Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Haziran 2014 • Fiyatı: 1,00 TL
SOMA: NE KADER, NE KAZA, NE FITRAT! SORUMLU: KAPİTALİST SİSTEM!
İŞÇİ SINIFININ SANCISI: SOMA
İŞTEN ÇIKARILAN ALİAĞA TAŞERON İŞÇİLERİ...
Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı
SENDİKA İSTEDİLER İŞTEN ÇIKARILDILAR
İBRAHİM KAYPAKKAYA VE SOMA KATLİAMI... Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
SOMA KATLİAMIN SORUMLUSU DEVLETTİR!
2
13 Mayıs 2014 Soma’daki katliam işçi sınıfının kara günüdür. Bu tarihi unutmayalım. Kapitalizmin genel bir kuralı var, o da azami kâr hırsıdır. Soma katliamının temelinde yatan çıplak gerçek te budur! Bu kural şu veya bu hükümet için değil, hepsi için geçerlidir. Bu kuralda temel dürtü kâr olduğu için, insanın/ emekçinin değeri patron için makinasından sonra gelir. İşleyen mantık, „maden patlasa da, işçi ölse de kalan sağlarla sömürüye devam“dır! Çünkü dışarda karın tokluğuna sömürülmeyi bekleyen yeter sayıda emekçi hazırda beklemektedir… Soma Holding’e ait madende katliam geliyorum diye bas bas bağırıyordu! Fakat ne Soma Holding patronu, ne de madeni denetlemekle görevli devlet yetkilileri hiçbir önlem almadı. Yüzlerce işçinin canına mal olan Soma katliamını gösterdiği çıplak gerçekler şunlardır: *Kuzey Kürdistan/Türkiye de iş güvenliği, işçilerin sağlığı ve güvenliği bütün kapitalist ülkelerde olduğu gibi kapitalistlerin azami karının arkasından gelir. Bu bütün kapitalist ülkelerde özde aynıdır. Ancak Türkiye’deki iş güvenliği gelişmiş kapitalist ülkelerdeki iş güvenliği standartlarının çok gerisindedir. Kağıt üzerindeki yasalar güvenlik düzenlemeleri ve önemleri de pratikte işlememektedir. Patronlar –bu ister doğrudan devlet işletmesi olsun, ister özel sermaye olsun– pratikte güvenlik önlemlerini vaz geçilebilir maliyet unsuru olarak görmekte, ona göre davranmaktadır. Onların devleti-
nin denetçileri de güvenlik konusunda eksikliklere göz yummakta, bu bağlamda kural dışı olarak verilen cezalar hiçbir caydırıcılığa ve zorlayıcılığa sahip olmayan düzeyde kalmaktadır. *Her işçi katliamında olduğu gibi Soma katliamında da gördük ki, işçi sınıfının güçsüzlüğü onun gerçek örgütsüzlüğündedir. Onun kendi gücünü görmemesindedir. Gücünü gördüğü ve kendi kurtuluşu için örgütlendiği oranda başına gelebilecek her türlü belaya karşı daha tedbirli olacaktır. Sosyalizm için örgütlendiği ve bilinçlendiği oranda karşılaşacağı belalardan daha az zarar görecek, düşmanını ve dostunu daha iyi tanıyacaktır. *Türkiye bugün dünya çapında işçi başına düşen ölümlü kazalarda en ön sıralarda yer almaktadır. Soma bunun en son en acı örneklerinden biridir yalnızca. Soma katliamı kader değil, kokuşmuş sömürü düzeninin ürünüdür! İş cinayetlerinin, işçi katliamlarının sorumlusu ve suçlusu bir bütün olarak kapitalist sistemdir. Şirket sahibi kapitalistler, bütün kurumlarıyla onların devleti iş cinayetlerinin sorumlusu ve suç-
lusudur. Devletin andaki siyasi yöneticisi hükümet, bu cinayetlerin siyasi sorumluluğunu taşımaktadır. Görevini devletin ve mülkün savunusu olarak gören yargı bu cinayetlerin hukuki sorumluluğunu taşımaktadır. Bu sistemin bütün siyasi partileri bu cinayetlerin siyasi sorumluluğuna ortaktır. Ordusu, polisi ile bu sistemin bekçi köpekliğini yapan bütün “emniyet” güçleri bu cinayetlerin sorumluluğuna ortaktır. Patronlara işçileri peşkeş çeken sarı sendikalar bu cinayetlerin sorumluluğuna ortaktır. Kapitalizm var olduğu sürece iş cinayetleri de olacaktır. Fakat kapitalizm kader değildir. *En fazla kalifiyelik gerektiren, en zor ve tehlikeli işlerde bile yoğun bir taşeron işçi istihdamı söz konusudur. Burada da azami kar güvenliğin önünde gelmektedir. *Eğer yeni iş cinayetlerinin, katliamlarının yaşanmasını kökten engellemek istiyorsak: İşçilerin kanından da beslenen kapitalist sistemi yıkmamız gereklidir. Bu ama kapitalist sistem içinde işçilerin iş güvenliği şartlarını iyileştirmek için mücadele etmememiz gerektiği anlamına gelmez.
Bu sistem içinde de reformlar için mücadele etmeliyiz. Fakat bu mücadele içinde işçilere gerçek kurtuluşun bu sistem içinde olmadığını da açıkça anlatmalıyız. Kapitalizm/emperyalizm iş kazası diye adlandırdığı iş cinayetlerinde, işçi katliamlarında da aslında barbarlıktır ve dünyayı barbarlık içinde çöküşe sürüklemektedir. Onun gerçek alternatifi sosyalizmdir. *En demokratik hak olan işyeri sağlığı için tedbirlerin alınmadığı koşullarda madenlere inmemeli, direnmeliyiz! Bu konuda Türk-İş gibi sarı patron sendikalarının ipliğini de pazara çıkarmalıyız! Her madende “kaçış-yaşam odaları” olması talebini yükseltmeliyiz! *Acımız büyük, üzüntümüz büyük, öfkemiz büyük. Acımızı egemenlerin kendi iktidar dalaşlarında kullanmak isteyenlerden kendimizi ayırmalıyız. AKP hükümeti bu katliamın siyasi sorumluluğunu üzerinden atmaya çalışıyor. Burjuva muhalefeti de işçilerin, emekçilerin gerçek acıları ve haklı öfkesi üzerinden kendi iktidar dalaşı için fırsat üretmeye çalışıyor. Hepsi güya işçi emekçi yanlısı. Gerçekte hepsi işçi, emekçi, halk düşmanıdır. AKP hükümeti ne kadar düşmanımızsa, CHP MHP vb. de o kadar düşmanımızdır! Acımızı ve öfkemizi yasa değil, düzene karşı mücadeleye, bu asalaklara karşı örgütlenmeye ve başkaldırmaya yönlendirmeliyiz! *Azami karı temel alan kapitalizm emperyalizm yerine, işçiyi, emekçiyi, insanı temel alan bir başka sistem, işçilerin emekçilerin iktidarda olduğu, sömürünün olmadığı bir başka sistem, bir başka dünya mümkündür. İşçilerinemekçilerin iktidarda olduğu bir sistemde iş kazası olmaz mı? Olur, ama Somadaki gibi bir iş cinayeti olmaz. İşçilerin emekçilerin iktidarında daha fazla kar için işçilerin güvenliği tehlikeye atılmaz! Alınabilecek bütün tedbirler, bunun maliyeti ne olursa olsun alınır. Acımızı, öf kemizi yeni bir dünya mücadelesinde enerjiye dönüştürelim. Örgütlenelim! Halk demokrasisi için, sosyalizm için, Komünizm için mücadele edelim. 25.05.2014
TAKSİM’DE SOMA EYLEMİNE POLİS SALDIRDI DİSK, KESK, TTB, TMMOB, Tü r k-İ ş İ s t a n b u l Ş u b e l e r Platformunun ve devrimci demokrat kurumların çağrısıyla binlerce kişi Taksim Tünel'de bir araya geldi. Tünel’de toplanan binlerce kişi Galatasaray Meydanı'na yürüdü. Binlerce kişinin yürüdüğü yürüyüşün en önünde "Artık yeter! Taşeron ve özelleştirme cinayetleri son bulsun! Soma kader değil cinayettir" yazılı pankart yer aldı. Ana pankartın dışında Soma’nın katliam olduğu yazılı birçok pankart taşındı. Polis Galatasaray Lisesi önüne barikat kurdu. Ara sokaklarda ve Taksim Meydanı’na çıkan sokak polis barikatları ile kapatıldı. Lise önünde İş Cinayetlerini Unutma platformu Tünel’den kitle yürüdüğü anda basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında “Soma’nın bir kaza değil katliam olduğu, cinayet olduğu” belirtildi. İş Ci nayet ler i n i Unut ma
Platformunun basın açıklamasının ardından, Tünel’den gelen binlerce kişi polis barikatlarının önüne kadar geldi. DİSK, KESK, TTB, TMMOB, Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu adına ortak basın açıklamasını Eğitim-Sen İstanbul 3 No'lu Şube Başkanı Hüseyin Tosu yaptı. Tosu’nun yaptığı konuşmada “Yaşananların kaza değil katliam olduğu, madenlerde taşeronlaşmanın arttığı ve taşeronun da ölüm olduğu taşeronlaşma son bulmalıdır” denildi. Basın açıklaması sendikaların bir günlük iş bırakma çağrısı ve katledilen işçiler adına bir dakikalık saygı duruşu sonrası son buldu. Basın açıklamasından sonra polis binlerce kişiye hunharca saldırdı. Binlerce kişinin ani saldırı sonrası koşuşturması insanların ezilme tehlikesi geçirmesine sebep oldu. Saldırı sonrası kitle üç gruba ayrıldı. Bir grup Tarlabaşı yönüne, bir grup Kabataş yönüne, diğer bir grupta Unkapanı
yönüne doğru gitti. Polis İstiklal Caddesinde Tomalar ile rastgele saldırı düzenledi. Tünel kısmında metroya gitmeye çalışanlar polise tepki gösterdi. Unkapanı yönüne doğru giden kitleye, polis ses bombaları ile çok yoğun saldırdı. Unkapanı köprüsü üzerinde araç trafiği koşuşturmacalardan kaynaklı çift yönlü kısa bir süre
kapatıldı. Polis saldırısında çok sayıda kişi yaralandı. Polis eylemci kılığına girerek, rastgele gözaltı yaptı. Pera Palas Otelinin bulunduğu kısımda bir ara sokakta bulunan binanın beşinci katına polis gaz fişeği attı. Evden dakikalarca gaz dumanı çıktı. 14.05.2014
DİSK, KESK, TMMOB, TTB tarafından organize edilen “Soma kaza değil, kader değil cinayet, taşeron ölüm demektir yasaklansın!” mitingi, 25 Mayıs Pazar günü Kadıköy’de yapıldı. K ESK İstanbu l Şubeler Pl a t f or mu , Dİ SK İ s t a n b u l Temsilciliği, İstanbul Tabip Odası, TMMOB İstanbul Koordinasyon Kurulu, Türk-İş'e bağlı sendikalar ve devrimci, demokrat kurumlar Haydarpaşa Numune Hastanesi ve Tepe Natilius Alışveriş Merkezi önünde toplandı. Her iki koldan da "Soma kaza değil, cinayet. Taşeron ölüm demektir, yasaklansın" ana pankartı arkasında kortejler oluşturularak, Kadıköy miting alanına yüründü. Tepe Natilius kolu: Bu kolda şu kurumlar yürüdü: DİSK, BDSP, HDP, Halkevleri, EHP, DDSB, SDP, Mücadele Birliği Platformu, Devrimci Hareket, TKP 1920, Söz Dergisi, Kaldıraç, Köz, TÖP-G, DAF, SDH, ÖDP. DİSK’in yürüyüşe katılımı oldukça zayıftı. Haydarpaşa Numune Kolu: Bu kolda şu kurumlar vardı: Türk-İş'e bağlı sendikalar bu kolda toplanıp yürüdü. Türk Metal kitlesel katılım gösterdi. Demiryol-İş, TGS, Koop-İş, Tez
Koop-İş, Haber-İş, Harb-İş, Yol-İş, Belediye-İş, TEKSİF, DERİTEKS. KESK, UİD-DER, DİP, HKP, CHP ve İşçi Partisi bu kolda yürüdü. Alana girişler devam ederken miting programı başlatıldı. Somalı maden işçisi Hidayet Merdan konuştu. Merdem: "Büyük bir katliam olacak diye uyarıyorlardı ama onlar umursamazdı. Üretim, üretim derler başka bir şey demezlerdi. Başbakan, 1900'lü yıllardan bahsediyor. Şili'de 69 gün insanların burnu bile kanamadı. Göz göre göre katliam yapıldı. Başbakan madencileri unuttu, Almanya'da şov yaptı" diye konuştu. Soma katliamı sonrası, kurtarma çalışmalarının görüntülerinin ve Başbakan Erdoğan'ın yapmış ol-
duğu açıklamalarının da içinde yer aldığı katliamı anlatan sinevizyon gösterimi yapıldı. DİSK Genel Başkanı Kani Beko mitinge katılanları selamladı. DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu konuştu. Çerkezoğlu: "Bizler Soma'nın faillerini biliyoruz. Bu katliamı kim örtbas ettiyse, faili de o olur. Bu ülkenin bakanı daha ilk günde, 'madende her şey mevzuata uygundur' dedi. Başbakan, hâlâ 1800'lülerin İngiltere'sinden bahsederek bizlerle dalga geçti. Eğer kaderse bu neden hep bizim işçilerimizi vuruyor. 'Bu mesleğin fıtratında var' diyor Başbakan. Biz de diyoruz ki AKP'nin fıtratında, emek, işçi, insan yok. Daha fazla kar, sermaye, ölmek ve öldürmek var" dedi.
