DEVRİMCİ PROLETARYA
Yaşasın Proletarya Sosyalizmi!
PİNA BASIM YAYIN DAĞITIM Bereketzade Mh. Büyükhendek Cad. Portakal Sk. Mavili Apt. No: 2/11 Beyoğlu/İSTANBUL Telefon: 0 212 251 20 89 Devrimci Proletarya Yerel Süreli Siyasi Dergi Sayı: 3 Pina Basım Yayın Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti. adına İmtiyaz Sahibi: Hüseyin Kezik Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ali Filizler Yönetim Yeri: Bereketzade Mh. Büyükhendek Cad. Portakal Sk. Mavili Apt. No: 2/11 Beyoğlu/İSTANBUL Telefon: 0 212 251 20 89 Hesap No: İş Bankası Koca Mustafapaşa Şubesi 1105 0792812 Baskı: Özdemir Matbaacılık Adres: Davutpaşa Cd. Güven Sanayii Sitesi C Blok No:242 Topkapı/İSTANBUL Tel: 0 212 577 54 92 Fiyat: 5 TL
EKİM 2011
KOMÜNİST DEVRİM ÖRGÜTÜ TÜZÜĞÜ
PARTİ ÖZGÜRLEŞTİRİR!
İÇİNDEKİLER
SUNU
1
KOMÜNİST DEVRİM ÖRGÜTÜ KURULUŞ BİLDİRİSİ
5
KOMÜNİST DEVRİM ÖRGÜTÜ 1. KONGRE SONUÇ BİLDİRGESİ
13
KOMÜNİST DEVRİM ÖRGÜTÜ TÜZÜĞÜ
41
A) GİRİŞ ........................................................................................ 41 ◆ Parti ve Parti Öncesi Komünist Örgüt .............................. 43 ◆ Komünist Parti ve Örgüt Olmakla Çelişen Bugünkü Durumumuzun Aşılması ..................... 44 B) PARTİNİN AMACI .................................................................. 45 C) PARTİ VE TÜZÜK .................................................................. 48 D) ÖRGÜTLENME İLKELERİ .................................................... 50 ◆ Kolektivizm ........................................................................ 52 ◆ Kolektif Merkeziyetçilik ..................................................... 54 ◆ Örgütsel Emeğin Kolektif Birliği İlkesi .............................. 57 ◆ Teori-siyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğü ..................... 59
E) PARTİ ÜYELİĞİ ...................................................................... 61 ◆ Üyelik, Komünist Kadro Kimlik ve Özelliği ........................ 61 ◆ Parti Özgürleştirir ................................................................ 61 ◆ Üyelik .................................................................................... 63 F) PARTİNİN YAPISI VE ORGANLARI .................................... 69 ◆ Hücre ................................................................................... 69 ◆ Kongre .................................................................................. 72 ◆ Konferans ve gündemli toplantılar ..................................... 74 ◆ Yönetici organlar ................................................................. 74 - Merkez komite ............................................................... 76 - Bölge ve il komiteleri, sektörel komiteler, ülke komiteleri, özel örgütlenmeler ...............................77 G) PARTİ DİSİPLİNİ ................................................................... 79 H) PARTİNİN MALİ KAYNAKLARI .......................................... 81
Sunu
Özgürlüğün geldiği gün O gün ölmek yasak! Cemal Süreyya
Elimize e-posta yoluyla ulaşan Komünist Devrim Örgütü Kuruluş Kongresi Belgeleri’ni yayınlamaya devam ediyoruz. Devrimci Proletarya’nın 2. sayısında Komünist Devrim Örgütü Mücadele Platformu’na yer verdik. Bu sayımızda da Komünist Devrim Örgütü Kuruluş Bildirisi, 1. Kongre Sonuç Bildirgesi ve Tüzüğü’ne yer veriyoruz. Kuruluş Bildirisi, Kuruluş Kongresi’nin sınıf bilinçli ve öncü işçilere, gençlere, kadınlara, aydınlara mücadele çağrısıdır: “Çiğnenmemiş bir yolda yürümek güçtür! Fakat bu doğrultuda atılacak her teorik, siyasal, örgütsel, pratik adım, yeni bir proleter devrimler döneminin açılıyor olması, bunun arayışı, çabası ve susuzluğu içerisinde olanları tek bir potada birleştirecek, komünist devrimci ideoloji-örgüt-sınıf önderliği bütünlüğü kurulacaktır. Biz işte bu damlada okyanus olacağız!” Bildiride Komünist Devrim Örgütü, çözülen, reformistleşen küçük burjuva devrimciliği ve baskın hale gelen anarko-demokratist, ezilenci sosyalist, bulanık muhalefet akımlarıyla da sınırlarını net çizerek, yeni ve daha yüksek bir devrimcilik anlayışını, devrimcilik, sosyalist devrimcilik, sosyalist dünya devrimciliği, proletarya devrimciliği, komünist devrimcilik başlıkları ve yalın çizgileriyle özetliyor. Kongre Sonuç Bildirgesi, Kuruluş Kongresi’nin ele aldığı kapsamlı teorik, siyasal, örgütsel sorunları ve ulaştığı sonuçları sistematik biçim1
de formüle ediyor. Sonuç Bildirgesi’nin ilk yarısı, platformik görüşlerimizin, içinden geçtiğimiz mücadele evresindeki temel sınıfsal, ideolojik, siyasal, örgütsel sorun ve ayrımlarla da ilişkilendiren yoğunlaştırılmış bir özeti niteliğindedir. Sınıf savaşımlarında küçük burjuvazinin proletarya üzerindeki onyıllardır süregelen ağırlık ve hegemonyasının yalnız teorik-programatik-ideolojik olarak değil siyaset, örgütlenme ve mücadele tarzıyla da aşılması hedefini, net ayrım çizgilerini ve çıkış noktalarını ortaya koymaktadır: “Bizim ayrışmadan devrimci kopuşa yürüyüşümüz, ne sadece TİKB’den; ne halkçı demokratizmi, ezilenci toplumsal hareketçiliği ile Türkiye devrimci hareketinden; ne de gizli demokratik geleneksel sosyalist devrim programlarındandır. Devrimci kopuşumuz temelde her birisinin içerisinde etkide bulunan, çözüp yozlaştıran burjuva ideolojisinin hegemonyasındandır.” “Proletaryayı talepleri ve konumlanışıyla herhangi bir ezilen sınıf derekesine indiren bir sınıf mevzilenmesi, ulus devleti yücelten bir antiemperyalizm, işçi sınıfının kolektif emekçi niteliğini ve proletaryanın en ileri kesimlerine dayanma gerekliliğini, sınıfın öz girişkenliğinin geliştirilmesini göz ardı eden bir örgütlenme politikası, bireyin toplumsallaşmasını ve yıkıma uğramasını dikkate almayan bir örgüt modeli iflas etmiştir.” “Komünizm bir ütopya ya da belirsiz bir geleceğe ait bir sorun olarak kalmayacak; teorimize, programımıza, politika ve taktiklerimize, parti teorimize, işleyiş ilkelerimize, sınıf temelinde örgütlenme perspektifimize..., bir bütün olarak siyasal faaliyetimize içerili olacaktır. Devrimci kopuşumuza özsel niteliğini veren budur.” Bildirge, Komünist Devrim Örgütü’nün ayrıştığı TİKB’nin küçük burjuva karakterinin net bir eleştirel değerlendirmesi nezdinde tarihsel-yapısal sorunlarıyla köklü bir hesaplaşmayı başlatmasını da içeriyor. “Savaşımız, devrimci bir eleştirellikle, kopuş çizgimizi geliştirip süreklileştirerek komünist dönüşüm yönünde ilerlemek için aynı zamanda kendimizledir.” diyerek ayrışma sonrası süreçteki sorunlarının özeleştirel bir değerlendirmesine de yer veriyor. 2
Komünist Devrim Örgütü Tüzüğü, geleneksel içe kapalı kurallar ve bir nevi aygıtsal işleyişe indirgenmiş dar ve biçimsel tüzük anlayışından köklü bir kopuş içermektedir. Platform ile yeni bir parti teorisinin de tohumlarını taşıyan tüzük arasında, -birinin salt içerik, diğerinin salt biçim ve işleyişten ibaret olmadığı- organik bir iç içelik ve bütünleyicilik ilişkisi kurulmaktadır. Tüzük salt içe değil dışa dönük, salt biçimsel değil içeriksel, salt kurallar ve işleyiş olarak değil canlı faaliyet ilişkileriyle komünist gelişim ve toplumsallaşmanın kılavuzudur: “En başta parti üyelerinin partinin bütün temel konu ve sorunlarına katılımını sağlamayı ve geliştirmeyi, bunu biçimsellikten, biçimsel demokrasiden çıkartmayı ve işleyiş ilkesi haline getirmeyi, üyeleriyle ilişkilerini bu temelde kurmayı görev sayar. Parti üyesi, partinin ideolojisi, programının yanı sıra, partinin temel hedef ve kararlarının, sorunlarının ve süreçlerinin içerisinde ve bunlarla sonradan değil oluşum süreci içerisinde ve oluşturulmasının içerisinde yer alarak ilişki kurar. Bu ilişki tarzı, parti üyesinin parti faaliyetinin bütününün bilgisine sahip olarak gelişimini, partiyle olan ilişkisinin içerdenleşmesini, bunların kazandırdığı gelişim, ufuk genişliği, özsorumluluk ve inisiyatifle hareketini, gelişkin faaliyet yürütmesini olanaklı kılar. Parti ile parti üyesi arasındaki kolektivizmin temelini de bu ilişki oluşturur.” “Bugün komünist birey oluşumu, burjuva ideolojisine, burjuva sınıf egemenliğinin en yeğin biçimi olan burjuva demokrasisine, meta egemenlik ilişkilerine tam karşıt biçimde konumlanmayı, kapitalizmin ve onun değerler sisteminin her türlü tezahürüne karşı komünist değerler, normlar, ilkeler geliştirmeyi ve bu temelde bir değerler sistemi oluşturmayı gerektiriyor. Bu oluşturulmadan ve geliştirilmeden meta egemenlik ilişkilerinin etki alanından sıyrılabilmek, burjuva bilincin bir biçimi olan işçi sınıfının kendiliğinden bilincinin -bugün işçi sınıfının burjuvazi karşısında silahsız kalması anlamına gelecek biçimde partisiz devrimcilik vb. gibi düşüncelerin yaygınlaşması ve partinin misyonunun herhangi bir sınıf örgütlüğünün misyonu derekesine indirilmesi vb.- hegemonyasından kurtulabilmek ve kapitalizme karşı tüm hücrelerimizle savaşım verebilmek mümkün değildir.” 3
Komünist Devrim Örgütü Kuruluş Bildirisi
Komünist Devrim Örgütü kuruldu! Kahrolsun burjuva diktatörlüğü! Yaşasın sosyalist devrim! Yaşasın Komünist Devrim Örgütü! TİKB Kongresi’nin dağılmasının ardından “Proletarya Sosyalizmi Ekseninde Kopuşa Çağrı” deklarasyonunu yayınlayan biz komünist devrimciler, küçük burjuva halkçı devrimcilikten ve tasfiyecilikten kopuş sürecimizi örgütsel inşada attığımız adımla yeni bir aşamaya taşıdık. Komünist Devrim Örgütü kuruldu. Gizlilik koşullarında toplanan 1. Kongresi‘yle Komünist Devrim Örgütü, kurucu iradesini platform ve tüzüğünü oluşturarak ortaya koydu. Kongremiz, kapitalist üretim ilişkilerinin girilmedik tek bir alan bırakmadığı, proletarya-burjuvazi çelişkisinin dünya ölçeğinde belirleyici hale geldiği, üst tekelci birikim evresindeki mali sermayenin oligarşik hakimiyetinin insanı ve doğayı, günü ve geleceği yok ettiği, proletarya ve devrimci halk hareketlerinin uğradıkları yenilgiye karşın yeni bir oluşum ve mayalanma süreci içinde olduğu, kapitalizmin ge4
5
nişlemesine ve derinlemesine gelişimi ile birlikte yıkıcı yönlerinin ve karşıtının da büyüyerek ortaya çıktığı, meta üretiminin kitlesel olarak arttığı ve çeşitlendiği, burjuva demokrasisi ve onun yönetişimci biçimleriyle, sivil toplum ağıyla egemenliği azamileşen kapitalizmin büyüyen bir özgürlüksüzleşme ile sınırlarının da açığa çıkıp tarihsel sonuna yaklaştığı, proletarya devrimlerinin bunun içerisinden gündemleşeceği, sosyalist dünya devrimi ve komünizmin olanaklarının arttığı bir tarihsel dönemde toplandı. Kongremiz, reformist devrimcilik kulvarındaki sosyal reformcu, eşitlikçi küçük burjuva demokrasisi ve düzeltilmiş kapitalizm düşünü kuran küçük burjuva sosyalist program, örgütlenme ve mücadeleleriyle sınır çekecek; değişen dünya ve ülke koşullarına yanıt verecek, sosyalist devrimi hedefleyen komünist bir program ve örgüt yaratma fikrinden doğdu ve bu amaçla toplandı. Komünist Devrim Örgütü, yalnızca proletaryanın kollarında bulunan sosyalizmi kurma ve sınıfsız komünist topluma ulaşma gücünü örgütlemek, komünist amaç ve ideallerimizi gerçekleştirmek için kuruldu. Komünist Devrim Örgütü, Kuruluş Kongresi’yle teorik, programatik, siyasal, örgütsel inşasının temel çizgilerini belirledi. Emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümünün sonucu olarak gelişen mali sermayenin küresel birikimini ve küresel dünya devleti eğilimini, yeni dünya ve Türkiye durumunu, bunun içerisinden proletarya hareketinin yeni koşullarını, proletarya ve müttefiklerinin sosyalist devrim yolundaki imkanlarını somut olarak tanımladı. Proletaryanın sınıfsal bağımsızlığını korumasının ve sosyalist devrimde önderlik ve hegemonyasını gerçekleştirmesinin ideolojik, siyasal, toplumsal, kültürel dinamiklerini ortaya koydu. Komünist Devrim Örgütü, proletaryanın önderi ve onun organik bir parçası olarak kavradığı komünist devrimci partinin inşası önündeki iç engellerini bir iç savaşım ve kendisini aşma gündemi olarak ele aldı. Sosyalizm deneyiminin, uluslararası komünist ve işçi hareketinin, Türkiye devrimci hareketinin ve ayrıştığımız TİKB’nin tarihsel yapısal sorunlarıyla devrimci tarzda hesaplaşarak özeleştirel yaklaşımını de6
rinleştirdi. Her türlü ulusal-yerel dargörüşlülükle sınırlarını çekerek kendisini gündemdeki dünya sosyalist devriminin bir bileşeni olarak tanımlarken, proletarya devrimini bulunduğu ülkede zafere taşıma hedefini sosyalist dünya devrimine içerili birincil görevi olarak belirledi. Dünyamızın ve ülkemizin tarihsel, sakınmasız mücadele geleneklerini ve bu uğurda göğüslediği bedelleri, ancak komünist bir geleceği olanların aşarak sürdürebileceği anlayışıyla sahiplendi. Komünist Devrim Örgütü, Kongresi platform ve tüzük felsefesi ile sadece içerisinden ayrıştığı TİKB’den devraldığı ideolojik, programatik, sınıfsal durumu, dar örgüt grupsallığını ve mevcut geri örgütsel durumunu aşma kesin kararlılığı ile sınırlı kalmadı. Asıl olarak güncel siyasal-toplumsal koşulları, düşünüş ve davranış biçimiyle kapitalizmin azami egemenliği altındaki toplum ve birey durumunu yararak platform ve tüzüğünü yaşama geçirme hedefini önüne koydu. Teorisiyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğü anlayışıyla, etkin bir komünist devrimci siyasal faaliyetin biricik zeminini oluşturan kolektif merkeziyetçilik ve örgütsel emeğin kolektif birliği ilkeleri temelinde örgütlenmeyi karar altına aldı. Neoliberal burjuva demokrasisi altında, “bireysel grupsal aidiyet/serbest katılım” yoluyla, işçi sınıfının, emekçilerin öncü kesimlerinin, hatta devrimci güçlerin merkezi örgütlenme ve mücadele anlayışından çözülüp uzaklaşmalarını, merkeziyetçiliğin tümden tasfiye edildiğini tespit etti. Burjuva birey özgürlüğünün liberter/anarşist/anarkokomünalist biçimlerinin karşısında, sınıf mücadelesi ile kazanılacak kolektif işçi bilincini, sınıfın kolektif örgütlenme ve mücadele biçimlerini ve bunun en üst ifadesi olarak da, üyelerinin, sınıf bilinçli işçilerin kolektif enerjisini dinamize edecek “Parti özgürleştirir!” belgisini yükseltti. Burjuvazinin toplumu, bireyi, doğayı yıkıma uğratarak sürdürdüğü sınıf egemenliğine, kapitalizme karşı mücadele yolunu tutan bütün ulus ve milliyetlerden öncü işçiler, gençler, emekçi kadınlar, aydınlar! Yüreği sosyalizm ve sınıfsız toplum için çarpan, tarihsel emelimize varmak için yanıp tutuşanlar! Biz devrimciyiz. Burjuvazinin siyasal iktidarının şiddete dayalı sosyal devrimle yıkılması ve proletarya diktatörlüğünün kurulması, 7
devrimcilikle reformculuk arasındaki en temel ayrım noktasıdır. Komünist Devrim Örgütü, neoliberal demokrasi altında sistemin muhalif bir unsuruna dönüşmüş, hükümetlere karşı muhalefet çizgisine inmiş, devrim hedef ve iddiası olmayan, kendisini ve proletaryayı buna uygun örgütlemeyen reformist akımın karşıt kutbundadır. Platformunu gerçekleştirmenin gereği olarak yeraltı temelinde örgütlenir. Hiçbir mücadele biçimini reddetmeksizin devrimimizin özgürlük alanlarını proletaryanın militan mücadelesine dayanarak açmayı esas alır. Burjuvazinin sınıf iktidarını ve devletini bütünüyle parçalayıp yok ederek onu insanlığın tarih öncesine göndermek, sosyalist sınıf iktidarını kurmak için proletaryanın silahlı ayaklanmasını hazırlamayı ve proletaryayı bugünden sınıf mücadelesinin ihtiyaçları ile birleşik olarak bu yönde eğitmeyi temel bir görevi olarak benimser. Biz sosyalist devrimciyiz. Platform ve stratejimizin temelini, komünizme doğru kesintisiz ilerleyecek olan sosyalist devrim oluşturmaktadır. Dünyanın gerçek kutupları burjuvazi ve proletaryadır. Bugün devrimci olmanın ve kalabilmenin biricik koşulu, ancak proletaryanın harcı olan sosyalist devrimciliktir. Emperyalizme karşı küçük burjuva muhalefetin halkçı, demokratik, antiemperyalist mücadele programları, belirleyici çelişkinin proletarya-burjuvazi karşıtlığı olduğu koşullarda devrimci barutlarını tükettiler. Burjuvazinin devrimci olduğu dönemlerdeki “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganlarını devralıp, işçi sınıfı ve emekçilere “ideal kapitalizm, ideal demokrasi”yi kurtuluş ideali olarak taşımaya soyundular. Kendi programlarını gerçekleştirmenin nesnel imkanından da yoksunlaşmış olarak, bu hareketlerin bugün en ilerisi bile ancak “devrimci reformizm” üretmektedir. Özgürlük sorunundan devlet sorununa, emeğin korunmasına, ulusal sorundan kadın sorununa, birey sorunundan doğa sorununa, işbölümüne… devrimimizin her konusunun biricik devrimci çözümü, burjuvazinin gölgesinde siyaset yapan küçük burjuva muhalefetten tümüyle kopmuş olarak, komünizmden çıkışını alan bir anlayışla sosyalizmi kurmak için, sosyalist devrimin yolunu açan politika ve taktikleri yaşama geçirmektir. Komünist Devrim Örgütü‘nün kuruluşu ile biz, burjuvazinin ekonomik, siyasal, sınıfsal, toplumsal, kültürel iktidarını proletaryanın 8
önderlik ve hegemonyasındaki sosyalist devrimle yıkmaya yönelik taktiklerimiz, sloganlarımız, proleter örgütlenme ve mücadele biçimlerimizle yolumuzu belirginleştiriyoruz. Biz komünist devrimciyiz. Bizi tanımlayan kendi başına antiemperyalist, antifaşist, muhalif ve direnişçi olmamız değildir. Düşmanımız, bir bütün olarak burjuvazinin sınıf egemenliği, devlet iktidarı ve emperyalist kapitalizmdir. Onun karşısına özel mülkiyeti, meta egemenliği, artıdeğer sömürüsü ve burjuva demokrasisiyle kapitalizmin yıkıldığı, ulus, sınıflar, devlet, din, aile, işbölümü, değer yasasının sönümlendirileceği komünizmin unsurlarını geliştirerek ilerleyecek proletarya sosyalizmi hedefiyle çıkıyoruz. Proletaryaya, yalnızca üretenyöneten ayrımının değil, tükenesiye çalışmak yerine emeğin yaşamın birincil gereksinmesi haline geldiği, bireyin tüm yeti, gereksinme ve ilişkileriyle toplumsallaştığı, kadın-erkek, kafa-kol, kır-kent arasındaki çelişkinin aşıldığı özgür bireyler toplumu idealini taşıyoruz. Biz sosyalist dünya devrimcileriyiz. Mali sermayenin küresel birikimi ve küresel dünya devleti eğilimi karşısında, tek ya da birkaç ülkede sosyalizmin olanaklılığını reddetmeksizin, gözlerimizi bölgesel devrimler ve dünya sosyalist devrimi hedefine dikiyoruz. Enternasyonalist örgütlenme ve savaşım yoluyla burjuva sınıf egemenliğinin tümden yok edildiği bir dünya için savaşıyoruz. Proletaryanın ve komünistlerin vatanı yoktur; zincirlerimizi kırarak kazanacağımız koskoca bir dünya vardır! Biz proletarya devrimcisiyiz. Proletaryaya dışsal, onu öncüsüyle ikame ederek, “halk” ve “emekçi” kategorileri içerisinde eriterek, “ideolojik öncülük”le avutarak değil, devrimdeki fiili önderliğini gerçekleştirmek, proleter sosyalist sınıf siyasetiyle, en ileri kadın ve erkek evlatlarının örgütlenmesinden başlayarak sınıfın bağımsız örgütlenmesini yaratmak için yola çıkıyoruz. Burjuva demokrasisini ve kapitalist sınıf egemenliğini yıkmak, bir işçi devrimiyle proletaryanın siyasal-toplumsal iktidarını kurmak için savaşıyoruz. Burjuvazinin emekçiyi fizik ve moral olarak yıkıma uğratan, onu güvencesiz, uysal bir köleye çeviren, yüzbinlercesini öldürerek semiren sömürüsüne karşı emeğin korunması mücadelesi bayrağını yükseltiyoruz. “Düzeltilmiş kapitalizm ve 9
ideal demokrasi”yi sosyalizm olarak göstererek devrim itfaiyeciliğine soyunan küçük burjuva halkçı demokratizmle sınırlarımızı çekiyoruz. Proletaryanın sosyalist ideoloji, siyaset ve örgütlenmesini sınıfın saflarından kovmaya, çözülen bir devrimcilik tarzının yerine yine kendiliğindencilik ve partisizliği geçirmeye çalışan anarkosendikalizme karşı devrimci uyanıklığımızı yükseltiyoruz. İçerisinde devrimci sınıfa ve siyasetine yer olmayan “demokratik meclisçiliğin” karşısına, proletaryanın bağımsız sınıf siyasetine ve girişkenliğine dayanan, yolunu komünist işçi çekirdeklerinin içerden önderliğiyle belirginleştirecek olan öz örgütlenmelerini, işçi meclislerini örgütleme hedefiyle çıkıyoruz. Biz, geçmişin dersleriyle donanmış, günün ve geleceğin komünist devrimcileriyiz. İnsanlığın, işçi sınıfının, kadınların, ezilen halkların ileriye doğru attığı her adımın militan bir emek ve mücadeleye dayandığı, tarihte bir taşı yerinden oynatmanın gereği olan amansız bedeller bilincimize kazılıdır. Paris Komünü’nün, Ekim Devrimi’nin, Sovyetler Birliği’nin deneyimlerini, muazzam devrimci kazanım, tarihsel, ideolojik, siyasal, toplumsal kısıt, sorun ve bugüne kadar gelen bozunumlarıyla birlikte özümleyerek aşmanın koşul ve bilincine ulaşmış olarak değerlendiriyoruz. Geçmişten bugüne değil, gelecekten bugüne ve bugünden geleceğe bakıyoruz. Ulusal ve demokratik kurtuluş mücadeleleri, Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi ve TİKB’den küçük burjuva sınıf karakteri, ideolojisi, siyaseti ve örgüt yapısı ile koparken, bizim de harcında yer aldığımız devrimci değerleri burjuva sınıf egemenliğine karşı sahiplenmenin biricik yolunun kopuşu kuruculukta somutlayarak proleter, komünist bir sınıf çizgisini geliştirmek olduğunun bilincindeyiz. Biz komünist devrimcileriz. İnsanlığın, ancak proletaryanın sınıfsal-toplumsal kurtuluşuyla yolu açılabilecek özgürleşmesi için savaşıyoruz. Son biçimi işçi sınıfı üzerindeki olmak üzere her türden sınıf egemenliğini, toplumsal-bireysel yıkımı, doğanın insan, insanın doğa üzerindeki yıkıcı hakimiyetini sona erdirmek, sınıfların ve pasaportların olmadığı, ulus, sınıf, din, aile, işbölümü prangalarından, insanın insanla ilişkisindeki tüm dolayımlardan kurtularak özgürleşeceği komünist toplumu kurmak istediğimiz için komünist devrimcileriz. 10
Emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümüne ve ekonomik, siyasal, toplumsal-bireysel, kültürel düzeydeki sonuçlarına yanıt veremeyen Türkiye devrimci hareketi kitleler üzerindeki siyasal-moral etkisini yitirdi. Küçük burjuva örgütler, bu süreç karşısında en başta ideolojik olarak çözüldüler. Örgütsüz ve eriyikleşen bir “devrimcilik” model haline gelirken, “parti olmayan parti” küçük burjuva devrimciliğin örgütsel logosu oldu. Demokratik devrimci ve geleneksel sosyalist devrimci programların hükümsüzlüğünün bir sonucu olarak, partili kimliğin, profesyonel devrimci adanmışlığın, mücadeleye göre biçimlenen yaşamların yerini meta egemenliğinin çekim etkisi, neoliberal birey tipolojisinin yükselişi aldı. Anarkodemokratizm, liberterlik, örgütlü örgütsüzlük, program tasfiyeciliği, sistem içilik, çevresel ve grupsal aidiyetler, “proje bazlı” ilişkilenme ve yol arkadaşlığının en uçucu biçimleri öne geçti. Sosyalizm deneyiminde ve küçük burjuva devrimci örgütlerde kendisine yer bulamayan birey sorunu, neoliberalizmin çözücülüğünün en aktif silahı olarak işler hale geldi. Komünist devrimciler olarak, bireyi güdükleştiren ilişki biçimlerini aşmaya, bağımsız düşünüp eyleyebilen komite ve birey yapısını geliştirerek, kolektif merkeziyetçiliğe dayalı, etkin, canlı parti yaşamıyla, kapitalizme karşı mücadeleyi her düzlemde ateşleyerek neoliberalizmin silahını göğsünde patlatmaya kararlıyız. Kapitalizm, bütün çözücülüğü ve bireysel kurtuluş boş inancıyla birey için de cehennemin reklamından başka bir şey değildir. Kapitalizm bireyi köleleştirir, parti özgürleştirir! Komünist Devrim Örgütü, kuruluşu, platformu ve tüzüğüyle burjuvazinin tüm egemenlik biçimlerine ve Türkiye’deki burjuva sınıf diktatörlüğünün mevcut biçimi olan neoliberal burjuva demokrasisine karşı proletarya cephesinden yükseltilen bir mücadele çağrısıdır. Platformumuz, 21. yüzyılın kapitalizmine karşıt temelde, komünizmden gelerek sosyalizm ve sosyalist devrim kavgasının büyütülmesinin adımıdır. Devrimci reformizm derekesine inmiş küçük burjuva demokratizmine karşı proletaryanın devrimci alternatifidir. Komünist Devrim Örgütü, enternasyonal proletaryanın mücadele okyanusunda bir damla ve henüz bir tohum olduğunun bilincindedir. Örgütsel durumumuzla platform ve tüzüğümüz arasındaki çelişki11
nin de farkındayız! Bu çelişki aşılmak içindir. Gelişmekte olan teorik, programatik, ideolojik, siyasal yanımızla da, daha zayıf ancak kesinkes gelişecek olan örgütsel-pratik yanımızla da, küçük burjuva devrimciliğinden kopuş ve komünist devrimci dönüşümün sancılı sürecinin içerisindeyiz. Dinamik ve olanaklarıyla bilince çıkarmış olduğumuz tarihsel koşulların ürünüyüz. Çiğnenmemiş bir yolda yürümek güçtür! Fakat bu doğrultuda atılacak her teorik, siyasal, örgütsel, pratik adım, yeni bir proleter devrimler döneminin açılıyor olması, bunun arayışı, çabası ve susuzluğu içerisinde olanları tek bir potada birleştirecek, komünist devrimci ideoloji-örgüt-sınıf önderliği bütünlüğü kurulacaktır. Biz işte bu damlada okyanus olacağız! Yaşasın Komünist Devrim Örgütü! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Kahrolsun Kapitalizm! Kahrolsun Burjuva Diktatörlüğü! Yaşasın Dünya Sosyalist Devrimi! Yaşasın Sosyalist Demokrasi! Dünyanın Bütün İşçileri Birleşin! Mayıs 2011
12
KOMÜNİST DEVRİM ÖRGÜTÜ 1. KONGRE SONUÇ BİLDİRGESİ
TİKB kongresinin dağılmasının ardından “Proletarya Sosyalizmi Ekseninde Kopuşa Çağrı” deklarasyonunu yayınlayan biz komünist devrimciler, küçük burjuva halkçı devrimcilikten ve tasfiyecilikten kopuş sürecimizi örgütsel inşada attığımız adımla yeni bir aşamaya taşıdık. Komünist Devrim Örgütü kuruldu. Gizlilik koşullarında toplanan 1. Kongresi‘yle Komünist Devrim Örgütü, kurucu iradesini platform ve tüzüğünü oluşturarak ortaya koydu. Komünist Devrim Örgütü 1. Kongresi, TİKB’den ayrışma sonrasındaki sancılı, iç engellerimizle yüzleştiğimiz bir buçuk yıllık sürecin ardından, eleştirel ve özeleştirel bir iç bakış temelinde örgüt olma kesin iradesini belirginleştirdi. Bu iradenin ancak dünyanın ve bulunduğu ülkenin verili tarihsel-siyasal-toplumsal koşulları altında proletaryanın önderi ve organik bir parçası olma, dünya sosyalist devrim sürecinin bir bileşeni olarak sosyalist devrimi hazırlama, sosyalizmi komünizmden gelerek tanımlama, bunu politika ve taktiklerinde, günlük çalışmanın içerim ve yürütülüşünde, çalışma tarzında ortaya koyma, salt ayrıştığımız TİKB ile sınırlı kalmaksızın ideolojik, siyasal, örgütsel bütün tarihsel kısıtlarını aşma, devrimci bir dinamizm, kurucu çaba ve “Parti özgürleştirir” belgisinin ışıttığı kolektif merkeziyetçilik ve ör13
gütsel emeğin kolektif birliği ilkelerini işletme hedefleriyle bütünleşik tarzda gerçekleşebileceğini ortaya koydu. Bu doğrultuda Komünist Devrim Örgütü 1. Kongresi aşağıdaki teorik-siyasal-örgütsel sonuçlara ulaştı: Bugünkü dünya durumunda, değişmeyen, eskisi gibi kalan ve kalabilecek olan hiçbir şey yoktur. Sermayenin önceki birikim koşullarının engel haline gelmesiyle birlikte bir sarsıntılar dönemi açıldı. Kapitalist emperyalist sistemin önceki ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel yapısı, devlet örgütlenme biçimleri, birey tipolojisi, emperyalist egemenlik, bağımlılık ve hiyerarşi, sınıf durumları, aile, din ve tüm toplumsal ilişkiler, düşünce ve yaşam tarzları, her şey dönüşümün konusu haline geldi. Dönüşümün içine çekip sarmalamadığı, değişime uğramayan hiçbir şey kalmadı. Üst tekelci birikim evresine geçişle birlikte, sermayenin küresel düzeyde egemenliği altına almadığı, hükmetmediği tek bir alan yoktur. Kapitalist üretim ilişkileri dünya ölçeğinde derinlemesine ve genişlemesine egemen hale geldi. Mali sermaye, sermayenin bütün biçimlerinin kaynaşmasıyla birlikte, insanı ve doğayı küresel ölçekte ve birçok alanda birden sömürüyor ve yıkıma uğratıyor. Son 30 yıldaki gelişmelerin sonucu olarak, bugün yeni bir dünya durumu, yeni bir Türkiye durumu vardır. Dönüşümün en önemli sonucu, kapitalist üretim ilişkilerinin küresel planda tam hâkimiyetidir. Sermaye birikiminin yeni süreçleri, doğrudan küresel temellerden harekete geçirilmekte; mali sermaye, artık sadece banka ve sanayi sermayesinin değil, banka, sanayi, ticaret, tarım, eğitim, sağlık, iletişim, ulaşım, kültür, eğlence, spor, mafya… alanlarındaki bütün sermaye biçimlerinin, küresel, bölgesel, yerel sermayelerin kaynaşması olarak ortaya çıkmaktadır. Sermayenin birçok alandan birden birikimi, üretilen artı değerin mali oligarşinin elinde merkezileşmesi ve emperyalist kapitalizmin iç gelişim ve çelişkinliğinin bir üst düzeye taşınması sonucunu vermektedir. Kapitalist üretim ilişkilerinin dünya ölçeğinde hâkim hale gelmesi ve sermayenin üst düzeyde yoğunlaşıp merkezileşmesi, proletarya-burjuvazi karşıtlığını da küreselleştirmiş, birkaç ülke dışında dünya ölçeğinde belirleyici çelişki haline getirmiş, proletarya devrimlerinin ve sosyalizmin sınıfsal, 14
ekonomik ve toplumsal temellerini güçlendirmiştir. Proletarya devrimlerinin gündemleşeceği ve dalga dalga yükseleceği yeni bir tarihsel döneme girilmiştir. Değer ve artı değer yasalarının, kapitalist birikimin mutlak genel yasasının, kar oranlarının düşme eğilimi ve azami kar yasasının küresel ölçekte etkimesi artmakta, bütün toplumsal ilişkileri biçimlendirmekte, burjuva sınıf egemenliğine de yeni bir biçim kazandırmaktadır. Sermaye birikiminin küresel temeldeki gelişimi ile birlikte, devlet dâhil ulusal temeldeki burjuva sınıf egemenliğinin yerini, ulusların burjuva iç içe geçmesi, ulus devletlerin çözülmesi, mali oligarşinin henüz gevşek bir konfederal yapı biçimindeki bir dünya devletinin oluşum süreci almaktadır. Ulusların ve ulus devletlerin süregelen varlığı ile çelişerek, çalkantılı bir süreç halinde ilerleyen küresel devlet eğilimi, burjuva devletin bir üst düzeyde yetkinleşmesidir. Ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel düzeylerdeki stratejik ve taktik temel kararlar, neoliberal birikim sürecinin temel politikaları, milyarlarca insanı, toplumları, sömürülen sınıfları, bireyleri yıkıma uğratan en temel kararlar, burjuva sınıf egemenliğinin küresel kurumları tarafından alınmaktadır. Sermaye birikimiyle iç içe burjuva sınıf egemenliğinin de küresel temelden gelişmesinin çelişki ve sarsıntıları, alt üst oluşları yaşanmaktadır. Dönüşüm, ufku dar antiemperyalizm ve halkçılıkla sınırlı küçük burjuva muhalefetin mücadeledeki hegemonyasının zeminini kaydırmakta; ulus devletçilik ya da neoliberalizm yönünde çözülmeye uğratmaktadır. Kapitalist üretim ilişkilerinin küresel temeldeki hâkimiyeti ve bir dünya devletinin oluşum süreci, emperyalistler arası ilişkileri, egemenlik, hegemonya ve bağımlılık ilişkilerini de yeniden biçimlendirmektedir. Tekeller arası rekabet de, işbirliği ve birleşmeler de ulus temelli olmaktan çıkmaya başlamıştır. Emperyalistler arası ilişkilerde, tekeller, tekel grupları ve emperyalist ülkeler arasındaki çelişki, rekabet, karşılıklı bağımlılık içinde birbirine üstünlük ve egemenlik kurma, hegemonik çatışmalar ortadan kalkmamıştır. Savaşlardan ve savaş olasılığından arınmış, sadece proletarya ve emekçilere karşı değil, kendi içinde de barışçıl, uyumlu, eşit, düzenli, krizsiz bir ultra-emperyalizm 15
ancak küçük burjuvazinin “umudu” ve çağrısı olabilir. Bölgesel savaşlar, hegemonya çatışmaları gündemde olmaya, dünya proletaryası rekabet, ırkçılık, milliyetçilik vb. yollarla güçten düşürülmeye devam edilecektir. Dahası, azami küresel egemenlik ve dünya devleti eğilimi, işçi sınıfına ve emekçilere karşı salt askeri-siyasal olmayan ancak bu yönden de pekiştirilmiş bir aygıtı şekillendirmektedir. Emperyalist kapitalist egemenlik ve işbölümü ilişkilerinde de önceki biçimden farklı olarak, orta düzeyde gelişmiş kapitalist ülkelerin sayısı artmış, Türkiye’nin de içerisinde olduğu orta-ileri kapitalist gelişme düzeyindeki ülkeler grubu ortaya çıkmıştır. Emperyalist kapitalizmin egemenlik ve hegemonyasının derinleştirilmesinde, Türkiye gibi bölge gücü özelliğine sahip, bağımlı orta-ileri düzeydeki kapitalist ülkeler de rol oynamaktadır. Komünist Devrim Örgütü, her ikisi de konum kaybı içerisindeki küçük burjuva-orta sınıflara özgü, “düzeltilmiş kapitalizm, ideal demokrasi” içerikli “küreselleşme karşıtlığı”nın da, küçük burjuva ulusalcı sosyalizm çizgisine kayan antiemperyalist halk devrimciliğinin de tam karşıtından, proletarya devrimlerinin maddi-toplumsal temellerinin dünya ölçeğindeki gelişkinliğinden hareketle ulusal dar görüşlülüğü, bulunulan ülke ile sınırlılığı yıkan bir devrim stratejisiyle hareket eder. Tek veya birkaç ülkedeki bölgesel devrimlerden dünya sosyalist devrimine belgisini benimser. Tek bir dünya kapitalist ekonomisi ve burjuva sınıf egemenliğinin daha yoğun ve girift ilişkilerle birlikte varlığı, üretim ve emeğin toplumsallaşmasına karşın sermaye ve özel mülkiyet ilişkisi içinde kalışı temelinde proletarya-burjuvazi karşıtlığının belirleyici çelişki olması, yalnızca zincirsel ve sıçramalı kopuş olanaklarını artırmakla kalmamıştır. Aynı zamanda sosyalizmin kapitalizme karşı bir dünya sistemi, proletarya ve emekçilerin somut alternatifi olarak gelişmesinin, Sovyet deneyiminin tarihsel, siyasal, toplumsal, nesnel ve öznel kısıtlarını aşmanın koşullarını yaratmıştır. Tek ya da birkaç ülkede başlayacak sosyalist devrimler zincirleme olarak dünya devrimine doğru gelişemediği koşulda bile, gerçekleşen devrimler, dünya proletaryasının destek ve dayanışmasıyla varlığını koruyup gelişebilecektir. Proletaryanın yeniden saldırıya geçeceği, devrimlerin böl16
gesel ve küresel ölçekte gelişeceği, sosyalizmin değil kapitalizmin kendisini savunmak zorunda kalacağı, bir dünya zaferi için de mücadele edeceğimiz bir döneme girilmektedir. Komünist Devrim Örgütü, eşit olmayan gelişme yasası temelinde, sınıf mücadelesinin gelişim düzeyindeki ve tarihsel farklılıklara bağlı olarak zincirin en zayıf halkadan kırılması, tek ya da birkaç ülkede devrimin zafere ulaşarak sosyalizmin inşası olanaklarını reddetmez. Bulunulan ülkeyi zincirin en zayıf halkası haline getirecek bir çalışma ile sosyalist devrimin sübjektif koşullarının örgütlenmesi her ülke komünistlerinin öncelikli görevidir. Dünya devrimini “kollarını kavuşturarak” bekleyen, onun yalnızca lafazanlığını yaparak burjuva sınıf egemenliği için hiçbir devrimci tehdit oluşturmayan troçkizmle temel karşıtlığımız budur. Ancak her ülkede sosyalist devrim, dünya devriminin zenginleşen olanakları zemininde, uluslararası, bölgesel, küresel ilişkilerle örülerek geliştirilmek, proletaryanın örgütlenmesi yalıtık ve aşamalı değil, daha baştan enternasyonal tarzda gerçekleştirilmek zorundadır. Proletarya ve burjuvazi dünyanın gerçek kutuplarıdır. Dünya burjuvazisi ve devletinin oluşumu, karşısındaki dünya proletarya hareketinin yeniden ve daha geniş bir temelde oluşumu ile birlikte vardır. Emperyalizme karşı küçük burjuva muhalefet, nasıl mali sermaye oligarşisini kapitalist temellerinden kopararak salt finansal sermaye asalaklığı ile özdeşleştiriyorsa, dünya devleti yönündeki eğilimi de salt askeri-siyasal saldırganlığa indirgemekte; emperyalizm-ezilen halklar çelişkisini sınıfsal demokratik içeriğini de tasfiye ederek proletaryanın mücadelesini ve sosyalist devrimi silikleştirmek için öne çıkarmaya çalışmaktadır. Proletaryanın nicel ve nitel bakımdan tarihte görülmedik ölçüde gelişerek yeni ve daha yüksek bir bileşime/bütünlüğe ulaşması ve uzlaşmaz sınıf karşıtlığının bu yeni temelden gelişmesi, kolektif emekçi niteliğinin yükselmesi, emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümünün en devrimci sonuçlarından biridir. Değer, artı değer, azami kar ve kapitalist birikimin mutlak genel yasası, kar oranlarının düşme eğilimine karşı nispi ve mutlak artı değer sömürüsünün köklenmesi, tüm yıkıcı etkilerini göstermiş, proletaryanın saflarını mülksüzleşen 17
ve ücretli emekçi haline gelen kesimlerle, kafa emekçileri, tarım proleterleri, kadınlar, göçmenler vb. ile genişletmektedir. Proletarya dünyanın her ülkesinde sınıfsal-toplumsal yoğunluk olarak güç kazanmakta; kafa, kol emeği ve duygusal emek türleriyle bileşim yönünden de zenginleşmektedir. Proletarya hareketi, bu değişimlerle birlikte dünya ölçeğinde yeniden oluşum ve mayalanma dönemindedir. Ancak onun bağımsız bir sınıf olarak sosyalist devrimde önder ve hegemon rolünü oynayabilmesi için bir dizi sınıfsal, toplumsal, siyasal, ideolojik güçlüğü aşması, sınıf düşmanı ile kendi içinde de savaşması, oportünizme, küçük burjuva hegemonyasına karşı uyanıklığını yüksek tutması gerekecektir. Proletaryanın son derece parçalı ve dağınık yapısı, iç katmanlaşma ve rekabeti, önceki örgütlenme biçimlerinin tıkayıcılığının görülmesine rağmen yeni bir örgütlenme düzlemine çıkılamaması, mücadele düzeyinin geriliği nedeniyle sınıf karakteri henüz gevşek ve zayıftır. Küçük burjuvaziden proletaryaya doğru çözüleduran ara tabakaların varlığı ile birlikte, zaten diğer emekçi sınıflardan tümden yalıtık ve homojen bir sınıf olmayan proletaryaya küçük burjuva düşünüş ve ruh hali an be an taşınmaktadır. Halkçılığın yerine ezilencilik ve toplumsal hareketçiliğin geçtiği, kendisini yok eden tekellerin egemenliğindeki kapitalizm yerine düzeltilmiş bir kapitalizm ve burjuva demokrasisi, reformist sosyal dönüşüm arayışı içerisindeki bu düşünüş ve ruh hali, küçük burjuvaziyi kapitalizmin yıkıcı sonuçlarına karşı isyanlara yöneltse de, bunlar birer saman alevi olmaktan öteye geçemez. Küçük burjuvanın kapitalist üretim ilişkileri ve burjuva demokrasisini düzeltmekle sınırlı ufku, sınıf bilincinden yoksun proletaryanın burjuva toplumsallaşmanın içerisinde olması ve sendikal bilincin dahi çok gerilere düşmesi, sınıfsal-sosyalist bilincin geliştirilmesinin ve komünist partisiyle kaynaşmış proletaryanın devrimdeki bağımsız konum ve fiili önderliğinin yaşamsallığını ortaya koymaktadır. Proletaryanın ideolojik, siyasal, sınıfsal bağımsızlığını koruma, devrimdeki önderlik ve hegemonyasını bugünkü mücadeleler içerisinden oluşturma zorunluluğunun asli bir etmeni, Türkiye’nin siyasal toplumsal koşullarıdır. Emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşü18
münün örnekleri giderek artan sonuçlarından biri, faşist diktatörlüklerin, otokratik rejimlerin yerini -çözülme, yıkılma, ya da bunun ara biçimleriyle- neoliberal burjuva demokrasilerinin almasıdır. Dünyada bu yönde yeni bir dalga daha gelişmekte, işçi sınıfının rolünün silik olduğu halk hareketleri neoliberalizmin toplumsal yıkımına karşı da ortaya çıkmış olmalarına karşın burjuvazinin küresel egemenlik modeline uygun tarzda neoliberal burjuva demokrasileri yönünde değişime uğramaktadır. Faşist rejimin çözülerek yerine geri tipte bir neoliberal burjuva demokrasisinin tesis edilmesi, Türkiye’de yeni anayasa ile birlikte birüst noktaya taşınmaktadır. Rejim krizinin temel sorunlarının neoliberal çözümleriyle devlet-toplum-birey ilişkilerinin yeniden kurulmasınıöngören neoliberal burjuva demokratik adımlar atılmaktadır. Temelde, sermayenin küresel birikim koşullarına uyum çabasıyla içteki birikim kanallarının genişletilmesi ve bölgesel birikime geçilmesi, rejimin, iç ve dış politikanın da yeniden yapılandırılması ihtiyacı vardır. Kürt sorununun bölgesel niteliği de ulusal sorunun neoliberal çözümünü dayatmaktadır. Geri kapitalizm ve faşist diktatörlük koşullarından devralınmış, sermayenin azami birikim ve egemenliğinin önündeki ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel, birey durumu vb. engeller sarsıntılarla yıkılıp çözülmektedir. İçsel dönüşümün sonucu olarak daha geniş bir temele dayanan tekelci burjuvazinin kendi içindeki ilişkiler, tekelci ve orta burjuvazi ilişkileri, mali sermayenin oligarşik hâkimiyeti temelinde yeniden düzenlenmektedir. İç ve dış politika, hukuk, yasalar, anayasa, Ermeni ve Kıbrıs sorunları, ordunun siyasetteki konumu, bütün burjuva partiler, yerel yönetimler, kentler, din, eğitim, aile, kadın-erkek ilişkileri, bir bütün olarak siyasal-toplumsal yaşam hızlı bir dönüşüm sürecinden geçmektedir. Parlamento, MGK’nın “tavsiye kararları”nın uygulayıcısı olmaktan çıkartılıp emekçiler için göz alıcı ve parlamentarist, sosyal reformcu hayalleri körükleyici rolüne yeniden kavuşturulmuştur. Neoliberal yönetişim ilişkileri her alanda üreyen ve kitleleri de çekim etkisi altına alan, burjuvazinin sendikalar dâhil içerisine doldurduğu “sivil toplum örgütleri” ile tesis ve tahkim edilmektedir. Sermayenin önceki birikim ve egemenlik koşulları, faşist diktatörlük rejimi al19
tında salt siyasal-askeri-toplumsal baskı ile giderilmeye çalışılan çelişkiler, Kürt sorunu, ezilen milliyetlersorunu, ezilen mezhepler sorunu, kadın sorunu, gençlik sorunu vb.leri, neoliberal kapitalizmin en geniş toplumsal tabanda azami kar-azami egemenlik ihtiyacı üzerinden biçimlendirilmeye çalışılmaktadır. Şimdiye dek zorla dışlanan toplumsal kesimler, burjuva yönetişim ilişkileri içinden artı değer sömürüsü kanallarına açılmaktadır. En gelişmiş burjuva demokrasilerinin işçi sınıfı ve emekçilere karşı diktatörlük olduğu arka planı da dâhil, demokratik sorunlar, sosyalist devrimci bir içerimle proletaryanın gündemi olmaya devam edeceklerdir. Faşizm, işçi sınıfı ve devrimci bir halk hareketiyle yıkılmamış, bu yönden tarihsel ve dönemsel bir basınç olsa da sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda çözülmüştür. Faşizmin çözülmesiyle geri düzeyde bir burjuva demokrasisine geçiş, tekelci sermayenin hegemonik karakterinin yanı sıra, çözülümde rol oynayan orta büyüklükteki sermaye gruplarını, cemaatsel yapıların etkinliği, gericilik birikiminin neoliberal formasyon içerisinden sürmesine ve emekçi sınıf üzerindeki sömürünün yoğunlaştırılmasına yol açmaktadır. Neoliberal burjuva demokrasisinin işçilere getirdiği 12–14 saatlik çalışma, Pazar tatilinin dahi kalmaması, sosyal hakların tasfiyesi, ücretlerin bastırılması, işçi katliamları, gün 24 saat tüm yaşamlarının elektronik gözetim altına alınmasıdır. Bununla birlikte, komünistler açısından sorun, temel ittifakları da buna göre oluşturmayı gerektiren bir demokrasi ve demokratik talepler için mücadelenin örgütlenmesi, burjuva demokrasisinin genişletilmesi değildir. Bu içerikte bir mücadelede ısrarın tek karşılığı, burjuva demokrasisi içerisindeki bir sosyal reform kuvvetine dönüşmek, sistemin yan oyuncusu olmaktır. TİKB’den proletarya sosyalizmi ekseninde kopuşumuzun temel bir unsuru, Türkiye’de faşizmin çözüldüğü ve geri tipte bir burjuva demokrasisinin kurulduğu tespitiydi. Faşizmin çözülüşünün aynı zamanda salt ona karşı biçimlenmiş bir devrimcilik, mücadele ve örgütlenme tarzının çözülüşü olduğunu görmeyen küçük burjuva devrimciliği, varlığını en fazla içi boş, giderek de daha fazla burjuva demokrasisinin kodlarını kullanan bir antifaşist söylemle ve burjuva demokrasisine, hükümetlere muhalefete mahkûm küçük dük20
kânlarda yürütebileceğinin de farkında değildir. Burjuva demokrasisine geçişle birlikte, bilinen karakteristikleriyle devrimci reformizme dönüşmüş olarak o, son demlerini yaşamaktadır. Siyasal, toplumsal, kültürel koşullar, birey durumu da dâhil olmak üzere gerçekte yeni duruma içsel bir uyum sağlamış, salt kabuğunu korumaya koşullanmıştır. Anayasa ve sonraki süreç bu evrimi hızlandıracaktır. Devrimciler örgütü fikrini, devrimci yeraltını gündemden düşüren, bunların yerini yasal parti, platform ve koordinasyonların, sivil toplum ilişkilerinin almasına, ideolojik, siyasal, taktiksel, örgütsel, pratik tasfiyecilik çemberinin bir kez daha tamamlanmasına yol açan, küçük burjuva devrimci programların nesnel koşul ve gelişmeler karşısında boşa çıkmasından başka bir şey değildir. Reformizmin alamet-i farikası hükümetlere karşı muhalefet konumuna inmiş, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesine, “Eşitlik, özgürlük, adalet” burjuva sloganlarına sıkışıp kalmış küçük burjuva devrimciliği, bütün versiyonlarıyla işçi emekçi kitlelerin kapitalist sistem içi düşünüş ve davranışını besleyen etmenlerden biri haline gelmiştir. Kapitalizmin derinleşen hâkimiyeti karşısında ezilenci toplumsal hareketçiliğe evrilmekte, burjuva demokrasisi içerisindeki bir sosyal reform kuvvetine dönüşmektedir. Talepler, burjuva demokrasisinin genişletilmesi için reform talepleri haline gelmektedir. Antifaşist halkçılığın devrimci demokratizmden reformist devrimciliğe çözülüşü sadece burjuva diktatörlüğünü yıkmak yerine reformlar için mücadele konumuna düşmesiyle sınırlı değildir. Dünya çapındaki içsel dönüşümün, sermayenin küresel temeldeki birikiminin, Türkiye kapitalizminin orta-ileri gelişmişlik düzeyine ve yarı sömürgelikten bağımlılık biçimine geçişinin, kapalı toplumsal yapının çözülüşünün bir sonucudur. Program ve stratejisiyle ömrünü doldurmuş, varlık nedenini yitirmiştir. Örgütlerde hızlanan erime ve çözülme, neoliberalizm ve ulusalcılığın vakumuna girme, neoliberalizme kitlesel ve grupsal kaymalar, örgütsel tasfiyecilik, anarkodemokratizm, sosyal reformcu ve anarkokomünist modellerin ortaya çıkması, troçkist lafazanlık, bu çözülümün görüngüleridir. İçsel dönüşüm, burjuva sınıf egemenliğinin alabildiğine daralmış olan tabanını genişletirken hızlı proleterleşme ile birlikte, her sektör, 21
