28-PROLETER

Page 1

CİLT:3 SAYI:28 MAYIS: 2006 ----------------------------------------------------------------------------------------------------

MARKSİZM-LENİNİZM HER ZAMAN GÜNCEL VE BİLİMSEL ÖĞRETİ “FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZA ! ” Aşağıdaki başlık geçen Nisan Sayımızdaki makalemizin başlığıydı. Günler sanki önceden planlanmış, olaylar zincirinin bir tezahürü gibi kelimesi kelimesine, noktası virgülüne kadar benzerlik göstererek yaşamda kendini göstermektedir. “Gün Birlik Ve Mücadele Günüdür” İşçi sınıfının Birlik, Dayanışma ve Mücadele

Günü 1 Mayıs da İZMİR Gündoğdu Meydanında yaşanan Polisin göstericiler üzerine yaptığı saldırılar bunun en bariz örneklerinden biriydi. Saldırılar göstermektedir ki , işçi sınıfı ve ezilen halklar birlik ve dayanışma sağlamadıkça saldırıların ardı arkası kesilmeyeceği gibi, nefes almayı bile olanak vermeyecektir. 1 Mayısın iş günü olmasına rağmen işinden, okulundan, fabrikasından izinli izinsiz alanlara koşan binlerce kişi öbekleşmeye çalıştığı gurupların kortejine katılarak bu günü kendilerince yaşamak için alanlara doldurmaya çalıştılar. Günlerdir işçilere ve 1


emekçilere gözdağı vermek, birlikteliklerini bozmak, mücadeleden yıldırmak için hazırlığını yapan burjuvazinin silahlı gücü polis ve uşakları, en hassas noktalardan hareket ederek kitleleri korkutma ve yıldırma hareketlerini uygulamaya soktular. Öncelikle seçilen grup “Kürt emekçilerinin birleşmeye çalıştığı” DTP’nin alana girişini engellemeye çalıştı. Daha sonra Miting alanına giren bu gruplara çeşitli bahaneler göstererek tahrik ve saldırılar düzenleyip, kargaşa yaratarak topluluğu dağıtmak, gösteriyi engellemek, kitlelere göz dağı vermek amacına ulaşmak istediler. Bir panik havasıyla taşlı sopalı bir kargaşanın ardından kitlelerin üzerine atılan sis bombaları bir anda ortalığı karıştırdı. Bir yanda silahlı uşaklara harekelerini sertleştirmemesi konusunda “rica” anonsları yapılırken, diğer yanda kitlelere “önderlik” eden bir sloganla top yekun polise ve saldırılara direnmeye çağıran birlik ve dayanışmayı hedefleyen ‘Faşizme Karşı Omuz Omuza’ sloganlarıyla polis 2

durmak, geri çekilmek zorunda kaldı. Küçük burjuva unsurların işçi sınıfının etkisinde kalarak önderlik etmeye çalıştığı bu yılki gösterilerde de yine damgasını vuran örgütsüzlük, parçalanmışlık ve disiplinsizlik kendini göstermiştir. İşçi sınıfının militan gücünü ‘militarist güç’ olarak algılayıp tek tip üniformalarıyla, askeri adımlarla yürüyen kortejin pankartları kargaşa sonrasında yerlerde sürünüyordu. “77 1 Mayıslarında onlarca şehidini veren’ emekçiler mücadele ve birliğini kazanmanın eksikliğini bir kez daha kendini hissettirdi. İşçi sınıfının örgütlülüğü, birliği ve dayanışması burjuvazinin yüreğine korku, dostlarına güç ve cesaret verecektir. YAŞASIN 1 MAYIS MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜ !

M. Gündar Mayıs 2006


EKONOMİK- DEMOKRATİK TALEPLERİN SAVUNULMASI Bu günlerde bazı yerlerde devam eden “F-Tipi” cezaevleri ve Tecritler konusundaki gösteri ve direnişler, SSK, Sağlık vb. konulardaki eylemlerle ilgili görüşler genelde ekonomikdemokratik hakların savunulması ve kazanımların korunmasıyla ilgi talepleri içermektedir. Bu konulardaki sınıfsal duruş siyasi taleplerle desteklenmez ve örgütlenmezse daha önceki deneyimlerin de gösterdiği gibi hüsranla sonuçlanacaktır. Burjuvazi siyasi ve ekonomik egemenliğini devam ettirebilmek, sömürü düzenini koruyabilmek açısından her yolu deneyip üstesinden gelmeye çalışmaktadır. Bu gün parlamentolarından çıkan yasaları, yönetmelikleri, asker, sivil her türlü baskı aygıtlarıyla bunu sağlayabilmektedir. Bunlarla mücadele aynı mücadele araçlarıyla mümkün değildir. Çünkü işçi sınıfı ve ezilen halklar bu mücadele araçlarından yoksun olduğu

