CİLT:8
SAYI:68
Nisan – Mayıs – Haziran : 2011
------------------------------------------------------------------------------------------------topu üçyüz yıllık bir geçmişi bulunan ve ancak büyük sanayinin ortaya çıkmasından sonra egemen duruma geçen modern kapitalist üretim, bu kısa zaman parçası içinde, bölüşümde onu zorunlu olarak sonuna götürecek çelişkiler —bir yanda sermayelerin elde, öte yanda da varlıksız yığınların büyük kentlerde toplanması—yarattı. ―Bölüşüm ile bir toplumun maddi koşulları arasındaki bağ, her durumda yansıması halk içgüdüsünde düzenli olarak bulunacak kadar doğaldır. Bir üretim biçimi, evriminin yükselme çizgisi içinde bulunduğu sürece, kendisine uygun düşen bölüşüm biçimi tarafından yoksunlaştırılmış durumda bulunan kimseler tarafından bile yeğ tutulur. Büyük sanayinin ortaya çıkması zamanındaki İngiliz işçileri gibi. Hatta bu üretim biçimi toplum için normal olarak kaldığı sürece, bölüşümden genellikle herkes hoşnuttur ve o anda egemen sınıfın kendisi içerisinden yükselen protestolar (SaintSimon, Fourier, Owen) ilkin sömürülen yığın içinde hiçbir yankı bulmaz. Ancak söz konusu üretim biçimi, iniş çizgisinin büyücek bir kısmını tamamladığı, ömrünün yarısını doldurduğu, varlık koşulları
MARKSĠZM-LENĠNĠZM HER ZAMAN GÜNCEL VE BĠLĠMSEL ÖĞRETĠ
KUZEY AFRĠKA, ORTADOĞU VE MISIR’DA SINIF MÜCADELELERĠ (EMPERYALĠZM VE DEVRĠM) -II[―…eski ilkel topluluklar, dış dünya ile ticaret, içlerinde dağılmaları sonucu veren servet farklılıkları meydana getirmeden önce, bugün bile Hintliler ve Slavlarda olduğu gibi, varlıklarını binlerce yıl sürdürebilirler. Buna karşılık, topu
1
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
büyük ölçüde ortadan kalktığı, ve ardılı (halefi) gelip kapıya dayandığı zamandır ki, —işte ancak o zamandır ki, gitgide daha eşitsiz bir biçime bölüşüm haksız görünür; işte ancak o zamandır ki, yaşam tarafından aşılmış olgular, ölümsüz denen Adalet önüne çağırılır. Ahlaka ve hukuka bu başvuruş, bizi bilimsel bakımdan bir parmak bile ilerletmez; iktisat bilimi, ne kadar haklı olursa olsun, ahlaksal öfke içinde herhangi bir kanıt değil, ama sadece bir belirti görebilir. İktisat biliminin görevi, daha çok, ortaya çıkan toplumsal bozuklukların bir yandan varolan üretim biçiminin zorunlu sonuçları ama bir yandan da, başlayan bozulmasının belirtileri olduğunu göstermek, ve bozulan iktisadi hareket biçimi içinde, üretim ve değişimin, gelecekteki bu bozuklukları ortadan kaldıracak yeni örgütlenme öğelerini bulup çıkarmaktır. Ozanı yaratan öfke, bu bozuklukların betimlenmesinde, ya da bu bozuklukları yadsıyan veya süsleyippüsleyen egemen sınıfın hizmetindeki şarkıcılara saldırıda tastamam yerindedir; ama her durumda ne kadar az tanıtlayıcı olduğu, tüm geçmiş tarihin her döneminde, bu öfkeyi besleyecek yeteri kadar şey bulunması gerçeğinden de anlaşılabilir.‖ ―Eğer yaşlı Hegel, öbür dünyada, Almanca ve kuzey dillerinde ―Genel‖in ―Ortaklaşa mallardan‖ ve Sundre’nin, Besondre’nin (Özel) de ortak mallardan ayrılmış tikel bir parçadan başka bir anlama gelmediğini öğrenseydi, acaba ne derdi? Demek ki, mantıksal kategoriler, ―insani ilişkilerimiz‖in sonucudurlar.‖
Sayı:68
Marx’ın Vera Zasuliç’e mektubundan ( 8 mart 1881) Marx bu mektubu yazmadan önce üç taslak yazmış. Alıntılarım mektubun özgün halinden: ―Son on yıldan beri bana musallat olan bir sinir hastalığı yüzünden 16 şubat tarihli mektubunuzu daha önce yanıtlayamadım.‖ (16 şubat 1881’de, Vera Zasuliç, Marx’a şöyle yazıyordu: ―… tarım topluluklarımızın olanaklı yazgısı üzerine ve dünyanın tüm halklarının, tarihsel zorunluluk gereği kapitalist üretimin tüm aşamalarından geçmelerini zorunlu sayan teori üzerine görüşünüzü açıklamakla ne büyük bir hizmette bulunurdunuz…‖ —dipnottan) ―Kapitalist üretimin doğuşunu tahlil ederken şöyle diyorum: ―Demek ki, kapitalist sistemin temelinde, üretici ile, üretim araçlarının köklü biçimde biribirinden ayrılması vardır… Bütün bu evrimin temeli tarımsal üreticinin mülksüzleştirilmesidir. Bu, şimdiye kadar, köklü biçimde ancak İngiltere’de oldu… Ama Batı Avrupa’nın bütün öteki ülkeleri aynı hareketi geçirmektedirler.‖ ―Gerçekte toprağın komünal mülkiyeti, Hindistan’dan İrlanda’ya kadar bütün Hindu-Avrupai halklarda, örneğin Java’da olduğu gibi Hint etkisi altında kalmış olan Malezyalılarda bile, geri bir gelişme düzeyinde bulunan bir kurumdur. 1608’de yeni zaptedilmiş olan İrlanda’da toprağın komünal mülkiyeti, İngilizlerin bu toprağı sahipsiz ilan ederek taç adına zorla almaları için bir bahane oldu. Hindistan’da bugüne dek birçok komünal mülkiyet biçimi varlığını sürdürmektedir. Almanya’da bu, genel mülkiyet biçimiydi, bugün yer yer rasla-
2
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
nan komünal topraklar bunun kalıntılarıdırlar; çok kez özellikle dağlık bölgelerde bunun açık seçik izleri görülebilir: dönem dönem komünal toprakların dağıtılması vb. gibi… Polonya ve Küçük Rusya dahil Batı Avrupa’da, bu komünal mülkiyet, toplumsal gelişmenin belli bir aşamasında belli bir engel, bir fren durumuna gelmiştir ve yavaş yavaş tasfiye olmuştur. Büyük Rusya’da (Asıl Rusya’da) tam tersine, bu komünal mülkiyet, burada tarımsal üretimin ve onun karşılığı olan toplumsal ilişkilerin hala pek az gelişmiş olduğunu kanıtlayarak (nitekim öyledir) varlığını koruyabildi. Rus köylüsü, kendi topluluğu içine kapanmış kalmıştır; geri kalan dünya, ancak söz konusu topluluğun içine karıştığı ölçüde onun için mevcuttur… Ülkede birbirinin benzeri, ama hiç de ortak olmayan çıkarlar yaratan toplulukların bu tam tecrit hali, Doğu despotluğunun doğal temelidir; Hindistan’dan Rusya’ya kadar, bu tarımsal biçimin egemen olduğu her yerde, bu temel, despotluğu yaratıyordu ve onda kendi tamamlayıcısını buluyordu.‖ ―Gerçekte gens’ler toplumundan doğma tarımsal komünizm, hiçbir zaman ve hiçbir yerde kendiliğinden kendi yıkımından başka bir şey üretememiştir… Hindistan’ın bazı bölgelerinde ve olasılıkla Rus Komün’ün anası olan Doğu Slavlarının yerleşik topraklarında (zadruga) hala kolektif olarak kalmış olan toprağın işlemesi ayrı ayrı aile işletmelerine yerini bırakmak zorunda kalmıştı.‖ (Engels, Rus tarım komünü üzerine düşünceler -283) ―Tüm ya da hemen tüm halkların ilkel
Sayı:68
tarihini iki doğal olgu belirler: Halkın akrabalık bağları temeli üzerinde örgütlenmesi ve toprağın ortak mülkiyeti. ―(FRANSIZ BURJUVAZİSİNİN GÖZÜNDE)‖ özel toprak mülkiyetinin kurulması siyasal ve toplumsal alanlarda her ilerlemenin vazgeçilmez koşuluydu. ―Kafalarda komünist eğilimleri teşvik eden bir biçim olan‖ komünal mülkiyetin korunması (Ulusal Meclis Görüşmeleri, 1873) sömürge için olduğu kadar, metropol için de tehlikelidir; aile mülkiyetlerinin paylaşılması teşvik ediliyor, hatta buyururcasına teşvik ediliyor; birincisi, boyun eğmiş olan, ama her zaman ayaklanma eşiğinde bulunan kabileleri zayıflatmak için…‖ (Marx –Fransız işgali sırasında Cezayir’de toprak düzeni 326) ―Milletvekili Didier, 1851’de, Ulusal Meclise verdiği bir raporda şöyle diyordu: ―Kanbağı üzerine kurulu komünal toplulukların yıkımını hızlandırmalıyız: bizim egemenliğimize karşı muhalefetin ön1 derleri burada bulunuyor.‖]
Marks ve Engels‟in 150 yıl önce yaptıkları tespitler ve değerlendirmeler, toprak mülkiyeti, tarım, “yer altı zenginlikleri” (Maden, kömür, petrol), sanayi ve uluslar arası ilişkilerin gelişimi ve değişimi bu topraklar üzerindeki toplumsal devrimlerin gelişiminin de izdüşümünü verir. Toprağın sahipliliğinde ve işlenmesinde, tarımsal gelişmelerin, “yer altı zen1
MARX-ENGELS - KAPİTALİZM ÖNCESİ EKONOMİ BİÇİMLERİ’nden seçmeler (sol yay.)
