KOMÜNÝST DEVRÝM
VAROÞ EYLEMLERÝ ve 2008 1 MAYISI
Taksim söylemlerinin geçen yýl olduðu gibi bu yýlda devam ettiði, bu iradenin de eylem günü devrimciler tarafýndan omuzlandýðý 2008 1 Mayýsý geride kaldý. Sendika konfederasyonlarýnýn bu yýlda Taksim alanýný miting alaný göstermesi, kitlesellik söylemlerinin bol bol dillerine dolamalarý, devrimci hareketlerin ortak bir platform halinde Taksim'e çýkma söylemini öne çýkarmalarý bu yýl eylem alanýn fiili olarak burasý yapýlmasý konusundaki beklentileri biraz daha arttýrdý. Nitekim SGSS gündeminin sýnýrlý bir biçimde yarattýðý hareketlilik, ayný zamanda tersanelerdeki iþ cinayetlerine yönelik biriken öfke, hem devrimciler hem de sendikalar nezdinde bu umudu besleyen bir durumu ifade ediyordu. Öyle ki varýlan son n o k t a , beþyüzbin iþçi ve emekçinin Ta k s i m ' e akacaðý, bir milyon kiþiye ulaþacak bir s e s tesisatýnýn kurulacaðý türünden yüksekten iddialar gerçekliði zerre de olsa içermiyordu. Ancak diðer yandan, hakim olan siyasal düzleminde alan tartýþmalarýyla boðulup kalmasý ve iþçi sýnýfýnýn 1 Mayýs'ýn sýnýfsal niteliðiyle buluþturulamamasý bir eksikliði ifade etmektedir. 1 Mayýs 1800lü yýllarýn sonlarýna doðru sekiz saatlik iþ günü istemiyle ortaya çýkmýþ; geçen zaman içerisinde sýnýf mücadelesinin, burjuva iktidarýna karþý tüm dünyada proletarya enternasyonalizmi mücadelesinin köþe taþlarýndan biri haline gelmiþtir. Bugün tarihsel öneme sahip Taksim konusundaki ýsrar kitlelerin bu katliamýn hesabýný yine bu alana çýkarak dosta düþmana cesareti, kararlýlýðý, tarihsel olaylarý unutmadýðýmýz bilincini insanlara taþýmasý açýsýndan itici bir güce sahip olsa bile alan tartýþmasý üzerine yükseltilen bir söylemle gündem 1 Mayýs'ýn siyasal niteliðinin üzerini örten bir hal almaktadýr. Özellikle geçen yýl
20
varoþlarda oluþan 1Mayýs iradesinin, bu yýl devrimci kadrolarýn buralarý bir gece önceden terk ederek merkeze yakýn yerlere gitmesiyle alan sorunun eylemi tamamlayan diðer önemli yanlarý arka plana atan bir sorun haline gelmeye baþladýðýnýn bir kanýtýdýr. Yaratýlan iradenin ise devrimci hareket tarafýndan yaþadýðýmýz topraklarda bir gelenek haline getirildiðini bilerek salt bugüne özgü bir atýlým olmadýðýný söyleyebiliriz. Bu durum elbette ileriki süreçler için hem dost hem de düþmana bir takým mesajlar vermektedir. Akþam varoþlarda örgütlenen eylemler, bu gündemin buralara taþýnmasýyla bir kez daha iþçi ve emekçilerin yaþam alanlarýnda 1 Mayýs'ý varetmiþtir. Bizlerde bulunduðumuz yerlerde bu eylemlere katýldýk. Çalýþma yürüttüðümüz bir v a r o þ t a akþam ortak örgütlenen bir basýn açýklam a s ý n a katýldýktan s o n r a yoldaþlarýmýz belirlenen yer ve saatte "Selam olsun, 1 Mayýsý yaratanlara ve yaþatanlaraDevrimci Komünist Hareket" yazýlý pankartýmýzý sloganlarla asarak özgür eylemimizi gerçekleþtirdiler. Devrimci Komünist Hareket olarak örgütlediðimiz bu faaliyetimizle 1 Mayýs'ý bir kez daha örgütlü irademizle selamladýk. Sýnýf mücadelesinin ana halkalarýndan olan ve sýnýf bilincini iþçi sýnýfýna verecek olan örgütlü iradenin varlýðý 1 Mayýs'ta öne çýkardýðýmýz bir diðer önemli konudur. Yoldaþlarýmýz içinde ayný þekilde bir eðitim anlamýna gelen faaliyetlerimiz 1 Mayýs öncesinde ve sonrasýnda hatalarý ve olumlu yanlarýyla bir kazaným olarak önümüzde durmaktadýr. Omuzlanan 1 Mayýs iradesini örgütlü mücadelemizle birleþtirerek parti yolunda yürüyüþümüzü devam ettiriyoruz. YAÞASIN 1 MAYIS! YAÞASIN PROLETER ENTERNASYONALÝZMÝ!
DEVRÝM KOMÜNÝST
DEVRÝM ÝÇÝN DEVRÝMCÝ PARTÝ PARTÝ ÝÇÝN ÖRGÜTLÜ HAZIRLIK DEVRÝMCÝ KOMÜNÝST HAREKET MERKEZ YAYIN ORGANI SAYI : 28 NÝSAN-MAYIS 2008
FÝYATI: 1,50 YTL
MART-MAYIS SÜRECÝNÝN GELÝÞMELERÝ IÞIÐINDA DÜZENÝN YÖNELÝMLERÝ ve SINIF HAREKETÝ Devrimcilerin tarafýndan Mart-Mayýs hareketi ve devrimci harekete karþý saldýrý süreci olarak tanýmlanan süreç, 2008 politikalarýný sürdürdüðü izlenimi vermek yýlýnda gerek sýnýf hareketi ve devrimci konusunda bu hükümet çok özenli hareket, gerekse de burjuva düzeni davranmaktadýr. AKP, hem Kürt hareketi açýsýndan oldukça yoðun geliþmelerle hem de iþçi sýnýfýna dönük saldýrýlarda yaþandý. Düzen cephesinde bir yandan burjuva düzeninin asli politikalarýnda hem Kürt hareketine dönük saldýrýlar "sýnýr içi" fikir olduðu mesajýný her pratik mesele ve ve "sýnýr dýþý" operasyonlarla sürerken, gündemde tüm azgýnlýðýyla bu güçlere diðer yandan AKP'ye açýlan kapatma saldýrarak vermeye çalýþmaktadýr. Ýþin davasýyla genel ve yerel seçimlerin birlik- doðrusu bu saldýrýlarý, þu an için ve içinte yapýlmasý gündemin tartýþýlan baþlýklarý den geçtiðimiz politik konjonktürde ondan olarak öne çýktý. Elbette bu süreçte daha iyi yapabilecek bir baþka düzen parhükümetin 1 Mayýs'a dönük tavrý, düzenin tisi de yoktur. Çünkü bu parti son seçimgeleneksel sýnýf karþýtý politikalarýný pay- lerde görüldüðü gibi Kürdistan'da Kürtlerin laþtýðýný kanýtlama gösterisi sayýlabilir. bilinen önderliklerinin dýþýnda ciddi bir Ayný süreçte IMF'nin direktifleri doðrul- desteði alan tek düzen partisidir. Ayrýca tusunda yeni sosyal güvenlik sisteminin ülkenin diðer bölgelerinde de emekçi yürürlüðe konulmasýna karþý sýnýfýn sýnýflarýn önemli bir kesiminin oyunu alan, sendikalý kesimlerinin kimi eylemleri ve 1 uzun zamandýr düzenin herhangi bir parMayýs üzerinden yaþanan mücadele, sýnýf tisinin görmediði desteðe sahip olan ve devrimci hareket açýsýndan önemli hükümet kurabilmek için baþka partilerle koalisyon yapmak zorunda olmayan yani gündemleri oluþturdular. Önceki sayýlarýmýzda Türkiye'de burju- burjuvazinin kaçýndýðý politik istikrarsýzlýðý va düzeninin 2000'li yýllarýn baþýndan körüklemeyecek bir partidir. Dolayýsýyla itibaren bir toplumsal dönüþüm süreci, bir düzen açýsýndan, Kürt kitlelerinden ve yeniden yapýlanma süreci yaþadýðýný; bu emekçi kitlelerden destek alanlarýn dönüþümün öznesinin liberal Ýslamcýlar onlarýn cellâdý olmalarý kadar mantýklý olduðunu; doðal olarak bunun düzenin olan bir durum yoktur. Bu saldýrýlar AKP bugüne dek yerleþik kimi statükolarýnda gibi bir partinin hükümetiyle deðil; bir da deðiþimi dayattýðýný; yaþanan baþka partinin hükümeti altýnda gerçekdönüþümün çeþitli gerilimlere, çatýþ- leþtirilseydi çok daha þiddetli bir tepkiyle malara ve sancýlara yol açtýðýný belirtmiþtik. Daha önce de belirttiðimiz gibi 7 1 Mayýs Aynasýnda Düzen ve Devrim Cephesi 15 AKP'ye açýlan kapatma davasýnýn bir açýdan bu sancýlarýn dýþa vurumudur; diðer 1 Mayýs Üzerine Bir Deðerlendirme 11 15 açýdan ise, AKP'yi belli oranda törpüleme Ýradenin Çatýþmaya Dönüþtüðü 1 Mayýs 2008...15 12 amacý gütmektedir. Ýþte böyle bir politik ortamda hükümetin bir yandan kendisine 13 1 Mayýs Faaliyetlerimizin Deðerlendirmesi 9 15 dönük yapýlan saldýrýlara, hamlelerle yanýt 15 Ýþçi Sýnýfýna Saldýrý Yasalarý vererek güçlenme hesaplarý yaptýðý diðer 15 yandansa burjuva düzeninin saldýrý poli“Provakatör” Ne Demektir? Kimler Ýçin Kullanýlýr16 15 tikalarýyla uyumlu olduðunu kanýtlamaya çalýþtýðý açýktýr. Örneðin Kürt hareketine Nepal Zaferinin Düþündürdükleri 18 15 karþý, yine bir baþka örnek olarak sýnýf Varoþ Eylemleri ve 2008 1 Mayýs’ý
20 15
KOMÜNÝST DEVRÝM
karþýlaþmasý muhtemel olurdu. Bu söylediðimiz klasik bir burjuva siyasetidir. Bir zamanlar Maraþ katliamý CHP'nin hükümet olduðu bir dönemde, Sivas katliamý SHP'nin hükümet ortaðý olduðu bir dönemde yapýlmýþtý. Örnek olarak verdiðimiz bu iki katliam gibi Kürtlere ve emekçilere dönük saldýrýlar, onlardan en fazla desteði görmüþ bir partinin hükümeti döneminde gerçekleþtirilmektedir. Böylelikle kitlelerin bilincinde politik bir yanýlsama yaratmak, onlardan gelebilecek tepkiler bugünden yumuþatýlmak istenmektedir. Bu burjuva politikasý uluslararasý alanda da ayný biçimde iþliyor. Baþýný ABD'nin çektiði emperyalist blok, Afganistan'a, Lübnan'a yanlarýnda Türk ordusuyla giriyor. Irak'a yapýlan saldýrýda Türkiye çeþitli sebeplerle yer almadý. Ama Ýran'a yapýlacak bir saldýrýda Türkiye gibi Müslüman bir ülkenin yer almasý için çaba harcýyorlar. Böylece, yapýlan saldýrýlarýn içerisinde yer alan onlarla ayný dinsel kökenden olan bir anlamda onlarý Batý'ya karþý temsil eden "modern Müslüman ülke" imajýný çizen Türkiye olacaktýr. Sonuçta AKP eliyle yapýlan ve yapýlacak olan saldýrýlarýn açýða çýkardýðý bir gerçek vardýr: Bu parti, ABD'den Avrupa Birliðine, sermayenin çeþitli kesimlerinden aldýðý desteðe ve böylece geniþ bir kitleyi din eksenli liberal politikalarla elde ettiði avantajla burjuvazi için bulunmaz bir fýrsattýr. Ancak bütün bunlar ayný noktayý iþaret etmektedir. Türkiye'de burjuva düzeninin emperyalist-kapitalizmin uluslararasý alandaki yeni düzenlemelerine entegrasyonundan baþka bir seçeneði bulunmamaktadýr. Bu süreç kaçýnýlmaz þekilde kitlelere saldýrýlar olarak iþleyecektir. Bu saldýrýlar içerde sýnýf mücadelesinin keskinleþmesini saðlayabileceði gibi dýþarýda da emperyalist politikalara daha fazla baðlanmayý ve bunun da yeni gerilimleri beraberinde getireceði muhtemeldir. Ancak hâlihazýrda gerçekleþtirilen saldýrý politikalarý göz önünde bulundurulduðunda kitlelerin önemli bir kesiminin din eksenli politikalarla düzen içinde tutulmasý gerçeði biz devrimciler tarafýndan hafife alýnmamalýdýr. Üstelik burjuvazinin henüz mevcut hükümet dýþýnda baþka bir seçeneði bulunmamaktadýr. Bunlardan çok daha önemli bir baþka nokta ise, geniþ kitleleri düzenin
2
politikalarý karþýsýnda aydýnlatýp, örgütleyip, harekete geçirebilecek devrimci hareketin politik arenada çizdiði tablo ciddi zaaflarý barýndýrmaktadýr. Bu durum düzenin elini rahatlatan en önemli faktördür. Bu yüzden öznel alanýn gerçekliðini doðru biçimde ortaya koyup, kitleler arasýnda örgütlülük ve iþçi sýnýfýný örgütleyebilme kapasitesindeki gerilik ve zaaflarýn üzerine devrimci bir yenilenme ile gidilmesi, komünizmin tarihsel ve yapýsal problemlerinin üzerine gidip bunlarý açýmlamaya çalýþan bir müdahale, önümüzdeki süreçte kitle hareketinde yaþanabilecek geliþmelerin de deðerlendirilebilmesinin ön koþuludur. ******* Politik ve askeri açýdan önem kazanan gündemler arasýnda, düzenin Kürt sorununa son süreçteki müdahaleleri önemli geliþmelerin habercisidir. Bir yandan DTP'ye kapatma davasý sürerken bir yandan operasyonlar son hýzla devam ettirilmektedir. ABD'yle yapýldýðý anlaþýlan pazarlýkla Güney Kürdistan'a yapýlan operasyonlar ve ayný sýra diðer bölgelerde yapýlan operasyonlar, düzenin Kürt sorununu þiddet politikasýyla bastýrmak dýþýnda bir politikasýnýn olmadýðýný gösteriyor. Üstelik bu saldýrýlar sanki imha ve inkâr politikasýnýn dýþýnda baþka arayýþýn içine girilmiþ gibi bir görüntünün yaratýlmaya çalýþýlmasýný saðlayacak bir propagandayla birlikte sürdürülüyor. Liberaller Kürt sorununda demokratik açýlýmlar, siyasal açýlýmlarýn sürekli lafýný ediyor. Hatta düzenin kimi sözcüleri ve emekli generaller televizyonlara çýktýklarý zaman yalnýzca askeri çözümlerin yetmeyeceði, baþka açýlýmlarýnda yapýlmasý gerektiðini söylüyorlar. Ancak bu konuda gerçek politikalarýnýn ne olduðu son aylarda yoðunlaþtýrdýklarý operasyonlar ve Newroz'da neredeyse Kürdistan'da yapýlan her eyleme saldýrmalarý, eylemler süresince üç kiþiyi öldürmeleri, onlarca insaný yaralamalarý ile ortada durmaktadýr. Dolayýsýyla bu ortamda demokratik açýlým, siyasi çözüm gibi laflarý düzenin sözcülerinin bolca kullanmasý, kitlelerde beklenti yaratýp, tepkileri yumuþatmak, imha politikalarýný gizlemek dýþýnda bir iþleve sahip deðildir. Bir baþka anlatýmla ortada havuç-sopa politikasý yoktur. Çünkü havucun kendisi yoktur; yalnýzca
