A-PDF Merger DEMO : Purchase from www.A-PDF.com to remove the watermark
8
Mevsimlik iflçilerden ilk eylem Manisa’da 500 mevsimlik tar›m iflçisi yevmiyelerinin düflürülmesine karfl› ifl b›rakt›
9
AKP günü kurtan›yor Saman fiyatlar› 4 kat artt›, yeni et krizi yolda. Benzine a¤ustos ay›nda 3 defa zam geldi...
14
Medyada bar›fl haz›ms›zl›¤› ‹slamc› medya, Hatay’daki Bar›fla Ç›¤l›k etkinli¤ini hazmedemedi
15
AKP’nin çizgisi ayn› ‘AKP döneminde Türkiye çok ilerleme kat etti’ mi acaba? Karikatürlerin izini sürece¤iz
6 Eylül 2012 • 1.25 TL
Y›l 7 • Say› 165
4+4+4 Tayyip altında kalacak duracak
4+4+4’ün yaratt›¤› devasa sorunlar gizlenemiyor, y›k›ma karfl› hak mücadelesi giderek büyüyor
Davuto¤lu fiyaskosu
S›k›flan AKP’liler hem suçu birbirine at›yor hem de çocuklar›n›n gelece¤ini savunanlara sald›r›yor
4+4+4’ü durdurmak için buluflma: 15’inde Ankara’da, 17’sinde okul önlerinde!
AKP’nin büyük umutlar ba¤lad›¤› Suriye gündemli BM toplant›s› fiyaskoyla sonuçland›. ABD, Çin ve Rusya d›fliflleri bakanlar› gelmedi. Davuto¤lu’nun ‘tampon bölge’ ça¤r›s› kabul görmedi S. 4
4+4+4’e karfl› direnifl AKP için tükenifl vakti SAYFA 3
5 Eylül’de binlerce kifli “4+4+4’ü durduraca¤›z” dedi
Gençlik ‘parasız eğitim’ için sokağa çıkıyor AKP ve medyas› birinci ö¤retimlerde harçlar›n kald›r›lmas›n› “paras›z e¤itim” olarak sunsa da piyasalaflt›rma h›zla sürüyor. Ondan fazla ilde soka¤a ç›kan üniversiteliler “Harçlara hay›r” dedi S. 6
Türkiye’de üniveriste ö¤rencileri harçlara karfl› soka¤a ç›karken Güney Amerika ülkesi fiili’de ve Kuzey Amerika ülkesi Kanada’da da paral› e¤itime karfl› isyan sürüyor S. 5
Turnikeler yol olur
Ulafl›ma zam yapacak belediyeler art›k bir kez daha düflünmek zorunda. Çünkü toplumsal muhalefetin yaratt›¤› direnifl gelene¤i h›zla yayg›nlafl›yor: Halk turnikelerden atl›yor S. 7
Hatay’ın barış çığlığı AKP’yi rahatsız etti 15 Eylül’de Ankara’ya E¤itim-Sen’li ö¤retmenler 11 Eylül’de 4+4+4 karanl›¤›na karfl› yurdun dört bir yan›ndan Ankara’ya do¤ru yola ç›k›yor; 15 Eylül’de velilerle, ö¤rencilerle 4+4+4’ü durdurmak için bulufluyor
Asl›nda Hatay hiç iflgal edilmedi. Frans›z iflgaline direnen Antakyal›lar›n ba¤›ms›zl›k düflü de hiç gerçekleflmedi S. 13 Suriye’de savaflan çeteler Türkiye topraklar›nda e¤itiliyor. Bu çeteler Hatay halk›n› tehdit ediyor. Kim bu çeteler? S. 12
Hatay’daki “Bar›fla Ç›¤l›k” etkinli¤i kat›l›mc›lar›yla konufltuk. Kat›l›mc›lar etkinli¤i ve sonras›n› Halk›n Sesi’ne de¤erlendirdi S. 11
Betül Öztürk Korkut / Sayfa 2
Ferda Koç / Sayfa 4
Tufan Sertlek / Sayfa 8
Pelin Ogufl/ Sayfa 10
Bu kez olmayacak Tayyip
Erdo¤an’›n elinde balta...
Haf›za-i iflçi s›n›f›
Karar: ‘Kad›n düflmanl›¤›’
Ö.C. davas› utanc›... Sakarya’da 14 yafl›ndaki Ö.C’ye tecavüz eden ikisi polis 34 kiflinin yarg›land›¤› davada tutuklu san›k kalmad› S. 10
2
EĞİTİM 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
‘Tayyip pabucu yarım’ Gelecekleri üzerine büyük bir kumar oynanan, gelecekleri karart›lmak istenen, Baflbakan’›n damgalamaya çal›flt›¤› çocuklar Milli E¤itim’in kap›s›na dayand›. Halkevleri E¤itim Hakk› Meclisi’nin Ankara ve ‹stanbul’da düzenledi¤i eylemlerde çocuklar ve velilere ö¤retmenler de kat›ld›. ‹lk eylem 27 A¤ustos’ta ‹stanbul ‹l Milli E¤itim Müdürlü¤ü önündeydi. Eyleme ellerinde oyuncaklar› ile gelen çocuklar ilkö¤retime de¤il
Bu kez olmayacak Tayyip 010’daki 18. Milli Eğitim Şûrası'nda 1+4+4+4 diye önerdiği kesintili eğitim modelini “kahramanca” savunan Eğitim Bir-Sen şuradan sonra “tüm eğitim camiamıza hayırlar getirmesini diliyoruz“ diyerek verdikleri önergelerin büyük bir bölümünün kabul edilmesi ile övünüyordu. “Hayırlara vesile” bu şuranın tavsiyesi üzerine AKP iktidarı, ustalık döneminin avantajlarını da kullanarak 4+4+4 kesintili kademeli eğitim formülünü grup başkan vekilleri tarafından kanun teklifi olarak 20 Şubat 2012’de sundu. Böylece başbakanın “dindar bir nesil yetiştiriyoruz” açıklamasının kerameti herkes için daha da netleşti. Netleşen şey 4+4+4’ün sadece bir eğitim yasası olmamasıydı. Nesil ve eğitim arasındaki bağ İslamcı piyasacı AKP’nin ellerinde, yaratıcı bir formülasyonla vücut buldu. Yasa meclis gündemine geldiği günden itibaren meclis komisyonlarından ve sokaktan itiraz sesleri yükseldi. Eğitim-Sen yüz yılı aşkın demokratik öğretmen hareketinin verdiği sorumlulukla mücadele çağrısı yaptı. 28-29 Mart’ta iki gün boyunca grev yaptı, Ankara’da Kızılay’ı ve tüm yurdu direniş alanına çevirdi. Tüm bu itirazlar ve direniş karşısında AKP usulü ileri demokrasi sahneye çıktı. Bir yasa, biber gazının, tomaların, copun başrolünde meclisten geçirildi.
2
AKP’de 1 Mart sanc›s› Yasa meclisten geçti geçmesine de AKP’nin umduğu gibi olmadı, 4+4+4’e karşı verilen kavga bitmedi. Haziran ayı ile birlikte okulların dağıtılıp dönüştürülmesiyle yaşanan öğrenci sürgünlerine velilerin ilk tepkileri yaz aylarında yükseldi. Şimdi bu tepkilere öğretmenler de eklendi. Bunların üzerine 72 ay öncesi çocukların ilkokul disiplinine zorlanması, velilerin ilk tepkilerini daha örgütlü bir eksene yerleştirdi. AKP 1 Mart 2003 tezkere sürecindeki sancıyı şimdi 4+4+4’te yaşıyor. Yasanın çıkmasının üzerinden 5 ay geçmesine rağmen, başta Tayyip Erdoğan ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer olmak üzere tüm AKP kurmayları yalan söylemeye, yasaya itiraz edenleri tehdit etmeye devam ediyor. Çünkü bu kendi tabanını bile ikna etmekte zorlandığı, meşruluğunu sağlayamadığı bir yasa… 4+4+4’e karşı mücadelenin gayri meşru ilan edilmesi için AKP her yolu deniyor. Yandaş medyasında siparişle röportajlar, televizyon programlarında trajik açıklamalar yapılıyor: “İtirazlar pedagojik değil ideolojik”, “PKK propagandası”, “28 Şubatçı”, “darbeci”, “din düşmanı”, artık hangisi tutarsa. Başbakanın son olarak bir televizyon programında 4+4+4 ile ilgili yaptığı açıklamalar ise meşruluğunu sağlamak için artık daha başka yapabileceği bir şeyi olmadığının gösBetül Öztürk tergesi. Başbakan son kozunu oyKorkut nuyor, liderlik gücünü: “Gidip rapor E¤itim-Sen MYK alanları ben evlatlarına ihanetle vasıflıyorum” diyen Erdoğan, kendi üyesi çocuklarını da yaşı gelmeden okula başlattığını özellikle vurgulayarak seçmeni üzerindeki “liderlik karizmasını” kullanıyor. Bu arada hızla toplumsallaşan 4+4+4’e karşı mücadeleyi itibarsızlaştırmaya, marjinalleştirmeye çalışıyor “zeki başbakan.” Aynı yolu takip eden Ömer Dinçer de panikle beraber saçmalıyor. Bir milli eğitim bakanı düşünün ki bilimsel ilkeleri yasa dışı ilan edebiliyor. 15 Eylül’de Ankara’da 17 Eylül’de okullarda Ustalık döneminde 4+4+4 ile eğitim alanına hızlı bir giriş yapan AKP bu sefer baltayı taşa vurdu. Emek piyasalarının ve toplumsal cinsiyet rejiminin yeniden yapılandırılmasından, eğitimin kamusal ve bilimsel niteliğine, farklı kimlik ve inançlardan halkların eşit yurttaşlık taleplerine kadar kapsamlı bir etkiye sahip bu yasa, eğitim alanındaki tüm çatışma zeminlerini görünür hale getirdi. Eğitimi bir kez daha önemli bir mücadele alanı olarak toplumsal muhalefetin karşısına çıkarttı. Eğitim hakkı mücadelesi, “hak mücadeleleri” başlıklarının içerisinde şimdi bir adım daha öne çıkarak somutlaştı. Eğitim, ideolojik bir araç olmanın yanında bir baskı aygıtı olarak da AKP'nin elinde yeniden şekillenirken “Eğitim Hakkı Meclisleri”, özneleşen öğretmen, öğrenci ve velinin dinamizmine ev sahipliği yapıyor. Okulların dağıtılıp dönüştürülmesine, öğretmen ve öğrenci sürgünlerine, zorunlu seçmeli ders dayatmasına, anadilinde eğitim hakkının yok sayılmasına, AKP’nin ırkçı gerici piyasacı 4+4+4 yasasına karşı her okul bir eylem alanı, bir direniş çadırı haline geliyor. Çocuğunun geleceğini karanlığa teslim etmeyen veli ile güvencesizleştirilen öğretmen eğitim hakkı mücadelesinde birleşiyor. Eğitim Hakkı Mücadelesinin bileşenleri sokakta birleşerek “özneleşiyor”, AKP’nin en büyük kabusu haline geliyor. Eğitim hakkına, geleceğine, çocuklarına ve eğitim biliminin ilkelerine sahip çıkanlar, öğretmenler, öğrenciler, veliler tüm Türkiye’de yürütülen mücadeleleri birleştirmek için 15 Eylül’de Ankara’ya randevu verdiler. EğitimSen’in 11 Eylül’de 4 koldan başlatma kararı aldığı yürüyüş 15 Eylül’de Ankara’da 4+4+4 karanlığına meydan okuyanlarla, parasız, bilimsel, laik, anadilinde eğitim isteyenlerle buluşacak. Bu çağrıya kulak vermeli, 15 Eylül’de Ankara’ya sel olup akmalı, 17 Eylül’de her okulu eğitim hakkı mücadelesinin mevzisi haline getirmeli, 4+4+4’ü durdurmalıyız.
anaokuluna gitmek istediklerini anlatt›lar. Veliler de ilkokula bafllamaya zorlanan çocuklar›n› okula göndermeyeceklerini aç›klad›lar. Bas›n mensuplar›n›n çocuklarla yapt›klar› söyleflide çocuklar, ‘yafllar›n› bilmediklerini ama küçük olduklar›n›’, ‘ana s›n›f›na gitmek istediklerini’, ‘seneye ilkokula gitmeyi düflündüklerini’ anlatt›lar. Ankara’da ise 2 Eylül’de Milli E¤itim Bakanl›¤› önüne yürüyen çocuklar “Okul için çok erken”,
“Çocuklar›m›z çocuk iflçi, çocuklar›m›z çocuk gelin olmayacak”, “Anas›n›f› istiyoruz” dövizleri tafl›d›lar. Bakanl›k önünde Halkevleri E¤itim Hakk› Meclisi ad›na konuflma yapan Füsun Culfa “Çocuklar›m›z› kimsenin kobay olarak kullanmas›na izin vermeyece¤imizi söylemeye geldik” dedi. Eylemde konuflmak isteyen bir çocuk ise “Ben çocuk gelin olmak istemiyorum” diyerek tepkisini dile getirdi. Eylem “Tayyip kaç kaç çocuklar geliyor” slogan at›larak sonland›r›ld›.
İktidarda bir telaş Okullar›n aç›l›fl› yaklafl›rken sorunlar a盤a ç›kmaya bafllad›. S›k›flan AKP’liler 4+4+4 y›k›m›n›n suçunu birbirine at›yor
‘Aman başbakanım görmesin’
Soldan sa¤a, bugünden düne : Dinçer, Bafl, Çelik UMAR KARATEPE
4
+4+4 eğitim sisteminin yarattığı sorunlar iktidarı köşeye sıkıştırıyor. Okulların açılmasına az bir süre kala sistemin yarattığı sorunların açığa çıkması ve tepkilerin büyümesi üzerine AKP’liler birbirine girdi. İktidar, kendi tabanını bile ikna edemezken çözümü yine klasik gerici yöntemlerde buldu. Başbakan, çocuklarını ana sınıfına göndermek isteyen velilere “ihanetçi” dedi, çocukları “geri zekalı” olarak damgalamaya kalktı. Akit gazetesi karanlığa direnenleri “darbeci, laikçi, şeytan” diye suçladı. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer 4+4+4’e direnenleri “laikçi ve PKK”lı ilan etti, “normal vatandaşların” kendi yanlarında olduğunu iddia etti. Tüm bu tepkilere karşı iktidar, gerici bir saflaştırma politikasıyla kendi iç birliğini sağlamaya çalışıyor. Zira içeride durum fena halde karışık. BAKANLAR ÇOK SERT AKP’nin eski-yeni eğitim bakanları arasındaki kavga şiddetlendi. Haziran ayında şimdiki bakan Dinçer’in danışmanının eski bakanları topa tutan bir yazıyı yaygınlaştırması üzerine, eski Bakan Nimet Baş (Çubukçu) sert tepki vermiş, kendisinin çevresi için makam, mevki, rant peşinde koşmadığını söyleyerek yeni Bakana ağır göndermelerde bulunmuştu. AKP’nin ilk Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de Dinçer’den özür dilemesini istemişti. AKP’nin eğitim sis-
temini yapboza çeviren Dinçer, Baş ve Çelik üç ay sonra bir kez daha birbirine girdi. Üç Bakan 4+4+4 sisteminin yol açtığı enkazın bedelini birbirlerine yıkmaya çalıştılar. Nimet Baş, Ömer Dinçer’e “Susuyorum ama benim patlamam da kötü olur” diye seslenirken dolaylı olarak 4+4+4 uygulamasını eleştirdi. Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’ya konuşan Baş’ın “patlamasına” neden olan şey ise Dinçer’in kendisiyle ilgili olarak “Onun döneminde ihtiyaç duyduğumuz öğretmenlerin ancak yüzde 50'sini alabiliyorduk” şeklindeki açıklamaları. Zira 4+4+4 sistemiyle beraber büyük bir öğretmen açığı krizi yaşanması bekleniyor. İşin ilginci Dinçer’in bu açıklamaları yaptığı gazeteci de Küçükkaya’ydı. Böylece iki bakan bir gazeteci vasıtasıyla birbirini topa tuttu. Nimet Baş, Ömer Dinçer’in “Her şey yerle bir, sistem felç, enkaz devraldık. Bakanlık otomatik pilottan şimdi çıkıyor” gibi ifadelerine tepki gösterdi ve “ne gerek var böyle mukayeselere” dedi.
uygulaması doğru, makul ve yerinde mi” sorusu üzerine de Baş, düzenlemeyi faydalı bulmakla beraber “Çok kapsamlı tartışılmadı” dedi. 66 aylık çocuklar meselesinde de 4+4+4’ü savunmaktan kaçınan Baş “Ben o konuya hiç girmem” dedi. Nimet Baş, Dinçer’in kendisini hedef göstermesinin nedinini de açıkladı: Öğretmen tayinlerinde yaşanan sorunlarla ilgili AKP’li ilk Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in bir mesajını twitterdaki takipçileriyle paylaşması! Zira bu mesajında Çelik konuya çözüm aradığını söylüyordu ve bu arayış Bakan Dinçer’i sinirlendirdi. Çelik twitter mesajıyla da yetinmemiş, CNN Türk’teki Aykırı Sorular programına katılıp, yılda bir kereye indirilen öğretmenlere tayin meselesinin Başbakan tarafından çözüleceğini açıklamıştı.
66 AYI SAVUNAMADI Baş’ın rahatsız olduğu bir konu da 4+4+4 ile ilgili olarak Dinçer’in topu kendisine atmasıydı. Zira Dinçer bu sistem değişikliğini Baş dönemindeki Milli Eğitim Şurası'ndaki kararlara dayandırıyordu. Baş ise Şura kararlarının emir niteliğinde olmadığını ve “bir yön ve vizyon belirlemeye çalıştığını” söyleyerek 4+4+4 ateş topunu Dinçer’e iade etti. “4+4+4
Çelik'ten bir gün sonra yine aynı kanalda konuk olan Ömer Dinçer ise tayinlerin yılda bir defaya inmesi kararının arkasında durmuştu. VEK‹LDEN TABANA FIRÇA AKP’de iç kavga Bakanlarla sınırlı kalmadı. AKP’nin tabanından dahi 4+4+4’e tepkiler yükselirken bir vekil tabanı fırçaladı. Muğla İmam Hatip Mezunları Derneği'nin pilav gününe katılan AKP Muğla Milletvekili Ali Boğa "Açılan yere (İmam hatip okullarına) öğrenci bulamazsak tarih önünde vebalini ödeyemeyiz” dedi. Tüm okulları İmam Hatip’e çevirme şansı yakaladıklarını ifade eden Boğa, iktidarın gizlemeye çalıştığı bir sıkıntıyı da ele verdi: İmam Hatip’e öğrenci kayıtları düşük ve okullar açılınca sürgün edilen okullarda tıklım tıklım sınıfların, imam hatiplerin ferah sınıflarının fotoğrafları basına yansıyacak. Bakalım bu manzara hangi “şeytana” bağlanacak? KAÇACAK DEL‹KLER‹ YOK İktidar cephesi birbirine ve halka hakaretler yağdırırken hep aynı nakarata sarılıyor: “Sorun 4+4+4’te değil uygulamada.” Bu sözle, okullar açılınca ortaya çıkacak enkaz görüntüsü karşısında bir iki “kelle alarak” kendilerini kurtarmanın hesaplarını yapıyorlar. Bu tablo, sürecin en başından beri “4+4+4’ü durduracağız” diyerek yola çıkanların isabetli bir çıkış yaptıklarını gösteriyor. İktidar köşeye sıkışıyor, muhalefet ise “4+4+4’ü durdur” diyerek kaçacak delikleri kapatmaya devam ediyor.
Çocuğun için mücadele şeytanlıkmış 2 Eylül günkü manfletinde Halkevleri ve E¤itim-Sen baflta olmak üzere 4+4+4’ü durdurmak için mücadele eden tüm kesimleri darbeci, fleytan, laikçi ilan eden Akit gazetesinin as›l kayg›s› da sat›r aralar›nda gizliydi. Gazetenin haberinde flu ifadelere yer verildi: “4+4+4 yeni e¤itim sisteminin hayata geçirilmesinde, Milli E¤itim Bakanl›¤›'n›n yapt›¤› iflçilik hatalar›” ve birtak›m aksakl›klar sebebiyle ifltah› kabaran sol çevrelerin puan toplamamas› için devreye girmesi gerekti¤i belirtiliyor.” Bu ifadelerdeki
“iflçilik hatalar›” vurgusu, okullar›n aç›lmas›yla daha fazla ortaya ç›kacak y›k›m›n kabul edilmesi anlam›na geliyor ve tabana mesaj veriliyor: “Çocuklar›n›z için mücadeleye kat›lmay›n, sizi öcüler ham yapar.” Halkevleri ‹stanbul fiube Baflkan› Özge Ozan da Akit’in sald›r›lar›yla ilgili aç›klamas›nda ucube e¤itim sisteminin y›k›c› sonuçlar›n›n AKP’nin kendi taban›nda dahi yo¤un bir tepkiye yol açt›¤›na iflaret etti ve bunu gören AKP’nin gerici bir saflaflma yaratma çabas›na girdi¤ini söyledi.
Muhalif görmekten ödü kopan Erdoğan’ın ofisinin önünde açılan 4+4+4’ü durduracağız imza standı polisi telaşlandırdı. 31 Ağustos Cuma günü Başbakanlık Ofisi önünde imza standı açan Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi üyeleri karşısında polis uzun süre ne yapacağını bilemedi. Stantta yapılan konuşmalarda 5 Eylül’deki Taksim eylemine çağrı yapıldı, bildiriler dağıtıldı, imzalar toplandı. 8 Halkevi üyesine karşı çağrılan Çevik Kuvvet önce Başbakanlık Ofisi önünde barikat kurdu, daha sonra da Halkevcilere saldırdı. Gözaltına alınan 8 kişi aynı gün serbest bırakıldı.
I 2 Eylül, Antalya: Çok sayıda kurum ve aydınların çağrıcısı olduğu ve 200 kişinin katıldığı “Gerici-Piyasacı 4+4+4 eğitim sistemine hayır” forumunda, kentte kitlesel eylem, okulların açılmasıyla boykot ve sivil itaatsizliğin örgütlenmesi, Alo Eğitim Hakkı adı altında bir iletişim hattı kurulması ve 15 Eylül’de Ankara mitingine katılım kararları alındı. I İstanbul Ümraniye’de çok sayıda kurum temsilcisi, veli temsilcileri ve öğretmenler, 4+4+4’e karşı 26 Ağustos’ta bir araya geldi. Toplantıda yerel bir forum ve eylem kararı alındı. I 26 Ağustos, İstanbul-Okmeydanı: Halkevi’nde bir araya gelen Alevi örgütleri ve yöre dernekleri 5 Eylül İstanbul ve 15 Eylül Ankara mitinglerine katılım kararı aldı. Bu derneklerin piknik, düğün ve toplantılarında imza toplanması da kararlaştırıldı. I Belediye panolarının 4+4+4’ü durdurmak için imza çağrılarıyla kaplandığı Manisa Salihli’de kampanyaya büyük ilgi var. I Zonguldak Kilimli Halkevi, 4+4+4’e karşı günde ortalama 1000 imza topladı. I Hacıbektaş şenliklerinde bir günde bin 500 imza toplanırken, Türkiye’nin dört bir yanına imza föyleri gönderildi. I İstanbul Tabip Odası, 72 ay öncesi çocukların ilköğretime başlamasının uygun olmadığını bir kez daha duyurdu.
3
GÜNDEM 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
AKP-TSK-MHP savaş koalisyonu MHP, AKP iktidarı karşısında artık bir muhalefet partisi değil, daha çok BDP’yi hedef tahtasına koyan bir iktidar payandası. MHP, AKP ve TSK’nin fiili savaş koalisyonunda kendine yer arıyor
M
HP’nin koşulsuz desteğini ve TSK’nın itaatini arkasına alan AKP şoven bir dille tırmandırdığı savaş siyasetinden geri adım atmıyor. Kürt sorununda saplandığı bataktan bir çıkış yolu bulamayan AKP, BDP’li vekillerin Şemdinli’de yol kesen PKK’lilerle karşılaşmasında açığa çıkan görüntüleri bahane ederek, BDP’ye yönelik saldırının dozunu artırdı. AKP, MHP’nin de desteğiyle BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırma tehdidini yükseltiyor.
SAVAfiTA SIKIfiAN AKP, BDP’YE BASKIYI ARTIRIYOR Başbakan Recep Tayyip Erdoğan parti kapatmadan yana olmadığını ama BDP’lilerin tek tek cezalarını çekmeleri gerektiğini savundu. Olayla ilgili meclisin inceleme yapacağını söyleyen Erdoğan, “Öyle zannediyorum ki parlamento bu süreçte fezlekeleri çok daha farklı bir şekilde ele alacaktır. Bunlar siyasetçi olmaktan çıktı” diye konuştu. Kürt sorununun çözümü için barışçıl çözüm ve müzakere önerisini sürdüren BDP’lilere karşı “Bunlarla neyin müzakeresini yapacaksın?” diyen Erdoğan, BDP’li milletvekillerini tanımadıklarını ancak kabullenmek zorunda kaldıklarını ifade etti. AKP’nin genişletilmiş grup toplantısında konuşan Tayyip Erdoğan, BDP’li vekillere “Sen bu milletin temsilcisi değilsin” diye
seslenirken, dokunulmazlıkların kaldırılması için talimat verdiğini açıkladı. MHP ise milletvekillerinin dokunulmazlığı konusunu içeren anayasanın 83’üncü maddesinde doğrudan BDP’yi hedef alan bir değişiklik yapılmasını önerdi. Öneriye göre ağır cezayı gerektiren suçüstü halleriyle birlikte terör eylemlerine katılma ve terörü destekleme hallerinde milletvekilleri gözaltına alınabilecek, tutuklanabilecek. BDP, BARIfi VE MÜZAKEREDE KARARLI Dokunulmazlıklarının kaldırılması tehdidiyle ilk kaz karşılaşmayan BDP’li vekiller, AKP
ve MHP ittifakının saldırılarına karşı “Hodri meydan” dedi. 1 Eylül’de Kadıköy’de yapılan Dünya Barış Günü mitinginde konuşan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sabah-öğle-akşam olmak üzere günde üç öğün aynı tehditle karşılaştıklarını söyleyerek meydan okudu. “Dokunulmazlıkları tümden kaldırın. Kaldırmayan namert. Hodri meydan!” Polisin, medyanın ve savcıların zaten dokunulmazlıklarını ihlal ettiğini söyleyen Demirtaş, twitter hesabından yaptığı açıklamalarla, milletvekilleri hakkında hazırlanan fezlekeleri karşılaştırdı. BDP’li vekiller hakkında toplam 564 fezleke hazırlandığını ve bunlardan hiçbirinin ihaleye fesat
karıştırma, görevi kötüye kullanma, sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından olmadığını hepsinin fikir beyanına yönelik fezlekeler olduğunu söyledi ve ekledi: “Kargadan korkan darı ekmez.” Demirtaş fezlekeleri şöyle sıraladı: “İhaleye fesat karıştırma fezlekeleri: AKP yüzde 83, CHP+MHP yüzde 17, BDP yüzde 0. Görevi kötüye kullanma fezlekeleri: AKP yüzde 72, CHP+MHP yüzde 28, BDP yüzde 0. Sahtecilik dolandırıcılık fezlekeleri: AKP yüzde 67, CHP+MHP yüzde 33, BDP yüzde 0. Düşünce açıklamalarına yönelik fezlekeler (çeşitli yerlerde yapılan konuşmalar) BDP yüzde 100, AKP yüzde 0, CHP yüzde 0, MHP yüzde 0.”
SA⁄, YEN‹ SAVAfi KONSEPT‹NDE B‹RLEfiT‹ MHP, şoven söylemine eklemlenerek, doğrudan, AKP’nin saldırgan politikalarının yanında yer almayı seçti. BDP ve CHP’den gelen “parlamenter çözüm” çağrılarını reddetti. CHP’nin Kürt sorunundaki gelişmeler üzerine TBMM’yi toplanmaya çağırması BDP’nin desteğini alırken AKP ve MHP’nin blok itirazıyla karşı karşıya kaldı. MHP’nin doğrudan BDP’yi hedef alan anayasa değişikliği önerisi, Beytüşşebap’taki çatışmaların ardından Devlet Bahçeli, AKP’nin savaş siyasetine sonsuz destek açıkladı ve daha sert bir tutum almaya çağırdı. “AKP müzakereci adımlardan, yılgın ve yavaş siyasi tercihlerden acilen çıkmalıdır” diyen Bahçeli, kin ve nefret söylemini tırmandırıyor. MHP, AKP’yle çözümsüzlüğü dayatan savaş ve kin dilinde ortaklaşırken, olası bir iç savaş tehlikesi körüklüyor. Barışçıl ve demokratik çözüm olanaklarını bütünüyle ortadan kaldırıyor.
Hakkari Beytüflflebap’taki PKK sald›r›s›n›n ard›ndan, polis, PKK cenazelerine sahip ç›kan halka sald›rd›.
hiç kimse sessiz kalmamal›, hep birlikte bu savafla karfl› durmam›z laz›m” diyerek Baflbakan Erdo¤an’›n bölgedeki savafl› gizleme çabalar›na dikkat çekti. Bölgedeki savafl›n ve ölümlerin birinci derecede sorumlusunun AKP hükümeti oldu¤unu ifade eden Demirtafl, “Siyaset kurumunun proje gelifltirmedi¤i yerde maalesef bu ölümler yaflan›yor” dedi. AKP hükümeti savafl ça¤r›lar›n› tekrarlarken, faflist sald›r›lar karfl›s›nda izleyici olarak kalmaya devam ediyor. Antep’teki sald›r›
Q
8 Mart öncesi tutuklanan KESK üyesi 9 kadının serbest kalması talebiyle emekçiler SES Ankara Şubesi'nin çağrısıyla 4 Eylül’de Ankara Adliyesi önüne gitti. Emekçiler 4 Ekim Perşembe günü gerçekleşecek olan ilk mahkemeye de dört bir yandan gelenlerle kitlesel bir şekilde katılacaklarını açıkladı.
Q
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Plarformu, 4 Eylül’de bir açıklama yaparak tutuklu ve tutuksuz yargılanacak olan gazetecilerin avukatların 6, 10, 12, 14, eylülde görülecek duruşmalarına dayanışma için çağrı yaptı.
Q
Dikmen Vadisi halkı ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Bürosu’nda 2 Eylül’de düzenlenen kahvaltıda bir araya geldi. Etkinlikte, konuşmalarını yapan Mimarlar Odası Ankara Şubesi yöneticileri ve vadi halkı 7 yıldır süren mücadelelerini sonuna kadar sürdüreceklerini dile getirdiler.
