Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
Bostan Hikayeleri Dergisi • Garden Stories Magazine
KUZGUNCUK BOSTANI
ROMA BOSTANI
KUZGUNCUK GARDEN
ROMA GARDEN
TARLATABAN TARLATABAN
YEDiKULE BOSTANLARI YEDiKULE GARDENS
iÇiNDEKiLER GİRİŞ 4
KUZGUNCUK BOSTANI 10 ROMA BOSTANI 18
TARLATABAN 28
YEDiKULE BOSTANLARI 38
CONTENTS INTRODUCTION 4
KUZGUNCUK GARDEN 10 ROMA GARDEN 18
TARLATABAN 28
YEDiKULE GARDENS 38
Gökçe Su YOĞURTCUOĞLU Bostan Hikayeleri – Proje Direktörü Sosyal, kültürel ve sanatsal alanlarda, mimarlık, kent çalışmaları, iletişim, dijital medya gibi farklı disiplinlerde üretimde bulunan ve yolları Kuzguncuk’ta kesişen kişilerden oluşan 66 Kolektif üyeleri olarak Kuzguncuk Bostanı ve diğer bostanlarla ilgili süreçlere hep yakın durduk. “Şehirde doğa ile yeniden bağ kurmak, kentsel müştereklerimizden olan mevcut bostanları, kent bahçelerini birlikte korumak, iyileştirmek ve yenilerini kurmak, kentsel tarımı yaygınlaştırmak için biz ne yapabiliriz?” sorusundan yola çıkarak 2016 yılında “Bostan Hikayeleri” adını verdiğimiz bir çalışma başlattık. Hem müşterekler genelinde, hem de kent bahçeciliği ve kentsel tarım özelinde emek harcayan birçok kişi ve topluluk bulunuyor. Onların ortaya koydukları iyi örnekleri ve pratikleri görünür kılarak farkındalık yaratmak, çoğaltarak yaygınlaştırmak, hatta aralarında yeni bağlar ve dayanışmalar kurarak hepsinin ihtiyaçlarına yönelik ortak çözümler bulmak için kullanabileceğimiz en etkili yöntemlerden biri bilgi ve deneyim paylaşımı. Bizler de bu sürece, önce İstanbul’daki, daha sonra Türkiye’nin farklı kentlerindeki bostanlarla ilgili hikayeleri toplayarak, arşivleyerek, yenilerini üreterek, paylaşarak ve tartışarak, hatta dünyadaki farklı kentlerle ilişkilendirerek katkı vermeyi hedefledik. Bunun için bir seri faaliyet düzenleyerek, dijital medya alanında farklı ürünler ortaya koymaya başladık. 2016 yılında bostanhikayeleri.com web sitesini kurarak mevcut bostan hikayelerini içeren online bir arşiv yarattık. Başlangıç olarak metin, video, fotoğraf ve ses olmak üzere farklı formatlarda üç yüze yakın dijital hikaye topladık. Bunları format ve biçime ek olarak “Gençlik ve Eğitim”, “Kentsel Haklar ve Katılım”, “Kentsel Tasarım ve Planlama”, “Kültürel Miras ve Bellek”, “Sosyal Topluluklar ve Ağlar”, “Sürdürülebilir Yaşam ve Permakültür” başlıkları altında konularına göre kategorilere ayırdık. “Deneyim Aktarımı”, “Projeler, Kampanyalar ve Etkinlikler” ve “Uluslararası Bağlantılar” gibi ek başlıklar altında da seçkiler oluşturduk. Sitede birer “post” mantığında paylaşılan hikayelerin her birini ayrıca etiketlendirdik; ziyaretçilerin kendi hikaye örgülerini yaratabilmeleri için, okudukları her post ile “İlgili Hikayeler”i konumlandırdık. Arşivdeki hikayeleri, sitenin sağ üst köşesinde yer alan kategori ve etiketler aracılığıyla farklı şekillerde erişime açmış olduk. Böylelikle farklı toplulukların deneyimlerini,
4
ihtiyaçlarını, sorunlarını ve çözüm önerilerini bu sitede görünür hale getirmeye başladık. Bir sonraki adımımız, herkesin birer “yazar” olarak kendi hikayesini paylaşmasını sağlayacak teknik altyapıyı tamamlayarak siteyi katılımcı bir platforma dönüştürmek olacak. 2017 yılı başında tek tek İstanbul’daki bostanları ziyaret etmeye başladık. İlk ziyaretler için, bir araya geliş amaçları ve pratikleri birbirinden farklı dört bostan topluluğu seçtik: Kuzguncuk “Mahalle” Bostanı, Roma “Topluluk” Bostanı, Yedikule “Üretici” Bostanları ve Tarlataban “Üniversite” Bostanı. Her birinin temsilcileriyle yaptığımız görüşmeleri, bu bostanların kuruluşuna, işleyişine, ürünlerine, ihtiyaçlarına ve emellerine dair anlattıklarını derleyerek, birer röportaj videosu ile belgelemeye karar verdik. Böylece, videolar başta olmak üzere arşivi besleyecek yeni hikayelerin üretimine girişmiş olduk. Yeni ürettiğimiz ve üreteceğimiz videoları da kullanarak, her sayısında İstanbul ve
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
Türkiye’nin diğer şehirlerindeki, hatta dünya genelindeki farklı bostanları ve diğer “ilgili hikayeleri” konu alan, onların işleyiş ve ihtiyaçlarına dikkat çeken periyodik bir yayın olarak kurguladığımız bu derginin ilk sayısını oluşturduk. Her sayıda ele alacağımız bostanların hikayelerini birbirleriyle ilişkilendirmek amacıyla aynı zamanda haritalandırmaya da başladık: bostanhikayeleri.com/baglantilar. 2017 Kasım ayında yayınlanan bu dergiyi, belkemiğini oluşturan videoları ve arşivdeki diğer hikayeleri ilk kez Bostan Hikayeleri Kent Karşılaşması’nda anlatarak, kent bostanlarını korumak, iyileştirmek ve yenilerini kurmak, kentsel tarımı yaygınlaştırmak için emek harcayan farklı toplulukların yararlanabilmesi, bilgi ve deneyim paylaşımına, ortak çözüm üretimine katkıda bulunabilmesi için birlikte şekillendirmeyi umuyoruz. Yolu bostandan, hikayesinde bostan geçen herkesi ortak bir anlatıda buluşmaya davet ediyoruz.
We also made tags for each story that is shared in the site as a “post” and we positioned “Related Stories” next to each post for the visitors to start creating their own storylines. By the use of tags and the selection of categories from the list at the upper right hand corner of the web site, we sought to make the stories accessible to the visitors in different ways. Thereby, through the web site, we started to make the experiences, needs, urgencies and solution proposals of different communities visible. Our next step will be to turn the site into a participatory platform by completing the infrastructure to allow all visitors to become “authors” and to share their own stories. In 2017, we started to visit the urban gardens in Istanbul. For our first visits, we picked four garden communities that differ from one another in terms of their purposes and practices: Kuzguncuk “Neighborhood” Garden, Roma “Solidarity” Garden, Yedikule “Producers” Garden, and Tarlataban “University” Garden. We then decided to document the meetings we held with the representatives of each garden and to edit the stories they shared about the foundation, operation, products, needs and objects of these gardens into four interview videos. This way, we embarked on the creation of new stories to feed the archive, notably in the form of videos.
Gökçe Su YOĞURTCUOĞLU Garden Stories – Project Director As members of the 66 Collective, we produce work in social, cultural and artistic areas, under various disciplines such as architecture, city studies, communications and digital media. Our paths have crossed in Kuzguncuk and we have been closely involved in the processes related to the Kuzguncuk Garden as well as others. Collectively we have started the “Garden Stories” project in 2016 following this question we asked ourselves: “What can we do to re-connect with nature in the city, to help co-protect and revitalize the existing gardens, to build new ones as our commons, and to make urban agriculture widespread?” There are various individuals and communities that work hard to care for the commons, and more specifically, to foster urban gardening and agriculture. We believe that knowledge and experience sharing is one of the best methods to highlight, scale up and disseminate their
efforts and good practices, and to find common solutions for their urgencies by building new connections and cooperations amongst them. We aimed to contribute to this process by collecting, creating, archiving, sharing and discussing stories about the urban gardens firstly in Istanbul, then in other cities of Turkey, making further links with cities across the world. We started to organize a series of activities and to produce various digital media works to this end. In 2016, we built the bostanhikayeleri.com web site and therefore created an online archive for the existing garden stories. To start with, we collected close to three hundred digital stories in the form of text, video, photo and audio. In addition to format and style, we categorized them thematically under the titles of “Youth and Education”, “Urban Rights and Participation”, “Urban Design and Planning”, “Cultural Heritage and Memory”, “Social Communities and Networks”, “Sustainable Life and Permaculture”. We also created collections such as “Experience Sharing”, “Projects, Campaigns and Event”, and “International Connections”.
This is how we came to create the first edition of this magazine, which we envisaged as a periodical publication that features different gardens in Istanbul and other cities of Turkey and the world, as well as other “related stories”, pointing out their various practices and urgencies by the use of the videos we have created and are yet to create. As part of this effort, we also started to map the gardens to be featured in each edition in order to further link their stories with each other: bostanhikayeleri.com/baglantilar. By presenting this magazine to be published in November 2017, the videos that constitute its backbone and the other stories in the archive for the first time during the Garden Stories Urban Encounter, we hope to further shape them collectively in order to serve better the purposes of the communities that work towards fostering urban gardening and agriculture. This is how we would like to start contributing to the processes of knowledge and experience sharing, and generation of common solutions. And we invite everyone, whose paths or stories cross at the urban gardens, to come together in this common narrative.
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
5
Dilek YÜRÜK Bostan Hikayeleri – Editör “Bostan” kelimesi Vikipedi’de kökeni Farsça’dan gelen “sebze tarlası” ya da “kavun karpuz tarlası”na verilen ad olarak geçmekte. Bulunduğu coğrafyaya göre kurak ya da sulak alanlarda kurulabilen bostan ayrıca bazı yörelerde halk arasında “karpuz” anlamına da geliyor. Şehirde ise bostan demek üretken ve sürdürülebilir peyzaj, yerel üretim, tüketicinin gıdaya kolay ulaşması, atalık tohum, türetici topluluklarının kurulması, kadim tarım bilgisi, kentli insanın elinin toprağa değmesi, özlediğimiz kokuların, tatların şehre geri dönmesi anlamını taşıyor bu günlerde. Bizler de Bostan Hikayeleri ekibi olarak derginin bu ilk sayısında İstanbul’da adını sıkça duyduğumuz dört bostanın birbirlerinden farklı ama en nihayetinde birçok ortaklıklar içeren hikayelerini sizlerle paylaşmak için yola çıktık. Bu süreçte her gün önünden geçtiğimiz ama fark etmediğimiz yeni bostanlarla karşılaştık, her öğünde masamızda gördüğümüz ama nereden geldiğini hiç düşünmediğimiz ürün çeşitliliğine şaşırdık. Bostancılarla, şehrin geleceğini hayal eden topluluklarla, sağlıklı, ekonomik, adil üretilen gıdaya ulaşmaya çalışan üniversite öğrencileriyle, mahalle kültürünü devam ettirmeyi dert edinmiş ve bir araya gelmek için mahallesindeki bostana sahip çıkmış, dernek kurmuş komşularla tanıştık. Her bir ziyaretimizde bu bostanların hikayelerine yenileri eklendi, araştırdıkça hikayeler derinleşti. “Ne zaman ve neden kurulmuşlar? Hangi ihtiyaçlardan doğmuşlar? Günümüze gelene kadar neler yaşanmış bu bostanlarda? Gelecek hayalleri ne? Bostancısıyla, tüketicisiyle, gönüllüsüyle bu bostan insanları kimler?” sorularının cevaplarını ve daha nicelerini bulduk bu hikayelerde.
