D İY A R B A K IR I T A N I T M A
D ER M EĞİ N E Ş R İY A T I Nu. ; 8, T A R İH T A K IM I Nu. :
İ
Süryanî Mar - Yeşua
Vakaayi’nâme 494 - 507 yrllanna âit ÎIRFA, AMÎD ve GÜNEYDOĞU ANADOLU vAK’ALARI BÎZANS - SASANLÎ SAVASLARI
T H E C H R O N İC L E O F T H E S T Y L İ T E
(Composed in Syriac) Cam bridge Ü n iversitesi A rabiyyât P rofesörü W. WRİGHT ta ra fın d a n Sü ryan îced en İn gilizceye yap ılan tercüm eyi Türicçeye çeviren :
fAuaiîâ Y A ^ İM A Z (Diyarbr.i;!-.- - Ziya G ck^lp L isesi İn gilizce ÖgrrstmsrJ)
— Sonunda i harita ve 1 plân vardır —
19 5 8 İ STA NBU L Şehir M atbaası
YENİ BİR SERİYE BAŞLARKEN
Ta rih takımının 2. numarasını taşıyan bu kitapla yeni bir seriye baş lamış oluyoruz; Dcyarbakı»- Tarihi'rse kaynsk teşkil eden eserlerin dilimize çevrilerek neşri.. Diyarbakır ve çevresi tarliıi ils ilgili muhtelif zamanlarda, muhtelif dillerde yazılmış çeşitli eserler vardır. Sunlar, tercüme edilerek yayınlan madıkça mükemmel ve mufassal bir D iyarbakır T a rih in in yazılabileceğine kani değiliz. Bu inançladır ki derneğim iz, bu V A İC A A Y ı'N Â M E ile birlikte E B U -B E K R T A H R Â N Î E L İS FE H Â N Î'n s n Diyarfcekiri y u rt edinen A K K O Y U N L U hüküm darlarından U Z U N H A Ş A M namina h. S30 (m. 1475) de ka''K İ T A S -! is i:-!: ya— ? FARÎCIN L! İB H -Ü L-E Z R A K '■ !^ gene ysım-s olan « T Â R İ H İ M E Y Y Â F A R K ÎN » vs B İT LİS Lİ Ş ER EF H A M 'IN «ŞEREFHÂJVAE» adlı eserlerini ilk hamlede tercüme ettirip bastırmayı karariaştirmış bulunm aktadır. Bunları diğer kaynak eser ler rakip edsee'cıii'. Takdim eylediğimiz bu V A K A A Y İ'N Â M E 'n in müellifi AAAR Y E Ş U A , A m SD (Diyarbakır) e yakın « Z U K N İ N » (şimdiki harabe: Zoğni) köyünün manastırında rahlb idi. Kendisinin aslen bu köyden olduğu sanılmaktadır. Hayatı hakkında pek sz ibilgimiz olan M A R Y E Ş U A , «U rfa , Â m id ve Bürün mezopovamya'tîaki re iâ k cl Zaisvarürıâ âü T s i ih » sJıni verablUcağimiz bu V A K A A Y İ'N Â M E 's in i, E D E S (U rfa ) şehrindeki bir kilisenin başrahi-bi S ER G İU S 'un isteği üjerine y3zmışî^r. tse rm üçte iuisini Teşkil eden 494 - 506 tarihleri arass.'-sdaki i2 yıllsk vak'sîar böîümü, Â M İD , U R F A ve çevresinde geçen Sasanlı Bizans ssvaşfarı ile buraların istilâda uğradığı felâketleri biricik yerli şshid ciarak tasbit etmesi bakımından son derece kıym etlidir. V A K A J k Y İ'N Â M E 'Y ! Türkçeye çeviren hem şehrim îı saym M U A L L Â YANAAAZ'a ve onu tercüme ettirm ek üsere Derneğimize veren T O M A H U R İ E A Ş A R A N L A R ' 2 , k:tzk:r; îsrtip vs îsshih.irda vs n s H s r:- ilâvesinde büyük emeği bulunan arkadaşımız M. F A H R E D D İN K IR Z lO Ğ L U 'y a dernek adına rrtinnet ve şükranlarımızı sunmayı bir borç biliriz.
Şevket Beysanoğiu (Diyarbakır! Tanıtm a Derneği Başkanı)
[Sseri ingiüzc&ye çsvsrenin süryanîee metnin başına yazdığı] Önsöz
I. — Yazar Mar Yeşua (Yoşua veya Jesus) nın vaiıaayi’nâmesi, Joseph Simon Asssır.ânî (El-Sim’ânî) nin. sadeleştirilm iş lâtince tercüm esiyle ta rih çiler tarafından uzun zamarıdanberi ’o iliniyordu. Bu tercüm e, Bi'bliotheca O rientsüs’in 'birinci cildinin 262 - 283 safihelerini işgal eder. Âit bulun duğu zamanın en büyük nüfuzlu bir eseri olduğu um um iyetle kabul edil m iştir’. Böyle iken süryanîee ilk ve tam baskısı 1876 yılına k ad a r çık mamıştı. Anılan yılda şarkiyatçı Abbâ P. M artin asıl m etni, A lm an Şark Ce miyeti için fransızca tercüm esiyle ve birçok faydalı notlarla birlikte^ bas tırdı. Böylece, ehemmiyetli ve çeşitli süryanîee baskılan için âlim ler bu zâta m innettardırlar. Kısmen müellif m etnirun tem eli için biricik ve okunaksız yazılmış bir nüshaya sahip olması, kısm en de m atbaaya verm eden önce bir defa olsun orijinali ile karşılaştırm aktan, vaziyet icabı, m ahrum kalışı bu ilk baskı'nın, birçok bakım lardan hatalı oluşunu zarurî kılm ıştır Rn eser, P rofesör Strasburglu Noeldeke tarafından Z eiîsshrifî der Deuîschen Morgenîândischen G aseüschaît'ın XXX. cildinin 351 - 358 sahifelerinde ten k it edilmiştir. N oeldeke burada birçok güzel düzeltm eler yapm ıştır. K itabı talebelerim le birçok defalar okuduktan sonra ve 1880 de Süryanî G ram eri’nin neşrin den az önce Profesör N oeldeke’ye daha uzun bir tashihler listesi de ben gönderdim. P rofesör Romalı İgnazio G uidi'nin bana yolladığı malzeme ile, tahm inî düzeltm elere lüzum kalmadan, okuyucuya doğru bir m etin suna bildim. Ve bu yüzden, m.evzuda birçok m âna değişiklikleri daha yaptık. Elyazması m etnin gerçek kelim elerini, elim den geldiği kadar notlarla izah1) B un u n iç in m e selâ L ebeau’daki sa y ısız n o tla r a bak; H istoire du B asEm pire S a in t-M a rtin neşri VII. cilt, b ilh a s sa X X X V III. kitap. 2) B? jî; ; A b h a n fllu ıısen fü r d ie K u n d e d es M orgen lan d es h erau sgegeb en von c’er D e u tseh en M orgen lan d isch en G eseilsc h a ft. VI. cilt, I. Nu. «C h ron ian e de Josu e le S ty lite ecrite vers l’s n 515, t e s t e et tr a d u c tio n par M. l ’AbbĞ P au lin M artin.
la n m verm eden, değiştirm edim . Bununla birlikte, okuyucunun işini daha çok kolaylaştırm ak için lüzumu kadar telâffuzu belirtici işaretleri kullan m akta da biraz serbest davrandım . Öte yandan, elyazması m etnin noktala m a işarelerinden p ek az, o da çok lüzumlu olan yerlerde aynldım.(*). Çevirmedeki m etodum , önce olabildiği k ad ar aslına yakın b ir tercü me yapmak ve sonra, aslının doğruluğundan hiçbir şey feda etmeksizin, ifadenin m ükem m elleştirilm esine çalışmaktır. Ayni zamanda ister şiire âit, ister tarih î olsun İngiliz Şarkiyat eserlerinin İngilizcesine bilhassa benzetiliyormuş gibi eski b ir İncil üslûbu kullanm aya çalıştım. Şüphesiz üslûp ve yazılışlan bakım ından birbirine çok benzeyen İncil ile K ur’ân bile b u günkü dilimize çevrildikleri vakit gülünç olurlar; hele bu hususta kötü bir halk dili kullanıhrsa. Tercümem.de zaman zaman şüpheli bir düzeltmeyi elyazması m etnin den daha iyi ifade ettim . Süryanice m etin ile şüpheli notlar arasındaki m u kayese ile bunun böyle olduğunu, dikkatli b ir okuyucuya derhal gösterir. îngiUzce bir ifade şekli ve daha büyük bir sarahat verm ek içir, ilâvesini za ru rî gördüğüm kelim eleri um um iyetle küçük parantez ( ) içerisine aldım. Fakat, asıl m etinde (**) boş bırakılm ış yerleri şüpheli olarak doldururken de büyük parantez [ ] kullandım. N otlara gelince; B unların sadece Doğulu olmayanlar veya Şarkiyata yeni başlayanlar için olduğunu belirtm ek isterim . Bana öyle geüyor ki, Assemânî ve Abbe M artin’in bol izah notlarının ihtiva ettiği tarihî bilgileri tekrarlam ak lüzumsuzdur. Assem âni’nin topografisi ve bölgesi ile ilgili m eselelerde arkadaşım P rofesör Kiei’ü G. H offm ann’m yardımını elde e t tim, ki bu zât belki ds yaşayan .şarkiyatçıların Mezopotamya ve komşusu yerlerin coğrafyasını en çok tanıyanlardandır. Bu mevzu üzerinde onun elinden çıkmış ılulguiı biı eser, bütün bilginlere yaraır.ıçtır. Edessa/Urf?.nın plânı P rofesör H offm an’ın verdiği fildrier ile yapılan değişiklik ve ilâ velerle, C arsten N iebuhrs’un Voyage en A rabia, et en d'aütres Pays c irconvoisins, adıyla alm ancadan 1780 de çevrilen eserinin II. cildinin 330. sahifesinden alınm ıştır. Savaş bölgesinin kabataslak haritası ise, bayağı bir atlastan alınm adır. O kuyuculara yarasın diye ben yazılarım da müm kün olduğu kadar^ AbbĞ M artin’in m üstakil kaynağına bağh kalmaya çalıştım. Bunun için de onun bölüm sıralarını severek benimsiyecektim; fakat, bunu imkânsız b u l dum. Önce onun Yedinci Bölümüne dokunm ak zorunda kaldım ki bu, çok daha sonraki b ir m üellifin son notudur. Bu, önce VIII. olan Bölümü VII. ye. (•) B u a r a d a W. W r ig h t t a r a f ın d a n y a z ıla n ve s iiry a n î h a r f le r le iş a r e t eddlen a s ıl m e tn in ia n lâ v e o k u n u r u n a â i t on s a tı r k a d a r y e r in te r c ü ır .s s in d e n va^tgeçlM i. M uallâ YANMAZ (••) Y a n i sü ry an S ce b a s ım ın d a İn g iliz c e d e n ç e v r ile n tü rk ç e s in d e [ ] ig a re ti iç e r is in d e k i ib a x e v e c ü m le le r is e D e rn e ğ iın lz c e e k le m n iş tir. ( ) i ş a r e ti iç e ris in d e lc ile r ise , W . W rlg h t t a r a f ı n d a n İn g ilizc e te r c ü m e y e y a p ıla n ilâ v e v e y a a ç ık la m a la rd ır . D İY A R B A K IR I T A N I T M A O E R N E ö t
XCI. yi de XC. ya indirir. Fakat ikinci bir yerde onun XCI. ve XCII. Bö lüm lerini de, 75. sahifedeki boşluk hayalî olm ak üzere, birleştirm ek mec buriyetinde kaldım. Netice itibariyle bu rad an sona kadar bölüm ler iki yer de azaltılmış ve M artin’in XCIII. Bölümü benim kitabım da XCI. olm uştur. II. — Biz m üellif Mar Yeşua’nm kısa vakaayi’nâm esini, daha sonraki ta rihçi ve Yakubî (kıral II. Ceymis taraftarları) P atrik i (845 yıhnda ölen) TelHvîahreli= Dionysius’a borçluyuz'. Dionysius ‘kendisinin daha geniş çalışm alariyla katıldığı bu eser, artık tarih üzerinde çahşanlara verilmeğe değer®. Zamanmııza kadar gelebilen bu eserin biricik elyazması m etni Va tikan K ütüphanesi’nde® saklıdır. Asıl m etin koptik olup, büyük bir kısmı karalam a halindedir. A ssemânî’ye göre (Bibi. O risnt. II. 98, 99) bu nüsha, Nisibis (Nusaybin) li Moses’in S. Mari D eipara m anastırında başrahip b u lunduğu sıralarda yani 907 - 944 yılları arasında yazılm ıştır (bak. British M useum'daki Süryaniee Elyazmaları Katalogu, U m um i Endeks s. 13101. Assemânî, Çatal. Codd. Manuscriptorum Bibblioth. Apostol. Vaticanae, m. 328, CLXn Nu. ya dayanarak bunun Moses’in Bağdad ziyaretinden ve Me zopotamya’ya yaptığı seyahatten sonra 932 de beraberinde N itrian Ma nastırına getirdiği kitaplardan b iri olduğunu iddia ede^^ Yeşua hakkındaki bilgilerimiz kendisinin bize anlattıklarından pek faz la değildir. Müellif bu Vakaayi’nâmeyi, (I. Bölüm de anılan) Edessa (Urfa) daki bir m anastırda başrahip olan Sergius’un isteği üzerine yazdı ki, eseri boyunca ona tek rar tek rar hitap etm iştir. Bu eserde kaydedilen en son ta rih, M.S. 28 Kasım 506 d ır (C Bölümü). Son bölüm ün havasına bakacak olur sak, eserin bu kısmının yazılışını o yılın kışına ve m üteakip senenin ilkba harına âit gösterm ekle doğru bir iş yaptığım kanaatine varıyorum , ki No-1
11111 tlU ^ U ll^-C O l UC L*U J'IC L lll
•I
kı I l I
^ , fVI. W .,
V ./llt,
o ırn
^ O.)
3) Y âk uu t’un M u’cem ül-B ü Id ân 'ın a göre «T ell-M ahre», R a k ia ile H ısnM eslem e arasındak i B elikh ı m a ğ ı üzerinde bir kasabadır. 4) Bak. A ssem ânî, B ib lioth eca O rientalis, II. 98 ve d evam ı ile 344 - 348. 5) İsveç m üsteşrik lerin d en P rofesör U p sa la lı T uliberg 1850 de bunun bir b a sk ısın a b aşlam ıştı, ki bu eserin P rofesör İgn. G uidi ta r a fın d a n ta m a m la n a ca ğ ın ı um uyorum , 6) D ionysius, Z enönlu H en ötik on ’dan h em en son ra, b a şla n g ıca âit hiçbir işa ret ve ih ta r olm aksızın , Y eşu a V akaayi’n â m e si’n i çıkardı, 7) Eğer bu doğru ise, buna â it n o t elyazm ası m e tin d e n silin m iştir. B öyle iken şu nu d a belirtm ek gerek tir ki, k ita p pek fazla y ıp ra n m ış ve birtakım çok bozuk sa h ife ler y a k ın bir za m a n d a «carta v egetale» ile k ap lan m ıştır. Bu yüz d en yazı artık ok u n a m ıyacak bir h ale gelm iştir. 8) Son bölü m ü n ilk cü m lesi, şü p h esiz d a h a son rak i bir m ü e llifin ve belki de T ell-M ahrgli D ion ysiu s’un k en d isin in y a p tığ ı bir ilâvedir.
Dionysius’un elyazması metninde® bir boşluğu dolduran daha yeni bir m üstensih Y eşua’yı aşağıdaiki gibi tanıtaraik bazı tefe rru a t ilâve ed er (bak. M artin baskısı, s. 8) ve der ki: «(Amid yakınında) Zûknîn m anastırında bu sahifeyi yazan zavallı Elişa’nın, iîa z re ti İsa’d a n şefaat bulan hırsız gibi şefaate erm esi için dua edin. Âmin, âmin. Tanrının ve büyük Halâskârımız İsa’nın rahm eti Zûknîn Ma nastırındaki papas Mâr Y eşua üzerine olsun; çünkü o, geçmiş zam anlara âit kötülükleri, felâketleri ve Persli zâlimin insanlara verdiği azapların vakaayi’nâm esini yazdı.» QUEENS’ COLLEGE, CAMBRÎDGE. 23 Nisan 1882 W. VVRİGHT 9) S. 1 d en 6 y a 1. 10, olan önsu zü n 3’azısı m e tin d e k i gibidir. B urad an 8 s. ve 1. 11, ola n k ısım ise Z ûknîn M an astırın d ak i E lişa’n in e ly a zısıy la d ır (*), (•) B u n o tu n Içönde ve s o n u n d a d a s ü ry a n î h a r f le r iy le E liş a ely azısiû 'd an s o n r a k i s a h ife n in iik c ü m le le ri v e r ilm iş o lu p , «A yni z a m a n d a European p a p e rfd e ö n sö z ile g ir iş in y e n i b ir k o p y ası v a rd ır» d e n ile re k , y in e s ü r y a ıû h a r f le r iy le m e tin l e r v e rilm iş tir. Muallâ Y A N M A Z
URFA (1) İLE AJVIİD (2) VE BÜTÜN MEZOPOTAMYA’DAKİ FELÂKET ÇAĞINA DÂİR TARİH [M üellif Wlar Y eşu a^n m Ö nsözü : !. - VI.] —
I —
Ey, bütün insanlarn en üstünü, rahip ve ayni zamanda rahiplerin başı Sergius, mukaddes zâtınızın; tarih sırasıyla çekirgelerin baskını, güneşin
tutulm ası, zelzele, kıtlık, salgın ve R®rn.slı!âr (3) ile P erslsr (4) arasındaki savaşa dâir h er şeyi yazmamı em reden m ektubunuzu aldım. Fakat taunlar dan başka şahsım hakkında övm elerde bulunm uşsunuz ki, bu husus beni h a ttâ kendi nefsim le yalnız iken bile daha çok mahcup etti. Çünkü, haki k atte b u vasıflardan birisi bile bana âit olamaz. Ben de şimdi sizin gönlü nüzden geçen şeyleri yazmaktan çok büyük sevinç duyacaktım. Fakat, b e nim kavrayış görüm kuvvetli azminizin sizin için dokuyup giydirdiği m u cizeli elbiseyi görm ek ve tetk ik etm ekten âcizdir. Çünkü törelere göre ha re k e t etm ek ateşiyle yandığımız aşikârdır. Yalnız şimdi buyruğunuz altın daki vatandaşlarınız için değil, bu ndan sonra da kutlu m anastırınıza gire cek bilim ve öğrenme âşıkları için de çalışıyorsunuz; ve bu gayretinizden dolayıdır ki, zamanımızda günahlarım ız yüjjünden çektiğimiz cezaları y a zık olarak m uhtıralar halinde gelecek nesillere bırakm.ak istiyorsunuz. Öy le ki, bunları okuyup da bize yağan belâları görerek günaiılarım ızla ikazlanıp cezalarımızdan uzaik kalsınlar. Sizin, b ü tü n insanlara durm adan saç tığınız halde ne boşalan ne de kuruyan sevginizin doluluğu karşısında in san, h ay retlere düşm ektedir. Şüphesiz bu husustan da aslında olduğu gibi bahsetm ekten âcizim; çünkü, ne onun çalışm asına yaklaşabildim ve ne de, sizden nasibim olan çok kısa b ir görüş ile b u n u nasıl izah edebileceğim i biliyorunı. 1) S ü ty a n ic e m e tin d e O rh ây v ey a Û rh â y , (A ra p la rc a ) E r-R v h â, Roınal.U arca B dessa d iy e a n ı lır d ı; Ş im d i Orfa v e y a U rfa d e m liy o r. 2) SÜryaniced'e  m îd, R o m a lıla rc a Asnida, s im d i K ara-Am id veya Djyâr-Bekr. 3) S ü r y a n ic e m e tin d e R om âye v e y a RO m âye a,di R cn 'salılar (B izans) y a rin e k u lL an ılm ıştır; n i te k im K o n s ta n tin o p l (İstan b u l) a d a e® kid^n R onia N ea (Y en i R onia) d e n iliy o rd u . S ü r y a n île r ile A r a p la r B iz an sid aj-a' b u y ü zd e n R cm ây e (R om alılaır) v e Er-RO m d e m e ık te d irle r. 4) S ü ry a n îc e m e tin d e Pârsâye (P a r s la r) , ba-şka y e r l e r d e d-e P a r s a y ^ v e y a P û rso y S y az ılı. B a k e l im e n in ,. « u ta n « , zillet» g ib i mân-a ta ş ıy a n b i r s ö z ü n y a z ılış ı ile b e n z e r o l^ u ğ lı, h a ik a re t g ib i g ö r ü le r e k b u ş e k ille r e g trm iş c ld u ğ u s a n ıl- y o r [11. B e n b u sö zü n d o ğ ru iu |u n ;4 a n ş ü p h e e d iy o ru m . B a n a ö y le g e liy o r ^ki, b u sa-dece b ir . sesli h £ .rfin z a y ıfla m a s ıd ır. iCBu n o tt a y in e W . W rlgh.t, s ü ry â n î h a r f le r iy le y a z iiı •k elim e leri m isa l v e rm iş v e â sesinidiı a^ Ö v e s o n r a d a n n a s ıl û y a c e v rilifiğ in i b e lir tm iş tir . M UÂLL YANM AZ
Sadık dostum siz, Jonathan gibi kendinizi sevgi ile toana bağlamışsınız. Fakat, D avud'un devi elleriyle öldürüp sahra halkının kurtanldıgm ı gördükten sonra Jonathan’ın ru h u onun ru h una bağlanm ıştı, ki bu, hayreti mucip olmaz. Çünfcü Jonathan yaptığı iyi işlerden dolayı Davud''u sevmişti. Halbuki, içimde hiçbir meziyetim olm adığını bildiğiniz halde, siz beni ca nınızdan çok seviyorsunuz. Hele Jonathan'ın Davud'u Saul'un ellerinde öl m ekten k u rtan şı sizinkiyle m ukayese edilirse, hayreti mucip olur; çünkü Jonathan, ondan kendisine geçmiş olan hakkın karşılığını ödüyordu. Çün kü, Filistinliler’in ellerinde ölmesin diye onu k u rtararak kendisine ve b ü tün baba ocağına h ay at verdi. Halbuki böyle b ir şey benim tarafım dan zâtıâlinize yapılm adığı hald e siz, h e r ân Tanrıya beni şeytandan kurtarm ası, günahlara saptırm am ası için dua ediyorsunuz. Şunu söylemeliyim ki siz beni Davud’un Saul'u sevdiği gibi seviyorsunuz. Çünkü, sevgi ve şefkati nizin büyüklüğü ile o derece m estsiniz ki, sevginizin h arareti ile ^benim öl çüm ün ne olduğunu bilemiyorsunuz; ve beni, benden çok uzak bulunan meziyetlerle hayal ediyorsunuz. B undan önceki m ektuplarınızın muhtevası, ile eksiklerimi tamam ladm ız; ve tıpkı çocuklarm dan hiçbir fayda görm e dikleri halde yine onların h e r ilıtiyaçlarm ı tem ine çalışan ana-babalar gibi bana ihtimam gösterdiniz. Ve ıbugün bile, benim için yazması çok güç olan vak’aları yazmamı rica etm e tevazuunda bulunuyor ve bilhassa bu yüzden daha çok yükseliyorsunuz. Benden çok daha iyi bildiğiniz tou nesneleri benden öğrenm ek istiyorsunuz. Böylece ben de, buyurduğunuz vazifeyi se verek yapacağım. —
III —
inanınız ki ben dahi 'beliren alâm etleri ve bunları takip eden cezalan görünce, bu olup .bitenlerin kaydolunarak m uhafaza edilmesi gereğini dü şünüyordum. F ak at .buna arğm en hâfızanlın yetersizliğini ve ifrat derecesindeıki cehaletim i düşünerek, b u işi yapm aktan vazgeçmiştim. Bana şimdi yapmamı em rettiğiniz b u işte öyle b ir korku içindeyim ki, tıpkı iyi yüzme bilmediği h alde suyun derinliklerine dalm ası em redilen b ir kim se nin duyduğu k o rk u gibi. Fakat, benim için daim a Tanrıya ulaştırdığınız dualara güvenerek, A llahm inayeti ile boğulm aktan kurtulacağım a, beni fırlattığınız denizden çıkacağıma eminim. Kıyıda m üm kün olduğu kadar iyi yüzebilirim. Fakat derinlikler keşfedilemez. T anrının ıgünahlarımızı sil mek, cürüm lerim izi cezalandırm ak için yaptığı bu işleri uyarınca anlatabi lecek kim vardır? Çünkü, Öncil’in ilk d ört kitabından biri olan] Gospel’deki «DeUce Kıssası»ndan da (5) öğrenmiş olduğunuz giibi, T annm n gerçek varhğı m eleklerden bile sakhdır. O kıssada evin efendisine: «İster m isin gi dip o n lan (deliceleri) toplıyahm?» diye soran hizm etçilere, bu gibi şeyleri 5) A ılz M a tta (InciU) X m . B a b , 28 - 29.
iyi bilen efendi: «Hayır, belki deliceleri toplarken, onlarla birlikte buğdayı da kökünden çekersiniz», cevabını vermişti. Biz, günahlarım ızın çokluğun dan cezalanm ızın da çok olduğunu söylüyoruz. E ğer T anrm ın inayeti de zeval ıbulmasm diye'B utun dünyayı /kuc^lam âm ış olsaydı, bütün' îıeşer ha yatı mahvolacaktı. Çünkü zamanımızdaki gibi şiddetli b ir felâket, başka ne zaman vuku’bulmu.ştur? Sebepleri henüz ortadan kalkm adığı için, felâket lerin de arkası kesilm edi. Gözlerimizle görüp, kulaklanm ızla işittiğimiz ve içinde yaşadığımız bu felâketlere ekli olarak uzaktan ve yakm dan gelen r i vayetler, şayialar, m uhtelif yerlere yağan belâlar, dehşetli zelzeleler, a lt ü st olm uş şehirler, kıtlık ve salgın, savaş ve kargaşaüklar, h e r yerde esir lik ve sü rg ü n ler ile kiliselerin yakıkp yıkılma h ab erleri de bizi korkutu yordu. Çoklukları sizi h ayretlere düşürmıüş olm asına rağm en bunları, k e d er ve elem dolu b ir ifade ile yazmamı istiyorsunuz; öyle ki, hem okuyan ları, h em de dinliyenleri şaşırtsın. Eminim ki bunu, iyi şeyler için olan gayret ve him m etinizden dolayı istiyorsunuz. B unları işitenler tevbe ve is tiğfar ed erek nedam ete yaklaşsınlar diye. —
IV —
Fakat inanınız ki b ir insan için acıklı yazm ak b ir mesele, doğru yaz m ak ise başka b ir m eseledir. Çünkü, T anrı vergisi b ir belâgatle söz söyliyebilen b ir kimse — eğer bulabilirse— , hüzünle elem dolu hikâyeler yaza bilir. F akat konuşm a hususunda ben basit b ir adam ım; ve bu kitaba, y u r dum uzdaki h e r ferd in doğruluğuna tanıklık edeceği şeyleri yazacağım. O kuyanlar ve dinleyenler bunu tetkik ettikten sonra, isterlerse nedam ete yaklaşsm lar. Fakat, belki biri çıkıp da «nasihat hikâye ile karışm adıktan sonra okuyanlar için n e fayda sağlar?» diye sorabilir. Ben kendi hesabım a bunu yapam ıyacak b ir kimse olarak derim ki; Bize gelen b u cezalar bizi ve kavmimizi cezalandırm aya, gerek hâfızamızla ve gerekse okuyarak bunla rın günahlanm ız yüzünden geldiğini öğrenm eye kâfi idi. Bu felâiketler bize b u dersi verm em iş olsalardı bizim için tam am iyle faydasız olacaklardı. F a k a t böyle olmadığı aşikârdır. Çünkü cezalar öğretm e zemini hazırlar. A ıiz Psvlos’un sözlerine göre, bunların günahlarım ız yüzünden bize ıgö'nderildiğine, gök-kuıbbesi altında bulunan bütün m üm inler şehadet ederler. Aziz Pavlos der ki: «Fakat hüküm gördüğümüz zaman, dünya ile birlikte m ah kûm olmıyalım diye. T anrı tarafından tedip olunuyoruz» (6). Dünyada b ü tü n in san lann cezalandırılması, günahlarm dan k o runm alan ve gelecek ye ni b ir dünyanm hüküm lerinin kendilerine aydmiık olması içindir. Günah lılar yüzünden cezalanan suçsuzlara gelince, onlar iki k a tlı m ükâfatlandı rılırlar. Fakat h er zaman için T annnın m erham eti, lütufkârlığı ve sabrı sa yesinde lâyık olm ıyanlara dahi sıyanet vardır. O T anrı ki, bilgi hâzinesinde 6) CbıcUdekl) K o r io to s lu la r a
L M e k tu p , X I. B ab , 32,
hiçbir şej'i unutm az ye bu dünyanın ferm an edildiği zamana kadar yaşamasmı diler. Bunun böyle olduğu hera Mukaddes K itabın delilleriyle, hem de yazmağa niyetlendiğim iz kendi içimizde vuku’bulan şeyler vâsıtasıyla gayet aşikârdır. —
V —
Açlık ve salgın felâketleri üzerimize o kadar dehşetli yağdı ki, iyice mahvolmaya yaklaşmıştık. Fakat, lâyık olmadığunız halde Allâh bize felâ ketlerden yana bir nefeslik (7) dinlenme payı verdi. Bu, söyliyeceğim gibi, Onun iyiliğindendi. Bu m ühletten sonra ceza tarzını değiştirdi ve bize «gazeb kamçısı» denen A syryalüar’m (8) eliyle vurdu. T an rı bizi onların eliyle vurdu derken, ne P ersisr'in anlaşm a teklifini inkâr edecek, ne de Asury slîtar’ın kötülüklerinden dolayı onları kabahatli tutacağım . Alcsine, gü nahlarım ızdan dolayı Tanrının onları hiçbir suretle cezalandırm adığını ve onların elleri ile bizi vurduğunu tekrarlıyacağım . Bu kötü insanların ken dilerine teslim olanlara karşı zerre kadar m erham et fö sterm em eleri, bu işten aldıkları zevki çok .güzel belirtir. Çünkü bu n lar insanoğullarm a yap tıkları kötülüklerden neşelenm eğe, bundan zevk almaya alışm ışlardı. P ey gam ber de onlara kızar ve ıssız BsbiS şehrine işaretle şöyle der {9): «Kavmıma öfkelendj.m, m irasım ı m u rdar ettim ; ve onları senin eline verdim , sen onlara m erham et etmedin; yaşlının üzerinde boyunduruğum u çok ağır ey ledin.» Â detleri üzerine bunlar, bize de zâlim zevklerinin icap ettirdiği gibi zarar ve ziyan verdiler. O nlann ceza kırbaçlarının vücutlarım ıza yetişem emesine ve kendilerini şehrimize efendi yapam am alarına rağm en (çünkü H azreti Isa'nın mümin kıral A bgar'a : «Senin şehrin kutlulanacak ve hiç bir düşman kendisini oraya asla sahip kılamıyacaktır» (10), yollu verdiği r>öze göre, şehrin boşalması ve ıssız kalması imkânsızdı), hâlâ kötülük gö ren ve teslim olarak alm an şehirlerde öldürülen ve sokaklardaki çam urlar dan farksız bırakılan m üm inlerin ıztırabı ile halfc, çok fazla alâkalandı ve üzüntü çekti. Bu m anzaradan çok uzak bulunanlar da, im anlarınm noksanhğı yüzünden, canlarından korkarak kaygıya düştüler. Çünkü b u n lar düş manın, öteld şehirler gibi, U rfa’ya da hâkim olacaklanm sanıyorlardı.' —
VI —
Sülsyınan'ın söylediği gibi (11): «Aıkılsazm dudakları savaş getirir.» Ve siz de b u esas meseleyi, yani hangi sebeple savaşın kışkırtüdığını anla 71 «Bir n efeslilc m ü h le t» . 8) (T e v ra tta k i) İs a y a , X. B&b, 5. 9) îs a y a , X LV IL B ab, 6. 10) E fe n d im iz in [H a z re ti İs a 'n ın ] k ır a l A b g a r ’a v a d e ttiğ ın e g ö re ,' U r f a hi-cbir z a m a n d lîfm a n ta r a f ın d a n alın am ıy aca fctı; b a i . C u re to n , A n e ie n t S y rîa c D o cum en tS / s. 10 v e 152; P h ilip s , T h e D o c trin e o f A d d ai, (m u k a d d im e ) v e s. 5; Lir>siııs, Di® E d e sse n İsc h e A b g a r • S a g e k ritis c h u n te r s u c h (B raun sclıvveig , 1880)» s. 1 5 -2 1 . 11) (T e v ra t’ta k i) S ü le y m a m n M e se lle ri, X X IV . B ab , 6.
mak ıstiyorsunvız. Niyetim, tarih leri eski olan tou m eselelerden bahsedişim üzerinde düşünülebileceği tehlikesine rağm en, b u sebeplerin nasıl zuhur ettiğini size bildirm ektir. Ve m üteakiben, çok az bir m üddet sonra bu se beplerin n asıl bir kuvvet kazandıklarını da izaîı edeceğim. Bu savaşın gü nahlarım ız yüzünden üzerimize açılmış olmasına rağm en, m enşei bazı belli hâdiselerdi, ki birtakım cahil kim selerin sözlerine kapılarak m ühim im pa ra to r Anastasius'u suçlu saymamamız ve mevzua iyice aşina olmamız için b u sebepleri size anlatacağım. Çünkü savaşa sebep olan Anastasius değil di. Yazacağım hususlardan da anlıyacağmız gibi, savaş çok daha önceleri kışkırtılnuştı.
I.