kuşak, vasıf ve cinsiyetten işçileri şiddetlendirilmiş bir mutlak ve nispi artı değer sömürüsüne mahkûm etmekte, üretim ve yaşamın her alanında baskı ve aşağılamayla ezip öğütmektedir. İşçi sınıfının toplumsal ihtiyaçları artıp genişlerken, maddi-kültürel yoksunluk da derinleşmektedir. Neoliberal kapitalist yıkıcılıkla burjuva demokrasisinin çekim etkisinin sersemlettiği küçük burjuva devrimci reformizmin aksine, komünistler, burjuva sınıf egemenliğinin yeni koşulları altında proletaryanın sosyalist devrimci ataklığını örgütlemeye kararlıdırlar. Devrimci proletarya, devletin burjuva demokratik biçiminin yıkılmasına ve sınıf olarak burjuvazinin alaşağı edilmesine hazırlanmalıdır. Siyasal iktidar savaşımından, burjuva devlet aygıtının yıkılması ve parçalanmasından yoksun bir sosyalizm anlayışı ütopik reformist bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Türkiye, kapitalist üretim ilişkilerinin gelişimine bağlı olarak, sosyoekonomik ve siyasal yapının değişimiyle birlikte sosyalist devrim aşamasındadır. Henüz bütünüyle çözülmemiş demokratik görevler, sosyalist devrimle ve sosyalist bir içerik kazandırılarak çözülecektir. Kapitalizmin gelişim düzeyi, kır-kent, sanayi-tarım, kafa-kol, ulus, aile, kadın, toplum-birey, demokrasi… sorunlarının daha ilerden çözümünün ve sosyalist inşanın daha gelişkin düzeyden gerçekleştirilmesinin olanaklarını vermektedir. Sosyalist devrimimizin sınıfsal hedefi, kapitalizmi ve burjuva sınıf diktatörlüğünü yıkmak, proletaryanın önderliği ve kent ve kır yoksulları üzerindeki hegemonyasıyla devrimi zafere taşıyarak proletaryanın sınıf diktatörlüğünü kurmaktır. Stratejik hedefimiz, kapitalizmle birlikte burjuva demokrasisinin de yıkılarak yerine konsey tipi sosyalist işçi demokrasisinin kurulmasıdır. Gelişen kolektif emekçi niteliğiyle proletarya, sosyalist devrimimizin önder ve hegemon gücüdür. Burjuva sınıf egemenliği bütün biçimleriyle tarihe gömülecek ve kurulacak iktidar aynı zamanda devlet aygıtını sönümlendirmenin aracı olacaktır. Proletaryanın müttefikleri kent ve kır yoksullarıdır. Çağın büyüyen yangınını yaşayan emekçi kadınlar, gözünü geleceksizliğe, aynı zamanda sınıfın beşiğinde açan gençler, zengin mücadele deneyimleriyle Kürt kent ve kır yoksulları, sosyalist devrimin sınıfsal ve toplumsal içeriğini de derinleştirmekte22
dir. Kapitalist üretim ilişkileri Kuzey Kürdistan’ın kent ve kırına hâkim durumdadır. Kürdistan’da sosyalist devrimin önünde yürüyecek bir Kürt proletaryası gelişmektedir. Ulusal örtü yırtıldıkça, Kürt işçileri, kent ve kır yoksulları sınıfsal özlemlerinin ulusal mücadeleyle karşılanacağı yanılsamasından kurtuldukça, sınıfsal karşıtlık daha da açık biçimde ortaya çıkacaktır. Sınıfa karşı sınıf gerçekliği ve kendi burjuvasına karşı mücadele bilinci gelişecektir. Ulusal tam hak eşitliği sağlamaktan ve büyük bedeller verilerek yürütülen ulusal özgürlük mücadelesinin karşılığı olmaktan da uzak olan “demokratik özerklik” programı, politik ve idari haklarla Kuzey Kürdistan’da ve bölgesel düzeyde Kürt burjuvazisinin sermaye birikim olanaklarını genişletmeyi, Türkiye kapitalizmine, bölge ve dünya emperyalist kapitalist sistemine entegrasyonu amaçlamaktadır. Komünistler, Kürt halkının tarihsel özlemlerini, özgürlük ve bağımsızlık isteğinin içerisinden gelişen demokratik kazanımlar için mücadeleyi yadsımadan, “demokratik özerklik” talebinin burjuva sınıf niteliğini göstermelidirler. Dikkatlerini Kürdistan’daki hızlı kapitalist gelişimle birlikte ortaya çıkan proletarya-burjuvazi karşıtlığında toplamalıdırlar. Kuzey Kürdistan’da da devrimin içerisinde bulunduğu aşamanın sosyalist devrim oluşu temelinde örgütlenmelidirler. Burjuvazinin anayasal, merkezi ve yerel düzeyde, Kürt burjuvazisinin “demokratik özerklik” politikasıyla yeğinleştirmeye çalıştığı sınıf egemenliğine karşı, proletarya, en başta kendi sınıf ideolojisi, siyaseti, örgütlenmesi, politika ve taktikleri ile çıkacaktır. İşçi sınıfının burjuva demokrasisine sığmayan talepleri, burjuva demokrasisinin de sınırlarını açığa çıkararak sosyalist devrimi hazırlamanın bir unsuru olacak; geniş kitleler üzerinde çekim gücü sağlayacaktır. Barışçıl, yasal ve yasa dışı her örgütlenme ve mücadele biçiminin kullanılacağı bu süreç, basitten karmaşığa doğru, fakat devrimci sıçramalara her an hazırlanarak, proletaryanın silahlı ayaklanması ve burjuvaziyi alaşağı etmesiyle taçlanacaktır. Devrim itfaiyecisi tasfiyeci revizyonist partilerin aksine, devrimci proletarya ayaklanmayı belirsiz bir geleceğin sorunu olarak görmez. Proletarya ve önderi, emeğin korunması için militan bir yürüyüşün, grev ve gösterilerin, bütün mücadele biçimlerinin okulundan geçerek silahlı ayaklanmaya doğru iler23
leyecek ve kendisini buna göre örgütleyecektir. Proletaryanın devrimci sınıf taktiği, onun bağımsız siyasetinin ve mücadelemizin temel bir kaldıracı, devrimci sınıfın yol gösterici feneri olacaktır. Proletaryanın sosyalist devrimdeki fiili önderliği, en başta her türden sınıf dışılığı tarihe gömmemizi, küçük burjuvazininideolojik, siyasal ve pratik hegemonyasının alt edilmesini gerektirmektedir. Kapitalist üretim ilişkilerinin genişlemesine ve derinlemesine hâkimiyetine, emek-sermaye çelişkisinin belirginleşmesine, değer yasasının etkime alanının derinleşmesine, artı değer sömürüsünün şiddetlenmesine karşın proletaryayı küçük burjuvaziye doğru eriten, sosyalist devrim ve sosyalist demokrasiyi hedeflemeyen, burjuva demokrasisine sol muhalif konumdan yedeklenen, azami karın ortadan kaldırılması, değer ve artı değer yasasının “aşırılıklarının” kontrol altına alınması, düzeltilmiş kapitalizm, sosyal reform ve eşitlikçi küçük burjuva demokratizmi, eşitlikçi ve kendiliğindenci anarkokomünizm görüşleriyle ortaya çıkan, burjuva sınıf egemenliğini parçalamaya eli varmayıp idealleştiren küçük burjuva program, siyaset ve örgütlenme tarzının aşılması, tarihsel olduğu kadar güncel olarak da yaşamsaldır. Emperyalist kapitalizme karşı mücadele oportünizme karşı mücadeleden ayrılamaz. Sosyalist devrim, küçük burjuva programların, siyaset ve örgütlenme tarzının proletarya üzerindeki ağırlık ve hegemonyasını da alt ederek ilerlemek, bunu en başta sınıfın siyasal önderlik sorununu çözerek, toplum ve birey durumuna karşılık gelen devrimci politika ve taktiklerle gerçekleştirmekle yükümlüdür. Proletaryayı talepleri ve konumlanışıyla herhangi bir ezilen sınıf derekesine indiren bir sınıf mevzilenmesi, ulus devleti yücelten bir antiemperyalizm, işçi sınıfının kolektif emekçi niteliğini ve proletaryanın en ileri kesimlerine dayanma gerekliliğini, sınıfın öz girişkenliğinin geliştirilmesini göz ardı eden bir örgütlenme politikası, bireyin toplumsallaşmasını ve yıkıma uğramasını dikkate almayan bir örgüt modeli iflas etmiştir. Sosyalizm deneyimlerinin eleştirel özümlenmesinden tarihsel dersler çıkararak, proletaryanın kolektif emekçi niteliğinin yükselmesi ve proletaryanın toplumsallaşması-toplumun proleterleşmesinin imkânlarına dayanarak, sosyalist devrimle kurulacak olan proletarya 24
iktidarı, elbette ki burjuvaziye karşı amansız ve yasalarla sınırlanmayan bir diktatörlük aygıtı olarak işleyecektir. Bununla birlikte onun asli karakteri ise, sınıfların, köreltici, zahmetli çalışmanın, üreten-yöneten ayrımının, her türden işbölümünün ortadan kaldırılması, değer yasasının sönümlendirilmesi yönünde işleyecek olmasıdır. Sosyalist konseyler demokrasisi, “devlet olmayan devlet”tir. Toplumsal ilişkilerde değer yasasının, egemenlik ve tahakküm ilişkisini üreten her türden dolayımın yok edilmesi; parti-sınıf, parti-toplum, parti-devlet ilişkisinin sönümlenmesi ve toplum-birey ilişkilerinin bu tarihsel devrimci hedef yönünde dönüşüme uğratılması, insanın doğa üzerindeki yıkıcı hâkimiyetinin son bulması, sosyalizmin kendi başına bir amaç olarak değil, komünist toplumun unsurları geliştirilerek inşası ile mümkündür. Sosyalist konseyler demokrasisi, üreten-yöneten ayrımının giderilmesi ilkesi ışığında işleyen, toplumun ve bireylerin düşünsel, pratik üretken yetilerinin çok yönlü olarak geliştirildiği, insanlığın devrimsel bir adımı olacaktır. Demokrasi denildiğinde aklına çok partili ve sivil toplum organizasyonlarıyla bezeli burjuva demokrasisinden başka bir şey gelmeyen küçük burjuvazi bu devrimsel adımı hayal bile edemez. Sosyalizm deneyiminin tarihsel ve teorik-siyasal kısıtlarını da aşarak günümüzün sosyalizmi, proletaryanın yeteneklerinin ve toplumsallaşmasının kapitalizmle kıyaslanamaz ölçüde geliştirildiği, konseylerde örgütlü emekçiler tarafından komünizme geçiş yönünde değerlendirildiği bir toplum olarak filizlenecektir.Üretim teknolojilerinin şimdiki koşulları altında bile günde azami 6 saatlik çalışmanın yeterli olduğu, buna karşılık milyonların işsizlik içerisinde çürüdüğü hesaplanabilir bir gerçek iken, emekçiyi işsizlik uçurumuna bakarak aşırı çalışma dağına tırmandıran kapitalizmin karşısına sosyalizm, yalnızca çalışma saatlerini en alt sınıra çekerek değil, aynı zamanda çalışmayı insanın kendisini gerçekleştirmesine ve geliştirmesine yönelik yaşamsal bir etkinlik haline getirerek çıkacaktır. Bir dönem boyunca tümden kaçınılamayacak ve fakat bürokratizme, proletaryanın üzerinde bir sınıf mayalanmasının yatağı olan yöneten-yönetilen ayrımına karşı sürekliliği olan siyasal-toplumsal-kültürel mekanizmalar geliştirilmesi zorunludur. Bu yalnızca genel bir siyasal-toplumsal gereklilik olarak değil, 25
bugünkü toplumsallığını meta ilişkileri dolayımlı olarak gerçekleyen yeni toplumun kolektif birey oluşumu için de yakıcı bir zorunluluktur. Sosyalizm, yine önceki deneyimlerin ve günün toplumsal gerçekliğinin ışığında, kapitalizmi gömmüş bir toplumda bireyin tüm toplumsallığını çiçeklendirmesi ve toplumsal ilişkilerin dolayımsız şekillenmesi için vardır. Komünist Devrim Örgütü, sosyalizm deneyimlerinin kısıtlarını yalnızca tarihselliği ile değil aynı zamanda bunun ideolojik, siyasal sonuçlarıyla birlikte değerlendirir. Tek ülkede sosyalizmin imkânlarını en başta devrim yapma iradesi açısından göz önünde tutarken, sosyalizmin bir dünya sistemi olarak geliştirilmesi, uluslararası proletarya hareketi ile birlikte ve onu emperyalist kapitalizme karşı ateşleyerek var olması, ulusal dar görüşlülüğe kapılmaması için de bu deneyimlerden çıkardığı derslerle hareket eder. Komünizm bir ütopya ve belirsiz bir geleceğin sorunu değildir; sermayenin küresel temellerdeki birikiminin, üst tekelci birikim evresindeki ve tarihsel sonuna yaklaşan kapitalizmin karşıtı olarak bugünün ilişkileri içerisinden doğmaktadır. Komünizm yeni bir yaşam ihtiyacı, yeni bir yaşam perspektifidir. Komünizm, insanlığın, emekçinin, kadının ve erkeğin… özgürlük dünyasıdır. Özgür bireyler toplumudur. Tarih boyunca süren sömürü ve egemenlik ilişkilerinin, özel mülkiyet, ulus, devlet, aile, din gibi toplumsal bölünüm ve derinleşen işbölümü ayrımlarının, her şeyin alınır satılır hale geldiği toplumsal sistemlerin nihai olarak sonlandırılmasıdır. Sınıfsızlık, sınırsızlık, çalışma köleliğinden kurtulma, zamanda özgürleşmedir. Zorunluluktan özgürlüğe geçiş, insanlığın bilinçli tarihinin başlamasıdır. Sosyalist devrimle birlikte kurulacak proletarya iktidarının ana çizgileri, bugünkü dünya ve Türkiye, toplum ve birey durumu zemininde, proletarya hareketinin gelişimi açısından yarının değil günün sorunudur. Proletaryanın bağımsızlığı, en başta onun ideolojik, siyasal ve örgütsel bakımdan bağımsızlığıdır. İşçi sınıfının diğer emekçi sınıfların, çözülmekte olan orta sınıfların, zaman zaman öfkeli isyanlarla ortaya çıkan kent yoksullarının gölgesinde silikleştirilmesine izin verilemez. Komünist ideoloji ve sınıf olarak proletarya, bağımsızlığını korumak ve mücadeleyi sosyalist devrim hedefiyle yürütmek için iki 26
yönden ayrımını net olarak çizmelidir. Birincisi, proletaryayı “halk” ve “emekçi” kategorileri içerisinde eriten, sosyalizm sosu dökülmüş antifaşist demokratik halk devrimciliğidir. Küçük burjuva devrimciliğinin -çözülüp dağılırken biçim değiştirmeye çalışan, yaygın ve egemen- bu biçimiyle ayrım, komünist ideoloji-parti-sınıf bütünlüğü içerisinden, teorik, programatik, örgütsel, kadrosal, stratejik ve taktik yönden derinleştirilerek sürdürülmeli; kopuşumuz derinleştirilmelidir. İkincisi ise, yeni koşullar içerisinde ortaya çıkıp gelişmekte olan, sınıf temeli itibariyle küçük burjuvaziden proletarya bölüklerinin içerisine dek uzanan görüşlerdir. Bunlar, birincilerden farklı olarak gelişen kapitalist üretim ilişkileri ve meta egemenliği, sınıfsal-toplumsal-siyasal koşulların değişimi, kentleşme, toplum ve birey yapısındaki değişim ve burjuva demokrasisine geçiş zemininde, örgüt yapılarının çözülmesi ve yeni toplumsal hareketlerin artışıyla ortaya çıkmaktadır. Komünist ve işçi hareketinin gelişimi, liberter, anarşist toplumsalcı, sosyal reformcu ya da isyankâr biçimler alabilen bu görüşe karşı, teori, örgütlenme ve yaşam tarzları ile ideoloji-parti-sınıf bütünlüğü zemininde ve her düzlemde mücadele içerisinde olacaktır. Proletaryanın fiili önderliği ve girişkenliği, örgütlenme ve mücadele biçimleriyle de açığa çıkarılmalıdır. Onun rolünün silikleştirilmesinin bir biçimi de, proletaryaya partisizliğin ideolojik düzeyde de taşınmasına, kendiliğinden mücadelelerin yüceltilmesine dayanan anarkosendikalizmdir. Anarkosendikalizm, tarihsel olarak olduğu gibi bugün de, işçi sınıfını sosyalist devrim, devrimci önderlik, devrimci siyaset, taktik ve bizzat sosyalist devrim fikrinden arındırmaya, sendikal örgütlülükten bile yoksun proletaryayı ileri kesimleri dâhil silahsızlandırmaya soyunmaktadır. Proletaryanın artan örgütlenme arayışına karşın sendikal bilincin dahi geriliği ve komünist sınıf örgütünün olmayışı, anarkosendikalizmin hareket imkânlarını güçlendirmektedir. Tarihsel bir akım olmanın yanında, antifaşist halkçı devrimciliğin proletaryayı gölge haline getiren ve onun devrimci enerjisini dinamize etme görüşünden yoksun mücadele anlayışıyla sendikal ihanetin ve tüm toplum gibi işçi sınıfının da sendikal bürokrasiye tepkisinden de beslenen demokrasiye susamışlığının toplam bir ürünü olarak anar27
ko akımlar, işçi sınıfı ve örgütlü mücadeleden çözülmüş liberterliğin geliştiği yeni toplum/birey durumu içerisinden akan ideolojik bakımdan zehirli bir damar olarak işlemektedir. Komünist Devrim Örgütü, anarkosendikalizmle ideolojik, siyasal bakımdan sınır çekmektedir. Bununla birlikte ve öncelikli olarak parti-sınıf ilişkisinde, kendisini, önceli ile birlikte de tarihsel bir sorun oluşturan, bugünkü toplum, sınıf ve birey durumunun ise ıskartaya çıkardığı her türlü ikamecilik ve tek yönlü belirlemecilikten arındırmayı, sınıfın ve sınıf bireylerinin tüm toplumsallaşma biçimlerinin içerisinde yer almayı ve ustalıkla yüzebilmeyi, içerden önderleşip özgüllüklerini gözeterek sistem karşıtı yönde örgütlemeyi, örgütün, komitelerinin ve kadrolarının temel bir gelişim ölçütü olarak işletecektir. Komünist Devrim Örgütü, işçi sınıfının öz girişkenliğinin gelişiminin temel aracı olarak komünist işçi çekirdeklerini ve bu çekirdeklerin içerisinde yer alacağı en geniş işçi meclisleri, öncü işçi kurulları gibi örgütlenme biçimlerini öne çıkarmaktadır. Sınıfın öz örgütleri olarak öncü işçi kurulları ve işçi meclisleri ile devrimci yükseliş ve devrim dönemlerinde konseyler, kapitalizme karşı iş yeri, bölge ve ülke düzeyinde oluşturulacak, kendilerini uluslararası düzeyde de örgütleyecek mücadele organlarıdır. Komünist Devrim Örgütü, komünizmin alt evresi olan sosyalizmi kurmak için, sadece kapitalizmle değil, sosyalizmle komünizm arasına duvar çeken tüm revizyonist görüşlerle, önceki dönemin sınırlı sosyalizm deneyimleriyle, ufukları düzeltilmiş kapitalizm/ideal kapitalizmin ötesine geçemeyen ve bugün liberal reformizm yönünde çözülmeye başlayan halkçı demokratizm ve ezilenci sosyalizmle ve her türlü sınıf dışı çizgi ve akımla mücadele içerisinde gelişecek, proletarya zeminine oturacaktır. Savaşımız, devrimci bir eleştirellikle, kopuş çizgimizi geliştirip süreklileştirerek komünist dönüşüm yönünde ilerlemek için aynı zamanda kendimizledir. Kongre, örgütümüzü, “gelişimini parti olarak tamamlayacak parti öncesi örgüt” olarak tanımlamıştır. Platform ve tüzüğe sahip bir örgütten partiye yürüyüşümüzün yolu, geri örgütsel durumumuzu somut olarak aşmaktan ve parti inşasının bütününde olduğu gibi program sorununun sürece yayılmasıyla da sınır çekmekten; ideoloji-parti-sı28
nıf bütünlüğünü planlı, ölçütlendirilmiş ve denetlenen bir süreç olarak kurmaktan geçmektedir. Kongremiz, programatik görüşlerimizi platform düzleminde belirginleştirmiş ve önümüzdeki kongrede uluslararası proletaryanın devrim stratejisinin bir parçası olarak ülke devriminin program ve stratejisini oluşturmayı önüne kesin bir görev olarak koymuştur. Program sorununa yaklaşımımızın temel çizgileri platform ve tüzüğümüzde yer almaktadır. Buna göre, komünizm bir ütopya ya da belirsiz bir geleceğe ait bir sorun olarak kalmayacak; teorimize, programımıza, politika ve taktiklerimize, parti teorimize, işleyiş ilkelerimize, sınıf temelinde örgütlenme perspektifimize… bir bütün olarak siyasal faaliyetimize içerili olacaktır. Devrimci kopuşumuza özsel niteliğini veren budur. Platformumuzu oluşturarak ön adımını attığımız program sorununun çözümü, partileşme yolundaki acil görevlerimizdendir. Bu çözümü, kolektif merkeziyetçilik temelinde, üye ve kadrolardan başlayıp sınıfın ileri kesimlerinin de gündemine sokarak gerçekleştirmekle yükümlüyüz. Parti inşasının her temel unsurunda devrimci adımların sürekliliğini komünist toplumsallaşmayı iç işleyiş ve ilişkiler zemininde geliştirerek, sınıf temelinde politika yaparak ve işçi sınıfının fiili önderliğini tırnaklarımızla kazanarak gerçekleştirebiliriz. Bu yolda ısrarla yürüyeceğiz. Komünist parti, yeniden oluşum halindeki sınıfın ve sınıf hareketinin hem bir ürünü hem de devrimci sınıf mücadelesi yoluyla oluşturucu unsurlarından biri olacaktır. Önümüzdeki somut görev, toplumsal, siyasal, sınıfsal kurtuluşa ve toplumun komünist dönüşümüne önderlik edebilecek olan işçi sınıfını örgütlemek ve onun savaşım yeteneğini yükseltecek ve kurucu potansiyelini geliştirip açığa çıkaracak olan partisini inşa etmektir. Ne ortaya çıkışımız ne de butarihsel durum ve gelişme yönünü bilince çıkartışımız rastlantısaldır; ortaya çıkan yeni koşulların öz ürünüyüz; güçlü ve gelişen yanlarımızla olduğu gibi zayıf, önceki dönemin ve geçiş sürecinin zayıflatıcı kalıntılarıyla da! Komünist hareketin bu yeni durum içinden yeniden oluşumu, işçi sınıfı hareketinin de bu yeni düzleme geçiş ve yeniden oluşumuna yanıt vererek gelişecek; proletaryanın yarı proleter tabakalar ile ittifak ve hegemonyasını da onları sosyalist devrim için mücadelede 29
seferber ederek kuracaktır. Komünist Devrim Örgütü, program konusunda komünizmin sadece “nihai amaç” olarak tanımlanmasından kopma hedefiyle bütünleşik olarak, tüzüğü işleyiş ve ilişki biçimleriyle komünist gelişim ve toplumsallaşmanın aracı olarak kavrar. Kongremiz, tüzük sorunu ve parti teorisini, nihai amaçla bağı içinde, komünizmin maddi-toplumsal imkânlarının varlığı zemininde ele almıştır. Tüzüğümüz, kuralları, işleyiş ve ilişki sistemi, felsefesi ve ruhuyla komünist bir içerik ve bütünlük kazanmıştır. Bu diyalektik ilişki ve bütünlük oluşturulmadığında, komünist teori, program ve ideoloji ile örgüt yapısı arasındaki çelişkinin varlığı sadece parti teorisinin ve partinin kötürümleşmesi sonucunu doğurmaz; teorinin, programın, ideolojinin de baştan sakatlanması, tek yönlüleşerek darlaşması, donması ve bozunuma uğramasına yol açar. Bu çelişkinin giderilmesi, işçi sınıfının güçlenen kolektif emekçi niteliği üzerinden geliştirdiğimiz, bize kapitalizme karşı mücadele soluğu, yeteneği ve gelişkin bir proleter disiplini kazandıracak olan, kolektif merkeziyetçilik, örgütsel emeğin kolektif birliği ve teori-siyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğü ilkeleri zemininde olacaktır. Bu aynı zamanda, parti içinde de dar merkeziyetçilik, dar örgütsellik, kaba işbölümü ve ayrımlarla gelişimi sakatlanan bireyin, partili sınıf mücadelesi içinde komünist birey olarak özgürce gelişimine de kapıyı açacaktır. Kapitalizm köleleştirir, parti/komünizm özgürleştirir! Komünist Devrim Örgütü, sosyalist devrimin hazırlanması, proletaryanın mücadelede fiili önderlik konumunu kazanması, burjuva egemenliğin devlet dâhil mevcut biçimlenişine karşı ideolojik, siyasal, örgütsel donanımının geliştirilmesi için günlük çalışmanın sosyalist devrimci taktikler temelinde yürütülmesinin büyük devrimci önemine vurgu yapar. “Leninizm, emperyalizm ve proletarya devrimleri çağının teorisi ve taktiğidir.” Üyelerinin, kadrolarının ve öncü işçilerin bilinç ve pratiğini çözülüm halindeki küçük burjuva halkçı devrimciliğe, toplumsal hareketçiliğe, ulusal reformizme, komünizmle geçişliliği içermeyen donuk ve kaba işçici “sosyalist devrimcilik” anlayışına, reformist sosyal dönüşümcülüğe, kendiliğindenciliğe, örgütsüz devrimciliğe, anarkokomünalizm ve anarkosendikalizme karşı proletaryanın 30
