KOMÜNİST DEVRİM
Devrim Ýçin Devrimci Parti, Parti Ýçin Örgütlü Hazýrlýk!
OTUZ DÖRDÜNCÜ YILINDA 15 – 16 HAZÝRAN ÝÞÇÝ AYAKLANMASI
Bundan otuz dört yýl 15 Haziran 1970 günü iþçi sýnýfýnýn o gün ayrýcalýksýz kesimlerini oluþturan bölüðü, burjuvazinin örgütsüzleþtirme, örgütlülüklerini ortadan kaldýrma saldýrýsý karþýsýnda Ýstanbul ve Ýzmit’te baþlattýklarý, baþlangýçta anayasal haklara sahip çýkma þeklinde ortaya çýkan eylemleri, sonraki dönemde ayaklanma olarak adlandýrýlacak olan 15 – 16 Haziran Ayaklanmasý’ný gerçekleþtirmiþti. Ýstanbul’da iþyerlerinden sokaða çýkan iþçiler gösteri düzenlemiþler, Ýzmit’ten ise iþyerlerini kapatarak Ýstanbul yönüne yürüyüþe geçmiþler; yol üzerindeki fabrikalarý, atölyeleri kapatarak Ýstanbul’a ulaþmýþlardýr. Günümüzün yollara düþüþüne, sendikacýlarýn öncülüðünde; her seferinde “genel grev, genel direniþ” çýðýrtkanlýðýyla süslenen Ankara yürüyüþlerine hiç benzemeyen bir tarzda hemde. Bendine sýðmayan seller misali önüne gelen ne varsa yerle bir ederek hemde. Önündeki barikatlarý, liberal gözbaðlarýný ve sendikacýlarý birer birer yýrtarak ve devirerek. O gün ayaklanan iþçi kuþaðýnýn çoktan tasfiye olduðunu düþünerek, onlarýn mücadelesinin önemini yitirdiðini düþünmeyin sakýn. Bir dönem süren iþçi eylemlerinin doruk noktasýný oluþturmasý bakýmýndan 15–16 Haziran Ayaklanmasý ve dersleri, h?l? günümüz sýnýf mücadelesine ýþýk tutmaktadýr. 15 Haziran 1970 günü Ýzmit’teki iþ yerlerinden hareket eden iþçiler, yürüyerek Ýstanbul’a doðru yönelmiþlerdi. Yol üstündeki bütün fabrikalarý kapatarak sayýlarýný artýran bu kitle Ýstanbul sýnýrlarýna yaklaþtýðýnda, yüz bini aþan bir sayý ile düzen bekçilerinin, burjuvazinin uþþaðý hükümeti ve onun zabýta güçlerini telaþlandýrmýþ ve “ne yapalýmda, iþçileri kandýrýp evlerine geri gönderelim”in hesabýný yapar olmuþlardý. Araçlar ve oyunlar hazýrlanmýþ, aktörleri ile beraber hemen sahneye konmuþtur. Kurulan barikatlar, yapýlan toplantýlar, “iþçilerin itidalli davranmasý” konusunda yapýlan tüm çaðrýlar iþçileri yolundan edememiþ, Ýstanbul’un altý üstüne gelmiþti. Bu ayaklanmaya bakarak, proletaryanýn öncülüðüne soyunmaya aday devrimcilerse, böyle ele avuca sýðmaz, zapt edilemez bir sýnýftan umudu keserek daðlara yönelmiþler; farklý devrim dinamiklerine göz dikmiþlerdir. Türkiye’de, devrimci akýmlarýn bu ayaklanmanýn ardýndan baþlattýklarý iþçi sýnýfý bir devrimin temel gücü olabilir mi? olamaz mý? Tartýþmasý, bazý devrimci gruplarýn Türkiye’de deðil, dünyada da iþçi sýnýfýnýn devrimin temel gücü olamayacaðý; bazý devrimci gruplarýn ise, iþçi sýnýfýnýn ideolojik önderliðinin olabileceði gibi sonuçlara vararak, aslýnda iþçi sýnýfýna güvensizliði dýþa vurmuþlardýr. Bu tartýþmalarýn ve kýrlara yönelen bir devrimci hareketin varlýðý; 15–16
Haziran’da ayaklanan iþçi sýnýfýnýn ele avuca sýðmaz mücadelesine devrimcilerin önderlik edememe, böyle bir sýnýfý örgütleyememe açmazlarýnýn beslediði bir anlayýþla, umudunu hepten tüketerek iþçi sýnýfýndan yüz çevirmelerini anlatmaktadýr. Ancak, iþçi sýnýfýnýn rolü üzerini sürdürülen bu tartýþmalarýn ayyuka çýktýðý bir dönemden hemen önce gerçekleþen bu ayaklanma iþçi sýnýfýnýn kendi rolünü oynamaya aday olduðunu gözler önüne sermiþtir. 15–16 Haziran Ayaklanmasý’ndan sonra iþçi sýnýfýnýn rolünü sezen diðer devrimci akýmlarýn temsilcileri ise, iþçi sýnýfýný ve kendilerini sendikalara hapsetmenin ötesine geçememiþlerdir. Ýþçi sýnýfýna devrimci komünist bir bilinci taþýmanýn yerine, sendikalist bir bilinçle yetinmiþlerdir. Aslýnda bu bile, iþçi sýnýfýnýn devrimci rolünün küçümsenmesinin bir göstergesidir. Bu ayaklanmadan etkilenerek 15–16 Haziran adýnda örgüt bile kurulmuþtur. O halde iþçi sýnýfýný ve devrimci hareketi oldukça meþgul eden 15–16 Haziran Ayaklanmasýný daha iyi anlayabilmek, kavrayabilmek ve bilince çýkarabilmek için; onu öncesiyle, ortaya çýktýðý tarihsel kesitle deðerlendirmekte oldukça yarar vardýr. Ayaklanmanýn derslerini süzerek devrimci kavgamýzýn bir kazanýmý haline getirmeliyiz.
15 – 16 Haziran Ayaklanmasý, O Güne Deðin Yaþanan Ýþçi Eylemlerinin Doruk Noktasýydý! Türkiye’de Osmanlý Ýmparatorluðu’ndan bu yana hem nicelik, hem de nitelik olarak geliþen bir iþçi sýnýfýnýn varlýðý söz konusu olmasýna raðmen; Türkiye kapitalist cumhuriyetinin kuruluþ sürecinde bir varlýk gösteremeden burjuva diktatörlük tarafýndýn ezildiler. Tabi ki onun öncülüðünü kazanmaya çalýþan, sýnýfla cýlýz da olsa baðý olan TKP de. Kemalist diktatörlük, kurduðu cumhuriyetin ilk yýllarýnda yaptýðý sanayi hamlelerini baský altýnda tuttuðu, ezdiði iþçi sýnýfýna borçludur. Aðýr koþullarda çalýþtýrýlan iþçiler, her türlü haktan yoksun, kelimenin tam anlamýyla angaryaya tabi tutulmuþlardýr. Bundan dolayý, TKP ve iþçi hareketi aðýr baský ve zulmün altýnda, aralarýnda var olan baðý da yitirmiþlerdir. Buna birde dünya konjöktüründe yaþanan, komünist hareketin önderleri tarafýndan geriletilmesi, burjuva siyasetin yedeðine düþürülmesi eklenince, durum iyice anlaþýlýr olmaktadýr. Ancak, diktatörlük sadece sürdürdüðü baskýyla yetinecek kadar, tek araca baðlý bir saldýrý sürdürmemiþ, kendine baðlý bir iþçi sýnýfýný da yaratmaya çalýþmýþtýr. Ýdeolojik olarak, Türkiye’de yaþayan insanlarýn Türklükleri öne çýkarýlarak sýnýfsal farklýlýklarýnýn devamý sayfa 17 de
20
DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST HAREKET MERKEZ YAYIN ORGANI HAZÝRAN 2004 SAYI: 2 FÝYATI: 1MÝLYON
EMPERYALÝSTLERÝN DÜNYAYI KENDÝ ARALARINDA PAYLAÞMALARI KARÞISINDA, KOMÜNÝSTLER KENDÝ GÖREV VE SORUMLULUKLARINA YOÐUNLAÞMALIDIR Reel sosyalist” ülkeler olarak tanýmlayabile- özünde ise emperyalist devletlerin kendi ceðimiz SSCB ve benzerlerinin tarih sah- aralarýnda süren paylaþýmýn itkilediði savaþlar nesinden çekilerek, kapitalist diktatörlüklere baþladý. Yine bildiðimiz yasa iþledi. dönüþmesinden hemen sonra, emperyalist Emperyalist –kapitalizm var olduðu sürece –kapitalist metropoller tarihin sonunun geldiði- paylaþým savaþlarý, sýnýf savaþlarý yok olmayni açýklayarak, kendi ebedi zaferlerini ilan acaktý. Çünkü emperyalistler dünyayý kendi etmiþtiler. Aslýnda sosyalizm ve komünizmin hýnzýrlýklarýndan dolayý deðil, ellerinde biriken insana aykýrý sistemler olduðu için yaþa- sermayenin onlarý zorladýðýndan paylaþýyormadýðýný, özgürlükleri yok ettiðini, diktatörlük lar. Emperyalizm yýkým demek, geleceksizlik olduðunu propaganda ederek mutlak zafer- demek, paylaþým demek… lerini “kanýtlamaya” kalkmýþlardý. Hem de 1989 yýlýndan sonra SSCB’nin ve benzerkendilerinin birer diktatörlük olduðunu gizley- lerinin kapitalist restorasyonla tarih sahnesini erek! Dünyada devrimci bir enternasyonalin terk etmesi, SSCB’nin baþýný çektiði Varþova ve devrimci komünist partilerin olmadýðý Paktý ülkelerinin kurumlarýyla birlikte tasfiyesikoþullarda, dünya proletaryasýnýn bu ni gündeme getirdi. Ancak, Ýkinci Paylaþým saldýrýlarý karþýlayabilmesi pek kolay olmadý. Savaþý’nýn sonunda oluþan dengelere göre Yani dünyadaki ezilenler ve onlarýn temsilcil- kurulan NATO ise tasfiye edilmek bir yana, iðine aday özneler bu ideolojik saldýrýyý güçlendirildi. Çok kullanýlan deyimle yeni kongöðüsleyemedi, karþýlayamadý. Bu ideolojik sept çizildi. Buna göre, NATO’nun varlýk saldýrýnýn bir yalan olduðu ise çok geçmeden nedeni olan komünizm tehdidi ortadan kalktý, görüldü. Görüldü ama devrimci bir merkezin ancak küresel ve Ýslami terörizm yeni bir tehdit yokluðu koþullarýnda emperyalist –kapitalist olarak ortaya çýkmýþtýr. Onun için NATO’nun dünyanýn ipliðinin bu þekilde ortaya çýkmasý, varlýðýna son vermeye gerek yok, aksine ezilenlerin hanesine artý olarak ta yazýlamadý/ güçlenerek bu tehdide kendini hazýrlamalýdýr tarzýndan yaklaþýmlarla, emperyalist –kapitalyazýlamýyor. Emperyalist –kapitalist diktatörlüklerin uluslar ist diktatörlükler kendi saldýrganlýklarýný gizleyarasý örgütleri, ideologlarý, SSCB ve benzer- erek kurumlarýný meþrulaþtýrma yolunu tutlerinin yýkýlmasýndan sonraki dönemi ise muþlardýr. Baþtan beri kitleleri uyutarak, barýþ, refah ve bolluk dönemi olarak taným- aldatarak, dezenformatik bilgi akýþýyla yönlamýþlar, artýk dünyada savaþlarýn, yokluklarýn lendirerek, kendilerinin baki olduðu yönünde olmayacaðýný, iki kutuplu dünyadan tek kutu- propaganda etmiþler; yeri geldiðinde barýþ plu dünyaya geçilerek küreselleþmenin için, “insan haklarýna” sahip çýktýklarý için yaþanacaðýný vaz etmiþlerdi. Ancak bu söyle- NATO’nun tamamen “insani” gerekçelerle var nenlerin yankýsý kulaklardan eksilmeden, olduðu ve savaþ bölgelerine de bu amaçla yazýlan yazýlarýn mürekkebi kurumadan, müdahale ettiði mavalýný okumuþlardý. Sanki söylenenlerin tam aksi olaylar yaþanmaya paylaþým savaþýnýn parçasý olan bu savaþlarý baþladý. Balkanlar, Kafkaslar, Azerbaycan – onlar çýkarmamýþlar ya da kýþkýrtmamýþlar Ermenistan arasýndaki Daðlýk Karabað, gibi! Þimdi de aynýsýný yapýyorlar. Dün Somali gibi ülke ve bölgelerde üçüncü pay- komünizm tehdidiyle kandýrýlan, uyuttuklarý laþým savaþýnýn baþlangýcý sayabileceðimiz, ülkelerindeki ezilen kitleleri; bu gün de küresel görünüþte bölgesel ve etnik temellere dayalý, ve Ýslami terör uydurmacasýyla aldatýlmaya
1
KOMÜNİST DEVRİM
çalýþýlýyor. Dün komünizm tehdidine karþý örgütledikleri Usame Bin Laden gibi kontralarý ve kontra örgütleri bu gün denetleyememekte, aksine kendi yarattýklarý sil?h ta kendilerine dönmüþ bulunmakta. Ýkinci Paylaþým Savaþý sonrasýnda emperyalist –kapitalist diktatörlüklerin ezilenlerin, proletaryanýn baþkaldýrýlarýný önlemek, “komünizm tehdidini” bertaraf etmek amacýyla, genellikle periferi ülkelerde, Ýslami öðeyi kullanarak kurdurduklarý kontra örgütler, bu gün “komünizm tehdidi” ortadan kalktýðý için bu örgütler boþlukta kalmýþlar ve emperyalist odaklarýn denetimlerinin dýþýna çýkmýþlardýr. Baðýmsýz olarak hareket eden bu örgütler, Frenkeþtayn’ýn canavarý benzeri bir durumla, yaratýcýsý emperyalist devletlere yönelmiþ, yaratýcýsýna karþý savaþmaktadýr. Emperyalist odaklarýn – NATO, CIA gibi- örgütleri tarafýndan kurulup ezilen uluslara, proletaryaya karþý savaþtýrýlan bu örgütlerin bu gün emperyalistlere namlularýný çevirmelerine bakýp yanýlmamak gerekiyor. Bu örgütler –El-Kaide vb.ezilen sýnýflarýn temsilcisi olmadýklarý, ezilen sýnýflarýn kurtuluþu yönünde mücadele yürütmedikleri için gerici terör örgütleridir. Salt namlularýný –o da bu gün için- emperyalist devletlere çevirmeleri onlarýn anti–emperyalist olduklarý anlamýna gelmeyeceði gibi, Türkiye sol hareketinin her zaman düþtüðü yanýlgýya da düþmemek gerekiyor. Emperyalist–kapitalist diktatörlükler bu durumdan bile kendi yararlarýna faydalanmanýn yolunu bulmuþlar; bazen beðenmedikleri bir kapitalist devletin yönetimini deðiþtirmek, bazen iþgal etmek için bahane olarak kullanmýþlardýr. Ancak gözden kaçýrýlmamasý gereken önemli bir nokta da þudur; kendi kurdurduklarý örgütlerin, kendilerine yönelmesini küresel terör tehdidi olarak gösterip, asýl ezilenlerin baþkaldýrýlarýný boðmaya hazýrlanýyorlar. Dün periferi ülkelerde proletaryanýn ve ezilen kitlelerin baþkaldýrýsýna karþý kullanýlan bu örgütler, bu gün de yine emperyalistler tarafýndan ezilenlere saldýrýda ideolojik argüman olarak kullanýlmaktadýr. Böylelikle emperyalist metropollerin ve kurumlarýnýn kan içiciliði, saldýrganlýðý, paylaþým uðruna dünyayý kana bulayacaklarý gerçeði ise gözlerden uzaklaþtýrýlmýþ oluyor. Asýl gizlenen ise, emperyalist devletlerin farkýnda olduðunu kurumu
2
NATO aracýlýðýyla “21. yüzyýl ayaklanmalar yüzyýlý olacak” diye dillendirdiði, dünyadaki ezilen uluslarýn, sýnýflarýn ve halklarýn olabilecek haklý baþkaldýrýlarýlarýna karþý örgütlü olarak hazýrlanýyor olduklarýdýr. Bu baþkaldýrý ve ayaklanmalar daha þimdiden “terör” olarak nitelenip lanetleniyor. Yeryüzünün lanetlileri “terör” umacýsýyla korkutulup sindirilmek isteniyor. Tabi ki tek yöntem bu deðil. Kosova’da; Afganistan ve Irak’ta olduðu gibi emperyalistlerin NATO aracýlýðýyla uyguladýklarý emperyalist terörle de gösteriliyor. Kendilerine itaat etmeyen görece geliþmemiþ kapitalist devletlerin baþýna neler getirilebileceði, isterlerse yerle bir edip, yeniden “inþa” ediyoruz teraneleri eþliðinde, sömürünün en katmerlisine maruz býrakacaklarýný gösteriyorlar. Ýkinci Paylaþým Savaþý’nýn hemen ardýndan kurulan ve “soðuk savaþ” döneminin bir savaþ, plânlama, kontrgerilla, strateji geliþtirme örgütü olan NATO, emperyalist devletlerin tek olmasa da en önemli kurumudur. Kýsaca Kuzey Atlantik Paktý olarak adlandýrýlabilecek olan pakt, “soðuk savaþ” döneminde açýktan olmasa da, gizli olarak birçok operasyonu gerçekleþtirdi. Üye ülkelerin silâhlý kuvvetleri arasýnda gizlilik kurallarýna göre örgütlendi. Türkiye’deki adý Özel Harp Dairesi, Ýtalya’da Gladio, Ýspanya’da Özel Kuvvetler olan bu örgütler, burjuvazinin dönemsel ve de stratejik amaç ve ihtiyaçlarýna göre kurulan ve asla vazgeçmeyecekleri örgütlerdir. Burjuvazinin ulusu olmadýðýndan dolayý kendi güvenliði için de uluslar arasý örgütlerini yaratýp, tüm dünyadaki çýkarlarýný bütünsel düþünebilmekte ve ona göre davranabilmektedir.. Asýl amacý her zaman gözden uzak tutulan bu örgüt, burjuva demokrasilerini tehdit eden devrimci ayaklanmalarý bastýrma, öncülerini imha etme, psikolojik savaþ yürütme gibi kontrgerilla faaliyetlerini organize etmek baþlýca görevidir. Latin Amerika ülkelerinden, Ýtalya’ya; Uzak Doðu’dan Türkiye’ye deðin geniþ bir coðrafyada etkinliði olan örgüt, herhangi bir ülkedeki devrimi, karþý devrimle bastýrma taktiklerinde örgütlülüðü ve geliþmiþliði tartýþma götürmezdir. Merkezinin Brüksel’de olmasýna bakýlarak, sadece Avrupa kýtasýnda faaliyet yürüttüðü sanýlmasýn.