KOMÜNÝST DEVRÝM
örneðin gerilla güçlerinin orduyla birleþtirilmesinden bahsedilmektedir. Bunun dýþýnda devrimin bu haliyle tamamlandýðý söylenmektedir. Burjuva demokratik devrim tamamlandýysa yeni bir görev tanýmlanacak mýdýr? Örneðin, yeni bir hedef olarak önlerine koyacaklarý sosyalist devrim görevi midir? Yine ayný parti yöneticisinin söylediklerine göre önümüzdeki dönemde öne çýkan hedefleri ekonomik kalkýnmadýr. Yeni süreçte, enflasyon ve yolsuzlukla mücadele görevlerinden bahsedilmekte, tarým reformu konusunda ise topraðýn yeniden daðýtýmý ve modernizasyon görevleri söylenmektedir. Ancak kollektifleþtirme, toplumsallaþtýrma ve millileþtirmenin gündemlerinde olmadýðýný özel mülkiyete son vermeyi düþünmediklerini ifade ediyor. Ekonomik kalkýnma derken, burjuva demokrasisini kastettikleri açýk bir þekilde ifade ediliyor. Burada vurgulan ekonomik kalkýnma yalnýzca tarýmla sektörü ile ilgili deðildir. Tarým dýþýnda da özel sermayenin ve serbest pazarýn korunmasý gerektiði söyleniyor. Bunun için yerli sermayeye ve yatýrýmcý yabancý sermayeye güvence vermeye özen gösterileceði belirtiliyor. Tüm bunlardan anlaþýlacaðý gibi kapitalizm dýþýnda bir hedef yoktur. Buraya kadar aktardýðýmýz önemli baþlýklardan sonra ilk söylenmesi gereken partinin yakýn ya da uzak bir hedef olarak proletarya diktatörlüðü, toplumsallaþtýrma gibi bir hedefinin olmadýðýdýr. Proletarya diktatörlüðünü hedeflemeyen bir partinin komünist ya da Marksizm zemininde bir sosyalist hareket olarak adlandýrýlmasý doðru olmayacaktýr. NKP(Maoist) hedefleri bakýmýndan özünde, monarþinin yapamadýðý kapitalizmin restorasyonunu yerine getirme misyonunu üstlenmiþ durumdadýr. Kuþkusuz ki herhangi bir ülkede yaþanabilecek bir devrimci durumda ya da devrimci bir iktidar olanaðýnda pek çok yerel ve uluslararasý zorluklarla karþýlaþýlmasý mümkündür. Hele de bugünkü gibi uluslararasý sýnýf mücadelesinin zayýf, emperyalist gericiliðin had safhada olduðu bir zamanda bu zorluklar çok
19
daha önem kazanýr. Bu zorluklar, örneðin kollektifleþtirmenin çapýný ya da hýzýný azaltabilir. Ancak devrimci bir iktidar olmanýn asgari koþullarýný bile yerine getirme hedefine sahip olmayanlarýn bu zorluklardan bahsetmesi mümkün deðildir. Kapitalizmi hedefleyenler için zorluklar olsa olsa uluslararasý kapitalizmin rekabet koþullarý ve benzeri deðiþimlerdir. Sýnýf mücadelesinin uzun zamandýr ortaya çýkardýðý somut bir gerçek vardýr. Proleter bir devrimi ve proletarya diktatörlüðünü hedeflemeyen her siyasal giriþim kapitalizmin restorasyonuyla sonuçlanýr. Devrimci, komünist bir partinin hedefi burjuva demokrasisi, kapitalist kalkýnma olamayacaðý gibi sosyalizme giden yol da genel bir demokratik geliþme aþamasý olarak tanýmlanamaz. Bu yüzden Nepal'deki süreçler deðerlendirilirken demokratik devrimin görevlerini dahi yerine getirmediði þeklinde bir eleþtiri bundan daha ileri bir deðerlendirme olmayacaktýr. Sonuçta bugün Nepal'de kitleler ayaða kalkmýþ, þu ya da bu düzeyde siyasal süreçlere dahil olmuþ, mücadele içinde bir özneleþme sürecini yaþamýþlardýr. Bu kitlelerin özverisi, ödedikleri bedeller, peþinden gittikleri partinin popülist, kapitalizmi aþmayan ufku ile geriye çekilmiþ olsa da anlamlýdýr. Emperyalist kapitalizmin özellikle "geri kalmýþ" ülkelerde kitlelere verebileceði hiçbir þey yoktur. Genel bir ekonomik krizin ve gýda krizinin lafýnýn gittikçe çok edildiði þu günlerde bunun yaratacaðý sonuçlar, özellikle bundan en çok etkilenecek ülkelerdeki kitleler içinde huzursuzluklarýn artacaðý ve mücadele isteðinin giderek çoðalacaðý yönündedir. Sorun kitlelerdeki mücadele isteðinin, mevcut düzene karþý duyulan öfkenin doðru bir programatik, siyasal ifadeye kavuþmasý, doðru araç ve örgütlenmelerle baþarýya ulaþmasý için Marksist-Leninist devrimci önderliklerle buluþmasýdýr. Bu önderliklerin yaratýlmasý görevi Nepal'deki geliþmelerin de gösterdiði gibi yalnýzca yaþadýðýmýz topraklarda deðil, dünyanýn her yerinde acil bir görev olarak durmaktadýr.
KOMÜNÝST DEVRÝM
NEPAL'DE MAOÝSTLERÝN SEÇÝM ZAFERÝ ve BU ZAFERÝN DÜÞÜNDÜRDÜKLERÝ
Nepal'de 10 Nisan'da yapýlan kurucu meclis seçimlerinin Nepal Komünist Partisi (Maoist) in en yüksek oyu alarak sonuçlanmasý, dünya solunun olduðu gibi Türkiye'deki devrimci hareketlerinin de bu ülkeye olan ilgiyi arttýrdý. 1996 yýlýnda gerilla mücadelesine baþlayan NKP(Maoist), özellikle iki binli yýllardan itibaren dikkatleri üzerine çekti. Son olarak seçimlerden baþarýyla çýkmalarý tüm dünya kamuoyunun ilgisini uyandýrdý. Esasýnda Nepal'deki geliþmeler Türkiye'de daha çok Maoist gelenekten gelen gruplarýn yazýnýnda yer almýþ; bu gruplar yaþanan güncel geliþmeleri sürekli olarak yayýnlamýþ ve izlenen mücadele hattýný detaylarýyla analiz etmiþlerdir. Ancak bu önemli mesele hem bizim coðrafyamýzda hem de dünyanýn baþka ülkelerinde Maoist çizgiyi benimsemeyen diðer gruplar tarafýndan da önemsenmektedir. Çünkü buradaki geliþmeler, dünyada hakim olan gerici dalganýn arasýndan sýyrýlýp filizlenen devrimci bir durumdur ve uzun zamandýr bir devrimin geliþim koþullarý üzerine yapýlan tartýþmalarýn küllendiði bir dönemde farklý bir deneyimi ifade etmektedir. Tüm bilgi ve veri eksikliðine raðmen, Nepal'deki geliþmelerin ele alýndýðý bu yazýnýn yazýlmasý ve bu konuda bir üretim yapýlmasý ihtiyacý çeþitli sorularla bu deneyimi anlama, giderek belirginleþen durum üzerinden siyasal görüþler oluþturma gerekliliðinden doðmuþtur. Kuþkusuz pek çok açýdan bu deneyimin bilgisine sahip deðiliz. Bu durum salt bizim eksikliðimiz olmanýn ötesinde uluslararasý bir deneyim alýþveriþinin yetersiz oluþu, ilk elden bilgi edinme noktasýndaki imkansýzlýklar ve farklý bölgelerde deðiþik geleneklerden sol hareket arasýnda sýký baðlarýn bulunmayýþýndandýr. Biz yine de tüm bu eksiklikle raðmen bu konuyu ele alacaðýz; Türkiye'de Maoist gelenekten gelen akýmlarýn yayýnlarýndan elde ettiðimiz bilgilerle genel bir yorum yapmaya çalýþacaðýz. Nepal'deki hareketin uzun bir tari-
18
hi vardýr. Bu konudaki bilgiler çeþitli yayýnlarda ve NKP(M)'nin kendi belgelerinden derlenerek oluþturulan bir kitapta yer almaktadýr. Hareketin bugüne kadarki geliþimine bakýldýðýnda, kýrlardan baþlayarak þehirlere doðru geliþen bir örgütlenme süreci, zamanla halk arasýnda ciddi bir meþruiyet kazanarak kitleselleþme ve son seçimlerde elde ettikleri baþarýyý içeren evreleri kapsayan 10 yýllýk bir gerilla mücadelesinden bahsediliyor. Verdikleri bu silahlý mücadele öncelikle bir ateþkesle sonrasýnda da diðer düzen partileriyle yapýlan ittifakla genel bir barýþ anlayýþý üzerinden sonlandýrýlmýþ gözüküyor. Son seçimlerde parti, genel oylarýn hemen hemen %40'ýný, kurucu meclisteki sandalyelerin de yaklaþýk yarýsýný kazanmýþtýr. Hükümeti kurmasý beklenen NKP'nin yönetici kadrolarý bu süreci tanýmlarken, seçimlerin týpký silahlý mücadele gibi devrimin bir parçasý olduðunu, her iki aracý da kullanmadan baþarýnýn olmayacaðýný, sonuçta devrimin (burjuva demokratik devrimin) bu eþsiz biçimiyle tamamlandýðýný söylüyorlar. Aktardýðýmýz bu kritik geliþmeler, akla çeþitli sorularý getirmektedir. Nepal'de 10 yýldýr silahlý bir mücadele verilmesine raðmen ve kazanan taraf bu mücadeleyi veren Maoist partiyken yaþanan geliþme zora dayalý iktidar deðiþiminden ziyade bu partinin bir seçimle hükümet olmasý durumuna evrilmiþtir. Bu durumda devrimin barýþçýl biçimde de olabileceði gibi tezler akla gelmektedir. Böyle bir geliþimin Marksizm'in temel ilkelerinde olup olmadýðý bir yana bugünkü uluslararasý gericilik koþullarýnda gerçekleþmesinin mümkün olmadýðý açýktýr. Monarþi yýkýlmýþ olsa da kralýn ya da düzenin resmi ordusu daðýtýlmýþ deðildir. Ordu daðýtýlmadan, halkýn genel silahlandýrýlmasý olmadan devrimin yahut partinin kuracaðý hükümetin güvencede olmasý mümkün deðildir. Ancak böyle bir giriþimin, yani devrimi koruyacak halk kökenli devrim milislerinin oluþturulmasý tedbirinden söz edilmemektedir. Üstelik bu durumda güvence olabilecek bir güç olarak gerillanýn da tasfiyesi yönünde giriþimlerden,
KOMÜNÝST DEVRÝM
lafý edilmektedir. Böylece düzenin esneme sýnýrlarý gün yüzüne çýkmaktadýr. Burjuva düzeni böyle bir politika izleyecek durumda deðildir. Önümüzdeki süreçte giderek keskinleþmesi beklenen emperyalist paylaþým savaþýnda elini güçlendirebilmek için düzenin hýzlý adýmlar atmaya çalýþtýðý görülüyor. Düzenin politikalarý böyleyken Kürt hareketi de bir politikasýzlýk sürecini yaþýyor. Legal Kürt hareketi diyebileceðimiz DTP, düzenin kendisine dayattýðý PKK'yle arana çizgi çek baskýsý karþýsýnda sýkýþmýþtýr. Son günlerde Ahmet Türk'ün PKK'nin silahlý eylemlerinin Kürtlere zarar verdiðini söylemesi bir politika üretemeyip, bocaladýklarýný gösteriyor. Herhangi bir siyasal stratejiye dayanmayan PKK'nin silahlý eylemleri, emperyalistler arasýndaki çeliþkilerden yararlanma anlayýþýyla giderek bu politikasýzlýðý arttýrýcý bir rol oynuyor. PKK açýsýndan ABD'nin politikalarýnýn kendisine alan açacaðý beklentileri, son süreçte TC'nin emperyalistlerle yaptýðý anlaþmalarla büyük bir boþluða düþmüþtür. Bir yandan da Ýran, kendisine karþý ABD'nin bir sopa olarak kullanma olasýlýðýna karþý Kürt hareketine saldýrýyor. Böylece bölgenin iki kapitalist ülkesi Türkiye ve Ýran, emperyalist haydut ABD, Kürt hareketini bir cendere içinde mümkün olduðunca zayýflatarak, genelde emperyalist politikalara yedekleyerek potansiyelini eritmeye çalýþýyorlar. Önümüzdeki süreçte Kürt hareketine karþý düzenin saldýrýlarý karþýsýnda devrimci hareketin doðru bir siyasal perspektifle, Kürtlere özgürlük ekseninde bir dayanýþma göstermesi önemlidir. Fakat bu konuda sonuç alýcý geliþmelerin kýsa vadede deðil, daha uzun vadede ortaya çýkacaðýný söylemek gerekir. Çünkü bugünkü durumda Kürt hareketinde mevcut önderliklerin dýþýnda bir önderlik mevcut deðildir. Kürt sosyalist hareketi uzun zamandýr PKK karþýsýnda politika üretip, tutunamamýþ; ya bu harekete tabi olarak erimiþ ya da tasfiye olmuþtur. Türkiye sosyalist hareketi ile Kürt hareketinin ayrýþmasý uzun bir zamandýr açýkça ortadadýr. Sosyalist hareketin içinden çýkan ya da onunla iliþkili, fakat Kürdistani bir sosyalist hareketin yeniden ortaya çýkýþý ise kýsa bir süreçte olamayacaktýr. Uzun bir mücadeleyle kendisini ortaya
3
