11 2014

Page 1

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Kasım 2014 • Fiyatı: 1,00 TL

ORTAÇAĞ BARBARLIĞINA HAYIR!

METAL İŞKOLUNDA TİS GÖRÜŞMELERİ

MHP’Lİ BELEDİYE’DEN İŞÇİ KIYIMI

Tunus Dersleri

Güvercin Anıldı

HASTA TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!

KOBANE EYLEMLERİ Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!


BİR DİRENİŞ DESTANI:

KOBANÊ!

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

O

2

rtadoğu’da biz işçileri ilgilendiren çok önemli gelişmeler yaşanıyor. I.Emperyalist paylaşım savaşı sırasında, savaşın galipleri tarafından kendi çıkarlarına göre çizilen sınırlar sorgulanıyor, yeniden çiziliyor. Suriye’de, Irak’ta emperyalist haydutların yağmacı, sömürgeci, işgalci siyasetlerinin sonuçları yaşanıyor. Emperyalistlerin savaş yürüttüğü Taliban, El Kaide, IŞİD vb. adlı gruplar, kendi siyasetlerinin ürünüdür. Dünyanın en büyük terörist güçleri, kendilerinin üretip, büyütüp beslediği küçük haydutları kontrollerinden çıkınca, “terörist“, “terörizme karşı mücadele“ yaygarasını koparıyorlar. IŞİD de emperyalist barbarlığın ürettiği faşist, dinci bir örgüttür. Emperyalist barbarlık, barbarlığı doğurmuştur! Ortaçağ karanlığının temsilcisi IŞİD, Kobane’yi ele geçirmek için saldırılarını sürdürüyor. Adını İslam Devleti olarak değiştiren bu faşist örgüt, Irak’tan Suriye’ye uzanan bir Sünni hat üzerinde bir İslam devleti kurmak istiyor! Kobanê’de 15 Eylül’de başlayan IŞİD çetelerinin saldırıları ve buna karşı YPG/YPJ’nin direnişi tüm şiddetiyle devam ediyor. Kobanê halkı ve savunma birlikleri, IŞİD çetelerinin ağır silahlarına karşı, hafif silahlarla direniyor. IŞİD’in barbarca saldırılarına karşı tarihi bir direniş sergiliyor. Rojava’da Kürt halkı demokratik kazanımları koruma mücadelesi veriyor. Bu mücadele haklıdır. Bu mücadeleyi desteklemek işçilerin, emekçilerin görevidir. Kobane direnişi meşrudur, haklıdır. Ortadoğu‘yu Ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyenlere karşı bir direniştir. Bu direniş desteklenmeli ve direnişin yanında olunmalıdır. Her ne şekilde olursa olsun, bu direnişin yanında olmak insan olmanın bir gereğidir. ABD ile IŞİD barbarlığına karşı kahramanca savaşan PYD

arasında gelinen aşamada ilişki kurulmuş durumda. Kobane’ye havadan yapılan silah yardımı, IŞİD mevzilerinin havadan bombalanması, komuta merkezinde PYD temsilcisinin bulunması, PYD ile yapılan görüşmeler vb. bir işbirliğinin olduğunu gösteriyor. ABD ile PYD arasındaki bu ilişki, ABD’nin “müttefiki Türkiye ile köprüleri attığı” ya da siyaset değiştirdiği anlamına gelmiyor. ABD çıkarlarına uygun davranıyor. ABD, IŞİD’i kontrol altına alma, petrol yataklarını güvence altına alma mücadelesi veriyor. IŞİD ile savaşan PYD’ye “sırtını dönmek” istemiyor. Çıkarı bunu gerektiriyor. Biz bu ilişkiyi anlaşılır bulmakla birlikte yanlış buluyoruz. ABD, IŞİD vb. örgütler kontrol dışına çıktığı için IŞİD’e karşı savaşıyor. Esas sorun IŞİD’i kontrol altına almaktır. IŞİD kontrol altına alındığında, emperyalistlerin IŞİD’i Kürtlere karşı bir koz olarak kullanmaları da olasılıklar dâhilindedir. IŞİD’in saldırılarını püskürtmek, Kobanê kantonunda öz yönetimi sağlamlaştırmak için belirleyici güç Kürtlerin kendisidir, halkların mücadelesidir. IŞİD vahşetine karşı çıkarken, mücadele ederken, emperyalist saldırganlığa davetiye de çıkarmamalıyız. Ortadoğu’yu kan gölüne dönüştüren bu dinci faşistler, ABD’nin başını çektiği emperyalist güçler, onların kuklaları olan kimi Arap ülkeleri eliyle desteklenerek ve onların yarattığı kaotik iklim içerisinde gelişip güçlendiler. Bu nedenle IŞİD faşistlerinin saldırılarına ve emperyalist müdahaleye hayır demeliyiz. Yapılması gereken emperyalist müdahaleye, barbarlığa ve IŞİD faşistlerine karşı halkların dayanışmasını güçlendirmek olmalıdır. Çözüm, emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin müdahalesinde değildir. Bizim çağrımız halklara olmalıdır. Halkların direnişi, mücadelesi, emperyalist

ve gerici güçlerin müdahalesinin tek alternatifidir. Bugün bütün halklar kendini Kobanê’li olarak görmeli ve yapabileceği bütün desteği vermelidir. Bütün devrimciler, demokratlar bunu yapmalıdır. Emperyalist güçlerin ve gerici rejimlerin Kobanê’ye müdahalesi gerçek çözüm değildir. Gerçek çözüm halkların direnişi ve mücadelesindedir. AKP hükümeti ABD ile PYD arasında kurulan ilişkiden pek hoşnut değil. PKK gibi “Terör örgütü”, olarak gördüğü PYD’ye silah yardımı yapılmasına karşı. Silahların bir gün kendisine yönelmesinden korkuyor. Buna rağmen TC gelişmelerin dışında kalmak istemiyor. ABD öncülüğündeki koalisyon içinde yer alan devlet, Kobane’ye “koridor” için yeşil ışık yakmış durumda. AKP hükümeti, Suriye’de "uçuşa yasak bölge" ve "tampon bölge" oluşturulmasını istiyor. Bunun için batılı emperyalist ülkeleri ikna etmeye çalışıyor. AKP hükümeti, “uçuşa yasak bölge“ ve “tampon bölge“ istemine gerekçe olarak insani yardım ve Suriye topraklarında savaş mağdurlarına destek vermeyi amaçladığını ileri sürüyor. Gerçek ise, PYD denetimindeki bölgelerin işgal edilmesi ve özerklik ilan edilen kantonların tasfiyesidir. Ül kelerimizde, IŞİD’ in Kobanê’yi abluka altına almasına karşı kitlesel protestolar, eylemler yapıldı. Bu gösterilerde, Kürt halkının öfkesini anlamakla beraber çevrenin yakılıp yıkılmasını doğru bulmuyoruz. Bu durum eylemlerin haklılığına gölge düşürmekte, egemen sınıfların medyası tarafından dikkatleri başka yöne çekmek için tepe tepe kullanılmaktadır. Ayrıca bu durum kitle gösterilerini provokasyonlara açık hale getirmekte, ajan provokatörlerin sahneye daha rahat çıkmalarına yaramaktadır. Kobane direnişine sahip çık-

mak, desteklemek ve IŞİD’in saldırılarına karşı çıkmak haktır, meşrudur. Sokağa çıkmak, protesto etmek, tepki göstermek haktır, meşrudur. Bu yapılırken provokasyonlara gelinmemeye dikkat edilmeli, eylemin haklılığına gölge düşürecek edinimlerden uzak durulmalıdır. Provokasyonlara karşı uyanık olunmalıdır. Bu gösterilerde 48 kişi yaşamını yitirdi. AKP hükümeti, 12 Eylül’ü aratmayan faşizmi uyguladı, uyguluyor. Faşist devletin kolluk güçleri, faşist güçler, Hizbullah ve IŞİD yandaşları, ülkelerimizin dört bir yanında Kobanê direnişine sahip çıkan halka silahlarla, satırlarla ve gaz bombaları ile saldırdı. Kolluk güçleri yargısız infaz yaptı, gösteri yapan kitlelerin üzerine ateş açtı. Batı da HDP/ DBP binalarına saldırılar düzenlendi. Ölümlerin yanı sıra yüzlerce kişi yaralandı. Yüzlerce kişi gözaltına alındı. Diyarbakır ve Mardin Kızıltepe’de, sokaklara tanklar indi. İstanbul Esenyurt’ta, asker sokağa çıktı. AKP hükümeti, Türkiye’de 1990’lı yıllardan bu yana ilk kez altı ilde ve onlarca ilçede sokağa çıkma yasağı ilan ederek, yeni bir Olağanüstü Ha l (OH A L) uyg u la ma sı na gitti. Gezi’den Lice’ye, Lice’den Kobani’ye halka reva görülen yine şiddet, zor ve baskı oldu. Demokratik tepkilere yönelik İçişleri Bakanı Efkan Ala‘nın ‘misliyle karşılık verilecektir’ ifadesi, siyasi iktidarın uyguladığı faşizme en iyi örnektir. Ülkelerimizde “İleri demokrasi” adına uygulanan faşizmdir. AKP hükümeti, TC’nin devlet geleneğinden devraldığı faşizmi uygulamaya devam ediyor. IŞİD barbarlığına ve emperyalist planlara karşı, halkların kardeşliği ve dayanışması için mücadeleyi yükseltelim. IŞİD çeteleri ve arkasındaki güçler yenilgiye uğrayacak, Rojava halkı zafer kazanacaktır. 21.10.2014


C

inayet, bir kimsenin başka bir kimseyi bilerek öldürmesi eylemidir. Patronlar işçilerin güvenliği için gerekli önlemleri almıyorsa, devlette gerekli denetimleri yapmıyorsa, meydana gelen işçi ölümleri kaza değil, cinayettir. İşçi cinayetlerinde Türkiye şampiyondur. İşçi sağlığı ve güvenliği en arka sıralarda yer almaktadır. Patron ve devlet açısından önemli olan daha fazla kârdır. Gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması sonucu meydana gelen işçi ölümleri kaza değil, cinayettir. Bu cinayetlerden patronlar ve TC devleti sorumludur. AKP hükümeti, iş cinayetlerinin üstünün örtülemediği, toplumsal duyarlılığın arttığı dönemlerde, ölen işçileri şehit ilan ederek, adli ve idari soruşturmaların yapılacağını söyleyerek, cinayetlerin sorumluluğunu üzerinden atmaya çalışıyor. Oysa AKP Hükümetinin uyguladığı politikalar iş cinayetlerinin temel gerekçesini oluşturan koşullardır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Temmuz 2014 verilerine göre; ülkelerimizde 12 milyon 287 bin 238 işçi var. Bu sayı kayıtlı durumda olan işçileri göstermektedir. Kayıtlı olan işçilerin yanı sıra kayıt dışı çalışan ve binlerce mevsimlik işçi var. Karın tokluğuna çalışan binlerce mülteci var. Yaşamak için işçiler/emekçiler işgücünü satmak zorundadır. Bu yaşam kavgasında çalışanlara emeğinin karşılığı verilmez. Gelecek kaygısı, işsiz kalma korkusu var. İşsiz kalırsam ne yaparım, nasıl geçinirim anlayışı var. KK/T’de işçiler öyle terbiye ediliyor ki; can güvenliği bir kenara bırakılıyor. İşsiz kalma korkusu, sermaye sınıfına karşı mücadelenin engeli haline geliyor. İşçilerin bilinç ve örgütlenme seviyesi oldukça geri düzeyde. İşçilerin sendikalarda örgütlülük oranı % 10 civarındadır. Burada esas kaygı veren durum, işçi cinayetlerine ayak direyecek, hükümet ve patronlara geri adım attırabilecek ve geniş halk kesimlerini ortak talepler etrafında buluşturabilecek işçi örgütleri yok. Var olan sendikalar, köşe başlarını tutmuş, aristokratlaşmış sarı sendikalardır. İşçilerin gelecek kaygısı ve işsiz kalma korkusu olduğunu belirttik. Devlet, çalışabilir durumda olanlara iş vermek zorundadır. İşsizliğin ortadan kaldırılması için gerekli tedbirleri almak sosyal bir devletin görevidir. Devlet, işsizlere