3
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
ginliklerin” ve modern sanayinin katkısı, üretim biçimi olarak kapitalizmin ve arkasından emperyalist kapitalizmin egemenliği ile tarihte görülmemiş biçimde parçalanmaya, dönüşüme uğramıştır. Feodal imparatorlukların yağma, talan ve vergileriyle üretim ilişkilerinde ve mülkiyet yapısında herhangi bir değişikliğe uğramayan topluluklar kapitalist ve emperyalist ilişkilerin dayatmasıyla ilkel-feodal mülkiyet ve üretim ilişkilerini de değişime zorlayarak-değiştirerek toplumsal alt-üst oluşların, devrimlerin de oluşumuna götürmüştür. Modern kapitalizmin sömürgeleri bu gelişimler sonucu birer birer sömürgecilikten “kurtulurken” kapitalist emperyalizm yeni sömürgeciliğin oluşumuna doğru gidiyordu. Osmanlı tebasından ayrılankopan adı geçen ülkelerin bir çoğu İtalyan, İngiliz, Fransız kapitalizminin sömürgeleri haline gelmişlerdi. Dünyanın kapitalistemperyalist devletler tarafından yeniden bölüşümü, emperyalistler arası çekişmeler, toplumsal kargaşalıklar, alt-üst oluşlar, toplumsal üretim ilişkilerinin gelişmesine denk düşmeyen üst yapı-
Sayı:68
lar, toplumsal mücadelelerin sürekli olarak gündemde yerini almasıyla sonuçlanmaktaydı. Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin gelişmeyi bir türlü denetimleri altına alamadıkları, yönetemedikleri bir süreç işlemekteydi. Bu durum diğer emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerin de dikkatinden kaçmıyor, süreci kendi lehlerine çevirmek için onlarda arı kovanına çomak sokmaktan geri durmuyorlardı. İşbirlikçilerin diğer ülkeler işbirlikçileri ile rekabetleri, uzlaşmazlıkları, aç gözlülükleri emperyalist güçlerin istekleriyle birleşince sonu gelmez kargaşa ve savaşların zeminini oluşturup ateşi oradan oraya, ülkeden ülkeye taşınan, dumanı hep tüten savaşın, şiddetin halklar üzerindeki egemenliğini sağlıyordu. Mısır-Lübnan-Suriye- İsrail- YemenIrak-İran, Irak-Kuveyt, Cezayir, Libya her biri kendi aralarında veya kendi içinde durmadan birer cadı kazanı gibi kaynıyor. Bir Saptama: İçinde yaşadığımız emperyalizm ve proleter devrimler çağında dünyanın bütün ülkeleri ve eko4
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
nomileri çoğunlukla kapitalist emperyalizmin güdümünde ve denetiminde kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu bir süreç içerisindedir. Ortadoğu, Doğu, Afrika, Asya, Latin Amerika vs. ülkeleri de bu tespitin içerisindedir. “1850‟lerde Avrupa kıtasında tarihsel sürecin içeriğini belirleyen emperyalizm değil, burjuva kurtuluş hareketleriydi. ilerlemenin kaynağında , burjuvazinin feodal ve mutlakıyetçi güçlere karşı hareketi vardı. Fakat artık, nesnel tarihsel durumun „belirleyici‟ özellikleri değişmiştir ve ulusal kurtuluş için çabalayan sermayenin yerini uluslar arası, gerici ve emperyalist finas kapital almıştır2.” Bu gün isyanların, başkaldırıların, kargaşaların peş peşe yaşandığı Kuzey Afrika, Orta doğu, körfez ülkeleri genelde Kabile, Teokratik, Monarşi, Feodal Despotların, burjuva-emperyalist diktatörlerin egemenliğinde, emperyalistlerle işbirliği içerisinde emperyalist-kapitalist sistemin denetimi içerisinde iç içe yaşayan kapitalist üretim ilişkilerin hakim ol-
Sayı:68
duğu bir süreç yaşanmaktadır. Bu ülkelerdeki halklar bu kabile ve despot yönetimlerden ve kendilerini gelecek güvencesi, iş, aş, eğitim, burjuva özgürlükler de dahil olmak üzere, her hangi bir siyasi, hukuki (burjuva hukuku) eşitlik sunmayan yönetimlerine, kendilerine durmadan yoksullaştıran, sömüren, ahlaki ve fiziki bozulmaya iten üretim ilişkilerine karşı hoşnutsuz ve öfke içerisindedirler3. Bu hoşnutsuzluk ve öfke toplumun küçük burjuva, yoksul köylülerine, işçi, memur, işsiz, yoksul vs. serserilerine kadar bir 3
“Hüsnü Mübarek döneminde Mısır iç ve dış politikada bağımsız davranma yetisini yitirmiştir. Ekonomik olarak yaklaşık 40 milyon Mısırlının gündelik 2 doların altında bir para ile hayatlarını sürdürmek zorunda kalması ciddi bir toplumsal sorun oluşturmaktadır. Yolsuzluklar, rüşvet ve hukuksuzluk Mısırlıların gelecek beklentilerinin tükenmesine yol açacak ölçülerde olmuştur. Mısır‟ı bir şekilde ziyaret eden her kes havaalanından başlamak üzere otel odalarındaki bireylere kadar bahşiş adı altında bir para dağıtmak zorunda kalması Mısır‟da rüşvetin yasal bir durum olduğu izlenimini güçlendirmektedir.” Doç. Dr. Veysel Ayhan, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Abant İzzet Baysal Üniv. U.İ.B.
2
V.İ. Lenin Yenilgicilik ve Enternasyonalizm. Agora Kitaplığı.
5
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
isyan içerisindedirler. Bu isyandan fayda, çıkar sağlamak isteyen emperyalistler4, diğer gerici
Sayı:68
tikleştirme” projesi bir demokratik devletin dışarıdan görünen yapılanmalarını (çok-partili seçimler, aktif sivil toplum, “bağımsız” basın vb.) yaratmak ve de Dünya Bankası‟na, IMF‟ye, çok uluslu şirketlere ve Batılı güçlere hizmet etme devamlılığını sağlamaktır.” Zbigniew Brzezinski Eski Amerikan Milli Güvenlik Danışmanı Bir başka kaynak şunları yazıyor: “Sanal alemde domino oynadınız mı? 16 Nisan 2011 En hesaplı 'devrim' operasyonu! New York Times Gazetesi, Arap dünyasında yaĢanan isyanlarda lider rolü oynayan kiĢi ve grupların ABD hükümetince finanse edilen kuruluĢlardan eğitim aldığını yazdı.
4
“Eylemlerin başladığı günlerde Washington‟da bazı temaslarda bulunan Genelkurmay Başkanı ve beraberindeki heyet aynı gün dönmek yerine birkaç gün daha görüşmelerde bulunmayı sürdürmesi dikkat çekicidir. Ordunun meydanlarda toplanan halk ile henüz itibariyle doğrudan doğruya karşı karşıya gelmemeye özen gösterdiği gözlemlenmektedir. Kahire‟de Ulusal Demokrat Partisi‟nin merkezinin ateşe verilmesine, sıkı yönetim ve sokağa çıkma yasağına rağmen ordu güçleri göstericileri zor kullanarak dağıtmamasını not etmek gerekir.” A.g.y. “Egemen güçlerden gelen bu refleks tepki, baskıcı rejimlere verilen silah ve desteğin olduğu kadar gizli operasyonlar ya da açık savaşlarla (Yemen‟de yapıldığı gibi) istikrarsızlığı örgütleme potansiyelinin de artırılmasıdır. Buna alternatif, bu bölgelerde ve milletlerde, Batılı STK‟ları (Non-Governmental Organizations Devletten Bağımsız Sivil Toplum Kuruluşlarını), yardım kurumlarını ve sivil toplum örgütlerini içeren “demokratikleştirme” stratejisini üstlenmek, yerli sivil toplumla güçlü ilişkiler ve bağlantılar kurmaktır. Bu stratejinin amacı yerli sivil toplumun, Batıya benzer şekilde bir demokratik sistem kurma çabalarının yönlendirilmesini örgütleyerek, parasal ve diğer şekillerde yardım ederek uluslararası hiyerarşideki devamlılığı korumaktır. Aslında “demokra-
WikiLeaks‟ten sızan bilgilere dayanan habere göre söz konusu kuruluşlar ABD hükümetinin radikal İslam‟a karşı milyarlarca dolar akıttığı askeri programlar ve terörle mücadele faaliyetlerinden çok daha etkilisini son derece düşük paralarla gerçekleştirerek diktatörlerin devrilmesinde önemli rol oynadı. Bölgeyi son aylarda kasıp kavuran devrimler aslında küçük gruplar hatta şahıslar tarafından organize edilip yönlendiriliyor. Bu gruplar ve şahıslar arasında en ünlüleri Mısır‟daki 6 Nisan Gençlik Hareketi, Bahreyn İnsan Hakları Merkezi, Yemen‟deki gençlik lideri Ensar Kadi. Hepsi de Pentagon destekli Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitü, Ulusal Demokratik Enstitü ve Freedom House (Özgür-
6
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
çevreler bu isyanı biryandan körüklemekte bir yandan da kendi çıkarları doğrultusunda örgütlemeye çalışmaktadırlar. Diğer yandan da bütün emperyalist blokların yanı sıra işbirlikçileri de bu yağmadan pay almak, paylaşım masasında yer almak için bütün güçleri ile yerlerini almak için birbirleriyle yarış etmektedirler. Kendini kitlelere kabul ettirmiş devrimci ve komünist örgütlenmeden yoksun, dünya komünist hareketinin dağınıklığı bu hareketi devrimci bir yola ve yöne sokmakta en iyimser bir düşünceyle bile olsa bu gün için mümkün görünmemektedir. Halklar her ne kadar canlarını feda edecek kadar kararlı ve fedakar görünseler de devrimci-komünist bir önderlikten yoksun olmaları bu çabalarını başarıya götüremeyeceklerdir. Fakat hiçbir şey de eskisi gibi olmayacaktır. Olması da mümkün değildir. Tarihin akışını geri çevirmek, eski üretim ve yö-
Sayı:68
netim biçimlerine geri dönmek ve geri getirmek mümkün değildir. Tarihin diyalektiği böyledir ve böyle göstermektedir5. Kapitalist 5
“Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğünün Ankara Palas'ta düzenlediği ''21. Yüzyılda Küresel Düzeni Yeniden Düşünmek Konferansı''na, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Almanya eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer ve İngiltere eski Dışişleri Bakanı Jack Straw konuşmacı olarak katıldı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Arap dünyasındaki değişim dalgasının normal bir süreç, bir ihtiyaç olduğunu belirterek, bu sürecin nasıl yönetileceğinin önemli olduğunu söyledi…Libya ile ilgili düzenlenen Paris toplantısına değinen Davutoğlu, 'ilk kez burada bir grup ülkenin, bir ülkenin daveti üzerine BM'ye danışmadan, NATO'ya danışmadan, AB'ye danışmadan harekete geçtiklerini' belirterek, BM Güvenlik Konseyi kararını herkesin desteklediğini hatırlattı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, 'kriz yönetimlerinde daha açık bir yetki verme mekanizması, farklı bir mekanizma, daha kapsayıcı, çok taraflı bir sistem olması gerektiğini' söyledi. Davutoğlu, Libya'daki sivillerin savunulması gerektiğini ancak önemli olanın yöntem olduğunu belirtti. Tunus'ta ilk karışıklık çıktığında kendisine 'yabancı müdahalesi olup olmadığının' sorulduğunu belirten Davutoğlu, bunu düşünmenin orada mücadele eden insanlara haksızlık olacağını söyledi.
lük Evi) gibi kar amacı gütmeyen Amerikan insan hakları kuruluşlarından eğitim almış.” Hürriyet
7
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
emperyalizmin egemen olduğu
Sayı:68
günümüz üretim ilişkileri içinde burjuvazi ve emperyalist işbirlikçilerinin izlediği yol da bunu göstermektedir. Onlar için önemli olan emperyalist sömürü ilişkilerinin devamı ve bekasının sağlanmasıdır. Önemli olanın “bu sürecin nasıl yönetileceğidir.” Üretim ilişkilerinin, değişimin, toplumsal gelişmenin önündeki engellerin zorlayıcı etkisi, bu toplumsal zor‟un ekonomik zor ile birleşmesi kaçınılmaz sonu gündeme taşımış, toplumları toplumsal dönüşüme zorlamaktadır. Adı geçen toplumlarda da olan budur. Toplumsal dönüşümü gündeme taşıyan ve toplumun gözünde toplumsal eşitsizliği, “eşitlik”, toplumsal adaletsizliği, “adalet”, toplumsal özgürlüğü, “özgürlük” şiarıyla dile getirme gerekliliğini dışa vurmaya yöneltmektedir. Toplumsal diğer sonuçların “işsizlik”, “açlık”, “yoksulluk”, “eğitim” ve daha birçok sonuçlar, dönüşümün zorladığı bileşenler olarak süreçte yerlerini alarak isyancıların, başkaldırı “nedenleri” olarak ortaya çıktı. Feodal despotların, teokratik, monarşik yönetimlerin, liberal-burjuva- demokrasileri aratan uygulamaları
İngiltere eski Dışişleri Bakanı Jack Straw ise iki kutuplu dünyanın, ABD tahakkümünün sürdüğü tek kutuplu dünyaya dönüştüğünü ve bugün de çok kutuplu bir dünya olduğunu belirtti. Bugün artık iktisadi güç ile siyasi güç arasında bir bağlantı olmadığını ifade eden Straw, gelecekte ülkelerin çok zor stratejik kararlar alması gerekeceğini kaydetti. Almanya eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer ise küresel ortamda çok büyük bir değişim yaşandığına, Çin'in önderliğindeki ekonomik değişime değindi. Arap dünyasındaki durumun, 'insanların yönetimden dışlanamayacağını' ortaya koyduğunu belirten Fischer, 'yeni bilgi teknolojilerinin insanları aktörler haline getirdiğini, onları kendi gelecekleri hakkında karar veren aktörlere dönüştürdüğünü' söyledi. Bu dönüşümlerin herkesin birbirine geçmişten çok daha fazla bağlantılı olduğu bir dünya ortaya çıkaracağını ifade eden Fischer, dünyanın iki büyük gücü olan Çin ve ABD'nin birbirlerine son derece bağlı olduklarını ve gelecekte daha da bağlantılı olacaklarını kaydetti. Avrupa Birliği'nin, önemli bir uluslararası işbirliği modeli olduğuna ancak ortak siyasi kararlar almakta sorunlar yaşandığına değinen Straw ve Fischer, Türkiye'nin AB üyeliğine verdikleri desteği dile getirdi.” Kaynak: Anadolu Ajansı 26.03.2011
8
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
“demokrasi” şiarını toplumun, toplumların istemlerine dönüştürmüş oldu6.
Kundaktaki bebeler, lohusa anneler, diri ve dinç babalar, sakalları imanın nuruyla parlayan yaşlı amcalar, Yusuf sabrıyla Mısır zindanlarında gün sayan mahkumlar, El Ezher‟in muallimleri, Kahire camiilerinin bülbül sesli müezzinleri, tapınak kahinleri, kilise rahipleri, Nil kıyısındaki tacirler, genç ve anarşist beyinler, hepsi ve daha fazlası, geceyi sabaha kavuşturacak şafağın Firavun‟un devrildiğini muştulaması için dua ettiler.