koyabileceðini düþünmek daha mantýklý bir yaklaþým olacaktýr. ******* Son aylarda burjuvaziyi kaygýlandýran en önemli geliþmelerden bir diðeriyse ekonomiyle ilgiliydi. Gýda ve enerji fiyatlarýndaki artýþ, þiddetli bir ekonomik kriz beklentisi düzenin sözcülerini alarm zillerini çalmaya itiyor. Türban ve kapatma davasýný býrakýn, gelin ekonomiyi konuþalým gibi çaðrýlarla önümüzdeki sürecin ciddi sýkýntýlarla geçeceðini hissediyorlar. AKP özellikle bunlarý kendisine dönük açýlan kapatma davasýyla "bozulan istikrar" þeklinde tanýmlayýp kamuoyuna böyle yansýtarak kendi hanesine olumlu bir puan yazmaya çalýþýyor. Ancak düzenin sahiplerinin çok iyi bildiði gibi hükümetin birinci dönemi yerel ve uluslararasý alanda nispeten olumlu çeþitli ekonomik koþullarda geçti ancak artýk bu dönem bitti. Kapitalizm bundan böyle uluslararasý alanda istikrarlý bir ekonomik geliþmeyi o kadar kýsa zamanda tüketiyor ki hýzla yeni bir yoksullaþma dalgasý yaratmadan anarþik ekonomik yapýsýný sürdüremiyor. Türkiye ekonomisi, son 10 yýldýr IMF'nin programlarý dýþýnda baþka bir ekonomi politikasý uygulamadýðý halde yarattýðý sonuçlar ile eski kalkýnma efsanelerini ideolojik düzeyde dahi üretemiyor. Ýkinci Paylaþým Savaþý'ndan sonra Batý'da kapitalizm sosyal devlet, refah devleti politikalarý ile kamu sektörünü büyüterek nefes alma olanaðýný bulmuþtur. Emperyalist metropoller dýþýndaki ülkeler de kýsmen bu sosyal politikalarý uygulamýþ; kýsmen de onlara gösterilen Batý'daki refah toplumlarýnýn modelini kalkýnma ideolojisi olarak yansýtmalarý için kullanmýþlardýr. Þimdilerde ideolojik bir söylem olarak bile "kalkýnma" söylemi hiç kimseye inandýrýcý gelmiyor. Ancak burada altý çizilmesi gereken önemli bir nokta vardýr. Emperyalist-kapitalizmi böylesine pervasýzca hareket etmeye cesaretlendiren sýnýf hareketinin ve komünist hareketin ciddi bir yenilgiye uðramýþ olmasýdýr. Tüm bu söylediklerimiz Türkiye için de geçerlidir. Tarýmýn çöküþü, iþsizliðin resmi istatistiklerin dahi gizleyemeyeceði bir boyutta oluþu, her gün burjuva medyaya yansýyan yoksulluk halleri, gençliðin, çalýþanlarýn içinde bulunduðu korkunç gerilik tablonun nasýl
KOMÜNÝST DEVRÝM
olduðunu somut olarak bizlere anlatmaktadýr. Bu durumda kalkýnma söylemi ideolojik iþlevini yitirmiþtir ama bu söylemden baþka ideolojik araçlar devreye sokulmaktadýr. Bir örnek vermek gerekirse "terör" söylemi bugün kitlelerin önemli bir kesimini düzen sahiplerinin istediði yönde derinden etkiliyor. "Din temelli bir söylem" ve örgütlenme benzer biçimde düzenin kitleleri manipüle etmede iþine yarýyor. Elbette içlerinden en önemlisi kitleleri örgütsüzleþtirip, yalnýzlaþtýrmak ve daðýtmak ellerini en çok güçlendiren faktör oluyor. Sýnýf mücadelesindeki en ufak bir kýpýrdanýþý, bu yöndeki en ufak bir söylemi 1980 öncesine dönmek, soðuk savaþýn argümanlarý diyerek bastýrmaya çalýþýyorlar. Onlarýn da çok iyi bildiði gibi soðuk savaþ dönemi aslýnda sýnýf mücadelesinde barýþ ve yumuþama dönemiydi. Sovyet bürokrasisinin kendi sýnýf uzlaþmacý yaklaþýmýnýn uluslararasý sýnýf mücadelesine dayattýðý bir politikanýn sonucuydu yaþanan durum. Emperyalistkapitalizm þimdi gerçek özüne döndü. Her açýdan tam bir saldýrýnýn, emperyalist saldýrganlýðýn hüküm sürmesi bu özü en açýk bir biçimde ortaya çýkarmaktadýr. Önceki dönemde yozlaþmýþ, bürokratik rejimlerin yarattýklarý bozulmalardan güç alarak sýnýf hareketini ehlileþtirip, düzen içinde tutmayý ve ardýndan örgütsüzleþtirip, daðýtmayý baþardýlar. Bugünkü pervasýz saldýrganlýklarýnýn arkasýnda bu yatýyor. Türkiye'deki burjuva düzeni sýnýf hareketini örgütsüzleþtirip, sýnýrlý bir kesimi üzerinden düzene baðlamayý baþarmýþ, devrimci hareketi þiddet politikalarýyla güçsüzleþtirip, düzen içi konumlarý havuç olarak sunarak bugünkü duruma getirmiþtir. Bu durumdan çýkýþ köklü bir yenilenmeyle mümkündür. Bu yenilenmenin potansiyel güçleri devrimci geleneðimizde vardýr. '71 çýkýþýnýn özü, gençliðin isyancý potansiyellerinde deðil, o dönem etkin olan mevcut sosyalist hareketin gerici yanlarýna radikal bir deðiþim yönünde müdahaleye cüret etmesindedir. Benzer biçimde bugünkü durumda nasýl bir yenilenme olmasý gerektiðinin tartýþýlmasý, devrimci gruplarýn öznel alanýn tablosunun dikkatlice incelenip tanýmlanmasý hayli önemli bir gerekliliktir. Öznel alanýn tablosunun anlaþýlmasý yönünde yaþadýðýmýz son
4
Mart-Mayýs süreci çeþitli verileri sunmaktadýr. Yazýmýzýn bundan sonraki bölümünde bu sürece göz atacaðýz. ****** Mart-Mayýs sürecinde ortaya çýkan sonuçlar sýnýf hareketi ve devrimci hareket açýsýndan önem taþýmaktadýr. Yukarda tanýmlamaya çalýþtýðýmýz gibi burjuva düzeni kendi içinde çeþitli sorunlarla uðraþýrken özellikle Kürt hareketine saldýrýyý öne çýkarmýþtý. Fakat saldýrýlarý yalnýzca bununla sýnýrlý kalmadý. Çeþitli saldýrý yasalarý ve 1 Mayýs gündemi üzerinden yaþanan tartýþmalar sýnýf mücadelesi açýsýndan kimi sonuçlarý ortaya koymuþtur. Bu noktada, yöntem olarak yaþananlarý uzun uzun anlatmak yerine ortaya çýkan sonuçlar ve veriler üzerine deðerlendirmeler yapmayý benimsemek daha anlamlý bir çaba olacaktýr. Zira bu sürecin nasýl tanýmlandýðý önümüzdeki süreçte alýnacak tutumlar açýsýndan da kritik bir role sahiptir. 1 Mayýs'a varan süreci tanýmlarken sýnýf hareketindeki geliþmelerden ve devrimci hareketin sýnýfa bakýþýndan baþlamak gerekir. Son süreçte sýnýfýn sendikalý kesimleri sosyal güvenlik yasasýna karþý eylemler dolayýsýyla bir hareketlilik içerisine girdiler. Bilindiði gibi neoliberal politikalar denilen, emperyalistkapitalizmin soðuk savaþ sonrasý yeniden yapýlanma politikalarý uyarýnca iþçi sýnýfýnýn zaman içinde kazandýðý çeþitli sosyal haklarýn tüm dünyada olduðu gibi yaþadýðýmýz topraklarda da ortadan kaldýrýlmasý amaçlamaktadýr. Türkiye'de ve baþka ülkelerde sýnýf hareketinin zayýflýðý, sendikalarýn yaþadýklarý güç kayýplarý somut bir gerçeklik olarak karþýmýzda durmaktadýr. Sosyal haklara dönük saldýrýlar esas olarak sýnýfýn sendikalý kesimlerini hedeflemektedir. Çünkü sendikalý olanlar dýþýndaki iþçilerin çoðunluðu zaten bu haklara sahip deðillerdir. Türkiye'de sendikalarýn sosyal haklarýn ortadan kaldýrýlmasýna dönük saldýrýlara ciddi bir karþý duruþ örgütleyememeleri, býrakalým bu haklara sahip olmayanlarýn haklarýný geniþletmeye dönük mücadeleyi, mevcut haklarý korumaya çalýþan yani savunma konumundaki bir mücadeleyi dahi zora sokmaktadýr. Bu mücadelenin, diðer bir deyiþle sosyal haklarý savunma mücadelesinin Türkiye
KOMÜNÝST DEVRÝM
Trabzon'da plânlanmýþ; bu kez devrimci hareketi hedef alan düþman, HÖC'ün "F Tiplerinde Tecrite Son" þiarýyla yürüttüðü bildiri faaliyetini þehirde "PKK'lýlar eylem yapýyor"gibi bir kaba söylentiyle maniple edilmiþ; dört kiþiyi binlerce kiþiye linç ettirmek istemiþlerdir. Ardýndan, Samsun'da, Sakarya'da, Bursa'da, Sivas'ta ayný senaryo yine oynanmýþ, düþmanýn kýþkýrtmasý ve sivil faþistlerin öncülüðünde bilinçsiz kesimler devrimcileri linç etmeye çalýþmýþlardýr. Medyanýn da "yine ayný grup, yine ayný kiþiler", "þehitlerin verildiði bu dönemde halkýn hassas duygularýyla oynuyorlar" söylemiyle bu giriþimler desteklenmiþ; provokasyonu organize eden devlet ve ona verilen görevi hiç tereddütsüz oynamaya hazýr sivil faþistlerin varlýðý sade vatandaþmýþ gibi yansýtýlarak provokasyonun üstü kapatýlmýþtýr. Bugün de yine benzer giriþimler sürdürülmektedir. "Alýþveriþimi Türk'ten yapýyorum, PKK'ya para kazandýrmýyorum" gibi Ýstanbul'da baþlatýlan ama düzen güçlerinin istediði yaygýnlýðý kazanamayan pek çok tekil örnekte de olduðu gibi deðiþik yol ve yöntemlerle kýþkýrtmalar sürdürülmektedir. En son Sakarya'da Kürtlerin organize ettiði bir gece ayný güçler tarafýndan sabote edilmeye çalýþýlmýþ ve bir kiþi hayatýný kaybetmiþtir. Bütün bu örnekler kamuoyu gündemine en fazla taþýnanlardýr. Sýnýf savaþýnýn gereði olarak düþman her dönemde kimi zaman birbirinin aynýsý kimi zamanda farklý görüntülerde hem Kürt hareketine hem de biz devrimcilere karþý komplolarýný sürdürmek zorundadýr. Ancak yukarýda verilen iki Mersin ve Trabzon olaylarý, provokasyon kavramýnýn devrimci harekette gittikçe yaygýn bir biçimde kullanýlmasý açýsýndan önem taþýmaktadýr. Bu olaylardan sonra provokasyon ve provokatör kavramý devrimci hareketin gündeminde oldukça yer kaplamýþ ve politik yayýnlarýnda, provokasyonlarý düzenleyenlerin bulunup teþhir edilmesi istemiyle düzenlenen kampanyalarda sýk sýk iþlenmiþ, zaman içerisinde popülerlik kazanmýþtýr. Bizim itirazýmýz, düzenin kolluk güçlerinin yaptýðý oldukça açýk bir biçimde belli olan; 1977 1 Mayýsý, Gazi Mahallesi'nde bir kahvenin taranmasý gibi amacý iþçi sýnýfýnýn özgürlük mücadelesinde hedeflerine, öncülerine kavuþmasýný engellemek için plânlanan eylemlerin provokasyon olarak tanýmlanmasý ve sorumlularýnýn teþhir edilmesi çabasýna yönelik deðildir. Ýtirazýmýz, süreç içerisinde kavramýn olur olmaz her yerde hatta bazen farklý devrimci gruplardan olan militanlara bile kullanýlýr hale gelmesinedir. Bu kavram geri politik eðilimleri besleyen bir rol oynamaya baþlamýþtýr. Devrimci hareketin politik mücadele veren
17
kimi militanlarý bu konuda edindikleri çarpýk bir bilinçle, pratik gündemler dolayýsýyla alan çýkan kitlelere yol göstermeye çalýþan, ajitasyon yapan, çatýþma anýnda doðal bir önderlik misyonu üstlenen devrimcileri "provokatör" olarak ilan etmekte; düþmanla çatýþmanýn en üst boyutlara vardýðý son 1 Mayýs eyleminde polise taþ atýlmasýný "provokatif eylem" olarak adlandýrmaktadýrlar. Durum bu kadar uç boyutlara varmýþtýr. Oysa ki düzenin valisinin, emniyet müdürünün, yani genel olarak düzen sözcülerinin son 1 Mayýs eyleminden önce "provokasyon" kavramýný sürekli olarak tekrarlayýp Taksim'i eylem alaný olarak açmamanýn bir gerekçesi ve alanda devrimcilerin varlýðýna karþý bir araç olarak kullanmalarý normaldir. Her zaman yaptýklarý gibi kitlelerin bilincini bulandýrmak için kendi kirli yöntemlerini devrimcilere mal ederek bilinçsiz kesimlerin öncüleriyle yollarýnýn kesiþmesini engellemek için "provokasyon" fikrini iyice yaygýnlaþtýrmýþlardýr. Ancak bu karþý-devrimci propagandadan etkilenen yalnýzca bilinçsiz kesimler olmamýþ; sendikal mücadelenin temsilcileri ve sol hareketin çeþitli kesimleri de bundan payýný almýþtýr. Sýnýf savaþýnýn en açýk ve en keskin bir biçimde yaþandýðý eylem alanlarýnda özgür tutumlarýn, düzen karþýtý propagandanýn, materyallerin, þiar ve sloganlarýn varlýðýnýn, reformist ve oportünistler tarafýndan tehdit olarak görülmesi hep karþý karþýya kaldýðýmýz bir durumdur. Fakat tuhaf olan, devrimci hareketin kimi unsurlarýnýn da "eylemlerin meþruiyetini kaybetmesi", "halkýn sempatisinin kazanýlamamasý" ve "kitlelerin düþman saldýrýsýna açýk hale getirildiði" gibi gerici söylemlerin etkisi altýna girmeleridir. "Provokasyona gelmeyelim" söylemiyle alanda gerici tutumlara prim verilmektedir. Biz devrimcilerin ve önderlik etmemiz gereken iþçi sýnýfý kitlelerinin eylemlerinin meþruiyeti "maðduriyetimizden" deðil; sýnýf mücadelesinin tarihsel haklýlýðýndan gelmektedir. Bu yüzden, alanda gerçek anlamda kitlelere yol göstermeye onlarý yönlendirmeye çalýþan doðal ajitatörlerle, düþman tarafýndan dikkatle seçilen ve uzun süreli çalýþmalarla sinsice planlar hazýrlayan, kitleleri galeyana getirip kendi istedikleri provokatif eylemlerin oluþmasý için zemin saðlayan "provokatörlerle" ve bu kavramýn onlarý teþhir etmek için kullanýlmasýyla arasýnda her devrimci grubun özenle yapmasý gereken kritik bir ayrým vardýr. Eylem anýnda düþmanýn tüm saldýrýlarýna yanýt verip sýnýf düþmanýný zor durumu sokmaya çalýþmayý bazý kiþilerin aðzýnda kolay kullanýlýr hale gelmiþ "provokatörlük" kavramýyla adlandýrmak hem bugünkü politik mücadeleye zarar vermektedir hem de gerçek devrimcilere yapýlmýþ tarihsel bir haksýzlýk olarak mücadele hanesine yazýlmaktadýr.
KOMÜNÝST DEVRÝM
SON DÖNEMLERÝN POPÜLER KAVRAMI "PROVOKATÖR" : NE DEMEKTÝR, KÝMLER ÝÇÝN KULLANILIR?
