CİLT:3
SAYI:32
Eylül: 2006
----------------------------------------------------------------------------------------------------
MARKSİZM-LENİNİZM HER ZAMAN GÜNCEL VE BİLİMSEL ÖĞRETİ
BU KAVGA EN SONUNCU KAVGAMIZDIR Feodal üretim ilişkilerinin sonucu olarak oluşan burjuvazinin doğuşuyla birlikte ortaya çıkan proletarya; kendi sınıf çıkarları ile uzlaşmaz çelişkiler oluşturan burjuvazi ile amansız bir mücadele sürecine girişmiştir. Bu mücadele sınıf çıkarlarının ortadan kalkmasına, diğer bir deyişle sınıfların ortadan kalkmasına kadar devam edecektir. CİLT:3
SAYI:32
Sınıf mücadelesi kapitalizm öncesi üretim biçimleri ve buna tekabül eden sınıfların varlığıyla birlikte eski üretim ilişkileri çözülerek devam etmektedir. Emperyalizm ve proleter devrimler çağında İşçi sınıfı kendi ideolojik tespitleriyle eski üretim biçimlerine tekabül eden sınıf ilişkilerinin çözümünü tarihi bir görev olarak üstlenmiştir. Kapitalizm emperyalizm aşamasında ilericiliğini yitirmiş bu sorunun çözümü tarihi olarak işçi sınıfının görevi haline gelmiştir. İşçi sınıfı bu mücadelenin içerisinde devrimci sınıfları, devrimci Eylül: 2006 1
mücadeleleri tespit ederek kendisinin dost ve düşmanlarını belirlemek suretiyle tarihin akışını yönlendirmeye çalışmaktadır. Çalışacaktır. Burjuvazi kendi varlığını ve sömürüsünü devam ettirebilmenin yollarını ararken kendisinin çizdiği yolda yıkıcı ve acı izler bırakarak devam etmektedir. Sermaye bir yandan sömürüsünü devam ettirirken diğer yandan da küçük sermayeleri kendisine katarak hakimiyetini tek elde toplayarak uluslar arası sermaye ilişkilerini de kendi hakimiyetinde tutarak “küreselleşme, globalleşme” denilen süreci yaymaya ve derinleştirmeye devam ettirmektedir. Sermayenin bu ilişkileri üretimden dolaşıma, tüketimden, sınıf ilişkilerine kadar bütün alt yapıyı kendisine uygun ilişkiler içerisine sokarak toplumsallaştırmakta ve bunu uluslar arası üst yapıda ilişkilerini zor kullanarak yada ekonomik yollarla hayata geçirmeye çalışmaktadır. 80’li yıllardan beri devam eden süreçte bu konuda epeyce yol kat 2
edilmiş, önemli anlaşmalar ve örgütlenmelere gidilmiştir. Bu konuda başı çeken ABD ve AB tekelleri kuralları belirleme, ilişkileri sağlamada devletler üstü çaba sarf ederek ilişkileri ve işleyişi kurumsallaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu yönde devam eden burjuva ideologlarının tartışma, çözüm önerilerini ve faaliyetlerini birçok alanda görmek mümkündür. Düne kadar kendilerine hizmet etmiş olan devletlerin ve bazı uluslar arası kurumlarının ilişkilerine cevap veremeyişleri yeni kurumlar kurarak yada eski kurumları revizyonuna tabi tutarak, giderek yeni ilişkiler ağı örmeye çalışmaktadırlar. Bu süreç içerisinde ulusal devletlerin hükümetlerine ve kurumlarına yeniden örgütlemek suretiyle yerel ayakları haline getirip, bunları kendi muhafızları ve taşeronları biçimine sokmak çabası içindedirler. Üzerinde tam olarak hemfikir olmuş olmasalar da eğilim ve çabaları bu yönde ve de tüm hızıyla devam etmektedir.
www.proleter.org
Burjuva ideologlarının başını çeken, bu konuda söz sahibi, “milyarder iş adamı George SOROS” yayınladığı bir dizi makale ve kitaplarında1 bu konuyu enine boyuna irdelemiş ve kendince birtakım yol ve yöntemlerini de burjuva sınıfına önermektedir. “Küresel Kapitalist Sistem. Siyasi ve güvenlik düzenlemeleri hala devletlerin egemenliği temeline dayandırılırken, ekonomik faaliyetler gerçekten küreselleşmiştir. Küreselleşme şeşitli yönleri olan çok kullanılmış bir terimdir. Enformasyon ve kültürün küreselleşmesinden, televizyon, internet ve diğer iletişim araçlarının yayılmasından ve fikirlerin artan hareketliliğinden ve
ticarileşmesinden bahsedilebilir. Mevcut tartışmasının amacına uygun olarak, küreselleşmeyi küresel mali piyasaların gelişimi, çokuluslu şirketlerin büyümesi ve ulusal ekonomiler üzerindeki artan hakimiyetleri anlamında alıyorum.”2 “Küresel kapitalist sistemin göze çarpan özelliği mali sermayeye hareket serbestisi tanımasıdır; buna karşılık, insanların serbest dolaşımı ağır biçimde düzenlenmiştir. Sermaye önemli bir üretim faktörü olduğundan, tek tek ülkeler onu çekebilmek için rekabet etmek zorundadır; bu da sermayeyi vergileme ve düzenleme yeteneklerine mani olmaktadır; çünkü aksi taktirde sermaye başka bir yere yönelecektir.”3 “Küresel mali piyasalar, sermayeyi merkezdeki mali
1
-a Küreselleşme Üzerine (George Soros) İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları-2003 -b Açık Toplum Küresel Kapitalizmde Reform (George Soros) Truva Yayınları -2004 - c Amerikan Üstünlüğü Hayali –Yanlış Kullanılan Amerikan Gücünün Düzeltilmesi (George Soros) Truva Yayınları -2005 CİLT:3
SAYI:32
2
Amerikan Üstünlüğü Hayali –Yanlış Kullanılan Amerikan Gücünün Düzeltilmesi (George Soros) Truva Yayınları -2005 S.97
3
Amerikan Üstünlüğü Hayali –Yanlış Kullanılan Amerikan Gücünün Düzeltilmesi (George Soros) Truva Yayınları -2005 S-98 Eylül: 2006
3
kuruluşlara ve piyasalara emen (Siz sömüren okuyunbn), daha sonra da çevreye kredi ve portföy yatırımları şeklinde doğrudan veya çok uluslu şirketler kanalıyla dolaylı olarak pompalayan çok büyük bir dolaşım sistemi gibi işlemektedir. Dolaşım sistemi bu kadar güçlü olduğu sürece , bütün yerel piyasaları etkileyecektir. Gerçekten, birçok yerel sermaye sonuçta uluslar arası sermayeye dönüşmektedir. Fakat sistem çökme tehlikesine maruzdur. Finansal krizler merkezi ve çevreyi birbirinden farklı biçimde etkilemektedir. Bir çöküş uluslar arası mali sistemi tehdit ettiğinde, onu korumak için bir şeyler yapılmalıdır. Bu da merkezdeki ülkeleri korunma için birçok önlemler almaya zorlamaktadır. Aynısı çevredeki ülkeler için geçerli değildir, onlar kötü sonuçlara katlanmak durumundadır. “4 “Tarihi Perspektif Burada tanımlanan günümüzdeki küreselleşme 50 ve hatta 25 yıl öncekinden ayrılan nispeten yeni bir
olgudur. 2. Dünya Savaşı’nın sonunda, ekonomiler büyük ölçüde ulusal bir karakterdeydi, birçok ülke parası konvertibl değildi, uluslar arası ticaret kötü bir durumdaydı ve hem sabit varlıklara yönelik uluslar arası finansal işlemler bir durgunluk içindeydi. Bretton Woods kuruluşları –Uluslar arası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası – uluslar arası sermaye hareketlerinden yoksun bir dünyada uluslar arası ticareti mümkün kılmak için kurulmuşlardı. Dünya Bankası doğrudan yatırımların eksikliğini telafi etmek için, IMF de kredi eksikliği nedeniyle oluşan ticaretteki dengesizlikleri gidermek üzere tasarlanmıştı.”5 “ 2. Dünya Savaşından sonra, uluslar arası ticaret ilk defa canlandı ve bunu doğrudan yatırımlar izledi. ABD şirketleri önce Avrupa’ya , sonra da dünyanın geri kalanına taşındı. Diğer ülke menşeli şirketler sonunda uluslar arasılaşmaya hevesle sarıldı. Birçok endüstri – Otomotiv, kimyasallar,
4
5
Age. S.99
4
Age S.100
www.proleter.org
bilgisayarlarçok uluslu şirketler tarafından yönetilmeye başlandı. Birçok ülke parası tamamıyla konvertibl olmadığından ve birçok ülkenin sermaye işlemleri üzerinde denetimlerini sürdürmesi nedeniyle, uluslar arası mali piyaslar daha yavaş gelişiyordu. Sermaye kontrolleri aşamalı olarak kaldırıldı; Birleşik Krallık’ta resmen 1979’da iptal edildi.”6 Bir yandan uluslar arası sermayenin serbest dolaşımını sağlamak, diğer yandan yerel yada ulusal hükümetlerin siyasi ve ekonomik planlarının uluslar arası sermayenin işleyişi doğrultusuna çekebilmek için uluslar arası zorlamalarda devreye sokulmaya başlamıştır. Bunlar zamanla tüm dünyada özellikle gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırılan ülkelerde IMF kredilerinin Standby anlaşmalarının şartları olarak öne sürülmeye başlanmıştır. Devletleri “küçültme” ve “özelleştirme”lerin kaynağı da büyük ölçüde bu uluslar arsı 6
Age. S.102 CİLT:3
SAYI:32