gibi bu araçların denetimi de egemen burjuvaların elindedir. İşçi sınıfı kendi mücadele araçlarını geliştirmedikçe, onların kendi sınıfsal bakış açısıyla örgütlemedikçe ve kitlelerle kaynaşmadıkça bir sonuca ulaşması mümkün değildir. Bu gün içinde bulunduğumuz koşullarda işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlülükleri, komünist ve devrimcilerle bağları zayıftır. Kendilerini işçi sınıfının Partisi olarak görenlerin durumları da kendilerini bile örgütlemekten aciz durumdadır. Diğer yandan işçi sınıfının öncüsünü oluşturma gayreti ve çabası içinde olan devrimci ve komünistlerin çabaları, örgütlenme ve siyasi bilinci kitlelere taşıma gayretleri yeterli olmasa da var olması açısından kitleleri umutlandırmakta, mücadeleyi güç katmaktadır. İşçi sınıfının dostlarına moral ve düşmanlarına korku salacak bütün çabalar bir bütün olarak savunulmadıkça ve örgütlülüğü sağlanmadıkça mücadele sonuçsuz kalacaktır. Hiç kimse tereddüt 3


etmesin ki bu süreç devam etmekte, günden güne çığ gibi büyümektedir. Bu gün yaşanan en büyük eksiklik işçi sınıfı ve emekçilere yol gösterecek, kılavuzluk yapacak, MaksistLeninist sınıf bilincini taşıyacak, geliştirecek, sınıfa önderlik edecek bir Proleter Devrimci Komünist partisinin eksikliğidir. İnanıyoruz ki bu konuda Türkiyeli devrimci ve komünistler bununda üstesinden geleceklerdir. Üstesinden gelmek için çaba ve gayretleri bu gün gelinen noktada program ve tüzük tartışmalarını başlatmış, bir çok, bu yönde çaba gösteren grup ve devrimcilerle görüşmeler yapılmış olumlu yönde gelişmeler kaydedilmiştir. “Uzak ve yakın geçmişte yaşanan deneyler, devrimci isyan ve ayaklanmaların ancak işçi sınıfının devrimci önderliği altında olursa burjuva egemenliğini yıkabileceğini ve kapitalist sömürüye son verebileceğini gösteriyor. Yoksul halk kitleleri açlığın, işsizliğin ve aşağılanmanın 4

öfkesiyle ne denli bilenmiş olurlarsa olsunlar devrimci bir önderlikten yoksun iseler zafere koşamıyorlar. Fazla eskilere ulaşmaya gerek yok. Avrupa Birliği’nin motor ülkelerinden Fransa’da yoksul ve işsiz gençlerin yaktığı isyan ateşi göğü kızıla boyasa da , kapitalist düzenin gerici ve faşist güçleri pusuya yatmış, devrimci bir pusulası olmayan açlık ordularını bastırıp ezecekleri günlerin hesabını yapmaktalar.” 1 “Bizim görüşümüz nedir? Biz zindanlardaki herkesin serbest bırakılması görüşünde değiliz. Öncelikle belirtmeliyiz ki faşistlerin serbest bırakılmasını savunmuyoruz. Asıl tartışma faşizme ve emperyalizme karşı çıkan devrimci, demokrat ve komünistlerin serbest bırakılıp bırakılmamasıdır. Biz bunlar için af istemiyoruz. Çünkü bunlar için af istemek şu demektir:

1

“Devrimci Komünistlerin Birliği Üzerine” Devrimin Sesi Nisan 2006


Bir - Emperyalistler ve onların işbirlikçilerinin, halkı sömürmesine ve onların halk üzerindeki baskı aracı olan, faşist diktatörlüğe karşı çıkmak suçtur. İki - Bu kararı veren faşist mahkemeler doğru yapmışlardır. Üç - Ama bu düzenin efendileri, büyüklük göstermeli ve onları serbest bırakmalıdırlar. Af etmeli yani bağışlamalıdır. Biz dürüst demokratların ve komünistlerin kendi siyasi inançları ve bu inançları doğrultusunda yapmış olduklarından dolayı pişmanlık duymadığını ve aksine böyle bir inanca sahip oldukları ve onun uğrunda savaştıkları için onur duyduklarını; ve bu nedenle; emperyalistler ve onların işbirlikçilerinden ve faşist diktatörlükten af edilmeyi istemenin bu devrimci onurdan, inançlarından vaz geçmek ve düşmanları önünde boyun eğmek olduğuna inandıklarını biliyoruz.

