daha sonra sözlerine devamla der ki ‫« ت‬bazı ehl-i sünnet âlimlerinin bu gibi sahih hadisleri tevil ederken 57

Y a z a n n d ile d iğ in i a lıp d ile d iğ in i t e r k e t t i ğ i k o n u s u n d a b u ­ r a d a y a p tığ ı a l ın t ı d a b u n u k u v v e t l e n d i r m e k te d i r . îb n - i H a c e r 'in , Z e m a h ş e r i v e R â z i’n i n h a d i s t e n ş ü p h e d u y m a l a r ı ile ilg ili n a k le ttiğ i s ö z le ri n a k l e d e r k e n H â f ız m h a d is e v e r d iğ i m a n a y ı v e r m e m i ş t i r k i b iz b u m a n a y ı b u r a y a a ld ık ، T a b ik i y a z a r b u n u iç in d e g iz le d iğ i d ü ş ü n c e y i d o ğ r u l a m a k iç in y a p ­ m ış tır .

59

B kz. Fahru’d-Din e r-R â z i, e t- T e f s ir u ’l-K e b ir, c. 2, s. 658 B ol a k .

173


DETAYLI ELEŞTİRİ

felsefecilerin safsatalarına meylettikleri için Mutezililere tâbi olmaları şaşılacak b ir şeydir. Oysa bu hadislerin zâhiri manalarıyla kalm aları ne bir suyu bulandırır ne de bir yolu daraltın»* (Şimdi sayın Ebu Reyye'ye sor­ mak istiyorum) nakillerde bulunurken im am Fahreddin er-Râziye iftira edip demediği şeyleri ona mal etmek gü­ ven, emanetle bağdaşır mı? Sizin er-Râzi'den yaptığınız nakil, onun bu hadise dil uzattığını iddia etmeniz söy­ ledikleriyle bağdaşıyor mu? Halbuki; görüldüğü gibi er-Râzi, Kâdi Abdulcebbâr'm hadisten duyduğu şüpheleri naklederek bunlan reddetm iştir. Ancak yazar çoğu kez acele davrandığı için bu hatalara düşm üştür. Çoğu de ihtiyaç duyduğu için naslan kasıtlı olarak tahrif et­ miştir. im am Âlüsi de tefsirinde ez-Zemahşerî'nin görü­ şünü naklettikten sonra şöyle der : «Bu konuda b ir çok hadisin bulunduğu açıktır. Ekseri sahih hadis kitapların­ da tedvin edilmiştir. Onun için bu, herhangi bir çelişki arzetmez. im am Cafer es-Sâdık da bunu rivayet etmiş ve kabul ile karşılamıştır.» Alûsi bunu müteakiben önce Kâdi Abdülcebbar sonra da ez-Zemahşerî nin bu konu­ daki görüşlerini çürütmeye başlar. 9 — Hz. Peygamber'in Göğsünün Yarılması İle İlgili Hadisi Yalanması 146. sayfada Hz. Peygamber'in göğsünün yarıldığını bildiren hadislere şüphe sokmuş ve bu konuda alaylı bir uslub kullanmıştır. Ayrıca —aralarında hiçbir ilişki ol­ mamasına rağmen— bu hâdise ile Hristiyanlık akidesin­ de Hz. Isa'nın çarmıha gerilmesi arasında bir ilişki kur­ m uştur, hatta çarm ıha gerilme akidesini savunmak için A ynı yerde bu alıntıyı bulm ak m üm kün olm adı (Mtrc.

174


SÜNNET MÜDAFAASI

،٠.1 h;ı sarfettiğini görüyoruz.، Bundan başka keyfi ne di­ li-is e söylüyor. Bunun iki sebebi olabilir. B irincisi: Ya yazar bir münafık olup (bu yolla) ha­ kiki veçhesini, içinde gizlediğini ve kötü emelini ortaya ١٠■ı k arm ıştır. İkincisi : Yahut bir yağcı ve yardakçı olup hristiyan­ lara özellikle misyoner ve m üsteşrik efendilerine hoş gÖrünmek istemiştir. Her iki durum da şer ve dalalettir. Hz. Peygamber'in (Allah'ın emriyle) göğsünün y anl­ ılığını bildiren hadis sahihtir. Bu da birisi küçüklüğün­ de süt annesi Halime es-Sâdiyye'nin yanında iken diğeri de Isra ve miraç gecesinde olmak üzere iki defa teker­ rür etm iştir. Ki bu İkincisi Buharî ve Müslim'de mevcut­ tur. H atta bu iki defadan başka vahyi elakki etmeye hazırlamak için kısa aralıklarla bunun tekrar edildiği de söylenmiştir. Hâfız îbn-i Hacer, FethüT Bâri'de şöyle der : «Bazıları isra gecesinde Hz. Peygamberin göğsünün yanldîğını redderek bunun henüz küçükken süt annesinin ya­ nında iken yapıldığını ve bunu inkar etmediklerini söy­ lerler. (bunlardan başka) Bi'set ile beraber de Hz. Pey­ gamber'in göğsünün yanldığı ile ilgili birçok rivayet tesbit edilmiştir. Nitekim Ebu Nuâym «ed-Delâil» adlı ese­ rinde bunları tahric etm iştir. Bunların her birisinin bir hikmeti vardır. Bunlardan birincisi Müslim'de Hz. Enes tarafından rivayet edilen hadiste diğer varyantlardan faz­ la olarak yer verilen ifadelerde de belirtilm iştir. (Buna göre Cebrail) b ir parça et çıkaarrak «işte bu şeytanın şen­ deki nasibiydi» der. Bu çocukluğunda yapılmıştır. Bunun üzerine o şeytandan korunm uş olarak en mükemmel tarz­ da yetişmiştir. İkincisi bi'set ile beraber yapılm ıştır ki bu da şerefini arttırm ak ve en temiz hal üzerine kuvvetli 175


DETAYLI ELEŞTİRİ

bir kalp ile vahyi alması için yapılmıştır. Üçüncüsü ise miraca çıkmak istediği zaman olm uştur ki, bu da onu m üracaata hazırlamak için yapılmıştır. »60 Hz. Peygamber'in göğsünün yanlm ası ile Hz. İsâ'nın çarmıha gerilmesi arasındaki ilişki neresindedir anlaya­ mıyorum. Göğsün yarılması sahih senedlerle sabit, doğru, hak ve mümkündür. Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi ise bâ­ tıl olduğu gibi akla ve nakle de m uhaliftir. K ur'an ke­ sinlikle bunu reddetm iştir. Allah Teâla şöyle buyuruyor : «... oysa onu öldürmediler ve asmadılar fakat (İsa) on­ lara benzer ‫؛‬g österildi. Onun hakkında anlaşmazlığa dü­ şenler, ondan yana tam bîr kuşku içindeler. O hususta bir bilgileri yoktun Sadece zarına uyuyorlar, onu yakinen öldürmediler, Bilakis Allah1onu katına yükseltti. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.61 Eski çağlar­ da göğsün yarılmasına insan ihtimal vermese de tıbbın müthiş b ir şekilde ilerlediği asrımızda uzak görmek uy­ gun olmasa gerek. H atta insan hayatının bağlı olduğu kalp ve beyin gibi organlarda bile ameliyatların yapıldı­ ğını görüyoruz, bunu reddetm ek bıçaksız ve yarasız mey­ dana gelen bu nebevi mucizeyi inkar etmeyi âdet edinen­ lere yaraşır. Yazar bütün bu haksız yere yaptığı hucum ve kına­ m alardan sonra İsrailiyat ve mesihiyyat ile ilgili geniş bilgi edinmek için Tefsir, hadis ve tarih kitapları ile Goldzier ve Won Kram er gibi m üsteşriklerin kitaplarına m ü­ racaat etmemizi öneriyor. Bununla o hakiki kimliğini or­ taya koymuştur. Aslında onu bütün bu hata ve yanlış­ lıklara sevkeden husus kendisine imam kabul ettiği mis­ yoner ve m üsteşrik hocalarına tabi olmasıdır. 60

c . 7, S. 161.

61

N isa, 167-158

176


SÜNNET MÜDAFAASI

Yazar çağdaş sebeiler olan bu yahudilerin İslâm ’a ve ıniislümanlara karşı içlerinde gizledikleri kin ve nefreti Körmemiştir. Bunlar kötü emellerine ulaşm ak için gi­ recek bir gedik bulam adıkları için sünnete şüphe düşür­ meye çalışarak bu İlâhi nuru söndürm ek istediler. «An­ cak kâfirler hoş görmese de Allah nurunu tamamlamak lster،»62

62 Tevbe, 32

177


EBU HUREYYE (R،A.) Ebü Reyye, kitabının elli sayfadan fazlasını büyük sahibi Ebü Hüreyye (r.a.)'nin hayatına ayırmış bulun­ m aktadır. (Bu elli sayfada) kendisine izafe etmediği bir kötülük ve bir eksiklik kalm am ıştır. Bölüm Ebü Hureyre'ye tahsis edildiği halde başka sahabilere de dil uzat­ mış ve onu cerhettiği gibi onları da cerhetm iştir. Bütün sahabilerin âdil olduklarını savunan ehl-i ilmin cum huru ile de alay etmiş ve onlara demedik şey bırakm am ıştır. Bunun için Ebu Reyye'nin bu konudaki görüşlerini tenkide geçmeden önce bu meselede hak yerini bulsun diye genel olarak sahabe hakkında birşeyler söylemeyi gerekli görüyorum. SAHABENİN İSLÂM'DAKİ YERİ Hadis im am larına ve âlimlerin örfüne göre sahabi, iman ederek Resülullahla biraraya gelmiş ve iman üze­ re ölmüş kimselerdir. Resullulah'ı gördükten sonra irtidat edip ve bu hal üzere ölenlere sahabi denmez. Sahih olan kavle göre irtidat ettikten sonra tekrar tevbe eden­ ler yeniden sahabi kabul edilirler. Aynı şekilde zahiren îslâm olup içinde küfür olan nifak ehli sahabi olmak şe­ refinden m ahrum durlar. Allah ve Resulü de böyle kim­ selerin nifaklarını ortaya çıkaracaklarını tekeffül etm iş­ lerdir. Âlimlerin Cumhurune göre sahabi olmak için ki­ şinin Hz. Peygamber ile beraber uzun b ir m üddet kal­ 179


EBU HUREYRE CR.A.)

ması şart değildir, O'nunla birlikte cihad etm iş ve Allah yolunda infak etmiş olmak da gerekmez. Ancak bazı âlimler onunla beraber uzun b ir m üddet kalmayı ve yine birlikte b ir veya iki savaşa katılmış olmayı şart koşmuş­ lardır. H em ekadar Cumhur Hz. Peygam berle beraber uzun b ir m üddet kalmayı onunla birlikte savaşa katıl­ mayı ve Allah yolunda infak etmeyi şart koşmasa da uzun bir zaman beraber bulunan, ondan çok hadis işiten veya beraber savaşa katılan, ona yardım etmek için ca­ nını ve malını feda etmekten esirgemeyenleri böyle ol­ m ayanlardan daha üstün faziletli olarak kabul etm iştir. Hafız îbn-i Hacer «Nuhbetu’I Fiker» şerhinde şöyle d e r : «Hz. Peygamber'den ayrılmayıp onunla beraber savaşa katılan veya onun sancağı altında canını veren sahabilerin sürekli beraber bulunmayan veya sadece b ir defa huzurunda bulunanlardan yahut onunla az b ir şey konu­ şan, onu bir defa yakından gören veya uzaktan gören ve­ ya onu çocukken görenden daha üstün olduklarında hiç­ b ir şüphe yoktur. Ancak hepsi de sahabi olma şerefini haizdirler. Hz. Peygamberden bizzat hadis işitmeyenlerin hadisleri rivayet yönünden mursel kabul edilirler. Bunun­ la birlikte bunlar da onunla sahabi olma şerefine nail oldukları için sahabeden sayılırlar. 1 Buna Allah Teâlanın şu sözü de işaret eder / «...el­ bette içinizden Mekke'nin fethinden önoe (Hak yolda, har­ cayan ve savaşanlar ötekilerle) bir olmaz, onların dere­ cesi sonradan infak eden ve ‫؛‬savaşanlardan daha büyük­ tür. B u n u n la beraber Allah hepsine de en güzel sonucu vadetmiştir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.»2 1 ea-N u hb e Şerhi, s. 37. 2 H adid 10.

180


SÜNNET MÜDAFAASI

SAHABENİN ADALETİ Muhaddis, fakih ve usulculerin cum huruna göre sahabilerin tam am ı adalet sahibi k im selerdir: Bundan m aksat ş u d u r : yâni onlar sahip oldukları kuvvetli iman, takva, ‫؛‬m ürüvvet, yüce ahlak gibi vasıflar ve safsata islerden uzalc olm aları sebebiyle kasten Hz. Pevgamber’e yalan isnad etmezler. Voksa adâletten m aksat onlar bütun masiyeterden, hata ve nisvandan m asum durlar, demek değildif. İlim ehlinden hiç kimse hövle dememiştir.. Onların adaletine sahibi oldukları arzusuna tabi olan bidât ehlinden bâzı kimseler dışında hiç kimse muhalefet etmemiştir. Onların görüşleri ve sözleri kâle alınmaz, zi­ ra hiçbir delile dayanmaz, burası bu görüşlere genişçe yer vererek tartışm ak için uygun değildir; onun için bu­ rada bu kadarla yetineceğiz. Sahabenin adâleti sabit ve bilinen b ir husustur. Zira onlann âdil oldukları bizzat Allah tarafından bildirilm iş­ tir. Onların temiz olduklarım, en hayırlı, en âdil, en yüce ve m uttaki b ir topluluk olduklarını haber veren de yine Allah Teâla'dır. Bir âyette şöyle buyuruyor : «Böylece biz vasat bir üm m et lald ık ...»3 Buradaki vasat seçkin ve âdil demektir. Zira her şeyin vasatı hayır ve adâletidiı. Bir başka âyette «Biz SİZİ insanlar arasından çıkarılıruş en hayırlı üm m et kıldık zira SİZ iyiliği emreder، Köttilükten sakındırır ve Allaha iman edersin iz»4 Şüpbeşiz her iki âyetin hitabına ilk m uhatab olanlar sahabilerdir. Allah tcâla başka b ir â y e tte : «Muhacirlerden ve Ensârdan (İslâm’a girmekte) ilk öne geçenler ile bunlara güzelce tâbi olanlar... Allah onlardan razı olmuştur, on3 Bakara, 143. 4 Al-i imrAn ‫ﻫال‬

1B1


EBU HUREYRE (R.A.)

lar da O’ndan razı o!muştur»5 bir başka âyette : «Allah ağacın ‫؛‬altında sana biât eden müminlerden râzı olmuş­ tur... »6 diğer bir âyette «Muhammed, Allah'ın resuludıır, onunla beraber bulunanlar kâfirlere karşı şiddetli kendi aarlarmda merhametidirler...»7 buyurm uştur. Da­ ha bunlara benzer birçok âyette onlar tezkiye edilmiş faziletleri yüceltilmiş, sâdık bir imana, ihlasa ve yüce ahlaka sahip oldukları belirtilm iştir. Yerde ve gökte ken­ disine hiçbir şeyin gizli kalmadığı yüce Allah'ın tezki­ yesinden sonra hangi tezkiyeden söz edilebilir. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) de onların kö­ tülüklerden uzak ve âdalet sahibi olduklarını belirtmiş ayrıca onların şeref ve hukukunu tanımaya, fazilet sahibi oldukları için onlara eziyet etmemeye ve dil uzatm am a­ ya davet etm iştir. Buhâri ve Müslim'de yer alan merfu bir haberde şöyle d e r : «Benim ashabıma sövmeyin nef­ sim elinde olan Allah'a andolsunki sizden biriniz Uhud dağı kadar laltrn ‫؛‬infak ‫؛‬e tse ‫؛‬onlardan birisinin veardiği bir ölçek hatta yan ölçek derecesine ulaşmaz» gerek Buhari ve Müslim'de gerekse diğer güvenilir hadis kitaplannda m ütevâtir bir habere göre Hz. Peygamber şöyle buyur­ m uştur. «İnsanların en hayırlısı bana yakın olandır, son­ ra da onlan tâkib edenlerdir...» Tirmizi (süneninde) ve ibn-i Hibban Sahih'inde Hz. Peygamber'in şöyle dediği­ ni naklederler. : «Ashabım konusunda Allah'tan korku­ nuz, onlara kin ‫؛‬beslemeyin, onlan seven beni sevdiği için sever onlara buğzeden hana Ibuğzettiği için buğzeder, on5 Tevbe 100. 6 Feth 18. 7 Feth 29. 182


SÜNNET MÜDAFAASI

lara eziyet eden batla ¡eziyet etm iş olur. Bana eziyet eden Allaha eziyet etmiş olur. Allah’a eziyet edeni Ailah hemen (belası) ile tutuverir.» el-Bezzar, Müsnedin'de sika ravilerle verdiği bir ‫؛‬٢ vayete göre Hz. Peygamber'in şöyle dediğini nakleder : «Allah, Nebi ve Resuller müstesna, ashabımı bütün cin ve insan topluluğuna seçkin kılmıştır.» Tarihî hakikatler bu hadisin doğru olduğunu her yönüyle doğrulamış٤١٢. Sahabe'nin tarih ve siyerine vakıf olanlar, onların sahip oldukları ilim, amel, takva, güzel ahlak, heva ve hevesten uzak olma gibi vasıflarına vâkıf olanlar bunun bir gerçek olduğunu bilirler. Başta Râşid halifeler olmak üzere büyük sahabiler, her sahabinin sadeee peygamberi görerek sahabi adını alsa da faziletin sahibi olduğunu bilirlerdi. Rivayete göre bir bedevi Hz. Ömer'e gelerek Hnsar'ı hicveder Hz. Ömer onlara «sâyet Resulullah'ın ashabından olmasaydı ne olacağım bilemiyorum ama hakkından gelirdim, ancak o bir sahabidir.» der, görüldugu“ m üsam aha tanımayan Hz. Ömer'in sahabi olma şerefini haiz olduğu için bu zâtı bırakın cezalandırmayı ona bir kınama bile vermemiştir. Allah'tan ve U sûlünden bu zikrettiğimiz âyet ve hadişler varid olmasa dahi, hiçret etmeleri, mallarım v e ÇOcuklarını terketmeleri, İslâm 'ın zaferi için cihad etmeleri, mallarım harcam aları, Allah yolunda babaları ve oğullarını dahi öldürmeleri gibi hallerinden dolayı kesinlikle âdil oldukları, nezih ve emin im s e le r olup kendilerinden sonra gelen bütün insanlardan faziletli olduklara neticesine varılabilir. İslâm âlimleri sabahenin bütün bu özelliklerini târif etmişlerdir. Hâfız Ahmet el-Beyhaki, din akıl ilim ve zeka yönünden kim olduğu bilinen im am Şâfii'nin eski bir risâlesinde sahabeyi lâyık -1 veçhile öv‫ل‬83


EBÜ HUREYRE (R.A.)

dükten sonra şöyle dediğini n ak led er: «onlar bütün ilim­ lerde bizden üstün oldukları gibi, içtihad, takva ve akıl yönünden de bizim fevkimizde insanlardı (onlann görüş­ lerinden) ilim elde edildi ve onunla istinbat yapıldı on­ ların görüşleri bize göre bizim görüşlerinizden daha iyi ve evladır.»8 İm am Ebu Zurâ er-Râzi de d e rk i: «Saha­ beyi ayıplayan birisini görürsen bil ki o zındıktır. Zira Resül hak, Kur an hak, getirdiği hüküm ler de haktır^ Bütün bunlar sahabe vasıtalarıyla bize geldiğine göre Bur^ar^^zındıklar ve benzerleri—'ın m aksatları bizim sâhrdTenmizi (sâKabeJ^ceriıegereF kitap ve sünneti ibtal *etmektir. Onlar cerhedilmeye daha layıktırlar zira onTer zındıklardır' M

-

I

İM

M

---------------------------------------------------------------------------------------------------- ---------------

Allah'ın Ebu Zur'a (r.a.) ,nin lisânına ilka ettiği bu söz ne hikmetli sözdür. Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer'in bazı sahabilerin rivâyetleri için başkalarına m üracaat et­ meleri ve ikinci b ir şahidi talep etmeleri —ki bu da oldukça azdır— bu konuda bir şüphe meydana getirme­ sin, zira bu itham ve cerhetmek için değil yakin hâsıl olsun diye fazladan yapılan bir araştırm adır, iki râşid Halife bu ihtiyatlı hareketleri ve övgüye değer titizlik­ leri ile rivayetleri tesbit için sağlam metodun temelini atmış oldular, buna en güzel şekilde delalet eden Hz. Ömer'in (r.a.) Ebu Musâ el-Eşarîye söylediği sözüdür, riva­ yet ettiği bir hadisi Resulullahtan işitirken duyan başka bir şahidi getirmesini kendisinden istedikten sonra şöy­ le demiştir. «Ben seni itham etmiyorum ancak bu (söy­ lediğin) Resulullahın hadisidir» bu açık sözden sonra sa­ habeye hucum edilerek itham edilir, zan altında tutula­ bilir mi? 8

Îbnu’s-Salah, M ukaddim e, s. 263.

184


SÜNNET MÜDAFAASI

MAZLUM SAHABİ EBU HUREYRE Bildiğim kadarıyla sahabeden Ebu Hureyre (r.a.) ka­ dar zâlim tenkid oklarına hedef olan başka b ir sahabi yoktur, bu zâlimâne saldırıların izleri çok uzaklara da­ yanır. Alíame îbn-i Kuteybe «Te'vil-i M uhtelefil Hadis» adlı kitabında en-Nazzam ve benzerleri gibi bidat ehlinin Ebu H ureyreye yaptıkları birçok saldırıları nakletmiştir.9 İslam âlimi sayılan hiç kimsenin Ebü Hureyreye, kadrini düşürecek derecede saldırdığını bilmiyorum. Son­ ra m üsteşrikler çıktılar daha önce hn işi ya p a n)ar lerini aldılar, onları arttırarak geri bize iade ettiler, son. ra sözlü fikirler ve zâlımane hükümlerle karsımıza çıktılar._ Herhalde m üsteşriklerin, kökü haçlı saldırılarına uzanan bu hamlelerinin arkasındaki m aksatlarının ne ol­ duğunu belirtmeme gerek yoktur. Onların m aksadı İs­ lâm'ın direklerini yıkmaktır. M üslümanlardaki İslâm ruTrnnu zayıflatmaktır. Ancak bu şekilde devletlerinin a r­ zu ettiği ekonomik sömürgecilik ve insanları köle edinme projeleri gerçekleşebilir. Allah da şâhiddir onların bazen sahabeye bazen de sünnete dil uzatm aktan tek gayeleri İs­ lâm şeriatının ikinci kaynağı olan sünnete şüphe düşür­ mek ve ona olan güveni azaltm aktır. M üslümanlar sün­ netten şüphe duyar ve ona olan güvenleri azalırsa bu sefer K ur'an da anlaşılmaz hâle gelecektir. O zaman vay Islâm 'ın halinel „Müsteşrikler çağdaş^ bâzı müslüman ya­ zarları etkilemede bir ölçüde başarılı oldular. Bu yazarlar 9 Aslında imam ibn-i Kuteybe ‫؛‬kitabında, Nazzam ve benzer­ lerinin genel olarak Muhaddislere özel olarak da Ebu Hurey re’ye olan hucumlannı zikreder sonra da âlim ve araş­ tırmacı bir eda ile hadis ve ehlini müdafaa eder, ümid ediyoruzki Allah bu sebeple kendisini mükafatlandırır.

185


EBU HUREYRE (R.A.)

onların peşlerinden giderek hiçbir delile dayanmayan iddialarım tekrarlayıp durdular; hatta kendilerinden de bir şeyler katarak arttırdılar. Hem m üsteşrikler heııı de bu çağdaş yazarlar bilim, ta ş tır m a ve tenkTd hürriyeti adı altında zehirlerini kustular‫ ؛‬Bum dTalarm ın gerçek ilim, sağlam araştırm a ve nezih tenkitle bağdaşmadığını Allah ta bıîır, ilimde derînleşenler de. (Son olarak) Ebu Revye" geldi ve bütün bu söylenenleri tekrarladı hatta çamura biraz daha su katarak kitabında «Ebu Hureyre» başlığı altında uzun b ir bölüm a n ıra ra k her türlü kırıcı sözlerle doldurdu. Burada Ebu Hureyre V ebaşka'sababilere h ü cum e d ^ k onları yalan ve uydurmacılıkla suçladı. Bu konuda ibn-i Kuteybe'nin Nazzamdan yaptığı nakilleri tekrarlayarak tıpa tıp ona tâbi oldu. Bu bölümün her sayfası hiç bir araştırm acıya yakıştıramadığimiz ilm f Tıatalarla doludur. Onun için açıkça diyebilirim ki, yazar bu konuya girerken sağlam araştırm a olarak nitelendirdiği peşin fikirlerle donanmış vaziyette başlamıştır*. Oysa nezih İlmî a ş t ı r m a kaideleri, araştırm acıdan, incelemeye başlarken o konudaki bütün madde ve metinleri toplamasını sonra kendisini her türlü heva ve peşin fikirden tecrid etmesini ister. Daha sonra kişi vardığı hüküm hakka en yakın hüküm olsun diye nasları mukayese eder, tetkik eder, inceler ve derinden araştırır. Fakat arzusu doğrultusunda istediğini alıp istediğini terketm ek sağİlkli araştırm a ve tutarlı tenkit kaideleri ile bağdaşmaz. Yazar gayesine ulaşmak için nakillerde bulunurken bir kısmını kırparak diğer bir kısmı ile yetiniyor. Tıpkı (ayeti okurken) «sarhoşken» ifadesini terkedip «Namaza yaklaşmayın» di^n(B ektâşi) gibi gayesine hizmet etmeyen bazı kuvvetli rivayetleri terkederken kendisini des~ tekleyen her zayıf rivayetten delil getirmiştir.


SÜNNET MÜDAFAASI

îftira ediyorum veya insaf hududunu aşıyorum zan­ nedilmesin diye birçok örnekten bazılarını vermekle ye­ tinmek istiyorum. s. 168'de Ebu H ureyreyi yalancılıkla itham etmeye başlar başlamaz aynen şöyle diyor : «Zubeyr (Ebu Hureyrenin) hadislerini işitince doğru söyledi, yalan söyledi dedir,» Bu şekilde nakledince sanki Zübeyr'in Ebu Hu­ reyreyi yalancılıkla itham ettiği anlaşılıyor. Söyledikle­ rimin doğru olduğunu görmek için şimdi de metnin ta­ mamım verelim. el-Bidâye ven-Nihaye sâhibinin naklet­ tiğine göre : «Urve, Hz. Zübeyr’den rivayet ederek şöyle der : «Babam bana dedi ki, beni bu yemenliye yaklaş­ tırır mısın —Ebu Hureyre yi kastederek— zira o Hz. Pey­ gam berden çok hadis rivayet ediyor. Ben de onu yaklaş­ tırdım. Ebu Hureyre hadis naklediyordu babam da doğ­ ru, yalan...» diyordu, dedim ki! babacığım (bâzen) doğ­ ru (bâzen) yalan sözünden ne kastediyorsun, dedi ki «Onun bu hadisleri Resulullah'tan işittiğinden hiç şüphe etmiyorum lâkin bâzılarım olduğu gibi naklederken bâzılarım aynen (Hz. Peygam berin lafızlarıyla) nakledeme­ di. »10 bu metnin tam am ından yazarın vardığı sonuca şehadet edecek bir şey görülüyor mu? Hesabına gelen bâzı rivayetleri alıp kuvvetli olduğu halde hesabına gelmeyenleri de terkettiğine dair bir ör­ nek : 192. sayfada Hz. Ömer’in, Ebu H ureyreyi Bah­ reyn’e vali olarak tayin ettikten sonra güvenilirliğini ih­ lal eden bâzı şeyleri duyunca görevinden azledip yerine başkasını tâyin ettiğini ve Hz. Ömer'in ona hakaret ede­ rek sert konuştuğunu aktarm asıdır. Keşke yazar bunun kaynağını zikretseydi de güvenilir bir kaynaktan olup


EBU HUREYRE (R.AJ

olmadığını görseydik. Şimdi aynı kıssayı sahabe tarihleri içinde en güveniliri olan «e!-İsâbe»ll den nakletmek is­ tiyoruz : «Abdurrezzak dedi ki bize Mâmer Eyyup'ten O'da ibn-i Sîrîlı'den naklen dedi k i : Hz. Ömer Ebu Hureyre'yi Yemen'e vali tayin etti oradan dönerken on bin dirhem ile birlikte döndü. Bunun üzerine Hz. Ömer, «ken­ dine seçtiğin bu m allan nereden getirdin?» diye sorar, o da : yavrulayan bir at, bana gelen hediyeler ve b ir esir­ den aldığım haraçtan ibaret diye karşılık verir. Hz. Ömer bakar ve gerçekten öyle olduğunu anlar sonra tekrar vali yapmak için çağınr. Ancak Ebu Hureyre bunu reddedin­ ce Hz. Ö m er: «senden daha hayırlı kimse görev iste­ miştir.» der. Ebu Hureyre «O, Allah'ın Peygamberinin oğ­ lu Yusuf peygamberdir ben ise Umeyme oğlu Ebu Hu­ reyre yim ve üç şeyden korkuyorum. îlimsiz konuşmak, isabetsiz hükme varmak, dövülmek sövülmek ve malı­ mın alınması,» Hafız ibn-i Kesir de aynı kıssayı «el-Bidaye»de nak­ lettikten sonra akabinde şöyle der : «başkalarına göre Hz. Ömer birinci valiliğinde 12 bin dirhem borç yüklediği için İkincisinde bu görevi reddetmiştir.» 12 Görüldüğü gibi Abdurrezzak'm rivayetinde Ebu Hu­ reyre ye hiç bir itham mevcut değildir, bilakis her yön­ den masum olduğu anlaşılm aktadır. Sonra tenkit konu­ sunda mütehassıs olan iki imam da bunda ittifak etm iş­ lerdir, belki ibn-i Kesir'in uslubundan ve diğer rivayete işaret etmesinden buna meyletmediği anlaşılabilir. An­ cak Abdurrezzak'ın da büyük bir imam olduğu ve riva­ yetler arasında tercih ettiği b ir gerçektir. Şâyet yazarın ıı

c. 4, S. 210.

12

c . 8, S. 113.

188


SÜNNET MÜDAFAASI

iddia ettiği gibi Hz. Ömer, Ebu Hureyre'yi itham lı kabul etseydi ikinci defa ona valilik teklif eder miydi? Kaldı ki Hz. Ömer’in valilere karşı sert tutum u bilinmektedir. Esas kabul edilmesi gereken rivayetin Abdurrezzak’ın rivayeti olduğu açıktır, öyleyse Ebu Reyye’nin hüccet ve burhana dayanmayıp hesabına geleni alıp, gelmeyeni terkettiği o r­ tadadır. O'nun Abdurrezzak'ın rivayetini almamasının tek sebebi arzusunun ihtiyacından kaynaklanm aktadır. Bunlardan b ir tânesi de 163. sayfada geçiyor. Buna göre «Hz. Ömer bir defasında Ebu Hureyre'ye şöyle de­ m iştir : «sen Hz. Peygamber’den çok hadis rivayet edi­ yorsun, senin Allah resulune yalan isnad etmenden kor­ kuyorum» Ayrıca Hz. Ömer, Peygamber'den hadis riva­ yet etmeyi terketmediği takdirde memleketine süreceği tehdidinde bulunur. Ona «ya hadis rivayetini terkedersin ya da seni Devs topraklarına sürerim» demiştir. Güvenilir hic b ir kitapta Hz. Ömer'in Ebu Hurevre'yi yalanla itham ettiğini ben görmedim. Yazarın edebi­ yat ve benzeri kitaplardan va da haaylinden getirmiş ol­ ması m üstesna. Ayrıca Hz. Ömer'in onu Devs toprakları­ na sürgünle tehdid etmesinde onu yalanla itham ettiği manası çıkmaz. Olsa olsa bu ihtiyat ve fazla titizlik ifade eder^Zira çok riVayet etmek beraberinde hata ve nisyanı da getirir. Hz. Ömer'in rivayetleri tesbit m etodu bilin­ mektedir. YAZARIN EDEBİYAT VE TÂRİH KİTAPLARINI ESAS ALMASI Ebu Reyye’riin ilginç bir yönü de —yüzlerce hadis kitabmı gözden geçirdiğini iddia ettiği halde— nasıl olur da hadis im am larının edebiyat ve tarih kitaplarındaki rivayetlerin kabul edilmeyeceğine ve bunlaar güvenilmi160


EBU HUREYRE (R.A.)

yeceğine dair sözlerini görmez. Zira bu kitaplar yalan yanlış bir çok şeyle doludur. Hadis sadece sika imam­ ların kitaplarından alınır. Hangi hadisin sahih, hangisi­ nin zayıf, hangisinin merdud, hangisinin makbul olduğu kendisine m üracaat edilen im am lardan alınır. Bu imam­ ların koydukları, kaidelerden birisi şöyledir : Kim b ir ha­ dis rivayet ederse senedini açıkça belirtm ek ya da kim tahric etmişse ona isnad ettirm ek zorundadır. Aksi tak­ dirde «denilir ki» : «rivayet edilir ki» «zikredilir ki» gibi hadisin zayıf olduğuna delâlet edep sigalarla Hz. Pey­ gam bere nisbet edebilir. Sahih ve hasen olduğunu tesbit etmeden kesinlik bildiren siga ile Hz. Peygamber ,e nisbet edemez.» Yazarın bir çok nakilde bulunurken dayandığı kitaplar şunlardır : «eş-Şi’ru ve'ş-Şuâra» «Simanı 1 Kulûb fil-Mudâfi ve'l Mensub» «Makamat Redi'iz,zaman el-Hemedâni» «el-MeseluVSâir» «Şerhu Nehcu'I Belağe» ed-Dem iri'nin «Hayatu'l Hayavân'ı» ve «Nihayetu'l Edep» vb gibi kitaplardır. Bunu söylemekle ben bu kitapları ve yazarlarını ayıplamak istemiyorum; söylemek istediğim şudur : Birçok âlim kendi sahalarında güvenilirdir. An­ cak hadis rivayeti yönünden bunlara güvenilmez, hadi­ sin sahih veya zayıf olduğu bunlardan öğrenilmez. Çün­ kü bunlar hadis uzm anları değildir. Hadis ve eski siyer kitapları arasındaki güvenilirlik farkından dolayı hadis imamları, megazi yazarlarının imamı olan ibn-i tshâk'ı bi­ le hadis rivayeti yönünden zayıf saydıklarına göre onun dışındaki edebiyatçı, dilci ve diğer genel araştırm acıla­ rın durum larına ne denilebilir? Bu fırsatı vesile bilerek, tarih, ahlâk ve vaaz kitaplarının Islâm 'a sokuşturulan İsrailiyat ve mevzü hadislerle dolu olduğunu araştırm acılaar açıklamak ve bunu m üslüm anlann dikkatlerine arzetmek istiyorum. 190


SÜNNET MÜDAFAASI

EBU REYYE'NİN AKLIN ÖNCÜLLERİ İLE ÇELİŞMESİ Başta büyük sahabi Ebu Hureyre'nin tarihi gibi na­ zik bir konuda olmak üzere nakillerde bulunurken yaza­ rın edebiyat ve benzeri kitaplara dayanması, ayrıca araş­ tırmaya peşin fikirle başlamasından dolayı küçük b ir ta­ lebenin bile yapmayacağı haatlara (yazar) düşm üştür. Mesela bunlardan birisi 156. sayfada Ebu Hureyre ile alay ederek ona «şeyhu'l Madire) diye isim ver­ mesidir.* es-Seâlibı'nin «Simâru'l Kulub» adlı eserinden naklen şöyle d iy o r: «Ebu Hureyre, Madire çorbasını çok sever Muaviye ile beraber yerdi. Namaz vakti gelince de gider. Hz. Ali'nin arkasında namaz kılardı. Bu kendisine sorulunca «Muâviyenin çorbası yağlı ve daha güzel, Hz. Ali'nin de arkasında namaz kılmak daha faziletli. (Bunun üzerine) ona şeyhu'l Madire denilirdi.»13 Akıl bunu nasıl kabul eder? Çünkü Hz. Ali Irak'ta, Hz. Muaviye Şam 'da Hz. Ebu Hureyre de Hicaz'da idi. Ebu Hureyre'nin Hz. Ömer zamanında Bahreyn'de vali­ lik yaptıktan sonra hiç Hicaz'ı terketmediği tesbit edilmiştir. İmam ibn-i Abdil B err şöyle der : «Hz. Ömer, onu Bahreyn'e vali yapar sonra da azleder. Tekrar görev vermek istediği halde o bunu reddeder. Daha sonra vefa­ tına kadar Medine'den ayrılmaz. »14 Şâyet Ebu Hureyre'ye Hz. Süleyman'ın (uçan) sergisi verilmişse ya da yeryüzü kendisi için dürülüyorsa o başka... * Yazar bu ismi diğer bir kitabına isim olarak seçmiş ve «Şeyh u l Madire Ebu Hureyre» adlı bir eser kaleme almıştır (mtrc.).

13 el-Madire: Kesilmiş ayrandan pişirilen bir çorbadır. Daha çok süt ile karıştırılır. O zaman en güzel yemeklerdendi. 14 el-lstiâb fi Ma’rifetil Ashab, c. 4، s 209 (el-isâbe’nin kena­ rın d a)

191


EBU HUREYRE (R.A.)

157. sayfada Ebu Hureyre'nin hayatı hakkında bir eser yazan b ir yazardan —onu abartm alı lakaplarla öv­ dükten sonra— şöyle b ir nakilde bulunur : «Bu ve başka hikayelerden anlaşıldığına göre Ebu H ureyre’, Sıffîn sa­ vaşında bulunm uş ve her iki tarafa da yağcılık yapmış­ tır.» daha sonra da şöyle d e r : «Birçok kişinin anlattığı­ na göre Ebu Hureyre bâzen Hz. Ali’nin cemâatine iltihak eder ve onunla namaz kılardı, yemeği de gider Muaviye'nin cemaati ile yerdi, işler kızışınca da dağa sığınırdı. Bu durum kendisine sorulunca d a : şöyle d e rd i: «Hz. Ali daha âlim, Hz. Muaviye daha yağlı, dağ da daha sâlimdir.» özellikle bir insanı itham etm ek ve cerhetmek için bu tü r hikaye kitaplarından bilgi alınır mı? Hem bu insan kim? Allah resülunun yüce b ir sahabisi. Sonra Hz. Ebu Hureyre’nin Sıffin savaşma katıldığını kim söyledi? İfti­ racı yazarm ve m uhakkik olduğunu iddia ettiği arkada­ şının yapacağı en büyük şey; bu bâtıl hikayenin doğru­ luğunu isbatlam aktır. Nasıl oluyor da böyle büyük bir işe kalkışır ve böylece tüm şiddetiyle, saldırabiliyorlar. Sonra bu hikayeyi anlatan «o b ir çok kişi» kimlerdir. Ay­ rıca Ebu H ureyre’nin iki cemaat arasında gidip gelerek her iki tarafa da yarandığı halde nasıl durum u anlaşıl­ mıyor? Bunu akıl nasıl alabilir? Bize yetişin ey akıl sahipleri, «bu çirkin söz önün­ dür m a n a sı: Bizim aklımız yoktur» demek diyen ne gü­ zel söylemiş Edebiyat kitaplarım dolduran bu ve benzeri hika­ yeler naklen sahih olmadığı gibi aklen de uygun değildir. Zira bu hikayelere yer veren kitaplar boş zamanlarda hoş vakit geçirmek m aksadıyla kaleme alınmıştır. İlmî 192


SÜNNET MÜDAFAASI

araştırm alarda en uygun olan bunlara itibar etmemek­ tir. Fakat bunlar b ir sünnet tarihi kitabının yerine konur. Hz. Peygamber'in ve ilk seçkin m üslüm anlann tezkiye ettiği yüce bir sahabi bir yana, büyük bir ilim adamını cerhetmek için esas kabul edilirse, işte bu hiç bir dö­ nemde görülmemiş araştırm a uslubudur. Ne hayret vericidir ki : bu şeni iftiralann sahibi ki­ tabının dış kapağında aynen şunları yazıyor: «Bu Mu­ hammedi hadisin tarihi ve din ile dünya işlerinde onunla ilgili her şeyi açıklamaya yönelen yazılı bir çalışmadır. İlmî tahkik kaidelerine uygun olarak yazılan bu kap­ samlı çalışma kendi sahasında ilk olup; daha önce aynı minval üzere hiçbir eser te'lif edilmemiştir : «Pek doğru! gerçek İlmî araştırm a kaidelerinden, sahih nakil ve sâlim nakilden oldukça uzaktır. Karıştırma, sövgü ve iftira yö­ nünden sahasmda ilk eserdir, tahkik sadakat ve adaletten âri olduğu halde daha önce aynı minval üzere kim böy­ le bir eseri telif edebilir? Yazarın araştırm ayı saptırıp, tahkik, adalet ve insaf ölçülerini aştığı artık açıkça or­ taya çıkmıştır. Kaldı ki araştırm a ve çalışmasının sade­ ce bir kısmı görüldü. EBU REYYE'NİN ŞAHABI EBU HUREYREYİ TENKID EDEKEN HADDİ AŞMASI Ebu Reyye'nin Ebu Hureyre ye reva gördüğü kale­ minden dökülen istihza, sövgü ve kırıcı sözler hiçbir şerefli insanın kabul etmeyeceği ve hiçbir iffetli kalem­ den dökülmeyecek şeylerdir. Bırakın asil bir soydan ge­ len şerefli bir sahabiyi basit bir insana dahi böyle bir şeyin yapılmasını kabul etmediğimiz gibi din ve ahlak sahibi hiç kimse de buna razı olmaz. Sünnet konusun­ 193


EBU HUREYRE (R.A.)

da kalem oynatan birisinin sünnetin sahibi Hz. Peygam­ ber ile Buharî ve diğer hadis imamlarının edepleri ile edeplenmesini isteriz. İşte haddi aştığına bâzı örnekler; onun bu sövüp saymalarını nakletmek zorunda kaldığımız için özür di­ leriz : a) Bunlardan birisi s. 152’de onun hakkında şöyle der : «Ebü Hureyre sahabenin içinden hiçbir işe yara­ mayanlardandı» b) 166. sayfada da şöyle diyor : «Hz. Aişe ona sen Resülullah'tan işitmediğin hadisler rivayet ediyorsun de­ diğinde O, Hz. Aişe ye —Buharî, îbn-i Sâd, ibn-i Kesir ve başkalarının rivayetine göre— edep ve vakarla bağ­ daşmayan şu cevabı verir : «sen ayna ve sürme ile uğra­ şırken bu hadisleri kaçırmışsmdır.» Oysa bu ibârede Ebu Reyye yi sahabi Ebu Hureyre'yi çirkin sözlü olmakla suçlamada haklı kılacak hiçbir ifa­ de yoktur. Bütün akıl sahibi insanlara soruyorum han­ gi mantığa göre nefsini müdafaa eden edepsiz ve vakar­ sız olur. Burada bilinmesi gereken bir husus ibn-i Kesir'in «el-Bidâye...» adlı eserinde verdiği rivayete göre Hz. Aişe, Ebu Hureyre ye : «Sen, Resulullah'tan çok hadis rivayet ediyorsun yâ Eba Hureyre!» der Ebu Hureyrede O n a : «Allah'a and olsun ki kına yakmak ve sürme sürmek gibi şeylej^beni Resulullah'tan hadis dinlemekten alıkoymadı. Ancak benim hadislerimi çok gördüğüne göre bunların seni bundan alıkoyduğunu görüyorum» diye karşılık ve­ rir. Hz Aişe de «belki» diye karşılık verir. Bu rivayet birinci rivayetteki şüpheleri giderdiği gibi Hz. Aişe'nin de Ebu Hureyre'nin dediklerine kanaat getirdiğini ifade etmektedir. 194


SÜNNET MÜDAFAASI

c) 185. sayfada da şöyle d iy o r: «Bu durum da olan biri şüphesiz hiçbir ehemmiyeti olmayan düşük bir in­ sandır» yazarın nazarında Ebu Hureyre'yi düşük kılma­ ya m üstahak kılan suçu nedir biliyor musun sayın oku­ yucu! (güya o karnını doyurmak için Hz. Peygamber'e sahabi olmuş, Suffa ya sığınmasının sebebi fakir oluşuy­ muş başkasının yediklerini o da yer veya gider Hz. Pey­ gamber ya da b ir sahabinin yanında yemek yermiş!... Gerçekten bu Ebu Hureyre'yi yarlayacak bir ayıp mı?!! Allah Teâla yüce kitabında suffa ashabım övmüştür. Ebu Hureyre'nin de onlardan olduğu bir gerçektir. İster­ seniz buyrun ayeti beraber okuyalım : «Onlar, Allah yolun­ da kapanıp kalan fakirlerdir. Yeryüzünde gezip dolaş amazlar, Bilmeyen iffetlerinden dolayı onlan zengin sanır, onları simalarından tanırsın; yüzsüzlük edip insanlardan dilenmezler... »15 Sonra Ebu Reyye geliyor ve (Allah'ın belirttiği) bu övgüleri kınamaya, faziletleri de reziletlere tebdil edi­ yor. Ne diyorsun (haşa) Allah'ın sözünü bırakıp Ebu Rey­ ye'nin iftiralarına mı bakalım!! d) s. 187'de şöyle diyor : «Kendisi ile evlendiği Busre binti Gazvan adındaki hanım efendiye edep ve vakar sınırlarını aşan sözleri ve nankörlüğü onun hafif meşrep olduğunu göstermiş ve böylece aslı ve tabiatı ortaya çık­ mıştır.» Bütün bu küfür ve hakaretin sebebi nedir bili­ yor musun? Zira Ebu Hureyre bu hanımla evlendikten sonra şöyle demiş : «Ben Busre binti Gazvan'm yanında karın tokluğuna hizmetçilik yapıyordum. Bir yola çık­ tıklarında arkalarından gider konakladıklarında hizmet ederdim, şimdi ben O nunla evlendim şimdi ben biniyo­ rum konakladığımda O bana hizmet ediyor.» 15

B akara, 273.

195


EBU HUREYRE IR.A.)

îbn-i Sâd'tan bu m anada b ir rivayet daha zikrettik­ ten sonra nefsi bununla tatm in olmuyor; Ebu H ureyre’nin haysiyetine dil uzatarak b ir hakaret daha savuruyor; dip notta aynen şöyle d iy o r: «her türlü aşağılığı ifade eden, erdemlik ve m üruetten uzak olan şu söze bakın, görül­ düğü ğibi (adam) eşini kendisine hizmet ettirm ek ve ona hakaret etmekle kıvanç duyuyor asil b ir aileden gelen şe­ refli bir insan böyle yapar mı?» Hiçbir araştırm a ve tenkidde bunun benzerine rast­ ladınız mı acaba? Hangi şeriatte, hangi örfte, hangi ka­ nunda sövme, tenkid, hakaret, araştırm a sayılır? Yazar gerçekten b ir araştırm acı olsaydı, nezih bir tartışm acı olsaydı bu rivayetlere kötü gözle bakmaz Ebu H ureyre’­ nin bunları Allah’ın nim eterine b ir şükran ifadesi olarak söylediğini anlardı. «el-Bidaye ve'n-Nihaye»de geçen ha­ bere göre Ebu Hureyre şöyle d e m iştir: «yetim olarak büyüdüm, miskin olarak hicret ettim , karın tokluğuna ve sırtım ın pekliğine Busre binti Gazvan’ın yanında ça­ lışıyordum. Bindiklerinde peşlerinden gider, konakladık­ larında onlara odun toplardım . Bu dini sağlam; Ebu Hureyreyi de önder yapan Allah’a hamdolsun.»16 Ebu Nuaym «Hilyetu’l Evliya»’smda sahih bir senet­ le Mudârib b. Cuz un şöyle dediğini rivayet eder : «bir ge­ ce yürüyordum b ir de baktım ki b ir adam tekbir getiriyor, dedim. O da «Allah’ın üzerime çoğalan nimetlerine şük­ rüm ü edâ ediyorum, zira ben Busre binti Gazvan’m ya­ nında yol azığı ve k a n n tokluğuna çalışıyordum. Bin­ diklerinde peşlerinde gider, konakladıklarında hizmet ederdim. Sonra Allah beni onunla evlendirdi bu sefer ben 16

c. 8, s. ııo .

196


SÜNNET MÜDAFAASI

bindim konakladığımda da O bana hizme tetti.»17 Haka­ ret bunun neresinde? Sonra Ebu Hureyre gibilerin söz­ lerini köü zannı b ir tarafa bırakarak husn-ü zan ile yo­ rum lam ak daha uygun olmaz mı? Herhangi bir müslüman kardeşe karşı ihtiram ve hus’nü zan beslemek Islâm âdâbından ise Resulullah'm ashabından b ir sahabiye kar­ şı nasıl davranmak lâzım? Yazar, Allah Teâla’nın «...zan ın bir kısmı günahtır...» sözünü nasıl görmez, yüce resülün «zandan kaçınınız zira zan en yalan sözdür» dedi­ ğini ayrıca «kişiye şer olarak müslüman kardeşine ha­ karet etmesi kafidir» dediğini nasıl duymaz. Hz. Ömer’in : «Müslüman kardeşinin ağzından çıkan b ir kelimeyi iyi­ ye hamletme imkanın oldukça şerre youmlama» sözü­ nü hiç mi duymadı. Ebu Hureyre’nin sözü iki eşin ara­ sında geçen b ir latifeden başka b ir şey değildi. Busre binti Gazvan bunun bir hakaret olduğunu, kendisini kü­ çük düşürmek maksadıyla söylendiğini sezseydi bunu as­ la kabul etmez ve şerefini m üdafaa ederdi. Kaldı ki biz müslüman Arap hanım larının şerefle donandıklarını, hak gördükleri konularda bırakın eşlerini müminlerin em ir­ lerine bile karşı çıktıklarını biliyoruz.* EBU HUREYRE’NİN ÇOK HADİS RİVAYET ETMESİ (IKSAR) 162 ve 163. sa y falard a y az ar büyük sahabi Ebu H ureyre’yi Hz. P ey g am b erle b e ra b e r sadece üç yıl kaldığı halde sah ab e a ra sın d a en çok hadis riv ay et et­ tiği için ayıplıyor ve M uham m ed îbn-i H azm ’ın n a k ­ lettiğine göre Bakiye Ibn-i M ehled’in M usned’inde Ebu 17 el-İsâbe, c. 4. s. 206, ٠

Bu hanım Hz. Osman’ın baldızıdır. 197


EBU HUREYRE (R.A.)

H ureyre'nin riv ay et ettiği hadislerin 5374 hadise u la ş­ tığını belirtiyor. Ebu Reyye ve benzerlerine ş u n la n söylem ek is­ tiyorum : a) Sahabilik h ay atın d a üç yıl gibi b ir zam an kı­ sa olm am akla beraber, b aşk asın a göre d a h a az Hz. Peygam berle bulunsa da Ebu H ureyre (r.a )’n ın çok hadis riv ay et etm esindeki g a ra b e t neresindedir? Bu gerek aklen gerekse âdeten ilk o larak yapılan b ir şey değildir. Nice şah ıslar v ark i az zam an d a çok şey öğ­ re n ir başkası onun birkaç k atı zam an d a öğrenem ez. Zeka, ilme ciddi b ir şekilde kendini verm ek ve d ü n ­ yevî m eşgalelerden k u rtu lm ak gibi şeyler d a h a çok şey öğrenm e ve tah sil etm eye yardım cı olurlar. Bu­ gün bile bazı öğrenci ve m üridlerin b ir hocanın y a­ n ın d a kısa b ir m üddet k a la ra k o n lard an ciltler dolu­ su kitap kayd ettik lerin i ve Ebu H u rey re’n in Resululla h ’ta n ezberlediği h ad islerd en pek geri k alm ayacak derecede sözlerini ezberlediklerini görüyoruz. O ysa bizim asrım ızla o n ların a s n a ra sın d a çok fa rk olduğu gibi h a y a t ş a rtla n , istid at ve kendini bu işe ad am a yönünden o n larla Ebu H ureyre a ra sın d a b ü y ü k fa rk ­ la r vardır. R ivayet edilen bu 5374 hadisin bir çoğunun iki ve üç sa tıra ulaşm adığını unutm am am ız gerektiğini belirtm ek istiyorum . T am am ı b ir a ra y a getirilse b ir cilt kitabı geçmez öyleyse g a ra b e t b u n u n neresinde? b) Ebu H ureyre (r.a) d ü n y ay a pek bağlı b ir in­ san değildi, az b ir şeye k a n a a t ederdi. O zam an h a ­ nım ı ve çocuklan d a yoktu, onu m eşgul edecek tica­ re t ve ziraatle de uğraşm ıyordu. Tek işi m ü m k ü n ol198

,


SÜNNET MÜDAFAASI

duğu k a d a r Hz. P eygam ber’den ayrılm am aktı, (ister­ seniz) neden çok hadis riv ay et ettiğini Ebu H u rey re'n in bizzat kendisinden d in ley elim : Buhari, M üslim ve diğer hadis k ita p ların d a —Buh a ri’nin riv ay et ettiği lafızlara göre— Ebu H ureyre (r.a) şöyle d e m iş tir.- «İnsanlar Ebu H ureyre çok h a­ dis riv ay et ediyor diyorlar. A llah’ın k itab ın d a iki ayet olm asaydı b ir te k h ad is riv ay et etmezdim.» sonra Al­ la h ’ın şu ayetini o k u r: «indirdiğim iz açık delilleri ve hidayeti gizleyenler...» (bu ve peşindeki âyeti) sonu­ n a k a d a r okur, sözlerine d e v a m la : «M uhacir k a rd e ş­ lerim iz çarşı işleriyle m eşgul oluyorlardı, E nsar k a r­ deşlerim iz de kendi m allarıy la uğraşıyorlardı. Ebu H ureyre ise k arn ın ı doyurm ak için R esulullah’ta n ay­ rılm azdı. O n la n n h az ır b u lu n m ad ık ları yerlerde ben b u lu n u y o r ezberlem ediklerini de ben ezberliyordum .» Çok hadis rivayetinin sebeplerinden birisi de Re­ sulullah’ta n so n ra d a kendisini ilme, hadis rivayetine fetvaya adam asıdır. H atta d a h a önce de geçtiği gibi Hz. Ö m er onu valilikten azlettikten sonra ikinci kez vâli olm asını isteyince o b u n u reddetm iştir. A slında onu k ıv rak b ir zekaya ve kuvvetli bir h afızay a sahip k ılan Hz. P eygam berin ona yaptığı duâdır. Bu k o n u d a şöyle d e r : «bir g ü n unutkanlığım ı Hz. Peygam bere şikayet ettim Hz. Peygam ber de b a­ n a «abanı ser» dedi, ben de onu serdim iki elleriyle avuçladı so n ra b a n a «topla» dedi, ben de topladım , bir d a h a hiçbir şey unutm adım .» 18 Bâzı âlim ler b u n u Hz. P eygam ber’in b ir m ucizesi saym ışlardır. Ebu H ureyre 18 Yazar bu kıssadan şüphe duymuş ve onu inkara kalkışmış­ tır. Onun bu konudaki önderi yahudi müsteşrik Goldzier’dir. 189


EBU HUREYRE (R A.)

kendi zam an ın d a en çok hadis ezberleyen sahabi idi Nesâi ceyyid (sağlam ) b ir isn ad la Sünen'in ilm bölü­ m ünde, el-H akim de el-M üstedrek’te ‫ ؛‬Zeyd b. S âb it’in şöyle dediğini riv ay et ed erler ‫ ؛‬Ben, Ebu H ureyre ve başka birisi Hz. P eygam ber’in yanındaydık, bize «dua edin» ben ve ark a d aşım d u a ettik O d a âm in dedi. Son­ r a Ebu H ureyre d u a etti ve şöyle dedi ‫« ؛‬Allahım bu iki ark ad aşım ın istediklerini ben de istiyorum (bir de) senden u n u tm ay acağ ım b ir ilim istiyorum.» R esulullah da «amin» dedi. Biz «Ya Resulullah» bize de» dedik O, «Devsli genç sizi bu k o n u d a geçti» dedi. B uhari «Ta­ rih» inde M uham m ed b. H azm ’m on k ü sü r yaşlı sah ab in in bulunduğu b ir m ecliste o tu ru rk e n Ebu Hure y re ’nin o n la ra R esulullah’ta n hadis naklettiğini, ta ­ nım ad ık ları bazı hadisleri kendisine m ü ra c a a t etm ek suretiyle öğrendiklerini, b u n u n d efalarca te k ra rla n ­ dığını ve o günden bu y a n a Ebu H u rey re’n in en çok hadis ezberleyen sah ab i olduğunu öğrendim » dediğini nakleder. O nun h afızasın a delalet eden b ir husus d a Hâfız ibn-i H acer’in «el-tsâbe»’de n ak lettiğ i şu riv a y e ttir •. «M ervan’m K âtibi Ebuz-Zuaya’a d er ki ‫« ؛‬Mervan, Ebu H ureyre’yi çağırdı, kendisine hadis riv ay et ediyordu, beni de koltuğun a rk a sın d a o tu rttu ve ben onun söy­ lediklerini yazıyordum ‫ ؛‬sene tam am olunca te k ra r ça­ ğ ırttı ve aynı h ad isleri sordu b a n a d a (yazdıklarım a) bakm am ı em retti. Ebu H ureyre b ir tek h a rf değiştir­ medi.» Ebu H u rey re’n in bu özelliğini gerek sahabiler gerekse so n rad an gelen im am lar tanım ışlardır. A b­ dullah b. Ömer, O’n a şöyle d e r ‫« ؛‬Şüphesiz sen içim iz­ de R esulullah ta n hiç ay rılm ay an ve (dolayısıyla) hadislerini en iyi bilensin.» im am Şâfiî de! «Ebu Hu200


SÜNNET MÜDAFAASI

reyre, a s n n d a hadis riv ay et edenlerin en hâfızı idi» dem iştir. B ütün b u n la rd a n so n ra çok hadis rivayet ettiği için h â lâ onun em anet ve sıd k ın a dil u zatm ak için b ir kapı açılabilir mi? Çok hadis riv ay et etm enin sebebi uzun zam an R esulullah’ta n ayrılm am ası ve dünyevi m eşgalelerinin olm am asına bağlıdır. H ay a­ tın kolay oluşu, onun kendisini ilme ve tâlim e v er­ mesi, hüküm ve siyaset işlerine karışm am ası ve ve­ fatın ın gecikm esi de b u n u n sebeplerindendir. Y aza­ rın sözlerinin b aşm d a da belirttiği gibi çok hadis r i­ vayetinin fazilet ve dindeki yeri a ra sın d a h erh an g i b ir irtib a t yoktur. Üç halife görülm üyor m u? dindeki y er­ leri, fazilet k o n u m lan ve R esulullah a y ak ın olm ala­ rın a rağ m en kendilerini ilm e verem em iş ve sın ırla n genişleyen devletin işlerinden a y n kalm am ışlardır. (Oysa) Çok hadis rivayetini h az ırlay a n u n su rla r da bunlardır. O nun için çok az hadis riv ay et etm işlerdir. D ördüncü halifeye gelince vefatı geç olduğu için ilim ve fetvaya kendini verince rivayetleri de çok olm uş­ tur. 19 B irisinin dindeki m evkii ile çok h ad is rivayet etm esi a ra sın d a irtib a t k u rm ak hiçbir şekilde ilmi tah k ik k u ra lla rın a uym az, önceki âlim ler b u n u a n la ­ m ışlardır. A m eş Ebus-Salih’in şöyle dediğini n a k le ­ d er : «Ebu H ureyre R esulullah’m ash ab ı içerisinde en çok hadis ezberleyendir yoksa en faziletlileri değildir.» EBU HUREYRE’NİN ŞAKACI VE LAFÇI OLDUĞUNA DAİR İFTİRASI 161. sayfada «Ebu H u rey re’n in şakacılığı ve laf­ çılığı» başlığı altın d a şöyle d iy o r ‫« ؛‬Ebu H u rey re’nin 19

es-S u y û ti, e H tk a n , c. 2, s. 187.

201


EBU HUREYRE (R.A.)

h a y a tın d an bahseden tarihçiler, O ’n u n şakacı ve lafçı b ir in san olduğunu in sa n la ra hoş görünerek onların sem patisini k azan m ak için çok konuşup garip h ik a ­ yeler an lattığ ın ı ittifak la bildirirler.» T arihçilerin O’n u n şakacı ve lafçı b ir insan oldu­ ğ u n a icm a ettikleri iddiası diğer iddiaları gibi hiç b ir delile d ay an m ay an bir iddiadır. H içbir güvenilir âli­ m in böyle b ir şey dediğini bilm iyoruz, işte ibn-i A bdi’l B err «el-lstiâb»’m d a hiç de böyle b ir şey dem iyor. H a­ fız ibn-i H acer «el-Isâbe»de ibn-i Ebi’d-D ünya ve Züb ey r b. B ekkâr’m «Kitabi’l Mizah» la rm d a tah ric ettik ­ leri b ir riv ay etten başka b ir şey zikretm iyor ‫ ؛‬Bu ki­ ta p la rd a geçtiğine göre ibn-i Açlan, S aid’den, O d a Ebu H u rey re’den şöyle n ak led er ‫« ؛‬bu adam Ebu Hure y re ’ye gelerek ‫« ؛‬Ben oruçluydum sab ah uyandım b ab am ın y an m a gittim y an ın d a et ve ekm ek gördüm oruçlu olduğum u u n u ta ra k doyana k a d a r yedim» der Ebu H ureyre ona «(bir şey olmaz) A llah san a yedir­ miştir.» A dam (sözlerine devam la) «falanm y an m a git­ tim deve sağdığını gördüm ve k a n a n a k a d a r sü tü n ­ den içtim» der. Ebu H ureyre «Allah san a içirmiş» der. A d a m : «sonra evim e gittim (biraz yattım ) u y an ın ca b ir b a rd a k su istedim ve içtim.» deyince Ebu H ureyre «Kardeşim orucunu iade etm en gerekmez» der. Bu r i­ vayeti nakleden hiç te onu şakacı ve lafçı tavsif etmez, ıbn-i Kesir «el-Bidâye ve’n Nihaye» adlı eserinde y a ­ zarın naklettiği b ir çok kıssaya y er verm iş ancak k e­ sinlikle y azar gibi değerlendirm em iştir. Bu b ü y ü k âlim leri ,büyük sahabi Ebu H ureyre h a k k ın d a çirkin söz sarfetm ek ten tenzih ederiz. Bu 20

D â ir e tu ’l M a â rifi’! îs la m iy y e İslâm A n sik lo p ed isi, c. 1, s. 418.

202


SÜNNET MÜDAFAASI

h u su sta y azarın en-N azzam ve benzerleri ile hadise vo m uhaddislere iftira etm eyi kendisinden öğrendiği yahudi m üsteşrikten b aşk a selefinin olm adığına Al­ lah şahididir. G oldzier’in kullandığı ta b ir y azarın ta ­ birinden d a h a tem izdir. îşte (O’nun) kullandığı ibare ‫؛‬ «Bize öyle geliyor ki hadisleri rivayet ederken az se­ beplerle etkili b ir uslub k u llan m ıştır b u n u n da sebebi tn izah ru h lu o larak tem ayüz etm esid ir...»20 ik i ibare arasın d ak i fa rk görülüyor. S o n ra Ebu H u rey re’yi ne ile ayıplıyorlar? Yani O’nu dinî yönden b ir sakıncası olm ayan şahsiyeti ze­ delem eyen şak a ve latifeleri yaptığı için mi ayıplıyor­ lar? O ysa kim se b u n u n la ay ıp lan ab ilir mi? H er a sır­ da latifeci, hafif ru h lu büyük âlim ler olm uştur. H erşeyden önce bilinm esi gereken bir hususu be­ lirtm ek istiyorum . M izah iki kısm a ayrılır. 1. Birincisi seviye itibariyle d ü şü k m izahtır. Mucazefet ve karşı ta ra fa saygısızlığa dayanır. Bu tü r m izah doğruluk ve güvenilirliği ihlal eder. A llah a ham dolsun ki Ebu H ureyre bu tü r m izah tan uzaktır. 2. Seviyeli ve latif olan m izah, h erh an g i b ir kim seye eziyet veya h a k a re t sözkonusu olmaz. Çoğu insanı düşünceye ve ibrete sevkeden n ü k telerd en olu­ şur. Zeka ve uyanıklığın derecesini ölçer ki bu tü r m i­ zah m akbuldür. Bu, Hz. P eygam ber ve sahabeden de b âz ılan n ın yaptığı b ir şeydir. N itekim Hz. P eygam ber b ir hadisinde ‫« ؛‬ben m izah y a p a n m a n c a k h a k ta n b aş­ k a b ir şey söylemem» buyurm uştur. H âfız ibn-i H acer’in «el-İsâbe»de n ak lettiğ i kıssayı düşünecek olursak O’­ n u n m izahlarının d a bu tü rd e n olduğu anlaşılır. Ebu H u rey re’n in söz konusu ad am a verdiği fetv a B u h ari’n in 203


EBU HUREYRE (RA.)

rivayet ettiği Hz. Peygam berin şu h ad isin e d ay an ır ‫؛‬ «Her kim oruçluyken unutarak yer, içerse orucunu tam am lam asın, zira onu yediren ve içiren A llah’tır.» Ebu H u rey re’n in yaptığı m izahın ilim ve hikm et­ ten h âli olm adığını gösterm ek için onun z a ra fe t sa­ hibi olduğunu gösteren b ir ö rn ek d a h a verm ek isti­ yorum : Rivayete göre E bu H u rey re b ir g ru p la yolcu­ luğa çıkar. K onakladıklarında yem ek h azırlan ır, k en­ disi b aşk a yerde n am aza d u ru r, birisini göndererek yem eğe çağırırlar, O d a ben oruçluyum derdi, o n lar k a n n la rm ı d o y u ru r doyurm az Ebu H ureyre gelir ve yem ek yem eye başlar, topluluk kendisini çağırm aya giden elçiye b akar, elçi «bana n e bakıyorsunuz vallahi b a n a oruçlu olduğunu söyledi», deyince Ebu H ureyre doğru söylüyor çü n k ü Hz. P eygam ber’in şöyle dedi­ ğini işittim . «Ram azan ayı ve h e r ay d an üç g ü n oruç tu ta n b ü tü n asrı oruçlu geçirm iş gibidir» ben de ayin başında üç g ü n oruç tu ttu m A llah’ın tahfifine göre oruçsuzum an cak m ü k afatları k a t k a t verişine göre oruçluyum» der.21 M izahın yüceliğine bakın, Ebu H ureyre bu m iza­ hıyla iki şerefli gayeye ulaşıyor, birisi kendisini ra h a t b ırak m alarım sağlıyor; diğeri ise o n lara seri b ir h ü ­ k ü m b ild irerek R esulullah’m h id ay et prensiplerinden birisini öğretiyor (hem de) bu şah an e ve teşvik edici uslupla, öyleyse b u n d a n e h a m a k a t var? Ç irkin ve batıl sözler b u n u n neresinde? Ü çüncü b ir örnek y a z a n n kendisi ta ra fın d a n n a k ­ ledilm iştir. Ebu N uaym «el-Hilye»de Sâlebe b. M âlik 21 el-Bidâye ve'n-Nihâye, c. 8, s. 111.

