CİLT:5
SAYI:52
Mayıs: 2008
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
MARKSİZM-LENİNİZM HER ZAMAN GÜNCEL VE BİLİMSEL ÖĞRETİ 1 MAYIS İŞÇİ SINIFININ BİRLİK, MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜ BURJUVAZİNİN TAVRI VE İŞÇİ-EMEKÇİ KİTLELERE KARŞI SALDIRILAR. Burjuvazinin tarih sahnesine bir sınıf olarak ortaya çıkışıyla birlikte doğan proletarya ile aralarında uzlaşmaz bir toplumsal mücadelede başlamış, bu mücadele her alanda büyüyerek ve keskinleşerek devam ede gelmiştir. Burjuvazi ve onun yardakçıları, gericiler her zaman proletaryayı burjuvaziyle uzlaştırmaya, ona itaat etmeyi, öğütlemişler, bu konuda olmadık, ak-
la gelmeyecek yol ve yöntemler denemişlerdir. Proletarya ne zaman bu türden uzlaştırmacı, boyun eğmeyi vaaz eden, kandırmaya çalışan propaganda ve eylemlerin etkisinde kalsa bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödemiştir. Yine sınıf mücadelesinin kızıştığı, burjuvazinin kendi aralarındaki, Pazar ve paylaşım kavgalarıyla derinleşen krizlerinin arttığı bu günlerde yine aynı şekilde uzlaşma, boyun eğme, korku ve tehditlerle dolu bir sürecin içinde mücadele sürerken hakim ve burjuva yönetici sınıflar ve bunların “atanmış”1, ücretli taşe1
Burjuvazi ve onun borazanlığını, sözcülüğünü yapan yandaşları tarafından uydurulan bu deyim aslında burjuvazinin erk’ini yerine getirmesi işlerinde görevlendirilen ve bu anlamda seçmeni sadece erkin temsilcileri olan bürokrasisi için kullanılan bu deyim sözde “seçilmişler” den ayırmak için kullanılmaktadır. Sözde “seçilmişleri” değer verilmesi gerektiği yönündeki telkinlerini ifade etmek için bu yola başvuruyorlar. Öte yandan toplum içerisindeki farklı sınıf temsilcilerinin örgütlenerek sömürü ve baskılara karşı mücadele etmelerine ise yeri geldiğinde yasa dışı ilan ederek bu konuda ne
www.proleter.org
ronları hep bir ağızdan bilinen demeçleri ve tehditlerini savurarak bu sınıfsal mücadeleyi hedef saptırma ve kendi yönlerine çekme konusunda başı çekmişlerdir. Bu tehdit ve yıldırmalara karşı taraf olan işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü “temsilcileri” işçi sınıfının çıkarlarından ziyade sınıfsal ayrıcalıklarını kaybeden ve kaybetmekte olan burjuva kesimlerin borazanlığını yaparak bir “öç alma”, siyasi ayrıcalıklarını geri alma rövanşı durumuna sokmuşlar, burjuvazinin çeşitli kesimleri arasındaki mücadelenin “gerekçeleri” durumuna dönüşmüşler, onların sofralarına meze olmuşlardır. İşçi sınıfının ekonomik çıkarlarına hizmet aracı durumundaki sendikalar, bu gün sadece burjuvazinin ve sendika yöneticilerinin bir kısmını temsil eden, onların ekonomik ve siyasi çıkarlarının devamını oluşturan, iki toplumsal sınıfın uzlaşı araçları durumuna gelmiştir. Bunun dışındaki siyasi partilerde toplum içerisindeki konumlarına uygun kadar tutarsız, iki yüzlü hareket ettiklerinin en somut göstergelerinden biridir. Bu yönde seçme ve seçilmenin önünde olduğu kadar, emekçilerin sendika, birlik, dernek adı altında kurup seçtiği önderlerine nasıl bir muameleye tabi tuttuğu da her kesin malumudur.
2
bir hareket tarzıyla bu uzlaşının siyasal temeldeki unsurları olmuşlardır. Diğer yanda, toplumsal bir güç olmaktan henüz çok uzak, ideolojik, siyasi, örgütsel olarak yeterince gelişimini tamamlayamayan çevreler ise cerahatlenmiş bünyenin içerisinde dişe diş çabalarıyla antikorlarını üretmeye çalışan dokular durumunda, ağırlığı hissedilemeyen bir toplumsal varlık durumunda kalmaktan öte bir işlev yerine getirememişlerdir. Bu sadece Türkiye işçi ve emekçilerinin içinde yaşadıkları bir sorun değil, diğer ülke işçi ve emekçilerinin de içinde bulunduğu toplumsal bir olgudur. burjuvazinin bu toplumsal mücadelede yeniden ele geçirdiği egemenlik durumudur. İşçi sınıfı ve emekçilerin burjuvaziye karşı toplumsal mücadelelerinde burjuvazinin egemen üretim ilişkilerinin oluşturduğu ekonomik ve toplumsal konjonktürün aldığı biçim ve niteliklerin sınıflar üzerinde oluşturduğu toplumsal ayrışması , bilinç ve örgütlenme düzeylerinin yapısına göre şekillenerek dönemlere damgasını vurmuşlardır. sermayenin yoğunlaşması ve uluslar arası yapılanması emperyalist ilişkilerin başlamasıyla birlikte tarihi olarak proleter devrimler ça-
Proleter Mayıs: 2008 Sayı:52 İşte bu toplumsal ilişkilerden doğını oluşturmuşlardır. Geçen layı işçiler arasındaki rekabeti yüzyılın başında başlayan uluslar aza indirecek, yoğunlaşan serarası işçi sınıfının ekonomik ve mayenin toplumsal gücüne karşı siyasi olarak Ekim Devrimi ile ele toplumsal bir güç olarak karşısıgeçirdiği bu üstünlük yine aynı na çıkabilecek bir örgütlenme biyüz yıl içerisinde burjuvazinin çimi içinde, mücadele araçlarınegemenliği ele geçirmesiyle bu dan biri olarak sendikalar oluşüstünlük “son” bulmuştur. İşçi sıturmak zorundadırlar. Sendikalar nıfı bu yenilgi karşısında elbette işçilerin ve emekçilerin sadece mücadeleyi bırakmamış, kendi aralarındaki rekabeti kısmen önle içindeki safra’lardan arınarak, yererek ekonomik durumlarını ideolojik ve siyasi arılığını korukoruma ve güçlendirme ilişkileyarak yeniden toplumsal mücarinde bir araç görevini görür. Oydeledeki belirleyici üstünlüğünü sa işçilerin sadece ekonomik ele almak için mücadelesine degüçlerini korumak ve kollamak vam etmektedir. İşçi sınıfı ve gibi bir nihai hedefleri yoktur. Onemekçilerin bu toplumsal mücaların nihai hedefleri sınıflar aradelede yavaş ve zor ilerlemesinin sındaki mücadeleyi, toplumsal toplumsal zorluğu onun toplumsal üretim ilişkileri içinde bulunsömürüyü ortadan kaldırmak gibi duğu yer itibarıyla hem zorunlu tarihi olarak yüklenmiş toplumsal bir görevleri vardır; bu görev onolarak burjuva üretim ilişkileri içinde bulunma zorunluluğu ve ların sınıf ayrıcalıklarını ortadan hem de bu burjuva üretim ilişkilekaldıran sınıfsız, sömürüsüz, bir rinin zorunlu sonucu olarak sertoplumsal düzenin, sosyalizmin inşası görevidir. İşçi sınıfının bu mayenin, toplumsal ilişkileri içingörevi gerçekleştirmesi için de deki zorunluluktan kaynaklanan, ayrı bir toplumsal örgütlenme içeyoğunlaşan sermayenin toplumrisinde bulunma zorunluluğu da sal gücüdür. İşçiler ve emekçiler bu siyasi görevi yerine getirecek sadece işgüçlerini satarak ayakta araçlara sahip olması demektir. kalabilirler, tabiî ki kendi işgüçleBu araçların başında onun Partisi rini satın alacak bir sermaye gelir. (burjuva) bulabilirlerse. İşçilerin Burjuvazinin egemenliği, içinde bulundukları bu toplumsal özellikle ideolojik yapısı etkilediği yapı onların aynı zamanda birbirsınıflar içerisinde de varlığını leriyle giriştikleri toplumsal rekabetlerinin de maddi kaynaklarıdır. sürdürmeye devam ettirir. Bu 3
