KOMÜNÝST DEVRÝM
YENÝ BÝR DÜNYA BÝZ ÝÞÇÝ VE EMEKÇÝLERÝN MÜCADELESÝNÝN ESERÝ OLACAKTIR*
Ýþçi sýnýfý, yaþadýðýmýz bu düzenin her gün yeniden üretilmesini saðlayan, yani en temel ihtiyaçlardan en karmaþýk teknolojik ürünlerin, makinelerin, sistemlerin oluþmasýný mümkün kýlan güç olarak toplumsal yaþamda varlýðýný sürdürmektedir. Ancak tarihin çöplüðüne atýlmayý çoktan hak etmiþ olan bu düzenin gündelik yaþamýnda, sömürücülerin politik gündeminde, sosyal hayatta, zenginliði övüp fakirliði lanetleyen sýnýf atlama hayallerini her programla yaymaya çalýþan medyada, yeni kuþaklarý kapitalizme hizmet etmeleri için bilinçsiz bireyler olarak yetiþtirmeye yarayan eðitim kurumlarýnda iþçi sýnýfýnýn gerçekliklerine hiç yer verilmemektedir. Bizlerin emeðinden, uðradýðýmýz baskýlardan, sarf ettiðimiz iþ gücünün bu kadar büyük olmasýna raðmen bunun karþýlýðýný almak bir yana ciddi boyutlarda sömürüldüðümüz doðrusundan bahsedilmemektedir. Bu çark kendi baþýna dönüyor; yapýlan iþler, topluma verilen hizmet, devasa boyutlarda üretim iþçi ve emekçilerin hiçbir katkýsý olmaksýzýn sürüyormuþ gibi gösterilmekte dahasý baþka politik, askeri, ekonomik gündemlerle kitlelerin gözlerine bir bant çekilmektedir. Amaç bellidir: Sýnýf savaþýmýnýn böylesine çetin geçtiði bu topraklarda iþçi sýnýfýnýn kendi gücünün, iktidarý alabilme potansiyelinin farkýna varýp sýnýf bilinci kazanmasýný engellemek, yani biz emekçiler lehine bir toplumsal alt-üst oluþun yaþanmasý için iþçi ve emekçilerin örgütlenmelerini geciktirmektir. Geciktirmektir diyoruz çünkü sömürücüler, iþçi sýnýfýnýn, bir devrimci öncünün önderliðinde örgütlenip, ayaklanýþýný mutlaka gerçekleþtireceðimizi bilmektedirler. Bu yüzden korkularý her gün daha da büyümekte bizleri farklý araçlarla kandýrmaya-oyalamaya çalýþmaktadýrlar. Ýþçiler, Emekçiler, Yoldaþlar! Egemenler, bizlerin doðru bir anlayýþla hem kendi yaþamýmýzý hem de toplumsal yaþamý örgütlememizin önüne setler çekmeye çalýþmaktadýrlar. Kitleleri dinin, milliyetçi eðilimlerin afyonuyla uyutup istedikleri politikalarý rahatça hayata geçirmeyi hedeflemektedirler. Ezenlerin isteði üzerine, bizler kimi yapay gündemlere mahkûm edilmekte, bu tartýþmalarda saf tutmaya
zorlanmaktayýz. Öyle ki önce seçimler, sonra Cumhurbaþkanlýðý seçimleri, ardýndan Kürtleri yok etmek için yapýlacak olan askeri harekâta destek ve son zamanlarda üniversitelerde türbana serbestlik meseleleri her türlü araçla yaþamýmýza girmekte, bizleri kendi gerçekliðimizden uzaklaþtýrmaktadýrlar. Oysa bugün ne “türban”, ne de Kemalistlerin buna karþý yükseltmeye çalýþtýklarý “türban karþýtlýðý” gündemleri bizlerin yaþadýðý gerçekleri ifade etmektedir. Nedir bu gerçekler diye sorulacak olursa cevap bellidir. Bugün iþçi ve emekçiler, uzun iþ saatleri boyunca, sefalet ücretleriyle, sendikasýz, sigortasýz bir þekilde çalýþmak zorundadýr. Dahasý, bunlara karþý mücadeleyi yükseltenler olursa onlarý kapýnýn önüne koyup yerlerine yeni emekçilerin getirilebilmesi için iþsizler ordusu büyütülmektedir. Her gün en temel ihtiyaçlarýmýza gizli zamlar yapýlmakta, sosyal haklara sahip olanlarýmýzýn haklarý ellerinden bir bir alýnmakta, Kürt halkýnýn özgürlük istemleri þiddet yoluyla bastýrýlmaya çalýþýlmakta, devrimcilere, komünistlere dönük polis zorbalýðý arttýrýlmaktadýr. Ancak biz komünist devrimciler biliyoruz ki mücadelemizi geldiði bu noktadan çýkarmak, hayatýmýzýn her alanýný saran bu karanlýktan kurtulmak mümkündür. Çözüm, iþçi sýnýfýnýn devrimci siyasal partisi önderliðinde bir devrimin gerçekleþtirilmesidir. Böyle bir partiyi yaþadýðýmýz topraklarda yaratabilmek için komünist bir örgütlenmeye katýlmalý, onunla mücadeleyi yükseltmeliyiz. Bizler Devrimci Komünist Hareket olarak 4. Yýlýmýzda, iþçi sýnýfýmýzýn öncü partisinin inþa edilmesi için kavgayý büyütmek, sýnýfa karþý sýnýf savaþýný yükseltmek þiarýyla, sýnýf bilinçli öncü iþçileri, devrimcileri örgütlü bir hazýrlýk sürecinde birleþmeye çaðýrýyoruz. DEVRÝM ÝÇÝN DEVRÝMCÝ PARTÝ, PARTÝ ÝÇÝN ÖRGÜTLÜ HAZILIK! SINIFA KARÞI SINIF SAVAÞI! KOMÜNÝST BÝR DÜNYA KURACAÐIZ!
20
*Bu bildiri Devrimci Komünist Hareket’in 4. kavga yýlýnda militanlarýmýz tarafýndan emekçi semtlerde daðýtýlmýþtýr...
DEVRÝM KOMÜNÝST
DEVRÝM ÝÇÝN DEVRÝMCÝ PARTÝ PARTÝ ÝÇÝN ÖRGÜTLÜ HAZIRLIK DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST HAREKET MERKEZ YAYIN ORGANI SAYI : 27 ÞUBAT-MART 2008
FÝYATI: 1,50 YTL
DÜZENÝN YENÝ STATÜKOSU ve TOPLUMSAL MÜCADELE
Son aylarda gündemdeki konulara bir göz attýðýmýzda yoðun geliþmelerin yaþandýðýný görüyoruz. Öyle ki burjuva cephesinde yaþananlardan, Kürt hareketi ve devrimci harekete yansýyanlara kadar pek çok geliþmeden söz edilebilir. Yayýnýmýzýn iki aylýk periyodu gereði, bu süre içerisinde geçen pek çok birikmiþ gündem özellikle de son süreçte yaþanan geliþmelerin de oldukça yoðun bir biçimde ele alýnacaktýr. Elbette biz, yaþanan tüm geliþmeleri tek tek ele alýp, her gündemle ilgili mutlaka bir yorum yapmak gibi bir mantýða sahip deðiliz. Toplumsal, siyasal yaþamý etkileyen önemli gündemler baþta olmak üzere, siyasal gündemin sýnýf hareketi, devrimci ve sol hareket açýsýndan doðurduðu gerçekler üzerinden deðerlendirmeler yapmaya özen gösteriyoruz. Bu açýdan bakýldýðýnda da son süreçte gerek burjuva cephesinde yaþananlar gerekse de mücadele eden güçler açýsýndan önemli geliþmeler olduðunu kaydetmek gerekiyor. Türban serbestliðinden tutun da güney Kürdistan operasyonu ve Kürt hareketine dönük saldýrýlara, sosyal güvenlik yasasýyla bu haklara sahip olanlara dönük saldýrýlardan, sýnýfýn bu haklara sahip olmayan kesimlerinin iþ ve yaþam koþullarýna dönük saldýrýlara, AKP'nin kapatýlma davasý ve hükümetin Ergenekon operasyonlarýyla vermeye çalýþtýðý karþýlýklarla süren "statüko savaþlarýna" kadar hepsi bu çerçevede ele alýnmasý gereken kritik gündem maddeleri olarak sayýlabilir. Ýlk olarak ele alýnabilecek geliþmelerden biri Þubat ayý baþýnda yoðun bir tartýþamaya yol açan türban gündemidir. Hükümetin üniversitelerde türbaný serbest býrakma giriþimleriyle baþlayan tartýþma kýsa zaman sonra güney Kürdistan'a yapýlan kara harekâtýnýn gölgesinde ve düzen içinde çeþitli kesimlerin fiili engellemeleriyle þimdilik yarýda kalmýþ gözüküyor. AKP'nin düzen içinde kendisini saðlamlaþtýrma, toplumsal yaþamýn her
alanýnda kendi deðerlerini egemen kýlmaya çalýþtýðý bilinmektedir. Özellikle son seçimlerde aldýðý yüksek oy oranýna yaslanarak bu konuda yeni adýmlar atmaya çalýþacaðý da uzunca süredir açýktý. Tabi hükümet bu tutumunu burjuva liberalizminin her zamanki söylemine sarýlarak, kiþisel özgürlüklerin saðlanmasý biçiminde yansýtmaya çalýþtý. Burjuva liberalizminin özü, piyasanýn "doðal yasalarla" iþlemesi sürerken topluma dair her þeyin bireysel özgürlüklerle ilgili olmasý tezine dayanýr. Elbette bu mantýðýn burjuvazinin yararýna bir aldatmaca olduðu Marksistler açýsýndan kesindir. Burjuva toplumunda hiçbir þey bireysel özgürlükler çerçevesinde olamaz. Ekonomik, siyasal, toplumsal köklerinden baðýmsýz bir kiþisel özgürlük söylemi tam bir burjuva safsatasýdýr. Bu bakýmdan türban ya da baþka bir konu, Ýslamcýmuhafazakâr kesimin iktisadi alanda muazzam bir düzeye ulaþan konumlarý ve vakýflar, yurtlar, eðitim kurumlarý gibi toplumsal alanda örgütlenmelerinden ayrý düþünülemez. Bu ise, dinin toplumsal yaþamda örgütlenmesi anlamýna gelmektedir. Dolayýsýyla bizim için türban sorunu ne kiþisel bir özgürlüðün sýnýrlarý içerisinde ele alýnabilir, ne de dini sembollerin "modern" yaþama aykýrý olduðu bir mantýða dayanýr. Öncelikle özgürlükler sorunu, iþçi sýnýfýmýzýn örgütlenmesi, Kürt
BU SAYIMIZDA
Kadýn ve Erkeðin Ortak Mücadele Günü: 8 Mart15 6
Leninist Örgütlenme Yönteminde Organlý Çalýþma 7 15 16 Mart Beyazýt Katliamý ve Düþündürdükleri
10 15
11 Sýnýfýn Geniþ Kesimleri Ve Devrimci Dinamizm...15 9
160. Yýlýnda Komünist Manifesto Burjuva Düzeni, AKP ve Aleviler Hareketimizden Eylem Notlarý
12 15
17 15
19 15
Yeni Bir Dünya Mücadelemizin Eseri Olacak... 15 20
KOMÜNÝST DEVRÝM
hareketi, devrimci ve sol hareket üzerinde düzenin uyguladýðý baský, þiddet, yasaklara karþý mücadele üzerinden ele alýnmalýdýr. Ýkinci olarak da türban karþýsýnda Kemalist laisizmin modernleþmeci yaklaþýmýnýn aksine, liberal Ýslamcý akýmýn düzenin ihtiyaçlarýna yanýt veren rolü dolayýsýyla geliþtirilmesi ve bu akýmýn iktisadi alanda mevcut burjuva köklerine, eðitim, vakýflar, dernekler, yurtlar gibi toplumsal alanda örgütlenmelerinin köklerine saldýran bir siyasal yöntemle yaklaþýlmalýdýr. Hükümetin türban sorunu üzerine yapmaya çalýþtýðý kuþkusuz kendi taraftarlarýnýn taleplerine yanýt verme yaklaþýmýndan daha ötede bir anlam ifade ediyor. Bu noktada en son söyleyeceðimizi baþta söylemiþ olalým. Türban ya da AKP'nin attýðý, atmaya çalýþtýðý, atacaðý adýmlar Türkiye'de burjuva düzeninin "yeni statükosunun" görüntüleridir. Türkiye'de burjuva düzeni uzun bir zamandýr yeni statüko arayýþý içindedir. Bu yeni statüko arayýþý elbette düzeni yönetenlerin öznel isteklerinden kaynaklanmýyor. Altýnda, kapitalizmin nesnel dürtüleri kadar, uluslararasý alanda emperyalizmin yönelimleriyle uyumlulaþma çabasý vardýr. Bu yeni statüko, Ýslamcý-muhafazakar kesim tarafýndan, ekonomik, sosyal, toplumsal alanda kavuþtuðu geliþmeden güç alarak oluþturulmaya, þekillendirilmeye çalýþýlmaktadýr. Yaþanan tüm çekiþmeler, gerilimler, karþýlýklý ataklar benzeri tüm geliþmeler de bu yeni statükoya geçiþin sancýlarýdýr. Diðer gündem baþlýðý olarak karþýmýza çýkan geliþme, son günlerde AKP'ye açýlan kapatma davasý ve hükümetin buna karþý Ergenekon operasyonu üzerinden ataklar yapmasýdýr. Bu iki ayrý durum da bahsettiðimiz yeni statükoya geçiþin sancýlarýnýn dýþa vurumudur. Bu son geliþmeyi yalnýzca sol cenahta deðil, baþka kesimler de bir iktidar çekiþmesi þeklinde deðerlendirdi. AKP'yle CHP arasýnda ya da Ýslamcýlarla, Kemalistler arasýnda bir tür "yer kapma" çekiþmesi olsa da kimi doðrularýn altýný yeniden çizmekte yarar var. Öncelikle iktidar denilen güç, bir partinin hükümet olup olmamasýndan baðýmsýz sermaye sýnýfýna aittir. Ýktidar olan sermaye sýnýfýdýr, mevcut partiler de hükümet olarak onun adýna yönetirler. Hükümet olan bir partinin, devlet erkinin çeþitli avantajlarýný kullanarak önemli güçler elde edebileceði
2
doðru olmakla birlikte-ki bu bile mevcut düzenin temel yönelimlerine uyum saðlamasýyla mümkündür-esas olarak iktidar, ekonomik temelden kaynaklanan toplumsal bir güç demektir. Bu açýdan baktýðýmýzda, Ýslamcý sermayenin küçüðünden büyüðüne, tekelci düzeye ulaþanlarýna kadar büyümesi onun siyasal alandaki yerinin kaynaðýný oluþturmaktadýr. Liberal Ýslamcýlarýn toplumsal yaþamýn her alanýnda söz sahibi olmalarýnýn arkasýnda burjuva sýnýfýna dayanmalarý gerçeði vardýr. Dolayýsýyla AKP'nin bugünkü konumu burjuva sýnýfýnýn yönelimleriyle, bu sýnýfýn içinde yaþanan deðiþikliklerle birlikte düþünülmelidir. Geniþ kitlelerin muhafazakârlaþtýðý, saðcýlaþtýrýldýðý bir dönemden geçiyoruz. Çünkü burjuvazi muhafaz a k â r l a þ m ý þ - s a ð c ý l a þ m ý þ tý r. Kitleleri etkileyebilecek alternatif bir devrimci önderliðin olmadýðý yerde, burjuvazinin gericileþmesi kitlelere ayný biçimde yansýr ve Ýslamcýlar, kitlelerdeki bu gericileþmeyi siyasal açýdan kullanýp bunun üzerinden faaliyet yürüttükleri için onlarýn iktidar olma konumlarý burjuvazinin gericileþmesinden ayrý düþünülemez. Yaþananlarý öncelikle böyle görmek gerek. Ýkinci bir nokta da statükonun deðiþmesi sorunudur. Türkiye'de burjuva sýnýfý deðiþiyor. Mevcut kapitalist sistem uluslararasý alanda neoliberal düzenlemeyle uyumlulaþma süreci yaþýyor. Bulunduðumuz coðrafya emperyalist paylaþým savaþýnýn odak noktasýnda bulunurken, Türkiye kapitalizmi bu paylaþýmda yer almanýn basýncýný her geçen gün daha fazla hissediyor. Dolayýsýyla tüm bunlar Türkiye'deki mevcut sistemin üstyapýsal, hukuksal ifadesini oluþturan statükonun da ayný biçimde deðiþmesini dayatýyor. Þimdiye kadar geleneksel Kemalist statüko þu ya da bu þekilde varlýðýný korumuþtur. Aslýnda 12 Eylül'le baþlayan düzenlemeler Kemalist statükoda çeþitli revizyonlarý gündeme getirmiþtir. Adý konulmadan yapýlan bu revizyonlar düzenin ihtiyaçlarý doðrultusunda bugüne kadar gelmiþtir. Türk-Ýslam sentezine dayalý yeni statükonun oluþturulmasý adým adým gerçekleþtirilmiþ olsa da bugün kendini daha þiddetli dayattýðý da açýktýr. Bu durumda geleneksel Kemalist statükoyu savunanlar bir süre daha "direnecek" olsalar bile zaman içerisinde onlar da bu yeni sürece uyum saðlayacaklardýr. Bu sürecin hem biraz daha zaman alacaðý hem de daha sancýlý geçeceði ortadadýr.