HAZÝRAN 2004
ancak fabrikalardan ve sokaklardan geçiremediði yasa, sonrasýnda 12 Eylül zulmü olarak iþçi sýnýfýna dayatýlmýþtýr. Bu yasalarý tuzla buz ederek kendini var eden DÝSK ise, 12 Eylül’de hayata geçirilen yasalara yaslanarak sýnýf iþbirlikçisi ve ihanetçi konumunu devam ettirmektedir. Çünkü süreç içinde ayrýcalýklý iþçilerin örgütüne ve kazanýmlarýn üzerine tüneyen sendika bürokratlarýnýn maaþ aldýklarý bir iþ yerine dönüþmüþtür. Ýþçi sýnýfýnýn ayrýcalýksýz kesimleri üzerinden yükselen 15–16 Haziran Ayaklanmasý o günden bu güne aþýlabilmiþ deðildir. Ancak 1995’teki Gazi’de patlak veren kent ayaklanmasý, 1 Mayýs 1996 Kadýköy isyaný 15–16 Haziranlarý yaratan dinamiðin yok olmadýðýný, kendini bir þekilde sürdürdüðünü tekrar devrimcilere, komünistlere göstermiþtir. Ancak 15 – 16 Haziran’ý yaratan iþçi sýnýfýnýn ayrýcalýksýz kesimleriyle, günümüzün iþçi sýnýfýnýn ayrýcalýksýz kesimleri arasýnda benzerlikler olsa da; farklýlýklar daha fazladýr. O günün ayrýcalýksýz iþçileri, KÝT’lerde çalýþan iþçilere göre ayrýcalýksýz konumdaydýlar. Ancak 15 – 16 Haziran sonrasý, 1980’e kadar olan zaman diliminde elde ettiklerin kazanýmlarýn üzerine yaslanarak, günümüz koþullarýna göre büyük ayrýcalýklar elde ettiler. Bu günün ayrýcalýksýz kesimleri ise, o gün elde edilen haklarýn adýnýn bile anýlamayacaðý koþullarda çalýþmaktadýrlar. Günümüzde de, iþçi sýnýfýnýn ayrýcalýklý kesimleri 2004 yýlý itibarýyla en yoðun kapitalist saldýrýlara maruz kalmaktadýr. Sadece Türkiye ile sýnýrlý olmayan bu saldýrýlar, yoðunluðunu giderek artýrmaktadýr. Çýkarýlan 1475 sayýlý yasa, çýkarýlmaya çalýþýlan Kamu Personeli Rejim Yasasý, Kamu Reformu Yasa Tasarýsý, özelleþtirmeler, bir fiil gerçekleþtirilen kapitalist saldýrýlardýr. Ancak bu denli yoðun saldýrýlar gündemdeyken, iþçi sýnýfýndan ses çýkmamasý, çýkan seslerin ise kesimsel kalmasý ya da ayrýcalýklarý korumaya yönelik olmasý oldukça düþündürücüdür. Bu yeni 15–16 Haziranlarýn olmayacaðý anlamýna gelmemekle beraber, iþçi sýnýfýna devrimci önderlik etmeye soyunan devrimcilerin, komünistlerin üzerinde düþünmeleri gereken bir durumdur. Ýþçi sýnýfýnýn sayýsýnda bir azalma olmamakla beraber, iþçi sýnýfýný salt sendikalarda örgütlü olan ayrýcalýklý kesimlerle sýnýrlý gören anlayýþlarla hesaplaþýlarak, soruna komünistlerin somut ve acil görevleri ekseninde yaklaþýlarak, dönemin görevlerine denk bir sorumluluðu üstlenmek gerekmektedir. Bu sorumluluðu üstlenmek: iþçi sýnýfýnýn ayrýcalýksýz kesimlerini kapsayacak þekilde, sýnýfsal talepleri öne çýkarmaktýr. Sýnýfa dönük tüm saldýrýlara karþý, “Tek bir iþçi sendikasýz kalmasýn!”, “Herkese iþ, sendika, sigorta hakký”, “Tam ücretli 6 saatlik iþ günü, 4 vardiya”, “Saldýrýlarýnýzý sýnýf savaþýmýmýzla çöpe atacaðýz” eksenli bir ajitasyon ve propa-
ganda faaliyetini, bulunduðumuz her alanda ve üretim birimlerinde dillendirmeliyiz. Ayrýca, bu güne deðin kazanýlan birçok hakkýn bir bir elden gitmesinin ardýnda ise iþçi sýnýfýnýn örgütsüzlüðünün yattýðýný, kazanýlan haklarýn iþçi sýnýfýnýn tamamýna mal edilebilmesi için ise her alanda sýnýf mücadelesini yükseltmek gerektiðinin propagandasýnýn yapýlarak, iþçi sýnýfýnýn ayrýcalýksýz kesimlerinin kavgaya kazanýlmasý gerekmektedir. Ýþçi sýnýfýnýn 150 yýllýk mücadelesi sonucu elde ettiði ekonomik, sosyal haklar bir bir budanýrken; ancak kendi öz kavgamýzla kazandýðýmýz ve koruduðumuz haklar bizim olacaktýr. 2004 Haziranýnda ise, iþçi sýnýfýnýn otuz dört yýl önceki kavgasýnýn hatýrlanýlarak sahiplenilmesinin yerine, 28–30 Haziran arasýnda yapýlacak olan NATO toplantýsý öne çýkarýlýyor. Otuz dört yýl önceki ayaklanmayý hatýrlayanlar ise adýný sahiplenerek, yapacaklarý þenliklerin manivelasý haline getiriyorlar.15 – 16 Haziran 1970’i önceleyen dönemde, iþçi sýnýfýnýn düzen dýþýna çýkmýþ kesimlerinin düzen içine çekilmesi, sendikal örgütlülüklerinin ortadan kaldýrýlmasý için bir saldýrý ile karþý karþýya kalmalarý durumunda tuttuklarý yol ve yöntemler bu günde geçerlidir. Günümüzde bu türden hak gasplarý karþýsýnda iþçi sýnýfýndan ses çýkmýyor, çýkan seslerin ise cýlýz olduðuna bakarak yanlýþ sonuçlara varmamak gerekiyor. Bu geleneðe nasýl sahip çýkýlacaðý, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu için kavgasýnda nasýl bir kaldýraca dönüþtürüleceði ise kavgayý örgütlemekten geçmektedir. Onun için burjuvazinin saldýrýlarý karþýsýnda, kapitalizmden komünizme geçiþte, geçiþsel talepler dediðimiz iþçi sýnýfýný hem mücadeleye sevk eden, hem de örgütlendiren talepler etrafýnda devrimci mücadeleyi örmeliyiz. 15–16 Haziran Ayaklanma geleneðini yaþatmakta, yaratmakta örgütlü gücümüzü yükseltmekten geçmektedir. Ancak 15–16 Haziran’da hazýr edilemeyen devrimci komünist bir parti dünkünden daha yakýcý bir ihtiyaçtýr. Onun için 15–16 Haziran’ýn kavga ruhuna sahip çýkabilmek için devrimci bir partiye, bu partinin kavga bayraðý altýnda toplanmýþ proletaryaya ihtiyaç vardýr. Komünistler böyle bir sorumluluðun yükümlülüðüyle hareket ediyorlar. Geleneðimize ve geleceðimize sahip çýkabilmek için devrimci bir partinin hazýrlýk çalýþmalarýna yoðunlaþýyorlar.
19
Yaþasýn 15 -16 Haziran kavga geleneði! Ýþçi Sýnýfýnýn Kurtuluþu Ýçin Devrim, Devrim Ýçin Devrimci Parti! Parti Ýçin Örgütlü Hazýrlýk! Komünist bir dünya kuracaðýz!
KOMÜNİST DEVRİM
olmayan bu domuzlar, güya iki bine yakýn olan sendika sayýsýnýn bir enflasyon yarattýðý demagojisinden hareketle bu yasayý kaleme almýþlardý. Bu yasayla murat edilense iþçi sýnýfýnýn ayrýcalýksýz, akçasýz kesimlerinin örgütlediði sendikalarýn tasfiye edilerek, iþçi sýnýfýnýn bu kesimini düzene baðlamaktý. Bu hedefler doðrultusunda yasa teklifi meclisten geçti, ancak fabrikalara ve sokarlara takýlýp kaldý. Yasayý iþçi sýnýfý sokaklardan geçirmedi. 11 Haziran 1970’te yasa mecliste onaylandý. Ancak bundan dört gün sonra, 15 Haziran günü Ýzmit ve Ýstanbul’daki fabrikalardaki iþçiler sokaða dökülerek ilk tepkilerini dile getirdiler. Ve kanunu çýkaranlarý iþçi düþmaný ilân ettiler. Ýþçiler baþlangýçta yasayý anayasaya aykýrý bularak tepkilerini dile getirmiþlerdi, ancak olaylarýn seyri iþçi sýnýfýnýn kendi gözbaðlarýný da bir kenara atarak proletaryanýn, devrimci yöntemleri hayata geçirerek, düzenle baðlarýný koparma noktasýnda önemli bir adým attýlar. 15 Haziran günü Ýzmit ve Ýstanbul’da 113 iþ yerinde yaklaþýk 70 bin iþçi iþyerlerini terk ederek sokaða çýktý. Böyle bir çýkýþa, sokaklarýn zapt edilmesine herkes çok þaþýrdý. Burjuvazinin þaþkýnlýðýný, eylem kararý alan DÝSK yöneticileri de þaþýrarak tamamladýlar. Burjuvazinin uþþaklarýyla ve zabýta güçlerinin baþýyla görüþen DÝSK genel baþkaný Kemal Türkler, iþçileri “itidalli olmaya ve evlerine dönmeye” çaðýrdý. Ancak sokaklarý burjuvaziye dar eden iþçilerin hemen dönmeye niyetleri yoktu. Bu kalkýþmaya gözünü kâh parlamentoya, kâh “asker – sivil aydýn zümreye” dikmiþ olan “sosyalistler” (burjuva sosyalistleri) de çok þaþýrdýlar. Tabi bu þaþýrmalarýn, sonrasý için önemli anlamý olacaktý. Þaþkýnlýðýný atan her kesim kendini ve konumunu gözden geçirmeye mecbur oldu. Ýkinci gün olan 16 Haziran günü Türk–Ýþ’e baðlý sendikalarda örgütlü iþçilerinde katýlýmýyla, 168 iþyerindeki iþçilerin baþýný çektiði iþçi kitlesinin sayýsý 150 bini aþtý. Bu güç Ýzmit ve Ýstanbul’da polis ve asker barikatlarýna dayandý. Ýkinci gün kitle kalabalýklaþmýþtý ve öfkeleri de gittikçe artmýþ, sýnýf kinine dönüþmüþtü. Burjuvaziye ait ne varsa yakýlýp yýkýlmaya baþlandý. Barikatlarý aþan iþçiler MHP, AP ve GP binalarýný, polis otolarýný tahrip ederek ilerlediler. Kadýköy Kaymakamlýðý da bir süre iþgal edildi. Camlar kýrýldý, Kadýköy Yoðurtçu Park’taki çatýþmalarda bir polis öldürüldü. Ýþçiler ise, geride üç ölü vererek kendiliklerinden baþlattýklarý eylemi, yine kendileri sona erdirerek geri çekildiler. Burjuvazi olayý “bir ihtilâl provasý” olarak deðerlendirdi. Yanlýþ bir deðerlendirme saymamýz gerekmiyor. Gerçekten de bir proleter devrim bu þekilde olur ve olacaktýr. Olaylarýn geliþmesi ve iþçilerin kullandýklarý yöntemler açýsýndan bu deðerlendirmeyi doðru bulmak; ancak hazýrlýklý,
18
bilinçli bir devrim hedefiyle ve ona önderlik eden bir devrimci partinin olmayýþýyla da zamansýz bulmak mümkündür. Ancak iþçi sýnýfý böyle bir sýnýf. Kendiliðinden baþlattýðý eylemi devrimci komünist bir partinin öncülüðünde bir devrimle taçlanabilir ancak. Onun için iþçi sýnýfý ayaklanmak için kimseden izin almaz ve ayaklandýðý zaman da ortalýðýn altýný üstüne getirir. Muzaffer Ekim Devrimi de 8 Mart Dünya Kadýnlar Günü vesilesi ile sokaða çýkmýþ olan proleter kadýnlarýn eylemi ile baþlamýþtý. 15–16 Haziran Ýþçi Ayaklanmasý bir devrime yol açmadýysa, öncesinde bir partinin hazýr hâle getirilmemesinden dolayýdýr. 15–16 Haziran Ayaklanmasý Ýzmit ve Ýstanbul ile sýnýrlý kalmamýþ, baþka sanayi merkezlerine de sýçrama eðilimi göstermiþtir. Bu yönüyle bir ayaklanmalar zincirinin baþlangýcý sayýlabilir. Ancak kendiliðinden eylemin sýnýrlarý ve varabileceði yer konusunda da bizlere bir fikir vermektedir. Onu ileriye taþýyacak bir özne olmadýðýnda ise geriye düþmeye mahkûmdur. Evet, sendika bürokratlarý, burjuvazinin uþþaklarý, zabýta güçleri rollerini oynamaya çalýþmýþlar, ancak baþarýlý olamamýþlardýr. Burada rollerini oynayamayan, bu ayaklanmanýn kuyruðuna takýlan devrimcilerdir. Çünkü devrimciler hem bilinç olarak, hem de örgütlülük olarak rollerini oynayabilecek konumda deðillerdi. Bu dönem TÝP içindeki reformizm ve legal tasfiyecilikten kopan DEV–GENÇ bir gençlik örgütü olmasýnýn yanýnda, DEV–GENÇ’te örgütlü devrimciler ise arayýþ içindeydiler. Ýþçi sýnýfý içinde baðlarý vardý ancak, iþçi sýnýfýnýn eylemine önderlik edebilecek konumda deðildiler. TÝP’in parlamenterist hayalleri, burjuva sosyalistlerinin “asker – sivil” zümreye dayanarak sosyalizmi kurma fikirleri, o dönem sol ve sosyalist görünümlü tasfiyecilerin durumlarý hakkýnda bir fikir vermesi açýsýndan önemlidir. Ancak bütün bu hayaller ve kuruntular, ayaklanmanýn sýcaklýðý ve yakýcýlýðý, buradayým diyen iþçi sýnýfýnýn karþýsýnda tuzla buz oldu. Bu ayaklanmadan sonra iþçi sýnýfýndan umudunu kesip, gerilla savaþý ve halk savaþý stratejileriyle, baþka devrim gücü arayan kesimler yönünü daðlara çevirerek, kentleri terk ettiler. 1971 devrimci kuþaðýný oluþturdular. Ýþçi sýnýfýna yönelmeyi öne alan güçler ise, sendikalarda çakýlýp kaldýlar. Bu ayaklanmadan kendi sýnýfsal çýkarlarý gereði ders çýkaran burjuvazi ise, kendine uygun bir konumlanýþa gitmiþtir. Sonrasýnda devrimcilere yönelik sürek avlarýný sýklaþtýrmýþ, ayaklanmadan sonra yüzlerce insaný gözaltýna alarak tutuklamýþtýr. Sendika bürokratlarý ise, iþçi sýnýfýnýn elde ettiði kazanýmlarýn üzerine tüneyerek, iþçi sýnýfý içindeki burjuva ajanlýklarýný nasýl devam ettirebileceklerinin derslerini süzmüþlerdir. Burjuvazinin domuzlar ahýrýndan geçirdiði,