204


SONNET MÜDAFAASI

al-K urazî’den şunu n a k le d e r‫« ؛‬Çarşıda Ebu H ureyre He karşılaştım sırtın d a b ir kucak odun vardı kendisi aynı zam an d a M ervan'ın yerine M edine’ye valilik y a­ pıyordu. B ana «Emir’e yol aç ey M âlik’in oğlu» dedi ben de «bu k a d a r yeter» dedim o yine «Emire yol açın» dedi üzerinde de odun vardı.» (Evet şimdi soruyorum ) bu b ir kişinin lafçı ve şakacı olduğunu g erek tirir mi? Bu söz doğru değil de nedir? V ali vekili em ir sayılm az mı, em ir odun taşım az mı, so n ra odun taşım ası yük­ sek tevazu örneği sayılm az m ı? Ebu Reyye’nin çirkin iddialarını isb atlam ak için zikrettiği diğer şeyler de gerçekle bağdaşm ayan itham ve id d ialard an ib arettir. Nazzam ve onun izinde giden m üsteşrik ve m isyonerlerden b aşk a ondan önce kim se du iftira la ra bas vur m am ıştır O tu ta rlı tenkicTve sağlam a ra ştırm a kaide­ lerine d ay an m ad an d ah a Ünce Ebu H ureyre’ye dil u z a ­ ta n la rın sözlerini te k ra rla y a n bir daîden b aşk a bir şey değildir. ~

'

"

"

"

EBU HUREYRE’NİN HADİS UYDURDUĞUNA DAİR BİR İFTİRA Ebu Reyye 164. sayfada şöyle diyor ‫« ؛‬Ebu H urey­ re b ir h aram ı helal b ir helali de h a ra m kılm adıkça çok hadis riv ay et etm eyi m ah zu rlu görmezdi. U ydur­ duğu bu iddiasını Hz. P eygam ber’e isnad ettiği bir hadisle desteklem iştir.» Bu hadislerden b ir kısm ı ehli hadis nezdinde m evzu değildir. M esela ‫« ؛‬bir helali h a ­ ram bir haramı da helal kılm az, m anada isabet eder­ seniz bir beis yoktur» hadisi gibi. Bâzıları d a m ev­ zu d u r ‫« ؛‬Size hakka uygun bir hadis rivayet edilirse ister söylem iş olayım ister olm ayayım, onu alınız» h a ­ disi gibi. 205


EBU HUREYRE (R.A.)

a) «bir helali h a ra m kılm adıkça...» diye b aşla­ yan hadis mevzu değildir. D aha önce de bunu açık la­ dım ayrıca hadis Hz. Ebu H u rey re’den riv ay et edilm e­ m iştir. Râvi A bdullah b. Ekmiye el-Leysi’dir. Y azar kendisi kitabının 56. sayfasında «Tevcihu’n-N azar» a d ­ lı k ita p ta n A bdullah el-Leysi tarikiyle riv ay et edildi­ ğini nakletm iştir. Bilm iyorum y a z a r neden önce n a k ­ lettiği doğrudan sa p a ra k Ebu H ureyre ta ra fın d a n r i­ vayet edildiğini öngören yanlış b ir k a n a a te varm ış­ tır. Bilebildiğim te k sebep a ra ştırm a yapm aksızın di­ lediğini yazm asıdır. Ebu H ureyre’ye sa ld ırıla n h ak k ı görm esine engel olm uş ve böylece h a ta la ra düşm üş­ tür. H albuki h a k d a h a zah ir ve aç ık tır‫ ؛‬bâtıl ise k a ­ ran lık tır. Y u k an d ak i h ad isten so n ra zikrettiği hadislerin, bir az önce de belirttiğim gibi, m evzu olduğunda hiç­ bir şüphe yoktur. b) Y azar sanki Ebu H u rey re’nin rivâyet ettiği h e r hadisin mevzu, u y d u ran ın da Ebu H ureyre oldu­ ğunu im a etm ek istiyor. O’n u n bu vehm i oldukça h a ­ talıdır. Ç ünkü hadis u y d u ra n herkes u y d u rd u ğ u h a ­ disi bir sahabi ile R esulullah’a isnad etm iştir. Ş ayet y azarın bu vehm i doğru olsaydı h e r h an g i bir sahabi ve tâbiden rivayet edilen m evzu hadisler o sah ab i ve­ y a tâbii ta ra fın d a n uy d u ru lm u ş sayılırdı. Böyle bir varsayım ille b ir şey ifade edecekse yüzeysel a ra ş tır­ ma, sath i bilgi ve kısır incelem e yapıldığını ifade eder. Y azar böyle bir h a ta d a n h arek etle birçok m evzu h a ­ disi Ebu H ureyre veya b aşk a sahabiye isnad etm iş ve onları uydurm acılıkla suçlam ıştır. G erçekte sahabe bu tü r m evzu hadislerden uzaktır. H adis uydurm acılığı sahabeden sonra başlam ıştır. A llah Teâla u y d u ru lan 206


S Ü N N E T M Ü D A F A A SI

bu h ad isler için hadis u z m a n la n ve sa rra fla rı v a r et­ m iş o n lar b u n la n n k u su r ve illetlerini o rtay a çık ar­ m ışlardır. S üfyan (ibn-i U yeyne’ye) «bu m evzu h a ­ disler ne olacak?» diye sorulunca, «(korkm ayın) on­ la r için u zm an lar yaşıyor» diye cevap verir. K âbu’l A h b ar h ak k ın d ak i vehim leri de hep bu h a ­ ta d a n k aynaklanm ıştır. K âb’ta n gelen tüm rivayetle­ ri O’n u n u y d u rd u ğ u zehabına kapılm ıştır. O ysa h ad i­ sin O’n a isnad edilm esi O’n u n uydurm uş olduğunu ge­ rektirm ez. Bâzen hadisler K âb’ta n sonra gelen u y d u r­ m acılar ta ra fın d a n vaz edilir. İşte b u n d an dolayı y a ­ za r büyük h a ta la ra düşm üş ve yazdıklarının büyük b ir kısm ı gerçek olm aktan uzak olm uştur. EBU HUREYRE’NİN MÜDELLİS OLDUĞU İDDİASI Y azar kitabının 164. sayfasında Ebu H u rey re’nin rivayetlerde tedlis22 yaptığını b elirttik ten so n ra tedlisin ne dem ek olduğu ve h ü k m ü n ü açık lar... —H erşeyden önce şunu belirtm ek istiyorum — Âlim lerden büyük b ir çoğunluğu tedlisin yanlış oldu22 Muhaddislere göre tedlis, mülaki olduğu şeyhten işitmediği halde hadis rivayet etmesidir. Veya muasır olup karşılaş­ madığı birisinden ondan işitmiş gibi, hadis nakletmesidir. Tedlis bir kaç kısma ayrılır ‫ ؛‬en kötüsüne «tedlisu’t-Tesviye» adı verilir bu da senedinde zayıf ve kuvvetli raviler olan ancak sonunda senetten zayıf ravileri düşürülen hadislerdir. Bilmeyen de sika ravilerden geldiğini zanneder. Bazı hadisçiler müdellis ravinin hadislerini tamamen reddeder. Bazı­ ları da sarahaten kimden işittiğini söyleyenlerinkini kabul eder, Şu’be tedlisi tamamen reddedenlerdendi. Hatta O’nun bu konuda «bana göre tedlis yapmak zina işlemekten be­ terdir» dediği rivayet edilir. 207


EBU HUREYRE (R A.)

ğu k a n a atin d e olup Ebu H ureyre’n in b u n u n h e r çeşi­ dinden u zak olduğunu söylem işlerdir. İçlerinde Ş u’be’nin de bulunduğu k ü çü k b ir azınlık ise y u k arıd ak i gö­ rü şü benim sem iştir, a n c a k bu k a n a a tte o lan lar muhaddisler ta ra fın d a n bilinen m a n a d a tedlisi kastetm em işlerdir. Ç ünkü o m â n a d a tedlis zem m edilm iştir. O n­ la r b aşk a b ir m â n a kastetm işlerdir. İşte Ş u’b e’nin bu konudaki sözü ‫ ؛‬Yezid b. H arun, Ş u’b e’nin şöyle de­ diğini işittim d er ‫« ؛‬Ebu H ureyre tedlis y ap ard ı yâni Kâb ta n riv ay et eder, Hz. P eygam ber’den de rivayette bulunur; fa k a t b u n ları b irb irin d en ayırm azdı. Ameş, İb rah im en-N ehâi’den n ak len o n ların Ebu H ureyre den gelen tüm riv ay etleri kabul etm edikleri­ ni söyler. Ş u’benin sözünden de açıkça anlaşıldığına göre O hadisçiler ta ra fın d a n bilinen m an ad a tedlisi k astet m em iştir. O b aşk a b ir h u su su tedlis o larak değerlen­ dirm iştir. İbn-i Kesir, el-Bidâye’de şöyle d er ‫« ؛‬ibn-i A sâkir Ebu H u rey re’nin ta ra fın ı tu ta ra k İbrahim enN ehaî’ye cevap verm iş ve şöyle d e m iş tir: «İbrahim ’in dedikleri K üfelilerden b ir taifen in sözüdür, cu m h u r bu k a n a a tte değildir.» S o n ra y a z a r ibn-i K esir’in şu sözlerini n ak led iy o r: «...sanki Şu’be «Ebu H u re y re nin riv ay et ettiği cünüp o larak sab ah lay an ın orucu yoktur» hadisine işaret ediyor. Bu tah k ik edilerek k en ­ disine sorulunca şöyle d e r «bana birisi h ab er verdi ben kendim R esulullah’ta n duymadım.» Ben de derim ki; o bâzen rivayetleri sahabeden alm ış an cak bunu belirtm em iştir. B una hadisçilerin ıstılahında sahabe m ûrseli adı verilir ki bu d a im am ların ittifak ıy la h ü c ­ cettir. Ç ünkü sah ab i d a h a çok yine sahabiden n ak le­ der. B ütün sahabe de adil olduğuna (göre mesele yok). 208


SÜNNET MÜDAFAASI

Y azar iddiasını delillendirm ek için M üslim ’in Bişr b. Said'den naklettiği şu rivayete y er v e r i r : «Allah’­ ta n k o rk u n ve hadisleri koruyun. Z ira biz Ebu H urey­ r e ’n in m eclisinde b u lu n u y o rd u k O bize R esulullah’ta n hadis n ak lettiğ i gibi K âb’ta n d a naklederdi. S onra k a lk a r giderdi bizimle b e ra b e r bu m ecliste b u lu n an bazı kim selerin ondan işittiği R esulullah’ın sözlerini K âb’a, K âb’m sözlerini de R esulullah a isn ad ettikleri­ ni işittim.» B aşka b ir rivayete göre «Kâb in dedikle­ rini Resulullah, R esulullah’m söylediklerini de Kâb dedi derlerdi. A llah’ta n k o rk u n ve hadisleri koruyun» dem iştir. Bu riv ay et aslın d a y a z a n n kendi iddiasını çü rü tü r. Ç ünkü Ebu H u rey re’n in bu işten u zak oldu­ ğunu sa ra h a te n açıklıyor. H adisleri k a rıştıra n la r k en ­ disi değil ondan d u yanlardır. K endisinden işitenler h a ta işlerse Ebu H ureyre ne yapsın? P eygam berler de dahil, A llah b aşk aların ın k u la k la rın a ve zihnine hükm etm e yetkisini h içb ir in sa n a verm em iştir. Ebu H u rey re n in b u konuda g ü n ah ı nedir? Ebu Beyye’n in Ebu H ureyre ye yaptığı bu iftira b a n a (şairin) şu sö­ zünü h a tır la ttı: «başkası iftira etti aranızdan azap gören de benim, ortada dikilip, kalan da ben oluyorum. ISLÂM’DA İLK İTHAM EDİLEN RAVİ EBU HUREYRE’DİR İDDİASI VE BUNA CEVAP Y azar 166. say fad a «İslâm’da ilk ith am edilen râv i başlığı altın d a şöyle d e r : «Sahabe, Ebu H u rey re’yi it­ ham etm iş ve O ’n u n (hadislerini) reddetm işlerdir. O ’nu reddedenlerin b aşm d a Hz. Aişe validem iz geliyordu, zira zam an zam an ikisi de k arşı k a rşıy a gelm işler­ d ir... Ebu H ureyre yi y a la n la ith am edenler a ra sın d a Hz. Öm er, O sm an ve Ali de vardır.» D ah a so n ra iftira 209


EBU HUREYRE (R A.)

ve y alan d a o dereceye varm ış ki Hz. Ali’n in onun h a k ­ k ın d a kötü söz k u lla n a ra k «dikkat edin O in san ların en yalancısıdır.» veya «sağ iken R esulullah’a en çok y alan isnad eden Ebu H ureyre’dir», ay rıca onun riv a ­ yet ettiği b ir h ad is üzerine, «Söyle bakayım Hz. Pey­ g am b er ne zam an seninle dost oldu?» dediğini iddia eder. D aha so n ra yazar, en-N azzam ve benzerlerinin sözlerini kendisine m alederek ak ta rm a y a başlıyor, k en ­ disinin iddiasına şâhid olduğunu söylediği bu sözler şu n lard ır ‫؛‬ a) Ebu H ureyre «Cünüp o la ra k sa b a h la y a n ın orucu yoktur» hadisini riv ay et edince Hz. Aişe bunu reddederek şöyle d er ‫« ؛‬Resulullah ih tilam d an dolayı olm aksızın cü n ü p o larak sab ah lard ı so n ra gusleder ve oruç tutardı.» Hz. Aişe, O’n a birisini göndererek hiçbir izana sığm ayan bu hadisi R esulullah’ta n riv a ­ yet etm em esini salık v erm iştir... B unu duyan Ebu H u re y re : «o benden d a h a âlim dir, ben b u n u R esul­ u lla h ’ta n değil Fadl ibn-i A bbas’ta n işittim» diyerek bir ölüyü şahid tu ta r in sa n la ra da bu hadisi sanki R esulullah’ta n riv ay et etm iş gibi anlatır. b) Hz. P eygam ber den «Sizden kim uykudan uya­ nırsa ellerini kaba daldırm adan önce yıkasın zira siz ellerinizin nerede gecelediğini bilem ezsiniz» hadisini rivayet edince Hz. Aişe onu d ire k m uaheze etm eyip «içi oyulm uş b ü y ü k ta ş la n (el-m ihras) 23 ne y ap a ca­ ğız» dem ekle yetinir. c) «Uğursuzluk hayvan kadın ve evdedir» h ad i­ sini rivayet edince Hz. Aişe y alan söylüyor diyerek 23 el-Mihras oyulmuş büyük bir taştır kişi taşımaya güç yet­ mez, su ile doldurur ve içinde yıkanırlar = (küvet).

210


S Ü N N E T M Ü D A F A A SI

b u n u in k a r etm iş ve şöyle dem iştir. »Resulullah, câhiliyye ehli hayvan, k ad ın ve evde uğursuzluk v a r d erler demiştir» d er ve a rk a sın d a n şu âyeti okur. «Ne yerde, ne de kendi can ların ızd a m eydana gelen h iç­ b ir m ûsibet y o k tu r ki biz onu y a ra tm a d a n önce, bir k itap ta yazılm ış olm asın...»24 d) Yine Ebu H u re y re : «Her kim. b ir ölü y ık a r y a d a onu ta şırsa abdest alsın» hadisini riv ay et edin­ ce ibn-i M es’ud reddetm iş o n a sert sözler söylemiş ve şöyle dem iştir, «ey in sa n lar ölülerinizi necis kabul et­ meyin. ٠ e) «Sizden biriniz sab ah ın iki re k â t (sünnetini) kılarsa sağ ta ra fın a uzansın.» hadisini riv ay et edince M ervan ona şöyle d e r : «uzanm ak için m escide k a d a r yürüm em iz yetm iyor m u ki b ir de uzanalım » Ö m er b u ­ nu duyunca «Ebu H ureyre de çok oldu artık» der. B unlara C e v a p : a) (Evvela şunu belirtm ek isterim ) b u n lar onun düşünce ve a ra ştırm a ü rü n le ri değildir. B unlar m uhaddislere düşm an olan en-N azzam ve benzerlerinin sözleridir. Alíam e ibn-i K uteybe «Te’vilu M uhtelefiT Hadis» adlı k itab ın d a n ak lettik te n sonra, b u n la ra k a r ­ şı koymuş, y alan olduğunu açıklam ış ve b u n ların h a ­ dise ve m uhaddislere h e r h an g i b ir eksiklik getirem iyeceğini açıklam ıştır. Y a z a n n öyle gösteriyorki d a h a önce de belirttiğim gibi, «ibn-i Kuteybe, Te vilu M uhte­ lefiT H adis’te derki...» diye söze başladığı zam an bil­ m eyen de gerçekten bu sözlerin o n a a it olduğunu zan n ed er oysa h ad d i za tın d a ibn-i K uteybe kurdun 24

H adid 22.

211


EBU HUREYRE (R.A.)

Hz. Y usuf’u n k an ın d an b e râ a ti gibi b u sözlerden be­ ridir. Y a z a n n b u m etodu n ak il güvenilirliği ve a ra ş ­ tırm a titizliğinden uzaktır¡ tedlisin e n k ö tü derecesi budur. Hz. Ömer, Hz. O sm an ve Hz. A linin Ebu H ureyr e ’yi y alan lam aları, Hz. A li’n in o n a kötü n iy et besle­ diği gibi şeyler kasıtlı y alan id d iad an b aşk a b ir şey değildir. İşte sah ab e ta rih i ile ilgili güvenilir k itap lar, b u n lard a bu id d ialard an h içb ir şey b u lm ak m üm kün değildir. Reddiyeye geçm eden önce delil o la ra k ileri sü r­ düğü riv ay etlerin gerçek m ahiyetlerini tafsilatlıca or­ ta y a koyalım . Yalnız ondan d a önce şu n u belirtm ek istiy o ru m : Şüphesiz sahabe, h ad isleri Hz. P eygam ber’den alıyordu. G erek hadisi alm ak için zam an ay ır­ m ak gerekse R esulullah’la sürekli b era b e r b u lu n m ak k o n u ların d a eşit olm adıkları gibi h afıza ve ezberle­ m e gücü yönünden de aynı değillerdi. B unun için a z­ lık ve çokluk yönünden riv ay etleri fark lılık arzetm iştir. Sahabe, hadisleri bizzat Hz. P eygam ber den aldık­ ları gibi b ir b aşk a d iğ er sah ab i aracılığıyla d a alm ış­ lardır. Z am an zam an b ir kısm ı d iğ er kısm ına riv ay et ettiği b ir hadisi için baş vu rm u ştu r. Y a iyice tesbit etm ek ve em in olm ak için b irb ir­ lerine m ü ra c a a t ederlerdi, çü n k ü insanoğlu elinde ol­ m ad an h a ta la ra düşebileceği gibi; b azen u n u tk a n lığ a da düşebilir. Y ahut b ir kısm ının y an ın d a b u lu n an b ir hadise m u h alif olan, v ey a onu tah sis ve tak y id eden b ir h a b e r b u lu n u r, onun için m ü ra c a a t ederler. V eya­ h u t hadisi K u r’a n ’ın zah irin e ve hıfzettikleri sünnete vb. gibi h u su sla ra m u h alif gördüklerinden b u n u y a­ p arlardı. S ahabenin b irb irin e y ap tık ları b u m ü racaatı, o ry an talist ve m isyonerlerle b u n la rın sözlerini te k ra r­


SÜNNET MÜDAFAASI

lam ayı kendine görev say an bâzı çağdaş y azarların y ap tık ları gibi, bâzısım n bâzısına ith am ı y a d a tek ­ zibi gibi b atıl id d ialarla değerlendirm ek insafsızlıktır. Hz. Aişe validem iz —A llah ondan râzı olsun— şüphesiz son derece zeki ve âlim b ir hanım dı, k a n a a t getirm edikçe b ir şeyi k ab u l etm ezdi. R esulullah’tan işitm eyip b aşk aların ın O ’n d a n y ap tık ları bazı h ad is­ leri m üşkil görm üştür. Z ira onları y a K ur’a n ’ın zahi­ rin e y a d a kendisinin R esulullah’ta n işittiği hadislere çelişkili görm üştür. B undan dolayı bazı sah ab ilere m ü ­ ra c a a t ederdi. Bu m ey an d a Ebu H u rey re’ye m ü racaatı O’n u ith am ya d a tekzip ettiği m an asın a gelmez. Bilin­ diği gibi sadece Ebu H ureyre değil Hz. Ö m er ve oğlu A bdullah’ın d a b ir tak ım rivayetlerine şüphe ile b a k ­ m ıştır. Kaldı ki Hz. Öm er, S ahabenin fak ih i ve m u­ v a fa k a t sahibi* birisi olup, Hz. P eygam ber’in iki vezi­ rin d en birisi ve Râşid H alifelerin ikincisiydi. Ü m m e­ tin icmaı, hadis d ü şm an ların ın bile ittifak ıy la zerre k a d a r b ir töhm et bulaşm am ıştır. B uharî ve M üslim ’in S ahih’lerinde riv ay et ettiklerine göre Hz. Ö m er ‫« ؛‬Ölü, ehlinin üzerine ağlam asıyla m uazzeb olur» hadisini riv ay et edince Hz. Aişe b u n u d u y a r ve şöyle d er ‫« ؛‬Al­ la h Ö m er’e ra h m e t etsin A llah’a andolsunki Resul­ ullah bu şekilde b ir şey dem em iştir. Lâkin O, «Allah, ehlinin üzerine ağlam asıyla k â firin azabım arttırır» dedi dem iş (ve ark asın d an ) size bu konuda K ur’an k âfid ir diyerek şu âyeti okur. «...Kimse kim senin g ü ­ n ah ın ı yü k len m ez...»25 yine S ahihi M üslim ’de geçtiği­ * Hz. Ömer birçok meselede bir görüş beyan etmiş ve o doğ­ rultuda vahy gelmiştir. Vahy onun bu görüşlerini onayladığı için bunlara muvafakat-ı Ömer adı verilir (Mtrc). 25 Fâtır 18.


EBU HUREYRE (R A )

ne göre ibn-i Ö m er «ölü ehlinin üzerine ağlam asıyla azap duyar» hadisini riv ay et edince Hz. Aişe «Aiiah A bduliah’a rah m et etsin birşey işitm iş an cak ezberlem em iştir. (oysa) R esulullah, y ah u d i b ir cenazenin y an ın d an geçerken ailesi üzerine ağlıyordu b u n u n Ü£erine «siz ağlıyorsunuz o d a azab duyuyor.» demişti» yine ibn-i Ö m er Hz. P eygam ber’in içerisinde m üşrik ölülerin b u lu n d u ğ u Bedr k u y u su n u n üzerinde ayağ a k a lk a ra k (onlara konuştuğunu) ve «onlar benim söylediklerim i işitiyorlar» dediğini nakledince Hz. Aişe: «yaniış ak tarm ış oysa R esulullah o n lar şu a n d a söylediklerim in h a k olduğunu bildiler» dem iştir. S onra d a şu ayeti o k u r : «Allah dilediğine işittirir sen kabirdekilere işittirecek d eğ ilsin ...»26* G örüldüğü gibi Hz. Ö m er ve oğlunun rivayetlerin i reddederken K ur’a n ’ın zahirine dayanm ıştır. Bu da onun içtih ad ın a göredir. Şüphesiz b ir riv ay et Hz. P eygam ber’den geldiği tesbit edilince, fıkıh ve ilim yönünden h an g i dereceye u laşırsa ulaşsın, sahabenin, içtihadına tercih edilir. Hz. A işe’nin, Hz. Ö m er’e ve A bduilah b. Ö m er’e m ü ra c a a t etm esi onları ith am ve tekzib etm esi m an asın a gelir m i? asla! B unu en güzel Sahih-i M üslim ’de geçen şu sözü ifade e d e r : «Allah, A bdullah’ı affetsin o y alan söylem iyor an cak y a u n u tm u ştu r ya d a h a ta ediyor.» Yine sah ih b ir habere göre Hz. Ö m er ve A bdullah'ın rivayetlerini duyunca şöyie dem iştir. «Siz b a n a bu hadisleri y alan söylem eyenlerden naklediyorsunuz an cak k u lak ları yan26 Fâtır 22. * Geniş malumat için bkz Bedrud-Din ez-Zerkeşî, el-icâbe li İradi Ma istedrekethu Aişetu ales-Sahabe tahkik Said el-Afgani s. 91-100, ei-Mektebu’l İslâmî Beyrut 1985 (Mtrc).

214


S Ü N N E T M Ü D A F A A SI

1‫ ز؛ا‬işitmiştir.»2? Hz. A lşe’nin bu sözünden, sah ab e’nin ،)irbirlerine m ü rac aa tların ın itham ve tekzib m anası‫ال‬،‫ د‬gelm eyeceğine açıkça işaret eden b aşk a b ir şeye ،;،‫؛‬rek v a r mı? öyleyse Ebu Reyye ve c n u n gibi düşünenlere soruyorum siz Hz. A işe’n in Ebu H u rey re’ye m üracaatını itham ve tekzib o larak değerlendiriyorsunuz d a Hz. Ö m er ve oğluna m ü rac aa tın ı böyle değerlendirm lyorsunuz, bize cevap verin ey sağlam m antık sahipleri!!! Şimdi verdiği hadisierin açık lam asın a geçebiliriz. a) «Cünüp olarak ‫؛؛‬ab ah lay an ın orucu y o k t u r . » hadisini Hz. A işe’n in reddetm esi ve aksine fetv a vermesi Ebu H ureyre’n in adaletine b ir halel getirm ediği gibi O ’n u n güvenilirliğine de b ir z a ra r getirm ez, bütü n hadise Hz. Ebu H u rey re’nin kendi bilgisine göre fetva verm esidir ki bunu da R esulullah’ta n Fadl (b. Abbas) O n a nakletm iştir. Z ahir olan kavle göre bu hüküm Islâm ’ın başlangıcında vardı, oruç tu ta n kim se yatsı nam azını kılınca veya y atın ca sab ah a k a d a r yemek, içm ek ve cinsi m ünasebette bulunm ak haram dı, d ah a so n ra A llah’ın rahm eti, tahfifi gerekii görerek sab ah a k a d a r yeme, içme ve cinsi m ünasebette bulunm ayı şu âyetle helal kıldı : « ö ru ç gecesi kadınlafınıza y ak laşm ak size helal kılındı; o n lar sizin örtüleriniz siz de onların ö rtü lerisin iz...»28 şimdi m uhakkik ve araştırm acı âlim lerin bu hadis h ak k m d ak i sözierini n ak letm ek istiy o ru m : Hafız ibn-i H acer, F ethu’l B âri’de şöyle d e r : «Ibn-i Huzeym e bâzı âlim lerin bu hadis k o n u su n d a Fbu H u rey re’n in h a ta ettiğini zann27 Buhari, c. 3, s. 123, Müslim, c. 6, s. 230 23 Bakara 187.


EBU HUREYRE (R.A.)

ettiklerini zikreder. D aha so n ra b u n u reddederek Ebu H ureyre bu k o n u d a h a ta etm em iş bilakis sah ih b ir h ab ere dayanm ıştır. A ncak bu h a b e r neshedilm iştir. Z ira A llah T eâla ilk o larak orucu farz kıldığında, oruç gecelerinde u y k u d an so n ra yem ek içm ek ve cinsi m ü ­ nasebette bulunm ayı m enetm iştir. İşte Fadl b. A bbas’ın hadisi bu zam an d a söylenm iş olabilir. D aha sonra Allah, b ü tü n b u n ları gece sab ah a k a d a r helal kılm ış­ tır. Cim a eden sa b a h a k a d a r öyle k alır ve fecrin do­ ğ u şu n d an so n ra d a guslederdi. Hz. A işe’nin hadisi Fadl İbn-i A bbas’m hadisinin nâsihidir. Ne Fadl’a ne de Ebu H ureyre ye n âsih olan bu h ab er ulaşm am ış ve fetvayı da ona göre verm iştir. F ak at bu h ab eri d u y u n ­ ca fetv asın d an vaz geçmiştir.* îb n u ’l M ünzir, el Hattâbı ve d a h a birçok âlim neshe kail olm uşlardır. »29 Ebu H ureyre neshi öğreninceye k a d a r öbür fetv a ile am el etm iş öğrenir öğrenm ez de b u n d an vaz geçm iş­ tir. Bu da büyük bir fazilettir. Hâfız ibn-i H acer yine F ethu’l B âri’de sözlerine devam la şöyle d e r : «Bu h â ­ disede Ebu H u rey re’n in b ir fazileti söz konusudur. Ç ünkü o hakkı öğrenince itiraf etm iş ve düşüncesin­ den vaz geçm iştir. B undan d a anlaşıldığına göre sa­ habe ve tâb iu n m ursel h ab erleri kullanm ış ve kim se itiraz etm eden h ab erd en vazgeçilm iştir. Z ira Ebu H u­ reyre vasıtasız Hz. P eygam ber den duym ası m üm kün olduğu halde işitm ediğini itiraf etm iştir. İhtilaf çıkın­ ca bunu açıklam ıştır.» G örüldüğü gibi dil u z a ta n la r fazileti rezilete çeviriverm işler. ٠

29

Geniş bilgi için bkz. el-Hazımî, el-itibar fi’n-Nâsihi ve’l Men sühi mine’l Asar, tahkik Abdu’l Mu’ti Emin Kal’acı s. 208-211 Dâru’l V ay Halep, (Mtrc). Buhari» b â b u ’l istic m a r M ü slim (N e v e v i şerh i ile ), s. 3, s. 177

216


S Ü N N E T M Ü D A F A A SI

b) «Sizden biriniz uykudan uyandığı zam an ... yıkam adan elini bir kaba batırm asın zira elinizin ne­ rede gecelediğini bilmezsiniz.» hadisini Hz. Aişe, m u a­ heze etm eyip «el-m ihrası ne yapacağız dem iştir» bu hususu delil o larak su n m asın a gelince b u n a şöyle ce­ vap verilir ‫؛‬ Bu hadisi B uhari ve M üslim m üteaddit tariklerle, Ebu Davud, Tirmlzi, en-N esai ve ibn-i Mâce de riv a ­ yet etm işlerdir. S ahabeden ibn-i Ömer, C abir ve Hz. Aişe ta ra fın d a n rivayet edildiği gibi Hz. P eygam ber’in bu ta tb ik a tı da Hz. Ali, O sm an ve Zübeyr b. N efir ta ­ ra fın d a n da nakledilm iştir. H adis gerek Hz. Peygam ­ b er’in sözü, gerekse fiili o larak Ebu H ureyre ve b aş­ k aları ta ra fın d a n da sabit olm uştur. Hz. A işe’n in k en ­ disi hadisin râvileri a ra sın d a olduğu halde Ebu Hure y re ’ye karşı çıkmış olm ası m akul değildir. B unun için y azarın Ebu H ureyre’yi cerhetm ek ve y alan la it­ ham etm ek hedefi boşa çıkm ıştır. Bu gibi sözler usûl ve benzeri k ita p la rd a bulunur. Bir h ad isi ve lafızlarını tesb it etm ek için bu k ita p la r hüccet olam azlar. A ncak y a z a r ra st gele aldığı için ta h k ik etm e ihtiyacını hissetm em iştir. «Musellemu’sSebût» şâ r ihi eş-Şeyh Leknevî (Hz. Ebu H u rey re’ye yapılan bu itirazın) Hz. Aişe ve îbn-i A bbas’ta n sâbit olm ayıp sahabi olduğu ihtilaflı olan K aynu’l-Eşcaî’den geldiğine dikkat çeker. Bu zat h ak k ın d a «el-İsabe»’de şöyle d e n ir: «Kaynu’l Eşcaî tabii olup A bdullah b. M esud’u n a rk a d a şla n n d a n d ır. Ebu H u rey re ile a r a ­ la rın d a b ir hadise geçm iştir.» d a h a so n ra Ebu H urey­ re n in rivayeti zikredilerek K aynu’l-Eşcai’n in O’n a : 217


EBU HUREYRE (R.A.)

«Ya biz bu M ihrasım zı (oluk) g etirirsek onunla ne yapacağız» dediği n ak led ilir.30 Sonra Kayn, itiraz ve şüphe kastıyla değil de du­ ru m u n açıklanm ası için bu soruyu sorm uş olam az mı? M üslüm an birisinin d u ru m u n u da b u n a yorum lam ak lâzım. Şayet onun b u n a itiraz ettiğini v arsay sak bile tâb iîn in sahabiye reddiyesi ölçü olm adığı gibi sahabinin ad alet vasfına da bir halel getirm ez. c) «U ğursuzluk kadın, h ay v an ve evdedir» h a d i­ sine gelince b u n u n d a gerçek yönünü şöylece açık la­ yabiliriz : 1 — Bu hadisi Ahmed, ibn-i Huzeym e ve el-Hâkim, K atade, O d a Ebu H essan’d an şöylece rivayet etm işlerd ir: «Ben-i A m ir kabilesinden iki adam Hz. A işe’n in h u zu ru n a g ir e r e k : Ebu H u rey re’n in «Resul­ ullah, uğursuzluk kadın, h ay v an ve evdedir.» dedi­ ğini rivayet ettiğini söylerler. Hz. Aişe, şiddetli bir şe­ kilde g a z a p la n a ra k : «Resulullah öyle demedi, cahiliyye ehlinin b u n ları uğursuz addettiğini söyledi diye karşılık verir.» görüldüğü gibi hadisin lafızları y aza­ rın dediği gibi «Hz. Aişe, O y alan söyledi» şeklinde değildir. Bunu u y d u ra n la r en-N azzam ve y a n d a şla rı­ dır. Ebu H u rey re’ye k ö tü sözler sarfedilerek ona if­ tira a ta n y az ar d a bu n lard an d ır. Biz, Hz. A işe’n in birçok defa K ur’a n ’m zahirine sa rıla ra k sahabeye k a rşı çıktığını biliyoruz. Bu hadisi de red d ed erk en A llah T eâla’n m «Ne yerde ne de kendi can ların ızd a m eydana gelen hiçbir m üsibet y o k tu r ki biz onu y a ra tm a d a n önce b ir k ita p ta yazılm ış olma30

C. 3,

S.

285.

218


S Ü N N E T M Ü D A F A A SI

mm :١١ âyetini esas alm ıştır. Hz. Aişe b u n a benzer >>/l(‫؛‬ri Hz. Ö m er ve oğlu A bdullah’a da söylem iş­ in Bu sözle Ebu H ureyre’ye yalancıdır diye dil uzaı.nılnr aynı şeyi Hz. Ö m er için neden söylem iyorlar? 2— Bu hadis Ebu H u rey re’n in dışında b aşk a sa١m biler ta ra fın d a n da riv ay et edilm iştir. B uhari Inlı'inde, ibn-i Ö m er ve Sehl b. Sad es-Saidî’den riva١<•(. etm iştir. M üslim de yine aynı iki râv id en başka, ،'،ibir b. A bdullah’ta n d a riv ay et etmiştir.32 Hz. A işe’ııın Ebu H u rey re’ye itirazı bu sah ab ilerin kendisine m uvafakatından so n ra değildir. İbn-i H acer de Fetlıu’l B âri’de «Bu itirazı sahabeden zikrettiklerim izin m uvafakati ile b erab er Ebu H u rey re’ye yapıldığını söy­ lemenin b ir m a’nası yoktur» der. G örüldüğü gibi y azar n ak led erk en d ü rü st d a v ra n ­ mamış hakkı ve doğruyu aram am ıştır. d) Y azarın, Ebu H ureyre «Her kim bir ölü y ık a r ve ta şırsa abdest alsın» hadisini riv ay et edince ibn-i Mesûd reddetm iş ve sert b ir dille konuşm uştur.» de­ diğine de şu şekilde cevap verebiliriz. 1 — «M unteka’l Ahbar»* adlı k ita p ta geçtiği üze­ re hadisin m etni şöyledir : Ebu H ureyre’n in rivayetine göre Hz. P eygam ber şöyle b u y u rm u ştu r ‫« ؛‬Her kim bir ölü y ık arsa ve ta şırsa gusletsin abdest alsın» hadisi bu hadis k itab ın d a rivayet edilm iştir. Yalnız ibn-i Ma31 Hadid 22. 32 Buhari, Kitabu’l Cihad, Müslim, c. 14, s. 220-221.

* ÎJmi Teymiye diye şöhret bulan Ebu’l Berekât Mecdu’d-Din Abdusselam el Harrani adlı âlimin ahkam hadisleri ile ilgili eseridir. Muhammed bin Ali eş-Şevkâni tarafından «Neylu’l Evtar* adı ile şerhedilmiştir (Mtrc). 219


EBU HUREYRE (R.A.)

ce «abdest» zikretm em işdir. Tirmizî kendi isnadıyla Ebu H ureyre’den m erfu o larak «ölüyü y ık ay an a gusül, ta şıy a n a abdest gerekir.» şeklinde riv ay et etm iş ve şöyle dem iştir. Bu b a b ta Hz. Ali ve A işe’den de h ad is­ ler m evcuttur. Bu hadis h asen bir hadistir.» H adisi birçok hadis im am ı rivayet ettiği gibi Ebu H ureyre tek b aşın a b u n u riv ay et etm em iştir. Bu d a sözkonusu töhm eti ondan kaldırır. İbn-u Ebi H atim ’in sah ih b ir senedle b ab asın d an naklettiğine göre bu h a ­ disin Ebu H u rey re’den gelen m evkuf b ir h a b e r olm ası d a h a doğrudur. H adis iste r m erfu olsun ister m evkuf olsun hadisi tah ric edenlerden hiç kim se ibn-i M es’u d ’u n veya b aşk a b ir sa h a b i’nin itirazın a y er verm em iş­ tir. Sadece M usellem u’s-Sebût sahibi hadisi «her kim bir cenaze ta şırsa abdest alsın» şeklinde riv ay et etm iş ve ibn-i A bbas’m b u n u k ab u l etm eyerek; «Kuru ta h ta taşım ak la abdest alm ak gerekmez» dediğini nakleder, an cak hadis ve riv ay etleri tesbit ederken usûl k ita p ­ ları esas alınm az. 2 — Bu k o n u d a delillerin çatıştığını görüyoruz. Tirm izi ve diğer hadis im am ları Ebu H ureyre ve di­ ğ e r sahabeden rivayet ettikleri halde B u h arî’nin h ih ’inde ibn-i Ö m er’den b u n a m uhalif bir tâlik n a k ­ lettiğini görüyoruz. Bu talike g ö r e : «ibn-i Öm er, Said b. Zeyd’in ölen b ir oğlunu kokulayıp taşım ış d ah a so n ra d a abdest alm am ıştır.» B unun için sahabe ve o n lard an so n ra gelen âlim ler bu konuda ta rtışm ışla r­ dır. im am Ebu Isa et-Tirm izi şöyle der ‫« ؛‬İlim ehli ölü yıkayan h ak k ın d a ih tilaf etm iştir. B esulullah’m a s­ h ab ı ve diğerlerinden b ir g ru b a göre ölüyü y ıkayana gusül gerekir, b azıların a göre ise abdest gerekir. Mâlik b. Enes ise gusletm eyi vacip görm eyip m u stah ap 220


SÜNNET MÜDAFAASI

saym ıştır, im am Şafiî de aynı görüştedir. A hm et b. H anbel de şöyle der ‫« ؛‬ölü y ık ay an a gusl’u n vacip olm adığını üm id ediyorum bu konuda en az söylenen şey abdest alınm asıdır. Ish a k ’a göre ise m u tlak a a b ­ dest alm ak gerekir...»* Böylece m eselenin âlim ler a r a ­ sında ihtilaflı olduğunu görüyoruz. Kimisi vacip, ki­ misi m endup olduğuna kail olurken kim isi de Ebu H u­ reyre ve diğerlerinin riv ay et ettik lerin in m ensuh ol­ d u k ların ı ileri sürm üşlerdir. Ibn-i H acer’in de F ethu’l B âri’de belirttiği gibi Ebu D avud söz konusu hadisi ta h ric ettik ten so n ra m ensuh olduğunu söylemiş a n ­ cak nâsihini belirtm em iştir. e) «Sizden biriniz sab ah 'ın ik i rek âtın ı kıldığı z a­ m an sağ ta ra fın a uzansın» hadisi h ak k ın d a M ervan im «Uzanm ak için m escide k a d a r yürüm em iz yetm iyor m u b ir de uzanalım » dediğini, ibn-i Ö m er’in de bunu d u y u n ca «Ebu H ureyre çok oldu» dem iştir iddiasına gelince, K ıssanın tam am ı el-Isâbe’de de geçtiği üzere şöyle d ir: «Ibn-i Ö m er’e Ebu H u rey re’nin söylediklerine b ir itirazm v a r m ı? diye soruldu. O «hayır yalnız o bâzen cesaretli bâzen de k o rk ak davranm ıştır.» dedi Ebu H ureyre b u n u duyunca ‫« ؛‬ben ezberlem iş olsam d a b a şk a la n u n u tu rs a benim günahım nedir?» der.33 Bağevinin sağlam b ir senedle Velid b. A bdir’rah m an d an naklettiğine göre A bdullah b. Ömer, Ebu H urey­ re ’y e : «Sen R esulullah’ın y am n d an en çok a y rılm a ­ yanım ız ve O’n u n hadislerini en iyi bilenim izsin de­ miştir.» * Geniş bilgi için bkz. el-Mübarekfâri, Tuhfetu'l Ahvezî bi Şerhi Camii’t-Tirmizi c. 4, s. 71, Medine 1965 (Mtrc). 33 el-lsâbe, c. 4, s. 209 es-Saadet matbaası.

221


EBU HUREYRE (R.A

Bu hadis de sabit ve sahihtir. Ebu D avud ve Tirmizi sahih isn a d larla rivayet etm işlerdir. Tirm izi Hasen ve sahih b ir hadis olduğunu belirtm iştir, in k a r edenlerin itirazı b u n a b ir z a ra r vermez. M ervan kim oluyor ki sahih b ir hadisi reddederken sözlerine iti­ b ar edilsin veya Ebu H u rey re’nin adalet, em anet ve güvenilirlik v asıfların d a sözleri tercih edilsin, sonra Ebu H ureyre’ye dil u z a ta n la r O’n u n bu hadisi tek b a ­ şına rivayet etm ediğine ne diyecekler? B inaenaleyh büyük âlim e Hz. Aişe validem iz de Hz. Peygam ber ­ den rivayet etm iştir. Hz. Aişe hem o n la n n y an ın d a hem de bize göre rivayetlerinde asla itham edilm e­ m iştir. O’n u n bu rivayeti B uhari ve M üslim de sab it­ tir. S abahın iki re k â tın d a n so n ra uzanm ayı red d ed en ­ ler ya hadisi d u y m am ışlard ır veya vacip y a d a m üstehab oluşunu reddetm işlerdir. Ibn-i H acer, F ethu’l B âri’de şöyle d e r : «Ibn-i M es’u d u n yaşlanm ayı red e t­ mesi, İbrahim en-N ehâî’nin, ibn-i Ebi Şeybe’n in n a k ­ lettiği gibi, b u n u n şeytâni yaslanış olduğunu söyleme • si bunu işlemeyi em reden hadisin kendilerine u laş­ m adığına ham ledilir. Ibn-i M esud’u n sözlerinden a n ­ laşıldığına göre O, bu fiilin vucubiyyetini reddetm iş­ tir. Ibn-i Ö m er’in b u n a b id a ttir dem esi de böyle yo­ rum lanır. Ç ünkü O, b u n u n la şaz olm uştur. H a tta onun bu şekilde u z a n a n la rı kovduğu riv ay et edilir. F akat onun in k arı m escidde u zan m ay a karşıdır. Z ahir olan ibn-i N azm ’ın d a dediği gibi bu em rin m üstehab olup vucubiyyet ifade etm em esidir. Ebu D avud’d a geçen Ebu H ureyre hadisindeki em ri de m u stah ap ifade e t­ tiğine yorm uşlardır.» D urum ne olursa olsun (birisi­ nin) hadisi in k a r etm esi Ebu H ureyre’n in y a la n la it­ h a m ın a delalet etm ediği gibi rav in in ad aletin e de h e r


SÜNNET MÜDAFAASI

h an g i bir leke getirm ez. İbn-i Ö m er’in «Ebu H ureyre çok oldu...» sözü ise ne b ir ith am a ne de b ir eksikliğe işaret eder, şayet y az ar benim el-İsâbe’den n a k le tti­ ğim gibi m etnin tam am ını nakletseydi b ü tü n k u şk u ­ la n gider, atacağı ta ş boğazına tak ılır ve ith am yolu kendisine kapanırdı. EBU HUREYRE’NİN CERHEDİLDİĞİNİ İSBATLAMAK İÇİN ÂLİMLERE İFTİRASI Y azar 169. s a y fa d a : «Ebu H u rey re’ye gelen bu iti­ ra z la r ve rivayetlerine yapılan ith a m la r sahabeden so n ra gelen tab iu n ve teb eu ’t-tâbi’ine k a d a r uzanır» dedikten sonra bu y alan iddiasını delillendirm ek için, zann-ı galibe göre, u y d u rm a olup sahih olm ayan n a ­ killerde bulunur, im am Ebu H anife, İbrahim en-Nehaî34 el-Ameş’den h a tta C âfer el-Eskâfi ve «el-Meselus Sair» adlı eserin yazarı olan Ib n u ’l E sir’den n ak il­ lerde bulunur. D aha so n ra sözlerini şöyle bitirir. «Musarrat* meselesi H a ru n er-Reşid’in m eclisinde geçin­ ce o rad a b u lu n an lar seslerini yükselterek tartışm ay a başladılar. Kimisi Ebu H u rey re’nin riv ay et ettiği h a ­ disi delil getirirken35 kim isi de bu hadisi reddederek 34 en-Nehâî, en-Nehâ Kamusta da geçtiği gibi Yemende bir ka­ bilenin adıdır. * Musarrât: memesinde süt bekletilen hayvana verilen isim­ dir. bkz. Sâdi Ebu Ceyb, el-Kâmusü’l-Fıkhi, 211 Daru’l-fikr. Şam (Mtrc). 35 Musarrât hadisini Buhari Sahih'inde Kitabul Buy’u babu'l Musarrât da Ebu Hureyre’den rivayet etmiştir, (Buna göre) Hz. Peygamber şöyle dem iştir‫« ؛‬Koyun ve develerin meme­ lerinde süt bekletmeyin. Her kim memelerinde süt olan bir hayvanı satın alırsa iki şeyi yapmakta muhayyerdir‫ ؟‬Ya sağ­ dıktan sonra hayvanı yanında tutar, alır‫ ؟‬ya da bir ölçek hurma ile tekrar iade eder,»


EBU HUREYRE (R.A.)

Ebu H u rey re’n in riv ay etleri h u su su n d a ith am edildi­ ğini ileri sürüyordu. H alife de bu ikinci görüşe m eyletti. Cevap t Y azarın İm am Ebu H anife’ye nisbet e ttiğ i: »Bü­ tü n sahabe adildir, b â z ıla n b u n d an hariçtir. Ebu H u­ rey re ve Enes b. M alik de bunlardandır.» sözü gerçek­ te h içb ir güvenilir k ita b a dayanm az. Açık b ir senedle belirtilm em iş k i ten k id edelim y a d a sah ih ve zayıf olduğunu bilelim. Kesin o larak diyebilirim ki Ebu Hanife den b u n u riv ay et eden y alan söylem iştir. S onra bu, im am Ebu H anife’n in ‫« ؛‬Resulullah’ta n bize gelen herşeyin başım ız ve gözüm üz ü stü n d e y eri vardır» sözü ile de çelişki arzeder. Ç ünkü bu söz iste r Ebu H ureyre olsun ister başkası olsun R esulullah’ta n ge­ tirdikleri h e r şeyi kabul ettiğini ifade eder. D ört m ezhep im am ı ve onların güvenilir a rk a d a ş­ la rın d a n hiç birisi b ü tü n sah ab en in adil olduğuna k arşı çıkm am ıştır. B ütün m esele ş u d u r: H anefilerin k ab u l ettikleri u su l kaidesine göre râvi, fıkıh ve içtih a d la tan ın m ış birisi ise riv ay eti ister k ıy asa uygun olsun, ister olm asın kabul edilir. A ncak rav i sadece rivayetle m eşgul olan birisi ise an cak rivayeti kıyasa u y u y o rsa kabul edilir. Bir kıyasa uyup b aşk a b ir kıya­ sa ters düşerse yine alınır. Lâkin b ü tü n k ıy aslara ters düşerse yine alınır. Lâkin b ü tü n k ıy aslara ters d ü ­ şerse k ab u l edilmez. H anefilerin bu k o n u d ak i delil­ leri h ad islerin m â n a ile n ak lin in yaygın olm asından­ dır. B inaenaleyh râ v i’n in fıkhı eksikse m ân asın d an b ir şey eksiltip eksiltm eyeceğine güven olmaz. O za­ m an onu k ıy asa te rs d ü şü ren zaid b ir şüphe â n z olur. B una d a m u sa rrâ t hadisini örnek o larak verirler. O n­ 224


SÜNNET MÜDAFAASI

la ra göre bu, b ü tü n yönlerden sahih k ıy asa aykırıdır. Ç ünkü telef olan b ir şeyin tazm in atı y a benzeri ya da kıym etidir. O ysa b ir ölçek h u rm a misil olm adığı gibi kıym eti de olmaz. H albuki telef olan b ir şeyin misli y a d a kıym eti ile ödetilm esi kitap sü n n et ve İCm a ile sa b ittir...36 Bâzıları b u hadisi kıyasa aykırı olduğu için değil K itap ve S ünnete aykırı olduğu için kabul etm em iştir, işte bu sebeple açıkça dlyebilirlzki; H anefilerin Ebu H ureyre’nin bazı hadisleri karşısında tev ak k u f etm eleri y azarın iddia ettiği gibi O ’nun adaletinde b ir eksiklik gördükleri ya da y alan la ith am ettikleri için değildir. K ötü anlayışıyla Hanefilere iftira atan, o n lara sahih hadisleri te rk ediyorlar g ö rü n tü sü n ü veren, b aşta Ebu H ureyre olm ak üzere sahabeye dil u zattık ların ı im a eden (y azan n anladığı gibi değil); H anefilerin bu tev ak k u fları sadece usullerinde m evcut b ir asla göredir. EBU HUREYRE’NİN HIFZI VE FIKHI H anefilerin bu h u su stak i delilleri çü rü tü lm ü ştü r. S ahabenin büyüklerinden naldedildiğine göre o n lar haber-i vahidle kıyası terketm işlerdir. Fakih ve fakih olm adan ravi a ra sın d a a y ın m yapm ak so n rad an Ç1k a n la n b ir bid’attir. Selef ve h alef ulam asının cumh u ru n a göre haber-1 vahid k ıy astan önce gelir. A y n ca Ebu H u rey re’n in fak ih olm adığı d a doğru değildir. S ahabenin büyük bir çoğunluğu özellikle hadis rlvayeti ile bilinenler fa k ih âlim lerdir, ibn-i Hazm, Ebu H u r e ^ e ’yi sah ab en in fak ih lerin d en saym ıştır. Hafız ibn-i H acer’in n ak lettiğ in e göre ibn-i Hazm, Hurey36

et-T evh ld ‫ﻗﻠﻮ‬

T elvih , ٠ . 2, s. 434, İstan b u l.

225


EBU HUREYRE (R.A

re ’yi H z. Ebu Bekir, Hz. Osman, Ebu M usa, Muaz, Sâd b. Ebi V akkas gibi fetva ehli olan sah ab en in ik in ­ ci tab ak asın d an saym ıştır.37 Ebu H u rey re’nin rivayet ettiği el-M usarraf hadisine gelince, son derece sahih bir hadistir. B unun en güzel delili de H anefilerin fak ih o larak bildikleri ibn-i M esud’un bu hadis doğrul­ tu su n d a fetv a verm esidir. B unun için B uhâri, Ebu H ureyre’nin el-M usarrâf hadisini rivayet ettikten son­ ra A bdullah b. M esud’dan gelen şu m evkuf h abere yer verir. «Her kim m em elerinde sü t birikm iş b ir ko­ yun satın alır so n ra iade ederse beraberinde b ir ölçek h u rm a versin.» Bu d a B uharî’n in fak ih ve uzak görüş­ lü olduğuna işaret eder. B urada işaret edilm esi gere­ ken diğer bir h u su s fak ih olm ayan râv in in rivayeti celi kıyasa te rs d ü ştü ğ ü zam an h an efilerin tam am ı ta ra fın d a n reddedilm em iştir. Ebu H u rey re’n in fakih olm adığı da sadece b ir kısm ı ta ra fın d a n söylenm iş­ tir. M uhakkik o lan lar b u n ların aksine, görüş beyan etm işlerdir, işte bakın «Ukudu’l-Cum an fi M enakib-i Ebi H anife en-N u’man»38 adlı k itab ın yazarı, Ebu Hanife’nin Hz. P eygam ber’den sabit olan hadisleri red ­ dettiğini iddia edenlerin görüşlerini reddedip bunun sebeplerini serdederken şu n ları sö y lü y o r: « D ö r d ü n c ü s ü : H a d i s ’in r â v i s i n i n f a k i h o lm a m a s ı: B u, I s a b. E b â n ’m m e z h e b id ir . M u t e a h h i r u n u l e m a ­ s ı n d a n ç o ğ u o n a t a b i o l m u ş t u r . B u s e b e p le E b u H u ­ r e y r e ’n i n r i v a y e t e t t iğ i e l - M u s e r r â t h a d i s i r e d d e d i l ­ m iş tir . E b u ’l H a ş a n e l- K e r h i v e o n a t â b i o l a n l a r ‫ « ؛‬h a ­ b e r i k ı y a s a t e r c i h e t m e k iç in r â v i n i n f a k i h o lm a s ı 37 el-İsâbe, c. 1, s. 12. 38 El yazması olan kitap Mekke Harem-i Şerif kütüphanesindedir. Ve çok kıymetli bir kitaptır.

226


SÜNNET MÜÜAEAASI

şa rt değildir, bilakis K itap ve m eşhur sünnete m u h a ­ lif olm ayan âdil ve zabit olan b ir râv i ta ra fın d a n r i­ vayet edilen h e r h a b e r k ab u l edilir ve kıyasa d a te r ­ cih edilir» dem işlerdir. S a d ru ’l Islâm E bu’l Y u sr’ün (el-Pezdevî) dediğine göre âlim lerin çoğu bu görüşe m eyletm iştir. K itap ların a m ü ra c a a t edildiği zam an Pezdevi ve et-T ahkik sahibinin bu konuyu açıklığa k av u ştu rd u k ları görülecektir. «et-Tahkik» sahibi d e rk i: «Bizim ashabım ız (hanefiler) Ebu H ureyre’n in « u n u tarak yiyen ve içen oruçlu» h ak k m d ak i rivayetle kıyasa m uhalif olduğu halde am el etm işlerdir. H a tta im am Ebu H anife «bu konuda rivayet olm asaydı kıyas yapardım » dem iştir. Yine Ebu H anife’nin R esulullah’ta n gelen herşeyin başım ız ve gözüm üz ü stü n d e yeri vardır.» dediği tesbit edilm iştir. Seleften hiç kim se râ v i’nin fak ih olm a­ sını şa rt koşm am ıştır, b u n u n so n rad an çık arılan bir bidât olduğu o rtay a çıkmıştır.» im am A bdu’l Aziz «et-Tahkik» adlı eserinde şöyle d iy o r: «Ebu H ureyre, fak ih olup içtihadın b ü tü n ş a rt­ larını haizdir. Zira o sah ab e zam anında fetva veriyor­ du, o zam an fak ih olm ayan fetv a veremezdi.» «Tabak â tu ’I Hanefiyye» adlı eserin sahibi eş-Şeyh M uhyiddin el-Kureşî k itab ın ın sonunda şöyle d iy o r: «Ebu H u­ reyre sah ab en in fakihlerindendir. Ibn-i N azm da onu sah ab en in fakihleri a ra sın d a saym ıştır. Bizim şeyhi­ miz Ş eyhu’l Islâm T akiyud’Din es-Sûbki, Ebu H urey* Asıl adı «Gayetu’t-Tahkik» olan bu eser Abdu’l Aziz b. Ahmet el-Buhari’nin kaleme ‫ ل؛؛ اس؛‬meşhur usûl k‫؛‬uıbıdır. bkz. Abdu’l Hayy el-Leknevi, el-Fevaidi’l Behiyye fi TerüLiıni'l Hanefiyye, .‫ ؛؛‬Daru’l Mârife, Beyrut (Mtrcl. 9

4


EBU HUREYRE (R.A.»

re ’n ln b ü tü n fe tv a la n n ı içeren b ir cüz m eydana g etir­ m işti kendisinden işitmiştim.» M u sarraf hadisi için verilen bâzı cev ap lan d a el-Kureşi ta b ak â tm m so­ n u n d a zikretm iştir. D urum ne o lu rsa olsun bâzı hanefilerin Ebu Hure y re ’n in riv ay et ettiği el-M usarrâf gibi bâzı hadisleri reddetm eleri O 'nun rivayetlerine b ir eksiklik getirm e­ diği gibi O’n u n ad alet vasfım d a ihlal etmez, ö y le inanıyorum ki bu açıklayıcı bilgiler okuyucular için yeterli olm uştur. A y n ca H anefilerin, b ü tü n k ita p la n n da görüldüğü gibi, Ebu H u rey re’n in birçok rivayetle­ rini a lm a la n onu asla ad alet yönünden k u su rlu bul­ m ayıp itham etm ediklerine en güzel delildir. Bu da bilinen b ir gerçektir. Hâfız ibn-i Hacer, F ethu’l B âri’de şöyle d e r ‫« ؛‬Ebu Hanife, Ebu H ureyre ve benzerleri­ nin rivayetleri için celi olan kıyası terketm iştir. H ur­ m a şırası ile abdestin cevazı, n am azın k a h k a h a (ile bozulacağı) ve benzeri h u su slard a olduğu gibi.» Ebu Reyye’nin, en-N ehâi’den getirdiği «bizim ashabım ız Ebu H u rey re’nin riv ay etlerin i terkederdi» sözüne linçe —şayet sahihse— H anefi m ezhebinde olduğu gi­ bi celi kıyas’a ters düşen rivayetlerini kastetm iştir. Ebu C âfer el-Iskâfi’den getirdiği rivayeti ise onun enN azzam ve y an d aşların d an yaptığı b ir nakilden ib a­ rettir. «el-Meselu’s-Sâir» sahibinden yaptığı nakil de öyle. H aru n er-Reşid’in m eclisinde m u sa rrâ t meselesi tartışılırk en O’n u n Ebu H u rey re’nin rivayetleri ith a ­ m a u ğ ram ıştır diyenlerin ta ra fın a m eyletm esi m ese­ lesi hiç b ir senede d ay an m ay an b ir sözdür, böyle şey­ ler üzerinde düşünm eye bile deym ez h er halde H aru n er-Reşid’e yapılan iftira la rd a n d ır ki b u n ların sayısı da çoktur.