6
“DEĞĠġĠME DĠRENEN, DEVRĠME YENĠK DÜġER 14 Şubat 2011, 13:42 Emine Arslaner www.tarihfelsefesi.com Tahrir meydanı dün gece sabaha kadar kuyudaki Yusuf‟un çığlıklarıyla inledi. Bir eliyle Firavun‟u kovalayan Mısır halkı, diğer eliyle sızlayan kalbini tutup kuyudaki Yusuf‟unu bekledi.
Onlar ellerindeki dilenci keşküllerini utançlarını ifade için uzatıyorlardı ama kolonial takıntılarından kurtulamayan kapitalist zorbalar ve Firavun‟un dostları, iki kuruş atarak önlerine evlerine gönderebileceklerini sanıyorlardı.
Dün gece alışılmamış bir ışık çöktü; Mısır semalarına. Milyonlarca beden elele, dil dile verip; dağa taşa, Nil‟in kan ve gözyaşlarına bulanan sularına, kayalar içine oyulmuş mezarlara, piramitlerin kuytularına, o kuytulardan meydana kurulan dev ekranlara yansıyan Firavun mumyasına ve akıllara ve kalplere bağırdılar; Bağımsızlığımızı
Sayı:68
„Aç ve çıplak oldukları için isyan ediyorlar‟ diyorlardı. „İşsiz kaldıkları için isyan ediyorlar‟ diyorlardı. Ekonomik analizler yapıyorlar ve bu insanları nasıl refaha kavuşturup susturabileceklerini hesaplıyorlardı.
istiyoruz!
Dün gece yorgun sırtlarını tanklara yaslayıp özgürlük türküleri mırıldanan Mısırlı isyancılar tarihi Tahrir‟de yeniden tahrir ettiler.
Memur maaşlarına zam yaptılar olmadı, Firavun‟un makyajını yenilediler yine olmadı; bir ellerine ayı, diğer ellerine güneşi vermeyi vaadettiler ama isyancılar yine ikna olmadı.
Dün gece dünyalı insanların büyük bir yekunu uykunun sıcak kollarında avuntuya varırken, görkemli Mısır kenti asırlık uykusundan bir daha uyumamak üzere nasıl uyandığını gösterdi.
Uyuyan devin zamansız ve ayarsız bir sanal tekmeyle uyandığına ve sırtındaki sülükleri temizlemek için çırpındığına basmıyordu satılmış kafaları.
9
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
Sayı:68
Ancak burjuvazi ve proletarya arasındaki mücadelenin proletarya lehine sonuçlanmasıyla ve proletarya diktatörlüğünün ku-
Kafaları basmıyordu, çünkü onlar için özgürlük muğlak bir teferruattı. Çünkü onlar asla Mısır topraklarına salamamışlardı cılız köklerini. Emperyalistlerin vatanlarında boy atan ve bütün bir Afrika‟yı saran zehirli sarmaşıklardı onlar. Kumandası kurnaz sermayedarların elinde, birer makineydiler ve özgürlüğü lafzen dahi zikredemeyecek kadar uşaklığa kurgulanmışdı zihinleri.
kestiremeyen sağcı veya solcu muhafazakarlar. Gittikçe sulanan, buharlaşan akıllarıyla, zindanlarında pencere açmaya çalışanları dipçikleyenler.
Şimdi, Tunus‟da kıvılcımı çakılan ve hızla tüm Arap ülkelerini saran yangının alevden dalgalarından kaçan diktatörler, uşaklıkları Wikileaks belgeleriyle tescillenmiş petrol şeylerinin kucaklarına sığınıyorlar. Belli ki, müslümanlığı fıtri bir imtiyaz gibi kendilerine mal eden, haremlerindeki cariyeleriyle cima halindeyken Gazzeli çocukların katlini Holywood yapımı bir aksiyon filmini izler gibi seyreden şeyhler, sıranın kendilerine hiç gelmeyeceğini sanıyorlar.
Yapıştığı kayadan sökülmek istemeyen bir midyenin korkusuyla, sırtına vuran dalgalara küfredenler. Evrimle Kur‟an‟ı karşı karşıya getirerek Müslümanlar arasında sağlam bir bilim antipatisi yaratan, bir taraftan da onu ahlaki ilkelerinden sıyırıp, asılsız bilimsel fantezilerle kurgulamaya çalışanlar. Kadını erkeğin kaburgasından üreterek; ruh ve ruhbanlığı, yani İsrailiyatı İslam ambalajıyla paketleyip avamın idrakine şırınga ederek refahlarını ve sahte itibarlarını ilelebet muhafaza edebileceklerini vehmedenler.
Zemzemi şişeleyip dağıtan; kitabı, imanı, kadını satan, satın alan, zulüm ile abad olan bütün bu zalimlerin İslam coğrafyasındaki diğer temsilcileri ve ülkemizdeki yerli klonları korkmalılar.
Korkun! Bu dev ateĢ sizin için de yakıldı. Çünkü beyinlerdeki ucube heykelleri deviren İbrahim için yakılan her ateş gül bahçesidir. Ama İbrahim‟in balyozuna hırslanan Nemrutlar‟ı gün gelir DEVRİM zorla değiştirir.
Sizler, yani kucaklarında yaşadıkları dünyanın hep aynı kalmasını isteyenler. Havanın, suyun, dekorun muhafazasının doğanın tabiatına aykırı olduğunu
10
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
Proleter
rulmasıyla nihai sonuca ulaşabilir. M. GÜNDAR Mayıs 2011
Sayı:68
göremiyorlar. Çünkü sermaye tarafından koşullanıp oluşturulan kişilikleri buna engeldir. Ne kadar çok isteseler de kaçınılmaz sonu, tarihin dışına itilmeyi engelleyemiyorlar. Kapitalizmin, sermayenin krizine ilişkin aldıkları önlemler onları bu noktaya daha çok yaklaştırıyor. Bu sonu hazırlayan sermayenin çelişkileridir. Sermayenin kendi içindeki karşıtlık, artıemek sömürüsünün onun yaşamının kaynağı olması iktisadi temelden kaynaklanır. Bunalımlar sermayenin çelişkilerini açıkça ortaya koyar. Bu ortaya koyuş farklı şekillerde olur. İlk başlarda Bir „para bunalımı‟ olarak ortaya çıkarken, daha sonraki safhalarda, yığınlar halinde „işsizlik‟, „gıda fiyatları enflasyonu‟, „halk isyanları‟, savaşlar ortaya çıkmaya başlar. Kapitalizm, sermaye, ölümcül çelişkileri içinde yuvarlanmaktadır. Tunus ve Mısır‟da ortaya çıkan „halk isyanları‟nın nedeni de sermayedir, kapitalizm‟dir. Emperyalist-kapitalizm‟in için de yuvarlandığı karşıtlıklar burjuva ekonomi-politikçilerinin terimleri ile söylersek „yapısal‟ dır. Ve bunların dile getirilmesinden dahi korkmaktadırlar. Hiç bir
SERMAYE VE BUNALIM ÜZERĠNE DÜġÜNCELER -4– Kapitalizm‟in, sermayenin krizi giderek derinleşiyor. Bu tam da kapitalistler ve iktisatçı dalkavuklarının, 2008 krizi sona erdi „dünya ekonomisi‟ ABD‟den başlayarak toparlanmaya başladı tespitlerini yaptıkları günler de oluyor. Bu sömürücü sınıf ve iktisatçıları (klavuz kargalardır) uzağı görmek şöyle dursun yakını da 11
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
Sayı:68
„‟El Baradey‟in askerden kuşkuları var: „İşler aceleye getirilip Mübareksiz Mübarek rejimi kurulmak istenebilir, uyanık olmak lazım. Görünüşte bir takım değişikliklerle eski rejimi devam ettirmek isteyenler var perde arkasında…‟ Asker ne yapacak? Müslüman kardeşler ne yapacak? 11 Şubat Devriminin iki güncel ve önemli sorusu…Demokrasi, hukuk ve insan hakları diyerek tarih sahnesine çıkmış 11Şubat Devrimi, Müslüman kardeşler tarafından çalına bilir mi, yolundan saptırıla bilir mi ? ama dikkat ediyorum, aynı çevrelerde benzer bir soru ya da sorun Mısır ordusuyla ilgili olarak fazla dert edinilmiyor, gündeme pek o kadar getirilmiyor…El Baradey uyarıyor: „İş öyle aceleye getirilirse, dört beş ayda seçimlere gidilirse, devrim mevrim kalmaz, eski rejim başka bir yüzle devam eder.‟ „‟ ( Hasan Cemal. 20-02-2011 Milliyet ) Şaşkın liberal burjuva yazarı devrim ve isyancı yığınlar eğitiyor. „‟Daha önce ‟11 Şubat Devrimi‟ diyorduk, Mübarek‟in devrildiği günü esas alarak. Ama son-
zaman, sermayenin tarihi boyunca bu çelişkilerden kurtulamadılar, bundan sonra da kurtulamayacaklardır. İşte 2008 bunalımında da kurtulamadılar. Kurtulmak şöyle dursun yeni ortaya çıkan sonuçları ile uğraşmak zorunda kalıyorlar. Mısır ve Tunus‟taki „halk isyanları‟ dünya burjuvazisinin isteği ile ortaya çıkmış değildir. Çıktıktan sonra ise kendi çıkarına uygun olarak sonuçlandırma çabasına girmiş bulunuyor. Her şeyin kendi denetimlerinde olmasını istiyorlar. Eğer bir ‟devrim‟ olacaksa bu da onların kontrolünde olmalıdır. Dün tarihin sonu geldi diyenler bugün „devrim‟ ve „halk isyanı‟ kavramlarını kullanarak güncel durumu tahlil etmeye çalışıyorlar. Bu da oların istediği bir durum değildir. Tarihi zorunluluk ve gerçekler kendini burjuvazi ve her türden temsilcilerine kabul ettirmiş bulunuyor. Şiddetten arınmış „devrim‟ rüyaları görmekteler. Ama bir taraftan da en azgın karşı- devrimci terörü uygulamaktan geri durmuyorlar. [SON „ARAP İSYANLARI‟NIN BURJUVA VE KÜÇÜK-BURJUVA YAZININDA Kİ YANSIMALARI)
12
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
ra anlaşıldı ki, halk ayaklanmasının başladığı 25 Ocak devrimi daha çok kabul gürüyor. „‟ ( Hasan Cemal. 25 -2 – 2011 Milliyet.) Devrim kıvılcımı karşısındaki korku ve şaşkınlık içinde ki dünya burjuvazisi, onu nasıl kendi çıkarlarımız doğrultusunda sonuçlandırırız hesapları yapıyor. Devrim kavramını sözlüklerinden silmiş olan burjuvazi ve temsilcileri görüldüğü gibi gönülsüz de olsa devrimi kabul etmek zorunda kaldılar. Bu durum, burjuvazinin gerici, karşı-devrimci bir sınıf olduğunu göstermesinin yanında, teorinin pratiğe, düşüncenin varlığa, bilginin maddi koşullara bağımlılığının, bilgiyi belirleyenin madde olduğu materyalist anlayışının, tarihteki karşılığının bir kez daha ortaya çıkarak kendini kabul ettirmesidir. Deyim yerindeyse, burjuvazinin kapıdan kovaladığı devrim (en azında kavramsal olarak) bacadan girmiş bulunuyor. Çeşitli Arap halklarının isyanlarını burjuvazi demokrasi mücadelesi olarak gösterip o sınırlar içinde tutmaya çalışıyor. Dünkü işbirlikçilerini „diktatör „ ilân etmiş bulunuyorlar. Dün sokağı, ayaklanmayı, isyanı
Sayı:68
tehlikeli, işe yaramaz bir araç ilân etmiş bulunan burjuvazi, bugün onların yanında olduğunu açıklamak zorunda kalmış bulunuyor. Tarihsel olayların denetimini kaybetme, ipin ucunu elden kaçırma endişesi, uykularını kaçırıyor. Kendiliğinden, spontane olarak oluşan „halk ayaklanmalarını‟, devrim kıvılcımlarını avucunun içinde tutmak isterken ellerinin yanacağı korkusunu taşıyor. Devrim‟e sırtını çoktan dönmüş bir sınıf olan burjuvazi, onunla tekrar karşılaşmaktan hoşlanmış görünmüyor. Bencil, çıkarcı burjuvazi devrimi kendine hizmet ettirme hesaplarına dalmış durumda. Türkiye‟nin feodal kafalı burjuvazisinin temsilcileri „devrim‟e‟ sahip çıkmış görüntüsü vermeye başladı. „‟ „Hemen her kes-askeri de sivili de, genci de, yaşlısı da- olanı „devrim‟ olarak adlandırmakta hiç bir çekingenlik duymuyor…Biz de anayasaları ihtilâller sonrasında askerler yapmıştı, unutmayın ki burada gerçekleşen bir halk devrimi, anayasayı halk yapacak..‟ „‟ ( Abdullah Gül. Aktaran : Fehmi Koru. 5 -3 – 2011 Zaman )