Zaman zaman, burjuva siyasetçi- HAZÝRAN 2004 lerini önceden olgunlaþtýrýp, lerinin açýða vurduðu kadarýyla, devrim yapacaklarý zirveyi olgunlaþtýrdýklarý karartopraklarý olarak görülen coðrafyalarda gizli larý onaylama toplantýsý yapacaklarýný göseðitim merkezleriyle, silâh depolarýyla nasýl teriyor. Tayyip Erdoðan’ýn Amerika ziyareti bir örgüt olduðu ortadadýr. Uzun yýllar bu bu þekilde algýlanmalý. amaç doðrultusunda faaliyet sürdüren Burjuvazinin NATO zirvesini Ýstanbul’da NATO, “komünizm tehdidinin ortadan kalk- yapmasýndan çok bu dönemde böyle bir masý”na raðmen, güçlenerek ve geniþley- zirveyi toplamasý önemlidir. Çünkü dünyayý erek varlýðýný sürdürüyor olmasý, aslýnda yeniden paylaþým sürecinde, ABD baþý uluslar arasý burjuvazinin propagandasý bir çekmekle beraber, diðer NATO üyesi yana, proleter devrimler çaðýnýn kapan- ülkelerin hepsi ayný düþünmemektedir. Ayný madýðý, aksine sürdüðünün bilincinde düþünmemelerinin sebebi ise paylaþýmdan olduðundan dolayýdýr. Bunun yanýnda kimin ne pay alacaðý üzerinde anlaþaNATO, emperyalist paylaþým savaþlarýnda mamýþ olmalarýdýr. Kosova, Afganistan rol oynamaktadýr. SSCB’nin daðýlmasýndan konusunda ortak bir anlaþmaya –geçici de sonra, boþta kalan nüfuz alanlarýnýn olsa- vardýklarýndan bu bölgelerde emperyalistler arasýnda güce göre yeniden NATO’nun rol üstlenmesi saðlanmýþtýr. paylaþýlmasýnda önemli rol oynamaktadýr. Ancak Irak’ýn paylaþýlmasý konusunda ulusBalkanlarda üstlendiði rol ve faaliyeti, pay- lararasý kibar giyimli haydutlar ortak düþünlaþýma konu olan yerlerde bundan sonraki memekte ve ortak davranamamaktadýrlar. rolünü göstermektedir. ABD’nin paylaþýmda baþrolü oynamasý ve NATO’nun salt askeri ve dýþ güç olduðunun aslan payýný kapmasý karþýsýnda diðer öne çýkarýlmasý NATO’nun eksik NATO üyesi ülkeler Fransa, Almanya açýk kavrandýðýný gösterir. Evet, Nato askeri bir tavýr koyarak, ABD’nin Irak’ý iþgal etmesine örgüttür; ancak içindeki birimleriyle salt karþý çýktýlar. Bu karþý çýkan ülkeleri masum askeri bir örgüt olmanýn yanýnda, finans- görmeye ve göstermeye yetmez. Onlar maný, plânlamasý, yürütmesi, parlamenter paylarýna düþene razý olmadýklarý için karþý birliði ve diðer alt komisyonlarýyla, uluslar çýkýyorlar. arasý burjuvazinin önemli örgütlerinden Emperyalist haydutlarýn bu zirvesi biridir. O burjuvazinin diðer örgütleri gibi, üç yönden önemli; birincisi bu zirvede görünen görünmeyen yanlarýyla, burju- Irak’ýn geleceðinde NATO’nun rolünün ne vazinin iktidarýný sürdürme araçlarýndan olacaðý tartýþýlacak ve kararlar alýnacak; biridir. Brüksel’de görev yapmýþ burjuva kendi aralarýnda paylaþýmda anlaþtýklarý bürokratlarýn aktardýklarýna göre; “NATO, oranda NATO’ya Afganistan’da üstlendiði gizli servisler gibi çalýþýp örgütlenen bir görevi vereceklerdir. Bunun yanýnda örgütmüþ, günümüzde artýk koþullar Ortadoðu’da veya NATO’nun daha öncedeðiþtiði için bu yönü deðiþmiþ, artýk açýk den açýkladýðý 21. yüzyýldaki ayaklanbir örgüt” haline gelmiþ. Buna ancak malarýn olabileceði coðrafyalardaki devlete dair liberal umutlarý olan saflar emperyalist paylaþýmýn nasýl ve ne þekilde inanýr. NATO, dünya konjöktürü deðiþme- olacaðý da konuþulacak veya kararlaþtýrýlasine raðmen, kendisini güçlendiren bir cak olabilir. saldýrý örgütüdür. Bizi, Türkiyeli komünistleri Ýkincisi Türkiye coðrafyasýnýn iþgal edilen asýl ilgilendiren yan ise, NATO’nun Irak’a komþu olmasý ve gelecekte TC’ye yaþadýðýmýz topraklardaki rolü ve kapitalist verilecek rolün ne olacaðý da tartýþýlýp TC’nin bu örgüt içindeki iþlevidir. karara varýlacaktýr. Ya da varýlan kararlar onaylanacaktýr. Kapitalistlerin Uluslararasý Örgütü Üçüncüsü ise devletlerarasý bir sömürge NATO’nun Toplantýsýný Ýstanbul’da konumundaki Kürdistan’ýn ve bölgede konYapýyor Olmasýný Nasýl Kavramalýyýz? umlanan PKK’nin tasfiyesi yoluyla Kürtlerin Kapitalist diktatörlüklerin uluslararasý örgüt- ulusal taleplerinin boðulmasý; Kürdistan’ýn lerinden biri olan NATO 2004 yýlý baþlarýnda dört parçasýnda yaþayan Kürtlerin kendi bu dönem yapacaðý zirveyi Ýstanbul’da kaderlerini belirleme haklarýnýn gasp edilyapacaðýný açýkladý. Ardýndan da hummalý erek onlarý tekrardan burjuva diktatörlüklerbir hazýrlýk dönemine girdi. Uluslar arasý ine baðlanmasý konuþulacak ya da verilen kapitalist diktatörlüklerin birbirlerini ziyaret- kararlar onaylanacaktýr. Kýsaca Büyük leri, diplomatik trafik aslýnda kendi gündem- Ortadoðu Projesi (BOP) olarak açýkladýklarý
3
KOMÜNİST DEVRİM
paylaþým projesi, eski çaðlardan beri paylaþýma, savaþlara, iþgallere konu olan Ortadoðu’nun ve dünyanýn diðer coðrafyalarýnýn emperyalist yeniden paylaþýmýnýn ve ezilen uluslara, uluslar arasý proletaryaya açýlmýþ bir savaþýn adýdýr. NATO zirvesi bunun için yapýlýyor; bu sebeplerden ötürü Ýstanbul’da toplanýyor. Çünkü Türkiye Kapitalist Cumhuriyeti de bu örgütün üyesidir. Dünyanýn yeniden paylaþýlmasýnda onun da rolü vardýr. Doðal olarak bu rol emperyalist piramidin tepesinde yer alan emperyalist devletlerle bir ve ayný deðildir. Rolü gücü oranýndadýr. Bu da, bu gün alt –emperyalist olabilmenin dinamiklerini yakalayabilmesinden anlaþýlmaktadýr. TC kapitalist diktatörlüðü zirveye ev sahipliði yaparak, bölgedeki rolünün de ne olacaðýný ortaya koymuþtur. Uluslararasý arenada emperyalist paylaþým savaþýnda rol almak, ulusal çitler içinde ise iþçi ve emekçilere yoðun ekonomik ve siyasal saldýrýlarý hayata geçirmek. TC kapitalist diktatörlüðü alt –emperyalist basamaða ancak bu yoldan ulaþabileceðini çoktan anlamýþ durumdadýr. Türkiye kapitalist cumhuriyeti, bulunduðu bölgede çeliþkiler yumaðýyla iç içedir. Öncelikle emperyalizmin en zayýf halkasýdýr. Ve devrim ülkesidir. Ýþçi ve emekçilerin en basit ekonomik talepleri býrakalým karþýlanmayý, hak alma gündemli tüm eylemlilikler bir saldýrý ile karþý karþýyadýr. Ýþçi ve emekçilere yönelik yoðun bir ekonomik ve siyasi saldýrýlar, örgütlenme hakkýnýn sýnýrlanmasý, diktatörlüðün elini zayýflatmaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn en yoksul kesimlerinin, iþsiz iþçilerin sayýsal olarak artmasý, varoþlarda biriken patlamaya hazýr kitlelerin yoðunlaþmasý da çeliþkilerini artýrmaktadýr. Küçük bir kývýlcýmla parlayabilecek ve önüne gelen her þeyi yakabilecek bu potansiyel, burjuvazinin hedeflerine ulaþmasýnda zorlanmasýna sebep olmaktadýr. Türkiye’de kapitalist üretimin yeniden re-organize edilmesi sürecinde, KÝT’lerde çalýþan, iþçi sýnýfýnýn yoksul kesimlerine göre, görece ayrýcalýklý ve de akçalý kesimleri hýzla tasfiye olmaktadýr. Bu etkende iþçi sýnýfýnýn bileþimini deðiþtirmekte, iþçi sýnýfý içinde yoksullaþmayý, ayrýcalýksýz iþçilerin sayýsýnýn hýzla artmasýný saðlamaktadýr. Bunun yanýnda küçük burjuva katmanlar arasýnda da, en son yaþanan ekonomik krizden sonra pro-
4
leterleþme oraný artmýþtýr. Küçük sanayi sitelerinde, küçük bir iþletmesi olan esnaflar ve iþyeri sahipleri hem iþlerini, hem de iþyerlerini kaybetmiþlerdir. Bu etkende, iþçi sýnýfýnýn ayrýcalýksýz kesimlerine yeni neferlerin de akmasýný saðlamýþtýr. Böylelikle iþçi sýnýfýnýn yoðunlaþtýðý metropollerde ve onu saran varoþlarda biriken ayrýcalýksýz, akçasýz kesimler, patlamaya hazýr bir bomba gibi beklemektedir. Ýþçi sýnýfýnýn ayrýcalýksýz kesimlerinin büyümesi, varoþlarda biriken öfke, Türkiye kapitalist diktatörlüðünü kara kara düþündürmektedir. Bunun yanýnda Kürt Ulusal Sorununu kendi istemleri doðrultusunda çözmeye çalýþan diktatörlük, Kürt ulusal mücadelesini liberalize etmek ve onu kültürel haklar, azýnlýk haklarý derekesine indirgeyip, Kürt ulusal kurtuluþunu yok etmek istemesine raðmen, verdiði kýrýntýlarla Kürtlerin taleplerini karþýlayabilmiþ, onlarý düzene baðlayabilmiþ deðildir. Kuzey Kürdistan’da kurtuluþ mücadelesine önderlik eden PKK’nin önderliðinin esir alýnarak tutsak edilmesi ve sonrasýnda hayata geçirilen Kürtlerle TC’yi “barýþtýrma”, Kürtleri düzene baðlama operasyonu kýsmen ve zayýf þekilde baþarýlmýþ olsa bile, kentlerin varoþlarýna göç etmiþ, en aðýr ve sömürünün en yoðun olduðu iþlerde çalýþan Kürt iþçiler ile Kuzey Kürdistan’daki Kürtler yani Kürtlerin en yoksul kesimi her an patlamaya hazýr halde beklemektedir. Çünkü diktatörlük ile Kürtler arasýnda var olan ulusal çeliþkiyi Kürtler aleyhine çözmeye hiçbir siyasi öznenin ve devletin gücü yetmeyecektir. Kürdistan ulusal sorunu da TC’nin çeliþkiler yumaðýnýn bir parçasýný oluþturmaktadýr. Türkiye kapitalist diktatörlüðünün hem tarihsel miras olarak devraldýðý, hem de geliþmesi sonucu ortaya çýkan yeni yeni sorunlarýný çözememiþ olmasý, onu bölgede hem zayýf bir halka, hem de yeni yönelimlere giriþebilecek konumda tutmaktadýr. Ýþçi sýnýfýnýn giderek yoksullaþmasý, Kürt ulusal sorunu –Kürtler’in baðýmsýz devlet kurma sorunu– gibi sorunlar burjuva diktatörlüðü zorlamaktadýr. Kapitalist diktatörlük bunlardan kurtulmak için baskýlarý artýrmak, gerici reformlarý hayata geçirmek ve emperyalist devletlerle iþbirliði içinde kendine yeni yönelimler belirlemektedir. Kurtuluþunu burada görmektedir. Ancak þunu unutuyor, ezilen sýnýf ve
sayfa 20 nin devamý
HAZÝRAN 2004
üzeri kapatýlmaya çalýþýlmýþ, sonrasýnda ise, 1950’li yýllarla beraber Amerika’dan ithal edilen gangster sendikacýlýk hayata geçirilmiþtir. Türk – Ýþ böyle bir anlayýþýn ürünü olarak 1952 yýlýnda kurulmuþtur. Türk – Ýþ sadece devletin kurduðu iþletmelerde çalýþan iþyerlerini kapsayan bir örgütlülüðü yakalamasýna raðmen; bu dönemdeki kapitalist geliþme ve sermayenin yeniden temerküz etmesi, devlet iþletmelerinin dýþýnda çalýþmaya ve birikmeye baþlayan bir iþçi kesiminin de ortaya çýkmasýna vesile olmuþtur. Bu da devletin gangster sendikalarla denetlemeye çalýþtýðý iþçi sýnýfýnýn, denetim dýþýna çýkan bir kesiminin de oluþmasýný saðlamýþtýr. 1960’lý yýllarda yaþanan yeni sanayileþme (Ýthal ikameci üretime dayalý) ile filizlenen yeni bir iþçi kuþaðýnýn örgütlenme çabalarý sonucu ortaya çýkan DÝSK, devletin denetimi dýþýna çýkan bu yeni kuþaðýn örgütlenmesinin bir ürünü olarak ortaya çýkmýþtýr. Ýþçi sýnýfýnýn asýl militan þekilleniþi de bu döneme rastlar. Bu dönemde sendikal mücadele militan ve dövüþken bir karakter kazanmýþ, yýðýnsal iþçi kuþaðý da bunun üzerine oturarak sýnýfsal deneyimini böyle kazanmýþtýr. DÝSK’i yaratan bu kuþak, bu dönemde gerçekleþen iþgalli, kavgalý militan bir mücadelenin de aktörü olmuþtur. 1950’li yýllardan sonra yaþanan bu sýnýfsal geliþme ve iþçi sýnýfýnýn devrimci uyanýþý, kapitalist diktatörlüðün, bu dönem öncesinde ve belli baþlý dönüm noktalarýnda, iþçi sýnýfýnýn politik bir etken olarak rol üstlenememesiyle mukayese edilemeyecek bir düzeydedir. Bu dönemden sonra burjuvazi de iþçi sýnýfýný politik bir etken olarak hesaba katmak zorunda kalmýþtýr. Çünkü iþçi sýnýfýnýn denetim dýþý kesimleri artmaya, kentlerin etrafýnda ilk gecekondular, varoþlar oluþmaya baþlamýþtýr. Devlet iþletmelerine göre ayrýcalýksýz konumda oluþan bu iþçi kuþaðý, o dönem devrimci bilince en açýk kesimi de oluþturuyordu. Burjuvazi, deðiþik kesimleri arasýnda süren kendi iç çekiþmeleri için iþçi sýnýfýný da bir manevra alaný olarak görüyordu. Bunun en temel sebebi ise, iþçi sýnýfýnýn bu gün olduðu gibi baðýmsýz, devrimci bir siyaset etrafýnda örgütlenerek, bir siyasal önderliði oluþturamamasýydý. 1960’lý yýllarda Türkiye’de genel devrimci politik bir yükseliþ yaþandý. Bu politik yükseliþ, tüm toplumsal tabakalarý, düzenden hoþnutsuz kesimleri kapsayan bir yükseliþ oldu. Köylülerin toprak iþgalleriyle, emekçi kesimlerin sendikal haklarý için örgütledikleri eylemlerle ve üniversite öðrencilerinin baþlattýklarý anti – emperyalist eylemler politik yükseliþin göstergeleridir. Ýþçi sýnýfý dýþýndaki emekçi kesimlerin de yükselttikleri toplumsal mücadele dönemin politik atmosferini anlamamýz için önemli tutamak noktalarýdýr.