SÜNNET MÜDAFAASI

B ütün b u n lard an so n ra y az ar kendisini bu k a d a r gizlem esine rağ m en b ü tü n bu yanlışlıklarının k a y n a ­ ğım ilan etm ekten b aşk a çare bulam am ıştır, s. 17l’de Y ahudi M üsteşrik G oldzier’in Ebu H ureyre h ak k ın d a söyledikleri onun hadislerine k arşı dikkatli olunm ası, S prencer’in ta k v a k o n u su n d a hadis u y d u rm ak için aşırı gittiği vs. sözlerini nakleder. B ütün b u n la r apaçık iftiradır. Zerre k a d a r bir bilgi b u n la r üzerine b in a edilemez. B ütün b u n la ra cevap verm iş bulunuyorum . V erilen cev ap lara m ü ra c a a t edi­ lebilir. En acayip husus Ebu Beyye’n in G oldzier’in sözlerini alıp h ev asın d an ve hadis bilgisizliğinden do­ layı istediği k a d a r ü fü rm ü ş habbeyi kubbe yapm ış olm asıdır. Bu y a la n la rla susuzların su zannettiği bir serap oluşturm uş‫ ؛‬susuz, aslın a vâkıf olunca birşey olm adığını anlam ıştır. A rtık açıkça o rtay a çıkm ıştır ki Ebu Reyye, h ak ik i veçhesiyle b ir iddiacı, ab artm acı ve sald ırg an dillidir, b aşk aların ın görüşlerini çalıp kendisine övünç vesilesi y a p m a k ta d a m eh aretli b iri­ sidir. KA BU L AHBÂR’IN EBU HUREYRE’YE YALAN VE UYDURULMUŞ HABER TELKİN ETTİĞİ İDDİASI Yazar 172. sayfada «Kâbu’l Ahbar’dan rivayet alma­ sı» başlığı altında şöyle d e r : «Hadis âlimleri sahabenin tâbiûnden haber alması ya da büyüklerin küçüklerden ri­ vayeti babında Ebu Hureyre, Abâdile (Abdullah b. Mesud, A. b. Abbas, A. b. Amr. b. Âs Abdullah b. Ömer) Muaviye, Enes ve başkalarının yahudiliğini kalbine gö­ merek yalandan Islâm ’a girmiş gibi görünen K âbu’l-Ahb a r’dan rivayette bulunduklarını zikrederler. K âb a ilk aldanan Ebu Hureyre olm uştur. Kâb, O’nun bu safdilli229


EBU HUREYRE (R.A.)

ligini kullanarak Islâm dinine sokuşturm ak istediği her şeyi O'na telkin etmek için O'nu elde etmiştir.» Ebû Reyye, daha sonra b u n lan isbat etm ek için Ebu Hureyre den gelen birçok rivayete yer verir ve bu rivayetlerin Kâb tan alman birer Israilî haber olduklarını açıklar, kitabının birçok sayfasında da Ebu Hureyre'nin bu rivayetleri ile Kâb'm sözlerini mukayese etmeye çalışır. C evap: Kâb’ı ilgilendiren hususlar, yâni içten yahudi olup müslüman görünmesi hususuna daha önce b ir bölüm ayı­ rarak anlattık. en-Nazzam, m üsteşrikler ve onların borazanlığmı yapan Ebu Reyye’den başka ona böyle b ir if­ tira atan hiçbir kimse bilmiyorum. Kâb a yakın b ir çağ­ da yaşam alarına rağmen, rical tenkidi ve onların gizli hallerini öğrenme hususunda büyük dikkat ve ilim sahi­ bi ola ncerh ve tâdil âlimleri O’nu cerhetmemişlerdir. De­ lilsiz ve şâhidsiz insanları cerhetmek, adalet olmasa ge­ rektir. Ebu Hureyre ve Abâdile (dört Abdullah) gibi bâzı sahabilerin ondan rivayetleri yeni ortaya çıkan b ir husus değildir, im am el-Irâki, ibnüs Salah’ın «el-Mukaddime» sine yazdığı şerhte tabiinden rivayet eden sahabilerin tamamını verm iştir. Biz, gerek Kâb, gerekse diğer ehl-i Kitap âlimlerinden yapılan b ir kısım rivayetin aslında ya­ lan olduğunu inkar etmiyoruz. Bunu daha önce de belirt­ tim. Ancak hadis âlimleri ve tenkidçileri bütün bunları tenkide tabi tutarak sahih ve illetli olanları, makbul ve m erdud olanları birbirinden ayırdıkları gibi Kâb’ın ehl’i K itab’ın teliflerinden elde ettiği bilgilere dayanmaları ve bâzı ravilerin karıştırarak Hz. Peygamber’e isnad ettik­ lerini de hiçbir hata eksiklik ve fazlalığa meydan verme­ yecek şekilde birbirinden ayırm ışlardır. Bizim, yazara kar. 230


SÜNNET MÜDAFAASI

şı çıktığımz husus Ebu Hureyre'yi safdilli olmakla suçlaması ve Kâb'm onu elde edip birçok israiliyatı telkin ettiği ve ümmi olduğu için Tevrattan öğrenmesini uzak gördüğü, gibi meselelerdir. Bilemiyorum yazar ilmin okuma ve yazmakatn ibâret olmadığım nasıl bilmez, oysa duyu organlarıyla alman b ir kelime, okunarak öğrenilen bir kelimeden belleğe yerleşmek bakım m dan pek geri kalmaz. ¥azar gerek eski zamanlarda, gerekse şimdi gözleri gören okuyan ve yazan kimselerden daha çok ilim ve m ârifet sahibi olan âm alar hakkında ne der? Tabi ki gözleri görmeyen okuyamaz ve yazamaz aneak işitme yolu ile öğrenir. ¥azarın iddiasına delil olarak getirdiği h a d isle r: 1 — «Güneş ve Ay, kıyamet gününde ateşe atılacak iki ölriizdiir.» Hadisi : 173. sayfada şöyle diyor : «Bezzar, Ebu Hureyre’den Hz. F ey ^m b er'in : «Güneş ve Ay kıyamet günü cehenneme atılacak ‫ ﻟﻪ‬öküzdür.» dediğini rivayet eder. Bunun üzerine Haşan (Basri) suçları nedir? diye karşılık verince ‫« ت‬Ben, sana Resulullah’tan hadis naklediyorum sen de suçlarım soruyorsun» der. Bu sözün aynısı K ^ 'ta n da nakledilmiştir. Ebu Vâla el Müsuli Kâb’ın şöyle dediğini rivayet eder ‫«ت‬Kıyamet günü ay ve güneş iki kısır öküz gibi getirilip onlara tapanların gözleri önünde eehenneme atılaeaklar.» yazar kaynak olarak da ed-Demiri’nin «Hayatu’l Hayavan» adlı kitabını zikreder. Cevap : el-Bezzar'ın Ebu Hureyre’den naklettiği hadis sahihtir. Hâfız Ibn-i Hacer, Fethu’l Bâri’de39 îbn-i Kesir de 39

c.

t,

»٠

229

231


EBU HUREYBE (R.A.)

tefsirinde40 zikretmiş ancak hakkında herhangi bir dememişlerdir. Bu iki tenkidci im am ın susması yazara cevap olarak yeter. Hâfız Ebu Yâla aynı manada b ir ha­ disi Müsned’inde Yezid er-Rekbâs ve Enes tarikiyle zik­ retmiş ancak bunun isnadı zayıftır. et-Teyalisi (Ebu Davud) de özetleyerek buna yer vermiştir. Buharî'nin Sahih’inde m erfu olarak Ebu Hureyre'den naklettiği ha­ diste Ay ve Güneş’in iki kısır öküz olduğu ve ateşe atı­ lacakları yer almaz. Buradaki lafzı aynen şöyledir: «Gü­ neş ve Ay kıyamet günü dürülecekle‫؛‬rdir»41 B uhari’nin rivayeti şeksiz şüphesiz sahihtir. Bunu Allah’u Teala’nın «...siz ve Allah’ın dışmda taptıklarınız cehennemin odu­ nusunuz siz de oraya gireceksiniz»42 âyeti de te’yit et­ mektedir. Hadis sâbit olduktan sonra metin yönünden her hangi bir müşkil olmaz. Birisi d esek i: ay ve güneş'in suçları nedir ki ateşe atılsınlar? ben de derim k i : (buna en güzel cevabı) el Hattabi vermiştir. : «ikisinin ateşte bulunm aları azap edilmelerini gerektirmez. Oraya atılm alarının sebebi dün­ yada iken bunlara ibadet edenleri rusvay etmek ve iba­ detlerinin bâtıl olduğunu göstermek içindir. Şüphesiz ta­ panların tapılanlarla birlikte ateşte biraraya gelmeleri en büyük azap, tedib ve istihzâdır.» el-îsmailî şöyle der : «on­ ların ateşte olmaları azap edilmelerini gerektirmez çünkü Allah'ın bâzı melekleri, taşlar ve başka şeyler cehennem ehline azap olmak için orada bulunurlar. Allah'ın dile­ medikleri asla azâp görmez.» Yine birisi «güneş ve ay na­ sıl dürülerek ateşe atılırlar oysa cehennem astronom i âlimlerinin belirttiklerine göre bırakın güneşi ayı bile 40 c. 9, s. 120. 41 Kitabu Bed’il Halk, babu sıfatiş-şemsi ve’l kamer Fethu’ Bari, c. 6, s. 229. 42 Enbiya, 98.


SÜNNET MÜDAFAASI

almaz» derse şöyle cevap verilebilir: Bunlar kıyamet gü­ nü vuku bulacaktır. Kıyametin halleri dünyanın hallerine kıyas edilmez. Arz ve Sema o gün değişecektir, bugün âlemde geçerli olan sistem değişecektir, bunların şâhidleri Kur an'da sayılamayacak kadar çoktur. Bütün fezâyı yaratan yüce Allah, şüphesiz dürmek istediğini dürer, nu­ runu almak istediğini alır, büyük olanı küçültür, küçük olanı büyültür ve bütün bunlara kâdirdir. Hiç bir mu* vahhid bundan şüphe duymaz. Mülhidler ve dinsizlere gelince onlara söylenecek şeyler ayrıdır Yazar'm yer ver­ diği Kâb'ın rivayetini hiçbir hadis ve tefsir kitabında gör­ medim. «Hayatul Hayvan» adlı kitap ise hadisleri tesbitte ölçü değildir. Sahih olduğunu farzetsek yine yaza­ rın görüşünü desteklemez. Ebu Hureyre'ye dil uzatm a­ sında haklı olduğuna şahid olmaz. Zira bu bilgi Ehl-i K itap'tan alınmış olabilir. Bu kitaplarda hak ve bâtıl ka­ rışık olduğu için her şeyi bâtıl değildir. K ur'an ve sünnet, hak ve batıl olan rivayetlere şehadet eder. Veya bu bilgi Ebu Hureyre ve Enes'ten alınmış olabilir. Ebu Hureyre'nin Kâb'tan alıp Hz. Peygam bere r e f etmesi Kâb'ın ondan almasından daha evla değildir. Bilhassa K ur'an da ri­ vayetine şheadet etm iştir. Hz. Peygamber'in sünneti, K ur'an'm şarihi ve açıklayıcısıdır. 2 — S. 174'de şöyle diyor :٠el-Hâkim, M ustedrek'te sahih hadis râvileri tarikiyle Ebu Hureyre'den Hz. Pey­ gamber'in şöyle dediğini nakleder : «Allah bana bir ho­ rozdan bahsetmeme izin verdi, bu horoz'un iki ayağı 1yer­ de boynu Arşın altındadır. Sürekli «seni teşbih ederim Rabbim sen ne yücesin der.»* sonra da d e rk i: bu hadis Kâb'ın sözüdür bu sözünün metni de şöyledir... (da ve Kâb'tan naklolunan konuyla ilgili bir sözü nakleder.) bkz. el-Hâkim el-Mustedrek, c. 4, s. 297, Dâru’l Mârife Beyrut (Mtrc). 233


EBU HUREYRE (R.A.)

Cevap: IbnıTl Cevzi, hadis'in metninin mevzu olduğuna hük­ m etmiştir. Uydurma olduğu dikkate alınmalıdır. Çünkü Hâkim hadisleri tashihte gevşek davranmıştır. İbn-i Kay­ yım el-Cevziyye'nin sözleri de bunun sâbit olmadığına de­ lalet eder. îbn-i Kayyım «Cevabu'l Es'ileti't Trablusiyye» adlı eserinde Horoz ile ilgili bütün hadisleri sarfettikten sonra şöyle der : «Hulâsa horozla ilgili tüm ha­ disler yalandır. Sadece şu hadis m üstesna : «Biriniz ho­ rozun ötüşünü duyarsanız Allah’ın fazlını isteyin zira o bir melek gördüğü için öter. »43 Bir hadis mevzu olunca ne Ebu Hureyre'den ne de Hz. Peygamber'den sabit olmamış demektir. Bu sebeple yazann sözünü üzerine bina ettiği esas yıkılmıştır. Kâb'ın sözü de sâbit olmuşsa Ehl-i Kitab'm kitaplarında mev­ cut olan bir İsrailiyattan ibarettir. 3 — Yazar 174. sayfada şöyle d iy o r: Ebu Hureyre, Hz. Pevgamber'in Nil, Seyhan, Ceyhan ve Fırat nehirleri cennet nehirlerindendir»44 dediğini rivayet etm iştir. Oysa 43 44

bkz. Keşfu’l Hafa ve m uzilul i l b a s c. 1, s. 414. İmam Nevevi Müslim şerhinde (c. 17, s. 176) şöyle der ‫ ؛‬Sey­ han ve Ceyhan, Seyhun ve Ceyhun nehirleriyle aynı değil­ dir. Hadiste cennet nehirleri olarak geçen Seyhan ve Ceyhan Ermenistan’daki nehirlerdir. Ceyhan yosunlu Seyhan ise mercanlıdır, ikisi de oldukça büyüktür. el-Ezheri’nin Sahih’inde Ceyhan'ın Şam’da olduğunu söylemesi yanlıştır. Herkes Ceyhun'un Belh’ten çıkan Horasan arkasında bir nehir ol­ duğunda müttefiktir Aynı şekilde Ceyhan nehrinden ayn olduğu da herkes tarafından vurgulanmıştır. Seyhun’un da Seyhan’dan ayn olduğu da bilirihıektedir. Daha sonra Ne­ vevi Seyhan’ı Seyhun, Ceyhan’ı Ceyhun nehirleriyle aynı olduklannı söyleyen Kâdi Iyaz’a karşı burada itiraz eder.

234


SÜNNET MÜDAFAASI

bu da Kâb'ın sözüdür. Kâb şöyle der : «Allah cennetteki dört nehri dünyaya yerleştirm iştir. Nil, cennetteki bal nehridir, Fırat, cennetteki şarap nehridir, Seyhan, cen­ netteki süt nehridir, Ceyhan da cennetteki su nehridir.» Cevap ‫؛‬ Ebu Hureyre nin rivayet ettiği hadis son derece sa­ hih bir hadistir. Sahih'i Müslim'de geçen metni şöyledir : Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil, hepsi cennet nehirlerindendir.» Bâzılarınm anladıkları gibi hadis hakiki mâna ifa­ de etmeyip bir teşbihten ibarettir. Yani bu nehirler in­ sanlara fayda, çok hayır ve bereket, gibi sıfatları yö­ nünden cennet nehirlerine benziyor demektir. Bazılarına göre burada mahzuf bir kelime vardır. Buna göre : «Cen­ net ehlinin nehirlerindendir.» demek olur Bu aynı za­ m anda Hz. Peygamber'den b ir m üjdedir. Yani Allah va­ dini yerine getirecek, kendisine zafer ihsan edecek ve di­ nini diğer dinlerden üstün kılacaktır. Ö yleki: bu din bu dört büyük nehrin bulunduğu bölgelere ve diğer yerlere —çünkü temsil yolu ile anlatılm ıştır tahsis yoluyla değil— yayılacaktır. Bu da gerçekleşmiştir. Zira bir asır geçme­ den İslâm hakimiyeti Atlas Okyanusu'ndan H indistan'a kadar uzanmıştır. Nasıl te'vil edilsin dil ve şeriat yönün­ den hadiste reddedilecek b ir durılm yoktur. Sahabe zeka ve saf kalpleriyle bu ve benzeri hadislerin söylediği du­ rum ve şa rtlan kavrayarak bâzılanna muşkil gelen bu gibi hadislerden Hz. Peygamber'in ne kastettiğini anla­ m ışlardır. Bunun için herkes görüşünü açıkça beyan et­ me hürriyetine sahip olduğu halde kimsenin böyle ha­ disleri müşkil kabul ettiği bilinmemektedir. Kâb'tan sildiği rivayeti «Nihayetul Edeb»ten almış­ tır. Hadisleri tesbit için bu kitap esas alınmaz. Şayet


EBU HUREYRE (R.A.)

böyle dediği tesbit edilse de sözleri teşbihli yorumlanır. Biraz düşünecek olursak Ebu Hureyre'nin Kâb'ın anlat­ tığının etkisinde kalmış olmasının uzak bir ihtimal oldu­ ğu anlaşılır. Bunun b ir zan ve tahm in olduğu ortaya çı­ kar, iki hadis farklıdır. En yakın ihtimal, Kâb'm sözünün Ebu Hureyre'nin rivayetinin b ir tefsiri olmasıdır. Allah'ın şu sözü de buna ışık tutm aktadır. «Muttekilere söz veri­ len cennetin durumu şudur.: içinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lez­ zet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve onlar için orada her çeşit meyva, Rab'lerinden de bağışlama vardır،..»45 4 — (Yazar yine aynı sayfada şöyle der) : «îbn-i Ke­ sir tefsirinde şöyle diyor : Ebu Hureyre'nin Ye'cuc ve Me'cuc ile ilgili hadisin metni Ahmed b. Hanbel'in on­ dan rivayet ettiği gibi şöyledir : «Ye'cuc ve Me'cuc şeddi hergün kazarlar güneş neredeyse kaybolacağı zaman âmir­ leri : «dönün yarrn tekrar kazacaksınız.» der ve döner­ lerdi» ibn-i Hanbel aynı hadisi K âb'tan da rivayet et­ miştir. Ebu Hureyre muhtelen bu hadisi K âb'tan almış­ tır. Çünkü O, sık sık O nun meclisinde bulunur ve O'nunla konuşurdu.» Cevap : Evet ibn-i Kesir bu hadisi tefsirinde zikretmiştir. İmam Ahmed ve Tirmizî'nin rivayetlerine yer verdikten sonra da şöyle d e m iştir: «isnadı kuvvetlidir ancak m eti­ ninde bulunan bir nekaretten dolayı m erfu olmaya uy­ gun değildir. Çünkü âyetin zâhirine göre (ye'cuc ve me'­ cuc) şeddin binası sağlam olduğu için ne delebilmişler ne 45

M u h am m ed , 15.


SÜNNET MÜDAFAASI

de üzerine yükselebilmişlerdir, îbn-i Kesir sözlerine de­ vamla «lâkin bu haber Kâbu'l Ahbar'dan da rivayet edil­ miştir.» sonra aynı m anada b ir haber daha nakleder ve ikisinin aynı olmadığını belirtir... tbn-i Kesir sözlerini şöyle b a ğ la r: «Muhtemelen Ebu Hureyre bunu Kâb'tan almıştır. Çünkü O, çoğu kez gider meclisinde bulunur ve O'ndan haber alırdı. Ebu Hureyre bunu ondan aldı fa­ kat bazı râviler O'ndan gelen m erfu bir hadis zannederek Hz. Peygambere isnad etm işlerdir.»46 Ne ilginçtir ki, ya­ zar ibn-ii Kesirin sözlerini naklederken kasten bu son bölümü hazf etmiş tir. Zira bu son kısmı O nun «Ebu Hu­ reyre K âb'tan haberleri alıp Hz. Peygamber'den doğduğu­ nu söylüyordu» iddiasını reddetm ektedir. Nakilde güveni­ lirliğe bakın! Bir başkasına yanlış gösterme uslubu doğru m udur? Bana göre de, ibn-i Kesir'in de belirttiği gibi, hadis m ünker olup sahih değildir. Senedinde Katade'nin olma­ sı bunu doğrulam aktadır. Zira Katâde tedlis ile bilinen bir râvidir. Muhtemelen bu durum bir râvinîn hazfedilmesinden kaynaklanmıştır. Ayrıca metnin K ur'an'a muhalif olduğunu belirtm iş­ tik. Bundan başka m eşhur sünnete de m uhâliftir. Sahihayn de geçen b ir hadise göre Jîz. Peygamber şöyle buyurm uştrr. «Yaklaşan bir şerden dolayı vay arabın hâ­ line —baş parmağıyla şehâdet parmağım halkalaştırarak— o gün ye'cuc ve me'cuc bu şekilde şeddi (sararak) fethedecektir.» Hadis sahih olmadığına göre yazar'm iddiâlarının dayanağı da yıkılmış demektir. 5 — Yine 174. sayfada : «Buhari ve Müslim'de yer alan Ebu Hureyre'nin rivayet e ttiğ i: Allah inşam kendi 46

Tefsir-i İbn-i Kesir, c. 5, s. 332-333.


EBU HUREYRE (R.A.)

suretinde yarattı» hadisine gelince bu söz Tevrat'ın bi­ rinci ishah (sifr'den büyük fasıldan küçük bölümlerine ishah denir.)'mda aynen şöyle geçm ektedir: «Allah in­ sanı kendi suretinde yarattı, Allah'ın sureti üzerine in­ san yaratıldı» Dipnotta bu hadisin bâzı varyantlarında: «Hz. Adem'in boyu altmış arşındır, bir varyanta göre «Rahmanın sureti üzerine yarattı» denildiğine işaret et­ tikten sonra ibnJi Hacer'in Fethu'l B âri'de bu hadis için «Eski kavimlerden Âd ve Semud'un yaşadığı bölgeler­ den şu ana kadar kalan yerlere bakılacak olursa hadis'in müşkil olduğu anlaşılır.47 Çünkü bunların evleri Ebu Hureyre nin rivayetinde belirtildiği kadar boylarının uzun olmadığına delalet etmektedir.» diyerek tenkid ettiğini belirtm ektedir. Cevap ‫؛‬ Hadis Buhari, Müslim ve diğer güvenilir hadis ki­ taplarında rivayet edilmiştir. Ebu Hureyre'nin Tevrat'a uygun olan bir hadis rivayet etmesi ona bir zarar ver­ mez. Zira bütün kitaplar Allah'tan gelen vahydir. K ur'an ve sahih sünnet geçmiş kitapların varlıklarına şehâdet ederler. Tevrat ve Incil'de, K ur'an'la aynı olan yerler hak ve gerçek olup hiçbir tebdil ve tahrife uğram am ışlardır. Allah Teâla Maide süresinde Tevrat ve İncili, Incil'in Tevrat'ta olan âyetleri tasdik ettiğini belirttikten sonra şöyle buyurur : «Sana da kendinden önceki kitapları doğ­ rulayıcı ve onlan kollayıp koruyucu olarak bu kitabı gerçekle indirdik. Onların aralarında Allah'ın indirdik­ leri ile hükm et ve sana gelen gerçekten ayrılıp onların keyiflerine uym a!...»48 47 Yazar, bu ibareyi Fethu’l-Bâri’den naklederken metne sâdık kalmamıştır. 48 Mâide, 48. 238


SÜNNET MÜDAFAASI

Hadis hem sened yönünden hem de metni ve mânası yönünden sahihtir. «Kendi suretinde» cümlesin­ deki zamir ister Hz. Adem e gitsin isterse «Allah, Adem'i Rahman'ııı suretinde yarattı» varyantında olduğu gibi yü ce Allah'a gitsin farketmez. Şayet zamir Adem'e gidi­ yorsa ki Arap dili kaideleri gözönünde bulundurulursa bu daha uygundur. 0 takdirde durum açıktır. Hadisin m a­ nası da şöyle olur. Yani Allah, Ademi şimdiki insanoğlu­ nun bulunduğu şekil üzere yarattı, farklı bir evrim geçirm em iştir tıpkı zürriyetinde olduğu gibi bilakis Allah onu ruhunu ilk üflediği gün kâmil m ânada düzgün bir insan olarak yaratm ıştır. O takdirde bu hadis en beliğ bir şekilde maddeci ve tabiatçılarm görüşlerini reddet­ miş olur. Şayet zamir Âdem'e değil de Allah'a râci ise bu konuda söylenecek söz açıktır. Selef'in mezhebine göre (bu gibi naslara), varid olduğu gibi teşbih etmeden key­ fiyeti üzerinde durm adan bunları Allah'ın gerçek bilgi­ sine bırakarak, inanmak gerekir. Fakat Halef'in mezhe­ bine göre dil şeriat ve akl'ın hudutlarını aşmadan tevil etmek gerekir. O zaman yapılacak tevil de gayet basittir. Yâni «Allah, kendi sıfatları olan hayat, ilim, semi, basar ve benzeri sıfatları vererek yarattı» demek olur. Hâfız ibn-i Hacer'in müşkil gördüğü, Ebu Reyye'nin de okuyucuyu şüphelendirmek için naklettiği hu­ susta aslında herhangi bir karışıklık yoktur. Dünya'nın öm rü binlerce ya da on binlerce yıl olarak değerlendirile­ mez, bilakis dünya'nın yaşı milyonlara varm ıştır. Nitekim jeoloji ve biyoloji âlimleri de bu görüştedir. Öyleyse bu kadar uzun süre zarfında insanoğlunun bugüne kadar ya­ ratılışında bâzı eksikliklerin olması uzak bir ihtim al de­ ğildir. İbn-i Hacer, kendi asrında bunu müşkil görm üş­ se de ilmin ve fennin ilerlediği günümüzde bunda anla-


EBU HUREYRE (RA.)

mayacak bir durum yoktur. Bana öyle geliyor ki, ibn-i Hacer bu sözü söylerken ehl-i Kitabın «dünyamın ömrü yedi bin senedir» görüşünün etkisinde kalmıştır. Oysa bu şüphesiz bâtıldır. Daha sonra O da bunu anlamış ve dünyanın öm rünün bundan daha fazla olduğunu hadis­ ten istinbat esnasında bunu şöylece belirtm iştir : «Hz. Adem ve Hz. Muhammed arasındaki m üddet ehl-i Kitap ve diğer habercilerin verdikleri m üddetten daha fazla­ dır. »49 Şu kadar v a r k i: Hadis belli bir ölçü kastetmeyip altmış arşın demekle sâdece çok uzun olduğunu vurgu­ lamak istemiş olabilir. îbn-i Ebi Hatim'in, hasen b ir isnadla Ubeyy b. Kâb'tan m erfu olarak rivayet ettiği şu ha­ dis de bunu destekliyor : «Allah, Âdem'i uzun boylu çok saçlı yarattı, sanki uzun bir hurma ağacı kadardı.» Bü­ tün bunlardan sonra (soruyorum!) Ebu Hureyre'nin Hz. Peygamber'den rivayet ettiği haberin Tevrat'takine uy­ gun düşmesi ile kendisinden aldığını iddia ettiği Kâbu'lAhbar arasında ne gibi b ir ilişki var? Kâb'm bu kıssa ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. İMAM MALİK’E BÂZI SAHİH HADİSLERİ REDDEDİYOR DİYE İFTİRA ATMASI Yazarın bütün gayreti başta Ebu Hureyre'nin riva­ yetleri olmak üzere hadislere şüphe düşürmek olduğu için 175. sayfanın dipnotunda ibn-i Hacer'in hadisten duy­ duğu kuşkuya yer verdikten sonra şöyle der : «İmam Mâ­ lik de bu hadisi ve» Allah teâla kıyamet günü sâk'ınjı gösterdiği zaman diledikleri ateşe girene kadar elini ate­ şe sokar» hadisini şiddetle reddetm iştir oysa «ikinci ha­ 49

Fethu*l-Bâri, c. 11, s. 6.


SÜNNET MÜDAFAASI

dis» Ebu Hureyre’nin rivayeti olup Buharı ve Müslim’de m evcuttur Buharîdeki m etni de şö y led ir: «Rabbimiz Sâkmı açar, derken her erkek ve kadın mümin ona secde eder. Ancak dünyada iken insanlar görsünler ve işitsin­ ler diye secde edenler de secde için gelecek belleri bükülmeyecektir.» Cevap : Yazar ve benzerlerine önce şunu söylemek istiyorum. Bu şaibeli konulardan ve m üteşâbih hadislerden bahse­ den kişinin gerçekten araştırm ası ise - kaynaklarını zik­ retmesi gereklidir, im am Mâlik’in hangi kitapta bu ha­ disleri inkar ettiğini bilmiyoruz. Bana öyle geliyor ki, ya­ zarın söylediklerini inceleyen O’nun iftiralarına bir da­ yanak bulamadığı zaman kafadan delilsiz sözler sarfetmeye başladığını görecektir. Bahsettiği bu hadisler müteşabih hadislerdendir. K ur’an ’da m üteşâbih âyetlerin ol­ masını dileyen yüce Allah gayba imam akılları almayan, kalpleri im an nuruyla aydınlanmayan Ebu Reyye ve ben­ zerlerini im tihan etm ek için Resulünün hadislerinde de m üteşâbih hadislerin olmasını dilemiştir. «...Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorum­ lamak için onun müteşâbih âyetlerinin peşine düşer­ ler... »50 Selefin bu konudaki görüşü bilinm ektedir. Şâyet yukarıdaki iftirayı im am M âlik'ten başkasına atsaydı bâzılarına göre m üm kün olabilirdi. Fakat im am Malik’in bu konudaki sözleri m eşhurdur. Kendisine istiva (Allahın arşa dayanması) hakkında soru sorana «istiva bilinmek­ tedir. Keyfiyeti ise meçhuldür. Bununla ilgili soru sor­ mak bidâttır. (soranı kastederek) Bunu yanımdan çıka­ rın çünkü O kötü biridir.» diye cevap vermiştir. 50 Âl-i tm ran 7.

241


EBU HUREYRE (R.A.)

Yazar sadece îm am M âlike değil, Ebu Hureyre'ye hatta Buharî ve Müslim'e de iftira atm ıştır. Zira Buharı içinde «sak» bulunan söz konusu hadisi Ebu Said el-Hudrî'denSl, İmam Müslim de yine Ebu Said el-Hudrî'den rivâyet etmiştir.52 Buhari ve Müslim'deki Ebu Hureyre hadisi ise Ebu Said el-Hudrî'nin rivayet ettiği hadisle aynı manada olsa da «sak» kelimesi içinde geçmemektedir. HZ. PEYGAMBERİN SIFATI ÎLE İLGİLİ BİR HADİSE DİL UZATMASI 175. sayfada şöyle diyor : Kâbu'l Ahbar, Peygamber'in Tevrat'taki sıfatlarım zikredince; Ebu Hureyre de O'nun sıfatları hakkında şöyle dem iştir : «O ne çirkin sözlü ve davranışlı idi ne de böyle yapanları severdi ne de çar­ şılarda gürültü çıkarırdı.» oysa bu Kâb'm sözünün ta kendisidir.» Yazar daha önce de Hz. Peygamberin Tevrat'taki sı­ fatlarının Kâb tarafından uydurulan b ir hurâfe olup Ab­ dullah b. Amr b. Âs'm da ondan aldığını iddia etmiş ve biz de buna yeterli cevap vermiştik. Daha önce söylediklerimden fazla olarak şunu be­ lirtm ek istiyorum. Hz. Peygamber'in çirkin sözlü ve dav­ ranışlı olmayıp başkasından da böyle olmasını isteme­ diği dost ve düşman tarafından doğrulanan hiç kimsenin tartışm adığı b ir husustur. Ebu Hureyre veya başkasının bu sıfatlan rivayet etmeleri, hangi hal olursa olsun, Kâb'ın bu sıfatlannı Tevrat'tan zikretmesine bağlanmaz. Çün­ kü onlar bu Muhammedi ahlakı mülahaza ve müşahade ile biliyorlardı. 51 Buharî, Kitabut Tevhid... 52 Mûsli‫؛‬m, c..., s. 25.

242


SÜNNET MÜDAFAASI

«ALLAH TOPRAĞI CUMARTESİ GÜNÜ YARATTI» HADİSİNİN GERÇEK YÜZÜ Yazar yine 175. sayfada şöyle diyor : «Müslim, Ebu Hureyre’den şunu rivayet etm iştir. «Resulullah elimi tu­ tarak şöyle d e d i: «Allah toprağı cum artesi günü yarattı, onun üzerinde dağlan pazar günü, ağaçları pazartesi, kö­ tülüğü salı, n u r u çarşam ba günü yarattı. Perşembe günü canlıları yeryüzüne yaydı, son yaratık olarak cuma günü ikindi ile gecenin arasındaki saatlerde de Hz. Adem’i ya­ rattı.» Bu hadisi İmam Ahmed ve en-Nesâi de Ebu Hurey­ re’den rivayet etmişlerdir. Buhari, ibn-i Kesir ve başkalan Ebu Hureyre’nin bu hadisi Kâbu’l Ahbar’dan aldığını söylemişlerdir. Zira bu hadis yerin ve göğün altı günde yaratıldığını bildiren Kur'an ayetine terstir, tşin ilginç yönü, Ebu Hureyre bu hadisi alırken Hz. Peygamberin elinden tuttuğunu belirterek açıkça Hz. Peygamber’den işittiğini söylemiştir. (Ebu Reyye sözlerine devamla) şöy­ le diyor : Gerek bizim memleketimizde gerekse başka yer­ lerde Hadis ilminden b ir şey bildiğini iddia eden veya onlara tabi olanları bu müşkili halletmeye ve şeyhlerini (Ebu Hureyre yi) düştüğü çukurdan çıkarmaya davet edi­ yorum.» Yazar daha sonra edebi elverdiğince Ebu Hu­ reyre ile istihza ediyor. Cevap: Bu hadise çok eskiden hadisçiler dikkat çekmiş, onu illetli saymış ve hakkında tartışm ışlardır. Bâzılarına gö­ re hadisin senedi sahih değildir. Zira İsmail b. Umeyye, İbrahim b. Ebi Yahya’dan alm ıştır. İbrahim b. Ebi Yah­ ya'nın ise rivayetleri hüccet olamaz. Buharî'nin şeyhi Ali b. el-Medinî ye bu hadisin senedi sorulunca : «İsmail b. 243


EBU HUREYRE (R.A.)

Umeyye’nin bunu sadece İbrahim b. Ebi Yahya’dan al­ dığını görüyorum» diye karşılık verir. Ahmed b. Hanbel onun hakkında şöyle d e r : «İbrahim b. Ebi Yahya Kaderiyye, Mutezile ve Cehmiyye’den olup her bela onda vardı, insanlar O'nun hadislerini terkettiler çünkü ha­ dis uydururdu» ibn-i Main, O’nun hakkm da «yalancı ve rafızidir» derdi. Gerek sarahaten, gerekse tedlis yolu ile İbrahim bu isnadda yer aldığı için böyle isnadlarla ha­ disin metni sahih olmadığı gibi; hadis Hz. Peygamber’e, Ebu Hureyre’ye ve O’ndan sonra gelen sika râvilere ya­ landan isnad edilmişse, o takdirde araştırm acının bunun üzerine bir hüküm bina etmesi doğru değildir.53 Zira hü­ küm vermek hadisin sabit olması demektir. Bâzılanna göre hadis Hz. Peygamber’den söylenen m erfu bir haber değildir. Ebu Hureyre bunu K âbu’l Ahb a r’dan alm ıştır, bâzı râvilerinde vehm olduğu için mer­ fu olduğunu söylemek doğru değildir, doğru olan K âb’ın mevkuf haberi olmasıdır. İm am lar imamı Buharî, Târih’inde bu görüşe vararak şöyle d e m iştir: «Bâzılan Ebu Hureyre vasıtasıyla K âbu’l Ahbar’dan nakletm işler ki, sa­ hih olan da budur.» Alíame ibn-i Kesir de buna muvufakat etmiş ve şöyle d e m iştir: «Sanki bu hadisi Ebu Hu­ reyre Kâb’dan almış daha sonra bâzı râviler «Resulullah elimden tuttu» ifadesini ekleyerek m erfu b ir haber ha­ line getirm işlerdir. »54 H er ne olursa olsun E bu Hureyre Ebu Reyye’nin sataşm alarından km am alanndan hadis uy­ durm a itham ından uzaktır. (Buna rağmen) Ebu Reyye dönüp dolaşıp onunla keyfinin dilediği kadar istihza edi­ yor, oysa durum ibnu’l Medinî ve ona tabi olanlann de53

e l-E s m a î v e ’s -S ıfa t, s. 384.

54

el-B idaye v e’n-N ihâye, c. 1,

s.

244

17, 18, ib n -i K esir T efsiri, a


SÜNNET MÜDAFAASI

diği gibi ise Ebu H ureyre bundan tam am en uzak olmuş olur. Ebu Hureyre ye atfedilen lafızlar, Peygamber ,den işitmesi, Resulullah'm elinden tutm ası sabit olmayıp uy­ duranın yalan uydurm a ve bâtıl olan b ir şeyi hak görün­ tüsüne sokarak Ebu Hureyre'ye yaptığı bir iftiradan öte­ ye geçmez. Şayet durum Buhâri ve îbn-i Kesir'in dediği gibiyse o takdirde m erfu hale getirm ekten uzaktır. Çün­ kü O, «Ben, Resulullah'tan işittim ya da Resulullah elim­ de tuttu» dememiştir. Ancak durum u karıştıran bir râvi Hz. Peygam bere isnad ederek söz konusu lafızlarla da bunu te'yid etm iştir. Umarım Ebu Reyye nin Mısır hatta İslâm âlemindeki hadiscileri, Ebu Hureyre'yi düştüğü ku­ yudan kutarm aya meydan okuyuşuna ben güldüğüm gibi, okuyucular da gülüp geçmiştir. Gerçek ortaya çıkmıştır. Ne çukur ne de düşme söz konusu değildir. Bütün iddiaâlannı boş b ir uçurum üzerine bina etmiş ve oradan cehenneme yuvarlanm ıştır. O ne kötü varış yeridir. Ebu Reyye ,nin sözlerini okuyan bütün âlemle sava­ şıp, semâyı fethettiğini zanneder. Bu da gurur ve enaniyetle karışık cehâlete delalet eder. Bir araştırm acı içinde gurur ve cehâletten daha zararlı b ir haslet yoktur. VELÎ HADÎSİ 176. sayfada yazar şöyle diyor : «Buhari Ebu Hurey re’den Hz. Peygamber ,in şöyle dediğini55 rivâyet etmiş­ tir : «Her kim benim veli kullanm a düşmanlık ederse 55 Yazar, hadisi Kudsiyi Peygamber’e izafe etmekle hata etmiş­ tir. Şayet bu ilmi bilseydi Sahih-i Buhari’de geçtiği gibi «Allah Teâla dedi» diye başlardı. Zira bu, hadisi kudsidir. Sadece düşünerek nakletseydi yine bu sözlerin Peygamber’e isnad edilemeyeceğini anlardı, çünkü hadiste geçen şeyler sadece Allah’a isnad edilebilir.

245


EBU HUREYRE (R.A.

muhakkak ben ona harb açarım. Bir kulıım kendisine‫؛‬ farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir amel ve ibâdetle bana yaklaşamaz. Kulum bana, yaptığı nâfile ibâdetler­ le de yaklaşır. Nihayet onu severim. Bir kere de onu sevdim mi, artık ben ‫؛‬o kulumun ‫؛‬işittiği kulağı, göreceği gözü, kavrayacağı eli ve yürüyeceği ayağı olurum, yap­ tığım şeylerden tereddüt ettiğim tek şey ölümden hoş !anmayan mu’minin canını almaktır. Zira ben onun kö­ tülüğünü istemem» Hadis uzmanı olanlar bu hadisin israiliyât koktuğunu hemen anlayacaktır.» Yazar daha son­ ra dipnotta da şunları yazıyor : «Bu hadisi sadece Buhari rivayet etm iştir. îm am Müslim Sahihinde, ibn-i Hanbel de Müsned'inde zikretmemiştir. Sahabeden de sâdece Ebu Hureyre tarafından rivâyet edilmiştir. Birçok imam bu hadisin kusurlu olduğunu söylemiştir.» Hadiste kusur olarak itibar ettiği şeyleri zikrettikten sonra da şöyle di­ yor : Bana öyle geliyorki bu konuda Ebu Hureyre nin hocası Vehb b. M unebbih'tir. Hilyetu'l Evliya'da bu hin'in hal tercesemesi anlatılırken şöyle dediği rivayet edilm iştir : Tevrat’ta Allah Teâlâ'nın şöyle dediğini gör­ düm : «Mümin'in ruhunu kabzetmekten başka bir şeyden tereddüt etmedim.» Cevap : Buhari bu hadisi Sabih'inde56 zikretm iştir. Çünkü sahih bir hadistir. Buharî'nin şeyhi Hâlid b. Muhallet ile Şureyk b. Abdillah gibi bâzı imamların tenkid etmeleri hadisin sıhhatini ihlal etmez. Çünkü îm am Buhari şeyhi­ ni başkasından daha iyi tanır. Buharı ile bir başkasının bir ravi hakkm daki görüşleri çelişirse Buharî nin görüşü tercih edilir. Çünkü O, hadisin illetleri ve ricâli konusun­ 56

K itab u ’r-R ikak b a b u ’t-T evazu; bkz. Fethul-Bari, c. 11, s. 286.

?40


SÜNNET MÜDAFAASI

da eşsizdir. H atta b ir hadisdeki gizli illeti ortaya çıka­ rınca İmam Müslim iki gözünün arasından öpmüş ve onu üstadlarm üstadı lakabı ile anmıştır. Şâyet hadisin râvilerinde sıhhatini ihlal edecek bir durum olsaydı, Buharî, kitabına almazdı. Müslim Sahih’inde, îm am Ahmed Müsııed’inde yer vermese de diğer hadis imamları onu tahric etmişlerdir. El-Beyhaki «Kitabu’z-Zuhcbünde, ayrıca Ebu Ya’la, el-Bezzar ve Taberâni de bu hadisi rivayet etm iş­ lerdir. H atta İmam Ahmet de K itabu’z-Zûhdün’de vermiştir. Hadis sâdece Ebu Hureyre tarafından rivâyet edilmeyip Hz. Aişe, Hz. Ali, Ebu Umame, İbn-i Abbas, Enes, Huzeyfe ve Muâz b. Cebel gibi b ir grup sahabi ta­ rafından da rivayet edilmiştir. H adis'in isnadı tek olma­ yıp birçok farklı tariklerle gelmiştir. Bunlar zayıf ol­ m aktan hâli olm asalar da birbirlerini takviye ederler, ya­ zarın da tavsif ettiği gibi hadiste müminlerin emiri olan Hafız Ibn-i Hacer de bu konuya kafa yormuş ve F ethu’l Bâri’de şöyle demiştir. «Bu hadisin bir tek isnadda diğini söylemek yanlıştır. ... hadisin birçok isnadı vardır. Bunların toplamı bir aslının olduğuna delâlet eder. »57 Ibn-i Hacer daha sonra bu farklı isnadları b irb ir zikre­ derek hangi kitaplarda geçtiğini söyler ayrıca sahabeden de kimlerin rivayet ettiğini bir b ir belirtir böylece an­ laşılıyor ki, hadisin isnadında herhangi b ir kusur söz ko­ nusu değildir. Mâna yönüne gelince son kısmındaki «tereddüt» meselesinden başka anlaşılmayacak b ir durum yoktur. M utevatir K ur’an ve sahih sünnette bu hadisin ifadele­ rine benzer bir çok şey vardır. Şâyet M üşkildir diyerek bu hadisi reddecek olursak bir çok K ur’an âyetini ve sahih hadisleri reddetmiş oluruz. 57

c. ı ı , s. 286.

247


EBU HUREYRE (R.A.l

Alimler bu konuda iki görüş ileri sürm üşlerdir. 1 — Selefin görüşü ‫ ؛‬O da benzetme yapmadan, key­ fiyeti üzerinde durm adan, bizce bilinen zâhiri şeylerden Allah'ı tenzih ederek vârid olduğu gibi iman etmektir. Ay­ rıca bunun hakiki bilgisini de Allah'ın yüce bilgisine bı­ rakm aktır. 2 — Halef âlimlerinin görüşü : O da te'vil etmektir. Nitekim onlar hadisi mecaz olarak anlamışlardır. Buna göre hadis Allah’ın mümin olan velileri sevmesi ve onlara kötülük ve eziyetten hoşlanmadığını beşerin indinde anla­ şılabilen bu ibare ile temsil etm iştir. Bâzıları hadisin so­ nunda geçen tereddüdü Allah'a ^değil de meleklere hamletmiştir. Onlar Allah'ın elçileri oldukları için onların yaptıkları Allah'a nisbet edilmiştir. Çünkü onları gönde­ ren O’dur. îbn-i Hacer Fethu'l Bâri'de yeterli izahlarda bulunm uştur dileyen ona m üracaat edebilir. Yazarın nakildeki ihânetlerinden bir tanesi de el-HaU tabî nin sözlerini kısaltarak anlaşılmaz b ir vaziyette verip, buna verdiği cevaba yer vermemesidir. Bu metodu kim­ lerden aldığını biliyoruz. Şimdi yazarın bu ilginç duru­ munun görülmesi için H attabî'nin sözlerinin tamamına vermek istiyorum : «Allah'ın tereddüt etmesi câiz değil­ dir, bir şeyden vaz geçmesi de O'nun için düşünülemez ancak bu hadis iki şekilde te'vil edilebilir, birincisi in­ sanoğlu bazen hayatına isabet eden bir hastalık veya be­ ladan kurtulur, Allah’a dua eder Allah da ona şifa verir ve O'nu o beladan kurtarır. İşte Allah'ın bu fiili bir dileyip sonra tereddüt edip bundan vazgeçenin fiili gibi olur. Eceli geldiği zaman m utlaka Allah'la mülâki ola­ caktır. Çünkü Allah, yaratıklar için ölmeyi kendisi için de bekâyı dilemiştir. İk in c isi: Y a n i: benim yaptığım şeylerden elçilerim canım alırken tereddüt ettikleri gibi başka bir şeyden tereddüt etmezler...» demek olur. 248


SÜNNET MÜDAFAASI S o n r a y a z a rı h a d is k o n u s u n d a v a rılm a s ı caiz o la n b u h ü k m e v a r m a k ta n a lık o y a n n e d ir ? B ü tü n m e se le V e h b ’in s a ir P e y g a m b e rle re g elen k ita p la r d a b e n z e rin i g ö rd ü ğ ü ­ n ü z ik re tm e s i m id ir ? B u n e d e n A lla h 'ın h e m M u s â 'y a h e m d e H z. M u h a m m e d ’e s ö y le d ik le rin d e n o lm a s ın ? H a d is in b ü y ü k b i r k ıs m ı B e n i İ s r a il'd e n b ilin e n k ö tü a h la k , s e r t ­ lik ve k ö tü ta b ia t ile b a ğ d a ş m a z , p o lisiy y e b i r b u r n a s a ­ h ip o la n y a z a r b u n u n iy e g ö rm ez?! T e v ra t b ile o n la r ı m a ­ n e v iy a tta n u z a k , m a d d e sev g isiy le d o n a n m ış k ö le le ri a ş a n b i r to p lu m o la r a k ta v s if e tm e k te d ir . S e n in k i g ib i b i r k o k u a lm a d u y u s u n a v e u s t a s iy o n is t b u r u n a s a h ip o lm a d ığ ı­ m ız iç in A lla h ’a h a m d e d iy o ru z .

SAHİH İ MÜSLİM’DEKİ BİR HADİS’İN İSRAİLİYAT OLDUĞU İDDİASI 177. sayfada Ebu H u rey re’yi gaflet, h a m a k a t ve sefahatle su çlay arak g ü n a h la r yükledikten ,sonra şöyle d e r : «Burada sözü u zatm am ak için son o larak Ebu H u rey re’n in aslında isra liy atta n olduğu halde Hz. P eygam ber’den riv ay et ettiği b ir hadisi zikredeceğim , im am Ahmed, Ebu H u rey re’den R esulullah’ın şöyle de­ diğini riv ay et eder. «Cennette b ir ağaç v ard ır ki bir atlı onun gölgesinde yüz yıl y ü rü r de (onu katedem ez) dilerseniz «... ve uzatılm ış gölge ...» âyetini okuyun. S onra Ebu H ureyre’nin bu hadisi riv ay et ed er etm ez K âb’m s ü r’atle gelip kendisini tasd ik ettiğini b elirtir ve m uhtelif vasıflarına deyinir. C evap: Bu hadisi sadece im am A hm ed değil büyük iki im am B uhari ve M üslim de S a h ih le rin d e riv ay et e t­ m işlerdir. R ivayet sadece Ebu H u rey re’den gelseydi bazıları bu söze aldırabilirlerdi an cak hadis Ebu H u­ re y re ’den b aşk a y azara göre ona nisbetle gaflet ve 249


EBU HUREYRE (R.A.)

h a m a k a tla su çlan m ay an sah ab iler ta ra fın d a n d a riv a ­ yet edilm iştir. B uhari, Ebu H ureyre, Enes58, Sehl b. Sâd ve Ebu Said el H u d ri’den riv ay et ederken59 im am M üslim de Ebu H ureyre, Sehl b. Sâid ve Ebu Said el H udrî'den riv ay et etm iştir.60 D iğer üç sahabiye ne dersin a c a b a a s n n araştırm acısı! yoksa —iddia e tti­ ğin gibi— Kâb, Ebu H ureyre'yi kandırdığı gibi o n la n d a m ı kandırdı? in sa n la r a ra sın d a n çıkarılm ış, en h a ­ yırlı üm m et olan, A llahın T evrat ve Incil’de örnek ola­ ra k gösterdiği R esulullah’m ash ab ın ın bu k a d a r gaf­ let ve h a m a k a t içindfe b u lu n d u k ların a kim in an ır? Biraz h a y a ey m isyonerlerin çömezi, Nebevi H ikm et ne güzel b u y u rm u ş : «U tanm adığın ta k d ird e ne y a­ p a rsa n yap...» Y azan n b u rad ak i ih an etlerin d en birisi de ibn-i K uteybe’ye yaptığı gibi ibn-i K esir tefsirini k ay n ak o larak verm esidir. O kuyucu d a ibn-i K esir'in bu h a ­ disi zayıf kabul ettiğini sanacak, ibn-i K esir’in tefsi­ rin e baktım o rad a b ü tü n riv ay etleri serd ettik ten son­ r a şöyle dem iştir. «Bu h ad is Hz. P eygam ber’den sa­ bittir. H a tta hadis im am ların a göre sıh h ati kesin, m üte v a tir b ir h ab erd ir. Ç ünkü birçok tarik lerle riv ay et edildiği gibi isn a d la n kuvvetli râv ilerı de sikadır,»6l Sadece şunu dem ek istiyorum . Bu y azarın d u ru ­ m u n a şaşan m ü ! «dalalete düşene hidayetçi yoktur.» diyen A llah n e güzel b u y u rm u ştu r. 58

Kitabu Bedu’l Halk, babu sıfatı’l cenne (Had No ‫ ؛‬8 ( ‫ ؛‬Fettıu’l

59

Kitabur’Rikak, babu sıfati’l-Cenneti ve’n-Nar, F e th ü l Bâr¡,

60 Sabih-i Müslim (Nevevi şerhi ile) c. 17, s. 167-168. 61 C. 8, S. 187-188.


SÜNNET MÜDAFAASI

EBU HUREYRE’Yİ ZAYIF HAFIZALI OLMAK VE HADİS UYDURMAKLA SUÇLAMASI 177. say fad a «Hafızasının zayıflığı» başlığı altınd a şöyle d e r: «Ebu H ureyre’n in kendisi de çok unutk a n oiduğunu, öyieki hafızasının, işittiği h içb ir şeyi tu tam ad ığ ın ı belirtir. S o m a Hz. P eygam ber’in kendisine d u a ettiğini b u n u n üzerine k u la ğ m a geien hiç bir şeyi u n u tm az olduğunu bildirir. B unu d a ^ok hadis riv ay etin e kılıf u y d u rm ak ve işitenlere kendi rivayet(erinin sah ih olduğunu isb atiam ak için söy(üyor. Müslim, el-A rac’m Ebu H u rey re’den şu n u işittiğini n a k le d e r‫« ؛‬Siz, Ebu H u rey re’n in P eygam ber’den çok h ad is riv ay et ettiğini iddia ediyorsunuz A((ah şahiddir. Ben fa.ln> b ir adam dım . R esulullaha k a rm tokhığ u n a hizm et ederdim . M uhacirler ç a rşıd a p a z a rd a ticaret ile u ğ raşırk en E n sar da m a lla n , m ülkleri ile m eşgul oluyorlardı. B unun üzerine R e su lu lla h : benden işittiğini u n u tm am ası için kim ö rtü sü n ü yere sere r? dedi «ben de ö rtü m ü serdim so n ra h adislerini söyiedi ve b a n a giydirdi ondan so n ra işittiğim h içb ir şeyi unutm adım .» Müslim, «Mâlik’in h ad isi Ebu H ure y re ’nin sözlerinin bittiği yere k a d a r zikreder. Peygam berin «Kim serer» sözlörine y e r Vermez» der. Mâlikin bu rivayeti d a h a sa h ih tir z ira söz o n d an so n ra kesiiiyor son söz ile ilk söz arasın d a b ir ilişki yoktur. C e v a p‫؛‬ 1 — H erşeyden önce b u n la r Ebu Reyye’n in kendişinin o rta y a attığ ı fik irler değildir. B u n lar İslâm ve m ü slü m a n lan n düşm anı yahudi m ü steşrik ^ l d z i e r ’in fikirleridir. Ebu Reyye’n in te k yaptığı şey bu O ryan­


EBU HUREYRE (RA.)

talist’in sözlerini te k ra rla m a k tır. G erçeği söylem ek ge­ rek irse G oldzier y a z a rd a n d a h a iffetli davranm ıştır. Şim di y azarın adım adım onu tak ib ettiğini gösterm ek için Goldzier’in söylediklerini a k ta rm a k istiy o ru m : Şöyle diyor G o ld zier: «insanlar Ebu H u rey re’n in h a ­ fızasının h a ta y a düşm ekten beri olduğu inancını doğ­ ru la m a k için kıssa u y d u ra ra k şöyle dediler.» Hz. Pey­ g am b er konuşm aları esn asm d a a ra la rın a serdiği bir abayı elleriyle d ü rd ü böylece Ebu H u rey re işittiği herşeyi ezberleyen b ir h âfızay a sahip oldu.» 62 Bu k ıssa B uhari, M üslim ve diğer güvenilir hadis k ita p la rın d a riv ay et edilm iştir,63 aklen ve n ak len m ph a lif görünen b ir yönü yoktur. H a tta v ak ıa b u n u teyid etm iştir. S ahabe ve o n lard an so n ra gelen ehl-i ilm in kuvvetli h afızaları b u n a şâhiddir. Şüphesiz bu peygam berin açık m ucizelerindendir. B uharî’n in «Ta­ rih» inde B eyhaki’n in el-M edhal’inde a n la ttık la rın a gö­ re M uham m ed b. î’m a re b. Hazm, Ebu H ureyre’n in h asletlerin d en birini şöyle a n la tm ıştır: «Sahabenin y aşlıların d an on k ü s ü r kişinin bulunduğu b ir m eclis­ te oturdum . Ebu H ureyre, R esulullah’ta n h ad is n a k ­ lediyordu bazıları bilm ediklerini öğrenene k a d a r ona m ü ra c a a t ediyorlardı, so n ra te k ra r hadis naklediyor­ du ve b u n u d efalarca y ap tı o gün Ebu H u rey re’n in en kuvvetli h âfızay a sahip olduğunu öğrendim» î. A h­ m ed ve Tirm izî’n in riv ay etlerin e göre A bdullah b. Abbas, Ebu H u rey re’y e : «Şüphesiz sen içim izde Re­ su lu llah ’ta n ay rılm ayan, dolayısıyla hadislerini en iyi bilensin» dem iştir. Tirm izi b u n u n h asen olduğunu 62 Dairetu’l Maarifi’l tsiamiyye (İslam Ansk.) c. l, s. 408. 63 bkz. Fethul Bâr‫؛‬, c. 1> s. 73-174. Müslim (Nevevi şerhi) c, 16„ S. 52,


SÜNNET MÜDAFAASI

söyier. ©’m m , M ervan ve k âtib i ile olan kıssası meşhurdur.64 A klî ve n ak il ilim lerinde im am olan im am Şâfii «Ebu H u rey re’n in asrın d a h ad is riv ay et edenlerden en kuvvetli h âfızay a sahip olduğunu» söyler. Bu gibi im a m ia n n sözlerini bırakıp m ü steşrik ve yaverlerin in sözlerine sanlm a,k sağlam a ra ştırm a ve sâllm m a n tık in k â n m ıdır.? 2 — Y a z a n n im am M üslim 'in, İm am M âlik hadisi Ebu H u rey re’n in sözlerinin bittiği y ere k a d a r zikredip sergi kıssasına y er verm ediğini b u n u n d a önü ve arkası a ra sın d a ilişki olm adığı için en sabih olduğunu iddia ederek söz konusu hadise şü p h e sokm aya çalışm ası boş b ir çab ad an ib arettir. Bu çab a hadisçllerin yollarını ve M üslim ’in m aksadım bilm em ekten ve kelim elerin yerlerini değiştirm e p a h a sm a d a olsa Ebu H ureyre’ye k a rşı d erin b ir n e fre tte n kaym aklanıyor. M üslim ’deki v a ry a n tm d a h ad isin asıl ravisi ez-Zuhridir. O, ib n u ’l M useyyib’ten, ٠ d a Ebu H u reyre’den alm ıştır. H adisi Ebu H u rey re’den üç kişi elm ıştır. M âlik, S ufyan b. U yeyne ve M âm er. M âlik Ebu H ureyre n in sözlerini a n latm a k la ik tifa etm iş ki b u d a kendi nefsini m ü d afaa ve çok hadis riv ay et etm enin sebeplerin i izah etm esinden ib arettir. S ufyan ile M âm er ise kıssayı Hz. P eygam ber’in sözleri ile birlikte nakletm işlerdir. K ıssa Z uhrî’den ibn-i Uyeyme ve M âm er tarik iy le v arid o lm u ştu r ki, h e r iki b ü y ü k İm am a d a dil u z a tm a k ta n kaçınırım . A ym şekilde S ufyan b. U yeyne ile M a’m e r’in a n la ttık la rı B uharide h ad isi geçen İb rah im b. S âd’m kısssasm a d a u y g u n düşm üştür.65

‫ ه‬1‫ﻣﻤﻤﻤﺴﻤﺎا‬

1‫م‬

‫ﺳﻤﻬﺲ‬

stn Hureyre mad. MuzAraa, babu ma c&eJFl Giires.


EBU HUREYRE (R.A

K ıssa’m n evveim in sonu ¡‫؛‬e bağlantılı olm am ası sadece y azarın h ay al ettiği b ir şeydir. Ç ünkü aralan n d a sıkı irtib at m evcuttur. Ebu H ureyre önce dünyevi m eşgalelerden u zak o larak Hz. Peygam ber den ayrılm am asının sebebi ile Hz. P eygam ber’den çok hadis rivayet ettiğini belirtir, ark asın d an d a ikinci b ir sebep zikreder o da Hz. P eygam ber’in duası bereketiyle O ’n u n hadislerini unutm am asıdır. B ütün bunlardan başka kıssa Sahih-i B uharl’de m üteaddit sah ih tarlklerle Ebu H ureyre’den rivayet edilm iştir. İm am lar b u n u Ebu H ureyre’nln faziletlerinden ve Hz. Peygam berin de m ucizelerinden saym ışlardır. Ibn-i Hacer, F ethu’l B ari’de şöyle d e r : «Bu İki hadiste - b i r i Ebu H ureyre çok hadis riv ay et ediyor diyorlar diye başlay an hadis diğeri de ö rtü sü n ü yere serm esi kıssası— açıkça Ebu H ureyre’nin b ir fazileti ve Hz. Peygam berin de nübüvvet âlam etlerinden olan bir mucizesi vardır. Z ira u n u tk an lık insanlığın ayrılm az vasıflarındandır. N itekim Ebu H ureyre de bunu itira f etm iş ve an cak Hz. P eygam ber’ln duasıyla b u n u n kendisinden uzaklaştığını belirtm iştir.» Böylece y azarın M üslim ’in İbâresini anlam adığı boşyere dil uzattığı açığa çıkm ıştır. YAZARIN BAZI RİVAYETLERİ TAHRİF ETMESİ Y azar Ebu H ureyre’n in y u k arıd a geçen kıssayı u y d u rd u ğ u n a d a ir iftirasını d o ğ ru lam ak için bazı rivayetleri b aşk a yerlerden k a p a ra k unu tm azlığ m a m uhalif olduğunu iddia ediyor. 178. say fad a alaylı b ir üslûpla şöyle d iy o r: «Allah'ın hiçbir sahablye h a tta hiçbir in san a verm eyip Ebu H ureyre'ye verdiği bu kuvvetli h âfıza birçok yerde onu aldatm ış, s e r d l^ ö r­


SÜNNET MÜDAFAASI

tüsü de p a rç a la n a ra k içindekiler dökülm üştür. İşte sa n a birkaç ö r n e k :» B uhari ve Müslim, Ebu H u rey re’den riv ay et e t­ tiklerine göre Hz. Peygam ber şöyle d e m iş tir: H asta­ lığın sirayeti ve uğursuzluk.. ..Yoktur.» Ebu H ureyre bunu önce söylemiş so n ra u n u tm u ştu r. Zu’l Y edeyn’in Hz. Peygam berin nam azdaki u n u tk an lığ ı ile ilgili h a ­ berinde Ebu H ureyre öğle veya ikindi nam azı olup ol­ m adığını tayin edem em iştir. Yine Ebu H ureyre Hz. Peygam berden ‫« ؛‬Sizden birinizin k a m ın ı k a n ve irin doldurm ası şiir doldurm asından hayırlıdır» hadisini rivayet edince Hz. Aişe «iyi ezberleyem em iş... Hz. Pey­ gam ber «Beni hicveden şiirden» dem iştir, der. Y azar işte bu şekilde birçok yerde a b a rta ra k an lattığ ı Ebu H ureyre’nin u n u tk a n olduğuna verdiği örnekler üç h a ­ disten ib arettir. C evabım ızdan so n ra biri veya ikisi­ nin dışındakilerin doğru olm adığı anlaşılacaktır. 1 — ö r t ü kıssası h ak k ın d ak i riv ay etler m uhtelif­ tir, bir kısm ında bu sözden so n ra unutm azlığı pey­ gam berden işittikleriyle k ay ıtlan d ın lm ıştır. Sahih-i M üslim ’d e : «o günden so n ra o n d an aldığım hadisleri unutm adım » derken B uhari de «Ondan so n ra hiçbir şey unutm adım » der. Bâzı rivayetlerde de unutm am azlık bu kıssa esnasında Hz. P eygam ber’den işittiktikleri ile sınırlandırılm ıştır. N itekim Ş uayb’ın riv a ­ yetinde : «Ben o söylediklerinden hiç b ir şey u n u t­ madım» dem iştir. B inaenaleyh şây et k asto lu n an ikin­ ci görüş ise o tak d ird e bu Ebu H u rey re’n in bâzı h a ­ disleri bu k ıssad an önce veya so n ra u n u tm ası ile h e r­ hangi b ir çelişki arzetm ez. Ş ayet birinci görüş kastolunm uşsa —ki tercih edilen de b u d u r— bu sözü


EBU HUREYRE (R.A.t

söylem eden önce (yani Hz. P ey g am b erin bu d u asın ­ d an önce) bâzı hadisleri u n u tm ası ile çelişkili olmaz. 2 — «H astalık siray eti ve u ğ u rsu zlu k yoktur...» hadisine gelince B uhari S ahih’inde Ebu Hureyre66 îbn-i Omer67 ve Enes b. M âlik’te n riv ay et etm iştir. T aberiye göre Hz. Aişe ve S a ’d b. Ebi V akkas’ta n d a riv ay et edilm iştir. M üslim ’de Ebu H ureyre, Saib b. Yezid, Câbir, Enes ve ibn-i Ö m er’den riv ay et etm iştir.68 görüldüğü gibi H adis sadece Ebu H u rey re’den de­ ğil. Bilakis birçok sah ab i de kendisine m u v afak at et­ m iştir. Ebu H u rey re’n in uydurm uş olm ası veya h a ­ talı riv ay et etm iş olm ası —ki bu y a z a n n sataşm asıd ır— m uhal değilse oldukça u z a k b ir ihtim aldir. Geriye sa­ d ece şu kalıyor, y a u n u tm u ştu r, ya da iyi b ir m ak ­ satla böyle yapm ıştır. Ş ayet u n u tm u şsa bu kıssadan önce duyduğu hadislerdendir. Bu d a kıssadan sonraki unutm azlığı ile çelişmez ve bu hadisi u n u tm ası ile k ıssad a geçen h u su su n te rs olm adığı açıkça o rta y a çık­ m ış olur. S onra —doğru k ab u l etsek— bu b ir tek h a ­ disi u n u tm u ş olm ası Ebu H u rey re’n in yüceliğine ve hâfızasının gücüne b ir z a ra r vermez. Ş airin dediği g ib i: «Her kim inki tüm m eziyetleri sayılır, ayıplarının sayılm ası da fazilet olarak ona yeter.» Biz Ebu H ureyre’n in h afıza gücüne (son olarak) Ebu Selem e’n in şu sözleriyle d eğ in elim : Ebu Seleme d er ki ‫« ؛‬bundan başka Ebu H u rey re’nin b ir tek hadisi u n u ttu ğ u n u görmedim» h a tta bâzı rivayetlere göre 66 Buhari, 19. 67 Buhari، 43, 54. 68 Müslim, (Nevevi Şerhi ile), c. 14, s. 213-218.

256


SÜNNET MÜDAFAASI

Ebu Seleme Ebu H ureyre’nin hadisi u n u tm u ş olması ile hadislerden birisinin m ensuh olm ası a ra sın d a te ­ red d ü t etmiştir.69 Şâyet ihtim al o larak Ebu H u rey re’­ n in u n u ttu ğ u n u fa rz e ts e k : o h ad isten vazgeçerek a n ­ latm am asının iyi b ir niyete m ebni olm ası m ü m k ü n ­ dür. M esela hadisin m ensuh olması gibi araştırm acı âlim lerle kibirli iddiacıların arasın d ak i fa rk ı görm ek için Hafız ibn-i H acer’in Ebu Selem e’nin y ukarıdaki sözüne getirdiği yorum da söylediklerini nakletm ek is­ tiyorum : «Yunus u n rivayetine göre Ebu Seleme şöy­ le d e m iş tir: «andolsunki Ebu H ureyre bize bunu a n ­ lattı bilm iyorum o bunu u n u ttu m u? yoksa nesh mi edildi?» Ebu Selem e’nin bu söylediğine göre iki h a ­ disi birleştirm e hususu d ah a önce cüzzam bahsinde geçti.70 İb n u ’t Tin, Ebu H u rey re’nin bu hadisi Hz. Pey­ gam berin d u asın d an önce işitm iş olabileceğini söyler. Söz konusu hadis için «Ebu H u rey re’n in o g ü n Resulullah’ta n işittiklerini unutm adığı» k asto lu n m u ştu r d e­ nilm ektedir. Yoksa tam am en u n u tk an lığ ı kaldırılm ası m anasına değil, b ir görüşe göre de ikinci hadis b irin ­ cisini neshetm iştir. O nun için de şü k ü r etm iştir. K ur­ lu bi el-Mufhim* adlı k itab ın d a şöyle d e r ‫« ؛‬iki hadis !)irbirinden fark lı iki hüküm ifade edip a ra la rın d a bir ilişki olm adığı için ihtiyaca göre birisini alıp dii’i rini alm adığı ihtim ali yanında, câhil biri ikisinin b ir­ in rıyle çelişkili olduğunu zannettiği için de birini sü٠٠٠٠ Buharı, 54. ٠١١ l'cthu'I Bâri, c. 10, s. 199.

bu’l Abbas b. Ömer el-Kurtubî, meşhur müfessir Kurtubî'nin hocası olup eserinin tam a d ı: «el-Mufhiın fi Şerhi Sahih-i ‫ا‬

Mürlim»,dir (Mtrc).


EBU HUREYRE CR.A.)

k u tla karşılam ış olabilir. D aha sonra em in olunca iki­ sini de b erab er riv ay et etm iştir. »71 G örüldüğü gibi unutm uş olması kesin değil sadece b ir ihtim aldir, k a ­ bul edilse bile bu hadisle kıssa a ra sın d a bir çelişki yoktur, b ü tü n b u n la r için Ebu H ureyre, dil u zatan bu saldırganın istihza olayını hak etm iştir diyebilir m i­ yiz? N am azda u n u tm a hadisine gelince, y azar bunu ibn-i H acer’in F ethu’l B âri’sinden alm ıştır. Ibn-i Hacer, b u rad a şüphenin râv ilerd en kaynakladığını açıkça be­ lirtir, an cak en-N esaî’nin rivayetinden dolayı Ebu H u­ rey re’den k ay n ak lan d ığ ın a d a cevaz verir. Ç ünkü O, b ir defa nam azın h an g i nam az olduğunu kesin ola­ ra k belirtirken bir defa da şüphe duyurm uştur. Şimdi yazarın keyfi nakilde bulunduğunu görm ek için ibn-i H acer’in dediklerini tam olarak aktaralım .72 «Zahir olan kavle göre ih tilaf râvilerden k a y n a k la n m a k ta ­ dır. K ıssanın iki defa vuku bulm ası oldukça uzaktır. en-Nesâi ibn-i Avl tarikiyle ibn-i Şirin den şüphenin 71 «Hastalıklar sirayet etmez* hadisi ile «cüzzamlıdan kaçın* hadisi ve buna benzer «hastalıklı sağlıklı ile kalmasm* gibi hadislerin arasını telif etmek için âlimler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunların en güzeli şudur: «hastalıklar sirayet etmez» demek varlığı ve tabiatıyla sirayet edip geç­ mez demektir. Çünkü cahiliyye ehli Allah’a nisbet etmeden hastalıkların bizzat kendilerinin sirayet gücüne sahip olduk­ larını söylerdi. Hz. Peygamber, bu inancı kırdı ve cüzzamlı ile yemek yiyerek insanı esas hasta eden ve şifa verenin Allah olduğunu açıkladı. Cüzzamlıya yaklaşmamayı ifade eden hadisler ise sebepler kaidesi gereği Allah’ın kanununda yer alan sebepleri ara،mak gerektiğini bildiriyor. Hz. Pey­ gamberin fiili de te’sirin hastalıktan değil Allah’tan oldu­ ğuna işarettir. Çünkü Allah dilerse eder dilemezse etmez. 72 Fethu’l-Bari, c. 3, s. 75.