K I S I M
JOVİNİAN, ZENON, PEROZ, BALAŞ, ANASTAS [363 - 501 yılları arasında Romalı/BIzans ve Persler arasındaki münasebetler İle savasın seb«plerl
VII - XLVII.] — VII —
(Selefkoslu/İskender takviminin) 609 (m.s. 297 - 298) yılında (1) Roma lılar, Nisîbis(2) şehrini elegeçirdiler (3) ve altnuş beş yıl hâkimiyetleTİ altında kaldı. İm parator Julian’ıri 674 (m.s. 362 - 363) yıhnda İran'da ölmesi üzeri ne yerine geçen Jovinian(4), her şeyden önce Romalılar için banşçı siyaset güdüyordu. Ve bu yüzden, yüz yirm i yıl sonra eski sahiplerine geri veril mek üzere, Persler'in Nisîbis’e sahip olm alanna m üsaade e tü [2]. Bu müddetj Roma im paratoru Zenon çağında sona erdi ise de, Persler şehri iade etm ek istem ediler; ve 'bu mesele öfkeyi davet etti, savaşı körükledi. —
V III —
Bundan başka, Romalılar ile Persler arasında bir m ukavele vardı: İki taraftan biri herhangi b ir millete karşı savaşır ve birinin öteki dostuna ih tiyacı olursa, öteki ta ra f ona üç jrüz kudretli adam ı atı ve silâhı ile gön derm ek suretiyle yardım edecekti; veya bunun karşıhğı olarak üç yüz «estîrâ» (yunanca; stater) verecekti. Âlemin Rabbi olan T am ının sayesinde Romalılar Persler’den hiçbir yardım istem em işlerdi. Çünkü dini bütün im paratorlar iyi id are etm işler ve Tanrm m da yardım ı ile kuvvetleri git tikçe artm ıştı. F akat İran şahları elçiler göndererek ihtiyaçları için para alıyorlardı. Birçoklarının düşündükleri gibi, Persler'in Romalılar'dan al dıkları bu paralar, vergi, haraç ve başka nesne değildi. —
IX —
H attâ çağımızda bile Pers hüküm darı Peröı [I. Perviz, 459 - 484] (5), 1) l^eiM İ-er v e y a Y u n a n ta k v im i, m . Ö. 312 E ld m ln d e n baslaar. 2) Y u n a n c a m e tin le r d e Nasibis, Nesibis v e y a Nisibis, ısüryan!c& de Nisibis, aırap ca eserlerde Nasibin [glimdikl: Nusayibin]. 3) S U ry a n îce y a z m a s ın d a «inşa etm ek » v e y a «yenid!en y ap m a k » m ân -asın a £ e le n k e lim e İnilla n ü m ıstiT . ‘F a k a t b iz b u n u , X L V IU . B ölU m de gecâan b ir k e lim e y e d e b e n z e te r e k , < ele g e$ lrâller> blrçim inde o k u d u k . 4) Y ani Jovlan. Bak. Noeldeke, Zeltschrlft der Deutshen Morgenlandlschen Gesellschaft, xxvnr. 263, n o t 2. 6) Bak. Noeldeke, Geschlchte der Parser und A ra be r zu r Zeit Sasaniden, T a i^ rt'd e n tercü me, 3. 117, not 2.
kûşanâye [Hindistan ve A fganistandaki k u fan iar] veya İ-iunİar [Ak-ÜıUi' lar/A ptalitler] (6) ile yaptığı savaşlar yüzünden Romalılar’dan p ara alıyor du. B unu b ir haraç olarak değil de, Rom alılar'ın dinî gayretlerini talhrik ederek, sanki o n la n n lehine kendisinin de söylediği gibi «sizin toprakları nıza geçm esinler diye» savaşıyormuşçasma davranıyordu. Bu sözleri ona söyleten sebep, 707 (395 - 396) yılm da Büyük Theodosius'un oğulları Honorius ile Arkadius çağında vâü Rufinus'un hiyaneti (7) ve eeneral (yunanca: Stratelates) A d da y'm ihm ali yüzünden b ü tü n Suriye'nin H unlar’a teslimi ve H unla r'm Roma topraklarına girerek şehirlerini tahrip ve halkını m u hacir (8) etm eleri idi [3]. —
X —
R om ahlardan aldığı yardım p arası ile Peröz, Hunlar'a galebe çaldı, topraklarm dan epeyce b ir kısmını ülkesine kattı. F a k a t en sonunda onlar tarafm dan esir ahndı. Roma im p arato ru Zenon b unu duyunca, kendi şahsi parasından g ö n dererek onu serbest bıraktırdı ve kendisini H u nla r’la b a rıştırdı. Peroz da H u n la r ile b ir antlaşm a yaptı. B una göre, Peroz bir daha savaşmak için H unlar'm sınırlarını aşıp onların topraklarına girmiyecekti. Fakat sözünden dönüp, Zedekiya{9) gibi ahdini bozdu ve savaşa gitti. Ve yine Zedekiya gibi düşm anlannm eline düştü. B ütün kuvvetleri ıbozuldu ve dağıtıldL H ayatının bağışlanm ası için de otuz k a tır yükü drahm i (gümüş para) (10) ödeyeceğine şerefi üzerine sözverdi ve idare ettiği m em lekete bu hususta haber gönderdi. F akat güçlükle ancak yirmi yükü tem in edebildi. Çünkü, kendisinden öncekilerin hâzinesini yaptığı savaşlarda boşaltm ış bulunuyordu. G eri kalan kurtuluş akçasını gönderinceye kadar da oğlu Kavad'ı (11) rehine olarak b ıra k tı ve ikinci defa olarak yine onlarla savaşmıyacağma dair mukavele yaptı. —
XI —
Peroz yeniden hüküm darlığa başladığı sırada bütün m em leketine nü fus başına bir vergi (12) koydurttu. Böylece, on yük drahm iyi toplıyarak gönderip, oğlunu kurtardı. Fakat bun dan sonra yine b ir ordu toplıyarak savaşa ıgitti. Peygam berin: «Kötüyü büyük k u drette ve yeşil ağaç gibi bit tiği yerde serpilm iş ^gördüm. Fakat o geçti, ve işte, yok oldu. Ve ben onu 6) Y in e baık. N oel<ieke G e s c h ic h te d e r P e r s e r ..... .
s ü r y a ın c e m&tim. n o tu .
7) (Y ım am ca y a z ılı b ir c ü m le d e n s o n r a W . W ı l f h t ş u m-ehazL f o s te r ly o f : Bdık. D u Caınge, G lo ssa rfu m a d S c r lıa to r e s . m e d ia s e e t İn fim a e G r a c c ita tis , (Y u n a n haTfLeri:Ale S p a rk s c e ). M u allâ YANM AZ 8) S ü ry a n îc e keU m endn m â n a â i, esarcıt^ ıs s ız lık tır. B iz b u n u , h aU u esaırete s ü rü k le y ip s ü rg tin etnnek â ly e cevIrctLk. B ak. m . B ö lü m . 9) (T e v ra tta k i)
n.
K r a lla r , X X IV . B a b , 20; n . T a r ih le r , X X X V I. B ab , 13; Y e re m y a , LIL B ab , 3.
•10) S U ryanİce m e tin d « zOz§, d ra J ım l v e y a âL nhem (gthnU ş p a r a ) leır y e r in e d ir . 11) Bade. N oeldeJce, G esch. d . P e r s e r .........., s. 135, n o t 1. 12) S lb ^ a n İ c e
keltm en d o m â n a s ı b a s p a ra s ı (cizye).
araştırdım ; bulunmadı.» (13) dediği sözler, Percz’a çok uyuyordu. Çünkü, h er ne zaman savaş olsa ve iki kısım (14) biiıbirine girse, bü tü n kuvvetleri bozuluyor, fakat kendisi aranınca -bulunanuyordu. H attâ bugün bile k en disine ne olduğu bilinmiyor. Cesetlerin altında mı kaldı, kendisini denize mi attı, veya yeraltında b ir m ağarada kalıp açlıktan m ı öldü, veyahut da b ir orm anda saklanarak yırtıcı hayvanlara yem mi oldu? Bu hususta hiçbir şey bilinmiyor [4]. — X il — [(İs ta n b u l ta h tın d a iK tü â lle r]
P e r o ı , çağında Kcma (Bizans) im paratorluğu da büyük b ir karışıklık içindeydi. Çünkü, saray m ensuplan (devlet adam lan)nın İsavrsys ırkından gelmesi dolayısıyla im parator Zenon’dan n efret ediyorlardı, ve BasiliskuB (15) da kendisine karşı isyan ederek, onu devirip yerine geçti. Böyle iken, Zenon da bu h arek etten sonra kendisini kuvvetlendirerek te k ra r tahta geçti. Şahsına karşı pek çok kim selerin kin beslediklerini bildiğin den, kendisi için m em leketinde [Maraş bölgesinde] çak sağlam ve zaptı im kânsız b ir hisar (İS) yaptırdı. Öyle ki, kendisine bir ziyan gelecek olursa bu hisar onu koruyacaktı. Bu meselede onun sırdaşı, İEİus adındaki A n ta k ya askerî-vâUsi (yunanca; stratelates) idi. Bu da soyca İsavriyalı idi. İm pa rator, devletin bütü n yüksek ve şerefli m evkilerini kendi hem şehrilerine veriyor ve bu yüzden RomaSılar’ın daha çok nefretini kazanıyordu. —
X III —
[Z a ü o n ila İü u s ve B asillskus]
H isar baştanbaşa gerekli nesnelerle donatüıp ISsus tarafından epeyce bir para (17) da içerisine yerleştirilince, tüus başşehre (İstanbul’a) gelerek isteklerini yerine getirdiğini ZeDion'a arzetti. Fakat Zensn, onun bir hain olduğunu, hüküm darlığa gözkoyduğunu bildiği için, askerlerinden b irisi-. ne, onun öldürülm esini buyurdu. Kendisine bu vazife verilen askerin giz lice öldürebilm ek için uzun zaman fırsat (18) arayıp da 'bulamaması üze rine, Zenon tesadüfen sarayın içinde İ^Sus'a rastlayınca, kılıcını çekerek vurm ak üzere kaldırm ıştı. Böyle iken tam o sırada, Sllu's'un koruyuculuğu nu yapan askerlerden birisi Zenen’u bir bıçakla kolundan vurdu ve kılıç nerdeyse İfSus’un kulağını kesecek şekilde Zesiösı’un elinden düştü. Zenon, İ lb s ’a karşı ihaneti ortaya çıkmasın diye, sorgu sorulmaksızın askerin k a fasının uçurulm asını buyurdu. Bu mesele ÜSus'a, Zerson'un kendisine bir 13) X XX V II. M ezm u r, 35, 36. 14) Y anJ ordugah. 153 S ü ry a n îc e m e tin d e Basilikus d en ilm iş. 16) Y u n a n c a to Papuriyon Kastellln v e y a to Papuriu Kastellin k a le v ey a is tih k â m k a r ş ılığ ı d ır, k i (XVII. B ölüm ) Sîlus ve Leonfrius^un is y a n la r ın a b u ra s ı so n b ir s ığ ın a k o lm u ş ttır. B ak . Theophdnis Chronogı-aphîa, C la sse n n e g ri, I. 196, 201, 203, 204. 17) Y a n i cok mikdarda sayısıı altın. 18) B u f ır s a t kelim .esinijı s ü ry a n îc e k a rg ılığ ı b u lu n a m a m ış s a d a . LIX . B o lü m d e k i g ib i b u k e lim e n in b u m â n a y a g e ld iğ i b e llid ir.
ih tard a bulunduğu düşüncesini verdi; ve kalkıp oradan ayrılarak A ntakya' ya vardı, fırsa t çıkınca da bunu ona misliyle ödeteceğini ıkafasma koydu. —
X IV —
[İllus İle Leontıus'un Zenen'a karş isyanı]
Zenon, kendi kötü niyetini anlam ış bulunm ası yüzünden İllus’tan çe kiniyordu. B undan dolayı, mevki sahibi birtakım kim seleri göndererek onu Antakyaı'dan yanm a (İstanbura) çağırttı. Bunu yaparken de, o hıyanetin kendi tah riki ile yapılmadığım, kendisi aslâ öldürtm ek niyetinde olmadı ğım belirtm ek ve sözde ondan özür dilem ek istiyorm uş gibi davramyordu. Böyle iken, İUus’un katı yüreğini yum uşatam adı. Çünkü İllus ondan nef r e t etm iş ve em rine rağm en .gitmemeğe k a ra r verm işti. Zenon, nihayet Leontius adm da b ir ceneraline bir bölük asker de katarak, İllus'u zor kul lan arak getirm ek ve m ukavem et ederse öldürm ek üzere gönderdi. Bu cen eral Antakya''ya varınca, İîius'un rü şv et verdiği altınlara kapıldı ve ona, îllus’u öldürm ek üzere verilen em ri ifşa etti. İltus da Leontius’un kendisine m ahrem olduğunu görünce, ona çok büyük m iktarda altın verdi ve Roınalılar'ın Z enon'u sevm ediklerini söyliyerek, ona karşı ayaklanm ak üzere kendisiyle ıbirleşmesi için Leontius’u ikna etti. Leontius bu işe razı olunca lillus da tasarladığm ı ona açmaya m uktedir oldu. Çünkü, yalnız başına ne ayaklanabilir, ne de kendisini im parator ilân edebilirdi. Irkı ve katı yürekhUği yüzünden Romaiıfar ondan da nefret ediyorlardı. t —
XV —
Bundan sonra Leontius ism en A ntakya'da hüküm dar oldu. Gerçekte ise hük üm et işlerini İllus görüyordu. Bazılarının dediklerine göre, belki Zenon’a galebe çalar diye İSlus, Leontius’u öldürm eyi bile kuruyordu. Fa kat, onlarm h e r ikisinin de yolu ü zerinden Pamprepius (19) adında edepsiz b ir hoıkkabaz vardı ki, hainliği yüzünden onların işlerini karıştırıp plânla rını altü st etti. T ahtlarm ın sağlam laşması için İllus ile Leontiıis kendileri ile anlaşm a (20) yapm aları için İran’a epeyce para ile elçiler yolladılar. E ğer askere ihtiyaçları olursa Persler kendilerine göndereceklerdi. Zenon, Antakya'da olup bitenleri öğrenince, büyük b ir ordu ile cenerallerinden Jo hn ’u (2 1 ) oraya gönderdi. —
XVI —
illus ile Leontius (22), büyük b ir kuvvetin üzerlerine gelm ekte oldu ğunu işitince, korkuya kapıldılar. Antakya halkı da m uhasaraya dayanam ıyacaklarm dan korkarak, eğer m uktedir iseler Joh n 'u savaşla karşılam a19) y ım a n c a Pamprepios. B ak. Leb&atı, Histoire du Bas-Empire, S ^ la t- M a r tin n e ş r i, VII. c m , s. 132. 20) T e k lif le r in d e is te d ik le r i geyln k a z a r a y a z ılm a d a n boıg tıırak ıld ıig ı g ö rü lü y o r, 21) İs k ity a ü J o h n . B ak . L e b e a u , a n ü a n e s e r, VII. CÜt, s. 138. 22) Y u n â n c a d a llfon ve Lsontion. B urarda v e b u n d a n so n rü 'k i k ıs ım d a tUus ile Leontius^tfin «İkisin© t> irden IcJatm h ü k m ü verildlj- gib i b a Jıse d ild ig i a n la ş ılıy o r k i, b e n d e b u n a g ö re te rc tlm e e ttim .
lan , değillerse şehirden çıkm aları için İlius ile Leantius^a başvurdular. Bu hareket, h er ikisine de daha çek korku verdi ve güney yönünden Fırat'ı aşarak Antakya'yı boşaltm ak için plânlar kurdular. K endi taraflarından Matronianus (23) adh birisini, devletin b ir kolu gibi hüküm lerini yürütm ek üzere, toeş yüz kişilik bir süvari ile U rfa’ya gönderdiler. U rfa lıla r ona k ar şı koydular ve ışehrin kapılarını yüzüne kapıyarak, savaş varm ışçasına su r ları da muhafaza altm a aldılar. — X V II —
Bu haber duyulunca İllus ile Leontius, Jdhn'u savaşla karşılam ak zo ru n d a kaldılar. Çünkü John, pek yiğitçesine üzerlerine saldırdı ve onlarm yanındaki askerlerin büyük bir kısmını bozdu. İllus ile Leontius bile Jotın'un hücum larına dayanam ıyarak, yanlarındakilerle birlikte kaçaraik, önceden 'bahsettiğim (XII. Bölüm) girilm esi imkânsız ve içerisi gerekli herbir nesne ile donanmış olan M sara girdiler. John da onları takip etti. Fakat böyle yanaşılmaz b ir durum da olanlara galebe çalamaymca, hisarın çevresine y er leşti (24) ve gözetlemeye koyuldu. Hisarm sağlam hğına, elegeçirilm esinin im kânsızhğm a pek güvendikleri için İilus ile Leontius, yalnız yiğit ve seç kin askerleri ahkoyarak geri kalanları aşağıya gönderdiler. John, hisardan inen bu askerler ile öfkesini biraz yatıştırdıysa da, herhangi b ir yolla illus ile Leontius'â birşey yapamadı. H isarın tabiî duruşunun verdiği güçlükten başka, insan eli tarafm dan da fevkalâde b ir şekilde girilm esi im kânsız bir vaziyete sokulm uştu.' Y ukarı çıkan yanlız bir yolu vardı ki, bunun da darhğı yüzünden iki kişi b ir arada çıkamazdı. Böyle iken, Jo h n ’un savaş hile leri tükendiği bir sırada İllus ile Leontius, yanındakiler tarafından ihbar edilip, uyurken tutsak alındılar. Zenon’un em riyle her ikisi ile onları haber v erenler de öldürüldü, b erab er bulunanların hepsinin elleri kesildi. İşte Peroz çağmda Roma (Bizans) im paratorluğunun böyle sıkıntısı vardı. —
X V III — [Balaş]
P eroı'un ansızın ortadan kaybolması üzerine (XI. Bölüm) BaJâş (25) Persler'in idaresini eline aldı. Bu, mütevazi ve barışseven bir insandı. T ah ta geçince Pers hâzinesini boş, m em leketi harap, halkını da H u n la r ta ra
fm dan götürülm üş olarak bulm uştu. (Kıralların, iste r yennüş, ister yenil miş o lsunlar savaşta ne k ad ar p ara sarfettiklerini, ne m asraflar yaptıklarm ı yüksek irfanınızla bilirsiniz). Balâş Romalılar’dan, kardeşlerinin gör düğü yardım ı hiçbir su rette görem iyordu. Zenon’a elçiler göndererek para istem işti. Fakat Zenon, İllus ve Leontius ile savaşırken ve ayni zamanda onlarm isyanı başlangıcm da İran'a gönderdikleri ve şim di de İran’da bu lunan parayı hatırlam ış olması dolayısıyla B.alaş'a ağızdan şu m esajdan 23) A s s e m â s î btmu Metroninus d iy e y a ^ a r; b a k . Bİbliotheca Orientalis, I. C ilt, s. 264, sütun 1. 24) B u te r c ü m e , e ly a z m â sın tîa k i b ir k e lim e n in okiE nam am aâi y ü z ü n d e n a y n i d e ğ ild ir. X X V IIL 94, 05. 25) B a k . N o e l d ^ e , Geseh. der Perser...... . s. 133; v e Zelt&chrlft der
10
■başka birşey göndermedi: «Önce, üzüıi yillar boyunca Romaİılar’a âit oldu ğu halde, Nisîbîs'ten aldığınız vergiler size yeter.» —
X IX —
A skerlerini geçindirecek kadar bile parası olmaması yüzünden 6aU ş, ordunun gözünden düşm üştü. Rahiplik (26) kanuniarm ı kaldırm aya çahşm ası ve yıkanm ak için şehirlerde ham am lar (yunanca; Balaneia) yaptır m ak istem esi (27) dolayısıyla h a l t kendisinden n e fret ediyordu. Böylece din uluları, Balaş’ın askerlerinin gözünde en ufak bir değeri olm adığını gö rünce, onu tah ttan indirip gözlerini kör ederek yerine, kardeşi Peroı'un oğlu Kavad’ı(2 8 ) geçirdiler. Kavad’dan, H u n la r’a rehine bırakılm ası dola yısıyla, yukarıda (X. Bölüm) bahsetm iştik. Kavad, Rom alılar'ın kendisine p ara verm em esi yüzünden, savaş çıkm asını kışkırtıyordu. R an u im parato ru n a para versin diye elçiler ve bunlarla birlikte arm ağan olarak bir. de büyük b ir fil gönderm işti. Fakat elçiler Suriye'de daha Antakya'ya varm a dan Zenon ölmüş, yerine Anastas'us im parator olmuştu, Pers elçisi K avad'a. Roma im paratorluğundaki bu değişikliği haber verince Kavad ona, ayni gayretle giderek parayı istem esini, verilm ediği takdirde «sava^ji kabul ediniz» diye söylemesi için haber gönderdi. —
XX
-
Böylece elçi, söylenmesi gereken b a n ş ve selâm sözleri yerine, ve Tann n ın kendisine lütfettiği hüküm darkğm ın başlangıcm da onıuıla birlikte sevinç duyacağı yerde, k orku verici sözlerle aziz im parator Anastasius'un kafasını kızdırdı. Elçinin yüksekten konuşan diüni ve kötü niyetini öğren dikten, Zarâdvştakân (29) denilen (kadınlarm herkesin m alı olduğunu ve herkesin gönlünün dilediği ile m ünasebette bulunm asını em reden) iğrenç m ezhebi yeniden kurduğu [5] ve tâbiiyetindeki A rm enyalılar’a ateşe tapm a dıkları için kötülük yaptığını da anladıktan sonra Anastasius,, p a ra yerine Kavad'a §u sözleri yoUadı: «Benden önce hüküm süren Zenon'un gönder m ediği gibi, Nisibîs'i boşaltıp b an a verinceye kadar ben de p ara yoUamıyacağım. Çünkü, b arb ar sayılan G erm anlar ile Blemesler (30) ve daha b ir çokları ile yapm ak zorunda kaldığım savaşlarda Roma askerlerini ihm al edip de onların yerine seni 'besliyemem.»
26) S ü r y a n îc e m e ttııd e M agl. B ak . No(eWeke. C esch . d e r P e r s e r ...... . s. 450. 27) B a k . N o eld ^ k e, a m la n e s e r , s. 134, n o t 5. 28) B a L N o e l d ^ e , a m la n e s e r . s. 13S. 29) M e z d e k ln h a le f le r i, Z a râd u ş» (Z erd'üst) u n s a g ir d i K io r a g â n o ğ lu B â m d â d o ğ lu İd i. BaJt. N oeld-eke, Geseh. der Perser......, s. 455 - 467, bUhassa s.- 456 - 457. 30) Y u D sn c a d a Blemues v ey a Blemmues, B a b e sU v e y a Z e n c i a k ı n d a n o lu p g ö zd e Y u k a n Mı s ı r ’ı y a ğ m a e d e rd i. Q u a ir e m te e , MSmoires g£ographiques ei Historlques sur l'Egypte, İL CUd, 131 s . d e «BU, A ra p c o f r a f y a c ıla r m d a ld E l-B u « a v e y a El-Buıcâ’y a b e n z e tir ; f a k a t d a J ıa c o k , Elt d r i s î 'n l n eserln d eık l BeltyOn (?)a benzem ed cted ir. B a k . D ozy v e De G o e e e , Descrlptieıi de l'A frique et <le t'Espagne par Edrtsî, (m e tin ) s . 21, 27 v e 26, 32.
11
—
XXI —
tArm enyalılar'ın Perslere karşı isyanı]
Kavad'ın idaresi altındaki Arm enyalılar [6], onun Rom slıiar’dan iyi bir cevap alm adığını işitince cesarete gelerek kendilerini kuvvetlendirdiler; •Persler’in kendi m em leketlerinde kurduğu ateşgedeyi yıktılar ve aralanndaki mog adlı sihirbazları öldürdüler. Kavad bunlara karşı, kendilerini cezalan d m p yeniden ateşe tapm alarını sağlamak üzere b ir ordu ile bir merzbân(31) ıgönderdi. Fakat  rm enyalılar anunla çarpışarak, hem askerlerini, hem de kendisini telef ettiler; ayrıca, kendi tâbiiyetine geçm ek isteğinde bulunduklarını arzetm ek üzere İm paratorum uza elçiler gönderdiler. Böyle iken Anastasius, sırf Persler ile savaşı körüklediği düşünülm esin diye, bu teklifi kabul etm ek istemedi. Onu p ara verm em ekle suçlu sayanlar, k e n disine âit olm ayan bir nesneyi zorla isteyeni daha çok suçlu görm elidirler. Eğer Kavad iyilikle ve ikna ederek parayı istem iş olsaydı, kendisine gön derilirdi. F akat o, Firaun, gibi onun yüreğini katılaştırdı, savaş tehditleri kullandı. Böyle iken biz, onun kötü akideleri yüzünden kendisine daha ^büyük ıbir felâket gönderecek olan T anrının adaletine inanıyoruz. Çünkü o, tabiat kanunlarını bozarak Allaha karşı olan korku yolunu yoketm eğe ça lıştı. — [Kadişler ve T e m u rla rın
X X II — (ŞemrMerin)^ A ra p la rın
isyanı]
Bundan sonra, tâbiiyetinde bulunan Kadişâyâ ahalisi toptan ECavad^a karşı ayaklanarak, Nisibîs'e girm ek ve orada kendileri için b ir kırallık k u r m ak istediler; ve b u uğurda epeyce bir m üddet savaştılar. Persler ölkesintie otu ran Tam ûrâye (32) halkı da, kendilerine Kavad tarafından birşey ve rilm ediğini görünce, ayaklandılar. Bunlar, arasm da yaşadıkları yüksek dağlara güveniyorlardı; etraftaki köyleri yağma ve harap etm ek ve tâcirleri soymak için aşağılara iniyorlar ve sonra yine yerlerine çıkıyorlardı [7]. M em leketin soylulan da, karılarının kö tü lü k /fu h u ş yapm asına müsaade ettiği için, Kavad'dan n efret ediyorlardı. Tâbiiyetindeki Tayyâ ye (33 ) de, hüküm darlığm ın kargaşalığını görünce, b ü tün Persli topraklarm da güçleri yettiği k ad ar çapulculuk ve yağmacılık etm eğe başladılar. —
X X III —
B u sırada Roma im paratorluğundan da başka bir üzüntü zuhur etti, issvriyalılar, Zenon'un ölüm ünden sonra im parator A nastasius'a karşı ayak-
31) K eU m en ln a s lı m a rz e b S n â v e y a m a rz b â n 'd 'ır. kİ p e r s c e « y ü rü y ü ş [doğrusu.- u c , h u d u t] m u . h a f ı z » m â n a s ın a g e lir , A lm a n la r’m «M aricgraf»! k a r ş ıl ığ ı s a y ılır. Y a n i h e m e n h e m e n o aatrap > a m uadll< itr. B ak. N o e ld e k e , G esch. der P e r s e r ........ s.. 102, n « t 2, v e s. 446. 32) S ln c a r H e D â r â y atk ın la rın d a y e r le ş m iş le rd i. Bale. N o e ld e k e , Zeitschrlft d. D. D. G., X X X III. 157. 33) M e tin d e TayyâyS o la r a k g e ç e r; asU A ra p T a y y i' k a b ile s id ir ki- k u z e y A r a b is ta n ’ın e n k u v v e tli k a h U e le rto d e n b itid ir .
12
■
lanm ışlardı ve kendi arzularına göre (34) bir im parator seçmek istiyorlar dı. Kavad bunu duyunca, fırsatı bulduğunu um arak, Romalılar'a elçiler gönderdi. İsavriyalılar’m b u isyanından ü rk erek Rom alılartn kendilerine istedikleri parayı göndereceklerini sanıyorlardı. Fakat, im parator Anastasius, ona şöyle haber yolladı: «Eğer bu parayı borç olarak istiyorsanız, gön deririm . Fakat, âdetiniz üzere istiyorsanız, isavriyalılar'la savaşan Roma as kerlerini bırakıp da bu p ara ile Persîer'in yardım cısı olamam.» Tasarladığmda m uvaffak olamayan Kavad’ın b u sözlerle itib arı sarsılmıştı. IsavriyalılaKa galebe çalınarak bozulup yokedildiler, bü tü n şehirleri yakıhp, yıkıl dı. Pers uluları, kötü ahlâkı ve uygunsuz kanunları yüzünden, Kavad’ı öl dürm ek için gizlice suikast hazırladılar. Kavad ise bunu haiber ahnca, hü küm darlığını bırakarak H unlar'ın topraklarına, b ir zamanlar rehine olarak sarayına bırakıldığı hakanın yanm a kaçtı. — X X IV — [C am asp v e K av ad 'ın y e n id e n h ü k O m d a rlığ ı]
Y erine kardeşi Zâmâşp [Câmâsb] (35) geçti. Kavad, Hunlar’dan kızkardeşinin kızı (36) ile evlendi. Kızkardeşi, babasm m öldürüldüğü savaşta tu t sak alm arak buraya getirilm işti. Ve, hükü m d ar kızı olduğundan Hunlaı^m hakanına zevce olarak, ondan b ir kız çocuğu doğurm uştu (37). Kavad kaçıp da buraya gelince kızkardeşi, kızını zevce olarak ona verdi. Ka'vad da hak a n ’ın damadı olmak dolayısıyla, cürete geldi. H er gün hakanm. karşısında ağlayıp, sızlıyor; gidip soyluları öldürerek tah tına çıkabilmek üzere bir m ikdar asker verm esi için kendisine yalvarıyordu. Kaynatası da isteğine göre ona epeyce bir kuvvet verdi. Pers to p rak lan n a yetişince kardeşi bunu işitti ve kaçtı; kendisi de soyluları öldürerek, m uradına yetti. Ayni zaman da Tam ûrâyâ'ye haiber gönderip: Eğer kendiliklerinden ona teslim olmaz larsa, savaşla zaptedileceklerini bildirdi. Fakat, Roma topraklarm a girm ek üzere kendi ordusuna k atılırlarsa ve girdikleri şehirleri yağmalamaya kal kışmazlarsa, 'haksızlıkla ellerinden alınan h e r şeyi (XXII. Bölüm) geri vere ceğini belirtti. B unlar da Hun ordusundan korktukları için Ka.vad'a ,b oyun eğdiler. Kadişâye bile —ki NUîbîs'e karşı ayaklanm ışlardı (XXII. Bölüm)— b u haberi işitince ona itaat ettiler. Ve Tayyâye de, Kavad’ın Romalılarla sa vaşm ak üzere olduğunu görünce, istekle onlara katıldılar, ö te yandan A r menyalılar, vaktiyle yakmış oldukları âteşgedeler yüzünden kendilerinden öç alınm asından korkarak, Kavad'a ita at etm ek istem ediler. Fakat Kavad, b ir ordu tophyarak onlarla savaşa gitti. O nlardan çok daha kuvvetli olm a sına rağm en, onları yenemedi. Fakat, Romalılarda yapılacak savaşta kendi34) 35) 36) 37)
Ba<k. B ak , BaJc. BaJc.
L ebeau^ y u k a r ıd a a n ıla n e s e r , VII. 229 v e <îevaıuL N o e ld e k e , G esch . d . P e r s e r ...... . s, 142 v e n o t 2, N o e ld ^ k e , a y n i e s e r , s. 137, n o t 1. N o e ld e k e , a n ü a n e s e r , s. 130, n o t 1 v e 3-
13
sine yardımcı olurlarsa onları ateşe tapmaya zorlamıyacağmı vaadetti. On la r da korktukları için, istem iyerek bu işe razı oldular. Bundan sonra, Roma topraklarm a girdikten sonra Kavad’m neler yap tığını, tarihleri ile size anlatacağım . Fakat şimdi, bana (buyurduğunuz gibi, m eydana gelen alâm etlerden ve cezalardan, çekirge, salgın ve kıthktan sı rasıyla bahsedeceğim. B unlar daha önce ortaya çıktığından, yönüm ü şimdi oraya çeviriyorum. Ve hikâyem karışm asm diye de, y ıllan ayrı ayrı ve bi re r b irer yazıp, h er yılın içinde onları birer b ire r sıralıyacağım. Siz seçkin kulunun du alan sayesinde T anrı benim yardım cım olsun.
14
[Sasanlı • Bizans Savaşı Başlamadan 494 - 501 Y IL L A R t A R A S IN D A G Ö R Ü L E N T Ü R L Ü T Ü R L Ü F E L Â K E T L E R ] — XXV — [Eserin K aynaklan]
İskender yılı 806 (m. s. 494 - 495). Aziz Baba, sizi yorm aktan çekindi ğim için, hâdiseleri kısa fasılalarla yazmama rağm en, savaşın seıbebi ve n a sıl çıktığı ile alâkalı olarak yeter bilgiler verdiğimi sanıyorum. Bunların birtakım ını eski dktaplardan, bazılarını h er iki hüküm dara elçi olarak hiz m et eden kim selerle tem asım dan ve b ir başka bölüm ü de bu vak’aları gö ren 'kim selerden tedarik ettim . Fakat şimdi size, kendi çağımızda olup bi ten hâdiselerden bahsedeceğim. Çünkü bu yıl ile birlikte [494 Ekim ayın dan itibaren] korkunç bir ceza fash başladı. — XXVI — [Çıban Âfeti]
Bu sırada gövdelerimiz iyice sağlam, fakat ruhum uzun ıztırabı sayısız dı. G ünahlarından tövbe edenlerden çok derin haz duyan Tanrı, gövdele rimizi ruhum uzun b ir aynası haline getirdi; ve baştan ayağa çıbanlarla dol durdu. Sanki O, h u dış görünüşüm üzle içimizin nasıl olduğunu hize gös term ek ve gövdemizin bu çirkin belirtileri ile ruhum uzun korkunç d e re cedeki çirkinliğini tanıtm ak istiyordu. B ütün insanlar ,g ünahkâr oldukları için, hepsi bu âfete tutulm uşlardı. Şehrimizin bütün halkım n vücutlarında şişkinUkler(l) ve çıbanlar vardı. Ve bu belirtilerle kapk yüzler, korkunç görünüşler arzediyordu. Öyle kimseler vardı fci, b ü tü n gövdeleri, avuç iç leri, h attâ tabanlarına varınca bu çıban ve kabarcıklarla kaplanm ıştı. Öte yandan birtakım kim selerin birçok uzuvları da, büyük oyuklarla delik de şik olmuştu. Böyle iken, onları koruyan Tanrının yardım ı ile hiç kimsenin ıztırabı çok sürm edi. Gövdede bir ârıza da kalmadı. Tedaviden sonra çıban izlerinin helli b ir surette görülm elerine rağm en uzuvlar, gövdedeki v ak fe lerin i yapabilecek şekilde kaldılar. Bu sırada U rfa ’da buğdayın otuz ölçeği [modyos’u] b ire r dinara [altına] gidiyordu (2), — X X V II — Urfa'da Eğlence ve Mucize
807 yılı (m.s. 495 - 496). Bu yıl [496] îy â r (Mayıs) ayının 17 sinde b ü tün in sanlara yağarcasm a saadet inerken ve (Tanrı inayetiyle) m ahsul be1) B u k e lim e n in m a h a llî sö z lilk te ltl k a r ş ılığ ı (a ra p ç a d a n ) khurScSt d iy e v e rilm iş tir . 2) Süryanîce modiyos, lâtince modlus(81. Süryanîcede d în lr (lâtlnce: denarlus), Bizans parası aureus.
