Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Ocak 2015 • Fiyatı: 1,00 TL
2015
YILINI MÜCADELE YILI YAPALIM!
TÜRK METAL YİNE SATTI!
TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ’NDE DİRENİŞ
Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı
“HALK İÇİN BÜTÇE DEMOKRATİK TÜRKİYE” MİTİNGİ YAPILDI
BİRLEŞİK METAL İŞ’TEN MESS DAYATMALARINA KARŞI MİTİNG Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
2014: İŞÇİ SINIFI HAREKETİNE KISA BİR BAKIŞ
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
YARATAN BİZİZ! Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Temmuz 2014’de yayımladığı istatis¬tiklere göre, sosyal güvenlik sistemi kapsamında çalışan 12.287.238 kadın erkek işçi var. Bu işçilerden 1.189.481’i yani yüzde 9,68’i sendikal olarak örgütlü. Ülkelerimizde işçilerin sayısı, sosyal güvenlik sisteminin kap¬sadığı işçilerden çok daha fazladır. Sendikal örgütlülük derecesi neredeyse sıfır olan, mil¬yonlarca “ücretsiz çalışmakta olan aile işçileri” yanında, hiçbir sosyal güvenliği olmayan milyonlarca işçi var. İstatistiklere göre kamusal sektörde çalışanların ve devlet memurlarının sen¬dikal örgütlülüğü kadın erkek işçilerden çok daha yüksektir. Temmuz 2013 itibariyle kamu sektöründeki toplam 2.134.638 devlet memuru veya sözleşmeli personelden 1.468.021’i yani yüzde 68,77’si kamusal sektörün 11 dalındaki toplam 115 sendika içinde sendikal olarak örgütlüdür. Ne var ki bu sendikaların “işveren” devlete veya hükümete, bakanlıklara ve yerel idarelere yakınlığı, işçi sendikalarının söz¬leşme için pazarlığa oturdukları patronlara yakınlığından çok daha fazladır.
2
ÖLEN BİZİZ! İ ş c i n aye t l e r i nd e dü ny a şampiyonluğun¬da başa güreşen AKP’nin “yeni Türkiye”si bu bağlamda eskisini aratmıyor! İş cinayetleri giderek artıyor. Her gün işçi kardeşlerimiz patronların kar hırsı uğruna ölüyor. 2014 yılı iş cinayetlerine karşı mücadelenin geliştiği, yükseldiği bir yıl oldu. 2014 yılının en geniş katılımlı işçi eylemleri Soma’da Mayıs ayında 301 madencinin göz göre göre ölüme gönderildiği iş cinayetinden sonra yaşandı. Kuzey Kürdistan Türkiye’nin hemen her şehrinde gösteriler yapıldı. Kısa süreli iş bırakmalar, dayanışma grevleri yapılarak katliam kınandı. Eylü l ay ı nda İstanbu l Mecidiyeköy’de Torun Center Rezidans inşaatında, adına asansör kazası denen iş cinayetinde 10 işçi öldü. Ek i m ay ı nda Ka ra ma n’ı n Ermenek ilçesinde bir madende 18 işçi iş cinayeti sonucu hayatını kaybetti. Yine Ekim ayında İsparta’nın
Yalvaç ilçesinde tarım işçilerini taşıyan midibüsün kaza yapması sonucu 18 işçi yaşamını yitirdi. 26 kişilik midibüse 46 kişi bindirilmişti. Bu birkaç örnek kâr, daha fazla kâr diyen kapitalistler için biz işçilerin canlarının, sağlıklarının bir öneminin olmadığını gösteriyor. DİRENEN BİZİZ! 2014 yılı, işçi sınıfı mücadelesinde bir kıpırdanmanın yaşandığı bir yıl oldu. İşçiler iş cinayetlerine, taşeron sistemine karşı mücadele ettiler, çeşitli eylemler gerçekleştirdiler. 2013 yılı sonunda fabrika sahibinin aylarca hiçbir ücret ödemediği ve fabrikaya kilit vur¬mak istediği Kazova’da çalışan 94 kadın erkek işçi fabrikayı işgal ettiler. İşçiler üretimi üstlendiler ve ürün¬lerin satışını da bizzat kendileri örgütlediler. Şu b a t 2 014’ d e , İ s t a n bu l Hadımköy’de bulunan paketleme malzemesi üre¬ten ABD şirketi Greif fabrikası işçiler tarafından işgal edildi. İşçiler taşeron işçi çalıştırmanın sona erdirilmesi, taşeron işçilerin kadrolu işçi yapılması gibi merkezi talepler ileri sürdüler. Greif işgali şirket yö-
netimi ile TİS görüşmelerini yürüten DİSK üyesi Tekstil İşçileri Sendikası için sürpriz oldu. Bu işgal eylemlerinde kad ı n erkek i ş ç i ler i n kend i mücade¬lelerini, sendika ağaları olmaksızın, kısmen de onlara karşı somut olarak yönetmeyi öğ¬renmeleri önemliydi, önemlidir. Greif işgalinde kimi sol hatalar sonucu, eylemin işçiler için somut kazanımlarla bitirilmesi fırsatı doğru değerlendirilmedi. Patronların devleti eyle¬mi şiddetle sonlandırdı. Yatağan Termik Santrali ve santrale kömür üretimi yapan Yatağan Kömür İşletmesi’nde çalışan 1500 işçinin özelleştirmeye karşı sürdürdüğü direniş, sendika ile işletmeleri satın alan şirket arasında varılan anlaşmayla sona erdi. 450 gün boyunca direnişlerini sürdüren işçiler, işletmelerin özelleştirilmemesi için çeşitli eylemler yaptılar. MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM! 2014 yılına bir bütün olarak bakıldığında, işçi sınıfı mücadelesi genel olarak zayıftır. İşçileri mücadeleye zorlayan şartlarla
karşılaştırıldığın¬da işçi sınıfının mücadelesi zayıf kalmıştır. Bu olgudur. Bunun esas nedeni işçi sınıfı içinde¬ sosyalist devrimci örgütlenmenin zayıflığıdır. İşçiler mücadele etmek için yeterli nedenlere sahiptirler; ama genelde ne kendi güçlerine ne de sol ve sendikal örgütlere de güvenleri yoktur. Örgütsüzlük kendi gücüne güvenmemeyi de beraberinde getiriyor; işyerini kay¬betme korkusu işçi sınıfı kitlelerinin davranışını veya davranışsızlığını belirliyor. İşçi sınıfı mücadelesi, hareketi oldukça alt seviyelerde sürüyor. Hareketin bugünkü seviyesinde, gelecek için perspektif daha da gerileme değil, ilerleme, yükselmedir. Seviye ne olursa olsun, yürüyen mücadeleler içine girmek, mücadeleler içi¬ne doğru düşünceleri taşımak görevimizdir. Hareketi bağımsız sınıf hareketi yönünde ge¬lişmesi doğrultusunda etkilemek bizim görevimiz olmalıdır. 2015 yılını mücadele yılı yapalım. Kapitalizmi yıkalım! Örgütlenelim! Halk demokrasisi için, sosyalizm için, komünizm için mücadele edelim. 15.12.2014
TÜRK METAL YİNE SATTI! eçen sayımızda, Birleşik Metal İşçileri Sendikası ile MESS (Metal Sanayicileri Sendikası) arasında yürütülen toplu iş sözleşmeleri ile ilgili yaşanan süreç ve gelinen aşama hakkında bilgi vermiştik. Birleşik Metal İş Sendikası’nın MESS ile 6 Kasım’da yaptığı toplantının ardından uyuşmazlık tutanağı tutulmuştu. Buna rağmen sendika MESS’in talebi üzerine MESS ile görüşmelerine devam etti. Fakat bu toplantılarda MESS patronları herhangi bir adım atmayarak metal işçilerini mümkün olduğu kadar oyalamaya çalıştılar. Bu süreçte Birleşik Metal İş’e bağlı işyerlerinde ise iş yavaşlatma, yer yer iş durdurma, protesto eylemleri ve çeşitli etkinliklerle MESS’in tavrı protesto edilerek TİS taleplerinin kabul edilmesi istendi. Birleşik Metal İş cephesinde bu gelişmeler yaşanırken, 15 Aralık’ta Türk Metal, MESS ile sözleşmeyi imzaladığını internet sitesinden kamuoyuna duyurdu. Yine bir gece yarısı imzalanan sözleşme ile ilgili yapılan değerlendirmede, MESS görüşmelerinden zaferle çıkıldığı, sözleşmenin işçiler tarafından coşkuyla karşılandığı vs. belirtildi. İlk açıklamada sözleşmenin detayları hakkında bilgi verilmezken, zaferle çıktıklarını iddia ettikleri sözleşmede %9.78 oranında zam aldıkları belirtiliyor. İşçilerin gözünü boyamak ve gelişecek tepkilerin önünü almak için büyük puntolarla duyurdukları %9,78 zam oranı gerçekte %3,78’dir. Geriye kalan yüzde 6 ise her işyerinin ortalama saat ücretine göre belirlenecektir. Yani daha önce aynı ücreti alan işçiler farklı işyerlerinde farklı ücretler alacaklar. Bu uygulama aynı zamanda işçiler arasındaki birliği ve dayanışmayı ortadan kaldıran bir rol oynayacaktır. Patronların istediği tam da budur. Metal sanayiinde çalışan işçilerin genel olarak ücretlerinin düşük olduğu bilindiğinde bu temelde yapılacak bir zam hiçbir anlam ifade etmeyecek, gerçekte zaten düşük olan %9,78 tüm işçiler açısından gerçekleşmeyecektir. Türk Metal öyle yansıtıyor ki, sanki %9.78 tüm dönem için belirlenmiş bir orandır. Gerçekte bu oran sadece 01.09.2014 tarihinden itibaren ilk 6 aylık dönem için belirlenmiş bir orandır. Geriye kalan beş tane 6 aylık dönem için