Marksizm'in ve Leninizm'in biz devrimcilere miras býraktýðý bir literatür vardýr. Sosyal pratik içerisinde kadrolarýmýz tarafýndan özgün teorik-politik çalýþmalarla bu literatür geliþtirilir. Kimi zaman deðiþik tarihsel kesitlerde ortaya çýkan sosyo-politik olaylarýn, olgularýn analizinde; kimi zamanda toplumsal mücadele içinde alýnan belli baþlý pratik tutumlarýn adlandýrýlmasýnda bu literatür bizlere yardýmcý olur. Ancak, yirmibirinci yüzyýlýn devrimci olarak bizler yeni süreçlerde, deðiþik konjonktörlerde ortaya çýkan sosyo-politik tablolarý miras olarak devraldýðýmýz kavramlardan ve kelime kullanýmlarýndan farklý olarak bizlerin üretimlerine özgü kimi yeni kavramlarla, kelimelerle açýklarýz. Böylece, bir anlamda MarksistLeninist literatüre katkýda bulunmuþ oluruz. Fakat belirli bir süredir sol cenahýn kullandýðý ve kendi yazýnlarýna yansýttýðý; kadrolarý ya da aktivistleri tarafýndan sýkça kullanýlan kimi kavramlar farkýnda olarak ya da olmayarak literatürü yozlaþtýrmakta daha da vahimi politik faaliyet yürüten militanlara çarpýk bilinçler vermektedir. Örneðin, "provokatör", "þehit" gibi politik mücadelede kullanýlan kavramlar ya da teorik düzlemde sýkça geçen "kapitalizmin küresel saldýrýlarý" "küresel baþkaldýrý-direniþ" gibi tanýmlamalar bu duruma birer örnektir. Bunlarýn içinde bizim özellikle incelemek istediðimiz kavramsa "provokatör"dür. Öncelikle bu kavramýn tanýmýna, kelime kökenine baktýktan sonra yýllarca düzenin bizlere karþý her türlü karalama kampanyasýnda, sözlü ve yazýlý medyasýnda, ideologlarý aracýlýðýyla karþý devrimci propogandalarýnda yýllarca kullandýktan sonra ayný kavramýn devrimci cenaha karþý-argüman olarak nasýl geçtiðini ve onlar tarafýndan sýk kullanýlýr bir kavram haline geldiðini açýklayan tarihsel süreçleri inceleyeceðiz. PROVOKATÖR NE DEMEKTÝR? Kelime kökeni açýsýndan yani etimolojik açýdan araþtýrýldýðýnda provokatörün ilk olarak Fransýz dilinde "ajan provokatör" haliyle 1877'de sözlük tanýmýnýn yapýldýðý görülmektedir. Ajan provokatör, "Þüpheli görülen kiþiler arasýnda görevlendirilerek onlarýn arasýna karýþan, onlarýn amaçlarýný benimseyip onlardan biriymiþ gibi hareket ederek gerçekte onlarý þiddet içeren yasadýþý eylemleri iþlemeye yönlendiren kýþkýrtýcýlar olarak" tanýmlanmaktadýr. Sözlük tanýmý bu iken daha ayrýntýlý bir ansiklopedik açýklamasýnda ajan provokatör þöyle tasvir edilmektedir: "Genellikle karþýt görüþlü bir topluluðun veya göstericilerin arasýna karýþarak onlarý taþkýnlýða veya suç sayýla-
16
bilecek eylemlere iten, böylece kendi tarafýnýn veya örgütünün misilleme yapmasýný haklý göstererek uygun bir ortam hazýrlayan kiþi, kýþkýrtýcý ajan." (Dictionnaire Larousse Ansiklopedik Sözlük, Milliyet Yayýnlarý 1993-1994, Cilt 1 S.66) Yalnýzca "provokatör" kavramýysa ayný ansiklopedik tasvirle þöyle açýklanmaktadýr: "Bir örgüte girerek veya bir mitinge, bir gösteriye sýzarak örgüt üyelerini veya gösteriye katýlanlarý suç sayýlan bir davranýþa iten kiþi, kýþkýrtýcý." (a.g.e Cilt 5 S.1968) Yukarýda verilen tanýmlamalarda da görüldüðü gibi burjuva düzeninin yýllar boyunca devrimci yapýlara, onlarýn düzenledikleri eylemlere, yürüttükleri faaliyetlere herhangi bir metodla sýzdýrýp yapýlan eylemleri karþý devrimci bir havaya sokmak için kullandýðý ajanlar ve bunlarýn giriþtikleri provokatif yani kýþkýrtýcý eylemler kavramýn gerçek içeriðine uyarken, ayný kavram düzen sahipleri tarafýndan içi boþaltýlarak devrimcilere karþý kullanýlmýþtýr. Pratik gündemler dolayýsýyla yapýlan eylemlerde kitlelere önderlik etmek için öne çýkan, ajitasyon çeken, katýlýmcýlarý yönlendirip onlara moral-motivasyon saðlayan konuþmalar yapýp onlarý harekete geçiren, düþmandan yüzlerini esirgeyen militanlarý yýllarca kamuoyuna provokatör olarak lanse edip karþýdevrimci söylem güçlendirilmeye çalýþmýþtýr. Ancak bu kavramýn onlar tarafýndan alt üst edilerek her önüne gelen yerde kullanýlmasý alýþkanlýðýnýn ne yazýk ki bir süredir devrimci hareketin kimi unsurlarýna geçtiðini görmekteyiz. PROVOKATÖR KAVRAMININ DEVRÝMCÝ HAREKET TARAFINDAN ALGILANIÞI Çok deðil bundan yaklaþýk üç yýl önce Mersin'de düzenlenen Newroz eylemi hepimiz tarafýndan anýmsanmaktadýr. Bundan önceki yayýnlarýmýzda da sýk sýk vurguladýðýmýz gibi rejim o süreçte, bu topraklarda ve Ortadoðu coðrafyasýnda atmak istediði altemperyalist adýmlarý destekleyecek, güçlendirecek, bilinçsiz kesimlerin onayýný almasýný saðlayacak milliyetçi bir politik ortamý yaratmanýn peþindeydi. Böyle bir hedef doðrultusunda kendi ajanlarý tarafýndan alana sokulduðu çok bariz olan bir Türk bayraðýnýn küçük bir Kürt çocuðunun eline verilmesi ve onun da bayraðý yerlerde sürüklemesiyle baþlatýlan provokasyon, her yerde Kürt kitlelerine karþý saldýrýlarýn ve hatta linçlerin düzenlenmesiyle ilk tohumlarýný aldý. Ardýndan da Kürdistan'da yapýlan askeri operasyonlar ve bugün de süren imha ve inkâr politikalarýnýn iþlerlik kazanmasýn saðladý. Ayný süreçte, baþka bir provokasyonsa
KOMÜNÝST DEVRÝM
dýþýnda, örneðin Yunanistan'da daha þiddetli tepkilerle karþýlanmýþ olmasý bu konuda baþarýlý olunabileceðini göstermiyor. Sendikalarýn geleneksel olarak güçlü olduðu Batý Avrupa'da da sosyal haklar ve çalýþma koþullarý konusunda önemli gerilemelerin yaþanmasý ayný noktayý iþaret ediyor. Tüm bunlar bize Ýkinci Paylaþým Savaþý sonrasý geliþen sosyal devlet uygulamalarýnýn sýnýf hareketinde yarattýðý bozulmalarý gösteriyor. Bir bakýma güçlü sendikalar sosyal devletle birlikte var oluyorlar, sosyal devlet olmayýnca sendikalarýn kendisi de etkisizleþiyor. Bir baþka deyiþle burjuvazi, sosyal devletle sýnýf mücadelesine barýþçýl bir varoluþ imkâný tanýyor. Fakat sosyal politikalarýn olmadýðý yerde sýnýf mücadelesinin mevcut örgütlülükleri kendi öz güçlerine dayanarak geliþkin bir sýnýf mücadelesi geliþtiremiyorlar. Dolayýsýyla bu koþullar yeni bir sýnýf mücadelesi stratejisinin geliþtirilmesinin gerekliliðinin altýný çizmektedir. Tam da bu noktada devrimci hareketin sýnýf hareketine bakýþýný ve eksikli yanlarýný vurgulamakta yarar vardýr. ****** Yeni sosyal güvenlik yasasýna karþý geliþtirilen iki saatlik iþ býrakma eylemi ve kitlesel eylemler sýnýf hareketinin nihayet canlanmakta olduðu yönünde umutlarý arttýrdý. Sonrasýnda görüldü ki bütün bu tepkiler, hükümet ve muhalefet nezdinde kulis baskýlarýnýn ötesine gidemedi. Bunu üzerineyse sendikacýlarýn satýlmýþlýðý üzerine söylemler aldý baþýný gitti. Ardýndan Disk ve Kesk þahsýnda rövanþýn 1 Mayýs'ta görüleceði, kitlesel bir Taksim eylemi gibi vurgular bu meseledeki beklentileri arttýrdý. Ancak 1 Mayýs'ta ortaya çýkan tablo sendikalar cephesinden hiç de olumlu olmadý. Bu defa da Türk-Ýþ üzerinden bir bölünme iþaretlerinin varlýðý, taban baskýsý gibi deðerlendirmeler sol harekette yayýldý. Aslýnda daha baþtan SGSS eylemleri olduðunda devrimci hareketin büyük çoðunluðu bu ortamýn genel grev, genel direniþ için uygun olduðunu tekrarlamýþlardý. Geçen sürede 1 Mayýs'ýn ortaya çýkardýðý tabloya bakýp, ya sendikalar eleþtirilecekti ki o zaman genel grev sloganlarýnýn anlamsýzlýðýnýn ortaya konulmasý gerekecekti ya da sendikal harekete hiçbir kusur bulunmay-
5
acak, ancak o zaman da mevcut durumu açýklamak mümkün olmayacaktý. Sonuçta sendika aðalarý, sendika mafyasý gibi tanýmlarla yaþanan geliþmelere devrimciler tarafýndan birtakým eleþtiriler getirilip, Türk-Ýþ'deki çatlaklar tarzý deðerlendirmelerin yapýldýðý karmakarýþýk bir bakýþ sürdürüldü. Fakat bu ortamda net olan tek þey, sendikalist hayallerin baþka bahara ertelenmesi oldu. Bugünkü durumda sorulmasý gereken asýl soru þudur: Sendikalarýn içerisinde yer alan ister "sendika aðasý" istersek de "sendikal bürokrasi" olarak tanýmlanan kesimlerin temsil ettiði sendikalar, üye ve kitlesellikleri bakýmýndan zayýfken ve tüm üyelerini pek çok gündem dolayýsýyla harekete geçiremezken, devrimci hareketin genel grev, genel direniþ beklentisi içinde olmasý ya da daha özel olarak 1 Mayýs'ta onlardan Taksim konusunda ciddi ve kitlesel bir duruþ beklemesinin nedeni nedir? Öyleyse bu durumda Bugün Türk-Ýþ bölünse ya da bütün üyeleri Disk'e geçse ne olur? Ne zaman sendikalar en ufak bir kýpýrdanýþ gösterse devrimci hareketin, genel grev, genel direniþ sloganýný öne sürmesi fakat buna karþýn hiçbir sonuç alýnamamýþ olmasýnýn gerisinde ne yatmaktadýr? Bu tür sorularý daha fazla uzatmak gereksizdir. Fakat bu ve benzeri sorular üzerine düþünülmediði sürece sýnýf hareketine anlamlý bir müdahalenin yapýlabilme olanaðýnýn olmayacaðý da diðer bir çarpýcý gerçektir. Mart-Mayýs sürecindeki geliþmeler genel grev, genel direniþ fetiþizminden ve sendikalist yanýlsamalardan kurtulmak için iyi bir fýrsat olabilirdi. Fakat tabii ki sýnýfa bakýþ, stratejik bir konudur. Stratejik konulardaki zaaflar da yapýsal zaaflardýr. Yapýsal zaaflarýn giderilebilmesi kýsa bir zamanýn, konjoktürel geliþmelerin siyasal hareketleri itmesiyle deðil, daha köklü hesaplaþmalarýn varlýðýný ve en önemlisi bu konudaki doðru perspektifi teorisiyle, pratiðiyle ortaya koyabilecek siyasal bir öznenin varlýðýný gerektirir. Dolayýsýyla, biz komünistler devrimci hareketteki sendikalist yanlýþlýklarla mücadeleyi bu bakýþla ele alýrken, bugünkü konjonktürdeki geliþmelerin ortaya çýkardýðý sonuçlarý yapýcý bir eleþtirinin konusu olarak yerine getirmeyi ihmal etmemeliyiz.
