Ocak-Şubat 2012
Önce internetten, Uludere'de kaçakçılık yapanların bombalanarak öldrüldüğü üzerine haberler yayılmaya başladı. Ortada bir çok rakam dolaşıyordu ve sanki bunlar nefesi kesilen, buz gibi soğukta ılık kanı akan ve ölen insanlar değildi de sadece rakamlardı. Bu insanların hepsi birer hayattı, kimisi dersane parası biriktirmek için gitmişti sınırın öteki tarafına, kimisi savaşta kaybettiği babasının yerini almak zorunda kaldığı için gitmişti. Sadece kazandıkları elli liraydı. Kürdistan'da bu parayı bile kazanmak oldukça zor olsa gerek ki bu yaştaki insanlar yaşamları pahasına katırlar sırtında yük yerine kendi cesetlerinin taşınacağı bu tehlikeli işi yapmaya mecbur kalmışlardı. Belki de bu işi yaptıkları için kendilerini şanslı sayıyorlardı, kimbilir. Belki bir çoğumuz ilk defa "Sarhoş Atlar Zamanı" filminde tanıdık sınırın iki tarafında katırlarla taşımacılık yapan bu çocuk işçileri. Herşey taşınıyordu katırların sırtında; otomobil lastiği, elektronik eşya, sigara ve daha bir çok şey. Orada anlatılan hikaye de gerçek yaşam üzerine kurulmuştu. Kaçakçı denilen bu çocuk işçiler, İran ordusu tarafından taciz ediliyordu ya da doğrudan hedef alınyordu. Filmde
anlatılanların kurgu olmadığı, yaşadığımız bu acı deneyimle gözler önüne serildi. Uludere katliamı burjuvaziyi ve onun gerçek yüzünü tanımak bakımıdan çok acı bir deneyim oldu. 35 genç insanın hiç düşünmeden katledildiğini gördük; bu durum da insanlığa bir kez daha kapitalizmin ve onunun siyasi emellerinin vahşetini gösteriyor. Biliyoruz ki; Kürdistan'da buna benzer olaylar daha önce de yaşandı. Belki ölenlerin sayısı bu kadar çok değildi ama birer birer insanlar öldürülüyordu. Ceylan Önkol'un havan topuyla öldürülme si ve yine Hatay'da keklik avına çıkan köylülerin öldürülme si olayları bunun en yakın örnekleri.
Aylardır süren askeri operasyonları cevvallikle ve yarışırcasına veren burjuva medya Uludere'de yapılan katliamı ilk önce sakladı, sonrasında ise yayınlamak zorunda kaldı. Elbette ki sansür devlet eliyle uyygulandı ve bu konuda bir kaç çatlak dışında burjuva medya su sızdırmadı, aynı zamanda sınıfsal konumunun gereği görevini söz birliği etmişçesine yerine getirdi. Katliam duyulduktan sonra ise kaçakçılığın Türk Devleti için ne kadar tehlikeli ve zarar verici bir faaliyet olduğunun propagand ası yapıldı. Katliam, istihbarat kazası olarak servis edildi. Mesele "istihbarat hatası" denilerek hedef saptırılmay a çalışıldı. Her zaman askerin geçişine izin verdiği bu iş, olayın yaşandığı gün askerin sınırdan geçiş sırasında ateş açıp geriye dönmelerini sağlaması katliamın hiç de istihbarat kazası olmadığını gösteren sadece bir veri ve buna benzer bir çok veri söz konusu. Tüm bunların hepsi bu katliamı haklı çıkarmaya yaramayacaktır. Bu çabaların beyhude olduğunu onlar da adları gibi bilmekteler.
eksenine çekmeye çalışıyorlar ve bunu da Kürt düşmalığı üzerine kurulmuş bir milliyetçilikle yapıyorlar. Yine sarıldıkları insanlığın yüz karası ve belası milliyetçilik. Meşrulaştırılmaya çalışılan bu katliamla başka katliamların da zeminini oluşturmaktalar. Zaten burjuvazi savaş uçağıyla olmasa da dolaylı yollarlar da katliamlar ve cinayetler işlemekte; zira bu onun sınıfsal konumu ve çıkarları gereği. Sadece Uludere'de değil, selde can veren kadın işçiler, Bursa'da yanarak ölen
kadın işçiler, madende ölen işçiler ve erkek egemen anlayıştan kaynaklı işlenen kadın, eşcinsel cinayetleri kapitalizmin vahşeti ve sonucudur.
Kürdistan'da yaşanan bu emperyalist savaş ürünü katliamlar devam edecektir. Milliyetçilik üreten bu emperyalist savaş ancak Kürt ve Türk işçi sınıfının entenasyonal mücadelesiyle Hükümet ve burjuva medya katliamın üstünü son bulabilir. örtmek ya da meşrulaştırmak için kaçakçıların PKK adına çalıştıklarını döne döne söylüyolar. Bu bakımdan meseleyi PKK ile savaş Gül
VAN DEPREMİ
VE BURJUVAZİNİN FIRSATÇILIĞI-ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜ Van depremi üzerine yazmayı belli açılardan bir sorumluluk olarak görüyoruz. Bunun bir çok sebebi olsa da, en başta depremin kapitalizmin çürümekte oluşunu bir kez daha ortaya koyması ve beraberinde onun nasıl aç gözlü fırsatçı olduğu gerçeğini ortaya çıkarması geliyor. Başka bir olgu ise işçi sınıfı içinde yayılmaya çalışılan milliyetçilik ve bu milliyetçi durumun her iki ulusun işçileri üzerinde yarattığı sınıfsal yabancılaşma. Van depremi üzerinden ise bu yabancılaşma üzerine inşa edilen milliyetçi histeriler. Deprem bildiğimiz gibi çarpık ve plansız kentleşme, doğal olayları bir afete ya da yıkıma çeviren kentleşme ve alt yapı gibi bir çok neden sıralayabiliriz. Şüphesiz bunların temelinde ise daha fazla kar güdüsü, yani kapitalizme özgü sorunlar yatmakta. Örnek olarak da yıkılan binaların uygun malzemeyle yapılmadığı ifade edilmekte. Bunlara bakarak deprem değil kapitalizm öldürür vb. gibi belli ezber cümleler de kurabiliriz. Aslında kısmen bunu burjuva medya da söylüyor fakat bir farkla: Onlar eksik malzeme, denetim eksikliği gibi nedenleri belirtseler de, bunların kapitalizm koşullarında aşılabileceğinin propagandasını yapıyorlar. Fakat aslında kapitalizmin çürüdüğünü tam da burada yani bu sorunlara çözüm bulunup bulunamayacağı noktasında görebiliyoruz. Evet, burjuvalar bu sorunu çözebilirler fakat tek bir yolu var o da bunun onlar için kar ifade etmesi. Biraz bu depremin yarattığı sorunların çözümünün nasıl karlı hale geleceğini açalım. İlk önce kapitalizmin fırsatçılığının Van depreminde nasıl depreştiğini görelim. Depreşmenin büyük kentlerdeki değerli arazilerin üzerindeki binaların yıkılarak kentsel dönüşüme sokulması amacıyla yaşandığını söyleyebiliriz. Özellikle İstanbul bu projenin merkezinde duruyor. Yıllardır konuşulan ve beklenen bir İstanbul depremi söz konusuydu.
Bu depremden en az zararla çıkma propagandası ile deprem riski taşıyan bölgelerin kentsel dönüşüme tabi tutulması hedeflenmekteydi. Ama dikkat çekci olan, riskli olan bölgelerin şehrin merkezinde kalan gecekondu bölgeleri olması. Bu arazilerin üzerine kurulacak iş merkezleri ve konutların yüksek kar getirecek olması, yaşananların arka planını gözler önüne seriyor. Van depreminin ardından Başbakan deprem karşısında yaşadığı sahte samimiyetiyle ve tüm iğretiliğiyle ellerini ovuşturarak depreme uygun olmayan binaların yıkılacağını açıkladı. Çıkarılacak yasada, bina sahibi gönüllü olamasa bile zorla kamulaştırılacağını, bunu da o konutlarda oturanları düşündükleri için yapacaklarını yine aynı sahtelikle açıklıyordu Başbakan. Kentsel dönüşüm için bir fırsat yaratan Van deremi hemen değerlendirildi ve daha fazla insanın ölmemesi propagandası üzerinden inşaat sektörüne yeni pazar yaratılacağının sinyali verilmiş oldu. Kapitalizmde eğer karlı ise herşeyin bir fırsat olabileceğini bir kez daha gördük; bu yeryüzünün en yokedici doğal olayı olsa bile. Depremle ortaya çıkan kentleşme sorunları, binaların depreme uygun olmayışı ve bu yapıların Türkiye'de milyonlarla ifade ediliyor olması inşaat sektörü açısından önemli bir potansiyeli ifade ediyor. Kriz içinde olan kapitalist ekonomi inşaat sektöründe açılacak olan bu pazarla bir canlılık kazanacak. Bir de bunun reel piyasadaki karşılığı söz konusu. Bu da özellikle sermayesini ve karını gerçekleştirmek isteyen sermaye için önemli bir olanak anlamına geliyor. Sürekli değer kaybeden sermaye büyümek için reel ilerleme katetmek zorunda. İnşaat sektörü bu anlamda temel pazar alanlarından birisi. Aynı zamanda işçilerinin bir kısmının yeniden borçlandırılması anlamına gelen bu dönüşüm süreci, yine burjuvazi için işçinin yaratacağı değerin büyük kısmına el koyacağı anlamına
geliyor. Bir taraftan verirken, diğer taraftan evini yıkıp yeniden ona satarak, geri alacak. Kapitalist ekonominin çürümekte olduğu ve her türlü kar alanına azgınca saldırarak ayakta kalmaya çalıştığını görüyoruz. Deprem gibi bir yıkımı, kar alanı olarak görmeleri bu anlamda başka bir söze sanıyoruz ki yer bırakmıyor. Bu durum onun çözümsüzlüğünü ve aslında depremden daha yok edici olduğunu gösteriyor. Van depreminin ortaya çıkarmış olduğu diğer bir sorun ise milliyetçilik meselesi. Depremden önce yaşanan emperyalist savaşın ve çatışmaların yarattığı milliyetçi atmosfer Van depremine de yansıdı. Milliyetçilik, işçileri gerçek kimliklerinden uzaklaştırarak onları burjuva politikaların etkisine sokulması için kapitalizmin tarihi boyunca kullanıldı ve hala kullanılıyor. Burjuvazi milliyetçiliği o kadar vahşice kullanıyor ki; Van depreminde bunun yansımalarını tüyler ürpertici biçimde yaşadık. Televizyon kanallarında "Her ne kadar Van'da olsa da acımız büyük" veya "Herkes haddini bilecek, yeri geldi mi taş atacaksınız, kuş avlar gibi avlayacaksın, sonra yardım isteyeceksin" gibi yorumların yapılması ya da satır aralarında "oh ne iyi oldu" diye fısıldanan düşünceler, milliyetçiliğin insanlık dışılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Gönderilen yardım kolilerinin içinden taş, Türk bayrağı, sopa çıkması bu durumun en somut göstergesi. Bu durumun yardım kolilerini açan Kürt işçiler nezdinde benzer bir etki yaratması muhtemel. İnsanları bu kadar vahşileştiren sadece milliyetçilik mi acaba, yoksa ondan beslenen kapitalizm mi sorusunu sormak gerekiyor. Bu sorunun cevabını rahatlıkla yukarıda bahsettiğimiz kar güdüsüyle açıklayabiliriz. En azından sevindirici olan işçi sınfı tüm bunlara
karşın dayanışma örneğini Gölcük depreminde olduğu gibi Van depreminde göstermiş olması. Tabi burjuvazi bu dayanışmayı kullanarak, dayanışma adı altında yeni vergiler koyarak işçilerin sırtına yeni yükler eklerse şaşırmamak gerekir. Bitirmeden önce birkaç noktaya değinmeden geçmek olmaz diye düşünüyoruz. İlki yardımların dağıtımında yaşanan sorunlar, burjuva devletin büyük depremler yaşansa da ne kadar hazırlıksız olduğunu göstermiş oldu. Diğeri, 19 Ağustos depreminde koyulan vergilerin duble yol için kullanılması. Zaten bujuvaziden bu vergilerin deprem mağdurları için kullanılmasın ı beklemek budalalık olur diye düşünüyoruz. Yine bujuva mahkemelerin daha önceki depremler sonrasında müteahhitlere açılan davaların, Veli Göçer (bu şahıs da bir kaç yıllık tutukluluktan sonra bırakıldı, şu anda serbest) dışında tamamının çeşitli nedenlerle düşmüş olması. Buradan hareketle burjuva mehkemelerin adalet dağıtmadığını bir kez daha hatırlatabiliriz. Tüm bunlara başka örnekler de ekleyebiliriz fakat zannedersek bu kadarı yeterli. Kapitalist sistemin kendi çıkarlarının dışında başka hiç bir şey için çaba harcamayacağını ve doğal afetler karşısında çözümsüz olduğunu Van depremiyle bir kez daha yaşadık ve yaşıyoruz. Burjuvazi bu çözümsüzlüğe, çözümsüzlük daha fazla kar ve yıkım üzerinden yaşandığı için, ancak yeni sorunlar ortaya çıkararak "çözüm" üretebilir. Bu da doğal afetlerin kapitalizm eliyle, işçi sınıfı için daha fazla yıkıma dönüştüğü anlamına gelmektedir. Salih
SENDİKAL GÜÇ BİRLİĞİ
İŞÇİ SINIFINDAN YANA MI? Bir süredir emek dünyası ile ilgili gündemi takip edenler Sendikal Güç Birlği Platformu (SGBP) adında bir oluşumun varlığından haberdardır. Buna göre Türk-İş sendikalar konfederasyonu bünyesinde bulunan ve kendilerini Türk-İş'e “muhalif” ilan eden 10 sendikanın belli başlı şubeleri bir dizi başlık ile bir toplantı gündemi belirlemişti ve bu toplantılar İstanbul, Bursa, Lüleburgaz, Diyarbakır ve Ordu gibi illerde gerçekleştirilmişti.