YEDİKULE BOSTANLARI Değişen bostancılarıyla birlikte yüzyıllardır yaşamaya devam eden, kentin göbeğinde şehri besleyen, yıllardır uygulanan kadim üretim teknikleriyle ekilen dikilen, değişen şartlara uyum sağlamayı başarmış Yedikule Bostanları, yanındaki İstanbul Kara Surları’yla birlikte kültürel mirasımızın bir parçasıyken aynı zamanda bostancının ekmek kapısı olmuş. İstanbul’un pazarlarında, marketlerinde gördüğümüz yeşilliklerin kaynağı olan ticari amaçlı tarım yapılan bostanlardan biri olan Yedikule Bostanları’nda üretici-tüketici ilişkisinin direkt olarak kurulduğu, üretim ve lojistik sürecinde karbon ayak izinin azaldığı, sulama için kullanılan kuyu sularının da yetişen ürünlerin de sağlıklı olduğu raporlanmış. “Bizimkisi zor ama güzel meslek,” deyip yaz kış fark etmeksizin sabahın köründe bostanda çalışmaya başlayan kadınların, erkeklerin, ailelerin hikayesini içeriyor bu bostanlar. Bostancılar belediyeye ödedikleri kiraya karşın resmi belgelerde işgalci görünüyorlar. Ürünlerin verimli ve sağlıklı büyümesi için gerekli hayvan gübresini büyükşehir yasaları gereği bostana sokmaları yasak. Çiftçi belgeleri olmadığı için bostanlarına tarım sigortası yaptıramıyor, parasal desteklerden yararlanamıyorlar. Bu hikayeye son dönemde bir başlık daha eklendi: İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Yedikule Bostanları’nı, “Kentsel Tarım Parkı” konsepti ile yeniden hayata geçirecek bir proje hazırladıklarını duyurdu. “Bostan kültürünün kent içerisinde tematik olarak korunmasının ve bahçecilik tarihimizin gelecek nesillere aktarılmasının” amaçlandığı söylenen projede halen cevaplanmamış sorular özellikle Yedikule Bostanları Koruma Girişimi olarak bir araya gelen kişileri ve STK’ları düşündürüyor. Bu alanın nasıl işletileceği, bostan alanlarında hangi tarım yöntemlerinin ve organik pazar kurallarının kullanılacağı ise cevaplanmayı bekleyen sorulardan birkaçı. ROMA BOSTANI Roma Bostanı, Cihangir’de şehrin en güzel manzaralarından birinin, önce çöplüğe dönen sonra da imara açılması gündeme
6
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
gelen dik bir yamacında boy gösteriyor. Permakültür* ilkeleri kullanılarak tasarlanmaya başlanan, yavaş yavaş büyüyen, çeşitlenen, sürdürülebilir, dört mevsim ürün alınabilen bir “gıda ormanı”** ya da “orman bahçesi”ne doğru yol alan bir dönüşüm hikayesi var. Farklı yerlerde yaşayan ama hep birlikte on yıl sonrasını hayal ederek bir araya gelen bir topluluğun gelecek kokan bostanı burası. Kendi deyimleriyle “Roma Bostanı insanları” açık çağrılar yaparak düzenli olarak bostanda bir araya geliyorlar. Birlikte üretmenin keyfine inanan birçok insan, çocuklarıyla, komşularıyla, toprağa değmek isteyen ve aralarına yeni katılanlarla birlikte ekip dikiyorlar, hasat edip paylaşıyorlar. İlk başlarda eli toprağa değmemiş olanlar, bu buluşmalar sayesinde şimdi yeni gelenlere bilgilerini aktaracak seviyeye ulaşmışlar. Bostanın olmazsa olmazı atalık tohumların kullanılması. Bostandaki ürünlerin hepsi atalık tohumlardan yetiştirilmiş. Ortaya çıkan bitkisel hastalıklara ekolojik mücadele yöntemleriyle çözüm arıyor, su sorununun yaşandığı bostanda fitilli yükseltilmiş sebze yataklarında üretim yapıyorlar. Bu hikayede yakın tarihli olarak güzel bir noktaya gelindi: 2011 yılında Beyoğlu Semt Dernekleri’nin Beyoğlu Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı İmar Planı’na karşı açtığı davanın kazanılmasıyla birlikte yalnızca Roma Bostanı için değil, Gezi ve Fındıklı Parkı için de, yeşil alan içerisine yapılması öngörülen her türlü yapılaşma “yeşil alan standartlarını olumsuz etkileyen bir işlem” olacağından iptal edildi. Bu karar sonrasında “İstanbulluları, Cihangirlileri,
Dilek YÜRÜK Garden Stories – Editor The word “bostan” is defined by Vikipedi as a “vegetable garden” or a “watermelon field”, with an etymology from Farsi. The “bostan”, which can be formed in either droughty or marshy areas depending on the geography, also commonly refers to “watermelon” in some regions. That said, these days within the city, it is associated with urban gardening, productive and sustainable landscaping, local production, easily accessible food, heirloom seeds, ‘prosumer’ community building, primeval agriculture knowledge, reconnecting with the land, and the return of the smells and tastes we have so missed. As the Garden Stories team, for this first edition of the magazine, we set off to share the different stories of four familiar bostans (i.e. vegetable gardens) in Istanbul. During this process, we came across gardens, which we pass each day but rarely notice; and we got surprised by the diversity of the produce that we see on our table at every meal but don’t stop to think where it comes from. We met with the gardeners, the communities that dream about the future of the city; the university students, who try to access healthy, affordable and fairly-produced food; and the neighborhood people, who strive to sustain the neighborhood culture, come together and start a local foundation to look after the local garden. With each visit to the gardens, new stories surfaced, and with each exploration, the stories gained more depth. In these stories, we found answers to such questions as “When and where were they built? Which urgencies started them? What have they been through? What are their dreams about the future? Who are these garden people, these producers, consumers, volunteers?“
YEDIKULE GARDENS Having existed in the middle of the city for centuries together with their changing gardeners, Yedikule Gardens have complied with the changing conditions and continue to feed the city to this day. As the bread and butter of their gardeners, the gardens are sowed and planted with production techniques implemented for years. Together with the Istanbul City Walls by their side, Yedikule Gardens are a cultural heritage. As a site of commercial agriculture, Yedikule Gardens are among the gardens, which feed the markets and grocery stores of Istanbul, and which enable a direct link between the producers and consumers. The recent reports show that the carbon print of the production and logistical processes has been diminished, and that the well water used for irrigation as well as the produce are healthy. These gardens bear the stories of women, men and families, who start working in the gardens at the crack of dawn regardless of the season, saying ‘Ours is a hard but beautiful profession’. Despite the rent they pay to the municipality, the gardeners are viewed officially as occupiers. It is forbidden for them to take animal fertilizer, which is necessary for the crops to grow efficiently and healthily, into the gardens due to the municipality laws. Not having farmers’ documents, they cannot get agriculture insurance nor can they benefit from financial supports. Recently, another chapter has been added to this story: The Istanbul Metropolitan Municipality has announced that they have prepared a project, which will re-actualize the Yedikule Gardens with an “Urban Agriculture Park” concept. The project, which is said to aim at “protecting the garden culture thematically within the city and relaying our gardening history to the future generations”, raises questions that are still not answered, preoccupying particularly the Yedikule Gardens Protection Initiative and the NGO’s. How this space will be operated, which agriculture methods will be used in the gardening areas, which rules of the organic market will apply are some of the questions that wait to be answered.
ROMA GARDEN Roman Garden is positioned at a steep slope in Cihangir with one of the most beautiful views of the city. It was first a garbage site and then plans were in place to open it up for development. The garden’s story began to change as it was transformed into an ever growing, sustainable, diversified “food forest”* that is cultivable all year round, designed using permaculture** principles. It is a garden imprinted by a community of people, who live in different places but come together and dream about the decade ahead. In their own words the “Roma Garden people” regularly come together in the garden and make open calls. Believing in the pleasure of collective production, many people sow, plant and harvest the soil, and share the produce together with their children, neighbors and those, who want to touch the soil and join in. Thanks to these gatherings, people, who had never before touched the soil, are at a position to transfer their knowledge to the newcomers. Using heirloom seeds is a must in the garden. All the crops that grow in the garden are grown from heirloom seeds. They seek solutions for the emerging botanical illnesses using ecological struggle practices, and they do production in raised vegetable beds as a solution to the water problem. There is a recently attained silver lining to this story: The case the Beyoğlu Neighborhood Associations filed in 2011 against the Beyoğlu Development Plan for the Protection of the Preserved Urban Sites is won. This cancelled any such
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
7
bostan insanlarını, nefes alacağımız alanları kendimizin yaratması gerektiğinin bilincinde olan herkesi pikniğe davet ediyoruz. Müziği, yiyecekleri, gün batımını ve sevincimizi paylaşıyor olacağız. Toprağa ve birbirimize değmeye devam edelim. Başka bir hayatın mümkün olma ihtimalini seviyoruz. Kendi bahçemizi yaşamla dolu tutmakta, geleceği hayal etmekte ısrarlıyız,” diyerek kutlamalar yapan Roma Bostanı insanları, işgalle başlayan hikayelerini “Emsal olsun, ilham olsun!” diyerek devam ettirmekte.
KUZGUNCUK BOSTANI Kuzguncuk Bostanı’nın bostancısını kaybettikten sonra değişen sahipleri ve farklı kullanım şekilleri olsa da mahalleli bu alanı kullanmaya hep devam etmiş ve mahalledeki adıyla ‘İlia Bostanı’ mahalle ile birlikte varlığını sürdürmüş. Ancak son dönemde kamuoyunun da yakından takip ettiği mülkiyet ve imara açılma davasıyla belleklerimize yerleşen bu bostan, Kuzguncuklular Derneği’nin Kuzguncuklularla oluşturduğu alternatif planlama ve Üsküdar Belediyesi’nin uzlaşmacı tutumuyla bir mahalle bostanı olarak tekrar düzenlenmiş ve kullanıma açılmıştır. Kuzguncuk Bostanı pek çok mahallede örnek alınmış ve böyle alanlarda “mülkiyet hakkı”ndan çok “kullanım hakkı”nın konuşulmasını sağlamış, kullanıcıya yeni kentsel kullanımlar sunulmasına ön ayak olmuş bir mahalle hareketinin paydaşı. Sadece mahallelerin değil, üniversitelerin, uluslararası kent hareketlerinin de dikkatini çekmiş, onları misafir etmiş ve atölyelere ev sahipliği yapmış.
Her yıl yapılan çekiliş sonrasında bu parseller yeni sahipleriyle buluşuyor ve hemen ardından bostanda heyecanlı bir çalışma başlıyor. Bugün belirli kurallar çerçevesinde hiçbir ticari üretim kaygısı taşımayan bu bostan, ekim dikim alanı olmaktan çok geçmişinde olduğu gibi mahallelinin birlikte vakit geçirdiği, spor yaptığı, çocukların özgürce oynadıkları bir kamusal açık alan olarak kullanılıyor.
TARLATABAN Tarlataban, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin sağlıklı ve ekonomik yemek taleplerini yüksek sesle dile getirdikleri bir dönemde alternatif olarak pırıl pırıl ortaya çıkan bir dayanışma bostanı. Akademisyeninden öğrencisine bu amaçla bir araya gelinmiş, tatillerde gidilen memleketlerdeki tohumlar kucaklanmış, oradan İstanbul’a Tarlataban’a taşınmış. Bu tohumlar büyütülmüş ve şehrin dört bir yanındaki bostanlarla paylaşılmış. Hikaye böyle başlayınca Tarlataban gönüllüleri özellikle atalık tohuma dikkat çekmek için bostan alanı içerisinde bir ‘tohum kütüphanesi’ kurma fikri üzerinde uzlaşmışlar. Yapımı halen devam eden bu şirin kütüphane binasını da yine birlikte inşa etmeye tüm maddi ve zamansal zorluklara rağmen devam ediyorlar. Aynı zamanda, Boğaziçi Mensupları Tüketim Kooperatifi BÜKOOP’a ilk yıl yetiştirdikleri domateslerden yaptıkları sosları satarak okul içerisinde farklı bir ekonomik sisteme örnek olmaya çaba harcamışlar ki bu süreçte öğrenci kooperatifinin kurulması için de çalışmalar başlamış.
Mahalleliye ve bilgi evleri gibi devlet kurumlarına bedelsiz kiralanan minik parsellerde ürün çeşitliliği oldukça zengin.
8
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
Farklı bölümlerde, farklı sınıflarda okuyan, bu bostana destek veren öğrenciler mezun olduğunda sayıları azalmış; okula yeni başlayanlarla, dışarıdan gönüllü olarak aralarına katılanlarla tekrar çoğalmışlar. Bilgi sürekliliğini sağlamak için tohum ekimi gibi temel bahçecilik konularında eğitimler vermişler, videolar çekmişler; böylece topluluklarını ve bostanlarını ayakta tutmayı başarmışlar. Örnek bir üniversite/öğrenci bostanı olarak yurtdışında bu konularla ilgilenen gruplarla bağlantılar kurmuşlar kent hareketlerinin içinde yer almışlar. • Kentlerde ürettiğimizin çok daha fazlasını tükettiğimiz bir dönemde, şehirde tarım yapılan bostanlar ve hikayeleri, her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor. Biz de bu dört bostandan başlayarak örülecek hikayeler daha nicelerine örnek olsun, bostanlar çoğalsın, güçlensin, üretici-tüketici ilişkisi kurulsun, bir araya gelinsin, toprağın kıymeti bilinsin, çocuklar markette gördükleri sebzelerin nerede nasıl yetiştiğini öğrensin, atalık tohumlar konuşulsun istedik. Bu hikayelerin, sizin zihin haritanızda da yollar açmasını, merak edip görmeye gitmenizi, misafir olmanızı, çantanızda taze yeşilliklerle eve dönerken “biz nereden başlasak,” diye düşünmenizi hayal ettik. Kentlerimizde daha çok bostan ve paylaşacak hikaye var. Sizin bostan hikayeniz neden bunlardan biri olmasın... *Permakültür: “Sürdürülebilir tarım” doğadaki insan yerleşimlerini, doğal ekosistemlerden örneklenen tarım uygulamaları ve sürdürülebilirlik görüşü dikkate alınan ekolojik tasarım anlayışıdır. **Gıda ormanı: Bitkileri karşılıklı yarar sağlayıcı ilişkiler kuracakları şekilde bir orman örüntüsüne benzer şekilde bir araya getirme, parçaların toplamından daha fazlası eden bir gıda üretme sistemi yaratma sanatı ve bilimidir. Temel fikir, meyve, yemiş, sebze, ot, mantar ve diğer yararlı bitki ve hayvanların doğal orman ekosistemlerini taklit ederek yetiştirilmesiyle güzel, çeşitli, yüksek mahsul veren ve büyük ölçüde kendi kendinin bakımını yapan bir sistem yarata bileceğidir.
construction not only in the Roma Garden, but also in other green areas of Gezi and Fındıklı Parks, following the reasoning that it would be “a procedure that would affect the standards of green spaces negatively.” After this decision, the Roma Garden people rejoiced by saying: “We invite the Istanbulites, the locals of Cihangir, the garden people, everybody, who has the consciousness that we ourselves need to create spaces where we can breathe, for a picnic. We will be sharing music, food, the sunset and our joy. Let’s continue to touch the soil and each other. We love the probability that another life is possible. We insist on keeping our garden full of life and imagining the future.” And they go on to celebrate and carry on with their story that began with an occupation: “Let it be an example, let it be an inspiration!”