KESK dönem sözcüsü Eğitim Sen 1 No'lu Şube Başkanı Hüseyin Özev konuştu. Özev: "Katliamların sebebi, başta kapitalist sistem ve kar hırsıdır. Hükümet de bu katliamların ortağıdır. Zaman kaybedilmeden hükümet istifa etmeli ve tüm sorumlular hakkında soruşturma başlatılmalı. Kamulaştırılmalar sağlanmalı. İş güvenliği ve iş sağlığı tam anlamıyla sağlanmalı. Çocuk işçi çalıştıranlara ağır yaptırımlar getirilmelidir" dedi. Konuşmaların ardından Ruhi Su Dostlar Korosu ve Hilmi Yarayıcı sahne aldı. Miting, seslendirilen türkü ve marşların ardından son buldu. Mitinge genel olarak katılım ve sendikaların katılımı zayıftı. Soma katliamı döneminde taşeron çalışma, iş cinayetlerinin gündemde olduğu bir dönemde; sendikalar tarafından Pazar günü düzenlenen eylem sönük geçti. Yapılan propagandada AKP karşıtlığı önalana çıktı. Kapitalist sisteme dokunulmadı. Bir grup okurumuz mitinge katılırken, YDİ Çağrı olarak planladığımız gibi katılamadık. Yürüyüşe giderken içinde bulunduğumuz aracın kaza yapması sonucu mitinge yetişemedik. 26.05.2014
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
“SOMA KAZA DEĞİL, KADER DEĞİL CİNAYET, TAŞERON ÖLÜM DEMEKTİR YASAKLANSIN!” MİTİNGİ YAPILDI
3
SOMA KATLİAMI PROTESTO EDİLDİ Soma’da adına iş kazası denilen katliamda yüzlerce işçi yaşamını yitirdi. Çok sayıda yaralı var. Yüzlerce işçi de yer altında mahsur. Katliam birçok yerde olduğu gibi Avcılar’da da protesto edildi. Marmara Caddesi girişinde toplanan yüzlerce kişi, cadde üzerinden Avcılar Belediye binası önüne yürüdü. Burada basın açıklaması yapıldı. Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında; “Katil devlet hesap verecek!, Kaza değil bu bir cinayet!, İşçilerin katili faşist TC devleti!, Faşizme karşı omuz omuza!, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!, Kahrolsun
ücretli kölelik düzeni!” vb. sloganları atıldı. Basın açıklaması okunduktan sonra, katliam 10 dakika oturma eylemi yapılarak protesto edildi. YDİ Çağrı okurları olarak eyleme katıldık. Yanımızda götürdüğümüz flamaları, eylemde flama ve imzalı döviz taşınmadığı için açmadık. Eylemde sadece “İş kazası değil cinayet, hesabını soracağız! Avcılar Gezi Dayanışması” imzalı iki ozalit taşındı. Eylem sonunda 17 Mayıs’ta yapacağımız komünist önder İbrahim Kaypakkaya anması el ilanları dağıtıldı. 14.05.2014
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
İZMİR NARLI DERE’DE PROTESTO EYLEMİ
4
28 Mayıs akşam saat 19.00 da Demokrasi Meydanında başlayan protesto eylemi, çevik kuvvetin olağanüstü tedbirler almasına karşın provakosyana uğramadan vukuatsız neticelendirildi. Saat 19.00 da Demokrasi Meydanına geldiğimizde polis çoktan tedbirini almış, meydan Toma ve Çevik Kuvvet ile sarılmıştı. HDP’nin inisiyatifinde gerçekleştirilen eyleme Partizan, Emek gibi az sayıda kurumda destek veriyordu. Demokrasi Meydanında çadır kurmak istememize polis kesinlikle izin verilmeyeceğini, kurulduğu takdirde dağıtılacağını yüksek sesle ilan ediyordu. Yine hoparlörlerden ‘çocukların ve kadınların alanı terk etmeleri’ ricasında bulunup savaş durumuna geçiyorlardı. Katletmeye alışık devletin sadık uşakları sabırsızlıkla saldırı için fırsat kolluyorlardı. Her an saldırı olabilirdi. İşte tam bu hassas anda HDP İzmir il başkanı
Cahit Uğur polis şefleri ile diyalog içerisinde bir çözüm bulmaya çalıştı. Normal çadır yerine maskot bir çadır kuruldu ve topluluk yürüyüşe geçtiği anda da bu maskot çadır söküldü. Oysa bizim planımızda normal bir çadır kurulup burada günlerce nöbet tutulacağı, halka Gezi olayları, Soma katli-
amı, Okmeydanı olayları ve katliamı üzerine bilgi verileceği vardı. Bu çadır sayesinde bir kamuoyu oluşturulacak, yine bu çadır sayesinde devrimci örgütler kendi propagandalarını yapıp broşür vb. dağıtabileceklerdi. Bu mümkün olmadı. Yine de katılımın yeterince olmamasına karşın katı-
lanların nasıl da burjuvaziye karşı bilenmiş olduğunu, mücadele için nasıl da kararlı olduklarını göstermesi açısından önemliydi. Bu pozitif olguları ML bir devrim ile taçlandırmak için önümüzdeki en acil görevin hala ML’İ kavramış öncünün kazanılmasıdır. Çünkü hepimiz bir ağızdan ‘devrim’ diyoruz. Ama nasıl bir devrim? Kimlerle? Vb.. Sorulduğunda her kafadan bir ses çıkıyor. Bu da şunu gösteriyor ki biz devrimciler bir araya ancak asgari müştereklerde gelebiliyoruz. Aramızda çok farklılıklar var. Ve bu daha uzun süreçler böyle devam edeceğe benziyor. Yapılması gereken ideolojik mücadelenin temposunu kat be kat arttırmak, öncüyü kazanmayı öncelikli bir görev olarak görmek, bu düşünceyi hızla gelişen toplumsal olayların pratiği ile ustaca birleştirebilmek. 29.05.2014 YDİ Çağrı okuru
MERSİN’DE SOMA KATLİAMINA TEPKİLER Mersin’de Soma katliamını protesto eylemleri devam ediyor. Bir gün önce Özgür Çocuk Parkında bir araya gelen emek ve demokrasi güçleri bir basın açıklaması ile Soma katliamını kınamış ve Gezi direnişi sırasında, yakın mesafeden sıkılan biber gazı sonucu kanser olup yaşamını kaybeden Mehmet İstif için yürümüştü. Burada açıklama yapan BES Mersin Şube Başkanı Yusuf Kaya 16 Mayıs’ta iş bırakma eylemi yaparak Soma katliamı için AKP’ye yürüyeceğiz açıklamasını
yapmıştı. Perşembe günü sabah saat 10.00 da Özgür Çocuk Parkı önünde bir araya gelen binlerce DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’ye bağlı işçi ve emekçi: “Bu bir iş kazası değil cinayet! Öfkeliyiz, hesap soruyoruz, iş bırakıyoruz!” yazılı pankart açarak, “Hükümet istifa!, Kaza değil katliam! Faşist devlet hesap verecek! Gün gelecek devran dönecek, AKP halka hesap verecek! Soma’nın hesabı sorulacak!”… sloganları ile yürüyüşe geçti. İstiklal Caddesinde tek şeridi trafiğe ka-
patan kitleye, Hastane Caddesi girişinde Genel İş üyesi işçiler sloganlar ile korteje katıldı. Kitleyi çevreden de insanlar alkışlayarak destekliyordu. CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ile Akdeniz Belediye Eş Başkanı Fazıl Türk de eyleme destek verdi. Tamamen siyah giyinen işçi ve emekçiler, sloganlar, ıslık ve alkışlarla katliamı protesto ederek AK Parti Akdeniz İlçe Başkanlığı’na yürüdü. Parti önünde çevik kuvvet ekipleri Tomalarla barikat kurarak, işçi-
lerin daha fazla yürümesine izin vermedi. İşçiler adına burada açıklama yapan KESK Dönem Sözcüsü Yusuf Kaya bunun bir iş kazası değil, cinayet olduğunu savunarak: “İşçi sağlığı ve güvenliğinin tamamen bir maliyet unsuru olarak görüldüğü ve maksimum kârı elde etmek için en acımasız üretim süreçlerinde çalışmak zorunda bırakılan Soma’daki yüzlerce işçi kardeşlerimiz başından beri ölüme terk edilmişlerdir. Daha fazla kâr uğruna emekçilerinin ya-
mermi atarken, eylemciler taşlarla karşılık verdi. Çatışma uzun süre devam etti. Olaylar sırasında bazı eylemcilerin polisin attığı plastik merminin isabet etmesi sonucu yaralandı, 10’u aşkın kişinin ise gözaltına alındı. Olaylar daha sonra sona erdi.
şamlarını önemsemeyen bu insanlık dışı sömürü sistemine ve çalışma koşullarına ‘artık yeter’ diyoruz. Her ay karnının doyurabileceği kredi borçlarını ödeyebileceği bir gelir için çabalayan emekçilerin kaza denilerek canı alınıyor” diye konuşan Kaya; Her ay Türkiye’de 100 ile 120 arasında işçinin hayatını kaybettiğini vurgulayarak, “Türkiye iş kazaları konusunda Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü durumdadır. Maliyetleri düşürüp, kârlarını arttırmak için insan canından beslenen sermayeye ve buna göz yuman devlete ‘ar-
tık yeter’ diyoruz. İşçi sınıfının mücadele aracı olmak yerine sermayeyle ve siyasi iktidarla işbirliği yapan, insanlık dışı koşullarda çalışılmasına göz yuman sendikalara ‘artık yeter’ diyor, sendikaları emek ve meslek örgütlerini yaşanan katliamın hesabını sormak üzere göreve çağırıyoruz” şeklinde konuştu. Bir kadın eylemci ise, Toma’nın karşısına geçerek, “TOMA’nla SOMA’yı söndürebilir misin?” yazılı döviz açtı. Mersin’de akşam saatlerinde yüzlerce kişi Yenişehir’deki alışveriş merkezi Forum önünde bir
araya geldi. Grup, buradan üzerinde “Soma’daki katliamı karşı ayaktayız” yazılı pankart ile AKP Yenişehir ilçe binasına doğru GMK bulvarını trafiğe kapatarak yürüdü. Bulvar uzun süre trafiğe kapalı kaldı. İlçe binası güzergahına giren grup, burada polisin yoğun güvenlik önlemi ile karşılaştı. Polis AKP ilçe binasının etrafında etten duvar örerken, çok sayıda TOMA ve akrep tipi zırhlı araçla caddenin giriş ve çıkışlarını ulaşıma kapattı. İlçe binasına yürümekte ısrar eden grup, polisin engeliyle karşılaşınca çatışma çıktı. Polis göstericilere plastik
Ü N İ V E R S İ T E ÖĞRENCİLERİNDEN PROTESTO Mersin Üniversitesi’nde okuyan yüzlerce öğrenci Soma’daki faciayı yürüyüş ile protesto etti. Fen Edebiyat Fakültesi önünde bir araya gelen öğrenciler “Bijî berxwedana karkeran!, Katil devlet hesap verecek!, İşçi ölümleri cinayettir!” ve “Katil sermaye iş birlikçi AKP!” sloganları eşliğinde Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü. Yürüyüşün ardından meydanda bir süre oturma eylemi gerçekleştirildi. Oturma eyleminin ardından ise maden ocağında yaşamlarını yitiren işçiler anısına saygı duruşunda bulunulurken, öğrencilerin eylemine Eğitim Sen de destek verdi. Öğrenciler adına açıklama yapan Selim Çayan, “Hayatını kaybeden hayatına kastedilen işçi kardeşlerimizin katili gözünü kâr hırsı bürümüş sermayedir. Ancak sermaye bu cinayetleri suç ortaklarıyla beraber işlemiştir” dedi. 15.05.2014
KAZA DEĞİL KATLİAM tinin yaygınlaştırdığı özelleştirme ve taşeronlaştırmanın işçi sağlığı ve iş güvenliğini ortadan kaldırdığını söyledi. Kılınç, Başbakan Erdoğan’ın yaşananları, “kader”, Enerji Bakanı’nın ise “iş kazası” olarak değerlendirmesine, “Her aklı başında insan bilir ki bu bal gibi kar uğruna işçi katliamıdır” diyerek tepki gösterdi. Kılınç, “Bir kez daha tekrar ediyoruz ki, bu bir kader, kaza değil özelleştirme ve taşeronlaştırma ile kâr oranını yükseltmek için, bu bir iş cinayetidir” diye konuştu. BES şube başkanı 15 Mayıs’ta iş bırakacaklarını, özgür çocuk parkından bir araya gelerek AKP binasına yürüyeceklerini belirterek herkesin eyleme katılması çağrısını yaptı. Kitle daha sonra Gezi eylemleri sırasında, polisin yakın mesafeden ağzına sıktığı biber gazı sonucu kanser olan, uzun süren tedavi sonucu hayatını kaybeden Mehmet İstif için Silifke caddesini trafiğe kadar kapatarak cenaze namazının kılınacağı Mufti
Camiisine kadar sloganlar atarak yürüdü. Camii yakınına gelindiğinde ailenin isteği üzerine slogan atılmayarak sessiz bir biçimde ca-
miye varıldı. Polisin herhangi bir müdahalede bulunmadığı eylem olaysız bitti. 14.05.2014
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Sabahın erken saatlerinde bir araya gelen yaklaşık 300 kişi Mersin Emek ve Demokrasi Platformu öncülüğünde Manisa’nın Soma ilçesindeki maden ocağında yaşanan katliamla ilgili eylem yaptı. Yolu kapatan platform bileşenleri, “Kaza değil, Soma madeninde işçi katliamı”, “Sadaka değil, işçi sağlığı iş güvenliği istiyoruz” ve “İş kazalarını durduralım örgütlü olmak hayat kurtarır” pankart ve dövizleri açtı, sloganlar attı. Burada platform adına bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamayı, Genel İş Sendikası Şube Mali Sekreteri Vakkas Kılınç okudu. Kılınç; “Soma maden ocağında olanlar kader, kaza değil işçi katliamıdır. Bu katliamı ve katliamcıları protesto ediyoruz” diyerek özellikle iş kazalarının en çok olduğu maden ve taş ocaklarındaki ölüm ve yaralanmalara dikkat çekti. “Bugüne kadar üçbin ölüm, yüzbin işçi yaralandı.” diyerek, Türkiye’de AKP hüküme-