bilimsel sosyalist ideolojisi, komünist programı ve sosyalist devrimci taktikleri ile güçlendirir. Kolektif işçi karakteri güçlenmekle birlikte, iç rekabet ve ayrımların, sınıf dışı ideolojilerin hegemonyası altındaki proletaryanın kolektif işçi bilincini ancak sınıf mücadelesi temelinde geliştirebileceğinin altını çizer. Kaba işçicilik ve anarkosendikalizmle de ayrım çizgisi olarak sosyalist devrimci taktiklerle burjuvaziye karşı savaşım gücünü ateşlemeden, onunla cephe cepheye gelerek özdeneyim kazanmadan, savaşım mevzilerini, örgütlenme ve mücadele biçimlerini büyütüp yığınsallaştırmadan, partisiyle kaynaşıp en ileri evlatlarıyla onu beslemeden ve onun tarafından beslenmeden proletaryanın kendiliğinden bilincin, sendikal mücadelenin, hatta rutin sendikal faaliyetin sınırlarını aşamayacağını vurgular. Çalışmanın sosyalist devrimci taktikler temelinde yürütülmesi, yalnızca proletaryanın devrimci siyasal etkisini, ataklığını geliştirmek için zorunlu değildir. Aynı zamanda mevcut örgütsel durumu aşmak, örgütsel-kadrosal çelikleşme ve giderek proleter bir sınıf temeline ulaşmak açısından da son derece yaşamsal ve yakıcıdır. Komünist Devrim Örgütü, son derece çetin ve sancılı bu yolu, gücünü platform ve tüzüğünden, siyasal ve örgütsel politikalarından alarak, dar örgütselliği aşan bir çalışma tarzı geliştirerek yürümekte kararlıdır. Komünist Devrim Örgütü kurucu Kongresi‘nin bir gündemi de, ayrıştığımız TİKB’nin tarihsel siyasal bir prizma içerisinden sınıfsal, ideolojik, siyasal ve örgütsel bir değerlendirmeye tabi tutulması olmuştur. Bu gündemin dinamiğini, küçük burjuva halkçı demokratizmden ve -Marksizm’in komünizmden koparılarak bozulması, ölü bir dogmaya çevrilmesi anlamındaki- geleneksel sosyalist ideoloji ve geleneksel sosyalist devrimcilikten de kopuş oluşturmaktadır. Sosyalist ideoloji, yarım yüzyıldan fazla zamandır kapitalizmin yapısal dönüşüm ve gelişmelerine, ekonomik, politik, toplumsal, bilimsel, teknolojik, felsefi ve kültürel gelişmelere yanıt veremediği, donuklaştığı, daraldığı, bozunuma uğradığı yerde; giderek daha geniş, daha çeşitli, daha dinamik meta egemenlik ilişkileri ve ağları zemininden yeniden üretilen burjuva ideolojisinin, neoliberal demokratik toplumsal ilişki biçimlerinin etkimesi ve nüfuz edişi de artmış, burjuva, küçük 31
burjuva troçkist, anarşist, feminist, liberal reformist, sivil toplumcu, “yeni toplumsal hareketler” tarzı muhalefet akımlarının, antiemperyalist halkçı demokratizmin de reformistleşmesinin ve bunlarla iç içe geçmesinin, post modern sosyal liberal revizyonizm ile halkçı demokratizmin alaşımından yeni küçük burjuva ezilenci sosyalizmi ve diğer çözünük muhalefet akımlarının öne çıkmasının verimli toprağı haline gelmiştir. Modern revizyonizm ve halkçı demokratizm tarafından büsbütün içi boşaltılan sosyalist ideoloji, bağımsız inisiyatif ve çekim gücünü, kendi kırmızı çizgilerini dahi savunamaz hale gelmiş, silinmiştir. Sosyal demokrasi, modern revizyonizm, küçük burjuva antiemperyalizm ve demokratik kurtuluşçuluk, proletarya-burjuvazi karşıtlığını silikleştirmiş, komünist ideolojiyi burjuva ve küçük burjuva bozunuma uğratmış, komünist teori ve programın yerini aşamalılığın aşılamaması, dönemselleştirme ve giderek proletarya devrimi hedefinden, buna göre örgütlenmekten kopuş almıştır. Emperyalizm ve proletarya devrimleri çağının devrimci sınıf savaşımı ve strateji ve taktiği biçimiyle gelişmekle birlikte III. Enternasyonal’e hakim hale gelen dar sınıf mücadelesi ve siyasal mücadele anlayışı, faşizme karşı mücadelenin de sosyalizm için mücadeleyi geriye itmesi, proletarya devrimlerinin geri çekilmesi, ulusal ve demokratik kırılma, program-strateji ve günlük mücadelenin komünizm-kapitalizm karşıtlığı yönünden derinleşmesine ve çok yönlüleşmesine değil daralmasına, dogmatizme, tutuculuğa ve bozunuma yol açmıştır. Her dönem burjuva ve küçük burjuva akımlarla savaşım halinde gelişen ve çelikleşen Marksizm-Leninizm, bu donma ve bozunumun sonucu olarak sosyal demokrasinin, revizyonizm ve türevlerinin içsel dönüşümle birlikte yeniden güç kazanan ideolojik hegemonyasına karşı devrimci bir saldırıyı geliştirememiştir. TİKB, sosyalizm dalgasının geriye çekildiği bu dönem ve zemin üzerinde, geri kapitalist ülkelerde ortaya çıkan küçük burjuva sınıfsal karaktere sahip örgütlerden biridir. Genel bir karakteristik olarak bu örgütlerin konumu, devrim itfaiyecisi/karşı devrimci modern revizyonizm ve ulusalcı Üç Dünyacılık gibi akımlara baştan koşulu değillerse eğer, Marksizm’in komünizmden koparılmasıyla bozunuma uğramış geleneksel sosyalist ideoloji ile baskın yönü oluşturan küçük burjuva 32
halkçı demokratizm arasındadır. Komünizm hedefinin asgari-azami program ilişkisine içerili olması, devrimin her aşaması için temel olan proletaryanın önderlik ve hegemonyası, proleter sınıf temeline dayanma gibi Leninist proletarya devrimciliğinin en temel kriterlerinden yoksundurlar. Leninizm’le kurulan bağ, geleneksel sosyalist ideoloji bağlamı içerisinden, dogmatizm, tutuculuk ve dar ilkesellikle sakatlanmıştır. O dönem itibariyle çoğu faşist diktatörlük altındaki geri kapitalist ülke koşullarında baskın ve egemen olan ise halkçı demokratizm olmuştur. TİKB de, tarihi boyunca dogmatizm ve tutuculukla, Marksizm’in komünizmden koparılmasıyla malul geleneksel sosyalist ideoloji ile halkçı demokratizm arasında yer almıştır. TİKB, en ileri gelişme gösterdiği dönemlerde de halkçılıktan kopamamış küçük burjuva bir örgüttür. Stratejik-siyasal hedeflerini hiçbir zaman program düzeyinde ortaya koyamayan TİKB, platform düzeyinde de hiçbir zaman bir azami program yaklaşımına sahip olmamıştır. Demokratik devrimden sosyalist devrime kesintisiz geçişin kaba savunusuna rağmen, TİKB, proletaryanın temel misyonu olan kapitalizmi yıkma ve sosyalizmle birlikte sınıfsız topluma doğru ilerleme hedefini taşımamıştır. Devrimin demokratik aşaması için de geçerli olan ve sosyalizmi kurmanın biricik güvencesini oluşturan proletaryanın önderlik ve hegemonyasını gerçekleştirme temelinde örgütlenmemiş; stratejisinde, politikalarında ve örgütlenme-kadro politikasında proletarya yerine, “ezilen halk” ve kapitalizmle karşıtlık içerisinde olmayan “emekçi” kategorilerini zemin almıştır. Proletaryanın bağımsız sınıf örgütlenmesini yaratmayı hiçbir zaman gündemde tutmamak başta olmak üzere, onun devrimdeki konumunu “ideolojik öncülük” derekesine indirip silikleştirmiştir. Tarihin amansız “Ya burjuvazi ya proletarya” belgisi uyarınca, bunun anlamı, TİKB’nin küçük burjuva sınıf karakteri ve burjuva ideolojisinden kopamamasıdır. Anılan etmenlerin hepsi ve her biri, emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümü karşısında daha da derinleşerek etkide bulunmuş ve TİKB’de küçük burjuva halkçı demokratizmin kesin belirleyiciliğine yol açmıştır. Bu süreç, tüm yönleriyle olmamakla birlikte, ayrışmamızın da zeminini oluşturmaktadır. 33
TİKB, içine doğduğu ideolojik-siyasal tarihsel koşulları yarabilecek, halkçı demokratizmi olduğu gibi geleneksel sosyalist devrim programlarını da aşabilecek bir ideolojik, teorik, politik, örgütsel donanıma sahip değildi. Küçük burjuva devrimciliği ile ideolojik, programatik, örgütsel yönlerden temel bir kopuş ve ayrışması söz konusu olmamıştır. Sınıfsal olarak aynı zeminde yer aldığı halkçı demokratizmle arasındaki mesafe de proletaryanın tarihsel misyonundan gelen temel bir karşıtlık değil, göreli ve gitgide silikleşen bir ayrımdır. Diğerlerinden farklı olan yönleri göreli ilerilikler oluşturmakla birlikte, ideolojik, programatik, örgütsel yapısını belirleyen küçük burjuva çizgisidir. Sosyalist devrim programlarındaki tarihsel donma ve geriye kırılma, sınıf mücadelesinin bir dönemi için geçerlilik taşıyan, emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümüyle proletarya-burjuvazi çelişkisinin temel olması üzerinden geçersizleşen asgari-azami program aşamalılığının asgari programda dondurulması, giderek de içsel dönüşüm içerisinde erime ve çözülme, TİKB’yi de karakterize etmiş ve belirlemiştir. İçsel dönüşümün ve onun ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel, toplum ve birey durumu, örgüt anlayışı üzerindeki etkilerinin kavranışı ve bunlara karşı proletarya sosyalizmi zemininden yanıt oluşturma; sosyalizm deneyimini tarihsel, teorik, siyasal kısıtlarını kavrayarak eleştirel bir özümlemeyle aşma zorunluluğu yakıcılaştıkça, TİKB bunu gündemine dahi almamayı, dogmatizm ve tutuculuğa yaslanmayı “güvenli bir liman” olarak görmüştür. Ancak katı olan her şeyi buharlaştıran kapitalist üretim ilişkilerinin derinlemesine hâkimiyeti, bu güvenli sanılan limanı alabora ederek TİKB’yi de çözmüştür. TİKB’deki çözülme, içsel dönüşümün Türkiye kapitalizmini de içerimine alan etkisiyle birlikte, onun ideolojik, siyasal, örgütsel, yapısal sorunlarının şiddetlenmesinin ve infilakının ürünüdür. TİKB, ‘90’lı yıllardan 2000’lere dek içsel dönüşüm konusunda tam bir körlük içerisinde olmuştur. Bu salt bir strateji değişikliğinin yapılmaması ile sınırlı da değildir. Geleneksel sosyalist devrim programlarını aşabilecek sınıfsal, ideolojik, teorik donanımdan yoksunluğu ile Türkiye devrimci hareketindeki ana akım halkçı demokratizmin TİKB üzerindeki belirleyicileşen etkisi bu körlük ve geçirimsizliği baştan koşullamaktadır. 34
Aynı zamanda o, grupsallığı ve dar merkeziyetçiliğiyle Türkiye devrimci hareketindeki en geri örgütlerden biri olmuştur. Grupsallığın belirlediği dar örgüt yapısı, değerleriyle birlikte dar örgüt anlayışına dayanan bir kadrosal gelişim ve militanlık anlayışını, her düzey ve düzlemde dar örgütsellik ve antifaşizm temelindeki kod ve değer yargılarını, tüzüksel olarak tanımlı hak ve görevler, kurallar yerine keyfiliği, etkin komünist birey oluşumuna, kolektif emek gelişim ve kavrayışına imkân vermeyen, aksine bastırmacılık ve küçük burjuva rekabetçilikle karakterize bir iç yaşamı, yarı proleter ve küçük burjuva kadro yapısını üretmiş ve yeniden üretmiştir. İşçi sınıfı temeline dayanmıyor oluşu, kadrosal güçlerinin çoğunluğunu ara sınıflardan gelenlerin oluşturması, “sınıfa yönelim” gibi işçi sınıfı ile partisini birbirine dışsal tanımlayışı, sınıf içinde süreklileşmiş bir faaliyet yürütme temelinde çelikleşmemesi, tüm alan ve çalışmalardaki istikrarsızlığı, büyük heyecanlardan büyük umutsuzluklara savrulması ile küçük burjuva sınıf karakterini ortaya koymaktadır. Böylesi bir yapı, yeni koşulların kavranışı ile kendisini devrimci tarzda parçalayacak, bunun için gerekirse küllerinden yeniden doğabilecek bir iç dinamizme de sahip olamamış ve sergileyememiştir. Aksine, içsel dönüşüm karşısında dogmatizm ve tutuculuğun katmerlenmesi, halkçı demokratizmin TİKB’ye tümden damgasını vurmasıyla derinleşen ideolojik, siyasal, örgütsel tasfiyecilik sonucu varılan yer, bürokratizme tepkiyi de içerir tarzda, ezilenci halkçılık ve ezilenci anarkodemokratizm olmuştur. Bizim de içerisindeyken bir parçası ve toplam sorumlusu olduğumuz eklektize durumun da tamamen ortadan kalkmasıyla birlikte TİKB -ve diğer küçük burjuva örgütler- varlık nedenlerini yitirmiş olarak, en fazlasıyla da ezilenci halkçılığın muhtelif bileşimleri halinde burjuva demokrasisinin sol kulvarına ilişmeye mahkûmdur ve bu yolda frensiz ilerlemektedir. Bizim ayrışmadan devrimci kopuşa yürüyüşümüz, ne sadece TİKB’den; ne halkçı demokratizmi, ezilenci toplumsal hareketçiliği ile Türkiye devrimci hareketinden; ne de gizli demokratik geleneksel sosyalist devrim programlarındandır. Devrimci kopuşumuz temelde her birisinin içerisinde etkide bulunan, çözüp yozlaştıran burjuva ideolo35
jisinin hegemonyasındandır. Tarihsel olarak sosyal demokrasi, anarşizm, anarkokomünizm, troçkizm, modern revizyonizm, sağ ve sol küçük burjuva devrimciliği ile karşıtlık temelinde olduğu gibi dar bir sınıf mücadelesi ve siyasal devrimciliğe gerileyen, dogmatik ve tutucu bir nitelik kazanarak yeni koşullara yanıt veremeyen geleneksel sosyalist ideoloji ve sosyalist devrim programlarındandır. Bu ayrışma ve kopuş dünle sınırlı kalmayıp bugünün komünist program, örgüt ve devrimcilik tarzında da somutlanmaktadır. Yapısal sorunlarımızla köklü bir hesaplaşmaya girmeden içsel dönüşüme yanıt verilemeyeceği gibi, içsel dönüşüme yanıt verilecek düzleme sıçranmadan da dünün ve bugünün yapısal sorunlarıyla köklü bir savaşım verilemez. Bu içiçelik salt düne değil, günün sorunlarına, küçük burjuva hegemonyasının salt önceki değil, giderek yaygın ve egemen hale gelmeye başlayan biçimlenişlerine karşı bütünlük halinde donanarak geliştirilmek zorundadır. Biz, TİKB içerisinde yıllar süren tartışma sürecinin, ideolojik, teorik, politik, örgütsel yönlerden çizgileşen ayrımların ürünüyüz. Çıkışımız, emperyalist kapitalist sistemdeki içsel dönüşümle buna yanıt veremeyen antifaşist halkçı devrimci program ve örgütlerden biri olan TİKB’nin, TİKB’de artık tersine dönüşüp bozunuma uğramış dar örgüt yapısının, faşizme karşı mücadele temeline ve yarı askeri biçimlere dayalı -bugün içsel dönüşüm ve siyasal rejim değişikliği ile birlikte içi boşalmış, bozunuma uğramış ve koflaşmıştır ve iddia edilen konumla karşılaştırıldığında da son derece düşük profilde seyretmektedir- örgüt yapısı ve örgüt-kadro ilişkisini, sosyalizm ve proletarya hareketi üzerindeki küçük burjuva hegemonyasını, sosyalizmin sorunlarının salt tarihsel kısıtlılıkları ile açıklanmasını hedef almaktadır. Bütün bu konularda geriye değil ileriye, gelecekten güne bakarak, yeni tarihsel koşulların teori, program, örgütlenme, strateji ve siyaset tarzını oluşturmaya yöneliktir. Uzun bir tarihsel dönemi, iç içe ve her biri yüklü bir dizi konuyu kapsayan gündem ve sorunlarda, eleştirellikle derinleşen, devrimci kopuşun halkalarını güçlendiren ve birbirine bağlayan bir ilerlemenin içerisindeyiz. Kuşkusuz bu kopuş ve ilerlemeyi, salt geriye dönük değil, asıl olarak kuruculukta somutlamak gibi devasa, olmazsa olmaz bir devrimci yükümlülük altındayız. 36
Halkçı demokratik çizgideki tüm küçük burjuva devrimci hareketler, gizli demokratik kulvardaki geleneksel sosyalist devrim savunucuları, ideolojik, siyasal, örgütsel bir kriz içerisindedirler. Kapitalist egemenlik ilişkilerinin geldiği düzeyde bu sorunları ileriye doğru, komünist ideoloji-parti-sınıf bütünlüğü doğrultusunda aşamayan her yapı geriye doğru çözülür ve yenilir. TİKB de, tarihin bu amansız kuralına karşı koyamayarak yenilmiştir. Bugün emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümünün oluşturduğu eğik düzlemde eski teori, program, politika, örgütsel yapısını koruyarak hiçbir siyasi hareket bozunum ve çürümeye uğramadan varlığını koruyamaz. Kapitalist üretim ilişkilerinin, değer yasasının tüm şiddet ve derinliğiyle nüfuz edişi ve bununla bağlantılı olarak neoliberal burjuva demokrasisi, görülmedik bir tasfiye selinin sürükleyiciliğini yaratmaktadır. Devrimci hareketin militan, sakınmasız birikim ve değerleri de bu dalganın içerisinde silikleşip nostaljikleşmektedir. Bedellerle yaratılan bu mücadele tarihi, ancak geleceği olan sınıf tarafından omuzlanıp ileriye taşınabilir, özümsenip en gelişkin yönleriyle sahiplenilebilir. Komünist Devrim Örgütü, bunun için de yola çıkmaktadır. TİKB gelişiminin en ileri düzeyini yakaladığı süreçler de dâhil, halkçı demokratizmden kopamamıştır. Bizim TİKB’yi ayağa kaldırmak gibi bir düşüncemiz olmadığı gibi çözülmekte olan Türkiye devrimci hareketine karşıt yönde gelişeceğiz. Akıma karşı savunma değil, bütün güçlüklerine karşın saldırı konumunda olacağız. Biz komünist devrim örgütüyüz. Devrimci kopuş ve kuruculukta somutlanan yönelimimizi, tüm dünya ve Türkiye devrim mücadelelerinin devrimci birikimini yeni olanın içerisine alarak yürüyeceğiz. Büyük dönüşüm süreçlerinde tarihsel yenilgi ve zaferlerimizin devrimci mirasını süreklilik içerisinde kopuşla değil, yeni düzlemin içerisinde özümseyerek, geleneği olmayanın geleceği olmaz değil, geleceği olmayanın geleneği de olmaz diyerek devrimci kopuşumuzu kuruculukla buluşturarak ilerleyeceğiz. Varoluşumuz tüm devrimci demokratik, revizyonist, reformist, anarşist ve troçkist program ve partilere karşıtlık temelindedir. Komünizmin geleceğin sorunu olarak görüldüğü program felsefesinden koparak geliştirdiğimiz programatik görüşlerimizin yer aldığı platformumuz, işleyiş ve 37
ilişki biçimleriyle komünist devrimci toplumsallaşmanın aracı olarak parti ve tüzük yaklaşımımız, insanlığın kurtuluşunu gerçekleştirecek sınıfın, proletaryanın en yüksek örgütlülük biçimi olarak komünist devrim partisi olma hedefimiz ve bugün var olan durumumuz çok açık bir çelişki oluşturmaktadır. Kongremiz bu temelde, TİKB’den ayrışma sürecini devrimci kopuşa dönüştürmede yaşadığımız zorlanım ve savaşımı devrimci bir iç gerilimle ileriye doğru çözememiş olmamızla, bugün parti öncesi örgüt olmayla dahi çelişen örgütsel durumumuzu özeleştirellikle değerlendirmiş ve sonuçlar çıkarmıştır. Bugün devrimci kopuşun kuruculukta somutlanması, ideolojik, teorik, siyasal, örgütsel bütünlüğü içinden parti inşasıyla ve parti öncesi örgüt ile mevcut çevresel durumumuz arasındaki çelişkinin ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Söz konusu geri durum ve ağırlık, en çetin iç engelimizdir. Bu engeli, ayrışmayı devrimci kopuş olarak örgütleyememekten çıkardığımız dersleri de değerlendirerek aşmakla karşı karşıyayız. Ayrışma sonrası devrimci kopuşu, TİKB’nin sınıfsal karakteri ve yapısal sorunlarını, günümüzün maddi-toplumsal koşullarının şiddetli nüfuzu ile iç içe geçmiş haliyle cephe cepheye gelerek ve örgütlü bir süreç halinde gerçekleştiremedik. Küçük burjuva devrimcilik ve teorik, ideolojik, siyasal, örgütsel her düzeyde derinleşen tasfiyecilik, eklektize ve içerdiği kısıtlarla birlikte zayıf bir aritmetik toplam olarak değil ancak bütünlüklü bir tarzda, ideolojik, teorik, siyasal, örgütsel düzlemlerin her birinde örgütlü, planlı ve kolektif bir süreç işletilerek aşılabilirdi. Ayrışma sürecinde ideolojik, teorik, siyasal olarak kolektif bir üretkenlikle hareket edememek, iç zayıflık ve bulanıklıklarımızı somut tarzda tespit ederek bunları giderecek bir perspektifi oluşturamamak ve kolektivize edememek, bir program oluşumuna ve ona bağlı siyaset geliştirme düzlemine geçememek ve örgüt inşasında bunlar üzerinden ve bizi de karakterize eden çevreselliği aşarak ilerleyememek kurucu temelde konumlanışımızın önüne geçen iç engellerimiz oldular. Kolektif bir üretim üzerinden geliştirilemeyen ve eksen genelliğinde kalan, örgütsel boyutu dâhil pek çok yönden işlenmemişliği barındıran görüşlerin sağladığı açılım olanaklarını değerlendiremediğimiz gibi, zayıflıklarını da yine yeni bir program anlayışı üzerinden çözümleyip 38
gideremedik. Daha özlü bir ifadeyle, ayrışma sonrasını devrimci kopuş yönünde hızla örgütleyemeyişimizin nedeni, ideolojik-teorik-siyasalörgütsel bir bütün olarak tasfiyeciliği aşamamış oluşumuzdur. Komünist potansiyelin geliştirilmesi, ayrışma sürecinde bizimle birlikte tutum belirleyen örgüt güçlerinin eksen doğrultusunda kazanılması ve komünist dönüşüm sürecinin örgütlenmesi zorunluydu. Ancak erken ve kolay sonuç alma beklentisi, hızlı baş dönmesi, başta öz güçler olmak üzere örgüt ve çevre güçlerinin hem dinamik ve olanakları, hem de zayıflıkları yönüyle bütünsel ve gerçekçi bir analizini yapamama ve kah çevreye örgüt olarak bakma, kah bunun tersine savrulma gibi zayıflıklarımız, taktik ve pratik olarak bu potansiyelin hızla erimesine neden oldu. Bu sadece TİKB’den ve halkçı demokratizmden devraldığımız bir tortu ile açıklanamaz. O da içsel bir etmen olmakla birlikte, aynı zamanda içine doğduğumuz dönemin, neoliberal dönüşüm sürecinin belirlediği toplumsal ilişkiler ve bunların devrimci hareket içindeki etkisinin de bir sonucudur. Devrimci kopuşu ideolojik-teorik inşa, siyasal faaliyet sürekliliği ve somut örgütsel güç birikimiyle derinleştirememe, işçi sınıfı temeline asgari düzeyde de olsa dayanmama, maksimalizm, dar pratikçilik, dar örgütsellik, anarkodemokratizm, aydın tarzı, örgüt güçlerinden ve devrimci pratikten kopma, bireye kadar çözülen grup ve çevrecilik, rekabetçilik, değer yasasının yıkım ve çekim etkisinin birbirine çarpan etkisi yaparak oluşturduğu bir örgütsel krizle yüzleştik. Hiç şüphesiz ve deneyimlerimizle sabittir ki bu tortu ve bu vakum, ne dar merkeziyetçilik ve dar örgütsellikle, ne de anarko uyumculukla aşılabilir. Kongremiz, bu geçiş sürecini süreç-taktik ilişkisini kuramayarak komünist dönüşüm ve onun tüm parametreleriyle kristalize olacağı örgüt inşası yönünde gerçekleştirememiş olduğumuzu ve yaşadığımız örgütsel krizi tespit etmiş ve çözüm parametrelerini belirginleştirmiştir. Bu bağlam içerisinde platformumuzu geliştirmek, teori ve siyaset düzeyinde açımlamak ve program düzeyine yükseltmek, tüzük felsefesi temelinde birörgütsel yaşamı kurmak ve platform ve tüzük belirlemesiyle çubuğu örgütlü ve sınıf zemininde bir devrimci siyasal faaliyeti örmedeki en temel güçlüğümüz olan örgüt sorununun çözümüne bükmekle yükümlü olduğumuzun, kaplanın gözüne bakma 39
zorunluluğunun da bilincindeyiz. Dar örgüt grupsallığının aşılamayışı ve neoliberal birey ve toplum oluşumundan köklenen grup ve çevrecilik, maksimalizm, anarkodemokratizm, tasfiyecilik sadece dünün değil, komünist dönüşüm yönünde kuruculuğa geçişin de bir engeli olarak, aynı zamanda bugünümüzün sorunudur. Kapitalizmin tüm belirimlerine, devrimci parti ve örgütlerin içinde işleyen bir yasa olarak kapitalist değer yasasına karşı, ancak, bugüne komünizmden bakarak ve bugünden komünizme giderek oluşturulacak sosyalist devrim programıyla, örgütsel temelimizin işçi sınıfına dayanması, sınıfın en ileri unsurlarının, komünist bireylerin oluşturacağı -ve komünizmin gündeki karşılığını ifade edecek iç yaşamı ve işleyiş ilkeleriyle- komünist özgürleşmenin aracı olarak gelişecek işçi sınıfının komünist partisiyle savaşılabilir. Biz komünist devrimciler, yeni proletarya devrimi dalgalarıyla gelişecek, olağanüstü devrimci gelişmelere açık bir tarihsel döneme girilirken, komünist hareketin, işçi hareketinin, devrimci hareketin sarsıntı ve yıkımlarının, büyüyen güçlüklerinin içerisinden dönüşmeden dönüştüremeyeceğimizin, dönüştürmeden dönüşemeyeceğimizin bilinciyle, okyanusta bir damladan damlada okyanus olmaya doğru ilerleyeceğiz! Mayıs 2011
40
KOMÜNİST DEVRİM ÖRGÜTÜ TÜZÜĞÜ