KUZGUNCUK GARDEN The locals have always continued to use the Kuzguncuk Garden, which they call ‘Ilia’s Garden’, and ensured its existence within the neighborhood, although its cultivators, owners and use have gone through various changes over time. Renowned by the public also with the past ownership and development lawsuit, the garden was finally re-organized and opened to use as a neighborhood garden thanks both to the alternative planning the Neighborhood Association of Kuzguncuk came up with the locals, and the reconciliatory attitude of the Municipality of Üsküdar. The Kuzguncuk Garden is a stakeholder of an exemplary neighborhood movement, which has enabled “the right of use” rather than “the right of property” to be discussed in such areas, and introduced new urban uses. It has attracted the attention of not only the neighborhoods but also of universities, international urban movements, hosting and running workshops with them.
The diversity of produce is quite rich in the tiny blocks that are rented without charge to the locals and state offices such as information houses. After the drawings that are done every year, these blocks meet their new owners, and right away an exciting work starts in the garden. Bearing specific rules but no particular commercial concerns, aside from recreational sowing and planting, the garden nowadays is used as a public space where the locals including kids spend time together, do sports activities, and play freely as was done in the past.
TARLATABAN Tarlataban is a solidarity garden that brightly emerged as an alternative at a time when the students of Boğaziçi University loudly voiced their demands for healthy and affordable food. Academicians and students alike, all came together for this purpose. They gathered seeds from visits to various regions, brought them back to Tarlataban in Istanbul, grown and distributed them to other gardens all over the city. As the story began like this, the volunteers of Tarlataban agreed on the idea of setting up a ‘seed library’ within the garden area specifically to draw attention to heirloom seeds. Together they continue to build this cozy library building, whose construction still goes on despite all the financial and time-related difficulties. At the same time, they strove to set an example of a different economical system by selling the sauces made with the tomatoes they grew in the first year to BU-KOOP/the Boğaziçi University Consumer Cooperative. Concurrently, actions to found a student cooperative also started.
Their number declined when the students studying in different departments and classes, and supporting this garden graduated. It increased again with those, who started the school anew, and those, who joined them as volunteers from outside. They gave trainings, shot videos on basic gardening topics like sowing seeds in order to provide the continuation of knowledge; thus, they managed to sustain their community and garden. As an exemplary university/student garden, they got in touch with international groups that are interested in these subjects, and participated in such urban movements. • At a time when we consume much more than we produce in the cities, urban gardens of agriculture and their stories bear a greater importance than ever. We hope the stories, which are to be interwoven starting with these four gardens, would set examples for many more. We yearn for gardens to multiply and strengthen, a producer-consumer relation to be set up, people to gather, the value of the soil to be known, children to learn where and how the vegetables they see in the grocery stores grow, and heirloom seeds to be discussed. We imagine that these stories would open up new paths in your mind maps as well and that you would be curious to go visit the gardens. While returning home with fresh greens in your bag, you would think, “Where could we start from?” In our cities there are many more gardens and stories to share. Why wouldn’t your garden story be one of them? *Food forest: It is the art and science of bringing plants together in a mutually beneficial relationship mimicking the pattern of a forest, creating a system of food production where parts make more than the sum. The main idea is that a self-sustaining system can be created, which produces good, varied and abundant crops, through the growth of fruits, nuts, vegetables, herbs, mushrooms and other beneficial plants and animals imitating the natural forest ecosystems. **Permaculture: “Sustainable agriculture” is the understanding of an ecological design that takes account of the human settlements in nature, the agricultural practices exemplified by natural ecosystems and the view of sustainability.
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
9
KUZGUNCUK BOSTANI KUZGUNCUK GARDEN
“Kuzguncuklular, bostanı sadece ekim dikim faaliyeti için değil, bütün önemli günlerinde ortak bir buluşma mekanı olarak kullanıyor.” “The locals use the garden not only as an area for sowing and planting, but also as a common meeting ground during all their important days.”
http://bostanhikayeleri.com/kuzguncuk-roportaj/
•KUZGUNCUK BOSTANI• Bostan Tipi: Mahalle Bostanı Konumu: İcadiye Caddesi Bostan Sokak Kuzguncuk Ürün Satışı: Satış yok • Ziyaret Zamanları: 7 gün 08:00 - 22:00 İletişim Bilgileri: www.facebook.com/Kuzguncuklular-Dernegi-232078860314814/ www.uskudar.bel.tr
Boğaçhan DÜNDARALP / Mimar Boğaçhan Dündaralp, mimarım. Yirmi yıldır Kuzguncuk’ta yaşıyorum, Kuzguncuk sakinlerinden biriyim. Bostanın yaklaşık otuz yıllık serüveninin büyük bir kısmını takip ettim, içinde oldum. Son on yılında da çok aktif olarak görev aldım. Kuzguncuk Bostanı yaklaşık olarak otuz yıldır bir yapılaşma tehdidi içinde. İlya’nın Bostanı olarak geçen bu bostan rivayet o ki oldukça eski. Efsaneleşen bir 700 yıl lafı var ama aslında hiçbir dayanağı yok şu anda. Ama Kuzguncuk’ta hep var olan bir bostan burası. 80’lerde Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne vakfediliyor. Aslında bütün hikaye de orada başlıyor. 1990’da burada bir hastane yapılması girişimi başlıyor. Tabi
12
Röportaj Kuzguncukluların belleğinde çok güçlü bir yere sahip olan bostan Kuzguncukluları bir araya getiriyor. 2010’daki de bizim daha aktif olarak içinde yer aldığımız, belki de bugünkü bostanın bu şekilde kullanılmasının tohumlarının atıldığı adım oluyor. Şöyle ki, buraya bir okul yapılmak isteniyor. Tesadüfen Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nde bir mimar arkadaşımız bunun projesini görüyor ve fotoğrafını çekiyor. Biz de buranın hava fotoğrafına o projenin gerçek boyutlarıyla, yaklaşık boyutlarıyla montajını yaparak başlıyoruz. İlk aslında Kuzguncukluların haberdar oluşu böyle oluyor. Kuzguncuklular, burayı sadece bir ekim dikim faaliyeti değil, bütün önemli günlerinde ortak bir buluşma mekanı
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
olarak kullanıyor. “Olabildiğince biz bu hafızayı görünür nasıl kılabiliriz?” Çünkü burada bir sürü etkinlik, bir sürü bir araya gelme biçimi, bir sürü paylaşım, deneyim üretiliyor. Fakat bunların herhangi bir kaydı görünür değil. Biz bunları görünür kılacak bir takım araçlarla bunları ortaya döküp çok ciddi bir çalışma hazırladık. Ve bunu hem Boğaziçi İmar’a hem Anıtlar Kurulu’na, hem farklı mecralara hukuki ya da diğer kanallar dışında da bu projenin iptali için kullandık. Proje iptal edildi. Aslında burada Anıtlar Kurulu onaylamadı projeyi. Çevre Komisyonu projeyi onaylamadı ve proje rafa kalktı ama imar durumunda bir değişiklik olmadı. Burada hala bir yapılaşma tehlikesi var. Bu tehlike yine
•KUZGUNCUK GARDEN• Garden Type: Neighborhood Garden Location: İcadiye Caddesi Bostan Sokak Kuzguncuk Product Sales: No sales • Visiting Times: 7 days 08:00 - 22:00 Contact Info: www.facebook.com/Kuzguncuklular-Dernegi-232078860314814/ www.uskudar.bel.tr
Interview Boğaçhan Dündaralp, I’m an architect. I’ve been living in Kuzguncuk for twenty years; I’m one of its locals. I’ve followed a large part of the garden’s thirty-year adventure and been a part of it. I’ve actively participated in it over the past ten years. The Kuzguncuk Garden has been under the threat of construction for about thirty years. Also known as Ilya’s Garden, the garden is reportedly quite old. There is a legend that it is 700 years old, but there is actually no proof of that. However, this is a garden that has always existed in Kuzguncuk. In the 80’s, it was endowed to the General Directorate for Foundations. In
Boğaçhan DÜNDARALP / Architect fact, the story starts there. In 1990, an attempt was made to build a hospital there. The garden brings the people of Kuzguncuk together, holding a strong place in their collective memory. 2010 marks the time we became more active, taking the steps to shape the way the garden is being used today. At that point, plans were in place to build a school there. By coincidence, a friend saw the plans at the Bosphorus Development Directorate and took a photo of it. We started to assemble the real, approximate dimensions of that project onto the aerial photo of the garden. This is actually how the people of Kuzguncuk first found out about it. The locals use the area not only as an
area for planting, but also as a common meeting ground during all the important holidays. We asked, “How can we make the collective memories as visible as possible?” Many events, gatherings and shared experiences are created here. But, there are no visible recordings of them. Actually, we have prepared a very serious work to disclose them and make them visible using various means. We submitted it via legal and other channels to the Bosphorus Development Directorate, the Council of Monuments and other platforms to have the project cancelled. The project was cancelled. Actually, the Council of Monuments didn’t approve it. The Environmental Commission didn’t
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
13
savuşturulmuş gibi görüldü fakat bu aralıkta biz de bu alanın kiralanacağını öğrendik. Bir kiralama ihalesi yapılacaktı. İhale günü hepimiz oradaydık Kuzguncuklular olarak. Bu ihaleyi belediye aldı ve bizim ilk sorduğumuz soru şu oldu: Belediyeye bir heyet halinde gittik ve ‘Buraya ne yapacaksınız?’ dedik. Onlar da burayı yeşil alan olarak kullanmak, güzel, park, mesire yeri gibi bir şekilde kullanmak istediklerini söylediler. Biz de dedik ki ‘Bizim burası ile ilgili bir projemiz var’. Bu proje Kuzguncukluların projesi. Bizi davet ettiler, projeyi sunduk ve projenin buraya adapte edilebilmesi konusunda da Üsküdar Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü ile ortak bir çalışma yaptık. Bunu yaparken de bir takım ilkeler belirledik açıkçası. Burada yapılacak bir takım düzenlemeler, iyileştirmeler, dedik biz buna. Buranın hem bostan kullanımını yapacak, hem buradaki yeşil dokunun iyileştirmesini kapsayacak, hem de iyileştirerek bu kamusal bellekte oluşmuş yeni hafızalara izin verecek. Meydanın bu şekilde kullanılması, sinema olarak kullanılması durumu var. Burada Hıdırellez’den tutun da bir çok etkinlikler de yapılıyor. Hıdırellez zamanında ateş yakılıyor. Ne yapacağız? O zaman ortasına bir çukur yapalım, sadece ateş orada yakılsın, kontrollü olsun. Aslında buradaki kullanımları da bir şekilde düşünerek ve buranın yapısına da zarar vermeyecek şekilde bu ilkeler konusunda uzlaşıya vardık. Burada yüz küsur tane 4 metreye 6 metrelik küçük adacıklar var diyelim. Bunların yarısını belediye kendisi, kendi ‘Bilgi Evleri’ ve sosyal sorumluluk projeleri çerçevesinde kullanmak için talepte bulundu ve kullanıyor. Yarısı da Kuzguncuklular arasında kura çekilerek ve dönemsel olarak kullanılıyor. Her dönem kura çekiliyor, bir dönem çıkan bir sonrakinde olmuyor. Böyle bir düzenle olabildiğince Kuzguncukluların da maksimum kullandığı, ekim dikim faaliyetinin olduğu bir alan oluyor. Buradaki ekim dikim alanlarının hiçbiri ticari değil. Son derece insanların inisiyatifine bırakılmış, kendileri için yaptıkları, daha çok paylaşım için kullandıkları şeyler. Arada hasat zamanları oluyor. Hasat zamanlarında buradaki bir takım ürünler ortak olarak pişirilip yenebiliyor. Bunun gibi bir fonksiyonu var. Bir taraftan bunun, süreçleri olarak bir mahalle girişimi olması, aynı zamanda kolektif üretim, tasarım, uygulama gibi süreçleri içeriyor olması ve son derece buraya ait, sadece bu bağlamda anlaşılır bir model olması gibi çok özgün pozisyonları var. Bu özgün pozisyonları ile diğer bostanlardan ayrılıyor ama onlarla ilişkisi de açıkçası çok organik değil. Burada eğitim amaçlı permakültürel faaliyetler yapılıyor ya da çocuklarla bir takım eğitim öğretim faaliyetleri yapılıyor. Şu ana kadar Amerika, Hollanda, Almanya vesaire olmak üzere pek çok uluslararası ‘workshoplar’ yapıldı. Pek çok kent hareketinin ilgisini çektiği bir durum oldu, deneyimlerimizi paylaşmamızı istediler. Olabildiğince biz buradaki deneyimleri herkesle paylaşıp açmaya ve bu özgün durumun farklı şeylere model olabileceğini düşünerek farklı yönlerden konuya yaklaşmaya devam ediyoruz. Özellikle her yaştan grubun kullanımıyla, sabah yürüyüşleri ile, akşam üstü çocukların okuldan çıktıktan sonra burayı kullanma biçimleriyle, haftasonları insanların bebeklerini ve çocuklarını alıp buraya gelmesi ile burada muazzam bir ortam oluşuyor. Dolayısıyla sadece buradaki mahalleye özgü bir durum değil; buradaki hayatı deneyimleyen herkes bunun bir parçası olmaya başlıyor. Belki de bostan gücünü buradan alacak gibi görünüyor bundan sonraki süreçte de.
