KOMÜNÝST DEVRÝM
NAZIM HÝKMET KOMÜNÝST MÜCADELEMÝZDE YAÞIYOR
Nazým Hikmet 20 Kasým 1901’de Selanik’te doðdu. (20 Ocak 1920 diye de geçmektedir) Daha gençlik yýllarýnda Batum üzerinden Moskova’ya giderek Doðu Emekçileri Komünist Üniversitesinde siyasal bilimler ve iktisat okudu. Bu deneyim onun sosyalizmle tanýþýklýðýný daha da derinleþtirdi. Sovyetler Birliði’nde kaldýðý dönem kendisinin teorik ve pratik geliþimine yardýmcý oldu. 1923 yýlýnda TKP’ye katýlan Nazým Hikmet artýk devrimci bir þekilde yaþamaya baþlamýþ, örgütlü devrimcilikle tanýþmýþ, iþçi sýnýfýnýn kavgasýna katýlmýþtýr. 1924 yýlýnda Türkiye’ye dönen Hikmet, TKP’nin merkez yayýn organý Orak Çekiç ve Aydýnlýk dergilerine yazýlar yazar. Bu süre içinde davasý için burjuva diktatörlüðünün baskýlarýna maruz kalýr. Ama o, bu baskýlardan yýlmamýþ ve bugüne dillerden düþmeyecek þiirler yazmýþtýr. Ölenler Dövüþerek öldüler Güneþe gömüldüler Vaktimiz yok onlarýn matemini tutmaya Akýn var güneþe akýn! Güneþi zaptedeceðiz Güneþin zaptý yakýn!
Yýl 1929’a gelince Nazým Hikmet’in TKP ile arasý açýlmaya baþlar. Nazým Hikmet ile Þefik Hüsnü arasýnda sert polemikler yaþanmaktadýr. 1929 yýlýnda Nazým’ýn baþýný çektiði grup, Komintern’in talimatý üzerine Troçkistlikle nitelendirilmiþlerdir. Bu olaydan sonra Hikmet ve çevresindeki muhalifler partiden atýlmýþlardýr. Fakat atýlanlar kendilerini gerçek TKP olarak nitelendirmeye devam etmiþlerdir. Nazým komünist bir þair olarak iþçi sýnýfýnýn enternasyonalist mücadelesinden uzaklaþan herkesi eleþtirmiþtir. Eleþtirilerinin bir kýsmý ayný zamanda Stalin’e yöneliktir. Hikmet’in bu tavýrlarý Sovyet düþmanlýðý olarak görülmüþ, bu yüzden kendisine verilmesi muhtemel olan Lenin ödülü verilmemiþtir. Ama o tüm zorluklara raðmen iþçi sýnýfýnýn davasýndan ayrýlmamýþtýr. Bir devrimci, komünist bir þair olarak Hikmet, 3 Haziran 1963’de hayata gözlerini yummuþtur. Nazým Hikmet bu topraklarda yaþayan ender proleter devrimci þairlerden biridir. Kendisi ayný zamanda tüm dünyada proletaryanýn davasýný savunan, þiirlerine de bu enternasyonalist kimliðini yansýtan bir þairdir. “Benerci kendini niçin öldürdü” den baþlayarak “Japon balýkçýsýna” kadar dünyanýn her yerindeki kapitalist barbarlýða karþý kalemini silah yapmýþtýr. Ýþçi sýnýfý davasýnýn bu keskin savunucusu, yazdýklarý ve yaptýklarýyla burjuvazinin hep þiddetini üzerine çekmiþtir. Bu yaþam onu daha da çelikleþtirdiði gibi þiirleri tüm dünyanýn dilerinde dolaþmaya baþlamýþtýr. Kuþkusuz onun en önemli özelliklerinden birisi belli bir sürede olsa örgütlü bir devrimci olarak yaþamýþ olmasýdýr. Yaþamýnýn sonraki yýllarýnda bir örgütlü mücadeleye giriþmemiþ olsa da, o hep örgütlülüðü, partinin iþçi
20
sýnýfý davasýnýn en önemli silahý olduðunu savunmuþtur. Yalnýzca Türkiye’deki davanýn örgütlü olmasýný deðil, tüm dünyada örgütlenmenin gerekliliðini savunmuþtur. Troçkist diye nitelendirilmesinin bir sebebi de budur. Nazým Hikmet Ekim Devrimi hakkýnda da mükemmel þiirler yazmýþtýr: Bin dokuz yüz on yedi Ýkinciteþrin yedi... Yumuþak ve derin Sesiyle Lenin: “Dün erkendi, yarýn geç zaman tamam bugün” dedi.. Yaðlý çarklýlarla yaðlý iþçiler: “Bugün” dedi. Ölümü açlýktan öldüren siper: “Bugün” dedi. Aðýr Çelik Kara Toplarýyla AVRORA: “BUGÜN” dedi, “BUGÜN” dedi... Burada komünist þair, Ekim Devrimi hakkýnda Lenin’in kararlýðýný ve yine Lenin’in devrimin zamaný konusundaki kararýný çok güzel belirtmiþtir. Ýþçi sýnýfýnýn þanlý Ekim Devrimini kaleme almayý unutmayan Hikmet, bunu yaparken diðer ülkelerin iþçi sýnýflarýna ve devrimcilerine içten bir yoldaþlýkla yaklaþmýþtýr. Bugün burjuva düzeni Nazým Hikmet’in devrimci kiþiliðinden çok, onun romantik, duygusal yönünü ortaya çýkarmaya çalýþmaktadýr. Onun “kurtuluþ savasýna” yazdýðý birkaç þiiri hep ön planda tutarlar. Bunun tek sebebi vardýr. O da, Nazým’ýn komünist kimliðini unutturmak, devrimci þiirlerinin içini boþaltmaktýr. Ama biz komünistler olarak Nazým’ýn komünist yönünü, iþçi sýnýfýnýn davasýna yönelik vurgularýný öne çýkaracaðýz. Usta kalemini burjuvaziye karþý nasýl kullandýðýný unutmayacak, her alanda Nazým yoldaþ gibi burjuvaziye karþý devrimci savaþýmýzý vereceðiz. Bolþevik Kitof haykýrdý yoldaþlara: “Yoldaþlar”-deditarih yani iþçi ve köylü sýnýflarý, yani kýzýl asker, yani, bir meþale yakýyoruz-dedihücuma kalkýyoruz-dedi-... Ve Neva nehrinde buzlar kýzarýrken Onlar bir çocuk gibi iþtahlý Ve rüzgar gibi cesur, Kýþlýk Saraya girdiler.
Örgütlü mücadelemizi sürdüreceðiz. Dünyanýn her yerinde proletarya daha çok “Kýþlýk Saraylar” basacaktýr. Burjuvazinin kafasýný ezip, devrime yürüyeceðiz. Ve iþçi sýnýfýnýn mücadelesi yeni Nazýmlar yaratacaktýr.
DEVRÝM KOMÜNÝST
DEVRÝM ÝÇÝN DEVRÝMCÝ PARTÝ PARTÝ ÝÇÝN ÖRGÜTLÜ HAZIRLIK DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST HAREKET MERKEZ YAYIN ORGANI
SAYI : 23
TEMMUZ 2007
FÝYATI: 1,50 YTL
SEÇÝMDEN ORTAYA ÇIKAN TABLO ve ÖNÜMÜZDEKÝ SÜREÇTE DEVRÝMCÝ GÖREVLER
Son iki ayýn en fazla gündemde olan konusu kuþkusuz genel seçimlerdi. Seçimlerden önce, seçime varan süreçte cumhurbaþkanlýðý konusu, genelkurmayýn muhtýrasý, çoðu eski askeriye kökenli elemanlardan oluþan cumhuriyet mitingleriyle az çok baðlarý olan, ayný zamanda kimi bombalama vs. olaylarýna karýþan çetelerin açýða çýkartýlmasý gibi konular önemli gündemler arasýnda yer aldýlar. Sol hareket açýsýndan son iki aylýk süreç kimi takvim gündemlerinin ele alýnmasýnýn dýþýnda, 1 Mayýsýn, sonrasýndaki yaþanan süreçlerde ne gibi etkileri olabileceði bakýmýndan önemli oldu. Devrimci hareketler için seçimlerde nasýl bir tutum almak gerektiði tartýþýlan bir konu olurken, Kürt hareketi ve kimi liberal solcularýn uzun bir zamandan sonra yeniden meclise girme olasýlýklarý yine tartýþýlan ve gündeme gelen bir baþka konu oldu. Elbette seçimlerden çýkan sonuçlarýn burjuva düzeni açýsýndan nasýl bir anlam taþýdýðý tablonun diðer parçasýný oluþturdu. Cumhurbaþkanýnýn seçilmesi sorunu üzerinden çýkan krizle erken seçim kararý alýndý. Eþi türbanlý birinin cumhurbaþkaný olamayacaðý, bunun, Ýslamcýlarýn cumhurbaþkanlýðýný “ele geçirme” stratejisi olduðunu öne süren, kendine laik diyen, ordu ve bürokrasi içindeki güçlerin karþý hamleleri krizin bir tarafýný oluþturdu. Tüm bu gürültünün ve görüntünün altýndaki gerçeklere deðinmek gerekir. Türkiye sürekli gerçeklerin baþka görüntülerle verilmeye çalýþýldýðý ve bunda da maalesef baþarýlý olunduðu bir ülkedir. Bu ülkede dinci hareketin çeþitli kesimleri-liberal ya da radikal- faþistler, burjuva düzeni tarafýndan sol harekete karþý sürekli desteklenmiþlerdir. Çarpýtýlan, daha doðrusu öyle görünmesi istenen þey, bu akýmlarýn kendilerine raðmen ortaya çýkmýþ gibi ve þimdide kendilerini laikliðin esas savunucusu gibi göstermeye çalýþmalarýdýr. Kuþkusuz bunda þaþýlacak bir þey yoktur. Tüm burjuva rejimlerinin ortak karakteridir bu. Ancak yine de belki de Türkiye’ye özgü olan bir gerçeði ifade etmek gerekir. Batý Avrupa’nýn burjuva rejimlerinde uzun bir zamandýr sosyal demokrasi,
kitleleri düzene baðlamanýn bir aracý durumundadýr. Emperyalist metropollerin, uluslar arasý kapitalist sistemin saðladýðý avantajlarla kendi topraklarýnda sosyal sübaplar oluþturabilme olanaklarý, buradaki sosyal demokrat (ya da sosyalist) partilerin, kitleleri burjuva düzene baðlamada ekonomik ayaðýný oluþturdu. Ayný zamanda iþçi hareketi içinde uzun zamana yayýlan deneyimleri, rollerini oynamalarýnýn bir baþka avantajýný oluþturdu. Türkiye’de burjuva düzeni her þeyden önce kitleleri kapsayan sosyal sübaplar yatabilme olanaðýna sahip deðil. Ancak daha küçük bir kesimine (son yýllarda bunlarda ciddi saldýrýlar altýndadýr) bunlarý sunabiliyor. Ýþçi hareketiyle iliþkili oportünist sosyal demokrat partiye, partilere de sahip deðil. Dolayýsýyla bu rolü baþka aktörler, baþka biçimlerde oynuyorlar. Kimi zaman muhafazakar sað, kimi zaman liberal dinci akým, kimi zaman bunlarla karýþýk melez partiler, kimi zaman faþist destekli merkez sað gibi farklý dönemlerde farklý ihtiyaçlarla biçimlendirilmiþ düzen partileri bu rolü oynuyorlar. Sol diye anýlan düzen partileri de (CHP, DSP gibi) kendilerini laiklik görüntüsüyle, diðer partileri dengeleyecek aktörler olarak sahne de yer alýyorlar. Bu partilerin belli oranda sendika bürokrasisi ve onun tabanýndan güç aldýklarý, özellikle sýnýf mücadelesinin yükseldiði dönemlerde klasik tampon rolüne soyunduklarý bir geçek olmakla birlikte bugün daha çok küçük burjuva kesimler, orta sýnýflarýn bir kýsmý, askeri, bürokratik yapýdaki kesimlerden destek bulduklarý söylenebilir. Bu düzende siyasal partilerin,
BU SAYIMIZDA
Kavga Ateþini Harlayan 69 Gün
6 15
10 Seçim Çalýþmalarý ve Süreklileþmiþ Faaliyet 15
Seçim Faaliyetlerinden Kýsa Bir Deneyim 11 15
Seçimler ve Komünistler
12 15
Mücadele Tarihimizde 15-16 Haziran
17 15
Örgütlü Devrimcilik ve Sýnýf Mücadelesi 16 15
Nazým Hikmet Komünist Mücadelemizde 15 20
KOMÜNÝST DEVRÝM
burjuva düzeni açýsýndan bir iþlevi var. Merkez sað, merkez sol, milliyetçi, ýlýmlý Ýslamcý gibi adlarla adlandýrýlan partilerin her biri kendi rollerini oynuyor. Bunlarýn isimleri, baþýndakiler zaman zaman deðiþse de kendileri bir “hareket” olarak varlýklarýný devam ettiriyorlar. Sýnýf mücadelesinin gerilediði dönemlerde iþlevlerini iyi yerine getiriyor, sýnýf mücadelesinin yükseldiði dönemlerde ise geleneksel iþlevlerini yerine getirmede zorlanýyorlar. Sýnýf mücadelesi görüntüyü atýyor, hepsinin burjuva cenahta olduðu gerçeðini ortaya çýkarýyor. Bugünkü gibi sýnýf mücadelesinin en geri düzeyde seyrettiði yada dibe vurduðu bir dönemde laik-dinci, burjuva-emekçi, saðcý-solcu gibi ayrýmlarýn ifade ettiði ayrýmlar kitlelerin bilincinde ters yüz edilmiþ halde duruyor. Seçimlerden önce fazla gürültü patýrtý çýkarmadan hallettikleri önemli geliþmeler yaþandý. Bu geliþmeler içinde ordu ve hükümet arasýnda cumhurbaþkanlýðý seçimleri dolayýsýyla yaþananlara daha önceki sayýmýzda yeterince yer verdiðimiz için burada girmeyeceðiz. Ancak þimdi üzerinde durmamýz gereken ve fazla gürültülü olmayan bir geliþmeden bahsedelim. Ordunun muhtýra vermesi, cumhuriyet mitinglerinde dile getirilen laikliðe dönük tehtidlerin yoðunlaþtýðý, CHP gibi düzen yardakçýlarýnýn milliyetçi, þovenist söylemlerine karþýlýk bazý “çetelere” dönük sessizce operasyonlar yapýldý. Bu “çetelerin” bazýlarý cumhuriyet mitinglerine katýlan kurumlardý. Kuvai milliye ve benzeri kimi derneklere baskýnlar yapýldý. Bu operasyonlarda bolca askeri menþeli mühimmatlar, krokiler, isimler vs.ler ele geçirildi. Bunlarýn baþýndakiler yine tahmin edildiði gibi yada bilindiði gibi diyelim, eski ordu mensubu kiþilerdi. Bunlarýn Yargýtay baskýný ve cumhuriyet gazetesinin bombalanmasýyla iliþkilerinin ortaya çýkmasý bir diðer önemli geliþme oldu. Peki tüm bu geliþmelerin anlamý nedir? Tüm bunlar neyi ifade ediyor? Önemli olan bu sorularýn yanýtlarýdýr. Bu çete bozuntularý çeþitli senaryolarla, dinciler yapmýþ gibi çeþitli eylemler, cinayetler tertipleyerek kendi lehlerine bir kamuoyu yaratmayý hedefliyorlar. Bunun karþýsýnda hükümette elindeki polis kuvvetiyle karþý hamle yapýyor. Ancak yine de fazla gürültü çýkarmýyorlar ki, yeniden uzlaþmanýn önü fazla týkanmasýn. Oysa ortaya çýkanlar 97 yýlýnda susurluk kazasý sonrasý ortaya saçýlanlardan daha az deðildi. O zamanki kadar ne gündemde kaldý, ne de tepki topladý. Bu durum bir baþka gerçeði daha hatýrlatýyor. Burjuva düzeni kendi ihtiyaçlarýna baðlý olarak ve mevcut konjonktürü göz önüne alarak, kitleleri kendi gündemi peþinde manipüle edip, yönlendirebiliyor. Bugün, bu ortaya saçýlan çete olaylarýna karþý 97 yýlýndaki
2