A) GİRİŞ Biz komünistler, çok kısa süre yaşayabilen Paris Komünü’nün ve Ekim Devrimi’nin açtığı yoldan ilerliyoruz. Bu devrimler ve bugün emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümüyle ortaya çıkan dünya durumu bize şunu göstermektedir: İçinde bulunduğumuz tarihsel dönemde devrimler, dünyanın pek çok ülke ve bölgesinde proletarya devrimleri olarak gerçekleşecektir. Önceki dönemin baskın mücadele ve devrim biçimleri yerlerini proletarya hareketlerine ve devrimlerine bırakacaktır. Dünya ölçeğinde kapitalist üretim ve egemenlik ilişkileri hâkim hale gelmiş, tek bir kapitalist dünya ekonomisinin oluşmasıyla da birlikte dünya ülkelerinin ezici çoğunluğunda işçi sınıfı nicel ve nitel olarak gelişmiş, dünya proletaryası haline gelmiş ve burjuvazi-proletarya çelişkisi dünya ölçeğinde belirleyici çelişki haline gelmiştir. Kapitalist küreselleşmenin ortaya çıkarttığı yeni koşullar içerisinde girilen dönem, öncekileri kat be kat aşan proletarya hareketleri ve devrimlerinin, gelişkin sosyalizm örneklerinin yaratılacağı, en zayıf halkasından başlayacak bir proleter devrimin hızla bölgesel devrimlere ve dünya 41
devrimine doğru gelişmesiyle dünyanın komünizme ilerleyerek özgürleşeceği bir dönemdir. Emperyalist kapitalizm, sınıfsal olduğu gibi toplumsal çelişkileri de derinleştirmesiyle, kent ve kır yoksulları başta olmak üzere ara sınıf güçlerini, küçük burjuva katmanları, büyüyen sayılarda aydınların, öğrencilerin özlemlerini ve umutlarını sosyalizme çevirmelerine, beklentilerinin ancak onunla gerçekleşebileceği düşüncesine yöneltecektir. Bu gelişme, toplumsal sınıfsal nitelikliçelişkilerin de kapitalizm-sosyalizm karşıtlığı üzerinden ele alınmasını ve proletaryanın sınıf mücadelesine ve proletarya devrimine bağlı çözümünü mümkün kılmaktadır. Proletaryanın toplumsallaşması-toplumun proleterleşmesi ilişkisinde içerili olan bu ilişki, salt yeni bir ittifak ilişkisi olarak da görülmemelidir. Sosyalist devrimin toplumsal niteliğini de güçlendiren bu ilişki, proletarya devriminin komünizme doğru ilerleyen evrensel karakterini de açığa çıkarmaktadır. Gerçekleşecek sosyalist devrimler, öncekilerden farklı olarak kapitalizmin çözmemiş olduğu kapitalizm öncesi sorunları, geri kapitalizmin sorunlarını çözmek gibi sorunlarla değil; daha çok gelişmiş ve çürüyen kapitalizmin ortaya çıkartmış olduğu, sadece proletaryayla sınırlı kalmayan, diğer emekçi sınıflara doğru da genişlemiş, insanlığın kurtuluş ve özgürleşme sorunu haline gelmiş, toplumsal ve bireysel sorun ve çelişkilerin de çözücüsü olacaktır. İnsanlığın kurtuluş ve özgürleşmesi, proletaryanın kurtuluşuna, proletarya devrimine sıkı sıkıya bağlı hale gelmiştir. Ki tüm bu sorun ve çelişkiler en yoğun biçimde kolektif emekçinin öz koşullarında içerilidir. Biz komünistleri yeni koşullar içerisinde ortaya çıkartan da budur. Ortaya çıkan yeni koşulların öz ürünüyüz, güçlü yanlarımızla olduğu gibi zayıf yanlarımızla da! Kaotik dönemin ve geçişin büyük sorunları ne olursa olsun, hangi büyüklük ve hangi yıkıcılıkta olursa olsun, bize yöneltilecek saldırılar nereden ve kimden gelirse gelsin zamanı gelen fikirlerimiz durdurulamayacağı gibi, bu fikirlerin parti düzeyindeki örgütsel gelişimi de durdurulamayacaktır. Biz komünistler, proletarya devriminin yolunu açmak ve onu gerçekleştirmek için sadece burjuva42
ziyle değil, revizyonizmle, reformizm ve oportünizmle de savaşa gireceğiz. Ve bugün itibariyle ve süreklileşmiş olarak komünist devrimci dönüşümün öznesi olmak için kendimizle de savaş hali içerisinde olacağız. Devrimci bir kopuş ve dönüşümü gerçekleştirebilmenin birinci koşulu, kendisiyle savaşa tutuşabilmektir. Parti ve Parti Öncesi Komünist Örgüt Komünist Devrim Örgütü, gelişimini parti olarak tamamlayacak parti öncesi örgüttür. Partinin özsel ve temel niteliklerini, varoluş temeli haline getirir; işleyişini, çalışmalarını ve eylemini bu temelde gerçekleştirir. İdeoloji-parti-sınıf bütünlüğünü, teori-pratik bütünlüğünü kurmayı, bunların somut koşulu olarak program temelinde faaliyeti, tüzük temelinde yaşamı örgütlemeyi, sınıfla olan bağlarını işçi sınıfı hareketini örgütleyerek, sınıf bilinçli işçileri saflarına kazanarak, en başta kalıcı ve köklü bir sınıf çalışması temelini atarak organikleştirmeyi -sosyalist hareketle işçi sınıfı hareketini kaynaştırmayı-, genel sınıf mücadelesi içerisinde devrimci taktiklerle var olmayı, etkinleşmeyi ve önderleşmeyi partiye doğru gelişmenin koşulu olarak görür. Parti bu sayılanların gelişkin halde ortaya çıkmasına ve her birisinin aynı düzeyde gelişmesine değil, bir bütünlük halinde var olması koşuluna bağlıdır. Bu koşullar, gelişim yönünden örgütlendiği ve geliştirilmeye başlandığı ve bu yönde ilerlendiği ölçüde bazılarının daha gelişkin, bazılarının daha geri oluşu, bilince de çıkartılmış olarak parti olmanın engeli değildir. Geçmişte revizyonist, reformist yozlaşma, savaşılan düşmanın gelişkinliği ve gücü, devrimci hareketin zafiyeti, sınıfla bağların zayıflığı, kalıcı ve köklü bir sınıf çalışmasına geçilememiş olması, parti fikrinin etkisizleşmiş ve ucuzlamış olması gibi etmenler, bizde gelişkin parti niteliklerine vurgunun öne çıkartılmasına, mükemmeliyetçiliğe, parti idealizasyonu ve ötelemesine yol açmıştır. Dar bir devrimciler örgütü düşüncesinin kendi durumunu idealleştirmesi ve teorileştirmesinden de doğan bu görüş ve tutum, 43
gelişmenin bir engeline dönüşmüş, bu şekilde var olmanın yenilgilere ve içe kırılmalara karşı dayanıksızlığı da açığa çıkmıştır. Gelişiminin de doruğunda olan, gelişkin bir düşman sınıfla savaşacak ve onu yıkacak; siyasal, sınıfsal ve toplumsal kurtuluşa, komünist inşaya önderlik edecek; sosyalist hareketle işçi sınıfı hareketini kaynaştıracak bir sınıf çalışmasıyla sınıf bilinçli işçileri partinin temeli haline getirme, sınıfın partisi olma fikrinden de kopmadan, faaliyetin merkezi ve bütünsel yürütülmesiyle sınıf mücadelesi içerisinde devrimci bir konumlanışla birlikte partileşme somut hedeftir. Koşullarını yerine getirmiş olarak sınıfın komünist partisi kimliğiyle var olmak, sosyalist devrim iddiasıyla ortaya çıkmanın ciddiyetini, işçi sınıfına karşı sorumluluğunu ve düşman sınıfa karşı kararlılığını göstermenin koşuludur. Komünist Parti ve Örgüt Olmakla Çelişen Bugünkü Durumumuzun Aşılması Bugünkü örgütsel durumumuz, parti olmakla da parti öncesi örgüt olmanın ilke ve değerleriyle de birçok noktadan ve birçok yönden çelişmektedir. Bunları değerlendirmiş ve bilince çıkartmış olarak örgüt olmanın adımını atıyoruz. Komünist Devrim Örgütü, çözülüm ve bozulum halinde gerilemiş ve tersine dönüşmüş özelliklere karşı mücadeleyi; dar merkeziyetçi, antifaşist mücadele ve örgütlenmenin yarı askeri disipliner ve etki-tepkiye dayalı reaksiyoner politika yapma biçimini, kaba iradeci ve ikameci örgütlenme ve eylem tarzını ve bunların çözülmesiyle, neoliberal burjuva toplumsallığın, meta ilişkilerinin etkimesini artırması ve geri düzeyde burjuva demokrasisinin gelişimiyle ortaya çıkan örgütsüzleşmeye, örgüt içi örgütsüzleşmeye, çevreselleşmeye, grupsallaşmaya, bireyselleşmeye/bireycileşmeye, kendiliğindenciliğe, anarşizme, -semt antifaşist devrimcisi, yarı işçici ve aydın anarşizmine-, anarkodemokratizme, inkârcılığa (sınıf mücadelesinin tarihsel birikimini yok sayan her türlü kaba inkârcılığa), legalizme, mücadeleden ve sınıf mücadelesi içerisinde devrimci konumlanıştan uzaklaşmaya, komünizme, işçi sınıfına ve devrime 44
inançsızlığa, eklektisizme, postmodernizme, burjuva demokrasisine ve kapitalizme karşı mücadeleyi, birçoğu bizi de kesen ve tanımlayan çelişkilerin çözümünü, komünist örgüt olmanın ve örgüt olarak faaliyet yürütmenin koşulu olarak önüne koyar. Bunların her birine ve bütününe karşı mücadeleyi tasfiyeciliğe karşı mücadele olarak görür; tasfiyeciliği de dışsal değil içsel ve temel bir sorun olarak! Bu konuları ve hepsini de kapsamına alan tasfiyeciliğe karşı mücadeleyi somut belirimleriyle ve onu doğuran tarihsel koşullar içerisinden, kapitalizmin tüm yönlü ilişkileriyle birlikte değerlendirir; komünist hareketin, devrimci hareketin ve işçi hareketinin yenilgilerinin ortaya çıkarttığı koşullar içerisinden, küçük burjuva sınıf kimliğinin ara sınıf ve ara güç özellikleri içerisinde etkinleşmesinden kavrayarak, bunları yarıp aşacak ideolojik, teorik, siyasal, örgütsel, pratik inşanın öncekinden köklü kopuşuyla, yeni olanın kuruculuğuyla gerçekleşecek bir dönüşümle olacağını görür ve buna göre hareket eder. B) PARTİNİN AMACI Partinin amacı, proletaryanın siyasal, sınıfsal, toplumsal kurtuluşuna, toplumun komünist dönüşümüne önderlik etmektir. Bugün burjuvaziyle karşı karşıya gelen bütün sınıflar arasında yalnızca proletarya gerçekten devrimci bir sınıftır. Diğer sınıflar burjuva gelişim karşısında çözülürken, sadece işçi sınıfı burjuvazinin gelişimi ile birlikte büyür ve mücadele içerisinde olgunlaşır. Parti işçi sınıfının bir parçası ve öncüsüdür. Parti işçi sınıfını sosyalist devrimi gerçekleştirmesi ve komünist dönüşüme önderlik etmesi için örgütler, işçi sınıfı bu yüzden komünist bir devrim partisine ihtiyaç duyar. Partinin sınıf devrimciliği, işçi sınıfı için, işçi sınıfı adına, işçi sınıfına “yönelim” olarak, işçi sınıfına diğer emekçi sınıf ve kesimlerin (ara sınıfların, kent yoksullarının, aydınların, öğrencilerin vb.) gözünden bakan devrimcilik değil, sınıfın içinden, onun organik, bilinçli ve örgütlü parçası olan, doğrudan ve fiili sınıf devrimciliğidir. Partinin yalnızca pratiği değil, tüm faaliyetleri, ilişkileri, örgütlen45
meleri doğrudan proleter temelde, proletarya ekseninden yürütülür. Partinin teorisi ve politikaları da, sonradan veya dışsal olarak proletaryayı temsil eden ya da onunla ilişkilendirilen değil, doğrudan proletaryanın devrimci teorisi ve politikaları olarak konulur ve yürütülür. Komünist partinin işleyiş ilkesi, kolektif merkeziyetçiliktir. Kolektif merkeziyetçilik çıkışını komünizmden alır. Temelini partinin programı ve stratejisi oluşturur. Kaynağını komünist ideoloji, program ve devrim stratejimizden alan kolektif merkeziyetçilik ilkesi, bütün parti organlarına, bütün parti üyelerine, parti güçlerine, işçi sınıfına içerilidir. Sosyalist devrimi gerçekleştirecek ve komünist dönüşüme önderlik edecek sınıf, proletaryadır. İşçi sınıfının devrimci potansiyel ve dinamiklerinin dışında, bunları içerimine almamış bir merkeziyetçilik olamaz. Kolektif emekçi niteliğiyle işçi sınıfı, kolektif merkeziyetçilik ilkemizin sınıf temelini oluşturur. İdeoloji-parti-sınıf bütünlüğünü ve birliğini kurmanın aracı olarak kolektif merkeziyetçiliğe gücünü veren de bu ilişkidir. Kolektif merkeziyetçilik bir işleyiş ilkesi ve yönetsel bir ilke olmaktan önce ideolojik bir ilkedir. Program-strateji-taktikler bağıyla işçi sınıfını sosyalist devrim temelinde örgütlemenin ve harekete geçirmenin ilkesidir. Parti, işçi sınıfının savaşımını ve bu sınıf savaşımının doğrudan ya da dolaylı olarak ilerletilmesine ve devrimcileştirilmesine hizmet edecek herkesi ve her şeyi, devrimci tarzda birleştirip merkezileştirmek için vardır. Merkeziyetçilik, sınıfın bütün ileri dinamik ve potansiyellerini, sınıf eylemlerini ve pratik sınıf faaliyetlerini, partinin bu doğrultuda yürüttüğü tüm faaliyetleri, fakat partinin dışında da gelişenleri ve bunu ilerletecek her şeyi, özellikle de yeni ve daha gelişkin bir sınıf savaşımı ve faaliyetinin en ufak tohumunu içeren her şeyi kapsamak, bütünleştirmek zorundadır. Fakat işçi sınıfının bilinç, örgütlülük ve eylemini sosyalist devrim doğrultusunda birleştirip ilerletmek için, yapılıp edilen her şeyin, her türlü olanağın, her türlü bilgi, deneyim ve sezginin toplanıp işlenmesi, kolektivize edilmesi ve aynı zamanda sınıfın bilincine ve eylemine taşınarak kolektivize edilmesi ile birleştirilmesi de gereklidir. Parti bunun aracıdır. 46
Parti, amacına ulaşmak için, burjuva sınıf diktatörlüğünün bütün biçimlerine karşı, yeraltı temelinde örgütlenir. Komünist partinin tüm faaliyetine, işçi sınıfının savaşım yeteneğini geliştirerek burjuva sınıf diktatörlüğünü proletaryanın silahlı ayaklanmasıyla -zor yoluyla- yıkma ve proletarya diktatörlüğünü kurma hedefi yön verir. Partinin yeraltı temelindeörgütlenmesi, onun komünist bir devrim örgütü olmasından ve sosyalist devrimci programından kaynaklanır. Yeraltı örgütlenmesi, sadece devrimin öngününde, sınıf savaşımının keskinleştiği ya da baskı ve zorun çok daha dolaysız bir biçimde uygulandığı faşist diktatörlük koşullarında değil; burjuva demokrasisinin en gelişkin olduğu ülkelerde bile, her koşulda komünist örgütlenme ve çalışmanın sürekliliği ve parti faaliyetinin tüm burjuva egemenlik ilişkilerinin dışında ve bağımsız gelişmesinin güvenceye alınmasının gereğidir. Komünist partisi, işçi sınıfını ve devrimi örgütlemenin zorunlu koşulu olarak legal ve illegal, zora dayanan ve dayanmayan mücadelenin bütün biçim ve yöntemlerini kullanır. Bütün güçlerini ve işçi sınıfını bu doğrultuda eğitir ve örgütler. Komünist işçilerin örgütsel birliğinin temelini, irili ufaklı mücadeleler içerisinden gelişerek silahlı bir işçi ayaklanmasının gerçekleştirilmesi yoluyla burjuvazinin iktidarını yıkma ve hâkim sınıf olarak proletaryanın devrimci iktidarının sağlanması amacı ve bu temelde geliştirilen sosyalist ideoloji, teori, program ve siyasetler oluşturur. Bu temel, proletaryanın burjuvaziye karşı bir sınıf olarak birleşerek örgütlenmesini, burjuva hakimiyetinin bir devrim yoluyla yıkılmasını ve siyasal iktidarın ele geçirilmesini içerir. Ancak bununla sınırlı kalmaz. Proletarya, kapitalist üretim koşulları ve burjuva toplumsal ilişkilerin ortadan kaldırılması ile birlikte, sınıf karşıtlığının tarihsel varoluş koşullarını, genel olarak tüm sınıfları ve böylelikle sınıf olarak kendisini de ortadan kaldırarak komünizmi gerçekleştirebilecek tek sınıftır. Proletaryanın komünist partisiyle, sosyalist demokrasi yoluyla önderlik edeceği çığır açıcı tarihsel dönüşüm budur. Sınıfları ve sınıf karşıtlıklarıyla çürüyen ve çürüten burjuva toplumun yerini, bir insanın özgürce gelişiminin tüm insanlığın özgürce gelişiminin koşulu olduğu yeni bir komünist dünya alacaktır. 47
C) PARTİ VE TÜZÜK Komünist ideoloji, teori ve programlar ile örgütsel yapılar arasında tarihsel ve derinleşmiş bir çelişki ve kopukluk söz konusudur. Marksist Leninist teori ve siyasetlerdeki tarihsel donma, emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümü ile birlikte dünya çapında komünist partilerin çözülmesini hızlandırarak, reformist, revizyonist partilere dönüşmelerine yol açmıştır. Sosyalizm ve devrim fikrinin erozyona uğramasıyla bu partiler önce devrimci strateji ve taktik ilişkisini kopartarak devrimci pratikten uzaklaştılar, ardından yasallaşarak (sosyal devrim örgütü olmayla yeraltı temelinde örgütlenme ilişkisini bir bütün olarak unutarak) devrimci niteliklerini yitirdiler ve sistem içi partiler haline geldiler. Oysa devrimci strateji/taktiklerle olan bağ ve örgütün bunları gerçekleştirecek biçimde örgütlenmesi komünist bir devrim örgütü olmanın temel gereğidir. Hâkim durumda olan ve derinleşen tasfiyecilikle mücadele edilmeden bir komünist parti olunamaz. Bir örgütü, bütün organları ve üyeleriyle birlikte bağlayan programdır. Örgüt birliğini sağlayan eksen ve program biçimiyle merkezileştirilmiş fikirler, teori ve siyasetlerdir. Bütün organ ve üyeler, program temeli üzerinde hareket ederler, onu uygulamakla yükümlüdürler, organlar ve üyeler arasındaki ilişkiler de bu temelde kurulur. Partilerdeki bozulma ve bürokratizmin egemen olması nedeniyle örgütlenme ve örgütsel işleyiş kritik bir önem taşımaktadır. Ve bugün sorunu liberal burjuva demokratizmin görüş açısından burjuva demokrasisine göre belirlenen çözümlerle çözme arayışı yaygın ve egemendir. Bunlar sorunun proletarya tarafından devrimci çözümü niteliği taşıyamaz. Neoliberalizmin ve postmodernizmin önünü açtığı eklektisizm, grupsallığı ve bireyselliği merkeze koyan görüş ve tutumların parti ilkesi haline getirilmesini barikatsız ileri sürebilmektedir. Liberal burjuva demokrasisini ideal biçim olarak gören görüşler, “sosyalist demokrasi ve parti içi demokrasi” olarak sızdırılıp formüle edilmektedir. Devrimci örgütlerdeki çözülme; örgütsüz devrimciliğin, neoliberalizmin hâkimiyeti ve hızlanan kentleşmeyle de güç kazanan küçük burjuva, orta sınıf bireyselliğinin düşünüş tarzı, liberter anarşiz48
min geri bireyselleşmesinin düşünüş ve davranış tarzı olarak ve semt devrimciliğinden de beslenerek ortaya çıkmakta ve komünist parti fikrine saldırmakta, örgütsüz devrimcilik ve liberterlik yönünden tasfiyeye girişmektedir. Parti ve tüzük düşüncemiz, kaba ayrımcı işbölümü, uzmanlaşma ve hiyerarşinin, grupsallığı aşamayan dar örgüt olmanın, onun dağılmış çevreselliğinin yaratmış olduğu sorunları çözer ve aşarken; anarkodemokratizmin örgütsüzlük fikrine, kendiliğindenciliğine karşı da devrimci bir donanım oluşturma hedefi taşımaktadır. Tarihsel olarak yaşanan gerileme, örgütlerin ve tüzüklerin amaçtan kopmasıdır. Tüzükler amaçtan kopmuş, mekanik bir düşünüşle, kendinde şeyler haline getirilmiştir. Organlar ve kadroların kabaca bir makinenin parçası olarak düşünüldüğü, tüzüğün de örgütün kurumları arasındaki ilişkileri düzenleyen bir mekanizma olarak algılandığı mekanik örgütsel yapı anlayışı bugün iflas etmiştir. İşçi sınıfının ileri kesimlerinin komünist devrimci birliği olarak örgüt, yaşayan bir organizmadır. Örgütün iç ilişkilerini, üyeler arasındaki ilişkileri düzenleyen tüzük, bir bütün olarak ve tek tek yaşayan organizmayı oluşturan; dolayısıyla bir makinenin parçası olarak değil, komünist insanlar olarak var olan üyeler ve onlardan oluşan organlar arasındaki ilişkileri düzenleyen bir araç olarak görülürse amacıyla bütünleşir. Tüzük, komünist işçiler arası işleyiş ve ilişki biçimlerinin belirginleştirilerek tanımlanması yoluyla komünist toplumsallaşmanın aracıdır. Ancak böylesi bir yaklaşım tüzüğün organların, kadroların, örgütün gelişimini ketlemenin değil, geliştirmenin aracı olarak işlev kazanmasını sağlayabilir. Organlar arasındaki, üyeler arasındaki ilişkilerin tanımlı hale getirilerek süreklileşmiş bir faaliyetin yürütülmesi ve merkezileşmenin koşulu olarak tüzük zorunludur. Çevreselliğin, grupsallığın, bireyselliğin, dağınıklığın aşılması gelişkin bir tüzüksel yaklaşımın yaşama geçirilmesi ile olacaktır. Tüzük, konumları, görevleri, hakları, sorumlulukları, bir bütün olarak iç işleyişin nasıl olacağını kurallara bağlar. İlk haliyle de sınırlı kalmadan mücadele ve örgütsel koşullardaki gelişmelere göre yetkinleştirilen bir tüzük, örgütün iç işleyiş ve ilişkilerinin kurallar temeli üzerinde bir iç hukuka dayalı olarak yürütülmesini sağ49
ladığı gibi temelleri sağlam ve kendisi de geliştirilen bir tüzük, örgütsel gelişimin güçlü bir motorunu oluşturur. Örgüt olmak, parti olmak, kurumsallaşmak, organlar ve üyeler arasındaki iç işleyiş ve ilişkilerin kurumsal düzeyde tanımlı olması ve bu temelde sürmesidir. Hakların ve görevlerin tanımlı olmasıdır. Görevlerle hakların, haklarla görevlerin birbirini bütünleyen bir ilişki içerisinde kavranmasıdır. Sürekliliği olan bir örgütte kurumsal işleyiş ve mekanizmalar yerleşiklik kazanmıştır ve bunların keyfi bir şekilde işletilmemesi söz konusu olamaz. Tüzüğe bağlı düşünüş, tüzüğe bağlı şekillenme, tüzüğe bağlı işleyişteki belirgin zayıflık, kongre, konferanslar,üyelik hakları ve aşağıdan denetim mekanizmalarının yokluğu ve işlemeyişi, dar örgüt yapısı içerisinde derin grupsal kökleri olan, merkeziyetçiliğe dayalı tek yanlı bir işleyişle birlikteşeflik kültünü de ortaya çıkartan sonuçlarıyla örgüt olmanın, parti olmanın, olabilmenin en büyük engelidir. Köklerinden sökülüp atılmalıdır. Bugün işçi sınıfının öncü kurmayı olma hedefi, geniş bir partili işçi tabanının varlığı, organlaşma, yetkinleşme ve uzmanlaşma, çalışmalarda süreklilik, kurumsallaşma, kurumsallaşmanın en güçlü ve somut ifadesi olarak tüzük, tüzüğe göre düşünme, tüzüğe göre hareket etme ve tüzüğe göre yaşama, örgütsel iradenin kongrelerde şekillendirilmesi vb.nde somutlanacak şekilde, amatörlük ve ilkelliği aşarak ilerlemeyi zorunlu kılmaktadır. D) ÖRGÜTLENME İLKELERİ Parti, proletaryanın devrimci sınıf savaşımını yeni koşulları içinde, en üst düzeyden örgütleme, sosyalist devrimi gerçekleştirme hedefiyle örgütlenecektir. Parti, burjuva sınıf egemenliğinin bugünkü düzeyine yanıt vermek için, amatörlüğe değil çok yönlü uzmanlaşmaya, kaba işbölümü ve ayrımlara değil çok yönlü ve iç içe geçişli bir faaliyetin örgütlenmesine, teoriyle siyaset, siyasetle örgütlenme, örgütlenmeyle pratik, bir bütün olarak teoriyle pratik ilişkilerinin yüksek düzeyde birliğine, gelişkin bir kolektivizasyona dayalı bir iç örgütlenme ve ilişki sistematiğine sahip olmak zorundadır. 50
Komünist parti, önderlik, kadro yapısı, örgütlenme ve çalışma tarzıyla, iç işleyişi ve kitlelerle ilişki kuruşuyla ruhunu ve felsefesini komünizmin oluşturduğu yeni bir örgütlenme temeline sahip olacaktır. Proletaryanın savaşım gücünün gelişkin biçimde merkezileştirilebilmesi için kolektif merkeziyetçilik, teori-siyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğü ve örgütsel emeğin kolektif birliği ilkeleri birlikte uygulanmalı ve yaşama geçirilmelidir. Bunlar parti iç yaşamında geliştiği ölçüde rekabet, ayrımcılık, parça devrimci olma, bürokratizm, memurluk, üsttencilik, kişinin kendini öne çıkarması, bireysel yeteneklere dayalı özerkçi varoluş biçimi ve hak iddiası, kişiye tapma, kişilere bağlı olma, her türden fetişizm, örgüte, sınıfa, mücadeleye ve komünizm ufkuna yabancılaşma, part-timecılık, şey gibi yapma, konumculuk, alancılık, çevrecilik, grupçuluk, küçük esnaf mantığı, liberalleşme, anarşizm, küçük burjuva eşitlemeciliği kovulacak, dokumuz sağlamlaştığı ölçüde bunlar kapımızdan da, en ufak boşluk bularak giremeyecektir. Savaştığımız burjuvazi ve burjuva demokrasisi karşında, komünist partisi, sadece ideolojisi ve programıyla değil örgütlenme, iç işleyiş, yoldaşlık ilişkileri ve çalışma tarzıyla da karşıt ve alternatif olacaktır. Tarihsel deneyimlerden süzülen bir sonuç şudur: Komünist partiler gelişkin bir parti için zorunlu olan işbölümü ve uzmanlıkları, profesyonel devrimciliği, örgüt içi konuma bağlı farklılıkları bir tarihsellik içerisinde gidermeye yönelmediklerinde, en ideal eşitlikçi, katılımcı demokrasi ve iç demokrasiler olarak uygulandıklarında dahi parti içi eşitlik, eşitsizlik üretmeye başlar. İşte bizim kolektivizm ilkemiz, hiçbir karşılık beklemeksizin paylaşarak üretmenin, üreterek çoğalmanın, gelişerek ve mücadele ederek özgürleşmenin, kendi gelişimini örgütün, birlikte çalışma yürüttüğü yoldaşlarının ve işçi sınıfı hareketinin gelişiminde gören, ölçü ve değerlerini, ahlakını bunlar üzerinden oluşturan, söz ve eyleminin bir olduğu komünist kimliğin özünü oluşturan bir kolektivizmdir. Kolektivizm ilkesi, örgütsel emeğin kolektif birliği ilkesiyle birleşerek iç işleyişe, yaşam ve ilişkilere yeni bir bakış ve biçim kazandırmaktadır. Keza, teori ve pratik; teori, siyasetler, örgütlenme ve pratik ilişkilerini yeni bir biçimde iç içe ve bir bütün olarak, ayrıca 51