KOMÜNÝST DEVRÝM
Mart-Mayýs sürecinin ve özellikle 1 Mayýs'ýn ortaya çýkardýðý sonuçlar, devrimci hareketin sendikalar ve sýnýf hareketi konusundaki yanýlsamalý bakýþýný ortaya çýkardýðý gibi gerçek bir devrimci önderliðin yaratýlmasý sorununu, toplumsal dinamiklere ve krize yaklaþým gibi meselelerde ciddi zaaflarýn varlýðýný ortaya koydu. Son aylarda ekonomik kriz beklentilerinin artmasý, sendikalarýn kýsmen hareketlenmesi devrimci yapýlarda kitle hareketinin nihayet geliþmeye baþladýðý yönünde tespitleri yaygýnlaþtýrdý. Genel grev sloganlarýnýn altýnda yatan etkenlerden biri de buydu. Fakat ilginç olan þu ki kadrolara yükselen kitle hareketi üzerinden bir politika önerenlerin böyle bir durum olmadýðýnda onlara nasýl bir politika önerdikleri belli deðildir. Bu yüzden devrimci hareketin etkilediði kesimler sürekli olarak bu türden yükselen dalga söylemleri üzerinden motive edilmeye çalýþýlmaktadýr. Bu anlayýþ sorgulanmak zorundadýr. Son süreçte ekonomik göstergeler düzenin önümüzdeki dönemde zorlanacaðýný açýk bir biçimde göstermektedir. Bir anlamda, AKP hükümetinin önceki döneminde toplumla balayýnýn bitmiþtir. Ancak tüm bunlar düzenin potansiyellerini tamamýyla tükettiðini göstermediði gibi esas olarak baþka bir gerçeði bizlere hatýrlatmaktadýr. Þu an AKP þahsýnda kendisini gösteren düzenin yönelimlerinin salt konjoktürel bir eðilimi deðil, daha kapsamlý bir dönüþümün ayni düzenin yeniden yapýlanma arayýþlarýnýn varlýðýdýr. Bu yüzden ortaya çýkacak ekonomik zorluklarýn toplumun geniþ kesimlerinde meydana getireceði huzursuzluklarý derinleþtirmek, buradan doðacak kitle dinamikleriyle iliþki geliþtirmeye çalýþmak çabasýný sürdürmek ancak içine girilen bu yeniden yapýlanma süreçlerini ve onlarýn toplumda yarattýðý/yaratacaðý sonuçlarý hafife almamakla anlamlý olacaktýr. Dolayýsýyla soruna "en sonunda konjonktür bizim lehimize dönüyor" gibi kendiliðindenci yaklaþýmlardan sýyrýlýp, süreci farklý boyutlarýyla daha derinlemesine anlayýp, kadrolarý bu yönde aydýnlatan ve önümüzdeki sürecin hangi toplumsal dinamikleri etkileyebileceði üzerinde net bir bakýþla bu dinamiklere yönelen bir siyasal aktiviteyi ortaya koyabilmek en anlamlý giriþim olacaktýr. Üstelik son geliþmelerde de görüldüðü gibi AKP sendikalar üzerinden kendine baðýmlý bir
6
yapýyý geliþtirmeye çalýþmakta; bunlar sayesinde, diðer eðilimleri denetleme, bastýrma, etkisizleþtirmeyi hedeflediði bellidir. Diðer bir nokta, sosyal düzenlemelerin sendikalý kesimlerin pek çok haklarýný budamasý gerçeðiyle birlikte ekonomik bir krizin en çok sýnýfýn diðer kesimlerini etkileyeceði tarihsel deneyimlerden çýkan bir örnek olarak karþýmýzda durmaktadýr. Bu yüzden krizin en çok etkileyeceði bu kesimlere yönelmek çok daha önemli hale gelmektedir. Bu noktada bir kez daha 1 Mayýs gündemi dolayýsýyla ortaya çýkan bir sorunu yinelemekte fayda var. Düzenin ekonomik saldýrýlarýndan en çok etkilenen kesimler bugün iþçi sýnýfýnýn büyük çoðunluðunu oluþturan sendikasýz, güvencesiz, örgütsüz, bilinçsiz kesimleridir ve bugün bunlarý örgütlemeye yönelinmelidir. 1 Mayýs politikalarý bunun ýþýðýnda gözden geçirilmelidir. Her nasýl olursa olsun Taksim'de yer almaya çalýþan bir yaklaþým yerine varoþlarda baþlayan ya da alternatif bir tutum olarak varoþlara taþýnan eylemler bu yönde ileri bir adým olabilir. Son olarak devrimci önderlik sorununun her bakýmdan kendisini hissettirdiðini bir kez daha vurgulamakta fayda vardýr. Devrimci önderlik sorunu oldukça kapsamlý bir sorundur. Herhangi bir eylemde öncü tutum almaktan daha geniþ bir anlamý sahip olduðu apaçýk ortadadýr. Bizim için devrimci önderlik sorunu parti sorunudur. Fakat daha dar anlamda 1 Mayýs özelinde önderlikten bahsedersek, bu konuda devrimci hareketin herhangi bir grubunun önderliði sorununun ötesinde, Devrimci 1 Mayýs Platformu böyle bir yaklaþýmýn öznesi olma potansiyeline sahip olduðu halde, iki yýldýr sergilediði pratiði bundan ne kadar uzak olduðunu göstermiþtir. Yukarýdaki satýrlarda anlattýðýmýz sýnýf hareketine bakýþtaki zaaflar ve sendikalist anlayýþ bu konudaki yanlýþlarýn önemli bir sebebidir. Sonuç olarak devrimci önderlik sorunu, geniþ kapsamlý ve uzun vadeli bir teorik, siyasal, pratik mücadeleyle birlikte çözümlenebilecek bir sorundur. Komünistler bu konuda kendilerini amaçlaþtýrarak tek aday olarak görmeseler bile mevcut durumda bu konunun önemli bir öznesi ve adayý olarak görmektedirler
KOMÜNÝST DEVRÝM
KOMÜNÝST DEVRÝM
ÝÞÇÝ SINIFINA SALDIRI YASALARI
Kapitalizm, bugün geldiði aþamada da, iþçi sýnýfý ve emekçilerin yaþamlarýndan çalarak yoluna devam etmektedir. Sermayenin saldýrýlarý, iþçi sýnýfýnýn tüm yaþamýný kuþatmaktadýr. IMF stand-by düzenlemeleri, AB uyum paketleri eþliðinde; sermayenin en büyük bileþenlerinden olma yolunda ilerleyen AKP hükümeti, hiçbir sýnýr tanýmadan sermaye düzeninin ona yüklediði görevi yerine getirmektedir. Kapitalist sistemin yaþatýlmasýnda burjuvazinin en yetkin silahlarýndan olan hukuksal düzenlemeler neo-liberal politikalar çerçevesinde yeniden yapýlandýrýlmaktadýr. Bu yasal düzenlemelerde artýk sermaye saldýrýlarýn boyutunu gizleme gereði bile duymamaktadýr. Geçtiðimiz günlerde AB uyum yasalarý çerçevesinde çýkarýlan Sosyal Sigortalar ve Genel Saðlýk Sigortasý Yasasý bu uygulamalarýn en tipik örneðidir. Sigortasýz çalýþmanýn sýradanlaþtýðý, asgari ücretin çok düþük olduðu ve ölüm yaþý ortalamasýnýn 65'lerde seyir ettiði koþullarda; yasa emeklilik için 9000 prim ödeme ve 68 yaþýna gelme zorunluluðu getirebilmektedir. Belirli süreli çalýþanlar, sözleþmeli olarak çalýþanlar, mevsimlik iþlerde çalýþanlar, esnek çalýþanlar, çalýþtýklarý sürece prim ödemelerine karþýn emeklilik haklarýný elde edemeyeceklerdir. Emekli aylýklarýnýn hesaplanma yöntemi deðiþtirilerek, emekli maaþlarý, dörtte bir ila üçte bir arasýnda deðiþen oranlarda azalacaktýr. Saðlýk hakkýnýn temel bir hak olmaktan çýkarýlmasý ve saðlýk hizmetlerinin piyasalaþmasý bu yasayla düzenlenmiþtir. Aylýk geliri, 127 YTL'nin üzerinde olan herkesten, gelirine göre her ay için 64-431 lira arasýnda deðiþen miktarlarda saðlýk sigortasý primi alýnacaðý gibi, tedavi için baþvuranlardan ayrýca kurumca belirlenecek miktarda katký payý da alýnacaktýr. Genel saðlýk sigortasý primlerini ödemeyenler saðlýk hizmetinden yararlanamayacaktýr. SSGSS Yasasý'ndan sonra düzenlenen, "Ýstihdam Paketi" olarak tanýmlanan, Ýþ Kanunu ve Bazý Kanunlarda Deðiþiklik yapýlmasý Hakkýnda Kanun Tasarýsý, da benzer saldýrýlarýn geniþletilmesini amaçlamaktadýr. Ýþçi saðlýðý ve iþ güvenliði hiçe sayýlarak, sermaye sahiplerinin bu yöndeki yükleri ve sorumluluklarý azaltýl-
15
maktadýr. Bu yasa tasarýsý, iþsizlik fonunun gasp edilmesinin önünü açarak, patronlarýn ödemek zorunda olduðu sigorta primlerini azaltarak, taþeronlaþmayý arttýrarak, sermayenin yatýrým yapmasý ve kar oranlarýný artýrmasýný önündeki maddi, manevi tüm engelleri kaldýrarak burjuvaziye sýnýrsýz kolaylýklar saðlamaktadýr. Doðrudan iþçi sýnýfýna yönelik saldýrýlarý planlayan, bu tür yasal düzenlemeler göstermektedir ki; kapitalizm krize doðru sürüklendikçe azgýnlaþmakta, iþçi sýnýfýndaki herhangi bir hareketliliðe tahammül edememekte, hak kýrýntýlarýna dahi göz dikmektedir. Bu saldýrýlara karþý, SSGSS protestolarý olarak, iþçi sýnýfý ve emekçiler "Herkese Saðlýk, Güvenli Gelecek" sloganý altýnda bir dizi eylemlilik sergilemiþtir. 14 Mart ve 1 Nisan'da olduðu gibi bu eylemlerde kýsmi düzeyde bir kitlesellik saðlanmýþtýr. Ancak iþçi sýnýfýnýn örgütlü gücü bu eylemlere yansýmamýþtýr. Yerel ve genel eylem tartýþmalarýna, yasal düzenlemeye TBMM aracýlýðýyla müdahale etmeye sýkýþan eylemlilik örgütlemeleri zaman içerisinde zayýflamýþtýr. Bu protestolar uzun zamandýr hareketsiz olan sýnýf için olumlu canlanmalardýr. Bu canlanmanýn gösterdiði, canlanmayý karþýlayacak, örgüt bilincini yükseltecek, iþçi sýnýfýnýn devrimci potansiyelini olgunlaþtýracak bir perspektifle sýnýfa öncülük edecek örgütlü bir zemin gerekliliðidir. Düzen burjuva düzenidir ve SSGSS ve/veya Ýstihdam Paketi gibi yasalar, bu düzende kaçýnýlmazdýr. Ýþçi sýnýfý þu elinden alýnmakta olan sosyal haklar da dahil bir dizi hakký tarih içerisinde mücadele ederek kazanmýþtýr ve bu mücadele burjuva düzeninin hukuk metinleri üzerinde deðil sokaklarda verilmiþtir ve kazanýlanlar burjuvaziye raðmen kazanýlmýþtýr. Bu anlamýyla þu an yaþanmakta olan saldýrý ve ona karþý mücadele süreci anlamlýdýr; ancak mücadele sosyal haklar için mücadeleden çýkarýlmalý ve burjuva düzenin bütününe karþý devrimci mücadele bilinci geliþtirilmelidir. IMF ve AB desteðiyle büyük bir hýzla devam eden neo-liberal politikalar burjuva sýnýfýnýn sýnýf bilinciyle iþçi sýnýfýna karþý açtýðý savaþtýr. Ýþçi sýnýfý da sýnýf savaþý bilinciyle, devrimci örgütünü yaratarak burjuvaziye karþý devrimci mücadelesini yürütmek zorundadýr.
KOMÜNÝST DEVRÝM
larý toparlayan, yönlendiren onlara moralmotivasyon saðlayan eylem örgütçüsü olabilme özelliklerinin geliþtirilmesi gibi daha pek çok deneyim bu sayede elde edilebilir. Bir boyunca kimi konularý anlatarak ya da salt kitap okutarak verilemeyecek özellikler ve edinilemeyecek deneyimler bu tip eylemlerle insanlara verilebilir ya da pekiþtirilebilir. Eylemlerin bu söylediðimiz çerçevede bir deneyime dönüþmesi hem böyle bir bilinçle yaklaþýldýðýnda hem de militanlar ve iliþkiler kollektif bir sürece dâhil edilebildiði oranda mümkündür. Yoksa etrafta yaþamý boyunca pek çok eylem görmüþ, ancak ne kendisine ne baþkasýna bir faydasý dokunmayan çatýþmalý eylemler gündem olduðunda sayýsýz kiþisel anýya sahip olan bir sürü insan vardýr. Dolayýsýyla bu eylemlerden çýkartýlabilecek deneyimlerin eylemlere yukarda söylediðimiz bilinçle yaklaþýlmasýna ve kollektivize edilmesine baðlý olduðunu tekrar vurgulamaktayýz. Son iki yýlki 1 Mayýs'ýn en yakýn çevremizin geliþtirilebilmesi yönünde deneyime dönüþebilmesi için hem taþýnan tüm iliþkilere öncesinde bu bilinç verilmeli hem de eylem bu iliþkilerimizin sýnanmalarý için bir fýrsat olarak görülmelidir. Ýki yýldýr Taksim 1 Mayýsý için devletle yaþanan irade mücadelesinde siyasal açýdan olduðu kadar örgütsel ve pratik açýdan da ortaya yeni deneyimler, sorunlar ve tartýþmalar çýkmýþtýr. Bu durumu, bir olumluluk olarak deðerlendirmek gerekir. Böyle bir çerçevede deðerlendirilebilecek konulardan birisi, çatýþmalý eylemlerde kadrolarýmýzýn kendilerinden öte diðer güçlerin sorumluluðunu alýp, bulunduklarý yerlerde ne düzeyde önderlik kapasitesi gösterebildikleri, eylem boyunca farklý yönlerini açýða çýkarýp, ne düzeyde geliþtirebildikleri ilgilidir. Son yaþadýðýmýz eylemden çýkan sonuç þu ki bizim bu konuda epey yol katetmemiz gerekmektedir. Gerek kadrolarýmýz gerekse de eylem alanýna taþýdýðýmýz diðer kategorilerdeki iliþkilerimiz bulunduklarý yerlerde direngen ve mücadeleci tutumlar sergilemiþlerdir. Ancak bu olumluluklarý raðmen kendimize hedef olarak koyduðumuz diðer alanlar ve bu alanlardaki davranýþlarý geliþtirmekte ciddi tutukluklarýmýz olduðu görülmektedir. Bizim için, özellikle kadrolarýmýzýn tekil olarak direngenlik göstermesi eylem alanýndaki baþarýmýz açýsýndan yeterli bir
14
ölçü sayýlmamalýdýr. Bizler, militanlarýmýzdan bulunduklarý yerlerde kaç kiþi olursa olsunlar çevrelerini toparlayýcý, yönlendiren, insanlarý daðýnýklýktan kurtarýp, kollektif bir davranýþa yönelten ortak tutumlar geliþtirilmesi için çabalayan bir irade geliþtirebilmelerini bekliyoruz. Bir bakýma yalnýzca direngenlik deðildir militanlarýmýzda aradýðýmýz; ayný zamanda onlarýn özellikle önderlik kapasitelerini de açýða vurmalarýný bekliyoruz. Bu anlamda kendimizden baþlayarak tüm iliþkilerimizin bu yönde bir bilinç açýklýðýna kavuþmalarý ve davranýþa dönüþtürmeleri önümüzdeki süreçte üzerinde durmamýz gereken hayati bir konudur. 1 Mayýs sonrasý gelenekselleþtiði üzere her grup çeþitli açýk hava toplantýlarý, piknikler, tartýþma toplantýlarý düzenlemektedir. Biz de bu yöntemleri kullanarak 1 Mayýs sürecini deðerlendirip, kollektif bir bilinç yaratmaya çalýþýyoruz. Ýlk olarak bu tip etkinliklere özellikle 1 Mayýsa kattýðýmýz iliþkileri katmaya özen göstermeliyiz. Bu sayede onlardan eylem deneyimlerini öðrenebilir, siyasal deðerlendirmelerimizi onlara aktarabilir ve geliþimlerinin önünü açabiliriz. Hatta denebilir ki 1 Mayýsa kaç kiþiyi taþýyabildiðimiz önemlidir ancak en az onun kadar 1 Mayýs sonrasý etkinliklere bu unsurlarý katabilmek de deðerlidir. Çünkü eylemlere taþýnan iliþkilerde bir sürkilasyon sürekli yaþanýr. Ancak bu unsurlarý sürekliliðe kavuþmuþ iliþkilere dönüþtürmek, ilerletmek ve böylece bize yaklaþtýrmak sonrasýnda göstereceðimiz performansa baðlýdýr. Yoksa doldur, boþalt misali eylemlere bir dizi insaný taþýmak, sonrasýnda bunlarý sürekliliðe kavuþmuþ, kalýcý iliþkilere dönüþtürememek fazla bir anlam taþýmamaktadýr. Bizim bu konuda da zaaflarýmýz vardýr. Geçen süre boyunca yeni insanlarý eylemlere taþýyabiliyor, fakat bu kiþileri düzenli iliþkiler haline getiremiyoruz. Kuþkusuz bu durum bir tek etkene baðlý deðildir. Bu iliþkilere doðru bir siyasal perspektifle, doðru iliþki biçimleriyle gitmek, onlarý ilerletebilecek araçlarý sunmak gibi kapsamlý boyutlarý olan bir sorundur. Ancak ne olursa olsun, geçen süredeki tüm iliþkilerimizi bu gözle deðerlendirmeye tabi tutmalý, eksiklerimizi gidermek için onlarý yukardan aþaðýya her seviyede tartýþmalýyýz.
