CİLT:7
SAYI:66
Ekim-Kasım-Aralık: 2010
------------------------------------------------------------------------------------------------ma,„enformasyon‟ toplumuna geçiliyor çığlıkları ile gizlemeye çalışıyorlar. „‟Bu kriz, sanayiye dayalı kalkınma paradigmasını da bitiSERMAYE VE BUNALIM ren bir kriz. Sınaileşmecilik ekonomik büyümeye, yani çıktının ÜZERİNE DÜŞÜNCELER. maksimizasyonunu sağlamaya dönük bir olgudur. Şimdiye ka-2dar, gelişme ve kalkınma denince, daha fazla ve devasa yatırımSermaye‟nin kapitalizmin lar, kilometrelerce uzunluğunda üçüncü büyük krizi başladığından fabrikalar, düzenli çalışma saatbugüne iki yıl geçti. Burjuva topleri, sınırlı ve denetimli teknoloji lumundaki sınıfların üyeleri ve ile sınırsız emek verimliliği (sötemsilcileri bunalımın kendileri tamürüsü) anlaşılmıştır. Kapitalizrafından öngörülememesi ile nemin modernizesi ve ideolojik yadenleri hakkında tartışmaya depısı da bu temel üretim ilişkisi vam ediyorlar. Kapitalist ile sözüzerinden inşa edilmiştir. Artık cüsü vülger iktisatçının sermaye bunun sonuna geldik. tarafından oluşturulmuş, kapitaSınaileşmecilik yerini enlistin gündelik çıkarlarının dile geformasyonalizme bırakıyor. Bu tirildiği düşüncelerinin bilimsellikteknolojik gelişmeye, bilginin biten uzak olduğu bir kez daha göriktirilmesine, bilginin işlenmesine rülmüş oldu. Sermayeyi, „piyave işlenmiş bilginin yaygınlaşarak sa‟yı dolayısıyla kapitalist sınıfı maddi güce dönüşmesine dayatanrılaştıran iktisat teorileri eskiyi, nıyor. Sınaileşme insanı metalaşçürüyüp yok olmakta olanı muhatırıp, sömürünün temel unsuru faza etmeyi hedeflemekte. Bunu olarak değerlendirirken enfor„küreselleşme‟ ile yeni bir toplumasyonalizm insanı bilgi üretimi-
www.proleter.org nin temel öznesi yapıyor. İnsanın şimdiye kadar ortaya çıkardığı tüm öğretiler, dini anlatılar, sanatsal yapıtlar maddi üretimin temel öznesi(bilgisi) durumuna dönüşüyor. Sanayi toplumunda üretim bandında gerekli bilgi endüstriyel, parçalanmış teknik bilgi iken, enformasyon toplumunda bilgi tümüyle gerekli oluyor. Bilgiye ulaşmak yetmiyor, onu bütün olarak, neden ve sonuçlarıyla ele almak, yorumlamak da esas oluyor. Teknoloji üretimi ve inovasyon, çamaşır makinesi motorunun turunu arttırmak değil artık. İnsanlığın biriktirdiği bütün bilgi hazinesinden işine yarayacak olanları bulup, bunlardan yola çıkarak, hiç ortaya çıkmamış olanları yaratmak ve onunla da kalmayıp, bunu kullanım değeri olacak şekilde tüm insanlığın hizmetine yaygınlaştırmak. Bunun için, tarihten dini anlatılara, müziğe, resme ve uzaya bile yazılmış olsa tüm insanlığın bilgilerine ihtiyacımız var. Kapitalizmin bunaltıcı sanayileşme paradigmasından çıkıyoruz artık. Kapitalizmin artık, tarihler boyunca yaratılmış bütün bilgilere ihtiyacı olduğu gibi, yer kürenin en ücra köşelerine de ihtiyacı 2
var. Tek karış toprak parçası bile bundan böyle piyasanın gözünden kaçamayacak. Ağ toplumu ve ağ ekonomisi, bütünleşik, ve her yöne ulaşan bilgiyi öne çıkardığı gibi, piyasayı dünyanın her yeri kılıyor ve bilgiyi, kalbin kanı bütün hücrelere dağıtması gibi, istisnasız her yere dağıtıyor. Böyle olunca, üretim çıktılarını en çoklaştırmaya çalışan büyüme modelleri ve büyüme rakamlarının pek kıymeti har biyesi yok. Bugün borç batağında görünen İngiltere‟ geleceği, krize rağmen üretimini ve büyümesini artıran Almanya‟dan daha iyi bence. Çünkü bu paradigma ile, Almanların yüz yıl çalışarak elde edecekleri geliri, enformasyon toplumuna adımını atmış bir İngiltere beş yılda elde ede bilir. Yine ABD de, ileri teknoloji ve enformasyon alanında yatırım yapan şirketler, 2009 dan başlayarak öne çıkmaya ve kârlarını arttırmaya başladılar. İngiltere, emek yoğun sanayilerini Asya ve Afrika‟ya kaydırırken hiç korkmadı. Çünkü 17.yüzyılda da büyük burjuva devriminde, toprağa bağlı zenginlikten başka zenginlik bilmeyen asilzadeler tasviye olurken, şimdikinden daha fazla
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
kriz sesleri ve gürültü çıkmıştı. Ama o gürültü bir yüz yıl sonra bir dünya imparatorluğu yarattı.‟‟ (Cemil Ertem. 31-08 2010 Taraf ) 2008 krizinin neden büyük bir kriz olduğu burjuva iktisatçılarının kafalarındaki karışıklıktan da belli oluyor. Kriz birçok şeyin yanında onların teorilerinde de düzeltme yapmaya başladı. „Paradigma‟ değişiyor yaygaraları bunun en iyi göstergesi. Sanki kapitalizm sona eriyormuş gibi hava estiriliyor. ‟Sınaileşmecilik‟ başlığı altında „aut‟ ilan edilenlerin bir çoğu kapitalizmin, sermayenin neden ve sonuçları arasındadır. Sermaye yok olmadan sömürü kalkmayıp, emek-gücü meta olmaktan çıkmayacaktır. Bunu mümkün kılacak olan ise proletarya‟nın tarihsel eylemidir. ‟Küresel‟ kapitalizmi tanrılaştıran burjuva liberalleri ona çoktan „elveda‟ demiş bulunuyorlar. Sınıflar hiçbir zaman iradeye isteğe bağlı olarak tarih sahnesinden çekilmediler. Sermaye de ortaya çıkan biçim, „kabuk‟ değişiklikleri onun temel sınıflarını –burjuvazi ve proletarya- ortadan kaldırıcı olmayıp, tam tersine onların varlık koşullarını sağlamlaştırıcıdır. Liberaller sınıfların varlığını kabul 3
Sayı:66
eder, onların egemenliğine karşı çıkıp aralarında eşitliği savunur görünürler. Diktatörlüğe, „totaliter‟liğe, Jakobenliğe karşıdırlar. Bunu da „demokrasi‟ adına yaparlar. „Konjonktür‟ün liberali değişimden yana statüko karşıtı, „vesayet‟ düşmanıdır. ‟Küreselleşmeyi‟ tarihin sonu olarak gösterir. „Paradigma‟ kavramı teorilerinde kategori düzeyindedir. „Enformasyon‟un yarattığı zenginliği,‟bilgi‟yi en üst, tek değerli zenginlik olarak görür. „‟ Metaların basit dolaşımı – satın almak için satmak-, dolaşımla bağlantısı olmayan bir amacı yerine getirmek, yani kullanım-değerine sahip olmak, gereksinmeleri gidermek yoludur. Oysa paranın sermaye olarak dolaşımı, tersine, kendi başına bir amaçtır, çünkü değerin büyümesi ancak bu hareketin sürekli yenilenmesiyle olur. Bu yüzden, sermayenin hareketinin sınırı yoktur. Bu hareketin bilinçli temsilcisi olarak para sahibi, kapitalist haline gelir. Kişiliği, ya da daha doğrusu cüzdanı, paranın yola çıktığı ve dönüp dolaşıp geldiği noktadır. P-M-P dolaşımının nesnel ya da esas kaynağı olan değerin büyümesi, kapitalis-
www.proleter.org tin öznel amacı halini alır; gitgide daha fazla soyut servete sahip olma faaliyetlerinin tek dürtüsü haline geldiği ölçüde o, bir kapitalist olarak, yani bir kişiliğe bürünmüş, bilinç ve iradeye sahip sermaye olarak işlev yapar. Kullanım-değerine, bunun için, kapitalistin gerçek amacı gözüyle bakılmaması gerekir; tek bir alışverişteki kârı için de aynı şey geçerlidir. Onun biricik amacı kâr etmenin, durup dinlenmeyen, bitip tükenmeyen sürecidir. Bu sınırsız zenginlik hırsı, bu değişimdeğeri avcılığı tutkusu, kapitalist ile cimride ortak bir yandır; ne var ki, cimri, çılgın bir kapitalist olduğu halde, kapitalist akıllı bir cimridir. Cimrinin, parasını dolaşımdan çekmek suretiyle sonu gelmez değişim-değeri biriktirme amacını,ondan daha akıllı ve kurnaz kapitalist, parayı tekrar tekrar dolaşıma sokmak suretiyle gerçekleştirir.” (Karl Marx. Kapital cilt 1 Sayfa 165-66-67) Kapitalizmin, sermayenin hareketinde ortaya çıkan zenginliğin değişim-değeri olduğunu görüyoruz. Ve söz konusu olan değerinin para biçimidir. Meta biçimindeki değer, zenginlik üretimi, bir araçtır. Sermayenin gelişim 4
süreci içinde kapitalistlere zenginlik ve zenginlik kaynağı olarak görülen farklı iktisadi olgular oldu. Fizyokratlar için tek üretken emek, tarımsal emek olurken, Merkantilistler dış ticareti tek zenginlik arttırıcı faktör olarak görmekte, Klasik ekonomi politik sanayi üretiminin gerçek zenginlik olduğunu ilan etmekteydi. Şimdi ise „küreselleşmenin” sözcüsü iktisatçı „bilgi‟nin tek gerçek zenginlik oluğunu yüksek perdeden söylemekte. Bilgi de (kaldı ki meta da nesnelleşen toplumsal emek, değer, kafa ve kol emeğinin ortaklaşa harcanmasının ürünüdür.) sermayeye dayalı üretimde diğerleri gibi değerin meta biçimidir.Halbuki kapitalistin amacı değerin para biçimine, değişim-değerine sahip olmaktır. Sermaye ve kapitalizm‟in geçirdiği biçim, kabuk değişikliklerinde, öz‟ü artı-emek sömürüsüne dayanarak değişim- değeri biçiminde zenginlik üretimi olarak kaldı.Öz kendisini değişik biçimlerde ortaya koyar. Bir doğa parçası, ressamın tablosunda, fotoğrafçının, karesinde, doğa aşığının gözünde, edebiyatçının doğa betimlemelerinde farklı şekillerde yansır. Bir ve aynı öz kendini de-