AKP hükümeti iş cinayetlerinin sorumlusu ve suçlusudur. Devletin andaki siyasi yöneticisi hükümet, bu cinayetlerin siyasi sorumluluğunu taşımaktadır. Görevini devletin ve mülkün savunusu olarak gören yargı bu cinayetlerin hukuki sorumluluğunu taşımaktadır. Bu sistemin bütün siyasi partileri bu cinayetlerin siyasi sorumluluğuna ortaktır. Ordusu, polisi ile bu sistemin bekçi köpekliğini yapan bütün “emniyet” güçleri bu cinayetlerin sorumluluğuna ortaktır. Patronlara işçileri peşkeş çeken sarı sendikalar bu cinayetlerin sorumluluğuna ortaktır. ve az gelirli kişi veya ailelere sosyal yardım yapmakla yükümlüdür. Devlet kendi evini satın alamayacak ve özel kiralık ev piyasasındaki yüksek kiralar veremeyecek kadar fakir olanlara kira yardımı yapmak zorundadır. Devlet, gerçek anlamda yükümlülüklerini yerine getirirse, aç kalma korkusu, gelecek kaygısı minimum düzeye inebilir. Soma katliamının ertesinde AKP hükümeti, kamuoyunda oluşan tepkiler sonucu yer altında çalışan işçilerin lehine sayılabilecek kimi düzenlemeleri kanunlaştırdı. ‘Torba Yasa’ olarak bilinen 6552 sayılı Kanun, 11 Eylül 2014’te Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Torba Yasa, iş hukukundan sosyal güvenliğe, vergi hukukundan iş sağlığı ve güvenliğine kadar pek çok alanda önemli değişiklikler yaptı. ‘Torba Yasa’nın iş hukukunda yaptığı en önemli değişiklikler şunlardır: İş güvencesinden yararlanmak için işçinin işyerinde “en az altı aylık kıdemi olması” şartı yer altı işlerinde çalışan işçiler için uygulanmayacak. Torba Yasa ile yer altı işyerlerinde çalışan maden işçilerine özel yüksek bir

asgari ücret uygulanmaya başlanacak. Linyit ve Taşkömürü çıkarılan işyerlerinde, yer altında çalışan işçilere ödenecek ücret miktarı asgari ücretin iki katından az olamayacak. Yer altı maden işlerinde zorunlu ve olağan üstü hallerde fazla çalışma yapılması durumunda da fazla çalışma ücreti %100 zamlı ödenecek. Yer altı maden işlerinde çalışan işçiler için çalışma süreleri azaltılarak haftada en çok 36 saat olabilecek. Yer altı işlerinde çalışanlar yıllık iznini diğer işçilere göre dörder gün daha fazla alabilecek. Bu yeni düzenlemeler eski yasa ile karşılaştırıldığında işçilerin lehine olan düzenlemelerdir. Maden işçilerinin lehine olan kimi düzenlemelerin yürürlüğe girmesi sonucu, kimi maden ocakları sahipleri, maden ocaklarını kapattı. Binlerce işçi işsiz kaldı. Bu sorunun da çaresi var. Madenlerin işletmesini işçiler üzerlenmelidir. Devlet madenlerden çıkarılan kömürden alma garantisi vermelidir. Talebimiz kapatılan madenlerin işletmesinin işçilere verilmesi ve işçilerin madenleri yönetmesidir. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine göre, bugün

dünyada 1,2 milyarı kadın olmak üzere 3 milyar civarında iş gücü bulunuyor. Her gün dünya genelinde yaklaşık 1 milyon iş kazası meydana geliyor. İş kazası ve meslek hastalıkları sonucu her yıl 2,3 milyon insan, hayatını kaybediyor, çok daha fazla insan ise iş göremez hale geliyor, sakat kalıyor. Bir avuç kömür uğruna dünyayı ısıtan maden işçileri ölüyor. Gökdelenler, rezidanslar uğruna inşaat işçileri yaşamlarını yitiriyor. Her yıl binlerce işçi, sermayenin kâr hırsı uğruna can veriyor. İşçiler öldükçe patronların, para babalarının cüzdanları, banka hesapları şiştikçe şişiyor. İşçilerin kanları üzerinden patronlar kârlarına kâr katıyor. Patronlar işçilerin kanıyla besleniyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre; 2013’te 1203 işçi yaşamını yitirmiştir. 2014’ün ilk dokuz ayında ölen işçi sayısı 1413’tür. Soma ve ardından Torun Center‘deki işçi cinayetleri, Türkiye'nin emekçiler için tam anlamıyla bir cehenneme dönüştüğünü ortaya koydu. En çok işçi cinayetleri, inşaat sektörü ve madenlerde meydana geliyor. Patronlar, ortalığa kan saçarak zenginleşmektedir. Fabrikalardan, şantiyelerden, madenlerden ve tersanelerden çıkan her cenaze, hükümetin, patronların ve işbirliği içinde döndürdükleri sömürü çarkının gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor. İş cinayetleri tüm hızıyla devam ediyor. Yaşam kavgası için yaşamını yitiren işçilere her gün yenileri ekleniyor. İş cinayetlerinde onlarca işçinin bir seferde ölmediği yani iş cinayeti katliam boyutuna ulaşamadığı sürece ne medyanın, ne hükümetin ne de toplumun gündemine gelmiyor. Her gün en az 5-6 işçi Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde, çeşitli iş kollarında ölmeye devam ediyor. KK/T de iş güvenliği, işçilerin sağlığı ve güvenliği bütün kapitalist ülkelerde olduğu gibi kapitalistlerin azami kârının arkasından geliyor. 2012’de 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yürürlüğe girdi. Bu kanun TC tarihinde çıkarılan ilk kanun olmasına rağmen pratikte işlememektedir. Bu kanunun pratikte işletilmediğini, Soma katliamında çok net olarak ortaya çıktı. AKP hükümetinin denetçileri de güvenlik konusunda eksikliklere göz yummakta, bu bağlamda kural

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

TÜRKİYE’DE İŞÇİ CİNAYETLERİ ARTARAK DEVAM EDİYOR!

3


dışı olarak verilen cezaların hiçbir caydırıcılığa yoktur. İşçi cinayetlerinin, işçi katliamlarının sorumlusu ve suçlusu bir bütün olarak sistemin kendisidir. Şirket sahibi kapitalistler, bütün kurumlarıyla AKP hükümeti iş cinayetlerinin sorumlusu ve suçlusudur. Devletin andaki siyasi yöneticisi hükümet, bu cinayetlerin siyasi sorumluluğunu taşımaktadır. Görevini devletin ve mülkün savunusu olarak gören yargı bu cinayetlerin hukuki sorumluluğunu taşımaktadır. Bu sistemin bütün siyasi partileri bu cinayetlerin siyasi sorumluluğuna ortaktır. Ordusu, polisi ile bu sis-

temin bekçi köpekliğini yapan bütün “emniyet” güçleri bu cinayetlerin sorumluluğuna ortaktır. Patronlara işçileri peşkeş çeken sarı sendikalar bu cinayetlerin sorumluluğuna ortaktır. 301 işçinin öldüğü Soma katliamı Türkiye’nin en büyük işçi katliamı olarak tarihe geçti. Soma katliamının esas sorumluları, madeni çalıştıran şirket, devlet ve işyerinde örgütlü olan sendika idi. Sendika ağaları, Soma katliamını kınamak ve işçi cinayetlerinin önlenmesi için gereken duyarlılığı göstermedi. Türk-İş, katliam sonrasında bir hafta süreyle üç dakika

işe geç başlama gibi gayri ciddi bir eylem yapmak istedi! Ancak gelen tepkiler üzerine Türk-İş, 15 Mayıs 2014’te bir gün iş bırakma kararı aldı. Aynı gün DİSK/KESK de iş bırakma kararı aldığını açıkladı. Soma katliamında ölen işçiler, Türk-İş’e bağlı bir sendika da örgütlüydüler. Türk-İş’in 750 bin üyesi var. Ancak 15 Mayıs 2014’te genel grev yapılmadı. Türk-İş’e bağlı az sayıda sendika genel grev kararına uydu. Türk-İş üyesi sendikaların büyük bölümü bu karara uymadı. Yapılan sadece sembolik eylemlerdi. KESK/DİSK üyelerinin bir bölümü iş bıraktı. Türkiye

işçi sınıfı, 301 işçi Soma katliamında ölürken bir gün iş bırakıp hayatı durduramadı. Bu durum şunu göstermektedir: İşçi sınıfının büyük çoğunluğu bilinçsizdir, örgütsüzdür. Sendikalarda örgütlü olan işçiler ise sendika ağalarının denetimi altındadır. İşçilerin sistemin temellerine yönelmemesi için sendika ağaları köşe başlarını tutmuş durumdadır. Uyuyan devin uyandırılması, işçi sınıfına doğru görüşlerin taşınması ve gerçek anlamda bir örgütlülüğün yaratılması sosyalistlerin/komünistlerin görevidir. 16 Ekim 2014

METAL İŞKOLUNDA TİS GÖRÜŞMELERİ SÜRÜYOR

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

150

4

bin civarında metal işçisini ilgilendiren, 2014-2016 Grup TİS görüşmeleri sürüyor. Birleşik Metal İşçileri Sendikası 17 Ekim Cuma günü metal patronları sendikası MESS ile üçüncü görüşmesini gerçekleştirdi. Bu görüşmeye MESS, metal işçilerinin kazanılmış bir dizi hakkına saldırı niteliği taşıyan teklifi ile geldi. Birleşik Metal İş Sendikasının verdiği bilgiye göre teklif şöyle: “MESS, ikramiye ve yakacak ödemelerinin 20 günden az istirahat alan tüm işçiler için kısıtlanması, Eylül 2014 tarihinden sonra işe girenlerin ihbar ve kıdem tazminatlarının sözleşmede belirlenen sürelerden yasal süreye çekilmesini, devamlılık primlerinin kaldırılmasını teklif etti. Buna ek olarak deneme süresinin 4 aya çıkarılması ve işin düzenlenmesi maddesiyle ile de denkleştirme ve telafi uygulamalarının sözleşmeye girmesini talep etti. MESS’in işçilere istirahat dönemlerinde ikramiye ve yakacak ödemelerini kısıtlanması önerisi şöyle: a) iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle istirahat raporu alan işçilerin, b) hastalık sebebiyle bir defada 20 günün üzerinde istirahat raporu alan işçilerin, c) analık hali nedeniyle İş Kanunu hükümleri uyarınca doğum öncesi ve sonrası toplam 16 hafta (çoğul gebelikte toplam 18 hafta) çalışmayan kadın işçilerin, d) işveren tarafından verilen izinleri kullanan işçilerin çalışmadıkları bu sürelere ilişkin ikramiyeleri tam ödenir.

İkinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde belirtilen istisnalar dışında ikramiyelerin fiilen çalışılan süreye bağlı olarak ödenmesi esası çerçevesinde işe devamsızlık nedeniyle yapılan ikramiye kesintileri, işverence bir fonda toplanır. Fonda toplanan meblağ, işverenle işçi sendikasının birlikte karar vereceği usul ve esaslar dairesinde devamsızlık yapmayan işçilere ödenir. İşbu Grup Toplu İş Sözleşmesinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren işyerlerinde varsa uygulanan devamlılık yevmiyesi (primi) uygulamaları sona erer. İşe yeni giren ve işyerinden her ne sebeple olursa olsun ayrılan üyelere ikramiyeleri çalıştıkları süre ile orantılı olarak ve ikinci fıkradaki düzenlemeler doğrultusunda ödenir.” (http://www.birlesikmetal.org/ tis/?p=2492) MESS’in bu tek lifine karşı Birleşik Metal İşçileri Sendikasının tavrı şöyle olmuştur: “1) İşçilerin istirahatlerine neden olan sağlık sorunlarının büyük bir bölümünün işyerlerindeki çalışma koşullarından kaynaklanmaktadır, bu konuda esas yükün

işverenler tarafından üstlenilmeli ve SGK’nın ödemediği 2 günün ücreti şarta bağlı olmaksızın ödenmelidir. 2) İşçileri birbirlerinin rahatsızlıklarından ekonomik çıkar beklentisine sokmak, istirahat alanları baştan “kaytaran, diğerinin emeğini sömüren, tembel” gibi damgalamak çağdaş ve insani bir yaklaşım değildir. İşyerlerinde ciddi huzursuzluklara neden olur. 3) Teklif, işçileri her türlü ödemenin ücretlere giydirilmesi önerisi geliştirmesine neden olur. Bu da işverenlerin isteyeceği bir şey olmaz. Ücrete endeksli fazla mesai, gece zammı, postabaşılık tazminatı gibi yan ödemeler katlanarak artar. 4) İstirahat süreleri ve sağlık sorunlarının çok olmasının nedeni, çalışma sürelerinin uzunluğudur. Çalışma süreleri kısaltıldığında istirahat süreleri kendiliğinden azalacaktır. Toplu iş sözleşmesinde kıdem ve ihbar tazminat sürelerinin yasanın üzerinde belirlendiği işyerlerinde 1 Eylül 2014 sonrası işe girenlerin tazminatlarının yasal sürelere çekilmesi önerisini MESS’in kaza-

nılmış haklara dokunmuyoruz iddiasına karşılık olarak kazanılmış hakkın geçmişteki değil gelecekteki hak olduğu bir kez daha vurgulandı. Geleceğe aktarılamayan hak kazanılmış vasfını otomatik olarak kaybeder.” (http://www.birlesikmetal.org/tis/?p=2492) Metal işkolunda kazanılmış hakları koruma yanında, yeni haklar kazanma, ücretler arasındaki farklılıkları giderme, ücretlerin yükseltilmesi için metal işçilerinin mücadelesi gereklidir. Metal işçileri ne istiyor? Metal işçileri insanca çalışmak, insanca yaşamak istiyorlar. Çalışma sürelerinin kısaltılmasını, çalışma süresinin içinde dinlenme molaları verilmesini ve yıllık izin sürelerinin uzatılmasını talep ediyorlar. Çalışma koşulları işçilerin sağlığını bozuyor. Bu nedenle SGK’nın ödemediği 2 günlük kesinti patron tarafından ödenmelidir. Ücretlerden yapılan vergi kesintilerinin yüzde 15 ile sabitlenmesini talep ediyorlar. Metal işçileri işyerlerinde ücretler arasındaki uçurumun kapatılması için ücret tamamlaması (iblağ 5,58 TL/saat); ardından iyileştirme (8,97 TL/saate kadar 40 kuruş); ardından yüzdeli artı maktu ücret zammı (yüzde 5 artı yüz beş kuruş) biçiminde yapılmasını istiyorlar. Metal işçileri kritik bir sözleşme süreci yaşıyor. İşçiler Türk Metal Sendikasının satış sözleşmesine mahkum olmak istemiyorlarsa, bir kez daha satılmak istemiyorlarsa, mücadele etme dışında başka seçenekleri yok! Haydi mücadeleye! 21.10.2014


