KOMÜNİST DEVRİM
SINIFLAR SAVAÞIMINDA PROLETARYANIN ÖRGÜTTEN BAÞKA SÝLAHI YOKTUR!
TEMMUZ AÐUSTOS’TA UNUTMADIKLARIMIZ, HATIRLADIKLARIMIZ
1 1-4 4 T Te em mm mu uz z 1 19 98 80 0
1 - 4 Temmuz 1980’de TC kapitalist diktatörlüðünün yükselen sýnýf savaþýnýn ve ezilen Alevi kesimlerinin önünü kesmek için planladýðý, önce Maraþ’ta tezgahladýðý katliam giþimi Çorum’da sahnelendi. Genellikle kontr-gerilla ve MHP gibi faþist odaklarýn devrede olduðu örgütlenmelerin sýnýf ve kitle hareketinin önünü kesmek, yönünü saptýrmak için kitlelere yönelik uyguladýklarý saldýrý ve terör, özellikle alevi emekçilerin yaþadýðý mahalle ve köylere yönelmiþti. Ancak devrimcilerin bu semt, mahalle ve köylerle olan iliþkileri, planlanan faþist saldýrýlarý bir nebze olsun boþa çýkarabilmiþti. Maraþ, Çorum ve Samsun’u kapsayan bu saldýrýlar 12 Eylül’den sonra devrimcilerin almýþ olduklarý yenligiylede baðlantýlý olarak alevi ezilenlerini ve emekçilerini devletle barýþtýrýlmasýnýn bir vesilesi olarak kurgulanmýþtýr. Yani havuç ikram edilmeden önce atýlan sopadýr. Diktatörlüðün neyi hesapladýðýndan baðýmsýz olarak ise devrimci komünistlerin bilince çýkarmalarý gereken þey ise, kitleler ile devrimcilerin baðýný koparmak, kitleleri yýldýrmak için devlet, gerici þiddetin çýplak þekliyle örgütlendiði kurum bu saldýrýlarý dün yaptý, bugün yapýyor ve yarýn da yapacaktýr. Onun için buna denk bir hazýrlýk ve örgütlenmeyi hayata geçirmek, devrimcilerin 2 2
T Te em mm mu uz z
1 19 99 93 3
örgütlenmesi ile kitlelerin örgütlenmesini layýkýyla yerine getirmektir. 1 2 Eylül darbesi ile yenilgiye uðrayan devrimci hareket ve kitleler, 1985’lerden itibaren toparlanma ve arayýþ içine girmiþlerdir. Bunun yanýnda TC’nin boðuþmak zorunda kaldýðý Kürt Hareketi de Kürt ulusal bilincinin kökleþmesini saðlamýþ, belli bölgelerdegerilla faaliyetini yoðunlaþtýrmýþtýr. Kamu iþçilerinin sendikalaþma ataðý, Kürt’lerin ulusal taleplerle tarih sahnesine çýkmasý, iþçi sýnýfýnýn bahar eylemlilikleri, Zonguldak Grevi gibi geliþmeler; TC için olumsuzluklarý yansýtmaktadýr. Tamda böyle bir ortamda, sýnýf hareketinin önünü kesmek ve yönünü saptýrmak için bir kemalizm - þeriat ekseninde bir bölünme yaratmak için suni bir ayrým oluþturulmaya çalýþýlmýþtýr. Diktatörlük, Sivas’ta yapýlan Pir Sultan Abdal Þenliði’ni fýrsat bilmiþ ve kendi kýþkýrttýðý ve örgütlediði faþistleri, gericileri ‘din elden gidiyor” teraneleri eþliðinde ayaklandýrmýþ, Madýmak Oteli’nin yakýlmasý sonucu onlarca “aydýn,düþünür, ozan, sanatçý” katlettirmiþtir. Þenliklere giden devrimci çevreler ise Alibaba Mahallesi’nde kitlelerle belli bir direniþi yaratabilmiþlerdir. Ortada bir þeriat tehlikesi varmýþ gibi göstererek iþçi ve emekçileri kemalist-þeriatçý, alevi-sünni gibi yapay ayrýmlarýn kýskacýna almayý hedeflemiþtir. Hatta sonralarý misyonunu “þeriatla mücadele bizim iþimiz” diye açýklayan çevrelerin de türemesine vesile olmuþtur. Devlet hedefinde oldukça baþarýlý olmuþ, þeriatý, dincileri hedef göstererek kendi kýyýcýlýðýný ve gericiliðini gizlemeyi baþararak kitleleri paralize etmeyi, yedeklemeyi baþarmýþtýr. Komünistlerin
20
Sivas Katliamý’nýndan sonra öne sürdükleri “Ne þeriat, ne kemalizm, yolumuz sosyalizm”, “Mezhep savaþýna deðil sýnýf savaþýna” þiarlarý o gün komünistlerin ayýrt edici yönünü oluþturuyordu. Ayný þiarlar bu günde geçerliliðini korumaktadýr. Ancak 2 Temmuz’dan bu güne devrimci harekete kurulan tuzaklar ve devrimci hareketin bu tuzaklara basmasý sonucu, kapitalist diktatörlük Sivas’ta murat ettiði ezilenleri kemalizm kanalýyla düzene yedekleme iþini kýsmende olsa baþarmýþtýr. Yaþananlarýn sýnýfsal içeriði karartýlmýþ, devletin katliamcý yüzü gizlenmeye çalýþýlmýþ ve basit bir alevi-sünni çatýþmasý mertebesine indirgenmiþtir. Ancak bilince çýkarýlmasý gereken, Sivas Katliamý’nýn ardýnda gericiliði, yobazlýðý devletin dýþýnda aramamak-
Te m m u z - A ð u s t o s
1 996
týr. Tek gericiliðin burjuva gericilik olduðunu unutmadan devrimcilerin kendi gündemlerine yoðunlaþmalarýdýr. D evrimci hareketin Temmuz - Aðustos 1996’da gerçek-
leþtirdiði Ölüm Orucu veSüresiz Açlýk Grevi eylemi sonucu 12 devrimci öldü. 12 Eylül zindanlarýnda Haziran 1984’te gerçekleþtirilen ölüm orucu eyleminden sonra yapýlan ilk kapsamlý ölüm orucu ve süresiz açlýk grevi eylemi, Gazi Ayaklanmasý ve 1996 Kadýköy 1 Mayýs isyanýnýn ardýnda gelen bir eylem olmasý bakýmýndan önemlidir. Önemi, devrimci hareketin kitllelerle baðýnýn görece oldukça iyi olduðu bir dönemde zindanlarda ölüm orucu ve süresiz açlýkgrevi eylemi zindanlarýn dýþýnda güçlü bir destekle, iþçi sýnýfýnýn yoksul kesimlerinin eylemi ile desteklenememiþtir. Sadece Aydýnlý Köyü’nde kurulu Gebze Organize Deri Sanayi iþçilerinin devrimci tutsaklarla dayanýþma eylemi bu deðerlendirmenin dýþýndadýr. Deri iþçilerinin bu örnek eylemi, sýnýf mücadelesinin dýþarýda ve içeride sürdüðünün, birbirinden yalýtýk olmadýðýnýn da kanýtýydý. Zindanlarda sürdürülen mücadelenin sýnýf mücadelesinden kopuk ele alýnmasý, sýnýf mücadelesinin devamý olarak görülmemesi varolan ideolojik gözbaðlarýna iþaret etmektedir. Bu gözbaðý yýrtýlýp atýlmadýðý sürece mücadelenin sürekliliði ve elde edilen baþarýlarýn kazaným hanesine yazýlmasý pek olanaklý görülmemekte. 1996 Ölüm Orucu ve Süresiz Açlýk Grevi Eylemi, Gazi Ayaklanmasý ile baþlayan, 1996 Kadýköy Ýsyaný ile doruk noktasýna ulaþan kitle hareketinin, geri düþüþün baþlangýcýný oluþturmaktadýr. Kitlelerin ve devrimcilerin Gazi Ayaklanmasý sýrasýnda kazandýklarý kendi güçlerine güven bu eylemde unutulmuþtur. Gazi Barikatlarý’na düzenle devrimcileri ve kitleyi barýþtýrmaya gelen aydýncýklar, barikatlardan devricilerin ve kitlenin ellerinin tersiyle itilmiþ, kitle kendi temsilcileri taleplerini dile getirerek barikatý kaldýrmýþ, ölülerimize sahip çýkmýþtý. Fakat f 1996 Zindan direniþlerinde ise ayný aydýnlar (Z. Livaneli ve diðerleri) devrimcilerle devleti uzlaþtýrma iþini üstlenmiþler, devrimciler nezdinde de hüsn-ü kabul görmüþlerdir. Bu durum Gazi’de kazanýlanlarýn yitirilmesi anlamýna gelmektedir. 1996Ölüm Orucu ve Süresiz Açlýk Grevi eylemi sonucu iþçi sýnýfýnýn en güzide evlatlarý canlarýný seve seve ortaya koymuþlardýr. Onlarýn bu direngenliklerini, baþeðmezliklerini kavgamýzda yaþatacaðýz! devamý sayfa 19’da
DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST HAREKET MERKEZ YAYIN ORGANI SAYI: 11 TEMMUZ-AÐUSTOS 2005 FÝYATI: 1YTL
Türkiye kapitalist cumhuriyeti, son aylarda yaþanan siyasal geliþmelerin yarattýðý saldýrý kon-
DÜZENÝN ARTAN SALDIRILARI, HAZIRLIK DÖNEMÝ VE BÝZ
septini yaþama geçirmeye çalýþýyor. Düzen sözcüleri tarafýndan dile getirilen “topyekün saldýrý” konsepti, devrimciler ve komünistler açýsýndan daha da aðýrlaþmýþ görev ve sorumluluklarýn ortaya çýkacaðýný gösteren iþaretleri içinde taþýyor. Newroz’da yaþanan bayrak olayýndan sonra genelkurmayýn düðmeye basmasýyla yükseltilen þovenizm dalgasý; 1 Mayýs’tan sonra Kürt ulusal güçlerinin gerillalarýna ve Kürt kurumlarýna yönelik saldýrýlar; devrimci hareketin gerilla mücadelesi veren güçlerine özelde MKP güçlerine- dönük operasyonlar; kýsmen de olsa devrimcilerin üzerinde estirilen tutuklama furyasý; liberal aydýnlarýn son günlerdeki açýklamalarý ile “Kürt sorunu” ve “demokratikleþme” söylemleri; terörle mücadele yasasýnda yapýlmasý düþünülen deðiþiklikler; gecekondu yýkýmlarý; hýz verilen özelleþtirmeler vb. Ýþte tüm bu geliþmeler saldýrý konseptinin somut göstergeleridir. Düzen cephesindeki tabloya genel bir bakýþ atacak olursak, “yürütmenin” görevini layýkýyla yerine getirdiði, burjuvazinin farklý kesimlerinin ama özellikle tekelci büyük burjuvazinin karlarýný tatlý tatlý arttýrdýðýný gözlemliyoruz. Ancak bu tablonun ayrýntýlarýný inceleyecek olursak burjuvazi ve düzen güçleri açýsýndan da zor, karmaþýk ve sorunlarla dolu bir durum söz konusu olduðunu görüyoruz. Türkiye’deki burjuva düzeni, uzun zamandýr dünya kapitalist sistemindeki hiyerarþide bir üst basamaða sýçramanýn çabasý içindedir. Bu çaba ise Türkiye kapitalist sisteminin sermaye birikiminin dayattýðý bir durumdur. Türkiye kapitalist sisteminin emperyalist hiyerarþideki yükselme çabalarýyla ilgili görüþlerimizi daha önceki sayýlarýmýzda iþlemiþtik. Bugün söylenmesi gereken ise burjuva düzeninin henüz bölgesel bir alt-emperyalist güç olamadýðý ancak yeniden yapýlanma süreçlerini son hýzla bu yönde devam ettirip 5–6 yýldýr Kürt hareketine yönelik teslimiyetçi çizgiyi derinleþtirme müdahaleleri ve devrimci harekete karþý tasfiyeci ve düzen içine çekme saldýrýlarý ile iþçi sýnýfýnýn en dinamik, yoksul kesimlerini çeþitli yöntemlerle bastýrdýðýdýr. Uluslar arasý konjonktürün (özellikle Irak savaþýyla birlikte Güney Kürdistan’da yaþananlarýn) zaman zaman TC’yi zorladýðý, son dönemdeki saldýrýlar da bu sürecin tamamlanmayýp, devam ettiðini göstermektedir. TC’nin alt-emperyalistleþme hedefi devam etmektedir. Bu yüzden bölgedeki rakipleri karþýsýnda daha da güçlü olabilmek için
önce “içeriyi” düzenlemesi gerekmektedir. Kürt hareketine dönük saldýrýlar da devrimci harekete yönelik saldýrýlar da bu amaçla yapýlmaktadýr.
Rejimin Yeniden Yapýlanma Çabalarý ve Karþý Ýdeolojik, Örgütsel Mücadele
Türkiye’deki burjuva rejimin ‘yeniden yapýlanma’ giriþimlerini dünya kapitalist sistemindeki yerini yükseltmek ve paylaþýmdaki payýný arttýrmak için gerçekleþtirdiðini belirttik. Bu yeniden yapýlanma sürecinin farklý farklý yönlerini yayýnýmýzda iþliyoruz. Vurguladýðýmýz bu yapýlanmanýn kimi yönleri dönem dönem rejim tarafýndan özel bir baský ile hayata geçirilmeye çalýþýlýyor. Özellikle düzenin son yýllarda özel bir basýnçla üzerinde durduðu konular; rejimin Kemalist ideolojisinden vazgeçmeksizin, bir tür revizyon ve restorasyon giriþimleridir. 90’lý yýllarýn sonundan itibaren Kürt ulusal mücadelesinin burjuva demokratik çözüm zeminine gerileyiþi ile kapitalist cumhuriyetin 75. yýl kutlamalarýyla yükseltilmeye baþlatýlan Türk milliyetçiliðini ortak bir payda olarak tüm topluma empoze etme çabalarý, sonraki yýllarda yeni gündemler, yeni araçlar, yeni aktörler eliyle devam ettirildi. Baþlarda rejim kendi resmi güçleri ve bir kýsým küçük burjuva faþist güçlerle gerçekleþtirdiði sýnýrlý kitle hareketliliðini zaman içerisinde daha da arttýrdý. Son aylarda özellikle de Newroz’dan sonra yükseltmeye çalýþtýðý þovenizm ve milliyetçilik dalgasýna resmi ve sivil faþist güçlerin dýþýnda, iþçi sýnýfýnýn yoksul kesimlerini deðil ama sendikalarda örgütlü ayrýcalýklý kesimlerini katabilmeyi baþardý. Örneðin kimi illerdeki bayrak yürüyüþlerine TürkÝþ’in, Hak-Ýþ’in üyeleri ve yaný sýra Kamu-Sen gibi gerici memur sendikalarýnýn üyeleri katýlmýþtýr. Ýþçi sýnýfýnýn düzen içi sendikalarda örgütlü olmayan kesimleriyse bu dalgayla geniþ bir þekilde harekete geçirilemedi. Genel olarak sýnýfýn bu kesimlerinin kendilerini düzen içi sendikal örgütlenmelerde deðil, varoþlardaki hareketliliklerde ifade ettiklerini çeþitli defalar dile getirdik. Devletin þovenizm dalgasýna varoþlardan eylemli destek gelmese de bu
sayýmýz
Günler Aðýr, Günler Ölüm Haberleriyle Geliyor,Burjuva Saldýrýlar Artýyor:........................sf 5 Komünistlerin Ulusal Sorunla Ýlgili -II:..... ...........sf 9 Alanlardan Yoldaþlardan: ..................................sf 11 Devrimci Örgütte Güvenlik Sorunu:..............................................................sf 12 Devrimci Örgütte Eðitim:...................................sf 16 Temmuz Aðustosta Unutmadýklarýmýz, Hatýrladýklarýmýz: .........................................Arka sayfa
KOMÜNİST DEVRİM
varoþlarýn dinamiðininde gerileme olduðu kesin, Bu durum son yýkýmlar da varoþlarýn geçmiþteki hareketliliðinden gerileme olduðu, þovenizm dalgasýnýn belli bir etkisinin olduðunu görmek mumkun.Türkiye’deki burjuva düzeninin varoþlardaki dinamiði çeþitli maddi araçlarla düzen içine çekme olanaðý sýnýrlýdýr. Varoþlarda ideolojik manipülasyon ve etkileme yöntemleriyle rejimi destekleyen bir kitle hareketliliði yaratma olanaðý da sýnýrlýdýr. Ancak son yýllarda devlet buralardaki dinamiði azaltmak ve varoþlarda yaþayanlarý özellikle de gençleri yozlaþtýrmak için çeþitli yollara baþvurmaktadýr. Kültürel, ahlaki yozlaþtýrma yöntemleri, suçu arttýrma gibi yöntemler bunlardan bazýlarýdýr. Devletin resmi güçlerinin bu yöndeki çabalarýný günlük yaþamda kolayca gözlemleyebilmek mümkündür. Devrimci hareketin pek çok bileþeni ise bu durumun farkýnda olup kültürel yozlaþmaya karþý çeþitli çabalar içine girmiþtir. Varoþlardaki çalýþmalarýnýn çoðunda devrimciler sürekli dayanýþma vurgularý yapýp iþçi sýnýfýnýn yaþam ve üretim alanlarýna yönelik çeteci, mafyacý, ülkücü müdahaleye set çekmeye çalýþmaktadýr. Bu çabalar deðerlidir ancak bizim için görüþlerimizi ve faaliyetimizin önemli noktalarýný gözden kaçýrmadan yozlaþmaya karþý baþlatýlan mücadeleyle geliþen bu yeni durumu deðerlendirerek politikalar belirlemeliyiz. En önemlilerinden biriyse bizlerin önümüzdeki dönemde varoþlara yönelik propaganda ve ajitasyon faaliyetimizi enternasyonalist bir içerikte sýnýf vurgusuyla yürütmek zorunluluðumuzdur. Ýþçi sýnýfýnýn en yoksul kesimlerini geniþ ve yatay olarak kapsayan somut bir örgütlenme projesi öne sürmesek de iþçi sýnýfýnýn bu kesimleriyle ilgili görüþlerimiz, iþsizliðe karþý iþ saatlerinin kýsaltýlmasý belgisi ve düzenin varoþlarla ilgili planlarýnýn teþhiri oralarda dillendireceðimiz propaganda deðeri olan görüþlerimizdir. Bunlarý sýnýfýn ayrýcalýksýz kesimlerine propaganda etmekten geri durmamalýyýz. Devrimci hareketin “kültür mücadelesi” düzleminde varoþlarda kültür merkezi açarak faaliyet sürdürmesi küçümsenecek bir mücadele biçimi deðildir. Fakat içerik anlamýnda zaaflara sahip bu mücadele tarzý devrimcileri iþçi sýnýfýnýn en yoksul kesimlerinin yaþadýðý ve üretim yaptýðý mekânlarda sýnýf mücadelesi eksenli bir bakýþtan uzaklaþtýrýyor. Devrimci kopuþun potansiyellerini barýndýran bu alanlarda yalnýzca ya anti-faþist mücadelenin müttefiklerini ya da kültürel açýdan geliþtirilmesi gereken lümpen proletaryayý görmelerine yol açýyor. Bunun yanýnda son yýllardaki tasfiye dalgasýnýn devrimci hareketin bazý kesimlerini bu mücadele tarzý ve bu kurumlar eliyle legalize ettiðini gözden kaçýrmadan, propagandamýzý devrimci araç ve yöntemlerle yaþama geçirmek noktasýnda ýsrarlý ve sabýrlý olmalýyýz. En nihayetinde bizim için öncelikli olan devrimci bir örgüt omurgasýnýn yaratýlmasýdýr. Dolayýsýyla varoþlardaki faaliyetimiz içinde örgütçü yeteneklerimizi geliþtirmek, propagandamýzdan
etkilenen unsurlarý çeþitli düzeylerde örgütlemeyi becermekle yükümlüyüz. Mevcut nesnelliðe iliþkin bu ve benzeri yorumlarýmýzý politik örgütsel görevlerimiz açýsýndan bir sonuç çýkarmak için yapýyoruz. Yani salt nesnelliði yorumlamak deðil yaptýðýmýz. Aksine dönemin deðerlendirilmesinin ýþýðýnda politik ve örgütsel görevlerimizin içeriðini, kapsamýný, deðiþen ve deðiþmeyen yönleriyle ele almaya çalýþýyoruz. Bu deðerlendirme sýrasýnda burjuvazinin saldýrýlarýndan çok öznelerin durumuna, özellikle de kendi durumumuza ve görevlerimize çubuðu bükmeye çalýþýyoruz. Her somut geliþmeye bu yöntemle bakmaya özen göstermek durumundayýz. Bizim için kendi baþýna ‘ideolojik görev’ diye bir tanýmlama ve iþ yoktur. Ýdeolojik-teorik görev dediðimizde propaganda faaliyetimizin ihtiyaçlarýndan ve dönemin görevlerini yerine getirebilmek için edinilmesi gereken kadro niteliðinin yükseltilmesinin ihtiyaçlarýndan bahsediyoruz. Bu çerçeveden baktýðýmýzda devletin þovenizm, milliyetçiliði pompalama giriþimlerinin soldaki yansýmalarýna karþý bir ideolojik görevden söz edilebilinir. Devletin ideolojik manipülasyonlarý yalnýzca toplumun geniþ kesimlerini ve ayný zamanda iþçi sýnýfýný deðil, devrimci özneleri de etkilemektedir. Bu anlamda devrimci bir örgüt inþasýyla, politik bir omurganýn da yaratýlmasý önemli bir görevdir. Þovenizmin soldaki etkileri legal partilere tünemiþ tasfiyecilerle, Sip-Tkp vb. reformistlerle sýnýrlý deðil, maalesef devrimci hareketin önemli bir kesimini de kapsamaktadýr. Devrimci hareketin þovenizm dalgasýna “emekçi yurtseverliði” kavramýyla karþý çýkýþýndan, Kürt hareketinin geldiði bugünkü duruma tepkiyle verdiði reflekslerden, özelleþtirmelere karþý söylemlerine kadar pek çok örnekte þovenizmin etkisi altýnda olduðunu görebiliriz. Tüm bu tutumlara karþý doðru bir ideolojik-politik söylemle mücadele etmek biz devrimci komünistler açýsýndan bir zorunluluðu ifade etmektedir. Ancak þunu bilmeliyiz ki devrimci hareketteki bu söylemlerin gerisinde tarihsel sebeplere dayanan ideolojik-politik-örgütsel yanlýþlýklar kaynaklýk etmektedir. Tarihsel sebeplere dayanan tutumlarýn ciddi bir örgütsel-politik mücadeleyle alt edileceðini, bir baþka anlatýmla eylemin söylemle yadsýnamayacaðýný bilerek mücadele etmeliyiz.