www.proleter.org
sendikaların, partilerin ve diğer işçi sınıfının devrim araçları için de de varlığını gösterir ve sürdürür. Bunun tarihsel süreç içerisinde bir zamanlar işçi sınıfının en ileri unsurlarını bile etkisi altına alabilmiş, bir çok örnekleri mevcuttur. İşçi sınıfının ve öncülerinin bu durumu hiçbir zaman göz ardı etmemesi, atlamaması gereken önemli bir konudur. Emperyalist kapitalizm, ücretli emek ve sermaye egemenliği altında tek tek işçilerin ekonomik-demokratik haklarını elde etme ve bunları koruma konusunda güçleri burjuvazi tarafından kaleye alınmamasının birinci nedeni budur. Bundan dolayı işçiler, kendi yol arkadaşlarıyla birlik, beraberlik içinde sınıf kardeşleri yoldaşlarıyla birlikte düşünmek ve hareket etme zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Ancak böylece ücretleri, çalışma saatleri, çalışma koşulları hakkında haklarını patronlarına kabul ettirme yoluna gidebilirler. burjuvalar işçilerin bu hareketlerine top yekun, bütün kurumları ve araçlarıyla işçilerin karşısına dikilirler. Gazeteler onların, patronların sözcülüğünü yaparak işçileri “taşkınlıklardan kaçınmayı”, patronlarını “itaat edip, şükretmeyi” vaaz ederken, işsiz, boş, aç sefil dolaşan sınıf kardeşlerine bakıp 4
kendilerinin hallerine “şükretmeyi” yazarlar. Polis ve jandarma işçileri işyerlerinde, alanlarda patronların sermayelerini korumak, onların sömürü, talan düzenlerine karşı başkaldırmalarını, her türlü araçlarla karşılarına dikilirler. Gerektiğinde üzerlerine acımasızca saldırarak, ölümlerine, yaralanmalarına, sakat kalmalarına neden olurlar. İşçilerin ve onların ileri unsurlarına değişik bahanelerle gözaltına alıp, mahkeme önlerine çıkararak hapse gönderirler. Burjuva devletin bütün kurumları işçi ve onların dernek, sendika örgütlerine karşı her türlü engelleyici araçla karşılarına dikilir. Burjuvazinin bütün bu güce karşı işçilerin tek başlarına mücadele etmesi mümkün değildir. Bu, bütün kapitalist ülkeler için geçerli, dönem dönem araçları ve sistemleri değişerek devam eden sistemli bir mücadeledir. Burjuva devletin işçiler üzerindeki bu toplumsal baskısına karşı durabilmek, yaşamını sürdürmenin koşullarını burjuvaziden koparacağı tavizlerle sürdürülemeyeceğini de görür. Bunun içinde toplumsal bilincini geliştirme, öğrenme, örgütlenme arayışlarına başvurur. Bu baskı, şiddet, sömürü düzenine karşı mücadeleyi yükseltmeye başlar. Burjuvazi bir kez daha burada da karşı-
Proleter Mayıs: 2008 Sayı:52 Bu sürecin –ekonomik rekabetin sına çıkar. İşten atılırlar, iş veril– devamı Pazar savaşımına nemezler. Polise ve mahkemeye den olarak sermayeler arası çaçağrılırlar, hapis cezaları alıp, tışmaya neden olurken diğer idam edilirler. Burjuvazinin proyandan da pazar paylaşım savokatör ve ajanları işçiler adına vaşları başlar. Bu savaşlarla faaliyette bulunurlar. Burjuvaların sermaye üretilmiş bütün değerleri karşılarındaki güçlerden ödleri yıkıp parçalarken, kendi sınıf kopar ama yaptıklarından geri yandaşlarına egemenlikleri altına durmazlar. Bu ruh halleri içinde alırken, diğer yandan da pazarlaen saldırgan, en vahşi hareketrı kendi sermayeleri için kullanırlerden kaçınmazlar. Sınıf mücalar. Şimdi sermayenin yoğunlaşdelelerinde bunların binlerce örması ve uluslar arasılaşması ile neği ve tanığı vardır. İşçi sınıfının egemen sermayeler tüm dünyayı bu talan ve sömürü düzenini oregemenliği altına alarak pazarları tadan kaldırıncaya kadar da burve siyasi devlet yapılarını kendi juvazinin bu saldırıları devam edecektir. Bu süreç ne kadar denetimleri altına alarak bir “dünya devleti” egemenliği kurma eğiuzun sürerse işçi sınıfının kayıpları da o derece büyük ve acı limindedirler. Bu gün bunların olacaktır. başını ABD emperyalistlerinin Burjuvazinin açık saldırılaçektiği bir sermaye egemenliği rı yanı sıra ekonomik saldırıları dünyanın çoğunluğunda ağırlıklı ve yaptırımları daha yoğun, daha olarak hükmetmektedirler. Bunlasinsi ve aldatıcıdır. Bu aynı zara AB emperyalistleri ve diğer manda burjuvazinin kendi aralaemperyalistler takip etmektedirrındaki ve diğer sınıf katmanları ler. arasındaki ilişkilerinin de kaynaBütün bilimsel verileri alt ğını oluşturur. Bu ise sermayeüst eden bir çabayla sömürülen, nin, mülkiyetin merkezileşmesi, talan edilen, kirletilen dünya ve güçlü sermayelerin güçsüzlere uzay, kimsenin karşı koyamayakarşı üstünlüğünü, rekabette üscağı biçimde dünya haklarına tünlüğünü gerektirir. Burada müzorla dayatılmaktadır. Bundan cadele daha çeşitli, çetin ve uluszarar gören diğer devletlerin lar arası bir boyutta kazanır. Bu sermaye grupları da bir şey yauluslar arasılık aynı zamanda diğer devletler ve sermayeler arasındaki bir mücadeleyi de içerir. 5
2
www.proleter.org
pamamaktadır . Düşünün ki bu işçi sınıfı için alınan ve uygulanan kararlar için kim ne yapabilir? Bu gün buna karşı koyacak bir tek sınıf söz konusudur. O da işçi sınıfıdır. Çünkü diğerlerinin (Sermaye sahiplerinin) hiç biri bunun aksi yönünde hareket etmeyeceklerdir. Tam tersine onların bıraktıkları yerden daha kötü koşullar yaratarak devam edeceklerdir. Sermayenin bilinen bu özelliği kendi yarattığı sorunlar yine kendi sömürü alanları içine katarak kendilerine yeni kazanç alanları yaratma yolu izlemektedirler. Bu sürecin bu günlerde oynandığı bir çok alanlar var. Bu yöntemle işçilerin ve emekçilerin yaşam koşullarını daha da zorlaştıran, sömürü ve talanları artıran yeni yöntemler geliştirmektedir. Petrol fiyatlarının artması, gıda fiyatlarının yükselmesi; sadece bu iki konudaki gelişmeler dünya işçi sınıfı ve emekçilerine 2
Atmosfere salınan Sera gazı ile ilgili kirliğin %25’ini tek başına neden olan ABD Emperyalistlerine kimse ses çıkaramamaktadır. Buna benzer işgal ettiği Irak ve diğer ülkelerde kimseye hesap vermeden, sözde bu konularda yetkili organ olan “Birleşmiş Milletler Örgütü” bile ses çıkarmamakla kalmıyor, onları destekler çabaların içinde yer alıyor.