MHP’Lİ BELEDİYE’DEN İŞÇİ KIYIMI DEVAM EDİYOR! M

ersin’de yerel seçimlerde MHP’nin Büy ü k Şehir Belediyesini ele geçirmesi ile birlikte işçi kıyımı devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda 350 işçinin işine son veren MHP’li belediye, Parkomat işçilerinin çalıştığı taşeron firmanın sözleşmesini tek taraflı feshetmesi ile birlikte 100’ün üzerinde Parkomat işçisini de sokağa atmıştı. Son olarak 30 Eylül itibarı ile ihalesi biten MESKİ, Spor Kompleksi, Park ve Bahçeler Müdürlüğü, asfalt, mezarlık ve çeşitli birimlerden toplam bin 387 işçinin işine son verdi. İşine son verilen işçiler oldukça tedirgin, kimin işine geri döneceği belli değil. Son olarak Kurban Bayramı öncesinde işsiz kaldıklarını, görev yerlerine gittiklerinde öğrenen belediye işçileri, Genel-İş Sendikası öncülüğünde 1 Ekim’de bir yürüyüş düzenleyerek işten çıkarmaları protesto etti. Sendika binasından Büyükşehir Belediyesi binasına kadar yürüyen yaklaşık 400 işçi yol boyunca, “Direne di-

rene kazanacağız!, Yaşasın işçilerin birliği!, İşten atmalar yasaklansın!, Kocamaz şaşırma sabrımızı taşırma!” şeklinde sloganlar attı. İşçilerin eylemi nedeniyle belediye önünde önlem alan polis, işçileri belediye binasına yaklaştırmadı. Polis barikatı önünde yapılan açıklamada Genel-İş Şube Sekreteri Vakkas Kılınç, “İşten

atılan işçiler burada, peki onları atanlar nerede? Çıksınlar desinler ki ‘biz sizi çalışmadığı için attık.’ İşten çıkarılanları askıya çıkararak işçileri yormalarına gerek yoktu. ‘Biz sizi siyasi olarak attık, keyfi olarak attık’ deselerdi” ifadelerini kullandı. Genel-İş Şube Başkanı Kemal Göksoy da, MHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin

Kocamaz’ın seçimlerden önce ‘işine gelip giden kimsenin ekmeğiyle oynamayacağız’ diye söz verdiğini, ancak 6 ay içinde tamamı görev başında olan bin 500 işçinin işten çıkarıldığını söyledi. Göksoy, “Başkan Kocamaz’a sesleniyoruz. Buradaki işçiler, sizin partililerinizin işsizliğinin sorumlusu değil. Bu arkadaşlarımız senelerdir belediye hizmetlerinde çalışıyorlar. Bu kararınızı gözden geçirin. Görev yerine giden arkadaşlarımızı ‘Biz size haber veririz, haber verirsek gelirsiniz’ diyerek keyfi şekilde işten çıkardılar. Bu işçilerin Kurban Bayramı öncesinde kurban seçilmesine izin vermeyiz. Bu kentin işsizliği herkesin sorunudur. Bizi işsiz bırakanlar, bizim ekmeğimizle oynayanlar, huzurumuzu bozanlar bu kentte huzur bulamazlar” diye konuştu. Açıklamanın ardından işçiler sloganlar eşliğinde sendika binasına döndü. 07.10.2014 Yeni İşçi Dünyası/Mersin

BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİNDEN ATILAN İŞÇİLER EYLEMDE ersin Büyükşehir Belediyesinde taşeron firmalardan çalışan, ancak sözleşmeleri bittiği için işten çıkarılan DİSK Genel-İş Mersin Şubesi’ne bağlı işçiler, işten çıkarılmalarını protesto etmek amacıyla belediyeye yürüdü. Belediye önünde işten atılmalarını protesto eden işçiler adına kamuoyuna açıklamayı DİSK Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı Kemal Göksoy yaptı. Göksoy, burada çalışan işçilerin alın terleriyle ekmeklerinin, emeklerinin, işlerinin peşinde olduğunu vurgulayarak, "Bildiğiniz gibi taşeron sistemi bu ülkede illet bir sistem. Bu ülkenin kanayan bir yarası. Taşeron sistemden kaynaklı işçilerimiz kurallı, güvenceli bir işi olmadığı gibi iş hakları da işverenlerin iki dudağında, git dedikleri zaman gideceksin, gelme dedikleri zaman gelmeyeceksin gibi bir ortamı beraberinde yaşatıyor. Biz DİSK olarak bu sisteme, bu özelleştirme sistemine tamamen karşıyız, bununla ilgili de genel merkezimiz Anayasa Mahkemesine başvurusunu yap-

mış bulunmaktadır. Biz atılan işçilerin geri alınmasını istiyoruz. İki kesilen ücretler ödensin. Taşeron firmaları keyfi bir uygulama yapıyor. Toplu iş sözleşme hakkını kazanmış olduğumuz firmada, bu firmadan kazanmış olduğumuz haklarımızı, 13 aydır ödenmesi gereken paraları ödemediği halde, birde işçilerin maaşlarından para kesti. İşçilerin kesintilerini sendika yapmamıştır. İşçilerin kesintilerini yetkili firma keyfi bir şekilde yapmıştır. Buradan da belediyeye ses-

leniyoruz. Son yasal düzenlemeler ile beraber işçilerin bütün alacakları, hakkı ve hukukundan birinci derecede sorumlu belediyeler olmuştur. Biz belediye yetkilerine sesleniyoruz. Yetkili firma, işten atılan işçilerin parasını kesmiştir. Firmanın kestiği paraları bir an önce işçilerimiz maaşına, hesabına aktarılması gerekir. Burada ana sorumlu, ana muhatap belediyedir. Bununla ilgili hukuk mücadelemizi veriyoruz" diye konuştu. Konuşmanın ardından işçi-

ler oturma eylemi yaptı. Başkan Göksoy ve bir kadın işçi belediyeden yetkililerle görüşmek üzere belediyeye gitti. Bir süre sonra geri dönen Göksoy Belediye başkanı ve yetkililer yerlerinden olmadıkları için görüşemediklerini, özel kalemdeki yetkilinin not aldığını ve tekrar kendilerine dönecekleri bilgisini verdi. Bu açıklamanın ardından işçiler tekrar sendikalarına geri döndü. 21.10.2014 Yeni İşçi Dünyası/Mersin

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

M

5


SINIFSAL ÖRGÜTLENME SINIF İÇİNDE ÇALIŞARAK OLUR “İşçi sınıfı öncüsü örgütlenmeden kitlesi örgütlenemez” diyoruz. O halde yapılması gereken sınıf içinde çalışmak. Bu şekilde genel tespiti yapmak bir anlamıyla “kolay”! Peki, ya iş örgütlemeye yani pratiğe gelince nasıl olacak? İşte bu da Marksizm-Leninizm’i kavrama ve uygulama ile ilgili bir durumdur. Kavrama ve uygulama ile ilgili bir durumdur, çünkü M-L’ler sürece kendilerini olduğu gibi bırakıp teslim olmazlar. İşte günümüzde devrim ve sosyalizme olan ilgi minimum düzeydedir. Devrimlerin oluşabilmesi için objektif koşullar mevcuttur. Ama en temel eksiklerden biri işçilerin komünist partiler içinde örgütlenmemiş olmasıdır. İşte bu sorun başlı başına bir eksikliktir. İşçiler kendiliğinden M-L partilerde örgütlenmeyeceğine göre iş yeniden M-L’lerin çekirdek kadrolarına düşmektedir. M-L’lerin en güçlü özelliklerinden biri ve onları oportünistlerden ayıran temel bir özellik vardır. Oportünistler doğaları gereği fırsatçılardır ve ilkesizlerdir. M-L’ler ise ilkeli ve kararlı bir şekilde ilerleme biçimleri vardır. İşte

bu kararlı ve ilkeli ilerleme onları hem güçlendirir, hem de ilerletir. Ülkelerimizde işçiler örgütsüz, bu örgütsüzlük de ekonomik mücadele alanı olan sendikalarda dahi örgütlenme oranı çok düşük. Ülkelerimizde bilinç ve örgütlenme düzeyi her ne kadar az olsa da bu böyledir deyip oturmak, çalışmamazlık yapmak olmaz/ olamaz! O halde M-L kadroların süreci kendiliğinden bir hale bırakmaz ve müdahale eder/etmeli. M-L’lerin kararlı tutumu ve sınıf mücadelesinin çıkarı ve geleceğine yönelik adımlar atması zorunludur. M-L’lerin mücadelenin yerlerde süründüğü bu günlerde politika üretmeli, manevra yapmalı ve mücadeleyi bir üst seviyeye çıkarmalıdır. Genel tespitler yapmak elbette kolaydır. Teorik olarak tespit yapmak bir anlamıyla “kolaydır”. Özellikle de işçileri örgütleme noktasında bu genel tespiti yapmak ise M-L’mi yeni öğrenmiş birinin dahi bugün yapması çok kolaydır! Ama bu tespiti ortaya koymak basit, çünkü M-L’min ABC’sinde/temelinde bu vardır. Peki, ya iş örgütlenme kısmına gelince işte düğümün koptuğu anda

burasıdır. Bugün işçi sınıfının örgütlü kesiminde temel anlayış gericidir. İleri unsurlarda ise oportünistreformist-revizyonist akımlar ön plandadır. Az sayıdaki M-L’ler ise oturup bu durumu hem sorgulamalı hem de süreci kendiliğinden bir hale bırakmayıp politika üreterek, manevra yaparak sürece müdahale etmelidirler. Az sayıdaki M-L’ler kadrolarını sınıf içinde çalışmaya yönlendirmeli veya elindeki tüm araçları sınıf çalışmasına yönlendirmelidir. Peki, kendini bir şekilde M-L ile donatmış örgütlenmiş bireylerin, kadroların ne yapması lazım. İşte sorunlardan biri de budur. Bu kadrolarında aynı şekilde kendilerini sürece müdahale etmelidir. Çünkü sınıf kendiliğinden örgütlenmez. Sınıfın içinde çalışarak olur. Sınıf içinde çalışmadan sınıf örgütlenemez. İçimizde çelişkiler olabilir, mesleklerimiz sınıf içinde çalışmaya uygun olmayabilir, yaşam koşullarımız bir işçininki ile aynı olmayabilir vb. ama çalışma disiplinimiz bir proleter gibi olmalıdır. İşte bu olduğu durumda işçi sınıfı içinde çalışma kolaylaşacaktır.

Mesleklerimizin sınıf içinde çalışmaya uygun değil diyebiliriz de. Bunu diyen sıradan bir kişi ise bu gayet normaldir. Fakat Bolşevizmi kendine ilke eden bir birey için kabul edilebilir bir şey olamaz. Bizim en temel mesleğimiz devrimciliktir! Devrimci mücadeleyi kendi sosyal yaşamımız ile örgütlediğimiz zaman bunu söylemeli ve her durumda devrimi düşünmeliyiz. Yeri geldiğinde gözümüzü kırpmadan nasıl kendimizi feda edip gerekirse bu uğurda ölebiliriz diyorsak, o halde sınıf mücadelesinin gereği bu fedakârlığı da yapalım! Fakat sınıf içinde çalışmayı bir fedakârlık olarak görülmemeli aksine bir gereklilik/ zorunluluk olarak kavranmalı/ kavramalıyız. Çelişkilerimize gelince insanın içinde çelişkiler var ise gelişme mümkündür. Sınıf içinde bir çalışma hem kendimize hem de mücadeleye katkı olacaktır. Kendimize Bolşevizm bilimini ilke edindiysek sınıf içinde çalışmanın koşullarını oluşturmalıyız. Sınıf içinde örgütlenmenin başka bir yolu yoktur. 22.10.2014 Yeni İşçi Dünyası okuru

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

YENİ ZAMLAR “VATANA MİLLETE HAYIRLI UĞURLU” OLSUN!