Bu dönem iþçi eylemlerinin baþlangýcýný 1961 Saraçhane Mitingi saysak yanlýþ bir tespit yapmamýþ oluruz. 1963’teki Kavel’deki iþgalli direniþ, 1965’teki Zonguldak, Karadon ve Kozlu’daki ayaklanma boyutundaki çatýþmalý eylem, 1968 Derby’deki iþgalli direniþ, 1969’da Gamak, Demir – Döküm ve Singerdeki iþgalli, çatýþmalý direniþle; son olarak 1970’te ECA, Gunterm, Jawa, Sungurlar fabrikalarýndaki iþgalli direniþle yükselen bir eylem dönemi, 15 – 16 Haziran Ayaklanmasý’yla taçlanmýþtýr. Bu bakýmdan 15–16 Haziran Ayaklanmasý bir dönemin doruk noktasýný oluþturmaktadýr. Ve hâlâ bu doruk aþýlabilmiþ deðildir. Sonraki dönemde, 1970’li yýllardan 80’li yýllara deðin, iþçi sýnýfý bu ayaklanmanýn kazanýmlarý üzerine yükselmiþ, ancak aþabilmiþ deðildir. Ýþçi sýnýfýnýn kavgasý üzerine yaslanan, onun kazanýmlarý üzerine tüneyen sendika bürokratlarý da, devlet eliyle kurulan sendikalardan sonra, kavganýn ürünü olarak kurulan DÝSK’te türeyerek; bir döneme damgasýný vuran iþçi sýnýfýný burjuvaziye altýn tepside sunmuþlardýr. Kýsacasý kavgayla, mücadeleyle örülen sendika yapýsý, iþçi sýnýfýnýn baþýna örülen bir çorap dönüþmüþtür. 1950’den sonra geliþen toplumsal mücadelenin düzen sýnýrlarýndan kurtularak, devrimci, proleter bir mecraya doðru kaymasý ve ayrýcalýksýz bir iþçi kuþaðýnýn döneme damga vurmasý bir dönemeci ifade etmektedir. 15–16 Haziran Ayaklanmasý hem bir dönemeç, hem de bir dönemin doruk noktasýdýr. Ýþçi hareketinde bu geliþmeler olurken, sol hareket te kendini legal bir alanda, “sosyalizm”, iþçi sýnýfý vurgularýyla var etmeye ve legal tasfiyeci bir aþamayý yaþamaktaydý. Onun için her ne kadar bu vurgular öne çýksa bile, iþçi sýnýfýnýn devrimci yönü, komünist topluma giden yolun kapýsýný aralayan bir güç olmasý yadsýnýyordu. Bundan dolayýdýr ki; o dönemdeki reformist ve liberal hareketin temsilcisi olan parti ve gruplar 15–16 Haziran’da öncü deðil artçý bir konumdadýr. Reformizm ve legal tasfiyecilikle hesaplaþmaya baþlayan devrimcilerin ortak kimliði olan DEV–GENÇ içinde durum aynýdýr. Bir döneme damgasýný vuran 15–16 Haziran Ayaklanmasý nasýl gerçekleþti? Þimdi onu kavrayalým.
15 – 16 Haziran Ayaklanmasý Ve Sonrasý 15–16 Haziran Ayaklanmasý için ateþleyici bir etki yapan, burjuvazinin domuzlar ahýrýndaki domuzlarýn, düzenden kopan iþçilerin tekrar düzene baðlanmasý için, sendikal enflasyonu bahane ederek, çýkarmaya çalýþtýðý 274 / 275 sayýlý Sendikalar ve Toplu Ýþ Sözleþmesi yasasýdýr. Bu yasayý da hazýrlayanlar arasýnda CHP’li Abdullah Baþtürk ve AP’li Seyfi Demirsoy gibi Türk–Ýþ’te yöneticilik yapmýþ, “iþçi” milletvekilleri de vardý. Hatta bu yasanýn öncülüðünü de onlar yapýyordu. Ýþçi sýnýfý içine tünemiþ burjuva ajanlardan baþkaca bir þey
17
sayfa 15 in devamý
KOMÜNİST DEVRİM
akým kapýldý. Þeriata karþý laisizmi savunmak “demokrasi mücadelesi”nin erdemlerinden sayýldý. Sivas katliamýndan sonra, her 2 Temmuz’da kitle eylemleri düzenlendi. Bu eylemlerde devrimcilerin emeði olmasýna raðmen, öne Pir Sultan Abdal Dernekleri çýkarýldý. Devrimciler eylemlerde yalýtýlmaya çalýþýldý. Alevi kesime þeriat umacýsý gösterilerek, laiklik üzerinden düzenin arabasýna koþuldu. O dönem devrimci komünistlerin altýnda durduðu plâtform “mezhep savaþýna deðil, sýnýf savaþýna”, “Ne þeriat ne Kemalizm, yolumuz sosyalizm!” þiarlarýný öne çýkararak hem devletin kurduðu tuzaklara dikkat çekti, hem de verilmesi gerekli olan savaþýn niteliðine dikkat çekti. Ancak süreç, hedeflenenler doðrultusunda gitmedi. Diktatörlüðün kurduðu tuzaklar kýsmen de olsa baþarýya ulaþtý. Liberal ve reformist sol laiklik üzerinden, burjuva ideolojisine ve düzene yedeklendiler. Devletin de yapmak istediði buydu. Kitlelerin devrimci saflara akmasýný önlemek. Bunu da laik, Kemalist bir sol yaratarak, düzenin sol yumruðu hâline getirmek. Diktatörlük Sivas katliamý boyutlarýnda olmasa da, devrimcilere yüzünü dönmüþ 14. sayfanýn Devamý
mücadeleleri komünistler için programatik düzeyde dersler çýkartýlmasý gereken deneyimlerle doludur. Düþmanýn denetimi dýþýnda, düzen dýþý konumlanýþ olarak, illegal özgür bir var oluþ, illegal araç ve yöntemlerin kullanýlmasýna dayanýr. (Elbette yasal olanaklarýn istismarýný reddetmeyen bir anlayýþtýr) Bizim bu gün yasal bir yayýn deðil illegal bir merkez yayýn organý çýkarýyor olmamýz burada ortaya koyduðumuz anlayýþa dayanarak tercih nedenimizdi. Gericiliðin arttýðý, devrimcilerin illegal araç ve yöntemleri birer birer terk ettiði bu dönemde altýna girdiðimizi sorumluluklarýn aðýrlýðý artmýþ olsa da bu yöntem bizim için tercih sebebidir. Çünkü profesyonel devrimciler örgütü niteliði mücadelenin canlý ateþi içerisinde, militanlaþtýrýcý–siyasallaþtýrýcý eylem tarzýyla yaratýlabilir. Kolektif propagandacý, kolektif ajitatör, kolektif örgütleyici olarak taným-
16
arayýþ içinde olan kitleleri sindirmek; devrimcilerle olan baðlarýný koparmak için buna benzer provakatif katliam giriþimlerini 1995’te Gazi’de denemek istedi. Ancak orada biriken öfke düzenin yapmak istediklerini tersine çevirerek, ayaklandý. Düzen güçleri Gazi sokaklarýnda kaçacak delik ararken, Sivas katliamýnda katilleri korumak üzere oradaydýlar. Sivas katliamýndan sonra göstermelik üç –beþ maþa tutuklanarak burjuvazinin mahkemelerinde “yargýlandý”! Böylelikle diktatörlük kendi sorumluluðundan da kurtuldu. On birinci yýlýnda Sivas katliamýnýn açýða çýkardýðý gerçekler deðiþmemiþtir. O gün öne çýkardýðýmýz sýnýf savaþý hedefi geçerli bir hedeftir. Bundan sonra da devlet bu türden katliamlar, pogromlar düzenleyecektir. Onun murat ettiklerini ve hevesini kursaðýnda býrakmak için, devrimci bir parti ihtiyacý yakýcý bir hâl almýþtýr. Düzenin tüm saldýrýlarýný göðüsleyebilmek için ilk elden böyle bir ihtiyacý karþýlamak gerekiyor. Devrimci komünistler bu ihtiyaca cevap olabilmek için varlar. Ne Þeriat Ne Kemalizm, Yolumuz Sosyalizm! Mezhep kavgasýna deðil, sýnýf savaþýna!
ladýðýmýz illegal bir merkez yayýn organý da bu eylem tarzýnýn tanýmlanabilecek en uygun aracýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn kurtuluþ davasý davasý devrimci bir parti ile baþarýlabilir. Devrimci bir partiye, devrimci niteliðini veren tek bir yönü deðildir, kuþkusuz! Bir bütün olarak politikasýyla, örgüt yapýsýyla, kullandýðý yöntemlerle düzen dýþý bir konumlanýþ komünistler için hazýrlýk dönemi boyunca ulaþmalarý gereken örgüt niteliðini göstermektedir. Ýllegalitenin özgürlük demek olduðunun bilincindeki komünistler, militan bir örgüt niteliði kazanabilmek için illegal örgütlenmenin önemine hazýrlýk döneminin her evresinde sürekli vurgu yapacaklardýr. Özellikle içinden geçtiðimiz tasfiyecilik döneminde düzen içi konumlanýþýn, legal mevzilere tünemenin tek var oluþ yolu olduðu böyle bir dönemde, illegal özgür örgütlenmenin önemi bir kez daha ortaya çýkmýþtýr.
katmanlarýn öfkesinde, kendi kanlarýnda boðulacaðýný!