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
ğişik biçimlerde ortaya koyar. Bu durumu liberaller farklı kapitalizmler olarak ele almaktalar. „Ulus-devlet‟ kapitalizmini „küresel kapitalizm‟le uzlaşmaz karşıtlık içindeymiş gibi göstermelerinin temelinde bu anlayış vardır. Öz ve biçim arasındaki ilişkiyi metafizik mantık ile ele almaktadırlar. Metafizik felsefenin karşıtları birbirinden kopuk, bağlantısız kendi başına var olan maddi ve düşünsel varlıklardır. Diyalektik ise karşıtları birbiri ile ilişki ve süreç içinde ele alır. Karşıtlar birbirleri ile birlik ve karşıtlık içinde varolurlar.Karşıtlık içinde olan hem kendisi hem de başkasıdır. Yadsınmasının potansiyelini kendi içinde barındırır, birlikte var olurlar. Metafizikçi için iyi mutlak iyi, kötü mutlak kötüdür. Diyalektik mantık için ise iyi ve kötü şarta ve koşula bağlı olarak bu nitelikleri gösterirler. Kapitalist sınıfın liberal temsilcilerinin kapitalizm üzerine yargıları metafiziğin kavramları ile kurgulanmıştır. Bütün „kötülükleri‟‟ulus-devlet‟ kapitalizmi üzerine yıkarak içinde bulundukları çelişkilerden kurtulmaya çalışmaktadırlar. Çizdikleri !küresel kapitalizm‟ tablosu böyledir. Böylelikle kapitalizm kapita5
Sayı:66
lizm olmaktan çıkacak, ya da en azından „kötülükler‟ den arınmış olacaktır. Kapitalizm de bu kriz günlerin de olmakta olanlar için ise yazar şunları sayıklamakta. „‟Dünya da şu an merkez bankalarının kurlar aracılığıyla yürüttüğü krizden çıkış stratejisi aslında bize yeni bir para sistemini ve bununla birlikte gelecek yeni bir kapitalizmi anlatıyor. Bu kapitalizmin şantiyesi kuruldu. Bu şantiye, bugün dünyanın 21. yüzyılını belirleyecek merkezlerinde çalışıyor… Finanslaşma ve kaydi paranın hızlı artışı ABD, Avrupa ve Japonya dışında mini krizlere neden oldu. Meksika, G.Kore, Rusya ve Türkiye krizleri bize bugünkü krizi anlatan öncü krizlerdi aslında. Bu krizler, Merkez Bankalarının bağımsızlığı operasyonlarına paralel olarak, 2008 krizini geciktirmek için geçici para politikası çerçevesinin oluşturulması fırsatını ortaya çıkardı…1995‟te FED, „ters plaza‟ anlaşmasıyla doları değerlendirirken ABD‟nin açık vermesine izin veriyordu ama bunun karşılığında Japonya‟yı ve AB‟yi kurtarıyordu. Ancak ABD, güçlü dolar ve yüksek faize güvenerek bu açıklarını kapatmayı düşünürken
www.proleter.org dolar arzını denetleyemeyeceğini ve bu arzın 2008‟de ilk önce mortgage şirketlerinin aktiflerindeki zehirli varlıklar olarak patlayacağını pek hesap etmemişti…Clinton, Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika, Nijerya, G.Afrika, Vietnam, Endonezya, Polonya ve Türkiye‟yi dile getirdi. Şimdi bu on ülkede kapitalizmin yeni şantiyesi kuruluyor.‟‟ (Cemil Ertem. 06-10-2010 Taraf.) Yazar kapitalizm de 2008 krizi ile öncesi ve sonrasın da olanları böyle değerlendirmiş. „Küreselleşmenin‟ temsilcisine bakılırsa krize neden olan „para sistemi‟ olduğu için „yeni bir para sistemi‟ kurulmalı. Zaten şimdi „yeni bir kapitalizm‟ kuruluyor. İşaret ettiği ülkelerde de kapitalizmin „yeni şantiyesi‟ kuruluyormuş. Bilindiği gibi iş bittiğinde şantiyenin de işi bittiği için söküp kaldırılır. Halbuki sermaye, kapitalizm kalıcı olup burjuva toplumunun temelidir. Evet 2008 krizi dünya kapitalizminin egemen sınıfı içinde güç ve denge değişiklikleri yapacak bu artık belli oldu. Yazar bu rekabet savaşında taraf olduğu için Amerikan burjuvazisinin 2008 krizi öncesi egemen burjuva kesimin egemenlik tarzı6
nı çağ dışı ilan etmiş, bütün gücüyle onlara saldırıyor. Yaptığı ise sermayeye, kapitalizm‟e dokunmadan „para sistemi‟ne „birikim tarzı‟na eleştiri oklarını yöneltmek oluyor. Sermayenin işleyişi her çıkmaza girişinde kapitalist sınıf ve ekonomi politikçi akıl hocaları hemen telaş içinde para operasyonlarına girişir, arz ve talep yasasının „doğru‟ hareket etmesini sağlamaya çalışırlar. Hiçbir zamanda başarılı olamazlar. Bunalım son bulmuşsa bu onların aldığı önlemlerin „doğru‟ olmasından değildir. Sermayenin bunalımları kapitalistlerin iradeleri sonucu değil kendi normal seyirleri içinde düzeltmeyi yapıp, üretici güçleri tahrip edip işçi sınıfını daha şiddetli yoksulluk ve sefalet içine düşürerek son bulur. Kapitalistler tekrar güneşli bahar günlerine geri döner, fabrikaları son hızla çalışmaya başlar, üretimleri artışa geçer, yeni bir bunalımın tohumlarını atmaktadırlar. Liberal iktisatçımız ise efendisine hizmete devam eder. „‟Vietnam savaşının hemen ardından Nixon doların altına olan bağımlılığını kaldırınca, (1 ons altın = 35 dolar) herkes doların yerine ne geleceğini konuş-
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
maya başlamıştı ama Nixon‟ın hazine bakanı Hazine Bakanı John Connally, dünyaya tarihe geçecek şu sözü söyledi: „Dolar bizim paramız ama sizin probleminiz.‟… 1980‟de bir ons altın bütün zamanların en yüksek değeri olan 875 dolara çıkmıştı ama bunun ABD açısından pek önemi yoktu. Faiz oranlarını yükselterek ve vergi kolaylıkları sağlayarak sermaye akışını hegemonyanın merkezinde toplamayı başaran ABD, alternatif bir para biriminin olmamasından da yararlanarak karşılıksız dolarla borçlanmayı sürdürdü. Dünyanın ağası artık en borçlu ülkesiydi. Ama işin komik tarafı, ağanın dünyadan borç olarak istediği parayı kendisinin basmasıydı. Bunun sürdürülebilir olması ve zincirin kopmaması için ABD, özellikle doksanlarda, dünyayı finansal serbestleşme için ikna etti. Finansallaşma, kaydi paraya dayanan (ki bu büyük oranda dolar) ve geometrik olarak çoğalan menkul kıymetler ağı olarak karşımıza çıktı. ABD kağıtları ve dolar alarak rezervlerini güçlendiren ulusal Merkez Bankaları, trilyonlarca dolarlık naylon varlığın hızlı giriş çıkışına karşı kendilerini, karşılığı olma7
Sayı:66
yan, ABD kaynaklı değerlerle koruyorlardı. Merkez Bankalarının bağımsızlığı ve enflasyon hedeflemesi ucubesi, tam bu konjonktürde bu durumu sürdürmek üzere ortaya atıldı. Merkez Bankaları, ellerindeki dolar rezervlerini hızla boşaltmadıkça burada bir sorun yoktu. Ama burada asıl büyük sorun (gerçek) unutuluyordu: Çin gibi cari fazla veren ve baş finansör olan ülkelerin bu işe sonsuza kadar razı olmayacağı ve değişen üretim dengeleri çerçevesinde Vietnam‟dan Türkiye‟ye kadar bir çok ülkenin var olan „azgelişmişlik‟ çemberinden kendi yollarına gideceği gerçeği. Tabii bu arada, 2008 krizi de sürekli şişirilen finansal balonlarla, ABD başta olmak üzere, merkez ülkelerin de devam edemeyeceğini göstermişti. Bugün geldiğimiz noktada somut bir durumla karşı karşıyayız: Karşılıksız dolara dayalı sistemin sonuna geldik. Bu, ABD‟nin militarizme dayalı siyasi hegemonyasının bittiğini bize anlatıyor. ABD‟nin şu an tek amacı, sisteme zarar vermeden açıklarını makul seviyeye indirmek ve yeni bir para sistemi için gerekli desteği vermektir. Yakın gelecek-
www.proleter.org te çoklu bir rezerv-kur sistemiyle tanışabiliriz. Bu sistemin, temel rezerv paraları dolar, avro ve yuan olabilir.‟ ( Cemil Ertem. 09 10- 2010 Taraf ) Sermayenin gelişmesi para sermayenin hakimiyetini getirdi. Sermayenin bunalıma girmesi kapitalistler ile ekonomi politikçi hizmetkarlarının para ve ‟para sistemi‟ üzerinde kuşkuları ile oynamalarını arttırdı. Sermayenin ve kapitalistin amacı olan paranın bu denli sorunlu olması onların uykularını kaçırmaktadır. Daha doğrusu sorunu, bunalımın nedenini parada gördükleri için tedbirlerini de onun üzerin de oynamalar yaparak almaya çalışmaktalar. Ne bunalım öngörülerinde nede bunalımı aşma çabalarında başarılı olamamaktalar. Ne „finansal balonlar‟ ne „türev ürünler‟ ne „karşılıksız dolar‟ ne de „toksik kağıtlar‟ sermayenin kendisinden bağımsız değildir. Sermayenin, kapitalizmin zorunlu sonuçlarıdırlar. Mevcut „para sistemi‟ ABD‟ de cumhuriyetçi tekelci burjuvazinin egemenliğini getirip, 2008 bunalımının bu „ paradigma‟ya son verdiği tespiti yapılmış. Yazarımız bunu kapitalizm‟in sonuna gelinmiş gibi 8