KOMÜNÝST DEVRÝM
1 MAYIS AYNASINDA DÜZEN ve DEVRÝM CEPHESÝ 2008 1 Mayýsý burjuva cephede ve sol harekette olduðu kadar toplumun geniþ bir kesiminin gündemine de çeþitli düzeylerde ve tartýþmalarda yansýdý. Bir önceki yýl yani 2007 1 Mayýsý, uzun bir aradan sonra Ýstanbul'da yeniden Taksim'in seçilmesi ve polisin aldýðý "önlemler" dolayýsýyla tüm Ýstanbul'un gündemine girmiþti. Bu yýl günler öncesinden hem de yalnýz Ýstanbul'un deðil, tüm Türkiye'nin gündemine yerleþti. 1 Mayýsýn böylesine geniþ bir kesimin gündemine yerleþmesi, bu günü düzenleyenlerin, sol hareketin etki alanlarýný geniþletmeleri ya da propagandalarýnýn gücü dolayýsýyla deðil, daha çok bu defa düzen cephesindeki basýn yayýn organlarýnýn gündem etmeleri dolayýsýyla olduðu açýktýr. Üstelik burjuva medyada 1 Mayýs, rejimin o bilinen "geleneksel" korku ve yalan dolu söylemleri ile deðil, resmi tatil ilan edilmesi, kýsmen Taksim'de kutlamalar lehine bir söylemle iþlendi. Tabi düzenin her zamanki iþçi düþmaný söylemi ve propagandasýný yapmak AKP güdümündeki medyaya ve valiye düþtü. Bunun neden böyle olduðunu irdeleyeceðiz. 2008 1 Mayýsý sendikalar cephesinin özellikle Türk-Ýþ'in katýlýmýyla daha geniþlemesi, kalabalýk bir kitleyi üç koldan Taksim'e getirme ve kararlý bir tutum yansýtan söylemleri dolayýsýyla sol harekette bir beklenti yarattý. Son beþ yýldýr kurulan devrimci 1 Mayýs platformunun ve daha baþka kurumlarýn ortaklaþmalarý bu beklentileri arttýrdý. Ancak beklentilerin ötesinde ortaya çýkan tablonun sendikalar cephesinde, sol ve devrimci hareket cephesinde sorunu daha temel noktalardan itibaren ele almak gerektiði de açýktýr. Sol ve devrimci harekette bu yýlki 1 Mayýs üzerinde olumlu beklentilere temel olan geliþmelerin, özellikle sosyal güvenlik yasasýna karþý oluþan eylemlerin ve buradan çýkarak sýnýf hareketine bakýþýn geliþmeler karþýsýnda yeniden ele alýnmasý gerekmektedir. Yine ortaya çýkan tablonun gösterdiði sonuçlardan birinin bizce, devrimci harekette önderlik sorununun tanýmlanmasýný gerektirdiðidir. Dolayýsýyla yazýmýz bir de bunlarý irdeleyecektir. Yaþadýðýmýz topraklarda burjuva düzeninin iþçi hareketinin devrimcileþmesini önleme, sýnýf hareketiyle devrimci hareket arasýnda organik bir bütünleþmenin engellenmesi politikasý biliniyor. Kuþkusuz
7
bugünkü durumda deðilse de, 70'li yýllarda düzenin bu korkusu temelsiz deðildi. Bugün için sýnýf hareketinin bilinç ve örgütlenme düzeyinin zayýf, devrimci kuvvetlerin sýnýfla bütünleþme düzeyinin önemsiz düzeyde olmasý düzeni rahatlatan bir faktör olsa da, Taksim 1 Mayýsýnýn iþçi ve devrimci harekete en azýndan moral açýdan bir itilim saðlayacaðýnýn korkusunu taþýdýklarý söylenebilir. Düzenin Taksim'de 1 Mayýsý engelleme tutumunun arkasýnda esasen bu yatýyor. Bir de tabii ki Taksim'de ýsrar eden sendikalardan DÝSK ve KESK'in AKP'ye muhalefet etmeleri dolayýsýyla hükümetin elinde bulundurduðu içiþleri kuvvetleriyle bu muhalefeti engellemeye çalýþmasý var. AKP toplumsal yapýnýn her alanýnda kendi deðerlerini, mantýðýný yerleþtirmeye çalýþýrken sendikalar içinde de kendine baðýmlý bir yapýyý yerleþtirmek istiyor. Hak-Ýþ zaten kendi güdümünde, Türk-Ýþ içinde bazý terslikler olsa da yönetimiyle bir sorunu yok. Disk ve Kesk'i de elindeki güçlerle kendisine karþý muhalefet etmelerini engellemeye çalýþýyor. Burada Disk ve Kesk sendikalarýnýn AKP karþýtlýðýnýn CHP'nin muhalefetinden daha ileri bir noktada olduðu söylenemez. Zaten uzun bir zamandýr herhangi bir sendikanýn düzenin þu ya da bu kesiminin, kurumunun karþýsýnda kendi örgütlülüðü ve çizgisiyle varlýðýný kabul ettirip, geliþtiði görülmedi. Her durumda düzenle bir uzlaþma zemininde kendi varlýklarýný koruma eðilimindeler. Disk ve Kesk'de bunun dýþýnda deðiller. Ancak söylediðimiz gibi bu sendikalar CHP çizgisinde muhalefet ettikleri için hükümetin hedefi durumundalar. Buradan burjuva medyanýn bir kesiminin, özellikle doðan medya grubuna baðlý basýn yayýn organlarýnýn neden bu 1 Mayýsta sendikalar cephesine destek olduklarý sorusuna geliyoruz. Bu yayýn organlarý düzenin geleneksel sýnýf karþýtý politikalarýný bilmiyor olamazlar. Yýllardýr düzenin 1 Mayýslar ve sýnýf hareketine karþý saldýrý politikasýnýn borazanlýðýný yapmýþlardý. Þimdi nereden çýktý bu 1 Mayýs "dostluðu". Burada iki neden söylenebilir. Birisi AKP'yi dengeleyecek bir muhalefet odaðýnýn CHP'yle birlikte bu sendikalarýn olabileceðini düþünerek, sendikalar cephesinin hükümet karþýtý muhalefetinin desteklenmesi gerektiðini düþünmekteler. Ýkinci nedense þudur: Disk ve Kesk, 1 Mayýsýn tek sahibi, sözcüsü, örgütleyicisi bir role soyunmaktalar. Onlarýn bu rolü, devrimci hareketin etkisini duyurabileceði en önemli gündem olan 1 Mayýsta, devrimci
KOMÜNÝST DEVRÝM
hareketin etkisizleþtirilip, sendikalar vasýtasýyla denetim altýna alýnabileceði bir fýrsatý oluþturuyor. Tersinden eðer Taksim 1 Mayýsýnda bu sendikalar etkisizleþirlerse, alanýn devrimci güçlerin etkisine terk edilebileceði tehlikesini görüyorlar. Bu yüzden haberlerinde polisin orantýsýz güç kullandýðýný söylerken ara sokaklardaki gruplarýn deðil, sendikalarýn uðradýðý þiddeti eleþtiriyorlar. Dolayýsýyla burjuva medyanýn bu 1 Mayýsta sergilediði tutum, sendikalarýn her bakýmdan etkili olup, devrimci hareketin etkisizleþtirilmesine bir destek olarak görülebilir. Sendikalarýn bu 1 Mayýstaki tutumlarýnýn arkasýnda yatan nedenlere deðinmekte fayda var. Geçen yýl Disk için 77 1 Mayýsýnýn 30. Yýldönümü dolayýsýyla geçmiþiyle bir bað kurmak bakýmýndan önem taþýyordu. Bu yýl sendikalar cephesinde, özellikle Türk-Ýþ'in katýlýmýnda etkili olan nokta sanýldýðý gibi Sosyal güvenlik yasasý karþýtý eylemlerin ve bunun yarattýðý taban basýncý deðil, burjuva medyanýn da verdiði destekle, hükümetin kendisine karþý açýlmýþ olan kapatma davasý dolayýsýyla daha demokratik davranýþlar gösterebileceði umudu olmuþtur. Doðrusu yalnýzca sendikalar bu umudu taþýmýyorlar, pek çok sol liberal de ayný umudu taþýyordu. Öncesinde yapýlan tartýþmalar, konuþmalar bunu göstermektedir. Bütün restleþmelere, karþýlýklý sözlere raðmen tertip komitesinin pek çok kez hükümet yetkilileriyle görüþmesi, pazarlýklar yapmasý bunu göstermektedir. AKP hükümeti de bir yandan olmaz derken bir yandan da 1 Mayýsýn tatil edilmesi beklentileri yayarak, sonuçta "emek ve dayanýþma günü" ilan ederek durumu kendi lehine çevirmeye, bir parça havuçla denetimini kurmaya çalýþtý. Hükümetin vermeye çalýþtýðý havuç, ne olduðu belirsiz bir gün ilan etmenin ötesinde bir anlamý olmayan bir yaklaþým oldu. AKP hükümeti havuçsopa politikasýný uygulayayým derken eline yüzüne bulaþtýrarak, sonuçta sopadan baþka bir politikasýnýn olmadýðýný gösterdi. Ancak düzenin esas politikasýný uygulayan hükümetin ne yaptýðýndan çok sendikalar ve sol hareketin söylemi ve eylemi daha önemlidir. Türk-Ýþ'in katýlýmýnda etken yukarda söylediðimiz gibi hükümetle varýlacak bir uzlaþma umudu olmuþtur. Fakat bu yalnýzca Türk-Ýþ için geçerli deðil, Disk'in de bu 1 Mayýsýn Taksim'de kutlanabilmesi konusunda bütün umudunu hükümetle varýlacak uzlaþmaya baðladýðý bellidir. Tablo bunun sanki tersiymiþ gibi görünse de gerçek
8
budur. Bunun için pek çok olgu sýralanabilir. Yukarda birini söyledik. Son ana kadar hükümetle görüþmek, kararlýlýk gösterisine raðmen pazarlýkla bir taviz koparma anlayýþýnýn yansýmasýdýr. Öncesinde sendikalarýn þu kadar kitleyi getireceðiz, üç koldan yürüyeceðiz gibi söylemlerine raðmen sonuç ortadadýr. Esip gürlemelerine raðmen son derece sýnýrlý bir kitleyi taþýmýþlar, bukadarlýk kitleyle üç koldan yürümenin anlamsýzlýðýný görüp, tek koldan yürünecek açýklamasý yapmýþlar, sabahýn ilk saldýrýsýndan kýsa bir süre sonra Taksim'e yürümekten vazgeçtiklerinin açýklamýþlardýr. Karþýlýklý söz düellolarýnýn, kararlýlýk gösterilerinin sendikalar açýsýndan göstermelik bir tavýr olduðu belliydi ve sözlerinin arkasýnda kendi güçlerine güvenerek, kitlesellikleriyle, irade ve kararlýlýklarýyla, hazýrlýk ve örgütlenmeleriyle durmak bu sendikalardan beklenemezdi. Ýbret verici bir geliþme, 28 Nisanda tertip komitesinin son kez baþbakanla yaptýðý görüþmede geçenlerdir. Disk baþkaný Süleyman Çelebi'nin bir televizyon programýnda bu görüþmenin ayrýntýlarý hakkýnda verdiði bilgiye göre baþbakana þu üç konuda söz vermiþler. Taksim ticari ve turistik açýdan öneli bir yer olduðundan 1 Mayýs kutlamalarýnýn zamanýný kýsýtlý tutabiliriz. Sabah ya da akþam uygun olan bir zamanda 1,5-2 saatlik bir kutlama yapabiliriz. Üç ayrý yürüyüþ kolu sorun olacaksa tek koldan yürürüz. Son olarak da provokasyon yapacaðý söylenen gruplarý biz denetler, daha meydana girmeden toplanma yerinde elimine ederiz. Daha fazla uzatmaya gerek yok. Bugünkü durumda sendikalarýn ciddi bir örgütlülükleri, kitlesellikleri olmadýðý gibi bu yönde bir çaba, perspektif ve iradeleri de yoktur. Düzenle uzlaþma yönünde bir varlýk zeminine tutunmaktadýrlar. Düzen de bunun farkýndadýr. Bu yüzden sendikal önderlikler düzene uzlaþma mesajlarý göndermekte, sola dönük ise kararlýlýk pozlarý takýnmaktadýrlar. Yani kararlýlýk söylemleri düzene karþý deðil, bir ölçüde kendi tabanlarýný oyalamak için yapýlmakta, bir baþka açýdan ise solu kendi peþlerine takýp, yanýlsamalar yaymak içindir. Sendikalar ve 1 Mayýs konusunda daha önce söylediklerimizi dikkatle incelediðimizde bahsettiklerimiz daha iyi anlaþýlacaktýr: "Özellikle DÝSK, geçen yýldan bu yýla dek CHP'nin daha fazla etkisine girmiþ görünüyor. Bu yýl içinde bu sendikanýn KESK'le birlikte cumhuriyet mitinglerinde yer almasýný göz önünde bulundurduðumuzda her iki sendikanýn, düzen
1 MAYIS FAALÝYETLERÝMÝZÝN DEÐERLENDÝRÝLMESÝ
KOMÜNÝST DEVRÝM