çalışmalarımızı tek yönlü ve tek biçimli olmaktan çıkartacak bağlantılandırmalarla kurmamıza imkân sağlayan, çalışmanın farklı yönleri, organ içi ve organlar arası ilişkiler ve çalışmanın hangi alanında, parçasında yer alıyorsa alsın kadro gelişiminin ve özneleşmesinin dinamiklerini ortaya koyan, yeni bir önderlik tarzına geçişi olanaklılaştıran teori-siyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğü! Bunlar bir bütündür ve yeni bir parti teorisinin iç işleyiş ve ilişki sistemiyle ve çalışmanın dışa, sınıfa doğru götürülüşünde temel teşkil etmektedirler. Partinin içeriminde bunlar olacak, parti modeli de bu içerime göre biçimlenecektir. Kolektivizm Proletaryanın kolektivizmi, çıkışını komünizmden, tüm ilişkileriyle birlikte toplumsallaşmış olan insanın tüm yetenek ve özelliklerini özgürce geliştirebileceği koşullardan alır. Bunu parti iç işleyiş ve yaşamına hâkim kılar. Kolektivizm, partiye iç işleyiş ve ilişkilerinde komünist niteliğini kazandıran örgütlenme ilkesidir. Bu örgütlenme ilkesi, onu burjuva partilerden de, küçük burjuva devrimci partilerden de ayıran, ayırt edici ilkedir. Kolektivizm ilkesi, komünizm ideolojisi ve partinin programıyla, iç işleyişi ve kitlelerle ilişki kuruşunu, eylemini, birbirine bağlayan ilkedir. Bütün, parçaların toplamından fazladır. Bir şeyin sadece yapılmış olması değil, nasıl yapıldığı da önemlidir! İçerikbiçim bütünlüğünü kuran ilke kolektivizmdir. Kolektivizm ilkesi, kadrolar arasındaki, önderlerle kadrolar arasındaki, bilinç, deneyim ve özelliklere dayalı farklılıkları, alanlar arasındaki farklılıkları yok saymaz ve bir kılıç darbesiyle ve biçimsel hak eşitliği yaklaşımıyla çözmeye girişmez. Teori ve politika üretiminin mantığını, tarzını ve yöntemlerini, örgütleniş ve işleyiş pratiğini, işçi sınıfıyla, kitlelerle ilişki kuruş biçimini değiştirmeye başlayarak bu sorunların tarihsel olarak çözümü yoluna girer ve bunlardan doğan sorun, gerilim ve çelişkileri, ileriye, komünizme doğru olan bir gelişim içerisinde çözmeye yönelir. Bunu, önderliği, profesyonel devrimciliği, partiyi gereksizleştirerek sönümlendirecek bir bilinç, işleyiş ve ilişki sistemiyle gerçek eşitlik ve özgürleşmenin önünü açarak, en gelişmiş 52
haliyle dahi olsa bir erk ilişkisine dayalı olarak işleyen demokrasiyi ortadan kaldırmaya, sınıfları, işbölümünü, bilinen biçimiyle çalışmayı, aileyi, ulusları… gereksizleştirip sönümlendirmeye yönelerek gerçekleştirir. Bu elbette ki kapitalizm koşulları altında değil ancak komünizmin alt evresi olan sosyalist toplumda mümkün olacaktır. İlke olarak kolektivizm, iç demokrasi sorununa da nihai noktasından, komünizmin görüş açısından bakar. Komünizm, demokrasiyi yadsır; yetki ve özel konumların, uzmanlıklara dayalı derin ayrımların, bunlardan doğan, doğabilecek olan ayrımların, bilinen biçimiyle çalışmanın kaldırılmasıyla gerçek özgürlük ve eşitlik temeli oluşturulacaktır. Dolayısıyla hedefini bu temelde ve bu yönde belirler; iç işleyiş ve ilişkilerini bunların sürdürülmesi değil, devrimci bir gerilim temelinde ileriye doğru toplumsallaştırılarak sönümlendirilmesi üzerine kurmaya, bunu geliştirmeye yönelir. Kolektivizmin ideolojik ve siyasal içeriği -yön veren ilişki biçimiyle- paylaşarak üretme, üreterek çoğalma, mücadeleyle özgürleşmekte ifadesini bulur. Örgütsel düzeyde ise tanımlı ifadesini, örgütsel emeğin kolektif birliğinde bulur. Çok yönlü faaliyet ve ilişkiler içerisinde bağımsız karar verebilme gücü yüksek organların gelişimini, gelişkin toplumsallaşmış bireyleri ortaya çıkartmayı amaçlar ve bunu gerçekleştirecek bir iç örgütlenme ve ilişki sistemini kurar. Kolektivizm, iç üretimi toplumsallaştırma hedefiyle, her bir organın bulunduğu alanının sorunlarının çözümünden başlayarak fakat sadece onlarla sınırlı kalmadan, örgütün bütününü ilgilendiren konu ve sorunların çözümüne artan ölçüde katılımını sağlar. Parti bunu, üyelerinin teorik, siyasal, örgütsel, pratik olanın bütünlüğünden hareket edip -4×4 ile- çok yönlü bir faaliyetin içine bilfiil girmelerini sağlayarak mümkün kılar. Örgütün bütününe taşınan bir önderlik işleyiş ve kolektivizasyonuyla çok yönlü ve ileriye doğru bir gelişimle birlikte iç ayrım ve çelişkilerin sönümlenerek çözümünü geliştirir. İşte bizim kaynağını bilimsel komünizm ideolojimizin oluşturduğu, onun ruhu, felsefesi ve davranışlarının hâkim kılındığı, komünizme doğru ilerlerken kendisini sönümlendirecek önderlik ve parti görüşümüzün biçimlendirdiği kolektivizmimiz budur. 53
Kolektif Merkeziyetçilik Önderlik, merkeziyetçilik ve merkezi yanın ağır basması ilahi bir yetkiden ya da kendinden menkul bir durumdan doğmamaktadır. Bu, konum ve kişiler sorunu olmaktan önce ideolojik bir içeriğe sahiptir. Önderlik ve merkeziyetçilik, kaynağını ideoloji ve onu oluşturan en güçlü parçası olarak teoriden, en ileri teori, ideolojik-teorik bütünlüğün korunması ve geliştirilmesi düşüncesinden alır. Program ve siyasetlere, örgütlenme teori ve politikalarına ve pratiğe doğru genişleyip halkalanır. Her halkada, her alanda, bir bütün olarak pratik faaliyet içerisinde yeniden üretilip bu kez pratikten teoriye doğruve fikirlerin üst düzeyde üretimini sağlayacak bir gelişim gösterir. İşte önderlik, teoriden pratiğe, pratikten teoriye doğru akan tüm bu faaliyetin en üstteki oluşturma ve birleşme noktasıdır. Önderliğin, merkeziyetçiliğin reddi, partinin ideolojik teorik gelişiminin, aynı zamanda pratiğinin gelişkin bir pratik olmasının, sınıf mücadelesine devrimci taktiklerle önderlik etmesinin önünü tıkamak, kendiliğindenciliğe, geriliğe ve örgütsüzlüğe, dar pratikçiliğe ve burjuva ideolojisine davetiye çıkartmaktır. Kolektivizm ilkesi, komünizmin bugünde vücut bulmuş ilkesidir, demokrasiye göre çok daha geliştiricidir. Genel oy, katılım ve yönetişim ilişkileriyle uygulanıyor olsa da demokrasi bir erk ilişkisidir. Sadece azınlığın çoğunluğa uyması nedeniyle değil -demokrasiyi bu yönden azınlığın haklarını koruma temelli geliştirmek, demokrasinin sınırlarını aşamayan bir düşüncenin ürünüdür ve ciddi bir yanılsamadır-, asıl olarak çoğunluğa dayalı da olsa bir temsililik, yetki ve konum farkı oluşturmasıyla sorunludur. Bizim nihai amacımızda en gelişkin haliyle de olsa bu yoktur. İdeoloji ve amaç birliği olan, sömürü ve egemenliğe, sınıfların varlığına, işbölümü ve uzmanlaşmadan doğan her türlü ayrım ve ayrıcalığa, bir grubun diğerine, bir bireyin bir başka bireye üstünlük kurmasına karşı olan ve imkân tanımayan, sayılanları tarihsel olarak ortadan kaldırmayı amaçlayan ve hedef olarak önüne koyan, bireyin gelişimini örgütün gelişiminde, örgütün gelişimini bireyin gelişiminde gören, toplumu bireye, bireyi topluma içerili kılan 54
ilişki biçimi, temel işleyiş ilkesini erk ilişkisi olarak kuramaz. Kolektif merkeziyetçilik ilkesi, -en iyi işleyiş halinde de olsa- demokratik merkeziyetçilik ilkesinden ayrılır. O, bir kopuş ilkesi, parti iç işleyiş ve ilişki sisteminde, partinin sınıfla ve kitlelerle ilişki kuruşunda yeni olanın kurucu dönüştürücü ilkesidir. Bugün merkeziyetçiliğin demokrasinin içine geçişi ve demokrasinin de merkeziyetçiliğin içine geçişiyle daha çok beslenen ve gelişen, önderliğin parti düzeyindeki kolektivizasyonuyla çok daha güç kazanmış, uygulama gücü de artmış olan yeni tipte bir merkeziyetçiliğe gereksinim vardır. Teoriyle pratiğin, siyasetlerle örgütlenmenin, örgütlenmeyle pratiğin, pratikle siyasetlerin, her birinin diğerinin içine geçtiği, organsal çalışmaların her düzeyde çok yönlüleştiği ve karşılıklı etkileşim halinde olduğu, sarmal, diyalektik bir ilişki olarak kolektif önderlik, bu ilişkilerin kurulabilmesi için farklı önderlik düzeyleri arasında da geçişlilik bağlarının kurulmasını gerektirir. Merkeziyetçilik-demokrasi ilişkisi de böylece birbirini dikey olarak kesen bir ilişki olarak değil, dikeyin yataya, yatay olanın da dikey olana geçmesi ve içerimine almasıyla yeni bir biçimleniş kazanır. Çalışmanın her alanının iç dikeyliğine de sahip olduğu ve çalışmanın farklı alan ve düzeylerinin iç içe geçtiği ağsallaşan bağlantılar sistemi içerisinde, farklı işlevleri yerine getiren organ ve kadroların örgütsel emeğin kolektif birliği ilkesiyle hareket ederek tek bir bütünün, canlı bir organizmanın parçaları olarak toplumsallaştığı yeni tipte bir örgüt ve yeni bir önderlik biçimi, yeni tipte bir kadro yapısı, yeni bir iç işleyiş ve ilişki sistemi. İçe ve dışa doğru yeni bir örgütlenme ve çalışma tarzı! Bu durumda önceki tarzda dik kademeli bir yapı değil, bir ağ sarmallığı içerisinde bir dikeyleşme vardır; önderlik partiye/kadrolara, kadrolar önderliğe, MK alt organlara, alt organlar üst organlara ve MK’ya içerilidir. Parti sınıf kitlelerine, kitleler de çevre güçlerden başlayarak partiye içerilidir. Kolektif merkeziyetçilik, komünist ideoloji-parti-sınıf bütünlüğünden çıkışını alır. Parti merkeziyetçiliği parti içinde ve sınıfla ilişkilerinde sadece yukarıdan aşağı bir kez kurulmuş ve olmuş bitmiş bir şey olarak ele almaz. Merkez, çok yönlü faaliyetlerle farklı alanlardan 55
gelen bilgiler, onların sentezlenmesiyle ve ayrı ayrı ve bütününden çıkarttığı sonuçlar üzerinden almış olduğu kararlarla daha bütünsel ve daha gelişkin bir merkez olurken, kendi içinde de merkezileşen alansal faaliyetlerle içerden bir ilişki kurar. Süreklileşen bir etkileşim ilişkisiyle merkez, hem onların içinde hem de dışında vardır. En üst merkez öncekinden daha gelişkin ve çok daha geniş bir faaliyeti yürüten, tüm alanların ve bütünün bilgisine sahip olarak temel ve nihai kararları verendir. Bununla birlikte merkeziyetçiliğin demokrasinin içine geçişi ve demokrasinin de merkeziyetçiliğin içine geçişiyle daha çok beslenen ve gelişen, önderliğin parti düzeyindeki kolektivizasyonuyla çok daha güç kazanmış, uygulama gücü de artmış olan merkezdir. Bu işleyiş ve ilişki biçimi bilinci, çalışması, eylemi ve ilişkileriyle üye konumlanış ve ilişkilerini de değiştirir. Üyeyi tek biçimli hareket etmekten ve bağımlılıktan çıkartır. Parti üyesi, komünist bilinç, ilişkiler ve hareketler (devrimci sınıf çalışması ve eylemiyle) toplamı olarak üyedir. Sürekli hareket, oluşum, değişim, dönüşüm halindeki bir ilişkinin kuruluşuyla iç içe geçişlilik, alan ve kurumlar arası ilişkilerden önce üyenin bilinç ve eylemi olarak var olmalıdır. Üyeyi devrimci özne kılacak, dönüşürken dönüştüren olmasını sağlayacak ve geçişli ilişkiler kurabilmesini mümkün kılacak olan budur. Üyenin canlı bir organizmanın bir parçası ve hareketin öznesi olabilmesi, bu varoluş koşullarına, varoluşunu bu koşullar içerisinden oluşturmasına bağlıdır. Merkeziyetçilik açısından güncel ve yakıcılaşmış sorun, öncü-kitle diyalektiğinin tek yanlı olarak, yalnızca öncüye doğru kurulmasının aşılmasıdır. Bir bütün olarak kadroların ve partinin işçi kitlelerine içeridenleşmesidir. Aynı zamanda, geleneksel örgüt-çevre örgütler ağı ilişkisinin de aşılması, daha gelişkin parti bağlantıları ile birlikte, her birinin kendi içinde de gelişiminin ve iç merkezileşmesinin sağlanması ve birbiriyle de çok yönlü geliştirici ilişkilerin kurulabilmesidir. Bu, örgütün sınıfa dışsal olmadığı, hem dikey hem yatay olarak geçişli kolektif merkezileşme anlayışıdır. Partileşme, örgütün ve sınıfın ileri temsilcilerinin ayrımları içinde geçişli, fakat birlikte merkezileşmesidir. Bu zorunluluk, kapitalist egemenliğinçok yönlü derinleştiği ve genişlediği; siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel ilişki ve süreçlerin 56
daha fazla iç içe geçtiği ve karmaşıklaştığı; işçi sınıfının daha parçalı ve karmaşık dinamiklere sahip olduğu stratejik değişim süreciyle birlikte had safhada yakıcılaşmıştır. Devrimcilerin proleterleşmesi ile proletaryanın ileri temsilcilerinin devrimcileşmesi bir bütündür. Tabii bunun, sınıfın kendiliğinden ileri temsilcilerini “parti üyesi olarak kabul etmek” şeklindeki bir menşevizm anlamını taşımayacağı açık olmalıdır. Örgüt ile sınıf arasındaki nitel ayrımları içindeki bu geçişlilik, ancak daha ileri bir kolektivizm ile sağlanabilir. Proletaryanın bugün içerden kolektivize edilmiş önderliğe gereksinimi yakıcılaşmıştır. Örgütsel Emeğin Kolektif Birliği İlkesi İşbölümü ve uzmanlıklara dayanan gelişkin bir parti çalışmasının olmayışı, sınıf egemenliğini katmanlılaştırmış, dokularımıza kadar sızmış olan burjuva egemenliğe karşı savaşımımızda ilkel ve amatör, geri düzeyde bir çalışmayı sürdürmek demektir. Sorunun aşılması için bilince çıkartılması gereken, sorunun doğru çözümü, işbölümü ve uzmanlaşmanın kapı dışarı edilmesi değil, birbirinden ayrıymış gibi görünen önder bir kadronun emeği ile parti çalışmalarında yer alan parti üyesi fabrikadaki işçinin emeğinin, teorisyenin emeği ile örgütçünün emeğinin tümünün parti işçisinin kolektif emeği olarak bütünsel bir emek niteliği taşıdığıdır. Hangi organda olursa olsun her bir parti üyesinin emeği örgüt emeği olarak kolektif emeği oluşturur. Her bir üyenin emeği, bileşik toplumsal emeğin bir bileşeni olarak gelişir ve yetkinleşir. Bireyin öz nitelikleriyle de birleşmiş olarak bireyde içerili toplumsal emek gerçekleştiği ve geliştiği ölçüde bileşik toplumsal emeği ve üretimi geliştirir. Yaklaşımımız, örgüt faaliyetini, örgütün amaç ve hedeflerinin bütünlüğü içerisinden kolektif emek niteliğiyle (ve kendi emeğini onun organik parçası olarak) görmekle, çıkışını buradan almış olarak, konum, işbölümü ve uzmanlıkların ayrımını değil, örgütsel emeğin kolektif birliğini ve bunu geliştirmeyi ilke olarak almasıyla genel akımdan ayrışmaktadır. Bu yaklaşım, temelinde, sistemdeki içsel dönüşümün sonucu olarak işçi sınıfının kolektif emekçi niteliğinin yükselmesiyle de bağlan57
tılıdır. İşçi sınıfının sınıfsal-toplumsal varoluşunun yeni koşulları ve örgütlenmesinin yeni temeli de budur. Proletarya, bu genişleyen, çeşitlenen, ağsallaşan toplumsal ilişkiler içerisinde evrenselleşir ve daha gelişkin bir sınıf durumuyla ortaya çıkar. Proletarya artık sadece şu ya da bu ülkenin proletaryası değil dünya proletaryasıdır. İşçi sınıfına da bulaşan ulusal dar görüşlülüğün zemini iyice daralmış, proletarya dünya ölçeğinde komünizmi örgütleyecek sınıf olarak ortaya çıkmıştır. Birey olarak kolektif emekçi de artan ölçüde toplumsallaşan ve evrenselleşen sınıfın bir parçası ve bireyi olarak vardır. Bu varoluş biçimiyle burjuva bireyin karşıtı olarak gelişmektedir. Bunun parti içerisindeki yansıması, sadece üretken olmakla da sınırlı kalmayıp yaratıcı emek üretkenliğiyle, hiçbir karşılık beklemeksizin süreçlere katılırken, kendi gelişimimizi de yoldaşların bize kattıklarıyla değerlendirecek, bu emeklerin ve kolektif örgüt emeğinin değerini gören yeni bir düşünüş ve kültürdür. İsterse en yetkin olsun bireyleri sınırlarına dayanmaktan, parça insan olmaktan, rekabet ve çekişmecilikten kurtaran, kolektifin gücünü, zenginliğini ve enerjisini açığa çıkartan bu ilke, parti üyelerinin ruhsal birliğini de oluşturan ilkedir. Emeğimize kolektif emek niteliğini kazandıran, program ve stratejide somutlanmış olarak komünizm ideolojisi, komünizme ulaşmak için gerçekleştirilen teorik ve pratik faaliyetin bütünlüğüdür. Bu işleyiş ve ilişki sistemi içerisinde değer yasasına, alanlar arası ve kişisel rekabete, ayrıcalıklara yer yoktur. Biz örgüt çalışmasının hangi halkasında yer alıyorsak alalım hiçbir karşılık beklemeksizin üretken bir parti işçisi kimliğiyle paylaşarak üretmenin, üreterek çoğalmanın, komünizm için savaşarak özgürleşmenin hazzını ve coşkusunu yaşayacağız. Komünist kimlik ve kişiliğimizi oluşturacak bu özellikler, başkaları için, sınıf için bizim özveriyle gerçekleştirdiğimiz ve bu özverinin karşılığını beklediğimiz bir yaklaşımla değil; evet, parti için, işçi sınıfı için, insanlığın geleceği için, toplumsallaşmış bir komünist birey düşünüşüyle kendimiz içindir de. Bir komünist eğer gerçek bir komünist ise, kendisini gerçekleştirebilmenin koşulu olarak bunu görür. Kendisini toplumsallaştırmış komünist bir birey olarak, parti yaşamı içerisinde ve partili kimliğiyle, örgüt insanı duruşuyla ifade eder. 58
Teori-siyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğü Teori-siyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğü; sadece teori-siyasetörgütlenme-pratik ilişkisi değil, egemenlik ilişkilerinin katmanlılaşması, çeşitlenmesi, farklı biçimler almasıyla mücadele cephesinden de buna karşılık gelen ve gelecek olan farklı alan ve düzeyler, farklı konular arasındaki ilişkileri de kurarak mücadeleyi örgütlemenin de işleyiş ve ilişkisidir. Teori, siyaset, örgütlenme ve pratik… Aynı gerçekliğe farklı düzey ve yönlerden bakış ve vurgular arasında her birinin diğerini beslediği ve güçlendirdiği farklı bir etkileşim ilişkisi, sinerji yaratacak bir ilişki kurmak mümkündür. Bir konunun teorik çözümünün siyasal çözümüyle, teorik ve siyasal çözümünün örgütsel çözümüyle, örgütsel çözümünün siyasal ve teorik çözümüyle birlikte düşünülmesi; pratiğin bu temelde örgütlenmesi gerekmektedir. Ancak bu ilişkilendirmeleri gerçekleştirip böyle bir (4×4) bütünlük oluşturduğumuzda teori-pratik ayrımını ortadan kaldırabileceğimizi görürüz. Yeni önderlik düzlemi, teorik, siyasal, örgütsel, pratik çalışmanın iç içe yürütülmesi, parti faaliyetinin çok yönlüleştirilmesi, farklı alan ve düzeyler arasındaki geçişli ilişkilerin kurulabilmesi ile tanımlıdır. Bu temelde daha gelişkin, birbirini içinden ve dışından bütünleyen, organsal kolektif sorumluluk ilkesiyle hareket eden ve bunu kültür haline getiren organ yapılarıyla tanımlıdır. Alan çalışmaları organlarla birlikte planlanarak örgütlenmeli, merkezi faaliyetle alan çalışmalarının daha üst bağlantılandırılmasıyla yeni bir düzleme taşınarak yürütülmelidir. Örgütsel politikaları geliştirici yeni açılımlar, alan örgütçülüğü, alanlar arasında iç içe geçişli faaliyetin olağan çalışma ortamına taşınarak sürdürülmesi, çalışmalarda tıkanmalar olduğunda sorunu doğru yerlerden tespit edip çözücü müdahalelerde bulunacak içerdenleşmiş bir önderlik için böylesi bir model gerekmektedir. Tüm bunların olmazsa olmazı, çalışmaların organlar üzerinden ve organların organlaşması ve alanlarında önderleşmelerinin sağlanmasıyla yürütülmesidir. Bu eşikte de, her düzeyde, özellikle de örgütsel alanda cisimleşen kurucu bir 59
önderlik iradesi gereklidir. Bugünün önderlik ilkesi, daha az önderlik değil kolektifin gücünü içerimine alarak gelişen, kendi birikimleriyle bunu geliştirip biçimlendirerek örgüte ve mücadeleye taşıyan daha gelişkin önderlik ilkesidir. Bu ilke, sadece üst organ için değil, tüm örgüt organları ve tek tek her üye için geçerli ilkedir. Teori-siyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğünün amacı, ruhu, felsefesi hem alanların bütün yönlerden çelişki ve dinamikleriyle kavranışını, bu temelde çok yönlü bir çalışmanın örgütlenmesini, hem de dinamik ve karmaşık süreçlere birçok yönden bileşik yönelebilecek bir taktik müdahalede bulunabilmeyi içerir. En önemlisi şudur: Teori-siyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğü yeni bir örgüt ve önderlik anlayışıdır. Hem iç inşa, hem kitlelere doğru açılım hem de süreçlere güçlü ve gövdesel bir taktiksel müdahale yönüyle yeni bir önderlik-örgütlenme anlayışının özsel çıkış noktasını ve ilişki biçimini verir. Temel komiteler, sadece uygulayıcılar değil, aynı zamanda sorumluluk alanlarındaki çalışmanın kurmayıdır. Alanında kurmay olmak, örgütün merkezi çizgi ve politikalarına, dönemsel politikalarına ve süreçle, sınıf mücadelesinin gelişimiyle kurduğu temel taktiksel ilişkiye bağlı olmayı ve gelişiminden öncelikle sorumlu olduğu alan politikalarıyla bunları uyumlulaştırmayı, ikincisi, her düzeydeki politikalarla örgütsel politikaları alan düzeyinde kaynaştırmayı gerektirir. Organların bağımsız bir karakter kazanması ve alanlarındaki faaliyete önderlik edebilmeleri, diğer alanlarla çalışmaların bağlantılı ve iç içe geçişli örgütlenebilmesi, alanlardaki çalışmayla merkezi ve genel faaliyetin iç bağlarının kurulabilmesi için, teori-siyaset-örgütlenmepratik bütünlüğü olarak adlandırdığımız yeni bir organ çalışması biçimine geçmek zorunludur. Örgütsel çalışmanın içe ve dışa doğru bu örgütleniş biçimi, öncelikle organların alanlarına iç hâkimiyetini, merkezi politikalarla geçişli alan politikası üretimini, kendi çalışmalarının öznesi olarak organların iç dinamik ve inisiyatiflerinin geliştirilmesini; kitle dinamiklerinin yeni koşullar içerisinde ve kitlelerin özneleştirilmesini gözeterek örgütlenmesini gerekli kılar. Faaliyetleri iç içe genişletip zenginleştirmek, alansal açılımlara yön ve derinlik kazandırmak, ancak bu şekilde mümkün olur. 60
