CİLT:4
SAYI: 44
Eylül: 2007
----------------------------------------------------------------------------------------------------
MARKSİZM – LENİNİZM HER ZAMAN GÜNCEL VE BİLİMSEL ÖĞRETİ KAPİTALİZMİN KÜRESEL KRİZLERİ VE KÜRESELLEŞME SÜRECİNDEKİ TÜRKİYE İLİŞKİSİ
Kapitalist üretimde meta dolaşımı, sermayenin çıkış noktasıdır. Meta üretimi, dolaşımı ve ticaret denen daha gelişmiş dolaşım biçimi, sermayenin doğup büyüdüğü tarihsel temeli oluştururlar. 16.yy da dünyayı saran ticaret ile yer yüzüne yayılan pazar, sermayenin modern tarihinin başlangıcı olmuştur.
Meta dolaşımının son ürünü para sermayenin göründüğü ilk biçimdir. Tarih açısından sermaye, toprak mülkiyetinin tersine, her zaman başlangıçta para biçimini alıyor; paradan oluşan servet tüccar ve tefeci sermayesi olarak ortaya çıkıyor. Her yeni sermaye, başlangıçta sahneye, yani pazara, ister meta, ister emek ya da ister para piyasasına, günümüzde bile belirli bir süreçle sermayeye dönüşeceği para biçiminde çıkıyor. 1 Sermayenin para biçimde uluslar arası dolaşımı bir dizi dönemlerin ve gelişmelerin sonunda mümkün hale gelebilmiştir. Bu dönem artık sermaye uluslar arası pazarlara egemenliğini sağlamış bir dolaşım ve sömürü ortamını ortaya çıkarmıştır. Ulusa1
Karl Marks Kapital C.1 S.139
www.proleter.org
lar arası sermayenin egemenliği paylaşılan pazarların yeniden yeniden paylaşılmasını gündeme getirmiş, bunun sonucunda tarihi süreç içerisinde bölgesel didişmelerin, etnik ve ekonomik komşu ülkeler arasında paylaşım ve sömürü savaşlarına neden olurken dünya çapında I. Ve II. Paylaşım savaşlarıyla sonuçlanmıştır. Uzun süre proletarya devrimlerinin korkusu ile paylaşımın biçimini değiştirerek kapitalist emperyalizm varlığını sürdürmüştür. Sovyetlerde Proletarya egemenliğini yozlaştırıp egemenliğin tamamen burjuva nitelik kazarak artık bir takım ideolojik sıfatlardan ve yapılardan arınarak çöküşün ilan edildiği döneme kadar “soğuk savaş” taktikleriyle kendi tekelini, başını ABD’nin çektiği emperyalist bloğun dayatma ve tertipleriyle günümüze kadar devam etmiş ve devam etmektedir. Sermayenin tekelci niteliği egemenliğinin sorunsuz devam edebilmesi, rakiplerinin ve egemen olduğu ülkelerin sermaye gruplarıyla arasındaki krizlerin aşılması ve hakimiyetin “kayıtsız şartsız” ellerinde bulundurma zoru ve zorunluluğunu yaşamaktadırlar. 2
Açık işgal ve sadık müttefiklerini bir yana bırakırsak emperyalist sermaye diğer rakip sermaye gruplarını kendisine nasıl bağımlı kılıp kölesi haline getirdiklerini baktığımızda uluslar arası ülke ilişkileri gibi görünen ilişkinin bir sermaye bütünleşme ilişkisi olduğu görülür. Bu güne kadar G-7(G-8) olarak adlandırılan emperyalist tekellerin hakim olduğu sermaye gruplarının oluşturduğu bloklar kapitalizmin gelişmesinin yavaş –eşitsiz gelişmeolduğu ülkelere karşı gerek borçlarında gerekse sömürülerinin devamı için “borçlarının bir kısmının silinmesi”, “hibe ve yardımlarda” getirdikleri koşullar, hibe edilen ve yapılan yardımların hangi tekel gruplarınca ve ne türde meta alımında veya hangi yatırımlarda kullanılacağı yardım veya hibe şartlarında birer birer belirlenmiş ve uluslar arası koşullarda denetimleri sağlanmaktadır. Sermaye birikiminin tekellerdeki müthiş birikimi yeni sömürü alanlarında yatırım aranırken yine kendi aralarında oluşturdukları kuruluş ve kurumlar aracılığıyla devletten devlete, kıtadan kıtaya yayıla-
Proleter Eylül: 2007 Sayı:44 rak tüm dünyanın ekonomik doğrudan zaptı-rap altına alayapılarında sermayenin egerak yapmaya çalışmaları hemenliğini oluşturarak tüm papimizin malumudur. İMF nin zarların bir bloğun elinden dive Dünya Bankası’nın doğrudan planlarını hayata geçirğer bloğun eline geçme savaşları yaşanmaktadır. meye çalıştıkları bu sürecin bu günkü ayaklarını oluşturan 1980 li yıllardan bu yaaraçları artık liberal burjuvazina uygulana gelen yeni işleyiş nin doğrudan kapsamı alanıemperyalist sermayenin daha na girerek doğrudan bir burjurahat sömürü zemini yaratılavalar arası bir hakimiyetinde bilmesinin ekonomik ve siyasi savaşını oluşturur. Bu kendikoşullarını da yeniden şekilsini bazen hükümet olma kolendirme sürecini yaşamaknularında gösterirken, bazen tadır. Bunları kabul etmeyen din, etnisite, ulusal sorun gibi siyasilere değişik yollarla ikna konularda ortaya çıkmaktadır. çalışmaları yürütülürken baCumhurbaşkanlığı, anayasa zen etekleri ayaklarına dolaştartışmalarının altında yatan sa da sonuçta geri dönülmez yeni oluşumlar, düşmanlıklar uluslar arası sermayenin Türbırakarak bu süreçte istediğini kiye burjuvazisinin liberal kaelde etmeye çalışmaktalar. nadı tarafından uluslar arası sermaye yapılanmasına enİMF ve Dünya Bankası tegrasyonunun (bütünleşmegibi emperyalistlerin ortak mali kuruluşları Plan ve programsinin) sağlanması çabalarından başka bir şey değildir. larıyla şart koştukları kredi Konuyu dağıtmadan şartlarını artık tekellerin daha asıl konu üzerinde tartışmaya kolay ilişkiler kurabilecekleri yasal ve uluslar arası kurallar devam edersek, sermayenin oluşturarak DTÖ (Dünya Ticauluslar arası krizi bir yandan ret Örgütü) gibi kural ve yaptıyeni oluşumunun sorunları oluştururken diğer ayağı da rımlarını garanti altına alacak egemen olduğu alanlardaki kurallarıyla egemenliği tüm uluslar arası alana yaymaya güç ve egemenliklerinin zayıflamaları oluşturmaktadır. çalışmaktadırlar. Bu yönden Türkiye’nin uygulamaları süToplam toplumsal sermayenin yeniden üretimi, dorecin normal araçlarla işlemediği durumlarda gerektiğinde laşımı ve birikimin uluslar ara3