ise işçiler enf lasyon oranında zamma mahkum edilmiş durumdalar. Çünkü şimdiye kadar MESS ile metal işçileri arasındaki sözleşmeler 2 yıllık imzalanıyorken, bu anlaşma ile birlikte süre 3 yıla çıkarılmış oldu. Bunun anlamı, işçilerinin üç yıl boyunca herhangi bir ücret artışı, zam talebinde bulunamayacakları gerçeğidir. Zaten son derece kötü çalışma ve yaşam koşullarına sahip olan işçilerin durumu gerçekte daha da zorlaşacak, açlık ve yoksulluğa mahkum edilecekler. Türk Metal böyle bir sözleşmenin altına imza atarak bir kez daha işçi düşmanı yüzünü göstermiştir. Türk Metal’e üye yaklaşık 90 bin işçinin sessiz kalması, Türk Metal’in ihanetine karşı ciddi bir duruş sergileyememesi, az sayıda ses çıkaran işçilere ise her türlü baskının uygulanması ve işten attırılmaları Türk Metal patronlarının elini oldukça rahatlatıyor, hiç tereddüt etmeden satış sözleşmelerinin altına imza atabiliyorlar. Ve ne yazık ki bunu da bir zafer gibi gösterip işçilerin çoğunluğunu kandırabiliyorlar. Türk Metal ’ in imzaladığı sözleşmenin ardından Birleşik Metal İş Sendikası 17 Aralık’ta Başkanlar Kurulunu, 18 Aralık’ta ise Merkez TİS kurulunu topladı. Bu toplantının sonuçları ile il-
gili 19 Aralık’ta yapılan açıklama şöyle: “MESS görüşmesi ve Merkez TİS Toplantısı: Süreç devam etsin 2014 dönemi grup toplu iş sözleşmesi MESS ve diğer iki sendika arasında bağıtlandıktan sonra dün (18 Aralık) tarihinde sendikamız heyeti ile MESS arasında bir görüşme yapıldı. Bu görüşmede MESS teklifinin detayları görüşüldü. Bunun yanısıra sendikamızın grup sözleşmesinden farklı düzenlemelere sahip işyerleri için önerdiği ek maddeler ele alındı. Sendikamız heyeti, MESS heyetine bağıtlanan sözleşmenin yürürlük süresi, ücret zam yöntemi gibi temel konulardaki ayrıntılı görüşlerini iletti. MESS görüşmesinin ardından genel merkezde yapılan Merkez Toplu İş Sözleşmesi Kurulu toplantısında, görüşmenin detayları, MESS teklifinin ücretlere ve işyerlerine yansımaları yapılan sunumlarda ayrıntıları ile alındı. İşyerindeki üyelerin bağıtlanan sözleşmeye ve MESS teklifine yönelik görüş ve önerilerinin işyeri temsilcileri tarafından ortaya konduğu toplantının sonucunda, ücret zammı
ve yöntemi ile 3 yıllık yürürlük süresi ile ilgili işçilerin tepkili olduğu ortaya çıktı. Bu nedenlerle sürecin devam ettirilmesi konusunda karar oluşturuldu.” Birleşik Metal İş Sendikası’nın bu aşamadan sonra nasıl bir mücadele hattı izleyeceğini hep birlikte göreceğiz. 26 Aralık Pazar günü Gebze’de yapılacak mitingde bir kez daha talepler ortaya konacak. Birleşik Metal İş’de örgütlü olan işçilerin bu ihanet sözleşmesini kabul etmemesi, kendi TİS taslağındaki taleplerinin arkasında durması ve bu talepleri kabul ettirene kadar aktif bir mücadele yürütmesi gerekmektedir. Çünkü bu sözleşme metal işçilerinin kazanılmış haklarına bir saldırı, bu hakların geri alınması sözleşmesidir. Metal işçileri bunu hiçbir şekilde kabul etmemelidir. Hangi sendika çatısı altında olursa olsun işçiler birlikte mücadeleyi örgütlemeden sermaye karşısında yenilgi kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle tüm metal işçilerini kendi taslakları arkasında birleşmeye ve bunu kabul ettirene kadar da mücadele etmeye çağırıyoruz. Yaşasın İşçilerin Birliği! Kahrolsun Kapitalist sistem! 19.12.2014
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
G
3
MALTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ’NDE DİRENİŞ
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
M
4
a ltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Dev Sağlık-İş Sendikasına üye oldukları için 98 işçi işten atıldı. İşçiler hastane bahçesinde direniş çadırı kurarak direnişe geçtiler. İşyerlerinde çalışma koşullarının giderek ağırlaşması üzerine DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş Sendikası’na üye olan işçiler, çalışma saatlerinin kısaltılmasını ve yaptıkları iş kalemlerinin azaltılmasını ve ücretlerinin arttırılmasını istiyor. Atılan işçiler arasında 18-20 yıllık işçiler ile engelli işçiler de bulunuyor. İşten atılan işçilerden Ahmet Kural yaptığı açıklamada, 12 yıldır hastanede çalıştığını, daha iyi koşullarda çalışma talebiyle sendikaya üye olduklarını söyledi. Geçmiş yıllarda yüzde 2-3 oranında maaş zammı yapıldığını söyleyen Kural şöyle konuştu: “Biz
daha iyi zam yapılacak diye bekledik. Hep bunun sözünü verdiler. Bu sene olmadı seneye diyerek ertelediler. Hep beklettiler, hep söz verdiler ve yerine getirmediler. Bu dönem yapılacak zamlar ile ilgili yetkililer ile görüşmek istedik. Bize ‘Ya bu maaşa burada çalışacaksın, ya da kapı orada’ dendi.” “Biz burada kimsenin hakkını istemiyoruz” diyen Kural, anayasal haklarını istediklerini kaydetti, “İnsanca yaşamak istiyoruz. Alınterimizi, emeğimizi istiyoruz. Burada kimsenin cebindeki parada gözümüz yok. Sadece bizim hakkımız neyse onu istedik” diye konuştu. İşten atılan işçilerden Şehriban Kaya da 9 yıldır hastanede çalıştığını söyledi. Amaçlarının insanca çalışma koşullarında çalışmak olduğunu ifade eden Kaya, “Biz işçiyiz ve insanız. Biz temel ihti-
yaçlarımızı karşılayamıyoruz. 17 yıllık eleman bin lira maaş alıyor. Bu paraya buyursunlar geçinsinler” dedi. İşçilerin kendi değerlerini kendileri bilmezse patronun bilemeyeceğini söyleyen Kaya, “Çünkü patronlar alışmış insanları köle gibi kullanmaya, köle gibi çalıştırmaya” diye belirtti, “Bir bilim kuruluşunda insana değer bu mu?” diye sordu. Türkiye’nin her yerde haklarını aramak zorunda kaldıklarını kaydeden Kaya, “Çünkü hiç kimse hak vermiyor, hak alınıyor. Bunun da bedelleri oluyor arkadaşlar. Hepimiz birlik olmalıyız. Mücadele içerisinde olmalıyız. Herkese anlatmalıyız” diye konuştu. İşten atılan işçilerin ardından DİSK Genel Sekreteri ve Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu konuştu. Sendika olarak Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 3 aydır sendikalaşma faaliyeti yürüttüklerini ifade eden Çerkezoğlu, “Önce bir arkadaşımız, sonra 3 arkadaşımız işten çıkartıldı. Arkadaşlarımızın sendikadan ayrılması için çeşitli tekliflerde bulunuldu” dedi. İlk işten atmaların ardından rektör ile görüştüklerini söyleyen Çerkezoğlu, “Dedik ki sendikalı olmak en temel anayasal haktır. Ve işçilerin bu hakkı kullanma-
sını engellemek suçtur. Bir bilim kurulu olarak işçilerin sendika hakkının önünde engel olmaktan vazgeçin. Ama onlardan gördüğümüz yaklaşım, ardından 94 işçi arkadaşımızı daha işten çıkartılması oldu” dedi. Rektörlüğün işçilere “Artık sizinle çalışmayacağız, yerinize taşeron firma getireceğiz” dediğini söyleyen Çerkezoğlu, “Herkesin birer kölelik olarak gördüğü taşeron belasını bu sürecin bahanesi haline getirebiliyorlar. Buradan bir kez daha söylüyoruz. Sendikalı olmak en temel yasal ve anayasal haktır. Bütün arkadaşlarımızla birlikte oturduk konuştuk. Ve bu haksızlığa ve hukuksuzluğa boyun eğmeyeceğimizi, son derece yasal ve anayasal talebimiz olan sendika hakkımızı kullandığımız için işten çıkartıldığımız, yıllardır çalıştırıldığımız hastanenin kapısından başı dik anlı açık insanlar olarak tekrar girene kadar bu mücadeleyi sürdüreceğimizin kararını verdik” diye konuştu. İşçilerin eylemine hastane çalışanları da katıldı. Siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütü temsilcilerinin de katıldığı eylemde hastanede tedavi gören hasta yakınları da işten atmalara tepki gösterdi. Hastane önünde yapılan açıklamanın ardından işçiler direniş çadırını kurdu. (sendika.org) 09.12.2014
ICF İŞÇİLERİ: İŞE DÖNENE KADAR… E
sk işehir’ de Isı Ci hazları Fabrikasında (ICF) sendikalaştıkları için işten çıkarılan 13 işçinin direnişi 127 günü geride bıraktı. İşçiler, yazın sıcak günlerinin ardından kışın soğuk günlerini de fabrika önüne kurdukları direniş çadırında geçiriyor. İşçiler, soğuktan korunmak için dışarıda teneke içine yaktıkları ateşin etrafında ve çadıra getirdikleri katalitik sobayla ısınmaya çalışıyor. Direnişlerin olmazsa olmazı çayı da unutmamak gerek tabii. Çalışırken birbirleri ile sohbet bile edemediklerini söyleyen işçiler, şimdi “Direnişten sonra birbirimizi daha iyi tanıdık” diyor. ICF işçilerinin direniş çadırında işçilerin okuduğu kitaplar dikkat çekiyor. Antep’te Ünaldı dokuma işçilerinin 1996 yılındaki direnişlerini anlatan ‘Direnişi Nasıl Dokuduk’ bu kitaplardan biri. ICF direnişi işçiler arasındaki dayanışmayı da canlandırmış. Birleşik Metal-İş’in örgütlü ol-
duğunu diğer fabrikaların işçi servisleri her gün ICF’nin önünden geçiyor. İşçiler servislerin kornalarına basarak arkadaşlarının direnişini selamlıyor. Yoldan geçen diğer işçi servisleri ve kamyonlar da ICF önünden geçerken kornaya basmayı ihmal etmiyor. ICF direnişini ve geride kalan bu 4 ayı DİSK Eskişehir Temsilcisi ve Birleşik Metal-İş Eskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak ve işten çıkarılan ICF İşçisi Savaş Tekin ile konuştuk.