SÜNNET MÜDAFAASI

Ebu H ureyre’den kaynaklandığını rivayet etm ektedir. Rivayet şöyle : «Resulullah öğle ve ikindi n am azların ın birisinde (unuttu).» Ebu H ureyre hangisi olduğunu u n u ttu m dedi Zâhire göre Ebu H ureyre d a h a çok şü p ­ he ile rivayet etm iştir. Bazen öğle olduğu zannı galebe çalm ış öğle nam azı dem iş bâzen de ikindi olduğunu zann-ı galiple söylemiştir.» G örüldüğü gibi şüphenin Ebu H u rey re’den olm ası kesin değildir. Ç ünkü râv ilerd en birisi —en-N esâi’nin rivayetinde— nin k a rıştıra ra k b u n u Ebu H ureyre’ye nisbet etm esi m üm kündür. Şâyet şüphenin ondan ol­ duğunu kabul etsek bunu da P eygam ber in d u asın d an önce işitm iş olabilir. ŞİİR HADİSİ VE GERÇEK YÖNÜ Ebu H u rey re’n in riv ay et ettiğine göre Hz. Pey­ gam ber, şöyle b u y u rm u ş tu r: «Sizden birinizin k a r­ nını k an ve irinle doldurm ası şiirle doldurm asından h a ­ yırlıdır» (Bunu duyan) Hz. A iş e : (Ebu H ureyre) iyi ezberlem em iş oysa Hz. Peygam ber «...Beni hicveden şiir» dem iştir der. Y azarın bu h u su sta haklı olduğu hiç b ir yön yoktur. Sâdece bâzı k ita p la rd a n a ra ştırm a yapm aksızın, kapıp alm ıştır. K onunun gerçek yönünü şöyle m ad d eley eb iliriz: Hadis, y a z a n n , Hz. A işe’n in itiraz ettiğini id­ dia ettiği lafızlarla B uhari ta ra fın d a n Ebu H ureyre ve ibn-i Ö m er tarikiyle m erfu o larak riv ay et edilmişt،r.73 M üslim de S ah ih ’inde Ebu H ureyre, Sâd b. Ebi V akkas ve Ebu Said el-H udrî’den riv ay et etm iştir, görüldü­ 73

Fethul-Bâri, c. 10, s. 451, Buhâri, K itab u ’l Edep, 92.


EBU HUREYRE (R.A.)

ğü gibi hadisi (bu lafızlarla) tek başına Ebu H ureyre riv ay et etm em iştir. Bilakis Hz. A işe n in «ezberleme­ miş» suçlam asını m ü m k ü n k ılm asa d a u zak laştıracak şekilde diğer üç sah ab i de b u n a m u v afak at etm iştir. 2 — (Hz. A işe’n in bu itirazı) riv ay et yönünden sahih olm adığı gibi d iray et yönünden de sahih de­ ğildir. Birinci yönden, H afız ibn-i Hacer, F ethu’l B âri'de bu ziyadenin Ş â’bi’den gelen m ürsel b ir h a b e r olup, m ürsel h ab erlerin de hüccet olm adığını b elirttik ten so n ra şöyle d e r : «Bu ziyade m evsül o larak iki yolla bize gelm iştir. Ibni Ebi Y a’lay a göre C âbir hadisi şöyledir ‫« ؛‬K am ın k an ve irin dolm ası beni hicveden şiirle dolm asından hayırlıdır.» Bu h ab e rin senedinde bilin­ m eyen b ir râ v i vardır. (Diğerini de) et-Tahavi ve ibn-i Adiy Kelbi ve Ebu Salih tarikiyle ay n ı hadisi rivayet ederek «Hz. A işe’nin» ezberlem em iş Hz. Peygam ber «beni hicveden şiir» dem iştir.» dediğini riv ay et etm iş­ lerdir. İb n u ’l Kelbi’n in hadisleri sağlam olm adığı gibi şeyhi Ebu Salih de zayıf b ir râvidir, kendisine ....... denilir, öyleyse bu ziyadelik sâbit değildir.74 D irayet yönünü de im am Nevevi nin M üslim şer­ hinde söyledikleriyle açık lam ak istiy o ru z : «Ebu Ubeyd ‫ ؛‬dedi ki bazıları b u ra d a k i şiirden m ak sat Hz. Peygam ber i hicveden şiir olduğunu söylem işlerdir. A ncak hem Ebu Ubeyd, hem de âlim ler bu yorum un yanlış olduğunu belirtm işlerdir. Ç ünkü bu yorum a gö­ re hicivden kötü olanın değil çoğu g ünahtır. Oysa âlim ler Hz. P eygam ber’i hicveden b ir tek kelim enin 74 Fethu’l Bâri, c. 10, s. 452. 260


SÜNNET MÜDAFAASI

bile k ü fü r olduğunda icm a etm işlerdir. Â lim ler ded ile rk i: D oğru olan, (k a ra m şiirle dolm asından) m ak ­ sa t şiirin kişiyi K u r’a n ’dan, şerî ilim lerden ve A llah’ı zikirden alıkoyacak k a d a r kişiye galebe çalıp hâkim olm asıdır. H angi şiir olursa olsun bu k a d a n kötüdür. F ak at zam anının çoğunu K ur’an, hadis ve d iğ er şerî ilim lere veriyorsa az şiir ezberlem esinde b ir beis yok­ tur. Zira o tak d ird e k a rn ı şiirle dolm uş olmaz.» Nevevî sözlerini şöyle b a ğ la r : «Âlimlerin tam am ı bu çerçe­ vede şü rin kötü sözler taşım ad ık ça m ü b ah olduğunu söylem işlerdir. Şiir sadece b ir sözdür; iyisi iyi, kötüsü kötüdür, doğru olan d a budur. B inaen aleyh Hz. Pey­ gam ber şiir dinlem iş ve dizm iştir. H essan (b. Sâbit e) m üşrikleri hicvetm esini em retm iştir. S ahabe g erek se­ ferlerde gerekse b aşk a yerlerde h u z u ru n d a şiir söy lem işlerdir. H alifeler, sahabeden ileri gelenler ve se­ leften fazilet erbabı d a şiir yazm ışlardır. M utlak olarak b ü tü n şiire k a rşı çıkan olm am ıştır. K arşı çıktıkları şiir sâdece fu h şiy at ve benzeri k o n u la n işleyen kötü şiir­ lerdir. »75 Açıkça anlaşıldığına göre k ö tü olan şiir insanı fa y ­ dalı ilim ve m arifetten, m eşru k azan ç y o lla n n d a n alı­ koyacak derecede insanı m eşgul eden veya k m c ı söz­ le r taşıy an haksız yere başkasını öven ve yeren, y ah u t k a d ın la n n güzelliklerini ve av retlerin i a n la ta n şiirler­ dir. U m arım okuyucular d a y a z a n n Ebu H ureyre’ye tam am en iftira ettiğini ve O’n a sataştığ ın ı iyice a n la ­ m ışlardır. Ç ünkü üçüncü riv ay et sah ih değildir, diğer iki riv ay ette ise u n u tk an lık m uhtem eldir, kesin de­ ğildir. 75

c. 15, s. 14.

261


EBU HUREYRE (R.A.I

KUR AN DA ŞİİR OLDUĞU İDDİASI G örüldüğü gibi m ü slü m an âlim lerin şiir hakkınd ak i görüşleri budur. Y âni o n la ra göre güzeli güzel, k ö tü sü de kötüdür. Ö yleyse y a z a n n 179. sayfanın dip­ n o tu n d a söylediklerinin yanlış olduğu açıktır. (Bakın ne diyor) ‫« ؛‬Bilmeyenler Ebu H ureyre nin bu sözünü hüccet kabul ederek Hz. P eygam ber’in şiirden hoşlan­ m adığını söylediler. B unu m üslim ve gayri m uslim ler a ra sın d a yaydılar. O ysa Hz. Peygam ber in şiir dinle­ yip onu övdüğünü, şiir söyleyen kim seleri m ü k a fa t­ landırdığını görüyoruz.» S onra şöyle d iy o r : «Ayrıca K ur’a n ’d a d a o n larca beyit şiir vardır. O ldukça çok sayıda da m ısra vardır. M esela şu ay et rem el (Âruz şiir tü rü ) çeşidi o larak v â rid olm uştur.» ... ve cif anın ke’l cevab، ve kudurin râsiyatt' (havuzlar kadar le­ ğenler ve sâbit kazanlar...) şu ayette de76 «Hafif» türü n d e n d ir‫« ؛‬ve men tezekkâ. finnem a yetezekkâ li nefsihi...» (...kim tem izlenirse kendi m enfaatine te­ m izlenm iş o lu r...)77 «...ve yuhzihim ve yensur،kum aleyhim ve yeşfi sudure، kavm in müminin» ... onlan rezil etsin sizi onlara üstün getirsin ve m üm inlerin göğüslerini ferahlandırsın.»78 ayeti de aru zu n el-vafir cinsindendir. K onum uzdan sap m am ak için K u r’a n ’daki şiir ve beyit niteliğindeki tü m âyetleri b u ra d a ve­ remeyiz.»* Bu, konudan çıkm ak ve sapm ak değilse‫ ؛‬çıkm ak ve sapm ak n ed ir o zam an? durum sâdece konudan 76 Sebe 12 •١! 77 Fâtır 18. 78 Tevbe 14.

Yazar bu hatasını anlamış olmalı ki kitabının beşinci bas­ kısından bu iddialarını çıkarmıştır (Mtrc).


SÜNNET MÜDAFAASI

sapm ak olsaydı (!) bu basit b ir şeydir. A ncak yazar, b u ra d a K ur’a n ’d a olm adığı evvelem irde bilinen şiirin m evcudiyetini iddia gibi b ir h a ta y a düşm üştür. Edebi­ yatçı olduğunu iddia eden y az ar şiirin m aksatlı o larak dizilen m ısralard an ib a re t olduğunu bilm iyor m u? A lim ler k asten dizilm eden o rta y a çıkan vezin sözlerin şiir olam ıyacağını a n la tırk e n delil olarak, âlim ler ta r a ­ fından ittifak la şiir diye isim lendirilm ediği halde K u r’ a n ’daki vezinli cüm leleri getirirler. Y azar bunu nasıl bi­ lemez? O ysa A llah T eâla «...Biz, O’n a şiir öğretm edik bu O’n a gerekm ez de (bu kitap) sadece b ir öğüt ve apaçık b ir K ur’a n ’dır.79 buyurm uştur. Ayet K ur’a n ’m şiir olduğu iddiasını kesinlikle red d etm iştir ve onun bir öğüt ve K ur’an ’dan ib âret olduğunu bildirm iştir. Allam e ez-Zem ahşeri ki, tartışm asız A rap edebiyatçısı ve K ur’a n ’m icazının sırların ı keşfedenlerdendir, (bu ayetin tefsirinde) şöyle d iy o r: «Yani biz, O’n a K ur’anı öğretm ekle şiir öğretm edik, b u n u n m an ası K ur’a n şiir değildir. Şiirle hiçbir ilişkisi yoktur. Şiir belli b ir m a­ n ay a delalet eden vezinli ve kafiyeli sözdür. Oysa K ur’a n ’da vezin, kâfiye nerede? Ş âirlerin ü rettiğ i m a­ n a la r nerede? O nların sözlerinin nazım ı nerede? K ur’a n ’m nazm ı nerede? ö y ley se ta h a k k u k etse de şiirle K ur’an a ra sın d a hiçbir m ünasebet yoktur. Sadece ikisi de A rapça lafızlard an teşekkül etm iştir. Şayet Hz. P eygam ber’in : ١ V ‫؛‬١ /

y

«Ben peygam berim y alan değil ben A bdu’l M uttalibin oğluyum ve sen sadece k a n a y a n b ir parm aksın, A llah yolunda d a (kâfirle) karşılaşm adın» gibi kâfiyeli şiir şeklinde söylediklerini sorarsanız. Şöyle cevap 79

Y a sin 69


EBU HUREYRE (R.A.)

verebilirim . Bu sözler Hz. P eygam ber’in sa n a t y ap­ m adan ,zorlanm adan, kendi akıcılığıyla sarfettiğ i söz­ lerdir. A ncak vezinli söylem eye çalışm adan, böyle bir kastı olm adan şiir gibi olm uştur. Aynı şekilde birçok kim senin hutbelerinde, m ek tu p ların d a ve m u h av ere­ lerinde vezinli sözler geçer‫ ؛‬a m a hiçkim se b u n ları şiir o larak isim lendirm ez, gerek k o n u şan ın gerekse din­ leyicinin b u n ların şiir olduğu ak ılla rın a gelmez. B ütün konuşm aları a ra ş tıra c a k olursan şiir k itab ın a benzer çok şeyler g ö rülecektir... Allah, K ur’an ,m şiir olm adı­ ğım b elirtirk en «o sadece b ir öğüt ve K u r’andır» d e r : yani O, sadece A llah’ta n b ü tü n in sa n la ra ve cinlere b ir öğüttür. N itekim b aşk a b ir ayette de «o K ur’an an cak b ü tü n âlem ler için öğüttür.» Y ani bu K ur’a n m ih rap ­ la rd a okunan, ibâdetlerde tilâvet edilen ve h e r iki d ü n y a saadeti için am el edilen b ir sem avî k itap tır, şeytanın iğ v a la n y la dolu şiirle m ukayese edilebilir mi?» Dil ve belaget yönünden ne k a d a r güçlü olduğu bilinen ez-Zem ahşeri’ye gizli k alan bu h u su su a h ir zam an yazarı Ebu Reyye m i keşfetm iştir? A llah Teâla b ir âyeti K erim ede şöyle b u y u ru y o r: «Hayır yem in ederim gördüklerinize, ve görm ediklerinize ki o (K ur’an) elbette şerefli b ir P eygam ber’in (A llah’ta n aldığı) sözüdür. O bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz. O b ir K âhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz» (H akka, 69/38-42) A llah T eâla bu sözlerle Hz. P eygam ber’in şair, K u r’a n ’m d a şiir olm adığım bildirm iştir, im am Âlûsi, bu âyetin tefsi­ rinde şöyle d iy o r: «birinci âyetin» ne de az inanıyor­ sunuz ikinci âyetin de n e de az düşünüyorsunuz diye bitm esinin sebebi ş u d u r : K ur’a n ’m şiire benzem ediği


SÜNNET MÜDAFAASI

açık tır an cak in a tç ı biri bu n u J n k â r edebilir, b u n a inanm ayanın bu iddiası için hiç b ir özürü olam az o b ir m erkepten d a h a inatçıdır. F aka t k eh ân et öyle de­ ğildir, onu an lam ak için Hz. P eygam ber’in hallerine ve k eh ân etin y o llan ve sözlerine zıt ol ân K ü r'â n ’ın m a n a la rın a vâkıf olm ak gerekir.»80 A llah Teâla, m ü şrik lerin sözlerini hikaye edip red ­ dederek şöyle bildiriyor. «Hayır dediler (M uham m ed’m söyledikleri) k a rm a k a rışık rü y a la r, h a y ır onu u y d u r­ m uş, h a y ır o şairdir, o halde bize öncekilere verilen m ucizeler getirsin» (Enbiya, 21/5) B aşka b ir ây ette d e : «sen öğüt v e r : R abb’inin nim eti sayesinde sen ne kahinsin ne de m ecnun. Y oksa o n la r (senin hakkında) O b ir şairdir, zam an ın felaketlerine çarpılm asını gö­ zetliyoruz m u diyorlar.» (Tür 52/29-30) b u y u ra ra k önce o n la n n şa ird ir sözünü reddetm iş d a h a so n ra d a K ur’a n ’m şiirden u zak olduğunu belirtm iştir. A llah’ın bu âyetleri ve o ilimde ru su h kim selerin bu sözle­ rinden so n ra y a z a r h â la ilim ve im an ehlinden oldu­ ğunu iddia edebilir mi? EBU HUREYRE HÂFIZ DEĞİLDİR İDDİASI Y azar 170. say fad a d a şu n ları yazıyor ‫« ؛‬İşin garip ta ra fı Ebu H u rey re’ye k ö rü k ö rü n e güvenenler O’nu h a ta ve n isy an d an beri k ab u l ediyorlar. Ö b ü r ta ra f­ tan b u n la n Hz. P eygam ber’e n isb et etm ekte b ir beis görm üyorlar.» Hz. P eygam ber’in bâzı sureleri u n u ttu ­ ğunu ifade eden b ir hadise y e r v erd ik ten so n ra da şöyle d iy o r: «Şâyet Ebu H ureyre, kendi kendisini ta v ­ sif ettiği gibi bu k a d a r zeki ve kuvvetli h âfızay a sa­ 80 Tefsiru’l AIûsi, c. 29, s. 53-54.


EBU HUREYRE (R A.)

hipse, hiçbir lafız hiçbir kelim e k açırm ad an duyduğu herşeyi ezberleyebiliyorsa, İslâm ile geçen öm rü u zu n ve boş zam anı olduğu halde, neden K ur’a n ’ı ezberlem em iştir. O ysa sahabeden birçok erkek ezberlediği gibi, U m m u V a ra k a ’nın da içlerinde bulunduğu bâzı k a d ın la r d a ezberlem iştir. Ç ünkü durum hiç de bi­ lindiği gibi olm am ıştır. G erek Hz. Peygam ber gerekse râşid H alifeler dönem inde bu konuda hiç ismi geç­ m em iştir. Hz. Ö m er’in ne derece O ’n a güvendiğini, O’n u hadis riv ay et etm ekten m en ettiğini b ir d a h a te k ra r edince k ırb açla döverek m em leketine sü rg ü n tehdidinde b u lu n d u ğ u n u d a h a önce anlatm ıştır. Ebu H ureyre iddia edildiği gibi olsaydı te k b aşın a hadis riv ay et etm esini uygun görürdü, gerek Hz. Ö m er ve gerekse b aşk aların ın y an ın d a en sâdık râv i olurdu. D urum b u n u n la d a kalm am ış ileride de açık b ir şekilde görüleceği gibi O ’n u riv ay et u y d u rm ak la itham e t­ mişlerdir.» C evap: Eski ve yeni âlim lerden Ebu H u rey re’n in hiç u n u t­ m adığını iddia eden kim v a r bilem iyorum . A ncak A llah Teâla, R esulü’n u n duası sayesinde sergisini ser­ me kıssasından so n ra Hz. Peygam ber in hadislerini unutm am ıştır. B unun b ir vâkıa olduğunu büyük sah ab i ve âlim lerin b u n a şehadet ettiklerini de önce be­ lirttik, b u ra d a te k ra rlam am ıza gerek yok sanıyorum . S o n ra Ebu H u rey re’n in ne Hz. P eygam ber’in h a y a tın ­ da n e de v efatın d an sonra K ur’an'ı ezberlem ediğini Ebu Reyye n ered en çıkarıyor kendisi bu konudaki d a­ yanağını neden belirtm iyor ki kendisi ile ta rtışab ile ­ lim. İm am Suyutî, «el-İtkan» da, Ebu U beyd’den Ebu 260


SÜNNET MÜDAFAASI

H ureyre’nin sahabenin k u rc a ların d an olup sahabenin en kurcası Ubey b. K âb’ın y an ın d a okuduğunu reder.8l A raştırm ad a edep kaidelerinden b ir tanesi de m üsbet b ir şeyin m enfi b ir şeye tercih edilm esidir. T artışm a gereği Ebu H u rey re’n in Hz. P eygam ber’in h ay a tın d a b ü tü n K ur’a n ’ı ezberlem ediğini farzetsek yine bu Ebu H ureyre için b ir eksiklik olmaz. Ç ünkü bir çok sah ab i büyük o lm aların a rağ m en Hz. Peygam ­ b e r ’in h a y a tın d a b ü tü n K ur’a n ’ı ezberlem em iş d ah a so n ra hıfzını tam am lam ışlardır. D ah a önce Ebu H u­ rey re n in uzun b ir zam an ilim ve fetv a ile uğraştığını belirtm iştik. K uranı hıfzetm iyen birisi nasıl olur d a ilim ve fetva ile u ğ raşır? S onra Ebu Reyye, Ebu H u rey re’n in hafız olm adığını nereden çık arm ıştır biliyor m usunuz? M uhtem elen 183. say fad a d ip n o tta b ir hadise getirdiği yorum dan çıkarm ıştır. O rd a şöyle diyor. «Müslim Hz. Peygam ­ b e r in şöyle b u y u rd u ğ u n u n ak led er ‫« ؛‬Kur’a n ’ı d ö rt ki­ şiden a l ı n : Um m u A bd’m oğlu (A bdullah b. M esud) —onunla başlam ıştır— M uaz b. Cebel, Ubey b. K âb ve Ebu H uzeyfenin M evlâsı Salim .‫؛‬، Ebu Reyye so n ra şöyle b ir yorum y a p ıy o r: «görüldüğü gibi Ebu H ureyre b ir M evlânın derecesine bile ulaşam am ıştır!!!» Bu ne biçim m an tık tır? Akıl sahiplerine soruyorum . Ş âyet bu hadiste Ebu H u rey re’ye yer verilm em e­ si O’n u ihm al ve küçük düşürm ekse aynı hadiste zik­ redilm eyen b ü tü n m eşh u r sah ab iler için ne denilecek­ tir? Hz. Peygam ber, Râşid H alifeler, Zeyd b. Sâbit Ebudderda, dört A bâdile ve diğer K ur’a n h a fız la n saiıabiden alın dem em iştir, bu sa k a t m antığı şim di on­ ul

c. ı, s. 72.

267


EBU HUREYRE (R.A.J

la ra da mı ta tb ik edelim yani, «durum hiç de bilin­ diği gibi değildir» ifadesine gelince sayıp sövm ek ve boş dereye taş a tm a k ta n b aşk a b ir şey değildir. B un­ la r yeni rastladığım ız şeyler değildir. D aha önce de yeteri k a d a r b u n la ra cevap verm iştik. EL-VİAEYN (İKİ KAP) HADİSİ S. 182’de «iki g ru p (kap) hadis ezberleme» başlı­ ğı altın d a şöyle diyor. «Buhari Ebu H u rey re’n in şöyle dediğini rivayet etm iştir ‫« ؛‬Ben, R esulullah’ta n iki g ru p hadis ezber­ ledim, birisini yaydım diğerini de yaysam şu boğazım kesilir.» Bu hadis (cemae) K ûtub-i sitte ve ibn-i Hanbel’in M üsned’inde birbirine yakın lafızlarla Hz. Ali ­ den riv ay et ettikleri şu hadise m uhaliftir. «Hz. Ali ye «sizin yanınızda P eygam ber’den k alan yazılı b ir m e­ tin v a r mı? diye soruldu O, d a şöyle cevap v e r d i: «Ha­ yır A llah m kitabı, b ir m ü slü m an a verilen anlayış, ve şu say fad ak ilerd en b aşk a hiç b ir şey bırakm adı.» Ebu H ureyre’n in b u riv ay eti B uhari’n in A bdulaziz b. Rafi den n ak lettiğ i şu h ab ere de m u h a liftir.: «Ben ve Şeddad b. M âkel, ibn-i A bbas’m y an m a girdik Şeddad, O’n a : «Hz. P eygam ber b ir şey b ırak tı mı?» diye sordu. B unun üzerine O, «Hz. P eygam ber bu iki k ap a ra sın ­ daki şu (m ushaf) d an b aşk a b ir şey bırakm adı» diye cevap verir. Şayet Hz. P eygam ber y ak ın ların a bir eser b ırak acak olsaydı ve bunu diğer sahabilerden sa k ­ lı tu tm a k isteseydi Hz. Ali b u n u n için h erk esten d ah a evlâ idi. Ç ünkü O ’n u n gözetim inde yetişm iş hem de am casının oğludur. îlk m ü slü m an lard an d ır. O’n u n d a­ m adıdır. Sefer hâlinde ve seferin dışında O ’n d a n ay n l268


SÜNNET MÜDAFAASI

m am ıştır. Hz. Ali olm asa d ah i Hz. Ebu Bekr (es-sıddık), Hz. Öm er, Ebu U beyde vs. gibi (d ah a yakın) sahabi erk ek ve k a d ın la r vardı. Böyle bir şey nasıl olur? B uhari ve M üslim ’in Hz. H uzeyfe’den n ak lettiğ i şu riv ay et ne olacak? «Resulullah bizim aram ızd a b ir görev üstlendi kıyam ete k a­ d a r bu görevle ilgili ne v a rsa an lattı, bizden de b u n ları ezberleyen ezberledi u n u ta n unuttu.» ibn-i A sâkir’in T ârih ’inde geçtiğine göre bazı âlim ler Hz. P eygam ber’in b ü tü n ash ab ın d an birşey gizlediğine in an m an ın —m azallah— peygam bere (görevine) ih ân et nisbet etm ek olduğunu söylemişlerdir.» C evap: Bu hadisi im am B uhari S ah ih ’inde riv ay et e t­ m iştir. Hem sened hem de m etin yönünden son de­ rece sah ih b ir hadistir. B u rad a geçen «viaeyn» (iki kap) d an m ak sat Hz. P eygam ber’den aldığı iki grup hadisdir. Kelime b u ra d a m ecâzidir, hem de bilinen k u llan ılan b ir mecaz. Bir g ru b u ahkam , a h la k ve m u­ cize gibi k o n u la ra taallu k eden hadislerdir. Gizlemiş d u ru m u n a girm em ek için b u n ları tebliğ etm iştir. Di­ ğeri ise (ilerde olacak) fitneler, b ü y ü k hâdiseler ve kıyam et alâm etleri ile k ö tü idarecilere işâret eden hadislerdir. B unların büyük bir kısm ını an latm ay ı tercih etm em esinin sebebi; işitenleri fitneye d ü şü rü r korkusudur. V eya b u n la n an lattığ ı takdirde k ö tü ida­ recilerden kendisine, çocuklarına ve m alına z a ra r ge­ lir diye susm ayı tercih etm iştir. Allam e ibn-i Kesir «el-Bidâye v e’n - Nihaye» adlı eserinde şöyle d e r: «Ebu H u rey re’n in açıklam adığı bu g ru p h ad isler ile­ ride olacak fitne ve h âd iseler ile in san lar a ra sın d a


EBU HUREYRE (R.A.)

vuku bulacak sav aşlarla ilgilidir, ö y lek i m eydana gel­ m eden sözetse birçok insan tekzib edecek ve h a k h a ­ berleri reddeceklerdi.»82 Hafız ibn-i H acer de «Fethu’l Bâri»de şöyle d er :83 «Alimler, Ebu H u rey re’nin a n ­ latm adığı bu kısım h ad islerin içinde kötü idarecilerin isim leri halleri ve z a m a n la n an latılan hadisler oldu­ ğ u n a ham letm işlerdir. Ebu H ureyre, b ir kısm ını gizliliyordu kendi nefsinden k o rk tu ğ u için açıklayam ıyordu. M esela «Ebu H u rey re’nin Altm ışıncı yılın başı ve çocukların idaresinden A llah’a sığınırım.» sözü gibi, bu söz M uaviye oğlu Yez’id’in hilâfetine işâret eder. Ç ünkü H icri altm ışıncı yılda gerçekleşm iştir. A llah T eâla Ebu H ureyre’nin duasını kabul etm iş ve O, bu hilâfetten b ir yıl önce vefat etm iştir Şayet bu h ad isler de ah k am h ad isleri olsaydı o n la n gizlemesi m üm kün olmazdı, çü n k ü o zam an birinci hadiste ge­ çen âyetin zem m ettiği ilmi gizleyenler sınıfına girerdi.»84 B âzılan da şöyle d e r : «Söz konusu hadis­ lerin kıyam et âlam etleri, a h ir zam an d a değişecek d u ­ ru m la r ve büyük hadiselerle ilgili olması m uhtem eldir. Ç ünkü b u n la ra ihtim al verm eyenler reddecek bâzı şu u rsu zlar itiraz edecektir. »85 H adis nasıl te vil edilirse edilsin b u n d a Hz. Pey­ g a m b e rin bunları sâdece Ebu H ureyre’ye an latıp b a ş­ k a kim seye an latm ad ığ ın a işaret eden h erh an g i bir 82 C. 8, S. 109. 83 C. 1, S. 175. 84 «indirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti gizleyenler...» (Ba­ kara, 159) âyetini kastediyor, 85 İbn-i Mesud’dan gelen şöyle bir mevkuf habervardır: «bir topluma akılların m almadığı bir şey anlatsan busadece bir kısmı için fitne olur.»

270


SÜNNET MÜDAFAASI

husus yoktur ki, y azar konu ile alak ası olm ayan b ü ­ tü n bu şüpheleri hadise sokm aya çalışıyor, dil, bela­ gat ve edebiyat âlim lerinden hiç kim senin böyle bir uslubu tahsis o larak değerlendirdiğini bilm iyoruz. S a­ dece edebiyatla alak ası olm adığı halde edebiyatçı ol­ duğunu iddia eden bu y azarın zekası böyle anlam ıştır. Y azarın zikrettiği Hz. Ali ve ibn-i A bbas’m h a ­ disleri ile Ebu H ureyre hadisine getirdiği yorum a ra ­ sında hiçbir ilişki yoktur. Ebu H u rey re’n in hadisi b aş­ ka, öbür ikisi d ah a başkadır. Şia ve ta ra fta rla rı Hz. P eygam ber’in b a şta Hz. Ali olm ak üzere ehl-i beytine b aşk aların ın m u ttali olm adığı özel bazı şeyler b ıra k ­ tığını iddia ederler. İşte b u n u n için birisi Hz. Ali’ye bunu sorm uş o da doğru b ir şekilde o n lara cevap verm iştir. Hâfız ibn-i H acer y azarın işa re t ettiği hadisin şer­ hinde şöyle d e r : «Bu soruyu Hz. Ali’ye soran Ebu C uhayfe’dir. Zira şiilerden bir topluluk b aşta Hz. Ali olm ak üzere R esulullah’ın ehl-i beytine b aşk aların ın m uttali olm adığı bâzı v ah y ler b ırak tığ ın ı iddia e t­ tiler, bu soruyu Hz. Ali’ye a y n c a Kays b. Ubâde, el-Eşkar en-N ehâi de sorm uşlardır. Bu iki zâtın hadis­ leri de en N esâi’nin S ünen’inde m evcuttur.86 Hz. H u zey fe: başka b ir h ad iste şöyle d iy o r: «Allah'a andolsun ki, in san ların içinde kıyam ete k a ­ d a r vuku bulacak fitneleri en iyi bilen benim.» Ebu H ureyre’nin hadisi ile bu söz çelişkili değildir. Zira Ebu H ureyre b u n la n en iyi bilen olduğunu iddia et­ m em iştir. Oysa Huzeyfe zan n m a binaen yem in içmiş86 Fethu’l-Bâri، c. 1, s. 165.


EBU HUREYRE (R.A.)

tir. Z annm da doğru olabilir, o tak d ird e gerçekten insan lar içinde fitneleri en çok bilen O ’dur. Z annında yanılm ış ta olabilir o zam an bu konuda ©’n d an d ah a âlim ler de v a rd ır dem ek olur. Böylece iki hadis a ra sın d a çelişki olm adığı h a tta çelişki şüphesinin bile olm adığı açıkça o rtay a çıkm ıştır. Y a z a n n «Şayet Hz. Peygam ber b ir eser bıraksaydı Hz. A li’yi falan ı falaııı tercih ederdi, sözü ise Ebu H u rey re’yi gözden düşürm ek için sarfettiği boş b ir sözden b aşk a birşey değildir. Aynı şekilde Ebu H ureyre ile Huze^rfe hadisleri a ra sın d a da kati suretle çelişki m evcut değildir. Çünkü H u z e ^ e , Hz. P eygam ber’in bunu şadece kendisine söylediğini veya bunu sadece kendisinin ezberlediğini iddia etm em iştir. H a tta ibaresinden b aşk aların ın da ezberlediği an laşılm aktadır. Z ira h a d is te : «... ezberleyen ezberledi u n u ta n unuttu.» denilm iştir. M üslim ’de geçtiğine göre hadisin tam am ı şö y le d ir: «... benim b u a rk a d a şla rım a onları bildirdi. O n lard an bazı şey‘ler v ark i unutuyorum , d a h a sonra gördüğüm de hatırlıyorum tıpkı bir ad am ın tanıdığı b ir adam ın yüzün ü u n u tu p gördüğünde h atırlad ığ ı gibi.» O kuyucular, Ebu Reyye nin hadisin geri k alan kısm ına neden yer verm ediğini anlam ışlardır. Zira bu kısım O ’n u n iddiasini reddederek h atasın ı boğazına tıkıyor d a ondan. Hz. P eygam ber’in bu h ab erleri sahabeden b ir grub u n h u z u ru n d a söylediğine d a ir h ad isler de vardır. Sahih-i M üslim ’de Ebu Zeyd yani A m r b. A hteb’den şöyle riv ay et e d ilm iştir: «R^sulullah bize b irg ü n sabah nam azım kıldırdı ve m inbere çık arak öğle vaktine k a ü a r h itab etti. M inberden inip öğle nam azını


SÜNNET MÜDAFAASI

kıldı ve te k ra r m inbere çık arak ikindi n am azın a k a ­ d a r h itap etti sonra te k ra r indi n am az kıldırdı ve ıo k rar ç ık a rak güneş b a ta n a k a d a r h ita b etti. Bize olan ve olacak olan şeyleri h a b e r verdi (o g ü n söyle­ diklerini) en iyi bilenlerim iz, en iyi ezberleyenleri­ ni izdir.» İbn-i A sâkir’in T â rih ’inden n ak lettiğ i âlim lerin sö­ züne gelince y a z a n b u n u zikretm eye sevkeden âm ilin a،‫ ؛‬olduğunu bilem iyorum , başkasının da anlayabile<egini sanm ıyorum . Ç ünkü Ebu H ureyre’n in riv ay e­ tinde Hz. P eygam ber’in b ü tü n sahabilerden birşey giz­ lediğine işâ re t eden b ir şey yoktur. Ebu H ureyre de lıöyle b ir id d iad a bulunm am ıştır, bu sadece Ebu Reyye’nin b ir iftirasıdır. EBU HUREYRE’NİN SAHABE İÇİNDE DEĞERİ 184. say fad a da şöyle diyor ‫« ؛‬Ebu H ureyre, kim oluyor ki Hz. P eygam ber b ü tü n d o stların d an ve y ak ın ­ larından gizlediği b ir şeyi sadece O ’n a bıraksın. O’n u peygam bere y ak laştırac ak hiç b ir fazileti yoktu. Re;.ul’un v efatın d an so n ra d a sa h a b e ’n in h e r h an g i b ir tab ak asın d an sayılm am ıştır. N e İslâm ’a ilk g iren ­ lerden, n e m uhacirlerden, ne en sard an , n e m allarıy la ve can larıy la cihad edenlerden, n e seçkinlerden (N a­ lı i b), ne âriflerden, ne h ay atın ın son kısm ını İslâm ’ın ilk dönem inde geçirenlerden, ne önce, R esulullah’a h a ­ sım olan şâirlerden, n e m ü ftilerd en ne de K ur’a n ez­ berleyen k u rcadandır. Faziletine d a ir R esulullah’ta n hiçbir hadis bize gelm em iştir. H ak k ın d a bilinen tek şey suffe ash ab ın d an olduğudur. B undan fazla ve eksik bir şey bilinmiyor.»


EBU HUREYRE (R.A.)

Y azar dipnotta cehaletine cehâlet ekleyerek âlim ­ lerin fazilet yönünden sahabeyi on iki dereceye ay ır­ dıklarım b elirtir ve b u n la n sıra la r... h e r ta b a k a için önde gelen sah ab ilerd en örnekler verir, an c ak Ebu H ureyre’yi h erh an g i b ir ta b ak a y a sokmaz. 185. sayfan ın dipnotunda ise şöyle d e r: «Buhari ve diğer hadis im am ları sah ab en in büyüklerinden b ir tâifenin faziletine d a ir birçok h ad isler rivayet etm işler, ancak Ebu H u rey re’yi b u n ların a ra sın d a görem iyoruz.

I I 1 I I

G erçek şu k i : Y azar bu ifadelerde d ü ştü ğ ü k a d a r I başka yerlerde cehalet b atak lığ ın a göm ülm em iştir. I Şimdi an lattığ ı şeyleri gerçek şekliyle tefsilatlıca a n ­ latalım : «Ebu H ureyre sah ab en in h e r h an g i b ir ta ­ b ak asın d a y er almaz» sözü tam am en m erd u ttu r. Biraz ilim ve an lay ışa sahip olsaydı H udeybiye m usalahası ile M ekke fethi a ra sın d a M edine’ye hicret eden ta ­ b ak ad an sayardı. Z ira h icretin yedinci senesinde Hz. P eygam ber’e h icret ederek geldiği tesbit edilm iştir. H â­ kim, sahabeyi on iki dereceye taksim ederken genel bir tasn if yapm ıştır. H er ta b a k a d a y er a la n la rın isim ­ lerin i serdetm eyi istem em iştir. Ç ünkü bu, oldukça uzun bir iştir. Y azara düşen —ki o yüzlerce k ita p k arış­ tırdığını iddia ediyor— O’n u n bizim işa re t ettiğim iz ta b a k a d a n olduğunu b u lm ak idi. «O’n u Hz. P eygam ber’e yakın kılacak h erh an g i bir fazileti yoktu» iddiası doğru değildir. O ’n u n A llah Re­ s u lü n ü n ash ab ın d an olm ası fazilet o larak O ’n a yeter b u n d an fazla o larak O, üç seneden fazla O’n d a n hiç ayrılm am ıştır. Hz. Peygam ber, O ’n a ve annesine m ü­ m inler ta ra fın d a n sevilm esi m ü m in le rin de onlara sevdirilm esi için d u a etm iştir. R esulullah’m d o stla n vo


SÜNNET MÜDAFAASI

İslâm ’ın m isâfirleri olan suffe ash ab ın ın İleri gelen !erindendir. Bâzen ‫ ه‬d u a etm iş ve Hz. Peygam ber «âmin» dem iştir. «O’n u n fazileti h ak k ın d a b ir tek hadis v ârid olmamıştır.» iddiası d a yanlıştır, im am Müslim, O’nu fazilet sah ib i olan sah ab e a ra sın d a zikretm iş im am Nevevi O ’n a b ir bölüm ayırm ıştır.87 im am Hâkim . M üstedrek’inde O’n u n güzel m enkıbelerini birkaç sayfad a anlatm ıştır.88 im am B uhâri, O’n u n h a l tercem esine özel b ir bölüm açm am ışsa da diğer bölüm lerde faziletlerine değinm iştir.89 İbn-i H acer’in Fethul B âri’de bahsettiği m enkibelerini h a tırla tm a k kâfidir. «M uhacirlerden değildir» sözü de yanlıştır. Zira 0 , kendi beldesinden M edine’ye h icret etm iştir. İslâm yolunda ve M edine’de R esulullaha kom şu olm ak için m eşekkâtli b ir h a y a ta k atlan m ış kendi beldesi ve ailesinden uzak kalm ıştır. Hâfız ibn-i H acer el-isâbe’de I şöyle d e r : «Hudeybiye ve H ayber a ra sın d a İslâm ’a gir- ،،‫؛‬, M edine’ye hicret ederek geldi. Suffede yerleşti o^•‫ ا•؛‬fetih ten önce sadece M ekke’den M edine'ye hicret 01.ınek vacipti. M ekke’n in dışındaki yerlerden hicret 1'l.mek vacip değildi.»

İ

‫إر‬ «Allah yolunda m allarıyla can larıy la cihad eden‫•«! إ‬I'den de değildi.» sözü de h atad ır. Z aten m alı yoktur kı uıal ile cihad etsin a n c a k ibn-i Abdil Berc’in İt iğine göre Hz. P eygam ber’le b e ra b e r H ayber’e ‫ول‬İlil، gaz /

١١

M ü slim

(Nevevi Şerhi ile) e. 10, .3 ‫ﺀ‬.‫ةة‬

-‫ة‬

٠« ll‫)؛‬kim, Müstedrek, c. s, s. 500-514. ٠٠٠

Mııhnri, Kitabu'l ilm,

‫ﻋﺎﺋﺂﻫﺘﺂ’ل‬ Hırsu

27‫ة‬

ale'l Hadis, (Buh: ‫ و‬/'‫ رةة‬.


E B U H U R E Y R E (R.A.)

velere de katılm ıştır, ibn-i S âd'ın rivayetine göre b u n u kendisi de belirtm iştir. Aym şekilde *ne m üftilerden ne de K ur a n ezberleyen kurradandır.» sözü de yanlıştır. B una cevap o larak biraz önce belirttiğim iz şeyler yeteriidir. O rada O ’n u n fetv a ehli ve k u rcâd an olduğunu o rtay a

koyduk. EBU HUREYRE VE UMEYYE OĞULLARI Y azar k itab ın ın 185. say fasın d a «Ebu H ureyre n in Umeyye o ğ u llan taraftarlığı» başlığı a ltın d a O’n u n önce b ir yoksul olduğunu b elirttik ten so m a kalem in y azm ak tan h ay a ettiği yakışıksız kelim elerle o n a sataşm ıştır. (Bu y a z d ık la n n a göre) «Hz. Ali ile M uaviye a ra sın d a savaş ^ıkmca; Ebu H ureyre ta b ia tm m yatkın olduğu ta ra fa yaklaşm ıştır. Tabi ki bu M uaviye’n in tarafıydı, re n g a re n k nim etlerle donanm ış sofrasında oburluğunu giderm ek için O’n u n ta ra fın ı tu ttu . Umeyye o ğ u lla n n a yağcılık y a p a ra k o n lara m eylettikten, O n lar d a O’n u hediyelere boğduktan so m a zengin olm uştur. Em evilerin M edine valileri ayrıldıkların d a O’n u y erlerin e vekil tay in ederlerdi.» Ebu Reyye, bu bölüm de b ırak ın b ir m ü slü m an a din ve a h la k sahibi hiçkim seye yakışm ayacak çirkin sözler sarfetm iştir. Bu iftira la rın bir kısm ına d a h a önce cevap verdim o n lara izafeten b u ra d a da bazı şeyler söylem ek istiyorum . 1 — Ebu H ureyre hiçbir gün Umeyye oğullarına ta ra fta rlık yapm am ıştır. Elde ettiği serveti Umeyye oğullarından çok önce tutm uştu. Y azarın 192. sayfada ta h rif ederek de olsa y er verdiği Hz. Ö m er’in m alın­ 27«


SÜ N N ET M Ü D AFAASI

dan dolayı h esab a çekmesi b u n u n en b ü y ü k şahididir. Sahih riv ay etler Ebu H ureyre’n in Umeyye oğullarına, o n la n n sefih valilerine de m uarız olduğunu ifade e t­ m ektedir. im am B u h ari S ahih’inde, A m r b. Y ahya b. S aid’ten şunu riv ay et e tm iş tir: «Dedem b a n a şöyle dedi ‫« ؛‬Ben M edine m escidinde Ebu H ureyre ile be­ ra b e r oturuyordum . Bizimle b e ra b er M ervan d a v a r­ dı. Ebu H ureyre R esulullah’ı n : «Üm m etim in helaki K ureyşten b ir g ru p çocuğun eliyle olacaktır.» dediğini işittim» dedi. B aşka b ir v a ry a n td a «sefih çocuklar» dedikten s o n r a : «şayet fala n ve falan ın oğludur d e­ meyi istesem yapanm » dem iştir. F eth u ’l B âri’de geç­ tiği üzere bu hadise Hz. M uaviye dönem inde olm uş­ tur. B unun da beni Umeyye n in lehine olduğunu söy­ lemeyi h an g i akıl uygun görür? O’n u n şecaatine, hakkı savunm a cesaretine ve Umeyye o ğ u lların a k arşı çıktığına en güzel delalet eden ibn-i Ebi Şeybe’n in m erfu o larak Ebu H ureyre’den rivayet ettiği şu haberdir. «Çocukların idaresinden Allah’a sığınırım , çocukların idaresi nedir? diye so­ ruldu : O d a «O nlara ita a t ederseniz h elak olursunuz dini yönden isyan ederseniz sizi h elak ederler... y ani m alınıza canınıza y a d a h e r ikisine k ast ederler.» d a­ hası ibn-i Ebi Şeybe şöyle bir rivayete yer verir. «Ebu Hureyre çarşılard a y ü rü rk e n şöyle derdi. «Allahım b e­ ni altm ışıncı seneye ve çocukların idaresine kavuşlunna» b u n u n la Yezid b. M uaviye’yi kastediyordu. Ziıı، o altm ışıncı hicri yılda b aşa geçm iştir. Biz, Hz. Muuviye’n in oğlunu veliahd tay in etm ek için y ap tık ­ la■ ını biliyoruz. O halde Ebu H ureyre’nin Em evilere «/■•İlikle Hz. M uaviye’ye ta ra fta r olduğunu h an g i akıl « ‫؛‬vlryebilir? M ervan ve b aşk aların ın O ’nu yerlerine 277


E B U H U R E Y B E CR.A.)

vekil tayin etm eleri, o n lara ta ra fta r olduğu y a da yaran d ığ ı için değil fazileti ve in san lar arasın d ak i konum u gereğidir. B una delalet eden en güzel örneği ibn-i S âd’ın senediyle Velid b. R ebah ta n n ak lettiğ i şu rivayettir. Şöyle diyor V e lid : «Ebu H u rey ren ’in Merv a n ’a şöyle dediğini işittim.» A llah’a andolsunki sen vali değilsin, vali senden başkasıdır O ’n u b ıra k - H z . H asan ’ı dedesi R esulullah’m y a n ın a göm m ek istedikleri zam an— sen seni ilgilendirm eyen şeylere burnun u sokuyorsun sadece b u ra d a olm ayan birini - y a n i Hz. M uaviye— h o şn u t etm ek istiyorsun.» B unun üzerine M ervan k ızarak O’n a yöneldi ve şöyle d e d i: «Ey Ebu H ureyre in sa n la r senin Hz. P eygam ber’den çok hadis rivayet ettiğini söylüyorlar oysa sen O’n u n vefatın d a n az önce geldin.» Ebu H ureyre şöyle dedi ‫؛‬ «Ben R esulullah H ayber’de iken geldim o gün otuzyaşımı aşkındım , v efatın a k a d a r onunla b e ra b er kaldım , h an ım ların ın evlerini o n u n la b era b er dolaştım , O n a hizm et ediyordum . O ’n u n la b erab er sav aşa katıldım , h acca gittim , böylece O n u n hadislerini en iyi bilen b e n oldum. A llah’a andolsun k i : benden önce O’n a isahabi o lan lar benim O n d an ayrılm adığım ı bilirler Ve b u n u n için O ’n u n hadislerini b a n a sorarlaröl. Omer, Osm an, A liT alh a ve Zübeyr b u n lard an d ır. A llah’a andblsunki, M edine’de söylenen hiçbir hadis b a n a gizli kalm am ıştır. A yrıca R esulullah’ın y an ın d a değeri olan ve M edine den çıkardığı hiçkim se b a n a gizli kalm amıştır.» Ravi derki, A llah’a andolsunki M ervan d a h a sonr a O’n a hiç dokunm adı.90 Ebu H ureyre, E m eri ta‫؛‬١٠ e l-B id â y e v e ’n -N ih â y e , 8 . ‫ ﺀ‬, s. 8 ‫ ﻣﻞ‬, e l-is â b e , c. 4 E b u H u r e y r e m ad.

278


SÜ N N ET M Ü D AFAASI

r a f ta n olup so fra la n n d a dolaşan bir asalak olsaydı —y a z a n n iddia ettiği gibi— M ervan’a böyle karşılık verm esi akıl k â n m ıdır —ki k raliy et ailesindendi— Ebu H u rey re’nin kendisi ile ilgili söyledikleri yanlış olsaydı M ervan hiç su sa r ve d ah a sonra O ’n d an vaz geçer miydi? Y azar’ın iftira la rın d a n birisi de 187. ve onu tâkip eden say falard a y azdıklandır. Şöyle diyor y a z a r ‫* ؛‬Ebu H ureyre nin M uaviye için y ap tık ları kılıcı ve m alı ile cihad etm ek değildi, O ’n u n cihâdı m ü slü m an lar a r a ­ sında hadis yaym aktı. O hadislerle Hz. Ali ta r a f ta r ­ larını küçük d ü şü rü y o r O’n a dil uzatıyor ve insanla n ondan uzaklaştırıyordu. Hz. M uaviye yi de hadis­ lerle yükseltiyordu. Bu rivayetlerinden b â z ıla n Hz. Os­ m an ve Hz. M uaviye gibi Âs oğullarına ve diğer Um ey­ ye oğullarına yakınlığı b u lu n an zatların faziletleri ile ilgilidir.» Y azar d ah a sonra bu hadislerden (!) örnek­ ler veriyor. Y azar ve y azar gibi düşünenlere öncelikle şunu belirtm ek istiyorum . G erek Ebu H ureyre’nin gerekse bütün sah ab en in âdil o ld u k lan n a, R esulullah a kati ■urette söylemediği bir şeyi isnad etm ediklerine en güzel delil y a z a n n kendisinin k itab ın d a naklettiği ،1im lerin şu sö zü d ü r: «M uaviye’nin fazileti h ak k ın d a ııhih hiçbir hadis yoktur. Şâyet sahabeden böyle bir şey olsaydı —bu m ü fte ri’nin iddia ettiği gibi— O’nun Inzileti h ak k ın d a h ad isler riv ay et edilir ve o n lara ham lodilirdi. im am lard a o tak d ird e senedlerini sah ih sa­ varlardı, fa k a t böyle b ir hadis vâki olmamıştır.» Y a­ zarın Ebu H ureyre ta ra fın d a n u y d u ru ld u ğ u n u iddia •'iliği hadislerin çoğu m evzu’dur. Â lim ler b u n ları ortııya çıkarm ışlar. Y azarın insanı ağ la tan ve güldüren 279


E B U H U R E Y R E (R.A.)

bir yönü de b ir hadis u y d u rm a olduğu zam an o hadis h an g i sah ab i ta ra fın d a n riv ay et ediliyorsa o sahabi ta ra fın d a n u y d u ru ld u ğ u n u vehm etm esidir. Bu ceh a­ letten ib arettir. O ysa esas â fe t sahabeden sonra gelen râvilerden k aynaklanm ıştır. Şâyet d u ru m y a z a n n zan ­ nettiği gibi olsaydı sah ab en in büyük b ir ekseriyeti cerhedilirdi. Şim di örnek o larak verdiği hadislere göz a ta lım : I. Hz. Peygam ber şöyle buyurm uştur. «Benden sonra fitne ve ih tila fla ra düşeceksiniz, Birisi, Yâ Resulullah o zam an bize kim i tavsiye edersiniz veya bize ne em redersiniz dediğinde, Hz. O sm an’ı işaret ederek o zam an Em in kişi ve ash ab ın a yapışınız.» diye cevap verdi. İbn-i K esir d e r ki, —ki İslâm ’da tenkid öncülerindendir— bu hadisi ibn-i H anbel riv ay et etm iş­ tir. İsnadı ceyyid (sağlam ) ve hasendir. G ariplik ve töhm et bu riv ay etin neresinde bilem iyorum halbuki; Hz. O sm an zin-N ureyn Hz. P eygam ber’in dam adı ve İslâm ’a ilk giren fazilet sahibi birisidir. Faziletleri sa­ yılm ayacak k a d a r çoktur. B uhari ve M üslim ’de de b ir kısm ı geçm ektedir. M azlum o larak ö ld ü rü ld ü ğ ü n ­ de hiç b ir şüphe yoktur. Fitne y a y a n la r hem O’n a hem Islâm ’a k arşı b ü y ü k b ir cürüm işlem işlerdir. Ebu H u­ reyre bu fitnenin d u ru m u ve Hz. O sm an’ın safında yer alm aya teşvik eden Hz. Peygam ber in hadisini rivayet edince Ebu Reyye geliyor ve b u n u reddederek O’nu h a ­ dis u y d u rm ak la suçluyor. A llah Resulu ve m üm inler O n u n b u n d an beri olduğunu biliyorlar. II. «Ümmetimden en çok sevdiklerim benden son­ r a gelen ve beni görm eden b a n a im an edip asılı y ap­ ra k ta k i —m ushaf— lerle am el edenlerdir» hadisine gelince! Bu, V âkidî’nin riv ay etid ir ki O d a y alan la it280


SÜ N N ET M ÜD AFAASI

ham edilm iştir. R âvilerden ibn-i Ebi Sebre hadis u y ­ durm acısıdır. Öyleyse bu hadisi delil o larak k u lla n ­ m ak doğru değildir. Ebu H ureyre’ye bu m al edilemez. B in a e n a l e y h y a z a n n i d d i a l a r ı y ık ılm ış tır .

bu h a d is e

dayanan

tü m

boş

III. «Üç m usibete uğradım » diye b aşlay an ve ye­ m eğin arttığ ın ı ifade eden hadise gelince Ebu Reyye keyfinin dilediği k a d a r b u n u n la alay etm iştir. Y azan n reddettiği husus Hz. P eygam ber’in dokunm ası ve b e­ reketi için d u a etm esi ile az h u rm a n ın çoğalm ası kıs­ sasıdır. O ysa bu kıssa fark lı senedlerle İm am Ahmed ve Beyhaki ta ra fın d a n riv ay et edilm iştir. Bu kıssayı an cak kalpleri k aran lık ve k afa ları d a r o lan lar redde­ derler. Az hurm a, su ve yem eğin bereketlenm esi gibi gözle g ö rü lü r birçok mucize h a k k ın d a h ad isler vârid olm uştur. B unları yakinen görm ek isteyen, Buhari, M üslim ve diğer güvenilir hadis k ita p la n ile siyer ve ta rih k itap ların a m ü rac aa t edebilir. Sadece Sahih-i B uhari’ye m ü ra c a a t etm esi bile kafidir. S ah ih ’inde bu konulara güzel bir bölüm açm ıştır. V eya B eyhaki’nin • Delâilun Nübüvvesi»si ile Hafız ibn-i K esir’in «el-Bıdâye ven’-Nihayesi»ne m ü ra c a a t edebilir ki, bu son Kitapta büyük bir kısm ı anlatılm ıştır.91 Ebu Reyye ve benzerlerinin nefisleri h e v a la n n a ı<،،)i o larak d ü n y ay a bağlanıp kalıyorsa, a k ılla n duyu vr m addenin ötesine ulaşam ıyorsa biz ne yapalım ? Ebu H ureyre’n in uy d u rd u ğ u n u iddia ettiği Hz. Mımviye’nin fazileti ile ilgili hadis, u zm an ların ca d a İM'liı tildiği gibi u y d u rm a hadislerdir. İm am lar h e r h a ­ nı

٠٠! B idaye v e'n -N ih â y e, c. 6, s. 74.

281


E B U H U R E Y R E (R.A

dişin kim ta ra fın d a n uydurulduğunu d a belirtm işlerdir. Hiç kim se Ebu H u rey re’nin b u n d a payı elduğunu söylem em iştir.

٦٢٠

EBU REYYE’NİN İEMİ EMÂNETE BİR İHÂNETİ

Y azar iki yönden ilmi güvenilirliği ihlal etmiştir. Birincisi k ay n ak o larak ibn-i K esir’in el-Bidaye ve'n N ihaye’sini verm esidir. O kuyucu bu zalim ane hüküm leri de o rad an aldığını zannedecek, oysa ibni Kesir «üç kişi em indir» hadisinin m üteaddid tarik lerin i zik rettik ten so n ra hiçbirisinin sah ih olm adığım belirtir, d a h a so n ra der k i : ibn-i A sakir, M uâviye’n in fazileti h ak k ın d a birçok m evzu hadise yer verm iştir, işin garip ta ra fı Hafız ve bu ilme m uttali olduğu halde bu hadislerin m ünker, râv ilerin in de zayıf olduğunu nasıl anlam az? B u n lan n m evzu olduğuna ibn u ’l Cevzi de d ik k at çekm iş Suyuti de O ’n a m u v afak at etmiştir.92 İkincisi ibn-i Adiy «üç kişi emindir» hadisinin Ebu H ureyre den geldiğini söylememiş Vasile b. Eskd d an geldiğini belirtm iştir.» Hz. P eygam ber’in M uavi ^ e’^e bu yem ekten b ir pay v ererek «şunu al ki, benim le cennette buluşasın» hadisi de Enes ve ibn-i Ö m er tarikiyle gelm iştir ve b ü tü n v a ry a n tla rı uydurm adır. Bunlar, y a z a n n Ebu H ureyre’ye iftirad a baş vurduğu hileleri reddetm ektedir. Y az an n ‫ل‬8‫ و‬. sayfada yer v e rd iğ i: «Ebu H u rey re’nin Umeyye o ğ u llan n a y ard ım ları o dereceye ulaş92 Suyuti, el-Leâli'l M asm ia, c. 1, ‫ ة‬. 2 ‫ ةل‬2-‫ول‬.


SÜ N N ET M Ü D AFAASI

inişti kİ, halkı Emevi görevlilerinin istedikleri sadak a la n (zekat) verm eye teşvik ediyor ve o n lara küfretm ek ten sakındırıyordu» sözü ile Ebu H u rey re’nin el-Accac er-RAzi’ye söylediği sözün hiçbir dayanağı yoktur. B una k ay n ak o larak verdiği «eş-Şinı ve’ş-Şuara» adlı kitabın riv ay et yönünden güvenilirliği yoktur. Söz konusu rivayet sah ih olsa bile iddiasını destekleyeoek b ir şey yoktur. Ebu H u rey re’ye olan kininden hadislere ifade etm edikleri m a n a la r yüklem ektedir. O lsa olsa bu müslüma,n olan birisine A llah’ın farz ‫ ط‬1‫ ﻟﻐﻠﻪ‬zekatı verm eyi tavsiye etm ekten başka b ir şey değildir, aynı rivüyette «yakında Ş am ’ın hizm etçi ve köleleri size gelecekler...» dem iştir. Bu ibâre Umeyye oğullarına ta ra fta r olduğunu değil; bilakis o n lard an dertli olduğunu, hoşnut olm adığını bildiriyor. A ncak heva insanı kör ve sağır yaptığı için Ebu Reyye böyle anlam am ıştır. EBU HUREYRE VE HZ. ALİ Y azar 190. sayfada «Hz. Ali aleyhine hadis uydurm ası» başlığı altın d a ibn-i H adid’in N ehcu’l Belüge şerhinden Ebu C âfer el-iskâfi’nin şu sözlerini nakled iy o r: «Muaviye, sahabeden ve tâb iu n d an b ir topluluğu Hz. Ali aleyhine, O’nu d ü şü ren ve h alk ın O’n d an uzaklaşm asm ı gerektirecek kötü çirkin h ab erler uydurm aya sevk etm iştir. B unun karşılığ ın d a o n lara vaadlerde bulunm uş o n lar d a O’nu m em nun etm ek için bu h ab erleri uydurm uşlardır. Ebu H ureyre, ٨٢^ b. As, M ugiré b. Ş u’be ve T âbiun’dan Urve b. Zubeyr bunlardandır.» H er araştırm acı ibn-i Ebi’l H adid ve Ebu Câfer el-iskâfi’n in inatçı b irer Şİİ olduklarını bilir. H er iki­


E B U H U R E Y R E (R.A.)

sine de bu k o n u lard a güven duyulm az. Hz. M uaviye, sahabeyi h ad is u y d u rm ay a sevketm ekten beridir. Sa­ h ab e de R esulullah’a y alan isnad edecek k a d a r (haşa) kendi nefsini düşürm ez. Ş ayet y az ar b u y ap tık larıy la şiilere y a ra n m a k istiyorsa o n lar bu ucuz y a ra n m a y a ald ıracak kim seler değildir. Ebu H u rey re’n in cem aat yılı (Hz. H asan ’m Hz. M uaviye’ye biat ettiği yıl) Ira k ’a gidişini biz bilm iyoruz ve inanm ıyoruz da, ibn-i  b etiI Berr, «Bahreyn’den, Hz". Ö m er zam anında. döndükten so n ra Hz. Ö m er te k ­ r a r vâli olm asını istemiş, an c ak O ’n u n b u n u reddede­ rek ölünceye k a d a r M edine’yi ~terketm ediğini zik re­ der» 93 ki gerçek olan d a b u d ıf l1. Hz. Ali’n in faziletleri oldukça çok ve m eşhurdur. Ebu H ureyre de Hz. Ali’nin faziletine d a ir b ir çok h a ­ dis riv ay et etm iştir ki, b u n la r O’n u n M uaviye’yi des­ tekleyip Hz. A li’ye düşm an o lm ak tan son derece u zak olduğunu ifade eder. A yrıca bu riv ay etler y a z a n n a t­ m ak istediği taşı kendisine y u ttu ra c a k niteliktedir. Buhari, M üslim ve diğer hadis k ita p la n n d a b u n ­ la r çoktur. Hz. Ali efendim izin faziletleri say ılam ay a­ cak k a d a r çoktur. Bu konuda m üstakil eserler kalem e alınm ıştır. İm am en-N esâî’nin «Kitabu’l Hasais»i gibi. Hz. Ali h ak k ın d a sabit olan sahih h ad isler hiçbir sah ab i için sabit olm am ıştır. B ütün b u n ları sâdece A llah n z a sı için h ü r a ra ştırm a kaidelerine tab i olm ak için söylüyoruz. M akam sahibi birisinden korktuğum uz veya dünyalık m en faat gayesiyle birine y a ra n m a k için söylemiyoruz. 93

el-İstiâb; c. 4, s. 209 (el-îsâ b e'n in k e n a r ın d a ).

284


SÜ N N ET M Ü D AFAASI

NAKİLDE DİĞER BİR HİYANETİ 192. sa y fa d a Ebu H ureyre’n in valilik h ay a tın d an sözederken kelim eleri ta h rif ederek nakil em anetine ih an et etm iş ve bu suretle Hz. Ebu H ureyre’ye iftira etm iştir. B u n lara d ah a önce de genişçe cevap verildiği için o ra la ra bakılm ası yeterlidir. 193. sayfada Reşit R ıza’nın Ebu H ureyre hakkında söylediklerini nakletm iştir. Reşit R ıza’nm sözleri üzücü bâzı h u su slard an u zak değildir. A ncak n e olursa olsun Reşit R ıza'nın söyledikleri Re Ebu R«eyye’nin yazdıkları a ra sın d a d ağ lar k a d a r fa rk vardır. İkisinin ara sın d ak i fa rk âlim olduğunu id d ia eden câhil ile, k o n u lara m u ttali olan âlim in sözleri arasın d ak i fa rk gibidir. Reşit R ıza’n ın söyledikleri onun zan ve iftirala n n a d ay an ak olam az. Sanki y azar da Reşit Rıza’nın sözlerinin kendisinin ^ ^ ^ ^ i s ^ e d i ğ i neticeye y ardımcı olm ayacağını anlam ış ve 195. sayfanın dipnotun^ ^ ü ^ i ^ a z m ı ş t ı r : «Reşit Rıza bu sözleri, Ebu Hurey re’yi tenkid eden m isyonerlere reddiye o larak söylem iştir. O ’n u n için açıkça Ebu H ureyre’yi m ü d afaa ettiği görülm ektedir. SAHABENİN ADALETİ Y azar 196 ve 19?. sa y falard a önceki iddialarım tekrarlıyor. Bazen, sa h ab e’n in tam am ın ın âdil oldukJanm söyleyen âlim lere dil uzatıp, b u k o n u d a söylem ediklerini o n lara m al ediyor. Bu m ey an d a ş u n la n yazıyor ‫« ؛‬Sarih ‫ اﻃﻪ‬sahibi kelam âlim lerinin b u konud a söyledikleri n e k a d a r hoşum a gidiyor, o n lard an şu iıikm etli sözler gelm iştir...» dedikten so n ra im am ibn-i K uteybenin «Te’vilu M uhtelefi’l Hadis» adlı k itab ın ­


E B U H U R E Y R E CR.A.،

d an en-N azzam ve benzerlerinin sözlerini naklediyor. B ütün b u n la ra d a h a önce cevap verm iştik. Y azar b u ­ ra d a san k i kelam âlim lerinin en-N azzam ve benzer­ lerinden oluştuğunu savunuyor. B unun okuyucuya k e­ lam âlim lerinin hepsinin böyle d ü şü n d ü ğ ü n ü işaret etm ek için yapılan b ir k arıştırm a olduğu açıktır. Ke­ lam âlim leri dendiği zam an Ebu’I H aşan el-Eşâri, Ebu M ansur M aturidî, el-Bâkıllâni, er-Râzi ve benzerleri gibi güvenilir âlim ler akla gelir‫ ؛‬yoksa a ş ın m utezili olan en-N azzam ve benzerleri gelmez. BİR ÇELİŞKİ Y azar 197. say fad a şöyle d iy o r : «daha önce de belirttiğim iz gibi Ebu H ureyre’nin, gerek Hz. Pey­ gam ber, gerekse râ şid halifeler dönem inde h erh an g i b ir ağırlığı yoktur. Hz. Ö m er’in ölüm üne k ad a r b ir J.ek hadis riv ây et etm ek için ağzını açam am ıştır. Birinci fitne, yâni Hz. O sm an’ın öldürülm esi ve Em evilerin yükselm esinden so n ra an cak fetv a verm eye c ü r’et e t­ miştir.» Y azar d a h a önce de kitabının b ir çok yerinde Hz. Ö m er’in O’nu çok hadis rivayet etm ekten m en ettiğini ve O’n u tehdid ederek ‫« ؛‬ya, R esulullah’ta n hadis riv ay et etm eyi terkedersin y a da seni m em le­ ketine geri sürerim .» dediğini nakletm iştir. (yine y a ­ z a r b aşk a yerlerde) : Ebu H u rey re’nin fetv a ehlinden olm ayıp fıkıh ile tanınm adığını belirtm iştir. H angi sö­ züne inanacağım ızı biz de şaşırdık, i^pünkü söylediği bugün söyledikleri ile çelişiyor, o rad a söylediği b u ra ­ da yazdığına ters bu sadece y a z a n n şüpheci ve h a sta b ir akılla d ü şü n d ü ğ ü n ü ifâde eder, b ir o rd an b ir burd an görünen ü cretli b ir kalem in y a z d ık la n n a delâ­ let eder ki, b o zg u n cu lu lan n k a n d a budur.