5
İŞÇİ SINIFININ SANCISI: SOMA
Soma’da yaşanan vahşi iş cinayeti herkesi derinden etkiledi. Katledilen madencilerin acısını insan olan herkes yaşadı. Bu katliamın son olması, işçilerin üretirken canlarını heba etmemeleri için ülkenin hemen hemen her yerinde eylemler yapıldı. İşçilerin ölmemeleri için gerekli önlemleri almayan devlet ise bu eylemler karşısında her zaman olduğu gibi en geniş güvenlik önlemlerini aldı. Kimi yerlerde polis ve sivil faşistler insanlara azgınca saldırdı. Bu durum bir kez daha devletin tüm kolluk güçleriyle patronların yanında yer aldığını gösterdi. Sınıfa “madenlerde ölebilirsin ama buna karşı eylem yapamazsın” dendi. Adana’da katliamdan sonraki ilk gün bir eylem düzenlendi. Sendikaların ve odaların çağrısı ile saat 11’de İnönü Parkında toplanıldı. Hemen hemen tüm demokratik kitle örgütlerinin, emekten yana siyasi partilerin desteklediği
eylemde DİSK, Türk-İş, TMMOB ve TTB adına konuşmalar yapıldı. Yapılan açıklamalarda madenlerin kazayla değil iş cinayetiyle katledildiği söylendi. Gerekli önlemleri almayan Hükümet istifaya çağrıldı. Eyleme katılanlar sık sık “İşçi memur elele genel greve” sloganlarını attı. Sendika temsilcileri 15 Mayıs’ta iş bırakacaklarını ve alanlara çıkacaklarını ilan ettiler. Türk-İş’in bir hafta boyunca 3 dakikalık iş bırakma eylemini duyurması üzerine de genel grev sloganları atıldı. 15 Mayıs’ta sendikaların grev çağrısı ile düzenledikleri eyleme yaklaşık 5.000 kişi katıldı. Ancak ne yazık ki katılanların çoğunluğunu grev yapan işçiler ve memurlar değil demokrasi hareketinin diğer unsurları oluşturuyordu. Özellik le gençler çoğunluğu oluşturuyordu. Saat 11’de Atatürk Parkında toplanan kitle Küçüksaat Meydanına
doğru yürüyüşe geçti. Bu eyleme katılanların çoğunluğunda var olan öfke yüzlerden okunuyordu. Sloganlar daha gür ve öf keyle atılıyordu. Yürüyüş Küçüksaat Meydanından Çakmak Caddesine kadar deva m et ti. Ça k ma k Caddesi bitiminde ise yol trafiğe kapatılarak basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması yapılırken ise polis helikopteri kitlenin tam üzerinde duruyordu. Bir süre sonra helikoptere tepkiler artmaya başladı. Konuşmacılardan biri polise seslenerek helikopteri çekmelerini istedi. Ardından helikopter çekildi. Basın açıklaması sonrasında eylemin bittiği anons edildi ama özellikle arka taraflarda bulunanlar ne olduğunu bile anlayamamıştı. Akşam saatlerinde ise sosyal medya üzerinden örgütlenen bir eylemle Atatürk Parkında buluşuldu. İstasyon Meydanına doğru yürünmek istendi. Ancak polis az-
gınca saldırdı. Bir genç kız polisin plastik mermisi ile göz altından yaralandı. Çok sayıda kişi de gözaltına alındı. Polisin saldırısını fırsat bilen bir grup faşistte sopalarla eylemcilere saldırdı. Eylemcilerin müdahalesi olunca polis devreye girdi. Saldırganlar uzaklaştırıldı ancak polis gözaltına bile almadı. 16 Mayıs akşamında ise devrimci örgüt ve partiler polisin ve sivil faşistlerin saldırısını kınamak için İnönü Parkında toplandı. Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu yaklaşık 200 kişi vardı. Polis yine en geniş güvenlik önlemini alarak saldırıya hazır bekledi. Burada yapılan basın açıklamasında polisin ve sivil faşistlerin saldırısı teşhir edildi, gözaltına alınanların bırakılması istendi. Basın açıklamasının ardından bir süre oturma eylemi yapıldı. Soma’da yaşanan katliam ve bütün bu eylemler tekrar gösterdi ki örgütsüz ve sınıf bilinci olmayan olan işçi sınıfı devlet-sermaye ve sendika bürokrasisi üçgeninde sömürülmeye devam edilecek. Çöllolar kömür havzası gibi, Soma gibi katliamların sancısını sık sık yaşayacaktır. Göstermelik, günü kurtarmak için yapılan eylemler ve işçi sınıfının bu eylemlere gerçek anlamda kayıtsız kalması var olan durumu değiştirmeyecektir. Örgütlü ve hakkını arayan bir işçi sınıfı ne madenlerde katledilebilir ne de bu tür katliamların hesabını öte tarafa bırakır… 16.05.2014
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
KARA ELMASIN KARA YÜZLERİ SARI SENDİKA AĞALARI
6
4 Konfederasyonun taşeronlaşmaya karşı 25 Mayıs’ta Kadıköy’de düzenlemiş oldukları mitingin değerlendirilmesini sizlerle paylaşmak istiyorum. İki koldan Kadıköy iskelesine doğru yürüyüşe geçildi. Tepenaitulus tarafından DİSK, KESK, TMMOB yürürken, TÜRK-İŞ ise Numune Hastanesi tarafından yürüdü. Biz YDİ Çağrı okurları DİS K Birleşik Metal İş korteji ile yürüdük. Sendikalar dışında siyasi partiler, devrimci kurumlar ve bazı kitle örgütleri vardı. DİSK ve DİSK’e bağlı kurumların atmış olduğu sloganlar şunlardı: “Taşeronlaşmaya hayır!, Taşeron sermaye devleti!, Hırsız katil AKP!, Soma’nın katili taşeron devleti!, Susma haykır taşeronlaşmaya hayır!, Gün gelecek devran dönecek katil AKP den işçiler he-
sap soracak!” Atılan sloganlar genel olarak bunlardı. Mitinge genel katılım ortalama 2500-3000 civarında, sendikaların ise ortalama katılımı 500-600 olup, geriye kalan kitleyi ise devrimci kitle örgütleri ve devrimci kurumlar oluşturdu. Acı gerçek şu ki; Türkiye Kuzey Kürdistan’da sendi ka ların durumu, bu 4 Konfederasyon 15 milyon nüfusu olan İstanbul’da 500-600 kişiyle yürüyor. Bu sendikalar hangi işçi sınıfıyla taşeron sermayesini yıkacak? Diyelim ki yıktılar, peki devlet sermayesini ne yapacaklar, koruyacaklar mı? Biz bu sendikaları Zonguldak’da grizu patlamasında da tanıyoruz. Orda da 263 madenci öldürülmüştü. Ne yazık ki hala hesap soracaklarını iddia ediyorlar. İlk
önce kendilerinden hesap sormaları gerekmez mi? Sınıfı ne kadar örgütlemişler? Sınıfın neresindeler? Sınıfta kalan bir sendika işçi sınıfıyla baş edemez. Bu sarı sendika ağaları her şeyden önce işçi sınıfına hesap vermeleri gerekmez mi? İşçi sınıfını ne kadar örgütlemiş, sınıfın sorunlarına ne kadar sahip çıkmışlar? Aslında burada sorun sadece sendikalarda değil; Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrimci ve sosyalistlerinin sorunudur. Sosyalistlerde kendilerine sormalıdır, sınıfın neresindeyiz, cevap açık ne yazık ki bizler de işçi sınıfıyla ayrı yerlerde duruyoruz. Sınıf la bütünleşmeyen sosyalist kurumların sarı sendikaları bu konuda eleştirmeleri çokta gerçekçi olmuyor. Sosyalistlerin işçi
sınıfının içine girip çalışma yürütmediği sürece sınıfın kimler tarafından yönetileceği de ortadadır. Bizler üretimin içinde olmadığımız sürece bu aymazlık daha çok devam eder. Bizler sosyalist ve komünistler olarak bir kez değil, bin kez daha düşünmemiz gerekiyor. Sınıftan ve üretimden kopuk olmak demek eleştiri hakkına sahip olmamak demektir. Bunun başka da yolu yoktur. İşçi sınıfına sınıf bilinci vermek için onu da yanına almak demektir. Yoksa tarih sosyalistlere de hesap sorar. Bunun için diyoruz işçi sınıfının kurtuluşu reformlarda değil, kurtuluşun tek yolu işçi sınıfı önderliğinde yapılacak olan Demokratik Halk Devrimindedir. 27.05.2014 Bir Yeni İşçi Dünyası okuru
İŞTEN ÇIKARILAN ALİAĞA BELEDİYESİ TAŞERON İŞÇİLERİ DİRENİYOR!
Yerel seçimler bitti. Şimdi icraat zamanı! Aliağa Belediye seçimlerini faşist MHP kazandı ve ilk icraat olarak da belediyede temizlik işçisi, büro hizmetlisi vb. olarak çalışan 104 Kürt kökenli, alevi kökenli taşeron işçilerini kapının önüne koymak oldu. İşten çıkardığı belediyenin temizlik, büro hizmeti vb. gibi çeşitli bölümlerde zor şartlar altında ve asgari ücretle çalışan bu emekçiler, kamuoyu oluşturmak, gelecek tepkilerin dozajını düşürebilmek için bankamatik çalışanı olarak gösterilmeye çalışılmıştır. 07.05.2014’de başlayan direniş-
leri bugün 6. gününde. Direnen işçiler “Biz bu yola baş koyduk, vazgeçmeyiz, işe yeniden alınana kadar direneceğiz!” diyorlar. İşten çıkarılan taşeron işçiler adına H.S.özetle şunları söyledi: “Bundan öncek i CHP Belediyesi döneminde de işçilere yönelik baskılar ve işten çıkarmalar oluyordu, ancak böyle toptan çıkarmalar değildi. Tek tek işçilere, göze batmayacak şekilde uygulanıyordu ve çıkarılan işçiler gerektiğinde de yeniden işe alınabiliyordu. MHP seçimi kazandı ve Serkan Acar belediye başkanı oldu. İlk icraat olarak da denetimindeki ta-
şeron firma Niften’in bünyesinde çalışan 470 taşeron işçi içerisindeki Kürt ve Alevileri ayıkladı. Çıkarılan 104 işçinin ezici çoğunluğu doğulu-güneydoğu’lu, yani Kürt kökenli geriye kalanı da alevi kökenli işçilerdir. Şimdi taşeron firması Niften’de işten çıkarılmayan (zorunluluktan çünkü henüz onlara gereksinimleri var) çok az sayıdaki Kürt ve alevi kökenli işçiler de kuşku içerisinde çıkarılacakları günü beklemektedirler. Bu arkadaşlar kuşkularında da haklıdır! Çünkü faşist MHP’nin kendi seçmenlerine verdiği sözü vardır, üstelik Türk olmayan, Sünni Müslüman
BİZDEN KORKUYORLAR Aliağa Belediyesinin içerisinde çevik kuvvet hazır olarak bekletiliyor. Dışarıdan görünmüyorlar, ancak belediye binasının dört katına da devletin çelik kuvveti biriktirilmiş durumda. Hükümet konağının önünde Toma’lar direnişe karşı konuşturulmuş olarak bekletiliyor. Abartılı bir şekilde önlemler alınıyor. Belediye başkanının emrine bir akrep tahsis edilmiş. Zavallıcık başına bir şey gelmesin diye korka korka akrepçiğine binip evine, oraya-buraya (iş bitirmeye) gidiyor.Tabii ki bir müfreze koruyucu çevik kuvvet eşliğinde..! Ama ne yaparlarsa yapsınlar sonunda korktukları başlarına gelecek, bekçiliğini yaptıkları, nimetlerinden sonsuz yararlandıkları bu sömürü düzeni başlarına yıkıp kendi düzenimizi, işçinin, emekçinin, ezilenlerin düzenin yani sosyalizmi kuracağız. Ama belirli bir zümre için değil tüm insanlık, hatta dünyamızı kapsayan canlı-cansız ne varsa hepsinin adına kuracağız. Yeni İşçi Dünyası/İzmir 12.05.2014
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
olmayan insan ve toplumlara tahammülü yoktur. Bu zihniyet Maraş katliamını hazırlamadı mı? Bu zihniyet Sivas’ta insanları diri diri ateşe verip yakmadı mı? Bu zihniyet faşizmin zihniyetidir ve Türkiye’de giderek gericilikle el ele vererek hızla etkin bir duruma gelmektedir. Bizler sadece işten çıkarıldığımız için değil; bu faşist zihniyeti teşhir etmek, giderek etkin bir duruma gelen gericiliğe ve faşizme dur diyebilmek için böylesi bir direnişi organize ettik. Bir bakıma biz bu yola baş koyduk! Faşizmin kol gezen heyulasını yok etmek için direniyoruz! Gericiliğin kol gezen heyulasını yok etmek için direniyoruz! Tüm bunların hep yeniden dirilmesini, can bulmasını sağlayan ve var olduğu müddetçe de sağlayacak olan bu pis sömürücü, kapitalist düzenin yıkılması için direniyoruz! Gelecek için, adil ve aydınlık günleri yaratmak için direniyoruz! Ekmek ve özgürlük için, tüm ezilenler için ve onlar adına direniyoruz!”