gibi bir kitle tepkisinin ortaya çýkmamasý solun mevcut zayýf durumundan çok, burjuvazinin o zamanki konjonktürle, bugünkü konjonktürdeki ihtiyaçlarýnýn deðiþmiþ olmasý dolayýsýyladýr. Haziran ve temmuz aylarý boyunca özellikle seçimlerden önceki siyasal atmosfere deðinmemiz gerekir. Öncelikle seçim kararý cumhurbaþkanlýðý sorunu üzerinden yaþanan bir kriz üzerinden alýndý. Fakat yine de bu erken seçim olsa da burjuvazinin mevcut hükümeti kendi süresini sonuna kadar kullandý denilebilir. 4,5 yýllýk bir hükümet, uzun zamandýr kendi süresini dolduramadan erken seçim kararlarý alýnan diðer hükümetlere göre sonuna kadar kaldý denilebilir. Tabi bu durum burjuvazinin uzun zamandýr kendi programýný uygulayan ama ayný zamanda geniþ kitlelerin desteðini þu yada bu þekilde arkasýna alan bir seçeneði yakalamýþ olmasý dolayýsýyla bunu sonuna kadar kullanmak istemesi dolayýsýylaydý. Ayný þekilde seçim sürecinde bu seçeneðin yýðýnlar gözünde yýpranmamasý, burjuvazinin baþta tekelci kesimleri olmak üzere tüm kesimlerinin desteðini sürdürmesi anlamýna geldi. Bunun yanýnda diðer burjuva seçenekleri, cumhurbaþkanlýðý üzerinden laiklik söylemi, güney Kürdistan’a operasyon yapýlmasý (bunu iþgal edilmesi þeklinde okumak gerek) söylemleri ve bir süredir yaratýlan þovenist havadan faydalanmaya çalýþma üzerine yoðunlaþtýlar. Milliyetçilik ve laiklik meselelerini temel alan burjuva seçenekleri için þunlar söylenebilir. Milliyetçilik olmasa da laiklik söyleminin kendi toplumsal desteðinin sýnýrlarýný gösterdiði söylenebilir. Milliyetçilik meselesi ise, bu alanýn esas adresi, tescilli faþist MHP’nin belli oranda desteðini arttýrmasýyla birlikte AKP’nin de kendi içinde böyle bir damarý barýndýrmasý dolayýsýyla toplumsal yapýnýn milliyetçi, þovenist etkilenmeye mesafesinin fazla olmadýðýný kaydetmek gerekiyor. Burjuva cephesinde bunlar yaþanýrken, Kürt hareketi ve liberal solun bu seçimler öncesinde baðýmsýz adaylarla meclise girme olasýlýklarýnýn belirmesi bu cenahta bir sevinç yarattý. Zira Kürt hareketinin deðilse de, liberal solun tek hedefi ve varlýk zemini olan parlamentarizm hayalleri ilk defa gerçekleþmeye bu kadar yakýndý. Aldýklarý sonuçlar parlamenter hayallerinin baþka bahara ertelendiðini gösterdi. Ancak seçim süreci gösterdi ki, devrimci ve liberal kanatlarýyla solun toplam kitle tabaný zaten oldukça daralmýþ halde iken, liberal solun parlamenter hayalleri bu kitlenin bilincini iyice bulandýrmaya yaradý. Kürt hareketi için seçim sürecinde bir yenilik olmadýðý söylenebilir. Tek yenilik baðýmsýz adaylarla meclise girme çabalarý oldu. Söylemleri, siyasal düzlemleri, araçlarý, seçim yöntemleri, taktikleri vs. açýsýndan fazla bir
KOMÜNÝST DEVRÝM
Þeyimiz Yok”, “Tüm Gericiler ve Faþizm Kahrolsun” gibi sýnýfsal içerikli pankart ve sloganlarla. Ancak kendiliðinden bir süreç olmasý sebebiyle 15-16 Haziran ayaklanmasý tam bir homojenli de ifade etmiyordu. Bütün bu pankartlarýn yanýnda “27 Mayýs Anayasasý’nýn sahibi biziz” gibi pankartlar da göze çarpýyordu. 16 Haziran’da iþçi sýnýfý alanlara bu sefer 150 bin kiþiyle çýktý. Birçok noktada buluþan iþçi sýnýfý Taksim’e doðru yürüyüþe geçti. Devlet yürüyüþe geçen iþçi sýnýfýný durdurmak için elinden geleni yapýyordu. Barikat kuruyor, iþçilere ateþ açýyor, tren ve vapur seferlerini iptal ediyor, iþçilerin buluþmasýný engellemek için Unkapaný ve Galata Köprüleri’ni kaldýrýyordu. Ancak bunlarýn hiçbiri seller gibi akan iþçi kitlelerini durdurmaya yetmedi. Ýþçiler; polis ve askerle taþ ve sopalarla çatýþýyor, polis arabalarýný ateþe veriyor, karakol basýp gözaltýndakileri kurtarýyor, önüne kurulan barikatý daðýtýp yoluna devam ediyordu. Hatta bu süreçte MHP, AP ve GP binalarý yakýldý, Kadýköy kaymakamlýðý iþgal edildi. Ancak bu noktada devreye yine sendika bürokrasisi girdi ve üzerine düþeni yaptý. Türk-Ýþ bürokrasisi olaylarý kýnayýp yasanýn arkasýnda olduðunu açýklarken, DÝSK Genel Baþkaný Kemal Türkler radyodan iþçilere þöyle bir konuþma yaptý: “Ýþçi kardeþlerim! Ýþi sýnýfýnýn bilinçli temsilcileri sizlere sesleniyorum. Beni iyi dinleyiniz. Anayasal haklarýnýz için direndiniz. Direniyorsunuz. Anayasamýz her türlü toplantý ve yürüyüþlerin silahsýz ve saldýrýsýz olacaðýný emreder. Bizler, Anayasaya sýmsýký baðlý iþçiler olduðumuzdan, hiçbir hareketimiz Anayasaya aykýrý olamaz. Ne var ki, bizim aramýza çeþitli maksatlar güden kiþiler çeþitli kýlýklara bürünerek girebilirler. Hatta gözbebeðimiz þerefli Türk ordusunun bir mensubuna kötü maksatla taþ atabilir, tahrikler yapabilir. DÝSK genel baþkaný olarak sizi uyarýyorum.” Yaþanan onca çatýþmadan sonra iþçiler çeþitli direniþlerle geri çekildi. Devlet o gece Ýstanbul ve Ýzmit’te sýkýyönetim ilan etti. Olaylardan sonra 4000 iþçi iþten çýkarýldý, bunlar için yine çeþitli eylemler, grevler, direniþler sergilendi. Ancak kendiliðinden gelen süreç eksiklikleri sebebiyle kendiliðinden sönümlendi. Ýþçi sýnýfýnýn kapitalizme karþý kendiliðinden bir ayaklanmasý olan bu süreç hala çýkarýlmasý gereken derslerle doludur. Bugün bile iþçi sýnýfýna duyulan güvensizliðin altýnýn ne kadar boþ olduðunu
bu süreç çok net bir þekilde ortaya koyar. Ancak bu güvensizliðin aþýlmasýnýn koþulu iþçi sýnýfý içerisinde örgütlenmek deðildir yalnýzca. Ýþçi sýnýfý içerisinde örgütlenmekle yetinilmemeli, o dönemin aksine sýnýfýn bilinci sendikalizm düzleminin dýþýna çýkartýlýp devrimci bir eksene oturtulmalýdýr. Bu ayaklanma iþçi sýnýfýnýn en yoksul kesimlerinin alanlara çýkarak Ýstanbul’u iki gün süreyle ele geçirdiði bir tarih olmasýyla da bugünkü mücadelemize ýþýk tutmaktadýr. Buradan çýkarýlmasý gereken ders iþçi sýnýfýnýn bir bütün olarak algýlamayýp, özellikle sýnýfýn en yoksul kesimlerine ve onlarýn yaþam alanlarý olan varoþlara yönelmek gerektiðidir. Çünkü bu süreci yaratan iþçi sýnýfýnýn sýnýfsal dinamikleri bugün gerçekten de kaybedecek hiçbir þeyleri olmamasý sebebiyle varoþlara kaymýþtýr. Ayaklanmanýn sönümlemesinin temelinde yatan iki temel sebep vardýr. Birincisi sendika bürokrasisinin etkisinin tamamen kýrýlamamasý –ki aslýnda bu durum ikinci sebebin de sonucudur.-, ikincisi sürece önderlik edip kitlelere yol gösterebilecek Leninist öncü partinin eksikliðidir. 15-16 Haziran Ayaklanmasý kendiliðinden olmasý sebebiyle tam olarak homojenleþememiþ, hedeflerini tam olarak ortaya koyamamýþ ancak kendiliðinden de olsa sýnýf bilinciyle hareket eden iþçilerin oluþturduðu bir kalkýþmadýr. Bu büyük mücadele bir devrimle taçlanmamýþsa bunun temel sebebi öncü partinin o dönemde var edilememiþ olmasýdýr. Tüm çarpýtma ve yalanlara aslýnda çatýþma bilincinin ya da sýnýfsal bilincin olmadýðý söylemlerinin aksine 15-16 Haziran Ayaklanmasý’nýn öncülerinden Sungurlu Fabrikasý’ndan bir iþçi bu süreç için þöyle söylüyordu: “Metalarýn deðiþiminin ne olduðunu, iþverenlerin ne kadar kar saðlayacaklarýný, üretim araçlarýnýn sahibi olduklarý için kendilerini köle gibi kullandýklarýný çok iyi biliyordu o zamanki iþçi sýnýfý. Ýþçi sýnýfýnýn baþkaldýrýsý, salt ekonomik veya 274-275 sayýlý sendika yasalarýný geri aldýrmak deðildi. Evet, bu bir demokratik haktý, ama bunun arakasýndaki mücadele bir sosyalizm mücadelesiydi, bu inkâr edilemez… Bu sistemin karþýsýnda mutlaka bizi esenliðe çýkaracak bir sistemin olduðunu düþünüyorduk.” (15-16 Haziran Büyük Ýþçi Direniþi broþüründen; Alýnterimiz-2000)
19
KOMÜNÝST DEVRÝM
Direniþi ve yine bu tarihsel sürecin neredeyse tamamýný kapsayan öðrenci hareketlilikleri... Bütün bunlar 15-16 Haziran Ayaklanmasý’ný hazýrlayan önemli siyasal geliþmelerdi. Bu sürecin birikimi olarak ortaya çýkan ve bu dönemdeki devrimci mücadelenin de doruðu olan 1516 Haziran Ayaklanmasý, Türkiye iþçi sýnýfý tarihinin en büyük ve en militan eylemlerinden biri olarak hala aþýlmayý beklemektedir. Türk-Ýþ baþkanýnýn “iþçi sýnýfýna sýnýf þuuru deðil, milli þuur lazýmdýr” dediði ve Türk-Ýþ’in dolaylý olmaya dahi ihtiyaç duymadan devletle iþbirliði yaptýðý dönemde DÝSK’e baðlý sendikalardaki iþçiler, iþten atýlma hatta kimi zaman hayatlarý pahasýna mücadele ediyor, iþgal ve direniþlerle mücadelelerini taçlandýrýyordu. DÝSK’in bu durumu iþçi sýnýfý içinde yansýmasýný buluyor, iþçiler kitleler halinde sendikaya katýlýyordu. DÝSK’in üye sayýsý çok kýsa bir sürede yüz binlerle ifade edilir oldu. Bu durumun devlet için anlamýysa gayet netti: iþçi sýnýfý Türk-Ýþ’ten, dolayýsýyla devlet denetiminden uzaklaþýyordu. Ve devlet gerekeni hemen kavrayýp, iþçi sýnýfýnýn devlet kontrolünden çýkmasýnýn aracý olan DÝSK’i kapatmak için çalýþmalara baþladý. CHP ve AP’li milletvekillerinin birlikte hazýrladýðý yasa tasarýsý, bu süreçte devlet tarafýndan atýlan en önemli adýmlardan biri oldu. Devlet bir yandan bu yasayý, 1963’te çýkan yasanýn eksiklikleri olduðu, bu eksikliklerin Türkiye’de bir sendika bolluðu yarattýðý, bu bolluðun ise çalýþma hayatýný engellediði, iþverene de emekçilere de zarar verdiði, ülkede güçlü sendikacýlýk kurmak gerektiði bahaneleriyle çýkartmaya çalýþýrken; bir taraftan da bizzat Çalýþma Bakaný Seyfi Öztürk’ün aðzýndan “bu yasa DÝSK’in çanýna ot týkayacak” diyordu. Bu yasa ile lokavt hakký tanýnýyor, DÝSK tasfiye ediliyor ve alan devlet güdümündeki TürkÝþ’e býrakýlýyordu. Aslýnda bu yasa ile sadece DÝSK’e deðil iþçi sýnýfýnýn 10 yýllýk mücadelesine ve bedeller ödeyerek kazandýðý mevzilere saldýrýlýyordu. DÝSK yöneticileri, Kemal Türkler ve Kemal Nebioðlu’nun da aralarýnda bulunduðu bir heyet belirleyerek heyeti Ankara’ya gönderdi. Heyet 11-12-13 Haziran’da Ankara’da Bülent Ecevit, Milli Birlik Grubu ve Cumhurbaþkaný Cevdet Sunay ile görüþtü. Görüþmek istenilen Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ve Demirel görüþmeyi reddetti. Yapýlan ve yapýlamayan görüþmelerden bir sonuç çýk-
18
mayýnca heyet Ýstanbul’a geri döndü. 14 Haziran’da Genel Yönetim Kurulu toplantýsý yapýldý. Tabandan da çok ciddi katýlýmýn olduðu ve yine tabanýn belirleyici olduðu bu toplantýdan direniþ gösterme kararý çýktý. . MÝT’in kayda aldýðý ve mahkemede delil olarak kullandýðý toplantýda konuþma yapan ve “tabandan” gelen kimi iþçilerin konuþmalarý þöyleydi: “...Arkadaþlar biz bugün altý yüz iþçi bu kanun için ölmeye hazýrýz ve direnmeye hazýrýz arkadaþlar…” Türk Demir Döküm Fabrikasý iþyeri temsilcisi: “… Ben bin beþ yüz iþçinin çalýþtýðý Türk Demir Döküm Fabrikasý iþçilerinin temsilcisiyim… Biz, fikrimizi kararýmýzý kendimiz vermeliyiz. Ne Genel Baþkan, ne Genel Baþkan Vekili, devrimci sendikalar tabandan idare edildiði için kararlar tabandan veriliyor. Burada kardeþlerim kararý bizler vermeliyiz. Bizler Demir Döküm iþçileri olarak karar verdik and içtik.. Bizim namusumuz gibi koruduðumuz sendikalarý kapatmak isteyenler kapatabilirler, ama bizim kafamýzdaki bilgileri asla kapatamayacaklardýr.” (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 7. Cilt). Ancak burada da DÝSK yöneticileri devreye girdi. Çýkan yasanýn anayasaya aykýrý olduðu ve bu yasanýn geri çekilmesi için yasalar doðrultusunda her türlü direniþin gösterileceði (mücadelenin yasalarýn çerçevesiyle sýnýrlandýrýlacaðý) söylendi. Alýnan karalar gereði iþçilerden 15 Haziran’da yapýlacak iþyeri toplantýlarýyla sorunun iþçilere anlatýlmasý, iþyerinden toplu çýkýþlar yapýp “kýsa” yürüyüþlerle yeni yasayý protesto edilmesi istendi. . 15 Haziran’da iþçiler iþlerine gider ama iþ baþý yapmaz. Söylendiði gibi iþyeri toplantýlarý düzenlenilir. Bir süre sonra çeþitli merkezlerden yürüyüþe geçilir. Anadolu yakasýndakiler Kartal’a, Levent civarýnda çalýþan iþçiler Taksim’e, Eyüp bölgesindeki iþçiler Topkapý’ya, Tuzla bölgesindeki iþçiler Gebze’ye, kimi iþçiler de Ýzmit’e doðru yürüyüþe geçti. Yapýlan eylem ve çeþitli konuþmalardan sonra iþçiler daðýldý. Bu arada gün içerisinde iþçiler yol üzerinde bulunan Demirel’in kardeþine ait olan Haymak fabrikasýný iþgal eder, burada askeri birliklerle çatýþmalar yaþanýr. Sendika bürokratlarýnýn iþçilerin eylemlere katýlmasýný engellemeye çalýþtýðý bu ilk günde 70 bin iþçi alanlara çýkmýþtýr. Hem de kendiliðinden geliþen bir süreç olmasýna raðmen “Savaþ Baþladý!”, “Bütün Kininiz Ýþçilere mi?”, “Yaþasýn Ýþçi Sýnýfý”, “Zincirlerimizden Baþka Kaybedecek Bir
KOMÜNÝST DEVRÝM