Biz devrimcileri zindanlardan çıkarmak için de savaşıyoruz. Bunun için yapılan mücadeleyi de destekleriz ve onları daha ileri gitmeye zorlarız. Fakat siyasi mahkumlara özgürlük, tek başına hatta başlıca bir talep olarak ileri sürülemez. Bu gün faşist Cunta bile ne kadar demokrasi ve özgürlük düşkünü olduğunu ispatlamak için hükümetin anti-demokratik (!) kanun tekliflerini geri çeviriyor. Cuntanın açık desteği ile kurulan ama halkın faşist Cuntaya karşı biriken kini nedeniyle, katıldığı seçimlerde nal toplayan MDP bile fikir özgürlükçüsü kesildi. Faşist Cunta yüzünü saklama gereği duyuyor. Kurulan partilerin tümüne seçimlere katılma izni lütfediyor onun her soydan yardakçısı alkışlar yağdırıyor ve halkı aldatmak, peşlerine takmak için de reformlar öneriyorlar. Af dileniyorlar. İş kanunundaki bazı değişikliklerden söz ediyorlar erken seçimle daha demokratik bir ortam vaat ediyorlar, vs... 5


Bu gün biz ısrarla , temel demokratik talepler ileri sürmeliyiz. Ve bunların hiçbir şekilde daraltılmasına izin vermemeli ve bu yönde yapılacak her türlü girişimin, gerçekte halka ihanet olduğunu açıklamalıyız. İşçi sınıfına, kendi kurtuluşu olan sosyalizmi kurabilmek amacıyla, bu gün için ilk yapması gereken şeyin, tüm ezilen sınıfları faşizme karşı savaşta desteklemesi ve onların en önünde olması gerektiğini anlatmalıyız. Halkın devrimci mücadelesi geliştiği oranda egemen sınıflar tavizler vermek zorunda kalacaklar, devrimci mücadelenin gelişiminin ara ürünleri olacak tavizler ve reformları bile bir lütuf gibi sunmaya çalışacaklardır. Ama biz bunu kolayca açıklayabiliriz. İşte devrimci mahkumların koşulsuz serbest bırakılması da böyle bir ara ürün olarak elde edilebilir. İşçi sınıfının ve halkın mücadele ile elde ettiği, bu tür reformlar ile onların uyuşturulması, bilinçlerinin karartılması için egemen 6

sınıflarca verilenleri, ayırmayı bilmek gerekir. Ve biz birincilerden yanayız. Halkın çıkarlarını savunma ve devrimcilik adına, dilenci durumuna düşülemez. Ezilen sınıfları en ucuzundan taleplerle avutup, egemen sınıfların peşine takmaya çalışan ve onların oyuncağı haline getirmek isteyenlerin , hain yüzlerini açığa çıkarmak, bizim en önemli görevlerimizdendir.”2 Yaşasın Komünistlerin mücadelesi !

Devrimci, Birliği ve

M.Gündar Mayıs 2006

KOMÜNİST BİRLİK Birlik yüce bir slogandır. Burjuvazinin ve işçi sınıfının temsilcileri birlik sloganları atar, bunun üzerine söylevler verirler. Bu gün içinde yaşadığımız dönemde burjuvazi her zamankinden 2

“AF MI ?” Proletaryanın Kurtuluşu Şubat 1984


çok birlik istiyor. Vatanın, milletin ve devletin birliği ve bütünlüğü ilkesi burjuvazinin aşağı yukarı tüm kesimlerinin siyasetinin temelini oluşturuyor. Onun siyasal, toplumsal ve ekonomik sistemine muhalefet edenlerde oldum olası birlik olamamaktan yakınır. Ardı arkası gelmeyen birlik çağrıları yaparlar. Burjuva muhalefetin gözde sloganı ‘sol’da birlik’ yada “solun birliği” dir. Hep birlik olamamaktan yakınırlar, içten içe bütün bölünmüşlüğüne rağmen sağın birliğine gıpta edilir. Sosyal-demokrat, devrimci ve komünist kesimler bu “sol” kategorisi içinde toplanır, tıpkı “halkın” birliği isteği gibi “sol”un birliği istenir. Bütün bu dindarca isteklere rağmen sözü edilen hareket ve güçler hep bölünürler. İşçi sınıfı partisinin olmadığı, işçi sınıfının devrimci hareketinin en geri ulusal ve uluslar arası koşullarda, onun dışındaki burjuva ve küçük burjuva muhalefetin bölünmesi bu sınıfların yapısından kaynaklanır. Bizim gibi nüfusun çoğunluğu küçük burjuvazinin oluşturduğu bir toplumda onun hareketinin