13
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
Burjuvazi devrim‟e sahip çıkar görünmeye başladığında, devrim ya da devrim girişimleri artık o şekilde ilerleyemez demektir. Burjuvazinin istediği çizgide bulunmakta olup, onun denetimine girmiş demektir. Devrimlerin tarihi bunun böyle olduğunu birçok kez göstermiştir. „‟Bir İslâm ülkesinde kansız, demokratik ve centilmence bir devrim yaşanmıştır…Ellerine silah almadan, bomba patlatmadan, sadece slogan atarak benzeri az görülen bir dikta rejimini 18 gün de devirdiler…‟‟ ( Mustafa Karaalioğlu. 13-2-2011 Star) Yazarın makalesinin başlığı,‟Jakoben Değil Demokratik Türkiye Model Oldu.‟, gibi, bir yerlere mesaj verir tarz da yazılmıştır. Liberal Türk burjuvazisinin temsilcisi yazar devrim‟e „övgü‟ düzerken dahi, devrimin Jakoben tipine, tarzına karşı olan düşmanlığını, korkusunu dile getirme gereğini duymuş. Bu onların nasıl bir „devrim‟den yana olduklarının ya da olmadıklarının bir göstergesidir. „Model‟ olma tartışmasında hemen öne sürmekteler. Jakoben bir devrim gerici liberal
Sayı:68
burjuvazinin hemen her zaman korkulu rüyası oldu. „‟Mısır halkı önemli bir hedefi başardı: ABD‟nin Arap ülkelerinin bağrındaki başlıca müttefikini yıkmak…Mısırdaki halk devriminin, sadece en temel hakların ihlâl edilmesine karşı yapıldığını düşünmek bir hata. Halklar basit bir sebepten dolayı ölüme veya baskıya meydan okumuyorlar veya geceler boyu kalıp tüm enerjileriyle protesto etmiyorlar.‟‟ ( Fidel Castro. 14-2-2011 Hürriyet ) Yaşayan devrimci lider Fidel Castro Mısır‟daki isyanı „halk devrimi‟ olarak değerlendirmiş. Marx‟ın gerçek halk devrimleri için eski devlet makinesinin yerine yenisini koymak zorunda olduğu tespitini düşünürsek, Mısır da böyle bir şeyin olmadığını görürüz. „‟Mısır da gerçekleşen o da „devrim‟ değildir, halk ayaklanması ise daha farklı bir tarzda ele alınmalıdır…Bir kere ‟Mısır‟da devrim oldu‟ denilerek yanlış yapılıyor…Fakat henüz ayaklanmanın ötesine, „devrim‟ safhasına geçilmemiştir…‟‟ (İlich Rami14
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
rez Sanches. ( Çakal Carlos )1402-2011 Radikal.) Bu kez aynı sınıfın bir başka temsilcisi „Mısır devrimi‟ üzerine oldukça farklı görüşleri dile getirmiş. Sınıfların devrim üzerine görüş ve tutumları hep farklı olmuştur. Devrim‟den söz edildiğinde, siyasal ve toplumsal devrim ayrımı yada farklılığı göz önünde bulundurulmalıdır. Devlet biçimine ilişkin bir siyasal devrim, toplumsal devrimin parçasıdır. Örneğin, 1789 büyük Fransız burjuva devrimi daha öncesi ve sonrasındaki ekonomik ve toplumsal değişim ve devrimleri de içinde barındıran burjuva toplumsal devriminin parçasıdır. „‟Bugün Orta Doğu ve Mağrip‟te Cumhuriyet veya Monarşi kılıfı altında hüküm süren diktatörlüklerin önemli bir bölümünün toplumsal meşruiyet tabanı çatırdıyor.‟Hayır haşmetmaap, bu bir devrim‟ cümlesinin yeniden çınlıyor olmasına şahit olmak ne büyük mutluluk.‟‟ (Ahmet İnsel. 1402-2011 Radikal.) Burjuva sosyalizminin temsilcisi profesör devrimin lâfsını duymaktan mutlu olduğunu söylüyor. Eminim ki gerçek bir halk
Sayı:68
devrimi ortaya çıktığında devrim‟e sırtını dönüp ona tahammülsüzlüğünü bildiren de o ve onun gibiler olacaktır. „‟Mısır devrimini elbette yürekten kutluyorum. Kardeş Arap halklarının, açtıkları bu devrimci yolda ( geçen hafta değindiğim Che‟nin ruhuyla ilerlemelerini diliyorum. ) İlginç bir devrimle karşı karşıyayız…Şimdi Mısır devrimi, bütün bu konularda Türkiye‟de yürütülmekte olan tartışmaların hepsini yerle bir etti. Önce kitle hareketleri ve protestolar. Ardından ABD desteği. Ardından bir ordu müdahalesi. atılan sloganlar „hürriyet‟ üzerine. Doğrusu bu bana Türkiye‟nin 27 Mayısını çağrıştırdı.‟‟ ( Doğan Subaşı. 152-2011 Birgün.) Küçük-burjuvazinin sözcüsü Mısır‟da ki „halk isyanı karşısın da ki kafa karışıklığını dile getirmiş. Bu sınıf ve temsilcileri ağabeyi büyük burjuvazinin izini sürüp kaybetmemeyi kendine asli misyon edinmiştir. Özellikle burjuva devrimlerinin geri yönlerini yüceltip, karşı- devrimler ile devrimlerin karıştırılmasını sağlamış, bunu da en keskin devrimci slogan ve simgeler arkasına gizleyerek 15
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
yapmışlardır. Mısır da olanları Türkiye de 27 mayıs 1960‟ta olanlara benzetmesi buna örnektir. „‟ Fakat Tahrir‟e girerken çadırları yıkan askerlere meydandakilerin verdiği tepki azda olsa umutlanmamızı sağladı. Halkın meydandan çıkarken askerlerin yüzüne haykırdığı „zafer gelene kadar devrim‟ sloganı ise kavganın henüz bitmediğinin işaretiydi‟‟ (İbrahim Varlı.16-02-2011 Birgün.) Yazar „kavga‟nın durumu ile ilgilenmekte halbuki devrimden söz ediyorsanız her şeyinizle ona bağlanmanız gerekir ki başarılı olsun. Küçük burjuvazi teslimiyetçiliğini, pasifizmini her zaman ateşli, tumturaklı sloganlar arkasına gizlemeye çalışır. Yazarımız da öyle yapmış. Devrimin öncünün, kadroların değil örgütlü kitlelerin, yığınların eseri olduğunu ve bu ikisi arasındaki ilişkiyi de doğru olarak ele almazlar. Küçükburjuvazinin sınıf yapısı buna engeldir. „‟Çünkü pek çok gözlemci gibi ben de ‟Yasemin Devrimi‟ konusunda yanıldım…Ne mutlu, o öngörüm yanlış fakat o dileğim
Sayı:68
doğru çıktı. Yanlış çıktı, zira yukarıdaki isyan kokusu çölün honom rüzgârıyla değil ama post modern zamanların,‟iletişim fırtınası‟ sayesinde, doğu da fizan‟ı, batı da da sahra‟yı aştı.Bunu hesaba katmadığım oranda muazzam ve devasa bir „sanal fırtına‟ esti. Devrim cep telefonuyla, diz üstü bilgisayarıyla,televizyon ekranıyla muzaffer oldu. Şark ta Mısır‟ın „Büyük İhtilâli‟ derken Nil sularında girdaplı akıntısına dönüştü. Garp ta Cezayir ve kısmen Fas derken Atlas okyanusuna ulaştı. Hatta Yemen şimdide Bahreyn falan derken Arap yarım adası sahilinde yıkanır oldu. Hiç şüphesiz ki bu, muazzam bir dinamiktir. Tarihi bir gelişmedir… O halde „bir kıvılcım bütün çölü tutuşturur‟ tahmini bana hala rizikolu geliyor.‟‟ (Hadi Uluengin. 17-2-2011 Hürriyet.) Devrim kaçkını yazar sözüm ona„Arap Devrimi‟ni tahlil etmiş. Eskinin hızlı „Maocu‟su bugünün ateşli liberaline dönüştü. Devrime yüzünü değil sırtını dönenlerin devrime karşı tutumuna örnek bir tavır sergilemiş. Devrimin başarısını devrimin araçlarından birinin kullanılmasına indirgeyip devrim 16
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
ile araçlar arasındaki ilişki konusunu bulanıklaştırmaktan başka bir şey yapmamış.İletişim araçlarının kullanımı başlı başına devrimin niteliğini ne de başarısını belirler. „‟ Bugün diktatörleri götüren isyanların, gericiler ya da emperyalistler tarafından manüple edilmesi tam da bu örgütlülüğün yokluğu yüzündendir.‟‟ ( Barış İnce. 7-2-2011 Birgün. ) „Bugün diktatörleri götüren isyanlar‟ ın önemli eksiği „örgütlülüğün yokluğu‟ olmayıp işçi sınıfının önderliğinden yoksunluğudur. Yığınlar örgütlü de olsalar komünist proletaryanın önderliği yoksa devrimler burjuvazi tarafından kendi sınıf çıkarı doğrultusunda yönlendirilecektir. Küçükburjuva demokrasisinin „diktatörler kavramlaştırması ise kendi sınıf bakış açısının, dünya görüşünün dile getirilişidir. Onlar her türlü diktatörlüğe karşıdır. Bu küçük-burjuva sınıf yapılarına uygundur. Büyük burjuvaziden de işçi sınıfından da nefret ederler. „‟Tunus ve Mısır‟daki otoriter rejimlerin halk ayaklanmalarıyla yıkılması, Batı basınında yoğun bir tartışma yarattı. Tartışmanın
Sayı:68
özü şu: Arap dünyası bakımından özel bir önem taşıyan Mısır‟da kurulacak yeni rejim daha çok İran‟a mı, yoksa Türkiye‟ye mi benzer? Mısır da devrim‟e, İran da olduğu gibi, İslâmcı din adamları değil, soğuk savaş sonrası dünyanın idealleri olan özgürlük ve demokrasi talepleriyle ayaklanan ve yeni medyayı kullanan gençler öncülük etti.‟‟ ( Şahin Alpay. 20-2-2011 Zaman. ) Mısır da olanları Zaman yazarı da devrim olarak değerlendirmiş. Ama görünen o ki liberal yazarı asıl ilgilendiren devrim‟in olup olmadığı değil kurulacak olan burjuvazinin egemenlik biçimi. Onların deyimi ile „kurulacak yeni rejimin‟ İran‟a mı? Türkiye‟ye mi? benzeyeceği. Tabii ki bunda da karşı-devrimci liberal muhafazakâr burjuvazinin egemenliği tercih konusu ediliyor. „‟Arap ülkelerindeki nümayişçilerin talepleri iş, aş, özgürlük ve yolsuzluğa son verme diye özetlenebilir. Bunlar sosyal devrim talepleri değildir…Dikta rejimlerinin yerine gelecek sandıktan çıkma burjuva iktidarları asgari ücretleri arttırabilir, parlamenter demokrasiyi uygulayabilir, siyasi mahpus17
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
ları tahliye edebilir, sansürü kaldırabilir, yolsuzluk diye görülen uygulamaları azaltabilir…Ama bu tedbirler toplumun dünya ekonomisindeki yerini ve konumunu değiştirmez.‟‟ ( Cem Somel. 301- 2011 Evrensel. ) „Arap ülkelerindeki nümayişçiler‟in taleplerinin niteliğinin ne olduğuna geçmeden önce, sosyal devrim ile sosyalist devrim ayrımını, farklılığını göz önünde bulundurmak gerekir. Bir bütün olarak ele alındığında burjuva devrimi de proletarya devrimi (sosyalist devrim ) de sosyal devrimdir. Bazıları yalnızca sosyalist devrimi sosyal devrim olarak ele alıp inceler, yazar da öyle yapmış. Böyle olunca tabiiki „Arap nümayişçiler‟in talepleri sosyal devrim talepler değildir denir, gerçektende öyledir. İsyancıların talepleri burjuva toplumun ufku ile sınırlıdır. Asıl sorun da zaten buradadır, bu sınıf mücadelesinde proletarya ayaklanan halk yığınlarına önderlik edip devrimi tam zaferli bir şekilde ilerletecek ya da burjuvazinin egemenliğinin güvencesi ve devamı mı sağlayacaktır?