6

M

ecliste vekiller o kadar çok çalışıyor ki bazen Meclis TV’de uyuklamaları yansıyor.

Eee ne de olsa gece yarılarına kadar çalışıyorlar. Ekonomi aldıkları uçak biletleri ile birinci sınıf mevkide uçuyorlar bir şehirden bir şehire… Bazen de bir ülkeden bir ülkeye… Şimdi yeni zammı sizce hak etmediler mi! Öyle çok büyük bir zam da

değil hani. Topu topu %7, bir de rakamla yazalım sadece yüzde yedi. Yani öyle çok büyütülecek bir durum yok. Sadece yüzde yedi bir de rakamla yazalım %7… Hatırlarsınız bir milletvekilli çok değil daha geçen yıl feryat figan etmişti, yetmiyor diye maaşlarımız umarım bu yüzde yedi zam ay sonunu getirmesine yardımcı olur. Yok hani yetmiyor ise nasıl olsa meclis vb. her şey ellerinde. Bir gün daha fazladan mesai yapıp zam için bir yasa çıkarsınlar, yüzde yediyi yüzde hatta yüzde on beş yapsınlar, “canları sağ olsun” onların yeter ki! Vekil maaşları yüzde yedi ama emekli olanlarda unutulmamış, onlara da yüzde dokuz buçukcuk… Şimdi bu yeni zamlara

göre maaşlar brüt olarak şu şekilde Cumhurbaşkanı maaşı 39 bin 950 liradan, 43 bin 750 liraya yükseldi. Milletvekili maaşı 14 bin’den 15 bin liraya yükselecek. Emeklileri şimdi yazmaya gerek yok, boşuna mürekkep israfı yapmayalım! Umarım bu zamlar “çok değerli vekillerimize” yarar! Bir de unutmadan bir hatırlatma yapalım, net aile geçim indirimi ile birlikte asgari ücret 891,03 TL’dir. 2015’de ise büyük bir zam beklenmiyor. İlk yarı için 30 bir de yazıyla yazalım otuz TL düşünülüyor. Neyse şimdi biz bırakalım asgari ücreti de vekillerin yeni zamlarını için hayırlı olsun diyelim! 23.10.2014 Yeni İşçi Dünyası okuru


Kısa... Kısa... İZENERJİ İŞÇİLERİNDEN BELEDİYE ÖNÜNDE ‘TAŞERON’ ZİNCİRİ

İ

zmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan park bahçe işlerinin taşerona devredilmesine karşı olan İzenerji işçilerinin mücadelesi devam ediyor. DİSK Genel-İş Sendikası 2 Nolu Şube’sinde örgütlü olan ve öğleden sonra iş bırakan bin 170 işçi, Konak Pier önünde toplanarak Büyükşehir Belediyesi önüne geldi. Belediye önünde basın açıklaması yapan işçiler, açıklamanın ardından Büyükşehir Belediye binası etra-

fında taşeron zinciri oluşturdu; Belediye’nin başkanlık girişi önünde oturma eylemi yaptı. Büyükşehir henüz firmayla sözleşme imzalamazken sendikalı işçilerin mücadelesi devam ediyor. Binlerce işçi aileleriyle birlikte yürürken, çeşitli siyasi parti ve kitle örgütleri de eyleme destek verdi. “Taşerona geçit vermeyeceğiz” dövizlerinin taşındığı eylemde sık sık “Zafer direnen emekçinin olacak” sloganı atıldı.

BEDAŞ DİRENİŞİ 58. GÜNÜNDE

İ

şçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması ve işten atılan arkadaşlarının işe geri alınmasını istedikleri için işten atılan EnerjiSen üyesi 26 işçinin direnişi 58. gününde. BEDAŞ yöneticileri direnişin devam ettiği Avcılar dağıtım işletmesinde toplantı gerçekleştirirken, direnişçi işçiler sloganlarla gizlice toplanan yöneticileri protesto etti İşten atılan Enerji-Sen üyesi 26 işçi BEDAŞ’ın Avcılar dağıtım şirketi önünde direnişe devam

SAMSUN ATAKUM BELEDİYESİ’NDE İŞÇİ KIYIMI

ederken, direniş 58. gününe girdi. İşçiler, direnişi kazanacaklarına inandığını, atılan işçiler işe geri alınana kadar direnmeye kararlı olduğunu açıkladı. İşçilerin işletme önünde direnişi devam ederken CLK yöneticilerinin işletmede toplantı yaptığını öğrenen işçiler sloganlarla seslerini duyurmaya çalıştı. Gizlice işletmeye gelen yöneticilerin işçilerin daha önce görüşme taleplerine karşılık vermemişti.

10 İŞÇİNİN ÖLDÜĞÜ KATLİAMDA TORUNLAR’A TAKİPSİZLİK KARARI

S

amsun’da, AKP’li Atakum Belediyesi’nde taşeron olarak çalışan 40 işçi ihale süresinin bitmesi bahane edilerek işten çıkartıldı. İşten çıkartılan işçiler saat 11:00’da Atakum Belediyesi önünde basın açıklaması yaptı. İşçiler, işlerine geri dönen kadar mücadele edeceklerini duyurdu Samsun Atakum Belediyesi’nde

taşeron işçi olarak çalışan 40 işçi sözleşme süresinin dolması üzerine, “verimli olmadıkları ve işi sabote ettikleri” iddiasıyla işten çıkarıldı. Atakum Belediyesi Başkanı AKP’li İshak Taşçı, seçim döneminde hiçbir işçinin işten çıkarılmayacağını söylemişti. Ancak, önce 7 işçiyi işten atan belediye, bugün de 40 işçinin işine son verdi.

Ey lü l ’ de Şi şl i ’ de Torunlar’a ait inşaatta meydana gelen ve 10 işçinin hayatını kaybettiği katliamla ilgili takipsizlik kararı verildi. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Erdal Bağcı’nın İstanbul 13. Ağır Ceza Ma h kemesi ’ne su nduğu iddianamede 4’ü tutuklu 25 şüpheli için “taksirle ölüme sebebiyet vermek’ suçundan 2,5 yıldan 22,5’ar yıla kadar hapis cezası talep edilmişti. Soruşturmada Torunlar GYO Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun, Yunus Emre Torun, Mehmet Torun, Lütfü Vardı, Abdü lva hit Kaplan, Tuncer Akarçay, Haluk Okur, Bektaş Ateş ve Özmen Özmenoğlu hakkında

‘taksirle ölüme sebebiyet vermek’ ve ‘yargı görevini yapanı etkileme’ suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Bu karar ile birlikte bu devletin işçilerin, emekçilerin değil, sermayenin devleti olduğunu gösterdi. 21 Ekim 2014 Kaynak: sendika.org

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

6

7


HASTA TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! İ

nsan Hakları Derneği Mersin Şubesi, Özgür Çocuk Parkı’nda tüm hasta tutsaklar ve İHD Mersin yöneticilerinden Hasan Gülbahar için mum yakma eylemi gerçekleştirdi. 30 yıllık tutsaklığının ardından, 9 Ekim’de tekrar tutuklanan Hasan Gülbahar ve hasta tutsaklar için gerçekleştirilen mum yakma eyleminde İHD Mersin Şubesi öncülüğünde basın açıklaması yapıldı. Yapılan basın açıklamasında, 228’i ağır hasta olmak üzere toplam 578 hasta tutsağın hapishanelerde yaşam mücadelesi verdiğini belirten Ali Tanrıverdi, Türkiye’de infaz anlayışının insani olmayan bir yaklaşım üzerine kurulu olduğunu ifade etti. Ali Tanrıverdi, “Hapishanelerin fiziki yapısı, infaz koşullarının yarattığı olumsuzluklar, özellikle tecrit uygulamasının fiziki ve psikolojik etkileri artık herkes tarafından bilinmektedir. Tutsaklar beslenme, hijyen, sağlığa ulaşım hakkı gibi en temel haklardan, insani yaşam koşullarından yoksun biçimde yaşamak zorunda bırakılmaktadır. Bunun yanı sıra uzun süreli hapis cezalarının ve tecridi had safhaya vardıran hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı kural-

ların, disiplin cezalarının tutsakların sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri bilinmektedir” diye konuştu. HASA N GÜ LBAHAR SERBEST BIRAKILSIN! 30 yılını hapiste geçirdikten sonra serbest bırakılan ve 9 Ekim’de tekrar tutuklanan Hasan Gülbahar’ın tutuklanmasına değinen İnsan Hakları Derneği Mersin Şube sekreteri Avukat Özgür Çağlar, “Dernek yöneticimiz Hasan Gülbahar arkadaşımız yaptığı çalışmalar nedeniyle bir

takım talimatlar sonucu tekrar tutuklanmasını kınıyoruz ve arkadaşımızın derhal serbest bırakılmasını istiyoruz” dedi.

R O J AVA’ Y A İ N S A N İ YA R DI M KOR İ D ORU AÇILSIN! Kobanê’ye yönelik yapılan IŞİD saldırılarına karşı, Türkiye’nin insani yardım koridorunu açmasını istediklerini belirten Avukat Özgür Çağlar, “AKP ve IŞİD iş birliğinin son bulmasını istiyoruz” diye konuştu. PKK vePJAK’lı siyasi tutsakların başlattıkları açlık grevine değinen Çağlar, 94 hapishanede 4 bin tutsağın başlattığı açlık grevinin önemini vurguladı. Avukat Çağlar “İnsan hakları savunucuları olarak geçmiş dönemlerde açlık grevlerinde yaşadığımız acıların tekrar yaşanmasını istemiyoruz. Çözüm sürecinin yürütülebilmesi için, başta hasta tutsaklar olmak üzere tüm siyasi tutsakların derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz” diye konuştu. Hasta tutsaklara yapılan zulmün son bulmasını istediklerini belirten Avukat Özgür Çağlar, hasta tutsakların serbest bırakılması gerektiğinin altını çizerek taleplerini yeniledi. Hasta tutsaklar acilen serbest bırakılsın! 18.10.2014 YDİ Çağrı/Mersin

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

SAVAŞ TEZKERESİNE HAYIR!

8

ABD emperyalizmi öncülüğünde IŞİD’e karşı kurulan koalisyon gücüne TC devleti de katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “üzerlerine düşen yükümlülüklerin yerine getirileceği” açıklaması yaptı. Bu yükümlülüğün gereği olarak, hükümet tarafından Irak, Suriye tezkereleri birleştirilerek meclise gönderildi. Tezkere metni şöyle: "Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı

olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin hükümetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin, hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 1 yıl süreyle izin verilmesini anayasanın 92'nci maddesi uyarınca arz ederiz." Hükümet Suriye ve Rojava’da “tampon bölge”, “uçuşa yasak bölge” kurulmasını istiyor. Batılı emperyalist ülkeler bu talebe sıcak bakmıyor. Onlar aynı zamanda kara hareketini de düşünmüyorlar. Planları sadece havadan bombalamak! Nitekim öyle de yapıyorlar. TC devletinin batılı emperyalistlerin sıcak bakmadığı, Rusya,

Çin ve İran’ın Suriye rejimi desteklediği bilindiğinde, tek başına tampon bölge oluşturması düşük bir ihtimal olarak görünüyor. Hükümet birleşik tezkere ile Suriye’de, Rojava’da “sınır ötesi operasyon, hareket” için izin, yetki istiyor. Aynı zamanda “yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması” için de izin talep ediliyor. IŞİD, El Kaide gibi İslamcı, şeriatçı faşist örgütler; emperyalist saldırı, işgal, talan siyasetinin ürünüdür. Batılı emperyalistlerin IŞİD’e karşı açtığı savaş, O’nu kontrol altına alma savaşıdır. Bu savaşta taraf olmamalı, emperyalist müdahaleye karşı çıkmalıyız. “İnsan hakları, demokrasi, özgürlük” adına yapılan müdahaleler, halklara kan, gözyaşı, savaş, yıkım, katmerli sömürü vb.den başka bir şey getirmemiştir. Getirmez de! TC de v le t i n i n Su r iye’ye , Rojava’ya müdahale etmek istemesinin karşısında durmalıyız. Rojava’da Kürt halkının demokratik kazanımları koruma mücadelesi haklıdır. Bu mücadele desteklenmek zorundadır. Bu

haklı mücadelede dayanılacak güç emperyalistler, onların işbirlikçisi bölge gerici, faşist devletleri değil; çeşitli uluslardan işçiler, emekçiler, devrimciler, komünistlerdir. Kobane’de IŞİD’e karşı onurlu bir mücadele veren Kürt halkının dostları emperyalistler, bölge gerici devletleri değildir. Onlardan dost olmaz! Onlar için belirleyici olan kendi çıkarlarıdır! Taleplerimiz şunlar olmalıdır: *Suriye’ye, Irak’a, Rojava’ya emperyalist müdahaleye hayır! *TC devletinin müdahalesine hayır! Savaş tezkeresine hayır! *Rojava sınırı açılsın, gelenlere her türlü yardım sağlansın! *IŞİD’e tek bir insan, silah, mühimmat gitmemesi için gerekli önlemler alınsın! Zulme karşı isyan haklıdır. Meşrudur. Kobane’yi korumak için verilen savaş, mücadele haklıdır. Bu mücadeleyi destekleyelim! Kobane’yi koruma savaşının başarıya ulaşması için gücümüz ölçüsünde her türlü yardımı yapalım. 01.10.2014