14
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
approve the project and it was shelved, but no change occurred in its zoning status. There was still a danger of construction here. This danger was evaded for the time being, but in the mean time, we learned that this area was to be rented out. There was going to be a rental bidding. As the locals of Kuzguncuk, we were there on the bidding day. The municipality won the bid. We went to the municipality as a delegation and asked “What will you build here?” They replied that they wanted to use it as a green space, as a nice park or recreational area. We said, “We have a project for it. It is the locals’ project.” We presented the project and conducted a joint work with the Municipality of Üsküdar Parks and Gardens Directorate to adapt the project here. We identified a number of principles whilst doing this. We referred to them as arrangements and improvements to be done here. This way this area will be used as a garden while the green texture will be improved. Thus, it will allow new memories to be formed as part of the public recollection. The square is being used as a cinema and for many other events such as Hıdırellez, the Summer Festival. A fire is lit there on Hıdırellez for example. How to do it? We dig a hole in the middle and light the fire so it’s under control. Actually, we agreed on the principles by considering how to enable these types of uses without harming the structure. Let’s say there are over a hundred small 4-to-6-meter blocks here. The municipality is using half of these for its own Knowledge Houses and social responsibility projects. The locals use the other half periodically by drawing lots. A draw is held during each term. Once you draw a lot for a period, you can’t participate in the next. In this way, it becomes an area for sowing and planting activities that the locals use to the max. None of the sowing and planting areas are commercial here. They are left to locals’ initiative, used for themselves and for sharing. During harvest times, some crops are collectively cooked and eaten. It is used in this way. The field has very unique positions. As a process, it’s a neighborhood initiative and it includes collective production, design, implementation and so on. It is a model that belongs and is unique to this place and can be interpreted only in this context. It is distinguished from other gardens by these features. Its relation with them is not very organic, either. Permaculture activities are held here for educational purposes. Other educational activities are also held for children. Many international workshops - American, Dutch, German, and so on - have been held. It has attracted the attention of many urban movements. We’ve been asked to share our experiences. We continue to open up and share our experiences with everybody as much as possible. We have a multi-faceted approach so that this unique situation can be a model for various purposes. Groups of all ages use the garden. An amazing environment is created here. For example people come here for morning walks, or with their babies and children on the weekends or during the week. Children use it in different ways after school time. It is not a situation that is only peculiar to this neighborhood. Everyone that experiences the life here begins to become a part of it. It seems that perhaps this is how this garden will be empowered in the times to come.
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
15
KUZGUNCUK BOSTANI’YLA İLGİLİ HİKAYELER Kuzguncuk Bostanı / Dayanışma Mimarlığı Sergisi ve Kitabı / Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Kuzguncuk Bostanı için Kuzguncuklu iki mimar Boğaçhan Dündaralp ve Tülay Atabey tarafından hazırlanan ‘İyileştirme ve Koruma Projesi’nin hikayesi ve detayları.
http://bostanhikayeleri.com/dayanisma-mimarligi-kitabi/
Yeni toplumsal hareketler bağlamında toplumsal aktörün ve protestonun dönüşüşüne yerel bir örnek: Kuzguncuk Bostanı Hareketi Tan Morgül’ün 2000 yılında Kuzguncuk Bostanı’nı yapılaşmaya açma girişimine karşı verilen mücadeleyi “Yeni Toplumsal Hareketler” kuramı yardımıyla analiz etmeyi amaçlayan yüksek lisans tezi.
http://bostanhikayeleri.com/yeni-toplumsal-hareketler/
Kuzguncuk Bostanı’nda Çocuklar Toprakla Buluştu Üsküdar Belediyesi ve Kuzguncuk sakinlerinin katılımıyla Kuzguncuk Bostanı’nda ‘Kuzguncuk Bostanı Bahar Şenliği’ düzenlendi. Proje kapsamında bostan olarak belirlenen ve ekime hazır hale getirilen dikim alanına, domates, biber ve patlıcan tohumu ekildi. Kuzgunculular çocuklarıyla yeşilin ve güzel havanın tadını çıkardılar.
http://bostanhikayeleri.com/kuzguncuk-bostaninda-cocuklar/
16
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
KUZGUNCUK GARDEN RELATED STORIES Kuzguncuk Garden / Solidarity Architecture Exhibition and Book / Chamber of Artchitects’ Istanbul Metropolis Branch The story and details about the ‘Amendment and Protection Project’ prepared for the Kuzguncuk Garden by two architects from Kuzguncuk, Boğaçhan Dündaralp and Tülay Atabey.
A local example for the transformation of the social actor and protest within the context of new social movements: The Kuzguncuk Garden Movement Postgraduate thesis by Tan Morgül analyzing with the help of the “New Social Movements” theory the struggle against the attempt in 2000 to open the Kuzguncuk Garden to construction.
Children Met with the Soil at the Kuzguncuk Garden ‘Kuzguncuk Garden Spring Festival’ was organized in the Kuzguncuk Garden with the participation of the Municipality of Üsküdar and the locals of Kuzguncuk. The planting area that was designated as a vegetable garden as part of the project was prepared for sowing and tomato, pepper and eggplant seeds were planted. The locals enjoyed the greenery and the beautiful weather with their kids.
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
17
ROMA BOSTANI ROMA GARDEN
“Roma Bostanı’nın en önemli özelliği çevresinde çit olmaması. Çitlenmediği için herkese açık bir alan.” “Roma Garden’s most important feature is that it doesn’t have a fence around it. Since it’s not enclosed, it is an area open for everybody.”
http://bostanhikayeleri.com/roma-roportaj/
•ROMA BOSTANI• Bostan Tipi: Topluluk Bostanı Konumu: Kılıçali Paşa Mahallesi, Tüfekçi Salih Sk Beyoğlu Ürün Satışı: Topluluk içinde paylaşım • Ziyaret Zamanları: Cumartesi - Pazar İletişim Bilgileri: romabostani.org, facebook.com/RomaBostani/
Röportaj
Başak DURGUN / Roma Bostanı İnsanı Benim ismim Başak. Roma Bostanı insanlarındanım. Roma Bostanı’yla 2015 senesinde tanıştım. O yıl tezimin ön çalışmasını yapmak için İstanbul’a geldiğimde sosyal medyadan takip ettiğim veya çok duyduğum bir kent bostanının olduğunu öğrenmiştim. 2015’in Haziran ayında bir ziyaret edeyim, neler yapıyorlarmış acaba dedim. O noktada beni buraya bağlayan bir mekan haline geldi. Benim doktora tezim sebebiyle ilişkilendim burayla. Yeşil alanlara İstanbul’daki çeşiti aktörlerin, sosyal hareketlerin, devletin, sermayenin ne çeşit yatırımlar yaptıklarını araştıran, analiz eden bir proje bu. Roma Bostanı’yla böyle bir iş üzerinden tanışmama rağmen farklı bir ilişkilenmeye de girmiş oldum. O yüzden kendimi Roma Bostanı insanı olarak
20
tanıtıyorum çünkü burayla çok daha farklı bir yerden, bir gözlemci olarak değil ekim yapmaya çok değer veren bir insan olarak ilişkilenmeye başladım. Bu birçok kişiden farklı bir hikaye. Roma Bostanı’nın mücadelesine tabi ki değer veriyorum, tabi ki o benim bir parçam. Ama İstanbul’dan çok uzakta uzun süreler yaşamış bir insan olarak İstanbul’un toprağına bir şey ekiyor olmak benim için çok özel bir yerde. Roma Bostanı’nda iş yapmaya başladığımda, bu çalışmalara katılmaya başladığımda İstanbul’un birçok önemli öğelerini de manzarasından görebildiğimiz bu alanda bu işleri yaparken kendimi biraz daha şehrin asıl toprağına, gerçeğine bağlı
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
hissettim ve benim için bir aidiyet öğesi haline geldi. Sanki burası benim mahallemin bahçesi gibi hissetmeye başladım, halbuki Feneryolu’nda oturuyorum. Çünkü köklerimle, gerçek köklerimle buraya bağlanırmış gibi hissettim ekim yaparken. Benim için önemi bu. Çok özel bir yerden giriyor, kendi hayat hikayemden biraz bağlıyor beni buraya. Kadıköy’den gelen var, benim gibi Feneryolu’ndan gelen var, adada oturan var. Bazı ekim günlerinde ve şenliklerde başka şehirlerden gelip yardım edenler de oluyor. Buradan tanıştığım birçok arkadaşımla ben sinemaya da gidiyorum, gece eğlenmeye de gidiyorum, başka bahçelerde
•ROMA GARDEN• Garden Type: Community Garden Location: Kılıçali Paşa Mahallesi, Tüfekçi Salih Sk Beyoğlu Product Sales: Sharing within community • Visiting Times: Saturday - Sunday Contact Info: romabostani.org, facebook.com/RomaBostani/
Interview My name is Başak. I’m one of the people of the Roma Garden. I was introduced to the Roma Garden in 2015. When I came to Istanbul then to do preliminary studies for my thesis, I found out about an urban garden that I had been following on social media. In June 2015, I visited it to learn what people were doing there. It ended up being a place that connects me to Istanbul. I got involved because of my doctorate thesis. It is a project that researches and analyzes what kinds of investments various actors, social movements, the state and capital in Istanbul make on the green areas. Although I was introduced to the Roma Garden through my work, I formed a different link with it. And though I came from quite a different place, I introduce
Başak DURGUN / Roma Garden’s People myself as a person of the Roma Garden. I connect with it not as an observer, but as a person, who values sowing and planting. Mine is a different story than many others. Of course, I value Roma Garden’s struggle and it is a part of me. However, as someone, who actually lived very far from Istanbul for a long time, it’s very special for me to cultivate the soil of Istanbul. When I started to work in the Roma Garden, in an area where you can see some of the important landmarks of Istanbul, I felt more connected to the land and reality of this city. It became an element of belonging for me. It began to
feel as though this was my neighborhood garden although I live in Feneryolu. I felt I was connecting with my real roots while planting. This is its significance for me. It connects me to here through my own life story. People come from neighborhoods like Kadıköy, Feneryolu, the Islands. People come even from other cities to help during planting times and festivals. I go to the cinema, go out at night or come across in other gardens with many of the friends I met here. People who come here for the first time are greeted with excitement. This is one of its most important features.