www.proleter.org
sı tekelci sermayenin yapısından kaynaklanan işleyişi ülkeler ve bölgeler arasında yaşanan ekonomik durgunluk ve sömürünün emekçiler üzerindeki egemenliğinin yarattığı yoksulluk, bunun yansıması ödemeler ve yeniden satın almalar üzerindeki tıkanıklık, bir birlerine tetikleyen hareketlerle bir anda yeryüzünün en ücra köşesinde yankısını bulmaktadır. Bir yanda aşırı üretim bir yanda atıl kalmak istemeyen para sermaye ve bunlara değişik ad ve yapılarla oluşturulan fon, döviz, dolaşım araçları değerlerindeki değişiklerle ortaya koyması eteklerinin ayaklarına dolaşarak sendelemelerine neden olurken gelecekteki risklerin gerçekleşmesiyle de büyük ve sürekli krizlere devam edecektir. Bir yanda yeni yatırılan sermayeler, diğer yanda iflaslar, yutulmalar, satın almalar, “şirket evlilikleri” olarak adlandırılan zoraki tecavüzlerin resmileştirildiği yeni oluşumlarla ortaya çıkan sermaye grupları uluslar arası düzeyde yapılanmasını sürdürürken, küçük ve orta büyüklükteki sermayeleri de kendi yedeğine alarak geniş bir alana ya4
yılma becerisi göstererek rakiplerine karşı üstünlükler elde ederken kendilerine karşı ekonomik, siyasi manevraları da bu çerçevede kendi çıkarları doğrultusunda oluşumunu sağlamaya çalışmaktadırlar. Egemenliklerinin sürekliliği ve gelişimini garanti altına alma, güvenceye bağlı yaptırımlarıyla elini kolunu bağladığı küçük burjuva sermaye sahiplerini de başka çıkış yolları bırakmamaktadırlar. Böylece bu yapılanmanın içindeki sermaye ve ideolojiler beslendikleri bu ortamın devamı için ellerinden gelen bütün gayreti ve çabayı göstermektedirler. Amerikan emperyalizminin egemenliği altındaki ve bunlarla ilişkili birçok ülke ekonomileri “tusunami” etkisiyle diğerlerine de sirayet eden Amerikan mortgage kredilerinde geri dönüşlerden kaynaklandığı söylenen risklerin gerçekleşmeye başlamasıyla oluşan döviz (Amerikan dolarının diğer para birimleri karşısında değer yitirmesi) hareketlerindeki sermaye hareketleri diğer para birimleriyle birlikte sermaye hareketlerinin bütün enstrümanlarında oluşan hareketlilikle bütün ülke
Proleter Eylül: 2007 Sayı:44 ekonomilerindeki ilişkileri de lizminin Orta Doğudaki savaş etkilemiş görünüyor. maliyetlerini karşılama giderMerkez bankalarının lerinin petrol fiyatlarındaki devreye girerek faiz oranlayansıması petrol tüketicisi ülrında yapacakları yada yaptıkke ve şirketlere gizli haraca ları faiz değişiklikleri ile üstebağlayarak bunlar aracılığıyla sinden gelmeye çalıştıkları yeryüzünün işçi ve emekçilesürecin içinde bu hareketlilikrine tekelci, emperyalist söten kaynaklanan kazanç ve mürüsünü genişletmiş ve durmadan genişletmektedir. kayıpların, iflas ve çöküşlerin Gerek emperyalist devhangi bankaları ne kadar etkiletler gerekse bunların yerel lediği, kimler olduğu konuayaklarını oluşturan ülkelerin sundaki veriler henüz net olmamasına rağmen görünen o tek başlarına kapitalizmin krizlerini yönetmeleri giderek zorki büyük sermayelerin çıkan kargaşada yeni avlar ile kalaşmış, zorlaştıkça da kapitazançlı çıkacağı belli. Bunu lizmin krizleri tüm bünyesinde durdurmak artık burjuva serhissedilen, yer yer bazı ülke maye yapıları içinde mümkün ve sermaye gruplarında büdeğil görünüyor. Sermayelerin yük travmalara yol açmaya bu hareketinin kendi işleyişi başlamıştır. Sermaye hareketiçerisinde sürekli bir fasit daire lerinin “inceldiği yerden kopaoluşturduğu bu yapının politik rak” rakip sermayelerin veya yaptırımlardaki yeni politikalaemperyalist blokların eline rı savaş tamtamları olduğugeçmesi yeni dengelerin bozulmasına ve yeniden oluşadur. Şimdi en çok kazandıran cak risklerin gerçekleşmesine savaş sanayi üzerine yapılan neden olurken yeni krizlerin yatırımlarmış gibi görünüyor. doğmasına meydan vermekGerek emperyalist, gerekse tedir. Şimdilik görünen ABD emperyalistlerin jandarmalığıemperyalizmi ve Avrupa emnı ve kapı kulluğunu yapan peryalistlerinin potansiyel, her ülke ordularının ihtiyaç duyan kendileriyle birlikte ateşe duğu silah ve araç gereçleri, sürüklenmeye frenleri boşalmühimmat, hava ve kara, demış tanker gibi Rusya Fedeniz taşıtları üretiminde yıllara rasyonu, Çin ve Hindistan gibi yayılan siparişlerin üretimleri yeni emperyalist sermaye beklemektedir. ABD emperya5
www.proleter.org
adayları birbirinin yaralarını kaşımakta, altlarını oymakta, aba altından sopalar göstererek rakiplerine yalnız olmadıklarını, pastadan (pazarlardan) kendileri de pay almak istediklerini zaman zaman gizli, açık taleplerde bulunmaktadırlar2.