6
yüklenen yeni sömürü aracı olması yeterlidir. Bu yansımalar nasıl ve nerelerde olarak yanıtlanırsa bizi tespitini yapmaya çalıştığımız sonuca götürecektir. Petrolün üretim maliyetleri varil başına 3-18 Dolar iken dünyadaki ham petrolün varil fiyatları 120 Doların üzerinde takip etmektedir. Biryanda petrol tröstlerine, emperyalist devletlere ve petrol krallarına trilyonlarca dolar akarken, bunların bedelleri işçilere ve emekçilere yeni maliyet rakamları oluştururken, dolaylı vergiler yoluyla kat be kat sermaye sahiplerine kar olarak akmaktadır. Bir yanda sermayenin değişen kısmına ödenen ücretler sabit tutulurken, değişen sermayenin (işgücünün) yeniden üretimi için gerekli tüketim metalarının fiyatları artmak suretiyle ücretlerin düşürülmesi sağlanmaktadır. Ama bu aynı zamanda sermayenin toplam dolaşımına kesintiye uğratmakta, bunlarla ilgisi olan ülkelerde ücret ve sermaye gelirlerinde (karlarda ) düşmelere neden olmaktadır. Dolayısıyla artı değerin paylaşımında da azalma görülmekte piyasadaki durgunluk artmakta, diğer tetiklenen süreçlerle birlikte, krediler, hisse fiyatları tam bir kargaşaya dönerek, sermaye sahiplerini hop oturtup, hop zıplatmaktadır. Bir yanda if-
Proleter Mayıs: 2008 Sayı:52 Uluslar arası emperyalist kapitalaslar diğer yanda yutulmalar suretiyle sermayeler daha da yolist sermaye birikimi ve bu sermayenin denetiminde bulunan ğunlaşırken, iflas eden diğer kapitalist tarımsal sermayenin işsermaye sahipleri mülksüzler leyişiyle gündeme damgasını vusaflarına itilmektedirler. Kapitalist ran diğer bir gelişme de sermasermaye ilişkileri bir yanda her yenin tarımsal yapıdaki egemenşeyi meta haline getirirken diğer liğine ilişkin doğurduğu sonuçlaryanda da sermayenin üretim ve dır. dolaşım ilişkileri sonucu kirletilen Emperyalist sermayenin akarsu, göl, nehir, deniz gibi teknoloji üzerindeki denetimi ve alanlar sermayenin yeni kazanç egemenliği tarım üzerinde sessiz kapıları haline dönüştürülüp, bubir devrimin geleneksel tarımsal ralarda yeni sermaye yatırım yapıları bozarak dünyayı açlıkla alanları oluşmaktadır. Kirlenen karşı karşıya bırakarak, yeni bir suların temizlenmesi, bir yanda yapılanmanın bu alandaki gizlekimya, diğer teknolojileri yeni rini açığa çıkarmış, bütün dünyaalanlar ve kazanç kapıları açarnın gözleri önünde açlık trajediken, diğer yandan bunun tetiklesinin yaşanmasına sebep olmuşyicisi sağlık, denetim, ilaç sanayilerini de iştahlandırmaktadır. tur. Emekçi halkın kullandığı şebeke Sermayenin tarımsal alan suları birer birer sağlıksız, zehirli üzerindeki çalışması ve işlevi yealanlar oluşurken, “arıtılmış su”, ni olmamakla birlikte sanayi sermayesinin aşırı üretimi ve bunun kaynak ve akar sular yeni sanayi getirdiği zorunluluklar sermayealanlarına dönüşerek, ortak alannin “yeni alanlar” da ki faaliyetini lar sanayinin, emperyalist kapita3 hız kazandırmıştır. İngiltere de list sınıfın emrine ve denetimine 1700’lü yıllarda kimya bilimindeki girmektedir. gelişmelerin tekstilde, hayvancı3 lıkta ilaç ve kozmetik sanayinde Bir çok alanda olduğu gibi “stankullanılması bunların yavaş yadart” tespitinde onay veren kuruluş vaş tarımsal alanlara daha çok olarak emperyalist sermayenin uluslar arası kuruluşlarına bağlı şirketleridirler. TÜRKAK’dan akreditedir. Akreditasyonun kapsamı için http://www.turkak.org.tr/akredite/m bkz.: uayene.htm 7
www.proleter.org
nüfuz ederek, biyoloji alanına, gübre ve tarımsal ilaç sanayi de dahil olmak üzere gelişimi sürdürüp yakın bir geçmişte de “gen” mühendisliğini geliştirip bu alandaki gelişmeleri tarımsal alanlara aktararak, sınai alanlarını geliştirerek, yeni metalarına kullanım alanları oluşturup, bu metaları değişim alanına sürmüştür. Bunlara ilişkin getirilen “standartlarla” tüm dünya sathında uygulamaya geçmişlerdir. Bitkisel ve hayvansal alanlardaki “bilimsel” çalışmalar sonucu, sadece bu ürünlerdeki biyolojik çalışmalarla yeterli kalmamış, bunların yetişme, yaşam koşullarındaki, yapılan çalışmalarla da bu alanlar yeni metalar ve sermaye yatırım alanları yaratılmıştır4. Tarımsal alana yatırılan
4
Et, Süt, Yumurta, balık yetiştirme çiftliklerinin birer fabrika gibi hava ve çevre vb. faktörlerinden etkilenmeyen üretim alanları yaratılmıştır. Bu ürünlerin günlük üretimleri “bilimsel” yollarla yapılıp tamamen sanayi üretimine dönüştürülmüşlerdir. Bu yöndeki diğer bir çalışma da bitkisel ürünlerle ilgili olan tarafıdır. Bu yönde de yapılan “bilimsel” çalışmalar hayvancılık, balıkçılık sektörlerinde olduğu gibi bir yöntemle tamamen çevre ve hava şartlarından bağımsız hale getirme ve üretim sürecini denetimde tutarak tam bir sanayi üretimine dönüştürme yoluna girilmiştir. Bunların bir kısmı tohumculuk, fide vb alanlara yatırım-
8
sermayenin artık yavaş yavaş kapitalistlerin ortak devlet fonlarından desteğinin çekilmesinin de habercisi olmuştur. Şimdi AB emperyalistlerinin Türkiye ve benzeri ülkelerdeki tarımsal destekler ve bu alandaki çiftçiliğin, toprak sahiplerinin bu desteklerden yavaş yavaş çekilmesi gerekiyor5. Bunun için yasal değişiklikler ve düzenlemeler sürekli olarak yapılmakta, bitkisel alanların ve bitki çeşitlerinin sürekli olarak büyük sermaye gruplarının talep ve denetimleri altına girmesini sağlama yolları açılmaktadır. Bu konuda çıkarılan “Tohumculuk ve Fidecilik Yasası” bitkisel üretimin denetimini uluslar arası İsrail kökenli şirketlerin denetimine verillarını yönlendirirken bir kısmı da meyve, sebze, tahıl gibi alanlara yönelmişlerdir. 5 “IMF ve Dünya Bankası politikalarıyla tarım bir yerlere sürükleniyor. Mesela, devlet üniversitelerde tarımla ilgili AR-GE çalışmalarını desteklemeyi bırakıyor. Tohumla ilgili TİGEM gibi kamu kuruluşları kapanıyor. Yabancı tohum şirketlerine kanunlar eliyle büyük yetkiler veriliyor. Çiftçimiz, özellikle küçük ölçekli üretim yapan çiftçimiz tohum şirketlerine oyuncak ediliyor.”
www.iyilikguzellik.com özel Arzu Aygen
Proleter Mayıs: 2008 Sayı:52 yandan tarımın bütün kollarını diği “kamuoyunda” tartışılan sıkapsayan diğer alanlarda da bir cak konulardan biridir6. Diğer çok yasa ve yönetmelik çıkarılmış, toprak kullanımından, bitki6 sel, hayvancılık, balıkçılık alanlaProf. Dr. Tayfun Özkaya rında üretimden, dolaşıma bütün Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü süreçler yasal denetime alınarak bunlarla ilgili iştigal eden insan “Hazera Tohumculuk firması aslen İsrail kaynakları da “mesleki standartkökenli. Domates tohumları üzerinde ihtisalara” alınmıştır. sı var. Hazera İbrani dilinde tohum demekBir yanda ekonomik girdi miş. Bu Hazera şirketi 1998’de Fransız (yatırılan sermaye fiyatlarındaki Vilmorin tohum firması ile stratejik bir ortaklık oluşturuyor. Hisselerinin yüzde yükseklik) hammadde-tohum, 12’sini Vilmorin’e veriyor. Vilmorin de asgübre, mazot, yedek parça- yülında piyasanın dev tohum firmalarından zünden rakipleriyle baş edemeGroupe Limagrain’in bir parçası. Limagrain yen orta ve küçük çiftçiler, arazidünyanın dördüncü büyük tohum firması. lerini banka ve kredi kuruluşlarıYıl 2003 olduğunda Vilmorin’in Hazera’daki payı yüzde 55’e çıkıyor. na ipotek verip ellerinden kaçırırHazera’nın genel merkezi İsrail. Ayrıca halarken diğer yandan sözleşmeli
tırlayalım; Vilmorin geçenlerde Türkiye’nin büyükçe bir tohum firmasının tamamını satın almıştı. … Şüphesiz bu şirket çeşitlerinin sayısı çok az olacaktır ve bunlar gene de ilaçsız ve gübresiz yetiştirilemeyecektir. Ayrıca UPOV denilen Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Birliğine Türkiye’nin geçenlerde girdiğini hatırlayalım. Genlerimizden yararlanarak geliştirilecek olan şirket tohumlarının bir süre sonra bizim yerli çeşitlerimizden değil, bizim çeşitlerimizin onların çeşitlerinden yararlandığı bile iddia edilebilecektir. Hatta gümrüklerde domateslerimize el konulabilecektir. Çünkü onların çeşitleri patentlenecek veya tohumda geçerli fikri mülkiyet hakları ile korunacaktır. Tohum yasasının yerel tohumları saklanacak ve biyokorsanlığa açık olacak, ancak asla satılamayacak hale getirdiğini tekrar hatırlayalım. Küresel tohum şirketlerinin sevdiği UPOV’u kendi elimizle muhalefetsiz kabul etmiştik. Yerel çeşitlerimizden aktarılan ye-
ni özellikler birkaç yıl sonra hiçbir işe yaramayacaktır. Çünkü şirket çeşitleri biyoçeşitliliğe karşı olmak zorundadır. Az sayıda çeşit, şirketler için kaçınılmazdır. Yoksa kârın en çoğa çıkarılması gerçekleşemez. Biyoçeşitliliğin olmamasının sonucu ise bu şirket çeşitlerinin kısa bir süre içinde hastalık ve zararlılara dayanıksız hale gelmesidir. Şirket çeşitleri ve endüstriyel tarım nedeniyle ABD’de sebze ve meyve çeşitleri yüzde 90’lar düzeyinde yok olmuştur. Gerek ABD gerekse İngiltere’de yapılan araştırmalar şirket tohumlarıyla üretilen sebze ve meyvelerin vitamin, mineral madde gibi antioksidantlar açısından 50 yıl önceki yerel çeşitlerden çok fakir olduğunu göstermektedir.” www.iyibilgi.com
9
www.proleter.org
üretim anlaşmalarıyla büyük sermaye şirketlerine taşeronluk yapıp, fason üretim yapmaktadırlar. Diğer yandan da rakiplerinin, “şişirilmiş”, hormonlu ürünlerinin düşük fiyatları karşısında teslim bayrağını çekmek durumunda kalmışlardır. Bütün bu ahval ve şartlara maruz kalan devletlerde ve üretim gruplarında, üretimler düşmüş, Pazar büyük sermayenin ellerine terk edilmiştir. Bundan fırsat bilen büyük sermaye ve tüccarlar, gıda fiyatlarında spekülasyona giderek fiyatları yükselttikçe yükseltmişlerdir. Bu sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde hayata geçirilmiştir. Emperyalist kapitalist sermayenin siyasi temsilcileri uyguladıkları politikalarla ithalat ve ihracat yolları da dahil olmak üzere bütün politikaları denemişler, çıkarlarına uygun tedbirleri alarak sermayelerini artırırken diğer çiftçileri “zor” duruma sokmuşlardır. Şimdi çiftçilerin bir kısmı yok oluşlarını “durdurmak” için hükümete delegeler göndermekten tutun da, sendikal örgütlenmelere kadar varan bir eylemin içine girmişlerdir7.