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
21
karşılaşıyorum. Buraya gelen herkes çok büyük bir heyecanla karşılanıyor. Bu da en önemli taraflarından bir tanesi. Burayı bilip gelen birçok insanın, ekim dikim bahçe işleriyle ilgisi olup çok fazla bilgisi olmayan insanların öğrendiği de bir yer. Sosyal medyadan duyup çok gelen oluyor etkinliklere. Ama birçok kez de gerçekten yoldan geçerken ‘Burada garip birşeyler oluyor, niye burada insanlar var? Bir şey mi var?’ diye gelip ‘Merhaba,’ diyen, ‘A siz burada bahçe mi yapıyorsunuz?’ ya da ‘Ben sizi duymuştum ama burada olduğunu bilmiyordum, yardım edebilir miyim?’ diyen çok insan oluyor. Roma Bostanı’nın en önemli özelliği çevresinde çit olmaması. Çevresinde çit olmadığı için, çitlenmediği için herkese açık bir alan. Buradaki proje uzun düşünülen bir proje, bir gıda ormanı yaratmak adına sürdürülen bir proje. Bu yüzden ağaçlar hem toprağı iyileştirmek adına, hem de toprağı tutmak adına ekilen ağaçlar var. Hem de meyve ağaçları var, ikinci kademede olanlar. Önde görülen mevsimlik sebzeler de buradaki hareketi artırmak, buradaki ilişkiyi kurmaya devam etmek için var. Bunların hiçbirinde, buradaki hiçbir yerde ilaç kullanılmıyor. Doğal ilaç yapılıyor, sarımsak ilacını yapmıştık beraber, onu kullanıyoruz. Gübre ihtiyacımız olduğu zaman tavuk gübresi kullanıyoruz. Olabildiğince atalık tohum kullanılacak, hybrid (melez) tohum gibi bir şey, öyle bir olayın içerisine girmiyoruz. Olabildiğince en doğal yöntemlerle yapabildiğimiz şeyler. Tam olarak permakültürü uygulayabiliyor muyuz, o tartışılır. Kent içinde olduğumuz için başka türlü problemlerimiz oluyor. Yamaçta olduğumuz için birçok problemler oluyor. Ama en büyük kuralı doğal yöntemlerle toprakla ilişkiye girmek. Biraz da nasıl oluyor onu öğrenmek. Ne çıkıyor? Nasıl bir böcekle karşılaşıyoruz domatesin üzerinde? Kabağın üzerinde ne oluyor? Burada ürünlerin paylaşımı şöyle: Biz burada etkinlik yaptığımızda etkinlik süresince birşeyler toplayabilmiş oluyorsak onları almak isteyen götürüyor. Ya da yoldan geçerken burayı bilen ya da bilmeyen bir insan gördüğünü alabiliyor. Bu konuda çok açık bir proje.
22
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
Many people who come here are interested in but not very knowledgeable about gardening. Many people come to the events by following them on social media. At other times, people come because they happen to pass by and think ‘What’s happening here, why are people here?’ They stop and say ‘Hello, are you gardening here?’ or ‘I’ve heard about you, but I didn’t know the garden was here. Can I help?’ Roma Garden’s most important feature is that it doesn’t have a fence around it. Since it’s not enclosed, it is an area open for everybody.
i
l
There is a long-term project to create a food forest. Seedlings and trees are planted to improve and hold the soil. There are also fruit trees on the second level. The seasonal vegetables at the front serve to increase interactions and establish relations here. No chemical pesticides are used here. We use natural pesticides like the garlic-based ones. When we need fertilizer, we use chicken manure. We use heirloom seeds as much as possible instead of hybrid seeds. We do everything in the most natural way possible. It’s debatable whether we are able to apply permaculture fully. We have various problems because we are located in the city and on a slope. But the biggest rule is to engage with the soil using natural methods and to learn how to do it. What is produced? What kinds of insects do we see on the tomatoes? What’s on the zucchinis? We share the crops here. If we collect produce during an event, people get to take them home. Or a passer-by, whether he knows what goes on here or not, can take what he sees. In that sense, it is a very open project.
k
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
23
Röportaj
Müge TERLAN / Roma Bostanı İnsanı
Merhabalar, Müge Terlan benim ismim. Cihangir’de oturuyorum yaklaşık 24 yıldır, mahalleliyim. Bostan, Gezi sonrası hemen burada Cihangir’de kurulan park forumundan sonra başladı. Bu alan çok büyük bir çöp alanıydı aslında. İlk sene ben bostan ekibinde değildim ama başka faaliyetleri yapıyordum forum içinde. Ama arkadaşlarımın ne kadar uğraştığını biliyorum buradaki çöpü boşaltmak için. Toprak getirdiler, toprağı yenilemeye çalıştılar. İki yıl boyunca Gezi’den sonra sadece yaz aylarında ekim yapıldı burada. Tarhlar düzenlendi ilk önce çünkü çok eğimli bir alan olduğu için zor bir yer, yani işlenmesi zor bir yer. Sonra üçüncü seneden itibaren bir permakültür fikri doğdu. Bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi burada gördüğümüz yataklar, sebze yatakları. Çünkü burada biraz su sorunu yaşıyorduk yaz aylarında. Bu sebze yatakları şöyle düzenlendi: katman katmanlar, şimdi sırasını biraz karıştırabilirim ama, altta elyaf var, üzerinde bir sıra cüruf var, içinde bir boru var, deliklerden oluşan bir borusu var. Olabildiğince suyu içinde hapseden ve sebzelerin de yavaş yavaş emmesini sağlayan bir sistem. Bir kerede boru dolduruluyor ve uzun süre idare edebiliyor yaz aylarında. Dört mevsim ekilmeye başlandı üçüncü yıldan itibaren. Ben o zamandan, ikinci senesinden beri de buradayım. İlk dönem profesyonel değildi, permakültürden önce. Hangi sebzeyle hangi sebzeyi yan yana ekelim, o onu engellemesin gibi bir mantıkla yapılmıyordu ama permakültürden sonra böyle ekilmeye başlandı. Bu alan tehlike altında bir alan çünkü bu Roma Bahçesi’nin içerisinde 4 tane sosyal tesis kurmak istiyorlar. Bunlardan bir tanesinin inşaattı devam ediyor şu anda. Sonuçta bostan alanı da tehlike arz ediyor, bizim için değil tabi ama diğerleri için. Şikayetlerimizi yapıyoruz sürekli. O yan taraftaki inşaatta her geçen gün biraz daha ilerleyerek yeni bir şeyler yapıyorlar ve sürekli şikayette bulunuyoruz. Onun karşılığında cevap geliyor, gelmiyor. Bir yandan bekliyoruz ama işte yapabildiğimiz kadar da burayı korumaya çalışıyoruz, buradaki yeşil alanı korumaya çalışıyoruz. Burası ikinci alan sosyal tesis kurmak istedikleri, bir de aşağıdaki bahçede iki alan daha var.
Buraya iki tane bilir kişi geldi ve kendi raporlarında da bizim kullandığımız cümleleri kullandılar. Yani bir şekilde buranın halinden memnunlar, lehimize işleyen bir süreç var. Ama o kararı çıkarmadıkları için bu yan taraftaki inşaat devam ediyor ve bostan alanı da tehlike altında. Biz burada gıda ormanı yaratmaya çalışıyoruz ve beş yıl içinde buraya diktiğimiz meyve ağaçlarının büyüyeceğini düşünüyoruz. Sebzeleri çoğunlukla sebze yataklarına dikiyoruz ve olabildiğince de ağaç dikmeye çalışıyoruz. Burada var olan bu yeşil alanı yaşatmak, büyütmek ve
24
bunun yapılabileceğini göstermek istiyoruz. Burası çöpten ibaretti ilk başlandığı zaman. Dolayısıyla kurtarabileceğimiz bir yeşil alan. Bu bize de iyi geliyor tabi, ruhumuza da iyi geliyor. Benim için çok iyi, çok burnumun dibinde, toprağa ihtiyacım olduğunda geliyorum, temizlik yapıyorum. Özel günlerde hepimiz bir araya gelip ekimi, biçimi, fidelemeyi, tohumları ekmeyi yapıyoruz. Bazı etkinlikler de yapıyoruz zaman zaman. Dolayısıyla, bu anlayışta insanların bir araya gelebileceği bir alan ve rahatlatıyor. Manzaramız da çok güzel bu arada gördüğünüz gibi. Suyla ilgili problemimiz oldu demiştim. Arka
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
taraftaki binadan ilk başlarda su alabiliyorduk, ikinci sene su vermediler. Çağrı yapıyoruz ve çok çeşitli Nazilli’de yaşayan birisi bile gelebiliyor. İstanbul’a gelmiş, o gün o çağrıyı bir şekilde duymuş ve toprakla uğraşan birisi. Geliyor, bilgilerini paylaşıyor hatta. “Bu kadar da hassas davranmayacaksınız bunlara, şöyle şöyle sokuşturuverin” gibi bilgiler de alıyoruz. Yazlık sebzelerimizi, daha önce fidelediğimiz bazı yerlerden, mesela Çengelköy’den salatalık fideleri geldi, onları ektik. Üzerine bir malçılama ve cansuyu ile beraber kanalların içerisine su doldurma. Bir nevi yaz sezonunu açtık gibi.
Interview
Müge TERLAN / Roma Garden’s People
Hello, my name is Müge Terlan. I’ve been living in Cihangir for about 24 years. The garden started after the park forum that was held here in Cihangir following the Gezi events. This was a very large garbage area. I wasn’t actually in the garden team the first year; I was doing other activities within the forum. Still, I know how hard my friends worked to remove all the garbage. They brought soil and tried to improve it. For two years following Gezi, planting was done only during summer. First, the vegetable beds were made because it is a difficult land to cultivate due to the area’s steepness. Later, in the third year, the idea of permaculture emerged largely because of the water problem we had during summer time. The vegetable beds are arranged layer by layer. If I’m not mistaken, there are fibers at the bottom and clinker ash on top of that. There is a pipe in it with holes. It is a system that locks the water in and allows the vegetables to absorb it slowly. The pipe is filled once and it retains water for a long time during the summer. Beginning with the third year, we’ve been planting during four seasons. I’ve been here since the second year. It wasn’t very professional before the permaculture stage. After that a new logic was applied. We began to consider which vegetables to plant next to each other so that one doesn’t intrude with the other. This area is under danger because they want to build four social facilities in the garden. One of them is under construction right now. After all, the garden area poses a threat, of course not to us, but to the others. In that construction area next door, they are advancing more every single day and doing something new. And we’re constantly filing complaints. Sometimes we get a reply, sometimes we don’t. On one hand, we are waiting, but we are also trying to protect the green area as much as we can. This is the second area where they want to build a social facility. There are two more areas in the garden below. Two experts came and in their reports they used the same sentences we use. In a way they like how things are here. There
is a process that continues in our favor. However, since they haven’t issued that decision yet, the construction next door continues and the garden area is in danger. We are trying to create a food forest here. We think that the fruit trees that we have planted will grow in five years. We plant the vegetables mostly in the vegetable beds and we try to plant as many trees as possible. In fact, we aim to save and enlarge this green area here and show that it can be achieved. This area was filled with garbage when it was first started. Now it is a green area that
we can save. Of course this makes us feel good and uplifts our spirits. It’s really good for me; I live nearby and come to do some cleaning when I need to feel the soil. On special days, we gather to sow seeds, plant or reap. We also have events time to time. It’s an area where people can come together. It’s relaxing. In addition, the view is very beautiful as you can see. Earlier I said we had a problem with water. Initially we were able to get water from the building at the back, but they didn’t provide water in the second year.
We make a call and people from various places like Nazilli come. People, who have come to Istanbul and happened to learn about the call that day. People, who have experience working with the soil. They come and share their knowledge. We get hints like ‘You shouldn’t be too gentle with these, just immerse them like this.’ When planting our summer vegetables, for example, the cucumber seedlings came from Çengelköy. After mulching and the first watering, we filled the canals with water. Summer season is almost here.
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
25
ROMA BOSTANI’YLA İLGİLİ HİKAYELER Roma Bostanı ve Gezi’yi kapsayan imar planı iptal! Beyoğlu Semt Dernekleri’nin açtığı davadan Beyoğlu Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı İmar Planı’nın iptal edilmesi kararının çıkmasıyla Gezi Parkı, Fındıklı Parkı, Roma Bostanı gibi Beyoğlu’nda son kalan yeşil alanlar kurtuldu.
http://bostanhikayeleri.com/beyoglu-imar-plani-iptal/
Roma Bostanı: “Emsal olsun, ilham olsun!” Beyoğlu Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı İmar Planı’nın iptal edilmesiyle Roma Bostanı insanları İstanbulluları, Cihangirlileri, bostan insanlarını 23 Temmuz Pazar günü Roma Bostanı’nda pikniğe davet etti. Katılımcıların müziği, yiyeceği, gün batımını ve sevinci birlikte paylaştığı etkinliğin videosu. http://bostanhikayeleri.com/emsal-olsun-ilham-olsun/
Yenebilir Orman Bahçeleri: Maceraya Davet Kendinizi, etrafınızın neredeyse tamamen gıdalarla dolu olduğu bir ormanda düşleyin. Gökyüzüne baktığınızda dallarda sallanan olgunlaşmış meyveler ve yemişler görüyorsunuz. Yere doğru baktığınızda böğürtlen, yaban mersini, daha önce görmediğiniz meyveler, yararlı bitkiler var. Bu bir hayal değil! İhtiyacınız olan tek şey, gıda ormanı bahçesi tasarlamak.
http://bostanhikayeleri.com/yenebilir-orman-bahceleri/
26
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
ROMA GARDEN RELATED STORIES The development plan for Roma Garden and Gezi is cancelled! As the lawsuit of the Beyoğlu Neighborhood Associations resulted with the cancellation of the Beyoğlu Development Plan for the Protection of the Preserved Urban Sites, the remaining green areas in Beyoğlu, such as Gezi Park, Fındıklı Park and Roma Garden, are saved.
Roma Garden: “Let it be an example and an inspiration!” With the cancellation of the Beyoğlu Development Plan for the Protection of the Preserved Urban Sites, Roma Garden people invited the Istanbulites, the locals of Cihangir and the garden people to a picnic on the 23 rd of July at Roma Garden. This is the video of the event with people sharing their music, food and joy.