HAREKETÝMÝZDEN EYLEM NOTLARI...
KOMÜNÝST DEVRÝM
Yeni baþlayan her bir yýl devrimciler açýsýndan da yeni umutlarý, beklentileri, hedefleri taþýr. Hareketimiz açýsýndan da bu yýl benzer olumlu beklentilerle baþlamýþtýr. Geçtiðimiz dört yýlýn muhasebesi yapýlmýþ, ortaya çýkan sonuçlar çerçevesinde yeni perspektifler belirlenmiþtir. Bu perspektiflerin baþýnda kuþkusuz mart-mayýs eylemlilik sürecinin devrimci eylem çizgimize uygun biçimde militan duruþumuzu eylem alanlarýna taþýmak gelmektedir. Bugüne kadar olduðu gibi bugün de hareketimiz eylemlilik süreçlerinde illegal devrimci araç ve yöntemleri öne çýkararak süreçte yine ayýrt edici bir rol üstlenmiþtir. i) Kuruluþumuzun ardýndan geçen dört yýllýk süreçte, proletarya partisinin kurucu örgütü olan hareketimiz, kuruculuk görevlerinde önemli bir sýçrama ortaya koymuþtur. Hem bu sýçramanýn doðru anlaþýlmasý hem de önümüzdeki dönemde ortaya koyacaðýmýz yeni pratik çalýþmanýn sýnanmasý anlamýnda þubat ayýnda hareketimizin kuruluþunun dördüncü yýlýyla ilgili bir bildiri çýkarýldý. Bu bildirinin daðýtýmý; hareketimiz militanlarýnca, emekçi semtlerde kapý altlarýndan atarak ve iþçilerin semtlerine dönüþ saatlerinde elden daðýtým yöntemiyle gerçekleþtirildi. Bu faaliyet, hareketimizin dört yýllýk toplam faaliyet kapasitesinin ve eylem yönteminin sonucudur. Ýllegal mücadele yöntemlerinin terk edildiði bir dönemde kullanýlan bu yöntem hareketimiz süreci devrimci sorumluluk ve örgütlü mücadele perspektifiyle karþýladýðýnýn bir göstergesi olmakla birlikte militanlarýmýz için de bir eðitim faaliyeti olarak görülmelidir. Þu bilinmelidir ki; bir hareketin mücadele perspektifleri ve eylemli pratiði buna uygun militanlarý
yaratýr. Bizler tam da bu anlayýþtan hareketle, illegal özgür faaliyetleri, hareketimizi özgürleþtirmeninmeþruiyet kazandýrmanýn yaný sýra militanlarýmýzý eðitmenin-çelikleþtirmenin bir aracý olarak görmekteyiz. ii) Mart-Mayýs süreci hiç kuþku yok ki devrimciler açýsýndan yýlýn en önemli kesitidir. 8 Mart’la baþlayan bu süreçte pek çok eylemler yapýldý. 12 Mart Gazi Ayaklanmasýnýn yýldönümü ve buna baðlý olarak 15 Mart 1 Mayýs Mahallesi ayaklanmasýnýn yýl dönümü, 16 Mart, Newroz, 31 Mart Kaypakkaya’nýn anýlmasý ve bu yýl SSGSS’ ya karþý yapýlan eylemler. Hareketimiz bu süreci belli eksikliklerle birlikte etkin biçimde kuþanmaya çalýþmýþtýr. belli eksiklikler diyoruz çünkü teknik aksamalar ve iletiþim sistemimizdeki bazý eksiklikler yapmayý hedeflediðimiz kimi faaliyetlerin ertelenmesine kimilerinin de mekanýnýn deðiþtirilmesine neden olmuþtur. kuþkusuz bu hatalar tek tek yoldaþlarýmýzýn olduðu kadar hareketimizin sýnýrlarýndan da kaynaklanmaktadýr. Konuyla ilgili tüm derslerin çýkarýlmasý gerekmektedir. iii) Gazi Ayaklanmasýnýn yýldönümünde hareketimiz baþka bir varoþta Gazi Ayaklanmasýný þanýna yakýþýr biçimde anmýþtýr. militanlarýmýz “GAZÝ AYAKLANMASI SINIFA KARÞI SINIF SAVAÞIDIR - DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST HAREKET” imzalý bir pankartý faaliyet yürüttüðümüz bir varoþta semtin meydanýna asmýþlardýr. Yüzleri maskeli militanlarýmýz bu faaliyeti, emekçilerin semte dönüþ saatinde gerçekleþtirerek Gazi Ayaklanmasý yýldönümünde iþçi sýnýfýnýn yoksul kesimlerini kavgaya davet etmiþlerdir. bu faaliyet sýrasýnda etraftaki emekçiler de alkýþlarla faaliyetimize destek vermiþlerdir.
19
KOMÜNÝST DEVRÝM
Türkiye'deki toplumsal dönüþümün önemli bir göstergesi olarak kente göç ve yeni proleterleþmeyle birlikte sýnýf mücadelesiyle tanýþma, Maraþ, Çorum, Sivas gibi katliamlar karþýsýnda en yakýnýnda bulduðu devrimci harekete yaklaþma gibi nedenler bulunabilir. Bununla birlikte 1990'lý yýllarda düzenin Alevilere dönük politikalarýnda farklý bir dönemi yansýtmaktadýr. Bu politikalarýn ne olduðunu söylemeden önce hemen ekleyelim ki, bu dönem artýk alevi kitlesinin kentlere yoðun olarak göç ettiði dönemlerden farklý olarak artýk, kapitalizmin kent yaþamý içerisinde ekonomik yöntemlerle Alevilerin düzene entegre olduklarý bir dönemdir. Düzenin politikalarý ise, bir yanýyla Alevileri, SHP-CHP üzerinden Kürt ulusal mücadelesinin karþýsýnda tutmak, bir yanýyla da Sivas katliamýyla yapmaya çalýþtýklarý gibi dinsel gericiliði kullanarak Alevileri laiklik temelinde düzene baðlamak olarak özetlenebilir. Sonuç olarak 90'lý yýllarýn ortalarýndan itibaren alevi dernekleri, cem evleri gibi kurumlar açýlmaya baþlanmýþ, düzen bunlarý kendi toplumsal yapýsý için bir tehlike olarak algýlamamýþtýr. Çünkü, bu tür kurumlaþmalarla birlikte Alevilerin varlýðýný düzen için bir tehlike olmaktan çýkartmýþ, önemli oranda düzene entegre ederek devrimci bir potansiyel olmasýný ortadan kaldýrmýþtýr. Son aylarda AKP'nin Alevilere dönük "þirin gözükme" politikasý, bir düzen partisinin aleviler içinden çeþitli rüþvetlerle, örneðin milletvekili yaparak ya da Ýzzettin Doðan ve onun cem vakfý gibi ayný rüþveti almaya can atanlar eliyle kendisine baðlama çabasýndan baþka bir þey deðildir. Doðrusu düzen açýsýndan, AKP, Kürtlerin bir kýsmýný din yoluyla düzene baðlama iþlevini yerine getirmeyi baþarmýþ olsa da, Aleviler için bu o kadar kolay olmayacaktýr. Zira bu rolü, baþka argümanlar ve yöntemlerle uzun zamandýr oynayan CHP daha idmanlýdýr. Düzenin ve onun partilerinin Alevilerle ilgili yaklaþýmlarýný ele aldýktan sonra solun bu konuda nasýl bir tutum içinde olduðuna da deðinmekte fayda var. Solun bir kýsmýnýn, AKP ve
18
dinci gericilik karþýsýnda Kemalist laikliðe varan tutumlarý, bu kesimlerin "genetik bozukluklarý" dolayýsýyla olaðan bir durum olarak görülebilir. Ancak bu kesimler dýþýnda solun diðer kesimleri için tehlikelere iþaret etmek gerekir. Alevilerin AKP ile aralarýna mesafe koymalarý gerekçesi olarak, bu partinin Laik olmayan, Ýslamcý bir parti olduðu yönündeki söylemlerin düzene yarayacaðý kesindir. Daha uzun yýllara varan kökleri olmakla birlikte son yýllarda toplumda dinci gericiliðin yükseliþi açýk bir olgudur. Bu durumda alevi kitlelerinin, laiklik düzleminde AKP karþýtlýðý, dinci gericiliðin toplumda yayýlmasý karþýsýnda bir set iþlevi görebileceði mümkün olsa da, yine de çeþitli sonuçlarý bakýmýndan olumlu olabileceðini düþünmemek gerekir. Her þeyden önce AKP karþýsýnda laiklik düzleminde bir duruþ, bu partinin burjuva düzeniyle iliþkisini, uyguladýðý politikalarýn sýnýfsal özünü perdelemiþ olur. Bir baþka önemli yanýlsama olarak da, AKP laik deðil, ama devletin, düzenin kendisinin laik olduðu þeklinde bir yanýlgýyý besler. Oysa AKP ve dinci gericilik Türkiye'deki kapitalist düzenin ürettiði, ondan beslenen, sömürücü sýnýflarla iliþkili ve bu sýnýfýn dünya görüþünün temsilcisidir. Ayrýca ne bugünkü haliyle ne de ilk kurulduðu zaman, mevcut rejim hiçbir zaman laik olmamýþtýr. Burjuva düzeninin laikliði, iþçi sýnýfýnýn dünya görüþü olan sosyalizmin laiklik görüþünden çok uzaktadýr. Son yýllarýn devrimci mücadele deneyimleri göstermektedir ki, alevi kitlesi içinde Alevilerin sorunlarýný temel alan bir söylem kitlesel bir yanký bulmamaktadýr. Tüm sorunlar gelip, burjuva düzeninin sömürücü kapitalist sistemine baðlanmaktadýr. Bu durumda, hangi sorun olursa olsun siyasal ajitasyonun temeline, iþçi sýnýfýnýn sosyal kurtuluþ davasýný, yeni bir toplumu, sosyalizmi yerleþtirmek ve bunun için iþçi sýnýfýmýzýn siyasal bir öncü örgüte kavuþturulmasý gerektiðini yerleþtirmek gerekir.