DÜNYAYA YENİ EKİMLER GEREK! 17

Ekim 1917 tarihinde gerçek leşen ve dünya işçi sınıfına, ezilen

halklara kurtuluşun biricik, tek yolunu gösteren Ekim Devrimi ve devrimin kazanımları bugünde güncelliğini korumaya devam ediyor. Rusya’da çarlığın boyunduruğu altında azgınca sömürülen işçiler ve yoksul köylüler Bolşeviklerin önderliğinde çarlık otokrasisine başkaldırmış, halkların ve ezilenlerin isyanı karşısında parçalanarak varlığını yitirmişti. Siyasi iktidara gelen işçi sınıfı burjuvazinin iktidarını yıkarak sosyalist sisteme geçmişti. Ezilen halkların üzerinde ki ulusal baskı ortadan kaldırılıp, uluslara ayrılma hakkı tanınmıştı. Kadınlar ü z er i ndek i her türlü baskıya son verilip üretimde ve yaşamdaki yer i pozit i f olarak genişleti lmişti. Üretim merkezileştirilerek üretim araçları

üzerindeki her türlü özel mülkiyet hakkı kaldırılıp toplumsallaştırılmıştı. Bütün bu gelişmelerle birlikte kapitalizmin yaşama alanları kısıtlanarak kapitalist egemenliğe son verilmişti. Ekim Devrimi her türlü emperyalist saldırılar karşısında zaferini ilan ederek emperyalizmin bağrında kapanmayacak bir yara açmıştı. Bugün bu muazzam devrimin doksan yedinci yılına girdik ve Ekim Devriminin kazanımları dünyanın her yerinde ulusal, sınıfsal, cinsel ve ekolojik sömürüye karşı yolumuzu aydınlatıyor. Ekim devrimi kendinden önceki devrimlerden farklı olarak değerlendirilmeli, devrimin kazanımlarını salt bir deneyimin sonucu olarak değil, deneyimlerin de ötesinde buzun bir kez kırıldığı ve yenilgiler olsa dahi devrimin sürekliliğini koruduğunu kanıtlamıştır. Ekim devriminden bu güne gelişen süreç devrimi bütün yakıcılığıyla ihtiyaç haline getirmekte. Çağımızın vebası emperyalizmin yarattığı savaş ve yıkımlar bütün hızıyla sürmektedir. Kendini dünyanın hemen her yerinde hissettiren Ortadoğu da ki gelişmeler bu ihtiyacın en temel örneğidir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki işçi ve emekçilerinde can alıcı

sorunlarının tepesinde yer alan Ortadoğu sorununun çözümü için Ekim Devriminin kazanımları sahiplenilmelidir . Gerici monarşi ve askeri faşist yönetimlerin hakim olduğu Ortadoğu da yaşanan kriz ve savaşlar dünyadaki siyasi dengeleri de değiştiriyor. Tabi bunun faturası günün sonunda işçi ve emekçilerin omuzuna yükleniyor. Arap coğrafyası olarak bilinen Ortadoğu’nun acil olarak ezilen halkların kendi “devlet” iktidarlarını hedef alarak bu gerici, faşist zulme son vermeleri ve bütün dünyanın işçi ve emekçileri bu haklı mücadelede Ortadoğu halklarının yanında yer almalıdırlar. IŞİD karşısında ulusal varlıklarını korumaya çalışan Kobane halkı bunun başında gelmektedir. Ekim Devriminden öğrendiğimiz en önemli ders her türlü faşist barbarlığa ve emperyalizmin taşeronluğunu yaparak halkları katliama uğratan yönetimlerin halkların ortak mücadelesi ile yıkılabileceğini öğretmesidir. Bir kez daha; Yaşasın 1917 Ekim Devrimi! Ya ş a s ı n h a l k l a r ı n h a k l ı mücadelesi! 16.10.2014 Yeni İşçi Dünyası okuru.

T

ürkiye Suriye’ye yönelik askeri stratejileri arasında uzun süredir planladığı uçuşa yasak “güvenli” bölge önerisinde ısrar ediyor. Bu plan çerçevesinde NATO ve Birleşmiş Milletlerin de desteğini almak peşinde. Bu ısrarını içinde yer aldığı koalisyon güçlerine, IŞİD’le mücadele karşılığında şart olarak dayatıyor. Koalisyonun kurucu müttefiklerinden ABD ise bu öneriye uzak duruyor. ABD henüz bu plana hayır dememesinin gerekçesi Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki rolünün netleşmesi yönünde algılana bilinir ve bu talebin IŞİD’ le mücadele planlarıyla çakışmasından yola çıkarak olumlu görmediğini doğrudan Obama’nın kendisi açıkladı. Öncelikli sorun IŞİD’in bölgedeki varlığını kısıtlamak ve petrol kaynaklarının güvenliğini sağlamak olduğu artık biliniyor.

ABD bunun dışında Suriye’ye yönelik askeri müdahalenin sonuçlarının bölge ile sınırlı kalmayacağının bilincinde, fakat ileriye dönük Suriye politikaların da rejime yönelik askeri uygulamaların savaş düzeyinde olmayacağı aşikar. ABD’nin IŞİD’e yönelik dört aşamalı planlarından ilki olan havadan müdahale devam ediyor, fakat bu yöntemin IŞİD’i zayıflatmakta yetersiz olacağı daha başından biliniyordu. Bu sebeple karadan yürütülecek askeri müdahalenin yoluna girildi. ABD ve diğer batılı koalisyon güçleri kendi ordularını saha dışında kullanacağını belirterek bölgedeki yerel güçlerin silahlandırılıp desteklenmesini gündeme getirmişti. IŞİD’e yönelik gündeme getirilen bu formül daha önce bir çok defa kullanılan Eğit-Donat formülü. Bu formül koalisyon içindeki di-

ğer güçler tarafından da destek görüyor. Formülün nasıl yürütüleceği konusu henüz açıklanmadan uygulamaya geçirildiğini biliyoruz. Amerikalı subayların Irak ordusunu ve bir kısım Peşmerge güçlerini eğiterek teçhizatlandırdığı basına yansıdı. Türkiye’de 2 Ekim günü 198 “evet”, 98 “hayır” oyla meclisten geçirilen tezkere ile de yabancı askerlerin Türkiye’deki askeri üsleri kullanabileceği kararı üzerine, Suriye ve Irak’taki Türkmenlerin Eğit-Donat formülü çerçevesinde yetiştireceği öncelikli uygulaması olacak. Başbakan Davutoğlu 11 Ekim’de gazetecilerle yaptığı görüşmede: ‘Türkiye hangi seçenek üzerinde yoğunlaşıyor?’ sorusu üzerine : “Üç yol var. Ya uluslararası toplum kara gücü de dâhil gidecek, hep beraber. Bu istenmiyorsa ya hava gücü ile bombalanacak

bununla kesinlikle zor, herkes bunu biliyor. Ya da hava gücü ile sağlanacak bir üstünlüğe dayalı olarak alanda bir başka güç hâkimiyet kuracak. Buda ılımlı muhalefet. Yani burada IŞİD olmayacaksa rejim olacak. Rejim olursa IŞİD büyüyecek. Bunun çözümü; rejim ve IŞİD dışında Suriye halkını temsil eden ve Suriyelilerden oluşan, hiçbir yabancı savaşçı barındırmayan bir üçüncü güç çıkacak.” Davutoğlu’nun sunduğu üçüncü yol rejime karşı muhalifleri gösteriyor. Teorik olarak IŞİD dışında Suriyelilerden oluşan rejim karşıtı güçlerin desteklenmesi Suriye’nin kaderi açısından önemli gözükse de rejime karşı muhalif güçlerin nasıl devşirildiği, Suriye ve Ortadoğu’da ki gerici rejimlerin kontrolün de nasıl bir fonksiyona sahip olduğu gözlerden ka-

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

SAVAŞIN KİRLİ OYUNU: EĞİT-DONAT VE “GÜVENLİ BÖLGE”

9


Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

çırılmaya çalışılıyor. ÖSO dahil bölgede rejimden sonra bu grupların istikrar sağlayamayacağı ağır basıyor. Suriye’nin güvenliği konusunda da hiçbir şekilde güven vermedikleri ortada. Irak ordusunun IŞİD saldırıları karşısında mevzilerini terk etmesi buna örnek gösterilebilir ve bu bütün halk tarafından bilinen bir gerçek. Muhalif güçlerin birbirleri arasındaki husumetleri ve birbirine kayabilen gruplar olduğu bilindiğine göre rejime karşı ortak bir cephe ne kadar sağlıklı yürüyebilir? Daha da önemlisi Suriye halkını “temsil eden” bu güçlerin Rojava’daki özerk yönetimi dışta tutarsak devlet mekanizmalarını nasıl ve ne şekilde işletebileceğini görmek için kahin olmaya gerek yok. Gelelim Eğit-Donat formülü ile ve Türkiye’nin de yüzünü güldüren muhaliflerin eğitilmesi konusuna. Tam da Davutoğlu’nun aktardığı gibi uluslararası koalisyon ve Türkiye’nin stratejisiyle örtüşüyor. Bir farkla ABD ve koalisyonun batılı güçleri IŞİD’in zayıflatılması yönünde formüle ederken, Türkiye rejim karşıtı muhaliflerin ipini tutma peşinde.

10

Peki, bu formül kapsamında eğitilip-donatılacak gruplar kimler? Radikal gazetesinden Fehim Taştekin’in 10 Ekim 2014 de kaleme aldığı bu grupların geçmişine dönüp bakmakta fayda var: “- Eğitilecek ve donatılacak ılımlı ortaklar kim? - Ilımlı g üçle rden k a sıt ABD’den TOW füzelerini aldıktan sonra bile “Nusra’nın safındayız” diyen Hareket Hazm mı? - ABD’nin elini tutacağı şanslı örgüt, Türkiye’ye yakın grupların başında gelen ve geçenlerde Halep’te onlarca militanı IŞİD’a biat eden Ahrar-uş Şam mı? Ki bu örgütün kurucuları arasında yer alan Halid el Suri, Kaide lideri Eyman el Zevahiri’nin Suriye temsilcisiydi. Ama neden se Ank ara’ da Haziran 2013’te muhalif güçlerle yapılan toplantıya davet edilen bu örgütün Kaide bağlantısı hep göz ardı edildi. - Muteber ortak 9 Şubat 2014’te 71 Alevi’nin öldürüldüğü Maan’daki katliamın sorumlularından biri olan Suriye Devrimciler Cephesi mi? Bu katliamda Ahrar-uş Şam ve Muhacirun ve Ensar’a bağlı Cund-ul Aksa da vardı. - Ilımlı dedikleri Aralık 2013’te Nusra Cephesi ile birlikte Adra’da 32 Alevi, Hıristiyan, Dürzi ve İsmaili’yi katleden İslami Cephe

mi? Suudi Arabistan’ın eğitdonat programında yer alacak olması nedeniyle Suudi istihbaratının kontrolündeki İslam Ordusu’nun içinde yer aldığı İslami Cephe’nin öne çıkacağını tahmin etmek zor değil. - Afrin›in güneyinde Şiilerin yaşadığı Nubbul ve Zahra’yı aylardır kuşatma altında tutanlar mı? - Ya da Humus’ta Alevilerin yaşadığı İkrime’de çoğu öğrenci 45 kişiyi bombalı saldırılarla katleden gruplar mı?” İnsanın buy urun buradan yakın diyesi geliyor. Eğit-Donat taktiği Suriye’yi ikinci bir Pakistan gerçeği ile baş başa bırakabilir. Pakistan’da içinde Amerika’nın da başını çektiği bir ittifakla o dönem sosyal emperyalist olan Sovyetler Birliği işgaline karşı medreselerde Afgan mücahitleri eğitilerek Taliba’nın oluşmasına yol açmıştı ve mücahitler arasında ki iktidar mücadelesi Pakistan’ı kaosa sürüklemişti. Buradan çıkarılması gereken dersler hala Pakistan’da dururken, şimdi Türkiye’nin ikinci bir Pakistan vakasına sürüklenmesi an meselesi. Suriye’de ki muhaliflere sunulacak silahların akışı ne şekilde kontrolsüz değişebileceği yaşananlarla sınırlı değil, daha da ötesi bu mücahitlerin “ortak düşmana” karşı cihat içinde birleşebilecekleri aktarılan haberler arasında sıkça duyuluyor. Ortak düşman Suriye rejimi olarak kendini gösterse de radikal İslamcıların varlıklarını korumak için her daim ortak düşmanları batı ve İsrail olmuştur ve şimdi buna Türkiye eklenebilir. Bu durumu Radikal gazetesindeki haberin içinde BBC’nin Ortadoğu muhabiri Jeremy Bowen ile yapılan röportajından çıkarabiliriz: “Çok sayıda ÖSO savaşçısı ile karşılaştım ve belli cihadi gruplara kıyasla ılımlı görüşlere