Edible Food Forests: Invitation to Adventure Imagine yourself in a forest, where your surrounding is almost completely full of food. When you look up at the sky, you see ripened fruits and nuts dangling from the branches. When you look down at the ground, there are blueberries, brambles, fruits and nutritiuous plants you’ve never seen before. It’s not a dream! All you need is to design a food forest.
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
27
TARLATABAN TARLATABAN
“Tarlataban olarak bir tohum kütüphanesi oluşturalım, tohumları fideye çevirip İstanbul genelinde bostanlara dağıtalım, insanlara birebir verelim dedik.” “We’ve decided we should form a seed library as Tarlataban, convert the seeds into seedlings and distribute them to gardens across Istanbul or to individual people.”
http://bostanhikayeleri.com/tarlataban-roportaj/
•TARLATABAN• Bostan Tipi: Üniversite/Öğrenci Bostanı Konumu: Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü- Bebek Ürün Satışı: Öğrenci paylaşımı ve BÜKOOP • Ziyaret Zamanları: Her hafta Pazar günleri İletişim Bilgileri: facebook.com/1tarlataban/
Çiğdem ARTIK / Tarlataban Gönüllüsü Ben Çiğdem, Boğaziçi Üniversitesi’nden mezunum, Tarlataban gönüllüsüyüm. Beş yıldır Tarlataban’da gönüllülük yapıyorum. Tarlataban’a dahil olma sürecim Starbucks işgaliyle başladı. O dönemde okulda Starbucks açılmıştı ve öğrenciler ‘Neden okulda sermaye yer alıyor?’ diye Starbucks’ı işgal etmişlerdi. Starbucks işgali sırasında da bir belgesel gösterimi ile gıdanın adil dağıtılamaması, sağlıklı gıdaya ulaşımın zor olması üzerinden tartışmalar başladı. Bizim okuldaki Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi BÜKOOP bu tartışmalara dahil oldu. Sonrasında da okulda tarım mümkün mü, üniversitede tarım mümkün mü, sorularıyla beraber iki ekip bir araya geldi. Diğer ekip de
30
Röportaj Boğaziçi Üniversitesi Çevre Kulübü’ydü. O dönemde onlar da bahçecilik yapmak istiyorlardı ve okuldan bir arazi talep etmişlerdi. Şu an mevcut Tarlataban arazisi o dönemde okulun Çevre Kulübü’ne verdiği bir araziydi.
yasayla engelliyor, bizim bunu sürdürmemiz gerekiyor.’ ’Ekolojik mücadelelere destek vermeliyiz.’ ‘Ekolojik tarım yapmalıyız; ilaç, gübre ve diğer pestisistleri kullanmamalıyız çünkü bunlar aslında doğaya zarar verir.’
O dönemde tartışmalar başladı. Daha toprağı, araziyi görmeden ‘Biz nasıl tarım yapabiliriz, biz neden tarım yapıyoruz, neden kentte tarım önemlidir?’ gibi sorular ve metodolojisi tartışıldı. Orada ‘Tarlataban kimdir?’ metni oluştu. Metnin içinde de amaçlarımız vardı:
Bu tartışmalardan sonra, daha doğrusu bu amaçlarımızdan sonra biz tarlaya indik. İlk etapta tohum meselesi çok önemli olduğu için tohumu nereden bulacağız sorusu ortaya çıktı. Tohumu bulmak çok zordu. Şöyle ki, köylerde sandıklardan tohumları çıkardılar; Tohum İzi Derneği’nin kütüphaneleri vardı, oradan tohum geldi. Anadolu’da tohum bulamadık, gittik Fransa’da Kokopelli Tohum Bankası vardı, oradan tohumlar geldi. Bir havuz oluşturduk biz ama o havuzu oluşturmak
‘Biz kesinlikle yerel tohum kullanmalıyız, hibrid tohum kullanmamalıyız.’ ‘Yerel tohum neden önemlidir? Çünkü devlet sürdürülebilir bir tohumu engelliyor,
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
•TARLATABAN• Garden Type: University/Student Garden Location: Boğaziçi University South Campus - Bebek Product Sales: Sharing within students and through BÜKOOP • Visiting Times: Every Sunday Contact Info: facebook.com/1tarlataban/
Interview My name is Çiğdem. I’m a Boğaziçi University graduate. I’ve been volunteering at Tarlataban for five years. My involvement in Tarlataban started with the occupation of Starbucks. At that time, a Starbucks was opened at the school and students occupied it, saying: ‘What place does capital have at the school?’ The screening of a documentary during the occupation kicked off debates over how food is not distributed fairly and how hard it is to access healthy food. The Boğaziçi University Consumer Cooperative, BU-KOOP, got involved in these debates. Afterwards, two teams came together posing the question whether agriculture is possible at the school or not. The second team was
Çiğdem ARTIK / Tarlataban Volunteer Boğaziçi University’s Environmental Society. They also wanted to do gardening at the time and asked the school for land. The current Tarlataban land is the one the school gave to the Environmental Society. Debates started during that period. Long before we were on the land, we discussed questions like: Why do we do agriculture? How should we do agriculture? Why is agriculture important in the city? We formulated the text to outline who Tarlataban is and what our goals are: ‘We should definitely use local seeds and not hybrid seeds.’ ‘Why are the local seeds important? The
state is using the laws to ban sustainable seeds. We need to sustain them.’ ‘We should support ecological struggles.’ ‘We should do ecological agriculture. We shouldn’t use pharma, fertilizers and other pesticides because they harm the environment.’ Then we got down to the field. Given their significance, we first inquired about how to find seeds. Finding seeds was very difficult. They took the seeds out of the chests in villages. Some seeds came from the library of the Seed Trail Association. We couldn’t find seeds in Anatolia and we went to France to get them from the Kokopelli Seed Bank. We created a pool, but it was a challenging process. Afterwards, we sowed the
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
31
da biraz zorlu bir süreç olmuştu. Sonrasında da tohumları ektik, araziye tohumları serptik ve ürün yetiştirmeye başladık. İlk tarlanın girişimi orada başlamış oldu. 2012 yılında ilk olarak bir araya gelişimiz, sonrasında tohum buluşumuz, sonrasında da araziyi çapalamamız gibi başladı. Pratikte var olmaya başladık. Tarlataban'a kimler katılıyordu o dönemde? Müşterekler’den gelenler vardı, Kent Savunmaları’ndan gelenler vardı. O iş yükü döneminde bu insanların varlığıyla da çalışmalarımızı daha rahat yürüttük. Öğrenciyle dışarıdan gelen insanların karşılaşma alanını yarattık. Hatta öğrencilerin birbiriyle karşılaşma alanını bir pratikten yaratmış oldu Tarlataban. Kendi varlığıyla bunu oluşturdu. Mesela ben daha önce hiç tarım yapmamıştım, elim tohuma değmemişti, toprakla uğraşmamıştım çok fazla. Bu karşılaşma alanı, bu insanlarla bir arada olma alanında herkes bilgiyi birbirine vermiş oldu. Zaten amaçlarımızdan bir tanesi de yaş hiyerarşisi olmayacak, cinsiyet hiyerarşisi olmayacak, herkes burada eşit koşullarda bir arada çalışacak,
32
yatay ilişkileneceğiz biz burada. Karar alma mekanizması da öyle işleyecekti, ki gerçekleşiyor o da. Bu beş yıl içerisinde çok akışkan bir yapısı oldu. Sonuçta doğayla beraber hareket etmek zorundasın ve iki mevsimi var. Ekim-dikim mevsimleri var. Üniversite de bu alanı yaratabiliyor bir noktada, yani o akışı sağlayabiliyordu. O dönemlerde kimler gönüllü oluyordu, dışarıdan gelenler vardı. Biz de haftasonu yapalım, toplaşma günümüz haftasonu olsun ve gelmek isteyen gönüllüler o gün gelsin dedik. Bu da Pazar günüydü. Tatil günü olduğu için her Pazar oraya insanlar hala geliyor. İlk yılki ürün döngüsüyle sonrakiler fark etti aslında. İlk yıl toprak çok verimliydi, belki çok fazla heyecanla biz çok fazla fide ekmiştik. 100-200 kiloya yakın domatesimiz, biberimiz, patlıcanımız, birçok ürünümüz çıktı ve ne yapacağımız bilemedik. Çünkü çoğu Ağustos ayında oluyor ve Ağustos ayında okulda öğrenci olmuyor. Burada zaten dışardan gelen insanlar hemen orayı tamamladılar. Bir kısmını, Tarlabaşı’nda mutfak var, Göçmen Dayanışma Mutfağı, kasalara doldurup
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
onlara gönderdik. Sonrasında hala domates vardı, hala biber vardı. Onları konserve yaptı birkaç arkadaş hocalarla beraber. Okul yemekhanesinde yapıldı ve BÜKOOP’ta satıldı. Daha yeni oluşmaya başlayan, yine Tarlataban’la aynı dönemde başlayan Öğrenci Kooperatifi var, o da aslında bir kantin şeklinde çalışıyor. Öğrencinin kendi yemeğini yaptığı kantini. O da aynı amaçlarla, adil, sağlıklı, ulaşılabilir, erişilebilir gıdayı hedefliyor. Onlarla birlikte çalıştık, ürünlerin bir kısmını onlara verdik, daha doğrusu konserveleri. İlk yılın ürün döngüsü öyle oldu. Sonrasında da yetiştirilen ürünleri biz burada üretiyoruz, biz burada model oluşturuyoruz. Tarımı yapıyoruz, temsili bir tarım. Burada ürettiklerimizi Öğrenci Kooperatifi’ne gönderiyoruz. Öğrenci Kooperatifi de zaten yemeği yapan yer. Fazla olursa, ürün bunları da BÜKOOP’ta satarız, bu da biraz bakkal misali. Yani doğrudan üreticiden almasını hedefliyor BÜKOOP da. Böyle bir döngü yarattık. İlk tüketilen yer tarla oluyor, tarlaya gelen çalışan insanlar orada onu tüketir artanları satarız şeklinde bir döngüsü var.
i
e
en
z
r r,
seeds and began to grow crops. Thus, our first practices began. First we came together in 2012, and then we found seeds and started to hoe the land. We began to exist in practice, too. Who was participating in Tarlataban at that time? There were people coming from Our Commons and from Urban Defenses. Their presence helped us work more effortlessly. We created an encounter space for the students and the people from the outside. Tarlataban even created an encounter space for the students thanks to practice and its own existence. For example, I hadn’t done agriculture at all before. My hands hadn’t touched any seeds. I hadn’t dealt with soil very much. In this encounter or being-together-with-people space, everybody shared information with one another. It was our goal that there wouldn’t be a hierarchy of age or gender. Everybody would work here together equally and we would be linked horizontally. The decision-making mechanism would work like that, too, and it was all coming true.
The garden had a very fluid structure in those five years. After all, you have to act together with nature and it has two seasons. There are planting seasons. The university was able to create this space at some point by enabling that flow. At those times, outsiders appeared as volunteers. We set our meeting day on the weekend so that those volunteers could come. It would be Sunday. People still come here every Sunday since it is a day off. The cycle of crops in the first year differed a lot from the ones to follow. The soil was very fertile that first year, and maybe, in our excitement, we planted too many seedlings. We got about 100-200 kilos of tomatoes, peppers, eggplants and many other crops. We didn’t know what to do with them because it was August and there are no students at school then. Outsiders connected the dots for us. We put part of the produce in crates and sent them to the Migrant Solidarity Kitchen in Tarlabaşı. Some friends, together with lecturers, canned the left over tomatoes and peppers. They were prepared in the school’s cafeteria and sold at BU-KOOP.