bölünmüş ve parçalanmışlığın da yadırganacak bir durumu yoktur. Onun cüce mülkiyetinin yapı her şeyine yansıyacaktır. İşçi sınıfının temsilcileri olan komünistlerde hem bizde hem de dünyada birlikten yoksun durumdadır. Komünist Enternasyonalin olmayışı ve dünya işçi sınıfının mücadelesinin geri olması bu bölünmüşlüğün sürmesine yardımcı olmakta. İşçi sınıfı ve komünistler tarihin en ağır yenilgi dönemlerinden birinin içinde bulunmakta. Bunun içinden çıkış işçi sınıfına öncülük edecek komünistlerin birliğinden geçmekte. Ne var ki onlarda çeşitli nedenlerle küçük gruplar halinde örgütlü ve örgütsüz olarak varlıklarını sürdürmekte. Burjuvazi tarafından bölücü payesi ile onurlandırılmış olanlar kendi aralarında birlik olamamaktalar. Bunun en önemli nedenlerden biri Marksist birikimin zayıflığıdır. İşçi sınıfı bağımsız hareketinin olmadığı koşullarda onun yerine küçük-burjuvazi hareket etmekte. O da buna kendi sınıf damgasını vurmakta. 7


1970’li yılların ortalarında sosyalizm adına hareket ettiğini söyleyen gruplar sözde özeleştiri yapıp Marksist olduğunu ilan ettiler. Halbuki onlar bize özgü Narodnizmi temsil ediyorlardı. Eylem biçimi olarak bireysel terörizmi terk ettiklerini söyleseler de sık sık buna başvuruyorlardı . Türkiye’de kapitalizmin gelişmediği Narodnik inancı terimlerinin merkezlerinde yer alıyordu. Kapitalizm , Türkiye’de gelişmediği, gelişemeyeceği tezinden hareketle, yarıfeodal ilişkilerin hakimiyeti koşullarında burjuva devriminin tamamlanmadığı , bunun için önündeki görevin bunu tamamlamak olduğu tespitini çıkarıyorlardı. Daha doğrusu onlar 71’e Demokratik Devrim anlayışı ile gelmişlerdi. Şimdi yaptıkları ona teorik temel hazırlamaktı. “Sol” da (ki bu kavramlaştırma doğru değildir.) Demokratik Devrim mi? Sosyalist Devrim mi? Tartışması hep yapıldı. Bu gün de tartışma bitmiş değil. Marksizm’i anlamadaki sığlık ve programsızlık sürdüğü müddetçe devam edeceğe benziyor. 8

Son dönemde program üzerine çalışma ve tartışmalar başlamış bulunuyor. Hiç kuşkusuz teoride en azından genelde görüş birliği içinde olanlar bunu yürütebilirler. Rusya örneğinde de görüldüğü gibi program çalışmasını yürüten komünistler (o zamanki adları ile Sosyal-Demokratlar) genel konularda görüş birliği içindeydiler. Kendilerine yakın koşullar için hazırlanmış Erfurt programı vardı. Ondan yararlandılar. Lenin’in deyimi ile iyi olan kopya edilebilirdi. II.Enternasyonal vardı, onun birleştirici gücü etkisini göstermekteydi. Rusya’daki devrimin, yani devrimlerinin burjuva niteliği üzerinde hemfikirdiler. Daha sonraları bu devrime katılma üzerine aralarında görüş ayrılıkları çıkacak olsa da o günlerde, bir program hazırlamalarına engel yoktur. Şimdi bizim durumumuza bakacak olursak program çalışmalarını yürütenler veya yürütmesi gerekenler bu ender konumda Türkiye’nin niteliği konusunda aynı görüşte değiller. Bunu bazıları Türkiye gerçeğinin araştırılmasının sonuçlanmasına ertelediği