KOMÜNÝST DEVRÝM
Ancak, devrimci bir önderliðin etrafýnda kenetlenmiþ bir sýnýf hareketi olmadýðý sürece, düzenin tüm bileþenlerinin üzerinde anlaþtýðý bu yönelim kendileri açýsýndan olumlu sonuçlara ulaþacaktýr. Bugün AKP'ye açýlan kapatma davasý ve Ergenekon soruþturmasý için gözaltýna alýnanlarla ilgili yaþanan tartýþmalara baþka bir açýdan daha bakmakta fayda vardýr. Son yýllarda bunalýma girmiþ eski Kemalist subaylar, bürokratlar, kimi Kemalist derneklerin yöneticileri sözde "devleti kurtarmak" için çeteler kurmaya giriþtikleri biliniyordu. Ergenekon soruþturmasý için gözaltýna alýnan isimler de geleneksel Kemalist düzeni savunan siyaset sahnesinde etkin bir rol oynayamamýþ "ulusalcý artýklardýr." Ancak ezenlerin, bu operasyonlarla yaydýklarý düþünce çeteleri temizleyerek devleti aklama giriþimleridir. Kurulduðundan beri resmi ya da gayri-resmi yapýlanmasýyla toplumun üzerinde baský ve þiddet örgütleyen bu devlet, þimdi bu çetelerden arýndýrýlarak temiz gösterilmek istenmektedir. Ayný zamana rastlayan Hrant Dink cinayetiyle ilgili jandarma erlerinin açýkça üstleri tarafýndan farklý ifade vermeye zorlandýklarýný, cinayeti bildiklerini, haber verdiklerini söylemeleri gerçekliði üzerinde pek durulmadan geçiþtirilmekte; gündemden hýzla düþürülmektedir. Bunun nedeni kuþkusuz ortadadýr. Cinayetin arkasýnda devletin çeþitli düzeylerde elemanlarý; dahasý onlarýn faþist hareketle, MHP'yle baðlantýlarý vardýr. Kapatma davasýna karþý anayasa deðiþikliði için MHP'ye ihtiyacý olan AKP'nin, bu baðlantýlarýn üzerine gidip, aralarýndaki iliþkiyi teþhir etmeyeceði kesindir. Ayrýca Kemalist artýklarýn oluþturduðu çetelerin üzerine gitmek hem devleti aklamak için bir ideolojik araç hem de kendisini çeteler karþýsýnda demokrasinin savunucusu gibi pazarlayabilmesi için uygun bir zemin sunmasý açýsýndan siyaset sahnesinde AKP'nin elini güçlendirmektedir. Burjuva düzeni, tarihsel alternatifi, yani devrimci bir sýnýf hareketi tarafýndan bunalýma düþürülmemiþse her durumdan kendisini yeniden onararak, kendi lehine sonuçlar yaratarak çýkmayý baþarýyor. Son günlerde düzenin sahipleri bunun için uþaklarýna görevlerini hatýrlatýp, çaba harcýyor. Burjuvazinin çeþitli kurumlarý olan TOBB ve TÝSK'den tutun da düzenin iþçi sýnýfý içindeki temsilcileri Türk-Ýþ ve HakÝþ'e kadar herkes ayný söylemi dil-
3
lendirmektedir: Ne de olsa hepimiz ayný gemideyiz, bu gemi batarsa hepimiz batarýz!" Günlerdir medyayý, çeþitli sivil toplum derneklerini, liberal aydýnlarýn konuþmalarýný etkin bir biçimde kullanarak "gerilim ve kutuplaþmalardan uzaklaþýlýp, uzlaþýlmasý gerektiðini" hatýrlatýyorlar. Ekonomik kriz belirtilerinden herkesin bahseder olduðu bir zamanda adýna ister dayanýþma densin, ister iþbirliði densin düzenin temsilcileri çýkarlarý için birlikte davranmanýn acil olduðunu düþünüyorlar. Öte yandan, kimileri de Ýlhan Selçuk'un gözaltýna alýnýþýný ve gözaltýna alýnma biçimindeki kabalýðý eleþtiriyor. Ama ayný cenahtakiler Newroz'da Kürt halkýna yapýlan saldýrýlarý ve iki kiþinin ölmesinin dahi sözünü etmiyorlar. Tüm bunlar bir gerçeði iþaret etmektedir: Ýster AKP ile CHP arasýnda ya da MHP arasýnda bir gerilim, ister Ýslamcý burjuvazinin örgütlenmesi olan MÜSÝAD ile TÜSÝAD arasýnda olsun, hiçbir farklýlýk ya da gerilim çýkarlarýndaki ortaklýðý gizlememektedir. Düzenin içindeki bu kurum ve kiþilerin üzerinde anlaþtýklarý zemin sömürü düzeninin devamýdýr. Onlarýn uzlaþma zeminleri bellidir. Kürt halkýna karþý saldýrýda, þiddet ve imhada, iþçi sýnýfýmýzýn örgütsüzleþtirilip, sömürü cenderesi içinde tutulmasýnda, zaten son derece sýnýrlandýrýlmýþ olan sosyal haklarýn iyice budanmasýnda, kitlelerin din ile uyutulup, milliyetçilikle, þovenizmle zehirlenmesinde, devrimci harekete karþý seçmeli terör uygulanmasýnda düzenin sahipleri hemfikirdirler. Dolayýsýyla bu ortamda düzen içinde "çatýþan" taraflarýn söylediðimiz düzlemde ayný tarafta olduklarýnýn teþhir edilmesi önemli olmakla birlikte sýnýf hareketi, devrimci hareket ve Kürt hareketi açýsýndan sürecin ne tür geliþmelere gebe olduðu üzerinde durmak gerekir *** Sonuncu ama en az diðer iki madde kadar önemli olan genel gündem, Kürt hareketi, sýnýf hareketi, devrimci hareket açýsýndan yaþanan ve ileride yaþanabilecek geliþmelerdir. Ýlk olarak söylenmesi gereken, düzenin Kürt hareketine karþý þiddet ve imha siyasetinde hiçbir deðiþikliðe gitmediðidir. 22 Temmuz seçimleriyle DTP'nin parlamentoya temsilcilerini göndermesi, Kürt ve Türk liberallerinde "sivil" çözüm için beklentiler yaratmýþ olmasýna raðmen, düzenin DTP'ye kapatma davasý açmasý ve her fýrsatta saldýrýya giriþmesi
KOMÜNÝST DEVRÝM
bu beklentilerin liberal bir ütopya olduðunu daha fazla gün yüzüne çýkartmaktadýr. Fakat son süreçte özellikle ABD'yle yapýlan görüþmeler ve kara harekâtýnýn ardýndan çeþitli düzen kalemþorlarýnýn ve burjuva ideologlarýn dillendirdiði Kürt sorununa yönelik "siyasi adýmlar", "reformlar" türünden mesajlarýn da gösterdiði gibi önümüzdeki süreçte Kürt sorununda düzenin kýsmi açýlýmlar yapmasý bütünüyle ihtimal dýþý deðildir. Þubat ayýnda hava harekatlarýnýn ardýndan ordunun Güney Kürdistan'a kara harekatýna giriþmesi sürecin yeni bir noktaya geldiðinin iþaretlerini verdi. Harekâtýn bir hafta sonra bitirilmesi, ABD'nin isteðiymiþ gibi yansýtýlsa bile sorun çok daha farklý bir düzlemdedir. Bir haftalýk kara harekâtý karþýlýðýnda Güney'deki yönetimin tanýnmasý gibi bir pazarlýðýn olup olmadýðýný bilemeyiz. Ancak Türkiye, PKK'nin kendisine yönelik eylemlerinin bitirilmesi, Güney'deki yönetimin aþýrý isteklerinin törpülenmesi ve bu operasyonlarla ordusunun çeþitli savaþ kabiliyetlerinin sergilenmesi açýsýndan psikolojik bir gövde gösterisi yapmak gibi hedeflerle yola çýkmýþtýr. ABD ise PKK'nin Ýran'a karþý mücadele etmesini istemekte ve bu yola girmeyen bir PKK'yi Türkiye sopasýyla yola getirmeye çalýþmaktadýr. Türkiye ve emperyalist ortaðý olan ABD'nin planlarýna ne ölçüde ve ne kadar sürede ulaþacaklarý, bölgedeki devrimci ve sýnýf hareketinin durumuyla doðrudan iliþkilidir. Ancak, PKK ve Kürt hareketi açýsýndan önümüzdeki sürecin çok ciddi bir yol ayrýmýna doðru gittiðinin belirtileri vardýr. Operasyonlar durmaksýzýn devam etmektedir ve dahasý Mart ayýnda, özellikle Newroz sürecinde, Kürt kitlelerine dönük ciddi saldýrýlar tekrarlanmýþtýr. Daha önce de vurgulandýðý gibi, DTP'nin parlamentoya girmesinin siyasi çözüm için uygun zemin yaratacaðý beklentileri düzen tarafýndan yine saldýrganlýkla karþýlanmýþtýr. Üstelik de son seçimlerde AKP'nin Kürdistan'da legal Kürt hareketinin karþýsýna ciddi bir alternatif olarak çýkmasý, düzenin elini güçlendirmiþtir. Dolayýsýyla tüm bu faktörler göz önüne alýndýðýnda önümüzdeki süreç Kürt hareketi ve Kürt halký açýsýndan "barýþçýl" ve "demokratik" bir süreç olmayacaktýr. Ýþte tam da bu nokta, Kürt hareketinde nasýl bir rotaya girileceðini göstermesi açýsýndan bir yol ayrýmýný ifade etmektedir. Zira Kürt hareketini oluþturan kimi dinamiklerin,
4
Ýmralý çizgisinin hareketi düzene mahkûm bir noktada tuttuðunu hissetmesiyle arayýþlar artacaktýr. Bugün Kürt hareketinin bulunduðu noktadaki çýkmazý, yalnýzlýðý ve en geri düzen içi noktalara kadar gerilemesi bir yanýyla kendi içsel sebepleriyledir. Öte yandan, bu gerilemede kendi dýþýndaki faktörlerin de etkili olduðunu söylemek gerekir. Kürdistan coðrafyasýný da içine alan bölge olan Ortadoðu, emperyalist paylaþýmýn odak noktasý olmasý dolayýsýyla farklý emperyalist hesaplarýn baskýsý altýndadýr. Uluslararasý alanda sosyalizm, yaþanan bunalým ve çözülmeyle birlikte ulusal kurtuluþ mücadelesi veren akýmlarýn esin kaynaðý olmaktan çýkmýþ, bu konuda bayraðý, Kosova ve Güney Kürdistan'da olduðu gibi emperyalizm üstlenmiþtir. Ancak ne yazýk ki bölgenin en kalabalýk, nispeten örgütlü, deneyimli iþçi hareketinin olduðu Türkiye'de iþçi sýnýfýnýn geniþ kesimleri þovenizmin etkisi altýndadýr. Bu durum diðerleriyle birlikte Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesinde yalnýzlaþýp, sýkýþmasýnda önemli bir rol oynamaktadýr. Ýkinci olarak, sýnýf hareketi açýsýndan bugün Kürt/Kürdistan sorunu konusunda "birleþik devrim" üzerine ya da Kürt hareketinin ne kadar düzen içi, geri bir noktada olduðu üzerine uzun boylu söz söylemek somut siyasal düzlemde bir þey ifade etmemektedir. Kürt hareketinin mevcut ideolojik, siyasal düzleminin eleþtirisi elbette yapýlacaktýr. Ancak uzun bir zamanýn gösterdiði deneyimle bellidir ki Kürt emekçilerle Türkiyeli emekçilerin burjuva düzenine/devletine karþý birlikte mücadelesi, Türk emekçiler arasýnda sosyal þovenizmin etkisi kýrýlmadan mümkün olmayacaktýr. Dolayýsýyla düzenin, hem Kürtlere saldýrmasý hem de Türk emekçilere sosyal güvenlik yasasý gibi saldýrýlarda bulunmasýna bakarak Türk ve Kürt emekçilerin birlikte mücadelesi üzerine güzellemeler dizmek hiçbir þey ifade etmemektedir. Üstelik bu bakýþ, komünistlerin, Türk emekçiler arasýnda düzenin Kürtlere karþý oluþturduðu þovenizme karþý mücadele etme görevlerinin üstünden atlanmasýný getireceði için ciddi bir yanlýþý ifade etmektedir. Sorun, Türk ve Kürt emekçilerin birlikte mücadelesinin imkânlarýný sýralamak deðil, geniþ kitlelerin üzerindeki Türk þovenizminin etkilerinin nasýl kýrýlacaðýdýr. *** Son olaraksa, devrimcilerin kendi gün-
BURJUVA ALEVÝLER
DÜZENÝ,
KOMÜNÝST DEVRÝM
AKP
VE
2008 yýlýnýn Ocak ayý içinde AKP'nin, Alevilerin tuttuðu muharrem orucu için verdiði iftar yemeði ve hükümetin "alevi açýlýmý" dolayýsýyla her kesim içinde bir tartýþma yaþandý. Aslýnda hükümetin alevi açýlýmý denilen konu, ne bir açýlým sunmakta, ne de þimdiye kadar düzenin Alevileri algýlayýþýnda, davranýþýnda farklý bir tutumu yansýtmaktadýr. AKP'den milletvekili olmakla bundan sonraki yaþamýný maddi olarak garantiye almýþ, alevi kökenli bir yazar bozuntusunun, medyanýn desteðiyle laf kalabalýðý yapmasýnýn dýþýnda bir þey yoktur. Verilen iftar yemeðinde de baþbakanýn birlik, beraberlik söylemi dýþýnda herhangi yeni bir þey görülmedi. Zaten AKP'nin kendisini "toplumsal merkez" partisi diye lanse etmesinde, farklý kesimlere dönük bir yenilik getirmesi deðil, Þeyh Sait'in torunundan kimi Kürtlere, Alevi kökenli olanlardan eski sosyal demokrat Ertuðrul Günay'a kadar çeþitli tipleri transfer etmesi etkendir. Bu sayede toplumun farklý kesimlerini kucaklýyormuþ görüntüsü vermeye çalýþýyor. Bu özellik bir tek AKP'ye özgü deðil, diðer düzen partileri de zaman zaman toplumun içinden kimi insanlarý, örneðin, bir din adamýný, bir sanatçýyý, bazen bir asker annesini vs. transfer ederek ayný taktiði uygulamaya çalýþýyorlar. "Bu düzende siyasal partilerin, burjuva düzeni açısından bir iþlevi var. Merkez sað, merkez sol, milliyetçi, ılımlı islamcı gibi adlarla adlandırılan partilerin her biri kendi rollerini oynuyor. Bunların isimleri, başındakiler zaman zaman değişse de kendileri bir "hareket" olarak varlıklarını devam ettiriyorlar. Sınıf mücadelesinin gerilediği dönemlerde iþlevlerini iyi yerine getiriyor, sınıf mücadelesinin yükseldi?i dönemlerde ise geleneksel iþlevlerini yerine getirmede zorlanıyorlar. Sınıf mücadelesi görüntüyü atýyor, hepsinin burjuva cenahta olduğu gerçeðini ortaya çıkarıyor. Bugünkü gibi sınıf mücadelesinin en geri düzeyde seyrettiği ya da dibe vurduğu bir dönemde laik-dinci, burjuva-emekçi, sağcı-solcu