sermayenin dayatması temelinde gelişmiştir. Bu konuda Türkiye ekonomisindeki politik gelişmeler 80’li yıllardaki 24 Ocak Kararları ve devamında gelişen ekonomik gelişmelerin seyrini oluşturmuşlardır. 12 Eylül Faşist Darbesinin en önemli gizemli görevlerinden biriside budur. Böylelikledir ki Türk Parasını Koruma Kanununun kaldırılması Yabancı para bulundurma ve bununla ilgili işlemlerin serbest bırakılması daha birçok kanunlarla birlikte KİT’lerin “özelleştirilmesi” vs. bu amaca yönelik uluslar arası sermayenin yeniden yapılanmasının Türkiye versiyonudur. Şimdi her yerel sermaye sahibi sermayesini uluslar arası arenaya sürebilmenin yollarını aramaktadır. Öyle anlaşılıyor ki uluslar arası sermayenin nimetlerinden faydalanmak isteyen yerel sermayeler diğer ülkelerde şirketler veya ortaklıklar kurarak sermayelerini uluslar arası dolaşıma sokmaktadırlar. “(Merkez ülkeleri) çevre ülkelerdeki kapitalistleri Eylül: 2006
5
birikmiş servetlerini merkezde tutmaya teşvik etmiştir.7 Buna karşın, çevre ülkelerin üretici varlıkları büyük ölçüde yabancılara aittir. Yerli kapitalistlerin sermayelerini başka ülkelere götürmesi ve çok uluslu şirketlerin nufuzu çevre ülkelerin kendi kaderlerini kontrol yeteneğini zayıflatmakta ve demokratik kuruluşların gelişimine mani olmaktadır.”8 Şimdi Soros’un öneri ve yöntemlerini geçmeden önce bazı bu güne kadar kurulmuş uluslar arası kurumlarından bazılarını hatırlamaya , işlevlerini tekrar etmeye çalışalım: BM(Birleşmiş Milletler) 24 Ekim 1945'te kurulmuş uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletler kendini "adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç 7
Birçok diktatörün, burjuva yöneticilerinin, daha birçok burjuvanın İsviçre bankalarında yatan servetlerinin yanı sıra mali ve sanayi burjuvalarının Amerikan ve uluslar arası tekellerin bankalarında ve şirketlerinde yatan servetleri bunların açık kanıtlarıdır. 8 Age S.109
6
edinmiş global bir kuruluş" olarak tanımlamaktadır. Örgütün, kurulduğu yıllarda 51 olan üye sayısı şu an itibariyle üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk Cumhuriyeti dahil 192'ye ulaşmıştır. (Türkiye kurucu üyeler arasında yer alır). Örgütün yönetimi New York'ta bulunan genel merkezinden yürütülür ve üye ülkelerle her yıl düzenli olarak yapılan toplantılar yine bu genel merkezde gerçekleştirilir. Örgüt yapısal olarak idari bölümlere ayrılmıştır; Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Yönetim Konseyi, Genel Sekreterlik ve Uluslararası Adalet Divanı. Örgütün en göz önündeki mercisi Genel Sekreterdir ve 1997'den bu yana Kofi Annan bu görevi sürdürmektedir. Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, 2.Dünya Savaşı'nın (İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı) bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, bu ülkeler burjuvalarının arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek “bir
www.proleter.org
savaşın önüne geçebilmek” amacıyla ortaya atılmıştır. Örgüt yapısının halen bu amacı “koruduğunu” BM Güvenlik Konseyi'nin varlığı ve çalışmalarıyla “göstermektedir”. BM Güvenlik Konseyinde veto hakkına sahip 5 daimi üye bulunur; Amerika Birleşik Devletleri, Rusya (S.S.C.B.'nin dağılmasının ardından), İngiltere, Fransa ve Çin Halk Cumhuriyeti’dir. Güvenlik Konseyi: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Siyasal alanda bir yürütme organıdır. 15 üyesi olan bu kurulun görevleri şunlardır: * Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine uygun biçimde “barış ve güvenliği” korumak. *Uluslararası bir anlaşmazlığa yol açabilecek “her türlü çekişmeli” durumu soruşturmak. * Uluslararasında “çekişmeli” konularda “anlaşma koşullarını önermek.” CİLT:3
SAYI:32
*Silahlanmayı “denetleyecek” planlar hazırlamak. * “Barışa” karşı bir tehlike veya saldırı olup olmadığını araştırarak, izlenecek yolu önermek. * “Saldırganlara” karşı askeri birlikler kurularak önlemler almak. Yukarıda genel hatlarıyla belirtilen konularda hakim devletler burjuvazilerinin gerek kendi aralarında gerekse kendi dışındaki devletlerle olan ilişkilerini düzenlemekle oluşturulmuş bu kurum işlevini sadece burjuvazinin belli kesimlerine ve özellikle son dönemlerde ABD’nin dayatmalarına uygun ABD tekellerinin çıkarlarına göre hareket etmektedir. Bu gün tamamen uluslar arası tekelci burjuvazinin ve onların yerel ayakları “ulusal devletlerin” çıkarlarına hizmet eden bu kurum işlevleri bakımından “ulusal devletler” ve diğerlerinin dışında kalan burjuvazi tarafından sorgulanmaktadır. BM Dünya halklarının ve işçi sınıfının çıkarlarına kesinlikle hizmet Eylül: 2006
7
etmemekte tam tersine sömürünün ve baskının aracı olarak burjuvaların enternasyonalist birliğini ve eylemlerini yerine getirmekte olan bir örgüt niteliğindedir. “Geçmişe nazaran birbirine daha bağımlı bir dünyada yaşıyoruz; fakat politik düzenlemelerimiz hala devletlerin egemenliği temelinde dayandırılmaktadır. Tek tek ülkelerde neler olduğu diğer bütün ülkelerin de ilgi alanına giriyor. … Şimdi egemenlik ilkesi diğer ülkelerin iç ilişkilerine müdahale etmenin önünde duruyor. Mevcut dünya düzeninin çözülememiş en büyük sorunu budur.”9 DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ (DTÖ) Bu gün uluslar arası tekelci burjuvazinin uluslar arası meta dolaşımının kurallarını ve yaptırımlarını belirleyen ve özellikle ekonomik olarak gelişmekte 9
Amerikan Üstünlüğü Hayali –Yanlış Kullanılan Amerikan Gücünün Düzeltilmesi (George Soros) Truva Yayınları -2005 S.111
8
geri kalmış ülke ekonomileri üzerinde son derece yıkıcı etkileri ile ün salan bu kurum son dönem “ulusal devletler” içinde tartışmaların odağı durumundadır. ULUSLAR ARASI PETROL VE ENERJİ Uluslar arası tekeller dünya hâkimiyetini ele geçirmek ve uluslar arası gücünü korumak ve geleceklerini garanti altına almak açısından birçok “ulusal devletleri” içine alan enerji ve petrol üzerine çalışmalar yapılmakta olup, bir yandan petrol boru hatları çekilirken diğer yandan da doğalgaz boru hatları dünyayı ve ülkeleri biryandan biryana birbirine örmektedir. Bir yanda enerji üreten –petrol, doğalgaz vs.- “ulusal devletlerle” diğer yandan enerji tüketicisi “ulusal devletler” arasında çekilen hatlar ve ilişkiler hangi ülkenin burjuvazisinin kurallarına göre hareket edileceğini
www.proleter.org
gündeme10 getirirken uluslar arası tekelci burjuvazinin çıkarları doğrultusunda normlar belirlenmekte bu normlar “ulusal devletlere” zorla veya “ikna” yoluyla kabul ettirilmektedir.11 10
AB kriterlerine göre üzerinde uzun süren politik tartışmaların yapıldığı (hukuki bir konuda) uluslar arası bir konuda tereddüt yaşanması yada cevapsız kalması sonucu hangi hukuki kuralların geçerli olacağı konusu TBMM aldığı nihai kararla bundan böyle uluslar arası kuralların geçerli olacağı teminatını getirmiş ve kabul etmiştir. 11 Gaz ve Petrol’un Ulusallaştırmasında Özel Şirket Engeli Yazan: lahy 21 Sep 2006 Bolivya’da gaz ve petrol işleten yabancı şirketler Ekim ayının sonuna kadar yeni kontrat imzalamama durumunda ülkede zorla uzaklaştırılacakları hükümet tarafından yabancı şirketlere iletildi. Yabancı şirketlerin en büyükleri arasında Brezilya’nın Petrobras, İspanya’nın Repsol gibi büyük tekeller var. Bunlara BP, British Gaz, Total gibi diğer tekellerde eklenebilir. Repsol ve Petrobras pazara hakim olan en büyük iki tekel. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Bolivya Devlet Başkan yardımcısı CİLT:3
SAYI:32
“Ekonomi küreselleşti; fakat politik güç hala devletlerin egemenliğinde kök salmıştır. Bu iki açık meydan okuma ortaya çıkarmaktadır; birincisi egemen devletlerin iç işlerine nasıl karışılacağı ve ikincisi müdahaleciliğin ortak çıkarlara hizmet etmesinin nasıl sağlanacağıdır. Mevcut Garcia, yeni sözleşme imzalamak için Ekim ayının son tarih olduğunu ve bu tarihin kesinlikle uzatılmayacağını belirti. Garcia “Açık bir şekilde söylüyoruz ki yeni sözleşme imzalanmak zorunda. Buna yanaşmak istemeyen ve Ekim tarihi uzatmak isteyenler var ki bunlara izin vermeyeceğiz. Bazı şirketler Ekim’den sonra bu ülkede çalışamayacaklar. ” dedi. Petrobras şirketinin başkanı Jose Sergio Gabrielli yaptığı açıklamada, hükümetle görüşmelerin en kısa zamanda başlamak ve bu sorunu çözmek istediklerini belirti. Brezilya’nın tükettiği doğal gazın yarısı Bolivya’dan geliyor. Bolivya’daki gaz sorunu Brezilya ekonomisini etkileyen bir unsur bundan dolayı da yakında seçimlere gidecek olan Brezilya bu sorunu çözmüş bir şekilde seçimlere gitmek istiyor. Bilindiği gibi Petrobras şirketi ve Bolivya hükümeti arasındaki anlaşmazlıktan dolayı Enerji bakanı Andres Soliz geçen hafta istifa etmek zorunda kalmıştı. Eylül: 2006