2
“Uluslararası güvenliğin askeri ve siyasi istikrarla ilgili konuların ötesinde bir kapsama sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Küresel ekonomideki istikrar, yoksullukla mücadele, ekonomik güvenlik ve medeniyetler arasında bir diyalog ortamı oluşturulması bu kapsamda değerlendirilir. Güvenliğin bu evrensel ve bölünmez niteliği, ‘bir kişinin güvenliği herkesin güvenliği demektir’ şeklindeki temel ilke ile ifade edilir. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak verdiği ilk yıllarda Franklin D. Roosevelt’in dediği gibi: ‘Bir yerde barış bozulduğunda, tüm ülkelerin barışı tehlikeye düşer’. Bu sözler bugün de geçerliliğini koruyor. Konferansımızın konusu olan, küresel krizler 6
Kapitalist emperyalizmin krizleri uluslar arası boyutlarda oluşurken, “çözümü” de uluslar arası emperyalist “dost” ve “müttefiklerinin” katılımıyla mümkün olmaktadır. Ya bir birlerini destekledikleri “müttefik” desteklerle, ya da Irak ve diğer bölgelerde olduğu gibi ordularını, topraklarını, limanlarını, hava sahalarını efendilerinin emirlerine vererek yerine getirmektedirler. Bunlar için hesaplar yapılmakta, işçi ve emekçi çocuklarının kanlarına karşılık alınacak dolarların, kredilerin miktar ve hesapları yapılmaktadır. Sermayenin itilaflı yerlerdeki denetim ve ihtiyaçlarının envanterleri yapılarak, kayıp-kazanç hesaplarına göre yaptırım ve tazminatlar belirlenmektedir. Artık sermayenin genel formülündeki toplam toplumsal sermayenin devrindeki işleyişve küresel sorumluluklar, buna örnek niteliğindedir.” (VLADAMIR PUTIN’İN 43. MÜNİH GÜVENLİK KONFERANSINDA YAPTIĞI KONUŞMA )
Proleter Eylül: 2007 Sayı:44 politikaları IMF destekli reform ler bir yana, askeri ve “strateprogramlarının ortak noktalajik gücün” maharetiyle ortaçağ rını oluşturmaktadır. Bu tür şövalyelerinin sermaye birikim politikalar uygulanmaya kove egemenlik yasaları işlenulduğunda yabancı sermaye mektedir. Bu güne kadar el girişi hızlanmakta, faiz oranlakonulan artı-değerlerin birikirı ve enflasyon düşme süreciminin oluşturduğu sermaye ve ne girmekte, artan ithalat ve değerlerin doğrudan el konutüketimin de etkisiyle ekonolarak güçlerine, kendi sermamik büyüme oranları yükselyelerine veya gruplarına dahil mektedir. Ancak enflasyon etmektedirler. oranları istenen seviyeye düŞimdi geçmiş dönemleşürülmediğinde ve ulusal parin bıraktığı miras3, sermayenin küresel şekillenmesinde ralar aşırı değerlendiğinde it“yeni yol haritaları” çizmektehalat ve kısa vadeli dış borçdir. lar hızlı biçimde artmakta, ihracat azalmakta ve cari işlemler dengesi bozulmaktadır. Bu “Bu çalışmada 1980’li yıllarda başlayan IMF destekli finansal süreç, devalüasyon beklentisi artan yabancı yatırımcıların, serbestleşme hareketlerinin, finansal yatırımlarını yurtdışıLatin Amerika ülkelerindeki na çıkarmaya başlamalarıyla krizlerden başlayarak Meksive açık pozisyonları yüksek ka, Güney Doğu Asya ve son olarak ta Türkiye’de yaşanan yerli bankaların iflas edeceği finansal krizlerdeki rolü inceendişesiyle hareket eden yerlenmiştir. Döviz kuru çıpası, leşiklerin mevduatlarını geri sermaye hareketlerinin serçekme eğilimine girmeleriyle bestleştirilmesi, özelleştirme krize dönüşmektedir. programları, mevduata verilen Türkiye’de yaşanan Nigarantiler, sıkı para ve maliye san 1994, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinin, Latin Amerika, Meksika ve Asya 3 krizleriyle karşılaştırılması, “… her savaşta olduğu gibi, IMF destekli reform programSoğuk Savaş bize patlamalarının makroekonomik istikramış bombalar bırakmıştır “ (V. rın olmadığı, bankacılık sisPutin -Adı Geçen Konuşma) teminin zayıf olduğu ve etkin 7
www.proleter.org
olarak denetlenemediği ülkelerde, finansal krizlere neden olabileceğini göstermesi açısından önemlidir.”4 Sermayenin bu denetimsiz işleyişi doğal kaynakların yok edilmesi de dahil olmak üzere sermayelerin sürekli mülkiyet değişikliği artık “emanetlerin geri verilmesi”ni güçleştirmekte, bunun sonucu satışlar, iflaslar, evlilikler oluşmaktadır. “1980’lerden başlayan ve 1990‘lı yıllara kadar devam eden dönem oluşturmaktadır. Bu dönemde birçok ülke mali piyasalarla ilgili finansal baskı döneminden kalma yasaları kaldırmış ya da yeniden düzenlemiştir. Finansal serbestleşme döneminde faiz sınırlamaları kaldırılmış, kredi politikaları değiştirilmiş, bankacılık sektörüne giriş çıkışı serbest hale getirecek düzenle4
Finansal serbestleşme politikaları ve finansal krizler : Latin Amerika, Meksika, Asya ve Türkiye krizleri (Yrd.Doc.Dr. Bülent Güloğlu
Yrd.Doc.Dr. A. Ender Altunoğlu Bu makale, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:27, Ekim 2002’de yayınlanmıştır.)