ICF’de işçilerin direnişte kararlı olduğunu söyleyen Bayram Kavak, ancak işçiler kadar ICF patronunun da direndiğini belirtti. ICF patronunun Birleşik Metal-İş’in aldığı çoğunluk yetkisine itiraz ettiğini ifade eden Bayram, mahkemenin bu itirazı kabul etmediğini kaydetti. Bu kararla sendikanın ICF’ye girdiğini kaydeden Kavak, “Bizim isteğimiz işten çıkarılan arkadaşlarımızın da işe geri dönmeleri. Ancak dediğim gibi ICF patronu da bu konuda direniyor. Biz
kararlıyız bütün arkadaşlarımız işe geri alınana kadar direnişimiz devam edecek” dedi. ICF patronu ile iki kez görüşme talebinde bulunduklarını anlatan Kavak, görüşme taleplerine yanıt alamadıklarını vurguladı. Savaş Tekin ICF’de işten çıkarılan 13 işçiden biri. Geçen 127 günde sıcağı, yağmuru gördüklerini belirten Tekin, kışın soğuğunu da yaşamaya başladıklarını kaydetti. Havaların soğumaya başladığına dikkat çeken Tekin, “Havalar soğudu ama biz üşümüyoruz. Burada direnişin, mücadelenin, dayanışmanın ateşi bizi ısıtıyor” diye konuştu. Gün boyunca birbirleri ile sohbet ettiklerini, kitaplar okuduklarını söyleyen Tekin, direnişin kendilerine işçilerin örgütlü olmanın ne kadar önemli olduğunu ve yalnız olmadıklarını öğrettiğini söyledi. Tekin, işten çıkarılan bütün işçiler işe geri alanına kadar direnmeye devam edeceklerini kaydetti. (evrensel)
Y
atağan Termik Santrali ve santrale kömür temin eden linyit ocaklarını alan Bereket Enerji ile Tes İş Sendikası ve Maden İş Sendikası arasında yapılan görüşmeler neticesinde işçiler eylemlerine son verdi. Özelleştirme karşıtı eylemler yapan Yatağan Termik Santrallerinde çalışan 750 enerji işçisi ile bu santrale kömür temin eden linyit sahalarına kömür sağlayan Yatağan Kömür İşletmesi’nde çalışan 700 madenciden oluşan toplam 1450 işçinin mücadele günleri uzlaşı ile sona erdi. İşçiler artık emek güçlerini ELSAN ‘a satacaklar. 10 Aralık günü santral nizamiyesinde toplanan işçilere süreç hakkında açıklama yapan Tes-İş Şube Başkanı Fatih Erçelik ve Maden-İş Şube Başkanı Süleyman Girgin, özelleştirmeyi durduramadıklarını ancak gelinen noktada işverenle anlaşma sağlayarak, mevcut kazanımlarını koruduklarını ifade etti. Erçelik, içlerinin buruk olduğunu dile getirerek: “Sevinemiyoruz. Konuşurken bile ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Türkiye’nin şartları belli. Bizler elimizden geldiğince, gücümüz neyse hep birlikte bunu başardık. Vicdan anlamında rahatız. Hep beraber bu mücadeleyi yaptık. Bundan sonraki
beraberliğimiz daha önemli. Birimizin başına bir şey gelirse enerji ve maden işçileri yine yollardayız, yine sokaklardayız, yine alanlardayız. Doğru mu? Bu sessizlik bize yakışmaz arkadaşlar. Enerji ve maden işçileri, bir elmanın yarısıdır. Birisinin burnu kanarsa onun da kanar. Eğer buradan bir tane enerji işçisi kardeşimiz, bir tane maden işçisi kardeşimiz işten çıkarılırsa hep birlikte yine bu alanlardayız. Korkan namussuzdur, korkan şerefsizdir” dedi. Girgin de yaşam devam ettiği sürece mücadelenin devam edeceğini belirterek, “Mücadele bitmez, mücadele azim ve kararlılığı bitmez. İşyerlerinde oy birliğiyle karar alarak veya hattâ sendikaya yetki vererek, bundan sonraki süreçte bu işyerlerinin örgütlü, sendikalı, iş güvenceli, toplu sözleşmeli, özlük hakları-
nın korunduğu bir şekilde mücadeleye yeni bir evre ekleyerek devam edelim diye karar verdiğinizde, firma yetkililerinin görüşme teklifini kabul ettik. Yönetimler olarak komisyonlar birlikte masaya oturduk, sizlerin haklı taleplerini dile getirdik. Bu noktadan sonra bu talepler gerçekleştiğinde bu barikatlar açılır ama bu talepler gerçekleşmediğinde bu barikatlar açılmaz, her şeyi göze alırız dediniz. Hep birlikte bunu demedik mi?” şeklindeki sorunun ardından şöyle devam etti; “Hepinizin ortak mutabakatıyla gelinen noktada, bu protokol imza altına alınsın dedik. Şirket yetkililerine de söyledik. Bu protokolün hiç önemi yok aslında dedik, bir kâğıt parçası. Bu ülkede en iyi yasaları dahi çıkarsanız, uygulanmadıktan sonra hiçbir önemi yok dedik. Bu protokol, Türkiye’deki
her türlü yasanın üstündedir dedik, çünkü bunun arkadasın da işçinin iradesi var dedik. Haydi bakalım bu protokolün bir maddesini de uygulamayın da görelim dedik. Mücadele her zaman, her koşulda devam edecektir, devam etmelidir. Asıl kayıp ne zaman olurdu biliyor musunuz? Bütün bu mücadelenin sonunda hiçbir kazanım elde edilmeden dağılmış olsaydık, asıl kayıp o zaman olurdu. Yatağan mücadelesi, eninde sonunda meyvesini vermiştir. Yüzde 100 çıktığı yolda belki sonuç alamamıştır ancak meyvesini vermiştir. İşçinin gücü buradayken, halkın desteği buradayken o hava içerisinde işveren görüşme teklif etmiş, sizler burada mücadele ederken emek dostları çadırda ve kömürde bu eyleme destek verdiği anda elimiz daha da güçlenerek masaya oturmuşuzdur ve işçinin taleplerini kabul ettirmişizdir. Bu anlamda emeği geçen herkese teşekkür ederim” diyerek eylemlerine son verdiler. Sendika başkanlarının yaptığı açıklamaların ardından olaysız bir şekilde dağılan işçiler, işyerlerine döndüler. 10.12.2014 Güney Ege’den Yeni İşçi Dünyası okuru
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
YATAĞAN’DA EYLEMLER SONA ERDİ
5
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
“HALK İÇİN BÜTÇE DEMOKRATİK TÜRKİYE” MİTİNGİ YAPILDI
6
2015 yılı bütçe görüşmeleri mecliste sürerken, DİSK ve KESK 13 Aralık’ta Ankara’da “Savaşa, yoksulluğa, talana karşı halk için bütçe, demokratik Türkiye” ana şiarıyla bir miting gerçekleştirdi. Kuzey Kürdistan ve Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen işçiler, emekçiler Ankara Gar’ı önünde toplandı. İki kolda kortejler oluşturan binlerce işçi, emekçi Sıhhiye Meydanına doğru yürüyüşe geçti. DİSK sol kolda, KESK sağ kolda yürüdü. DİSK yürüyüş kolunda DİSK’e bağlı Genel-İş, Birleşik-Metal-İş, Limter-İş, Güvenlik-Sen, Sosyal İş yürüdü. DİSK’in yürüyüşe katılımı oldukça zayıftı. DİSK’e bağlı sendikalar içinde nispeten Birleşik-Metal-İş daha iyi bir katılım gösterdi. Birleşik-Metal-İş korteji içinde direnişte olan ICF işçileri ve aylardır ücretleri ödenmeyen Toprak Demirdöküm işçileri de yürüdü. DİSK kolunda siyasi partiler, devrimci kurumlar da yürüdü. Bu kolda yürüyen kurumlar: TMMOB, HDP, ÖDP, SDP, BDP, DİP, EMEP,
ESP, BDSP, DHF, Partizan, Halkevi, Kaldıraç, SDH, Devrimci Proletarya, LGBTİ. KESK yürüyüşe güçlü bir katılım gösterdi. Yürüyüşün ve mitingin ağırlığını KESK oluşturdu. KESK kolunda güçlü katılımıyla Eğitim Sen, BES’in yanı sıra SES, ESM, Tüm Bel-Sen ve Tarım Orkam-Sen yürüdü. Sıhhiye Meydanı’na girişlerin tamamlanmasının ardından miting programı başladı. Enternasyonal Marşı eşliğinde saygı duruşu yapıldı. Grup Kibele sahne aldı. KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen, DİSK Genel Başkanı Kani Beko birer konuşma yaptılar. KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen konuşmasında; 13 Aralık 1980'de idam edilen Erdal Eren'i, iş cinayetlerinde yaşamlarını yitiren işçileri, Ortadoğu'da özgürlük mücadelesinde hayatlarını kaybedenleri andı. "Bütçe dediğiniz bizim yarattığımız zenginliktir. Fakat bizim ürettiğimiz bu toplamın, nasıl toplanacağına, bölüştürüleceğine ve kimin payına ne kadar düşeceğine tek başına, AKP hükümeti karar veriyor" dedi.
Özgen, hükümet yanlısı sendikaları da eleştirdi, "Türk-İş, Hak-İş ve diğerleri neredesiniz?" diye sordu. KESK'in bu sendikal anlayışla kavgalı olduğunu belirten Özgün, "AKP, saltanat, debdebe, ihtişam peşinde koşuyor, Ne para, ne kan ne de çekilen acılar gözlerini doyurmuyor" diye konuştu. Kürt sorununda çözüm sürecinden hükümetin oyalama politikası yürüttüğünü belirten Özgen, "kamu düzeni" adı altında yürütülen tartışma sonucu hazırlanan 'İç Güvenlik Paketi'ni eleştirdiği, "Ortada kamu adına bir şey bırakmadınız ki" diyerek tepkisini dile getirdi. Yaşam alanları ve kamusal hizmetlerin sermayeye peşkeş çekildiğini söyleyen Özgen şöyle konuştu, "Bunların iki büyük sarayı var. Biri 1150 odası yeryüzünde bilmem kaç odası yer altında olan yeni rejimin simgesi 'KaçAK Saray'. Diğeri de yalanlardan, yolsuzluklardan, talandan oluşturdukları 'Pembe Saray'. Afişlerimizi yasaklasalar da yeni rejimlerinin simgelerini teşhir etmeye devam edeceğiz. Siz bir diktatörlük inşa ediyorsunuz. Yaşamımızı ipotek altına almanıza izin vermeyeceğiz. Bizi çitlere hapsetmek istiyorsunuz. Çitlerinizi paramparça edeceğiz." DİSK Genel Başkanı Kani B e ko y a p t ı ğ ı ko nu ş m a d a , Cumhurbaşkanlığı sarayını savunmak için yapılan açıklamalara dikkat çekti, "Buradakilerin büyük bölümü 'itibardan tasarruf olmaz' diye bir atasözü duymamıştır. Ama buradaki binlerce işçi, binlerce emekçi atalarından şu sözü duydu: Biri yer biri bakar,
kıyamet ondan kopar. Bu ülkede işçinin yaşamından, işçinin ekmeğinden, işçinin haklarından tasarruf oluyor ama saraylardan tasarruf olmuyorsa, batsın o itibarınız" diye konuştu. Soma'da 301 işçinin hayatına mal olan iş cinayetini hatırlatan Beko, "Bu cinayet nedeniyle bir tane bile bakan, bir tane bile bürokrat hesap vermedi. Hepsi maaşlarını tıkır tıkır alıyor. Ama katliamın yaşandığı madendeki yaklaşık 3 bin işçi kardeşimizi kapı önüne koydular. İnsanlarımızı açlık ile ölüm arasında tercihe zorluyorlar. Yetmiyor! Yırca'da 6 bin zeytini kesip iş güvenliği önlemi alınmamış madenlere inmeyi dayatıyorlar. Düşman ordusu olsa bu kadar kötülüğü bir arada yapmaz" dedi. Mitingde ayrıca Roboskili anneler, Soma maden işçileri adına bir işçi sahneye çıkarak konuşma yaptılar. Notlar: *Mitinge genel katılım düşük oldu. 7 bin civarında işçi, emekçi mitinge katıldı. *Kuzey Kürdistan’dan gelen işçilerin, emekçilerin kortejlerinde Kobane, Rojava vurgusu öne çıktı. *Mitinge AKP karşıtlığı damgasını vurdu. Reformizm AKP karşıtlığı üzerinden yükseliyor. *Düzen partisi CHP ses araçlarıyla, kortejiyle, vekilleriyle alandaydı. *YDİ Çağrı okurları yürüyüşe, mitinge katıldı. YDİ Çağrı sayı 172, Yeni İşçi Dünyası Aralık sayısının satışı ve dağıtımı yapıldı. 14.12.2014