sunmakta. Dolayısıyla kapitalizm‟in „kötülükleri‟ sona eriyormuş rüzgarı estirilmekte. Kapitalist sınıfın iradesinin sermaye üzerinde ne kadar ve nasıl etkili olduğunu daha doğrusu olamadığını kendi ağızlarından dinliyoruz. Onun kişileşmiş sermaye olduğu gerçeği ekonomi politikte yansımasını böyle buluyor. Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası egemenliğini devam ettiriyor. Bunun sonucu olarak dünya kapitalizminin jandarması zaman zaman değişmekte. Bu durum bir yanıyla da kapitalist sınıf içindeki çıkar çatışması, rekabet savaşıdır. Sermaye, kapitalizm var olduğu sürece bu çelişki kendini değişik biçimlerde ortaya koyacaktır. İngiltere‟nin sermaye‟sinin egemenliğinin yerini ABD sermaye‟sinin egemenliğinin alması gibi o da yerini bir başka sermayeye bırakacaktır. Önemli olan kapitalist sınıf içindeki bu çıkar çatışmasından proletaryanın sosyalizm mücadelesi için yararlana bilmesidir. Paranın değerin bağımsızlık kazanmış bir biçimi olması gerçeği, „karşılıksız dolar‟, „doların altına olan bağımlılığının kaldırılması‟ yakınmaları burjuva eko-
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
nomi politikçisinin ağzından gönülsüz itiraflarıdır. Aslında olan değerin bağımsızlık tutkusunun vardığı noktadır. Para da ortaya çıkan değerin bağımsızlık görüntüsü „karşılıksız para‟ ile hayali para ya da „türev ürünler‟ de en uç noktaya kadar vardırılmış, vülger ekonomi politikte teori olarak ortaya çıkmıştır. Kapitalizmin 2008 büyük bunalımında kapitalist sınıfın aldığı önlemler de bunu gösteriyor. “Mali kriz sonrası ABD ekonomisi bir türlü toparlanamıyor. Halbuki olabilecek en gevşek maliye ve para politikaları uygulanıyor. Bütçe açığı rekor üstüne rekor kırıyor. Faiz sıfırlandı. Karşılığı olmayan varlıkların büyük bölümünü FED satın aldı. Yetmedi. Krizin zayiatı arasında enflasyon hedeflemesini de sayabiliriz. Tek başına faiz indirimi yetersiz kalınca eski adetler hortladı. Adı şık : Nicel gevşeme (guantita ve easing Q E). Çalıştır banknot matbaasını, bas basa bildiğin kadar para demek…Basılan dolarların dünya mali sisteminde istikrarı bozacağı açıktır. Sistemin tıkanması dönüp 9
Sayı:66
Amerikayı‟da vuracaktır.‟‟ Asaf Savaş Akad. 15-10-2010 Vatan) „Maliye ve para politikaları‟ nın „gevşek‟ olması ne demektir? Hangi iktisadi öğeden „bağımsız‟ olacaktır? Burada söz konusu olan paranın değerin diğer biçimlerinden bağımsızlığıdır. Bilindiği gibi para değerin bağımsızlık kazanmış biçimidir. Meta üretimi ve değişimi sürecinde metalardan para olmaya uygun biri kendini diğerlerinden ayrıştırır. Para olma özelliklerine en uygun parameta olarak altın bunu uzun süre yerine getirdi. Şimdi görüyoruz ki doların altın‟a olan bağımlılığına son verilmekten bahsediliyor. Yani açıkça kapitalist sınıfın kalpazanlığından söz ediliyor. Meta üretimi ilk başlarda fiilen değer taşıyan metalar para işlevini yerine getirdi. Daha sonraları meta üretiminin yaygınlaşıp sermayeye dayalı üretimin oluşması değer simgelerinin, kağıt para,ya da banknot olarak adlandırılan paranın ortaya çıkmasını getirdi. Bu değer simgeleri fiilen değer taşımayıp değer temsilcisidirler. Değerin meta biçim ile değerin para biçimi arasındaki fark ve çelişki bunalımlarda kendini daha net ortaya koymaktadır. Kapita-
www.proleter.org listler ile ekonomi politikçi dalkavukları değer temsilcileri üzerinde değişiklikler yaparak bunalımdan çıkma amacı içindeler. Aslında sorun paranın karşılığının olup olmamasında değil değerin kendisindedir. Değerin kullanım değerinden bağımsızlık kazanma eğilimi fiilen değer taşımayan simgeleri yarattı. Bu paranın bağımsızlık kazanmış değer olmasının ilk uç noktada gelişmesiydi.Arkadan hayali değerden sonra hayali para da artış ortaya çıktı. Amerikan tekelci kapitalistlerinin „ulusal‟ paraları doları altın karşılığı olmaktan çıkarmaları ve şimdi bunalım günlerinde bundan olduğu gibi „türev ürünleri‟ bunalım nedeni olarak görüp yakınmaları kendi kapitalist varlıklarının çelişkisidir. Karşılıksız para ve „toksin ürünler‟ yada „türev ürünler‟ deki değerden kopup ayrı düşme, değişim- değeri avcısı kapitalistin bunu hangi noktaya dek ilerlettiğinin işaretidir. Asalak, rantiye sınıf olarak tekelci kapitalistler sınıfının sermayesinin süreci P-P‟ formülünde ifadesini bulur. Sermayenin genel formülünde (P-M-P‟) ki meta aşaması gözlerden kaybolur. Kapitalist, değer ve artı-değer üretimini zo10
runlu olarak katlanılması gereken can sıkıntısı olarak görür. Her fırsatta onlardan kurtulup değeri çoğaltıp büyütmeye çalışır. Para yapmak kapitalistin başlıca amacıdır. Meta üretimi ile kapitalist meta üretimi yasaları onun bu „karşılıksız para‟ yapma eğiliminin önünde engeldir. Değerin metaın üretimi için toplumsal olarak gerekli emek miktarı olduğu gerçeğini bunalımlar kapitalist sınıf ve ekonomi politikçi hizmetkarlarına hatırlatır. „Yeni para politikaları‟ oluşturma konusundaki aceleci girişimlerinin arkasında bu gerçeğin kendini kabul ettirmesi vardır. Kapitalist sınıfın varlığı bu çelişkiye dayandığı için hiçbir zaman bunun üstesinden gelemez. O sermayenin çelişkilerinin kölesidir. Nasıl adlandırılıp, formüle edilirse edilsin „nicel gevşeme‟, „Keynesçi ekonomi politika‟, ‟talep arttırıcı önlemler‟ ya da para basma makinelerinin çalıştırılması kapitalisti ve sermayeyi ne çelişkilerinden arındırır nede bunalımdan çıkarır. Çünkü bunalımın nedeni ekonomi politikaları ya da „para politikaları değildir. „‟Obama‟nın kongre seçimleri öncesi yaptığı gezilerden birin-
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
de „Arz fazlası toparlanmayı engelliyor‟ itirafı bizimde son iki yıldır ısrarla vurguladığımız aşırı üretim krizine işaret etmektedir.‟‟ (Sinan Alçın 22-08-2010 Evrensel.) Sınıflar ve sınıfların temsilcileri sermayenin, kapitalizmin bunalımlarına kendi sınıfsal durumlarından hareketle bakıp duruşlarını belirlerler. Obama Amerikan tekelci burjuvazisinin temsilcisidir. „Arz fazlası‟nı toparlanmayı engelleyici unsur olarak göstermiş. Bizim demokrat küçük burjuvazimizin sözcüsü yazar ise bu yargıyı kendi bunalım anlayışına dayanak olarak almış. Bu aşırı üretim krizine işret etmekteymiş. Bilindiği gibi „aşırı üretim bunalımı‟ marksizm‟in sermayenin bunalımlarını tahlilinde önemli bir yer tutar. Bu iktisadi olgu,gerçeklik salt kendi başına yalıtık olarak ele alındığında „eksik tüketim‟ ya da „talep eksikliği‟ gibi değerlendirmelere yol açmaktadır. Nitekim yukarıdaki ilişkilendirmede olan da budur. Yani sonuçta arz ve talep dengesizliğinin bunalımlara yol açtığı tespitine varılmaktadır. Aslında aşırı üretim bunalımı demek yada aşırı üretimin bunalıma yol açtığı tar11
Sayı:66
zındaki yargı geriye doğru gidildiğinde metanın özündeki kullanım- değeri ile değişim-değeri arasındaki karşıtlığın bunalımların embriyon, tohum halinde, potansiyel olarak varlığını içinde barındırdığına işaret eder. Metanın bu içsel karşıtlığı meta ile para dışsal karşıtlığını yaratmasından sonra sermaye ilişkilerinde meta sermaye ve para sermaye karşıtlığını yarattı. Buradaki karşıtlık diyalektik karşıtlık olup hem birlik hem de karşıtlık durumundadır. Demek oluyor ki sermaye ilişkisi, süreci, birlik ve karşıtlığı içinde barındırır. Bunalım günlerinde bu birlik kopar karşıtlık meta ve para karşıtlığı bütün çıplaklığı ile görünür olur. Aşırı üretim demek aşırı sermaye üretimi demek değildir. Sermaye süreci kesintiye uğramıştır. Kapitalist üretimin sonucu elde edilen ürünler meta haline gelememekte, para mumla aranmaktadır. Bu durumu F.Engels uygarlıktan barbarlığa düşüş olarak değerlendirir. Daha sonraları Rosa Lüxsembourg „Ya barbarlık Ya sosyalizm‟ diyecektir. Kapitalist sınıfın „modernleşme‟ uygarlık böbürlenmelerinin ne olduğu bunalım günlerinde ortaya çıkmıştır.