yenilik görülmedi. Kuþkusuz esas yeniliðin bundan sonra, meclise girdiklerinde baþlayacaðý söylenebilir. Ancak seçim süresi boyunca gerek Kürdistan’da gerekse de batýdaki metropollerde kendi kitlesine yönelik geleneksel uzlaþmacý zeminlerini dahi etkili þekilde götürebildiklerini söylemek mümkün olmadý. Devrimci hareket için seçimler öncesi süreç, geniþ kitlelere dönük taktiksel açýlýmlar yönüyle deðil, daha çok propagandif bir faaliyet zemininde deðerlendirilebilir. Daha doðrusu böyle deðerlendirilmesi gerekir. Boykot yada baðýmsýz aday çýkarma yada baþka biçimlerde olsun, mevcut durumda devrimci hareketin toplam kadro birikimi ve etkilenen kitle düzeyi bakýmýndan varolan çalýþmalarýn taktiksel açýlýmlar biçiminde ifade edilmesi büyük bir yanýlgýyý beraberinde getirecektir. Kendi gerçekliði ve önündeki görevleri doðru tanýmlayabilmek için hiçbir yanýlgýya yer býrakmadan bu zeminde deðerlendirilmelidir. Elbette devrimci hareket farklý bileþenlerden oluþmasý bakýmýndan her öznenin faaliyeti farklý deðerlendirmeler de gerektiriyor. Bu açýdan kullandýðý araçlarýn çeþitliliði, belli oranda yaygýnlýk gibi kriterler bakýmýndan an azýndan daha görünür bir faaliyet birkaç grup (BDSP, ESP, HÖC) tarafýndan yapýldý. Kendi faaliyetlerinin durumunu kendileri daha iyi deðerlendirme imkanýna sahip olsalar da yinede bu faaliyetlerin farklý bir nitelik ve nicelikle mevcut toplam tablodan önemli bir farklýlaþma yarattýðýný söylemek mümkün deðil. Seçimlerde Ortaya Çýkan Tablo Devrimciler ve Komünistler Açýsýndan Neyi Ýfade Ediyor? Öncelikle deðerlendirme yöntemiyle ilgili bir iki söz söyleyelim. Seçimlerden sonra burjuva partileri açýsýndan ciddi sonuçlar ortaya çýktý. AKP’nin oylarýnda patlama düzeyinde geliþme, MHP’nin oylarýný arttýrmasý, CHP için baþarýsýzlýk deðerlendirmeleri gibi pek çok veri ortaya çýktý. Tüm bunlarýn deðerlendirilmesi, tartýþmasýnýn yapýlmasý gerekli olmakla birlikte esas olarak bu tablodan devrimci hareket açýsýndan nasýl bir sonuç çýkarmak gerektiði tartýþmasý çok daha önemli diye düþünüyoruz. Aksi halde burjuva düzeni içindeki geliþmeleri sürekli tartýþýp, devrimci hareketle ilgili sorunlara geldiðimizde yine eskisi gibi bir þey deðiþmeden, ayný tezler tekrarlandýðý durumda çok da ilerletici sonuçlar alýnamayacaktýr. Burjuva düzeninin kurumlarý, baþta meclis ve seçim olmak üzere, burjuva partileri kitleler gözünde itibarlý bir dönemini yaþýyor. Her biri burjuvazinin programýný uygulamak konusunda tekleþmiþ olmalarýna raðmen düzen partileri kitleler gözünde farklý seçenekleri temsil ediyormuþ gibi görünüyorsa bu durum, baþka neden-
3
lerle birlikte öncelikle düzen karþýsýnda farklý bir seçeneðin, alternatifin yaratýlamamýþ olmasýndandýr. Boykot söylemleri ne kadar hareketlenmeye çaðýrýrsa çaðýrsýn pasifizm mesajý vermesinin yanýnda, siyasal mesajý zayýf, siyasallaþtýrýcý yönü düþük bir çaðrý olarak kaldý. Bugün siyasal mesajlarý net, siyasallaþtýrýcý yönü yüksek, burjuva düzeninin kendisini hedefe oturtmuþ söylemlerin geliþtirilebilmesi üzerine yoðunlaþmak gerekir. Bugün devrimci hareketin istisnasýz tümü bir asgari programa yada acil demokratik, ekonomik talepler programýna sahip. Ancak bu asgari programlar yada acil talepler kendi mantýki sonuçlarýný dahi üretemiyorlar. Oysa bu programlar kitlelerin en acil ve dolaysýz talepleri olarak, geniþ kitleleri kapsayýp, harekete geçirme mantýðýyla formüle ediliyorlar. Fakat acil talepler üzerine kurulmuþ bir ajitasyon ne devrimcilerin öznel istekleri olarak kalabilirler ne de bu talepler, bugünkü kitlelerin durumu, sýnýf hareketinin durumundan baðýmsýz kendi baþlarýna bir etki yaratabilirler. Hele de bugünkü gibi geniþ emekçi yýðýnlarýn düzen seçeneklerinden kopamadýðý durumlarda asgari programlar büyük oranda iþlevsizleþiyor. Dolayýsýyla öncelikle bu asgari programlar yada acil talepler sistemi, adýna ne denirse densin bu anlayýþla hesaplaþmak, kopmak gerekir. Önümüzdeki kýsa vadede kitlelerin düzenden hoþnutsuzlukla harekete geçmeleri, ister öznel müdahaleyle ister kendiliðinden bir dalgayla olsun böyle bir kitle hareketinin yükseliþinin olmayacaðýnýn anlaþýlmasýyla, öncelikle bugünkü önderlik boþluðunun nedenleri üzerinde durulup, tarihsel ve güncel sorunlarýn çözümleri üzerine yoðunlaþan, bunlardan çýkan sonuçlar ve sosyalizmi/komünizmi alternatif olarak öne çýkaran bir siyasal yöntemi temel almak gerekir. Kitleler geriledikçe siyasal sloganlarý budayan yöntemler sanýldýðýnýn aksine kimseye güç kazandýrmamaktadýr. Türkiye devrimci hareketinin yayýnlarýnda mevcut durum tanýmlanýrken kriz söylemleri sýklýkla kullanýlýr. Ekonomik kriz, siyasal kriz, yapýsal kriz, iktidar krizi vs. en çok kullanýlan kavramlar arasýnda yer alýr. Seçimlerde ortaya çýkan tablonun devrimci hareketin belirlemeleriyle arasýnda bir çeliþkinin olmasý gerekir. Düzen bir kriz içindedir, hükümet iþçilere, emekçilere dönük azgýn saldýrýlar yapmaktadýr, iþçi sýnýfý açlýk ve yoksulluk içinde kývranmaktadýr. Ama bu emekçiler kendilerine saldýran bu partiye ve diðer düzen partilerine oy vermiþlerdir. Ýktisadi alanda bir kriz yaþandýðý halde iþçiler bunu yaratan partilerden yada düzenden kopmamýþlar, tersine daha fazla destek vermiþlerdir. Dolayýsýyla ortada bir yanlýþlýk vardýr. Kriz tanýmlamalarý, bunalým taným-
KOMÜNÝST DEVRÝM
lamalarý ne nesnel, bilimsel bir Marksist çözümlemeye dayanmaktadýr ne de toplumsal dinamiklerle kurulu bir iliþkiden elde edilen deneyimlere dayanmaktadýr. Kriz içindeki düzen, yoksulluk içindeki emekçileri daha fazla tutamaz ve þu yada bu þekilde emekçiler harekete geçeceklerdir. Böylece asgari programlar yada acil talepler üzerine kurulu bir ajitasyona aðýrlýk verilmeye çalýþýlýr. Bugünkü haliyle devrimci hareketteki ekonomik kriz ve buna baðlý tanýmlamalar ekonomizm ve kendiliðindenciliðin bir yansýmasýdýr. Seçimlerden ortaya çýkan tabloya baktýðýmýzda þu sonuç çýkmaktadýr: kitlelerin ciddi bir bölümü hükümet partisine yada diðer partilere destek vermiþlerdir. Bu partiler yada düzen bu desteði kitlelerin yaþam koþullarýnda ciddi bir ilerleme, sosyal refahýn arttýrýlmasý yada buna benzer bir uygulama sonucu elde etmemiþtir. Dolayýsýyla ekonomik nedenlerden çok siyasal nedenler dolayýsýyla bu desteði elde etmektedirler. Bugün açýkça söylemek gerekir ki, geniþ kitlelerin daha fazla saða çekildiði, saðcýlaþtýrýldýðý bir süreci yaþýyoruz. Düzen bu durumu kýsa bir zamanda yaratmadý. 12 eylülden buyana uyguladýklarý politikalarýn bir sonucudur bu. Bunun karþýsýnda devrimcilerin ekonomist teorilerle durmalarý mümkün deðildir. Bu durumun siyasal nedenlerini ortaya koymak ve karþýsýnda kendi baðýmsýz siyasal ajitasyonunu geliþtiren bir yaklaþým gerekir. Ekonomizm ve kendiliðindencilikle bir hesaplaþma, kopuþ yaþanmadan bugünkü gerçekliðin doðru anlaþýlabilmesi de bu durumdan çýkýþta mümkün olmayacaktýr. Bugün devrimci ve sol hareketin pek çok kesimi kitle çalýþmasý yapýyor. Kitlelere dönük çeþitli araç ve yöntemlerle, çeþitli söylemler ve ajitasyonla gidiliyor. Pek çok hareket kitle çalýþmasý yapmasýna raðmen bu çalýþmalarýn, seçim sürecinde olsun, ortaya çýkan sonuçlarda olsun ciddi bir etkisinin olduðunu görmek mümkün olmadý. Hatta devrimci ve sol hareketlerin nispeten iyi konumlandýðý kimi mahallelerde bir önceki seçimlerde oy kullanmamýþ insanlarýn bu seçimlerde oy kullanma eðiliminde olduklarý, bazýlarýnýn ise liberal solun adaylarýný destekleme eðiliminde olduklarý da görüldü. Dolayýsýyla bu durumun nedenleri üzerinde durmak gerekir. Kitle çalýþmasýnýn etkisini belirleyen faktörler bir den fazladýr. Bu çalýþmada kullanýlan araç ve yöntemlerin nicelik ve çeþitliliði, içerik ve siyasetin düzeyi, kadro birikiminin nicelik ve nitelik düzeyi gibi faktörler etkilidir. Kuþkusuz her grup bu açýdan kendi çalýþmalarýný deðerlendirecektir, deðerlendirmelidir. Ancak bunca grubun kitle çalýþmasý yapmasýna raðmen kitleler üzerinde etkisi-
4
zliðin, bu çalýþmalarýn kendi içindeki sorunlar düzleminde açýklanamayacak çok daha temel bir nedeni vardýr. Bu neden ise, önderlik ve parti sorunudur. Devrimci hareketin pek çoðu parti sorununun varlýðýný kabul etmese bile önderlik sorununu kabul etmektedir. Ama bu sorunda kendi geliþimleri düzleminde ele alýnmaktadýr. Bizim için önderlik ve parti sorunu ayný sorundur. Bu sorunun çözümü tek boyutlu biçimde kadro yetersizliðinin giderilmesine indirgenemez. Konumuz açýsýndan söylersek, seçim sürecindeki etkisizlikleri de eldeki kadro birikiminin yetersizliðine indirgemek sorunu çok sýnýrlý biçimde görmek anlamýna gelecektir. Devrimci hareketin özneleri, seçimler sürecinde önderlik ve parti sorunun üzerinden atlayarak yada yok sayarak bir tutum belirlemeye çalýþtý. Dolayýsýyla her grup mevcut tablodaki etkisizliði kendi çalýþmalarýnýn içsel zayýflýklarýna baðlý olarak açýklamaya çalýþýyor. Oysa durum, her grubun içsel zayýflýklarýnýn ötesinde, tarihsel ve güncel, ulusal ve uluslar arasý boyutta bir sorun olan parti sorunu çerçevesinde ele alýnmak durumundadýr. Bu sorunun üzerinden atlanarak mevcut tablonun anlaþýlmasý mümkün olamayacaktýr. Bugün, iþçi sýnýfýmýzýn devrimci bir önderliðinin olmadýðý durumda sýnýfsal bir ayrýþma ve saflaþma seçim düzleminde yaratýlamadý. Ama bu durum seçim denilen sürecin bütünüyle sýnýfsal ayrýþmalardan baðýmsýz bir süreç olarak iþlediðini göstermiyor. Seçim tablosundan devrimciler, komünistler açýsýndan nasýl bir sýnýfsal ayrýþma tablosu çýkartýlabilir. Bu sorunun yanýtý basit deðil. Dediðimiz gibi her þeyden önce iþçi sýnýfýmýz kendi önderliðiyle seçim zemininde yer almadýðý için ve mevcut tabloyu sýnýfsal öðelerle ayýklayabilmek için doðru bir veri tablosu olmadýðý için. Ancak yine de mevcut tablodan bu yönde kimi veriler çýkartmak mümkün. Ýlk olarak geleneksel düzen partilerinden olan sosyal demokrat, sol partilerin iþçi sýnýfýnýn bir kýsmýndan oy aldýklarý ve devrimci hareketin “doðal” yada potansiyel tabanýný oluþturduklarý yaklaþýmýna deðinelim. Düzenin sosyal demokrat, sol partilerinin iþçi sýnýfýnýn bir kýsmýnýn desteðini almalarý, alevi kitlesinin bu partilere oy vermesi ve bu partilerin tabanýnýn devrimci hareketin etkileyebileceði potansiyel bir kitleyi oluþturduklarý yaklaþýmý her zaman doðru deðil. Her zaman deðil, çünkü kýsmen doðru olabilen ve konjoktürel olarak deðiþebilen bir durum var ortada. Örneðin; 70 ile 80 arasýnda sosyal demokrat (yada kendilerine böyle diyen) partilerin kitlesel desteklerini önemli oranda arttýrmalarý, ayný dönem iþçi sýnýfýnýn önemli bir çoðunluðunun da bu partilere yönelmesinin somut olarak görülmesi,
KOMÜNÝST DEVRÝM
larýnýn burjuva düzeni tarafýndan beslenmesi, iþçi ve öðrenci gençlik üzerinde yoðun bir düzen propagandasý bu engellerden bazýlarýdýr. Tüm bunlar ve saymadýðýmýz baþka etkenler göz önüne alýndýðýnda bugünkü devrimci kadrolarýn çetin mücadelelerle yüz yüze olduklarý görülür. Kuþkusuz sorunlarýn yoðunlaþtýðý yerde imkanlarýn da arttýðý bir gerçektir. Ancak imkanlarýn reel bir gerçekliðe dönüþmesi, ideolojik ve örgütsel omurganýn inþa edilmesi ve bunun sýnýfýn öncü partisi haline gelerek güvenceye alýnmasý ile mümkün olacaðý unutulmamalýdýr. Örgüt Bilincinin Varedilmesi Bugün varolan duruma baktýðýmýzda, 90’larýn birinci yarýsýndaki kýsmi yükseliþ dönemine göre örgütlü kadrolarýn sayýsýnýn, örgütlü yapýlarýn bileþiminin daraldýðý ve bununla birlikte günümüz kuþaðýnýn devrimci hareketlerle baðýnýn çok zayýf olduðu bir gerçektir. Özellikle kadro birikiminin zayýflamasý büyük sorun-
lar yaratmaktadýr. Sýnýf içerisindeki ileri unsurlara ulaþmak yada az çok ileri çýkma potansiyelleri taþýyanlarý geliþtirmek, komünistlerin bir çekim gücü haline gelmesi tüm bu kötü koþullara raðmen bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadeleyle baþarýlacaktýr. Devrimci yol ve yöntemlerde ýsrarý omuzlayarak yürüdüðümüz bu yolda, çevremizdeki unsurlarý kendi çizgimiz doðrultusunda siyasallaþtýrdýðýmýz sürece örgütlü öznelere dönüþtürürüz ve örgütlü özneler haline getirebildiðimiz sürece ayaklarý yere basan daha militan, daha geniþ faaliyetler üretebiliriz. Ýçinden geçtiðimiz süreçteki gibi gerici dönemlerde depreþen örgütsüz teori sevdalýlarýyla, örgütlü bilinci zedeleyen tasfiyeci anlayýþlarla ve burjuvazinin düzen içine çekme saldýrýlarýyla baþedebilmenin yolu; parti ihtiyacýyla bir araya gelmiþ, net bir inþa planýna, yöntemine sahip kadrolarýn örgütlü yürüyüþü olacaktýr.