Faþizme ve Faþistlere Karþý Mücadele
2
Faþizm kavramý ve faþizme-faþistlere karþý mücadele devrimci harekette uzun polemiklerin, yoðun tartýþmalarýn yaþandýðý somut mücadele alanýnda da önemli yansýmalarý olan bir sorun olagelmiþtir. Üstelik faþizm sorunu, yaþadýðýmýz topraklardaki devrimci hareketleri ve günümüzü aþýp geniþ ve tarihsel boyuta varan bir sorundur. Bu yanýyla sorunu geniþ bir çerçevede ele alýp deðerlendirmek bu yazýnýn sýnýrlarýnýn ötesindedir. Bizim burada faþizme deðiniþimiz son dönemde artan faþist saldýrýlar ve bunlara karþý verilmesi gereken mücadeleyle ilgili olan yanlarýyla çerçevelenecektir.
baþtarafýý sayfa 20’de
1 ðu os s 15 5 A Að us st to
TEMMUZ-AÐUSTOS 2005
1 19 98 84 4
K ürt ulusunun yenilgiyle sonuçlanan onlarca isyanýndan birinin baþlangýcýný oluþturan 15 Aðustos 1984 tarihi, ayný zamanda köleleþtirilen, ulusal baský altýnda tutulan bir ulusun bilincine sýkýlan ilk kurþun anlamýný da taþýmaktadýr. 12 Eylül 1980 öncesi geliyorum diyen faþist darbeyi Türkiyeli ve Kürdistanlý bir çok örgüt umursamamýþ, yorgun düþüþün emarelerinin varlýðý ise ayyuka çýkmýþtýr. Böyle bir ortamda PKK, düzenli geri çekilerek kadrolarýnýn önemli bir kýsmýný yurt dýþýna çýkarmýþtý. 12 Eylül’de TC ordusu faþist bir darbeyle yönetimi ele geçirince bütün devrimciler zindanlara atýlmýþ, toplumsal mücadele susturulmuþ, zindanlarda ve iþkencehanelerde devrimciler katledilmiþ bir durumdaydý. PKK Bekaa Vadisi’nde baþladýðý gerilla eðitimi ve hazýrlýðý sonucunda 1984’ün 15 Aðustos’unda Eruh ve Þemdinli baskýnlarýný gerçekleþtirdi. Eruh’ta karakol baskýnýndan sonra alýnan silahlarla oradan ayrýlan gerillalar, ayrýlmadan önce bir caminin hoparlöründen HRK adýna Kürdistan’ýn ulusal kurtuluþu için mücadeleyi baþlattýklarýný bildiren bir bildiriyi okuyarak silahlý mücadeleyi baþlatmýþ oldular. Agit (Mahzum Korkmaz)ýn yönettiði Eruh karakol baskýný Kuzey Kürdistan’daki mücadelenin sonraki yýllarda ivmelenmesinin de baþlangýcýný oluþturmaktadýr. TC’nin bitirdik, yok ettik, kardeþ kavgasýna son verdik yalanlarýnýn arkasýna gizlenerek sürdürdüðü ulusal ve sýnýfsal baský böylelikle 15 Aðustos 1984 atýlýmýyla önemli bir darbe yemiþtir. Kürt halký baþlayan ve süren ulusal mücadelenin arkasýnda kenetlenerek, hem kendi önderliðini yaratmýþ, hem de ulusal bir uyanýþý gerçekleþtirmiþlerdir. Kürdistan devriminde önemli bir dönüm noktasýna iþaret eden PKK’nin yürüttüðü mücadele, PKK’nin bileþimi ve mücadelede yer alan sýnýflarýn, Kürt yoksullarýnýn, orta sýnýflarýnýn, küçük burjuvazinin siyasetini yaptýðýndan, zamanla yoksullarýn yerine orta sýnýflarýn aðýrlýk kazanmasýyla reformizme ve liberalizme evrilmiþ; A. Öcalan’ýn uluslararasý bir komplo ile yakalanmasýndan sonrada tek taraflý “barýþ” giriþimleri ile iyice saða kaymýþtýr. Önderliðinin bu hale gelmesine raðmen, Kürt ulusunun özgürlük ve özgür Kürdistan hedefi ve talebi sona ermemiþtir. Bundan dolayý Kürt ulusunun içinde patlamaya hazýr bir devrimci dinamik potansiyel
2 23 3 A Að ðu us st to os s
1 19 92 27 7
olarak varlýðýný sürdürmeye devam etmektedir. Ý talyan asýllý iki anarþist -komünist iþçi önderi olan Nicola Sacco ile Bartolomeo Vanzetti 23 Aðustos 1927 yýlýnda özgürlükler ülkesi olarak yutturulan Amerika Birleþik Devletleri’nde elektrikli sandalyede katledildiler. Sacco ve Vanzetti’nin mesleklerinden çok, onlarýn devrimci kimliði ve kiþiliði ilgilendirmeli bizleri. Sacco ile Vanzetti yürütmüþ olduklarý devrimci mücadeleden dolayý, sýnýf düþmaný burjuvazinin paralý uþþaklarýnýn hýþmýna uðramýþ, uydurma bir davadan dolayý tutuklamýþlardýr. Uzun yýllar süren yargýlanma süreçlerinde, kendileri için düzenlenen onlarca kampanyaya da konu olmuþlar. Kendilerinin kurtuluþu için binlerce insan mücadele yürütmüþtür. Sacco ve Vanzetti’nin üzerlerine atýlý suçlarý iþlemediklerini elbette biliyordu sýnýf düþmaný. ,Ancak tutuklandýklarý dönem I. Paylaþým Savaþý sonunda oluþan yeni den-
gelerin oluþtuðu döneme; dünyada proletaryanýn iktidarýnýn olduðu koþullara denk gelmektedir. Sýnýf düþmanýmýz Onlarý katlederek hem Amerikan iþçi sýnýfýna, hem de dünya proletaryasýna göz daðý vermeyi hedeflemiþti. Burjuvazi sýnýf düþmanlarý ve onun önderleri ile mücadele ederken kendi kurallarýný ve yasalarýný bile uygulamaz. Bunda da bir gariplik yoktur. Çünkü burjuvazi sömürücü bir sýnýftýr. Onun için en büyük deðer paranýn bekasýdýr. Sacco ile Vanzetti, katledilmelerinin üzerinden altmýþ yýl geþmiþtiki burjuvazi tarafýndan hatýrlandý. Ve hukuk kurbanlarý olarak ilan edildiler. O gün hata yapýldýðý, aslýnda idam cezasýný hak etmedikleri, suçsuz olduklarý kabul edildi. Ardýndan da birkaç yýl öncesinde de heykelleri dikildi. Bunlara aldanmamak, kanmamak gerekiyor. Burjuvazi, her yerde ayný yol ve yöntemi uyguluyor. Hayatta iken teslim alamadýðý devrimcileri katlettikten sonra, ölülerini teslim almaya çalýþýyor. Böylelikle de kendisini aklamayý hedefliyor. Yaþadýðýmýz topraklarda da, devlete baþkaldýrmýþ, silah doðrultmuþ olan Deniz Gezmiþ, Hüseyin Ýnan ve Yusuf Aslan’ýn baþlarýna da ayný musibet getirilmek istenmektedir. Denizlerin boyunlarýna ip takýp domuzlar ahýrýnda çeken Demirel bile “asýlmasalardý þimdi bir kaç yýl ceza alýrlardý” diyerek, bu musibete iþaret etmektedir. Düþmanýn böyle saldýrýsýnda bir gariplik yok. Asýl gariplik, Denizlerin takipçisi olduklarýný söyleyenlerin, onlarýn katledilmelerini bir hukuk hatasý olarak kabul etmeleri ve onlarý zararsýz öðrenci liderleri olarak lanse etmeye kalkmalarýdýr. Böylelikle onlar azizleþtirilerek, katledilmelerinin ardýndan bir daha öldürülmekle yüzyüze kalmýþ bulunmaktadýrlar. Bu hain tuzaklara karþý uyanýk olunmalý ve Sacco ile Vanzetti’nin baþýna getililenler baþka devrimcilerin baþlarýna getilirilinmemesi için kavga yürütülmelidir.
5 5 A Að ðu us st to os s
1 18 89 95 5
K endisinin deyimiyle “her zaman ikinci keman” olan ve bundan dolayý da hiç gocunmayan; bilimsel sosyalizmin Marks’la birlikte kurucusu olan, proletaryanýn büyük önderi F. Engels 5 Aðustos1895’te hayata gözlerini yumdu. Vasiyeti üzerine ölü bedeni yakýlarak külleri okyanusa atýldý. Sebebi ise Marks’ýn ölümünden sonra tanýk olduðu, Marks’a takipçilerinin idealistler gibi yaklaþmasýydý. Bunu yaþayan Engels topraða gömülmek yerine yakýlmayý, böylelikle dünyanýn her bir yanýna daðýlmayý hedefledi. Engels hayatý boyunca Marks ile birlikte iþçi sýnýfýnýn mücadelesine katký koydular. Zaman zaman her ikisinin de görüþleri oportünistler tarafýndan çarpýtýlmaya çalýþýldý. Engels Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin kuruluþu üzerine iþçi sýnýfý haretekini geliþtireceðinden dolayý iyimser bir yaklaþýmda bulunmuþtu. Ancak Engels’in bu yaklaþýmý, Engels þahit gösterilerek ASDP’nin oportünist tutumlarýna kanýt olarak gösterilmeye çalýþýldý. Marks ve Engels’in iþçi sýnýfý üzerine olan görüþleri, sonrasýnda revize edilmeye çalýþýldý. Marks’ýn en yakýn dostu, yoldaþý olan Engels, onu hayatý boyunca her yönüyle destekleyerek; ortak çalýþmalar ve üretimler yaparak sýnýf hareketine, marksizmin geliþmesine büyük katkýlar yaptý. Marks’ýn ölümünden sonra ise Marks hayatta iken tamamlayarak yayýmlanan Kapital’in birinci ve ikinci cildinin ardýndan üçüncü cildini yayýna hazýrlayarak yayýmlanmasýný saðladý. F. Engels kavgamýzda yaþýyor, yaþayacak!
19
KOMÜNİST DEVRİM
seltilmesinin deðil, kadro niteliðinin yükseltilmesinin de temel araçlarýndandýr. Ancak eðitimi; yalnýzca teorik eðitim olarak deðil, teorik-politik ve pratik eðitim olarak birlikte ele almak gerekir. Tek baþýna teorik bir eðitimin aydýnca bir çaba olduðu, hemen herkes tarafýndan vurgulanmaktadýr. Militanýn teorik geliþimiyle amaca uygun yaþam tarzýný birlikte deðerlendirmek gerekiyor. Bu nedenle de eðitim, her þeyden önce kiþiliðin dönüþümünü saðlayacak þekilde olmalýdýr. Burjuva düzene ait yaþam tarzýnýn yerine devrimci amaç ve mücadele yöntemlerine uygun yaþam tarzýnýn yerleþmesi kolay deðildir elbette. Uzun bir süreçte gerek teorik gerekse de politik örgütsel, ahlaki eðitimin bir bütün olarak içselleþtirilmesiyle olabilir. Bu konuda yoldaþlarýmýza büyük bir sorumluluk düþmektedir. Çünkü en iyi bilinç taþýma yöntemi eylemli bilinç taþýmadýr. Yoldaþlarýmýz, eðitim yaptýrdýklarý çevre iliþkilerimize amaca uygun yaþamý kendi yaþamlarýnda somutlamakla sorumludurlar. Yoldaþlarýmýz açýsýndan da rapor mekanizmalarýnýn iþletilmesi, güvenlik tedbirleri, MYO’nun kolektif bir þekilde okunup, tartýþýlýp, daðýtýlmasý, katkýda bulunulmasý vb. konular yoðunlaþýlmasý gereken konulardýr. Bu konularda kendi yayýnlarýmýzdaki yazýlarý temel referans alarak eðitimi planlamak öncelikli olmakla birlikte, diðer devrimcilerin yayýnlarýndaki yazýlarý da eleþtirel bir gözle ele almak eðitimimizi zenginleþtiren bir katký olacaktýr. Her birimimiz her þeyden önce kendi eðitimleri için bir iç eðitim planý çýkarmalý ve birimin ihtiyaçlarý doðrultusunda eðitimlerini tamamlamalýdýrlar. Bunun yanýnda, dýþýmýzdaki çevre iliþkilerine dönük bir eðitim planý belirlenmelidir. Birimlerimiz, iliþkilerinin politik eðitimine özen göstermelidir. Örgüt niteliðinin yükseltilmesinden, örgütün çevresindeki iliþkilerinin de politik-pratik eðitimlerini saðlayarak örgütlü mücadeleye hazýrlamak, örgüte yaklaþtýrmak anlaþýlmalýdýr. Birimlerimiz teorik, politik ve örgütsel eðitimlerini okuma, araþtýrma, inceleme, belirli gündemler, konular
üzerine tartýþma, yeni yöntemler geliþtirme vs. þeklinde yapmalý, hem kendi iç eðitimlerini hem de iliþkileriyle böylesi bir eðitim planýný vakit kaybetmeksizin yapmalýdýrlar. Örgüt niteliðinin yükseltilmesi; siyasal kavrayýþ ve davranýþýn, politizasyonun yükseltilmesidir. Militanlarýmýz, iliþkilerimiz daha da siyasallaþmalýdýrlar. Yapacaðýmýz eðitim ve faaliyetler buna hizmet etmelidir. Ve bu tip bir faaliyeti, toplam faaliyetimizin hiçte hafife alýnmayacak önemli bir parçasý olarak görmek gerekir. Devrimci bir örgüt için militanlarýnýn pratik eðitimini saðlamak öncelikle kendi baðýmsýz faaliyetinde kadro adaylarýný “piþirmek” demektir. Bugüne kadar gerçekleþtirdiðimiz; pul, kuþ, afiþ, duvar yazýlamalarý, bildiri daðýtýmý gibi propaganda ve ajitasyon faaliyetlerimiz, belirli gündemler için yapýlan kapalý salon toplantýlarý ve açýk hava etkinlikleri, baðýmsýz pankartýmýz-kortejimizle yer aldýðýmýz kitle eylemleri, MYO’nun taþýnmasýndan okunup tartýþýlmasýna daðýtýlmasýna kadar yapýlanlar… Tüm bu faaliyetler örgütlü güçlerimizin ve en yakýn çevremizin pratik eðitiminin yapýldýðý, yapýlacaðý zemindir. Merkezi eylem ve faaliyet zeminleri dýþýnda birimlerimizin faaliyetleri de ayný þekilde pratik eðitim için birer alandýrlar. Bizim baðýmsýz eylem ve faaliyetlerimizin haricinde dýþýmýzdaki eylem süreçleri de pratik eðitimimizi saðlayabileceðimiz bir olanaktýr. Ýçinden geçtiðimiz dönemin devrimci eylem açýsýndan geniþ olanaklarýn olduðu bir dönem olduðunu söylemek mümkün deðilse de diðer devrimci gruplarýn etkinlikleri, zaman zaman ortak eylemler, önceliklerimiz gözetilerek militanlarýmýzýn ve iliþkilerimizin eðitimi için bir olanak olarak deðerlendirilmelidir. Tüm yoldaþlarýmýz dýþýmýzdaki eylem ve aktivitelere ilgilerini arttýrmalý, birimlerimiz kendi sorumluluk alanlarýndaki aktivitelere iliþkilerini de taþýmayý hedeflemeli, diðer devrimcilerle ayrýmlarýmýzýn eylemli bir aktivite içinde çekilmesi için çaba harcamalýdýrlar.