Sayı:68
„‟ Tunus‟un „Yasemin devrimi‟ mi? Mısır‟ da patlak veren de ‟Manolya Devrimi‟ olmalı! geçelim. O eskiden di…Bir de‟Ya İslâmcılar gelirse‟ diye dikkat kesiliyor „ağzı sütten yananlar‟, tereddütteler. Sınıf mücadelesine ancak „öncü‟ den ve politika dan bakmakla sınırlananlar, örgütlü bir isyan ve başın da halkı enine boyuna yöneten komünistleri bulamayanlar, devrimin dört başı mamur bir proğramını göremeyenler, uzaktan seyretmekle yetiniyorlar. Tunus ve ardından Mısır‟da patlak veren devrimse, „öncü‟cülüğü yücelterek, emekçi halka, talep ve yığınsal eylemine önem vermemeye ciddi bir darbe vurdu. „‟İşte‟ bu, burjuva sevimlileştiricilerin „Yasemin‟ vb. yakıştırmalarıyla uğraştıkları gerçek devrimdir. Üstelik bizim 1908 türünden bir „üst tabaka devrimi‟ değil „gerçek bir halk devrimi‟ dir. „Öncüler‟, ancak içinde, gerçek öncü olacaklardır.‟‟ ( Mustafa Yalçıner. 31-1-2011 Evrensel.) Tunus ve Mısır‟daki halk isyanları devrim üzerine tartışmaları tekrar alevlendirmiş bulunuyor. Evren18
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
sel yazarı da bu ‟devrimler‟ üzerinden tartışmayı devam ettirmiş. „Öncü‟ ile sınıf ilişkisi, „alt tabaka‟ „üst tabaka‟ devrimlerdeki rolleri yine devrim teorisinin merkezine oturtulmuş bunun üzerinden tartışma yürütülmekte. Böyle olunca devrimin anlaşılması ve ona ilişkin tutum geri plân‟a düşeceğe benzemekte. Önemli olan olumlu ya da olumsuz hiçbir abartıya kaçmadan devrimi kendi nesnelliği içinde değerlendirmektir. Devrim‟in tam zaferli hale gelmesi de ancak böyle mümkün olacaktır. „‟ Ama, ordunun şüphesiz demokratlıkta ve halkın ve demokratik nitelikli Mısır devrimi‟nin yanında saf tutmakla uzaktan bile ilgisi olmazdı , olmuyor…Ve Mısır Devrimi‟nin kaderini başta ordu, halka karşı kurulan hükümetle, ayağa kalkmış ve halâ rutine geçmemiş, bilinç ve örgüt düzeyini pekiştireceğinden kuşku duyulamayacak halkın hesaplaşması tayin edecektir.‟‟ (Mustafa Yalçıner. 21-2-2011 Evrensel.)
Sayı:68
„devrimin kaderini‟ ordu ve hükümetle halk arasındaki hesaplaşmanın tayin edeceğini söylemiş. Sözü edilenler (ordu ve hükümet) burjuvazinin egemenlik araçlarıdır. Devrimin kaderi burjuvazi ile başında işçi sınıfının bulunduğu halk arasındaki mücadeleye bağlıdır. „‟Bu halk ayaklanmalarının sınıf niteliğinin ilk açıklaması, küresel ekonomik krizin sonucunda son üç yıldır patlayan protestolar zinciriyle olan bağlarıdır. Bu protestolar Arap dünyasının krize yanıtıdır…Bir kere daha krizin etkileri Orta doğunun çoğunda göklere çıkarıldı…Fakat Mısır diktatörüne karşı mücadele özü itibariyle, halen bir sınıf mücadelesidir.‟‟ (Mısır Ayaklanması. Adam Hareh. Sendika org.) Ortaya çıkan son halk ayaklanmalarının, kapitalizmin, sermayenin 3. büyük bunalımının sonucu olduğu gerçeğinin şöyle ya da böyle dile getirilmiş olması önemlidir. Çünkü, burjuvazi ve çeşitli temsilcileri, ayaklanmalar ve sermayenin krizi arasındaki bu ilişkinin üstünü örtmeye çalışmaktadırlar. Bunlar içinde en çok göze batanı da şudur:
„‟Yazarımız „Mısır devrimi‟ni „demokratik nitelikli‟ olarak tespit etmiş. Bu demektir ki devrim burjuva karakterlidir. Ve ardından 19
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
„‟Televizyonlar da kesilen ahkâmlara arkanıza yaslanın, Tunus ve Mısır‟ı dönüştüren Yemen de ve çok sayı da Arap ülkesinde devam eden…Libya‟da iç savaşa yol açan‟ halk hareketleri‟ni bir daha düşünün. Ve şu sorunun yanıtını bulmaya çalışın: Rice‟nin sözünü ettiği ve aralarında Türkiye‟nin de bulunduğu 22 devlette rejim ve haritalar değişecekse….Kuzey Afrika‟yı ve Arap ülkelerini kavuran halk hareketleri bu operasyonun bir parçasıysa…Türkiye‟nin yeni rejimi ne olacak, sınırlarımız nasıl değişecek?‟‟ (Mustafa Mutlu.23-22011 Vatan) ABD‟nin eski dış işleri bakanı Condolezza Rice‟nin söz konusu açıklaması 7-Ağustos-2003 Tarihinde Washington post isimli gazetede yer aldı. Öncelikle şu sorunun cevabını bulmak gerekir. Emperyalist-burjuvazi tarafından kurgulanıp, ‟operasyon‟ olarak sahnelenen bir harekete halk hareketi denir mi? Tarihi materyalizm hakkında biraz bilgisi olanlar, halk hareketlerinin egemen sınıflardan bağımsız onların denetimi dışında, oluşan tarihsel hareket olduğunu teslim ederler.
Sayı:68
Halk hareketlerinin baştan itibaren güdümlü, egemen sınıfların (çağımız da burjuvazinin) oyuncağı olduğunu söylemek ile bunların daha sonraki gelişimi içinde burjuvazinin egemenliğine hizmet eder hale geldiği tespitini yapmak farklı şeylerdir. Tarih, komplolar, suikastlar, kurgular, bilinçli eylemler ile gerçekleşen bir toplumsal olaylar zinciri olmayıp, farklı eğilim ve istikametlerdeki hareketlerin bir bileşkesidir. „‟Bu yüzyılın şimdiye kadarki en devrimci hareketlerinden birinin Arap dünyasında yükseldiğini artık net bir şekilde söyleye biliriz. Araplar sürpriz bir dinamik olarak dünyanın yeniden şekillenmesini yönlendirici bir rol oynamaya başlamış durumdalar ve süreç devam edecek.‟‟ /Oral çalışlar. 23-2-2011 Radikal.) Bazıları „Arap isyanları‟nı emperyalist-burjuvazinin „BOP‟ projesinin bir parçası olarak görürken, „solcu‟ eskisi yazarımız „sürpriz bir dinamik‟ olarak görüp, „en devrimci hareket‟lerden biri olarak nitelendirmiş. Devrimlerin son bulup, devrimcilerin tükendiği iddialarının her yeri kapladığı günlerde, bir liberal-sosyalistin 20
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
„devrimci hareket‟ vurgusu yapması düşündürücüdür. „‟ Bakmayın siz „zaten belliydi‟ diye görüş beyan edenlere, Orta doğu‟daki halk ayaklanmalarının en çarpıcı özelliği hiç birinin öngörülmemiş olmasıdır. İlk kıvılcımın Tunus gibi, çok fazla ilgi çekmeyen bir ülkede çıkacağını kimse önceden görememiştir… Kuşkusuz Türkiye‟de ve dünya‟da bir çok kişi ve çevre, benim gibi, Orta Doğu da son gelişmelerin „kendiliğinden‟ yaşandığına inanmıyor, inanamıyor. Bunların büyük bölümünün bütün olup bitenleri ABD‟nin „ Büyük Orta Doğu Projesi‟ne (BOP) bağladıklarını biliyoruz…Kim ne derse desin , Obama yönetiminin Orta Doğu da gelişmeleri önceden tezgâhlamış olduğunu hiç sanmıyorum. Amerikalılar Orta Doğu da ki gelişmeleri belirlemek ne kelime onların peşinden sürükleniyorlar.‟‟ (Ruşen Çakır. 24-022011 Vatan.) Sınıf mücadelesini, tarihi genel olarak emperyalist- burjuvazinin özel olarak ta Amerikan emperyalist- burjuvazisinin „BOP‟ projesisinin bir sonucu olarak görmek en hafifinden emperya-
Sayı:68
list-burjuvaziyi „kadir-mutlak‟ mutlak-hakim olarak görmektir. Tarih hiçbir zaman tek taraflı yapılmamıştır, dengeler zaman zaman değişse de, sınıfların güçleri farklılıklar gösterse de (çünkü tarih denk, eşit güçler arasındaki mücadeleden oluşmaz.) onlar arasındaki mücadelenin ürünüdür. „‟ Ortadoğu‟da öylesine benzersiz bir devrim rüzgârı esiyor ki „gelişmeleri yorumlamak‟ denilen olgu bazen anlamını yitiriyor. Müslüman Arap halklarının özgürlük yürüyüşü ABD‟den Avrupa‟ya bütün think-tank kuruluşlarını ters köşeye yatırmıştır…Ortadoğu devrimleri küresel medya ve iletişim ağının güvenilirliğine ağır bir darbe indirdi…O yüzden, yaşanan devrim öngörülemezliği, tahmin edilemezliği nedeniyle „benzersiz‟ dir…Bu sessiz ve derinden giden dalga devrimlerin masumiyetini daha da arttırdı.‟‟ (Mustafa Karaalioğlu.24-02-2011 star.) Liberal burjuvalar „devrimi‟ övmeye, yüceltmeye başladıklarında, devrim için tehlike var demektir.Bazıları ABD burjuvazisinin projesi derken, bazıları da öngörülemezliğini öne çıkarmış 21
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
görünüyor.Bu burjuvazinin içinde bulunduğu çelişkilerin teorik yansımasıdır. „‟Arap ülkelerinde yaşanan devrim yangını pek çok ülkeyi sardığı için kısa sürede sonlanmayacak...Gelelim Arap devrimlerinin piyasalara etkisine…Dünya piyasalarında altın fiyatları da devrimin yarattığı yönetim belirsizliği nedeniyle yükseldi…Ortadoğu da ki halk ayaklanmaları, küresel piyasalardaki riskleri dengesizlikleri ve belirsizlikleri bir süre ayakta tutacak, buna hazır olmakta fayda var.‟‟ (Süleyman Yaşar.24-02-2011 Sabah) Evet bir kapitalist ve sözcüsü için kendi ağızlarından devrimin „yönetim belirsizliği‟, „risk‟ ve „dengesizlik‟ olduğunu görmekteyiz. Egemen sınıfın üyesi olan kapitalistin devrime karşı tutumu budur. Feodalizm ve monarşiler altında ki „orta sınıf‟ olan burjuvazinin devrimciliğinden eser kalmamış bulunuyor. Ekonomi politikçi dalkavukları kapitalistin kârının „risk‟ faktörünün karşılığı olduğunu söylerler. Görüldüğü gibi kapitalist devrimin yarattığı „risk‟leri sevmiyormuş.