Sýnýf mücadeleleri tarihi birçok mücadele örnekleri ve deneyimlerle doludur. Paris Komünü, Ekim Devrimi, Çin Devrimi, Küba Devrimi... Bahsedilen mücadele tarihimiz noktasýnda biz komünistlere düþen görev bellidir: Bu deneyimlerin her birini; hem o dönemde yapýlanlarýn doðruluk ve yanlýþlýklarýný gözden geçirip geleneðimizin nasýl oluþtuðunu öðrenecek, hem de bu mücadele deneyimlerinden bugün önümüzü açacak sonuçlar çýkaracak þekilde ele almalýyýz. Ýçinden geçmekte olduðumuz süreç–hem takvimsel olarak hem de siyasal konjonktür bakýmýndan- 15-16 Haziran Ayaklanmasý’ný tekrar gözden geçirmeyi bize bir zorunluluk olarak dayatmýþtýr. Ancak bunu yukarýda da ifade ettiðimiz gibi tarihsel süreci anlatmak amacýyla deðil, bugün sürdürülen politik ve örgütsel mücadelenin önünü açacak sonuçlar çýkarmak amacýyla yapmak gerekiyor. Burada 15-16 Haziran Ayaklanmasý’nýn tarihsel geliþimine ve çýkarýlmasý gereken deneyimlere girmeden önce deðinilmesi gereken bir nokta daha var. Kimi devrimcilerin ve liberal solun yayýnlarýnýn sayfalarýný karýþtýrdýðýmýzda bazýlarýnýn bu süreci 15-16 Haziran Ayaklanmasý, bazýlarýnýn da 15-16 Haziran Direniþi þeklinde adlandýrdýðýný görüyoruz. Bizim adýmýza aþaðýda da ayrýntýsýyla
anlatacaðýmýz bu süreç ayaklanma kavramýnda ifadesini bulur. Ancak bu konuyu basit bir kavram tercihiymiþ gibi algýlamamak gerekiyor. Bu siyasal ve örgütsel konumlanýþýn doðal sonucu olarak yapýlan bir tercihtir. Süreç gözden geçirildikten sonra neden ayaklanma kavramýný kullanmak gerektiði ve bu kavramlarýn neden siyasal ve örgütsel konumlanýþýn sonucu olduðu çok daha iyi anlaþýlacaktýr. 1950’lerden baþlayarak yaþanan hýzlý kapitalistleþme süreci iþçi sýnýfý saflarýnýn nicelik olarak geniþlemesini beraberinde getirdi. Bu süreci ise yaþanan ekonomik buhranlar izledi. Bu geliþmelerin sonucu olarak siyasal süreç hýzlandý, iþçi sýnýfýnýn mücadele sahnesindeki aðýrlýðý artmaya baþladý. Grev hakký için 1961’te yapýlan Saraçhane Mitingi, anayasada olduðu halde greve izin verilmeyen bir süreçte iþçilerin fiilen yaptýklarý ve kazandýklarý 1963’teki Kavel Grevi, iki iþçinin yaþamýný yitirdiði 1965’teki Zonguldak Madenci Direniþi, TÝP’in kuruluþu ve meclise girmesi, 1966’daki Paþabahçe Grevi ve ardýndan 1967’de DÝSK’in kuruluþu, 1968’de sendika seçme özgürlüðü için yapýlan Derby Direniþi, yaþanan çatýþmalarda bir iþçinin de öldürüldüðü 1969 Gamak Direniþi, 1970’teki Alpagut madencilerinin deneyimleri, 5-25 Mayýs 1970’teki Sungurlar
SINIF MÜCADELESÝ TARÝHÝMÝZDE 15-16 HAZÝRAN AYAKLANMASI
17
KOMÜNÝST DEVRÝM
ÖRGÜTLÜ DEVRÝMCÝLÝK VE SINIF MÜCADELESÝ
Devrimci ideoloji devrimci pratikle bir araya geldiði sürece gerçek bir deðiþtirici iþlev görebilir ve böylece ihtiyaca yanýt verebilir. Sýnýf mücadelesinde bir taraf olarak komünistler, iþçi sýnýfýnýn siyasal öznesini oluþturduðu toplumsal bir kurtuluþun perspektiflerini yine iþçi sýnýfýna götürmekle yükümlüdürler. Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden bilincini sýnýfsal bir perspektifle örülü komünist siyasal bilince dönüþtürmeyi hedeflerler. Ancak tarihsel deneyimler göstermektedir ki; iþçi sýnýfýna siyasal bir bilinci taþýmakla görevli öznelerin, kendilerinin bu konularda net olmalarýnýn yaþamsal önemde olduðunu, aksi halde iþçi sýnýfýna yanlýþ bilincin taþýndýðý, sýnýf mücadelesi bunun zararlarýný yaþamaktadýr. Komünist manifestoyla ilk kez dünyaya sýnýf savaþýmýnýn ilkelerini duyurarak yola çýkan komünistler, muzaffer Ekim Devrimiyle ideolojik ve örgütsel bütünlüðü yakalayarak proletaryanýn iktidarýný gerçekleþtirmiþlerdir. Ekim Devrimi sonrasý Sovyet cumhuriyetinin zaman içinde yozlaþmasýna paralel MarksizmLeninizm’de tahrifatlar yaþanmýþ, bu þekilde devam eden süreç sýnýf mücadelesinin yükseldiði dönemlerde iþçi sýnýfýnýn zafere/zaferlere ulaþmasýnýn önünde engel haline gelmiþ ve beraberinde yenilgiyi getirmiþtir. Bugün yaþadýðýmýz topraklarda da dünyanýn diðer yerlerinde olduðu gibi bu durumun dolaysýz sonuçlarýný yaþýyoruz. Sýnýf mücadelesinin mevcut seyri, devrimci öznelerin bugünkü durumunda kuþkusuz bu dolaysýz etkinin payý vardýr. Devrimci iradenin teslim alýnamadýðý bu topraklarda güçlü bir komünist potansiyel vardýr. Ancak hem uluslararasý hem de yaþadýðýmýz topraklarýn içinde bulunduðu durum ve devrimci hareketin, bir dizi nedenden kaynaklanan durumu dolayýsýyla Bolþevizm’e baðlanmanýn ciddi bir mücadeleyi gerektirdiðini göstermektedir. Özellikle devrimci hareketin yapýsal zaaflarý, devrimci kadrolarýn bolþevizmi benimseyebilmesinin önünde engeller oluþturmaktadýr. 1920’de TKP ile mücadele etmeye baþlayan Mustafa Suphi ve yoldaþlarýnýn Karadeniz’de öldürülmeleriyle bu topraklarda komünist önderlik boþluðu yaþanmýþ ve daha sonraki yýllardaki pratikler ise devrimci yol ve yöntemlerden oportünist, revizyonist bir çizgiye kaymýþlardýr. O günden bugüne devrimci harekete devrimci
16
demokrat çizgi hakim olmuþ, ne sýnýfýn kendisiyle ne de komünist bir sýnýf siyasetiyle buluþulmuþtur. Sýnýf Siyasetiyle Buluþmak Ýþçi sýnýfý kendi sýnýfsal çýkarlarý çerçevesinde bir mücadeleye giriþemediði yani siyasallaþarak iktidar mücadelesini yükseltemediði sürece varolan kapitalist düzende gerçek özgürlüðüne ve kendisiyle birlikte tüm ezilen yýðýnlarýn gerçek özgürlüðüne kavuþamayacaðý açýktýr. Varolan toplumsal düzenin tüm kurumlarýyla birlikte (devlet, ordu, parlamento vs.) parçalanmasý ve üretim araçlarýný toplumsallaþtýrýlarak yasama, yürütme, yargý erklerinin Sovyet organlarýnda bütünleþmesi sayesinde proletarya diktatörlüðünün kendisi gerçekleþtirilebilir ve burjuvazi üzerinde baský mümkün olabilir. Bugün gelinen noktada sýnýf mücadelesi en geri noktalarda seyretmektedir ve iþçi sýnýfýmýzýn öncü parti sorunu çözülmeyi beklemektedir. Bugünün en acil ihtiyacýnýn devrimci komünist bir parti olduðu ve böyle bir partinin inþa edilmesi gerektiðini düþünen biz komünistler, tüm faaliyet ve irademizi buna yoðunlaþtýrmak zorundayýz. Bunun için, iþçi hareketinin mevcut geri düzeyde seyreden konumunu deðiþtirmenin de ön koþulu olan tarihsel süreçte yaþanan ideolojik tahrifatýn etkilerinden kurtulan bir ideolojik yeniden üretim ve netleþmeyi, örgütsel sonuçlarýyla bütünleþtirmek gerekiyor. Örgütlü çalýþma ve örgüt omurgasýnýn inþa edilmesi konusunu özellikle vurgulamak gerekiyor. Zira bugünkü gibi gerici dönemlerde tasfiyeci akýmlarýn bolca ortalýkta olduðu, kadrolarýn örgütlü bilincinde yarattýklarý tahrifatlar düþünüldüðünde bunun yaþamsal bir önemde olduðu daha iyi anlaþýlabilir. Kendimiz için söylersek; siyasal faaliyetlerimizle, çalýþma yaptýðýmýz unsurlarla ideolojik netleþmeyle baþlayan ve bunu pratiðimizle birleþtirerek süreç içinde örgütlenmeyi geliþtirecek olan eðitim çalýþmalarý planlýyoruz. Komünist Manifesto baþta olmak üzere Marksist-Leninist ideolojinin temel yanlarýn ortaya koyan materyallerle bu eðitimimizi geliþtirmeye çalýþýyoruz. Örgütsel ve ideolojik sürekliliðin saðlanamamasý ve bu anlamda bir kopuþun yaþanmasý, günümüz genç kuþaðýn siyasallaþtýrýlmasýnda büyük engeller oluþturmaktadýr. Genç kuþaðýn düzeniçi yan-
KOMÜNÝST DEVRÝM
söylediðimiz yaklaþýmý bu dönem için doðrulamaktadýr. Ancak 80 sonrasý bu durumun önemli biçimde deðiþtiði bir gerçektir. Son seçim sürecini düþündüðümüzde, CHP’nin ordunun söylemlerini dillendiren en önemli parti konumunda olmasý, cumhuriyet mitingleri dolayýsýyla ortaya çýkan, kitle tabanýnýn modernist, elitist bir mantýða sahip, kendi yaþam alýþkanlýklarýna sarýlan, kentlerin küçük burjuva ve orta sýnýflarýnýn belirgin þekilde yer almasý bu durumu daha iyi ortaya koymaktadýr. Üstelik milliyetçi, þovenist bir söylemi politikasýnýn temeline oturtmuþ olmasý da bu partinin kitle tabaný hakkýnda bir fikir vermektedir. Tabi bu arada DÝSK ve KESK þahsýnda iþçi sýnýfýmýzýn sendikalý kesimlerinin bir kýsmýndan destek almasý da bir gerçektir. DÝSK ve KESK þahsýnda sendika bürokrasisinin desteðini, bu sendikalar içindeki, sýnýfýn bütününe göre ayrýcalýklý olan bir sýnýf kesiminin desteði olarak görmek gerekir. Ýþçi sýnýfýmýzýn örgütsüz ve en yoksul kesimlerinin CHP dýþýndaki diðer partilere ve kuþkusuz mevcut tablodan görülebileceði gibi daha çok da AKP’ye destek verdikleri bellidir. Dolayýsýyla buradan devrimciler, komünistler için CHP gibi bir partinin tabanýnýn potansiyel bir etkilenebilir kitle olduðundan yada öncelikli olarak yönelebilecek (yani sendika bürokrasisinin tabaný açýsýndan) bir kitle olduðundan bahsetmek mümkün deðil. Tersine devrimcilerin potansiyel tabanýnýn AKP’ye destek veren kitle olduðu söylenebilir. Aslýnda bu tablodan iþçi sýnýfýnýn sendikalý kesimlerinin öncelikli örgütlenme alaný olmamasý gerektiði, sýnýfýn örgütsüz kesimlerinin örgütlendirilmesinin önemli olduðu ve bu kesimlerin örgütlendirilmesi durumunda çok ciddi bir toplumsal gücün ortaya çýkabileceði de görülmektedir. Seçimlerden ortaya çýkan bir sonuç da AKP’nin Kürdistan’da oylarýný ciddi düzeyde arttýrmasýydý. Böylece AKP, Kürdistan’da birinci parti olarak DTP’nin önüne geçti. Bu durumu geçici ve konjoktürel bir durum olarak görmek mümkün olsa da yine de Kürt hareketi açýsýndan ciddi tehlike çanlarýnýn çaldýðýný söylemek gerek. AKP’nin Kürdistan’da desteðini arttýrmasý, özellikle bu partiyi destekleyen dinci medyanýn iddia ettiði gibi uygulanan ekonomi politikalarýnýn bölge insaný lehine iyi sonuçlar vermesi deðildir. Bu destekte özellikle ordunun Güney Kürdistan’a operasyon yapýlmasý baskýsýna karþý sanki böyle bir þeyi istemiyormuþ gibi tavýr almasý, buradaki insanlar gözünde TC’nin geleneksel statükocu politikalarýndan farklý, daha “demokratik” tavýrlar içindeymiþ gibi bir görüntüyü verebilmiþ olmasý ve elbette her þeye raðmen Kürdistan’da din
olgusunun geniþ kitleleri çeþitli biçimlerde etkilemeye devam etmesi gerçeði vardýr. Bunlara çok önemli bir etkeni daha dahil etmek gerek. O da; Kürt hareketinin önderliðinin, DTP’nin, AKP’nin kendisini bu þekilde gösterebilmesinde yarattýðý yanýlsamalardýr. Kürt hareketinin bu bakýþýnýn Kürt kitlelerinin AKP’ye yönelmesinde ciddi bir payý vardýr. AKP, güney Kürdistan’a operasyona ABD’den onay gelmediði için karþý çýkýyormuþ gibi duruyor. Kürt hareketi de ABD’nin politikalarýna daha fazla yanaþmayý, AKP dolayýmýyla saðlamaya yada bu politikanýn TC üzerinde baský kurulmasýnda güçlendirilecek bir faktör olarak görüyor. Sonuçta AKP Kürdistan’da Kürt hareketi karþýsýnda bir düzen alternatifi olarak kendini geliþtirdi. Ve bu geliþme en baþta Kürt hareketinin altýný oyuyor. DTP’nin kitle tabanýný daraltýyor, toplumsal desteðini sýnýrlýyor. Zaten burjuvazinin ciddi bir bölümünün ve orduyla sürtüþmesine raðmen düzenin bir bütün olarak AKP’yi onaylamasýnýn altýndaki nedenlerden biri de Kürdistan’daki kitleleri düzene baðlamayý saðlayacak bir alternatif olmasýdýr. Baþka hiçbir düzen partisi bu rolü oynayamamaktadýr. Önümüzdeki süreçte bu durum Kürt hareketinin beklentilerinin tersine düzenin Kürdistan’da uygulayacaðý politikalarda elini güçlendirecektir. Son olarak seçim süreciyle ilgili bir baþka sonucu daha söyleyelim. Bu seçimlerde görüldü ki, liberal sol, devrimci hareketin altýný oyuyor. Devrimci hareketin kitle tabanýn, en azýndan bir kýsmýnýn, liberal solun seçim önerilerine destek verdiði görüldü. Zaten giderek daralmýþ bir kitle tabanýna sahip devrimci hareket, bu durum üzerinde ciddi biçimde düþünmek zorundadýr. Esasýnda bu durumu yaratan sebep, liberallerin kendi becerilerinden çok, devrimci hareketin zaaflarý olmuþtur. Uzun bir süredir kitle tabanýnýn daralmasý, sýnýf hareketinin en geri noktalarda seyretmesi, bu durumun yarattýðý güçsüzlük psikolojisi, devrimci hareketlerin çoðunu en geniþ kesimlerle birlikte davranmak gerektiði sonucuyla liberallerle yeterince ayrýmlarýn çekilememesini doðurdu. Bu durum ise, devrimci harekete yüzünü dönmüþ kesimlerin gözünde devrimcilerle liberaller arasýndaki ayrýmlarýn silikleþmesine ve dolayýsýyla da seçim sürecinde böyle bir sonucun doðmasýna sebep oldu. Önümüzdeki dönemde liberallerle ayrýmlarýn net olarak çekilmesi, kendi baðýmsýz siyasal, örgütsel ve pratik zeminlerin yaratýlmasýnýn büyük önem taþýmaktadýr.