17
gibi ayrımların ifade ettiği ayrýmlar kitlelerin bilincinde ters yüz edilmiş halde duruyor." (Komünist Devrim, Sayý 23, Baþyazý) Türkiye'deki burjuva düzeninin karakterinin de böyle olduðu söylenebilir. Gerçekte saðcý, militarist, duruma göre faþist, dini bakýmýndan Sünni Müslüman olmasýna raðmen, rejim, görüntüde toplumun farklý kesimlerine eþit mesafede duruyormuþ görüntüsünü vermeye özen gösteriyor. Gerek burjuva düzeninin gerçek sýnýfsal karakterini gerekse de onun partilerinin konumunu kitlelerin gözünde ortaya koyabilmek, yukarda söylediðimiz gibi sýnýf mücadelesinin yükseltilmesiyle ve bugünden baþlayarak ideolojik, siyasal bir duruþu yaratabilmekle mümkün olabilir. Yaþadýðýmýz topraklardaki burjuva düzeni, cumhuriyet kurulduðundan beri farklý kimlikleri, etnik köken ya da farklý dinsel gruplarý asimilasyon, baský gibi yöntemlerle kendi Sünni Ýslam ve Türklük potasý içinde eritmeye çalýþmýþtýr. Düzenin kurulduðundan beridir temel karakteri, dini toplumsal yaþamýn dýþýnda, kiþiyle inandýðý tanrý arasýnda vicdani bir özgürlük düzleminde ele almak deðil, her dönem kendi ihtiyaçlarý doðrultusunda farklý iþlevlerle kullanmak, kontrol altýnda tutmak olmuþtur. Osmanlýdan baþlayarak cumhuriyete devredilen bir politika olarak Alevilerin dinsel, kültürel kimlikleri inkâr edilmiþ, kimi zaman açýk baský politikalarý ile kimi zaman daha yumuþak yöntemlerle asimilasyona uðratýlmaya çalýþýlmýþ, kontrol altýna alýnmaya çalýþýlmýþtýr. Ancak, cumhuriyetin Alevilere dönük yaklaþýmýnýn özü böyleyken, alevi kitlesi cumhuriyeti, Kemalist düzeni kendileri için desteklenmesi gereken, laik bir düzen olarak algýlamýþtýr. Ya da kendilerine yönelen baský vb. davranýþlarý hükümet eden partinin tutumu biçiminde yorumlamýþtýr. Kuþkusuz alevi kitlesinin geneli kemalizme ve onun temsilcisi olarak gördüðü CHP'ye baðlýlýðýný sürdürürken, son 35-40 yýl içinde devrimci harekete ve Kürt Ulusal mücadelesine kan vermeye devam etmiþtir. Bunun sebepleri arasýnda
KOMÜNÝST DEVRÝM
ekonomist bir yoruma kapý araladýðý için bugünde yaygýn olan bir yanlýþ olduðunu anlatmýþ olalým. Son olarak manifestodan günümüze miras olarak kalan bir noktanýn daha altýný çizmek istiyoruz. Bilindiði gibi manifestonun ikinci bölümü proleterler ve komünistler baþlýðýný taþýr. Manifestonun ilk cümleleri tüm kýta Avrupa'sýnda komünizmin bir güç olarak ortaya çýktýðýný, komünistlerin de kendi görüþlerinin açýklamalarýnýn zamanýnýn geldiðini belirtiyordu. Bu bakýmdan ikinci bölüm komünistlerin ne istediklerinin belirtmesi bakýmýndan yukarda söylenilenlerin bir gereði olarak görülebilir. Bununla birlikte günümüzde de gerisine düþülmemesi gereken komünistlerin sýnýf mücadelesine nasýl yaklaþmalarý gerektiðiyle ilgili deðerli düþünceler dile getirilir. Bunlarý söylemeden hemen belirtelim ki, bu bölümün daha baþlarýnda yer alan "Komünistler, öteki iþçi sýnýfý partilerine karþý ayrý bir parti oluþturmazlar" cümleleri, bu satýrlarý yazanlarýn Komünistler Birliði gibi bir örgütlenmeye giriþmiþ olmasý dolayýsýyla da anlamsýzlaþýr. Bunun dýþýnda komünistlerin, proleterler karþýsýnda tutumlarý konusunda þunlar söylenir: "Bir bütün olarak proletaryanýn çýkarlarýnýn dýþýnda ayrý çýkarlara sahip deðillerdir. Proleter hareketi biçimlendirmek ve kalýba sokmak üzere kendilerine özgü hiçbir sekter ilke getirmezler. Komünistler öteki iþçi sýnýfý partilerinden yalnýzca þunlarla ayrýlýrlar: 1.Farklý ülke proleterlerinin ulusal savaþýmlarýnda, her türlü milliyetten baðýmsýz olarak, tüm proletaryanýn ortak çýkarlarýna iþaret eder ve bunlarý öne sürerler. 2.Ýþçi sýnýfýnýn burjuvaziye karþý savaþýmýnýn geçmek zorunda olduðu çeþitli geliþme aþamalarýnda, her zaman ve her yerde, bir bütün olarak hareketin çýkarlarýný temsil ederler." (Age, 26) Bugüne deðin yaþananlar, komünistlerin bu satýrlarda söylenilenlerin dýþýnda baþka yönlere saptýklarýnýn o kadar çok örneðiyle doludur ki, bu yüzden yeniden hatýrlamak ve hatýrlatmak gerekir. Her türlü milliyetten baðýmsýz, tüm proletaryanýn ortak çýkarlarý yerine, tek tek çeþitli ülkelerin proleterlerinin çýkarlarýnýn gözetildiði, bunun da enternasyonalizm adýna yapýldýðý pek çok örnekte görüldü. Ýþçi sýnýfýn mücadelesinde bir bütün olarak
16
hareketin çýkarlarýný savunmak sekterlik, bunun yerine kýsmi, kesimsel çýkarlarý savunmak proletaryanýn daha geniþ kesimlerine hitap etmek olarak anlaþýldýðý yine pek çok deneyim içinde görülmüþtür. Dolayýsýyla manifestonun çizdiði bu eþiðin hala ulaþýlmasý gerek bir eþik olduðu unutulmamalý. Komünistlerle proletarya arasýndaki iliþki bakýmýndan þu satýrlara kulak verelim: "Komünistler demek ki, pratik olarak, bütün ülkelerin iþçi sýnýfý partilerinin en ileri ve en kararlý kesimi, bütün ötekileri ileri iten kesimidirler; teorik olarak, proletaryanýn geri kalan yýðýný karþýsýnda, proleter hareketin yürüyüþ çizgisini, koþullarýný ve sonal genel sonuçlarýný açýkça anlama üstünlüðüne sahiptirler" (Age, 27) Komünistlerin rolünü sýnýf hareketinin kendiliðinden geliþiminin kuyrukçuluðuna, komünist siyaseti sendikalist bilincin düzeyine indirgeyen o kadar çok örnek var ki, bu satýrlar devrimci militanlar için bir rehber olmalý. Yine ayný konu üzerinde, komünistlerin sýnýfla iliþkileri üzerinde söylersek, sýnýf bilincinin geliþimini ekonomik mücadelenin geliþimiyle sýnýrlayan, komünistlerin sýnýfla siyasal etkileþimini bunun dýþýnda görmeyen yaklaþýmlar karþýsýnda manifestonun þu satýrlarý da önemlidir: "Ayrýca, daha önce de görmüþ olduðumuz gibi, egemen sýnýflarýn bütün kesimleri, sanayinin ilerlemesiyle birlikte, proletaryaya doðru itilirler, ya da, en azýndan, varoluþ koþullarý tehlikeye girer. Bunlar ayný zamanda proletaryaya yeni aydýnlanma ve ilerleme öðeleri saðlarlar." (Age, 22) Egemen sýnýflar içinden proletaryanýn koþullarýna itilen öðelerin, daha önceden edindiklerini proletaryaya iletmeleriyle, proletaryaya aydýnlanma taþýdýklarý doðru ise, komünist militanlar da proletaryaya, sýnýf mücadelesinin genel seyrini anlamak bakýmdan sahip olduklarý teorik üstünlükleri taþýyarak proletaryanýn burjuvazi karþýsýndaki donanýmýna katkýda bulunmaktadýrlar. Bu yaklaþýmý, bir bütün olarak, siyasal bilincin sýnýfa "dýþarýdan" aktarýlmasý þeklinde yorumlamak doðru olmasa da, bu yönde bir katký olduðunu söylemek mümkündür. Manifestoya bir de bu açýdan bakmak komünistlerin ufkunu geniþletmelerine yardýmcý olabilir diye düþünüyoruz.
KOMÜNÝST DEVRÝM
demleri olan Mart-Mayýs süreci ve bunun en önemli halkalarýndan biri olan 1 Mayýs sürecini analiz etmekte yarar vardýr. Bu süreçte sýnýf hareketi ve devrimci hareket ne tür derslerle yol alabilir bunun üzerinde durmak gerekir. Son aylar içerisinde, sýnýfýn sendikalý kesimleri sosyal güvenlik yasa tasarýsýna karþý eylemlerle bir hareketlilik yaþadýlar. Türk-iþ ve Hak-iþ'in hükümetin verdiði kýrýntýlara razý olup, uzlaþmalarýnýn ardýndan DÝSK ve KESK buna razý olmayarak çeþitli eylemler yapacaklarýný açýklamýþlardýr. Fakat onlarýn da süreci kendi lehlerine bir kazanýmla sonlandýracak ne yeterli güçleri ne de bilinç ve yöntem açýklýklarý vardýr. Özellikle DÝSK, geçen yýldan bu yýla dek CHP'nin daha fazla etkisine girmiþ görünüyor. Bu yýl içinde bu sendikanýn KESK'le birlikte cumhuriyet mitinglerinde yer almasýný göz önünde bulundurduðumuzda her iki sendikanýn, düzen içindeki sol muhalefet boþluðunu doldurmaya çalýþmaktan baþka bir iþleve sahip olmadýklarýný görürüz. Bugünkü durumda sendikalar arasýnda Türk-iþ ve Hak-iþ ya da Türk Kamu-Sen gibi düzen sendikalarý bir yana DÝSK ve KESK sendikalarýndan ileri doðru atýlan bir tek devrimci adým beklemek mümkün deðildir. Özellikle DÝSK ve KESK mevcut konumlarýný örgütlülüklerinden, kitle tabanlarýnýn geniþliðinden ya da meþru bir mücadele çizgisinden almamaktadýrlar. Düzenle þu ya da bu düzeyde uzlaþmalardan, sivil toplumcu bir dernek gibi hareket etmelerinden almaktadýrlar. Dolayýsýyla sýnýf hareketinde bir ilerleme, sýnýfýn bu kesimlerinin dýþýndan gelecek, sýnýfýn örgütsüz, iþ ve yaþam koþullarý bakýmýndan herhangi bir ayrýcalýða sahip olamayan kesimlerinin örgütlenmesi ve hareketlenmesiyle mümkün olabilecektir. Ýþçi sýnýfýnýn bu kesimleri son bir yýl içinde tersaneler bölgesinde kýsmi hareketlenmeler, tekil iþletmelerde sendikalaþma mücadelesi üzerinden yerel hareketlilikler yaþadýlar. Yine de sýnýfýn bu kesimleri, ciddi bir örgütlenme perspektifi olmadýðý sürece gerici akýmlarýn etkisi altýnda mevcut konumlarýna sýkýþmýþlýktan kurtulamayacaklardýr. Ancak bu kesimleri örgütleyecek bir perspektif ve kadro öbeði henüz ortaya çýkmamýþtýr. Dolayýsýyla buradan yola çýkarak þu iddiaya varabiliriz ki sýnýfýn bahsettiðimiz en yoksul kesimleri geniþ bir kitle dalgasýyla harekete geçirilemediði durumda, bu 1 Mayýs eyleminde de
Taksim'in fiili bir kitle basýncýyla zaptedilip özgürleþtirilmesi mümkün olmayacaktýr. Taksim'e çýkýlmasý arzulanan bir 1 Mayýs için DÝSK ve KESK sendikalarýndan ne geniþ bir kitleyi harekete geçirmeleri beklenebilir ne de yýlmaz mücadele ve direngenlik beklenebilir. Taksim'e çýkmak için mevcut kitleyi yine devrimci hareket taþýyacak ve yani yine mücadele eden devrimci hareket olacaktýr. Ancak devrimci hareket, sýnýf ve sendikalara yukarda söylediðimiz gibi bir bakýþa sahip olmadýðýndan, DÝSK ve KESK'in peþine takýlmaktan kurtulamayacak, geçen yýldan daha ileri bir 1 Mayýs görülmeyecektir. Kuþkusuz bu tespitler umutsuz ve tamamýyla çaresiz olduðumuz anlamýna gelmiyor. Geçen yýlki 1 Mayýsta görüldüðü gibi bütün dezavantajlarýna raðmen devrimci hareket direngenliðiyle bir dinamizm taþýyor. Geçen yýlý önemli yapan Taksim'in kazanýlmýþ, kurtarýlmýþ filan olmasý deðil, her þeye raðmen devrimci ve sol hareketin militanlarý, taraftarlarýnýn düþman karþýsýnda yýlmadan bir mücadele vermiþ olmasýdýr. Devrimci hareketin çeþitli bileþenlerinin oluþturduklarý devrimci 1 mayýs platformu, geçen yýl farklý bir seçenek ve inisiyatif gösteremedi. Kendi içinde çeþitli tartýþmalarý, farklý tutumlarý ve gerilimleri barýndýrdý. Bu yýl bundan daha ileri bir tutumun gösterilip gösterilmeyeceði zaman içinde görülecek olsa da, devrimci hareketin sýnýf hareketine bakýþý ve geleneksel tutumlarý göz önüne alýndýðýnda daha ileri bir tutumun (örneðin sendikalardan baðýmsýz bir planýn) ortaya konulabilmesi zayýf bir olasýlýktýr. Sol hareketin yayýnlarýnda sosyal güvenlik yasa tasarýsýna karþý gösterilen tepkilerden genel olarak sýnýf hareketine, özel olarak 1 Mayýsa dönük olumlu sonuçlarý olabileceði üzerine beklentiler yer almaktadýr. Ancak son bir yýlýn geliþmelerine baktýðýmýzda politik konjonktür devrimci ve sýnýf hareketinin lehine deðildir. Sonuç olarak devrimci ve sol harekette, kýsa vadede 1 Mayýsa dönük perspektiflerden baþlayarak daha uzun vadede ve temel noktalarda sýnýf hareketi, sendikal hareket ve önderlik sorunlarý üzerine kapsamlý bir þekilde gidilmediði sürece mevcut durumdan ileriye gitmek mümkün olmayacaktýr.