7
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
GREİF İŞÇİLERİ DİRENİŞLERİNİ SONLANDIRDI
8
Greif Hadımköy çuval fabrikası işçileri 10 Şubat günü, üyesi oldukları Tekstil İşçileri Sendikası ile Greif yönetimi arasında yapılan TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine çalıştıkları fabrikayı işgal etti. İşgalin 60 gününde, 10 Nisan günü yapılan bir polis operasyonu ile fabrika işgali kırıldı. Fabrikada bulunan 103 kişi, bir bölümü darp edilerek gözaltına alındı. Fabrika işgali kırılan işçiler DİSK’in Şişli’de bulunan Genel Merkezinde nöbet eylemine başladılar. Direnişlerinin 106. gününde DİSK genel Merkezi önünde yaptıkları basın açıklaması ile direnişlerini sonlandırdılar. 600 Greif işçisi çok önemli bir mücadele yürüttü. Mücadeleyi kendi ellerine aldı. Bölüm komiteleri oluşturuldu. Bu komiteler üzerinde Fabrika Komitesi vardı. Alınan kararlar işçilerin katıldığı genel toplantılarda alınıyordu. İşçiler iki cephe de mücadele yürüttü. Hem Greif yönetimine, hem de sendikal bürokrasiye karşı. Sendikalar bir iki olumlu örnek dışında, bu olumlu direnişe kayıtsız kaldı. Gereken destek sunulmadı. Sendikal bürokrasi işçilerin mücadeleyi ellerine almalarından korktu. Koltuklarını koruma temel kaygıları olan ağaların korkması boşuna değildi. Ya Greif örneği yaygınlaşırsa, ne yaparlardı?? İşçilerin üyesi olduğu Tekstil İşçileri Sendikası bürokratları Greif yönetimi ile girdikleri açık gizli ilişkiler ile direnişi boğmak, sonlandırmak için ellerinden geleni yaptı. Fakat Greif direnişinin, bu önemli direnişin başarıya ulaşmamasının nedeni sadece bunlarla açıklanamaz. Greif tekelinin direnişi kırmak için yaptığı hamleler, oynadığı oyunlar, sendikal bürokrasinin direnişin kırılmasında oynadığı rol; tek başına direnişin kırılmasının nedeni değildir. Elbette bunlar önemli rol oynamıştır direnişin kırılmasında. Direnişin kırılmasında, başarıya ulaşmamasında direnişe önderlik eden arkadaşların, siyasi yapının da (BDSP) yaptığı hataların rolü vardır.
ron şirketlerde çalışan işçilerin kadrolu işçi yapılmasını, Greif’te taşeron uygulamasına son verilmesini, 4 ikramiye ve ücretlere en az % 25 zam istediler. Bu taleplerinin Greif yönetimi tarafından kabul edilmemesi üzerine işgal eylemi başladı. İşçiler bu taleplerini “kırmızı çizgi” olarak adlandırdılar. Gün geçtikçe işgale katılan işçilerin sayısı giderek azalmaya başladı. Bu doğaldır da. Çünkü işçilerin yaşamlarını idame ettirmesi gerekiyordu. Kira, su, elektrik ve taksitlerin ödenmesi gerekiyordu. İşçilerin kendilerinin, ailelerinin yemeleri içmeleri için para gerekiyordu. Geçim sorunu, ekonomik sorun bir direnişin uzun soluklu olup olmayacağını belirleyen temel sorundur. Grief direnişi bu gerçeği bir kez daha gösterdi. Greif direnişi bir kez daha sendikaların Grev Fonu oluşturmaları gerektiği gerçeğini gösterdi. Direnişin, mücadelenin uzun soluklu olması, işçilerin ekonomik olarak desteklenmesine bağlıdır. İşçinin direnmesi, direniş süreci içinde yaşamını idame etmesine bağlıdır. Günümüzde yasal olmadığı gerekçesiyle sendikaların büyük çoğunluğunun Grev Fonu oluşturma yönünde, ne bir hazırlığı ne de bir fikri vardır. Bu yanlıştır. Fabrika Komitesi direnişe katılan işçilerin yeme içme ihtiyaçlarını karşılamak için olağanüstü çaba gösterdi. Bu ihtiyaçlar yapılan dayanışma gelirlerinden karşılandı.
İşçiler ne istedi? İşçiler sayıları 44’ü bulan taşe-
Ne yapılmadı? Ne yapılmalıydı? Greif direnişi bugün ki şartlar
ve güç dengesinde işçiler için elde edilebilecek azami kazanımla, başarıyla bitirilmesi önemli idi. Greif direnişinin kazanımı işçi sınıfının kazanımı olacaktı. Kazanım önemli rol oynayacaktı. Örnek teşkil edecekti. Her işçi mücadelesinin bugün ki şartlarda, bugün ki güç dengesinde işçiler ve patronlar arasında bir uzlaşma ile biteceğinin bilincinde olmalıyız. Günümüzde devrimci çevrelerde maksimum taleplerle sonuçlanmayan bir mücadelenin, başarı olarak görülmediği bir yaklaşım söz konusudur. Bu yaklaşım yanlıştır. Mücadelede bazı dönemlerde ilerleyebilmek için geri adım atmayı bilmek gerekir. Taktik olarak manevra yapmayı, esnemeyi bilmek gerekir. Sol sekter bakış açısının işçi sınıfı mücadelesine fayda değil zarar verdiği Greif direnişi de gösteriyor. Fabrika işgali öncesi ile sonrası karşılaştırıldığında, Greif yönetimi işçilerin talepleri konusunda esneme göstermiştir. İkramiye konusunda: Greif yönetimi 2,5 ikramiyeden TİS’nin 18 aylık dönemi için 3 ikramiye, ikinci 18 aylık dönemi için 4 ikramiye ödeme noktasına geldi. Taşeron konusunda: yasaların gereğini yerine getirme sözünden, dokuma bölümünde çalışan taşeron işçilerin kadroya alınması, konfeksiyonda çalışan yaklaşık 80 işçinin daha sonra kadroya alma noktasına geldi. Ücret zammı konusunda: Ücretlere yapılacak zam dışında, 120 TL iyileştirme zammı yapılması kabul edildi. İşgal sürecinde Greif yönetiminin geldiği bu nokta aslında
kazanımdı. Greif tekeli işçilerin kararlı mücadelesi ile bu noktaya gelmişti. Yapılması gereken üç temel talebin hemen karşılanmasının andaki güçler dengesinde mümkün olmadığını görmek, buna göre bir mücadele hattı örmekti. Gelinen nokta ile kazanımla direnişi bitirmek, mücadeleyi, işgal deneyimini işçi sınıfına armağan etmek gerekiyordu. Olmadı, yapılmadı. Yanlış yapıldı. Bu yanlış da bize göre direnişin başarıya ulaşmamasında etkili olmuştur. Bu yanlıştan da öğrenmek, gelecek mücadeleler için ders çıkarmak görev olmalıdır. İşçi sınıfı mücadele içinde öğrenecek. Deneyim biriktirecek. Yaptığı hatalardan ders çıkaracak. Daha iyisini yapacaktır. Biz ne yaptık? Greif direnişi, işgali başladıktan sonra; biz gücümüz, olanaklarımız ölçüsünde direnişi destekledik. İşçilerin yanında olduk. Erzak yardımı yaptık. Maddi destekte bulunduk. Kimi olanaklarımızı, ilişkilerimizi direnişi desteklemeye yönlendirdik. Direnişe yayın organlarımızda geniş yer verdik. İşçileri sık sık ziyaret ettik vs. Özeleştirel olarak şunu da tespit etmek istiyoruz: Yazı içinde aktardığımız düşüncelerimizi yeterince direniş içine taşımadık. Belli bir aşamada direnişi kazanımla bitirilmesi imkanı doğduğunda, bu noktada önerilerimizi, tavrımızı yeterince işçilere, Fabrika Komitesine anlatmadık. Yürüyen direnişe zarar vermeme kaygısı ile hareket ettik. Gelinen yerde bu kaygı ile hareket etmemizin doğru olmadığını görüyoruz. Direnişe destek vermemizin yanı sıra, direnişin geleceği hakkında düşüncelerimizi, önerilerimizi de birlikte işçilere aktarmalıydık. Dayanışma ve destek aynı zamanda eleştiriyi de, görüş ve önerilerimizi de paylaşmayı içermelidir. 106 gün süren Greif direnişi zengin derslerle doludur. Bu derslerden gelecek için öğrenmek, hatalardan ders çıkarmak, daha iyisini yapmak sınıf devrimcilerinin görevi olmalıdır. Selam olsun Greif işçilerine! Selam olsun direnene, mücadele edene! 29.05.2014
2. Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Gür İplik Fabrikasında çalışan işçiler bir haftadır hakları için direnişte olduklarını, birkaç aydır fabrikada son derece ağır ve kuralsız çalışma koşullarına karşı anayasal haklarını kullanarak DERİTEKS Sendikası’nda örgütlenmeye başladıklarını söylediler. Sendikalaşma girişimlerinin duyulması sonucunda keyfi olarak iş yeri değişiklikleri yapıldığını, işten çıkarılmaların olduğunu söylediler. “Sendikalaşma girişimimiz duyulunca işyerinde baskılar da başladı. Keyfi bir şekilde işyerinde yer değişikliği, vardiya değişikliği gibi uygulamalarla işçiler üzerinde baskı kuruldu. Bir arkadaşımız haksız yere işten atılmak istendi. Arkadaşımızın haksız yere işten atılmak istenmesi üzerine yetkililerle görüşmek istedik. Görüşmede yapılan haksızlıkları ve işyerindeki yasa dışı uygulamaları dile getirince, işletme müdürü ve vardiya amiri gibi yetkililer sorunu çözmek yerine bize kapıyı gösterdiler. Bizi sindirmek için yapılan bütün baskılar sonuç vermeyince, bu kez de sendika üyesi olduğumuz için 14 Mayıs’tan beri işbaşı yaptırılmıyoruz” dediler. 10 0 İŞ Çİ ALT I G Ü N D Ü R FABRİKA ÖNÜNDE BEKLİYOR Sendikalı olarak işlerine dönmek istediklerini ifade eden işçiler altı gündür fabrika önünde beklediklerini ve işçilerine geri dönene kadar kalacaklarını söylediler. “Bizler de DER İTEKS Sendikası’na üye olan ve bu yüzden iş başı yaptırılmayan Gür İplik’te çalışan 100 işçi olarak 6 gündür fabrika önünde, sendikalı olarak işe geri dönebilmek için gece gündüz fabrika önünden ayrılmadan mücadelemizi sürdürüyoruz” dediler. Kayıt dışı ödemelerin yapıldığını, Pazar mesaileri ve haksız yere para kesintileri olduğunu söyleyen işçiler bu duruma karşı tepkili, işçiler hukuk dışı uygulamalar maruz kaldıklarını beyan ettiler. “İşyerinde elden ve kayıt dışı para ödemesi, zorunlu Pazar mesaileri, haksız yere yapılan para kesintileri gibi hukuksuz ve yasa dışı uygulamaların son bulmasını istiyoruz. Aldığımız gerçek ücretle bankaya yatan ve
ücret yansıyan ücretler aynı değil. Mesai ve diğer ücretlerimizin bir kısmı elden ödeniyor ve ücret bordrolarına yansımıyor. Bu yolla kayıt dışı ücret ödeyerek devletten vergi kaçıran işveren aynı zamanda sigorta primlerimizin de eksik yatırılmasına, ilerde kıdem tazminatı ve emekli maaşlarımızın da düşük olmasına neden olarak haklarımızı gasp etmektedir. İşyerinde çalışmaya başladığından beri Pazar günleri de dahil tek gün izin kullanmayan arkadaşlarımız var. Senelik izinlerimiz kullandırılmıyor. Pazar günü resmi tatil günü olmasına rağmen 12 saat zorunlu çalıştırılıyoruz. Pazar günü bile işe gelmeyince 200 liraya yakın para cezası kesiliyor. Diğer resmi tatillerde de aynı şekilde zorunlu çalıştırılıyoruz. Ayrıca işyerinde çalışma ortamı oldukça sağlıksız” dediler. “YÜREĞİMİZ SOMA’DA” Soma faciasına değinen işçiler, Soma faciasını bir kaza olarak görmediklerini ‘iş cinayeti’ olduğunu belirttiler. İşçiler,” Soma’da yüzlerce işçi kardeşimizin iş cinayetine kurban gittiği günün gecesi fabrikamızda yaşanan haksızlıklar ve işten atılmaya karşı haklarımız için direnişe başladık. Bir taraftan işimize geri dönmek ve işyerindeki haksızlıkların son bulması için mücadele eder-
ken, diğer taraftan da her gün Soma’dan gelen işçi kardeşlerimizin ölüm haberleriyle yüreğimiz dağlandı. Soma’da olanları izledikçe işçilerin hayatının ve emeğinin ne kadar ucuz ve değersiz olduğunu daha iyi anlıyoruz” dediler. “İŞÇİLER TOPLUCA ÖLÜNCE Mİ DUYACAKSINIZ?” İşçilerin iş güvenliği konusunda seslerinin duyurmak istediklerini fakat yeterince kamuoyuna yansıtılmadığını ve sonuncunda gerçekleşen kazarlarda yine işçilerin öldüğünü söyleyen işçiler, ancak topluca ölünce haber olabildiklerini ifade ettiler. “Şimdi bizim yaptığımız gibi belki Soma’da da işçi kardeşlerimiz işyerlerindeki kölelik koşullarına karşı daha önce seslerini duyurmak için mücadele etmişlerdir. Ama kimse seslerini duymadığı için ancak yüzler-