Q
Çözümsüzlüğün adı ‘kararlılık’ PKK, 2 Eylül’de fi›rnak’›n Beytüflflebap ‹lçesi’ndeki dört ayr› noktaya sald›r› düzenledi. Kaymakaml›k, tümen komutanl›¤›, askeri lojmanlar ve polis noktalar›na düzenlenen sald›r› sonucu 10 asker ve polis hayat›n› kaybetti. Baflbakan Tayyip Erdo¤an, son bir y›ld›r her çat›flma sonras› yapt›¤› aç›klamay› tekrarlayarak “Türkiye Cumhuriyeti, milletiyle ve devletiyle terörle mücadeleye kararl›l›kla devam edecektir” dedi. Baflbakan›n müzakere seçene¤ini rafa kald›rd›¤› savafl›n en a¤›r sonuçlar› a¤ustos ay›nda yafland›. Bölge’deki savafl›n baflar›s›zl›¤›n› gizlemek için, medya ve bas›na yüklenen baflbakan, medyay› asker ölümlerinin görülmemesi konusunda tehdit etti. BDP Efl Genel Baflkan› Selahattin Demirtafl, “Hükümet savafl› yok göstermeye çal›fl›yor, ölümlere karfl›
Q
Adana Eğitim Sen Şubesi 4 Eylül’de bir açıklama yaparak 4+4+4 düzenlemesine karşı 15 Eylül’de Ankara’da olacaklarını duyurdu. Yapılan açıklamada 4+4+4 düzenlemesinin şimdiden öğretmenler, veliler, öğrenciler açısından kaosa neden olduğuna dikkat çekildi.
sonras›nda bölge halk› ve ülkenin pek çok yerinde BDP faflist sald›r›lara maruz kalm›fl ve önlem al›nmad›¤› gibi sald›r›lar meflrulaflt›r›lm›flt›. Beytüflflebap’taki çat›flmalar sonras› Ad›yaman’da yine BDP binalar› hedef al›nd›. Faflistler, Gölbafl› Caddesi üzerinden ellerinde Türk bayraklar›yla Ad›yaman BDP il binas›na tafllarla sald›rd›. SAVAfiIN SON B‹LANÇOSU
23 A¤ustos’ta Hakkari fiemdinli, 5 asker hayat›n› kaybederken; 7 asker yaral›, 16 gerilla hayat›n› kaybetti. 21 A¤ustos’ta Gülyaz› köyü yak›nlar›nda asker tafl›yan minibüs devrildi; 8 asker hayat›n› kaybederken, 5 asker yaraland›. 20 A¤ustos’ta Hakkari-Van karayolu üzerindeki K›r›kda¤ köyü yak›nlar›nda may›n patlamas› sonucu 2 asker hayat›n› kaybederken, 1 asker yaraland›.
Mersin’de Gençlik Muhalefeti üyelerinin ikinci öğretimde harç uygulamasının sürdürülmesine karşı 30 Ağustos’ta yaptığı eyleme polis saldırdı. 13 Gençlik Muhalefeti üyesi ve eyleme destek olmak için giden ÖDP Mersin İl Başkanı Oktay Canpolat gözaltına alındı.
Q
Dev-Sağlık İş üyeleri, Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nde taşeron şirket bünyesinde çalıştırılan 3 işçinin işten atılmasını, 27 Ağustos yaptıkları basın açıklamasının ardından yemekhane boykotu yaparak protesto etti.
Q
Sosyalist Gençlik Derneği, Büyükşehir Belediyesi'nin aldığı kararla 1 Eylül'de uygulamaya konulacak ulaşım zamlarına karşı Kadıköy İskele Meydanı'nda açıklama yaptı.
Q
DİSK Sine-Sen, 20 Ağustos günü geçirdikleri trafik kazası sonucu 3 set işçisinin yaşamını yitirmesiyle ilgili olarak bir açıklama yaptı. Sine-Sen, yapımcıları üretim sürecinin tamamında çalışma koşullarını yasal ve meşru zeminde uygulamak, devleti de yasaların denetlenmesi konularında uyardı ve "İnsanlık dışı çalışma koşullarına hayır" dedi.
4+4+4’e karfl› direnifl AKP için tükenifl vakti asat vatandaş Tayyip panik içinde. Akıl hocaları akılsız, akılsız olmanın ötesinde beceriksizler. Hep birlikte, sonlarının ne olacağını bilmeden sürükleniyorlar. Eğer durdurulmazlarsa bu ülkeyi ve bu ülkede yaşayan halkları da karanlık bir geleceğe kendileriyle birlikte sürükleyecekler. 4+4+4 eğitim modeli diye yutturmaya çalıştıkları ucubenin, daha uygulamaya geçmeden her tarafı dökülmeye başladı. Sınıfların kümes gibi kalabalık olacağı, ilköğretime hazırlanmamış çocukların bu sınıflara doldurulacağı, okulların bu çocuklara göre inşa edilmediği, aynı sınıfta aralarında 2 yaş fark olan öğrencilerin öğrenim görmek zorunda bırakılacağı, müfredatın bile henüz hazır olmadığı, öğretmenlerin böylesi bir eğitim modeline uygun bir formasyona sahip olmamaları vs. Toplanan yüz binlerce imza, Milli Eğitim Müdürlükleri önündeki eylemler, veli-öğretmen-öğrenci dayanışmaları, her gün basında yer alan eleştiriler, Başbakanlığın kapısına dayanan isyan, kendi tabanından yükselen ciddi tepkiler, kitleselleşen protestolar iktidarı paniğe düşürdü. 4+4+4 enkazının altında kalacağını anlayan iktidar kendi içinde bile birbirine düşerken (eski yeni AKP’li Milli Eğitim Bakanları birbirine girdi) gerici bir saflaşma
V
yaratarak durumu kurtarma derdinde. Artık bu ucubeyi savunanların tek gerekçeleri ideolojik; yani “AKP neylerse güzel eyler” diyen bir zümre dışında bu ucubenin içine girebilecek kimse yok. Örneği İstanbul’dan verelim; MEB, imam hatiplerin yeni açılacak ortaokul bölümleri için ilk planlamalara göre (daha sonra arttırmak üzere) kontenjanı 22 bin 709 olarak belirlemişti. Ve son kayıt tarihini de 17 Ağustos olarak ilan etmişti. O tarih itibariyle başvuru sayısı 15 binde kaldı. Bunun üzerine MEB tarihi uzattı ancak sayı hala 18 bini geçmiş değil. Bunların 28 Şubat takıntısı boşuna değil, sürekli 28 Şubat öncesiyle kıyaslıyorlar süreci. Türkiye genelinde imam hatiplerin yeni açılan ortaokullarına başvuru sayısı 60 bin civarındaymış, bunun 100 bine çıkması umuluyormuş. Oysa 28 Şubat öncesi bu ortaokullarda okuyan öğrenci sayısı 400 bin idi. (Ancak bilinmeli ki bu yıl sadece 5. sınıfa [ortaokul birinci sınıfa] kayıt alınıyor, buna rağmen sayılar bunların beklediklerinin çok altında.) Tayyip’in ve şürekasının paniğinin gerçek nedeni bu sayılar. Tekelci sermayeyi bile ikna etti (Dikkat edilirse uzunca bir süredir sesleri çıkmıyor ama yakında bu koroya katılırlar), ama kendi kitlesini ikna edemiyor!
Kendi kitlesini bile ikna edemeyince de saldırganlaşıyor, ilkel gerici tutumları tek siyasal tercih olarak herkese dayatıyor. Bu konuda ilk kurşunu da kendisi attı; seçmece gazetecilere ısmarladığı bir televizyon programında, “gidip rapor alanlar var, bunları evlatlarına ihanetle vasıflandırıyorum, benim evladım ‘geri zekalı’ diyorlar” veciz sözlerini sıraladı. Böylece aklınca bütün toplumu ikna etti, bu vasat şahsiyet. Yani Tayyip’e göre çocuğunun iyi bir eğitim almasını isteyen anne-babalar hain, 4+4+4 ucubesine girmeyen çocuklar da geri zekalı. Bilim insanlarının, hekimlerin ve eğitimcilerin “66 aylık çocukların yeri ilkokul değil, okul öncesi eğitimdir” şeklindeki bilimsel değerlendirmelerini anlama sorunu yaşıyor. Çünkü bunlar için bilim, bağımsız bir disiplin oluşturamaz. Bilim sadece bunların dinini ve siyasetini doğrulamak için kullanılan bir araçtır; bunları doğrulamayan her türlü bilimsel veri “şeytani” ve karşılarında olan bütün bilim insanları “şeytan”dır. İmamın bu açıklamalarından sonra cemaati sessiz kalır mı? Kalmaz elbette, en yüksek perdeden ses verirler. Akit Gazetesi de öyle yaptı zaten; 4+4+4’e karşı çıkışları “şeytani plan” olarak ilan ediverdi. Yeni Akit zümresine göre Halkevleri ve Eğitim-Sen başta olmak üzere
4+4+4’e karşı muhalefet örgütleyen veliler, öğretmenler, demokratik kitle örgütleri, emek ve meslek örgütleri, Alevi örgütleri ve yöre dernekleri bu şeytani planı uygulamak için harekete geçmişti. Yeni Akit’i çıkaranlar kendi okurlarını çok iyi tanıyorlar elbette, onlar cinden, periden, şeytandan korkarlar ve onları korkutmak lazım ki Akitçiler tezgahlarını işletmeye devam edebilsin. Ancak tüm bu çirkefliklerine rağmen Akitçiler bile 4+4+4’ü savunamıyorlar. Onlara göre bile “Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı işçilik hataları ve birtakım aksaklıklar mevcutmuş”. AKP cenahındaki paniğin büyüklüğünü anlamak için bir de Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in veciz sözlerine bakmak gerek; “4+4+4’e karşı çıkışlar laik kesimden ya da PKK’dan geliyor”. Bu şahsın akademisyen olmak için neden başkalarının araştırmalarını çaldığı, bilimsel verileri çarpıtmaya neden ihtiyaç duyduğu artık çok daha iyi anlaşılabiliyor. Çünkü bu şahsın gericilik kapasitesi ve tercihleri bilimsel gelişmeleri değerlendirmesini engellemektedir. Bu şahsa göre “normal vatandaşlar onu destekliyormuş.” Yani bu koca bakana göre “anormal vatandaş” kimmiş? Laiklikten yana olanlar ve 5,5 yaşındaki çocuğuna anadilini öğretmek isteyen Kürt annebabalar. Normal de kendisi ve kendisi
gibi olanlar. Denklemi böyle kuran bir akıl hocasına sahip olan Tayyip de toplumu gerici bir biçimde saflaştırmak için fetvayı almış oluyor. Kargan›n biri k›lavuzlar›n› kargalardan seçerse… Tayyip’in “hocam” dediği iki şahsiyet (görünürler içindeki) bu dönem “başarıdan başarıya” koşuyor. Bunlardan biri malum Ömer Dinçer diğeri de malum, Ahmet Davutoğlu. Bu üçlü (ve elbette ki saz arkadaşları) içerdeki ve dışarıdaki halkların kaderleri üzerinde birtakım oyunlar oynamayı kendilerince “hak” görüyorlar. Ömer Dinçer denilen şahsiyet yüz binlerce çocuğun geleceğini ucube bir projenin içinde karartacak. Ahmet Davutoğlu denilen şahsiyetin tutarsız politikaları daha şimdiden Suriye’de binlerce insanın katledilmesine yol açtı. Bunların siyasi sorumluluğu ise Tayyip Erdoğan’ın üzerinde. Bu şahıslar giriştikleri icraatları test edebilme izanına ve bu icraatların sonuçlarını kaldırabilme sorumluluğuna haiz değiller. Bunun en somut kanıtı işler başarısız olmaya başladığında -ki bunların başarılı iş yapma ihtimalleri yoktur- kullandıkları tek bir yöntem, dayandıkları tek bir ideoloji vardır. Yöntemleri baskı, manipülasyon ve tehdittir. İdeolojileri ise dini gericiliktir. Bunun sonucu ise anti-demokratik bir sistem ve kamp-
lara bölünmüş bir toplumsal yapı olacaktır. Tüm toplumsal muhalefet dinamikleri/kesimleri böylesi bir geleceği her geçen gün daha net bir biçimde görmekte. Ancak hala bu kesimler aynı hedefe doğru ve birlikte harekete geçme konusunda öznel eksiklikler/zaaflarla boğuşmakta. Neredeyse toplumun hiçbir kesiminin içine sinmeyen 4+4+4 ucubesi karşısında bile tüm olanakları değerlendiren, ortaklaştıran ve aynı anda harekete geçiren bir “ortak plan” oluşturulamadı. Unutulmamalıdır ki 4+4+4’ün hayata geçirilmesi AKP’nin başarısı değil, ilerici toplumsal muhalefetin (özellikle örgütlerinin) başarısızlığı anlamına gelecektir. Sözün özü; 4+4+4 adı verilen bu ucube AKP’nin iktidarını pekiştirmek, tekelci sermayenin çıkarını garanti altına almak için icat ettiği bir toplum mühendisliği projesidir. Bu ucube akıldışıdır, mantık dışıdır. Hiçbir bilimsel temele dayanmamaktadır. Toplumu ilerletmeyecek, gericileştirecektir. Toplumsal barışı değil, toplumsal kaosu, toplumsal bütünleşmeyi değil, toplumsal ayrışmayı yerleştirecektir. Sadece AKP’ye karşı olunduğu için değil, bu ülke halklarının yararı, bu halkların çocuklarının geleceği için bu ucube Durdurulmalıdır!
4
GÜNDEM 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
Erdo¤an’›n elinde baltan›n sap› kald› ürkiye’nin Suriye politikası da, Kürt politikası da darmadağın oldu. Farkında mısınız, Şemdinli olayından bu yana Suriye Kürdistanı’nın özerklik ilanı hakkındaki ileri geri açıklamalar, manşetler sona erdi. Artık bir “Batı Kürdistan realitesi” de var. Irak Kürdistanı’nın özerkliği, Irak’taki Kürt sorununun Irak sınırları içerisindeki çözümünü temsil ediyordu. Elbette Suriye Kürdistanı’nın özerkliği de Suriye’deki Kürt sorununun Suriye sınırları içindeki çözümünü temsil ediyor. Ama Suriye’nin istikrarsızlığı koşullarında ortaya çıkan bu çözüm Irak’taki gibi bir statüye bağlanmadığı sürece Kürt sorununun Ortadoğu çapında bir sorun olarak çözümünü dayatma potansiyelini taşıyor. Suriye’deki istikrarsızlığın durulmasının ise görünen tek yolu var: Esad yönetiminin emperyalist/hegemonyacı güçler (ABD, AB, Rusya, Çin) arasındaki bir anlaşmayla devrilmesi. Dolayısıyla, emperyalistlerin Irak çözümü, Suriye için geçerli değil. Böylesi bir uluslararası denge içinde, Kürt sorunu Suriye bağlamında ele alındığı her durumda bir Ortadoğu sorunu olarak masaya gelecek. PKK’nin Batı Kürdistan’ın özerkleşmesinin hemen ardından aldığı askeri-politik inisiyatif, kısa dönemde Türkiye’nin Batı Kürdistan için oluşturduğu tehdidin önünü Ferda kesmenin ötesinde, ortaya çıkan Koç bu yeni tabloyu güçlendiriyor. Beytüşşebap olayıyla birlikte ferdakoc@ PKK’nin “alan kontrolü” hotmail.com taktiğinin, uluslararası kamuoyu nezdinde Irak ve Suriye Kürdistanı’nın yanına Türkiye Kürdistanı’nı da eklemeyi amaçladığı, Fikret Bila gibi “devlet kalemleri” tarafından dile getirilmeye başlandı. Gelişmeler dizisi, Kürt sorununun önemli başlıklarından birini oluşturduğu bir “Ortadoğu Konferansı” düzleminin giderek yakınlaşmaya başladığını gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nun “BM Genel Sekreteri’nin himayesinde, BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri, Arap Ligi, AB, İran, Suriye’nin Arap komşuları ve Türkiye’nin taraflarını oluşturacağı, Suriye rejimi ve muhalefetinin temsilcilerinin de davet edileceği bir Uluslararası Suriye Konferansı’nın toplanması” önerisini Başbakan Erdoğan aşağılayıcı ifadelerle reddetti. Ancak Erdoğan aynı yanıtında, hükümetin 2011 Mart’ından bu yana böyle bir konferans üzerinde çalıştığını da söyledi. Dolayısıyla hem iktidarın, hem de ana muhalefetin, Suriye sorununa odaklanan bir Ortadoğu Konferansı’nın gerekliliği/kaçınılmazlığı konusunda fikir birliği içinde oldukları anlaşılıyor. Erdoğan’ın 2011 Mart’ında yaptığı hesabı Kürtler fena halde bozdu. Batı Kürdistan’da ikinci özerk Kürt yönetiminin oluşmasıyla birlikte, böylesi bir uluslararası düzlemin “Kürt özerkliğinin güvenliği” sorununun üzerinden atlayamayacağı; Kürtler için Ortadoğu çapında bir siyasi statünün tanımlanmasını zorunlu olarak masaya getireceği ortada. Bu nedenle AKP şimdi, Mısır, Suudi Arabistan, Türkiye ve İran’la oluşturulacak bir “Suriye’yle temas grubu”na bel bağlıyor. Bu bileşimin Kürtleri görmezden gelebileceğini varsayıyor. Kürtlere yasal ve açık siyaset alanını kapatan AKP politikalarının önemli bir “dış” nedeninin yaklaşan Suriye Krizi olduğu biliniyor. Kürtleri hesap dışı tutan bir “Suriye müdahalesi” planlayan AKP, Türkiye’deki Kürtler üzerinde terör estirmekle bu amacına ulaşabileceği hayalini kurdu. Ancak Kürt halkının iç dinamiklerini hafife alan bu hayal çöktü. Erdoğan, Kürtlere yasal ve açık siyaset alanını kapatan bu dış politikasını, “içerde”, AKP’nin “sağın birliğini” temsil eden parti haline getirilmesi projeksiyonu ile bütünleştirmişti. Başlangıçta “akla uygun” görünen bu politika, Erdoğan’ın Suriye politikasının çökmesiyle bir tuzak haline geldi. Erdoğan, iç politikada AKP’yi “sağın birliği partisi” haline getirmek için, ırkçılığa ve yobazlığa (hevesle) angaje olurken, Suriye batağından çıkmasına yardım edecek iç ve dış müttefiklerini de tasfiye etmişti. Bu nedenle Suriye’ye El-Kaide baltasıyla giren Erdoğan’ın elinde şu anda yalnızca, ırkçılığın ve yobazlığın balta sapı var. Doğrusu ya, yakışıyor da! Erdoğan’ın bu zayıf anının AKP içinde beliren fay hatlarını harekete geçirip geçirmeyeceğini; “sağın birliği” projesine, (HAS Parti ve Soylu transferlerine rağmen) öldürücü bir darbe vurup vurmayacağını kestirmek kolay değil. Ama içinde bulunduğumuz anın AKP’nin iktidar tarihinin en zayıf anlarından biri olduğunu kaçırmamamız gerekir. “4+4+4’e karşı çıkanlar PKK’liler ve laiklerdir” sözüne mim koyalım. Bu sözler, hödükçe çağrışımlarının ötesinde AKP iktidarı için bir tehlike algısını da ortaya koyuyor. İçinde bulunduğumuz an öylesine özel bir an ki, 4+4+4’e karşı gelişen halk tepkisi, Hatay’dan yükselen çığlığı ve Hatay’dan yükselen çığlık, Kürt halkının barış ve çözüm talebini güçlendirebilir. Toplumsal muhalefet eksenleri arasında, yakın tarihimizde uzun süredir görmediğimiz bir olumlu etkileşim gelişebilir.
T
Bayram gelmiş Davutoğlu’nun neyine DIfi‹fiLER‹ ‹YE BAKANINI C‹DD I ALAN KALMAD
AKP’nin büyük umutlar bağladığı Suriye gündemli BM toplantısı fiyaskoyla sonuçlandı. ABD, Çin ve Rusya dışişleri bakanları “30 Ağustos Zafer Bayramı”na denk gelen toplantıya katılmadı. Davutoğlu’nun ‘tampon bölge’ çağrıları ise kabul görmedi
D
ışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “tampon bölge” çağrısını uluslararası bir düzlemde ilk defa yapacağı ve büyük umut bağladığı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısı tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Bu fiyaskonun, Kurtuluş Savaşı’nın zafere ulaştığı gün olarak kabul edilen 30 Ağustos 1922’nin 90. yıl dönümüne denk gelmesi ise ayrı bir ironiydi. AKP’nin hık deyicisi medya bile, Türkiye’nin en iddialı ve en başarısız dışişleri bakanının bu acı gününe dair umutlu bir haber veremedi. Suriye’deki savaş ve Suriyeli mülteciler konularının gündem olduğu toplantıya sadece Fransa, İngiltere, Kolombiya, Fas ve Togo bakan düzeyinde katıldı. Konseyin daimi üyelerinden ABD, Rusya ve Çin de dahil olmak üzere 10 ülke ise dışişleri bakanları düzeyinde toplantıya katılmadı. kurulmasını, bu kamplarda tam koruma sağlanmasını talep etti. Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye komşu ülkeleri ziyaret etmesi gerektiğini de söyleyen Davutoğlu, Güvenlik Konseyi’nin bir bütünlük içinde hareket etmesini, bu doğrultuda Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin de aralarında olacağı ortak bir komite kurulmasını da önerdi.
K‹M TAKAR DAVUTO⁄LU’NU Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu toplantının “ciddiye alınmaması”na içerledi. Konsey üyelerini eleştiren Davutoğlu, Suriye’de dökülen kana son verilmesi için gerekli kararlılığın gösterilmediğini, BM kurumlarının beklentilerin gerisinde hareket ettiğini ifade etti. BM’yi acil eyleme geçmeye çağıran Davutoğlu, Suriye içine en kısa zamanda mülteci kampları
TAMPON BÖLGE ‹STEYEN YOK Davutoğlu’na ilk yanıtı BM
Genel Sekreter Yardımcısı Jan Eliasson verdi. Eliasson, Suriye sınırları içerisindeki bir kamp önerisinin “ciddi sorunlar doğuracağını” kaydetti. Eliasson’un ardından söz alan İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague de güvenli bölge oluşturulması talebinin “zorlukları olduğunu” dile getirdi ve öneriye sıcak yaklaşmadıklarını açıkladı. Davutoğlu’nun önerisine bir ret de BM Güvenlik Konseyi toplantısına katılmayan ABD’nin Genelkurmay Başkanı Martin
Ölümüne Davutoğlu T
ayyip Erdoğan’ın as kadrosunda yer alan Ahmet Davutoğlu’nun tanımlamak için “iddialı” ve “başarısız” sıfatları yetmiyor. O, parti içinde de sevmeyeni çok olan ancak sırtını sağlam yere yaslamış ve Erdoğan büyük projesi yolunda pes etmedikçe, kenara çekilmesi mümkün görünmeyen bir megaloman. Akif Beki, Mavi Marmara faciasından sonra 15 Haziran 2010’da yazdığı “Davutoğlu’nun ‘ben’ idraki” başlıklı tepki toplayan yazısında, Dışişleri Bakanı’nın egosunun politik hedeflerin önüne çıkarak felaketlere yol açtığını yazmış ve “büyük yerden” uyarı almıştı. Beki, bu yazısında şimdi
daha da şiddetlenmiş olması muhtemel “iç” rahatsızlığı ortaya koymuştu. Şimdi Mavi Marmara’yla kıyaslanamayacak kadar büyük bir Suriye faciası var. Milliyet’ten Metin Münir, “Davutoğlu Türkiye için bir felakettir” dedi. Derya Sazak, “Davutoğlu istifayı düşünüyordur” diye yazdı. Kadri Gürsel ise bu yorumlar ve parti yönetiminin reflekslerini bir arada değerlendirip AKP’nin sonuna kadar Davutoğlu ile gideceğini ve bu sonun hayırlı görünmediğini yazdı. Beki’den bu yana dış politikanın gidişi ve AKP’den kimse ağzını açamamasına bakınca Gürsel’e hak vermemek elde değil.
Bu da mı gol değil? D
üzenlediği sınavlarda şaibe eksik olmayan ÖSYM bir hafta içinde iki skandala daha imza attı. Danıştay’ın, 2010 yılında Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı’nın bazı sorularını iptal etmesinin ardından Hakim ve Savcılığa geçiş sınavı da iptal oldu. Danıştay, 2010 yılında Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı’nın bazı sorularını iptal etti. ÖSYM’nin “hata yok” ısrarına rağmen mahkeme kararıyla gelen iptalle birlikte 2 yıl önce yapılan yerleştirmeler baştan aşağıya değişti. Örneğin iki yıldır Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde asistanlık yapan doktor Hacettepe Tıp Fakültesi’ne, Kulak Burun Boğaz Anabilim dalında ihtisas yapan doktor da kardiyolojiye geçti. Bu skandaldan hemen sonra ÖSYM’nin 6 Mayıs 2012’de düzenlediği AKP yöneticilerinin ve TUSKON’cuların “şov yaptığı” Hakim ve Savcılığa geçiş sınavı da iptal edildi. 1589 kişinin katıldığı sınavda Merzifon Belediyesi’nin AKP’li meclis üyesi ve eşi ilk iki sırayı paylaşmıştı. Yine başka
bir çift de 16 ve 17’nci olmuştu. Yıllardır avukatlık yapmayan işadamı bir aday da çok yüksek puanla ilk sıralarda yerini almıştı ve bu işadamı Gülen cemaatinin patron örgütü TUSKON üyesiydi. Sınavda matematik sorularında yüzde 100 başarı sağlayan bazı adayların soru kitapçıkları üzerinde bir işlem ya da karalama olmaması da soruların sızdırıldığının delili oldu. Aylarca sızıntı iddialarına yanıt vermeyen ÖSYM en sonunda “Somut bir delil yok, sınav güvenliği için iptal ettik” demek zorunda kaldı.
ÖSYM’DE OYUN B‹TMEZ Böylece ÖSYM, 2010 yılından beri bitmek bilmeyen sınav skandallarına bir yenisini ekledi. 2010 KPSS sınavında 500’ü aşkın aday Eğitim Bilimleri testinde 120’de 120 doğru yapmış, sınav iptal edilmiş ancak sorumlular ortaya çıkarılmamıştı. 2011’de YGS’de şifre skandalı patlak vermiş, Demir önce reddetmiş, sonra da
Aygül Ailesi hesap soruyor “Y
aşamak bir umuttur” diyordu Cem Aygün hapishanede ailesi için kendi elleriyle hazırladığı çerçevede. Ancak Aygün’ün umutları bir polis kurşunuyla sonlandı. 8 kardeşli bir ailenin en küçük çocuğu olan ve şartlı tahliye kanunundan yararlanarak hapisten çıkan 24 yaşındaki Cem Aygün, 30 Ağustos’ da Keçiören’de Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin önünden geçerken polis-
Dempsey’den geldi. NATO’nun Suriye müdahalesi konusunda ABD Başkanı Obama’yı daha önce uyardığını hatırlatan Dempsey, Obama’nın “hatalı davrandığını” vurguladı. Davutoğlu’nun tampon bölge önerisine de tepki gösteren Dempsey, “Eğer tampon bölge kurarsanız, o zaman onu koruma sorumluluğunu da üstlenmiş olursunuz. Bu da sizi silah, hava ve balistik füze sistemi kurmaya, kullanmaya itebilir” dedi.
lerin “dur ihtarına” uymadığı gerekçesiyle vuruldu. Arkasından atılan 10 kurşundan üçünün isabet ettiği belirtilen Aygün’ün ölümüyse ailesine uzun bir süre haber verilmedi. Aygün’ün ölümünün ardından Ankara emek ve demokrasi güçleri ve ailesi sokağa çıktı. Yüksel Caddesi’nde Aygün’ün fotoğraflarının ellerde taşındığı eylemde polis şiddetinin son bulması istendi.
Aile adına yapılan açıklamada Cem Aygün’ün Atapark Karakolu’na her gün imza verdiği hatırlatıldı. 1 Eylül’de Aygün’ün ailesi çocuklarını öldüren polisin çalıştığı karakola gidince polislerin saldırısına uğradı. “Çocuğumuzu öldüren polisi görmek istiyoruz” diyen Cem Aygün’ün ablaları, karakol polislerleri tarafından dövülerek gözaltına aldı.
‘Şifre var kopya yok’ demişti. Aynı sınavda bazı adayların puanları yanlış hesaplanmıştı. Yine aynı sınavda 4 öğrencinin cevap anahtarı kaybolmuştu. 2011 ALES’te İzmir’deki bir okulda kitapçıktaki sorular eksik çıkmıştı. 2011 Yurtdışı Yükseköğretim diplomaları denkliği için seviye tespit 100 sorudan 75’i önceki yılın sorularıyla aynı çıkmış sınav iptal olmuştu. 2012 KPSS’de ikinci oturum devam ederken sabah sorulan sorular internete düşmüştü. 2012 LYS puanlarının yanlış hesaplandığı iddia edilmiş ÖSYM bu iddiayı da reddetmişti.
BAN K‹-MOON ‹RAN’DA AKP’nin Suriye’deki savaşı kışkırtan politikalarına bir diğer yanıt da BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’dan geldi. Moon’un ne dediğinden çok nerede dediği önemliydi. BM Genel Sekreteri, Davutoğlu’nun BM hezimetinin ertesi günü yani 31 Ağustos’ta Bağlantısızlar Hareketi zirvesi için İran’ın başkenti Tahran’daydı. BM’de yalnız bırakılan Türkiye’nin aksine, Rusya ve Çin’in yanısıra 120 ülke ve BM Genel Sekreteri İran’ın davetine icabet etti. Moon, Suriye’deki krizin Suriye hükümeti ile muhalefeti arasında diyalog yoluyla barışçıl olarak çözülebileceğini ifade etti. Moon, Suriye sorununda herhangi bir askeri seçenek ya da durumları askerileştirmenin sadece krizi pekiştirmek anlamına geldiğinin altını çizdi. BM ve Arap Birliği’nin bir önceki Suriye özel temsilci Kofi Annan’ın ateşkes planının başarısızlığa uğramasının ardından yerine gelen El-Ahtar el-İbrahim de, ilk konuşmasında “Suriye’nin geleceğine kendi halkı karar verecektir” diyerek, dış müdahale seçeneğine karşı olduğunu gösterdi. Suriye’ye dönük müdahaleci siyasetinin ABD, NATO ve BM tarafından destekleneceği umuduyla yol alan AKP, gelinen nokta itibariyle kendisini geri dönemeyecek kadar fazla ilerlemiş ve yalnız bir halde buldu.
AKP’nin umudu çuvalcıda C
IA Başkanı David Petraeus 2 Eylül’de İstanbul'a iki günlüğüne gelerek MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile görüştü. Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu ile düzenleneceği öne sürülen görüşmeler ise gerçekleşmedi. TSK’ye bağlı bir grup askeri Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içinde yakalayıp kafalarına çuval geçiren ABD’li komutan olarak nam salan Petraeus, bu ziyareti ile AKP medyasını ve savaş heveslilerini heyecanlandırdı. Medya, içeriği saklanan bu görüşmede Suriye krizi ve Esad sonrası geçiş dönemi üzerinde durulduğunu iddia etti. Ancak ziyaretin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un ziyaretiyle başlatılan “operasyonel planlama” sürecinin bir parçası olması, Esad’a müdahaleden çok, kontrolsüz ilerlediği düşünülen AKP’yi ve muhalifleri denetleme amacına yönelik olabilirdi. Oysa görüşme 6 ay önce gerçekleşen ilk ziyaretin devamı niteliğinde ve iki ülke arasındaki “teröre karşı istihbarat paylaşımı” anlaşmasının gereği rutin bir ziyaret de olabilirdi. Acı gerçeği, Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu ile mesafeli Abdullah Gül ile yakın İslamcı yazar Fehmi Koru yazdı. Özel istihbarata dayandırdığı yazıları Taha Kıvanç imzasıyla yazan Koru, Kıvanç kimliğine bürünerek, Petraeus’un “sır gibi saklanan” Türkiye sonrası durağının İsrail olduğunu yazdı. Petraeus İsrail-Türkiye ilişkilerindeki pürüzleri gidermek için gelmişti. Suriye meselesinde fazlaca hırpalanan AKP, anlaşılan o kadar umutsuz bir vaziyette ki eski çuvalcısının İsrail için düzenlediği ziyaretten “AKP’nin Suriye politikasına Amerikan desteği” umabiliyor.