5
KOMÜNÝST DEVRÝM
KOMÜNÝST DEVRÝM
KAVGA ATEÞÝNÝ HARLAYAN 69 GÜN
1996 yýlý Türkiye cezaevlerindeki devrimci öncülerle kapitalist düzenin temsilcileri arasýnda gerçekleþen kýyasýya bir mücadeleye tanýk oldu. Görkemli 1 Mayýs eyleminden kýsa bir süre sonra, devrimci tutsaklar cezaevi içinde ve dýþýnda gerçekleþmesini istedikleri bazý taleplerle süresiz açlýk grevi eylemini baþlatma kararý aldýlar. Türkiye devrimci hareketinden daha önce açlýk grevi kararý alýp uygulayan Kürt yurtsever hareketi, uzun süre sürdürdükleri bu eylemlerini devletin bazý taleplerini kabul etmesi üzerine sonlandýrdýlar. Ancak devrimci hareket þu maddelerden oluþan talepleriyle 20 Mayýs 1996’da süresiz açlýk grevini baþlattý: “ - 6, 8, 10 Mayýs genelgeleri kaldýrýlsýn, - Tutsak ailelerine yönelik saldýrýlara son verilsin, - Savunma hakkýmýz ve tutsaklarýn tedavilerinin önündeki engeller kaldýrýlsýn, - Eskiþehir tabutluðu kapatýlsýn, - Ýtirafçýlaþtýrýlma saldýrganlýðýna son verilsin.” Her Aný Eylem Olan 69 Gün (Ýstanbul: Haziran, 1996) s.6 Burjuva düzenin baský aygýtý olan devletin tüm bunlarý görmezden gelmesi üzerine, tutsaklar Süresiz Açlýk Grevi eylemlerini, 3 Temmuz 1996’da ölüm orucuna dönüþtürdüler. Peki neydi 6, 8, 10 Mayýs Genelgelerinin ve Eskiþehir tabutluðunun amacý ve devrimci tutsaklar için ölüm orucu eyleminin anlamý ve hedefi? Bu sorularýn cevaplarýný bulabilmek için öncelikle devrimci tutsaklarla devletin girdiði politik çatýþmayý hazýrlayan ülkedeki siyasal atmosferi gözden geçirmek gerekmektedir. KAVGA SESLERÝNÝN BÜYÜDÜÐÜ YILLAR 1990’larýn ortalarýndan itibaren yükselen devrimci mücadele, özellikle 1995 ve 1996 yýllarýnda keskin bir nitelik kazanmaya baþladý. Bu yýllar burjuvazi için kritik bir dönemeci ifade ediyordu. Toplumun pek çok kesimi harekete geçtiði, yapýlan eylemlerle hak arama bilincinin geliþtiði, kapitalist düzene karþý tepkinin giderek büyüdüðü ve devrimcilerin öncülüðünde kitlelerin her gündem dolayýsýyla sokaða
6
çýktýðý yýllardý bunlar. Varoþlar sürekli bir dinamizmi barýndýrýyordu. 1995’te gerçekleþen Gazi Ayaklanmasý’yla baþlayan kitlesel hareketlilik, kalabalýk ve çatýþmalý geçen 1995 1 Mayýsý’yla devam etti. Ýþçi ve emekçiler uzun yýllar kitlesel gösteri þeklinde yapýlamayan 1 Mayýs eylemine ciddi bir nicelikle katýlým göstermiþti. Kitlelerin yüzünü devrimcilere döndüðü; hakkýný aramak, tepkisini dillendirmek için sokaða çýkýp eylem alanlarýna gürül gürül aktýðý bu süreçte, devrimci hareket varoþlarda örgütlenme kapasitesini, etkinliðini ve faaliyetlerini geniþletti. Bu önemli tarihsel kesitte devlet her fýrsatta devrimci öncülere saldýrarak, toplumun büyük çoðunluðunu oluþturan bilinçsiz, örgütsüz kesimleri sindirmeye onlarý öndersiz býrakarak teslim almaya çalýþtý. Devlet önce 1995 yýlýnýn sonlarýna doðru Buca Cezaevi’nde sayým vermedikleri gerekçesiyle politik tutsaklara saldýrdý ve 3 devrimciyi katletti. Hemen ardýndan 1996 yýlý Ocak ayýnda Ümraniye Cezaevi’ne de operasyon düzenlendi ve 4 devrimci daha alçakça katledildi. Ancak, baský aygýtýnýn tüm maniple edici açýklamalarýna, burjuva medya aracýlýðýyla yaydýðý yalanlarla dolu karþý-devrimci propagandalara raðmen bu operasyonlar kitleler tarafýndan nefretle karþýlandý ve ona karþý büyük bir eylem düzenlendi. Hatta bu eyleme müdahale edip yüzlerce kiþiyi göz altýna alan kolluk güçleri, eylemcileri koyacak yer bulamayarak bir spor salonuna doldurduðunda saldýrgan ve katliamcý yüzünü bir kez daha gösterdi. Spor salonun altýnda, bu olayý izleyen Metin Göktepe’yi döverek öldürdü. Devrimci tutsaklarýn ve Metin Göktepe’nin katledilmesinin ardýndan politik duyarlýlýk iyice artmýþ; Göktepe’nin katillerinin bulunmasý yargýlanmasý için haftalar boyunca devam eden basýn açýklamalarýna pek çok insan düzenli olarak katýlým göstermiþti. Eylemliklerini sürekliliðe kavuþturan diðer bir kesimse “Cumartesi Anneleri”ydi. Gözaltýnda kayýplarýn gün geçtikçe arttýðý bu zaman zarfýnda kayýp analarýnýn eylemi yarattýðý toplumsal basýnç da egemenleri zorlayan eylemliliklerin bir diðerini
KOMÜNÝST DEVRÝM
düzenden kopmalarý, burjuva düzeninin kurumlarýna güvensizlik duymalarý, kendi güç ve eylemlerine, örgütlülüklerine güven duyup, geliþtirmeleri yönünde þekillenmelidir. Bu açýdan baktýðýmýzda, devrimci hareketin bir bölümünün seçim siyaseti pek çok zaafý barýndýrmaktadýr. Komünistler unutmamalýdýr ki; seçim dönemleri, burjuva düzeninin geniþ kitleleri, kendi kurumlarýnýn, kendi düzeninin onlar için yegane çözüm olduðu yönünde bir bilinci yaydýðý yada daha da güçlendirdiði dönemlerdir. Dolayýsýyla, emekçi kitleler içinde burjuva siyasetinin yaydýðý bilincin pekiþmesine yarayan söylemlerden uzak durulmalýdýr. Devrimci harekette seçim siyaseti üzerinden taktikler belirlenirken yapýlan temel hatalardan biri de; adeta önerilen taktik tutumun/tutumlarýn bunu önerenlerin dýþýnda baþkalarýnýn uymasý istenen tutumlar olarak ortaya konulmasýdýr. Oysa taktiklerin, öncelikle bunu öneren tarafýndan uygulanmasý icap eder. Bu konudaki zaaf özellikle boykot taktiði önerenler ve oy verilen adaylar üzerinde denetim öneren yaklaþýmlarda belirgindir. Somut bir tutum, kendi gücüne dayanarak, somut bir kurumlaþma üzerinden yerine getirilir ve ortaya çýkan sonuçlarda, geniþ kesimlerin bilgisine, denetimine açýlýr. Böylece alýnan sonuç, uygulama çapýndan baðýmsýz somut tutum adýný hakeder. Ancak kimin, hangi araçlar, hangi kurumlaþmalar üzerinden, hangi somut biçimlerde yapacaðý belirsiz önerilen taktikler, taktik olarak da adlandýrýlamazlar. Nihayet devrimci sosyalist hareketin tamamýný kapsayan temel zaaf; seçimlerle ilgili siyaset belirlenirken, önderlik ve parti eksikliðinin üzerinden atlanarak tutum belirleme çabalarýdýr. Sosyalist harekette önderlik ve parti eksikliði sorununun üzerinden atlanarak yada böyle bir sorun yokmuþ gibi alýnan tutumlarýn sonuçlarý, yukarýdaki paragraflarda belirttiðimiz zaaflarý da kapsayan, fakat bunlardan daha geniþ bir bunalýmý ortaya çýkarmaktadýr. Bugün, iþçi sýnýfýnýn kitlesel ölçekte burjuvazinin karþýsýna dikilememesinin altýnda yatan da, seçimlerde, içerik, yöntem ve örgütsel yetersizliklerin sebebi de, doðru, devrimci, kitlesel ölçekte taktiksel açýlýmlar yapýlamamasýnýn temel nedeni de, hepsinin vardýðý nokta, iþçi sýnýfýnýn devrimci, komünist önderliðinin cisimleþtiði partisinin olmamasýdýr. Dolayýsýyla parti ve önderlik sorunu ortaya konulmadan bugünkü durumu doðru olarak anlamak da mümkün deðildir. Önceki seçimlerden bugüne, legal siyaset düzleminde komünist parti iddiasýnýn yanýnda illegal zeminde bir dizi komünist parti iddiasý vardýr. Ancak tüm bu iddialara raðmen bu yapýlarýn, býrakalým kitlesel ölçekte devrimci siyasal bir tutum üretebilmeyi, kendi dar siyasal hedefleri bakýmýndan dahi çizdikleri çerçeve tartýþmalýdýr. Devrimci yapýlarýn kendi örgütsel hedeflerini öne alarak bu çerçeve de bir yol izlemelerinde bir yanlýþlýk yoktur. Bugün yapýlansa, kendi örgütsel, siyasal hedeflerinin, iþçi sýnýfýnýn taktiksel tutumuymuþ gibi sunmak
ve "parti taktiði" biçiminde ikame etmektir. Sonuç olarak, devrimci sosyalist harekette parti sorunu çözülmeden, ne seçimlerde iþçi sýnýfýnýn baðýmsýz siyasal bir özne olarak burjuvazinin karþýsýna dikilebilmesi ne de devrimci hareket içinde ideolojik, siyasal, örgütsel bir önderlik yada komünist kadrolarýn toparlanma "odaðý" yaratýlmasý mümkün olmayacaktýr.
SEÇÝMLERDE KOMÜNÝST TUTUM Komünistler açýsýndan, seçimlerde burjuva partilere oy verilmemesi, burjuva programlarýyla ve burjuva siyasal zeminlerle aramýza ayrýmlar çekilmesi açýk, net ve her zaman geçerli ilkesel tutumlar olmalýdýr. Bunun sonucu olarak; "Burjuva partilerine oy yok" sloganý öne çýkarýlmalýdýr. Bu seçimlerin özelliði, öncesinde kitlelerin burjuva ve düzeniçi þekillerde saflaþtýrýlmaya çalýþýlmýþ olmasýnýn, benzer biçimde seçim sürecinde de yaþanacak olmasýdýr. Dolayýsýyla her biri burjuva düzeninin farklý þekillerde meþrulaþtýrýlmasý ve kitlelerin burjuvazinin hedeflerine baðlanmasý anlamýna gelen yapay saflaþmalara karþý, iþçi sýnýfýnýn tarihsel çýkarlarýný ve komünist sloganlarý öne alan bir propaganda yürütülmelidir. Bugün içinde bulunduðumuz koþullarda ve bizim önümüze koyduðumuz hazýrlýk dönemi görevleri içerisinde, geniþ kitleleri hedefleyen bir siyasal faaliyet ve taktiksel açýlýmlar belirlememiz mümkün deðildir. Ancak bu durum pasif bir tutumun gerekçesi yapýlamaz. Tersine tüm birimlerimiz, tüm yoldaþlarýmýz, en yakýn siyasal çevremizi de katarak, baþta merkezi araçlar olmak üzere, kendi üretecekleri yöntemlerle propagandamýzý militan bir þekilde muhataplarýna ulaþtýrma çabasý içinde olmalýdýrlar. Daha çok propagandif bir tutumu öne alan yaklaþýmýmýzda, öncelikle kendi propaganda kapasitemiz, yoldaþlarýmýzýn bu yönde yeni eðitimler, deneyimler edinmesi, propaganda yöntemlerinin militanca yerine getirebilme kapasitesinin artýrýlmasý gibi hedeflerimiz unutulmamalýdýr. Elbette seçimler dolayýsýyla toplumun geniþ kesimlerinin siyasete ilgisinin arttýðý, siyasallaþtýðý bir iklimde, kendi zeminimizde bizimde siyasalaþmamýz özne olmanýn bir gereðidir. Bu gerekliliði yalnýz örgütlü unsurlar için deðil, mümkün olan en geniþ çevremizin de siyasallaþmasý, siyasallaþtýrýlmasý olarak kavramalýyýz. BURJUVA PARTÝLERÝNE OY YOK! DÜZENÝÇÝ ÇÖZÜM ÖNERENLERE DESTEK YOK! KOMÜNÝSTLERÝN SESÝNE KULAK VER, MÜCADELESÝNE KATIL! SINIFA KARÞI SINIF, SAVAÞA KARÞI SINIF SAVAÞI! ÝÞÇÝ SINIFININ PARTÝSÝ ÝÇÝN ÖRGÜTLÜ HAZIRLIK! KOMÜNÝST BÝR DÜNYA KURACAÐIZ!
15
NOT: Bu Bildiri hareketimiz tarafýndan seçim öncesi özel sayý olarak basýlýp propaganda faaliyetinde daðýtýlmýþtýr.
KOMÜNÝST DEVRÝM
ler, hepsi de ayný kapýya çýkan mantýkla, parlamento'da temsil edilmeyi amaç düzeyine çýkaran, bunun için tüm söylemi ve yaptýklarýyla burjuva siyaset zeminini meþrulaþtýran bir yaklaþýmý ifade eder. Son yýllarda Latin Amerika ülkelerinde hükümet olabilen liberal sol partilerin aksine Türkiye'deki liberal sol akýmlar ancak düzenin onlara verdiði havuçla yetinmek durumundadýrlar. ÖDP, EMEP, SDP, DTP'nin oluþturduðu liberal cenah etrafýnda þekillenen "baðýmsýz sol adaylar" oluþumunun kendisi de esas itibariyle, parlamentoya girilebilir mi, hangi adayla, kaç oy alýnýr hesabýnýn etrafýnda dönen, doðru dürüst bir gerekçelendirme, plandan yoksun, içeriðinde ise burjuva demokrasisinin erdemlerini yücelten, liberal söylemlerin oluþturduðu bir düzlemdedir. Liberal cenahta parlamentoya girmenin nasýl bir iþlevi olacaðý üzerine bir tartýþma dahi yapýlmaz. Çünkü parlamentoya girmenin kendisi ve bunun için yapýlanlar (yani burjuva siyaset zemininde yapýlanlar) tek doðru, meþru ve olmasý gereken siyasal yöntemler olarak görülür. Bugün Türkiye'de burjuva düzeninin, seçim, meclis gibi kurumlarý geniþ yýðýnlarýn gözünde itibarlý bir dönemini yaþýyor. Bu yüzden düzen, liberal solculara, bu tip kurumlarýn yýðýnlar içinde meþrulaþmasý için ihtiyaç da duymuyor. Burjuva düzeninin bir parçasý olan seçim, parlamento gibi araçlarýn geniþ kitleler gözünde meþrulaþmasý konusunda burjuvaziye önemli hizmetlerde bulunan liberal solun, bu hizmetlerinin karþýlýðýný bugün alamasa bile, bu kurumlarýn kitlelerin gözünde giderek itibarsýzlaþmaya baþladýðý dönemlerde alacaklarý þüphesizdir. Bu seçimlerde baðýmsýz adaylar konusunda en çok tartýþýlan konulardan biri, DTP'nin baðýmsýz adaylarla seçimlere katýlmasýdýr. Daha çok Kürdistan'da baðýmsýz aday gösteren DTP, batýdaki metropollerde de kimi baðýmsýz adaylar çýkaran yada kimilerini destekleyen bir tutum sergilemektedir. DTP, özellikle Kürdistan'da, ezilen Kürt emekçilerinin, halkýnýn hepsinin olmasa bile ciddi bir bölümünün desteðini almaktadýr. Türkiye'deki mevcut seçim sistemi, baþta %10 seçim barajý olmak üzere, diðer sýnýrlamalarla kitlelerin siyasal tercihlerinin parlamentoya yansýmasýný engellemekte, bu sayede burjuva düzeni, istikrar denilen, gerçekte ise siyaseten tekelleþme ve tekleþme yaratmaya çalýþmaktadýr/çalýþmýþtýr. Önceki seçimlerde seçmenin yaklaþýk yarýsýnýn oyu parlamentoda temsil edilmemiþtir. Burjuva demokrasisinin gerici, biçimsel karakterinin göstergesi olan bu durum, Kürtlerin temsilcileri söz konusu olduðunda baþka yasaklarla devam etmektedir. Türkiyeli iþçiler, emekçiler ve komünistler, Kürt halkýnýn Kürdistan'da tercihini yapacaðý temsilcilerine karþý düzenin getirdiði yasaklar ve sýnýrlamalara karþý olup, Kürtlerin demokratik haklarýný savunurlar. Kürtlerin temsilciliðini yapan adaylarýn yada partinin (DTP'nin) siyasal niteliði, sýnýfsal konumundan
14
baðýmsýz-DTP'nin siyasal düzlemi, sýnýfsal niteliði Kürt burjuvalarýnýn önderliðiyle belirleniyor olsa bile-Kürt halkýnýn demokratik haklarýnýn savunulmasý doðrudur. Ancak Kürt halkýnýn temsilciliðini yapan DTP, batýda, liberal bir siyaset düzleminde olduðu ve liberal adaylarý, liberal düzeniçi programlarý desteklediði oranda, iþçi sýnýfý ve komünistler bu konumuna karþý durmalý ve desteklememelidirler.
