3
Halil Savda Özgürleşiyor VİCDANİ RETÇİLER, GÖRÜNÜN… MİLİTARİZME GÜNÜNÜ GÖSTERİN
H
alil Savda bir Vicdani Redçi. Öldürmek istemiyor, muhtemelen ölmek de istemiyordur. Eline silah almak istemiyor, hiçbir hiyerarşik yapıyla işinin olmadığını, ast-üst temelli bir ilişki istemediğini ve haki rengi hiç mi hiç sevmediğini belirtiyor. Aslında basit bir itiraz Halil’inki. Gördüğü eziyetle orantısız bir itiraz. Gerçekliğine uymayan bir yaşam yerine başka bir âlem istiyor. Bir de sesinin kibarlığına bakmadan bas bas bağırıyor. “Asla askeri bir organizasyon taraftarı olmam. Öldürme eyleminin öğretildiği, yüceltildiği ve kutsandığı bir kuruma, organizasyona katılmam, görev yapmam. Barış ve özgürlük silahsızdır; emir komutası yoktur. Silahlı, askeri ve emir komutalı barış ve özgürlük sakat ve hastalıklıdır. Barışta da askerlik yapmam, savaşta da askerlik yapmam.” İşte size itiraz, işte size red,daha ne istersiniz!... İtirazın militarizm tarafından algısını militarizmin varlık sebepleriyle birlikte düşünmekte yarar var. “Korku” ve “güvenlik” militarizmin iki önemli uydurma refleksidir. Buna göre; militarizmi var eden şey, devletlerin kurucu idesi “korku” kavramında temellenen güvenlik talebidir. Güvenlik talebi, korkulan bir şeye karşı içgüdüsel olarak oluştuğunu varsayıp, korkunun en düşük seviyeye getirilmesini sağlayan bir arzu olduğu kadar -çelişkili bir biçimde- aynı zamanda mümkün olan en yüksek korku halini toplum genelinde yaşatma isteğidir. Korku sürekli kılındığında militarizm varlığını sonsuz-
. sayımızı çıkardığımız günden bugüne aradan iki aya yakın zaman geçti. Belirli bir periyoda çıkan yayınların genel sıkıntılarının yanı sıra, bizlerin “gazeteci” olmaması da etkili oldu bu uzun ve zorunlu aranın verilmesinde. Gazeteci olsaydık, tek işimizin bu olması için tuzumuzun kuru olması gerekirdi. Sürüye katılıp ıslak tuzumuzu kurutsaydık, ürettiğimiz ve uyuduğumuz mekânların var olmaya devam etmesi için özel bir çaba harcamazdık. İktidarın, bir arada duruşumuza, bütün hastalıklarıyla müdahale etmesinin hiçbir somut zararı olmazdı. Faşistlerin okullarda, polislerin alanlarda, bizlere olabildiğince şiddetle saldırması mümkün olmazdı. Devamı 2. Sayfada
laştıracak bir hal yaratır. Sınırsız, sorunsuz ve sonsuz güvenlik talebi açığının doldurulmasında kendisine biçilen rolü büyük bir dikkat ve keyifle oynamayı sürdürür. Bu yüzden de militarizm, varlık sebebini sürekli hatırlayarak ve hatırlatarak hiç bitmeyecek, sürekli yenilenebilecek ve tabiî ki yenilebilecek düşmanları kendisi yaratır. Ve yaratılan düşmanlardan “bu” korku halinin tamamlayıcısı olan güvenlik talebine en uygun olanı topluma aratır ki toplum neden, nasıl ve kimden korkacağına kendisi militarizmin sonsuz sınırları içinde karar verir. Ve oluşturulan korku duygusunu mümkün olan en üst seviyeye çekerek kendine zorunlu/ gönüllü (ama tarafları belli olmayan) bir anlaşmayla oluşturulmuş, sınırları hayal edilemeyecek kadar geniş bir alan açar. Devamı 14. sayfada
THINK-TANK’LARIN ARDINDAKİ FAŞİZM “Medyanın bas bas bağırdığı ‘üniversitelerde yeniden çatışmalar boy gösterdi’ açıklamaları üniversiteler gerçeğinin farkında olmayan bir zihniyetin değil daha çok provokasyon amacı güden çevrelerin ortaya bir sansasyon mezesi sunma çabasıdır”
24
1 mayısta sokaklardan “İktidarların, patronların, politikacıların bayramı, emekçilerin ayaklar altında diz çöküp daha fazla liberalizm ve kapitalizm istedikleri gün değildir. Olmayacaktır. 1 Mayıs, Ahali’nin Kara Çocuklarının 1886’yı, Haymarket’i, üretimi, devrimi, isyanı, şenliği ve KARA rengin, dünyanın bütün günleri gibi “1 Mayıs” olduğunu hatırlattığı gündür.”