8
meler yapılmış, yabancı sermaye hareketlerine getirilen kısıtlamalar kaldırılmış ve menkul kıymetler borsaları kurulmuş ya da bu borsaların daha aktif hale gelmesini teşvik eden politikalar yürürlüğe konmuştur. Ancak bu dönemde birçok ülke değişik düzeylerde mali ve/veya parasal krizle karşı karşıya kalmıştır. Bu ülkelerden Arjantin, Filipinler, Finlandiya, Gana, İsrail, İsveç, Norveç, Şili,Tayland, Türkiye, Uruguay ve Venezüella ciddi krizler yaşamışlardır” (Johnston ve Pazarbaşıoğlu 1995 ; Demirgüç ve Detragiache, 1998 ; Drees ve Pazarbaşıoğlu,1998). Makale devamla şunları tespit etmektedir. “1990’lı yıllardan itibaren başlayan ve günümüze dek süregelen finansal reformların ikinci aşamasında, ekonomide daha çok yapısal düzenlemelere yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Bu düzenlemelerin temel amaçları, makroekonomik istikrarı sağlamak, kredi piyasasında yanlış seçim (adverse selection) ve etik problemleri (moral hazard) gibi asimetrik bilgi’den kaynaklanan aksaklıkları gidermek
Proleter Eylül: 2007 Sayı:44 vererek ‘daha fazla riziko aliçin finansal kurumlara yönelik maya’ adeta teşvik eden banetkin bir denetleme ve gözetkaların bulunduğu bir gerçek. leme mekanizması kurmak, Merkezinde ‘banka’ olan fibankacılık sektöründe rekabenansal sistem, yapısı icabı riti sağlamak, ulusal kredi piyazikoya en açık sektördür. Sasası ile uluslararası kredi pinayi firmalarının bilançosunda yasaları arasındaki kopukluk‘öz kaynak/borç kaynak’ oranı ları gidermek ve menkul kıykabaca ‘1’dir. Aynı oran banmet borsalarının dünya borsakacılıkta ‘1/8’ dir. Bankalar, larıyla entegrasyonu sağlabankacılık teorisi gereği çok mak olmuştur. “5 yüksek ‘finansal kaldıraç’la Bu konuda liberal ekoçalışır. Bu sebeple, hem kârlınomi-politikçilerimizden Ege lıkta çok çabuk yükselirler, Cansen şunları söylemekte: hem de çok çabuk zarar edip, batarlar. Bu yüzden bankalar, diğer ticari firmalara göre, “ÖZGÜRLÜĞÜN RİZİKOSU kamu tarafından çok sıkı deİngilizcede, sürekli daha fazla yetki ve daha fazla hareket netlenir. Üstelik bankaların alacaklısı amatör mevduat serbestliği isteyenlere, bu tasahibi, borçlusu ise profesyoleplerinin başlarını belaya sonel iş adamlarıdır. Banka, işini kabileceğini anlatmak için kulciddiye alıp, ödünç verenle, lanılan bir özdeyiş vardır. Bu ödünç alan arasında mevcut kadar ısrar edersen ‘sana bu karakter uyuşmazlığının kendini asabileceğin uzunlukortaya çıkarabileceği tehliketa bir ip veriririm’ (I will give you enough rope to hang leri ortadan kaldırmakla soyourself). Bu sözü hatırlamarumludur. mın sebebi, halen içinden Finansal sistemin küregeçmekte olduğumuz finansal selleşmesi, yüksek rizikolu tükrizdir. Bu krizin gerisinde, gerev işlemlerini, hatta görünüşrek bireylerin, gerekse yatırım te standart gibi duran bankauzmanlarının ve onlara para cılık işlemlerini, adeta denetimsiz bırakmıştır. Çünkü işlemler gitgide daha fazla 5 (Bu makale, İstanbul Üniversitesi Si‘offshore’ ve ‘bilanço dışına’ yasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:27, çıkarılmıştır. Yani hangi işleEkim 2002’de yayınlanmıştır.) 9
www.proleter.org
min bankacılık geleneklerine göre ‘tedbirli’ (prudent) olup olmadığını denetleyecek bir yetkili makam bulmak mümkün değildir. Malum, hukuk ‘mülki’dir. Yani ulusal yasalar, yalnız bir memleketin sınırları içinde geçerlidir. Küreselleşme, küresel yetkileri olan denetim kurullarını gerekli kılmaktadır. Bu da yoktur.”6 Geri dönülmez bir yolda ilerleyen sermayenin bu gidişi kendi sonunu yaklaştırırken sadece işçi ve emekçilere değil, birçok küçük burjuva mülk sahiplerini, yoksul köylülüğü cenderesinde olabildiğince suyunu çıkarmaktadır. Hazırladığı ekonomik yapı ise üretim araçlarının küresel bağlantıları ve işleyişlerini sağlayarak sosyalizmin ekonomik temellerini güçlendirmektedir. Sermaye artı-değer sömürüsünde zorlandığı, azalan kar oranlarının giderek daha da düşmesi sermayeyi daha da hırçınlaştırmakta, denetimsiz, sorumsuz bir anlayışla aslan payını “zorla” alma yoluna gitmektedir. hatırlanacağı gibi 2007’den itibaren “dışardan gelen” “yabancı 6
Türkish Bank Ekonomik Rapor Eylül 2007
10
sermayenin” ülke içinde elde ettiği karlarına, aldığı faizlerine, paylarına, borsa ve tahvil işlemlerinden doğan gelirlerine vergilendirme konusu “0”’a getirilmiş, üstüne üstlük bu sermayelerin oluşturdukları, neden oldukları ceremeleri ülke bütçelerinden, işçi sınıfının sırtına yeni ilave yükler ekleyerek ödetmektedirler. 7 Kapitalist ilişkilerin sürdürülebilir olması kendi ilişkilerinin diyalektik sonucu olarak devam edemez. Bunu olanaklı kılan ise sermayenin artık emperyalizm aşamasında ilericiliğini yitirip, asalak, başkalarının sırtından geçinen 7
“Sosyal ve kurumsal yapılar, küreselleşmenin çekişmeli alanlarında da bir araya gelebilir. Sosyal hareketçilerin, sadece şirketlerin değil, uluslar arası ticaret sisteminin açıklığı ve adilliği ile belli bir bağları vardır. Gelişmekte olan ülkelerdeki yerel şirketlerle karşılaştırıldığında, yabancı şirketler daha yüksek çevresel standartlar sunmakta, işçilere daha çok ödeyebilmekte, daha iyi ve güvenli çalışma şartları sunabilmektedirler. Eğer sosyal hareketçilerin gerçek hedefleri bu şartları geliştirmek ise, uluslar arası şirketlerle daha yakın çalışarak hedefleri doğrultusunda gelişmeyi sağlayacak ortamları yaratmalıdırlar.” (Geleceğin Pazarları Küresel eğilimler ve İş Dünyası için Anlamları Sayfa 10. İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Yayın Organı)