9
çoğu uluslar arası kurum –ki bunların en başında Birleşmiş Milletler gelir.- kendi ulusal çıkarlarını ortak çıkarların önünde tutma eğiliminde olan egemen devletlerin kurumlarıdır. O halde kim her şeye karışma otoritesine sahiptir ve bu otoritenin temelinde ne vardır?”12 “Küresel kapitalizm yayılmacı bir eğilim gösterir. Denge noktası aramaktan ziyade, fetih bağımlısıdır. Sisteme dâhil edilmemiş pazarlar ve kaynaklar kaldığı sürece rahat edemez. ‘Yayılmadan bahsederken, bu terimi sadece coğrafi olarak değil, bunun yanında kapsamı ve etkisi ile de 13 tanımlıyorum.” Bütün bunların eleştirisi ve açıklaması bu yayının sınırlarını aşmakta ve başlı başına bir araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Biz kısaca şunu ekleyerek önümüze rehber olabilecek bir bakış açısıyla hareket etmemize 12
Amerikan Üstünlüğü Hayali –Yanlış Kullanılan Amerikan Gücünün Düzeltilmesi (George Soros) Truva Yayınları -2005 S.114 13 Açık Toplum George Soros S.163
10
sağlayacaktır. Kapitalizmin bu yeni egemenlik biçimi onun çürüyen asalak bir yapıya sahip olduğunu değiştirmemektedir. Yalnızca işçi sınıfının yerel ve uluslar arası örgütlenmesi konusunda uluslar arası desteğe ve dayanışmaya daha çok ihtiyaç duyduğu anlamı ortaya çıkmaktadır. Öte yandan kapitalizm öncesi üretim biçimlerinin ortadan kaldırılmasında, proletaryanın görevlerinin tespitinde demokratik devrimlerin ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı konularında sermayenin uluslar arası tahakkümünün gizli yüzünü açığa çıkarmada daha dikkatli olması gerektiğinin altını çizmekte yarar görüyorum. Bu konuda güncel olması açısından bir notu buraya yeri gelmişken iliştirmek istiyorum. İsrail’in Lübnan’a saldırılarını kınama konusunda isteksiz davranan PKK’nın almış olduğu tavır hem bunların gerçek yüzlerini ortaya çıkarmada hem de olayların gerçek yüzünü ortaya sermektedir. PKK bir yanda efendilerinin niyetlerini
www.proleter.org
gizlemeye çalışırken öte yandan kendi yüzlerini gizleyemiyorlar. Efendileri ABD emperyalizmi dünyayı ve Ortadoğu’yu şekillendirmeye çalışırken uyguladığı politik manevralar PKK tarafından çok iyi bir biçimde hatmedilmiş-ezberlenmiş ve hayata geçirilmiştir. Biryanda İran’ın, biryanda Türkiye ve Irak burjuvazisinin sıkıştırması ile ABD emperyalistlerinin eteklerine yapışan PKK suçüstü yakalanmış bir vaziyette Türkiye ve Ortadoğu halklarına karşı Siyonizm’in destekçisi olarak sahibinin yanında kuyruğunu apış arasına alarak sessizce verilecek emirleri beklemektedir. Evet! Bu kavga en kavgamızdır! Enternasyonalle insanlık! M. Gündar
sonuncu kurtulur Eylül 2006
CİLT:3
SAYI:32
BİRLİK SORUNU VE İŞÇİ SINIFININ BAĞIMSIZ SINIF PATİSİ Marksizm-Leninizm yığınlar arasında saygınlığının itibarının dibe vurduğu bir tarihsel dönemden geçiyoruz. Türkiye devrimci hareketi kendi tarihsel gelişmesi açısından oldukça geri bir süreçte nispi olarak toplumsal politikada Mesamesi okunmuyor. Süreç Marksizm’e gönül vermiş az sayıda ki devrimciler tarafından oldukça karamsar umutsuz bir durum yaratıyor. Bu durumun arzu edilip edilmemesi bir tarafa nesneci gerçeklik bundan ibaret az sayıda ki Marksistler bu sürecin sona erdirilmesi bilimsel sosyalizmin işçi sınıfı içerisinde güçlü bir akım haline gelmesi için verdikleri mücadelenin henüz bu sorunun üstesinden gelemedikleri gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Öyleyse sorun nedir? İşçi sınıfı devrimci özelliklerini mi yitirdi? Komünizm düşüncesine gönül Eylül: 2006
11
vermiş samimi önderler açıkça söyleyemeseler de bilinçaltlarında bu sorunun yanıtını arıyorlar. Gerçekten de proletarya devrimci öğelerini kaybetti ya da yeryüzünde emperyalist burjuvazinin tüm borazanlarının elveda proletarya, elveda devrim çığlıklarını attıkları bu süreç gerçek bir tarihsel sürecin sonsuzluğunun ifadesi mi? Sınıf mücadelesinin tarihsel evrelerini, maddi sınıf ilişkilerini, bunun gelişmesini ve değişik evrelerini incelemek görünürdeki biçimini değil onların tarihsel süreçlerinin değişik evrelerini anlamaya ve buna uygun çalışma biçimlerini ortaya çıkarmak yerine görünürdeki biçimlerinin anlık göstergelerine takılıp kalanlar için gerçekte oldukça kötü bir dönemden geçtiğimiz açıkça anlaşılır bir şeydir. Bunun içinde fazla kafa yormaya gerek yoktur umutsuzluğa kapılmak bu gibiler için anlaşılır bir şeydir. Gerçekte ise dünya genelinde işçi sınıfı ve yoksul halklar emperyalist kapitalist sisteme karşı yeni 12
bir devrim çağının fırtına öncesi sessizliğini yaşıyor. Türkiye de ve dünyada işçi sınıfı hareketinin bir hazırlık evresinden geçtiği işçi sınıfının burjuvaziyle doğrudan bağımsız bir sınıf hareketi olarak karşı karşıya gelmediği görülmektedir. Bilimsel sosyalist hareketin geriliği 1917 Büyük Ekim Devrimiyle toplumsal tarihe damgasını vuran proletaryanın sınıf hareketi tarih deki bu büyük zaferinin yenilgisiyle geçici olarak geri çekildiği emperyalist burjuvazinin işçi sınıfı hareketi içinde yarattığı güvensizliğin aşılamadığı bu sürecin sonuna gelindiğini gösteren bir dizi hareketle görülmekte. Emperyalist burjuvazi Ekim Devriminin mağlubiyetinden ekonomik gücünün de verdiği güçle özellikle II. Paylaşım savaşından sonra toparlanmasını bildi. Emperyalist burjuvazi işçi sınıfı içinde aristokrat bir kesim yaratarak devrimci öğeleri geçici olarak durdurup gerileterek yaşamını uzatmasını sağladı. Gelişmiş kapitalist ülkelerde sömürgelerden kazanılan
www.proleter.org
karların bir kısmı işçi sınıfı içinde burjuvaziye bağlı bir işçi aristokrasisi yaratılarak geriletildi. Bunun sonuçları başta Avrupa işçi sınıfının devrimci öğelerini pasifiz etti. Sosyalizm yerini sosyal devlet için mücadeleye bıraktı. Gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıfı ve sosyalist partileri adım adım emperyalist burjuvazinin kontrolüne denetimine geçti. Tarihteki ilk sosyalist ülke Sovyetler Birliğinin üzerine tüm gücüyle yürümek için zaman ve güç kazandı. Sovyetler birliğinin kendi içinde uluslar arası emperyalist burjuvazinin saldırılarının taraftarlarının çıkması tarihin önünde yürümenin zorluklarıyla birleşince Sovyet Komünist Partisinin dünya proletaryasının sınıf hareketinin güçlü olduğu dönemlerde kolaylıkla aşabileceği alt edebileceği kendi hatalarıyla birleşince yeni tip de modern revizyonizm bu partide kök saldı. Kaybedilen şeyin ne olduğu ancak kayıp yaşandıktan sonra görülebilir. Bu yeni tipteki revizyonizme karşıda işçi sınıfının CİLT:3
SAYI:32
mücadelesi ancak bundan sonra tüm şiddetiyle verilebilir. Bilimsel sosyalizmin uğradığı bu tarihsel yenilgi Marksizm bir bilim olduğundan bu yana uğradığı en büyük saldırı ve en büyük yenilgidir. Sonuçlarının derinliği ve uluslar arası işçi hareketindeki moral çöküntüsü emperyalist burjuvazinin zafer çığlıklarıyla birleşince yarattığı tahribat anlaşılabilir bir şeydir. Bir bütün olarak dünya proletaryasının devrimci öğeleri ve özel olarak da tek tek ülkelerin tarihsel gelişmesi açısından tarihin. 1917 Ekim devrimiyle ileriye doğru atılan devrimci öğelerini geçici olarak duralattı. Modern revizyonizmin emperyalist burjuvaziyle birlikte, Sovyet Sosyalist işçi devletini uzun süren kerteli bir gelişmeyle Rus emperyalist burjuva devletine dönüştürmesiyle süreç tamamlandığında Berlin Duvarında emperyalist burjuvazinin Tarihin Sonu palavrası yankılandığında 20.yüzyılın sonuna gelinmişti. Türkiye sosyalist hareketi ilk sosyalist partisi Sovyet İşçi sınıfı hareketinden etkilenen M.Suphi ve Eylül: 2006
13
arkadaşları tarafından kurulduğunda bu partinin kök salacağı bir işçi sınıfı ve hareketinden yoksundu. Karadeniz de Türk burjuvazisi tarafından boğulmasaydı tarihsel olarak izleyeceği gelişmenin ne olacağı lafazanlıktan öteye hiçbir anlam ifade etmez. Tarih şunlar şunlar olsaydı şu olurduyla değerlendirilmez. Tarih yaşanılan olayların sınıf ilişkilerinin maddi tahlillerinin nesnel gerçekliği içinde ele alındında doğru olarak kavranabilir. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının kurduğu TKP kısa bir süre sonra genç Türk burjuvazisinin yedeği, önemsiz bir muhalefeti olarak kendini yeniden var ettiğinde hem ondan doğan hem de ondan bağımsız olarak 60 lı yıllardan sonra bir dizi radikal gençlik hareketini doğurdu. Özünde küçük burjuva demokratik hareketini oluşturan ve 1970 den 80’e kadar burjuva demokrasisinin radikal kanadını oluşturan genç bir “sosyalist” hareketi yarattı Türkiye deki sınıf mücadelesi. Küçük burjuva demokratik hareketi Ekim devriminin yarattığı Marksizm 14