18
TEMMUZ-AÐUSTOS 2005
Öncelikle biz devrimci komünistlerin “sürekli faþizm” diye bir tanýmlamamýz; devletin ya da MHP ve benzerlerinin her saldýrýsýný faþizmin saldýrýsý yaný sýra MGK gibi bir kurumun varlýðý ve yönetici rolünü faþizm diye bir belirlememiz yoktur. Tarihsel olarak ortaya çýkan faþizm ile Türkiye’deki faþizmin benzer ya da farklý yönlerini ileride yapacaðýmýz çalýþmalara býrakacaðýz. Türkiye gibi ülkelerde devletin toplumsal yaþamýn her alanýndaki etkinliði, varlýðý devrimcisinden liberaline kadar her kesimin iþaret ettiði bir gerçektir. Türkiye’deki burjuva düzeninin emperyalist hiyerarþideki týrmanma çabalarý içerisinde yeniden yapýlanmanýn bir yönü de devletin etkinliðini arttýrma çabalarýdýr. Düzenin bu konuda önemli mesafeler kat ettiði de bir gerçektir. Yani Türkiye’de devlet her þeyin baþý ve sonu gibidir. Böylesine zamaný, mekâný atýlan her adýmý belirleyen bir “örgütlenme” olarak devleti, onun yönetsel biçimini faþizm diye tanýmlamak, tarihsel olarak baþka coðrafyalarda ortaya çýkan faþizm türleriyle çok fazla benzerlik taþýmamaktadýr. Türkiye’de devletin bu rolü tekelci kapitalizmin, emperyalizm döneminin özelliklerinin burjuva devleti de biçimlendiren yanýyla örtüþmektedir. Dolayýsýyla devletin saldýrýlarý arttýðýnda öncelikle bunun tekelci kapitalizmin devletinin özelliði olup olmadýðýna bakmak gerekir. Son dönemde devletin saldýrýlarý devletin bu söylediðimiz özelliðiyle ilgili olmakla birlikte, devlet eliyle belirli bir kitleye faþizan bir saldýrganlýðýn figüranlýðýný yaptýrma çabalarý olarak deðerlendirilmelidir. Trabzon’da TAYAD üyelerine linç giriþimi ile baþlayýp, ardýndan Sakarya ve Kayseri’de sürdürülen faþist saldýrýlar son günlerde yine Trabzon Maçka’da ve Ýzmir Seferihisar’da denenen linç giriþimleri belirli bir kitlenin açýktan faþist bir kimlikle ya da bir partiorganizasyon adýyla gerçekleþtirilmiyor. Büyük bir özenle bu saldýrýlarý herkes için “doðal” sayýlan ‘Türk milliyetçileri’ ve ‘vatanseverler’ kimliðinin ön plana çýkartýlýp örgütlenen bu saldýrýlar uyanýk olunmasý gereken bir durumu gösteriyor. Saldýranlar faþist MHP’nin köpekleri olduklarý halde onlarý özellikle “vatanýný seven” sýradan vatandaþlarýn tepkileri olarak göstermeye çalýþmalarý, hem faþist MHP’yi geniþletmenin bir adýmý hem de Kürtlere ve devrimcilerin faaliyetlerine yönelik kitle tepkisi yaratma amacýnda olan çabalardýr. Sivil faþistler eliyle yapýlmaya çalýþýlan saldýrýlar karþýsýnda, bunlarýn burjuvazinin yaptýðý planlarýn bir parçasý olduðunun teþhirine dayanan propagandayla ve yaný sýra eldeki her türlü araçla, haklýlýðýný kendi mücadelesinden alan bir meþruiyetle cevap vermek gerekir. Maðduriyet söylemleri, burjuva mahkemeler, yasalar zemininde mücadele komünistlerin tutumlarý olamaz. Ayný þekilde devletin saldýrýlarý karþýsýnda da haksýzlýða uðramýþ mazlum söylemleri ile deðil tarihsel olarak haklý bir mücadeleyi kendi güçleriyle yaratan komünistler olduðumuz bilinciyle tutum almalýyýz. Son aylarda burjuva devletinin müdahalelerine bakýlýrsa devlet yalnýzca resmi savaþ aygýtlarýyla deðil diðer alanlarda baþka araçlarla da bir saldýrýya giriþmiþ durumda. Topyekün saldýrý konsepti böylesi bir geniþ cephede yapýlýyor. Askeri
operasyonlar, tutuklamalar, faþist saldýrý organizasyonlarý, medyanýn görevinin hatýrlatýlmasý, yasal düzenlemeler… Bu saldýrýnýn diðer alanlarýna ve araçlarýna birer örnektir. Yasal alanda yapýlacak düzenlemeler, özellikle TMY’ de yapýlacak deðiþiklikler burjuvazinin sýnýf mücadelesinin derslerinden kendine yeni görevler belirlediðini gösteriyor. Örnek vermek gerekirse bir zamanlar 141–142 ve 163. maddelerle iþçi sýnýfýna ve devrimcilere karþý mücadelesini sürdüren burjuvazi, bunlarýn yerine daha kapsamlý terörle mücadele yasalarýný getirdi. Þimdi sýnýf mücadelesinin derslerinden süzdüðü sonuçlar ýþýðýnda beraberinde uluslar arasý konjonktür ve baðlarýnýn yardýmýyla- kendini mücadelede daha da etkin kýlmanýn yollarýný arýyor. Burjuvazi sýnýf mücadelesinin derslerinden sonuçlar çýkarýp kendini yenilemenin yollarýný her dönem bulabilirken biz iþçi sýnýfý devrimcileri yani devrimci komünistler olarak kendi cephemizden sýnýf mücadelesinin derslerini ayný tutarlýlýkla ve baþarýyla süzebildiðimizi söyleyemeyiz. Her þeyden önemlisi sýnýf mücadelesinin dersleriyle donanmak, örgütsel-politik bir sürekliliði saðlamakla mümkündür. Biz devrimci komünistler ancak böylesi bir sürekliliði saðlayabildiðimiz oranda bu görevlerimizi yerine getirebileceðiz.
“Liberal Söylem” Devletin Etkinliðini Geniþletmek Ýçin Yapýlýyor
3
Liberal aydýnlarýn Baþbakan’la görüþmesi, bu görüþmede Baþbakan’ýn “Kürt sorunu”, “demokratikleþme” sözleri ile ardýndan Diyarbakýr gezisi kamuoyunda, devletin yeni bir politika deðiþikliðine gidip gitmediði tartýþmalarýný arttýrýrken daha bu tartýþmalar bitmeden genelkurmayýn açýklamalarý ve operasyonlarla saldýrýlara devam etmesi, liberal beklentilere sahip olanlarýn heveslerini kursaklarýnda býraktý. Avrupa Birliði’ne giriþin gerektirdiði düzenlemeleri, Kopenhag Kriterleri’ni Türkiye’deki burjuva düzeninin anayasal-demokratik hak ve özgürlüklerini arttýracaðý reformlar olarak yorumlayan liberallerin bu bekelnti ve tutumlarýnýn bir sebebi var. Bu çevrelerin siyaset yapabilmeleri için liberal bir ortama ihtiyaçlarý var. Doðrusu liberal çevrelerin siyaset yapabilmeleri Türkiye’de liberal bir ortamýn deðil, liberal umutlarýn varlýðý sebebiyledir. Türk liberalleriyle Kürt liberalleri düzenin liberalleþmesi için “fikir” üretirken, burjuva düzeninin ya da Tüsiad’ýn ara sýra daðýttýðý umutla yetinmek zorundadýrlar. Zira onlarýn sýnýflar mücadelesindeki rolleri liberal umutlarý besleyip, canlý tutmaktan kaynaklanýr. Bilindiði gibi Kürt ulusal mücadelesinin önderi konumundaki siyasal hareket 1990’lý yýlarýn sonlarýna doðru burjuva liberal bir zemine geriledi. Bu durumun sebepleri arasýnda hareketin içsel zaaflarý vardýr ancak bir takým dýþsal faktörler de bu gerileyiþi büyük ölçüde etkilemiþtir. 2000’li yýllarda gerici dalganýn yaþadýðýmýz topraklardaki devrimci hareketleri etkilediði; bölgedeki dinamikleri de gerilettiði; uluslararasý konjonktürün ise burjuvazi lehine döndüðü bir süreç yaþandý. Bu durum içinden geçtiðimiz günlerde halen devam etmektedir. Bu gericilik dalgasý yalnýzca Kürt ulusal hareketini ya da sadece Türkiye’deki devrimci hareketlerini deðil, bölgedeki diðer ulusal ve devrimci dinamik-
KOMÜNİST DEVRİM
leri de etkisi altýna aldý. Ýþte böylesi kritik bir zaman zarfýnda ve hassas dengelerin varolduðu politik konjonktürde Kürt ulusal önderliðinin düzen içi, burjuva çözümlerden medet umar hale gelmesi Kürt ve Türk liberallerini umutlandýrmýþ, bu liberallerde siyasal arenanýn yalnýzca kendilerine kaldýðý gibi bir yanýlsama yaratmýþtýr. Fakat siyasal alanda iþler hiç de liberallerin umduklarý þekilde gitmediði gibi uluslararasý paylaþým savaþýnýn kýzýþmasý Ortadoðu’da bir gerçeklik halini aldý. Kýsa zaman önce devletin Baþbakaný’nýn ‘aydýnlarla yaptýðý toplantýda verdiði demeçte yýllarca liberallerin söylediklerini dile getirmesi Kürt liberallerini de ataða zorladý. Fakat devletin resmi söyleminin dýþýnda bazý cümleler edilmiþ olsa da sonraki geliþmeler rejimin geleneksel imha ve inkâr politikasýnýn devam ettiðini gösterdi ve gösterecektir. Öyleyse Baþbakan aracýlýðý yoluyla bu söylemlerin yayýlmasýnýn amacý neydi? Hükümetle genelkurmay arasýndaki çeliþki mi? AKP’nin erken seçim durumunda bir yatýrým yapmak düþüncesiyle Kürtlere göz kýrpmasý mý? Avrupa Birliði 3 Ekim Müzakereleri öncesi durumu idare etmek için göstermelik bir çaba mý yoksa çok fazla abartýlmaya gerek olmayan gündelik siyasetin çýkarcýlýðý anlayýþýyla sarf edilmiþ boþ laflar mýydý? Recep Tayyip’in sözleri bir burjuva partisi olan AKP’nin olasý bir seçime dönük yatýrým yapma amacýyla söylenmiþ laflar olsa bile dile getirilen konu, devletin temel yönelimleriyle ilgili, rejimin varlýk yokluk sorunu olarak algýladýðý bir konudur. “Kürt sorunu” diye söylenen oysa Kürdistan sorunu olarak algýlanmasý gereken konu, rejimin kuruluþundan beri gerici temellerinden birini oluþturan bir sorundur. Dolayýsýyla düzenin herhangi bir yetkilisinin geliþigüzel bir biçimde kendi hesaplarý için bu konuda herhangi bir adým atmasý mümkün deðildir. Genelkurmay yetkililerinin sonraki günlerdeki açýklamalarý, hükümeti azarlamalarý hiç kimseyi yanýltmamalýdýr. Düzen Baþbakan vasýtasýyla ve mümkün olursa onun partisi aracýlýðýyla bir politikayý uygulamaya çalýþmaktadýr. Bu politika, “barýþ” söylemlerini, Kürdistan sorununa iliþkin liberal politikalarý da düzene yedeklemektir. Þimdiye dek devlet geleneksel inkâr ve imha politikalarýný sürdürürken onun karþýsýnda, Kürtler kendi içlerinden barýþ eksenli politikalarý yükseltme çabasý içindeydiler. Þimdiden sonra ise devlet imha ve inkâr politikasýnda deðiþiklik yapmaksýzýn yoluna devam ederken barýþ söylemlerini de kendi tekeline almaya çalýþacaðýnýn ipuçlarýný vermektedir. Kürtlerin kendi önderlikleri tarafýndan savunulan barýþ eksenli politika; ulusal kurtuluþla sýnýfsal bir kurtuluþun birleþtirildiði devrimci bir eksende deðil, liberal, düzen içi bir politikayý ifade etmektedir. Ancak yine de bu liberal, burjuva politika Kürt kitlelerini düzen içine çekmeye yetmemektedir. Burjuva düzeni bunun sýkýntýsýný çekmektedir. Bu yüzden Kürt liberallerine ait kavramlarý kullanarak, kitleleri kendine yedekleme politikasý uygulamaya çalýþmaktadýr. Bu sayede Kürtleri düzen içine çekemese de kontrol edilebilir, yönlendirilebilir bir duruma getirmeyi planlamaktadýr. Nitekim Baþbakan’ýn Diyarbakýr gezisinin ardýndan DEHAP ve Leyla Zana’larýn hareketine dönük soruþturmalar da onlarýn boþaltacaðý yeri ayný söylemle kendi figüranlarýna yaptýrabilmek içindir. Demek ki devletin yetkililerinin kendi aðzýndan dile getirdiði düþüncelerin altýnda yatan gerçek; devletin bu söylemleri kendi tekeline alarak ya da bu söylemi
kullananlarý kendi politikalarýna yedekleyerek, etkinliðini arttýrmak istemekten baþka bir þey deðildir.
Önümüzdeki Dönemin Zorluklarýna Hazýr Olmalýyýz
Biz komünistler yaþadýðýmýz topraklardaki ve dünyadaki tüm sorunlarýn kaynaðýnda burjuvazinin egemenliðinin yattýðýný biliyoruz. Bu egemenliði yýkacak devrimci komünist bir partiyi inþa etmek için mücadele ediyoruz. Bu mücadelenin zorlu yollardan geçeceðini bilerek yola çýktýk. Her yeni zorluk onu atlatabilenler için yeni bir niteliðin kazanýlmasý demektir. Zorluklarýn çelikleþtiren bir yaný vardýr. Devrimci komünistler olarak zorluklara bir de bu gözle bakalým. Ýçinden geçtiðimiz dönemin tasfiyeci bir dönem olduðunu defalarca kez dile getirdik. Önümüzdeki süreç de ayný özellikteki burjuva düzeninin saldýrýlarýný daha da yoðunlaþarak artacaktýr. Örgütsel görevlerimizse deðiþmemiþtir. Örgütsel bir omurga inþa etme görevimiz acilliðini koruyor. Leninist tipte oluþturulmuþ bir örgütün omurgasýnýn inþa görevini, önümüzdeki süreçte zorluklarý göðüsleyerek baþarmamýz gerekiyor. Üstelik mevcut niteliðimizi geliþtirerek baþarmamýz gerekiyor. Örgütsel niteliðimizin geliþimi için yoldaþlarýmýzýn örgüt bilincini geliþtirmemiz önemli bir halkadýr. Tasfiyeci saldýrý ince yöntemlerle arttýrýlacaktýr. Tasfiyeci saldýrý yalnýzca devletin saldýrýlarýndan ibaret deðildir. Legalizmin bu kadar yaygýn oluþunun yarattýðý basýnç, kadrolarýn örgüt bilincini de pörsüten bir durum yaratýyor. Bizi bataklýða çekmek isteyenlere karþý uyanýk olmalýyýz. Örgüt bilincimizin geliþimine paralel, örgütçü niteliklerimizi geliþtirmeliyiz. Daha ileri bir militan tipolojisi yaratmalýyýz bunun içinse toplam sorumluluklarýn her yoldaþýmýzýn payýna düþen yanýna yoðunlaþmasý gereklidir. Dýþa dönük faaliyetimiz, propaganda faaliyeti tarafýndan belirlenecektir. Propaganda faaliyetimizin içeriðini geliþtirmek, politik netleþme ve derinleþmeyle birlikte sürmesiyse bir zorunluluktur. Dönemin aðýrlaþan sorunlarýnýn üstesinden gelip, hazýrlýk görevlerimizi layýkýyla yerine getirebilmek için dönemsel görevlerimizi dikkatlice tanýmlayýp yerine getireceðiz. Örgütsel ve politik bir atýlým yapmak için güç biriktirmek göreviyle karþý karþýyayýz. Kendi öz güçlerimize dayanarak görevlerimizin altýndan kalkabileceðimiz konusunda tüm yoldaþlarýmýz kendilerine, örgütümüze tam bir güven duymalýdýrlar. Tüm devrimci komünistler kendi özgüçlerine ve hareketimize tam bir güven duymalýdýr. Ýlerleyemeyen düþer. Ýlerleyeceðiz!