Proleter Eylül: 2007 Sayı:44 ilişkilerin doğası gereği uzun etki ve denetiminden uzak ömürlü olamaması doğal süsadece işçi sınıfına hizmet recidir. İşçi sınıfının kapitalist edecek bağımsız ve işlevleri ilişkilerden kurtulma isteği ve ona göre oluşturulmuş bir yapıyı sahip olması gerektiğini bu ilişkilere alternatif sosyalist üretim ilişkilerini kurma istekbu engin deneyleriyle yaşaleridir. Burjuvazi kapitalizmin mış artık sahip olması gereilişkilerini işçilerin gözünden ken araçlarını daha dikkatli ve ve dikkatinden kaçırmak için kendi yönetimi içinde sürdürebileceği araçlara gereksinenvai çeşit yol ve yöntemler mesi vardır. denerken şimdilik bunları baEmperyalizmin krizleri, şarabilmekte. İşçiler adına hakapitalizmin gelişme aşamalareket edenlerin yine işçi sınıfı rındaki işlevinden hem nitelik önderleri gibi görünerek işçi hem de nicelik açısından farksınıfının dikkatlerini başka lılıklar gösterir. Kapitalizmin yönlere çekmekte “başarı” örkrizleri toplam toplumsal sernekleriyle doludur. “Vatan samayenin genel formülündeki vunması” savlarını işçilerin aşamaların gerek kendi içinde önüne koyarak emperyalizme karşı verilecek savaşımı sagerekse sadece ara aşamalavuşturmuş, işçileri burjuvazi rın devirlerindeki tıkanıklık ve ile birlikte yaşamayı özendireaksaklıktan kaynaklanıyor olrek burjuva parlamentolarında sa da burada çözümler yeni uzun bir süre oyalamayı başapazarlar ve sermayeler (kredi) rabilmişlerdir. Başarıların ve yardımıyla giderilebilinirken, başarısızlıkların yaşanmasınemperyalizmin krizleri kendi da işçi sınıfının sınıf bilinci ne içerisinde kapitalizmin gelekadar önemli ise bu sınıf bilinneksel krizlerinden farklı olacinin eyleme dönüşme maddi rak sermayenin genel formükoşullarının oluşup oluşmalünün tümden işleyişinin durması bir başka etken olmuşması ve birbirini tetikleyerek tur. Burjuvazinin siyasi ve oluşan, “sorunsuz” ekonomileekonomik baskılarının aşılrin bir yerde hiçbir şey “yok”ken ortaya çıkan tıkanıkmasında, işçi sınıfının sahip ları ile karşı karşıya kalmaları olduğu araçların ne kadar ile kendini göstermektedir. sağlam ve amaçlara hizmet Bunların hem ülke içerisinde eden örgütlerinin burjuvazinin 11
www.proleter.org
hemde krizlerin yaşandığı yada patlak verdiği merkezlerdeki sermaye hareketleriyle çözülme şansları kalmamaktadır. Çözüm olarak gördükleri birkaç hareketin dışında yapa bilecekleri bir şey olmayıp, sadece seyirci kalmaktadırlar. Emperyalizmin krizlerinin çözümü emperyalist ilişkilerle devam ettirilmesinin mümkün olmadığını kendini kabul ettirmeye zorlamakta, burjuva ekonomistlerini sus-pus duruma getirerek çözümün emperyalizm dışında olduğunu işaret etmektedir. Kapitalist-emperyalizmin alternatifi olarak sosyalizmin varlığına ve oluşumuna gereksinim duymaktadır. İşçi sınıfı kendi geleceğinin tek kurtuluşu olarak gördüğü sosyalizmle, bu ilişkilerle tüm insanlığın kurtuluşunu da gerçekleştirmek için adımlarını atmış olacaktır. M. Gündar
12
Eylül 2007
LİBERAL BURJUVAZİ “DEMOKRASİ” MÜCADELESİ Mİ VERİYOR?
Geçen sayıdan devam… Liberal burjuvazinin bütün demokratlık böbürlenmelerinin altındaki neden onun “demokrasi” ve özgürlük tutkusu değil, işçi sınıfının gittikçe gelişen kurtuluş mücadelesidir. Burjuva toplumunun içindeki burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki sınıf mücadelesi, bunun gelişmesi, süreç içinde burjuvazinin bir bölümünü, sosyal demokrat ve burjuvasosyalist siyasal hareketleri, siyasal iktidar alternatifi yap-
Proleter Eylül: 2007 Sayı:44 ma çabası içine sokmuştu, ral burjuvazisinin bu günkü bundan sonrada öyle yapadurumuna baktığımızda aynı caktır. İçinde yaşadığımız dösiyasal eğilimleri görürüz. nemde dünya burjuvazisi için“Dün, İslamcı kökenli de liberal politikaların üstünAKP’nin, liberallerin düşünsel lüğü görülmektedir. Siyasal ve ve polemiksel desteği olmadan bu günkü konumuna geekonomik ilişkilerde liberalizm rüzgarları esmektedir. lemeyeceğini belirtmiştim. liTürkiye’de de dünyanın beraller diye bir öbekte topladığım aydınlar bu partinin Babu durumu ile aynı yön ve eğitıya ve Avrupa Birliği’ne uzalimdeki süreç sınıflar arasınnan köprüsü görevini gördü. daki ilişkilere damgasını vurOnların batıda anlaşılması zor maktadır. Liberal-demokrat yer kavramlarını, Batının libeTürkiye burjuvazisi sözde ral terminolojisine çevirdi, on“demokrasi” ve özgürlük mülara evrensellik ve çağdaşlık cadelesi yaftası altında, işçi aşısı yaptı. Böylece o düşünsınıfı ve diğer emekçiler üzecelere ve savunanlarına meşrindeki burjuvazinin toplumsal ve ekonomik egemenliğinin ruiyet kazandırdı. sürdürülmesinin araçlarını Ayrıca, sistemin laiklik sağlamaktadır. unutulmamalıkonusunda çok duyarlı kesimdır ki, “demokrasi”de bir egeleriyle ideolojik mücadeleye menlik biçimidir. Ancak siyagirerek onları hırpaladı, yol sal özgürlük mücadelesi ile açıcılık işlevi gördü. Entelekörtüştüğü tarihsel dönem ve tüel donanımları sınırlı İslamkoşullardaki onlara bu rolü vecılar ve AKP bundan çok yarir. “Bırakın yapsınlar, bırakın rarlandı. Yararlanıyor. Bu yüzden, liberallerin geçsinler”, temel düşüncesini desteğini kaybetmiş yada onkendine bayrak edinen liberal lar tarafından sorgulanmaya burjuvazi, tarihte devrimci bir başlanmış bir AKP’nin özelliksiyaset yerine reformcu siyale Avrupa’da kendisini saset izlemesi onun temel kavunmakta çok güçlük çektiğirakteri olmuştur. Büyük devne şüphe yok. Bunun getirerimler onu hemen her zaman ceği şüphe ortamının ve yalürkütmüş, bu korku içinde nızlaşmanın iç politikadaki kendini her türden gericiliğin yansımaları ağır olur. kollarına atmıştır. Türkiye libe13