den etkilendi. Ne var ki bu Marksizm modern revizyonizmin bulandırdığı, Avrupa komünizminin karıştırdığı, Çin köylü devriminin coşkusuyla kafaların karıştığı bir Marksizm di. Türkiye sosyalist hareketi buna yeni bir şey katmaksızın bunların tümünün karışımından dilenci çorbası misali bir teori yaratarak Halkın Kurtuluşunu ve devrimci yolunu çizmeye çalıştı. Türkiye işçi sınıfı kendi bağımsız sınıf partisiyle değil bu dilenci çorbasının yarattığı teorinin arkasında bazen onu da aşarak devasa bir ekonomik mücadeleye kalkışması 12 Eylül yenilgisiyle sona erince küçük burjuva demokratlarının burjuva düzeniyle kaynaşmasını görünce evinin yolunu tuttu. Tek tek işçi sınıfının devrimci önderleri güvensizlik ve yılgınlığa kapıldı. Sovyetler Birliğinin dağılması bu önderlerin yeniden toparlanmasını daha da geciktirdi. Toplumsal tarih yeni bir devrimler çağının arifesinde modern burjuva toplumunda yaşanılan çelişkiler, yeni bir
www.proleter.org
paylaşım savaşının tüm şiddetiyle kendini hissettirmesi emperyalist kapitalist dünyada artan çelişkiler, kapitalist emperyalist dünyanın içinde bulunduğu krizlerden çıkmak için dünya işçi sınıfının yaşam koşullarının gittikçe kötüleşmesi, sefaletin yeryüzünde ulusal ve uluslar arası ölçüde artması ve sömürü koşullarının derinleşmesi henüz burjuva toplumunu doğrudan hedef almasa da sosyalizmi boğmak için geçmişte yaratılan sosyal devletin burjuvazi için ağır bir yük haline gelmesi dünyanın her yerinde işçi sınıfı hareketlerini, başkaldırıyı doğuruyor. Bu ayaklanmalar henüz ilkel halde doğrudan düzeni emperyalist sistemi hedeflemese de sonraki evrimlerinin neler olacağını gösteriyor. Emperyalist burjuvazi daha şimdiden önlemlerini almakta en küçük demokrasi kırıntılarına bile tahammül göstermeyecek yasal düzenlemelerle hazırlığını yapıyor. Toplumsal tarihin değişimi kapitalizmden sosyalizme ve nihayetinde CİLT:3
SAYI:32
komünist topluma geçiş uzun bir tarihsel süreci kapsar. Bu süreç kapitalist toplumun bağrında gelişen üretim ilişkilerinin bu toplumun maddi yapısıyla bağdaşamaz duruma dönüşmesiyle yeni bir toplumsal düzenin alt yapısını oluşturmaya başlar. Kapitalist toplum sosyalist üretimin alt yapısını üretimin dev boyutlarda merkezileşmesi, milyonlarca insanın mülksüzleştirilmesi mülkiyet araçlarından koparılması bugün 1917 Ekim Devrimi dönemiyle kıyaslandığında çok daha büyük boyutlarda tek tek şu yada bu ülkelerde değil genel olarak kapitalizmin dünya çapında bir üretim ilişkisi haline gelmesinden bu yana –kapitalizmin emperyalist aşaması- devasa boyutlarda oluşturdu. Emperyalist krizler bu süreci derinliğine daha büyük boyutlarda yeniden üretiyor. Tüm dünyada muazzam bir işçi sınıfı yaratarak kendi mezar kazıcısını da yaratarak yapıyor. Emperyalist burjuvazinin sözcüleri Karl Marks’ın öngörüsünün gerçekleştiğini onun kapitalist sistemin yıkılışına ilişkin Eylül: 2006
15
teoride öngörülerini hasır altı ederek kabul ediyorlar. Kapitalist üretim ilişkisi yarattığı olağanüstü zenginlik ve sefaletle bu gün geçtiğimiz yüzyıldan daha büyük çelişkileri içinde taşıyor. Bu olgu bile tek başına kapitalist ilişkilerin ve bunların yarattığı toplumsal sınıf ilişkisinin kaçınılmaz çözülmesini yıkımını bağrında taşıyor. Her türlü emperyalist propaganda burjuvazinin yalan makineleri sefalet içinde yığınlara toplumsal bir devrimin hınçla donanmış silahlarını sunuyor. Burjuvazinin tarihinin sonuna gelindiğinin kendini yaldızlı palavraların arkasında gösteriyor. Unutmamak gerekir ki tarih de devrimci uyanışların devrimci başkaldırıların ağır yenilgi yaşadığı evrelerin ardından yenenlerin zaferini taçlandırdıkları yenilenlerin moral bozukluğu dağınıklık ve güvensizlikle geri çekildikleri uzun bir tarihsel süreç yaşanır. Bu tarihsel süreçler bazen yenilgilerin şiddetiyle otuz kırk yıllık süreleri de kapsar ki bu evrede yenilgiye uğrayan kuşağın dağılan örgütsel güçlerinin bu yenilgiyi 16
unutması ders çıkarması, dağınıklığı toplaması yenilginin örgütsel siyasal, ideolojik yönlerini yeniden yaratması dönemini kapsar ve bu olağan bir şeydir. Dünya ve Türkiye devrimcileri de geçtiğimiz yüzyılın ağır yenilgisini işçi sınıfının içinde yarattığı güvensizliği daha henüz aşmış değil ve sorunda buradadır. İşçi sınıfı ve Komünistler En kaba ve genel hatlarıyla proletaryanın sınıf savaşımında burjuvaziyle arasında ki savaşımın kısa bir özetini yapmaya çalıştığımız bu dönemin ayırt edici özelliği dünya proletaryasının emperyalist burjuva politikalarına karşı kendiliğinden ayaklanma girişimlerine geçtiğimiz yıllarda tanık olduk. Bizim ülkemiz de Türkiye de de küçük burjuva demokrasisinden kopan işçi sınıfı henüz daha kendi bağımsız sınıf hareketini oluşturamamasının getirdiği zayıflıkla sınıf mücadelesindeki yerini almış değil. Toplumsal altüst oluşları, devrimci yığınların
www.proleter.org
ayağa kalktığı hükümet binalarını burjuvazinin askeri kurumlarını bastığı ve tüm bunların ansızın oluveren bir tarihsel süreç olarak gören küçük burjuva aydınları “sessiz ve dinginliğe” bakarak proletaryanın devrimci öğelerini yitirdiği umutsuzluğu içinde burjuvazinin elveda proletarya şarkısının korosunda yer alarak mırıldanıyorlar. “Güneş tutulmasının ansızın oluvermesi bilgisiz insanlar için ansızın olmaktadır, ama gökbilimciler için asla ansızın değildir. Aynı şey devrimler ve bu politik yıkımlar içinde geçerlidir. Bunlar, bilgisizler ve kendini beğenmiş dar kafalıların büyük çoğunluğu için ‘ansızın’ meydana gelmektedir. Ama çoğunlukla devrimciler kendi çevrelerindeki toplumsal görüngüler konusunda sorumluluk duyan insanlar için bir anda oluvermek karakterinden yoksun bulunmaktadır.” Plekhanov (1) İşçi sınıfı hareketi burjuva toplumu içinde kendi tarihsel gelişmesi içinde çeşitli evrelerden geçer.Marks ve CİLT:3
SAYI:32
Engels’in Manifesto da özetlediği gibi başlangıç da tek tek işçilerle burjuvalar arasında daha sonra işçilerin küçük çaplı örgütlenmeleri bir fabrikanın ya da bir bölgenin işçileri ile burjuvalar arasında daha organize olmuş kısmen örgütlü işçiler tarafından yürütülen ekonomik talepler etrafında mücadele şekillenir bu savaşımlarda işçiler henüz kendilerini ezen ekonomik siyasal sistemin yüzü kapitalizmin temellerine yönelmekten uzaktırlar. Ama düşman biraz daha netleşmiştir. Bu mücadelenin en gelişmiş şekli sendikalardır. İşçi sınıfının siyasal bilincinin gelişmişliği örgütleme alışkanlıkları sosyalist örgütlenmenin ilk habercileridir. İşçi sınıfı henüz kendiliğinden bir sınıftır. Bu durumu kapitalizmin ilk dönemlerinde görürüz, ne var ki kendiliğindenliğin sınırları salt kapitalist üretimin ilk dönemleriyle sınırlı değildir. Günümüzde de ülkemizde ve dünyada işçi sınıfı hareketlerinin bu biçimde bir gelişme ve seyir göstermesi sosyalizmin işçi yığınları arasında güçlü bir gelişme Eylül: 2006
17
gösterememesinden ileri gelmektedir. Bunun nedenleri geçtiğimiz dönemde ve hala aşılamamış olan ağır yenilgilerden ileri gelmektedir. Marks’ın Manifestoyu kaleme aldığı dönemlerde bilimsel sosyalizm henüz gelişme evresindeydi. Bu gün söz konusu olan bilimsel sosyalizmin gelişme evresi değil yenilgisinden kaynaklı moral bozukluğu, burjuva aydınlarının Marksizm den kopmaları komünistlerin, emperyalizmin siyasal ideolojik zaferinin Marksizm içindeki yenilginin getirdiği teorik bulanıklığı çözememelerinden ileri gelmektedir. Sosyalist devrim öncesi II. Enternasyonal oportünizmiyle kıyaslandığında sosyalizm içindeki buhran çok daha büyüktür. Bu süreç gelip geçici bir dönemdir. Ve dada şimdiden emperyalist kapitalist sistemin çözümsüzlüğü ile dünya işçi sınıfının önüne Sovyet deneyiminin çözümlerini dayatıyor. Komünistler bu gün ki dingin havaya bakarak umutsuzluğa kapılıp, geçmişin 18