DEVRÝMCÝ HAREKETTE SEÇÝMLERLE ÝLGÝLÝ TUTUMLAR ÜZERÝNE Bu seçimler düzen partilerini hazýrlýksýz yakalamýþ ve zoraki bir saflaþmayla seçime itmiþ olsa da, onlardan daha fazla iþçi sýnýfý ve onun siyasal önderliðini yapma iddiasýndakiler için bir bunalýmý yansýtmaktadýr. Bu bunalým, görünürde, devrimci hareketin iþçi, emekçi kitlelerle baðlarýnýn zayýflýðý, güçsüzlük gibi kendini dýþavursa da, temelinde önderlik ve parti eksikliði bulunmaktadýr. Bugün, geniþ kitlelerin düzeniçi hesaplaþmalarýn kulvarýndan çýkamamasýnýn altýnda yatan, devrimci önderlik ve parti sorunu, sürekli tekrarlamayla çözülemeyeceði gibi, bu sorunun üstünden atlayarak, yok sayarak yada çözülmüþ olduðunu varsayarak belirlenecek tutumlarda ilerletici olmayacaktýr. Nitekim devrimci hareketin tüm bileþenlerinin seçimlerdeki tutumlarý, bu sorunun üstünden atlanarak belirlenmektedir. Devrimci hareket içinde seçimlerle ilgili alýnan tutumlar, farklý siyasal zeminlerin yansýmasý olduðu gibi düzen içi seçeneklerden bütünüyle kendini ayýrabilen bir düzlemde olamadýðýný söylemek gerek. Öncelikle devrimci hareketin bir kýsmýnda, liberal solun baðýmsýz aday tartýþmalarý içinde yer alýp, onlarýn seçim anlayýþlarýndan temelde deðil, tali noktalarda farklýlýk taþýyan ve Kürt hareketinin sayýsal gücüne yaslanmaya çalýþarak bu liberal kanala eklenen bir tutum görülmektedir. Yapýsal bir zaaf olan ve politik omurgasýzlýðýn sebep olduðu bu tutumlar daha çok merkezci akýmlarda görülmektedir. Kuþkusuz tüm merkezci akýmlar ayný tutumlarý almamaktadýr. Farklý tutumlar içinde, baðýmsýz adaylarla yada aday göstermeden sosyalizm propagandasýný öne çýkarmak, seçimleri boykot çaðrýsý ve kitleleri kendi seçtikleri üzerinde denetim öneren biçimlerde tutumlar vardýr. Bu farklý tutumlarýn her biri kimi doðrularý dile getirmekle birlikte, temel bir noktada yanlýþý barýndýrmaktadýrlar. Bu temel yanlýþ; devrimci bir önderlik ve parti varmýþ gibi taktik tutumlar önerilmesidir. Taktiklerin stratejiye tabi olmasý gerektiði bilinir. Strateji; burjuva devletinin bir devrimle parçalanmasý, tüm kurum ve kurallarýyla burjuva düzeninin ortadan kaldýrýlmasý ise, taktikler, mevcut devletin, düzenin herhangi bir kurumunun kitlelerin gözünde meþrulaþmasý, çözüm yeri olarak görülmesi yada reformlar yoluyla düzeltilmesi sonucunu vermemelidir. Tersine seçim yokken de seçim dönemlerinde de propagandanýn içeriði, geniþ kitlelerin mevcut
KOMÜNÝST DEVRÝM
oluþturmaktaydý. Kabaran kitle hareketinin, toplumda düzene duyulan tepkinin en üst düzeye çýktýðýnýn en açýk kanýtlarý, Gazi Ayaklanmasý’nýn yýldönümünde iki ayrý anmaya katýlan binlerce insanýn alanlara akýp kavga sloganlarýný büyük bir hýnçla haykýrdýðý adeta eyleme dönüþen anmalardý. Gazi Mahallesi’nde ve ayaklanma sürerken 1 Mayýs Mahallesi’nde yapýlan eylemde öldürenlerin hesabýný sorma kararlýlýðýyla düzenlenen anmalar iþçi-emekçi kitlelerinin alanlarý doldurduðu eylemlere dönüþtü. Ayný coþku, inanç ve kararlýlýk, yüz binlerin katýldýðý 96 1 Mayýsý’na da taþýndý. Ancak bu kez Kadýköy alanýna doðru varoþlardan çýkýp alana akan kitleler daha arama noktasýna gelmeden 3 eylemcinin öldürülmesiyle kabýna sýðmayan bir öfkeyle doldu ve Kadýköy’ü savaþ alanýna çevirdi. Sendika hakkýný kazanmaya çalýþan kamu iþçileri, grevlerle seslerini yükselten iþçiler, üniversitelerde mücadele eden öðrenciler de eylemliliklerini sürdüren diðer kesimlerdi. POLÝTÝK TUTSAKLARA YÖNELÝK HÝÇ DÝNMEYEN SALDIRILAR Bir önceki baþlýk altýnda verilen Türkiye’nin o yýllardaki panoramasýndan da çýkarýlabileceði gibi toplumsal hareketlilik o süreçte oldukça yüksekti. Bu dönemde iktidarda olan Refah Partisi ve Doðru Yol Partisi koalisyonu, toplumsal muhalefetin ve devrimci hareketin her geçen gün büyüyen etkinliðinin önüne set çekmek için kollarý sývadý. Daha önce bahsedilen örneklerde de olduðu gibi zindanlardaki politik tutsaklara saldýrý hazýrlýðýný baþlattý. Katillikte ve iþkencecilikte kýdemli olan eski polis þefi Mehmet Aðar’ý adalet bakaný yaptýklarýnda, kontra þefi ilk icraatýný gerçekleþtirdi: Cezaevlerinde tutsaklara zorla sevki, sevk sýrasýnda iþkenceyi, devrimcilerin günlük yaþamýný sürdürmek için ihtiyaç duyduðu her þeye (kitap, gazete, mektup, ailelerle görüþ hakký gibi haklara) saldýrýyý, kötü muameleyi cezaevi müdürlerine hapishaneleri yönetme konusunda sýnýrsýz haklar tanýyan 6, 8, 10 nolu genelgeleri çýkarmak oldu. Bu genelgelerin öncesinde politik tutsaklara yönelik saldýrýlarýnýn en önemlilerinden biri zorunlu sevklerdi. Cezaevine konulan, yargýlanan ya da hüküm giyen tutsaklar, sürekli bir ilden
7
diðerine gönderiliyor ve bu nakiller sýrasýnda kelepçe sýkma, dayak, yaralama gibi fiziksel iþkencelere maruz býrakýlýyorlardý. Devletin amacý belliydi: Dýþarda devam eden mücadelenin bir ayaðý olan cezaevi sürecinin de örgütlü tarzda sürdürülmesini temsil eden “komün tipinde” yaþamý ve temsilcilik sistemini sonlandýrmak. Politik tutsaklarýn hiç durmaksýzýn bir yerden diðer yere sürülmesiyle yerleþik bir sisteme geçmelerini ve iç örgütlülüklerini oluþturmalarýný bu yolla engellemek istiyorlardý. Öte yandan, tutsak ailelerinin içerdeki hak gasplarýný, gözaltýnda kayýplarý, faili meçhulleri kamuoyuna taþýyan eylemleri örgütlemeleri, cezaevindeki tutsaklarýn yalnýz býrakmayýp sahiplenmeleri, kýsacasý içeriyle dýþarýnýn baðlarýnýn güçlü bir biçimde kurulmasýnda aktif rol oynamalarý devletin aileleri de hedef almasýna neden oldu. Görüþe giden aileler saldýrýya uðradýlar, tutsaklara iletmek istedikleri eþyalara el konuldu ya da görüþ yasaklarýyla oðullarýný, kýzlarýný uzun süre boyunca göremez oldular. Ýçeride yapýlan aramalarda, sevklerde, mahkemeye götürülme süreçlerinde yaralanan, hasta olan tutsaklarýn tedavilerinin geciktirildiði ya da hiç yapýlmadýðý bu dönemde devlet cezaevlerindeki örgütlenmeyi kýrmak ve tutsaklarýn içeride de politik kalmalarýný engellemek için “baðýmsýz koðuþlarý” oluþturup, onlarý siyasal kimliklerinden soymak için itirafçýlaþtýrma giriþimlerini arttýrmýþtýr. Böyle bir mantýkla devam ettirilen saldýrýlar sýrasýnda, 1991’de açýlmak istenen ancak devrimci tutsaklarýn yine bedenlerini öne sürerek yükselttikleri mücadeleyle kapattýrýlan “Eskiþehir Tabutluðu”nun, 1996’da yeniden açýlmasý gündeme geldi. Kimi tutsaklarýn götürüldüðü ve devrimciler tarafýndan tabutluk olarak adlandýrýlan Eskiþehir E Tipi cezaevi, daracýk hücrelerden, ýþýðýn çok az girebildiði küçücük camlardan oluþan tutsaklarý yalnýzlaþtýrma hedefiyle inþa edilmiþ tecrit mekanýydý. Buraya baþlanan sevklere karþý ortak mücadele 10 farklý devrimci yapýnýn oluþturduðu “Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu”nun kararýyla baþlatýldý: “......zindanlarda bulunan devrimci örgütlenmelerin geniþ bir kesimini kapsayan Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu; DHKPC, MLKP, TKP/ ML, TÝKB, TKP
KOMÜNÝST DEVRÝM
(ML), TKEP-Leninist, EKÝM, Direniþ Hareketi, TDP, THKPC/ HDÖ adlý devrimci parti ve örgütlerden oluþuyordu. Öte yandan 1 Mayýs sonrasý halký teslim almaya çalýþan egemenler önce tutsaklara saldýrdý. Çünkü halkýn önderlerini teslim almadýkça, halký hiç teslim alamayacaðýný biliyordu. Eskiþehir tabutluðunu açtý. Tüm cezaevlerinde hak gasplarýna yöneldi. Görüþe giden aileler üzerinde aralýksýz terör estirdi. Tutsaklarý halk için bir örnek ve önder olmaktan çýkarmak, onlarý teslim almak, kiþiliksizleþtirmek istiyordu. Tüm bu saldýrýlar karþýsýnda Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu’na dahil olan tutsaklar 20 Mayýs 1996’ da ....... Süresiz Açlýk Grevi’ne baþladýlar.” a.g.e s.5 Böylece her aný eylem olan 69 günlük süreç baþladý. Devletse her zamanki gibi açlýk grevi eylemini görmezden geldi. Adalet Bakaný Aðar’ýn yerine getirilen, Þevket Kazan Aðar’ýn yolundan giderek saldýrýlarýn devam etmesini saðladý. Sivas Katliamý dolayýsýyla yargýlanan dinci sürünün avukatý olan Kazan, bu katilleri savunurken gösterdiði kararlýlýðý devrimcilere saldýrýrken de sürdürdü. Tüm bu geliþmeler üzerine CMK’nin yedi bileþeni , yaklaþýk bir buçuk aydýr devam eden açlýk grevi eylemini 3 Temmuz’da Ölüm Orucu eylemine dönüþtürme kararý aldý: “Ölüm Orucu’na DHKP-C, TKP (ML), TKP /ML, MLKP, TKEP-Leninist, Direniþ Hareketi ve TDP katýldý. Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu Ölüm Orucu gibi güçlü bir eylemin, birçok siyasi yapýyla birlikte gerçekleþmesini saðladý. Devlet, saldýrýlarýna devam ettikçe Ölüm Orucu’ndan aldýðý darbelerle sarsýldýkça, devrimci tutsaklar yeni Ölüm Orucu ekiplerini mevziye sürerek düþmana vuruþlarýný arttýrdýlar. Ýkinci... Üçüncü Ölüm Orucu ekipleri açýklandý.” a.g.e s.6 Devrimci tutsaklarýn içeride baþlattýklarý mücadele dýþarýdan da büyük bir destek buldu. Tutsak yakýnlarý da dýþarýda dönüþümlü açlýk grevlerine baþladýlar. ÝHD, ÇHD, Barolar, çeþitli meslek örgütleri, sendikalar, dernekler devrimcilerin eylemine politik duyarlýlýk gösterdi. Varoþlar ayaktaydý. Gazi Mahallesi’nde, Baðcýlar’da, Sarýgazi’de, Gültepe’de barikat direniþleri verildi. Özellikle devletin tutsaklarýn eylemini geçiþtirici
8
tarzda açýklamalarý ve artan kamuoyu tepkisini elimine etmek için yapýlan eyleme iftiralarla saldýrmasý, devlete yönelik tepkiyi arttýrdý. Kazan’ýn ölümlerin olmayacaðýný, tutsaklarýn eylemi gerçekten yapmayýp “kantinden mallarý stoklayýp, gizlice yediðini” iddia eden açýklamalarý iþe yaramadý. DETUDAPlý tutsak yakýnlarý da ölüm orucu eylemine baþladý. Ankara, Ýstanbul, Ýzmir gibi þehirlerde hemen hemen her gün eylemler yapýldý. Özellikle tutsak yakýnlarýnýn kaldýðý Ankara’daki ÖDP binasýnýn önünde yapýlan Kýzýlay eylemi oldukça kalabalýktý. Bunu hazmedemeyen düzen bekçileri büyük bir kinle eyleme saldýrdý, pek çok kiþiyi yaraladý ve gözaltýna aldý. 22 Haziran’da Kaðýthane DYP binasýna yönelik hesap sorma eylemi gerçekleþtiren, DHKC savaþçýsý Adalet Yýldýrým, “ Hasan Hüseyin Onat, Gülizar Þimþek, Emine Tunçal ve Ali Ertürk 15 Temmuz’da Kaðýthane merkezinde 11 faþist odaða düzenledikleri baskýn sonrasýnda kuþatýldýklarý evde, evin sahibi olan Haným Gül, bu baskýndan bir hafta sonra kaldýrýldýðý hastanede, Levent Doðan ise, 19 Temmuz’da Baðcýlar’da tutsaklara uygulanan zulme karþý örgütlenen bir gösteride polis tarafýndan katledildiler.” a.g.e s.46 Ýçeride ve dýþarýda böyle bir keskinlikle süren bu savaþta ölüm orucu eyleminde ilk ölüm haberi Ümraniye Cezaevi’nden geldi “Bizde bu yürek, bu yoldaþ sýcaklýðý varken her þeyi yerine getiririz” a.g.e. s.9 diyerek eylemine baþlayan TKP (ML) tutsaðý Aygün Uður 21 Temmuz’ da yaþamýný kaybetti. 23 Temmuz’da DHKP-C tutsaðý Altan Berdan Kerimgiller, yine ayný hareketten Ýlginç Özkeskin 24 Temmuz’da hayata veda ettiler. Hemen hemen her gün bir kiþinin öldüðü bugünlerin ardýndan, artýk bir günde birkaç devrimcinin yaþamýný yitirdiði günler baþladý. “Ben de gönüllüyüm. Ölüm Orucu’na beni de kabul etsinler. Bu göreve kabul edilirsem onur duyacaðým” a.g.e. s.11 diyen MLKP tutsaðý Hüseyin Demircioðlu Ulucanlar’da, TKP (ML) tutsaðý Ali Ayata Bursa Cezaevi’nde, DHKP-C tutsaðý Müjdat Yanat’sa Aydýn Cezaevi’nde yaþamýný kaybetti. Düþen tutsaklar kitleler tarafýndan sahiplenildi, her biri büyük kalabalýklarýn omuzladýðý cenaze törenleriyle
KOMÜNÝST DEVRÝM
BURJUVA PARTÝLERÝNE OY YOK! DÜZENÝÇÝ ÇÖZÜM ÖNERENLERE DESTEK YOK! KOMÜNÝSTLERÝN SESÝNE KULAK VER, MÜCADELESÝNE KATIL!