www.proleter.org Hiç bir şey alınıp satılamamakta ürünler taş kesilmiş meta ya dönüşememektedir. „Piyasa‟ tanrısı aciz kalmış, „ol‟ emrini dinleyen yoktur. Kapitalist sınıf yarattığı üretici güçleri kontrol edememektedir. Burjuva dünyasının doğal, ezeli, ebedi insan‟a en uygun bir dünya olduğu yalanı böylelikle sık sık yüzüne vurulmaktadır. Sermayeye dayalı üretimde metalar doğrudan doğruya para olmayıp dolaşım macerası sonucu para biçimini alırlar. Bunalım meta olmaya bununla birlikte değerin para biçimine dönüşmesine son verir. Sermaye süreci kesintiye uğrar „‟Paranın ödeme aracı işlevi, sınırsız bir çelişkinin varlığına işaret eder. Ödemeler birbirini dengeledikleri sürece, para, yalnızca hesap parası, bir değer ölçüsü olarak düşünsel bir işlevi yerine getirir. Fiili ödemeler yapılması gerektiği sürece, para, artık bir dolaşım aracı, ürünlerin değişiminde geçici bir etken olarak hizmet etmez, toplumsal emeğin bireysel cisimleşmesi, değişim –değerinin bağımsız varlık biçimi, evrensel meta olarak iş görür. Bu çelişki, para bunalımı diye bilinen iktisadi ve ticari bu12
nalımların bu evrelerinde açıkça görülür. Bu gibi bunalımlar, ancak, uzayıp giden ödemeler zincirinin ve bunların kapanması için yapay bir sistemin iyice geliştiği yerlerde görülür. Bu mekanizmada genel ve yaygın bir bozukluk olduğu zaman, bunun nedeni ne olursa olsun, para, birden bire ve doğrudan, hesap parasının düşünsel biçiminden çıkar ve nakit para halini alır. Sıradan mallar artık onun yerini alamaz. Metaların kullanım-değeri değersiz hale gelir, ve onların değeri de, kendi bağımsız biçiminin varlığı içersinde kaybolur. Bunalım öngününde, burjuvazi, bolluğun verdiği sarhoşlukla, kendine güven içersinde, parayı boş bir hayal ilan eder. Yalnızca meta paradır. Ama şimdi her yerde şu çığlık: Yalnızca para metadır. Karacanın su peşinde koşması gibi, onun ruhu da para, o biricik servet peşinde nefes nefesedir. Bunalım sırasında, metalarla onların değer- biçimi para arasındaki zıtlık, mutlak çelişki düzeyine yükselir. Bu gibi durumlarda, para hangi biçimde görünürse görünsün hiç önemi yoktur. Ödemeler ister altın ile ister banknot gibi kredi parasıyla yapılsın, para kıt-
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
lığı devam eder.‟‟ ( Karl Marx. Kapital Cilt -1 Sayfa. 152-3 ) Metalarla para arasındaki zıtlığın bunalım günlerinde kendini „mutlak çelişki‟ olarak ortaya koyduğunu görüyoruz. Kapitalistler ile ekonomi politikçilerin çelişkinin para tarafında değişiklikler yaparak onu çözme çabaları bazılarının ölümü yok edip sonsuz yaşamı elde etme umutsuz dileğine benzemektedir. Ölüm yok olduğunda yaşam da yaşam olmaktan çıkacak artık farklı bir şey kendini gösterecektir. Karşıtların biri yok edilip diğeri muhafaza edilerek çelişki çözülememektedir. Burjuvaziyi yok edip proletarya‟nın varlığını devam ettirme çabasında da aynı şey geçerlidir. Proletarya diktatörlüğünün yürütücüsü proletarya burjuvazinin sömürüp ezdiği sınıf değildir. Çelişki, karşıtlık her iki yanıyla birlikte vardır. Kaldı ki yapmak istedikleri paranın biçiminde değişiklik yapmaktır. „Karşılıksız para‟nın yerini fiilen değer taşıyan veya altın karşılığı olan paranın almasının bunalımı sona erdirmediğini kapitalistler ve temsilcileri yarım ağızla da olsa itiraf etmektedirler. Onlar her ne kadar kabul etmek istemeseler de, 13
Sayı:66
sermaye‟nin, kapital‟in kendisidir bunalımları yaratan. Dikkat edilirse Marx para kıtlığından söz etmekte, para sermaye kıtlığından değil. Çünkü, meta ve para biçimine bürünemeden sermaye işlevi yerine getirilememekte sermayenin varlığı söz konusu olmamaktadır. Onun için bunalım aşırı üretim bunalımıdır aşırı sermaye üretimi bunalımı değil. Bunun nedenini „eksik tüketim‟ yada „talep azlığı‟nda aramakta aynı kapitalist kafanın ürünüdür. Kapitalist sınıf varlık nedeni sermayeye ve onun meta üretimindeki temellerine dokunamaz. Vazgeçilmez amacı olan değişim – değeri cüzdanlarının ve kafalarının içini doldurmalıdır. Arz ve talep yasasının talep tarafı sınırsızca isteğe bağlı olarak arttırılamaz. Bu yasayı düzenleyen değer yasası her bunalım döneminde kendini hatırlatmaktadır. Değer yasası arz ve talep yasasını düzenleyen bir çekim merkezidir, fiyatlardaki sapmalar onun etrafında dalgalanır. Serbest rekabetin olmayıp tekellerin egemenliğindeki kapitalizmde değer yasasının egemenliği devam eder. Tekeller her ne kadar diğer sermayelerden değer ak-
www.proleter.org tarma yoluyla azami kârlarını gerçekleştirseler de değer yasasının sınırları içinde hareket etmek zorundadırlar. Onu 2008 bunalımındaki gibi ihlal etme girişim ve eğilimleri başarısızlığa uğrayıp bunalım ile yüzlerine vurulur. Değişim-değerinin kapitalist sınıfın arkasından koştuğu biricik zenginliğin toplumsal emeğin nesnelleşip cisimleşmesi olduğu gerçeği kendini hissettirir. Onun sanal, simgesel türevleri asıl efendinin önünde diz çöküp acz içinde oluşlarını itiraf ederler. Para meta değişiminin ayrıştırdığı meta olarak simge değil değerin özgül biçimidir. „‟Para-biçiminin, öteki bütün metalar arasındaki değer ilişkilerinin tek bir meta üzerinde toplanmış yansımasından başka bir şey olmadığını görmüştük. Paranın bir meta oluşu, para tahliline tam gelişmiş biçiminden başlayanlar için yepyeni bir buluştur. değişim süreci, paraya dönüşen metaya değerini değil, özgül değer-biçimini verir. Bu iki farklı şeyi birbirine karıştıran bazı yazarlar, altın ile gümüşün değerlerinin sanal olduğu sonucuna varmışlardır. Bazı işlevleri yerine getiren paranın yerine yanlıca simgelerin 14
kullanılması, başka bir yanlış düşüncenin uyanmasına, paranın kendisinin yalnızca bir simge olduğu düşüncesinin doğmasına yol açtı. Ne var ki, bu yanlış ardında, bir nesnenin para biçiminin, bu nesnenin ayrılamaz bir unsuru olmadığı, yalnızca içersinde belli toplumsal ilişkilerin kendilerini ortaya koydukları bir biçim olduğu önsezisi yatıyordu. Bu anlamda her meta değer olduğuna göre, bir simgedir, ancak kendisi için harcanan insan emeğinin maddi bir zarfıdır. Ama, nesnelerin kazandıkları toplumsal niteliklerin,ya da belirli bir üretim tarzının rejimi altında emeğin toplumsal niteliklerinin büründüğü maddi biçimlerin simgeden başka bir şey olmadıkları söylenirse, bunlar için, aynı anda, insanlığın evrensel onayı adı verilen keyfi imgeler olduğu da ifade edilmiş olur. Bu, 18. yüzyılda geçerli olan açıklama biçimine uygun düşüyordu. İnsanla insan arsındaki toplumsal ilişkilerin aldığı şaşırtıcı biçimlerin kökenini kestiremeyen kimseler, bunlara insanlararası uydurma bir köken yakıştırarak bu garip görünüşlerinden onları sıyırma yollarını arıyorlar-
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