7
“ÇİFTÇİ-SEN Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu
10
BASINA VE KAMUOYUNA Dünyanın yeniden yapılandırıldığı bu süreçte Türkiye tarımı tahrip ediliyor, çiftçiliği ortadan kaldırıp yerine şirket tarımcılığını ikame edecek ekonomik, sosyal, politik adımlar atılıyor. Oysa tarım bir kültür ve yaşama biçimidir. Şirketlere bırakılamayacak kadar hem üreticiler hem de tüketiciler için yaşamsal önemdedir. 1980‘li yıllardan bu yana, önce IMF ve Dünya Bankası (DB) programlarında, sonra da Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kural ve normları aracılığıyla azgelişmiş ülkelere kabul ettirilmeye çalışılan politikalar; tarımsal ürün ve girdi piyasalarındaki destekleme alım, destekleme ve sübvansiyon gibi müdahalelerin tasfiyesidir. Bu tasfiye aslında çiftçilerin tasfiyesi anlamına gelmektedir. Çiftçiler hakkında alınan bu kararlar bilindiği gibi adına alına gelmektedir. Çiftçiler adına bu kararlar alına gelinirken haklarının mücadelesini verecekleri bir örgütlülükleri yoktur. Çiftçiler olarak çıkarlarımızı ulusal ve uluslararası kurumlar, şirketler ile diğer yapılar karşısında korumak ve geliştirmek amacıyla çeşitli tarihlerde ürün bazında yedi sendika kurmuştuk. Bunlar; Üzüm üreticileri Sendikası, Üzüm-SEN, tütün Üreticileri Sendikası, TÜTÜN-SEN, Fındık Üreticileri Sendikası, FINDIK-SEN, Ayçiçeği Üreticileri Sendikası, AYÇİÇEK-SEN, Hububat Üreticileri Sendikası-HUBUBAT-SEN, Zeytin Üreticileri Sendikası, ZEYTİN-SEN, Çay Üreticileri Sendikası, ÇAY-SEN‘dir. Ürün bazında örgütlendiğimiz bu yedi sendikamızla birlikte aşağıda belirlediğimiz konularda daha güçlü bir şekilde hak arama mücadelemizi sürdürmek için Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu-ÇİFTÇİ- SEN çatısı altında birleşmeyi kararlaştırdık ve Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu‘nu kurduk.
Proleter
Mayıs: 2008
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak; •· Artık destekleme alımları yapmayan ve destekleme alım fiyatı açıklamayan kamunun yerine çiftçiler için referans fiyatları belirleyip açıklamak ve gerçekleşmesi mücadelesini vermek, •· Çiftçilerin haklarından yana politikaların belirlenmesinde etkin olmak, •· Çiftçilerin üretim aracı olan toprak ve suyun kirletilmesine karşı etkin hukuksal ve demokratik mücadele vermek, •· Çiftçilerin mesleklerini sürdürmelerine engel oluşturan tohumun şirketlerin egemenliğine geçmesi ve doğa, toprak, su ile insan sağlığını riske eden endüstriyel tarım modelinin alternatifi olan organik köylü tarım modelinin uygulanabilmesini savunmak ve gerçekleştirmek, •· Çiftçiler için gerekli olan Tarım Sigortası Yasası‘nın çiftçilerin çıkarına yeniden düzenlenmesini sağlamak, •· Tüccarın vurgunculuğu ve dolandırıcılığına karşı çiftçileri koruyacak etkin bir yasanın çıkarılma mücadelesini vermek, •· Kamunun tarımcıyı koruyucu, çiftçilere öncü, eğitici ve öğreticilik yapmasını sağlamaya yönelik demokratik mücadele yürütmek, •· Çiftçilerin, eksiksiz sosyal güvenceye kavuşturulmasını sağlamak, •· Sözleşmeli çiftçiliğe mecbur edilen çiftçilerin adına sözleşme yapmak ve çiftçilerle sözleşme yapan işveren durumundaki sanayici ve tüccarın sözleşme koşullarına uymadığında sendika üyesi çiftçilerin hakkını aramak ve korumak, •· Ve bundan böyle çiftçilerin mağduriyetine neden olacak her türden politikaların karşısında çiftçilerin çıkarlarını korumak ve geliştirmek için Çiftçi Sendikaları Konfederasyonunu kurmuş bulunuyoruz. Saygılarımızla
Sayı:52
(Devam edecek…) M. Gündar
Mayıs 2008
TÜRKİYE’DE DEVRİM VE KARŞI-DEVRİM (Geçen sayıdan devam…) Türkiye’de feodal kafalı burjuvazinin kendi ideolojisi ve onun maddi yaşamdaki yansımalarını, siyasi iktidar düzeyinde dayatmaları karşıtı “ulusalcı” Cumhuriyetçi burjuvazinin itirazlarına neden olmakta. Laiklik, büyük küçük büÇiftçi Sendikaları Konfederasyonu Yönetim Kurulu”
11
www.proleter.org
tün burjuva sınıflar arasında kıyasıya tartışılmakta “statüko” “bekçiliği” ile suçlanan burjuvalar, laikliği savunur görünürken, feodal kafalı burjuvalar laikliği yeniden yorumlama, ya da onu “demokratikleştirme” çabası içinde görünmekte. Laiklik siyasal yelpazenin farklı kesimlerinde yer alanlarca farklı yorumlarını tanımlanmaktadır. Şimdiye kadar, egemen olan, resmi anlayış laikliğin din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Bu kesimin, entelektüel yönü ağır basan, aydınlanmaya bağlı görüntü çizmeye çalışan kesim, iktidarın kaynağının dinde değil din dışında, olması, gökyüzünden yeryüzüne inmesidir. Feodalizme karşı mücadele eden devrimci burjuvazi, feodal sınıfların egemenlik aracı dine karşı aydınlanma felsefesini geliştirip kendi egemenlik aracı yapmıştır. Feodalizmden kapitalizme geçiş çağı, bu iki sınıf arasında ideoloji alanında şiddetli çatışmalara sahne olmuştur. Burjuvazinin dilinde, yasalar Tanrı kaynaklı olmayıp, aklın egemen olduğu, doğal yasalardır. J.J. Rousseau, Kant ve Hegel’de doruğa ulaşan aydınlanma felsefesi, devrimci burjuvaların ideolojisinin temelini oluşturdu. O dönemde, devrimci burjuvazinin 12
egemenliğinde din ile devlet arasındaki bağ kopartıldı. Kilisenin ruhban sınıfı ve feodal soylular mülksüz beyindi. Devrimci burjuvalar dini egemenlik aracı olarak kullanmaya tenezzül etmediler, böyle bir şeye ihtiyaçları yoktu. Onların dünya görüşü aydınlanma felsefesiydi. Bu felsefe, Hegel’de idealist biçimde oruğa ulaşırken, Diderot gibi materyalist filozofta kaba materyalizm olarak ortaya çıktı. İdealizm, dinlerin tanrısına kapıyı arkasına kadar açık bırakırken, bilinemezcilik, şüpheci felsefe kapıyı aralık bıraktı, tanrıyı kapıyı kapatan ise diyalektik materyalizm oldu. Bu gün burjuvazinin saflarında laikliği, din ve devlet işlerinin ayrılması olarak görmek ağır basıyor. Aydınlanma felsefesinin lafını dahi etmeden sonucu böyle koyma, çağın burjuvazisinin karşı devrimci karakterine uygun düşüyor. Burjuvazinin çeşitli renkteki temsilcileri laikliğe karşı farklı tutum içinde görülüyor. Feodal kafalı burjuvazinin (bazıları bunlara, şeriatçı, İslamcı ya da dinci burjuvazi demekte.) temsilcilerinden bazıları şunları söylemekte. “Laiklik, din ve devletin ayrılması değil, ilişkinin düzenlenmesi, amacına yönelik bir kilise kurumudur. Ve kaynağını İncil’den ‘Tanrının hakkı Tanrıya, Sezar’ın