B
irleşik Metal İşçileri Sendikası üyesi Metal işçileri 21 Aralık Pazar günü Gebze’de MESS dayatmalarına karşı yürüdü. Saat 11.00 de k itle Trafo Kavşağında toplanarak yürüyüşe geçti. En önde DİSK f lamaları ve Türk bayrağı taşındı. Birleşik Metal İş üyesi işyerleri kendi pankartlarıyla yürüdü. Metal işçileri sık sık: “Grev hakkımız söke söke alırız!, Grev grev grev..., MESS MESS şaşırma sabrımızı taşırma!, Metal işçisi köle değildir!, Direne direne kazanacağız!” sloganları attı. En önde “MESS dayatmalarına hayır! İnsanca ücret insanca yaşam” yazılı pankartın taşındığı yürüyüşe DİSK’in üyesi diğer sendikalardan katılım çok zayıftı. Mitinge birçok siyasi parti ve sivil kitle örgütü de -Emep, HDP, ESP, BATİS, HKP, Alınteri, Birleşik Haziran Hareketi vb- destek verdi. Yaklaşık 5 bin kişinin katıl-
dığı miting saat 12.30 da kitlenin Gebze Cumhuriyet meydanına varması ile başladı. Soma’da katledilen işçiler adına saygı duruşu yapıldı. Sendikalı işçilerin verdiği müzik dinletisinden sonra DİSK Genel Başkanı Kani Beko ve Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu birer konuşma yaptı. Kani Beko konuşmasında şunları söyledi: “Sizler geçmişte, 1970’li yıllarda MESS’e diz çöktüren metal işçisisiniz. Siz işçilerin hak aramasının önünü kapatmak için kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerini ezen bir tarihin mirasını onurla taşıyorsunuz! Bugün de metal işçisi MESS dayatmalarına teslim olmuyor. Bugün de metal işçisi sarı sendikanın oyunlarını bozuyor. Metal işçisi bugüne kadar sendikası Birleşik Metal öncülüğünde çeşitli eylemlerle birliğini
MESS’e gösterdi. Yapılacak olan zammın “vergi” adı altında gasp edilmesine karşı vergi kesintisinin sabitlenmesini istedi. Vergi dairelerinin önünde eylemler yaptı. Metal işçisi haklı. Metal işçisi daha yüksek oranda vergi verecek kadar zengin mi oldu? Metal işçisinin nesi var? Metal işçisinin hanları mı var, hamamları mı var, uçakları mı var, sarayları mı var? İşçiden aldığınız vergiler işçiye mi dönüyor? Hayır? Saraylara altın kadeh alınacak diye, 10 bin liralık klozet takılacak diye işçiden daha fazla vergi almak hırsızlıktır! Biz bu kadehlerden, klozetlerden, saraylardan bahsettiğimizde hemen diyorlar ki “İtibardan tasarruf olmaz.” Adnan Serdaroğlu konuşmasında şunları söyledi: Bizim kavgamız kendi kavgamız değil. Biz işçinin sermaye karşısındaki konumunu değiştirerek, çocuklarımıza işçi olmaktan utanmayacakları bir dünya bırakma kavgası veriyoruz. Hani meşhur sözvar ya! “Mesele birkaç ağaç meselesi değil” diye! Evet mesele bir kaç kuruş meselesi değil! Mesele insanca yaşamak, mesele insanca çalışmak! Yani mesele insan yerine konmak meselesi! Mesele çocuklarımıza bizden daha iyi yaşayıp, çalışacakları bir dünya bırakma meselesi! Kendimiz için değil, atalarımız için de değil, çocuklarımız için yaşayacağız ve savaşacağız! Burada toplanmamızın nedeni sermaye örgütü MESS’le yürüttüğümüz toplu sözleşme sürecine
yönelik sendikamızın yaklaşımlarını bir kez daha ortaya koymaktır. Bildiğiniz gibi 2014 dönemi grup toplu iş sözleşmesi MESS ve diğer iki sendika arasında bağıtlandı. Biz ise sözleşmeyi imzalamak yerine süreci devam ettirme kararı aldık! Yüzbinin üzerinde metal işçisinin taleplerini en açık ve net biçimde taslağımızda ortaya koyduk…. Kardeşlerim, büyük bir kavganın öncesindeyiz! Burada, yani Gebze’de toplanan metal işçileri ve aileleri sermayenin kölesi olmaya isyan ettiklerini ve insan yerine konmak istediklerini haykırıyorlar.Bu köle görünenlerin isyan çağrısı, toplanma borusudur. Bu kürsüden sermaye iktidarına sesleniyorum! Ya bu çağrıyı dikkate alırsınız, ya dikkate alırsınız!” Adnan Serdaroğlu’nun konuşması esnasında işçilerin sürekli “başkan bizi greve götür” sloganı atması hayli ilginçti, Serdaroğlu kitlenin bu sloganla kendisini bastırması sonucu zaman zaman konuşmasını kesmek zorunda kaldı. Adnan Serdaroğlu işçilerin grev talebini ise “Birleşik Metal İş demokratik bir sendikadır! Alt kurullarda oylama yapılıp karar alınır ve bizde o karara uyarız” diyerek yanıtladı. YDİ Çağrı okurları da yürüyüşe ve mitinge katıldı. Yeni İşçi Dünyası Aralık sayısı ve YDİ Çağrı sayı 172’nin satışı ve dağıtımı yapıldı. 22.12.2014
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
BİRLEŞİK METAL İŞ’TEN MESS DAYATMALARINA KARŞI MİTİNG
7
YER ALTINDA İŞÇİ DİRENİŞİ 2 0 0 5 ' t e T ü r k i y e Ta ş Kurumu'ndan ihale ile kiraladığı sahada üretim yapan Hema Kömür İşletmeleri şirketi, ihale sözleşmesinde yer alan 12 milyon ton kömür rezervinin sahada bulunmaması, haritalarda yer almayan bölgedeki olası kömür rezervinin belirlenmesi ve hazırlanması için süre verilmemesi gibi nedenlerle işçi çıkarmaya başladı. Bunun üzerine 18 Ara lı k Perşembe günü sabah vardiyasına gelen işçiler, üretimi durdurarak yerin 250 metre altında eylem başlattı. 16.00-24.00, 24.00-08.00 vardiyalarında çalışan işçilerin de katılmasıyla yer altında eylem yapan işçi sayısı 500'ü geçti. Yemek ihtiyaçları Genel Maden İşçileri Sendikası tarafından karşılanan işçilere aileleri de ocak önüne ge-
lerek destek verdi.
İŞÇİLERE TAZMİNAT TEHDİDİ
Ocak sahibinin, ocakta çalışan 659 işçiyi önümüzdeki Ocak ayı sonuna kadar işten çıkaracağını Çalışma ve İş Kurumu İl
Müdürlüğü'ne bildirdiği ve ihale sözleşmesinin de feshi için mahkemeye başvurduğunun açıklanması üzerine umudunu yitiren işçilerin büyük bölümü eylemi iki gün sonra bitirdi. Patronun, ocakta kalmaya devam etmeleri halinde tazminatlarını alamaya-
bileceklerini söylemesi üzerine, ocakta kalan az sayıda işçi de ocaktan çıktı. Genel Maden İşçileri Sendikası Armutçuk Şube Başkanı İsa Mutlu, patronun işyerini tasfiye etmekte kararlı olduğunu gören işçilerin eylemi bitirme kararı aldıklarını söyledi. Yer altında soğuk ortamda uzun süre kalmanın işçilerde sağlık sorunlarına yol açabileceğini, bunu da göz önüne aldıklarını belirten Mutlu şöyle konuştu: "Geldiğimiz noktada eylem sona erdi. İşveren işyerini tasfiye edecek ve Ocak sonuna kadar işçilerin tamamı çıkarılacak. İşçiler de 'tazminatlarımız alıp gidelim' noktasına geldi. Yapacak bir şey yok." 20.12.2014
Kısa... Kısa... RAMSEY İŞÇİLERİNİN MÜCADELESİ SÜRÜYOR
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Karabük’te bulunan Ramsey Tekstil işçileri Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş Sendikası’na üye oldular. Ramsey işçileri ücretlerinin düşük olmasına ve çalışma koşullarına tepki göstererek sendikalı oldular.
8
Fakat işten atıldılar. Aylardır işçi çıkarmaya devam eden Ramsey patronları, 5 Aralıkta 13 işçiyi daha işten çıkardılar. Bunun üzerine işçiler 6 Aralıkta 11 ayrı ilde eylem yaptılar.
TOPRAK DEMİRDÖKÜM İŞÇİLERİ HAKLARINI İSTİYOR Bi le c i k ’te f a a l iye t gös teren Toprak Holding’e bağlı Demirdöküm’de çalışan işçiler, 2 aydır ücretlerini alamıyorlar. İşçilerin hakları gasp ediliyor ve sendikal hakları tanınmıyor. Ücretsiz izne çıkarıldıklarını öğrenen işçiler İstanbul’a geldi. 11 Aralık 2014 tarihinde, Toprak
Demirdöküm işçileri, Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Merkez yöneticileri ile birlikte Şişli'de şirketin bağlı bulunduğu holding binası önüne yürüdüler ve basın açıklaması yaptılar. İşçilerin eylemine direnişteki Ülker işçileri de destek verdiler.
DANONE İŞÇİLERİ DİRENİYOR Lüleburgaz’da bulunan Danone Tikveşli fabrikasında çalışan işçiler, DİSK/Gıda-İş Sendikası’nda örgütlendiler. Ancak işveren toplu
iş sözleşmesi imzalamaya yanaşmıyor. Toplu sözleşme haklarının tanınmasını isteyen işçiler, çeşitli eylemler yaptılar, yapıyorlar.
NESTLE İŞÇİLERİNDEN EYLEM Öz Gıda-İş Sendikasından ayrılıp Tek Gıda-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan Nestle işçileri Ankara İsviçre Başkonsolosluğu önünde eylem yaptı. Nestle’nin Bursa Karacabey fabrikasından atılan işçiler adına açık lama yapan Tek Gıda-İş Genel Teşkilat Sekreteri İbrahim Ören, merkezi İsviçre’de bulunan
Nestle Çikolata’nın uluslararası hukuku ve anayasayı tanımadığını söyledi. İşten atılan 28 işçinin aylardır işsizliğe ve açlığa mahkum edildiğini söyleyen Ören, Elçiliğe “Tepkisiz kalmayın” çağrısında bulundu. Sütaş işçileri ve TÜMTİS üyelerinin de katıldığı eylemin ardından, Nestle işçileri yazdıkları mektupları da elçilik çalışanlarına teslim etti.
ÜLKER’DE DİRENİŞ SÜRÜYOR DİSK'e bağlı Gıda İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan Ülker işçilerinin direnişi sürüyor. Hak İş’e bağlı Öz Gıda İş Sendikasına üye olan 10 Ülker işçisi, sendika değiştirerek DİSK’e bağlı Gıda İş Sendikasına üye oldular. Sendika değiştiren 10 işçi işten atıldı.
Ülker fabrikasının Topkapı’da bulunan fabrikası önünde direnişe geçen işçiler; işe geri alınmalarını, üyesi oldukları sendikanın patron tarafından tanınmasını talep ediyorlar. Talepleri gerçekleşene kadar direnişi sürdürmekte işçiler kararlı.