dı.‟‟( Karl Marx. Kapital Cilt 1 Sayfa.105.6 ) Değişim süreci metadaki kullanım-değeri, değişim-değeri iç karşıtlığına uygun bir dış karşıtlık, meta ve para karşıtlığı yarattı. Para değerin bağımsızlık kazanmış biçimi olarak ayrıştı. Ayrışan para aynı zamanda bir metaıydı. Altın uzun süre bu parameta işlevini yerine getirdi. Değerli madenlerden gümüş ve bakır da para olarak dolaşım da yer aldılar. Marx‟ın yukarıda „değişim süreci metaya değerini değil, özgül değer biçimini verir.‟ ifadesi paranın değerin özgül biçimi olduğunu göstermektedir. Metanın değeri değer ilişkisi içine girdiği para da nesnelleşerek billurlaşır. Değer pırıl pırıl biçimi ile kapitaliste göz kırpmaktadır. Değer, metanın üretimi için toplumsal olarak gerekli emek miktarı, genel insan emeği, soyut emek değer ilişkisinde parada nesnelleşir. Değer ekonomik biçim belirleyicidir. Değer bir simge olmadığı gibi „insanlığın evrensel onayı‟nı almış „keyfi imge‟ de değildir. Bunalımla birlikte „karşılıksız dolar‟ basıldığını, doların altın karşılığı basılmasına son verildiğini burjuva iktisatçılarının ağzından 15
Sayı:66
yakınmalı ifadelerle duymaktayız. Doların sözü edilen durumuyla „keyfi imge‟ –siz bunu tekelci kapitalistlerin keyfi müdahalesi olarak okuyun - olduğunu söylemektedirler. Sözüm ona „yeni‟ para teorileri ile bunu eleştirmekteler. Bunalımın tohum halindeki nedeninin kullanım-değeri, değişimdeğeri karşıtlığında olduğunu görmekteyiz. Onların zannettiği gibi simgesel para (kâğıt para), değerli kağıtlar, „türev ürünler‟, „toksik kâğıtlar‟, „varlık balonları‟ „finans sisteminin yarattığı köpük‟ bunalımın nedeni olmayıp emperyalist- kapitalizmin rantiye niteliğinin hangi noktalara vardığının göstergesidir. Değerin metaın vücudundan çıkıp paranın bünyesine girmesi meta değişiminin en zor yanıdır. Meta için bu öz değiştirmedir. İçkin özü, değer kendini parada nesnelleştirir. Bu bir anlamda metaın üretimi için toplumsal olarak gerekli emek miktarının, değerin kendini değer ilişkisinde para da gerçekleştirmesidir. Peki şimdi değerin gerçekleşmesi, nesnelleşmesi devletin üzerine damgasını vurduğu, „toplumsal onay verilen‟ kâğıt paranın dolaşımı hangi yasalara tabidir?
www.proleter.org „‟Devlet, üzerinde 1 sterlin, 5 sterlin vb. gibi adlar bulunan kâğıt parçalarını dolaşıma sokar. Aynı miktarda altının yerini fiilen aldıkları sürece, bunlar da, bizzat paranın devinmesini düzenleyen yasalara tabidir. Kâğıt paranın dolaşımına özgü bir yasa, ancak, bu kâğıt paranın altını temsil oranından doğabilir. Böyle bir yasa vardır ve basit söylemek gerekirse şöyledir: çıkartılacak kâğıt paranın miktarının yerine simgeler konmadan bizzat dolaşıma girecek altın(ya da gümüş) miktarını geçmemesi gerekir. Dolaşımın emebileceği altın miktarı, belli bir düzeyde durmadan dalgalanır. Böyle olmakla birlikte, bir ülkedeki dolaşım aracı kitlesi, fiili deneylerle doğruluğu kolayca anlaşılabilecek belli bir asgari düzeyin altına düşemez. Bu asgari kitleyi oluşturan kısımlarda durmadan süregelen değişiklikler gerçeği ya da içindeki altın parçalarının sürekli olarak yenileriyle değiştirilmesi, kuşkusuz ne onun miktarını ne de onun dolaşımının sürekliliğini değiştirmeye yol açmaz. İşte bunun için yerini kâğıt simgeler alabilir. Buna karşılık, dolaşımın bütün kanalları, bugün, para emme kapasitelerinin sonu16
na kadar kağıt para ile dolu olsa, yarın, meta dolaşımındaki bir dalgalanma sonucu, taşacak hale gelebilirler. Bu durumda artık ölçüt diye bir şey kalmaz. Eğer aynı ad altın da fiilen dolaşıma girebilecek altın sikkesi yerine konan kâğıt para gerçek sınırını aşarsa, genel itibarsızlık tehlikesi bir yana, metaların dolaşım yasaları gereğince, salt kâğıt para ile temsil edilebilecek kadar altın miktarını ancak temsil edebilir. Çıkartılan kâğıt para miktarı, gereken miktarın iki katı olsa, 1 sterlin, ¼ onsluk altının değil, 1/8 ons altının para adı olur. Bunun etkisi, tıpkı fiyatların bir ölçütü olarak altının işlevinde sanki bir değişme oluyormuş gibi olur. Daha önce 1 sterlinlik fiyatla ifade edilen değerler, şimdi 2 sterlinlik fiyatla ifade edilebilir. Kâğıt para, altını ya da parayı temsil eden bir simgedir. Onunla metaların değerleri arasındaki ilişki, metaların kâğıt para tarafından simge olarak temsil edilen aynı altın miktarı ile düşünsel olarak ifade edilmesinden ibarettir. Kâğıt para, yalnızca, diğer bütün metalar gibi bir değere sahip olan altını temsil ettiği sürece değerin bir simgesidir.‟‟ ( Karl
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
Marx. Kapital. Cilt. 1- Sayfa. 1423) İçinde yaşadığımız dönemin evrensel parası olarak görülen ABD doları da, kâğıt para olduğu için yukarıda Marx‟ın ifade ettiği „paranın devinmesini düzenleyen yasalara‟ tabidir. Bazı ekonomi politikçilerin 2008 bunalımının nedeni olarak gösterdiği doların „altın karşılığı basılmaktan çıkarılması‟ bu yasalara karşı bir girişim olmakla birlikte bunalımın nedeni değildir. Kağıt para bir değer simgesidir onu temsil eder. Altın ise para- meta olarak fiili değer içerdiği için, metaların evrensel eşdeğeridir. Kâğıt para gereken miktarı aştığında ya da kalpazan kapitalist sınıf „karşılıksız kâğıt para‟ bastığın da temsil ettiği değer o oran da farklı rakamlarla ifade edilir, burjuva iktisatçısının diliyle söylersek „enflasyon yükselir‟. Görüyoruz ki kapitalistler keyfi olarak tekelci konumlarını kullanarak kâğıt para miktarını arttıramaz,‟türev ürünleri‟ değer yasalarını ihlal ederek çoğaltıp „varlık balonu‟ ya da „köpük‟, „toksik varlık‟ oluşturamazlar. Dolaşımın bütün kanallarının emebileceğinden fazla kâğıt para olduğunda „genel itibarsızlık‟ de17
Sayı:66
ğer ölçütü olma işlevini yitirdiğini, temsil edebileceği altın miktarını ancak temsil edebileceğini Marx‟ın ifadelerinden anlıyoruz. Çıkartılan para miktarı gerekenin iki katını bulduğunda „daha önce 1 sterlinlik fiyatla ifade edilen değerler şimdi 2 sterlinlik fiyatla ifade edilebilir.‟ olduğu düşüncesi ışığında bugünkü iktisatçıların „enflasyon‟ hakkındaki görüşlerine bakalım. „‟Gelelim para politikasına. Domatesi vuran hastalık fiyatı zıplatıyor.TÜFE yani enflasyon yükseliyor. Merkez Bankası taraf oluyor. Enflasyonla mücadele için para politikasının sıkılması gündeme geliyor. Ne yapacak? Sıkacak mı? Toplam arz - talep dengesini sadece TÜFE‟ye bakarak değerlendiriyorsa toplam talebi düşürecek tedbirleri devreye sokması gerekiyor. Gerisini biliyoruz. Faizi arttıracak. Ancak yüksek faiz büyümeyi yavaşlatacak, TL‟ye daha fazla değer kazandıracak vs.‟‟ (Asaf Savaş Akad.7-11-2010 Vatan.) Şimdi de bir zamanlar „ekonomi Show‟ programı yaptıkları arkadaşı iktisatçı köşe yazarının enflasyonla ilgili görüşlerini görelim.