4
Not: Komünist Devrim’in Mayýs 2005 sayýsýnýn baþyazýsýnda “Türkiye Kürdistaný” terimi kullanýlmýþtýr. Doðrusu Kuzey Kürdistan olacaktý. Ýdeolojik olarak farklý kavrayýþlara sebebiyet verebilecek olan bu kavram üzerine önümüzdeki sayýlardade yazý yaymlanacaktýr. Ayrýca Haziran 2005 tarihli sayýmýzda yayýmlanan “Devrimci Örgüt ve Siyaset Anlayýþý Ekseninde Proleter Devrimcilik” yazýsýndaki “sýnýf savaþýmý içinde siyasallaþtýrmayý hedeflediðimiz iþçi sýnýfý yýðýnlarýnýn herhangi bir kesimine deðil tümüne yönelik devrimci politikayý sunmak ve onu devrimci örgüt saflarýna kazanmak gibi iki acil görevi vardýr.” tespiti hatalý bir tespittir. Bizi bu konuda uyaran militanlarýmýza teþekkür ediyoruz. Bu konuyu kapsayan baþka bir yazýyý önümüzdeki sayýlarda yayýmlayacaðýz.
KOMÜNİST DEVRİM
TEMMUZ-AÐUSTOS 2005
deðil, ayný zamanda pratik ve politik bir faaliyettir. “Eðitim faaliyeti” her dönem örgütün önünde duran görevlerden biridir. Kadrolarýnýn ve organlarýnýn niteliðini yükseltmek, mücadele perspektifini daha ileriye taþýmak isteyen her örgüt açýsýndan; eðitim meselesi bir o kadar yakýcý bir meseledir. Son dönemde bu konunun hemen her yayýnýn gündemine girmesini de bu açýdan deðerlendirmek gerekmektedir. Kadro ve örgüt niteliðinin yükseltilmesi ihtiyacý yalnýzca bizim açýmýzdan deðil ayný zamanda diðer gruplar açýsýndan da çok büyük önem taþýmaktadýr. Ýçinden geçtiðimiz dönemde bir kadronun þekillenmesi yükseliþ dönemlerine göre daha zor ve çetrefillidir. Ama zorluðu mücadelenin zorlaþmasýndan gelmemektedir. Mücadelenin zorlaþmasý, koþullarýn daha da aðýrlaþmasý bir kadronun þekillenmesinde olumlu etki bile yapmaktadýr. Çünkü zor dönemde kavgayý sürdürenler zor dönemin kadrolarýdýr. Böyle dönemlerde bir kadronun yetiþmesinin zorluðu ise dýþarýdaki mücadelenin sýnýrlý olmasý ve kadronun daha uzun sürede þekillenebilmesi nedeniyledir. Bu nedenle de örgüt içi eðitimin araçlarýnýn daha da yaygýnlaþtýrýlmasý ve eðitimin her döneme yayýlmasý gerekmektedir. Örgüt Niteliðinin Yükseltilmesinin Aracý Olarak Eðitim Örgüt niteliðinin yükseltilmesi ile kadro niteliðinin yükseltilmesi arasýnda birbirini besleyen bir iliþki vardýr. Ancak bizim için tek tek kadrolarýn niteliðini yükseltmek, toplam niteliði ifade eden örgüt niteliðinin yükselmesi anlamýna gelmemektedir. Her þeyden önce, devrimci bir örgüt, tek tek yetenekli kadrolarýn toplamý deðil, organlarýn toplamýdýr. Devrimci örgüt kiþilerden deðil organlardan oluþtuðuna göre, örgüt niteliðinin yükseltilmesi için de belirli bir sistematik hedefe referansla yürütülen organ faaliyetinin niteliðinin yükseltilmesi gerekmektedir. Elbette organ niteliðini de kadrolardan baðýmsýz soyut bir nitelik olarak anlamamak gerekmektedir. Burada devrimci örgütün önüne koyduðu siyasal hedefe ulaþa-
17
bilmesi için ulaþýlmasý gereken niteliðin tek tek kadrolara düþen payý anlaþýlmalýdýr. Bu mesele somutacil görevlerde ele alýndýðý gibi kadrolaþma organlaþmayla birlikte düþünülmelidir. Daha açýk bir ifadeyle organlaþtýrýlmamýþ militanlar kadrolaþtýrýlamazlar. Parti niteliðine ulaþmanýn ölçütlerinden olan uzmanlaþma niteliði de yine toplam örgüt faaliyetinin bir sonucu olarak düþünülmelidir. Yani organ faaliyetinin ihtiyaçlarýndan baðýmsýz bir eðitim faaliyeti düþünülemez. Örgüt niteliðinin yükseltilmesi denildiðinde, parti öncesi -hazýrlýk dönemi- örgüt için parti niteliðine ulaþýlmasý ifade edilmektedir. Mücadele içinde ele alýnan teorik çerçevenin geliþtirilerek bir programa dönüþtürülmesi, profesyonelleþmiþ-uzmanlaþmýþ kadro ve örgüt niteliðine ulaþýlmasý, komünist örgüt çekirdeðinin yaratýlmasý... Gibi. Örgütün kitleselleþmesi, daha fazla kitleyi harekete geçirmesi kendi baþýna parti niteliðini ifade etmemektedir. Parti nicelikten çok bir niteliði ifade etmektedir. Dolayýsýyla eðitim faaliyeti parti niteliðine yükselmek için üzerine basabileceðimiz bir kaldýracý ifade etmektedir. Tek tek kadro niteliðinin yükseltilmesini de yine örgüt niteliðinin yükseltilmesi çerçevesinde ve organlý faaliyetin ihtiyaçlarý doðrultusunda düþünmek gerekmektedir. Militanlar söz konusu olduðunda, eþitsiz geliþmiþ, farklý birikimleri taþýyan yoldaþlar topluluðu karþýmýza çýkmaktadýr. Bu durum örgüt açýsýndan da bir zenginliði ifade etmektedir. Militanlar, örgütlü faaliyet içinde farklý türden birikimleriyle birbirini tamamlamakta ve geliþtirmektedirler. Devrimci bir eðitim bu farklýlýklarý ortadan kaldýrmak yerine farlýlýklarý zenginliðe dönüþtürmelidir. Týpký yukarýda bahsettiðimiz farklý kuþak kadrolarýn ayný organ içinde ve devrimci mücadelenin siyasal ateþinde birbirlerini tamamlayabilecekleri, deneyimlerini eðitime dönüþtürerek örgüte yaygýnlaþtýrmalýdýr. Kadro Niteliðinin Yükseltilmesinin Aracý Olarak Eðitim Eðitim, yalnýzca örgüt niteliðinin yük-
KOMÜNİST DEVRİM
DEVRÝMCÝ ÖRGÜTTE EÐÝTÝM SORUNU Üzerinde yaþadýðýmýz topraklarýn, süzdüðü tüm bu dersleri ve çýkardýðý
devrim topraðý olarak tespit edilmesinin pek çok nedeni vardýr; Bedrettin’den, Þeyh Said’e, Mustafa Suphi ve yoldaþlarýndan, Mahirlere, Denizlere, Ýbolara ve bugünlere... Her þeyden önce yaratýlan bir mücadele geleneði vardýr yaþadýðýnýz topraklarýn. Yiðit devrimcilerin ve önder örgütlerin yarattýðý mücadele geleneði oldukça uzun bir mücadeleyle þekillenmiþtir ve daha uzun yýllar sürecek olan mücadeleye kaynaklýk edecektir. Düþmana karþý yürütülen bu mücadele pek çok dönemlerden geçilerek þekillendirilir. Yenilgiler dönemi, yükseliþ dönemleri, tasfiyeciliðe karþý mücadele... Ve en önemlisi tüm bu dönemlerin derslerinin doðru süzülüp sonuçlarýn bir sonraki dönemlere aktarýlabilmesidir. Sürekliliðini koruyan bir örgüt bu dersleri çýkarmanýn da çýkarýlan dersleri sonraki dönem mücadele perspektifine yansýtmanýn da en büyük garantisidir. Devrimci hareketin bilincinde bu derslerin çýkarýlmasýna ve sonraki dönemlere aktarýlmasýna iliþkin -sanki bu dersleri çýkarýp sonraki kuþaklara aktarmasý gereken örgüt kurumu deðil de o dönemi yaþayan eski kuþak kadrolarmýþ gibison derece yanlýþ bir kavrayýþ hâkimdir. Bu kavrayýþ daha çok örgüt bilincindeki hatadan kaynaklanmaktadýr. Bu yazýnýn konusu devrimci hareketin örgüt konusundaki kavrayýþý olmadýðý için bu önemli sorunun tartýþýlmasýný baþka bir yazýya býrakýyoruz... Mücadelenin kritik dönemlerinde kadrolarýn kýrýlmasý elbette mücadelenin sürekliliði açýsýndan olumsuzluðu ifade etmektedir. Bir kadro mücadelenin çeþitli aþamalarýnda yoðrularak yetiþebilir. Gerek yükseliþ döneminin derslerini ve sonuçlarýný kavramalý gerek en zor yenilgi döneminin derslerini taþýmalýdýr. Ancak bu durum kadronun her dönemi bizzat yaþamasý gerektiði anlamýna gelmemektedir. Her dönemi yaþayýp gerekli dersleri süzmesi gereken devrimci örgüttür. Devrimci örgüt
16
sonuçlarý “eðitim faaliyetiyle” militanlarýna aktarýr. Onlarý düþmana karþý kuþatarak çelikleþtirir. Son dönemlerde çeþitli eski tüfek kadrolarýn geçmiþte yapýlan mücadeleyi anlattýklarý “aný” kitaplarý moda haline gelmiþtir. Devrimci mücadelemizin bir dönemine damgasýný vuran örgütlerin akýbetini anlatmak bir avuç mücadele kaçkýnýna kalmýþtýr. Mücadelemizin bir dönemini kiþilerle, aþklarla açýklamak bizim açýmýzdan hiçbir þey ifade etmemektedir. Çeþitli örgütsel kýrýlmalarýn yaþandýðý, teorik sýðlýklarýn neden olduðu hatalarýn ayyuka çýktýðý pek çok olumsuzluklar olduðu gibi devrimci kavgamýzda gerisine düþmememiz gereken mevzilerde yaratýlmýþtýr. Gerek yanlýþlarýyla gerek kazanýmlarýyla bu tarih bizimdir ve derslerini çýkarmak görevi de yine bize düþmektedir. Benzer biçimde; mücadelemizin çeþitli kesitlerinden(60’lar, 70’ler, 80’ler, 90’lar) devrimcilerin salon toplantýsýyla deneyimleri aktardýðýný görüyoruz. Elbette bu çabanýn kendisini küçümsemiyoruz ancak yapýlmak istenen deneyim aktarýmý faaliyetiyle bunun aracý olan salon toplantýsý tam olarak kesiþmediðini belirtmeye çalýþýyoruz. Salon toplantýsýyla anýlar anlatýlabilir, ya da bir takým tüyolar aktarýlabilir ama deneyim aktarýlamaz. Deneyim aktarýmý ancak devrimci örgüt zemininde farklý kuþaktan kadrolarýn ayný organ içinde buluþarak ve mücadelenin siyasal ateþini birlikte omuzladýklarý süreçte örgütsel ilkelerde ortaklaþtýklarý bir kavrayýþta mümkündür. Yan i deneyim aktarýmý örgütle mümkündür. Örgütlü bir unsurun kadrolaþtýrýlabilmesi için her þeyden önce organlaþtýrýlmasý gerektiði yönündeki kavrayýþýmýzý daha önceki sayýlarýmýzda da defalarca vurguladýk. Bu kavrayýþ bizim eðitim meselesine bakýþýmýzýn da temellerini içermektedir. Bizim için eðitim faaliyeti yalnýzca teorik bir çaba
GÜNLER AÐIR, GÜNLER ÖLÜM HABERLERÝYLE GELÝYOR, BURJUVAZÝ YENÝ SALDIRILARI PLÂNLAYIP HAYATA GEÇÝRÝYOR!
Haziran ayý ortalarýnda Dersim Mercan Vadisi’nde
on yedi devrimcinin, MKP üye ve savaþçýsýnýn öldürülmesi, sýnýf düþmanýmýzýn kininin ve sýnýfsal karakterinin deðiþmediðini bir kez daha gözler önüne serdi. AB’ye giriþ ve demokratikleþme maskaralýklarýnýn eþlik ettiði, devletin devrimcileri imha etme giriþimi, burjuvazinin ulusal ve uluslar arasý yönelimlerinden baðýmsýz deðildir. Burjuva devletin“kendine yönelecek olan tehlikeli yýkýcý faaliyetlere karþý kendini koruma” adý altýnda yürüttüðü katliam boyutlarýndaki imha hareketi onun sýnýf karakterinden dolayýdýr. 28 – 29 Kanun-î Sani’de Mustafa Suphi ve yoldaþlarýnýn imha edildiði ve tarihe onbeþler olayý olarak geçen Karadeniz’in azgýn sularýna onbeþ komünistin, onbeþ sýnýf bilinçli eylem adamýnýn parçalanarak atýlmasý tutumunun devam ettiði, bu yönüyle de bir sürekliliðin var olduðunun görülmesi gerekmektedir. Burjuva diktatörlüðün düzen dýþý devrimcilikte ýsrar eden, devrimciliði yaþam tarzý, örgütlü yaþamayý var oluþ ilkesi olarak kabul eden örgütlü devrimcilere saldýrmasý, fýrsatýný bulduðunda da imha etmesi sýnýf savaþýmý mantalitesi açýsýndan doðrudur. Tersini olmamasý yanlýþtýr. Yani burjuva diktatörlüðün devrimci kalmakta ýsrar edenleri imha etmemesini beklemek safdillik olur. Burjuvazi yalnýzca kendisinin payandasý olmuþ, düzen içi “devrimcilik” oyununun usta aktörlerine ve figüranlarýna tahammül gösterir ve onlara dokunmaz, semirtir. Kendisine baþkaldýrmýþ, uzlaþmaz ve denetim dýþý kalan devrimcilere ise saldýrýyý, imhayý, katletmeyi her zaman bir politika olarak uygular. Ancak, burjuva diktatörlüðün bu acýmasýz saldýrýsýna bakarak Türkiye’de demokrasinin geliþmemiþ olduðu, geniþ demokratik haklarýn olmadýðý ve demokrasinin Avrupa tarzýnda uygulanmadýðý sonucuna varmak gerekmiyor. Türkiye’de demokrasinin geliþmemiþ olduðundan dolayý “insan haklarý”nýn ihlal edildiði sonucuna varmak için dünyaya ya liberallerin gözünden bakmak gerekli ya da sýnýf pusulasýný yitirmek! Devrimcilerin öldürülmeleri ne bir insan haklarý ihlalidir, ne de “demokrasinin” bir ayýbýdýr. Katledilen devrimcileri, masum ve de mazlum birer insan olarak göstermemek, örgütlü olduklarý için öldürüldüklerini alenen ortaya koymak gerekiyor. Ayrýca devletin aþýrý güç kullandýðý, “devletin vatandaþýna böyle davranmamasý gerektiði” gibi argümanlara sarýlmamak ta gerekiyor. Ölenler herhangi bir insan deðillerdi. Örgütlülükleri için seve seve hayatlarýný ortaya koydular ve öyle öldüler. Bundan dolayý burjuva diktatörlüðüne karþý meþru bir savaþýn birer neferi oldular ve bu savaþta “güneþe gömüldüler”! Ölen devrimcileri kavgamýzda yaþatmanýn en iyi yolu da, burjuva diktatörlüðü yýkarak proletarya diktatörlüðünü kurmaktýr. Bunun yolu ise eksikliði duyulan devrimci bir partinin kuruluþunun mimarlarý olmaktan geçmektedir. Bu güne deðin süren bütün sýnýf savaþlarý ve devrimci mücadelelerde, devrimcilerin yenilgisinin ve tasfiyesinin ardýnda burjuva diktatörlüðün güçlü olmasý, her þeye hâkim konumda bulunmasý
5