Hopa davası 14 Ocak’ta 3
1 Mayıs 2011 tarihinde Hopa'da AKP mitingi sırasında halka dönük polis saldırısı ile başlayan ve Metin Lokumcu’nun ölümüyle sonuçlanan olaylarla ilgili 51 kişinin yargılandığı Hopa davası 3 Eylül’de görüldü. Hopa Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada avukatlar, bir aradalık ve yüz yüzelik gibi ilkeler gerekçesiyle
davanın büyük bir salonda yapılmasını ve ertelenmesini talep etti. Mahkeme avukatların itirazlarını dikkate aldı ve sanıkların ifadeleri okunmadan davayı, Hopa sınırları içinde büyük bir salonda görülmek üzere 14 Ocak 2013 tarihine erteledi. Davayı ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş ve Halkevleri Genel Sekreteri Nuri Günay da izledi.
Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy konuyla ilgili yazılı bir açıklama yayımladı. “Bu dava, Hopa halkının davası. Bu dava yaşamına sahip çıkanların davası” diyen Ersoy, yargılanması gerekenlerin Metin Lokumcu’yu katleden, Dilşat Aktaş’ı linç etmeye çalışan, dereleri şirketlere satan, çay üreticisinin emeğine el koyanlar olduğunu belirtti.
5
DÜNYA 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
‘Parasız eğitim’ sokakta 7 ÇA⁄LAR ÖZB‹LG‹N
N
eoliberalizmin, bin bir surete bürünebildiğini dünyanın farklı noktalarındaki deneyimler bir kez daha gösteriyor: Türkiye’de Tayyip Erdoğan ve AKP medyasının “Müjde! Harçlar kalkıyor” böbürlenmeleriyle sunduğu uygulama, ne parasız eğitimin üniversitelere dönmesi ne de piyasalaştırma saldırılarının durması anlamına geliyor. Aynı piyasalaştırma dalgası, Amerika kıtasının kuzey ve güneyinde farklı görünümler yarattı. Şili’deki öğrenciler, geçtiğimiz 1,5 yıl içinde Halkın Sesi gazetesinde çokça yer aldı. Eskiden beri Pinochet faşizminin ve neoliberal saldırıların sesini kısmak istediği liselilerin ve üniversitelilerin yükselttikleri ses, tüm saldırılara, gözaltılara, tutuklamalara karşın 1,5 yıldır dindirilemedi. Kamusal alanın tasfiyesi sürecinde, okulların ihtiyaç duyduğu kaynağın genel bütçeden karşılanmasını ve eğitime ayrılan payın artırılmasını talep ettiler. Parası olan ile olmayan arasındaki farkın sona erdirilmesini istediler. Elbette 2 bin doları bulan harçlara da karşı çıktılar. Sermaye ve yerel yönetimlerin “çok yönlü” sıfatıyla kurduğu ortaklıkların okul yönetimlerine hakim olmasına karşı ise “söz, yetki, karar hakkı” diye haykırdılar. 14 YERDE AYNI ANDA Şilili öğrenciler, 23 Ağustos günü “Parasız eğitim hakkı”, “Eğitim sisteminin değiştirilmesi” ve “Eğitime ayrılan bütçenin artırılması” talepleriyle yine sokağa çıktı. Başkent Santiago’nun 14 farklı noktasındaki okullarda buluşan öğrenciler karşılarında polis barikatlarını buldu. 2011 Nisan’ında 70’ten fazla lise ve
Türkiye’de üniversite öğrencileri harçlara karşı sokağa çıkarken Güney Amerike ülkesi Şili’de ve Kuzey Amerika ülkesi Kanada’da da paralı eğitime karşı isyan sürüyor
üniversite örgütünün yan yana geldiği Şili Öğrenci Federasyonu (FECH), gençliğin eylem birlikteliğini tüm buluşma noktalarında hayata geçirdi. Öğrenciler eş zamanlı olarak polis barikatlarına yüklenince polis saldırısı geldi ve kent savaş alanına döndü. Şili Devlet Başkanı Sebastian Pinera’nın “Bunlar, küçük bir azınlık” sözleriyle ciddiye almıyormuş gibi görünmeye çalıştığı binlerce öğrenciye polis, küçük bir azınlıkmış gibi yaklaşmadı. Daha önceki eylemlerde gaz bombaları ve tazyikli su ile saldıran polis, bu kez
eğitimli köpeklerine ve plastik mermilere de sarıldı. Öğrenciler ise barikatlarını kurarken yaşam alanları olan okullardan faydalandı. Sınıflardaki tahtalar, sıralar, sandalyeler, demir parmaklıklar, yangın tüpleri, polisin saldırılarına karşı koruma araçlarına dönüştü. Eylemler sonucunda 114 öğrenci gözaltına alındı. KANADA’DA HARÇ SOYGUNU Kanada’nın en büyük ikinci eyaleti Quebec’te Eyalet Başkanı Jean Charest, şubat ayında yaptığı açıklamada 2012-2017 tarihlerinde üni-
versite ve kolejlerde harçları yüzde 75 artırmayı öngördüklerini söylemişti. Harçların son 5 senede yüzde 80 artırılması hükümete yetmemişti belki, ancak üniversitelilerin tepkisi tahribatın boyutunu gözler önüne serdi. Eyaletin en önemli gençlik örgütlerinden Öğrencilerin Sendikal Dayanışma Birliği (Classe), “Onlar öğrencileri işçileştirmek istiyorsa, biz de onlara işçilerin dilinden yanıt veririz” açıklaması yapmış ve 13 Şubat’ta “grev” demişti. Üniversitelilerin okul boykotu, kısa sürede eyalet geneline yayılmış, sadece bir ay sonra 170 bin kişinin
katıldığı bir “halk grevi” pratiğine dönüşmüştü. Gençliğin her geçen gün güçlenen ve kitleselleşen eylemleri, Quebec hükümetini üniversiteliler ile müzakereyi sürdürmek yerine baskı kurmaya yöneltmişti. 18 Mayıs’ta “Bill 78” adıyla çıkartılan “acil durum yasası”, okulların çevresinde eylem yapılmasının yasaklanması, basın açıklamalarına katılan öğrencilerin okul kayıtlarının askıya alınması, eyleme katılanlara bin ile 2 bin, düzenleyenlere ise 7 bin ile 35 bin dolar arası para cezası öngörüyordu. ‘TEK YOL SOKAK’ Bill 78, bir yandan seçimler öncesi Charest hükümetine olan öfkeyi büyütürken, diğer yandan sistemle bütünleşmiş öğrenci örgütlülüklerinin süreçten çekilmesine yol açtı. Parasız eğitim talebinin bir gerçekliği olmadığını söyleyen ve mücadelelerini sadece harçların kaldırılması ile sınırlayan Quebec Üniversite Öğrencileri Federasyonu (FEUQ) ve Quebec Kolej Öğrencileri Federasyonu (FECQ), yeni eylemliliklerden geri adım attı. Classe Başkanı Gabriel Nadeau-Dubois’in, “Devlet görüşmeleri kestiğinde, insanların seslerini duyurabileceği tek yer sokaktır. Classe sokaklara geri dönecektir” açıklaması ise lafta kalmadı. 4 Eylül’deki seçimlere iki hafta kalan üniversiteliler yeniden sokaklara çıktı. İşçi konfederasyonlarının “Parasız eğitim bizim de mücadelemizdir” açıklamasıyla, avukatların “Eğitim parasız olana kadar öğrencilerden para almayacağız” sözleriyle, Halk Otobüsü Şoförleri Sendikası’nın da “Polisleri artık parasız taşımayacağız” kararı ile destek verdiği üniversiteliler, Charest hükümetinin yönetimden düşürülene kadar mücadelelerini sürdüreceğini açıkladı.
Katlettiler, suçladılar, tutturamadılar G
üney Afrika’da ücretlerinin artırılması talebiyle greve çıkan Lonmin maden işçilerine yönelik katliam sonrası Afrika Ulusal Konseyi’nden özür geldi. Savunma Bakanı Nosiviwe Noluyhando MapisaNqakula, “katliamdan büyük üzüntü duyduklarını” ve hükümet adına özür dilediğini açıkladı ancak özrün samimiyeti, katliam ile ilgili açılan soruşturmada ortaya çıktı. Adalet Bakanlığı tarafından katliamı soruşturması için atanan savcılar, Apartheid dönemine ait “ortak amaç doktrini”ne göre grevin, halkın ortak amaçlarının dışında olduğuna kanaat getirdi ve katliamdan greve çıkan madencileri sorumlu tuttu. Katliam ile ilgili kararın “ortak amaç doktrini”ne dayandırılması ise büyük tepki uyandırdı. Afrika Ulusal Kongresi’nin eski gençlik liderlerinden Julius Malema, kararı “delilik” olarak nitelendirdi. Malema, işçileri katleden polislerden bir tanesinin bile gözaltında olmamasının, hükümetin katliamın arkasında durduğu anlamına geldiğini ifade etti. İşçilerin avukatlarından Jay Surju da kararın “ortak amaç” doktrinine dayandırılmasının kabul edilemez olduğunu, bu doktrinin ırkçı rejimden kalma adaletsiz bir uygulama olduğunu
söyledi. Bir diğer işçi avukatı Pierre de Vos ise savcılık tarafından madencilere yöneltilen suçlamanın “hükümetin adalet sistemini açıkça kötüye kullanması” olarak adlandırdı ama sonrasında “Katliamdan işçiler sorumlu” iddiasını geri çekti. MADENLERDE GREV VE KAZANIM Lonmin platin madeni işçileri ile birlikte greve çıkan Royal Bafokeng işçileri ise grevlerini başarıyla sonuçlandırdı. Ücretlerinin artırılması talebiyle grev yapan işçilerin taleplerinin karşılandığı ve işverenin ücretleri artırdığı açıklandı. Kazanım ile birlikte işçiler de grevi sona erdirdi. Katliamın yaşandığı Lonmin platin madeninde ise grev üçüncü haftasında da devam ediyor. Öte yandan platin madenlerinde başlayan grevler, altın madenlerine de sıçradı. 31 Ağustos günü dünyanın en büyü 4’üncü altın külçesi üreticisi olan Gold Fields tarafından işletilen KDC altın madeninde 12 bin işçi greve çıktı. Ücretlerinin artırılmasını isteyen işçilere destek grevleri de gecikmedi. Gold One altın madeninde de işçiler, aynı talepler 3 Eylül Pazartesi günü greve çıkacağını ilan etti.
Neoliberalleşen ‘ortak amaç’ Maden iflçilerinin, katliamdan sorumlu tutulmalar›na neden olan “ortak amaç doktrini”nin kullan›ld›¤› davalardan en ses getireni 1989 y›l›ndaki Upington davas›yd›. Dava kapsam›nda ›rkç›l›¤a karfl› mücadele eden 14 eylemci, bir polisin öldürülmesinden sorumlu tutulmufltu. Davan›n
hakimi, 14 kiflinin suçu bizzat ifllemediklerinin aç›k oldu¤unu, ancak yürüttükleri eylemler ile bir polisin öldürülmesine neden olabileceklerini öne sürmüfl ve 14 kifliyi tutuklam›flt›. Karar sonras›nda dünyan›n dört bir yan›nda tepkiler yükselmiflti ve karar temyizde iptal edilmiflti.
Güvenceli iş eylemine kurşun M
ısır’ın İskenderiye kentinde bulunan Ebu Kayr Elektrik Santrali’nde taşeron çalıştırılan yaklaşık 300 işçi, güvenceli ve kadrolu iş talepleriyle 25 Ağustos’ta eyleme geçti. Santralin önünde bir basın açıklaması yapan işçiler, talepleri yerine getirilene kadar eylemlerini sürdüreceklerini açıkladı. Elektrik ve Enerji Bakanlığı, Uluslararası Ticaret Bankası ve Amerikan Bectel şirketi tarafından ortak işletilen santralde bir işçi eylemi istemeyen Mısır hükümeti, saldırı talimatı verdi. Talimat üzerine harekete geçen Mısır polisi, işçilere gerçek mermiler kullanarak saldırdı. 14 işçinin yaralandığı saldırıda bir işçi
de yaşamını yitirdi. ‹fiÇ‹LER fi‹RKET‹ KUfiATTI Polis saldırısının hemen ardından yeniden bir araya geçen işçiler, Bectel şirketinin kent merkezinde bulunan
binasını ablukaya aldı. Yaşamını yitiren işçi arkadaşlarının hesabını soracaklarını söyleyen işçiler, şirket sahibinin binanın önüne inmesini istedi. Şirketin çağrısı üzerine binanın önüne gelen polis,
işçilere bir kez daha saldırdı. Yüzden fazla işçi gözaltına alınırken, çok sayıda işçi de sert saldırı sonucu yaralandı. Gözaltına alınan ve yaralanan işçilerden Hannah Aboulez, Mısır’ın yerel gazetelerine verdiği demeçte kadrolu ve güvenceli iş mücadelesini uzun zamandan bu yana verdiklerini belirtti. Eyleme geçmeleriyle birlikte polis saldırısına maruz kaldıklarını ifade eden Aboulez, kendilerine hedef gözeterek ateş açılması sonucunda bir arkadaşlarını kaybettiklerini söyledi. Aboulez, işçi ölümlerinden taşeronlaştırmayı dayatan ve işçilere saldırmaktan geri kalmayan hükümeti sorumlu tutarken, saldırıların mücadelelerini kamçıladığını vurguladı.
Toplumun ortak amaçlar› oldu¤una ve ortak amaçlar d›fl›nda yap›lan hareketleri bask›lamaya dayanan doktrin, neoliberalizmin kamusall›¤› piyasa koflullar›na uygun olarak dönüfltürme sürecinde yeniden anlamland›r›ld› ve Lonmin iflçilerinin karfl›s›na ç›kar›ld›.
iklim 5 kıta
Yunanistan kıskaçta
Y
unanistan’da hükümetin, Uluslararası Para Fonu, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Birliği tarafından dayatılan borç erteleme planı Merkel ve Hollande duvarlarına çarptı. Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande ile birer görüşme gerçekleştiren Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras, her iki görüşmeden de “ret” yanıtı aldı. Her iki lider de Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nde kalması gerektiğini, bunun için ise kemer sıkma paketlerini harfiyen uygulaması gerektiğini vurguladı.
Lufthansa’da grev var
A
lmanya’nın en büyük havayolu şirketi Lufthansa’da toplu iş sözleşmesinden bir sonuç alınamaması üzerine kabin görevlileri greve gitti. 31 Ağustos günü başlayan grev, uçakların kalkmaması nedeniyle kısa bir sürede Avrupa’nın pek çok kentine yayıldı. Yaşanan kaosun her geçen saat büyümesi üzerine Lufthansa, öğleden sonra uçuşların sonlandırıldığını açıkladı. Grev kararına imza atan Bağımsız Kabul Görevlileri Sendikası, Lufthansa’nın elini çabuk tutarak taleplerini karşılamasını, aksi taktirde grevlerin süreceğini açıkladı.
FARC ile müzakere
K
olombiya hükümeti, ülkenin bağımsızlığı için 50 yıldır silahlı mücadele veren Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile müzakerelere başladı. Küba’nın başkenti Havana’daki gizli görüşmenin ardından 28 Ağustos’ta Oslo’da açık müzakereler başladı. Kolombiya Devlet Başkanı Santos, hükümetin hatalardan ders aldığını ve halkın barış talebine kulak verilmesi gerektiğini söyledi. Müzakerelerin başlamasının ardından Kolombiya’nın ikinci büyük silahlı örgütü Milli Özgürlük Ordusu (ELN) da ilk görüşmeye kadar ateşkes olmaksızın diyaloga hazır olduklarını açıkladı.
Lübnan’da savaş provası S
uriye’deki iç savaş, 30 yıl boyunca Suriye hegemonyasının yaşandığı ve her daim emperyalist saldırılara maruz kalan Lübnan’a da sıçradı. Lübnan’ın Trablusşam kentinde Esad karşıtı grupların bulunduğu Sünni çoğunluklu Bab elTebane Mahallesi ile Alevilerin ağırlıklı olarak ikamet ettiği Cabal Muhsen Mahallesi sakinleri arasında 20 Ağustos günü çatışmalar başladı. Ülkenin “fay hatlarından biri” olarak tanımlanan her iki mahallede çok sayıda evde yangın çıkarken,
çok sayıda araç da tahrip edildi. Kundaklama olayları gecenin ilerleyen saatlerinde halk arasında çatışmalara dönüştü. 3 kişinin yaralandığı çatışmalar, ilerleyen günlerde de devam etti. 21 Ağustos günü Alevi ve Sünni halk arasındaki çatışmalarda 3 kişi ölürken, 70’ten fazla kişi de yaralandı. Trablusşam’daki çatışmalar ilerleyen günlerde durulurken, Suriye’deki körüklenen savaşın, 15 yıl iç savaş yaşamış olan Lübnan’a sıçramasının Alevi-Sünni çatışmalarını her an büyütebileceğini gösterdi.
Binlerin zam protestosu
Ü
rdün’de son üç ayda benzine ikinci kez zam yapılması halkı sokağa döktü. Hükümetin genel bütçe açığını gerekçe göstererek yaptığı zamların, yolsuzluklar nedeniyle olduğunu söyleyen Ürdünlüler, Başbakan Fayez Tarawneh’in de istifasını istedi. Başkent Amman’daki protestolarda binlerce kişi zam politikalarından bıktığını haykırdı ve son zamların geri çekilmesini talep etti. 2001’den bu yana çok sayıda eyleme sahne olan Ürdün’de bir yandan siyasi reform, diğer yandan da hak gasplarının son bulması talep ediliyor.
6
İNSANCA YAŞAM 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
‘Harçlara hayır!’ AKP örgün ve açık öğretimler için harçları bir kararnameyle kaldırdı. AKP ve medyası birinci öğretimlerde harçların kaldırılmasını “parasız eğitim” diye sunsa da ikinci öğretimler düzenlemeden yararlanamıyor
Örgün öğretimler için de piyasalaştırma hızla sürüyor. Üniversiteliler kararnameye karşı aynı gün aynı saatte ondan fazla ilde sokağa çıktı ve “İkinci öğretim harçları da kaldırılsın, harçlara hayır” dedi
‘Sokaklar yeniden bizim’ ‘Pazarl›k yok, teflekkür yok!’ pankart› açan Konya’daki üniversiteliler Caml› Köflk önünden Gedavet Park›’na kadar yürüyüfl yapt›. Yürüyüfl korteji çevredekilerin kat›l›m›yla yaklafl›k 100 kifliyi buldu. Uzun süredir üniversitelilerin eylem yapmad›¤› Sakarya’da 200 kifli yürüdü. YÖK’te reform oyunlar›na, AKP yalaks› ÖTK’lara kanmad›klar›n› söyleyen üniversiteliler harçlar kalkana kadar mücadele edeceklerini ilan etti.
Isparta’da Süleyman Demirel Üniversitesi ö¤rencileri de ‘Müflteri de¤il ö¤renciyiz’ diyerek soka¤a ç›kt›. Üniversiteliler Bakanlar Kurulu karar›n›n bir lütuf de¤il, üniversitelilerin kazan›m› oldu¤unu dikkat çekti ve ülke genelinde at›lan slogan› Isparta’dan yükseltti: ‘Gece gündüz fark etmez, harçlara hay›r.’
Polisten saldırı
Efl zamanl› eylemlerin en çok söylenen sloganlar›ndan biri de “2. ö¤retimi harcatmayaca¤›z’ oldu. Slogan›n en gür ç›kt›¤› yerlerden biri de Mersin’di. Paras›z e¤itim için soka¤a ç›kan üniversiteliler, al›nan karar›n da mecliste pankart açan ö¤rencilerin ve paras›z e¤itim istedi¤i için tutuklanan yüzlerce ö¤rencinin kazan›m› oldu¤una dikkat çekti. Mersin’de Gençlik Muhalefeti üyelerinin ikinci ö¤retimde harç uygulamas›n›n sürdürülmesine karfl› yapt›¤› eyleme polis sald›rd›. 13 ö¤renci ve ÖDP Mersin ‹l Baflkan› gözalt›na al›nd›. Ampül Tayyip flark›s›yla Konak YKM önünde buluflan ‹zmir’deki üniversiteliler acilen tüm harçlar›n kald›r›lmas›n› istedi. “Hayal de¤il gerçek, e¤itim paras›z olacak” slogan› atan üniversiteliler, yürüyüfl s›ras›nda Gençlik Muhalefeti üyelerine yap›lan polis sald›r›s›n›n haberini ald›. Kitle bu haberi polisleri yuhalayarak protesto etti.
Sakın ha zam yapmayın
Parasız eğitim yok ikiyüzlü AKP var A
KP’nin çıkardığı kararnameye göre, örgün öğretim ve açık öğretim öğrencilerinden bu yıl katkı payı alınmayacak. İkinci öğretim, uzaktan eğitim, yüksek lisans ve doktora öğrencileriyle, okulu uzatan öğrenciler harç ödemeye devam edecek. Kararname, 29 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayımlandı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kararı “Yani harçlar tamamen kaldırılmıştır” yalanıyla duyurdu. “Ya ikinci öğretimler?” diye soran gazeteciye onlardan alınan paranın ‘öğrenim ücreti’ diye geçtiğini söyleyerek, çıkarılan kararnamenin yalnızca katkı payları ve harçları kapsadığını söyledi. Haberin “parasız eğitim” şeklinde verilmesine ve AKP’nin parasız eğitim getirdiğine ilişkin propagandasına rağmen, hükümetin eğitim politikalarında herhangi bir değişiklik olmadı. Harçların kısmen kaldırılması, diğer öğrenciler için hakkaniyetsiz bir kararken, örgün öğretim ve açık öğretim öğrencileri için de parasız eğitim geldiği anlamına gelmiyor. AKP, yeni YÖK yasasıyla da üniversitelerde piyasacı gerici reformunun peşinde. Yeni yasayla üniversiteliler ‘paydaş’ olarak ele alınıyor ve borçlandırmaya dayalı kredilendirme sistemine geçiliyor. SEÇ‹M YATIRIMI PATLADI AKP’nin seçim yatırımlarından biri olarak kullandığı “harçların kaldırılması”, parasız eğitim
anlamına gelmediği gibi, hedefinde de ‘parasız eğitim’ yok. Çünkü harçlar üniversitelilerin eğitim harcamalarının yalnızca yüzde 5 ila 15’ini oluşturuyor. Harçların kısmen kaldırılmasıyla AKP, üniversitelerin kendi kendini finanse etmesi gerektiği düşüncesinden vazgeçmedi. Bu da ‘işler yolunda giderse’ diğer hizmetlere daha pahalıya ulaşılacağının işareti. AKP, üniversitelilerin kültürel, sosyal ihtiyaçlarını, yüksek lisans, doktorayla akademik ilerleme yapmak isteyen öğrencilerin ihtiyaçlarını lüks kabul ediyor. Hedefinde de bunların daha pahalıya ulaşılması var. AKP devlet üniversitelerini de özel üniversiteler gibi “işletecek” yöntemler deniyor. Üniversiteler bankalarla anlaşıyor ve öğrencilerin kimlik kartları, bir banka kartı haline getiriliyor. Yemekhaneden yemek yemek için karta para yüklemek zorunda kalan üniversitelilerin beslenme için daha fazla para ödemeleri gerekecek.
meye devam edecek. İkinci öğretim, uzaktan öğretim, yüksek lisans, doktora öğrencileri de hem diğer hizmetlere daha pahalıya ulaşacak hem de yüksek miktardaki harçları ödemeye devam edecek. Üstelik ikinci öğretimler yılda en az 1000 lira harç ödemekteyken, kimi temel hizmetlere ulaşmak için örgün öğretimlerden daha fazla para ödüyordu. Örneğin İstanbul Üniversitesi’nde beslenme için 75 kuruş ödeyen örgün öğretimlere karşılık, ikinci öğretimlerden 1 lira alınıyordu. Çıkan kararnameyle, örgün ve ikinci öğretimler arasındaki yan hizmetlerle birlikte ödemek zorunda oldukları eğitim masrafları arasındaki fark büyüyecek ve adaletsizlik pekiştirilmiş olacak. Bülent Arınç bu uygulamaya son verilmesinin ancak yasa değişikliği ile mümkün olduğunu ifade ederek işi yokuşa sürse de eğitim için para alınması eğitimin hak olduğunu söyleyen Anayasa’ya da aykırı.
TÜM H‹ZMETLER PARALI Devlet üniversitesinde harç ödemeden okuyan örgün öğretimler, özel üniversitelerde burslu olarak okuyan öğrencilerin mağduriyetlerinin benzerini yaşayacak. Harç ödemeyecekler ama toplu ulaşım hizmetinden daha pahalıya yararlanacak, beslenme için daha çok para verecek, barınmaya ve eğitim için gerekli metaryeller için para öde-
MÜCADELEN‹N KAZANIMI Sokağa çıkan gençliğin AKP’nin üniversitelerde piyasalaştırma çabasını boşa çıkaracağa benziyor. çünkü elde edilen sonuç, 1996’da mecliste açılan “Harçlara hayır” pankartı ve yıllardır parasız eğitim için harçlara karşı mücadele eden öğrencilerin kazanımı. Ancak üniversiteliler bu kazanımın lütuf olarak gösterilmeye çalışılmasına karşı hem
‘Üvey miyiz devlet baba?’ İstanbul’da 1500’e yakın üniversiteli Taksim Meydanı’nda buluşarak İstiklal caddesi boyunca yürüdü. Sosyal medya üzerinden örgütlenen öğrenciler, ikinci öğretimler için de harçların kalkmasını istedi. Kimi öğrencilerin “Üvey miyiz devlet baba/O harç kalkacak”, “İkinci öğretimler bu ülkenin üvey evladı mı?” dövizleriyle katıldığı eylemde “Param yok, derdim YÖK, bu devlete verecek harcım yok” şarkısı söylendi. Üniversiteliler pazarlık yapmayacaklarını vurguladıkları eylemi 2 Eylül’de
buluşmak üzere sonlandırdı. Kararlaştırdıkları tarihte yeniden biraraya gelen üniversiteliler, aileler ve öğretim üyeleri bu kez eylemlerini Beşiktaş’taki Başbakanlık Ofisi önünde gerçekleştirdi. Eylemde konuşma yapan Galatasaray Üniversitesi öğretim görevlisi Mehmet Karlı, “Eğitim her vatandaş için haktır. Harçların kaldırılması yetmez. Öğrencilerin barınma, beslenme ulaşım gibi ihtiyaçları da parasız sunulanana kadar mücadelemiz devam edecek" diye konuştu.
AKP’nin ikiyüzlü politikalrını teşhir ediyor hem de tüm harçların kaldırılmasını talep ediyor. Üniversiteliler parasız eğitim mücadelesine devam ediyor. Ülkenin pek çok yerinde sokağa çıkan gençlik taleplerini şöyle sıralıyor: “1. Harçlar pazarlık olmadan tamamen kaldırılmalı, YÖK yasası ile planlanan maliyetin paylaşılması yani borçlandırmaya dayalı kredilendirme sistemine geçme fikri akıldan bile geçirilmemelidir. 2. AKP iktidarı döneminde verilen harç kredileri borcu tüm üniversitelilerden silinsin. 3. YÖK yasası sermayenin değil, üniversite bileşenlerinin milyonlarca üniversitelinin öğretim görevlilerinin ve üniversite çalışanlarının hatta üniversiteye hazırlanan liselilerin tartışmasına açılmalı. Sermayenin değil üniversite bileşenlerinin yararına bir dönüşüm yapılmalıdır. 4. Parasız eğitimin gerçekleşmesi için başta harçlar olmak üzere ulaşım, barınma beslenme ve sağlık gibi üniversitelilerin temel yaşamsal ihtiyaçları parasız olarak karşılanmalıdır. Paralı olan Vakıf Üniversiteleri kaldırılmalıdır. 5. Üniversitelere daha fazla bütçe ayırılmalıdır.”
“Sak›n ha harçlar kald›r›ld› nas›lsa diyerek üniversite içi hizmetlere zam yapmaya kalk›flmay›n. Karfl›n›zda yine biz üniversitelileri bulursunuz” diyen Ankara’daki üniversiteliler Yüksel Caddesi’nden Baflbakanl›k’a yürüdü. “Harçlar bin lira, her akflam makarna” slogan›yla yürüyen üniversiteliler, sonuna kadar hakl› taleplerinin arkas›nda olacaklar›n› belirtti. Samsun’daki üniversiteliler de “E¤itimi satana sepet sepet yumurta” diyerek ç›kt›klar› sokaklarda ikinci ö¤retim harçlar›n›n kald›r›lmamas›n›n ma¤duriyeti büyütecek baflka bir uygulama öncesi bir yumuflat›c› olarak kullan›ld›¤›n› ve uzun süreçli bir seçim propagandas› oldu¤unu söyledi. “‹kinci ö¤retim harçlar› da kald›r›ls›n, harçlara hay›r!” pankart› Kocaeli’de de öfke, coflku ve kararl›l›kla aç›ld›. Belediye ‹fl Han› önünde buluflan üniversiteliler “AKP'nin paras›z e¤itim yalan› ikinci ö¤retimde patlad›" dedi. Eylemlerini AKP Bursa ‹l Binas› önünde yapan üniversiteliler örgün ö¤retimler için harçlar›n kald›r›lmas›yla iflin bitmedi¤ini söyleyerek “AKP’den hesab› gençlik soracak” slogan› att›. Paras›z e¤itim yalan›na karfl› Antalya da sokaktayd›. Üniversiteliler yapt›klar› aç›klamada “Onlar vermedi üniversiteliler y›llard›r mücadele ederek ald›. O yüzden buradan tekrar hayk›r›yoruz: Pazarl›k yok, harçlar tamamen kald›r›ls›n!” dedi.
Adana’da tiyatro gösterisiyle bafllayan eylem, müzik dinletisiyle devam etti. AKP’nin kararnamesine karfl› yaklafl›k 100 öfkeli kiflinin kat›ld›¤› eyleme Adana halk› da destek verdi.
Bu daha başlangıç Efl zamanl› olarak yap›lan eylemlerden biri de Diyarbak›r’da idi. 70 üniversitelinin kat›ld›¤› Diyarbak›r eylemi bir üniversitelinin flu ça¤r›s›yla bitti: “Eylemlerimiz daha bitmedi. Üniversitelerimizde eylemlerimize devam etmeliyiz!”