E) PARTİ ÜYELİĞİ Üyelik, Komünist Kadro Kimlik ve Özelliği Komünist parti üyesi, komünist kimlik ve değerleri toplumsal varoluş ve özyaşam koşulu haline getiren, bunların oluşturduğu ilkeler ve kurallar içerisinden yaşayan, parti içerisinde ve dışında ilişkilerini bu temelde kurarak kendisini toplumsallaştıran üyedir. Komünist parti üyesinin öz kimlik ve kişiliğini belirtilen biçimde oluşturması, onu komünist ideolojiye, partiye ve sınıfa içerili kıldığı gibi, bu ilişki ve bilinç, özneleşmesinin, irade ve eyleminin kaynağını oluşturur. Ancak bu şekilde komünizmin toplumsallaşmış birey nitelik ve özelliklerini öz kimliği haline getirebilir. İşçi sınıfının kurtuluşuyla ve insanlığın kurtuluş ve özgürleşmesiyle bireysel kurtuluş ve özgürleşmesi arasındaki ilişkiyi, sınıfın devrimci mücadelesinin örgütlenmesi ve bunun örgütleyicisi ve önderi olan partiyle arasındaki ilişkiyi bu temelde kurar. Devrimci sınıf mücadelesi içerisinde yer almayı ve partili olmayı kendisini sınırlandıran, kısıtlayan bir engel olarak görmek bir yana; kapitalist sömürü ve esaret ve kölelik koşullarında kendisini gerçekleştirme ve özgürleştirebilmenin, toplumsallaştırmanın, yeteneklerini birçok yönden geliştirebilmenin zorunlu koşulu olarak görür. Kendisini işçi sınıfının, halkın, başkalarının kurtarıcısı olarak gören ikameci ve dışsallaştırıcı, nesneleştirici, şeyleştirici ve fetişleştirici devrim ve devrimcilik anlayışını kendisinden başlayarak yıkmaya girişir. Parti Özgürleştirir Ana akım burjuva neoliberal, liberter, küçük burjuva anarşist propagandada savlananın aksine, komünist parti üyesi en yüksek özgürleşmeyi yaşar. Partinin özgürleştiriciliği sadece sınıfsal, toplumsal ve insani kurtuluşun değil, bireysel kurtuluş ve özgürleşmenin yolunu açması nedeniyledir. Komünist partisi bunu üye gelişiminin konusu ve zorunlu koşulu olarak görür. Partinin üyeleriyle üyelerin partiyle kurduğu ilişki, partinin üyesine üyelerin partiye içerili olmasıdır. Bu 61
soyut bir ilke olarak değil; partinin düşünme ve yaşam şekli, işleyiş ve ilişkiler sistemi olarak yer alır. En başta parti üyelerinin partinin bütün temel konu ve sorunlarına katılımını sağlamayı ve geliştirmeyi, bunu biçimsellikten, biçimsel demokrasiden çıkartmayı ve işleyiş ilkesi haline getirmeyi, üyeleriyle ilişkilerini bu temelde kurmayı görev sayar. Parti üyesi, partinin ideolojisi, programının yanı sıra, partinin temel hedef ve kararlarının, sorunlarının ve süreçlerinin içerisinde ve bunlarla sonradan değil oluşum süreci içerisinde ve oluşturulmasının içerisinde yer alarak ilişki kurar. Bu ilişki tarzı, parti üyesinin parti faaliyetinin bütününün bilgisine sahip olarak gelişimini, partiyle olan ilişkisinin içerdenleşmesini, bunların kazandırdığı gelişim, ufuk genişliği, özsorumluluk ve inisiyatifle hareketini, gelişkin faaliyet yürütmesini olanaklı kılar. Parti ile parti üyesi arasındaki kolektivizmin temelini de bu ilişki oluşturur. Parti üyesinin parti faaliyeti içerisinde gelişimi ve özgürleşmesi, parti faaliyetinin bütününün bilgisine sahip olarak kendi bulunduğu alan ve birimdeki çalışmaları yürütmesine bağlı olmakla birlikte bununla sınırlı değildir. Parti üyesi, kendi alanıyla bağlantılı konu ve alanlarla kurduğu ilişkilerden başlayarak, gelişimini tek yanlı olmaktan ve tek bir konuya bağlı olmaktan çıkartır. Parti, işbölümünden, kapitalist işbölümünün üretimde, toplumsal, siyasal ve kültürel alandaki kısıtlayıcılığı ve köleleştiriciliğinden, bu koşullar içerisinde bireyin sınırlı, tek yanlı gelişim düzeyinden doğan tarihsel kısıtlılıkları, bilinç ve deneyim farklılıklarını göz ardı etmeden ve onlara teslim olmadan, gizlilik ilkesini yok etmeden, üyelerinin çok yönlü gelişimini sağlamayı, bunun olanaklarını ve biçimlerini oluşturmayı, bu kısıtlılıkları yarmayı ve sınırları ortadan kaldırmayı görev bilir. İşbölümü ve uzmanlaşmanın, tek bir işi yapmanın, aynı işi yapmanın yol açtığı tek yanlılaşma ve gerilimleri, yıpratıcılık ve yıkıcılığı yok etmeyi hedefler. Gelişkin bir işbölümünü ve uzmanlaşmayı gelişkin bir parti faaliyeti ve kadro gelişiminin kaynağı olarak görürken, kapitalizmin günümüzdeki üretim, emek ve toplumsal alandaki işbölümü ve uzmanlaşmalarında dahi gelişkin bir uzmanlığın sadece yaptığı işin bilgi ve becerisine sahip olmaktan çıktığını bilerek hareket eder. 62
Üyelik Komünist Devrim Örgütü’nün program ve tüzüğünü kabul eden, parti hücre ve organlarından birinde bu doğrultuda çalışan, düzenli olarak üyelik aidatını ödeyen herkes parti üyesi olabilir. Bunlar, parti üyesi olabilmenin zorunlu koşullarıdır. Parti, üyelikte proleterlere öncelik verir. Parti bileşim ve ağırlığının (sosyalist devrimci) sınıf bilincine ve karakterine sahip işçiler yönünde değiştirilmesini hedefler. Diğer emekçi sınıf ve kesimler içinde de proletaryaya yakın olanlarla etkileşim içinde olmakla birlikte, esasen proleter tabanda hareket eder. Diğer emekçi sınıf ve tabakalara, proletaryanın (yalnızca parti dolayımıyla değil) fiili ve gövdesel önderliğini ve hegemonyasını esas alır. Partinin sınıf devrimciliği soyut ve “yönelim” olarak değil, somut ve fiilidir. İdeolojik olduğu kadar fiili, düşünsel olduğu kadar yaşam tarzı olarak, siyasal olduğu kadar örgütsel, stratejik olduğu kadar gündelik sınıf devrimciliği, en temel kadro ölçütlerimizden biridir. Parti hangi emekçi sınıf ve tabakalardan gelirlerse gelsinler, üyelerini ve ilişkiler ağını yalnızca şu veya bu bireysel yeteneklerine bakarak değerlendirmez; doğrudan sınıf çalışması içinde yoğrulmayı, düşünce ve yaşam tarzı olarak da proleterleşmeyi, sağlam bir proleter karakter edinmeyi zorunlu görür. İşçi sınıfının ve tüm insanlığın kurtuluşu komünizmdedir. Parti üyeleri bu bilinci varoluşuna taşır; bu amaç doğrultusunda burjuva sınıf egemenliğinin her biçimine, bunun ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel dayanaklarına karşı savaşım verir. Kolektif emekçi karakterine sahip sınıfın partisinin her üyesinin emeği de, kolektif emek olarak örgüt emeğine dönüşür. Gelişkin bir kolektivizm, emek türleri arasındaki farkların ve eşitsizliğin ortadan kalkması, ancak daha gelişkin bir işbölümü ve uzmanlaşmaya ilerlenmesiyle olur. İşbölümü ve uzmanlaşmanın tümüyle ortadan kalkması, komünist gelişimin sınırsızlığını yakalayabilmekten, küçük burjuva geriye doğru biçimsel eşitlemeciliğe karşı, tüm yetenek ve ayrımları kolektif örgüt emeği içerisinden geliştirerek ileriye doğru kolektivize etmekten geçer. 63
Parti üye kimliğini oluşturan ve biçimlendiren dört unsurdan birincisi, komünist ideolojinin parti kimliği olarak parti üyesinin düşünüş, çalışma ve yaşamına, ilişkilerine girmiş olması; iki, bunların her alan ve konudan kapitalist egemenlik, kültür ve değerler sistemiyle karşıtlık ve mücadele içerisinde gelişimi ve somutluk kazanması; üç, sınıfla birleşen, örgütleyen, işçi sınıfının sınıf olmaktan gelen ve sınıf mücadelesi içerisinde gelişen özelliklerini özümseyen organik bir ilişki kurması; dört, sınıf mücadelesine dışsal değil içsel olması, canlı bir ilişki halinde olup solumasıdır. Parti üyeliğinin asgari gereklerini dün dar antifaşist mücadelenin gerekleri doğrultusunda direnişçi çizginin normları, değer yargıları ve kültürel kodları belirliyordu. Emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümü ve buna bağlı olarak Türkiye’de faşizmin çözülmesiyle birlikte dar siyasal devrimciliğin sürdürülebilirliği kalmadığı gibi, eskinin kalıplaşmış biçimleriyle sürdürülmeye çalışılmasıyla da iyice çözüldü ve yozlaştı. Burjuva sınıf egemenliğinin hâkim hale gelen biçimi olan burjuva demokrasisine karşı mücadeleyi bugün komünizmden çıkışını alan, sosyalist devrimin yolunu açan devrimci taktiklerle, güncel politik bir eksen doğrultusunda yürütmek zorunludur. Bunu yürütecek bir parti, iç ilişkileri de dâhil tüm yaşamını bu doğrultuda düzenler, komünist bir devrim örgütü olmanın gereği olan işleyiş ilkelerini oluşturur. Bugün komünist birey oluşumu, burjuva ideolojisine, burjuva sınıf egemenliğinin en yeğin biçimi olan burjuva demokrasisine, meta egemenlik ilişkilerine tam karşıt biçimde konumlanmayı, kapitalizmin ve onun değerler sisteminin her türlü tezahürüne karşı komünist değerler, normlar, ilkeler geliştirmeyi ve bu temelde bir değerler sistemi oluşturmayı gerektiriyor. Bu oluşturulmadan ve geliştirilmeden meta egemenlik ilişkilerinin etki alanından sıyrılabilmek, burjuva bilincin bir biçimi olan işçi sınıfının kendiliğinden bilincinin -bugün işçi sınıfının burjuvazi karşısında silahsız kalması anlamına gelecek biçimde partisiz devrimcilik vb. gibi düşüncelerin yaygınlaşması ve partinin misyonunun herhangi bir sınıf örgütlüğünün misyonu derekesine indirilmesi vb.- hegemonyasından kurtulabilmek ve kapitalizme karşı tüm hücrelerimizle savaşım verebilmek mümkün değildir. 64
Part-time devrimcilikle sınırları çekmek yine dünün dar örgüt ölçütleriyle mümkün değildir. Yaşamın her anında komünist olmak, militan bir sınıf devrimcisi olmak, kapitalizme ve kapitalist değer yasasına karşı komünizmden çıkışını alan, insanın kurtuluşu ve özgürleşmesinin gündeki karşılığı olan partili yaşamı içselleştirmektir. Parti üyesi soyut bir fikre hizmet etmek için komünist partiye katılmaz. Parti üyesi, partiye sınıfının kurtuluşu yoluyla kendi kurtuluşu için katılır. Parti üyesi, insan olarak varlığını sağlamanın en tam biçimi olan komünist bir toplum için mücadele etmek, birey olarak kapitalizm koşullarında özgürce kendisini toplumsal olarak gerçekleştirmek için partiye üye olur. Komünizm için mücadelede bir araç olarak parti ve partili yaşam, bugün insanın kendi özgerçekleştirimini sağlamasının temel koşuludur. Parti, komünist bir dünya kurmak için bireyin tüm enerjisini katabileceği ve yaptıklarının, kattıklarının hedefe yakınlaştırdığını duyumsayabileceği en yüksek sınıf örgütüdür. Aynı zamanda parti, iç ilişkileri ve yaşamı ile geleceğin gündeki izdüşümüdür ve insanın gelişimini geleceğe bırakmayan bir ilişkiler sistematiğini ifade eder. Parti üyesi, uluslararası proletaryanın öncü bir neferi olarak, dünya sosyalist devrimi kavrayışını yaşamında cisimleştirir. Enternasyonalist mücadeleyi kimliğinin ve siyasal faaliyetinin bir bileşeni haline getirir. “Proletaryanın vatanı yoktur” belgisinden hareketle ulusal parçalanmışlıklara, rekabete, milliyetçiliğe ve şovenizme karşı savaşım verir. Ezilen ulus sorununa -Kürt sorununa- yaklaşımını, emek-sermaye çelişkisinin temel çelişki haline geldiği bugünkü dünya durumunda, “Her ulus, iki ulustur” perspektifi doğrultusunda proletaryanın sosyalist devrimci savaşımını yükseltmesi temelinde belirler. Sosyalist devrimimiz, çağın büyüyen yangını olan kadın sorununda bir bütün olarak kadın cinsinin prangalarından kurtulmasını, kadınların toplumun onurlu ve eşit üyeleri haline gelmelerini, devrim ordusunun sadece “yarısı” değil, öncü bir gücü olarak gelişmelerini birincil görevlerinden biri olarak belirlemektedir. Bu, toplumun komünizme yürüyüşünün asli bir unsuru olduğu gibi, güncel politik-toplumsal savaşımımızın da temel bir bileşenidir. Alt ve üst evreleriyle komünizm, 65
kadına taşınan bugünkü liberal özgürlük düşlerinin çok çok ötesinde, kadını ezen ve sömüren sınıflı toplum yapısının atomlarına dek gerçek bir yadsınması, süreklileşmiş infilakı ile bir “kadın toplumu”dur. Bugün kadın sorununa yaklaşım bir iç yaşam ve kadrosal gelişim ve üyelik ölçütüdür. Parti üyesi, kadın sorununun sosyalist devrimci çözümünü proletaryanın bağımsız sınıf tutumu ve siyasetinin güncel bir unsuru olarak görür. Kadın sorununun her türden küçümsenmesine, liberal bayağılaştırılmasına, cinsel sömürü ve baskının her türlüsüne karşı mücadele verir. Sadece geri bir kadın-erkek ilişkisine karşı değil, tasfiyecilik ve düzeniçiliğin güncel bir tezahürü olan “aile” formuna karşı mücadele etmeyi de özgür komünist birey oluşumunun bir gereği sayar. Henüz parti üyesi olmayan örgüt güçleri ve sınıf bilinçli işçiler için de parti üyeliğinde somutlaşan özellikler esinleyici olmalıdır. “Neden komünistiz?”, “Kimin için, niçin?” soruları bugün hiçbir mistik öğeye başvurulmadan ve idealizme savrulmadan yanıtlanmalıdır. Böylece parti gibi, parti üyeliği de bulutların üzerinden yeryüzüne indirilmiş olur ve her sınıf bilinçli işçi için güncel bir hedef haline gelir.İşçi sınıfının gerçek kurtuluşunun sosyalizmde/komünizmde olduğunu bilince çıkaran işçi sınıfının bir neferi olarak parti üyesi, aynı zamanda bu mücadeleyi kendisi için verir. Bir parti taraftarı da üyeliğe buradan bakmalı ve üyeliği kendisi için somut bir hedef haline getirmelidir. Toplumsal ilişkilerinin bütünlüğü içerisindeki insan, sınıflı toplumlarda, sömürücü sınıfların egemenliğinin de biçimleri olarak din, aile, soy, ırk, işbölümü, devlet, kapitalizmde bunların değişen biçimleriyle birlikte ulus, medya, eğitim gibi kurum ve ilişkilerin köleleştirici sınırlayıcılığını yaşamıştır. Kapitalizmin kör yasaları tarafından gelişimi sakatlanan insan ancak, tüm sınıfları ve sınıfla dolayımlı tüm kurum ve ilişkileri sönümlendirecek olan komünizm için/sosyalist devrim için mücadele ederek özgürleşebilir. Parti üyesi, ML’yi, değişen dünya durumu ile birlikte içselleştirmelidir. Bu, ML’nin donmuş ve statik kavranışını önler. Bizim ideolojimiz olmuş bitmiş bir şey olarak tanımlanamaz. Üyenin gelişim ve dönüşüm halindeki varoluşu, yeni ve daha yüksek olanın kuruculuğu, 66
parti üyesinin varoluş koşulu ve mücadeleyle ilişki kurma biçimidir. Parti üyesini dogmatizmden ve donmaktan, kalıpçılıktan kurtaracak olan da budur. Şeyleştirmeye, her türlü idealizme karşıt bir ideolojinin bir yabancılaştırma öğesi haline getirilmesi, fetişleştirilmesi kabul edilemez. Komünist birey, komünist dünya görüşünü, gelişen dünya durumuna bağlı olarak dinamik bir biçimde kavrayan, birikimi doğrultusunda onu geliştirmeye çalışan ve pratik bir dünyayı değiştirme bilinci ve tutkusu haline getirendir. Parti üyesi, parti teorisi, siyasetleri ve örgütlenme ilkelerini, bir bütün olarak ML ideolojinin, komünist dünya görüşünün bugünün nesnel koşullarındaki karşılığını oluşturan parti çizgisini özümseyip öğrenmenin yanı sıra geliştirebilmelidir. Bu, onun hem görevi hem de hakkıdır. Çünkü her komünist, partinin gelişiminde kendi gelişimini, kendi gelişiminde partinin gelişimini görür. Görev-hak bilinci bu diyalektik ilişkinin doğru kurulmasıdır. Bu, parti üyelerini özneleştirir ve parti ile ilişkilerini geliştirir, daha yüksek bir örgüt bilincine sıçramayı sağlar. Sadece öğrenmek ve uygulamak biçimindeki tek yönlü bir ilişki kadrolarına, üyelerine dışsal bir partiyi ve parti çizgisini tarif etmiş olur. Öğrettiği gibi, kendisi de öğrenen bir organizma olarak parti; parti üyeleri ile parti ilişkisinin tek yönlü ve düz dizgeci bir biçimde kurulmasının aşılmasıyla, hem parti üyeleri ve hem de partiyi çevreleyen örgütler ağı dolayımıyla, ama aynı zamanda daha bütünsel bir etkileşimle, sınıfın, en yüksek örgütlülük biçimi olarak partisine etkisiyle, partisinin sınıfa öncülüğü ve burada oluşum halindeki sınıfın yine partisine genişletilmiş çevrim içinden etkisiyle sınıf devrimini geliştiren yüksek bir düzeye ulaşabilir. Eleştirel devrimci kopuş, değişen dünya durumu karşısında yetersizlikleri iyice ortaya çıkan ve çözülen programlardan, örgütlenme biçimi ve ilkelerinden olduğu kadar, burjuva neoliberal toplumsallaşma ve neoliberal birey oluşumu karşısında çözülen, kapitalist değer yasasının her türlü etkimesine açık hale gelen kadro yapısından da kopuş demektir. Parti üyesi, kapitalizmin içimize kadar nüfuz eden tüm görüngülerine (örgütsüzlüğe, kendiliğindenciliğe, dar grupçuluğa, rekabetçiliğe, part-time devrimciliğe, son yıllarda tasfiyeciliğin çözücü 67
etkisiyle artan düzeniçiliğe, çevreciliğe vb.) karşı mücadeleyi, güçlü ve bilinçli bir iç savaşım olarak verir. Devrimci kopuş, dışımızda tarif edeceğimiz bir şey değil, komünist dönüşümümüzün ta kendisidir. Parti üyesi, partinin çalışma prensipleri olan kolektivizm, kolektif merkeziyetçilik, örgütsel emeğin kolektif birliği ve teori-siyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğü ilkelerini özümsemiş ve bu işleyiş ilkelerinin temelini oluşturan gelişkin kolektif çalışma yeteneğine sahip olmalıdır. Kendi gelişimini hücresinin/organının, yoldaşlarının, partisinin ve sınıf hareketinin gelişiminde gören bir komünist kaba ayrımlı işbölümüyle, alansal rekabetle, hem örgüte hem sınıfa dışsal dar önderlik tarzı ile çelişerek ilerleyecek, komünist dönüşümün kavgasını hem kendisinde hem de etkin bir parçası olduğu partisinde, daha genişletilmiş bir biçimde de sınıfın bir parçası olarak işçi sınıfının içerisinde gerçekleştirecektir. Parti üyesi, işçi sınıfının öncü ve kurmay gücü olan partisinin ve onun bir parçası olarak kendisinin güvenliğini, burjuva devletin baskı, gözetim ve denetimine, özgürlük alanını yok etme saldırılarına karşı korumalı, komünist devrim örgütünün yeraltı temelinde örgütlenmek zorunda olduğu gerçeğini hiçbir koşulda unutmamalıdır. Partiyi savunmak, devrimin, işçi sınıfının mücadele imkân ve mevzilerini savunmak; politika açık iken, parti ilişkilerini ve sırlarını korumaktır. Bu bağlamda partinin programını kavrama ve gerçekleştirmenin bir unsuru olarak legalizmle somut bir mücadele yürütmeli, illegalitenin gereklerine ve gizlilik kurallarına, günün değişen koşullarının gerektirdiği gelişimi sağlayarak, çalışma alanınınözgünlüklerini de içerecek biçimde özgürlük alanını genişletip derinleştirecek yeni araç ve biçimler geliştirerek kesinkes uymalıdır. Komünist birey gelişimi, bağımsız özgür üye davranışı, partinin işleyiş ilkelerinin, kolektif merkeziyetçiliği güçlendirecek biçimde geliştirilecek bağımsız organ çalışmalarının bir sonucu olarak gelişir. Parti üyesi kendi organ çalışmasında olduğu gibi, partinin tüm gündem ve çalışmaları hakkında görüş oluşturma ve bunları meşru örgüt platformlarındaifade etme, gelişecek kolektif irade doğrultusunda, partiyi ve organ faaliyetini geliştirme, dönüştürme hakkına sahiptir. 68
Bolşevik temelde ve organ zemininde yapılacak değerlendirme, eleştiri ve özeleştiri bütünsel gelişmenin motorudur. Bu parti üyesinin hakkı olduğu gibi, aynı zamanda görevidir de. Parti üyesi, seçim yapılabilen parti platformlarında seçme ve seçilme haklarına sahiptir. İsteyen üye ayrılma gerekçesini belirterek örgütle olan bağını sonlandırabilir. Parti, ayrılan üyesinden gizlilik koşuluna bağlı kalarak üye olduğu dönemde partiye ait sahip olduğu bilgileri gizli tutmasını, yaymamasını, düşmana aktarmamasını ister. Üyelik başvurularını kabule yetkili organlar yönetici organlardır. Üyelik başvurusu ayrıntılı kişisel raporla birlikte yazılı biçimde bireysel olarak veya iki parti üyesinin önerisi ile yapılır. Başvuru kabul edilirse aday üyelik süreci başlar. Aday üyenin üyeliği, ilgili yönetici organın kabulü ve MK’nın onayı ile gerçekleşir. Aday üye olarak kabul edilenlerin en temel parti organı olan parti hücrelerinin birinde görev alması zorunludur. Aday üyenin deneme süreci parti hücresinde aktif çalışma içerisinde olur. Aday üyelik süresi azami bir yıldır. Bu süre içinde gerekçeleriyle birlikte yazılı olarak ilgili yönetici organ tarafından üyeliği reddedilmezse, aday üyenin üyeliği gerçekleşir. Üyeliğe kabul edilmeyenlerin ise aday üyelikleri düşer, parti hücresindeki görevleri de sona erer. Üyeliğe kabul edilmeyen aday üyenin bu karara bir üst organ nezdinde yazılı itiraz hakkı vardır. Parti üyeleri için geçerli olan -seçme ve seçilme dışındaki- tüm haklar, görevler ve disiplin kuralları, aday üyeler için de geçerlidir. F) PARTİNİN YAPISI VE ORGANLARI 1- Hücre: En temel parti organı hücredir. Partinin örgütsel faaliyetinin temeli, işçi sınıfının bulunduğu her yerde oluşturulan komünist hücrelerdir. Hücrelerin kurularak sayı ve niteliklerinin yükseltilmesi partinin proleter temelinin belirginleştirilmesi, parti ile sınıf bağının ya da sosyalist hareketle işçi sınıfı hareketinin kaynaşma düzeyinin ölçütü ve 69
partinin işçi sınıfınaönderlik açısından öncelikli görevidir. Hücre, partinin proletarya ve emekçi sınıflarla bağını kuran en temel birimdir. Partinin işçi sınıfı içerisindeki temsilcisi ve öncü savaşçı gücüdür. Komünist bir parti, hücrelerinin etki, güç ve yaygınlığıyla birlikte sınıf içerisinde var olarak mücadele eder. Partinin gücü, onun hücrelerinin gücünden gelir. Ajitasyon ve propagandanın çeşitli biçimleri, örgütlenme, partinin politika ve taktiklerinin yaşama geçmesi, sosyalist devrimin hazırlanması ve komünizme yürünmesi için akıtılacak her emek, parti hücrelerinin etkinliğinden geçer. Partinin bir hücresinde çalışmadan komünist olunamaz. Günlük parti çalışmasını yerine getirebilmek için her üye bir kural olarak, en az bir parti hücresi/ organında çalışır. Ancak bu yolla parti çalışması bölüştürülerek çoğaltılabilir, yürütülerek denetlenebilir ve yerine getirilerek geliştirilebilir. Hücreler, fabrika, işletme ve sanayi havzaları başta olmak üzere üretim/yerleşim birimlerinde ve özel uzmanlaşmanın gerektiği çalışma alanlarında oluşturulurlar. Üretim birimlerindeki parti hücreleri “Komünist İşçi Çekirdekleri” adını alır. Ajitasyon, propaganda, çeşitli parti çalışmaları, yayın dağıtımı, askeri işler vs. gibi tanımlı parti faaliyetinin çeşitli alanlarında günlük çalışmalar için komünist hücreler oluşturulur. Her dernekte, her sendikada, her fabrikada, vb. her sınıf örgütlenmesinde komünist hücreler oluşturulmalıdır. Partinin işçi sınıfına önderlik etmesini mümkün kılan sadece komünistlerin sıkı örgütlülüğüdür. Parti örgütlerinde ve çeşitli tipteki sınıf-kitle örgütlerinde çalışan tüm komünist parti hücreleri, kayıtsız şartsız bir bütün olarak parti örgütüne bağlıdır. Her türden komünist hücre gücünü diğer hücrelerle parti örgütlenmesi aracılığıyla mümkün olan en kesin şekilde birleştirir, parti saflarının sıkı düzeni içerisinde de bir diğer hücreye bağlı olarak çalışır. Proletaryanın sınıf örgütlenmesinin diğer hiçbir biçimi partinin yerine konulamaz. Sınıfın sayısız çeşitlilikte olması gereken, geniş kesimlerini, farklı bölüklerini kucaklayan, çevreleyenörgütler ağı olmadan yürütülecek bir parti faaliyeti de hiçtir. Partiyi çevreleyen sınıf ve kitle örgütleri ağı, işlevler yönüyle farklı, yer yer iç içe geçen, birlikte geliştikleri veönlerinin açıldığı ölçüde hem sarmal bir gelişim sağla70