deðil devrimcilerin yaptýklarý hatalar yatmaktadýr. Bir bütün olarak devrimciler düþmanýn gücünü abartmaktan, onun kýyýcýlýðýný öne çýkarmaktan çok kendi hata ve zaaflarýný bilince çýkararak bu hata ve zaaflardan kurtulmanýn yol ve yöntemini geliþtirirlerse, geleceði kazanmalarý o denli kolay olur. Mercan Vadisi’nde katledilen MKP’li devrimcilerin durumundan da böyle bir ders çýkarmak gerekiyor. Diktatörlüðü alaþaðý edebilecek bir devrime önderlik edecek olan devrimci parti bu derslerle donanarak yaratýlmak zorundadýr. Mercan’da katledilen devrimcileri, onlarla ayný stratejiyi, ayný programý ve ayný devrim tipolojisini savunuyor ve dünyayý ayný kavrayýp ayný þekilde deðiþtirme planýna sahibiz diye deðil; devrimci olduklarýndan dolayý sahiplenmeliyiz. Kavgada düþen devrimcileri sahiplenmek devrimi sahiplenmektir! On Yediler’in cenazelerinde devrimcilerin ortak tavýr almalarý, cenazelerimizi sahiplenerek düþmana karþý ortak duruþu gerçekleþtirmeleri önemli bir kazanýmdýr. Ancak bu kazanýmýn daha ileriye taþýnabilmesi için cenazelerimizin kaldýrýlma anýnda ayrý durup ortak vurma, eylemde birlik, ajitasyon ve propagandada serbestlik ilkesine uygun davranýlmasý gerekmektedir. Böylelikle kavgada düþen devrimcilerin sahiplenilmesinin çerçevesi de geniþletilerek düþman karþýsýnda devrimci iddiayý dalgalandýrmak kolaylaþmýþ olur. Burjuvazi hunhar! Burjuvazi zalim! Burjuvazi kýyýcý! O, kendinden önceki sömürücü sýnýflarýn, ezilenleri sömürme, aldatma ve baský altýnda tutma yöntemlerinin tamamýný kendinde içselleþtirerek, onlarý aratmayacak denli gerici þiddetini uygulamaktadýr. Burjuvazinin bu gerici zulmünün de sadece yaþadýðýmýz topraklara özgü olduðu düþünülmesin. Dünyanýn neresinde olursa olsun, maddi ve manevi dünyaya hükmeden burjuvazi, sýnýf düþmanlarýna ayný bilinçle yaklaþýr. Burjuva demokrasisinin geliþmiþ olduðu Avrupa ülkelerinde bunun sayýsýz örnekleri vardýr. Ýngiltere’nin IRA gerillalarýna, Ýspanya’nýn ETA üyelerine, Almanya’nýn RAF militanlarýna, Fransýzlarýn Cezayirli devrimcilere, Korsikalýlara uyguladýðý zulmü, imha politikasýný kimse unutmuþ deðil. Çünkü burjuva demokrasisinin ölçüleri ülkeden ülkeye deðiþirken, içeriði asla deðiþmez. Ezenlerin, küçük bir azýnlýðýn ezilenlere uyguladýðý diktatörlükten baþka bir þey olmayan burjuva demokrasisi, ezenler için ezilenleri tahakküm altýnda tutmanýn bir aracýndan baþka bir þey deðildir. Bundan dolayý ezilen ve sömürülen kitleler için zulmün diðer adýdýr. Buraya deðin yazýlanlarý kýsaca özetlersek, düþen MKP’liler demokrasinin azlýðýndan, darlýðýndan dolayý deðil burjuva demokrasisinin sýnýfsal karakterinden dolayý katledilmiþlerdir. Burjuvazinin her dönem uyguladýðý seçmeli terör politikasýnýn sürekli uygulamada olduðunu göstermesi bakýmýndan düzen dýþý kalmakta ýsrar eden devrimcilerin gerekli derslerin süzmesi gerekmektedir. Burjuvazi Her Alanda Saldýrýyor! Ancak Saldýrýlar Yeni Deðil Burjuvazi tarihsel olarak kendi sonunun yak-
KOMÜNİST DEVRİM
laþtýðýný, insanlýðýn geliþiminin önünde büyük bir engel olduðunu gördükçe, yaklaþan sonunu geciktirmek için elinden gelen her türlü atraksiyonu uygulamaya koyuyor. Onun içinde iþçilere, emekçilere yönelik saldýrýlarýný planlý olarak hayata geçirmeye çalýþýyor. Saldýrýlarý ile ezilen ve sömürülen yýðýnlarý geriletmeyi, böylelikle de ömrünü uzatmayý hedefliyor. Ancak bu çabalarýn hepsinin nafile çabalar olduðu ise Ekim Proleter Devrimi ile kanýtlanmýþtýr. Burjuvazinin tarihsel olarak sonunun yaklaþtýðý doðru olmakla beraber, bu son kendiliðinden, burjuvazinin iktidardan vazgeçmesiyle olmayacaktýr. Tüm insanlýðý sýnýflý toplum belasýndan kurtaracak olan proletaryanýn iktidarý bir devrimle almasý sonucu olacaktýr. Eðer iktidarý proletarya alacaksa, bu da kendiliðinden olmayacak, proletaryanýn sürece, devrime sýký bir hazýrlýðý sonunda gerçekleþecektir. Burjuvazi ve onun diktatörlüðü iþçi ve emekçileri geriletmek, gerilediði noktadan daha da gerilere sürmek için ekonomik, demokratik ve örgütsel alanda var oluþuna, proletaryanýn öncüsü olabilecek devrimcilere, örgütlerine her an saldýrmaktadýr. Bu saldýrýlarýn en önemlilerinden biri yazýmýzýn önceki bölümlerinde deðindiðimiz MKP’li devrimcilerin katledilmeleri oluþturmaktadýr. Dün terörizmle mücadele adý altýnda yürütülen örgütlü devrimcilere yönelik operasyonlar, devrimcilerin çýkardýklarý yayýnlara dönük kapatma, sansürleme ve milyarlarca lirayý bulan para cezalarý ile sindirme çabalarý; zindanlarda devrimci tutsaklara dönük olarak yürütülen “hayata dönüþ” kodlu imha operasyonlarý ile hayata geçirilen F Tipi zindan projesini geliþtirerek L Tipi veya baþka tip zindanlarý uygulamaya koymaktadýr. Kýsacasý, devlet uyguladýðý seçmeli terörün dozajýný ve çerçevesini artýrarak sürdürmektedir. Amaç ezilenleri öncüsüz býrakarak her türlü saldýrýyý belli bir dirençle karþýlaþmadan hayata geçirmek. Böylece toplumsal ve de devrimci açýlýmlarýn önünü kesmeyi, budamayý ve kötürümleþtirmeyi hedeflemektedir. Burjuvazi bunlarý hesap edebilir, etmesinde kendi sýnýf çýkarlarý açýsýndan bir mahsur da yoktur. Fakat devrimcilerin bu saldýrýlarý önceden öngörüp buna denk bir hazýrlýkla karþýlýk vermeleri gerekmektedir. Ýþte kavganýn bu ayaðý sakattýr. Diktatörlüðün saldýrýlarýný yoðunlaþtýrmasý, diþ göstermesi, pervasýzca saldýrmasý bundandýr. TC kapitalist diktatörlüðü uluslar arasý iliþkilerde sýkýþtýkça saldýrýnýn yönünü içe yönelterek iþçi ve emekçileri köþeye sýkýþtýrmaya çalýþmaktadýr. Burjuvazinin saldýrýlarýnýn her biri birer gerici reformdan baþka bir þey deðildir. Diktatörlük bunlarý kendini güçlendirmek için yapmaktadýr. “Düzen, varlýðýný ve geleceðini güvence altýna almak için, çürüyen yanlarýný budamak, belirtilen alanlarda deðiþiklik, düzeltme ve iyileþtirmeler yapmak zorundadýr. Reform yöneliþinin iki temel hedefi, Türkiye Cumhuriyeti’nin çürüyen kuruluþ ilkelerinin revizyonu ve devletin yönetsel (administratif) yapýsýnýn yeniden düzenlenmesidir.(Komünistler Ne Ýçin, Nasýl Mücadele Etmeli? Maya Kitaplarý–1 Tohum Yayýncýlýk 1996 s.26) Alýntýdan da anlaþýlacaðý gibi, burjuva dik-
6
tatörlük iki nedenden ötürü reformlara yönelmiþtir. TC’nin çürüyen yanlarýnýn revizyonu ve devletin yönetsel yapýsýný (vurucu gücünü) yeniden düzenlemek için. Alýntýdaki satýrlar yaklaþýk on yýl öncesinin tespitlerine ait. Diktatörlük on yýlda bu yönde önemli adýmlarý atmýþ, gerici reformlarda önemli mesafeleri kat etmiþtir. Fakat sonlandýrmamýþtýr. Ancak gerici reformlardan murat ettiði birçok hedefe de yaklaþmýþtýr. Peki, burjuva diktatörlüðü varlýðýný ve geleceðini güvence altýna almada zorlayan etkenler nedir? Bunlarla baþa çýkmak için saldýrganlýðýný bu denli artýrmasý mý gerekiyor? Diye düþünülebilir. Türkiye kapitalist geliþmiþlik bakýmýndan orta düzeyde kapitalist bir ülke ve içinde barýndýrdýðý sýnýfsal, ulusal çeliþkilerin yumaklaþtýðý, devrimci dinamiklerin ise sürekli bir tehdit oluþturduðu emperyalizmin bölgedeki en zayýf halkasýdýr. Bu yönüyle, geliþmiþ kapitalist ülkelerden ve emperyalist metropollerden farký da ortadadýr. Geliþmiþ metropol emperyalist ülkeler sömürülerini devam ettirmek için burjuva demokratik kurumlarýný ve kurallarýný sonuna deðin kullanýrlarken –bu kurallarý uygulamalarý tamamen periferik ülkeleri sömürmek ve sömürüyü gizlemek içindir– TC gibi burjuva demokratik kurallarýn daha az yerleþik olduðu ülkelerde yani emperyalizmin zayýf halkalarýnda reform ve þiddet bir arada kullanýlýr. TC, dünyada süren paylaþým savaþýnýn ortasýnda, paylaþýmdan pay almak veya mönüye dâhil olmamak, ABD ile iyi iliþkileri sürdürmek ve AB’ye girmek için çýrpýnýp durmaktadýr. TC’nin yaþadýðý sorunlar, yapýsal sorunlardýr. Bu sorunlarýn varlýðý bile burjuva diktatörlüðü tek baþýna zora sokacak niteliktedir. Birincisi TC bölgede emperyalizmin en zayýf halkasý olmaya aday konuma sahiptir ve bu yönüyle devrim topraklarýnýn üzerindeki burjuva diktatörlüðün adýdýr. Türkiye, alt yapýsý, görece yetiþkin iþ gücü, görece güçlü devlet aygýtýyla, sýnai potansiyeli ile NATO ve AB ile baðlantýlarý, ABD ve Ýsrail ile iliþkileri ve jeopolitik konumu itibariyle, Orta Doðu, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Asya çapýndaki kültürel ve tarihsel etkisiyle nesnel olarak emperyalizmin kilit öðelerinden birini oluþturmaktadýr. Ýkincisi, TC Osmanlý Ýmparatorluðu’ndan devraldýðý ve kuzeyini ilhak ederek sömürgeleþtirdiði Kürdistan coðrafyasýný hâlâ tahakküm altýnda tutmaktadýr. Çünkü Kürdistan coðrafyasý dört burjuva devlet arasýna pay edilmiþ, devletlerarasý sömürgeleþtirilmiþ ve ilhak edilmiþ bir coðrafyadýr. Kürdistan sorunu, Kürt ulusal hareketinin zayýflýklarýna ve geriliklerine raðmen TC’yi zorlayan, statükolarýný tehdit eden bir unsurdur. Sadece TC’nin durumunu deðil, bölgedeki statükolarý deðiþtirebilecek bir dinamiktir. Üçüncüsü, TC kapitalist geliþmiþlik ve barýndýrdýðý iþçi sýnýfý bakýmýndan bölgede sýnýfsal çeliþkilerin en yoðun yaþandýðý ülkedir. Bu yönüyle de proleter bir devrimin dinamiklerini baðrýnda barýndýrmaktadýr. Yaþadýðýmýz coðrafyadaki iþçi sýnýfý bir döneme damgasýný vurmuþ, belli bir deneyim biriktirmiþ bir sýnýftýr. Bu nesnellik bile Türkiye
TEMMUZ-AÐUSTOS 2005
akýldan çýkarmamalýyýz. Düþman Saldýrýsý Olarak Sýzma Düþman illegal devrimci örgütleri takip etmekle yetinmez, ona sýzarak ta ulaþmayý hedefler. Ajan sokma bunun bilinen yöntemlerinden biridir. Eðer siyasi polis bir devrimci örgütün kapýsýna kendi kimliði ile gelse iþimiz kolay olurdu. Düþman içimize sýzmak için çeþitli yol ve yöntemleri dener. Ajan, polis sokmanýn yanýnda bir de devrimci örgütün içerisinde zayýf, kiþiliksiz, ihanete uygun unsurlarý ya korkutarak ya da satýn alarak ajanlaþtýrabilir. Bu yöntemle de uzun sürede örgütün iþleyiþine ve iliþkilerine ulaþarak topyekûn bir imhaya hazýrlýk yapabilir. Unutmamak gerekir ki, ajanlaþtýrma saldýrýsý en çok gözaltý saldýrýsýnda yaþanmaktadýr. Onun için gözaltýna alýnan tüm yoldaþlarýmýz, býrakýldýklarýnda veya tutuklandýklarýnda gözaltýnda yaþadýklarýný hiçbir ayrýntýyý atlamadan yazýlý olarak örgüte ulaþtýrmalýdýrlar. Devrimci illegal örgüt, örgütümüz bunlara da hazýrlýklý olmalýdýr. Örgüte yeni alýnacak unsurlar hakkýnda yeterli ve detaylý bilgi alýnmalý, bu bilgilerin doðruluðu denetlenmelidir. Gizli bir örgüte isteyen deðil, örgütün istediði unsurlar alýnýr. Onun içinde örgütün güvenlik filtreleri saðlam olmalýdýr. Böylelikle polis ve ajanlara örgütün kapýsýný açýp açmama örgütün elinde olur. Sýzma konusunda da devrimci uyanýklýk elden býrakýlmamalýdýr. Gizlilik koþullarýnda, gizlilik bahane edilerek harekete yeni alýnacak bir unsurun iþ, aile, arkadaþ çevresi gibi doðal ortamýný öðrenme ihmal edilmemelidir. Bu alanlara bakýlmadan ve yeterli güven duyulmadan hiçi bir unsur harekete alýnmamalýdýr. Örgütümüze sýzacak olan ajan ya da siyasi polis, bizim siyasal çizgimizi iyi bilebilirler; hatta bu siyasal çizginin en ateþli savunucusu olabilirler. Hatta daha militan bir görünüme sahip te olabilirler. Onlarýn siyasal çizgimizi savunmalarýna, iyi bilmelerine veya militan görünümlerine aldanarak kapýmýzý açarsak Truva Atý’ný sezememiþ oluruz. Hareketin kapýsýný aralarken yukarýda altýný çizdiðimiz, ihmal edilmemelidir dediðimiz ayrýntýlara dikkat edilmeli belli bir güvenin saðlanmýþ olmasýna dikkat etmeliyiz. Hareketimizin kýsa bir geçmiþi olmasýna raðmen, dostlar nezdinde de, düþman gözünde de ilgi çektiðini unutmamalýyýz. Bu sorunlarýnda bizden öte sorunlar olduðunu düþünmeyelim. Sýzma konusunda dikkat etmemiz gereken en önemli husus, düþmanýn ne zamanlar daha kolay sýzdýðý ile ilgilidir. Düþman, ajan veya polis sýzdýrmayý en çok devrimci hareketlerin ayrýþma ve iki farklý örgütün birleþme döneminde baþarmaktadýr. Ayrýþma dönemlerinde, türlü gevþekliklerin de boy vermesi sonucu, birleþme dönemlerinde de birliðin verdiði moral motivasyonun
etkisiyle ölçülerde eksen kaymasý yaþanabilir. Bu dönemlerdeki zaaflarý iyi bilen düþman devrimci hareketlerin içerisine kolaylýkla ajan sokabilir. Böyle dönemler hareketin kapýlarýnýn herkese kapalý olduðu, sadece bilinen, her þeyi ile güvenilen yoldaþlara açýk olduðu dönemler olmalýdýr. Yinelersek, düþman saldýrýlarýný savuþturmada, boþa çýkarmada belirleyen biz olmalýyýz. Güvenlik sorununa dikkat etmeliyiz. Unutmayalým bize külfet ve basit bir ayrýntý gibi gelen küçük bir gizlilik kuralýna uymamak hareketin ve devrimci politikanýn sürekliliðini tehlikeye atar. Bütün kurallara uyduk, ayrýntýlara dikkat ettik, yine de düþman saldýrýsý sonucu gözaltýna alýndýk veya tutuklandýk! Ne yapacaðýz? Devrimci Örgüt Militanlarýnýn Düþman Karþýsýnda Tutumu Ne Olmalýdýr? Devrimci faaliyet yürütürken, bütün gizlilik kurallarýna hafiyen uymuþ olsak bile, düþmana esir düþme riski her zaman vardýr. Olacaktýr da! Düþmanýn saldýrýsýný yüzde yüz önlemenin bir reçetesi henüz bulunabilmiþ deðil. Eðer bulunsaydý iþimiz kolay olurdu! Bu nedenle hem gizlilik kurallarýna uymaya özen göstermeliyiz, hem de düþman saldýrýsýna ve tutsak düþmeyi hesap etmeliyiz. Tüm çabalarýmýza raðmen düþmana esir düþtüðümüzde yapacaðýmýz tek þey var. O da örgütün sýrlarýný, bilgisini sonuna deðin ölüm pahasýna saklamaktýr. Bunu yapabilmenin yolu ve yöntemi düþman karþýsýnda devrimci tavýr takýnmaktan geçmektedir. Düþmanýn yüzüne devrimci ve komünist olduðumuzu haykýrmak, bu tutumun asgarisi olmalýdýr. Burada ölçü dýþýmýzdaki devrimci örgüt militanlarýnýn tutumu deðil, devrim ve komünizm davasýna baðlýlýðýmýz olmalýdýr. Düþman karþýsýnda hareketimizin siyasal çizgisi sahiplenilmeli, ancak örgütsel iliþki gizlenmelidir. Örgütsel iliþkinin açýklanmasý çözülmedir. Gözaltýnda düþman bize düþman gibi davranacak, hakaret edecek, aþaðýlayacak, iþkence yapacak, ölüm provasý yapacaktýr. Unutmayalým bu düþmanlýðýn bir sonucudur. Biz de devrimci militan tutumumuzu takýnarak, hiçbir tehdide, iþkenceye boyun eðmeden devrim ve komünizm davasýnýn savunucusu olarak direnmeliyiz. Eðer direnmezde düþmana en küçük bir bilgi bile vermiþ olursak, bunun devrim ve komünizm davasýna, yoldaþlarýmýza ihanet olduðunu unutmayalým. Örgütsel bir bilgi ya da bir yoldaþýmýzýn adýný, onu deþifre edecek bir bilgiyi düþmana vereceðimize, sýnýf savaþýnda tuttuðumuz yerin gereði olarak gerekirse ölmeliyiz. Böylesi bir tutum devrim ve komünizm davasýna baðlýlýðýn göstergesidir de ayný zamanda.