görülüyor. 1970’li yıllarda burjuva devrimini tamamlama amacı ile hareket edenler amaçlarının demokratik halk iktidarı kurmak olduğunu ilan etmişlerdi. Bu konuda da kendi içlerinde görüş birliği yoktu. Kendi içlerinde diğer konularda olduğu gibi bunu derinleştiriyorlardı. Şimdi program konusunda bizde neler yapılmakta? İlk önce yapılan Erfuth geleneğine uygun RSDİP’in 1903 programının benzeri olan “... Partisi için program taslağı” yayınlanması oldu. Arkasından onu temel alan başka program taslakları yazıldı. Bu merkezde program çalışması ve tartışmaları sürüyor. Aslında bu durumuyla program taslakları yeterince tartışılmamaktadır. Ve bu eksende tartışıldığı sürece faydalı olacağı da benzemiyor. Son olarak bu çalışmaya katkı amacıyla RSDİP’in ilk programı ve onun hazırlanışı ve partileşmeyle ilgili tarihsel notlar yayınlandı. 1970 yıllarının devrimcileri Rusya’daki Demokratik Devrimin teorik tespitlerinin yüzeysel, sığ kavranışının ötesine geçemeyip bunu

teorileştirmişlerdir. Bu günde Rus Devriminin programının ilkine takılıp kalma tehlikesi baş göstermiş bulunuyor. Halbuki bu program “İkinci Kongre tarafından kabul edilen bu program işçi sınıfının partisinin devrimci programıydı. Bu program, proleter devrimin zafere ulaşmasından sonra RSDİP’in yeni bir program kabul ettiği 8. Kongresine (mart 1919) kadar yürürlükte kaldı.” Devrimin Sesi Nisan 2006 S.18) 1903 programı , 1917 Şubat devriminden sonra önemli bir revizyona tabi tutuldu. Lenin ünlü Nisan Tezleri’nden sonra parti programının eskiyen bölümlerini değiştirmek için taslak hazırladı. Nisan 1917’de toplanan Tüm-Rusya parti Kongresine rapor sundu. Konferansın aldığı karar şu oldu. “Konferans, MK’yı bu esaslar üzerinde bir parti programı tasarısını iki ay içerisinde hazırlamak ve bu tasarıyı onaylaması için Parti Kongresine sunmakla görevlendirir. Konferans bütün örgütleri ve bütün parti üyelerini, program taslaklarını tartışmaya, düzeltmeye ve 9


karşı taslaklar hazırlamaya çağırır.” (Lenin Seçme Eserler Cilt.6 Sayfa 563) RSDİP’in Altıncı Kongresi 26 temmuz – 3 ağustos 1917 tarihleri arasında toplandı. “Kongre, Bolşeviklerin iktisadi programını da tartıştı ve onayladı. Bunun ana noktaları malikane topraklarına el konulması ve bütün toprakların millileştirilmesi, bankaların ve büyük sanayinin millileştirilmesi ve işçilerin üretim ve dağıtımı denetlemesiydi. Kongre işçilerin üretimi denetleme mücadelesinin önemi üzerinde durdu. Bu daha sonra büyük sanayi işletmelerinin millileştirilmesinde önemli rol oynayacaktı. Altıncı kongre bütün kararlarında sosyalist devrimi zafere ulaştırmak için şart olan Lenin’in proletarya ile yoksul köylülüğün ittifakı ilkesi üzerinde önemle duruldu. “ (Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Tarihi S.219) 1917 Şubat devrimi sonrası proletaryanın içinde dövüştüğü koşullarla önemli 10

değişiklikler olmuştu. Bunlar partisinin programında yansımasını bulacaktı. Öyle oldu. Altıncı Kongrede programın eskiyen bölümleri değiştirildi. Lenin buna yeni program diyordu. Bu program demokratik devrimden, sosyalist devrime geçişin programıydı. Bu Lenin’in deyimi ile “sosyalizmi başlatmak” değildi. İlk programın hedeflediği ve Bolşeviklerin , işçilerin ve köylülerin devrimci demokratik iktidarı talebini gerçekleştiren tarzda olmasa da Çarlık yıkılmıştı. Yerine kurulan iktidar kapitalist nitelikteydi. Rusya’da komünistler bunun sonucu programlarını değiştirdiler. Şimdi bizim durumumuza bakın 1923 devrimi ile padişahlık yıkıldı. 83 yıl sonra bu gün Marksistler arasında siyasi iktidarın siyasi iktidarın burjuvazide olmadığını söyleyen kalmadı. Onların dışında birçok “sol” hareket de sermayenin iktidarından söz etmekte. Ama çoğu burjuva devriminin tamamlanması, demokratik devrimin gerçekleşmesi ve demokratik halk iktidarı taleplerini dile getirmekteler.