15
reketli, yağm ur yağıyor ve m eyveler mevsiminde yetişirken U rfa halkm ın büyüik l>ir kısmı açıktan günah işlem eğe haşlıyarak, canlarm ın sağlığını M tü n b ü tü n e tehlikeye koydular. H er tü rlü zevke ve eğlenceye dalıp, T an rı y a ih san lan için şükranlarım bile gönderm ez oldular. Aksine, bu vecibeyi ihm al ederek günahlannın cezası ile çürüdüler. Ve sanM içine göm üldük leri bu gizli veya açık günahları yetm iyorm uş gibi, Cumayı Cumartesiye(3) bağhyan geceler [Cumaları] dansöz Trim s riu s ’un oynadığı bir yerde (4) to p lanıyorlardı. Eğlencenin şerefine sayısız ışıklar yakarlardı ki, bu âdet daha önceleri bilinm iyordu. Bunlar, ırm ak (5) boyundaM yerler üzerinde Tiya tro Kapısı (6) ndan Kem erler (7) Kapısı'na varınca uzayan kesim de te rtip le n ir di. Yanan kandilleri (yunanca: Kandilay) kıyı boyunca dizer, D irekler üze rine, belediye dâiresine(8), yukarı m ahallelere (9) ve daha .birçok y erle re asarlardı. Bu a'hlâksi2İık yüzünden on lan uslandırm ak üzere T anrı tarafm dan şaşılacak b ir mucize geldi. Şöyle M, k u tlu im parator Konstantin heykelinin elinde tu ttu ğ u Haç sembolü, b ir dirsek boyu kad.ar heykelin eMnden fırlam ış. Cuma ve C um artesi igünü akşam a kadar öylece kalm ıştı. Pazar günü bu sembol kendiliğinden yerine yaklaşm ış ve heykel onu, eskisi gibi yine eline almıştı. Bu belirtiden dolayı kâhinler, yapılan işlerin T an rıyı razı etm eye aykırı olarak ço'k ileri ^gidildiğini anladılar. —
X X V III —
Piskapos KUrus
808 yılı (m.s. 496 - 497). Bu belirti bizi günah işlem ekten alıkoym aya yetişmedi. T ersine olarak, cüretim iz daha çok a rttı ve kendimizi günahla rın kucağına atıverdik. K ıskançbk ile âile kutsiyetine ihanet aram ızda iyice yerleşti; zina ile fuhuş haddini aştı. Çıban âfeti halk arasm da daha çok y a yıldı. Şehir ile çevresindeki birçok köyler halkının gözleri k ö r oldu. B u sı rada piskopos M âr (10) Kürus (Cyrus), o rtaya çok güzel b ir ham iyet fikri koydu; vatandaşlara, badarak yortusu şerefine taşm acak şaraplar için gü m üşten b ir tesk ere (11) yapm alarm ı söyledi. Öyle ki, b ir şehidin ru h u n u azizlemek için hizmete gittiklerinde şarap şişelerini bunun içinde taşıya caklardı. Buna herkes kazancı nisbeünde yardım da bulundu. F akat 3) C u m a İle C u m a rte s i s a b a h ı a r a s ın d a k i g ece. 4) Sâirya-nîce m e tin d e k i n o ta b a k m jz . 6) Ş im d i K a râ k o y u n d e m le n D ay sân s u y u o lu p , e s k id e n k u ze y b atıd a jı. g ü n e y d o ğ u y a d o ğ ru ş e h r e g ir e r , "batıdan A y n el-H alîl v e y a » A y n ^ b râ h îm k o lu n u a lır . 6) B u h a z ır lık la r g e h rin D e y sâ n s u y u n a y a k m y e r in d e id i. 7) B u r a d a te k ik e n K e m e r’l e r dij-^e ce m i s e k lin d e o k u m a y a c e s a r e t e d iy o ru m . B ak. C u r e to n , Ancient Syriac Documents, I. 22. K ie lli G. H o ffm a n n b u r a s ın ı İnler-Kaptsı v e y a Tü rb e le r d ^ e anar. 8ş (Y u n an ca) Anfiforos (y an i m e y d an -arJtası a n fi-fo ru m y e rin e ).. B ak . P ro c o p i'u s, De AedificîiS/ n . 7, D in d o rf f n e s r i, CUt m . s . 229. 9) Ş e h r in güneybatusm da- v e e n d ik y e n o lu p , k u a l A b g a r ta r a f ın d a n y a p ıla n s a r a y v e ta h İ d m a tm k a l m t ı l a n v a r d ır . A sse m â n î’n in Bibliotheca OrientalKs, I. C ilt, s. 390-393 te b ild ir d iğ in e göre b u n la r^ İ s k e n d e r y ılın ın 513 v e M ilid m 2Q1 s e n e s in d e y a p ılm ış tır . S ü r y a n îc e m e tin d e , «şeh> r in e n d ik y eri» m â n a s m a g e le n k e lim e k u lU n ılm ış tır. 10) M âr a d ı, M ârî s ö z ü n d e n k ıs a ltılm ış o lu p , «E fendim iz» d e m e k tir . 11) Y u n a n c a lektikîon, lâ tin c e lectîca.
16
Aırrelie’m nı(12) kocası Eutychianus, kendi servetinden yüz d in ar (altın) vermekle, iyi niyetini gösteren ilk insan oldu. — X XIX — Urfa Vâlîsî Aleksander
Bu yılan sonunda [497 yazında] vâli Anastasius azledilip yerine, A le k sander geldi. Şehrin sokaklarını pislikten tem izletti ve işçiler tarafından sakaklarda k u rulan barakaları (13) yıktırdı. Aleksander, ayni zamanda sa ray kapısının önüne b ir kutu y erleştirerek üzerine, herhangi bir 'kimse nin açıkça söylemek istem ediği hususu-hiç çekinm eden bir kâğıda yazıp bunun içine atabileceklerine dâir yazı yazdırdı. Ve böylece çok kim selerin yazrp ku tu y a attıkları pek çok şeyler öğrendi. H er Cuma A ziz Yuvannes Babtist(14) ve Havari Aziz A dday kiliselerinde oturur, haklı dâvalan hiç b ir p ara karşılığı olmaksızın hallederdi. Ve böylece, m azlûm lar, zâlimlere, iftiraya uğrayanlar, iftiracılan n a karşı cesaret kazandılar; ve dâvalanm Aleksander'e getirip hallettirdiler. EIU yılı geçtiği halde aranıp sorulm a mış birtakım dâvalar bile onun huzuruna getirilerek halledildi. Aleksander, Kem erler - Kapısı yanındaki örtülü geçidi (15) yaptırdı. Ayni zamanda dir lik ambarı (16) yanında yapılm ası yıllardanberi k ararlaştın lan um um î h a mamı (yunanca: demosion) da yaptırm ağa başladı. Ve esnafm Pazar akşamları(17) dükkânlarm ı kapayıp üzerlerine birer haç ile b eşer fen er (yunan ca: fanoy) asm alarını buyurdu. — XXX — Urfa'da Eğlence ve Hamamın Çöküşü
809 yrlı (m.s. 497 - 498). B ütün bu hâdiselerin olduğu sıralarda, yine dinsizliğin teren n ü m edildiği eğlence zamanı geldi. Ve şehrin (U ^ a’nın) halkı h e r zam ankinden çok a şu ı olarak kendilerini bu eğlencelere koyu verdiler. Yedi ıgünün h e r akşamı erkenden, belden aşağı bol elbiseler gi yinerek ve (ürerine) sarıklar (tülbendler) (18) sarm arak tiyatroya gidiyor lardı. Ö nlerinde kandiller ve b u h urlar yanardı. Ve b ü tü n gece uyum aksı zın, dansözü (19) alkışlamak için şehvete susamış bir vaziyette şarkılar ve n ağralar döner dururdu. Bu yüzden, duaya gitm eyi bile ihm al ederek, ar tık hiçbiri [kulluk] vazifesini zerre k ad ar düşünm em eğe başladı. Tersine, pek (böbürlenerek, «bizim gibi h a re k e t ediniz» diyen ataları ile alay etti ler; ve şehrin eski sakinlerinin aptal ve beyinsiz kim seler olduğunu söyliyecek k ad ar ileri gittiler. Dinsizlikte cüretlerinin bu kadar arttığı sıralar12) A ss e m â n îy e g ö re İ r e n e 'd lr , b ak . B ibi. O rîe n t,, I. C ilt, s. 267, sütu-n 2. 13) A r a p ç a d a k i M e sta b a , M a sta b a , y u n a n c a d a stib a s-a d a , s tlb a d lo n gib i. 14) Y u n a n c a M artirion k ilis e s id ir k i. A z iz le rin k e m ik le r i b u r a d a m u h a f a z a e d ilir. 15) B iz a n s lıla rc a peripatos b e d e n /s u r d e m e k tir (bak. D u C an g e). F aık a t b u rad aık l e d ü b ir m â n a s ı, ü s tü örtülıü g e ç ittir . B u y a y u n a n c a d a n a lın m a d ır v e y a yanL'ÇtM'. 16) Y u i a n d a k i 7. n o ta baıkıniz. 17) C um airtesİ v e P a z a r dem efc istiy o r. 18) S ü ry an S ce k e lim e , y u n a n c a o o y k lla , lâ tin c e e m b r o ld e r e ro b e s k a r ş ılığ ı o lu p , (y u n an ca : fakeoM a, fa k e u lid e s ) fak ioN a ü e d e a y n i v e sa n ık , tü l b e n t d e m e k tir . Baık. D u C ange. 19) (XXVn. B ölüm ) d e a n ıla n d an sö z Trim eriuıs*tuT.
17
da kendilerind ikaz edecek, azarlıyacak veya kulaklarım bükecek kimse yoktu. Çünkü bu sırada U rfa ’da Mabboc (20) piskoposu Xenaias’ın bulun m asına rağm en —ki, halkın terbiyesine çahşmayı herkesten çok onun üzerine alması düşünülürdü— o bile, bu mevzuda halk ile bir günden baş ka konuşmadı. F akat yine onlar için esirgeyen T anrı, belki günah işlem ek ten vazgeçerler diye, m erham et gösterdi. Zira, yazlık ham am ın'(21) soğukluık dâiresi ile iki direği (yunanca : basilikay) çökmüştü. Fakat, yine T an rının lütfü sayesinde, çökme gürültüsünü işitip kaçarken soğuk k u m a k a pısında ezilen iki kişiden başka, gerek içeride ve gerekse dışanda birçok çahşanlar olmasına rağm en, kimse incinm edi ve ölmedi, ö len ler de, kapıyı h arek et ettirm ek için iki tarafından yüklenm işlerken biri ötekinden daha önce çıkmak için başladıkları çekişmede vakit kaybetm eleri neticesi üzer lerine düşen taşla erildiler. Bu hâdise üzerine uyanan kim seler, şehri daha büyük bir matem figanından koruduğu için Tanrıya şükrettiler. Çünkü ham am, birkaç gün içinde yeniden açılabilecekti. Çöküş o k ad a r olm uştu ki, en alt sıradaki taşlar bile yerlerinden oynam ışlardı. — [V ergilerin
XXXI —
Bagşlanmasna
U rfa'hla nn
Sevinci]
o yılda im parator Anastasius b ir ferm an çıkardı ki, buna igöre esnafm d ört yılda b ir ödedikleri para kaldırılacak ve ayni zam anda [yıllık] ver giden (22) de m uaf tutulacaklardı. Bu ferm an yalnız U rfa'da değil, bütün Roma im paratorluğu şehirlerinde yürütüldü. U rfalılar. d ö rt yılda bir defa devlete yüz kırk altın (23) verirlerdi. Bu h ab er üzerine bütün şeh ir çoştu, büyük kü^ük herkes ak elbiseler giyinerek; m eş’aleler, yanan tütsülerle dolu bohurdanlar taşıyarak Tanrıya şükretm ek ve im paratoru takdis için badarak âyini yaptıkları A ziz Sergius ve Aziz Simeon kilisesine gittiler. Sonra şehre dönerek, b ir haftayı sevinç ve mes’u t eğlencelerle geçirip, bu eğlenceleri h e r yıl kutlam aya k a ra r verdiler. B ütün esnaf (Ulu)kilisenin (24) avlusunda, direkli geçitler içerisinde eğlence ve ziyafetler yap maya başladılar. — XXXII — Piskopos Petros ve Vâll Dentosthenes
Bu yıl [498 de] H aziran (süryanîce; Khazirân) ayının 5 inde piskopos M âr Kürus öldü ve yerine Petros geçti. Yılın yortularına Paskalya öncesi 20) Maıbbac v e y a M ab ûc, [R o m a lü arca ]. H ie ra p o lis , slımcUki M en b ic. A a ta k y a p a t r ik ! (impa r a t o r ) S e v e ru s ’u n d o s tu o la n X eııaias v e y a P h iL o x en u s, b a k . A s s e m â n î, Bib\. Orient., C ilt Tl, 6. 10; v e B ick ell, Conspectus rei Syrorum liferariae, s. 40. W r l s h t , Catalogue of Syrlac MSS. İn the British Museum, s. 526 v e d e v a m u 21) S Ü ry a n îced e urinal v e y a latrtne k e lim e le ri k a r ş rb ğ ı olup^ d ra p c a d a tefsire d e n iy o r. 22) B u v e rg iy e (y u n a n c a ) K h r u s a r g u r o n d e n iy o r d u . Baik. L e b e a u , a n ıla n eser» V tL 247. 23) B u m & n ad ak l k e lim e y u n a n c a â a lü lıtral v e lâ tin c e Ubrae 'k a r ş ılığ ıd ır. Sardinya F e n ik e lile ri v a s ıta s ly le m . ö. ik in c i y ü z y ıld a g e ç tiğ i s a n ılıy o r; ai’a p c a d a b u n u n k arsü iığ ı ritl v e y a rati k e lim e s id ir . 24) B u U IukİU se*nin H a v a ri A z iz T h o m a s a d m a k u r u ld u ğ u b ilin iy o r (baık. A ss e m â n î, Bibi.
18
Pazar yortusunu kattı.- Öteki yortuları da düzgünce yürütm ekle birlikte, Haçı Suya A tm a yortusunu hem en takip eden gece suyu kutlam a âdetini de ortaya koydu; ve K utlu H a fta (Paskalya öncesi) n ın Perşem be günü bü tün halk huzurunda [ölülerin başı ile el ve a y a k la m a sürülen K udüs’ten gelme] m ağfiretyağı üzerine dua okudu. Bu sırada vâli A leksander azledil miş, yerine Demosthenes getirilm işti. Bunun buyruğuna göre, şehrin bütün kem erli direkleri badana ettirildi. Bunun üzerine şehrin görgülü şahsiyet leri tasaya düştü; çünkü onlarca b u hareket, evlerine yaklaşm akta olan bir felâketin belirtisi idi. —
X X X III —
Çekirge ve Zelzeleler
810 yılı (498 - 499). Bu sırada kötü halimizi düzeltm ek için T anrı ada letinin b ir delili açıktan üzerimize yağm ağa başladı. Zira, b u yılın [499 un] îy âr (Mayıs) ında yine dini hiçe sayan k ö tü eğlenceyi kutlam a zamanı geldi ğinde, güneyden şehrimize çok büyük ölçüde b ir çekirge sürüsü hücum etti. Böyle iken bU' sürü o yıl h içb ir zarar ve bozma yapmadı, fakat topra ğa birçok sayıda yum urta (sirke) bırakarak çekildi. Ç ^ r g e yum urtaları toprağa girdikten sonra,, korkunç zelzeleler oldu. M uhakkak ki bu sarsmti'lar halkm , k ıtl± ve hastalıkl'a daha fazla cezalandırılmadan, batm ış oldu ğu günahlardan silkinip uyanm aları için oluyordu. —
X X X IV —
499 Eylülü Zelzelesi ve NIkopolIsin yıkılması
Bu yılın [499 un] Âb (Ağustos) aym da Anastasius'tan, A nfiteatrdaki vahşî hayvan güreşlerinin Roma im paratorluğunun bütün vilâyetlerinde y a sak edildiğine dâir b ir ferm an çıktı. îlû l (Eylül) aym da çok korkunç bir zelzele oldu; y er yüzünde gökten gelen korkunç bir ses işitildi. Öyle ki bu gü rü ltüd en yeryüzü tem elinden sarsıldı. B ütün köy ve kasabalar bu sesi işitm iş ve zelzeleyi duym uştu. H er 'bucaktan tehlike söylentileri ve kötü hab erler geldi. Birtakım larının söylediğine göre, Fırat ırm ağı ile Aberne (26) sıcaksu kaynağında mucizeli bir belirti görülm üştü. Bu söylentiye göre b un lar [Fırat üe kaplıca], kaynaklarm dan kurum uşlardı. Bu bana, asılsız gibi gelmiyor. Çünkü, h e r ne zaman toprak zelzele ile sarsılsa, bu çatlak yerlerdeki akarsular a rtık akm azlar ve h attâ çok zaman yönlerini bile d e ğiştirirler. H azreti Davud'un onsekizinci İlâhîsinde (27), düşm anlarm m T a n n tarafm dan toprağm sarsılm ası, dağların çatlaması ve buna benzer şeylerle cezalandm ldığını söylediği gibi biz de bunun gerçekte vuku’bulOrient., I. CUt, s. 399). 25) Baik. L e Q \ıien, Oriens Christianusr H. C ilt, s ü tu n 962. B u add«iki ik in c i p is k o p o s tu r. 26) ÂbernS Kapircası, D icle ile F ı r a t a r a s ın d a v e S iv e re ğ in k u z e y in e d o ğ r u ş im d ik i Ç e rm û k v e y a Ç e rm ik [kasaba-sı] y a k ın ın d a d ır. B a k . 1359 y ılın c a A m îd ş e h rin i g ö r e n K o m a ta r ih ç i s i A ntakiyalı] Armnianus Marceliînus, 18, 9, 2; v e J . B ^ n ja n ü n II, Eigth Years in Asla (H an o v er, 1863), s. 82. 27) X V IIL M ezm u r, 7.
19
duğuna inanalım . Zira O, şöyle der: «Ya Râb, senin gazabından, burnnnun, nefesinin vurucundan, su la n n derinlikleri göründü, ve dünyanın tem elleri açıldı.» (28). İşte yine bu sırada b ir mektup geldi ve bütün kilise halkı h u zurunda okundu. Bu mektup, Nikopolis’in (29) geceyansı ansızın çöküp yerle bir olduğunu ve bütün sakinlerini mahvettiğini bilcüriyordu. O rada ki birtakım yabancılar ve seyahat için oraya gitmiş bulunan bizden bazı kim seler de yıkıntılar altm da kalmışlardı. Bunu bize, oradan dönen arkadaşlan söylediler. Şehrin çevresini kaphyan surlar ve içindeki h er şey alt üst olmuş ve kilisedeki m ihrabın arkasında bir yerde uyuyan bir piskopos ile iki Jcişiden başka kim se sağ kalmamıştı. O nlarm yattıkları odanın ta vanı çökerken, tavam tutan direklerin b ir ucu m ihrabın duvanna dayalı 'kalmış ve üzerlerine yıkılmamıştı. Doğruluğuna inandığımız b ir dindaşımız bana hâdiseyi şöyle anlattı: «Nikopolis şehrinin yıkılacağı akşam, b ir arkadaşım la şehir içinde uyuyor
duk. A rkadaşım o gece pek sıkılıyordu. Bana: «Kalk gidelim geceyi, ahşık olduğumuz gibi, şeh ir dışındaki m ağarada geçirelim; burada ra h a t edem i yorum. Hava çok s ı c ^ , uyuyamıyorum.» dedi. Böylece ikimiz de kalktık, ka-. sabanın dışına çıktık ve âdetimiz üzere geceyi m ağarada geçirdik. T an a ta cağı Sırada arkadaşım ı uyandırdım . «Haydi kalk, güneş doğuyor; kasabaya inip işimize koyulalım» dedim. Kalktık; kasabaya gehnce bütün evleri alt üst olmuş; insanların, sürülerin, sığır ve develerin bu yıkıntılar ile örtülü' bulunduğunu gördük. Toprağın altından gelen inilti sesleri vardı. Vaık’a yerinde toplananlar, piskoposu tavan altından çıkardılar. Piskopos da badarak âyinini kutlam ak için şarap ile ekmek istedi; fakat bulamadı. Çünkü, b ü tü n şehir yıkılmış ve hiçbir şey kurtulm am ıştı. O sırada oraya b ir yolcu, iyi b ir adam geldi ve piskoposa b ir dilim ekm ekle şarap verdi. Piskopos âyin yaparak dua etti ve oradakilere hayatın derin sırrını anlatm aya ça lıştı. Bu haliyle o bana, Sodom'dan kaça;n âdil Lût gibi göründü.» B u ka dar söylem ek kâfidir. — Arsamesata
XXXV — Kilisesinin Çüküşü
Kuzeyde Arsamosata (30) denilen bir kilise vardı 'ki, çok sağlam ola rak yapılmış ve fevkalâde güzel işlenmişti. H er yıl belU bir günde, orada göm ülü şehidlerin ru h u n u taziz gününde, dört yandan birçok kim seler oraya gelerek toplanırlardı. B unlar 'buraya kısm en dua, kısm en de m enfaatleri için gelirlerdi. Çünkü bu günde orada toplananlara çok m ikdarda yiyecek dağıtılırdı. Bir gün orada her sm ıf erkek, kadın ve çocuktan m üteşekkil 28) X V ra . Mezm ur, 15. 29) FU l9tln’d e Y afa ile K u d ü s arasında>ki E ııu n a u s (arapc-a. ^A mvâs) u n ö te k i ad ı. 30) Y ıu ıa jıc ad a Arsamosata, ara^pcada Şîmsât, s ü ry a n îc e d e Arşemşât d iy e te lâffU 2 e d ilir d i; y u n a n tıa ırfle riy le Arxem )tat v e y a Arxfmxat d iy e d e y a z ılır d ı W rigfct, Catalogue, s. 433, 6Ü tun 2). K h a r ta b l r t v e y a K h a r p u t bÖI^esİAde o lu p , b ira z d o ğ u y a d o ğ ru d u r.
20
çok büyük bir kalabalığın toplandığı bir sırada, korkunç şim şekler çakma ğa, yıldırım lar düşmeğe ve m üthiş ,g ü rültüler işitilm eğe başlandı. Ve bütün halik, kilisenin içine azizlerin kem iklerinden m edet umm aya koştular. On la r gece y an sı büyük b ir korku içinde dua ile ve azizlere hizmetle uğra şırken, kilise yıkıldı ve içinde bulunan halkın çoğunu ezdi. Bu vak’a Nikopolis’in yıkıldığı ayni günde oldu. —
XXXVI —
8 Saat Süren Güneş Tutulm ası ve Urfa'da
811
Dualar
yılı (4 9 9 - 500). Bütün ıbu zelzelelere ve felâketlere rağm en içi
mizden hiç kimse, sürüklenm ekte olduğu kötü yoldan ayrılm adı ve bu yüz den mem leketim iz aftan bile m ahrum kaldı. Çünkü bİ2 başkalarm ı üzen (31) cezalardan uzak kalm ıştık ve ıraJilardan gelen rivayetlerle şayialar da bizi korkutm am ıştı. Ve şimdi öyle bir dayak yem iştik ki, artık buna hiçbir çare ve ilâç kalmamıştı. Şimdi artık T an n n m adaletini anlıyalım; ve «Tanrı âdil ve hüküm ler doğrudur» (32) diyelim. Evet, çünkü bütün üzîüntülere sabırla dayanırken, mucizeler ve başka belirtilerle hâlâ bizi kötü işleri mizden ku rtarm ak istiyordoı. O yıbn 23' T eşrin (Ekim) inde b ir Cum artesi g ü n ü se h e r vakti güneşin parlaklığı kaybolmuş ve ışık yuvarlağı gümü^ gibi görünüyordu. Dokunacak ışığı kalm adığından ona kolayca bakabili yorduk. Çünkü bakm aktan alıkoyacak ne ışığı, ne de parlaklığı vardı. T ıpkı aya baktığımız gibi ona da bakıyorduk. Bu hal, hem en hem en sekiz sa a t k ad ar sürdü. Mevcut olan pek az b ir ışığın üzerinde parladığı yer, sanki üzerine küller ve k ü kürt serpilm iş gibi görünüyordu (33). Ayni gün de başka b ir korkunç ve dehşetli vak’a, şehrin surlarm da meydana geldi. E skiden k ıra h n sadıklığı, halkm m doğruluğu yüzünden Efendim iz (Hazre ti İsa) tarafından takdise değer olan b u şehir, şimdi hesapsız günahları için sakinlerini mahvediyor, tutarsız bırakıyordu. Çünkü surun güneyden Büyükkapı’ya (34) varınca uzayan kesim inde kocaman bir çatlaklık olmuş ve bu kısım dan bazı taşlar fırlayarak epeyce uzak mesafeye atılm ışlardı. Baıbarmz piskopos Petros'un em irleri ile um um î dualar teklif edildi ve h e r kes T au n d a n m erham et dilemeğe başladı. M âr Petros b ü tü n dua papaslarm ı, d in d arlan ve kutlu kiüsenin b ü tü n adam lannı, yoksul zengin, kadın erkek, çoluk çocuk ellerinde haçlar ve İlâhîler okuyarak m ütevazî kara ■elbiselerle şehrin bütü n sokaklarm ı dolaştırdı. Çevremizdeki b ü tün din d a rlar da, büyük bir istekle bu hizm ete katıldılar. Ve bütün bu m übarek kim selerin duaları ile güneş eski haline döndü; ve biz de biraz ferahladık.
31) S ü r y a n îc e m e tn in notuTidalci d ü z e ltm e d e n . 32) CXIX. M ezanur, 137. 33) Yeffvıa, -koynı b i r L o n d ra s is in i b a ş k a h a n g i k e lim e le r le b ö y le a n la ta b ilird i. 34) Ş e h r in g ü n e y d o ğ u K esim inde H a r r â n ’a v a rıla n BUytUckanı.
21
^ X)cxVıi ^ Gökyüzünde Yalancı Güneşler ve Kargı İşıİıi
T eşrî (Kasım) ayında [499 yılında] güpegündüz gökyüzünde üç b elir ti (35) gördük. B unlardan biri güneye düşen gökyüzünün tam ortasında bulunuyordu. Rengiyle b u lu tların arasında bir yay hissim veriyor; içyüzü yukanya, sırt yüzü aşağıya ve uçları yukarıya bakıyordu. Ve b u nun bir eşi doğuda, biri de b atıda bulunuordu. Yine Kânûn {500 yılı, Ocak) da, gö ğün tam kuzeybatı kesim inde kargıyı andıran bir işaret (36) gördük. Bir takım ları bun u n zeval-süpürgesi, başkaları da savaş-kargısı olduğunu söy lediler. — X X X V III — 500 Yılm daki Çekirge  feti, K ıtlık , A çlık ve Göçmeler
Bu zamana kadar şayialar ve görünen belirtilerle, ikaz ediliyorduk. Fakat, gelecek için yurdum uzu dört yandan saracak ıztırap hakkında birşey söylemeğe kimin dili varır? Bu yılın [500] Â dâr (Mart) ayında, topraktan üzerimize çekirgeler hücum etti. Çekirgelerin çokluğundan öyle talimin, ettik ki, bu nlar yalnız toprağa bırakılan yum urtalardan m eydana gelenler değildi. Ayni zamanda havanm kendisi de bunları üzerimize püskürtüyor; du, gökten ürerim ize yağıyorlardı. Sirkeden çıkan bu çekirigeler, daiıa ancaık sü rünerek dolaşabiliyorlardı ki, bütün A ra p bölgesinin, Râs-'ayn (37), ve U rfa’nın bütün m ahsulünü yalajap yuttular. Uçma^ya başladıkları sıra da yayıldıklan sahaya, A surya’dan Batıdsnizi (Akdeniz)ne [9] k a d a r uza nan bir çizgi yarıçap teşkil ediyordu. Ve kuzeye doğru da O rtâye (39) sını rına varmca yayıldılar. B ütün bu bölgeleri çöle çevirdiler. Ve içinde b u lunan h er şeye o kadar büyük zarar verdiler ki, daJıa savaş kopm adan önce biz gözlerimizle, Basilliler için söylenen: «Önünde m em leket A den bahçesi, arkasında ıssız çöl gibi» (40) sözüne tanık olduk. Ulu Tanrı esirgememiş olsaydı, insanları ve sürü leri bile kem ireceklerdi. Zira duyduğum uza göre, böyle b ir hâdise b ir köyde olmuş; çalıştıkları sırada körpe çocuM armı bir tarlada bırakan birtak ım köylüler, henüz tarlanın öteM ucuna geçm em iş lerken, çekirgeler hücum ederek yavruyu öldürm üşlerdi. B unun arkasm ca Nîsân (Nisan)(^ m ahsul ve öteki şeylerde pahablık başgösterdi. Buğdayın dört modii b ir dînâr (altın)a satılıyordu. K hazîrân (Haairan) ve Tammûz (Temmuz) aylarında b u bölgenin ahalisi, ya|am anm bütün çarelerinden âciz kalm ışlardı. Halk, kendisi için darı ekmeye başladı. F akat bu da yet35) Parheüa 4 e n ile R y a la n c ı g ü n e ş le r o ld u ğ u b e llid ir. 36) G ü ney v e b a t ı keslmiTiin taım kÖşesiTide d iy e y azılı. Be-lkl de b ir k u y ru rk lu y ıld ız d a n b a h s e d iliy o r. 37) Rîş*'aynâ, y u n a n c a d a Resayna, A r a p la r c a Re's-'ayn [şim d ik i: R esü la y n ]. 38) Tell-Mevzen d e dıenl-len b u y e r i R o m a lıla r Konstantla v e y a Konstahtîna d iy e anıyorlarcL ı, İd M a rd in ile U rfa a r a s ın d a , D e y rik v e y a D e rik 'in b a tıs ın a < a o ğ ru v e V ir a n ş e h ir b ö lıge^ândedlr. 39) O rtâ j'e (O rtla r), b a ş lıc a ş e h r i A rm e n y a ’n ın g ü n e y in d e k i H en .z it/H ln z lt o la n A nzfetene, y u n a n c a d a A n z e ta b ö lg e si a h a lis i. B ak . N o e ld e k e , Zeltschrîft d e r XXX C ilt, s. 163, 40) (T c v ra tta k i) Y o e l, H. B a b , 3.
22
medi. Çünkü m ahsul gelişemedi. Yıl sona erm eden açlık ıztırabı halkı di lendirecek kad ar âci2 toıraktı. Öyle ki, sahip oldukları her şeyi öküz, ko yun ve domuzları y a n fiyatına satmaya başladılar. Ç ekirgeler ne insanlar için yiyecek, ne de hayvanlara otlak bırakm ayıp çekildikte-n sonra, birçok kim seler yerlerini bırakarak batı ve kuzey kesim lerine göçettiler. Köyler deki hastalar, yaşlılar, sakatlar, kadınlarla çoluk çocuk, açlıktan bunalan herkes, yürüm eğe ve uzaklara gitmeğe güçleri yetm ediğinden, ölmemek için dilenm ek üzere şehirlere akm ettiler. Bu yüzden birçok köyler [ssızlaştı. Böyle iken bunlar, h atta çok uzaklara gidenler -bile cezadan k u rtu lam adılar. İsrailoğulları ile ilgili olarak yazıldığına göre (41): «Her nereye varddarsa, T a n n n m eli kötülük için onlara karşı idi». Çünkü vardıkları her yere felâketler onlarla b irlik te girm iş ve Urfa'ya girenleri bile yakalarmştı. Size şimdi bunları, hiç kim senin gerçeğe tam am iyle uygun olarak anlatamıyacağmı sandığım şeyleri, elimden geldiği kadar anlatm ağa çalışacağım. — X X X IX — Yiyecek Pahalılığı, İm paratorluğun Bağışlamaları
Şimdi, sorgunuz üzerine size pahalılıktan bahsedeceğim . Gerçeği şu ki, ıbu u ğurda söz söylemeyi gönlıüm hiç istem iyordu; fakat, buyruM annıza k arşı en ufak b ir saygısızlık yaptığım ı düşünm iyesiniz diye, bu hususta ko nuşm aya kendim i zorluyorum. Bu sırada dö-rt modii buğday, altı modü ar p a b ir dînâra gidiyordu. Noh-udun bir kab’ı (42) beşyüz nûm ia (43), fasulya ve .baklanın b ir kabı dörtyüz ve mercim eğin b ir kabı üçyüz altmış nûmia idi. Fakat, daha et o kadar pahalılaşm am ıştı. Böyle iken zamanla pahalı lık daha a rttı ve açlık ıztırabı haUu gittikçe fcasıp kavurdu. Yiyecek nes nelerin dışm daki ü e r şey ucuzdu (44). Meselâ giyecek ve ev eşyaları, mo bilya çok ucuza gidiyordu. Çünkü bunlar değerlerinin y an sın a veya üçtebirine satıüyor ve ekm eğin pek pahalı olması dolayısıyla, sahiplerinin ge çim ine yetm iyordu. Bu sırada Baba M âr Petros, vergilerin kaldm lm ası için (îstanbul’a) im paratoru ziyarete gitti. Böyle iken vâli (45) halkın gayri m enkul m alına(46) elkoydu, zor kullanarak vergileri topladı. Öyle ki, pis kopos im paratoru kandırm aya m uktedir olm adan önce vâli parayı başşehre gönderm işti. İm parator p aran ın geldiğini görünce, vergiyi kaldırm aktan vazgeçti. F akat piskoposu büsbütün boş çevirm em ek için köylülerin öde-
41) (T e v ra tta M ) H â k im le r, H. B ab . 15. Y u n a n c a d a K abos, e s k i Y ah\w ii d ilin d e d e v a r d ır [ T e v ra lta k i ta h ıl b lc ü le r in d e n 1 k a b = 2.05 l i t r e , 6 k a b = 1 ölcefe = 13 U tre l. 43) S ü r y a n ic e d e k i b u k e lim e c e m i $eklln<İ€ de g e ç e r ve y ıjn a n c a d a k i n u m m o s, lâ tin c e d e k i n u m ım ıs v ey a y u n a n c a n u m m lo n 'u n a y n id ir. 44) U cu z m-âzLâisma g e le n b u k e lim e y i B ar-B aihlûl lü g a ti v e H affm an jı^T i Opuscula Nestorlana, s. 84 d e k i iz a h ıy la b e lir ttim , k İ f a r b a d a erzân v e ar& p çad a rakhfs k a rş ılığ ıd ır . 45) S ü ry a n îc e d e h âk fm m âna-sm a gelen, k e lim e o lu p , 3oiınaıica fte ^ e m o n 'u n a y n id ir. 46) B u r a d a k i fiü ry a n îc e k e lim e n in aslı f a f ^ a d ih k a a n la r^ır k i, a r a p ç a y a dehâkin d iye geç> u ıl^ ü r . B ak , N o e ld e k e , Gesch. d. Perser....... s. 351, no<t 1 ve^ s. 440. ^
23
inekte 47) oldukları p aranın iki folİes’in i (48) kaldırdı ve şehirlileri Româ askerlerine (49) su tanımak mec?buriyetinden kurtardı. —
XL —
Urfa'daki A çların Hali
Vâü de bizzat im paratoru görm ek için, kıücm ı ku|anrm ş olarak (50) yola koyuldu; ve yerine veskil olarak iîi id are eylesin diye Eusebius’u b ı raktı. Eusebius şehri dolduran köylülerin kalabalığı ve evlerinde ekm ek leri bulunnuyan yoksul halkın yüzünden fırıncıların yetişmediğini görün ce, ik tid arı olan herkesin çarşıda satm ak üzere ekm ek yapm alarını buyur du. Yahudi kadm larına da umumî dirlik anbarm dan buğday vererek ek m ek yaptırttı. Böyle olduğu halde yoksullar yine darlık içiadeydiler; çün k ü ekm ek alacak p a ra la n yoktu. B unlar sokaklarda, geçitlerle m eydanlar da b ir lokm a ekm ek için dolaşıyorlardı. Evinde ekmeği olan kim se yoktu. Ekm ek alm aya yetm iyecek birkaç >kuruş dilendikleri zaman, bununla la hana, şalgam ve ebegüm eci alarak çiğ ^iğ yiyorlardı. Bu yüzden şehir ve köylerde, h er şeyle birü k te sebze kıtlığı da vardı. Öyle ki, a rtık halk m u kaddes yerlere giriyor, açkk dolayısıyla m ukaddes ekmeği lâlettayin ek mekmiş gibi yemeğe cesaret ediyorlardı. Birtakım ı da meıkruh hayvan göv d elerinden p arçalar keserek pişirip yediler. _ Şehir ve
XLI —
Köylerde Açlıktan
ölüyorlar
812 yılı (m.s. 500 - 501). Bu yıl bağbozum undan sonra altı öl^ü şarap b ir dinâra, b ir kab ıkuruüzüm üçyüz nûm iaya satıhyordu. Köy ve şehirler de kıtMc p e k korkunç çoğalmıştı. K öylerde bırakılan haUc acı burçakları, asm alardan vakitsiz dökülmüş üzüm leri (51) haşhyarak yiyorlardı, ki b u n lar da şüphesiz kendilerini doyurm uyordu. Şehirdekiler sokaklarda dola şıp çam urlu ve pis sebze yapraklarıyla saplarını toplıyarak yiyorlardı. So kaklarda, kem eraltlarm da [örtmelerde], uyuyor, gece gündüz açhk ıztırabıyla kıvranıp feryat ediyorlardı. Böylece c a n la n çürüyüp gitti, ağlanacak b ir hal aldılar. Zayıflıktan çakallara döndüler. B ütün şehir bunlarla doldu; nihayet sokaklarda, kem eraltlarm da ölmeğe başladılar. — X L II — Urfa'da HükOmelin Y a r d m ı Acından Ölenlere Yetm iyor
Vâü Demosthsnes im paratora gidince onu bu ■âfetten hab erd ar etti. Ve bunun üzerine im parator da yoksullara dağıtılm ak üzere_ epeyce bir p ara verdi. Vâli huzurdan dönünce, bu paralard an birçoğunu yoksul hal47) M e tn in b u rasıo d ia b ir e k d k v ey a y a n h g lA o ld u lm belU dir. 48) SÜaryanîce fo lle s , y u n a n c a fo llis^ te n g e lm e d ir k i, araçKîaya da fü ls v e y a f e l s b iç im in d e ( p a r e m â n a s ın a , y a n i kTiru§un k ü ç ü ğ ü ] g e ç m iş tir. 49) B u ra d a k i R o m a lıld r k e lim e s in i b ö y le te r c ü m e d e n sa ık m n u y o n ım ; ç ü n k ü b u n la r R o m a a s k e r in d e n l>a£)ka l>lrsey d e ğ ille rd i. 50) K e n d is in in y in e v a z ü e b a s m d a o ld u l u n u g ö s te r m e k iç in . 51) B u ffiiryanîce R elim e ; u f a k , k u r u m u ş , h e n ü z k o r u k ik e n d ö k ü lm ü ş v e ç ü r ü m e k ü z e re o la n ü z ü m le r m â n a s ın a g e lir.