cesi ölünce gündem olabildiler. Bu ülkede işçiler topluca ölmeden kimse seslerini duymayacak mı? Şimdi bizler, Gaziantep Başpınar OSB’de, çalıştığımız Gür İplik adlı fabrikada uğradığımız haksızlıklara, kölece çalışma koşullarına ve sefalet ücretiyle çalışmaya karşı mücadele ediyoruz. Kamuoyuna, basına ve yetkililere sesimizi duyurmak için bir haftadır fabrika önünde, evlerimizden 20-25 kilometre uzakta, ailemizi ve çocuklarımızı bile görmeden gece gündüz beton kaldırım üstünde bekliyoruz. Biz yasal olan haklarımız için direniyoruz. Anayasal hakkımız olan sendikalı olma hakkımızı kullandığımız için işe alınmıyoruz. Hakkımız olan insanca çalışma koşulları ve insanca bir ücret için mücadele ediyoruz” dediler. 23.05.2014 Yeni İşçi Dünyası okuru
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
SENDİKA İSTEDİLER İŞTEN ÇIKARILDILAR
9
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
TARİHTEN BİR YAPRAK: 15-16 HAZİRAN BÜYÜK İŞÇİ DİRENİŞİ
10
1963 yılında çıkarılan bir kanunla "grev hakkı"nı kanunen de (lokavtla sulandırılmasına rağmen) ele geçiren işçi sınıfı, 1960'lı yıllarda bu silahı yaşam şartlarını iyileştirmek için kullanmada giderek ustalaştı. Birçok grev mücadelesi içinde işçi sınıfının ileri unsurları; Türk-İş'in başındaki unsurların işçi sınıfı düşmanı hainler olduğunu, bunların gerçekte patronlarla aynı saflarda olduğunu gördüler. Bu o dönemde Türkİş'e alternatif olarak ortaya çıkan DİSK'in kısa zamanda güçlenmesine yol açtı. Birçok büyük sanayi kuruluşunda DİSK, Türk-İş'e ciddi bir rakip haline gelmeye başladı; Türk-İş'in sendika ağalarının, işçi sınıfını istedikleri gibi uyuttukları dönemler geride kalmaya başladı. İşçi sınıfı içinde, DİSK'in kazandığı bir kaç başarıdan sonra DİSK'e doğru bir kayma başladı. İşçi sınıfı üzerinde Türk-İş aracılığı ile kurdukları hakimiyetin sarsılmaya başladığını gören hakim sınıf temsilcileri, bu duruma dur diyebilmek için 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu Sözleşme, Grev, Lokavt Kanunu'nda değişiklikler yapılmasını plânladılar. Bu plâna göre; herhangi bir işyerinde toplu sözleşme yapma hakkı; işyerinin dahil olduğu iş kolunda en çok üyeye sahip olan ve o iş kolunda sigortalı işçilerin üçte birinin üye olduğu işçi federasyonu; ya da ülke çapında faaliyet gösteren işçi sendikasına ait olacaktı. Bu, DİSK'in tasfiyesi; DİSK dışında da bazı küçük işyerlerinde örgütlenen küçük sendikaların tasfiyesi; sendikal alanda Türk-İş'in kesin tekel kurması demekti. Bu yöndeki değişiklik önerisi 15 Haziran'da Meclise gelecekti. Türk-İş yöneticileri, hazırlanmasında kendilerinin de payı bulun-
duğu bu işçi sınıfı haini tasarının propagandasını yaptılar. Güçlü olmak için tek sendikada birleşmek gerektiği; kanunun bunu amaçladığı demagojisi ile işçileri kandırmaya çalıştılar. DİSK yöneticileri; kendi varlıkları tehdit altında olduğu için, bu tasarıya karşı çıkmak zorunda idiler. Ancak onlar da işçi sınıfının sınıf mücadelesinden korkuyorlardı; düzeni savunuyorlardı. Bu yüzden yasa değişikliğine "kanunlar çerçevesinde" karşı çıkılması yönünde çağrı yaptılar. 15 Haziran'da İstanbul ve İzmit'te işçiler, kanunlarda yapılmak istenen değişiklikleri protesto için büyük bir yürüyüş düzenlediler. O gün İstanbul ve İzmit'te hemen bütün büyük fabrikalarda üretim durdu. Türk-İş yönetiminin uyarılarına, sendikadan çıkarma; patronların işten atma tehditlerine rağmen; yalnızca DİSK'li işçiler değil, Türk-İş'e bağlı sendikalı işçiler de kitleler halinde direnişe katıldı. İşçilerin büyük bir bölümü düzenlenen yürüyüşe katıldı. 15 Haziran'daki yürüyüşe 70 bine yakın işçi katıldı. İstanbul'da üç koldan, İzmit'te iki koldan yürüyüş yapıldı. İşçiler gözaltına alınan arkadaşlarını karakollara teslim etmediler. Kitle karakollar önünde birikerek, gözaltına alınanları polisin elinden aldı. 16 Haziran'daki yürüyüşe katılım 150 bin civarında oldu. İşçi sınıfının muazzam gücü karşısında paniğe kapılan hakim sınıf lar, orduyu devreye sokmaktan başka çare bulamadı. Askeri birlikler, polis birliklerinin hemen ardından işçilere karşı barikatlar kurdular. İşçiler silahsız ve örgütsüz olmalarına rağmen; bu barikatların çoğunu yiğitçe aştılar.
İşçiler barikatları kağıt gibi parçaladılar. Levent'te, Topkapı'da, Kadıköy yakasında Otosan fabrikası önünde polis ve askerlerle işçiler yer yer çatıştılar. Polis silah da kullandı. En büyük çatışma Kadıköy'de Yoğurtçu Parkı çevresinde oldu. Bu çatışmada yüzlerce işçi yaralandı; bir toplum polisi öldü. İşçiler durmadılar. Kadıköy iskelesinde toplanan işçilerin üzerine polis ve asker yeniden saldırdı. Faşist kolluk güçlerinin açtığı ateşle Mustafa Baylam, Abdurrahman Bozkurt ve Yaşar Yıldırım adlı işçiler toprağa düştüler. 16 Haziran akşamı saat 21.00'de hakim sınıfların radyoları İstanbul ve Gebze'de sıkıyönetim ilan edildiğini duyurdular. İşçi sınıfının kendiliğinden gelişen bu haklı mücadelesini bastırmak için hakim sınıf lar yüzlerindeki "demokrasi" maskesini atmak, gerçek faşist yüzlerini göstermek zorunda kalmışlardı. Büyük İşçi Direnişinin kendilerini de aştığını gören o dönemin reformist DİSK sendika ağaları, Türkiye işçi sınıfının en büyük, en görkemli direniş hareketlerinden biri olan 15-16 Haziran direnişinin doruğunda işçilere devlet radyosu üzerinden şöyle sesleniyordu: "İşçi kardeşlerim, işçi sınıfının bilinçli temsilcileri, sizlere sesleniyorum. Beni iyi dinleyiniz. Anayasamız her türlü toplantı ve yürüyüşlerin silahsız ve saldırısız olacağını emreder. Bizler Anayasaya sımsıkı bağlı işçiler olduğumuz için, hiçbir hareketimiz Anayasaya aykırı olamaz. Ne var ki bizim aramıza çeşitli maksatlar güden kişiler, çeşitli kılıklara bürünerek girebilirler. Hatta kötüsü, gözbebeğimiz şeref li Türk ordusunun bir mensubuna kötü
maksatla taş atabilirler. Tahrikler yapabilirler. DİSK Genel Başkanı olarak sizleri uyarıyorum." (Kemal Türkler'in 16.6.1970'deki radyo konuşmasından) 15-16 Haziran Büy ü k İşçi Direnişi böylece reformist-revizyonist sendika ağalarının yüzlerinden de "işçi dostu" maskesini söküp atıyor; onların devlet ve Anayasa yanlısı, faşist Türk ordusu yardakçısı, işçi düşmanı yüzlerini görmek isteyenlere ve görebilecek durumda olanlara bütün çıplaklığı ile gösteriyordu. 15 Haziran'da patlayan, 16 Haziran'da doruğuna ulaşan büyük işçi mücadelesi, ancak sıkıyönetim, onun ardından gelen yoğun faşist saldırı ile durdurulabildi. Hareketin durdurulmasında kuşkusuz reformist-revizyonist DİSK'li sendika ağaları da işçi sınıfı açısından lanetli, hakim sınıflar açısından ise, "taktire şayan" haince bir rol oynadılar. 15-16 Haziran İşçi Hareketi, doğrudan talebi olan 274-275. maddelerde yapılmak istenen değişiklikleri engelleme hedefine ulaştı. Hakim sınıflar işçi hareketinin büyük gücü karşısında gerilemek, yapmak istedikleri değişiklikleri ertelemek zorunda kaldılar. Onlar işçi sınıfının büyük mücadelesi karşısında 15 Haziran'da yasa değişikliklerini Meclisten geçirme planını gerçekleştiremediler. Bu plan hemen hemen aynı içerikle, ancak 11 yıl sonra, işçi sınıfı hareketinin ve bütün devrimci hareketin en yoğun, en kanlı faşist saldırılarından biri sonucu hemen hemen bütünüyle bastırıldığı bir dönemde, 12 Eylül sonrasında gerçekleştirilebildi." (İşçi Sınıfı Hareketi Üzerine Yazılar, Dönüşüm Yayınları, İstanbul 1991, sf. 80-81-82.)
Kısa... Kısa...
Düzce’de 1. Organize Sanayi’de kurulu bulunan MT Reklam A.Ş işçileri, Birleşik Metal İşçileri Sendikasına üye oldu. Sendikal çalışmanın patron tarafından öğrenilmesi üzerine sendikaya üye 19 işçi işten çıkarıldı. İşten çıkarılan işçiler, 13 Mayıs’ta Düzce ve Gebze’deki işletmeler önünde direnişe geçti. Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Yönetim Kurulu MT direnişi hakkında bir basın açıklamasında yaptı: “MT Reklam işçileri DİSK/ Birleşik Metal-İş Sendikasında örgütlenmişler ve gerekli çoğunluğu sağlamışlardır. Bundan sonra yapılması gereken çalışma barışı ve endüstriyel ilişkiler adına her iki tarafın bir araya gelerek gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlamaktır. Aksi durumlar ise sonucu değiştirmeyeceği gibi birçok olumsuzluğun ortaya çıkmasına yol açacaktır. Temennimiz, işçilerin özgür iradesine saygı gösterilmesi ve bu mağduriyetlerin biran önce giderilmesidir; ayrıca anayasa ve yasalara aykırı biçimde ve üstelik Türk Ceza Kanununun 117.,118. maddelerine göre suç teşkil eden, işçiler üzerindeki istifa baskısına bir an önce son verilerek işyerinde huzurun sağlanmasıdır.” MT Reklam’dan atılan işçiler işe geri alınmalı, MT patronu işçilerin sendikalaşma hakkına saygı göstermelidir. 26.05.2014
Ş İ Ş E C A M ’ DA KARARI
GREV
Şişecam yönetimi ile Kristal-İş Sendikası arasında süren ve Şişecam’a bağlı 10 işyeri ile 5800 işçiyi kapsayan 24. dönem toplu sözleşme görüşmelerinde uzlaşma sağlanamaması üzerine Kristal-İş Sendikası grev kararı aldı. Şişecam yönetimi ücret zammı, düşük ücretli çalışanlar için iyileştirme zammı, işe giriş ücreti ve bazı maddi haklar ile iş güvencesi ve kazanılmış haklara ilişkin iki maddede anlaşmanın sağlanamadığını belirten Kristal-İş, 20 Haziran’dan itibaren geçerli olmak üzere grev kararı aldığını duyurdu. Karara göre Paşabahçe Cam Sanayi A.Ş’nin Kırklareli, Mersin ve Eskişehir fabrikaları, Anadolu Cam Sanayi A.Ş’nin Mersin fabrikası, Trakya Cam Sanayi A.Ş’nin Trakya Düz Cam, Trakya Otocam ve Mersin fabrikaları ile Anadolu Cam Yenişehir Sanayi A.Ş., Trakya Cam Yenişehir Sanayi A.Ş. ve Cam Elyaf Sanayi A.Ş. işyerlerinde uygulanacak. 29.05.2014 SÜ TA Ş’ TA Dİ R E N İŞ SÜRÜYOR S ü t a ş ’ı n K a r a c a b e y v e Aksaray'daki fabrikalarında çalışan işçilerden bir bölümü Tekgıda-İş Sendikasına üye oldu. Sendikanın verdiği bilgiye göre
M A S L A K 14 5 3 ’ D E İ Ş CİNAYETİ! Ağaoğlu İnşaat’a ait Maslak 1453 Projesi’nde tesisat işçisi Hakan Tek’in başına demir direk düşmesi sonucu ölmesi işçiler tarafından protesto edildi. İşçiler şantiye alanında bir araya gelerek “İşçiler kardeş, patronlar kalleş!, Birleşen işçiler yenilmezler!, Ağaoğlu halka hesap verecek!” sloganlarıyla yürüyüş yaptı. Hakan Tek’in gerekli iş güven-