Sayı:68
„‟ Ama Türk „halkı‟ bugün Mısır‟da gördüğümüz eylemin demokratik biçimini, 2002 seçimlerinde oy kullanarak yaptı.‟‟ (Mehmet Barlas. 24-02-2011 Sabah) Namı-değer „Liboş‟ Mehmet Mısır da ki halk ayaklanmasını demokratik bulmamış. Onlar için devrimler özellikle Jakoben tarz da gerçekleşenleri antidemokratiktir. Bundan dolayı feodal kafalı burjuvazinin siyasi iktidarını yüceltip dururlar. „‟ Devrimler yüzde yüz halk devrimi. Ama Batı şimdi bunu nasıl şekillendiririm kaygısında. Hedef, bölgeye uyumlu İslâm‟ı getirmek.‟‟ (Hüsnü Mahalli. 2402-2011 Akşam) Görünen o ki burjuvazinin bir çok sözcüsü devrimlerin halk devrimi olmasında hem fikir. „Batı‟nın „nasıl şekillendiririm kaygısı‟ burjuvazinin içinde bulunduğu durumun ifadesidir. Ve mevcut durumla ilgili olarak burjuvazinin asıl amacı da budur. „‟Tunus ve Mısır devrimci ayaklanmalarının yarattığı etkiyle bölge ülkelerinde baş gösteren çeşitli halk eylemlerinin Libya‟da büyük bir halk isyanıyla devam 22
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
Sayı:68
ler, hedeflerini ise, tıpkı küçük burjuva demokratları gibi „diktatörler‟ olarak tespit etmekteler. Öncelikle şu soruya cevap vermeleri gerekir. Bunların dışındakiler, örneğin ABD, AB ve Türkiye gibi ülkelerdeki siyasal egemenliğin başındaki kişiler „diktatör‟ değil midir? Ya da burjuva demokrasisi de diktatörlük değil midir? „Basamak‟ olmasına gelince proletaryanın önderliğine bağlıdır. „‟Patlamaları tetikleyen, Tunus‟ta Zeynel Abidin Bin Ali‟nin ülkeyi terk etmesiyle bir anda kitlelerin korku duvarını aşması oldu, bu Mısır‟da Mübarek‟in de devrilmesiyle diğer ülkeleri bir ateş denizi gibi sardı. Şimdi devrim fırtınası yaşanıyor….3) Bir başka argüman milyonların internet üzerinden devrim yaptıkları. buna „sosyal medya devrimi‟ diyenler oldu. Eğer devrimciler internet nesli ise, „bizim çocuklar başarıyor‟ demektir, korkmaya gerek yok… Eğer bu devrim fırtınasından sonra, eski rejimlerin yerini Batının ambalâjladığı paketin alacağı düşünüyorsa bu büyük bir yanılgıdır. İsyan küresel kapitalizme, farklı grupları bir
etmesi, emperyalizm ve onun kuklası feodal-monarşist ve burjuva yönetimlere karşı siyasal özgürlükler ve temel insani yaşam gereçlerinin sağlanması istemleri üzerinden gelişen ihtilâlci hareketin Ortadoğu –Kuzey Afrika bölgesini sarmakla kalmayıp yakın uzak başka bölgelere „sıçrama‟ olasılığının güçlü olduğunu gösteriyor…Diktatörler yıkılsın ya da yıkılmasın, tüm bunlar ileriye doğru halk yürüyüşünün ve proleter devrimlerinin yolunda, ilk ya da daha fazla „basamak‟ olmaktadır.‟‟ (A.Cihan Soylu. 24-022011 Evrensel.) Öncelikle Evrensel yazarının bu hareketlerle ilgili tespitlerine bakalım. 1-Bunlar „devrimci ayaklanmalar‟ ve „halk eylemleri‟dir. 2„feodal-monarşist‟ ve „burjuva yönetimlere‟ karşı siyasal özgürlük ve „insani yaşam gereçleri‟ istemlerini yükseltmektedirler. 3„Diktatörler‟ yıkılsın ya da yıkılmasın „ileriye doğru halk yürüyüşünün‟ ve „proleter devrimlerinin yolun da‟ „ basamak‟tırlar. Olarak görülmektedir. Görüldüğü gibi liberal burjuva yazarlar da bu hareketleri halk ayaklanmaları ve halk devrimleri olarak görmekte23
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
arada yaşatamayan ulus devlet modeline ve özellikle Müslüman dünyanın sistemin dışına itilip ötekileştirilmesine, aşağılanıp gururunun incinmesine karşıdır.‟‟ ( Ali Bulaç. 24-02-2011 Zaman ) Yazarımız temsilcisi olduğu feodal kafalı burjuvazinin söz konusu ülkeler de yaşananlara bakışını özetlemiş. Onlar daha çok değişim kavramını yeğlemelerine rağmen bura da devrim demek tercih edilmiş. „Devrimciler‟ in „bizim çoçuklar olmasından memnun. „Bizim çocuklar‟ ın kim olduklarını 12 Eylülden biliyoruz. İsyanların „küresel kapitalizm‟e daha doğrusu emperyalistkapitalizm‟e karşı olup onun çelişkilerinden kaynaklandığı hemen hemen genel kabul gören bir sav durumunda. „‟Kabul edelim ya da etmeyelim, doğru algılayalım ya da algılamayalım, yeni bir Arap yüzyılı şekilleniyor. Medya devrimi ile başlayan küresel terör fırtınası içinde damgalanıp bir köşeye sıkıştırılan Arap inisiyatifi, baskı altına alınan sokaklar dünyayı derinden etkileyecek. Bir zamanlar „fay hattı‟, „kaos kuşağı‟ olarak tanımlanan kuşak ta yeni şeyler
Sayı:68
oluyor. İster „Arap devrimi‟ diyelim istersek demokrasi hareketleri, bu ülkeler eskisi gibi olmayacak.‟ ( İbrahim Karagül.24-022011 Yeni Şafak.) Yazar bu hareketleri abartılı değerlendirmiş. Henüz yüzyıla damgasını vuracak, ki bu devrimin merkezi haline gelmek demektir, bir toplumsal ,siyasal hareketler olmanın çok uzağında bulunuluyor. „‟- Batı paradigması iflâs etmiştir. Olaylara isyanlara, dönüşümlere konu olan ülkelerde taşıyıcı unsur bırakın radikal İslâm olmayı, İslâmi hareket bile olmadı. Talepler demokrasi etrafında dile getirildi…Tekrar edelim kilit kavram „demokrasi‟dir demokratik taleplerdir…Ama açıktır ki, İslâmi olanda demokrasi istikametinde yeni bir hareketlenmeyi, toplumun yeniden doğmasını ve bir paradigmanın iflâsının altını şimdiden çiziyorlar…Bu bile bir devrimdir…‟‟ (Ali Bayramoğlu. 24-02-2011 Yeni Şafak) Yazar da burjuvazinin feodal kafalı kesiminin sözcüsü olarak „Batı‟nın bu ülkelerdeki duruma ilişkin „paradigmaları‟nın iflâsının altını çizip kendince vurgu yap24
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
mış. Burjuva da olsa „dinci‟ feodal kafa her yerde ön plâna çıkma telâşı içinde sırıtıyor. „Demokrasi‟ şapkası bu kafayı gizlemeye yetmiyor. En az „türban‟ kadar mesajını vermekte. „‟Her şeye rağmen, Ortadoğu‟da muazzam bir dönüşüm yaşanıyor. Bunun etkilerinin nereye kadar uzanacağını kimse henüz kestiremiyor. Bu kaostan ne çıkacağına dair son derece haklı kaygılar da var. Ama şu da bir gerçek ki artık demokrasi kimse için lüks değil. İslâm dünyası, Batılı uzmanları şaşırtacak bir dinamizm ve sosyal hareketlilik sergiliyor, daha fazla insan hakları, daha fazla demokrasi, daha fazla eşitlik talebiyle ayaklanıyor.‟‟ ( Elif Şafak. 24-02-2011 Haber-Türk.) Yukarı da sözünü ettiğim burjuvazinin sözcülerinin bazıları devrim derken bazıları da „kaos‟ olarak değerlendirip kaygılı gözlerle bakıyor. Burjuvazinin her kesiminin devrim‟e sırtını dönük durduğunu, ondan korktuğunu görüyoruz. Israrla, isyancıların taleplerinin burjuva efendilerinin talepleri olduğu tekrarlamaları, korkularını bastırmak içindir.
Sayı:68
Çünkü çağımız da devrimlerin, halk ayaklanmalarının çıkış hedefleri ile varışlarındaki hedefleri aynı olmamakta, devrim burjuvazi‟ye karşı ilerlemektedir. İşte bu onların korkulu rüyasıdır. Edebiyatçı yazar da bu kaygıları taşıyor. „‟Bu sefer rüzgâr „yeryüzünün efendileri‟ tarafından değil de „yeryüzünün lânetlileri‟ tarafından esiyor. Batıdan değil de doğu‟dan esiyor…Nil devrimi, Batılı efendilere ve dünyaya onların gözüyle bakan diğerlerine hiçte beklemedikleri, alışık olmadıkları bir ders veriyor. Beş yüzyıllık burjuva saltanatının sonunun başlangıcını ilân ediyor. Tam bir bilgelik, olgunluk, vakar ve erdemle…Arap dünyasını saran isyanlar, kalkışmalar, egemen söylemin ısrarla ileri sürdüğü gibi sadece komprador otokrasilere, diktatörlere yönelik itirazlardan ibaret değil ve bir çok şeyinde sonu demeye geliyor. Evrensel tarihi ancak ve sadece halk yaratabilir.‟‟ (Fikret Başkaya. Sendika org.) Burjuva saltanatının sonunu ancak başında işçi sınıfının bulunduğu bir halk hareketi sonuna 25
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
kadar götürüldüğünde getirir. „Arap isyanları‟ için bu söylenenler ne yazık ki henüz bu gerçeği yansıtmamaktadır. Temennilerle gerçekler aynı şeyler değildir. Çağımız da bütün halk devrimleri gerçekten başarılı ve muzaffer olmak için proletarya devrimine kadar gelişmek zorundadır. „‟ Mısır‟ın başkenti „Kahire tarihsel bir günü, Mısır halkı gerçek bir devrimi yaşıyor.‟ Telefonun öbür ucundaki Mısırlı sosyalist arkadaşlarımız büyük bir heyecanla böyle diyor…Burada gerçek bir devrim oluyor…Müslüman kardeşler muhalefetin lideri konumunda değiller. Kimse sürekli attıkları İslâmcı sloganları tekrarlamıyor. Devrimi çalamayacaklar.‟‟ (Çiğdem Erdemli. Sendika Org.) Evet, olanlara bakılırsa Mısırlı „sosyalistler‟ de devrimi selâmlayıp yüceltmiş. „‟İsyanları tetikleyen „ekonomik istikrarsızlığı‟ göremediler. Oysa bu ateşi yakan küresel büyüme ivmesiydi. Her şey 2006‟da başladı. Hızlı büyüyen ABD ve Asya, bol bol emtia almaya başlayınca fiyatlar uçtu. Temel ihtiyaç maddeleri ve enerji fiyatları
Sayı:68
yükseldi…Ne zaman büyük kriz başladı, bu yoksul ülkeler derin bir „oh‟ çekti…sonunda küresel iletişim mecralarının sağladığı kolaylıkla „isyanlara‟ dönüştü. Manzarayı ekonomi hazırladı.‟‟ (Meliha Okur. 26-02-2011 Sabah.) Burjuvazinin iktisatçı köşe yazarı kendi terimleri ile gerçekliğe daha yakın görüşler ileri sürmüş. Kapitalizm‟in,sermayenin çelişkileri sonucu ortaya çıkan 2008 büyük bunalımıdır „isyanları‟ yaratan. Tabii ki burjuvazinin temsilci ve sözcüleri sermayeyi bu „günahlar‟ dan arındırmaya çalışmaktadırlar. Tarihi, sınıf mücadelelerini burjuvazinin komplo ve kurguları olarak görmek, idealist bir tarih anlayışı ürünüdür. Emperyalist- burjuvazinin doğrudan bilinçli müdahalesi ancak Libya da ki iç savaş ta devreye girmiştir. „‟‟ Yüzyıllardır emperyalistlerce miskin olmakla, kaderci olmakla, durağan olmakla suçlanan, aşağılanan bölge halkları bugün bütün dünya‟ya çok önemli bir şeyi hatırlatıyor: Evet isyan mümkündür.‟‟ (Alper Taş. ÖDP
26
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