sahipler. Fakat bu savaşçılar çoğu kez dindar ve ortak düşmana karşı cihatçılarla ittifak kurmakta sakınca görmüyorlar. Ayrıca savaşçılar bir gruptan diğerine kayıyor.” Türkiye Eğit-Donat formülüne kapılarını sonuna kadar açsa da henüz şartların başında gelen uçuşa yasak ve “güvenli bölge “ talebinin havada asılı kalması Türkiye’yi Esad karşısında zora sokuyor. Çünkü Esad’ın gücünün zayıf lamadığı aksine daha da güç kazandığı defalarca vurgulandı, vurgulanıyor. Bu durum Türkiye’nin planlarının Şam’da namaz kılma hevesinin üzerinde 2 yıl geçmesine rağmen daha da rahatsız edici gözüküyor. “Güvenli bölge “ örneği BM’in 1992 Sırp- Bosna savaşında uyguladığı ve sonuçlarının katliamlarla bittiği bir geçek. Srebrenitsa’da yaşanan katliamın arkasındaki neden BM güçlerinin “güvenli bölgeden” çekilmesi sonucunda silahsız halkın milliyetçi, faşist Sırpların saldırıları sonucu bütün dünyanın gözü önünde nasıl çaresiz bırakılarak katledildiğini yaşadık. Benzer olayların Suriye’de olamayacağının garantisini en son BM verebilir. Bu bağlamda güvenli bölge seçeneği hem yaratacağı güvensizlik nedeniyle ve de Rojava’ya yönelik stratejik planların başında gelmesi açısından önemlidir ve reddedilmelidir. PYD’NİN ORTADOĞU’DAKİ ROLÜ VE SURİYE REJİMİNİN GELECEĞİ Bütün bu gelişmeler Rojava gerçeği göz ardı edilerek değerlendirilemez. Suriye rejimine yönelik Türk hükümetinin tüm dayatmalarına rağmen muhalifler arasına katılmayı reddeden PYD yönetimi doğru ve akıllı bir strateji izlediğini göstermiş oldu. Yeni kurulacak

Suriye’de Kürtlere ne gibi bir statü kazandırılacak sorusuna yanıt alamayan PYD Esad’la mücadeleye bu şartlar altında girişmeyeceğini ilan etmişti. Bu gelişmenin üzerinden uzun bir zaman geçti ve IŞİD’le başlayan savaş dışta tutulursa Rojava tehlikeli bir gerilmenin dışında rol alıyordu. Şimdilik öncelikli sorun IŞID’in Kobane kantonundan dağıtılması olsa da sonrasında Suriye’deki dengelerin değişmesi Rojava’nın geleceğini de şekillendirecektir. Suriye’deki dengeler rejim karşıtı güçlerin aleyhine bir seyir izlemekte. ABD, Fransa gibi koalisyonun batılı güçleri öncelikli hedef olarak IŞİD’i görseler de Türkiye’nin talep ettiği gibi Ortadoğu’da ikinci bir askeri müdahale görünürde yok. Hatta yeni gelişmeler Esad rejiminin devamlılığından yana tartışmaları gündeme getirdi. Fransa’nın henüz diplomatik düzeyde olmayan Suriye ile görüşmeleri, İran’ın IŞİD’ e karşı Irak’a sunduğu askeri destek ve Esad’ın IŞİD ve Nusra gibi radikal güçlerle en etkili mücadeleyi kendisinin yürütebileceği üzerine dünya kamuoyuna seslenmesi, başta Amerika olmak üzere Suriye’de uzun vadede Esad’ın en güçlü müttefik olma olasılığını güçlendiriyor. Bunun sonuçları Türkiye açısından her ne kadar olumsuz olsa da bölgede Rojava ile güçlenen Kürt ulusal hareketinin Suriye’ye karşı muhalifler arasında yer almamasını ileride rejimle olacak ilişkilerinde önemli bir koz olarak kullanabileceğidir. Bunu gelişmelere bağlı olarak göreceğiz, fakat Türkiye’nin Şam’da namaz kılma planları batağa saplandığı ölçüde uluslararası politikalarında yitirdiği itibarı ve komşularınla yaşadığı yüzde yüz sorunlar Türk hükümetinin geleceğinin hem ekonomik hem de siyasal açıdan problemlerle karşılaşacağı bugünden kendisini hissettiriyor. Irak ve Suriye’deki Kürtlerin ve diğer milliyetlerin Türkiye’ye yönelik olumsuz tutumu ve çözüm sürecinin Kobane olayları ile hem Kandil hem de Kuzey Kürdistan’da yarattığı güvensizlik hesaba katıldığında Türkiye içeride ve dışarıda yeni siyasi krizlerle gündemdeki yerini koruyacak. Bütün bunların sonucu yani iç ve dış siyasetteki becerisizlik hükümete ağır bir sonuç doğuracağı gibi hem çözüm süreci ile başlayan ateşkes bıçak sırtında ilerlemeye devam edecek, hem de Türkiye ve Kuzey Kürdistan emekçilerinin üzerindeki sömürü ve baskılar daha da katmerleşecek. 19.10.2014 Yeni İşçi Dünyası okuru


KOBANE EYLEMLERİ

M

ersin’de kitleler Kobane için 4 gündür sokaklarda. 07. 10. 2014 Salı günü Özgür Çocuk Parkında toplanan “Mersin Emek ve Demokrasi Platformu” bileşenleri ve çeşitli siyasi partiler yaklaşık 5000 kişilik kitleyle GMK bulvarını çift yönlü trafiğe kapatarak Mersin Forum AVM önüne doğru yürüyüşe geçti. Yaklaşık 2 saat süren yürüyüş esnasında: “Diren Kobane, Mersin seninle!, Kobane’de düşene dövüşene bin selam!, Biji berxwedana YPG, Biji Rojava!, Biji berxwedana Kobane!” sloganları atıldı. Yürüyüş esnasında apartmanlardan ve çevrede duran kişiler tarafından yer yer alkışlar ve zafer işaretleriyle selamlanan kitle, bundan aldığı motivasyonla Forum AVM önüne geldiğinde güvenlik güçlerinin kurduğu barikatlarla karşılaştı. Akdeniz Belediyesi Eşbaşkanlarının ve Emek Demokrasi Platformu bileşenlerinin temsilcilerinin güvenlik güçleriyle yaptığı uzun tartışmalar sonucunda kitleye seslenen sözcüler oturma eylemine geçeceklerini söylediler. Yaklaşık 10 dakikalık bir oturma eylemi sonunda Mersin Emek ve Demokrasi Platformu adına konuşan Mersin BDP Yöneticisi Nurettin Atıs, AKP hükümetinin biran önce Kobane sınırındaki güvenlik güçlerini geri çekmesini talep ettiklerini, ayrıca el altından IŞİD’e yapılan silah ve cephane yardımının geri çekilmesi konu-

sunda hükümeti uyardı. Daha sonra Akdeniz Belediyesi Eşbakanı Yüksel Mutlu söz alarak kısa bir konuşma yaptı. Konuşmaların ardından eyleme katılanlar kitlesel olarak yeniden GMK bulvarını trafiğe kapatarak Özgür Çocuk Parkına Doğru sloganlar ve zılgıtlar eşliğinde dönüş yaptı. Olaysız biten yürüyüşün ardından kitleler küçük gruplar halinde dağıldı. Daha sonra aldığımız habere göre İnsan Hakları Derneği Mersin Şubesi İHD’ye yapılan başvurular sonucu yaklaşık 41 kişi gözaltına alınmış. Gözaltlıların büyük bir çoğunluğu çocuklardan oluşuyor. Gözaltına nalınanların bir kısmı çeşitli yerlerinden darp edilmiş. Kürtlerin yoğun yaşadığı mahallerde çatışmalar ve eylemlikler hız kesmeden devam ediyor.

İk inci gün ise, 08.10.2014 Çarşamba günü KESK bileşenleri 2 günlük iş bırakma eylemi yapacaklarını, Özgür Çocuk Parkında basın açıklaması ile duyurdu. 09.10.2014 Perşembe günü Kamu Emekçileri Sendikası KESK ise Kobane’yle dayanışma adına 2 günlük iş bırakma eylemi yaparak Kobane’ye selam gönderdi. Özgür Çocuk Parkın’da bir araya gelen kitle yürüyüşe geçtiğinde polisin barikatı ile karşılaştı. Polisle görüşmenin ardından polis barikatı kaldırdı. KESK bileşenleri ve demokratik kitle örgütü temsilcileri burada oluşturdukları kortejle “Kobane’de düşene dövüşene bin selam!, Diren Kobene Mersin seninle!, Katil IŞİD işbirlikçi AKP!, Yaşasın halkların kardeşliği!”… gibi sloganlarla Hastane Caddesini trafiğe kapatarak yaklaşık bin kişilik bir kitle ile AKP İlçe binasına doğru yürüyüşe geçti. Kitle, AKP ilçe binası önüne varmadan bir kez daha polis barikatı ile karşılaştı. Barikat kuran güvenlik güçleri ile görüşen KESK yöneticileri barikatı aşamayınca 10 dakikalık oturma eylemi yaptı. Oturma eylemi esnasında Eğitim-Sen Mersin Şube başkanı Sinan Muşlu kitleye seslendi. Kobane’deki gelişmelere değindi, bayrak yakma, büst yakma yıkma gibi eylemleri kınadıklarını vurguladı. Kobane’ye güvenlik yolunun açılması gerek-

tiğini söyleyen Muşlu’nun konuşmasının ardından kitle olaysız bir şekilde dağıldı. 10.10.2014 Cuma günü kitlelere çağrı yapan, “Mersin Kobene ile Dayanışma Platformu” saat 18.00’de Mersin Forum AVM önünde toplandı. Buradan da kitle bir kez daha polisin engelleme çabasıyla karşı karşıya kaldı. Polisle görüşen BDP Akdeniz Belediyesi Eşbaşkanları ve sivil toplum örgütü temsilcileri bir sonuç alamayınca, “biz demokratik hakkımızı kullanacağız ve basın açıklamamızı yapıp dağılacağız” diyerek polisin yanından ayrıldılar. Daha sonra basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması esnasında kitle “Kobane de düşene dövüşene bin selam!, Yaşasın halkların kardeşliği!, Biji berxwedane kobane!… ”sloganları eşliğinde basın açıklanmasına başlandı. Basın metnini okuyan Tülin Turan, süren bir takım provokasyon eylemliklerinin devlet eliyle yaptırıldığını vurguladı. Ayrıca “devlet İmralı ve Kandil arasında yaklaşık 2 yıldır süren barış görüşmeleri ve çatışmasızlık ortamına rağmen bizim için IŞİD ile PKK arasında fark yok diyen Cumhurbaşkanı ve hükümet sözcülerinin samimiyetsizliğini bir kez daha ortaya çıkmıştır” dedi. Bu katliamların protestosu sırasında 41 kişi devlet ve onun güdümündeki ülkücü ve IŞİD çetelerinin saldırıları sonucu hayatlarını kaybetmiştir. Şengal ve Kobane’deki katliam ve vahşetin esas sorumlusu emperyalistler ve onun güdümündeki faşist Türk devletidir. Bu katliamlar sermaye düzeni ve emperyalizm var olduğu sürece ne ilk nede son olacaktır. Bu katliamlara ve haksız savaşlara devrimle son vermedikçe bu katliamlar sürecektir. Bİ J İ BE R X W E DA N E KOBANE! YA Ş A S I N H A L K L A R I N KARDEŞLİĞİ! HALKLARIN KARDEŞLİĞİ İÇİN TEK YOL DEVRİM! 11.10.2014