nostaljisiyle avunacaklarına geleceğin mücadele biçimlerini hazırlamaya başlamalıdırlar. Komünistlerin hazırlıkları yükselen işçi sınıfı hareketi karşısında hazırlıksız yakalanmak istemiyorlarsa şimdiden burjuvaziyle siyasal ideolojik mücadelelerini hazırlayıp, bilimsel sosyalizmin sorunlarını çözmeli Marksizm’in saflığını, burjuva ideolojisinden kopuşunu gerçekleştirmelidirler. Komünistler her zamankinden daha fazla komünistlerin birliğini sağlama isteği taşıyorlar. Çeşitli sosyalist devrimci gruplar bu yönde istek ve arzulu olduklarını belirtiyorlar. Ne var ki birlik salt belirli grupların kişilerin yada işçi sınıfı partisi olduğunun iddiasını dile getiren “partilerin” sayısal birliğinden meydana gelmediğini ve gelmeyeceğini bir çok kez gösterdi ve göstermeye devam ediyor. Her şeyden önce işçilerin birliği ile komünistlerin birliği arasında ki ayrımın net olarak anlaşılmasın dan sonra ortaya çıkar. Birincisi; işçi sınıfının birliği burjuvazi ile işçi sınıfı
www.proleter.org
arasındaki mücadelede ortaya çıkıp şekillenir. İkincisi ise; komünistler arasında ki ideolojik karmaşıklığın aşılmasıyla oluşur. Her ikisi de yani işçi sınıfının birliği ile komünistlerin birliği aynı zamanda birbirlerinin gelişmesinden doğsa da birbirinden bağımsız bir çizgide oluşur. Komünistlerin birliği, Marksizm’i bir bilim olarak ele alıp inceleyen ve burjuva bilimine siyasetine karşı teorik siyasal mücadele içinden ve genel olarak burjuva aydınları arasında ortaya çıkar. Bunu içinde yer alan işçiler işçi olarak değil bilimsel sosyalizmin teorisini özümsemiş bireyler olarak yer alırlar. Sayısal olarak bunların hareketin içindeki sayısal oranları ve katılımları birliğin sınıfsal karakterini ve gücünü oluşturur. Türkiye Komünistleri için asıl olan birlik kalıcı ve yıkılmaz olan birlik, güçlü ilkeli sağlam, işçi sınıfını sosyalizme taşıyabilecek bir partinin yaratılması yönünde atılacak birlik adımları ideolojinin bayrağı altında oluşabilir. Önce ideolojik olarak birlik CİLT:3
SAYI:32
sağlanmalı aradaki ayrılıklar ideolojik olarak çözümlenmeli, her şey den önce Türkiye gerçeği açıklığa kavuşturulmalıdır. Türkiye deki sınıfların sınıfsal yapıları ekonomik ve iktisadi yapının karakteri bu iktisadi yapının üzerinde yer alan sınıfların siyasal mücadele biçimleri üzerinde netleşilmelidir. Böylesi bir netlik birleşme yönünde istek taşıyan grup kişi ve toplulukların ortak çalışması ile oluşturulmalıdır. Bu ortak çalışmanın sonucunda uzun, sabırlı, yapıcı, yoldaşça eleştiri özeleştiri ile aradaki ayrılıklar giderilmelidir. Bir program oluşturulmalı ve bu ortak program etrafında komünistlerin devrimci örgütlenmesi gerçekleştirilmelidir. Ancak bundan sonrası işçi sınıfının karşısına sağlam bir MarksistLeninist programla, Marksist bilimin yol gösterici ışığını rehber edinerek çıkılmalıdır. Karl Mark, F. Engels’in Manifesto da belirttiği komünistlerin işçi sınıfının siyasal iktisadi çıkarlarından başka hiçbir özel çıkarları yoktur şiarı ilke edinilmeli, Eylül: 2006
19
sabırla canlı düzenli bir çabanın ürünü olarak her türden burjuva ideolojisinin Marksizm içindeki oportünist revizyonist uzantılarına karşı savaşılmalıdır. Bu zor sabır ve fedakarlık gerektiren uzun bir uğraştır. Ne var ki birlik gerçek anlamda bir komünist birlik güçlü bir parti ancak böyle sağlanabilir. Türkiye komünistleri bunu başarabildikleri oranda saygınlık ve itibarlarını işçi sınıfı içinde Marksist bilimin yayılmasını sağlayabilirler. Sadece Türkiye nin değil aynı zamanda dünya işçi sınıfının da yol gösterici önder partisini kurabilirler. Bunun dışında ki her türlü birlik ve birleşme isteği Küçük grupçukların küçük burjuva tatminkarlığını yaratır ki, örnekleri ülkemizde sayılamayacak kadar çok denenmiş ve birlik denemeleri daha kuruluş evrelerinde sayısız hizip ve benzeri yaratarak sona ermiştir. 2006-Eylül MAHİR
20
KAMU EMEKÇİLERİ VE TOPLU GÖRÜŞMELER SENDİKALAR Kamu emekçileri konfederasyonları geçtiğimiz günlerde kapitalist sistemin yönetim erkini elinde bulunduran AKP Hükümetiyle 2006 enflasyon farkları ve 2007 ücret artışlarını belirlemek için bir araya geldiler. İlk iki turda sendikalar ve hükümet sözcüleri arasında 2006 enflasyon farkı olan %2,38 lik artışın nisan ayından itibaren mi yoksa temmuz ayından itibaren mi ödenmesi konusu tartışıldı; tabi ki hiçbir sonuç alınamadan. Bu seferde sendikalar arasında toplu görüşmelerin yetki tartışması gündeme geldi. Hükümet sözcüsü bakan M.Ali Şahin ve Kamu-Sen Başkanı Bircan Akyıldız’ ın birlikte oynadıkları politik oyun diğer iki sendika liderinin oltaya gelmesiyle ortalık birden
www.proleter.org
alevlendi. KESK genel başkanı görüşmeleri terk etti. Kamu-Sen genel başkanı konuya ilişkin yaptığı konuşmada “Biz Kamu-Sen olarak Türkiye nin demokratik, laik, bağımsız bölünemez bütünlüğünden yanayız, toplu görüşmelerde ki yetki anayasa da belirtildiği gibi bizdedir ve anayasal güvence altındadır.” Diyerek KESK örgütlülüğünün bölücülük içerdiği vurgusu işlendi. Memursen konfederasyonu ise toplu görüşme masasında kalarak kendi politik tutumunu sağlamış oldu. Görüşmelerin 4. turunda Başbakan Yardımcısı M. A. Şahin memurlara 2007 yılı Haziranına kadar ücret artışının hükümet olarak %2 lik zam önerinde bulundu. Basında yer alan habere göre Hükümet memurlara 2007 yılının birinci altı atı için %2, ikinci altı ayı için %2 artı olası enflasyon farklarını da ödeyeceğini taahhüt etmişti. 2007 yılı bütçesinden memurlara 49 milyar YTL ayrılacağını bildiren Bakan CİLT:3
SAYI:32
M. A. Şahin imkanlar zorlanarak bunun ne kadar üstüne çıkılabileceğini Bakanlar Kurulu toplantısında belirleneceğini bildirdi.Bunun üzerine Türkiye Kamu-Sen ve Memur-Sen zam önerilerinin “onur kırıcı”; memurlara hakaret olarak nitelendirmiş, konfederasyonların hükümetin kabul edilebilir bir teklif getirmelerini talep etmişlerdi. Kamu-Sen en düşük memur maaşının 1023 YTL sosyal yardımlar hariç, Memur-Sen ise 1475 YTL yükseltilmesini istiyor. (29 Ağustos Milliyet) 31 Ağustos 2006 Bakanlar Kurulu toplantısından sonra, Devlet Bakanı M. A. Şahin burjuva medyasının karşısına çıkarak kamu emekçilerine verilecek ücret artışının sendikaların taleplerini dahi telaffuz etmeden renkli pasta grafikleriyle bir güzel anlattı. Hem de memurların %42 sinin kendi evinde % 62 sinin ise araba sahibi olduklarını bildirerek birde aba altından sopa göstererek akıllı olun çoluk çocuk sahibisiniz Eylül: 2006 21
hükümetine ve onun memurluğunuzdan işbirlikçisi sendika olursunuz tehdidinde yöneticilerine yaramakta, bulundu. Konfederasyonlar emekçileri ekonomik ise görüşmeyi terk ederek mücadelelerinde zaafa Eylül ayını eylem ayı ilan uğratmaktadır. Kamu edip, Çeşitli eylemler emekçilerinin bu günkü düzenleyeceklerini bildirdiler. sendikal mücadeleleri ve Sorun uzlaşma kuruluna sendika yöneticilerinin havale edilerek karşılıklı durumu, tavırları ve bu restleşmeler, tehditler ve sorunda neler yapmaları polemiklerle bu yıl ki gerektiğine ilişkin pasaj görüşmeler de geçen aktaracağım. yıllarda ki tabloyla tıpatıp Öncelikle mesleki dar örtüşen danışıklı dövüş kafalılıkla sınırlanmış, onları senaryolarıyla son buldu. kitlelerden koparan Kamu emekçiler açısından bürokratik aygıt tarafından sorunun en çarpıcı yanı eli kolu bağlanmış ve Bakan M. A. Şahin in basında ve gazetelerde yer oportünist liderleri tarafından alan memur ücret artışlarına yoldan çıkartılmış olan vasıflı ilişkin açıklamaları, renkli ve iyi ücretli işçilerin göstergelerin, tüm bilgi ve ihtiyaçlarını karşılayan dokümanların Türk Kamusendikalar, sadece Sen Genel Başkanı Bircan toplumsal devrim davasına Akyıldız değil, kendi üyelerinin yaşam ın da kendi koşullarının düzeltilmesi ağzından itiraf ettiği gibi davasına da ihanet kendi hazırladıkları bilgi ve etmişlerdir. Onlar patronlara dokümanlarla ifade karşı sendikal mücadele edildiğidir. Kamu sahasını terk etmişler ve Emekçilerinin üç ayrı bunun yerine kapitalistlerle konfederasyonda her ne pahasına olursa örgütlenmişlikleri kendi olsun yapılacak barışçıl bir aralarındaki birlikteliği sözleşme programını güçsüz kılmakta, onların bu koymuşlardır. Sendika bölünmüşlüğü burjuva www.proleter.org 22