Proleter Mayıs: 2008 Sayı:52 rini Deniz Gökçe Şöyle özetlehakkı Sezar’a’ hükmünden alır. miş: “Auman bilim ve din konu1789 Fransız Devriminde ayaksunda şöyle bir tanımlama yapılanma Tanrıya ya da dine karşı yor. Dünyanın bilimsel açıklamadeğil, Tanrı buyruğunun aksine sı bizim aklımızdadır, kafamızsilaha, servete ve iktidara el kodadır. Mesela dünya yuvarlaktır yan kilisenin haksız tasarrufuna diyoruz. Tabii ki dünya yuvarlak karşıdır.” (Abdurrahman Dilipak ama yuvarlak kelimesinin tanımı 18.05.2008 Vakit) Görülüyor ki, feodal kafalı zor. Çünkü dünyanın göbeği ile yüzeydeki her noktası arasındaki burjuva için yukarıda söylediğimesafenin eşit olduğunu ölçmemiz bu günkü “ulusalcı” burjuvamiz gerek ama gerçekte dünyaların temel argümanı din ile devnın orta noktasına gidemiyoruz let işlerinin ayrılması ilkesine karşılar. Zaten onlar laiklik kayki? Eğer dünyanın göbeğine gidecek yol bulsa idik ve mesafeyi nağını İncil’den almaktadır. Yani ölçecek uzunlukta bir gerçek cetTanrı buyruğudur. İsa’nın bu sözleri devrimci burjuvazi tarafından vel de bulamazdık. Biraz düşünükabul edilmiş gösterilir. Tanrı ve lürse konu karmaşık hale geliyor. Sezar(Kral) arasındaki ilişki, ikiBilim kafamızda bir şey, gerçek sinin de kendi hakkı olanı almahakkında bir model var kafamızsına dayanır. Söz konusu, burjuda. Gerçek dünya ile, bilim ve invazinin sözcülerinin çarpıtmalarısanın ilişkisi son derece kompnı, bulanık ifadelerinin dışında leks ve tam anlaşılması zor. Bu koymak gerekirse. Bunların arsoruna kafamızda bir bilimsel model ile aşıyoruz. kasında, feodalizmden, kapitaAncak din farklı bir şey. lizme geçiş koşullarının ilişkileri Ona göre din bilimden çok farklıvarır. Devrimci burjuvazi, feodadır. Dinin esası bizim gerçek lizme ve feodal egemen sınıflara dünyayı kendi kafamızda nasıl karşı her yerde savaştı. Şimdikiler gibi dine karşı hoş görü gösmodellediğimiz ile ilişkili değil. din termedi; dinin, bilimle aynı gösemesyonel ve estetik bir denetermesini sağlamayıp bilimi, dine yimdir. Bu farklılık nedeni ile in karşı geliştirdi. 2005 yılında ve bilim arasında çelişki yoktur, “oyun teorisi” konulu eserleri ile sadece farklılık vardır diye düşüNobel Ekonomi Ödülü’nü alan nüyor. Piyano çalmak veya bir Robert John Auman, dine ve bidağın zirvesine tırmanmak veya lim arasındaki ilişkide söylediklebir çocuk yetiştirmek de haz ve13
www.proleter.org
ren deneyimlerdir. (exepresence diyor) ama bunlar ile bilim arasında bir çelişki görüyor muyuz? Aynı şekilde bir inanç bir deneyim olan din ile bilim arasında da çelişki yok. Bilim dünyaya bir bakış modeli, din de dünyaya farklı bir bakış modeli. Fakat ikisi farklı da olsa, ona göre çelişkisiz.” (Deniz Gökçe 19.12.2007 Akşam) Yukarıdaki satırlar Nobel İktisat Ödülü Sahibi Auman’ın, eserlerinden alınmadı, Deniz Gökçek’in yorumunu da içinde taşıyan görüşler. Genel olarak onun görüşlerini yansıtmaktadır. Burjuvazinin din ile bilim karşısındaki tutumu, onun sınıf yapısını bize verir. Devrimci burjuvazi, bilimin gelişmesinden yanaydı, dinin varlık alanını ise en azından sınırlandırmaya çalışıyordu. Onun ekonomik ve siyasal talepleri üretici güçlerin gelişmesi yönünde burjuva toplumsal devrimi gerçekleştirmeye çalışmaktaydı. Emperyalist burjuvazi (sözcüsü Auman) ve onun parçası burjuvazinin temsilcisi Deniz Gökçe için din ve bilim farklı olmalarına rağmen aralarında çelişki yoktur. Onlar için “bilim kafamızdaki bir şeydir.” Bilim ile dini aynılaştırma çabası içindeki burjuvazi,bilimi kafalara hapsetme çabası içinde görülüyor. Bütün 14
bilimler, en soyut olanı Matematik dahil, nesnel gerçekliğin, aslına uygun düşüncedeki yansımasıdır. Çağın burjuvazisi için bu böyle değildir. “Gerçek dünyanın” “modeli” yorumudur. Ama bu yaşlı burjuvazi Marks’tan bu güne, dünyayı yorumlama değil değiştirmenin önemli ve gerekli olduğunu bilirler. Ama şimdi değiştirilecek dünya, burjuva dünyadır. Bu da burjuvalar sınıfının sonu demektir. Onun içindir ki burjuvalarımız canhıraş, bütün güçleri ile bilim ile dinci farklılıklarına rağmen gelişmediğini ilan etmekteler. Bu en azından kendi atalarının anılarına saygısızlıktır. Ama bizim burjuvalarımızın böyle şeylerle uğraşacak ne zamanları ne de toplumsal ihtiyaçları vardır. Toprak rantının Ricardo tarafından tahlili, burjuvazi, feodaller karşısında üstünlüğünü sağlayıp, onun üretim tarzının sınırlarına belirsizlikler içinde de olsa işaret etmekteydi. Felsefe de aklın egemenliği, burjuvazinin ekonomik toplumsal egemenliğinin felsefedeki yansımasıydı. Bu gün ise burjuvazinin felsefesinde “kaos teorisi” sözde8 kuantum fiziği8
“Tanrının zar atmak zorunda kaldığıKuantum kuramı bile New age dinlere malzeme oldu.” Aysel Tuğluk 20.04.2008 Radikal 2)
Proleter Mayıs: 2008 Sayı:52 bunun için BOP’ ta “ılımlı İslam” ne dayanan, her şeyin, her an projesi öne çıkarılıp, “medeniyether şey olduğu” anlayışı egemen ler çatışması” teorik tahlilleri yadurumdadır. Ekonomi Politikte pılmaktadır. Haunigton’un “Meİse çoktandır “marjinal fayda”, deniyetler çatışması” tezi din te“en üstün-tüketim-kullanım değemelli “medeniyetleri” temel alri” , “oyun teori”lerinin merkezine maktadır. Burjuvazinin Post yerleşmiş bulunuyor. Yani kısaModernist düşünürlerinden decası, sözün özü, burjuvazi atalanenlerin “post modern gelişme” rının aydınlanma diye ifade editespitleri de aynı anlayışın bir len teorilerini terk etmiş, ama onu başka açıdan tamamlanmasıdır. kendi sınıf egemenliği ve çıkarlaBu “farklılıkların tanınması” “hoş rına uygun olanlar ile değiştirip görü” , uzlaşma çağrılarının arbu yönde yürümekte olduğu görülüyor. Bu sınıf her şeyi ile bu kasında, burjuva toplum öncesi toplum biçimlerinin egemen sınıf sınıf karşı devrimci bir sınıftır. O ve temsilcileri ile birleşip uyuşma proletarya devriminin karşısında, çabaları vardır. Bu “kutsal ittifak” ona karşı bütün gücü ile mücadeproletarya devrimine karşıdır. le etmektedir. Burjuvazi artık Aydınlanmayı savunmuyor, şimdi Sermaye artık üretici güçlerin geonun felsefesi bilim ve dini dünlişmesinin önünde engeldir. üreyanın farklı yorumları diyerek öztici güçler, kapitalist toplumdaki deşleştirmektedir. Aydınlanma, kabuklarına, biçimlerine sığmaproletaryanın temsilcileri komümakta, onu şurasından burasınnistler tarafından, başka bir sendan çatlatmaktadırlar. Başlıca tezde, daha ileri götürüp, devrimüretici güç proletarya, kişileşmiş ci teori olarak yetiştirilmiştir. bursermaye olan kapitalisti, onların juva ordu yöneticilerinin, barış, sınıfını tehdit etmektedir. geçmidemokrasi, özgürlük kavramlarını şin “acı” hatıraları, burjuvaların elimizden kaçırdık, bunlar başkakafasında bütün canlılığı ile durlarının eline geçti hayıflanmalarımaktadır. “Tarihin sonu geldi.” nın altında bu gerçek vardır. Bu Burjuva toplum ebedi olarak çığaydınlanma olgusunun öğeleri lıkları korkuları bastırma çabalaproletaryanın komünizm mücarından başka bir şey değildir. delesinin bir parçasıdır. Karşı Burjuvaların hizmetindeki entedevrimci burjuvazi artık bunları lektüel burjuvalar kastının bu üreelinde tutamaz, görüldüğü gibi ticileri, onları tarihteki kaçınılmaz onun artık din’e ihtiyacı vardır, yargılarından kurtarmaya yetme15
www.proleter.org
yecektir. Çünkü artık kapitalistler, toplumsal olarak gereksizlik damgası ile damgalanmış, toplumsal gelişmenin önünde engel duruma gelmişlerdir. Toplumsal gereksizlik durumuna gelen hiçbir sınıf ise uzun süre varlığını sürdüremez. Çünkü artık üretici güçler üzerinde egemen olamamakta, tersine onlar, kapitalistlere egemen olmaktadır. Bir türlü düşen kar oranları eğilimlerinin, her on yılda bir (giderek daha sık aralıklarla tekrarlanan) yinelenen bunalımların üstesinden gelememesi bundandır. Bilim en başta doğa, toplumsal ve ekonomik ilişkiler üzerinde egemen olmanın bir aracı, bunların bilgisidir. Din ise tam aksine doğanın ve doğaüstü güçlerin (Tanrı) insanlar üzerinde egemen olmasıdır. Zaten, din, insanın doğa karşısındaki aczinin, onun karşısındaki çaresizliğinin, Marks’ın deyimi ile çocukluk günlerinin bilgisinin ürünü, “insanlığın bilgi ağacında açan ölü yonca”dır.9 Devrimden korkan, kendisi proletarya devriminin hedefi olan burjuvazi, en yaşlı ideolojisi, gericiliğin elindeki din bayrağını sallaması, onun sınıfsal çıkarlarının gereğidir. Türkiye’de hakim sınıf burjuvazisi içindeki kamplaşması, la9
Lenin, Felsefe Defterleri.