24
kın boyuniarına takıp k u rşu n ia m ühürletti ve herbifine günde Jiir İdİfl ek" mek dağıttı. Böyle iken bu yoksullar yine yaşıyam ıyorlardı. ^ k ü , açlık ıztırabı ile o k ad ar işkence çekm işlerdi İd, artık ölüp gidiyorlardı. Kıtlık bu sırada, yani T eşrî (Kasım) ayında daha d a arttı. Ve K ânûn (501 Ocak) da yine artıyordu ki, a rtık h er y e r buz tutm aya 'başlamıştı. Yoksul 'halif geceyi sokaklarda ve k em eraltlarında geçirdikleri i ç i n ölüm a n la n tabiî uykuları sırasında yakahyordu. Sokaklarda çocuklar ve beıbekler sızlaşıyorlardı (52). Birtakım ın anaları ölmüş, öteki birtakım ının anaları da ken dilerinden yiyecek istiyen bu yavrulara verecek hiçbir şeyleri olmadığı için, kendilerini terketm işlerdi. C esetler sokaklara atılmış vaziyette idi; ve şehir halkı onları göm m ekten âciz kalmıştı. Çünkü ölen birisini gömmeye götürüp de döndüklerinde, başka cenazeler oluyordu. Sonradan, enodoksos (53) Mâr Nonnus'un tedbiri olarak, şehri dolaşarak cenazeleri kaldırm ak için adam lar kullanıldı. Ve şehrin bütün, halkı sabahtan aıkşama kadar, enodokseyon kapısm da cenazeleri görm ek için toplanıyorlardı. Ulukilise'nin hizm et görenleri, papas M âr Tew âth-îJ (54) ve M âr Stratonîkus (ki, bir m üddet sonra H arrân şehri piskoposluğuna tayin edildi (55), U rfa kilise sine bağh yapılardan birin d e b ir rev ir kurdular. Ağır hasta olanlar oraya gidip yatıyolardı. Bu rev ird e de ölüm vak’a la n çok oluyordu ve halk bu n ları da ötekilerin yanma, enodokseyona gömüyorlardı. — X L III —
Vâli, kışbk ham am a (yunanca; demosiyon) bağlı sütunların (yunan ca: basilikay) kapısm ı k ap attı ve içine saman döşetip üzerine kilim ler serdirtti. H alk orada yatm aya başladı; fakat bu da onlara yetm iyordu. Şehrin ü eri gelenleri tounu görünce, onlar d a şifa yurdu ku rd u lar ve birçok kim seler gidip b u ra d a bannabiliyordu. Roma askerleri bile hasta kim selerin yatabilecekleri y e rle r hazırlayıp, m asraflarını da üzerlerine ahyorlardı. F akat halk, yine acıklı ve feci bir şekilde ölüyor ve h er gün birçoklarınm gömülmesine rağm en, sayı yine yükseUyordu. UrfalılaKın m uhtaçlara bak tıkları h ab eri b ü tü n eyalet içerisinde yayıldığmdan, sayısızca insan şehre akın etti. H avariler Kilisesi'nin 56) altında Büyükkapı'nın yanındaki h a m am (yunanca: Balaneion) da hastalarla dolmuştu ve h e r gün buradan b ir çok ölü çıkıyordu. Şehrin halkı, bütün .enodokseyondan taşınan ölülerin gömme m erasim lerine ölüm den sonra dirilm e um udu ile İlâhîler, m ersi yeler ve ru h an î şarkılarla m utlaka katıhyorlardı. Acı ağlayışlar, yüksek feryatlar koparan kadınlar bile vardı, Başlarmda, .gayretli m ürşid M âr Petros giderdi. Vâli ile soylular da merasime katılırlardı. B unlar gömül52) S ü r y a ıü c e 'k elim e, b ir ıkoyunuA m e le y i^ in i İfa d e e d e r, ts a y a XLH. Bal>. 14 İle ikarşzlaştırıınız. 53) S ü ry a n îc e d e ..enodoksarlüs d e n iliy o r k i, y u n a n c a d a ıı g e ç m e o lu p , s o n u n d a lâ tln c e «arlus» ta m la m a s u u a l m ış tı r . 54) A s s e m â n t, Bibi. O rlent., C ilt 1. s. 271, sü-tuaı 2 d e b u n u T u ta e l d iy e g ö s te riy o r. 55) B ak. L e Q u len , Orlens Christ./ C ilt U ., s ü tu n 977. 56) Baik. A ss e m â n l, B ibi. O r le n t., C ilt I, s. 403, s a t ı r 8 -1 3 .
25
düİct-en sonra herkes geriye döner; ve bu sefer de kendi yakm lannda ölenlerin m erasim ine katılırlaıdL Kilise ve .enodokseyon m ezarlığı do lunca Vâli, Mâr Könâ (57) Küsesi yanındaki mezarlığı açtırdı ki burayı ata ları va:ktiyle büyük sıkıntılarla yaptırınışlardı. Ö lüleri buraya doldurdu lar. Sonra başkalarını ve daJıa başkalarını açtılar; bunlar da yetm edi. En sonunda eski m ezarları b irer birer açarak yeni cesetleri doldurdular. Çün k ü T eşrî (500 yılı Kasım ayı) başından Âdâr (501 Martı) sonuna kadar h er gün yüzden artık, çoğu günler yüzyirmi veya yüzotuz kadar ceset .enodokseyondan taşm ıyordu. Bu m üddet içerisinde sokaklarda, ölüler üzerinde ağlama seslerinden veya ıztırap çekenlerin acı feryatlarından başka birşey işitilmiyordu. Birçoıkları da Ulukilîse’nin avlusunda, şehir m eydanlarm da ve hanlarda (58) ölüyorlardı. Şehre girmek üzere gelirken yollarda ölen le r de vardı. Şebât (Şubat) ayında da kıtbk fazla idi ve salgın âfeti artıyor du. Buğdayın on üç kabı ve arpanın on sekiz kabı bir dînâra satılıyordu. B ir kilo e t yüz nûm ia, b ir yum urta kırk nûm ia idi. Kısacası, yenecek her nesnenin kıthğı vardı. — XL1V — Salgın Bitmiyor^ Yeni Mahsulün A 2 İığı
Âdâr (Mart) ayında h u âfet dolayısıyla, T anrm m günahsızları koru m ası için um um î dualar yapıldı. Halk bunların hayrin e dua ederken, tıp kı kavmini v u ran m eleği görünce Hazreti Davud'un Tanrıya: «İşte, ben günah işledim ve ben eğrilik ettim, faıkat bu koyunlar, o n lar ne yaptılar? Yalvariirun, senin elin bana ve baba evime karşı olsun» (59), dem esini an dırıyordu. N îsân (Nisan) ayında âfet şehir halkı arasında yayıldı ve bir günde birçok ta b u tla r dışarı taşındı. B unların sayısım kimse söyüyemez. Bu âfet kıhcı yalnız U rfa’ya uzanmamıştı. Ayni zam anda A ntakya'dan Nisibis'e varm ca halk bu âfet ve kıthkla azap çekerek zeval buluyorlardı. Açhk çekm iyen 'birçok zenginler, pek .çok soylular ve yüksek meyki sahibi kim seler bu yıl içinde öldüler. Khazirân ve Tammûz aylarm da m ahsul aluıduktan sonra bu kıthk ve pahalılıktan biraz olsun kurtulacağım ızı sanm ış tık. Böyle iken, um duğum uz gibi olmadı. Yeni m ahsul buğdayı çok paha lıya, beş modü bir d în âra satüıyordu. — XLV — K uru
Üzümün B o llu ğ u , Y e n i Ekinlerin G ü rlü ğ ü
813 yılı (m.s. 501 - 502). Çekirgelerin bahsettiğim tahribinden, kıtlık ile salgından sonra, T anrm m esirgemesiyle biraz sükûnet bulduk. Sonra57) Konos v e y a Kunos, İs k e n d e r ta lcv ü n ln in 624 = m.s. 312-313 s tr a U r m d a filen Ü rfa pisIcoposu. B ak . A sseen ân î, Bibi. Orient., C ilt I, s. 271, s ü tu n 2; s. 393, n o t X H ; s. 424, n o t I; Le Q u len , Oriens Christ., CU t H , s ü tu n 955. 58) S t i r y ^ c e d e k l b u kelime y u n a n c a pandokelon, pandokseion^dan g e lir ; araipçadia funduk, İs p a n y o lc a fonda ve alhondîga, İta ly a n c a fondaco, 59) (T ev rattaık i) H . S a m u e l, X X IV B&h, 17. 60) Y u n a n c a b u o ta agrostfs, lâ tin c e trltîcüm r e p e n s , a r a p ç a ef-ffıîl/es-s?J d e n ilm e k te d ir .
26
d a ü \hıkıl*buian hâdiselerden- bunuîı, 'gelecek felâketlere dayânabilmeniiz için b ir m üh let olduğu anlaşıhyordu. Bol m iktarda üzüm vardı ve şarabın yirm ibeş ölçüsü bir dinâra satılıyordu. Halk, kurum uş üzüm lerden kendi le ri için bol bol yiyecek tem in ediyordu. Çiftçiler, kuruüzüm m ahsu lünün buğdaydan daha çok olduğunu söylüyorlardı. Çünkü, üzüm ler olgun laşm aya başlarken sıcak 'bir yel esm iş ve büyük bir kısm ını kurutm uştu. G örgülü kim seler bımun, T anrının m erham eti sayesinde olduğunu söylü yorlardı. Ve bu ceza ile bağışlam anm karışm asından hâsıl olan şey, köylü le rin bununla dirliklerini hazırlayıp geçen yıl gibi açbktan ölüp gitm em e leriydi. Çünkü b u sırada buğdayın d ö rt ve arpanm altı modü bir dînâra gidiyord.u İM T eşrî (Ekim ve Kasım ayları) arasm da T anım ın m erham eti devam ettiğine dâir bir belirti vardı. Bu yüın b ü tü n kışı çok yağm urlu geçti; ve eküen buğdaylar, daha N isan gelm eden şurada b u rad a fışkım uş ve insan boyunu aşmıştı. H attâ boş topraklar büe ekilenler kadâr verimli olm uştu. Evlerin dam ları o kadar çok ot yetiştirdi ki, b az d an tounlan bi çerek tarlad ak i itotu (60) gibi satıyorlardu Bunlarm başakları da olduğun d a n V€ dolgunluklarm dan dolayı alanlar farkına varm ıyorlardı. Biz bu yıl, eskiden olduğu gibi, tahüın çok ucuzİiyacağını umuyorduk. F akat umduk larım ız boşa çıktı. îyâr (Mayıs) ayında üç gün sü ren öyle b ir yel esti ki, birkaç bölge dışındaki b ü tü n m ahsullerim iz kuruyup gitti. — XLVI — Çılgınca Eğlencelerin Yasağı, Ucuzluk
Bu ayın [Mayıs] içinde, daha önce de anlattığım gibi, eski Yunan masallarınm (61) terennüm edildiği çılgm ca eğlenceler günü yaklaşmca, im p a ra to r Anastasiüs’tan b ir ferm an geldi: İm paratorluğun hiçbir şehrinde a rtık dansözler ojm anuyacaklardı. H âdiselerin zuhuruna bakanlar, arkası kesilm iyen açbk ve salgın âfetlerinin b u eğlencelerde günah işliyenler yü zünden geldiğini söylediğimizden dolayı bizi itham edem iyecek. Çünkü ba kın, bu eğlencectıin kaldırılm asından otuz gün sonra, dört m odü bir dînâra satılan buğdayın oniki m odü b ir dînâra ve altı modü b ir dînâra satılan a r p an ın yirm i iÜ m odü b ir dînâra satıldı. H erkes, T anrı dileyince az b ir m ah sulü de takdis edebileceğini ve günahlarm dan pişman olanlara bolluk ve b erek et vereceğini açıkça anladı. B ütün m ahsulün, anlattığım gibi k u ru m uş olm asına rağm en, bu in ay et otuz gün içinde ancak geriye kalan o bir kaç bölgenin m ahsulünden geldi. Belki, de bazıları bu eğlenceyi kaldırtam n, dansözlerin oynam am alannı buy uranın im parator olduğunu düşüne re k benim işi iyi m uhakem e etm ediğim i söylerler. Çünkü bu pişm anhk, gönülle yapılan birşey değildi ki, m erham etle m ükâfatlandırılsm , diyecek le r olur. Biz tersine diyoruz ki, lû tfü n ü n büyüklüğü ile Tanrı, lâyık olmıyanlara bile m erham et gösterm ek içifl fırsa,t arıyordu. Bunun bir delili de 61) ş ü p h e s iz M b u n la r^ B izansa a i t o lm a y ıp , İy o n y a lıU rm d k
27
var. Tanrı, İlya’yı tahkir eylemesi yüzünden m ahcubiyete düşen tSamiriye kıralı] A hab'a bile m erham et gösterm iş ve evvelce buyurulan belâyı babaevine sokmamıştı (62). Böyle iken ben, hiçbir suretle bunun şehrimizde işlenen tek b ir günah olduğunu iddia etmem; çünkü, gizli veya açıktan iş lenen günahlar yığın yığın idi. F akat kusur bulm ak ve şahsım a karşı ko nuşm aktan hoşlananlara, büyüklerim e karşı konuşmuş olm ak yüzünden fırsat verm em ek için, idarecilerim izin de hisseleri bulunan b u günahları keskince belirtmiyeceğim . Öteki hususlarda susmak daha iyidir. Çünkü, Mukaddes K itabın dediği gibi: «Akıllı adam bu vakitte susacaktır; çünkü zaman kötüdür.» (63). Fakat, T anrı sağlıkla sizi görmeme m üsaade ederse, bu m eseleler üzerinde istediğimiz kadar konuşuruz. — X L V II — A kkâ Şehrinin Yıkılışı, İznfklilerin Uslanması
Şimdi arzunuz üzere, bu yıl içinde zuhur eden felâketleri ve bunlarm ol duğu günkü belirtileri dinleyi.niz. Bu yıhn (502 nin) 22 Âb (Ağustos) Cuma gefiesi (64) >kuzey kesim inden başhyan ve bütün gece devam eden b ir yan gın gözüktü. Öyle sandık ki, bir ateş hücum u ile bütün yurdum uz yana cak. Fakat T anrm ın m erham eti bizi korudu. Böyle iken, Jerusalem’e seya h at eden bazı dostlarım ızdan aldığımı? bir m ektupta, ayni gece Ptolemais veya Akko şehrinin (65) altüst olduğu ve içinde sağlam duraoı tek nesne kalmadığı yazılıyordu. Yine birkaç gün sonra gelen birtakım S urlv ve Sidonlular, yangının gözüktüğü ve Pi-olemais şehrinin altüst olduğu gece kendi şehirlerinin de yarısm m yıkıldığını söylediler. Bârytus (Beyrut) ta ise yalnız Yahudî tapınağı, Akko’nun altüst olduğu gece yıkılmıştı. N ikomedia (Bithynia’da şim diki İznik) halkı, ceza olarak Şeytana teslim edilmiş, birçokları kötü ru h la r tarafından eziyet görm üşler; ancak Efendim izin (Hz. Isa’nm) sözünü (66) hatırlayıp da dua ve oruçta sebat gösterince salâha kavuşabilmişlerdi. 62) 83) 64) 65) 66)
28
( T e v ra tta k ü I. K ır a lla r , X XI. B ab , 29. ( T e v r a tta ii) A m o s, V. B ab , 13. P e r ş e m b e g ü n ü n ü C u m a y a b a ğ la y a n g ece, A r a p la r c a Akkâ v e F r a n s ız la r c a A cre d a h i d e n ile n y e r. A ziz M a tta , XVH. B ab , 21.
II.
KISIM
[5 0 2 -5 0 6 Y ılla rı Vak'aları. L X V III - Cl.] — XLVm — 501 Yazında
Erzurum 'un
Perilere Geçiş)
A teşin göründüğü o günde [22 Ağustos 502 de] İran hüküm darı Peroz'un oğlu Kavâd, bütü n İran ordusunu toplıyarak kuzeye doğru taarruza geçti.Yanuıda bulunan H unlar’ın kuvveti ile Roma to p rak lan n a girdi ve A r menya Teodosiûpolis'in (1) karşısında konakladı ve birkaç gün içinde orayı elegeçirdi. Çünkü oranın vâüsi Konsîanfin, Bizanslılar'a karşı isyan etmiş ve im paratora olan birtakım husum etinden dolayı da şehri Kavâd’a teslim etti [10]. Sonunda Kavâd, şehri yağmalayıp harap etti ve yaktı. Kuzey böl gesindeki bütü n köylere zarar verdi ve içindeki ahaliyi de alıp tutsak gö türdü. Konstantin'i kendisine ceneral y aptı ve Teodoslûpolis’te bir muhafız birliği bırakarak, oradan aynldu — X L IX — Mezopotamya
Vilâyetindeki
Felâketler
yılı (m.s. 502 - 503). Bizim bulunduğum uz AAeıopotomya bölgesin de [11] de bu yıl büyük felâketler oldu. Öyle ki, Efendim iz HazreH Isa^nın 814
încil’de dünyanın sonu ile alâkalı sözleri, o günlerde bizim başımıza gelen ler tamam iyle uyan nesnelerdi. Çünkü, başka başka' yerlerdeki zelzelelerden, kıtlüc, âfet, korku, yam anhk ve büyük gökyüzü belirtilerinden sonra m illet ler m illetlere, kıralüklar klraU ıklara karşı ayaklandılar. Kılıçların uçlarında canverdiler, tutsak düştüler. Memleketimiz yabancı ayakları altm da çiğ nendi. Öyle ki, Efendimiz Hazret i İsa'nın: «Siz cenkler ve savaş sözleri işi teceksiniz. Sakın, sıkılmaym; çünkü bunların vaki olması gerektir; fakat daha (dünyanm) sonu değildir.» (2) diyen sözleri olmasa, dünyanın sonu geldi diyebilirdik. Çünkü, pek çokları böyle düşünm üştü. F akat gördük ki bu savaş, bütün dünyaya yayılmadı. B undan başka A ziz Pavlos'un, Hazreti Isa'nın gelişine d âir Selânikliler'e ne sözle, ne de ru h la veya zâtinden [Tan rıdan] geMyormuş gibi gösterilen Efendimizin gelişini bildiren aldatıcı mek1) Er2en»er-R0m, Erzurum.
2) A iiz M a tta , X X IV . B ab, 6,
29
tuplarla şaşkınlığa düşm em elerini (3) ih ta r etmiş olduğunu hatırladık. Ve Yalancı Mesih ortaya çıkmadan dünyanın sonunun gelmesi im kânsız oldu
ğunu da gösterm işti. Efendimizin ve onun Havarisinin hu sözlerinden an lıyoruz M, bu felâketler hize Âhirzaman olduğundan değil, fakat günahla^ rımızın büyüklüğünden dolayı gelmişti. — L — AmidMn kuşatılması, Blzansm Barış İsteği, Savaş
Iranislar'ın hükü m d an Kavâd, Teşrî (502 yılı Ekim ayının) beşinde bir Cum artesi .günü, kuzeyden Mezopotamya'ya gelerek bütün ordusuyla birlikte A m id şehrinin karşısında konakladı. Roma im pataroru Anastasius, iki taraftan da kan dökülmesin diye, Kavâd'ı savaşla karşılam ak istem edi; Rufinus eliyle Kavâd'a para göndererek, eğer henü2 hudutta ise ve Roma toprağına girm emişse bu parayı kendisine vererek uzaklaştırm asını em retti. Rufinus, Kapadokya - Kaysareası’na gelip de Kavâd'uı Agel <4), Sûph (5) ile A rm e n ya 'yı ve Arapları (6) tahrip eylediğini işitince parayı Kaysarea'da bırakıp yam na gitti ve ona, hududun ötesine çekilerek parayı kabul etm esini-söyledi. Kavâd bunu yapm adı ve Rufinus'u muhafaza altına almala n n ı buyurdu. Ayni zamanda, Am id'e k arşı bütün ordusuyla birlikte gece gündüz m ücadele etti; surlara karşı b ir yığm atepe(7) yaptırdı. F akat A m id ahalisi de buna karşılık olarak surları yükselttiler. Yığmatepe yükselince İr a n lIla r, m ancm ık kurup işletm eğe başladılar, su ru yıkmaya zorladılar. Güçlü v uruşlar sonunda surun yeni yapılan kesim leri gevşedi ve henüz iyice yerleşm ediği için yıkıldı. Am sdliler d e su r içinden açılan lâğım la te penin altm ı oydular ve gizlice savuştular. Bu yüzden yığm atepe de çöküp dağıldı. —
LI —
Bizanslüarin Tellâ'da Gece Vuruşmasında Yenilmeleri
Kavâd kendİ3İnin yalnız şehirle başaçıkam ıyacağım anlaymca, A ra p 'lar (Hîre) kıralı N a'm ân’ı (8) b ü tü n kuvvetleriyle birlikte güneye Harran (9) bölgesine gönderdi. Birtakım İran kuvvetleri Konstantina veya Tellâ (10) şehrine k ad ar ilerlediler. Bütün şehri yağmalayıp bozarak ilerledik leri sırada 19 T eşri (502 yıh Kasım) de Tellâ dükü [askeri vâlisi] OIym pius (11) ile Melitene (Malatya) dükü Eugenius, askerleriyle birUkte gelerek 3) (In c il'd e ) S e lâ n iM ile re II. M e k tu p , D. B a b , 2, 3. 4) Y u n a n c a d a A g g ile n ^ , A ra p ç a d a E n c îl, D iy a r b e k ir Jıuzeyind<ekî [slmdiıkl] Egîl v e y a E n cil 5) Y u n a n c a d a S u p h e n â v ey a ^ u p h a n e n g d e n ile n E g lP e k o m ^ b ö lg e [12]. 6) M ezo p o tam y a g ö ç e b e A r a p la n n m b u lu n d u ğ u e n 3ruzey b ö lg e . 7) B ü y ü k to p r a k y ığ m ı m â n a s ın a ıgelen b u k e lim e y i [B izanslI tarU ıol] P ro c o p iu s (de b e llo P e rs ic o , 1. 7) lophos d iy e *y az ar. 8) A r a p la r c a En/EI'Nu'm Sn d e n ilir. A n ıla n ça h ıs, m .s. 498 *503 y ıllairı a r a s ın d a [ a te ş e ta p a n Ş a ş a a lıla ra b a ğ lı A ra p H îre k ır a llı f m d a ] h ü k ü m s ü r e n III. Nu'mân ibn aNEsved'dir. B a k . C ausfiln de Perceval^ Essai sur Phisteire des Arabes, H. 67. 9) Y u n a n e a d a Kharran, Kharra, Karra, Karraİ, lâ tin c e d e Carrae d e n ile n Harrân. 10) Baık. yuıkarw la (s. 22) 38. n o t. 11) B a z ı m ü e llifle r b u n u AIypîus d iy e d e a n a rla r .
30
Tellâ şehrinde buldukları İranlılar'ı öldürm üşlerdi. Bunlar dönmeğe hazır
lanırken birisi gelerek, k endilerinden p e k uzak olmıyan bir yerde ve bir hendek içinde beşyüz kişi bulunduğunu haber verdi. H er ikisi de bunlara karşı gitm eğe hazırdı; fakat, yanlarında bulunan Roma askerleri ölüleri saymak için dağılmışlardı. D ağılanları toplam ak için OIympius, gece olun ca 'bir tepe üzerinde ateş yakarak davul çalm alannı buyurdu. Fakat, Tell-Beştnai (12) köyünde konaklam ış bulunan İrartlı ceneralier, ateşi gö rü p de davul seslerini işitince, bütün askerlerini silâhlandırarak hücuma ■geçtiler. Roma ath askerleri İranhlar'm kendilerinden pek çok olduklarını görünce, kaçm aya başladılar. Fakat yaya askerler kaçam adıkları için, vu ruşm ak zorunda 'kaldılar; b ir araya toplanarak savaş meydanına doğru yü rüdüler. Bunlar, kaplum bağa denilen biçim de dizilmişlerdi. Uzun m üddet vuruştular. Fakat, İran askerleri kendilerinden pek çok olduğundan ve H unlar ile A ra p la r da onlara katılnuş bulunduğundan, sıra lan bozuldu ve karm akarışık oldular. A tlılar arasına karışınca A ra p süvarilerinin ayaklan (13) altında çiğnenip ezildiler. Rom alılar'ın birçoğu öldürüldü, birtakım ı da tutsak düştüler. — Lll — Haran'ın Düşmesi, U rfa'ınm Ta h k im i, Erzurum 'un Geri Alm ışı
Bu aym (502 Kasımmm) 26. günü Na'mân güneyden gelerek, Harrânlılar’m bölgesine girdi. B ü tü n H arran ahalisini tu tsak aldı, sürüleriyle ser vetlerini zaptederek şehri de yağmaladı. Böylece, köyleri yağma ve halkını esir ederek U rfa'ya kadar geldi. H er tü rlü servet ve sürülere verdiği za ra rd a n başka ve ö ldürülenlerden ayrı olarak tutsaik diye alıp götürdükle rin in sayısı 18 500 kadardı. Bu k ad ar halkm köylerde bulunuşunun sebe bi, bağbozumu zamanı olm asındandı. Yalnız köylüler değil, birçok UrFalılar ile Harı-ânlılar da bu bağbozumu dolayısıyla köylere gitmiş ve bu yüzden tutsak olm uşlardı. Bu işler yüzünden Urfa, muhafaza altına alınıp kapatıl dı (14), hendekler kazılarak su rlar onarıldı, şehrin kapıları taşlar ve kaya larla berkitildi, çünkü yıpranm ışlardı. Yenilerini yapacaklardı. Ve ayni za m anda, ırm ağm akıntılarm dan (15) kimse içeri 'girmesin diye dem ir çubuk lar geçireceklerdi. Fakat bu iş için yetecek kadar dem ir bulam adılar. Bunun üzerine U rfa'da h er evin onar 'kilo dem ir tedarik etm esi için em ir verildi. Bu yapılınca, iş de olup bitti. Eugenius, savaşta bü tü n Eranlılar’a karşı çıkam ıyacağını anlayınca, elinde kalan askerleri yanına alarak Teod»siûpoüs'teki Pers m üstahkem m evkiine girdi ve içindekileri öldürerek, kasabayı geri aldı. 12) T e ll-B e şm a l v ey a ( A ra p la rc a l T e ll-B e sm e , D erik*e yadtm v e M a rd in ’m b a tıs ın d a . 13) S Ü ry a n ice m e tin d e otoz to p r a J o . 14) S ü r y a n îc e d e k l fussa sözii, y u n a n c a phossaî, lâ tin c e fossae k e llin e s in d e n d ir. B ö y le ce [iUc İ s lâ m f e t h in d e k i B iz a n s ta n a lın m a m e rk e z i] El'Fusfât'm a d ı d a , y u n a n c a phossaton ( = k a p a n ık ) v e y a phussaton’dan g e lm e d ir. B a k . B u Can.ge. 15) O z a m a n ır m a ğ ı ş e h r in iç in d e n g e ç iy o rd u . Y u k a rıd a k i (s.......) n o ta b a k .
31
[A m ld tller'ln
Llll -
İra n lIla rı Bunaltması, 3 Ay Dayanan A m id 'In
DOşmesl]
Kavâd yine A m id ’e karşı savaşıyor, çöken yığmatepeyi yeniden yaptır mak için çalışıp çabalıyordu, iranlılar’a tümseği taş ve direkle doldurma larını; kıldan, yünden ve çadırbezi (17) gibi dokumalardan torba ve yastık lar yaparak içerisini doldurup yapılmakta olan tepeye yığmaları için emir verdi. Böylece yığmatepe, surlara karşı hızla yükselmiş olacaktı. O sırada A m idliler, iranlılar'ın «E z ic i» (18) dedikleri bir makine yaptılar. Çünkü bu, onlanıi bütün isteklerini bir ânda yokedip, kendilerini de mahveylemişti. A m id lile r bu makine ile herbiri üçyüz M lo ağırlığında büyük taşlan fırla tıyorlardı. İranlılar’ın altında barındıkları pamuk sayeban [tente] parçalan dı ve altındakiler ezildiler. Mancınıkları da, durmadan yağmakta olan taş yağmuru altında parçalandı. Yığmatepenin üzerinde birkaç defa katlanmış olan çadırdan gölgelik dolayısıyla A m idliler, başka hiçbir suretle bu kadar Iranlı öldüremezlerdi. Bunun üzerine Persler de su püskürtmeğe başladı lar. Bu, ne oklarla zedelenebilirdi, ne de ateşle. Fakat, Ezici ile fırlatılan koca taşlar sayebanı, adamları ve silâhlannı mahvetmişti. Böylece İranlıiar bozguna uğrayıp, tümsekte boşyere çabalamaJctan vazgeçtiler; memleket lerine dönmeğe karar verdiler. Çünkü, gece gündü2 dayandıkları üç ay içerisinde 50 000 kişi kaybetmişlerdi. A m id lile r ise, zaferlerinden o kadar sarhoş olmuşlardı ki, dikkatsizlik gafletine düşerek artık eskisi gibi bir gayretle surları koruyamadılar. Hava soğuk olduğundan [503 yıhnın Ocak] Kânûnıxn 10 .günü, sur koruyucuları fazla şarap içmişlerdi. Gece olunca derin bir uykuya daldılar. Birtakımları, hava yağmurlu olduğundan nöbet lerini ibıralcarak şehre evlerine barınmaya gitmişlerdi. Ya bu ihmalciUk yü zünden — ^ki biz böyle sanıyoruz^— , veya bir ihanetten dolayı — ^ki halk böyle düşünüyordu— veyahut da yine Tanrıdan gelen bir ceza olarak, ka pı açılmaksızm, sur deUnmeksizin bir merdiven vasıtasiyle İranlıiar A m id surlarmın hâkimiyetini elegeçirdiler [13], Şehri harap ederek, servetini yağmaladılar. Kutlu ekmek ile şarabı ayaklar altında çiğneyip, hizmeti ile alay ettiler, eğlendiler. Kiliselerini soydular. İhtiyarlarla sakatlar ve ken dilerini gİ7İiyenlerden başka halkını tutsak alarak götürdüler. Üç bin Mşilik bir muhafaza kuvveti bırakarak, geri kalanı Şîgaar{19) dağlarına çekil diler. Geride kalan iranlıiar, A m idli ölülerin kokusundan rahatsız olma sınlar diye bu cesetleri Kuzeykapısı [14] dışına taşıdılar ve üstüste atarak ild yığın yaptılar. Yanlarına götürüp şehir dışında taşladıklanndan, yapmış oldukları yığmatepenin üzerinde boğazlad±laxından, Deklath’a (Dicle’ye) atılanlardan ve anlatmaya muktedir olamadığımız türlü türlü ölümlerle öl dürülenlerden başka, buraya [Kuzeykapısı dışına] taşman ölülerin sayısı 80 000 den çoktu. 16)
L. 1)0118111 sonu. Süryanİce metijıde’k i kellimelerin arapça karglklan: kîs, m ish, cüvâllk ve şelîf. 18) Buradaki «Sabaha» kelimesi, £arsG^ «te b â h » tajı İbarettir. 17 )
32
-
L IV -
Rufinua'un S a lıv eriliri, F ıra t Doğusunda
K açı;m a, BizanslIların
H azırlıSı
O sırada Kavâd, yaptıklarını gidip imparatora anlatsın diye Rufinus'u serbest bıraktı. Kendisi de bu mezalimden her yerde bahsediyordu. Bu ha berler yüzünden Fırat'm doğusundaki şehirler (ahalisi) korkarak batıya kaçmak için hazırlak gördüler. Yakob (20) cenapları, Mukaddes Kitap sahifelerinden halka birçok dinî telkinlerde bulunan, çekirge âfeti sıralannda buna dâir şiir ve kasideler yazan bu zât, bu günlerde de vazifesini ihmal etmedi; bütün şehirlere dostça nasihatler ve ikaz mektuplan yazarak, Tann ’nın ulu varlığına güvenip de ıkaçmamalarını bildirdi. İmparator Anastasius dahi bunu işitince, şehirlerde kışlayarak halkı korumaları için epeyce Roma askeri yolladı. Böyle iken, elde etüği bütün kazanç, götürdüğü tut saklar, döktüğü korkunç kanlar Kavâd’i doyurmamıştı. Yeniden imparato ra elçiler yollıyarak: «Y a para gönder, yahut da. savaşı kabul eyle», dedi. Bu, [503 yüı] Nîsân ayında oluyordu. Böyle iken imparator parayı gönder medi. Fakat, öldürülenlerle kendi hesabına intikam almak üzere hazırhklara girişti. [503 yılı] îyâ r (Mayıs) ayında Kavâd'a karşı Areobindus, Patrîeius ve Hypatius adlarmda üç ceneralle birçok subay yolladı (21). Areonbindus> N isibis şehrine doğru Dârâ [15] ve 'A m m ûd în (22) sınırlanna yerleşti; yanın da 12 000 asker vardı. Patricius ile Hypatius da, İranlı muhafızlan çıkar mak için A m id 'in karşısma geHp ordugâh kurdular; yanlarında 40 000 as ker vardı. Bu sırada askerlerin azığına bakmak üzere levazım generali (yu nanca; hyparch) Appion (23), U rfa'ya geldi. Fırmcılar bu kadar çok ekme ği yapmaya muktedir olamadıklarından Appion, askerlerin ekmeklerini (24) yapmak için Urfa evlerine buğday verilmesini emreyledi. îlk pişirimde Un falılar 630 000 modii ekmek çıkardılar. — LV — Bizans C en erali Areobin du s'u n Iraniılar'dan Kaçması
Kavâd, Areobindus’un askerlerim sayıca az görünce ona karşı Şigaar'tiaKi 20 000 İranlı'yı gönderdi. Fakat Areobindus onları, Nisibis kapısına kaçırıncaya kadar arka arkaya bozguna uğrattı. Temmûz aymda Hunlar ile Araplar, Areobindus'a karşı yürümek üzere (XLVIII. Bahiste anılan Erzu rum vâlisi) Konstantin idaresinde birleşmişlerdi. Bunu casuslar vâsıtasıyla öğrenen Areobindus, Halepli Calliopius’ü Patricius ile Hypatius'a gönde rerek; «Büyük bir ordu bana karşı gelmek üzeredir; geliniz ve yardım edi19) Ş igaar yeya Ş l9 9 aar, yunancada S ingara veya S iggara, arapçada Sincâr. 20) En verim li Süryajıî müelliflerinden birisi olup, sonradan SerÛc'da Batnân (Batnac) pisko posa almuş, İskender taJcv-lminin 833 (m.s. 521) yılında ölmüştür. Baık. Assemânî, Bibi. Orient., £. CİM, 283 saMfe ve devamı,
21) Bak, Lebeau. anılan eseri, VII. CIR, s. 354. 22) Yımancada A m m udios khu rion, lâtlnced« A m m odia, araı>çada 'A m m O d iye Dârâ^mn güneybatısında. 23) Bak. Lebe^u, anıLan eser, Cdlt V n ., s. 356. 24) Yunancada boukellaton, boukslaton, lâtince buccellatum . Bak. Du Cange.