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

MERSİN’DE BİNLER KOBANE İÇİN SOKAKLARA DÖKÜLDÜ

11


ESENYURT’TA KOBANE İÇİN BASIN AÇIKLAMASI E

seny urt Cumhuriyet Meydanında, 28 Eylül Pazar günü saat 17.00‘de Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) tarafından İŞİD’in Kobane’ye yönelik saldırısını protesto etmek amaçlı basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasına yaklaşık 150 kişi katıldı. Abdullah Öcalan resimli flamalar, YPG imzalı flamalar ve değişik flamalar açıldı. Basın açıklamasına çeşitli demokratik kitle örgütleri de destek verdi. Sloganlarla başlayan eylem açıklamanın yapılmasıyla devam etti. Kısaca yapılan açıklama şöyle: “Bilindiği üzere, Rojava’nın Kobani kentine yönelik İŞİD çetesinin uzun bir süredir yürüttüğü insanlık dışı saldırı ve katliamlar yaşanmaktadır. 15 Eylül’de başlayan son saldırılar 14’ncü gününe girmiş ve buna karşılık YPG, YPJ güçlerinin yürüttüğü insanlık tarihinin en büyük direnişlerinden biri de 14’ncü gününde en yoğun biçimiyle sürmektedir. Bu direniş sadece Kürt halkı için değil, başta Ortadoğu halkları olmak üzere tüm insanlık için yürütülmektedir. İŞİD çeteleri sadece kendi öz

güçlerine dayanmayan bu saldırıları nasıl ve kimler aracılığıyla tırmandırıyor? Katliamları nasıl gerçekleştiriyor? Bizce cevabı çok açık; Türk devleti ve AKP hükümeti İŞİD’i saldırtıp Kürdistan’ı insansızlaştırmak istediği gibi, sınırı geçerek akrabalarının yanına gelen insanları bahane edip tampon bölge oluşturmayı hedeflemektedir. Türk devleti ve AKP hükümeti üç yıldır yürüttüğü Rojava devrimi düşmanlığını şimdi de böyle bir tampon bölge yaratmayla sürdürmek istemektedir. Bu tampon bölgeyle

Rojava’yı insansızlaştırmak, Rojava devrimini boğmak ve faşist İŞİD çetesini kullanarak Suriye üzerindeki etkinliğini artırmak istemektedir. Bunun içinde her türlü kirli ilişki, yol ve yöntemi kullanmaktadır. Tampon bölgeyle Kürt halkına ve onun iradesi olan Kürt özgürlük hareketine karşı yürütülen savaşı tırmandırmayı ve derinleştirmeyi hedeflemektedir. Bizler şunu çok iyi biliyoruz; Koalisyona katılacağını söyleyen Türk devletinin askeri sınırdan YPG’li savaşçılara ve YPG

araçlarına sürekli taciz saldırısı yapmakta, YPG araçlarının hareketini engellemektedir. Bu yetmezmiş gibi, Kobane halkına saldırarak bir genci şehit etmesi, ikisini de yaralaması, Türk devletinin İŞİD’ le suç ortaklığını bir kez daha ortaya koymuştur. Türk devleti bu tutumuyla tüm Kürdistanlılara savaş açmış bulunmaktadır. Bizler Türk devletinin bu tutumuna karşı da mücadelemizi her gün daha da yükselterek cevap vereceğiz. Tüm halkımızı, Türkiye halklarını, demokrasi güçlerini ve tüm dünya demokratik kamuoyunu AKP’nin bu politikalarına karşı tutum almaya, özgürlük hareketimizin Türkiye’yi demokratikleştirme ve Kürt halkını özgürleştirme için yükselteceği mücadeleye destek vermeye çağırıyoruz.” Basın açıklamasından sonra kitle sloganlar atarak Esenyurt AKP ilçe binasına doğru yürüyüşe geçti. AKP ilçe binasına gelindiğinde, bir gurup AKP ilçe binasını taşladı. Polisin müdahalesi üzerine, polisi ile çatışma yaşandı. 29.09.2014

ESENYURT’TA KOBANE İLE DAYANIŞMA EYLEMİ

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

30

12

Eylül Salı günü, Halkların Demok rati k Par tisi (HDP) ve Demokratik Bölgeler Partisi’nin(DBP) çağrıcısı olduğu ve birçok demokrat, devrimci kurumun -ÖDP, YDİ ÇAĞRI, UİD-DER, PARTİZAN, KÖZ, HALK EVLERİ vs.- destek verdiği eylem Esenyurt Cumhuriyet Meydanında gerçek leştirildi. Basın açıklaması yaklaşık 2000 k işi ni n kat ı l ı mıyla yapı ld ı. ‘‘AKP’yi döktüğü kanda boğacağız! Bıjı berxwadana kobane! Halk İnisiyatifi’’ yazılı pankartın açıldığı basın açıklamasına destek veren kurumlarda kendi flama ve dövizlerini taşıdılar. Basın açıklamasından önce devrim mücadelesinde toprağa düşenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Basın açıklaması okundu. Kısaca şunlara değinildi. “Bizler biliyoruz ki Ortadoğu da İŞİD barbarlığını destekleyenler var. Katliamlara göz yumanlar var. TC’yi Kürtlere karşı aldığı tutumdan vazgeçmeye çağırıyoruz. Sınırda Kobane’ye destek vermeye giden Kürtlere

zarar verilmesini doğru bulmuyoruz. Kullanılan şiddetin boyutu ve şekli hiçte iyi olmayan sonuçlara neden oldu. Eylem yapmanın haklı görüldüğü bir yerde kullanılan kontrolsüz şiddet halkın tepkisine neden oldu. Kobane direnişine destek vermek, gösteri yapmak haktır, meşrudur. Bu yapılırken provokasyonlara gelinmemeye dikkat edilmeli, dayanışma eylemine zarar verecek davranışlarda bulunulmamalıdır. 01.10.2014

karşı aldığı sert tutumdan vaz geçmeye ve sınırın ötesine geçip savaşmak isteyenlere kapıları açmasını istiyoruz. Barbar İŞİD’in suç ortağı AKP hükümetidir. AKP Kobane’de gelişen katliamlara karşı sessiz kalmakla gelişen katliamları onaylamaktadır. Suç ortaklığı yapmaktadır. Derhal bu tutumundan vaz geçmelidir.” Basın açıklamasından sonra kitle sloganlar atarak, Esenyurt AKP ilçe binasına doğru yürü-

yüşe geçti. Nakipoğlu Cumhuriyet Anadolu Lisesi önüne gelindiğinde kitleden bir gurubun okulu taşlaması üzerine polis kitleye Toma ve akrep araçlarıyla saldırdı. Saatlerce süren çatışmalar yaşandı ve bu çatışmalar esnasında birçok işyeri, araç, banka, bankamatik tahrip edilerek kullanılamaz hale getirildi. Eylemde polisin saldırısına direnmek, tepki göstermek haktır, meşrudur. Bu yapılırken çevreye


SALDIRILARA KARŞI ORTAK AÇIKLAMA E

senyurt’ta faaliyet yürüten siyasi parti, demokratik kitle örgütü ve dergi çevresi 16 Ekim Perşembe günü saat:12.00 da Güney Kültür Merkezinde basın toplantısı düzenlediler. “Kobane Halkı yalnız değildir’’ yazılı bir ozalitin de açıldığı toplantıda, kurumlar Kobane’ye destek eylemleri çerçevesinde gelişen olaylara dair tutumlarını kamuoyuna ortaklaşa kaleme aldıkları ortak açıklamayla duyurdular. Esenyurt BDSP, YDİ Çağrı, Eseny ur t Halkev i, İşçilerin Sesi, SODAP, Esenyurt ÖDP, Köz, Türkiye Gerçeği, Partizan, Esenyurt HTKP, Söz Dergisi, HDP, EMEP ve 78’liler Girişimi’nin imzacı olduğu ortak açıklamada, şu noktalara vurgu yapıldı: “Bilinçli ve hedefli bir propagandanın parçası olan “bayrak yaktılar, büstleri kırdırlar, her tarafı ateşe verdiler vb” söylemler gündemi değiştirmek, gerçeklerin üzerini örtmek için yapılmaktadır. Kobane’de bizzat emperya-

listlerin ve Türkiye de dahil bölgede ki işbirlikçi devletlerin desteklediği IŞİD çetesinin saldırıları ve katliam girişimi sürmektedir. Hedefte sadece Kürt halkı değil, Türkiye’de yaşayan emekçiler de dahil bölge halklarının bütünü vardır. Bizler aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak Kobane’ye yönelik gerici çete saldırıları ve katliam girişimi karşısında Kobane halkının yanında olduğumuzu,

her alanda eylemli tepkimizi sürdüreceğimizi belirtiyor, devletin AKP hükümeti eliyle giriştiği kirli ve kanlı provokasyonlara izin vermeyeceğimizi, halkların birbirlerine düşman edilmesi karşısında kararlılıkla mücadelemizi sürdüreceğimizi, gerici faşist güçlerin saldırı girişimleri karşısında birleşik mücadeleyi yükselteceğimizi, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da çok yönlü saldırılara karşı çok yönlü mü-

cadelenin devam edeceğini ilan ediyoruz. Kobane’de gerici kuşatmaya karşı insani yardım koridorunun açılmasını, IŞİD’e verilen desteğin derhal sonlandırılmasını, bölge halklarına savaş ve saldırganlık anlamına gelen tezkerenin iptal edilmesini, tampom bölge, uçuşa yasak bölge vb girişimlerden vazgeçilmesini bir kez daha belirtiyoruz.” 17.10.2014

İstanbul Esenyurt'ta, Kobanê direnişine destek eyleminde, çenesine isabet eden kurşun sonucu hayatını kaybeden Emek Gençliği Üyesi 18 yaşındaki Mert Değirmenci’nin cenazesi toprağa verilmek üzere memleketi Ardahan’a götürülürken, Değirmenci için Emek Partisi Esenyurt İlçe Örgütü önünde anma düzenlendi. Anma Tabela durağında buluşan kitlenin pankartlar -Mert Değirmenci kavgamızda yaşıyor, barbarlığı yeneceğiz, işçi sınıfı kazanacak, halk kazanacak!- Türkçe ve Kürtçe yazılı dövizler taşıyarak Esenyurt EMEP ilçe binasına doğru sloganlar -Katil İŞİD işbirlikçi AKP!, Kürt, Türk, Ermeni yaşasın Halkların kardeşliği!, Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!, Biji berxwadana Kobane! vs.- eşliğinde yürümesiyle başlandı. Yürüyüş esnasında bir vatandaşın aracını kitlenin üzerine sürmesinden ötürü çok kısa süreli gerginlik yaşandı. Kitlenin sağduyulu davranması sayesinde gerginlik çok büyümeden sona erdi. Anmaya yaklaşık 400 kişilik bir katılım söz konusuydu. Anma Emek Partisi İstanbul İl Başkanı Güven Gerçek ve EMEP üye ve yöneticileri, HDP İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, HDP İstanbul İl

Başkanı Şamil Altan, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) İstanbul İl Eş Başkanı Emrullah Bingöl HDP bileşeni parti ve kurumların yanı sıra DİSK, KESK,YDİ ÇAĞRI, KÖZ VE Halkevleri gibi bir çok demokratik kitle örgütü de katıldı. Yürüyüşün ardından başlayan anmada ilk sözü alan Emek Partisi İl Başkanı Güven Gerçek, Mert Değirmenci'nin ailesine baş sağlığı dileyerek konuşmasına başladı. Tüm Türkiye’de gerçekleşen Kobanê’ye destek eylemlerine yönelik saldırılarda 34 vatandaşın hayatını kaybettiğini hatırlatan Gerçek, "18 yaşındaki Mert de onlardan biriydi. Mert arkadaşımız genç bir işçiydi. Bir yandan çalışıp

bir yandan ailesine yardım eden Mert diğer yandan emek ve demokrasi mücadelesi içerisinde yer alan bir gençti. Mert Değirmenci barış mücadelemizde yaşayacak" dedi. Anmada konuşan HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel de konuşmasına, “Genç işçi ve devrimci Mert Değirmenci'yi bugün son yolculuğuna uğurluyoruz. Mert'i ve Kobanê'ye destek direnişinde kaybettiğimiz bütün insanlarımızı burada anıyoruz" diyerek başladı. Tüzel, “Kendi geleceğine sahip çıkan, demokratik bir gelecek mücadelesi verenler bedel ödeyerek kendi bedenlerini ortaya koyarak büyük bir direniş sergili-

yorlar" dedi. Kobanê’ye yönelik IŞİD saldırılarına değinen Tüzel, Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi'nin dahi Kobanê'de bir katliamla karşı karşıya kalınabileceği uyarısı yaptığını ifade ederek, “Ancak Türkiye Devleti ve onu yönetenler seyretmeye, şantaja, pazarlığa devam ediyorlar" diye tepki gösterdi. Tüzel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkililerinin yaptıkları açıklamaları hatırlatarak şöyle konuştu: "Kürtlere direnmeyin, teslim olun, Kobanê düştü düşecek diyerek; Kobanê ile Bingöl'ün, Diyarbakır'ın Antep'in ne alakası var diyerek, insanlıktan uzaklaşmaya davet etmek bugün en sorumsuz, barış karşıtı ve halkların barışla birlikte yaşamını katletmeye yönelik siyasi bir tutumdur." Anmada konuşan DBP İstanbul İl Eş Başkanı Emrullah Bingöl ise, "Mert kardeşimizin, yoldaşımızın katilleri bulunmalı ve hesap sorulmalıdır" dedi. HDP İstanbul İl Eş Başkanı Şamil Altan ise, "Son 1 haftadır Kobanê devrimi düşmeyecek sloganları atan kardeşlerimizden biri olan Mert Değirmenci'nin ailesine baş sağlığı diliyorum, mücadelesine saygı duyuyorum" dedi. 12.10.2014

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

MERT DEĞİRMENCİ UĞURLANDI

13


GAZİANTEP’TE KOBANE EYLEMLERİNDE POLİS, ÜLKÜCÜ, IŞİD İŞBİRİLİĞİ 9

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Ekim'de, 5 kişinin öldüğü olaylarda ulusal basında pek de yer edinmeyen bir acı, en az bu ölümler kadar Anteplilerin dilinde. 8 Temmuz'da doğum sancısı tutan Gönül Kalkanlar'ı hastaneye götüren ambulansın önü faşist gruplarca kesildi ve taşlandı. Geçmesine izin verilmeyen ambulansın içindeki Kalkanlar, ismini Muhammet Mustafa koymayı planladığı bebeğini kaybetti. Aile 7 yıldır çocuk sahibi olmaya çalışıyordu. 9 Ekim'de evinde yemek yerken polis tarafından organize edilen bir grubun silahlarından çıkan bir kurşunla hayatını kaybeden 18 yaşındaki Sevgi Alıcı'nın ölümü de bir diğer kayıptı. Alıcı'nın 1 yaşında bir kızı vardı. Gaziantep'teki olaylarda Kobane’ye destek olmak için yürüyüş yapan halka karşı faşist, gerici gruplar silahlı, satırlı saldırılar gerçekleştiriyorlar.