The Student Cooperative, which began its work the same time Tarlataban did, functions much like a canteen. Students cook their own food there. It has the same objectives of accessing fair, healthy and accessible food. We worked with them and gave them some of the canned produce. The produce cycle was like this in the first year. We produce all the crops here and we create a model. We do representative agriculture here. We send what we produce to the Student Cooperative, which in turn prepares the meal. If we have a lot of produce, we sell it at BU-KOOP, which is somewhat like a grocery. BU-KOOP also aims to get people to buy directly from the producer. We have created such a cycle. The field is where the produce is consumed first. People who work on the field consume the produce there and we sell the rest. Making international links is not so problematic because agricultural policies and problems are similar around the world. So, the gardens in Turkey are actually related to those abroad. We came together with Kokopelli and the Greek Peliti team in this way. There were
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
33
Yurtdışıyla bağlantıya geçmek aslında çok da sıkıntılı değil çünkü Türkiye’nin yaşadığı tarım problemleri, tarım politikaları aslında dünyada da geçerli. Bu amaçla da biz bir araya geldiğimizde Türkiye’deki var olan bostanlar ya da oluşumlar zaten yurtdışıyla da bağlantılı oluyor. Kokopelli ya da Yunanistan’daki Peliti ekibiyle bu şekilde bir araya geldik. Kişisel bağlantılar ama aslında biraz da örgütsel bağlantılar vardı. Bizim tohum ihtiyacımız olduğunu öğrenince ya da Tarlataban oluşmaya başladığında, daha biz tarlaya çapaya girmeden önce Kokopelli Türkiye’ye gelmişti. Bir tohum eğitimi vermeye gelmişti çiftçilere. O dönemde de Tarlataban’a da uğramışlardı. Bizim ihtiyaçlarımız ne olabilir diyerek tohumlar bırakmışlardı, çok fazla domates çeşitleri vardı. Peliti ekibi yine aynı sene yazın gelmişti, bir ekmek atölyesi için gelmişlerdi İstanbul’a. Bizim varlığımızı öğrenip Boğaziçi Üniversitesi’ne de gelip küçük çaplı bir atölye yapmışlardı, topluluk nasıl oluşur üstüne bir atölye. Onun dışında da Türkiye’de Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu var, kısaca Çitfçi-Sen. Biz tarım politikalarını da biraz okumaya başlayınca Çiftçi-Sen’e ulaştık. Orada Abdullah Aysu’nun kitaplarını okumuştuk. Abdullah ağabey BÜKOOP’la da ilişkide olduğu için Boğaziçi Üniversitesi’ne çok gelip gidiyordu. Böyle olunca Abdullah ağabey bize ‘La Via Campesina’ hareketini anlattı. Dünya genelinde 200 milyondan fazla üyesinin olduğu bir çiftçi hareketi. Biz çok etkilendik bundan ve yüzümüzü bir yandan kampüse dönmüş, bir yandan İstanbul’a ve
34
Türkiye’ye dönmüşken, bir yandan da yurtdışında neler olduğuna dair takip mekanizması oluşturduk kendi aramızda. Bunlar biraz daha teorik, izleme, tartışma ortamını yaratan şeylerdi. Pratik anlamda da elimizde çok fazla tohum vardı. Kendimiz de üretmeye başlamıştık. Her üretimden sonra kesinlikle tohuma ayırıyorduk. İkinci ya da üçüncü senesinde karar aldık. Çok fazla tohumumuz vardı. Gezi Parkı eylemlerinden sonra çok fazla kent bostanları hareketi başlamıştı. Bizde sera var, sera kamusal alandır. Biz ne yapabiliriz? Buradan yüzlerce binlerce fide çıkarabiliriz, bu fideleri de aslında bostanlara dağıtabiliriz. Evinde bahçesinde yapmak isteyenlere dağıtabiliriz. O dönem gerçekten yüzlerce tohum attık, çok farklı sebze türlerinin tohumlarını attık ya da tohumların kendilerini verdik. Bunların arasında Roma Bostanı vardı, Gezi Bostanı vardı, Kuzguncuk vardı… Yeni oluşmaya başlayan bostanlara biz vermeye başladık. Fideleri veriyoruz. Bir de kişisel anlamda duyuruyoruz, kendi sayfamızda duyuruyoruz. Oradan da bireysel olarak gelen insanlar fideleri aldı. Sonrasında da zaten bu fide alışverişi ya da tohum alışverişi devam etti. Bu sene de Yeryüzü Derneği’nin bir projesi var “Kent Bostanları” diye. Yerel tohum dağıtıyorlar bostanlara ve bunlara fide üretecek yer arıyorlar. Biz de ‘Biz Kent Bostanları’na fide yetiştiririz çünkü seramız var ve bakabilecek kadar gönüllümüz var,’
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
dedik ve tohumları Kent Bostanları için atmış olduk bu sene. Tohum meselesi çok önemli. Yeni çıkacak milli tarım projesiyle de daha kritik hale gelece yerel tohum. O yüzden biz burada tohum kütüphanesi oluşturalım, tohumları fideye çevirip, İstanbul genelinde bostanlara dağıtalım, insanlara birebir verelim dedik. Bu amaçla tohum toplamaya başladık. Tohum eğitimi yaptık zaten. Tohum nedir, yerel tohum nedir, nasıl saklanır, nasıl kullanılır konulu. Bu senenin başında, Aralık ayında tohum eğitimi aldık. Bundan sonra da devam ettireceğiz bilgi aktarımı için. Öğrenci biraz bel kemiğini oluşturuyor. Öğrenci, çalışan ya da hoca, yani okul mensupları. Dışarıdan gelen insanlar da haftasonu iş yükünü alan insanlar oluyor. Gönül ister ki şu sıkıntılı zor zamanlar geçsin, tekrardan dışardan insanlarla beraber çalışmaya başlayalım. İlk başta Çevre Kulübü’ydü, şu anda Köy Kooperatifi Kulübü var. Onlarla beraber etkinlikler yapıyoruz; eğitim zaten bir tanesi. Bir yüzümüzü okula, bir yüzümüzü tarlaya, bir yüzümüzü Kent Bostanları’na ve İstanbul’a dönmüş durumdayız. Bir yandan da, La Via Campasine hareketinin bir parçası olarak gıda egemenliği konusunda yurt dışına da dönmüş bir yapısı var Tarlataban’ın. Bunları, hepsi çok büyük şeyler. Varlığımız da pratikle oluyor. Beraber kolektif bir şekilde üreterek varlığımızı devam ettirebiliyoruz.
personal as well as organizational connections. Kokopelli came to Turkey as Tarlataban was being formed, even before we began to till the soil. They came to provide training for farmers about seeds. They also stopped by Tarlataban at that time. They left us seeds, taking our urgencies into consideration. They had many types of tomatoes. The Peliti team came in the summer of the same year. They came to Istanbul for a bread workshop. Learning about us, they came to Boğaziçi University and did a small-scale workshop about how to build a community. In addition, there is the Farmers’ Union Confederation in Turkey, Çiftçi-Sen. When we began reading a bit about agricultural policies, we reached out to Çiftçi-Sen. We read Abdullah Aysu’s books. Since Abdullah was in touch with BU-KOOP, he used to visit Boğaziçi University a lot. Abdullah told us about the movement ‘La Via Campesina’. It is a worldwide farmers’ movement that has over 200 million members. We were very impressed by it. While we turned our face to the campus, Istanbul and Turkey, we created a monitoring mechanism about what goes on abroad. All of these were a bit more theoretical, which created the basis for following and debating the issues. In practical terms, we had many seeds at hand. We started to produce for
ourselves as well. After every production cycle, we reserved seeds for ourselves. We made that decision in the second or third year. Many urban garden movements began after the Gezi Park protests. We have a greenhouse, which is a public space. What can we do with it? We can provide hundreds, even thousands of seedlings from here, and we can distribute them to the gardens. We can distribute them to those, who want to grow them at home or in their gardens.
critical problem with the national agricultural project that will come out soon. Therefore, we’ve decided we should form a seed library here, convert the seeds into seedlings and distribute them to gardens across Istanbul or to individual people. For this reason, we collected many seeds and conducted trainings on topics such as: ‘What is seed? What is local seed? How is it kept? How is it used?’ We also had training on seeds last December. We will continue this knowledge sharing.
At that time, we sowed hundreds of various vegetable seeds and we gave the rest of them away. There were the Roman, Gezi and Kuzguncuk Garden. We started distributing seeds to the newly forming gardens. We gave away many seedlings with announcements we make though our personal social media and web page. People came and took seedlings. This exchange of seedlings and seeds continued.
Students are the backbone of all this as well as employees and lecturers. People coming from outside also help reduce the workload over the weekends. We wish these challenging times to be over, and we want to work together with people from outside again.
This year there is a project called “Urban Gardens” by the Earth Association. They distribute local seeds to gardens and look for places to produce seedlings. We said, ‘We grow seedlings for Urban Gardens because we have a greenhouse and enough volunteers to look after them.’ That is how we happened to sow seeds for Urban Gardens this year. The issue of seeds is very important. Local seeds will become an even more
First there was the Environmental Society, now there is the Village Cooperative Club. We organize events with them, including trainings. We turn our face to our school, our garden and the urban gardens in Istanbul. Concurrently, we form relations internationally concerning food sovereignty, being a part of La Via Campesina movement. All of these bear huge significance. We exist through practice. Together we sustain our presence by producing collectively.
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
35
TARLATABAN’LA İLGİLİ HİKAYELER
Tarlataban Tohum Ekimi: Semizotu Tarlataban deneyim aktarımı videoları, semizotu ekimi.
http://bostanhikayeleri.com/tohum-ekimi-semizotu/
Bir Avuç Toprak - Tarlataban “Bir Avuç Toprak” adlı belgesel filmin Tarlataban ile ilgili bölümünü içeren bu video klipte röportajları yer alanlar arasında Pınar Ercan, Cihan Tekay, Çiğdem Artık bulunuyor.
http://bostanhikayeleri.com/bir-avuc-toprak-tarlataban/
Tohumlar Kampüse Kampanyası-İMC TV Yeşil Bülten Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği'nin ‘Doğa Dostu Kent Bahçeleri’ projesi kapsamındaki ‘Tohumlar Kampüse Kampanyası’nı İletişim Sorumlusu Gözde İvgin anlatıyor.
http://bostanhikayeleri.com/yesil-bulten-tohumlar-kampuse/
36
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
TARLATABAN RELATED STORIES
Tarlataban Seed Sowing: Purslane Tarlataban’s experience sharing videos, sowing of purslane.
A Handful of Land Tarlataban This is a video clip about Tarlataban from the documentary “A Handful of Land”, including interviews with Pınar Ercan, Cihan Tekay, Çiğdem Artık
Seeds to the Campus Campaign - İMC TV Yeşil The communications person Gözde İvgin talks about the ‘Seeds to the Campus Campaign’ launched as part of Buğday Association’s ‘Nature - friendly Urban Gardens’
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
37
YEDiKULE BOSTANLARI YEDiKULE GARDENS
“İstanbul halkını Yedikule Bostanları’na bekleriz. Gelsinler, alışverişlerini yapsınlar, çocuklarıyla gezsinler. Buyursunlar.” “We are waiting for the Istanbulites here at the Yedikule Gardens. They can come, do their shopping, visit with their children. They are always welcome.”
http://bostanhikayeleri.com/yedikule-roportaj/
•YEDiKULE BOSTANLARI• Bostan Tipi: Ticari Bostan Konumu: Yedikule Kara Surları Çevresi • Ürün Satışı: Bostanlardan doğrudan Ziyaret Zamanları: Haftanın 7 günü, güneş batana kadar İletişim Bilgileri: Yedikule Bostancılar Derneği veya bostanlara giderek
Röportaj
Özkan ÖKTEN / Bahçıvan Ben İstanbul Yedikule’de Bostancılar Derneği başkanı Özkan Ökten. İstanbul’un Aksaray, Samatya gibi yerlerinde bahçıvanlık yaparak bu günlere kadar geldik. Benden önce benim yaptığım yerde halamın oğlu 40-42 sene kadar kaldı. O artık yaşlandı. Yapamaz hale gelince ben devraldım. Aşağı yukarı 22 senedir buradayım. Benden sonra çocuklarım devam edecek... Çocuklarım zaten bahçıvan, iki tane oğlum var. Eğer devam ederlerse, eğer kalelerimiz de durursa, dünya mirasımıza burada sahip çıkabilirsek devam edeceğiz. Ama burası giderse başka tarım yapacak bir yerimiz yok.
40
Yaklaşık otuz bahçıvanız, hepimiz Kastamonulu, Cideliyiz. Buradan Silivri’ye kadar bostancı arkadaşlarımız var, bilakis hemşerilerimiz hepsi. İstanbul’da belki bin aile varız. Bazı olmayan tohumlarımızı onlardan alıyoruz, onlar da bizim gibi dede tohumlarıyla çalışıyorlar. Yazın domates, biber, patlıcan, maydanoz, semizotu, reyhan, fesleğen, kereviz yetişiyor. Kışın karnıbahar, beyaz lahana, mor lahana, kıvırcık salata yetişiyor. İlkbahar aylarında Yedikule Marulu dediğimiz marulumuz, maydonozumuz olur. Sonbaharda da karalahana, pazı… Genellikle ağırlıkta bu var. Seraya erken mal çıkartmak için ihtiyaç var. Mesela şimdi bu ayda her şey olabilirdi
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
sera olsaydı. Aradığınız, pazarda gördüğünüz her şey burada da olurdu ama Antalya’dan, Mersin’den, İskenderun’dan, Adana’dan geliyor. Halk oradan yiyor. Buradan çıkan ürünlerimiz pazarlara, marketlere, manavlara, tabldot yemeklere, lokantalara, restoranlara gidiyor. Muhtelif ailelerimiz var, geliyorlar alışveriş yapıyorlar. Diyebilirim ki İstanbul’un belki dörtte birini değil de, onun yarısından fazlasını besleriz biz buradan. Arabasını belirli bir yerde park edip, bu parkurda yürüyerek yanımıza gelebilir insanlar. Ne istiyorsa, hangi üründen istiyorsa, ne kadar istiyorsa alabilir, hiçbir sorun yok. Biz zaten onları bekliyoruz buralara. Biz buralarda bu ürettiklerimizi niye üretiyoruz, 3-5 kuruş satalım, değerlendirelim, biz de çoluk
•YEDiKULE GARDENS• Garden Type: Commercial Garden Location: Yedikule Land Walls Area • Product Sales: Directly from gardens Visiting Times: Seven days a week until sunset Contact Info: Through Yedikule Bostancılar Derneği or by visiting garden
Interview I’m Özkan Ökten, head of the Gardeners Association in Yedikule, Istanbul. To this day, we’ve been gardening in the neighborhoods of Istanbul such as Aksaray and Samatya. Before me, my cousin worked here for 40-42 years. I took over when he got old and could no longer work. I’ve been here for more or less 22 years. My sons will take over after me. I have two sons; both are gardeners. If they take over, if the fortress survives, and if we can protect our world heritage here, we will carry on. But, if we lose this place, we don’t have any other land to cultivate.