5
KOMÜNÝST DEVRÝM
KOMÜNÝST DEVRÝM
KADIN ve ERKEÐÝN ORTAK MÜCADELE GÜNÜ:8 MART
1875 yýlýnda, insanlýk dýþý çalýþma koþullarýna, iþyerlerinde var olan cinsiyet ayrýmcýlýðýnýn uzantýsý olarak yapýlan muameleye, verilen düþük ücretlere, baskýlara karþý eyleme geçip bir fabrikada eylem yaparken yakýlan kadýn iþçilerden bugüne gelen mücadele bayraðýný devraldýk. Her yýl olduðu gibi bu yýl da onlarýn bizlere uzattýðý iþçi sýnýfýnýn kýzýl bayraðýný alanlarda dalgalandýrdýk; mücadele sloganlarýný ve þiarlarýný olanca gücümüzle haykýrdýk. Feministlerin kendi anlayýþlarý doðrultusunda, bugünü kadýn dayanýþmasý kisvesiyle tamamýyla erkek karþýtlýðýna dönüþtürüp; alanda erkeklerin olmadýðý bir kutlama gününe çevirme çabalarý aþikârdýr. 8 Mart'ý tarihsel özünden, gerçekliðinden ve anlamýndan koparan feministlerin bu zaaflý tutumlarýna karþý biz devrimcilerin 2005 yýlýndaki eylemden baþlayarak; son 3 yýldýr verdiðimiz ayrýþma çabasý anlamlý bir çaba olarak bu yýl da sürdürülmüþtür. Öncelikle eylem alanýný onlardan ayýrarak baþlayan; ardýndan da devrimci hareket içinde kadýn çalýþmasý ve kadýn sorununa onlara benzer yaklaþýmlara sahip olan yapýlarýn 8 Mart özelinde zamanla devrimcilerin zemininden koparak onlara yaklaþmasýyla bugünkü duruma gelinmiþtir. Son birkaç yýldýr devrimcilerin yanýndaymýþ gibi gözüken ancak özünde feminist anlayýþa sahip olan bazý yapýlarýn bu yýl alanda olmamasýyla da eylem daha devrimci bir havada geçmiþtir. Eylemde, bir cinsiyetin diðerine üstünlüðünü simgeleyen mor renk yerine, insanlýðýn kurtuluþu için birlikte mücadele etme çabasý içerisinde olan kadýn, erkek iþçi ve emekçilerin, devrimcilerin kýzýl bayraklarý vardý. Feministler, liberaller, Kürt kadýnlarý ve devrimci gruplarýn içerisinden bunlara yakýn duran melez-merkezci akýmlarýn bazý temsilcileri "karnaval" havasýndaki "kutlamalarýný" devrimcilerin eyleminden bir gün önce gerçekleþtirdiler. Böylece, hem düzen içi tutumlarýný sergilediler hem de bu tarihsel mücadele gününden hiçbir þey anlamadýklarýný gösterir tarzda yani BM tarafýndan da ilan edildiði gibi "Dünya Kadýnlar Günü" kendi benzerleriyle güle oynaya "kutladýlar." Bu noktada, devrimcilerin baþka siyasal gündemlerde ve yerelliklerde yapýlan eylemlerde, 8 Mart gündeminde eleþtirdikleri bu yapýlarla birlikte hareket ettikleri ve diðer gündemlerde onlarla ayrýþma çabasýna girmediklerini vurgulamak gereklidir. Dahasý, kadýn sorununa feministler gibi cinsiyetçi yaklaþmasa da bu yýl eylem alanýnda var olan baþka oportünist, reformist akýmlarýn varlýðýný bilince çýkarmak gerektiðini düþünüyorum. Son 3 yýldýr yaþanan ayrýþmayý ön plan
6
çýkarýrken bu ayrýntýlarý akýlda tutmak gereklidir. Çünkü bizce feministlerden ayrý durmak son derece anlamlýyken; bizlerin "aynýlarýn ayný yere, herkes kendi bayraðýnýn altýna" diye formüle ettiðimiz anlayýþýn diðer devrimciler tarafýndan bizim gibi algýlanmadýðýný ve "ortak cephe" yaratma mantýðýyla pek çok oportünist, reformist yapýyla yan yana durulduðunu unutmayalým. Bu yýl 8 Mart alaný, Kadýköy meydanýydý. Carrefour önünün toplanma alaný olarak belirlendiði eylem, meydana kadar gerçekleþtirilen yürüyüþün ardýndan alanda yapýlan programla devam etti. Toplanma sürecinin biraz uzun sürdüðü bu yýlki eylemde, hem bizim kortejimizde hem de diðer yapýlarýn kortejlerinde coþku hâkimdi. Pek çok yapý tarafýndan atýlan "kadýn ve erkeðin birlikte mücadelesini" vurgulayan, "kadýnýn kurtuluþuyla insanlýðýn kurtuluþunu" iliþkilendiren, "cinsel, ulusal, sýnýfsal sömürüye karþý" olan, "8 Mart'ýn kýzýl bir mücadele günü olduðunu" ön plana çýkaran sloganlar ve þiarlar eylem alanýndan aktarýlmasý gereken önemli notlardý. Sorumlu yoldaþlarýmýzýn emek ve katkýlarýyla nitelikli bir kortej disiplini yaratýldý ve bu mücadele gününde komünizmi propaganda eden sloganlarýmýzý daha güçlü bir biçimde alanlarda haykýrdýk. Katýlým açýsýndan bir deðerlendirme yapmak gerekirse, bu 8 Mart'ta geçen yýllara oranla daha fazla kiþinin alana geldiðini gözlemledim. Özellikle 2005 yýlýnda polisin bizlere birden çok noktada büyük bir kinle saldýrdýðý Beyazýt eyleminden beri sayýnýn azalmadýðýný aksine hemen bir yýl sonra Beyazýt'ta geçen yýl da Kadýköy'de devrimcilerin emek ve çabalarýyla daha sistematize daha örgütlü ve güçlü eylemlerin organize edildiðini gözlemlemekteyim. Bu yýl alan varýldýðýnda yapýlan programda, kadýnlarýn cinsiyetinden, toplumsal rolünden ve tarihsel önyargýlardan dolayý gördüðü baský ve sömürü yapýlan konuþmalarda teþhir edildi. Bunun yaný sýra burjuvazinin yeni yasalarla sosyal haklara yaptýðý saldýrýlara; Tuzla'da ve diðer bölgelerde artan iþ kazalarýnýn artýþýna ve güvenliksiz çalýþma koþullarýna; emperyalistlerin Ortadoðu'da savaþ konjonktürüyle yarattýklarý yýkýma, iþyerlerinde giderek artan baskýlara, örgütlenme ve sendika hakkýna karþý saldýrýlara dikkat çekildi. Eyleme katýlan herkese ve yoldaþlarýmýza bu eylemin moral- motivasyon kaynaðý olduðunu; Mart-Mayýs eylemlerinin baþlangýcýnýn bu eylemle coþkulu bir biçimde baþladýðý kanýsýný taþýyorum. KADINLAR KURTULMADAN DEVRÝM OLMAZ, DEVRÝM OLMADAN ÝNSANLIK KURTULAMAZ!
KOMÜNÝST DEVRÝM
uðramasý, Marx ve Engels'in yaþadýklarý süre boyunca Paris komünü dýþýnda bir devrimin gerçekleþmemesi ve onun da kýsa bir sürede yenilgiye uðramasý karþýsýnda manifestonun devrim anlayýþýný nasýl deðerlendireceðiz? Bugün devrimci harekette de egemen olan bakýþ, kapitalizmin serbest rekabetçi dönemi denilen bu tarihsel dönemde proleter bir devrimin maddi koþullarýnýn henüz olgunlaþmamýþ olduðu yönündedir. Ýlginçtir, sonraki yýllar boyunca Marx ve Engels'in yapýtlarý böyle bir tespitte bulunmamýþ olmalarýna raðmen, Engels 1895 yýlýnda, Marx'ýn Fransa'da Sýnýf Savaþýmlarý (1848-1850) adlý yapýtýna yazdýðý önsözde, kýta Avrupa'sý üzerindeki iktisadi geliþme durumunun, o zaman, kapitalist üretim tarzýnýn kaldýrýlmasý için henüz yeterince olgunlaþmadýðýný yazdý. Manifesto proleter bir devrimin kapitalizmin geliþim koþullarý içinde mayalandýðýný yazdý. Ancak devrimin geliþmesini oluþturan bu koþullarýn herhangi bir yeterliliði konusunda genel ifadeler dýþýnda özel bir belirleme de bulunmadý. Hatta 48 devriminin ilk dalgasý çekildiðinde dahi Komünistler Birliði merkez komitesi toplantýlarýnda birliðe, devrimin henüz yatýþmadýðý, birliði daha sýký bir þekilde örgütleyip, hazýrlamanýn gerekleri üzerinde hatýrlatmalarda bulundu. Aslýnda kýsa vadede 48 devrimleri konusunda ne söylediðinden çok, sonraki yýllarda gerçekleþecek diðer devrim deneyimleri düþünüldüðünde manifesto çok daha isabetli ve deðerli hatýrlatmalarda bulunmuþtur. Son bölümde, komünistlerin çeþitli muhalefet partileri karþýsýndaki konumlarý baþlýðý altýnda þunlar söylenmektedir. "Komünistler dikkatlerini esas olarak Almanya'ya çevirirler, çünkü bu ülke 17. Yüzyýlda Ýngiltere'dekinden ve 18. Yüzyýl Fransa'dakinden daha geliþkin bir Avrupa uygarlýðý koþullarý altýnda ve çok daha fazla geliþmiþ bir proletarya ile yapýlamak zorunda olan bir burjuva devrim öngünündedir ve çünkü Almanya'daki burjuva devrim, onu hemen izleyecek bir proleter devrimin baþlangýcý olacaktýr" (Komünist Parti Manifestosu, Sol Yay, 1998, 55) Bu satýrlarda görüldüðü gibi burjuva bir devrimin süreklilik (ya da kesintisizlik) içerisinde bir proleter devrime dönüþmesi olasýlýðýndan bahsediliyor. Bu olasýlýðýn gerçekleþmesi iþçi sýnýfýnýn bilinç ve örgütlenme düzeyine baðlý olduðu
15
kadar, komünistlerin kendi görevlerini yapabilmelerine de baðlýdýr. Bu konuda da manifesto þunu söylemektedir: "Almanya'da, mutlak monarþiye, feodal aðalýða ve küçük-burjuvaziye karþý, devrimci bir tutum takýndýðý sürece, burjuvaziyle birlikte savaþýrlar. Ama Alman iþçileri, burjuvazinin kendi egemenliði ile birlikte getirmek zorunda olduðu toplumsal ve siyasal koþullarý olabildiðince çok sayýda silah olarak burjuvaziye karþý derhal kullanabilsinler diye ve Almanya'da gerici sýnýflarýn devrilmelerinin ardýndan bizzat burjuvaziye karþý savaþ derhal baþlayabilsin diye, iþçi sýnýfýna burjuvazi ile proletarya arasýndaki düþmanca karþýtlýk konusunda olanaklý olan en açýk bilinci kazandýrmaya çalýþmaktan bir an için olsun geri kalmazlar" (Age, 54-55) Böylece yaklaþan burjuva devrimin proleter bir devrime dönüþtürülebilmesi için komünistlerin görevlerinin çerçevesi de çizilmiþ oluyordu. Komünistlerin yukarda söylenilen hazýrlýðý yapamadýðý ya da yeterli olmadýðý durumlarda burjuvazi, devrimi kendi lehine sonuçlara vardýrmayý baþarmýþ, gerici sýnýflar denilen monarþi kalýntýlarýyla uzlaþarak, þu ya da bu þekilde kendi iktidarýný saðlamlaþtýrmayý baþarabildi. Bunun en açýk örneði 1918 yýlýnda Almanya'daki devrimde yaþandý. Liebknecht önderliðindeki komünistler sosyalist cumhuriyeti ilan etseler de, burjuvazinin temsilciliðini yapan sosyal demokratlar, komünistlerin hazýrlýksýzlýðýnýn verdiði avantajla inisiyatifi ele geçirerek burjuva demokratik cumhuriyeti ilan ettiler ve burjuva iktidarýný saðlamlaþtýrmaya koyuldular. Yani manifestonun devrim öngörüsü komünistlerin hazýrlýksýzlýðý dolayýsýyla tersinden doðrulandý. Paris komününün gerçekleþmesi de manifestonun devrim öngörülerinin yanlýþ olmadýðýný gösterir. Marx ve Engels'in kendileri de Paris komününü deðerlendirirken, iktisadi koþullarýn yetersiz olduðunu, dolayýsýyla baþarýsýzlýða mahkûm olduðunu deðil, baþka noktalarda komünün zaaflarý dolayýsýyla yenildiðini dile getirdiler. Sonuçta biz bugün ilerden bakmanýn avantajýný kullanarak söyleyebiliriz ki, zaman içinde gerçekleþen devrimlerin hiç birisi geliþmiþ iktisadi koþullar altýnda gerçekleþmediler. Bunu özellikle vurgulamak gerekir ki, bir devrimin koþullarýný iktisadi koþullarla açýklamak hem kaba determinist bir yaklaþým hem de
KOMÜNÝST DEVRÝM