bürokrasisinin olağanüstü baskıcı uygulamaları (devrimci sendika şubelerinin oportünist sendika yönetimleri tarafından dağıtılması gibi ya da onların yalnızca işçi aristokrasisine hizmet etmekten ibaret olan daha az vasıflı işçilerin sendikalara girmesini olanaksız kılan dar politikaları tarafından buna zorlanmadıkça, sendikalardan gönüllü olarak çekilme ve ayrı sendikalar yaratma doğrultusundaki tüm suni çabalar, komünist hareket için son derece tehlikelidir. Bu komünizm yolunda olan kitlelerin en ileri ve sınıf bilinçli işçilerden ayrılması ve burjuvazi ile işbirliği halinde olan oportünist liderlere teslim edilmesi tehlikesini içerir. Çalışan kitlelerin tereddüdü, entelektüel kararsızlığı, oportünist liderlerin aldatıcı argümanlarına kapılabilmeleri proletaryanın geniş katmanlarının ancak keskinleşen mücadelenin gelişimi içinde bizzat kendi deneyimlerinden, kendi CİLT:3
SAYI:32
zaferlerinden ve yenilgilerinden öğrenmeleri ölçüsünde kapitalist ekonomik sistemin içerisinde artık insani yaşam koşullarına ulaşılamayacağını öğrenmeleri ölçüsünde, ileri komünist işçilerin, ekonomik mücadelede sadece komünist fikirlerin sözcüsü olarak değil aynı zamanda mücadelenin ve sendikaların en kararlı önderleri olarak hareket etmeyi öğrenmeleri ölçüsünde alt edebilir. Sadece bu yolla oportünist sendika yöneticilerinden kurtulabilir, sadece bu yolla komünistler sendikal hareketin başına geçebilirler ve onu komünizm yolunda bir devrimci mücadele örgütü haline getirebilirler. “Sendikal hareket, fabrika komiteleri ve komünist enternasyonal üzerine tezler” den bölümler. Temmuz 1920 Devrimin Sesi sayı 11 sayfa 38-40 Bir Okur
Eylül: 2006
23
İŞÇİ PARTİSİ’NDE PROGRAM DEĞİŞİKLİĞİNE DOĞRU
gerekleri vardır. Vatanın ipini satanlarla, isterlerse kendilerine sosyalist desinler bir arada olamazsınız, ama vatanı savunanlarla aynı siperde seve seve can verirsiniz olay bu!.” (Aydınlık 23-ağustos 2006 Sayı 997 S.9) Hazırlanan program metninin kendisine geçmeden önce liderlerinin gerekçelendirilmeye ilişkin değerlendirilmelerin ne olduğunu bilmekte fayda var. En önemlilerinden bir bölümü yukarıdaki satırlarda yer almakta. Temel düşünce “vatanın bütünlüğü, milli devlet ve milletin birliği tehdit altında. Bu tehdide karşı koyacak kuvvetleri, Mao bayrağı altında toplayamazsınız. Biz bunu 40 yıldır biliyoruz. Ama o güçleri aynı partide toplamaya yeni karar verdik.” Şeklinde ifade edilmiş. Her şeyden önce, 40 yıldır anlayış bu olduğuna göre 40 yıldır yığınlara yalan söyleniyor demektir. Komünistler onların başlangıçtan bu güne sınıf
Bir süredir burjuva basınından, İşçi Partisi’ndeki program değişiklikleri ile ilgili yazılar yer alıyor. Liderleri Doğu Perinçek’in Aydınlık Dergisi’nde bunları şöyle yorumluyor: “Aydınlık, Milliyet ve Hürriyet gazeteleri, Perinçek Mao’yu programdan çıkardı diye yazdılar. Perinçek : Başlığın altı okunursa doğru haberlerdi onlar. Canları sağ olsun başlık atmakta onların hakkı. Vatanın bütünlüğü, milli devlet ve milletin birliği tehdit altında. Bu tehdide karşı koyacak kuvvetleri, Mao bayrağı altında toplayamazsınız. Biz bunu 40 yıldır biliyoruz. Ama o güçleri aynı partide toplamaya yeni karar verdik. Hayat bunu gerektirdi. Bilim bunu gerektirdi. Bilimsel sosyalizmde bun gerektirir. Cephe partiler arasında da olur, aynı parti içinde de olur. Kalıplar yoktur. Hayatın www.proleter.org 24
işbirliği politikası izlediğini biliyorlar.(İşçi sınıfına bunu, bunların gerçek yüzünü göstermeye çalışıyorlardı.) Kendileri ise bu düşüncelerini şimdi itiraf etmek zorunda kalıyorlar. “Aydınlık: Peki bu birleşen kuvvetlerin sınıfsal içeriği nedir? Perinçek: Kırk yıldır Milli Demokratik Devrim diyoruz ve yine kırk yıldır, işçi, köylü , küçük burjuvazi ve milli burjuvazinin ortak iktidarını savunuyoruz. Bu dört sınıf milleti oluşturuyor.” (Agy.S.11) Küçük burjuvazinin ikili sınıf yapısı (burjuva ve emekçi) onun burjuva toplumun temel sınıfları burjuvazi ve proletarya arasında yalpalamasına yol açar. Güçlü kim ise ondan yana eğilim gösterir. Sözü edilen kırk yılın başlarında işçi sınıfının dünya ölçüsündeki güçlü durumu, başlarında Doğu Perinçek’in olduğu, “Proleter Devrimci Aydınlık” (PDA)’ çıları, sınıf işbirlikçisi teorilerini, Marksist kavram ve sosyalist lafazanlıklarla örtmek CİLT:3
SAYI:32
zorunda bırakıyordu. Bu gün burjuvazinin dünya çapında güçlü olduğu günlerde, burjuvazinin liderliğine, önderliğine ve iktidarına talip olduklarını açıklamaktan çekinmiyorlar. Sınıf işbirliği teorilerini başka biçim altında ilkeleri arasında yer veriyorlar. “Aydınlık : Tüzüğün 1. Maddesinde bir üçlü bileşim var, eski program farklıydı, niye değiştirdiniz? Perinçek: Programdaki değişikliklerin en önemlisi budur. İşçi Partisi’nin yalnız bilimsel sosyalistleri değil, Türk Devriminin bütün birikimini kucaklama kararını saptıyoruz. Yani, milliyetçileri, halkçıları ve bilimsel sosyalistleri. Eğer bunları bir araya getiremezseniz hiç ama hiçbir şey yapamazsınız. Bütün mesele, Türk Devriminin dinamiklerini toplamaktır. Türk devrimi 19.yy. ortalarından sonra başladı. Milliyetçi, halkçı ve devrimciydi. İlk Türkçülerin çoğu sosyalistti. Çünkü Türk Devrimi Milli Demokratik Eylül: 2006 25
sınıflara sıkıca yapışma Devrimdi. Ezilen dünya devrimi olduğu için, Fransız gayreti içinde kendinden Devriminden farklı olarak, emin bir edayla demagojik bireyci değil, toplumcuydu. bir üslupla ahkam kesiyor. Özel girişimci değil, Ona bakarsanız “Türk kamucuydu. Yeni Osmanlılar Devrimi” başından itibaren yani Namık Kemaller de “toplumcu” ve “kamucu”dur. böyleydi. İttihat terakki de Onlar “toplumculuğu” böyleydi, O nedenle “devletçilik” olarak Denizler, Mahirler, 1972 anladıkları için, sosyalizmi dönemi savunmalarında Jön “toplumculuk” , “kamuculuk” Türklerin ve Atatürk’ün anlayışı içinde burjuva devamıyız dediler.” devriminin ilerleyişi içindeki (Agy.S.9-10) “ulusallaştırma” lar da İşçi Partisi liderinin, sosyalizm bulurlar. Bunun “Türk Devrimi” hakkında sonucu önce burjuvazinin ağzından dökülen sözler önünde secdeye kapanma, ardından onun liderliğine bunlar. Hedeflerinin “Türk heveslenmelerdir. Burjuvazi Devriminin dinamiklerini deneyimli bir sınıftır. toplamak” olarak ifade Uşaklarından hepsini ne ediyor. Sınıf bileşimini “eski” zaman, nasıl kullanacağını literatürüne gönderme bilir. I. Emperyalist paylaşım yaparak gönülsüz olarak bir savaşı ve sonrası yıllar önceki alıntıdaki sözlerinde kapitalizm de dünya çapında ifade etmişti. Bu sınıfların ulusallaştırmanın zorunluluk siyasi tezahürlerinin olarak hızla artmıştı. Burjuva temsilcileri olarak, devrimimizin 1923’lerdeki milliyetçileri, halkçıları, bilimsel sosyalistleri aynı sürecinde ortaya çıkan partide toplamak istemlerinin “ulusallaştırma” , “devletçilik” devrimin gerekleri olarak uygulamalarının sunuluyor. Her kes kendince proletaryanın kurtuluşu devrim değerlendirmeleri mücadelesi içindeki yapıp politika ortaya koyar. sosyalizm tarihi süreci ile Doğu Perinçek egemen yakından uzaktan hiçbir www.proleter.org 26
ilişkisi yoktur. Marks ve Engels daha sağlıklarında Bismark’ın demiryolu uygulamalarında sosyalizmi gören anlayışı mahkum etmişlerdi. Yalnız PDA grubunun yukarıdaki anlayışına değil, sosyalizm adına konuşan “kamuculuğu” ve kamu hizmetini” sosyalizm olarak sunan küçük burjuva sosyalizminin sözcülerinin anlayışının kaynağı burjuva devletinden yardım dilenme ona bel bağlama olan “Bismark Sosyalizmi” anlayışındadır. Bu tarz sosyalizm anlayışının devrimin dinamiklerinin nasıl toplandığı ve geliştirdiği bu gün gelinen noktada meydandadır. Küçük-burjuva sosyalizmi , bu günde , “parasız eğitim, parasız sağlık” talebini “kamu hizmeti” adı altında işçi sınıfına sosyalizm olarak yutturmaya çalışmaktalar. Marks’ın Gotha programının kenar notlarında Lassella’nın “devlet yardımı” ile yeni bir toplumun kurulabileceğini zanneden kuruntusu ile nasıl alay ettiği bilinir. Burjuva CİLT:3
SAYI:32