7
İNSANCA YAŞAM 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
‘Tiz kuzey ormanları yerle bir edile’ uzey Marmara Otoyolu Projesi’nin hızla sonuçlandırılması için her türlü tedbirin alınmasının istendiği “Üçüncü Köprü Genelgesi”, Başbakan Erdoğan’ın imzasıyla yayınlandı. 23 Ağustos günü yayımlanan 2012/18 sayılı 18 maddelik genelge, özellikle İstanbul’un kuzeyindeki orman arazilerinde yaşanacak tahribat, proje sırasında ortaya çıkacak tarihi eserlerin yitirilmesi ve şehrin kuzeye doğru genişlemesiyle oluşacak yeni rant alanları konusundaki endişeleri doğrular nitelikte. Genelgenin maddelerinin büyük çoğunluğu projenin bir an önce sonlandırılması için yapılacaklara ve alınacak önlemlere atıfta bulunuyor. Daha önce benzer projeleri yürütmekte meslek odaları ve kitle örgütlerinin açtığı davalar nedeniyle zorlanan hükümet bu sefer herhangi bir gecikme yaşamak istemiyor. Ulaştırma ve Denizcilik Bakanlığı Kuzey Marmara Otoyolu’nun 2015 yılında kullanıma açılmasını öngörüyor ki bu tarih aynı zamanda seçimlerin yapılacağı yıla denk geliyor.
K
Turnikeler yol olur Ulaşıma zam yapacak belediyeler artık bir kez daha düşünmek zorunda. Çünkü toplumsal muhalefetin yarattığı direniş geleneği hızla yaygınlaşıyor: Halk turnikelerden atlıyor TUBA GÜNEfi
1
Eylül’de Dünya Barış Günü için yapılacak mitingden önce yapılması gereken bir eylem daha vardı. Kadıköy’de yapılacak mitinge gitmek üzere Karaköy iskelesinden vapura binecek olan Halkevciler iskeleye 1 Eylül mitinginde kullanacakları flamaların yanı sıra “Ulaşım haktır satılamaz” dövizleri ve “Zamlar geri alınsın” pankartıyla gelmişlerdi. Barışı savunmak üzere Kadıköy’e giden halkın toplu ulaşım hakkı da olduğunu ifade edeceklerdi. Çünkü o gün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin toplu ulaşım zammının uygulanmaya başlandığı gündü. İskeleye vardıklarında, önce yüzde 50’ye varan toplu ulaşım zammının zamanlamasına dikkat çeken Halkevciler, zammın tam da Kadıköy-Kartal hattına yapılan
metronun AKP propagandasına dönüştürüldüğü, plansız yol köprü çalışmaları nedeniyle İstanbullular için trafiğin cehennem haline geldiği ve okulların açıldığı günlerde geldiğini söyledi. İstanbul halkının zaten insani koşullarda olmayan ulaşım hizmetlerine pahalıya ulaştığını söyleyen Halkevciler şöyle konuştu: “Yüzde 50 oranında yapılan son zam furyası ise ulaşım hizmetlerinin özelleştirilmesi, taşeronlaştırılması sürecine hız katarken, halkı da ulaşım hakkından mahrum bırakıyor. Kentsel ölçekte ulaşım altyapısı ve hizmetinin sağlanması görevi belediyeye aittir ve belediyenin bu hizmetten kar elde etme amacı olamaz” dedi. Halkevciler taleplerini de yineledi: “İşe ve okula gidiş dönüş saatleri olan sabah 6-9, akşam 1721 saatleri arasında ulaşım parasız olsun!”
AKB‹L BASMA TURN‹KEDEN ATLA Ve Halkevcilerle birlikte neredeyse yüz kişi bir anda “Akbil basma, turnikeden atla” sloganlarıyla turnikeden atlamaya başladı. Turnikeden atlayamayanlar, tercih etmeyenler altından geçti. Vapura bindikten sonra da eylem sona ermedi. Sırada Halkevcilerin Topbaş için besteledikleri şarkılar vardı. Onlar “Atlayıver turnikeden, zıplayıver turnikeden” şarkısını söylerken, onlarla birlikte parasız ulaşım hakkını kullanan yolcular da alkışlarla ve bestedeki espriler nedeniyle kimi zaman kahkahalarla onlara katıldı. Halkevciler her ulaşım zammında verilecek mücadele konusunda bir refleks ve bir direniş geleneği yarattı. Toplu ulaşım zammı yapacak belediyeler artık bir kez daha düşünmek zorunda. Çünkü toplumsal muhalefetin
zamlar karşısında turnikeden atlama eylemleri sayesinde yarattığı direniş geleneği hızla yaygınlaşıyor. keza, eylemlerden bir başkasını da Halkevcilerin ardından 3 Eylül’de ÖDP ve Gençlik Muhalefeti Mecidiyeköy metrobüs durağında turnikeden atladı. BU DA TOPBAfi’IN ADET‹ Ulaşıma zam yapan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın da bir adeti var: Zamların ardından bir açıklama yapacak, zamlar için kendince makul gerekçeler sunacaktı. Öyle oldu. Topbaş 2 Eylül’de bir açıklama yaparak, en çok zammın jeton fiyatlarına yapıldığını söyledi. Bunun nedeninin halkı elektronik karta yönlendirmek olduğunu söyleyen Topbaş, öğrenciler için hassasiyetle çalıştıklarını anlattı. Öğrenciler için yüzde 10 zam yapılmasını da halk otobüslerinde de zam yapıldığını ve dengeyi
gözetmek için böyle bir karar alındğını şöyleanlattı: “Diğer tarafta halk otobüsleri var. Aynı zammı o da alıyor. Halk otobüsleri farklı bir zam yapsa tercih edilmeyecek. Burada dengeleri kurmak kolay değil.” ZAM MÜJDES‹ Öğrenciler için ulaşım konusunda hassasiyetle bir çalışma yaptıklarını söylemek zorunda kalan Topbaş’tan başka bir ezber tutturan daha var: Yandaş medya. Samanyoluhaber sitesi Topbaş’ın bu açıklamasını “İETT’den öğrencilere ulaşım zammı müjdesi” başlığıyla duyurdu. Haber, Zaman gazetesinin 2010 yılında Ankara ulaşım hizmetlerinde indirim yapılmasını sağlayan UKOME kararının mahkeme kararıyla durdurulmasına ilişkin yaptığı haberin başlığını andırdı: ‘Ankara’nın indirim çilesi son buldu.’
ÇED oyununa halk barikatı Kocaeli’nin Akmeşe köyünde tuğla, kiremit, kil ocağı kurulmasına tepki gösteren yöre halkı ÇED toplantısını engelledi Kocaeli’nin ‹zmit ilçesine ba¤l› Akmefle Köyü yak›nlar›ndaki ormanl›k arazi içinde 50 hektarl›k tu¤la, kiremit, kil oca¤› kurmak için çal›flma bafllamas›na, Akmefle halk› tepki gösterdi. Kalemler Nakliyat Akaryak›t flirketi taraf›ndan yap›lmak istenen ocak ile ilgili gerçeklefltirilmek istenen çevresel etki de¤erlendirme (ÇED) toplant›s›n› protesto eden halk, toplant›n›n gerçeklefltirilmesine izin vermedi. Köy halk› “Mutlak sulu tar›m arazileri yok olacak, do¤al orman›m›z yok olacak, yap›lan tesis köyümüzde çevre kirlili¤ine yol açacak ve De¤irmen deresini besleyen su kaynaklar› yok olacak” diyerek projeyi reddetti. ‘KÖYÜMÜZÜN DO⁄ASINI BOZAMAZSINIZ’ Toplant›n›n gerçeklefltirilece¤i k›raathanede görevlileri bekleyen köylüler eyleme kitlesel kat›l›m gösterdi. Çevre ve fiehircilik ‹l Müdürlü¤ü ÇED fiubesi yetkililerini bekleyen Akmefleliler bekleyifl s›ras›nda yapt›klar› tart›flmalar sonucunda yetkilileri k›raathaneye sokmama karar› ald›. Yekililerin gelmesiyle k›raathane önüne adeta etten duvar ören halk, toplant›n›n gerçeklefltirilmesine izin vermedi. Bakanl›k çal›flanlar› “Sizleri istemiyoruz”, “Köyümüzden defolun”, “Köyümüzün do¤as›n› bozamazs›n›z” cümleleriyle köyü terk etmek zorunda kald›.
Nilüfer Çayı’ndaki kirliliği protesto eden Çayeli ve Çayırönü köylerinde halk toplantı yaparken
Nilüfer zehir akıyor Nilüfer Çayı, fabrika atıklarının karışmasından dolayı su yerine zehir akıyor. 52 köyden geçen çaya köylüler sahip çıktı
B
ir ucu Mudanya’da, diğer ucu Ankara yoluna kadar uzanan ve 52 köyü dolaşan Bursa’nın Nilüfer Çayı, su yerine artık zehir taşıyor. Yeşim Tekstil, Karaca Tekstil, Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi ve Kestel Organize Sanayi Bölgesi’nin atıklarının çaya karıştığını söyleyen köylüler Nilüfer Çayı’na sahip çıkmak için atağa geçtiler. Muhtarlar, Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), Kimya Mühendisleri Odası, Şehir Plancıları Odası, Doğa-Der, Bursa Tabip Odası, Bursa Barosu, Mudanya Ziraat Odası ve Halkevleri bölgelerde bil-
gilendirme toplantıları yaparak Nilüfer Çayı’nın temiz akması için mücadele başlattı. Nilüfer Çayı kar için yok ediyor. Nilüfer Çayı üzerinde bulunan Doğanbey Barajı ve şişe su firmalarının suyun büyük bir kısmını kendi egemenliğine geçirmesinden dolayı özellikle yazın çaydan neredeyse su akmıyor. Yöre halkının iddiasına göre Çay yatağında yalnızca atıklar bulunuyor. TÜM BURSA TEHL‹KEDE Mudanya, Karacabey ve Kemalpaşa gibi Bursa’nın tarımsal ürün ihtiyacını
karşılayan ilçelerinden geçen çay, sulama için de kullanılıyor ancak suyun kirlenmesi tarımsal ürünleri de tehdit ediyor. ZMO Bursa Şube Başkanı Ertuğrul Aksoy, kanserojen maddelerin tarımsal ürünleri etkilediğini belirterek bütün Bursa’nın tehlikede olduğuna dikkat çekiyor. MÜCADELE BAfiLADI Bu durum karşısında sessiz kalmayan köylüler bilgilendirme toplantıları yaparak konuyla ilgili çözüm üretmeye çalışıyor. Çayırönü ve Çayeli köylerinde gerçekleştirilen toplantılarda halk bu
sorunu çözmekte kararlı. Köylüler Yeşim Tesktil’in ve Karaca Tekstil’in çaya günde 22 ton tekstil atığının döktüğünü ve Karaca Tekstil’in işletme ruhsatının olmadığını ifade ediyor. BÜYÜK M‹T‹NGE HAZIRLANIYORLAR Bir çok kurumun desteğini de alan halk Eylül ayı içerisinde de Bursa Şehir Merkezi’nde kitlesel bir eylem yapmaya hazırlanıyor. Nilüfer Çayı’nın temiz akması için ellerinden geleni yapacaklarını söyleyen köylüler bu amaçlarını başarıncaya kadar direneceklerini ifade ediyor.
Ahmetler Kanyonu’nda HES eylemi A
ntalya’nın Manavgat’a bağlı Ahmetler Köyü’ndeki Ahmetler Kanyonu’nun üzerine hidroelektirk santrali (HES) yapılmasına köylüler tepki gösterdi. Köylüler, dünyanın sayılı kanyonları arasında gösterilen bölgeye zarar verileceğini söyleyerek eylem yaptı. “Paralar sizindir sular bizim” diyen köylüler, HES ile Ahmetler Köyü ve çevre köylerin su ihtiyacını gidermesinin olanaksızlaşacağını, kanyonda yaşamın sona
ereceğini söyledi. Köylüler adına konuşan Avukat Ramazan Ecevitoğlu, “ÇED raporu hazırlanması zorunluluğu, asıl sözleşmeden 3 yıl sonra yapılan ek bir sözleşme ile bertaraf edildi. Yani kanuna karşı yapılan açık bir hile ile kanyon ve çevresinde insani ve doğal yönden kapsamlı bir inceleme yapılmadan HES izni verildi. Elektrik enerjisi sıkıntısı hangi boyutta olursa olsun, kanyonda HES yapılamaz” dedi.
PROJE GÜZERGAHINDA YEN‹ RANT ALANLARI Projeye yükselen itirazların başında yeni rant alanları yaratması geliyor. Şehir plancıları kentlerin genişlemesini yönlendiren en önemli etkinin yol projeleri olduğuna dikkat çekerek yeni yapılan yolların bu güzergahlarda yoğun Gonca yapışmaya yol açtığını ifade fiahin ediyorlar. Üçüncü köprüyü de kapsayan Kuzey Marmara fgoncasahin Otoyolu Projesi ile birlikte İstan- @gmail.com bul'un kuzey bölgesi büyük oranda imara açılacak, proje güzergahında konut sektörünün ilgisinin artmasıyla yeni rant alanları açılacak. Üçüncü köprünün yapılması halinde bölgede en düşük yoğunluk değerleriyle bile 7 milyon 343 bin kişilik nüfus artışı öngörülüyor. ‹STANBUL’UN AKC‹⁄ER‹ KUZEY ORMANLARI İstanbul ’un 535 bin hektarlık yüzölçümünün 240 bini ormanlık alan ve bu ormanların büyük bir kısmı şehrin kuzeyinde yer alıyor. Bu orman alanları bölgeye hâkim kuzey rüzgârları sayesinde, şehri daimi olarak temiz havaya kavuşturuyor. Oysa maliyetinin milyarlarca doları bulacağı söylenen Kuzey Marmara Otoyolu bu orman arazilerini yok edecek. Kamulaştırma maliyetlerini düşürmek adına proje güzergahının yüzde 64’ü devlete ait orman ve hazine arazilerinden geçiyor. ‹MAR PLANI H‹ÇE SAYILIYOR Proje, yürürlükteki imar planını ve daha önce yayımlanmış şehir planlarını hiçe sayıyor. İstanbul'un 2009'da kabul edilen imar planında öngörülmeyen projede de, İstanbul Çevre Düzeni Planı'nda da üçüncü bir boğaz geçişi ve otoyol planı kente vereceği zararlar nedeniyle uygun bulunmamıştı. İBB Şehir Planlama Müdürlüğü’nün hazırladığı İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda da ana hedef olarak, ‘şehrin kuzeye doğru değil, doğu-batı ekseninde gelişmesi’ ve ‘özellikle kuzeydeki ormanların, sulak ve tarım alanlarının mutlak koruma altına alınması gerektiği’ belirtiliyor. ÇANAK ÇÖMLEK PROJEY‹ AKSATMASIN Genelgede projenin gecikmesine neden olabilecek bir diğer noktaya da dikkat çekilerek çalışma sırasında ortaya çıkabilecek tabiat ve kültür varlıklarının projeyi aksatmaması ve gecikmeye meydan vermemesi için gerekli önlemlerin alınması salık veriliyor. Marmaray projesi de kazma vurulan neredeyse her bölgeden tarihi buluntuların çıkmasıyla sekteye uğramış, bu duruma sinirlenen Başbakan “çanak çömlek için bizi oyalıyorlar” demişti.
‘Yaşamı’ savunma nöbeti İ
stanbul Sarıyer’deki Dağevleri Mahallesi halkı 2 Temmuz Parkı’ndaki Yaşam Evi inşaatının engellenmeye çalışılması üzerine parkta 2 Eylül’de nöbet tutmaya başladı. Halk, gece nöbetini şenliğe dönüştürdü. Mahallenin tek ortak kamusal alanı olan parkta “yaşamı savunma” nöbeti sürüyor. Yıllardır film gösterimleri, 2 Temmuz ve Newroz eylemleri için kullanılan parkta yapılan Yaşam Evi, yaşlılar, kadınlar, gençler ve çocuklara yönelik spor ve kültür-sanat faaliyetleri için kullanılacak. Sarıyer Belediyesi’nin başlattığı “Yaşam Evi” inşaatı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından bölgenin “yeşil alan ve özel arazi” olduğu gerekçesiyle engellenmeye çalışılıyor. Halk, engellemeye karşı yaz aylarında 2 bin imza toplamıştı.
Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Tomtom Mahallesi Örtmealt› Sokak No: 6/3 BEYO⁄LU/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.
8
EMEK 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
Haf›za-i ‹flçi s›n›f› lke olarak ömrümüzün son demi Suriye’ye ile savaşa girdik girmedik gerilimi ile Kürt sorunundaki askerileşmenin inanılması güç boyutlarına tanıklık etmekle geçti. Suriye meselesinin AKP’nin başına bir çorap örüp örmeyeceği ya da iktidarını yeniden üretmesine imkanlı hale gelip gelmeyeceğini görmek için biraz daha beklemek gerekecek sanırız. Kuşkusuz Suriye konusunun toplumsal muhalefet hareketine sunduğu olanakların nasıl değerlendirileceği bu süreçte önem kazanacak. Suriye konusu AKP’nin toplumun geneli ve kendi tabanından uzaklaşarak yürütmeye çalıştığı bir kriz olması hasebiyle toplumsal muhalefetin olanaklarını daha da arttırıyor. Ancak ülkemizde hayat sadece bu iki damardan can bulmuyor. İşçi sınıfı da kendi kaderini yaşamaya devam ediyor. Ağustos ayında 71 işçi iş cinayetine kurban gitmiş durumda. Tek başına bu bile işçilerin ayrı bir sınıf olarak yaşamaya devam ettiğinin açık bir delilidir! Bu açık bir sınıf düşmanlığıdır çünkü, başka bir açıklaması yok. Ama ne mutlu ki işçilerin sadece ölerek değil hayatın içinde olduklarını haykıran işyeri direnişleriyle varlıklarına tanık oluyoruz. Sınıflar da tıpkı canlılar gibidir. Kimi kez son derece bilinçTufan li olarak kimi kez de içgüdüsel Sertlek olarak kendi yaşamlarını sürDev Sa¤l›k-‹fl dürme gayretini güderler. ÜlYönetim Kurulu kemizin son dönemine baktığımızda işçi sınıfının içgüdüsel olarak yaşamını sürdürmeye çalıştığına tanık oluyoruz. Tıpkı oksijensiz ortamda yaşamını sürdürmek için anaerobik solunum yapan canlılara benziyor. Dışarı hayatı oksijensiz bırakıldığında anaerobik canlıların yaptığı gibi oksijensiz olarak da yaşamını sürdürmeyi becerebiliyor. Kuşkusuz 200 yıllık bir kolektif hafızayı belleğinde taşıyarak yapabiliyor bunu… Bu hafıza atalarının ayakları üzerinde doğrularak yürümeye başladığı andan itibaren nasıl bir yol izlediğini sürekli hatırlatıyor ona. Makine kırıcılardan Paris Komününe giden yolun her kilometrekaresi kayıtlı bu hafızada… Bu hafıza sayesinde bakıyorsunuz “tuhaf canlılar” gibi bütün Türkiye kan ve nefrete odaklanmışken onlar bize başka bir şey söylemeye çalışıyor. Bu hafıza olmasaydı bu karanlığın içinde kendi yolunu aramaya yönelemezdi… Kuşkusuz bu yolda yürümeye çalışırken çamura ve pisliğe bulanarak yürüyor, başka türlüsü de mümkün değil zaten. Milliyetçilik, dincilik, lümpenleşme, küçük burjuva özentiler her zaman bu yol üzerindeki tuzaklar oldu işçi sınıfı için, tarihte de öyle bugün de… İstanbul’da Fontana işçileri metal işçisinin mücadele geleneğini sürdürüyor. Taşeron sağlık emekçileri yürümeye başladıkları örgütlenme yolunda durmaksızın ilerliyorlar. Hava İş emekçileri grev haklarının elinden alınmasına hükümetin suratına tükürerek cevap verme onurunu gösterdi, hem de ağır bedeller ödeyerek. Denizli’de tekstil işçileri 8 aydır haklarını almak için ısrarlı şekilde eylemlerini sürdürüyor. Bilgi Üniversitesi’ndeki örgütlenme süreci belki ilk başta “işverenin iyi niyetine güvenerek” başlamıştı ama bildik bir patronla karşı karşıya kaldıklarını anladıklarında yarı yolda bırakıp dönmediler… Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesindeki kağıt fabrikasında işçiler haksızlıklar karşısında örgütlenmeye gidince işten atılmalara karşı eyleme geçiyorlar. Bunun gibi yurdun dört bir yanında irili ufaklı işçi direnişi örneklerini çoğaltmak mümkündür. Bir de mevsimlik tarım işçileri var. Malum bunlar kendilerini bazen işçi görürler bazen köylü bazen de hiçbir şey olduklarını düşünürler… Onları daha çok kamyon kasalarından yollara dökülmüş cesetleriyle biliriz. Üç kuruş için yüzlerce kilometrelik evlerinden çıkıp aylarca sürecek bir çileli hayatın yolcuları olarak… Hem de bir yaşam tarzı olarak öyle… “Bu sene biraz paraya sıkıştık, bu yıl pamuk, fındık toplayalım, seneye Allah kerim” türünden değil… Bunlar da içgüdüsel olarak çıktıkları yolda grevle tanıştılar. Manisa’ya domates toplamaya gelen tarım işçileri domates toplama işi bitince üzüm kesme işine başlamışlar. Ancak yevmiyeleri 35 liradan 32 liraya düşünce direnişe geçmişler ve haklarını almayı başarmışlar.Gurbet elde, başını sokacak bir evin bile yok, çadırlarda çoluk çocuk perişan halde… Al sana 32 lira, deyince “Allah senden razı olsun ağam” demeyişi ancak ona “gaipten gelen bir ses”le hatırlatılmıştır. Çünkü onun gözüyle gördüğü bir örneği yoktur. “Onlar yaptı ben de yapayım” diyecek hali yoktur mevsimlik tarım işçisinin. Hafızai sınıf budur işte… Toplumsal genetik yoluyla işçi sınıfından işçi sınıfına geçer ve haksızlıkla karşılaştığı bir yerde belki kendisini bile şaşırtacak kadar ortaya çıkıverir birden… Bu hafıza sayesinde daha adil, daha demokratik bir dünyanın hayallerini kurmaya devam edebiliriz. “Hafızai beşer nisyan (unutkanlık) ile malüldür” ama Hafıza-i sınıf asla…
Ü
Maden Dağı ‘grevdir’
E
lazığ’da Eti Gümüş AŞ Maden Bakır fabrikasında çalışan 285 işçi 15 Ağustos’ta greve gitti. 65 gündür maaşlarını alamayan işçiler, maaşlarını alabilmek ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için greve gittiklerini söyledi. İşçiler haklarını kazanana kadar greve devam edeceklerini duyurdu. Halkın Sesi’ne konuşan işçiler, insanlık dışı çalışma koşullarını, sık meydana gelen iş kazalarını ve yatmayan
primleri anlattı. Madende çok fazla iş kazası olduğunu ancak patronların şikayetleri önlemek için kendilerine para verdiğini söyleyen işçiler, sigorta primlerinin de düzenli bir şekilde yatmadığını ifade etti. İsmini vermek istemeyen bir işçi ise çalışma koşullarını şöyle anlattı: “Yemek yenilen yerlerde fareler dolaşıyor. Tuvalet, soyunma odaları, duş kabinleri ve yemekhane aynı yerde.”
Mevsimlik tarım işçisinin ilk eylemi Manisa’da 500 mevsimlik tarım işçisi yevmiyelerinin düşürülmesine karşı iş bıraktı. Kürt illerinden gelen işçiler yevmiyeleri yükseltilip, çalışma koşulları iyileştirilene kadar eylemlerini sürdürecek EVR‹M ÇAKIR
M
anisa Turgutlu’ya bağlı Sarıbey köyünde, yevmiyeleri düşürülen 500 mevsimlik tarım işçisi iş bıraktı. Bir açıklama yapan işçiler talepleri karşılanana kadar eylemlerine devam edeceklerini duyurdu. İşçiler, çalışma koşullarının iyileştirilmesini ve ücretlerin yükseltilmesini istiyor. İşçilerin yevmiyelerindeki düşüş, domates toplama işinden üzüm toplama işine geçmelerinin ardından yaşandı. İşçiler, bir yıl önce yevmiyelerinin 35 lira olduğunu ancak bu sene 32 liraya düşürüldüğünü belirtti. Aldıkları yevmiyelerin büyük bir kısmını yol parası yaptıklarını ifade eden eylemci işçiler kazandıkları paranın hiçbir ihtiyaçlarını karşılamadığına da dikkat çekti. İş bırakma eyleminin
‹flçilerden Ömer Subafl›, “Herhangi bir sa¤l›k güvencemiz yok. Bize bir haftad›r yevmiyeleriniz belli olacak dediler. Domates toplad›k 35 liraya. fiimdi 32 lira diyorlar. Grevdeyiz, oturuyoruz" dedi. hemen ardından toprak sahipleri işçilerin yevmiyelerini 36 liraya çıkarmayı teklif etti. Geçen seneye göre 1 liralık zammı yeterli bulmayan işçiler, çalışma koşullarının da iyileştirilmesi gerektiğini belirtti ve talepleri karşılanıncaya kadar eylemlerini
sürdüreceklerini söyledi. ‘ÇADIRLARDAK‹ SU TUVALET YETERS‹Z’ Urfa'nın Suruç ilçesinden gelen mevsimlik tarım işçileri, Sarıbey köyünde kanal boyundaki çadırlarda sağlıksız koşullarda yaşıyor. “Çalışmak için 1500 km
yoldan geldik” diyen Kürt işçiler, barınma yerlerini kendilerine toprak sahiplerinin gösterdiğini belirtiyor. Köylülerin verdiği bilgiye göre, çadırlarda su yetersiz ve tuvaletler en büyük sorun. Belediye kısa süre önce 4 adet konteynır getirerek tuvalet yapmış ancak bu
sayı 500 işçi için yetersiz. ‘SA⁄LIMIZDAN END‹fiE DUYUYORUZ’ Yakın zamanda 13 yaşındaki bir kız çocuğunun, sıcaktan dolayı beyin kanaması geçirerek hayatını kaybettiğini dile getiren işçiler, sağlıklarından endişe duyduklarını belirtti.
Mevsimlik Kürt tarım işçileri ‹stanbul ‹flçi Sa¤l›¤› ve ‹fl Güvenli¤i Meclisi’nin (‹S‹G) mevsimlik tar›m iflçileri araflt›rmas›na göre, mevsimlik tar›m iflçileri ihtiyaç duyulan ucuz tar›msal eme¤i karfl›l›yor. Mevsimlik tar›m iflçili¤inde özellikle Kürt aile eme¤inin pay› büyük. Urfa ve Adana’da pamuk; Akdeniz’de ve Ege’de yafl sebze, meyve, üzüm, zeytin ve tütün; Marmara’da sebze, meyve ve f›nd›k; Karadeniz’de f›nd›k, çay ve tütün; ‹ç Anadolu’da sebze toplay›c›l›¤› yap›yorlar. Özellikle may›s ve ekim aylar› aras›nda göç ediyorlar. Meclisin araflt›rmas›na göre ifl kazalar›nda en çok mevsimlik iflçileri hayatlar›n› kaybediyor. Meclisin yay›mlad›¤› ifl kazalar› 2012 Temmuz raporunda 110 iflçinin hayat›n› kaybetti¤i; bu say›n›n 18’inin mevsimlik tar›m iflinde çal›flmak için yola ç›kan Kürt köylülerinin oluflturdu¤u belirtiliyor. Meclis raporunda, mevsimlik tar›m iflinde çocuklar›n da çal›flt›¤›n› ve çocuklar›n ifl kazalar›nda hayatlar›n› kaybetti¤ine dikkat çekilerek flunlar belirtiliyor: “Kapal› kasa kamyonetlerde veya traktörlerde yollara savrulan, tar›m ilaçlar›ndan veya yedi¤i yemeklerden zehirlenen, bar›nma ve beslenme ihtiyac›n› tam olarak karfl›layamad›¤› için kronik sa¤l›k sorunlar› yaflayan ve e¤itimden yoksun b›rak›lan çocuklar da ayn› iflçilerdir.”
Endüstriyel futbola ilk golü o atmıştı T
‘Hoşçakal Kemal abi’ Avukat Kemal Keleflo¤lu tedavi gördü¤ü Maslak Ac›badem Hastanesi'nde, 21 A¤ustos’ta hayat›n› kaybetti. 1968’de gençlik hareketi içerisinde yer alan Keleflo¤lu’nun avukat olarak görev yapt›¤› davalarda iflçiler ve kamu emekçileri çok say›da kazan›m elde etti. 12 Eylül döneminde ‹stanbul Devrimci Yol Davas› baflta olmak üzere çok say›da davada devrimcilerin savunuculu¤unu üstlenen Keleflo¤lu, ‘80'li y›llar boyunca hapishanelerdeki devrimcilerin haklar› için mücadele etti. Keleflo¤lu, Halkevleri'nin 1987'de bafllatt›¤› "üçüncü yeniden kurulufl dönemi"nde de avukatl›¤›n› yapt›. ‘90’l› y›llarda ‹stanbul Barosu Genel Sekreterli¤i görevini yapan Keleflo¤lu ‹HD, ÖDP, TAKSAV, Birgün ve Mavi Radyo'da kuruculuk ve yöneticilik yapt›. Enerji-Sen Genel Baflkan› Kamil Kartal Keleflo¤lu’nu anlat›yor: “1980’lerden itibaren kurulan Genel ‹fl, G›da ‹fl gibi ba¤›ms›z sendikalar›n avukatl›¤› üstlendi. Kemal A¤abey enerji iflçilerinin mücadelesinde aktif bir biçimde rol ald›. 1990’larda Tes-‹fl, Enerji ‹flçiler Sendikas›’n›n tüm davalar›n avukatl›¤›n› yapt›. Kemal A¤abey AKTAfi iflçileriyle birlikte özellefltirme karfl›s›nda sokaklara ç›karak eylemler örgütledi. AKTAfi Elektrik özellefltirmesine karfl› aç›lan ilk davada onun ismi vard› ki davan›n kazan›lmas›nda da önemli pay› oldu.”
ürkiye futbolunun önemli isimlerinden Metin Kurt, gırtlak kanseri teşhisi konulmasının ardından, ameliyat olmak için gittiği Yedikule Göğüs Hastanesi'nde 25 Ağustos’ta yaşamını yitirdi. Kurt’un cenaze törenine, Devrimci Spor Emekçileri Sendikası üyeleri, TKP üyeleri, muhalif taraftar grupları Tekyumruk (Galatasaray), Sol Açık (Fenerbahçe), Beleştepe (Beşiktaş) ile futbol dünyasının isimlerinden Rıdvan Dilmen, Metin Türel ve Gökmen Özdenak katıldı. Cenaze töreninin ardından Kurt, Ümraniye Hekimbaşı
‹LK FUTBOL GREV‹ Metin Kurt, Altay’dan Galatasaray’a, oradan da Kayserispor’a uzanan futbol hayatında 37 defa milli takım forması giydi. Metin Kurt sporcuların örgütlenmesi ve hakları için mücadele etmesi gerektiğine inandı. Galatasaray'da oynadığı dönemde sporcuların özlük haklarını savunmasını gerektiğine dikkat çekerek Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası'nı kurdu. Sendika, 1976'da Türkiye Kupası finaline yükselen Galatasaray'da futbolculara vaat edilen 10 bin lira
primin ödenmemesi üzerine greve gitti. Antrenmanlara katılmayan Kurt'a; Gökmen Özdenak, Yasin Özdenak, Mehmet Oğuz gibi oyuncular da destek verdi. 1976’da Türkiye futbol tarihindeki ilk grevi örgütleyen Kurt, “Futbolcu arkadaşlarını greve götürdüğü” gerekçesiyle hakları gasp edilerek Galatasaray'dan Kayserispor'a adeta sürgün edildi. Futbolu bıraktıktan sonra Sportmence adlı bir dergi çıkartan Kurt, Evrensel gazetesinin spor servisi şefliğini ve köşe yazarlığını da yaptı. Kurt, 2011 yılında TKP'den milletvekili adayı olmuştu.