lerin ellerinde toplanana kadar devrimi sürekli kýlmak çýkarýmýz ve görevimizdir. Bizler için sonuç, özel mülkiyetin el deðiþtirmesi deðil, onun hepten kaldýrýlmasý, sýnýf çatýþmalarýnýn yatýþtýrýlmasý deðil, sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasý, mevcut toplumun düzeltilmesi deðil, yepyeni bir toplumun kurulmasý olacaktýr" (Mart 1850 de Merkez Komitesinin Birliðe Hitabesi, Marx, Köln davasý üzerine açýklamalar, Ana Yay, Sayfa 141-142) Böylece sonraki yýllarda daha belirgin hale gelip günümüze kadar uzanacak "sosyal reformist" akýmýn erken bir tarihte böylesine isabetli bir þekilde görülmesi hayranlýk uyandýrmaktadýr. Manifestonun kendi dönemindeki komünizmin kaba görüþlerinin eleþtirisiyle ortaya çýktýðý her kes tarafýndan bilinse de, bahsettiðimiz bu sosyal evrimci, reformist akýmý önceden saptamasý ayný yaygýnlýkta bilinmemesi dolayýsýyla da büyük önem taþýmaktadýr. Zaten manifestonun sosyalist ve komünist yazýn bölümünde, zamanýn çeþitli akýmlarý ele alýnýrken bu reformist akýmýn eleþtirisi yapýlmýþtýr. Burjuva toplumunun mevcut yapýsýndan doðan ve günümüze kadar uzanan bu sosyal reformcu akýmýn faklý kýlýklarda, adlarda nasýl sýnýf mücadelesine nüfuz ettiðini ortaya çýkarmak komünistlerin görevlerinden biri olmaya devam ediyor. Manifesto sonraki yýllarda farklý açýlardan tartýþmalara konu edildi. Proletarya diktatörlüðü fikrini içermemesi, ulusal sorun konusuna deðinmemesi, devrimci örgüt ile devrim arasýndaki iliþkinin belirsizliði ya da bu dönemde proleter bir devrimin nesnel koþullarýnýn olup olmadýðý yönünden görüþler dile getirildi. Biz bu tartýþmalarýn hepsine ve ayrýntýlara girmeyeceðiz. Bugüne deðin genel kabul görenler ve önemli bulunduðumuz noktalar üzerinde duracaðýz. Manifesto, proleter bir devrimin kendisi bir yana, proletaryanýn iktidarý konusunda genel cümleleri içerir. "Proletaryanýn sýnýf olarak oluþumu, burjuva egemenliðinin yýkýlmasý, siyasal iktidarýn proletarya tarafýndan ele geçirilmesi" gibi. Manifestonun doðuþunda ve Komünistler Birliði adlý örgütün oluþumunda, zamanýn komünizm ve örgütlenme anlayýþlarýnýn eleþtirisinin önemli bir yer tuttuðunu belirtmiþtik. Bu dönemin komünist çevrelerinde hakim olan anlayýþ blankistlerin anlayýþýdýr. Proletarya diktatörlüðü
14
kavramý daha çok bu akýmýn kullandýðý bir kavramdýr. Dolayýsýyla manifestoda proletaryanýn iktidarýnýn neye benzeyeceðinin ya da proletarya diktatörlüðünün bulunmamasýnda bir yanýyla bu blankist akýmýn eleþtirisinin rolü olduðu söylenebilir. Bir yanýyla da yine bu dönemde ütopik sosyalizm-komünizm anlayýþlarýnýn yaygýn oluþu karþýsýnda bu zeminden kendisini ayýrmak çabasý olarak görülebilir. Baþka bir açýdan ise henüz böyle bir deneyimin yaþanmamýþ oluþu etkendir. Nitekim Paris komünü sonrasýnda proletarya diktatörlüðü konusunda netleþme saðlanmýþ, bu konu Marksizm'e içerilmiþtir. Dolayýsýyla bugünden bakýldýðýnda manifestonun, proletarya diktatörlüðü konusundaki eksikliðinin sýnýf mücadelesinin deneyimleriyle tamamlandýðý, zenginleþtiði söylenmelidir. Komünist manifesto burjuvazi ve proletaryanýn oluþumunu anlatýrken kapitalizmin farklý açýlardan geliþimi ve önceki sýnýflý toplumlardan farklarýný ortaya koymakla yetinmedi. Ayný zamanda burjuva toplumunun geliþim evrelerinin proletaryanýn devrimini nasýl mayaladýðýný tasvir etti. Proleter bir devrimin ahlaki bir gereklilik olarak deðil, burjuva toplumunun geliþiminin ortaya çýkardýðý tarihsel bir hareket olduðunu ortaya koydu. Bu yanýyla genel olarak bir proleter bir devrim öngörüsünde bulunduysa da, yaklaþan devrimci duruma müdahaleyle bir devrimi gerçekleþtirmeyi hedef edinmiþti. Manifesto 48 devrimleri baþlamadan kýsa bir süre önce yayýnlandý. Ýncelendiðinde tüm satýrlarýnda yaklaþan devrimin ihtiyaçlarýna yanýt vermek için çabaladýðý görülür. Daha ilk satýrlarýnda Avrupa'da bir hayaletin dolaþtýðýndan, bunun bir komünizm hayaleti olduðundan, komünistlerin görüþlerini, amaçlarýný açýkça ortaya koymalarý gerektiðinden bahseder. Ýlerleyen satýrlarýnda burjuvazi ve proletarya karþýtlýðýnýn nasýl devrimi mayaladýðýný, bir yandan bu dönemde iþçi hareketi içindeki farklý akýmlarla kendi ayrýmlarýný çekmeye çalýþýrken bir yandan da komünistlerin iþçi sýnýfý ile iliþkileri ve Avrupa'nýn çeþitli ülkelerinde ne tür siyasal görevlerle karþý karþýya olduklarýný hatýrlatýr. Dolayýsýyla tüm bunlar kýsa vadede yaklaþan devrime dönük görevleri anýmsatýrken daha uzun vadede bir devrim anlayýþýnýn köþe taþlarýný oluþtururlar. Peki, 1848 devrimlerinin yenilgiye
KOMÜNÝST DEVRÝM
LENÝNÝST ÖRGÜTLENME YÖNTEMÝNDE ORGANLI ÇALIÞMA Komünist Manifesto’yla birlikte komünistler, ideolojik perspektiflerini ortaya koydular ve burjuvaziye karþý uzun soluklu bir mücadeleyi bilimsel sosyalizm ýþýðýnda baþlatmýþlardýr. Marks ve Engels, modern kapitalizmin geliþiminin bir analizini yaparak, sýnýflar mücadelesinin tarihin ilerlemesindeki yerini ve iþçi sýnýfýnýn ilerlemedeki devrimci rolünü görmüþlerdir. Bunun yaný sýra “Komünistlerin Birliði” ve “I. Enternasyonal” içerisindeki mücadeleleriyle iþçi sýnýfýný örgütlü bir güç haline getirmeye çalýþmýþlardýr. 1848-50 devrimleri ve Paris Komün’ü ile elde edilen deneyimler, iþçi sýnýfýnýn öncü bir güce olan ihtiyacýný yakýcý bir þekilde hissettirmiþtir. I. Enternasyonal, Paris Komünü sürecinde önemli roller üstlense bile sahip olduðu heterojen yapýsý nedeniyle ömrü kýsa sürmüþ ve feshediliþiyle birlikte homojen bir komünist önderlik ihtiyacýnýn önemini gündeme getirmiþtir. Lenin’in 1901 yýlýnýn mart ayýnda kaleme almýþ olduðu “Nereden Baþlamalý?” adlý eserinde, “Ýskra’nýn birinci sayýsýnda ortaya koyduðumuz ve hedefi, sadece birbirinden kopuk gruplarý kazanmak deðil, ayný zamanda doðrudan doðruya istibdadýn kalesini yerle bir etmek olan güçlü ve iyi örgütlenmiþ bir partinin kurulmasý çaðrýsýnda bulunan programý...” þeklinde ifade etmiþ olduðu anlayýþ hem öncü bir partinin yaratýlmasý hem de bu partinin kuruluþunda zorunlu olarak geçilmesi gereken örgütlü sürecin ta kendisidir. “Ne Yapmalý?” ve “Bir Yoldaþa Örgütsel Görevlerimiz Üzerine Mektup” adlý eserlerinde, örgütlü mücadelenin önemini- gerekliliðini ele alan Lenin ve Bolþevikler, illegal bir parti inþasý ve iþçi sýnýfýnýn öncülüðünü nasýl kazanacaðý üzerine ilkesel kalkýþ noktalarýný ortaya koymuþlardýr. Muzaffer Ekim Devrimi’yle birlikte iþçi sýnýfýnýn öncüsü olan Bolþevik tipte örgütlenmiþ bir komünist partinin devrimlerdeki rolü net bir þekilde görülmüþtür. Iskra’yla baþlatmýþ olduklarý profesyonel devrimciler örgütünün inþasýný, temeline organlý ve düzen dýþý örgütlenmede profesyonelleþmeyi koyarak omuzlayan
7
Bolþevikler, en gerici koþullardan, oportünizmin ta kendisi olan ekonomizm ve legal tasfiyecilikle hesaplaþarak, daha güçlü çýkmayý, bu yolda tavizsizce yürüyerek baþarmýþlardýr. Ancak daha sonraki süreçlerde ve bugün Leninist parti eksikliði komünistlerin önünde duran en büyük sorunlardan biri haline gelmiþtir. Yaþadýðýmýz topraklarda, henüz bir Bolþevik gelenek yaratýlamamýþ olmasý, devrimci hareketin, devrimci demokrat, halkçý bir gelenekten gelmesi biz komünistlere Bolþevik bir gelenek yaratma görevini de omuzlamayý zorunlu kýlmýþtýr. 1993 yýlýnda kurulan Komünist Devrim Hareketi (KDH) bu iddiayla yola çýktýysa da, 1998 yýlýnda bölünmesiyle ve ardýllarýnýn da oportünizme bulaþmasýyla bu süreç kesintiye uðradý. Ancak Komünist Parti’nin planlý bir hazýrlýk sürecinden geçilerek inþa edileceði üzerine ürettiði tezler ve ortaya koymuþ olduðu “Komünistlerin Somut ve Acil Görevleri” baþlýklý inþa planý biz devrimci komünistler için sahiplenilmesi gereken üretimlerdir. Eleþtirel anlamda sahiplendiðimiz KDH geleneðinin ardýllarýnýn, parti inþa sürecine iliþkin bu üretimlerde yaratmýþ olduklarý tahribatýn getirdiði birtakým sorunlarla da mücadele ederek yürüyüþümüze devam ediyoruz. Somut ve acil görevlerin konularýndan biri olan “kadrolaþma-organlaþma” bu yazýmýzýn konusu olmakla birlikte, hareketimiz için pratikte de sürekliliðini ve iþlevselliðini arttýrmaya çalýþtýðýmýz önemli bir konudur. Organlaþma Nedir organlý faaliyet? Yukarýdan aþaðýya örgütlenmiþ merkeziyetçi bir parti öncesi komünist örgüt için elbette bu soru birçok þey ifade etmekte. Esnafça çalýþmanýn ötesinde, nihai hedefe yoðunlaþmýþ ve zorunlu olarak geçilmesi gereken bir dizi öncelikli görev ve sorumluluklarý omuzlamýþ olan komünistler bu soruyu þöyle yanýtlýyor; “Organlý faaliyet Leninist bir örgütlenmenin temel faaliyet biçimidir. Henüz bir Leninist parti deðilken de, amaca, faaliyet planýna uygun organlaþma ve militanlarýn bu doðrultuda istihdamýný yerine getirmek için çaba gösterilmesi, baþarýlmasý gereken bir görevdir.” (Örgütlü kavrayýþ ve davranýþ bilinci. S. 24) Bireylerin deðil, organ ve örgütlerin
KOMÜNÝST DEVRÝM
birliðinin ifadesinin ayaklarý üstünde duran bir anlam taþýmasý, ayný þekilde organlý mücadelenin ve buna baðlý faaliyetinin sürekliliðinin saðlanmasýyla mümkündür. Organlaþma, bir alan tanýmý üzerinden militanlarýn bir araya gelerek örgüt faaliyetlerini hayata geçirmenin görev olarak belirlendiði birimlerdir. Bir yandan kendi iç eðitimiyle kadrolardaki niteliðin artýrýlmasý saðlanýrken bir yandan da bulunduðu alanda siyasetini var ederek üreyen ve üreten haline gelmelidir. Buysa merkeze baðlý olarak, kendi faaliyet planlarýný yapan, gerektiðinde materyal üreten, iþleyen bir birim olmasý anlamýna gelmektedir. Devrimci bir iþbölümü içerisinde oluþturulmuþ bir kolektif olmasýnýn yaný sýra organlaþma, burjuvaziye karþý savaþýmda onun devletine ve her türlü kolluk güçlerine karþý, profesyonelleþme anlamýna da gelmektedir. Legalist tasfiyeciliðin son yýllarda artmasý ve devrimci yol ve yöntemlerdeki ýsrarýn daha ileri ki tarihlere ertelenmesi, devrimci kadrolarda da düzen dýþý reflekslerin zayýflamasýna neden olmaktadýr. Nitekim örgütsel güvenlik konularýnda da sýk sýk sözünü ettiðimiz randevularýn önemi, elektronik aletlerin kullanýmý, gözaltýnda alýnacak tutum, takip vb. konularda verilen kayýplar hiçte az deðildir. Düþman karþýsýnda kayýplarý daha aza indirmek ancak devrimci bir disiplinle bir araya gelmiþ devrimcilerden oluþan örgütlenmelerle mümkündür. Hücre Tipi Örgütlenmenin Gerekliliði Bireylerin deðil, organ ve örgütlerin birliðinin mücadele içerisinde somutlanmasý anlamýna gelen hücre tipi örgütlenme, devrimci komünistlerin ilkesel olarak sahiplendiði bir örgütlenmedir. Yaþadýðýmýz topraklarda geçmiþten bugüne devrimci hareket içerisinde sürekli gündemde olan ancak bir türlü gerektiði gibi anlaþýlamayan ya da askýya alýnan organlaþma özellikle Legalist çevreler tarafýndan çok fazla tahrip edilmektedir. Eleþtirel olarak geleneðini sahiplendiðimiz KDH’nin ardýllarýna baktýðýmýzda bunun örneði çok fazla karþýmýza çýkmaktadýr. Bugün devrimci bir omurga yaratma ve bu amaçla kullanýlan düzen dýþý araçlarý darlaþma, marjinalleþme olarak tanýmlayan ve kitlelere
8