14

GAZİANTEP TESADÜF MÜ? Kentte, Ağustos ayının ortasında bir Suriyeli mülteci, Türkiyeli ev sahibini öldürmüş ve peşinden şehirde Suriyelilere yönelik oluşan ırkçı tepki yine şiddete dönüşmüştü. Adeta tüm gerilimlerin kesişme noktasında olan Gaziantep'te, Türkiye'yi ilgilendiren tüm çatışmaların bir şekilde sirayet etmesi hiç tesadüf değil. Tıpkı onunla benzer özellikler gösteren Mersin ve Adana'da olduğu gibi... Bu büyük kent son yıllarda farklı kesimlerden büyük göçler aldı. Şehrin sanayileşmesi ile ülkenin güneydoğusundan buraya gelen Kürtlerin yanında, Suriye iç savaşı sebebiyle 300 binden fazla Suriyeli de Antep'e geldi. Türkiye'deki her 5 Suriyeliden biri Gaziantep'te yaşıyor ve Belediye Başkanı Fatma Şahin'in deyimi ile kent içinde bir kent var. İşgücünün haddinden fazla artması ve Suriye ile Irak'a yapılan ihracatın durma noktasına gelmesi yüzünden, şehirde işsizlik kol gezmeye başladı. Gaziantep'in yerli halkı içinde oluşan tepki, gerçekleşen her gerilimin peşinden büyük bir infiale sebep oluyor. Zira kentte çatışma ortamına girmeye gönüllü olacak genç insanların sayısı, azımsanmayacak ölçüde artış gösterdi. Kent hem milliyetçi kesimleri, hem Kürtleri, hem de devasa bir Suriyeli mülteci

araçlarla ara sokağa konuşlandığını görmek mümkün. Polisin desteklediği Faşist, gerici grubun tahrikleri sonucu ve halka saldırıları ile beraber, birçok iş yeri yağmalanıyor ve silah sesleri duyulmaya başlıyor.

nüfusunu barındırıyor ve sinir uçları her daim açık. TABANCA, KULLANMAKTAN ÇEKİNMEYEN MHP’Lİ GRUBA POLİS GÖZ YUMDU Gaziantep Emniyet Müdür Ali Gezer, olaylar öncesinde yapılan aramalarda kentte, Türkiye'de şimdiye kadar ele geçirilen en büyük silah ve mühimmata ulaştıklarını söyledi ve ekledi: "Yakalanan malzemeleri açıklasam dudağınız uçuklar." Gaziantep'te çıkan toplumsal olaylarda, insanların elinde silah, uzun namlulu tüfek, döner bıçağı, satır, hatta samuray kılıcı bile görmek mümkün. Olayların gerçekleştiği günün hemen ertesinde Gaziantep'te her iki tarafın yoğun olduğu mahallelerde hâlâ gerginlik var. Kürtlerin yoğ u n olduğ u Karşıya ka Mahallesi Cindere bölgesinde Kürtler gerçekleşen, saldırılara karşı mahallelerini savunmak için akşam saatlerinden itibaren nöbet tutmaya başladı. Faşist

grupların polisin gözü önünde linç saldırıları yapmalarına karşı halk, mahallelerini ve evlerini savunmak için sokaklarda nöbet tutuyor. Olaylarda 5 kişi faşistler tarafından öldürüldü. Son olarak yoğun bakımda hayatını kaybeden Musa Bayram ile beraber ölenlerin sayısı beşe yükseldi. OL AY L A R M E H T E R MARŞI İLE BAŞLADI Bir sonraki durağın 9 Ekim gecesinin en gerilimli noktaları olan Vatan ve Cengiz Topel mahallelerinin kesişme noktası. Vatan Mahallesi genellikle Kürtlerin, Cengiz Topel ise Türklerin yaşadığı yerler. İki mahalleyi de geçen Şanlıdere Caddesi üzerinde ilerlerken önce bir işyerinde çalan mehter marşı kulağa çarpıyor. Bu adeta caddenin ilerisindeki Kürtlere verilen bir sınır mesajı gibiydi. Bunun ilerisinde de toplanmış bekleyen mahalleli gençler vardı. Biraz daha ilerlendiğinde polis ve askerlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktu. Zırhlı

SAMURAY KILICI Sonrasında şehir merkezine vardığımızda kat ettiğimiz yol ve içinde bulunduğumuz aracın önü kalabalık bir grup tarafından kesildi. Ellerinde Türk bayrakları olan bu grupta döner bıçağı, satır, sopalar, hatta samuray kılıcı bile vardı. Sloganlar attıktan sonra yolda ilerlemeye başladılar ve Demokrasi Meydanı'na geldiler. Yoldaki araçlardan ve yol kenarında bekleyen esnaf ile yolda yürüyenlerden alkışlı destek alıyorlardı. Polis de bu noktada karşılarına çıktı. Polisin 'Sizler görevinizi yaptınız. Artık bırakın ortalığı toparlayalım' çağrısında bulundu. Polis reddeden gruba biber gazı ile müdahale etti. Yeniden toplanan grup, HDP binasına yönelmek istese de, polis buna izin vermedi. Kentte gece yarısına kadar olayların yakınında olmasanız dahi gerilimin ne ölçüde devam ettiğini hissedebiliyordunuz. Belirli aralıklarla silah sesleri ve biber gazı fişeklerinin sesini şehrin herhangi bir yerinden duymak mümkün. Gaziantepliler tüm bunların önceki gün gerçekleşen karmaşanın yanında hafif kaldığını söylüyor. PROVAKASYONLAR NE ZAMAN SON BULACAK? Gaziantep'te bayramın ikinci günü Kobane eylemleri ile başlayan olaylar artarak 9 Ekim'de zirve yaptı. Çoğu esnaf son iki günde işyerini öğlen ya da öğleden sonra kapatmak durumunda kaldı. Bu da son aylarda şehirde oluşmaya başlayan ekonomik sıkıntıları daha da derinleştiren bir durum. Zira kentte havanın kararması demek eylem ve çatışma anlamına geliyor. Gaziantep şu an normale dönme çabasında. Şiddeti gittikçe azalan olayların hangi sebeple, ne zaman, ne ölçüde, hangi gruplar arasında ve kaç kişiye zarar vererek tekrarlanacağı belirsiz. 12.10.2014 Gaziantep’ten Yeni İşçi Dünyası okuru


DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ ALMANYA’DA MAKİNİSTLER ÇALIŞMA ŞARTLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ İÇİN GREVDE

A

lmanya’da makinistler çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve %5 ek zam talebiyle 18 Ekim de greve çıktı. Tren Makinistleri Sendikası (GDL)in taleplerinin başında, demiryolu çalışanlarının ücretlerine yüzde 5 ek zam, çalışma sürelerinin haftalık 2 saat kısaltılarak 37 saate düşürülmesi, makinistlerin çalışma sürelerinin mesailerle birlikte sınırsız olmak yerine haftalık 50 saatle sınırlandırılması geliyor. Sendika ayrıca, mesai saatlerine ek yüzde 50 zam yapılması, hafta içindeki uzun çalışma süreleri ardından izinlerin en az 2 gün 8 saat olmasını istiyor. Alman Demiryolları'nın sun-

duğu teklife göre makinistler üç aşamalı gelir artışı ve 30 aydır çalışmakta olanlar için yüzde 5'lik maaş zammı elde edecek. (GDL) makinistlerin yanı sıra tren personeli, kondüktörler ve yemekli vagon çalışanları için de temsiliyet talep ediyor. Makinistlerin taleplerinin kabul edilmesiyle grev sona erdi, ancak Lufthansa pilotlarının grevi başladı. Alman Pilot Sendikası Cockpit, 20 Ekim pazartesi saat 13.00'ten salı 23:59'a kadar grev yapılacağını duyurmuştu. Sendikanın açıklamasında grevin 21 Ekim salı günü uzun mesafe uçuşlarını da kapsayacak şekilde genişletildiği belirtildi.

İNGİLTERE’DE 90 BİN İŞÇİ ÜCRET ARTIŞI İÇİN YÜRÜDÜ Ücretlerinin artırılmasını isteyen on binlerce işçi Londra’da yürüyüş düzenledi. Sendikaların yüzde 1’lik maaş artış talebini hükümet maliyeti yüksek olacağı gerekçesiyle reddetmiş, bunun üzerine sendikalı işçiler 13 Ekim’de greve çıkmıştı. İşçiler 18 Ekim Cumartesi günü başkent Londra’da 90 bin kişinin katıldığı büyük bir yürüyüşle grevi sonlandırdı. ”Britanya’nın maaş artışına ihtiyacı var” sloganıyla yapılan eylemin çağrısını TUC (İşçi Sendikaları Kongresi) yaptı.

U N I T E , U N I S ON, Ulu s a l Ulusal Sağlık Hizmeti’ni ortadan Öğretmenler Sendikası, İletişim kaldırıp, özel sağlık şirketlerinİşçileri Sendikası gibi İngiltere’nin önde gelen sendikaları da eyleme destek verdi. Glasgow ve Belfast’ta da yapılan eylemlere emekliler ve nükleer karşıtları da katıldı. İtfaiye çalışanları sendikası eyleme üzerinde ”Biz insanları kurtarırız, bankaları değil” yazan bir zeplinle katıldı. UNITE genel sekreteri Len McCluskey, hükümetin işçi sınıfının 1945’ten beri bütün kazanımlarını yok etmeye çalıştığını belirterek, hükümetin amacının

deki dostlarına yol açmak olduğunu söyledi.

17 E y l ü l ’ d e K a m b o ç y a Demokratik Konfeksiyon İşçileri Birliği Koalisyonu’nun çağrısıyla bir araya gelen Kamboçya’daki binlerce tekstil işçisi, yaklaşık 90 fabrikada öğle yemeği saatinde, 100 dolar olan asgari ücretin 177 dolara çıkarılması için eylem yaptı. Dünya çapında milyonlarca üyesi bulunan IndustriALL, UNI ve ITUC gibi küresel sendikalar Kamboçya hükümetine gönderdikleri mektupla Kamboçya ekonomisine 5 milyar dolar katkı sağlayan tekstil işçilerinin insani koşullarda yaşayabilmesi için asgari ücretin derhal önemli oranda arttırılması gerektiğini belirtti ve tekstil işçilerinin ve işçi sendikalarının 17 Eylül’deki eylemini des-

teklediğini söyledi. Asgari ücretin 100 dolar olduğu Kamboçya’da 500 bin tekstil işçisi bu maaşla, yaşama k içi n temel gereksinimlerini bile sağlayamıyor. Kamboçya Tekstil İşçileri Demokratik S e n d i k a Koalisyonu, Kamboç ya İşçi Konfederasyonu, Indust r i A LL ve ülkedeki diğer işçi sendikaları ve işçiler asgari ücretin aylık 177 dolara çıkarılmasını talep ediyor. Kamboçyalı işçiler asgari ücre-

Kasım 2014 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

KAMBOÇYA: TEKSTİL İŞÇİLERİ ASGARİ ÜCRET İÇİN EYLEMDE

tin artması için Ocak ayında düzenledikleri eyleme asker ve polis saldırmış 23 işçi gözaltına alınırken 4 işçi hayatını kaybetmişti.

21.10.2014 Kaynak: sendika.org, industriall-union.org, Deutsche Welle 15


1917 EKİM DEVRİMİNİN 97. YILDÖNÜMÜ:

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: info@ydicagri.net • web: www.ydicagri.net YDİ ÇAĞRI Sayı 171 nin İşçi Özel Sayısı •Kasım2014 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.