1 Mayýs gündeminin, yalnýzca bir günlük eylem olarak deðerlendirilmemesi gerektiðini sürekli vurgulamaktayýz. Eylem öncesi, eylem günü ve sonrasýyla 1 Mayýs, siyasal bir hareketin nasýl bir hazýrlýk içinde olduðunun, geçen bir yýlda edindiði niteliklerin ve ayný zamanda geliþtiremediði yönlerinin açýða çýkmasý için yapacaðý bir muhasebenin, politik, örgütsel alanlarda kendi hakkýnda çeþitli veriler elde etmenin bir vesilesi olarak görülmelidir. Bu süreç, hareketin durumunun görülmesi açýsýndan bir denetleme mekanizmasý olarak da tanýmlanabilir. Bir siyasal yapý bu sayede sonraki süreçte neler yapýlmasý gerektiðini de belirleme fýrsatýný yakalamýþ olur. Bu yýl ki 1 Mayýs faaliyetlerimizin deðerlendirilmesiyle, biz de kendimizi böyle bir çerçevede deðerlendirebiliriz. Eksiklerimizi görüp, bunlarý gidermek için kendimize dair bir yöntem belirleyip baþarýya ulaþmasýný hedefleyeceðimiz bir yol çizebiliriz. Ýlk olarak daha genel bir çerçevede yani devrimci bir siyasal örgüt olma iddiasýndaki her grubun kendisine sormasý gereken sorularla baþlayacaðýz. Ancak gözden kaçýrmamak gereken bir nokta var ki bu sorular genel olduðu kadar ayný zamanda çok önemli noktalardýr. 1 Mayýs öncesinde bir politik yapýnýn propaganda ve ajitasyon faaliyetlerinin, bir anlamda siyasal etki alanýnýn arttýrýlmasýna dönük ne tür faaliyetler yaptýðý önemlidir. Bu doðrultuda bizler kendimize afiþ, bildiri, pul, kuþ gibi araçlarý ne kadarlýk bir nicelikte ve belirlenmiþ alanlarda ne düzeyde yapýlabildiðimizi sorarak deðerlendirmemize baþlamalýyýz. Bu araçlardan bazýlarý dolaylý etki yaratma araçlarý olup, bildiri diðerlerine göre daha fazla yüz yüze propaganda yapma imkânýný sunan bir araçtýr. Bu yüzden diðer araçlara göre nispeten yapýlan propagandanýn etkisinin de daha kolay ölçülebileceði bir araçtýr. Propagandanýn etkisinin ne olduðunu anlamak bir devrimci örgüt için önemlidir. Hiç þüphe yok ki bu araçlarý kullanan militanlarýn eðitimleri de bu sayede arttýrýlacaktýr. Ancak bu eðitim yalnýzca faaliyetleri yapan militanlarýn eðitimleri ile sýnýrlý deðildir. Örneðin, bir birimin bu faaliyetlere
kendi bileþenleri dýþýnda diðer iliþkilerini katýp katmamasý ve eðer katabilmiþse bunun ne düzeyde olduðu sorunsalý da bu eðitimin bir parçasý olarak görülmelidir. Bu açýdan, bizim bu konudaki durumumuz hiç de iç açýcý deðildir. Zaten son derece sýnýrlý olan iliþkilerimiz bu yönde hareketlendirilemedikçe hem güvenlik sorunlarýnda hem de faaliyetlerin çapýnda bir sýnýrý aþmak da zorlanmaktayýz. Önümüzdeki süreçte bu konuya önem vermeli, her iliþkiden yapabileceði her türlü katkýyý almak için çabalarýmýzý arttýrmalý, onlara bu yönde bir bilinci vermeliyiz. Elbette tüm bunlar iliþkilerimizin sayýsýný arttýrmak ve eldeki iliþkilerin niteliðini arttýrmak görevleriyle birlikte anlamlýdýr. Bu durum bir açýdan daha önem taþýmaktadýr. Her birim baðýmsýz faaliyet geliþtirme kapasitesini yükseltmelidir. Herhangi bir faaliyette sürekli "yukarýnýn" desteðine ihtiyaç duyan bir birim faaliyeti zaaflý bir durumdur. Böyle bir durumun aþýlmasýnýn bir yöntemi olarak yukarda söylediðimiz gibi iliþkilerin sayýsýný çoðaltmalý ve mevcut iliþkilerin faaliyetlere hem katýlýmýný hem de katkýsýný arttýrmanýn üzerinde durulmalýyýz. Yaþadýðýmýz topraklarda, son iki yýldýr 1 Mayýslar çatýþmalý bir ortamda geçmektedir. Böyle bir ortamda 1 Mayýs eylemine yapýlacak hazýrlýklar ve eylemde alýnacak tutumlar buna göre deðerlendirilmelidir. Taksim 1 Mayýsý'nýn siyasal deðerlendirmesi baþka yazýlarýmýzda yapýlmaktadýr. Burada diðer açýlardan bir deðerlendirmeye ihtiyaç vardýr. Ýlk olarak çatýþmalý ve iradi bir mücadelenin konusu haline gelen Taksim 1 Mayýsý'na hareketin kendi militanlarýnýn yaný sýra iliþkilerini de buna hazýrlamasý önemlidir. Militanlarýn çatýþmalý eylemlerde deneyim edinmeleri önemlidir ancak bunun yanýnda eylem alanýna taþýnan insanlara da ayný bilinç verilmeli hatta bu mücadele bilincinin baþka herhangi bir araçla verilemeyecek kadar önemli bir pratik eðitim olanaðý olduðunu bilerek meseleye yaklaþmamýz gerekmektedir. Gerçekten bu tip tarihsel ve politik öneme sahip çatýþmalý eylemler katýlan herkese sýradan bir eylemle verilemeyecek kadar çok deneyimi saðlar. Düþmanla karþý karþýya gelme psikolojisi, eylemler anýnda hýzla kitleye ajitasyon yaparak mücadele azmini bilemek, insan-
13
KOMÜNÝST DEVRÝM
ÝRADENÝN ÇATIÞMAYA DÖNÜÞTÜÐÜ 1 MAYIS 2008 ve BÝZ KOMÜNÝSTLER
Ýþçi sýnýfýnýn 8 saatlik iþgünü talebiyle burjuvaziye karþý isyan bayraðýný açtýðý ve Ýkinci Enternasyonal'de ''Birlik Mücadele ve Dayanýþma Günü'' ilan edilen 1 Mayýs, bu topraklarda da kimi zaman kitlesel, kimi zaman devrimci, kimi zamansa politik atmosferin getirdiði olumsuzluklardan ve devrimcilerin eksikliklerinden dolayý pasif bir þekilde kutlanarak bu güne kadar gelmiþtir. 77 1 Mayýs'ýnýn 30.yýldönümü olmasý sebebiyle geçen sene baþlayan Taksim'e mücadelesi 2 yýldýr burjuva devleti tarafýndan þiddetle bastýrýlmaya çalýþýlmaktadýr. Geçen yýl yaþananlardan sonra bu yýl da sendikalar, siyasi partiler, çeþitli sivil toplum örgütleri ve devrimci gruplar bu sene tekrar Taksime çýkma kararý aldýlar. Bu eylem deðerlendirmesinde devrimci bir militan olarak öncelikle eylem günü gözlemlerimi, daha sonra da 1 Mayýs'ýn öncesi ve sonrasýyla politik eleþtirisini yapacaðým. 1 Mayýs günü sabahýn erken saatlerinde toplanan kitle, geçen sene olduðu gibi bu sene de polis tarafýndan daðýtýlmaya baþladý. Devlet bu sefer tüm Ýstanbul genelinde yoðun güvenlik önlemleri almayý deðil, Taksimi ve Taksime çýkan tüm yollarý kapatmayý tercih etti. Bunun sebebi olarak da geçen sene bu konuda aldýðý yoðun tepkiyi bu yýl almak istememesi olarak deðerlendirebiliriz. Eylemler Þiþli, Osmanbey, Mecidiyeköy, Kurtuluþ, Ýstiklal Caddesi… yani Taksime çýkan her yere yayýlmýþtý. Türk-Ýþ'in ve DÝSK'in henüz erken saatlerde Taksim ýsrarýndan vazgeçmesine raðmen devrimci gruplar kararlý duruþlarýndan vazgeçmedi. 500 bin kiþiyle çýkacaðýz diyen sendikalarýn o gün ne kitlesinden eser vardý ne de etkisinden. Devrimcilerin,1 Mayýs'ý kýzýllaþtýrmaya çalýþanlarýn iradesi ise bir çok yerde çatýþmaya dönüþtü. Bazý çevrelerin eylemsizleþtirme, katýlýmcýlarý maðdurlaþtýrma çabalarý bizi kavgadan vazgeçirmeye yetmemiþtir ki buna hiçbir güç yetmez de. Eylem günü dikkat çeken önemli bir nokta ise insanlarýn daðýlmýþlýklarý, parçalanmýþlýklarýydý. Bu da öndersizliðin bir göstergesidir. Bir devrimci partinin merkezi bir kararý ile o kitleler sokaklara çýksaydý o gün ne devlet engeli kalýrdý ne de Taksim. Yine de kararlýlýðýmýz ve yaþadýklarýmýz bize o gün büyük deneyimler kattý, birçok þeyi pratik içinde varolarak öðrenmemize sebep oldu. 1 Mayýs öncesinde yaþanan alan tartýþmalarý, devletin bu konudaki net tutumu, sendikalarýn ýsrarcýlýðý gündeme oturmaya yetmiþti. Bizim için önemli olan ise kendi gündemimizi yaratmaktýr, kavga gününde sendikalara baðýmlý kalmadan kendi mücadelemizi örmektir. Ancak o zaman 1 Mayýslar kýzýllaþacaktýr. Bizler iþçi sýnýfýnýn en yoksul, sendikasýz sigortasýz kesimlerini yani varoþlarý alanlara getirebildiðimiz zaman 1
12
Mayýslar gerçek anlamlarýna kavuþacaktýr. Çünkü 1 Mayýs'ý yaratanlar 8 saatlik bir iþ günü hakký bile olmayan proleterlerdir. Taksim ýsrarý anlamsýz deðildir evet iþçilere yasaklanan bir alaný kazanmak için Taksim diretilebilir fakat bunu varoþlardan gelen kitleyle yapmak mümkündür. 96 1 Mayýsý'ný kýzýllaþtýran varoþtan gelen potansiyel olmuþtur. O gün 1 Mayýsý bir varoþta noktalamak daha anlamlý ve yerinde bir davranýþ olurdu. Çünkü bizler zaten mücadelemizin meþruiyetini oralarda yaþayan proleterlerden almaktayýz. 1 Mayýstan sonra bir çok konu tartýþýldý en çok tartýþýlan noktaysa polisin kullandýðý güç oldu. 2 yýldýr sözlüðümüze giren bu ''orantýsýz güç'' konusuna deðinmek istiyorum. Polisin kullandýðý bu orantýsýz güç çok normaldir çünkü bu bir sýnýf mücadelesidir; bu devrimci kavgadýr, devlet buna tabii ki de orantýsýz güçle cevap verecektir. Sýnýf savaþý en kanlý savaþtýr. Burjuvazi sýnýf düþmanýna ve devrimcilere karþý orantýsýz güç kullanmakla aslýnda kendi düzeninin devamlýlýðýný korumaktadýr. Devlet orantýsýz güç kullandý, iþçiye bu yapýlýr mý diyenler sýnýf savaþýnýn ne olduðunun farkýnda deðiller galiba! Ayrýca bu zihniyet devletin de sýnýflar üstü bir organizma olduðunu peþinen kabul etmektir. Ýþçi sýnýfý iktidarý almak için devrimci mücadeleye giriþince burjuvaziye karþý orantýlý güç mü kullanacak? Bizler onlarý mülksüzleþtirerek zaten en büyük gücü kullanmýþ olacaðýz. Basýnýn da sergilediði sözde "iþçi dostluðuna!'' bir þeyler yazmak gerekir. Basýnda polisin tavrýnýn çok eleþtirilmesi aslýnda iþçi dostluðundan deðildir. Biliyoruz ki polis burjuva düzenine hizmet eden AKP'nin yönetimi altýndadýr. Bu anlamda, polise ve valiye yapýlan sert eleþtiriler AKP'yi dengeleme isteklerinden doðmaktadýr. Yani buna AKP muhalifliði yapmak da diyebiliriz. Ayrýca 1 Mayýslarýn sendikalarýn elinden çýkýp devrimcilerin etkisinin yükselmesine karþý da yapýlan bir operasyondu basýnýn tavrý, yani 1 Mayýsta sendikalara izin verin, onlarý ezmeyin güçlendirin ki iþçilerin düzenle baðlarý kopmasýn, koparsa yanlarýnda devrimcileri bulurlar iþte o zaman 1 Mayýslar devrimcileþir, kýzýllaþýr korkusuydu onlarý bu tavra iten. Biz Komünist devrimciler olarak yaptýðýmýz çeþitli faaliyetlerle 1 Mayýsý karþýladýk. Eylem gününde ise kendi günümüzde düþmana maðdur olmamak için militan devrimci duruþumuzu sergiledik. Bundan sonra mücadelemizdeki kararlýlýkla, yapacaðýmýz çalýþmalarla bundan sonraki 1 Mayýslarý daha güçlü karþýlayacaðýz. Þiarýmýz her gün 1 Mayýs her gün kavgadýr. Devrim Leninist önderlerin ve iþçi sýnýfýnýn mücadelesiyle mutlaka gerçekleþecektir. ÝÞÇÝ SINIFININ ÝKTÝDARI ÝÇÝN VERDÝÐÝMÝZ MÜCADELEMÝZ SÜRECEK, KAZANACAÐIZ! ÖZGÜRLÜK SAVAÞAN ÝÞÇÝLERLE GELECEK! BÜTÜN ÜLKELERÝN ÝÞÇÝLERÝ BÝRLEÞÝN!