ulaþmak adýna ya teori diyen ya da kitle örgütlerine yaslanan bu çevreler oportünizmin bataklýðýna gün ve gün daha da batmaktadýrlar. TKP vb. liberal partilerin teorileþtirdikleri, güncelliði deðerlendirme ve meþruluk gibi pespaye söylemler daha da vahimdir. “Bugün illegal bir partinin gerekliliði yoktur. Bunun nedeni komünistler halk içerisinde bir meþruluk elde etmiþlerdir! Gerektiðinde illegaliteye de geçebiliriz.” Bu gibi söylemler liberallerin kullandýðý aklanma tezleridir. Komünistler mücadelelerinde, teorik yeniden üretimi ve legal araçlarýn “istismarýný” her zaman gerekli görürler. Ancak bu olanaklarý nihai hedef doðrultusunda kullanabilmek temel dayanak noktalarýný zorunlu kýlar. Lenin’in deyimiyle, “Bu konudaki mücadele esas olarak Tasfiyecilerle, Tasfiyecilere karþý olanlar arasýnda süregelmektedir ve en sonunda iþ bizim eski, illegal partimizin varlýðýný sürdürüp sürdüremeyeceði sorununa dayandýðý için mücadele þiddetli bir niteliðe bürünmüþtür... Parti illegal sosyaldemokrat çekirdeklerden meydana gelir. Bu illegal sosyal demokrat çekirdekler de, kendilerine çeþitli legal iþçi örgütlerinden oluþan mümkün olduðu kadar geniþ ve dal budak salmýþ bir að þeklinde “kitle içerisinde çalýþmak için dayanak noktalarý” yaratmak zorundadýrlar.” (V.Ý.Lenin, Örgütlenme, s.131 Kaynak Yay.) Komünist devrimciler, daha öncede belirttiðimiz gibi organlý mücadeleyi faaliyetlerinin sürekliliðinin temel koþulu olarak anlarlar. Hedef eldeki mevcut güçlerin hücreler içerisinde istihdamý ve eðitimidir. Dönem dönem kadro sorunlarýndan ve öznel koþullardan kaynaklý daha çok biçimsel organlaþmanýn ötesine geçmekte sýkýntýlar yaþansa da iþlevli organlaþmayý saðlamak ýsrarla üzerinde durulmasý gereken bir hedeftir. Somutlayacak olursak, hareketimizin militanlarý olarak bulunduðumuz alanda örgütlediðimiz organlý faaliyetimizin, kendi güçleriyle (merkezi görevlere baðlý olarak), bulunduðu alana yönelik faaliyet üretebilme, üreme ve deneyimlerini aktarabilme yönünde yaþamýþ olduðu sýkýntýlarý aþarak daha iþlevli bir hale getirmenin çabasý içerisindeyiz. Eksik ve hatalýda olsa elde ettiðimiz deneyimler bir sonraki adýmlarýmýz için bize birçok
KOMÜNÝST DEVRÝM
ancak kapitalizmin ilerleyen dönemindeki gibi büyük sanayinin temelleri henüz atýlýyordu. Bu durum iþçi hareketine katýlan militanlarýn zanaatkar koþullarýnýn izlerini taþýmalarý ile belirgindi. Pek çoðu zanaatkar kökenli olan proleter devrimci militanlar bir tür "eþitlikçi" komünizm ya da yarý-ütopik denilebilecek fikirlerin etkisi altýndaydýlar. Gerçi bu dönemde sosyalizm, küçük burjuva ve burjuvalarýn ideolojisi, komünizm ise iþçilerin ideolojisi olarak görülse de yine de komünizm hakkýnda egemen görüþler bu kaba eþitlikçi komünizm etrafýnda þekilleniyordu. Komünizm hakkýndaki bu görüþlere sahip olanlarýn siyasal mücadele ve örgütlenme anlayýþlarý da komplocu biçimleri aþamýyordu. Ýþte bu koþullarda Marx ve Engels'in harekete katýlarak yaptýklarý ilk ve en önemli etki komünizmi kaba eþitlikçi fikirlerden kurtarma mücadelesi oldu. Kuþkusuz kendileri içinde bu hareket, Engels'in deyimiyle dar felsefi kibirliliði aþmalarýna yardýmcý olmuþtu. Marx ve Engels'in bugün de deðerinden hiç bir þey kaybetmeyen muazzam katkýsý, sýnýf hareketinin "adalet", "eþitlik", "kardeþlik" gibi görüþler etrafýnda þekillenen komünizmini eleþtiriye tabi tutarak, yeni düþüncelerini, tarihin ve kapitalist geliþmenin materyalist yorumu ile ve sýnýf mücadelesini bu geliþmenin doðurduðu bir hareket olarak sistemleþtirmeleridir. "…Bu hareketler, modern ezilen sýnýfýn, yani proletaryanýn, egemen sýnýfa, yani burjuvaziye karþý, tarihsel olarak kaçýnýlmaz mücadelesinin az ya da çok geliþmiþ biçimleri olarak ortaya çýkmýþtýr; ama sýnýf mücadelesi daha önceki bütün sýnýflar mücadelesinden; bugünün ezilen sýnýfýnýn, yani proletaryanýn ayný zamanda toplumu bir bütün olarak sýnýflara bölünmüþlükten ve giderek sýnýf mücadelelerinden kurtarmazsýzýn kendisini kurtaramayacak oluþuyla ayýrtedilen sýnýf mücadelesinin bir biçimi olarak ortaya çýkmýþtý. Ve komünizm þu demek deðildi: hayal gücüyle uydurulmuþ olabildiðince mükemmel bir ideal toplum. Aksine komünizm; proletaryanýn giriþtiði mücadelenin tabiatýndan, þartlarýndan ve bundan çýkan genel hedeflerin kavranmasý anlamýna geliyordu." (Engels, Komünistler Birliðinin tarihi üzerine, Ana Yay, 1977, Sayfa 15, Karl Marx'ýn Köln davasý üzerine açýklamalar kitabýndan) Sonuçta Komünist manifesto, sýnýf
mücadelesinin koþullarý üstüne geliþtirilen bu görüþlerin bir ifadesi olarak ortaya çýktý. Manifestoda yeni görüþler ortaya konulurken eleþtirilen hakim komünizm anlayýþý, kendi döneminin radikal, mücadeleci, devrimci bir eðilimin temsilcisiydi. Komünistler Birliði adlý örgüt bu devrimci mirasý devraldý. Bu devrimci mirasýn içinde ileride daha fazla ortaya çýkacak olan devrimci olmayan eðilimle mücadeleyi görmek de mümkün. Komünistler Birliðinin 48 devrimlerinin yenilgisinden sonra yaptýðý deðerlendirmelerde, sonraki yýllarda sýnýf mücadelesinde önemli bir yere gelecek olan bir tür sosyal reformist akýmýn önceden saptanmasý önemlidir. Mart 1850'de Marx ve Engels'in kaleme aldýðý, merkez komitesinin birliðe hitabesi bu konudaki görüþleri dile getirir. Devrimci dalganýn henüz dinmediði, bu koþullarda iþçilerin partisinin örgütlü, birlikte ve baðýmsýz biçimde hareket etmesinin gerekliliði vurgulandýktan sonra gizli çalýþmanýn son derece önemli olduðu belirtilir. Sonraki satýrlarda özellikle demokratik küçük-burjuvaziye karþý alýnacak tavýr konusunda son derece önemli görüþler dile getirilir. "Demokratik küçük-burjuvazi tüm toplumu devrimci proletarya için deðiþtirmek istemesi bir yana, tüm demokratik küçük-burjuvazi sayesinde mevcut toplumun kendileri için mümkün olduðunca rahat ve toleranslý olacaðý toplumsal koþullar için çalýþýr… Ýþçilere gelince, her þeyden önce besbellidir ki, iþçiler önceki gibi ücretli iþçi olarak kalacaklardýr. Demokratik küçük-burjuvazi, yalnýzca iþçiler için daha iyi bir ücret ve daha emniyetli bir hayat tarzý arzulamakta ve bunu devletin kýsmi bir istihdamý ve hayýr cemiyetleri aracýlýðýyla gerçekleþtirmeyi düþünmektedir. Kýsacasý az çok örtülü sadakalarla iþçilere rüþvet vermeyi ve durumlarýný þuan için katlanýlýr hale sokarak devrimci potansiyellerini kýrmayý düþünmektedir… Demokratik küçük-burjuvazi, devrimi mümkün olduðu kadar çabuk en fazlasýndan yukarýdaki taleplerin gerçekleþtirilmesiyle birlikte sona erdirmek istedikçe, az çok mülk sahibi tüm sýnýflar üstünlük durumlarýndan defedilene dek, proletarya devlet iktidarýný fethedene dek ve bütün proleterlerin birliði, bir tek ülkede deðil, dünyanýn tüm hakim uluslarýnda, bu ülkeler proleterleri arasýnda rekabet kalkacak kadar geliþene ve en azýndan, en önemli üretici güçler proleter-
13
160. YILINDA KOMÜNÝST MANÝFESTO
KOMÜNÝST DEVRÝM
Ýlk kez 1848 yýlýnýn Þubat ayýnda yayýnlanan Komünist Manifestoyu, 160 yýl sonra bugün nasýl deðerlendirmek gerekir? Doðrusu bu sorunun yanýtý oldukça uzun, bir dizi zahmetli araþtýrma ve yorum gerektirse de esas güçlüðün, bugünkü politik mücadele içindeki komünistlerin manifestonun temel hedefleriyle mevcut durumlarý arasýndaki mesafeden kaynaklandýðýný söylemek yanlýþ olmayacaktýr. Bu durum bir bakýma iþçi sýnýfý ve komünistler için bir yenilgi dönemi olmasýndan kaynaklansa da baþka bir açýdan manifestonun çizdiði eþiðin aþýlamamýþ, dahasý bu eþiðin gerisinde olunmasý dolayýsýyladýr. Yine de sýnýf mücadelesine önderlik iddiasýndaki komünistler, 160 yýl sonra manifestonun çizdiði "eþiðin" ne olduðu ve buna nasýl ulaþýlacaðý üzerine olan çabalarýný yýlmaksýzýn sürdürmek zorundadýrlar. Bizim de burada yapmaya çalýþacaðýmýz, manifestoyu kendi koþullarýndan bugüne deðin tüm ayrýntýlar da deðerlendirmek yerine, bugüne yansýyan temel çizgilerinin hatýrlanmasý/hatýrlatýlmasý çabasý olacaktýr. Komünist manifestonun tarihi ve onu doðuran koþullar farklý yönleriyle, geçen zaman içinde çeþitli belgelerin ortaya çýkýþýyla daha fazla aydýnlandý. Ama öncelikle onun, 1848 yýlýna girerken Avrupa çapýnda devrimci bir yükseliþ ve ayaklanma koþullarýnda politik mücadeleye yön vermek isteyen, sýnýf mücadelesine müdahale etmek isteyen komünistlerin örgütlü mücadelelerinin politik belgesi/programý olduðu söylenebilir. Bunu söylemek özellikle önemlidir. Çünkü geçen zaman içinde Komünist manifesto, tarihsel bir belge, kapitalizm koþullarýnýn geliþimi üzerine bir öngörü metni gibi yaklaþýmlarla politik mücadeleyle baðý zayýflamýþ halde zihinlerde yaygýnlaþtý. Oysa örgütlü bir mücadelenin programý, bu mücadelenin seyrinden baðýmsýz anlaþýlamaz. Komünist manifestoda Komünistler Birliði adlý gizli devrimci örgütün programý olarak Marx ve Engels tarafýndan kaleme alýnmýþlardýr. Ve Manifestonun bu örgütlü politik mücadeleyle olan baðý kopartýldýðýnda mücadele eden militanlar için bir deneyim olmaktan çýkýp, tarih araþtýrmacýlarýnýn nesnesi
12
haline gelmesi kaçýnýlmaz olur. Kuþkusuz bu söylediklerimiz manifestoyu kendi mücadele koþullarýnda, anlýk olarak deðerlendirmek gibi basite indirgemek þeklinde anlaþýlmamalýdýr. Bu dönem 1848 yýlýndaki devrim dalgasý baþarýya ulaþmamýþ, manifestoyu rehber edinen devrimciler bu mücadelelerin içinde bulunmalarýna raðmen bu durumu deðiþtirememiþler, devrim dalgasý geri çekildikten bir süre sonra da Komünistler Birliði adlý örgüt daðýlmýþtýr. Ancak manifestonun politik mücadeleyle olan baðý yalnýzca bu devrimlerin yenilgi koþullarýnda deðil, sonraki yýllarda geliþen yeni devrimler ve mücadeleler boyunca ortaya çýkan geliþmeler üzerinden, en azýndan bu mücadelelerin politik sonuçlarýnýn pek çoðunu ifade etmesi bakýmýndan tersinden ya da düzünden kurulabilir. Dolayýsýyla manifestoya ne kendi döneminde kalmýþ bir devrim bildirisi gibi bakýlabilir ne de salt kapitalizm koþullarýnýn tahlili, iþçi sýnýfýnýn rolünü anlatan genel bir tarihsel belge diye bakýlabilir. Manifesto, bir açýdan kapitalizmin geliþim koþullarýný mükemmel biçimde tasvir eden bir metin olmasýyla benzersiz, bir açýdan kendi zamanýnda farklý sosyalizm akýmlarýyla çizdiði ayýrýmlarýn, bu akýmlarýn zaman içinde deðiþik adlarla ortaya çýktýklarý görüldüðünde son derece isabetli, bir baþka açýdan ise proletaryanýn mücadelesiyle komünistler arasýndaki iliþkinin nasýl kurulmasý gerektiðiyle ilgili satýrlarýnýn geçen süre içinde pek çok deneyimle olumlu ya da olumsuz doðrulandýðý bir programdýr. Bu söylediklerimize daha pek çok þey ekleyebiliriz. Ancak çok önemli bir noktayý daha belirtelim. Manifestoyu programý olduðu Komünistler Birliði adlý örgütün diðer metinleriyle birlikte düþündüðümüzde, proletarya devriminin geliþimi, koþullarý, doðasý hakkýndaki görüþleri, sonraki geliþmelerin gösterdiði gibi, sanýldýðýnýn aksine, devrimle ilgili öngörülerinin tamamý doðrulanmýþtýr. Manifestonun içinde doðduðu koþullarý oluþturan 1840'lý yýllarýn ortamý, bir yandan iþçi sýnýfýnýn sefalet koþullarý içinde her an patlamaya hazýr oluþuyla, bir yandan da devrimci mücadelenin BabeufBlanki geleneðinin komplocu biçimlerinin egemenliði ile karakterize olur. Bu yýllarda kapitalizm Avrupa kýtasýnda hýzla geliþirken iþçi sýnýfýný yeni yeni geliþtiriyor,
KOMÜNÝST DEVRÝM