SÜ N N ET M Ü D AFAASI

EBU HUREYRE’NİN RİVAYET ETTİĞİ BAZI HADİSLER Y azar 198 - 202 say faların d a Ebu H u rey re’n in ri­ vayet ettiği bazı hadisleri sıralam ıştır. Ben, b u h ad is­ leri gerçek yönleriyle o rtay a koym ak ve doğru yorum ­ larım yapm ak istiyorum . B unların b ir kısm ı ifade e t­ tikleri h u su slar yönünden İslâm ’ın güzellikleri o larak itib a r edilir. Bu açık lam alard an sonra y a z a n n Ebu H ureyre’nin rivayetlerine kem gözle baktığı görülecek a y n c a doğruyu eğri, güzeli kötü, h ak k ı b atıl o larak algıladığı da o rtay a çıkacaktır. 1 — Ölüm M eleği’nin Hz. M usa'ya G önderilm esi B uhari ve M üslim Ebu H ureyre’den şu h ab eri nakletm işlerdir ‫« ؛‬ölüm Meleği Hz. M usâ’y a gönderildi ‫؛‬ Hz. M usa, kendisine gelen m eleği dövdü (ve gözü kör oldu). B unun üzerine m elek te k ra r A llah a d ö n e re k : «Yarabbi beni ölmek istem eyen b ir k u lu n a gönderm iş­ sin» dedi. A llah Teâla gözlerini yeniden iade ederek ona te k ra r git ve O ’n a elini b ir öküzün sırtın a koym a­ sını söyle, elinin altın d ak i h e r kıl için ona b ir yıl ve­ rildi. (Melek b u n u kendisine iletince) Hz. M usa «son­ r a ne olacak ey Rabbim?» dedi. A llah T eâla d a «sonra ölüm gelecek» diye karşılık verdi. B unun üzerine Hz. M usa «öyleyse şu a n d a ölm ek istiyorum.» dedi ancak A llah’ta n kendisini m ukaddes to p ra k la ra b ir ta ş atım ı yaklaştırm asını istedi. A llah Resulu şöyle b u y u rd u ‫؛‬ «orada olsaydım O’n u n kırm ızı kum tep esin in y an ın ­ d an geçen yolun k en arın d ak i k ab rin i size gösterirdim .» M üslim’in b ir rivayetinde «Hz. M usa M eleğin gözüne vurdu ve çıkardı» diye geçm ektedir.


E B U H U R E Y R E (R.A.)

Taberi <،Tarih»inde Ebu H u rey re’den şunu nakletm iştir. *ölüm m eleği bâzen in sa n la ra aşikâre geliyordu. Hz. M usa’ya geldiğinde v u rd u ve gözünü çıkardı bu hadiseden so n ra in sa n la ra gizli (görünm eden) gelm eye başladı.» (Ebu Reyye b u n ları n ak lettik ten sonra) *Bu hadişten israliy at kokusu geliyor» der. C evap: Bu hadisi iki büyük im am B uhar‫ ؛‬ve Müslim94 T âvus tarik iy le m evküf, H em m am b. M ünebbih tarikiyle de m erfu o larak rivâyet etm işlerdir. H âfız ibn-i H acer, A bdurrezzak’a göre İkincisinin m eşh u r olduğunu el-Ism ailî’nin tah ricin e göre de M uham m ed b. Y ahya’nın birinci m evkuf haberi, m erfu o larak rivayet ettiğini söyler. Hadis şüphesiz m erfudur. H em m am b. M ünebbih’in rivayetine göre bu açıktır, rav in in rivayeti de hükm en m erfudur. Ç ünkü içtih ad a v arılacak b ir konu değildir. S ahih senedle açıkça m erfu o larak riv ay et edilm esi de isra iliy a tta n u zak olduğunu gösterir. İm am A hm ed de M usned’inde riv ay et etm iştir. H adiste m uşkil h e rh a n g i b ir d u ru m yoktur. Şâyet Hz. M usa gelenin ölüm Meleği olduğunu bilseydi o zam an m üşkil olabilirdi, ‫ ه‬, sadece ölm ek istem ediği için kendisini m ü d afaa etm iştir. Z ira Peygam berlerin m akam ı (bile bile) böyle y ap m am ak tan m ünezzehtir. 94 Buhari, 4 /1 3 0 2 /92 ‫؛‬, M iislim , 4/1842. Fethu’l Bâri, c. 8, s. 342, N evevî Şerhi, ٠. 15, s . ‫ ل‬12?2‫ة‬

m t


SÜ N N ET M Ü D AFAASI

G erçekten Hz. Musa, O 'nu h ak k ın a tecavüz eden birisi olarak zannetm iş ve kendi nefsini m ü d afaa e t­ m iştir. B unun neticesinde de gözleri çıkm ıştır. B ütün sem avi şeriatlerde ve vaz’î k a n u n la rd a nefsi m ü d afaa etm ek m eşrudur. Rivayette, O’nun, ölüm m eleğini tanıdığını belir­ ten b ir ifade yoktur. M eleklerin in san kılığına g ir­ dikleri bilinen b ir h ak ik attir. Hiç b ir şüpheye m aruz k alm ay an K u r’an d a b u n d an h a b e r verm iştir. Peygam ­ ber in insan şekline girenin Melek olduğunu bilm esi gerekm ez. M elekler İbrahim ve Lut (a.s)’a —K ur’a n ’ın an lattığ ın a göre— in san kılığında gelmiş ve ikisi de o n la n tanım am ışlardır. Bilselerdi Hz. İbrahim o n lara kebab getirip yemez m isiniz? dem ezdi Hz. Lût da kavm inin o n lara bir z a ra r verm esinden korkm azdı. Hz. M usâ nin da O’nu önce tanım adığına en güzel delil ikinci defa geldiğinde O’n u n ölüm m eleği olduğunu tanım asıdır. A llah ta O’n u ölüm ve h ay a t arasın d a m u h ay y er kılm ış‫ ؛‬O d a ölmeyi tercih etm iştir. H adis oldukça açıktır. Bu yorum u d a h a önce de ilk âlim ­ lerden Ebu Bekr ibn-i Huzeyme, ve b aşk aları d a y a p ­ m ıştır. Akli ve nakli ilim leri cem eden el-M azeri, K a­ dı lyaz ve üm m etin diğer âlim lerince de tercihe şâyan olmuştur.95 B urada bilinm esi gereken b ir h u su s‫ ؛‬M elekler çe­ şitli şekillere g irerler an cak bu şekilleri o h ak ik i su ­ retleri değildir. Hz. M usa’nın m eleğin gözünü çık ar­ m ası O ’n u n şekil ve y aratılışın a b ir eksiklik getirm ez. Bu an lattık larım ızla (um arım ) hadisteki b ü tü n müşkillik giderilm iştir. 95

A d la n g e ç e n ik i e s e r.


E B U H U R E Y R E (R.A.)

2 — C ennet ve C ehennem in T artışm ası H adisi B uharî ve M üslim yine Ebu H u rey re’den Hz. Pey­ g a m b e rin şöyle dediğini n a k le d e rle r: «Cennet ile ce­ hennem ta rtış tıla r cehennem «bana m üstekbir ve zor­ b a la r atılm ak suretiyle tercih edildim.» der, C ennet ise «bana ne oluyor sadece in san ların zayıf ve d ü şk ü n ­ leri b an a giriyor.» A llah Teâla cennete şöyle b u y u rd u : «Sen benim rahm etim sin, seninle dilediğim k u lla n m a rah m e t ederim» cehennem e de şöyle b u y u rd u «sen de benim azabım sın seninle de dileğim k u lla n m a azab ederim.» H er biri dolacaktır, ancak cehennem A llah Teâla ayağını üzerine koyuncaya k a d a r dolm az o za ­ m an «yeter! y e te r‫ »؟‬der? cehennem o zam an dolar ve toplanıp dürülür.» C evap: Bu hadisi de B uhari ve M üslim rivayet etmiştir.96 Buhari, hadisi Ebu H u rey re’den, son kısm ım da Hz. Enes’ten rivayet etm iştir.97 im am M üslim de şüpheye y er verm eyecek ta rz d a m uhtelif senedlerle Ebu H u­ re y re ’den rivayet etm iştir. Aynı hadisi Ebu Said el-H udri’den de rivayet etm iş son kısm ını d a Enes b. M alik’ten rivayet etm iştir. Bu h a b e r sadece Ebu H u­ reyre ta ra fın d a n riv ay et edilseydi yine de dil u z a t­ m ayı gerektirm ezdi. Kaldı ki görüldüğü gibi birçok sahabi ta ra fın d a n riv ay et edilm iştir. B ununla sözleri­ nin dayanağı yıkılm ıştır. Ebu H ureyre’nin tek başına rivayet ettiğini söylüyor. Eğer Ebu H ureyre y azara gö­ re adil ve sika değilse hadisin sabit olduğu diğer sahabiler h ak k ın d a ne diyecek?! 96 Fethu'l Bari, c. 8, s. 484, Müslim Nevevi Şerhi c. 17، s. 180. 97 Müslim 4/2186.

290


SÜNNET MÜDAFAASI

Bu riv ay et yönünden değerlendirm esiydi. D irayet y â n i m ân a yönünden değerlendirm esine gelince, biz şüphe b ırak acak h e r h an g i b ir kapalılık görem iyo­ ruz. Bunu an cak A rap dili ve u slu b u n u bilm eyenler m üşkil o larak görürler. K ur’a n ’d a şöyle deniyor ‫« ؛‬Biz cehennem e doldu m u? dediğim iz gün, o d a d a h a yok m u der...» Hadis cennet ile cehennem i ta rtışa n iki akıllı insan yerine so k arak tem sil siyakında gelm iştir. Sonra da âdil ve hâkim olan A llah a ra la rın ı bulm uş­ tur. A rap dilinde ve ifade ta rz la rın d a b u n a benzer çok şeyler vardır. M esela b ir A rap şairi şöyle d er ‫؛‬ «Devem bana yolun uzuluğundan şikayet etti Dedim ki sabret deveciğim ikimizde mübtelayız.» görüldüğü gibi ne şikayet ne de konuşm a söz k o ­ nusudur, bu sadece b ir tem sildir. Im ru u ’l Kays m eşh u r M uallak’ında geceye hita­ ben şöyle d e r : «Bütün şiddetiyle uzayıp üzerime var gücüyle çöktüğü zam an ona dedim ki: Ey uzun gece hâlâ sabahı aralayacak mısın? Fakat sabah da senden geri kalmaz.» Bir başkası şöyle d e r : «Havuz doldu ve yeter» dedi. H avuz konuşm az bu sadece h ay ali b ir tem sildir. H adisteki ta rtışm a n ın cennet ve cehennem de görevli iki m elek a ra sın d a yapıldığına yorm ak d a caizdir. O tak d ird e söz m ecaz kabilinden m ah zu f olur. Y âni cen­ n e t (meleği) ile cehennem (meleği) ta rtış tıla r şeklinde anlaşılır. Bazı âlim ler gibi hadisi m ecaz değil de hakiki m an asın a ham i edecek o lu rsak d ah i aklen u zak b ir şey o larak görmeyiz. Biz bu k o n u d a y a z a n n h e r titiz âlim için söylediği gibi ne tutucuyuz ne de Haşeviyiz. 291


EBU HUREYRE (R.A.)

Ç ünkü A llah’ın cansız v a rlık la r için id rak edecek akıl ve m antık y aratm ası K udretine zor gelmez. Bugün insan aklı yürüyen, h a re k e t eden konuşan hesap gören robotları icad etm işse A llah’ın k u d retin e cennet ve cehennem i konuşturm ası, tem yiz kabiliyeti verm esi çok m udur? 1 «Cehenneme ayağım koym ası»na gelince âlim ler bu konuda iki görüş ileri sürm üşlerdir. Biri benzetm e y ap m ad an keyfiyetini bilm eden A llah’ı tenzih ederek im an etm ek ve gerçek bilgisini A llah’a b ırak m a k tır ki, bu selefin görüşüdür. D iğeri ise tevil etm ektir bu da halef âlim lerinin yoludur. Tevil edenlere göre b u ra d a a y a k ta n (kadem ) m aksad A llah’ın azab ehlinden takdim ettikleridir. Veya bâzı m ah lu k atın ay aklarıdır. Y ahut m ak sat cehenne­ m in A llah’a boyun eğm esi ve k a ra r kılm asından ki­ nayedir. Zira h ad d in i a ş a ra k d a h a fazla istediğinde A llah T eâla onu zelil k ıla ra k ay ak a ltın a aldı (dem ek olur), yoksa m ak sat gerçek ay ak değildir. A rap lar o rg an ları darb-ı m esellerde k u llan ır fa k a t gerçek h a l­ lerini kastetm ezler. İn sa n la r h â la k o n u şu rk en «onu ay ak larım ın a ltın a aldım» d erler fa k a t gerçekte ay ak ­ larının altın a alm am ışlardır. Sadece onu zillet ve h a ­ k arete d u çar kıldıklarım bildirirler. 3 — K âfir’in İki O m uzu A rası H adisi Buharı, Ebu H ureyre’den şöyle b ir hadis rivayet e d e r ‫« ؛‬Kâfirin iki om uzu arası sü ra tli b ir binicinin üç günde alabildiği m esâfe kadardır.» M üslim de yine Ebu H u rey re’den aynı riv ay etin ön kısm ını verm iş zi‫؛‬zâye o larak şu ifadeyi de n a k le tm iş tir: «(Kâfirin) d e­ risinin kalınlığı üç g ü n lü k m esafe kadardır.» 292


SÜNNET MÜDAFAASI

C evap: Bu hadisi B uhari ve M üslim riv ay et etm iştir. Bu­ h a ri «K itebur’rikak» cen n et ve cehennem in sıfatı b â b ’ın d a yer verm iştir. 98 Y az an n im a etm ek istediği gibi B u h ari’nin bu rivayeti m evkuf olm ayıp m erfu h a ­ berdir. M üslim de S ahihinde ay n ı rivayeti ziyadesiz m erfu o larak rivayet etm iştir.99 M üslim ’in ziyadeli olan diğer riv ay etin in fazla kısm ı şu la fız la rd a d ır: «Kâfirin azı dişleri Uhud kadar, derisinin kalınlığı da üç günlük m esafe kadardır.» görüldüğü gibi y azar nakilde b u lu n u rk en titiz d avranm am ıştır. Aceleci d av­ ra n a ra k «ön kısm ına y er vermiş» d erk en zam irin m er­ ciini bilm eden bu kelim eyi F ethu’l B ârî’den alm ıştır. Ebu H u rey re’den b aşk a kim selerden de kıyam et günü k âfirin h ilk atin in büyüyeceğini bildiren hadis­ ler varid olm uştur. Bu da Ebu H u rey re’nin bu h ad is­ leri tek b aşın a riv ây et etm ediğini bildirm ektedir. İm am Ahm et, M ücahid k an alıy la ibn-i Ö m er’den m erfu o larak şu hadisi riv ây et e d e r : «Cehennem ehli ateşte o kadar büyüyecek ki, kulak yum uşağı ile boynu arası yediyüz yıllık m esafe kadar olacaktır.» el-Beyhaki, bâs (öldükten so n ra dirilm e) bahsinde b aşk a bir senedle yine M ücahit k an alıy la ibn-i A bbas’ta n «yet­ miş bahar m esafe kadardır.» şeklinde riv ây et etm iş­ tir. İbn-i M übârek K itabuz-Z uhd'ünde yine Ebu H u­ re y re ’den şu n u riv ay et etm iştir «Kâfirin azı dişi kı­ yam et günü Uhud’dan büyük olacaktır. Orayı dol98 Fethu’l Bari, c. 11, s. 353. 99 Nevevî Müslim Şerhi, c. 17, s 186.

Te’vılu Muhtelefi’l Hadis s. 10. 293


EBU HUREYRE (R.A.)

d u rm ak ve azabı (iyi) ta tm a k için cüsseleri büyüyeçektir.» H adisin senedi sahibtir, açıkça m erfu oim asa d a hükm en m erfudur. Ç ünkü içtihadia v arılacak bir bilgi değildir.100 K âfirin cüssesinin cehennem de büyüm esinin bikm etine gelince hadiste işa re t edilm iştir, el-K urtubi b u n d an ay rı o larak el-M ufhim adlı k itab ın d a şöyle izah e tm iş tir: «Kafirin cüssesinin cehennem de büyümesi, azabım n büyüm esi ve elem inin k a t k a t artm ası içindir. ...... K itap ve sü n n etten de tesb it edildiğine ğöre şüphesiz K afirlerin azabı fark lı fark lı olacakiır. M esela biz biiiyoruzki. Peygam berleri öldüren, m üslü m a n la ra kötü m u a’m elede bulunan, yeryüzünü fesâd a verenlerin azabı ile sadece k a fir olup m üslüm a n la ra iyi m uam elede b u lu n an ların azabı aynı olm ayaoaktır.» Hz. P eygam ber’i n : «Kâfirin derisi üç günlük mesafe kadar olacaktır.» hadisi b ü y ü k b ir sır olup m o d e m tıp ta ra fın d a n açığa çıkarılm ıştır. Zira kılcal d am aria r sadece deride olur‫ ؛‬deri büyüyüp genişledikçe insan ın elemi a rta r. Bu d a n ü b ü v v et’in deiilierindendir. «© hevasından konuşmaz, O’nun söyledikleri sadece vahydir.» yoksa bu s ırla n (٠ gün) kim bilebilir, h alb u k i Peygam ber no okum a yazm a bilir, n e tıp ilhıini bilirdi, O’n u n zam an ın d a hiçbir doktor bu sırra, d a ulaşm am ıştır. 4 — Sinek H adisi B uhari ve ibn-i M ace (Yine Ebu H u rey re’den) Hz. P eygam ber’in şöyle buyurduğunu riv ây et ederler:: 100 Fethu 1 B âri, c. 11, s. 354.

294


SÜNNET MÜDAFAASI

«Birinizin yem ek kabına sinek d ü ştü ğ ü zaman tamamim batırsın, sonra çıkarsın zira bir kanadında hastalik diğerinde de şifa vardır.» 101 Y azar d ip n o tta yaptığı y o ru m d a sinek savaşı o larak İsim lendirdiği, «Livai’l İslâm» dergisi ile «ed-Doktor» dergisi arasın d ak i (tartışm ada) «Doktor» dergisini destekleyerek bu hadisi sahih o larak kabul eden im am lara dil uzatm ış ve ayıpla y a ra k kötü lak ap lar kullanm ıştır. Şim di k ab u l eden ve red d ed en ler ta ra fın d a n etra fın d a büyük kavga ve g ü rü ltü lerin koptuğu bu hadişin gerçek yönünü tafsilatlıca b u ra d a verm ek istiyorum . «Hadiste u y d u rm a h arek eti ve m üsteşrik ve çağdaş y azarların şüphelerine reddiye» adlı profesörlük tezim de de bu hadisle ilgilenm iş ve h ak k ın d a varid oian şüphelere cevap verm iştim . Ben «ezherin» tem siicisi o larak eğitim ve öğretim m eto d ların m ıslahı için M ekke’de iken Suudi A rab istan rad y o su n a b ir dinleyic ita ra fm d a n bu hadisle ilgili o larak b ir soru yöneltilm işti; işte b u ra d a tezim e yazdığım ve rad y o d an da okuduğum açıklam anın b ir özetini verm ek istiyoru m : ö n c e K ur’a n ’a göre sü n n etin konum u, İslâm üm m etinin sünnete verdiği yüksek ehem m iyeti, hadisçilerin sened tenkidine son derççe önem verdiklerini, m etin tenkidi ile de ilgilendiklerini an c ak - b u kıtabım da d a belirttiğim — yüce gayelerle sened tenkidine verdikleri itinâyı m etin tenkidine verm ediklerini a n la ttık ta n sonra şöyle dedim : Bu hadisi Buhari, Ebu Davud, en-N esâi ve ibn-i Mâce riv ây et etm iştir. H içbir hadis tenkidcisinin se1‫ﻫﻞ‬

Buhari 4/100, ibn-i M âce Te'vilu Muhtelefi’l Hadis,

2 /' ‫ ﻟﻞ‬5 ‫ رو‬A y n c a b k z . ib n - i K u te y b e , s. 10.


EBU HUREYRE (R.A.)

nedine dil uzattığını görm edim . Son derece sahih bir hadistir. H adise yapılan ten k id ler dikkatsiz kim selerden sadece m etnine ve m ân asın a yönelik olm uştur. Bu kim seler d iy o rla rk i: «Mikrop kaynağı olan sinek n asıl olur d a şifa olur, Allah, h a stalık ve şifayı nasıl olur d a b ir yerde birleştirir, sinek akıl sahibi mi ki b ir k an ad ın ı diğerine tak d im etsin?» İlk âlim lerim iz —A llah ecirleıdni versin— bu şüpbeleri giderm ek için büyük g ay retler sarfetm iş ve aklen A llah'ın h astalık ve ilacı b ir yerde birleştirm esinin m üm kün olduğunu, b u n u n bilinen ve m üşahede edllen b ir d u ru m olduğunu söylem işlerdir. B inaen aleyh a n , altın d an zeh ir b ırak ırk en in sa n la r için şifa olan bal ağzından akıyor. Zehirli yılanın eti, ilaçtan olan b ir panzehirdir. A y n ca en b ü y ü k hendese sistem i üzerine evini in şa etm esini gösteren, k arın cay a ihtiyacı için azığını biriktirm eyi, bitm em esi için tân ey i ikiye yarm asını öğreten A llah T eâla sineğe de önce b ir kanadını sonra diğerini b atırm ay ı ilham etm eye k âdirdir, bâz ılan hadisin m ecaz olduğunu söyleyerek cevaz verm eye yönelm işlerdir. B una göre h astalık kihir h astalığıdır deva d a sineğin d ü ştü ğ ü n e itib ar ederek m utev a z i olm aktır.

A llah T eâla geçm işte ve gelecekte bu hadisin sırla n n ın o rta y a çıkm asım dilem iştir. Bâzı uzm an dokto rla r sinekte m ikrobu öldürücü b ir m addenin oldug u n u k ab a b atırılm ak suretiyle sineğin taşıdığı m ‫ آال‬ro p la n n bu m adde ta ra fın d a n giderildiğini tesbit etm işlerdir. Böylece eski âlim lerin ihtim al o larak söyledikleri b ir h a k ik a t o larak o rtay a çıkm ıştır. Şimdi de çağdaş bir doktorun M ısır «el-Hidayetu’l Islâmiyye» cem iyetinin düzenlediği b ir k o n feran sta söylediklerini a k ta ra lım : 296


SÜNNET MÜDAFAASI

«Sinek, m uhtelif h astalık ları yayan, m ikroplarla dolu a rtık m addeler üzerine konar, bazısını vücudu ile taşırk en b ir kısm ını da yer. B unun üzerine cism in­ de tıp bilginlerinin an ti b ak teri diye isim lendirdikleri zehirli b ir m adde oluşur ki bu m adde b ir çok h astalık m ikrobunu öldürür. Bu an ti b ak te ri olduğu m üddetçe m ikropların canlı kalm ası ve insan v ü cu d u n a z a ra r verm esi im kansızdır. İki k an ad ın d an birisinin özelliği an ti bakteriyi başka bir yerine taşım aktır. B inaenaleyh sinek b ir yiyecek ve içeceğe düştüğü zam an taşıdığı m ikropları da b ırak ır an cak bu m ikrobu u zak laştıracak ve insanı ondan koruyacak en yakın şey yine sineğin b ir k an a d ın a yakın b ir yerde k a rn ın d a taşıdığı anti m ikroptur. H astalık v a rsa devâsı da yakındır.» İngiltere’de y ay ın lan an «Tıbbi Deneyler» dergisi­ n in 1927 tâ rih ve 1308. sayısında y ay ın lan an bir y a­ zıda şöyle d e n m iş tir: «Sinek hastalıklı b ir ta rla d a n m ikroplar yedi. Bir m üddet sonra bu m ikroplar öle­ rek yok oldular. Sinekte ise bakteriyovac denilen ze­ hirli b ir m adde oluştu. Şayet sinekten b ir p a rç a alı­ n a ra k tahlil edilse h astalık y ap an dört çeşit m ikrobu yok eden bu m adde elde edilir. Batılı tab ib ler de bu­ n a b en zer şeyler söylem işlerdi‫ ؟‬. Böylece bâzı d ik k a t­ siz kim selerin y alan saydığı bu hadisin Hz. Peygam ­ b e r in d o ğ ru lu ğ u n a delalet eden en büyük bir ilmi m ucize olduğu o rtay a çıkmıştır.» Saveı değer iki doktor d a h a bu sinek hadisi h a k ­ kında kıym etli b ir a ra ştırm a yayınladılar. B unlar da delillerle ve ilmi k ay n ak ları zikrederek şüpheye yer b ırak m ay acak ta rz d a bu hadisi isbatladılar.102 A raş102 «el-Ezher» dergisi yıl 1378 h (Kahire).

297


EBU HUREYRE (R.A.)

tırm a, D oktor M ahm ud Kem al ve Dr. A bdu’l M u’nim H üseyin ta ra fın d a n yapılm ıştır. Şimdi de bu a ra ştır­ m ayı aynen verm ek istiyoruz ‫؛‬ «Başta hadisi y alan lay an d o k to rlar olm ak üzere birçok kim se bu hadise itiraz etm iştir. Ç ünkü b u n u n sebebi sineğin h astalık y ap a n m ik ro p lan taşıy an bir h ay v an olm asıdır. Biz Hz. P eygam ber’den riv ay et edi­ len h ad isler a ra sın d a sahih h ad isler olduğu gibi uy­ d u rm a h ad islerin de olduğunu biliyoruz. H adis fakihlerine düşen sahihleri açıklayıp u y d u rm a o la n la n ber­ ta ra f etm ektir. A ncak gerek hadis âlim leri, gerekse fak ih ler senedi sika râv ilere dayandığı için bu h adi­ sin sah ih olduğunu belirtm işlerdir. Bâzı d o k to rlar sağ­ lık açısından değerlendirerek hadisi yalanlam ışlardır. Biz hadisi üç esas üzerinde an latm ak istiyoruz. 1 — H erşeyden önce hadisin sıh h atin e k an şm ayacağız, çünkü bu hadis fakihleri ve hadis tahsili gö­ ren âlim lerin ihtisâsıdır. Mevzu h ad islerin n asıl b e r­ ta ra f edileceğini o n lar bilirler. 2 — İlmi a ra ştırm a y ap a rk en Hz. P eygam ber’in verdiği h ab e rin h ak ik atin e ulaşm ak için hadisin sahih olduğu varsay ım ın d an h a re k e t edeceğiz. Z ira «O hev asın d an konuşm az, O n u n k o n u ştu k ları an cak vahydir.» 3 — H aşarat ve asalak h a ş a ra tla r k o n u su n d a ye­ terli ilmi k a y n a k la ra baş v u rm ad an önce hadisin k en­ disini derinliğine ele alm ayacağız. Böylece g ü n lü k gazete ve dergilerde uzun zam an ­ d ır hadisi reddeden ve kabul eden g ru p la r a ra sın d a yapılan uzun m ü n ak aşaları o k u d u k tan so n ra h ak k ın 296


SÜNNET MÜDAFAASI

yerini bulm asına çalışacağız. B âzılan hadis u zm an la­ rın ın sa h ih tir sözünü okuduktan so n ra tereddütsüz k a ­ bul ettiler ve bu sıh h ati te ’yid etm ek için ilmi k ay n ak ­ la ra baş vurdular. ilm i k ay n ak ların h ab e r verdiğine göre A lm an­ y a’da H al Ü niversitesi öğretim üyelerinden Brifield 1871 yılında K a ra sineğine Em bozam oski denilen m a n ­ ta rla rın (fungous) intom oftrali fam ilyasından sicom aysis cinsinin ficom aysis tü rü n d en b ir p arazitin m u ­ sallat olduğunu tesbit etm iştir. Söz konusu m an tar, h ay atın ı sineğin k a m ın d a k i yağ ta b ak asın d a geçir­ m ektedir. ö n celeri içi boş y u v arlak k a b a rcık la r şek­ linde olan bu b ak teri d a h a sonra k a rın bölgesine u za­ y a ra k h a v a boşlukları vasıtasıyla d ışa n çıkıyor. Bu şekilde sineğin dışında b ir ta b a k a oluşturuyor. Bu safh a B akterinin ürem e safhasıdır. Y u m u rtaları k a ­ barcığın içinde to p la n a ra k p a tla ta c a k b ir d u ru m a ge­ liyor. D aha sonra kuvvetli b ir şekilde p a rç a la n a ra k y u m u rtaları boşluğun e tra fın d a iki cm. dağılıyor. İçin­ deki sıvı da e tra fa serpilm iş oluyor. Pencere k en arın d a ölmüş bir sineğin etrafın d a daim a bu m a n ta rla rın y u m u rta la rın a ra stla m a k m üm ­ kündür. içinden y u m u rta la rın çıktığı uzunca k a b a r­ cık sineğin üçüncü ve son kısm ında k a m ı ve sırtı üze­ rinde bulunur. Bu a rk a üçüncü kısm ı sinek h erh an g i bir yere konduğu zam an dengesini sağ lam ak ve uç­ m ay a h a z ır olm ak için yüksekte tu ta r. K abarcığın p arçalan m ası biraz önce de belirttiğim iz gibi boşluk­ tak i sıvının kuvvetlice fışk ırm asın d an so n ra m eydana gelir. Bu bazen k ab arcığ ın etrafın d ak i fazla sıvıdan d a oluşabilir. 29Ö


EBU HUREYRE (R.A.)

P arçalan m a esn asın d a sıvıdan ve y u m u rta la rd a n m an tarın b ir stoplazm a p arçası çıkar. En b ü ^ ik parazitoloji uzm anı Prof. L anciron'un d a 1945 yılm da o rtay a koyduğu gibi sineğin dokularında y u v arlak kab arcık iar şeklinde y aşay an bu b ak teriler aynı zam anda h astalık taşıy an h aşareleri yok eden kuvvetli bir enzim salgılarına sahiptir. Öte y an d an 1947 yılında İn giltere’den A rştin ve Kook’lar; 1930 yılında ise İsviçre’den Rolyos, sineğin k a rn ın d a y aşay an bu b a k te ri fam ilyasından cafasin ad ın d a b ir antibiyotik elde ettiler. Bu A ntibiyotik Tifo ve D izanterinin de a ra la rın d a bulunduğu G ram N egatif m ikropları öldürm e gücüne sahiptir. 1943 yılında Ing iltere’de B aryan, Kortis Himenc, Cifris ve M akcovan ^ine sinekte y aşay an bu b ak teri fam ilyasından Klotinizin ad ın d a b ir antibiyotik elde etti. Bu A ntibiyotik de Tifo ve D izanteri gibi G ram N egatif m ikroplara karşı oldukça etkilidir. 1949 yılında Ingiltere den Koks, Farm er, İsviçre’den C erm an ve Rous A tlencer ve Blanter, sinekte y aşay an aynı p arazitten inyatin adında bir antibiyotik elde ettiler. Bu da G ram Pozitif, G ram N egatif ve diğer bazı m ik ro p iara k arşı etkili b ir antibiyotiktir. D izanteri, Tifo ve K olera m ikroplarını yok eder. Bu antibiyotikier henüz tıbbi sa h a d a kullanıimıyor. A ncak ilmi yönden ilginç olduğu halde çok alındığı tak d ird e yan etkilere yol açar, ö b ü r yönden m uhteiif h a sta lık la n n tedavisinde b ü tü n antibiyotiklerden etkilidirler. Çok az b ir kısm ı Tifo, D izanteri ve Kolera gibi m ikropların yaşam asını önler. 1947 yılında Moftlş, sineğin v ü cu d u n d a b u lu n an m a n ta r k ü ltü rü n d en antibiyotik m addeler elde ediyor. 300


SÜNNET MÜDAFAASI

B unların d a Tifo ve D izanteri gibi G ram N egatif m ik­ ro p lara k arşı son derece etkili olduklarını o rtay a çı­ karıyor. A y n ca ateşli h a sta lık la ra sebep olan m ikrop­ la ra k arşı m a n ta r p arazitlerin fay d aları ile ilgili ola­ ra k bu antibiyotik m addelerden b ir gram ının, bin litre sütü m üzm in h a stalık y ap an m ik ro p lard an k o ru d u ­ ğ u n u o rtay a koym uştur. Bu da bu m addelerin son derece etkili olduklan n a en büyük delildir. Sineğin Kolera, Tifo ve D izanteri gibi m ik ro p lan b u laştırm asın a gelince. Bu m ik ro p lar sadece sineğin a y a k la n n d a n ve dışkısından bulaşır. Bu husus b a k ­ teriyoloji ile ilgili tüm k ay n ak lard a y er aldığı için b u rad a konu ile ilgili k a y n a k la n verm eye gerek gör­ m üyoruz. B ütün b u n lard an h arek etle diyebiliriz ki; sinek bir yiyeceğe konduğu zam an Tifo, K olera ve D izan­ teri gibi h a sta lık la n y ap an m ik ro p lan a y a k la n ile ta ­ şımış olacaktır. A ncak antibiyotik m addeler ihtiva eden p a ra z itle r sineğin a y a k la n y la taşıdığı m ikrop­ la n öldürm e gücüne sahiptir. Sineğin k a m ı üzerinde b u lu n an ve antibiyotik ih tiv a eden k ab arcık şeklin­ deki bu p a ra z itle r iç boşluğu baskı a ltın a alan sıvı, dokunm adan parçalanm az. P arçalan ın ca d a sıvı ve y u m u rta la n dağılır. Böylece hadis-i şerifin m anası o rta y a çıkmış olu­ yor. Hadis, sinek b ir yem eğe konduğu zam an ay ak ­ la n ve dışkısıyla taşıdığı h a stalık y ap an m ik ro p lan etkisiz hâle getirm ek için sineğin tam am ın ın b a tm lm ası gerektiğini bildiriyor. A y n ca b u b u lg u lar h ad is­ tek i «sineğin b ir p arçasın d a h astalık d iğ er kısm ında 301


EBU HUREYRE (R.A

d a şifa vardır.» ifadesini doğruluyor ki bu d a k a m ın d a b u lu n an p arazitlerin taşıdığı antibiyotik m addeler clup etrafın d ak i sıvının etkisiyle p arçalan ıp dağılır. Netice o larak deriz ki ‫ ؛‬U m anz okuyucularım ız hadisin sıhhatini yakinı o larak görm üşlerdir. M ü m ine yakışan şeyin Hz. P eygam ber’den sah ih o la ra k gelen h ab erlere teslim olm ak olduğuna kalben m utm ain ol­ m uşlardır. İlim ve beşeri m arifetin a rttığ ı h e r gün A llah Teâla Hz. P eygam ber’in d o ğ ru lu ğ u n a ve büyük m ucizesi K ur’a n ’m sad ak atin e delalet eden şâhidleri gösteriyor. N itekim b ir âyette şöyle b u y u ru y o r: «Biz o n lara u fu k lard a ve kendi can ların d a âyetlerim izi gös­ tereceğiz ki O (K ur’a n ) ’m gerçek olduğu o n lara iyice belli olsun. B abbi’n in herşeye şahid olm ası yetm ez mi?.» 103 5 — M ünker Bir H adisten Delil G etirm esi Y azar d iy o rk i: T aberâni, el-Evsat da Hz. Peygam ­ b e r’in şöyle dediğini riv ay et etm iştir. «Bir M elek b a­ n a A llah’ta n b ir m esajla geldi sonra b ir ayağım k a l­ d ıra ra k göklerin ü stü n e kaldırdı birini de yerde bı­ raktı.» Bu hadis m ü n k er b ir hadistir. Böyle olan bir h a ­ disten delil getirm ek doğru değildir, öyleyse y azar bu hadisten h arek etle v arm a k istediği hedefe ulaşam az ki, o d a Ebu H ureyre’nın h u rafe şeyleri riv ay et edi­ yor iddiasıdır. Tirm izi’nin rivayet ettiği «Acve (bir tü r hurm a) cennet mey vasidir ve onda zehire şifa vardır.» h ad i­ sine gelince y ak ın d a değineceğiz inşallah. 103 F u ssilet 53.

302


SÜNNET MÜDAFAASI

6 — Diğer Bir H adis Y azar 200. say fad a (Ebu H u rey re’nin rivayetleri ile istihza ederken) el-Hâkim ve İbn-i M âce’nin sahih senedle riv ay et ettikleri şu hadise de y er v e r ir : « (Ge­ ce y atark en ) K aplarınızı örtünüz, tulu m ların ızı b ağ ­ layınız. K apılarınızı kapatınız, y atsıd an so n ra çocuk­ larınızı d ışa n bırakm ayınız.* Zira bu vakitte cinler (başka b ir rivayette şeytanlar) s ü r’atle yayılırlar. U yur­ ken lam balarınızı d a söndürün çü n k ü fa re le r fitili k eser de ev yanabilir...» Bu hadisi aynı lafızlarla B uhari S ah ih ’inde riv a ­ yet etm iştir. 104 A ncak Ebu H ureyre’den değil de C âbir b. A bdullah ta n alm ıştır. K itabının b aşk a yerlerinde de yine C âbir den fark lı v a ry a n tla rla riv ay et etm iş­ tir. 105 M üslim de S ah ih ’inde B uhari gibi fark lı senedlerle C âbir den rivayet etm iştir. G örüldüğü gibi hadis Ebu H u rey re’nin dışında da b aşk a senedlerle sâbittir. Hadisi sâdece o rivayet etseydi yine de dil u zatılacak b ir illeti yoktur. Kaldı ki b aşk aları da rivayet etm iş­ tir. Bu hadis Islâm ’ın övünç vesilesindendir. içtim ai ve sıhhi yönden koyduğu sağlam prensipleridir. Hz. Pey­ g am b er’in bu irşadını ay d ın latm ak için önce hadisi kısaca şerhedelim ki, okuyucu d a h a d a iyi an lasın ve Ebu H u rey re’n in bu hadisi a k ta rm a k la tekdire değil tak d ire layık olduğunu görsün. * Ebu Rey ye buradaki Yatsı (el-işa) kelimesi yerine kadın (en-Nisa) kelimesini yazmış ve bu yazar tarafından düzel­ tilmiştir (bkz. Hâkim, el-Müstedrek, c. 4, s. 140; İbn-i Mâce, 2/1129. 104 Buhari, Kitabu Bedi’l Halk. 105 Buhari, Kitabu Bedi’l Halk.

303


EBU HUREYRE (R.A.)

Hadis, «yatarken kaplarınızı örtünüz» diyor ye­ m ek ve su k ap ların ı örtm eyi kim istem ez? O nları ö rt­ m ek pisliğin ve h e r tü rlü h a şa ra tın içine düşm esini önler, bu d a in san sağlığı açısından ne k a d a r önem ­ lidir. Y azar iyilikleri kötülük görecek k a d a r kalbini kin bürüm üşse, Hz. P eygam ber’in sağlıkla ilgili bu tavsiyesinin yüceliğini an lam ak için tıp bilginlerine sorsun. Hadis «tulum larınızı bağlayınız» diyor yâni iple ağzını sımsıkı bağlayın dem ektir. Bu da b ir ön­ cekinden sağlık açısından geri kalm az. Yine «Kapılarınızı kapatınız» diyor‫ ؛‬K apıların k a ­ palı olm asının fay d aların ı kim in k a r edebilir? Başta çöl beldeleri, köy ve b u cak lard a y a şay a n la r olm ak ü zere in san ın kendisi, çocukları ve m alı h e r tü rlü bozguncudan, z a ra rlı h a y v a n la rd a n ve sald ırg an kö­ peklerden korunm uş olur. «Yatsı vakti çocuklarınızı tutunuz» yâni yanınız­ d a tu tu p bu v ak itte dışarı bırakm ayınız. H adiste ge­ rekçe olarak ‫« ؛‬Çünkü bu v ak it cinlerin sü r’atle y a­ yıldıkları vakittir.» denilm iştir. Diğer iki riv ay ette ise cinler yerine «şeytanlar» geçmiş ve birinci lafızdaki cinden m aksadın şey tan lar olduğu açıklanm ıştır. A rap dilinde şeytan denilince insan, cin, h ay v an h a tta kuş­ la rd a n bozguncuların kastedildiğinin bilinm esi gerekir. A rap dilinde b u n u n örnekleri çoktur. Ç ocukların a k şa m la n cin, insan, h ay v an ve k u şlard an bozguncu o lan lard an z a ra r görebileceklerini kim bilmez? Bu m ü ­ şahede ile görülen hissedilir b ir d urum dur. D iğer bir rivâyette «(Gece k a ra n lığ a boğulurken) çocuklannızı koruyunuz zira şey tan lar o zam an yayılırlar, Y atsı­ dan b ir saat sonra bırakabilirsiniz» denilm iştir. Bu 304


SÜNNET MÜDAFAASI

m üşahede ettiğim iz bâzı h u su slar için uyarıdır. Ç ün­ k ü gündüz gizlenip gece k aran lığ ı çöker çökmez de­ liklerinden çıkan vahşi h ay v an lar ve eziyet verici v a r­ lık lar v a rd ır ki b u n la r saldırganlık özelliğine sahip­ tirler, gördükleri h e r in san a eziyet ederler. H adis şey tan lar d erk en cinlerden, in sa n la rd a n y a d a h a y v a n la rd a n şeytan diye tay in etm em iştir. Y oru­ m u nasıl olursa olsun m anası sahih ve yüce gayeler taşıyan b ir hadistir. Hadis «uyurken lam b aları söndürün» diyor. H adis im am ları ve açıklayıcıları Hz. P eygam ber’in bu irşadla n n m lam b ay a has olm ayıp h e r tü rlü ateş, soba ve ta n d ır gibi şeyleri de kapsadığım ifade etm işlerdir. G örüldüğü gibi nassm zah irin e m a n a v erirk en b ağnaz davranm am ış ve elastiki b ir an lay ışla yorum lam ış1ardır. A slında y a z a ra düşen Hz. P eygam ber in bu irşa ­ dının yüceliğini an lam ak için hadis şarih lerin e güven­ m iyorsa‫ ؛‬sosyologlara baş vurm aktır.! H a tta İçişleri b ak an lığ ın a danışabilir! O n lar O ’n a fitil (çıra) soba ve ta n d ırın çık ard ık ları y an g ın larla n e derece z a ra ra yol açtık ların ı h a b e r verirler! U m an m (saym) okuyucular y a z a n n Ebu H ureyre ’ye k arşı kim inin‫ ؛‬iyilikleri kötülüklere, faziletleri reziletlere tahvil edecek dereceye ulaştığını yakın ola­ ra k görm üşlerdir ve y a z a n n dil u zattığ ı bu hadisin Hz. P eygam ber’in sağlam b ir tevcihatı olduğunu a n ­ lam ışlardır. 305


EBU HUREYRE (R.A.)

7 — C ennetteki B üyük Ağaç İle İlgili H adis Y azar 201. say fad a d a şöyle diyor ‫« ؛‬Müslim yine Ebu H u rey re’den Hz. P eygam ber’in şöyle dediğini r i­ vayet e d e r : «Cennette b ir ağaç v a rd ır ki b ir atlı göl­ gesinde yüz sene y ü rü r (se yine bitm ez)» (Müslim 4/2175) K itap lar Ebu H ureyre’nin bu kabilden h a tta d a h a d ü şü k rivayetleri ile doludur, biz b u ra d a bu k ad arıy la ik tifa edeceğiz, çü n k ü hepsini o rtay a koy­ m ak için m üstakil ciltler dolusu k ita p la ra ihtiyaç vardır.» C evap: D aha önce verdiğim iz cevaplar bu hadis için de kâfidir. Böylece Ebu H u rey re’nin rivâyetlerinden tenkid ettiklerinin gerçek yönlerini izah etm iş olduk. Bun­ ların büyük b ir kısm ı u y d u rm a hadislerdir. Hem Resulullah hem de Ebu H ureyre b u n la rd a n uzaktır. M ev­ zu h ad isler y alan ve u y d u rm a olduğu için hiçbir a ra ş ­ tırıcının b u n lard a n neticeler çıkarm ası veya b u n ları delil o larak kullanm ası doğru değildir. H adislerin b ir kısm ı Ebu H u rey re’den b aşk a sah ab iler ta ra fın d a n riv ay et edilm iştir. B azıları d a b a ş­ k a sah ab iler ta ra fın d a n ay n en riv ay et edilm iştir. Bir kısm ı d a sah ih hadis olup yazar, d a r düşünceli ve hadisleri ta n ım a ve an lam ad a yeteneği olm adığı için, dil uzatm ıştır. (Bunun b ir sebebi de) M üsteşrik, mis­ yoner ve benzerlerini tak lid etm esidir. O ysa ilm in iler­ lemesi bu hadislerdeki bazı s ırla n o rta y a çıkarm ıştır. Oyleki o gün b u bilgiler vahye m a z h a r olan b ir pey­ gam berden b aşk asın ın ak im a bile gelmez.


SÜNNET MÜDAFAASI

YAZARIN İTHAMLARININ KAYNAĞI B u rad a bilinm esi gereken b ir h u su sa değinm ek is­ tiyorum . Ebu Reyye, m üsteşrik, m isyoner ve b enzer­ lerine tab i olan b ir m ukalliddir. Ebu H ureyre’ye dil u z a tırk en ve sünnete hücum ederken verdiği hadisle­ rin büyük b ir kısm ını A hm ed Em in’in, F ecru’l İslâm ve D uha’l İslâm adlı ,eserlerinden alm ıştır. A hm ed Em in de b u n ları Goldzi'er gibi m üsteşriklerden alm ış­ tır. Böylece y a z a n n sadece b ir borazan olduğunu söy­ leyebiliriz. O ysa b ir araştırm acıy a yazdığı h e r şeyde başkasını taklid etm esi, O’n u n borazanı olm ası yakış­ m az. Hadis ilm ini ve ricalini bilm ediği için b aşk a d a ne beklenebilirdi ki. Bu ilim den nasibi oldukça azdır. O nun için görüşlerinin k a n ş ık olm ası pek şaşırtıcı olm asa gerek. Y azar k itab ın d a Ebu H ureyre’ye elli say fa ay ır­ m ıştır. Tam am ı sövüp saym ak, zan ve ith am ile akıl ve nakle d ay an m ay an iftira la rd a n ib arettir. B unlarla kendisinin kötü niyetli olduğunu izh ar etm iştir. Kini o dereceye varm ış ki sözlerini şöyle bitirm iştir. «İşte bu Hz. P eygam ber’le sadece üç yıl b erab er kalıp ki­ ta p la ra sığm ayan binlerce hadis b ırak a n Ebu H urey­ re ’n in hayatıdır. U zun uzadıya üzerinde d u rm am ı­ zın nedeni b ü tü n sah ab en in d u ru m u n u yansıtm ası içindir.» DİL YETERSİZLİĞİ Ebu Reyye «el-ulûf»un binler, onbinden fazla olan say ılar için k u llan ılan b ir cem-i tek sir olduğunu bile­ m em iştir. O ysa im am ibn-i H azm ’m k itab ın d a en de­ taylı m usannef olan Bakıy b. M ahled’in M üsnedi’nin Ebu H ureyre ta ra fın d a n riv ay et edilen 5374 hadise yer 307

١


EBU HUREYRE (RA.)

verdiğini nakletm ektedir. G örüldüğü gibi bu sayı bı­ rak ın onbini altı bine k a d a r d ah i ulaşm am ıştır. G er­ çek şu ki Ebu H u rey re’n in rivayetleri k itap ların say­ fala rın ı değil ilim ve riv ay e t yönünden sah ab en in ko­ n u m u n u ve k ad rin i bilm eyen Ebu Reyye gibi sünnet ve hadis d ü şm an ların ın göğsünü d araltm ıştır. Biz, Ebu H ureyre’n in neden çok hadis, riv ay et ettiğini a n ­ lattık, sahabenin, T âb iu n u n ve ilim ehlinin O ’n u n hakk ın d ak i görüşlerini de a k ta rd ık şayet d u ru m u sa h a ­ beye gizli kalm ışsa Hz. P eygam ber’in şehadetiyle a sır­ la rın hayırlısı olan tâ b iû n a s n n a nasıl m eçhul k a la ­ bilir? Kaldı ki im am B u h arî’n in belirttiğine göre 800 ilim ve rivayet ehli kendisinden nakilde bulunm uştur. D ikkat edin H idayet a n c a k A llah’tandır. A llah’ın dalalete d ü şü rd ü ğ ü n ü hidayete götürecek kim se yok­ tur. DÖRT HALİFE NİN AZ HADİS RİVÂYET ETMELERİNİN SEBEPLERİ S. 203’te dört halife gibi sah ab e büyüklerinin ri­ vayetlerinden söz ederek b u n la rın az hadis riv ay et ettik lerin i belirtiyor. D ah a önce de b a şta Hz. Ebu B ekr ve Hz. Ö m er olm ak üzere d ö rt halifenin neden az h a ­ dis riv ay et ettiklerini n isb eten anlatm ıştık. B unun b aş­ lıca sebebi h ilâfet işleri ve İslâm ’ı y ay m ak la m eşgul olm alarıdır. Y oksa ne R esulullah’ta n az hadis işitm e­ leri, ne ezberlediklerini u n u tm a la rı ne de Ebu Reyye’n in tek rarlay ıp d u rd u ğ u gibi işleri güçleri hadis işitip, ezberleyip neşreden sah ab ed en şüphe etm eleridir. Da­ h a önce de belirttiğim iz gibi çok hadis riv ay etin in b aş­ lıca a m ille ri: boş vakit, kuvvetli hafıza, d ü n y a m eşga-


SÜNNET MÜDAFAASI

leşinin azlığı, öm rün uzun olm ası ve ilim ve fetv a ile u ğ raşm ak tır, te k ra r h a tırla m a k ta fay d a vardır. Hz. Ebu Bekir’i İthamı Akıl ve nakille b ağ d aşm ay an z a n la n n d a n birisi de Hz. Ebu B ekir h ak k m d ak i şu s ö z ü d ü r: «Göze ç a r­ p an h u su s kuvvetli h afızay a yüksek b ir zekâya ve sağlam b ir im an a sahip olduğu halde Hz. Ebu B ekir’in Hz. P eygam ber’in hadislerini ezberlem ekten yüz çe­ virm esidir. Ezberlediklerini de riv ay et etm em iştir. (Birara) biriktird ik lerin i de yakm ıştır...» Biz, Hz. Ebu B ekir’in R esulullah in hadislerini ez­ berlem ekten im tin a ettiği görüşünü k ab u l etm iyoruz. H albuki Hz. Ebu B ekir bu işi nefsinden d a h a çok se­ viyordu, gözünden k u lağ ın d an d a h a aziz biliyordu. O kuyucular bilsinler ki y a z a r Ebu H u rey re’ye dil u za­ tabilm ek için Hz. Ebu B ekir’i ith am etm iştir. Ezberlediklerini de riv ay et etm em iştir, görüşüne de katılm ıyoruz. G erek B uhari ve M üslim ’de gerek­ se diğer hadis k itap ların d a kendisinden birçok hadis rivayet edildiği halde nasıl böyle denebilir? H âkim ’den naklettiği, Hz. Ebu B ekir’in beşyüz hadis toplayıp son­ r a yaktığı rivâyetine gelince H âkim ’in b ü tü n riv ay et­ leri sahih değildir. O hadislere sahih dam gasını vu­ ru rk e n gevşek d av ran m ak la bilinm iştir. Şâyet h ab e­ rin sah ih olduğunu kabul etsek d ah i b u O’n u n son derece titiz olduğunu gösterir. Adil vesika ra v i de olsa h a ta ve u n u tk an lık ihtim ali olduğu için ne derece ihtiyatlı h a re k e t ettiğini gösterir. Y oksa y a z a n n v a r­ m ak istediği gibi sah ab eler şüphe edip o n la n itham ettiği için değildir. 309


EBU HUREYRE (R A.)

Hz. Ali’nin Rivayetleri «Hz. Ali’n in rivayetleri» başlığı altın d a söylediği O’n u n Hz. P eygam ber’in am casının oğlu olup d a h a küçükken kendi evinde yetiştirdiği vs. gibi şeylere katılıyoruz. A ncak fazilet a y n şey riv ay et a y n şeydir. A raların d a hiçbir irtib a t yoktur. B akarsın birisi k en­ disinden çok d a h a faziletli birisinden d ah a fazla h a ­ dis rivayet edebilir. S onra Hz. Ali’nin rivayetleri Bu h a ri ve M üslim ’de çoktur. A ncak O, Hz. Ebu H ureyre, A bâdile (dört A bdullah) ve diğer çok hadis rivayet edenler gibi vaktini bu işe ayıram am ıştır. O nun için­ de riv ay etleri az gelm iştir. S onra ta rih i tetk ik edenler Hz. Ali’nin Hz. Peygam ber in v efatın d an önce ve son­ r a hep cihad ile m eşgul olduğunu, H ilâfeti esnasında h a rp le r ve büyük zo rlu k larla karşılaştığını a y n c a Ebu H ureyre ve çok hadis riv ây et edenler (m uksir) den önce vefat ettiğini göreceklerdir. B ütün b u n la r az h a ­ dis rivayet etm esinin sebepleridir. KÖTÜ ANLAYIŞ VE KORKUNÇ BİR İFTİRAYA ÖRNEK 203. sayfanın d ip n o tu n d a y az ar im am ibn-i Teym iye’n in Hz. Ö m er h a k k ın d a «İktidâu’s-S ırâti’l M üsta­ kim» adlı eserinden şu söylediklerini naklediyor ‫« ؛‬Hz. Ömer, Hz. P eygam ber’in izinden y ü rü y erek A llah’ın kitabı üzerinde çok d u ru r R esul’un sü n n etin e sa rı­ lırdı. İşlerini İslâm ’a ilk g iren Hz. O sm an, Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Z übeyr... gibi İslâm ve m ü slü m an lar h a k ­ kında görüş serdedebilen ilim ve fıkıh erbabı ile istişâre ederdi.» 310


SÜNNET MÜDAFAASI

Y azar ille de Ebu H ureyre’ye iftira atm ak istedi­ ği için im am ibn-i Teym iye’nin bu sözlerinden şu n e­ ticeyi çık arıy o r: «İbn-i Teym iye’nin şu ince an lay ı­ şın a ve geniş m alu m atın a bakın Hz. Ö m er’in istişare ettiği kim seler a ra sın d a Ebu H ureyre’yi zikretm iyor. Ç ünkü O ’n u n ne ilmi ve fıkhı ne de b ir görüş ve n a ­ sihati olabilirdi. Nasıl anlayacağını bilm eyen a k ılla ra şa şa n m doğ­ ru su im am ibn-i Teymiye Hz. Ö m er’in İslâm ’a ilk gi­ renlerle istişâre ettiğini belirttik ten so n ra b u n lard an bazılarını örnek verm esi, y a z a n n iftira ettiği gibi b u ­ n u n Ebu H ureyre için b ir noksanlık olacağı, ak im d an bile geçm em iştir. Ebu H ureyre tabi ki İslâm ’a ilk gi­ renlerden değildir. Zira hicri yedinci yılda m üslüm an olm uştur. A ncak İslâm ’a ilk girenlerden olm am ası O’n u n için b ir k u su r değildir. Binlerce sah ab i sonradan İslâm ’a girm iştir. D urum Ebu Reyye’n in sak at a n la ­ yışı ve çarpık m an tığ ı’nın anladığı gibi olsaydı bu bü­ tün sahabilere yönelik bir eksiklik olurdu. Sonra Hz. Ö m er’in istişâre etm ediği h erk es’in ilim, fıkıh, içtihat ve n asih at ehli olm adığını kim söylem iştir? Bu h atalı çıkarım doğru olsaydı sah ab en in büyük b ir kısm ı için bir eksiklik olurdu. Ebu H u rey re’ye dil uzatabilm ek için bu k a d a r zorlanm aya (kırk dereden su g etirm e­ yi‫ )؛‬bu k a d a r d a yanlış neticeler çık arm ay a k alk ışm a­ ya da pes doğrusu. Y etişin ey insaf ehli bizi bu fırtı­ nadan ve kötü sözlerden k u rtarın .

311


BAZI MÜŞKİL HADİSLER 207. sayfada «Müşkil hadisler» başlığı altında yer alan verdiği hadislerin bir kısmı merfu, bir kısmı mev­ kuf bir kısmı da şüpheye yer olmadan sahih oldukları halde bunları müşkil kabul etm iştir. Bu hadislerin bir kısmı da sahih olmayıp büyük bir ihtimalle mevzu ya da israili haberlerdendir. Bu hadisler ile ilgili cevaba geçmeden önce derim k i : Bu yazarın ilginç yönlerinden birisi b ir taraftan müşkiller üzerinde dururken bir taraftan da müşkilleri ar­ tırm asıdır. Bu arada kötü maksadı, güvenilir âlimlerin; başta Buhari ve Müslim'de olanlar olmak üzere bu ha­ dislerdeki müşkillere verdikleri cevaplan belirtm ekten kaçınmıştır. Yazarın durum u en tatlısı bile acı olan iki hususdan ibârettir. Çünkü yazar ya bu hadisleri şerheden imamlan n yazdıklarına m uttali olıîıamıştır ki, bu b ir eksik­ lik ve cehâlettir. Ya da m uttali oldu ancak bunlann sün­ nete ve hadisçilere olan güveni azaltmak hedefine yar­ dım etmediğini gördü de es geçmeyi tercih etti. Bu da hiyanet ve hakkı batıl ile karıştırm akdır. Her ikisi de insaflı bir araştırıcıdan uzaktır. Yazar müşkillere ve itham lara yönelmeyi âdet edin­ miştir. Ancak yaptığı iş bunlara üfürerek habbeyi kubbe yapmaktır. Ne varki çok geçmeden köklü ilmi araştır­ manın karşısında kalamamış, su yüzündeki kabarcık­ 313


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

ların yok olduğu gibi bunlar yo^ olmuştur. Bir defa da olsa bu âdetini bozup hadis ve ricâlinin bir güzelliğine değinmemişir. Oysa sünnet içerisinde gerek eğitsel, gere^se yaratılış ile ilgili ve gerekse insanı yüce gayelere sevkeden İslâm 'ın ^izelliklerinden ve övünç vesilelerinden olan binlerce hadis vardır. Müellife düşen kısa bir keJime ile de olsa buna işaret etm ekti‫ ؛‬ama bunu yapmam ıştır. Tabiiki bunu içinde gizlediği kötülükten dolayı yapmamıştır. MÜŞKİL GÖRDÜĞÜ HADİSLER Şimdi yazarın areettiği müşkil hadisler ve onların gerçek yönlerini izah etmek istiyoruz. 1 — Levh-i Mahfuz Hadisi İbn-i Abbas (Hz. ?eygam beı'in şöyle dediğini) rivayet e tm iş tir: «Allah levh-i mahfuzu beyaz inciden yarattı. İki ‫؛‬k abuıı da !kırmızı yakuttan yarattı. Kalemi ve ya^sı nurdandır. Eni yerle gök arası kadardır. Allah Teâla O'na her gün bir defa bakar (ona göre) kimisini diriltir ve dim isini de öldürür. Kimisini yükseltir kimisini de alçaltır ve dilediğini yapar.» €ev ap ‫ة‬ Bu konuda Hz. ?eygamber'den gelen sahih hiçbir hadis mevcut değildir. Sadece sahabe ve tâbiün'dan gelen haberier vardır. Vacip olan levh-i mahfuz un varlığına inanm aktır. Allah'ın olan ve olacak olan herşeyi orda kaydettiğini kabul etm ektir. Bunun ötesinde levh-i mah~ fuzun vasfı, keyfiyeti, yazıyı yazan kalemin nasıl olduğu gibi şeyleri kabul etmek gerekmez. îbn-i Abbas ve başkalarm dan gelen bu haber en yakın ihtimalle ehl-i ki­ 314


SÜNNET MÜDAFAASI

taptan alman israiliyat cümlesindendir. İlginç olduğu için nakledilmiştir, özellikle K ur'an'da bunu tasdik eden ya da tekzib eden bir âyet olmadığı için rivâyet etm ekte bir beis görülmemiştir. Daha önce de İslâm 'a göre ben-i İs­ rail'in haberlerini izah ettik. Binaen aleyh hadis sahih olsa da herhangi bir müşkil söz konusu değildir. Allah'ın kudreti her şeyi yapmaya kâfidir. 2 — Güneşin Secdesi Hadisi Buhari, Müslim ile Sünen ve Müsned’lerde aynca b â­ zı rivayet tefsirlerinde Ebu Zerr'den rivayet edildiğine göre «Hz. Peygamber güneş batarken kendisine ‫« ؛‬Güneş [nereye gidiyor biliyor musun?» diye sorar. O da Allah ve Resulu daha iyi bilir» deyince: «Resulullah o arşm al­ tında secde etmeye gidiyor» diye karşılık verir. 1 Daha önce de belirttiğimiz gibi bu hadiste herhangi bir müşkil söz konusu değildir. Sadece mecaz ve temsil kabilindendir. Bu tü r mecazlar Arap dilinde meşhur ve yaygındır. Bu hadisi ancak Arap dilinin zevkine eremeyen ifâde ve uslub tarzları konusunda bilgi sahibi olmayan­ lar müşkil görebilirler. 3 — Hapsedilmiş Şeytan Hadisi Müslim zâmileteyn2 (iki deve yükü kitap) sahibi Ab­ dullah b. Amr'ın rivayet ettiğine göre «Denizde Dâvud 1 Bkz. Buhari 6/30; Müslim 1/138.

2 Müslim 1/12‫ ؛‬Zâmileteyn müfredi «zâmile^’dir Yük yüklenen deve demektir. Abdullah b. Amr b. Âs Yermuk savaşında ehl-i Kitab’m kitaplarından iki deve yükü elde etti. Bâzen Hz. Peygamber’e nisbet etmeden onlara bakarak haberler veriyordu. Bunun için bâzı râviler O’ndan rivayet ederken ihtiyatlı hareket etmişlerdir. 315


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

oğlu Süleyman'ın bağladığı şeytanlar vardır. Çıkıp İn­ sanlara bir Kur'an okumaları yakındır.» Bu rivayet Abdullah b. Amr ile biten mevkuf bir ha­ berdir. Öyleyse bizi ilgilendirmez. Şu kadar var ki, cin âlemine inanan kimse için pek bir problem teşkil etmez. Akla aykırı bir şey de yoktur. Kaldı ki kanaatim e göre Yermuk'tan elde ettiği ehl-i Kitab'ın kitaplarından nak­ letmesi muhtemeldir. Birisi çıkıp bu haberin merfu ol­ duğunu söyleyemez. Zira biz diyoruz ki ‫« ؛‬Hadis imam­ ları içtihada varılamayan sahabe sözlerinin hükmen m er­ fu olduğunu söylemişlerdir. Ancak sahabi Abdullah b. Amr b. As gibi israiliyat haberleri alanlardan olmaması şartıyla. Onun için bu haber asla hükm en merfu olamaz. 4 — Acve (Medine Hurması) ve Şifa Olduğuna Dair Hadis Buhari «Acve sihire karşı şifadır» bâbm da Amir b. Sâd'dan, O da babasından Hz. Peygamber'in şöyle dediği­ ni rivâyet etm iştir. «Kim her sabah acve hurması yerse, o gün akşama kadar ne zehir ne de sihir O'na zarar ver­ mez.» Başka bir rivayete göre «yedi hurma yerse» diye geçer.3 Aynı hadisi Müslim de Sâd b. Ebi Vakkas'tan, rivayet etmiştir.4 en-Nesâî ise başka bir varyantını şu şekilde rivayet e d e r : «Acve cennettendir. Zehire karşı da şifadır.» Ahmed Duhâ'I Islâm adlı kitabına tabi olduğunu da müsteşriklerden etkilendiğini belirtm ek isterim. 3 B uhari 7/30. 4 M üslim 3/1018

316


SÜNNET MÜDAFAASI

Cevap: 1 — Eski âlim ler —Allah ecirlerini versin— bunun b ir çeşit Medine hurm ası olduğunu söylerler. Hadislerde verilen sayı, çokluk ifade eder özellikle yedi rakam ı bu­ nun için kullanılır. Yine bu âlimlere göre : bâzı topraklar­ da yetişen meyve ve bitkilerin özellikleri başka toprak­ larda yetişenlerden farklı olm aktadır. Bunu daha önce söylemişler ilim de bugün bu görüşü doğrulam ıştır, ö y ­ leyse Medine’de yetişen bu hurm anın, zehiri giderici özel­ liğinin olmasında; nefsi ve cesedi zehir ve sihire karşı korum asında aklen ne mâni olabilir? Biri ortaya çıkıp : «biz bunu deneyelim yâni birisine önce bu hurm adan yedirelim sonra da zehir verelim bakalım ne olacak?» di­ yemez. Çünkü hadis hangi zehir ya da zehirlenme çeşidi olduğunu tahdid etmemiştir, öyleyse hangi zehir olduğu­ nu araştıralım ? Bu noktadan Nebevi tıbbm özellikle ruh­ sal ve psikolojik yönden etkili olduğuna dikkat çekmek isterim. Binaen aleyh her kim bu niyetle hurm a veya acve yerse sihirden gelecek etkileri gidererek beden ve ruh yönünden b ir güç kazanacaktır. İnsana yapılan sağlık veya hastalık telkinlerinin et­ kisi inkar edilemez. Bazı insanlar bâzı hastalıklardan ruhî yönden güçlü ve kararlı olduklarından kurtulurlar. Bâzı sağlıklı insanlar da korku ve kuşkudan dolayı rahatsız olurlar. Hadis gaybî b ir durum u bildirdiği için Hz. Pey­ gamber ve getirdiklerinin hak olduğuna inandığımız m üd­ detçe, sağlam ilmi isbat yollan ile sahih olduğu tesbit edildiği müddetçe kabul etm ek zorundayız. Bu konuda fazla bilgi elde etmek isteyenler imam ibnu’l Kayyım'ın «Zâdu’l Meâd», Hâfız ibn-i Hacer'in de «Fethul Bâri» adlı kitaplanna m üracaat edebilirler.5 5 Zâdu’l Meâd, babu havassi’l Acve, Fethu’l Bâri, s. 196-197.