www.proleter.org „‟1-Enflasyon şişme demektir. Pekiyi, iktisat sözlüğündeki enflasyon da şişen nedir? Cevap: Para miktarıdır. Daha özel anlatımıyla para miktarının milli gelirden daha hızlı artmasıdır. Çoğalan paranın yarattığı ek satın alma gücü, aynı oran da çoğalamayan mal ve hizmetlerin fiyatlarını yukarı çeker. Böylece sağlanan nominal denge, her maldan her zaman bulunmasını sağlar. 2- Yani, enflasyon fiyat artışlarının kendisi değil, sebebidir.‟‟ (Ege Cansen. 6-11-2010 Hürriyet) „‟Bu arada hatırlayalım merkez bankalarının enflasyonla mücadele silahları ikidir. Birincisi piyasadaki para miktarı diğeri de kısa vadeli faizlerdir.‟‟ ( Ege Cansen. 3-11-2010 Hürriyet. ) Her iki iktisatçı da paradan yada „para Politikası‟ndan söz ettiklerinde kâğıt parayı kastetmektedirler. Kâğıt paranın altını yada değeri temsil eden simge olduğunu biliyoruz. O zaman gerçek para, değerin bir biçimi olarak para eşittir kâğıt para değildir. Kâğıt para olarak bu değer simgeleri altını temsil ettiği oranda dolaşımda yer alır.Yani meta dolaşımı yasaları gereğince o 18
miktarda dolaşım tarafından emilir. Metaların dolaşımında şu temel yasa geçerlidir: Dolaşım aracı miktarı fiyatları belirlemez, fiyatlar dolaşım aracı miktarını belirler. Para miktarı ile dolaşım aracı miktarı aynı şey demek değildir. Toplam para miktarının bir kısmı dolaşımın dışına çıkar ya atıl kalır yada başka işlevleri yerine getirir. Vülger ekonomi politik para miktarındaki artışı „enflasyon‟un nedeni olarak görür. Para miktarını da talebe yapılan müdahalelerle belirlemeye çalışır. Bununda „ekonomi‟ye olan olumsuz etkilerini görüp çaresizliğini ilan eder. Ne yapsa sermayenin çelişkilerinin üstesinden gelememektedir. Üstelik bunalım ve „enflasyon‟a karşı öne sürdüğü tedbirler meta dolaşımı yasalarına aykırıdır. Paranın tarih içindeki gelişimi, meta değişimi ve üretimini yaratmak şeklinde olmayıp, tam tersine meta üretimi ve değişiminin değerin bağımsızlık kazanması ile paranın ayrışıp farklılaşması tarzında olmuştur. Onun için nasıl meta üretimine dokunmadan para ortadan kaldırılamazsa para miktarını ve hareketlerini düzenlemeye çalışarak da meta üretimi ve değişimi üzerin-
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
de etkili olunamayacağı gibi „enflasyon‟ ile bunalım‟a da söz geçirememektedirler.. Çünkü bunlar meta üretimi ve sermayeyi ortaya çıkaran koşullar değil sonuçlardır. Neden ve sonuç arasında diyalektik bir ilişki vardır. Neden aynı zaman da sonuç, sonuç aynı zaman da nedendir. Sermaye nedenlerini sonuç olarak, sonuçlarını ise neden olarak yeniden üretir. Örneğin dolaysız, doğrudan emekçinin mülksüzlüğü sermayenin tarihi ön koşulunu, nedenini, sermaye kendi yenidenüretimi sürecinin sonucu olarak üretir. İktisadi olgular olarak hem kendisi hem başkasıdır, kendi karşıtını içinde barındırır. Kapitalist sınıf ve dalkavuğu ekonomi politikçi rekabetin köleleri olarak sermayeye ilişkin her şeyi tepetaklak, tersyüz olmuş olarak görür. İktisat bunalımın çözümü için teori olarak öne sürdükleri, bazılarınca „keynesyen‟ iktisat politikaları olarak kategorize edilen para miktarı ve arz-talep dengesine ilişkin inciler de böyle sermayenin yasalarının üzerinde etkili olmak şöyle dursun onun hizmetkarı durumundadırlar. ABD‟nin merkez bankası FED‟in aldığı tedbirlerin en başta „karşı19
Sayı:66
lıksız‟ dolar basmasının yeni bir „varlık balonu‟ oluşturacağı endişeleri kendi ekonomi politiklerinin işe yaramadığının kendileri tarafından itirafıdır. Ki bunun yeni bir „dip dalgası‟ yaratacağından korkmaktalar. Dolaşım, üretim sürecinde üretilen değerleri dolaştırır. Dolaşım ya da daha gelişmiş biçimiyle ticaret sürecinde değer üretilmediği için üretimden aldığından başka değer ortaya koyamaz. Kapitalist sınıfın tekelci olan kesimi bu konumunu kullanarak „keyfi‟ kâğıt para,‟karşılıksız‟ kâğıt para basıp meta dolaşımına kabul ettiremez. Zaman zaman böyle girişimler de bulunduklarında gerekli olanın dışındaki fazlalıklar dolaşımın dışına atılırlar. Bu durum bizim bayağı iktisatçılarımıza „enflasyon‟ artışı ve bunalım nedeni olarak görünür. Kişileşmiş sermaye, kapitalist kendi varlık koşulları üzerinde „keyfi‟ etkilerde bulunamaz. Bunun en açık örnekleri ekonomi politiğin sayfalarını doldurmaktadır. Kapitalist sınıf bunalımı kendisi için fırsata dönüştürmeye çalışırken, proletarya kendisine dayatılan „işsizlik,‟ geleceksizlik, sefalet ve ağırlaşan ücretli köleliğe
www.proleter.org karşı mücadeleye hazırlanmalıdır. Bunalımlar kapitalizmin üstündeki şalı kaldırarak işçilere düşmanlarının gerçek yüzünü daha çıplak olarak göstermekte. N. Işık
KASIM-2010
MARKSİZM-LENİNİZM HER ZAMAN GÜNCEL VE BİLİMSEL ÖĞRETİ TOPLUMSAL DEVRİMİN AYAK SESLERİ VE KARŞI DEVRİM CEPHESİ (Önceki sayıdan devam) Ekonomik ve siyasi açıdan yeni bir döneme giren TC kapitalist-feodal burjuva devleti ekonomik ve siyasi işlevini tam olarak yerine getirememiş, parlamentodan bin bir güçlükle geçirdiği “Toprak ve Tarım Reformu” Kanunuyla Özel-Kapitalist burjuva temsilcilerinin bir araya gelmesine vesile olmuş, kendi burjuva-feodal muhaliflerini siyaset
20
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
sahnesine çıkmasını engel olamamıştır.1 1
“Bu toplumsal yapının bulunduğu bir ortamda da Atatürk devrimlerinin güvencesi ister istemez sadece asker ve sivil bürokrasiye dayandırılmak zorundaydı. Bu nedenle Doğu Anadolu‟da köylüyü ağanın ve eşrafın etkisinden çekip çıkaracak bir burjuva sınıfı olmadığı için sorunu çözmek asker ve bürokrasiye kalıyordu. Askerin de tanımı gereği bu sorunu çözmek için elinde devletin zor aygıtlarından başka kullanacağı mekanizma yoktu. Sermaye sınıfı ile eşraf arasında başlangıçtan beri kurulan ittifak sadece muhafazakâr bir ideoloji düzeyinde kurulan bir ittifak değildi. Bunun yanı sıra sermaye sınıfının ilk birikimini sağladığı ticaret sermayesinin taşradaki eşraf aracılığıyla gerçekleştirilmesine de dayanıyordu[25] Savaş koşulları içinde üretilmiş bu sermaye sınıfının bütün arzusu ve beklentisi devletin halkın sırtından sağlayacağı paralarla zahmetsiz, emeksiz kârlarını artırmak ve bu karla derme çatma bir imalât sanayii kurmaktan öteye geçmemişti.[26] Cumhuriyet‟in ilk on yılında sermaye sınıfının ülkeyi kalkındıracağına olan beklentiler ve ümitler boş çıkınca 1932, sanayileşme politikası uygulamaya koyulacak, bu politikayla halkın sırtından feodal ağa büyük toprak sahibi indirilmeden bedellerini halkın ve köylünün ödediği ikinci bir yük olarak sanayici sınıfın bindirilmesi olacaktı.[27] Bu sanayileşme ise ülkenin batı illeri ile sınırlı kalacaktı. Ülkenin bütününde olduğu gibi Doğu‟sunda da köylü yığınlarını egemen sınıfların aşiret, din mezhep baskı-
21
Sayı:66
Dünyayı yeniden sömürü ve yağmanın girdabını oluşturan, II. Emperyalist paylaşım savaşından güçlü ve karlı çıkan Amerikan emperyalist tekellerinin şekillendirmeye başladığı ekonomik, siyasi, kültürel, eğitim, sağlık, örgütsel kurum ve kuruluşların üyesi olup ve ikili sözleşmelerine imza koyarak ülkenin, bölsından kurtarılıp sınıf çıkarlarını görebilecek bir değişim ve dönüşümü sağlayacak politikalar geliştirilemeyecekti.[28] Bölgedeki feodal yapıları devletin ideolojik aygıtlarla dönüştürme çabaları ise sonuçsuz kalacaktı. Kurtuluş savaşını gerçekleştiren yenilikçi grupla ağa eşraftan oluşan karma kadronun devrimci kanadı modern eğitimin yalnız liman kentlerinde bulunduğu kurumlarda tamamlamışlardı. Buna karşın imparatorluğun diğer bölgelerinde geleneksel medrese kurumlarında yetişen gruplarla Batılı eğitim almış bu sınıflar arasında sosyo-kültürel farklılaşma, siyasal ve ideolojik birlikteliği sağlayamayacak kadar büyüktü.[29] Bu nedenle, Doğu Anadolu‟da aşiret, cemaat yapılarıyla değiştirilemeyen bir toplumsal ve kültürel yapı üzerine oturtulmak zorunda kalınan Cumhuriyet‟in üst yapı devrimleri, derinlere nüfuz etmekte güçlüklerle karşılaşacağı kaçınılmazdı. Toplumsal yapı değiştirilmeden girişilen köy kalkınması eğitim hamlesi ve sanayileşme hareketleri beklenilenden farklı sonuçlar verecekti.”( Dr. Sait EBİNÇ Mevzuat Dergisi Yıl 11 Sayı:138)