malzeme sunmakta. Bulunduðumuz alanda, hareketimizin siyasetini varetmek, ortak gündemlerde diðer devrimcilerle eylem örgütlemek, bu eylemlere iliþkilerimizi taþýmak, bir eðitim haline getirmek, MYO ve diðer materyallerin tüketilmesi, iþçi sýnýfý ve devrimci kadrolar için bir çekim merkezi olmak konularýnda, gücümüzün farkýnda olarak daha fazla nitelik yaratmak için çalýþmamýz gerekli. Bunlarýn yaný sýra birkaç noktada da hücre tipi örgütlenmenin gerekliliðini özetleyecek olursak; 1)Bir denetleme mekanizmasý olarak organlaþma. Yukardan aþaðýya örgütlenmiþ bir merkeziyetçi örgüt için, yukardan aþaðýya denetimin varlýðý kadar aþaðýdan yukarýya da bir denetim mekanizmasýnýn varlýðý önemli yer tutar. Organlar arasý iliþkiler gerçektende gerektiði gibi iþletildiði takdirde, hem faaliyetin sürekliliði hem de düzenli rapor ve bilgilendirmelerle örgüt içi denetim güvence altýna alýnýr. Ayrýca yatay iliþkilerin önüne geçilerek esnafça çalýþmanýn yerini daha örgütlü bir çalýþma alacaktýr. Birimimiz için toplantýlarýn ve raporlarýn düzenli olarak iþletilmesi bu anlamda gereklidir. 2)Devrimci yol ve yöntemlerde ýsrarýn koþulu olarak organ. Devrimci yol ve yöntemlerde ustalaþmýþ kadrolardan oluþan bir omurganýn yaratýlmasý, bunun için gerekli olan araçlarýn yani Leninist ilkelerle donatýlmýþ araçlarýn her koþulda ciddiyetle sahiplenilmesiyle olacaktýr. Bulunduðumuz alanda bu yönde olumlu deneyimler kazandýðýmýz söylenebilir. Baðýmsýz eylemlerimizde ve eylem birliklerinde içinde bulunduðumuz faaliyetlerde elde ettiðimiz deneyimler hem örgüt hem de tek tek kadrolar için niteliklerde bir artýþ getirmektedir. Bahsedilen niteliðin artýþýnýn teminatý ise birimimizin daha iþlevli hale gelmesi ve Bolþevik disiplinin içimizde daha fazla sahiplenilmesidir. 3)Her örgüt kendi tipolojisini yaratýr. Tek tek kadrolarýn birikimi, düzen içi yanlarýn budanmasý, devrime adanma gibi kiþisel nitelikleri bir bütün olarak, örgütlü geliþimin bir parçasýna dönüþtürmek gerekmektedir. Hareketimizin amaç ve ilkelerine hâkim olmak, temel ayýrým noktalarýmýzý bilmek kadar, dýþýmýzdaki devrimcilerle de iliþkilerinde devrimci tavýr ve davranýþlara, ilkesel konularda taviz
vermemeye özen göstermek gerekir. Dýþýmýzda ki devrimci yapýlarla örgütlediðimiz eylem birlikteliklerinde bu konuda pek sorun yaþamadýk. Ancak sahiplendiðimiz geleneðin geçmiþinde býrakmýþ olduðu kötü örnekler her yerde karþýmýza çýktý. Karþýlaþtýðýmýz baþka bir sorun ise çevremizdeki devrimci yapýlarda bulunan militanlarda karþýlaþtýðýmýz kendi politikalarýna ve o dönemki faaliyetleriyle ilgili tutarsýz söylemleriydi. Bu durum bizde birçok soru iþaretini de kafamýzda var etti. Tüm bunlar ve geliþebilecek olumlu- olumsuz her durum, bireylerdeki geliþim ve olaylara müdahale yeteneði, (kiþilerin iradeleri de önemli olmakla birlikte) örgütlü bir disiplin içerisinde geliþecek þeylerdir. Organ içerisinde ki eðitim ve faaliyetlerse ana unsurlardýr. Sonuç Somut ve acil görevlerde yerine getirilmesi gereken, ancak bir bütün olarak ele alýndýðýnda amaca hizmet edecek olan konulardan biri olan organlaþma, sadece bizim deðil bütün olarak devrimci hareket için yakýcý bir sorundur. Ýyi örgütlenmiþ olan burjuvaziye ve onun devletine karþý savaþta, çelik bir disiplinle inþa edilmiþ bir örgütle ve devrimci bir teoriyle, zaferle çýkmak mümkündür. Sýnýflar mücadelesinin geri düþtüðü, iþçi sýnýfýnýn geniþ kesimlerinin düzenin etkisi altýnda olduðu bir dönemde, karþýmýza çýkan diðer bir tehlike ise legal tasfiyeciliktir. Düzenin havuç politikalarýyla izin verdiði oportünist siyasetin bir parçasý olan bu tehlikeye karþý durmak örgüt omurgamýzý ve araçlarýný sürekli sahiplenmekle mümkündür. Devrim için devrimci parti, parti için örgütlü hazýrlýk þiarýyla sahiplendiðimiz Leninist örgüt ilkeleri faaliyetimizin sürekliliðinin teminatýdýr. Ayný þekilde birimimizin kendi alanýnda vermiþ olduðu mücadelenin görevlerinden biride; organlý faaliyetin düzenli iþlemesi ve üremesidir. DEVRÝM ÝÇÝN DEVRÝMCÝ PARTÝ, PARTÝ ÝÇÝN ÖRGÜTLÜ HAZIRLIK!
SVERDLOV BÝRÝMÝ
9
16 MART BEYAZIT KATLÝAMI ve BUGÜN DÜÞÜNDÜRDÜKLERÝ
Ýstanbul Üniversitesi'nde okuyan 7 devrimci öðrenci 16 Mart 1978'de burjuvazinin sivil kuvvetleri olan faþistlerce katledildi. Yapýlan bu bombalama sonucu hayatýný kaybeden devrimci öðrenciler her yýl olduðu gibi bu yýl da Beyazýt Meydaný'nda anýldý. 1988'de Saddam döneminde Kürtlerin yaþadýðý bölgelere kimyasal bomba atýlmasýyla binlerce kiþinin öldüðü Halepçe katliamýnýn da ayný tarihte olmasý dolayýsýyla 16 Mart ve Halepçe katliamlarý Beyazýt'ta birlikte anýldý. Ýstanbul Üniversitesi'nin Merkez Kampüsü'nde toplanan yaklaþýk 200 kiþilik kitle, "Beyazýt faþizme mezar olacak!", "Faþizme karþý omuz omuza!" gibi sloganlarla Beyazýt meydanýna kadar yürüdü. Meydanda bir basýn açýklamasý yapýldý. Polislerinde meydaný çepeçevre sardýðý eylemde Türkçe ve Kürtçe sloganlar atýlarak ve marþlar söylenerek katliamýn gerçekleþtirildiði Eczacýlýk Fakültesi önüne yüründü. Grup Yorum'un ve Vardiya'nýn söylediði marþlarla eylem sürdürüldü. Devrimci öðrencilerin hayatýný kaybettiði fakülte binasýnýn önüne onlarý simgelediði 7 karanfilin býrakýlmasýyla eylem sona erdi. Eylemin niteliði üzerine, birkaç önemli yorum yapmak gereklidir. Ýlk olarak, çeþitli sol hareketlerin öðrenci örgütlenmelerinin üniversitelerde yaptýklarý öðrenci çalýþmalarýndaki kimi yanlýþlar pratik eylemlerde somut bir biçimde ortaya çýkmaktadýr. Daha fazla öðrenciye seslenmek adýna üniversitelerde verilen mücadeleyi sadece öðrencilerin yaþadýklarý sorunlarýna indirgeyerek ve bunlarýn için önerilen çözümlere yönelik kampanyalarýn sürdürücüsü konumuna düþmek pek çok hareketin umduðunun aksine daha geniþ öðrenci kesimlerini siyasete katamamaktadýr. Aksine, kapitalist düzenin teþhirine, devrimci bir deðiþimin gerekliliðine ve bunu yapabilmek için de iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin yükseltilmesine vurgu yapýlmamakta; kapitalist sis10
temine kendisine karþý deðil, yalnýzca üniversitelerdeki baskýlara karþý bir öðrenci-gençlik çalýþmasý sürdürülmektedir. "Bilimsel, parasýz, anadilde eðitim", "Özgür, baðýmsýz, demokratik, özerk üniversite" amaçlarý ekseninde geri bir siyaset izlemek yalnýzca üniversitelerdeki mücadele eden insanlarýn niceliðinde deðil ayný zamanda siyasal mücadelenin niteliðinde de ciddi bir düþüþ yaratmýþtýr. Sýnýfsal sloganlardan ve söylemlerden yoksun, mücadeleyi üniversite sýnýrlarýna sýkýþtýran siyaset devrimci olmaktan çok uzaktýr. Üniversitelerdeki mücadele iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesinden baðýmsýz olmamalýdýr, olamaz da. Böylesine ciddi temel sorunlar pratik gündemlerde eylem alanýna gelen insan sayýsýnýn azlýðýnda kendini somutlasa bile aslolan üniversitelerin devrimciler açýsýndan siyaset kadro devþirilebilecek alanlar olarak daha etkin ve daha devrimci temellerle kullanýlmasýdýr. Ýkinci olaraksa, faþizme karþý mücadeleyi salt okullardaki saðcý-solcu kavgasý düzeyine indirgemek yanlýþ bir siyasettir. Faþizm ve faþistler, burjuvazinin proletaryaya karþý kullandýðý sopalardýr. Bu sopa sadece üniversitelerde solcu öðrencilere karþý kullanýlmaz. Zaten faþistlerin sokaða salýndýklarý yükseliþ zamanlarýna da bakarsak faþist þiddetin, sýnýf mücadelesinin arttýðý her yerde iþçilere, emekçilere devrimcilere, ilerici aydýnlara kadar birçok kesime yöneldiði bilinmektedir. Bu yüzden faþizme daha sýnýfsal yönden bakmak; üniversitelerdeki tekil saldýrýlara bakarak öðrenci gençliðin mücadelesini anti-faþist mücadeleye indirgememek gerekir. Bu anlamda, biz komünistler þunu iyi biliyoruz ki öðrenci hareketi proleter devrimci mücadeleden baðýmsýz olmamalýdýr çünkü faþizmi doðurup besleyen kapitalizmi de proletaryanýn devrimi yýkacaktýr. TAY L A N Y O L D A Þ
sektörde iþlediði ancak iþçi sýnýfýnýn büyük bir kesimin kendi öz örgütlenmelerinden yoksun kaldýðý gerçeði örgütlenme ihtiyacýnýn yakýcýlýðýný hissettirmektedir. Diðer bir gözlemim ise bir fabrika önünde yere iki kadýn iþçinin bireysel tepkiyle ilgidir. Atýldýklarý fabrikanýn önüne "emeðimiz haram olsun" yazan bu iþçileri gördüðümde bu tepkinin özünde iþçi sýnýfýnýn, sýnýfsal tepkisi olduðunu düþündüm. Elbette siyasal anlamda eksiklikleri olan bu tepki, kendiliðinden, doðrudan iþ koþullarý ve yapýlan haksýzlýklardan doðan bir tepkiydi. Ancak henüz geri de olsa siyasallaþmanýn baþladýðý anlamýna geliyordu. Arkadaþlara yaptýklarý eylemin nedenini sorduðumda, iþverenin ücretlerini vermediðini kendilerinin de iþi býraktýðýný söylediler. Bununla birlikte bazý fabrikalarýn duvarlarýna "sigortalý çalýþmak yasal hakkýmýzdýr!", "bu iþyerinde grev var!" yazýlý pankartlar öncünün olmadýðý bir dönemde iþçi sýnýfýnýn kendiliðinden tepkilerini gösteriyor. Bu topraklarda, alt üst oluþlara gebe devrimci bir dinamik barýnmaktadýr. Ancak büyük bir sýnýfsal dinamizmi barýndýran iþçi sýnýfýnýn en yoksul ve ayrýcalýksýz kesimleri içerisinde köþe baþlarýný tutacak, siyasal etkiyi var edecek bir komünist öncünün eksikliði temel sorundur. Yer yer gerçekleþen böyle tepkileri sýnýfsal bir perspektifle deðiþtirici bir güce dönüþtürmek biz komünistlerin hazýrlýk görevlerini baþarýyla yerine getirmesiyle olacaktýr. Kendiliðindenciliðe boyun eðmeyen, geliþen durumlar karþýsýnda siyasetini ilkeli ve öncelikleri doðrultusunda kullanan ancak böyle bir örgütlenme hedeflerine daha hýzlý varabilir.
ÝÞÇÝ SINIFININ GENÝÞ KESÝMLERÝ ve BARINDIRDIKLARI DEVRÝMCÝ DÝNAMÝZM
Ýþçi sýnýfýnýn geniþ kesimlerinin düzenin etkisinde olduðu ve siyasal gericiliðin hâkim olduðu bir dönemden geçiyoruz. Devletin yükselttiði milliyetçi histerinin kitleleri sardýðý, bununla birlikte dinci- laik þeklinde oluþturulan yapay kutuplaþmanýn, toplumu daha fazla kapitalist sömürünün egemenliðine kanalize edecek olan siyasal ve ekonomik düzenlemelerin gündemde daha fazla yer aldýðý bir dönemdir bu ayný zamanda. Tüm bunlara raðmen zaman zaman geliþen kendiliðinden sýnýf hareketleri toplumsal mücadelede küçük kýpýrdanmalar yaratsa da, bu hareketlenmeler sýnýfýn daha çok ayrýcalýklý kesimlerini kapsadýðýndan siyasal sonuçlarý pek geliþkin olmuyor; iþçi sýnýfýnýn sendikasýz, sigortasýz, örgütsüz olan geniþ yýðýnlarýný harekete katamadýðý için yaygýnlaþamýyor. Bu duruma örnek olarak, tersanelerdeki iþ kazalarýna karþý örgütlenen eylemler, Tekel Grevi, SSGSS karþý eylemler gibi son dönemde ortaya çýkan gibi sýnýfsal tepkiler verilebilir. Ancak, ayrýcalýksýz, sendikasýz ve sigortasýz iþçilerin yoðun olarak çalýþtýðý sanayi bölgelerinde ise yaþanan olumsuzluklara sürdürüp giden sömürüye karþý bireysel tepkiler dýþýnda bir tepki þimdilik geliþmese de sýnýfsal kin ve tepki patlamaya hazýr bir volkan misali bekleyiþini sürdürüyor. Bu baðlamda bir sanayi bölgesinde iþ arama sýrasýnda elde ettiðim bazý gözlemleri aktarmanýn söylediklerime nasýl bir dayanak oluþturduðunu somutlayacaktýr. Öncelikle, bu bölgede gözlemlediðim ilk þey üretici gücün büyük bir kýsmýný, sendikasýz ve ayrýcalýksýz iþçilerin oluþturduðudur. Sendikal örgütlenmenin daha çok belirli birkaç
11
D. SÝNAN