16
iklik, “şeriat”, türban “demokrasisi” temelinde görülmektedir. Bazı kesimler, türbanı bireysel demokratik hak olarak nitelendirmektedir. Özellikle liberal küçük burjuva demokratlarda bu görüş egemen durumdadır. O zaman sorunun asıl tarafları, bu konuda ne düşünüyorlar onu bilmemiz gerekir. “Liberal bakış aşısı, başörtüsünü ‘Dini vecibe’ hürriyetinden çıkarıp salt bireysel özgürlüğün kullanımına indirgeyince, onu, dini, manevi aşkın ve ilahi boyutundan tecrit eder, prof onlaştırır, sıradanlaştırır ve mesela punkçunun kendine yakıştırdığı şu veya bu renkteki ve şekildeki saç, modeline veya her sene biraz daha tuhaflaşan, prof onlaşan uçuk kaçık tasarımlarına indirger. Sanki nasıl insanların saçlarını mor, kırmızı, sarı renk boyama fiilleri kişisel bir tercih ise, başörtüsü de öyle bir şey olur. Baş örtüsü öyle bir şey değildir. İkinci hata, bu bakış açısının temel dini bir vecibeyi “demokratik bir hak”a indirgemesi ve buna bağlı olarak diğer haklar meyanında “ insan hakları ve özgürlükleri” gibi telakki edilmesine yol açmasıdır. Dini vecibeler demokratik haklar değildir, çünkü bunlar demokratik oylamaya konu olmazlar, din tarafından vaze-
Proleter Mayıs: 2008 Sayı:52 dilmişlerdir, siyası iktidar veya tartışmaya çar ki işte bu tebliğ kamu otoritesi bunların başkalaedilmeyi bırakın düşünülemez rının temel haklarına ve özgürdahi. Kemalist burjuvalar (bu lüklerine zarar vermeden kullagünküler çürüyen karşı devrim haline gelmiş Kemalistlerdir.) dınılmaları için gerekli ortamın yerine getirmekle sorumludur. kısaşında Türkiye’de laiklik olduğunu kabul etmiyor. “batı açısından ca benim namaz kılıp kılmayacağıma demokratik usullerle oluştu‘ılımlı İslam’ bizim de benimsedirulmuş meclisler, reformcular, ğimiz demokratik laiklik yazımına göre ‘Din ile devletin, din ile dünulusal veya uluslar arası mahya işlerinin ayrılmasıdır’ der. Bir kemeler karar veremezler. Baş başka değişle ‘Farklı inançlara örtüsü de, namaz, oruç, haç gibi özgürlük var olabilmesidir.’ Bu temel dini bir vecibedir.” (Ali modeli önceki gün, kendisi YaBulaç 21.05.2008 Zaman) hudi inancından olan ABD’nin Bizim küçük burjuva deeski Dış İşleri Bakanı Madelina mokratlarımız, sulu gözlü, siyasi Albright ile tartışırken şu yorumu iktidar yandaşlığı liberal demokgetirdi: ratlarımız, istedikleri kadar, tür-Laiklik (veya sekülerizm) din ile banı bireysel hak, demokratik hak ilan etsinler. Türbanı takanlar devletin ayrılması ve inanç özve feodal kafalı burjuvaların sözgürlüğünün sağlanması ise, bu cüleri, onun tanrı buyruğu olmaaçıdan Amerika’da ılımlı Hıristisından aşağıya indirilmesine nayan bir ülkedir. Ama biliyoruz ki sılda karşı çıktıklarını görüyoruz. bizdeki laiklik anlayışının jakobence yorumuna göre laiklik din Bu “eski zamanların” egemen ile devletin ayrılması değil, ‘devideolojisi dinin bir “direnişidir”. letin dine hükmetmesidir’ Diyanet Egemen üstün olmaktan bir zaİşleri Başkanlığı’nın varlığı da manlar jakoben burjuvalar tarabunun kanıtıdır.” (Mehmet Barlas fından aşağıya çekilmelerini 21.05.2008 Sabah) hazmedemediklerinin, bunu libeEmperyalist tekelci burjuraller gibi burjuva budalalığı içinvazi, jakobenliğe ve yorumlara de düşünmediklerinin ilanıdır. karşıdır, bunların lafzına dahi ta“Ulusalcı” burjuvazinin sembol ve hammül edememekte. Dine eski kutsal yerlerden Çankaya’ya türitibarını iade etmede kararlıdır. ban ile çıkmaktadır ki ısrarları da “Devletin dine hükmetmesine” bunun ifadesidir. “Dini vecibeleri” karşı olmak neyin ifadesidir. devdemokratik hak yapmak onları 17
www.proleter.org
rimci jakoben burjuvazinin siyasal eylemleri arasında böyle bir şeye rastlanamaz. O siyasal demokrasi mücadelesi vermekteydi. Aynı zamanda devrimin başında olan bir sınıftı. Karşı devrimci emperyalist tekelci burjuvazi, onun parçası halindeki emperyalist olmayan “ulusal” burjuvazi ve her türden hizmetkarları, din ile bilimi aynılaştırıp, dini egemenlik aracı olarak kullanmaktadır. Burjuvazinin karşıtı proletarya ise devrim mücadelesinde, bilimi bayrağını çekip, dini kişisel sorun haline getirme mücadelesi içinde olur. Kemalist burjuvaların din ile devlet işlerinin ayrılması klişesi ile, proletaryanın dinin kişisel sorun haline getirilmesi talebi aynı şey değildir. Proletaryanın bu talebi diğer demokratik taleplerin de olduğu gibi sosyalist toplumsal devrimin bir parçasıdır. Kemalist burjuvazi, liberallerin karşı çıkışlarında görüldüğü gibi, devlet ve din işleri de ayrılmamıştır. “Vatikan devleti ne kadar laiklik istiyorsa bizim devlette de o kadar laiklik istiyor. Çünkü ‘dini’ açıdan bizim en çok benzediğimiz devlet Vatikan devletidir. Vatikan, Hıristiyan dininin Katolik Mezhebinin devleti. Peki biz:? Biz de Müslüman dininin suni mezhebinin devleti.”(Ahmet Altan 27.05.2008 Taraf) 18
Diyanet İşleri Başkanlığının olması zorunlu din dersleri, imam hatip liseleri, Kur’an kurslarının devlet tarafından finanse edilip yönetilmesi, liberallere iki devlet biçimi arasında bu benzerliği kurdurmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı 3 mart 1924 tarihinde 429 sayılı yasa ile Başbakanlığa bağlı bir kuruluş olarak doğdu. 2008 yılı bütçesi kapsamında ödeneği 1 milyar 808 milyon 538 bin YTL’dir. Evkaf Umum Müdürlüğünde de aynı tarihte kurulduğunu görüyoruz. Bu iki kuruluş aynı paralelde birbirlerine bağlıdırlar. Evkaf’ın mülkiyetindeki mallar, (en başta topraklar ) Diyanet İşlerince kullanılmaktadır. Tekke ve Zaviye, Tarikatlar Cumhuriyeti olmayacağı söylenen burjuva cumhuriyeti, bunları yasadışı yapıp, onların yanında ve üstünde “dini bürokratik kast” oluşturmuştur. Feodal mülkiyete saldırmaktan korkan Kemalist burjuvazi bu ruhban sınıfına mülksüzleştiremedi. Bu gün her türden liberal –burjuva demokratın devletin vergileri ile suni mezhebinin faaliyetlerinin Diyanet İşleri aracılığıyla devlet tarafından yürütülmesinin diğer mezhep ve dine mensup “vatandaşlarına” karşı adaletsizlik olup, kabul edilemeyeceği itirazı onların nasıl içi kof demokratlar olduğunun gös-