1 Mayıs,
‘Bahar ve Çiçek Bayramı’ ya da hükümet Çiçek’inin ıkına sıkına ilan ettiği şekliyle ‘Emek ve Dayanışma Günü’ değil, İsyanın karnavalıdır. Bayramlar belirlenmiş, sınırlanmış ve verilmiştir. Oysa 1 Mayıs bizler için Haymarket’te öldürülen, idam edilen anarşist işçilerin direnişini isyan, şenlik ve direnişle selamlamaktır. Bugünün yeni kölelik nizamı, bugünün yeni liberalizminin ekmeğine yağ sürüyor. Bugünün renkli sendikaları, kırmızı çizgi bekçisi bürokratları küresel olarak kendini giderek daha etkin kılan kapitalizmin , hassas denge
siyasetçileri; Chicago’da ve Cape Town’da, Manila’da ve Mexico City’de, Atina’da ve dahi Bağdat’ta velhasıl tüm dünyada 1 Mayıs’ta sokakları geri alan milyonlarca insanın ne söylediğini pekâlâ duydular. Büyüme merkezli, küresel kalkınmacı ekonomi yaklaşımının yok edileni Dünya’dır. Bu dünyanın yenilenleri ve ezilenlerinin safında olmak adına 1 Mayıs günlerini emeğin fetişleştirilmesi için hasretmekse kişinin insan soyuna haksızlık etmesi, kendisini küçük görmesidir.1 Mayıs şenliktir. Özgür bir dünya için örgütleneceğimiz gündür. Devamı 2. sayfada
.04.2008 ve 25.04.2008 tarihlerinde Ankara Üniversitesinde yaşanan olaylar bir avuç çapulcunun Dil-Tarih ve Fen Fakültesinde eş zamanlı başlattıkları bir hınç gösterisiydi. Damarlarına kadar işlemiş bir cehaletin kurbanlarıydı baş aktörleri zira onlar üzerinden dönen uzun erimli politikaların ne denli utanç verici ve ne denli trajik sonuçlara yol açacağını bile kestiremiyorlardı. Politik ağabeyleri mağrur pozlara bürünüp parmağını şıklattığında hepsi etrafında safi pervane, zorunlu birer katil oluyordu. Katil ki ne Katil para için adam öldürmüyorlardı bunlar, adam öldürmek için ağabeylerine paradan puldan geçiyorlardı. Bir nevi ilahi din gibidir bunların faşizmi, cemaattirler en yobazından, kelli felli dedelerine ellerini öptürürler. Zaten el öpmek bunların yıllardır varıp ta gelebilecekleri politik gerçekliklerinin aritmetik toplamı gibidir. Gün Zileli
Dil-Tarih’in senelerdir renkli bir parti, örgüt nebülözüne sahip olduğunu bilenler aynı zamanda anarşizme yönelik aktif bir siyasal çabanın da yıllardır sürdürüldüğünü çokça duymuşlardır. Bu çaba anti-faşist mücadelede kendine özgün gerçekler yaratmıştır. Teorik olarak farklı birlikteliklerle yan yana durmayı başarabilen üniversitelerin sayısı da oldukça azdır. Dil-Tarihin bu özgünlüğü farklı çalışma alanlarının yaratılabilme uğraşında oldukça büyük avantajlar sağlamaktadır. Geçen 5-10 sene içerisinde pratik anlamda mücadele verenlerin sayısı oldukça azalmasına rağmen, okul içerisinde ortaya konulan anti-faşist tavır ve kararlılık hiçbir zaman azalmamıştır. Yaşatılmaya ve yürütülmeye çalışılan değerler, özellikle öğrencilerin kendilerini siyasi birer özne olarak gördüğünde olabildiğince saldırıya maruz kalmaktadır. Devamı 3. sayfada
Hinder é Nesaz
Seher Vakti Öten “Galya Horozu”
La Bella İndifference
Sayfa 5
Sayfa 8
“Savaşta da Barışta da kimsenin askeri Olmayacağım” Sayfa 12
Retalk Urusubal
Sercan Çalcı
Antipsikiyatri ve Özgürlük Sayfa 9 Resul Gırrasor
Müzik tarzlarının üretimi ve tükerimi...
Kent Ve Anarşi II
Sayfa 16
Sayfa 18-19