www.proleter.org genin ve dünyanın yeniden şekillenmesine katkıda bulunarak bir yandan dünya emperyalist tekellerinin isteklerini yerine getirip diğer yandan onların sağladığı kredi ve diğer olanaklarla içerdeki ekonomik ve siyasi yapının yeni koşullara göre şekillenmesine de vesile oluyorlardı. Bütün bunların gerçekleşmesinde burjuvazinin egemenlik aracı devletin gücü, kurumları ve yaptırımları ön plandaydı. IMF, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler Örgütü, NATO, UNESCO, ILO, DTÖ, Avrupa Ekonomik Topluluğu (Bugünkü Adıyla Avrupa Birliği) gibi ekonomik, askeri, siyasi örgütlerin vasıtasıyla dünya emperyalist sistemin ağına dahil olmuş, kapitalist ilişkiler Devlet-Özel kapitalist şirketler aracılığıyla kapitalist ilişkilerin sürdürülmesinde aktif rol almışlardır. Emperyalizmin ülke ekonomisi, kültürü ve siyaseti üzerindeki etkin rolü toplumsal ilişkilerin sınıflar üzerindeki tezahürü, gelişen, gelişmekte olan sınıflarla, yok olmakta olan sınıflar üzerinde siyasi, etnik, kültürel ilişkileri de gündeme getirmiş, ülkenin sınıfsal yapısı bu etkenler 22
altında toplumsal siyasi yapıya yön vermiştir. Yukarıdan aşağıya baskı altında tutulan sınıf dinamikleri, kendi işleyiş yasalarının diyalektik gelişimi sınıfların siyasi tezahürlerinde gizemli, fetiş bir görüntü oluşturup, emperyalist siyaset, demokratik burjuva siyasetin üzerinde abluka oluşturarak, burjuvazinin korkulu rüyası işçi sınıfının mücadelesini topyekun baskılayarak uygulamış, sınıfların siyasi ve ekonomik talepleri birbiri içine geçerek muğlaklaşmış, küçük burjuva sınıf siyaseti işçi sınıfının siyasi mücadelesi konumuna dönüşmüştür. Bunda yozlaşan ve giderek karşıtına dönüşen uluslar arası siyasetin, örgütlerin ve kurumların etkisi de çok büyük rol oynamıştır. Bir yanda emperyalist siyaset, diğer yanda yozlaşıp karşıtına dönüşen ama adı hala “Sovyet” ve “Sosyalist” olan Blok arasındaki korku ve mücadele işçi sınıfının sınıf siyasetini, teori ve örgütlenmesini sekteye uğratmış, bundan küçük burjuva siyaseti büyük ölçüde yararlanmış, bu tutarsız, kaypak ve karşıtına dönüşen tavrından, siyasetinden vb. bundan da burju-
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
vazi ve o temelde de emperyalist burjuvazinin işleri kolaylaşmıştır.2 Emperyalist burjuvazinin Pazar ve siyasetinin önüne engel teşkil eden Devlet kapitalizminin yıkılması, özel ve kolektif kapitalist ilişkilerin ve bunların temsilcilerinin temsil edileceği bir sistemin oluşturulması için örgütlenen 1960 Askeri darbesi ve peşinden oluşturulan Kurucu Meclis ve hazırlanan Anayasa‟nın işlevi bunun oluşumuna meydan vermek için oluşturulmuştur. Emperyalist Bloğun bir kanadını oluşturan NATO‟nun TC Ordusu içerisinde oluşturduğu değişim ve bunun sonucundaki gelişmeler 1921‟den beri devam eden eko2
“Cumhuriyet devriminin bir burjuva demokratik devrim olduğu açıktır. Osmanlı‟nın feodal ve İslam dinine dayalı teokratik devlet sistemine karşı uluslaşma süreci, aynı zamanda emperyalizme karşı verilen ulusal Kurtuluş Savaşı koşulları içinde biçimlenmiştir. Bu nedenle devrimin öncü kadrosu İttihatçıların oluşturduğu bir asker ve sivil küçük burjuva aydın ekibidir. Devrim bu ekibin yarattığı ve yürüttüğü bir sürecin içinde biçimlenmiştir. Bu aydın sınıfın başlıca özellikleri; mektepli aydınlanmacı, genç, laik ve burjuva ideolojisine sahip olmaları yanında Selanik, Mekadonya, İstanbul gibi İmparatorluğun daha çok kapitalizmin geliştiği kent” lerinde yetişmiş olmalarıydı. .”( Dr. Sait
EBİNÇ Mevzuat Dergisi Yıl 11 Sayı:138)
23
Sayı:66
nomik ve siyasi yapının bir başka ekonomik ve siyasi gelişmenin yapı taşlarını oturtmuştur. Emperyalist tekellerin o günkü ihtiyaçlarını yanıt veren bu ekonomik ve siyasi yapı 1970 ve 1980‟lere doğru tekrar dünya emperyalist sistemin önüne engel olmaya başlamış, 1960‟lardan kalan Devlet Tekellerinin (KİT‟lerin) ortadan kaldırılması, ekonomide tamamen emperyalist ilişkilerin sürdürülebileceği (Piyasa Ekonomisinin) bir ekonomik, siyasi, hukuki yapının kurulmasını gerekli kılıyordu. Sınıflar arasındaki iç siyasi gelişmeler, uluslar arası ekonomik ve siyasi koşullar bu durumu dayatıp zorluyordu. Kötü ünlü 24 ocak 1980 Kararları hem uluslar arası emperyalist burjuvazinin hem de TC içindeki eklenti ve ağlarının istediği de bu idi. Bu dayatmanın gerekleri TC Ordusu tarafından icra edilerek emperyalist ilişkilerin önündeki ekonomik, siyasi, hukuki engeller ortadan kaldırılarak ve iç siyasi çekişme ve çatışmalar bahane edilerek bir taşla onlarca “kuş” birden vuruldu. Ve şu sınıfsal ilişkiler kuruldu: 1-Başta işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin ekonomik ve siyasi örgüt-
www.proleter.org lenmelerine önderlik eden küçük burjuva örgütlenmeler dağıtıldı, önderleri darağaçlarına, mahkemelere gönderilip, hapishanelere atılarak işçi, yoksul köylülük ve küçük burjuva sınıfla ilişkileri kesildi. 2- Ekonomik olarak emperyalist sermayenin önündeki engeller kaldırılarak “Pazar” tümden uluslar arası sermayeye açıldı. Devlet tekellerinin (KİT) dağıtılması ve kaldırılması için gerekli hukuki çalışmalar Anayasaya konularak yasal hale getirildi. Ulusal Para ve Gümrüklerle ilgili mevzuat uluslar arası mevzuata uygun hale getirildi. İşçi ve emekçilere ilgilendiren çalışma, toplantı, yürüyüş, örgütlenme ve sendikal haklar ağırlaştırıldı. İşçi çalıştırma (Esnek çalışma koşulları, Belirli süreli iş sözleşmeleri, Taşeron çalıştırma vs) iş ve çalışma güvencesi kaldırıldı. 3-Ülke ekonomisi emperyalist tekellere doğrudan yatırım vs. ile mevzuatlar uluslar arası rekabet koşullarına açıldı. Yasalar uluslar arası ekonomik, siyasi, askeri koşullara uygun hale getirildi. Ordu da dahil olmak üzere, askeri, siyasi, uluslar arası örgütlenmeler, yaptırımlar emperyalist te24
kellerin kararlarına uygun duruma getirildi. Sözde ekonomik ve siyasi bağımsızlıklar uluslar arası emperyalist bağımlılığa dönüştürüldü. 4- Emperyalist tekellerin doğrudan denetiminde olan enerji (Petrol, Doğalgaz, Petrokimya, demir-çelik, Bankacılık, Sigorta, Hava, Deniz ulaşımları, Gümrüksüz alanlar, Uluslar arası Gümrüksüz alanlarda İşçi çalıştırma ve Sosyal güvenlik vb.) başta olmak üzere ekonomi ve sınırlar tüm emperyalist tekellere açılarak vergi ve denetimlerden muaf tutularak Enerji, Bankacılık, finansal kaynaklar her yöne açık hale getirildi. Egemen işbirlikçi tekelci burjuvazinin sözcüleri TC. kuruluşundan bu yana ekonomik ve siyasi gelişmelerine önayak olan, yollarının üzerindeki engellerin kaldırılmasına vesile olan temsilcilerine, dönemsel olarak taçlandırıp, tarihlerine isimlerini ve fotoğraflarını yan yana yazarak simgeleştirmektedirler. “Adnan Menderes, Turgut Özal, R. Tayyip Erdoğan” Şimdi sıra Emperyalist tekellerin “Eyalet Valileri (Hükümetleri), Eyalet Güvenlik Güçleri
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
(Orduları)” biçimine bürünen, Küresel egemenliğin pekişmesine gelmiştir. Bu konuda uygulamadan birkaç alıntı şunları ifade etmektedir: “Küreselleşme, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarafından kurulan birbirini izleyen ticaret döngüleri aracılığı ile ticaretin önündeki sınırların kaldırılması ile bağlantılıdır. Dünya üzerindeki ülkeler ile tarife sınırlarını düşürmeleri konusunda görüşmeler gerçekleştirilmektedir. Böylece, küreselleşmenin anlamı çoğu açıdan ve pek çok endüstri alanı için dünyanın bir pazara dönüştürülmesidir.” (Rekabet Kurulu Perşembe Konferansları. Prof. Eleanor FOX)