Proleter Mayıs: 2008 Sayı:52 tergesidir. Gerçekten tutarlı tek sınıf proletarya dini kişisel sorun TÜRKİYE DE haline getirip dinin arkasındaki SINIF SAVAŞIMLARI devlet desteğini çekerek, burjuva İSLAMCI VE ULUSALCI sınıfın yapamadığını, yapamayaBURJUVA cağını yaparak, bu kastı, mülksüzleştirecektir. Din ile flört et(Geçen sayıdan devam.) mek tutkusu içindeki burjuvazinin sözde “halkın vergilerini” adaletli Türk burjuvazisi ile kampa kullanma talebi, devrimin bu ileri ayrılmış durumda emperyalist kapitalist krizin derinleşmesiyle hamlesi karşısında, geri bir adım olarak kalacaktır. Bu sınıflar arabirlikte burjuva sınıfı içinde de sındaki ilişkiler dışında laiklik, İslamcı ve ulusalcılar olarak “şeriat” tartışmaları skolastik egemen burjuvazi karşılıklı kılıçtarzda, havada bir durumdadır. ları çekerek üst üste hamleler yapıyorlar. 22 Temmuzu izleyen (Devam edecek…) günlerde mevziilerini kaybeden gittikçe gerileyen ulusalcılar türban üzerinden yürütülen savaşta Necati IŞIK Mayıs 2008 anayasa mahkemesiyle karşı atağa geçtiler. AKP nin kapatılma davasına hükümet Ergenekon la cevap verdi. Eski emekli generaller, eski Maocu yeni Kemalist Doğu Perinçek, Cumhuriyet gazetesi yazarı İlhan Selçuk bir dönemler birbirlerine hasım olmuş işkenceciler ve işkence gören mağdurları eski solcular ordunun desteğiyle ulusalcı cephenin örgütleyicileri darbe hazırlığında bulundukları gerekçesiyle tutuklanınca ulusalcı burjuvazi hükümete yakınlığıyla bilinen Akit gazetesinin şeriat propagandası yapan dini bütün yazarı Hüseyin Üzmez’i 14 yaşındaki bir kız ço19
www.proleter.org
cuğuna tacizden suçüstü yaptırdı. Şeriatçı dini bütün yazar dostlarını güç durumda bırakmıştı çünkü namus, ahlak ve erdem nutuklatı çeken tv programlarında şeriatın erdemini anlatan yazarımız 80’ine yakındı. Güç duruma düşürdüğü dindar çevreler için anormal olan bu sapkınlık değil açığa çıkan kıyısından köşesinden İslamiyet in kurucusu Muhammed in de yaşlılığında arkadaşı Ebubekir in kızı Ayşe ile evlendiğinde Ayşe nin oyun oynuyor olmasındaydı. Burjuvazi kendi içinde savaşmaya başladığında bundan en karlı çıkan işçi sınıfıdır. Bir bütün olarak burada da İslamcı ve ulusalcı olarak burjuva devleti üzerinde egemenlik kurmak isteyen, devletin kolektif örgütlü gücünden, temsil ettiği grup adına daha fazla çıkar sağlamak, toplumsal zenginliğin zor alım yoluyla devlet hazinesinde biriken zenginliğinden daha fazla yararlanmak için kıyasıya yürütülen savaşta bir bütün olarak burjuva sınıfının hangi sıfat ve adla ifade edilirse edilsin genel karakteri burjuva sınıf karakteri ortaya seriliyor. Her büyük bunalım öncesi kapitalist üretimde genişleme ve büyümeyi takip eden durgunluk bu üretim biçiminin karakteristik özelliğini açığa çıkarır. 2001 kri20
zini izleyen süreç de dünya kapitalist emperyalist sistemde büyüme ve gelişmeyi izlemişti. Bu eğilimin sonuna gelmiş bulunuyoruz. ABD de başlayan durgunluk tüm kapitalist sistemi sarıyor. Burjuva iktisatçıları ağır bir durgunluk ve bunu takip eden derin bir krizden söz ediyorlar. En iyimser burjuva iktisatçıları bile 1929 dünya bunalımından daha büyük bir bunalımın beklendiğinden söz ediyor. Bizim “kültürlü” burjuva iktisatçılarımız ise Türkiye kapitalizminin birkaç yıldır iyi olan ekonomik göstergelerinin sonuna geldiğimizin o çok sevdikleri kendi entelektüel zenginliklerinin çapını gösterme fırsatıyla konuşma aralarına serpiştirdikleri yabancı sözcüklerle Türkiye’nin küresel bunalımdan, krizden kaynaklı yavaşlama trendine girmiş bulunduğunu söylüyorlar. Ekonomik durgunluk ve yavaşlama uzun bir süredir Türk burjuvazisi arasında su yüzüne çıkmış olan iktidar savaşını şiddetlendirdi. Önümüzdeki günlerde ulusalcı ve İslamcı diye ayrılan burjuvazinin arasında ki iktidar savaşının daha da şiddetleneceğini söylemek şimdiden kahin olmayı gerektirmeyecek denli açık, burjuvazinin bu kesimi başta hükümet olmak üzere İslamcı burjuvazinin başörtüsü, anayasa vb. siyasal
Proleter Mayıs: 2008 Sayı:52 malarının, tersine, bir dönem gerginlikler yaratarak ekonomik kendi iktisadi koşulları içinde yagidişatın kötüleşmesine karşı rattıkları alışkanlıkları, düşünsel tedbir alamamakla suçlamaya başladı. Hükümet ve İslamcı buryaşamda yerleştirdikleri gelenekleri, dildeki etkileri, kendilerinin juva basını da ‘ulusalcı’ liberal burjuvaziyi özgürlükleri kısıtlayok olmasından çok daha uzun süre, kendisini yok eden yeni ikmak Türkiye’ yi dünyadan tecrit etmek vb. suçlamalarla daha tisadi sistemin düşünsel, ahlaki şimdiden karşılıklı gardını almış yaşamında yer bulur. Bu etkinliğin yer alması ne var ki şimdi esdurumdalar. ki ekonomik yaşamda ki uyumuyBürokrat, Kemalist burjula iktisadi yaşamdan beslenmevaziyi 22 Temmuz da ağır bir yenilgiye uğratmış, Temmuz seçimsiyle olduğu gibi değil, yeni iktileriyle burjuva parlamentosunda sadi yaşam içinde çelişkisiyle kendini yok eden ekonomik biçim gücünü pekiştirmiş İslamcı burjuvazi, ki gerçekte İslamiyet’le ilgisi içerisinde çarpık, şeklen gösterdiğer rakibinin ulusallıkla ilgisi melik, tirajı komik bir şekilde yer alır. Kapitalizm, feodal üretim bikadar laiklik ve özgürlük, Tanrı ve Mustafa Kemal üzerinden çimini yıktığı halde, feodal üretim karşılıklı kılıçlar çekilmiş görsel ilişkisinin yarattığı eski düşünce ve yazılı basın aracılığıyla her yapısı, alışkanlıkları, töreleri, çok daha uzun süre kapitalist toplutürlü provokasyonun ucuz işpormun içinde yaşamlarını sürdürürtacı tezgâhına kadar düştüğü, belden aşağı vurmanın olağan ler. Ne var ki artık korkutucu, sayıldığı, burjuvazinin düzeyinin tehdit edici, maddi bir güç olarak ne boyutta olduğunun gözler değil, gerçek yaşamın ifadesi olönüne serildiği bir karşılıklı savamaktan çıkıp trajik komik bir hal şa tanık oluyoruz. Kamuoyunda alır. İslamiyet ve Kemalizm, burbilinen adlarıyla İslamcı ve ulujuvazinin bu iki kesiminin temsilsalcı diye ikiye ayrılan burjuvazicilerinin atalarından kalan sıfatlanin siyasal iki akımı gerçekte ne rı Türk büyük burjuvalarının temİslamiyet ne de ulusallık ve laiksilcilerinden Sakıp Sabancı’ya likle ifade edilebilir. Ekonomik, ik“Sakıp Ağa” denmesi gibi, ağalık tisadi sistemlerin yıkılmaları uzun feodal düzenin unvanı olduğu bir tarihsel süreç içinde eriyip halde, kapitalist Sabancı’nın ağadönüşmeleri, değişmeleri sonucu lığı atalarından kalma eski bir artık iktisadi yaşamda yer almamadalya taşıması gibi, yine eski 21
www.proleter.org