HAZÝRAN 2004
NATO Toplantýsýnýn Ýstanbul’da Yapýlýyor Olmasý Sebebiyle Harekete Geçen Burjuva Yurtseverlik ve Sosyal Þovenizm! NATO zirvesinin Ýstanbul’da yapýlýyor olmasý, liberal sol, reformist hareketle devrimci demokrat, melez –merkezci akýmlarý ayný çizgi üzerinde birleþtiriverdi. 1 Mayýs’a da bu rengi taþýyan sol, sonrasýnda ise ideolojik ve teorik kafa karýþýklýklarýnýn ve liberallerle kaynaþmanýn bedelini aðýr ödeyeceðe benziyor. Çünkü diktatörlüðün bilinçli olarak pompaladýðý legal, reformist solculuk “vatanýna” sahip çýkarak majestelerinin yüzünü kara çýkarmadý! Ýstanbul kapýlarýný NATO’ya kapadý! Yurtseverler vatana sahip çýktý! Bush ve NATO’ya defol! denildi. Ancak, devrimcisinden liberaline solu ortaklaþtýran payda, NATO’nun dýþsal bir olgu olduðu ve Ýstanbul’a sokulmamasý gerektiðiydi. Ne de olsa “bu memleket bizim”di. Bu memleket liberal solcularýn ve asýl olarak ta SÝP –TKP’nin olunca, ona bekçilik yapmak, yabancý düþman NATO’yu da Ýstanbul’a sokmamak gerekiyordu. Bu iki yönüyle sakat olan anlayýþ, liberal siyasetin malzemesi olurken, liberallerle devrimcileri birbirine ekleyen çimento görevi de gördü. Birincisi, NATO karþýtlýðý öne çýkarýlýrken, TC’nin NATO içindeki yeri, diktatörlüðün Kürdistan’ý sömürgeleþtirdiðinin üzeri küllendi. Ýþçi sýnýfýna sahte gündemler gösterilerek te, yanýlsamalý bir bilinç yaratýldý. Medyanýn bu gündemi öne çýkarmasý bile, bunun iþçi sýnýfýnýn yararýna ve hayrýna bir iþ olmadýðýný göstermeye yeter de artar. Ýkincisi, NATO ve burjuvazinin uluslar arasý örgütleri lanetlenirken, TC ve kurumlarýna yönelik bir kelime bile söylenmedi. Böylelikle de, öncelikle hesaplaþýlmasý gereken yaþadýðýmýz topraklardaki burjuvazi ve onun devleti gözden uzaklaþtýrýldý. Sol Kemalist bir söylemle ulusal devlet kutsanarak, solun büyük bir çoðunluðu ve kitleler diktatörlüðe yedeklendi. Bu oportünist ve sosyal þoven siyaset yapýþ tarzý, NATO’ya hayýr! Bush ve NATO gelme diye haykýrýrken, TC Kürdistan’dan defol! Kürdistan’da iþgale son! Öncelikli hesaplaþmamýz gereken, asýl düþman TC’dir, siyasetini öne çýkaramadý! Çýkaramazdý da, çünkü onun meþrebi buna
uygun deðildir. Çünkü II. Enternasyonal’in oportünist, sosyal þoven siyasetinden beslenen tüm kesimler, bu sosyal þoven ve oportünist siyaseti yapmak zorundadýrlar. Onlarýn varlýk nedeni ve zemini bu siyaset yapýþ tarzýdýr. Komünist siyasetin olmazsa olmazlarýndan olan ve Komünist Manifesto’dan bu yana bildiðimiz “Her ülkenin proletaryasý muhakkak ki önce kendi burjuvazisiyle hesaplaþmalýdýr.” Önermesi NATO karþýtlýðý temelinde yapýlan propaganda ve eylemlerde de unutulmuþa benzemekte. Emperyalistlerin uluslar arasý örgütlerine, emperyalizme karþý mücadele edebilmek için bile öncelikle, üzerinde yaþadýðýmýz topraklardaki diktatörlüðe ve “onun kurumlarýna” karþý mücadele yürütmeliyiz. Böyle yapýlmadýðý zaman, üzerinde yaþadýðýmýz topraklardaki burjuva diktatörlüðün yedeðine düþüverilir. Sosyal þovenizmde bundan baþka bir þey deðildir ve proletarya enternasyonalizmine, proleter devrimin çanýna ot da ancak böyle týkanýr. Onun için, bizim belirlemediðimiz bir gündemle de olsa kitle hareketliliði yaratýlýyorsa onu yok saymak deðil, o hareketin içine girip müdahale etmeliyiz. Oportünizmi ve sosyal þovenizmi teþhir etmeliyiz. Bolþeviklerin yaptýklarýný yapmak, asýl düþmanýn kendi burjuvazimiz ve onun ordularý, devleti olduðunu, namlularý ve öfkemizi ona yöneltmek gerektiðini propaganda etmek ve kendi gücümüz oranýnda bu devrimci siyaseti hayata geçirmeliyiz. Devrimci uyanýklýðýmýzý, ayýrtedici siyasal duruþumuzu ancak böyle koruyabiliriz. 1 Mayýs ile beraber öne çýkarýlan NATO gündemli eylemliliklere, daha çok iþçi sýnýfýnýn ayrýcalýklý kesimlerinin ve bu ayrýcalýklý kesimlere göre siyaset yapan gruplarýn ilgi göstermesine, bu eylemleri onlarýn örgütlemesine bakarak, devrimci bir gündem olmadýðýný anlamak ve söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Bu eylemleri Beyoðlu’nda, Beþiktaþ’ta, Kadýköy’de yapýnca farklý, Okmeydaný, Gazi, Gülsuyu, 1 Mayýs Mahallesi gibi iþçi sýnýfýnýn en yoksul kesimlerinin barýndýðý mahalle ve semtlerde yapýnca farklý sonuç alýnacaðý kesindir. Bu sýnýf dýþý gündemle bile varoþlarda eylem yapýlsa, burada biriken dinamikten dolayý hemen barikata, kitle terörüne dönüþeceðini þimdiden görmek gerekiyor. Onun için asýl düþman içimizdedir, öfkemizi TC devletine yönelt-
5
KOMÜNİST DEVRİM
meliyiz politikasýný buralarda öne çýkarmak gerekmektedir. NATO zirvesi bittikten sonra da bu politikayý varoþlara taþýmak önemlidir. NATO zirvesi öncesinde ve zirve boyunca yapýlacak eylemlerin varoþlarda yapýlanlarýna ilgimizi yoðunlaþtýrmamýz ise bizim doðrultumuz olacaktýr. NATO zirvesi yaklaþýrken burjuvazi, olaðanüstü önlemlerle, Ýstanbul’un bir bölümünü yasak bölge ilân ederek hazýrlýk yapýyorlar. Dünyayý paylaþan emperyalist metropollerin, uluslar arasý sermayenin kanlý örgütlerinin temsilcilerini aðýrlamak için. Gelenlerin ellerinin kanlý olmasýna bakarak, onlarý aðýrlayan burjuvazi ve uþþaklarýný masum görmemek, masum görmek ve göstermek isteyenlerle de çizgileri kalýnlaþtýrmak gereklidir. NATO’ya üye devletleri suçlu görüp te, onlarý Ýstanbul’da aðýrlayanlarý basit “birer iþbirlikçi” olarak algýlamak kapitalizmi ve emperyalizmi anlamamak anlamýna gelecektir. Onun için bizim öne çýkarmamýz gereken, Türkiye’yi iþçi ve emekçilere zindan eden, devrimcileri F tipi zindanlarda katleden, Kürdistan’ý sömürgeleþtirerek Kürtleri kendi yurdunda köleleþtiren diktatörlüðü ve onun temsilcilerinin de eli kanlý katiller olduklarýdýr. Onlarýnda emperyalist metropollerdeki kapitalist diktatörlüklerin temsilcilerinden hiçbir farký yoktur. Bu ajitasyon ve propaganda çerçevesinde yapýlacak olan politik kitle faaliyeti ayrýþtýrýcý olacaktýr. Bize de düþen, toplumu oluþturan sýnýflarý ayrýþtýrarak, iþçi sýnýfýnýn en yoksul kesimini kazanmak üzere bir politik faaliyet sürdürmektir. Böylelikle bilinçleri bulandýran liberal solcularýn, “komünist kalpazanlarýn”, reformistlerin oportünist siyasetini kitlelere anlatabiliriz. Çünkü oportünizme, sosyal þovenizme, reformizme karþý mücadele edilmeden burjuvaziye karþý mücadele edilemez. Edilse de baþarýlý olunamaz. Devrimci komünistler ne yapmalý? Günümüz koþullarýnda iþçi sýnýfýna önderlik ettiðini söyleyen birden çok grup, hatta “komünist parti” vardýr. Ancak bu iddialarýn aksine proletarya dünyada ve yaþadýðýmýz topraklarda komünist bir öncüden yoksundur. Bu yoksunluk öyle bir had safhadadýr ki; burjuvazi gemi azýya almýþ her gün bir saldýrýyý, gerici reformu kitlelere dayatabilmektedir. Emekçi sýnýflar ise bu dayatmalar ve saldýrýlar karþýsýnda mücadele yürütmelerine karþýn yeni kazanýmlar elde
etmek bir yana, bu saldýrýlarý savuþturamamaktadýr. Yürütülen mücadelelerin baþarýsýzlýða uðramasýnda, mücadelenin yerel kalmasý, sýnýf mücadelesinin yerine ekonomist ve esnafça sürdürülen mücadelenin ikâme edilmesi de etkendir. Ýþçi sýnýfýnýn yerel eylemlerini merkezileþtirecek, yönlendirecek bir öncüden yoksunluk kitlelerin kendiliðinden hareketlilikleriyle de doldurulamamaktadýr. Hâl böyle olunca iþçi sýnýfý ve ezilen kitleler mücadelelerinde sürekli gerilemeler yaþanmakta, ancak tükenmemektedir. Ulusal ve uluslar arasý düzeyde devrimci bir parti ve enternasyonalden yoksun olan proletarya, devrimine öncülük edecek olan komünist bir partinin yaratýlmasý konusuna da oldukça yabancýlaþmýþtýr. Devrimci bir partinin gerekli olduðu, bunun acilen giderilmesi gerektiðini iddia eden gruplar ise daðýnýk ve belli bir amaç disiplininden yoksun bir hâlde varlýklarýný sürdürmektedirler. Her grup bu ihtiyacý karþýlamak üzere yola çýkmýþtýr, ancak bu ihtiyacý henüz karþýlayabildikleri de görülmemiþtir. Yaþadýðýmýz topraklardaki devrimci birikim bir deðil, birden fazla parti kurmaya müsaittir. Fakat devrimci kadrolarý böyle bir hedefe yöneltmek, bunun için gerekli olan faaliyeti örgütlemek ise oldukça meþakkatli bir süreçtir. Bunun için günü birlik yürüyen “siyasal faaliyetin” anaforuna kapýlmadan amaç ilke ve önceliklerde birleþen devrimcilerin, komünistlerin ortaya koyduklarý “somut ve acil görevler” etrafýnda birleþerek kuruculuk görevine yoðunlaþmalarý gerekmektedir. Komünist Devrim’in birinci sayýsýnda yayýmladýðýmýz somut ve acil görevlerin etrafýnda birleþmek, komünistlerin parti birliði yolundaki öncelikli görevlerdir. Bu görevler etrafýnda sorumluluk alacak olan komünistler, süreci karþýlayabilme irade ve kapasitesini de göstereceklerdir. Emperyalistlerin dünyayý kendi aralarýnda yeniden paylaþmalarý karþýsýnda devrimci komünistlerin görevi, partileþme sorumluluðu deðiþmemiþ, acilleþmiþtir. Devrimci komünistler bu amaçlar doðrultusunda görev ve sorumluluklarýna yoðunlaþmýþlardýr.
Not: Birinci sayýmýzda yayýmladýðýmýz “Mayýsýn Kýzýl Gülleri Öldükleriyle Kalmadýlar” baþlýklý Bilge Savaþçý’ya ait olan yazýnýn imzasý teknik aksaklýktan dolayý çýkmamýþtýr. Özür dileriz!
6
KOMÜNİST DEVRİM
HAZÝRAN 2004
O N B Ý R Ý N C Ý Y I L I N D A S Ý VA S K AT L Ý A M I
Senin de daðlarýn var Sivas Senin de daðlarýn! Daðlarýnda þahanlarýn. Tam bundan on bir yýl önce 2 Temmuz’da Sivas’ta devletin tertibi sonucu düzenlenen provakatif bir katliamla 37 insan katledildi. O dönem ki siyasi atmosferi ve devletin muradýný ve hedeflerini anlamadan bu tertibi anlamamýz mümkün deðildir. Onun için önce gerçekleþen olayý kýsaca yazýp, deðerlendirmelere sonra geçeceðiz. Yurdun dört bir yanýndan ve yurtdýþýndan binlerce insan 1993 yýlýnýn Temmuz’unda Pir Sultan Abdal þenliklerine katýlmak üzere Sivas’a gitmiþti. Ancak devletin bu bulunmaz fýrsatý kaçýrmasý beklenemezdi. Bir taþla birden fazla kuþ vurma hususunda uzmanlaþmýþ olan burjuvazinin komplo ve terör örgütleri hemen mesai tüketmeye baþladýlar. Günlerce, halký galeyana getirmek için yerel gazetelerde kýþkýrtýcý haberler yayýmladýlar. Aziz Nesin’in bir sembol olarak kullanýldýðý, devletin perde arkasýndan olaylarý baþlattýðýný ve yönlendirdiðini, olaylarýn ardýndan yanýtsýz kalan birçok soru iþaretinin olmasýndan anlaþýlmaktadýr. Týpký 1 Mayýs 1977’de Taksim’de, 21 -24 Aralýk 1978’de Kahramanmaraþ’ta devletin yaptýðý katliamlarda olduðu gibi. Ayný zamanda Sivas, böyle bir provakatif katliamýn gerçekleþtirilebilmesi için uygun bir ildi. Basýn ile baþlayan hazýrlýk, kaldýrým döþeme bahanesiyle sokaklarýn parke taþlarýyla doldurulmasýyla devam etti. Sonrasýnda ise Semah gösterileriyle, Cuma namazý kýlanlara saygýsýzlýk yapýldýðý, ateist Aziz Nesin’inde Sivas’ta olduðu gibi bahanelerle camiden çýkan kitle valiliðe, oradan da Sivas’a etkinlik için gelen yazar, þair, müzisyen ve aydýnlarýn kaldýðý Madýmak Otel’ine yürütüldü. Sonrasýnda ise otel ateþe verilerek, otelde kalanlardan ilk anda 35 insan yanarak ya da dumandan boðularak öldü. Ancak otelin önündeki gerici güruh, otelden insanlarýn çýðlýklarý kesilinceye deðin daðýtýlmadý. Yaþanan ortaçað karanlýðýnda engizisyon tarafýndan yakýlarak öldürülen “cadý”larýn katledilmesine benziyordu TV’deki görüntülerde. Madýmak Oteli’nin önünde toplanan devletin resmi görevlileri ile birlikte, devletin örgütlediði kontra örgütleri olan
Hizbullah, ÝBDA –C, MHP, BBP ve Aczimendiler ortaklaþa yürüttükleri operasyonlarýný baþarý ile tamamladýlar. Ezilen insanlýða ise otuz yedi cana mâl olan bu katliam, bu günden baktýðýmýzda kapitalist diktatörlüðü o günkü hedefine ulaþtýrmýþtýr. Burjuva diktatörlük Sivas katliamýyla neyi murat etmiþti? 1993 yýlý itibarýyla düzen belli sýkýþýklýklar yaþýyordu. Kürt ulusal hareketi yaygýnlaþmýþ, PKK gerilla faaliyet alanýný Kürdistan dýþýna taþýrmaya baþlamýþtý. 1989 bahar eylemlilikleriyle baþlayan süreç yer yer süren grevlerle devam etmekte, kamu iþçilerinin baþlattýðý grevli –toplu sözleþmeli sendika mücadelesi belli aþamalar kat emiþti. Böyle bir siyasi atmosferde, burjuva diktatörlük hem ezilenlere gözdaðý vermek, hem de havuç ikram edilecek olan Alevi kitlesine sopayý göstermek, bunun üzerinden de Alevi –Sünni çatýþmasý görüntüsü altýnda, laik anti –laik kutuplaþmasý zemininde, ezilen kitleleri Kemalizm’e, düzene yedeklemek için eline geçirdiði fýrsatý deðerlendirerek katliamý organize etmiþtir. Devletin muradý buydu, alevi kitleler ve ezilenler böylelikle burjuva düzene baðlanmýþ, önceden baðlananlarýn ise baðlarý güçlendirilmiþtir. Çünkü bu katliamla kitlelere þeriat tehlikesi gösterilmiþ, panzehiri de laiklik olarak sunulmuþtur. Kitlelerden çok devrimcilerin ve liberal solcularýn takýldýðý bu olta sayesinde, burjuva diktatörlük gericiliðin kaynaðýnýn kendisi deðil, þeriat olduðunu göstermiþ; kendisini hedef olmaktan çýkarmýþtýr. Ýstanbul’daki cenaze törenlerine katýlan yüz binlerce insan þeriatçýlarý kýnayarak, hesap sorulacaðýnýn sözünü vererek, olayýn ardýndaki devleti göremediklerini, TC’nin plânlarýnýn hayata geçeceðinin iþaretlerini de vermiþ oldular. Sivas katliamýndan devletin asýl murat ettiði, iþçi sýnýfý saflarýna alevi – Sünni ya da þeriatçý – laik zýtlýðýný sokarak iþçi sýnýfýnýn saflarýný bölmekti. Zaten deðiþik katmanlara ve parçalara ayrýlarak, farklý çýkar ve amaç peþinde koþan iþçi sýnýfý, birde böyle bir bölümlenmeyle daha parçalý hâle getirilecekti. Ancak, bu tuzaða öncelikle liberal sol devamý sayfa 16 da
15
KOMÜNİST DEVRİM
HAZIRLIK DÖNEMÝ VE KOMÜNÝSTLERÝN PARTÝ BÝRLÝÐÝ