yan, hem de bu gelişim içerisinde sıkı bir doku oluşturan örgütlülüklerdir. Böyle bir örgütler ağını oluşturacak, var olanların da içine nüfuz edecek olan parti, hücre yapılarıyla kitle ve sınıf örgütlerinin içerisinde yer alır. Önderliğini hücreler aracılığıyla bu örgütlerin içerisinde geliştirir. Kendisi bu tür örgütler kurmaya giriştiğinde de bir iç çekirdek oluşturur. Dışardan yürütülecek çalışmalar olsa da fabrika ve iş yerlerinde parti faaliyeti, partinin politika ve taktiklerinin fabrika ve iş yerlerine, iş yeri komite ve meclislerine, öncü işçi kurullarına, sendikalara götürülüşü, onların içerisinde yer alan komünistler -komünist hücreler- tarafından gizlilik esasına uygun olarak gerçekleştirilir. Partinin siyasal çizgisinin, dönemsel politika ve taktiklerinin sınıfa götürülmesi komünistlerin temel görevidir. Parti, işçi sınıfı içerisinde sadece çalışma yürütmekle kalmaz, işçi sınıfının mücadelelerine, her biçimine önderlik eder. İşçi eylemlerinin içerisinde yer alır. Sınıf çalışmasının günlük bir çalışma olarak yürütülmesine önem verir ve bunda ısrarlı olurken, bunu bir projenin örgütlenmesi olarak değil sınıf hareketi ve eyleminin örgütlenmesi olarak görür ve mücadeleyle birleştirir. Uzlaşmaz bir sınıf kini ve komünist bilinç derinleşmesi ile her durum ve koşulda ısrarla gündelik çalışma yürüten, işçi kitlelerinin geri durum ve koşullarına, dağınıklık ve istikrarsızlığına uyarlanmayan, ufkunu tutkulu bir komünizm bilincinden alan ve bunu günlük çalışma ve yaşamının temel dinamiği haline getiren, yalnızca sözüyle değil eylemiyle de, yalnızca çalışmasıyla değil yaşam tarzıyla da sınıfına örnek ve önder olan üyeler partinin siyasal çizgisini, dönemsel politika ve taktiklerini sınıfa götürebilir. Komünist hücre üyeleri, çalışma alanındaki tüm güçleri tek tek gözden geçirir, değerlendirir, üye ve alan kadrosu olabilecek, bütünsel çalışmada, bir alan veya bir konuda aktif olarak yer alabilecek ilişkileri belirler, bunlara özel olarak yönelir, yakın ve süreklileşmiş bir ilişki kurar. İlişkide olduğu işçilerle çok yönlü bireysel ve bağımsız gelişimlerine önem veren, zaman içerisinde örgütlü komünist bilince kazanan, bunun için salt emir-komuta tarzı bir ilişki değil, kavratıcı ve yönlendirici, güven veren bir ilişki kurmaya gayret eder. Her şeyi proletarya-burjuvazi çelişkisi içerisinden düşünen, sorunları, çelişki71
leri bu temelde tanımlayan, mücadeleyi bu temelde yürüten bir bakış kazandırmayı hedefler. Komünist hücreler gizlilik esasına göre oluşturulur. Bir hücre en az 3 parti üyesi ve aday üyesinden oluşur. Her hücre kendi sekreterini seçer, bir üst organın onayına sunar. Hücre üyeleri organ çalışmasının bütününden sorumludur. Tek tek üyeler ait oldukları hücreye üstlendikleri görevlerle ilgili düzenli olarak sözlü veya yazılı rapor vermek zorundadır. Hücreler iki ayda bir bağlı olduğu yönetici organa faaliyetleri ve hedefleri hakkında kısa ve objektif bir yazılı rapor verir. Hücrelerin raporları ilgili yönetici komiteler tarafından gecikmeksizin ayrıca MK’ya iletilir. 2- Kongre: a) En yüksek parti organı kongredir. Kongre 2 yılda bir toplanır. MK kongreyi öne alabilir veya zorunlu koşullar nedeniyle erteleyebilir. Erteleme süresi bir yılı geçemez. b) Kongre çağrısı ve gündemi MK tarafından kongre tarihinden en az 3 ay önce parti üyelerine deklare edilir. Kongre gündemi, üye ve delegelerden gelecek önerilerle son şeklini aldıktan sonra resmileşir ve kongre süreci başlar. c) Kongrede temsiliyet esaslarını MK belirler. Her parti hücresi/ organı delegelerini seçim yoluyla belirler. Delege seçimi, parti üyelerinin iradesini azami ölçüde yansıtacak şekilde olmalıdır. d) Kongrenin toplanabilmesi için parti üyelerinin yarısından fazlasının temsili gerekir. Kongrede karar yeter sayısı toplantıda yer alan delegelerin salt çoğunluğudur, ancak program ve tüzük değişiklikleri için 2/3 çoğunluk aranır. e) Olağanüstü kongre, mevcut üyelerin salt çoğunluğunun veya yönetici parti komitelerinin üçte ikisinin çağrısı ya da MK’nın talebiyle 72
toplanır. MK üyeleri içerisinde çizgileşmiş görüş ayrılığının ortaya çıkması koşullarında da olağanüstü kongreye gidilir. Olağanüstü kongre, talep edildikten sonra en geç altı ay içinde MK tarafından toplanmak zorundadır. f) MK olağanüstü kongre talebinde bulunan üye veya parti örgütlerinin bu talebini beklemeksizin tüm parti üyelerine açmak ve kongre talebiyle ilgili parti iradesinin, bir ay içinde, açığa çıkmasını sağlamak durumundadır. g) MK olağan ve olağanüstü kongreleri zamanında toplamadığı takdirde, mevcut yönetici organların seçimle belirleyeceği Kongre Örgütleme Komitesi, MK’yı lağvederek MK’nın görev ve sorumluluklarını üstlenir ve kongreyi altı ay içinde toplar. h) Leninist partide merkeziyetçiliğin ağır basması, bütünsel bir ideolojikçizgiye sahip olmasının yanı sıra partinin sosyal devrim örgütü niteliğinden, emperyalizm ve proletarya devrimleri çağının taktiğini uygulayan parti oluşundan kaynağını alır. Ancak kongre süreçlerinde, her üyenin kongreye azami katkı ve katılım sağlayabilmesi, bağımsız üye/delege duruşunu sergileyebilmesi için, iç işleyişte merkeziyetçilik sınırlanır, demokrasi ağır basar. Kongre süreçlerinde MK zorunlu haller dışında temsiliyeti etkileyecek biçimde organlarda değişiklikler ve görevden alma gibi kararları alamaz. i) Kongre, değişen dünya ve ülke durumunu ele alan parti çalışmalarının bir değerlendirmesini yapan, çıkartmış olduğu sonuçları ve önerilerini ortaya koyan politik-örgütsel raporla birlikte, yeni durum içerisinde ideolojik-teorik, siyasal, örgütsel konuları ele alır. Program ve tüzükte gerekli değişiklikleri yapar. Parti iradesinin en üst temsili niteliğiyle kongre, partinin yaşayan bir organizma olarak ideolojik-teorik, siyasal, örgütsel birliğini sağlar ve yeniler. j) MK raporunu görüşür ve karara bağlar. 73
k) MK üyelerini ve MK yedek üyelerini seçer. 3- Konferans ve Gündemli Toplantılar: Konferans, iki kongre arasında ihtiyaç halinde -sınıf hareketindeki değişimi ve buna bağlı olarak partinin mevzilenişini konu alacağı gibi, konu bazlı da olabilir- toplanır. Konferansın gündemi, esasları ve bileşimi MK tarafından belirlenir. Parti üyeleri de parti konferansı için gündem önerisinde bulunabilir, konferans yapılmasını talep edebilir. Ancak bu öneri ve talepler iki kongre arasında partinin en üst organı olan MK tarafından kabul edildiğinde hayata geçer. Konferansta kararlar oy çokluğuyla alınır. Konferans kararlarının uygulanabilmesi için MK’nın onayı gerekir. MK, bölge, il, alan organlarında yer alan üye, aday üye ve örgüt güçlerinin katılımlarını sağlayarak farklı konularda ve çeşitli düzeylerde, farklı bileşimlerle toplantılar örgütler. Bunları düzenlemekteki amaç, teoriyle pratiğin yüksek düzeydeki birliğini gerçekleştirmektir. Eğitim, bir konu ya da süreçle ilgili perspektif kazandırma, bir taktiğin uygulanması, bir kampanyanın yürütülmesi, bir çalışmanın değerlendirilmesi gibi nedenlerle bu tür toplantılar yapılabilir ve yapılmalıdır. Bu toplantılar üst organlarla alt organlar, üst organ üyeleriyle alt organların üyeleri arasında kongre ve organ toplantılarının, raporların kısıtlılıklarını aşan daha çok yönlü ve daha dolaysızlaşmış ilişkiler kurulabilmesini sağlar. Katılanların örgüte, kararlara, süreçlere içerdenleşmesini ve yakınlaşmasını artırdığı gibi, üst organ üyeleri için de politika ve kararların pratik sonuçlarını örgüt güçlerinin değerlendirme ve eleştirileriyle öğrenerek sonuç çıkartmanın ve yoldaşlarla doğal kaynaşmanın imkânıdır. 4- Yönetici Organlar: Komünist bir parti önderliğinde önderlik kıstası, işçi sınıfının davasına bağlılık, kendini adama ve militanlık, örgüt insanı olmaktan ibaret değildir. Bunlar, öncelikle ve doğallık kazanmış özellikler olarak 74
var olmalıdır ve her parti üyesinde de olması gereken ve olacak olan özelliklerdir. Önderlerde asıl olması gereken, teorik, siyasal, örgütsel gelişkinlik, sınıf mücadelesinin ve örgüt deneyimlerinin eleştirel ve derinlemesine özümsenmesi, stratejik düşünme, kuruculuk, tarihsel ve siyasal öngörü, taktiksel yetenek, örgütü mücadele içerisinde değişen koşullara göre mevzilendirebilme, sorun çözebilme, koşulların içerisinde erimeme, en ağır koşulların üstesinden gelebilme, koşullar değiştiğinde yön değişikliği yapabilme, akıntıya karşı durabilme, güçlü bir irade ve mücadele içerisinde kazanılmış otorite, ikna ve bir fikri kolektivize edebilme gücü, ideallere ve ilkelere de yüksek derecede bağlılıktır. Önderleri partinin geniş üye kitlesinden ayıran bunlardır. Genel bir önderlik çizgisi olarak, yönetsel önderlikle yönlendiriciliği, içerdenleşmeyi, merkeziyetçilikle demokrasiyi iç içe geçirmeyi bir bütün olarak kavrayıp uygulayan, teori ve politika üretimini, kararla birlikte uygulama süreçlerini kolektivize etmeyi başaran, iç demokrasi yönünden sürekli beslenen bir merkeziyetçilik uygulaması doğru ve gelişkin olandır. Salt direktif yoluyla önderliğin gerçekleştirildiği taktiksel durumlar, kimi örgütsel sorunların, çalışmalardaki zorlanma eşiklerinin örgüt güçlerini ileriye doğru zorlayarak aşılması biçimindeki uygulamalar olacaktır. Tüm örgütün MK’ya tabi olmasının istendiği ve merkeziyetçiliğin azamileştirildiği durumlar da olacaktır. Bununla birlikte mücadelenin ve taktiksel savaşımın keskinleştiği, örgütün aşmakla karşı karşıya olduğu sorunların büyüdüğü dönem ve durumlar dışında çalışmaların direktifle yürütülmesi tutumu benimsenmez. Yönlendirmeyle yönetsel önderlik iç içe yürütülür. Üst organlar, parti programı ve tüzüğünü benimsemiş alt komitelerin ve üyelerin bağımsızlığına, alanının ve çalışmasının bütününden sorumlu olmasına, alanıyla ilgili sorunlarda ve çalışmaların yürütülüşünde inisiyatif sahibi olmalarına olanak tanır, önünü açar. Temel birim olan parti hücresi ile en yüksek organ olan kongre arasında, MK’ya bağlı faaliyet yürüten yönetici organlar, partinin temel yönetici organlarıdır. Bu organların üyeleri, parti üyeleri arasından MK tarafından atama yoluyla belirlenir. Kolektif merkeziyetçilik, 75
yönetsel görevlerin temel yönetici organlar arasında ortak hedef doğrultusunda etkin bölüşümünü ve en iyi şekilde yerine getirilmesini gerektirir. İki parti kongresi arasında partinin yönetiminden sorumlu olan MK, kendisini çevreleyen bu organlarla birlikte merkez özelliği kazanır. MK’nın çevreleyen organlarla birlikte merkez olması, daha yüksek ve gelişkin bir parti önderliğine ulaşma hedefimizin bir sonucudur. MK ile diğer organlar arasında esasta yetkinlik ve birikimler, ayrıca görevler/haklar ve sorumluluklar yönleriyle de bir eşitsizlik söz konusudur. Yaklaşımımız, partinin düzey ve gelişimini geriye çekecek tarzda bu farkların biçimsel ve demokratist tarzda eşitlenmesini değil, ileriye doğru aşılması hedefini içermektedir. MK’nın siyasal ve örgütsel önderlik düzeyini geliştirerek kolektivize etmesi, partinin toplam önderlik düzeyinin yükseltilmesini sağlayacaktır. Merkeziyetçilik konum ve kademelerden önce teorik-siyasal-örgütsel-pratik bir fonksiyondur ve kolektivize edildikçe yetkinleşir. a) Merkez komite: İki kongre arasında örgüt faaliyetinin bütününden sorumlu en üst organdır. Program, tüzük ve kongrede belirlenen hat doğrultusunda parti organ ve güçlerine siyasal ve örgütsel yönden önderlik eder. MK, parti çalışmalarının bütününe, teorik, siyasal, örgütsel, pratik çalışmalara önderlik eder. Komünist hareketin en temel sorunu olan değişen dünya koşulları karşısında ML teorinin güncellenmesi ve geliştirilmesi sorununa özel önem verir, partinin tüm birikimlerini bu yönde ileriye doğru zorlar ve örgütler. Ancak bu, hiçbir biçimde teori-siyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğünü esas almasının önüne geçemez. MK, bir komünist hareket yaratma iddiası ile ortaya çıktığımızı unutmadan örgütsel inşanın sorun ve ihtiyaçları temelinde konumlanmalıdır. Partiyi yaşayan bir organizma olarak teorik-politik yönden ve örgütsel-pratik açıdan geliştirmenin birincil derecede sorumlusudur, bu doğrultuda ileriye doğru atılmış tüm adımları kolektivize eder. Kendi gelişiminde partinin gelişimini, partinin gelişiminde ve partinin her bir organ ve üyesindeki gelişimde kendi gelişimini görür. 76
MK, partinin merkezi yayınlarının çıkarılmasından sorumludur. Partinin mali olanaklarını yönetir. MK üye ve yedek üye sayısı, her kongrede partinin gelişim düzeyi, kongrenin partinin önüne koyduğu hedefler ve bununla birleşik olarak gelişen ihtiyaçlar değerlendirilerek belirlenir. MK, kendi organ çalışmasını düzenleyen bir iç tüzük hazırlar ve uygular. Düzenli toplantılarının dışında, altı ayda bir mutlaka tam bileşimli genişletilmiş organ toplantısını yapmak, faaliyetini raporlandırmak ve parti güçlerine sunmak zorundadır. MK partiye, parti de işçi sınıfına hesap verir. MK yedek üyeleri genişletilmiş MK toplantılarına oy hakkı olmaksızın katılırlar. MK’nın üye kaybı durumunda yedek üyelerden yapılacak bir belirlemeyle sayı tamamlanır. Bu belirleme, eksiksiz yapılacak olan genişletilmiş MK toplantısında, yedekler dâhil, toplantı karar yeter sayısıyla olur. Düşmanın eline geçen MK üyesi -çözülme vb. gibi bir durum yaşanmadığı takdirde- cezaevinde de MK üyeliğini korur. Bu koşullarda doğacak boşluk ise MK üyesi olarak belirlenecek yedek üye ile doldurulur. MK üyesinin tutsaklığı bitip organ çalışmasına fiilen katılabildiğinde de, yerine organa alınmış olan yedek üyenin MK üyeliği devam eder. Bir MK üyesinin veya MK yedek üyesinin görevden alınması, MK üyeleri ve yedek üyelerinin tam katılımlı toplantısında, 2/3 çoğunluk kararı ile olur. MK üyeleri kongrenin doğal delegeleridir. MK yedek üyeleri ise bulundukları parti örgütünde delege belirleme esasına göre seçilip kongre delegesi olabilirler. b) Bölge ve il komiteleri , sektörel komiteler, ülke komiteleri, özel örgütlenmeler: Komünist Enternasyonal’in 3. Kongresi’nde yer alan “Partinin genişletilmesinde ve sağlamlaştırılmasında coğrafi bölünmeler üzerine temellendirilmiş biçimsel bir şemadan kaçınılmalıdır. Bölgenin gerçek ekonomik, politik ve iletişim yapısı hesaba katılmalıdır. Asıl vurgu baş77
kentlere ve geniş ölçekli sanayi merkezlerine yapılmalıdır” belirlemesini geliştirerek, Parti bugünün proletaryasının coğrafi, sektörel, işlevsel, cinsler arası, ülkeler arası iç içe geçişleri ve bütünleşmeyi içeren ağsal örgütlenme modeline karşılık gelecek şekilde örgütlenmek zorundadır. Biri diğerine yalıtık parçaları en iyi haliyle dolayımlı olarak birleştiren, salt coğrafi temelde kaba biçimde bölümlenmiş bir parti modeli ve onun merkeziyetçiliği bugüne yanıt verememektedir. Çeşitli il ve bölgelerden, çeşitli sektörlerden, proletaryanın dünya proletaryası olduğu gerçeğinden hareketle çeşitli ülkelerden, kadın, gençlik, Kürt vb. kategorilerin içerisinden, askeri, teknik, yazın vb. alanlardan uzmanlaşmış partili komünistlerin birlikte ve kolektif örgütsel emek birliği temelinde örgütlenmesi esas olandır. İl ve bölge komiteleri, sektörel komiteler, ülke komiteleri, özel örgütlenmeler, alanlarındaki çalışmayı partinin çizgisi ve MK’nın belirlediği temel politika ve taktikler, merkezi örgütsel hedefler/kampanyalar doğrultusunda, bağımsız organ faaliyetinin bir gereği olarak merkezi olanla yerel/sektörel/alansal olanı iç içe geçirerek ve birbirini geliştirmesini sağlayarak yönetir. Bu komiteler, sorumluluk alanlarındaki alt organların bağlandığı yönetici organlardır. Bu komiteler, kendi içinde bir iç dikeylikle hem bağımsızdır, hem de bütünün bir parçası olarak merkeze bağlıdır, çalışmalar yoluyla da başka parçalarla bağlantılıdır. Çok yönlü faaliyet ve ilişkiler içerisinde bağımsız karar verebilme gücü yüksek yönetici organlardır. Bu komitelerin üyeleri MK tarafından atanır. Tüm yönetici organlarda sadece parti üyeleri yer alabilir. Sekreter seçimini her organ kendisi yapar ve MK’nın onayına sunar. Her seçim hakkının olduğu yerde görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen üyenin geri çağrılabilmesi hakkı da vardır. Sekreter organ çalışmasında ve organın işleyişinde birincil derecede sorumludur ve organın ilişkilerini sürdürmede kolaylaştırıcı rol üstlenir. Yönetici komiteler MK’ya ayda bir örgüt ve faaliyeti hakkında rapor verir. Her üç ayda bir de bağlı üye ve komitelere faaliyet raporuyla birlikte yeni hedefler ve bu hedefler doğrultusunda çıkarmış olduğu çalışma planını sunar, örgütlerden gelecek öneri ve eleştirilerle birlikte 78
bunu yeniden gözden geçirir ve son halini verir. Yönetici komiteler, çalışmanın gelişimi doğrultusunda yerel/sektörel/alansal yayın ve bültenler çıkarabilir, internet vb. olanakları parti çizgisi ve partinin dönemsel politikaları doğrultusunda kullanabilir. G) PARTİ DİSİPLİNİ Parti disiplininin temelinde, partinin amacını gerçekleştirmek için parti programı çerçevesinde, ortak örgütlenme ilkeleri doğrultusunda özgürce bir araya gelmiş komünistlerin sergilediği yüksek gönüllülük, bilinç, eylem iradesi ve kolektif davranış kültürü yatar. Böylesi bir disiplin, işçi sınıfı devrimcilerinin burjuvaziye karşı savaşım kapasitesinin azami ölçüde arttırılmasına hizmet eder. Parti disiplini, üyeler arasındaki ilişkinin eşitliğine dayanır. Partide tüm üyeler için geçerli, üyelik hukuku ile güvence altına alınmış tek ve ortak bir disiplin vardır. Bu disiplin, partinin her üyesinden, her üyenin diğerinden, tüm üyelerin birbirlerinden asgari beklentisi olduğu gibi, her bir üye için azami sorumluluğun gösterilmesidir. Hangi organda yer alırsa alsın bütün üyeler eşittir. Esas olan tek tek bireylerin değil, bileşimi de değişken olan organsal çalışmanın sürekliliğidir. Organ konumları zorunludur ve işbölümü ve uzmanlaşmadan doğmaktadır. Her partide önderlerle parti üyeleri arasındaki düzey farklılıklarından doğan kimi ayrımlar ve eşitsizlikler de olur. Bu, tüzük dışı tutumları realize eden, mutlak ve değişmez bir farklılık ya da komünist birey oluşumunu baskılayan bir gerekçe olarak kabul edilemeyeceği gibi, partinin örgütlenme ilkeleri bu ayrım ve eşitsizliklerin ileriye doğru çözülmesi amacıyla oluşturulmuştur. Tüzüğümüz, yetki ve sorumluluklar yönüyle organları birbirinden ayırırken, üyeler olarak bütün üyeleri birbirine eşitlemektedir. Üyelerin birbirine olan eşitliği, bağımsız özgür üye davranışının ve gelişiminin koşuludur. Üye, parti kolektifi içerisinde program ve örgüt bağıyla partiye bağlı hareket ederken, bu bütünlükten kopmadan bağımsız ve özgür görüş oluşturma hakkına ve bunun imkânlarına sahiptir. Komünist bir parti bunu sadece üyenin değil, kendi gelişim ve disiplinin 79
de koşulu olarak görür. Tüm organ ve üyeler bunun bilinciyle hareket ederler. Karar süreçlerinin azami ölçüde kolektivize edilmesi organların sorumluluğudur. Esas olan organların parti programı ve örgüt ilkeleri doğrultusunda kendi kararlarını alarak uyguladığı bir düzleme geçiştir. Yönetici organlardan gelen karar ve direktiflerin eylem ve irade birliğini zayıflatıcı biçimde tartışılmasına ve uygulanmamasına ise izin verilemez. Her üye ve organın meşru parti platformlarında eleştiri ve önerilerini getirmesi hak ve görevidir. Üyeler eleştiri ve itirazlarını koruyorsa bunu eylem birliğini zayıflatmadan bir üst yönetici organa taşıyabilir ve gerekirse konunun partinin gündemine parti içi yayınlar ve özel koşullarda gündemli parti tartışmaları aracılığıyla taşınmasını isteyebilir. Tüm bunlar, bir kez parti kararı çıktıktan sonra kesin bir hüküm olarak bu karar doğrultusunda konumlanmak ve faaliyet yürütmek zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Hiçbir eleştiri ve öneri, parti program, tüzüğünün ve kongrelerinin belirlediği çerçevenin sınırlarını aşamaz. Eleştiri, Bolşevik tarzda ve mutlaka organ zemininde, meşru örgüt platformlarında yapılmalıdır. Program, tüzük ve genel çizgi sorunlarının tartışılacağı temel organ Kongre’dir. İki kongre arasındaki en yetkili organ olarak MK, partinin eylem ve irade birliğini sağlamaktan sorumlu en üst organ olarak bu yetkilerini kullanır. Parti üyeleri arasındaki eşitlik temeline aykırı tutum ve davranışların komünist partiye sızmasına ve sürgit devamına izin verilemez. Ortak hedef ve ilkelerle, kolektif parti yaşamı ile çelişen ayrıcalıklı özel çevre, grup, hizip biçiminde öbeklenmelerle mücadele zorunludur. Geri birey oluşumu temelinde, yüzeysel fikir ve yakınlaşmalar sonucu oluşan, partinin kolektif mücadele yeteneğini zayıflatan, tüzüksel karşılığı da olmayan kendiliğinden oluşumlar çözülerek dağıtılacaktır. Hiziplere ise izin verilmeyecektir. Parti programına ve çizgisine aykırı hareket eden, parti tüzüğünü ihlal eden, parti sırlarını deşifre eden, hizipçilik, grupçuluk, çevrecilik yapan, yönetici konumdaysa yöneticiliğini kişisel konum ve kariyeri için kötüye kullanan, partiyi ilgilendiren konularda açıklık ilişkisi için80
de olmayan, özcesi üyelik koşullarını ihlal eden ve bu tutumunu tüm eleştirilere ve düzeltme çabalarınarağmen ısrarla sürdüren parti üyesi disiplin suçu işlemiştir. Disiplin suçu kesinleşenler hakkında, uyarı, geçici görevden alma, alt görevlendirme, bir süreliğine yönetici görevlerin dondurulması, üyeliğin bir süreliğine dondurulması, üyelikten çıkarma, partiden ihraç cezaları uygulanır. Disiplin cezaları parti üyesinin bağlı olduğu üst yönetici organ tarafından verilir ve yürürlüğe girer. Üyelikten çıkarma kararı, ilgili yönetici organın kararına ek olarak MK onayıyla gerçekleşir. Partiden ihraç, ancak MK kararı ile olur. Disiplin suçu işlediği tespit edilen veya işlemekle suçlanan üyeler yazılı ve sözlü savunma yapma ve itiraz hakkına sahiptirler. İtiraz bir üst organ ve MK’ya yapılır. Ayrıca disiplin soruşturması ve cezasında usul yönünden bir ihlal varsa Kongre bu durumu gündemine alır. Poliste çözülenlerin parti üyeliği kendiliğinden düşer. Parti üyeleri için geçerli olan disiplin kuralları aday üyeler için de geçerlidir. H) PARTİNİN MALİ KAYNAKLARI Partinin mali kaynakları üye aidatlarından, bağışlardan ve parti çizgisine aykırı olmayan yol ve yöntemlerle elde edilen diğer gelirlerden oluşur. Üyelik aidatlarını MK belirler. MK ayrıca bağış kampanyaları başlatabilir. Partinin mali kaynaklarının tüm bilgisi ve yönetimi MK’da merkezileşir. MK mali kaynaklar ve kullanımı ile ilgili olarak Kongre’ye hesap verir.
81
82