demek 15 bin kişinin bu durumdan olumsuz etkileneceğini gösterir. Bu olumsuzlukların esas sorumlusu sermaye ve onun devletidir. Sermayenin iktidarı var
oldukça bu olumsuzluklar hep olacaktır. Bu olumsuzluklar ancak işçilerin köylülerin iktidarı olan demokratik halk İktidarında son bulacaktır. 20.12.2014
“Dünya Madenciler Günü” kut laması Kuzey Kürdistan Türkiye’de Soma’da, Ermenek’te, Bartın Samastra’da, Osmaniye’de … madenlerden hiç bir önlem almadan çalıştırılan işçilerin katledilmesini anarak yaşıyoruz. Soma ve Ermenek katliamından sonra TBMM yer altında çalışan işçilerin çalışma koşullarını düzenleyen „Torba yasa“ yı yürürlüğe koymuş olmasına rağmen, hüküm altına alınan kanun maddeleri uygulanmamaktadır. Türk İş Torba yasaya bu maddenin işçinin haftada 5 gün, günde 7,5 saatten toplam 37,5 saat çalışmasını düzenleyecek uygulamada
torba yasanın içerisine girmemiştir diye itiraz ediyor. Yer altı maden işyerinde çalışan işçi için en uygun çalışma saati 6 Saat olması gerekir. Yürürlüğe girmesi geren uygulama bu olmalı ve bir an önce gündeme alınarak yürürlüğe girmesi gerekmektedir. Soma’da yaşanan faciadan günümüze kadar bölgede bulunan maden işçileri hem işsizlik sigortası fonundan hem de patrondan ücretlerini almıştır. Ancak geçtiğimiz günlerde patronlar 2850 işçinin hizmet sözleşmesini mali durumunu sebep göstererek feshetmiştir. Soma gibi küçük bir ilçede, 2850 işçinin işsiz kalması
İŞÇİLİĞİMİZ M
evcut durum içinde günümüz işçi sınıfı hareketi ve tarihsel perspektifinin zamansal görünümünde, egemen sınıflara karşı hak alma, hakkını savunma olgusu noktasında çok düşük seviyede kendisini göstermesi bugünün acı gerçeği. Doğallığında geçmişten bugüne Türkiye Kuzey Kürdistan'da ve dünyada gelişen sınıf hareketlerinden ve ezilen halkların, milliyetlerin kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadelesinden, deneyimlerin-
den bağımsız da ele alamayız. Bu durumu göz önüne aldığımızda emperyalizmin, oportünizmin, revizyonizmin dünya işçi sınıfı ve ezilen halkların birlikteliğine yaratmış olduğu tahribatta söz konusudur. Soğuk savaşın bitmesidoğu bloğunun dağılması tek kutuplu dünya düzenin (düzensizlik çok daha iyi uyar) egemenliği altında dünyamız yaşanmaz cennet haline dönüştürülmüştür. Ben bu yazıda yukarıdaki bahsettiğim konular üzerine derinle-
mesine görüş belirtmekten çok çalışma hayatımızda, bir işçi kardeşiniz olarak gözlemlerimi paylaşmaktır istediğim. Tabi bu gelişmelerin (K.K.T. -Dünyada ki ) bugün açısından yansıyan, yaşanılanlar üzerinde birçok etkisi ve payı var. Bu günlerde çokça kullandığımız bir kelime var YALAKALIK. Kullanmamızın sebebiyeti de çalışma hayatımız içinde çok işe yaramasından ve yapılması durumunda işveren ve işçi arkadaşlarımız arasında hoş görünmesinden
kaynaklı. Yanı revaçta bu anlayış. Bu eğilim kendi işini yapmaktan ziyade, bir başkasının hoşuna gidecek şekilde var olan işin gerçekleştirilmesidir ve sahtekârca bir davranıştır. Bana kalırsa sınıf mücadelesi ne kadar onurluysa, bu davranış o kadar onursuz, kişiliksiz bir yaklaşımdır. Çokça kullandığımız iyi bir işçi olmanın ölçüsünü; işine sahip çıkmak-işine zamanın da düzenli gelmek -yaptığın iş neyse onun kurallarına uymak gibi biliriz. Ama hakkına sa-
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
4 ARALIK DÜNYA MADENCİLER GÜNÜ
9
hip çıkmak, haksızlığa uğrayanın yanında olmayı iyi bir işçi olmanın olmazsa olmazı olarak görmeyiz. Bunlar birbirinden ayrı şeylerdir, özenle dikkat ederiz. Hatta ikincisini yaparsak hak alma yoluna gidersek kötü işçi olur çıkarız. Sermayenin minnetine kalmış, güdümlü bir teslimiyet içerisinde yaşıyoruz. Bu durumda bireysel çıkış noktaları, bireysel kurtuluş devreye giriyor. Küçük kazanımları, büyük kazanımlara feda ede-
rek çakalcı bir davranış veriyoruz. Ne yazık insanlık. Çalışma hayatımızda iş koşullarını insanca bir seviyeye çekilmeli. İşçilerin bu konuda talepleri, inisiyatiflerini kullanabilmeleri son derece önemli. Lakin bu noktalarda ciddi problemler olduğu gibi, çalışma arkadaşlarımızdan şahsen bu insan faktöründen dolayı birbirimizi köşeye sıkıştırmak eğilimlerinden çok muzdarip olmuşumdur. Hep birbirimizin üzerine
çıkma. Son söz olarak bir işçi, emekçi olmaktan son derece memnunum, gururluyum. Başka alanlarda uğraşanlar, işçilik yapmayanlar sömürücü sistemin içinde daha çok kirli ilişkilerle karşılaştıklarını, kirlendiklerini düşünüyorum. Ayrıca toplumsal gelişmenin motoru işçilerin ellerindedir. Gücümüzün farkında olmamız, kenetlenmemiz yeterli. Bu faktörün diğer sınıf ve tabakalar ara-
sında büyük bir ayrıcalıktır. Sınıfsal kimliğimize ne oranda sahip çıkarsak o oranda hayatımız, yaşantımız ve geleceğimiz noktasında parlak günlere yelken açarız. Sonuçta zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok. Kazanacağımız koskoca bir dünya var. Evet dizlerimizin üstünde yaşamaktansa, özgürlük savaşçısı olarak ölmek iyidir. Aralık 2014 Yeni İşçi Dünyası okuru
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
YOLSUZLUK KAPİTALİZMİN YOL ARKADAŞIDIR!
10
17 Aralık 2013 günü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan “Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu” üzerinden bir yıl geçti. Operasyon kapsamında tutuklananlar, haklarında dava açılanlar birer birer “aklandı.” Davalar düştü. Hükümetin hazırlıksız yakalandığı bu operasyonu, dönemin başbakanı RTE olmak üzere AKP, “devlet içinde paralel devlet olarak yapılanmış bir işbirlikçi çetenin Türkiye’ye karşı dış güçler adına gerçekleştirdiği bir operasyon” olarak değerlendirdi ve derhal karşı operasyona girişti. AKP hükümetinin Gülen cemaatine karşı, “paralel yapı”ya karşı operasyonları sürüyor. Son olarak Zaman gazetesi, Samanyolu televizyonu, Emniyet içindeki Gülencilere karşı yapılan operasyon, karşı operasyonun sürdüğünü, süreceğini gösteriyor. Bu operasyonda 31 kişi gözaltına alındı. 4 kişi tutuklandı. Gülen hakkında yakalama kararı çıkarıldı. SORUN YOLSUZLUK MU? 2002’de AKP iktidara geldiğinde, Gülen hareketi AKP’nin iktidar ortağıydı. Gülen kadroları, devlet içinde örgütlenmişti.
Özellikle polis ve yargı içerisinde Gülencilerin küçümsenmeyecek etkileri vardı. AKP hükümeti, kendi çıkarlarına uygun görmediği kimi noktalarda batılı emperyalistlerden ayrı bir siyaset geliştirdi. Mavi Marmara olayında, Gülen Cemaati ABD’nin çizgisini savundu. 7 Şubat 2012’de Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ve tutuklanmak istenmesi AKP ile Gülen Hareketi arasında ilişkilerin gerilmesine neden oldu. Dershaneler, Gülen hareketi için önemli bir rant kaynağı idi. Özel okullar, kreşler, yurtlar ve dershaneler Gülencilerin arka bahçesi idi. Gülen kadroları ve taraftarları bu okullardan başlayarak yetiştiriliyordu. Dershanelerin kapatılmak istenmesi, Gülencilere vurulacak bir darbe idi. Kavga su yüzüne çıkana kadar, Gülencilerin istemleri AKP hükümeti tarafından yerine getirildi. Gülenciler, iktidar ortaklığından iktidara geçmek istiyordu. Gülencilerin iktidar olması, AKP’nin çıkarlarına uygun değildi. İplerin atılmasının nedeni, Gülencilerin iktidarı istemesi ve AKP’nin buna karşı çıkmasıdır. 2012’nin başlarına kadar Erdoğan ile birlikte hareket eden ve devlet içinde çok önemli mevzileri ele geçirmiş olan Gülen
C ema at i i le AKP arasında k i koa lisyon bozuldu. 17 A r a l ı k operasyonu ile Gülen cemaati AKP hükümetini en zayıf ve halk desteğini en fazla sarsacak noktadan vurmaya yöneldi: Rüşvet ve Yolsuzluk! 17 Aralık 2013’te bütün köprüler atıldı. 17 Aralık’tan bu yana iktidar dalaşı esasında Gülen Hareketi ile AKP arasında yürüyor. CHP, MHP, Gülencilerin istihbaratına dayanarak, onların elindeki belgelere dayanarak muhalefet yürütüyor. Bu iktidar mücadelesinde çekilen kılıçların artık kınına sokulması mümkün değil. AKP, Gülen Cemaatini en son MGK toplantısında terörist örgüt olarak tespit etti. AKP’ye göre; Gülen Hareketi, ulusal çıkarlar için bir tehdit. Önümüzdeki dönemde çok daha yoğun bir cemaat temizleme operasyonları gündeme gelecek ve iktidar dalaşı daha da sertleşecektir. İkisi de İslamcı olan Gülen cemaati ile AKP/Milli Görüş arasında bir süredir yaşanan kavga, iktidar savaşı; savaşa yeni boyutlar eklenerek giderek şiddetleniyor. Rüşvetsiz, sömürüsüz bir kapitalizm olmamıştır, olmayacaktır. Bu sistemde hükümet olanlar çok daha büyük yolsuzluk ve rüşvet çarkının içindedir. 17 Aralık da bunun göstergesidir. Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvet operasyonları her zaman egemenler arasındaki iktidar mücadelesinin aracı olagelmiştir. Bugünde
olan budur. Gülen cemaati ile AKP arasında çalma, çırpma, rüşvet konusunda birbirlerinden bir farkları yoktur. Gülen cemaati iktidar mücadelesi yürüttüğü AKP hükümetini yıpratmak/devirmek istiyor. Gerçekte yolsuzluğa karşı mücadele amaç değil. Yolsuzluk hükümeti yıkmak, yıpratmak için araç olarak kullanılıyor. AKP hükümeti bir bütün olarak yolsuzluk batağına batmış durumdadır. AKP hükümeti bu bataktan kurtulmak için yasa üzerine yasa çıkarmaktadır. Ucu RTE’na dayanan yolsuzluğun üzeri kapatılmak isteniyor. AL BİRİNİ VUR ÖTEKİNE! Biz cemaat ile AKP arasındaki iktidar dalaşında ve bu dalaşı kendi iktidar mücadelelerinin aracı olarak kullanmaya çalışan CHP-MHP gibi partilerin iktidar dalaşında taraf değiliz. Tarafımız devrim ve sosyalizm mücadelesi olmalıdır. Gülen cemaati ile AKP arasında, birini diğerine tercih etmeyi gerektirecek, CHP ve MHP’yi bunlara tercih etmeyi gerektirecek hiçbir farklılık yoktur. İktidar savaşı yürütenleri, iktidara kim sahip olacak kavgası yapanları, işçiler, emekçiler tercih etmemelidir. Bizim tercihimiz işçilerin, emekçilerin kendi iktidarını kurma tercihidir. Bu iktidarı kurmak için mücadele etmek, örgütlenmektir. Yolsuzluğa, rüşvete karşı mücadele kapitalist sistemi devrimle yıkma mücadelesinin parçası olarak verilmelidir. Yolsuzluğa, rüşvete son vermenin yolu halk iktidarıdır. 17.12.2014