15
KOMÜNİST DEVRİM
diðer dikkat etmemiz gereken durum da randevu için ayný yerlerin sýk sýk kullanýlmamasýdýr. Devrimci Örgütün Toplantýlarý Devrimci örgütün iþleyiþinde, örgüt toplantýlarý temel öneme sahiptir. Örgüt toplantýlarýnda örgütsel çalýþmalar planlandýðý, tartýþýldýðý, karara baðlandýðý ve örgütsel iþlerin denetlendiði için temel önemdedir. Onun için düþman örgütün en çok toplantýlarýný merak eder. Tek tek komünist, devrimci toplamaktansa hepsini bir toplantýda ele geçirmeyi tercih eder. Düþmanýn buna uygun davrandýðýný kanýtlayan birçok örnek mevcuttur. Toplantýda saldýrýp daha büyük zarar vereceðini bilir. Onun için örgütün bir organýnýn toplantýsýný basýp, o organýn tamamýný ele geçirmek düþman açýsýndan bulunmaz bir fýrsattýr. Devrimci komünistler örgütün iþleyiþinin sürekliliði, verimliliði için düþmana fýrsat vermemelidirler. Örgüt toplantýlarýn yaparken de bazý güvenlik kurallarýna uymalýdýrlar. Toplantýlarýn güvenlikli yerlerde yapýlmasý bir tercih sorunundan öte zorunluluktur. Toplantýya katýlan militanlar, toplantý yerine gelirken takip edilip edilmediklerine dikkat etmeli, toplantý anýnda toplantý güvenliðini tehlikeye düþürecek davranýþlardan kaçýnmalýdýrlar. Eðer toplantý mekânýnýn güvenlikli olmadýðýný düþünüyorlarsa, toplantýyý ertelemeli, kesinlikle toplantý yapýlmamalýdýr. Güvenlikli toplantý mekânlarýnýn örgütlenmesi, örgütün mali sorununu çözüp çözmediðiyle iliþkili olsa da; öncelikle örgütün güvenlik sorununa yaklaþýmýyla ilgilidir. Güvenlikli toplantý yerleri için çevre iliþkilerinin yaratýcý tarzda kullanýlmasý da mümkündür. Yeter ki, çevre iliþkilerimize bu gözle bakalým. Örgütün toplantýlarýnýn yerine kahve, çay bahçesi, pastane gibi yerlerde veya ayaküstü görüþmelerle ikame edilmemelidir. Eðer örgütün güvenlikli toplantý yeri yoksa, saðlýklý bir iþleyiþ için öncelikle toplantý yeri sorununu çözmelidir. Organ toplantýsý için güvenlikli bir yer bulamadýðý koþullarda, organýn üyelerinin birinin evinde toplantý yapabilir. Ancak bunun için organýn karar almasý, bu karardan da hareketin merkezini haberdar etmesi gerekir. Ayrýca, örgütün tüm militanlarý ve organlarý, kullanýlýp kullanýlmayacaðýndan baðýmsýz, yer imkânlarýndan hareketi haberdar etmekle yükümlüdürler. Düþman Saldýrýsý Olarak Takip Düþmanýn devrimci örgütlere karþý yürüttüðü saldýrý faaliyetinin en temeli takiptir. Takip saldýrýsýný ise belli kurallar, yöntemler çerçevesinde planlý ve bir programa baðlý olarak yürütür. Asla rasgele hareket etmez. Düþman öncelikle bir örgütün faaliyetini takip eder. Sonra da faaliyetini takip ettiði örgütün
militanlarýný takip eder. Takipteki temel amacý örgütün iliþkiler aðýný ve iþleyiþini çözmek, bunun sonucunda da örgüte darbe vurmaktýr. Tek tek militanlarýný tutuklayýp imha edebilir. Ancak asýl hedefi örgütü çökertmektir. Bir devrimci örgüte düþman iki türlü ulaþabilir. Bunlardan biri takiptir. Ya açýk faaliyetteki militanlarý, ya da zindandan, göz altý saldýrýsýndan kurtulmuþ militanlarý uzun süre takip ederek örgütün sistematiðine ve iliþkilerine ulaþabilir. Ancak düþman takip yoluyla örgüte ulaþýyor diye örgütlü militanlarýn ve devrimci örgütün kederine razý olmasý gerekmiyor. Devrimci örgütler bu saldýrýya karþý bütünüyle çaresizlik içinde deðildirler uyacaklarý belli kurallarla bunu atlatmalarý mümkündür. Ýliþkilerin belirlenmiþ kanallar üzerinden yürütülmesi, her an düþmanýn takip edebileceðini akýldan çýkarmadan, ancak takip fobisine kapýlmadan, gereken önlemleri alarak faaliyet yürütmek, takip saldýrýsýný boþa çýkarabilir. Örgüt toplantýlarýna, randevulara giderken, evlere ve çalýþma mekanlarýna girip çýkarken devrimci uyanýklýk gösterilir, belirlenmiþ kurallara uygun davranýlýrsa takip fark edilir, gerekli önlemler alýnabilir. Ýllegal örgütsel faaliyet sürdürürken, her militanýn bilmesi gereken en az bilinç takip saldýrýsýnýn savuþturulabileceðidir. Devrimci faaliyet sürdüren tüm örgütler takip edilirler. Önemli olan takibe raðmen faaliyetin sürekliliðini saðlamaktýr. Düþman takibi amaçsýz yapmaz. Takip sonucu ya operasyon yapar ya da takibi kaldýrýr. Düþman ayrýca taciz amaçlý, göz korkutmak içinde takip yapar. Böyle takipler çok kolaylýkla fark edilirler. Böyle durumlarda da paniðe kapýlmadan, doðal davranmak gerekir. Bunun bir saldýrý olduðunu bilmek ve ona uygun davranmak asgari tutumdur. Düþmanýn geliþen teknolojiden de faydalanarak takip saldýrýsýný boyutlandýrdýðýný biliyoruz. Evlerde kullanýlan telefon, cep telefonu, internet bizden faydalanarak kullandýðý takip araçlarýdýr. Son birkaç aydýr uygulamaya koyduðu MOBESE sistemiyle takipte önemli geliþmedir. Yoldaþlarýmýz, militanlarýmýz randevu yerlerinin seçiminde teknik takip olarak nitelendirilen bu yönteme dikkat etmelidirler. MOBESE kameralarýnýn olmadýðý yerler tercih edilmeli, cep telefonu randevu yerine taþýnmamalý, hele hele örgütsel iþlerde telefon ve cep telefonu asla kullanýlmamalýdýr. Düþman bu alana tamamen hâkimdir. Unutmayalým! Eðer bir militanýmýz takipten þüpheleniyorsa, bunu en kýsa zamanda yazýlý veya sözlü olarak baðlý olduðu birime ulaþtýrmalýdýr. Bu konuda bir keyfilik olmamalýdýr. Güvenliðin bir örgüt için, faaliyetin sürekliliði için önemli olduðunu
14
TEMMUZ-AÐUSTOS 2005
Kapitalist Cumhuriyetini temellerinden sarsabilecek bir dinamiktir. Dördüncüsü, I. Paylaþým Savaþý’ndan sonra oluþan statükoya göre, emperyalist devletlerin icazetiyle belirlenmiþ bir çerçevede kurulan TC, kuruluþundaki statükolarýn çatlamasýyla birlikte üniter devlet yapýsý sorgulanýr duruma gelmiþtir. Üçüncü paylaþým savaþýnýn ve paylaþýma konu olan coðrafyanýn ortasýnda yer almasý, emperyalistler arasýndaki paylaþýma konu olmasý anlamýný da taþýmaktadýr. Beþincisi, yaþadýðýmýz coðrafyadaki burjuvazinin elinde birikmiþ bir sermayesi ve bu sermaye aracýlýðý ile de dünyanýn diðer coðrafyalarýndan beslenmek isteyen sermaye kesimleri mevcuttur. Bu durum TC’yi alt –emperyalist bir konuma sýçramaya zorlamaktadýr. Altýncýsý, KÝT adýyla kurulan kapitalist devlet iþletmeleri özelleþtirme adý altýnda uluslar arasý sermayenin ve “yerli” sermayenin hizmetine sunulmaktadýr. Bu basit bir patron deðiþtirme olayýndan çok, kapitalist üretime çeki düzen verme giriþimidir. Bu yönüyle masum gözükse bile, burjuvazinin yekpare bir sýnýf olmamasýndan kaynaklý olarak, burjuvazinin farklý kesimleri arasýnda bir it dalaþýna kaynaklýk edeceði de bir gerçek. Ancak özelleþtirmeler sonucunda iþçi sýnýfýnýn azýnlýðýný oluþturan ayrýcalýklý –akçalý kesimleri arasýnda belli bir direncin oluþacaðý da yaþanan pratiklerden görülmektedir. Ayrýcalýklarýný yitiren bu kesimler, iþçi sýnýfýnýn ayrýcalýksýz kesimleri ile de buluþmanýn dinamiðini oluþturmaktadýrlar. Bu yönüyle de varoþlarda biriken patlayýcý madde yoðunluðunun artacaðýna iþaret etmektedir. Yedincisi, Türkiye’de kapitalizmin geliþim seyri içinde, metropol kentlerin etrafýný bir sur gibi saran varoþlar biriken patlayýcý madde yoðunluðunu göstermesinin yanýnda, bu gün kapitalist diktatörlük buralardan kurtulmak istiyor. Varoþlardan kurtulmak istemesinin sebebi, buralarda biriken patlayýcý madde yoðunluðunun baþýna bela olmasýnýn yanýnda, varoþlarýn devrimcilerin doðal olarak kitle ile bað kurduklarý yerler olmasýndan ötürüdür. Her ne kadar, varoþlardaki konutlarýn saðlýksýz olduðu, görüntüsünün kötü olduðu, buralara saðlýklý hizmet götürülemediði gibi bahaneler öne sürülse de, asýl sebebin bu olmadýðý aþikârdýr. Ayrýca, varoþlarýn kurulu olduðu alanlarýn yýkýlmasý ile buralarda sürecek olan arazi ve konut satýþý da belli bir ranta iþaret etmektedir. Sekizincisi ise; iþçi sýnýfýnýn iþsiz kesimlerinin hýzla artýyor olmasýna baðlý olarak, çalýþan kesimlerin sefalet ücretlerine razý edilmeye çalýþýlmasý, çalýþanlar arasýnda düzene yönelebilecek olan öfkenin potansiyel olarak varlýðýný göstermektedir. Var olan sendikalarýn çalýþanlar adýna sýfýr sözleþmeye imza atabilecek düzeye getirilmesi, bu hoþnutsuzluðun artacaðýnýn delilidir. Ýþçi sýnýfýnýn küçük bir kesiminin sendikalarda örgütlü olmasý demek, sýnýfýn çok az bir kesiminin sendikalar aracýlýðýyla denetlenerek düzene eklemlendiðini anlamýný taþýmaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn büyük bir çoðunluðunu oluþturan örgütsüz, sendikasýz kesimleri, ayný zamanda düzene karþý öfkenin içten içe
7
mayalandýðý kesimleridir. Ancak bu mayalanma kendiliðinden oluþumlarla düzenin sýnýrlarýný zorlayacak bir nitelikten uzaktýr. “Bu konumu ve yöneliþi ile Türkiye son derece keskin bir gerilimin ortasýndadýr, «emperyalizmin bir zayýf halkasý»dýr. Çünkü hem ciddi bir yapýsal dönüþüm yoluna girmiþ bulunmaktadýr; hem de bu yapýsal dönüþüm nasýl ve hangi yönde gerçekleþirse gerçekleþin, kaçýnýlmaz olan toplumsal altüst oluþlara gebedir. Bu dönüþümden geri adým atýlýp eski statükolara oturmasý ise daha az bir altüst oluþ pahasýna olmayacaktýr. Bu bakýmdan Türkiye, hem emperyalizmin bölgedeki en güçlü ve güçlendirilmek istenen dayanaðýdýr; hem de bu dinamikler nedeniyle en zayýf halkasý olmayla adaydý; bu iki olasýlýk iç içe ve ayný süreçte belirmektedir. Yine de Türkiye’nin bu olasýlýklar çerçevesindeki kaderi esas itibariyle sýnýf mücadelesinin dinamiklerine baðlýdýr. Emperyalist zincirin bu zayýf halkadan koparýlmasý bu topraklarda yaþayan komünistlerin stratejik hedefi olmalýdýr.”(age. s.28-29) Yukarýda saydýðýmýz nedenlerden ötürü, burjuva diktatörlük ecel terleri dökmekte; kendisi için sorun olarak gördüðü problemleri çözmek için de seçmeli terör ve gerici reformlarý hayata geçirmektedir. Ancak bu yoðunlaþtýrýlmýþ saldýrýlar onun korkularýný ortadan kaldýrmamakta, yalnýzca belli bir süre ertelemektedir. Burjuva diktatörlük kendini saðlama almak için çürüyen yanlarýný budarken devrimci hareketin etkisizleþtirilmiþ, Kürt hareketinin ise paralize edilmiþ olmasýna özellikle dikkat etmektedir. Bütün bunlarý yaparken, gerici reformlarý hayata geçirirken sopayý önce devrimcilere vurmakta, ardýndan ise havuca razý olanlara havuç ikram etmektedir. Kendi deyimiyle, kitlelere terörist diye lanse ettiði devrimcileri ve devrimci hareketi “kabul edilebilir sýnýrlarda” tutmaya çalýþarak saldýrýlarýný uygulamaktadýr. Örneðin, Kamu Personel Rejim Yasasý’ný ve yeni gündeme koyduðu Terörle Mücadele Yasasý’ný devrimci hareketin zindanlarda imha edilerek tasfiye edilmesinden sonra gündeme almasý rastlantý deðildir. Devrimcilerin kitlelerle olan baðýnýn zayýflamasý, örgütlülüklerinin gevþemesi sonucunda burjuvazinin her türlü saldýrýyý gündeme getirmesi daha kolaydýr. 12 Eylül Darbesi olmasaydý, devrimciler zindanlara doldurulmasaydý 24 Ocak Kararlarý denilen ezilenlere saldýrý paketi hayata geçmezdi. Burjuvazinin nesnel olarak boðuþmak zorunda kaldýðý sorunlarý kendi lehine çözebilmesi için öncelikle devrimcilerin öznel alanýna müdahale etmesi, tasfiye etmesi gerekmektedir. Devrimcilerin görece güçlü, kitle baðlarýnýn kuvvetli olduðu zamanlarda, burjuvazinin tüm kesimleri kendi aralarýndaki didiþmeyi bir kenara býrakýp yekpare bir sýnýf gibi davranabilmekte; devrimcilerin varlýklarýný sürdürmekte zorlandýklarý yenilgi dönemlerinde ise hem kendi aralarýndaki it dalaþýný kýzýþtýrmaktalar hem de iþçi sýnýfýna ve emekçilere dönük en yoðun saldýrýlarý gerçekleþtirebilmektedirler. Peki, Burjuvazi Saldýrýlarýný Sadece Ulusal Çit-
KOMÜNİST DEVRİM
lerin Ardýnda Mý Yapýyor? Köhne dünyanýn yirmi birinci yüzyýla da “Emperyalizm ve Proleter Devrimler Çaðý” ile girdiðini özel sayýmýzda belirtmiþtik. Bunun anlamý, dünyanýn büyük bir bölümünde emperyalistler arasý paylaþýmýn sona erdiði, ancak SSCB’den boþalan nüfuz alanlarýnýn emperyalistler arasýnda yeniden paylaþýma konu olacaðý ve olduðu idi. Baþýný ABD’nin çektiði emperyalist odaklarýn Orta Asya’dan, Orta Doðu’ya, Kuzey Afrika’dan Güney Amerika’ya ve Balkanlardan Kafkasya’ya deðin geniþ bir alanda paylaþým savaþý sürdürecekleri ve sürdürdükleri ayan beyan ortadadýr. Orta Asya ve Orta Doðu’da, Balkanlarda paylaþýmýn bir bölümü tamamlanmýþ, ancak payýna razý olmayanlarýn buralarda yeniden paylaþýmý gündeme getirecekleri ise beklenen bir gerçek. Dünyanýn yeni bir paylaþýma konu olmasý, emperyalist güç odaklarýnýn metropol ülkelerde, iþçi sýnýfýna rüþvet olarak verdikleri “sosyal devlet” sosuna bulanmýþ ayrýcalýklarý bir bir budamaktadýrlar. Ýþçi sýnýfýnýn uluslar arasý mücadeleleri sonucu kazanýlmýþ olan bu haklar, SSCB’nin varlýðý koþullarýnda emperyalist devletlerin konumlandýðý ülkelerde yaþayan iþçi sýnýfýný devrimden vazgeçirmek üzere verilmiþti. Zaman içinde bir ayrýcalýða, kefarete dönüþen bu haklar; SSCB’nin tarih sahnesini terk etmesiyle birlikte bir bir geri alýnmaktadýr. Paylaþýmla birlikte süren bu sosyal haklara dönük saldýrýlar ulusal çitlerle sýnýrlý deðildir, uluslar arasý arenada devam etmektedir. Örneðin Avrupa’da yaþayan göçmen iþçilerin durumu gittikçe kötüleþmektedir. Parasýz saðlýk bir hak olmaktan çýkarýlmýþ, herkesten belli oranda nakdi katýlým alýnmaya baþlanmýþtýr. Ancak bunun yýllardýr çýkarlarýný emperyalist burjuvazi ile birleþtirmiþ ve bütünleþtirmiþ olan Avrupa iþçi sýnýfýný devrimcileþtirici bir etki yaratacaðýný beklememek gerekiyor. Avrupa’da ve dünyanýn diðer coðrafyalarýnda ayrýcalýklý kesimlerin ayrýcalýklarýnýn ellerinden alýnýyor olmasý yeni bir döneme ve deðiþime iþaret ettiði için önemlidir. Uluslar arasý burjuvazi çokuluslu þirketler ve çokuluslu ordularý aracýlýðýyla dünyanýn tamamýna yakýn bir bölümünde saldýrýyý planlayýp hayata geçirmektedirler. Onlarýn daha pervasýz davranmalarýnýn önünde tek engel kendi aralarýndaki çýkar çatýþmasýdýr. Burjuvazinin bu topyekûn saldýrýsý karþýsýnda durabilecek ne ulusal, ne de uluslar arasý düzeyde örgütlenmiþ devrimci komünist güçler ise mevcut deðildir. Hem ulusal düzeyde, hem de uluslar arasý arenada saldýrýlarýn yoðunlaþmasýnýn, gericilik dalgasýnýn güçlenmesinin sebebi budur. Yeni paylaþým, yeni saldýrýlar demektir. Emperyalist burjuvazi kendi geleceðini garanti altýna almak için, kendi elleriyle semirterek ulusal ve sýnýfsal baskýnýn aparatý haline getirdikleri burjuva diktatörlükleri, paylaþým savaþýnda kendilerine ayak baðý olacaðýný düþündükleri an demokrasi ve insan haklarý düþmaný ilan ederek devirebilmekte ve yeni kukla lid-
erler yaratabilmektedirler. Dünya düzeyinde süren paylaþým TC’yi derinden etkilemekte ve onun belli heveslere kapýlmasýna vesile olabilmektedir. Hem paylaþým savaþýnýn, hem de kendi yapýsal zorluklarýnýn arasýnda sýkýþýp kalan TC kurtuluþu Kürdistan üzerindeki tahakkümünü artýrmada ve iþçi ve emekçilere, devrimcilere saldýrýyý týrmandýrmakta bulmaktadýr. PKK’nin gerilla gücünün korunuyor olmasý, Kürdistan sorununun düzen içi çözümlere kapalý olduðu anlamýný taþýmamaktadýr. Kuzey Kürdistan’daki devrimci geliþmeleri gerileterek, Kürdistan’ýn özgürlüðü yerine A. Öcalan’ýn üzerindeki tecridin kaldýrýlmasýna yönelik politik yönelimler ve gerillanýn tekrardan faaliyete baþlamasý –bu faaliyet tamamen Kürtlerin TC ile barýþmasýnda elini kuvvetlendirmek için yaptýðý bir faaliyet olmasýna raðmen– TC’nin Kürt ulusu üzerindeki saldýrýyý yeniden týrmandýrmasý için bir fýrsatý yaratmýþ oldu. Katledilen HPG gerillalarýnýn cenazelerine yönelik saldýrgan tutumlarý aslýnda Kürt ulusuna yönelik saldýrýlardýr. Yükseltilen þovenist dalganýn ardýndan, gerilla cenazelerine yönelik saldýrgan tutumlarýn bir yönü de, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýnýn yok edilmek istenmesiyle de iliþkilidir. Devletin Kürtlere yönelik bir yandan imha hareketine giriþmesi, diðer yandan da “aydýncýklar” eliyle de Kürtlerle barýþmaya, onlarý siyaseten tasfiye etmeye giriþmesi birbirine zýt tutumlar olarak görülse de, aslýnda birbirini tamamlayan saldýrýlardýr. Kürt hareketinin içine girmiþ olduðu reformist liberal yönelim ise devletin “barýþ” kanalýyla Kürtleri teslim alabileceðinin zeminini oluþturmaktadýr. Sonuç olarak burjuvazi devrimci güçleri tasfiye etmeyi, edemediklerini de düzen içine çekerek kendisi için kabul edilebilir sýnýrlarda tutmayý hedeflemektedir. Çýkarýlmasý planlanan yeni TMY, devrimcilere legal olanaklarý da istimrar etmenin önünü týkamayý, çözülmeyen direnen devrimcileri zindanlardan alarak yeniden iþkencelerden geçirebilmenin zeminini oluþturmayý hedeflemektedir. Düþman her alanda saldýrýnýn hazýrlýklarýný yapmakta, hazýrlýklarý tamamlanan saldýrýlarý uygulamaya koymaktadýr. Düþmanýn topyekûn saldýrýsýna karþý, topyekûn saldýrýyý ve savunmayý örmek gerekmektedir. Böyle bir saldýrýyý örmek için ise mevzilerin güçlendirilmesi ve yeni mevzilerin elde edilmesiyle mümkündür. Ancak bunu örgütleyebilecek olan devrimci komünist bir önderlik henüz yaratýlamamýþtýr. Böyle bir önderliðin yaratýlmasý için, komünistlerin parti birliðini hedefleyen hazýrlýk görevlerine yoðunlaþmak en öncelikli ve en önemli görevdir.