‘Bilgi’yle direniş başladı başarıya ulaşmış, işçiler işlerine geri dönmüştü.
İ
stanbul Bilgi Üniversitesi’nde hizmet binasının kapatılması gerekçe gösterilerek Sosyalİş üyesi 13 işçi işten çıkarıldı. İşten çıkarılan işçiler Sosyal-İş öncülüğünde direnişe başladı. Sosyal-İş, 28 Ağustos’ta Dolapdere Kampüsü önünde bir basın açıklması yaptı. Sosyal-İş İstanbul Şube Sekreteri Mahsun Turan, açıklamada, “bir binanın hizmet dışı kalması gerekçe gösterilerek personel azaltmaya gidilemez” dedi. Turan üniversitesitenin işten çıkarma gerekçelerine atıfta bulunarak çıkarılan personellerin “binaya değil binada çalışan, ders veren ve öğrenim gören insanlara destek
Bir dünya THY direnişi U luslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu (ITF), THY’den işten atılan işçilerle dayanışma için 30 Ağustos’ta THY ofisleri önünde eşzamanlı eylem gerçekleştirdi. Amsterdam, Brüksel, Hamburg, Londra, New York, Stockholm ve Tokyo gibi kentlerde gerçekleştirilen eylemlerde THY’den atılan 305 işçinin işe geri iadesinin yapılmasını talep edildi.
Mezarlığı’nda defnedildi.
sunduğunu” söyledi. Yapılan açıklamada Üniversitenin kayıt sürecinde “Bilgi’yle hayat başlasın” sloganına karşı eylemlerinde “Bilgi’yle direniş başlasın” sloganını kullanacakları duyurdular. ‹LK D‹REN‹fi DE⁄‹L Sosyal-İş’in Türki-
ITF genel sekreteri David Cockroft, İsveç’te yaptığı açıklamada "Ne 305 işçi, ne de biz bu davadan vazgeçeceğiz. THY yönetimi, kendi çalışanlarına yönelik kindar bir saldırı yapmakla suçlanıyor. Yönetim şirketin ana ortağı olan hükümet tarafından cezasız bırakılmış olmasının konunun kapanması için yeterli olduğunu sanıyor ama öyle olmayacak” dedi.
ye’de vakıf üniversitelerindeki ilk sendikal örgütlenmeyi Bilgi Üniversitesi’nde 2010 yılında başladı 2010’da üç destek personelin işten çıkarılması ve sendikal faliyetlere yönelik baskılar üzerine Sosyal-İş öncülüğünde işçiler direnişe geçmişti. 82 gün süren direniş
ÖRNEK HAK ‹HLAL‹ Türkiye’de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu’nun Haziran 2012 raporunda; sendika üyesi olmak gibi en temel haklardan yararlanan akademisyenlerin yaşadıkları hak ihlalleri “Bilgi Üniversitesi tenkisatı” olarak yer alıyor. Bu tenkisat (azaltma), hak ihlallerinin yanı sıra, eğitimin ticarileşmesini ve kâr olgusunun beşeri bilimler üzerindeki yıkıcı etkisini ve eğitim anlayışının geçirdiği tehlikeli dönüşümün bir örneği olarak da gösteriliyor.
Bu bir iş cinayeti Halkevleri yaz okulunda ritim dersi veren gönüllü e¤itmen, ‹zmir Müzisyenler Derne¤i kurucular›ndan (‹MD)Talip Regaip Vatansever, çal›flt›¤› iflyerinde silahla vurularak hayat›n› kaybetti. Vatansever’in arkadafllar› 22 A¤ustos’ta bir günlük ‘Yas eylemi’ yapt› ve bir gün boflyunca müzik yapmad›lar. 23 A¤ustos’ta ise ‹MD üyeleri ve müzikseverler, Eski Sümerbank önünde oturma eylemi yapt›. Müzisyenler, can güvenli¤i ve ifl güvencesinden yoksun bir flekilde çal›flt›r›ld›klar›n› söyledi. ‹MD baflkan› Oktay Çaparo¤lu 22 A¤ustos’un yas günü ilan ettiklerini duyurdu.
Enerji işçileri iş bıraktı
İ
stanbul’da enerji işçilerinin eylemleri sürüyor. Boğaziçi Elektrik Dağıtım AŞ (BEDAŞ) bünyesindeki Beypınarlar isimli taşeron şirkette açma-kapama bölümünde çalışan 300 işçi, maaşları ödenmediği için 28 Ağustos’ta iş bıraktı. 25 Ağustos'ta maaşları ödenmesi gereken işçiler, taşeron firma yöneticilerinin, “maaşlarınızı 6 Ey-
lül'e kadar ödeyemeyiz” açıklamalarının ardından “direniş” kararı aldı. Enerji Sen’in çağrısıyla gerçekleşen iş bırakma eylemine, Tes-İş’in uyarılarına ve baskılarına rağmen Tes-İş üyelerinden de katılım oluyor. Öte yandan BEDAŞ’taki taşeron şirketlerde çalışırken işten çıkarılan sayaç okuma işçilerin Enerji-Sen öncülüğünde başlattıkları direniş BEDAŞ Genel Müdürlüğü önünde sürüyor.
EKONOMİ
9
6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
AKP günü kurtarıyor
bedelini halk
ödüyor Saman saklanamad› Hayvan alımları teşvik edilirken, yemlerin üretimi yeterince teşvik edilmediği için Türkiye’de üretilen yemler (saman, ot, yonca) hayvanların ihtiyaçlarını karşılamıyor. Bu yüzden saman fiyatları bu yıl 4 kat birden arttı
Yeni et krizi kap›da Yem krizi besi hayvanlarının kesilmesine yol açacak. Yem krizine Kurban Bayramı’nda hayvan kesimlerinin artması da eklenecek ve et krizi yaşanacak. Bu sefer ‘çözüm’ et ithalatı değil saman ithalatı olacak
Benzine ayda 3 zam Ağustos ayı içinde akaryakıta 3 kere zam yapıldı. 50 litrelik aracın deposu ağustos başında 211 liraya dolarken artık 229 liraya doluyor. Sonbaharda da yeni doğalgaz ve elektrik zamları geleceğinden söz ediliyor
Konut balonu flifliyor lar olan bir dairenin fiyatı bugün0 yılda 100 bin lerde 29 bin dolara kadar düşkonut yapacağız müş durumda. Önceden 190 iddiasıyla sektöre giren bin doları teminat göstererek Fi-Yapı’nın iflasın eşiğine gelmesi, gözleri konut sek- kredi alabilen ev sahipleri artık 29 bin doları teminat gösterebitörüne çevirdi. Fi-Yapı’nın lecekler ve krediyi veren bankalar Esenyurt’taki ruhsatlarının da ödenmeyen kredileri evlere el İstanbul Büyükşehir koyarak karşılayamayacak, evi Belediyesi tarafından iptal sahibinden alıp satsa bile banka edilmesi nedeniyle 4 bin daire yarım kalınca, açılan zararını karşılayamayacak. Ayrıca, ABD’de alınan evlerin tama90 icra takibinin parasal mı için kredi kullanılabilirken karşılığının yaklaşık 20 milyon Türkiye’de konut için kullanılan lira olduğu haberleri yansıdı kredi miktarı evin toplam değeribasına. Çıkan haberlerden nin yüzde 75’ini geçemiyor. sonra Türkiye’de konut baloBu saydığımız farklar Türkinunun patlayacağını ve bunun ye’de konut balonundan kaynakda ilk sinyal olduğunu söyleyen yorumlar yapılırken, yaşananların lanan krizin yaşanması için gerekli koşulların bugünkü şartlarFi-Yapı’nın öznel koşullarından da oluşmasını kısmen engelliyor. kaynaklanabileceği, dolayısıyla Ancak Türkiye’de kohenüz konut krizi tespitnut piyasasında işlerin leri için erken olduğu yolunda gittiği söylemi yorumları da yapıldı. gerçekçi değil. Konut Amerika Birleşik Devfiyatları Türkiye’de de letleri’nde (ABD) artış eğiliminde. Bunu 2008’de konut piyasaMerkez Bankası tarasında başlayan kriz, kofından 2010 yılından nut piyasasında yaşanan itibaren ölçülen Konut balonun patlaması soFiyatları Endeksi de nucu yaşandı. Türkidoğruluyor. Endeks ye’de yaşanan süreci de 2012 Mayıs ayında bir ABD’deki sürece benzeönceki aya göre yüzde Engin ten iktisatçılar “konut 1,07 artarak 2010 yılıkrizi geliyor” yorumları Duran na göre 121,85 puana yaptılar. Öncelikle, Türengin.duran gelmiş. (2010 yılı baz kiye’deki konut piyasa@yahoo.com yıl kabul edildiği için sıyla ABD’deki konut piendeksin 2010 yılında yasasının benzerlikleri 100 olduğu varsayılıolmasına rağmen çok kritik konularda farklılık gösterdi- yor). Türkiye’de konut balonun olduğunu, en azından fiyatların ğini belirtmeliyiz. Bu farklılıklarsürekli yükseldiğini görüyoruz. dan en önemlisi ABD’de konut Türkiye Müteahhitleri Birliği de kredilerinden oluşan finansal FiYapı’nın durumu sonrası yaptıürünler bulunurken Türkiye’de ğı açıklamada “arz fazlasının olhenüz böyle bir uygulama yok. duğunun henüz söylemeyeceğini ABD’de konut piyasası genişlerken subprime mortgage (Eşikaltı ancak konut sektöründe de azımsanması doğru olmayacak konut kredisi) adıyla insanlara bir riskin göz önünde tutulması gelirlerinin çok üzerinde, ödeyegerektiğini” belirtti. meyeceği krediler verildi. GideSonuç olarak, mevcut durum rek büyüyen ve önüne geçilemez “Fi-Yapı’dan hareketle konut bir hal alan bu sistem, kredilerin sektöründen kaynaklanan bir kriz geri ödenme sorunu baş göstegeliyor” iddiası için erken oldurince tökezledi ve evlerin değerğunu gösteriyor. Ancak şunu da leri düşmeye başladı. Artan konut fiyatları hızla düşmeye başla- unutmamalıyız ki konut sektörü dı ve bu süreç bugüne kadar ge- ekonomiyi büyüme dönemlerinde çok güçlü şekilde desteklerlen dünya ölçekli krizi başlattı. ken, daralma dönemlerinde de Örneğin, ABD’nin Orlando şehrinde kriz öncesinde 190 bin do- aynı şiddette tökezletmekte.
1
A
KP her alanda olduğu gibi ekonomide de kısa vadeli, sorunları öteleyen politikalar uygulamaya devam ediyor. Gıda ürünlerinde, hayvan yemlerinde ve petrolde fiyat artışları AKP’nin ekonomi politikalarının bir sonucu olarak doğrudan halkın cebine yansıyor. BU YIL SAMAN F‹YATI 4 KAT ARTTI AKP’nin uzun vadeli ve sıfır faizli krediler ile teşvik politikası hayvan ithalatını arttırdı. 2011 yılı sonu itibariyle hayvancılığa verilen 5,6 milyarlık krediyi 101 bin girişimci kullandı. Bu ithal hayvan alımları sonucunda 2002 yılında 50 baş üzeri hayvan bulunan işletme sayısı 4 bin 300 iken 2012 yılında bu sayı 24 bine yükseldi. Hayvan alımları teşvik edilirken, hayvanların beslenmeleri için gerekli yemlerin üretimi yeterince teşvik edilmediği için Türkiye’de üretilen yemler (saman, ot, yonca) mevcut hayvanların ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma geldi. Hal böyle olunca da geçen yıla göre saman fiyatları 4 kat birden arttı. Hayvancılık sektörünü desteklemeyi sadece ucuz kredi sağlamak olarak gören AKP politikaları, yaşanan fiyat artışlarının ve sektör sorunlarının kaynağı oldu. Ucuz krediyi fırsat bilen birçok kişi hayvancılık deneyimi olmasa da yüzlerce hayvan ithal ederek işletmeler kurdu. Bu işletmelerin tecrübesizlikten kaynaklanan dengesiz yem talepleri, buğday ve arpadan yeterince saman elde edilememesiyle birleşince Türkiye’de ilk defa kaba yem ithalatı gündeme geldi ve sektörde yaşanan sıkıntıyı çözmek için Bakanlar Kurulundan ithalat için karar çıkarıldı. YEN‹ ET KR‹Z‹ KAPIDA Hayvancılık sektöründe yaşanan yem sorunu birçok hayvan üreticisinin besi hayvanlarını kesime götürmesine yol açacak. 2008 yılında 1 milyon süt hayvanı kesime gidince 2009-2010 yılında çok ciddi et krizi yaşanmıştı. Son 3 yıldır et ve hayvan ithalatı ile et fiyatları dengede tutulmaya çalışılıyor. Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yörük ise yem fiyatlarındaki artışın hayvansal ürün fiyatlarındaki artışı
tetikleyeceğine dikkati çekti. Murat Yörük, yem tedarikindeki sıkıntının en kısa zamanda giderilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Bu artış nedeniyle, önümüzdeki günlerde reyonlardaki et ve süt ürünlerinde de artış bekleniyor.” Kurban bayramı döneminde hayvan kesimlerinin artmasının da yem krizine eklenmesiyle tekrar zamlarla karşılaşacağız. Bu sefer çözüm et ithalatı değil de saman ithalatı olarak önümüze konuluyor. Et ithalatı sorunu ne kadar çözebildiyse, saman ithalatı da o kadar çözebilecek. Bu ithalatın kısa vadede fiyatların düşmesi dışında bir faydası olmayacak. Ancak ithalat yapan aracı firmalar ve Türkiye’de dağıtım yapanlar ciddi paralar kazanacaklar. Birçok besi çiftliği kuran üretici de hayvan fiyatlarının ucuzlaması ve yem fiyatlarının yüksekliği maliyetini kaldıramayacağı için batma tehlikesiyle karşılaşacak. AKARYAKITA B‹R AYDA 3 ZAM Akaryakıta da arka arkaya zam haberleri geliyor. Dünya petrol fiyatlarında yaşanan artışlar gerekçe gösterilerek ağustos ayı içinde akaryakıta 3 kere zam yapıldı. 50 litrelik aracın deposu 211 liralık benzin ile dolarken son zamlarla birlikte artık 229 liraya doluyor. Türkiye akaryakıt fiyatı sıralamasında 60 ülke arasında ikinci sırada yer alıyor. Devlet bütçesinde önemli bir paya sahip akaryakıt vergilerinden vazgeçemeyen AKP, dünya petrol piyasasında yaşanan her artışı otomatik olarak Türkiye’deki fiyatlara yansıtıyor. Sonbaharda da yeni doğalgaz ve elektrik zamları geleceğinden söz ediliyor. PETROL ZAMLARI ULAfiIMA DA YANSIDI Petrol zamlarını fırsat bilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi ulaşıma ortalama yüzde 10 zam yaptı. AKP’nin kolaycı vergi politikası, işletme mantığıyla yani kar-zarar hesabıyla çalışan belediyecilik mantığıyla birleşince halkın bütçesinde ulaşımın payı arttı. Petrol fiyatında yaşanan artışlar taşıma maliyetlerini arttırdığı için önümüzdeki dönemde tüm ürünlerde fiyat artışlarına neden olacak.
Avrupa’da dön dolaş fatura emekçiye çıkıyor Avrupa Birli¤i (AB) ekonomilerinin borç krizi, çözümsüzlü¤üyle birlikte devam ediyor. Yunanistan ile bafllayan ve ‹spanya, Portekiz ile devam eden kamu borçlar›n›n ödenememesi sorunu henüz çözülmüfl de¤il. Sorunun çözümünü kamu harcamalar›n›n azalt›lmas›nda gören ABD ve IMF yetkilileri hükümetlere kamu harcamalar›nda kesinti yapmalar› karfl›l›¤› verecek-
leri borçlarla adeta flantaj yap›yorlar. Yunanistan Baflbakan› Samaras kesintileri hayata geçirmek için daha fazla zaman istedi. Hükümetin yak›n zamanda yapmas› gereken 11,5 milyar euroluk tasarrufu 2 y›l içinde yapacaklar› sözünü verdi. Hem Almanya Baflbakan’› Merkel hem de Euro Grubu Baflkan› ayn› zamanda Lüksemburg Baflbakan› Jean Juncker, Yunanistan için 11,5
milyar euroluk tasarrufun son flans oldu¤unu bu yüzden Yunan halk›n›n aya¤›n› denk almas› gerekti¤ini söyledi. Borç krizi içinde bo¤uflan ülkelerin halklar›, verilecek kredilerle tehdit edilerek terbiye edilmeye çal›fl›l›yor. Ancak AB üyesi ülkelerden baz›lar›n›n içinde bulundu¤u borç krizinin k›sa vadeli tasarruf tedbirleriyle çözülemeyece¤ini Almanya
Baflbakan’› Merkel de IMF yetkilileri de biliyor. Çünkü hükümetler tasarruf yapt›¤› zaman ekonomik büyümeyi teflvik edemeyecekler; kamu borçlar›n›n azalmas› için de kamu harcamalar› azal›rken kamu gelirlerinin de artmas› gerekiyor. Büyüyemeyen ekonomilerde de kamu gelirleri vergi gelirlerinin azalmas›ndan dolay› artmayaca¤› için AB ekonomileri k›s›r bir döngünün
içinde girmifl durumda. ABD’de 2008 y›l›nda bafllayan konut piyasas› krizinden sonra bafllayan AB ekonomilerinin borç krizi boyunca yetkililer hep ayn› talebi dile getiren yetkililer sorunun çözümü için yol alamad›lar. Sorunun çözümü olarak görülen tasarruf paketleri, ekonomilerin büyüme sorununu büyüttü¤ü için çözümsüzlü¤ün ezberi olarak sürekli tekrarlan›yor.
Aslan payı AKP’li müteahhitlere 2 Ekim Van Depremi’nin ardından afet bölgesi ilan edilmeyen ve eksi 20 derecede çadırın reva görüldüğü Van, AKP’li müteahhitlerce parsellendi
K
amu İhale Kurumu bilgilerine göre TOKİ’nin geçtiğimiz nisan ayına kadar düzenlediği, kalıcı konut, altyapı, çevre düzenlemesi, cami, okul ihalesi sayısı 38. İhalelerin tamamı “yasaya uygun” bir biçimde, pazarlık yöntemiyle belli sayıda şirket davet edilerek yapıldı. İhalelerin toplam tutarı 1 milyar 424 milyon lira (yüzde 72’si). Bu ihalelerin 1 milyar 4 milyonluk bölümü AKP’lilere, AKP’ye yakın işadamları dernekleri üyelerine, Gülen Cemaati’ne mensup işadamlarının örgütü Türkiye Sanayi ve İşadamları Konfederasyonu’un (TUSKON) şirketlerine, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) şirketlerine, Anadolu Aslanları Sanayici ve İşadamları Derneği (ASKON) şirketlerine ya da tarikat mensubu işadamlarının şirketlerine verildi.
EKONOMİK BALON Bir malın fiyatında belirli bir neden olmaksızın genelde spekülasyon sonucu sürekli artışların olması ekonomik balon olarak tanımlanıyor. Lale soğanı 1636’da Hollanda’nın birçok yerinde satışa sunuldu ve adeta halk bu lale çılgınlığına davet edildi. Kısa sürede zengin olma hayali kuran Hollandalılar laleye hücum ettiler ve fiyatları yükseltip hep daha çok kar elde edeceklerini düşündüler. Ancak 1637 yılının şubat ayında Hollanda’da lale soğanının fiyatının düşüşe geçmesiyle birlikte tarihte ilk defa oluşan ekonomik balon patlamış oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan konut krizi tam da bu ekonomik balonun patlaması sonucu yaşanmıştı. Sürekli artan konut fiyatları, konutların kredi borçlarının
ödenememesi sonucu baş aşağıya gitmeye başladı ve önüne geçilemeyen bir süreç yaşandı. Ekonomik balonların oluşması sistemin devamlılığı için kullanılıyor. Konut sektöründe yaşanan balonlar benzer şekilde gıda ve petrol piyasasında da görülüyor. Mal piyasalarının finansal araçlara açılması ve gıdaya, petrole dayalı endekslerin oluşması ekonomik balonların büyümesini kolaylaştırıyor. Ekonomik balonların artması sistemin krize girmesini kolaylaştırırken, yaşanan krizlerin yıkıcı etkilerini artırıyor.
10
KİBELE 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
Karar: ‘Kad›n düflmanl›¤›’ 4 kişinin tecavüz ettiği 14 yaşındaki Ö.C’nin hukuk mücadelesi 29 Ağustos’ta başladı. Kadın platfomları ve kadın gazetecilerin de sahiplendiği bu mücadelenin ilk duruşmasında tutuklu sanıkların tamamına tahliye kararı çıktı. Mahkeme günü sanık yakınları, adliye önünde toplanan kadınlara, “Kız isteyerek birlikte oldum diyor“, “Tecavüze bunlar uğradı herhalde“, “Bu kız bütün sınıfla birlikte oldu“ şeklinde sözlü saldırılarda bulundu. Burada saldırdıkları sadece Ö.C. değil tüm kadınlardı. Kadınlara saldırdılar çünkü erkek egemen zihniyet, tecavüzü bir suç olarak görmüyor ve tecavüzün suçunu kadınlara yüklüyor. Bu düşünceyi kadın ve erkek iki cinsiyet de içselleştiriyor. İşte tam da bu yüzden tecavüzcünün babası, tecavüze uğradığını söyleyen 14 yaşındaki bir kız çocuğunun, 34 kişiyle birlikte olduğunu söylüyor. Erkek egemen yargı, tecavüzcülerin tamamına tahliye kararı vererek, aslında Ö.C’ye ve tüm kadınlara şu mesajı veriyor “Tecavüze uğradığını söylersen senin bir şehir insanla, isteyerek birlikte olduğunu açıklarım,” üstelik mahkeme kararıyla! Bu açıklamalara çok da yabancı değiliz aslında. En Pelin son eski hakem Ahmet Çakar, O¤ufl futbol üzerine yorum yaparken ‘Kadın istemezse, Konak Halkevi tecavüz olmaz’ demişti. Bu bir anlık söylenmiş bir söz değil, bilinçaltının bir dışavurumu, kadına tecavüzün “normalleştiği” bir toplumda egemen zihniyetin sözcüklere dökümü. Bilinçli ve ne dediğinin farkında. Tıpkı ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin Missouri eyaleti senatör adayı Todd Akin’in kürtaj yasağı hakkındaki ‘Tecavüzde hamilelik olmaz’ açıklaması gibi. Dünyanın her yerinde erkek egemen zihniyet erkekleri koruyor, kadınları suçluyor. Kadınların öldürülmesi, tecavüze uğraması, şiddet görmesi insanları rahatsız etmiyor; ‘…ama kadın da şunu yapmış’ diyerek meşrulaştırmaya çalışıyor.
3
*** Tecavüzcüler hakkında tahliye kararı verilince yakınları, onları alkışlarla karşıladı. Mutluluklarını twitter üzerinden ‘Hepsi çıkmış hepimizin gözü aydın ciddi anlamda zafer bayramı oldu bizim için’ mesajlarıyla duyurdular. Tecavüzcüleri ‘Allahım sana şükürler olsun’ diyerek karşıladılar. Sonrasında öfke ve nefret dolu yazılarını Ö.C’ye çevirdiler; ‘zaten polisle sevgiliydi’ diyerek tecavüzü meşrulaştırmaya, ‘Boş konuşuyorsunuz 3 aydır çektiğimiz çileyi biz mağdurlardan başka kimse bilemez’ diyerek tecavüzcüyü mağdurlaştırmaya çalıştılar. Yani Ö.C. sadece tecavüze uğramadı, 34 erkeğin tecavüz etmesine sebep olmakla suçlandı. Bir çocuk, 14 yaşında bir çocuk tecavüze “izin” verdiği, isteseydi buna engel olabilecekken olmadığı iddiasıyla hedef alındı. Ama Ö.C. ilk ve tek değil. Erkek egemen zihniyetin tecavüzü “normalleştirdiği” bu topraklarda 5,5 milyon çocuk gelin var. Ve 5,5 milyon kız çocuğu her gün tecavüze uğruyor, devlet “rızası var” diyor. 13 yaşında, 14 yaşında kendisinden yaşça çok büyük erkeklerle evlendirilir. Asiye Zeybek Güzel, Asiye İşkencede: Bir Tecavüz Öyküsü isimli kitabında şöyle diyor, “Dünyanın dört bir köşesinde acı çeken insanlar var. Savaşan, öldürülen, işkence gören, tecavüze uğrayan insanlar. (...) Ayağa kalkmaktan başka insani bir seçeneğim yoktu...” Erkek egemen toplum erkekleri koruyor. Tecavüze uğrayan, şiddet gören, öldürülen kadınlar başkaları değil, kadınların öyküsü, Güzel’in de söylediği gibi, kadınların yaşam haklarını savunmaktan başka seçenekleri yok. Mücadele etmek bir kadın için sadece tercih değil, insanca yaşamak için bir zorunluluk.
Ö.C. davasının sonucu belli S
akarya’da 14 yaşındaki Ö.C’ye tecavüz eden ikisi polis 34 kişinin yargılandığı davanın 29 Ağustos’taki ilk duruşmasında tutuklu sanıkların tamamına tahliye kararı çıktı PEL‹N O⁄Ufi
S
akarya’da aralarında polislerin de olduğu 34 kişinintecavüz etmesiyle ilgili acılan dava başladı. 29 Ağustos’ta görülen ilk duruşmada tutuklu sanıkların tamamı ‘sanıkların yaşlarının küçük ve hapishanede kaldıkları sürenin delillerin toplanması için yeterli olduğu’ gerekçesiyle tahliye edildi. Davaya gizlilik kararı konuldu ve yayın yasağı getirildi. Dava, 22 Kasım’a ertelendi. Avukat Ömer Kavili, usül kurallarının çiğnendiğini belirterek “Bugüne kadar çocuğa cinsel saldırı iddiasıyla ilgili hiçbir davada tutuksuz yargılama olmamıştır” dedi ve yayın yasağını da eleştirdi. SANIK YAKINLARI Ö.C’YE VE KADINLARA SALDIRDI Tüm tutuklu sanıkların tahliye edildiği duruşma öncesi sanık yakınları, Ö.C’ye destek için gelen kadınlara: “Kız isteyerek birlikte oldum diyor”, “Tecavüze bunlar uğradı herhalde”, “benim çocuğum da küçük ne tecavüzü?”, “Bu kız bütün sınıfla birlikte olmuş” şeklinde sözlü saldırılarda bulundu. Sanık yakınlarının sözlü saldırıları duruşma sırasında da devam etti. Mahkeme heyetinin tecavüzcüleri koruyan bir tavır içinde olduğunu anlatan Ömer Kavilli, yaratılan atmosferden yararlanarak sanık yakınlarının Ö.C’ye saldırdığını ve avukatları tehdit ettiklerini söyledi. TECAVÜZCÜLER‹N ‹K‹S‹ POL‹S Ö.C’ye tecavüz edenlerin 20’si 18 yaşından küçük. Tecavüzcülerin arasında esnaf, yöneticiler, Sakarya Emniyet Müdürü Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü N.Ş. ve polis E.T. de var. E.T. tecavüz davası basına yansıdıktan sonra başka bir şehre tayin olurken N.Ş. de yurtdışına kaçtı. KAÇMA fiÜPHES‹ YOKMUfi N.Ş. 31 Mayıs’taki ilk sorgulamasının ardından tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk edildi.
Şahin’e göre medya suçlu
A
Fethiye ve N.Ç. davalar›nda adalete olan güvenlerinin sars›ld›¤›n› ve bu davada bunun yaflanmas›na izin vermeyeceklerini söyleyen Sakarya Kad›n Platformu, Ö.C’nin davas›n›n takipçisi olacaklar›n› aç›klad›. Nöbetçi hakim ise ‘kaçma şüphesi bulunmadığı’ gerekçesiyle N.Ş’yi ve beraberindeki 15 kişiyi serbest bıraktı. Ö.C’nin avukatı Kamil Güre, tutuksuz yargılama kararına itiraz etti. İtirazdan üç gün sonra N.Ş. yurtdışına kaçtı. Güre’nin itirazıyla birlikte 20 kişi tutuklandı ve N.Ş. hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. Sakarya Valisi Mustafa Büyük, iki polisin de görevinden uzaklaştırıldığını açıkladı. Ancak N.Ş’nin nasıl yurtdışına çıktığı, hangi ülkeye kaçtığı henüz öğrenilmedi.
olduğu ortaya çıktı. Ebliz yaptığı açıklamada Ö.C’nin davasının N.Ç. ve Fethiye’deki davadan farklı olduğunu iddia etti. Ö.C’nin davasında bulunarak her iki tarafa da katkısının olacağını söyleyen Ebliz, yurtdışına kaçan N.Ş. ile 10 yıllık tanışıklıkları olduğunu belirtirken, “müvekkilim N.Ş. halihazırda suçlu bulunmuş değil, dosyadaki delillerin bir kısmı toplanmış değil ve gerçekte bir istismar var mı yok mu belli değil” dedi. Dava sonrasında mahkeme, davayla ilgili gizlilik kararı aldı ve yayın yasağı getirdi. 22 Kasım’da-
ki davada sanık ve mağdur avukatları dışında duruşma salonuna kimsenin alınmamasına karar verildi. Mahkeme, "Cebir kullanarak cinsel saldırıda bulunmak, çocuğun nitelikli cinsel istismarı, kişiyi hürriyetten yoksun bırakmak, mağdurun beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğa cinsel istismar" suçlarından açılan 3 dosya birleştirildi.
‹DD‹ANAME KABUL ED‹LD‹ Sakarya Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan ve Sakarya Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede şunlar talep ediliyor: “Yurtdışına kaçan polis müdürü N.Ş. Duruflma için; ‘Çocuğun basit cinsel istismarı, zincirleme, çocuöncesi ğun nitelikli basit istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma’ gibi suçlardan 60 yıl kadar hapis. Diğer polis müdürü E.T’nin ‘Zincirleme çocuğun cinsel istismarı, nitelikli hürriyetten yoksun bırakma’ suçlarından 30 yıla kadar hapis. Diğer sanıkların 20 yıl ile 35 yıl arasında hapis.”