SEÇÝMLER VE KOMÜNÝST SÝYASAL TUTUM Türkiye bir kez daha seçime gidiyor. Burjuva düzeninin kendi iç çekiþmelerinin sonucu alýnan seçim kararý, düzen partilerini hazýrlýksýz yakalamýþ olsa da bundan daha fazla iþçi emekçi kitleler için, onlarýn önderliðini yapma iddiasýndaki devrimci siyasal güçler açýsýndan bir bunalýmý yansýtýyor. Burjuva sýnýfý ve onun düzeni bu seçimlerde birbirinden farklý olmayan, her anlamda tekleþmiþ düzen partileriyle seçime gittiði halde, karþýsýnda gerçek alternatifinin, iþçi sýnýfýnýn devrimci komünist seçeneðinin yokluðunun yarattýðý rahatlýkla davranacaktýr. Türkiye Kapitalist Cumhuriyeti, öncesinde yaratýlan onca gürültüye raðmen tarihinin en rahat seçimlerinden birini yaþayacaktýr. Burjuva partileri gerçek hasýmlarý bu seçimde karþýlarýnda olmadýðýndan, kitlelerin gözünde farklý seçenekleri temsil ediyormuþ gibi bir görüntüyü vereceklerdir. Ýþçi sýnýfý ve emekçi kitleler ise bir kez daha devrimci bir önderlikten yoksun olarak seçimlere sürüklenmektedirler.
BU SEÇÝMÝN BURJUVA DÜZENÝ AÇISINDAN ANLAMI NEDÝR? Bilindiði gibi bir süre önce cumhurbaþkanlýðý seçimi dolayýsýyla yaþanan tartýþmalar üzerinden erken seçim kararý alýndý. Laiklik, gericilik, cumhuriyetin korunmasý gibi görünüþteki gerekçeler arasýnda emekçi kitleler yapay saflaþmalar üzerinden düzene baðlandý. Parlamento denilen kurum, seçim denilen oyun, geniþ yýðýnlara çözüm diye pazarlandý. Tüm bu gürültünün altýndaki gerçekler ise bambaþkadýr. Her þeyden önce laik denilen kesimler, en baþta ordu, uzun yýllardýr dinci gericiliði geniþ kitleleri uyutma aracý olarak besledi, güçlendirdi. Laiklik karþýtý denilenlerde, diðerleri gibi iþçi sýnýfýmýza, emekçilere yönelik ekonomik, sosyal, siyasal saldýrýlarda, Kürt halkýna dönük baskýlarda, burjuva sýnýfýnýn çýkarlarýný korumak konusunda kusur etmedi. Sonuçta bu sürtüþmeler, gerçek sýnýfsal çeliþkilerin üzerini örtmede düzenin iþine yaradý. Ayný þekilde seçim sürecinde burjuva partilerinin kampanyalarý da geniþ yýðýnlarýn zihinlerini bulandýrýcý iþlev görecektir. Burjuvazinin kendi sözcüleri bile bu seçim sürecinde düzen partilerinin geniþ kitlelerin gerçek ihtiyaçlarý üzerinden bir söylem üretmediðini, var olanýn sadece demagojik bir iki söylemden ibaret olduðunu, daha çok yükselen-yükseltilen milliyetçilik dalgasýndan faydalanmaya çalýþtýklarýný itiraf etmektedirler. Böylesi bir ortamda, burjuva düzeninin rotasý deðiþmeyecek, düzen partileri bu rotanýn geniþ kitlelerin gözünde rýza almasý için çalýþacaklar, bunu en iyi kendilerinin yapabileceðini burjuvaziye ispat etmeye çalýþacaklardýr. Doðrusu burjuvazi 2002 seçimlerinden bugüne, mevcut
hükümetiyle geniþ kitleleri düzenine baðlamayý baþarmýþ olmasýnýn avantajýný yine kullanacaktýr. Burjuvazi, uzun zamandýr geniþ yýðýnlarýn desteðini alan düzeniçi bir seçeneðin yaratýlmasýnýn sýkýntýsýný yaþýyordu. Bunun için gerek uluslararasý alanda emperyalist-kapitalizmin yönelimiyle uyumlu gerekse de burjuvazinin programýný uygulayabilecek bir düzeniçi seçenek yaratma uðraþý içindeydi. Mevcut düzen partilerinin hepsi bu politikalarý uygulamak konusunda istekli olsalar da, bu onlarýn hükümet olabilmeleri için yeterli deðildi. Çünkü ayný zamanda burjuvazinin programýný, geniþ kitlelerin desteðini, rýzasýný alarak uygulayabilecek bir düzeniçi seçenek gerekliydi. Ýþte bunun için, radikal yönleri törpülenmiþ, Ýslami ve milliyetçi öðelerin desteðiyle, demagojik söylemlerle kitlelere seslenen bir düzeniçi seçenek olarak AKP, burjuvazi için önemli bir iþlev gördü. Bu seçimlerde de burjuvazi, baþka bir düzeniçi seçeneði yaratamadýðý ve AKP'nin henüz yýðýnlarýn desteðini alýyor olmasýndan dolayý, bunu sonuna dek kullanacaktýr. Öncesindeki sürtüþmeler, düzenin statükosunu oluþturan bir iki konuya dokunmamasý için hükümetin biraz törpülenmesinden baþka bir þey deðildir. Bir süredir, kitlelerin, baþta ordu olmak üzere, devlet eliyle yükseltilen bir þovenizm, milliyetçilik dalgasýnýn etkisi altýna alýndýðý süreci yaþýyoruz. Bu süreç seçim atmosferinin içinde devam ederken, düzen partileri söylemlerini bununla uyumlu kullanýyorlar. Terör, birlik, beraberlik gibi söylemler, kitleleri, sorunlarýnýn gerçek kaynaðýndan uzaklaþtýrmak, iþçi sýnýfýyla burjuvazi ve onun devleti ile olan çeliþkilerinin gizlenmesi için dile getiriliyor, bu þekilde kitlelere þovenizm zehirini akýtýyorlar. Burjuva düzeni de kitlelerin gerçek sorunlarýnýn farkýndadýr. Ýçinde bulunduðu duruma karþý tepki biriktiren kitlelerin, bu tepkilerini, kimi zaman dinin ve milliyetçiliðin birleþtiriciliði ile kimi zaman gericilik tehlikesi göstererek gerisin geri yeniden düzene baðlanmasýnýn aracý olarak kullanýyor. Ýþte böyle bir tablo içinde, iþçi sýnýfý devrimcileri kendi görevlerini düzen partilerinin çürümüþlüðü söylemleriyle sýnýrlayamazlar. Bugün, burjuva düzeni bu kadar pervasýzca, en berbat partileri, kitlelere seçenek diye yutturabiliyorsa, kitlelerin artan hoþnutsuzluklarýna raðmen, bu hoþnutsuzluklarý kendi düzenini saðlamlaþtýrmak için kullanabiliyorsa, bunun sebebi kendi becerilerinden çok, iþçi sýnýfýmýzýn gerçek bir devrimci, komünist önderlikten yoksun olmasýndandýr. Dolayýsýyla seçim sürecine bu pencereden bakmak, böylesi bir önderliðin nasýl yaratýlabileceði ve yokluðu koþullarýnda ne yapýlabileceði üzerinde durmak gerekir. "BAÐIMSIZ SOL ADAYLAR" ÜZERÝNE Her seçim döneminde solun liberal kanadý meclise girmek için çeþitli yöntemler dener. Solun liberal kanadýndaki çeþitlilik kadar olmasa da farklý þekillerde denenen bu yöntem-
13
KOMÜNÝST DEVRÝM
SEÇÝMLER VE KOMÜNÝSTLER Seçim, mevcut seçeneklerden birini yada birden fazlasýný ayýt etme, ayýklamadýr. Seçeneklerden tamamýný seçmek, seçme iþlemi olmaz. Birini yada birilerini diðerlerinden ayýrt etme iþlemidir. Bu seçme iþlemi, seçenin öznel istek, yargý, görüþ vs. ile belirlendiði gibi dýþardan baþka faktörlerin doðrudan yada dolaylý etkileri de belirleyici olur. Gündelik yaþamda yapýlan seçimlerde, örneðin, sevdiðimiz bir elmanýn seçimi (sarý elma, ekþi elma, tatlý elma gibi) kendi öznel isteklerimiz yada kiþisel fayda gibi etkenler önemli olurken, toplumsal, dolayýsýyla politik olan seçim yapma iþleminde karmaþýk pek çok faktör devreye girer. Görünüþte benzer bir seçim olgusu gelen, örneðin, sevdiðimiz bir elmanýn tercihi ile toplumsal bir düzenin seçimi, aþamalý yada aþamasýz devrim fikirlerinin seçimi kuþkusuz birbirlerinden çok farklý etkenlerin devreye girdiði süreçler olarak yaþanýr. Geçtiðimiz süreçte milletvekili genel seçimleri yaþandý. Her politik olayda olduðu gibi bu seçimlerde de sosyal, ekonomik, siyasal pek çok faktör devreye girdi. Bu süreç herkes için ayný deðiþkenlerin devreye girdiði gibi bir görüntüyü yansýttý. Ortada yanlýþ olan bir þeylerin olduðunu faklý kiþi yada gruplar tekrarladýlar. Örneðin, sosyal demokratlara göre yanlýþ olan bazý þeyler
vardý. Yada liberallere, anarþistlere yada baþkalarýna göre bir manav, bir Pazar esnafý da kendince bazý þeylere dönük kendi bakýþýný yansýtabilir. Fakat toplumsal olaylarda, görünüþ her zaman yanýltýcýdýr. Seçim meselesi de sanki herkes eþit koþullardaymýþ gibi bir görüntü yaratýyor. Ayrýca seçme iþlemi ortada seçilmesi istenen seçenekler birbirlerinden farklýymýþ gibi yansýtýldý. Seçimin kurallarýný belirleyen ise mevcut burjuva sýnýfýnýn çýkarlarýdýr. Bu çýkarlarý ise, en baþta onun devleti korur. Onun adýna kurallarý koyar. Seçimler görüntüde eþitlik demektir. Oysa yaþananlar farklý sýnýflar tarafýndan farklý algýlanýr. Bu açýdan seçimi saðlayan belli ölçüde de olsa, felsefe, yöntem ve ideolojidir. Biz komünistlerin felsefesi ise, tarihsel materyalizmdir. Yöntemimiz diyalektik yöntemdir. Ýdeolojimiz ise, Marksizm-Leninizm’dir. Bu çerçeveden baktýðýmýzda genel seçimlerde farklý sýnýfsal anlayýþlar seçilmemiþtir. Burjuva sýnýfsal çerçeve içindekilerden birileri seçilmiþtir. Bizim seçimimiz elbette bu düzen içinde reformlar elde etmek deðildir. Biz proletarya diktatörlüðü istiyoruz. Bugün böyle bir seçenek ortaya konulamadýðý için mevcut seçimler burjuva devletin bir kurumu iþlevi görmektedir. Bizim görevimiz bu gerçeði bilmek, iþçi sýnýfýna göstermek, burjuva seçeneklere karþý mücadele etmektir.
2 TEMMUZ ÝSTANBUL MÝTÝNGÝ Devrimci yükseliþ dönemine girildiðinde ya da düzen krizlerle boðuþmaya baþladýðýnda devletin klasik olarak devreye soktuðu bir takým araçlarý vardýr. Sivil faþistleri ya da gericileri öne sürerek Maraþ ve Çorum da olduðu gibi Alevi-Sünni ya da þu an içinden geçtiðimiz dönemde de olduðu gibi Türk-Kürt ayrýmlarý üzerinden düzen bu kriz dönemlerini atlatmaya çalýþýr. Bu tarz suni ayrýmlarýn öne çýkarýlmasý sýnýf çatýþmasýnýn keskinleþtiði kriz dönemlerinde, temel çeliþkinin üstünün örtülmesi yoluyla burjuva düzenin sürekliliðini saðlar. Aslýnda bu ayrýmlar üzerinden kitleleri düzene nasýl baðladýðýný birçok örnek üzerinden görmüþ olmakla birlikte son seçim süreci açýlabilir. Bir önceki süreçte %74 olan oy kullanma oraný; vatandaþlýk görevi, ülkeye sahip çýkmak ve yaratýlan laik-þeriatçý ayrýmý üzerinden %84’e çýkarýlmýþtýr. Ýnsanlar umudu olmadýðýný ama AKP’ye karþý tek alternatif olan CHP’yi destekleyeceklerini söylemiþtir. Bu anlamda insanlarýn aklýna düzene “sahip çýkmak” dýþýnda hele ki devrimci araç ve yöntemlerle mücadele etmek gibi bir seçeneðin varlýðý gelmiyor bile. Sivas Katliamý da hem kitlelerin düzene baðlanmasýnýn hem de kitlelerin birikmiþ olan öfkesinin boþaltýlmasýnýn ihtiyaç haline geldiði bir süreçte yapýlmýþtýr. 12 Eylül’den sonra tekrar toparlanmaya baþlayan devrimci hareketler, yükseliþe geçen sýnýf hareketliliði, en güçlü dönemlerini yaþayan ulusal kurtuluþ mücadelesi, memur eylemlilikleri düzeni zora sokmuþ düzen çözüm arayýþýna girmiþtir.
Burjuva devlet Sivas’ta yapýlan Pir Sultan Abdal Þenliði’ni bu anlamda kullanmýþtýr. Maraþ ve Çorum katliamlarý’nda olduðu gibi çevre illerden getirttiði insanlarla kitleleri kýþkýrtmaya çalýþmýþtýr. Harekete geçirdiði dinci ve faþistler 2 Temmuz 1993’te þenlik için gelenlerin kaldýðý Madýmak Oteli’ni ateþe vermiþ, olaylar sýrasýnda 33 devrimci ve aydýn katledilmiþtir. Devlet sonrasýnda bu süreci kendi istediði gibi þekillendirmek istemiþ, bu amaçla olaylarý Sünnilerle Alevilerin çatýþmasýymýþ gibi göstermeye çalýþmýþ bunda da kýsmen baþarýlý olmuþtur. Bu sene Kadýköy’de yapýlan 2 Temmuz Eylemi’nde biz de vardýk. Saat 17:00’de Numune Hastanesi önünde baþlayan eyleme yaklaþýk dört bin kiþi katýldý. BDSP, HÖC ve Alýnteri’nin çeþitli sebeplerle eylemde yer almamasýnýn sonucu olarak alana liberal hareket ve istemler çok daha hakimdi. Alana çýkanlarýn daha öncelerde ifade edilen “Ne Þeriat Ne Kemalizm Yolumuz Sosyalizm” ya da “Mezhep Savaþýna Deðil, Sýnýf Savaþýna” gibi sloganlarý çoktan unutup onun yerine “Madýmak müze yapýlmalýdýr” þiarýný öne çýkartmasý þaþýrtýcý bir durum deðildir. Öne çýkarýlan bu þiarla asýl hedefin devletin ve düzenin ta kendisi olduðu gerçekliði üzerinden atlanýlýp Madýmak’ýn müze yapýlmasý ve orada öldürülenlerin yapýlacak olan müze aracýlýðýyla yâd edilmesi aslýnda tam da düþmanýn minderinde güreþmek ve devletin politikalarýna dolaylý da olsa eklemlenmektir.