HAK İHLALLERİNDE İLK SIRA CEZAEVLERİNİN! mele tüm zamanların başat sorunu olurken, tecrit ve izolasyon devam etmektedir. Tutsakların en basit bir hak arama talepleri; Hücre cezası, görüş hakkı, iletişim, sohbet, spor hakkını gasp gibi keyfi disiplin cezalarıyla cezalandırılmaktadırlar. Toplumun tüm kesimlerini de cezaevi sorunlarına karşı daha duyarlı olmaya ve birlikte mücadele yürütmeye çağırıyoruz.” Ali Tanrıverdi ayrıca İran’daki 29 Kürt tutsağın başlattığı açlık grevine dikkat çekti. İHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi, İran cezaevlerinde Kürt siyasetçilerin idam gölgesi altında olduklarını kaydetti. İran devletini kınayan Tanrıverdi, insan haklarının savunmaya devam edeceklerini söyledi. “AKP iktidarı ne yiyip ne içeceğimize, kiminle nasıl sevişeceğimize, kaç çocuk yapacağımıza, ne okuyup ne dinleyeceğimize, nasıl ve nerede ibadet edeceğimize kadar karar vermeye çalışan, fütursuzlaşan, hayatı(mızı) giderek karartan ceberut bir dikta rejimine dönüşmüştür.” Yukarıda okuduğunuz cümleler yazar ve şair Adil Okay’ın Türkiye hapishanelerinde yatan siyasi tutsaklara uygulanan, kargo ve yayınlara getirilen yeni yasaklarla ilgili İHD Mersin Şubesinin yaptığı basın açıklamasında ifade ettiği sözler. Kısacası bu sözler günümüz Türkiye’sini ve iktidarını çok güzel şekilde özetlemiş bulunuyor. İktidarı elinde tutan malum partinin hayatlarımızın her alanına nasıl sindiğini çok iyi ifade etmiş, peki bu yayın ve kargo yasağının arkasındaki sözüm ona
Adalet Bakanlığının gerekçesi ise hayli akla zarar mahiyette. Uyuşturucu, cep telefonu, delici ve kesici aletler eşyaların, kuruma sokulmaya çalışıldığının tespit edildiği ve gönderen kişi isimlerinin sahte olduğu tespiti yapılmış olduğundan sözüm ona gazete ve kitapları da bu bağlamda değerlendirdiği anlaşılıyor. Adalet Bakanlığının siyasi tutsaklar üzerinde sosyal deneyler yaptığını ifade eden Adil Okay, hükümet bir adım iler iki adım geri düşüncesi ile hareket ediyor dedi. Adil Okay, “Adalet bakanlığı, Türkiye hapishanelerinde politik tutsaklar üzerinde deney yapıyor. Hükümet politikası olan “bir adım ileri, iki adım geri” bu alanda da kendini gösteriyor. Kimi zaman tutsakların mücadelesi ve dışarıda yükselen itiraz sesleri sonucu, kimi zaman da AB müktesebatına uyum adı altında bir takım düzeltmeler yapılıyor. Ama bu “ düzeltmeler” kısa bir süre sonra geri değiştiriliyor. Kazanılan haklar yeniden gasp ediliyor. Örneğin: Hapishanelerin her yerine, mahremiyeti yok sayarak kamera döşeniyor, tutsakların direnişi üzerine geri kaldırılıyor. Bir süre sonra yeniden yerleştirilmeye başlanıyor. 10 kitaptan fazlasını bulundurmak yasak uygulaması başlıyor, içeriden ve dışarıdan gelen tepkiler üzerine karar değiştiriliyor. Keyfi mektup yasakları, hücre cezaları devam ediyor. Önce serbest olan bazı “legal” TV kanallarının izlenmesi yasaklanıyor” diye ifade etti. Bu tür uygulamalar bilinçli bir şekilde siyasi tutsakların hapis-
hane dışında gelişen her şeyden habersiz bırakılmasını amaçlamakta ve siyasi tutsakların haberyayın gibi iletişim haklarını tek bir kanala indirgeyerek bir nevi sosyal bir deneye tabii tutmaya çalışmaktadır. En temelde insan hak ve hukukuna aykırı olan bu keyfi yasaklar birçok kurum ve kuruluş tarafından yapılan basın açıklamaları ile kınanmaktadır. 12 yıllık iktidarı boyunca devrimci-yurtsever tutsaklara hapishanelerde işkence eden AKP zihniyeti, ağır hasta tutsakları rehine konuma getirmekte gösterdiği marifeti defalarca gördük. Bu gün ayrıca 14 yıl önce geliştirilen 19 Aralık operasyonunda devrimcileri hapishanelerde diri diri yakan zihniyet bu günde siyasi tutsakları bedenen ve ruhen ortadan kaldırmayı hedefliyor. Başta İHD Mersin şubesi ve birçok sivil toplum kuruluşunun başlattığı siyasi tutsaklara kitap gönderme kampanyası bu anlamda yapılmış olan harika bir kampanyadır. Adalet bakanlığının yasağına karşı halkımızın bulunduğu şehirlerdeki İHD şubelerine giderek kitap gönderme kampanyasına destek vermeye çağırıyoruz. Siyasi tutsaklar bizim onurumuzdur. Bizim için onurlu şekilde mücadele etmiş yoldaşlarımızdır. Bu onlara karşı olan sorumluluğumuzdur. Siyasi tutsakların yalnız olmadıklarını ‘Adalet!’ bakanlığına göstermenin tam zamanıdır. Buradan Adalet Bakanlığına ve hükümete sesleniyoruz. Tüm siyasi tutsaklara özgürlük ve hasta tutsakların derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Mersin 19.12.2014
ADANA’DA YAĞMUR ALTINDA 25 KASIM
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet le Müc adele g ü nü nü
Adanalı kadınlar ve LGBTİ bireyler ile birlikte yoğun yağmur
altında karşıladık. Adana Kadın Platformu tarafından 5 Ocak Meydanı’nda başlayıp İnönü Parkı’na kadar süren bir gece yürüyüşü düzenlendi ve burada bir basın açıklaması ile eylem sonlandırıldı. Bedenimize, emeğimize, kimliğimize yönelen şiddete karşı ülkelerimizin birçok kentinde olduğu gibi Adana’da da sokaklara çıktık ve bu şiddete karşı protestomuzu yüksek sesle bir kez daha haykırdık. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kadın erkek eşitliği diye bir şey olamaz. Bu kadının fıtratına terstir.” Açıklamasına karşılık bizim fıtratımızda direniş var dedik.
Şiddetli yağmur nedeniyle katılım düşük oldu. Yine yağmura bağlı olarak teknik anlamda sorunlar yaşadık. Ses sistemi kurulamadı ve planlanan bir sinevizyon gösterimi yapılamadı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen yürüyüşe katılanların kararlı duruşu ve yağmuru bastıran sesleri geceyi doldurdu. Dünyanın yarısını oluşturan biz kadınlar şiddetsiz bir dünya istiyoruz. Emeğimize, kimliğimize, bedenimize sahip çıkıyor ve şiddetsiz bir dünya için mücadele ediyoruz. Yaşasın kadın dayanışması… Kasım 2014
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
İHD Mersin Şubesi cezaevlerine getirilen kargo ve yayın yasağına karşı Mersin Merkez Postanesi önünde basın açıklamasında bulundu. İHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi, yaptığı açıklamada cezaevlerinin durumunun pek parlak olmadığını vurguladı. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini değinen Tanrıverdi yaptığı açıklamada Adalet Bakanlığına seslendi. “Adalet Bakanlığı’na ve tüm ilgililere buradan bir kez daha sesleniyoruz. Cezaevi koşullarını tutsakların haklarını dikkate alarak düzeltin, sorunları çözün ve hasta mahpusları bir an önce serbest bırakın diyoruz. Aksi durumda cezaevlerinde çıkacak cenazelerin katilleri sizler olacaksınız” dedi. 2014 yılının hak ihlallerinin büyük bölümünün cezaevlerinde yaşandığını belirten İHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi vahim tabloyu gözler önüne seriyor. Yaşanan hukuksuzluğa karşı mücadele etmek gerektiğinin altını çizen Ali Tanrıverdi vahim tabloyu şu şekilde aktarıyor: “Cezaevleri ülkemizin kanayan yarası olmaya devam etmektedir. Her geçen gün artan keyfi uygulamalar sonucu binlerce mahpus insanlık dışı muamelelere maruz kalmaktadır. Çocuklar başta olmak üzere, işkence olayları çoğalmaktadır. Ancak ilgili ve yetkili kurumlar; bu konuda yeterli adım atmadıkları gibi, koşulları daha da ağırlaştırmaktadırlar. Çözüm ve müzakere sürecinde dahi çözüm hapishane duvarlarının içine girmemekte, aksine birer intikam alanı olarak görülmektedir. İşkence ve kötü mua-
11
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
KOBANÈ’DE DURUM!
12
Ekim ayı sonlarından itibaren Peşmerge ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçlerinin YPG/YPJ güçlerine destek verme durumu Kobanè’deki gelişmelerin “İslam Devleti” aleyhine olmasına katkı sundu. 150’den fazla Peşmerge ve sayısı net verilmeyen (50 ile 200 arası) sayıda ÖSO gücünün yanısıra İD’ye karşı mücadelede daha önemli olan Peşmerge’lerin beraberinde getirdikleri (doçkalar, katyuşa füzeleri, havan topları, anti tanklar vb.) “ağır silahlar” dengeyi değiştirdi. YPG/YPJ ilkbaşlarda kendilerinin Peşmerge’ye değil ağır silahlara ihtiyaçları olduğunu açıklamış daha sonra, silahların kullanımı için Peşmerge’ye ihtiyacınız var diyen KBY’nin tavrını kabul etmişlerdi. Sonradan da Peşmerge sayısı tartışma konusu olmuştu. 200 kadar olacağı söylenen Peşmerge sayısının 150’ye düşürülmesi (tam sayı 155 olarak da verildi) de buna bağlı olduğu açıklandı. Aralık ayı başında sayısı belirtilmeyen düzeyde Peşmerge gücü –Kobanè’dekiler Erbil’e, yerlerine yenileri Kobanè ’ye gönderilerek- değiştirildi. Kobanè’de YPG/YPJ ile ÖSO’ya bağlı kimi gruplar arasında “Burkan El Fırat” adı altında zaten ittifak vardı. Ekim ayı sonlarına doğru Peşmerge güçleriyle eşzamanlı Kobanè’ye giden ÖSO güçleri, varolanlara ek güç olarak kabul edildi. Kimi medya haberlerine göre bunların toplam sayısı 400 kadardır. Ekim ayı sonu Kasım ayı başlarından itibaren “İslam Devleti”ne karşı Kobanè’de karada savaş yürüten güçler YPG/YPJ, Burkan El Fırat ve Peşmerge idi. Havadan müdahale, bombardıman ise ABD önderliğindeki savaş koalisyonu – öncelikle ABD uçakları- tarafından gerçekleşiyordu. PYD bu saldırıların azlığından yakınıp daha fazla bombardıman talep etse de,
bombardımanlar İD güçlerinin çekincesiz toplu halde hareket etme konusunda taktik değiştirmeye zorlamış ve İD’yi değişik biçimlerde, örneğin takviye işlerini zora sokma vb. noktalarda geriletmiştir. Peşmergeler esasında yerleştikleri mevzilerden tespit edilen hedeflere ateş etme biçiminde savaşta yer aldılar. YPG/YPJ ve Burkan El Fırat güçleri ise “İslam Devleti” güçleriyle “göğüs göğüse” denen doğrudan karşılıklı savaş verenler. Bu temelde Kobanè’deki direniş ve çatışmaları değerlendirdiğimizde durum, askeri açıdan savunmadan dengeye ve saldırıya geçme; giderek hakim olmaya doğru gelişen bir durumdur. Bu, aynı zamanda genelde “İslam Devleti”ne karşı mücadelede –Irak ve Suriye genelinde- andaki durumu da yansıtmaktadır. “İslam Devleti”nin ilerlemesinin durdurulduğu ve andaki duruma bakıldığında geriletilmeye başlandığı; “İslam Devleti”nin ele geçirdiği yerlerin bir bölümünün geri alındığı, kimi yerlerin de geri