devletinin işlevini bizim “sosyalistlerimiz” hep “unuturlar”. Doğu Perinçek ve etrafındaki yöneticiler, program değişikliğine giderken bir şeyi unutmuşlar. Yazdıkları programı sunacakları Aralık 2006 Kongresine partilerinin adını değiştirmeyi de teklif etmeliler. Dünya işçi sınıfının bu güne kadarki tarihsel birikiminin kırıntılarını dahi bir kenara iten bir partinin bu ad altında varlığını sürdürmesi kendisi ile çelişir. Nasıl kırk yıllık ayıplarını örten incir yaprağından kurtulma kararı aldılarsa, bu kararı da almalılar. Ancak o zaman teori ve pratikleri ile tam bir uyum içinde olurlar. Şimdi artık bu tanıtım ve gerekçelendirmedeki söylenenler bir kenara bırakıp hazırlanan tüzük ve programa bakalım. Tanıtım için hazırlanan tüzük ve program metninin önünde Doğu Perinçek’in açıklamaları yer alıyor. Aydınlık’taki düşünceler burada da anlatılmış. Tüzükte program gibi beş bölümden oluşuyor. Eylül: 2006 27
Partinin yakın amacı Milli 1. Temel ilkeler. Demokratik Devrimi 2.Örgütlenme İlkeleri. 3. tamamlamak olarak Üye. 4. Örgüt. 5. Disiplin. gösterilmiş. Bu devrim Temel ilkeler “meşrutiyetle başlayıp, bölümünde amaç başlığı Kemalist devrim”le en büyük altında nasıl bir devrim atılımını gerçekleştiren” hedefledikleri şöyle devrimin tamamlanması anlatılmış. “İşçi Partisi’nin olacaktır. Yani burada yakın amacı, Meşrutiyetlerle dikkat. Devrim biçimine de başlayıp Kemalist devrimle sadık kalınması titizliğinin en büyük atılımını gerçekleştiren Milli gösterilmesidir. Bunun Demokratik Devrimimizi sonucunda “milli devlet” tamamlayarak, milli devleti “halk yönetimi yeniden inşa ve halk yönetimini yeniden edilecektir.” Bir önceki başlık inşa etmek, emperyalizmin altında parti, açıklamalarda baskı ve denetimine son sözü edilen “dörtlü sınıf vermek , ortaçağ kalıntısı bloğu”nun “ortak milli iktidarı” bütün ilişki ve kurumları için mücadele eden öncü hayatın her alanından parti olarak tarif edilmiş. temizlemek, halkı özgürlüğe, Burjuva demokratik devrimi esenliğe ve aydınlığa tamamlama (onlar milli kavuşturmaktır. sıfatına sıkı sıkı sarılmayı İşçi Partisi, Türkiye’mizin bu kırk yıldır pek önemserler) yakın amacı ile hareket etme gün Asya’dan yükselen anlayışının nereye çağdaş ve toplumcu götürmekte olduğunu uygarlığın önündeki seçkin görmekteyiz. Büyük yerini alması için, artık burjuvazinin ve mafyalaşan kapitalizmin her kapitalistleşmiş büyük toprak tür sömürü ve baskısını sahiplerinin siyasi iktidarı arasız devrimlerle ortadan altında yakın amacı kaldırmayı ve sınıfsız, burjuva devrimini imtiyazsız, kaynaşmış bir tamamlama olarak toplum kurmayı hedefler.” alındığında zorunlu olarak (Tanıtım Broşürü S.7-8) www.proleter.org 28
burjuvaziye yaslanacağı yada işçi sınıfına güvenilmeyip , burjuvazinin bazı kesimlerine devrimci görevler biçileceği , onların önderlik ve öncülüğün sarılınacağı sonucu ortaya çıkmakta. Eğer siyasi iktidar kapitalist nitelikte ise, küçük burjuvazinin bocalamaları, kararsızlığı artar ve siyasi iktidarın yanında yer alma eğilimi gösterir. Doğu Perinçek’in başında olduğu grup bugün burjuva bir “milli iktidar” hedefi ile ortaya çıkıyorsa, bunun kökleri burjuva toplumdaki sınıf mücadelesindedir. “Milli devleti yeniden inşa etmek” ne demektir? Bunun “Kemalist Devrimle” kurulduğu bunun için “yeniden” kullanılmaktadır. “Milli” sıfatını devrimin ve de bunun sonucunda kurulacağı söylenen devletin önüne eklemek PDA grubunda gelenek halindedir. Bu gün reddettikleri miras Marksizm de “devlet uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının ürünü ve belirtisi” anlayışıdır. Egemen sınıfın ya da sınıfların sömürü ve baskısının CİLT:3
SAYI:32
devamını sağlayan bir zor aletidir. Burjuva toplumunda devlet burjuvazinin damgasını taşır. Onun özü burjuva devleti olmasıdır. Dünyanın her tarafındaki burjuva toplumlar da bu ortak özle var olur. Ne varki “milli devlet” ile ona sözü edilen “ezilen dünya” devrimlerinde “milli” ortak sıfatı eklenmeye çalışılmaktadır. Halbuki burjuva devletin biçimi olan “ulusallık” (İşçi Partisi yöneticilerinde “millilik” her ulus burjuva devletinde farklıdır. Burjuva özden farklı bir olarak “ulusallık”ın onun yanına yapıştırılması sınıfsal niteliğini gizleyecek işçilerin önünde onun sınıfsal işlevinin üstünü örtmektedir. Dünya kapitalizminin önde gelen sözcü ve temsilcileri ise son yıllarda “ulusal devletin” egemenliklerinin önünde engel olduğunu yüksek perdeden ilan etmekteler. Emperyalist kapitalizmin egemen sınıflarının çıkarlarının önündeki engel göstermesi, emperyalist sermayenin Eylül: 2006 29
Yönetimi. II. Bağımsız Dış ekonomik egemenliğini Politika. Milli Savunma ve kurduğu burjuva Güvenlik. III. Herkese iş ve toplumlardaki devletlerin refah. IV. Sağlık ve güvenli yerel organları durumuna yaşam. V. Cumhuriyet geldiği bir döneme denk eğitimi ve Aydınlanma. gelmesi rastlantı değildir. Giriş bölümünde Türk Bilimin ilerleyişi biçimden devrimi ile ilgili şu satırlar yer öze doğrudur. Amaç özün alıyor. “Türk devriminin eşsiz açığa çıkarılması doğa ve birikimi Türkiye iki yüz yıldır toplum yasalarında olduğu yayılmacı kapitalizm ve gibi burada işleyiş emperyalizme karşı yasalarının bilince savaşıyor. Dünyada eşi aktarılarak onlar üzerinde olmayan bir tarihsel mirastır egemen olunmasıdır. bu. Eşsiz bir teorik birikimdir Bilimsel sosyalizmin devlet konusundaki tutumu da ve eşsiz bir özgüven böyledir. Özün biçimi kaynağıdır. belirlediğinden hareketle, Meşrutiyetlerden, Kurtuluş konumuz olan burjuva Savaşımızdan, ve Kemalist devletin özünün ortaya Devrimin büyük konması olan burjuvazi ile atılımlarından süzülüp gelen işçi sınıfı arasındaki sınıf bu büyük mücadele özetle mücadelesinin ürünü olarak, Türk Devrimidir. İki yüz yıldır burjuvazinin egemenlik aracı milli halkçı devrimimizi olduğunu sergiler. Biçimi tamamlamak, bağımsız, önemsiz olarak görmez, özgür, çağdaş bir toplum fakat biçimlere takılıp özün kurmak için savaşıyoruz.” gözden ırak tutulmasına (Agy S.24-25) Türk Devriminin tanımlanıp karşı mücadele etmiştir. anlatılmaya çalışıldığı iki Şimdi program ne diyor ona paragraf birbirini bakalım. Program “Milli yalanlamaktadır. Birinci Hükümet Programı” başlığı paragrafta “eşsiz” kavramı altında sunulmuş. Giriş ve üç kez kullanılarak devrimin beş ayrı bölümden oluşuyor. türlerine karşı üstünlüğü I.Milli Devlet ve Hukuk www.proleter.org 30
vurgulanıyor. İkinci paragrafta ise onu tamamlamak için iki yüz yıldır uğraşıldığı söyleniyor. Nasıl bir “eşiz“ devrimdir ki bir türlü nihai zafere ulaşıp sözü edilen “bağımsız”, “çağdaş” “özgür toplumu” kurmak mümkün olmamıştır. Bir defa sözü edilen, çerçevesi çizilen devrim burjuva devrimidir. Onun sonucunda burjuva toplum galebe çalar, iki yüz yıldır mücadele edildiği söylenen kapitalizm bütün kurumlarıyla yerleşir. Kapitalizmin “yayılmacılığı” ise kendinden önceki yapılar üzerinde devrimci etki yaparak onları çözer ve kapitalist ilişkiler içine çeker. Yani baylar sizin bu kuruntunuz gerici bir özlemdir. Sizin programınızdaki en temel hedefiniz gibi Türk devrimi bu çerçevede sonuna götürüldüğünde ortaya çıkacak olan burjuva toplumdur. İstediğiniz kadar allayıp pullayın onu işçilere özgürlük getiren bir toplum olarak kabul ettiremezsiniz. CİLT:3
SAYI:32
Programın yazarları için Türk devrimi “Mazlumlar dünyası” için bir “model” olmuştur. Türk “devrimci milliyetçiliği” “Fransız ve İngilizlerinki gibi emperyalist değil bağımsızlıkçıdır” demekte. Aynı satırların devamı ise “devrimci milliyetçilik” için “bireyci değil toplumcudur. Özel çıkarcı değil kamucudur.” Şeklindedir. (Agy S.26) Bu kişiler için “toplumculuk”, “kamuculuk” eşittir. Sosyalizm (ki bu kavramı artık kullanmaktan kaçınıyorlar) olduğuna göre burjuva devletinin ( bu onlar için “milli devlet”tir) nasıl sosyalist uygulamaları olduğu anlaşılır. İktidar ve devlet sorununda çözüm: “Milli iktidar hedefine kilitlenmek. Bütün mesele, bağımsız milli devletimizi halkçılık temelinde yeniden örgütleyecek bir meclis ve hükümetin oluşturulmasıdır.” (Agy.S.27) Yine aynı düşünce ile karşı karşıyayız. Hedeflenen iktidar ve devletin sınıf yapısı en net bir şekilde ortaya konması gerekirken, onları örten, gizleyen kavramlar Eylül: 2006 31