bırakılırsa, toplantılara katılan sendika üyesi işçilerin bu 10 sendikanın yöneticilerinin de hazır bulunduğu toplantılarda söz alarak sendikaların kendisine yönelttikleri eleştiriler önemli bir yer turuyordu. Söz alan işçiler salonda bulunan sendika yöneticilerini “ücretli kölelik anlaşmalarına imza atmakla”, “Türk-İş'e muhalif olunurken aynı zihniyetin bir başka yüzü olmakla” ve “taşeronlaştırma gibi saldırılara karşı olduklarını ifade ederken kendi sendika binalarında taşeron işçi çalıştırdıklarına işaret ederek” eleştirildiler. Yeri gelmişken şunu da belirtmeden geçmemek gerekiyor. Türkiş yönetimine muhalif olan sendikaların içinde de sendika yönetimlerine ve sendikalizme karşı olan işçi grupları ya da platformlar mevcut. Sendikal Güç Birliği Platformunun başını çeken Tek Gıda İş ve Belediye İş gibi sendikaların üyesi olan işçilerin kurduğu Direnişteki İşçiler Platformu bu duruma en iyi örnek olarak görülebilir.
“Demokratik, mücadeleci ve güçlü yeni bir sendikal hareket için” başlığı altında toplanan bu on sendikanın yapmak istediklerini yapılan bir basın açıklaması ile duyururken basın metinlerinde “yüzü sınıfa dönük, mücadeleci, birleşik bir sendikal hareketi yaratmak” için yola çıkıldığından bahsediliyor ve işçi sınıfının dayanışmasının örüleceğinden, sendika içi demokrasinin tesis edileceğinden bahsediliyordu. Nitekim orada konuşulanlardan öte, konuşanlar sözü edilenlerin aksine işçi SGB bir dizi toplantı sonrasında 26 Kasım'da sınıfının belleğinde bir yer etmiş İstanbul'da yaptığı son toplantısının ardından durumdaydılar. Örneğin son İstanbul bir sonuç bildirgesi yayınladı. Bu bildirgede toplantısında Tek-Gıda-İş Sendikası adına söz “mevcut hükümetin politikalarının sendikaları alan ve özellikle TEKEL işçilerinin yakından hedef aldığından”, “işçi sınıfının mevzileri olan tanıdığı, malum sınıf düşmanı Mustafa Türkel sendikalara saldırıldığından”, ifadelerinde “platformun dışında kalan sendika “sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma yoluyla yöneticilerinin bu hareketleri ile büyük bir işçi sınıfının örgütsüzleştirilmek istendiğinden”, vebalin altında kalıyor olmalarından”, “güçlü “malum saldırılara karşı gelecek Türk-İş Genel bir sınıf hareketi yaratmaktan” ve “emeğin Kurulu'nun öneminden” ve “en acil görev iktidarını kurmaktan” bahsediyordu. Çürümüş olarak hükümetin saldırılarının önünü kesmek aygıtlar olarak sendikaların kokuşmuş gerekliliğinden” dem vuruluyordu. mekanizmalarının somut bir yansıması olarak ortaya çıkan bu sınıfa karşı konumlanışın arsız Bütün bu ritüellerin kendisi bir tarafa göstergesi olarak Türkel, TEKEL mücadelesi
süreci boyunca işçi sınıfı nezdinde yeteri kadar “üne” sahiptir. Kendisi bütün geçmiş pratiğini görmezden gelerek, utanmadan bu sözleri söylerken insan hiç acaba TEKEL mücadelesinde türlü bahanelerle işçileri oyalayan, çeşitli ayak oyunları ile işçi sınıfını kandıran, 4 Nisan'larda “Dağılıyoruz!” diyerek polis kordonunun ardından “meçhule karışan”, sendika binasının önüne lüks aracıyla gelirken işçileri dövdürme emri veren. Tekme, tokat darp ettirdiği işçinin durumundan haberi var mıdır, ya da 18 yıldır aynı sendika binasında çalışan bir işçiyi yine sudan bahanelerle kapı dışarı eden zihniyet ile yukarıdaki sözler arasında açı farkı çok mu dur diye sormaz mı? “Ayıyla girdiğiniz yataktan tırmalanmış olarak çıkarken” bu alçağın yüzünde hiç mi yara yoktur? İşte sendikaların insanı getirdiği nokta: Sınıfa göz göre göre yalan söylemek, sırtından bıçaklamak, ihanet etmek!
aramak yerine sendikalarda, yapısal bir sorundan öte çöküş döneminin kendisine has mücadele mecralarının tükenmiş olmasında ve artık demokrasicilik oyununun absürd bir hal alıyor oluşunda aramak gerekiyor. İşte, göstermelik sahte gövde gösterilerinin gölgesinde birbirinin kopyası cümleler ile bezeli basın açıklamaları, sözde dayanışma mesajları ve hesapta birlik kuruluyor izlenimi verilerek sınıfı oyalamanın yegane aracı : sendikalar!
Grevlerde yalnız bırakma, toplu iş sözleşmelerinde sefalet koşullarına talim etme, işyerlerinde emeğin rasyonel olarak devamlılığını sağlama, işçileri sadece aidat getiren canlı emek gücü olarak görme ve sadece şube lokallerinde yapılan sohbetleri ile “varolan”, kapitalizmin çöküşünün sınıfın hafızasında kaybedişlerin hatıraları ile “yaşayan” ölü yapılar, dünün işçi örgütü, bu Türkel dışında diğer sendikaların yönetici günün sermaye araçları: sendikalar! takımının yaptığı bir çok konuşma da bir çok gerekçe ile eleştirildi ve samimi bulunmadığı Bütün bu verilerin ışığında, işçi sınıfının ifade edildi. Zaten Türkel'in içerisinde sendikalar içerisinde varolmaları ile kendi bulunduğu bileşenin iradesinin sorgulanması sınıflarına kazandırabilecekleri ne vardır diye da ayrı bir yer turuyor. Bu da üyesi oldukları soruyoruz! Sendika tabanında görev yapan sendikaların da aslında kendisinden şüphe şube temsilcileri, sendika çalışanları, vb. işçiler duyduğu bir kitleyi de içerisinde barındırıyor için söylenebilecek bir şey var ise o da olduğuna işaret etmekte. Böyle bir potansiyelin eleştirmekten de öte bu yapıların yıkılarak işçi taşınıyor olduğu varsayımından hareketle sınıfının kendi inisiyatifini kendi eline alabildiği düşünsek bile, sendikaların gerekliliği ve organların yaratımı için şimdiden tartışmaya günümüz koşullarında tuttukları yerin ve sınırsız eleştiri zemininde mücadelenin proletarya nezdinde nereye denk düştüğünü düşük olduğu şu dönemlerde bile bitmek görmek için TEKEL'e bakmak lazım. Yukarı da tükenmek bilmeyen bir azim ile bütün diğer bahsettiğimiz sendika içindeki bu potansiyel, sınıf kardeşlerimizle dayanışma, sınıf işçilerin sendikacıların ve sendikalizmin her içerisinde tartışma açmaktır. Yaşamımızın türlü ayak oyunu ve pisliğine karşı durmaya öenmli bir kısmını harcadığımız, hayatlarımızı çalıştığını gösteriyor. Fakat bu çabaların bıraktığımız işletmelerde bir patron varken, bir sendikalizmden kurtulması ve sendikaların de her fırsatını yakaladığında bizlere ihanetin burjuva aygıtlara dönüştüğünü görmeleri daniskasını gösteren, işletme polisliği yapan gerekiyor. Sınıf hareketindeki her deneyim sendikalara işçi sınıfının ihtiyacı yoktur! sendikaların ipliğini pazara çıkarıyor aslında; kendi çıkarları için hareket eden işçiler, Dolayısıyla, Sendikal Güç Birliği Platformu işçi burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden sınıfından yana değil, ona karşıdır ve işçilerin sendikaları karşılarında buluyor. Sınıf içinde kurtuluşu, mücadelesi içerisinde kendisini kendi karşıtını yaratan Sendikal Güç Birliği eğitmesi ve komünist azınlığın mayası ile Platformu böyle bir zeminde duruyor. katıklanması zaman alabilecek olsa da yine de kendi eseri olacaktır. Bütün burada anlatılanlardaki sorunu ve suçu sadece tekil biçimde sendika yöneticilerinde Nevin
ÇEK-AL: YUNANİSTAN DOSYASI SENDİKA-PARLAMENTO-STALİNİST
PARTİ
KAPİTALİST DEVLETİN ŞEYTAN ÜÇGENİ Yunanistan'da Neler Oldu?
Geçtiğimiz haftalarda, Stalinizm belası gündeme bir kez daha geldi.
patlak verdi. Anarşist bir blok Stalinist saflara saldırdı. Syntagma'daki Büyük
Bu metnin yazıldığı sırada manşetler Yunanistan başbakanı Yorgo Papandreu ile
Britanya Oteli önünde kapıştılar. Polis göz yaşartıcı bombalar attı. Çatışmalar
ana muhalefet lideri Andonis Samaras'ın ülkeyi erken seçime götürecek bir
çok sertti; doğrudan kitlenin üzerine fişekler atıldı. Syntagma'da yüzlece anarşist
koalisyon hükümeti üzerinde anlaştığını yazmaktaydı. Birçok Avrupa ülkesi gibi
ve Stalinist arasında topyekün çatışmalar gerçekleşti; taşlar, şişeler ve fişekler
ağır bir borç bataklığında debelenen Yunanistan kapitalizmi çözümü bu yolla
atıldı. Eylemciler parlamentoya ulaşmak için PAME saflarını delmeye çalıştılar.
arayadursun, geçtiğimiz ay bu ülkede yaşananlar adeta işçi sınıfının ajandasına
Komünistler karşı-saldırıya giriştiler ve kara blokta olmayanlar dahil pek çok
bir not olarak düşülmesi gereken, değerli ve
eylemciyi
dövdüler.
ders verici öneme sahip olayları da içerisinde
'tutukladılar' ve polise teslim ettiler. Devletle
barındırıyorlar.
işbirlikleri
19 ile 20 Ekim tarihlerinde düzenlenen 48
Stalinistler
saatlik
faşist”
genel
gerçekleştiler.
grev
Grevin
sıradasında
çıkış
bazı
gençleri
ortadaydı.” Bir
Bu ibretlik olaylar Yunanistan'da
bir
Hatta
taraftan
ile
onlar
olarak
da
gündemi
tarafından
isimlendirilen
“anarkoanarşistler
arasında çıkan çatışma bir nebze de olsa
noktası
Yunanistan'da yaşanan borç krizi üzerinden
değiştirdi.
gündeme
ifadesi, bu çatışma sırasında PAME (ve
gelen
olası
kemer
sıkma
Stalinistler
muhtemelen
saldırılara iş bırakmalar ve sokak eylemlilikleri
Kotzaridis adlı bir işçinin anarşistlerin attığı
karşı
koymaya
çalışmışlardı.
molotoflar
yüzünden
hayatını
KKE)
üyesi
olayın
politikalarıydı. İşçiler bu konuda bugüne kadar
ile
de
tarafından
kaybettiği
Dmitiris
yönündeydi.
Ardından gelen bilgiler ise, hastane tarafından verilen raporda,
Söz konusu iki günlük grevin örgütleyicileri ise 1918'de kurulan ve en İşçi
sendikanın üyesi işçinin polisin attığı gaz bombalarından çıkan yoğun gaza
Konfederasyonu) ile 280 bin üyeli ADEDY (Kamu Çalışanları Konfederasyonu)
maruz kaldığı için solunum yetersizliğinden hayatını kaybettiği biçimindeydi.
adlı “temel” Yunan sendikalarıydı. 1 milyonun üzerinde kişinin artık eylemlerin
Burada KKE tarafından açıkça bir aldatmaca gerçekleştirilmiş, KKE bu
sembol mekanı olan Syntigma Meydanı'na yürüdüğü eylemler sırasında aynı
dezenformasyon ile kendisini mağdur gösterip eylemin ilerleyen anlarında
zamanda sermayenin yaklaşık 10.000 kolluk gücü de yerini almıştı.
sahneye
büyük
işçi
kitlesini
içerisinde
barındıran
GSEE
(Genel
Yunan
koyacakları
saldırıların
ön
zeminini
oluşturmuştu.
Ardından internet portallarına düşen bir haber ilk olarak Stalinistlerin
“Ayaklanma polisi” tarafından Atina sokaklarında eylemcilere karşı düzenlendi.
bulunduğu yere anarşistler tarafından bir molotof kokteylinin atıldığını ve meclis
Bütün bu yaşananlar sırasında, KKE yani Yunanistan Komünist
önünde nöbet tutan PAME üyeleri ve KKE'nin gençlik kolu KNE mensuplarının
Partisi ve onun bir alt örgütü olan PAME (Tüm İşçilerin Militan Cephesi) adlı
parlamento önüne gelen kitlenin üzerine artık klasikleşmiş ve bayrak görünümü
sendika, Syntigma Meydanı'nda bulunuyorlardı. Ancak ortaya çıkan görüntüler
verilmiş
ilginçti. Ellerinde, bayraklarla adeta gizlenilmeye çalışılmış kalın sopalarıyla
öğrenecektik. Ayrıca saldırıdan sonra Stalinistler tarafından şiddete maruz kalan
KKE'li Stalinistler, parlamento önünde barikat kurarak meclise yürümek isteyen
“şüpheliler”i gözaltına almak için KKE'lilerin arasına gelen üniformalı kolluk
eylemcileri engelliyor ve geçmek isteyenlerden KKE ya da PAME'ye ait üye
güçleri
zaman
zaman
saldırılar
sopalarıyla
yine
aynı
ve
başlarına
kitle
geçirdikleri
tarafından
kasklarıyla
alkışlarla
(!)
saldırdıklarını
karşılanacaklardı.
kimlik kartlarını göstermelerini talep ediyorlardı. İşçiler içerisinde polislik görevi
Bütün bunların yanısıra sorunun aynı zamanda sendikalara dair bir
üstlenen bu “siyasi haydutlar”ın gerekçesi ise yüzleri maskeli olan ve
mesele olduğu fikrini de taşıyoruz. İşin özünü de bu nedenle devlet-stalinist parti-
çoğunluğunu anarşist/anti-otoriterlerin oluşturduğu unsurların bulunduğu gruplar
sendika üçgeninde değerlendiriyor ve bu olaylara ancak bağımlı bir değişken
içerisinde
idi.
olarak da anarşistleri ya da anti-otoriterleri ekliyoruz. Yaşanan olayların
Sözü olay yerinde bulunanlara bırakalım: “Sonra, anti-otoriterlerin
panoromasının devrimci enternasyonalist bir sınıf çizgisinden aktarmaya
bloklar, anarşistler ve eylemciler parlamentoya ulaşmaya çalıştılar ve çatışmalar
çalışmak gerektiği kanısındayız. Bunun aksi ya da farklı bir içerik teşkil eden
sivil
polislerin
olabileceği
iddiası
bütün değerlendirme ve analizlerin olaylara açıklama getirmek için yetersiz
meclisi korurken ortaya koyduğu “kahramanca” tutumunu tebrik ettiler. Ayrıca
kalacağını düşünüyoruz. Okuyucularımıza olayların akışını fotoğraflarıyla takip
durduğu siyasi eksen itibariyle burjuvazinin politika yapma biçimini, yani kitlelerin
edebilecekleri
sitesinden
temsilcisiymişçesine sendika aracılığıyla ilgili işkolu ya da meslekteki işçilerin
ulaşabileceklerini belirtmek istiyoruz. Bununla birlikte, yaşanan bu olayların ve
sözcüsüymüş gibi konuşma hakkını bir kez daha kullandı. Böylece Stalinist Parti,
arkasındaki mekanizmanın temeline ancak KKE'nin bu tür manevralarla alt
kontrolündeki sendika aracılığıyla, başka bir yerden ifadesiyle, bir volan kayışıyla
metinde ne ifade etmek istediğini tanımlayarak, “işin köküne inerek” ulaşabiliriz.
hem partiye nicelik sağladı, hem de işçiler üzerinde bu sendika aracılığıyla siyasi
faydalı
bir
tartışma
kaynağına
bir
tartışma
Konunun Stalinist Parti üzerinden şekillenen pratiği bu şekilde
hegemonya
kurmaya
karşımıza çıkıyor. Bu noktada buram buram Stalinizm ve karşı-devrim kokan bu parti bütün bunları yaparken aslında “ne yapmış oldu?” diye sormak ve bunun cevabını
vermeye
çalışmak
teşebbüs
etti.
Sendika Bu noktada, sendikaların genel işlevini daha derinlikli bir biçimde ele
lazım:
almamız gerekli. Burjuvanin araçlarından birisi olarak derdi sadece emeğin
1 - Mücadeleyi parça parça ettiler. Eylemlilikleri “A hareketinin” ya da
rasyonalizasyonu ve sermayenin birikimini daha da aşırılaştırmasının bir aracı
“B grubunun” öznelliğine indirgeyerek aslında burjuva bir nitelik taşıdığını iddia
olan, her defasında sınıf mücadelesinin önünde bir blok olarak durduğunun türlü
ettiler.
ifadelerini gözler önüne seren sendikaların işlevi, genel grevler ile sınıfın 2 - Çünkü zaten kendileri de
genellikle
kitleden
ayrı
bünyesinde biriktirdiği öfke ve sınıf kinini
eylemler
boşaltmak, “gaz boşaltmak”tır. “Dünün işçi
düzenlemekteler. (Bu sizlere birilerini
örgütleri, bugün sermayenin araçları” olan
hatırlatmıyor
mu?)
sendikaların ya da sendikal “mücadelenin”
3 – Aslında olumlu yönde
derdi, işçi sınıfının kurtuluşu değil, sınıfın
evrilme potansiyeli taşıyan bir hareketi
mücadelesini
(Burada ifade etmek istediğimiz şey,
üzerinden
Yunanistan'da
sermayeye
bir
süredir
gündemde
olan kriz, ödenemeyen borçlar, AB'nin
sektör,
bölerek
yerellik, devlet
vb.
kriterler
kapitalizmi
hizmet
ve
etmektir.
“Sendikalar proleter karakterini kaybettiği için,
baskısı ve buna yönelik atılacak olan
"işçi
adımların proletaryanın kendisine birer
geçirilemezler" veya devrimciler için bir faaliyet
kemer sıkma atağı olarak şekillenmesi
alanı olamazlar. Son elli yılda işçi sınıfının,
ve iptal edilen referandum ile yeni
burjuva devletinin önemli bir parçası haline
koalisyon hükümeti konularının ışığında,
gelen
proleter
azaldıkça
azalmıştır.
koşullarının
sürekli
kitlelerin
saldırılarına meclislerini
karşı
kapitalizmin kimi
bu
zaman
kurarak
kitle kendi
sınıfı
tarafından
sendikaların
yeniden
etkinliklerine
ele
olan
İşçilerin,
ilgisi yaşam
kötüleşmesine
direniş
amaçlı mücadeleleri ise, sendikanın dışında ve
eylemliliklerinin kaderinin yine kendi ellerine almak istemelerinin taşıdığı
sendikaya karşı örgütlenen izinsiz grev biçimini alma eğilimindedir. Mücadelenin
potansiyele vurguda bulunmaktır), Yunanistan işçi sınıfının burjuvazi tarafından
genelleşmesiyle
maruz kaldığı saldırılara karşı henüz tam olarak randımanı yeterli olamasa da
delegelerin kurduğu komiteler tarafından düzenlenen bu grevler, daha ilk anda
ortaya koymaya çalıştığı mücadele azmini daha başından kırmaya yeltendiler.
devletle
Kendi
kalmaktadırlar.”
güdümlerindekideki
sendikayı
meşru
kılmaya
çalıştılar.
4 – Kendilerini ister muhafazakar, ister liberal, isterse de “komünist”
ve
işçilerin
devletin
oluşturduğu
fabrikadaki (EKA
kitle
toplantıları
temsilcisi
sırasında
sendikalarla
Platformu,
karşı
Madde
seçilen
karşıya 7)
Sendikaların bu işlevinin tarihte başka bir örneğini çok uzaklara
olarak adlandırsın, burjuvazinin şu ya da bu kliğini temsil eden partilerin
gitmeden,
eylemlerinin işçi sınıfı hareketinin kendisini topyekün temsil edemeyecek olması
geçtiğimiz yıl gerçekleşen “Emeklilik Maaşları Reformu” karşıtı gösteriler
sadece
geçen
gerçeğini gözler önüne serdiler. (Çünkü işçi sınıfı özellikle de üretim sürecinde
sırasında çeşitli meslek ve sektörlerden işçilerin oluşturdukları bir kitle meclisinin
tuttuğu ve tek devrimci sınıf olmasından gelen doğası nedeniyle, bilinç durumu
AG InterPro imzası ile yayınlanan bir bildirisinde sendikaların bu pratikler
ne olursa doğal olarak olsun bütün burjuva kurum ve kuruluşlarına karşıt
sırasında
neler
sene
yaşananlardan
yapabileceğini
hatırlayabiliriz.
de
Fransa'da
gösteriyor:
konumda bulunur. Çünkü birisi sömürülen bir sınıf olarak proletaryayı, diğeri ise
“Fakat Intersyndicale (ulusal ve yerel ölçekteki sendikaların birleşik
bu sömürü haddi üzerinden sermaye birikimini azgınlaştıran asalak bir sınıf
komitesi, açıklama çevirene ait), grevin yayılmasına karşı savaşarak bizi kasten
olarak
yenilgiye
burjuvaziyi
temsil
etmektedir.)
sürükledi:
5 – Sendikaları sözde “komünist” partilerinin birer aracı olarak
- Meslekler ve branşlar arasındaki engelleri işçileri birleştirmek amacıyla
değerlendirmek isteyen anlayışın (komünistlerin karşı çıkması gereken bir
kaldırmak yerine, her bir işyerindeki kitle toplantılarını diğer işçilere kapalı tuttu.
anlayış) ürünü olan PAME'nin, diğer sendikalar gibi sermayenin fabrikadaki
- "Ekonomiyi bloke etmek" amacıyla spekülatif eylemler yaptı ama diğer işçileri
polisliğini
ettiler.
mücadeleye katabilecek grev gözcüleri ya da uçan grev gözcüleri (grev yapan
yaptıklarını
ifşa
6 – KKE de kendi güdümündeki bir sendika olan PAME aracılığıyla
işyerinden diğer işyerlerine işçileri grevden haberdar etmek ve greve katılmak
kendi karşı- devrimci pratikleri için bir kez daha rant elde etmiş oldu, zira
için çağrı yapmak üzere giden grev gözcüsü) örgütlemek için hiçbir şey yapmadı-
meclisteki partilerin en aşırı sağcısı olan LAOS dahil bütün partiler KKE'nin
ki bu işçilerin ve geçici, sözleşmeli işçilerin yapmaya çalıştığı şeydi. -
Arkamızdan iş çevirerek, kapalı kapılar ardında kabine bakanlarıyla yenilgimizi müzakere
ettiler.” Sendikaların varoluş sebebi Fransa'da geçtiğimiz yıl işçi sınıfının
yaşadığı deneyimde olduğu gibi, sınıfın kimi kesimlerinin kendi kararlarını kendileri
reddini
alıp
uyguladıkları
sektör,
işkolu,
işyeri,
ve
benzeri
de b)
“Demokrasi”
yalanının
gerektirirler. proletarya
nezdinde
yarattığı
kafa
karışıklığından hareketle, bu gibi burjuva kurumlarda “demokratik” seçimleri takiben,
sınıfımızın
çıkarlarının
temsil
edildiği
yanılgısını
yaratırlar.
kriterleri
Bordiga'nın söylediği gibi: “Parlamentolarda ve diğer demokratik
gözetmeksizin biraraya geldiklerinde işçiler adına konuşmaya çalışmaktır. Karar
organlarda vücut bulan tartışmaların gerçek niteliği, karşıt partilerin bir
almaya yeltenmek, kapalı kapılar arkasında gerçekleştirilen sahte seçim ve
eleştirisinin ötesine geçip parlamentarizm ilkesine karşı propaganda yapma,
oylamalar ile esas olarak sınıf mücadelesinin içerisinde devletin ajanlığını
parlamenter yapının sınırlarını aşan eylemler yapma olanağını dışlar. Tam da bu
yaparken, bir yandan da burjuva karakterinin bir yansıması olarak karşı-devrimci
yüzden, seçim sürecinin bütün formalitelerine uymayı reddederek konuşma
pratikler sergilemektir. Türkiye'deki bir sendikalar da aynı devlet aygıtı karakterini
hakkı sağlayan bir temsiliyet elde etmek imkânsızdır. Parlamenter mücadele
taşımaktadırlar. Böylesi bir sendika toplantısında konuşan bir bakanın kolaylıkla
içerisinde başarı ancak bu kurumun üzerinde durduğu ilkeleri herkesin
şu sözleri sarfedebilmesi ve işyeri temsilcisi sendikacıların bulunduğu salondan
kullanabileceği bir silahı kullanabilme yeteneğiyle ve yasalardaki inceliklerden
hiçbir itiraz gelmemesi bu tespite dair bu küçük alıntıyı yapmamızı gerekli kılıyor:
faydalanma yoluyla elde edilebilebilir. Nitekim seçim kampanyalarında elde
“Bizler gelişmekte olan Türkiye olarak mutlaka yeri gelecek 16-18
edilebilecek başarının ölçüsü de giderek elde edilen oylar ve sandalyeler haline
saat çalışabileceğiz. Değişimi iyi idare edebilmek adına bunu mutlaka yapmak
gelecektir. Komünist Partilerin parlamentarist pratiğe tamamen farklı bir nitelik
lazım. Ben biliyorum ki benim işçim işini bitirmeden çıktığı direkten inmez. O
kazandırma yönündeki bütün çabaları da basitçe bu pösteki sayma çabasına
direkte sorunu 8 saatte çözerse 8 saat 18 saatte çözerse 18 saat çalışır. O
kurban edilecek olan enerjinin iflasına götürecektir. Komünist devrim davası ise
yüzden biz uzlaşı içerinde bütün emeklerimizi beraber ortaya koyarak Türkiye'yi
tek cümleyle kapitalist sömürü düzenine karşı doğrudan eylemi gerektirir.”
geliştireceğiz.”
c) Kapitalizmin çöküş aşamasında, hiçbir şekilde işçi sınıfının Parlamento
çıkarlarını
temsil
edemezler.
Bütün bunların ifadesi, aslında sosyal bir devrim derdi bulunmayan
Yine Bordiga'nın dediği gibi: “Komünistler işçi sınıfının her hangi bir
karşı-devrimci bir Stalinist partinin eylemler sırasında polisin görevini işçiler
parlamenter çoğunluk elde etme yoluyla iktidarı alabilme olasılığının asla
içerisinde
olmadığını savunurlar. İşçi sınıfını iktidar hedefine ancak silahlı devrimci
ve
onlara
karşı
konumlanarak
yerine
getirmesidir.
Nasıl
bir
“devrimcilik” ya da “komünistlik” ki bunlarınki,
mücadele
burjuva
yapılanmanın
siyasi
aygıtının
bir
ifadesi
olan
taşıyabilir. başlangıç
Komünist
iktisadi
noktasını
oluşturan
parlamento önünde nöbet tutarak onu koruyorlar?
iktidarın proletarya tarafından fethi, demokratik
Hangi “devrimci”, hangi “komünist” burjuvanın
organların şiddetli ve dikkatli yıkımına ve onların
“domuz ahırları”nın bekçi köpekliğini yapar? Bu
yerine proleter iktidar organlarının yani işçi
noktada, bütün ülkelerdeki Stalinist partilerin karşı-
konseylerinin
devrimci
alan
sömürücü sınıfın bütün politik hakları ellerinden
pratiklerinin proletarya nezdinde oluşturabileceği
alınır ve sınıfsal temsile dayanan bir hükümet
kafa karışıklığına işaret edilmesini de gerektiriyor.
sistemi olan proletarya diktatörlüğü kurulmuş
Sözde “komünistler” parlamentoları, burjuvazinin
olur.
ve
devletten
yana
tutum
konmasına
Parlamentarizmin
götürür.
yıkımı
bu
Bu
yolla
anlamda
sözcülerinin çıkarlarının hassas dengesiyle kendi orta-oyunlarını sergiledikleri
komünist hareketin tarihsel bir hedefidir. Dahası, burjuva toplumunun, kapitalist
burjuva meclislerini korurlarken, gerçek komünistlerin parlamentolara bakışı
mülkiyetten bile önce ilk yıkılması gereken formu tam da temsili demokrasidir.”
nedir?
Stalinist Parti “Kapitalist
reformların
bir
Kongresi'nde
sistemin
çöküş
aracı
olmaktan
söylendiği
gibi:
çıktı.
Komünist
parlamento
Enternasyonal'in
olarak sözde “komünist” ve “sosyalist” partilerin ya da “işçi” partilerinin geldiğimiz
oynayabileceği tek rol, onu hayatta tutan tek şeydi: Bir aldatmaca aracı olarak
noktada devrime karşı konumlanan tutumları ve bunların pratikteki yansımaları
sahiplendiği rol. Böylece proleteryanın parlamentoyu kullanma ihtimali yok oldu.
ortadadır. Bunlar, aslında bizlere bu tür yapılanmaların burjuva devlet aygıtını
Sınıf, gerçek siyasi işlevini yitirmiş bir kurumu kullanarak imkansız reformlar elde
alaşağı etmek ve işçi sınıfının genelleşmiş mücadelesinin küresel ifadesi olan bir
edemez. Proleterya, temel görevi burjuva devletini, parlamentoyu ve meclisi yok
dünya komünist devrimini amaçlamak yerine, sadece bu aygıtın kimin (yani
etmek olduğu bir zamanda, genel oy hakkı ve burjuva toplumunun diğer izleri
burjuvazinin bir kanadının) elinden hangi yektenin (veya burjuvazinin bir başka
üzerine kendi diktatörlüğünü kurmak yerine parlamenter kurumlara ve seçimlere
kanadının) eline geçip geçmeyeceğinin “kavgasının” temelinde olduğunu
katılıyorsa, ölüm döşeğindeki parlamento ve meclise canlı bir görünüş armağan
gösteriyor. Bu da bahsi geçen partilerin aslında hangi burjuva temelde
ediyor
8)
olduklarını göstermiş oluyor. Programları: Seçimler yolu ile bir kitle hareketinin
Komünistler neden parlamentolara karşıdır? Çünkü seçimler ile aynı
oluşturulması hülyası, parlamenter sirke katılma hayalleri ve “Tek Ülkede
düzlemin
demektir.”
bir
konusu
(EKA
olarak
ötesine
Platformu,
burjuva
merkezi
KKE'nin programından elde edebiliriz. Karşı-devrimin on yıllardır işçi sınıfının mücadelesini baltalayan ve yeni kan göllerinin akmasının yolunu açan neferleri
tamamen
ağırlık
Bütün bunların yanısıra, Stalinizmin derdinin ne olduğunu bizzat
İkinci
sonunda
sınırlarının
hayatın
girmesiyle
Parlamentonun
parlamentonun
"Siyasi
dönemine
çıktı".
Madde
meclisler
bugün:
a) Yıkılması gereken organlardır ve bu seçim aldatmacasının da
Sosyalizm”
teorisinin
karşı-devrimci
doğası!
Peki komünist sol bunları reddederken, meclisleri burjuva devlet
aygıtının kendisini meşru kılmanın birer aracı olarak görüyorken, Stalinist
konumlanışlarını
“komünist” partiler hangi kaynaktan besleniyorlar? Programında KKE kendisini
mücadelesinde bu gibi bir küçük ayrıntıyı ve yeni bir dünya için doğru yerden
“yurtsever ve Yunan toplumunun ulusal, demokratik ve devrimci geleneklerinin
yanlış biçimde yapılan küçük burjuva pratikleri es geçemez ve eleştirmeden halı
mirasçısı” olarak ifade ediyor, bir taraftan da “SSCB'nin, Avrupa'daki sosyalist
altına
sistemlerin (?!) ve diğer sosyalist ülkelerin bütünüyle savunulmasını” kendisine amaç
ediniyor
ve
günyüzüne
çıkartmak
durumundayız.
Proletaryanın
süpüremeyiz. Çünkü molotoflar ile gelecek olan bir özgürlüğün yerine sınıfın
sosyalist
devrimci şiddeti ve örgütlülüğünü koymamak netice
planlamasını” önüne yüce (!) bir hedef olarak
itibariyle hüsrana yol açmasından da öte yaşanan
koyuyor.
Böylesi
programından
“ekonominin
da
bir
ancak
Enternasyonal'in
burjuva
aygıtının
onca deneyim ve pratiğin ardından bir soğuk su
ancak
Komünist
içilmesine neden olacaktır. Bizlere göre bireysel-
kongresindeki
terörizmin yerine proleter eylemi koymak yegane
ve 2.
parlamentarizm tartışmalarının ışığında bir
belirleyici
sonuç çıkartabiliriz. Yani aslında “devrimci” parlamentarizmin
mümkünlüğü
“Terörizm
yanılgısının
buradan
şekilde
işçi
sınıfı
devletler
daimi
savaşın
bir
ifadesi
değilse geleceği olmayan bir toplumsal katmanın ve küçük-burjuvazinin
Yunanistan
çürümesinin bir ifadesi olan terörizm, her zaman burjuvazinin kendi amaçları
proletaryası için yeni deneyimlerin bir başlangıcını temsil eden protestolar
doğrultusunda kullanması için uygun bir zemin olmuştur. Küçük azınlıkların gizli
sırasında Syntigma Meydanı'nda ortaya çıkan kitle meclislerindeki tartışmalar
faaliyetlerini savunmak, proleteryanın bilinçli ve organize kitle faaliyetlerinden
esnasında kendisine SYRIZA (Radikal Sol Koalisyonu) diyen yapının, genelde
doğan sınıfsal şiddeti savunmanın tamamen karşıtıdır.” (EKA Temel İlkeleri)
yurtsever, anti-faşist, anti-emperyalist bileşenlerden oluşan Gerçek Demokrasi
Otoriter, baskıcı ve hiyerarşik bir kurum olarak devletin yıkılmasını
grubunun ve diğerlerinin tutumları da aslında birçok şeyin de ifadesini daha o
ana hedef biçiminde önüne koyan ve enternasyonalist bir perspektifle işçi sınıfını
zamandan
birkaç
aya
yüzüne
arasındaki
çıkartabiliriz.
Geçtiğimiz
su
hiçbir
mücadelesinin bir yöntemi olamaz. Eğer kapitalist
karikatür bir hali olarak yine kendisini yani KKE'yi
etmendir.
da
damgasını
vuran
ve
veriyordu.
temel alan bir bakış inşa edememiş; seçimlerle, sendikalarla ve parlamentolarla
Ayrıca bütün bunlar için yine çok da geriye gitmeden, kısa bir süre
ipuçlarıyla
hesaplaşamamış, merkezileşmiş örgütsel biçimi reddederken marksizmi otoriter
önce TPTG'li yoldaşlardan tarafımıza gönderilen ve sitemizden yayınladığımız
olmakla itham edip her daim birer kapalı arkadaş grubu olarak kalmaya mahkum
“Yunanistan : Kitle Meclisleri Hareketi” başlıklı metinden yapacağımız alıntılar ile
olan bu türden anarşistleri de resmi anarşistler ya da düzen içi anarşistler olarak
buradaki
adlandırıyor ve onları burjuva solu ve siyasetinin bir parçası olarak gördüğümüzü
görünümü
daha
da
netleştirebiliriz:
“Bu mecliste yer alan solcular, faaliyetleri 'çalışma hakkı', 'herkese
ifade
etmemiz
tam, düzgün, istrikrarlı iş' gibi solcu siyasi sloganlarla sınırlı tutmaya çalıştılar ve (eğer edinmişlerse) mücadele deneyimlerini paylaşmaya veya kollektif doğrudan eylemlere
girişmeye
gerekiyor.
Sonuç Yazmızı bitirmeden, Yunanistan'da yaşanan bütün bu gelişmelerin bir
yanaşmadılar.”
de Türkiye solu üzerindeki yansımalarına bakacak olursak, durumun vahim hali
Bütün bunları ifadelendirirken aslında sermayenin solundan başka
acı bir şekilde önümüze dikiliyor. Kimi solcu yapılar konuyu geçiştirirken, bazıları
birşeyi nitelemeyen sahte “komünist”lerin, “sosyalist”lerin veya solcuların
sadece “tarafsız” bir şekilde olayları haber ajansı janrına uygun aktarmayı uygun
tuttukları devlet yanlısı konumların kendisinin neyi ifade ettiğini kolaylıkla
görmekle yetiniyordu. Bunlar arasında başı çekenler Birgün, Kızıl Bayrak, Atılım
söyleyebiliriz: Ortada bir sorun mu var, onu ancak sosyalizm çözer! Ama nasıl?
ve Alınteri olarak göze çarpıyor. Kimi solcular ise açıkça KKE'nin karşı-devrimci
Ekonominin sosyalist tarzda örgütlenmesi! Ortada ne bir topyekün dönüşüm, ne
eylemlerinin avukatlığına soyunmuş durumda. Bu yapıların en öne çıkan örneği,
de ücretli emeğin yıkımı var; ortada olan sadece burjuva devlet aygıtının bir
Türkiye “Komünist” Partisi denilen yapı ve bu yapının haber organı soL.
burjuva kanattan, bir diğer burjuva kanadın eline geçmesinin amaçlanması. Peki
Durdukları yerin karşı-devrimci ve çürümeye yüz tutmuş konumunu ifşa eden
ya ondan sonrası? Tabii ki yoksulluk, ağır çalışma ve baskı koşulları, işçi sınıfına
Türkiye solunun bu hareketlerinin düştükleri acziyete diyecek pek de bir şey
reva görülen yeni bir pranga olarak yeni model bir kapitalizm sureti.
bulamıyoruz.
“Burjuvazinin çeşitli kesimlerini "sosyalizm", "demokrasi", "anti-
Sonuç olarak, Yunanistan'da sürmekte olan kitle hareketlerine
faşizm", "ulusal bağımsızlık", "birleşik cephe" veya "kötünün iyisi" adına "şartlı"
yönelik devrimci ve enternasyonalist bir çözümün ana rotasının yine sınıfın kendi
veya "eleştirel" olarak bile olsa destekleyen; politikalarını burjuvazinin seçim
mücadelesini kendi ellerine almasının bir ifadesi olan kitle meclisleri ve/veya
oyununa, sendikaların işçi sınıfı karşıtı faaliyetlerine veya öz-yönetim yanılgısına
toplantıları ile bir aşama kaydedebileceği fikrini taşıyoruz. Grevlerin ne
dayandıran bütün partiler ve örgütler sermayenin ajanlarıdır. Bu, özellikle
sendikalar, ne de kendilerini “komünist”, “sosyalist” ya da solcu diye isimlendiren
sosyalist ve komünist etikete sahip partiler için geçerlidir.” (EKA Platformu,
burjuva sol partiler ve onların kılı kırk yaran plan ve projeleriyle zafere
Madde
13)
ulaşabileceği ortadadır. Zafere ancak bizzat yine Yunanistan proletaryasının
Devletin Stalinist karşı-devrimcilerinin ve sendikalarının, devletin
dünya işçi sınıfının geçmiş deneyimleri ile çıkarttıkları komünist perspektifinin
meclisi ile elele yürüdükleri bu işçi sınıfı karşıtı yolu lanetliyoruz. Öte yandan
ana hatları üzerinde ilerleyecek dünya ölçeğinde devrimci bir kalkışma ile nihai
Yunanistan'daki
olarak
eylemlilikler
sırasında
kimi
irili
ufaklı
anarşist
grupların
ulaşılabileceğini
düşünüyoruz.
savruldukları, bireysel-terörizme yaslanan romantik-maceracı pratiklerini de eleştirmek
ve
sınıf
mücadelesinin
dışında
varolmaya
yönelik
tepkisel
Bunçuk
KAHROLSUN STALİNİSTLER KAHROLSUN BÜROKRATLAR Sitemizi takip eden okuyucular, geçtiğimiz günlerde Yunanistan'da Stalinistlerin devlet güçlerinin öncü kolu rolüne soyunarak Yunan burjuvazisinin meclisini koruma çabalarını dair değerlendirmemizi fark etmişlerdir1. Şimdi ise, daha öncesinde de bir yazılarını çevirerek yayınladığımız2, Yunanistan'daki Ta Paida Tis Galarias (TPTG http://www.tapaidiatisgalarias.org/) örgütün açıklamasını yayınlamaktan mutluluk duyuyor, ve TPTG'li yoldaşlarımızın ve bütün militan işçilerin burjuva Yunan devletine ve onun Stalinist karşı-devrimci ajanlarına karşı verdikleriyle mücadaleyle dayanışmamızı ilan ediyoruz. EKA Yunanistan'daki Açıklaması:
Olaylara
Dair
TPTG'nin
Kahrolsun Stalinistler! Kahrolsun Bürokratlar! Hepimiz, 19 ve 20 Ekim tarihlerinde gerçekleşen 48 saatlik grev sırasında, Yunan Stalinistlerinin öteki solcu sendikacılar ve polis güçleriyle işbirliği içerisinde yarattığı kabusu deneyimledik ve anti-otoriter saflardan kimi yoldaşlar ciddi bir biçimde yaralandılar. KKE (Yunan Komünist Partisi) üyelerinin üstlendiği polislik rolünün altını çiziyoruz: kafalarında kasklar, ellerinde sopalar, arkalarında çevik kuvvet güçleri, parlamento önünde askeri düzende konumlarak eylemcilerle yüzleştiler, kimseyi yaklaştırmamaya çalıştılar, gazetecilere dahi kimlik sordular ve daha sonrasında kordonlarını delmeye çalışanlara vahşice saldırdılar. Çatışmaların başladığı esnada, çevik kuvvet ekipleri Stalinistleri korumaya koşarak kimyasallar ve göz yaşartıcı bombalar kullanarak eylem alanını boşaltmaya çalıştılar. Sonradan Stalinistlerin polisle, eylemin polisliğini kendilerinin yapmasına izin verecek bir anlaşmaya vardıkları ortaya çıktı. Edindiğimiz bilgilere göre, KKE ile öteki sol
parti ve çevrelerin sendikacıları arasında da, herkesin KKE'nin hegemonyasını kabul ederek parlamentoya yakın belirli bölgelere alınması minvalinde, benzeri anlaşmalar yapıldı. Sonrasında bu unsurlar, KKE'nin 'anarkofaşistlere', 'paramiliterlere', kısacası yapılan anlaşmanın parçası olmayan, onu kabul etmeyen ve kordonu kırmaya çalışan herkese yaptıkları kınamayı tamamen desteklediler. Kapitalist saldırı derinleştikçe, böylesi 'sorunlu' kitle eylemlerinin Yunan tipi 'öz-polisliğinin' yapılması, solcu siyasi partiler ve solcu sendika bürokrasisinin, geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleşen meydanlar hareketinde (çok çelişkili bir biçimde de olsa) ölümcül kıskaçlarından kurtulmuş proleter kitleden aldıkları intikamın işaretiydi. Neredeyse bütün sol ve solcu örgütlerin ve sendikaların onayıyla KKE ve polis teşkilatının ortaklaşa planladığı bu kamu-düzeni polisliğinin bir milli birlik hükümetinin (sokaklardaki) görünür yüzü olup olmadığını söylemek için erken olmakla birlikte, düşmanın ilerleyişine dair kaleme aldığımız iki açık mektupta da ifade ettiğimiz üzere (TPTG'li yoldaşlar bu mektuplardan ilkini İngiltere'de kendisini özgürlükçü marksist olarak tanımlayan Aufheben isimli bir dergi çevresinin önde gelen bir üyesinin, eylemlerde kitle kontrolü üzerine akademik çalışmaları olduğu ve mesleki olarak polis güçlerine danışmanlık yaptığını öğrenmeleri üzerine, başta İngiltere'deki enternasyonalist safları uyarmak için, ikincisini ise kör bir kişisel sadakatle bu kişiyi savunma gafletinde bulunan ve Aufheben çevresinin de dahil olduğu belirli bir kesime cevap olarak kaleme aldılar. Bahsi geçen mektuplara TPTG'nin internet sitesinden ulaşılabilir. - EKA) kapitalist devletin bize karşı çok fazla alternatif polislik yöntemin yanı sıra çok fazla solcu rezerve de sahip olduğu, çarpıcı bir biçimde gözler önüne serildi. Bu noktada, bu açıklama kaleme alınmadan bir gün önce Eleftherotypia isimli büyük bir liberal gazetede yer alan şu alıntıya
dikkat
çekmek
istiyoruz: PASOK hükümetinin neo-orwellvari dilinde verilen yeni adıyla Vatandaş Koruma Bakanı] "Güvenlik güçlerinin, sürekli yükselmeye yalnızca liderlik düzeyinde değil, kadronun devam edecek olan toplumsal tepkilere bütün düzeylerinde daha yumuşak bir yönetim müdahale doktrinlerinde yeniden düzenleme arzuladığı açıktı. Bu yüzden, geçtiğimiz çabalarının gerçekleşiyor olduğu aşikardır. aylardaki eylemlerde eylemcileri ve Ekonomik önlemlerden bu denli muzdarip olan gazetecileri ciddi bir biçimde yaralayarak bir toplum, şiddeti kendi içinde bir amaç olarak polisin imajını zedelediğini düşündüğü sert görenleri yalıtmanın bir yolunu bulmamış veya polisleri tayin ettirdi. Şüphesiz, dengeyi bunu yapmak istemeyen baskı güçleriyle sağlamak amacıyla, deneyimli bir eski kurtu da ezilemez. işe alarak onu operasyon danışmanı Geçtiğimiz günlerde yaşanan konumuna getirdi. olaylar, eğer bu olaylara 53 yaşında PAME üyesi bir Bir yılı aşkın bir sendikacının ölümü damgasını süredir, bakan vurmamış olsaydı, polis güvenlik güçleri doktrininde eylemlerin daha içerisindeki demokrasi yumuşak bir biçimde yönetilmesi eksikliğinden yönünde etkin bir değişimin bir bahsediyor ve kimi işareti olarak görülebilirlerdi. Ki yapılara, birimlere ve 90'larda MAT'ın [TPTG: Yunan kumandanlara çevik kuvveti] tasarımını yapan saldırmaktan ve ismi 1995'te Maximou'dan [TPTG: çekinmeyeceği tehditini ortaya attı. Şüphe yok Başkanlık Konutu] emeklilere karşı yapılan ki bu kumandanları iki yıl, o dönem yapılan saldırıyla özdeşleşmiş olan Christofareizis resmi açıklamaya göre sokakları geri C.'nin emeklilikten geri çağırılıp katılımına dair gazanmak için saldırgan doktrin uygulanırken böylesi bir değerlendirme yapılabilirdi. önce atayan yine aynı hükümetti. Gözlemlenen bir diğer değişiklik ise, otokontrol ve eylemlerin öz-muhafızlığı için bıyık Öğrenci Al. Grigoropoulos'un öldürülmesi altından örgütlü sendikalara güç verilmesi polisler açısından geniş bir etki yarattı, zira doktrinine geri dönülmesiydi. toplumun devasa kesimlerinde meşruluklarını yitirdiler, yani toplumsal ve mesleki olarak Perşembe günü PAME üyelerinin Meçhul marjinalleştiler. Ekonomik krizin insanları Asker anıtındaki eylemlerini yalnızca defansif mahvettiği ve toplumsal uyumdaki çatlakların olarak değil ofansif olarak da muhafaza artmakta olduğu, yani geçtiğimiz onyılların en etmeleri, eylemci kitlesine sorun çıkartıcıların kötü dönemine denk düşen şu günlerde, sızmasını engellemek amacıyla eylemcilerin ilk Vatandaş Koruma Bakanlığı'nın mesleki özsözü söyleyecek öz-denetimlerine yer bırakan tasfirinin ve davranışının dönüştürülmek yeni bir taktiğin başlangıcıydı. Bu riskli bir yönünde bir çabası var." yaklaşım, zira polisin göze batmadan geride dururken eylemciler arasında yaşanan Bu durumda, kimi çevik kuvvet polislerinin inanılmaz şiddet daha ciddi sonuçlar eylemcilere sizi savunmak için buradayız doğurabilirdi. Bununla birlikte, polisin olaya demeleri şaşırtıcı değildir! herhangi bir müdahalesi çok daha kötü sonuçlar da doğurabilirdi. Her halükarda, Tüm bunlara rağmen, hem her renkten polise müzakerelerden sonra bu taktiğin yeniden ve onların çeşitli yöntemlerine, hem de işçi uygulanması yüksek ihtimal. sınıfına karşı gerçekleştirilen kapitalist saldırılara karşı mücadele sürüyor! Bu kritik dönemde, Chr. Papoutsis'in [TPTG: Eski adıyla Kamu Düzeni Bakanı, veya TPTG
EN UZUN GECE, EN KISA 'GREV' Bilindiği üzere “Sağlık hakkı meclislerini kuruyoruz, 663 sayılı kanun hükmünde kararnameyi oyluyoruz!” adı altında “21 Aralık’ta grevdeyiz!” sloganıyla bugün bir iş bırakma eylemi düzenleniyor. Sağlık sektöründek sendikalar ve meslek birlikleri tarafından alınan bu “grev” kararına daha sonrasında KESK tarafından da destek verildi. Peki bu kararname neyi kapsıyordu? Bu, yeşil kartın iptal edilmesi, işçi sınıfından yeni bir sağlık priminin kesilmesi, hastanelerde ödenen katılım paylarının %300 ile %1500 arasında arttırılması gibi saldırılarla yine işçi sınıfının cebindeki üç beş kuruşa da el konacağı anlamına geliyor.
gölgesi
konumuna
düşüyor.
Sürekli yapılan 1-2 günlük grev çağrıları işçi sınıfı nezdinde bir hava boşaltma işlevi de görüyor. Pek çok deneyimin gözler önüne serdiği üzere, böylesi 'grev'ler herhangi bir şekilde etkili olma veya saldırıları durdurma ihtimali barındırmıyorlar. Bizim kadar sendikalar da bu durumun bilincindeler. Fakat onlar şunu yapmayı tercih ediyorlar: 1-2 günlük grevlerle meseleyi manipüle ederek sorunun çözüm yöntemlerinin içini boşaltıyorlar. Sınıfın kendisine olan güvenini sarsıyor ve kolektif mücadele etmeye yönelik dinamiklerinin önünü kesiyorlar. Sınıfın tarihsel olarak ortaya çıkardığı kolektif mücadele Kanun hükmünde kararnamelerle böyle yöntemleri ‘kadrolu eylemciler’in aktivitesi saldırıların gerçekleştirilmesinden pek çok işçi, haline getirilerek işçi sınıfının greve yönelik açısı zedeleniyor. özellikle de sağlık çalışanları rahatsız ve bakış mücadele etmek istiyorlar. Ancak “ ‘Demokrasi kanı itibariyle KESK'in sürece var’ denilen yerde böyle oyun bozanlık olmaz!” Genel girmesinden itibaren 'grev'in tepeden alınma diyen sendikalar nasıl bir mücadele yöntemi öneriyor? Sendikalar bu saldırılar karşısında bir kararla örgütlendiği söylenebilir. Herhangi AKP hükümetine şunu söylüyorlar: Demokrasi bir grevin bu şekilde örgütlenmesinin mümkün var diyorsunuz ancak buna siz uymuyorsunuz. olmadığı doğrudur. Öte yandan bir grev ancak Peki bu ne anlama geliyor? Sendikalar, eğer işçi sınıfının geniş yığınlarının bir sorun demokrasi düzgün işlese böylesi sorunlar etrafında birleşmesiyle olgunlaşabilir. Gerçek olmaz demeye getiriyorlar, kısacası bir grev ancak böylesi bir dinamiğin üzerinden burjuvaziye akıl hocalığı yapıyorlar. Ancak yükselebilir. Sendikaların kendi tabanlarındaki bizler biliyoruz ki tarihteki hiçbir mücadele ne üyelere sorarak böylesi bir karar almış ve bu şekilde başlamış ne de bir sonuca hatta aylar boyunca çalışma yapmış olsalar ulaşmıştır. Dolayısıyla buradan ne sağlık dahi bu o grevi gerçek bir grev kılmaz. işçileri, ne de sınıfımızın geri kalan kesimlerine Dolayısıyla gerçek ve güçlü bir grev için, nasıl işçi sınıfına ait herhangi bir mücadele yöntemi mücadele edileceğini yalnız şu veya bu sendika şubelerinin tartışması değil, sendikalı önerilmiyor. sendikasız bütün işçilerin tartışması gereklidir. KESK’in bu konudaki tavrı sağlık sektöründeki sendikaların grev kararını aldıktan sonra Grevi işçiler örgütler. Eğer sınıfımızın yaşama destekçi olarak katılmak oldu. Sağlık ve çalışma koşullarına karşı yapılan saldırılara sektöründeki sendikalar kanun hükmündeki karşı durmak istiyorsak, mücadelelerimizi kararnamelerle yapılan saldırılarla değil bu bizzat kendi ellerimize almak zorundayız. saldırıların biçimiyle uğraşıyor. Dolayısıyla bir Kapitalizmin bugün gibi karanlık günlerinde, gölgeymişçesine, sağlık sendikaları ve meslek burjuva demokrasisi işçi sınıfına çare olamaz. birlikleri burjuvazinin saldırılarına değmeden meselenin içinden geçip gidiyorlar. KESK ise İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır! meselenin biçimine dahi değinmeyen desteği ile yanılsamayı bir kat daha arttırarak gölgenin EKA
EKA Yayınları Accion Proletaria (İspanya) Apartado de Correos 258, 46080 Valencia, İspanya Communist Internationalist (Hindistan) POB 25, NIT, Faridabad, 121001, Haryana, Hindistan Dünya Devrimi (Türkiye) Türkiye’de şu anda bir posta kutumuz bulunmamaktadır. İsviçre’deki adresle iletişime geçebilirsiniz. Internacionalismo (Venezüella) Siyasi koşullar nedeniyle posta kutusu kapatılmıştır. İspanya’daki adresle iletişime geçebilirsiniz Internationalism (ABD) Internationalism 320 7th Ave. #211 Brooklyn, NY 11215 ABD Internationalisme (Belçika) BP 1134, BXL 1, 1000 Bruksel, Belçika Internationell Revolution (İsveç) Box 21 106, 100 31 Stockholm, İsveç Révolution Internationale (Fransa) RI, Mail Boxes 153, 108 rue Damremont, 75018 Paris, Fransa Rivoluzione Internazionale (İtalya) CP 469, 80100 Napoli, İtalya Revolucion Mundial (Meksika) Apartado Postal 15-024, C.P 02600, Distrito Federal, Mexico, Meksika Weltrevolution (Almanya) Postfach 410308, 50863 Köln, Almanya Weltrevolution (İsviçre) Postfach 2216, CH-8026 Zürich, İsviçre Wereldrevolutie (Hollanda) Postbus 339, 2800 AH Gouda, Hollanda World Revolution (İngiltere) BM Box 869, London WC1N 3XX, İngiltere
Dünya Devrimi’nin eski ve yeni sayılarını ve yayınladığımız kitapçıkları
olarak
size
turkiye@internationalism.org yayınlarımıza
abone
göndermemizi
adresine,
olmak
için
farklı
istiyorsanız
dillerdeki
çeşitli
international@internationalism
adresine veya isimle hitap etmeden yanda belirtilen posta adreslerine yazınız. Tartışma devrimci hareket için hayati bir öneme sahiptir. Siyasi
faaliyetlerimizin
en
önemli
unsurlarından
biri,
temel
ilkelerimizin tanımladığı üzere 'Proleter mücadelenin amaçlarının ve yöntemlerinin ve tarihsel ve anlık koşullarının siyasi ve teorik olarak netleştirilmesi'dir. Bu bize göre ancak devrimci saflar içerisinde farklı düşünce ve görüşlerin karşılaşması ve tartışılmasıyla mümkündür. Bu yüzden
okuyucularımızı,
yayınlarımızda
internet
savunduğumuz
sitemizin
görüşler
ve
dahil analizlere
olduğu dair
yorumlarını, fikirlerini ve eleştirilerini bizimle paylaşmaya teşvik ediyoruz. Bütün ciddi yazışmaları mümkün olan en kısa sürede yantıtlamak
için
elimizden
geleni
yapacağız,
fakat
kısıtlı
kaynaklarımız bunun hemen gerçekleşmesine imkan vermeyebilir. Genel ilgi görebilecek konulardaki yazışmaları ve bizim cevabımızı bize
yazan
kişinin
EKA Online KAPİTALİZM, SAVAŞ VE KADIN "İşçi sınfını kadın ve erkek olarak ikiye bölen kapitalizm, her geçen bu ayrımlarını derinleştiriyor. Son dönemde yaşanan kadın cinayetlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Başta da söylediğimiz gibi kadının şiddete maruz kalması sadece savaşta değil yaşamın her alanında kendini tüm acımasızlığıyla dayatıyor."
onayıyla
yayınlayabiliriz.
WALL STREET İŞGAL EYLEMLERİ: DÜŞMAN KAPİTALİST DÜZENİN KENDİSİDİR
"Geçtiğimiz Eylül ayından itibaren, ABD'de binlerce eylemci Manhattan merkezinde bulunan ve Wall Street'in birkaç sokak ötesinde olan Zucotti Parkı'nı işgal etmiş durumdalar."
EKA TEMEL İLKELERİ Enternasyonal Komünist Akım aşağıdaki siyasi ilkeleri savunur:
örgütlenmenin kontrolünü, bağımsız genel kitle toplantıları ve seçilmiş ve her an geri
-Kapitalizm Birinci Dünya Savaşı'ndan beri çöken bir toplumsal sistemdir. İki
çağırılabilir
delegelerin
oluşturduğu
komiteler
aracılığıyla
alarak
birleştirmelidir.
defa insanlığı kriz, dünya savaşı, yeniden yapılanma ve yeniden krizden oluşan
-Terörizm hiçbir şekilde işçi sınıfı mücadelesinin bir yöntemi olamaz.
barbarca bir döngüye sürüklemiştir. Seksenlerde bu çöküşün son evresine,
Eğer kapitalist devletler arasındaki daimi savaşın bir ifadesi değilse geleceği
çürüme evresine girmiştir. Bu geri çevrilemez tarihsel düşüşün sunduğu iki
olmayan bir toplumsal katmanın ve küçük-burjuvazinin çürümesinin bir ifadesi
ihtimal vardır: ya sosyalizm ya da barbarlık; ya dünya komünist devrimi ya da
olan terörizm, her zaman burjuvazinin kendi amaçları doğrultusunda kullanması
insanlığın
oluşu.
için uygun bir zemin olmuştur. Küçük azınlıkların gizli faaliyetlerini savunmak,
-1871 Paris Komünü, koşulların olgunlaşmamış olduğu bir dönemde
proleteryanın bilinçli ve organize kitle faaliyetlerinden doğan sınıfsal şiddeti
yok
proleteryanın bu devrimi gerçekleştirmek için ilk denemesiydi. Kapitalist
savunmanın
tamamen
karşıtıdır.
çöküşün başlamasıyla bu koşullar yerine getirildikten sonra, 1917'de Rusya'da
-İşçi sınıfı komünist devrimi gerçekleştirebilecek tek sınıftır. Onun
gerçekleşen Ekim devrimi, emperyalist savaşa son vermiş ve daha sonra birkaç
devrimci mücadelesi engellenemez bir biçimde işçi sınıfını kapitalist devletle
yıl daha devam etmiş olan uluslararası devrimci dalganın bir parçası olarak
yüzleşmeye itecektir. Kapitalizmi yok etmek için, işçi sınıfı bütün mevcut
gerçek dünya komünist devrimine doğru atılmış ilk adımdı. Uluslararsı devrimci
devletleri devirmek ve dünya çapında proleterya diktatörlüğünü, bütün
dalganın yenilgisi, özellikle 1919-23 arası Almanya'daki yenilgi, Rusya'daki
proleteryayı yeniden örgütleyecek işçi konseylerinin uluslar arası iktidarını
devrimi yalıttı ve hızla yozlaşmaya mahküm etti. Stalinizm, Rus devriminin bir
kurmalıdır.
ürünü
değil,
mezar
kazıcısı
oldu.
-Toplumun işçi konseyleri tarafından komünist dönüşümü ne ‘öz-
-SSCB'de, Doğu Avrupa'da, Çin'de, Küba'da vb. ortaya çıkan ve
yönetim' ne de ekonominin millileştirilmesi anlamına gelir. Komünizm, işçi
‘sosyalist' veya ‘komünist' adıyla alınan devlet mülkiyetine dayanan rejimler,
sınıfının ücretli emek, meta üretimi, ulusal sınırlar gibi kapitalist toplumsal
kendisi çöküş döneminin önemli bir niteliği olan devletçi kapitalizme doğru
ilişkileri bilinçli bir şekilde yok etmesini gerektirir. Bu da bütün faaliyetlerin insani
evrensel eğilimin özellikle vahşi bir türünden başka bir şey değillerdi.
ihtiyaçları karşılamaya adandığı bir dünya toplumunun yaratılması anlamına
- 20. yüzyılın başlangıcından beri bütün savaşlar, büyük küçük
gelmektedir.
bütün devlet arasında uluslararsı alanda bir yer etme mücadelesinin bir parçası
-Devrimci siyasi örgüt işçi sınıfının öncü kolunu oluşturur ve sınıf
olan ölümcül emperyalist savaşlardır. Bu savaşlar insanlığa daima yükselen bir
bilincinin proleterya içerisinde genelleşmesinde faal bir etmendir. Görevi hiçbir
ölçekte ölüm ve yıkımdan başka hiçbir şey getirmemiştir. İşçi sınıfı savaşlara
şekilde ‘sınıfı örgütlemek' veya sınıfın adına ‘iktidarı almak' değildir. Devrimci
ancak uluslararası dayanışma ve bütün ülkelerde burjuvaziyle savaşarak karşı
örgütün görevi mücadelelerin birleşmesine ve işçilerin kontrolü kendileri için
koyabilir.
kendilerinin almasına doğru giden hareketin faal bir parçası olmak, bir yandan -Bahanesi ister etnik, ister tarihsel ister dini olsun, bütün milliyetçi
da
proleteryanın
kavgasının
devrimci
siyasi
hedeflerini
çıkartmaktır.
ideolojiler - ‘ulusal kurtuluş', ‘ulusların kendi kaderini tayin hakkı' vs - işçiler için gerçek zehirlerdir. Onları burjuvazinin şu veya bu kesiminin tarafını tutmaya
Faaliyetlerimiz
çağırarak işçileri bölerler ve onları savaşların ve sömürücülerinin çıkarları uğruna
birbirlerini
katletmeye
yöneltirler.
Proleter mücadelenin amaçlarının ve yöntemlerinin ve tarihsel ve
-Çöken kapitalizmde parlementolar ve seçimler bir maskaralıktan
anlık
koşullarının
siyasi
ve
teorik
olarak
netleştirilmesi.
başka hiçbir şey değildir. Parlementer sirke katılma yönündeki her çağrı sadece
Proleteryanın devrimci faaliyetlerine doğru giden sürece katkı
bu seçimlerin sömürülenler için gerçek bir seçenek sunduğu yalanını
yapmak amacıyla uluslararası ölçekte birleşik ve merkezileşmiş örgütlü
güçlendirmeye yarayabilir. Burjuva hakimiyetinin özellikle ikiyüzlü bir biçimi olan
müdahale.
‘demokrasi' köklerinde kapitalist diktatörlüğün Stalinizm veya faşizm gibi diğer biçimlerinden
farklı
değildir.
-Burjuvazinin bütün kesimleri tamamen gericidir. Bütün sözde ‘işçi'
Devrimcilerin, işçi sınıfının kapitalizmi devirmesi ve komünist toplumun yaratılması için kaçınılmaz olan gerçek bir dünya komünist partisi kurma
amacıyla
yeniden
örgütlenmesi.
partileri, ‘Sosyalist' ve ‘Komünist' (artık eski-‘Komünist') partiler, solcu örgütler (Troçkistler, Maoistler, eski-Maoistler ve resmi anarşistler) kapitalizmin siyasi
Kökenlerimiz
aygıtlarının sol kanadını oluşturmaktadır. Proleteryanın çıkarlarını burjuvazinin bir kesiminin çıkarlarıyla karıştıran bütün ‘halk cephesi', ‘anti-faşist cephe' ve
Devrimci örgütlerin ilkeleri ve faaliyetleri işçi sınıfının geçmiş
‘birleşik cephe' taktikleri sadece proleter mücadeleyi boğmaya ve saptırmaya
tecrübelerinin ve tarih boyunca işçi sınıfının doğurduğu siyasi örgütlerinin
yarar.
çıkardıkları derslerin bir ürünüdür. Dolayısıyla EKA kökenlerini Marks ve -Kapitalizmin
çöküş
dönemiyle
birlikte,
heryerdeki
sendikalar
Engels'in Komünist Ligi'nde (1847-52), üç Enternasyonal'de (Enternasyonal İşçi
kapitalist düzenin proleterya içerisindeki organlarına dönüştürüldüler. Sendika
Birliği, 1864-72, Sosyalist Enternasyonal, 1889-1914, Komünist Enternasyonal,
örgütlerinin çeşitli biçimleri, ister ‘resmi' örgütler olsun ister ‘taban' örgütleri,
1919-28) ve 1920-30 arasında ve başta Alman, Hollanda ve İtalyan Komünist
sadece işçi sınıfını kontrol altında tutmaya ve mücadelelerini baltalamaya yarar.
Solları olmak üzere yozlaşan Üçüncü Enternasyonal'dan ayrılan sol
-İşçi sınıfı kavgasını yaymak için, mücadelelerini, genişlemenin ve
fraksiyonlarda görür.
"İNSAN BİTİYORDU TOPRAKTAN!" görkemiyle
kasabada iş bulan ve yaşamaya başlayan Étienne kısa süre
gökyüzündeki tahtına kurulmuş, dört bir yana ışık
içerisinde korkunç çalışma koşulları ve şirket yönetiminin işçi
saçıyor,
toprağı
maaşlarına saldırıları karşısında siyasileşmeye, bir yandan da
ıslatıyordu. Toprak ananın verimli bağrından yaşam
yönetime karşı dik duruşu ve ciddiyetiyle işçiler arasında
fışkırıyor, tomurcuklar çatlayıp yeşil yaprak halini
tutulmaya başlıyor. Étienne okumaya girişiyor; bir yandan işten
alıyor,
"Nisan
G E R M I N A L
güneşi
doğum
olanca
sancılarıyla
kıvranan
sabırsızlanan
atılmış ve Montsou'da bir işçi meyhanesi açmış ve zamanla
tohumların itişiyle ürperiyordu. Tohumlar şişiyor,
reformistleşmiş eski işçi önderi Rasseneur ile, diğer yandan
çatlıyor, sıcağa ve ışığa kavuşmak üzere toprağı
sessiz sakin bir biçimde madenlerde çalışan anarşist Rus
yarıp dışarı fırlıyordu. Özsuyu, büyük bir coşkunluk
sürgünü Souvarine ile tartışmalara girişiyor, öteki yandan ise
içinde, hışır hışır yükseliyor, çatlayan tomurcukların
Birinci Enternasyonal temsilcileriyle irtibata geçiyor. Birinci
sesi yeryüzünü kaplayan bitmez tükenmez bir
Enternasyonal'in sosyalist görüşlerini benimseyen Étienne,
öpücük
Montsou işçilerinin kendi aralarında bir yardım sandığı
tarlalar,
başvermek
halinde
durmadan yüzeye
uzayıp
kazma
gidiyordu.
sallıyor,
yaklaşıyorlarmış
için
her
gibi,
Arkadaşları
kurmaları gerektiğini savunmaya başlıyor ve
an
içten
kazma
Enternasyonal'e
üye
can katan o nisan sabahında, gökteki
nihayetinde,
alevli yıldızın gönderdiği ışınlarla yanıp
koşullarını ağırlaştırması sonucu işçiler greve
tutuşan uçsuz bucaksız ovanın dört bir
gidiyorlar ve sonrasında grev bir isyana ve
yanından derin bir uğultu yükseliyordu.
devlet güçleri ile işçiler arasında bir çatışmaya
İnsan
dönüşüyor.
bitiyordu ürün
topraktan, vermek
gelecek
üzere
yönetimin
Montsou
korkunç
maden
sömürü
işçileri
grevi
zaferle bitmiyor ama Zola kitabını iyimser bir
yavaş
biçimde
yavaş filizlenen, pek yakında yerküreyi
bitiriyor.
Germinal'de,
sarsarak başverecek olan, öç almak için
Z O L A
işçilerin
olmalarınının hayalini kurmaya başlıyor. En
yüzyılda
É M I L E
içe
sesleri gittikçe belirginleşiyordu. Cana
çelişki
ve
anarşizm
Birinci
ile
marksizm
yanıp tutuşan, kapkara bir insan ordusu boy
arasındaki
atıyordu."
reformizmle devrimcilik arasındaki çatışma, işçi önderlerinin
Enternasyonal'de
olanlar,
En büyük başyapıtını bu sözlerle bitiren
bürokratikleşmesi, işçi ailelerinin yapısı ve ilişkileri, genç kadın
Émile François Zola 29 Eylül 1902'de hayata
ve erkek işçiler arasındaki ilişkiler, kadın işçilerin karşılaştıkları
gözlerini
toplanan
baskı, ev kadınlarının militanlaşması, işçilerin biriken öfkesinin
Fransız işçi kitleleri kol kola girerek hep bir ağızdan
ortaya çıkışı, şiddet sorunu, burjuvazinin ve yönetimin farklı
sadece şu kelimeyi haykırarak inletmişlerdi Paris
kesimlerinin içinde bulunduğu durum ve işçilere bakışı gibi pek
sokaklarını:
yumduğunda,
cenazesinde
Germinal!"
çok farklı konu ustalıkla işleniyor. Bu kadar farklı konunun aynı
Émile Zola, Türkçe'ye Tohum Yeşerince
kitapta her şey yerli yerine oturarak böylesi bir ustalıkla
ismiyle de çevrilmiş olan başyapıtı Germinal'i Nisan
işlenebilmiş olmasının nedeni, yalnızca Zola'nın üstün edebi
1884 ile Ocak 1885 arasında kaleme aldı. Germinal
yetenekleri değil, bütün bu konuların işçilerin hayatında gerçek
1885'in Mart ayında ilk kez yayınlandı. Esasında
bir yer tutuyor oluşu. Germinal gücünü Zola'nın edebi
"Germinal!
Zola'nın Les Rougon-Macquart: İkinci İmparatorluk
ustalığından aldığı kadar, çırılçıplak gerçekliğinden de alıyor,
Altına Bir Ailenin Doğal ve Sosyal Tarihi isimli yirmi
zira kitabın arkasında dönemin Kuzey Fransa'nın çeşitli
kitaplık serisinin 13. kitabı olan Germinal, Zola'nın
maden kasabalarının ve çeşitli madenci grevlerinin detaylı bir
kaleme aldığı en büyük eser olarak kabul ediliyor ki
biçimde gözlenmesi ve incelenmesi yatıyor. Öte yandan
edebi açıdan muhteşem anlatımı, sınıf bilincinin
Zola'nın
gelişimini ve sınıf mücadelesinin ortaya çıkışını
başından sonuna kadar doğal ve edebi bir anlatımla gerçekliği
olabilecek en kapsamlı biçimde ele alışı, derinlikli
olduğu
ustalığı, gibi
asla
gözler
didaktik
önüne
ve
zorlama
sermesiyle
olmayarak,
Germinal'i
sınıf
karakterleri ve bir hikaye olarak şahane olay örgüsüyle, bu
mücadelesini ele alan kitapların büyük bir çoğundan ayırıyor.
yorumun
değil.
Bütün bu unsurlar birleşince de tarihin yazılmış en büyük
Hikayemiz, 1860'larda Étienne Lantier isimli göçebe
başyapıtlarından bir tanesi ortaya çıkması şaşırtıcı değil.
işçilik
neden
yapan
bir
yapıldığını delikanlının
kestirmemiz Kuzey
zor
Fransa'da
bulunan
Montsou isimli madencilik kasabasina gelmesiyle başlıyor. Bu
Germinal'i
bütün
okurlarımıza
öneriyoruz.
Gerdûn