liği önlemlerinin alınmaması nedeniyle öldüğünü söyleyen işçiler: “Ağaoğlu’ndan bir yetkili bile gelip arkadaşımıza bakmadı. Arkadaşımızın cenazesi 4-5 saat yerde kaldı. İki gün yas ilan ettiler, kurban kestiler, başka da bir şey yapmadılar. Asansörün dibinde güvenlik kordonu yok. Ağ desen, o da yok. Ağ olsa, file olsa, o demir fileye takılırdı. Koğultan şantiyeye kadar tünel olması lazım, o da yok. İşçi kefenini koltuğuna alıp çıkıyor alana. sözleriyle iş güvenliğinin yetersizliğini ifade ettiler. ERDEMİR’DE TAŞERON İŞÇİLER İŞ BIRAKTI Erdemir Li ma n İşlet me Müdürlüğü’nde 120 işçi, kendilerine seçim öncesi verilen kadro sözü başta olmak üzere ihaleyi yeni alan firmadan istedikleri ücreti alamadıkları gerekçesi ile iş bırakma eylemi yaptı. Liman işletmesini devralan yeni firma ile maaş konusunda anlaşmak için görüşme yapan 60 işçi, 10 yıldır çalıştıkları iş yerinde kendilerine seçimden önce verilen kadro sözünün tutulmaması ve işlerinin ağır olmasından dolayı maaşlarına zam istedi. Çalışma koşullarından iyileştirme yapılmaması ve istenilen ücret zammının verilmemesinin ardından işe çıkmayan işçiler, iş verenlerle uzun süren görüşmede de bir sonuca varamadı. Toplu olarak işi bıraktıktan sonra minibüs ve kapalı kasa kamyonet ile fabrika dışına çıkarılan işçiler; “İşçiyiz haklıyız, kazanacağız!, Vur, vur inlesin, Erdemir dinlesin!’ sloganları attı. 04.06.2014
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
DÜZCE V E GEBZ E’DE M&T REKLAM İŞÇİLERİ DİRENİYOR
Sütaş yönetimi, işçilerden e-devlet şifresini istedi. E-devlet şifresini vermeyen ve sendika üyesi olan 14 işçi, “Performansınız düşük” gerekçesiyle işten çıkarıldı. İşçiler Bursa Karacabey’de bulunan Sütaş fabrikası önünde direnişe geçti. SÜ TA Ş Yöne t i m Ku r u lu Başkanı Mu harrem Yı lmaz, TÜSİAD Başkanlığı görevinden istifa etti. İstifa nedeni olarak sahibi olduğu fabrikada işçi eylemini ve bu konuda basında yayınlanan haberleri gösterdi. Geçen hafta işçilerin direnişi sürdürdükleri alana 5 kamyon büyükbaş hayvan gübresi döküldü. Daha sonra bunun üzeri toprakla örtüldü. İşten çıkarılan işçiler ve sendika temsilcisi, gelişmeleri sosyal medyadaki sayfalarında fotoğraflarıyla birlikte paylaştı. İşçilerin direnişi sürdürdükleri alana gübre dökülmesi hakkında bilgi veren Tekgıda-İş Sendikası Bursa Örgütlenme Sorumlusu ve Genel Başkan Danışmanı Suat Karlıkaya: “Biz bu eylemi ve sonrasında yaşananları, SÜTAŞ markası zarar görmesin diye dışarıya yansıtmadık. Ancak canımıza tak dediği için paylaştık. Fabrika yöneticilerinin Muharrem Yılmaz’ı yanılttıklarına inanıyoruz” dedi. Karlıkaya, “Muharrem Bey çevre düzenlemesi diyor ama dökülen pisliği kapatmak için toprak var. İşçilerimiz hakları iade edilinceye kadar eylemimiz sürecek” dedi. (Evrensel) 04.06.2014
11
İBRAHİM KAYPAKKAYA VE SOMA KATLİAMI KURBANLARINI ANDIK! Komü nist önder İbra h i m Kaypakkaya, 41 yıl önce 18 Mayıs 1973 yılında Diyarbakır zindanında, aylarca süren yoğun işkenceler sonucu kurşuna dizilerek katledildi. İbrahim Kaypakkaya’yı katleden devlet, geçtiğimiz günlerde Soma’da yüzlerce işçinin yeraltında katledilmesine de sebep oldu. Adına iş kazası denilen iş cinayeti sonucu yüzlerce işçi yaşamını kaybetti. İbrahim yoldaşı katleden devlet ile yüzlerce işçinin katledilmesine sebep olan devlet aynı devlettir. Komü nist önder İbra h i m Kaypakkaya’yı katledilişinin 41. Yılında Esenyurt’ta düzenlediğimiz basın açıklaması ile andık. İbrahim yoldaş anması ile Soma katliamında yaşamını yitiren işçiler anmasını birleştirdik. Anma için Esenyurt Depo Durağı Cadde girişinde toplanıldı. Burada bir süre ajitasyon konuşmaları yapıldı. İşçiler, emekçiler İbrahim yoldaş ve Soma katliamında yaşamını yitirenler işçiler için yapacağımız anmaya katılmaya çağrıldı. Saat 19.30’da cadde üzerinde kortej düzeni oluşturularak yürüyüşe geçildi. En önde “Komünist önder İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür!” YDİ Çağrı imzalı pankart taşındı. Yeni Dünya Gençliği, YDİ Çağrı f lamaları yanında, Soma katliamı ile ilgili dövizler taşındı. Dört yola kadar yüründü, burada basın açıklaması yapıldı. Yürüyüş ve basın açıklaması
sırasında: “Önderimiz İbrahim, İbrahim Kaypakkaya!, İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür!, Katil devlet hesap verecek!, Katliamcı devlet yıkacağız elbet!, Zam, katliam, işkence; işte faşist TC!, Kaza değil bu bir cinayet!, Soma halkı yalnız değildir!, Kaza değil katliam, kader değil cinayet!, İşçilerin katili faşist TC devleti!, Yaşasın halkların kardeşliği!, Bıji bıratiya gelan!, Susma sustukça sıras sana gelecek!” vb. sloganları atıldı. İbrahim Kaypakkaya şahsında devrim ve sosyalizm mücadelesinde toprağa düşen devrimciler, komünistler için saygı duruşu yapıldı. Basın açıklamasında şu noktalara vurgu yapıldı: “Geçtiğimiz günlerde Soma’da bir kömür madeninde yaşanılan bir iş cinayeti sonucu yüzlerce işçi yaşamını yitirdi. Bu katliamın so-
rumlusu devlettir. Kapitalizmde üretimin temel amacı hep daha fazla kardır. Bu nedenle iş ve işçi güvenliğine önem verilmemekte, işçiler “yaşamaya az ölmeye çok” asgari ücrete mahkum edilmektedir. Soma’da olduğu gibi işyerlerinde yeterli güvenlik önlemleri alınmamakta, devlet tarafından denetim görevi yeterince yerine getirilmemektedir. Taşeron sistemi, güvencesiz koşullar, kısa sürede daha fazla kar hırsı, yeni katliamlara davetiye çıkarıyor. Yetkililer, başbakan “Tatlı ölüm”, “Güzel öldüler”, “Kaderlerinde var”, “işin doğasında var” diyerek iş cinayetlerini sıradanlaştırıyorlar.” “Onlar İbrahim'in vücudunu genç yaşında aramızdan söküp aldılar. Fakat onun düşüncelerini ve davasını yok edemediler, onun mücadelesini yok edemediler. O bugün de yaşıyor ve proletaryanın
ve ezilenlerin mücadelesinde, "büyük insanlığın" Yeni Dünya mücadelesinde her zaman yaşayacak. İbrahim Kaypakkaya’yı katledenler, aradan 41 yıl geçmiş olmasına rağmen, O’dan hala korkuyorlar! Günümüzde İbrahim yoldaşı anmak, O’na adanmış ağıt, türkü, marş okumak; suç olarak görülmekte, davalar açılmakta, hapis cezaları verilmektedir. 70’li yıllar üzerine yapılmış, dönem uyarlaması iddiasında olan dizilerde Deniz Gezmiş, Mahir Çayan adları geçerken; devrimci önderlerin katledilmesi işlenirken, İbrahim yoldaşın işkencede katledilmesi ve O’nun varlığı es geçilmektedir.” “İbrahim Kaypakkaya’nın işkencedeki tavrı komünist olmasının doğal sonucudur. İbrahim Kaypakkaya’yı komünist yapan onun çeşitli konulardaki siyasi görüşleridir. İbrahim Kaypakkaya kararlı duruşun, tutarlı mücadelenin, her şart altında mücadele etmenin, ser verip sır vermemenin adıdır. Katledilmesinin 41. Yılında İbrahim Kaypakkaya Bolşevik mücadelemizde yaşıyor, yaşıyacak! İbrahim Kaypak kaya ölümsüzdür!” Yürüyüş sırasında evlerin balkonlarından, yoldan gelip geçenler alkışlarla yürüyüşe destek verdi. BDSP, Halkevi anmaya katılarak destek verdi. 17.05.2014
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
İZMİR’DE MAYIS’TA DÜŞENLER ANILDI
12
17.05.2014’de İzmir Narlıdere, 18.05 2014’de de İzmir Kıbrıs Şehitler Caddesinde, İbrahim Kaypakkaya’nın Diyarbakır zindanında katledilişinin 41.yıl dönümü, her iki bölgede de 250’ye yakın kitlenin katılımıyla anıldı. Anılan tabii ki sadece İbrahim Kaypakkaya değildi. Devrim için canlarını yiğitçe veren diğer Mayıs ayında toprağa düşenlerin de resimleri pankart olarak açılarak anıldılar. Bunlar: İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer, Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Necmi Öner, Eşref Anyık, M.Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz, Ali Çiçek, Mazlum Doğan, Zilan, Mahsun Korkmaz, Fidan Doğan, Sakine Cansız, Leyla Şaylemez. Mayıs anmasını toplantı ve yü-
rüyüşünü Partizan, HDP organize etti. İbrahim Kaypakkaya’nın yaşamı ve faaliyetleri üzerine kısa bir konuşma yapıldı. Mayıs ayında toprağa düşen diğer devrimcilere
de göndermelerde bulunularak saygı ile anıldılar. Saat 19.00 da başlayan eylem saat 20.15’e kadar sürdü. Kitlelerin Soma’daki kömür madeni faciasına veya Gezi
Parkı’na gösterdiği ilginin zerresi dahi ne Narlıdere’de ne de Kıbrıs Şehitlerin’de yoktu. Mayıs anması eylemine gelen kişiler hep aynı tanıdık devrimci simalar! İzmir’in en kalabalık bir caddesinde yapılan yürüyüş ve konuşmalara cadde kenarındaki lüks kafeterya ve restoranlardan yabanıl bakışların dışında bir destek veya ilgi gösterisi olmadı. Bu ilgisizlik, bu vurdumduymazlık insanların sadece bilinçsizlikleriyle ve sınıfsal konumlarıyla açıklanamaz düşüncesindeyim. Başka bir şeyler daha olmalı bu yabancılaşmanın, ilgisizliğin, vurdum duymazlığın temelinde! Ama ne? 18.05.2014 İzmir’den YDİ Çağrı okuru
İBRAHİM KAYPAKKAYA MERSİN’DE ANILDI Mersin'de İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer, Dörtler ve Mayıs ayında toprağa düşenler Akdeniz Belediyesi Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinlik ile anıldı. Etkinliğe, HDK birleşenleri, Akdeniz Belediyesi eş başkanları Fazıl Türk ve Yüksel Mutlu, KESK, Halkevi. 78’liler ve çok sayıda devrimci, demokrat katılmıştı. Salona yaşamını yitiren devrimci önderlerin posterleri ve Dörtlerin posterleri ile "Bu çelik aldığı suyu unutmayacak, onları anmak savaşmaktır" yazılı pankart asıldı. Soma’da yaşamını yitirenler ve tüm devrimciler anısına bir dakikalık saygı duruşu ile etkinlik başladı. İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve 68 gençlik mücadelesinin, neyi anlattığı tam belli olmayan çok kötü bir sinevizyon gösterimi yapıldı. TKP/ML’nin kurucularından. İbrahim Kaypakkaya'nın mücadele arkadaşı Muzaffer Oruçoğlu telekonferans yolu ile etkinliğe katılırken, Kaypakkaya'nın mücadelesinin hala güncelliğini koruduğunu belirtti. Şiirlerin okunduğ u etk in-
likte konuşmacı olarak BDP’den Kahraman Oğuz, Özgür Gelecek gazetesinden Duygu Ergen ve Bertal Doğan konuşmacı olarak yerlerini aldı. İ l k konu ş m a c ı BDP ’ d e n Kahraman Oğuz’du. Oğuz konuşmasında esas olarak Kürt devrimcilerinin mücadele ettiklerini, Türk devrimcilerinin birbirleri ile uğraştığını söyleyerek ajitasyon çektiği konuşmasında; “Mamak’ta da işkence vardı, Diyarbakır’da da, Diyarbakır zindanında soruyorlardı: “Türk’müsün Kürt’müsün?”
Eğer Kürt’sen ağır işkencelere maruz kalıyor katlediliyorsun, Türk’sen sana bir şey yapmıyorlar” dedi. Oğuz’un konuşması izleyicilerin tepkisini çekti, salonu terk edenler oldu. Gelen eleştirilere karşılık aslında öyle demek istemediğini anlatmaya çalıştı. Bu konuşmadan sonra salon önemli oranda boşaldı. Daha sonra söz alan Bertal Doğan Kaypakkaya’nın o dönemin devrimcilerinden farklı olduğunu belirterek Muzaffer Oruçoğlu’na katıldığını belirtti.