317


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

2 — Hadis Nebevi bir mucize olarak itibar edilebilir. «ed-Doktar» dergisinde kimyager, doktor Mahmud Selâme'nin, Acve'nin faydalan konusunda kıymetli bir araştırm asm a m uttali oldum. Doktor bu araştırm asında, hadisi doğrulayan başka yazılarda da olduğu gibi, insan vücudunu zehirden koruyan bir âmil olduğu neticesine vanm ştır. (Bunlan okuduğumda) Subhanallah dedim, Hz. Peygamber, bunu söylerken ne doktordu ne de tıp tahsili görmüştü. Hem söylediği zamanda tıbbî araştırm aIar buna varacak kadar ilerlememişti. İbret alm ey basiret sahipleri! Bu hadise itiraz edenler bugün ilmin Acve'nin özellikleri hakkında söylediklerine ne derler. Şâyet bâzı M ahir müslüman doktorlar sahih hadis kitaplarında mevcut olan tıp ile ilgili hadislere yönelir, sabır ve imanla araştırırsa öyle i^ n ıy o ırım ki, insanlık için büyük hayırlara vesile olur ve bu hadislerden birçok tıbbî mueizeler ortaya çıkaracaklardır. Bu davete îcabet edecek yok mu? Bvet bâzı mümin tabibler bu sahaya yönelerek bâzı makaleler neşrettîler. Ancak ben bu konuda k a^ıak olabilecek büyük bir telifle yeterli bir araştırm a yapılmasını kastediyorum. 5 — Şeytanın (Ezam işitirken Kaçması Hadisi Buhari ve Müslim Ebu Hureyre'den Hz. Peygamber'in şöyle dediğini n ak ied erler: «Namaz için ezan okunduğunda şeytan arkasım döner, ve ezam duymamak İÇİM‫؛‬ seslice yellenir, ezan bitince döner, Kâmet getirilince (aynı şekilde) tekrar arkasını döner bitince insanla nefsi arasına‫ ؛‬girmek için tekrar önünü döner.»6 (Ebu Reyye bu hadisi naklettikten sonra) alay ederek şöyle d e r : 6

M ü slim 1/291.

318


SÜNNET MÜDAFAASI

«araştırmacı âlimler bu hadisin şerhinde şeytanın bunu kıyamet günü ezanı işitmedim diyebilmek için yaptığını söylerler.» Yazarın bu hadisi neden müşkil olarak kabul ettiği­ ni bilmiyorum. Oysa Hz. Peygamber'den gelen ve gaybı ilgilendiren merfu bir haberdir. Bu tü r hadisleri cin âle­ mine inanmayanlar inkâr ederler. Bu âlemi inkar eden­ lerin hükm ünün de küfür olduğu malumdur. Çünkü o zaman K ur'an'la sâbit olan bir şeyi inkar etmiş olur. Ha­ dis temsil ve mecaz makamında gelmiş ve şeytanın ezanı işittiğinde nefret ve tiksintisini tasvir etm iştir. Bu tü r temsiller Arap dilinde yaygındır. Hadis hakiki manaya hamledilse yine de bu imkansızdır denilemez. Cinlerin tabiatı —ki onlar da yer içerler— buna zıt değildir. İblis ve avânesi bizi görüyorlar fakat biz onları görmüyoruz. Nitekim Alah Teâla'da da bir âyet-i kerimede : şöyle bu­ yuruyor : «....... o ve kabilesi sizin omlan göremiyece ğiniz yerden sizi görürler. ٠. »7 Allah teâla bâzı önemli hik­ metlere binâen bâzı peygamberlerini onların hallerin­ den ve tasarruflarından haberdar etm iştir. Bu gaybi iş­ lerdendir. Binaen aleyh masum b ir peygamberden sabit olunca inanmak gerekir. Bilemiyorum, Ebu Reyye hadis­ lerle alay hükm ünü nasıl bilmez. 6 — Ebu Süfyan Hadisi Müslim Ebu Süfyan’dan O nun Hz. Peygamber e şöy­ le dediğini rivâyet eder : «Ya Resulullah! Bana üç şey ver : kızım Ümmu Habibe ile evlen, oğlum Muâviye yî (vahiy) katibi yap, m üslüm anlarla savaştığım gibi kâfirlerle de savaşmamı bana em ret...»8 yazar hadisi naklederken ta7

Araf,

8

Müslim

27. 4/1940.

319


BAZI MÜŞKİL HADÎSLER

sarrufatta bulunmuş ve Müslim'deki lafızları aynen al­ mamıştır. Bu hadisi ilk hadis imamları da müşkil olarak ka­ bul etmiş ve îkrim e b. Ammar'ın b ir hatası (vehm) ola­ rak nitelendirm işlerdir. 0, hata eden ve karıştıran bir ravidir. Çünkü Hz. Peygamber'in Ümmu Habibe ile hicri altıncı veya yedinci yılda evlendiği kesin olarak tesbit edilm iştir ki, bu da kati suretle Ebu Süfyan'm sekizinci yılında İslâm 'a girmesinden önce idi. Âlimlerden zorla­ narak bu hadise cevap verenler olmuştur. Bundan m ak­ sadın «kızım ile olan evliliğe devam edebilirsin ya da nikah akdini yenile» demek olduğunu söylemişlerdir. Bu­ nun bir zorlanma olduğu gerçektir ancak hadis uydur­ m a olmayıp içine hata karışm ıştır. Binaen aleyh cerh ve tâdil âlimlerinden hiç kimse îkrim e b. Ammar'ı hadis uy­ durm akla suçlamamıştır. Veki (ibnu'l Cerrah) ve Yahya ibn-i Main, O'nun sika olduğunu söylemişlerdir ki, bu iki imam(ın raporları) yeterlidir.9 Bu hadise vehm'in karış­ tığını söyleyen «MinhacuVSümıe» adlı eserinde, ibn-i Teymiye olm uştur yoksa Ebu Reyye yeni bir şey söyle­ memiştir. Bütün yaptığı şey, bu küçük yanlışlığı büyüte­ rek im am Müslim'in Sahih'inin değerini düşürmeye yö­ nelmektir. 7 — Resulullah'ın Umeyye b. Ebi's-Salthn Bâzı Söylediklerini Doğrulaması im am Ahmed «Müsned»inde Ikrime'den; O da ibn-i Abbas'tan Hz. Peygamber'in : «Şâir Umeyye b. Ebi's-Salt'm şu sözlerini tasdik ettiğini rivayet e d e r : 9

Sahih-i Müslim (N evevi şerhi ile), c. 16, s. 63.

320


SÜNNET MÜDAFAASI

Güneş her gece nin ‫؛‬sonunda kızıl olarak doğar Ve sabahleyin rengi gül rengi ‫؛‬olur. Fakat (bize kolaylıkla doğmaz Azap görmeden ve sopalanmadan Allah Resûlu nun hakikat olduğu müddetçe Umeyye ve benzerlerinin sözlerini tasdik etmesinde aklen ve şer'an bir mâni yoktur. Sahih bir hadise göre Hz. Peygam­ ber «en doğru söz şairin ‫« ؛‬Allahtan başka her şey bâtıldır» sözüdür» buyurm uştur. Şâyet söz yalan yanlış olsaydı. Hz. Peygamber uyarırdı. Bundan dolayı şair «Lebid»in «Her nimet zail olacaktır» sözünü duyunca «yalandır zira cen­ net nimetleri zail olmayacaktır» demiştir. Aynı şekilde bu mevzu bahsimiz olan Umeyye'nin şiirlerini duyunca • lisanı iman etmiş ancak kalbi inkar etmiştir» buyur­ muştur. 8 — Kıyametin Vakti Müslim, Enes b. Mâlik'ten şu rivayette bulunur : «Bir .ulam, Hz. Peygamber e «Kıyamet (es-Sâet) ne zaman ko­ pacak» diye sorar. Hz. Peygamber kısa bir m üddet sükut enikten sonra yanında Ezd kabilesinden bir çocuğa ba­ karak, «Bu çocuk yaşarsa iyice ihtiyarlam adan kıyamet kopar» cevabım verdi. Hz. Enes çocuk o gün benim yaşııalı der.10 Yazar bunu naklettikten sonra alay ederek |üvlı- der. «isnad köleleri bu konuda ne der acaba muh١١٠lc:n bâzıları bu çocuk hala ihtiyarlığa ulaşmadı dirk tir.» hu hadisi ancak ne kastedildiğini anlamayacak kadar *•oıüşlü ve kısır düşünceli kimseler müşkil olarak *‫؛‬bilirler. Bu ve benzeri hadislerde kastedilen kıyamet Mani m, 4/2270.

321


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

günü değildir. Belli bir v a k ittir: Yâni birinci asırda ya­ şayan neslin sona ermesidir. «es-Saat» kelimesi bütün dünyanın sona ermesi demek olan kıyâmet mânasına gel­ diği gibi özel bir saat (vakit) manasına da gelir. İşte bu­ radaki kastedilen de ikinci manasıdır. Sahih-i Müslim'de­ ki bir hadis te bunu teyid eder. Hz. Peygamber şöyle buyurm uştur : «Bu geceyi biliyor musunuz? Bu geceden itibaren yüz sene sonra bugün yaşayan hiç kimse yer yü­ zünde kalmayacaktır.» Bu hadisi rivayet eden ravi derki : «insanlar Resulullah'm bu sözünü yanlış andılar. Halbuki : Resulullah burada o günkü neslin sona ereceğini kasdetmiştir.» Yine sahih bir hadise göre; «Bir adam Hz. Pey­ gamberce, bir gün konuşurken, «kıyamet (es-sâet) ne za­ man kopacak?» diye sorar, Resulullah sözlerini bitirin­ ce : «kıyamet (es'sâet)den soran kimdi?» der adam «ben­ dim Ya Resulullah!» deyince şöyle buyurur : «Emanetler zâyi olunca kıyameti (es-saat) bekle «Adam» emanetler nasıl zâyi olur?» diye sorar Hz. Peygamber de ‫« ؛‬işler eh­ line verilmediği zaman kıyameti bekle» diye karşılık veGöı üldüğii gibi burada kıyametten m aksat ümmetle­ rin kıyametidir. O da kuvvet izzet ve ayakta kalmak için gerekli sebepleri terkettiklerinde helak olacakları saattir. Hadis en önemli sosyoloji nazariyelerinden birisini ortaya koymuştur. Böylece Ebu Reyye'nin isnad kullan olarak itham et­ tikleri Hadis im am larının kendisi ve benzeri gibi Allah ve Resulullah'm düşm anlarına yardımcı olan, heva ve pa­ ranın esiri, şeytanın kölelerinden daha geniş ufuklu ve sağlam akıllı oldukları ortaya çıkmıştır. Yazar bütün bu hadislerden sonra şöyle diyor : «Şen'î birçok hadis var ancak uzatmamak İçin bu kadarla ye­


SÜNNET MÜDAFAASI

tineceğiz. im am e^Tehâvi'nin hadislerin m ü^illeri'nden bahseden* dört ciltlik b ir kitabı vardır, isteyen ona müracaat edebilir.» Ben de diyorum k i : «evet dileyen et-Tehav‫'؟‬nin bu kitabına m üracaat edebilir. ‫ ه‬zaman zâhiren müşkil görünen hadisleri anlamada gerçek âlimlerin metodunu, onla n nasıl anladıklarını, hadise ve hadis ehline nasıl saygılı d a l d ı k l a r ı n ı , selef-i sâlise karşı nasıl bir edep taA ndıklarım görebilirler. Aynı şekilde âlimlerle âlimcikler, hakikat arayıcıları ile yalancı m akam ve aldatıcı serap arayanlar arasındaki farkı da ire b ilirle r.» 9 — Beklenen Mehdi ile ilgili Hadisler : Yazar 209. sayfada şöyle d iy o r: «Mehdi hakkında vârid olan hadisler de m üşkilattandır. Ehl-i sünnete göre onun adı Muhammed b. Abdullah başka bir rivayette de Ahmed b. Abdullah'tır, imamiyye Şiası bunun masum imamlardan olan Muhammed b. Haşan el-Askerî olduğuna ittifak etmiş ve bunu «el-Hucce» ve «el-ka‫؛‬mu'l muntazar» diye isimlendirmişlerdir.» Mehdi m untazar hakkında çok eskiden beri âlimler farklı görüşler serdetm işlerd‫؛‬r. B a lla rı zayıf bulmuş ve red d ^m iştir ibn-i Haldun'un «M ^addh«e»sinde yaptığı gibi Hâfız es-Suyuti ve ibn-i Hacer el-Heysemi gibi bâzı âlimler sahih olarak kabul etmişler. H atta bazıları da m i^ v a tir kabui etmişlerdir. Büyük müctehid, muhaddis el-Kâdi eş-Şevkânî bunlardandır, o 'n u n bu konuda bir ٠

Bu eserin adı «Müşkilu’l-Âsâr»dır. Bkz. Kadı Yusuf b. Musa,

«el-Mu’tasaj• mîneT-Muhtasar min MüşküiT Âsâr» c. 263, Beyrut,

2 ,

s .


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

risâlesi vardır.* Oysa biz, eş-Şevkânîyi birçok belaya maruz kalsa da delillere kanaat getirmeden konuşmayan, hür fikir ve düşüneeli biri olarak biliyoruz. Medem mesele delilleri çatışan ihtilaflı b ir meseledir, öyleyse yazarın bunu abartarak, sünnete dil uzatmak için b ir vesile ittihaz edinmesi ve hadîs ehlini hakir görmesi gerekmez. (Buna rağmen) Hadis ricâli ve tenkidini bilen bir içtihad ehli olsaydı bu da O n u n b ir göriişüdür derdik. Aneak kendisi başkasına tâbi oluyor ve bütün sözlerini taklid yolu ile oluyor, öyleyse durum o kadar abartılaeak ve tantanası çıkanlaeak b ir şey değildir. Burada bilinmesi gereken husus mehdi hakkındaki hadislerin b ir kısmı sahih bir kısmı da sahih değildir, bâzısı zayıf bâzısı mevzu'dur. 10 — Oniki Halife ile ilgili Hadisler Yazar 210. sayfada oniki halife ile ilgili hadislere yer vererek Buhari, Müslim ve diğerlerinde bu meyanda geçen hadisleri zikreder. Bu hadislerin tamamını da Hâfız ibn-i Hacer'in Fethu'l Bâri'sinden nakleder. Zikrettiği hadisler arasında et-Taberânî'nin Abdullah b. Amr b. Âs'tan rivayet ettiği bir hadis ve K âb'tan gelen iki mevkuf habere yer verir. Sonra şöyle der ‫«ت‬Bu hadisler oniki halifenin gelece^ni haber verdiği halde bütün bu hadislerle çelişen b ir hadis rivayet ettiler. O da «sefine hadisi» (diye bilinen) Sünen sahiplerinin rivayet ettikleri ibn-i Hibban ve başkalannm sahih saydıkları şu hadistir ‫«ت‬Benden sonra hilâfet otuz senedir. * ejt’Tevhicl fi Tevatür‫ ؛‬Macâe fiT MehdiyyiT Muntazar ved’Dec câli veT Mesih (Mtrc.). 324


SÜNNET MÜDAFAASI

Sonra da krallık olacaktır.» Yazar daha sonra büyük âlim lere göre iki hadisin kendileri ve râvileri hakkında gü veni giderecek tarzda çelişkili olduğunu okuyucuya ima etmek istiyor. Bunları müteakiben de Kâdi İyaz ile imam Ebu’l Ferec ibnu’l Cevzî'nin sözlerini naklediyor. Cevap : 1 — Yazar, haberleri naklederken Fethu'l Bâri’yi esas alm ıştır. Şu kadar varki —özelliklerinden olduğu gibi— inceleme ve araştırm a yapmadan nakletm iştir. Kâb’m ri­ vayetlerini naklediyor. Halbuki ibn-i Hacer, Kâb’m rivâyetleri hakkında «son derece sakattır.» demiştir. Sakat hadisler ise hiç b ir şekilde hüccet olamazlar. 2 — Yazar, Kâdi îyaz'ın bu iki hadisi müşkil gör­ düğünü belirtirken soruya yer vermiş cevabı almamıştır. Bu, insanı müdellislerden sayan ilmi b ir ihanettir, hiyânettir. Şimdi Kâdi îyaz’m sözlerinin tamamını alalım. Hafız ibn-i Hacer Fethu’l B âri’de der k i r i l «Kadi îyaz bunu özetleyerek d e rk i: hadiste geçen oniki rakam ına karşı iki soru sorulabilir. Birisi bu hadis sefine hadisi diye bilinen, yani sünen sahiplerinin zikrettiği ibn-i Hibban ve başkalarının sahih gördükleri «Benden sonra hi­ lâfet otuz sene sürecektir. Ondan *sonra da krallık ola­ caktır» hadisi ile çelişiyor. Zira bu otuz sene zarfında sa­ dece dört halife ile Hz Hasan'm günleri vardır. İkincisi hilâfeti yüklenenler bu sayıdan fazla olmuştur» yazar Kadi îyaz’ın sözlerini burada kesiyor. Şimdi bakalım de­ vamında ne diyor Kadı İyaz : «Kadi İyaz dedi ki birinci soruya şöyle cevap verilebilir! Sefine hadisinde kastedi­ len Nübüvvet hilafetidir. Buhari ve Müslim’de, Câbir b. ١ c. 13.

S.

180.


BAZI MÜŞKİL HADİSLER

Semure’den gelen rivayette de k y ıtl^ ır ılm a m ış tır . ikinei soruya da şöyle cevap verilebilir; Hz. Peygamber sadece oniki halife gelecek demek istememiştir. Oniki halife gelecek demiştir. Bu oniki halife görevi yaptı ise fazlası gelmez demek değildir. Bunlardan dördü geçti öyleyse kıyametten önce bu sayı tamamlanacaktır.» Ebu Reyye, Kâdi iyaz’a yaptığını ibnu’l Oevzîye de yapmıştır. Sözlerinin bir kısmını alırken büyük bir kısmını da terketm iştir. ib n u ’l Cevzî'nin anlattıkları Fethu’l Bâri'de bir sayfa yer tutmuştur.12 ibn-i Hacer de bu konudaki rivayetleri tahkik etmiş ve kitabının birkaç sayfaşım bunlarla doldurm uştur. Oyle ki hakikati arayan titiz b ir okuyucu bu konuda Buhari ve Müslim'de yeralan hadislere yakinen inanır. Hâfız ibn-i Hacer hepimizin ittifakıyla bu ilmin büyük sim alarındandır. H atta yazarın belirttiği gibi hadis ilminde m üm inlerin em iridir. öyleyse yazar neden hadisleri anlam ada ve aralarını te’lif etmede O nun m etoduna baş vurm am ıştır? Yazar, Fethu’l B âri’den bunları araştırm a ve inceleme yapmadan acele olarak mı aldı? Yoksa içinde gizlediği şeyden dolayı kasıtlı mı yaptı? bilemiyorum. Bu zâlimane kitabım sahibine yazdığımız reddiyeye m uttali olanlar onun içindekini anlam ışlardır. Şayet birinci İhtimal doğruysa bu bir cehâlettir. ikinci doğruysa bu bir ihânet aldatm a ve tedlistir.

10 —

‫ﺳﺎ‬

H adisleri

Yazar 213. sayfada üeccal hadislerini sıraladıktan sonra onlara dil uzatarak ahir zamanda Deccal’in çıkacağının b ir hurafe olduğunu belirtir. 12 c. 13, s. 181.

326


SÜNNET MÜDAFAASI

İşin ilginç tarafı yazar Buhari ve Müslim ile diğer hadis kitaplarında sahabeden farklı senedlerle gelen sa­ hih hadisleri reddederken aynı sayfada Kâbu'l-Ahbar gi­ bi kimselerden gelen uydurm a haberlere de yermiştir. Biz deccal ile ilgili, onun sıfatları, ne zaman çıka­ cağı, kim olduğu nereden çıkacağı hakkında hadislerin uydurulduğunu reddetmiyoruz. Lâkin bununla birlikte Buharî ve Müslim ile diğer hadis kitaplarında sahih hadisler de m evcuttur. Buhari ve Müslim’de, Deccal ile ilgili birçok hadis rivayet edildiği gibi 13 diğer güvenilir hadis kitaplarında da nakledilmiştir. H atta bâzı âlim ler Deccal ve Hz. ls â ’mn nüzulü ile ilgili haberlerin tevatür derecesine ulaş­ tığını bildirirler. Şâyet, Deccal’m çıkışı ile ilgili hadisler m ütevatir ise o zaman sâbit olduğu kesinlik kazanır ki; inkarına mecal olmaz. Eğer tevatür derecesine ulaşm a­ yan sahih haberler ise, Buharî ve Müslim'de geçen hadis­ ler gibi üm m etin kabul ettiği sahih hadislerle ibnu’s Sa­ lah, ibn-i Hacer ve ibn-i Teymiye, selef ve halef ulema­ sının cum huru tarafından katiyyet ifade ederler.14 H atta bâzı âlimler sahih hadislerin (zann değil de) ilm-i yakin ifade ettiği görüşündedirler. Bu görüş Davud ez-Zâhirî, Haşan b. Ali el-Kerâbîsi, Haris b. Esed el-Muhasibi taarfından benimsenmiştir. İbn-i Huveyz Mindad, Malik’ten de bu görüşü nakletm iştir. Aynı görüşü savu­ nan ibn-i Hazm bu konuda şöyle d e r : «Adil ve sika bir râvi’nin yine kendisi gibi b ir râvi kanalıyla Hz. Peygamber’den rivayet ettiği sahih bir haber ilim ve ameli bir­ den gerektirir, zorunlu kılar.» Bu görüşü destekleyen mu13 Buhari, Fi ten 26‫ ؛‬M üslim , Fi ten 115. !٠ ibn-i K esir, el-B aisu ’l H asis ila Ilm il H adis, s. 23.


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

teahhir âlimlerden Merhum Şeyh Ahmed Muhammed Şâkir de bu konuda şöyle d e r : «Delillerin ağır bastığı ger­ çek. Bu, ibn-i Hazm ile ister Sahihayn’de olsun; ister baş­ ka hadis kitaplarında, sahih hadislerin kesin ilim ifade et­ tiğini söyleyenlerin görüşüdür. Bu yakini ilim delile da­ yanan nazari b ir ilimdir. Bu da ancak râvilerin halleri ve illetlere vâkıf hadis ilminde m ütebahhir olan kimseler için hâsıl olur. Nazari olan bu yakini ilim herhangi bir ilimde m ütebahhir olduğuna nefsi ikna olup kalbi m ut­ main olan herkes için zâhir olur.15 Her ne olursa olsun bir müslümanın deccal hadis­ lerini reddetmesi ve ondan şüphe duyması doğru değil­ dir. Hz. Peygamber'in önce kendi asrında ortaya çıkm a­ sının muhtemel olduğunu söylemesi; sonra da Ahir za­ manda ortaya çıkacağını haber vermesi, onlara dil uzat­ mak ve yalanlamak için yeterli b ir sebep olm asa gerek, çünkü vakti tayin edilmeden Hz. Peygamber e vahy edil­ miş olabilir. Bunun üzerine o kendi asrında çıkacağını anlamış olabilir. Daha sonra Allah Teâla bunun âhir za­ manda kıyametten önce vuku bulacağını haber vermiş olabilir. Rivayet yönünden Deccal hadislerinin bir kusuru yoksa, şüpheleri ber taraf edecek tarzda farklı varyant­ larla rivayet edilmişse, mana ve dirayet yönünden de herhangi bir kusuru yoktur. Hz. Peygamber başka bir hadiste otuza yakın Deccal'in geleceğini sonuncusunun da büyük Deccal olacağını haber vermiştir. Sahih-i Buharî'de geçen bu hadis şöyledir: «Dâvaları aynı olan ild büyük grup savaşmadıkça, harbili peygamber olduğu­ nu iddia eden otuza yalan deccal çıkmadıkça kıyamet 15

el-B â isu ’l Hasis, s. 25.

328


SÜNNET MÜDAFAASI

kopmaz..» et-Taberâni ve îm am Ahmed'in rivayetinde ise : «Otuz yalancı (peygamber) çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Sonuncusu da şaşı Deccal olacaktır.» d e fliy o r. Vâklâlar tamamen bu hadisin doğruluğunu teyid etm iştir. Bu deccallardan, Museyleme (el-Kezzâb), el-Esved el-Ansi ilk zam anlarda çıktıkları gibi son zam anlarda da Hindistan'،la Gulam Ahmed el-Kâdıyâni hortlam ıştır. Bâzıları da istikbalde çıkacak ve t u n c u s u Hz. İsa'nın tarafından öldüriilecek olan büyük Deccal olacaktır. Madem bu gaybi haberlerin olması m üm kündür, ve doğruluğunda şüphe olmayan Hz. Peygamber bunlan haber vermiştir, öyleyse inanmak ve tasdik etmek vâciptir. Bu konuda aklın hakemliğine baş vurm ak doğru değildir. Çünkü bu aklın idrak edemeyeceği gaybi haberlerdendir.

‫—آل‬

Dünyanın ömrünü Tahdid Eden Hadisler

Yazar 214. sayfada dünyanın öm rü (başlığı altında) şöyle d e r : «Âlusî'nin tefsirinde geçtiği ü z e re : Su^uti dünyanın öm rünün 700 sene olduğuna dair birçok hadis rivayet etm iştir. (Yine ona göre) bu üm m etin öm rü 1000 yılı aşacak ancak bu fazlalık beşyüz seneye ulaşamıyaçaktır.» Cevap ‫؛‬ Dünyanın öm rünü yediyüz yılla tahdit eden ve Hz. P،^gam ber'in altıncı yüzyılın sonunda geldiğini bildiren haberlerden sadece birisi m erfu olarak rivayet edilmiş ancak ibnu'l Cevzi ve diğer hadis uzm anlan ve sarraf‫؛‬a n bunun da uydurma olduğuna hükm etm işlerdir. Madem bu haberlerin herhangi b ir kıymeti yoktur, öyleyse hadislere dil uzatm ak için bize bir sebep teşkil edemez. Bunlardan bazılan mevkuf olarak sahabe ve tâbiündan ri­


BAZI MÜŞKİL HADİSLER

vayet edilmiştir. Sabit oldukları kabul edilse dahi hüsn-ü niyyetle müslüman olan ehl-i Kitaptan aldıkları bâtıl Israiliyattan oldukları m uhakkaktır. Maazallah m erfu olma­ ları m üm kün değildir. Dünyanın öm rünü 700 yılla tahdid etmek Allah'a, yaratıklara ve ilme iftira eden yahudilerin cehaletindendir. Yazara şunu da belirtm ekte yarar görüyorum. İmam Suyûtî'nin içtihadı O nu bu Îsrailî haberlerin bir kısmını kabul etmeye götürmüşse, bu şüphesiz bir hatadır. İs­ met sıfatını haiz olmayan hangi insan hata etmez ki? İsm et sadece Allah ve Resulü ne aittir. İmam Suyûtî bu haberlere güvenmişse, öte yandan O nun dışında bir çok hadis imamı onlan tenkid etmiş ve bâtıl olduklarını or­ taya çıkarm ıştır. Dünyanın öm rünün bu haberlerde be­ lirtilenden kat kat fazla olduğu kati delillerle ortaya çık­ m ıştır ki, bu da rivayetlerin batıl olduğunu kesinleştir­ miştir. Yine 214. sayfada : «Müslim'de geçen bir hadise göre kıyamet hicri birinci asır sona ermeden kopacaktır.» di­ yor. Herhalde yazar bununla Hz. Peygamber'in vefat et­ meden b ir ay önce söylediği şu hadisi kastediyor : «Bu ge­ ce bana gösterildi ki, yüz sene sonra bu gün yaşayanlar­ dan yeryüzünde kimse kalmayacaktır.» İnsanlar Hz. Pey­ gamber'in bu sözünü aktaranlardan yanlışlıkla «yüz sene olarak anlam ışlardır. Oysa Hz. Peygamber «Bugün yer­ yüzünde yaşayanlardan kimse kalmayacak» demiştir, yani asrın sona ereceğini belirtm iştir. Hadis açıkça o asrın inkiraza ereceğini belirtm iş­ tir. Yoksa büyük kıyametin kopacağını kastetmemiş tir. Daha önce de bazılan bu hadisi yanlış anladıkları gibi, yazar da yanlış anlam ıştır. Şâyel yazar, rivayet üzerinde biraz düşünseydi bu yalan iddiaya yeltenmeyecekti. 330


SÜNNET MÜDAFAASI

FİTEN HADİSLERİ VE KIYAMET ALÂMETLERİ Yazar daha sonra şöyle der : «Biz burada müslümanlarm güvendiği, Haşevî şeyhleri tarafından mukaddes bi­ linen hadis kitaplarını dolduran Fiten, kıyamet âlametleri ve Hz. îsâ'nın nüzulü ile ilgili haberleri de zikret­ meyi gerekli görmedik. Aynı şekilde Nil, Fırat, Seyhun ve Ceyhun nehirleri ile Buharî ve diğer kitaplarda geçen ye­ dinci kat göğün üstündeki Sidretu’l M üntehâ’nın aslının ne olduğundan bahseden hadislere de yer vermedik. C evap: Fiten, kıyamet âlametleri ve Hz. Isâ'nm nüzulü ile ilgili hadislerin bir kısmı sahih, b ir kısmı hasen hatta im am eş-Şevkânî’nin de belirttiği gibi ahir zamanda Isâ’nm nüzulü ile ilgili haberlerin bir kısmı tevatür de­ recesine ulaşm ıştır. Bu konudaki bazı rivayetler de za­ yıf ve mevzudur. Hadisçiler bütün bunları tenkid ederek sahih ile illetli olanları, makbul ve m erdud olanları bir­ birinden ayırmışlardır. Nil ve Fırat hakkındaki hadislere gelince... daha önaçıklamış yorum unu ğil mecaz kastedilm iştir ki, bu da hem dil açısından hemde şeriat açısından geçerli bir mecazdır. 215. sayfada şöyle d iy o r: «Alíame Reşit Rıza tefsilinde, kıyamet âlametleri ile onun emareleri olan fitneler, deccal, cessase ve mehdi ile ilgili hadislere dil uzattıktan sonra şu neticelere v a rm ıştır: I — Hz. Peygamber gaybı bilemezdi. Sadece Allah bâ‫ اﺀت‬gaybları kendisine indirdiği kitabında bildirm iştir ki 33 ‫ل‬


BAZI MÜŞKİL HADİSLER

bunlar da iki kısımdır. Bir kısmı sarih olarak kendisine bildirilmiş b ir kısmı ise istinbat ile elde edilmiştir. 2 — Hadislerin büyük bir çoğunluğunun ma na ile ri­ vayet edildiğinde şüphe yoktur. Binaen aleyh her râvi an­ ladığını rivayet etm iştir. Bunlar büyük b ir ihtimalle yan­ lış anlamış olabilirler. Zira bunlar gaybi haberlerdir. Muh­ temelen anladıklarını fazla lafızlarla tefsir etm işerdir... Bu neticelere şu şekilde cevap v erileb ilir: 1 — Hz. Peygamber’in gaybı bilemeyip ancak Allah’­ ın bâzı gaybleri kendisine bildirdiğine biz muhalefet ede­ meyiz, bunu reddetmiyoruz. Ancak biz diyoruz ki, Hz. Peygamber’in haber verdiği kıyamet âlam etleri ve istik­ balde zuhur edecek fitneler Allah'ın kendisine bildirdiği gaybi haberler cümlesindendir. Nitekim Allah T e â la : «... O, kimseyi gaybma m uttali kılmaz, ancak râzı olduğu elçiler m üstesna...»16 buyurm uştur. 2 — Mana ile rivayete gelince, bunun gerçek yönü­ nü daha önce de ortaya koyduk. Orada hadislerin dela­ let ve ahkam yönünden değişikliğe uğram aları ile hataya maruz kalm alarının akli b ir ihtim al olduğunu belirttim . Halbuki hadis im am larının mana ile rivayetin caiz olma­ sı için ortaya koydukları şartlar, râvilerin hakkı ve doğ­ ruyu ararken gösterdikleri titizlik ve hatalardan nasıl ka­ çındıklarına m uttali olanlar galat ve değişme ihtimalinin ne kadar uzak b ir ihtim al olduğunu göreceklerdir. 3 — Mezhep ve siyaset m utaassıplan ile salih ve m ut­ taki görünen insanların uydurduktan hadisleri, âlim­ ler ilmî olarak tenkid etm iş ve yalan olduklannı açığa çıkarm ışlardır. Bu konuda onlara gizli kalan b ir şey kal­ m am ıştır. 16

C in n , 26-27

333


SÜNNET MÜDAFAASI

«Bazı mevzu hadisler sâdece uyduranların itiraf etmeleriyle ortaya çıkm ıştır...» iddiası hiçbir şekilde doğ­ ru değildir. Zira itiraf sadece bir delil ve karinedir. İm am ­ ların dayandıkları esas, sened ve metin tenkididir. Bunlar itiraf etmeseydi yine de âlimler sahip oldukları tenkid melekesi, hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayırdetmek için koydukları dakik kaideler sayesinde bunların mevzu oldukları neticesine varırlardı. Bunun en güzel delili bir hadisin mevzu olduğuna delalet hususunda ikrara kesin olarak itibar etmemeleridir. Zira bir ikrarda bulunan kimsenin de yalandan itiraf etmesi muhtemeldir, bunları kitaplarında serdetmişlerdir. 5 — îm am Muhammed Abduh'tan naklettiği, bâzı sahabi ve tâbilerin müslüman olan herkesten hadis rivayet ettikleri, oysa her müslümanm sadık mümin olmayıp Hz. Peygamber den ve başkalarından işittiklerini birbirinden ayırmadıkları, gürüşüne gelince: Abduh'un bu sözleri söylediği tesbit edilse dahi kesinlikle doğru değildir. Ya­ zar sözlere taşımadığı m anaları ‫؛‬diklemek konusunda ol­ dukça haris davranmıştır. Bu münasebetle bir hakikati tescil etmek isterim. İmam Muhammed Abduh hadis imamı sayılacak dere­ cede sünnet ve ilimlerinden nasipfcar olmamıştır. Bunun için bâzı hadisleri değerlendirirken, bâzı hatalara düş­ müştür. Burada yazar ve benzerlerine bir hususu daha vurgulamak isterim. Hak, kişilerle tanınmaz bilakis kişi­ ler hak ile tanınır. Hicret beldesi İmamı Malik b. Enes şöyle d e r : «her kesin sözü alınır ve reddedilir ancak -Hz. Peygamber'i kastederek— şu makamın sahibi m üs­ tesna» Ben şahsen imam Abduh ve talebesi Reşit Rızaya saygı duymakla beraber —her insaflı araştırıcı gibi— her


BAZI MÜŞKİL HADİSLER

G e d ik le r in i doğru ve hüecet olarak kabul etmem. Zira ikisi de insandır. İnsan hataya düşebilir. Reşit Rıza, sünnet ve hadis âlimi olmakla birlikte bâzı noktalarda ayağı kaymıştır. İsmet, Allah'a ve Resulü'ne hastır. 6 — Sahabenin tüm ü âdildir, e ğ l^ iy y e t kaidesi hakkında daha öncede kafi derecede izahlar yapılmıştı. «Çevrenizdeki bedevi Araplardan ve Medine halkından iki yüzlülüğe iyice alışmış kimseler vardır. Sen onlan bilmezsin, onları biz biliriz, onlara iki kere azab e d i ğ i z sonra da onlar büyük azaba iletileceklerdir.»17 âyetinden delil getirerek bazı m iA âfıkların müslüman görünüp nifak ile hükm ettikleri ve bu durum un Resulullah ve ashabına gizli kaldığı (iddiasına gelince). Herşeyden önce âyette bunların hallerinin sürekli gizli kalacağı ile ilgili bir şey yoktur. Bilakis âyet Allah'ın bunların durum larını Peygamber ve ashabına haber vererek açığa çıkaracağım belirtm iştir, «iki kere (kerreteyn) azab edeceğiz» der. Maksat çokluk ifade etm ektir. Tıpkı «sonra iki kere (kerreteyn) gözlerini çevirir..» âyetinde olduğu gibi. Âyet, Allah'ın P ey^m ber'ini bunların duram larm dan haberdar edeceğini bildiriyor. Bu hususu doğrulayan rivayetler de gelmiştir, ibn-i Ebi Hâtim, Taberâni el-Ev^t'da, ve başk alan ibn-i Abbas'tan şunu rivayet etmişlerdir. : «Hz. Peygamber, bir cuma günü hutbeye çıktı ve «kalk ey falan çık çünkü sen münafıksın, çık ey falan çünkü sen münafıksın» diyerek isimlerini açıklayıp (bazılarım) ، ١٣nya kovdu. Ömer b. Hattab bir mazeretinden dolayı cumada bulunmamıştı. Onlar camiden çıkarlarken onlarla karşılaştı. Cumada bulunamadığı için utanarak gizlendi İnsanların cumadan dağıldıklarını zannetti, onlar da hal17 Tevbe, 101


SÜNNET MÜDAFAASI

!erinden haberdar /oldu diye I Ömer'den gizlendiler. Hz. Ömer, Mescide girdi ve kimsenin dağılmasını gördü. Bir adam Ömer ,e ‫ ؛‬Müjde ey Ömer Allah bugün (münafıkları ortaya çıkardı» dedi, işte bu lonlann birinci ‫؛‬a zabıdır. İkinci azab ise kabirdedir.» ibn-i Merdüye'nin Ebu Mes'ud el-Ensârî'den rivayetine göre Hz. Peygamber o gün min­ berden 36 kişiyi bu şekilde ayağa kaldırm ıştır. 7 — Ebu Reyye nin naklettiği : «Metni müşkil ve ri­ vayeti m uztarip olan, Allah'ın koyduğu kanunlara, dinin asıllarm a veya kat'i naslara, yahut gözle görülen yakini olaylara muhalif olan her hadis zikrettiğimiz hususlardan dolayı zannidir. Binaen aleyh kim zikredilen bu rivayet­ lerden birinde müşkil görmeyip inanırsa (mesele yok) zi­ ra doğruluğu (nu kabul etmek) asildir. Her kim de her hangi bir yönünden şüphe duyarsa yahut bâzı şüphe eden­ ler metinde bir takım şüpheleri ortaya çıkarırlarsa o za­ man zikrettiğimiz hususlardan rivayete (senede) güven­ mediğine hamletsin. Çünkü rivayetin Îsrailî desiselerden veya mâna ile rivayet edilmesi hatasından yahut işaret ettiğimiz diğer şeylerden kaynaklanması m üm kündür...» sözlerine gelince : Bu sözler haddi zâtında doğrudur. Nitekim m uhak­ kik âlimler de bunları mevzu hadislerin alâm etleri olarak tanım ışlardır. Ancak hata bu kaideleri tatbik etmek ile ilgilidir. Çünkü O na göre müşkil olmayan bir hadis, baş­ kasına göre müşkil olabilir. Bâzılarmın kevni sünnetlere muhalif gördükleri, tahkik ve tetkik sonucunda muhalif olmadığı ortaya çıkabilir. Bâzılarmın k a ti naslara ya da hisse muhalif gördüğünü b ir başkası öyle görmeyebilir. Nitekim yazar ve bâzı hadis tenkitçileri bu yüzden birçok hataya düşmüşlerdir. Çünkü bunların en büyük gayeleri

335


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

için en basit sebeplere bile başvurdular. Bazı hadisleri yakanda zikredilenlere m uhalif olduğunu §dstermek için her türlü yola başvurdular. Ancak titiz muhakkik âlim•* ler bu kaideleri uygularken son derece ihtiyatlı davrandılar ,özellikle muhalif olduğuna dair bir hüküm verirken teenni ile hükm ettiler. Onun için Hadisler için vardıklan hüküm lerde isabet ettilei’Daha önce de hadis im a m la rın ın sened ve metin tenkidine verdikleri önemi belirtirken koydukları sahih ka‫~؛‬ delerle ,zahiren akla, hisse, kevni sünnetlere ve diğer hususlara ters göriinen hadisleri reddederken acele davranmadıklarını belirtm iştim . O bölümün hatırlanm ası yeterlidir. SAHABE VE h a d is l e r in TOPLANMASI Yazar 219. Sayfanın dipnotunda «Kur'anın tedvini» başlığı altında şunları y azıyor: «Göze çarpan ve akla takılan hususlardan bir tanesi de ş u d u r: Sahabenin Yemame'de kırılm asından endişe eden Hz. Ömer, korku içinde Hz. Ebu Bekir'e gelmiş ve biran önce Kur'an'ın yazılarak, bir araya toplanmasını isterken «onlar hadis hâfızıdır» demeyip «onlar Kur'an hâfızlarıdır.» demiştir. Ayrıca Hz. Ömer hadislerin yazılarak bir araya toplanmasını değil sadece K ur'an'ın yazılıp bir araya toplanması için çaba sarfetm iştir. H atta biz onların Kur'an'ı cem ve tedvin ettiklerini görürken ‫إي‬ bu da büyük sahabe toplulu^m un önünde y a p ılm ış tır- onlardan bir kişinin dahi hadislerin de yazılarak bir araya toplanmasını teklif ettiğini ire m iy o ru z . Onlar sadece K ur'an'ın toplanması ile dgilenmişlerdir. Bu da onların hadis toplamaya önem r e ^ d i ^ e r i n i n en büyük delilidir. Onların Kur'andan başka asırlar boyu baki kalacak başka bir kitapları olam azdı.» 336


SÜNNET MÜDAFAASI

Cevap: Yazarın kötü niyetli olup, maksadının ilk İslâm nesünde dahi, sünnetin değerini (‫أألل؛؛؟ ن؛ا‬€‫ أ‬olduğuna bu ifadeler en büyük delildir. Ayrıca bu uğurda söz ve hadiselere i l e n m e d i k l e r i m analar yüklediğini de açıkça gösterm ek ted ir.

Hikmet, ٠ zaman, kurrânm çoğu vefat edince, yazılı aslından bir şey kaybolur korkusuyla süratli bir şekilde K ur'an'ın bir m ushafta toplanmasını gerektim ıiştir. Fakat hadisler için böyle b ir ihtiyaç henüz baş göstermemişti. Çünki ümmet K ur'an'la mükellef olduğu gibi hadişlerin lafızlarını ezberlem ek ve onunla ibadet etm ekle mükellef değildi. Aslolan manasıydı lafızları değil, Kur'an'la karışm aması için yazılması da a ş ı l a n m ı ş t ı . Sahabe, ehemmi mühimme, aslı fer'e tercih ettikleri için böyle bir şey yapmadı. Ne zamanki hadisleri toplamak, yok olmaktan ^ r ta r m a k gerekti, Râşid Halife Ömer b. Abdu'l Aziz resmi bir şekilde toplanmasını em retti. Genel olarak had‫؛‬s tedvini de bu şekilde başladı, özel anlamda tedvin aslında daha önce başlamıştı. Zira sahabe ve tâbiun'dan bazıları hadisleri yazıyorlardı, o 'n a atm ak istediği taşı yutturacak ve sahabeye yaptığı bu iftirayı reddedecek (en güzel dehl) Beyhaki'nin el-M ^hal'inde Urve b. Zübeyr'den naklettiği şu h a b e rd ir: «Hz. Ömer sünnetleri yazinak istedi. Bunun için Hz. Feygamber'in ashabı ile istişare etti onlar da olumlu buldular. Bunun üzerine Hz. Ömer bir ay boyunca istihâreye a tm a y a başladı. Sonra t>‫؛‬r gün sabah kalktı, Allah istihâresine karşılık vermişti, şöyle d e d i: «Ben, sünnetleri yazmayı istemiştim fakat Hizden önce, kitaplar yazıp onlara üşüşen ve Allah'ın kitabını terkeden kavimleri hatırladım . Allah'a andolsunki Allah'ın kitabı ile hiçbir şeyi karıştırm ayacağım .»18 III Muhammed Ebu Şehbe, A’lamu’l Mııhad dişin, Tedvin bahsi.

337


BAZI MÜŞKlL HADİSLER

Bu açık delilden sonra hala birisi sahabenin hadis­ leri toplamakla ilgilenmediklerini, onlann koruyacakları başka bir kitapları olamazdı diye iddia edebilir mi? TEDVİN VE TEVÂTÜR İLİŞKİSİ Ebu Reyye’nin insanı hayrete düşüren sözlerinden bi­ risi de 217. sayfada yazdığı şu ifad elerd ir: «Şayet Hz. Peygamber ve ashabı, K ur’an'm tedvinine önem verdik­ leri gibi hadislerin tedvinine de ehemmiyet verselerdi o zaman bütün hadisler lafzı ve manasıyla m ütevâtir ola­ rak bize gelecekti. O zaman Hz. Peygamber döneminde bilinmeyen ne sahih, ne hasen, ne de zayıf hadisler ola­ caktı. Böylece bütün ihtilaflar kökünden hallolacaktı. Âlimler hadislerin sıhhatini araştırm a külfetine katlanmayacaktı. Hadis ilimleri, adalet, zapt, cerh ve tâdil yö­ nünden râvilerin halleri ile ilgili bu kadar eser yazılma­ ya gerek kalmayacaktı. Fakihler ihtilafa düşmeden tek mezhep üzere olacaklardı. Çünkü o zaman hepsi mütevatir olduğu için ihtilaf kapılarını açan, saflan parçala­ yarak mezhep ve fırkalara bölen zannı gâlip olarak isim­ lendirdikleri şeylere baş vurmazlardı. O zaman bugün hâ­ la devam eden ehl-i hadis ve ehl-i rey tartışm ası olmaz­ dı. Böylece hadisler de nahiv, dil ve belagat âlimleri için önemli b ir kaynak olurdu.» Cevap: tırm anın karşısında çok geçmeden yok olacaktır. Zira hiç bir bilgiye dayanmıyor. Şimdi işin gerçek yönlerini ele a la lım :


SÜNNET MÜDAFAASI

‫ — أ‬Bu sözler K ur’an ’ın ve tevatürün ne olduğunu bilmemekten kaynaklanıyor. Çünkü yazar, K ur’an’ın mütevâtir oluşunu yazımına bağlam aktadır. Ne kadar ilginç bir anlayış‫؛‬. Oysa K ur’an’m m ütevatir oluşu her asırda binlerce müslümamn ezberlemelerindendir. Bu binlerce kişi sürekli yine kendileri gibi kalabalık bir grcba naklederek zamanıza kadar gelmiştir. Bu sırada ne b ir harf artm ış, ne de eksilmiştir. Tebdil ve tağyire asla uğramamıştır. Şâyet tevâtür yazım ve tedvine bağlı olsaydı çeşitli ilim ve dallarda yazılan binlerce eski ve yeni kitap m ütevâtir olurdu. Oysa gerçek anlamda bu kitapların tevatür ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Tevatürde aslolan; yalan üzerine ittifak etmeleri imkansız olan bir topluluktan şifahi olarak alm aktır. Bu topluluğun da yine kendileri gibi büyük b ir topluluktan aynı şekilde ‫ ﻫﺎاﻟﻚ‬lan gerekir. Kitabın nakledildiği ilk aslâ varmeaya kadar ١١٧ böyledir. Şâyet sünnet, Hz. Peygamber döneminde ya ٠١« sahabi asrında tedvin edilip böyle büyük b ir topluluk tarafından ezberlenmemiş olsaydı m ütevatir sünnet ol•nazdı. Böyle bir şeyi hadis ilmine ilk başlayan bir talebenin hile bilmemesi düşünülemez. Genel olarak sünnetin ı«'dvini K ur'an’ın toplanmasından sonradır. Ancak az da ،•Isa m ütevâtir hadisler gelmiştir. Hulâsa tevâtür ve tedvin ayrı ayn şeylerdir. 2 — Fakihler ile ilgili söyledikleri, im am lar arasın،laki ihtilaf sebeplerini bilmemekten kaynaklanıyor. BuIHI çürüten en büyük delil şudur; K ur’an kesin olarak mü،cvâtir olduğu halde fakihler ve âlim ler onu anlam ada ve ondan hüküm istinbat etmede ihtilaf etm işlerdir. Müten»ı‫؛‬rlik delalet ettiği m analar üzerinde ihtilafı gidermenüştir. Zira K ur’an'm subutu kati olduğu halde birçok lıilızlann delalet ettikleri m analar zannidir.


BAZI MÜŞKlL HADÎSLER

«ihtilaf kapılarını açan, üm m etin saflarını bölerek fırkalar haline getiren zannı gâlibe tabi olmaktır.» süzü düşünülmeden sarfedilen b ir sözdür, iddia ettiği gibi feri hüküm lerde zanna tabi olmak ümmeti bölmemiştir. Bu ümmeti esas bölenler, heva ve heveslerine uyarak, din ve ’ " satan, yazar ve benzerleridir. Islâm düşm anian da, Islâm ’ın temellerini yıkmak ve Islâm ümmetinin güeünü ^ok etm ek için bu kişileri vesile edinm iştir. Bütün çabaları boştur. Hak m utlaka ortaya çıkacakt!r. Allah bütün işlerinde gâliptir. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler. Hz. Peygamber'in hadisleri teşri ve hidayetin kaynağı olmaya devam edecektir. lş‫؛‬k ve n u r saçmaya devam edecektir. Fıkıh, kânun, edep, ahlak ile nahiv, dil ve belagat âlimlerine merci oimaya devam edeçektir. İBN İ EBİ’S SERH İLK VAHY KÂTİBİDİR İDDİASI 218. sayfada şöyle d iy o r: «Mekke’de Hz. Peygamberin ilk vahy katibi, irtidad edip Mekke’nin fethinde tekrar Islâm ’a giren Abdullah b. Ebi’s-Serhtlr.» Bilemiyorum yazar bu konuda hangi kaynağı esas alm ıştır. M üsteşrik efendilerinin kitaplarından başkası değildir. «<1‫؛‬-Istiâb» ve «el-isabe» adlı eserlere m üracaat ettim . «O, Hz. Peygamber’in vahy katiplerindendir, sonra irtidad etmiş nihayet Mekke’nin fethinde Islâm ’a girmiş ve iyi bir m üslüm an olmuştur.» ifadelerinden başka bir şey bulamadım. Hz. Peygamber’in yanında değerleri bilinen çoeuk ve erkeklerden İlk Islâm ’a giren Hz. Ebu Bekir ve Ali ile yine ilklerden olan Hz. Osman Zi’nNüreyn gibi zatlar dururken yazarın bu zâtı ilk vahy kâ tibi kılmasımn sırrı nedir? bilemiyorum. H er halde al‫؛‬ş ٥٢١١١^ yapa yapa adet edindiği karıştırm adan kaynak* lanm ıştır. I 340 m


SÜNNET MÜDAFAASI

HADİS TEDVİNİ MESELESİNDE EBU REYYE’NÎN YANLIŞLIKLARI 223. sayfada «Hadis Tedvini» başlığı altında önce, hadis tedvininin Tâbiun asrının sonunda başladığını belirtir. Dipnotta ise Tâbiun asnnın sonunun, hicri yüz ellinci yılın sınırları olduğunu vurgular. Daha sonra kitabın ileri sayfalarında el-Herevi'nin el~Kastalan!'den naklen söylediği, Ömer b. Abdülaziz'in birinci asrın başında Ebu Bekr b. Muhammed b. H azm a hadisleri tedvin etmesini emrettiği ile ilgili sözlerine yer vererek şöyle d e r : «öyle görünüyor ki Ömer b. Abdulaziz öldüğü zaman Muhammed b. Hazm özellikle o 'n u n yerine halife olan Yezit b. Abdulmelik O nu görevinden azledince hadisleri yazmaktan vazgeçti. O'nunla beraber hadis yazan herkes bunu terketti böylece 105 yılında Hişam b. Abdulmelik başa geçinceye kadar hadis yazımına ara verildi. Hişam b. Abdulmelik bu işle dgilenerek ibn-i Şihab ez-Zührîyi bu işe teşvik etti h atta O'nun ibn-i Şihab'ı, hadis yazmayı lıoş^rşılam adığı için buna zorladığını söylerler.» Her insaflı kişinin de gördüğü gibi bana öyle gelivorki yazar, «tedvin çok sonraları k ı l m ı ş t ı r » diyerek hadislere dil uzatmak gayesini güttüğü için, genel olarak tedvin hareketinin birinci yüzyıldan sonra başladığını ishat etmeye çalışıyor. Dipnotta yazdıkları ile, âlimlerden Naklettiği tedvin hareketinin birinci yüz yılın başında Ömer b. Abdulaziz ile başladığı fikri nasıl bağdaşabilir? Ovsa Ömer b. Abdülaziz H 99. yılda Hilâfete geç١١١١١٠ve 101 yılında da vefat etm iştir. Sonra Ebu Reyye, Ömer b. Abdülaziz öldüğü zaman Muhammed b. Hazm ve o'nunla beraber hadis yazan


BAZI MÜŞKÎL HADÎSİ ' 1 ٣

herkesin bu işten vaz geçtiğini nereden çıkarıyor.19 Nedurum tam hızlandırm asınlar —ki vâki sünnetin olan da b u d u r kaynağı olduğunu Onlar tiklerinin farkındaydılar. Hz. Peygamber'in şahadetiyle çağların en hayırlısında yaşayan bu saygı değer insanlar hakkında en uygun zan bu olsa gerektir. 19 Yazann bu görüşü Ahmet Emin’den aldığını tesbit etmiş bulunuyoruz. Ahmed Emini böyle bir düşünceye sevkeden de, bazı müsteşriklerin Ömer b. Abdulaziz’in hadisleri cemetmeyi emretmesi rivayetine şüpheler sokmalarıdır. Ah' med Emin, Duha’l İslâm adlı kitabının c. 2, s. 106’da Ömer b. Abdulaziz’in, Ebu Bekir Muhammed b. Hazm’a hadisleri toplamasını emrettiğini belirttikten sonra şöyle d e r : «peki bu emir infaz edildi mi? Bütün bildiğimiz o gün derlenen sayfaların bize gelmediğidir. Daha sonra hadis toplayanlar da buna işaret etmemişlerdir. Bunun için bâzı müsteşrikler bu haberden şüphe etmişlerdir. Zira bu kabilden bir der­ leme olsaydı hadis toplayan kimselerin en önemli kaynağı olurdu. Fakat şüphe edilecek bir durum yok, çünkü haber Ömer b. Abdülaziz’in bunu emrettiğini bildiriyor yoksa ha­ dis cem’inin tamamlandığını söylemiyor Muhtemelen Ömer b. Abdülaziz erken vefat ettiği için Ebu Bekr îbn-i Hazm, bunu yerine getirmekten vazgeçti.* Ben de diyorum ki muh­ temelen bu görevi infaz etti —ki bu daha yakındır— ancak selef-in eserlerinden saçılan saçıldı ve her te'lif ettikleri eser bize gelmedi. Zira onlan takib eden tabakadan bile büyük İmam Mâlik b. Enes’in el-Muvatta’mdan başka bir şey bizo ulaşmamıştır. I G ö r ü ld ü ğ ü g ib i y a z a r m ü s t a k i l b i r a r a ş t ı r ı c ı o l a r a k k e n d i­ s in i g ö s te r m e k i s t i y o r f a k a t m u k a llid in m u k a llid i o ld u ğ u açı

ğa çıkmıştır.

I


SÜNNET MÜDAFAASI

Burada bilinmesi gereken bir hususu (tekrarlamak istiyorum) : Tedvin hareketi, her ne kadar genel olarak birinci yüz yılın sonunda başlamışsa da özel şekilde Hz. Peygam berin zamanında başlamıştır. Henüz o hayatta iken bâzı sahabi ve tâbiiler hadis ve sünnetleri yazıyor­ lardı. Sahih güvenilir rivâyetler bunu doğrulamaktadır. SAHABE VE TÂBİÜN’DAN HADİS KÂTİPLERİ Buhari, Sahih'inde Ebu Hureyre (r.a)’nin şöyle de­ diğini rivayet etmiştir. : «Resulullah’ın ashabından Ab­ dullah b. Amr b. As ,tan başka benim kadar hadis bilen yoktu. Zira Abdullah (duyduklarını) yazıyordu, fakat ben yazmıyordum.» Buharı ve Müslim'in naklettiklerine göre Yemenli Ebu Şâh Hz. Peygamber'den Mekke fethi esnasında irad ettiği hutbeden duyduklarım yazmasını istemiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber : «Ebu Şah için yazm» buyurm uş­ tur Ebu Davûd, Hâkim ve diğerleri Abdullah b Amr b. Âs'ın şöyle söylediğini naklederler : «Dedim ki ya Resulullah senden işittiğim şeyleri yazabilir miyim? O • Evet» dedi Ben «hem gazap halinizde hem de hoşnut olduğunuz vakitlerde de mi?» dedim. Bunun üzerine O, ‫؟‬öyle buyurdu «Evet çünkü ben hem gazab hâlimde hem de diğer hallerimde sâdece hakkı konuşurum.» Tirmizi, hbu Hureyre'den şunu nakleder: «Ensardan bir adam Kesulullah'm meclisinde bulunur O nun hadislerini din­ ler ve bundan hoşlanırdı fakat ezberleyemezdi. Hafıza­ lın Hz. Peygamber.e şikayet edince Resulullah ona «eliy­ le yazıya işaret ederek öyleyse sağ elinden yardım iste !،uyurdu.» Sahih-i Buhari'de geçtiğine göre Hz. Ali'nin ya­ nında bâzı sünnetleri (diyet, esirleri serbest bırakm a, ve 343


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

bir kâfire bedel bir müslüman öldürülmemesi ile ilgili) ihtiva eden yazılı b ir sayfa vardı. Yine sahih b ir habere göre Hz. Peygamber zekat, diyet ile ilgili hükümlerle bazı farz ve sünnetleri Amr b. Hazm ve diğer vâlilere ya­ zılı olarak göndermiştir. Hz. Peygamber döneminde ha­ dislerin tedvin edildiğini bildiren başka haberler de mevcuttur.20 Hadis yazımını yasaklayan hadis, işin başında söy­ lenmiştir. Kur an'dan başka şeylerle meşgul olurlar veya Kur'an başka şeylerle karışır endişesiyle söylenmiştir. Ne zaman ki bunlardan emin olundu, o zaman hadisleri yaz­ ma yasağı neshedildi. Hz. Peygamber vefat edince sahabe ve tâbiûndan bir­ çoğu hadis yazmaya başlam ıştır. Said b. C übeyr: «ibn-i Abbas ile beraber bulunup ondan hadis dinlediğini ve binek üstünde iken yazdığını konakladıkların da da sil­ diğini» söyler. Abdurrahm an b. Ebi'z -Zenad babasın­ dan şunu nakleder : «Biz Helal ve haram bildiren hadis­ leri yazardık. îbn-i Şihab ise her işittiğini yazardı. O'na ihtiyaç duyulduğunda O'nun en âlim kişi olduğunu an­ ladım.» Hişam b. Urve, Yezid b. Muaviye'nin hilâfeti dö­ neminde H arre günü bütün kitaplarının yandığını haber vermiş ve zaman zaman «keşke ehlim ve malım gitseydi de kitaplarım yanmasaydı» demiştir. Bilinmesi gereken diğer bir husus Ömer b. Abdülaziz'in hadislerin toplanıp yazılması için hertarafa mek­ tup göndermiş olmasıdır. Ebu Nuaym «Tarih-i Isbahan» da Ömer b. Abdülaziz'in her tarafa şöyle yazdığını nak20 Bu konuda bkz. Hamidullah, el-Vesaikus-Siyasiyye (Daru’nNefais Beyrut 1987).


S Ü N N E T M Ü D A F A A SI

letm iştir : «Resulullah’m hadislerini araştırıp yazınız.» Kendine m ektup yazdıklarından birisi de h 124. de vefat eden ibn-i Şihab ez-Zührî’dir. H atta Suyûtî, O’nun Ömer b. Abdülaziz’in emriyle ilk hadis tedvin eden kişi ol­ duğunu bildirir. Âdil hâlifenin bu em rini yerine getirmek için bütün bu âlim ler en güzel şekilde icabet etmişlerdir. EBU REYYE'NİN BÂZI ÖNCÜLSÜZ ÇIKARIMLARI 227. sayfada yazdıklarını şöyle özetleyebiliriz : «İlk tedvin hareketi Emevilerin son döneminde n e şet etmiş­ tir. Bu da bölümlere ayırmadan, ayırt edilmeden gelişi güzel yazılıyordu. Muhtemelen bu tedvin, o gün yaygın olan ilim meclisleri tarzında yapılmıştır. Zira bu asır­ daki ilim meclisleri belli bir ilme tahsis edilmezdi. Bir mecliste farklı ilimler işlenirdi. Atâ şöyle d em iştir.: «Ben, ibn-i Abbâs ın meclisinden; fıkıh yönünden daha zengin, heybet yönünden daha büyük, daha güzel bir meclis gör­ medim. K ur'an ehli, dil bilginleri ve şairler (yani herkes) soru sorardı o da e ngüzel şekilde cevap verirdi...» Cevap : Ata’nın bahsettiği ibn-i Abbas’ın meclisi ilim meclisi olup hadis meclisi değildir. Çünkü hadis meclislerinin özel b ir statüsü vardır. Bu meclislerde hadisler isnasıyla zikredilir ve açıklanması gereken yerler açıklanırdı. Yazarın vermek istediği görüntü yersizdir. Bakın Hafız ibn-i Hacer «Fethu'l Bâri»nin mukaddimesinde neler diyor21 «Şunu bil ki : —Allah bana da sana da ilim ihsan etsin— Hz. Peygamber’in hadisleri sahabe, tâbiunun ilk devirlerinde ne Câmi’lerde tedvin edilmişti ne de tertibe tabi tutulm uştu. 21

FethuU Bari, c. 1, s. 4.