33
niz», haberini ulaştırdı. Böyle iken onlar bunu dinlemediler ve oldukları yerde, A m id ’in yanında kaldılar. İranlılar gelince Areofaindus vuruşmadı ve konakladığı yerleri terketti. Tellâ'ya ve oradan da Urfa'ya kaçtı. Çadm ve eşyaları yağmalandı. — LVI — A m id Önündeki Bizans Ordusunun H azırlık v e H ile y le Çekilm esi
Patricius ile Hypatius'un askerleri A m id sularına çıkmaik için tahta dan bir kule yapıyorlardı. Fakat, büyük masraflara katlanarak kuleyi biti rip de herhangi bir nesneden zedelenmesin diye demirle çerçiveledikten sonra, hudutta olup bitenleri öğrendiler ve kulelerini yakarak oradan ay rıldılar. İranlılar’ı izlemeğe başladılarsa da, yakalciyamadılar. Phararmân (25) ve Theodor (26) adlı iki subayı, sava§ hilesi olarak ve yanlarında bir sürü koyun ile  m id yakınından geçmek üzere yola ç^arıp, kendileri de pusuya yattılar. Âm id'den bunu gören iranlılar’ın, takri'ben dört yüz kadar seçmeleri, sürüyü kapmak için saldırdılar. Pusuda yatan Romalılar da kal kıp bunları yokettiler ve başbuğlarını tutsak aldılar. Bu başbuğ,  m id 'i on lara geri vermeğe andetti. Bunun üzerine Patricius ile Hypatius, geri dön düler. Fakat ceneraUeri şehirdekileri [İranlı koruyucuları] ikna edip sözü nü yerine getiremeyince, iki ceneral bunun kazığa vurularak öldürülmesini bujmrdul'ar. — L V II — Sasanlı v e
Bizans A ra p la rı'n ın
K a rşılıklı A k ın la r ı, BizanslIların
F ıra t Batısına
Ç ek ilm eleri
Iran topraklarındaki Araplar, Khâbûr'a (27) vannca ilerlediler ve Callinîcus (28) dükü Timostratus onlara karşı giderek kendilerini bozguna uğ rattı. Roma topraklarındaki Tha'Iebitler {29) denilen A raplar da Na'mârı’ın (başşehri) Hîrtâ (30) ya gittiler; ve orada ona giden bir deve kervamna uğ radılar; ve hücum ederek bütün mallarım yağmaladılar, develeri aldılar... (31). Fakat, el-Hîre'de durmadılar; çünkü şehrin sakinleri iç çöUere kaç-
25) BaJc. Lebeau, anılan eser. Cilt v n ., s. 355. 26) Bâ'k. ayni eser, s. 343, 3S7. 27) Yunancada Khaburas, 'Aburas^ şimdi ar-apçada el-KhâbOr [Habur cayU20) Şimdiki er-Raklca/EI-Rakka. 29) Arapların Benû ThaMebe [Saleboğullan] ki, büyük Bekr ibn V âll aşiretinin büyük bir kabilesiddr. Güneyde Suriye çölünde, doğuda K h îre ve batıda G assânîler arasında biiyük bir yer tııtan Kinde kabilesiyle düşmanlık güderlerdi. Â kll’ül-Morâr âilesinden gelen Kin d« kıralları ta r ım d a n İdare edllİrlerdL Bu zamanda büküm süren kıral, el-H ârIs İbn 'A m r Idİ. Ba'k. Lebeau/ anılan eser, VII. 250; Gaussla de Perceval, Essai sur I'h isto ire des A ra b es , n. 69; R eiske, Prlm a e Lln eae, s. 98; hepsinin ününde dostum Dr. O. Loth^un tetkiki: O tto Loth. Ein G eden kb latt fü r seln e Freunde. s. 10. 30) Lakh m î A ra p la rı tarafından [Sasanlılara tâbi olarak] kurulan bu kırallağm başşehrine Araplar el^Hîre demekteydiler. Bak. Ca^Lssin de Perceval^ Essal sur I'h istoire des A rabes, Cilt H./ s. 1 v e devamı; Helake, P rlm a e L in eae, s. 25 ve devaım. Şimdiki Küfe şehrindea birkaç m il ötededir. 31) SÜryanîce metnin aslınıda burada bozukluk veya eksikliJc vardır. Eğer doğru yazılmışsa ben burasmı anlıyamıyorum. Faikat bunun bir ticaret malı adı olduğu bellidir.
34
mıglardı (32). Yeniden  b (Ağustos) ayında bütün Pers ordusu, Hunlar, Kadişâye ve Arm enyalılar ile birleşerek Opadnâ'ya (33) karşı geldiler. Patrieius ve askerleri bunu duyunca, onlara karşı varmak için kaMüar. Fakat, Romalılar henüz yürüyorken ve savaşa daha girişmeden, İranlılar bunların öncülerini karşılayarak kılıçtan geçirdiler. Arkadan gelen Roma askerleri öncülerinin öldürüldüğünü görünce, korkuya kapıldılar, savaş mak için sebat etmediler. Patrieius geriye döndü ve askerleri de kendisini takip eyledi. F ıra t'ı geçerek, kaçıp Şemîşât (34) şehrine geldiler. Bu savaş ta İranlI A ra p la r’ın kırah Na'mân da yaralanmıştı. Roma subaylarından Petros adlı birisi Aşparîn hisarına (35) kaçtı; ve iran lıla r’ın 'hisarı sarma lan üzerine buranın yerlileri, îranlılar’dan korktuklarından Petros’u yaka layıp teslim ettiler, onlar da tutsak alarak götürdüler. Yanındaki Romalı askerleri de öldürdüler; fakat hisarda oturanlara dokunmadılar. — LV III — N a'm ân'm
Ölümü, T e llâ 'n m
Kuşatılm ası v e Ya h u d ilerin
İh anetî, P ersler'İn
TelIS'dan Ç ekilm eleri
şahı K a v â d , Areobindus'a karşı U rfa 'ya gitmeği tasarlı yordu. Çünkü A rap kırah Na'mân, kervanının haşına gelenlerden dolayı (hak. LVn. Bahis) durmadan onu sıkıştınyordu. Fakat, hıristiyan olan Hîrtâlı bir şeyh ona Na'mân'a şöyle dedi; «Efendim iz Hazretleri U rfa'ya sa:vaş aç ma tasasma düşmesinler; çünkü, bizim tapındığımız Mesih'in yanılmaz bir sözü vardır. Ona göre, hiçbir düşman kendisini U rfa'ya sahip kıl^mıyacaktır» (V. Bahse bak). Na'mân ise bunu işitince, Urfa'da  m id'de yapılanlar dan çok daha yaman şeyler yapacağı tehdidini savurdu ve küfür söyledi. Ve Mesih, ona hemen o sırada bir açık belirti gösterdi: Başından almış ol duğu yara şişti ve bu şiş bütün kafasım kapladı. O da kalkıp çadırına gitti ve iki gün ağrılar içinde kıvrandıktan sonra öldü (36). Böyle iken, bu belirti bile K a v â d ’m kötü kafasını kötü niyetlerden alıkoymadı. N a'm ân'm yerine yeni bir kıral nasbederek, savaşa gitti. Tellâ'ya yaklaşınca, buraya karşı konakladı; ve içindeki Y ahudiler şehri ona teslim etmeyi kararlaştırdılar. Korunması kendilerine teslim edilmiş bulunan havranın kulesinde bir de lik açtılar ve dışarıdan da kendileri bir delik [lâğım] açıp içeriye girmeleri için İraniılar'a haber gönderdiler. Bu ihanet, İranlılar'a tutsak olan (LVn. Bahis) komes (kont) Petros tarafından sezildi. Petros, şehirde bıraktığı el biseleri ve pek ço'k eşyası bulunduğunu söyliyerek, bunları Tellâlılar'dan Ira n lıla K ın
32) Süryanîc©sinin harfi harfine tercümesi: «Çölün ic kısımlarına gir-dlğinden dolayiı* mâna sına gelir. Cümlenin tümünün hasara uğradığını sanEyoruTn. 33) Noeldeke bu yerin Yâkuufun Mu'cem ül-BüIdân’da «Khâbûr boyunda Mâkisîn ile Karkîsiyâ (yunancada Kirke'sioın) arasına bir köy» olarak gösterdiği el-Füdeyn olduğunu söyler. Hoffmann ise, Proccpiııs’un (d© A ed İfîciis, II. 4) "Apadnas diye and;],ğı bu yerin, Tûr-’Âbidîn*de Kafr Goz’un güneyba>tısındaki TelhAbâd olduğunu İleri sürm/üştür. 34) Yunancada Sam osata, arapçada SOmeysât. 35) Yunancad:a S iphrios, Isptırlos, lâtincede S iphris veya S yfreas. Bak. Lebeau^nun anılan eserinde Saint-Martin'in no-tu. Cilt VII, s. 359. D erik ile Tell-Besme yanında. 36) Yarasının tabiî neticesi veya heyecandan yılancıık olarak.
35
rica etmek üzere surlara yaklaşabilmesi için muhafızlarmı ikna edereık, müsaade kopardı. Petros surdaki askerlere, o sıralarda şehrin idaresine ba kan komes Leontius'u çağırmalarını söyledi. Askerler de Leontius ite subaylarmı çağırdılar. Petros onlarla yunanca konuştu ve Yahudîlerin iha netini açıkladı. Meselenin İra n lıla r’ca da bilinmemesi için de onlara, ken disine bir erkek şalvarı (37) vermelerini rica eyledi. Romalılar, ilkin kızıyorcasma davrandılar, fakat sonra da surdan kendisine 'bir şalvar fırlattılarç çünkü gerçekten elbiseye ihtiyacı vardı. Sonra surdan indiler; sanki Yahudîler’in ihaneti hakkında birşey öğrenmemişler gibi ve o deliğin ne resi olduğunu bilmiyormuş gibi, surun bütün yanlarını dolaşarak takvi yeye ihtiyacı olup olmadığım anlamak istercesine davranıp temelini mua yene ettiler. B unu, ancak Petros’un hatırı için yapıyorlardı ki, Iranlılar bu ihbarın farkına vanp da ona daha kötü muamele etmesinler. Sonunda, Y a hudîler’in korumakta oldukları yere geldiler v e bir mazgal açılmış olduğu nu gördüler. Kendilerine söylendiği gibi Yahırdîler kulenin orta yerinde bir delik açmışlardı. Romalılar bu olan işleri görünce, öfke ile şehre yayıl dılar ve bulabildikleri Yahı/dîler’i kadın, erkek, çocuk ve yaşlı demeden hepsini öldürdüler. Bu işe günlerce devam ettiler. Leoniius'un buyruğu ve piskopos Bar-hadad (38) Hazretlerinin dahaleti ile bu katMâmdan zorla vaz geçtiler. Şehri geceli gündüzlü dikkatle korumaya baktılar. Bar-hadad Haz retleri, bizzat şehri dolaşarak askerleri ziyaretle onlara dualar ediyor, ken dilerini takdis ve işlerini öğmek suretiyle yüreklendiıiyor, üzerlerine ve surlara kutlu sular (39) serpiyordu. Ayni zamanda yanında kutlu şarap ve ekmeği taşıtarak bu şekilde haline daha ruhanî bir ifade veriyor ve hiç kimsenin yerini bırakarak surdan aşağı inmemesini sağlıyordu. B u zât, ayni zamanda korkmadan İran şâhına gitti, konuşarak onu yatıştırdı. Kavâd, hazretin asîl tavrmı görüp de Romalılar’ın uyaniıkbğının farkma va rınca, yanındaki o güruh ile Tellâ önünde boşyere durmanın beyhude ola cağını anladı. Bir kere esasen harap olmuş bir bölgede askerî için yiyecek bulunamazdı. İkincisi, Roma generallerinin birleşerek topluca kendisine karşı yürümelerinden de çekiniyordu. Bu sebepler yüzünden çabucak , U rfa ’ya doğru harekete geçti; ve yirmi gün Gallâb (40), öteki adıyla Medes (ırmağı) yamnda konakladı. — L IX — U rfa lıla r'ın
MOdafaa H a z ırlığ ı, KavSd'ın B a r; T e k lifi, H ara n lılar'ın Hun Baıbuğunu S alıv erm eleri
Birtakım cüretli adamları bölgeye zarar vermeğe başladılar. îlûl (Eylül)ün 6 sında U rfalılar, surlara yakın bulunan bütün manastır ve hanları 37) Bunun arapçaya zevcü ni'âlin (çift çaruk), riclü serâ vîle (şalvar eşi) ddye çevirebiliriz. 33) Yunancada B aradates veya Barodotos. Tevrat’taki Ben-Hadad'a muadil addar. Ba^. Lebeau,
anılan eser. Cilt VH.. s. 363. 39) Vûftizsuyu. ^ 40) Arapçada Cüllâb. Urfa*nın doğusundan akar; Dalsân veya Karak^yu-n suyuıcıu sağdan ve Harran!ın biraz aşağüsmdan alıp^ güneyde Balîkh adını alır.
36
yıktılar ve Kephar Selem (41) de denilen Negbath köyünü yaktılar, feütün bağ ve bahçelerin çitlerini kestiler, içindeki ağaçları kırdılar. Şehrin çev resindeki (kiliselerden) bütün şehidlerin kemiklerim getirdiler. Surlara makineler [ibüyük sapan ve mancınık] yerleştirip, mazgallı siperlere (42) keçeden örtüler örttüler. Bu ayın [503 yılı Eylülünün] 9. günü Kavâd, Areobindus'a yolladığı bir mesajla, bir barış anlaşması yapmak için ya marzebâh’ı şehre kabul etmesini veya kendisinin ona ovaya gelmesini bil dirdi. Askerlerine de gİ2Ü em irler vererek eğer Areobindus şehre girmele rine müsaade ederse, kendisi arkadan yeüşinceye onlar dönüp kapıyı ve giriş (43) kesimini elegeçireceklerdi. V e eğer Areobindus onlara gelirse, pusuya yatarak onu diri olarak yakalıyacaklardı. Areobindus, onların şehre girmelerine müsaade etmeyi tehlikeli görerek, kendisi dışarıya çıktL Şe hirden pek uzaklaşmadan ancak A ziz Sergius kilisesine kadar gitti. Burada ona îran ordusunun astabîdi(44) B âvî(45) geldi. Şâh tarafından Areobin dus'a; «E ğer barış yapmak istiyorsanız bize 10 000 aLtın lira verin ve her yıl bu parayı ödeyeceğinize dâir senet yapın», dedi. Areobindus da 7 000 lirayı vermeyi vaadetti. Iranlılar bunu kabul etmek istemediler ve sabah layın başladıklan münazaa dokuz saat sürdü. Areobindus’a koruyuculuk yapan Roma askerleri yüzünden süikastlarını’ yapmak fırsatını bulamadık larından ve N a'm ân'ın başma gelenlerden korkarak U rfa ile saıvaşmaktan çekindikleri için Areöbindus'u U rfa 'ya bırakarak, vuruşmak üzere H a r ran'a gittiler. Bütün A ra p la r’ı da Seruc'a gönderdiler. Fakat/.? H arran’ın hükmünde olan Rîfil-e (46) gizlice şelıirden savuşarak onlara saldırdı ve alt mış kadar kişiyi öldürerek, H u nla r'm başkamnı diri olarak yakaladı. Bu baş kan nüfuzlu bir kimse olduğundan ve Iran^ şâhımn gözünde değerli bulun duğundan, Harrânhlar'a onu salimen teslim ederlerse kendileriyle savaşmıyacağına sözverdi. [Harrânlılar da] savaştan korktukları için şahsma ar mağan olarak onbeş bin erkek koyun ve başkaca nesnelerle Hun’u yolladılar. — LX — İra n h la r'm Y e n id e n U rfa 'y ı Kuşatması
Serûc’a gönderilen Iranlı Ara p la r, ellerinden geldiği kadar zarar ve ziyan vererek, yağmacıhk yaparak, tutsak alarak Fırat'a varınca ilerlediler. Roma subaylarından Pafriciolus (47) oğlu Vitalianus ile birlikte savaşmak üzere batıdan geldi. Bu zât, kendine güveniyor ve korkusuzdu; çünkü da41) 42) 43) 44) kelime
Esâs yeri İTilinmiyorsa da, surlara yakm ve şehrin doğuşuıida olduğu tahmin ediliyor. Bıma arapçada «şüTTâfât» v « «şüref üs-sûr» denilmektedir. Burası, şehrin güneydoğu ucundaikl BliyiUdcapı [Plânda 7. No. lu] olsa gerek. Eski bir İran rütbesi olup «başbuğ» anlamına gelen spahpat sözünden bozma olan bu süryanîcede astabîd, yımancada aspebedus ve Araplarca isbehbedz biçûnlerlnde anılatııştır. Bak, Noelde'ke’s, Gesch. der Perser..., s. 444, ayrıca indeks. 45) tslâm tarihinde anılan Büveyh (Âl-Bûye) adlı îranU âile olabilir. 46) Elyazıh inletin bunu R îfite le r diye alır. Irkcâ A rap olması ihtimali vardır. Er-Rff tözü, arapcada, «bir ırmak kıyısında işlemmiş altafk topraklar» anlamına 47) Bir Got olan Aspar oğlu Patricius. Bak. Lebeau, aıulan eser, VII. 354, haşiyesi.
37
ha önce burada vu'ku’buian hâdiseleri henüz görmemişti. Irmağı (Fırat*ı) geçince bir İranlı subay ile karşılaştı, onunla çarpışarak yanındaki bütün İranlılar'ı öldürdü. Sonra yönünü U rfs’ya doğru çevirdi, fakat, muhacir lerden Kavâd'ın şehri kuşattığını öğrenince yemden ırmağı geçerek Şemişât'a (Samosata’ya) geUp durdu. Bu aym [503 Eylülünün] 17 sinde bir Çar şamba günü tizler, Hazreti İsa'nın sözlerinin ve kıral Abgar'a olan vaidlerinin (V. Bahse bak.) gerçekten yerine geldiğine tanık olduk. Çünkü Ka^ vâd, bütün kuvvetlerini topkyarak Fırat ırmağı üzerinden hareketle gelip Urfa'ya karşı 'konakladı. Kurduğu ordugâh, Aziz Koşma v€ Aziz Damionus (48) kilisesinden başlıyarak A ziz Sergius (49) kilisesini ve buraya kadar bütün bahçeleri kaphyor ve Bekîn (50) köyünü geçerek Coıifessors kilise sine (51) kadar uzanıyordu; genişliği de Serrîn'in (52) dik yokuşuna kadar varıyordu. Bütün bu güruh Urfa'yı bir günde ku§a4tı. Bunlardan başka, şehrin batısmda tepeler üzerinde, yüksek yerlerde de karakollar kurmuş lardı. Gerçekten bütün ova (doğu ile güney) onlarla dolu idi. Şehrin bütün kapüarı ardma kadar açıktı; fakat, Hazreti İsâ'nm takdisi dolayısıyla İran lIlar içeriye giremiyorlardı. Aksine, içlerine bir korku girdi ve tek Mşi ■bile savaşmadan oldukları yerde 9 saat beklediler. O zaman şehirden birtaJcımlan ileri atılarak onlarla mücadeleye giriştiler; birçok İranlıyı öldür düler ve kendilerinden ancak bir kişi öldü. Kadınlar ise, savaşanlar için su getirip sur dışma taşıyorlar, çocuklar da sapanlarla ta§ atıyorlardı. Böylece şehirden çıkan bu birkaç kişi, İranlılar’ı uzaklaştırarak surun epey ce ötesine püskürttüler. Daha önce düşman, bir ok atımı kadar sura ya kındı. Bundan sonra giderek Kubbe köyü (53) yanında ordugâh kurdular.
Ertesi gün Areobindus da Büyükkapı’dan çıktı. İran askerlerinin karşısmda dururken Kavâd'a şu haberi yolladı: «Şim di tecrübenizle görüyor sunuz ki, 'bu şehir ne sizin, ne de Anasfasius'undur; bu, İsa'nm şehridir. İsa onu takdis etti ve kendilerini bu şehre sahip yapmasınlar diye seıün gü ruhuna mukavemet eyledi.» Kavâd da ona karşılık; «Bana, ordugâhımı bo zup da giderken arkamdan gelmiyeceğinize inandırmak üzere bir rehine verir, dün aldığınız esirleri de geri gönderir ve vadeylediğiıüz altını yol48) Herhalde Beth-<Şenıeş kapısının BlbL O rient L 405, Nu. LXVim.
dışunda., şehrin kuzeydo|M yönün4e.
Bak. Asseznânî,
49) İhtl'inal kİ bu klUse» A ziz Koşma ve Aziz Damlonus’un bifraz gün ey ek»ğu>sundadır. 50) Bu köy. A ziz Serglııs kilisenin güney veya güneydt>ğusunda olmalıdır. AssemâıüMe Bokhen, MartinMe ise Bokein d iye geçer. 51) Bu 'kapı, güney yönünde^ Büyükkapı^nın batısında AbgarnKarkıhâsı’na yoikondı. Bak. Assemânı» Bibi. O rien t, I. 395, not X V m . 62) Aâseonânl bunu Sûren, M artla T sarein diye anıyor. Başka bir yerde Sırrtn olarak geçer. Profesör Hoffm an ise Sürün demiştir. Bintarkım haritalar Sermin diye alarak Mardin Tellâsı^da BÜyUkJtapmın sağ yanından geçen Cermiş-cay kıyısında gösterirler. 53) Kubbe köyü (B ibi. O rien t., n. 109, sütun 2 ve devamında Deyr-ül Kıbâb ve El-Kubbe diye de anılır), herhalde U rfa'nm batısında Harrân*a doğrudur ki, Kavâd bu yöne çekilmişti.
38
İarsanız, ben de şehrinizden uzaklaşırım», dedi. Âreobindus rehine olarak ona Kont Basil’i ve ahnan on dört esiri yollayıp, yirm i gün sonra da 2 000 altın vereceğine dair de bir andlaşma yaptı. Ksvâd ordugâhını bozarak gi dip DahbâiM’da (54) yerleşti. Tayin edilen zamana kadar beklemeyip he men ertesi günü, adamlarından Hoı-mizd adlı birisini üçyüz altın Ura ge tirmek üzere Areobindus'a gönderdi. Âreobindus da şehrin ileri gelenle rini bu parayı nasıl toplıyacaklarına dair görüşmek üzere toplantıya çağır mıştı. Bu sırada H orm izd’in geldiğini görünce, İsa'ya olan inançlarına da yanarak, yüreklendiler ve Areobindus'a dediler ki: «Bu yalancı adama pa ra göndermiyeceğiz. Çünkü, kendisine tayin ettiğimiz gün gelmeden he men sözünden dönen adam, parayı aldıktan sonra da sözünden dönecektir. Biz şuna inanıyoruz ki, o bizimle savaşırsa mahcup olacaktır. Çünkü Mesih şehrimizin önünde duruyor.» Bunun üzerine Areûbindûs da cesarete geldi ve Kavâd’a şöylece haber gönderdi: «Şimdi anlıyoruz ki siz bir hükümdar değüsımz. Çünkü, söz verdikten sonra dönen ve aldatan bir kimse hüküm dar olamaz. Bir kimse aldatıyorsa, kıral değildir. Bu yüzden, madem ki ri yakârsınız, bana Kont Basil'i gönderin ve elinizden gelebilen kötülüğü esir gemeyin.» —
L X II —
[İra n lıla r'ın U rfa 'y ı Yen iden
Kuşatması]
Bunun üzerine Kavâd kızdı ve yanmdaiki bütün fille ri silâhlandırdı. Yola 'koyularak kendisi ve bütün kalabahğı, 24 îlûl (Eylül) Çarşamba günü yeniden U rfa üzerine savaşa geldiler. Şehri, öncekinden daha kötü olarak, her yandan kuşattılar. Şehir kapıları açıktı. Âreobindus, kendi tarafından da sözünde durmazlık olma'sın diye, onlarla çarpışmamaları için kendi as kerlerine emir verdi. Fakat onun em irlerine rağmen, birtakım köylüler sapanlarla şehrin dışma çıkarak, kendilerinden bir kişi bile ölmeden Kavâd'm zırhh askerlerinden epeycesini vurdular. Bölükleri şehre .girmeye uğraşma cesaretini gösterdikleri bir sırada, kapılara yaklaştıklannda, tıpkı yerden tümsek gibi yükselmiş bir toprağın çöküşü gibi, çöktüler ve acze düşerek geriye döndüler. Çünkü, atlıların çevikliğine rağmen, sapancılar aralarına karışmışlardı. Iranlılann attıkları aklara, H u n la r'm savurdukları gürzlere ve A raplar'ın mızraklarına rağmen, bunların bir kıhna b ile §arar gelmiyordu. Tıpkı sayıca pek çok ve silâhlı olarak SanKon'a karşı çıkan ve fakat onu öldüremiyen, kendisi silâhsız olduğu halde eline geçirdiği bir eşek kafasınm çene kemiği ile binlercesini öldürdüğü Filistinliler gibi İranlIlar, H unlar ve A raplar'm gerek atları, gerekse kendileri sapanlardan atılan taşlarla devriliyorlar, fakat sapantaşı atanlardan hiçbirini öldüremiyorlardı. Persler, şehre giremediklerini ve aralarına karışan bu silâhsız 54)
Bak. Lebeau, yukarıda anılan eser, UI. 65; VII. 367. Araplar E dı-D zehebâne veya Edıdiye anarlar. Takriben U rfa ’nın gUnca'dinde, Harrân’ın ötesinde, ErJlaJılta yolu (izerindedîr. D zehebSniyye
39
adamİarı bile oldüremedikİerini görünce, Aziz âergius ve İkrarcıİar kilise sine ve bütün manastırlar ile şehir halkının terkettiği Negbath (köyü) k i lisesine ateş verdiler. — [İra n h la n n
L X I II —
Urfa^dan Çekilm esi, Batnân^m
İran A tlıla r ı
E elin e G eçm esi}
General Areobinchıs köylülerin himmetini, .kendilerinin utaıi'gaçlığa düşmediklerini, Tann yardımının 'kendileriyle birlikte olduğunu görünce, ertesi günü Urfa'daki bütün köylüleri Ulukilise'ye toplattı ve armağan ola rak üçyüz dinârı aralarında paylaştırdı. Kavâd da Urfa'dan ayrılarak gidip Fırat ırmağı boyunca konakladı; ve oradan İmparatora, gelşini bildirmek için elçiler gönderdi. Yamndaki Ara p la r, batıya doğru ırmağı geçtiler; yo l ları üzerindeki her şeyi yağmalıyarak ve yakıp yıkarak, esir alarak yürüdü ler. İran atlıları da Bafnân (Batnae) a vardılar. Buranın surları yıkılmış bu lunduğundan, ahalisi karşı koymadı ve mücadele bile etmeden atlılan bu raya soktular, kasabalannı tesüm ettiler. — L X IV — [K allin iku s (Raka) Kasabasında Iran M erzbanının Tu tsak Düşmesi v e Kurtuluşu]
Y ıl 815 (m.s. 503 - 504). Rum Kayseri, olup, bitenleri haber alınca baş buğu Keler'i (55) büjrük bir ordu ile gönderdi. Kavâd bunu işitince, yönününü Fırat boyuna çevirerek, kendi eyaleti olan Beth A rıraye<56) üzerine doğru yürüdü. Kallinîkus'a (Er-Rakka’ya) yaklaşınca, oradaküerle savaş mak üzere b ir merzbân gönderdi. Oranın dükü Timostraitus ona karşı çıktı ve bütün askerlerini yokederek kendisini de esir aldı. Kavâd şehre yetişin ce, bütün gücünü ona karşı çıkarıp, eğermerzbânını kendisine vermezlerse bütün şehri yıkacağını, halkım da ya kılıçtan geçireceğini yahut tutsak olarak götüreceğini bildirerek tehditler savurdu. Dük ise, onun yanmdaki Irsnlı güruhunu görünce, korkarak merzbânı iade etti. — LXV — Başbuğ kelerius^un Ordusunu Kışlağa D ağıtm ası
Başbuğ Kelerius, Firat üzerindeki Mabböc'a vannca, K a v ^ 'ı n asker lerini oradan çekmiş olduğunu gördü. Kış mevsiminin gelmesi dolayısıyla ve onun arkasmdan gidemiyeceği için, bütün Roma generallerini topladı. Birbirlerini dinlemedikleri için kendilerini payladı ve sefer zamanı gelin ceye kadar kışhyacakları şehirleri belirtti. — LXVI — BizanslIların  m ld 'l Ku şatm aları
(503 yıh) 25 Kânûn (Aralık) da İmparatordan gelen bir fermanda bü tün Mezopotamya'da vergiler bağışlanıyordu. Âm id'deki İranlılar, Roma
55) K elerios, K e le r veya KelSor. Bak. Lebeau, anılan eser, V II. 369. 56} «A r a m lıla r Y u rd u » demektir. Ba>bl] tllkeslınin güneyine düşer. Araplar buraya SevAd UlKO fe d e rle r; SelevMya ile Kteslfon, Ko^e ile Mâhûzâ arasuMİ-adır, Hâk, Noeldeke^ Z e its eh rlft d. D. M. G. XXV. 351, not. 2.
40
ördularının kendilerinden çok uzaklaşmış oidukianni gördükleri zaölâilj Âm id’in kapılarını açarak çıktılar ve istedikleri yerlere gittiler. Tâcirlere bakır, demir, kurşun, eski e lb ise le r ve buhhUdi'kleri h er n esn eyi satm aya başladılar. Ayrıca bir halk derneği kurdular. Patrikius bunu işitince, kışlataakta olduğu Meütene (Malatya) den yola koyulup gelerek  m id şehri nin karşısında yerleşti. Oraya tahıl ile yağ taşıyan ve hattâ oradan eşya alan tâcirlerden elegeçirdiklerini öldürttü. Ayni zamanda, Kavâd tarafın dan gönderilen ve  m id ’e silâh, dirlik, yağ ve etlik sürüler götüren Iranlılar'ı da elegeçirerek öldürttü ve eşyalarını ellerinden aldı. Kavâd bunu duyunca, öç almak üzer eona karşı bir marzebân gönderdi. Vuruşmak için birbirlerine yaklaştıkları- sırada Romaltfar, önceki yenilgilerinin verdiği korku ile Patrikius’u kaçmaya teşvik ettiler. O da bunu dinledi. A celele rinden nereye geldiklerinin farkında olmıyarak, Kallaith (57) çayı'na geldi ler. Kış olduğu ve su da çok taşmış bulunduğu için geçem ediler ve geç mek için acele edenler de atlan ile birlikte boğularak öldüler. Patrikius bunu görünce, Romalılara şöyle hitap etti: «E y Romalılar, düşmanlarımızdan kaçarak ırkımızı ve mesleğimizi mahcup etmiyelim, haydi onlara karşı çıkmak için geri dönelim. BelM de onlar için bir hasım olabiliriz. Eğer onlar bizden çok kuvvetli olurlarsa, yiğitlik adma kılıçlarm ağzında can vermek, korkaklar gibi boğularak öl mekten daha iyidir!» Çay yönünden yollan engellenen Romalılar bu hitabı dinliyerek İranlıiar'a karşı öfke ile geri döndüler ve onları tahrik ederek generallerini elegeçirdüer. Bundan sonra vanp yeniden Âmsd’e karşı konakladılar. Patrikius, öteki şehirlerle köylerden Âm ld'e işçiler göndererek orada toplattı ve zayıflayıp düşsün diye surun altında bir mağara açmalarını söyledi [16]. —
L X V II
—
[B izanslIlar l;ln
mucize b elirtisi]
(504 yıhnın) Âdar (Mart) ayında öteki Remalılar da kumandanlan ile birlikte sınırı geçmek için toplanırken, zaferlerinden emin olup cesaretleri artsın diye, bir belirti geldi. Biz bundan Zeugma (58) kilisesinin bir yazıa ile haberdar olduk. Kendiliğimden birşey uydurmadığıma, işittiğim asılsız rivayetlere kulak vermediğime sizi güvendirmek için, mektubun bir suretni aşağıya ahyorum.