Bu gün, politik –örgütsel anlamda mücadele sürekliliði taþýyan iþçi sýnýfýnýn öncülerini örgütlemiþ, devrimci önder bir akým mevcut deðildir. Komünist hareketin dünya ölçeðinde yaþadýðý týkanýklýk, bu dönemin tüm komünistlerine aðýr görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Komünistlerin ilk elden yerine getirmesi gereken görev; iþçi sýnýfýna önderlik edebilecek, programýyla örgütleniþ tarzýyla siyasetiyle komünist devrimci olan enternasyonalist karakterli bir partinin yaratýlmasýdýr. Partinin yaratýlmasý görevi, bugünün mevcut örgütlerinin doðrusal büyümeleriyle ya da mevcut pozisyonlarýný ileri taþýmadan birleþmeleriyle yerine getirilemez. Bu görev ancak bilinçli, sistematik bir pl?n dâhilinde örgütlü hazýrlýk dönemi geçiren örgütlerin kendi pozisyonlarýný ileri sýçratýp ilkeli bir zeminde bir araya gelebilmeleriyle (örgütsel birlik ya da parti birliðini hedefleyen çerçevesi ortak çizilmiþ platform altýnda) yerine getirilecektir. Pl?nlý bir hazýrlýk dönemi çerçevesinde çözülmesi hedeflenen öncelikli görevler ancak örgütlü bir zeminde omuzlanabilir. Partiye referansla tanýmlanan hazýrlýk dönemi faaliyetleri; tek tek kiþilerin, aydýnlarýn, çevre formundaki lose yapýlarýn gerçekleþtirebileceði görevler olmadýðý gibi, her örgütsel formun da gerçekleþtirebileceði görevleri deðildir. Hazýrlýk dönemi faaliyetlerinin altýna girebilecek örgüt; ortak kavrayýþ ve davranýþa sahip kadrolarýn bir araya geldiði, program düzeyinde (programatik görüþlerde) sistemleþmiþ teorik –politik, ideoloji –örgütsel çizgi birliðine dayanan Leninist tipte bir örgüttür. Yani bu sorumluluklarýn altýna birlikte giren kadrolarýn yalnýzca ideolojik ve teorik tespitlerde anlaþmýþ olmasý yeterli deðildir. Bu ideolojik ve teorik tespitleri politik sonuçlara ulaþtýrabildiði, davranýþ ve kavrayýþta ortak tutum birliðine varýlabildiði oranýnda sorumluluklar yerine getirilebilir. Hazýrlýk dönemi çerçevesinde çözülmesi gereken öncelikli görevler dururken, “politik faaliyet”, “kitle çalýþmasý” adý altýnda oradan oraya koþan,
dönemin hakim akýntýsýna kapýlan, kendini yoran çalýþma tarzýna hapsolan, komünist bir çekirdeðe, iþçi sýnýfý içersinde bir temele, saðlam bir örgüt omurgasýna sahip olmayan her hareket ancak kof ajitasyon yapabilir. Hazýrlýk döneminin bütünü açýsýndan odaklanýlmasý gereken eylem hedefleri; propagandanýn geniþ kesimlere ulaþtýrýlmasý, iþçi sýnýfýnýn en yoksul kesimleri içerisinde canlý baðlar geliþtirilerek ileri unsurlarýn örgütlenmesi, amacýmýza uygun, bizi hedefe yaklaþtýracak ve sürekliliðini saðlayabileceðimiz baðýmsýz eylemlerin örgütlenmesidir. Bu faaliyetlerin gerçekleþmesinde görev alacak militanlarýn ayýrt edici özelliði; her birinin üstün yetenekli, kahraman olmalarýndan çok; her þeyi örgütle ve örgütlü yapma disiplinine sahip, kolektif çalýþmaya yatkýn olmalarýndadýr. Bu militanlar organlý faaliyetle militan tarzda giriþtiði bu sorumluluklardan mücadelenin birer kadrosu olarak çýkacaklardýr. Örgütlü tarzda, hazýrlýk dönemi faaliyetlerini gerçekleþtiren özne, ayný zamanda, bu örgütü ve faaliyetlerini de güvence altýna almalýdýr. Dönemin aðýr sorumluluklarý karþýsýnda örgütün ya da faaliyetin sürekliliðinden yan çizmek, hazýrlýk dönemi görevlerinden yan çizmektir. Hazýrlýk dönemi faaliyetleri, mücadelenin koþullarý deðiþse de bizim için yerine getirilene kadar vazgeçilmez görevlerdir. Bu görevleri yerine getirecek öznenin de mücadelenin her döneminde deðiþmez olan nitelikleri vardýr. i) Ýllegal özgür var oluþ. ii) Marksizm ve Leninizm’in programatik görüþleri. Marksizm ve Leninizm’in programatik görüþleri, Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinde alýnan ilkesel kararlar, teorik –politik, ideolojik –örgütsel perspektiflerle doruðuna ulaþmýþtýr. Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongre zemini bizim için gerisine düþemeyeceðimiz bir mevziiyi ifade etmektedir. Kuþkusuz 4. kongre sonrasý “Sovyetler Birliði” ve tüm dünyadaki sýnýf
14
devamý sayfa 16 da
HAZÝRAN 2004
“ÝÞGAL, NATO, BUSH KARÞITLIÐI” EGEMENLERE-SÖMÜRÜCÜLERE ZARAR VERMÝYOR AMA DEVRÝMCÝ ÖRGÜT SALDIRI ALTINDA
1945’te sona eren II. Emperyalist Paylaþým Savaþý’nýn ardýndan 1949 yýlýnda NATO Kuzey Atlantik Ülkeleri Antlaþmasý adýyla kuruldu. II. Dünya Savaþý’nda Sovyetler Birliði’nin daðýtýlamamasýnýn ve yenilgiye uðratýlamamasýndan sonra emperyalist-kapitalist sistem NATO adýyla tüm dünyadaki sosyalizm güçlerinin karþýsýna yeni bir savaþ stratejisiyle çýkmýþtýr. Batý Avrupa ülkelerinin Sovyetler Birliði ve Doðu Avrupa’daki rejimlerin “tehdidine” karþý savunulmasý iddiasýyla kurulan NATO antikomünist bir örgütlenme olduðunu kuruluþunun hemen ardýndan Kore’deki iç savaþa müdahale ederek göstermiþtir. Sovyetler Birliði’nin ve Doðu Avrupa’daki rejimlerin deðiþimci mi ya da sosyal emperyalist mi olduklarý; Bolþevizmin ideolojik-politik çizgisinin ne zaman ve nasýl kýrýldýðý; Bolþevik partinin devrimci yanlarýnýn törpülenerek bürokratik-merkeziyetçi bir parti haline nasýl dönüþtürüldüðü gibi sorularýn cevaplanmasý önemli ve gereklidir. Bu ve benzeri sorular komünistlerin önümüzdeki dönemde yanýtlar ayacaðý türden sorulardýr. Ancak bunlara vereceðimiz cevaplardan baðýmsýz olarak emperyalist-kapitalist sistemin NATO ile dünyanýn herhangi bir yerindeki devrimci mücadele dinamiklerine, sýnýfsal ya da ulusal kalkýþma güçlerine karþý saldýrý aygýtý olduðu gerçeði deðiþmemektedir. Yalnýz Batý Avrupa’nýn “geliþmiþ” kapitalist ülkelerinin deðil Türkiye’nin ve son dönemde eski Doðu Avrupa ülkelerinin de katýlýmýyla geniþleyen NATO dünyadaki sýnýfsal mücadele dinamiklerine karþý saldýrýlarýyla tüm dünya burjuvazisinin ortak karþý-devrimci örgütü görevini yapmaktadýr. Emperyalist güçlerin kendi arlarýndaki paylaþým savaþý ortadan kalkmayýp aksine bugün daha da þiddetlendiði halde bu kapitalist güçler ortak çýkarlarý söz konusu olduðunda bu ortak örgütlerini devreye sokmaktadýrlar.—NATO zirvesi gündemiyle bu topraklarda hâkim politik atmosfer “Bush NATO Karþýtlýðý” zemininde yalnýzca düzen içi legalist solu deðil devrimci hareketi de içine çeken liberal bir anafora dönüþmüþtür. Türkiye’nin çeþitli il ve ilçelerinde kurulan platformlar Bush ve NATO karþýtý isimlerle kendini tanýmlamakta, emperyalizm karþýtlýðý sýnýrlý bir iki yerde platforma ismin vermektedir. Bu
7
platformlarda legal partiler, sendikalar ile birlikte devrimci hareketler de kullandýklarý legal kimliklerle (dergi, platform, dernek vb.) katýlmaktadýrlar. Bundan 10–15 yýl önce devrimci yapýlar bir araya geldiklerinde –ve genellikle bu tarz ortak iþ yapma zeminleri Avrupa’da görülse bile- kurduklarý platformlara “Faþizme Karþý Birleþik Cephe”, “Anti-Emperyalist Birleþik Devrimci Güçler” vb. isimleri verirlerdi. Son zamanlarda “Resistanbul” ise gibi tuhaf isimlerle bir araya geliyorlar. Mevcut gündemi popülerleþtirme çabasýyla aslýnda emekçi sýnýflara yabancý olan bu arayýþlarýn devrimci hareketlerin kendi geçmiþlerine dahi yabancý olduðu tartýþmasýzdýr.’NATO karþýtlýðý zeminine daha geniþ bir çerçeveyle buluþma’ söylemi ile yapýlan popülizmin liberal türü(ve de baþka türleri) devrimci harekete hiçbir yarar saðlamayacaktýr. NATO zirvesinin Ýstanbul’da yapýlmasý, genel olarak NATO’nun varlýðýyla ilgili karþý duruþ zemini “tüm” gruplar için bütün eylem aktif direniþ çaðrýlarý arasýnda hiç de devrimci olmayan(sýnýfsal mücadele yöntemleriyle de uyuþmayan) “daðýtýlsýn, kapatýlsýn, gelme, kaldýrýlsýn, iptal edilsin vb. þeklindeki söylemler yapýlmaktadýr. Hangi tür siyasi yöntemlerle bað kurulmaya çalýþýlýrsa çalýþýlsýn bu söylemler bir burjuva kurumunu baþka bir burjuva kuruma þikâyet eden bir kapýya çýkmaktadýr ki bu noktada komünistlerin sorumluluklarýný daha da arttýrýr. Komünistler geniþ emekçi kitlelerinin bilincinde düzenin yarattýðý çarpýtmalarýn yanýnda bir de bu türden bilinç çarpýtmalarýna karþý da mücadele etmek zorundadýrlar. NATO karþýtlýðýný çok sol bir söylemmiþ gibi kullana liberal, demokrat hareketle birlikte devrimci hareketin büyük çoðunluda ayný zeminde bu yanýlsamaya katký sunmaktadýr. Devrimci gruplarýn çoðu kentlerin merkezlerinde yaptýklarý medyatik eylemlerde, liberal hareketlerle kol kola bu gündemin peþinden sürüklenerek sloganlarýnýn, söylemlerinin adeta aynýlaþtýðý bir zeminde durmakta sakýnca görmemektedirler. Bush ve Blair Irak’taki savaþýn ve ABD’nin dünyanýn diðer bölgelerine yaptýðý müdahalenin sorumculularý olarak hedef tahtasýna konulmuþ, kitlelere verilen mesajlarda Bush’un kötülüklerin kaynaðý olduðu; Bush’a
KOMÜNİST DEVRİM
karþý olmanýn gerekliliði yapýlan propagandalarda sürekli iþlenen konularýn baþýnda gelmiþtir. Bush karþýtlýðý bu biçimde ve düzeyde yalnýzca liberal demokratik hareketin legal partilerinde örgütlenen gruplarý tarafýndan iþlense üzerinde durmaya gerek olmazdý. Ancak devrimci gruplarýn propagandalarýna da bu biçimde yansýdýðý için ve hatta içinde bulunduklarý platformlara bile isimlini verdiði için bu noktanýn üzerinde durmak gereklidir.Kuþkusuz Bush karþýtlýðý devrimci hareketlerin (tek?) belirleyeni deðildir ve kimse de burada bunu iddia etmeyecektir. Ancak böylesine ortalýðý kaplayan, emperyalist-kapitalist politikalarýn yürütücüsü kurumlarýn baþýndaki alçaklardan birinin karþýtlýðýna yapýlan vurgular, kitlelerin bilincinde bu sistemin içinde iyi birilerinin de olabileceði yanýlsamasýný da yaratýr. Bu durum ise kapitalizmin sýnýfsal özünü perdelemeye yol açacaðýndan komünistlerin yaratmak istediði eðilimlerin tam tersini oluþturur. Savaþ ve NATO arasýndaki iliþki sýradan bir insanýn dahi anlayabileceði, kavrayabileceði bir gerçeði ifade etmektedir. Dünyanýn belli baþlý emperyalist ve kapitalist ülkelerinin ortak askeri aygýtý NATO’nun daðýtýlmasý talebi eylemlerde, propaganda metinlerinde dile getirilmektedir. NATO’nun daðýtýlmasýnýn düzenin politikacýlarýndan, savcýlarýndan vs. isteyen tutuma yukarýda deðinmiþtik. Ancak bu yöndeki propagandanýn bir yaný var ki o da NATO’yu “savaþ örgütü” sýfatýyla tanýmlanýp her türlü savaþ örgütünün karþýsýnda olma anlayýþýdýr. Doðrusu komünist devrimciler her türlü þiddete, savaþa karþý olmadýklarý gibi her türden savaþ örgütüne de karþý deðildirler. Aksine komünist devrimciler emperyalist-kapitalistlerin, sömürücü sýnýflatýn savaþ örgütlerine karþý emekçi sýnýflarýmýzýn savaþ örgülerini yaratmak için mücadele ederler. Böyle örgütlenmeler kurmak için de mevcut yasalarýn icazetine dayanmayý deðil, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþ davasýna, tarihsel haklýlýðýmýzdan aldýðýmýz meþruiyete dayanýrlar. Emperyalistlerin dünyayý kendi aralarýnda paylaþmak için verdikleri savaþlara karþý iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu yolunda verilen savaþlarý, ezilen bir ulusun kendi kaderini tayin etmek için verdiði savaþý destekler ve böyle savaþlar için çaba gösterirler. Bugün bir sendikal örgütlenme için, bir grev ya da bir hak alma mücadelesi için dahi mevcut yasarlý çiðnemeyi, devletle çatýþmayý, düzenin kurumlarý ile karþý karþýya gelmeyi göze almak gerekli olduðu koþullarda(?) iþçi sýnýfýnýn en çok ezilen, sömürülen, kesimlerinin içinde mücadele örgütleri, devrim-
8
ci örgütlenmelere lehinde propaganda yapmak yaþamsal önemdedir. “On dokuzuncu ve yirminci yüzyýlýn tarihi, onca böbürlenerek söz edilen saf demokrasinin kapitalist düzen altýnda ne anlama geldiðin, savaþtan önce bile göstermiþtir. Marksistlerin de her zaman söyledikleri gibi, demokrasi ne kadar geliþmiþse, o kadar ‘saf’ olur; ama sýnýf mücadelesi de o kadar keskin, zorlu ve acýmasýz hale gelir, sermayenin boyunduruðu ve burjuva diktatörlüðü de bütün ‘saflýðý’ ile ortaya çýkar… En demokratik cumhuriyetlerde bile burjuvazinin terörü ve diktatörlüðü hüküm sürmektedir; sömürücülerin sermaye iktidarýnýn sarsýldýðýný sezdikleri her durumda bu terör ve baský ortaya çýkmaktadýr.”(Lenin Döneminde Komünist Enternasyonal Belgeler, , Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüðü Üzerine Tezler, S.55Maya Yayýnlarý)Bu sözlere yansýyan bilinci komünistler ve devrimciler bir an olsun unutmadan, bu bilinçle illegalözgür örgütlenmenin önemini bugün yeniden vurgulamak, propagandasýný yapmak, böyle örgütlenmeler için mücadele etmek geleceðimiz için en önemli koþuldur. NATO zirvesi gündemi dolayýsýyla politik atmosferin kimi yönleri üzerine daha çok eleþtirilerimizi ve kendi görüþlerimizi belirttik. Bundan sonra da gerekli gördüðümüz durumlarda bu gündem üzerinde duracaðýz. yeniden ve ýsrarla vurguladýðýmýz gibi bugün politik atmosfere liberalizm hakimdir ve bu liberal popülizm legal ve illegal hemen tüm gruplarý içermektedir. Kadro birikimi, iþçi sýnýfýyla olan baðlarý, politikasýnýn temel tezleri açýsýndan devrimci partinin hazýrlýk döneminde olan komünistler; NATO ve savaþ söz konusu olduðunda politik atmosferin geriliðine bakarak bu gündemi uzaktan izleyerek, komünizmin “arý” sloganlarýnýn tekrarlamak anlayýþýnda deðildirler. Ama Marksizm-Leninizm’in temel ilkelerini, sýnýf mücadelesinin tarihinden çýkarttýklarý dersleri ve en önemlisi Komünist Enternasyonal’in devrimci olduðu dönemindeki (Ýlk 4 Kongre sürecindeki) ideolojik-politik tezleri, iþçi sýnýfýnýn hedeflediðimiz kesimleri içerisinde çapýmýz ve önceliklerimiz ölçütünde propaganda faaliyeti sürdüreceðiz. Eylem alanlarýnda önceliklerimiz ve gücümüz izin verdiði ölçüde emperyalistlerin savaþýna karþý sýnýf savaþýnýn yükseltilmesi ve iþimi sýnýfýnýn savaþ örgütlerinin yaratýlmasý anlayýþýyla, düzenin þiddetine karþý devrimci þiddetin meþruluðuyla tutumlarýmýz alacaðýz.