8
TEMMUZ-AÐUSTOS 2005
landýðý saldýrýlarý savuþturmak gerekmektedir. Bunu yapabilmek için düþmanýmýzý iyi tanýmak, ona karþý sýnýf kinimizi bilemeliyiz. Düþmanýn saldýrýlarýna karþý mutlaka bir devrimci çözüm olduðunu unutmamalýyýz. Biz haklý bir savaþýn sýra neferi, onurlu bir savaþçýsý iken; düþmanýmýzýn saldýrttýðý güçler sermayenin paralý uþaklarýdýrlar, zavallýlardýr! Düþmanýn yürüttüðü istihbarat toplama, sýzma, takip, operasyon gibi saldýrýlara karþý devrimci uyanýklýðýmýzý korumak, daima soðukkanlý olmaz zorundayýz. Düþmaný yenebilmenin temel hareket noktalarýndan bazýlarý bunlardýr. Güvenlikli çalýþmadan, örgütsel güvenlikten söz ediyorsak, düþmaný tanýmalý, ona karþý sýnýf kinimizi bilemeli ve onun saldýrýlarýný boþa çýkarmalýyýz. Bu konuda tek tek yoldaþlarýn kiþisel beceri ve uyanýklýðý önem taþýmakla beraber, örgütün tüm bileþenlerinin uymalarý gereken ortak kriterlerinin de devrimci faaliyete yön vermesi gerekmektedir. Devrimci faaliyette illegalite ve gizlilik kurallarýna uymak temel önemdedir. Bir örgütün temel iþleyiþini oluþturan illegal çalýþma, disiplinsiz, gevþek tutumlarýn sonucu gerçekleþmez. Gizlilik kurallarýna uygulamada disiplin birinci koþuldur. Devrimci faaliyette güvenlikli çalýþma için birden çok kural sayabiliriz. Ancak biz belli baþlý uymamýz ve bilmemiz gereken yol ve yöntemleri yazmakla yetineceðiz. Bu konuda yaþanmýþ onlarca deneyim, Bolþeviklerin deneyimleri, bizim topraklarýmýzda yaþanmýþ deneyimler yolumuzu aydýnlatmaya yeter de artar bile. Düzen dýþý örgütlenmede, bu örgütlenme ister Leninist tarzda örgütlenmiþ bir örgüt olsun, isterse devrimci demokrat ya da merkezci melez akýmlarýn oluþturduklarý örgüt olsun, tümünün uyacaklarý gizlilik kurallarý hemen hemen aynýdýr. Ancak proleter devrimcilerin dýþýnda yer alan akýmlar, bu kurallarý uygulamada sorunu teknik bir meseleye indirgemiþ durumdadýrlar. Biz örgütsel sorunlarýn siyasal sorunlar olduðu tezinden hareketle, gizlilik kurallarýna uyma konusunda da siyasal ölçülerle davranmak zorundayýz. Devrimci, illegal bir örgütün uymasý gerekli olan gizlilik kurallarýndan önemli gördüklerimizi, düþman saldýrýsýnda dikkat etmemiz gerekenlere kabaca çerçevesini çizerek deðineceðiz. Devrimci Örgütte Örgütsel Bilgi ve Bu Bilgilerin Dolanýmý Devrimci örgütte örgütsel bilgiler, o örgütün sýrlarýdýr. Bu bilgilerin alenen ortaya çýkarýlmasý, konuþulmasý bir gevþekliðe, disiplinsizliðe iþaret eder. Bizim için örgütsel bilgiler sýrdýr. Her devrimci militan örgütün tüm bilgisine sahip deðildir. Zaten devrimci örgüt hiyerarþik bir örgüt olduðundan, örgütsel bilgiler de hiyerarþiye göre þekillenir. Bizim için örgütsel bilgiler gizli,
örgütün siyasal görüþleri ise her kese açýktýr. Öncelikle bunlarý birbirinden ayýrt etmek gerekiyor. Örgütün sýrlarý, ancak bilmeleri gereken militanlar tarafýndan bilinir ve sýr olarak saklanýr. Aksi olarak örgütün tüm bilgilerinin tüm militanlarýn bilmesi doðru deðildir. Aksi tutum almak ise gereksiz yere bilgi yüklenmektir. Devrimci örgütte her militan bilmesi gereken kadar örgütsel bilgi ve sýrra sahip olmalýdýr. Her militan sahip olmasý gerekenden fazla bilgiyi edinmemeli, merak ta etmemelidir. Örneðin yerel faaliyette yer alan bir militanýmýzýn hareketimizin yönetici organlarýnýn sayýsýný, yerini ve bileþimlerini bilmesi; bilmiyorsa da merak ta etmesi yanlýþtýr. Öncelikle bilse bile bu bilgi onun kendi alanýnda yürüttüðü faaliyete katký sunmayacak; ayný zamanda da gereksiz bilgi ile yüklenmiþ olacaktýr. Örgütsel bilgiler, bu bilgileri bilenler tarafýndan can pahasýna korunmalý, deþifre edilmemelidir. Ýçinde bulunulan örgütün sýnýrlarý dýþýna çýkmýþ ya da çýkarýlmýþ olsak ta bu bilgiler sýr olma konumunu korumalýdýrlar. Devrimci örgütte temel kural herkes bilmesi gereken kadarýný bilmelidir. Fazlasýný öðrenmeye çalýþmamalý, merak ta etmemelidir. Bilginin akýþý ise yukarýdan aþaðýya, aþaðýdan yukarýyý doðru organlar arasýnda olmalýdýr. Bunun dýþýndaki uygulamalar, yatay bilgi akýþý, yatay kanallarýn kullanýlmasý doðru deðildir. Ayný zamanda örgütsel iliþkileri de felce uðratýr. Devrimci Örgütün Randevularý Devrimci örgütün iþleyiþinin temelini örgütün randevularý oluþturur. Bundan dolayý da randevular örgütün iþleyiþi ve güvenliði açýsýndan çerçevesi çizilmiþ kurallar içinde yapýlmalýdýr. En önemli kural randevu gerçekleþtiren militanlarýn dakikliðidir. Dakiklik örgütsel iþlerin saðlýklý yapýlabilmesi, kesintiye uðramamasý için gereklidir. Bunun yanýnda da, randevu yerinde gereksiz yere bekleyerek dikkat çekmenin önüne geçilmesi bakýmýndan da önemlidir. Bu konuda devrimcilerin anýlarýný okuduðumuzda, (özellikle 12 Eylül dönemine ait olanlarda) baþa gelen bütün belalarýn randevularda yaþandýðýný; randevularda dakikliðin ne denli önemli olduðunu görebiliriz. Dakiklik kadar önemli olan bir baþka husus ta, randevu yerinin isabetli seçimidir. Düþman denetiminin yoðun olmadýðý yerler tercih edilmeli ve randevu yerine uygun davranýlmalýdýr. Eðer bize verilen randevu yerini bilmiyorsak, randevu zamanýndan önce randevu yerini mutlaka keþfetmeliyiz. Takip olup almadýðýný denetleyebileceðimiz yerler de diðer tercih konusu olmalýdýr. Peþimizde takip olduðundan þüphelendiðimiz zaman randevuya kesinlikle gitmemeliyiz ve durumu uygun kanallardan anýnda örgüte iletmeliyiz. Yer seçimi konusunda
13
KOMÜNİST DEVRİM
DEVRÝMCÝ ÖRGÜTTE GÜVENLÝK SORUNU
Güvenlik,
esas olarak siyasal faaliyet sürdüren örgütün güvenliðidir. Yani güvenlik ve güvenlikli çalýþma siyasal faaliyetin sürekliliðinin saðlanmasý için gereklidir. Siyasal ve örgütsel faaliyeti olmayan, kýsmen tasfiye olmuþ örgütlerin güvenlikli çalýþmaya ihtiyaçlarý da olmayacaktýr. Bu yönüyle DKH’ in gündeminde güvenlik sorunu, siyasal süreklilik için örgütün güvenliði olarak vardýr. Devrimci politika açýktan yapýlacaðýndan, güvenlik açýsýndan birinci adým olan gizlilik ve konspirasyon politikanýn gizliliði anlamýna gelmez. Devrimci örgütte gizlilik, faaliyetin deðil faaliyeti yürüten birimlerin, örgütün ve örgütsel iliþkilerin gizliliðidir. Yani politikamýzý hangi araçlar üzerinden yürütüyor olursak olalým politikamýzý gizlemeyiz. Politik olarak yürütülen faaliyetin sonuçlarý ulaþtýrmayý hedeflediðimiz kesimlerle buluþacaktýr. Ama bu politikayý ortaya koyanlar gizlenecektir. Kýsacasý devrimci örgütte örgütün görüþleri kamuoyuna açýktýr. Neyin gizlenip neyin gizlenmeyeceði de baþtan bellidir! Düþman devrimci faaliyet yürüten örgütün faaliyetini engellemek için, örgüte yönelik saldýrýlar düzenler. Amaç faaliyetin sürekliliðini sekteye uðratmaktýr. Leninist tarzda örgütlenmiþ olan bir örgüt böyle bir saldýrýyý kolaylýkla savuþturabilir. Bunu yapabilmesi için sihirli bir deðnek yoktur, ancak uyulacak olan güvenlik ve gizlilik kurallarý vardýr. Bu kurallara her militanýn azami derecede dikkat etmesi, uyma konusunda da özen göstermesi gerekir. Devrimi isteyen onun araçlarýný da istemek zorundadýr. Böyle bir aracýn basit ve de pasif bir aygýt olmasý düþünülemez. Kurallarý, kurumlarý oluþmuþ canlý bir cihaz olmak zorundadýr. Böyle bir örgütten bahsedildiði zaman güvenlik ve güvenlikli çalýþmadan söz edilebilir. Düzen dýþý örgütlenmiþ, illegal çalýþma tarzýný benimsemiþ, faaliyetinin sürekliliðini her koþulda sürdürme kararlýlýðýnda olan hareketimiz güvenlik sorununa gerekli önemi vermek zorundadýr. Gerekli önemi vermek, gereken önlemleri almak demektir. O halde kime karþý nasýl bir güvenlikten bahsediyoruz? Kime Karþý Nasýl Bir Güvenlik? Düþman, Düþmana Karþý Proleter Sýnýf Kini Devrimci örgütte, somutumuzda DKH’ de güvenlik tek tek militanlarýn güvenliðinden öte bir sorundur. Tek tek militanlarýn güvenlikli çalýþma kurallarýna uymalarý istenen bir tutumdur. Ancak bu militanlarýn kiþisel güvenliði için deðil, militaný olduklarý örgütün güvenliði içindir. Güvenlikli çalýþmayý sýnýf düþmanýmýz olan burjuvazinin asker, siyasi polis ve
12
Jitem’ine karþý örgütlemek zorundayýz. Günümüzde sýnýf düþmanýmýz burjuvazi ile, onun iktidarýnýn bir devrimle yýkmak isteyen devrimci güçler arasýnda amansýz bir mücadele sürmektedir. Sýnýf düþmanýmýz burjuvazi, devrimci komünist güçleri, devrimci güçleri yýkmak, imha etmek ve kendi köhne düzeninin devam ettirmek için uðraþýrken; sýnýrlý güçlerle yolunu açmaya çalýþan, devrimci partinin hazýrlýk görevlerine yoðunlaþmýþ devrimci komünist güçler, proletaryadan yana taraf olmaya, proletaryanýn iktidarý için savaþmaya devam ediyorlar. Burjuvazinin paralý uþþaklarý nasýl tarafsa, uþþaklýðýný yaptýðý sýnýfýn çýkarlarýný savunuyorsa; proletaryanýn bir devrim yoluyla iktidarý zapt etmesi için mücadele eden devrimci komünistler de taraftýr. O halde uzlaþmaz sýnýfsal çýkarlara sahip olan iki ayrý sýnýf birbirlerinin sýnýf düþmanýdýrlar. Sýnýf düþmanýmýzýn kim olduðunu bilmek ve ona karþý proleter sýnýf kini ile donanmak zorundayýz. Kapitalizmden komünizme geçiþte, burjuvaziyi tüm kurum ve kurallarýyla bir proleter devrimle devirmek, tarihin çöplüðüne göndermek için savaþým vermek devrimci komünistlerin boynunun borcudur. Devrimci komünistler ne pahasýna olursa olsun böyle bir savaþýn sýra neferi olmak ve sürdürmek, proletaryayý ve diðer emekçi kesimleri bu savaþýma çekerek taraf yapmak, sýnýfsýz –sýnýrsýz bir dünyaya giden yolu aralamak istiyorlar. Böyle bir savaþým için proletarya ve emekçilere söz veriyorlar. Burjuvazinin ekonomik, siyasal, askeri ve polisiye tedbirlerini abartmýyorlar. Daha baþtan eþitsiz güçlerin savaþýmýný baþlattýklarýný biliyorlar. Sýnýf savaþýmýnýn güçlenmesi için kendi yaþamlarýný ortaya koyarak, iþkenceyi, zindanlarý hatta ölümü bile hiçe sayýyorlar. Sermaye ve onun koruyucu güçleri ellerinde biriken devasa maddi teknik güçlerle her türlü yolu deneyerek, tutsak alma, imha etme, iþkence gibi yol ve yöntemlerle çökertmeye; sistemli saldýrýlarla yýldýrýp düzen içine çekmeye çalýþmaktadýrlar. Ehlileþmiþ devrimci çevreler arzu ettikleri durumdur. Bunun yanýnda, legal imkânlarý istismar etme yerine, legal olanaklara yaslanarak “devrimcilik” yapýlabileceðinin yanýlgýlarýndan biri olan legal tasfiyeci eðilimlerin, muhalifliðin vb.’nin çoðaldýðýna bakarak düzen güçlerinin bu konuda epey mesafe kat ettiklerini söyleyebiliriz. Su uyur düþman uyumaz! Atasözüne uygun davranarak düþmanýn her gün geliþtirdiði saldýrýlara karþý hazýrlýklý olmak, düþmanýn devrimcileri amaçlarýndan saptýrmak için kul-
TEMMUZ-AÐUSTOS 2005
KOMÜNÝSTLERÝN ULUSAL SORUN ÜZERÝNE TUTUM VE ÝLKELERÝ – II
Bir önceki sayýmýzda Marks ve Engels’in ulusal soruna iliþkin görüþlerinin oluþumunu ve evrimini, devrimci Marksizmin ulusal sorunla ilgili ilkelerinin ortaya çýkmasýný ele almýþtýk. Bu sayýmýzda ise ulusal sorunun II. Enternasyonal’de nasýl ele alýndýðýný ayrýntýlandýrmaya çalýþacaðýz. Marks ve Engels’in devrimci Marksizmin temelini oluþturan görüþleri sonraki dönemde, I. Enternasyonal’in daðýlmasýndan sonra kurulan II. Enternasyonal’in de tutumunu temelden etkilemiþtir. Bu görüþ ve tutumlar baþtan tam ve eksiksiz olarak deðil, aksine eksikli, yanlýþlar içeren bir þekilde oluþmuþ; uluslar arasý geliþmeler, sýnýf mücadeleleri ve proletaryanýn örgütlenme deneyimleri çerçevesinde geliþmiþ ve devrimci Marksist içeriðine kavuþmuþtur. Eðer marksizmi bu deðiþim ve geliþim içerisinde kavramaz, onu geliþim evresinin baþlangýç bölümüyle sýnýrlandýrýrsak onu daha baþtan dondurup hepten yok olmasýna ebelik etmiþ oluruz. Bu haliyle Marksizmi marksizm olmaktan çýkan, sýnýf kavgasýna yön vermekten uzak bir silah haline kendi ellerimizle getirmiþ oluruz. Bu gün sýnýf savaþýmlarýný anlamamýza yarayacak olan ve proletaryanýn kapitalizmden komünizme geçiþte yegâne silahý olan devrimci marksizmi bir bütünlük içinde anlayýp kavramak zorundayýz. Çünkü Marksizm dünyayý deðiþtirme eyleminin kýlavuzudur. Marksizmi bir bütünlük içinde algýlamak her devrimci marksistin görevidir de ayrýca! Örneðin ulusal sorun konusunda Marks ve Engels’in görüþlerini, tutumlarýný Hindistan’ý deðerlendirdikleri dönemle sýnýrlarsak, bu günden baktýðýmýzda devrimcilik adýna sahip çýkýlacak görüþler olmadýðýný görürüz. Ancak bir adým daha ileri giderek, Ýrlanda ve Polonya konusundaki tutum ve görüþlerine ilerletirsek devrimci Marksist görüþlerin temelini, bugünde arkasýnda rahatlýkla durabileceðimiz görüþleri buluruz. Ancak Marks ve Engels’in görüþleri ve tutumlarý bütünlüklü bir þekilde, süreklilik ve kopuþ diyalektiði ekseninde ele alýnmadýðýndan, II. Enternasyonal’de Marksizm adýna türlü cambazlýklarýn ve çarpýtmalarýn aleti haline getirilmeye çalýþýlmýþtýr. Genellikle Kautsky ve