“gerçek halk devrimleri” kullanılmış. Dört sınıf (işçi, mevcut devleti ele geçirip köylü, küçük burjuvazi, milli ona “yeni” biçim vererek burjuvazi) milleti oluşturur gerçekleştiremezler. Onu dendiğine göre iktidar millete kırıp yerine yenisini koymak aittir. Bu tam anlamıyla zorundadırlar. Bu da artık burjuva aldatmacısıdır. burjuva parlamenter Burjuvazi yüzyıllardır kendi organlarla değil yığınların öz iktidarının kaynağını işçi örgütleri (komün, konsey, sınıfı ve emekçilerden Sovyet) ile mümkündür. Ama gizlemek için böyle politik yazarların böyle bir derdi kavramları kullanır. Ne var ki yoktur. Onlar burjuva emperyalizm ve proleter toplumun ve onun devrimleri çağında o artık kurumlarına bağlıdırlar. Her gerici bir sınıftır. Kavramları da gerçeği yansıtmak yerine fırsatta bunu yinelerler. onun üstüne bir şal örter. Bu Temel ilkeler başlığı altıda çağ da işçi sınıfı, meclis ve şunlar ifade edilmekte: hükümet oluşturması gibi “İşçi Partisi, milli devletin burjuva parlamenter bağımsızlığı ve egemenliği, mücadele biçimini vatanın bütünlüğü, Kemalist Devrimin başarısı için, çeşitli savunmaz. Adından başka etnik köken ve ..milletimizin işçi ile bağı kalmamış bir birleştirilmesine önderlik parti için böyle şeyler eder.” (Agy. S.9) yabancıdır. Ne var ki işçi Partisi liderlerinin sosyalizm artık bilimdir, bu (liderinin demek daha doğru bilimsellik parti programı olurdu) amacı artık açık ve sorununda da geçerlidir. nettir. İlkelerde olduğu gibi Kısacası parti programı bu terminolojide de egemen bilim “aydınlanması”nda sınıflardan burjuvazinin incelenmelidir. Devrimimizde “ulusalcı” kesiminin dili işçi sınıfının hedefi hükümet hakimdir. “Devlet, millet, ve “milli devlet” kurmak vatan bir bütündür değil, komün yada Sovyet bölünemez” deyip onlarla tipi iktidar kurmaktır. Paris aynı idealler paylaştıklarını Komününden bu yana artık www.proleter.org 32
deklare etmekteler. Artık bunda hiçbir çekinceleri de yoktur. Yüzeli yıl öncesinde vatanı yoktur denilenlerin adını (proleter, işçi) kullanan burjuvazinin hizmetkarları işçileri burjuvazinin arabasına koşmayı çalışmaktalar. Vatan ve millet tarihsel birer olgudurlar. Ezeli ve ebedi değildirler. Burjuva üretim ilişkilerinin gelişip egemen duruma gelmesi ile iç Pazar oluşur. Burjuvazi egemen olduğu bu pazara vatan der. Şimdilerde emperyalist burjuvazi “yükselen pazarlar” nitelemesi ile bu durumu ortaya koymakta. Doğu Perinçek vatan bölünmez diye dursun bu pazarda emperyalist burjuvalar çoktan egemenlik sağlamış bunun siyasi çatısını kurma çalışması içindeler. Millet’te vatan gibi kapitalizmin ortaya çıkıp gelişmesi sonucunda, dil, toprak, iktisadi yaşam ve kültür birliğinin sağlanması ile oluşur. Birlik ve bütünlük çağrılarının aksine burjuva toplum olan millet bağında temelini üretim ilişkilerinden alan uzlaşmaz sınıf CİLT:3
SAYI:32
karşıtlıklarına dayanır. Burjuvalar ve proleterlerden oluşur bu sınıflar. Bu sınıflar ara katmanlar tarafından çevrilidir. Burjuva ideolojisi bu güne kadar bu sınıflar arasında birlik, bütünlük sağlayamadı. Aynı ideoloji İşçi Partisi yöneticilerinin ellerinde de bunu başaramayacaktır. Ancak geçici olarak işçilerin kafasını bulandırır o kadar. Programda bakın Türk milleti nasıl tanımlanmış: “’Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.’ Türkiye halkı kurtuluş savaşını başarıya ulaştırarak ve Cumhuriyeti kurarak, Türk milletini devrimle oluşturmuştur.” Ve vatan “vatan bir bütündür bölünemez”.(Agy.s.29) onların mantığını sonuna kadar götürürsek, devrim tamamlanmadığına göre millette tam oluşmamış demektir. Program’ın devrim, millet, devlet ve vatan konularındaki yaklaşımı azgın bir ezen ulus milliyetçiliği şovenizmidir. Görünen o ki faşist burjuvazi “vatan bölünmez” gündelik Eylül: 2006 33
sloganı program ilkesi düzeyine yükseltmekte sakınca görülmemiş. Tam aksine programın bütün temel düşüncesi bu ırkçı faşist şovenizm üzerinde şekillenmektedir. Bunun sonucu Türklüğe hakaretten Elif Şafak yargılanmalıdır olmakta. Ulusal sorun:”Kürt meselesine emperyalist müdahaleye son. Türkiye’miz de Kürt meselesi demokratik hak ve özgürlükler açısından esas olarak çözülmüştür. Ülkemizde iç barışı, bütünlüğü ve kardeşliği sağlamak için esas görev emperyalist müdahaleye karşı birleşmek ve direnmektir.” (Agy.s.30) Bitmek tükenmek bilmeyen birlik bütünlük çağrıları ulusal sorun da da devam ediyor. Tabi bu sorun baştan çözülmüş kabul ediliyor. Bu da zaten ulus şovenizminin hayat bulduğu zemindir. Ulusların kendi kaderini tayin ilkesinin lafı dahi terkedilmiş bulunuyor. Burjuva liberal partilerin programları dahi 34
sorunun üstünü böyle örtmez. Tarım Sorunu: “Köy meclisleri önderliğinde toprak reformu yurdumuzun belli bölgelerinde hala varlığını sürdüren toprak ağalığı aşiret reisliği, şehlik, tefecilik gibi ortaçağ kalıntısı ilişkileri kökünden temizlemek köylüyü toprak sahibi yapmak ve özgürleştirmek, ülke bütünlüğünü sağlamlaştırmak, tarım üretimini çağdaşlaştırmak, verimliliği artırmak, başta ormanlarımız ve sularımız olmak üzere doğal kaynaklarımızı korumak amacıyla toprak reformu yapılacaktır.”(Agy.s.40) “Herhangi bir hüküm veya belgeyle veya örf veya adetle aşiretlerin şahsiyetlerine veya onlara dayanılarak reis, bey, ağa ve şeyhlere ait olarak tanınmış, kayıtlı kayıtsız bütün taşınmazlar, hazine toprakları ve mayından temizlenen araziler, yasa gereği , topraksız veya az topraklı köylülere bedelsiz
www.proleter.org
olarak dağıtılacaktır.” (Agy.s.40) toprak reformu, mirasçısı olduklarını söyledikleri “Kemalist Devrim” ağızlarda sakız olan tarım sorununa ilişkin talebidir. Kapitalistleşmiş büyük toprak sahiplerini ürkütmemiş, toprak devrimi yerine toprak reformu denir. Kapitalistleşmiş büyük toprak sahiplerinin mülklerine ilişkin her hangi bir talep yoktur. Egemen sınıflardan diğer tekelci büyük burjuvazinin mülksüzleştirilmesine ilişkin de programda bir şey söylenmez. “Milli iktidar”da onların egemenliği sürecektir. Mülksüzleştirilecek başka bir kesim. “Nereden Buldun Kanunu çıkarılacaktır. Uyuşturucu, silah ve nükleer madde kaçakçılığından elde edilen bütün servetlere , kara ve kirli paraya el konacak, hortumculuk, bankaların içini boşaltma, rüşvet, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma gibi yasa dışı yollardan elde edilen bütün kazançlar ve CİLT:3
SAYI:32
servet unsurları kamu kaynağına dönüştürülerek cezai kovuşturulma yapılacaktır.” (Agy.S.36) yukarıda mülksüzleştirileceği söylenen kesime, tekelci büyük burjuvaların büyük kısmını muhalefet ederek karşı durmaktadır. Sözü edilen talebi onlar daha güçlü olarak dile getirmekteler. Böylelikle “haksız rekabet” engellenecektir. İşçi sınıfı kapitalist sınıf içindeki rekabette taraf olmaz. Bu “hala varlığını sürdüren” ifadeler ile önemsiz bir feodal kalıntı olduğu ima edilen Ağalar , “hortumcular” ile “kara paracıların” mülksüzleştirilmesi ile burjuva devrimi yapıldığının tarihte örneği yoktur. Program ve Tüzük değişikliğini hazırlayan yazarların “dörtlü bloğun” önüne koyduğu ilk hedefler düzende kayda değer bir değişiklik yapmayacaktır. Egemen sınıfların Doğu Perinçek’in liderliğinde değişik at sırtında devam ettirilmesini gerektirecektir. Söylenenlerden anlaşılacağı Eylül: 2006 35
üzere böyle bir dertleri de zaten yok. Milli olmayı kendisine temel düstur edinen İşçi Patisi lideri çağı nasıl değerlendiriyor? “Dünya demokratik devrimler çağına geri döndü. İşçi Partisinin yeni Tüzüğü ve Milli Hükümet Programı bu günün dünya gerçeğine dayanmaktadır. 1990’larda başlayan küreselleşme saldırılarıyla birlikte Dünya Büyük Fransız Devrimi vb. devrimlerle kazandıklarını kaybetmiş ve demokratik devrimler çağına dönmüştür.” (Doğu Perinçek Agy.S.2) Çağ değişikliği salt siyasi değişikliklerle , burjuva demokrasisinin büyük ölçüde kaybı ile mi olmaktadır? Böyle ise emperyalizmin kendisi zaten özgürlük getirmedi. Siyasi gericiliği yoğunlaştırdı. Doğu Perinçek kendi TV kanalı ULUSAL Kanal da burjuvazi ile proletarya arasındaki çatışmanın Marks’ın döneminde (1871’de) sona erdiğini söylüyordu. Soruna böyle yaklaştığından insan her yerde sınıf mücadelesini
değil, ulusal çatışmaları görür. Çağın niteliği değişmedi, çağlar geriye şimdiye kadar geriye dönmedi, ancak dönemsel geriye gidişler oldu. Emperyalizm ve proleter devrimler çağının bu dönemde emperyalizm tarafı ağır basmakta. N.IŞIK
www.proleter.org
Eylül 2006