TECAVÜZCÜ POL‹S‹N AVUKATI ÇOCUK HAKLARI KOM‹SYONU BAfiKANI Sakarya Baro Başkanı Nihat Nalbantoğlu, sanıkların avukatı oldu. Yurtdışına kaçan N.Ş’nin avukatı İlknur Ebliz Yıldız’ın Sakarya Çocuk Hakları Komisyonu başkanı
Kadın gazetecilerden imza kampanyası Ortak bildiriyle Ö.C’ye destek olacaklar›n› aç›klayan kad›n gazeteciler, bildiriyi bir imza kampanyas›na dönüfltürdüler ve bu davan›n takipçisi olacaklar›n› belirttiler. Gazeteci Ayça Söylemez yapt›¤› aç›klamada flu noktalara dikkat çekti: “Ö.C. davas› ilk ve tek de¤il. Devletin katliamc›lar› ve tecavüzcüleri korudu¤unu gösteren son dava sadece. Tecavüzcülerin aras›nda emniyet müdürü, polis, avukatlar aras›nda baro baflkan›, çocuk haklar› komisyonu baflkan› var; yani devlet tüm
ile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan gelen açıklamada, Ö.C’nin sosyal medya üzerinden N. Ş. ile tanışması öne çıkarılırken “14 yaşındaki bir çocuğun elim bir duruma sürüklenmesi” ifadesinin kullanarak yaşanan tecavüzün suçunu Ö.C’ye yükledi ve sorunun kaynağını Ö.C’nin sosyal medyada kurduğu iletişim olarak gösterdi.
kurumlar›yla Ö.C’nin karfl›s›nda. Bunu en berrak flekilde görebiliyoruz. Ancak biz kad›n gazeteciler olarak, bu davan›n da N. Ç. gibi haks›zl›¤a u¤ramas›na, unutturulmas›na izin vermeyece¤iz. Bu yüzden kad›n gazeteciler olarak bir bildiri ile aç›klama yapt›k. Daha sonra bu bildiri de ismi geçmeyen ancak bu davan›n takipçisi olmak isteyen pek çok kad›n gazeteciden gelen talep do¤rultusunda bunu tüm gazeteci kad›nlar› içine alacak flekilde geniflletti¤imiz bir imza kampanyas›na dönüfltürdük.”
‘Hukukunuzu tanımıyoruz’
T
ahliye kararına tepki gösteren feministler, Taksim Meydanı’na "Tecavüzü hoş gören hukukunuzu tanımıyoruz" diyen bir pankart astılar. Redhack, 14 yaşındaki Ö.C. için Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Ulaştırma Bakanlığı’nın internet adreslerini hackledi. Twitter üzerinden yaptıkları açıklamayla “Bu eylem, Ö.C olayını aklayan, reel hayatta küçük kızlara, garibanlara, sanalda ise özgürlüğümüze tecavüz eden adalet sistemine gelsin. Ordu kuracaklarına okul kursunlar, hapishane yapacaklarına park yapsınlar.” dedi. Ö. C’nin davası için Halkevleri Kadın Sekreteri Dilşat Aktaş bir açıklama yaptı. Dilşat, yazılı yaptığı açıklamada, yaşanan cinsel istismar ve tecavüzün AKP’nin kadın düşmanı politikalarının bir sonucu olduğunu vurgularken; “Bu utanç davasında da gördük ki, AKP iktidarı yargısıyla, aile ve sosyal politika bakanlığıyla el ele vererek erkek egemen gerici zihniyetini gözler önüne serdi” dedi. Tecavüz ve şiddetin artmasının, AKP’nin kadın düşmanı politikalarının bir sonucu olduğuna dikkat çeken Dilşat; “Kadın düşmanlığına karşı insanca ve onurlu bir yaşam hakkını savunmak için mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz” diyerek herkesi mücadele etmeye çağırdı.
Yurtlara cinsiyetçi müdahale Kocaeli’de utanç duvarı İ
stanbul’da Kredi ve Yurtlar Kurumu Müdürlüğü’ne (KYK) bağlı Edirnekapı ve Kadırga öğrenci yurtları, kız ve erkek öğrenci yurdu olarak ayırıldı. Öğrenciler bu uygulamanın gerekçesini öğrenmek için KYK’ye dilekçe verdi. Kararın, yönetim kurulunun kararı olduğunu ifade eden KYK İstanbul Bölge Müdürlüğü’nden bir yetkili “Gerekçeyi açıklayamayız, sadece kararı uygulamakla mükellefiz” dedi.
Ö⁄RENC‹LER B‹LG‹LEND‹R‹LMED‹ Öğrenciler, temmuz ayı başında ‘tadilat yapılacak’ gerekçesiyle boşaltılan yurtların, kız öğrencilerin Edirnekapı öğrenci yurduna, erkek öğrencilerin ise Kadırga öğrenci yurduna nakledileceğini okulların
açılmasına az bir süre kala öğrendi. Öğrencilere yurdun bölünme gerekçesi açıklanmadığı gibi, erkek öğrenci yurdu olacak Kadırga öğrenci yurduna kız öğrenci kayıtlarının alınmaya devam ediyor. Öğrenciler, ‘KYK yurtlarında kızların ve erkeklerin ayrılmasını istemiyoruz’ ve ‘yurduma dokunma’ diyerek sosyal medya üzerinden kampanya başlattı.
UfiAK’TA DA Ö⁄RENC‹ YURTLARI AYRILDI Uşak’ta da KYK’ye bağlı, kız ve erkek öğrenci yurdu kız öğrenci yurdu ve erkek öğrenci yurdu olarak ayrıldı. Uşak Yurt Müdürü Dursun Aygar yaptığı açıklamada, yurdun kız ve erkek öğrenci olarak ayrılma gerekçesi olarak yeni yapılacak yurtların okula uzak olmasını ve ikinci öğretimde okuyan kadın öğrencilerin bu yurtlara giderken mağdur olması isteğini gösterdi. Aygar, uygulamaya tepki gösteren öğrenciler için “Onlar diğer yurttan çıkan kızlarla sarmaş dolaş oluyorlar. Bütün sıkıntıları o. Yoksa yeni yurt şehre uzak değil, 3 kilometre mesafede. Öğrencilerin sorunu başka" dedi.
K
aramürsel’in Ereğli Sahili’ndeki halk plajı, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından kadınlar için özel olarak bir paravanla kapatıldı. Paravanın, kaldırılması için yüzlerce imza toplayan bölge halkı, “Buradaki sahil şeridinde tesettürlüler de uygun kıyafetler giyip denize girebiliyor. Sahili kapatan böyle bir yapı istemiyoruz” diyerek paravanın önünde eylem yaptı. Halk plajının kadınlar için özel olarak ayrılmasının kendilerine yapılan bir haksızlık olarak değerlendiren çevredeki insanlar, “ailemizle birlikte denize giremiyoruz” diyerek isyan etti. Sahilin olduğu bölgede yaşayanlar, paravanın kendilerine danışılmadan yapıldığını belirterek duruma tepki gösterirken; paravana ‘Berlin Duvarı 2012’ ismini verdi.
Konuyla ilgili açıklama yapan Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, kadınlardan 45 yıldır talep geldiğini ve bu talepleri dikkate aldıklarını öne sürdü. Karaosmanoğlu, “Bu hayat tarzı meselesi. Herkes saygı duyacak. O kadınlar bizim tabanımız, halkımız. İster sevin, ister sevmeyin, bu bir gerçeklik. Kimse kusura bakmasın” de-
di. Karaosmanoğlu, paravanın geçici olduğunu ve önümüzdeki yıl yaz aylarında kadınlar için özel olarak ayrılmış bir plaj yapacaklarını belirtti. Kadınları tecrit eden bu uygulamayı savunan ve hayat tarzı meselesi olduğunu söyleyen Karaosmanoğlu’na karşı Ereğli halkı, bu uygulmanın erkekleri ve kadınları ayrıştırdığını, paravan
kaldırılana kadar mücadele edeceklerini söylüyor. Bir süredir İslamcılar arasında kadınlara özel kamusal alanlar yaratma tartışması sürüyor. Kadınlara özel toplu taşıma araçlarından sonra özel plajlar, kamusal alana eşit biçimde katılmak isteyen kadınların gerici biçimlerde hedef gösterilmesini de beraberinde getirecek.
11
YÜZ YÜZE 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
Barış çığlığı ülkeyi ayağa kaldırdı
Hatay’ınYeşilpınar Belediyesi'nin 25-26 Ağustos tarihlerinde düzenlediği “Barışa Çığlık” etkinliği, iki gün boyunca çok sayıda aydın, sanatçı ve siyasetçinin katıldığı forum ve etkinliklerle, Hatay halkının Suriye’deki savaş nedeniyle yaşadığı sorunları Türkiye gündemine taşımayı başardı. Etkinlik nedeniyle bugüne kadar söylenti şeklinde konuşulan ancak ciddiyetle ele alınmayan pek çok sorun
medyanın da ilgisini çekerek gündeme girdi. Etkinlik, İslamcı medyanın saldırılarına maruz kaldı. Katılımcılar da ‘Sözümüzün arkasındayız’ diyerek karşılık verdi. Etkinlik katılımcılarından sanatçı Hilmi Yarayıcı, Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu ve Kazım Koyuncu Kültür Merkezi Yöneticisi Dilek Dindar ile konuştuk
HATAY’DAK‹ BARIfi ÇI⁄LI⁄ININ GÜCÜ AKP HÜKÜMET‹N‹ RAHATSIZ ETT‹
‘Barış’ taleplerini birleştiren çığlık
B
arışa çığlık etkili oldu. Bize yönelik saldırılardan da anlaşılıyor. Biz demek ki onları rahatsız etmişiz. Demek ki doğru bir iş yapıyoruz
B
u çığlık, savaşa karşı gelişen tepkileri büyütmenin ilk adımıysa bir diğer adımı da Türkiye demokrasi güçlerinin ortak bir temelde bir araya gelmesidir
Barışa Çığlık etkinliği nasıl örgütlendi, hazırlık sürecini kısaca anlatabilir misiniz? Dilek Dindar: Yeşilpınar Belediyesi’nin her yıl yaptığı bir festival vardı. Başta Hilmi Yarayıcı ve oradaki aydınlar, savaşın giderek yoğunluk kazandığı bir dönemde, “Yeşilpınar’daki festivali Barış Çığlığı’na dönüştürelim” diyerek bir çağrı yaptı. Çok kısa bir süre içinde, yani on günlük bir süre içinde bu çağrı bize de (Kazım Koyuncu Kültür Merkezi) geldi. Hızla hepimiz, birbirimizi de örgütleyerek, demokrasi güçlerini o foruma bir ses olmaya çağırdık ve hepimiz de orada bir araya geldik. Sürecin başını böyle tarif etmek lazım. Ben kendi adıma Kazım Koyuncu Kültür Merkezi yöneticisi olarak kültürün ve sanatın bu süreçteki yerini çok önemsiyorum. Kültür merkezi olarak da böyle düşünüyoruz. Bunun için, özellikle aydınlara sanatçılara ulaşmayı bir görev kabul ettik. Orada bulunmayı da görev edindik. Bu çağrı beklediğiniz karşılığı buldu mu? Oldukça fazla. Çok sayıda aydın ve sanatçı geldi. Gelmek isteyen ancak gelemeyen birçok sanatçı ve aydın oldu. Çünkü 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinlikleri öncesinde programları olan sanatçılar ve aydınlar vardı. Ona rağmen ses çok büyüktü ve o büyüklük Yeşilpınar’da çok net göründü. Elliye yakın aydın, yazar, gazeteci, sanatçı hepsi oradaydı. Çok önemli bir nokta vardı aslında; iki gün boyunca orada on binden fazla insan tek ses oldu. O kadar insanın yan yana, terk etmeksizin dinlendiği bir etkinlikti. Çığlık gerçek anlamda karşılığını buldu diyebiliriz. Forum, sabah, milletvekilleri, kurumlardan gelenler ve basının kamp ziyaretleriyle başladı. Biliyorsunuz Apaydın Kampı’na alınmadılar. Bu etkinlik iki gün sürdü ama aslında bitmedi. Etkisi İstanbul’a hatta tüm ülkeye yayıldı. Yeşilpınar’da başlayan çığlığın tüm Türkiye’ye yayıldığı ve önemli bir karşılık bulduğunu söyledi Dilek, siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Hilmi Yarayıcı: Aslında bir festival olarak başlayan sonra bir foruma dönüşen ama onun haricinde her kesimden, her siyasi anlayıştan insanların temsilcilerinin de geldiği duyarlılığın sağlandığı bir forumdu. Çok da etkili oldu. Bunun yansımaları bize yönelik saldırılardan da Başbakanın bize yakıştırdığı atıflardan da anlaşılıyor. Biz demek ki onları rahatsız etmişiz. Demek ki doğru bir iş yapıyoruz. Bizim buradaki amacımız, duyarlılığı sıcak tutmak ve insanların yaşanan gerçekleri duymasını sağlamaktı. Bugüne kadar ne yazık ki medya aracılığıyla sağlıklı bilgiler insanlara anlatılmıyordu. Bilgi kirliliği ve tek taraflı haberler vardı. Bizim yaptığımız etkinlik bu durumu altüst etti. Çünkü gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, aydınlar ve milletvekilleri yaşananları gözleriyle gördü, kulaklarıyla duydu ve yaşananlara tanık oldu. Bununla birlikte gerçekten emperyalist işgalin memleketimize yansımalarını da görmüş oldular. Ekonomi neredeyse bitmiş. Alevi Sünni çatışması, mezhep çatışması yaratılmaya çalışılıyor. Siyasi alan, uluslararası hukuk ihlal edilmiş…
sonra bir konuşmasında “Savaşa girmemenin bedelini ödeyeceğiz” demişti... Bu süreçte de savaşmak gibi bir dertleri vardı. Forumun belki de en önemli amacı buydu. Bugüne kadar tek tek cılız biçimde ortaya çıkan tepkileri, şikayetleri bir araya topladı. Bu sesleri bir araya getirip bir çığlık oldu. Bu çığlık, savaşa karşı gelişen tepkileri büyütmenin ilk adımıysa bir diğer adımı da Türkiye demokrasi güçlerinin ortak bir temelde bir araya gelmesidir. Asgari müşterekte savaşa karşı duruşta emek ve demokrasi güçlerinin belki de besleneceği temel kaynaktır bu forum. Hakikaten çığlık oldu. Hem yalanları ve saklananları bir çığlıkla açığa çıkardı hem de aslında sözünü en yüksek sesle söylemesi gereken insanların sesini yükselten bir etkinlik oldu.
Dilek Dindar Uygulanmıyor hukuk kuralları, sağlık sorunları çok fazla, gizli hastaneler var. Reyhanlı’da örneğin girişte hemen İHH’nin sözde yardım tırını görüyorsunuz. Hemen yanında öğrenci yurdu var. Orası eli silahlı unsurlar için hastane olarak kullanılıyor. Ayrıca orada, kendi topraklarımızda bizi de tehdit ettiler; “Buraya giremezsiniz, fotoğraf çekemezsiniz” dediler. Hatay Valisi de ‘Yok böyle şeyler, her şey normal’ diyor... Bunlara İlhan Cihaner’le gittiğimizde tanık olduk. Hem görmek gözlemlemek hem de kamuoyuna doğruları anlatmak için gittik oraya. İlhan Bey’le dolaşırken o yurtta şöyle bir şeyle karşılaştık. Biri çıktı bağırıyor Arapça; “Buraya giremezsiniz, fotoğraf çekemezsiniz” diyor. Kendi toprağımızdan bizi kovmaya kalkıyor. Sınır ihlalleri yaşanıyor. Reyanlı’da Yayladağı’nda gözümüzle gördük. Sınır diye bir şey yok. Tel örgü yok. Oradan buraya, Türkiye’den de Suriye’ye geçişler oluyor. Kimin geldiği, kaç kişinin geldiği veya gittiğine dair bir bilgi yok. Bunu denetleyen de kontrol eden de yok. Ne getiriyor ne götürüyor, bilinmiyor. Hatta yaralı getirip götüren ambulansların birinin yaptığı bir kaza vardı. Devrilen ambulanstan silah çıktı. Aslında bu tür şeyleri hükümet pek de gizleme gereği
Hilmi Yarayıcı
Orada bir halk var ve orayı işgal eden bir emperyalist güç var. Bu gücün, farklı ülkelerden gelen savaşçıları var. Eli kanlı katiller var duymuyor. Saldırı pervasız bir hal almış durumda denilebilir. Ama inanın bunların hepsi hükümete geri dönecek. Yanlış yapıyorlar. Bu yanlıştan vazgeçmeleri gerekiyor. AKP’nin bu pervasızlığı halklar nezdinde ciddi yaralar açıyor. Bu noktada Barışa Çığlık forumunun etkisi oldu mu? Bu etkinlikle mesaj vermiş olduk. Antakya’daki 1 Eylül eyleminin kitleselliği de Barışa Çığlık etkinliğinin yarattığı etkinin sonucu denilebilir. Hatay’da yaşayanlar tedirginliklerini dile getirmiş oldu. Biz de gerçek Suriye halkıyla birlikte olduğumuzu, barışı istediğimizi söyledik ve söylemeye devam
edeceğiz. Hükümet yetkilileri ‘Suriye halkının yanındayız’ diyor Asıl Suriye halkının yanında olan, barıştan yana olan duyarlı kesim. Biz bu duyarlı kesim olarak AKP’nin yalanlarını ve çarpıtmalarını da boşa çıkarmak durumundayız. Orada bir halk var ve orayı işgal eden bir emperyalist güç var. Bu gücün yerli işbirlikçileri var. Bu gücün, farklı ülkelerden gelen savaşçıları var. Eli kanlı katiller var. El Kaide gibi, Çeçen askerler gibi… Dilek: Bu arada “Her şeyin pervasızca çok açıktan yaşandığı” söyleniyor. Açık açık yaşanıyor ama AKP iktidarı, basından duyarlı kesimlere hemen herkesi suskun hale getirdiği için bu pervasızlığı gayet rahat yapıyor. Bütün mesele burada. Dikkat ederseniz Barışa Çığlık forumunun olduğu süreçte orada olan bütün basın mensuplarının yazdıklarına, konuştuklarına, tanıklıklarına dikkat edin. Hepsi ortada ama masa başında dönüp siparişle yapılan haberler de çok ortada. İkinci bir konu da şu. Belki de Barışa Çığlık forumunun bu süreçte attığı adımların en önemli tarafı buydu. Savaşa karşı zaten çok açık bir karşı duruş var. Bu iktidar bunu çok açıktan söylüyor. “Biz 1 Mart Tezkeresi’ni geçirmeliydik ve o savaşta olmalıydık” diyor.
Bundan sonra ne yapmak gerekir? Hilmi: Bundan sonra bu süreci uluslararası alana taşımak da gerekiyor. Antakya’da yaşananları tanıklar olarak bir rapor haline getirip sunmak gerekiyor belki de. Uluslararası hukuk kuralları neyse, savaştan kaçanlara gereken prosedürün uygulanması ama bu topraklarda silahlı eğitim alıp Suriye’ye giden insanların da kesinlikle barındırılmaması gerekiyor. Emperyalist müdahalenin ve savaşın bir tarafı olmamak gerekiyor. Bunu da hükümetin atacağı bir geri adımla somutlaştırmak gerekiyor. Halkları da savaşın içine katmak istiyorlar. Bundan zarar görecek olan halkların kendisi. Bu duyarlılığı sadece Hatay’da değil, Türkiye geneline yaymak gerekiyor. Evlerden oluşan, eli silahlı katilleri tedavi etmek için açılan o ‘merdiven altı’ hastaneleri kapatmak gerek. Gelen eli kanlı teröristlerin amaçlarını herkese anlatmak gerekiyor. Dilek: Son olarak da belki şunu eklemek gerekiyor. Bu ülkenin barıştan yana olan tüm emek güçleri, siyasi partileri, aydınları, yazarları, şairleri, akademisyenleri çok cesur bir sesle bu çığlığın arkasında durmalı. Emperyalist müdahaleye karşı, AKP’nin savaş yanlısı politikalarına karşı oluşan bu tepikeri mutlak büyütmek zorundayız. Yalan söylüyorlar, bu halk savaş falan istemiyor. Sadece sesimizi daha güçlü kılmamız gerekiyor. Hatay’daki Barışa Çığlık etkinliğinde oluşan o fotoğrafı, çok görünür kılmak gerekiyor. Savaşa karşı olanları bir araya getirmek, barışın cephesini örmek gerekiyor.
Erdoğan, 1 Mart tezkeresinden
‘Sözlerimizin arkasındayız’ AKP medyasının Barışa Çığlık forumuna katılanların sözlerini çarpıtarak “Yerli Baasçılar” ve “Kirli ittifak” benzeri manşetlerle hedef aldığı isimler, “Sözümüzün arkasındayız” dediler. Barışa Çığlık etkinliği katılımcıları 2 Eylül günü Beyoğlu’ndaki İstanbul Barosu Toplantı Salonu’nda bir basın toplantısı düzenleyerek yanıt verdi. Avukat Efkan Bolaç, AKP medyasının Baasçılık iddiaları karşısında “Bizim Baasçılıkla ilgimiz yok. Kim hangi yakıştırmayı yaparsa yapsın bizim yerimiz halkın yanıdır, mücadeleden geri durmayacağız” dedi. İslamcı medyanın hedefindeki CHP Milletvekili İlhan Cihaner, tampon bölgenin fiilen Hatay’da kurulduğunu; hastanelerde, havaalanında,
gümrük kapılarında ve sınır bölgelerinde Türkiye yasalarının çiğnendiğini söyledi. Hilmi Yarayıcı ise AKP medyasının saldırıları karşısında “Sözümüzün arkasındayız” dedi. Yarayıcı, kentteki el Kaide unsurlarının varlığına dikkat çekti. Antakya’nın aleni bir tehdit altında olduğunu ve buna doğal olarak tepki verdiklerini belirtti. EMEP Genel Başkanı Ender İmrek, Hubyar Sultan Alevi Kültür Platformu Başkanı Ali Kenanoğlu, Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, TKP MK üyesi Aydemir Güler ve ÖDP temsilcisi de birer konuşma yaparak Antakya’da atılan ilk adımı ilerletme ve İstanbul’da da savaş karşıtı mücadeleyi örgütleme çağrısı yaptı.
Ali Çerkezoğlu
İşgalciyi gören basın gerek Barışa Çığlık etkinliği neyi başardı? Hatay’daki Barışa Çığlık etkinliğinde AKP iktidarının mezhep kışkırtıcılığına dayalı aktif taşeronluk sistemini teşhir ettiler. O kamplarda katliamcı el Kaide’nin beslendiğini gösterdiler. Alevi, Sünni, Hıristiyan, binlerce Hataylının barış talebini, emperyalizme karşı tepkiyle birleştirmeyi başardılar. Basında bu etkinliğe yönelik saldırılar oldu, ne dersiniz? Ne yazık ki basın, bütünüyle iktidar adına megafon tutan, hoparlörlük yapan bir basına dönüştü. Etiğe, basın ahlakına, siyaset ahlakına uymadan; bütünüyle her şeye “AKP’ye yarar mı yaramaz mı” ikilemiyle, bakışıyla yaklaşan bir basın var. Bu, Hatay konusunda da sürüyor. İşgalciyi, el Kaide’yi, katliamcıları görmeyip Hatay’daki demokratik tepkiyi, barış talebini, emperyalist savaşa karşı olan tepkiyi “Suriyeci, Esadcı bir anlayış” diyerek yaftalayan yaklaşımdalar. Bu yaklaşım aynı zamanda ülkede ırk ve mezhep çatışmasını da körükleyen bir yaklaşım. Halkların güvenini sarsıyor. Bu basına karşı, gerçekten halk yararına bir basının gerekli olduğu da ortaya çıkıyor.
Oya Ersoy
‘Bugün barışa daha yakınız’ AKP’nin Suriye politikasını değerlendirebilir misiniz, muhalefet ne yapmalı? Suriye’deki iç savaşın körükleyicisi, levazımatçısı AKP iktidarıdır. AKP, emperyalizme taşeronluk yaparak iktidarını sağlama almaya çalışırken halkların geleceğini karartıyor. AKP, Suriye politikasını haklı çıkarmak için ırkçılığa ve mezhepçiliğe sarılıyor. Kürtlere ve Alevilere saldırıyor. AKP’nin bugünkü saldırganlığı ve pervasızlığı aynı zamanda zayıflığının, haksızlığının ve hesapsızlığının bir işareti. Biz, Türküyle, Kürdüyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, inananıyla, inanmayanıyla barışın ve kardeşliğin ülkesini kurmak için mücadele edeceğiz. Bunun için emperyalist sömürgeci savaşları, faşist saldırıları durdurmaktan başka seçenek yok. Emperyalist işgalcilere, faşist baskılara karşı kardeşliğin, barışın, demokrasinin ülkesini kurmaya bugün daha da yakınız.
12
DOSYA 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
ABD sponsorlu ‘ABD karşıtı’ dırEl Kaide militanlarını barın semak ABD tarafından işgal sıl bebi olurken, el Kaide na rlüğü oluyor da Suriye’nin özgü udi Su , için savaşıyor? Katar ütteArabistan gibi ABD’nin m ilen ed se fikleri tarafından finan tı gibi el Kaide neden ABD karşı erinin gösteriliyor? Halk direnişl el başladığı ülkelerde çoğalan masıKaide eylemlerinin başla nın nedeni ne?
Suriye’de savaşan silahlı çeteler kim? Daha önce Bosna’da, Çeçenistan’da Afganistan’da savaşan İslamcı grupların militanları şimdi Suriye’de savaşıyor. ABD ve Körfez ülkelerinin silah ve para yardımı yaptığı bu çeteler artık Türkiye topraklarında eğitiliyor ve Türkiye topraklarından
Suriye’ye sokuluyor. “İslam devleti kurma” iddiasındaki çeteler, ABD emperyalizmine karşı gelişen direniş hareketlerini boğmak için kullanılıyor; çıkarları ortaklaştığı noktada AKP propagandası da yapıyor, tetikçilik de…
Kaidesinde emperyalizm yazan katiller yerini Sünni ve Şii camilerinin, pazaryerlerinin bombalanması eylemlerine bıraktı. Oysa Iraklı direnişçilerin 20042006 arasında yaptığı eylemlerin büyük kısmı polise veya orduya yönelikti. El Kaide eylemleri, emperyalizme karşı direnişi gerici bir iç savaşa dönüştürdü.
ALP TEK‹N BABAÇ
S
uriye’deki savaş hali sürerken CHP’li vekillerin girişine izin verilmeyen Hatay’daki Apaydın Kampı’nın “Özgür Suriye Ordusu’nun kullanımına tahsis edildiği hükümet yetkilileri tarafından açıklandı. Sendika.Org’un 27 Ağustos günü yaptığı özel haber, Suriye’de savaşan gruplar tarafından kullanılanın sadece bir mülteci kampı olmadığını ortaya çıkardı. Hatay kentindeki hastaneler, kamplar ve hizmetlerin büyük kısmı Suriye’de savaşan grupların emrine tahsis edilmiş durumda. Bu gruplar içinde el Kaide ve el Kaide bağlantılı el Nusra Cephesi de var. El Kaide militanları Irak ve Afganistan’dan sonra Suriye’de de görüldü. Suriye’de bazı Esad güçlerinin başı kesilerek öldürüldüğü görüntülerde, el Kaide bağlantılı el Nusra Cephesi’nin bayrağı yer aldı. “Ölüm videoları”nın yanı sıra Suriye’den gelen “ölüm” haberleri de el Kaidecilerin orada olduğunu gösteriyor. 2003’te İstanbul’da HSBC ve Sinagog saldırılarını gerçekleştiren el Kaideciler ağustos ayı içinde Suriye’de giriştikleri çatışmalarda öldürüldü. İlk olarak el Kaidecilerin avukatlığını yapan Osman Karahan’ın ölüm haberi geldi. Karahan’ın 7 Ağustos’taki ölümün ardından HSBC, Sinagog ve İngiliz Konsolosluğu saldırılarını gerçekleştirenlerden Metin Ekinci’nin öldürüldüğü öğrenildi.17 Ağustos günü de aynı saldırılara karışan ve 2010’da Yargıtay kararıyla tahliye edilen Baki Yiğit öldürüldü.
ABD'de yayımlanan Washington Post gazetesi Halep'te el Kaide'nin Suriye ve Irak'ta faaliyet gösteren El Nusra Cephesi adlı yan örgütüyle görüştü. Halep'te farklı uluslardan 300 militana komuta ettiğini belirten El Nusra Cephesi komutanı, Türkiye'den kendilerine yardım geldiğini doğruladı. El Nusra cephesi, 29 Mayıs'ta Deyr Ez Zor kentinde 13 işçinin boğazlarının kesilerek öldürülmesi gibi katliamları üstlenmişti. Özel El İhbariye kanalının Şam'daki bürosuna yönelik yedi kişinin yaşamını yitirdiği saldırıyı da üstlenen örgüt, ayrıca sivillerin yoğun olduğu yerlerde bombalı saldırılar düzenliyor. Örgüt, mayısta
Şam ve Halep'te düzenlenen bombalı saldırıları da üstlenmişti. 11 Eylül 2001’deki Dünya Ticaret Merkezi saldırısı sonrasında ABD’nin, “Baş düşmanı” olduğunu söylediği, unsurlarının barındırılmasının işgal gerekçesi sayıldığı el Kaide bir anda “Suriye’nin özgürlüğü” için çalışmaya başladı. Üstelik ABD’nin baş düşmanı olduğu iddia edilen el Kaide’nin lojistik desteği de ABD’nin müttefiki Türkiye’den. El Kaide militanları, Suriye’de savaşıyor ve dinlenmek için Hatay’a gelip orada kalıyor. “Mülteci” adı altında Hatay’da barınan el Kaideciler, halkı tehdit ediyor, yemek yiyor hesap ödemiyor… Peki el-Kaide
bu cüreti nereden alıyor? HALK D‹REN‹fi‹N‹ BO⁄MA ARACI El Kaide, adeta uluslararası bir kontrgerilla örgütü gibi hareket ediyor. Emperyalist işgalin ya da müdahalenin söz konusu olduğu bölgelerde “direniş hareketleri” belirince devreye giriyor. 11 Eylül saldırılarını üslenen örgüt, ABD’nin Irak Savaşı sırasında, Saddam’ın yakalandığı 13 Aralık 2003’ten sonra Irak’ta aktifleşti. El Kaide’nin, ABD işgaline karşı gelişen direniş eylemlerinin arttığı bir dönemde aktifleşmesiyle polis okullarının bombalanması eylemleri,
L‹BYA’DA E⁄‹T‹L‹P, TÜRK‹YE ÜZER‹NDEN SUR‹YE’YE Tunus'ta yayımlanan Tanit Press gazetesi, Körfez sermayesinin desteğiyle oluşan bazı çetelerin Suriye'deki iç savaşa silahlı militan yetiştirdiğini öne sürdü. Haber daha sonra benzer biçimlerde Wall Street Journal, BBC gibi önemli haber kuruluşları tarafından da yapıldı. Habere göre Tunuslu gençler, Tatavin kentinden Libya’ya geçiyor. Libya’ya geçen gençler Selefi milislerin denetimindeki kamplardaki silahlı eğitimden sonra Türkiye'ye gönderiliyor. Katar Büyükelçiliği tarafından finanse edilen bu gruplar sonra da Suriye’ye gönderiliyor. İngiltere’deki Telegraph gazetesi, Suriyeli muhaliflerin, İstanbul’da Haliç manzaralı evlerde ABD ve İngiltere tarafından eğitildiğini ortaya çıkardı. Dünyanın önemli haber kuruluşlarının da ortaya koyduğu gibi Katar, Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinin desteklediği binlerce çete var. Bu çetelerin, gerek videolara kaydettikleri, gerekse haberlerde çıkan eylem biçimleri el Kaide’nin eylem biçimlerine benziyor. Böylece çetelerin eylemleri el Kaide eylemleriymiş gibi gösteriliyor. Üstelik Suriye’de yer alan bu militanlar arasında Suriyeliler neredeyse hiç yok.