345


BAZI M ÜŞKÎL HADÎSLER

Bunun başlıca iki sebebi vardır : B irincisi: Onlar, Sahih-i Müslim'de geçtiği üzere K ur'an'la karışır endişesiyle ilk bakışta bundan menedilmişlerdi. İkincisi ‫ ؛‬Geniş hâfızah ve kıvrak zekalı olmaları. Ço­ ğu yazı yazmayı bilmiyordu. Daha sonra tâbiun asrının sonlarına doğru Haricî, Rafızî ve kaderi inkar edenler ortaya çıkınca m uhtelif şehirlerde âlim ler çoğaldı ve ha­ dislerin tedvini ve tasnifi de yayılmaya başladı. İlk hadis derleyenler Rebi b. Subeyh ve Said b. Ebu Arûbe ve benzerleridir. Bunlar her bölümü belli b ir dereceye ka­ dar tasnif ettiler, sonra üçüncü tabakanın büyük âlim­ leri geldi ve hükümleri tedvin ettiler.» DELİLE DAYANMAYAN BÎR FARAZİYE 231. sayfada «Tedvinin geçirdiği aşamalar» başlığı altında şöyle d iy o r: «ilk önce hâfızada yer alan hadis­ ler âlimlerin rivâyetleriyle derlendi. Bunlar her hangi bir tasnife tabi tutulm adan, bablara ayrılmadan bir fada derlendi. Bu safha hadisle beraber fıkıh, nahiv, ede­ biyat ve şiiri de ihtiva ediyordu. Bu döneme tedvinin ilk (çocukluk) devri denilir.» Cevap: Yazann bu söylediklerini nereye dayandırdığım bi­ lemiyorum. Bu dönem fıkıh, edebiyat ve nahivi de içine alıyorsa, şiiri ihtiva etmesi nasıl mümkün olur? Ustaz Ahmed Emin'den yaptığı nakil bunu ifade etmez. Şimdi ondan naklettiğini aynen verelim : «Emevilerin dönemin­ de ilim, âlimlerin hâfızadan rivâyetlerine dayanıyordu. Yahut uygun bir şekilde bir araya getirilen sayfalardan 346


SÜNNET MÜDAFAASI

ibaretti. Bu sayfalarda bâzen bir hadis; fıkhî b ir me­ sele, dil ve gram er ile ilgili bir mesele birden buluna­ biliyordu. Âlimlerin meclisleri de öyle idi» Ustaz Ahmed Emin'in genel olarak ilim tedvininden söz ettiği açıktır. Özel olarak hadis tedvininden bahsetmiyor. Bun­ ları Abbasiler ile Emeviler döneminde ilmi mukayese ederken söylemiştir. Bunun için «Fecru'l İslâm»22 ve «Duha’l İslâm» adlı kitaplarında hadis tedvininden sözederken buna benzer b ir şey söylememiştir. Buralarda titiz âlimlerin söylediklerini yazmıştır. Biz daha önce ilk tedvin hareketinin nasıl başladığını Hâfız ibn-i Hacer'den naklettik orada yazarın söylediklerine benzer bir şey mev­ cut değildir. BAŞKA HATALI BİR ÇIKARIM 233. sayfada hadis tedvininin geçirdiği aşam aları sı­ raladıktan sonra şöyle d iy o r: «İşte bu şekilde gerçek tedvinin üçüncü asınn ortalarından sonra başlayıp dör­ düncü asra kadar devam ettiğini özetlemiş olduk.» Cevap : Gerçek şu k i : Bu ibâreyi okuduğumda, ne demek istediğini anlamak için uzun uzun düşündüm. Eğer sahih hadislerin bir kitapta tedvinini kastediyorsa bu yanlıştır. Çünkü bunun bayraktarlığım yapan iki büyük imam, Buharî ve Müslim üçüncü asrın başlarında yaşadılar. Eğer genel olarak tedvini kastediyorsa bu daha acayip b ir ha­ tadır. Çünkü telif eserler ikinci asrın başında başlamış, bu asır boyu gelişerek çoğalmış ve üçüncü asn n —orta­ larında değil— başlarında zirveye ulaşm ıştır. Ebu Reyye, 22 F ecrü l Islâm, s ، 272.

347


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

tm am Mâlik’in el-M uvatta’ına ne der acaba? Ki, kesinîikîe ikinci asırda te’lif edilmiştir. Çünkü imam Mâlik’in vefat tarihi 179’dnr. Büyük im am Ahmed b. Hanbelin el-Müssaed’ine ne der? ‫ ه‬da kati olarak üçüncü asrın ortalarından önce te’lif edilmiştir. O’nun da vefat tarihi 241 dir. SAHABE İNSANDIR ANCAK BİN VE AHLÂK YÖNÜNDEN ZİRVEDE BİR İNSAN

233. sayfada «Tedvin hareketinin gecikmesinin etkileri» başlığı altında şöyle d iy o r: «sahabe ne ilk insanlardı ne de masum kişilerdir.» Cevap: Biz de sahabeyi norm al bir insan olarak görüyoruz ancak Resul’un terbiyesi onların din ve ahlak yönünden mükemmel, şahsiyetleri bakımından insanın yüce b ir tarzı olduklarım kabul ediyoruz. Hz. ?eygam ber’in terbiyesi sayesinde onlar bu risaleti bütün insanlığa taşımaya ehil olmuşlardır. Tabi ki biz, Hz. ?eygam ber’in ashabını gerektiği şekilde tavsif ederken, ihlas sahibi olan imamlarına bağlı, din ve ahlakı çiğnemeyenleri kastediyoruz. Yoksa münafık ve m ürtedleri biz zâten hesaba almayız. Onları bu sıfatlarla tavsif edemeyiz. Aynı şekilde biz, Hz. Peygamb er’in ashabının yalandan ve hadis uydurm aktan beri olduklarını söylerken, masum olduklarım kastetmiyoruz. Daha önce sahabenin adaletine değinirken de bunları belirttiğimiz için tekrarlam ak istemiyorum. Oraya tekrar b a k ıla b ilir.


SÜNNET MÜDAFAASI

HALİFELERİN RİVAYETLERİ KABUL EDERKEN YAPTIKLARI İHTİYAT VE TİTİZLİKTİR YOKSA TEKZİB DEĞİLDİR 234. sayfada yazdıkları «Ebu Bekir, Ömer ve Ali gibi büyük sahabilerin, sahabeden biri —büyüklerinden de olsa— bir hadis rivayet ettiği zaman, bunu Hz. Peygamb er’den beraber işittiği b ir şahid getirmedikçe veya ye­ min içmedikçe kabul etmezlerdi.» sözlerine gelince; daha önce bu konudaki gerçeği ifade etmiştim. Hulafâ-i Râşidin'in bu hareketi sadece takva, titiz­ lik ve araştırm a gereğidir. Onlar bununla kendilerinden sonra gelenlere biraz önce de belirttiğimiz gibi tesbit ve araştırm a kaidelerinin temellerini atm ışlardır. TEDVİNİN GECİKMESİNİN DİNE BÜYÜK ZARARI OLMUŞTUR İDDİASI sayfada siyasî ve mezhebi ihtilaflara değindik­ ten sonra şöyle d e r : «İşte bunun için sahih hadislere ulaşm ak oldukça zorlaştı. Ravilerin durum larını araştır­ mak ise daha da zorlaştı. Bunlar kesin olarak bilinince (diyoruzki) : Tedvin hareketinin gecikmesinin büyük za­ rarları olm uştur. Çünkü bu sebeple rivayetler çoğalmış, sahihler ve mevzular karışmış ve asırlar boyu birbirin­ den ayırdetmek güçleşmiştir.» Cevap: saptırm adır. Biz bu sesi tanıyoruz biliyoruz ki âlim’ sif ederek, ravilerin halleri ve rivayetlerin tenkidi ile ilgili araştırm alar yaptılar. Bu uğurda katlanarak 349


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

arzu ettikleri sahih hadislerle illetli olanları ayırma işlemini tamamladılar. Aynı şekilde tedvinin gecikmesinin son derece zararları olm uştur. İddiası da kesinlikle bir saptırm adır. ADALET VE ZAPT KONUSUNDA EKSİK BİR ÖZET Yazar 239. sayfada Adalet ve zapt konularına değin­ miş ve eksik olarak bir özet vermiştir. Burada, adaletin bırakın tarifi, şekline bile vâkıf olmanın güç olduğunu açıklamaya çalışmıştır. Açıkça görüldüğü gibi bunu ka­ sıtlı yapmıştır, şâyet âlimlerin adalet ve zapt ile şartlan konusunda söylediklerini nakletse eksikliği ortaya çıka cak ve söylediklerinin büyük bir kısmını iptal edecektir. Öyleyse âlimlerin bu konuda söylediklerini biz ak­ taralım ta ki; m uhaddislerin tenkid metodlarmın ne ka­ dar köklü olduğu, koyduklan kaidelerin ne derece ince kaideler olduğu iyice anlaşılsın. Adaleti «Sahibini takva ve m uruet (şahsiyetli)'den ayırmayan bir —nefse yerleşen bir haldir— melekedir» diye târif etm işlerdir. Takva, Allahın emirlerini yerine getirmek, küfür, fısk ve bidât gibi yasaklardan kaçınmaktır. Müruet ise; insanı güzel ahlak ve âdet sahibi kılan nefsâni terbiyedir. Âlimlere göre m urueti iki şey ihlal e d e r : 1 — İnsanı küçük düşüren küçük günahlar; b ir ek­ mek ya da çok önemsiz bir şey çalmak gibi 350


SONNET MÜDAFAASI

2 — Yine insanı küçük düşüren ve o vakarını gi­ deren m übah şeyler; yollarda bevletmek, itidali aşacak mizah yapm ak gibi. Adaletten m aksad tam adalettir. Ek­ sik değil, eksik adaleti m uhaddisler adalet saymamış­ lardır. Zikrettiğim m anada adalet ancak m üslüm an olmak, akıl bâliğ olmak, fıska götüren şeylerle, m urueti ihlal eden şeylerden uzaklaşmakla tahakkuk eder. Bunun için hadis âlimleri, râvinin âdil olabilmesi için : «Müslüman, akıllı, bâliğ, fıska götüren sebepler ve m urueti ihlal eden hu­ suslardan uzak olması gerektiğini söylemişlerdir. (Bu va­ sıflan haiz kimse) ister köle olsun, ister kadın olsun, ister kör olsun, isterse iftira suçundan dolayı kendisine had uygulanmış sonra tevbe etmiş olsun veya hadisi tek başına rivayet etmiş olsun farketmez. Fakat şahidin âdil olması şartı bundan farklıdır. Çünkü iftira suçundan ce­ za almış kimsenin şehâdeti kabul olmaz. Aynı şekilde kör, kadın (tek başına ise) ve kölelerin şehadeti de m ak­ bul değildir. Çünkü şehadet velayet kabilindendir. Fakat rivayet öyle değildir. Böylece kâfir, çocuk, deli fâsık (bü­ yük günah işleyen ve küçük günahlarda ısrar eden) ve m uruetini kaybeden kimselerin âdil olm adıklarını açıkça anlıyoruz. Bu, âlimlerimizin —Allah onları hayırla m ü­ kafatlandırsın— son derece dikkatlerini göstermektedir. Onlar sadece müslüman ve akıllı olm ak gibi şartlarla yetinmemiş, buluğ çağma ermeyi, fısktan uzak olmayı ve m üruet sahibi olmayı da şart koşm uşlardır. Bunun se­ bebi, müslüman ve akıllı olmak zâhiren yalan söyleme­ meyi gerektirir, oysa bunların yanında insan heva ve şehvet sahibidir, öyleyse İslâm ve akıl sıfatlannm heva ve şehvete ağır gelmesi ve onları bastırm ası gerekir ki.


BAZI MÜŞKlL HADÎSLER

bu da ancak fısktan ve m urueti ihlal eden şeylerden uzak olmakla meydana gelir.23 fil olmamak» olarak târif etm işlerdir. Bu da ravinin doğ­ rularının hatalarından çok olması ve hatanın kendi nef­ sinde de az olması ile olur. Zapt da iki kısm a ayrılmıştır. 1 — Göğüs zaptı (Z aptu's-sadr): Bir hadisi işittiği andan nakledeceği ana kadar ezberinde tutm aktır. Eğer hâfız ise lafızları aynen muhafaza ederek aktarm ası ge­ rekir. Şayet m âna ile rivayet edecekse manayı değişti­ ren veya ihlal eden durum ları bilmesi gerekir.

2 — K itap zaptı (Zaptu K itab ın ): Hadisleri (yazılı olarak) aldığı andan vereceği ana kadar eksik ve ziyade, tağyir ve tebdile uğram adığından emin olarak (bir ki­ tapta) muhafaza etmesidir. Böylece hadisçilerin hata ve sevapları eşit olan raviye veya hatası sevabından çok olan raviye zapt yö­ nünden itibar etm ediklerini görüyoruz. Bu tü r ravileri el-muğaffel (gaflet sahibi) veya fahiş galat işleyen ya da çok hata işleyen olarak isimlendirmişlerdir. Aynı şekilde doğrusu hatasından çok olup kendi nefsinde çok hata işleyen ravilere de itib ar etmemişlerdir. Bunlar da seyyiu’l hıfz (kötü hâfızalı) diye isimlendirilmişlerdir.24 İşte bu şekilde râvi’nin âdil ve zâbit olduğu tesbit edilirse kalbin m utm ain olmasını gerektirecek tarzda sika olduğu tesbit edilmiş olur. Çünkü (önce) isnadına bakı­ lır. Eğer isnadı m uttasıl olur da m unkatı, muallek, mür23 el-U slubu’l H adis fi U lum i’I H adis, c. 2, s. 7. 24 İbn-i Hacer, N uhbetu’l Fiker ve Şerhi, zabt bahsi.

308


SÜNNET MÜDAFAASI

sel, mu'dal, mudelles, m uzdanb değilse; sayıca ve özellik yönünden kendisine tercih edilen râvilerin rivayetine de ters değilse işte bu metin kabul edilir ve kime isnad edil­ mişse O’na nisbet edilir. Gün gibi ortaya çıkm ıştır ki hadisçilerin râvi ve ri­ vayet ve isnad için koydukları şartlar kesin olarak gü­ venmeyi sağlıyor yalan olmayıp doğru olduğu hata ol­ mayıp sevab olduğu ağır basıyor ve rivayetin raviden gel­ diği sağlam olarak tesbit edilmiş oluyor. Bunu ne başka bir ümmette ne de başka bir ilimde hemen hemen bul­ mak mümkün değildir.25 EBU REYYE'NÎN AHAD HATTA MÜTEVATİR HABERLERE ŞÜPHE SOKMAYA ÇALIŞMASI 240^243. sayfalarında haberleri m ütevatir ve âhad olarak iki kısma ayırdıktan sonra bu konuda birçok na­ killerde bulunur. Tarifi üzerinde dönüp dolaşarak ne ifa­ de ettikleri ve kendileri ile amelin vâcip olup olmadı­ ğı hususunda çok durur. Zan ifade ettikleri için âhâd haberlere şüphe sokmaya çalışır. «Çünkü zan, haktan bir şey ifade etmez» der, H atta m ütevatir haberlere ve on­ ların ilim ve yakin ifade etmelerine de şüphe sokmaya ça­ lışır. 240. sayfada aynen şöyle d e r: «Mütevâtir haberler de ilm-i yakin ifade etmesi bakımından şüpheden uzak değildir. Bu şüphelerden bir tanesi şudur : «Yalan üze­ rinde birleşmeleri mümkün olmayan bir cemaat bir ada­ mın hayatta olduğunu haber verirken başka bir toplu­ luk bunun tersini söyleyebilir.» Buraya kadar söyledik­ leri söz götürür fakat bundan sonra bakın nasıl küfre el-Mu’cez fi UlûmiT Hadis, s. 42-55.


BAZI MÜŞKİL HADÎSLER

varan sözler sarf ediyor : «Müslümanlar en büyük mütevatir durum ları inkar etm işlerdir. Çünkü Yahudi ve Hristiyanlar iki büyük ümmet olarak Hz. Isa'nın asıldığını haber vermişler. Incil de bunu sarahaten belirtm iştir. Müslümanlar tevatür ün en yüksek derecesine ulaşan böylesi bir haberi reddediyorlarsa bundan başka hangi habere itimad edilebilir?» HZ. İSA'NIN İDAM EDİLDİĞİ HABERİNİN MÜTEVÂTİR OLDUĞU İDDİASI Ebu Reyye burda içinden çıkamayacağı büyük ha­ talar işlemiştir. Ahir zaman allamesine! Soruyorum : Hz. İsa'nın idam edilmesinin m ütevâtir olduğunu kim söy­ ledi sana? Gerçek şu ki bunu haber verenlerin isnadları m uttasıl değil m unkatı'dır. Aynı şekilde tevatürün şartı olan bütün tabakalarda büyük bir topluluğun haber ver­ mesi şartı mevcut değildir. Onun için tevatür asılsızdır. Sonra yazar, yahudilerin kitaplarına ne diyecek, m u­ hakkik tarihçilerin belirttiğine göre yahudilerin kitapları bir kelime ile de olsa Hz. îsâ'nın idamına işaret etm e­ miştir. Onların dini tarihlerinde de böyle bir şey yoktur. Yahudilerden sadece bâzıları hristiyanlara uyarak bun­ dan söz etm iştir. Merhum Şeyh Abdu'l Vahhab en-Neccar, «Kısasu'l Enbiya» adlı eserinde şöyle der : Yahudilerin yanında fa­ lan zamanda mesih adında birisi geldi öldürüldü ve idam edildi diye bir bilgiye işaret eden hiçbir şey mevcut de­ ğildir. Dini tarihlerinde de kesinlikle bununla ilgili bir şey yoktur.» en-Neccar sözlerini şöyle b a ğ la r: «Bir yahudi Hz. Isa'dan ve öldürülmesinden söz ederse bu ataların-


SÜNNET MÜDAFAASI

dan, babalarından kalan tarihlerinde yazılı olduğu için de­ ğil sık sık hristiyanların «Hz. Mesih geldi fakat yahudiler onu öldürdüler» dediklerini işittikleri için söylüyorlardır. Çünkü kitaplarında böyle b ir şey yoktur.» Böyle haberlerle m ütevâtirlik isbat edilebilir mi ki sen yahu­ dilerin —sana göre büyük ümmet— böyle söylediklerini iddia ediyorsun?!!! İncillere gelince Hz. İsa'nın öldürülmesi ve asılması kadar hiç bir meselede ihtilaf edilmemiştir. Bunlar da uydurma olduğuna ve sâbit olmadığına delildir. Sonra Hz. İsa'nın asılması meselesinde hristiyanlar arasında bir icma ya da ittifak oluşmamıştır. Satrinasyon. Barskalyonyon ve Bolsyon gibi tâifeler Hz. İsa'nın öldürülmesi ve asılmış olmasını reddederler. Bâzı hristiyan âlimlerin bu konuda açık bir kanaat veren şehadetleri de söz konusudur. Alman Her Arnest de Yunus «İslâm Gerçek Hristiyanlıktır» adlı kitabında, 142. sayfada şöyle d e r : «Hz. İsa'nın asılması ve kendisini in­ sanlığa feda ettiği ile ilgili bütün haberler, mesihi, hristiyanlığm asıllarından telakki etmeyen : Pavlos ve ben­ zerlerinin uydurmalarıdır.» M uljnuhr de «Hıistiyanlık Tarihi» adlı kitabının birinci cildinde şunlan yazar : «Hz. İsa'ya verilen cezanın infazı alacakaranlık b ir vakitte olmuştu. Bundan Kudüs hapishanelerinde cezâlannın in­ fazını bekleyen bir suçlunun Hz. İsa ile yer değiştirme­ sinin mümkün olduğu çıkartılabilir. Nitekim bâzı taifeler böyle inanmış ve K u ran da bunu tasdik etm iştir.»26 Bu sarih küfür konusunda hristiyanlara yanaşan ya­ zar bunlara ne der acaba!? 26

K ısas ı Enbiya, s. 516-534.


BAZI MÜŞKİL HADÎSLER

Sonra yazar, m ütevâtir haberlerin ilim ifade etmesi gibi bazı ilmi meselelere şüphe sokmak, ortaya şüpheleri atıp cevaz vermemekle veya sadece bunlara işaret etm ek­ le ne kastediyor? Yazar, misyoner ve papazların söylediklerini tekrarlamaktan başka bir şey yapmamıştır. Yalan iddiaya göre - en büyük m ütevâtir haber olan Hz. İsa'nın idamını im kar edenler m üslüm anlar değildir. Şüpheye mahal bırakmayacak tarzda kesin olarak rededen Allah T eâla'd ır.: Bakın ne buyuruyor ‫«ت‬Sözlerini bozmalarından Allah'ın âyetlerini inkar etmelerinden, haksız yere peygamberleri öldürmelerinden ve «keplerim iz kılıflı» denelerinden ötürü (yahudilerin başlarına belalar getirdik). Hayır (Kalpleri kılıflı d e ^ l) fakat inkarlarından dolayı Allah, 4$ kalplerin ‫ﻟﺲ‬ m ühürlem işir. Artık pek azı hariç onlar inanmazlar. K üfürlerinden ve Meryem'e büyük iftira atmalarından, «Biz Allah'm elçisi Meryem oğlu ،sa Mesihi öldürdük demelerinden ötürü... Oysa O'nu öldürmediler ve asm adılar fakat (‫ ؛‬sa) onlara benzer gösterildi, o'nun hakkında anlaşmazhğa düşenler, o 'n d an yana tam b ir kuşku içindedirler, o hususta bir bilgileri yoktur. Sadeee zanna uyuyorlar o 'n u yakinen öldürmediler. Hayır Allah O'nu kendisine yükseltti Allah daima üstündür, hikm et sahibidir.»27 Allah'tan gelen yüce kitabın tesbitinden sonra, hiç bir inkarcının reddetmesi veya şüphecinin, te'vil ihtimali olmayan muhkem nassa, şüphe düşürmesi mümkün değildir. K ur'an'a i^ m a y a n la r a da deriz ki ‫ ت‬Hz. Peygamber'in, Hz. Isâ'nm idam edildiğini ilk defa kendi nefsin 2?

Nisa, 154-158. 356


SÜNNET MÜDAFAASI

den söylemiş olması mâkul değildir. Zira Hz. Peygamber’in bunu reddetmesi için her hangi b ir gâyesi ya da gözettiği b ir m aslahat yoktu. Bilakis idamının isbatı K ur’an’da sıksık zikredilen yahudilerin haksız yere Pey­ gamberleri öldürdükleri meselesine girer. Hz. Isa’nın idam edilmesi Hz. Peygamber’in b ir çok âyette belirtm ek istenen yahudilerin isyanları, muhalefetleri, yer yüzünü bozmaları ve peygamberleri öldürdüklerine en güzel de­ lili olabilirdi. Eğer Hz. îs â ’nm asılması b ir hakikat ol­ saydı Hz. Peygamber’in, yahudilerin bozuk ahlaklı ve kö­ tü tabiatlı olduklarını yaymak için kullanması son derece önem arzederdi. Lâkin peygamber efendimiz b ir şeyi ken­ di nefsinden arzu ettiği şekilde kabul ya da reddetmezdi. ancak o b ir vahy’d i r .: «O hevasından konuşmaz, O'nun söyledikleri ancak vahydir.» MUKARRER KAİDELERE ŞÜPHE SOKMASI VE‫ ؛‬ÂYETLERİ TAHRİF ETMESİ ümmet olduğu dur.» sözünü naklettikten sonra dipnotta şöyle b ir yorum g e tirir: «Sence kabul ettikleri bu kaideyi Allah ve Resu­ lü mü emretti?! Sence bu kaide‘ bizi K ur’ân’m birçok âyetlerinde belirtilen zanna tabi olmak hükm ünden çıka­ rabilir mi?» mesela b ir â y e tte : «onların çoğu zandan başka bir şeye uymuyorlar. Zan ise gerçekten hiçbir şe­ kilde Hakkı ifade etm ez...»28 diğer b ir ayette «onların bu hususta bir bilgileri yoktur Sadece zanna uyuyorlar. Zan haktan hiçbir sev kazandırmaz 28 29

Y unus 36. N ecm , 28.


BAZI MÜŞKtL HADİSLER

îsa'yı Çarmıha gerdikleri ile ilgili olarak başka bir âyette de : «.. zanna uymaktan başka bir bilgileri yoktur...» bu­ yurm uştur. Bu yorumdan anlaşılıyorki yazar âlimlerin sözlerini ve âyetlerin maksadmı anlam am ıştır. «Ümmet; doğru ol­ duğu zann-ı galibe göre bilinen b ir haberi almaya m em ur­ dur.» kaidesi K ur’an’dan ve m ütevâtir sünnetten alın­ mıştır. Aklın ve naklin delalet ettiği bu konuda, âlimler icma etm işlerdir. Şu kadar var ki, zann-ı gâlibe göre ka­ bul, sâdece fer’î hüküm lerle ilgilidir. Akideyi ilgilendiren meseleler ancak ilm-i yakin ile bilinen bilgilere dayanır. Bu konularda zann kâfi değildir. İşte yazarın zikrettiği âyetler de bu konu ile ilgilidir. Binaenaleyh akide, tevhid ve dinin asılları ie ilgili meselelerde zan haktan b ir şey ifade etmez. Sonra yazar nasıl oluyor da Hz. İsa'nın ida­ mını reddeden ve bunun zanni olduğunu söyleyen âyeti delil getiriyor, oysa biraz önce bunun m ütevâtir olduğu­ nu söylemişti. Gerçekten ben kendi kendisi ile çelişen bu şüpheci yazarın hâline şaşıyorum.

246. sayfada da şunları yazıyor: «Kelamcılar, hal­ lerinden anlaşıldığına göre zanni durum larla ilgili kendi mezheplerine muhalif her hadisi reddediyorlardı. Hadisçiler nezdinde sahih olan b ir hadisle karşılaştıkları za­ man tevi'lini mümkün görürlerse tevi’l ediyorlardı yahut «bu ahad haberlerdendir, ahâd haberler ise zan ifade ederler» diyerek reddediyorlardı.» Bü arkası evvelini ya­ lanlayan boş b ir sözdür Bilemiyorum «onlar bütün ha­ disleri reddediyorlardı» ifadesi ile «onlar sahih bir ha­ disle karşılaştıkları zaman» ifadeleri nasıl birleşebilir? Kelamcılann çoğu âhad olan sahih hadislerle amel etmiş­ 358


SÜNNET MUDAEAASI

lerdir. Emin olmak isteyen akaid kitaplarında ahiret halleri ve semiyyat bahislerine m üracaat edebilir, o zaman bu konuda birçok hadisle amel ettiklerini görecektir. Sonra bütün kelamcılar aynı değildir. Kimisi araştırm alannda titiz ve teenni ile hareket etmiş kimisi de hadisleri reddetm ekde ve onlara saldırm ada acele davranmıştır. Burada tekrarladığı cennet ile cehennemin tartışması ile ilgili hadisi daha önce izah etmiştik. Dipnotta yer verdiği «Kelamcıların, hadiscileri Haşevı diye isimlendirdikleri ve onları insanların en cahilleri olarak tavsif ettikleri» sözlerine gelince saçmadır, eevap vermeye deymez. Muhtemelen şahsındaki hastalığı onunla tedavi etme^e kalkışıyor. Hiçbir araştırıcı Kelamcılar arasından hadiscilere böyle yüklenen bir sefih bulamayacağı gibi ilim ehli olarak bilinen hiçbir grup arasında âlimler hakkında hiçbir sınır tanımayan, eehalette direten, keskin dilli bir sefih bulamazFAKİHLERÎ MEZHEP TAASSUBU İLE SUÇLAMASI 247. ve onu takib eden sayfalarda fakihlere deyinerek onların kendi mezhep im am lannın - m u te ^ h ir in d e n de olsa— görüşlerine muhâlif olan tüm hadisleri te'vil ettiklerini, veya o hadise, hadis im am ları tarafından bilinmese de, başka bir hadisle karşı çıktıklarını belirtir... Bunun gibi başka şeyleri de «Tevcihun Nazar» adlı kitaba dayanarak nakletm iştir. Cevap ‫؛‬ Bu sözün bir hak tarafı bir de bâtıl tarafı vardır. Sonradan gelen bâzı fakihlerin kendi mezhepleri için ha353


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

dişleri te’vil ettikleri doğrudur. Biz, her ne zaman olursa olsun b ir grup içinde iyi ve ılımlı insanlar olduğu gibi kötü ve tutucu insanların da çıkacağını inkar etmiyoruz. Sözlerinin batıl tarafına gelince okuyucuya sanki bütün fakihlerin böyle oldu^m u ima ederek genelleştirmesidir. Gerçek şu ki birçok fakihler sadece delile boyun eğmişlerdir. Bâzı mezheplere ait kitaplarda, ٠ mezheplerin hilafına delilleri kuvvetli olan ğöriişlerin tasvip edildiğini görüyoruz, ilk mezhep imamları ve talebelerinin mntaassıb ve inatçı omayıp delillere tâbi oldukları bilinmesi gereken b ir gerçektir. Bunun en güzel delili bir kısminin diğer kısmından ilim almasıdır. Şâtıbi’nin el «Muvafakat»ında belirttiği gibi her b ir imamın : «ne zaman sahih b ir hadis görürseniz ٠ benim mezhebimdir. o zaman benim görüşlerimi duvara çalınız.» dedikleri sahih isnadlarla rivayet edilmiştir, im am Ebu Yusuf ile im am Muhammed’in birçok meselede im am ları ve u sta zla n İmam Ebu Hanife’ye muhalefet ettiklerini görüyoruz. İmam Ebu Yusuf, bâzı meselelerde im am Ebu Hanife ile tartışm ış haklı olmadığına kanaat getirince o görüşlerden vazgeçmiştir, im am Muhammed de Hicaz’a gelip İmam Mâlik’e talebe olup Ira k ’ta m uttali olamadığı bâzı hadislerle ‫؛‬k arşılaşınca aynı şeyi yapm ıştır, işte bu içtihad ve araştırm ada son derece m üsam aha ve genişliğe en güzel örnektir. Hakkı araştıran b ir yazara düşen, insafı elden bırakm am aktır. Kendisine taraftar olan b ir taifeyi tutup öbüriine saldırm adan mücâzefet ve aşınlığa başvurm adan hükümlere varm adır. Aksi takdirde eser yazmayı ehline bıraksın. 360


SÜNNET MÜDAFAASI

«DİKKAT EDİN »EN , KİTAP VE BERABERİNDE BİR MİSLİ İLE GÖNDERİLDİM» HADİSİNE DİL UZATMASI 215. sayfada hadis âlimlerinin, sünneti K ur'an'a arzetmeyi öneren hadisini —daha önce işaret ettiğimiz gibi uydurm adır.— tenkidlerîne yer verdikten sonra şöyle der ‫«ت‬Bir hadis rivâyet ettiler ki metni aynen şöyledir:» «Dikkat edin bana Kitap ve bir misli verildi.» bu son derece acayip bir hadistir. Çünkü Hz. p ^ g am b er'e dini ve şeriatı açıklamak için K ur'an'ın mütemmimi olarak Kitab'ın b ir misli verilmişse neden vefat etmeden önce Kur'an'ı tedvin ettiği gibi bunları da tedvin etmemiştir? Kaldı ki, «benden K ur'an'dan başka birşey yazmayın» diyerek yazımım ^ ra k la m ıştır. Hz. Peygamber'in kendisine vahyolunan bu vahiylerin yansını, kimisi ezberleyip kimisi de unutacağı şekilde zihinlere bırakıp ^ ^ t m e m e s i doğru olur mu? Bu hareketiyle Hz. Peygamber emaneti ehline teslim etmiş ve risâleti gerektiği şekilde tebliğ etm‫؛‬ş s a y ı l ı r m ı ? » Cevap : Ben de derim ki, son derece acayip olan, yazann bu hadisin uydurm a olduğunu isbatlamaya alışm asıd ır. Sahih olan bu hadisi Ebu Davud Sünen'inde Mikdam b. M âdikebrib'ten rivayet etm iştir. Hadisin tam am ı şöyledir ‫«ت‬Dikkat edin bana ‫ ﻳﺎ‬tap ve beraberinde bir m isli verildi. Dikkat ‫ ال ص‬yalanda karnı tok bir ad am koltuğuna yaslanarak şöyle diyecektir, «size Kurian yeter, oradaki helalleri Ihelal, [haramlan da haram olarak kabul edin» ‫اﻃﻠﻪ‬ ed in ‫األ ﺀطﺀ‬-‫ ا‬merkebin eti de haramdır. Azı ‫ أل وﻟﻪ‬her yırtıcı hayvan ve ‫ﻃﻌﺎم‬ nzası olmadan Tim‫؛‬ 361


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

mi’nin yitiği dıe haramdır.»30 Hadis nakil ve rivayet yö­ nünden sahih olduğu gibi akıl ve dirayet yönünden de sahihtir. Kur an da bunu te'yid etm iştir. Allah Teâla bir â y e tte : «...insanlara ne indirildiğini açıklayasm diye sa­ na zikri indirdik...» buyuruyor. Başka bir âyette : «Resul size ne verirse alınız, neyi yasaklarsa ondan kaçınırız..» buyurmuştur.» Hadislere önem verm em iştir sözü ٠ ger­ çekten ilginç b ir m antıktır. Biz Hz. Peygamberin kendi hayatında hadis yazımım yasaklamasının sırrını izah et­ tik, ki o da K ur'an'la karışm a tehlikesidir. Kur an m muciz oluşu, yazının ilerlememiş olması, ilk neslin ümmi olması da bu sebeplerdendir. K ur an'ın lafızlarım m uha­ faza etmek vaciptir. Sünnet için böyle denilemez çünkü onda aslolan manasıdır, lafzı değil; sonra hadislerin ted­ vininin emredilmemesi önem vermediğini ve onun teş­ riin ikinci kaynağı olmadığını ifade etmez. Hz. Peygamber, onları sünneti yazmaktan alıkoyun­ ca ٠ yazarın iddia ettiği gibi Allah'ın kendisine vahyettiğinin yansını terketm iş olmaz. Çünkü O, sünnetini ta­ şıyacak ashabının güçlü hâfıza, kıvrak zeka ve idrak eden kalplere sahip olduklarını biliyordu. Bunun (o günkü) araplann bir özelliği olduğu m uhakkaktır. Bundan an­ cak câhil olanlar şüphe duyarlar. Hz. Peygam berm bu hareketiyle emaneti ehline verdiği ve risâleti gerektiği şe­ kilde tebliğ ettiğinde hiçbir şüphe yoktur. Nasıl şüphe edilir ki? Sünnetin büyük bir kısmı ya Kur'an'm âyetle­ rini, ya müşkillerini açıklamak, m utlak ifadeleri takyid etmek ya da genel ifadeleri tahsis etmek için vardır. Kur'an, zihinlerde ve kitaplarda baki kaldıkça sünnetin 30

Kurtubi Tefsiri, c. 1، s. 37-38, (Ebu Davud 4580, bkz. A vnu’l Mâbud 12/355).


SÜNNET MÜDAFAASI

de varlığından hiçbir şüphe duyulmasın çünkü onu da güçlü hâfızalar ve zihinler muhafaza etm iştir. Hz. Pey­ gamberim de kendisi sünneti duyduktan başka nesillere nakledinceye kadar ezberlemeye ve muhafaza etmeye ço­ ğu kere teşvik etm iştir. B ir hadisinde şöyle b u y u ru r.: «Benden b ir söz işitip ezl*‫؛‬rleyip işittiği gibi başkalarına nakledenlerin Allah yüzerini ağartsın. Kendisine tebliğ edilen çok kişi ilk duyandan daha iyi belleyebilir.» başka bir rivayette «nice fıkıh taşıyanlar vardır ki, kendilerinden daha fakih olanlara onu iletiri«»•-» Allah, kullarına rahm et ve kolaylık dilediği için vahyin bir kısmının «mctluv» ve korunm uş ©İmasını; tilavetiyle ibâdet edilmesini istem iştir ki ‫ ه‬K ur’an'dır. Bir kısmınm da «gayri metluv» olmasını, lafzı ile ibadet edilmemesini istem iştir ki o da sünnettir. Hz. Peygamber her ikisini de tebliğ etm iştir. Ve m üslüm anlara birincisiııi aynen korum alarını, İkincisini de lafızları değişse de mânalarını muhafaza etmeyi em retm iştir, üm m et de ona verdiği bu sözü yerine getirmiş onu korum uş ve en güzel bir şekilde tebliğ etm iştir. HADİSLERİN DEĞERİNİ DÜŞÜRMEK İÇİN İMAMLARIN SÖZLERİNİ SAPTIRMASI Hevasına uygun b ir neticeye ulaşm ak için lafızların manasım tahrif etmek ve ifade etm edikleri m ânaları yük­ lemek Ebu Reyye’nin âdetlerindendir. Bunlardan b ir tânesi de 252. sayfada İmam Mâlik’in şeriat kaidelerine ve K ur’an'a ters düştüğü için bâzı hadisleri müşkil görerek kabul etmediğine dair naklettiği sözlerdir. Oysa onu böy­ le b ir m âna çıkarmaya sevkeden sebep, hadislere şüphe düşürm ek ve bilmeyenlere büyük im am ların da hadisle­


BAZI MÜŞKİL HADİSLER

ri kabul etmeyip, reddettikleri intibaını uyarm aktır. Haşa ki İmam Mâlik, yazarın kastettiği sağlam bir delili ol­ madan sahih b ir hadisi reddetm iş veya küçümsemiş ol­ sun. Bâzı im am lar b ir kısım hadisleri duymadıkları için amel etm em işlerdir. Bazıları işitir ancak O’na göre sahih olmadığı için terketm iştir, veya sahih olur fakat başka b ir delille mensuh olarak kabul ettiği veya mukayyed ya da özel b ir durum a has olduğu için kabul etmez. Ya­ hut da hadis başka delillerle çatışır ve imam, o delili tercih ettiği için hadisi terkeder. Bâzen de tercih yapamaz ve tavakkut eder (yani olduğu gibi bırakır). Her nasıl olursa olsun yazarın söyledikleri ne hadislere şüphe dü­ şürür ne de onların kıymetini azaltır. . sayfada Evzâî ile Ebu Hanife arasında namazda rüku’dan önce ve sonra elleri kaldırm ak ile ilgili b ir ta r­ tışmaya yer verir. Ş öyleki: El-Evzâî elleri kaldırm akla ilgili hadisten delil getirirken, Ebu Hanife de böyle bir şey olmadığına dair hadisten delil getirir. Bu kıssa ile yazarın üzerinde konuştuğu konu ara­ sında ilgi aradım, herhangi b ir m ünasebet yakalayama­ dım. Eğer Ebu Hanife, el-Evzâî’nin ileri sürdüğü m erfu hadisi, sahabi veya tabiînin sözleri ya da kendi görüşüy­ le reddetseydi, o zaman yazar akıl ve Peygam berden baş­ kasının sözleriyle m erfu hadislerin reddedildiği iddiasını isbatlamış olurdu. Ne v a rk i; Ebu Hanife, el-Evzâî’nin hadisine, merfu olan başka b ir hadisle karşı koymuştur. Öyleyse bu hadisede Ebu Reyye’ye delil olacak b ir du­ rum söz konusu değildir. Bu tartışm anın ifade ettiği bir şey varsa o da iki taraftan her birinin sened m etin veya başka yönlerden tercih ettiği hadisi delil olmaya uygun bulduğu için kabul ettiğiıii ifade eder. İçtihada dayalı 3*4


SÜNNET MÜDAFAASI

görüş ayrılıkları temiz düşünce hürriyetinin tabiatıdır. Islâm düşünce tarihi bu tür tartışmalarla doludur ki, bu da Islâm'ın fikir hürriyetine verdiği önemin güzel bir ör­ neğidir. 254. sayfada okuyucuya imam Ebu Hanife'nin bâzı hadisleri reddettiğini ve bunun için de çok kınandığı in­ tibaını vermek için çeşitli nakillerde bulunur. (Olsun) Bu kınama Ebu Hanife'ye bir zarar vermez O, hâlâ müslüm anlann nezdinde en büyük imamdır. 1 — Herşeyden önce rastgele eline geçen bir şeyi nakletmek b ir araştırm acıya yakışmaz. Ölümü pahasına da olsa, bir sarraf gibi tenkid gözü ile bakm ası icab eder, im am Ebu Hanife'nin, tarih boyunca faziletini, fıkhını ve konumunu kıskanan ve O'na kötü sözler söyleyenler ol­ m uştur. Bunlar keyiflerinin dilediği gibi iftiralar atm ış­ lardır. H atta bu iftiraları büyük im am lara nisbet etmiş­ lerdir. Oysa bu im amlar da, İmam Ebu Hanife de bu iftiralardan beridir, im am İbn-i Abdi'l B e r r : «el-întika» adlı eserinde, 149. sayfada kısmen de olsa buna değine­ rek şöyle der : «Biz bu kitabımızda O'na yapılan övgü ve karalam alardan, O'nun hâli ile bağdaşanları zikredece­ ğiz. Allah bizi hased ehlinden muhafaza buyursun, (âmin)» ibn-i Abdi'l Berr'in bu ifadeleri O'nu karalayanların söz­ lerini naklettiği için bir özür mahiyetinde olduğu gibi okuyucuya da açıkça uydurulan bu sözlere aldanmam a­ ları gerektiğine dair b ir ikazdır. 2 — im am Ebu Hanife'nin bâzı âhad haberleri red­ dettiği ve onlara önem vermediği ile ilgili söyledikleri üze rinde daha önce de durm uştuk, im am Ebu Hanife de, di­ ğer im am lar gibi yanında sahih olan hadislerle amel et­ miştir. im am ların bu konuda farklı mi yar ve dakik öl­ 365


BAZI MÜŞKİL HADİSLER

çüleri vardır; ki bâzı dar görüşlüler b an lan kavrayamayabilirler، Sonra yazarm bu anlattıkları im am Ebu Hanife'nin sahih b ir hadisle karşılaştığı zaman herşeyden vazgeçip onunla amel ettiğine dair gelen rivayetlere ters düşmektedir. İbn-i Abdi'l Berr, «el-‫؛‬ntlka» adlı eserinde şöyle bir rivayette bulunur : «imam Ebu Hanife'ye b ir is i: «ihramİl kişi izar bulamazsa şalvar giyebilir mi?» diye sorar. O da «hayır izar giymesi lâzımdır» diye eevap verir. Adam «izan yok ki giysin» deyinee imam : «Şalvannı satsın onunla izar alsın» der. Bunun üzerine «Hz. Peygamber'in bir gün hutbede «ihramlı izar bulamazsa şalvar giysin» dediği kendisine nakledilir, im am : «Benim yanımda bu konuda Resulullah'tan gelen sahih bir hadis yoktur ki, onunla fetva verelim . Herkes işittiklerine göre b ir sonuca varır. Bizim a n ım ız d a da sahih olarak gelen «ihramİl şalvar giymesin» hadisi olduğu için işittiğimiz bu hadise göre bir netieeye varmış bulunuyoruz» deyinee kendişine : «Sen, Resulullah'a muhalefet mi ediyorsun?» denir. Bunun üzerine im am Ebu Hanife şöyle der ‫«ت‬Allah'ın bizi kendisiyle şereflendirip kurtardığı Resulullah'a muhalefet edene Allah lânet etsin»31 işte bu büyük im am a da yaraşan budur hakkında söylenen saçma ve bâtıl sözler değil. im am Ebu Hanife çoğu zaman bir görüş ortaya atmış, sonra sahih b ir hadis görünce bu göriişünden vazgeçmiştir. Yine ibn-i Abdi'l Berr «el Intika» da senedi ile Zuheyr b. Muaviye'den şunu nakleder ‫«ت‬Ebu Hanife'ye, KöJe'nin eman vermesi hususunda soru sordum. Şöyle d e d i: Eğer m üslüm anlarla beraber ravaşmıyorsa emâ31

s. 140.

366


SÜNNET MÜDAFAASI

m bâtıldır.» Bıınun üzerine ben : «Âsim el-Ahvel, Fudayl b. Yezid er-Rakkâşî'den bana şöyle n a k le tti: «Biz düş­ manı m uhasara altına almıştık içlerinde eman almış bi­ risi vardı kendilerine b ir ok atıldığı zaman «hani bize eman vermiştiniz» dediler. Biz de «size eman veren bir köledir» dedik onlar da «biz sizden kimin hür kimin köle olduğunu bilmiyoruz.» dediler. Biz bunun üzerine meseleyi Hz. Ömer'e yazdık. Hz. Ömer de «Köle nin emanına cevaz veriniz» diye bize yazılı olarak cevap verdi.» Bunu duyan Ebu Hanife sükut etti. Sonra on yıl Kûfe'den uzak kaldım. Tekrar döndüğümde Ebu Hanife ye giderek köle'nin eman verip veremeyeceğini sorduğumda bana Asım'ın hadisi ile cevap verdi. Binaenaleyh imamın sö­ zünden dönerek işittiği nakli delillere tabi olduğunu an­ ladım. O n a uzanan bütün tenkidler sahih rivayetlerle reddedilmiştir.» Şimdi de yazarın naklettiği şeyleri tartışm aya aça­ lım. Bir yerde şöyle diyor : «ibn-i Abdi'l Berr «el-İntika» da der k i : hadisçilerin büyük b ir kısmı ahâd haberle­ rin çoğunu reddettiği için Ebu Hanife yi ayıplamıştır. Çünkü O, âhad haberleri K ur'an ve diğer hadislere arzediyordu; bunlara ters düşenleri jjazz diye isimlendirerek reddediyordu.» Yazar bunun neresinden kendisine pay çıkarıyor bi­ lemiyorum. Usûl âlimlerine göre, hadisin senedi bâzen sahih olur, ancak râvileri kendisinden daha sahih râvilere muhalefet ettikleri için sahih olmaz ve şazz olarak bilinir. Şâyet bu sözler doğru ise geniş düşünmeyen, mutaassıb bâzı hadisçiler tarafından söylenmiştir. Başka bir nakil şöyle «es-Sevrı dedi ki :» Ebu Hanife bilgi alırken son derece titiz davranırdı, H aram lan he­ 367


BAZI MÜŞKlL HADÎSLER

lal kılm aktan son derece kaçınırdı, sika râvilerden gelen sahih hadisleri alır sonra da Hz. Peygamber'in fiilleri ve Küfe âlimlerine ulaşan şeylerle amel ederdi.» yazar bu­ raya kadar alıntı yapmış ve es-Sevrî'nin sözünün son kıs­ mını almamıştır. es-Sevri sözlerini şöyle bitirir : «Bazı­ ları Ebu Hanife'ye dil uzatm ıştır. Allah, bizi de onları da affetsin» Burada ne imamda bir eksikliğe ne de hadislerde bir çelişkiye işaret eden hiçbir şey yoktur. Nitekim es-Sevrî de O'nu karalayan rivayetlerin iftiradan başka bir şey ol­ madığını açıklamıştır. Bir başka yerde der k i : «Veki îbnu'l Cerrâh, Ebu Hanife'nin Resulullah'tan gelen 200 hadise muhalefet et­ tiğini gördüm» demiştir. el-Evzâî ise şöyle d e r : «Biz Ebu Hanife re y ile amel ettiği için O nu suçlamıyoruz hepimiz re y ile amel ederiz ancak biz, O'nu Hz. Peygamber'den kendisine hadis geldiği halde muhalefet ettiği için kını­ yoruz.» Ben derimki îm am Evzâî ye en güzel cevap biraz ön­ ce belirttiğim, Ebu Hanife'nin «Resulullah'm hadisleri­ ne muhalefet edene Allah lanet etsin» sözü ile, sahih bir hadis gördüğü zaman görüşlerinden vazgeçtiğine dair ge­ len rivayettir. Muhalefet etmiş olması hadisin delil olma­ ya uygun olup olmadığı veya başka sebeplerle görüş aynlığm dandır. Her ne olursa olsun yazarın tahrif ederek yaptığı bu nakiller, O nun maksadı olan âhad haberlerin kusurlu ve sadece zann ifade ettiklerine delil olmazlar. Tabi ki heva ve heveslerine göre birisinden dilediğini alıp, dilediğini terketmekle hiçbir yere varamaz. 368


SONNET MÜDAFAASI

DİL VE GRAMER BİLGİNLERİNE GÖRE HADİSLER Yazar 254. sayfada şöyle d iy o r: «Görüldüğü gibi ha­ disleri kabul yönünden İslâm âlimleri üç gruba ayrılmış­ lar : Kelamcılar ve usulcüler, fakihler ve hadisçiler. Şim­ di de araştırm am ızı tamamlamak için dil ve gramer bil­ ginlerinin hadislere bakış açılan üzerinde durm ak istiyo­ rum. Zira bunlar da dil ve gramer kaidelerini isbat sade­ dinde hadislere itibar etmemişlerdir.» C evap: 1 — Ebu Reyye, kelamcılar ve fakihlere göre hadisi anlatırken, hadisçilere göre hadisleri anlatm aya yanaş­ m am ıştır. Unuttu mu, yoksa kötü niyetinden dolayı ka­ sıtlı mı unuttu bilemiyorum. İnsaf ve emanet kurallanna riayet ederek hadisçilere göre de hadisleri ele alsaydı söy­ lediklerinin büyük bir kısmı çelişki arzederdi, um arım cevaplanm esnasında hadisçilere göre hadis ile, hadisleri toplayan, sahih ve zayıflan ayıran, hadis, hadis usulü, hadis ricâlinin tenkidi ve açıklamadık hiçbir hadis bırak­ mayan şerhleri ihtiva eden zengin b ir servet bırakan hadisçilerin övgüye değer çalışm alan (biraz da olsa) vuzuha kavuşmuştur. 2 — Yazar, dil ve gram er kâidelerinde hadislere iti­ bar etmeyenlerin bakış açılannı anlatırken abartm alar yapmıştır. Bundan maksadı m ana ile rivayetin dil ve gra­ m er bilginlerinin itibarına şâyan olmayacak derecede za­ rarlı olduğunu vurgulam aktır... İlm i güvenilirliği (!) onu sarf ve nahiv kurallannı isbat ederken hadisleri delil olarak getirenlerin bakış açı­ larını da anlatm aktan alıkoymuştur. Halbu ki, bunların


BAZI MÜŞKİL HADÎSLER

başında m eşhur «elfiyye» sahibi büyük tm am ibn-i Mâlik de vardır. Benimsediği görüşe yapışıp kalmış ve bütün nakilleri o yönde yapm ıştır. Bu insaflı, temiz karakterli bir araştırıcının k â n değildir*. DİL VE GRAMER KAİDELERİNE HADİSLERİ DELİL GETİRENLERİN GÖRÜŞLERİ Herşeyden önce okuyucularıma meselenin bir tek rüşle kesinlik kazanmadığını bilmelerini isterim. Kaide­ leri belirtmede, lafızları ortaya koymada hadislere itibar etmeyenlerin karşısında hadisleri bu gibi konularda hüc­ cet olarak kabul eden büyük im am lar da mevcuttur. Bu ikinci görüşü benimseyen bilginleri şöylece sıralamak m üm kündür : Allame ibn-i Mâlik (Ö. 672) Ailame ibn-i Hişam (761) (ki ibn-i Haldun bu zat hakkında şöyle de­ m iş tir: «Biz hâlâ mağribte, Mısır'da ibn-i Hişam adında SibeveyhTen daha iyi nahiv bilen bTFllil bilgininin çık tığını duyuyoruz.»), et-Teshil e serh yazan el-Bedra/ıL DemamTni, el-İktlraTTve bunun şerhi olan «el-Kifayetu'l Mutahaffiz»e şerh yazan Allâme ibnu't-Tayyib. Ayrıca elCevheri ibn-i Seyyid ibn-i Fâris, îbh-i Hârüf," ibn-i Cinni ve es-Süheyli de bu görüşü^desteklemişlerdir. H atta es-Süh e y li: et-Teshil'in şerhinde Ebu Hayyan, el-Cemel'in şerhinde «Ebu’l Haşan es-Sâni'den h~aşkâ~bu meseleye muhalefet eden dil bilgini olmamıştır.» der.

٠

Şimdi de el-Bedru’d-Demâminî’nin, şeyhi İbn-i Hal­ dun’un hadisleri dil konusunda delil olarak kabul etm e­ yenlerin görüşlerini reddi konusunda naklettiklerini ve söylediklerini aktaralım . ed-Demâmini, el-Muğnî’ye yazdı­ ğı haşiyede şöyle d e r : «Ebu Hayyan, dil konusunda gü­ venilmeyen râvilerin, m analarını değiştirerek rivayet et-


SÜNNET MÜDAFAASI

miş olmaları ihtimalinden hareketle gram er kaidelerim de delil olarak hadislere itibar etmemiştir. Çoğu kez ha­ dislerden delil getirdiği için ibn-i Mâlik e de itiraz etm iş­ tir. Üstadımız ibn-i Haldun bu görüşü reddederek şöyle d e r : «Hadisler gram er kaidelerinde katiyyet ifade etmeseler de zann-ı gâlip ifade ederler. Çünkü rivayette aslolan lafızları değiştirmemektir. Özellikle râviler arasında yaygın olan lafızları aynen tesbit edip alm aktır. Mâna ile rivayeti caiz görenler bunun evlâ olana muhalif olduğu­ nu itiraf etm işlerdir. Zann-ı gâlip bu gibi hükümlerde yeterlidir. H atta şerî hüküm lerde bile geçerlidir. Zâhire muhalif görünen ihtim al pek tesirli değildir. Ayrıca mâna ile rivayetin cevazı ile ilgili tartışm a sadece kitaplar da tedvin edilmeyen hadislerle^ ilgilidir. İbnu's-Saİah'm dediği gibi tedvin edıTen~HadisIer için geçerli değildir Hadis tedvini ise Arap clUı bozulmadan önce birinci asır da olmuştur. O nlannsöyledikleri gibi lafızların ”değişti ğini farzetsek yine de delil olarak alınabilir. Çünkü onlar değiştirirken delil olabilecek başka bir lafzı yerine koy­ m uşlardır ve daha sonra da tebdil edilen bu lafızlarla tedvin edilmiş ve manâTIe rivayet yasaklanmıştır. Böylece o konuda sağlam hüccetU larak kalmışttır.» ed-Demâ. minî «et-Teshil»in şerhinde de buna benzer şeyler yaz­ mıştır. Böylece gram er kaidelerine delil olarak hadislere iti­ bar edenlerin ince anlayışları açıklanmış oldu. Ayrıca böyle düşünenlerin azınlık değil çoğunluk olduğu da an­ laşıldı. el-Bedrud-Demamini ve TTstazı ibnTHaldunun bu açıklamalarından sonra söylenecek bir söz ya da ileri sürülecek bir delil kalmamıştır. ■ I

*mrnm

Um anm okuyucular da bizimle beraber Ebu Reyye’nin güvenilir bir araştırıcı olmadığını anlam ışlardır, Çün­ 371


BAZI MÜŞKlL HADİSLER

kü O, okuyucusuna ibn-i Mâlik ve îbn-i H aruf’tan baş­ ka hiç kimsenin hadisleri dil kurallarına delil olarak ka­ bul etmedikleri intibaını vermek istemiş ve öbür tarafı kapalı bırakm ıştır. Oysa hakikatin böyle olmadığı açık­ ça ortaya çıkmış şüphe ve kapalılık giderilmiştir. Daha önce geçen m ana ile rivayet bahsinde yazdıklarımız tek­ ra r hatırlanırsa, m ana ile rivayetin zaruret anında b ir ruhsat olup aslolanın lafzen rivayet olduğuna ve yazann iddia ettiği gibi, gerek dinî açıdan, gerekse de dil açı­ sından hiçbir zarara yol açmadığına kanaatleri artacaktır. SİHİR HADİSİ VE MUHAMMED ABDUH Yazar 259. sayfada imam Muhammed Abduh’un hadisçiler nezdinde derecesi ne olursa olsun, K ur’an, akıl ve m üsbet ilimle çelişen âhad haberleri kabul etmediği gö­ rüşüne yer vererek O’nun bu meyanda Lebid bin el-A’sem in Hz. Peygamber’e sihir yaptığını bildiren hadisi reddet­ tiğini belirtm iştir. Bunu yaparken de iki hususa dayan­ dığını söylemiştir. 1 — Hadis, âhad haberlerdendir Binaenaleyh akaid meselelerinde âhad haberler kabul edilmez. Hz. Peygamb er’in akimın sihirden etkilenm ekten masum oluşu itikâdi bir meseledir. Böyle b ir durum un nefyedilmesi zannî bilgilerle olmaz, ancak yakinî bilgi ile olabilir. 2 — Hadis, K ur’an âyetlerine terstir. Çünkü K ur’an O’nun sihirden etkilendiğini söyleyen m üşriklerin sözleri­ ni reddederek bu iddialarını şu şekilde çü rü tm ü ştü r.: «Zâlimler dediler k i : Siz sadece büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz. Sana nasıl misaller getiriyorlar bir bak onlar sapıtmışlardır. Yol bulamazlar.32» Seni dinledik­ 32 Furkan 8-9


SÜNNET MÜDAFAASI

leri zaman neye kulak verdiklerini ve gizli toplantıların­ da zâlimlerin, siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyor­ sunuz, dediklerini biz çok iyi biliriz. Sana nasıl misal­ ler verdiklerine bir bak. Bu yüzden sapmışlardır.33 3 — Hz. Peygamber’in yapmadığı bir şeyi yapıyor olarak hayallemesi caiz olsaydı; kendisine gelmeyen bir şeyi de geldi olarak hayallemesi veya kendisine nâzil ol­ mayan b ir şeyi nâzil oldu olarak hayallemesi de caiz olur­ du ki, bunun mümkün olmadığı, açıklamaya gerek ol­ mayacak kadar açıktır. Sihir hadisi ile ilgili olarak önce şu hususlan belirt­ mek istiyorum : 1 — Herşeyden önce hakikat şahıslarla bilinmez. Bi­ lakis şahıslar hakka göre, hakikat ile tanınır. İmam Mu­ hammed Abduh, bu konuda yeni değildir. Kendisinden önceki mutezili âlimlere tâbi olmuştur. Eğer yazar hakkı sadece şahsiyetlerle tanıyorsa karşısında olduğumuzu bil­ dirir ve O n a şöyle deriz : Sahih hadisle amel ederek onu reddetmemek akıl ve m ütevâtir nakle göre te vil etmek, selef ve halef ulemasının ekseriyeti tarafından kabul edil­ m iştir. Akıl, K ur an ve müsbet ilimle çeliştiğine dair ba­ sit bir şüpheden dolayı, hadisleri reddetm ek, hiçbir şe­ kilde ilmi araştırm a kaidelerine uymaz. Güvenilir sahih hadisler ikinci derecede akideyi ilgilendiren meselelerde kesinlik arzetmese de zann-ı galib ifade eder. Biz, Allah’ın varlığı ve tevhid gibi birinci derecede akidenin temeli olan meselelerde sadece k at’i ve yakin bildiren naslara itibar edildiğini inkar etmiyoruz. 33

Isra 47-48.

373


BAZI MÜŞKİL HADİSLER

îm am Muhammed Abduh, Sihir hadisini reddetm iş­ se O'ndan daha âlim, nakli ve aklî delilleri daha iyi bir­ leştiren el-Mâzeri Kâdi îyâz, ibn-i Teymiye, tb n u i Kay­ yım, ibn-i Kesir, Hafız ibn-i Haber ve Müfessir Âlusi gibi bir çok âlim de rivayet ve dirayet yönünden sahih olarak kabul etmişlerdir. Binaen aleyh sihir hadisini sahih gö­ renler : «Hz. Peygam berin başına gelen şeyin peygam­ berler için caiz olan ve her insanın ânz kaldığı b ir çeşit hastalık olduğunu, cismâni bir rahatsızlıktan başka bir şey olmadığını söylemişlerdir.» Hadisin bâzı varyantla­ rında «yapmadığı bâzı şeyleri yaptığını hayal ediyordu,» ifadelerine yer verilmiş ancak Sufyan b. Uyeyne'den gelen sahih rivayette bu hayalin akli b ir durum ile ilgili olma­ yıp bundan ne kastedildiği açıklanm ıştır : «Hz. Aişe'den gelen sözkonusu rivayette; «Resulullah’a sihir yapıldı, hatta kadınlara yaklaşmadığı halde yaklaştığım zannedi­ yordu.» denilmiştir. Süfyan, bunun sihrin en şiddetli çe­ şidi olduğunu belirtm iştir. Kâdi tyâz da bu konuda şöy­ le d e r : «Muhtemelen hadiste zikredilen hayalden kasıt şudur; yâni dinç hâlinden cimaa m uktedir olduğu hâlini anlıyor; ancak kadına yaklaştığı zaman sihirle bağlanan­ ların durum unda olduğu gibi böyle olmadığını farkediyordu.»34 îşte Süfyan b. Uyeyne'nin rivayeti ile Kâdi İyaz'ın şerhi bu hadis hakkında varılması gereken anlayıştır. Binaenaleyh bu takdirde hadisi reddedenlerin şüphesine sebep olan, Hz. Peygam berin ismeti ihlal edilmiş olmaz. 2 — Hadisin K u ran 1a muhalif olduğu doğru değil­ dir. M üşrikler «siz sadece sihirlenmiş bir adama tabi olu­ yorsunuz.» sözleriyle Hz. Peygam bere sihir yapıldı34

F e th u l Bari, c. 10, s. 186.

374


SÜNNET MÜDAFAASI

ğmı bir müddet değiştiğini sonra da şifa bulduğunu kast­ etmiyorlardı. Onlar, bununla yaptığı ve söylediği herşeyin hayal ve delilikten kaynaklandığını, O'na gelenin vahy olmadığını kastediyorlardı, gayeleri risaletini inkar et­ mek ve O'nun delirmiş olduğunu yaymaktı. Bu konuda­ ki âyetlere bakan herkes bunu açıkça anlayacaktır. Öy­ leyse gayeler ve mevzular farklı farklıdır. 3 — «Din dışı şeylerde, olmayan hadiseleri oldu gibi hayallemesi caiz olsaydı; dini işlerde de bu caiz olurdu» sözleri de doğru değildir. Daha önce de açıkladığımız gibi hadisten anlaşıldığına göre sihrin etkisi, aklında değil, cisminde baş göstermiştir. Rivayetin söylediklerine de­ lalet ettiğini kabul etsek yine sözleri yanlıştır. Zira vahy ve peygamberlik işlerini dünya işlerine kıyaslamak yan­ lış bir mukayesedir (kıyas ma'al farık). Çünkü Hz. Pey­ gamber dini işler açısından, hata, tağyir ve tedbîlden mâsumdur. Dünya işlerinde ise mâsum değildir. Peygam­ berim iki veçhesi vardır Birisi insan oluşu diğeri resül oluşu. Birinci veçhesine göre yani insan olması hasebiy­ le, sair insanlar için caiz olan O nun için de caizdir, sihir de buna dahildir. İkinci veçhesi yani peygamber olması itibarıyla masum olduğu için, risaleti ihlal edecek durum ­ lar mümkün değildir. Sonra bu hadisi reddedenler Kurian’da Hz. Musa'ya nisbet edilen sihirbazların ip ve âsâlarını, koşan yılanlar olarak hayallemesine ne diyecek­ ler? Mütevâtir Kurian'ı da mı reddedecekler? Kurian'da sabit olan şeyleri kabul ettiklerine göre Musa (a.s.) kıs­ sasındaki tahayyülü ismete munafi addetmezlerken, ne oluyor da sihir hadisindeki tahayyülü ismete munafi sa­ yıyorlar? Allah Teâla, insanlar peygamberleri uluhiyet m aka­ mına çıkarm asınlar ve onların da kendileri gibi bir insan 375


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

olduğunu bilsinler diye, onlan m uhtelif musibetlerle im­ tihan etmeyi dilemiştir; böylece onların din ve risâleti tebliğ etmek uğruna katlandıkları musibetlerle Allah'ın indindeki m akam ları yücelir ve sevapları artar. Ben, aklî ve nakli delilleri te'if eden âlimlerin gö­ rüşlerini serdederek sözü uzatmak istemiyorum sadece iki nakille yetinmek istiyorum : 1 — İmam el-Mâzerî der ki : «Bâzı bidât ehli, nü­ büvvet makamını çiğniyor gerekçesiyle bu hadisi reddet­ mişlerdir. Hadisten şüphe duyarak; onun ifade ettiği ma­ naya götüren her şeyin bâtıl olduğunu söylem işlerdiı. İd­ dialarına göre, «bunu caiz görmek peygamberlerin ge­ tirdikleri şeriatlere güvensizlik meydana getirir. Çünkü Cebrail'i görmediği halde gördüğünü, kendisine vahyedilmediği halde vahyedildiğini hayallediği ihtimalini de be­ raber getirir.» Bütün bunlar doğru değildir. Çünkü Hz. Peygam berin Allah'tan yaptığı tebligat konusunda sıdk üzere olduğu ve bu hususta mâsum olduğu delillerle sâbittir. Mucizeler O'nun sıdk üzere olduğunu doğrulamış­ tır. Bunun hilâfına bir delili mümkün saymak bâtıldır. Peygamber'in kendisi için gönderilmediği, risâlet ile ala­ kası olmayan dünyevi meselelere gelince, insanın arız ol­ duğu şeyler O'nun için de caizdir. Mesela hastalık gibi, öyleyse dini işlerde mâsum olduğu halde, dünyevi bir işi hakikatte olmayan şekliyle hayal etmesi uzak değildir. Bâ, zılan hadisten maksadın hanımlarıyla birleşmediği halde birleştiğini hayallediği olduğunu söylemişlerdir. Çoğu ke­ re uykuda bile insan öyle görebiliyor öyleyse uyanıkken de böyle hayallemiş olması uzak bir ihtim al değildir.35 35

Fethu’l Bâr^ c. 1، s. 185.