www.proleter.org
AKP yönetimi ile ona payandalık yapanlar herhalde liberallerin desteğinin kendileri için ne kadar önemli olduğunun farkındalar. Siyasette hiçbir şey karşılıksız olmadığına göre, bu kesimin temsilcilerini doğrudan yada dolaylı olarak ödüllendirmeye çalışmalarına da şaşmamak lazım. Nereye kadar? Oluşmakta olan çıkar bağlantıları bu ittifaka yıkılmaz mı kılar? Yoksa desteğin sınırları var mıdır? Sağa sola savrulurken kendisini şimdilik bu kampta bulanlardan olmayan tutarlı bir liberal Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, “AK Partiyi özgürlük için desteklemeli” başlıklı yazısında yukarıda sorduğum soruya yanıtlıyor. Erdoğan’a göre bu destek “şartlıdır”. Bu şart, AKP’nin Türkiye’yi daha özgür, daha demokratik ve daha müreffeh bir toplum haline getirme çabasının durmadan devam etmesidir. Şöyle diyor: “Liberal demokrat aydınların iktidar partisine verdikleri destek elbette kayıtsız – şartsız değil, şarta bağlı destektir. Bu şart da, iktidarın özgürleşme yolunda kararlı olarak ilerle14
meye devam etmesi ve dar kadroculuktan uzak durmasıdır.” (Haluk Şahin 26.09.2007 Radikal) Liberal demokrat burjuvaların “üçüncü” bir kategoriye yerleştiren yazarın diliyle söylersek, “liberal-demokrat aydınların” başından beri AKP siyasal iktidarına destekleri vardır, onlar için bu şarta bağlıymış. Onun özgürlük için desteklediklerini ifade etmekteler. Liberal burjuvaların desteğinden söz edildiğine göre, Adalet ve Kalkınma Partisi liberal olmayan bir partidir. Liberallerimizin diliyle söylersek “muhafazakar İslamcı” bir partidir. İçlerinden bazıları bu partiye “Müslüman demokrat” nitelendirmesini yakıştırır. AKP ve kurmayları ise hızlı Avrupa Birliği taraftarlığı ile ABD müttefikliği gayretleri ile bu “şeriatçı özü” örtmeye çalışır. Gerçek karşıtı ordu liderleri tarafından bunun için “özde değil sözde” cumhuriyetçi olmakla suçlanmaktadır. burjuva ordu kurmayları ise onun “dinci”, “şeriatçı” kadrolaşmasından korkmakta, bunu kendi “cumhuriyetçi-ulusalcı” çıkışları ile gizlemeye çalışmaktadır.
Proleter Eylül: 2007 Sayı:44 Bizim liberal burjuvalaği gibi özgürlük, büyük diyarımız ise, “Kemalist” burjuvalektikçi Hegel’in dediği gibi; ziye karşı sözde “demokrasi” zorunluluğun kavranması, bimücadelesi adı altında AKP lince aktarılmış zorunluluktur. iktidarına desteklerini sunBuradaki zorunluluk kavramı maktalar. Onları zaman zaHegel’deki gibi soyut bir kavram değil, Marks ve Engels’in man uyaran, bu uyarıyı kendisine görev edinen bazı burjuteorisindeki tarihsel zorunluva “aydınları” ise bu desteği, luğun felsefedeki karşılığı olan özgürlük kavramıdır. burİran’daki Humeyni ile Marksist juvazi bu çağda devrimci bir ve “solcuların” desteğine benrol oynamış, toplumu ileri bir zetmekte. Bu tarihi yanılgıya aşamaya, feodal toplumdan, düşmekten korkulması gerekburjuva topluma taşıyarak ilertiğini ifade etmekteler. Ne var letmiştir. ki liberaller için bu “demokraŞimdi bizim liberallerisi” ve özgürlük için verilen bir mizin “demokrasi” ve özgürlük destektir. Onlar için “demoktaleplerini (ki bunlar onların rasi” genel oy ile sağlanan ellerinde bazı demokratik ta“çoğunluk iktidarı”, “sivilleşme” ve “hukuk devleti” olmalıleplerle sınırlıdır) günümüz dır. Liberal burjuvazinin “dekoşullarına bakacak olursak mokrasi” kavramının yanına şunları görürüz. Kendi yazılaözgürlük kavramı yapışık rında da yer aldığı gibi yazmaktadır. Özgürlük, bur“I.Cumhuriyet”, “Kemalist – juvazi için işçileri soyup soğaCumhuriyeti” demokratikleşna çevirme özgürlüğüdür. butirmekten söz etmekteler. Bir nun, monarşilerin yıkılmasını, başka ifade ile burjuvazinin egemenliğinin demokratikleşfeodal bağların çözülmesini tirilmesinden söz ederler. buistemiştir. Bunları ise devrimci nun hangi sınıfın tarihi görevbir politika ile değil reformcu leri arasında olduğunu bize bir tarzda, feodal egemen sıyine tarih göstermektedir. Ne nıflar ile uyuşup onlarla anlavarki liberal burjuvalarımız şarak yapmayı tercih eder. “demokrasi” ve özgürlük haDevrimden korkar. Yine bu tavarisi kesilmekten geri durarihsel koşullarda, bu istemler maz. “cumhuriyetçi-ulusalcı” “demokrasi” ve özgürlük müburjuvaların karşısına kendi cadelesinin parçasıdır. bilindi15
www.proleter.org
liberal burjuvazinin milli takımını çıkarır. İlk defa Hürriyet Gazetesi yazarı Mehmet Y.Yılmaz tarafından yapılan milli takım, bu kesim içerisinde benimsenmiş görünüyor: “11 kişilik takıma konulmam ve takımdaki mevkim beni ilgilendiriyor. Çünkü hoşuma gitti. Takımı bir daha sayalım. Kalede Mehmet Barlas, geri dörtlü M.Ali Brand, Cengiz Çandar, Murat Belge, Mehmet Altan, orta saha Eser Karakaş, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal, ileri ikili Şahin Alpay ve Orhan Pamuk. Tabii bu 4-4-2- düzenine göre böyle. Futboldan anlayanlar bilir, genel diziliş 4-42 olsa da bu, oyun içinde dada ziyade 4-4-1-1 şeklinde, yani tek santraforu Orhan Pamuk oluyor. Yakışır. Türkiye’nin dünya çapındaki en önemli oyuncusu o. Nobel Edebiyat ödülü sahibi. Bu güne dek Nobel Kazanmış Tek Türk.” (Cengiz Çandar 27.09.2007 Referans) Liberal burjuvalarımız milli takımlarının yedek kadrosunu açıklamayı da ihmal etmemişler. Kürşat Bumin, Ahmet İnsel, Hadi Uluengin, 16