Genel Başkanı. 26-02-2011 Birgün.) Devrimden umudunu kesmiş, „özgürlükçü sosyalizm‟ hayalleri kuran büyük burjuva olma yolunda evrim geçiren küçük burjuva, „isyan‟ı görünce buruk bir sevinç yaşamış. „‟ Başkan Bush‟un Irak modeli işlemedi. İşgal yerine ülkelerin kendi halklarının isyanı devreye girdi.‟‟ (Ergun Babahan. 27-022011 Star.) Burjuva yazarların yazıları idealist tarih anlayışının örnekleri ile dolup taşıyor. „‟IMF adına konuşanlar bile adını „ayaklanma‟ diye takıyorlar. Ne olduğunun farkındalar. Katiyen Dünya Bankası ile kendilerinin ve Amerikalı emperyalistlerin işi olmadığını biliyorlar. Tunus‟ta ve Mısır‟da olup bitenlerin. Daha süreceği anlaşılıyor ve kuşkusuz hiçbir ülke birbirinin kopyası değil ve halk ayaklanmaları da kendi yollarını izliyorlar. Ama şurası kesin ki, Arap ülkelerinde halklar, milyonlarla ayağa kalktılar ve yumruklarını vurdular tarihin „masasına‟. Diktatörlerini devirdiler ve, deviriyorlar…Yoksa ABD‟yi, genel olarak empreyalizm‟i „kadiri
Sayı:68
mutlak‟ sanıp, her şeyin onun başının altından çıktığını mı farz ediyorlar?‟‟ ( Musatafa Yalçıner. 27-02-2001 Evrensel.) Evet sorun bu merkez de tartışılıyor. Halk ayaklanması mı? Yoksa emperyalizm‟in (özel olarak Amerikan emperyalizminin) „işi‟ mi? Aslın da bir kıvılcım, bir ilk adım olsa da devrimin durumu önemli olmalı. Evet tarihi halklar düşmanları egemen sınıf ve güçlerle mücadele ederek yapar. „Diktatörler‟ in devrilmesi ifadesi, küçük- burjuva demokrasisinin anlayışıdır. Emperyalizm‟ i mutlak iktidar, „kadiri mutlak‟ olarak görmek küçük-burjuvazinin sağ politikalarının teslimiyetçi çizgisinin ürünüdür. Tıpkı emperyalizm‟i küçük burjuva bireysel terörizminin maceracı eylemleri ile yenebileceğini zannetmesinin sol politikaların ürünü olması gibi. Bütün bunlar Küçük-burjuvazinin ikili sınıf yapısında, hem emekçi, hem de burjuva olmasından kaynaklanmaktadır. „‟ İkincisi, bugün Arap dünyası içinde olanlar, fakat aynı zaman da, Filipinler‟de Marcos‟a ve Endonezya‟da Suharto ya karşı yapılan halk ayaklanmaları, Piyasa 27
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
ya karşı isyanlar oldu. Sosyal ücretlerin arttırılması talebiyle halk kitleleri tarafından gerçekleştirilen isyanlardır. Eski otokratlara ( Bin Ali, Mübarek, Markos, Suharto ) karşı ayaklanma ile başladılar ama farklı sosyal ve ekonomik bir düzen için taleplerini yükselttiler.‟‟ ( Vijay Prarhad. Sendika org. ) Bu yazar da isyanların „piyasa‟ya karşı olduğu savını ileri sürmüş. Bugün artık „piyasa‟ sermaye ile kapitalist sınıf ile özdeş duruma gelmiştir. Bu isyanları, halk hareketlerini, komünist proletaryanın sosyalizm mücadelesi ile aynı nitelikte görmektir ki böyle bir şey söz konusu değildir. „‟Bu isyanları devrim ile karıştırma ve bu isyanları Nasır liderliğindeki 1952 devrimine karşı 2011 devrimi olarak görme eğilimine götürür. İlham veren bu mevcut ayaklanmalar, Arap dünyasın da 19. yüzyıldan kalan uzun bir sürecin birer parçasıdır. Bu uzun süreç Arap devrimidir ve Arapların geleceğini sınırlayan tahakküm yapılarının bütünüyle düşmesine çaba gösteren bir devrimdir. 1959 Nasır isyanı, Arap devriminin bu uzun süreci-
Sayı:68
nin sadece bir parçasıdır. Altmışlı yılların sonlarında mağlup oldu ve tarihsel itaat Mısıra (Arap dünyasına) geri döndü. Mevcut isyan dalgası ise bu bütünün diğer bir parçasıdır.‟‟ (Vijay Prashand. sendika org.) Evet bütün mesele burada düğümlenmiş durum da. Son isyanlar devrimin mi yoksa karşıdevrimin mi parçasıdırlar? „‟Olgular ve gelişmeler, işçi sınıfı ve bağımlı ezilen halklar yararına olan tek tutum ve politikaların Tunus-Mısır ve diğer ülke halklarının başlattıkları ve bazı diktatörlerin kaçmasına, diğerlerinin aynı akibete uğramamak üzere reformcu politikalarla hedef saptırmaya yönelmesine yol açan ayaklanmaların halkların demokratik-devrimci egemenliği sağlanana dek sürdürülmesi ve tüm bölge düzeyinde geliştirilmesi olduğunu gösteriyor.‟‟ ( A. Cihan Soylu. 10-03-2011 Evrensel.) Komünist proletaryanın sosyalizm mücadelesinin hedefi sınıfsız topluma ulaşmaktır. Eğer ayaklanmalar devrimin birer parçası olarak görülüyorsa – ki öyle olduğu anlaşılıyor- ayaklanmala28
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
rın hedefi „halkların devrimci demokratik egemenliği‟ sağlamak olmayıp, proletaryanın egemenliğinin sağlanması olmalıdır. Burjuva demokratik devrimler eğer işçi sınıfının sosyalizm mücadelesine bağlanamazlarsa geri dönüşleri sağlayıp, karşı devrimin zaferine dönüştükleri görülmektedir. „‟İsyanlar gün be gün bir ateş gibi şehirden şehre yayılıyor. Tunus, Kahire, Monama, Bingazi, loher ve Otesire. Arap dünyası on yıllarca vatandaşlarına temel sosyo ekonomik ve iş güvenliği gibi hakları sağlamada başarısız olmuş açgözlü ve baskıcı hükümetlerle yönetildi. İsyanın sebebi buydu, özellikle de genç erkekler arasındaki isyanın…Bu isyanlar değişim için bir ümit doğurdu. Neredeyse bütün Arap isyanları daha önemli nedenlere dayanır. Başlıca neden polisin yozlaşmışlığı ve gaddarlığıdır. Fakat isyanlar başlangıçtır. Devrimler değildir…İsyanlar bir ay öncesinden daha yavaş bir tempoda devam ediyor. Bahse girerim isyan mevsimi henüz sonlanmadı.‟‟ ( Mumia Abu Jamal. 12-03-2011 )
Sayı:68
İsyanların bir „başlangıç‟ olup devrim olmadığı doğrudur. Ama nedene gelince salt polisin ve hükümetlerin baskısı olmayıp, sermayenin, kapitalizmin 2008 bunalımını yaratan çelişkileridir. „‟ Dünya çapında şu anda kilit önemdeki mücadele ikinci Arap isyanıdır. Bu mücadeleden gerçek anlamda radikal bir sonuç elde etmek ise hiçte kolay olmayacak. Kaddafi Arap ve hatta dünya solunun önünde büyük bir engeldir.‟‟ ( Immanuel Wallerstein. Birgün. ) Emperyalist-Kapitalizm‟in çelişkileri en zayıf noktalarından kırılmaya yüz tutuyor. „‟İster iç dinamiklerin harekete geçmesi ister dış faktörlerin rol oynaması sonucu olsun, Ortadoğu da taşlar yerinden oynadı. Başından beri yaşanmakta olan toplumsal patlamanın içten, dipten gelen bir itme , ta derinler de vuku bulan bir kırılma sonucu olduğunu düşünenlerdenim. Dış güçler durumu kendi stratejik çıkarlarına göre manüple etmeye çalışıyorlar. Açıklanması güç olaylar zinciri söz konusu.‟‟ ( Ali Bulaç.17-03-2001 Zaman. )
29
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
Henüz duruma hakim olamamış feodal kafalı burjuvazinin sözcüsünün kafası karışık. Uşağın bu rahatsızlığı, duruma hakim olamayan efendinin ruh halini yansıtıyor. „‟Tunuslu işportacı Muhammed Buazzizi‟nin kendi bedeniyle birlikte tutuşturduğu isyan ateşinin erdemine 4 virüs bulaştı= Silâh, mezhepçilik, hizipçilik, aşiretçilik ve harici müdahale… Mübarek‟i ABD‟nin kurtaramadığını gören bölgesel güçler, devrim arabasını şarampole yuvarlamak için yoldaki işaretleri yıktı. Artık devrime giden yollar taşlı, hava da çok puslu.‟‟ ( Fehim Taştekin. 18-03-2001 Radikal. ) Burjuvazi silâhsız isyan ve devrimden yana. Bunu her fırsatta dile getirmekteler. İsyanlar mevcut toplumsal temelden hareket eder, onu dayanak noktası alırlar. Devrimin yolu her zaman güçlüklerle doludur. „‟Şu an Ortadoğu‟da olan biteni „emperyalizm‟ oyunu, saldırısı gibi anlamaya çalışan çok geniş bir çevre var. bunların bilgileri ve bilgilere dayalı refleksleri soğuk savaş dönemine ait. Sanıldığı gibi soğuk savaş, ABD- Sovyetler
Sayı:68
arasındaki bir itiş-kakış değildir. Soğuk savaş dönemi, bir ulusdevletler hiyerarşisi ve paylaşımı idi. Bu paradigma, ilk önce 1989 Berlin dalgası ile sarsıldı ve nihayet Obama başkan olmadan hemen önce Berlin‟e gelip konuşmasıyla kesin olarak yıkıldı. (2008) Ama bu tarihte, kapitalizmin en büyük ama dönüştürücü krizlerinden biri başladı. bu gelişmeyle birlikte ulus-devletlerin saldırganlığının en üst noktası olan emperyalizm dönemi bitti. Emperyalizm teorisinin ilk kuramcıları (Kautsky, Hobson, Hilferding ve Lenin) emperyalizm dinamiklerinin bizi tek bir dünya ekonomisi ve siyasetine götürmekte olduğu konusu da hem fikirdir. Ancak özellikle Lenin, böyle bir ultra-emperyalizm dönemine varmadan kapitalizm kendi karşıtına dönüşecek der. Şimdi bunun olamayacağı ortaya çıktı. Ulus-devletlerin hiyerarşisinin bir ürünü olan emperyalizm, 2008 krizi ile birlikte yerini küresel ağ devletleri dönemine bırakıyor. İşte bu tespiti yapmadan artık siyasi ve ekonomik olarak bir adım
30
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
atamazsınız.‟‟ Cemil Ertem. 2303-2011 Star.) Görüyor musunuz şu 2008 krizi‟i, emperyalizm‟i bitirmiş. Emperyalizm „ulus-devletler hiyerarşisi‟ imiş. Bir burjuva için böyle olmakla birlikte, bir komünist proleter için kapitalizm‟in tekelci dönemidir. Tek bir dünya ekonomisi, dünya pazarı emperyalist kapitalizmin ürünü olmayıp öncesi dönemdeki kapitalizmin ürünüdür. Lenin, Kautsky‟nin „ultraemperyalizm‟ teorisine tekeller arası rekabet ve bunun sonucu emperyalist ve ulusal ilhak savaşları olmadan var olacak bir kapitalizm hayali yaydığı için karşı çıkmıştır. Bu zamana kadar ki tarih „küreselleşme‟nin yazarını değil Lenin‟i doğruluyor. „‟ Fukuyama bugünler de Arap dünyasında yaşanan ve kimilerinin „devrim‟ demeyi sevdiği isyanlara bakarak, „tarihin sonu‟ tezine bir dayanak daha buldu. O, tüm dünyanın liberal demokrasilere kavuşacağını ilk müjdelediğinde Arap dünyası bu tezine karşı bir ayrık otu gibi duruyordu. „Şimdi gördüğünüz gibi liberal demokrasinin değerleri, belli kültürlerle sınırlı değil. Arap ülkele-
Sayı:68
rinde, yaşananlar, bunun kanıtı.‟ diye sevinmekte Fukuyama. Onu böyle keyiflendiren, „Arap baharı‟ kavramlaştırmasını doğru kabul etmesi. „Arap baharında‟ açmakta olan çiçeklerin baş sulayıcısı da Batı koalisyonu… Tunus‟tan Mısıra ve Yemen‟e, Bahreynden, Libya‟ya ve Suriye‟ye kadar, arap dünyasında yaşanan isyanların tümünün ortak özelliği kitleleri belli bir istikamete yönlendiren belirleyici bir örgütün, örgütlülüğün olmayışı. Temel özelliği dağınıklık olan bu ayaklanmaların, „bahar‟ı bir yaza taşıyacağı garanti değil.‟‟ (Latif Doğan Tılıç.0404-2011 Birgün.) Emperyalizm ve proleter devrimleri çağında burjuva devrimlerine de proletarya önderlik etmek zorundadır. „Bahar‟ın „yaz‟ı getirmesinin ya da sosyalizm ile taçlanacak bir dizi devrimlerin zorunlu şartı proletaryanın önderliği ve halkın onun etrafında örgütlenmesidir. Yoksa genel olarak örgüt ya da örgütlülük eksikliği değildir gerekli olan. „‟Libya‟ya gelince…Libya eski bir Fransız kolonisi olmamasına rağmen Fransa burada da durumdan vazife çıkartıp, ABD‟yi 31