57) (Aslı Egilü olırp, 558 de «Asya Eyaleti» m erkezi Efes şehı-lnd« ptskopos seçilip bu vazi fed e 29 y ıl Kalarak .birçok da killise ve manastır yaptırdığm-âan &lzan-s tarihinde «Efesuslu Ytıbeıma« diye anıldu) Efesu^Iu Yubennanm «Kilise Tarihi», Cureton aeşri, s. 416 de dahi böylece anılır. Şimdiki Ba^man'suyu^ndan İbaret alan bu c^ya yvnsncâ kâynakJsrda N u m flos veya Num< fayos potam os ve Akvas da, denirdi (bıı sonki ad için bak. Theophylact. Simtjcatta, Hîstorlae, I. 12). A cele ve şaşkmiıktajı BisanslııUirm önce batidıa (Âımldie Siirt arasundaıki;) ibu su üzerine vardıkları ve sonr-a g eri döndükleri anlatılıyor. 53) Fırat üzerinde bulunan Zeugtna, şimdiki Bfr v&ya B îrecik'e yakıadır.
41
- lxVııi ü zeri y a z ılı
mucize yum urta
«Şimdi, benzeri aslâ görülmemiş bir mucize ve mübeccel bir temaşayı dinleyin. Çünkü bu bizi, ve bütün R o m s îıia r’ı alâkadar eder. Mucizeli bir nesne olduğundan insanlarm buna inanması güçtür; fakat biz bunu gözle rimizle gördük, ellerimizle hissettik, dudaklarımızla okuduk. Bu yüzden, herhangi bir şüpheye kapılmadan inanmanız gerekir. Kurtancımız İsa’nın çarmıha ıgerildiği ve bir Cuma gününe rastlayan 19 Âdar (Mart) günü Zeugm a bölgesinde 'Â g â r (59) köyünde bir kaz bir yumurta yaptı ki, bunun üzerinde güzel ve okunaklı harflerle yunanca yazılmış bir yazı vardı. Y a zılar iyice kabartma idi, öyle ki bir kör bile biçimlerini hissedebiHrdi. T ıp kı papaslann âyin kupaları (60) üzerine yazdıkları yazıya benziyordu. Yu murtalım bir yanma bir haç çizilmişti ve uçları yumurtayı baştan başa çe viriyordu. Bu haçın bir ucundan başlayıp yeniden ona kavuşuncaya kadar RO'MALILAR kelimesi yazılı idi. Başka bir haç da, yine yumurtayı kavrıyacak biçimde uzuyor ve bunun da bir ucundan öteki ucuna kavuşuncaya kadar K A Z A N A C A K L A R kelimesi yazılıydı. Haçlar ile kelim eler biraz bir birlerinin üzem deydiler. Bu yumurtayı görüp de şaşmıyan ve takdirli söz ler söylemiyen ne Hı^!s^iyan, ne de Yshudi kalmıştı. Tannmn sağ eliyle kuşun yumurtalığında yazdığı bu yazıyı taklide cesaret edemiyoruz, çün kü o kadar güzeldir, işte bunun için, işitenler hiç tereddüt etmeden inan sınlar.» Bu, Zeugm aiılar’ın (61) gönderdiği mektubun bir kopyasıdır. Yumur taya gelince, köy halkı onu Areobirtdus’a verdiler. — R om alıların
LXHX
—
SIncar'daki
İran sürüsünü
eleg eçirm esi
Rom alılar büyük bir ordu toplıyarak gehp, R â s -'a yn (Resülayin) şehri
yanında yerleştiler. Bu sırada Kavâd da ,10 000 kadar as:kerl Patrikus'a karşı göndermişti. Bunlar, Nisîbis'te kalması gereken askerleri de aldılar; süngeri Şigaar (Sincar)a otlamaya gönderdiler. Magister (vâli) bunu işitin ce, Kallînikus dükü Tim ostrafus’u 6 000 ath ile sürüjTİ güdenler ürerine yolladı. Timostratus, çobanlan öldürüp sürüyü ve epeycede yağma ele ge çirerek Râs-'ayn’a Roma ordusunun yanına döndü. Sonradan hep birlikte Pafrikus'un yanına gelerek, Â m id’in karşısında yerleştiler. — LXX — U rfa 'd a orduya ekm ek pişirilm esi
(504 yılının) îyâr (Mayıs) ayında H a lepli K a lliop iu s, levazım generali oldu. Gelip Urfa'da yerleşerek, askerlere kendi masrafları ile ekmek pişir59) B-ak. Assemânî, Bibi. O rlent., I. 278, sütun 2. Kelime iyice o-kunamıyordu; ihttonall de vardır. 60) < T a k ^ Jcupaları* diye oJcumalı, yunancadaki evlo gia veya p if a r i o n k a ı^ ılıfi. 61) Yunanca Zeugm ateu s veya Zeugm atİtes.
42
olması
mek için Ürfalıİar'a buğday dağıttı. Bu defa da Urfahlar, 850 000 modii buğdaydan ekmek - peksimet (yunanca: Boukellaton) yaptılar. Appion da Aleksandria'ya ekmek - peksimet tedarikine gitti. —
LXXI
—
BizanslIlardın  m îd suru dibin den
mağara açm aları
Patrikius, Â m id surları altında kazdırdığı mağaraya girince, bu ma ğarayı direklerle destekliyerek ateş verdi. Böylece, surun dış bölümü zayıflıyarak çöktü, fakat iç kısmı yine olduğu gibi duruyordu. Sonradan bu mağarayı kazmaya devaim ettirerek şehre o yoldan girmeyi düşündü. Kaz ma işi bitirilince Romalılar ilerlem eğe başladılar. Âm idli bir kadın bunları görünce, sevincinden: «Rom alılar şehre giriyor» diye bağırmağa başladı. İranlIlar bunu işittiler; sura çıktılar. İlk geleni öldürdüler. Onun arkasın ca, bir zamanlar Harrârs'da tribün (62) olan A id (63) adlı bir Got gelerek İranlılar’dan üçünü öldürdü. Onun arkasından ıhiç kimse çıkmadı. Çünkü İranlılar’dan korkmuşlardı. A id ise kimsenin’ gelmediğini görünce korktu ve geri döndü. Fakat, düşen Romalı cesedini İranlı tahkirinden kurtarmak için alıp götürmeyi düşündü. Cesedi sürükliyerek 'mağaramn kapısına doğ ru ilerlerken İranlılar, onu da vurarak yaraladılar; oraya pek yakın olan büyük bir kuyunun suyunu mağaraya yöneltip akıtarak, gelmekte olan zınhh Romd askerlerinden dördünü suda boğdular. Geri kalanı da kaçarak kurtuldular. İranlılar şehirden topladıkları taşlarla mağaranın ağzmı ördü ler ve üzerine çok fazla toprak yığarak, başka yönlerden de kazılmasın di ye hepsi dikkatle nö'bet tutmaya ba:şladılar. Surun iç eteği boyunca hen dekler (64) kazarak içlerini su ile doldurdular. Böylece, Romalılar başka bir mağara açmaya teşebbüs ederlerse, bu hendeklerdeki sular oraya akarak yerini belli edecekti. Patrikius, bir kaçaktan bu işi öğrenince, artık mağa ra açmak düşüncesinden vazgeçti. — [Â m id
suru
L X X II
Önünde
— atışıp
\,ruruşma]
Bir gün bütün Roma askerleri sessiz ve durgun iken, anlatacağım vak’^ üzerine vuruşmağa başladı. Bir çocuk eşek ve deve otlatıyordu. Eşeklerden biri otlaya otlaya sura yaklaşmıştı. Çocuk gidip onu çevirmek ten korktu. Bunu gören, bir İranlı bir urgan ile surdan aşağı indi. Bu eşeği, yukarida hep birlikte yemek için kesip parçalama isteğiyle ona yaklaşı yordu. Çünkü şehrin içinde et yoktu. Palestinll soyundan bir Ronia askeri
62) Yunancası trlbunesssksUiarkhos. Baı^. du Cange. [Eski Eomada TQen£aaUezinl korumak içtn. plep=:ha^ sınıfınm seçtiği m&mura «tribıın» denirdi]. 63) Bu Got savaşçısını Üz adıyla andığrmdan, şüpheliyim, Süryanî harfleriyle bu A id , Eld veya İld bicluiiade okunabilir» ki A ld o , H alde (Föı^temann., A ltdeu tsch es Nam enbuch, t sütun 45); veya H elldo, A llîd o (ayıû eser, fiütım 597); yahut H ildl, H lldo dahi olabilir (ayni eser, sütun 665). Bu ad^ (Romalüarca) A la fiıeu s( A loth eu s veya A lloth u s (ayni eser, sütım 41) diye' ajıUaibllir; süryaıiîcede (e lif ile) A ld 'd ır . 64) Yunancası fossal, yuJcarıda 14. nota bak.
43
bunu görünce, kılıcını çekti ve kalkanını sol eline alarak, ona doğru koş maya başladı. Sura iyice yaklaşınca, sur üzerindekiler, attıkları kocaman ■bir taşla Palestinli’yi ezdiler; ve İranlı da yine urganla yerine tırmanmağa başladı. Henüz yolun yarısına geldiğinde bir Roma zabiti, önünde ikişer kalkan taşıyan iki askerle ilerliyerek yaklaştı ve iki kalkan arasmdan at tığı bir okla İranlı'yı Palesfinli'nin yanına düşürdü. Bunun üzerine her iki taraftan naaralar atıldı ve hepsi coşarak vuruşmaya başladılar. Bütün Ro ma askerleri şehri yoğun bir kitle haünde kuşattılar. Romalılar’dan kırk kişi öldü ve yüz ellisi yaralandı. Sur üzerindeki İrsnhlar'dan ancak doku zunun düştüğü görüldü; birkaç kişi de yaralanmıştı. İranlılar’la savaşmak güçtü. Çoğu, surun üzerinden ve kendileri için bedenler içinde yaptıkları mazgallarda savaşıyorlardı, ki dışarıdan görülmeleri güçtü. — LXXI1I — [Â m id
Önünde
savaştan
va zseçilm esi]
Başbuğları ile öteki ceneraller şöyle düşündüler; İra'DİıIsr’la dövüş mek onların işi değildi. Çünkü, yalnızca şu birkaç İrartlı'yı öldürmek, on ları zafere erdiremezdi; ve bu yüzden bütün Iranlıiar'a karşı savaşa de-vam etmek gerekti. Fakat, Kavâd yenilirse o zaman  m id’deki İranlılar, ya tes lim olurlar veya kapanmış bulundukları yerde ölüp giderlerdi. Bunları dü şünerek,  m id’deki İranlılar'la kimsenin mücadele etmemesini buyoırdu1ar. Askerlerin büyük bir kısmı da, belki Romalılar arasındaki ölü ve ya ralılar yüzünden korkarak dağılmışlardı. — [Eski
L X X IV
—
Teodu siu polis M u h afızın ın
İran'dan
kaçması]
İranlılar tarafına geçmiş bulunan (XLVin. bölümde anılan TeodusiupoUs (Erzurum vâüsi) Konstantin, onlarla anlaşamıyacağını kestirince, Khazîrân (504 yıh Haziran) ayında öteden kaçtı. Yanında, İran Şâhı tarafmdan kendisine zevce olarak verilen mevki sahibi iki  m id li kadmı da getirmiş ti. Tam ondört giin geceli gündüzlü ıssız çöllerde birkaç adamı ile birlikte yürüyerek, R om a-Arspları'nın oturduğu bir yere geldiler. Kendisini 'bun lara tanıttı. Bunlar da onu alarak Şûrâ (65) denilen bir hisarh köşke (66) getirdiler ve oradan Urfa'ya gönderdiler. İmparator bunu duyunca, kendi sini yanına (İstanbul’a) çağırdı. Gelince, piskoposlardan birine, onu papas yapmasını buyurdu; bundan sonra bir daha huzuruna gelmemesini ve dev let işlerine karışmamasını emrederek Nikaea (İznik) şehrinde oturmaya mecbur eyledi. — [İran
LXXV
—
idaresindeki A ra p ve A rm en y a lıia rm
R om a lıla r tarafın a g e çişi]
Kavâd, Â m id'i aldıktan sonra hamamına girip faydalarını öğrenince, 65) Fırat hoyımda yunanca Sûra v«ya Suron poMsta denilen ve şimdi'ki Rakka bölgesindeki Sûrlye'den iibaret oiLdutıı, Lebeau (■anılajı eser, VII. 372) ve Assemânîden (B ibi, O rient. I. 279, sütun 1) anlaçılyor. 66) Lâtince castrum kelimesi süryânîcede kaster (arapça kasr), kester, çester gibi biçimlere
44
ülkesine döner dönmez, İran sınırları içerisinde bu biçim hamamlar yapıl masını buyurdu. İranlılar'm idaresi altmda bulunan 'A d îd (67) adlı bir Ara p , bütün gerisiyle birlikte Rsmaljlar’a teslim olarak idarelerine geçti. (504 yılı) Tammûz (Temmuz) ayında yine Romalılar, Âm id'deki İranlılar'la çarpıştılar; ve Arabia (Arabistan) (68) dükü Gajnas (69) onların (İranlılann) pek çoğunu kılıçtan geçirdi. Günün kızgın bir zamanında zırhı kendisine çok sıcak gelmeğe başlamıştı. Bunun için belindeki kuşağı biraz gevşetti. Bunun üzerine Âmid'den mancınıkla atılan oklarla vurulup, öldü. Başbuğ (Magistros), Âmid önünde beklemekle üzülüp ziyana uğradıklarını görün ce, P a M k u s'u Âm id karşısında bırakarak, İran sınırına doğru ilerledi. Areobindus da ordusunu alarak, İran Arm enyası'na girdi; İranhlar'ı ve A r ınenyalılar’ı bozguna uğratarak 10 000 kişiyi öldürüp, kadın erkek 30 000 kişiyi de tutsak aldılar; birçok köyleri yağmalayıp, yaktılar. Âm id'e döner lerken yanlarında 120 000 koyun, sığır ve at getirdiler. Nisîbis önünden geçtiklerinde Romalılar pusuya yattılar ve sürüyü götüren çok az bir kıs mı da şehrin önünden geçti. Bir İran marzebânı bunların sayıca az olduk larım .görünce, askerlerine silâh kuşatıp, sürüleri elegeçirmek üzere ileri atıldı. Romalılar kaçıyor gibi yaptılar. Bunun üzerine Iranlılar yüreklene rek, kovalamaya başladılar. Bölgelerinden epeyce uzaklaştıkları sırada, pu sudaki Romalılar kalkarak hepsini acıkh bir bozguna uğrattılar, b ir kişi bile kaçıp kurtulamadı. 7 000 kişi kadardılar. İranlılar’m idaresinde bulu nan Arm enyalı Muşleik (Muşeğ), bütün kuvvetleriyle birlikte Romalılar'a geçerek tâbiiyetlerine girdi. —
LXXVI —
[Â m id'dâki korkunç kıH ık, h alkının ölüm ü ve sefa le ti]
Y ıl 816 (m,s. 504 - 505). Âm id'deki muhacirler ve kıhçtan kurtulmaya muvaffak olanlar, açlıktan ve 'kıthktan büyük bir ıztırap içindeydiler. Iraniılar, şehri Romalılar’a teslim ederler diye korkuyorlardı; bu yüzden, ora daki bütün erkekleri bağlıyarak anfiteatra [17] (yunanca: 'kunigion) attılar. Orada hepsi açlıktan ve kıvranmadan helak oldular. Kadınlara gelince, ekmeklerini onlarla paylaştılar; çünkü onları, buğday öğütmek ile ekmek yapmakta kullanıyorlardı. Böyle iken, yiyecekleri azalınca, onları da ihmal ettiler ve hattâ azıksız bıraktılar. Bunların hiçbiri bu yıl içerisinde bir avuç arpadan fazla birşey alamıyorlardı; et, şarap ve başkaca yiyeceklerden hiç nasipleri kalmamıştı. Ve Romalılar'dan korktukları için de, hiç ses çıkar madan hallerine katlanıyorlar, sur duvarları içinde kendileri için ufak ocaklar yaparak, bir avuççuk arpalarını burada öğütüp pişirerek yiyorlar-
67) Bu ad pak tanınmış <teğildir. Assemânl <le Bibi. O rle n t. I. 279 da böyle anar. Bunun, L V m . bölümde öldütünü gördiagiimta Na'man'dan sonra kabile seyW olduğu anlaşılıyor. 68) Burasj Damaskus (Şam) bölgesi idi. 69) Süryanîcede Gainas'ın yunanca yazıU^ı Gaynas veya Gainas, hattâ Gennatos'tur.
45
dı. Ayni zamanda geniş tekneler getirtip siperlerin aralarına yerleştirerek, içlerini toprakla doldurup sebze dikiyorlar ve burada yetişenleri yiyorlardı. — L X X V II — [Â m ld 'd e aç kadınların İnsan eti ve le ; y e m eleri]
Buradaki kadınların yaptıklannı anlatırken, belki de bizden sonra ge lenleri inandırmış olamıyacağım. Birçok kadınlar birleşerek, akşamlan veya sabah erkenden gizlice şehre iniyorlar ve rastladıkları kadın, erkek veya çocuk Mme güçleri yeterse onu bir eve çekip'orada öldürerek etini ya kaynatarak veya kızartarak yiyorlardı. Kızarmış et kokusu yüzünden bunlar oradaki marzebâna haber verilince o da bunların birçoklarını ö l dürttü ve geri kalanlara, bir daha bu işi tekrarlayıp insan öldürmesinler diye ağır tehditler savurdu. Sonra da kendilerine, ölmüşlerin cesetlerim yeme müsaaaesini verdi. Bunu artık açıkça yapıyorlar, insan cesetlerini y i yorlardı. Birtakımı da, eski çarık ve köseleleri ve buna benzer birçok kötü nesneleri sokaklarla mezarlıklardan toplıyarak yiyorlardı. Roma askerle rine gelince, hiçbir şeyleri eksik değildi. H er şey mevsiminde tedarHt edi liyor ve İmparatorun buyruğu üzerine özenilerek kendilerine getiriliyordu. Şüphesiz bu yüzden ordu konaklarmda satılan her nesne, et, içki, ayakka bı, elbise şehirde satüanlardan daha bol ve ucuz oluyordu. Bütün şehirler, hele Urfalılar, askerlerin peksimetlerini (yunanca: BukeUaton) fırınlarında pişirMp gönderiyorlardı. Bu şehir halkı levazım generali (hyparch) Kalliopi'us’un buyruğu ile 630 000 modii pişirmişlerdi ki, bütün bölge köylerinin yerli ve yabancı fırınlarında pişirilenler bu hesaba irm iyo rd u . — LX X V II| — V e rg ile rin bağışlanm ası
Bu yıl M i r Pefros, vergilerin bağışlanması dileği için yeniden İmpara tora gitti. İmparator ise, böyle bir zamanda kimsesizlerin bakımını bırakıp da kendisine (İstanbul’a) gelmesinden dolayı ona çok sert karşıhk vererek azarladı. Eğer söyledikleri doğru olsaydı, kimseden teklif beklemeden, Tanrının, kutlu şehre (U rfa’ya) yardımda bulunması için kendisinin gön lüne böyle bir his doğuracağmı söyledi. Böyle olduğu halde, daha piskopos orada iken, ondan habersiz, başka birisi vâsıtasıyla vergilerin bağışlandığı haberini Mesopotamya'ya gönderdi. Mabtoog bölgesinde de vergilerin üçtebirini bağışladı. —
L X X IX —
[R om a lı v e A ra p la rın D îcle doğusuna akın v e ya ğ m a la n ]
 m id yanında konaklıyan Roma generalleri, yağma için Iran smırlarmı aşıyorlar; maUannı yağmalayıp, halkmı tutsak ederek korkunç zarar lar veriyorlardı. Iranlılar ise akın bölgelerinden kaçıp göçerek Dicle’yi geçtiler ve orada Romalılar’a karşı gelmek için toplanan Iran atlı askerle rini buldular. Onlardan yüreklenerek, Dicle'nin öte kıyısında durdular. Onların arkasınca Romalılar da geçtiler ve 10 000 kişiden ibaret olan Iran 46
atlılarını yokedip, muhacirlerin bütün servetlerini yağmaladılar. Birçok köyleri yakıp, içindeki oniki yaşından yukarı olan erkekleri öldürdüler; kadınları ve çocukları tutsak alarak götürdüler. Çünkü Magistros, 'bütün generallere böyle buyurmuştu. Oniki yaşını geçmiş herhangi bir erkeği öl dürmekten çekinen, onun yerine öldürülecekti; ve girdikleri her köyde sağlam bir ev bırakmıyacaklardı. Bunun için de bazı güçlü Romalılar'ı ayırmıştı. Onlara birçok köylüler de katıldılar. Çatılar yanıp da ateş sön dükten sonra bu köylüler duvarları da yıkıyorlardı. Ayni zamanda asma, zeytin ve başkaca buna benzer ağaçları da kestiler. Onların önünce RomaA ra p la n da Dicle'yi geçerek, İran sınırı içerisinde buldukları nesneleri yağıma ve insanları tutsak ederek her şeye zarar verdiler. Her husıjsu pek dikkatli incelemiş olduğumuza inanıyorum. Bunun i^in Yüce Cenabınız, bu savaşın her iki taraftaki A ra p la r için büyük bir gelir ve yağma kaynağı o l duğunu bilirsiniz. Bunlar, her Uü hükümdarlıkta da dilediklerini yaptuıyorlardı. — LXXX — B a rı; i«in t e k lif
Kavâd, ülkesini Romahlar'ın yıktığmı ve onlara karşı duracak kimse olmiadığmı görünce, gidip onlarla görüşmeyi arzuladı. Bunun için bir Astabîd’i (70) 20 000 kişilik bir ordu ile tbarış hakkmda konuşmak üzere Magistros’a gönderdi. Bunlarla birlikte Âmid'den tutsak getirdiği bütün Rom alılar’ı, Aşparîn'den (LVTI. bölüme bak.) getirdiği Petros'u, Urfa'dan re hine olarak getirttiği Basil’i (LXI. bölüme bak.) geri yolladı. Ayni zamıanda, elçi olarak gidip de orada ölen OIym pius'un nâşını da bir tabuta koy durarak gönderdi, ki eceliyle öldüğünü anlayıp başkaca birşey düşünme sinler. Yanında gelen hizmetkârları da buna tanıklık ediyorlardı. Magis tros onları kabul etti ve  m id vâlisi ile papas Petros'tan başka hepsini U r fa’ya gönderdi. Petros Ue Âm id vâüsine karşı ço'k öfkeliydi. Korumasmdan sorumlu bulunduikları şehrin, onların ihmali ile düştüğünü, İranlılar’ın  m id surlarının zaptedilmez olduğuna şahidlik ettiklerini söyliyerek, on ları öldürtmek istedi. Astabîd,  m id'de muhasara edilmiş bulunan iranlılar'm kendisinin getirdiklerine karşılık geri verUmesi için yalvarıp yaka rıyordu. Bu mahsurlar her ne kadar korku içinde değilseler de, açlıktan büyük bir azap çekiyorlardı. Maıgistros dedi ki: «Bana bu konudan söz aç ma. Çünkü onlar, bizim şehrimizde kapanıktırlar ve kölemiz sayılırlar». Astabîd de dedi ki, «öyleyse onlara yiyecek göndermeme müsaade ediniz. ÇÇünkü, dilediğiniz sırada öldürebileceğiniz köleleritdzin açlıktan ölmesi size yakışmaz.» Bunun üzerine Maıgistros, «gö n d er» diye cevap verdi. A s tabîd, «siz ve bütün generalleriniz ve yanınızdaki bütün zâbitler, göndere ceğim kimseleri öldürmiyeceğinize dâir söz verir misiniz?» dedi. Dük N®n70) Bak. yukarıdaki not 44.
47
nosus'tan (71) başka hepsi andettiler. Önceden kurdukları gibi, Magistros onu bilerekten arkada bırakmıştı. Öyle ki, eğer andetmek gereMrse, o da bu yeminle bağlanmıyacaktı? Bunun üzerine Astabîd, ekmek çuvallanyla yüklü üçyüz deve gönderdi, ki bu denklerin orta yerleri oklarla doldurul muştu. Nonnosus bu kervanı elegeçirerek, getirenleri öldürtü. Astabî bun dan şikâyet edip de, bunu yapanın cezalandırılması için Magistros’a rica edince, o, «yanımda bulunan çok büyük bir ordu içinde bunu yapanı bu lup çıkaramıyorum. Fakat siz bunu yapanı biliyorsanız ve öcalmak için gü cünüz yeterse, sizi böyle bir işten alıkoymuyorum», dedi. Böyle iken A s tabîd, bu işi yaıpmaktan korktu ve barış dileğinde devam etti. [K ışla ğa
dağılan
—
LXXXI —
Roma
ordusunda
dlsipMnsi2İik,
barış]
Astabîd’in barış dileği üzerinden birçok günler geçip de, fazla kar ve donma üe soğuk günler gelip çatınca (504 yüı kışma girilince), Ramalılar birer birer ordugâhlarını terkediyorlardı. Herkes, elde ettiği yağmaları ala rak kendi memleketine götürmek üzere yola çıktı. Evlerine gitm eyip ka lanlar da, kışlamak için T e lli ve Râs-'ayn ile Urfa'ya gittiler. Astabîd, Rom alılar'm işi gevşettiklerini ve soğuğa dayanamadıklannı görünce, Ma gistros’a, «ya barış- yaparak  m id ’deki İranhlar’ı salıverin veya savaşı ka bul edin», diye bir nota gönderdi. Magistros, kumandan Kont Jüstin'e o r duyu toplamasmı buyurdu. Fakat Jüstin buna muktedir olamadı. Askerler den büyük bir kısmın kendisini bırakıp ayrıldığını görünce, bir şartla Iranlılar'la barış yaptı ve Âm id'deki İranlılar’ı dışarı saldı. Şart şu idi: Eğer yaptıkları banşı her iki hükümdar (Anastasius ile Kavâd) tasdik ederlerse, öylece kalacaktı; aksi halde savaş devam edecekti. Roma İmparatoru bun ları öğrenince, her şehirde ve bilhassa  m id’de düşmanhğa son verildiği ve barışın yaklaştığı haberi ile bir halk dergisi (yunanca: atofeton) çıkma sını buyurdu. Ayni zamanda, Leon adlı bir kişi ile Kavâd'a armağanlar gön derdi. Kavâd’m sofrası için, her parçası altın olan bir yemek takımı hediye etti —
L X X X II —
[U rfa lıla rın ç ek tiğ i em ek ler, sık ın tıla r]
U rfalılar ne kadar ıztırap çektiler. Â m id ’e dirlikleri kim taşıdı? Bun ları bizzat yapanlardan başkası bilmez. Çünkü bunların büyük bir kısmı, katarlan ile birlikte yolda öldüler. — L X X X III — [Â m id 'e
yeniden piskopos tayin i
v e şehrin şenlenm esi]
Âm id piskoposu Yuhannes Hazretleri (72), İranlilar’m burayı kuşat71) Yazmadaki bu ad pek aıjık olarak yazılmamıştır; Maırtln de böyle yazıyor. Yu h ann es de olabilir. Assemânİ de Nonnosus yazıyor. Yunan€a<sı Nonnosos ve bellci Nonneîos veya Nunios, lâtincesi Nonîus'tur. 72) Bak. L e Quien, Oriens Christ., Cilt II, süitim 992.
48
masından önce ölmüştü; dua-papası (yunanca: kleros), Tanrının .güzellik leriyle bezenmiş, gayretli ve ünlü, kutlu ve mnhterem Antakya patriki Mâr Flavian’a (73) kendilerine bir piskopos tayin etmesini ricaya gitti. O da, orada kaldıkları müddetçe onlara çok iyi konukseverlik gösterdi. Sonra dan,  m id kilisesinin vekilharcı (yunanca: klerikoi) Nonnus Hazretleri esir likten dönünce, dua-papası onu kendilerine piskopos tayin etmesini pat rikten diledi (74). Nonnus Hazretleri piskopos tayin edilince muavini (yu nanca: khurepiskopos) Thom as’ı, Konstantinopolis’e oradaki  m id lile r'i getirmek ve İmparatordan teberru dilemek üzere gönderdi. Orada bulunan  m idlile r de, Thomas'la birleşerek onu kendilerine piskopos yapması için İmparatora ricaya vardılar. İmparator dileklerini kabul etti ve patrike, onları (merci aşmalarından dolayı) bu hususta sıkıştırmasın diye haber yol ladı. İmparator onlara, ayni zamanda, istedikleri vâliyi de verdi. İmparator ile patrik,  m id kilisesine 'bağışlarda bulundular ve yoksullara dağıtılmak üzere epeyce para verdiler. Bu yüzden, bütün başka yerlerde başıboş do laşanlar oraya toplandılar. Bunlar her gün cesetleri  m id dışma taşıyarak, belli bir parayı alıyorlardı. — L X X X IV — [ m id lîle r ile U rfa lıla ra para dağıtılm ası]
Jerusalem (Kudüs) de ve başka yerlerde halka ihsanlarda bulunan im paratorun nâzın Urbikius, Â m id'e giderek ahalisine biner dînâr para da ğıttı. Sonra U rfa’ya döndü ve orada seçtiği her kadına ihtiyaçlarına göre bir trimesion (75), her çocuğa da biner dirhem (zûzâ) para verdi. Hemen hemen bütün kadınlar, ihtiyacı olsun olmasın, bu parayı aldılar. —
LXXXV —
[V a h şî h ayvanların verd lğî ezalar]
Ayni yıl (505 te) içinde, mücadelenin arkasınca, vahşî hayvanlar bize karşı belâ kesildiler. Yapılan savaşlarda ölenlerin sayısız cesetleri yüzün den insan eti yemenin tadını anladılar.' Cesetler çürüyüp de kaybolunca, canavarlar köylere dalıp çocukları kapıp sürükliyerek götürüyorlardı. Ayni zamanda, yollarda gördükleri yalnızca giden insanlara saldırıp yiyorlardı. Nihayet insanlar o kadar korktular ki, harman sırasında hiçbir kimse, sı ğınacak bir kulübe bulmadıkça, geceyi harmanda geçiremedi. Fakat, bizi esirgiyen ve rahmi ile her zaman kötülüklerden kurtaran Tanrının yardımı ile, bu hayvanlardan birtakımı köylüler tarafından öldürüldü. Leşlerini Urfa'ya gönderdiler. Öteki bir kısmı da avcılar tarafından yakalandı. A v cılar onlan bağlayıp canlı olarak U rfa'ya getirdiler. «Yeryüzünün her hay vanı, gökyüzünün her kuşu korkuya düşürecektir» (76) diyen Tanrıya 73) n. Flavian. Bak. Le Qulen, ayni eser, II. Cilt, ^ tu n 729. ' 74) Baik. Le Quien, a.yTiL eser, sütun 992. 75) Yunancası trim esion, trlm lsion , lâtiTicesi trem issis, (Ro<m>a parası) aureus^un üçtebirî. 76) Tevrat - Telcvîn kitabı, IX, 2.
49
karşı hayranlıMannı belirttiler. Savaş ile kıtlığın, salgının, tutsaklığın, ca navarların ve öteki yazılmış veya yazılmamış cezalann bize hep günahlanmızdan dolayı gelmesine rağmen, yine de O’nun lûtfii ile hepsinden kur tulduk. — LXXXV1 — [Rom alı idareci v « ask erlerin y e ril halka zulOm ve teca vü zleri, ya ğm a la rı v e riJşvel ahnalarO
Tanrı, ben âcizi de, kabiliyetimin en muktedir kuvveti ile bu olup bi tenleri anlatabileyim diye, sizin dualarınız ve kendi merhameti sayesinde kuvvetlendirdi. Öyle ki,, bunlara katlanabilenlere bir ihtar, gelecek n^sle de birer ibret olsun. Eğer isterlerse, şu yazdığım birkaç vak’a ile akıllana bilirler. Çünkü, yazmadığım nesneler bu kaydeylediğim birkaç vak’adan ço'k daha fazladır. Başlangıçta da dediğim gibi, şüphesiz bunların hepsini yazabilmem imkânsızdır. Çünkü, tek bir kişinin çektiği ıztırap, eğer yazı lacak olursa, büyük bir kitabın dahi alamıyacağı kadar uzun bir hikâye teşkil ederdi. V e siz başkalarının yazdıklarmdan da anlarsınız ki, kurtarı cılar adı altında yardımımıza gelenler (Romah ordusu) bile, gelişlerinde veya giderken düşmanların yağlığı kadar soydular (77). Birçok yoksulları yataklanndan çıkarıp, sahipleri soğukta toprak üzerinde yatarken, kendi leri onların yerlerinde yattılar. Öteki bir takımı da evlerinden çıkarıp, onların yerlerine konarak oturdular. Birtakımlarının davarlarım, savaşta gasbedilmişçesine, ahp götürdüler. Bazılaı-mı bir hiç yüzünden vahşîce dövdüler. Birtakımlarıyla sokakta dövüşerek, küçük bir bahaneden dolayı tahkir ettiler. Herkesin ufak dirlik anbarını, birtakımlarmın köy veya şe hirde yaptıkları anbarlan açıktan yağma ettiler. Birçokları eşkiyahğa baş ladı. U rfa'nm evleri ve hanları onlara yetmediğinden, işçilerin dükkânlanna esnafla birlikte yerleştiler. Sokaklarda ve evlerde, herkesin gözü önünde, kadınlara tecavüz ettiler. Yaşh, dul ve yoksul kadınlardan yağ, tuz, odun ve başkaca nesneler aldılar. Onları kendi işlerinden alıkoyarak bunların başında beklettiler. Sözün kısası, büyük ve küçük herkesi rahat sız ettiler; zararlarını görmemiş tek bir kişi bile kalmamıştı. Halkı düzen içinde tutmak ve geçimlerini sağlamak üzere başa getirilen şehrin asîUeri bile, rüşvet için ellerini uzattılar; hiç ^ m seyi ayırt etmeksizin herkesten rüşvet aldılar. Ellem de, dirliklerinden vermekten muaf tutulduklanna dâir İmparatordan mektup (yunanca: sakra) bulunan papas ve diyakos (yoksullaı koruyan rahip) tan dahi bunu almak istediler. Fakat, benden daha bü yüklerin bile tekrarlamaya muktedir olamadıkları bu hususlan anlatmak la kendimi yormam neye yarar? — LX X X V II — (V S li Eulogius'un U rfa 'y ı im a rı]
Magistros, Fırat ırmağını batıya doğru geçtikten sonra İmparatora (İs77) Goth a^&zl-ülüğtiinün buraââ v>e bölüımler<iekâ tasviri, kıymetsiz âeğll<âir. 78) Her İki ‘köy, Urfa’nm kuzeyince bulunur.