“Rekabet edebilme gücü dünya üzerinde önemli bir hareketlilik haline gelmiştir.” (Rekabet Kurulu Perşembe Konferansları. Prof. Eleanor FOX)
“Küreselleşme öncesinde daha sıkı toplumlara sahiptik ve bir toplum içerisinde bulunan ve belirli bir seviyeye kadar vergilendirilebilen şirketler sosyal güvenlik ağına yardımcı olmaktaydı. Sınırların açılması ile birlikte, ülkeler arasında şirketlerin diğer ülkelerde de kurulmasına yönelik bir rekabet başladı. Örneğin bir ülke 25
Sayı:66
diğer ülkeler menşeli şirketleri kendi sınırlarının içerisine çekebilmek için „Oldukça düşük vergi oranları uyguluyorum ya da şirketler üzerine vergi uygulamıyorum, gelin ve bu ülkeye yerleşin‟ benzeri beyanlarda bulunmaya başladı. Bu durum yüksek seviyede sosyal güvenlik ağına sahip olan ve ülkede yaşayan toplumun en fakir kısmının desteklenmesi için vergi gelirlerine ihtiyaç duyan ülkeler üzerinde kanuni rekabet baskısının oluşmasına neden olmaktadır. Böylece, A ülkesinin şirketler üzerinde vergi uygulamaması durumunda, B ülkesinin de bu durum ile vergileri düşürmek suretiyle rekabet etmesi gerekmektedir. Bu durumda da topluluğun sahip olduğu ve sosyal refah değerlerine ve halkın en fakir kısmına yardımcı olmak için tesis edilmiş havuzlarda daha az fon toplanması söz konusu olmaktadır. Bu durumda ise duruma bakıp sormamız gereken soru şudur: „Küreselleşme gerçekte kime yardım ediyor?‟ Gerçekte, nüfusun oldukça büyük bir yüzdesine bir şekilde yardım sağlanmaktadır, fakat bu durumda dahi nüfusun belirli bir kısmı diğerlerine göre daha fazla
www.proleter.org yardıma erişim sağlamaktadır. Sosyal yatırımlara harcanabilecek yüksek sermaye miktarlarına sahip olan gelişmiş ülkelerde, örneğin, bu sermaye dünya üzerinde dış kaynak kullanımına açılabilir. Bu sayede gelişmiş ülkeler dünya üzerindeki en düşük maliyetli işgücünden girdiler elde edecektir. Bu sayede yetenekli kişilere ve küreselleşen bir dünyada gerekli ve önemli yetenekler ve kalifiye işgüçlerine yardımcı olunacaktır. Bundan dolayı da, küreselleşme sonucunda edinilen kazanımlardan faydalanacak kesim müreffeh, en iyi şekilde donatılmış, en iyi şekilde eğitim ve öğretim görmüş ve en modern teknikler kullanılarak eğitilen kişiler olacaktır. Halbuki, bu durumda serbest bir şekilde hareket edemeyen ve bu duruma hazırlıklı olmayan kişiler bu kadar esnek olamayacak, sermayeleri yeterli olmayacak ve küreselleşmenin doğurduğu dalgaların üzerinde hareket edemeyeceklerdir. Bunun yanı sıra, bu kişiler bazı durumlarda bizim ulus devlet olarak adlandırdığımız hususta meydana gelecek çatlaklardan, yani sosyal refah ağının küreselleşme nedeni ile zayıflamasından 26
zarar göreceklerdir. Küreselleşmeden az çok kar eden kişilerin, markalarının küreselleşmeden doğan rekabet ortamı sonucunda zarar görmesi nedeni ile bazı durumlarda da küreselleşmeden zarar gördüklerini aklımızda tutmalıyız.” (Rekabet Kurulu Perşembe Konferansları. Prof. Eleanor FOX) “Kanunların yürürlüğe konması her zaman ulusal seviyede gerçekleşecektir. Yani, dünya çapında bir çerçeveye sahip olsak bile, kanunların yürürlüğe sokulması yine de ulusal seviyede olacaktır, çünkü bildiğiniz gibi ulusal merciler bu sistemin dayanağını oluşturmaktadır ve ülkeler bu tür bir egemenliği kaybetmeyi asla istemezler.” (Rekabet Kurulu Perşembe Konferansları. Prof. Eleanor FOX) Emperyalist tekellerin sözcüleri tarafından dillendirilen bu hususlar ve uygulamadaki ayrıntılar bize gösteriyor ki, artık işçi sınıfı “yerel” mücadelesini her zamankinden daha çok uluslararasızlaştırmaya gereksinim duyacaktır. İşçi sınıfının enternasyonalizmi her zamankinden daha
Proleter
Ekim-Kasım-Aralık:2010
çok elzem hale gelmiştir. Bu bakımdan devrim sürecine bu koşulları göz önüne alarak örgütlenecektir. Bu durum bugünden kendini dayatmış, gündeme girmiştir. Yerel görünen örnekleri ülke çapındaki örneklerinin birer minyatürüdür. Örnek vermek gerekirse bu gün belediye hizmetlerindeki taşeron uygulamalar, bir iş kolunda direnen işçilerin olmasına rağmen sanki o konuda herhangi bir direniş, eylem yokmuşçasına işler devam edebilmekte, bir taşeron yerine başka bir taşeron alabilmektedir. Bu uluslar arası ilişkilerde bir başka firmanın yerine bir başka ülkenin bir başka firması yer alması ile aynı anlamı ifade etmektedir. Emperyalist burjuvazi kendine yapılan bu tür direnişi başka bir yoldan by pas ederek yoluna devam etmenin koşullarını hazırlamıştır. Emperyalist kapitalizm gelişimini ve egemenliğini her tür eski üretim koşullarından ve ilişkilerinden arındırarak kendi üretim, dağıtım ve yeniden üretim süreçlerine uygun hale getirmeyi
27
Sayı:66
başarmaktadır3. Bu gelişmenin önünde direnen ekonomileri ve
3
“Mercosur, Brezilya, Paraguay, Arjantin ve Uruguay„ın yeraldığı 270 milyonluk dev bir pazar. Dünya büyükbaş hayvancılığının yüzde 20‟si bu bölgede yapılıyor. Avrupa Birliği, Mercosur‟la ilişkilerini canlandırmak istiyor. Küreselleşme karşıtı Fransız köylü lideri ve Avrupa Parlamentosu üyesi José Bové uyarıyor: “Bence bu anlaşmalar tehlikeli. Güney Amerikalı üreticiler için tehlikeli, Avrupalı üreticiler için tehlikeli. Örneğin, tarım endüstrisi üretim fazlasını elinden çıkarmak için, büyük miktarda sütü ihraç etmek istiyor. Bu, sadece onun çıkarınadır. Uruguay, Arjantin ve diğer süt üreticilerinin için risk demektir.” Dünya soya fasulyesi üretiminin yüzde 35‟i Mercosur‟da gerçekleşiyor. Ayrıca bölge mısır ihracatında da önemli paya sahip. Avrupa Birliği, Mercosur‟dan yıllık 60 bin ton et alma karşılığında, tahıl ve süt pazarı önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyor. Bové, çok uluslu şirketlerin halk sağlığını hiçe saydığını savunuyor: “Şu anda büyük pazarlıklar yapılıyor. Çok uluslu şirketler, kendi çıkarları için Güney Amerika pazarını ele geçirme amacında. Tarlaları, çiftçilerin geleceğini ve tüketici sağlığını hiçe sayıyorlar.” Madrid Zirvesi‟nde, Avrupa Birliği liderleri, otomotiv sanayiini açma konusunda Brezilya‟yı ikna etti. Böylece, Avrupalı şirket-
www.proleter.org toplumları çeşitli adlar, politikalar, tehdit ve güvenlikler bahane edilerek yerine getirilmektedir. Bu bir ülkede veya ülkelerde terör ve terör örgütleri bahane edilerek sürdürülürken, bir diğerinde “demokrasi getirmek”, bir diğerinde “dumanı tüten silahlardan” arındırmak bahanesiyle sürdürülmekte, milyonlarca yoksul, aç, fakir insan göz kırpmadan öldürülmekte,sakat bırakılmakta, boyun eğdirmeye çalışılmaktadır. Bu sürecin ve savaşın ateşi durmadan bölgeden bölgeye dolaştırılarak insanlığa boyun eğmeyi zorlamaktadırlar. Irak, Orta Doğu ülkeleri, Afganistan, Pakistan, açıktan savaşın içinde yer alırken Afrika ve Asya ülkelerinde dolaylı yollardan süreç işlemektedir. Nükleer çalışmalar bahane edilerek İran, K.Kore gibi ülkeler açık savaşta sıraya sokulmakta, savaşın dumanı diri tutulmaktadır. Henüz içinden çıkılamayan emperyalist kapitalist sistemin krizinin muhtemel sonuçlarından ortaya çıkma olasılığı ler Brezilya firmalarıyla eşit şartlarda ticaret yapabilecek” Kaynak: euronews
28
yüksek olan emperyalistler arası savaşlarında gündeme gelmesi an meselesidir. Her bir krizin yeni krizlere neden olarak sürdüğü sistem adım adım karşıtına dönüşmek için gerekli koşulları yaratmakta, toplumsal dönüşümün nesnel koşullarının hazırlıkları tamamlanmaktadır. M. GÜNDAR
Aralık 2010