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
safdışı bırakarak Libya‟ya askeri müdahalede bulunuyor. Amaç , Arap halklarının uyanışına destek vermek başlığıyla yüce bir değer olarak gösteriliyor ama burada da asıl amacın Libya petrollerini ele geçirmek olduğu çok açık. Ayrıca isyancıların hakim olduğu ilk petrol terminallerinden yaptıkları satışın parasıyla hemen silâh almaya başladıkları da açıklandı. Peki bu silâhları kim satıyor? Başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupalı silâh tacirleri satıyor…Anlayacağınız Arap ülkelerindeki hem mevcut otokrata silâh satıyorlar hem de isyancılara… Arap halklarının uyanışına yardım ettikleri gerekçesi pek inandırıcı gelmiyor tabii bu durumda. insana…‟‟ ( Süleyman Yaşar. 15-04-20011 Sabah.) Burjuvazinin bu ikili politikaları (sopa ve havuç politikaları.) hemen her zaman, şartlara bağlı olarak uygulamada oldu. Emperyalist-burjuvazinin devrimci isyanları desteklemek ya da örgütlemek gibi bir amacı olmamıştır. „Havuç‟ politikası ile (reformlar) yığınların hoşnutsuzluğunu dü-
Sayı:68
zen sınırları içinde tutmaya çalışır. „‟12 Haziran seçimlerine Kuzey Afrika ve Ortadoğu‟daki halk ayaklanmalarının sıcak ateşi içinde giriyoruz. Amerika‟da, Avrupa‟da, Asya‟da ve dünya‟nın bir çok terinde kapitalizm‟e sömürü ve baskıya karşı yeni mevziler açılıyor. Halklar ya ayakta, ya da ayakta olanlarla çarpıyor yüreği…Eskiye, köhnemiş olana karşı ortaya çıkan devrimci halk ayaklanmaları Türkiye‟nin sınırındaki Suriye‟ye kadar yayılmış bulunuyor.‟‟ (Ender İrmek.16-04-2001 Evrensel.) Evrensel yazarı isyanları „devrimci halk ayaklanmaları‟ olarak değerlendirmiş. Eski siyasal düzenin Mübarek v.b, sembolleri yıkıldı, fakat yerine konan da yeni değil, eski düzenin artıkları egemenliklerini sürdürüyorlar. „‟Mısır tekrar karıştı. Kahire‟de „Şubat devrimi‟ sonrasındaki en kitlesel gösteriler yapıldı. Ordu bu hareketi kanla bastırdı. Göstericilerin hedefinde artık iktidardaki askeri yönetim var.‟‟ ( Hakan Aksay. 16-04-2011 Birgün) Mısır‟daki isyanın ilk günleri de burjuva ordusunun „kayıtsız‟ 32
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
görüntü sergilemesi karşısında küçük burjuva sosyalizminin bazı temsilcileri ona methiye düzmekte geri durmadılar. Sınıf mücadelesinin gelişmesi onların bu hayallerini yerle bir etmekte gecikmedi. „‟Devrim büyük lâf bizim için. Onun bir tek harfi için ne bedeller ödedik! Oysa ne çok devrim oluyor şimdiler de. Zamane devrimleri! Sovyet coğrafyasında önce, rengarenk devrimler oldu. Şimdi Arap dünyasın da oluyor. Mısır devrimi! Tunus devrimi! Libya devrimi! Devrilenler var tabii, ama devrim derken bir şeye, devrilenden çok yerine konulana bakacaksın.‟‟ (L. Doğan Tılıç. 1704-20011 Birgün.) Bu isyanları „ABD kontrollü operasyonlar‟ olarak değerlendirmek ne kadar hatalıysa, devrim olarak görmekte o kadar hatalıdır. Yalnız şunu da göz önün de bulundurmak gerekir. Başarılı muzaffer bir devrim ile ürkek, ölçülü, burjuvaların sevdiği terimler ile „silâhsız, barışçıl devrim‟ farklı şeylerdir. „‟Bu açıdan baktığımız da, Arap ülkelerindeki isyanlar da bu var. Mübarek‟e, Kaddafi‟ye ve diğer-
Sayı:68
lerine boyun eğmeyeceğiz diyorlar. Sonrasında olanlar ise karışık. Bu isyanı alıp parti sistemine, kapitalizm‟e ve piyasaya uyumlu hale getiriyorlar. Eğer Rus devrimini düşünürseniz, 1968 hareketini düşünürseniz, Arjantin‟de 10 yıl önce gerçekleşen isyanı düşünürseniz ya da son aylar da gerçekleşen Arap isyanlarını düşünürseniz, coşkulu bir sevinç görürsünüz, ancak bunlar her zaman için devamlılığı olan şeyler değildir, ancak önemlidirler çünkü başka bir dünyaya pencere açarlar. Bu isyanların yok olmaması için, isyanların yayılması hareketli olması gerekir. Dünya da, finansal krizin, kapitalizm‟in krizinin devam edeceğini, daha da artacağını ve bunun bir çok yönden insanların öfkelerinin artmasına yol açacağını düşünüyorum.‟‟ (John Hallevvay. Aktaranlar: Onur Erem- Cenk Alaşam. Sendika.org) İsyanlar, ayaklanmalar, devrimler sınıflardan kopuk, tarihsellikten uzak olarak değerlendirildiğinde böyle kafa karışıklıkları ve umutsuzluklar ortaya çıkmaktadır.
33
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
„‟Ocak ayının sonlarında Mısır toplumunda baş gösteren hareketlerin devrim gerçeğine dayandığını düşünüyorum, fazlası değil. Olanlar toplumu tekrar eskiye kavuşturmak için başlatılan bir ayaklanma ya da bir patlamaydı. Sadece bir protesto gösterisi olmamakla birlikte tam olarak bir devrim de değildir. Öyle ki, hareketin Mübarek‟i devirmek gibi açık bir hedefi yoktu…Böylece 25 Ocak 2011 Mısır toplumun da gerçekleşen devrim‟e katkısı olan 4 gruptan da bahsetmiş olduk. Tabi bunların tüm Mısır halkını kapsayan bir temsile ek olarak, gençler, radikal sol ve orta liberal demokrat kesim olarak üç kısma ayırdık. Hiç şüphesiz, bu büyük ayaklanmanın gerisinde halkın son dönem de yüz yüze geldiği giderek kötüleşen yaşam koşulları var. İşçilerin 2007‟deki grevleri, mücadelenin başlangıcı sayılabilir. Nitekim 2007 grev dalgasıyla bağımsız sendikalar kurma fikri ortaya çıkıp hayata geçirilmişti. Bunun yanında küçük çiftçiler hareketlerinin hükümetin tarım ekonomisini gözden çıkarmasına rağmen büyük bir kararlılıkla haklarını savunmaları önemlidir. Orta
Sayı:68
kesim de ise „kifaye‟ hareketinin yükselmesi gösterilebilir. Gençler arasında bir benzeri ise 6 Nisan olarak ortaya çıkmıştır. Yani tüm bunlar bir şekilde yakın bir zaman da patlamanın yaşanacağını gösteriyordu ki, olan da bu zaten…Washington hükümeti, Mısır‟da kısa süreli bir „geçiş‟ plânlayarak devrimin başarısını köstekledi ve süreçte iktidar hakim tabakanın (egemen blok‟un) elinde kaldı…Filipin ve Endenozya da durum aynıydı. Liderlerden kurtuldular ancak düzenden kurtulamadılar… Birinci devrim dalgası, 1920‟den 1967‟ye kadar 40 yıllık uzun bir döneme tekabül eder… Birinci devrim dalgasının ardından 1970‟ten 2011‟e kadar 40 yıl uyuyan ve uluslararsı hiçbir ağırlığı kalmayan Mısır halkı, 2011‟de yeni, bir devrim dalgasıyla uyandı.‟‟ (Samir Amin. Nisan-2011 Birgün.6-Mayıs-2011) Bu tip halk hareketlerinin karakteristik özelliği,burjuvazinin etkisine, yönlendirmesine açık olmalarıdır. Çünkü henüz işçi sınıfı önder, yönetici konumunda değildir. Devrim süreçlerinde çoğu durum da ne burjuvazi ne de işçi sınıfı daha baştan öncü bir 34
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
konumda olmazlar. „Arap isyanları‟nda da durumun böyle olduğu görülmektedir. Emperyalistburjuvazi ve eklentileri de süreci sonradan kendi çıkarları doğrultusun da yönlendirir konuma geldiler. Şimdi de ABD emperyalist burjuvazisinin iktidardaki kesiminin liderinin duruma ilişkin ne düşündüğünü görelim. „‟Son 6 ay da Orta-doğu ve Kuzey Afrika‟da insanlar temel insan hakları için ayağa kalktılar. Bunun sonucunda iki diktatör devrildi. Gerisi de gelebilir…Yıllarca bu bölgedeki liderler yaşanan her zorluğun sorumlusu olarak Batıyı ya da İsrail‟i gösterdiler. Mezhep çatışmalarını kullandılar. Ama son altı ay gösterdi ki artık bu stratejiler işe yaramıyor. İnternet, uydu televizyon‟u, sosyal paylaşım siteleri insanları temel haklarını elde etmek için bir araya getirdi. Değişimin engellenemeyeceği görüldü Peki Amerika bu değişim de ne rol oynayacak? Yıllarca bu bölgedeki stratejimiz terörizmi engellemek, nükleer silâhların yapılmasını önlemek, İsrail‟in güvenliğini sağlamak ve Araplar ile İsrail arasında bir barışı sağla-
Sayı:68
mak oldu. Bu hedefleri takip etmeye devam edeceğiz. Ama bu hedeflerin bu bölgede yaşayan aç insanların karınlarını doyurmadığı, temel haklarını elde etmelerini sağlamadığı açık. İçinde bulunduğumuz durum artık sürdürüle bilir değil. Yaklaşımımızı değiştirmek zorundayız. Tarihi bir fırsatla karşı karşıyayız. ABD‟nin diktatörlerden çok kendini ateşe vererek Tunus‟taki devrime öncülük eden sokak satıcısının haklarını önemsediğini göstermeliyiz. Yıllardır bu bölgeyi olduğu gibi kabul ettik. Şimdi olması gerektiği gibi kabul etme zamanı geldi…Reformlara destek ve demokrasi‟ye geçiş sürecini desteklemeye Mısır ve Tunus‟tan başlayacağız.‟‟ ( Obama:ABD Devlet Başkanı. 2002011 Vatan.) Amerika‟nın Emperyalist- kapitalist sınıfının siyasal iktidarı elinde bulunduran „liberaldemokrat‟ kesiminin devlet başkanı, Obama‟nın Orta-doğu ve Kuzey Afrika halklarının ayaklanması karşısında görüşlerini böyle açıkladı. Çizmeye çalıştığım tablo onun görüşleri ile tamamlanmış bulunuyor. Dünkü 35
Proleter
Nisan – Mayıs – Haziran 2011
müttefiklerini nasıl kaderlerine terk ettiklerini hatta devirmeye çalışanların taleplerini nasıl desteklediklerini görüyoruz. Emperyalist- burjuvazi şimdi reformcu, değişimden, halklardan yana bir görüntü veriyor. Halbuki daha düne kadar, bugün gitmesi gereken „diktatörler‟ dediklerinin baş destekçisi olduklarını biliyoruz. Bugünkü durumu yaratan emperyalist-burjuvazinin bilinçli politikaları olmayıp, sermayenin, kapitalizm‟in çelişkilerinin artması, 2008 büyük bunalımının bunları en üst düzeye çıkartmasıdır. Amerikan burjuvazisinin nasıl olayların arkasından sürüklendiğini Obama‟nın sözleri gösteriyor. Şimdi politika değiştirme zamanıdır. Sözünü ettiği „tarihi fırsat‟ halk ayaklanmalarının kendi çıkarları doğrultusunda kullanılmasıdır. Artık bütün çabaları bu yönde. Yoksa halk ayaklanmalarını kendileri yaratmış değiller. Ayaklanma ve devrimler nesnel ve öznel koşulların birlikte oluşmasıyla ortaya çıkarlar. Nesnel koşulları (en başta kapitalizmin çelişkilerinin artması) hesaba katmayan, görmek istemeyen, tarihi, düşüncenin gerçekleşmesi
Sayı:68
olarak gören tarih anlayışı ancak BOP‟un uygulamalarından söz edebilir. Bunların oldukça kalabalık olduğunu görüyoruz.] N.IġIK
36
Mayıs-20011