50
tanbul’a) gitti; Areobindus Antakya'ya, Patrikius Melitâne'ye (Malatya’ya), Farazman Apamea (Fâmiya) ya, Theodor Darmesûk (Damaskus = Şam) a, Kalliopius Mabbög'a (Menbic’e) gittiler. Böylece Urfa biraz nefes aldı ve içindeki birkaç kimse de memnun oldu. Vâli Eulogius, şehri yemden yap tırmakla uğraşıyordu; İmparator kendisine (imar masrafı olarak) iki yüz altın lira vermişti. Şehrin yanlarını çeviren suru yeniden onarttı. Ayni za manda Te ll-Zem â ile Maudad'dan (78) gelen iki su yolunu da tamir etti rerek yeniletti; yıkılan halk hamamını (bak. XXX. bahis) yeniden yaptırdı. Yin e 'bu arada kendi sarayını (yunanca: praiturion) tamir ettirdi ve şehir içinde birçok yapılar yaptırdı, imparator ayni zamanda surun onarılması için piskoposa da yirmi altın lira vermişti; nâzır Urfoikius da piskoposa kutsi M eryem 'e bir kilise yaptırması için on altın lira verdi. Fakat, umumî yağ storundan kilise ve hanlar için tedarik edilen 6800 keşte (79) yağ vâli taarfından alınarak, şehrin kem erli geçitlerinde yakılması için emir veril di. Kavaslar bunun için çok yalvardılarsa da hiçbirini dinlemedi. Böyle iken, Tanrı için yapılan kiliselerden hoşlanmadığı düşünülmesin diye de, kendi öz servetinden iki yüz keşte verdi. Bu yıla kadar buğdayın dört modiisi bir dînâra ve arpanın sekiz modiisi bir dinâra, şarabın üç ölçüsü de bir dînâra satüıyordu. Fakat, yeni harmandan (505 yıh Haziranmdan) son ra buğdayın altı modiisi ve arpanın on mo<üisi bir dînâra satılmaya başladı. — L X X X V III — A ra p la rın baskını ve cezalandırılm ası
İran Arapları, ne banş dinliyor, ne de dinleniyorlardı, iranlrlar’dan ayrı olarak bunlar Roma topraklarına geçtiler ve iki köyün halkını tutsak götürdüler. Nisîbis’teki İran marzebânı bunu duyunca, onlann şeyhlerini yakaladı ve öldürttü. Roma Arapları da, emirsiz olarak Iran topraklarına girdiler ve bir köyün halkım tutsak aldılar. Bu yılın sonunda (505 yılı E y lülünde) Apameia'ya gitmiş olan Magistros bunu işitince, Kallinîkus dükü Tim ostratus'a bu işi havale etti; o da onların şeyhlerinden beşini yaka ladı, ikisini kılıçla ve ötekileri de kazığa vurdurarak öldürttü. Magistros Am am eia'ya gelince Farazman oradan kalkarak U rfa ’ya vardı ve İmpara tordan Hypativs’un yerine general olmak yetkisini aldı. —
LXXX1X —
[Bathân kalesinin onarılnıası, U rfa
kilisesinde bakır kdplam a]
Çok yıkık ve onarılmamış bulunan Serûe (Süruç) daki Batnârr-kastrâ (80) suru, U rfa vâüsi Eulogius'un himmeti ile onarılıp yenilenmişti. Haş m etli rahip Aedesius, Urfa'daki (Ulu) Kilisenin erkekler koridorundaki ka pılarını bakır levhalarla kaplattı. 79) Buna aörttebir ölçü denebUlr. 80) Buradaki son kelimenin lâünceden geldiği hakkında yulkaradaki 66. nota baik.
51
— xc — [(M ardin'deki Kara-) Dârâ'da bir sm ır kalesi yapılınasir Parazm an 'ın a v c ılığ ı]
Y ıl 817 (m.s. 505 - 506). Roma orduları generalleri, sınırda müstah kem bir mevkileri olmadığından askerlerin büyük sıkıntılara düştüklerini bildirdiler. Çünkü, Tellâ ile Âm id'den A ra p la r içine sefer edecek Romalı lar düşman süikastlarmdan daimî korku içindeydiler. Bunun için İmpara tor, sınır boyundaki Dârâ köyüne sur yapıLmasını emretti. Bu iş için bütün Suriye’den işçiler getirttiler ve yapılmasına başlandı[18], jranlılar Nisîbis'ten hücumlar ederek bunu durdurmaya çalışıyorlardı. Bu yüzden Farazman, Urfa'dan kalkarak  m id ’e gitti; işçilere yardımlarda bulundu. F a razman ayni zamanda vahşî hayvan avma çıkardı. Bilhassa ülke harabeye döndükten sonra büsıbütün çoğalan yabani domuzları avlamağa giderdi. Bir günde 'bunlardan kırkını, hattâ daha çok avladığı olurdu. Maharetinia delili olarak da bunların birtakımını ölü veya diri halde U rfa'ya yollardı. — xcı — [Bîrta-kastra
(B irecik )
ile
Europus (Cerablu s)
k a lelerin in
yapılm ası]
Yakınımızdaki Fırat ırmağı üzerinde kurulmuş olan Bîrtâ-kastrâ (81) pisko'posu haşmetli Serglus (82) da, ayni zamanda memleketine b ir sur ördürtmeğe başladı. Masraf için de İmparator ona hayli para verdi. Bu sıra da Maıgistros, Mabbög vilâyetinde (yunanca; eparkhia) Fıra t’ın batısına rastlıyan yerde kurulmuş bulunan Europus'a (83) da bir sur yapılması em rini verdi ve oranın halkı bu iş için ellerinden geldiği kadar çalıştı. — xcıı — [D ü k
Romanus,
im paratorun
M ezopotam ya
v e r g ile r in i
bağışlam ası]
Farazman  m id ’e gittikten sonra, yerine, dük Romanus geldi; asker leri ile U rfa’ya yerleşti ve yoksullara çok miktarda sadaika dağıttı. İmpara tor da bu yıl, önceleri yaptığı iyiliklere bir yenisini daha kattı: Bütün M e sopotamya’ya vergi bağışlandığı buyruğunu gönderdi. Buradaki bütün mülk sahibi halkın sevinçlerine sevinç katıldı ve İmparatorun kadrini da ha çok bildiler. — xcııı — [G otlu askerlerin verd iğ i sıkın tı ve a n ga rya la r]
Fakat, avâm takımı ağlıyor ve şöyle diyorlardı: c<Gotlar bizim sırtı mızdan geçinmesinler, yerli mülk sahiplerince beslensinler; çünkü bu ba ğışlamadan onlar faydalandılar.» Vâli isteklerinin yerine getirilmesi için emir verdi. Bu iş yapılınca şehrin bütün büyükleri dük Romanus’un huzu runa çıktılar ve rica ettiler ki: «Zâtiâlileriniz, Gotlar'ın alacaklarını aydan 81) İfadesi «yâjumrzda Fırat Üzerine»dir. Bu Bîrtâ-kastrâ'nm Bîr veya Bîrecik'e benzediğini g'österiyor. LX£IL Bölümdeki ifadeyle karşılaştırınız. 82) Bale. Le Qulen, Oriens Christ., 11. sütun 987. 83) Yunanca Evrupos, süryânîce Cfrbâs veya bunun arapça çoğulu C erâbis (Cerabolus). Bafk. Hoffımann, A u szüge aus syrischen A k ten persischer M a rty re r (Abhan41ungen fü r d. Kunde d. Morgenlandes*dû, Vn, 3, s. 161).
52
âya aİmaİarı için lütfen emir buyursunlar. Korkarız ki, avâm kısmuu soy dukları gibi, zenginlerin evlerine de girerek mallarını yağma etsinler.» Vâli, onların da isteklerini yerine getirdi; ve ayda bir espâda (84) yağ, dok san kilo odun ile, iki kişiye bir karyola ve yatak verilmesini emretti. — xcıv — [G otlu
askerlerin
V â liyî
öldü rm e
teşebbü sleri,
VSIinin
kurtuluşu]
GoHar bu emri duyunca, dük Romanus’u öldürmek üzere Barsâ (85) âilesinin evine hücum ettiler. Evin merdivenlerini çıkarken onların gürül tülerini, haykırışlarını Romarsus duydu ve niyetlerini anladı. Çabucak zır hını giyindi, silâhlarını kuşandı, kılıcını çekti ve oturduğu evin yukarı ka pısının önüne çıkarak bekledi. Böyle iken Gotlar, kimseyi öldüremedi; o da, yalnızca kıhcını sallayıp, üzerine doğru ilk saldıranlardan kendisini ko rumaya çalıştı. Aşağıdakiler ise öfkelerinden yukarılarındakileri zorluyarak yollarm ı açmaya çalışıyorlardı. Böylece birçok kişi evin merdivenleri ne doluştu. İlk yukarı çıkan kılıç korkusundan içeriye giremeyince ve ar kadakiler de önd&kileri sıkıştırınca birçok kimseler merdivene yığılmış o l du; ve ağırlıkları yüzünden mevdiven çöktü. Birkaç kişi öldü, birçoklarının da muhtelif uzuvları şifa bulmaz bir şekilde kırıldı ve sakatlandı. Bu kaza dolayısıyla Romanus, fırsat bularak evin çatısına çıktı ve damdan dama koşarak ellerinden kurtuldu. Gotlar’ a daha fazla birşey söylemedi ve bu sebepten oldukları yerde kendilerine engel olacak, durduracak kimse de 'bulunamayınca, diledikleri gibi hareket etmede serbest kaldılar. — xcv — [Magistt*os'un ordu
ile
U rfa 'y a
ge lip
beş ay kalm ası, G o tla rm
verd iğ i
sıkın tı]
Bizim piskopos M âr Petros o sene çok korkulacak halde hasta idi. Şeh rimize üzüntü Nîsân (506 yıh Nisan) ayında yeniden ve daha fazlasiyle geldi. Çünkü Magistros, Persler'le bir barış sözleşmesi yapmak ve eskisini yenilemek üzere, bütün askerlerini toplayıp onların topraklarına yürüme ye k a M ı. Urfa'ya varınca Persler'den elçiler geldi ve kendisini karşılaya rak, barış imzalanuş bulunan Astabîd’in öldüğünü haber verdiler. Elçiler, Magistroş’a, eğer barış için geliyorsa İran şâhı tarafından yeni bir Astabîd gönderilinceye kadar Urfai'dan öteye geçmemesi gerektiğini söyliyerek bu hususta dilekte bulundular. Magistros da isteklerini kabul ederek, beş ay Urfa’da kaldı. Yanında getirdiği Gotlar’a şehrin yetişmemesi dolayısıyla bu askerler köylere, ayni zamanda şehrin çevresindeki büyük, küçük ma nastırlara yerleştiler. Münzevî yaşıyanlar bile artık istedikleri yalnızhğı bulamıyorlardı. Çünkü Gotlar buralara yerleşmişlerdi.
84) Bu kelimenin ne asü şekil, ne de mânası bUlnmiyor Oak. Payne Snüth’s Thesaurüs). Hoffmann Bar 'A lî’ sinde (1031. Jiot) «içerisinde şarap ve -su soğutulan kurşun bir fıçı» diye mânalanamyor. 85) Eu adda U rfa’lı bir piskopos vardı, Bak. AssemânS, Bibi. O rient. 1. 396 ve 398.
53
-
xCvi ^
tü rfa 'd a konaklıyan ordudaki G otlar'ın yolsuzluk v e zâ ra rİa rı]
Geldikleri günden beri kendi masraflarıyla geçinmiyen bu Got askerleri, yeme ve içmede o kadar oburlaşmışlardı Id, bazıları evlerin damlan üzerinde eğlenirken şarabın verdiği sarhoşlukla ileri yürüyerek boşluğa adım atıp, tepesi üzerine düşüyor ve kötü bir âkıbetle hayattan ayrılıyorlardı. Birta kım ı da, yine damlarda [çünkü yazın Urfa’da herkes dışarıda, damlar üze rinde yatar] aşırı içkinin verdiği mestlik ile uyuyor ve aşağı yuvarlanarak hemen ölüyorlardı. Birtakımı da pisboğazlarının verdiği ıztırapla yataklarmda kıvranıyorlardı. Bir başka kısmı ise, kendilerini bekliyen (gözliyen)lerin ehemmiyetsiz hataları için kulaklarına sıcak su dolduruyorlardı. Bazılan, bir sebze bahçesine girip sebzeleri koparıyorlar; bahçıvan görüp de engel olmak isteyinte onu okla vurup öldürüyorlardı ve kanlannm hesabı sorulmuyordu. Yin e birtakım ı kötülüklerinin artmasından ve mâni olacak kimse bulunmamasından, azıklarını verenlere karşı tam bir başıboşluk içinde davranıyor ve istediklerini yapıyorlar; ve bu kimselerin kendilerine Gotlar’ın zarar vermelerine engel olmaları yüzünden öfkelerini birbirle rinden alıyorlar, birbirlerini öldürüyorlardı. Bunlarm arasında temiz ya şayanların da bulunduğu malûm-i-âlinizdir. Çünkü büyük bir ordu içinde bu çeş.it kimselerin bulunmaması imkânsızdır. Kötülerin kötü işleri o ka dar arttı ki U rfalılar arasında yaşayan birtakım kötü yaratıüşh kimseler bile gizlice birşeyler yapmaya çalıştılar. Bunlar yafta (yunanca; Khartes) üzerine Magistros hakkmda şikâyet yazıları yazarak gizlice, halk görsün diye şehrin bellibaşh yerlerine astılar. Maıgistros bunu duyunca, iyi huyu dolayısıyla, hakh olduğu halde kızmadığı gibi, bunu yapanları da aratmadı. Şehre bir kötülük yapmayı bile düşünmedi. Fakat bütün gayretini kulla narak U rfa 'yı çabucak terketti. — xcvıı — [(K a ra -) Dârâ şehrinde İran - Roma barış görü şm eleri v e R om a lıla rın sözbozan iığı]
Y i) 81B (506 - 507) (86). Ma.gistros bütün ordusunu tophyarak sınıra
gitti. Burada Dârâ şehrine kendisi için elçiler gönderdiler ve A&tabîd tarafmdan gönderilen rehineleri getirdiler; ve eğer banş istiyorsa, aldığı re hinelere karşıhk kendisinin de göndermesi gerektiğini ve bundan sonra her iiki tarafın dostça birbirlerine yaklaşabileceklerini, birbirlerim beş yüz silâhsız ath ile karşılayıp damşma meclisi kurarak gerekeni yapmalarını söylediler. Magistros dileklerini kabul ederek rehineleri gönderdi ve silâh sız olarak belirtEen günde Astabîld’i karşılamak üzere yola çıktı. Fakat, Persler’in kendisine karşı bir ihanet yapmalarmdan da korktuğu için, bü tün Roma askerlerini silâhlı olarak karşılarma dizdi; ve onlara b ir parola verdi: Bu işareti 'görürlerse hemen çabucak çıkıp gelm elerini buyurdu. 86) Kitabm elyazması metninde artık okımamıyacaJc halde şöyle bir yanya^ısı var: «Bu yıl B ..... köyündeki mukaddes Mâr Sllâ (Silas) Öldü.»
54
Âstabîd onu karşıİamaya geİip, Romalılar ve Roma generaİİeri danışma meclisini kurunca, bir Roma askeri iyice dikkat edip, Astabîd’in yanın daki askerlerin elbiseleri altına zırh giyinmiş olduklarmı farketti; bunu general Farazmân’a ve dük Tim ostratus’a açtı. Generaller Roma askerle rine parolayı verince askerler, na’ra atarak saldırdılar, Astaıbîd ile yanmdakileri tutsak aldüar, Pers ordu'gâhmdaki askerler Astabîd ile arkadaşla rının Roma^fılar tarafından esir alındığmı öğrenince, korkularından kaça rak Nisîbis'e girdiler Romalılar, Astabîd’i alıp yanmdakileri öldürmek is tediler. Fakat Magistros, savaşa yol açmamalarmı, barış umutlarını suya düşürmemelerini rica etti. Zorlukla razı olarak Magistrosun sözünü dinle diler; ve hiçbir suretle incitmeden Astabîd ile arkadaşlarınm kendi arala rından ayrılmalanna müsaade ettiler. Astabîd ordugâhına dönüp de, as kerlerin Nisîbis'e çekilmiş olduklarını görünce, yalnız kalmaktan korka rak, yanlarına gitti. Kendisi ile birlikte şehirden çıkmaları için askerlerini sıkıştırdıysa da, askerler korkularından çıkmadılar. Korkulanmn RomalılaKca anlaşılmaması için, Astabîd kendi kızını Nisîbis'e getirterek, Pers geleneğine göre, onu zevce olarak aldı. Magistros’un kendisine, «yalnız dahi çıksan kimse sana dokunmaz» diye gönderdiği bir mesaja Astabîd şöyle cevap verdi: «Çıkmayışımm sebebi korku değildir, fakat düğün eğ lencelerinin yapılması içindir.» Magistros da her şeyi bilmesine rağmen, bilmiyormuşçasına davranıp meselenin üzerinde durmadı. — X C V III — (R om a - P ers b arışının ya pılm a sı]
Aradan biraz geçince Asta.bîd çıkaıgeldi. Magistros barış sevgi sinden dolayı, Persler'in isteklerine karşıhk verilmek üzere kararlaştmlan şeyleri verdi ve onlarla bir sözleşme yaparak, banşı tamamladı. Araların da bir senet yaptılar. Belirtilen bir zaman içerisinde birbirleriye bir savaş yapmıyacaklardı. Bütün ordular yapılan bu barışa sevindiler. —
X C IX
—
[A m id 'in bUtUn ve ü rfa 'n ın ya rım olarak ve rg ile rin in bağışlanm ası]
Magistros K&lerius ile K a lliop iu s daha sınır boyunda iken imparator Anastasii/s'tan bir mektup aldılar, ki bütün M ezopotam ya halkı için dikkat
.ve rikkat ile dolu idi. İmparator onlara, eğer gerekiyorsa, M esopotam ya'da vergilerin bağışlanması için kendilerine büyük salâhiyet yerdiğini yazıyor du. Onlar da A m id bölgesi için vergilerin hepsinin, U rfa için de yarısmın kaldırılmasını uygun gördüler ve Urfa'ya bunu bildirdiler; bir müddet sonra da banşı bildiren mektup gönderdiler. — e — [MagİstrQs'un U rfa 'ya gelişin d e barış yüzünden yapılan sevinçli şen likler]
(506 yılınm) Teşrî (Kasım) ayınm 28. günü bütün ordu toplanarak sınırboyundan döndü. Magistros Urfa'ya yaklaştığı sırada, Urfalılar’ın ken disine karşı söylendiklerini (XCVI. bölüm) hâtırlıyarak, şehre girmek iste 55.
medi. Fakat, Tellâ piskoposu Bar-hactad (87), kendisini düşürmemek içiri dargmiığı bırakmasmı, yüreğinde öfke ve dargınlık duygusunu belirm e sine yer vermemek için, şehre girmesini rica etti. Magistros da râzı oldu. V e bütün U rtalılar, ellerinde mumlar taşıyarak neş’e ile onu karşılamaya geldiler. Bütün râhipler, din adamları, keşişler çıkarak kendisini karşıla dılar. Hep birlikte sevinerekten şehre girdiler. Magistros bütün askerleri ne ayni gün yürüyüşe devam etmeleri için haber gönderdi. Fakat kendisi üç gün orada kaldı. Vâliye, armağan olarak halka dağıtılması için iki yüz dînâr verdi. Şehir halkı yapılan barıştan dolayı sevinç içindeydiler. Şim diye kadar içinde bulundukları felâket girdabından artık kurtulmuşlardı. Bunu düşünerek seviniyor, geleceğine umut bağladıkları iyi şeylerin se vinci ile oynuyor, her iki kıralhğa kendi esirgeme ve iyiliğinden dolayı ba rış veren Tanrıya şükrediyorlardı. Kendine yaraşır .biçimde takdir dolu sadâlarla ileri atılanı (yani, Maıgistros K eler’i ve onu yollayan İmparatoru) gönderen Tanrılarına hamdediyorlardı. — cı — Eğer bu İmparator hayatının sonlarına doğru başka bir yönle görü nürse de, onun büyüklüğünden kimse şüpheye düşmesin de, (Hazreti) Sü leyman’ın hayatının sonlarına doğru yaptıklarını hâtırlasın (88). Sizin him metinizle ve kabiliyetimin en muktedir kuvvetini kullanarak binlercesi arasından ancak şu birkaç satırı, hem istemiyerek, hem de isteyip gönül den arzulıyarak yazdım. İstemiyerek; çünkü, bu şeyleri benden daha iyi bilen akıllı ve görgülü kimseleri yormak istemediğimden. İstiyerek: çün kü, sizin emirlerinize itaat etmek istediğimden. Bunun için sizden, mek tubunuzda vaadettiğiniz, ben günahkârın lehinde edeceğiniz duaları (I. bö lüm) rica ediyorum. Şimdi artık sizin arzunuzu öğrenmiş olduğum için, ge lecek günlerde kayde değer hâdiseler olursa ve eğer sağ kahrsam, bunlara dikkat edip yazmak ve size göndermek, vazifem olacaktır. Peder, bunun için ben buradan, siz oradan ve insanoğulları her yandan dua edelim ki, dünyada vuku’a gelmek üzere olan değişikliklerden tarih bahsedebilsin. Biz bu kötü zamanın gerçek mahiyetini, kötülüklerinin ço'kluğundan tam olarak tasvir edemiyeceğimiz gibi, gelecekleri de lûtuflannm çokluğu yü zünden yazamıyacağız. Belki bizim sözlerimiz, hemşehrilerimizin mutlu hayatlarından, bütün cihanda hüküm sürecek olan barış ve rahatlıktan, ge lecekte olacak bütün bolluktan. Tanrının rahmet ve lütuf harmanının fev kalâde bolluğundan bahsederken, sönük kahr. O Tanrı ki, «önceki sıkın tılar unutulacak ve çünkü gözümüzden sihnecek»(89) demişti. Zafer, dai ma ve her zaman onun olsun, âmin.
__________________
SON
87) Bak. L v n . BöMlmdeki Baı^badaıi'a âlt not, 88) Bu cümlenin sonradan eklendijâ muhakkaktır, belki de Tell-MahrSll Dlomysius yapmıştır. B9) İşaya, LXV. Bab. 16.
56
AJOLAR D ÎZ ISt öndeks)
Abam e (Çermik, kasabasmdaki kaplıca), 19 Abgar (Urfa kıralı), 4. 38. Adday/Addaens (ceneral), 7. ‘Aâîd (Roma idaresine geçen Arap reisi), 45. Aedesiiıs (rahip), 51. "Agâr (Birecik bölgesinde köy), 42. AgSl («EnciU ,de denilen Eğil kasabası), 30. Abab (Samiriye Jçıralı), 28. “Akko («Ptolemais» de denilen Akkâ şehri), 28. A id (Gotlu), 43. Aleksander (Urfa valisi), 17, 19. Aleksandria (İskenderun), 43. Amid («Kara - Am id» de dediğimiz Diyarbekir şehri), 1, 30, 32, 34, 35, 40, 42, 43, 44, 45, 48, 49, 52. 55. . Amidiaer, 30, 32, 43, 44, 49. ‘Ammûdîn (Mardin bölgesinde Bizarısın smırmda), 33. . AnastasiDs (Bizans imparatoru), 5. 6, İ t , 12, 13, 18, 19, 27, 30, 33, 38, 55. Anastasins (Urfa vâlisi), 17. Antakya, 8, 9, 10, I I , 26, 49, 51. Apameia (Fâmiya), 51. Appion (Bizansm levazım cenerali), 33, 43. Arab, 22, 31, 35. Arablâr (Tamûrâye diye Süryanîlerin andığı ve Sincar - Dârâ arasındaki göçebeler), 12, 30, 32. 33, 34, 35, 37, 39, 40, 45, 47. 52. Arabia (Şam), 45. Areobindus (Bizans cenerali), 33, 34, 35, 37, 38, 39, 40. 42, 4S, 51. Aıbadios (Bizans imparatoru), 7. Armenya (Doğu - Anadolu), 29, 30, 45. Armenyalılar, 11, 12, 13, 35, 45. Arsamosata (Harp»; bölgesinde Murat solundaki Şimsât). 20. Aauıya, 22. Asuryalılar, 4. Aspaıln (Derik - Tellbesme arasında), '35, 47. Anrelia (Urfalı bir zenginin karısı), 17. Aziz Adday Kilised (Urfada), 17. Aziz DamiaıiBS Kilisesi (Urfada), 38. Azfe Kosma/Kozma Kilisesi (Urfada), 38. Aziz Parlos (Havari), 3, 29. A ziz Seıgins Kilisesi (Urfada), 18, 37, 38. 40. Ariz Simeon Kilisesi (Urfada), 18. Aziz Yuvaımes (John) Babtist Kilisesi (Urfada), 17.
.Babil, 4.
57
58 BabUmer, 22. Balâs (Sasanlı sâhı), 6, 10, 11. Bar-hadad (Tellâ piskoposu), 36, 56. Barsa (Urfada tanınmış âile), 52. Basil (BizansU Kont), 39, 47. Basilisku^BasiUscDS (Zenon’u devirerek imparator olan), 8. Batı denizi (Akdeniz), 22. Batnân/Batnae (Suruç/Seruc’da), 40, 51. Bâvî (İran astabîdi/sipehbüdü), 37. Bekîn (Urfada köy), 38. Belediye Dâiresi (Antiphorus, Urfada), 16. Berytus (Beyrut) Yahudi Tapınağı, 28. Beth - Armâye (Iran eyaleti), 40. Bizans, 15, 30. BizanslIlar, 29. Bîrtâ (Birecik), 52. Blemyes (Yukarı - Mısırı yağmalayan bir Afrika kavmi), 11. Büyük-Kapı (Urfada), 21, 25, 38. Büyiik-Tbeodosias (Roma imparatoru), 7. Cerâbîs (Cerablus^ bak. Europus. Cnilâb, bak. Gallâb. Dahbânâ (Dzebebâniyye, Urfa güneyinde), 39. Damashas (Şam), bak. Darmesûk. Dârâ (Mardin - Nusaybin/Nisibis arasında BizanslIların yaptığı kale, şimdi «Kara-Das®» demlen ve iri kesmetaşlı yıkmlıları ünlü yer), 33, 52. 53, Darmesûk (Şam şehri), 51. Deklath (Dicle), 32. bâVud (Peygimber), 2, 19, 26. Demosthenes (Urfa valisi), 18, 19, 24. Dicle, 46, 47. Eğlence kutlama (Urfada 17 Mayısta yapılan), 15, 16, 17, 18. Emmaus, bak. Nikopolis» Eugenins (Melitene/Malatya dükü), 30. 31. Eulogius (Urfa valisi), 50, 51. Enropus (Cerâbîs/Cerâblus), 52. Easebius (Urfa vâlivekili), 24. Entycianus (Urfanın büyük zengini ve Aurelia’nm kocası), 17. Ezici (Amidlilerin İran ordusuna karşı kurup işlettiği ulu mancıbjk), 32. Fâmia, bak. Apamea. Farazman, bak. Pharazmân. Fırat, 10, 19, 33,. 35, 37, 38, 40, 50, 52. Flayian. (Mar — , Antakya patriki), 49. fllistinliJer (Palestinli’ye de bak), 39. Gainas (Arabla/Şam dükü), 45. Gallâb (Medes/Cullâb çayı), 36. Gcrmanlar, 11. Gtotlar, (Urfada zulüm yapan Bizans askerleri), 52, 53, 54.
59 Barrâa, 25, 30, 31, 37, 43. Hanânldar, 31. Havariler Kilisesî (Urfada), 25. Huistiyan, 42. Hîrtâ (El - Hîre, Sa'Iebî Arab başkendi), 34, 35. Honorins (Batı - Roma imparatoru), 7. Hormizd (İran subayı), 39. Hnn (Türkis;anda ve Iran ordusundaki Türk kolu), 13, 37. Hnnlar (Kûşânâye/Kujanlılar da denilen Afganistandaki At-Hunlar), 7, 10, 11, 13, 29, 31, 33, 35, 37. 39. Hypatias (Amid’i kuşatan Bizans cenerallerinden), 33, 34, 51. İrmak (Daysan/Karakoyun suyu adıyla Urfa’dan geçen çay), 16. Itrarcılar (Konfessör/Confessors) Kilisesi (Urfada), 38, 40. ÎUos (Antakya valisi ve imparatora âsi), 8, 10. Uya (Peygamber), 28. İran <Pers), 6, 9, 10, 29, 30, 31, 34, 37, 44, 45, 46, 47. 51. 53. lıanlı - Araplar, 37, 51. İranlIlar (Persler), 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41. 43. 44. 45. 46. 47. 48. 51, 52. İsa (Peygamber), 29, 38, 39. tsavriya, 8. IsavTİyalıIar, 12, 13. Israaoğallan, 23. Jerusalem (Kudüs şehri), 28, 49. JobD (Yuhanna, îskitli Bizans cenerali), 9. Jovinian/Jovian (Roma imparatoru), 6. JaEian (Roma imparatoru), 6. Jastin (Kont, Bizans başbuğu), 48. Kadişâye (Sincar ile Dârâ arasındaki yerli ahali), 12, 13, 35. Kallath (Numfios/Numfayos/Akvas, gimdiki Batman çayı), 41. Kallinîkus (Callinîcus, şimdiki Rakka: Er - RakJca), 34, 40. 42, 51. KaUiopius (Calliopius, Bizans subayı), 33, 42, 46, 55, 56. Kara • Koyun suyu, bak Irmak (Daysan). Kavâd (tran şâhı), 7, 11, 12, 13, 14, 29, 30, 32, 33, 35, 36, 37, 38. >9. 40. 41. 42. 44. 47: 48., Kapadotya - Kaysereası (eski Mazaka, şimdiki Kayseri şehri), 3Ö. Keler/Kelerins (Celer/Celerius, Bizans magistros’u/başkumandanı), 4<0/ 55, 56. Kemerler . Kapısı (Urfada), 16, 17. Kephar Selem, bak. Negbaht. Khabûr (Habur-çayı), 34. Konstantin (Theodosiûpolis/Erzurum valisi), 29, 33, 44. Konstantina, bak. Tellâ. Konstantin heykel! (Urfada, Hıristiyanlığı Roma resmî dirileriaraşma katj^ l^nbjıjîdat ilk devlet kilisesi yaptıran Roma imparatoru seDböIii), 1^4 Kubbe (Urfa’da iö y ), 38. Kiîşânâye (Kuşantılar/Ak-Hunlar), 7; Hunlar’a da bakınız. Kuzey - Kapısı (Amid'de simdi Dağkapısı), 32. Leân (Kavâd’a gönderilen Bizans elçisi), ,48.
60 Leontius,(Kont, Telia şehri kumandanı), 36. Leootius (Âsi tllus’a karsı gönderilip sonra onunla anlaşan Bizans cenerali), 9, 10. Lût, 20. Mabbog/Mabûg (Menbic kasabası), 18, 40, 46, 51, 52. Malatya, bak. Melitene. Medes suyu (Gallâb/Gullâb), 36. Mâr - Kiinıs (Cyrus, Urfada piskopos), 16, 18. MaCronianus (Antakya’dan âsi Generallerin Urfaya yolladığı atlıbaşı), 10. Maudad (Urfada köy), 51. Medcs suyu (Gallâb/Cullâb), 36. Melitene (Malatya), 30, 41, 51. Menbic, bak. Mabbog. Mesih (Hazreti İsa), 35, 39. Mesopotamia/Mezopotamya (merkezi Urfa/Edes olan ve Fıratm solunda kalan Urfa - Mar din - Diyarbakır illeri ve Suriyede kalan Rakka bölgesini içerisine alan Bizans Eyâkti), 1, 29, 30, 40, 46, 52. Metronmuş, bak. Matronianus (not). Muşlek (Muşeğ, İran İdaresinden Bizansa geçen Armenyalı ilbeği), 4 i Na’mân (Hîre Arapları kıralı), 30, 31, 34, 35, 37. Negbath (tJrfada köy), 37, 40. Nikaea (Nicaea, şimdiki İznik), 44. Nikomedla (İzmit), 28. Nikopolis (Yafa - Kudüs arasındaki Emmaus/Amvââ), 19, 20, 21. Nisîbis (Nusaybin yanındaki viran şehir), 6, 11, 12, 13, 26, 33, 42, 45, 51, 52, 55. Nonnosus (dük), 47, 48. Nonnus (Amid piskoposu), 49. Nonnus (Mâr, Urfada enodoksos), 25. Olympius (Jellâ dükü), 30, 31, 47. Opadnâ (Habur suyu boyunda bir yer), 35. Orhay, bak. Urfa. Ortâyâ (Harput güneyinde ve Fırat solunda bir kavim) 22.
Palestinli, 43, 44, bak. Filistinli. Ftempreplus (Âsi Ulus ile Leontius'u büsbütün azdıran hokkabâz), 9. Papûrion (Isavriya/Maraş bölgesinde Zenon’un yaptırdığı alınmaz hisar), 8, 10. Patriciolus (Gotlu Aspar oğlu, Bizans subayı), 37. Patricius (Bizans cenerali), 33, 34, 35, 41, 42, 43, 45, 51. Pâroz (Pervîz, İran şahı), 6, 7, 8, 10. 11, 29. Pers (İran), 10, 11, 12, 31, 32, 35, 55. ^ ' Persler (Iranlılar), 1, 4, 6, 9, 12, 13, 29, 39, 53, 54, 55. Petros (Mâr, Urfa piskoposu), 18, 21, 23, 25, 46, 47, 53. Petros (Bizans subayı), 35, 36, 47. Pharazman (Farazman, Bizans subayı), 34, 51, 52, 55. Philoxeuus, bak. Xenaias. Ptolemais, 28, bak. ‘Akko (Akkâ). Râs-’ayn (Resülayin), 22, 42, 48.