Osmanlı siyasal iktidarının, feodal, askeri unvanlarından paşalığın, ulusal burjuvazinin en büyük kanadının, askeri bürokrasinin taşıması ve bundan gurur duyması gibi, eski toplumun lakapları ve alışkanlıkları burjuvazinin ekonomik egemenliğinin birkaç yüzyıl geriye gitmediği ülkelerde, feodaliteyle, burjuvazinin, şiddetli çatışmalarla, burjuvazinin kendi egemenliğinin oluşmadığı ülkelerde bu şekilde seyreder. Siyasal sınıf çatışmalarını izleyen ve bunların sosyal, ekonomik sınıf karakterini tahlil edenlerin en çok kafalarının karıştığı nokta burasıdır. Feodalitenin çözülmesinin uzun bir tarihsel sürece yayıldığı feodal mülkiyetin, feodal üretim ilişkilerinin bir devrimle değil uzun bir evrimle kerteli dönüştüğü ülkelerde feodalitenin düşünsel gücü, kapitalist egemenlik koşulları içinde de uzunca bir süre varlığını devam ettirir. Ama artık Don Kişot’un yel değirmenleri ve şövalyeliği gibidir. Şeylerin görüntüleriyle gerçek varlıkları arasında ki karşıtlık, uyumsuzluk, birebir örtüşmeme, kafaları karıştırır. İslamcı, ulusal, laik burjuva değerlendirmelerinde de aynı karmaşıklık hüküm sürüyor. Siyasal yaşamlarına, birçoğunun İmam Hatip kökenli, çeşitli dinsel tarikatlarda ilk eğitim22
lerini almış olan, kökleri, kasaba eşrafına dayanan babaları, dedeleri, küçük kasaba tüccarları olan, eski padişahlık hayranlığı ve hikâyeleriyle büyümüş olan, cumhuriyetin, yeni burjuva sınıfının, kendilerini bir yana itmesiyle, küçümsemesiyle, hınç duymuş, cumhuriyetin burjuva yaşam biçimine, namaz kılan babanın baskısıyla katılamamış, yarı feodal ilişkilerden beslenmiş, AKP kurucuları, emperyalistlerin yeni işbirlikçileri olarak sahneye çıktıklarında, sürüldüklerinde eski güç sahibi, bürokrat burjuvazi bir tarafa itince, hiçbir zaman doğrudan doğruya iktidar olamamış, “iktidarsız” büyük burjuva, emperyalizmin desteğiyle kendini iktidarda bulan, bu kasaba eşrafının çocuklarının peşine takıldı. Ülke, birlikte yağmalandığı, yağmadan herkes kendi payına düşeni aldığı zaman, her şey günlük gülistanlıktı. İşler kötü gitmeye başladığında ortaklar arasında kavga kaçınılmazdı. Her siyasal iktidarın, burjuva hükümetleri yanında yer alan liberal burjuvazinin en büyük medya grubu Doğan Holdingin, AKP ile olan flörtü sona erdi. İslamcı burjuva karşısında büyük mevzii kaybına uğrayan ulusalcı burjuvazi yeniden saldırıya geçti. ABD emperyalizmi de gelecek günlerde içerdeki
Proleter Mayıs: 2008 Sayı:52 itibarını oldukça yitireceğini bilditidarları süresince kendi çevreleği AKP den desteğini çekmek riyle birlikte devlet hazinesini üzere olduğunun işaretlerini veritamtakır yapan, devlet borçlarını yor. Bu durum ulusalcı burjuvazibirkaç kez katlayan, hükümet için yi daha da cesaretlendiriyor. Satürban, bir siyasal simge değil, vaşın boyutunu, burjuva sınıfı iktidar da tutunabilmenin bir aracı içindeki iktidar çatışmalarının haline gelmişti. Türban, ona iktihangi boyutu alacağını bekleyip dardayken muhalefeti oynama hep birlikte göreceğiz. rolü veriyordu. Daha birçoğu, düne kadar, babalarının tezgâhlarıTemmuz seçimleriyle ikinnın arkasında, küçük ticaretle uğci kez iktidara gelen AKP, ezici raşırken, şimdi büyük tekellerin bir oy çoğunluğuyla parlamento da söz sahibi olunca, kendi iktidağıtıcılığına, Türkiye temsilciliğine yükselmişti. Gösterişli ve darını gördü parlamentoda. Kenttantanalı bir burjuva yaşamı sürlerin ve kasabaların ticaretle uğdürüyorlar. Ve bunu türbana raşan küçük burjuvazisi, tutuculuğunu, bir bez parçasına sarılaborçlu hissediyorlar. Doğal olarak, türbanın egemenliğini pekişrak sürdürmeye eğilimliydi. Türban, küçük burjuvazi için bir batirmeli, vefa borcunu yerine geşörtüsü, renkli bir bez parçası tirmeliydiler. Hem değil miydi ki değil, uzun yıllardır egemen, Kemalist burjuvazinin siyasal kendisini büyük burjuva adına gönderine, Çankaya tepesine, ezen bürokrasiye, Kemalizm e türban dikilmişti. Dalgalanan türmeydan okumaydı. Büyük burjuban, küçük burjuvazinin görgüva karşısında ki ezilmişliğinin, resüzlüğünün bayrağıydı. Sonradan görme bu küçük burjuvalar, kabetinin yok olmasına karşı İslamiyet zulüm görüyor diye baaçılmış bir isyan bayrağı idi. Küğırdıkça, aslında halk, kendi çük burjuvazinin bu sonradan ekonomik çaresizliğini görüyordu. görme, eğitimsiz ve cahil kesimi Baskı ve zulüm gören küçük için türban, dükkânın, tezgâhın, sermaye, küçük dükkândı. Kapikasabanın alışveriş merkezleritalizm karşısında çözülen küçük ne, büyük kentlerin burjuvazisine meta üreticileriydi. İslamiyet, tüm karşı isyanı idi. Türban, ikinci kez bunların, kapitalizm karşısında ki, büyük bir oy çoğunluğuyla hüaltında toplandıkları bayrağı oldu. kümet olan AKP için ise; TürkiBüyük burjuvazi kendi iktiye’nin yağmalanmasından en darını doğrudan sürdürmediği , büyük hisseyi cebe indirmekti. İk23
www.proleter.org
yada sürdüremediği sürece, mevcut iktidarlara, kendi sınıf çıkarları doğrultusunda yön verir. Başka bir deyişle, kapitalizmin egemen olduğu üretim ilişkilerinde, kapitalist burjuva sınıfı, siyasal iktidarda, hangi burjuva sınıfı yer alırsa alsın, kapitalist burjuva sınıfına hizmet etmek zorundadır. Bu bir istek, arzu, niyet değil, kapitalist üretim yasalarının ekonomik zorudur. AKP ile kendini iktidar da gören küçük burjuvazi, yine kendi siyasal iktidarı döneminde, en çok yok olan, mülksüzleşen sınıf oldu. Siyasal iktidarı elinde tutan, hükümet olan, küçük burjuva muhafazakârlarının bir bölümü, AKP’nin yanında yer alan ticaret burjuvazisi, büyük burjuvalar haline gelirken, türbana doladığı eşiyle, proleterlerin safına giden, dar kafalı küçük burjuvalar, iki denklem arasında sıkışıp kaldı. Cumhuriyet mi kendisini eziyordu yoksa İslam mı? Büyük burjuvazi, kırların çözülen küçük meta üreticilerinin, kentlerin yoksullaşan küçük burjuvalarının öfkesini AKP ye teslim ederek, adım adım bu öfkeyi yatıştırıp, düzen içinde, kendi egemenlik koşullarında eritirken, siyasal iktidarın her zaman sahibi olmuş, burjuvazi adına yönetmiş, bürokrasi, ordu ve cumhuriyetçi küçük burjuva demokratları, libe24
raller, kendilerine yüz çeviren büyük burjuvazinin desteği olmadan, bir hiç olduklarını gördüler. Küçük meta üretiminin çözülmesi ve bu çözülmenin yarattığı sınıf hareketleri, AKP ile uysallaştırılırken, demokrat küçük burjuvazi, şeriat korkusuyla hop oturup hop kalkıyor. Büyük burjuvazi, siyasal iktidarı tek başına yürütemediği zaman, kendi adına bunu bağlaşıklıklarla, egemenlik koşullarını sürdürmeye çalışır. Cumhuriyetten bu yana siyasal iktidarı burjuva adına yürüten bürokrasi, Kemalist burjuvazi, uzun yıllar siyasal iktidar deneyimlerinden kaynaklanan zenginlikleriyle, iktidarı, bu çömez, kasaba eşrafına teslim etmeye pek gönüllü değillerdi. Kemalist burjuvaziye göre bayağılık, görgüsüzlük, kendi devletlerinin tepesine oturmuştu. Bu sonradan görme kasaba tüccarlarına göre ise, Kemalist bürokrasi, halktan kopuk, elitler tabakasıydı. Bu iki hasım arasındaki savaşı emperyalist büyük burjuvazinin ekonomik ve siyasal çıkarları belirleyecektir. MAHİR Mayıs 2008