El Kaidecilerin yolu AKP ile kesişiyor kafir gören Gezenler’in oy kullanılmasına dair söyledikleri: “Biz teşri yetkisini insanlara verme adına oy atmıyoruz. Niyetimiz ve kastımız asla bu değildir. Ancak biz Müslümanlar için en çok fayda sağlayacak bir partinin iktidara gelmesi için oy atıyoruz. Yani tercihte bulunuyoruz.”
E
l Kaide olarak bilinen çeteler, yıllardır “İslam adına savaş” iddiasıyla gerçekleştirdiği eylemlerle emperyalistlerin ekmeğine yağ sürüyor. 1980’li yıllarda SSCB’nin Afganistan’ı işgal etmesinin ardından SSCB’ye karşı savaşan bu çeteler, Bosna’da, Hindistan’da, Etiyopya’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da, Irak’ta savaştı. Gürcistan, Afganistan ve hatta Türkiye’deki kamplarda yetiştirilen ve “İslam devleti kurmak”, “Ezilen Müslümanlara yardım etmek” gibi iddialarla Türkiye’den yola çıkan militanların bir kısmı hayatını kaybederken, bir kısmı da döndükleri Türkiye’de çetecilik, uyuşturucu ticareti gibi suçlara karıştı. Türkiye’den savaşmaya giden bu çetelerin İslamcı partilerle kurdukları ilişkiler de sır değil. “Devleti yıkıp, İslam devleti kurmak” fikriyle hareket eden bu militanların, AKP’nin iktidara gelmesiyle çıkarları ortaklaştı. AKP’nin örtük biçimde desteklediği bu militanlar da AKP’nin propagandasını yapıyor. El Kaide’nin Suriye’deki savaşını destekleyen Ebe Said de bu militanlardan biri. 1980 öncesinde Beşiri İlçesi’nde belediye başkanlığı yapan Said, AKP rejiminin desteklenmesi gerektiğine dair fetvalar verdi; Said’in AKP yöneticileriyle de çok yakın ilişkileri bulunuyor. AKP ile yolu kesişen yüzlerce militan içinde Murat Gezenler ismi öne çıkıyor. Gezenleri diğer militanlardan ayıran özelliği ise, AKP hükümetinin onun için Suriye’ye nota vermesi. Türkiye, 2009’da Murat Gezenler için Suriye’ye nota verdi. Sadece diplomatik sorunlar-
Kısa bir el Kaide öyküsü
TAYY‹P’‹N ALNINI ÖPEN EL KA‹DEC‹ İrlanda vatandaşı olan Harati, El Kaide’nin İslam Savaş Grubu’nun üyesi. 2010’daki Mavi Marmara gemisi baskınında yaralanan Harati, Ankara’da tedavi edildi. Tedavisinin ardından ortadan kaybolan Harati, 2011’de Libya’da ortaya çıktı. ABD’den para aldığını açıklayan Harati, Kaddafi devrildikten sonra adamlarıyla birlikte Suriye’ye geçti.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın alnını öpen militanlar da oldu, serbest bırakılması için AKP hükümetinin Suriye’ye nota verdiği militanlar da... da verilen notanın Gezenler için verilmesi Gezenler’in Suriye’de istihbarat faaliyeti görevinde bulunduğu kanısını güçlendiriyor. Nitekim gözaltına alınma gerekçesi ise İslamcı gruplarla girdiği ilişki. Gezenler, 8 Şubat 2002’de Konya’da
El Kaide, Suudi Arabistan kaynakl› Selefi düflünce ekseninde kurulmufl bir örgüttür. Selefilik, yeni ad›yla Vahhabilik; Suudi Arabistan’›n resmi mezhebi konumundad›r. Akl› yok sayan bu itikat kendinden olmayanlar›n gerçek Müslüman olmad›¤›n› kabul eder. Afganistan SSCB savafl› s›ras›nda, Pakistan’daki kamplarda CIA üyeleri taraf›n-
Selefilere yönelik polis operasyonunda gözaltına alınıp tutuklanmış ve kısa sürede serbest kalmıştı. Gezenlerin bir diğer önemli özelliği AKP’nin desteklenmesi gerektiğini söylemesi. İşte devleti
dan e¤itilen fleriatç› militanlar›n oluflturdu¤u örgütün iki kurucusu var. Biri Suudi Arabistanl› Usame Bin Ladin, di¤eri Filistinli Abdullah Yusuf Azam. Örgüt, 1982’de SSCB’ye karfl› cihat ça¤r›s› yapt›. Örgütün kurucular›ndan Filistinli Azzam, ‹srail’in Lübnan’› iflgal etti¤i ve Filistinleri katletmeye bafllad›¤› günlerde SSCB’ye karfl› cihad› birincil mesele olarak gördü.
SUR‹YE’DE ÖLDÜRÜLEN TAYY‹P’‹N ASLANLARI Suriye’de savaşta öldürülen Fahrettin Konuralp de Mavi Marmara’da bulunmuştu. Suriye’de 18 Ağustos’ta öldürülen Baki Yiğit de 15 – 20 Kasım 2003 tarihinde HSBC ve Neva Şalom Sinagogu’na düzenlenen saldırıları organize ettiği gerekçesiyle müebbet hapse mahkum edilmişti. Yiğit, 2010’da Balyoz Davası’nın savcısı tarafından tahliye edilmişti. Osman Karahan da el Kaide davalarının avukatıydı. Metin Ekinci ise sinagog saldırısında yer alan Azad Ekinci’nin abisi. Selefilerin en radikal kesimini temsil eden Ekinci, aynı zamanda Bingöl’deki İlim Derneği’nin kurucusuydu.
Afganistan savafl› sonras›nda el Kaide’de iki çizgi belirginleflir. Bunlardan birincisi ve Azzam’›n bafl›nda oldu¤u grup cihad› silahl› biçimlerde tüm dünyaya yayma hedefi güderken Ladin’in bafl›n› çekti¤i grupsa ayn› fleyi silahs›z bir flekilde, mümkün oldu¤unca ç›karlar›n›n ortaklaflt›¤› iktidarlar› destekleyerek yapmay› savunur. 1989’da Ladincilerin suikasti sonucu Azam ölünce örgüt La-
din’e kal›r. Ladin, hemen Suudi Arabistan’a döner. O s›rada (1990) Körfez Savafl› patlak verir ve Ladin, Suudi Kral›’ndan Kabe ve kutsal topraklar›n korunmas› iflini talep eder ancak reddedilir ve Sudan’a sürülür. Sudan’da müteahhitlik yapan Ladin, 1996’da da Afganistan’a sürülür. 2000 y›l›nda Yemen’de ABD’nin Cole Destroyeri’ne yönelik sald›r›s› ve 11 Eylül 2001’deki sald›r›lar› üst-
‘İş için, hayır için gelmiştik’ Aksiyon, ABD’nin Küba’daki Guantanamo hapishanesinde kalan ve serbest bırakılan militanları 2004 yılında haber yaptı. Aksiyon, bu militanlar hakkında “savaşçı” diyor. Bu “savaşçılar”dan Yüksel Çelikgöğüs, 2 sene Guantanamo’da kaldıktan sonra serbest bırakılmış. ABD’li yetkililere verdiği ifadesine göre marangoz olan Çelikgöğüs, büyük borçları olduğunu ve Taliban’ın Afganistan’a gelenlere ev ve imkanlar sunduğunu duyduğunu söylüyor. Afganistan’da iş arayan Çelikgöğüs, Pakistan vize vermeyince Afganistan’da kaldığını söylüyor. Aksiyon’da ise Çelikgöğüs’ün bazı arkadaşlarıyla beraber cihat için Afganistan’a gittikleri yazıyor. Benzer şekilde Guantanamo’da iki sene kalan Muhammet Nuri Mert de, çok borcu olduğunu ve iş bulmak için Afganistan’da olduğunu söylerken İbrahim Şen de, iş bulmak ve evlenmek için Afganistan’da olduğunu söylüyor Çeçenistan’da suikast eğitimi alan ve Kabil’de 400 dolar kirası olan bir evde el Kaide liderleriyle uzun süre kalan Salih Uyar ise “Hayır işi için” Afganistan’a gittiğini söylüyor.
Dincilikten hapçılığa, çeteciliğe 17 Ocak 1996’da Avrasya Feribotunu kaçıran Erdinç Tekir ise “Rahşan affı” ile hapisten çıktıktan sonra mahpus kadrosuyla İnsani Yardım Vakfı’nda (İHH) çalışmaya başladı. Tekir, Mavi Marmara’da yer alanlardandı. Avrasya Feribotu’nu kaçıran diğer iki militan ise çete ve captagon işine girdi. Muhammet Emin Tokcan çetecilikten 29 Mayıs 2012’de tutuklanırken, Sedat Temiz de 15 Mart 2002’de captagon imali işinden tutuklandı. Captagon taciri Temiz, hapisten çıktıktan sonra 2005’te Fatih Camii’nde “hilafet” çağrısı yapan Hizbu’t Tahrir lideri Yılmaz Çelik’in korumasıydı. Temiz’in adı bu tarihten sonra Ergenekon ile anılır oldu.
lenen el Kaide, ABD karfl›t› gibi yans›t›l›r. 11 Eylül’ün hemen ard›ndan ABD, el Kaide’yi bar›nd›rmakla suçlad›¤› Afganistan’› iflgal eder. El Kaide eylemlerine Afganistan ve Pakistan’da da devam eder. El Kaide’nin ABD karfl›t› gibi göründü¤ü dönem 2000 ile 2011 aras›d›r. Ladin’in 2011’de yakalanmas›yla birlikte ABD, el Kaide üzerindeki kontrolünü daha da art›rm›fla benziyor.
13
TARİH 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
Ne Hatay işgal edildi ne Antakya kurtulabildi Aslında Hatay hiç işgal edilmedi. Bugünkü Antakya’yı da içine alan İskenderun Sancağı Fransızlar tarafından işgal edildiğinde Hatay diye bir sözcük bile yoktu. Fransız işgaline direnen Antakyalıların bağımsızlık düşü de hiç gerçekleşmedi AL‹ ERG‹N DEM‹RHAN
I
. Dünya Savaşı sürerken 1916 yılında Ortadoğu’yu paylaşmak üzere İngiltere ve Fransa arasında imzalanan gizli SykesPicot anlaşmasına göre Suriye, Lübnan ve Antakya’yı da içeren sancak bölgesi Fransa’ya bırakılmıştı. Mondros Ateşkes Anlaşması (1918) imzalandıktan sonra Fransa, General Henri Gouraud komutanlığında İskenderun ve civarını işgal etti. General Gouraud Antakya, Reyhaniye, Belen’in kapsayan ve İskenderun’un başkent olduğu İskenderun Sancağı’nın kuruluşunu ilan etti. Fransız manda hükümeti 1920’de Suriye’de Halep, Şam, Lübnan ve Alevi bölgesinden oluşan dört yönetim birimi ilan ettiğinde İskenderun Sancağı, Halep Hükümeti'ne bağlı idi. Anadolu’da işgal güçlerine karşı Mustafa Kemal önderliğinde yürütülen kurtuluş mücadelesinin siyasi hedefi “Misakı Milli” diye tanımlanan toprakları işgalden kurtarabilmekti.
Ne var ki, Fransa ile askeri çatışmalara son veren 20 Ekim 1921 tarihli Ankara anlaşması imzalandığında Misakı Milli içinde gösterilen İskenderun Sancağı, ateşkese “feda” edilmiş, Fransız mandasında kalmasına göz yumulmuştu. Manda, I. Dünya Savaşı'ndan sonra eski tip çok uluslu imparatorlukların dağılması ile açığa çıkan devletleri, “kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar hazırlama” vaadiyle Milletler Cemiyeti adına yönetmek için emperyalistlere verilen yetkinin adıydı. Ne var ki, yüzyıllar süren Osmanlı egemenliğinden sonra bağımsızlık umuduna kapılan Arap halkları manda yönetimlerinin, yeni bir sömürgecilik biçimi olduğunu fark edecekti. KURTULUfi AMA K‹M‹N? Fransız işgaline karşı direniş, Mustafa Kemal liderliğindeki ulusal kurtuluş projesinden bağımsız olarak çete hareketleri olarak gelişiyordu. Bu çete hareketlerinde Kürtler, Ermeniler,
Araplar ve Türkler yer alıyordu. Kürd Tarihi dergisinin Ağustos sayısında ilk çete direnişlerinin Toroslar’daki Kürtler tarafından verildiği gösterilmektedir. Esra Demirci Akyol’un “Türkiye’ye ilhak sürecinde Hatay” kitabında ise Ermenilerin de Fransız işgali sırasında çete mücadelelerine katıldığı ve Antakyalı Arapların direnişinin Anadolu’daki “Milli Mücadele”yle bir ilgisi olmayıp Arap milliyetçisi bağımsızlıkçı bir hareket olarak öne çıktığı belirtilmektedir. Arap çetecilerinin kurtuluş mücadelesi, kökü Fransız işgali öncesine uzanan Arapçı bir akıma dayanıyordu. Antakya’nın son Osmanlı valisi İbrahim Edhem, şehrin bazı ileri gelenleri ve Al Aheatu’l Arabi örgütü ile bir araya gelip 27 Kasım 1918’de Arap hükümetini ilan etmiş, bu hükümet Mustafa Kemal’in gönderdiği bir ordu ile dağıtılmıştı. Hareketin liderleri arasındaki İbrahim Hananu, kente dönüp Arapçı çalışmalara katılacak, Fransız işgaline karşı Türk ve Arap çeteciler
Bir ülke uydurmalı “Hatay” diye bir fley 1936’dan önce yoktu, o y›l uyduruldu. Fransa’n›n Suriye’deki manda yönetimini kald›r›rken Antakya’daki ba¤›ms›zl›kç› Araplara karfl› Türkleri desteklemesini f›rsata çeviren Mustafa Kemal, konuyu “Hatay meselesi” olarak adland›rd› ve Tayfur Sökmen’e bundan sonra Antakya, ‹skenderun ve çevresinin isminin Hatay olmas› gerekti¤ini söyledi. Bu isim “Misak-› Milli” içinde gösterilen bölgenin yüzy›llard›r Türklere ait oldu¤unu savunmak için seçilmiflti ve Ata, Eti, Hitit kelimelerinden üretilmiflti. Hatta bu ismin Orta Asya’daki Hatay ad›nda bir yerden geldi¤i iddia edildi. Antakyal›lar›n pek benmisemedi¤i Hatay ismi böyle do¤du.
Tarihin ilk kilisesi H
ıristiyan, Arap Alevisi, Sünni ve Yahudi nüfusun bir arada yaşadığı bir kent olduğu için Antakya “hoşgörü kenti” olarak anılır. Pek de dürüst olmayan bu tanımlama farklı inançlara ait toplulukların bölgelere ayrıştığı gerçeğini gizler. Doğru tanımlama Antakya’nın Anadolu’dan çok Kudüs’ten başlayarak Doğu Akdeniz’in önemli bir bölümünü içeren mistik toprakların bir uzantısı olduğudur. Limanlar, ticaret yolları ve verimli topraklar, ekonomik faaliyetle birlikte peygamberleri, keşişleri, cihatçıları ve haçlıları da bu kentlerde toplamıştır. Antakya Hıristiyan tarihi açısından ayrıca önemlidir. Hıristiyanlığın Kudüs dışında yayıldığı ilk şehir
olma özelliğine sahiptir. İsa peygambere inananların Hıristiyan adıyla anıldığı ilk yerdir. İlk kilise buradadır, MS 40 yılında kurulduğu sanılmaktadır ve şehre Hıristiyanlığı yaymaya gelen Aziz Pierre’nin adıyla anılmaktadır.
Aziz Pierre Kilisesi, Haç Dağı'nda kayalara oyulmuş bir mağaradan oluşmaktadır. Antakya'daki ilk Hıristiyanların gizli toplantıları için kullandıkları bu mağarada kilisenin ilk halinden günümüze taban mozağinin parçaları ve
sunağın sağında, duvar boyamalarının izleri kalmıştır. Dağa açılan bir tünel; bir zamanlar burada toplanan Hıristiyanlar tarafından baskınlar sırasında kaçmak için kullanılmıştır. Türkiye’nin bugüne ulaşabilen son Hıristiyan köyü de Samandağ’daki Ermeni Köyü Vakıflı’dır. Bir asır öncesinde dağlık bölgelerde bulunan Ermeni köyleri “hoşgörü” tanımlamasına uymayan bir biçimde boşaltılmış ve yerlerine Alevi nüfus ile Suriye’deki akrabaları arasına bir güvenlik kuşağı olarak Sünni Türkmenler yerleştirilmiştir. Böylece Anadolu’nun aksine ovalarda Alevilerin, dağlık bölgelerde Sünni Türkmenlerin yaşadığı bir doku oluşmuştur.
zaman zaman işbirliği yapacak zaman zaman da çatışacaktı. Aynı çelişki Ermeniler, Türkler, Araplar arasındaki bütün ilişkiler için geçerliydi. Fransa da Türkiye de etnik gerilimleri kendi lehlerine kullandılar. Antakya’da güçlenen Arap milliyetçiliği Fransızların bütünsel çıkarlarını tehdit ettiğinden, Fransa Antakya’yı Suriye’den ayrı tutma eğilimindeydi. 1936’da manda yönetimini kaldıran Fransa-Suriye Anlaşması sırasında Türkiye’nin girişimiyle Fransa Antakya’yı ayrı statüde tutmaya ikna oldu. Konuyu Milletler Cemiyeti’ne taşıyan Mustafa Kemal, Hatay sözcüğünü icat ederek, bölgenin yüzlerce yıllık Türk yurdu Hatay olduğunu savundu. ANTAKYA DE⁄‹L HATAY... Fransız mandası boyunca sancak yönetimi ile yakın ilişkide olan Mustafa Kemal, bir Türk yönetimi oluşturulmasının altyapısını hazırlamıştı. Nüfusun çoğunluğu Arap olmasına karşın resmi dil Türkçe, ikinci dil Fransızcaydı. Bölgeden gençler Türkiye’ye getirilip eğitilmişti. Kentin nüfus yapısı üzerinde oynandı. Fransa raporları Türk nüfusun toplam nüfusun dörtte biri civarında olduğunu söylerken, Türkiye’nin ve yakın ilişkideki yönetimin iddiası bunun iki katıydı. Fransa’nın razı gelmesi, Türkiye’nin yıllarca sürdürdüğü hazırlık neticesinde 1938’de Tayfur Sökmen liderliğinde Hatay Cumhuriyeti kuruldu. Bu ara geçiş basamağı tamamlandıktan sonra 1939’daki referandumla Hatay, Türkiye’ye katıldı. Antakya’nın kurtuluş mücadelesi bastırılmış, yüzyıllarca iç içe yaşayan halklar birbirine düşman edilmiş, Hatay kurtulmuştu.
Frans›z iflgali ile bafllayan çete savafllar› Mustafa Kemal’in projesinden ba¤›ms›z olarak geliflti. Çeteciler aras›nda Araplar, Kürtler ve Ermeniler vard›.
Suriye’nin başkenti rkeolojik bulgulara göre Türkiye’nin en eski yerleşimlerinden Antakya’da daha M.Ö. 250 bin yılında insan toplulukları yaşamaya başlamıştı. Bölge Tunç Çağından itibaren sırasıyla Akat’ların, Yamhad’ların, daha sonra M.Ö. 17. yüzyıl sonlarında Hititlerin ve M.Ö.
A
1490 yıllarında Mısır'ın egemenliğine girdi. Ardından Urartular, Asurlular ve Persler'in egemenliğine girdi. İskender M.Ö. 333’te İsos’ta Pers lideri Darius’u yenerek bölgeyi aldı ve İskenderun kentini kurdu. İskender’in ölümüyle parçalanan İmparatorluk generaller arasında bölüşülünce bölgede hakimiyetini ilan eden Selevkos, M.Ö. 300 yılında İskenderun’un yanı başında babası Antiochos’un
adına bir kent kurdu. Kent MÖ 6 yılında Roma İmparatorluğu'na katıldı ve Suriye eyaletinin başkenti oldu. Antakya Roma ve İskenderiye’den sonra Roma İmparatorluğu’nun üçüncü büyük kentiydi. Hakimiyet sonra İslam devletine, Abbasilere, Selçuklulara, Haçlılara ve Osmanlılara geçtiğinde hala ekonomik, toplumsal ve siyasal olarak Suriye’nin doğal bir parçasıydı.
Antakya, Roma ‹mparatorlu¤u’nun Suriye eyaletinin baflkentiydi.
AKP için tarih yazmak(!) Y
İskender burada büyüdü
İ
skender’i Büyük İskender yapan şey, Darius’u İsos’ta alt ederek o zamana kadarki en büyük imparatorluğu, Pers İmparatorluğu’nu ele geçirmesiydi. İskender’in M.Ö. 333’teki bu zaferinin ardından bölgede Alexandreia (İskenderun) şehri kuruldu. Yukarıdaki resimde İskender, esir düşen Darius’un ailesi ile tasvir ediliyor.
eni Şafak gazetesini çıkaran Albayraklar Grubu, Derin Tarih adlı bir dergi çıkarıyor. Derginin tanıtımına Bülent Arınç katılmış, “Geçmişimize sahip çıkarak geleceğimizi şekillendiriyoruz” demişti. Arınç’ın sözlerini gerçeğe tercüme edersek, AKP’nin gelecek tasarımı için geçmişi tahrif ediyor. Nisandaki ilk sayının en “parlak” yazısı, Kazım Karabekir’in “milli mücadele” için 19 Nisan 1919’da Trabzon’a çıktığı üzerineydi. Dergi 19 Mayıs’ın yerine 19 Nisan’ı, Mustafa Kemal’in yerine Karabekir’i, Samsun’un yerine Trabzon’u koyarak tarihi
yeniden yazıyordu. Ağustos sayısında 23 Nisan 1920’de açılan meclisin aslında yeni bir Meclis olmadığı Osmanlı Meclisi olduğu iddia edildi. Eylül sayısında ise Demokrat Parti döneminde gerçekleşen ve Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun “muhteşem bir özel harp operasyonu” diyerek Türkiye kontrgerillası adına sahiplendiği 6-7 Eylül olaylarının aslında Yunan istihbaratının işi olduğu iddia ediliyor. Faşizm meşruiyetini çarpık bir tarih anlatımı üzerine kurar. AKP’nin Derin Tarih’i de, görevini yapıyor.
14
MEDYA 6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
İslamcıların barış hazımsızlığı Hatay’ın Yeşilpınar Beldesi’nde 25-26 Ağustos tarihinde düzenlenen Barışa Çığlık etkinliği İslamcı medyayı harekete geçirdi. Barışı hazmedemeyen İslamcı medya ve yancıları zaman kaybetmeden etkinliğe karşı saldırıya geçti
İ
slamcı medya, AKP iktidarıyla birlikte işbirlikçi tutumunu sürdürüyor. Ortadoğu’da (şu günlerde Suriye özelinde) savaş çığırtkanlığı yapan, Suriye’de katliamlarını sürdüren İslamcı militanları “özgürlük savaşçısı” ilan eden İslamcı medya organları ve yazarlar, bölgede halkların kardeşliği ve barış isteyenlere saldırıyor. Son olarak 25-26 Ağustos tarihindeki Hatay’ın Yeşilpınar Beldesi’nde yapılan Barışa Çığlık etkinliği İslamcı medyanın saldırısına maruz kaldı. Hatay’dan verilen barış ve kardeşlik mesajını hazmedemeyen İslamcı medya derhal işe koyuldu ve etkinlik hakkında karalama kampanyası başlattı. Etkinlikle ilgili kirli senaryolara başlayan İslamcı medya, katılımcılardan içeriğe kadar pek çok konuda çarpıtma haberler yaparak ve köşelerinde karalama yazılarına yer vererek barış ve kardeşlik çağrısını “zalimle işbirliği” olarak yansıtmaya çalıştı. Zaman’dan Mümtazer Türköne’nin “Mezhep operasyonları” yazısı, Yeni Şafak’ın manşeti olan “Hatay tezgahı kirli ittifak işi” başlıklı haber, Star’dan Mehmet Ocaktan’ın “CHP’nin Esad’la flörtü PKK’ya yarar” başlıklı yazısı ve Taraf gazetesi yazarı Yıldıray Oğur’un “Peki sakallı Che’nin Bolivya’da ne işi vardı?” başlıklı yazısı gibi pek çok haber ve köşe yazısıyla topyekûn saldırı başlatıldı. Köşe yazılarının genelinde CHP’nin Esad’la yakınlaşmasının PKK’nin işine yarayacağı “uyarısı” yapılırken, Barışa Çığlık etkinliğindeki konuşmalar tüm haberlerde çarpıtılarak verildi. Savaşın eleştirildiği bir barış etkinliğinde sık sık atılan “halkların kardeşliği ve barış” temalı sloganları görmeyen İslamcı medya, ekinlikte sürekli ve sadece Esad lehine sloganların atıldığı ve sürekli Esad pankartlarının taşındığı bir ortam varmış gibi verdi.
‘BARIŞ İSTEYENLER MAŞA’ Barış ve kardeşlik sloganları atanları, AKP’nin mezhepçi politikalarına karşı çıkanları Esadçı ve PKK’li olmakla “suçlayan” Zaman yazarı Mümtazer Türköne, şu sözlerle barış isteyenleri “birilerinin maşası” ilan etmekten de geri kalmadı: “Alevi kimliği üzerinden Suriye'de eli kanlı diktatörlükle kurulacak her türlü sempati ilişkisi bu psikolojik savaşın piyonu olmak dışında bir anlam taşımaz. Buna bizim Hatay merkezli Nusayri vatandaşlarımız da dahil. Tartışılacak tek konu: ‘El Muhaberat’la ilişkiniz nedir?’ sorusu olur. Asıl önemlisi PKK'nın son zamanlarda tırmanan şiddeti ve ‘halksız’ halk savaşı ile El Muhaberat'ın Nusayrilik provokasyonunun aynı merkezlerce yönetildiğini kavramak için ileri görüş sahibi olmaya bile gerek yok.” Yeni Şafak da Türköne’nin yazısında olduğu gibi etkinliği “kökü dışarıda” ve sadece “hükümeti yıpratma amaçlı” olarak görerek “Acilciler, CHP ve Aydınlık” tarafından “tezgahlanmış” olarak nitelendirdi. Kızıldere Katliamı’nı “Kızılkaya Operasyonu” olarak verecek kadar bilgisizce yazılmış haberde şu ifadelere yer verildi: “Suriyeli sığınmacıların Hatay'da halkı rahatsız ettiği yönünde medya eliyle yürütülen propagandanın, ulusalcı Aydınlık grubu, Esed yanlısı 'Acilciler' örgütü ve CHP'nin işbirliği ile tezgâha konduğu belirlendi. CHP'nin "Evlerinizi sığınmacılara kiraya vermeyin" tavsiyesi ve bazı medya kuruluşlarının 'sakallı Suriyeli avı' haberleriyle destek verdiği kirli propaganda, misafirlerini baş tacı eden bölge halkının sağduyusu sayesinde amacına ulaşamadı (…)THKP-C'nin 'Kızılkaya Operasyonu'nun ardından dağılmasıyla terör sahnesine katılan 'Acilciler'in Suriye'deki olaylar başladıktan
sonra yeniden faaliyete geçtiği belirlendi. Liderliğini Mihraç Ural'ın yaptığı Acilciler'in, yeniden Hatay ve çevresinde etkili olmaya çalıştığı kaydedildi.” Star gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan da Mümtazer Türköne ve Yeni Şafak’ın “tezleriyle” aynı yönde bir yazı kaleme alarak etkinliğe saldırdı. ‘SAKALLI CHE’ VE EL KAİDE İBDA-C’ye yakın internet sitesi “Sütun Haber” gibi pek çok İslamcı haber sitesi etkinlikte “Alevi ve Esad propagandası” yapıldığını ileri sürerek ve “Tekbir getirenler katildir” gibi ara başlıklar atarak etkinliğin içeriğini saptırmaya çalıştı ve “el Kaideci dostlarına” sahip çıktı. Taraf’tan Yıldıray Oğur, bölgedeki el Kaide varlığını işaret edenlere “Sakallı Che de Bolivya’ya Kongo’ya gitmedi mi?” diye sorarak kendince barış çağrısı yapanların “çelişkisini” ortaya koymaya çalıştı. Tekbir getirerek her gün onlarca sivili katleden el Kaide militanlarıyla, sömürüsüz bir dünya yaratmak için “dünya vatandaşlığı”nı seçen Che Guevara’yı aynı kefeye koyan Oğur’un sola ait değerlere saldırarak Suriye’deki el Kaide yapılanmasını meşrulaştırmaya çalışması da İslamcı-liberal medyanın kirli yüzünü bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Körler sağırları ağırladı B
Yeni Şafak eski usül AKP’ye yak›nl›¤›yla bilinen Yeni fiafak gazetesinde çal›flanlar iflten ç›karma dalgas›yla karfl› karfl›ya kald›. Gazetenin genel yay›n yönetmeninin de¤iflmesinden sonra flu ana kadar 17 kifli iflten ç›kar›ld›. Gazetede 34 kiflinin daha iflten ç›kar›lmas› bekleniyor. 16 Temmuz’da gazetenin eski genel yay›n yönetmeni Yusuf Ziya Cömert’in sa¤l›k sorunlar›n› gerekçe göstererek istifa etmesinin ard›ndan göreve getirilen ‹brahim Karagül, ilk ifl olarak Cömert döneminden kalan kadroyu “temizlemeye” koyuldu. Karagül’ün göreve gelmesiyle birlikte iflten ç›kar›lan ilk isimler istihbarat flefi Hikmet Gök, ekonomi müdürü Fikret Çengel ve internet sorumlusu Halis Mutlu oldu. Bu isimlerin yerine Karagül kendisine yak›n olan isimleri getirdi. Yeni fiafak gazetesi çal›flanlar› iflten ç›kar›lma korkusunun yan› s›ra maafllar›n› alamad›lar, avans talepleri geri çevrildi, yerleri de¤ifltirildi ve psikolojik bask›ya maruz kald›lar. Bayram öncesi de maafllar› yatmayan gazete çal›flanlar› tepkilerini gazetenin
resmi twitter hesab›ndan dile getirdi. YEN‹ fiAFAK: OKUYAN YANILIR Karagül’ü “patronlar›n›n iyi çocu¤u” olarak nitelendiren çal›flanlar, Yeni fiafak’›n “Okuyan bilir” fleklindeki slogan›n›n “Okuyan yan›l›r” olarak de¤ifltirilmesi gerekti¤ini söyledi. Karagül’ün kendisini büyük bir yazar sand›¤›n› ancak büyüklü¤ünün patronlar›n›n ona biçti¤i de¤er kadar oldu¤unu yazan çal›flanlar, gazete yazarlar›n›n da ma¤dur durumdaki çal›flanlar için hiçbir fley yapmad›¤›n› belirtti. Çal›flanlar›n yazd›¤› twitler gazete yönetimi taraf›ndan silindi. 23 A¤ustos’ta yaflanan bu geliflmeden bir hafta sonra 14 çal›flan›n daha gazetedeki ifline son verildi. Böylece Karagül’ün göreve gelmesini takip eden bir buçuk ay içinde 17 kifli iflten ç›kar›lm›fl oldu. Karagül’ün kara listesinde 34 kiflinin daha oldu¤u ve k›sa bir süre içinde “yeniden yap›lanma” ad› alt›nda bu 34 kiflinin de ifline son verilece¤i ifade ediliyor.
ulduğu her fırsatta kendinden olmayan gazetecilere saldıran Tayyip Erdoğan, 31 Ağustos akşamı “kendi kanalı” olan Kanaltürk televizyonunda “kendi gazetecilerine” konuştu. İktidar yandaşı “gazeteci”lerin soru sormak için seçildiği programın adı: “Körler sağırlar birbirini ağırlar” olmalıydı. Erdoğan’ın faşist, gerici, işbirlikçi yüzünü bir kez daha gösterdiği program, tam bir faşist yönetim örneğiydi. Erdoğan’a soru sorması için seçilen gazeteciler Erdoğan’ın attığı hemen her adıma destek veren ve gazetelerinde bu adımların propagandasını yapan isimlerden oluşuyordu. Kanaltürk Ankara Temsilcisi Faruk Mercan’ın yönettiği programda başbakana Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Bugün Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt, Star Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karalioğlu, Sabah Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak ve Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak “soru” sordu. Başbakanlarına soru sorarken çekin-
TRT bir sansür skandalına daha imza attı. Kanal, bayramda gösterilen "Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü" filminin bir sahnesinde geçen “Alevi” diyaloğunu, filmin yönetmeninden habersiz sansürledi
gen bir tavır takınan “gazeteci”ler, Erdoğan’ın faşizan yanıtlarını gülerek onayladı, önceden danışılarak hazırlandığı belli olan sorularla Erdoğan’a “asistler” yaptı. Erdoğan’ın verdiği hiçbir yanıta itiraz etmeyen ve gündemdeki konularla ilgili muhalefete saldırması için zemin hazırlayan “gazeteciler”, meslektaşlarına yönelik saldırılara
da elbette sessiz kaldı. ‘GAZETECİLER’ SORDU, GAZETECİLERE SALDIRDI İktidarını en çok zora sokan durumlardan biri olan PKK saldırılarının medyadaki yeri konusunda konuşan Erdoğan medyaya şu sözlerle yüklendi: “Bu söyleyeceklerim, Türkiye'deki
tüm medyaya mesajdır. Bugün Afganistan'da koalisyon güçlerinin kaybı 158. Siz bunu ne bir Fransız, ne bir İngiliz gazetesinde göremezsiniz. Bizde bütün medya bunu verir. Terörün en önemli hedefi propaganda yaptırmak. Bunu burada bedavaya yaptırıyor. Medya kimin yanında yer alacak? Attıkları başlıklara bakıyorsun, köşe yazılarına bakıyorsun. Sizin haber kaynağınız nedir Roj TV mi?" Zor duruma düşmemek adına medyaya susmasını buyuran Erdoğan açık açık “görmezden gelin” demekten de imtina etmedi ve ölen askerlerle ilgili en ufak bir habere dahi yer verilmemesi gerektiğini savunarak şunları söyledi: “Bunlar görmezden gelinecek. Bak ABD, Fransız, İngiliz medyası nasıl davranıyor. Bunları gündemde tutmaz bunlar. Ankara'daki toplantının ardından alınan kararlar uygulamaya gelince hiçbir şey olmadı. Gazetecilik bununla mı prim yapıyor. Reyting için çok daha fazla yollar var. Şehitlerimiz üzerinden reyting yükselteceksek yandık biz... Şehit haberlerini ufak görmeyi bile kaldırmak lazım, hiç görmemek lazım.”