376


SÜNNET MÜDAFAASI

2 — im am ibnu'l Kayyım, Hz. Peygam bere sihir yapıldığını ifade eden hadisleri zikrettikten sonra şöy­ le d e r : «Bu hadis hadisçiler nezdinde kabul görmüş ve sıhhatinde ihtilaf edilmeyen sabit bir hadistir. Ancak bir çok kelamcı garip görmüş ve şiddetle redderek yalanla­ mışlardır, hatta bâzılan bu konuda m üstakil eserler te'lif ederek —«râvi— Hişam b. Urve'ye yüklenmiş ve O'nun hakkında söyledikleri en güzel söz O hata etmiş, durum u karıştırm ıştır, yoksa böyle bir şey filvakıa olmamıştır.» ifadesidir. Bunlara göre : Hz. Peygamber'in büyülenmesi doğru değildir. Zira o zaman kâfirlerin «... siz ancak büyülenmiş bir insana uyuyorsunuz.» sözleri doğrulan­ mış olur... Yine bunlar derler ki, peygamberlerin büyü­ lenmeleri caiz değildir. Çünkü bu, Allah'ın onları himaye edip koruduğuna munafidir. Ehl-i ilmin yanında yanında bunların da söyledikleri bu ifadelerdir. Çünkü Hişam, insanların en âlimi ve gü­ veniliridir. im am lardan hiçbirisi hadislerini reddetmeyi gerektirecek bir kusur bulmamıştır, bu kelamcılarm işi değildir. Hişam'dan başkası da bu hadisi Hz. Aişe'den rivâyet etmiştir. Buhari ve Müslim sahih olduğunda ittifak etmiş ve hiç kimse bu hadisin aleyhine bir kelime söylememiş­ tir. Kıssa, tefsir, hadis tarih ve fıkıh ehlince m eşhur­ dur. Bunlar, Resulullah'm hallerini ve başına gelenleri kelamcılardan daha iyi bilirler. İbnu'l Kayyım sözlerine de­ vamla : «Hz. Peygamber'e isabet eden sihir anzi olan bir hastalıktı. Allah ona şifa verdi. Bu da hiçbir yön­ den ayıp veya bir eksiklik değildir. Peygamberler has­ talanırlar ve bayılırlar da; nitekim Hz. Peygamber hasta­ lığında bayılmış, ayaklan sürçerek düşmüş ve şakaklan 877


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

yarılm ıştır. Bu, O nun Allah indindeki şeref ve derecesini yücelten m usibetlerdendir. Peygamberler en çok belaya maruz kalan kimselerdir. Annesiyle im tihandan tutun da ölüm, dövülmek, sövülmek ve hapsedilmek şekillerine ka­ dar imtihan edilmişlerdir. Öyleyse Hz. Peygamberim bâ­ zı düşmanları tarafından büyülenerek im tihan edilmesi yeni bir şey değildir. Nitekim kendisine taş atılmış ve yaralanmış, secdede iken üzerine deve işkembesi atılmış ve bu şekillerde de im tihan edilmiştir. Bunlar, O nun için bir ayıp veya eksiklik değildir. Bilakis Allah indin­ deki derecelerinin yüksekliğine ve kemâline delalet eder.» İbnu'l Kayyım daha sonra bu hadisi reddedenlerin bizim de belirttiğimiz şüphelerine cevaplar verir.36 Burada Ebu Reyye nin yüzeysel araştırm asına bir örnek daha vermek istiyorum : 261. sayfada şöyle d e r: «İmam Muhammed Abduh, bu şekilde Garanik kıssası, Zeyneb binti Cahş hadisi ve burada belirtmediğimiz birçok itikadı ve itikâdi olma­ yan hadisleri reddetmiştir.» İşte bu söz, yazarın ne kadar yüzeysel bir araştırıcı ve yetersiz bilgi sahibi olduğunu gösterir. (Bir defa) Ga­ ranik hadisesi güvenilir ehl-i hadisin de işaret ettiği gibi bâtıl ve uydurm a bir haberdir. İmam Abduh, doğmadan asırlar önce reddedilm iştir. Muhammed A bduhün yap­ tığı tek şey bunu bâtıl gören Kâdı îyaz ve benzerleri gibi ilim ehlinden nakiller yaparak gene kendi güzel üslubuy­ la açıklamasıdır. Sadece bâzı izafelerde bulunm uştur. Ay­ nı şekilde Zeyneb bint-i Cahş hadisi de hadis ehl-i nezdinde mevzudur. Hâfız îbn-i Hacer, Fethu'l B âri’de, uzun 36

et-Tefsinı’I Kayyım, s. 564-572. 37 B


SÜNNET MÜDAFAASI

uzun üzerinde durmuş ve asimin olmadığım izah etm iş­ tir. îm am Abduh, eskilerin sözlerini güzel bir şekilde ak­ tarm adan öteye geçmemiştir. Yazarın haksız yere, dil, uzattığı ve doğrudan uzaklaştığı açığa çıkmıştır. 261 ve 262. sayfalarda, Muhammed Reşit Rıza'dan bâzı nakillerde bulunur. Bu nakillerde bâzı serzeniş ve m uâhazalar vardır. Dikkatli bir okuyucu önceki bölüm­ lerde yazdıklarımız içersinde bu serzenişlere cevabı bu­ lacaktır. Biz, hakkı kişilerle tanıyanlardan değiliz. Kişiler ancak hakk'(m ölçüleriyle) tanınırlar. Bilhassa (asrımız­ da) onların gördükleri hadis ilmini biz de tahsil ettik, on­ ların aklı varsa bizim de aklımız var araştırm ada edin­ diğimiz metod, delilsiz hiçkimsenin sözlerini kabul et­ memek ve reddetmemektedir. MÜTEVÂTİR HADİSLERİ REDDETMESİ VE HÂFIZ İBN-İ HACER'E İFTİRASI Yazar 262. sayfada «Mütevatir hadis yoktur» başlığı altında şunları y azıy o r: «Mütevatir hadis oldukça az­ dır... Bâzıları «Her kim bana bir yalan isnad ederse ce­ hennemdeki yerini hazırlasın» hadisi ile havz-i Kevser ve birkaç hadisten başka lafzen m ütevatir hiçbir hadisin ol­ madığı kanaatindedir...» Biraz sönra dipnotta; «Biz 41. sayfada İbn-i Hacer'in yukarıda (manasını verdiğimiz) hadisin m ütevatir olduğu görüşünü reddettiğini naklet­ tik .٠ der. Havz-ı Kevser ile ilgili hadisin metni üzerinde yorum yapmış ve alay ederek : «îşte hadisçilerin mütevâtir dediğine bir öm ekdir» (ifadesiyle sözlerini bitirir.) C evap: 1 — Mütevatir lafzı ve mânevi olmak üzere iki kıs­ ma ayrılır. Birinci kısmı az ikinci kısmı çoktur. 379


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

2 — Sözkonusu hadisin m ütevatir olmadığı görüşü­ nü Hafız ibn-i Hacer'e nisbet etmesi O’na bir iftiradır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Hâfız İbn-i Hacer, baş­ kalarına ait bu görüşü almış ve reddetm iştir. Aynı şey başka hadisler için de sözkonusudur. Fakat yazar Hâfız ibn-i Hacer’e mal ederek, emanete ihanet etm iştir, kitabı b u tü r hıyânetlerle doludur. 3 — Havz(-ı Kevser) ile ilgili naklettiği rivayetin la­ fızları üzerinde durm ak istemiyorum. Buharî, Sahih’inde Abdullah b. Amr b. Âs tarikiyle Hz. Peygamber’in şöyle dediğini nakletm iştir.: «Benim havzım bir aylık yol genişliğindedir. Suyu sütten beyazdır. Kokusu miskten da­ ha güzeldir. Taslan gökteki yıldızlar gibi, O’nun suyunu içen ebediyyen kanmaz.»37 Müslim de aynı lafızlarla rivâyet etmiştir.38 Hadis farklı varyantlarla birçok sahabi tarafından rivayet edilmiştir. el-Kâdi (îyaz) el-Kurtubi, Hâfız ibn-i Hacer ve başkalarının belirttiği gibi ha­ dis, m ütevatirdir. Hâfız ibn-i Hacer Fethu’l Bâri’de bu hususda şöyle d e r : «el-Kurtubi «el-Mufhim» adlı ese­ rinde Kâdı îyaz’a uyarak şöyle der : H er mükellefin, Allah tarafından Hz. Peygam bere tam am ı gözönünde bulun­ durulduğu zaman, kati bilgi ifade eden m eşhur hadis­ lerde ismi, sıfatları ve şarabı (içecek) sarahaten belirti­ len bir havuz'un tahsis edildiğini bilmesi ve inanması vaciptir. Çünkü 20 küsuru Buharî ve Müslim'de olmak üzere otuz küsur sahabi tarafından rivayet edilmiştir. Gerisi, Buharî ve Müslim’in dışında rivayet yönünden m eşhur ve sahih olarak rivâyet edilmiştir. Sahabeden de onlar kadar tâbii rivayet etm iştir. Onlardan sonra da iki 37 Buhari K. Rikak 53. 38 Müslim (Nevevi Şerhi ile), s. 15 ,s. 53-56.

380


SÜNNET MÜDAFAASI

katı naklederek devam etmiş ve günümüze kadar gel­ m iştir. Ehl-i sünnetin selef ve halef uleması hadis üze­ rinde icma etm iştir. Sâdece ehl-i bidâtten b ir taife, za­ hiri manasmı çevirerek reddetm işlerdir. Bunlar aklen za­ hiri m anasını çevirmeye ve te v il etmeye gerek olmadığı halde, tev'ilinde ileri gitmişlerdir. Binaenaleyh mânasını tahrif eden selefin icmâma karşı çıkmış ve Halef imam­ larının görüşlerinden ayrılm ıştır.»39 İbn-i Hacer daha sonra bu hadisi Haricilerin ve bâzı mutezililerin reddet­ tiğine yer verir. Hâfız ibn-i Hacer daha sonra bu hadisi Haricilerin ve bâzı mutezililerin reddettiğine yer verir. Hâfız ibn-i Hacer, bu hadisin bütün varyantlarını ve sahabeden rivayet edenleri tetkik etmiş ve elliden fazla sahabiden geldiğini ortaya koymuştur. Bu meyanda o şöyle d e r: «Ebu Hureyre, Enes b. Mâlik, ibn-i Abbas, Ebu Said ve Abdullah b. Amr gibi b ir çok sahabi hadisi bâzı fazlalıklarla rivayet etmişlerdir. Bunların rivâyet et­ tikleri hadislerin bir kısmı, sâdece havz’m varlığını ifa­ de eder, bir kısmı havzın sıfatlarını ve kimlere nasib ola­ cağını belirtirken b ir kısmı da kim lerin oradan kovulacağına yer verir. Buharî'nin bu ،babta yer verdiği hadis­ ler de böyledir. 19 farklı varyantı m evcuttur. Muteahhirinden bâzı âlim lerin seksen sahabiden geldiğini tesbit et­ tiklerini öğrenmiş bulunuyoruz.» Mütevatir, ehl-i ilmin icmaıyla sölyeyene nisbetle yakin ve katiyyet ifade eder. Ebu Reyye ve O’nun gibi bu hadisleri inkar edenlerin, Hz. Peygamber’den m ütevâtir olarak gelen haberleri reddetmenin ve onunla alay et­ 39

Fethu'l B iri, c 1, s. 383.

381


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

menin hükm ü konusunda görüşleri nedir acaba, O’na göre iman ve küfür yönünden durum larının ne olduğu görü­ lebilir? EBU REYYE’NİN KÖTÜLÜKLERE YER VERİP İYİLİKLERİ GİZLEMESİ Ebu Reyye, kitabının 269. sayfasından itibaren meş­ hur hadis kitaplarından bahseder. Her kitabın yazarının kısa b ir hal tercemesine, her kitabın hadis kitapları ara­ sındaki konumuna değinir. Anladığım kadarıyla yazar bu konulan işlerken güzel yönlerinden çok kusurlu yönle­ rini vermeye itina göstermiştir. Bunu da gerçekleştirmek için inceleme ve araştırm aya tâbi tutm adan şundan bun­ dan rivâyet avına çıkar. Kitabını, telif gayesi olan, hadis ve muhaddislerin değerini düşüren, o n lan rivayet ettik­ lerini düşünmeyen, sâdece birer bilgi hammalı oldukları­ nı gösteren her rivayete yer verir. Oysa hakkı arayan ve gayesi hak olan bir araştırıcıya yaraşan, rivayetleri öl­ çüp biçmek ve aralarını mukayese ederek sened ve me­ tin yönünden ya da akıl ve nakil bakım ından tercihe şa­ yan olanları seçmektir. Yoksa gözleri sadece kusurlara açmak ve iyilikleri, güzellikleri görmemezlikten gelmek değildir. Çünkü böyle yapmak adalet sahibi olmayan araş­ tırıcıların karıdır. Böylelerinin hakka ve doğruya ulaşm a­ ları oldukça zordur. Şimdi yapacağım nakiller bu sözlerimizi doğrulaya­ caktır, bizzat görmek, işitmek gibi değildir. 273. sayfada «ibn-i Main’in imam Mâlik’i Tenkidi» başlığı altında Yahya ibn-i Main, «İmam Mâlik hadis ehli değildir rey ehlindendir» sözünü, ayrıca el-Leys b. Sâd’m «imam M âlike yetmiş m esele saydım hepsi sünnete muhâlifti, O da bunu kabul etti» sözünü nakleder.


SÜNNET MÜDAFAASI

Biraz önce söylediklerimize en güzel delil b u d u r : İmam Mâlik kadar, ulemanın büyüklüğünde ittifak ettiği başka bir imam hemen hemen mevcut değildir. An­ cak yazar, îm am Mâlik hakkında bütün âlimlerin övgü­ lerini bırakarak heybesinden sâdece bu iki nakli veriyor. Mağribli Hâfız îm am ibn-i Abdi'l B err'in «el-intika fi fedailis-Selaseti’l Eimmeti'l Fukaha» adlı eserine m üra­ caat ettim. Gördüm ki on küsur sayfayı Süfyan b. Uyeyne, Şu'be, ibnu'l Haccac, eş-Şâfiî, Ahmed b. Hanbel, Abdurrahman b. Mehdi ve Muhammed b. Hasen gibi imamların, imam Malik e yaptıkları övgülere ayırmıştır.40 îbn-i Main'den yaptığı rivâyet, ibn-i Abd'l Berr gibi güvenilir âlimlerin naklettikleri Yahya b. Main'in îm am Mâlik e övgülerini ihtiva eden haberlere terstir. îbn-i Ab­ di'l Berr kendi isnadıyla ibn-i Main'in şöyle dediğini nak­ leder : «Nafi'in Eyyub ve Abdullah b. Ömer'den naklet­ tiği rivayetleri alanların en güveniliri îm am Malik'tir. İbn-i Ebi Meryem Yahya b. Main'e «senin katında el-Leys mi yüksek yoksa Malik mi?» diye sorar. îbn-i Main «Ma­ lik» diye cevap verir. Yine ibn-i Main, Mâlik hakkında şöyle der : «Mâlik, Allah'ın m ahlukatına olan hüccetlerindendir.» ibn-i Main'e uygun düşen de bunlardır. Farzedelim ki yazarın ibn-i Main'den naklettiği rivayet doğru olmuş olsun; bir araştırıcı olarak yazara düşen her iki­ sini de naklederek mukayese etmektir. En azından ikisi­ ni belirtip bir tarafı tutm aktır. Ta ki okuyucular duru­ mu iyice anlasınlar. Sonra ibn-i Mâin'in, îm am Mâlik hakkında «O, hadis ehli değildir» sözü nasıl doğru ola­ bilir. O'nun kitabı el-Muvatta bugün elimizdedir. Birçok 40 el-întika, s. 18-32.

383


BAZI MÜŞKtL HADÎSLER

hadisci katında rivayet ettiği m erfu hadisler Buharî ve Müslim mesabesindedir. Bakm İmam Şâfii, O'nun hak­ kında ne d iy o r: Mâlik’ten sana b ir hadis gelirse iki elin­ le sarıl» Başka b ir rivayette «sana bir haber gelirse, Mâlik'ten ise yıldız gibidir.»41 el-Leys b. Sâd’m sözüne gelince, burada Mâlik’e yö­ nelik herhangi bir kusur yoktur. Zira hadislere muhâlefet inat ve kibirden dolayı olursa o zaman bir kusur teş­ kil eder. Fakat içtihad ve delil yönünden muhalefet edi­ lirse değil. H er imama bütün hadislerin ulaşmış olması şart olmadığı gibi, im am ların her hadisle amel etmesi de şart değildir. Çünkü gördükleri hadis mensuh olabilir, ya da b ir konuya has veya mukayyed olabilir. Bunun gibi birçok sebeplerle tercih edilmemiş olabilir. BUHARI VE İBN-İ HACER’E İFTİRASI

274. sayfada «Buhari, m âna ile rivayet ederdi» baş­ lığı altında Hatib Bağdadi'nin «Taıih-i Bağdad» adlı ese­ rinde, B uharî’den naklettiği şu söze yer v e r ir : «Nice h a­ disleri, Basra’da işttim Şam ’da yazdım, nicelerini de Şam’da duydum M ısır'da yazdım» Kendisine «hadisleri aynen tamamını mı» diye sorulduğunda sükut etm iştir. İbn-i H a c e r: «Buharî’deki nadirattan birisi de Hz. Peygamber e sihir yapıldığını bildiren hadiste olduğu gibi b ir tek isnadla tam olarak iki farklı lafızla rivayet et­ mesidir.» Buhari m âna ile rivâyeti caiz görenlerdendir. Ancak B uharî’nin bu sözünde mâna ile rivâyete delalet edecek hiçbir şey yoktur. Bu sözden anlaşılan tek şey bir şeyi 41

e l-în tik a , s. 23.

384


SÜNNET MÜDAFAASI

işittiği zaman ona uygun bir yer, bölüm bulmadan yaz­ mıyor oluşudur. Kendisine sorulan soruyu sükutla kar­ şılaması, O nun m âna ile rivayet ettiğine delil olmaz. Ol­ sa olsa hadisin sadece bir kısmına yer vererek ihtisar etmiş olmasına delalet eder. Nitekim, kitabındaki me­ todu da böyledir. Bir tek hadisi bölerek (Takt'i) her babta uygun olan bölümüne yer vermiştir. Hâfız ibn-i Hacer'den yaptığı nakilin ise uzaktan yakından m âna ile rivayete dair hiçbir alakası yoktur. îbn-i Hacer'in böyle bir maksadı yoktur. Bunu sihir hadisi münasebetiyle söy­ lemiştir. Çünkü Buhari, bir defa O'nu İbrahim b. Musa'­ dan «bir gece ya da bir gündüz» diyerek tereddütlü ola­ rak rivayet etmiş; diğerinde ise aynı şahıstan «birgün» diye tereddütsüz olarak rivayet etm iştir. îbn-i Hacer, ön­ ce şüphenin Buharî'den kaynaklandığını zannetmiş daha sonra bunun Buharî'nin şeyhinin şeyhi İsa b. Yunus'tan ne'şet ettiğini anlam ışttır. îk i rivayete yer verip şüphenin Buharî'den kaynaklanmadığını belirttikten sonra aynen şöyle der : «Kesinlik ifade eden ikinci rivayetten anlaşılı­ yor ki, Buharî'nin şeyhi İbrahim b. Musa bir defa cezm sigasıyla bir defa da tereddütlü olarak rivayet etm iştir. Bu konuda zikredeceğim ihtilaf da bunu teyid eder. Bu­ h a r î'n in bir hadisi tam olarak bir isnad ve iki lafızla ri­ vayet etmesi nadirattandır.»42 Görüldüğü gibi yazar sözü rastgele araştırm adan al­ mış ve hem Buharî'ye hem de ibn-i Hacer e iftira et­ miştir. Yazar 274. sayfada «Buharî'nin, kitabı henüz müs­ vedde iken ölmesi» başlığına yer verir. Daha sonra yine îbn-i Hacer'in F e th u l Bâri'sinden konu ile ilgili nakiller 42 Fethu’l Bari, c. 1, s. 188.

386


BAZI MÜŞKlL HADÎSLER

yapar ki, hiçbirisi bu başlığa ve arkasındaki maksada şehadet etmez. Yazarın, böyle bir başlık atm aktan m ak­ sadı, bilmeyenlere Buharî'nin, kitabı müsvedde hâlinde iken öldüğünü daha sonra başkalarının temize çektiğini, bunların da gereken itinayı göstermedikleri intibaını ver­ mektir. Bütün bunları güvenilir hadis kitaplarına şüphe düşürmek için yapmıştır. Oysa gerçek şu ki, Buharî, kitabını temize çekip son derece güzel şeklini verdikten sonra vefat etm iştir. Hâfız ibn-i Hacer'den yaptığı nakil, Buharî'nin temize çek­ tiği bab başlıkları ile ilgilidir. Yani o bazı bablar altın­ da hiçbir hadise yer vermezken, bazı hadisleri de zikret­ miş ancak başlık koymamıştır. Yazarın yer verdiği bu na­ kil, Sahih-i Buharî'nin, bir asılda yazılı olduğuna delili­ dir. Ebu îshak el-Müstemli şöyle der : «Ben Sahih-i Buharî'yi, Buharî'nin arkadaşı Muhammed b. Yusuf el-Ferbevî nin yanındaki asla göre istinsah ettim, bazı şeylerin tamamlanmadığını gördüm (bu eksiklerden birisi) bazı başlıklar altında hadis yokken bazı hadislerin de başlığı­ nın olmaması idi. Bunun üzerine bir kısmını diğer kısmı­ na iliştirdik.» Ebu Cafer Mah? 0"id b. Ömer el-Ukeylî'nin şu sözü B uharî’nin, kitabın، yazıp hadis imamlarına arz etme­ den, ölmediğine en büyük d elild ir.: «Bubari kitabını te'- ‫؛‬ lif ettikten sonra Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main ve -Ali b. el-Medini gibi imamlara arzetti. Onlar da dört ha­ dis hariç hepsinin sahih olduğuna şehadet ettiler.» Ukavli bu sözün bizzat Buharî'ye ait olduğunu nakleder. el-Ferbevî nin şöyle dediğTnakledilmiştir. «Buharî; gusledip iki rekat namaz kılmadan kitabım a hiçbir hadisi yazmadım dedi.» Bunun başlıca sebebi ilmi bir içtihada varmak ve akli bir araştırm a yapmak için kalbi güvenle birlikte


SÜNNET MÜDAFAASI

rûhî ilhamı da hasıl kılm aktır. B uharî’nin son derece sa­ hih b ir hadis kitabı, meydana getirmek amacıyle hadisleri elemek ve seçmek için gösterdiği gayretin en güzel delili kitabım daki altıyüzbin r î’nin kendi kitabını b ir çok talebesine rivayet ettikten sonra vefat ettiği m eşhurdur. Nitekim bugün elimizde olan şekliyle bütün hadislerini ihtiva ederek asıl nüshasından istinsah etmek için, bu talebeleri yarışm ıştır. ٠٢٠

.

' —■‫؟‬E,-

CERH VE TADIL İMAMLARININ İHTİLAFLARI 286. sayfada Ahmed Emin'den alıntılar yapmıştır. Özet olarak: cerh ve tâdil imamlarının, cerh ve tâdil kai­ delerinde açıkça ihtilaf etmeleri, bunların sebepleri, bâzılarınm çok sıkı davranarak devlet ricâli ile ilişkisi olan­ ların hadislerini kabul etmedikleri, bazılarının çok vakur bir tavır takınarak b ir mizahta bulunan kimsenin hadis­ lerini reddettikleri, bunlara binaen şahıslar hakkında çok ihtilaf ettiklerine dairdir. Buna örnek olarak da ibn-i Abbas'ın azadlı kölesi İkrim e verilir. Çünkü dünyayı hadis ve tefsirle doldurduğu halde, «bazıları yalancılık ve ha­ rici görüşler taşımak, kralların hediyelerini kabul etm ek­ le suçladıkları halde, yalanlarından birçok şey rivâyet et­ tiler.» Sözlerini şöyle b itir ir : «Nitekim Buharî, îkrim e'nin sıdkma kail olmuş ve Sahih'inde ondan birçok hadis rivayet ederken Müslim, kizbine kanaat getirmiş ve Hac bahsinde Said b. Cubeyr'in bir hadisine takviye babında getirdiği bir hadis hariç, hiçbir rivayetine yer verme­ miştir.» Bu sözlerin bir kısmı doğru, bir kısmı yanlıştır. Ha~ dişçilerin cerh ve tadil sebeplerinde ihtilaf ettikleri 387


BAZI MÜŞKIL HADÎSLER

rudur. Ancak bu ihtilafı rical hakkında hüküm vermeye vesile edinmek yanlıştır. Onlar bazı sebeplerde ihtilaf etmişlerse de, ekseriyetinde ittifak halindedirler. Scnra neden cerh konusunda katı davrananlar kınanıyor ki? Bu, rivayette son derece ihtiyatlı davranmaya götürür, zararlı bir şey değildir. Eğer muhaddisler bu konuda gevşek davransalardı, onların başına ilk kalkan, bundan dolayı kalkardı. Bu konuda hakikati öğrenmek isteyenler ibn-i Hacer’in Fethu’l Bâr¡ mukaddimesine bakabilirler.43 îhn-i Hacer, bu mukaddimesinde, îkrim e'nin lehinde ve aleyhinde söylenenlere yer verdikten sonra buradaki yalandan maksadın hata olduğunu açıklar. «Çünkü hicaz ehlinin dilinde yalan, her türlü hata anlam ında kullanılırdı.» der. Bunun en güzel d e lili: «Şay،‫؛‬t Kizbden m aksat yalan olsaydı Müslim o b ir hadisine de yer vermezdi. Yalan, sahibinden rivayeti haram kılar ki, m uhaddisler bu hususta ittifak etm işlerdir. Hâfız ibn-i Hacer, İkrim e’ye dil uzatanlara, birblr cevap verdikten sonra, özet olarak onun sika oldu^m u, Buhari’nin sika saymasının bunun için yeterli olduğunu bildirir. Fazla m âlum at edinmek isteyenler, rical tenkidi konusunda hatalı b ir araştırm anın nasıl yapıldığını görmek için Fethu’l Bâr،’nin mukaddimeşine m üracaat edebilirler.44 REŞİT RIZA NIN SÖZLERİNİ ^ ‫اﺳﻢ‬ YORUMLAMASI

1‫و‬

Yazar 277-279. sayfalarında Reşit Rıza’nın sözlerini nakletm iştir. Bu sözlerin de bir kısmı yanlıştır. Herşeyden önce biz şahıslara kul olmayız. Nerede olursa olsun 43 bkz. c . 111 ‫ ه‬, ‫ﺀ‬. 44 c. 2. s. 1*8-152


SÜNNET MÜDAFAASI

ancak H akk'a boyun eğeriz. Bu noktada yazara îm am Mâlik’in şu sözünü hatırlatm akta yarar görüyorum .: «Şu kabrin —Hz. ?eygam ber’in türbesini göstererek— sahibi hariç herkesin görüşleri hem alınır hem de reddedilir.» Ayrıca Reşit Rıza'nın sözleri, yazann maksadı olan hadislere ve Sahih-i B uhaıl’deki hadislere dil uzatmaya yönelik değildir. Binaenaleyh o, B uhari’de âlimlerin târii ettikleri tarzda uydurma hadislerin mevcudiyyetini kabul etm em iştir. İbaresi aynen şö y led ir: «Hadis ilminde mevzu hadise getirilen tarif doğrultusunda B uhari’de mevzu hadislerin varlığını savunan görüş yanlıştır. Hiç kimse de bunu isbatlayamaz; ancak çok az hadisler var ki metni vaz âlameti olarak sayılan şeylerden hâli değ ild ir.»

Az olduğu söylenen bu hatlisler üzerinde derin bir inceleme ve araştırm a yapıldığı zaman bunun da yanlış olduğunun ortaya çıkacağını belirtm ek isterim. Reşit Rıza’nın sözleri arasında örnek olarak yer verdiği, sihir ve sinek hadisleri hakkındaki hakikati daha önce belirtmiştik. BENİ KURAYZA'DA NAMAZ HABİSİ 284. sayfada Buhari ve Müslim'in ittifak ettiği hadişlere örnek olarak Hz. ?eygam ber’in, Hendek savaşı günü «hiç kimse Ben-i K urayza’ya varm adan ikindi namazını kılmasın» hadisine yer verir, b ir başka varyantında ise öğle namazı olarak geçer. Balla önce bu konunun gerçek yönünü izah ettik, yazar burada Hâfız ibn-i Hacer'in sözlerini tahrif ederek gereği gibi anlamam ıştır.

:‫وص‬


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

EBU REYYE'YE GÖRE BUHARÎ VE MÜSLİM 290-291. sayfalarında Ebu Reyye, şunları yazıyor: «Görüldüğü gibi hadisçiler Buharî ve Müslim'in birçok rivayetini illetli bulm uşlardır. Ibn-i Hacer'in Buharî Şerhi ile Müslim'in Nevevi şerhine baktığımızda bir çok müşkil ile karşılaşıyoruz. Bu müşkilleri içeren m üteaddid eser­ ler yazılmıştır. Sahih diye isimlendirdikleri Buharî ve Müslim bütün bu illet ve tenkidlere maruz kalmış ve bü­ tün bunlar söylenmişse —bunlardan başka bazı israili ve manayı hatalı naklettikleri rivayetlerle dolu olduğunu bir tarafa bırak— o zaman Buharî ve Müslim'in dışındaki hadis kitaplarının nasıl olduğunu tahm in et. Müsnedleri söylemiyorum Zira bunlardaki hadislerin güvenilir tarafı yoktur. Selin önündeki çer çöp gibi hiçbir konuda itimad edilmez.» Cevap ‫؛‬ Görüldüğü gibi yazar okuyucuya bırakın sair hadis kitaplarını ve Müsned'leri, Buharî ve Müslim'in dahi za­ yıf ve mevzu hadislerle dolu olduğu intibaını vermek için demegoji ve saptırm alara başvurm uştur. Bunlar yeni şey­ ler değildir. Biz, Darekutnî ve başkalarının bazı hadis­ lerini tenkid ettiklerini biliyoruz. Ancak bu, o hadislerin zayıf veya uydurm a olduğu manasına gelmez. Binaen­ aleyh (ed-Dârekutni) Buharî ve Müslim'in kitaplarında gerekli gördükleri yüksek sıhhat derecelerini düşürdük­ leri hadisleri tenkid etm iştir, ibn-i Hacer Fethu'I Bâri mukaddimesinde, İm am Nevevi de Müslim şerhinde ten­ kid eden bu hadisler konusunda b ir b ir cevap vermişler­ dir. Tenkid edilen bu hadislerin büyük bir kısmının ceva­ bı son derece basittir. Bazılarında zorlanm ışlardır ki bu da Sahihayn'de oldukça azdır. Cevaplarında ulemanın zor­ 390


SÜNNET MÜDAFAASI

landığı bu kadar az hadis dolayısıyle yazarın bu derecede serzenişte bulunması adalet ve insaf ölçüleriyle bağdaşır mı?!! Burada ibn-i Hacer’in Fethu’l Bari mukaddimesinde tenkid edilen hadislere b ir b ir cevap verdikten sonra söy­ lediklerini aktarm ak istiyorum. Şöyle diyor îbn-i H a c e r: «îsnadların illetlerini bilen, gizli tariklere m uttali olan, hadis hâfız ve tenkidçilerinin bütün tenkidleri bunlar­ dan ibarettir. Kaldı ki hepsi Buharî’nm münferid kaldığı hadisler değildir. Bilakis çoğunda Müslim de iştirak et­ miştir. Hem Buharî hem de Müslim’de tenkide uğrayan hadisler 32 hadistir. B uharî’nm m ünferid kaldığı sadece 78 hadisdir. Hepsi de kusurlu değildir. Bütün b ir kısmı­ nın cevabı açıktır kusur defedilmiştir. Bazılarının cevabı muhtemeldir. Bölümün başında da özet olarak belirttiğim gibi net olarak cevabı mümkün değildir Bunlardan her hadisin olumlu yönlerini izah ettim.» Yazar, bu konuda yazdıklarımız üzerinde düşünecek olursa Buharî nin ne kadar yüce bir şahsiyet olduğunu, eserinin ne kadar büyük bir eser olduğunu anlar. Ehl-i ilmin öncüleri eski ve yeni musanneflere bu kitaptaki hadisleri kabulde buna ön­ celik tanım ışlardır. Elbette asabiyet sahibi olup kafa­ dan reddedenle, meri kâidelere bağlı olarak insafla karşı çıkan bir olmaz. »45 İmam Nevevi de Müslim Şerhi’nin Mukaddimesinde şöyle der : «Bir grup âlim, Buharî ve Müslim'in gerekli gördükleri şartlan uygulamadıkları hadisleri çıkarm ış­ tır. Bunların hepsine veya bir kısmına cevap verilmiştir. Allah izin verirse yerinde görülecektir.» Bu iki büyük imamın görüşlerini atıp Ebu Reyye nin tahrifatlannı mı alalım? 45

C. 1 . S. 2 7

391


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

İMAM AHMED'İN MÜSNEDÎ İLE DİĞER MÜSNEDLERE DİL UZATMASI 291. sayfada hadis kitapları arasında İm am Ahmed’in Müsned’ine yer vermeyişinin sebebini şöyle açıklıyor : Bu kitaba ve sayısı kabarık olan «Müsned »lere yer vermeyişimizin sebebi şudur : Âlimler bu kitapları tartışm ış­ lar ve bunlara güvenilemeyeceği, bunlardan delil getirilemiyeceği hükm üne varm ışlardır. Şu kadar var k i : MüsIümanlara hakiki veçhesini ortaya çıkarmak için bunların en m eşhuru olan Ahmed b. Hanbel’in «el-Müsned»ine de­ ğinmek istiyorum.» daha sonra sözlerini delillendirmek için Şeyh Tâhir el-Cezâirî'nin «Tevcühu’n Nazar» adlı ki­ tabından şu nakillerde b u lu n u y o r: «Müsnedlere gelince bu kitaplar derece itibariyle Sünen'lerden aşağıdır. Bu eserler bablara ayrılmadan, her sahabinin rivayet ettiği hadisleri, ayrı ayrı alan kitaplardır. Bunların musanmflannm âdetleri sahih olsun olmasın b ir sahabiden gelen rivayetleri toplam aktır. Dolayısıyle buradaki hadisleri m utlak olarak (araştırm adan) hüccet olarak almak doğru değildir.» Tâhir el-Cezâiri nin sözleri bunlardan ibarettir. Îbnu’s-Salah ve başkaları da daha önce aynı şeyleri be­ lirtm işlerdir. Yazar, ibnu’s-Salah'ın sözlerini de nakletmiştir. Biz Müsned’lerin Sahih ve Sünen kitaplarının altın­ da olduğunu kabul ediyoruz. Ancak bizim şiddetle red­ dettiğimiz husus; im am ların buradaki hadislere hiç iti­ bar etmedikleri iddiasıdır. Yazann sözü ile â lim le r in «Mutlak olarak oradaki hadisler hüccet kabul edilmez» sözü arasında büyük fark vardır. Bu farkı küçük bir ta­ lebe dahi farkeder. Ne varki yazar, kin dolu kalbi ve tersyüz olmuş aklı ile öyle anlamıştır, im am ların demek istedikleri kayıtsız olarak bunlardaki hadislere teslim ol­


SÜNNET MÜDAFAASI

m am aktadır. Çünkü sahih, hasen ve zayıf hadisler bera­ ber bulunm aktadır. Sahih ve Hasen hadis delil olur, ama zayıf hadis bütün çeşitleriyle delil olmaz, işte bunun için âlimler, müsnedlerdeki hadislerin derecelerini ve delil ol­ maya uygun olup olmadığını araştırm ayı gerekli görmüş­ lerdir. Şu b ir gerçektir k i : im am Ahmed’in Müsned’indeki hadislerin büyük bir çoğunluğu sahih ve hasen olup delil olmaya elverişlidir. Oradaki birçok hadis, Buharî, Müslim ve diğer güvenilir hadis kitaplarında da vardır. Biz, Müsned'de zayıf hadislerin hatta az da olsa uydur­ m a hadislerin varlığını reddetmiyoruz. Ancak bunların da çoğunluğu oğlu Abdullah'ın ve Ebu Bekr el-Kâti’nin ek­ ledikleri ziyâdelerindendir. Bunun da b ir tehlikesi yok­ tur; çünkü ahkam konusunda olmayıp hep fedail (fazi­ letler) hakkındadır. Daha sağlam bilgi isteyenler Merhum Şeyh Ahmed Şâkir'in tahkiki ile yazılan «Talafu'l Müsned» adlı kitaba m üracaat edebilir. İşin ilginç tarafı yazar bundan sonra âlimlerin, im am Ahmed’in M üsned’i hakkm daki görüşlerini nakleder ve ilk önce de İmam ibn-i Teymiye’nin sözleri ile başlar. Ne var ki, yazarın bu imamdan yaptığı tüm nakiller yazarrn iddiasını reddetm ektedir, tbn-i Teymiye'nin söylediği tek şey, Müsned’lerde yer alan her hadisin delil olmayacağı­ dır. Bunlarda sahih hadisler olduğu gibi, sahih olmayan­ lar da mevcuttur. Gerek ibn-i Teymiyye gerekse başka âlimler, zayıf bilinen bâzı râvilerden alm alarına rağmen yalanı ile bilinen kimselerden asla rivayet almazlar...» Ibn-i Teymiye'nin yazarın anladığı gibi Müsned’de mev­ cut olan hadislerin zayıf olup delil olmaya elverişli ol­ madığını söylemiş olması m üm kün değildir. Binaenaleyh kitaplarında im am Ahmed'in Müsned’inde rivayet ettiği birçok hadislerden delil getirm iştir. Ibn-i Teymiye gibi 393


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

birisinin sahih ya da hasen görmediği hadisleri hüccet olarak alması makul değildir. Câlib-i dikkat bir husus ta yazarın âlimlerin el-Müsned'deki zayıf hadislere olan tenkidlerine fazlaca yer ve­ rirken bir kelime de olsa güvenilir imam ların el-Müsned'in güvenilir hadis kitapları arasındaki yeri ile ilgili söylediklerine yer vermemiştir. Bu da kötü niyet ve m ak­ sadının b ir belirtisidir. Şimdi Müsned hakkında herşeyi ortaya koyabilecek değilim; ancak bâzı âlimlerin onun hakkm daki sözlerini nakletmekle yetineceğim. Rivayete göre îm am Ahmed'in oğlu Abdullah şöyle d e r : «Babama kitap yazmayı hoş görmediğin halde neden el-Müsnedi yazdın?» diye sor­ dum. Bunun üzerine şöyle cevap v e rd i: «Bu kitabı öncü olsun diye, yâni insanlar Resulullah’ın sünnetinde ihti­ lafa düştükleri zaman O n a m üracaat etsinler diye yaz­ dım.» Yine rivayete göre bu kitabı te'lif ettiği zaman oğ­ lu Abdullah’a : «bu Müsned'i koru, çünkü o insanların m üracaat edecekleri bir kitab olur.» Şurası tartışm a gö­ türmeyen b ir gerçektir k i : îm am Ahmed, sözü evirip çe­ virmekten, kitabını boş yere övmekten uzak bir insandır. Eğer dünya m alında ve makamında gözü olsaydı halku'l K ur'an (Kur'an'm yaratılmış olması) fitnesinde ağzından çıkacak bir tek kelime yeterdi. Ancak o insanlık tarihi bo­ yunca şerefli ve baki kalacak bir makamı seçmiştir. Büyük imam Ebu Musa el-Medini şöyle d e r : «Bu kitap —yani Müsned— hadis ehli için güvenilir bir kay­ nak ve büyük bir asildir. Ondaki hadisler birçok hadis ve rivayetler arasında seçilmiştir. Sahibi onu, m ünakaşa konularında baş vurulacak bir sığınak ve güvenilir bir kaynak olarak bırakm ıştır.» Rivayet edilir k i : Ebu'l Hü394


SÜNNET MÜDAFAASI

seyn Ali b. Muhammed el-Yuninî’ye, «Kutub-u S itte’yi ez­ berlediğini duyduk, nasıl ezberledin?» diye soruldu. O da «imam Ahmed'in Müsnedini ezberledim çünkü diğer ki­ taplarda olup ta O’nda olmayan çok azdır.» diye karşılık verir. Hâfız ibn-i Hacer de «Ta’cilu’l Menfaa Bir Ricâli’l Erbaa» adlı eserinde öyle d e r : «el-Müsned de aslı olma­ yan üç dört hadisten başka hadis yoktur. Bunlardan b ir tanesi Abdurrahman b. AvFın sürünerek cennete gideceği­ ni bildiren hadistir. Bu konuda da o m azurdur. Çünkü bu, îm am Ahmed'in üzerinin çizilmesini em rettiği hadis­ lerden olup unutularak terkedilen ya da çizdiği halde yazılanlardır.» Bütün bunlar, yazarın 298. sayfada Müsned hakkında sonuç olarak yazdıkları ile bağdaşıyor mu? bakın ne ya­ zıyor : «Bunlar büyük imamların Müsned hakkında söy­ lediklerinden gördüklerimizdir. Bu nakiller onun tanımı ve kıymeti hakkında fikir vermeye kâfidir. Hiç de meş­ hur olduğu gibi değildir. İtim ad edilmeyen, içindeki hadis­ ler hüccet olarak kabul edilmeyen diğer müsnedler gibi bir Müsned’dir. HADİSÇİLERİN METİNDEKİ HATALARLA İLGİLENMEDİKLERİ İDDİASI Ebu Reyye, kitabının 300. sayfasında Hadisçilerin me­ tindeki hatalarla ilgilenmediklerini belirterek bu konuda Şeyh Tahir el-Cezâiri ile Reşit Rıza’dan nakillerde bulun­ m uştur. Şahıslara köle olmadığımızı sadece Hakka boyun eğdiğimizi burada tekrarlam ak istiyorum. C evap: Bu iddiayı daha önce m üsteşrikler de ortaya atmış ve onların eteklerine yapışan çağdaş yazarlar tarafından 395


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

sakız gibi tekrarlanm ıştır. Bu iddia tam am en yanlış bir iddiadır. Çünkü hadisçiler isnad tenkidi ile ilgilendikleri gibi, metin tenkidi ile de ilgilenmişlerdir. Onlara göre ha­ disler, mevzu, m etruk, münker, şaz, maklub, m uztanb ve muallel gibi kısım lara ayrılırlar. Bunların büyük b ir kıs­ mı isnada yönelik olduğu gibi metne de yöneliktir. Yaza­ rın kendisi hadisçilerin M uztanb hadisleri, isnadı muztarıb ve metni m uztanb diye ikiye ayırdıklannı belirti­ yor. Aynı şekilde mevzu, muallel ve diğer çeşitlerde de bu ayınm ı yapm ışlardır. Evet hadisçiler isnad tenkidine verdikleri aynı öne­ mi metin tenkidine vermemişlerdir. Ancak bunun sebe­ bi bâzı araştırıcıların kavrayamadığı gizli bir sır ve ince b ir anlayıştır. Daha önce detaylanyla bu konu üzerinde durdum . Metin tenkidine verdikleri öneme m isaller ge­ tirdim , isnad tenkidine verdikleri önemin aynısını neden metin tenkidine vermedikleri ile ilgili bakış açılarını izah ettim. Yine daha önce Reşit Rıza’nın müşkil hadislere örnek olarak takdim ettiği güneşin secdesi ile ilgili ha­ disin gerek rivayet, gerekse m âna yönünden sahih olup son derece şahane b ir uslubla söylendiğini açıkladım bunlan tekrarlam aya gerek yoktur. Hadisçilerin isnad tenkidine verdikleri önemi metin tenkidine vermediklerine gerekçe olarak belirtilen onla­ rın bu konuda eksik olduğu, bu işin onların işi olmayıp fıkıh ve usûl âlimlerinin işi olduğu —yazarın Reşit Rıza'dan naklettiği gibi— görüşü tamamen yanlıştır. Bina­ enaleyh eski ve yeni birçok hadis âlimi rivayet ve dire­ yeli birleştirm iştir. Bir çoğu her iki usûl ilminde —usulu'l fıkıh ve usulud-Din— de derinleşmiş âlim lerdir. Eğer bâ­ zı fıkıh ve usûl âlimleri b ir takım hadislere hücum edi­


SÜNNET MÜDAFAASI

yor ve ^ d e d iy o rla rs a ; bu, onların m etinleri daha iyi bildikleri anlam ına gelmez. Bilakis bu, onların rivayet ilmini ve şartlarım iyi bilmediklrei, hadisçilerin mahirleştikIeri gibi bu konuda uzm anlaşmadıkları m anasına gelebilir. Bâzı râvilerin m a n a sın a ve a n la m ın a b a k m a d a n hadişleri toplamayı ve ezberlemeyi görev edindikleri vaki ise de bu oldukea nadirdir. Hiçbir kıymeti haiz değildir. Muhakkik hadisçilerin kendileri b u n lan kötüleyerek hadişin fıkhını ve anlamını öğrenmeyi hadis talebesinin adâbından saymışlardır. )bnu's-Salah «Mıdeaddime»s‫؛‬n‫؛‬n 212. say asın d a şöyle d e r : «،Bir hadis talebesine an iam adan hadis işitmek ve yazmakla yetinmek yaraşmaz, o takdirde faydasız b ir şey için kendisini yormuş olur ve ehl-i hadisten de sayılmaz, terkettikleri bu husustan dolayı onlar...» Hadis ehlinin hadislerin mana ve fıkhına önem verdikleri bım rian daha sarih n larak anlatılabilir mi? Yine bunu en giizel şu beyitler (manalarında) de görüyoruz.: «Ey rivayet ilminin tâlibi, rivayet edikken rivayete önem verdiğin gibi, dirayete (mâna) de önem ver az rivayet et, fakat ٠ ، et, zira ilmin nihayeti yol،tm*.» H atta hadis âlimleri Arap edebiyatı ilimlerini de bilmeyi gerekli görmüşlerdir. lb n u ’s,^alah bu konuda da şöyle d e r : «Bir hadis talebesinin lafızlardaki hatayı, tahrifi ve nahoş ifadeleri anlamak için nahiv ve luğat ilminf^FT1‫ ) أزةام‬bilmesi g erek ir.'Ş ü ’be'niiTşoyle dediğini rivayet ettik : «Hadis tahsili görüp Arapça'yı iyi bilmeyen kişi kafası olmayıp ta üzerinde takkesi olan adam gibidir. Hammad b. Seleme şöyle d e r : «Hadis ilmi talep edip nahiv bilmeyen kişi, içinde arpa olmayan torbayı boynunda taşıyan merkeb gibidir.»46 46 el-Mukaddime, s. 161.

397


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

SAHİH İ BUHÂRİ'NİN DEĞERİNİ DÜŞÜRMEYE ÇALIŞMASI Yazar 308. sayfada Buhâri'nin kendi şeyhi olan Hâlid b. Mahled el-Katvanî el-Küfî'den rivayet ettiği «Her kim benim veli bir kuluma düşmanlık ederse...» diye başla­ yan hadise yer verdikten sonra, dipnotunda şöyle d e r : «ez-Zehebî, M izanul-îtidal adlı eserinde Hâlid b. Mahled el. Katvânî nin hal tercemesini anlatırken bu hadise de değinerek şöyle dem iştir : «Bu hadis oldukça garip bir hadistir, eğer Sahih-i Bııharî nin heybeti olmasaydı bu­ nu İbn-i Mahled'in m ünker hadislerinden sayardım.» Cevap : Yazara sadece şunu söylemek istiyorum : Herşeyden önce sana düşen hadis im amlarının büyüklerinden sayılan ve rical tenkidi konusunda tam b ir uzman olan ez-Zehebî'nin sözlerini iyi anlamak ve eserinde Buhari ve diğer sa­ hih kitaplarla, sünen ve müsnedlere böyle kötü hücum­ larda bulunm am aktır. BÜTÜN SAHABE UDÜLDUR DİYEN ALİMLERLE ALAY EDEREK ONLARA DİL UZATMASI 310. sayfada âlimlerin sahabenin adaleti hakkında ،sözlerini naklederek ez-Zehebî ve başkalarının da söyle­ diği gibi cum hura göre hepsinin âdil olup şimdiden son­ ra tenkid edilmiyeceklerini nakleder. Daha sonra da cum­ hurun bu anlayışını kınayarak bu konuda haksız olduk­ larını savunur. Daha önce sahabe nin adâleti konusunda yazdıklarım yeterli olduğu için cevabı tekrarlam ak istemiyorum.


SÜNNET MÜDAFAASI

İLMİ EMANETE İHANETİ v e İBN i KUTEYBE YE İFTİRASI 312، sayfanın dipnotunda şöyle d e r : «îbn-i Kuteybe, Te'vilu M uhtelefil Hadis adlı eserinde şöyle der ‫« ت‬dediler ١٤‫ ؛‬hadisçilerin ilginç bir yönü b ir şeyhe yalan isnad edip O'nun hadislerini Yahya b. Main, Ali b. el-Medini gibilerin tenkidlerine uyarak kesinlikle yazmamalarıdır، ö b ü r taraftan sahabeden hiç kimse muvafakat etmediği halde Ebu H u r^ re 'n in rivayetlerini delil kabul etmeleridir. Halbu k i : Hz. Ömer, Osman ve Aişe (r.a.) onu yalanlamışlardır. Cev ap : Bu bir tedlis ve ilmi emanete hıyanettir. Çünkü yazar, okuyueuya sanki ibn-i Kuteybe'nin bu görüşte olduğu intibaını veriyor. Oysa durum hiç te öyle değildir, îbn-i Kuteybe, sadece en-Nazzam ve benzerleri gibi hadişlere ve râvilere dil uzatanlardan hikaye etm iştir. îbn-i Kuteybe —Allah onu hayırla m ükafatlandırsın— bunlara gereken cevabı vermiş hadis ve ehline taraftar olarak, son derece derin ve titiz bir âlim olarak onları müdadafaa etm iştir. Yazar bu karıştırm ayı kitabının birçok yerinde ^ p m ış tır; biz çeşitli yerlerde buna işaret ettik. SAHABE’NİN ADALETİNE ŞÜFHE SOKMASI Ebu Reyye 312-328. sayfalarında dönüp dolaşıp sahahelik nedir ve sahabenin adaleti ne dem ektir? Konusu üzerinde durarak cum hurun görüşünü reddetmeye başlar. Bunu isbatlam ak için şurdan burdan delil! avlayarak sözlere ifade etmedikleri m ânalar yükler. Son olarak da şeyh el-Mukbili ve diğerlerinden nakillerde bulunur. 399


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

Aslında daha önce yazdıklarımız bu konuda hak ile bâtılı birbirinden ayırm ıştır, birkaç defa sahabe içerisin­ deki m ünafıkların Allah ve Resülu tarafından açığa çıka­ rıldıklarını, M üslümanların gerçek durum larına vâkıf ol­ duklarını belirttim . Hz. Peygamber’in hayatında ve ölü­ münden sonra irtidad ederek tevbe edip İslâm ’a dönme­ yenlerin ve bu hal üzere ölen m ürtedlerin sahabi olma şerefinden uzak olduklarını yazdım. Ayrıca bunlar âlim­ lerin cum huru’nun âdildir, dediklerinden de uzaktır. Âlim­ lerin sahabi tarifinde ne m ünafıklar ne de m ürtetler mev­ cut değildir. Yine daha önce adalet ve ism etin ayrı ayrı şeyler olduğunu defalarca yazdım. Sahabe udüldur, di­ yenler asla onlann m a’siyet hata ve nisyandan ma sum olduklarını söylememişlerdir. Sadece onların kasden Hz. Peygamber’e yalan isnad etmediklerini söylemişlerdir. H atta b ir suçtan dolayı had uygulananlar, bir günah işle­ yip tevbe edenler, fitnelere ve savaşlara katılanlar dahi Hz. Peygamber’e kasden yalan isnad etmemişlerdir. Yal­ nız burada bilinmesi gereken bir husus bir suç işleyip cezaya çarptırılanların oldukça az olduklarıdır. Binaena­ leyh bunların durum larını sıratı müstakimden asla ay­ rılmayan, küçük büyük, gizli açık her türlü günah ve mâsiyetten uzak kalan binlerce sahabeye kıyas etmek son derece yanlıştır. Gerçek tarih bunun en büyük şâhididir. Sahabe'nin adaletine dil uzatanların bu iddialannı is­ patlam ak için dillerine doladıkları sahabilerin bir kısmın­ dan hiç rivayet gelmemiştir. Bâzılarmın da ya bir iki ya da üç hadisleri vardır. Bunların rivayetleri diğerlerinden ayrı olarak bilinm iştir. Kaldı ki dinin usulu ve furuunu ilgilendiren hiç b ir mesele bu hadislerden birisi üzerine bina edilmemiştir. Buna en büyük delil Reşit Rıza ve Şeyh el-Mukbilî’nin üzerinde durdukları —sahabi olduğu ih400


S Ü N N E T M Ü D A FA A SI

tilafJı olan— Blşr b. E rtat'tır. Bu zâtın bir hadisi Ebu Davud'un Sünen'inde olup savaş halinde iken hırsızın kolunun kesilmemesi ile ilgilidir. Bir başka hadisi de bir duâdır. ibn-i Hıbbân Sahih'inde Hz. F e^am b er'in şöyle dediğini bu zattan rivayet eder ‫«ت‬Allah'ım bütün işlerimizin sonunu hayırlı kıl, dünyanın rezâletinden ahiretln azabından bizi koru.»47 Biz adalet sahibidir derken rivayeti yönünden adil olduğunu kastediyoruz. Harplere ve fitnelere karışması. Muaviye'nin tarafını tutm uş olması içtihadı bir meşeledir. Bu, o'nun adaletini ihlal etmez. Allah bize de onlara da mağfiret etsin. «Dökülen bu kanlara kılıçlarımızı bulaştırmadığı gibi, Allah dillerimizi de bulaştırmasın» sözünün sahihine Allah rahm et etsin. okuyueu kardeşlerim demogoji yaparak kafa karıştiran yazarların ö d e d ik le rin e aldırm asınlar —Allah biliyor ya— bunların maksadı, sünnet binasını yıkmak ve ona şüphe sokmaktır. Bunun da tek yolu Hz. Feygamber'den ilk tebliğ eden onu bizlere taşıyan sahabenin güvenilirliğine şüphe sokmaktır. BÂZI RİVAYETLERİN TENKİDİNİ İBN i HALDUN'DAN ÖNCE MİÎNEKKİD MUHADDİSLER YAPMIŞTIR Yazar 331. sayfada sonuç kısmında ibn-i Haldun'un hadis tenkidi ve sahihlerle zayıfları ayırmak * bâzı sözlerini nakletmiş tir ki, tartışmasız kabul edilen son dereee güzel ve sağlam sözlerdir. Ancak yazara şunları söylemek istiyorum : Bâzı Muhaddisler bu tenkidleri ibn-i Haldun'dan çok önec yap­ 47

el-istiâb, € 1, s. 55, el-isâbe, c. 1, s . ‫ل‬47‫م‬

401


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

mış ve bunları bilfiil tatbik etm işlerdir.48 Şunu da be­ lirtmek isterim ki, söylediği bu kaidelere en çok m uha­ lefet eden yazarın kendisidir. Takib ettiği yol; aklın ilk verilerine göre, yanlış olduğu açık olan görüşlerin doğ­ ruluğuna kendi hevasıyla ulaşmaktır. Bunun en büyük delili «Ebu Hureyre'nin Muaviye'nin sofrasında yemek yi­ yip Hz. Ali nin arkasında namaz kıldığım ifade eden riva­ yete inanmasıdır. Hangi akıl buna inanır. Muaviye Şam'da Hz. Ali Kûfe'de idi. Yazarın kitabı bunlarla doludur. EBU HANÎFE «AZ HADİS RİVAYET ETMİŞTİR» İDDİASI 234. sayfada ibn-i Haldun'dan naklen şöyle d iy o r: «Müctehid imamlar hadis rivayeti sanâtında yarıştılar. Ancak Ebu Hanife'nin rivayet ettiği hadisler on yedi civa­ rında olmuştur.» Bu sözü ibn-i Haldun başkalarından nakletmişse de doğru değildir. Aslında ibn-i Haldun'un bu rivayet kar­ şısında sükut etmemesi gerekirdi. Çünkü sukut tasdik ve itiraf manasına gelir. Oysa M ukaddim esinin birçok ye­ rinde rivayetleri seçerken ve tenkid ederken tâbi olunması gereken kaideler üzerinde duran kendisidir. İmam Şâfii'nin «insanlar fıkıhta Ebu Hanife'ye muhtaçtır.» dediği büyük imamın sadece 17 hadis rivayet etmiş olmasını akıl alır mı? İbn-i Haldun, bu rivayete yer verip sukut et­ mekle koyduğu kaidelerden hareketle yanlış rivayetleri kabul edip kendisi tatbik etmeyenin durum una düşmüş­ tür. Oysa Gerçek şu ki İmam Ebu Hanife'nin on yedi müsnedi vardır. Hepsi de H indistan’da basılmıştır. Şu A8 ibn-i Teymiye, Usulut-Tefsir, ibn-i Kesir de tefsirinde bu ri­ vayetleri gereği gibi tenkid etmişlerdir.

402


SÜNNET MÜDAFAASI

anda elimizin altındadır. Bunlar bu sözün yalan olduğuna en büyük delildir. Herhalde bu sözü işiten, 17 müsnedi onyedi hadis anlamıştır.49 Söyleniş sebebi ne olursa olsun İmam Ebu Hanife ye atfedilen bu söze inanmayız, hiçbir akıllı da kabul etmez. GENEL BİR MUHTEVA TENKİDİ 347. sayfada şöyle d iy o r: «Bu kitabın ilk şeklini tesbit ettiğim zaman bu derece uzayacağını snamamıştım. Bu nedenle araştırm a esnasında ortaya çıkan bazı şeyleri terketm ek ve sözü daha fazla uzatmamak için bu kadar­ la yetinmek zorunda kaldım.» Derim ki : Nasıl bu kadar uzamaz k i : Çoğu nakiller­ den ibârettir bazen bir tek nakil bir kaç sayfa tutuyor. Bunun en güzel delili sonuç kısmında kabul edilecek hiç­ bir tarafı olmayan nakildir. Yine kitabın büyük bir kısmı tekrardan ibarettir. Heryerde dönüp dolaşıp aynı şeyleri söylüyor, Muhammed Abduh ile Reşit Rıza'dan yaptığı nakilleri toplasak kitabın üçte ikisinden fazla yapacak, doğru davransaydı kitabın adını «nakiller ve nakiller» ya­ pardı. Biz, nakillerde bulunmasını ayıplamıyoruz. Ancak ih­ tiyaç olmadan nakiller yapmasını ayıplıyoruz. Bu nakil­ leri yerli yerince kullanmıyor, kelimelerin yerlerini tah­ rif ediyor; sonra da kalkıp bunların kendi görüşleri ve araştırm asının sonucu olduğunu iddia ediyor, böylece ya­ lan üstüne yalanı da hoş görüyor, (işte biz bunu ayıplı­ yoruz.) Eğer böyle bir tavır takınmasaydı şüphesiz da­ ha hayırlı olurdu. 49 Istılahta sahabi İsmine göre tasnif edilen kitapların ismi olan «Müsned», isnadı zikredilen hadisler için de ıtlak olun­ muştur. 403


BAZI MÜŞKÎL HADİSLER

SONUÇ Yazar, bu kadar dolaştıktan sonra kitabını Bâzı K ur'an âyetleriyle bitiriyor. Bundan maksadı Allah'ın Ki­ tabından başka bir şeye ihtiyacının olmadığıdır. Sünne­ tin Ku'an'a göre konumunu ifade eden, sünnete tabi olma­ yı teşvik eden, âlimlerin dinin aslı olan K ur'an'a ihtiyaç­ ları kadar ona da m uhtaç olduğunu bildiren âyetleri kasıtlı olarak terketm iştir. «Biz sana insanlara ne indi­ rildiğini açıklayasm diye Kur'an'ı indirdik» «Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur,» «Resul size ne verdiyse alm neden yasakladıysa kaçının» âyetleri gibi. Daha sonra yazar zahiren Allah'ın Kitabından başka sünnet ve hadislere ihtiyacımızın olmadığını ima eden bâzı hadis ve sözleri naklediyor. Nihayet «Resulün sünneti m ütevâtir olan ameli sünnettir. Sünnetin hadislere de ıtlak olunması sonradan çıkmıştır.» diyecek kadar ileri gitmiştir. Bu, küçük bir talebenin bile bildiği fahiş bir ceha­ lettir. Şâyet sünneti sâdece ameli olan m ütevâtir sünnete hasredecek olursak, ahkam, ahlak, ve mevize ile ilgili Hz. Peygam berden gelen binlerce hadisi terketm iş olu­ ruz. Sünnete hadis, hadise de sünnet denmesi iddia et­ tiği gibi sonradan çıkmış değildir. Bu ilk asırda bilinen bir gerçektir. Ömer b. Abdulaziz Medine'deki Vâlisi Ebu Bekr Muhammed b. Hazm'a yazdığı m ektupta «Hz. Peygam ber’in hadislerini topla...» demiştir. Beşinci Râşid Halife bu sözüyle ameli sünnetlerin dışında kalan hadis­ leri mi kastetm işti? Beyhaki el-Medhal'inde, Urve'den Hz. Ömer'in sünnetleri yazmak istediğini, bu konuyu ashab ile istişare ettiğini onların da yazmasını salık verdiklerini nakletm iştir. Yazar buna ne diyecek? Hz. Ömer 404


SÜNNET MÜDAFAASI

sünnetlerden sadece ameli sünnetleri mi kastediyordu? Hayır asla! Çünkü ameli sünnetler —Eylediğim gibi— füli tevatürle sabittir. Yazılmasına ve k e s i l m e s i n e gerek yoktur. Hz. Ömer, sünnet derken hem fiili, hem de kavli olanlan kastediyordu. Yazar kitabının sonuç kısmında âdeta ittifak edilen külli kaideler olarak nitelendirdiği bazı neticelere varm ıştır ki, hepsi de öncülleri fasid olan yanlış neticelerdir. Yanlış öncüllerden sadece yanlış neticeler çıkar. Zikrettiği kaidelerden doğra olan ve üzerinde ittifak edilen hiçbir kaide yoktur. Sadece muhalefet ettiği bâzı şeylerin kaide ve usul olduğunu iddia etm iştir. Oysa yazarın sonuç kısmında kendine gelerek doğruyu bulmasını arzu ederdik. Lâkin bunu da yapmayarak kötü niyetini ve batıl üzere ısrarını açığa çıkaran kötü bir sonuçla bitirm iştir, o ve o'nun gibileri için ne yapabiliriz? Hayatın süsü ve fitnesi heva ve heveslerin galebe çalması, para sevgisi, kötü sözleri tekrarlayan bâzı insanların çömezi, m üsteşrik ve misyonerlerden İslâm düşmanları ve sömürgecilerin oyuncağı haline getirmiştir. Bakın Allah ne güzel buyuruyor : «Heva ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (yanındaki) hir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi o'na Allah'tan sonra kim doğru yolu göstereeek?...» (Câsiye 45/23) «Allah'ın saptırdığı kimseyi doğra yola götürecek yoktur.» Reddiyemi burada noktalam ak istiyorum. Çünkü bu kitapta hakikati açıklamak için vermiş olduğum sözü yerine getirmiş bulunuyorum. Zira Ebu Reyye'nin kitabinin gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için verdiğim sözü yerine getirmiş bulunuyorum. Umarım Kitabın gerçek 405


BAZI MÜŞKÎL HADÎSLER

yüzünü gördüğüm gibi, okuyucularım da açıkça görmüş­ lerdir. Yazarının tek maksadının sünnet ve hadislere dil uzatarak, m eşhur hadis kitaplarının değerini düşürmek olduğu anlaşılmıştır. Kitabın bâzı yerlerinde haklı şey­ ler varsa da büyük bir kısmı batıl sözlerdir. Ayrıca yazarın başkasına tabi olduğu, müsteşrik ve misyonerlerin sözlerini tekrarladığı açıkça anlaşılmıştır. Yazdığı eserin, sağlam ilmî araştırm a kaidelerinden uzak olduğu, ortaya attığı iddiaların hiçbir mesnede ve delile dayanmadığı ortaya çıkmıştır. Öyleyse okuyuculara dü­ şen bu kitaptaki boş sözlere aldırmayıp, bu konuda ha­ dis ehlinden muhakkik âlimlerin yazdıklarına kulak as­ m aktır. Onlar bu konuda yeterli bilgi vermektedirler. Başta hamdettiğimiz gibi bitirirken de Allah a hamdederiz; verdiği nimet ve başarı için O'na şükürler olsun. Eğer O, bizi hidayete iletmezse doğru yolu bulamazdık, bütün başarı Allah’tandır, O'na yöneldim, O'na dayandım. Peygamber'i Hz. Muhammed e, O'nun âli ve ashabına da salat ve selam olsun. Ecrini Allah'tan dileyerek te’lif ettiğimiz bu kitabı Miladi 20 Nisan 1960'a tekabül eden hicri 1379 yılının Şevval ayının 25'i Perşembe günü sabah namazından önce bitirdim. Muhammed Ebu Şehbe

406


Sünnet Müdafaası I Günümüzde bir takım insanlar, “ Size düşen

Kur’ana sarılmaktır, onun helal dediğini helal, haram dediğini de haram saydığınızda kurtuluşa erersiniz!” diyerek inanan insanları sadece bir kaynağa yöneltmekte ve bilerek Allah’ ın Rasulunü ve hadisi devreden çıkartarak:

“ sünnetsiz bir hayat” ın savunuculuğunu yapmaktadırlar. Tam bir müsteşrik kafasıyla hareket eden bu yerli ٠6oryantali st işbirlikçileri” nin asıl amaçlan sadece sünneti devreden çıkartmak değil, koskoca bir hadisler deryasını bir çırpıda yok saymak ve dolayısıyla da onlan rivayet eden eşsiz sahabiyi neredeyse “ yalan hadis” gibi ağır bir ithamla suçlayarak inananlann gözünden sahabinin etkinliğini silmektir. Bu yüzden olsa gerek, şimdilerde her önüne gelen bir ahkâm kesmekte, hadisleri reddetmekte, sünneti kabul etmemekte ve eşsiz sahabiye dil uzatabilmektedir. Bu hastalığın şifası da hiç şüphesiz Rasulullah sevgisinde, sünnet ve hadis sevgisinde yatmaktadır. Nitekim Ali Imran Sûresinin 31. ayetinde: “ De ki, Allah'’ı

seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin” denilerek bu reçete vahiyle teyid edilmiştir. Günümüzde hadis, sünnet, mezhep ve tasavvuf inkarcılarına karşı bu sahada yazılmış en ciddi reddiye mahiyetinde olan Prof. Dr. Şehbe'nin

Ebu

“ Sünnet Müdafaası” adlı elinizdeki

iki ciltlik bu eserle, insanımız Rasulullah’ a ve onun sünnetine daha çok yaklaşacak ve bu değerlere daha sıcak sarılacaktır.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.