Kaypakkaya’nın 63 polemiklerinden de yola çıkarak modern revizyonizmi mahkum ettiğini belirtti. Özgür Gelecek temsilcisi arkadaş zamanı çok kısa tutmak zorunda oldukları için özür diledi. Kaypakkaya’nın mücadelesinin bugünde örnek alınması gerektiğini belirtti. YDİ Çağrı adına bir yoldaş konuştu. Soma katliamını lanetleyen yoldaş, her yıl Mersin’de 68’liler Ormanında yalnız Deniz, Yusuf, Hüseyin’in anıldığını, İbrahim, Mahir ve diğer Mayıs ayında toprağa düşenlerin anılmadığını belirterek bu durumu eleştirdi. İbrahim’in ulusal sorun ve Kemalizm konusunda milat olduğunu anlattı. Onun hatalarının da olduğunu, hatalarının genç bir komünistin hataları olduğunu belirtti. O dönemde ML klasiklerin Türkçe’ye çok az miktarda çevrildiğini belirterek, Kaypakkaya’nın 63 polemiklerine dayanarak görüş belirtmesinin mümkün olmadığını, bu polemiklerin 1988’de Türkçe’ye İnter Yayınları tarafından kazandırıldığını anlattı. 19.05.2014
Gezi 27 Mayıs 2013’de; doğaya, kendi doğal yaşam alanına, kentine sahip çıkan; kendi yaşam alanı hakkında kendilerine danışılmadan karar alıp uygulanmasına karşı çıkan kentli orta sınıf gençliğinin küçük bir bölümünün demokratik barışçı direniş hareketi olarak başladı. Taksim Gezi Parkına Topçu Kışlası adı altında AVM yapılmak istenmesine karşı çevre duyarlılığıyla başlayan hareket, genişleyerek diğer illere yayıldı. AKP hükümetine karşı demokratik direniş hareketine dönüştü. 31 Mayıs Cumartesi Gezi direnişinin 1. yıl dönümü idi. Taksim Dayanışması saat 19.00’da Taksim’e çağrı yaptı. Devlet ise Taksim Meydanını abluka altına aldı. Gezi Parkı kapatıldı. Ta ksim Meydanı kapatı ldı. İstiklal Caddesine çıkan bütün ara sokaklar polis tarafından tutuldu. Taksim metrosu çalışmadı. Kadıköy, Karaköy, Eminönü vapur seferleri iptal edildi. Şişli, Beşiktaş Kadıköy’de yoğun önlemler alındı. Amaç Gezi’nin yıldönümünde onbinlerin bir
araya gelmesini, Taksim’e çıkmasını engellemekti. Devlet aldığı önlemler ile bu amacına ulaştı. Taksim’e çıkmak isteyen insanların bir araya gelmesi engellendi. Tüm önlemlere rağmen bir araya gelmeyi başaran gruplar ise polis tarafından dağıtıldı. Ö ğ l e d e n s o n r a Ta k s i m Meydanı’nda Gezi Parkı’na doğru oturarak kitap okuyan bir grup genç polis müdahalesiyle dağıtıldı. Saat 19.00’da Taksim’de basın
açıklaması yapacağını duyuran Taksim Dayanışma bileşeni meslek odaları, kitle örgütleri ve siyasi parti temsilcileri de 18.30’da Makina Mühendisleri Odasından çıkarak yürüyüşe geçtiler. Meşelik sokak İstiklal Caddesi girişinde polis barikatıyla karşılaştılar. Abluka altına alınan Taksim Dayanışmasının Taksim Meydanı’na girmesine izin verilmedi. Dayanışma bileşenleri barikat önünde oturma eylemi
yaptı. Polis bir süre sonra oturma eylemine de gaz bombalarıyla saldırdı. İstiklal Caddesi üzerinde bir araya gelmeyi başaran gruplar Toma eşliğinde biber gazı, plastik mermi kullanılarak dağıtıldı. Cihangir, Şişhane, Tarlabaşı’nda toplanan gruplara aynı şekilde müdahale edildi. İstiklal Caddesi Mis Sokak girişinde sey yar Gezi Park ı Küt üpha nesi, Gezi Komü n Mutfağı kuruldu. Okumak için masaya kitap konuldu. Çay servisi yapıldı. Saat 21.00’de polis saldırarak masaları dağıttı. Devlet aldığı çok yoğun önlemlerle Taksim’e insanların çıkmasını engelledi. Bu başarının temelinde sayıları 25 bin olarak açıklanan polis gücü, Toma, biber gazı, plastik mermi, cop vb. var. Nereye kadar? Bunlarla bir süre kitleleri sindirebilir, durdurabilirsiniz. Fakat kitleler sel olup aktığında, bu önlemleriniz hiçbir işe yaramaz. Asıl iş devrimin öznesi olan kitleleri uyandırmakta, bilinçlendirmekte, örgütlemekte! 01.06.2014
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
DEVLETİN GEZİ KORKUSU
13
İZMİR’DE UĞUR KURT’UN ÖLDÜRÜLMESİ PROTESTO EDİLDİ! 25.05.2014 Pazar günü saat 13.00’da İzmir Kıbrıs Şehitler Caddesinde bir araya gelen çeşitli örgüt ve derneklerin 1000’ni aşkın kitlesi Cumhuriyet Meydanına kadar yürüyerek Okmeydanı’nda Uğur Kurt’un polis tarafından öldürülmesini protesto ettiler. Alevi Bektaşi Federasyonunun inisiyatif inde yapılan y ürüyüşe şu örgütler katıldı: Alevi Bektaşi Federasyonu, Halkevleri, Toplu ms a l Öz g ü rlü k Pa r t i Girişimi, Karşıya ka Ha l k
Forumu, Özgürlükçü Gençlik, SDP, SDP’ li Kadınlar, Liseli Kıvılcım, BDSP, TKP, TKP 1920, Solcu Liseliler, Devrimci Liseliler, SGDF, Mücadele Birliği, ESP, Partizan, Kaldıraç, ESP-SKM, DİP, HKP. Yürüyüş Cumhuriyet Meydanında yapılan kısa bir konuşmanın ardından son buldu. Protesto yürüyüşünde polis hiç görünmedi. Dolayısıyla de olaylar da yaşanmadı. 25.05.2014
POLİS TERÖRÜNE SON! Okmeydanı’nda Liseli Dev-Genç Soma ve Berkin Elvan için Adalet Nöbeti başlattı. Nöbete saldıran polis ile liseliler arasında çatışma çıktı. Polisin saldırısına karşı molotof kokteylleri ile karşılık veren kitle, Akrep diye tabir edilen aracı kullanılamaz hale getirdi. Polis bu kez gerçek mermi ile kitleye saldırdı. Uğur Kurt isimli genç, cenaze töreni için gittiği Okmeydanı Cemevinin bahçesinde beklerken birden yere yığıldı. Başından ağır yaralanan Uğur Kurt Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldı.
Uğur Kurt Beyoğlu Belediyesi'nde çalışan bir taşeron işçisi. Evli, bir çocuğu var. Hastane de yaşam savaşını kaybetti. Bu ülkede polis terörü kol geziyor. Polis işkence yapıyor. Polis dövüyor. Polis öldürüyor. Yaptıkları yanlarına kar kalıyor. Devlet polisini koruyor. Yasalar polisi koruyor. Adalet arayanlar, adalet saraylarında adalet bulamıyor. Devlet bekçilerine toz kondurmuyor. Polis “destan yazmaya” devam ediyor. Nereye kadar? “Büyük insanlık” örgütlenip, mücadele edip “artık yeter” diyene kadar. “Büyük insanlık” iktidarı eline alana kadar.. “Büyük
insanlık” hesap sorana kadar.. Bütün iş uyuyan devi uyandırmakta. Bilinçlendirmekte,
örgütlemekte… Uğur Kurt’un katili devlettir! 22.05.2014
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
ERDOĞAN’A KÖLN’DEN GÖRKEMLİ BİR YANIT
14
Onbinlerce insan, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonunun ç a ğ r ı sı ü z er i ne B a ş b a k a n Erdoğan’ı protesto etmek için, Köln Ebertplatz’da sabahın erken saatlerinde toplanmaya başladı. Saat 13.30’da alanı tıklım tıklım dolduran kitle yürüyüşe geçti. Erdoğan, Avrupalı Türk Demokratlar Birliğinin (UEDT) “10. Kuruluş Şenliği”ne katılmak üzere Köln’e gelmişti. Eylemde Soma katliamı lanetlendi. Esas sorumlusunun AKP hükümeti olduğu vurgulandı. Gezi direnişine vurgu yapıldı. “Her yer Taksim, her yer direniş!” sloganı atıldı. Gezi eylemlerinde katledilenlerin resimleri taşınarak anıldı. En son Okmeydanı Cemevi bahçesinde katledilen Uğur Kurt anıldı. Eyleme AMLP İcor bayrağı ile katılmıştı. Sol Parti ve diğer sol Alman örgütleri de eyleme
destek verenler arasındaydı. Almanca “Yaşasın enternasyonal dayanışma!“ sloganı sık sık atılıyordu. PKK taraftarları da Abdullah Öcalan f lamaları ile eyleme destek sundu. “Bıji Serok Apo!, Kürdistan faşizme mezar olacak!” sloganları atıyorlardı. Eylemde İşçi Partili bir gurup
“Mustafa Kemalin askerleriyiz!” sloganı atıyordu. Almanya’daki bir eylemde esas olarak Almanca atılması gereken sloganlar, yoğun olarak Türkçe atılıyordu. Devrimci demokrat örgütlerde eylemde vardı. ”Soma kader değil katliam! Faşizme karşı omuz omuza! Tayyip İstifa! Erdoğan
koyun postundaki kurt!” .. sloganları ve dövizleri taşınıyordu. Eylem esas olarak AKP karşıtı bir eylemdi. Mitinge Alevilerin katılımı yoğun oldu. Yaklaşık dört kilometre yürüyüşün ardından miting alanına varıldı. Kocaman alan tıklım tıklım doluydu. Kürsüden yapılan açıklamada katılımın beklenenden fazla ve 150 bin olduğu anons edildi. Yapılan Konuşmalarda AKP İslamcı faşist bir parti olarak gösterildi. Erdoğan’ı Hitlere benzeten resimler taşındı. Eylemin herkesi kucaklayan bir eylem olduğuna vurgu yapıldı. Sahneye davet edilen Alevi Dedesi Cafer Kaplan, Gezi’de Soma’da ve Okmeydanı’nında katledilen Uğur Kurt için dualar okudu. Daha sonra uzun bi r A l ma nc a konu şma i le AKP’nin uygulamaları teşhir edildi. Yapılan konuşmalarda
Almanya’nın nasıl bir demokratik ülke olduğu vurgulanmaya çalışıldı. Almanya’daki iktidar partisi milletvekillerine ve Sol Parti milletvekiline söz verildi. Bunlarda AKP uygulamalarını eleştirirken kendilerinin ne kadar demokrat olduğunu göstermeye çalıştılar. Erdoğan yanlılarıyla yolların kesişmemesi üzerine kentte herhangi bir gerilim yaşanmadı. Ancak, polis buna karşın yoğun güvenlik önlemleri aldı. Bu eylem, kitlelerin kapitalist
sisteme değil, özellikle Alevilerin AKP’ye tepkisini gösterdiği bir eylemdi. Özellikle Erdoğan’ın A l m a ny a Cu m hu r b a ş k a n ı Joachim Gauck’un Türkiye ziyaretinde AKP’yi, demokrasi eksikliklerini, Twitter, Youtobe, medya ve benzeri özgürlüklere getirdiği yasakları eleştirmesi Erdoğan’ı fena kızdırmıştı. Erdoğan’ın siyasal “misafirperverlik” anlayışında, Gauck’a eleştiri yerine, “hâlâ kendisini rahip zannediyor” hakareti, saldırısı vardı. Erdoğan çok kızgın bir şekilde; Almanya’ya
ve Alevilere yönelik nefretini “Almanya’da Ali’siz Alevilik denen bir olay var, yani ateist bir anlayışın, Alevilik kisvesi altında, kendilerinin de desteklemiş olduğu bir yapı var” diyen sözleri Alevi kitlelerinin yoğun tepkisini çekiyordu. Yapılan konuşmalarda da buna vurgu yapıldı. Bu ülkede Osmanlı’dan bu yana Aleviler üzerinde yoğun bir baskı var. Sözüm ona laik olan TC devletinde de Aleviler yok sayıldı, katliamlara maruz bırakıldı. Bu ülkede yalnızca Aleviler değil,
Türk ve Sunni mezhebinden olmayan herkes üzerinde soykırım, katliam, baskı bir devlet politikası olarak süregelmiştir. Biz Komünistler her türlü baskı ve sömürüye karşı halkların özgürce bir arada yaşayabileceği demokratik bir toplum için mücadele ediyoruz. Bu mücadelenin başarıya ulaşması ancak işçi sınıfı önderliğinde halkların devrimi ile mümkündür. Almanya’dan bir YDİ Çağrı Okuru 25.05.2014
M a u t h a u s e n Te m e r k ü z Kampının (TK) Kurtarılmasının b u y ı l k i 6 9. Yı l d ö n ü m ü Kutlamalarında, bu törenleri düzenleyen Avusturya Mauthausen Komitesi ve Uluslararası Mauthausen Komitesi bu yılki kutlamaları “Yaşamın Değeri” şiarı altında örgütlüyor. Bununla ilgili çeşitli dilde yaptıkları açıklamanın Türkçesi şöyledir: “YAŞAMIN DEĞERİ” Nasyonal sosyalizm döneminde öjenik ve etnik özellikler bir insan hayatının değeri üzerine özellikleri belirlediler. Nazilerin ırkçı politikasında Alman halkı tüm diğer, aynı zamanda başka “ari halk toplulukları”ndan da üstün olan “ari üstün ırk” olarak geçerliydi. Irkın saflığı ideolojisi, değerli, verimli insanların üremesini yönlendirmek için hangi insanın yaşamak değerine sahip olup olmadığını belirleyen titizce hazırlanmış bir şema tespit etti. Nasyonal sosyalizmde yaşamaya değer bulunmayan olarak kategorize edilen birçok insanlar arasında diğerlerinin yanında kadınerkek Yahudiler, Roman ve Sintiler, “Doğu halkları” diye adlandırılanlar, “sosyal olmayanlar” ve birçok diğerleri sayıldı. Nürnberg yasalarıyla birlikte Avrupalı Yahudilerin takibatı keskinleştirildi; kitlesel katliam sistematize edildi ve yaklaşık 6 milyon Avrupalı kadınerkek Yahudi’nin katledilmesiyle sonlandı. Roman ve Sintiler başlarda Naziler tarafından “sosyal olmayanlar” kategorisinden sayıldı; sonraları onlar da “yabancı ırk kökenli” olarak takibata uğradı ve katledildiler. Nazilerin ırkçı kategorizeleştirmesi yanında bir yaşamın değeri aynı zamanda ekonomik değeriyle ölçüldü; böylece çalışamayacak