T. Y O L D A Þ
KOMÜNÝST DEVRÝM
içindeki sol muhalefet boþluðunu doldurmaya çalýþmaktan baþka bir iþleve sahip olmadýklarýný görürüz. Bugünkü durumda sendikalar arasýnda Türk-ÝÞ ve Hak-ÝÞ ya da Türk Kamu-Sen gibi düzen sendikalarý bir yana DÝSK ve KESK sendikalarýndan ileri doðru atýlan bir tek devrimci adým beklemek mümkün deðildir. Özellikle DÝSK ve KESK mevcut konumlarýný örgütlülüklerinden, kitle tabanlarýnýn geniþliðinden ya da meþru bir mücadele çizgisinden almamaktadýrlar. Düzenle þu ya da bu düzeyde uzlaþmalardan, sivil toplumcu bir dernek gibi hareket etmelerinden almaktadýrlar. Dolayýsýyla sýnýf hareketinde bir ilerleme, sýnýfýn bu kesimlerinin dýþýndan gelecek, sýnýfýn örgütsüz, iþ ve yaþam koþullarý bakýmýndan herhangi bir ayrýcalýða sahip olamayan kesimlerinin örgütlenmesi ve hareketlenmesiyle mümkün olabilecektir. iþçi sýnýfýnýn bu kesimleri son bir yýl içinde tersaneler bölgesinde kýsmi hareketlenmeler, tekil iþletmelerde sendikalaþma mücadelesi üzerinden yerel hareketlilikler yaþadýlar. Yine de sýnýfýn bu kesimleri, ciddi bir örgütlenme perspektifi olmadýðý sürece gerici akýmlarýn etkisi altýnda mevcut konumlarýna sýkýþmýþlýktan kurtulamayacaklardýr. Ancak bu kesimleri örgütleyecek bir perspektif ve kadro öbeði henüz ortaya çýkmamýþtýr. Dolayýsýyla buradan yola çýkarak þu iddiaya varabiliriz ki sýnýfýn bahsettiðimiz en yoksul kesimleri geniþ bir kitle dalgasýyla harekete geçirilemediði durumda, bu 1 Mayýs eyleminde de Taksim'in fiili bir kitle basýncýyla zaptedilip özgürleþtirilmesi mümkün olmayacaktýr." (Komünist Devrim, Þubat-Mart 2008, Sayý 27, Baþyazý) Burada aktardýklarýmýz son 1 Mayýsta yaþananlardan da görülmüþtür. Ancak bunlarý "biz söylemiþtik" mantýðýyla aktarmýyoruz. Sendikalar ve sýnýf hareketi, buradan 1 Mayýs baðlamýnda perspektifimizin daha net anlaþýlmasý için aktardýk. Þimdi devrimci hareketin sendikalar ve sýnýf hareketine bakýþýnýn bu 1 Mayýsta nasýl yansýmalarý olduðuna geliyoruz. Sol ve devrimci hareketin pek çok bileþenine göre geçen yýl 1 Mayýsýn Taksim'de kutlanabilmesi için uygun zemini yaratan etken, Hrant Dink'in cenazesindeki kitlesellik ve bu kitlenin Taksimden yürümesidir. Bu yýlda Taksim 1 Mayýsý için uygun zemin-yine ayný bileþenlere göre-hükümetin sosyal güvenlik yasasýna karþý gösterilen 2 saatlik iþ býrakma eylemi ve diðer gösterilerdir. SGS karþýtý sendikal eylemler, devrimci hareketin bileþenlerine bakýlýrsa, yalnýzca
9
Taksim 1 Mayýsý için uygun bir zemin olmakla kalmayýp, genel grev-genel direniþ içinde uygun bir zemini sunmaktadýr. Sýnýf hareketinin bugünkü durumunda genel bir grevin ve buna eþlik edecek genel bir direniþin yapýlýp yapýlamayacaðý, olursa nasýl olacaðý gibi sorulara devrimci hareketin verebildiði doðru düzgün bir yanýt olmadýðý gibi salt pratiklerden de bir sonuç çýkartýlmamaktadýr. Bugün için hiçbir grup iþçi sýnýfýyla ciddi baðlara sahip deðil ve sendikalarda herhangi devrimci bir etkiden de bahsetmek mümkün deðildir. Geriye kendiliðinden bir sýnýf patlamasýyla genel grevin olabileceði ihtimali kalýyor. Fakat son yýllarda hükümetteki Ýslamcý partinin kapitalizme uyarlanmýþ bir din üzerinden kitleleri etkilemesi, bir yandan da geleneksel ulusalcý kesimlerin ve ordunun terör demagojisi düþünüldüðünde kitlelerin-en azýndan þimdilik-böylesi bir kendiliðinden patlamayý gerçekleþtirebileceklerini düþünmek mümkün gözükmemektedir. Dolayýsýyla þu rahatlýkla söylenebilir ki, devrimci hareketin devrimci-demokrat ve merkezci kesimleriyle istisnasýz tüm kesimlerinin sýnýf hareketine bakýþý sendikalistekonomist bir çerçevededir. Bu sendikalist bakýþ 1 Mayýsta devrimci hareketi sendikalar konusunda bir yanýlgýya sürüklediði gibi sendikalarýn çizdiði çerçevenin dýþýnda bir alternatifi ortaya koymasýný da engellemektedir. Sonuçta 1 Mayýs günü görüldü ki sendikalar cephesinden geniþ bir kitlesel katýlým olmadý. Bu durum sanýldýðý gibi Türk-Ýþ'in son anda Taksimden vazgeçmesiyle yaþanmadý. Kaldý ki, Taksim'e beklenen yüzbinler için Türk-Ýþ'e mi umut baðlanmýþtý? Disk ve Kesk beþyüzbin emekçi lafý ederken kendi güçlerine deðil, Türk-iþ'e güveniyorlardý herhalde. Bu sendikalarýn durumunun ne kadar vahim olduðunu ve onlarýn kendi öz güçleriyle herhangi ileriye doðru bir adým dahi atamayacaklarýný anlamak gerek. Ancak sendikalar mevcut durumlarýndan çok da rahatsýz deðiller. Hem düzenle uzlaþarak varlýklarýný koruyorlar hem de bu halleriyle kendilerini devrimci harekete pazarlayabiliyorlar. Dolayýsýyla esas önemli olan devrimci hareketin bu tablodan doðru sonuçlarý çýkartýp, çýkartamamasýdýr. Bu yüzden 1 Mayýs konusunda devrimci hareketin genelinin paylaþtýðý bir baþka yanlýþa daha deðinmekte yarar var. Geçen yýl 1 Mayýstan sonra devrimci hareketin yayýnlarýnda yapýlan yorumlarýn genelinde her þeye raðmen Taksim'e çýkýldýðý vurgulandý. Taksim'e çýkýlmaktan
kastedilen, Ýstiklal caddesinde devrimci 1 Mayýs platformuna baðlý bazý gruplarýn kýsa bir süre pankart açmalarý dýþýnda, sendika baþkanlarý ve yaklaþýk 1000 kiþilik bir grubun polis kordonunda meydana karanfil býrakýp, basýn açýklamasý yapmalarýdýr. Bu þekilde bir eylemin Taksim'e çýkmak, Taksim'in zapdedilmesi anlamý taþýyýp taþýmadýðý bir yana, burada yansýyan mantýk, herkesin gözü bir þekilde taksim'e çýkmaktadýr. Devrimciler Taksim'e çýkmayý bir hedef haline getirince kendi kitleri dâhil her insan bir þekilde taksim'e ulaþmaya çalýþmakta, dolayýsýyla aslýnda bir hedef göstereyim derken kitleler daðýnýklýða, önderliksizliðe sürüklenmektedir. Sorun bir þekilde Taksim'de pankartýmýzýn görülmesi olunca devrimci militanlarda fedakârca ama oradan oraya bir önderlikten yoksun halde savrulmaktadýrlar. Dolayýsýyla sorun ne þekilde olursa olsun Taksim'e çýkmak þeklinde ele alýnmamalýdýr. Geçen yýldan görüldüðü gibi devrimci hareketin mevcut güçleri ve sýnýf hareketinin bugünkü durumunda düzenin güçleri avantajlý olup, buna göre konumlabiliyorlar. Bu durumda sýnýf hareketi hakkýnda hayallerden vazgeçip, geçen yýlýn dersleriyle hareket edilmeye çalýþýlsa idi, gözleri taksim alanýna deðil, buraya çýkan yollarda, sokaklarda ya da buraya yakýn bir varoþa çekilip, gerçekleþtirilecek eylemleri Taksim 1 Mayýsý budur denilip gözleri buraya çevrilebilirdi. Geçen yýlýn önemi Taksim'e çýkýlmýþ olmasý deðil, devrimci hareketin militanlarýnýn taraftarlarýnýn her sokaðý eylem alnýna çevirmesi ve Okmeydaný, 1 Mayýs mahallesi gibi varoþlarda yapýlan eylemler olmuþtur. Ancak geçen yýl bu varoþlardaki eylemler devrimci hareketin önceden düþünüp, planladýðý eylemler olmayýp, sabahýn erken saatinde polisin buralarý kuþatarak kitleyi buradan çýkartmamak istemesiyle gerçekleþmiþlerdi. Yani geçen yýl devrimci hareket gözü Taksim'de olduðu halde düþmanýn zorlamasýyla burada eylemlere giriþmiþ ve bu eylemlerin hiç de etkisiz olmadýðý görülmüþtü. Bu yýl düþman buralarda önlem almayýp, böyle bir tavýrdan vazgeçince eylemler varoþlarda gerçekleþtirilememiþ, ancak akþam vakitlerinde varoþlarda dar kadro eylemleri yapýlabilmiþtir. Devrimci hareketin geçen yýldan çýkarttýðý ders varoþlarýn kuþatýlacaðýný düþünüp, burada kalmamak için bir önceki akþamdan insanlarýný karþýya geçirmek ya da Disk binasýnda gecelemek olmuþtur. Dolayýsýyla devrimci hareketin gözünü
10
Taksim meydanýna dikmesi sonucu bu yýl 1 Mayýs geçen yýldan varoþ eylemlilikleri bakýmýndan daha geri bir noktada olmuþtur. Sonuç olarak iki yýlýn 1 Mayýsýndan çýkan dersleri özetleyerek bitireceðiz. Devrimci hareketin yapýsal zaaflarýndan biri sýnýf hareketi ve sendikalar konusuna bakýþýdýr. Sýnýf ve siyaset sorununu devrimci Marksist bir temelde yeniden ele almak mutlak zorunluluktur. Bunun için temel olabilecek görüþlerden birisini söylersek, bugün için sýnýf hareketinin sendikalý kesimlerinin hareketi ya da mevcut sendikal önderlikler ve sendikal yapýlarla geniþ bir kitlenin Taksim'i ya da baþka bir alaný zaptetmesi, bu sayede özgürleþtirmesi mümkün deðildir. Mevcut yapýlarýyla sendikalar düzenle uzlaþma zemininden baþka bir þekilde hak alma eyleminin öncüsü dahi olmayý yerine getirememektedirler. Dolayýsýyla genel olarak sýnýf ve kitle hareketindeki bir geliþmenin ve bunun yaratacaðý olumlu sonuçlarýn gerçekleþmesi ve özel olarak 1 Mayýsýn Taksim'de özgürce gerçekleþebilmesi, mevcut sendikalarýn dýþýndaki sýnýf kesimlerinin hareketlenmesine, buralardan gelebilecek bir kitle seferberliðine baðlýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn sendikasýz, en yoksul kesimlerinin bahsettiðimiz bir kitle seferberliðiyle hareketlenmesi, bilinçli bir yönelimle, bir örgütlenme çabasý ve atýlýmýyla gerçekleþebileceði gibi zaman zaman görüldüðü gibi kapitalizmin yarattýðý etkilerin ve bunalýmlarýn bir sonucu olarak kendiliðinden bir þekilde de olabilir. Sorun kendiliðinden bir dalga beklemeden devrimci hareketin perspektiflerini, yönelimini, iradesini buna göre oluþturabilmeyi becerebilmesine baðlýdýr. Böyle bir sonuç ortaya çýkýncaya kadar 1 Mayýslarýn sýnýfa güç ve moral biriktirecek bir þekilde, Taksim'e ya da kentin merkezi bir mekânýna gözümüzü dikerek deðil, yukarda söylediðimiz sýnýfýn en yoksul kesimlerinin katýlýmýný, etkilenmesini kolaylaþtýracak, devrimci güçlerin etkili olabileceði varoþlarda baþlayan ya da varoþlara taþýnan bir tarzda yapýlabilmesine çalýþmak gerekir. Eðer bu þekilde güç biriktirmek ve devrimci etki alanýný yaymak mümkün olabilirse, iþçi sýnýfýnýn en yoksul kesimlerinin genel bir hareketliliði halinde bu dinamiði varoþlarda ya da iþyerlerinde tutmak zaten mümkün olmaz, pek çok tarihsel örnekte de görüldüðü gibi (15-16 Haziran 1970 ve 1996 1 Mayýsý gibi) bu dinamik kentin meydanlarýný, bulvarlarýný zaptedip, özgürleþtirir.
gensoru hazýrlamýþ ve toplumun birçok kesiminden AKP'ye eleþtiriler yükselmiþtir. Görünen o ki kendini -siyasal bir kriz olarak artýk- hissettiren ekonomik kriz, yavaþ yavaþ bir canlanma gösteren sýnýf hareketi, iktidar bloðunun farklý kesimleri için farklý arayýþlarý ve çözümleri gündeme sokmaktadýr. Egemen sýnýflar arasý bir çatýþma devam ederken, iþçi sýnýfýna ve onun tarihsel rolünün bilincinde olan devrimcilere karþý sermayenin savaþý 1 Mayýs'la açýkça ilan edilmiþtir. Ýki yýldýr sürdürülen Taksim mücadelesi devrimcilerin siyasal, ideolojik propagandalarýný kýsmen kilitlemiþ, bu mücadele yer yer birer ikiþer Taksim'e girme önerileri noktasýna varmýþtýr. Bu anlamýyla devrimci hareket yüzü iþçi sýnýfýna dönük biçimde bu ýsrarý ve bunun iþçi sýnýfý ve varoþlara getireceklerini samimi bir þekilde tartýþmalýdýr. AKP faþizmi karþýsýnda devrimci iradeyi sergilemek adýna Taksim'e çýkmak bir gereklilik olarak belirmiþ olabilir ancak Taksim'e teker teker çýkmanýn veya Kazancý yokuþuna karanfil býrakmanýn devrimci 1 Mayýs ruhu için anlamý sorgulanmadan 2008 1 Mayýs deðerlendirmeleri sonuçlandýrýlmamalýdýr. Ek olarak, sendikal bürokrasiyle ve uzlaþmacý sendikal anlayýþla hesaplaþmanýn devrimci sýnýf hareketi için acil bir gereklilik olmayý sürdürdüðü ortaya konulmalý ve devrimci 1 Mayýs kutlamalarýnýn çerçevesi buradan hareketle çizilmelidir. Tüm bunlarý tartýþmak gerekliliðini bir yere koyarak, devrimcilerin ve iþçilerin sergilediði irade örneðinin cesaretlendirici etkisini tespit etmek gerekir. 1 Mayýs Ýstanbul'da kitlesel olarak kutlanýlamasa da Þiþli, Mecidiyeköy sokaklarýnda ve Taksim'e çýkan sokaklarda militanca kutlanmýþtýr. Devletin tüm tehditlerine, medyanýn korku politikasýna, 1 Mayýs eyleminin Taksim'de kutlanýlmasýnýn yasadýþý ilan edilmesine raðmen; Taksim'e girilmeye çalýþýlmýþ, girilemediði yerde sloganlar atýlarak 1 Mayýs sokaklara yayýlmýþtýr. 2008 1 Mayýs'ýnýn kalbi Taksim'de attýðý için bu yazýnýn içeriði buna ayrýlmýþtýr. Sözü edilen irade, sýnýfýn politik ve devrimci eylemliliðini tüm alanlara taþýmanýn bir öncüsü ve adýmý olarak iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesini yükseltecek gücü de yaratacaktýr. Yaþasýn Devrimci 1 Mayýs! Özgürlük Savaþan Ýþçilerle Gelecek!
1 MAYIS ÜZERÝNE BÝR DEÐERLENDÝRME
Daha kýsa iþ saatleri, daha iyi iþ koþullarý ve eþit iþe eþit ücret mücadelesinde yaþamlarýný kaybeden Amerikan iþçilerinin iþçi sýnýfýna armaðaný olan 1 Mayýs'ýn tarihsel geçmiþi burjuvazinin þiddeti ve Amerikan iþçilerinin yolunu izleyen baþka topraklarda mücadele veren nice iþçinin kanýyla doludur. Sýnýf savaþý en çok 1 Mayýslarda en saf ve berrak haliyle kendini göstermiþtir ve göstermeye devam etmektedir. Türkiye iþçi sýnýfý da bu tarihte kendisine düþen payý almýþtýr. Çok uzun yýllar yasaklanan ve kapalý toplantýlarla kutlanan 1 Mayýs ilk kez 1976'da DÝSK'in öncülüðünde kitlesel olarak Taksim'de kutlanmýþtýr. Büyüyen ve siyasallaþan bir iþçi sýnýfýnýn eþlik ettiði bu dönem beraberinde kanlý 1 Mayýs olarak anýlan 77 1 Mayýs'ýný getirmiþtir. Bundan sonra iþçi sýnýfý 1978'de bir kez daha bayramýný Taksim'de kutlamýþtýr. Ýronik bir biçimde Türkiye iþçi sýnýfý Taksim'de üç kere bulunmuþtur ve 2007'de ardýndan 2008'de Taksim için direnmiþtir. 2008 1 Mayýsý uygulanan devlet terörüyle burjuva devletin ne anlama geldiðini bir kez daha ilan etmiþtir. 1 Mayýs'ýn iþçi sýnýfýnýn kavga günü olduðu, Taksim iþçi sýnýfýna kapatýlamaz diyerek, tüm müdahalelere raðmen Taksim'e girmeye çalýþan iþçiler ve devrimciler tarafýndan kanýtlanmýþtýr. Ýþçilerin ve devrimcilerin devrimci iradesi DÝSK'in eylemi sona erdirdiðini açýklamasýna karþýn Taksim çevresini saatler boyunca eylem alanýna çevirmiþtir. 1977 yýlýnýn otuzuncu yýl dönümü nedeniyle DÝSK 2007'de eylem alaný olarak Taksim'i göstermiþti. Geçen yýl yaþananlar 2008'de de eylem alaný olarak Taksim'in gösterilmesini doðurmuþtur. Bu konuda bu kadar ýsrarcý olan DÝSK yöneticileridir ancak iki yýldýr 1 Mayýs'a gerçek anlamýný ve tarihsel özünü veren iþçiler ve devrimciler olmuþtur. 1 Mayýs'a hazýrlanýrken sürdürülen pazarlýklar, DÝSK'in uzlaþmacýkaranfilci- yaklaþýmý, AKP'nin faþistleþen siyasetinde bir yanký bulamamýþtýr. 1 Mayýs'ýn tatil olmasý veya Taksim'de kutlanmasý; küçük bir anma yapýlmasý karanfil býrakýlmasý etrafýnda dönen pazarlýklar sonrasý iþçilere kalan gaz bombalarý, coplar ve plastik mermiler olmuþtur. Burjuva medya bile AKP'nin "demokratlýðýný" sorgular olmuþ, TÜSÝAD hükümeti kýnayan açýklamalar yapmýþ, CHP
11
K. DENÝZ