Cüneyt Ülsever, Ahmet Altan, Asaf Savaş Akat, yedekler arasında yer alıyorlar. Bunlar Türk liberal burjuvazisinin beyin takımını oluşturmaktalar. Burjuvazinin bu kesiminin ideolojik savaşını yürüten seçkin kadrolarıdır. Seçkinliğe ve bürokrasinin hakimiyetine karşı olmayı başlıca özellikleri olarak sunsalar da kendileri, liberal burjuva demokratların elit kesimini oluşturuyorlar. “Konjonktüre” uygun olarak kendi öz politikalarını savunan bir parti ile çalışmayı değil “ılımlı İslamcı” bir partiyi destekleyerek asıl hedeflerine ulaşma çabası içinde görülmekteler. Türkiye’deki asıl bu günkü hasımları “cumhuriyetçi – ulusalcı” (onların deyimiyle “statüko takipçileri”) tarafından bunlara destek veriyor. Türkiye’yi “İran’laştırmak” la suçlanmaktan yakınırlar. kendilerine bakarsanız “liberal demokrasinin” tutarlı savunucularıdırlar. Sözü edilen hasımları ise kendilerini savunma çabası içinde görülmektedirler. “Açık ve seçik koyalım meseleyi ortaya. Bu liberal demokratlar, Türkiye’nin gelişmiş uygar dünya ile kaynaşmış, hukuken üstün, ida-
Proleter Eylül: 2007 Sayı:44 yükselen değer olduğunu sık renin şeffaf olduğu bir ülke, sık vurgulamaktadır. Sanki konumunda bulunmasını ha“Liberal demokrasi” (siz buryal ediyorlar, AK Parti juva demokrasisi olarak okuiktidarınıda bu yönde ilerleyun) belirli bir sınıfın, burjuvamesi, Avrupa Birliğine uyum lar sınıfının egemenlik biçimi çalışmalarını hızlandırması değilmiş gibi, onu allayıp puliçin baskı altında tutuyorlar. layıp işçi ve emekçilerin önüBu nasıl kabul edilebilir ki? Bu ne koymaktadırlar. Liberalleliberal demokratlar yüzünden, rin, AKP ile kurduğu “demokAK Partinin gizli emelleri perratik ittifak” (Liberaller, AKP deleniyor. Bu nedenle rahat ile ilişkileri böyle formüle edirahat ‘darbe istiyoruz’ bile diyorlar.) “bürokratik vesayet alyemiyorsun. Bunlar adımızı ‘demokrasi düşmanına’ çıkartındaki yarı-liberal demokrasi”den “Liberal demokrasi”ye dılar.” (Mehmet Barlas geçişi hedeflediğini açıklıyor. 27.09.2007 Posta) “AB’ye katılım süreciyle birlikte Türkiye, bürokratik veLiberal milli takımın kasayet altında (yani iktidarın lecisi düşmanlarına kendinatanmışlarla seçilmişlerin araden emin böyle saldırmakta. sında paylaşıldığı, son sözü Anlaşılan daha önce yediği atanmışların söylediği) ve yaşamarların acısını çıkarmayı rı-liberal (yani temel hak ve çalışmakta. Türkiye’de, bir özgürlüklerin, kısıtlı olduğu) zamanlar “ulusalcıcumhuriyetçi” ve “sol”cu ketürden bir demokrasiden, libesimler tarafından “lboş”lukla ral (yani iktidarın çoğunluğun suçlanıp aşağılamaların baoyunu alan seçilmişlere ait olşında gelmektedir. O her zaduğu, ancak yurttaşların hiçbir man “yükselen değer”den yaçoğunluk tarafından çiğnenna ve onlarla birlikte hareket meyecek temel hak ve özgüretmeyi kendilerini temel ilke lüklere sahip olduğu türden ) edinmiştir. Bu günlerde ise bu zat “liberal demokrasi”nin8 8
“Ama muhafız olmak yerine ‘demokrat’ olanlarda var bu ülkede. Neticede laikliği vazgeçilmez bir ‘rejim’ olarak
benimseyen geniş kesimler var, aynı şekilde, artık demokraside yürekten özümsend. ‘Liberal demokrasi’ yükselen değer şimdi.” (Mehmet Barlas 10.09.2007 Posta)
17
www.proleter.org
demokrasiye geçişin sancılarını yaşıyor.” (Şahin Alpay 22.09.2007 Zaman) Liberal milli takımın ileri ikilisinde yer alan Şahin Alpay burjuvalar sınıfının liberal kesiminin siyasal hedeflerinin genel çerçevesini “liberal demokrasi” olarak çizmiş. bununda bürokrasiyi yerinden etme, onun iktidar egemenliğine son verme ile olacağını söylemekte. Onların dediklerine inanırsak, “atanmış” bürokratlar gidip, “seçilmiş” bürokratlar geldiğinde demokrasi tam olacak. “Atanmışların” tekellerinden arınmış olacaktır. Ve bunlar aracılığı ile “çoğunluğa” dayanan siyasi iktidar demokrasi timsalidir. Oysa “demokrasinin” halkın temsilcileri üzerinde egemen olması demek olduğunu kendimize ilke edinerek yaklaştığımızda, bunun ancak burjuvazinin paralı kalemşorlarının bir göz karartma , kafa bulandırma eylemi ve görevi olduğunu görürüz. Demokrasi “çoğunluk” iktidarı “çok seslilik ve renklilik olarak düşünüp bunu teorileştirerek uygulayan liberaller, devrimci bir demokrasi ve demokratik cumhuriyeti değil, gerici bir cumhuriyeti hedeflemektedirler. Bunları 18
nasıl yapacaksınız diye kendilerine soracak olursanız vereceği cevap şu olacaktır. “Yeni dönemi tanımlayabilmek açısından en önemli iki konudan biri “sivil” bir anayasa… ikincisi, Türkiye’nin AB süreci. Sivil anayasa, 12 Eylül rejiminin tümüyle tasfiyesi anlamına gelecek. AB süreci ise toplumsal dönüşümü, üretim biçiminin modernleşmesini, demokratikleşmenin ekonomik altyapısının doğmasını hızlandıracak.” (Mehmet Altan 22.08.2007 Star) Görüyoruz ki liberal burjuva – demokratımız temel hedeflerinin iki ayağını belirlemiş, biri “sivil anayasa” diğeri de “AB süreci” , olarak siyasi ve ekonomik hedefler. İçinde yaşadığımız “konjonktür” de burjuvazinin bu kesiminin hedeflerinden birincisinin öne çıktığı, gündeminde bunun olduğunu görmekteyiz. liberallerimiz, temsilcisi oldukları okulun geleneğine devam ettirerek anayasacılıkları ile sahneye çıkmaktalar. İstedikleri anayasanın niteliğini “sivil” ve demokratik olarak ifade ederler. Böyle bir anayasaya sahip olmak bir çok sorunu çözecektir.