Özkan ÖKTEN / Gardener We are about thirty gardeners here. We are all from Cide, Kastamonu. We have gardener friends from here all the way to Silivri; we are fellow townsmen. We are maybe a thousand families in Istanbul. When in need, we get the seeds from them. They also work with heirloom seeds like we do. Tomato, pepper, eggplant, parsley, purslane, sweet basil, regular basil and celery are grown in the summer. Cauliflower, white cabbage, red cabbage and lettuce are grown in the winter. In spring we grow what we call Yedikule lettuce and parsley. In autumn, black cabbage and chard are the main crops.
We need a greenhouse to grow crops before their season. For example, if there was a greenhouse, we could have everything right this month. We could have everything you look for and see in the markets. Instead those crops come from places like Antalya, Mersin, Iskenderun and Adana. People eat their produces. Our crops go to markets, greengrocers, fixed-menu shops, cafés and restaurants. Some families that know about us come here and do their shopping. I can say we feed maybe not one fourth of Istanbul but at least one-eight of it. People can park their cars and walk to the garden. They can buy whatever type and quantity of
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
41
çocuğumuzu okutalım diye uğraşıyoruz. En azından buranın halkı buradan daha ucuza yiyebilir. Bazı düzenlemeler olsa, en azından dört-beş bölgede ufak tezgahlarımız olsa, bizi halk, mahalleli, İstanbul’un muhtelif semtlerinden geçen insanlar görse, bir-iki tane cep yapılsa en azından, iyi olur. Bizi tanımış olurlar, bahçelerimizi gezmiş olurlar, bu sayede kaleleri görmüş olurlar. Yani burada bir dünya mirasının nasıl yaşatıldığı, nasıl yaşanıldığını görürler. Biz de memnun oluruz. Hem biz de satış yaparız, hem de onlar buraları görmüş olur. Çocuklar bir domatesi, bir biberi, bir patlıcanı nasıl yetiştiriyoruz, nasıl dikiyoruz, bir kıvırcık, bir maydonoz nasıl meydana geliyor, bunları görür. Yani okulda derste göreceğine canlı canlı tabiatta görür bunu. Çok güzel olur aslında. Biz toprağımızı analiz ettirdik. Mallarımızı analiz ettirdik Hıfsızssıha’da. Bizim mallarımız gayet temiz çıktı. Egzoz gazının, şehrin tozunun, kimyasal atıkların olmadığı bir mal olarak elimize bir netice geldi. Hiçbir katkı yoktur. Biz kendimiz hayvansal gübrelerle yetiştirme yapıyoruz, ilaçlamamızı yapıyoruz. Tabi ilaçlama olmadan olmuyor, onu mecburi yapıyoruz. Yıllardır aynı şekilde devam ediyoruz. Ama gübre almakta zorlanıyoruz. Belediye bize kamyon buraya yanaştığında müsaade etmiyor; şehirden geçerken koku salıyor diye şu anda alamıyoruz. Hayvan gübresinin kıymeti toprağı eski haline döndürüyor, yani orijinal haline getiriyor, toprağı besliyor. Ama toprak çalışa çalışa zamanla kendini kaybetmiş oluyor. Ya tarımsal gübre kullanmak zorundasın, ya da hayvan gübresi. Hayvan gübresi olsa daha iyi oluyor. Buranın mülkiyeti, dünya mirası, kale. Belediyede işgalci olarak gözüküyoruz. Ecrimisil kira veriyoruz. Zaten yaklaşık 30-35 senedir ecrimisil kira veriyoruz. Bizden önce Bizans döneminde burada bahçıvanlık yapan arkadaşlarımız altın veya sikke gibi birşeyler vererek kalelerin tamiratına yardımcı olurlarmış. Biz de şimdi onların yerine aynı şekilde ecrimisil kira veriyoruz. Bizim verdiğimiz kiranın kalelerin tamiratına gitmesi lazım. Burasının emniyetini sağlamaya çalışıyoruz elimizden geldiği kadar. Geceleri burada yatıp bekleyen arkadaşlarımız var. Burada 23-24 tane kuyumuz var. Herkesin kuyusu var. Bazı arkadaşlar iki kişi bir suluyor. Onların yeri küçük olduğu için iki kişi bir kuyu kullanıyorlar. Bahçeyi mesela bölüyorsun, tava haline getiriyorsun. Sırayla hepsine kademe kademe su veriliyor. Ama yağmurlama olursa devamlı vermeniz lazım. Elektrik tüketmeniz lazım, suyu az da olsa kullanmanız lazım. Biz bir sulama yapıyoruz, bir hafta bize yetiyor aşağı yukarı. Biz İstanbul halkını bekliyoruz buraya, alışveriş yapsın diye. Biz aşağı yukarı 70-75 senedir buralardayız. İstanbul halkını buralara bekleriz. Gelsinler alışverişlerini yapsınlar. Çocuklarıyla gezsinler. Buyursunlar. Çayını kahvesini getirsin, yanında termosuyla gelsinler piknik yapsınlar, otursunlar. Biz bekleriz hepsini.
42
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
our produce they want; there is no problem with that. We expect them here. We produce these crops so that we can sell them and use the money for our children’s education. At least the locals can buy the goods for cheaper here. It would be good to make some arrangements. For example, we could set four or five stalls for people from the neighborhood or from other parts of the city to spot when passing by. A few small pockets could be made on the road. People would get to know us, visit our gardens, and this way they’d see the fortress walls. They would see how a world heritage is maintained and experienced here. This would make us very happy. We would sell our produce and they would experience the heritage here. Children would see how we plant and grow tomato, pepper, eggplant, lettuce and parsley... They would experience this in nature instead of the class setting. We had our soil and crops analyzed by the Hygiene Institute. They were rated very clean. We got a report showing our crops have no exhaust fumes, urban dust or chemical wastes. There are no additives. We fertilize with animal manure. Of course we need to use pesticides. We’ve done things this way for years. However, it’s difficult to obtain fertilizers. The municipality doesn’t allow us to park the trucks by the road here. They say the fertilizer emits an odor while passing through the city. Animal manure is valuable because it nourishes and reverts the soil to its original state. But, the soil loses its nutrients in time. You have to use either agricultural fertilizer or animal manure. It is better when it is animal manure. The property here is part of the fortress, a world heritage site. Municipality views us as intruders. We’ve been paying rent as “mesne profits” (payment for intrusion) for about 30-35 years. During the Byzantine Period, gardeners paid in gold or coins and helped repair the fortress. Now we pay rent as mesne profits. It should be used to repair the fortress. We try to ensure security here as much as we can. We have colleagues, who keep watch overnight. We have 23-24 wells. Everybody has a well. In some cases, two people use one well if their lands are small. We divide the garden into blocks and water them gradually. If sprinklers were used instead, you’d need to do it continuously. You then consume electricity and more water. We irrigate once and it is enough for about a week. We are waiting for the Istanbulites to come do their shopping. We’ve been here for about 70-75 years. We keep waiting for them here. They can come, do their shopping, visit with their children. They can bring their tea or coffee. They can sit down and have a picnic. They are always welcome. Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
43
YEDiKULE BOSTANLARI’YLA İLGİLİ HİKAYELER Ne Yiyorsak Oyuz: Bir Zamanlar Yedikule Bostanları Arnavutluk’tan gelen ve Yedikule Bostanları’nda bahçıvanlık yapan bir ailenin çocuğu olan Rıza Bey, 1940’lardan bu yana tanıklık ettiği bostanların geçmişini anlatırken Suna Kafadar da Yedikule Bostanları Girişimi üyesi olarak o yılın deneyimlerini paylaşıyor.
http://bostanhikayeleri.com/ne-yiyorsak-oyuz-bir-zamanlar/
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yedikule Bostanları için yeni planını açıkladı. Yedikule Bostanları’nı, “Kentsel Tarım Parkı” konsepti ile yeniden hayata geçirecek bir proje hazırladıklarını belirten İBB, “‘Bostan’ kültürünü ve kent içerisinde kalmış bostan alanlarının belli bölgelerde tematik olarak korunmasını ve bahçecilik tarihimizin gelecek nesillere aktarılmasını” amaçladıklarını söylüyor. Projenin adı: Tarihi Yedikule Bostanları Kentsel Tarım Parkı Rehabilitasyon Projesi.
http://bostanhikayeleri.com/ibb-yedikule-bostanlari/
Şehir Hasadı Yedikule Bostanları, son birkaç yıldır yıkım tehditleriyle ve kısmen yıkımlarla karşı karşıya. Tarihi Yarımada’daki surların etrafında konumlanan bostanlar, bugüne dek çoğunlukla korumacılık bakışı üzerinden mimarlık gündeminde kendine yer buldu. Ali Taptık, Aslıhan Demirtaş, Bengi Akbulut ve Defne Koryürek ile bir araya gelen XXI Mimarlık Dergisi şehir ile tarımın bir aradalığının ve kentsel müzakerenin açabileceği alternatif senaryoları konuştu.
http://bostanhikayeleri.com/sehir-hasadi/
44
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
YEDiKULE GARDENS RELATED STORIES We Are What We Eat: Once Upon A Time Yedikule Gardens As the son of a gardeners’ family that arrived in Yedikule Gardens from Albania, Rıza Bey talks about the history of the gardens that he has been a part of since the 1940’s. Suna Kafadar shares the year’s experiences as a member of the Yedikule Gardens Initiative.
Istanbul Metropolitan Municipality announced new plans for Yedikule Gardens. Istanbul Metropolitan Municipality states that they are preparing a project to re-actualize the Yedikule Gardens with an “Urban Agriculture Park” concept, aiming for “protecting the garden culture thematically within the city and relaying our gardening history to the future generations”. Project title is: Historical Yedikule Gardens Urban Agriculture Park Rehabilitation Project.
City Harvest In the recent years, Yedikule Gardens have been facing threats of demolishment and partial demolishment. These gardens, next to the walls in the Historical Peninsula, have been in the architectural agenda mostly with a protectionist point of view. XXI Architecture Magazine got together with Ali Taptık, Aslıhan Demirtaş, Bengi Akbulut and Defne Koryürek to talk about the togetherness of the city and agriculture and alternative scenarios that urban debates can open up.
Kasım 2017 • Sayı 1 | November 2017 • Issue 1
45
PROJE EKİBİ - Project Team
Proje Direktörü / Yapımcı - Project Director / Producer Gökçe Su Yoğurtcuoglu Proje Yürütücüsü - Project Coordinator Erman Topgül Proje Danışmanı / Editör - Project Advisor / Editor Dilek Yürük Video & Etkinlik Yapım - Video & Event Production Devrim Lüküslü Recep Akar Merve Akar Adnan Onur Acar Barış Çavuş Emir Akın Kürşat Gökahmetoğlu Teoman Küçükeren Web & Grafik Tasarım - Web & Graphic Design Tan Mavitan Dergi Tasarım - Publication Design Özer Şahin Çeviriler - Translations Erdem Yıldırım
Dergideki görsellerin çoğu Bostan Hikayeleri röportaj videolarından ve web sitesinden alınmıştır. Giriş bölümündeki görseller bostanların sosyal medya sayfalarından alınmıştır. Most images in the publication are taken from the Garden Stories interview videos and web site. The images in the introduction section are taken from the corresponding gardens’ social media pages.
66 Kolektif olarak MODE İstanbul koordinasyonunda Tridea Productions yapım katkısıyla yürüttüğümüz Bostan Hikayeleri projesinin 2016-2017 araştırma ve geliştirme fazı aktiviteleri, Idea Camp adlı platformun bir uzantısı olarak Avrupa Kültür Vakfı tarafından desteklenmektedir. Bu aktiviteler ayrıca Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği tarafından verilen ek destekle gerçekleştirilmektedir. Bu yayın Sivil Düşün AB Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. Bu yayın içeriğinin sorumluluğu tamamıyla 66 Kolektif’e aittir ve AB'nin görüşlerini yansıtmamaktadır. The 2016-2017 research and development activities of 66 Collective’s Garden Stories project are implemented under the coordination of MODE Istanbul with the contribution of Tridea Productions, and are supported by the European Cultural Foundation as an extension of the Idea Camp platform. These activities receive additional support from Heinrich Böll Stiftung Foundation in Turkey. This publication has been produced as part of Sivil Düşün EU Programme, with the support of the European Union. The contents of this publication are the sole responsibility of 66 Collective and can in no way be taken to reflect the views of the EU.
UYGULAYICILAR - Implementers
DESTEKÇİLER - Supporters
www.bostanhikayeleri.com /bostanhikayeleri
/bostanhikayeleri
/bostanhikayeleri