9
Bernstein þahsýnda ortaya çýkan oportünist ve revizyonist tutumlar hayat bulabilmiþtir. II. Enternasyonal’in ulusal sorun karþýsýndaki tutumu da oportünist bir karakter arz etmektedir. Onun kongrelerinde aldýðý doðru kararlarý olsa bile pratikteki tuttuðu yer itibariyle oportünist olduðunu rahatlýkla söyleyebiliriz. II. Enternasyonal’in büyük çoðunluðunu oluþturan Avrupa sosyal demokrat partileri ve onun içindede belirleyici bir etkiye sahip olan ASDP, II. Enternasyonal’in siyasetini de belirlemekteydi. Aslýnda Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin tutumlarý ne ise II. Enternasyonal’in tutumlarýnýn da o olduðunu söylersek abartmýþ olmayýz. Bu yazýdaki amacýmýz II.Enternasyonal’in siyasetinin oportünist olup olmadýðýný kanýtlamak deðil, ulusal sorun konusunun Marks –Engels ile baþlayan macerasýnýn II. Enternasyonal dolayýmýnda nasýl ele alýndýðýný; Komünist Enternasyonal’de billurlaþan ilkelerin evrimini belirlemek olacaktýr. Ýþimizin sadece tespit yapmak, tarih incelemek olmadýðýnýn bilincindeyiz. Biz tarafsýz ve de seyirci deðiliz. Onun için devrimci örgüt dolayýmýnda baðlandýðýmýz, baðlanmayý hedeflediðimiz ulusal sorun ile ilgili ilkeleri bilince çýkararak taraf olduðumuz unutulan görüþleri somutlamaktýr. II. Enternasyonal’i oluþturan SDP’ler, ezici çoðunluðu sömürgeci ülkelerin SDP’lerinden oluþmaktaydý. Bu nesnellik te politikalarýný doðrudan etkilemekteydi. Bu nesnellik II. Enternasyonal’in siyasetini þu þekilde etkiliyordu. Sömürgeleri olan ülkelerin SDP’leri, sömürgelerden elde edilen sömürüden pay alan iþçi sýnýfýna dayanýyordu. Aristokrat ve burjuvalaþmýþ bu iþçi sýnýfýnýn siyasetini yaptýklarý için de oportünizme malul bir siyasetin hem mimarý hem de takipçisi oluyorlardý. Kýsacasý Avrupa iþçi sýnýfý, yaþadýklarý ülkenin burjuvalarý ile çýkarlarýný birleþtirdikleri, burjuvazinin kendilerine tahammül gösterdiði oranda da uluslar arasý iþçi sýnýfýna ihanet içindeydiler. Bunun ayan beyan ortaya çýkmasý ve olgunlaþan çýbanýn patlamasý için 1914 yýlýnýn gelmesini beklemek gerekiyordur. II. Enternasyonal 1889’dan !914’e deðin sürdürdüðü 25 yýllýk ömrü boyunca oportünist siyasetinin üzerini iþçi sýnýf
KOMÜNİST DEVRİM
vahim bir durumu yansýtmakta. Oylama sonucu Almanya, Hollanda, Danimarka, Avusturya, Ýsveç, Belçika ve Güney Afrika delegelerinin 108 oy çýkarttýðý sömürgecilik yanlýlarýna karþý, Rusya, Polonya, Macaristan, Sýrbistan, Bulgaristan, Romanya, Ýspanya, Japonya, Avustralya, Amerika, Arjantin, Finlandiya ve Norveç SDP delegelerinin çok az bir farkla 127 oyla kabul ettirdikleri karar ve II. Enternasyonal’in sömürgeciliðe karþý tavrý þöyleydi: “Kapitalist sömürgecilik politikasý, doðasý gereði, zorunlu olarak esarete, zorunlu çalýþmaya ve sömürge rejimi altýndaki yerli halkýn imhasýna yol açar”. Kararda ayrýca kapitalist toplumun iddia olunan uygarlaþtýrma misyonunun, bu sistemin sömürüye ve fütuhata olan açlýðýný örtmenin bir mazereti olduðu ve kapitalizmin sömürgelerdeki üretici güçleri geliþtirmenin çok uzaðýnda bu yörelerin halklarýnýn doðal kaynaklarýný esaret ve yoksulluk yoluyla imha ettiði ifade edildi. Öte yandan, sömürgeciliðin, silahlanma yükünü ve savaþ tehlikesini artýrdýðý ileri sürülerek tüm parlamentolardaki sosyalistlere mevcut sömürgelerde hüküm süren esaret ve sömürüye sürekli olarak karþý çýkmalarý, yerlilerin koþullarýnýn düzeltilmesi için talepte bulunmalarý, yerlilerin haklarý konusunda titiz davranmalarý ve yerli halkýn baðýmsýzlýk yolunda eðitimi konusunda mümkün olan her türlü vasýtaya baþvurarak çalýþma için çaðrýda bulundu. “ (Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi C. 2 s.416) Bu uzun alýntýdan da anlaþýldýðý üzere, II. Enternasyonal’in ulusal ve sömürgeler konusunda aldýðý kararlarda problem yok. Ancak bu kararlarýn uygulandýðý da yok. Stutgart Kongresinde görülenler ise sömürgelere gýrtlaðýndan baðlý olan ülkelerin proletaryasýn temsil eden Sosyal Demokrat Partilerin görüþünün, o ülkenin sömürgeci emperyalist burjuvazisinin görüþlerinden farklý olmadýðý rahatlýkla görülebilmektedir ve sömürgecilikten yana olan SDP’ler, sömürgecilik karþýtlarýyla neredeyse ayný aðýrlýða sahipler. II. Enternasyonal’in gündemine bu þekilde giren ulusal sorunu yazýmýzýn sonraki bölümlerinde Lenin ve Komünist Enternasyonal dolayýmýnda inceleyeceðiz.
A LA AN NL LA AR RD DA AN N Y YO OL LD DA AÞ ÞL LA AR RD DA AN N AL
vurgusuyla kapatabilmiþ, bu vurgu sonraki dönemde geliþen sýnýf hareketini de etkilemiþtir. II. Enternasyonal’de ulusal sorunla ilgili alýnan kararlarda doðru tutumlar olmasýna raðmen, uygulamada tam tersi tutumlarla karþýlaþýlmýþtýr. Bu, onun gevþek yapýsýndan ve II. Enternasyonal’i oluþturan partilerin sömürgeleri olan ülkelerin partileri olmasý ile yakýndan iliþkilidir. II. Enternasyonal’in 27 Temmuz – 1 Aðustos 1896 tarihleri arasýnda toplanan Londra Kongresinde aldýðý kararýn isabetli bir karar olmasýna raðmen, pratikte böyle bir karþýlýðýnýn olmadýðýný geliþmelerden anlýyoruz. “Kongre, bütün uluslarýn kendi kaderlerini tayin etme hakkýný [Selbstebestlmmungsrecht] tam olarak desteklediðin beyan eder ve þu anda askeri, ulusal ya da baþka biçimdeki despotluklarýn boyunduruðu altýnda acý çeken bütün ülkelerin iþçilerine sempatisini ifade eder” (V.Ý. Lenin Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký Sol Yayýnlarý s. 100) Londra Kongresi’nin UKTH tanýmasýnda bir sorun yok. Yalnýz bu ilkenin hayata kararý alanlar tarafýndan geçirilip geçirilmediðinde sorun var. Lenin kararý deðerlendirirken, kararýn isabetli olduðunu Rosa Luxemburg ile sürdürdüðü polemikte þöyle deðerlendiriyor. “ Enternasyonalin kararý, bu görüþün en öz, en temel öðelerini içermektedir: bir yandan bütün uluslarýn kendi kaderlerini tayin etmede tam haklarýnýn doðrudan doðruya, kuþkuya yer vermeyecek biçimde tanýnmasý; öte yandan ayný kesinlikle iþçilere sýnýf savaþýmlarýnda uluslar arasý birlik için çaðrý. Biz, bu kararýn kesin olarak doðru olduðunu ve Doðu Avrupa ve Asya ülkeleri için, 20. yüzyýlýn baþýnda, her iki bölümüyle birlikte ayrýlmaz bir bütün olarak ele alýnacak olan bu kararýn, ulusal sorunda, proletaryanýn sýnýf siyasetine tek doðru yönelimi saðladýðý inancýndayýz. (age. s.102 ) Ancak, ulusal ve sömürgeler sorununun yeniden tartýþýldýðý Stuttgart Kongresi II. Enternasyonal’i farklý eksende bölmesi, 1914’deki ihanetin iþaretlerini de vermesi açýsýndan önemli. Kongrenin sömürgecilik konusunun tartýþýldýðý ve oylandýðý oturumunda þöyle bir tablo ortaya çýkmýþtý. II. Enternasyonal içindeki sömürgecilik yanlýlarýnýn çok az bir oyla maðlup edilmesi, maðlup edilmelerine raðmen
10
devam edecek
TEMMUZ-AÐUSTOS 2005
Mercan Direniþinin Kahramanlarý 17’lerin Anmasýna Katýldýk
Yoldaþlarla birlikte, 14 Aðustos Pazar günü
Gazi Cem evinde 17’ler için gerçekleþtirilen anmaya katýldýk. Bizim dýþýmýzdaki devrimci çevrelerin de birer ikiþer katýldýklarý anmada mahalle halkýnýn önceki eylemlere nazaran katýlýmlarýnda bir düþüþ olduðu gözlendi. Cem evinin yemekhanesine 17’lerin resimlerinden oluþan bir platform kuruldu ve her yeri karanfillerle, mumlarla süslendi. Onlarýn þanýna yakýþýr bir estetiði taþýmasýna karþýn, bu anmanýn görkemli olmasý týpký gazi ayaklanmasýnda olduðu gibi bu anmanýn bir ayaklanmaya dönüþmesiyle mümkün olabilirdi. Elbette böyle bir ayaklanma, öncesinde verilecek hedefli bir mücadeleyle mümkündür. Ýþçi sýnýfýnýn ayrýcalýksýz, dinamik kesimleri olarak gördüðümüz varoþlarda, henüz örgütlülüðümüzün ve hazýrlýklarýmýzýn yetersizliðini göreceðimiz oranda az bir katýlýmla baþlayan etkinlik, gerek devrimci kavgada düþen devrimciler için saygý duruþu, okunan þiirler ve “þehit” yakýnlarýnýn konuþmalarý katýlan kitleyi coþkulandýrdý. Kurulan platformdan çeþitli devrimci çevreler düþüncelerini dile getirdi. Devrimcilerin, gönderdiði mesajlar coþkuyla karþýlandý. Bu anmaya biz de, 17’lerin düþman karþýsýndaki kararlý duruþlarýný ve onlarýn yarattýðý örgütlü mücadele geleneðini öne çýkaran bir mesaj yollayarak onlarýn yarattýðý bu geleneðini devralacaðýmýzýn altýný çizdik. Bu anmaya katýlmak yalnýzca anmayý yapan grupla dayanýþmak olarak anlaþýlmamalýdýr. Düþman devrimci zeminde ýsrar edenlere karþý gösterdiði kanlý yüzünü bugün 17’lere karþý da göstermiþtir. Bu saldýrý yalnýzca onlara deðil tüm devrimcileredir. Bu nedenle de bu anmaya yalnýzca dayanýþmak için deðil ayný zamanda taraf olarak ta katýldýk. Etkinlik boyunca çevremizdeki devrimcilerle bu konudaki ve Gazi Mahallesi’nde düþmanýn yýkým saldýrýlarý konusundaki görüþlerimizi tartýþmak imkaný bulduk. Bu konularý tartýþmak ve neler yapýlabileceðinin konuþulmasý bizleri coþkulandýrdý. Önümüzdeki dönemlerde de daha etkin olabileceðimiz tarzla bu tip etkinliklere katýlmayý sürdüreceðiz. Kurtuluþ Yok Tek Baþýna, Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz! Dev rimc i K omü nist ler
OKMEYDANI’NDA EYLEMDEYDÝK
21
Aðustos Pazar günü Okmeydaný’nda HÖC’ ün gerçekleþtirdiði yürüyüþ ve etkinliðe katýldýk. Her Pazar saat 19:00 da yýkýmlarla ilgili HÖC’ ün Okmeydaný’nda yürüyüþ yaptýðýný oradaki bir çevre iliþkimizden öðrendik. Son dönemde yýkýmlara karþý yürütülen mücadelenin militan çizgisi nedeniyle oldukça heyecanlý bir þekilde Okmeydaný’na gittik. Yürüyüþün baþlayacaðý Sibel Yalçýn Direniþ Parkýna gittik. Bir süre sonra HÖC korteji göründü. F Tipi Zindan saldýrýlarýna karþý bir pankartýn arkasýnda yaklaþýk 300 kiþilik bir kitleyle yürüyüþ baþlamýþtý zaten ve Okmeydaný içinde yeniden bir tur daha atýlmak üzere devam edildi. Atýlan sloganlarýn F Tipi saldýrýlarýný kýnayan sloganlar olmasý nedeniyle oradaki HÖC’lülerle sohbete baþladýk ve bu durumun nedenini sorduk. Birkaç gün önce Tekirdað F Tipinde devrimcilere yapýlan saldýrýyý kýnamak için toplandýklarýný söylediler. Diðer devrimci gruplarýn pek ilgi göstermedikleri eylem bizim için oldukça önemliydi. Cezaevleri sorunu devrimci mücadelenin önemli gündemlerinden birisidir. Cezaevinde verilen mücadele toplam devrimci mücadelenin önemli bir parçasýdýr. Bu nedenle biz de yürüyüþe katýlarak siyasal olarak doðru bulduðumuz sloganlara katýldýk. Eleþtirdiðimiz nokta ise daha öncesinde yýkýmlara karþý yürüyüþ için çaðrý yapýlmasýna karþýn yýkýmlarýn hiç gündem edilmemesiydi. Bu durum siyasal ciddiyetten uzak bir tavýrdýr. Daha sonra Sibel Yalçýn Direniþ Parkýna döndük. Orada F tipine karþý bir tiyatro gösterimi, þiir dinletisi ve müzik dinletisi yapýldý. Ama burada da bir kez olsun Tekirdað cezaevine yapýlan saldýrýdan ya da varoþlardaki yýkýmlardan bahsedilmedi. Meþaleli tiyatro ve tek tip yürüyüþ büyük alkýþ aldý. Yani bu eylemde HÖC siyasal düzlemdeki faaliyetiyle cezaevleri meselesinde komünist tutumun nasýl olmasý gerektiðini propaganda edebilir ya da varoþlardaki yýkým saldýrýlarýyla cezaevlerindeki devrimcilere yapýlan saldýrýlarýn ortak bir paydasýnýn olduðunu anlatabilirdi. Ama bunlarýn hiçbiri tercih edilmedi ve bu gündemler popülist gövde gösterisine dönüþtürüldü. Bu durumun sebeplerini elbette HÖC’ ün siyasal kavrayýþýnda ve politik düzleminde aramak gerekmektedir. Devrimci içeriðine karþýn siyasal beceriksizliðin hakim olduðu eylem marþlarla sona erdi... T. S O N AY
11