alınmak üzere olunduğu bir durum sözkonusudur. YPG/YPJ komutanlığının 14 Aralık 2014 tarihli verilerine göre, 15 Eylül’den bu tarihe kadar çatışmalarda öldürülen İD güçlerinin sayısı 2.951’dir. Bu dönemde yaşamını yitiren YPG/ YPJ güçlerinin sayısı da 263 olarak verildi. Saldırılarda öldürülen sivillerin sayısı verilmedi. 14 tankın ve birçok askeri aracın imha edildiği ve önemli ölçüde silah ve cephanenin, askeri mühimmatın ele geçirildiği de verilen bilgiler arasındadır. Ekim ayı sonlarında Kobanè’nin üçte ikisinin İD’nin elinde olduğu yazılıyordu. Andaki durumda Kobanè’nin %80’inin YPG/YPJ ve müttefiklerinin denetimine geçtiği, her geçen gün –yavaş da olsa- ilerlenildiği yönünde bilgi verilmektedir. Bu gelişmeye bağlı olarak da Kobanè’de yaşayan sivillerin sayısının 20.000’e kadar yükseldiği belirtilmektedir. Andaki gidişatı değiştirecek önemli bir gelişme yaşanmazsa, Kobanè’nin önümüzdeki kısa sü-
rede “İslam Devleti”nden temizlenmesi mümkündür. Fakat savaş değişik biçimlerde, ölçülerde ve yerlerde süreceğe benziyor. Kobanè somutunda ise, savaş şimdilik son bulsa dahi, yaşayabilme mücadelesi, bu açıdan yaşama savaşının kısa sürede bitmesi zordur. Kentin neredeyse yarısı harabedir. Anda 20.000 kadar olduğu söylenen nüfusun temel ihtiyaçlarını karşılamak bile –yardım olmaksızın- mümkün değildir. Buna bir de kış mevsiminin zorlukları eklendiğinde, insanlar aç, susuz, ilaçsız, yakıtsız vb. vd. tüm temel ihtiyaçlardan mahrum durumdadır. Bu açıdan Türk iye Kuzey Kürdistanlı demokratların, devrimcilerin, komünistlerin, TC’nin “insani yardım koridoru”nu açmaya zorlaması için de mücadele etmeyi, ellerinden geldiği kadar doğrudan yardım sağlamayı, Kobanè halkıyla dayanışmanın asgari görevlerinden biri olarak görmesi, buna uygun davranması gerekiyor. 25.12.2014
ROBOSKİ’YE ADALET 28.12.2014 34 Kürt köylüsünün Roboski’de katledilişlerinin üzerinden tam 3 yıl geçti. 28.12.2011’de gece saat 21.30 ile 22.30 arasında TSK’a ait F 16 savaş uçaklarının bombardımanları sonucu 19’u henüz 18 yaşında bile olmayan tam 34 kişiyi katletti. O l ay e r t e s i nd e İ H D i l e MAZLUM DER bir heyet oluştu-
rarak katliamın yapıldığı Uludere ve çevresinde incelemeler yaptılar. Yapılan incelemeler sonucunda İHD yaptığı açıklamada Uludere’de katledilen 34 can için YARGISIZ İNFAZ değerlendirmesinde bulundu. Roboski’de yaşanan bu katliam için görevlendirilen sivil mahkeme çok geçmeden yargılama görevini
askeri mahkemeye devretti. Bu aşamada mahkemeye güvenilemiyeceği için imza kampanyası başlatıldı, olayın bu duruma getirilmesi protesto edildi. Ama ne protestolar ne de toplanan imzalar işe yaramadı. Görevlendirilen askeri mahkeme olayın dosyasını kapattı, takipsizlik kararı verdi. Son çare olarak Avrupa İnsan Hakları
Ma h keme si ne b a ş v u r u ldu . Aradan 3 yıl geçmiş olmasına karşın bir sonuç alınamamıştır. 28. 12.2014 saat 13.0 0’ de Konak ’da, İHD İzmir şubesi Roboski için pankart açıp bildiri okudu. Saat 14.00’da ise HDP İzmir il örgütü inisyatifinde KonakPier’de toplanıldı. Birçok demok-
ratik örgüt ve kuruluşun da destek verdiği ‘ Roboski’ye Adalet’ kısa yürüyüşüne 500’e yakın katılım oldu. Yapılan konuşmalarda Faşist Türk Devleti bir yandan lanetlenirken, bir yandan da TC devletinin yaptığı Dersim, Çorum, Sivas, Maraş, Ermeni katliamlarına değinildi. Roboski katliamının da diğer katliamların bir devamı olduğu üzerinde duruldu. TC Devletinin, AKP Hükümetinin yaptığı katliamlar için özür dilemesi gerektiği üzerinde vurgu yapıldı. Roboski’de katledilen 34 masum insanın katillerinin derhal bulunup adalete teslim edilmesi istendi. Ayrıca Şengal ve Kobani üzerine de vurgu yapılarak, Kürt gerillaların buralarda yiğitçe savaştığı, hem Şengal’i hem de Kobaniyi giderek IŞİD haydutlarından temizledikleri ve zaferin sonunda Kürt bölgelerinde yaşıyan halkların olacağı, Kürdistan’ın sonunda özgürleşe- ceği vurgulandı. Kürdistan halkları öz veriyle savaşıyor, gerçek bir özgürlük istiyor. Bu özgürlüğü Faşist Türk devleti ile masa başında elde etmek olanaklı mıdır? Biz diyoruz ki hayır! Her zaman olduğu gibi şimdi de bu bir aldatmacadır ve mazlum Kürt halkı üzerine oynanan iğrenç bir santranç oyunundan başka bir şey değildir. Özgürlük, hem ezilen Türkiye halkları, hem de ezilen Kürdistan
halkları birlikte elele aynı düşmana karşı savaşarak, enternasyonalist dayanışma içerisinde ancak kazanılır. Çünkü Türkiye halkları da, Kürdistan halkları gibi özgür değildir, elleri ve ayakları pırangalıdır. Bu pranga kapitalizmin
acımasız pırangalarıdır. Kurtuluş ise işte bu kapitalizmi devirmekten geçmektedir. Kürdistan faşist Türk devletinden bir takım haklar koparabilir! Bu Kürdistan’ın özgürleştiği anlamına gelmez. Özgürleşme, emeğin özgürleş-
tiği yerde ancak olanaklıdır! Bu ise emeği prangalamış, emekçiyi köleleştirmiş kapitalizmi yıkmak ve sosyalizmi inşa etmek ile burjuvaziyi devirip tarihin çöplüğüne atmak ile ancak olanaklıdır. Türkiye Cumhuriyeti faşist, sömürgeci, emek düşmanı, başka ulus ve milliyetlere yaşam hakkı tanımıyan onları katleden, asimile eden, yerlerinden yurtlarından kopararak sürgün eden barbar bir devlettir. Bu barbar devletin Kürdistan halkı için özgürlük vb bahşedeceği düşüne yatmak gerçekleşmiyecek bir düşe yatmak anlamını taşımaktadır. Oysa düş kurmak kötü bir şey değildir, İnsanlar gerçekleşebilecek düşler kurarlarsa bunda elbetteki bir sakınca yoktur ve yararlıdır da! Ancak gerçekleşemiyecek düşlere yatmak, geçmişte savaşımlarla, fedakarlık ve özverilerle elde edilmiş tüm kazanımları bir solukta çar-çur etmek, kaybetmek anlamını taşımaktadır. Bunun için: Diyor u z k i : Tü rk iye’n i n, Kürdistan’ın özgürleşmesi için Faşist türk devletinin demokratik halk devrimi ile yıkılması, sosyalizmin inşası gereklidir. Türkiye ezilen halk larının ve Kuzey Kürdistan ulusunun, ezilen halklarının ortak kurtuluşu ancak demokratik halk devrimi, sosyalizm ile mümkündür. Gerisi hikayedir. İzmir, YDİ ÇAĞRI okuru 28.12.2014
Roboski katliamının 3. yıl dönümünde katliamı lanetlemek için Mersin'de toplanan binlerce kişi Mersin İstasyon Meydanı'nda bir araya geldi. "Dersim, Maraş, Newa la Kasaba, Robosk i "Makul" Şüphe "Makul" katliam", "Komkojiya Roboski Şermezar Dikin", "Uludere (Roboski) katliamı aydınlatılsın", " Roboski katliamını unutmadık hesap soracağız", " Maraş'tan Roboski'ye hep aynı hikâye, hesap soracağız" pankartlarının arkasında İstasyon Meydanında bir araya gelen kitle "Roboski AKP'in kimliğidir", "Ağıt, kan, para" dövizleri taşıdı. İstasyon Meydanında Roboski'de yaşamını yitiren 34 kişinin isimlerinin olduğu temsili tabutlar barış anneleri tarafından taşındı. "Bîjî SerokApo", " Öcalan",
"Şehît Namirin", "Katil Erdoğan hesap verecek", "Anaların gözyaşı katilleri boğacak", "Katiller bulunsun hesap sorulsun", "Roboski'yi unutma unutturma" sloganları eşliğinde İstiklal Caddesini çift yönlü trafiğe kapatan kitle Özgür
Çocuk Parkına kadar yürüdü. Burada grup adına açıklama yapan HDP Mersin Eş Başkanı Didar Gül, olayın üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen halen sorumluların yargı önüne çıkarılmadığını söyledi.
Gül şöyle konuştu: "O günden bu güne, başta Roboskili aileler olmak üzere toplumdaki tüm vicdanlı bireylerin ve demokratik kurumların talebi, sorumluların yargı önüne çıkarılması olmuştur. Partimiz başta olmak üzere, çeşitli sivil toplum ve insan hakları kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler, hukukçular ve barolar, hukuki sürecin takipçisi oldular. Ancak katliamın asker, sivil, bürokrat ve siyasetçi sorumluları bugüne kadar korundu. Haklarında idari soruşturma bile açılmadı." Yapılan konuşmaların ardından kitle beş dakikalık oturma eylemi yaptı. Oturma eyleminin ardından sloganlar eşliğinde dağınıldı. Mersin, YDİ ÇAĞRI okuru 28.12.2014
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
ROBOSKİ KATLİAMININ 3. YIL DÖNÜMÜNÜNDE ALANLARA ÇIKAN ON BİNLERCE KİŞİ KATLİAMI BİR KEZ DAHA LANETLEDİ
13
BELÇIKA’DA GENEL GREV Belçika hükümetinin emeklilik yaşı ve sosyal harcamalarda kesintiler yapmak için çıkarmaya çalıştığı yasaya karşı işçi ve emekçiler bir günlük genel greve gitti. Genel grev öncesinde yapılan bölgesel grevler sonucu, 15 Aralık’ta gerçekleştirilen bir günlük grevle deyim yerindeyse Belçika’da hayat durdu. İşçi ve emekçiler saldırılar geri püskürtülene kadar grevleri sürdürecek. Sosyalist Sendikası (ABVV/ FGTB), Kamu Hizmetleri Genel Merkezi Sendikası (ACOD/CGSP) ve ACV sendikasının ilan ettiği grev 14 Aralık gece 22.00 sularında başladı. Grevin ilk saatlerinden itibaren ulaşım hizmetleri havada, demiryollarında ve karada tamamen durdu. Antwerp limanında yapılan grev nedeniyle gemi seferlerinde aksaklıklar yaşanırken, Brüksel çıkışlı bütün seferler iptal edildi. Paris hızlı treni tamamen durdu. Hava yollarında yüzlerce sefer iptal edildi. Belçikalı işçi ve emekçiler sokaklara çıkarak işyerleri önlerinde barikatlar kurarak grev kırıcılara karşı önlemler aldılar. İşçi ve emekçiler birçok yolu tra-
fiğe kapattılar. Valon bölgesinde grev ile sanayide üretim durdu, ayrıca kamu işçilerinin katılımı oldukça yoğundu. Kapitalizm bütün dünyada ol-
duğu gibi Belçika’da da işçi sınıfı ve emekçi yığınlarının haklarına saldırıyor. İşçi ve emekçiler bu saldırılara karşısında örgütlü bir şekilde direndiklerinde
sermayenin saldırılarını geri püskürteceklerdir. Zafer direnen emekçilerin olacak 15.12.2014
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
ALMAN MAKİNİSTLER SENDİKASI GREVİ ÜZERİNE
14