61 (Harran’a tâbi Bizans idaresindeki reis), 37. Roma (Doğu - Roma/Bizans), 7, 8, 10, 1 1 , 12, 13, 14, 18, 19, 24, 25, 29 31 -33 34 35 36, 37, 40. 43, 44, 46, 48, 51, 52, 54, 55. , Romalıisr (BizanslIlar), 1, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 34, 35, 36, 42. 43. 44. 45. 47. S îS t
Romanss (düt, Urfa valisi), 52, 53. Rufinns (Bizans subayı ve elçi), 30, 33. Samosata, bak. Şernışâ;. Saaıscn (Tevrat’taki pehlivan), 33. Sasanlı, 15. San! (Peygamber), 2. Scirtas/Skirtos, bak Irmak. Selâoikliler (indide), 29. Sergius (Bîrta piskoposu), 52. Seı^as (bu vakaayi’ nâmenin armağan edildiği Urfadaki başrahip), t. Serrîa (Urfada köy), 38. Serûc (Suruç), 37, 51. Bat. Batnân. Sidoaluiar, 28. Siphrls, bak. Asparîn. SodoîB, 20. Sâph/SopheDS, {Batı-Dicte başları, EgU bölgesi), 30. Sûriya, bak. Şûrâ. Sariye, 7, 11, 52. Surîa (Tyrli), 28. Su Yolu (Urfada kemerli), 51. SîrafonîcKS (Mâr, Urfada râhip ve Harran piskoposu), 25. Süleymaa (Peygamber), 4, 56. Tamûrâye (Sincar - Dârâ çevresinde Arap Şemr aşireti), 12, 13. Taj'yâye (Kuzey - Arabislandaki Tayyi’ aşireti), 12, 13, bak. Araplar. Tellâ (Konstantina), 22, 30, 31, 34, 35, 36, 48, 52. 56. Teİîâlılar, 35. Teli - Beşmai (T e li -Beşme, Mardin batısında Jcöy), 31. TeH-Zem â (Urfada köy), 51. Tewâth. - îl (Mâr, Urfa Ulukilisesinde papas), 25. Tba’!ebi£ler' (Sa’leboğullan, Bizans topraklarındaki Araplar), 34. Tfaeodor (Bizans subayı, sonra ceneral), 34, 51. Theodosiûpolis (Erzurum), 29, 31. Thomas (Amid piskoposu), 49. Timostratus (Kallinîlcus/Rakka dükü), 34, 40, 42, 51, 55. Tiyatro-Kapısı (Urfada), 16. Trimerius (Urfada oynayaa dansöz), 16. Tyre, bak. Surlu. (Ula)-Kîlise (Urfada Aziz Thomas adına yapılan), 18, 25, 26, 40, 51. Urbilsiiiii (Urbidus, Bizans imparatorunun Jerusalem ve Urfaya varan nâzın), Urfa (Orhây/Edessa), 1, 4, 10, 15, 16, 17, 18, 21, 22, 23, 24, 25, 26. 31. 33. 34. 35. 36, 37, 38, 39, 40, 42, 44, 48, 49, 50, 51. Urîalılar, 10, 18, 25, 31, 33, 36, 42, 43, 46, 47, 48, 52, 53. 54, 55. 56. Vahgî hayvanlar (Urfada), 49, 52. Vitalianus (Gotlu Patriciolus oğlu), 37.
62 Xenaias (Mabbog/Meabiç piskoposu), 18. Yahndî, 42. Yahodîlcr (TeUâ’da), 35, 36. Yahudî tapmağı (sinagog, Beyrutta), 28. Vakob (Batnân/Batnae piskoposu ve Süryanî mUelltf - şâiri), 33. Yalancı - Mesih, 30. Y ıllık vergi (Chrysargyroa Khrüsargûron), 18. Yuhanna (tskitli), bak. Jobn. Yuhannes (Amid piskoposu), 48. ZSmâşp (Câmâsb, Sasanlı şahı), 13. Zaıâduştakân (Mezdek’in halefleri), 11. Zedekiya, 7. Zenon (tsavriyalı B i z ^ imparatoru), 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12. Zeugma (Birecik’e yakın ve Fırat üzerinde), 41, 42.
E K L E M E L E R Kuzıoğla M Falııetlm 11] (s. 1, not 4). — Tarihte ve millî deslanlarında, eski Peısler’in, kızkardeşleri, hattâ Sâz anaları, ile evlendiğinden bahsedilir. Hele, Müslümanların «Zındıklık» dedikleri, kadmı ortamalı ve insanoğlunun cinsî münasebetini hayvanlarınkinden ayırtetmiyen Mezdek'in o iğrenç (mazdeizm) mezhebinin İran’da çıkarak devletçe de tutulması yüzünden, çağda; SUryaniler, L Karad (488-531) çağı Farsları’na »utanç, zillet» manalarına gelen «Parsaye» ■veya *PûrsoyS» sözünü cinaslı kullanmış olabilirler. ■ Bugün Irak - Azerbaycan - Doğn^adolu TiirUeti’nce «Tat» ve «Acem» adlan ile amMan İranlI şiî Parslar üzerine, buralar halkı arasında çok yaygm olan ;u deyim ve çocuk te kerlemesi söylenmektedir: a) <tt - Tatlar», «Pis - Acemler», b) «Acem, Acem it . Acem Koynu dolu bit, Acem» .MUslüman Parslar hakkmda batı komşuları Türkler’in gelenek halinde söyledikleri vo Tnezafe'.sizlik ile pislik ve kirliliği belirten «it» ve «bit»li sıfatlarının, Milâddan öncelerine •varan tarihî bir hâtıraya d'ayandığı görülmektedir. Gerek Zend-Avesta’da iyilik - aydınlık tanrısı Hürmüz'ün kutlu hayvanı olarak köpeğin anılması; gerekse, Herodot Tarihi’nde 140) bile köpeğin Persler’ce en mukaddes hayvan tanınıp insanoğlu derecesinde şerefli sayıldığı inancının nakledilmiş bulunmasi; hattâ, yine Herodot’u n '(I. 108 - 113) yazdıgma ,'göre, ilk Persli imparator Kums’un, eski saray cariyelerinden olan sütanasının «kancık - it», «dişi - köpek» manasına gelen «Si - Bak» admı taşıması, Türkler’in geleneğinin sebeplerini gösterse gerektir. Bundan üçbin yıl önceleri, Azerbaycan ölkesi yerlileri olan Med (Mata) Tcavminin, muhacir ve mülteci komşuları Pars (Pers/Fars) ahalisine «Arteler» veya «Idrli sığıntılar» admı verdikleri de, tarih gerçeklerindendir (Ş. G Ü N A L T A Y , «İran Tarihi», L 90}. Bugünkü şi’î Farslar’m gövdelerini, ellerini ve yüzlerini, hattâ yiyecekleri ile kaplarını yıiam a ve temizleme hususunda meşhur olan pislikleri de, komşuları oJan Türkler’in, onları ■•it» (âdi köpek) gibi pis ve «bit» lı tanımalarının devamına seb ^ olmuştur. [2] (s. 6). —' Konstantinus sülâlesinden üçüncü Roma imparatoru olan Julyanus Apost»-tos (361 - 363), son kışını Antakya’da geçirerek, ilkbaharda Sasanh II. şahpur (310 - 379) idaresindeki İran üzerine yürüyüp Ynkan - Mezopotamya’yı istilâ etmişti. Seferde, kimdea yediği belli olmıyan bir kargı yarası yüzünden 26 Haziran 363 günü çadırında ölünce, mulıafız kumandanı Joviyanus, ordu tarafından imparatorluğa getirilmişti. Şahpur’un baskısı ve tahtını berkitme kaygısı yüzünden yeni imparator, «uğursuz Joviyanns Barışı» denilen 363i Rpmah - İran antlaşraasinı imzaladı. Buna göre, Nisibis (Nusaybin) şehri ve Sinjara Sincar Icalesi ile Arzaneae (Carlan - Siirt), Moxo^ne (Van gölü güneyindeki Mokus), Zabdikine <Cızre kuzeybatısında Finik çevresi"), R£bimene (Eruh - Şımak çevresi), Gordlyene (Hakkâri 'bölgesi) gibi Küçük - Arsakli Ynrdu’nun Batmansnyn - Dicle solundaki toprakları Sasanblar’a bırakıldı (Ammianus Marcellinus, I. 25 bâb, 7). Bu barış üzerine, ateşetapan Parslar idaresinde yaşamak istemiyen büyük Nisibis (No-saybin) şehrinin Hıristiyan ahalisi, kendi yerlerini ve evlerini bırakarak, RomalılaT’da kalan. Jljnida (Amid) şehrine göçüp geldiler ve Dağkapısı ile Mardin kapısı çizgisi batısında kalâa varoş (sur dışındaki mahalle) kesiminde yerleştirildiler. Kalabalık NisibisIUer, yeni bir Iran ■saldırışından korunabilsinler diye Romalılar, Dağkapısı - Mardinkapısı çizgisi batısında JcaSan bugünkü surları yaptırarak, imparator Valantiyanus ve saltanat ortaklan adına 367-375
63
64 yılladmda kazılan sekiz satırlık lâtince bir kitabeyi Dağkapısı üzeıine koydular, ki bugün der burada bulunmaktadır (A. GABRIEL, «Voyage Archeglagiqne dans la Turquie Orientale«, Paris 1940, I. 87, 178 - 179, 182). [3] (s. 7). — Ermenice kaynaklarda «Hunagur» (Hun - Ogur) denilen vs sonraları Tuna boylarına yerleşerek Attüa çağında büyük bir imparatorluk kuran Batı - Kun (Hun) Türbleri, büyük hükümdarları Dede - Korkut Oğuznamelerindeki «Şavkalı - Melik» sülâlesine adveren) Kara - Ton çağında, Kafkas dağlarını aşarak, Sasanîılar ile Romahlar arasmdaki nüfuz yarışında ezilen Küçüi: - Arsa&Iı (Oğuzlar) yurdunu çiğnediler. 350 yıllarında İdil - Don ağızlan arasındaki Alanlar - Yurdu’ca yerleşen KuDİar, «akınlanm önce cenuba yönelttiler; 359 ile 373 arasında Anadolu’nun zenginliğini tamdılar, Urfa’ya kadar geldiler. Onlar Yecüç (Gog) ve Meeüç (Magog) ün süvarileridirler; küheylanlarm sırtında fırtına gibi uçarlar. Karşılarında durabilecek kimse yoktur, Urfa/Edsssa Piskoposu Efraim, onlardan böyle bahsetmektedir. 375 te Den ırmağmı geçtiler.» Dördüncü Yüzyıl sonlarında, Kan «imparatorluğunun merkez noktası artık Hazar denizi ve İdil civarında idî. Kaftasiar’dan, Doğu - Anadolu dağ silsilelerinden geçen, Antakya kalesini (Romalılardan> alan, Filistin’e kadar uzanan; sonra şimale yönelip Ankara civarından geriye tekrar Kafkaslar’ı geçen Hua ordusu da buradan hareket ekmişti. Bu sıralarda Hunlar’ın büyük hüküm darı Kara * Ton idi» (L. R ÂSONYl, «Dünya Tarihinde Türklük», Ankara 1942, s. 54 - 55). [4] (s.8). — Sasanlı şehenşahı I. Perviz/Peroz (459 - 484), Yunanlı ve Romalılar’m «AfSaîit» (ACtallar) ve İslâm - Araplar’m «Hebâtıîa» (Haptallar) dedikleri ve bugünkü to runlarından Erzurum - Gümüşîıane - Eızincsn arasında oturan alevî - bektaşî Türkmeıt sayılan «Abdaitarsdan ibaret Afganistan ve Horasan bölgelerine hâkim Ak ■ Kunlar (Akkoyunlular) ile savaşmış ve sonuncusunda bütün ordusu yokedilerek, kendisi de pusuya düşü rülüp öldürülmüştür (Dr. Riza NUR, «Resinıli Türk Tarihi», V. 96 - 97; L. CAETANÎ,. «îslâm Tarihi», X, 191 - 192). [5] (s. 11). — Sasanlı I. Perviz’in oğlu I. Kavad (Kubâd) (488-531) çağında ortaya çıkaıs; 'Mezdek adh ' komünist, peygamber olduğunu ve kutlu - ateşle konuştuğunu ileri sürmüş; her kadınla cinsî münasebe'.te bulunmayı ve kadmı ortamalı saymayı mübah göstermiş; hayvan ları kesmeyi ve etini yemeyi haram kılmış ve zenginlerin malmı yağmalamayı uygun gör müştür. Mezdek’in mezhebini kabul eden I. Kavad, kendi kızkardeşiyle evlenerek onu kıraliçe yapmıştır. Bu yüzden, «Dede - Korkut» kitabında görüldüğü gibi, Oğuzlar arasında, ırz ve namus kırıklığı yapanlara, bu hükümdarın adı ile «kavat, kavatoğlu kavat» ve bu iğren? mesleke de «kavatlık» denilmektedir (Kırzıoğlu, «Kars Tarihi», I, 196, not). [6] (s. 12). — Burada «Armenyalılar» diye anılânlaı-, III. Yüzyıl ortalarmda Doğo Türitistau’dan siyasî mülteci olarak gelen Mamıkonla (Karakoyünlu) hanedanından Diviıs şehrinde İran’a bağlı «merzbânıılık yapan Büyük - Vahan (485 - 505) ve kardeşi Vard (505 510) idaresindeki Küçük - Arsaklı/Oğuzlar’dır (Kırzıoğlu, «Kars Tarihi», I. 195 - 197), [7] (s. 7). — İslâmlıktan önceleri «Tanmr» adıyla anıldıkları Mar-Yeşna’dan öğrenileır ve bugün «Şemr» denilen «Urbân» (asıl Araplar) dan sayılan bu büyük aşiret hakkmda ■1288 (1871) tarihli III. «Diyarbekir Sâlnâmesi» nde (s. 186 - 187)' şu değerli bilgiler veril miştir: «ŞEMR Aşireti. Tahkika nazaran, aşîre.',-i merkuume alelumum onbin haymeyî cârni b ir aşîret olup, şeyhleri üç familyadan ibarettir, tşbû üç familyanın birincisi El-Cerbe tabir olu^ Ban familyadır ki, şeyhleri izzetlü Ferhân Pa,şa ve Şeyh - Abdülkerim Ve Abdürrezzâk v& Ma’cûn ve Mııhammcd ve Fâris'dir. Mûmâileyhimin hepsi karındaşdırlar. İkincisi El-Zeydântabir olunur familya olup, Sümeyr ve Gazbân nâmiyle iki inaruf şeyhleri bardur,., Üçüncüsiî. El - ‘Uffler’ dir...» İşbu Şemr aşiretij Siverek ve Urfa ve Harân ve Mardm ve Ce&eliabdülaziz ve Musul veTePaîer ve Ccbeltsincar aralarında bulunan beriyyede geştü güzâr edüp; senîn-ı sâbıkada Hükûmetden begaayet muhteriz ve vahşetleri mütezâyid olduğu ve hattâ ekser şeyhleri ebniyye ve süknâ dahi görmemiş bulundukları halde, birkaç seneden beri işbu vahşetleri zâil olduğun dan, hepsi Hükümete (Vilâyet ve Sancak idarelerine) gelüp, giderler,»
65î [ 8] (s. İD, not 2). — Bu «modins^ adlı tahıl ölçüsü, Önasya’da îslâmlar arasında Yakın çağa değin ■smüd» diye kullamlmıstıı. [9] (s. 22). — Arapiar’ca daha çok «Babr’ ü^ - Mağrib» (Batı-Denizi) diye tanınan bu denize, İlhanlIlar çağında bile bu adın verildiği, görülmektedir. «lîslâm AnsikiopedssİJ>nde: 0. 233 - 234) bu denize ilk olarak Türkier’in «Ak-Deniz!> dedikleri ve komşu milletlerin dil lerine bunun tercümeleri geçtiği bildirilmiş ise de, bu adın veriliş yönü ve sebebi belirtilme miştir. Eski Türk dininden kalma bir geleneğimize göre, batıdaki dağ, ova ve sulara «Ak»,, doğudakilere «Gök/Gökçes, kuzeydekilere «Kara» ve güneydekilere de «KtzıI/ZAlas demek âdetti. İlk olarak toplu halde Türkler, Hatay ve Suriye kıyılarından bu denizi görerek, batı mânasına «A k » sıfatıyla anmışlardır. Hazar denizine doğusundaki Tiirknıenler’in «Ak-Deniz»ve bâtısmdaki Şirvanhlar’ın ise «Gökçe-Deuğizi' demeleri de bu yüzdendir (Kırzıoğlu, «Dede-Korkut Oğuzaâmeîeri», I. Kitap, s. 95, 102). n c ] (s. 29). — Hstifli m . Taîhaliya (m. ö. 1410-1390) ile savaşan Haj'aga kıralı ŞSarannis’in veya sülâlesinin adıyla anılarak îstrabon’da «Karanitis», Ermenice kaynaklarda «Karin /Garht» ve Dede-Korkut» kitabında «Kamn-Eli» diye anılan şimdiki Erzoram, Bizans kayseri H. (Genç-) Tîıeodosios (408-450) çağmmda doğu ordusu kumandanı Anatoliyns’un idaresinde SasanMar’a karşı 415-422 yülarmda sağlamca tahkim edilerek garnizon merkezi yapılınca^ genç hükümdarın adıyla buraya «'njeodosiyopoUs» (=Tecdos-şehri) adı takılmıştı. (Kırzıoğ3u, «Ksurs TariJıi», 1.34,186,189). [11] (s. 29). — Yunanca urmak-arası ölke» demek olan «Mezo-Potamya» adı i^p, F ı rat - Dic!e arasındaki bölgeler anılıyordu; sonradan İslâm - Araplar buraya «El-Cezîre» ( = Ada) demişlerdir. Bizaaslîlar’m «Mezopotamya» vilâyeti merkezi Edessa/Urfa şehri idi. Baünaıısuyu ve Cszre kuzeyine varınca Dicle’den geçen devlet sının buranın doğusunda idi. [12] (s. 30 not 5). — Daha m. ö: IX. Yüzyılda Urartu imparatorluğu çağında Ştıpa diye tanınan şimdiki Harput/Elazlz böîgeâ adından gelen Sophene deyimi, zaman zaman Murat sağındaki Taneeii güneyi ve Dicle başındaki Eğil çevresini de içerisine aJan bir idarî-etnik mânâ taşımıştır. [13] (s. 32). — Süleyman Nazif’in babası rahmetli Said Paşa, «M ir’ât t:i-«ÎIîer» (İstan bul 1304, IV. 13 - 15) adh umumî tarihinde, vaktiyle Diyarbekir’de bulunup bugün nereye aşırıldığı bilinmiyen çok değerli bir arapça yazmadan aldığı şu mühim bilgiyi nakletmiştir: «Mülûki Sasaniyys’den Kubâd, bir büyük ordu ile Bilâd-i Eûm’dan Amîd şehrini muha sara ve tahrib eyledi. Fürs ve Rum (Romalı) lar’ın vakaayi’-i tarihiyyelerini ve rüesay-i ruhâBâyyenin terâcüm-i-ahvâlini hâvi olup DiyarlieMr-Keîdanî KiMsesi’nde mevcut bir kitab ----ki, Hicretin 265 (878-879) senesinde lisân-i arabî üzre telif olunmuştur----- , şu tarihî kalemealurken Târih-i mezbunı celb ile mutâlea eyledim. Kuöad’ın şehr-i Amid’i zabtmı vech-i âtî üzere hikâye ediyor:» «Ku&âd, medine-i Amid’i muhasara edüp, müddet-i muhasara hayli vakit irntidad et miş; ve zabtından âciz kaldığından ric’at etmek üzere bulunmuş idi. Bir gece rüyada bir Zât, oAnaid ahalisinin fenalıkları tekessür etmekle, tekrar muhasara ederse, zabtına muvaffak ola cağını» Kubâd’a söylediğinden, ÎCııbâd muhasarayı iade ve şehri tazyik ederek. Milâdın 501 senesinde şehr-i mezkûru zabteyledi. Şehre dühul ettikten sonra, bir kilise civarında rüyadagördüğü Zâta müşabih bir suret görmekle, şu suret kimin olduğunu sordukta, Hazrcti İsa’nın resmi olduğunu Kabâd’a beyan eylediler. Kubâd, Amid’i zabteyledikde mam.uriyyetini tamalüiyle imha edecek dereceye kadar tahribe devam etti. Cezîre-î-Mâiseynennehreyn. (Mezopotam ya) kıt’ asmda bulunan akvâm-i Arab’dan Rumlar’a mensub (tâbi) Benî-Taglîb kabilesile Hîrede hükümet eden ve SasaEÎIsr’e mensub olan Mımziir bin Mâ’üs-Semâ, Arab askeriyle Ku bâd’ a refâkat ve şehr-i mezkûrun zabt ü tahribinde muavenet etmiştir.» [14] (s. 32). — Amid’ia «Kuzeykapısı», şimdiki «Dağkapısı»dır. [16] (s. 33). .— Mardin’in güneydoğusunda olup, bugün Kara-Dara denilen bu şehrin harabelerinde, çok iri kesmetaşkria yapılmış kale ve yapı yıkıntıları ve Roma biçimindeki' kemerler, dikkati çekmektedir. [16] (s. 41). .— îranîılar’in işgal ettiği Amid’i geri almak için B&anslılar tarafından 504-
«6 kısı sonunda Amid sunınn çökertmek, için «alttan acılan mağara»nın, bugün de görülen ve insan eliyle açıldığı belli olan, İçkale’nin kuzey-doğu bucağı altındaki kocaman Fiskaya-Mağarası olduğu, anlaşılıyor. Mar-Yesna’nın 1XXI. bahiste (s. 43), direklerle desteklenip ates verilen sur altındaki mağaranın çökmesi yüzünden surun dış kesiminin yıkıldığı yolunda ver-diği haberler de, doğuda Fiskaya’dan başlayıp batıya doğru ilk burç arasında kalan ve bu^n ucu kuzeye taraf çıkıntı yapan geniş bir açı gibi duran biçimsiz bir sur parçasınm mahiyetine uymaktadır. Şimdiki Amid tçkalesi, 1200-1206 yıllarmda Arhıklular'ca Virankale yığmatepeBİyle birlikte şehrin kuzeydoğu ucuna alınmış ve Kanunî çağında Osmanhlarm yaptığı 1$. burç ve iki kapı ile bir mislince genişletilmiştir. Halbuki eski Romalı tçkalesi, bugün hali arasında «Tahfa-Kala» denilen (doğrusu: »Taht’el - Kal’a» = Kale - Altı) ve şehrin tabiî ola^ rak en yüksek yeri sayılan Yoğurt pazarı yerinde idi, ki burası hemen hemen şehrin ortası <lemektir. Bu yüzden, Fi^aya-Mağarası, çok uçta ve ihtimal verilmiyecek bir bucakta açıla bilmiştir. [17] (s. 4J). — Amid’deki Romalılar’dan kalma «Anfi-Teatr» denilen basamaklı açık ha va tiyatrosunun yeri, herhalde şimdiki tçkale’de Kale/Nâsıriyye-Câmil doğugüneyindeki çok inişli çukurluk idi. Dicle’den 70 m. yukarıda bulunan ve batıya çıkıldıkça 7-8 adımda bir adım yükselen bu çukurluk, bütün Suriçi’nin de^n alçak yeridir. Doğusundaki Dicle boyu ve karşısındaki yeşil tepelerin görünüşü çok içaçıcıdır. Bu Anfi - Teatr’ m yerlilerin «erkektaş» -dedikleri mesamesiz iri kesmetaşh basamak kalıntılarının Abbâsiler, Mervanoğııllan, tnaloğullan ve Artuklular’dan kalma tamir ve yapılarda kullanılmış olduğunu farketmek müm kündür. N e şdiirliler, ne de geziciler ve araştırıcılar şimdiye kadar bu hususun farkına var madıkları halde, bugün yeni «şehir plânı» hazırlanırken, 1500 yıl önceki Amid - Anfltett’ının yerinden 10-15 m. kuzeydoğuda sur dışında ve yukarıda anılan Fişkaya - Mağarası altmdaki şahane yamaçta «DiynıİNikır - Afikbara Tiyatrosn» yaptırmayı düşünen zevk sahibi fen erlciTÛnize raalanıyor.
t C t N D K K I L E R
Salıife Yeni bir seriye başlarken (Şevket Beysanoğlu) ............. :.................... Başta [Eseri İngilizceye çevirenin süryanîce metinin ba§ma yazdığı] Önsöz ........................................ ........... a ^^ ç U R F A İL E A M İD V E BÜ TÜ N M E Z O P O T A M Y A ’D A K İ F E L Â K E T Ç A Ğ IN A D A İR T A R İH [Müellif Mâr Yeşua’nın Önsözü]
..................................
1 — 5
L K I SI M JO V İN tA N , ZENO N, PEROZ, BALAŞ, A N A S TA S
.1363 - 501 yıllan arasın<b Romalı/Bizans ve Persler arasındaki münase betler ile savaşın sebepleri .......................... .................... 6 — X II. îstaobul tahtında ihtilâller ............................................ 8 X III. Zenon ile İllus ve Basiliskus ...................................... 8 — X IV . Ulus ile Leontius’nn Zenon’a karşı isyanı .................... -9 — X V IIL Balâş ............................ ..................... 10— X X I. Armenyalılann Perslere karşı isyanı ............................ 12 X X II. Kadişler ve Tamurlar’ın (Şemrlerin), Arapların isyanı...... 12 X X IV . Camasp ve Kavâd’ın yeniden hükümdarlığı ................. 13 — tSasanlı - Bizans Savaşları Başlamadan 494 - 501 Y I L L A R I A R A S IN D A G Ö R Ü LE R T Ü R L Ü T Ü R L Ü FE L K E TL E R ] ................ 15— ............................................ 15 X X V . Eserin Kaynakları X X V II. Urfada Eğlence ve Mucize .................................. 15 — X X V I. Çıban Âfeti ■ .................................................... 15 X X V III. Piskopos Kürus ................................................ 16 X X IX . Urfa Vâlisi Aleksander ...................................... 17 X X X . Urfa’da Eğlence ve Hamamın çöküşü .................... 17 X X X I. Vergilerin Bağışlanmasına Urfalılar’ın Sevinci ............. 18 X X X II. Piskopos Petros ve Vali Demosthenes ............ ....... 18 X X X ra . Çekirge ve Zelzeleler ...................................... 19 X X X IV . 499 Eylülü Zelzelesi ve Nikopolisin Yıkılması .......... 19 X X X V . Arsamosata Kilisesinin Çöküşü ........................... 20 X X X V I. 8 Saat Süren Güneş Tutulması ve Urfada Dualar ... 21 X X X V II. Gökyüzünde Yalancı - Güneşler ve Kargı Işığı ...... 22 X X X V III. 500 YılmdaM Çekirge Âfeti, Kıtlık, Açlık ve Göçmeler 22 X X X IX . Yiyecek Pahalıhğı, İmparatorluğun Bağışlamaları ... 23 X L . Urfa’daki Açİarm Hâli ...................................... 24 X L I. Şehir ve Köylerde Açlıktan Ölüyorl^ .................... 24 X L III. Urfa’da Hükümetin Yardımı Acından Ölenlere Yetmiyor 24 X L IV . Salgın Bitmiyor, Yeni Mahsulün Azlığı .................... 26
28
9 10 11
14 28 16
— 17 •— İS — 19 ■ — 20 — 21
■ — 23 — 24
-t- 25
67
68 X L V . Kuruüzümün Bolluğu, Yeni Bitişlerin GMüğü 26 — 27 X L V I. Çılgınca Eğlencelerin Yasağı, Ucuzluk ....................... ...27 — 28 X L V II, Alckâ Şehrinin Yıkılışı, İzniklilerin Uslanması 28 II. K I S I M [502 - 506 Ysîian Vak’alan] ................................. 29 — 56 X L V IÎL 502 Yîlzada Erzurum’un Perslere geçişi 29 X L IX . Mezopotamya Vilâyetlerindeki Felâketler ................ 29 ■ — 30 L. Amid’in Kuşatılması, Bizaasm Barış İsteği, Savaş ............. 30 L I. Bizanslıiarm Tpllâ’da Gece Vuruşmasında Yenilmeleri ... 30 — 31 L II. Haran’ın Düşmesi, Ürfa’nm Tahkimi, Eruzurum’un Geri Almışı 31 L Iîî. Amidiilerm îranlılan Bunaltması, 3 A y Dayanan Amid’in Düşmesi ................................................... 32 L ÎV . Rcfinus’un Saiıverilişi, Fırat Doğusunda Kaçışma, Bizanslılarm Hazırlığı ..................................... 33 LV.' Bizans Generali Areobindus’un İranlIlardan Kaçması ...... 33 — L V I. Amid önündeki Bizans Ordusunun Hazırlık ve Hileyle Çe kilmesi ...................................... ......... 34 LV.îI. Sasanh ve Bizans Araplarının Karşılıklı Akıfiları, Bizansîıların Fırat Batısma Çekilmeleri .............................. 34 — L V IİL Na’mân’ın Ölümü, Tellâ’nm Kuşatılması ve Yahudîlerin Îhaneîi, Perslar’in Tellâf'dajı Çetkilmelesri .................... 35 — L IX . Urfalılann Müdafaa Hazırlığı, Kavâd’m Barış Teklifi Haranhlar’ın Hun Başbuğunu Salıvermeleri ............ 36 — L X . İranlıîann Yeniden Urfa’yı Kuşatması 37 — L X II. îranlıîarın Urfa’yı Yemden Kuşatması .................... 39 — LXIII. Iranlılarm Urfa’dan Çekilmesi, Batnân’in İran Atlıları • eline geçmesi ............................................... 40 L X IV .' Kaîliniku-s/Rakka Kasabasında İran Merzbânmm Tutsat Düşmesi ve Kurtuluşu ......................................... 40 L X V . Baş'buğ Kelerius’un Ordusunu Kışlağa Dağıtması 40 L X V I. BizanslIların Amid’i Kuşatmaları 4Q — L X V II. BizanslIlar için mucize belirtisi .......... ............... 41 L X V III. Üzeri yazıh mucize yumurta ............................. 42 L X IX . Romahlann Sincar’daki Iran sürüsünü elegeçirmesi ... 42 L X X . Urfa’da orduya ekmek pişirilmesi ....................... 42 — L X X I. -BizanslIların Amid suru dibinde mağara açmaları ...... 43 L X X İÎ. Amid svını önünde atışıp vuruşma ....................... 4 3 __ L X X III, Amid önünde savaştan vazgeçilmesi ................ 44 • L x x rv . Eski Theodossopolis muhafızmin İrandan kaçması 44 L X X V . îran idaresindeki Arap ve Armenyahlarin Romalılar tara-
34
35 36 37 38 40
41
43 44
69
„
fına geçişi .............:.........:..... .................... 44 L X X V I. Amid’deki 'korkunç kıtlık, 'halkın ölümü ve sefaleti ... 45 L X X V n . Amid’de aç kadıalarm insan eti ve leş yemeleri ... 46 .............. ...... ......... 46 L X X V III. Vergilerin bağışlanması L X X IX . Romalı ve Araplar’m Dicle doğusuna akm ve yağmaları 46 L X X X . Barış için teklif ....................................... ........ 47 L X X X I. Kışlağa çekilen Roma ordusunda disiplinsizlik, batış 48 L X X X II. Urfalılaria çektiği emekler, sıkmtılar .................... 48 L X X X III. Amid’e yeniden piskopos tayini ve şebria şenlenmesi 48 L X X X IV . Amidliler ile Urfalılara para dağıtılması ......... 49 L X X X V . Vahşî hayvanlarm verdiği ezalar ........ .■.......... 49 L X X X V I. Romah idareci ve askerlerin yerli halka zulüm ve teca vüzleri, yağmaları ve rüşvet almaları ....................... 50 L X X V IÎ. Vâli Evlogius’un Urfa’yı iman ....................... 50 L X X X V III. Arapların baskmı ve cezalandırılması ................ 51 LXXXEX. Batnâu kalesinin onarılması, Urfa kilisesinde bakır 'kaplama ................................................... 51 XC. (Mardin’deki Kara-) Dârâ’da bir smu: kalesi yapılması, Farazman’m avcılığı ..................................... 52 X C I. Bîrtâ - kastra/Birecik ile Europus/Cerablus kalelerinin yapıl ................................................... 52 ması X C II. Dük Romanus, İmparatorun Mezopotamya vergilerini ba ğışlaması ................................................ 52 X C III. Goüu askerlerin verdiği sıkmtı ve angaryalar ......... 52 X C IV . Gotlu askerlerin Vâliyi öldürme teşebbüsleri. Valinin kur
— 45 __ 46
— 47 — 48
— 49 — 50
— 51
— 53
tuluşu ................................................ 53 XC V . Magistros’un ordu ile Urfa’ya gelip beş ay kalması Gotlarm verdiği sıkmtı ......................................... 53 X C V I. Urfa’da 'konaiklıyan ordudaki Gotlar’m yolsuzluk ve zararlan ........... .................................... 54 X C V II. (Kara-) Dârâ şehrinde İran-Roma barış görüşmeleri ve R o malıların söabozanlığı ..................................... 54 — X C V in . Roma - Pers barışınm yapılması .................... 55 X C IX . Amid’in bütün ve Urfa’mn yarım olarak vergilerinin bağış lanması ............................................ 55 C. Magistros’un Urfa’ya gelişinde barış yüzünden yapılan sevinçli şenlikler ................................................ 55 — CI. (Son) ................ ................................ 56 A D L A R D İZ İS İ (İndeks) ........... ................................... 5 7 — E K LE M E LE R (Kırzıoğlu M. Fahrettin) ........................... 63 — İÇ İN D E K İL E R ................................................ 6 7 — Urfa - Amid ve Çevresi Haritası ..................................... 70 Eski Urfa Şehri Plânı ................................................ 71
55
56 62 66 69
E sk *
URFA P\â
>
( d o yc İ T e v L ıîc iiT ı'/^ r n<Js t ıı-(_)
♦^^r-Sera.s. «'»astın
tc â u , . (Kev^er'ef)
Sikire f ..
,
Çîj-luk Kcv'iUr f > j r g t:li y t c İ €r : 1 . îtcr ■/( Lî k t e- L£ tk>'- K; U s e ) s »'v^.İ i Ca »v,,' •
2 , Vuk^irı
Ç*r^Ait-
3->^W5<»r Sar^)/| A-üa^kâC*
SjtıCıljr Ç‘*''^’ i' , ,
Btt-TcbrO'Viirıiİjr^' S<^^ny(
S - T i r 'o - d . ’ K i i i (.K e *»> c .»U T ICapıjı), t - T a r ' o - c i ^oe t \ t r K*pv i l )
C
7 . T a r cp.d KabaCĞ-uyük Küpı)
g - T a r ‘o-ol Eole-v^trun (TCyi»tri? K<>Hii),' ^ .T h r 'y -İ 6et ^ m«i(ti''n«Jev')Cdpvn)(
lo.
r o-
JJ- Sı r yj r t
t ^ r I »h (Tü^ . YI w P'iıV . Ky t k i I «■r