12
M. DEVRÝM
Þ. BERFÝN
KOMÜNÝST DEVRÝM
defnedildi. Bu durumun karþýsýnda iyice acizleþen devlet kimi cenazeleri engellemeye çalýþtý, törenlere saldýrdý. Ankara’da adli týp kurumu önünde ölen yoldaþlarýný almak için bekleyen kalabalýða saldýrdý, Kurtuluþ’ta baþlayan çatýþmalar Kýzýlay’a kadar devam etti. Sarýgazi’de jandarmanýn saldýrýsýnda birçok insan hayati tehlikeye girecek kadar dövüldü. Ancak tüm bunlar kitlelerin tutsaklarý sahiplenmesinin önüne geçemedi. 68. gün olan 26 Temmuz’da da üç ölüm yaþandý. Ölüm Orucu deðil Süresiz Açlýk Grevi Direniþi yapan TÝKB örgütünden Tahsin Yýlmaz Saðmalcýlar’da, ayný cezaevinde DHKP-C tutsaðý olarak bulunan Yemliha Kaya ve ayný hareketten Ayçe Ýdil Erkmen Çanakkale Cezaevi’nde yaþamlarýný yitirdiler. Ayçe Ýdil, dünyada ölüm orucu eyleminde hayatýný kaybeden ilk kadýn savaþçý oldu. 27 Temmuz’da DHKP-C tutsaðý Yemliha Kaya Saðmalcýlar’da, Bursa Cezaevi’nden TÝKB davasý tutsaðý Hicabi Küçük ve yine ayný hareketten Osman Akgün Saðmalcýlar’da ölümsüzleþti. 27 Temmuz direniþin 69. günüydü. Kýsa bir süredir devletle tutsaklar arasýnda uzlaþma yaratabilmek için harekete geçen Yaþar Kemal, Orhan Pamuk, Halil Ergün gibi aydýn ve sanatçýlarýn arabuluculuk giriþimiyle 28 Temmuz’da devlet tutsaklarýn kimi taleplerini kabul etti. Eskiþehir Tabutluðu’nun açýlmayacaðýný, buraya sevk edilen tutsaklarýn diðer cezaevlerine geri gönderileceðini, Ölüm Orucu ekiplerinde olan devrimcilerin tedavilerinin yapýlacaðýný açýkladýlar. Eylemin devrimciler tarafýndan sonlandýrýldýðý 28 Temmuz günü hastaneye götürülürken hayatýný kaybeden TKP (ML) tutsaðý Hayati Can bu uðurda ölümsüzleþen 12. devrimci yiðit oldu. Devletin her zamanki yaklaþýmý olan önce saldýrma, sonra devrimcilerin yaþamlarýný feda etme pahasýna giriþtiði mücadelenin sonunda geri adým atma anlayýþý 1996’daki Ölüm Orucu sürecinde tekrarlandý. Ancak bu eylemin, 2000 yýlýnda baþlayan ve 2007 yýlýna kadar süren F Tipleri’ne karþý yapýlan Ölüm Orucu eyleminden kimi önemli farklarý olduðunu belirtmeliyiz. Öncelikle söylenmesi gereken nokta þudur: 1996 Ölüm Orucu eyleminin gerçekleþtirildiði yýllarda ülke çapýndaki siyasal konjonktür devrimciler
lehineydi. Pek çok sol yapýnýn bir biçimde etkilediði, yönlendirdiði, örgütlediði kitleler eylemli mücadeleye etkin bir katýlým gerçekleþtiriyorlardý. Ýkinci farklýlýksa eyleme olan kitle desteðiyle ilgilidir. Yazýmýzýn baþýndan beri vurguladýðýmýz gibi, devrimci tutsaklar toplumun pek çok kesimleri tarafýndan sahipleniliyorlar; içerideki mücadele dýþarýdaki mücadelenin bir ayaðý olarak tüm þiddetiyle devrimciler tarafýndan sürdürülüyordu. Yani içeriyle dýþarýnýn baðlarý sýký bir biçimde kurulmuþtu. 2000’deyse eylemi izleyen, destekleyen 1996’daki kadar geniþ olmasa da belirli bir kesim vardý. Ama zamanla sayýlarý azaldý; ölüm orucu eylemi, devrimcilerin kendi öz güçleri ve tutsak yakýnlarý dýþýndaki kesimlerin gündeminden düþtü. Son farklýlýksa, Ölüm Orucu’na katýlmayan ama kendi talepleri için açlýk grevi sürecini baþlatýp daha önce bitiren Kürt yurtseverleri ve dýþarýdaki Kürt hareketinin de bu sürece belirli bir dinamizm kattýðý gerçektir. 2000 yýlýnda devletle pazarlýk yapýp devrimci harekete zarar vererek cezaevlerinde direniþe katýlmayan PKK’li tutsaklar ve Kürt Hareketi 1996’da tam tersi bir tutum izlemiþti. Devrimci hareketin Ölüm Orucu eylemi sýrasýnda destek açlýk grevleri düzenleyen, devrimci tutsaklarý destekleyen açýklamalar yapan, Kürt kitlelerinin dýþarýdaki eylemlere katan yurtsever hareket, 2000 yýlýnda içerideki ve dýþarýdaki teslimiyetçi çizgisinden o dönemde çok farklý bir eðilime sahipti. 1996 Ölüm Orucu eyleminin yýl dönümü dolayýsýyla kaleme aldýðýmýz bu yazýda, eylemin kendisini o dönemin özgüllüðü içerisinde vermeye çalýþtýk. 1996’da ve 2000-2007 sürecinde bu uðurda düþen devrimcileri saygýyla anýyor; devrimci mücadeleye onlarýn býraktýðý yerden devam ederek, zafere olan inancýmýzla yolumuza devam ediyoruz. Devrim Ýçin Düþenler Kavgamýzda Yaþýyor! Devrimci Ýrade Teslim Alýnamaz!
9
SEÇÝM ÇALIÞMALARI ve SÜREKLÝLEÞMÝÞ FAALÝYETÝN ÖNEMÝ
22 Temmuz 2007 tarihinde yapýlacak seçimler öncesi belirlenen bölgelerde bir bildiri daðýtýmý gerçekleþtirdik. Amacýmýz, emekçi halkýn yoðun bir biçimde yaþadýðý bölgelerde seçimler konusundaki görüþlerimizi yüz yüze propaganda aracýlýðýyla onlarla paylaþmaktý. Kuþkusuz, bu yöntemin verdiði avantajla alacaðýmýz tepkileri ölçerek karþýlýklý konuþmalarýn uzunluðunu ve seyrini belirleyecektik. Etkinliði gerçekleþtiren biz militanlar açýsýndan da bu tür bir faaliyeti yapmak bizlere hem o bölgede yaþayan iþçileri ve emekçileri daha yakýndan tanýma imkaný saðlayacak hem de bizleri farklý bir etkinlik alanýnda eðitecekti. Böyle bir hedef disipliniyle baþladýðýmýz faaliyetimizde bu beklentilerimizin bir kýsmý gerçekleþebildi; önümüze koyduðumuz ancak yerine getirmediðimiz hedefler de bizler için deneyim oldu. Ýlk olarak faaliyet alanýyla ilgili gözlerimizi yazmak gerektiðini düþünüyorum. Daðýtýmý yapacaðýmýz bölgede devrimci hareketin varlýðý; iþçi-emekçilerin buralarda yoðun olarak yaþamasý; politik açýdan da sola yakýn duran bir tipolojinin bu bölgede yaþayan nüfusun çoðunluðunu oluþturmasý verileriyle gittiðimiz alanda kapýsýný çaldýðýmýz herkesle konuþabilme imkaný bulamadýk. Bu duruma neden olan ilk faktör, seçim konusunda burjuva medyanýn ve siyasetçilerin aylardýr süren yönlendirmeleri sonucu seçimlere katýlmayý olmazsa olmaz bir gereklilik olarak görmeleriydi. Bizler, bugüne kadar yapýlan seçimlerden sonra kurulan hangi hükümetin onlarýn sorunlarýný ilgi gösterip, gerçek çözümler üretmek için kollarý sývadýðýný sorduðumuzda; pek çoðu geçmiþte kendileri için gerçek çözümler üretilmediðini, gelecek hükümetin de onlara hizmet etmeyeceklerini bildiklerini ve düzen politikacýlarýna güven duymadýklarýný söylediler. Ama bir noktayý da eklediler: Eðer biz bugün CHP’ye oy vermezsek, AKP güç kazanacaktýr. Yalnýzca CHP deðildi tabi ki bilinçsiz kesimleri seçime kanalize eden; bir de liberaller vardý mecliste temsil edilmeyi onlara çözüm olarak gösteren. Örneðin, kapýsýný çaldýðýmýz bir evin önünde oturan kalabalýða bildirimizi uzattýðýmýzda bize “Siz kime oy verin diyorsunuz?” sorusunu yönelttiler. Biz seçimlerin çözüm olmadýðýný, bugün yapýlmasý gerekenin iþçi ve emekçilerin örgütlülük düzeylerini yükseltmek olduðunu, her alanda haklarýnýn mücadeleyle alýnabileceklerini, parlamento gibi çürümüþ bir kurumun onlarýn gerçek çýkarlarýný savunup onlara hizmet etmeyeceðini söylediðimizde “Siz devrimcisiniz ama mücadele edin; bir devrimci olan Ufuk
10
Uras’a oy vermeyin diyorsunuz!” deyip, þaþkýnlýklarýný ifade ettiler. Liberallerin bu tip mahallelerde açtýklarý seçim bürolarýyla, insanlarý nasýl düzene baðladýklarýný, “devrimci” sýfatýný kullanýp hangi yollarla onlarý maniple ettiklerini de böylece deneyim etmiþ olduk. Bu tip tepkilerin verildiði yerlerde, biz devrimcilerle, liberal solcular arasýndaki farký en genel hatlarýyla çizip çözümün yeni bir toplumsal iþleyiþte ve baþka bir dünya kurmakta olduðu propagandasýný yaptýk. Beklediðimiz konuþma imkanýný bulamamýz için son faktör olarak söylenebilecek olansa, bu mahallede yaþayan kimi insanlarýn siyasete ve devrimcilere olumlu yaklaþmamasýydý. Bazýlarý daha cümlemizi tamamlamadan bildirimizi aldý ve iletiþime geçmeyi engelledi; bazýlarýysa teþekkür bile etmeden çekip gitti. Faaliyetle ilgili ikinci önemli noktaysa bizim bildirilerimizin düzeyi ve mahallelinin profiliydi. Yazdýklarýmýz, kitlelerin anlayabilecekleri düzeyden daha çok onlarýn içerisindeki öncülere seslenme iddiasýnda olduðu için verdiðimiz kiþilerin birçoðu bildirileri ya okumadý ya da gerçekten okuyamadý. Çünkü konuþtuðumuz insanlarýn büyük bir kýsmý okuma-yazma bilmiyordu veya Türkçe’ye hakim deðildi. Bu tip kiþilere materyalimizi verdikten sonra orada yazýlanlarý sözlü olarak aktarmak zorunda kaldýk; misafirperverlik gösteren, içeri davet eden, sýcak davranýp ilgi gösterenlerle uzun uzun tartýþma þansý yakaladýk ama diðerleriyle yalnýzca yoksunluðu ya da yoksulluðu konuþmanýn ötesine geçemedik. Tüm bunlarýn yanýnda yaþadýðýmýz olumluluklarý da burada yazmayý faydalý buluyorum. Faaliyetin ilk baþýnda insanlarla konuþmayý oldukça zor bulan biz militanlar zamanla açýldýk; kendimizi daha iyi ifade ettik; komünist kimliðimizi her yerde dillendirdik; çözümün ne olduðunu karþýmýzdakilere tasvir ettik. Ancak faaliyet anýnda ve sonrasýnda þu çýkarýmlara vardýk: Buralarda komünist anlayýþýn yeþerip geliþebilmesi için insanlarý kýsa süreliðine görmek ve bildiriyi propaganda etmek vereceðimiz mücadelenin çok küçük bir ayaðýný oluþturacaktýr. Ýþçi ve emekçi mahallelerinde onlarý etkileyebilecek baþka materyalleri kullanarak ve de en önemlisi böyle ayaküstü görüþmeler yerine onlarla düzenli olarak iletiþim kurmanýn yollarýný bulmanýn bundan sonra yeni gündemlerde yapacaðýmýz faaliyetleri daha verimli kýlacaðýný düþünüyoruz.
D. EYLEM
SEÇÝM FALÝYETLERÝNDEN KISA BÝR DENEYÝM
Seçim dönemleri burjuva düzeni tarafýndan, herkesin eþit olduðu, “millet” iradesinin yansýdýðý, gerçek demokrasinin yaþandýðý, sahiplenildiði bir süreç olarak gösterilir. Bu seçimlerde de her yerde kitleler demokrasiyi sahiplenmeye çaðrýldý. Burjuva siyasetçileri ekonomik büyümenin sürekliliði, özgürlüklerin devamý ve terör söylemleriyle Kürt halkýna yönelik milliyetçi, þoven saldýrýlarla ilgili demagoji ve kýþkýrtmalarla oy isterken, liberal sol akýmlarýn halk adýna Marksist literatürden itinayla seçtikleri kavramlarla meclise girmeye çalýþtýklarý bir seçim dönemi geçti. Gerek burjuva partileri gerek liberal sol akýmlar farklýlýklarý ne olursa olsun, her ikisi de iþçi ve emekçilerin sömürülmesine dayalý burjuva düzeninin devamýný saðlama kaygýlarý dýþýnda bir nitelik ortaya koyamaz. Bu nedenle sýnýf siyasetinden baðýmsýz iþçi ve emekçi kitleler gerçek özgürlüðüne kavuþamaz. Bir kez daha bilince çýkartýlmalýdýr ki, iþçi sýnýfý gerçek öncüsüyle bir devrimin tuðlalarýný örmekle kendi özgürlüðünün yolunu açabilir. Biz komünistler faaliyet sürdürdüðümüz, solun aðýrlýkta olduðu bir mahallede seçimlere dair çýkardýðýmýz bir bildirinin daðýtýmýný yaptýk. “Burjuva partilere oy yok, düzeniçi çözüm önerenlere destek yok, komünistlerin mücadelesine katýl!” çaðrýsýyla daðýtýmýný yaptýðýmýz bildiriyi, kapý kapý dolaþarak, sohbet ederek, insanlarý dinleyerek gerçekleþtirdik. Mahallede devrimci hareketlerin etkili olmasýna ve sol potansiyelin aðýrlýklý olmasýna karþýn, siyasal düzeyin düþük olmasý, insanlarýn burjuva siyasal seçeneklerden kopamamýþ durumda olmasý, gerek devrimcilerin faaliyetlerinin etkinliði gerekse de içinden geçtiðimiz dönemin etkilerinin ne düzeyde olduðu hakkýnda bir örnek oldu. Sýnýfýn öncü partisinin henüz yaratýlamadýðý koþullarda iþçi sýnýfýnýn en yoksullarýnýn yaþam alanlarýndaki siyasal düzeyin düþüklüðü mücadelemizde ýsrarlý olmamýzý daha da önemli kýlýyor. Ýþçi ve emekçilerin yaþam alanlarýnda önümüze koyduðumuz parti inþa görevinin faaliyetini varetmeli, buralardan kan almalýyýz. Yaptýðýmýz seçim dönemine iliþkin faaliyetlerimizin bu anlamda dikkate deðer olduðunu düþünüyorum. Varoþlar ne demokratik mücadelenin ne de faþizme karþý mücadelenin alaný haline indirgenebilir. Varoþlar bir bütün olarak
sýnýf mücadelesinin örgütlenmesi gereken alanlarýdýr. Bu bilinçle yaptýðýmýz faaliyetlerimize insanlarýn tepkisi olumluydu. Bir takým konulara dair söylemleri, eleþtirileri ve önerileriyle güzel sohbetler yaþadýk. Elbette sorun sohbet etme düzeyinde bir geliþme saðlamak deðildir. Her çalýþma kendi muhatabýný bir siyasal tutum almaya çaðýrýr. Bugün seçim sürecinde geniþ kitlelere dönük taktiksel bir açýlým önermediðimiz, propagandif düzeyde bir faaliyeti öne almamýz, kuþkusuz kendi içinde pek çok eksikliði barýndýrmaktadýr. Ancak yinede bana ve yoldaþlarýma bu çalýþmanýn önemli katkýlar saðladýðýný düþünüyorum. Mahallenin tipolojisini tanýmak, sýnýrlý da olsa iliþkilerin kurulmasý gibi konularda katkýlarý oldu. Seçim döneminde yaratýlan dinci, laik tartýþmalarý, yapay saflaþtýrmalarýn burjuva düzenin devamý için yapýlan saflaþtýrma giriþimleri olduðunu, kim kazanýrsa kazansýn ayný mantýkla burjuvaziye hizmete devam edeceðini ajitasyonumuzun temeline yerleþtirdik. Bu çalýþmamýz bir baþlangýç olarak sýnýrlý da olsa kimi veriler elde etmemizi saðladý. Propaganda faaliyetimizin düzeyi, bugün kitlelerin siyasallaþma düzeyi göz önüne alýndýðýnda yeterli yankýyý bulamadý. Ancak bu durum ne moralimizi bozmamýza bir nedendir, ne de propagandamýzýn düzeyini kitlelerin düzeyine indirgemek için bir bahane olabilir. Bugün ki gibi parti inþa döneminde yada hazýrlýk döneminde propaganda ve siyasal ajitasyonun temelinde, geniþ kitlelere dönük talepler, geçiþ talepleri ya çok az yer tutarlar yada hiç yer tutmazlar. Bunun nedenleriyle birlikte, çözümlerini de ortaya koyduðumuz ve bu doðrultuda azim ve yaratýcýlýkla mücadele ettiðimiz taktirde bu durumun ortaya çýkartacaðý zaaflardan kaçýnabiliriz. Propaganda faaliyetimizin sonuçlarýný dikkatle deðerlendirerek, bunlarý geliþtirerek devam edeceðiz. Ýþçi sýnýfýnýn öncü partisinin inþasý temelindeki faaliyetlerimizi, iþçi sýnýfýnýn yaþam alanlarýndan yeni kadro adaylarý yaratarak, militan bir propaganda faaliyetiyle geliþtirerek komünizm davasýný baþarýya ulaþtýracaðýz.
11
K. MERYEM