Arada istisnalar yok değil. Marksizmin genel ilkelerinde anlaştığı söylenenlerden bazıları bu temel konuda farklı düşünüyor. Türkiye Komünist Partisi 1920 programından bir alıntı yaparak İşçi ve Köylü Şuraları Cumhuriyeti hedefine dikkat çekiyor. “Yaşadığımız topraklarda cumhuriyet ilan edilmeden önce kurulan Türkiye Komünist Partisi ezilen ve sömürülen yığınlara nasıl bir cumhuriyet lazım olduğunu 1920’de benimsediği programında bu sözlerle tarif etmiştir. O gün bu gündür bunun proletarya diktatörlüğü anlamına geldiğini vurgulayarak ilk hedefini bir “şuralar cumhuriyeti” olarak tarif eden bir parti mevcut değildir. Oysa ezilen ve sömürülen yığınların kurtuluşuna giden yolda ulaşılması gereken ilk siyasal konağın ne olması gerektiği değişmiş değildir.” (Köz Broşürleri-1 S-5-6) Proletarya diktatörlüğünü ilk siyasal konak olarak gördüğünü ve bunun daha istibdat yıkılmadan önce Türkiye Komünist Partisi Programında

yer aldığını yazıp daha sonra , demokratik devrimcilere de sosyalist devrimcilere de aynı mesafede olduğu uyarısının altı çizilmiş. Şimdi program tartışmasını başlatan ilk taslak bu konuda ne diyor onu görelim. “1-Emperyalistlerin, tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin iktidarının yıkılıp yerine işçi ve emekçilerin devrimci demokratik iktidarının kurulması” (Proleter Şubat 2006 Sayı 25 s.30) Program taslağı, Emperyalistler, tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahipleri iktidarı tespitini yapıp ilk hedef olarak işçi ve emekçilerin devrimci demokratik iktidarın kurulması talebine yer vermiş. Gördüğümüz gibi biri TKP’nin 1920 programındaki proletarya diktatörlüğünün ilk hedef olarak gören bir partinin olmamasından yakınıyor. Devrimci demokratik iktidarın proletarya diktatörlüğünün “özgül bir biçimi” demek ile bu iki anlayışa aynılık kazandırılamaz. Böyle bir şeyde söz konusu değildir. Bu ikisini aynılaştıran anlayış Marksizm’e temelden 11


aykırıdır. İşçi sınıfının siyasi iktidarı fethi ile kurulan devlet biçimi, devletin sönümleme , sönme biçimidir. Sınıfların ortadan kalkışı, komünizmin kuruluşu ancak öyle hazırlanır. Bir başka devlet biçimi ile olması mümkün değildir. Konuyu açıklık kazandırmak için RSDİP programındaki yenilik ile ortaya konulan tespitine göz önünde bulundurmalıyız. “Proletarya partisi dünyanın her yerinde kitleleri ezmek için monarşist araçları , yani polisi, daimi orduyu, ayrıcalıklı tüm bürokrasiyi koruyan ve ebedileştirmeye çalışan burjuva parlamenter demokratik cumhuriyetle yetinemez. “ (Lenin Seçme Eserler Cilt.6 RSDİP Programı S.118) RSDİP’in altıncı Kongresinde programa yeni olarak giren bu tespite daha önceki yazılarımda da yer verip dikkat çekmiştim. Bu komün tipinde bir devletin hedeflenmesidir. Bundan böyle işçi sınıfı partileri programlarının azami bölümünün yanında asgari programlarında da bir ilk siyasal hedef olarak yer 12

vermeli gereğinin ilanıdır. RSDİP’in altıncı kongresi II. Enternasyonalin oportünist , sosyal-şoven politikalarını mahkum edip III. Enternasyonalin kurulması kararını alır. Lenin dönemindeki Komünist enternasyonalin üyesi Türkiye Komünist Partisinin 1920 programındaki işçi-köylü şuraları (Sovyetleri) Cumhuriyeti ilk siyasal hedefi bu tarihsel teorik tespitler ışığında değerlendirilmelidir. Rusya’daki 1917 şubat devrimi ve kapitalizmin yeni bir evreye emperyalizme ulaşması ve bu Lenin’in tahlilinin sonucu Marksist teoride, devrim ve iktidar sorununda önemli değişiklikler getirdi. Devam edecek... N. IŞIK 20.05.2006


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.