Proleter Eylül: 2007 Sayı:44 1789 Fransız Devrimilık kazanmaya başladı. Monin liderlerinden J.J. narşistler, kullar ve uyruklar Rouseau’nun teorisinin temearasında oluşan bağımlılık lini toplum sözleşmesi dediği ilişkileri üzerinde yükselirdi, modern burjuva devlet - libedüşünceleri teşkil eder. Bir çok liberal demokrat yazar, ral terminolojiye göre demokratik cumhuriyeti- ise özgür anayasa mücadelesinin bu bireyler arasındaki karşılıklı teoriden kaynaklandığını ifade ederler. Onlara göre “modern rızaya dayanan edonomik ve toplumsal ilişkiler üzerinde toplumu” meydana getiren biyükselir. Cemaat ve kavim reyler (ona vatandaşlar derler) ilişkilerinin çözülüp, kullar ve karşılıklı olarak kabul ettikleri, tebaaların yerini özgür bireytoplum sözleşmesinin kuralları lerin, “vatandaşların” almasıçerçevesinde toplum yaşamnın temeli, ekonomide meta larını sürdürürler. Bu ilelebet sürecek bir toplumsal anlaşve giderek sermaye ilişkilerimadır. Dikkat edilirse bu gün nin egemenlik kazanmasıdır. bizim liberallerimiz sık sık Liberalizmin hemen her “toplumsal uzlaşma” dan söz alanda egemenlik sağladığı ederler, anaysa böylesi bir uzgünlerde yaşamaktayız. Bir laşı sonucu yapılmalıdır. asçok köşe yazarı geçmişte lında bu ifade ve istekler, mofarklı sınıf ve kesimlerden dern burjuva toplumun karşıt gelseler de bütün aynı liberal çıkarlara sahip ve sınıflardan rüzgarların esintisinde kalem meydana geldiğinin görünüş oynatmaktalar. Eski TKP lide kabulü ve buna bağlı oladerlerinden Nabi Yağcı Referak tedbirli olma çabasıdır. rans’taki köşesinde anayasa“vatandaşlık” kavramını öne ya ilişkin şunları yazmakta: “12 Eylül Askeri çıkarmakta ısrar etmekteler., “diktotaryası” Atatürk dönemiyaşadıkları onulmaz sorunlara nin anayasasında, yani 1924 –örneğin “kürt sorunu”, “deAnayasasında “değiştirilemez” mokratikleşme soruolarak sayılan tek ilkeyi yani nu”,””Türkiyelilik” kavramında ‘Cumhuriyet’ ilkesini, daha ifadesini bulacak olan yeni bir tam söylersek ‘demokratik “vatandaşlık” kavramı ile çöcumhuriyet’ ilkesini hem fiilen, züm bulunacağı inancı liberalTBMM’yi ve siyasi partileri demokratların saflarında ağır19
www.proleter.org
kapatarak hem de hukuken anayasayı değiştirerek ‘ilga’ etmiştir. Demokratik cumhuriyet rejimi ise ‘egemenliğin bila kaydı şart halkta’ olması demektir. Bu nedenle anayasal halk egemenliği ilkesinin çağdaş koşulları dikkate alınarak ‘sivil yeni bir anayasa ile yeniden tesisi’ zorunludur.” (Nabi Yağcı 26.09.2007 Referans) Anlaşılan yazar, geçmişte “işçi sınıfı partisi” olmayı yüksek perdeden ilan ettiği modern revizyonist günlerden, bu gün liberal burjuvazinin saflarında yer alma yeteneğini pek ustalıkla yerine getirmiş. Buna benzer örneklere çok sık rastlanmakta. “Oysa çağdaş yurttaş hakları birbirinden ayrılmaz üç bölümden oluşur: sivil, siyasal ve sosyal haklar. İnsan hakları bu üç sütuna dayalı bir bütündür. Demokratik bir anayasa bu üç temel hak kategorisine dayalı olmalıdır. Çağdaş Anayasa sadece devlet iktidarının değil piyasaya karşıda koruyan anayasadır.” (Aziz Çelik 13.09.2007 Birgün) Artık söz konusu olan “yurttaşlar” ve halklarıdır, sınıf kıstasları ile hareket etmek dinozorluktur. Böyle olunca elbette, “demokratik anayasa20
ya” sahip olmayı temel hedef olarak ilan etmekte sakınca görülmeyecektir. “Demokratik, halkçı, bağımsızlıkçı bir anayasa için mücadele etmek işçi sınıfının emekçi halkın ve ülkenin gerçek çıkarlarını savunmak anlamına gelecektir.” (Ahmet Yaşaroğlu 28.09.2007 Evrensel) “Demokratik anaysa “ hangi sınıfın egemenliğini sağlayacaktır? Asıl sorulması gereken soru budur. Ve demokratik haklar devrimin bir parçası olarak savunulup, onun ifadesi olarak asgari programda yer almadıkça, bu sorunun cevabı bellidir. burjuvazinin egemenliğini daha güvenli kılacaktır. Devam edecek… Necati IŞIK
Eylül 2007