TRT’den yine makas S
on zamanlarda sıkça sansür haberleriyle gündeme gelen TRT, tüm eleştirilere rağmen yine bir sansür skandalına imza attı. Bayramda yayımlanan, Ezel Akay’ın yönetmenliğini yaptığı ve gericilik karşıtı birçok mesaj içeren “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” filminde; Güven Kıraç tarafından canlandırılan Kadı Pervane ile Muhittin Korkmaz tarafından canlandırılan Eretna karakterleri arasında geçen diyalog makaslandı. Kadı Pervane, Eretna’nın Müslüman olduğunu öğrendikten sonra sorduğu "Alevi mi Sünni mi?" sorusu ve Eretna’nın verdiği "O işi ulemaya bıraktım, karar bekliyorum" cevabı, TRT tarafından kesildi. Hürriyet'e konuşan filmin yönetmeni Ezel Akay, filmine kendisine haber verilmeden müdahale edildiğini belirterek, "Bu
utanç verici. Sinema sanatı, sanat ve Türkiye adına, yaşadığımız çağ adına, her şey adına utanç verici" dedi. Akay, "Star TV’de de filmim yayımlandı. Orada da aynı şey oldu. Star TV bazı diyalogları argo bulduğu gerekçesiyle filmi kurgusu bozulacak kadar kırparak yayımladı. Eğer bana sorsalardı, ben onlara ek dublaj bile yapardım. Tüm TV kanallarının alışkanlığı bu... Ama TRT'nin böyle bir şey yapması çok daha ayıp. Çünkü benim kanalım, ben vergisini veriyorum, seyircisi benim" dedi. TRT, 2012 Londra Olimpiyatları'nın kapanış töreninde çalınan, John Lennon'un "Imagine" (Hayal edin) adlı şarkısında geçen bazı sözleri de sansürlemişti. Şarkı sözlerini Türkçe'ye çeviren spiker "ve dinin de olmadığını hayal edin" bölümüne
geldiğinde bu bölümü atladı. TRT, Halit Refiğ’in 1965 yılında çektiği “Kırık Hayatlar” filmindeki mini etekli ve iç çamaşırlı görüntüleri sansürlemişti. Aynı şekilde Kemal Sunal, Şener Şen ve Adile Naşit’in rol aldığı “Tosun Paşa” filmindeki hamam görüntülerinin de dahil olduğu 25 dakikalık bölüm kanal tarafından makaslanmıştı. Bunların haricinde kanalda yayımlanan pek çok programda daha sansür görülmüştü.
Tutuklu Gazete’nin üçüncü sayısı çıktı
T
utuklu Gazetenin üçüncü sayısı dışardan ve içerden toplam 95 eser sahibinin yazı ve karikatürleriyle 1 Eylül’de “Barış için bedel ödüyoruz” diyerek çıktı. Aydınlık, Birgün, Cumhuriyet, Evrensel ve Yurt gazetelerinin parasız eki olarak çıkan Tutuklu gazete
200 bin adet basıldı. Hapisteki 29 gazeteci, hapisten çıkan 5 gazeteci, dışarıdaki 43 gazeteci ve 10 meslek örgütü temsilcisi olmak üzere 87 gazeteci Tutuklu Gazete için yazı yazdı. Hapishaneden yazı gönderen yazar ve kariktüristler
şunlar: Ahmet Birsin, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Bayram Namaz, Bedri Adanır, Deniz Yıldırım, Erdal Süsem, Ertuş Bozkurt, Faysal Tunç, Füsun Erdoğan, Hatice Duman, Hikmet Çiçek, Hüseyin Deniz, İsmail Yıldız, Kenan Karavil, Kenan
Kırkaya, Mazlum Özdemir, Mehmet Yeşiltepe, Miktat Algül, Mustafa Balbay, Nuri Yeşil, Sedat Şenoğlu, Sinan Aygül, Soner Yalçın, Şükrü Sak, Tuncay Özkan, Turabi Kişin, Turhan Özlü, Zuhal Tekiner, Ahmet Bilge ve Cengiz Çelik.
KÜLTÜR SANAT
15
6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
Halk›n Sesi
fievval’le II tek
‘Yedinci Gün’ geldi Romanlarında anlattığı tarihsel içeriği masalsı üslubuyla okuyucularına sunan İhsan Oktay Anar’ın yeni romanı Yedinci Gün, İletişim Yayınları’ndan çıktı. Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. “Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu...”
Bir ülkenin utanc›
Şevval Sam’ın, Türk sanat müziği klasiklerinden oluşan yeni albümü II Tek, Kalan Müzik’ten çıktı. 2 CD halinde çıkan albümde Duydum ki Unutmuşsun, Elveda Meyhaneci, İndim Havuz Başına gibi bilinen ve sevilen şarkıların yanı sıra Sam’ın, “benim için biraz daha özel dediği” eserler de var.
AKP’nin çizgisi aynı
Ara Güler Bursa Fotofest’te Usta fotoğrafçı Ara Güler'in birçok yazar, sanatçı ve düşünürün portrelerinden oluşan “20.Yüzyılın Yaratıcıları” başlıklı sergisi, 15 Eylül'de başlayacak tek uluslararası fotoğraf festivali Bursa Fotofest 2012 kapsamında fotoğraf meraklıları ile buluşacak. Sergide, Dali, Picasso, Nazım Hikmet gibi 20. yüzyıla damgasını vurmuş birçok isim var.
U⁄UR AKSOY
AKP iktidar›n›n 10. y›l›n› yafl›yoruz. Bu 10 y›ll›k tek parti iktidar›na güzelleme yapanlara göre; Türkiye pek çok konuda önemli yollar katetti, konuflulmad›k konu, aç›lmad›k dosya kalmad›. Gerçekten öyle mi de¤il mi,
bunu pekçok konu bafll›¤›nda pekçok veriyle, analizle tart›flmak mümkün. Ancak bu defa çizgilerle yapaca¤›z bunu, mizahta iz sürece¤iz. 12 Eylül’ün sonunu getiren (!) AKP’nin neyi de¤ifltirdi¤ine bakmak için dönemin mizah dergilerini kar›flt›rmak
Devrimci 78’liler Federasyonu’nun Ankara’da her yıl eylül ayında kapılarını açtığı 12 Eylül Utanç Müzesi, 3-28 Eylül arası Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde. Müzeye, yakın dönemin utançları da ekleniyor. 12 yaşındayken 13 polis kurşunuyla öldürülen Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz’ın üzerlerinde bulunan kıyafetler bu yıl müzeye eklendi.
yeterli. Karikatürler adeta tarihsiz, çizerleri, onlar› bugün de rahatl›kla kullanabilir. Karikatürlerin söyleyece¤ini biz bafltan söyleyelim; AKP; bask›, sömürü ve gericili¤i “iyi yap›yor”, ustal›kla da yoluna devam ediyor. Söz çizginin…
Demirel’in Adalet Partisi’yle (AP) hükümetin bafl›nda oldu¤u dönemde vapur ücretlerine yap›lan zamlara iliflkin karikatür. ‹stanbul’da bugünlerde ulafl›ma yap›lan zam da halka çok geldi, ancak bu defa insanlar turnikelerden atl›yor. (G›rg›rfiubat 1980)
Ö¤renciye iflkenceyi anlatan 1989 tarihli bu karikatüre bugün binlerce ö¤rencinin hapiste oldu¤unu eklemek yeterli. (Avni-21 May›s 1989).
AKP’nin ileri demokrasisinde iflçiye de yer yok. ‹flsizlik tehdidiyle terbiye edilmeye çal›fl›lan iflçiler, hak taleplerinde polis copuna, biber gaz›na maruz kal›yor. 1979’de kurulan MHP ve MSP destekli AP’nin 2. Milliyetçi Cephe hükümetinin marifetlerinden iki kare. 22 Ocak-20 fiubat 1980 aras›nda Tarifl iflçilerinin direnifline sald›ran polis pekçok kifliyi yaralad›, iflkenceden geçirdi (G›rg›r-24 fiubat 1980)
So¤an ve m›s›r› suç delili sayan bu karikatür, belki de o dönem okuyanlara “yok art›k” dedirtecek absürdlükteydi. Bugün ise çakmak, flemsiye, kitap, ders notunun örgüt üyeli¤ine delalet say›ld›¤› savc› iddianemeleri kötü bir flaka de¤il. (G›rg›r-9 Mart 1980) Baz›lar› asla de¤iflmez! (Avni-14 Nisan 1990)
Gustav Klimt 150 yaşında Tablonun d›fl›na taflacak kadar üst üste, yan yana gelmifl süsleme ö¤eleri içinde kad›n bedeni… Daha çok bu tablolar›yla tan›d›¤›m›z ressam Gustav Klimt’in do¤umunun 150’nci y›l› bu y›l. Bu vesileyle Avusturya’da ad›na pek çok etkinlik düzenlenirken ‹stanbul’da da Avusturya Sen Jorj Hastanesi, 1 Ekim’e dek Klimt afifl sergisine ev sahipli¤i yap›yor. 1862’de Viyana’da do¤an Klimt, ö¤renim gördü¤ü Viyana Uygulamal› Sanatlar Okulu’nda mozaikten freske, mimari resimden dekoratif resme pek çok tekni¤in e¤itimini ald›. Klimt’in eserlerinin biricikli¤inin nedeni sadece kulland›¤› teknik de¤il, içeri¤e verdi¤i önem. ‹lk önemli ifli olarak Viyana’daki tiyatro binas› Burgtheater’in tavan resimlerini tiyatro tarihinden çeflitli sahnelerle donatmak için mitolojiden, antik
Yeni turizm konsepti: Her otel odasında Kuran Ç tiyatrodan bafllayarak tüm tiyatro tarihini ö¤rendi. Benzer biçimde, Viyana Sanat Tarihi Müzesi’nin duvar resimleri, freskleri için bu kez de müzelere, sanat tarihi kitaplar›na kapanarak haz›rland›. ‹ki y›l›n sonunda müzenin resimlenmesi tamamland›, mevcut tüm biçimleri, stilleri uyum içinde kulland›. 1897’de Klimt, genç sanatç›lar› bir araya getiren ve Viyana’da bafllayan bir hareket olan Secession hareketine kat›ld›. Yaflam› boyunca yaln›z belli ak›mlar›n de¤il, çeflitli ressamlar›n da etkilerine aç›k olan Klimt, kendine özgü eserler ortaya ç›kard›. 1918’de Avusturya’da hayat›n› kaybeden Klimt'in, önemli eserleri aras›nda “Öpücük”, “Anne ve Çocuk” ve Avusturya iflgali s›ras›nda Naziler taraf›ndan el konulan “Adele Bloch-Bauer I” yer al›yor.
evre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından haziran ayında hazırlanan bir yasa tasarısı, opera, tiyatro, sinema, müze, kütüphane gibi yerlere mescit zorunluluğu getiriyor. Taslakta ‘ibadet yeri’ ifadesi yerine özellikle ve sadece ‘mescit’ kelimesinin kullanılması bir yana, düzenlemeye gerekçe olarak da her zamanki gibi “vatandaştan gelen talep ve ihtiyaçlar” gösterilmişti. Vatandaşın –tabii ki sadece Sünni Müslüman- talep ve ihtiyacına göre iş görme meselesi bir aşama daha ilerledi, turistlere kadar uzandı. Şimdi de İstanbul Kültür ve Turizm
İl Müdürlüğü, otel odalarına İngilizce açıklamalı Kuran-ı Kerim uygulamasını hayata geçireceklerini duyurdu. Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği (TUROB) ve İstanbul Müftülüğü, ortaklaşa giriştikleri projeye gerekçe olarak da, “İslam ülkelerinden gelen turist sayısının artması ve bu çerçevede gelen talepler” gösterildi. Kültür ve Turizm Müdürlüğü, şu ana kadar TUROB’a gelen taleplerin 20 bini bulduğunu, bu talebin tümünün karşılanacağını “müjdeledi”. Projeye göre; “hayırsever bir işadamı” tarafından basımı yapılan Kuran-ı Kerimler
talep eden otellere parasız verilecek. Kapaklarına da otelin ismi yazılacak ki insanlar bu kitapları alıp gitmesin. Müşteri talebine göre böyle bir harekete giriştiklerini vurgulayan TUROB Başkanı Timur Bayındır açıklamasında, “Mühim olan müşteri memnuniyeti olduğundan, müşterinin de bu tür talepleri oldu. Şimdi Kuranı Kerim isteniyorsa ve bu müşteriyi memnun edecekse koyarız” dedi. Projenin diğer ortağı İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran ise, Türkiye'de bazı otellerde olduğunu söylediği bu uygulamayı “yaygınlaştırmak, kampanya haline dönüştürmek”
temennisinde bulundu. Yaran, “Kuran'ı tanımak isteyenlere bir imkan ve fırsat olur” diye konuştu. Bütün bunlar sadece İstanbul için düşünülmedi elbette. İstanbul dışındaki otellerden de talep olması durumunda bu hayırsever işadamının mali gücüne göre talep karşılanmaya çalışılacak, olmadı başka hayırseverlerle görüşülecek, ama mutlaka her odaya Kuran servis edilecek.
1700 yıllık gezici kütüphane H asankeyf'i sular altında bırakacak Ilısu Barajı inşaatının Mardin Dargeçit ilçesi yakınlarındaki kısmında, MS 3'üncü yüzyıldan kalma, Roma İmparatorluğu dönemine ait iki adet maske bulundu. Mardin Müze Müdürlüğü ekiplerince yapılan kazı çalışmalarında bulunan demir ve bronz maskelerin dönemin gezici tiyatrocularına ait olduğu, Mardin’e gelen
tiyatro grubu tarafından oyunlarda kullanıldığı belirtildi. Böylece, yaklaşık 1700 yıl öncesinden bir gezici tiyatro grubu, varlığını tarihe yazdırmış oldu. Yine müzeye bağlı Restorasyon ve Konservasyon Laboratuvarı’nda restore edilerek koruma altına alınan maskeler, önümüzdeki günlerde müzede sergilenecek.
Kültür sanat güncesi ‹zmir Dikili’de gerçeklefltirilen Dikili Bar›fl fienli¤i bu y›l, 110’uncu do¤um y›l› nedeniyle Naz›m Hikmet an›s›na düzenlendi. 1-2 Eylül tarihlerinde gerçeklefltirilen Dikili Bar›fl ve Naz›m Hikmet Günleri’nde ilk Naz›m Hikmet Bar›fl Ödülü, Yaflar Kemal'e verildi.
Surdibi Düflleri Foto¤raf Sergisi, 1 Eylül’de Diyarbak›r Ulu Cami önündeki meydanda aç›ld›. Foto¤rafç› Mehmet Özer'in kurdu¤u Toplumcu Gerçekçi Foto¤rafç›lar Atölyesi’nin çal›flmas› olan sergi foto¤raflar›, 15 Eylül’e dek Cegerxwin Kültür Merkezi'nde görülebilecek. 17–23 Eylül tarihlerinde yap›lacak 19. Alt›n Koza Film Festivali, Yeni Türkü’nün kurulufl ve ilk albümleri olan Bu¤day›n Türküsü’nü gerçeklefltirme hikayelerini anlatan “‹lk Türkü: Bu¤day›n Türküsü” isimli belgeselin prömiyerine ev sahipli¤i yapacak. Grubun bu ilk albümü 1980 darbesinde yasakl›lar aras›ndayd›.
Türkiye'nin ilk arkeopark›, Kültür ve Turizm Bakanl›¤›, ‹stanbul Üniversitesi ve Bursa Büyükflehir Belediyesi iflbirli¤i ile Bursa’da aç›lacak. Anadolu'da 8500 y›l önceki günlük hayat›n canland›r›laca¤› arkeopark›n kurulaca¤› Aktoprakl›k Höyü¤ü de 8500 y›ld›r yerleflim yeri. Müzisyen Niyazi Koyuncu’nun ilk albümü “Muço Pa! ”Metropol Müzik’ten ç›kt›. Albümde Lazca, Türkçe, Megrelce, Hemflince, Gürcüce parçalar yer al›yor.
SOKAĞIN SESİ
ÜRETEN BİZİZ YÖNETEN DE BİZ OLACAĞIZ
6 Eylül 2012 / 19 Eylül 2012
16 Halk›n Sesi
Kardeş kanı Erdoğan’ın ‘boynunda’ Ankara’da hayatını savaşta kaybetmiş bir gerilla annesiyle bir asker yakını birbirlerine sarılarak haykırdılar: “Gelin bu savaşı bitirelim.” Antakya’da on binler Suriye’ye emperyalist müdahaleye karşı sokağa çıktı. Hitler faflizminin 1939 y›l›nda Polonya’y› iflgal ederek savafl› bafllatt›¤› 1 Eylül günü, II. Dünya Savafl›’n›n ard›ndan Varflova Pakt›’n› imzalayan devletler taraf›ndan “bar›fl içinde bir dünya mücadelesi görevini” hat›rlatmak amac›yla “Dünya Bar›fl Günü” olarak kabul edildi. Varflova Pakt›’n›n
ROBOSKİ DE ANTEP DE BİR İzmir’deki mitingde yapılan konuşmalarda AKP’nin ülkeyi hem içeride hem dışarıda savaşa sürüklediği belirtildi. Mitingde söz alan BDP milletvekili Sırrı Sakık, “Kürt sorunu terörle mücadele sorunu değil bir müzakere sorunudur” dedi; BDP için Antep’teki saldırıyla Roboski’deki saldırının aynı olduğunu söyledi. Trabzon’da KESK, Halkevleri, ÖDP ve CHP’nin katılımıyla gerçekleşen mitingde şiddetin ve çatışmanın yoğun olduğu bir dönemde barış talebinin yükseltilmesinin zorunluluk olduğu ifade edildi. Eskişehir’deki eylemde de AKP’nin Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışmasını provoke etmeye çalıştığı belirtildi. Mersin’de HDK üyeleri barışa pedal çevirirken Dersim, Kars, Bursa, Samsun, Hakkari, Adana ve Malatya’da barış mitingleri gerçekleştirildi. Van’daki mitingin ardından polis halka saldırdı. Polisin biber gazı ve tazyikli suyla gerçekleştirdiği saldırıya halk taşlarla karşılık verdi.
‘SAVAŞI YEĞENİM ÖLDÜKTEN SONRA ÖĞRENDİK’ Ankara’da emek ve demokrasi güçleri tarafından Kolej Meydanı’nda gerçekleştirilen mitingin en anlamlı olayı kirli savaşta hayatını kaybeden bir gerillanın annesi ile bir askerin akrabasının kucaklaşması oldu. Gerilla annesi, Kürtçe yaptığı konuşmada oğlunun gerilla olduğunu ve savaşta hayatını kaybettiğini söyleyerek “Artık bu kan dursun. Barış istiyoruz” dedi. Asker yakını olan Selvinaz Göçmen ise bir yeğeninin Hakkari’de öldüğünü belirterek, “Çatışmadan 8 şehit var dediler Ankara’ya 20 cenaze geldi. Çıkan haberlerde PKK’ye karşı olduğumuz söylendi ama biz PKK’ye karşı değildik çünkü daha ne olduğunu bilmiyorduk. Biz savaşı yeğenim öldükten sonra öğrendik. Türk ve Kürt halklarına sesleniyorum, gelin bu savaşı bitirelim” dedi. DİSK, KESK, TMMOB, TTB, Halkevleri ve HDK’nin kitlesel katıldığı mitingde yapılan konuşmalarda barışın önüne kurulan her engelin kardeşliğe karşı kurulmuş barikatlar olduğu ifade edildi.
İ
stanbul Kadıköy’deki İskele Meydanı’nda bir araya gelen binlerce kişi “Barış” dedi. Tepe Natilius ve Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde buluşan eylemciler alkış ve sloganlarla Kadıköy İskele Meydanı’na yürüdü. BDP, KESK, EMEP, ÖDP, Halkevleri ve TMMOB’nin kitlesel bir katılım gösterdiği yürüyüşte TÜMTİS üyesi direnişteki DHL işçileri, HEY Tekstil işçileri ve Hava-İş üyesi THY direnişçileri de yer alırken Alevi örgütleri de barış taleplerini dile getirdi. Barış mücadelesinde hayatını kaybedenlerin anısına gerçekleştirilen bir dakikalık saygı duruşu sırasında seyyar satıcıların “soğuk su” ve “ava sar” sesleri de kesildi. Saygı duruşunun ardından ilk sözü sanatçı Hilmi Yarayıcı ve Hatay’daki izlenimlerini aktardı. Yarayıcı’nın ardından İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali
İstanbul’da alanları dolduran binler “barış için mücadele edeceğiz” mesajı verdi. Trabzon’dan Diyarbakır’a Kars’tan Antakya’ya on binler AKP’nin ülkedeki ve Ortadoğu’daki savaş politikalarına “Hayır” dedi
da¤›lmas›na ra¤men 1 Eylül, halklar taraf›ndan Dünya Bar›fl Günü, bar›fl 盤l›klar›n›n yükseldi¤i gün olarak kutlan›yor. Bu y›l Suriye’de AKP hükümeti deste¤iyle süren iç savafl ve fliddetlenen Kürt savafl›n›n oldu¤u bir ortamda 1 Eylül’e gelindi. Savafl›n sesini yak›ndan hisseden halklar her yerde
soka¤a ç›kt› ve “bar›fl” dedi. ‹stanbul’dan Antakya’ya, Diyarbak›r’dan Ankara’ya birçok kentte bar›fl talebi sokaklarda yank›land›. 1 Eylül eylemlerinin iki ana vurgusu vard›: “Kürt sorununda ölüm de¤il çözüm” ve “Suriye’ye emperyalist müdahaleye hay›r.”
Savaş ve barış arasındaki fark Çerkezoğlu konuştu. TTB, DİSK, KESK ve TMMOB adına konuşan Çerkezoğlu’nun “Kastamonu’daki, Edirne’deki, Diyarbakır’daki kardeşimin kanı, savaşta ısrar eden Erdoğan’ın boynundadır” dedi. Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, barış için atılması gereken adımların belli olduğunu ifade ederek, “Ortadoğu’ya dönük iç savaş kışkırtıcılığına, emperyalist müdahalelere ve taşeronluğa son verilmelidir” dedi. Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in konuşulacağı anons edildikten sonra miting alanı hareketlendi ve
Önder “Kürdistan seninle gurur duyuyor” sloganlarıyla karşılandı. Önder kısa ve öz konuştu: “Barış ile savaş arasında iki temel fark vardır. Birincisi savaş ölüm, barış hayattır. İkincisi barışın kaybedeni, savaşın kazanını olmaz” BARIŞ İÇİN DİRENMEK GEREK Önder’in ardından BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş söz aldı. Demirtaş, “bal bal” deyince insanın ağzının tatlanmayacağı gibi “barış barış” deyince barışın gelmediğini belirterek “Barış için mücadele etmek ve direnmek
gerekir” dedi. Şemdinli’de savaş var denildiğinde başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP’lilerin kendisine “Yalancı” dediğini aktaran Demirtaş, Başbakan’ın iki yıl önce referandum mitinginde yaptığı “Kardeşim Esad” ifadelerinin geçtiği şu konuşmayı dinletti: “Suriye ile aramızda sorunlar kalktı mı, Esad kardeşimle her türlü işbirliğini yapıyoruz. Vizeleri kaldırdık mı, Suriyeli kardeşim alıyor pasaportunu Antep’e geliyor mu, Antepli kardeşim alıp pasaportunu Halep’e Şam’a gidiyor mu, kim kazandı? Antep kazandı.” Erdoğan’ın konuşmasının ardından Demirtaş şunları söyledi: “İşte bu başbakan bana yalancı diyor, BDP’lileri samimiyetsizlikle suçluyor.” Konuşmaların ardından eylem, Grup Emeğe Ezgi ve Agire Jiyan şarkılarıyla son buldu.
Asi kıyısında barış çığlığı A
ntakya’daki Barış Günü mitingine katılan on bin kişi, “Suriye’ye emperyalist müdahaleye hayır” dedi. Antakya’daki mitingin kitleselliği, halkın, kentte cirit atan eli silahlı militanlardan ve AKP politikalarından duyduğu rahatsızlığın kanıtı oldu. Bu miting, Türkiye’nin Irak’ta savaşa girmesine 1 Mart’ta engel olan iradenin ülke topraklarında ciddi bir karşılık bulduğu ve Suriye’ye emperyalist müdahaleye izin vermemenin yolunun sokaktan geçtiğini göstermiş oldu. Eylemlerin ardından İslamcı militanların silahlı eğitim
gördüğü evlerden başka yerlere taşındığı, “Her şey normal” diyen Hatay Valisi’nin berberleri seferber edip kamplardaki Selefilerin sakallarını kestirdiği öğrenildi. ‘TAŞERONLUĞA SON!’ Suriye’ye Emperyalist Müdahaleye Hayır Platformunun çağrısıyla Eğitim-Sen önünde bir araya gelen binlerce kişi büyük bir coşkuyla yürüyüşe geçti. Polis, cadde girişine kurduğu barikatı, on binlerce kişinin hareket etmesiyle kaldırmak zorunda kaldı.
Asi Nehri kenarındaki Saray Caddesi’nde toplanan eylemciler adına basın açıklamasını Hatay Tabip Odası Başkanı Selim Matkap okudu. AKP’nin Suriye’ye yönelik emperyalist müdahaleye taşeronluk yaptığını belirten Matkap, Hatay kentinin el Kaide ve benzer dinci örgütlerin yuvası haline getirilmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Matkap, ABD emperyalizmine ve onun taşeronu AKP iktidarına karşı herkesi sokağa ve mücadele etmeye çağırdı. Yapılan konuşmaların
‹stanbul’daki eylemde Halkevleri korteji ortak noktası, Hatay’da eli silahlı militanlara ve AKP’nin savaş politikalarına gösterilen tepkinin ülke geneline yayılması ve barış çığlığının daha güçlü bir şekilde ifade edilmesi gerektiği ol-
du. Antakya halkının büyük destek verdiği eylem, “Suriye halkı yalnız değildir”, “Katil ABD, işbirlikçi AKP” sloganlarıyla son buldu.
TÜRK ANALAR GERİLLAYA ‘EVLADIMIZ’ DERSE Her yıl 1 Eylül’lerde on binlerce kişinin bir araya geldiği Diyarbakır’da bu yıl da tablo değişmedi. On binler Kürt sorununda “Demokratik çözüm ve müzakere” çağrısında bulundu. İstasyon Meydanı’ndaki mitingde yapılan konuşmalarda AKP’nin Kürt halkına savaş ilan ettiği ve barış taleplerini duymadığı belirtilirken Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir de “Kürt anneleri her zaman barışı haykırıyor. Askerler için bizim de evladımız, diyor. Asker ailelerine ricam şudur. Siz de ‘gerilla bizim evladımız’ derseniz barışın kapısı açılmış olacaktır” dedi. Baydemir’in barış formülüne AKP kulaklarını tıkarken İslamcı medya ise saldırgan bir dille eleştirdi. Mitingde konuşan BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan da Başbakan Erdoğan’ın kendilerine “Safınızı belirleyin” dediğini hatırlatarak “Safımız ezilenlerin, Kürt halkının ve Roboskili ailelerin yanıdır” dedi.
EDREMİT İLK DEFA 1 EYLÜL’Ü KUTLADI Balıkesir’in Edremit İlçesi’nde Dünya Barış Günü ilk defa bir yürüyüş ve mitingle kutlandı. HDK Balıkesir İl Meclisi tarafından gerçekleştirilen eylem Edremit Belediye binası önünde başladı. 10 kişilik faşist bir grubun barış ve kardeşlik sloganlarının atıldığı belediye önündeki buluşmaya yönelik provokasyon girişimi sonuçsuz kaldı. “Ölüm değil çözüm, çatışma değil müzakere” pankartını açan eylemciler Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüdü. Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan konuşmaların ardından mahalli sanatçılar Mithat Değirmenci ile Aşık Şerifi kısa birer konser verdi. Konuşmalar ve konser sırasında provokasyon girişimleri sürse de HDK’li görevliler tarafından bu girişimler engellendi. Konser sırasında büyük bir halay kuruldu. Miting, bir sonraki sene Edremit’te daha kitlesel ve coşkulu bir barış mitingi yapılması kararının alınmasıyla son buldu.