HAZÝRAN 2004
ederek yapmak istemeleri gibi. Emperyalizm çaðýnýn proleter devrimleri ve ulusal kurtuluþ mücadeleleri çaðý olduðunu bilincinde olan komünist devrimciler açýsýndan ezilen bir ulusun olduðu topraklarda ulusal kurtuluþu toplumsal bir devrimle birleþtirme hedefinde komünist bir örgütlenmenin olmasý elzemdir. Bugün Kürdistani bir komünist siyasetin olmadýðý Kürdistan’da mücadele etme iddiasýndaki sosyalist ya da komünist kimliklerini kullanan özneler olsa da onlarýn Kürdistani bir örgüt olduklarýný söyleyebilmek mümkün deðildir. Öte yandan Kürt Hareketinin mevcut önderliðinin 98’deki ateþkes sürecine evrildiði dönemdeki Türkiyelileþme söylemiyle ulusal yönlerini terk ettiði ölçüde devrimci yanlarýný da terk ettiði bir gerçektir. Ortadoðu’daki 4 burjuva devleti; Türkiye, Ýran, Suriye, Irak Kürdistan’I iþgal altýnda tutmaktadýr ve bu 4 parçalý Kürdistan gerçeði bugün bölge yaþanan emperyalizmin müdahalesiyle parçalardaki durumu yeniden ele almayý gerektirmektedir. Kürdistan’ýn Suriye ve Ýran’daki parçalarýnda yaþana mücadele ve tarihi baþka bir yazýný konusu olmakla birlikte biz burada özellikle Irak’a emperyalist güçlerin müdahalesiyle Kürt Mücadelesi arasýndaki iliþki düzleminde doðru tutumun ne olmasý gerektiði ve devrimci hareketlerdeki kimi yanýlsamalý bakýþ açýlarýna vurgu yapacaðýz. Irak’a ve Ortadoðu’ya emperyalistkapitalist güçlerin müdahalesi ile etnik, dini, mezhepsel ya da baþka türden bir bölge gerçekliðine ve Irak’taki sýnýrlarýn doðal ya da yapay olarak çizilip çizilmediði sorularýný gündeme taþýmýþtýr. Bu sorulara verilecek yanýt ulus teorisi-ulusal sorun çerçevesindeki teorik bir çatýþmanýn sonunda verilecek olsa da ilk elden þunlarý söyleyebilmek mümkündür: Ulusal devletlerin oluþumu kapitalizm ile birlikte baþlamýþ, ulusal sýnýrlarýnýn çizilmesi de büyük oranda kapitalizm döneminde gerçekleþmiþ, ancak bu sýnýrlar Batý Avrupa dâhil hemen hiçbir yerde doðal yollarla deðil, esasen siyasal bir zor yoluyla yapay olarak çizilmiþtir. Kapitalizmde sýnýrlar çizildikten sonra bu sýnýrlar içerisinde yaþayanlar bir tür doðallýk denebilecek evr-
eye uluslaþmalarý doðrultusunda (bu bile her zaman her yerde mümkün olamamýþtýr) siyasal bir baký-zor asimilasyon politikalarýyla gelmiþlerdir. Hemen söylemek gerekirse bugün Irak’ta mücadele veren gruplardan, topluluklardan hangisinin ulus olup olmadýðýnýn dolayýsýyla ulusal bir kurtuluþ mücadelesi zeminindeki meþruiyetlerinin ölçütü nesnel ölçülerle deðil, bu doðrultudaulusal kurtuluþ doðrultusunda- bir mücadele verilip verilmediðinin öznel ölçütlerinde aranmalýdýr. Irak’ta iþgalci güçlere emperyalistlere karþý verilen mücadele ile Kürt ulusal mücadelesinin karþý karþýya konulmasý doðru deðildir. Emperyalistlerin ordularýnýn yenilmesiyle Kürtlerin ulusal baðýmsýzlýklarýna kavuþmalarý arasýnda tercih yapmak gibi bir sorunumuz yoktur. Ulusal sorun(Kürdistan Sorunu) söz konusu olduðunda Komünist Enternasyonal’in Lenin’in yaþadýðý dönemindeki ilkesel tutumlarýndan dolayýsýyla Leninist bir tutumdan bihaber, sosyal þoven bir zeminde olan devrimci hareketlerin pek çoðu Irak’taki direniþ söz konusu olduðunda enternasyonalizm sloganlarý yükseltmektedirler. Ancak tüm bu enternasyonalizm vurgularý Kürdistan’ýn bir parçasýnýn Irak’ýn iþgali altýnda olduðu, Kürt ulusal mücadelesinin tarihinde Irak Kürdistaný’nda mücadeleler verildiðinin perdelenmesi açýsýndan “gizli” bir þovenizmi yansýtmaktadýr. Irak Kürdistaný’nda hâkim olan Kürt hareketleri ve onlarýn önderlikleri emperyalist güçlerle uzlaþmacý bir danýþýklý dövüþ halindedirler. Kuþkusuz bu durum Kürt hareketi’ne karþý þovenist tutumlarýn beslenme gerekçelerle arsýndadýr ve Kürt ulusal mücadelesinin esas müttefiki olan sýnýf hareketi açýsýndan da olumsuz bir durumdur. Ancak ulusal kurtuluþ mücadelesi veren önderlikler hangi türden ihanet içerisinde olurlarsa olsunlar bu durum ezen ulusun devrimcilerinin þovenist tutumlarýnýn gerekçesi olamaz. Irak’taki direniþin desteklenmesi, ayrýþtýrýlarak birtakým kayýtlarla yapýlmadýðý ve de Irak’ýn toprak bütünlüðünün savunulmasýný çaðrýþtýracak ya da bu kapýya çýkacak söylemlerle yapýldýðýnda sonuçta sosyal þovenist bir tutumu yansýtmaktadýr.
13
KOMÜNİST DEVRİM
98 yýlýnda ilan edilen ve 5 yýldýr tek taraflý olarak sürdürdüðü ateþkesi, ateþkes gerekçelerinden hiç birisinin devlet (TC devleti) tarafýndan yerine getirilmediði için bozduðunu açýkladý. Komünist devrimciler açýsýndan iþgal ve ilhak edilmiþ topraklardaki ulusal kurtuluþ mücadelesi veren bir hareketin ulusal devrimci bir zeminde mi yahut ulusal kurtuluþu toplumsal bir devrimle birleþtirmeyi hedefleyen komünist bir siyasal hareket mi olduðu önemlidir. Ancak ulusal kurtuluþ mücadelesine hangi tür hareket önderlik ederse etsin uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný herhangi bir þarta baðlamadan savunmak da komünistlerin ilkesel tutumlarýndan biridir. Kürt özgürlük hareketine önderlik eden siyasal hareket ulusal devrimci nitelemesi ile tanýmlanabilecek döneminden süreç içinde gerek kendi içsel-yapýsal zaaflarýnýn gerekse de kendi dýþýndaki olumsuz nesnelliðin(Ortadoðu’daki devrimci sýnýf hareketinin durumunun)etkisi ile “Türkiyelileþme” söylemi eþliðinde düzenle barýþma sürecine (!998’deki ateþkesin ilan edildiði döneme)evrildi. Ezilen bir ulus olarak Kürtler kendilerini ezen bir devlet olarak TC ile savaþabilirler ya da barýþabilirler. Yukarda da söylenildiði gibi Kürtler savaþsa da barýþsa da kendi kaderini tayin etmek istemeleri her zaman haklarýdýr ve komünistler bunu savunurlar. Bugün KürtKürdistan sorunu çerçevesinde DEHAP ve KONGRA – GEL’in politikalarýnýn paralel mi farklý mý olduðu sorusu bir yana genel olarak Kürt siyasal hareketi için ulusal devrimcilikten ulusal reformizme doðru bir evrim deðildir söz konusu olan. Kürt ulusal hareketinin Türkiyelileþme söylemi ,”Türkiye siyasetine” soyunmasý bunu da liberal bir siyaset önerisiyle yapmasý onun ulusal reformizme deðil, burjuva liberal bir doðrultuda evrimleþtiðinin kanýtý oluyor. Yaþadýðýmýz topraklarda 80 yýldýr iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu için parti davasý veren, devrimci bir partinin hazýrlýk dönemindeki komünistler için Türkiye’nin ya da Kürdistan’ýn ulusal yahut baþka türden liberal bir siyasete ihtiyacý yoktur. Bugün Türkiye’de yalnýzca legal partilerle sýnýrlý olmayan liberal siyaset bolca vardýr. Burjuva düzeninde gerçekleþtirilecek reform hayalleriyle, iþçi sýnýfý için kýsmi
12
kazanýmlar-daha doðrusu bir kesimi (sendikalý kesimleri ) için ayrýcalýklar isteyen liberal bir iþçi siyaseti ile Türkiye’nin ve Kürdistan’ýn emekçi sýnýflarýnýn kurtuluþ davasý arasýnda bir iliþki yoktur ve olamaz. Kürt ulusal kurtuluþ mücadelesi veren öznenin Türkiye’deki burjuva düzeninden reform (Kürt ulusu lehine) beklentisi içerisinde olmasý, gelinen noktada TC’nin bunlarý yerine getirmeye niyeti olmadýðý gibi imha ve inkâr politikasýnýn ve bunu da Kütçe TV, eski DEP’li milletvekillerinin serbest býrakýlmasý gibi, manevralarla sürdürülmesi ulusal hareketi daha da zor durumda býrakmýþtýr. Kuþkusuz Kürtler hiç mücadele etmeseler de devletin gündeminde Kürtçe TV gibi bir þey de hiç olmayacaktý. Ancak yapýlanlarý Kürt ulusal mücadelesinin kazanýmý yani klasik tanýmýyla “devrimci mücadelenin yan ürünleri olarak düzenden kopartýlan haklar” biçiminde anlaþýlmasý yanlýþtýr. Yapýlan bir iki biçimsel, göstermelik düzenlemeyle, Eski DEP’lilerin bir lütufmuþ gibi sunulan, aldýklarý cezalarýn tamamlanmasýna az bir zaman kala salýverilmeleridir. TC devletinin en pespaye, rezilce olan bu adýmlarýný çok önemli adýmlarmýþ gibi sunabilmesinin en önemli sebebi bu DEP’liler de dâhil Kürt ve Türk liberal akým v e kiþilerin Kürt emekçi kitlelerinde bu düzenlemelerle, ilgili yarattýklarý yanýlsamalar, pazarlama giriþimleridir. Ateþkesin bitirildiðinin açýklanmasýnýn hemen ardýndan salýverilen DEP’liler Kürt emekçi kitlelerinin “barýþ ve huzurun “ bozulmamasý için savaþmama çaðrýlarý, devleþtim yaptýðý göstermelik adýmlarý övmek, Avrupa Birliði için çaba gösterilirse Kürtlerin de bundan faydalanacaklarý vb söylemleri ile “tarihi” davranýþlarda bulunmaktadýrlar. Adeta Kürtler içerisinde TC devletinin “Truva atý” rolü oynaktadýrlar.”Barýþ istiyoruz” ama bunu mücadele ederek, savaþarak, kendi halýlýðýmýzdan aldýðýmýz meþruiyetle deðil, düzen içinde yasalarla Ab yolunda basýnçla. Týpký Türkiyeli liberallerin NATO’yu, Bush’u iþgali durdurmak için þiddete baþvurmadan, sýnýflar arsýnda savaþý deðil, uzlaþmayý-barýþý önererek, emperyalistlerin savaþ örgütleri karþýsýnda emekçi sýnýflarýn savaþ örgütlerinin yaratýlmasý için mücadele etmeyi deðil, yasalar çerçevesindeki meþruiyetle muhalefet
HAZÝRAN 2004
ASIL DÜÞMAN ÝÇERDEDÝR. ONA KARÞI SAVAÞ!
Uluslar arasý burjuvazinin saldýrý ve savaþ aygýtý olan NATO, bu kez toplantýsýný Ýstanbul’da yapýyor. NATO 21. yüzyýlý ayaklanmalar yüzyýlý olacak diye deðerlendirmiþti. Buna uygun olarak kendi konumlanmasýný ve plânlarýný oluþturuyor. Ýstanbul toplantýsý da önceden yapmýþ olduðu deðerlendirmeden baðýmsýz deðil. Aylardýr bu gündeme endeksli afiþler yapýlýyor, bildiriler daðýtýlýyor; platformlar örgütleniyor, paneller, oturumlar düzenleniyor. Hummalý bir çalýþma temposuyla hazýrlýklar yapýlýyor. 28 Haziran’daki NATO zirvesini durdurmak için! Bu eylemlerin, örgütlenen platformlarýn, Ýstanbul’da yapýlacak olan NATO zirvesini durdurup durduramayacaðý bir yana, taþýdýðý bilinç ve politika devrimci komünistler açýsýndan hiçte hayýrlara vesile olmayan bir siyaset olduðunu bir bakýþta anlayabiliriz. Çünkü bu eylemlerin tamamý liberal –reformist bir içerik ve ulusalcý bir yaklaþýmla yapýlýyor. Sanki NATO ve zirveye katýlacak olan Bush kendiliklerinden ve TC burjuva diktatörlüðünden habersiz geliyorlar! Gelme Bush! diye, emperyalist haydutlara sesleniliyor. Seslenince gelmeyecek sanki! Kâh Ýstanbul’a kapýlar kapattýrýlýyor, kâh NATO’nun zararlarýndan bahsediliyor. Çoðu kez de ne idüðü belirsiz “yurtseverler” NATO’yu durduracaklarýný belirtiyorlar. Öncelikle NATO karþýtý eylemler; “NATO’ya Hayýr!”, “Bush gelme” minvalinde yürüyen eylemler olduðundan dolayý, liberallerin burjuvazinin dümen suyunda siyaset yapma tarzýnýn bir sonucudur. Asýl vahim olaný, bu zemine devrimcilerin de NATO karþýtý eylemlere liberallerin zemininde katýlýyor olmasý. Bu eylemler devrimcilerin kendi zeminlerinden müdahale ederek, kitleleri devrimci eyleme sevk edecekleri bir eylem deðil, liberallerin zeminine giderek liberallerle kaynaþmalarý, liberallerin kuyruðuna takýldýklarý bir eylem olmasý devrimci siyasetin geleceði açýsýndan bir tehlikeye de iþaret etmektedir.Yani, devrimcilerin liberallerin zemininde, liberal kaynaþmanýn parçasý olmalarý, devrimci siyasetin geleceðini liberal salýnýmlara açýk hâle getirilmesi anlamýna gelmektedir. Bu eylemlerde üzerinde durulmasý gereken nokta Nato veya Bush karþýtlýðý deðil, bu karþýtlýkta kaynaþýlan liberalizmdir.