durumda olan insanlar çok kısa bir süre içinde yaşam haklarını yitirdiler. Nazilerin TK-sistemi bu farklılığı çok açık bir şekilde gösteriyor. Daha kampa varışta çalışabilir ve çalışamaz arasında ve böylece yaşam ile ölüm hakkında karar verildi. Bu ilk ayrıştırma (seleksiyon) sırasında örneğin hastaları ve yaşlı insanları ve de çocukları veya Naziler tarafından “çalışamaz” olarak değerlendirilenleri katledilme bekliyordu. Tutsak insanların işgücü temerküz kamplarında, Mauthausen Temerküz Kampı ve onun dış şubelerinde bitkinliğe varana dek kullanıldı. SS (Nazi askeri birliklerin en gaddar bölümü – ÇN) düzenli yürütülen seleksiyonlarla hangi insan hayatının hâlâ ekonomik yarar sağladığını ve hangisinin artık yaşama değeri olmadığına karar verdi. Nasyonal-sosyalizm döneminde psişik hasta ve engelli insanlar da yaşam değeri olanlardan kabul edilmedi; bunlar arasında örneğin epilepsi, şizofreni, irsi olarak âmâlık, sağırlık, bedensel deformasyon, içki müptelalığı veya verem gibi hastalıklar sayıldı. T4 kodu altında bu insanlar Hartheim gibi özel olarak bunun için hazırlanmış ötenazi kurumlarında katledildiler. Nazilerin ırkçı ideolojisine ve ekonomik yararına uygun olmayan insanların hepsi, dışlanma ve takibattan başlayarak
yer-yurtlarından zorla koparılıp sürgün etmeden kitlesel katliama kadar varan Nazilerin bu “değersiz yaşamı” yok etme önlemlerine mahkûmdu, İnsanlar “farklı oldukları” nedeniyle bugün de dışlanıyor ve takibata uğruyorlar. Avrupa’da anti-semit (Yahudi düşmanı –ÇN) ve ırkçı saldırıların sayısı artıyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde aşırı sağcı, anti-demokratik ve faşist gruplar, kendilerinin onları “farklı türden” olmakla damgaladıkları birlikte yaşadıkları insanlara karşı nefret yayarak hakların budanması siyasetinden yarar sağlıyorlar. Yabancı düşmanı, ırkçı, anti-semit ve aşırı sağcı söylemler yıldan yıla daha toplum içinde söylenebilir hale geliyorlar. Bir insanın ekonomik olarak yararlanılabilirliği veya onun kazançlı-olabilirliği bugünkü toplumumuzda gittikçe daha büyük bir yer alıyor. Bu artan işletme ekonomisi açısından kârlılık düşüncesi ve verime odaklanmadan örneğin kadın-erkek göçmenler, uzun süreli işsizler veya evsiz-barksızlar gibi zayıf gruplar özellikle mağdurdur. Bu değişen koşullar çerçevesi aşırı sağcı güçlerin güçlenmesine götürmektedir. Bunlara karşı başkaldırmak ve direnmek ve medeni cesaret göstermek önemlidir. Hukuk filozofu Arthur Kaufmann medeni cesareti “bozuk paranın direnişi” ile kar-
şılaştırıyor. “Böylesi küçük direnişin etkisi küçümsenmemelidir. Günün birinde büyük direnişin yeniden talep edilişi gerekli olmasın diye küçük direniş sürekli olarak uygulanmak zorundadır.” (*) (*) G erd Me yer, Ul r ich Dovermann, Diegfried Frech, Günther Gugel (Çıkaranlar), Medeni Cesareti Öğrenmek, Analizler –Model – Çalışma Yardımları, Baden-Württemberg, 2004, Sf: 40 Bu yılki 11. 05. Pazar günkü 69. Yıldönümü Kutlamalarına 40’dan fazla ulustan 5000 den fazla kişi katıldı. Havanın sürekli yağmurlu olması katılanların sayısını olumsuz olarak etkiledi. Bu kutlamalar kapsamında Tüm Avusturya’da 62, Yukarı Avusturya’da ise 33 etkinlik düzenlendi. Devlet protokolünün yanında her yıl olduğu gibi bu yıl da yaşayan eski tutsakların çeşitli uluslardan örgütleri, onların aile ve yakınları, Avusturya’dan çeşitli STK-ları, gençlik örgütleri ve esas olarak Türkiye-Kuzey Kürdistanlı göçmen örgütleri ve çeşitli sol, anti-faşist örgütler kendi bloklarını oluşturarak katıldılar. AMLP (Avusturya MarksistLeninist Partisi, kutlamalar ile ilgili çıkarttığı Almanca bildiriyi ve yeni çıkan merkezi yayın organı Kızıl Bayrak’ın 300. Sayısını dağıttı. Biz Avusturya YDİ Çağrı okurları Türkçe çıkardığımız bildiriyi dağıttık. 10.05.’i 11.05’e bağlayan gece faşistler Mauthausen TK’nın dış duvarlarından birine “Türkenrass ab ins Gas” (Türk ırkı gazlanmaya) yazısını 20 metre boyunda, bir metre eninde yazarak, gamalı haç çizdiler ve Yaşa Hitler yazdılar. Yazanlar henüz meçhul. Polis soruşturuyor. 11.05.2014 Avusturya’dan bir YDİ Çağrı Okuru
Haziran 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
MAUTHAUSEN TEMERKÜZ KAMPI’NIN KURTARILMASININ BU YILKİ 69. YILDÖNÜMÜ “HAYATIN DEĞERİ” ŞİARI ALTINDA YAPILDI
15
YAŞAMIN GERÇEK DEĞERİ BU KAPİTALİSTEMPERYALİST SİSTEMDE MÜMKÜN DEĞİLDİR Bu y ı l k i 69. Maut hau sen Temerküz Kampı (TK) Anma ve Kurtarılma Kutlamaların ana mottosu “Yaşamın Değeri”dir. Biz bu kutlamalara katılırken bu konudaki görüşlerimizi anti-faşist, anti-emperyalist, demokrat, devrimci ve komünistlerle paylaşmak istiyoruz: Yaşamın Gerçek Değeri bu kapitalist-emperyalist sistemde mümkün değildir Almanya’da ırkçı bilim adamları Darwinizmin ve öjeni fikrinin gelişmesinden itibaren, “istenmeyen üyelerin öldürülmesi” gerektiğini açıkça savunmaya başlamışlardı. Bu bilim adamlarından Adolf Jost, 1895’de yayımladığı Das Recht auf den Tod (Ölme Hakkı) isimli kitabında istenmeyen insanları tıbbi olarak öldürmeye çağırıyordu. Jost, “sosyal organizmanın sağlığı için devletin bireyleri öldürme sorumluluğunu alması gerektiğini” iddia ediyordu. Adolf Jost, yaklaşık 30 yıl sonra siyaset sahnesinde boy gösterecek olan Adolf Hitler’in akıl hocasıydı. Hitler de “Devlet yalnızca sağlıklı çocukların olmasını sağlamalı. Görülür şekilde hasta olanların ve salgın hastalık taşıyanların uygun olmadığı ilan edilmeli” diyordu. Adolf Hitler iktidara geldikten sonra resmi öjeni politikası başlattı. Hitler’in politikasının gereği olarak Alman toplumu içindeki akıl hastaları, sakatlar, doğuştan körler ve kalıtsal hastalıklara sahip olanlar, Hitler’den gelen gizli talimata dayanılarak öldürülmeye başlandı. Maut hau s en Kom ite si ’n i n söz konusu açıklamasında şöyle deniyor: ‘Nasyonal sosyalizm döneminde öjenik ve etnik özellikler bir insan hayatının değeri üzerine özellikleri belirlediler. Nazilerin ırkçı politikasında Alman halkı tüm diğer, aynı zamanda başka “ari halk toplulukları”ndan da üstün olan “ari üstün ırk” olarak geçerliydi. Irkın saflığı ideolojisi, değerli, verimli insanların üremesini yönlendirmek için hangi insanın yaşamak değerine sahip olup olmadığını belirleyen titizce hazırlanmış bir şema tespit etti’. Eğer ırkın en sağlıklı olan üyeleri
planlı bir şekilde ürerlerse sonuçta bugün hâlâ taşıdığımız bedensel açıdan bozuk genlerin olmadığı bir ırk oluşacaktır, düşüncesini hayata geçirmeye çalışan Hitler bir dizi özürlü, iş göremez durumda olan insanları katletti. 1933 yılında çıkartılan bir yasa ile 350 bin akıl hastası, 30 bin Roman/Sinti ve yüzlerce siyah tenli çocuk, hadım etme, x ışınları, enjeksiyon, jenital bölgeye elektrik verilmesi gibi yöntemlerle kısırlaştırıldılar. Bir Nazi subayı bu durumu şöyle açıklıyordu “Nasyonal sosyalizm uygulamalı biyolojiden başka bir şey değildir.” Hitler’in bu politikasının gereği olarak Alman toplumu içindeki akıl hastaları, sakatlar, doğuştan körler ve kalıtsal hastalıklara sahip olanlar, özel “sterilizasyon merkezleri”nde toplandılar. Bu kişilere, Alman ırkının saflığını ve evrimsel ilerleyişini bozan parazitler olarak bakılıyordu. Nitekim bir süre sonra toplumdan soyutlanan bu insanlar, Hitler’den gelen gizli bir talimata dayanılarak öldürülmeye başlandı. Hitler masum insanlara yönelik bu cinayetlerle ve acımasız uygulamalarla Alman ırkının sözde evrimini hızlandırmaya çalışırken, bir yandan da öjeninin bir diğer şartını yerine getiriyordu. Alman ırkını temsil ettiği kabul edilen sarışın, mavi gözlü genç erkek ve kadınlar, ilişki kurup çocuk yapmaya teşvik ediliyorlardı. 1935 yılında bu amaçla özel üreme çiftlikleri kuruldu. Irk kriterlerine uygun genç kızların yerleştirildiği bu çiftlikler, sürekli olarak SS birlikleri tarafından ziyaret ediliyordu. Çiftliklerde doğan gayrimeşru çocuklar, kurulması hedeflenen bin
yıllık Alman krallığının askerleri olarak yetiştirilecekti. Bu ırkçı anlayışlar, bu ırkçı politikalar kapitalist- emperyalist sistemin yol arkadaşıdır. Bu gibi politikalarla halkları birbirlerine boğazlatarak kendi yaşamlarını uzatıyorlar. İnsanlık binlerce yıldır bu kürede yaşamını sürdürmektedir. İnsanlar evrim aşamasını tamamladıktan sonra çeşitli gruplara bölünerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Sınıflı toplumların oluşması ile insanlar ırklarını oluşturmaya başlıyor. Üretim ilişkilerinin gelişmesiyle beraber artık insan ırk temelinde değil kararlı insan topluluklarını, ulusu oluşturmaya başlıyor. ‘’ ... ulus raslantısal ve geçici bir topluluk değil, ama kararlı bir insanlar topluluğudur’’. J. Stalin İkinci Dünya savaşı biteli tam 69 yıl oldu. 08 Mayıs 1945’ten sonra soğuk savaş rüzgârları esmeye başladı. Adı savaş olmasa da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne karşı soğuk savaş devam etti. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği 1991 resmen dağıldı. Kapitalist-emperyalistlere göre düşman güya artık fiilen ortadan kalkmıştı ve savaşlar olmaması gerekti. Oysa dünyanın birçok yerinde halen savaşlar sürüyor. Bu savaşlar yerel alanda sürdürülen savaşlardır. ‘’WPI (World Priorities I. nc.) adlı Amerikan araştırma şirketinin verilerine göre, 1992 yılında 29 ülkede savaş yaşanmıştır. Bu savaşlardaki ölü sayısı, toplam 6 milyon civarındadır. Aynı şirket İkinci Dünya Savaşı ertesinde
149 büyükçe savaş yaşandığı, bunlarda toplam 24 milyon insanın öldüğünü; bu savaşların % 92’sinin ‘’gelişmekte olan’’ ülkelerde yaşandığını belirtmektedir’’. (İnsanlığın önündeki seçenek: Ya Barbarlık, Ya Sosyalizm! Uğ ur Özkan, A ltın Kitaplar Yayınevi) Dünyanın birçok yerinde halen savaşlar sürüyor. Bu savaşlar yerel alanda sürdürülen savaşlardır. Afrika’da, Asya’ da halen savaşlar sürüyor. Bu savaşlarda yine milyonlarca insan hayatını kayıp etti. Bir dizi insan bu savaşlardan dolayı sakat kaldı. Bir dizi insan yerinden yurdundan oldu-sürüldü. Savaşlardan dolayı yaşamlarını sürdürebilmek için insanlar başka ülkelere akın ettiler. Suriye’deki savaştan dolayı sadece bir buçuk milyon insan başka ülkelere kaçmak zorunda kaldı, mülteciler topluluğu oluştu. Bu insanlar gittikleri yerde de rahat bırakılmadılar. Bu insanlar horlandı, aşağılandı. Bir dizi saldırılara maruz kaldılar. Gittikleri her yerde hep yabancılardı ve yabancı olarak ta kaldılar. Emperyalizmin siyasi eğilimi faşizmdir. Bu sistem hâkim olduğu sürece faşizm ve Mauthausen gibi temerküz kampları tehlikesi vardır. Kapitalist-emperyalist sömürü sistemi olduğu sürece ırkçı politikalar ve savaşlar hiç bir zaman bitmeyecektir. Savaşlar kapitalistemperyalist sistemin en büyük kâr aracıdır. Silah sanayisinin ayakta kalması demektir. Her ne kadar medeni cesaret insani olumlu bir meziyet olsa da, kapitalist-emperyalist sisteme karşı ‘bozuk paranın direnişi’ (Yaşamın Değeri açıklamasından) gibi değil, işçi sınıfının örgütlenmesini başararak, onu devrime taşıyacak gerçek Bolşevik bir partiyi yaratarak karşı koymak gerekir. Böyle bir parti sömürü düzenini yıkarsa, insanın insan tarafından sömürülmediği, horlanmadığı bir sistemi kurarsa eşitlik, adalet gelir. Yaşam gerçek değerini bulur, kazanır. Gerisi boş, ham hayaldir. Ya Barbarlık, ya sosyalizm! 10 Mayıs 2014 YDİ-ÇAĞRI DERGİSİ Avusturya Okurları
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: info@ydicagri.net • web: www.ydicagri.net YDİ ÇAĞRI Sayı 169 nin İşçi Özel Sayısı •Haziran 2014 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli