Devrimci Halk Sayı : 7
Örgüt Özgürlük, Özgürlük Sosyalizmdir.
ÇAĞRI : Ulucanlar katliamı ile başlayan süreç Türkiye'deki devrimci kadrolaşmayı Emperyalist sermaye ile üzeri kapalı bir savaşa sürüklemiştir. Devlet hücre tipi cezaevleri bahanesi ile aynı Ulucanlardaki gibi bir çok devrimciyi, cezaevlerinde katledeceğini açıkça belirtmiştir. Sınıf mücadelesinin önümüze koyabileceği en keskin savaşlardan biridir bu. Devrimciler hiç bir fraksiyon ayrımı gözetilmeden katledilmişdir. Bunun süreceği de açıktır. Ulucanlar direnişinde ani olarak kurulan platform, devrimci mantıktan yoksun hareket etmiştir, devrimcilerin bu kader birliğini anlayamamıştır. Bu anlamda devrimcilerin cezaevleri ile ilgili olarak disiplinli ve merkezi bir çalışma yürütmesi gereklidir. Hiç bir devrimci fikir ne ideolojik sorunları ortaya koyarak ne de herhangi bir ayrılığı göstererek ortak çalışma yapan bir platform içinde bulunmayı reddedemez. Sorunun iyi kavranması gereklidir. Bu platformun kurulması için bütün yapıları gerek yayın organları açısından gerekse pratik bazında çalışmaya çağırıyoruz.
DEVRİMCİ HALK
Devrimci Selamlar;
İçinde
bulunduğumuz süreç, çalışmalarımızı daha geniş bir alana taşımıştır. Zorunlu olarak farklı şehirlere dağılan merkez komitemiz ve buna bağlı olarak ortaya çıkan zorluklar dergimizin çıkmasını geciktirmiştir. Ancak yaşadığımız zorluklar ve dergimizi size ulaştıramamamız dergimizin çıkmayacağını, uzun süreli bir kopukluk olduğunu düşünmenizi sağlamış olabilir. Bundan dolayı 7. Sayıyı bütün zorluklara rağmen elimizden geldiği kadar çabuk sizlere ulaştırmaya çalışıyoruz. Süreç bizleri daha keskin çalışmalara itmiştir. Süreç Türkiye işçi sınıfını da keskin bir savaşa sürüklemiştir. Her birimiz bu savaşa örgütlü mücadele ile açılmak zorundayız. İnsan olmanın biricik anlamı, onurlu yaşayabilmenin tek yolu bu sınıf savaşımında saflarımızı belirlemekten geçiyor. Ulucanlar katliamı ile birlikte devlet, devrimcileri katledeceğini, Ulucanlar'da yaşananları Buca'ya, Bayrampaşa'ya taşıyacağını haykırmıştır. Ulucanlar'da katliamın gerçekleştiği gece bir grup devrimci, tutsak anaları, tutsak babaları ile gözaltına alınmıştır. Baştan beri dışarıdan direnişe destek olan bu grup Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde, Narkotik bölümüne sözde kimlik tespiti için alınarak katliam süresince alıkonulmuştur. Bunun dışında sivil toplum örgütleri ve çeşitli legal zemindeki partileri dolaşan tutsak yakınlarından bazıları da katliamın yapıldığı gecenin sabahı narkotikte bekletilen devrimcilerin yanına getirilmiştir. Dışarda insanlık dışı bir katliam yaşanırken, aileler ve direnişe destek olan devrimciler içeride alıkonulmuşlardır. İşte bu süreçte Cezaevleri ile ilgili merkezi, disiplinli çalışma yürüten bir platformun eksikliği göze çarpmıştır. Madem devlet katliamları sürdüreceğini haykırıyor, madem bizler buna izin vermeyeceğimizi söylüyoruz. O zaman disiplinli ve merkezi çalışma dışında pek fazla alternatifimiz yok... Bizler bu merkezi platformun kurulabilmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Orada devrimciler katledilirken hiçbir fraksiyon ayrımına bakılmamıştır. Yine bakılmayacaktır. Bu durumda " Ya hep beraber, ya hiçbirimiz, kurtuluş yok tek başına ! " diyoruz.
HAREKETİMİZİN TEMEL İLKELERİ : Devrimci Teori olmaksızın, Devrimci hareket de olamaz. Hareketimiz Marxsist-Leninist öğretinin ışığında biçimlendirilmiş, Leninist parti anlayışının bütün ilkelerini tartışma götürmez şekilde sahiplenmiştir. Bu anlamda hareketimiz; sınıf mücadelesini ve sınıf mücadelesinin proleterya diktatörlüğü ile sonuçlanacağını kabul etmiştir. Proleteryanın önderliğinde bir devrim için mutlak proleteryaya yön verecek parti gereklidir. Ülkemizde bu misyonu sahiplenen legal ve illegal yapılanmalar bulunmaktadır. Ancak bu yapılanmalar yanlızca kendilerine yapıştırdıkları etiketler ile MarxsistLeninist öğreti ışığında proleteryaya önderlik ettiklerini söyleyemezler. Her yapılanmanın kendi pratiğinden çıkarttığı Leninist örgütlenme anlayışı vardır. Ancak altını çizerek belirtmek gerekir ki bu yapıların Leninist örgütlenme anlayışları bizzat kendi pratikleri içinde oluşmuştur. MarxsistLeninist öğretinin ilkelerini kendi pratiklerinin ürünü olarak görmüşlerdir. Dolayısı ile Leninist parti modeline uymak zorunda kalacaklarına, Leninist parti modelini kendi hareketlerine uydurmuşlardır. a-
Ülkemizde devrimci oluşumların çalışma biçimi nasıl olmalıdır : Legal çalışma yapan yapıların genel görüşü; Bu halkın kabullenemeyeceği, göğsümüzü gere gere savunamayacağımız bütün çalışma biçimleri provokatif ve yanlıştır. Biz ise bunu şu şekilde değiştiriyoruz; Burjuvazinin kabul edebileceği bütün çalışma biçimleri oportünist ve işbirlikçidir. Marxsist-Leninist öğretide açık olan şey şudur : Önüne sınıf mücadelesinin sonucu olarak proleteryanın diktatörlüğünü koymayan ve bunu burjuva iktidarı altında belirli yasal taleplerin gerçekleşmesi uğruna yapanlar devrim şartlarının oluşması sürecini geciktirdiği için devrimci değildir. Bunun dışında Marxsist-Leninist öğreti burjuvazinin kokuşmuş ahırından bile yararlanmayı, sonuna kadar yararlanmayı devrimci yöntem olarak saymıştır. Ancak dikkat edilmesi gereken bu iki tip çalışmanın birbirine karıştırılmaması ve bunun arasındaki çizginin iyi kurulmasıdır. Bu nedenlerden dolayı hareketimiz legal mücadele diye bir şeyi kabul etmemesine rağmen legalliği sonuna kadar kullanmayı devrimci yöntem olarak bilir. b- Leninist Parti modeli : Proleteryaya sosyalist bilinç ancak dışarıdan taşınabilir. Dolayısı ile proleteryaya dışarıdan sosyalist bilinci taşıyacak, proleteryayı yönlendirecek etmenleri bağrında taşıyan bir partinin gerekliliği mutlaktır. Bu anlamda Leninist parti modelini
incelemek gerekir . Lenin "Ne Yapılmalı " isimli kitabında bu parti modelini çok net tarif eder. " Her şeyden önce...Devrimciliği meslek edinmiş kişilerden oluşan.. Pek geniş tutulmaması ve olabildiğince gizli.." Tabii bu modelin Lenin'in Ne Yapılmalı'da tarif ettiği döneme de bakmak gerekir. Ancak bu dönemin otokratik Rusya dönemine denk gelmesi ve bu yüzden de burjuva demokrasisinin hüküm sürdüğü bir dönemde geçerliliğini yitirmiş olması mantığı Leninist parti modelinin kavrayamamış bir zihniyetin ürünüdür. Bunun evrenselliğinin savunulması dogmatizm değil, aksine bunun evrenselliğinin olmadığını savunmak dogmatist bir bakış açısıdır. Lenin'in önerdiği " devrimciler örgütü" anlayışına karşı, kitleden kopma , provokasyon örgütü olacağı anlayışını savunanlara Lenin şöyle sesleniyor : " Şunları iaddia ediyorum: 1. Cisi sürekliliği sağlayan istikrarlı bir önderler örgütü olmadan hiçbir devrimci hareket varlığını sürdüremez. 2. Hareketin temelini oluşturan ve harekete katılan, mücadeleye kendiliğinden çekilen kitleler ne kadar geniş olursa, böyle bir örgüte duyulan gereksinim o kadar acil hal alır ve bu örgüt o ölçüde sağlam olmak zorundadır. ( Çünkü her tür demogogun kitlelerin geri kesimlerini peşlerinden sürüklemesi o kadar kolay olacaktır. ) 3. Böyle bir örgüt esas olarak, devrimci faaliyeti meslek edinmiş insanlardan oluşmalıdır. 4. Otokratik bir ülkede böyle bir örgüte üyeliği, ancak meslekten devrimciler, siyasi polise karşı mücadele sanatında profesyonelce eğitilmiş insanlar üye olabilecek şekilde ne kadar çok sınırlarsak, örgütün ele geçirilmesi o kadar zor olacaktır. 5. Gerek işçi sınıfndan gerek diğer toplumsal sınıflardan , harekete katılma ve içinde aktif olarak çalışma imkanına sahip olacak kişiler çevresi de o kadar geniş olacaktır. ( Lenin, Ne Yapılmalı ? İnter yayınları, sayfa : 132,133 ) Aynı şekilde Lenin'in parti'den kastı "mesleği devrimcilik olanlardan oluşan" örgüt değildir. Şimdi de Lenin'in " Bir Adım İleri Bir Adım Geri" isimli yapıtında parti örgütünün yapısı hakkında özetlediklerini aktaralım : İyice anlaşılması için mesele şu şekilde ortaya konulabilir. Genelde örgütlülük derecesine ve özelde bir örgütün konspirasyon derecesine göre, aşağı yukarı şu kategoriler ayırt edilebilir. 1. Devrimcilerin örgütleri; 2. İşçilerin örgütleri, hem de mümkün olduğunca geniş ve çok çeşitli ( kendimi sadece işçi sınıf ile sınırlıyor ve başka sınıflardan bazı unsurların da belli koşullar altında bu kategoriye gireceğini kendiliğinden anlaşılır bir şey olarak varsayıyorum. ) Bu iki kategori Parti'yi oluşturur. Devamla 3. Parti'ye dayanan işçi örgütleri ;4. Parti'ye dayanmayıp da, fiilen onun kontrolü ve yönetimine tabi olan işçi örgütleri; 5.
1
Hakeza kısmen, en azından sınıf mücadelesi kendini çok sert bir şekilde açığa vurduğunda sosyal demokrasinin yöntemine tabi olan, işçi sınıfının örgütsüz unsurları. Benim bakış açımdan mesele aşağı yukarı böyledir. ( Lenin, Bir Adım İleri İki Adım Geri, İnter Yayyınları, sayfa : 77 ) DEMOKRATİK MERKEZİYETÇİLİK ; LENİNİST PARTİNİN İŞLEYİŞ İLKESİ : Parti tarafından kararlaştırılmış bir eylemin birliğini yoketmediği veya sarsmadığı sürece tartışma özgürlüğüdür. Şimdi bunu Lenin'in yazdıkları ile anlamaya çalışalım : " Geniş demokrasi ilkesinin şu iki önkoşulu içerdiğini sanırım herkez kabul eder: Birincisi tam aleniyet, ikincisi bütün fonksiyonerlerin seçilmesi. Aleniyet, hem de sadece örgüt üyeleriyle sınırlı olmayan bir aleniyet olmadan, demokrasiden söz etmek gülünçtür. Alman Sosyalist Partisi'ni demokratik bir örgüt olarak tanımlayabiliriz, çünkü parti içinde her şey, parti kongreleri de dahil, alenidir. Fakat hiç kimse, üyeleri dışında herkeze karşı gizlilik perdesi ile gizlenen bir örgütü demokratik olarak niteleyemez. O halde "geniş demokratik ilke" tezinin ileri sürülmesinin- eğer bu ilkenin temel koşulu gizli bir örgüt için yerine getirilmesse- anlamı nedir ? Bu "geniş ilke'nin" kulağa hoş gelen, ama boş bir laf olduğu görülmektedir. Dahası bu boş laf, anın acil örgütsel görevlerinin hiç anlaşılmadığını göstermektedir. Herkes, bizde "geniş" devrimciler kitlesi içinde konspiratif çalışma anlayışının ne kadar az olduğunu bilir. Haklı olarak üyelerin sıkı seçimini talep eden B-v'nin, bu hususta nasıl acı yakındığını gördük. Ve şimdi kendi yaşam duyguları ile övünen bazıları ortaya çıkıyor ve böyle bir durumda en sıkı ( dolayısıyla daha dar. ) üye seçimi zorunluluğunu değil, "geniş demokratik ilke" yi vurguluyor ! Karavana atmak buna denir. Demokrasinin ikinci özelliği olan seçim konusunda da durum daha iyi değildir. Politik özgürlüğün olduğu ülkelerde bu koşul son derece doğaldır. " Parti programının temel ilkelerini kabul eden ve partiyi gücü oranında destekleyen herkes parti üyesi olarak görülür. - alman Sosyal-Demokrat Partisi Tüzüğü'nün birinci maddesi böyle der. Ve tüm politik arena kamuoyuna bir tiyatro sahnesinin seyirciye açık olduğu kadar açık olduğu için, kimin bu ilkeleri kabul edip etmediği, kimin desteklediği ya da karşı çıktığı hem gazetelerden hem de kamuoyuna açık toplantılardan bilinir. Herkes belli bir politikacının işe belirli biçimde başladığını ,belirli bir gelişim geçirdiğini, hayatının zor bir anında şöyle ya da böyle davrandığını, genelde belirli niteliklerle sivrildiğini bilir; dolayısı ile tüm olguları bilen bütün parti üyeleri herhangi bir kişiyi herhangi bir parti görevine seçebilir ya da seçmeyebilir. Bir parti önderinin politik çalışmasında attığı her adımın genel kontrolü, biyoloji de en uygun olanların yaşaması olarak
adlandırılan ve otomatik olarak işleyen bir mekanizmanın oluşmasını sağlar. Tam aleniyet, seçim ve genel kontrol yolu ile uygulanan doğal ayıklama, her önderin son tahlilde doğru mevkide olmasını, güçlerine ve yeteneklerine en uygun düşen işi yapmasını, hatalarının sonuçlarını hissetmesini ve herkezin gözü önünde hatalarını kabul etme ve bunlardan kaçınma yeteneğini kanıtlamasını güvenceler. Şimdi bu tabloyu otokrasimizin çerçevesine yerleştirmeye çalışın bakalım ! Bizde parti programının temel ilkelerini kabul eden ve partiyi gücü oranında destekleyen herkesin, konspiratif çalışan bir devrimcinin her adımını denetlemesi düşünülebilir mi ? Çalışmanın çıkarı gereği, devrimcinin kimliğini, bu herkesin onda dokuzundan saklaması bir yükümlülükten, herkezin konspiratif çalışan devrimciler arasından şunu ya da bunu seçmesi mümkün mü ? Raboçeye Dyelo'nun bu büyük sözlerinin gerçek anlamı üzerinde biraz düşünüldüğünde görülecektir ki, ayıklamayı Jandarmaların yaptığı otokratik egemenlik altında , parti örgütünün geniş demokrasisi sadece boş ve zararlı bir oyundur. Boş bir oyundur, çünkü gerçekte hiçbir devrimci örgüt geniş bir demokrasi uygulamamıştır ve ne kadar isetrse istesin uygulayamaz. Zararlı bir oyundur, çünkü geniş demokratik ilkeyi gerçekten hayata geçirme girişimleri sadece polisin takibatlarını kolaylaştırır ve egemen amatörlüğü ebedileştirir, pratikçilerin dikkatini profesyonel devrimci olmak için kendilerini eğitme ciddi ve acil görevine değil, seçim sistemleri üzerine, kağıt üzerinde ayrıntılı tüzükler hazırlamaya çeker. ( Lenin, Ne Yapılmalı ?, İnter Yayınları, sayfa: 147-149 ) Şimdi de Lenin'in Demokratik Merkeziyetçilik konusunda RSDİP'in 4. Kongresine sunduğu karar tasarısına bakalım : PARTİ ÖRGÜTLENMESİNİN İLKELERİ : 1.
Partide demokratik merkeziyetçilik ilkesinin genel olarak halen kabul edildiği; 2. Bu ilkenin şimdiki siyasal koşullar altında eyleme dönüştürülmesi güç olmakla birlikte, belli sınırlar içinde gene de olanaklı bulunduğu 3. Parti örgütünün gizli ve legal aygıtının birleştirilmesinin parti için son derece zararlı olduğu anlaşıldığı ve hükümetin kışkırtmalarda bulunmasına yardım ettiği göz önüne alınarak, aşağıdaki noktaları bildiriyor ve parti kongresinin bunları karara bağlamasını istiyoruz : A - Seçilebilme ilkesi parti örgütlerinde aşağıdan yukarıya doğru gerçekleştirilmelidir. B - bu ilkeden yapılacak sapmalar, örneğin iki aşamalı seçimler ya da seçilen organlara sonradan girme v.s., yanlızca aşılamayan polis engelleri
2
karşısında ve özel olarak öngörülmüş olağanüstü durumlarda olanaklıdır. C - Parti örgütünün gizli çekirdeğinin korunması ve pekiştirilmesi ivedi zorunluluktur. D - Her türden açık davranışlar için ( basında, tolantılarda, birliklerde, özellikler sendikal birliklerde ) örgütlerin özel bölümleri kurulmalı, bunlar gizli hücrelerin durumuna hiçbir koşul altında zarar verici olmamalıdır. E - Partinin yalnız bir tek merkez aşaması olmalı, yani genel kongre, partinin merkez organının yazıişleri v.b. görevlendiren bir tek MK seçilmelidir. Şimdi de III. inceleyelim :
Enternasyonelden
bir
sınıfından bağımsız ve işçi sınıfının öncü müfrezesi ! Böyle bir partinin Marxsist-Leninist niteliklerden yoksun olduğu açıktır. 2- İŞÇİ SINIFININ ÖRGÜTLÜ MÜFREZESİ OLARAK PARTİ : 3- PROLETERYANIN SINIF ÖRGÜTÜNÜN EN YÜKSEK BİÇİMİ OLARAK PARTİ 4- PROLETERYA ÖRGÜTÜNÜN ALETİ OLARAK PARTİ 5- HİZİPLERİN BİRLİĞİ İLE BAĞDAŞMAYAN BİR İRADE BİRLİĞİ OLARAK PARTİ 6PARTİ KENDİSİNİ OPORTÜNİST UNSURLARDAN ARINDIRARAK GÜÇLENİR
alıntıyı
Komünist Parti örgütlenmesinde demokratik merkezileşme gerçek bir sentez, merkeziyetçilik ve proleter demokrasisinin bir bileşkesi olmalıdır. Bu bileşke ancak tüm parti örgütünün daimi ortak eylemi, daimi ortak mücadelesi temelinde sağlamlaşabilir. Komünist Parti örgütlenmesinde merkezileşme biçimsel ve mekanik merkezileşme değil, Komünist faaliyetlerin merkezileşmesi, yani savaşa hazır ve aynı zamanda uyum yeteneği olan kuvvetli bir önderliğin oluşturulması demektir. ..... Proleter sınıf mücadelesini yöneten ve Komünist önderliği merkezileştiren Komünist Parti'nin devrimci proleteryaya hükmetmeye çalıştığını yanlızca Komünistlerin düşmanları iddia edebilirler. Böyle bir iddia yalandır. Ne yetki için rekabet, ne de parti içinde üstünlük için yarışma, demokratik merkeziyetçiliğin Komünist Enternasyonel tarafından benimsenen temel ilkeleri ile uyuşmaz. LENİNİST PARTİ Ve ÖZELLİKLERİ : 1 PARTİ, İŞÇİ SINIFININ ÖNCÜ MÜFREZESİDİR : Ancak Parti sadece sınıfın öncü müfrezesi olamaz. Aynı zamanda da sınıfın bir parçası olmak zorundadır.Bu anlamda Mahir Çayan'nın bu konuda yazdıklarına bakmak gerekir : Bizim gibi halk savaşının zorunlu bir durak olduğu ülkelerin devrimci mücadelesinde köylüler temel güçtür, proleterya önder güçtür ve proleteryanın öncülüğünün niteliği ideolojiktir. Toplu Yazılar, Devrimci yol, Ekim 1978, sayfa 179 Burada işçi sınıfnın önderliği yanlızca ideolojik önderlik olarak kavranmıştır. Bu yüzden de işçi sınıfı içinde çalışmanın belirleyici bir öndemi yoktur. Parti içinde işçi sınıfından gelen üyelerin pratik ağırlığının ne olduğunun önemi yoktur. Bunlar düşünülmeye değer. Lenin'in ve III. Enternasyonel 'in aktardıklarına bakmak yeter. İşçi
Lenin'e göre parti inşası iki aşamdan geçmelidir : 1 - Proleter öncünün kazanıldığı aşama.. 2- Bütün sınıfı, büyük yığınları, öncüyü doğrudan destekleme, ya da en azından öncüye karşı hayırhah bir tarafsızlık durumuna getirme aşaması. LENİNİST PARTİ'NİN İNŞAASI AŞAMADAN GEÇMEK ZORUNDADIR :
İKİ
Yine Sovyet deneyimine ve Lenin'e bakmak gerekir : Lenin " Sol Komünizm Komünizmin Çocukluk Hastalığı " isimli yapıtında " Bizde ( Rusya'da ) olanların tarihi bir kaçınılmazlık olarak enternasyonel alanda tekrarlanması, enternasyonel geçerliliğe sahip olması " şeklinde deneyimlerinin enternasyonel niteliğini belirtir. Şimdi de Parti inşaası ile ilgili olanlarına bakalım : Proleteryanın öncüsü düşünsel olarak kazanılmıştır. Esas olan budur. Bu olmadan zafere ilk adım bile atılamaz. Fakat buradan zafere kadar oldukça uzun bir yol var. Sadece öncü ile zafer kazanılmaz. Bütün sınıf geniş kitleler öncüyü ya doğrudan desteklemediği ya da ona karşı en azından hayırhah bir tavırsızlık ve öncünün düşmanlarını destekleme konusunda mutlak bir yeteneksizlik göstermediği sürece öncüyü tek başına tayin edici savaşa sürmek sadece aptallık değil, cinayettir. Fakat gerçekten tüm sınıfın, emekçilerin ve sermaye tarafından köleleştirilenlerin böyle bir tutumu gerçekten benimseyebilmeleri için sadece propoganda, sadece ajitasyon yetmez.. Bunun için bu kitleler kendi siyasi deneyimlerini kazanmaları gerekir. Bu, sadece Rusya değil, Almanya tarafından da şaşılacak bir güç ve açıklıkla doğrulanan bütün büyük devrimlerin temel ilkesidir. Sadece Rusya'nın daha düşük kültür düzeyine sahip, çoğunlukla okuma yazma bilmeyen kitlelerin değil, almanya'nın kültürel seviyesi daha yüksek hepsi okuma yazma bilen kitlelerinin de, kararlı biçimde komünizme yönelmek için, II. Enternasyonel şövalyelerinin hükümetinin,
3
burjuvazi karşısında bütün güçsüzlüğünü karaktersizliğini, çaresizliğini, uşaklığını, alçaklığını, proleterya diktatörlüğü karşısında tek seçenek olarak en gericilerinin diktatörlüğünün kaçınılmazlığını bizzat yaşamaları gerekiyordu. Uluslar arası işçi hareketi içinde sınıf bilinçli öncünün, yani komünist partilerin, grupların, akımların önündeki görev ( henüz uyumakta olan, hareketsiz, eski düşüncelere saplanıp kalmış, eskide ısrarlı, henüz uyanmamış ) geniş kitleleri onların bu yeni pozisyonuna yaklaştırmak, ya da geniş kitleleri de bu yeni pozisyona yaklaşırken, bu yeni pozisyona geçerken yönetmektir. Nasıl birinci tarihsel görevi oportünizme ve sosyal-şovenizme karşı tam bir ideolojik ve politik zafer kazanmadan yerine getirmek mümkün değildi ise, şimdi güncel hale gelen ve kitleleri öncünün devrimde zaferini sağlayacak yeni pozisyona çekmekten ibaret olan ikinci görev de radikal doktrincilik ortadan kaldırmadan, hataları tamamen aşılmadan, bu hatalardan kurtulmadan yerine getirilemez. Proleteryanın öncüsünü komünizme kazanmak söz konusu olduğu sürece propoganda ön planda durur, hatta çevreciliğe özgü bütün zaaflarıyla birlikte çevreler bile burada yararlıdır ve değerli sonuçlar verirler. Fakat kitlelerin pratik eylemi, son ve tayin edici savaş için milyonluk orduların- değim yerinde ise- yığınağı, verili toplumun bütün sınıf güçlerinin mevzilendirilmesi söz konusu olduğunda, tek başına propoganda alışkanlıkları ile, katıksız komünizmin gerçeklerinin basitçe yinelenmesi ile hiçbir şey elde edilmez. Burada hesap, henüz kitleleri yönetmemiş küçük bir grubun propogandacısının yaptığı gibi binlerle yapılmaz, burada hesabı milyonlarla ve onmilyonlarla yapmak gerekir. Burada kendimize sadece, devrimci sınıfın öncüsünü ikna edip etmediğimiz sorusunu değil, aynı zamanda bütün sınıfların, söz konusu toplumun mutlak bütün sınıflarının tarihsel bakımdan etkili güçlerinin, istisnasız, tayin edici savaş için koşulların gerçekten olgublaştığı tarzda mevzilenmiş olup olmadıkları sorusunu da sormamız gerekir. ( Lenin, Komünizmin Çocukluk Hastalığı, İnter Yayınları, sayfa: 94-96 ) Lenin'in buraya kadar yazdıklarına bakarsak, Leninist Parti'nin geçmesi gereken aşamalar ; 1- Proleter öncünün kazanıldığı aşama. 2- Bütün sınıfı, bütün yığınları, öncüyü doğrudan destekleme, ya da en azından öncüye karşı tarafsızlık durumuna getirme aşaması. DEVAM EDECEK...
Aşağıdaki yazı DEVRİMCİ HALK 4. Kongretoplantısında Devrim Yıldırım Yoldaşın yaptığı konuşmanın kısaltılmış metnidir. Yoldaşlar, iki konuya değineceğim : Emperyalist cephe'nin durumu, Anadolu'nun durumu ve Anadolu'daki Devrimci kampın durumu. Amacımız verileri iyi saptayabilmek ve bilimsel bir temele oturtmaktır. 1.
Emperyalist cephe : Bugün emperyalist cephede gözle görülür bir gerileme vardır. Özellikle ABD emperyalizmi, Avrupa ve japonya'nın dünya ekonomisi üzerinde günden güne yükselen hegomonyasından rahatsız olmaktadır. Balkanlar'daki Nato harekatının, Kafkaslar'daki gelişmelerin ve Ortadoğu sorununun incelenmesi bize, gelişen şartlarda ABD emperyalizminin neyi hedeflediğini anlatacaktır. ABD emperyalizmi birinci aşamada Anadolu'da, Balkanlar'da, Kafkaslar'da ve Ortadoğu'da gelişebilecek olan işçi ayaklamalarını kırmayı amaçlamaktadır. Bir taraftan ABD de üretimin kısıtlanması, yeni emekgücü sahalarına ihtiyaç duymasını sağlamıştır ABD emperyalizminin.
2.
Anadolu; Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu üçgeni içinde bulunması nedeni ile özel bir saldırıya maruz kalmaktadır. Türkiye işbirlikçi burjuvazisi güçlendirilerek bahsettiğim bu üç bölgeyi denetimi altına alabilecek güçlü bir Türkiye amaçlanmaktadır ABD emperyalizmi tarafından. 10 yıllardır iktidar koltuğundan bile sözetmeyen MHP faşizminin de iktidarda yeralabilmesinin biricik nedeni budur. Aynı şekilde Uluslararası Tahkim Yasası'nın, Sosyal Güvenlik Yasa'sının ve hızlandırılan özelleştirme mantığının da altında bu nedenler yatmaktadır. Bu saldırılar Türkiye İşçi sınıfını genel grev aşamasına kadar getirmiştir. Bütün bunlar Anadolu'daki devrimci kadrolaşmayı kırmayı ve devrimci önderleri katletmeyi zorunlu kılmıştır. Ulucanlar'da başlayan savaş bunun apaçık örneğidir. Bu süreçte Ulucanlar Cezaevi'nde olanlar elbette sonuncu saldırı değildir, sınıfın önderlerine. Amaçları Buca Cezaevidir, Bayrampaşa Cezaevidir, amaçları Türkiye işçi sınıfına önderlik edebilecek kadrolaşmayı yoketmektir. Bu saldırılar yanlızca Türkiye için geçerli değildir elbette. Yakın zamanda çeşitli emperyalist devletlerde polis ile devrimci gruplar arasında çıkan çatışmalar da bu nedenle yapılmıştır. Bunlar çeşitli sivil toplum örgütleri ile polis arasında çıkan basit çatışmalar olarak gösterilmeye çalışılsa da durum açıktır. Bizim Ulucanlar'dan çıkartacağımız bir ders var : 10 yoldaşımız acımasızca katledilmişken ve 18
4
yoldaşımız yaralanmışken, orada tam anlamıyla bir iç savaş yükselmişken, bölgedeki bütün devrimci gazeteler basılmış, oradaki devrimciler tutuklanmışken, tutsak anaları sokak ortasında burjuva basının önünde tutuklanmışken, bizler olanları geniş halk yığınlarına ulaştıramadık. Gelecekte yine böyle bir saldırıda halkın tepkisi ile saldırıların dizginlerini elimize alabileceğimizi düşünmek ne kadar saçma olur. Ankara merkeze 5 km uzaklıkta binlerce insan önünde ve onlarca televizyoncu önünde yaşananların ne kadarı halka ulaşabilmiştir. Dolayısı ile bu süreç devam edecektir. Devrimci önderlere saldırı sürecektir, devrimci kadrolaşmaya saldırı sürecektir, bu da bize daha çevik, daha disiplinli çalışma yapmamız gerektiğini göstermektedir. Cezaevlerindeki saldırıların sona ermeyeceğini önümüzdeki dönemde bunların daha da şiddetleneceğini, daha fazla kayıp vereceğimizi kabullenmek ve bu savaşı lehimize çevirmek için bütün varlığımızla çaba göstermek zorundayız. Kendi açımızdan örgütlü mücadeleye hayatımızın ne kadarını katabiliyoruz, örgütümüz mücadelede şartları ne kadar doğru analiz edebiliyor. Bunların özeleştirisini yapmak zorundayız. Çıkan yayınlarımızda iktidarın reformist tavırlarının eleştirisini yapmak yerine, savaş mevzilerini hazırlamamız gerekiyor. Devrimci yapılara ahlak dersi vermek yerine, ne kadar devrimci dayanışmaya açık olduğumuzu sorgulamamız gerekiyor. Söyleyeceklerim şimdilik bu kadar ... Yaşasın Devrimci Mücadelemiz ! Yaşasın Devrimci Dayanışma ! _________________________________________ I. Propaganda, Ajitasyon ve Toplumsal Psikoloji 1.1. Bilinçlendirme Psikoloji Bağı
Çalışması
ile
Toplumsal
Isçi sinifini ve emekçi halki, sosyalizme açilan ileri demokratik halk devrimine ve sosyalizme kazanmak, onlari bilinçlendirmekten geçer. Bilinçlendirmek demek, isçi sinifina ve halk kesimlerine, uzun erimli ve kalici çikarlarini benimsetmek, Marksçi-Leninci ideolojiyi benimsetmek demektir. Bu da insanin o güne dek yanlis da olsa dogru diye inandiklari bilgiler yerine, baska ve dogru bilgileri yerlestirmek anlamina gelir. Toplumsal Bilincin Toplumsal Psikoloji
Iki
Düzeyi:
Ideoloji
ve
Insan bilinci, yasanan tüm deneylerin beyindeki yansimasinin kapsamidir. Toplumsal bilinç (ya da sinifsal) dersek, toplumda insan beyni gibi bir "toplumsal beyin" yoktur. Toplumsal (ya da sinifsal) bilinç, büyük toplumsal guruplara ayrilmis insan kümelerinin ortak davranis temelinde ürettigi ortak düsünce süreçleridir. Ortak, anlamli bir eylem-davranis olmadan toplumsal (ya da sinifsal) bilinç de olamaz. Toplumsal bilinçde nesnel dunyanin gerçekligi iki düzeyde yansir:1) Gerçegin deneysel düzeyde yansimasi; 2) Gerçegin teorik düzeyde yansimasi. Bu iki yansima düzeyini kapsayan iki toplumsal bilinç düzeyi vardir: 1) Toplumsal psikoloji (deneysel bilinç ya da spontane bilinç de denebilir), 2) ideoloji (teorik bilinç ya da bilinçli bilinç de denebilir). Toplumsal psikoloji, genel olarak tüm duygusal, düsüncesel olusumlardir. Dis dünyanin insan kafasindaki deneysel, dogrudan yansimasidir. Zevkler, aliskanliklar, inançlar, töreler, görenekler, önyargilar, hayaller, hurafeler, vb., bu bilinç düzeyinin içine girer. Ideoloji ise su ya da bu düzeyde bir entellektüel çalismanin ürünüdür. Dolayisiyla, belirli bir mantiksal bütünlüge sahiptir. Isçi sinifini bilinçlendirme çalismasinda propagandaci ve ajitatörlerin üstünde en büyük önemle durmalari ve derinden anlamalan gereken yön, sinif psikolojisi ile sinif ideolojisi arasindaki iliskidir. Sinif psikolojisi ile sinif ideolojisi arasinda çok yönlü, canli, dinamik bir iliski vardir. Sinif psikolojisi, günlük gereksinim ve çikarlarla çok daha yakindan, dogrudan baglıdir. Bu temel üzerinde ideolojiyi güçlü biçimde etkiler. Öte yanda, sinif ideolojisi, bir kez benimsendi mi, psikolojiyi etkiler, yer yer degistirir, eklektik ve tutarsiz yanlarini temizler. Yigin çalismasi açisindan en önemlisi, belirli bir sinifa belirli bir ideoloji, ancak ve ancak o sinifin psikolojisi dikkate alinarak başarıyla benimsetilebilir. Sinif ideolojisinin, sinif psikolojisinde derin ve saglam kökleri vardir. Ama bu kökleri bilinçli bir biçimde kavramayan, elinde tutamayan propagandaci ve ajitatörler, ideolojiyi etkin olarak yayamazlar. Sinif psikolojisinin somut durumu dikkate alinmadan ideoloji yeterli basarıya götürülemez, bilinç verilemez.
5
Lenin, bize her zaman söyle sesleniyor:
Karsilikli Iletisimde Dikkat Edilmesi Gereken Bazi Yönler
"Yiginlarla baglan. Onlara yakin yasa. Onlarin ruhsal durumlarini bil. Herseyi bil. Yiginlari anla. Onlara yaklasabil. Onlarin kesin güvenlerini kazan. Liderler yönettikleri yiginlardan, öncü tüm emek ordusundan kopmamalidir. (...) Yiginlari yaltaklama ve de onlardan kopma". Propaganda ve Ajitasyonda Gereken Bazi Yönler
Geçmisin ve bugünün çok çesitli etkisi altinda biçimlenen sinif psikolojisini iyice bilmeden ve ona uyumlu bir çalisma yöntemi gelistirmeden, sinifimiza Marksçi-Leninci ideolojiyi, komünist bilinci yeterli basariyla götürebilmemiz oldukça zordur. Yigin çalismasi, sabirli, anlayisli, olgun ve esnek bir çalisma olmak zorundadir. Yigin çalismasinin temel kurali, isçi sinifini, halki kendimize inandirmaktir, güvendirmektir. Dikkat
Edilmesi
Yiginsal iletisim, basin, radyo, televizyon araciligiyla yapilan iletisimdir. Salon iletisimi, konferans, seminer, açik oturum, söylesi, fabrika taplantilan, kahve toplantilari, küçük guruplara yapilan konusmalar vb.dir. Karsilikli iletisim, ikili konusmalar, ya da dar guruplar gibi ajitatör ya da propagandacinin kisiyle yüzyüze geldigi durumlardir. Güçlükleri ya da güçsüz yanlari ne olursa olsun, yiginsal haberlesme araçlari, propaganda ve ajitasyonda temeldir. En azindan ajitatörlere, yigin çalismacilarina, görüs liderlerine ulasan merkezi bir yayin olmadan, anlamli büyüklükte bir ajitasyonpropaganda çalismasinin örgütlenemeyecegi açiktir. Kadrolara Düsen Agir Yük Lenin, yiginlara komünist bilinç verme çalismasini her durumda partinin basta gelen görevi olarak ele almistir. 1905'de yazdigi Siyaseti Pedagoji ile Karistirma Üstüne adli makalesinde söyle demektedir: "Görevimiz, yiginlar arasinda çalismamizi ve etkinligimizi her zaman yogunlastirmak ve genisletmektir. Bunu yapmayan bir SosyalDemokrat , Sosyal-Demokrat degildir. Bu amaca yönelik sürekli ve düzenli çalisma yapmayan hiçbir sube, gurup ya da çevre, Sosyal-Demokrat bir örgüt sayilamaz. Türkiye'de Leninci görüslerin yayilmasinda kadrolara agir görev düsüyor. Tüm partililer, hem kendileri çevrelerinde, fabrikada, semtte, okulda fikir liderleri olabilmeli, hem de çevrelerindeki fikir liderlerini (ya da dogal liderler, öncü ögeler de diyebiliriz) partiye kazanmak için bilinçli bir çaba harcamalidirlar. Yigin çalismasi görevinin özü budur.
Isçileri kendimize güvendirmek, söylenenin özüne bagli oldugu kadar, söyleyenin davranislarina da baglidir. Anlayisli ve düsünceli olmaliyiz. _________________________________________
Kaybettiler, Katlettiler, Yaktılar, Öldürdüler... İnsanın insana yapamayacağı ne varsa yaptılar... Cezaevlerine saldırdılar... Ulucanlar'dan yükseldi yanan bedenlerin çığlıkları... Ne ilk ne de son olacak bu , amaçları belli, Anadolu'daki devrimci önderleri katletmek ! İzin vermeyeceğiz. Hesap soracağız ! _____________________________ DEVRİMCİ HALK Dergisi : Ulusoy caddesi. Yoğurtçu İsmail Efendi sokak. 4/7 Pendik / Kurtköy e -mail : devrimcihalk@hotmail.com Web : www.devrimcihalk.4mg.com
6
O n u r l u , İ n s a n c a b i r y a ş a m i ç i n h e s a p s o r a c a ğ ı z ! E K . . .
7