*
Eylemlerin “þiddet içermeyen” nitelikte olmasý, eylemlerde bunun öne çýkarýlmasý, liberallerin ve düzen solcularýnýn yüreðine su serpmiþ, onlarý rahatlatmýþtýr. Tabi ki, diktatörlüðü de! Devrimci hareketin tamamýna yakýnýnýn üzerine bastýðý tuzaklardan biri budur. Diðeri ise, ulusalcý bir yaklaþýmla Türkiye Kapitalist Cumhuriyeti’nin rolünü gizleyen, tüm kötülükleri NATO’ya, ulusal sýnýrlar dýþýndan gelen bu “tehlikeye” yükleyen anlayýþtýr. Bu öyle bir kavrayýþ ki; niyetlerden baðýmsýz olarak, adeta Nato toplantýsýnda TC’nin rolü yokmuþ sonucu çýkýyor. Bugün asýl olarak TC’nin NATO içindeki rolünün öne çýkarýlmasý ve ezilen tüm kitlelere bunun anlatýlmasý gerekmektedir. Türkiye’nin bölgedeki hedefleri, emperyalist paylaþýmda rol üstlendiði yalýn bir ifade ile anlatýlmalýdýr. Türkiye Cumhuriyeti, Sömürgeleri Olan, Bölgede Gücüne Göre Rol Üstlenen, Dünyadaki Paylaþýmdan Pay Almak Ýsteyen Kapitalist Diktatörlüktür! TC kapitalist diktatörlüðü, sömürgeleri olan, içinde bulunduðu bölgede gücüne göre rol üstlenen, dünyanýn emperyalistler arasýnda yeniden paylaþýlmasýnda, paylaþýmdan pay almak isteyen kapitalist, burjuva diktatörlüktür. Bölgede kapitalist geliþmiþliðiyle, elindeki askeri gücüyle ve konumuyla emperyalizmin kilit ögelerden biri olan TC diktatörlüðü; süreçten emperyalizmin alt basamaklarýndan birinde yer alarak çýkmak istiyor. Yani emperyalist paylaþýmdan pay almak istiyor. “Büyük Ortadoðu Projesi” olarak adlandýrýlan “proje”, bölgenin hatta dünyanýn emperyalistler arasýnda yeniden paylaþýmýndan baþka bir þey deðildir. Ve Türkiye kapitalist diktatörlüðü bugün “efsunlarla cehennemden çaðýrdýðý güçlerin ipini elinden kaçýran bir büyücü” ye benzemektedir. Kendi statükolarýndan kurtulmak, yüklerinden kurtulurken elindekini kaybetmemek ve yeni kazanýmlar elde etmek istiyor. Ancak, bölgenin en deneyimli iþçi sýnýfýna ve devrimci geleneðine sahip olan bu topraklarda, TC’nin bunlarý gerçekleþtirebilmesi ise güç görünüyor. Kapitalist diktatörlük, korkularýndan kurtulabilmek için, emperyalistlerin bölgedeki ve dünyadaki yöneliminden faydalanmak istiyor. ABD’nin baþýný çektiði emperyalist haydutlarýn tüm yönelimlerinin en sadýk tarafý olmasý, AB’ye bir an önce girebilmek için eðilip esneyebilmesi, içteki devrimci dinamikleri sönümlendirebilmek
9
KOMÜNİST DEVRİM
ve emperyalist paylaþýmdan pay alabilmek içindir. Bugün, sýnýflar savaþýmýnýn Türkiye kesitindeki komünistlere düþen görev, TC’nin emperyalist paylaþýmdaki rolünü ezilenlere anlatmak, kendi önceliklerine yoðunlaþmaktýr.. NATO, BM, AB, IMF gibi kurumlar emperyalistlerin kurumlarýdýr. Emperyalistlerin kurumlarýna karþý mücadele edebilmek için bile, öncelikle üzerine bastýðýmýz topraklar olan Türkiye’de burjuvaziye ve onun yürütme aygýtý, ortak iþlerini yürüten bir komiteden baþka bir þey olmayan devlete karþý savaþ yürütmek, buna uygun bir ajitasyon ve propaganda yapmak ve örgütlenmek gerekiyor. Çünkü “Her ülkenin proletaryasý muhakkak ki önce kendi burjuvazisiyle hesaplaþmalýdýr.” Devrimci komünist siyaset hedefsiz yapýlmaz. Hele ki günü kurtarmak için asla! Devrimci komünist siyaset, hangi ülkede olursa olsun, öncelikle o ülkedeki burjuva diktatörlüðü yýkarak, yerine komünizme giden yolu açacak olan proletarya diktatörlüðü kurmayý hedefleyen siyasettir. Kitlelere asýl hedefi böyle göstermek gerekiyor. Komünistler için hiçbir eylem, faaliyet bu hedeften baðýmsýz deðildir. Ýþte, komünistler bu hedefe baðlý kalarak, komünizme ve devrim hedefini bir an bile unutmadan, somut ve acil görevlerine baðlanarak faaliyet sürdürüyorlar. Devrimciler, ileri iþçiler, örgütlü –örgütsüz komünistler bugün öncelikle böyle bir faaliyete omuz verin! Ýkinci Paylaþým Savaþý sonunda, dünyada oluþan dengenin bir unsuru olarak emperyalist devletler tarafýndan SSCB ve dünyadaki devrimci dinamiklerine karþý, kapitalist diktatörlükleri korumak; kapitalist bir ülkede gerçekleþecek olan devrimi boðmak amacýyla kurulan NATO, SSCB ve Doðu Avrupa’daki devletlerin kapitalist restorasyon geçirerek, eski misyonlarýný terk etmelerine; Varþova Paktý’nýn laðvedilmesine raðmen, güçlendirilerek yeni misyonlar yüklenmiþtir. Emperyalist –kapitalist devletlerin vurucu gücü olan NATO, 1990 lý yýllarla beraber, soðuk savaþ dönemindeki varoluþ gerekçelerini kaybetmesine raðmen, emperyalist devletlerin önemli bir kurumudur. Gizli gündemlerle toplanarak dünyadaki geliþmeler hakkýnda strateji üreten bu kurum, dünyadaki devrimci kalkýþmalar karþýsýnda emperyalist devletlerin top yekûn saldýrýsýný örgütleyecek olan bir kurumdur. Türkiye’de bu kurumun üyesidir. NATO karþýtý eylemlerde Türkiye’nin konumu adeta yok sayýlýyor. Bu ideolojik yanýlsamalarýn bir sonucu olsa da, “asýl düþman içtedir, namlularý içerdeki düþmana çevir” þeklinde özetlenebilecek olan Bolþevik siyaset bize yol gösteriyor. Dünya ve Türkiye proletaryasýnýn
10
öncüsüz ve örgütsüz olduðu günümüz koþullarýnda, devrimci komünist bir enternasyonal ve devrimci komünist partinin eksikliðini unutmadan, öncelikle böyle bir eksikliðin giderilmesi yolunda adýmlarý sýklaþtýrmak ve yürüyüþü hýzlandýrmak gerekmektedir. Ancak, düþmaný iyi tarif ederek, kitlelere doðru hedefleri göstermek NATO karþýtý eylemlilik sürecinde en önemli komünist politikadýr. Nasýl olsa parti yok, onun için eylemliliklere politik bir önermede bulunmadan katýlalým; politika önermek için güçlü bir irade olmak lazýmdýr, tarzýnda bir duruþla eylemlere katýlmak; en az NATO gündemli siyaset sýnýf dýþý bir duruþtur, onun için ilgilenmemek gerekir tarzýndaki bir duruþtan daha tehlikelidir. Bundan dolayý devrimci komünistler, siyaset yapýþ tarzlarýný Bolþevik bir hatta oturtarak, devrimci hareketin apolitik tutumlarýný devrimci ve yapýcý tarzda eleþtirerek gündeme müdahale etmelidirler. Bunun yolu da, kendi gündemlerini þaþýrmadan, eylemlilik sürecine katýlmaktan geçmektedir. Süreç göstermiþtir ki; devrimci bir enternasyonalin ve proletaryanýn örgütsüzlüðü koþullarýnda, emperyalist diktatörlükler dünyayý istedikleri gibi paylaþmakta; istedikleri yerde beðenmedikleri diktatörleri alaþaðý edebilmekte veya iþçi sýnýfýna her türlü saldýrýyý hayata geçirebilmekteler. Dünya komünizme ve devrime bu denli olgunlaþmýþken, nesnel koþullardaki bu olumluluða raðmen emperyalist ve kapitalist diktatörlükler dünyayý yeniden paylaþabiliyorlarsa, eksiklik öznel alanla ilgilidir. Devrimci parti eksikliði kendini yakýcý bir sorun olarak hissettirmektedir. Emperyalist burjuvaziyi her alanda geriletebilmek, onlara dünyayý dar edebilmek için, tüm ezilenlerin ve proletaryanýn güvenini kazanmýþ, ona önderlik eden devrimci bir parti ve enternasyonal acil bir sorundur. Devrimcilerin, komünistlerin, ileri iþçilerin, tüm ezilenlerin dikkatlerini burada yoðunlaþtýrmalarý gerekmektedir. Burjuvazinin Uluslararasý Örgütlülüklerini Alaþaðý Edebilmek Ýçin Devrimci Bir Örgüte ve Onun Önderlik Ettiði Kitle Terörüne Ýhtiyaç Var! NATO’nun Ýstanbul’da yapýlacak olan zirvesine karþýtlýk temelinde bir araya gelen liberal –reformist düzen solcularý ile devrimcilerin oluþturduklarý platformlar, eylemlerin “þiddet içermeyen eylemler” olmasý konusunda buluþmuþ bulunmaktalar. Böylelikle düzene karþý konumlanýþta, düzenin belirlediði sýnýrlarda “akýllý solculuk” yapmaya alýþmýþ reformist –liberal cenah burjuvaziye karþý kefaretini de ödemiþ oluyor aklýnca! Ancak kitle hareketi bazen, bu liberal avanaklarýn hesaplarýný alt üste eder, düzen güçlerini ve onlarýn dümen
HAZÝRAN 2004
suyunda siyasal varoluþlarýný koruyan kalpazanlarý zora sokar. Zirve öncesi yapýlacak olan eylemlerde “þiddet içermeme” tutumu reddedilerek kitle terörü fikri öne çýkarýlmalýdýr. Devrimci hareketin en son, 1998 8 Mart’ýnda Taksim’de hayata geçirdiði tarzda kendi meþruiyeti çerçevesinde, düzen güçlerine karþý kitle terörünü öne çýkarmak, liberal ablukayý kýrma bakýmýndan önem taþýmaktadýr. Ancak böyle bir bilinci öncelikle devrimcilerin taþýmasý, kitlelerin ortaya koyacaðý terörü desteklemesi, yönlendirmesi gerekmektedir. Deðiþik kýlýklarda ortalarda dolaþan “meþruiyetimizi yitirmeden eylem yapmamalýyýz” fikriyatýný yayan, bu bilinçle kitleleri afyonlayan ve oyalayan siyasal yönelimleri teþhir edip, kitleleri nasýl aldattýklarýný en yalýn biçimde anlatmalýyýz. Burjuvazinin ve onun kolluk güçlerinin kabul edebileceði eylemlerin yerine, devrimcilerin ortak inisiyatif gösterdikleri eylemleri tercih edilmelidir. Eylemleri liberaller önermiþ yada örgütlemiþ olabilir. Ancak, bizler bu eylemlerin içeriðine ve biçimine müdahale ederek, eylemin akýþýný deðiþtirebiliriz. Yeter ki,
bunu deðiþtirip dönüþtürmeye açýk bir bilinç taþýyalým ve sürece müdahale edebilecek güç ve olanaklarýn devrimcilerin elinde birikmesi için devrimci araç ve yöntemlerde ýsrarcý olalým. Bu birikimi liberal kaynaþma zemininde heba edilmekten sakýnalým. Kahrolsun liberal kaynaþma, yaþasýn devrimci dayanýþma! Asýl düþman içtedir, düþmanýn burçlarýný dövelim, namlularý ona çevirelim! Yaþasýn devrimci partiyi ve enternasyonali yaratma kavgamýz! Öncelikli düþman Türkiye burjuvazi ve onun devletidir! Sömürücü sýnýflarýn savaþ aygýtlarýna karþý proletaryanýn uluslar arasý savaþ örgütlerini yaratalým! DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST HAREKET
*
Bu bildiri Nato karþýtý eylemlerde daðýtýlmak üzere hazýrlanmýþtýr
KÜRT ve TÜRK LÝBERALLERÝNÝN BASINCI ÝLE “MÜCADELE ZORUNLULUÐU” ARASINDA: KÜRT HAREKETÝ
Kürt Hareketi Kongra-Gel’in ateþkesi bozduðunu açýkladýðýndan bu yana gerek Türkiyeli liberallerinin gerekse de Kürt liberallerinin eleþtirisi daha doðrusu saldýrýlarýyla karþýlaþtý. Son 20 yýldýr Kürt özgürlük mücadelesine önderlik eden hareketin ideolojik-politik tutumlarý, Marksizm-Leninizm’le iliþkileniþi, sýnýf mücadelesine, geçmiþ devrim deneyimlerine vb. bakýþý irdelenip eleþtirilebilir. Bu hareketin (PKK, Kadek, Kongra-Gel) sýnýflar mücadelesine bakýþý üzerine söyleyebileceðimiz her þeyden önce þudur: Son 70 yýldýr Leninizm’in billurlaþmýþ sonuçlarý olan Komünist Enternasyonal’in ilk 4 Kongresi’ndeki çizginin kýrýlmýþ olmasý sonucunda tüm dünyadaki devrimci hareketlerin yaþadýðý zaaflý durum Kürt hareketi için de geçerlidir. Elbetteki bu hareketin evrimi salt kendi içsel zaaflarý sonucu deðil Sovyetler Birliði’nin daðýlýþýnýn dünyadaki sosyalizm hareketlerinin üzerinde yarattýðý moral bozukluðu, bölgenin kendine özgü sorunlarý ile
emperyalist paylaþýmýn odak noktalarýndan biri olmasý, Türkiye’deki sýnýf hareketinin Kürt hareketinin müttefiki olarak ondan daha geri noktalarda oluþu vb. etkenlerle de þekillenmiþtir. Ulusal sorun konusunda ilkesel tutumlarýnýn temel önermelerin Komünist Enternasyonal’in ilk 4 Kongre çizgisinde bulan komünist devrimciler, buradaki ilkesel kalkýþ noktalarýný, yaþadýðýmýz topraklarýn özgüllüðünde somut bir siyasal güce dönüþtürmekle yükümlüdürler. Komünist Enternasyonal’in ilk 4 Kongresi’nden (1919–1920–1921–1922) bugüne dünya sýnýflar mücadelesi tarihinde yaþanan pek çok deneyim vardýr. Ayrýca bu deneyimlerin derslerinin de ilk 4 Kongre’deki politik tutumlarýn doðrulanýp doðrulanmadýðýnýn sýnanmasý, onun ýþýðýnda deðerlendirilmesi bugün Bolþevizm doðrultusunda bir komünist siyasetin manivelasý haline getirilmesi komünist devrimcilerin sorumluluðudur. 1Haziran’dan itibaren Kongra-Gel
11