Alman Demiryolları (DB) ile Alman Makinistler Sendikası (GDL) arasında yürüyen TİS görüşmelerinde anlaşmazlık sonucu Alman Demiryollarında grevler yapılıyor. Yapılan uyarı grevlerini anlatmadan önce okuyuculara GDL-Sendikası hakkında kısa bilgi vermek istiyoruz. Almanya’nın en eski sendikalarından biri olan Makinistler Sendikası, Alman Demiryolları ve Özel Demiryollarında, diğer sendikalara oranla çok fazla makinistin üye olduğu bir sendikadır. Makinistler sendikası, 1867’de Alman Makinistler Derneği (VDL) ismi ile kuruldu. 1919’da Alman Mak inistler Sendikası adını aldı. 1937’de Nazi Almanyası döneminde kapatıldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1946’da Nordrein Westfalen Eyaleti‘nde yeniden kuruldu. 1949’da ilk genel kurulunu yaptı. 1990’da Doğu Almanya’da ilk bağımsız Makinistler Sendikası
kuruldu. 1991’de batı ve doğuda ki sendikalar birleşerek Almanya Makinistler Sendikası ismi altında birleşti. Makinistler Sendikası‘na 20 bin makinist ve 17 bin dolayındaki demiryolu çalışanının üye olduğu tahmin ediliyor. Sendikanın, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin çıkmaza girmesinden sonra, 5 Kasım 2014’ten itibaren dört günlük uyarı grevi kararı alındı. Dört günlük uyarı grevi bir ilkti. GDL’in dört gün sürecek uyarı grevi kararının ardından, Alman Demiryolları Yönetim Kurulu, Hessen Eyalet Mahkemesine itiraz ederek grevin yasal olmadığı ve durdurulmasını talep etti! Frankfurt İş Mahkemesi Hâkimi Ursula Schmit, grevden geniş kitlelerin etkilenmesinin işin doğasında olduğunu ve grevin yasal olduğuna karar verdi. Alman Demiryolları‘nın talepleri karşılamaması nedeniyle GDL, ilk gre-
vinde iki, daha sonraki grevlerde ise sırasıyla 4, ardından 9, 14 ve 50 saat iş bırakmıştı. Mahkemeye taşınan son grevde ise 4 gün ile Alman Demiryolları tarihinin en uzun grev kararı alınmıştı. 5 Kasım 2014 günü, yük trenleri, 6 Kasım’da sabahtan itibaren de yolcu trenleri sefere çıkmadı. Makinistler Sendikası Genel Başkanı Claus Weselsky yaptığı açıklamada, Alman Demir- yollarıyla (Deutsche Bahn) yaptıkları toplu iş sözleşmesi görüşmelerinden bir sonuç çıkmaması üzerine uyarı grevine çıkmak zorunda kaldıklarına belirterek, işveren tarafını uzlaşmaya çağırdı. Weselsky, “Demir Yolları Yönetim Kurulu, bize karşı tam anlamıyla küstahça davranıyor” dedi. GDL sendikası, makinistlerin ücretlerine % 5 zam yapılmasını ve haftalık çalışma sürelerinin iki saat azaltılmasını talep ediyor. Ayrıca trenlerde görev yapan bilet kontrolcüleri ve restoran görevlileri-
nin de GDL de örgütlenen kesimi için TİS yapma hakkını talep ediyor; onların çalışma koşullarının iyileştirilmesini istiyor. Ancak gerek işveren gerekse onun yanında yer alan „uslu çocuk“ Alman Demiryolu ve Ulaşım Çalışanları Sendikası (EVG) sendikası buna itiraz ediyor. Bu grev elbette hayatın normal akışını önemli şekilde etkiledi. Hayatın akışının etkilenmesinin sorumlusu sendika değil, Alman demiryolları işletmesidir. GDL’in talepleri haklıdır. Alman Demiryolları, Alman hükümeti, sermaye örgütleri, basın ve GDL’yi kendisine rakip gören Demiryolları ve Taşımacılık Sendikası’na göre; (EVG) tek sorumlu Makinistler Sendikası GDL ve onun Genel Başkanı Claus Weselsky‘dir. GDL’i sorumlu tutmakla yetinmediler. Sendikanın genel başkanı Claus Weselsky’i hedef tahtasına koydular. Grevin zamansızlığından, ileri sürülen
EVG sarı sendikası, makinistlerin grevinden oldukça rahatsızdır. Alman makinistler grevinde sadece DB patronlarıyla karşı karşıya gelinmedi. Alman Sendikalar Birliği Başkanı Reiner Hoffmann açıktan greve karşı çıktı. 2007’de yapılan uzun süreli grev sırasında da makinistleri bölüp parçalamak için binbir oyuna başvurulmuş, ancak sonuç alınamamıştı. Alman Çalışma Bakanı Andrea Nahles grev hakkını sınırlayan yasa tasarısı hazırladı. Makinistler Sendikası (GDL) gibi „küçük“ sendikaların etki alanı daraltılmak isteniyor! Yasa yürürlüğe girdiği takdirde ‘tek şirket, tek sendika’ prensibi uygulanacaktır. Buna göre, TİS görüşmeleri en çok üyesi olan sendikalarla yapılacak ve küçük sendikalar devre dışı bırakılacaktır. Bu yasa tasarısına göre; birden fazla sendikanın olduğu işyerlerinde çoğunluk sendikasının imzaladığı sözleşmenin yürürlükte olması öngörülüyor. Bu, pratikte çoğunluk sendikası sözleşme imzaladıktan sonra daha az üyeye sahip olan sendikanın TİS görüşmesi yapabileceği, fakat bunun için grev yapamayacağı anlamına geliyor. Bu ise grev hakkının kısıtlanması demektir. Alman Çalışma Bakanı‘nın “TİS Birliği” (“Tarifeinheitsgesetz“) adı altında hazırladığı yasa taslağı grev hakkını gasp etmek üzere hazırlanmıştır. DB patronları bunun için GDL’in haklı taleplerine olumlu yanıt vermek yerine hazırlanan yasa taslağına güvenerek
“aba altından sopa gösterme” yolunu seçtiler. Grevdeki emekçiler ve sendikaları “eğer yola gelmezseniz grev hakkınızı elinizden alırız” diye tehdit edilmektedir. A lmanya’ da, A lman Makinistler Sendikası (GDL) veya Pilotlar Sendikası Cockpit (VC), üyelerini Almanya çapında greve çağırdığında adeta kıyamet kopuyor. Alman Demiryolları, Lufthansa patronları, hükümet temsilcileri, Alman sermayesi ve bütün burjuva medya ağız birliği etmişçesine, “küçük bir grubun bütün toplumu esir aldığından” söz etmeye başlıyor. “Grev hakkının kötüye kullanılmasından” söz ediliyor. Sendika yöneticilerinin „sorumlu davranması, sınırı aşmaması“ çağrıları yapılıyor. Çokça övülen burjuva demokrasisinin geldiği yer burasıdır. Yasalarda var olan haklar kullanılmak için vardır. Grev hakkı, Almanya’da işçi ve emekçilerin onlarca yıl verdikleri çetin mücadeleler sonucu elde ettikleri bir haktır. Bu hak sınırlanamaz. Bu hak sarı sendikaların tekeline bırakılamaz. GDL, makinistlerin büyük bölümünü bünyesinde barındıran bir sendikadır. Bir işyerinde birden fazla sendika varsa, bir yandan birleşme savunulurken, diğer yandan küçük sendikanın da TİS yapma hakkı, kazanılan haklardan daha iyi olanlarının tüm işletme çalışanları için geçerli olması savunulmalıdır. İşçi hareketinin sendikalarının birleştirilmesi uzun vadede işçi
haklarını daha iyi savunan sendikalar içinde birleşme biçiminde kavranmalı, bunun için daha az üyeye sahip olan sendikaların tasfiyesi anlamına gelen adımlara karşı çıkılmalıdır. İşçi ve emekçilerin daha iyi bir gelecek için, daha iyi çalışma ve yaşam koşulları için verdikleri mücadele ve bundan sonra verecekleri mücadele ancak grev ve dayanışma araçlarıyla başarılı olabilir. İşçi ve emekçilerin grev haklarının küçük bir sendikaya saldırarak yok edilmek istendiği bir dönemde, Alman sarı sendikalarının tavrı utanç vericidir. Bir kez daha Alman sarı sendikalarının köşe başlarını tuttuğu, sermayenin çıkarlarını savunduğu ve işçi sınıfının düşmanları olduğu görüldü. Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte sermayenin, sarı sendikaları daha fazla teşvik edeceği ve üye sayısını kendi lehine değiştirmek için her türlü yol ve yöntemi deneyeceği, mücadele yanlısı sendikaları işlevsiz hâle getirmeye çalışacağı şimdiden bellidir. İşçi ve emekçilere mücadeleci sendikalar gereklidir. İşçi sınıfına ihanet eden, sermaye ile işbirliği içerisinde, işçilerin mücadelesini engelleyen sarı sendika ağalarına karşı mücadele edilmelidir. Sendikalar gerçek işçi örgütlerine dönüşmelidir. Bunun için de Almanya’da bütün milliyetlerden işçi sınıfı mücadele etmeli ve kazanılan hakların geri alınmasına izin vermemelidir. 30 Kasım 2014
Ocak 2015 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
taleplerin karşılanmaktan uzak oluşundan dem vurdular. Alman Bild gazetesi, Weselsky’nin özel telefon numarasını birinci sayfadan yayımlayarak, halkı tepki göstermeye çağırdı. Focus Dergisi, Weselsky’nin Leipzig’deki evinin fotoğraflarını ve adresini “Almanya’nın en yetkili grev lideri burada saklanıyor” başlığı altında yayımladı. „İleri burjuva demokrasi“nin uygulandığı bir ülkede, mahkemenin uyarı grevinin yasal bir hak olduğunu belirtmesine rağmen, sendika hedef tahtasına konuldu ve linç kampanyası yürütüldü. Spiegel Online’in yazdığına göre, Alman Demiryolları, kısa bir süre önce GDL Başkanı Weselsky’ye personel müdürlüğü teklif ederek satın almak istemiştir! Ancak Weselsky bunu elinin tersiyle geri çevirdi ve makinistlerin insanca yaşam ve çalışma hakkını içeren taleplerini masaya koydu. GDL, küçük bir sendika ve Almanya’nın en kilit sektörlerinden birinde örgütlüdür. GDL, grev çağrısı yaptığında, üyeleri bu çağrıya uymakta ve greve çıkmaktadır. Eğer grev “anayasal bir haksa” bu düşmanlık, bu linç kampanyası neden yürütülüyor? Sermaye ve onun savunucuları esasında grevi yasal bir hak olarak görmüyor. Sermaye, dikensiz bir gül bahçesi istiyor. İşçilerin, emekçilerin üretimden gelen gücünün kullanılması istenmiyor. Bunca karalamanın arkasında, emeğiyle geçinenlerin haklarını, en etkili silah olan grevle aramasına karşı çıkılıyor! Sendika, makinistlerin ve trenlerde görev yapan bütün personelin maaşına % 5 zam ve çalışma sürelerinin 2 saat düşürülmesi, mesailerin azaltılmasını talep ediyor. GDL, sadece kendi üyeleri için değil, demir yollarında görev yapan 17 bin bilet kontrolcüsü ve diğer personel için de bu hakları talep ediyor. Burjuva basını “bu taleplerin kabul edilmesi durumunda ücretlerde % 15 artmasına denk geldiğini ileri sürerek, bu dönemde böyle bir artış talep etmenin gerçeklerle bağdaşmadığını” yazıyor. (Der Spiegel) Alman Demiryolları, % 5’lik ücret zammını 30 ay içinde üç aşamada hayata geçirmeyi ve bir sefere mahsus 325 avro vermeyi teklif ediyor. Makinistlerin dışındaki personelin sözleşmeye dâhil edilmesine ise kesinlikle karşı çıkıyor. “Onlar başka bir sendikanın (EVG) üyesi ve bu sendika ile görüşülecek” deniliyor. Alman Demiryolları ile işli dışlı olan
15
SAVAŞA, YOKSULLUĞA, TALANA KARŞI DEVRİM MÜCADELESİNİ YÜKSELTELİM! Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Hüseyin Gül • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 11 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: info@ydicagri.net • web: www.ydicagri.net YDİ ÇAĞRI Sayı 173 nin İşçi Özel Sayısı •Ocak2015 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli