Devrimci Proletarya 2

Page 1

Komünist Devrim Örgütü Mücadele Platformu komünizmin özgürlük dünyası için...

DEVRİMCİ PROLETARYA


DEVRİMCİ PROLETARYA

Yaşasın Proletarya Sosyalizmi!


PİNA BASIM YAYIN DAĞITIM Bereketzade Mh. Büyükhendek Cad. Portakal Sk. Mavili Apt. No: 2/11 Beyoğlu/İSTANBUL Telefon: 0 212 251 20 89 Devrimci Proletarya Yerel Süreli Siyasi Dergi Sayı:2 Pina Basım Yayın Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti. adına İmtiyaz Sahibi: Hüseyin Kezik Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ali Filizler Yönetim Yeri: Bereketzade Mh. Büyükhendek Cad. Portakal Sk. Mavili Apt. No: 2/11 Beyoğlu/İSTANBUL Telefon: 0 212 251 20 89 Baskı: Özdemir Matbaacılık Adres: Davutpaşa Cd. Güven Sanayii Sitesi C Blok No:242 Topkapı/İSTANBUL Tel: 0 212 577 54 92 Fiyat: 5 TL

AĞUSTOS 2011

KOMÜNİST DEVRİM ÖRGÜTÜ MÜCADELE PLATFORMU

KOMÜNİZMİN ÖZGÜRLÜK DÜNYASI İÇİN . . .


İÇİNDEKİLER SUNU

13

YENİ BİR YAŞAM İHTİYACI, YENİ BİR YAŞAM PERSPEKTİFİ

17

EMPERYALİST KAPİTALİST SİSTEMİN İÇSEL DÖNÜŞÜMÜ 29 ◆ Kapitalist Üretim İlişkileri ......................................................................... 30 ◆ Mali Sermaye ................................................................................................ 33 - Sanayi .................................................................................................. 35 - Tarım ..................................................................................................... 37 - Hizmet ................................................................................................. 38 - Ticaret .................................................................................................. 39 - Banka Sermayesi ............................................................................. 40 ◆ Küresel Kapitalizm ve Devlet ................................................................. 42 - Orta Gelişmişlikteki Kapitalist Ülkeler Kategorisi .................. 44 ◆ Kentler ............................................................................................................ 47 ◆ Dünyanın Gerçek Kutupları: Proletarya ve Burjuvazi .................... 49 ◆ Eşitsiz, Düzensiz, Kesintili Gelişme ve Proleter Devrimler............ 54 ◆ Burjuva Demokrasisi ................................................................................. 60 ◆ Burjuva Demokrasisinin Üzerinde Yükseldiği Ekonomik Toplumsal Temel ............................................... 62 ◆ Burjuva Demokrasisinin Toplumsal İdeolojik Temeli .................... 69 - Burjuva sivil toplum ........................................................................ 69 - “Kapitalizme Ait Bütünsel İşleyişin Birer Parçası Olarak İşçi ve Emekçiler”: İşbölümünün Egemenliği ........... 71 - Kadının Kurtuluşu ve Özgürleşmesi Burjuva Demokrasisine Sığmaz................................................... 75 - Birey Özürlü Toplumdan Toplum Özürlü Bireylere .............. 79 - Burjuva İdeolojisinin Artan Güç ve Etkisi ................................ 80


◆ Burjuva Demokrasisinin Sınırları, Tekellerin Sınırsız Özgürlük ve Azami Egemenlik İsteği ile Emekçilerin Demokrasi, Özgürlük, Kendileriyle İlgili Kararları Kendilerinin Verme İstek ve İradesi Arasındaki Karşıtlığın Derinleşmesi ..........83

TÜRKİYE, ORTA-İLERİ KAPİTALİST GELİŞME DÜZEYİNDE, BAĞIMLI BİR ÜLKEDİR. GERÇEKLEŞTİRECEĞİMİZ DEVRİM, SOSYALİST DEVRİMDİR 87 ◆ Sosyalist Devrimimizin Niteliği ............................................................. 93 ◆ Orta-İleri Kapitalist Gelişim ve Sosyalist Devrimin Karakteristikleri ..................................................... 94 ◆ Kapitalist Üretim İlişkilerinin Tekelci Gelişim Düzeyindeki Hakimiyeti, Prolataryanın Nicel ve Nitel Gelişimi ve Sosyalist Devrim ............95 ◆ Proletaryanın Temel Bağlaşığı Kent ve Kır Yoksullarıdır .............. 100 ◆ Küçük Burjuvazinin Yarılması ............................................................... 102 ◆ Kırın Değişen Yapısı. Kapitalist Üretim İlişkilerinin Kırdaki Hakimiyeti ve Burjuva-Proletarya Çelişkisinin Kırda da Hakim Çelişki Haline Gelmesi ....................... 104 ◆ Kapitalist Üretim İlişkileri Kuzey Kürdistan’da da Hakimdir ....... 108 ◆ Faşist Diktatörlüğün Çözülmesi ve Geri Tipte Burjuva Demokrasisine Geçiş .......................................... 112 ◆ Bir Bütün Olarak Sosyalist Devrimin Kapsam ve İçeriği; Sınıfsal ve Toplumsal Derinliği ........................ 118 ◆ Kapitalizmin Bölgesel Fay Hatları ve Sosyalist Devrimimiz ........ 121

İŞÇİ SINIFININ KURTULUŞU

125

◆ İşçinin Özgürlük İsteği. İşçinin Özyaşamı, Yapmak İstedikleri, Yeri ve Zamanıyla İlgili Kararları Kendisinin Vermesi. Zamanda Kölelikten Zamanda Özgürleşmeye .............125 ◆ Üretim Teknolojilerinin Gelişmesi. Üretim ve Emek Organizasyonlarının Değişimi. İşçinin Makinanın Uzantısı, Üretim Sürecinin Nesnesi Olmaktan ve İşçi Olmaktan Kurtulması. Komünizmin İmkanı .. 131 ◆ 6 Saatlik Çalışma. Çalışma Sürelerinin Kısaltılması ve Serbest Zaman. Bilinen Biçimiyle Çalışmanın Ortadan Kalkması ve İnsanın Bir İşe Bağımlılığının Sona Ermesi .............. 136 - Çalışma Sürelerinin 6, 4, 2 Saat Olması Bir Hayal Değildir...................................... 138 - Devrimci İşçi Mücadelelerinin ve Sosyalist Bir Devrimin Zorunluluğu ........................................ 138 - Bilinen Biçimiyle Çalışmanın Ortadan Kalkmasıyla “Serbest Zaman”ın Gereksizleşmesi/ “Serbest Zaman”a Duyulan İhtiyacın Ortadan Kalkması ... 139 ◆ Emeğin Korunması Mücadelesi. Emeğin Değersizleşmesi ve Nihai Çözüm ....................................... 141

DEĞER YASASI KARŞITLIĞI KAPİTALİZM-KOMÜNİZM KARŞITLIĞIDIR

147

◆ Meta Üretim ve Dolaşımındaki Genişleme .................................... 147 ◆ Meta Üretimi ve Ticaretindeki Büyümenin Sınıfsal, Toplumsal ve Siyasal Sonuçları ................... 149 ◆ Meta Üretim ve Egemenlik Düzenine Tam Karşıt Sınıf Proletaryadır ........................................... 154


SOSYALİST İNŞANIN SINIFSAL, EKONOMİK, TOPLUMSAL OLANAKLARI. SOSYALİST DEMOKRASİNİN SINIFSAL, TOPLUMSAL VE BİREYSEL ÖZGÜRLÜK TEMELİ 161

KAPİTALİZMDEN KOMÜNİZME GEÇİŞİN ÖRGÜTLENMESİ OLARAK SOSYALİZM VE KOMÜNİZMİN KOMÜNİST TOPLUM OLARAK KENDİ TEMELLERİ ÜZERİNDEN YÜKSELMESİ 203

◆ Sosyalist Üretimin Amacı. Sınıfsal, Toplumsal, Bireysel Kurtuluş ve Özgürleşmenin Koşulu Olarak Ekonomik Kurtuluş................. 170 ◆ Komünistler Hiçbir Zaman Kendilerini Ekonomik Bir Amacın İçerisinden ve Onunla Sınırlamış Olarak Tanımlamadılar ....................................... 173 ◆ Komünizm-Kapitalizm Karşıtlığı. Kapitalizmin Tarihsel Sınırlarına Yaklaşması. Komünizmin Başlıca Gereksinim Haline Gelmesi ......................... 176

◆ İşçinin Sermayenin Bir Parçası Olmaktan ve Sömürülmekten Kurtulması ........................................ 205 ◆ Sosyalist Devlet Örgütlenmesi .......................................................... 206 - Burjuva Devletin Yıkılması ......................................................... 206 - Sosyalist Devlet, Konseylerden Oluşan Sosyalist İşçi Demokrasisi Devletidir ....................... 207 - İşçi Devletinin Temel Organları Olarak Konseyler .............. 207 - Kitlelerin Öz İnisiyatifinin, Üretim ve Yönetim Birliğinin Sağlanmasının Organları Olarak Konseyler ...... 209 - İşçi Devletinin Sönümlendirilmesinin ve Sınıfsızlığa Geçişin Organları Olarak Konseyler.............. 210 ◆ Sosyalist İşçi Demokrasisinin Özü İşçilerin Yaşamlarıyla İlgili Her Kararı Kendilerinin Vermesidir . 212 ◆ Toplumsal ve Bireysel İhtiyaçların ve Yeni İhtiyaçların Karşılanması. Temel Haklar ............................. 214 - Merkezi Plan, Bir Bütün Olarak Yaşamın Sosyalist Temelde Örgütlenmesinin Aracıdır ..... 214 - Sosyalizmde Yaşam Alanları İnsan Odaklıdır ...................... 216 - Sosyalist Eğitim .............................................................................. 216 - Sağlık Politikası ve Sağlık Güvencesi ..................................... 217 - Sosyalizmde İnsan Evrensel Gelişimin Olanaklarına Sahiptir ............................. 217 - Sosyalist Yaşam Tüm Bireyler İçin Haktır ............................... 218 - Sosyalist Ülkede İsteyen Her Birey, Ülkeyi Terkedip Gitme Hakkına Sahiptir. Her Bölgesel Federe Topluluk, Özgür İradesiyle Ayrılma Hakkına Sahiptir ......................... 218

KOMÜNİZMİN TOPLUMSAL TEMELLERİ

183

◆ Parça İnsandan, Parça Toplumdan Komünizmin Evrensel Dünyasına ................... 183 ◆ Demokrasi Her Biçimiyle Tarih Müzesine Kaldırılacaktır ............. 185 ◆ Komünizm Özgür Bireyler Toplumudur ........................................... 187 ◆ Kadınla Erkeğin Toplumsal Bakımdan Eşitliği. Kadınla Erkeğin İlişkisinde Özgür, Gönüllü Birliktelik ................. 189 ◆ Kültürel, Sanatsal, Bilimsel, Sportif Gelişim ve Komünizm ......... 194 ◆ Doğayla İnsan İnsanla Doğa İlişkisi .................................................... 198


KOMÜNİSTLER VE DİĞER HAREKETLER

221

◆ Marksizm Leninizm Komünisttir ......................................................... 224 ◆ 2. Enternasyonal’in Kapitalizmin Emperyalist Dönüşümü İçerisinde Çözülmesi ve İhaneti, 3. Enternasyonal’in Devrimci Kopuşuna Karşın Darlaşması ....... 225 ◆ Sovyet Sosyalizm Deneyimi: İnsanlığın Gördüğü En Büyük Devrimci Atılım ve Kırılma Noktaları ........... 229 ◆ Küçük Burjuva Halkçı Demokratizmden Kopuş Çizgilerimiz ............................................... 234 ◆ Antiemperyalist Halkçı Demokratizmden Ayrım .......................... 238 ◆ Küçük Burjuva Devrimciliğin Gerici “İdeal Demokrasi”/“İdeal Kapitalizm”i! ................................. 240 ◆ Ya Proletarya Devrimciliği Ya Burjuva Kuyrukçuluğu! .................. 245 ◆ Parti Sorunu Devrim Sorunudur ......................................................... 251


SUNU Emperyalist kapitalizmin son 30 yılda geçirdiği dönüşümün sonucu olarak önceki üretim ilişkileri, sınıfsal güç dengeleri, tüm üstyapı kurum ve ilişkileri, azami sermaye birikiminin engeli haline geldi. Üretici güçler ve üretim ilişkileri dinamik çelişkisi temelinde tüm bir dünya durumu, güç çatışmalarından geçerek dönüşmeye başladı. Bugün sermayenin küresel temelde üst tekelci birikiminin sonucu olarak gelişen yeni bir dünya ve Türkiye durumu bulunmaktadır. Kapitalist üretim ilişkilerinin girmediği, içinden nüfuz ederek değiştirip dönüştürmediği hiçbir alan, sorun ve çelişki yoktur. Komünist devrimci bir program, strateji, siyaset ve örgütlenmenin temel gereklerini oluşturmanın yolu, emperyalizm sorunundan sınıfsaltoplumsal çelişkilere, toplumsal işbölümündeki değişim ve çelişkilere, oluşan yeni birey durumuna kadar tüm alan ve düzeylerde yaşanan sorun ve gelişmeleri proletaryaburjuvazi karşıtlığı temelinde değerlendirmekten ve buna uygun konumlanmaktan geçmektedir. Her şeyin temeline sınıf programları çatışması ve savaşımı oturmalıdır. Burjuva sınıf egemenliğini bir bütün olarak yıkacak olan komünist bir devrim, emperyalist kapitalizmin gelişim-çürüme diyalektiği içerisinde gelişen maddi öncüllerinin varlığı ile birlikte bugün uzak geleceğin hedefi değil, günceldir. Devrimci Proletarya, mali sermaye ve mali oligarşik 15


egemenliğin bir dünya devletini kurma yönünde ilerlediğini tespit etmekte, bölgesel pazar birlikleri ve bölgesel devlet oluşumlarını, çözülen ve esnek konfederal bir yapı biçiminde gelişen dünya devletinin birer parçası olarak yeni temelde örgütlenen ulus devletleri bu yöndeki gelişimin alt biçimleri olarak görmektedir. Bugün sermayenin küresel temelde gelişimi ve üst tekelci birikimi ile birlikte bir dünya burjuvazisi ve onun karşıtı olarak da üretim ve emeğin küresel temelde toplumsallaşması ve toplumsal bileşik emekçi niteliğinin de küresel temelde gelişimi ve yükselmesiyle bir dünya proletaryası vardır. Tüm bu koşullar içerisinde tek ülkede gelişebilecek bir devrimin hızlıca bölgesel devrimlere ve dünya sosyalist devrimine kapıyı arayabileceğini, öte yandan tek ülkede gerçekleşebilecek olan sosyalist devrimin böyle bir devrimler zinciri ile hızlıca bölge ve dünya devrimine doğru evrilemese de, uluslararasılaşan proletaryanın ve hareketinin çoklu destek ve dayanışma ağıyla eski deneyimlerden çok daha güçlü bir enternasyonal hareketle sarmalanacağını ve ayakta kalabileceğini savunuyoruz. Devrimci Proletarya, bu ve önümüzdeki sayılarda değişen dünya ve Türkiye durumunu değerlendiren ve bu temelde teori, siyaset, örgütlenme halkasını güncelleyerek oluşturmayı hedefleyen çalışmaları yayımlayacaktır. Ayıca teorik-politik çizgimizle örtüşen, yukarıda ifade ettiğimiz bakış açısını taşıyan yazı ve değerlendirmleri de sayfalarımıza taşıyacağız. Bu değerlendirme ışığında elimize e-posta yolu ile ulaşan Komünist Devrim Örgütü’nün 1. Kongre Belgeleri’nde yeralan “Komünist Devrim Örgütü’nün Mücadele Platformu/Komünizmin Özgürlük Dünyası İçin...” yazısına, haber değeri de taşıdığı için, bu sayımızda yer veriyoruz. Üçüncü sayımızda buluşmak dileği ile... 16

17


YENİ BİR YAŞAM İHTİYACI YENİ BİR YAŞAM PERSPEKTİFİ

Kapitalist tekeller ve mali oligarşinin küresel özgürlüğünün olduğu yerde, işçiler için ancak daralan ücretli kölelik mengenesinden söz edilebilir. Sadece işçiler için mi? Kölece çalışma, kölece yaşam bütün toplumu yakıyor. Kölelikten kurtuluş ve özgürleşme, burjuvazinin sınırsız egemenliği altındaki proletaryanın, toplumun ve bireylerin en yakıcı gereksinmesi haline geliyor. Dünya, nükleer felaketlerin, savaşların ve halk isyanlarının, kan-ter atelyelerinde vahşice sömürülmenin, çalıştıkça köleleşmenin, yıkımlar ve toplumsal tepkilerin içerisinden, sarsılarak dönüyor. Dahası, tekelci burjuva sınıf egemenliği ve burjuva demokrasisi, devlet, sermaye, para, meta hükümranlığıyla, ebedi ilan edilip süreklileştirilmek isteniyor! Fakat büyüttüğü sömürü, büyüttüğü kölelik, büyüttüğü çürüme kurtuluş ve özgürleşme gereksinmesini de büyütüyor. Bunu en yaşamsal, en şiddetli, en büyük toplumsal gereksinme haline getiriyor. Kapitalizm, üretim araçlarından mülksüzleştirdiği işçiye emek gücünden başka satacak bir şey, artıdeğer çarkları içinde 18

19


öğütülmekten başka yaşam olanağı bırakmadı. İşsizliğin beton çivisiyle işçilerin sermayeye köleliğini derinleştirdi. Toplumun çoğunluğunu ücretli köle haline getirdi. Kapitalist mülkiyet, sermaye ve metalar, insanlar arası her türlü ilişkiyi dolayımlandıran, güdüleyen, köleleştiren tek toplumsal ilişki oldu. Özgürlük, eşitlik, bağımsızlık, demokrasi, evrensellik... Her birini ve hepsini borsanın, büyük banka ve tekellerin gücü belirledi. İşçiler ve toplumun büyük çoğunluğu için ise özgürlüksüzlük, eşitsizlik, kölelik, diktatörlük, alçaltılma olarak işledi. Sınıfsal-toplumsal kurtuluş, insanlığın kurtuluşu ve özgürlüğün bütün tanımlarını da derinlemesine özel mülkiyet, sermaye ve meta egemenliğinin yıkılmasına bağladı. Sermayenin küresel temelde tekelci birikimi ve bir dünya devleti kurma eğilimi birlikte gelişiyor. Küresel tekelci kapitalist azami sömürü, azami egemenlik sistemine dönüşüyor. Mali sermaye, oligarşik bir egemenlik kurarak, bütün dünyaya pençelerini geçirmiştir. İşçi sınıfını, toplumu ve doğayı sömürmekte, yok etmekte, bütün dünyayı açık hava hapishanesine çevirmektedir. Emeğimizin devleşen toplumsal üretkenliği, karşımıza kıyıcı bir düşman olarak, tüm yaşam enerjimizi sömüren sermaye biçimiyle çıkıyor. Emek üretkenliği artıyor; ürettiği artıdeğer çoğalıp sermayeyi büyüttükçe işçinin sömürülmesi ve köleliği de büyüyor. Emeği ne kadar toplumsallaşırsa emekçi o kadar parçalanıp o kadar yalnızlaşıyor. Sömürü de işsizlik de ortadan kalkabilecekken büyüyor. İşçiler zahmetli ve köreltici çalışma biçiminden özgürleşebilecekken çalışma köleliği ağırlaşıyor. Çalışma süreleri kısalabilecekken uzuyor. Bugün son derece gelişmiş üretim araçlarına sahip olanlar, en karmaşık egemenlik araçlarına, tüm yaşam araçlarına, zihinsel-kültürel araçlara da hükmediyorlar. Yaşamlarımıza, geleceğimize dair kararlar oligarşik tekelci aygıtlar tarafından alınıyor. Sınıfsal, toplumsal, bireysel özlem ve ihtiyaçlarımıza şaşmaz biçimde 20

karşıt kararlarının birçoğundan haberdar bile olmuyor, yine kabullenmek, yine boyun eğmek zorunda kalıyoruz. Toplumsal emeğimizin bugünkü görülmemiş genişlik ve çeşitlilikteki ürünleri, karşımıza ancak yaşayabilecek kadarını satın alabildiğimiz çıldırtıcı metalar dünyası olarak çıkıyor. Emekgücünün genişleyen ve derinleşen temelde metalaştırılması, işçiyi de her türlü hak ve güvenceden soyulmuş bir ücrete tabi çıplak işgücüne indirgiyor. Kapitalizm aklı, bilgiyi, eğitimi, sağlığı, duyguları, kişiliği, kültürü, sanatı, hayalleri, aşkı da metalaştırıyor. Kar için üretilen ve ancak parası olanın satın alacağı şeyler haline getiriyor. Tüm ihtiyaçlar karşılanabilecekken, özgürce yepyeni ihtiyaçlar yaratıp kendimizi geliştirebilecekken, en yaşamsal ihtiyaçlarımızı bile karşılamakta zorlanıyoruz. Toplumsal emeğin ürettiği zenginlik, soyutlanıp ve soyutlaşıp karşımıza bizimle alay eden para olarak çıkıyor. Para, burjuvazi için sermaye biriktirme, bizim için çıplak ücrete indirgenip sömürülme aracı. Her şeye para, milyar dolarlara mali sermaye hükmediyor. Milyar dolarlarla üretimin toplumsallaşmasının son sınırına kadar genişletilmesi bir yandan yeni ve daha yüksek bir üretim tarzının -sosyalizmin- arifesini oluştururken, bugün devasa boyutlara ulaşmış bir asalaklık ve mali haydutluk biçimiyle sürüyor. Kapitalizm emeğin toplumsal yetilerini son sınırına kadar geliştirirken, bunu emeğin daha fazla sömürülmesine bağımlı kılıyor ve emekçiyi güdükleştiriyor. İşçinin toplumsal yaşamı bankalarla ilişkisine, toplumsal ihtiyaçları da kredi kartı ve borçlara bağlanıyor. Burjuva demokrasisinin işçilere sunduğu 10-12 saatlik çalışma, hafta sonu tatilinin yok edilmesi, kadınların ve çocukların da en ağır ve tehlikeli işlerde ezilmesidir. Her gün iş katliamlarında parçalanmaktır. İşçiler sakatlar, hastalar ordusuna dönüştürülürken kısmi sağlık güvencelerinin bile ortadan kaldırılmasıdır. İşçiler 10-15 yılda çalışamaz hale getirilirken emeklilik yaşının uzatılmasıdır! Hiçbir şey kapitalizmi bunlardan 21


daha iyi anlatamaz! En gelişkin burjuva demokrasileri dahi işçilerin kölece çalışması ve sömürülmesi üzerinden yükseliyor. Sınıfsal, toplumsal ve bireysel özgürlük yoksunluğu, yaşamlarımızın hücreleştirilmesi, insanın çürütülmesi üzerinden yükseliyor. Kapitalizmde özgürlük, demokrasi ve insan haklarının temelinde meta egemenlik ilişkileri yer alıyor. Metalar dünyası büyüdükçe insanlar dünyası küçülüyor. İnsanı düşkünleştiren meta tapınmacılığı, burjuva medya, bilinç endüstrisi, toplum mühendisliği, kamuoyu yönetimi, psikolojik savaş aygıtları ile tamamlanıyor. Toplumsal üretkenlik artan ölçüde toplumsal akla bağlı hale gelir, bilginin üretimi toplumsallaşır, işçi sınıfının kafa emeği-kol emeği bileşimi yükselirken, kölece çalışma ve kölece yaşam kölece düşünmeyle tamamlanıyor. Yaşam zehirleniyor, beynimiz keçeleştiriliyor. Alıklaştırılıyoruz. Yaşamlarımıza dışımızda ve üstümüzde olan, ama içimize de nüfuz eden bir güç hükmediyor. Burjuvazi sadece sermayesiyle ve zorbalık gücüyle değil fikirleriyle, kültürüyle de topluma hükmediyor. Kendi gerçek sınıfsal-toplumsal istem, gereksinme ve özlemlerimize en aykırı biçimde, patron kafasıyla düşünüyor, kendimize bile burjuvazinin sömürü ve egemenliğinin gerekleri açısından bakıyoruz. Kalabalıklar içerisinde yalnızlaşıyor, varlık içerisinde yoksunlaşıyoruz. Bir kutupta sermaye birikimi ve sefahat, diğer kutupta sefalet, yozlaşma ve cehalet gelişiyor, çürüme derinlemesine toplumsallaşıyor. Tekelci oligarşik burjuva sınıf dünyanın hakimi, efendisi durumunda. Evrenselleşen emeğin, evrenselleşen aklın, evrenselleşen kültürün, evrenselleşen insanın üstüne çöreklenmiş, hepsini kendine mal etmiş, hepsini sınırlamış, bütün gücü elinde toplamış olarak dünyaya hükmediyor. Umutsuz ve geleceksiziz! Hiçbir reform, hiçbir iyileştirme bu durumu ortadan kaldıramaz. Değiştiremez, çözemez! Yeni bir yaşam perspektifine, yeni bir siyasal, ekonomik, toplumsal sisteme ihtiyacımız var. 22

Bütün hücrelerinden özgürlük fışkıracak, bize sınıfsal, toplumsal ve bireysel kurtuluşu, insanlığın kurtuluşunu getirecek bir yaşam için yeni bir umuda, bir manifestoya ihtiyacımız var. Boyun eğmeden yaşamaya, yalnız sömürülmeye değil köleliğe, aşağılanmaya karşı da sınıf kinimizi büyütmeye, onurumuzu korumaya, kendimizle ilgili kararları kendimiz vermeye, bugünü ve geleceğimizi ellerimize almaya, mücadele ederek ve savaşarak özgürleşmeye ihtiyacımız var. Bir devrime, yaşamı bütünüyle yeni temellerde kurma olanağını bize kazandıracak bir devrime ihtiyacımız var. Bu, komünizmdir! Kapitalizmi yıkarak ihtiyacımız olan bu toplumu kurmak için savaşmadıkça kölelikten kurtulamayız. Kapitalist kölelik sistemini sonuna kadar yıkmadan ve komünizm için savaşmadan özgür olamayız. İnsanın ve doğanın giderek kendini yeniden üretemez noktaya kadar sömürüldüğü, umutların, geleceğin yok edildiği, insanın nesneleştiği, borsanın üstünde taht kurduğu bir dünyada komünistler geleceği temsil ediyorlar. Bize doğal ve alternatifsizmiş gibi kabul ettirilen, boyun eğdikçe köleleştiğimiz bugünkü toplumsal sistemi yıkmak, komünistlerin ereğidir. Gelecek komünizmindir! Değişen bu koşullara yanıt olmak için komünistler, komünizmin maddi öncüllerini bizzat bu koşulların içerisinde bularak, kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Tarihsel bir özeleştirellikle reformizmle, revizyonizmle, dogmatizm ve tutuculukla derinleşen bir karşıtlık içerisinde program ve tüzüklerini bugüne yanıt verecek hale getiriyorlar. Bulundukları ve dokundukları her sınıf savaşımı alanında onları büyüyen bir ideolojik tutkuyla büyüyen bir savaşım gücüne ve dalga dalga yayılan enerji akımına çevirmenin koşullarını hazırlıyorlar. Kapitalizmin bugün en böbürlendiği ve alternatifsiz saydığı demokrasisinin, bilim ve teknolojisinin, metalar imparatorluğunun, hormonlu şehirciliğinin, kültüreğlence endüstrisinin, kendini dünyanın merkezinde/tek ve biricik sanan güdük bireyciğinin üzerine, onların gerçek yüzünü 23


gösteren ve cilasını kazıyan komünizmdeki gelişkin karşıtları ve çıkışını komünizmden alan ileri bir sosyalist devrim iradesi ile yürüyeceğiz. Kapitalist küreselleşmenin ortaya çıkardığı yeni koşullar içerisinde girilen dönem, öncekileri kat be kat aşan proletarya hareketleri ve devrimlerinin, gelişkin sosyalizm örneklerinin yaratılacağı ve yaygınlaşacağı, dünyanın komünizme doğru ilerleyerek özgürleşeceği bir dönemdir. Kapitalizm karşısında komünizm, sömürünün olmadığı bir ekonomik toplumsal sistem olmanın ötesinde komünistlerin ve işçi sınıfının önderliğinde yürünecek, sınıfların da kalkmasıyla gerçekleşecek toplumsal ve bireysel kurtuluş ve özgürleşmenin sistemidir. Komünizm, toplumun, her bir üyesini kurtarmadan kendisini kurtaramayacağı, toplumun kendi gelişimini ve özgürlüğünü her bir bireyinin gelişiminde ve özgürlüğünde gördüğü, bireyin doğrudan toplumsallaşarak özgürleştiği ve tüm ilişkileriyle doğallaştığı toplumun adıdır. İnsan ilişkilerine paranın, metaların, devletin, ailenin, işbölümünün, sınırların ve yasaların hükmetmemesi, tutkulu yaşam enerjimizin ve zamanımızın bize ait ve özgür olmasıdır. Kararlarımızın bize yabancı, dışımızda ve üstümüzde bir güç tarafından değil bilinçli öz irade ve eylemimizle kendimiz tarafından alınıp uygulandığı, engelleyen tüm bağlardan kurtulmuş olarak özgüçlerimizi özgürce harekete geçirerek kendimizi gerçekleştirebileceğimiz, yetenek, gereksinme ve ilişkilerimizi tüm yönlerden zenginleştirebileceğimiz sistemin adıdır. Özgür, bilinçli, her yönden gelişmiş ve özneleşmiş, ilişkileriyle toplumsallaşıp evrenselleşen, yaratıcı bireyler toplumudur. Komünizm özgürlük dünyasıdır. Bundan dolayı komünistler sadece işçi sınıfının kurtuluşu için değil toplumsalbireysel kurtuluş ve özgürleşme için mücadele ediyorlar. İnsanın tekelci kapitalizmin üst evresinde ne kadar ilerlemişse o kadar 24

barbarlaşmış, ne kadar gelişmişse o kadar çürümüş, ne kadar toplumsallaşmışsa o kadar yalnızlaşmış, ne kadar özneleşmişse o kadar nesneleşmiş, ne kadar kolektif bir zekaya sahip hale geldiyse o kadar alıklaşmış, ne kadar evrenselleşmişse o kadar güdükleşmiş, toplumsal yetileri ne kadar gelişmişse o kadar eli kolu bağlanmış, gereksinmeleri ne kadar zenginleşmişse o kadar karşılanamaz hale gelmiş, ilişkileri ne kadar genişlemişse o kadar kördüğüm olmuş dehşetli tarih öncesine dehşetli bir son vermek, bilinçli ve özgür tarihsel gelişimi için mücadele ediyorlar. Komünistlerin işçi sınıfı devrimcileri olmaları, son sömürü ve egemenlik sistemi olarak kapitalizmin çelişkilerinin proletaryanın öz yaşam ve çalışma koşullarında toplanmış olması ve uzlaşmaz karşıtlık biçimiyle proletarya-burjuvazi çelişkisinde ortaya çıkması nedeniyledir. Proletarya, kapitalist sömürünün özsel biçimiyle karşı karşıya olan, sınıfsal-toplumsal çelişki ve karşıtlıkları en açık ve dolaysız yaşayan sınıftır. Bu karşıtlıklarını sonuna kadar götürüp -burjuvaziyi yok ettikten sonra- sınıf olarak kendisiyle birlikte ortadan kaldırmadan diğer emekçileri, toplumu ve insanı özgürleştiremez. Diğer emekçi sınıfları ve toplumun bütününü, her bireyini sınıflı toplumdan kurtarmadan kendisini tam olarak özgürleştiremez. Komünizmle ezen ulusun ezilen ulus üzerindeki, erkeğin kadın üzerindeki, insanın insan üzerindeki, doğanın insan, insanın doğa üzerindeki tahakküm ve yıkıcı egemenlik ilişkisi, işbölümüyle birlikte ondan doğan körelme, parça insanlık ve bölünümler, sınıflarla birlikte konuma, rütbe ve statüye dayanan üstünlükler, ayrıcalıklar tamamen son bulacaktır. Sömürücü sınıf en baştan ortadan kaldırılacak, sömürücü olmayan bir sınıf egemenliği de kalmayacaktır. Burjuva sınıf iktidarını ve sermayenin egemenliğini yıkmış, özel mülkiyetin yerine toplumsal mülkiyeti geçirmiş olarak işçi sınıfı, ücretli emeği, metaya dayalı ilişkileri, işbölümünü ve değer yasasını ortadan kaldırarak sınıf olarak kendisini de ortadan kaldırmış 25


olacak, sınıf egemenliği de son biçimiyle sönümlenerek devlete olan gereksinim de tümüyle ortadan kalkacaktır. Sömürücü olmayışı, azınlığın değil çoğunluğun egemenliği oluşu ve örgütleniş ve işleyişiyle yöneten-yönetilen ayrımını ortadan kaldırmaya girişmesiyle “devlet olmayan devlet” olan işçi konseyleri demokrasisi sönümlenerek ortadan kalkacak ve insanlık tarihinin gördüğü son devlet olacaktır. Üretim ve yönetim süreçlerinin, bireylerin iç içe ve en üst düzeyde toplumsallaşmasıyla, toplumun üstünde ve ona yabancılaşmış bir güç olarak devlet, bürokrasi, teknokrasi, herhangi bir yönetici kesim de kalmayacaktır. Yerini işlerin doğallaşan yüksek düzeyde toplumsal örgütlenişi, komünalliği alacaktır. Siyasete olan gereksinim de kalmayacak; son parti olarak komünist parti tarihsel rolünü tamamlamış olarak sönümlenecektir. Toplumsal yaşam ve faaliyetlerin yüksek düzeyde bilinçli, saydamlaşmış ve doğallaşmış düzenlenmesiyle yöneten-yönetilen ayrımı tümüyle silinecek, toplum kendi kendini yönetir hale gelecektir. Özel mülkiyetin kaldırılmasıyla yerine geçen toplumsal mülkiyet de, yerini mülkiyetsizliğe bırakacaktır. Mülkiyet, konum, statü, pasaportlar, ayrıcalıklar çöpe atılacaktır. İnsan mülkiyet ve meta köleliğinden, üretimin asli unsuru ve temeli olmaktan kurtuldukça özgürleşecektir. İşçiler “üreten” olarak, üretim sisteminin asli unsuru olarak kalmaya, şeylere yaptırılabilecek işler insanlar tarafından yapılmaya devam edildikçe, işçiler sınıf olmaktan tümüyle çıkamaz. Komünizm, yalnızca kaba biçimiyle sömürücülerin ve her türlü sömürünün ortadan kaldırılması değil, üretimin teknik temelinin, nitelik ve kapsamının değişmesiyle dolaysız ve kaba biçimiyle emeğin kaldırılması, işçilerin doğrudan üreten ve işçi olmaktan da çıkması, fizik emeğin egzersiz olması, onun yerini bilimsel, sanatsal ve özgün yaratıcı emek türlerinin ve çok yönlü gelişiminin alması kesin amacını taşır. Bu, komünizmin, yalnızca kapitalizmden değil sosyalizmden de en temel 26

ayırdedici yönlerinden biridir. İşgücü metaya, insan işgücüne indirgenmekten tamamen çıkacaktır. İnsan tek bir mekana ve işe bağlı olmaktan özgürleşecek, kendini gerçekleştirme, yetenek, yaratıcılık, gereksinme ve ilişkilerini tüm yönlerden geliştirmenin en gelişkin olanaklarına sahip olacaktır. Son derece yükselen ve olağanüstü çeşitlenen gereksinimlerini karşılamak için çalışma 4 saate, sonra 2 saate düşecektir. İnsanın gelişmesinde ölçü, çalışma zamanı olmaktan çıkacak; herkes için en geniş özgür zaman ve bunu olağanüstü çeşitlilikte eğitim, bilim, sanat, spor, eğlenme vd. her türlü etkinlik ve dinlenme ile değerlendirme olanakları sınırsızlaşacaktır. Komünizm kapitalizme yalnız emeğin sömürülmesi yönüyle değil, nitel karakteri yönüyle de tam karşıttır! Komünist birey, özgür, bilinçli ve bağımsız bireydir. İnsanın gerçek ve en büyük gereksinmesi, başka insanlar; en büyük zenginliği, başka insanlarla ilişkilerinin çeşitliliği ve zenginliğidir. İnsan kendisini; bilgilerini, yeteneklerini, gereksinmelerini ancak başka insanlar yoluyla geliştirebilir. Tüm o toplumsal yetenekler, gereksinmeler, ilişkiler zenginliğinin aralarındaki her türlü sınır ve dolayımı ortadan kaldırarak, yaratıcı tasarımları, inisiyatifleri ve gereksinmeleriyle bir araya gelerek, gerçekten neye gereksinme duyuyorlarsa hep birlikte karar verip birlikte gerçekleştirecekleri, bireylerin de bu temelde özgürce gereksinimlerini belirleyip gerçekleştirebileceği bir toplumun bugün yakıcılaşan zorunluluğu ve uzanıp tutuveresi olanakları vardır. Ve bu ne kadar çok sayıda, ne kadar çeşitli ilgi, bilgi, yetenek ve gereksinmeye sahip insan arasında, ne kadar dolaysız gerçekleşiyorsa, ne kadar çok yönlü gelişmiş, toplumsal yetenekler bütünü olan, özgür ve yaratıcı bireyleri ortaya çıkarıyorsa, o kadar komünizm olacaktır. Bir insanın nerede doğduğunun, hangi ırka, hangi ulusa, hangi dine ait olduğunun, hangi dili konuştuğunun, cinsiyetinin ne olduğunun hiçbir önemi kalmayacak, tarih boyunca kanlı savaşlara ve yıkımlara yol açan ırk, din, ulus, dil, aile, sınıf ve 27


ayrımları kalkacak, cinsiyet ayrımları aşılarak tarihin müzesine kaldırılacaktır. Sınıflılıktan sınıfsızlığa, sınırlılıktan sınırsızlığa, işbölümünden ve belirli bir coğrafyaya bağlı olmaktan da kurtularak evrenselliğe geçecek, mekanda ve zamanda özgürleşecektir. Erkeğin kadın üzerindeki egemenliği, üstünlüğü, ayrıcalığı ve eşitsizliği, her türden cinsiyet ayrımcılığı son bulacak, hiçbir insanın diğer bir insana karşı üstünlük ve ayrıcalığı da olmayacaktır. Her insanın diğer insanlarla olan ilişkisinde ve tüm ilişkilerde karşılıklılık değil karşılıksızlık egemen olacaktır. “Herkesten yeteneğine göre/Herkese ihtiyacına göre” ilkesi geçerli olacaktır. Toplumsal zenginlikler, yeni, çok daha yüksek gereksinimlerin yaratılması ve karşılanması, insani gelişim için toplumun bütününe ait olacaktır. İnsanın nesneleşmesi, şeyleşmesi ve hiçleşmesi sona erecektir. İnsanın doğayla ilişkisi de kökten değişecek, ne doğanın ne de insanın kör zorunluluklarının ve tahakkümünün olduğu, insanın ve doğanın güçlerinin uyumlu gelişiminin örgütlendiği bir ilişki biçimine dönüşecektir. İnsan doğallaşacak, doğa insanileşecektir. Doğanın ve toplumun kör zorunluluklarından, işçi sınıfı ve emekçiler için yıkıcılaşan, toplumsal ve bireysel gelişimin büyüyen engeli haline gelen, kabuklaşmış toplumsal ilişki biçimlerinin egemenliğinden kurtularak her açıdan yepyeni toplumsal ilişkiler temelinde özgürleşme, insanlığın bilinçli tarihinin başlangıcı; komünizm budur. Kendi gelişim ve özgürleşmesini her bir bireyinin gelişim ve özgürleşmesinde gören, her bir bireyini kurtarmadan kendisini kurtaramayacak olan toplumdur. İnsanın en büyük zenginliği gereksinmelerinin zenginliğidir. Daha geniş, daha gelişmiş, daha çeşitli gereksinimleri olmayan insan, “kabuk bağlamış yetinmeciliği” içinde, üretkenlik, yaratıcılık, yeteneklerini geliştirme doğrultusunda bir iç dinamiği de olmayan insandır. Komünizm insanların yalnız verili gereksinmelerinin 28

en yüksek biçimde karşılandığı ve güvenceye alındığı değil, durmaksızın ve özgürce yeni ve daha yüksek gereksinmelerin yaratıldığı ve bunların yaratıcı ve dinamik biçimde karşılandığı toplum olacaktır. Komünizm gereksinmelerin yüksek insani niteliğiyle, kendi bağımsız ve yeni gereksinmelerini kendisi yaratan -ve artan üretimden ne kadar pay alacağını değil-, asıl bunu toplumsal iç dinamiği, inisiyatifi haline getirerek verili koşulları durmaksızın yıkan ve yeniden kuran toplumsallaşmış insan niteliğiyle kapitalizme tam karşıttır. Sadece proletaryanın kurtuluşu değil toplumsal, bireysel kurtuluş ve özgürleşmenin, bireyin özgür gelişiminin tüm kapılarını özgür bir dünyaya açacak olan yeni bir yaşam ihtiyacımızın yanıtı, komünizmdir. Biz bundan dolayı komünistiz, bundan dolayı komünizm için savaşıyoruz.

29


EMPERYALİST KAPİTALİST SİSTEMİN İÇSEL DÖNÜŞÜMÜ

Bir sarsıntılar çağından geçiyoruz! Sermaye birikiminin koşulları değişiyor, tüm bir dünya sarsıntılarla değişiyor. Emperyalist kapitalist sistemin ekonomik, toplumsal yapısı, devlet, egemenlik ve hiyerarşi biçimleri, sınıf durumları, tüm toplumsal ilişkiler, düşünce ve yaşam tarzları, her şey dönüşümiçindedir. Değişmeyen, eski durumunu sürdürebilen hiçbir şey yoktur. Sermaye birikim sürecindeki tıkanma, değerlenemeyen büyük bir sermaye kitlesinin ortaya çıkması, üretimin teknik altyapısının mikroelektronik, bilgisayar, biyoteknoloji, nanoteknoloji, uydu, iletişim, ulaşım teknolojileriyle değişmesi, üretim ve emek organizasyonlarının ve birikim politikalarının değişmesi, sermayenin tekelci birikiminin ve mali oligarşinin egemenliğinin küresel temele geçişi, bir bütün olarak önceki ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel yapıyı çözerek sarsıntı ve yıkımlarla kapsamlı bir neoliberal yeniden yapılanma sürecini ortaya çıkardı. Tekelci sermaye ve mali oligarşisi, küresel ölçekli 30

31


birikim ve egemenliğe geçiş yapmaktadır. Sermayenin her biri ölçek büyüten, yeni bir kapsam ve nitelik kazanan banka, borsa, sanayi, hizmet, kültür, tarım, ticaret, iletişim, ulaşım ve mafya alanlarından çoklu birikimi ve bir üst düzeyde kaynaşması, mali sermayenin yeni bileşimini ortaya çıkararak, hiçbir boşluk bırakmamacasına derinleşip tüm dünyaya yayıldı. Emperyalist kapitalizmin son 30 yıldaki içsel dönüşümünün sonucu olarak, bugün sarsılıp dönüşen yeni bir dünya ve Türkiye durumu vardır: Kapitalist üretim ilişkileri, çok az sayıda ülke dışında dünya çapında egemen oldu. Tarım, hizmet ve kültürel üretim alanlarında da kapitalist üretim ilişkileri bütünüyle egemen hale geldi. Derinlemesine, tümleşik olarak tek bir kapitalist dünya sistemi ortaya çıktı. Neoliberal burjuva demokrasisi, tekelci burjuvazinin ve mali oligarşisinin orta ve orta-ileri gelişmiş kapitalist ülkelere doğru da yaygınlaşan genel biçimi haline geldi. Sermayenin ulus temelli birikiminden küresel temelden birikimine bir geçiş süreci ortaya çıktı. Ulus devletler çözülme sürecine girdi. Bir dünya burjuvazisi ve -ulus devletlerin alt bileşeni olacağı- mali oligarşik bir dünya devleti oluşmaya başladı. Bir dünya burjuvazisi ve devletinin oluşumunun karşıt kutbunda ise büyüyen, yoğunlaşan kolektif emekçi karakteri küresel temelden gelişen bir dünya proletaryası vardır.

KAPİTALİST ÜRETİM İLİŞKİLERİ

Emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümünün en önemli sonucu, kapitalist üretim ilişkilerinin -az sayıda ülke dışında- küresel planda tam hakim olmasıdır. Sermaye birikiminin yeni süreçleri artık doğrudan küresel temelden harekete geçirilebilmektedir. Sermaye birikiminin ulaştığı 32

tekelci yoğunlaşma ve merkezileşme düzeyi, birçok alandan birden birikmesiyle mali sermaye kaynaşmasının yeni bileşimi, emperyalist kapitalizmin iç çelişkilerinin tarihsel gelişmesinin yeni evresini ortaya çıkarıyor. İçerisinde bulunduğu emperyalist aşamada tek bir dünya kapitalist ekonomisi, son derece boyutlanmış ve derinleşmiş olarak ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel, her alan ve düzeyde yoğunlaşan bir egemenlik oluşturuyor. Kapitalist üretim ilişkilerinin küresel planda genişlemesine ve derinlemesine hakim olmasıyla, proletarya-burjuvazi çelişkisi kayıtsız koşulsuz belirleyicidir. Bu belirleyicilik yalnızca ileri kapitalist ülkelerle sınırlı ve onlar dolayımıyla değil, dünya ölçeğindedir. Dünyadaki az sayıdaki ülke dışında bütün ülkelerde proletarya-burjuvazi çelişkisi belirleyici çelişkidir. Türkiye gibi bağımlı orta-ileri gelişmiş kapitalist ülkeler kategorisinde birkaç büyük sanayi şehriyle sınırlı kalmamaktadır. Tüm bir saf boyunca, ülke sathındadır. Tekelci kapitalist üretim ilişkileri kırlarda da hakim hale gelmiş, sınıf ilişkileri açık sınıf karşıtlığı biçimiyle ortaya çıkmıştır. Tarımın yanı sıra kapitalizm öncesi ve geri kapitalizmin geleneksel ilişki biçimlerinin en yoğun olarak bulunduğu hizmet ve kültür alanları da, artık tekelci kapitalist birikim alanıdır. Sermaye, Amazonların yağmur ormanlarından Hakkari’nin en ücra mezrasındaki dedelerin masallarına kadar her şeyi kendi birikiminin aracı kılarak, genişlemesine olduğu gibi derinlemesine bir egemenlik kurdu. Türkiye’yi de kanırta kanata bir küçük burjuvalar ülkesi olmaktan çıkardı. Proletaryaburjuvazi çelişkisinin sosyalist devrimlerle çözümünü bir ölüm kalım sorunu olarak tüm dünyanın önüne koydu. Emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümü toplumsal ve sınıfsal ilişkileri de sarsıp dönüştürmektedir. Kapitalist üretim ilişkileri çözülmemiş demokratik sorunlara içten nüfuz ederek proletarya-burjuvazi karşıtlığı temelinde onları yeniden biçimlendirmektedir. Ezilen ulus, ezilen cins, ezilen mezhep, 33


eğitim ve öğrenci, gençlik, çocuk, aydın, engelli sorunlarında, din ve her türlü siyasal-toplumsal gericiliğin yok edilmesi sorununda, emek-sermaye çelişkisi belirleyicidir. Emperyalist kapitalizm bugün egemenliğini küresel temelden ve altyapı-üstyapı örgünleşmesiyle daha üst biçimlerde geliştirmektedir. Fakat proletaryayı da bugünkü parçalılığı ne olursa olsun, daha yüksek bir toplumsal yoğunlaşma sürecine sokmaktadır. Sistemin tüm iç çelişkileri proletarya-burjuvazi uzlaşmaz karşıtlığında toplanmakta, uzlaşmaz sınıf çelişkisini de yoğunlaştırmaktadır. Kapitalist üretim ilişkileri, ekonominin tüm alanlarına yayılıp yoğunlaşmakta ve toplumsal, siyasal, kültürel tüm düzeyleri belirleyen derinleşmiş bir burjuva sınıf egemenliğinin temelini oluşturmaktadır. Burjuvazinin sınıf egemenliği uluslararası işbölümü, kafa emeği ile kol emeği, kent ile kır, kadın ile erkek arasındaki toplumsal işbölümü içinden de yeniden biçimlendirilerek örgütlenmekte ve pekiştirilmektedir. Birbirine sıkı sıkıya bağlı kapitalist üretim ilişkileri, işbölümü ve kurumsallaşma biçimleri toplamda sömürücü sınıf egemenliğinin bütünsel sistemini oluşturur. Burjuvazi, üretim araçlarının sermaye biçimi ve sınıf egemenliğinin siyasal biçimi olan devletle birlikte, işbölümüyle de; uluslararası, cinsler arası, dinsel vd. ayrıcalıklar ve egemenlikler sistemiyle de kendini toplumun üstünde ve ulaşılmaz gösterir. Kapitalist işbölümü ve kurumlar sistemi, emekçiler içinde de iki kat ezilenler ve ulusal, cinsel, dinsel, eğitsel, zihinsel imtiyazlar sistemiyle, derin eşitsizlikleri, ezme-ezilme ilişkisini, toplumsal gericiliği kurumsallaştırır. Burjuva sınıf egemenliği ve iktidarı, onu oluşturan toplumsal üretim ilişkileri, işbölümü, egemenlik kurumları bütünlüğünde kavranmadan yıkılamaz. Proletaryanın siyasallaşmasının yeni biçimi, sınıfsal olduğu kadar toplumsal çelişkilerden gelerek, onları da sosyalist iktidar mücadelesinde toplayarak olacaktır. 34

MALİ SERMAYE

Mali oligarşinin yeni düzlemden oluşturduğu ve toplumsal, siyasal, kültürel yaşamın her yönüne, tüm gözeneklerine yaydığı egemenliğinin girmediği, sızmadığı, yıkıp parçalamadığı ve yeniden örgütlemediği tek bir alan, tek bir toplumsal kesim ve ilişki yoktur. Siyasal, ideolojik, askeri gücün de genetik özelliği olduğu bu egemenliğin temelinde, öncelikle burjuvazinin sınıf egemenliği, sermayenin ekonomik-toplumsal güç ve ilişkileri vardır. Burjuvazinin sınıf egemenliğini diğer sınıflar içerisinden yeniden üreterek doğal kabul ettirmesi, egemenliğini toplumsal bir temele oturtması vardır. Kar oranlarının düşme eğilimi ne kadar hızlanırsa o kadar göğe yükselen para sermaye anaforlarının sonuçları ister devasa ölçekteki vurgunlar, isterse batakçılık olsun, muazzam genişleyen mülksüzleştirme ve toplumsal yıkım dalgalarına yol açmaktadır. Küçük üreticilerin, küçük mülk sahiplerinin yığınsal mülksüzleştirilmeleri görülmemiş düzeydedir. Küçük ve orta boy kapitalistleri sinek gibi silkeleyip dev ölçekli tekellerin birbirini mülksüzleştirmelerine, yutmalarına, birleşmelerine varmaktadır. Finansal sermaye asalaklık ve çürümeyi küreselleştirirken, toplumsal artıdeğerin iç engel ve bağlarını -eski kurumlaşma ve ilişki biçimlerini- yıka yıka küresel temelden genişlemesini, yoğunlaşmasını ve merkezileşmesini de hızlandırmaktadır. Bir dünya burjuvazisi ortaya çıkmaktadır. Tekelleşme, çok sayıda sektörde ve ülkede birden faaliyette bulunan, bölgesel alt merkezler oluşturarak küresel strateji ve organizasyonlar yürüten, birçok ülkenin bütçe ve ulusal gelirlerini aşan sermaye düzeyine sahip grup ve holding, konsorsiyum ilişkileriyle yeni bir düzeye çıkmıştır. Bağımlı orta ileri düzeydeki kapitalist ülkelerden de tekelci sermaye gruplarının alt düzeyden girdiği bu kategoride milyar dolarlarla konuşulmakta, hesaplar milyar dolar üzerinden yapılmaktadır. Asgari sermaye varlığı birkaç milyar dolardan 35


ve onunla hükmedilen 10 milyar dolarlardan başlayıp en tepedekilerde 100 milyar dolarlara ve onunla hükmedilen trilyon dolarlara varmaktadır. Bugün tekeller, yeni teknolojiler ve çoklu bağlantılar içerisinden gerçekleştirilen üretim, yatırım, pazar, ele geçirme, nüfuz politika ve stratejileriyle küresel bir konumlanışa sahiptirler. Küresel ölçekli azami kar ve egemenlik organizasyonları, kapitalistlerin niyet ve hırslarının ötesinde, sermaye büyüklüğü ve tekelci rekabetin, sermaye yoğunlaşma ve merkezileşmesinin bugün ulaştığı düzeyin zorunlu bir sonucudur. Egemenlik ve hiyerarşi, eşitsiz gelişme içinde şiddetli güç, ele geçirme, yeniden paylaşım mücadele ve çatlaklarının eksik olmadığı biçimde iç içe geçmekte, tek bir merkezde toplanma eğilimi göstermektedir. Onlar olağanüstü bir sıklık kazanan küresel zirvelerinde, Davos, G-8, G-20, Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü, NATO ve sayısız başka küresel organizasyon toplantılarında -yüksek devlet bürokrasileri ve başkanları ile birlikte-, milyar dolarlık azami kar operasyonlarında, yüzmilyarlarca dolarlık merkezi-bileşik küresel azami kar-azami egemenlik organizasyonlarında hep iç içedirler. Bilderberg gibi daha derin ve çekirdek organizasyonlar dahil, küresel plandaki politikalar, stratejiler de mali oligarşinin bu gibi küresel zirve ve organlarında belirlenmektedir. Bir dünya burjuvazisiyle birlikte, bir dünya devleti de oluşmaktadır. Artık iç siyaset, dış siyaset ayrımı ortadan kalkmakta, iç siyaset, mali oligarşik sistemin bir alt bileşeni haline gelmektedir. Emperyalist kapitalist küreselleşmenin siyasal gereklilikleri, iç siyasetin de dış siyasetin de belirleyenidir. Önceki düşünce parametrelerinin, oluşmuş değerlerin, kültür ve geleneklerin, devlet örgütlenişi ve siyaset yapma biçimlerinin sarsıntılarla değişimi, siyasetin, toplumsal ilişkilerin ve kültürün yeni bir temelde örgütlenişi gün gün yaşanmaktadır. Artıdeğer üretim ağlarının, para ve meta dolaşımının en geniş yayılımı ve en hızlandırıcı biçimde örgütlenmesi; sermayenin iç kudurganlığının 36

sınırsızca kamçılanması için rekabetin üst düzeye taşınması, her şeyin sermayenin üst düzeydeki ve küresel ölçekteki birikimi temelinden yeniden örgütlenmesi, emperyalist burjuvazinin ve bir bütün olarak dünya burjuvazisinin ortak politika ve stratejisi haline gelmektedir. Sanayi Muazzam artan sermaye ihracının yarısına yakını bağımlı kapitalist ülkelere akmaya başladı. Olağanüstü genişleyen ve çeşitlenen kapitalist metalar ve artıdeğer, birbirinden yalıtık tek tek fabrikalarda, sektörlerde, ülkelerde üretilir olmaktan çoktan çıktı. Küresel plandaki tedarik zincirlerinin bütününde üretilir hale geldi. İçe kapalı ülke, sektör, kurum bırakmadan her şey doğrudan ve derinlemesine merkezi-küresel birikim sürecine göre yeniden düzenleniyor. Küresel ölçekli tekelci sermaye -kar oranlarının hızlanan düşme eğilimine karşı- nispi ve mutlak artıdeğer sömürüsünü yükseltme kudurganlığıyla, tüm bir toplumu, tüm bir dünyayı toplumsal-bileşik artıdeğer üretimini yükseltmeye odaklıyor. Üretimin teknik temelinin değişmesi, mikroelektronik, bilgisayar ve uydu teknolojileri, biyoteknoloji, giderek nanoteknoloji, yeni iletişim ve ulaşım teknolojileri, artıdeğer sömürüsünü küresel temelden genişletip derinleştirmenin temelini oluşturdu. Bilişiminternet, telekomünikasyon, medya iç içe geçiyor. Enerji, iletişim, ulaşım bir üst düzeyden imalat sanayii ve tedarik zincirleri ile birlikte yeniden örgütleniyor. Eğitim-üniversite sanayi ile kaynaştırılıyor. Giderek ölçek büyüten tekeller, tekelci üretim ve emek organizasyonlarıyla, üretim görülmemiş ölçekte toplumsal, görülmemiş derinlikte bileşik üretim haline geliyor. Emek evrensel-bileşik emek haline geliyor. Tek bir otomobilin üretimi ve satışı bile, dünya çapındaki tedarik ağlarının yanı sıra, tüketici kredileri dahil bankaların, borsanın, sigorta şirketlerinin, 37


devletlerin, üniversitelerin, bilişim, telekomünikasyon, ulaşım ve medya-reklam sistemlerinin, bir üst düzeyde bileşik ve merkezi olarak yeniden organize edilmesiyle gerçekleştirilebiliyor. Artıdeğer sömürüsü süreçlerinin bugünkü evrensel işletimi, işçi sınıfının da tek tek işletmeler, sektörler, alanlar, ülkeler temelindeki mücadelelerinin iç içe geçip bir üst düzeyden kaynaşmasının zorunlu dinamiğini oluşturuyor. Artıdeğer sömürüsünün bir üst düzeyden yoğunlaşması ve entegrasyonu, işçi sınıfının da büyük tekelci işletmelerde, mega şehirlerde, devasa sanayi ve işyeri havzalarında yoğunlaşmasını; savaşımının da çoklu alanlarda, işkollarında, ülkelerde iç içe merkezi-bileşik yürütülmesinin zeminini ortaya çıkarıyor. Önceki işlevleri farklı farklı ve birbirinden oldukça yalıtık ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel kurumlaşma biçimleri de iç içe geçiyor. “Üniversite-sanayi işbirliği”, “kamu-özel işbirliği”, “belediye-özel sektör işbirliği” türü tekelci kapitalist organizasyon biçimleri grup, holding, konsorsiyum biçimindeki gelişimin uzantısı ve bir başka tezahürüdür. İşçi-memur, kamu-özel, eğitim-üretim, kültür-üretim, ekonomi-siyaset arasındaki katı ayrımlar buharlaşmaktadır. Tüm üretim süreçleri herhangi bir ürünün üretilebilmesinin, tüm işkolları herhangi bir işkolundaki üretimin, tüm ülkelerdeki üretim herhangi bir ülkedeki üretimin, tüm emek formları herhangi bir emek formunun sürdürülebilmesinin esas temeli ve koşulu haline geliyor. Muazzam büyüyen, çok çeşitlenmiş ve zenginleşmiş emek biçimleri birbirine derinden örülü ve içerili, daha yüksek bir toplumsal-bileşik emekçiyi, proletaryayı da ortaya çıkarıyor. Yeni ve daha yüksek bir üretim tarzının toplumsal-maddi temellerini böylesine bir yetkinlik derecesine yükseltmek, kapitalist üretim sisteminin tarihsel görevidir. Kapitalizm bu “tarihsel görevini” bugün küresel ölçeğe, sosyalist dünya devrimi ve komünizmin tarihsel koşullarını oluşturmaya taşımaktadır. Üretimin, emeğin, bilginin, yönetim ve organizasyonun, kültürün 38

ve proletaryanın ileri toplumsallaşmasına karşılık kapitalistmali oligarşik cenderesi çelişkisinin işleyişi, görülmemiş kapsam ve şiddette proleter devrimlerin de tarihsel iç dinamiğini oluşturmaktadır. Kapitalizmin mutlak ve göreli artıdeğer sömürüsünü durmaksızın daha geniş daha bileşik biçimlerde yükseltme zorunluluğu, proletaryayı ve uzlaşmaz sınıf karşıtlığını bu yeni temellerinden yükseltme zorunluluğudur. Yüksek bir proletarya hareketi, tümünü kendi tarihsel gelişme koşullarında toplayarak, her şeyi sınıf mücadelesini yükseltmenin bileşeni ve üst bireşimi haline getirme zorunluluğuyla oluşmaktadır. Tarım Kentin kır, sanayiin tarım üzerindeki egemenliği, sanayideki dönüşümle birlikte derinlemesine gelişti. Tarımsal üretim, biyoteknoloji, gen teknolojisi ve bilgisayarlı üretim teknolojilerinin girmesiyle baştan aşağıya dönüştü ve sanayi ile bir üst düzeyden kaynaştı. Bugün kent kırı, sanayi tarımı, salt üretim ve ticaretle değil kırların kalbine giren ulaşım ve iletişimle, toplumsal yaşam ve kültürüyle, medya, internet ve cep telefonuyla da çözmekte, tam teslim almaktadır. Mega kentler ve kapitalizmin toplumsal ilişkileri küçük köylü ekonomisinin, taşra kasaba ve şehirlerinin içe kapalı, son derece tutucu, durağan, rutin, geri yaşam tarzının da içine geçerek çözmekte, dönüştürmektedir. Sanayi-tarım kompleksleri, tarladan sofraya tekelci kapitalist hakimiyet ortaya çıktı. Emperyalist kapitalizmin toplumsal-bileşik artıdeğer üretkenliğini yükseltme açlığı, bir engeli haline gelen, ortalama emek üretkenliğinin en düşük olduğu geleneksel tarımsal üretim ilişkilerini kökünden dinamitlemektedir. Bilgisayarlar, ar-ge laboratuarları, uydu teknolojileri tarımsal üretim sürecine de girdi. Gen teknolojisi, moleküler kimya, organik tarım, seracılık teknikleri, neoliberal tarım politikaları, üretimin yapısını, mülkiyet ve emek 39


organizasyonunu, köklü biçimde değiştirdi. Küçük meta üretiminin ve küçük mülkün ekonomideki göreli ağırlığı eridiği gibi toplumsal-kültürel yaşam ve ilişkilerdeki ağırlık ve etkisi de çözülmektedir. Bu, kırda olduğu gibi “kentlerdeki kırlara”, içe kapalı varoşlara da kapitalizmin bir üst düzeyden girip içine çekmesiyle gerçekleşmektedir. Orta ve orta-ileri gelişmiş kapitalist ülkelerde de bir yanda -sanayi ile de iç içe geçmiş- büyük tarım kapitalistleri ve kır burjuvazisi, diğer yanda tarım proleterleri ve yarı proleterler biçiminde daha kesin bir sınıfsal ayrışma ortaya çıkmaktadır. Hizmet Sanayiden ayrışarak ortaya çıkan, giderek genişleyen, kapitalist ekonomiler ne kadar gelişirse o kadar büyük kesimini oluşturur hale gelen hizmet sektörü de artıdeğer üretim sürecinin bir parçası haline gelmekte, bir üst düzeyden sanayi ile kaynaşmaktadır. Eğitim, sağlık, belediyecilik, turizm, medya, internet, kültür, eğlence, oyun, sanat, spor alanları, sermaye birikiminin toplumsal tabanını genişletti ve derinleştirdi. Her biri sanayi ile iç içe geçti, tekelleşti, küreselleşti, mali sermayenin birer bileşeni haline geldi. Hizmet ve kültürün artan bölümünde doğrudan, geri kalanında dolaylı -geleceğe aktarılan biçimde- artıdeğer üretilmektedir. Genişleyen hizmet ve kültürel üretim işçilerinin emeği sanayi proletaryasının emeğinden yalıtık olmaktan çıkmakta, üretimin toplumsal güçlerinin bir bileşeni haline gelmektedir. Hizmet ve kültür alanları, insanın üretilmesi ve yeniden üretilmesi alanlarıdır. Hizmet ve kültürel üretim alanlarının devasa ölçekteki genişlemesi ve toplumsallaşması, bu alanlardaki metalaşmanın yıkıcı karakteriyle birlikte, işgücünün yeniden üretim süreçlerini de bir üst düzeyde toplumsallaştırmaktadır. Sermayenin ücretli emeği, hizmet ve kültür ve bir bütün olarak emeğin toplumsal yeniden üretimi alanından da köleleştirmesi, 40

emeğin toplumsal yeniden üretim gereksinimlerinin bir üst düzeyde gelişmesi ve kapitalizmde karşılanamaz hale gelmesiyle birlikte vardır. Kaçınılmaz olarak sınıf savaşımını bu alana da taşımaktadır. Eğitim, sağlık, ulaşım, konut, belediye-şehircilik alanlarında dünya çapında gelişme eğilimi gösteren mücadeleler, daha geriden gelse de medya, iletişim, çağrı merkezi, kültür, sanat, spor işçilerinin mücadele kıpırtıları bunun göstergesidir. Hizmet ve kültür üretimindeki -sanayi işçileri ve işçiliği ile iç içe geçenişçilerin mücadelesi ile, hizmet-kültür büyüyen gereksinimi olmuş ve “tüketim köleleri”ne dönüştürülmüş ücretli köle ordularının bu alandaki mücadelesi bütünleşecektir. Ticaret Meta üretim ve dolaşımındaki dev çaplı genişlemeyle birlikte piyasa alanında çok önemli dönüşümler gerçekleşiyor: Genişleyen meta kitlesinin artan bölümü gerçekte “endüstri içi ticaret” denilen, tedarik ağlarının farklı ülkelerdeki işletmeleri arasındaki birbirine girdi çıktı üretimidir. İkincisi tedarik zincirlerinin tamamına yakınında yapılan üretimin bilinmeyen bir pazardan çok yukarıdan aşağıya belirlenen “siparişe göre üretim” olmasıdır. Üçüncüsü, perakende ticaretin de artan bölümünün tekelci market zincirlerinde gerçekleşmesidir. Dördüncüsü, yeni ürünlerin, yeni ihtiyaçların keşfi ve oluşturulmasıyla yapılan üretim, arza göre talebin oluşturulmasıdır. Yeni üretim teknolojileri ve yeni ürünlerin üretimi ve satışı açısından yeni ihtiyaç oluşturma ve belirlemeyle birlikte en önemli nokta budur. Bu dördü, devasa ölçekte genişleyen ve derinleşen tekelci kapitalist piyasanın içinde, aynı zamanda onu sönümlendirme koşullarının da nasıl geliştiğini gösterir. Kapitalizmde tüm bu iç içe geçmeler yoğunlaşma ile merkezileşme arasındaki, üretim ile piyasa arasındaki, toplumsallaşan sermaye ile yönetimi arasındaki eşitsiz gelişme ve 41


dengesizleşmeleri, kesinti ve kopukları, değer yasasının anarşisini bir üst düzeyde azdırır. Meta üretiminin kitlesel genişlemesi, çeşitlenmesi, çoğalması ile kitlelerin onları alabilmesi, edinebilmesi arasındaki çelişkiyi büyütür. Aşırı üretim krizlerinin çok daha geniş temellerde ortaya çıkmasına ve yayılmasına yol açar. Bu üretim, tüketim ile birlikte yönetimin, dahası bilginin de toplumsallaşmasına karşılık azalan sayıda elde mülk edinilmesinin, kar için üretimin, geniş kitlelerin yönetim ve denetimden olduğu gibi toplumsallaşmış bilgiden ve gereksinimlerini belirleme ve gerçekleştirme olanağından dışlanmasının kaçınılmaz sonucudur. Üretim ve yönetim gibi, gereksinim ve bilginin de tüm yönleriyle toplumsallaşmasını, bunun için kapitalist üretim ve egemenlik ilişkilerini yıkmayı şart koşar.

Banka Sermayesi

Var olan sermayenin ele geçirilmesiyle, değerlenemeyen, atıl ve çürümekte olan sermaye kitlesinin harekete geçirilmesine yönelik olarak banka, borsa ve fon sistemleri yeniden yapılandırıldı. Finansal sermaye günümüz kapitalizminde yeni biçim ve roller kazandı. “Borç” sisteminin geri ödemeyi olanaklı kılacak yapılandırılmasına dönük kredilerle başlayıp finansal vurgunlar, doğrudan yatırım ve ele geçirmelerle yeniden yapılandırılan borsa sistemi, KOBİ ve tüketici kredileri ile kredi sisteminin hakimiyetini de genişletip derinleştirdi. Borsa sistemi sermayenin tüm biçimlerinin kaynaşması, merkezileşmesi ve organikleşmesinde özel ve etkin bir rol oynadı. Bankaların el atmadığı tek bir toplumsal yaşam alanı, bankalardan geçmeyen tek bir ekonomik ilişki biçimi kalmadı. Küresel ölçekte genişleyen kredi sistemi, yalnızca kapitalist üretimin değil kapitalizmde yaşayabilmenin de zorunlu koşulu haline geldi. Özel sermayenin bankalara olan toplam kredi borçları devlet borçlarını, kitlelerin bankalara olan toplam 42

borçları ise -tüketici kredileri, kredi borçları vd.- sermayeninkini geçmeye başladı. Tüketici kredileri, banka kartları, emekçilerin en temel gereksinimlerini karşılamasının zorunlu koşulu haline gelirken bir de bankalar tarafından soyulmalarını, ücretli köleliğe mali köleliğin eklenmesini sağladı. Yeni teknolojilerle muazzam ölçek ve hız büyüten inşaat sektörü ile göğe çıkan kentsel rantlar, gayrımenkul spekülasyonu da devasa bir birleşik sermaye birikim ve merkezileşmesi alanı haline geldi. Sermayenin en üst düzeyde yoğunlaşıp merkezileşmesinin bankamatik sonucu, bankaların sermayenin genişleyen yeniden üretim sürecinin her bir halkasında ve bütünündeki rol ve güçlerinin artmasıdır. Mali sermayenin yeni biçimi içinde iki çelişkin tarihsel eğilimi bir üst boyuttan işlemektedir: Bir yandan başkalarının emeğini sömürmeyi, emeğin evrensel güçlerini son sınırına kadar iteleyerek azami ölçüde genişletmek ve derinleştirmek, böylelikle yeni ve daha yüksek bir üretim tarzının arifesini oluşturmak; diğer yandan soyut değer birikimini, en katıksız ve dev boyutlara ulaşmış bir asalaklık, mali haydutluk ve dolandırıcılık sistemi halini alıncaya kadar geliştirmek ve toplumsal sermayeyi ve iktidarı azalan sayıdaki daha üst bir mali oligarşinin elinde merkezileştirmek. Bir yanda emeğin belli bir patrona, belli bir işe, belli bir şirkete, işkoluna, mekana, hatta giderek ülkeye bağlı olmaktan çıkarak toplumsallaşması... Diğer yanda sermaye özel mülkiyetinin tek tek kişilere, ülkelere bağlı olmaktan tamamen çıkması, giderek dünya burjuvazisinin elden ele dolaşan, onun içinde de azalan sayıda elde bir üst düzeyden mali mülkiyet haline gelmesi... Bir kutupta evrensel emek, emeğin evrensel üretici güçleri, diğer kutupta onun dev çaplı sömürücüsü, köleleştiricisi, asalağı olarak evrensel soyut değer birikimi... Bir kutupta dünya proletaryası, diğer kutupta dünya burjuvazisi... Finansal sermaye, beslendiği devasa meta üretimi ve 43


değişimini kapitalizmdeki iç sınırlarının çok ötesine sürerek onun iç sarsıntı ve çöküntülerini genel bir eğilim olarak şiddetlendirir. Bir ülkeden öbürüne bir kıtadan diğerine geçen, ekonominin bir dalından öbürüne sıçrayarak genelleşen krizlere yol açar. Üretici güçlerin daha büyük ölçekli yıkımıyla birlikte eşitsiz, dengesiz ve kesintili gelişimini hızlandırarak kapitalist egemenlik sistemi ne kadar daha geniş bir temelden -bugün artık küresel temeldenyeniden üretiliyor ve pekiştiriliyorsa iç dengesizleşme eğilimini de, onu yıkacak sınıfsal-toplumsal güçleri ve öfkelerini de derinleştirir. Asalaklığın toplumsallaşmasında da bir sosyalizm dersi, tersyüz edilmiş bir sosyalizm koşulu vardır. Tüm toplumsal zenginliğin azalan sayıdaki mali sermaye grubunun elinde toplanması ve merkezileşmesi, tüm sermaye süreçlerinin, tüm ekonomik işlemlerin -markette yapılan alışverişe kadarbankalardan geçmesi, ekonominin tüm verilerinin de bankaların elinde olması, daha gelişkin bir sosyalist, merkezi toplumsalbileşik ekonominin örgütlenmesinin olanağıdır.

KÜRESEL KAPİTALİZM VE DEVLET

Tek bir tekelci kapitalist dünya sistemi ortaya çıkmaktadır. Kapitalist dünya sisteminin ekonomik temeli, tüm artıdeğer zincirlerini küresel ölçekten kontrol ve organize eden dev tekeller ve mali oligarşisiyle yukarıdan aşağıya ve çekirdekten çepere oluşmuş küresel üretim, ticaret, hizmet, finans, hammadde, enerji, iletişim, ulaşım, işgücü ağyapılarıdır. Sermayenin tüm biçimlerinin küresel ölçekten merkezi bileşik birikimiyle mali sermaye piramidi ortaya çıkmaktadır. Bu, artıdeğer sömürüsü ve azami karın küresel temelde ve çok daha büyük oranlarda gerçekleştirilmesini gerektirir. Bugün, toplumsal emek üretkenliğini yükseltmenin bilimsel, teknolojik, organizasyonel güçlerinin gelişmesini 44

ve bu temelde egemenliğin küresel ölçekten örgütlenmesini koşullayan da budur. 50-100 ülkede birden eşgüdümlü faaliyet yürüten, irili ufaklı onbinlerce işletmeden oluşan tedarik ağlarına kumanda eden küresel ölçekli tekeller bulunmaktadır. Bir dünya devleti bunların oluşturduğu sınıfsal-toplumsal çelişki ve sarsıntılardan ortaya çıkmaktadır. Egemenlik ve hiyerarşi bir dünya devleti eğilimi içerisinde birleşiyor. Bölgesel pazar birlikleri ve bölgesel devlet oluşumları bu yöndeki gelişimin alt biçimleridir. Mali sermaye ve mali oligarşik egemenlik, dünya devletini kurma yönünde ilerlemektedir. Burjuva, tekelci, mali oligarşik egemenlik ekonomiden siyasete, siyasetten külltüre, askeri alandan medyaya ve iletişime, bütün alan ve düzeylere sayısız biçim ve araçla bir üst düzeyden yoğunlaşıp merkezileşerek hükmediyor. Ulus devletin, uluslararasılaşmış ve artık küresel temelden gelişen tüm bu ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel ilişkileri kapsaması, kontrol etmesi, yönetmesi olanaksızdır. Devlet de uluslararasılaşmaktadır. Küresel devlet oluşumunun bir alt bileşeni olmakta, bağımlı tekelci burjuvazi bunu da iç egemenliğini ve bölgesel etkisini artırmakta kullanmaktadır. Emperyalist olanlarıyla, bağımlı olanlarıyla, bağımlı Türkiye burjuvazisi içinde de farklı sermaye grup ve kesimleriyle, Kürt burjuvazisi dahil- tüm bir burjuvazi, bunu görmekte, bunu bilmekte, bunun mali oligarşiden aşağıya çekirdekten çepere örgütlenmesinde yer almakta, buna göre yeniden konumlanmakta, bunun içinden kendi güç, konum, pay alma politikalarını yapmaktadır. Kartlar bunun içinden yeniden dağıtılmakta, egemenlik ve hiyerarşi, hegemonya, sert ya da yumuşak güç kullanımı, konum, nüfuz alanları, rekabet, güç ve paylaşım mücadeleleri bu temel strateji, yön ve oluşum süreci içinden gerçekleşmektedir. Küresel temelden gelen hakimiyet, devrimciler ve kitleler ulusal dar görüşlülük içinde kaldığı ölçüde, burjuvazinin 45


ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel plandaki egemenliğini de genişletip derinleştirmektedir. Bu, tüm dünyada olduğu gibi özellikle Türkiye gibi ülkeler kategorisinde, sınıf savaşımının kritik bir eşiği, doğrudan yeni düzlemi sorunu ve dinamiğidir. Gelgitli ve sarsıntılı, rekabet ve savaşlarla, eşitsizlik ve dengesizleşmelerle, kriz ve çöküntülerle, kesinti ve sıçramalarla ilerleyen köklü bir dönüşüm süreci çerçevesinde, gelişmekte olandır. Giderek belirleyici hale gelen, her şeyin çerçevesini yeniden çizendir.

Orta Gelişmişlikteki Kapitalist Ülkeler Kategorisi

“Dünyanın kırları” dünyanın kan-ter fabrikalarına, yarısömürge geri kapitalist konumundaki çok sayıda ülke bağımlı orta ve orta-ileri gelişmiş kapitalist ülkelere dönüştü. Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı orta ileri gelişmiş kapitalist ülkeler nezdinde emperyalist kapitalizmin alt bölge merkezleri oluşturuldu. Teknolojik, ekonomik gelişme düzeyi itibariyle ve siyasaltoplumsal rejim biçimleri olarak -ki bu da artık standardize olmaktadır- birbirlerine yakın, orta ileri ülke tekelci burjuvazileri ve devletleri grubu ile küresel mali oligarşinin de merkezi-bileşik azami karlılık ve egemenliğin yükseltilmesi açısından küresel tabanını genişleten ve derinleştiren bir ara kademelendirme sağlanmaktadır. Türkiye’nin adı son dönemlerde Hindistan, Brezilya, Endonezya, Güney Kore, Meksika, Güney Afrika, İsrail -ki bu kapsamdaki ülkelere AB kapsamında olmalarına karşın İspanya ve Polonya, şimdilik dışarıda tutulmasına karşın İran da eklenebilirile kategorik olarak birlikte anılmaktadır. Bu ülke burjuvaları artan ölçüde birbirlerinin ülkelerine yatırımlar yapıyor, ortaklıklar kuruyor, devletleri Birleşmiş Milletler ve G-20 misyonları çerçevesinde, ya da farklı biçimlerde bir araya gelerek şu veya bu bölgede birlikte siyasal, diplomatik faaliyet yürütüyor. Emperyalist kapitalizmin onlar üzerinde ve içinde dikey egemenlik ve yönetimi 46

ile birlikte, bağımlı bölge merkezleri arasında yatay geçişlilik ve ekonomik-siyasi örüntüler, sistemin karlılık ve egemenliğinin katmanlı tahkimatını gerçekleştirilmektedir. Aynı zamanda bölge merkezi olan -İsrail dışında- bu burjuvazi ve devletlere, neoliberal jargonda “yumuşak güç” olsa gerek denilmesi de nedensiz değildir. Onlar aynı zamanda “sert güç/yumuşak güç” işbölümünde, diğer ülkelerde, Türkiye’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaptığı gibi içişlerine kadar varan biçimde, bu siyasal-diplomatik misyonu yerine getiriyorlar. Bunu, emperyalizmin basit bir piyonu, taşeronu olarak değil, yine mali oligarşik merkezi strateji ve politikaları yörüngesinde, kendi alt etki ağlarını da oluşturarak yapıyorlar. Emperyalist burjuva devletler arasındaki, küresel tekeller arasındaki çelişki ve rekabete de oynayıp kendilerine “oyun alanı” açıyorlar. Küresel egemenlik ve rekabet ortamında kendi bağımlı güç ve paylarını koruyup yükseltebilmek için de, -daha yukarıdakilerin hiçbir zaman tam nüfuz edemeyeceği- bölgesel, yerel avantajları son sınırına kadar harekete geçirmek zorundadırlar. Bunu yaparken çizmeyi fazlaca aştıklarında, emperyalist kapitalist çıkarlar ve mali oligarşik merkezi egemenliği ihlal ettiklerinde, kendilerine hadleri binbir çeşit egemenlik yöntemi ile hatırlatılıyor. Orta ve orta-ileri gelişmiş kapitalist ülkeler, emperyalist kapitalizme ve mali oligarşisine, ekonomik olduğu kadar siyasal olarak da yüksek entegrasyon içinde, eskisinden çok daha fazla bağımlıdırlar. Bu, kendi kategori ve sınırları içerisinde eskisinden daha özerk ve inisiyatif sahibi olmalarıyla çelişmez. Temel çerçevesini emperyalist kapitalist güç ve tekellerin belirlediği strateji ve politikalar yörüngesinde kendi oyunlarını da kurabilirler. Eskisi gibi tek biçimli ve dar bir emir-komuta, efendi-uşak ilişkisi değildir. Emperyalist burjuvazi bu tarzda ne küresel birikim ve egemenlik düzeyinin ihtiyaç duyduğu yerelleştirmeleri gerçekleştirebilir, ne de onlara içinden nüfuz edip yönetebilir. Bölgelerde, yerellerde, coğrafya, tarih, toplum, kültür ilişkileri 47


içinde gömülü muazzam bir güç, eskisi gibi tek biçimli olarak bastırılıp dışlanmak yerine, kapsayıp iç içe halkalandırmalarla özümsenen, bağımlı fakat toplamda muazzam bir iç dinamik, kapitalizmin demir tarayıcı bir iç dinamiği haline getirilerek önü açılmakta, harekete geçirilmektedir. Küresel mali oligarşik egemenlik tek merkezde toplanmaya başladığı gibi, bağımlı orta-ileri kapitalist ülkelerin de her birinde merkezi egemenlik eskisinden daha kesin, daha güçlüdür. İki başlılık, üç başlılık, hükümetin askerin, cumhurbaşkanının, yargının, istihbarat kurumlarının, hatta büyük burjuva partilerin durmaksızın birbirinin kuyusunu kazması, sert ve provokatif dalaşmaları ortadan kaldırılmaktadır. Küresel mali oligarşik merkez bağımlı orta-ileri kapitalist ülke merkezinin hem üstünde hem içindedir. Ülke merkezi de sayısız küresel organla -G-20, BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği, IMF’deki katılım payının artırılması vd.- küresel merkezin alt düzeyden içindedir. Merkeziyetçiliğin ve merkezi istikrarın her zamankinden fazla güçlendirilmesi ve kesinleştirilmesi bu yeni egemenlik biçiminin en temel özelliklerinden biridir. Bağımlı orta-ileri gelişmiş kapitalist ülkeler içerisindeki Türkiye kapitalizmi, ekonomik büyüklük ve kaynakları itibariyle Hindistan, Brezilya, Endonezya’nın; teknolojik gelişim ve işgücü niteliği itibarıyla Güney Kore, Hindistan, Brezilya’nın gerisinde olmakla birlikte, Avrasya ve GOP eksenlerini de iç içe geçiren jeoekonomik, jeopolitik, toplumsal ve ideo-kültürel konumu, ekonomik-siyasal bölgeselleşme dinamikleri çerçevesinde küresel tekellerin bölgesel üssü olarak yeniden örgütlenmesi, coğrafi ve nüfus büyüklüğüne oranla en fazla sermaye ihracı çeken ülkelerden biri haline gelmesi, bölgede artmaya başlayan ekonomik, siyasaldiplomatik etkisi, neoliberal demokrasisi, neoliberal İslamı, askeri gücü ve en iyi ihraç ürünü olan ordusuyla, bu kategoride yer almaktadır. Türkiye burjuvazisi ve devleti, emperyalist kapitalizmin 48

bölgesel alt merkezini oluşturacak biçimde yeniden örgütlenmektedir. Küresel tekel ve bankalar, bölge merkezlerini Türkiye’de oluşturmaktadır. Yalnız Türkiye pazarını değil, adım adım serbestleşme ve entegrasyon sürecine giren tüm bölge pazarını gözeterek, coğrafi, tarihsel, toplumsal, kültürel yakınlık ve geçişlilikleri de yerinde değerlendirmek ve yönetmek için gelmektedirler. Bağımlı orta-ileri gelişmiş kapitalist ülkelerde sermaye birikiminin ulusal sınırları patlatması, burjuvazinin durmaksızın daha fazla dışa açılmasını, bölgeselleşme süreçlerini, küresel birikim düzeyine geçmeyi bir ölüm kalım sorunu haline getirmektedir. Bu, Türkiye burjuvazisi için, basit bir niyet, dilek ya da tercih değil, iki kat bir ölüm kalım zorunluluğudur. Kat kat daha fazla doğrudan dış yatırım çekmesi, ne pahasına olursa olsun sermaye ve meta ihracını artırması bunun içindir. Hem daha vasıflı bir işgücü kesimi geliştirip hem de yeni esnekleştirme, güvencesizleştirme dalgalarıyla göreli ve mutlak artıdeğer sömürüsünü yeni bir düzeye çıkarması bunun içindir. Neoliberal burjuva demokrasisine geçmesi, Kürt, kadın, çocuk, genç, Alevi, tarım, eğitim, yerel yönetim, Ermenistan, Kıbrıs, Yunanistan vd. sorunlarında neoliberal açılımlar ve sayısız yeniden yapılandırma programları bunun içindir. Ekonomiyi, toplumu, devleti, siyaseti, kültürü ve ideolojisini dışardan içeri, içerden dışarı bir bütün olarak bu yeni uluslararası, bölgesel ve küresel birikim düzeyine doğru geçiş için yeniden yeniden örgütlemesi bunun içindir. KENTLER Dünya çapında ilk kez kent nüfusu kır nüfusunu geride bıraktı. Ülke nüfuslarının dörtte birini toplayan mega kentler ortaya çıktı. Her kentte iki karşıt sınıf, iki karşıt kent vardır. Kentler ne kadar büyürse, bir yanda ücretli emeğin alabildiğine 49


genişlemesi ve nüfus içindeki oranının yükselmesi diğer yanda sermaye birikiminin yoğunlaşması ve azalan elde merkezileşerek yükselmesi -plazalar vd.-, sınıf kutuplaşmasını derinleştirir. Kentler büyük çaplı işçi kitlelerini toplar, yoğunlaştırır, bir araya gelme olanaklarını artırır. Günümüz kentselliği, mali sermaye birikim ve egemenlik süreçlerinin tümünü bir üst düzeyde iç içe geçirerek sürdürmesiyle, uzlaşmaz sınıf karşıtlığının da tüm alan, düzey ve biçimlerinin de iç içe geçerek bir üst düzeyde keskinleşmesinin tarihsel koşul ve dinamiklerini yaratır. Proleter devrimin gelişimine yeni bir kapsam ve derinlik kazandırır. Türkiye’de kentleşme düzeyinin -kırları da bir uzantısı haline getirerek- yükselmesi, onun içinde de nüfusun büyük ve mega kentlerde yoğunlaşması, proletaryaburjuvazi uzlaşmaz karşıtlığı ve savaşımını bir üst düzeyde geliştirmiş, sosyalist devrim stratejisini kaçınılmaz kılmıştır. Bugünkü biçimiyle kentler, hele ki büyük ve mega kentler, sınıf mücadelesinin olduğu kadar burjuvazinin sınıf egemenliğinin de, onu tahkim edip yeni bir derinlik kazandıran merkezleridir. Kapitalist ilişkiler ağının hiçbir boşluk bırakmamacasına örgünleşip derinleştiği, çalışma zamanı kadar çalışma dışı zamanın da kapitalist birikim ve egemenliği güçlendirici biçimde yeniden örgütlendiği, burjuva sınıfın toplumsal zaman kadar toplumsal mekan üzerindeki güç ve kontrolünün de arttığı alanlardır. Tekelci kapitalizm ve mali oligarşisinin tüm toplumsal ilişkilere nüfuz edip yeni bir temelde örgütlenmesiyle, aynı zamanda asalaklığın, çürümenin, şeyleşmenin de toplumsallaştığı alanlardır. Kentler, kapitalist egemenliğin bu devleşen kaleleri, içinde devleşen proletarya ve yakın bağlaşığı devleşen kent yoksulları ile birlikte vardır. Ve anarşistler gibi dışına kaçarak, içindedışında özerk olduğu sanılan yaşam alanları oluşturarak, halkçı demokratizm gibi hızla çözülen geleneksel ilişki biçimlerine tutunmaya çalışarak, ya da burjuva, küçük burjuva toplumsallaşma 50

biçimleri içinde eriyerek değil, çok genişleyip çeşitlenen sınıf karşıtlıklarının her birinin keskinleşmesi ve bir üst düzeyden iç içe geçip yoğunlaşması temelinde tam kalbinden sarsılacak, patlayacak ve düşeceklerdir. Proletaryaya içinden komünist devrimci önderlik; kapitalist kent ilişkileri ve süreçleriyle çıkarları uzlaşmaz olan proletaryanın kent yoksullarına içinden ve dışından bağımsız önderliği ve hegemonyası, bunun birinci koşuludur. Çalışma alanlarındaki mücadelelerin yaşam alanlarındaki mücadelelerle, üretim sürecindeki uzlaşmaz karşıtlıktan yeniden üretim süreçlerine bakan bir perspektifle, bu temelde, iç içe geçirilerek yürütülmesi ikinci koşuludur. Kentlerde her biri çok genişleyen ve çeşitlenen, yenileri de eklenen mücadele alanlarını, düzeylerini ve biçimlerini, yine bu temelde iç içe geçirmek, çoklubileşik merkezi olarak yürütmek üçüncü koşuldur. Çalışma koşullarından konut ve yerleşim alanları sorununa çevre-doğa, eğitim ve sağlıktan ulaşım ve iletişime, sosyal-kültürel-sportif aktiviteden zaman ve mekan üzerinde inisiyatif ve kontrol mücadelesine kadar, sermaye birikim süreçlerinin tümünü iç içe geçirmesi ve birleşik bir bütün olarak örgütlemesine tam karşıt eksenden, iç içe geçen birbirini derinleştiren mücadeleler olmalıdır.

DÜNYANIN GERÇEK KUTUPLARI: PROLETARYA VE BURJUVAZİ

Bir yanda dünya burjuvazisi ve devletinin oluşum süreci, diğer yanda onunla uzlaşmaz karşıt dünya proletarya hareketi, dünyanın gerçek kutuplarıdır. Toplumsal emekçi, bileşik emekçi olduğu kadar, evrensel emekçi olarak proletarya da bu yeni temelden gelişmektedir. Mali sermayenin, banka, enerji, iletişim, ulaşım, imalat sanayi, ticaret, tarım, hizmet, turizm, kültür ve birçok alandan bileşik birikimi içinden gelişmektedir. Dünyaya 51


yayılmış merkezi-bileşik dev tekel gruplarının kolları içinden gelişmektedir. Entegrasyon düzeyi giderek yükselen, uluslararası tedarik zincirleri içinden gelişmektedir. Sağlık, eğitim, tarım alanlarının da uluslararasılaşmış olmasının içinden gelişmektedir. Bölgesel, kıtasal, küresel iç içe geçmiş imalat, ulaşım, iletişim ağlarının içinden gelişmektedir. Tüm dünya ülkelerini bileşikmerkezi egemenliğinde tutan sınıf düşmanının iç içe geçmiş dünya burjuvazisi ve mali oligarşisi olmasıyla gelişmektedir. Bölge burjuvazilerinin, dünya burjuvazisi ve mali oligarşisinin temel saldırı politika ve stratejilerinin ortaklaşmış ve merkezileşmiş olmasıyla gelişmektedir. Tüm dünya ülkelerinde geniş kesimlerinin çalışma ve yaşam koşullarının birbirine yakınlaşmasıyla gelişmektedir. Küresel ölçekli tekellerin tüm kollarında, imalat, enerji, bilişim, iletişim, ulaşım, tasarım, organizasyon, pazarlama sistemlerinin tüm ülkelerdeki kilit halkalarında ve alt bölge merkezlerinde birleşik çalışan bir uluslararası çekirdek işgücünün oluşmasıyla gelişmektedir. İleri kapitalist ülkelerin de çözmediği, çözemeyeceği, bugün tersine derinleştirdiği işsizlik sorununun, eğitim sorununun, sağlık sorununun, konut sorununun, şehir ve doğa sorunlarının, kadın sorununun, siyasal-toplumsal özgürlük sorununun proleter sosyalist eksenden evrenselleşmesiyle -Kürt sorununun da uluslararasılaşmasıyla-, hepsinin temelinde ücretli kölelik sisteminin görülmemiş evrenselleşmesiyle gelişmektedir. 21. yüzyılın ayaklanmalar yüzyılı olmasıyla, proleter devrim dalgalarının yatağı olmasıyla, karşısında bir burjuva, mali oligarşik dünya devleti doğurarak gelişmektedir. Komünizmin özgürlük dünyasının, onun yolunu açacak sosyalist dünya devriminin evrenselleşen koşulu olarak gelişmektedir. Sermayenin toplumsallaşmasının ve kaynaşmasının bu ileri düzeyi, tüm dalları ve iç içe geçişiyle üretimin, emeğin, bilginin, kültürün ve yönetimin bu ileri toplumsallaşma düzeyi, asıl olarak proletaryanın ileri gelişiminin yüksek temelini oluşturmaktadır. 52

Proletarya kol emeğine kafa emeğini, sanayi emeğine tarım emeğini, üretim emeğine dolaşım emeğini, hizmet emeğine organizasyon emeğini, erkek emeğine kadın emeğini, yetişkin emeğine çocuk emeğini, emperyalist kapitalist ülkelerdeki işçilerin emeğine bağımlı gelişmiş kapitalist ülkelerdeki işçilerinin emeğini, ezen ulustan işçilerinin emeğine ezilen ulustan işçilerin emeğini eklemektedir. Bunlar önceden de yok muydu? Vardı. Proletarya önceden de toplumsal sınıf, kolektif emekçi karakterine sahip değil miydi? Öyleydi. Değişen, birinciler kadar ikincilerin de muazzam genişlemiş olması, hepsinin birbiriyle derinlemesine bileşik emek haline gelmesi, hepsinin proletarya-burjuvazi karşıtlığından eksenleşmesidir. Değişen, üretim sektörlerinin, temel ekonomik alanlarının, emekgücünün toplumsal üretimi ve yeniden üretimi süreçlerinin birbirinden ayrı ve yalıtık olmaktan çıkması ve giderek entegre bir biçim almasıdır. Bileşik toplumsal emeği oluşturan ve karakterize eden bunlardır. Kol emeğinin eğitim, teknik bilgi, kültür, uygulama düzeyinin yükseltildiği, kafa emeğinin ise yığınsal olarak üretim sürecine çekilip geniş kesimlerinin vasıfsızlaştırıldığı, kafa ile kol emeğinin yeni bir nitel bileşimi ortaya çıkmaktadır. Kapitalist meta üretim süreçlerine katılımı oldukça sınırlı, en emek yoğun, geri ve alt sektörlerden olan kadın emeği de farklılaşmaktadır. Sanayi, hizmet, büro, yeni teknoloji sahalarını, vasıflı ve yarı vasıflı yeni emek biçimlerini de kapsayacak biçimde yığınsallaşmaktadır. Üretkenliği en geri düzeyde kalmış tarım ve hizmet emekleri de derinlemesine artıdeğer üretim sürecine dahil olmakta, ölçek büyütmektedir. Bu alanlarda da gelişen üretim teknolojileriyle vasıflı ve organizasyonal yönden gelişkin emek türleri ortaya çıkmaktadır. Zihinsel emek gibi duygusal emek de kol emeğiyle kaynaşmaktadır. Tüm bunlar emeğin kitlesel vasıfsızlaştırılması ve insanın üretim sürecinin basit aleti, nesnesi haline getirilmesi süreciyle birlikte gelişmektedir. 53


Milyonları kapsayan lise ve üniversite öğrencilerinin genişleyen kesimleri, işçileşen öğrenci konumundadır. Türkiye’de lise öğrencilerinin yarısı meslek-teknik liselerde işçi öğrenci, kapitalist işletmelerde “stajyer” işçi durumundadır. Üniversite öğrencilerinin dörtte biri ücretli-ücretsiz çalışmakta, çok sayıda lisansüstü ve lisans öğrencisi kapitalist şirketlerin üniversitelere dağıttığı projelerin gerçekleştirilmesinde yer almaktadır. Büyük çaplı sermaye ihracıyla bir dizi bağımlı kapitalist ülkede de orta, orta-ileri teknolojilere geçilmekte, daha ileri emek biçimleri de ortaya çıkmaktadır. Dünya çapında yayılmış tekellerin kolları, iç içe geçmiş bilişim-iletişim, ulaşım sistemleriyle, bağımlı kapitalist ülkelerden de dahil, birkaç dil bilen, ülkeler arası mekik dokuyan, çalışmasını diğer ülkelerdekiyle birleşik yürüten bir uluslararası çekirdek işgücü de gelişmektedir. Göçmen emeği yalnız ABD, AB ve Japonya’da değil, bağımlı orta gelişmiş kapitalist ülkelerin her birinde genişlemektedir. Uluslararası işçilik Türkiye’nin bulunduğu bölgedeki ülkeler arasındaki karşılıklı yatırımların artmasıyla da hızla genişlemektedir. Afrika’dan ve diğer ülkelerden göçmen işçilerin sayısı birkaç milyon kişiyi bulmaktadır. Bu, ileri toplumsal, derinlemesine bileşik, çok daha uluslararası -ve sektörler arası, düzeyler arası, cinsler arası, işlevler arası...- bir emek ve emekçinin ortaya çıkmasıdır. Gelişkin bir sosyalizmin asıl toplumsal koşulu ve gücü olarak proletaryanın ve savaşımının kaçınılmaz tarihsel gelişim yönünü göstermektedir. Proletaryanın ve her kesiminin daha genişlemesine toplumsallaşması temelinde yarattığı etkiler, daha geniş kesimlerinin de harekete geçirilmesi ve örgütlenmesi olanağını yaratmaktadır. Tüm bu toplumsallaşmış emek kesimleri ve çeşitlenmesinden, her birinin sahip olduğu toplumsal yetiler ve güç kapasitesinden, örgütlenme ve mücadele biçimlerinin de buna uygun çeşitlenmesi ve gelişmesinden, fakat hepsinin iç içe geçmiş, geometrik olarak büyüyen bileşik yetilerinden, yepyeni bir güç, proletaryanın 54

kitle gücünü nitel yetisiyle birleştiren karşılaştırılamaz ölçüde büyük bir güç doğmaktadır. Kolektif işçi bilinci budur, proletaryanın bu yeni ve daha yüksek sınıf bilinci temelinden örgütlenmesi ve savaşmasıdır. Kolektif işçi bilinci, taşeronluk sistemi, KOBİ’ler deryası, kat kat alt patronların olduğu üretim ve emek organizasyonlarıyla; kadınların, çocukların, bağımlı ülkeler ve ezilen ulustan emekçilerin sermaye birikim süreçlerinin içine görülmemiş ölçekte çekilmesiyle; proletaryanın iç rekabetinin şiddetlenmesi ve dağınıklığının artması ile birlikte vardır. Emperyalist kapitalist küreselleşme bir yandan bir dünya proletaryasını ortaya çıkarırken, kapitalist işbölümü, üretim ve emek organizasyonlarının parçalayıcılığı, kapitalist meta egemenlik ilişkileri ve bilinç endüstrisinin artan etkisi temelinde burjuva ideolojisinin kendiliğinden bilinç üzerinde ve içerisinde artan etkisi, neoliberal burjuva demokrasisinin ve burjuva sivil toplumculuğun sınıf dışı kimlikler, bireysel ve grupsal aidiyetler biçimindeki öğütücülüğü, sınıf içi parçalanma, rekabet ve sefalet birikiminin artışı ve bunun milliyetçilik, sosyal liberalizm, bireycilik gibi sınıf içindeki ideolojik yansımaları, mülksüzleşen geleneksel ve modern küçük burjuvaziden dev proleterleşme dalgalarının işçi sınıfına taşıdığı dağıtıcı ve istikrarsızlaştırıcı ruh hali, sınıfın geniş kesimlerinin ara tabakalar ve lümpen proletaryadan mücadele içinde ayrışmamış durumu, proletarya içinde de işgücünün derinleşen meta karakterine bağlı eşitsiz gelişim, toplumsal-siyasalkültürel çelişki ve karşıtlıklar, bir bütün olarak işçi sınıfındaki katmanlılaşmanın, parçalılığın, bireyselleşmenin artması, sınıf hareketinin ancak bunlarla savaşım içinde ve aştığı ölçüde yeni ve daha yüksek bir düzleme çıkabileceği sorunlardır. Burjuva sınıf egemenliği tüm biçimleri ve artan ve birleşik etkileriyle, yalnız proletaryanın dışında ve üstünde değil, içindedir. Proletaryanın işgücünün meta olmasıyla ta kökünden bağımlı olduğu kapitalist üretim ve meta egemenlik ilişkileri ile içindedir, parçalayıcı ve 55


katmanlaştırıcı kapitalist işbölümü ile içindedir, dileklerini şu veya bu düzeyde temsil ettiği ya da edebileceği beklentisi içinde olduğu neoliberal demokrasi ile içindedir, proleterler arasındaki bağları zayıflatıp onları birey ve gruplar halinde sisteme bağlayan burjuva toplumsallaşma biçimleri ile içindedir, kendiliğinden sınıf bilinci üzerindeki egemenliği artan burjuva ideolojisi ile içindedir, dağıtıcı iç rekabet ve bireycilik ile içindedir. Bu yüzden, proleter devrimci strateji kadar taktikler, yeni ve daha yüksek sosyalist devrimci bilinç taşıma ve önderlik, örgütlenme yöntemleri, sosyalist devrimci ideolojik, siyasal, örgütsel, fiili önderliğin yeni ve daha yüksek bir bileşimi günümüzün en yakıcı sorunudur. Proletarya, burjuvaziye karşı savaşım gücünü yaşamın her düzeyinde ateşleyen, cepheleştiren bir taktik savaşım vermeden proleter sosyalist bilinci derinleştiremez; küçük burjuva sınıf dışılığa karşı zırhlanacağı siyasal özdeneyimi kazanamaz. İşçi sınıfı ve komünist partisi, sınıfsal-toplumsal-bireysel kurtuluş ve özgürleşmenin kapısını açan sosyalist devrime ancak taktik mücadelelerle savaşım mevzilerini, örgütlenme ve mücadele biçimlerini büyütüp yığınsallaştırarak önderlik edebilir.

EŞİTSİZ, DÜZENSİZ, KESİNTİLİ GELİŞME VE PROLETER DEVRİMLER

Mali oligarşik bir dünya devletinin oluşma süreci uyumlu ve barışçıl bir kapitalizm anlamına uzaktan yakından gelmez. Bu ancak küçük burjuva bir ham hayal olabilir! Emperyalist kapitalizmin iç entegrasyon düzeyinin yükselmesi, tam tersine, tekelci rekabeti, eşitsiz, düzensiz, kesintili gelişim özelliğini şiddetlendirir. Uluslar, devletler, tekeller arası iç içe geçişler genel sistem krizini boyutlandırır. Emperyalist kapitalist sistem, yeni bir temelden ülkeleri, devletleri, tekelleri, üretici güçler ile üretim ilişkilerini, altyapısı ile üstyapısını, üretim ile tüketimi, 56

üretim sermayesi ile para sermayeyi, sanayi ile tarımı, tasarım ile uygulamayı, eğitim ile sanayii, işkollarını ne kadar daha üst düzeyden entegre etmek zorundaysa, kapitalist üretim anarşisini ve krizlerini de o kadar azdırmaktadır. Sermayenin küresel temellerdeki birikimine geçişle emperyalist kapitalist sistemin gelişim eşitsizlik ve dengesizleşmeleri, krizleri ve yıkıcı karakteri artıyor. Sistemin iç hiyerarşisi, Sovyet sosyal emperyalizminin başını çektiği bloğun çöküşü ve izleyen dönemde de ABD emperyalizminin konum kaybetmesiyle, yeni güç merkezlerinin ortaya çıkmaya başlamasıyla değişim geçiriyor. Sermaye ne kadar büyür, yoğunlaşır ve merkezileşirse, o kadar kendi kendinin engeli ve sınırlayıcısı haline geliyor. Sermayenin küresel ölçekteki yoğunlaşması ve merkezileşmesi, sermayenin içkin çelişkilerinin daha da büyümesiyle, uzlaşmaz sınıf karşıtlığını daha açık hale getirmesi ve keskinleştirmesiyle, genel krizindeki derinleşmeyi ve tarihsel sonuna gidişini de göstermekte, açığa çıkarmaktadır. Bu, kapitalist üretim ilişkilerinin üretici güçlerin gelişiminin artan ölçüde engeli haline gelmesinde, kapitalist gelişimle birlikte büyüyen ve derinleşen çürümede ifadesini bulmaktadır. Kapitalist meta üretim ve ticaretindeki genişleme ve derinleşme, emekgücünün meta karakterini yığınsallaştırdı ve derinleştirdi. Tüm toplumsal ve bireysel ilişkileri belirleyip nesnelere tabi hale getirdi. Toplumun büyük çoğunluğunun işçileşmesi ile birlikte mutlak ve göreli artıdeğer sömürüsü de küreselleşti ve dayanılmaz bir biçim aldı. Proletarya-burjuvazi karşıtlığı keskinleşti. Tekelci birikimin küresel ölçeğe çıkan azami kar, azami egemenlik yasası yaşamın her alanına damgasını vurdu. Tüm siyasal-toplumsal ilişkileri cendereye aldı. Kapitalist birikimin mutlak genel yasası, bir kutupta sermaye birikimi, diğer kutupta, kendi emeklerini başkaları için sermaye olarak üretenlerin safında sefalet birikimi, zincirlerinden boşandı. 57


Üretimin toplumsal güçleri ile kapitalist üretim ilişkileri arasındaki çelişkiyi ortaya koyan kar oranlarının düşme eğilimi yasası, krizler, sermaye birikiminin yıkıcı karakteri şiddetlendi. Kapitalizmin tüm yasalarını sivrilten, iç kudurganlığını kamçılayan rekabet keskinleşti. Emperyalist kapitalizmin iç entegrasyon düzeyindeki artış, eşitsiz ve dengesiz, yıkım ve krizlerle gelişebilme özelliğini artırdı. Sermaye birikiminin iç çelişkilerinin keskinleşmesi, siyasal, toplumsal yaşam ve ilişkilerdeki, insanlar arası ve insan-doğa ilişkilerindeki cenderesini, yıkıcı ve çürütücü karakterini açığa çıkardı. Kapitalizmin iç çelişkilerinin tarihsel yasaları, küresel temelden ölçek ve vites büyüten tekelci birikimle birlikte sınıfsal ve toplumsal çelişkileri derinleştirmekte ve şiddetlendirmektedir. Leninist zayıf halka ve eşitsiz gelişim diyalektiğine dayanan tek ülkede sosyalizm teorisi, günümüzde, sosyalist devrimin evrensel temeli ile güçlenen bağlantısı içinde günceldir. Dünya sosyalist devrimi ve evrensel komünizm programımızdır. Emperyalist kapitalizmin son 50-60 yıllık döneminden farklı olarak girilen tarihsel dönemi karakterize edecek olan ulusal kurtuluş devrimleri, demokratik halk devrimleri değil proleter sınıf savaşımı ve sosyalist proletarya devrimleri olacaktır. Daha gelişkin proleter devrimler ve sosyalizmin koşulları, kapitalizmin bugünkü tekelci gelişme düzeyinde, sınıfsal-toplumsal sorun ve çelişkilerinin tarihsel gelişiminde ve ancak dünya komünist devrimiyle çözülebilecek boyutlanmasında bulunmaktadır. Birbirinden yalıtık ve kapalı ekonomilerin çözülmesi, sermayenin küresel temelden birikime geçişi, sermayenin tekelci yoğunlaşma, kaynaşma ve merkezileşmesinin küresel ölçekli tekelleri ortaya çıkarması, üretim dallarının, ekonomilerin, toplumların, kültürlerin, ulus ve devletlerin iç içe geçişiyle entegrasyon düzeyinin yükselmesi, üretim ve emeğin de küresel temelden organize edilip toplumsallaşması, proletaryanın savaşımının ve proleter devrimlerin artık biçim olarak da ulusal olmaktan çıkıp enternasyonalist ve küresel temelden 58

örgütlenmesinin koşullarını ortaya çıkartmaktadır. Proletaryanın dünya çapında küçük burjuvaziyi nicel olarak geride bırakması, kolektif emekçi karakterinin gelişimi, mülksüzleşme ve yarıproleter karakteri ağır basan geniş kent ve kır yoksulları kesimlerinin proletaryanın yakın bağlaşığı haline gelerek toplumsal güç ve niteliğini artırması, kapitalizmin küresel tekelci ölçekten doğurduğu tüm sorun ve çelişkilerin uzlaşmaz sınıf karşıtlığı ekseninde toplanması, görülmemiş kapsam ve şiddetteki proleter devrimlerin, görülmemiş gelişkinlikte sosyalist inşa süreçlerinin dayanaklarını oluşturmaktadır. Emperyalist kapitalizmin iç entegrasyonunun yükselmesinin, aynı zamanda onun eşitsiz, sarsıntılı, kesinti ve yıkımlarla gelişebilme özelliğini derinleştirmesi, genel krizine yeni bir biçim ve boyut kazandırması ise, proleter devrimlerin ve sosyalizmin inşasının tek tek ülkelerle sınırlı kalmayıp, bölgesel ve zincirsel gelişmesinin, sosyalist dünya devrimine doğru sıçramalarla yaygınlaşıp ilerlemesinin tarihsel olanaklarını da güçlendirmektedir. Sosyalist devrimler, öncekilerden farklı olarak geri kapitalizmin çözmemiş olduğu sorunları çözmekle sınırlanıp geriye çekilmeyecektir! Küresel temelden gelişen kapitalizmin ortaya çıkardığı ileri toplumsallaşma temelinden ve sınıfsaltoplumsal sorun ve çelişkilerden çıkışını alacaktır. Mülkiyet sorunundan devlet sorununa, tarım sorunundan ulusal sorunlara, sosyalist devrimci demokrasi sorunundan kadın sorununa, birey sorunundan doğa sorununa, daha ileri bir noktadan başlayan, evrensel komünizme doğru gelişen çözümler geliştirecektir. Sosyalist devrim, proletaryanın devrimci önderliği ve hegemonyasında, proletaryayla sınırlı kalmayıp diğer emekçi sınıflara doğru da yayılan sınıfsal-toplumsal-bireysel sorun ve çelişkileri, tekelci kapitalizmle insanlığın varlık yokluk sorunu haline gelmiş tüm sorun ve çelişkileri çözecektir. İnsanlığın varlık yokluk cenderesinde yaşamaktan çıkabilmesi, sınıfsal olduğu 59


kadar toplumsal ve bireysel kurtuluş ve özgürleşme, proletaryanın evrenselleşen öz koşullarında yoğunlaşan dayanılmaz çelişkilerin patlamalı bilinç ve hareketine, proletaryanın önderliğine, proleter devrimlere, sosyalist dünya devrimine ve evrensel komünizme bağlı hale gelmiştir. Bu günümüzde tüm siyasal-toplumsal sorun ve çelişkilerin de merkezine proletarya-burjuvazi uzlaşmaz karşıtlığı ve savaşımının gelişmesini, kapitalizm ile çıkışını komünizmden alan sosyalizm karşıtlığını koymayı, proletaryanın bağımsız sosyalist devrimci sınıf önderliğine ve sosyalist devrimlere bağlı biricik çözümünü şart koşar. Leninist zayıf halka ve eşitsiz gelişim devrimci diyalektiğine dayalı tek ülkede sosyalizm teorisinin, küçük burjuva devrimciliği tarafından devrimin ancak geri kapitalist ülkelerde, sosyalist devrim ve dünya sosyalist devriminden kopuk, antiemperyalist antifaşist ulusalcı-halkçı demokratizm biçiminde gerçekleşebileceği anlayışındaki yozlaşmış biçiminden kesin bir kopuş zorunludur. Emperyalistler ülkeler ve tekeller arası rekabet ve çelişkilerin düzeyi, krizlerin ülkeler ve bölgelerdeki derinleşme düzey ve biçimlerinin farklılığı, kapitalizmin gelişme düzeyindeki farklılıklar, siyasal-toplumsal yapı, tarihsel-kültürel özellik ve gelişim farklılıkları, öznel faktörün, partilerin, sınıf mücadelesinin gelişme ve örgütlülük düzeyi, tek ya da birkaç ülkede proleter devrim ve sosyalizmin kuruluşu olanağını sağlarken, diğerlerinde gerçekleşmemesine veya gecikmesine yol açar. Sosyalist devrimlerin ve sosyalist inşanın bu koşullarda, sıçramalı ve duraksamalı gelişmeler, yeni denge durumları, kapitalist ülkelerle birlikte yaşamanın da olacağı dönemlerden geçilerek ilerleyeceği, Leninist devrim teorisinin stratejik örgüsüdür. Zincirin zayıf halkasından devrimci kopuş ise, sınıfsal, toplumsal, siyasal çelişkilerin hem içte hem de emperyalist kapitalist sistemle en yoğun ve şiddetli işlediği ülkelere işaret eder. Günümüzde ise küresel temelden gelen sermaye birikimi ve çelişkileri, ülke içindeki sermaye birikimi 60

ve çelişkilerine de içerili hale gelmekte, iç ve dış çelişkileri daha fazla iç içe geçirip şiddetlendirmekte ve yaygınlaştırmaktadır. Emperyalist kapitalizmin küresel gelişme ve entegrasyon düzeyi, azalan sayıdaki geri kapitalist ülkede devrim ve sosyalizmin inşasını kendi başına zorlaştırırken, Türkiye dahil orta-ileri ve orta düzeyde gelişmiş kapitalist ülkelerin zayıf halka olma olasılık ve durumlarının artması, zayıf halkaların zincirsel ve sıçramalı bir karakter kazanma, devrimde ve sosyalizmin inşası sürecinde ortaya çıkabilecek denge durumlarını sosyalizmin lehine çevirme, sosyalizmin değil kapitalizmin savunma konumuna itilme olanaklarını artırmaktadır. Büyüyen bir kriz dalgası içerisinden patlayacak devrimler, tek ülkeyle sınırlı kalmayıp zincirsel, sıçramalı ve eş zamanlı gelişmelerle birçok ülkede birden ya da ardı ardına gerçekleşebilecektir. Bugünkü dünya, bölge ve Türkiye durumu içerisinde, sosyalist devrim ilk elde birkaç ülkeyle sınırlı kalsa bile, içe kapalı ve yalıtık bir devrim olarak kalmayacak, evrenselleşmiş proletarya hareketi ve burjuvazi-kapitalizm karşıtlığındaki dayanakları ve sınıfsal-toplumsal bağlaşıkları gibi, onları da sıçratıcı ve devrimci esinleyiciliği çok daha güçlü olacaktır. Bunun koşulu, Türkiye dahil tek tek ülkelerde sosyalist devrimlerin de proletaryanın ve proleter devrimlerin evrensel temelde, sosyalist dünya devriminin daha baştan bileşeni olarak örgütlenmesidir. Bunun koşulu, sosyalist devrimler ilk elde birkaç ülkeyle sınırlı kalacak olsa bile, bugünkü daha yüksek koşullarından daha gelişkin sosyalizm inşasını gerçekleştirmeye cesaretle girişmesi, içe kapanmadan ve sosyalizmi salt mülkiyet ve iktidar sorununa indirgemeden, sınıfsal, toplumsal, bireysel tüm sorunlara yeni ve daha yüksek çözümler üreterek, kendisini aynı zamanda tüm dünya proletaryasının sosyalist devrimci savaşımının ve itkisinin, devrimcileşecek bölge ve dünya durumunun bir iç dinamiği olarak örgütlemesindedir. Yalnız krizlerde değil, kapitalizmin ekonomik, toplumsal, 61


siyasal, kültürel her düzeydeki görülmemiş anaforik dinamizmi, sınıf mücadelesinde de sıçramalı gelişme dinamiklerini, birçok alan ve durumda durmaksızın ortaya çıkarmaktadır. Sosyalist devrimci sınıf ajitasyonu, propagandası, örgütlenme ve faaliyet biçimleri de buna uygun bir dinamizme sahip olmalıdır. Günümüzün dar devrimcilik ve siyasal-sendikal örgütlenme biçimleri bu tür bir çeşitlilik ve dinamizme, ortaya çıkan her duruma uygun yeni yöntem ve araçlar geliştirmeye, yaygınlaştığı ölçüde derinleşen, kalıcı olduğu ölçüde dinamik bir kitle çalışması tarzına uygun değildir. Düşünce, yaşam ve faaliyet tarzı da devrimci hareket ve kitle hareketindeki uzun durgunluğa, güvensizlik ve özgüvensizliğe, tasfiyeciliğe, reformist devrimciliğe, tek biçimliliğe, darlığa, elinin ucuyla titrek biçimde tutmaya uyarlanmıştır. Her şeyden önce bundan kesin kopmak, yeninin programatik ve stratejik ufku içinden, yılmak bilmez, enerjik, dinamik, çok çeşitlenmiş, iç bağlantılı, yaratıcı, geçişli bir düşünce, örgütlenme ve pratik faaliyet tarzı zorunludur.

BURJUVA DEMOKRASİSİ

Burjuva sınıf egemenliğinin bir biçimi olan burjuva demokrasisi, emperyalizm çağında, tekellerin egemenliğinin sürdürülmesinin bir aracıdır ve artan ölçüde burjuvazi içerisinde de küçük bir azınlığın -mali oligarşinin- elinde toplanmasıdır. İçsel dönüşüm, mali oligarşik egemenlik ve hegemonyanın derinleşmiş ifadesiyle, burjuva demokrasisinin bu özelliğini daha belirgin kılmaktadır. Burjuvazi, neoliberal biçimiyle sınıf iktidarına geniş bir toplumsal temel oluşturabilmektedir. Burjuvazi, uzlaşmaz sınıf karşıtlığı oluşturan çelişkileri bu sistem içerisinde kontrol etmeyi hedefler. Burjuva demokrasilerinin temelinde sermayenin oluşturduğu ekonomik, toplumsal güç ve ilişkiler, burjuva bilincin işçiler dahil bütün topluma egemen 62

kılınması bulunmaktadır. Ve bu sadece sermayenin genel ve statik bir egemenlik biçimiyle değil, sermaye birikim sürecinin değişen ve farklılaşan ihtiyaçlarına, sermayenin birikim biçimlerindeki değişmelere göre bu egemenlik ilişkilerinin tümünü de değişime uğratarak, yeniden biçimlendirerek toplumsal etki gücünü ve bağlayıcılığını artırmaktadır. Dünya çapında üretimin toplumsal güçlerinin ve ilişkilerinin geldiği düzey, mali sermayenin küresel temellerde, daha geniş ve birçok yönden birden birikim ihtiyacı, artıdeğer sömürüsü kanallarının çoklulaştırılması, mali oligarşinin siyasal, sınıfsal ve toplumsal iktidarının da daha geniş temellere oturtulmasını, buna uygun neoliberal burjuva demokratik biçimlerinin geliştirilmesini ortaya çıkardı. Siyaset neoliberal temelde yeniden yapılandırıldı. Faşist diktatörlükler, tekçi egemenlik biçimlerinin hakim olduğu tüm diktatörlükler, yeni sermaye birikim sürecinin birer iç engeli olmalarıyla, burjuvazi içi eşitsiz gelişmeler ve yeni iktidar biçimlenişleriyle, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin, orta sınıfların ise henüz gerçek kurtuluş ve özgürleşmenin bilincine varmamış olsalar da, toplumsallaşma ve özgürleşme arayışlarının basıncıyla çözülüyor, yıkılıyorlar. Avrupa’da 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında yükselen sınıf mücadelelerinin ve Sosyalist Ekim Devrimi’nin ve sosyalizmin çekim etkisini sınırlandırma ihtiyacının etkisiyle gelişen burjuva demokrasisinin sosyal demokratik biçimi de küresel sermaye bikiminin ve mali oligarşinin isterleri doğrultusunda neoliberal burjuva demokrasisine doğru çözülüyor. Mali oligarşinin küresel temeldeki egemenliğinin ulus devletleri çözüp dünya devletine bağlı esnek konfederal birer bileşeni olarak yeniden örgütlemesiyle devletler neoliberal burjuva demokrasi temelinde yeniden yapılandırılmaktadır. Türkiye’de faşist diktatörlüğün çözülmesi, Afrika ve Ortadoğu’da son halk isyanlarıyla birlikte tekçi egemenlik biçimlerinin hakim olduğu diktatörlüklerin iç sarsıntılarla çözülme sürecine girmesinden de, burjuva demokrasinin bir biçimi olan 63


sosyal demokrasinin her ülkenin özgünlükleriyle birlikte, geriye doğru çözülme sürecine girmesinden de çıkaracağımız sonuç, bugün burjuva sınıf iktidarının gelişen biçiminin neoliberal burjuva demokrasisi olmasıdır. Bu gelişimi tetikleyen neoliberal demokrasinin burjuva sınıf egemenliğinin ve sömürüsünün toplumsal temelini derinleştirip genişletmesidir.

BURJUVA DEMOKRASİLERİNİN ÜZERİNDE YÜKSELDİĞİ EKONOMİK TOPLUMSAL TEMEL

Burjuva demokrasisi, burjuvazi için özgürlük ve demokrasi, işçi sınıfına ve diğer emekçi sınıflara karşı diktatörlüktür. Burjuva demokrasisi, işçi sınıfı için, ücretli kölelik demokrasisidir. Tüm yaşamsal ihtiyaçlarıyla birlikte emekgücünün metalaşması demokrasisidir. En gelişmiş burjuva demokrasileri dahil burjuva demokrasilerinin tüm biçimleri, burjuvazinin, onun içinde de egemenliğini tüm yönleriyle derinleştiren mali oligarşinin, tüm işçi sınıfı ve emekçi sınıflar üzerindeki burjuva sınıf diktatörlüğüdür. İşçi sınıfı, azınlığın çoğunluk üzerindeki bu diktatörlüğünü, ancak burjuva demokratik devlet şeklini parçalayıp yıkarak yok edebilir ve işçi sınıfı ve emekçi sınıflar için en gelişkin demokrasi olan proletaryanın sınıf diktatörlüğünü, proletarya sosyalizmini geçirebilir. Burjuvazinin sınıf iktidarına büyük gücünü kazandıran burjuva demokrasisidir. Burjuva demokrasisi, burjuvazinin sınıf egemenliğini sürdürmesinin, sınıf diktatörlüğünü gizlemesinin en temel ve en güçlü silahı durumundadır. Açıktır ki, burjuva sınıf egemenliğinin bu en yaygın ve etkin aracının yıkılması ve onu aşan bir sınıf iktidarını ortaya çıkartmak ve inşa etmek, proletarya devriminin temel sorunudur. Bugünkü tarihsel durum, burjuva demokrasilerinin yıkılması sorununu yakıcılaşmış ve büyümüş olarak devrimci proletaryanın önüne 64

koymuştur. Burjuva sınıf iktidarının en yaygın ve temel biçimi olarak burjuva demokrasisinin yıkılması sorunu, sadece siyasal devrimin sorunu değildir. Burjuva demokrasilerinin üzerinde yükseldiği, aynı zamanda nüfuz ettiği, yeniden yoğurduğu ekonomik ve toplumsal temellerle birlikte ele alınmalı ve mücadelenin hedefine koyulmalıdır. Genel bir burjuva demokrasisi eleştirisi, kaba ve yüzeysel bir karşıtlık ilişkisi, bugün derinleşen kapitalist meta üretim ve egemenlik ilişkileri içerisinde eriyerek burjuva demokrasisine içerilmenin önünü alamayacaktır. Burjuva demokrasisine karşıtlığımız bugün sınıf düşmanımızın geçirmiş olduğu köklü dönüşümün, egemenlik ve hiyerarşinin mali oligarşik biçiminin; yukarıya doğru giderek daralıp çekirdekleşen ve merkezileşen; alta doğru ise yine mali oligarşik düzeni güçlendirip derinleştirecek biçimde genişleyen ve burjuva toplumsallık kazanan tüm biçimlerine karşıtlığı içerir. Burjuva demokrasisi genel oy ve parlamentoyla sınırlı değildir. Yerel yönetim, bölgesel özerklik ve federatif biçimleri, yönetişim, katılım biçimleriyle, medya, sivil toplum, kamuoyu mühendisliği ve yoklamaları, referandumlarla daha geniş bir toplumsal temele oturmaktadır. Bunlar emekçi sınıflardaki demokrasi bilinci ve tepkisinin gelişmesi, sermayenin bu koşullarda da istikrarlı ve birçok yönden birikiminin gereği olarak ortaya çıkmıştır. Proletaryanın sınıf egemenliğinin aracı olarak proletarya diktatörlüğünün ve bir bütün olarak sosyalizmin ve sosyalist demokrasinin tüm yönleriyle gelişkin bir kapsam ve içerikle burjuva demokrasilerinin karşısına çıkartılması ve onun üstünlüğünün gösterilmesi de ancak bu şekilde olabilir. Sosyalist devrimin hedefi burjuva sınıf diktatörlüğünün burjuva demokratik biçiminin yıkılması olacaktır. Karşımızdaki düşman neoliberal burjuva demokrasisidir. Hedefe burjuva demokrasisini çakacak ve onu yıkacağız. 65


Burjuva demokrasisi, burjuvazi için mutlak ve nispi artığer sömürüsünü artırma, azami karını büyütme ve sermayesini çoğaltma demokrasisidir. İşçi sınıfı ve emekçiler için ise parlamento aracılığıyla temsili, biçimsel, dolaylı siyasal katılımlarına olanak tanınsa da, hangi egemen sınıf kesim ve partisinin kendisini daha çok sömürüp soyacağını belirlemek dışında bir işe yaramaz! Onun temelindeki sınıfsal gerçeklik, burjuvazi-proletarya karşıtlığı ve burjuvazinin proletarya üzerindeki egemenliği ve sömürüsüdür. Ancak bu gerçek, sadece komünistler için apaçık bir gerçektir. Tarihsel olarak ömrünü dolduran siyasal olarak ömrünü doldurmamıştır ve bu söylenilen ancak sistemin dışına, tüm meta egemenlik ve üretim ilişkilerinin dışına çıkan sosyalist devrimci bir bakış içerisinden görülebilir. Burjuva demokrasisinin sınırları işçi sınıfının mücadelesi içinde açığa çıkarılmalı ve sosyalist demokratik bilincin geliştirilmesini sağlayacak bir mücadele yürütülmelidir. Burjuva demokrasisine karşıtlık sosyalist işçi demokrasisi kesin ve net ekseninden kurulmalıdır. Burjuva demokrasilerine asıl gücünü veren, burjuvazinin kendi sınıf egemenliğini toplumsallaştırması ve emekçi sınıfları sisteme bağlamasıdır. Burjuvazi, gitgide daralan ve mali oligarşinin egemenliğine dönüşen bir azınlığın iktidarını nasıl çoğunluğa dayalıymış gibi gösterebilmektedir? Burjuvazi, burjuva demokrasisi biçimiyle iktidarını, siyasal ve toplumsal geniş bir örgütlenme temeline dayanarak, birçok alanda çok sayıda doğrudan ve dolaylı örgütlerle yürütür ve genel oy hakkıyla, çoğulculukla, biçimsel katılımcılıkla halkın iradesi olarak gösterir. Kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesi ve her düzeyde hakimiyetini derinleştirmesinin bir sonucu olarak toplum, grup ve bireyleri belirleyen tüm ilişki biçimlerini, ücretli emeksermaye, proletarya-burjuvazi, birey-ulus, birey-toplum, bireyaile, insan-insan, insan-doğa ilişkilerini belirleyen kapitalist 66

üretim ilişkileridir. Üretim araçlarını elinde tutan sınıf olarak burjuvazi, hakimiyetini, sermaye egemenliğine, ücretli köleliğe ve meta ilişkilerine dayalı olarak, bütün ilişkilerin doğrudan ve dolaylı sermaye ve metalar aracılığıyla kurulmasıyla yürütür. Bu dışsal bir ilişki değil, her şeyin metalar dolayımı ile belirlenmesiyle en başta kitlelere içseldir. Metalar dünyasına asıl gücünü veren de budur. Meta üretim ve egemenlik ilişkilerinin dışına çıkmadan edinilen bilinç de burjuva-bilinçtir. Burjuvazi, kapitalist üretim ilişkileri ve meta egemenlik düzenini değişmez, mutlak bir sistem olarak gösterir, dolayısıyla kendi sınıf egemenliğini ve onu sürdürmenin en güçlü aracı olarak da burjuva demokrasisini değişmez, mutlak ve en iyi sistem olarak gösterir. Kapitalizm artıdeğer sömürüsü ve meta üretim düzenidir; sadece üretim ve ticaret değil bütün siyasal ve sosyal işbölümü formları -ulustan aileye-, bütün toplumsal ve bireysel ilişki biçimleri ona göre ve onu geliştirecek biçimde örgütlenir. Emekçilere zerkedilen egemen kültürün de bu temelde oluşturulmasıyla burjuva egemenlik sisteminin ekonomi, siyaset, kültür, sosyal işbölümüyle toplumsal ve bireysel ilişki biçimlerinin hepsine hakim olması da gerçekleştirilir; bunlar, hep birlikte burjuva sınıf egemenliğinin geniş temelini oluşturur. Burjuva demokrasilerinin dayandığı siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel geniş temel budur. Bu temel ve yaygın ilişkiler ve bunların iç içe geçişi kavranmadan, emekçi sınıfları kapitalist sisteme bağlayan yüzlerce, binlerce bağ, kurumsal ağlar anlaşılamaz, burjuva sınıf egemenliğine karşı etkili ve cepheden bir mücadele yürütülemez. Sömürücü küçük bir burjuva azınlık, hatta burjuvazinin mali oligarşiyi oluşturan küçük bir bölümü, baskı ve şiddeti de kullanarak ama daha ziyade sopayı arkasında tutup arada bir çıkartarak büyük çoğunluk üzerinde hakimiyetini sürdürmektedir. Burjuva demokrasisi, burjuva diktatörlüğüdür. Burjuva demokrasilerinde devletin zor aygıtı olma niteliği zaman zaman 67


en vahşi katliamlara girişse de daha rafine biçimler kazanır. Burjuva sınıf egemenliğinin toplumsallığına rağmen gelişen sistem karşıtlığını bastırmanın bir biçimi olarak yok etme ve katliamlar daha örtük ve geri plandadır. Ancak gerektiği her yer ve zamanda, buna da başvurmaktan kaçınmaz. Faşizm ise burjuvazinin - genel olarak bujuvazinin de değil finans kapitalin en azgın, en gerici ve en saldırgan kesimlerinin- açık, terörcü diktatörlüğüdür. Ve faşist diktatörlüğün başta gelen aracı da devletin ön plana çıkan baskı aygıtlarıdır. Siyasal ve ekonomik terör, içte ve dışta saldırgan, inkarcı ve imhacı politika, siyasal ve ekonomik hak ve özgürlüklerin tümüyle veya büyük ölçüde ortadan kaldırılması, şiddetin, inkar ve imhanın, dıştalamanın temel yöntem olarak kullanılması faşizmi, faşist diktatörlükleri karakterize eder. Faşizmde devlet, tek biçimli yapının hakim olduğu katı merkeziyetçiliğiyle devlettir. Burjuva demokrasisinin burjuva sınıf egemenliğinin en yaygın ve temel biçimi olmasının nedeni, burjuva sınıf egemenliğini ve sömürüsünü siyasal ve toplumsal olarak daha geniş temellerde örgütleyebilmesidir. Ancak hiçbir perdeleme, içerme ilişkisi burjuva demokrasisinin işçi sınıfını ve emekçi sınıfları ezme ve manipüle etme demokrasisi olduğunu gizleyemez. İnsanın en büyük yabancılaşması ve köleliği kendi emeğine, edimine yabancılaşmasıdır. Burjuvazinin hiçbir katılım, çoğulculuk, yönetişim ilişkisiyle perdeleyemeyeceği ve her geçen gün keskinleştirdiği temel çelişki işçi sınıfının ücretli kölelik ilişkisidir. Dünyanın gerçek kutupları olan proletarya ve burjuvazi gerçeğini hiçbir burjuva demokrasisi silikleştiremez. Burjuva demokrasisi yalnız üretim ve emeğin değil, bu temelde bilginin, aklın, kültürün, yönetim organizasyonlarının, egemenliğin, tasarımın, yaratıcılığın, gereksinmelerin her birinin hem de birbiriyle iç içe geçerek daha üst düzeyde toplumsallaşması zorunluluk ve eğiliminin bir ifadesi hem de 68

bunun burjuva sınırları ve yadsınması olarak vardır. Bu yüzden burjuvazinin sınıf egemenliğini oluşturan tüm bu yapıtaşlarının her birinin ileri ve iç içe toplumsallaşması, bir ve aynı zamanda, burjuva sınıf egemenliğini ne kadar güçlendiriyorsa, giderek artan ölçüde, o kadar kırılganlaştırmaktadır. Üretim ve emek gibi, yine burjuva sınırlar içinde de olsa, bilginin, tasarım ve yaratıcılığın, yeni gereksinmelerin, kültürün, yönetim ve egemenliğin alt düzeyde tüm topluma yayılma, toplumsallaşma zorunluluğu, yalnızca özel mülkiyet ve siyasal iktidarı değil burjuva sınıf egemenliğinin tüm yapı taşlarını elinden çekip alma koşul ve dinamiklerini geliştirmektedir. Proletaryanın toplumsallaşmasının, toplumun proleterleşmesinin anlamı işte budur. Devlet, üretimin, emeğin, bilginin, egemenliğin, kültürün bugün geldiği ileri bileşik-toplumsallaşma düzeyinde üretimi ve toplumu bütünden örgütlemenin temel ve asli unsuru olmaktan çıkması zorunluluğuna karşın mali oligarşik egemenlik altında baskı, denetim, takip işlevi dahil her yönüyle bir üst düzeyde azmanlaşıp yetkinleşir. Gündelik yaşamı biçimlendirip her yönden kontrol altına alır, sokaktan yatak odasına girilmedik yer bırakmayan yeni yöntem ve biçimler geliştirir. Neoliberalizmin toplumu da grup ve bireylere doğru çözmesi ve tüm ilişkilerin bu temelde tanımlanması ve kurulmasıyla da birey sorununda da derinleşen bir karşıtlık zeminini ortaya çıkarır. Üretimin küreselleşen toplumsal güçlerinin gelişmesinin artan ölçüde engeli haline geldiği, kapsayamaz ve yönetemez duruma geldiği için bir üst düzeyden yetkinleşme ve aynı zamanda çürüme sürecine giren burjuva devlet, ona olan mecburiyet ve ihtiyacı da azalan ve azalmaya devam edecek, artan ölçüde karşıtlaşacak toplumsallaşmış ve evrenselleşmiş proletarya tarafından yıkılmalıdır. Temel sonuç budur. Neoliberal siyaset ve demokrasinin neoliberal ekonomi ile iç içe iki kat hızlandıracağı asıl çelişki de işte budur. Neoliberal 69


demokrasinin azami artıdeğer sömürüsü demokrasisi olması, emekgücünün değersizleştirilmesi, en temel ihtiyaçların dahi metalaştırılarak karşılanamaz hale gelmesi, işsizlik, sefalet birikimi, mali oligarşik azami kar azami sömürü demokrasisi olmasıyla, kitleler içinde oluşturduğu çekimin kırılganlaşması, dıştalayıcılık ve karşıtlığın derinleşmesidir. Bu siyasal düzeyde de burjuva demokrasisinin iç çelişkinliğini ve zayıf karnını çıkartır ortaya. Yalnızca burjuva ulus devletler değil, bugünkü dönüşümleriyle iç içe geçmeye başladıkları, oluşum sürecindeki mali oligarşik dünya devleti de parçalanıp yok edilmelidir. Proletaryanın önderlik edeceği sosyalist devrimlerle kurulacak olan proletarya diktatörlüğü, burjuvaziyi ezme misyonu dışında herhangi bir devlet biçimini kalıcılaştırmayacağı gibi, gelişkin sosyalist konseyler demokrasisi ile “devlet olmayan devlet” olarak, işbölümü ve sınıfsal farklılıkların kendilerini ve sonucu olan tüm ilişkileri, kurumları sönümlendirme sürecine sokar. Çıkışını komünizmden alan bir sosyalizm, sosyalist devrimle birlikte etkimesi sınırlanmış, daraltılmış olarak devam edecek olan değer yasasını, teknolojinin kullanım biçimini, ücret sistemini, kapitalist üretimin toplumsal ilişkilerini, emek organizasyon ve yönetimini, işbölümünü, üretim-gereksinme çelişkisini, gereksinimlerin belirlenme ve karşılanma biçimini komünizme doğru ilerleme hedefiyle birlikte sönümlendirmek, kökünden dönüştürmek ve sönümlendirmek zorundadır. Sosyalist devrimle önü açılacak sosyalist işçi demokrasisinin ayrımı emekçi yığınların devrimci eyleminden, olağanüstü girişkenliğinden doğması ve konseyler demokrasisi biçiminde örgütlenmesidir. Kapitalizme ve onun iktidarının burjuva demokratik şekline, sosyalist devrimci demokrasi temelinden derin bir bilinç ve karşıtlık oluşturmak, sınıfa karşı sınıf eksenli bir mücadeleyi örgütlemek komünistlerin ve proletarya sosyalizminin bugünkü en temel ve en yakıcı sorunu ve görevidir. 70

BURJUVA DEMOKRASİSİNİN TOPLUMSAL İDEOLOJİK TEMELİ

Burjuva Sivil Toplum

Burjuvazi ve devletine doğrudan ya da dolaylı bağlı çok geniş bir burjuva sivil toplum kurum ve ilişkileri ağı, Türkiye gibi orta gelişmiş kapitalist ülkelerde de, burjuvazinin baskı aygıtını da perdeleyip bütünleyen “yumuşak gücü” olarak gelişti. Artıdeğer birikim ve kontrol alanlarını genişletmenin, toplumsal-kültürel yapı ve ilişkileri buna göre durmaksızın yeniden örgütlemenin aracı haline geldi. Burjuvazinin kendi sivil toplumunu da hızla geliştirmesi, kendiliğinden kitle örgütlenmeleri ve uzlaşmaz karşıt bir sınıfsal-toplumsal eksenden gelmeyen muhalif örgütlenmeleri de adım adım içine çekerek genişledi. Sendikalar da sınıf mücadelesi örgütleri olmaktan tümüyle çıkarak, burjuva sivil toplumun bir parçası haline geldiler. Burjuvazinin ekonomik ve siyasal egemenliğini hem örterek, hem onların da etkinliklerini artırarak, burjuva sınıf egemenliğinin toplumsal temelini genişlettiler. Toplumu çepeçevre saran bu esnek, geçişli, çoklu kurum ve ilişkiler ağı, birey ve gruplar açısından önceki tekçi dar kişisel ve kurumsal bağımlılık ilişkilerinden bir özgürleşme ve faaliyet serbestisi olarak görünür. Oysa toplamda, burjuva toplumsal kurum ve ilişkilere eskisinden çok daha içsel ve derin bir bağımlılığın sistemidir. Bugün etkinliği son derece artan burjuva toplumsallaşma biçimleri, sivil toplumcu demokratizm, küçük burjuva bulanık toplumsalcılığı biçiminde genişleyen ama sisteme içkin ve öz dayanağı olan muhalefet sistemini de yaratarak, uzlaşmaz sosyalist devrimci sınıf karşıtlığından gelmeyen devrimcileri de reformistleştirmektedir. Sermayenin her birinde muazzam ölçek büyüttüğü ve neoliberal temelden etkinleştirdiği medya, internet, belediyeler, 71


şehir, çevre, din, eğitim, kültür, sanat, spor kurum ve organizasyonları, her konu ve alandaki çok çeşitlenmiş, şu veya bu düzeydeki muhalefeti de içeren STK ağları ile toplumun içine işleyen etkinlik ve egemenliğini de artırmıştır. Hepsinin temelinde, sermaye ve metalara dayalı ilişki biçimlerinin kesin toplumsal egemenliği ve tek toplumsal ilişki biçimi haline gelmesi vardır. Siyasal-toplumsal-kültürel egemenlik ilişkilerinin de doğrudan artıdeğer üretim ilişkilerinin genişleyen köleleştiriciliği temelinden yeniden üretilmesi ve onu daha da genişletmesi vardır. Bu kurum ve ilişkiler ağı içinde, sivil toplumcu muhalefet platformları içinde eriyecek bireysel ve grupsal kendiliğinden işçi oluşumlarına, sosyal liberalleşen işçi siyaset ve sendikalarına, hatta küreselleşmiş “sosyal diyalog”cu işçi sendikalarına yer vardır, fakat proletaryanın bağımsız uzlaşmaz sınıf karşıtlığı bilinç ve örgütlenmesine yer yoktur. Özünde tüm bir egemenlik sistemi, bunun engellenmesi, etkisizleştirilmesi, eritilmesi, dıştalanması üzerine kurulmuştur. Sistemin en güçlü göründüğü bu yan, aynı zamanda onun en hassas ve kırılgan yanıdır. Bağımsız, militan, sosyalist devrimci bir sınıf örgütlenmesinin üzerine gideceği, karşıtlaştıkça burjuva demokrasisinin ve toplumsal dayanaklarının sınırlarını ve iç yüzünü açığa çıkartacağı, sosyalist devrimci demokrasi ve özgürlük güçlerini büyüteceği yandır. Komünistlerin kesin önceliği, sınıf kökeni itibariyle de proleter ağırlıklı komünist devrimci bir çekirdek oluşturmak, bununla iç içe genişleyen halkalar temelinde bağımsız kolektif işçi bilincine sahip doğrudan proleter bir güç oluşumu, durmaksızın genişleyen ve derinleşen bağımsız proleter etki ve hegemonya sahasının yaratılmasıdır. Çeşitli muhalefet platformlarında, ortak eylemlerde, ortamlarda yer alış, burjuvaziyle sınırları kesin çizerek, bağımsız proleter sosyalist ideoloji ve politikalarının güçlü savaşımını vererek, etkisini artıracak biçimde olmalıdır. Komünist devrimci çekirdek ile iç içe ve içinden fiili önderlik ve 72

sosyalist etki geliştirilen, esnek, dinamik, etkileşimli bir proleter öz örgütlenmeler ve inisiyatifler ağı: İşçi komiteleri, işçi meclisleri, öncü işçi kurulları, devrimci yükseliş döneminde işçi konseyleri...

“Kapitalizme Ait Bütünsel İşleyişin Birer Parçası Olarak İşçi ve Emekçiler”: İşbölümünün Egemenliği

Sermayenin birikiminin yeni temeli, önceki katı işbölümü ve kurumlaşma biçimlerini çözmekte, farklılaştırarak yeniden üretmektedir. Burjuva egemenliğin toplumsal-uluslararası işbölümü ve bunu kurumlaştıran dayanakları kapsamlı bir dönüşümden geçmektedir. İşyerinde işbölümü, kapitaliste ait bütünsel işleyişin küçük birer parçası olan işçiler üzerinde onun, amansızlaşan otoritesi demektir. Günümüzde, irili ufaklı onbinlerce işletmeyi kapsayan dev ölçekteki küresel üretim zincir ve ağlarındaki işbölümü ise, küresel tekellerin egemenliği altındaki bütünsel işleyişin daha da küçülen birer parçası olan işçiler üzerinde burjuvazinin daha da amansızlaşan otoritesi demektir. İşbölümünün toplumun yalnız ekonomik değil eğitimden sağlığa siyasetten kültüre diğer alanlarında da ayrıntılanması, bu alanlarda da meta ve artıdeğer üretiminin durmaksızın genişleyip derinleşmesinin zeminini oluşturmaktadır. Sermaye ve meta ilişkilerinin bu alanlarda da gelişmesi, işbölümünü karmaşıklaştırarak, bu alanlardaki emekçilerin de proleterleşmesini yığınsallaştırmakta ve işbölümü temelinde tabi oldukları zorbalığı artırmaktadır. Bu, üretim sürecindeki zihinsel işlerin artık tek tek kafa emekçileri tarafından değil, bir bilim insanları, mühendisler, teknisyenler ordusu tarafından yapılması ve kafa emeğinin kendi içindeki işbölümünü ayrıntılandırıp geliştirmesiyle, kapitalistin kafa işçisi üzerindeki zorbalığını da son derece keskinleştirir. Takım çalışması gibi emek organizasyonları, kafa emeği ile kol emeğini, çok farklı işleri birleştirmekle birlikte işbölümünü 73


ortadan kaldırmayan bileşik işbölümü organizasyonları, işçi takımlarını yüzlerce farklı işi birleşik-ardışık yaptıkları bir ölüm yarışına sokar. Yeni üretim ve emek organizasyonları da, işbölümünün karmaşıklaştırılarak proletaryanın parçalanmasına, katmanlılaştırılmasına, iç rekabetinin şiddetlenmesine dayalıdır. Toplumdaki işbölümü ise, emperyalist ve bağımlı kapitalist ülke işçilerinin arasında, bağımlı kapitalist ülkeler işçilerinin kendi arasında, kadınlarla erkeklerin, yetişkinlerle gençlerin ve çocukların, sanayi ve tarım işçilerinin, kafa ve kol işçilerinin arasındaki rekabetle, burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki otoritesini kesinleştirmektedir. Günümüzde kadınların, çocukların, gençlerin, Kürtlerin, engellilerin, herkesin daha yığınsal olarak meta emekgücü piyasasına girmesi, emekgücü piyasasının küreselleşmesi, ulusların, işkollarının, her türlü işbölümünün iç içe geçmesi ve daha geçişli hale gelmesi ile, meta üretiminin de temelini oluşturan işbölümünün doğurduğu rekabet, “herkesin herkese karşı ölümüne savaşı”na dönüşmekte, bir bütün olarak yeni toplumsal-teknik işbölümü biçimi, bileşik-işbölümü biçimlerini alsa da, burjuvazinin işbölümü ağları içinde tuttuğu proletarya üzerindeki egemenliğini güçlendirmektedir. Ulus, ulus devlet, siyasal partiler, ordu, din, aile, eğitim, bilgi, sanat, spor, özel yaşam, bazı ayrıcalıklı meslekler, bunların başlarının üstündeki gizemli dokunulmazlık halesi, ayrıcalık ve otoriteleri, kapitalizmin içinde kalarak ilga edilmektedir. Fakat ortadan kalkmamakta; hepsinin yerini alan sermayenin otoritesi temelinde esnek ve daha geçişli hale getirilerek sürdürülmektedir. Üretimde ve toplumsal yaşamda işbölümü, mesleksel, grupsal toplumsal aidiyet biçimleri, işçiyi yaptığı işin ve kurduğu ilişkilerin sınırları içerisine hapseder. İlişkileri ve bilinciyle parça insan haline gelir ve bu ilişkilerin içerisinden düşünür, kendi durumunu ve ilişkilerini bunun içerisinden olumlayıp diğerlerini dışlar, bu şekilde işçi kendisini de dışlamış olur. İşbölümü, işçiyi böler, sınırlandırır, birbiriyle rekabete sürükler, parça insan 74

haline getirir, yaşamını hücreleştirirken kapitalizmin emekçiyi köleleştirmesini kolaylaştırır. Kapitalizmde, ulusların da, kadın ile erkeğin de, kafa emeği ile kol emeğinin de, çocuklar ile yetişkinlerin de, kent ile kırın da, yöneten ile yönetilenin de, eşit özgür birlikteliği ve kaynaşması olanaksızdır. Artık küresel temelden genişleyen ve derinleşen sermaye birikim süreç ve ilişkilerinin, önceki işbölümü biçimlerini ve kurumlaşmalarını çözmesi öylesine hızlıdır ki, burjuva sınıf bir yandan bunu gözetip yürütmekle birlikte, diğer yandan ulus, ulus devlet, din, aile, kır gibi çözülen ilişki biçimlerini ayakta tutmak için binbir payandayla desteklemek durumunda kalmaktadır. Ezen ulusun ezilen ulus, gelişmiş kapitalist ülkelerde sayıları milyonları bulan göçmenler, erkeğin kadın, kafa emeğinin kol emeği, yetişkinlerin genç ve çocuklar, gençlerin yaşlılar üzerindeki egemenliği eskisi gibi yürütülemez hale geldi. Çözüşüp ayrıştı, kaotikleşti. Bundan dolayı da postmodern ve neoliberal biçimlerle sürdürülmeye çalışılmaktadır. Irkçılık, milliyetçilik, din, erkek egemenliği ve her türlü gericilik gibi işbölümünü de doğrudan içeren ve yeni bir temelden üreten postmodern neoliberal demokrasinin bir anlamı da budur. Bugünkü iç içe geçmeler ise, ortaya genişleyen ara biçimler gibi yeni toplumsal sorunlar da çıkararak gelişmektedir: Ne geldikleri ülkeden ne de bulundukları ülkeden olabilen göçmenler, ne eskisi gibi köylü ne de kentli olabilen, bazıları ikisi arasında mekik dokuyup duran genişleyen bir kesim, küçük burjuvaziden proletaryaya uzanan geniş ara tabakalar, işsiz işçiler ve çalışan işsizler, ne eğitimini aldığı mesleği yapabilen ama ne de başka bir meslekte dikiş tutturabilenler... Yalnız bu iki arada bir derede kalmış toplumsal kesimlerin hızlı genişlemesi, yaşadıkları açmaz ve yıkımlar bile, işbölümünün kaldırılmasına bir çağrıdır. Emekgücünün yeniden üretiminin toplumsallaşması, kadın ile erkek arasındaki işbölümü ve cinsiyet ayrımcılığının ortadan 75


kaldırılmasının koşul ve dinamiklerini de geliştirmektedir. Kadının, hele ki işçi kadının, neoliberal demokratizmin kendi istem ve özlemlerini temsil ettiği ya da edebileceği yanılsamasından sıyrılarak, kendi özgül sorunlarının da doğrudan çözüm öznesi olacağı sosyalist devrim mücadelesinin temel bir gücü haline gelebilmesinin koşul ve dinamiklerini de oluşturmaktadır. Toplumsal yaşam ile özel yaşam arasındaki katı sınırlar da erimekte, ikisi iç içe geçmektedir. Gerçekte sanıldığı gibi bu özel yaşamın, mahremiyetin ortadan kalkmasından çok, toplumsallaşması, toplumsal yaşamın ayrılmaz bileşeni haline gelmesidir. Cinsellik, aşk, duygusal ilişkiler, insan bedeni de giderek özel olmaktan çıkarak toplumsallaşmaktadır. Fakat diğer yüzünde de toplumsal olan her şeyin özelleştirilmesi, özel mülk haline getirilmesi biçimiyle vardır. Kapitalizmde korkunç bir metalaştırma, cinselliğin, aşkın, duyguların, bedenlerin, kişiliklerin de artan ölçüde metalaştırılması, ve meta üretim ve egemenlik ilişkileri altına alınması, giderek yaygınlaşan doğallaştırılıp gündelik yaşamın parçası haline getirilen fuhuş, pornografi, teşhircilik, röntgencilik, duygusal bedensel atraksiyon internette sergilenerek paraya çevrilmektedir. Kapitalizmin, emekgücünden başka satacak şeyi olmayanların, satacak başka şeyleri de olduğunu keşfetmelerini sağlaması, onun insanlığa dev hizmeti sayılmasa gerek! Bununla birlikte, insanın tüm yönlü metalaştırılmasının dehşetli yıkıcı, çürütücü, şeyleştirici etkilerine karşın, kapitalist üretim biçimi ve işbölümünün yıkılmasıyla, insanın tüm yönlü toplumsallaşmasının ve özgürleşmesinin de arifesidir! Proletaryayı eze eze gelişen esnek işbölümüdür ki, aynı zamanda, proletaryayı ve emeğini – ve bilgiyi, zihni, yaratıcılığı, kültürü, organizasyonu, yönetimi...- çok yönlü kolektif niteliğini yükseltmekte, onu sonsuza kadar kaldırmanın daha ileri koşullarını oluşturmaktadır. Kadın emeği, genç ve çocuk emeği, Kürt emekçiler, tarım emeği, proleterleşmeyi travmatik biçimde 76

yaşayan kafa işçileri, toplumsal işbölümü sorununu en ağır yaşayan tüm bu toplumsal kesimlerle proletaryanın bir üst düzeyde toplumsallaşması: Üretim sürecindeki işbölümünün toplumsal işbölümüne taşınması ve onu bir üst düzeyden yeniden üretmesi, toplumsal işbölümünün ise üretim sürecindeki işbölümüne taşınarak onu tahammül edilmez biçimde derinleştirmesi ile, proletaryanın hem üretim sürecindeki hem de toplumsal yaşamdaki işbölümüne uzlaşmaz karşıtlığını giderek iç içe geçirecektir. Emperyalizm sorunu, ulusal sorun, kadın sorunu, gençlik ve çocuk sorunlarının, tarım sorunlarının çözümü, kapitalist üretim ilişkileri ve işbölümünün kaldırılması temeline sıkı sıkıya bağlı ve onun içine geçen dinamikler haline gelmektedir. Önceki demokratik sorunlar, aynı zamanda toplumsal işbölümü sorunlarıdır. Bu yüzden her türlü toplumsal-teknik işbölümünün kaldırılması eksen ve hedefi, sosyalist devrimci demokrasinin kesinkes en temel bir içerimi olmak zorundadır. Kapitalizmde işbölümü emekçi için, parça iş, parça ilişkiler, parça bilinç, parça insan olmaktır. Komünizm ise, emekçinin, üretimde olsun, toplumsal ilişkiler alanında olsun onu sınırlandıran ve tüm yönlü ilişkiler kurarak özgürleşmesini ve evrenselleşmesini engelleyen bu bağlardan kurtulmasıdır. Proletarya, burjuva egemenliğinin proleter devrimlerle ezilmesiyle başlayacak sosyalist devrim sürecinde, her türlü işbölümü ve kurumla birlikte kendini de ortadan kaldırarak, çok yönlü gelişmiş yüksek yetileri, gereksinmeleri ile tam toplumsallaşmış özgür bireyler toplumunun da yolunu açacak sınıftır.

Kadının Kurtuluşu ve Özgürleşmesi Burjuva Demokrasisine Sığmaz

Kadın emeğinin çok daha yaygın ve yığınsal olarak ücretli emekçi olmaya doğru çekilmesi, erkeğin egemenliğine karşı 77


kadının ekonomik özgürlüğünü genişletiyor. Mutfak, temizlik, çocuk ve yaşlı bakımı gibi kadını evcil köle ve erkeğe bağımlı kılan geleneksel işbölümü; emekgücünün yeniden üretiminin de (hazır gıda sektörü, hazır bebek bakım ürünleri, elektronik mutfak ve ev aletlerinin gelişimi, anaokuluna başlama yaşının Avrupa’da 3, Türkiye’de 5’e düşürülmesi, medya, internet, vd.) büyük çaplı toplumsal üretim ve toplumsal emeğe dayalı hale gelmesiyle, kadının aile kurumundaki özgül emeğini teknik olarak gereksizleştiriyor. Kapitalist üretim ve meta egemenlik ilişkilerinin, neoliberalizmin, kapitalist toplumsallaşma biçimleri, aile kurumunu da kökünden sarıp bireylere doğru çözmektedir. Bunların ve kadın hakları mücadelelerinin, kadının eski koşul ve biçimlerde yönetilemez olmasının, neoliberal sivil toplum demokratizminin birer dinamiği olduğu, kadının cinsel kimlik bilinci de gelişiyor. Kapitalizm içindeki çelişkilerin tarihsel gelişimi, bir yandan bunları ortaya çıkarırken, diğer yandan ketlemekte, çözülen aile kurumunu ve kadın-erkek arasındaki işbölümünü, bu kez kadının ücretli köleliliğini temele koyarak evcil köleliğini, her alan ve düzeydeki erkeğe bağımlılığını da yeniden üretmektedir. Yeni gelişen bazı sektörlerde kadın emeği tercih ediliyor ve öne geçiyor, kadın yöneticiler göreli olarak artıyor, kadın üretim ve toplumsal yaşam alanına daha çok giriyor, sokağa daha fazla çıkıyor, toplumsal ilişkilerini erkek dolayımıyla değil kendisi geliştirebiliyor... Ancak tüm bunlar kapitalizmde artıdeğer üretimine, piyasanın genişletilmesine göre biçimlendirildiğinden, ücret eşitsizliği, toplumsal eşitsizlik, siyasal ve kültürel eşitsizlik sürüyor. Kadınlara dönük cinsel taciz, şiddet ve tecavüzde patlama yaşanıyor. Kadın cinselliği ve bedeninin metalaştırılmasında, devasa bir seks ticareti, medya-reklam sektörü, internet pornosu, seks turizmi vb. ile doymak bilmez bir cinsel sömürünün nesnesi olarak kullanılmasında, göçmen kadınların seks köleliğine zorlanmasında küresel bir patlama yaşanıyor. Kapitalist üretim ve 78

meta egemenlik ilişkileri, sarıp sarmaladığı kadının özgürleşmesi ve gelişiminin hem koşullarını oluşturuyor, hem de artan ölçüde engelliyor, boğuyor. Bu çelişkiyi damarlarında yaşayan kadınların uyanışı ve özgürlük çığlığı ise, neoliberal demokratizmin çarkları içinde öğütülüp sistemi yeniden üretmeye bağlanıyor. Kadınların erkek egemenliğinden ekonomik serbestleşme eğilimi ama yine “kadın işi” olarak ayrılan ve sınırlanan işlerde, genellikle duygusal ve cinsel tacizle burun buruna çalışabilmesi... Aile kurumunun artan boşanma ve aldatma oranları, eşlerin ayrı yaşaması, şiddetlenen geçimsizlik ve aile içi şiddet, cinayet, kadın ve çocuk isyanları ile bireylere doğru çözülmesi ama yoksulluk yönetişimi, devlet, din, türban gibi paslı kelepçelerle ayakta tutulması... Kadının ev ve bakım işlerinden görece serbestleşme eğilimi ama bunları da kapsayan kapitalist üretim ve meta egemenlik ilişkileriyle birlikte erkeğe de bağımlılığının devam etmesi... Kadının burjuva demokratik sınırlar içinde cinsel kimlik bilincinin gelişmesi ama ağırlaşan bir saldırganlıkla karşı karşıya kalması... Ekonomik, toplumsal, kültürel dönüşümle birlikte neoliberal demokratizmin de kadının gözlerini açması ama güdük ve geri düzeyde bir biçimsel hak eşitliğinin ötesine geçmemesi... Tüm bunlar, kapitalist üretim ve meta egemenlik ilişkilerinin çıplak egemenliği zemininde geri tipte burjuva demokrasisinin toplumsal, yasal olarak biçimlenmesi, ezilen cins çelişkisini de boyutlandırıyor. Kadın sorununun çözümündeki zayıflıkları, sınırlılıkları ve geri adımlarıyla birlikte sosyalizm deneyiminden de sonuçlar çıkarmış olarak komünistler, sınıf bilinçli işçiler, kadınlar; Kapitalizmin ve burjuva demokrasisinin kadın sorununa getirdiği “çözüm”ün sınırlarını ortaya koymak, kadının kadın olmasından dolayı uğradığı ayrımcılık, zorbalık, baskı, horlama, cinsel özgürlüklerinin engellenmesi, eğitim ve iş yaşamında cins ayrımcılığı, namus cinayetleri, cinsel ve duygusal taciz ve tecavüze, fuhuş, pornografi vb. ile cinsel köle ve haz nesnesi haline 79


getirilmesine, cinsel tercih ve eğilimlere yönelik baskılara karşı feminizm ve burjuva liberalizminin tuzağına düşmeksizin tutum almak; Kadının özgürlük mücadelesini, kaba sınıf ve ekonomik indirgemeciliğe düşmeden, kapitalizm ve burjuva demokrasisini yıkma, sınıfsal-toplumsal-cinsel özgürlük mücadelesinin bütünlüğünde görerek, kadın sorununun tarihsel olduğu kadar toplumsal derinliğini ve özgünlüğünü gözetmek; İşçi sınıfı ve proleter, emekçi aileler içerisinde “evdeki burjuva”ya karşı bir kültür yaratmak; kadın, çocuk ve gençlerin aile yaşamında söz ve emek sahibi olan, özgür bireyler olarak gelişimini desteklemek; Bir yandan burjuva feminizminin kadınlar ve devrimci hareket içerisindeki artan ideolojik politik çekim etkisine karşı mücadele ederken, asıl olarak kadın sorununun bizzat cinsler arası işbölümünün ve ailenin ortadan kaldırılması erimli komünist devrimci çözümünden çıkış almak ve kadınların cins olarak kurtuluşunun sosyalizme geçildikten sonra değil, sosyalist devrim mücadelesinin içerisinde gerçekleşebileceğini emekçi kadınların ve proletaryanın saflarına taşımak; Proleter-emekçi kadınları sınıf hareketinde, sınıf örgütlerinde, öncü işçi kurullarında, işçi meclislerinde, sendika ve meslek örgütlerinde etkinleştirecek özel politikalar uygulamak; Emeğin korunması, özellikle de kadın ve çocuk emeğinin korunması mücadelesini, emekçi kadınların özgül talepleri için mücadeleyi -sendikal taleplerle sınırlamaksızın- kapitalizme karşı militan sınıf ve emekçi kadın hareketinin temel bir unsuru olarak kavramak; Bugün şiddetlenen bir sorun olan yeniden üretimin (salt ailede kadının üzerine yıkılmış rutin bakım emeği değil, aynı zamanda çocuk, hasta ve yaşlılara bakım emeği) toplumsal bir sorumluluk olarak üstlenilmesini güncel mücadelenin bir hedefi olarak görmek; 80

Kadınların kurtuluşunun işçi sınıfının kurtuluşu ile, kadının özgürleşmesinin erkeğin özgürleşmesi ile bağlantısını sosyalist devrim mücadelesi ve komünist sınıfsız toplum temelinde içerdenleştirmekle yükümlüdür.

Birey Özürlü Toplumdan Toplum Özürlü Bireylere

Kapitalizm bireyi, yerel birey olmaktan, giderek ulusal birey olmaktan çıkardı. Tüm yaşamı köyüyle sınırlı bireyi zorla şehre çekerek daha geniş bir ilişkiler ağına soktu, emeğini ülke çapındaki emeklerle bağlantılandırdı. Kapitalizm bireyi şimdi de, ulusal sınırların ötesine çekiyor, uluslararası, küresel bir ilişkiler ağına sokuyor. Birey de artık artan ölçüde küresel bir organizma, bütünsel ilişkiler, karşılıklı gereksinmeler ve evrensel yetenekler sistemi düzleminde hareket etmeye başlıyor. Kapitalizm tarihte ilk kez bireyi kitle içinde erimekten, kitlenin basit bir uzantısı olmaktan çıkardı, Türkiye gibi birey özürlü bir toplumda bile bunu gerçekleştirdi, kitleleri bireylere doğru çözdü. Ancak katı kişisel ve kurumsal bağımlılık ilişkileri gerçekte bağımlılığın en genelleşmiş biçimi içinde, sermaye, meta egemenlik ilişkileri ve özel mülkiyet temelinde çözülmektedir. Toplum-birey, devlet-birey ilişkilerinde, bireyi az sayıdaki içe kapalı ve yalıtık kurum -aile, okul, askerlik, din ve tarikatlar vd.- içinde eritip düzleyen ilişki biçimi farklılaştı. Önceki kapalı kurumların her biri dışa açılıp esnetildiği gibi, bireyi burjuva toplumsallaştırma biçimleri de -medyadan pop kültür endüstrisine, internetten cep telefonlarına, markalardan tüketim tapınaklarına, binbir türlü toplumsal-kültürel aktivite kurumuna...- muazzam genişleyip çeşitlendi. Birey son derece genişlemiş, çeşitlenmiş, esnek ilişki ağları içinde çoklu faaliyet serbestisine sahip olurken – neoliberal demokrasiye gücünü veren budur!- gerçekte eskisiyle karşılaştırılmayacak kadar çok sayıda ve derinleşmiş bağla sisteme bağımlı hale getirildi. 81


Tüm bireyler metalar dolayımıyla özgürleştiklerini ya da özgürleşebileceklerini sanırken eskisinden fazla köleleşmekte; tümü metalar dolayımıyla özgünleştiğini sanırken eskisinden fazla birbirine benzemekte, tümü metalar dolayımıyla kişilik sahibi birey olduklarını sanırken eskisinden fazla nesneleşmekte, tümü kendi yaşamlarını kendilerinin belirlemeye başladığını sanırken aslında tüm yaptıkları her şeylerini daha derinlemesine belirleyen ücretli kölelik sistemini yeniden üretmektir. Burjuva ideolojisinin de özünü oluşturan bireycilik, rekabetçilik, pragmatizm, görecilik, oportünizm, gemisini kurtaran kaptancılık, kayıtsızlık, şeyleşme vb biçimleriyle kitlelere yaygınlaşıp düşünce ve davranış biçimi haline gelmekte, burjuvazinin sınıf egemenliğinin önemli bir bileşeni olmaktadır. Günümüzde; 1- Proletaryayı temel ve eksen almayan, 2- Proletaryanın bağımsız fiili gövdesel sosyalist önderliğini örgütlemeyi esas ve eksen almayan, 3- Sosyalist devrimci eksende gelişkin bir sınıf-toplum-birey ilişkisi geliştirmeyen; 4- Birey sorununa ilgisiz kalan, günümüz bireylerinin yalnız toplam kitle gücü olarak değil, bireyler olarak da taşıdığı çok yönlü inisiyatif ve yaratıcılık potansiyelini göz ardı eden, bireyleri dar kurumlaşma ve tek biçimli faaliyet içinde salt kitle biçiminde düzlemeye çalışan, ya da tersine bireyleri liberal birey kabuğundan çıkarmadan birey ve gruplara doğru çözünük hareketlerle iştigal eden- örgütlenme ve mücadele anlayışlarının hiçbir başarı şansı yoktur.

Burjuva İdeolojisinin Artan Güç ve Etkisi

Burjuva ideolojisinin artan etkisinin temelinde, asıl olarak insanlar arasındaki tek toplumsal ilişki biçimi haline gelen kapitalist üretim ve meta egemenlik ilişkilerinden durmaksızın yayılan bilinç yanılsamaları vardır. Burjuva ideolojisinin günümüzdeki neoliberal ve postmodern biçimleri ise, neoliberal ekonomik, toplumsal dönüşüm, işçi sınıfını parçalayıcı yeni 82

üretim ve emek organizasyonları, esnek ve kaygan toplumsal ilişki biçimleri ile, neoliberalize edilen ulus, din, aile ve diğer toplumsal kurumlarla, burjuva devlet ve neoliberal demokrasiyle, teorikfelsefi formlarla da iç içe gelişmektedir. Bu temelden yükselen burjuva medya, kültür ve bilinç endüstrisi, toplum mühendisliği ve kamuoyu yönetimi, psikolojik savaş aygıtları da kendiliğinden bilinç üzerindeki burjuva ideolojisi ve manipülasyonlarının güç ve etkisini büyütmektedir. Sosyalist devrimci ideolojiden yoksun, onunla kaynaşmamış işçilerin mücadele bilinci, çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve düzeltilmiş kapitalizm hayalinin ötesine geçemez. Sosyalist ideolojiyi bırakalım küçük burjuvazi gibi bordadan atmayı, bırakalım “ideal kapitalizm” hayalinin kılıfı derekesine düşürmeyi, bugünkü daha üst koşulları ve kapitalizmkomünizm karşıtlığı ekseninden geliştirilmemesi ve proletaryanın mücadelesine tutkuyla taşınmaması burjuva ideolojisinin proletarya üzerindeki egemenliğini daha da güçlendirmeye hizmet eder. Bugün burjuva ideolojisinin genişleyen kapsam ve gücüne kökten karşıtlık ancak proletaryanın komünist devrimci ideolojisi temelinden kurulabilir. Sermayenin gücü büyüdü. Bununla birlikte sermayenin gücünün gerçekte olduğundan çok daha büyük algılanmasının nedeni, emeğin sermaye tarafından mülk edinilen, örgütlenen ve yönetilen toplumsal-bileşik (bilimsel-teknolojikorganizasyonal) gücünden başka bir şey olmadığının görülememesidir. Bizzat o devasa ölçektekİ bilimsel ve teknolojik güçlerin yine emeğin birleşik gücüyle üretilmiş ve üretiliyor olduğunun görülememesidir. Her şeyi satın alabilir görünen o dev çaplı -trilyonlarca dolarlık- para gücünün gerçekte dev ölçekteki toplumsallaşmış emeğin canlı emekten soyutlanmış, soyutlaşmış, soyut emek-değer biçimi olduğunun görülememesidir. Emeği artıdeğer üretkenliğini olağanüstü artıracak biçimde birleştirirken emekçileri parçalayan üretim ve emek organizasyonlarını yapan da sermaye olduğu için, emeğin toplumsal gücünün bu yönü 83


de sermayeden geliyor gibi algılanmaktadır. Sermayenin kat kat büyüyen gücünü oluşturanın da, geliştirenin de, yürütenin de ondan çok daha büyük bir güç, toplumsal-bileşik emekçi olduğu görülmemektedir. Görülmemektedir çünkü, kat kat derinleşmiş ücretli kölelik ilişkileri, muazzam genişlemiş, çeşitlenmiş fakat parçalı işçi kitleleri arasındaki ilişkilerin de son derece örgünleşmiş sermaye ilişkileri, organizasyonları, araçları dolayımıyla kurulması, sermayenin gerçek olduğu kadar ideolojik egemenliğini de pekiştirmektedir. Doğal ve kaçınılmaz olarak algılanmasına yol açmaktadır. Üretimin toplumsal güçlerinin, metalar kitlesinin, paranın, kültürün artık küresel temelden devleşerek gelmesi, bunu ulusal sınırlar içinde kavramayı daha da zorlaştırmaktadır. İşçiler tek tek, sektör sektör, kesim kesim, ülke ülke değil ancak birleşik bir bütün olarak üretimin ve toplumsal yaşamın yeniden üretiminin öznesidirler. Ve bugün, tüm o iç içe geçmelerle iç entegrasyon düzeyinin yükselmesi, tek tek, parça parça, kesim kesim, ülke ülke işçilerin gücünü -kendi gözlerinde bile- ne kadar azaltıyorsa, toplumsalbileşik güçlerini o kadar artırmaktadır. Bu da, toplumsal-bileşik işçi bilincinin sınıf savaşımlarıyla ayırdına varacağı özüdür. Leninist belirlemeler dün doğruydu, burjuva ideolojisinin etkimesini yüz kat artırdığı sosyalist ideolojinin küçük burjuvazi tarafından yerlerde süründürüldüğü bugün ona karşı mücadele bir ölüm kalım sorunudur. Proletaryanın kapitalizmde kölelik birikiminden başka kaybedecek hiçbir şeyinin olmaması, ona maddeten uzlaşmaz karşıtlığı, onu üreten olduğu kadar kökünden yıkma güç ve zorunluluğuna sahip biricik sınıf olması, gelişmiş kolektif emekçi olarak daha gelişkin bir sosyalizmin tarihsel dinamiğini oluşturması- tüm bunlar, kapitalist ilişkiler ve burjuva ideolojisinin dışından, uzlaşmaz sınıf savaşımı dinamiğinin içinden taşınacak sosyalist devrim bilincinin proletaryayla buluşma imkanını sağlar. 84

BURJUVA DEMOKRASİSİNİN SINIRLARI. TEKELLERİN SINIRSIZ ÖZGÜRLÜK VE AZAMİ EGEMENLİK İSTEĞİ İLE EMEKÇİLERİN DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK, KENDİLERİYLE KARARLARI KENDİLERİNİN VERME İSTEK VE İRADESİ ARASINDAKİ KARŞITLIĞIN DERİNLEŞMESİ

En gelişmiş katılımcı burjuva demokrasisi biçimlerinde dahi emekçi kitleler siyasetin öznesi, doğrudan yapıcısı değil, “katılımcısı”dırlar. Siyasetin öznesi/belirleyeni, egemen sınıftır, nesnesi, belirleneni, egemen sınıfça belirlenmiş sınırlar içerisinde hareket edeni, hükmedileni emekçi kitlelerdir. Yönetsel gücü elde tutan, en önemli kararları alan, bugün daha da daralmış olarak küçük bir azınlıktan oluşan tekelci oligarşidir. Emekçi sınıflar tekelci mali oligarşik kurumlarda alınan kararları -üst kurulların yaptığı zamlarda, en son Libya’ya saldırı örneğinde olduğu gibiancak sonuçları üzerinden ve yaşamlarında görmektedirler. Tekellerin azami özgürlük ve egemenliği emekçi sınıfların azami köleleşmesidir. Tekelci oligarşinin sınırsız özgürlük ve egemenlik isteği ile emekçi kitlelerin gelişen demokrasi bilinci ve tepkisi -sayısız yolla sisteme emilmeye ve özümlenmeye çalışılsa da- karşıtlaşmaktadır. Bu karşıtlık burjuva demokrasisinin sınırları içerisinde çözülemez. Emekçi sınıfların sınıfsal, toplumsal, bireysel istek ve özlemleri doğrultusunda karar verme istek ve iradesi, tekellerin azami özgürlük ve egemenliği ile engellenmektedir. En katılımcı, yerel ve bölgesel özerklikleri içeren biçimler, federalizm, muhalefet, sivil toplum oluşumları, kamuoyu basıncıyla burjuva demokrasisisinin tüm biçimleri burjuvazinin, günümüzde tekelci kapitalist oligarşinin sınıf egemenliğini daha geniş temellere oturtur, emekçi sınıfların hak ve özgürlüklerini egemen sınıfın hak ve özgürlüklerine bağımlı kılıp sınırlandırır ve yeni ele geçirme, kontrol ve denetim biçimleriyle daraltır, emekçi kitlelerin siyasetteki yer ve rolünü de onaylama ve katılımcılıkla sınırlandırır. 85


İşçi sınıfı ve emekçilerin demokrasi özlemi, öz irade ve eylemleri sonucu yaşamlarıyla ilgili kararları alma ve uygulama istek, özlem ve mücadelesi olarak burjuva demokrasisinin içerisine sığmaz ve onun sosyalist işçi demokrasisiyle aşılmasını gerektirir. Bu da bir devrimi şart koşar. Tekelci egemenlik altında burjuva demokrasisinin ekonomik toplumsal temelleri, sermaye birikim sürecindeki değişimler, kriz ve genişleme dönemlerine göre değişmeler gösterse, orta sınıfların belirli kesimlerini içerimine alsa ve emekçi sınıfların yaşamlarında göreli iyileşmeler olduğu dönemler olsa da toplamda büyüyen bir yıkım, en yaşamsal ve gelişen ihtiyaçların karşılanmamasıyla büyüyen bir karşıtlık oluşturmaktadır. Burjuva demokrasilerinin ekonomik toplumsal tabanındaki genişleme tekelci kapitalizmin azami kar egemenliğiyle karşıtlaştığı gibi genel olarak da üretim ve bölüşüm emekçi sınıfların refahını değil burjuvazinin refahı ve sermayesini büyütmek için gerçekleştirilir. Ekonomik, toplumsal hak ve özgürlüklerin gerçekleştirilmesi, sömürüden kurtulma, beslenme, barınma, ısınma, sağlık, eğitim, iletişim, ulaşım, kültürel gelişim, dinlenme, seyahat, eğlenme, emeklilik, spor yapma, gelişimden yararlanma gibi temel haklara emekçi sınıfların sahip olabilmesi, kapitalist sınıf egemenliğinin ve burjuva demokrasisinin yıkılması koşuluna bağlıdır. Tekellerin, büyüyen bir ekonomik, siyasal, sınıfsal, toplumsal kölelik yaratmaları, yaşamın tüm alanlarını kaplayan gözetim ve denetim ağlarıyla bireylerin demokratik hak ve özgürlüklerini de yok edici bir biçim almış, özgürlük sorununu ağırlaştırmıştır. Emekçi sınıfların buna karşı gelişen tepkisi, yaşamlarıyla ilgili her türlü kararı kendilerinin verme istek, özlem ve eylemi olarak, çoğunluğun kendi sınıf çıkarları doğrultusunda öz irade ve eyleminin gerçekleştirilmesi istek ve mücadelesi olarak, siyasal iradelerini kendi ellerine alma istek ve iradesi olarak, siyasal, sınıfsal, toplumsal ve bireysel kölelikten kurtulma istek ve iradesi olarak, burjuva demokrasisinin sınırlarını açığa çıkarır ve 86

bunlar, sosyalist demokrasi istek ve ve özleminin, ihtiyacının gizil ifadesidir. Günümüzde neoliberal demokrasiye karşı sosyalist işçi demokrasisi, neoliberal küreselciliğe karşı sosyalist proletarya enternasyonalizmi ile çıkmadan, ülke içindeki sınıf savaşımını da bu temelden yürütmeden, işçi sınıfının bağımsız ideolojiksiyasal-fiili önderliğini ve hegemonyasını kurma olanağı yoktur. İşçi sınıfına halen önceki düzlemden taşınan antiemperyalist, antifaşist halkçı/ezilenci demokratik siyasal bilinç de, ulusalcı ve/ veya liberal burjuva/küçük burjuva bilinç olmaktan öteye gitmez. Neoliberal burjuva demokrasisi, mali sermayenin işçi sınıfından küçük burjuvaziye kadar uzanan sınıf ve kesimlerin artan ölçüde sömürüsüyle gerçekleşen üst düzeydeki yoğunlaşma ve birikimi, burjuvazinin her alan ve her düzeye doğru derinleşen egemenlik azamileşmesiyle birlikte gerçekleşmektedir. Mali sermayenin sömürü ve egemenliği, toplumsal ve bireysel yaşamın bütün alanlarına en yaşamsal ihtiyaçların metalaştırılması ve bunları asgari düzeyde temin edebilmek için dahi emekçilerin çok daha fazla kölece çalışmasıyla, gelişen teknolojiyi -üretim araçlarınıücretli emeği nispi ve mutlak olarak daha fazla sömürmek için kullanmasıyla, fetişleşen metaların kişileri yönetir hale gelmesiyle, baskı ve zor aygıtı olarak devletin yetkinleştirilmiş politika ve uygulamalarıyla, bilim ve teknolojinin gücünü kendi sınıf gücü haline getirmesiyle, kültürel gelişim araçlarını burjuva ideolojisini ve kültürünü hakim kılmanın araçları haline getirerek toplumsal cehaletin ve düşkünleşmenin yeni biçimlerini ortaya çıkarmasıyla, doğanın artan katliam ve sömürüsüyle her alan ve her düzeyde azamileşerek kendisini göstermektedir. Burjuva demokrasisi toplumsal gelişim ve özgürleşmenin, bireylerin toplumsallaşarak özgürleşmesinin düşmanı ve engelidir. Ve nesneleştirip toplumsallaştırarak köleleştirir! İşçi sınıfının kölelik durumuna son vermesi, burjuva sınıf egemenliğine ve onun burjuva demokratik biçimine karşı savaşmadan ve onu 87


yıkmadan gerçekleşemez. Burjuva demokrasileri içerisinde ekonomik, sosyal, siyasal bazı haklar sınıf olarak kazanılabilir; fakat işçi sınıfı burjuva demokrasisini yıkmadan ve kendi sınıf egemenliğini kurmadan özgürleşemez. Burjuva demokrasisi, kapitalist özel mülkiyet ve rekabet temelinde burjuva birey gelişimini en üst düzeye çıkarmıştır. Ücretli kölelerin üstüne basarak ve derin bir yabancılaşmayla gerçekleşen bu birey gelişimi, kendi gelişiminin sınırlarına dayandığı gibi, karşıtıyla, kolektif emekçi niteliğiyle ancak işçi sınıfının gerçekleştirebileceği, toplumsallaşan bireyin özgür gelişimiyle aşılacak, bireyler toplumsallaşmanın ufku ve olanakları içerisinde çok daha ileri bir gelişimin kapısından gireceklerdir. Burjuva demokrasisi, emperyalist kapitalizmin, mali oligarşinin ve onun bir parçası olarak tekelci kapitalistlerin sömürü ve yıkımına hedef olan proletaryaya, kent ve kır yoksullarına -proletaryaya doğru yaklaşmakta olan ve gelecekleri artan ölçüde sosyalizmde olan diğer emekçi sınıflara- burjuva sınıf iktidarını, kapitalizmin ücretli kölelik düzenini yıkıp kendi iktidarlarını kurmak, sosyalist bir demokrasiyi gerçekleştirmek, sınıfsal toplumsal ve bireysel özgürlük gelişiminin yolunu bu şekilde açmak dışında bir yol bırakmaz. Bunu gerçekleştirmenin bir tek yolu vardır: Sosyalist devrim!

88

TÜRKİYE, ORTA-İLERİ KAPİTALİST GELİŞME DÜZEYİNDE, BAĞIMLI BİR ÜLKEDİR. GERÇEKLEŞTİRECEĞİMİZ DEVRİM, SOSYALİST DEVRİMDİR Türkiye, orta-ileri kapitalist gelişme düzeyinde bir ülkedir. Türkiye kapitalizmi, uluslararası tekelci kapitalist gelişme düzeyindedir. Üretimin ve sermayenin, küresel tekelci kapitalizm ile derinleşen entegra syon temelinde daha ileri düzeydeki yoğunlaşması ve merkezileşmesiyle, tekelci kapitalist üretim ilişkileri genelleşmiş, tam hakim duruma gelmiştir. Egemen sınıf bağımlı tekelci burjuvazidir. Tekelci burjuvazi, tekelci sermaye grupları, çok sayıda holding ve çeşitli düzeylerdeki sermaye ihracıyla sadece içerde değil bölgesel düzeyde de sermaye biriktiren bir gelişme düzeyine çıkmıştır. Geri kapitalizmden orta düzey kapitalizme yavaş, ‘90’lı yıllardan itibaren de hızlanan bir geçiş yaşanırken; orta-ileri kapitalist gelişme düzeyine ise -2001 krizi sonrasında, bölge ve dünya konjoktürünün avantajlarının da kullanılmasıylasıçramalı bir geçiş gerçekleşmiştir. Meta üretimi ve dolaşımı genişleyip artmıştır. Üretim ve ürün teknolojileri montaj, gıda malları, madencilik, az miktarda enerji, geri düzeyde hizmet dalları ve emek yoğun üretimden; sektör içi ve yeni sektör 89


gelişimleriyle, orta ve orta ileri düzeydeki teknoloji ve üretim araçları üretimiyle, emek bileşiminin de vasıflılık yönündeki değişimiyle yeni bir düzeye çıkmıştır. Tekelci gelişim, sermayenin mali sermaye olarak gelişmesiyle, sanayi ve banka sermayelerinin ve diğer sermaye biçimlerinin de kaynaşmasıyla daha üst bir yoğunlaşma ve merkezileşme düzeyindedir. Holdingler yeni bir kapsam da kazanarak sayıca artmış, yeni bir düzeye çıkan Koç, Sabancı, Doğuş, Çukurova gibiler ise sermaye topluluğu olarak anılmaya başlanmıştır. Yeni bir düzeye çıkan tekelci sermaye birikimi; otomotiv, elektronik gibi sermaye yoğun dalların öne geçmeye başladığı imalat sanayii üretiminin yanı sıra bankacılık, iletişim, enerji, inşaat, lojistik, ticaret, turizm, medya, kültür, eğitim, sağlık, spor, eğlence, tarımda, en az birkaç üretim dalında, tedarikten pazarlamaya uzanan üretim ve dolaşım ağları içerisinde örgütlenmiş ve hakim durumdadır. Sektörler arası entegrasyon ve iç içe geçişler artmış, her sektör kendi içinde bir dönüşümden geçmiş, genişlemiştir. Tarımın sanayiye, kırın kente olan bağımlılığı artmış, tarımsal üretim de kapitalist bir nitelik kazanmıştır. İmalat, iletişim, ulaşım, enerji, inşaat, hizmet, bankacılık, perakende ticaret alanında hızlı büyüme ve çeşitlenmeler gerçekleşmiştir. Orta-ileri sanayi alanlarında yoğunlaşma, teşviklerin teknoloji ithalatından ortaileri teknoloji üretimi, ar-ge ve marka oluşturmaya kaydırılması, teknoparkların canlandırılması ve artırılması, eğitim sisteminin sermayenin vasıflı ve orta vasıflı işgücünü karşılayacak biçimde yeniden yapılandırılması, düzey ve kapsamının yükseltilmesi için en büyük sermaye grupları-devlet-üniversite konsorsiyumlarının oluşturulması, sermaye yoğunlaşması ve merkezileşmesinin ön plana çıkan halkaları olacaktır. Meta üretimi, ürün çeşitliliği ve ihracı artmış, 1980’lerin ortalarına kadar ihracatta tarımsal ürün ve hammadde ihracı ön plandayken sınai ürün ihracatı öne geçmiştir. Üretim araçları da üretilip ihraç edilir hale gelmiştir. Birçok ilde 1., 2., 3., 4. sanayi bölgeleri oluşmuş, organize sanayi 90

bölgelerinin sayısı 200’ü aşmış, bunların birbirleriyle olduğu kadar uluslararası tedarik ağlarıyla da üretim, iletişim, ulaşım bağlantıları, iç entegrasyonu gelişmektedir. Meta üretimi ve ürün çeşitliğinin artmasıyla pazar da genişlemiş ve derinleşmiştir. Hipermarketler ve AVM’lerin girmediği kent ve bölge kalmamış, marka ürün, biyoürün pazarları oluşmuştur. Sermayenin küresel temelden birikim koşullarına geçişi ve sermaye birikim biçim ve süreçlerinin farklılaşması, önceki bağımlılık biçim ve ilişkilerini değiştirmektedir. Küresel mali sermaye ağları üzerinden, birçok kanaldan gerçekleşen birikim süreç ve biçimlerine ve sermayenin içteki birikim düzeyine bağlı olarak oluşan emperyalist kapitalist dünya ekonomik sistemi içerisinde Türkiye kapitalizmi, bağımlı ülke kategorisinde yer almaktadır. Mali ve genel ekonomik ilişkiler içerisinden gerçekleşen bir sermaye ve üretim hiyerarşisi ile stratejik düzeyden oluşan bu bağımlılık, yarı sömürgelikten farklı olarak ekonomik, siyasal ve diplomatik yönlerden görece özerk bir bağımlılık biçimidir. Türkiye burjuvazisinin, tekelci ve orta büyüklükte sermaye gruplarının yakın coğrafyadan başlayarak Asya, Avrupa ve Afrika’da 100 milyar dolara yaklaşan sermaye ihracı ve taahhütleri bulunmaktadır. Türkiye ekonomisinin en büyük ve kilit halkalarında emperyalist küresel tekellerin ağırlık ve egemenliği vardır. Bankacılık ve borsadan en büyük 500 sanayi tekeline,Türkiye’deki sermaye birikiminde, küresel tekellerin ve ortaklıklarının ağırlığı yüzde 50’inin üzerindedir. Türkiye tekelci burjuvazisi açısından küresel tekellerden azami dış yatırım, girdi ve finansman çekecek olanakları sunmak, küresel tekeller ile en geniş ve çeşitli ortaklıklar kurmak, içte faaliyet kapsamını yükseltmesinin olduğu gibi uluslararası birikim sürecine katılmanın ve birikim düzeyini yükseltmenin koşuludur. İçteki sermaye birikiminin dışa doğru hareketiyle ve emperyalist tekellerle örgünleşen bağımlılık, işbölümü, ortaklık ilişkileriyle iç içe genişleyen inisiyatifiyle 91


Türkiye burjuvazisi bölgesel düzeyde de sermaye birikimi gerçekleştirmektedir. Dışarıya ticaret, tekstil, inşaat alanlarından başlayan tekelci açılım, ‘90’ların ortalarından itibaren çeşitlenip genişlemiştir. Önemli bir bölümü uluslararası endüstri içi ticaret biçimiyle birbiriyle iç içe geçmiş olan ithalat ve ihracatta büyük artışlar, Türkiye’ye büyük çaplı sermaye akışıyla iç içe sermaye ihracının da artmaya başlamasıyla gerçekleşen bu açılım, bağımlı tekelci burjuvaziyle de sınırlı değildir. Orta ve küçük sermaye biçimiyle de karıncalanan hızlı bir yayılma göstermektedir. Emperyalist tekellerin Türkiye’ye sermaye ihraç ve yatırımları artmıştır. ‘70’li yıllarda Türkiye’deki toplam emperyalist sermaye yatırımı miktarı birkaç milyar dolar düzeyindeyken, ‘90’ların ortalarından itibaren hızlı bir artış göstermiş, son yıllarda yılda 20 milyar dolar düzeylerine çıkmıştır. İleri teknolojilerde emperyalistlere bağımlılık sürmektedir. Üretilen ve ihraç edilen ürünlerin ağırlığı orta düzeyli teknolojilere dayanmaktadır. Yüzde 20 civarındaki orta-yüksek teknolojilerin ağırlığını artırmak için yeni düzenlemelere gidilmektedir. Emperyalist otomotiv tekellerinin bölgesel üretim merkezi olan Türkiye’de genişlettikleri yatırım ve ortaklıkları, üretkenlikte Avrupa ve dünya çapında hızlı bir yükseliş içindedir. Uluslararası tedarik zincirlerinin fason üretim halkalarında yer tutma halen yaygın olmakla birlikte, ürün geliştirme ve giderek tasarımı, alt düzeyden uluslararası marka üretme, uluslararası üretim ve ticaret zincirlerinin diğer ülkelerdeki halkalarına da geçiş yapma, gücünü yoğunlaştırdığı belli dallarda kendi uluslararasıtedarik ve ticaret ağlarını oluşturma da gelişmektedir. Dünyanın en büyük 500 şirketi listelerine Türkiye’den de her yıl birkaç sermaye grubu girmeye başlamıştır. Bölgesel ve küresel birikim temelinden sermaye birikimini yükseltmek için, devlet-tekelci kapitalist işletmeler, tekelci birlik platformları ve üniversitelerin katılımıyla konsorsiyum oluşturma girişimleri vardır. Tekno-KOBİ projeleriyle, küçük ve orta ölçekli sermayeler yatırım ve pazara dönük bir araya getirilmektedir. 92

Sermayenin yoğunlaşıp merkezileşmesiyle daha geniş temellerde ve çoklu kanallardan gerçekleştirilen birikim, burjuvazinin iç yapısında, bileşim ve ve hiyerarşisinde de değişikliklere yol açmıştır. Gerek tekelci sermaye, gerekse farklı sermaye kesimleri arasındaki rekabet artmıştır. TÜSİAD ve İstanbul merkezli gelişim ve hiyerarşi farklı sermaye gruplarının yükselişiyle -orta sermaye gruplarının bir bölümünün palazlanışıyla- farklılaşmış, tekelci burjuvazinin yeni bir bileşimi ortaya çıkmıştır. MÜSİAD, TUSKON, bölgesel sanayi ve ticaret odalarının etkinleşmesi gibi gelişmelerle burjuvazi içindeki önceki tekçi egemenlik ve hiyerarşi biçimi farklılaşmış, ekonominin yanı sıra siyasal alanda da rejim krizini şiddetlendiren güç mücadeleleriyle, iç içe geçişlerle, yerini neoliberal (burjuva demokratik) egemenlik ve hegemonya ilişkileri almıştır. Burjuvazi içerisinde rekabet ve güç mücadelesi, siyasal alanda ve devlette, bürokrasi, yargı ve polise hakim olabilme üzerinden sürmektedir. Her biri kendi sivil toplum ağlarını oluşturmaktadırlar. Bununla birlikte sermayenin neoliberal birikimi stratejisinde ortaklaşıp bütünleşmektedirler. Bu gelişmeler sonucu Türkiye kapitalizmi ve devletinin ekonomik, toplumsal ve siyasal ilişkiler hinterlandı genişlemiş, bölgesel bir güç olmaya doğru geçilmiştir. Türkiye bağımlı kapitalizmi ve tekelci burjuvazisi, emperyalist kapitalist dünya ekonomisinin dönüşümüyle ortaya çıkan yeni uluslararası işbölümü, devletler hiyerarşisi ve ilişkilerinde bu düzlem içerisinde yer almaktadır. G-20, NATO, İKÖ, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin eş başkanlığı, gerçekleşen bölgesel ve ikili anlaşmalar içerisinde yer alış düzeyi, son örneğini Ortadoğu ve Afrika’daki toplumsal isyanların yönlendirilmesi ve kontrol altına alınmasında gördüğümüz bölgesel sorunlara “yumuşak güç stratejisi” içerisinden müdahale, Türkiye kapitalizmi ve devletinin yeni konumunu göstermektedir. Kapitalist üretim ilişkileri kentlerde olduğu gibi kırlarda 93


da hakim durumdadır. Tarım ve hayvancılık kapitalist üretim biçimleriyle gerçekleştirilir hale gelmiştir. Kırdaki üretime hakim olan tekelci burjuvazi, kapitalistleşen büyük toprak sahipleri ve kır burjuvazisidir. Sanayi-tarım entegrasyonu gelişmiş, büyük holdingler kıra da el atmışlardır. Kentsel nüfus yüzde 70’e çıkmış, mülksüzleşme ve göçlerle hızla azalan kırsal nüfus yüzde 30’a düşmüştür. AB stratejisi doğrultusunda yüzde15’e düşürülmesi hedeflenmektedir. Metropolleşme gelişmiş, İstanbul mega kente dönüşmüştür. Büyük kentlerin sayısı 16’ya çıkmıştır. Kentsel rantlar yükselmiş, inşaat tekelleri ve bankaların ortaklığı ile büyük ölçekli yapılaşmalar hız kazanmıştır. Kent rantları arttıkça, emekçilerin yaşadığı merkeze yakın bölgeler, kentsel dönüşüm projeleriyle bir bir ellerinden alınmış, kentin dışına sürülmüşlerdir. Nüfus bileşimi sadece coğrafi olarak değil, sınıfsal yönden de değişmektedir. İşçilerin yanı sıra kent ve kır yoksulları da kitlesel olarak genişlemektedir. Öncesinde bir ailede genellikle bir kişi çalışırken bugün düzenli ya da düzensiz olarak iki, hatta üç kişi çalışır durumdadır. Faal nüfus içinde ücretli emekçilerin oranı İstanbul’da yüzde 79, Ankara’da 75, Bursa, Kocaeli, Eskişehir’de yüzde 70’e yükselmiştir. Artan sayıda 2. kuşak sanayi şehri ortaya çıkmıştır. Küçük burjuvaziden proletaryaya uzanan ara tabakaları oluşturan yarı proleter ağırlıklı kent ve kır yoksullarının sayısında muazzam bir artış olmuştur. Geleneksel küçük burjuvazinin geniş kesimleri ekonomik-toplumsal olarak hızla konum kaybedip çözülürken, kapitalist gelişimle nisbi bir genişleme gösteren, farklı özellikler de gösteren yeni bir orta sınıf da ortaya çıkmıştır. Ekonomi ve nüfus içinde göreli ağırlığı azalan küçük burjuvazi kendi içinde de bir yarılma yaşamaktadır. Bütünüyle hakim durumda olan kapitalist meta üretim ve ticaretinin girip belirlemediği hiçbir alan kalmamıştır. Bu gelişmeler, toplumsal ilişkilerde de anaforik bir dönüşümle, toplumsal sarsıntılar, yıkımlar, alt üst oluşlar ve rejim krizleriyle iç içe gelişmektedir. Kapitalist meta üretiminin derinleşen 94

hakimiyeti her türlü toplumsal ilişkiye girmekte, önceki sınıf ilişkilerini değiştirmekte, girip çözmediği ve değiştirmediği hiçbir şey bırakmamaktadır. Kapitalist egemenlik, dünya kapitalizmiyle çeşitlenen ve örgünleşen ilişkileri içinden, ulaşım, iletişim, medya ağlarıyla da olağanüstü hızlandırılan bir değişim geçirmektedir. ‘90’lar ve 2000’li yıllar içerisinde gerçekleşen altüst oluşlar, Türkiye’nin toplumsal-siyasal yapısında da belirgin değişimlere yol açmış ve açmaktadır. Yarı-feodal toplumsal-kültür ögelerinin de bulunduğu yerel, kapalı, kırsal geri kapitalist yapı çözülmüş, kent kıra, küresel kapitalizm ülke kapitalizmine egemen ve içerili hale gelmiştir. Toplumsal gericilik birikiminin en yoğun olduğu bölgeler ve kesimlerin neoliberal emperyalist kapitalist dönüşümün bir parçası haline gelen orta sermaye grupları -KOBİ’lerüzerinden değişim sürecine çekilmesi, bu sürecin en karakteristik özelliklerinden biridir. Emperyalist kapitalizmin küresel yapılanma dinamikleri ve ilişki ağları içerisinden gerçekleşip dünya kapitalist sistemine entegre olan orta-ileri düzey kapitalizmin üretim ilişkileri toplumsal yaşam ve ilişkileri de sarsarak değiştirmektedir. Kapitalist kentsel toplumsal-kültürel ilişki biçimleri, neoliberal birey formasyonu gelişmektedir. Önceki dönemde sınırlı olan birey olgusu, burjuva ideolojisi ve sınıf yapısı içerisinden hızla gelişip gündemleşmiştir. Aile, arkadaşlık, sevgi ilişkileri de içinde olmak üzere her türden toplumsal ilişkiye hakim hale gelip biçimlendiren de budur.

SOSYALİST DEVRİMİMİZİN NİTELİĞİ

Bu durumun tüm kapsam ve sonuçlarıyla gösterdiği, kapitalist üretim ilişkilerinin ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel her alandaki kesin hakimiyetidir. Emek-sermaye, burjuvazi-proletarya çelişkisi temel uzlaşmaz karşıtlığı oluşturan 95


hakim çelişkidir. İçerisinde bulunulan devrim aşaması, sosyalist devrim aşamasıdır. Devrim tipi, sosyalist devrimdir. Devrimin önder ve yönetici gücü proletaryadır. Devrimin temel güçlerini kent ve kır proletaryası ile kent ve kır yoksulları oluşturmaktadır. Sosyalist devrim, büyük sanayi merkezlerinden, büyük kentlerden başlayarak sıçramalı biçimde gelişecek, ülke düzeyine yayılacaktır. Sosyalist devrim, önder ve temel gücü olan işçi sınıfının kent ve kır yoksulu bağlaşıklarıyla birlikte barışçıl ve şiddete dayanan bir dizi mücadelesinden geçerek, ekonomik grev, siyasal grev, genel grev, genel direniş biçimlerini, emeğin yumruğunu, silahlı çatışma ve gösterileri kullanarak, proletaryanın silahlı ayaklanması biçimiyle burjuva sınıf iktidarını ve devlet egemenliğini aşağıdan yukarıya sıçramalı biçimde, her alanda ve her düzeyde parçalayıp yerle bir ederek gerçekleşecektir. Sosyalist devrim, barışçıl ve şiddete dayalı, legal ve illegal bütün mücadele ve örgütlenme biçimlerini içererek ve geliştirerek proletarya-burjuvazi çelişkisini proletarya ve sosyalizm yönünden çözerek, tekelci kapitalizme, genel olarak da kapitalizme karşı tüm emekçi sınıfların tepkisini, öfke ve isyanını örgütleyerek gelişecektir. Türkiye tekelci kapitalizminin her alan ve düzeyde küresel tekelci kapitalizme entegrasyonu ve iç içe geçişleri, giderek onun bir alt ve iç bileşeni haline geliyor olması, Türkiye’nin merkezinde yer aldığı stratejik coğrafyada tekelci kapitalist iç içe geçmeler ve bölgeselleşme süreci, Türkiye’deki sosyalist devrimi, bölgesel devrimlerin ve dünya sosyalist devriminin de bir bileşeni ve dinamiği kılacaktır.

ORTA-İLERİ KAPİTALİST GELİŞİM VE SOSYALİST DEVRİMİN KARAKTERİSTİKLERİ

Kapitalist üretim biçimi ve kapitalist üretim ilişkilerinin hakimiyeti, proletarya-burjuvazi çelişkisinin temel uzlaşmaz 96

karşıtlığı oluşturması, içerisinde bulunulan aşamayı sosyalist devrim olarak belirlemek için yeterlidir. Ancak, sosyalist devrimin kapsam ve boyutlarını açıklamakta, derinliğinin görülmesinde, taktiksel stratejik belirlemelerde bu tespit yeterli olmayacaktır. Birincisi, ekonomik, sınıfsal, toplumsal, siyasal, kültürel tüm ilişki ve süreçleri de belirleyen tekelci kapitalist nitelikteki üretim ilişkilerinin hakimiyetidir. İkincisi, emperyalist kapitalist dünya -ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel- sisteminin hiyerarşisi ve ilişkileri içerisinden ve bağımlılık biçimindeki bir değişimle de birlikte gerçekleşmektedir. Proletarya devriminin örgütlenmesi, strateji ve taktiği, ittifak ilişkileri de bu iki temel unsura göre karşıt yönden oluşacaktır.

KAPİTALİST ÜRETİM İLİŞKİLERİNİN TEKELCİ GELİŞİM DÜZEYİNDEKİ HAKİMİYETİ, PROLETARYANIN NİCEL VE NİTEL GELİŞİMİ VE SOSYALİST DEVRİM

TÜSİAD’ın 600 üyesi, küresel ortaklarıyla birlikte devlet dışı üretimin yüzde 65’ini elinde tutmaktadır. En büyük 500 sanayi tekelinin artıdeğerdeki payı yüzde 50’nin üzerindedir. En büyük 30 sermaye grubu, en büyük bin sanayi tekelinin yarısından fazlasının sahibidir. İhracat ve ithalatta da rakamlar benzerdir. En büyük 5 banka toplam aktiflerin yüzde 60’ını elinde tutmaktadır. Her kilit işkolunda 4-5 kadar küresel ve bağımlı uluslararası tekel faaliyet ve karların yarısını elinde tutmaktadır. Sermaye ölçeğinin çok yüksek olduğu ve katlanarak yükseldiği kilit dallarda bu zaten böyledir. Muazzam ölçek büyüten inşaat, uluslararası marka/ tasarım/organizasyon geliştirmenin zorunlu hale geldiği tekstilkonfeksiyon, yine çok büyük çaplı arazilerin ve teknolojinin zorunlu hale geldiği tarım, sayısız şirkete fason üretimin de yaptırıldığı büyük çaplı organizasyon ve piyasa hakimiyetinin zorunlu hale geldiği perakende ticarette de bu merkezileşme 97


geçerlidir. Hizmet ve kültür alanlarında da uluslararası tekelleşme son derece hızlı gelişmektedir. Türkiye, küresel ölçekli emperyalist tekeller için, başta bankacılık, otomotiv, enerji ve su ikmal hatları, iletişim, ulaşım-lojistik, tarım-gıda, inşaat, turizm, kültür endüstrisi, perakende ticaret alanları olmak üzere bir alt bölge merkezi olarak yeniden örgütlenmektedir. Sanayi, hizmet, tarım, ticaret, finansın her birinde –ve tüm parçalılık görünümüne karşın işgücünde- yoğunlaşma ve hepsinin iç içe geçtiği merkezileşme düzeyi muazzam boyutlardadır. Türkiye’de devlet dışı kayıtlı işçilerin yarısı TÜSİAD üyesi en büyük tekellerin bünyesinde yoğunlaşmış durumdadır. Ve bu işçi kesimi, emeği en ileri düzeyde toplumsallaşmış, toplumsal üretkenlik düzeyi en yüksek işçi kesimidir. Kurumsal iç içe geçmeler ile vasıflı emek kesimlerinin de işçileşmesi genişletilmekte ve derinleştirilmektedir. Üniversitelerde, bir dönem okulda ders bir dönem işletmelerde çalışma ve notunun patronlar tarafından verilmesi sistemine geçilmeye başlanmıştır. Ve bu işçi kesimi kafa emeği-kol emeği, erkek emeği-kadın emeği (TÜSİAD’a bağlı işletmelerde kadın işçilerin oranı yüzde 35 ile Türkiye ortalamasının epey üzerindedir), tüm sanayi kolları emeği, ulaşım, iletişim, bilişim, enerji, imalat, dağıtım, hizmet, turizm, tarım emeği; tüm emek alan ve biçimlerinin en fazla iç içe geçtiği, en yoğun, en ileri bileşik emekçi kesimidir. Bir bütün olarak yüksek toplumsal-bileşik işçi kesimidir. Sosyalist devrimin ve sosyalist inşanın lokomotif gücünü oluşturacak ileri işçi kesimidir. Üretim ve emeğin toplumsallaşması ile toplumsal işbölümü ve emek üretkenliğindeki artış iç içe gelişmektedir. Tedarik, ar-ge, üretim, pazarlama, servis, ulaşım, iletişim, enerji ağları iç içe gelişmektedir. Ulusal, bölgesel, küresel ilişkiler iç içe gelişmektedir. Sınıf ilişkileri ve karşıtlıkları da bu temelden genişleyip derinleşmektedir. Dünya kapitalizmine her yönden entegrasyon içindeki orta-ileri tekelci kapitalist gelişimin bu 98

düzeyi, sadece kapitalist üretim ve ekonominin daha ileri düzeydeki gelişimini değil sosyalist devrimin sınıfsal ve toplumsal temellerinin gelişkinliğini, coğrafi olarak da ulusal ölçeklerle sınırlı kalmayacak olan kapsamını gösterir. Tekelci gelişimle birlikte sadece sermaye yoğunlaşıp merkezileşmemekte; proletarya da, holdinglerin, büyük işletmelerin içerisinde yoğunlaşmaktadır. İşçi sınıfı öncekinden farklı olarak sadece büyük kentlerde değil ülkenin her yerinde, daha önce çok az sayılarda bulunduğu bölgelerde de artan sayılarda yer almaktadır. Tekelci üretimin genişlemesi, KOBİ üretimin yaygınlaşması, sanayi-tarım entegrasyonundaki gelişim, sektörel çeşitliliğin artması, çok sayıda organize sanayi bölgesinin ortaya çıkışı işçi sınıfının nicel olarak artmasının yanı sıra coğrafi dağılımının da genişlemesine ve ülke sathına ve dışına yayılmasına yol açmaktadır. Büyük kentlerde, holding ve büyük işletmelerde yoğunlaşırken ülke düzeyinde ve en küçük ilçelere dek yayılan, olmadığı hiçbir alan kalmayan bir işçi sınıfı dağılımı gerçekleşmiştir. 30 milyonun üzerinde işçi bulunmaktadır. Uluslararası ve küreselleşen büyük tekellerin Türkiye ekonomisi içerisine etkin bir şekilde doğrudan ya da ortaklık biçimiyle girmiş olmaları, tekelci burjuvazinin işçi transferini de gerçekleştiren dışardaki sermaye yatırımları, üretim ve dolaşım süreçlerinin dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya çoklu bağlantılarla ağsallaşması işçi sınıfı açısından da yalıtıklığı, kapalılığı kırarak onun bu ilişkilerin içerisinden gelişmesini, sınıf olarak uluslararasılaşmasını getirmektedir. İşçi sınıfı, dünya işçi sınıfının bir parçası olarak işçi sınıfıdır. Bu dünya işçilerinin ortak sınıf çıkarlarına sahip olmasının ötesinde -öncekinden farklı ve yoğunlaşmış olarak- iç içe ağsallaşan birleşik sınıf mücadelesi kanallarının genişlemesiyle ilerleyen bir sınıf bütünleşmesidir. Azami artıdeğer üretim ve organizasyonunun iç entegrasyon düzeyi giderek yükselen uluslararası tedarik zincirlerinin bütününden yapılması, Türkiye’nin küresel ölçekli tekellerin 99


bölgesel üretim ve organizasyon merkezi haline gelmesi, küresel ölçekli tekellerin bünyesinde ve küreselleşen ekonominin kilit halkalarında Türkiye dahil çok sayıda ülkeden bir uluslararası çekirdek işgücü oluşması, ülke dışında milyonlarca Türk ve Kürt göçmen işçi bulunması, Türkiye’de artan sayı ve yoğunluktaki uluslararası işletmede çalışan işçiler, Türkiye burjuvazisinin uluslararası yatırım ve işlerinde çalışan Türk ve Kürt işçiler, Türkiye’de de sayıları hızla artan göçmen işçiler, Türkiye’de başlayacak bir proletarya devriminin etkisini ve yayılma gücünü göstermektedir. İşçi sınıfının kapitalist üretim ve ekonominin bütünü içerisindeki konumu ve sınıfsal bileşimi güçlenmektedir. Genel nüfus içerisindeki sayısal ve toplumsal ağırlığı artmıştır. Proletarya nitel yönden de güç kazanmıştır. Üretimin ağırlık merkezinin giderek sermaye yoğun dallara kayması, yeni ürün ve üretim teknolojileri geliştirmeye dayanan sektörlerin gelişimi, üretim ve emek organizasyonundaki farklılaşmalar, orta ve ortayüksek vasıflılığı gerektiren işler ve işkollarını da geliştirmektedir. Meslek-teknik lisesi, yüksek okul ve üniversite mezunu işçilerin işçi sınıfı içinde oranı yükselmektedir. Kafa ve kol emeği bileşimi güç kazanmaktadır. Ar-ge çalışmaları, yeni teknolojilerin üretim süreçlerine dahil olması, yüksek vasıflı mesleklerin yığınsal işçileşmesi, kafa emeğinin üretim süreçlerinde artan ölçüde kullanılması, emek bileşimindeki çeşitlenme, işçi sınıfını nitel yönden de güçlendirmektedir. Sanayi-tarım entegrasyonunun artması, tarımsal ar-ge, biyoteknolojik üretim, mikroelektroniğin -bilgisayar tümleşik üretimin- girmesi kırda da nitelikli ve entegre ileri bir işçi oluşumunu ortaya çıkartmıştır. İşçi sınıfının holdinglerde ve büyük işletmelerde yoğunlaşması, çeşitli işkollarının birbiriyle olan içsel bağlarının ve bağımlılığının artması, ülke içerisinde ve dünya ölçeğinde işçilerin birçok yönden, işkolu içinde ve işkolları arasında birbirine geçişli hale gelmesi, işçi sınıfını yoğunlaştırmakta ve bu yoğunlaşma onu 100

nitel yönden de güçlendirmekte, eylemini ve etkisini kat be kat büyütecek bir düzeye çıkartmaktadır. İşçi sınıfının kolektif emekçi niteliğini de yükselten bu gelişim, bugün çok küçük oluşumlar düzeyinde var olan işçi sınıfının mücadelesinin yeni koşullarını, gelişecek hareketin çapını, ulaşabileceği büyüklüğü, yayılmasını, etki gücünü göstermektedir. Hizmet kollarının da metalaşması ve büyük çaplı sermaye birikim alanı haline gelmesi, öğretmenin, sağlık emekçisinin, mühendisin, doktorun kitlesel olarak işçileşmesi yönündeki gelişim, yeni teknolojiler (bilişim teknolojileri) kent küçük burjuvazisi içerisinden işçi sınıfı saflarına geçişleri hızlandırmış, kitlesel olarak artırmıştır. Kadın işçiler üretim sürecine, yeni üretim alanları dahil daha yığınsal olarak girmeye başladılar. Düne kadar aslen evcil köle konumundaki kadın emekçilerin artan ölçüde üretim sürecine çekilmesi, işçi sınıfını sınıf bütünlüğü yönünden güçlendirmektedir. Zihinsel emekle kol emeği bileşimine kadınların ağırlıkta olduğu duygusal emeği katmış olarak, emek bileşimi güç kazanmıştır. Kapitalist gelişim ve parttime işlerin çoğalması, üniversite tekno-parklarında çalışma, öğrenciler içerisinde hem okuma hem staj ve çalışma biçiminde proleterleşme eğilimine hız kazandırmıştır. Kapitalist üretim ve emek organizasyonlarındaki değişmeler, proletaryanın yapı ve bileşimindeki farklılaşmalar, sınıf içi rekabetin körüklenmesi işçi sınıfı hareketinin önceki biçimlerini etkisizleştirmekte, bozunuma uğratmaktadır. Sınıfı zayıf düşürmekle birlikte bunlar sınıf hareketinin geçiş sürecinin sorunlarıdır. Proletarya ile diğer sınıflar arasındaki geçişlilik ilişkisinin artması başlangıçta proletaryanın küçük burjuva etkiye daha açık hale gelmesi yönünden negatif bir etkilenme yaratıyor olsa da bu etkileşim tek yönlü değildir ve gelişen bir hareket, bu sorun ve çelişkileri ileriye doğru çözecektir. İşçi sınıfı toplumsal ve nitel bileşim olarak zenginleşmiştir, sanayiden tarım, hizmet, kültür endüstrisine, büyük kentlerden küçük kentlere 101


doğru da genişlemiştir. Üretimin ve ekonominin merkezinde yeralmaktadır. Devrimin önderi proletaryadır. Türkiye işçi sınıfının bileşik, toplumsal, uluslararası işçi niteliği güçlenmiştir. Devrimin kapitalist egemenlik sistemini kökünden ve sonuna kadar yıkacak proleter sınıf gücü ve niteliği bir bütün olarak yükselmiştir. Proletaryanın toplumsallaşması, toplumun proleterleşmesi eğiliminin güç kazanması, sosyalist devrimin sınıfsal niteliği ile iç içe gelişen toplumsal kapsam ve derinliğini de güçlendirmektedir. Daha ileriden başlayacak ve daha yüksek bir sosyalist inşanın da maddi olduğu kadar sınıfsal-toplumsal ve öznel olanaklarını geliştirmektedir.

PROLETARYANIN TEMEL BAĞLAŞIĞI KENT VE KIR YOKSULLARIDIR

Kapitalizmin orta ileri düzeydeki gelişimi toplumun proleterleşmesi eğilimini güçlendirmiştir. Proleterleşme geleneksel kır ve modern kent küçük burjuvazisinin geniş kesimlerinin mülksüzleşmesi ve konum kaybı biçiminde gerçekleşmektedir. Küçük burjuvaziden çözülerek işçi sınıfına doğru uzanan ve işçileşme-işçileşememe arasında salınan ara tabakalar, üretimdeki değişimler nedeniyle çalışma ya da uyum yeteneğini yitirmiş işçiler, kronik işsizler, kapitalist çalışmanın öğüttüğü hastalar, engelliler, tükenmişler, yetimler, geleceğin işçileri olan yoksul emekçi çocukları, kent ve kır yoksullarının çıkarları sosyalizmdedir. Yarı proleter ağırlıklı olarak genişleyen kent ve kır yoksulları, sosyalist devrimin önder ve hegemon sınıfı proletaryanın temel bağlaşığı haline gelmiştir. Bu, önceki dönemdeki proletarya-köylülük ilişkisinde olduğu gibi katı ve derin ayrımlı, devrimci-demokratik çerçevede ortaklaşmaya karşın sosyalizm temelinde köklü biçimde 102

farklılaşan, mekansal olarak da birbirine uzak ve dışsal bir bağlaşıklık ilişkisi değildir. Kent ve kır yoksulları, küçük ve orta köylülüğe ve bir bütün olarak küçük burjuvaziye göre, proletaryaya ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel, mekansal olarak, her açıdan daha yakın ve geçişlidir. Kent ve kır yoksulları, proletaryanın son derece düzensiz çalışabilen, en yoksul kesimleriyle iç içedir. Kendi içinde de küçük burjuvaziden çözülerek işçileşenler, işçi sınıfından gelenler (sermaye tarafından tüketilenler, çökmekte olan sektörlerden gelenler, çalışma yeteneğini yitirmiş ya da yarıyitirmiş olanlar, emekliler...), yarı işçiler ağırlıktadır. Kent ve kır yoksullarının yakıcı toplumsal sorun ve istemleri, bugün geri kapitalizmin çözmediği değil, orta ileri düzeyde gelişen ve çürüyen kapitalizmin doğurup büyüttüğü sorun ve istemleridir. Yeni bir düzleme geçen sermayenin toplumsal sefalet ve çürümeyi de bir üst düzeyden genişletip derinleştirerek birikiyor olmasınının sorun ve istemleridir. Sermaye ve meta egemenliği yıkılmadan gerçekleştirilemeyecek istemlerdir. İş, beslenme, sağlık, eğitim, ulaşım, elektrik, su, konut sorunları; metalaşma, fatura, kontur köleliği; bu kesimlerde öne geçen kadın, Kürt, Alevi, göçmen sorunları, toplumsal gericilik birikimi, toplumsal çürüme, zehirli çevre sorunu, kentsel dönüşüm, toplumsal-kültürel aktivite ve gelişim sorunu, ve hepsini kapsayıp bir üst düzeyden kaynaştıracak özgürlük yoksunluğu. Tümü daha doğrudan kapitalizme karşı sosyalizm eksenine bağlanmaktadır. Sosyalist devrimin önderi proletarya, kent ve kır yoksullarıyla yalnızca dar ekonomik, dar siyasal bir bağlaşmanın ötesine geçerek, bağımsız fiili gövdesel önderliği ve sınıf savaşımındaki hegemonyası ile kent ve kır yoksullarını ileriye çekecek, toplumsal siyasal istem ve özlemlerinin gelişen ve çürüyen kapitalizme karşı sosyalist devrime genişleyen kapsamını açığa çıkartacak, onlara derinlik, mücadelesine istikrar kazandıracaktır. Proletarya ile kent ve kır yoksulları arasındaki iç içe geçmenin iki yönden 103


olması; proletaryanın sosyalist devrimci sınıf ekseninin kent ve kır yoksulları içindeki zeminini genişletirken, kent ve kır yoksullarının yakıcılaşan toplumsal istem ve mücadele dinamikleriyle de proleter devrimin toplumsal temel ve kapsamını genişletmektedir. Kent ve kır yoksullarının da yarı proleter ağırlıklı karakteri; kent yoksullarının işçileşen ve çalışabilecek durumda olanları dışındaki kesimlerinin de yaşam koşulları itibarıyla kapitalizmle daha doğrudan karşı karşıya gelmeleri bu olanağı sunmaktadır. Proletaryanın uzlaşmaz sınıf savaşımındaki bağımsız fiili önderliğiyle, geniş ara sınıf ve tabakalar içindeki ve üzerindeki siyasal, ideolojik, örgütsel hegemonyasıyla, kent ve kır yoksullarının kapitalizme karşı mücadele damarı küçük burjuva halkçılık ve bulanık toplumsal hareketçilikten sıyrılacaktır, kapitalizm ve burjuva egemenliği ile sınıfsal-toplumsal olarak iç içe genişleyen ve derinleşen çelişkiler belirginleşecektir. Proleter devrim ve sosyalizmin temeli kent ve kır yoksulları bağlaşımıyla genişlemiştir.

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN YARILMASI

Sermayenin neoliberal birikimine geçiş, kapitalist üretim, ticaret, sermaye ihracı orta sınıfların durumlarında da değişmeler yaratmaktadır. Orta sınıflar içerisinde bir kesim, KOBİ üretim ve ticareti, alt patronlar sistemi, yeni teknoloji ve yatırım dalları, dönüşen ekonomik-toplumsal-kültürel yapı ve kurumlar içinde orta kademe yöneticilik, bölgesel küçük sermaye açılımları ve neoliberalizm ile yükselir ve bu temelde yeni bir orta sınıf da ortaya çıkarken bu geçişi yapamayan geleneksel köy ve kent küçük burjuvazisinin ağırlıklı kesimleri, ekonomik ve sınıfsal olarak konum kaybı yaşamaktadırlar. Küçük burjuvazi de bu yarılmanın içinde farklılaşmaktadır. Devrimin temel güçleri ve bağlaşım ilişkisi proletarya ile 104

kent ve kır yoksulları olmakla birlikte, tekelci kapitalizmin yeni düzlemi ile karşıtlık barındıran, durumları sarsılan küçük burjuva kesimler proletaryanın bağlaşığı olmaktan çıkmamıştır. Kapitalizmin bir üst tekelci ölçekten gelişmesi, sarsıp çözdüğü küçük burjuva kesimleri onunla karşıtlaştırırken, kapitalist üretim ilişkilerinin genişleyip derinleşmesi ve küçük burjuvazinin geniş kesimlerini de daha doğrudan içine çekmesi, hiçbir zaman bağımsız bir ideolojik-siyasal varlığı ve vizyonu olmayan, her zaman uzlaşmaz karşıt iki sınıf arasındaki yalpalamalı ve eklektik durumuyla küçük burjuvazinin önceki devrimci önderlik iddiası ve hegemonyasının da, devrimin temel güçlerinden biri olarak varlığının da zeminini tümden kaydırmıştır. Küçük burjuvazinin sarsılan ve konum kaybeden kesimleri, tarihin kesin hükmü olarak ancak ve sadece yakınlaşacakları sınıfın, proletaryanın, fiili önderlik ve hegemonyasına bağlanarak, yalnız emperyalizm ve tekellere karşı değil, tekelci kapitalizme karşı savaşım içinde bir devrim gücü ve bağlaşığı olabilmesini koşullamıştır. Proletarya küçük burjuvaziye de, onu mücadele içinde ayrıştırarak yaklaşır. Proletaryaya düşen, sömürücü, kardan pay alan, burjuvazi ile kaynaşan yeni orta sınıf kesimlerine karşı uzlaşmaz karşıtlık, durumu sarsılan, konum kaybı içindeki kesimlerin ise reaksiyoner ve gerici tutumları ve proletarya içine yaydığı küçük burjuva bulanık etkilere karşı savaşım içinde, hegemonyasını onlar üzerinde kurmaktır. Proletarya, halen ağırlıklı olarak küçük burjuva alışkanlıklara vb. sahip olsa da, proleterleşme sürecindeki küçük burjuva kesimleri, üst orta sınıflardan; işçi köylüyü madrabaz köylüden, işçi öğrenciyi varlıklı öğrenciden, işçileşen vasıflı emekçileri (mühendis, eğitim ve sağlık emekçisi, vb.) kardan pay alan veya yönetim kademelerindeki beyaz yakalıdan, işçi emekçi Kürdü sermayeye sarılmış Kürtten, işçileşen küçük burjuvayı sömürücü küçük burjuvadan ayrıştırarak, birinciler üzerinde bağımsız fiili önderliği ve hegemonyasını kurarak ilerleyecektir. 105


KIRIN DEĞİŞEN YAPISI. KAPİTALİST ÜRETİM İLİŞKİLERİNİN KIRDAKİ HAKİMİYETİ VE BURJUVAZİ-PROLETARYA ÇELİŞKİSİNİN KIRDA DA HAKİM ÇELİŞKİ HALİNE GELMESİ

Kapitalist üretim ilişkilerinin sadece kentlerde değil kırlarda da ülke düzeyindeki hakimiyeti ve kırsal alanda da kapitalist üretim ilişkilerinin tekelci gelişimi, tarım sorununun da sosyalist çözüm imkanlarını genişletmiştir. Tarımdaki yer yer sıçramalı, genel seyir olarak oldukça yavaş gerçekleşen kapitalist dönüşüm hız kazanmıştır. Kent ile kır, sanayi ile tarım arasındaki meta üretim ve ticareti genişlemiştir. Kapitalist tarım işletmeciliği, hayvansal üretim Ege, Marmara, Çukurova ile sınırlı olmaktan çıkmıştır. Tarımsal teknolojilerin gelişmesi (makinalar, biyoteknoloji) önceki rant yapısını değiştirmiş, gelişkin teknoloji ve sermaye yoğun üretimle daha fazla nispi artık değer üretilebilir hale gelmiş, bu gelişim tarımsal alanda tekelleşme ve kır burjuvazisini güçlendirirken basit üretim aletleriyle emek yoğun olarak süren küçük üretim hızla çözülmüştür. Kırın kente, tarımın sanayiye bağımlılığı ve entegrasyonu gelişirken tarımsal üretimin teknik altyapısının değişimiyle kırdaki üretim ve sınıf yapısı da hızla farklılaşmıştır. Tarımsal sermaye ayrık bir sermaye biçimi olmaktan çıkıp mali sermayenin bir parçası haline gelme sürecine girmiştir. Sermayenin organik bileşiminin farklılaşmasıyla -makinalar, toprak büyüklüğü, emek niteliği-tarımda kapitalizm gelişmiş, artıdeğer de daha önce çok sınırlı olan nispi artıdeğer üretimi biçimiyle genişlemektedir. Tekeller tarımın sanayiye entegrasyonu biçimiyle tarımsal üretimi kendi uzantıları halinde örgütlemelerinin yanı sıra biyoteknolojik üretimle de (tohum, damızlama) tarımsal alana doğrudan giriş yapmışlardır. Endüstriyel tarım gelişmiştir. Hipermarketler pazarladıkları ürünlerinin çoğunu bu şekilde ürettirmektedirler. Toprak ağalarının kapitalist büyük toprak sahipleri olarak 106

tarım kapitalistlerine tedrici dönüşümü gerçekleşmiştir. Bu dönüşüm, ticaret ve inşaat gibi alanlara giriş yapmaları ile iç içedir. Ve aşiretsel ilişkiler, kapitalist bir biçim kazanarak çözülmektedir. Bir bütün olarak Kuzey Kürdistan’da da kapitalist üretim ilişkileri hakim hale gelmiştir. Bu gelişmeler ve bir bütün olarak meta üretim ve ticaretindeki genişleme, kırın pazar yoluyla da kente ve sanayiye olan bağımlılığının artması, tarımsal teknolojinin gelişimiyle daha büyük sermaye gerekliliği, tarımsal ürünlerde rekabetin artması, küçük ve orta büyüklükteki topraklarda tarımsal üretimin rantabl olmaktan çıkması, küçük ve orta köylü ekonomisinin, genel olarak kırın çözülmesini hızlandırmıştır. Tarımsal üretimin küresel ölçeklerdeki belirlenimleri ve kapitalist dünya pazarı ve borsa sistemine dahil olma, temel ürünlerin destek alımının sonlandırılması küçük üreticilerin hızlı ve kitlesel yıkımına yol açmıştır. Tarım işçisi sayısı 5-6 milyondur. Vasıflı tarım işçisi sayısı artmıştır. Biyoteknolojik ve bilgisayarlı üretim, ar-ge dahil tarımsal üretime yeni bir nitelik kazandırmakta işçi yapısı da bu yönden gelişmektedir. Az sayıda nitelikli bir çekirdek işçi grubu daimi olarak bulunurken mevsimsel ihtiyaca göre toplu ya da küçük grup olarak işçi kiralanmaktadır. Gıda üretiminde sanayi tekellerine bağlı “sözleşmeli çiftçilik” uygulaması yaygınlaşmıştır. Mevsimlik tarım işçileri 1,5 milyon kişinin üzerindedir. Kırsal kesimde tarım dışı istihdamın oranı da üçte biri geçti. Köylerdeki 15 yaş üstü topraksız köylü nüfus 5 milyon kişidir. Kırlarda da sosyalist devrim aşamasıyla birlikte, tarım sorununun toprak dağıtımına bağlı çözümü ortadan kalkmıştır. Kırdaki ekonomik durum, kırın çözülmesi genel olarak kapitalist üretim ilişkilerine bağlı bir çözülme ve değişim olarak değil tekelci kapitalizmin hakimiyeti altında gerçekleşen bir çözülmedir. Bu, büyük toprak sahibi kapitalistleri, kırda tarımsal ve hayvansal üretim yapan tekelci burjuvaları, zengin köylüleri bir tarafta 107


toplarken tarım proleterlerini, yarı proleter nitelikteki mevsimlik işçileri, yoksul ve topraksız köylüleri, tekellere bağlı üretim yapan sözleşmeli çiftçileri, ekonominin bütününde kurdukları hakimiyet, tarımsal girdiler ve pazar yoluyla tekellerin saldırısına uğrayan küçük (ve orta) köylülüğü diğer tarafta toplamaktadır. Kırlarda da hakim çelişki, kapitalist büyük toprak sahipleri, tekelci burjuvazi ve kır burjuvazisiyle tarım proleterleri ve yarı proleterler arasındaki çelişkidir. Bununla birlikte kırlarda da hızlı bir tasfiye ve yıkım saldırısıyla karşı karşıya olan küçük ve orta köylülüğü de kapsamına alan anti-tekel, anti-kapitalist daha geniş bir karşıtlık zemini bulunmaktadır. Neoliberalizmle tarımsal üretimin küresel rekabet içerisine sokulması, tarım borsalarının, her türlü spekülasyonun da döndüğü, yıkıcı bir güç olarak ortaya çıkması, sadece tarımsal makina ve kimyasalları değil artık tohumlarını dahi tekellerden almak zorunluluğu, basit üretim aletleri ve küçük orta büyüklükteki topraklarda üretimin rekabet gücünün kalmaması, DB ve IMF’in başını çektiği, AB’nin koşul haline getirdiği, toplumsal mühendislik projesiyle uygulanan tasfiye programıyla hızlı düşüşe sokulmalarına karşı küçük üreticilerin bir bölümünün sendikal örgütlenme biçimiyle ortaya çıkmaları çelişkilerinin sınıfsal ve anti-tekelci kapitalist niteliğini göstermektedir. Sosyalist devrimin kırlarda da gerçekleştireceği çözüm, mülkiyetin toplumsallaştırılmasıyla, bireysel değil toplumsal mülkiyet biçimleriyle gerçekleşecek çözümler olacaktır. Bunlardan birincisi, büyük toprak sahiplerinin, tekelci kapitalistlerin ve zengin köylülerin topraklarına ve tarım makinalarına vb.ne zorla el konulması ve genel toplumsal mülkiyet haline getirilmesidir. İkincisi, küçük köylü mülkiyetinin kooperatif yoluyla birleştirilmesi, kooperatifsel ortak mülkiyettir. Küçük üretim, en elverişli koşullarda dahi artık rantabl olmaktan çıkmıştır. Sosyalizmde toprak dağıtımı ve küçük üretimin teşvikine dayalı bir çözüm olmayacaktır. Devrimci proletaryanın 108

mülk sahibi küçük köylülüğe karşı zor politikası yoktur. Onları ekonomik olarak, sınıfsal ve toplumsal olarak kazanma ve bu kazanmanın devrim öncesinden bir ittifak ilişkisi biçimiyle geliştirilmesi politikası vardır. Küçük üreticilerin tekellere karşı sendikal-kooperatifsel örgütlenmelerini desteklemekle kalmayıp proletaryanın bağımsız önderliği ve hegemonyası temelinden anti-tekelci kapitalist eksenden örgütlenmelerini sağlamak, onları sosyalist devrim sürecine çekeceği gibi devrim sonrasında da tarımsal sorunun sosyalist çözüm imkanını genişletir. Proletarya ile küçük üretici köylülük arasında devrim sürecinden başlayan bir yakınlık ve güven oluşur. Küçük (ve orta) köylülüğün kooperatifsel ortak mülkiyet biçiminde birleştirilmesi öncelikli hedef olurken, grupsal toplumsal mülkiyet olarak toplumsal mülkiyetin daha geri bir biçimi olan kooperatifsel mülkiyet biçiminin de genel toplumsal mülkiyet düzeyine yükseltilmesi hedeflenir. Buna geçişin ve meta ticaretini sınırlandırmanın koşullarından biri olarak tarımsal makinalar ve tohum gibi girdilerin genel toplumsal mülkiyet biçimi kooperatifsel sistemde de hakim kılınacaktır. Sosyalist devrimin kırdaki sınıfsal temeli, tarım proletaryası ve kır yoksullarıdır. Kırdaki üretim yapısının değişmesiyle tarım proletaryasının nitel yönden de güç kazanması, çekirdek işçi yapısının gelişimi, tarım işçilerini topyekun proletaryanın geri bir kesimi olmaktan çıkarmaktadır. Kırdaki çalışma koşulları daha ağır, işgünü süreleri daha uzun, çalışma daha düzensiz, güvencesizlik daha yaygındır. Sigortalı işçi sayısı çok azdır. Yarı proleter nitelikteki mevsimlik işçiler büyük bir sayıyı oluşturmaktadırlar. “Sözleşmeli çiftçilik”in de geniş bir kesiminin yarı işçi niteliği, küçük ve orta köylü ekonomisinin tekelci kapitalist saldırıya karşı sendikal kooperatifsel bir direnç göstermesi, kırdaki örgütlenmenin ve mücadelenin karmaşık, zor, bununla birlikte anti-tekelci kapitalist ve derinleştiği ölçüde sosyalizme yatkın içeriğini ve bileşimini göstermektedir. Sosyalist devrimin şehir kır bütünlüğü dolayımsızlaşmaktadır. 109


Sanayi ile tarımın, kent ile kırın iç içeliği sadece ekonomik değil toplumsal kültürel yönlerden olsun, iletişim ulaşım yönünden olsun o kadar ilerlemiştir ki, işçi sınıfının yoğun olarak yer aldığı merkezlerdeki bir hareketin kıra doğru da hızla yayılması hiç zor olmayacaktır. Kırdaki bir grevin süpermarket zincirlerini vurması da...

KAPİTALİST ÜRETİM İLİŞKİLERİ KUZEY KÜRDİSTAN’DA DA HAKİMDİR

Kuzey Kürdistan’da da kapitalist üretim ilişkileri hakim durumdadır ve bu hakimiyet kıra da geçmiştir. Büyük toprak sahipleri yarı-feodal bağları aşiret ilişkileri düzeyinde sürdürüyor olsalar da, bu, çözülmektedir. Tarımın yanı sıra ticaret, inşaat, gıda, tekstil vd. alanlara girmişlerdir. Bu yönlü geçiş Güney Kürdistan’da daha belirgin ve hızlıdır. Güney’deki devlet oluşumu, petro kapitalizm, aşiret yapılarının kapitalist dönüşümünü hızlandırdığı gibi -yoz bir paylaşım ilişkisiyle de- kirli savaşı dahi umursamayan, savaşın durması ve liberal reformist çözüm hattına girilmesiyle de adeta ekonomik entegrasyon düzeyinde hız kazanan iki taraflı kapitalist gelişim, sınıf ilişkilerini de hızla değiştirmektedir. Kuzey Kürdistan’da ulusal hareketin gerilla gücünü büyük ölçüde yoksul köylüler oluşturmasına karşın, hareket Kürt feodal burjuvalarına karşı bir mücadele biçimini almamış, “TC sömürgeciliği”ne karşı mücadele olarak dar ulusal kurtuluşçu çizgide seyretmiştir. Kürt büyük toprak sahiplerinin büyük bir bölümü Türk burjuvazisiyle birlikte ulusal harekete karşı yönde örgütlenmişler, korucu sisteminin örgütleyicileri olmuşlar, bunu siyasal ve ekonomik güç kaynağı haline getirmişlerdir. Bir bölüm Kürt büyük toprak sahibi ise, ulusal hareketin destekleyicisi olmuşlardır. Kürt sorununun liberal reformist çözüm sürecine girmesi, Güney Kürdistan’daki 110

gelişmelerle, bu açıdan daha amorf bir durum ortaya çıkmaktadır. Kuzeyiyle Güneyiyle Kürdistan, sınıfsal ve siyasal yönlerden ayrışmaktadır. Siyasal ortamın da değişimiyle Kürt burjuvazisi ve liberalleri kendi sınıf politikalarıyla açık bir şekilde ortaya çıkmakta, PKK’nin hegemonik etkisini zayıflatmaktadırlar. Ulusal reformizm hattına geçerek kendisini silahsızlandırmış, gerilla gücünü pazarlıkla tasfiye etmek isteyen PKK’dir bu sürecin önünü açan. Kürt ulusal direniş hareketinin devrimci birikiminin tasfiyesinde yeni bir evreye geçilmektedir. Kürt yoksul köylüleri ise gerillanın ilk ve büyük gücünü oluşturdukları gibi köy katliamları ve boşaltmalarının, zorunlu göçlerin hedefi olmuşlardır. Kır yoksulları, kent yoksulları haline gelmişlerdir. İnşaat işçilerinin, tarım proletaryasının ve yarı proleter mevsimlik tarım işçilerinin büyük bir bölümü Kürttür ve ulusal bilince sahiptir. Sınıfsal bilinç gelişmediği gibi ulusal bilinç, sınıf bilincinin gelişiminin önünü tıkamakta, perde olmaktadır. Bununla birlikte Kuzeyiyle Güneyiyle Kürdistan’da hızlanan kapitalist gelişimle birlikte “Her ulus, iki ulustur” gerçeği daha açık hale gelmektedir. Ulusal uyanış ve hakların kazanılması henüz taze olmakla birlikte demokratik ulusal sorunların çözümü konuları da dahil olmak üzere sınıfsal ayrımlar ve farklı sınıf politikaları biçimiyle bir yarılma görülmektedir. En önemlisi, sadece ulusal demokratik hak ve özgürlüklerin Kürdistan işçi sınıfı, kent ve kır yoksullarının sorunlarını çözmeyeceği, beklenti ve özlemlerini karşılamayacağıdır. Kürdistan’da bugün geliştirilen liberal reformist çözüm, PKK’nin demokratik özerklik çözümü de içinde olmak üzere Kürt işçilere, Kürt tarım proleterlerine, yarı proleterlerine, kent yoksulu haline gelmiş dünün kır yoksullarına sınıfsal hiçbir çözüm önermemektedir. Demokratik özerklik, nispi demokratik ulusal haklarla birlikte Kürdistan burjuvazisi ve kapitalizminin Türkiye kapitalizmi ve emperyalist kapitalist küresel sistemle yeni bütünleşme ve bağımlılık biçimini oluşturmaktadır. Ulusal 111


olarak ancak kendi kaderini tayin hakkıyla olanaklı olan tam hak eşitliğine dayanmayan, ulusal reformlar çerçevesinde kalan bir biçimdir. Kürt burjuvazisinin, Türkiye ve dünya kapitalizmiyle alt düzeyden kaynaşıp daha fazla pay alabileceği bir bağlanma biçimidir. En yalın haliyle de Kürt işçi ve emekçilerin ve doğa kaynaklarının kendisi tarafından sömürülmesi, bu sömürüden daha fazla pay alma isteğidir. Öte yandan burjuvazinin sermaye birikiminin küresel-bölgesel düzeyde entegrasyonu ve kaynaşması, Kürt ve Türk proletaryasının, hem kendi içinde hem de dünya proletaryasıyla daha baştan sınıf mücadeleleri temelinde kaynaşmasını sağlayacak, enternasyonalist niteliğini karşıt eksenden güçlendirecektir. Kürt burjuvaları, Türk burjuvaları ve diğer parçalardaki Kürt burjuva feodalleri ile yeni ve üst bir bütünleşme sürecine girdikleri gibi emperyalist kapitalist dünya ekonomik ve siyasal sistemine doğrudan bağlanma yönünde ilerlemektedirler. Ki sermayenin günümüzdeki birikimi, üst düzeyde yoğunlaşma ve merkezileşmeyi sağlayacak biçimde merkezi çekirdeği güçlendirirken, sermayenin daha geniş temellerde ve birçok yön ve kanaldan birikimine uygun bir ekonomik, siyasal, idari yapı örgütlenmesine gitmektedir. Bazı mega kentlerin, bazı ülkelerin küresel ve bölgesel merkezler olarak ortaya çıkması da bunun bir parçasıdır, bölgesel ve yerel ekonomik, siyasal ve idari yapıların oluşturulması, belediyelerin yeniden konumlandırılması da. Yerel yönetimler yasasının değişimi de. PKK’nin -bazan federatif yönde genişleterek- istediği özerkliği sadece Kuzey Kürdistan değil genel bir idari yapı değişikliği olarak formüle etmesinin dayanağı da budur. Kuzey Kürdistan’da kapitalizm kentte ve kırda gelişmiş ve hakim durumdadır. Kürt burjuvaları tekelleşme sürecindedirler. Holdingler oluşmaktadır. Sanayileşmenin daha geri düzeyde olması ve temel iş kollarının zayıflığı nedeniyle proletarya, emek yoğun sektörlerde toplanmıştır. Rafineri, madenler ve büyük 112

fabrikalardaki sanayi işçilerinin yanı sıra çok daha yaygın biçimde geçici, mevsimlik işler yapan, yarı proleter özellikler gösteren bir işçi sınıfı bulunmaktadır. Kuzey Kürdistan’da devrim sosyalist devrim aşamasındadır. Kapitalizmin kentlerdeki ve kırlardaki gelişimi, kapitalist üretim ilişkilerinin hakim hale gelmesi, temel sınıf oluşumları, ulusal sorunun liberal reformist çözümü yönündeki gelişmeler, sosyalist devrim aşamasını göstermektedir. Kapitalizmin gelişme düzeyi ve demokratik ulusal sorunların varlığı nedeniyle Türkiye’de gerçekleşecek olana göre daha geri düzeyde olmakla birlikte belirtilenler devrimin sosyalist devrimci niteliğini gösterir. Kürdistan proletaryası, nitel ve nicel yönlerden daha geri ve zayıf durumdadır. Bunun yanı sıra ulusal bilinç sınıfsal bilincin önündedir ve en azından bir dönem gelişmesinin önünde perdeleyici olmaya devam edecektir. Kürt işçilerde daha mücadeleci, daha politik bir damar da olmakla birlikte, Kürdistan’da sınıfsal özlemler ezilen ulusun demokratik istek ve özlemleri içerisinden ifade edilmektedir. Bundan dolayı kendi burjuvazisine karşı mücadele etme bilinci zayıftır. Türk tekelci burjuvazisinin Kürt ulusal sorununda liberal çözüm öneren kesimine de sıcak bakmaktadır. Sadece adı işçi partisi olan PKK, Kürt burjuvalarıyla da, Türk burjuvaları ve devletiyle de, emperyalist burjuvazi ve devletlerle de pragmatist ilişkiler geliştirmeye çalışan bir partidir. Yoksul köylülüğün, kent yoksullarının istem ve özlemlerini içeren bir mücadeleden de bilinçli olarak uzak durmaktadır. Abdullah Öcalan’ın anarkokomünizmden alınmış bulanık ve “sınıflar üstü” fikirleri dışında, PKK ve BDP’nin denetimindeki Kürdistan belediyelerinde Kürt işçilerine, kent ve kır yoksullarına dair kaydadeğer bir çalışma, proje dahi yoktur. Ulusal örtü ve bilinç, Kürdistan proletaryası yönünden de erimeyi ve sınıfsal bir uzlaşıyı ortaya çıkartmaktadır ki, bunun etkisi bir dönem sürecek olsa da Kuzey Kürdistan’da 113


komünistlerin başlıca görevi, demokratik ulusal istek ve özlemleri küçümsemek ya da sosyalist çözüme bağlamak adına soyut bir geleceğe havale etmek gibi ciddi yanlışlara düşmeden demokratik ulusal sorunların sosyalist demokratik çözümünü de öngören bir programla birlikte bu uzlaşıyı kırmak, Kürdistan işçi sınıfını sınıf çıkarları doğrultusunda mücadeleye sokmak ve sosyalist devrim hedefiyle örgütlemektir.

FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜN ÇÖZÜLMESİ VE GERİ TİPTE BURJUVA DEMOKRASİSİNE GEÇİŞ

Türkiye’de faşist diktatörlük yerini geri düzeyde bir burjuva demokrasisine bırakmıştır. Neoliberal burjuva demokrasisi, yeni mülksüzleşme ve proleterleşme dalgalarının, toplumun proleterleştirilmesinin, kadınların, Kürtlerin, Alevilerin, gençlerin, öğrencilerin, çocukların, engellilerin, aydınların, yani bugüne kadar şiddetle dıştalayıp bastırdığı, yok saydığı kim varsa onların, dev çaplı bir toplumsal rezervin, yeni işçi ve tüketici vb. orduları olarak, sermayenin uluslararası azami kar savaşında cepheye sürülmesinin gereği olan burjuva komuta biçimidir. Neoliberal burjuva demokrasisi, Türkiye tekelci burjuvazisinin dünya çapında sermaye ihracından, uluslararası, bölgesel ve küresel sermaye birikim süreçlerinden payını işçi sınıfı ve emekçileri eze eze artırmasının demokrasisidir. Türkiye burjuvazisinin “üç tarafı deniz, dört tarafı düşmanlarla çevrili” içe kapalı faşist kabuğundan sıyrılıp, bölge ülke burjuvazileriyle de, önceki dönemin köklü tarihsel düşmanlıklarını neoliberal burjuva uluslararasıcılık temelinde yumuşatıp sermaye sömürüsü ve hareketlerini genişletme, bölgesel model oluşturma ve onu sadece iç politikanın değil, bölgesel güç olma yönünde ilerleyen dış politikanın da bir gücü haline getirme, bölgeye doğru muazzam bir 114

akış hareketi başlatan emperyalist sermayeyi çekme koşulu olarak demokrasidir. Sermayenin küresel temellerdeki birikimine geçiş, sermayenin iç işleyiş ve ilişki sistemini değiştirmiş, muazzam büyüklüklerdeki sermaye yatırımlarının, muazzam büyüklüklere ulaşmış meta ticaretinin, para dolaşımının akışkanlığını bozmayacak ve güvence altına alacak daha istikrarlı bir siyasal yapıyı gerektirmektedir. Sermaye birikim süreçlerindeki tıkanma, sermayeyi artıdeğer sömürüsü kanallarını da genişleterek ve yenilerini ekleyerek birikimi gerçekleştirmeye yöneltmiş, emperyalist kapitalist sistem hiyerarşisinde de eşitsiz ve dengesiz gelişimle değişiklikler ortaya çıkarmış, burjuvazi içerisindeki ekonomik ve siyasal güç ilişkilerini de rekabet yoğunlaşmasıyla değiştirmiştir. Farklı burjuva kesimlerin sürece dahil olması, daha geri durumda olanların bazılarının atak yapması, burjuvazi içerisindeki hiyerarşinin de tekçi ve dar egemenliğinin de, iktidar paylaşımının da yeniden biçimlenmesine yol açmıştır. Bu, önceki siyasal toplumsal yapının tarihsel, toplumsal, siyasal etmenler yönüyle de sürdürülemez hale gelmesidir. Cumhuriyet tarihi sıkıyönetimlerin ve olağanüstü hallerin, çok uzun bir dönemiyle de faşist diktatörlüğün, askeri ve yarı askeri faşist darbelerin tarihidir. Rejimin burjuva sınıf temelinin zayıflığı ve ona bağlı olarak güçlü bir burjuva toplumsal ve kültürel temele sahip olmayışı, siyasal toplumsal ve kültürel çatışmaların yoğunluğunu da beraberinde getirmiş, gerici ittifaklar, bastırma ve imha politikaları ile rejim ayakta tutulmuştur. Tüm tarihi boyunca politik istikrarsızlık egemen olmuş, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkleştirme politikalarına karşı direnişle başlayan feodal Kürt isyanları, PKK ile 90’lı yıllarda köylü küçük burjuva ulusal kurtuluşçuluğu ile modern burjuva ulusal bir nitelik kazanarak büyümüştür. ‘70’li yıllara tüm ülke düzeyine yayılan bir antifaşist halk direnişi damgasını vurmuştur. İşçi sınıfının ekonomik demokratik hak ve özgürlük mücadeleleri ‘60’ların ortalarından itibaren bir süreklilik ve yaygınlık 115


göstermiştir. Kronikleşen rejim krizlerinin askeri faşist darbelerle çözümü ve faşist diktatörlüğe dayanan egemenlik, sermayenin içteki ve dıştaki, bölgesel ve küresel birikim koşullarıyla ve siyasal ve toplumsal olarak da dünya konjonktürüyle çelişir ve sürdürülemez hale gelmiştir. Bir diğer etmen toplumsal ve bireysel koşullardaki değişimdir. Kapitalizmin uzun döneme yayılan tedrici gelişmesi ve toplumun neoliberal temeldeki dönüşümü, burjuva sivil toplumu büyüterek ortaya çıkartmış, neoliberalizm toplum ve birey düşünce ve ilişkilerine hakim hale gelmiştir. Emekçi sınıf örgütleri burjuva sivil toplumun içerisinde eriyikleştirilirken tarikat yapılarının çözülüp kapitalize olmasıyla vakıf-cemaat ilişkileri üzerinden yükselen bir burjuva neoliberal sivil toplum genişlemesi de olmuştur. Burjuva demokrasisine geçişin toplumsal dayanağını neoliberal toplumsal ve bireysel dönüşüm ve bunun sivil toplum örgütlenmeleri oluşturmaktadır. Bu değişim, başlangıçta siyasal-toplumsal-kültürel her bakımdan sarsıntılı, içerisinde darbe girişimlerini de barındıran çatışmalı bir süreç şeklinde yaşanırken, burjuvazinin dönüşümü ve burjuvazi içi dengelerin değişimi vd. ile, hızla rejimin çözülmesi bütün düzlemleri belirleyen nokta haline geldi. Bugün karşı karşıya olduğumuz, ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel her düzey ve alanda derinleşen burjuva sınıf egemenliğinin biçimi, anayasal ve kurumsal düzeyde de ifadesini bulmaya başlayan dönüşümle güçlenmiş olarak neoliberal burjuva demokrasisidir. Türkiye’deki burjuva demokrasisi, geri tipte bir burjuva demokrasisidir. Birincisi, bugüne kadar görülüp görülebilecek görece ileri burjuva demokrasisi biçimi olan sosyal-demokrasi, sosyalizmin basıncı ve sınıf mücadeleleri ile kazanıldığı alan olan Avrupa dahil tüm dünyada neoliberal biçime doğru çözülmüştür ya da çözülmektedir. Emperyalizm çağında burjuva demokrasisi, genel olarak burjuvazinin sınıf çıkarlarına dayalı olmakla birlikte 116

tekelci oligarşik hakimiyete göre oluşan ve biçimlenen nitelikler taşır. Bu, bugün mali oligarşik hakimiyetin dünya devleti yönünde biçimleniyor olması ile birlikte neoliberal demokrasi için çok daha fazla geçerlidir. Dünyada bugün egemen olan burjuva demokrasisi biçimi, sınıfsal güç dengelerine, kolektif temsil, müzakere ve hak mekanizmalarına dayanan değil, tam tersine işçi sınıfını her yönüyle bölüp parçalamaya -etnik, cinsiyet, yaş, taşeronluk, esneklik, yerellikler vd.- dayalı bir demokrasidir. Kitleler içinde de dayanışmaya değil bireyler arasında, tüm kesimler arasında çoklu keskin rekabete dayalı – işsizlik, survivor, çan eğrisidemokrasisidir. Bireysel grupsal aidiyetlere, satın alınabilen haklara, para ve metaya dayanan demokrasidir. Neoliberal demokrasi, özerkliği de içeren bireysel ve grupsal katılım -temelde piyasaya katılım- haklarının, tüm toplumsal kesimlere yayılması ile, asıl sermaye birikimini ve kapitalizmin tüm yasalarının işleyişini olağanüstü canlandırır ve egemenliğinin temellerini genişletir. Kapitalizmin değer, artıdeğer, azami kar ve kapitalist birikimin mutlak genel yasalarının tam kapsamlı işleyişi, tüm bu toplumsal kesim ve grupların, eskiden kendilerini dışlayan ve bastıran toplumsal-siyasal yaşam ve kurumlara – parlamento, medya, aile, eğitim kurumları, bilumum “sivil toplum” örgütleri vd.- özerkliği de içeren biçimde katılımını da gerektirir. İstisnasız tüm toplumsal kesimlerin kapitalist meta üretim ve mübadele ilişkileri içine çekilmesi, tüm toplumsal yaşamın hiçbir boşluk bırakmadan piyasalaştırılması, değer yasasının tam kapsamlı ve engelsiz işleyişiyle birlikte; her türlü mülkiyetin, artıdeğerin en büyük tekeller elinde toplanmasını ve merkezileşmesini de hızlandırır. İkincisi, neoliberal demokrasi katılımcılık, yönetişim, federatif yapı, yerel yönetim ve özerklik gibi biçimlerle tabanını genişletir. Yerel özerkliğin küresel ve AB düzeyinde anlaşmalarla burjuva devletin karakteristiklerinden biri haline getirilmesi, emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümü ve neoliberalizmle doğrudan ilişkilidir. “Yerinden yönetim”, “mali 117


özerklik”, “demokratik katılım”, “iyi yönetişim” ve “temsili ve katılımcı demokrasinin birbirini tamamlaması” sloganları altında, anayasa, kamu ve yerel yönetim yasalarında sermaye birikim ve akışkanlığını yerel-bölgesel düzeyde güvenceye alan, merkezi ve yerel devlet aygıtları ile burjuva sivil toplumu bağlantılandıran, burjuva sınıf egemenliğini bu yönden de genişleten yapılar düzenlenmektedir. Üçüncüsü, burjuva demokrasisinin bu biçimi, burjuvazinin ilerici olduğu bir dönemki aydınlanmacılık ve modernist tarihsel ilerlemecilik anlayışını biçimsel olarak da terk etmiş, postmodernist ve tarihsel-kültürel olarak da gericiliğini saklamayan, liberalize edilmiş biçimleriyle gericiliği açıkça savunan, doğrudan içeren ve teşvik eden demokrasidir. Dördüncüsü, Türkiye’de faşizm, başta Kürt hareketi olmak üzere kitle hareketlerinin de göreli bir etkisi olmasına karşın, yıkılmamış, emperyalist burjuvazi ve bağımlı tekelci burjuvazinin sınıf çıkarları ve sömürüsünün yükseltilmesi koşullarındaki değişim temelinde çözülmüştür. Faşist rejimin temel kurum, organ, mekanizmaları, zihniyeti, geri plana ve aşağıya çekilmiş, dönüşümden geçirilmiş ve daha da geçiriliyor olmakla birlikte, kalıntıları, etkileri, güvenlik başta olmak üzere belli konulardaki refleksleri neoliberal demokrasinin egemenliğine özümsenmiş olarak vardır. Tarikatların cemaatleşmesi ve KOBİ’lerle toplumsal gericilik birikiminin önceki dönemde yoğun olduğu bölgelerden toplumsal taban bulmakta, siyasal kültürel, dinsel gericilik biçiminde sürdürülmektedir. Beşincisi, en önemlisi, sınıfsaltoplumsal çelişkiler yaygınlaşmış ve keskinleşmiştir. Sermaye birikiminin, sermaye yoğunlaştırma ve merkezileştirilmesinin her yükselişi, hele ki uluslararasından sonra bölgesel ve küresel ölçeğe yükseltilmesi; işgücünün metalaşmasının genişletilmesi ve derinleştirilmesini, işsizlik, esneklik ve güvencesizliğin yaygınlaştırılmasıyla değersizleştirilmesini, çalışma ve yaşam koşullarının düşürümünü, mutlak ve göreli artıdeğer sömürüsünün şiddetlenmesini içerir ve bu temelde gerçekleştirilir. 118

Bugün sermaye birikiminin toplumsal yaşamın hiçbir alanını boş bırakmadan, birçok kanaldan birden sürdürülebilmesi, göreli ve artan bir kesim açısından da mutlak sefalet birikimini de hızlandırır. Türkiye tekelci burjuvazisinin bölgesel ve küresel birikim düzeyine çıkabilmesi, küresel ölçekli tekeller ile rekabet edebilmesi, ülkeye daha fazla sermaye ihracı -ve küresel tekelçekebilmesine, bununla da pekiştirilmiş biçimde işgücünü göreli ve mutlak olarak değersizleştirmesine, tüm yerel kaynaklarını azami ölçüde seferber edebilmesine, aynı zamanda siyasaltoplumsal egemenliğininin pekiştirilmesine ve istikrarlı bir tarzda sürdürülebilir kılınmasına bağlıdır. Tüm bunlar da hem burjuva demokrasisini gerektirir, hem de Türkiye’deki bugüne kadar olan gelişme biçimiyle onun işçi sınıfı ve yoksul emekçiler üzerinde daha sıkı kontrol ve takibatçı, siyaseten -alt esneklik mekanizmalarıyla birlikte- daha sınırlayıcı, aile, din ve hemen her konuda muhafazakar ve tabii ki çizilen muhalefet sınırları her aşıldığında fizik baskıyı da esirgemeyen bir burjuva demokrasi olmasını koşullar. Faşist diktatörlüğün çözülmesi ve burjuva demokrasisine geçilmiş olmasıyla komünistlerin ve proletaryanın önündeki görev, burjuva demokrasisine karşı mücadele ve burjuva demokrasisinin yıkılmasıdır. Burjuva demokrasisinin yıkılmasıyla yerini sosyalist işçi konseyleri demokrasisi alacaktır. Komünistlerin açık ve net hedefi, burjuva demokrasisinin genişletilmesi; parlamenter demokrasiyle, neoliberal sivil toplum demokrasisiyle, yönetişimciliğe katılımcılığın eklenmesiyle genişletilerek dönüştürülmesi; eşitlikçi bir küçük burjuva demokrasisi hayal etmek değil, burjuva demokrasisini yıkarak yerine proletarya diktatörlüğü biçimiyle sosyalist işçi konseyler demokrasisini geçirmektir. Sosyalist işçi konseyleri demokrasisi, sömürüye dayanmaz; azınlığın değil, büyük çoğunluğun egemenliğidir; işleyiş ve örgütlenişiyle en gelişkin burjuva 119


demokrasisinden bin kat daha gelişkin bir demokrasidir. Tüm bunlarla birlikte, aynı zamanda, sınıf egemenliğinin bir şekli olan ve bir erke dayanan demokrasiden farklı olarak, bir sınıfa, erke ve yönetselliğe dayanmayan, yöneten-yönetilen ayrımını ortadan kaldırmaya yönelerek daha üst bir toplumsal sisteme geçişi sağlayacak olan demokrasi biçimidir. Sosyalist işçi konseyler demokrasisi, burjuva demokrasisinin tekelci ya da küçük burjuva biçimlerinden -liberal demokrasi, parlamenter demokrasi, sosyal demokrasi, eşitlikçi demokrasi vb.- bu temel özellikleriyle de, sınıfların ve devletin olmadığı daha üst bir toplumsal sistemle sosyalist işçi konseyler demokrasisini de sönümlendirerek ortadan kaldırmasıyla da ayrılır.

BİR BÜTÜN OLARAK SOSYALİST DEVRİMİN KAPSAM VE İÇERİĞİ; SINIFSAL VE TOPLUMSAL DERİNLİĞİ

Sermaye ve mülkiyetin az sayıda tekelci kapitalistin elinde yoğunlaşıp merkezileşmesi, sadece ülke düzeyinde değil küresel ve bölgesel, yerel düzeylerde de burjuvazi-proletarya çelişkisinin belirgin hale gelmesi ve temel çelişkiyi oluşturması, kırdaki temel çelişkinin de burjuvazi-proletarya, kapitalizm-sosyalizm çelişkisi olması çelişkinin uzlaşmaz karşıtlık düzeyini ve derinliğini göstermektedir. Proletarya-burjuvazi çelişkisinin objektif düzeydeki gelişkinliği sosyalist devrimin subjektif yönden örgütlenmesi için güçlü bir temel oluşturmakta -ki bu proletarya hareketinin geliştiği dönemde daha iyi görülecektir-, burjuva devletin yıkılması ve kapitalist özel mülkiyete el konulması, iktidar ve mülkiyetin devrimci toplumsallaştırılmasından başlayarak sosyalist inşanın siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel düzeylerde daha ileriden, daha gelişkin bir sınıfsal toplumsal temel üzerinden inşasını da olanaklı kılmaktadır. 120

30 milyonun üzerinde işçinin bulunduğu bir ülkede sosyalist devrim, öncelikle bir işçi devrimidir. İşçi sınıfının bileşik toplumsal işçi niteliğiyle nitel ve nicel yönden güçlü ve güçlenmekte olan bir sınıf olarak ortaya çıkması, önder ve yönetici güç olarak da gelişkin, diğer emekçi sınıflara bu niteliğini kabul ettirecek yetenek ve özelliklere, güce sahip olduğunu gösterir. İşçi sınıfının bu nitel ve nicel durumu, gerçekleşecek devrimin önder ve yönetici gücü olduğu gibi temel gücü de olduğunu, devrimin sınıfsal içeriğinin derinliğini de gösterir. Sosyalist devrimin örgütlenişi, örgütlenme sürecinden itibaren sınıfsal olduğu gibi tekelci kapitalizm, kapitalizmkomünizm karşıtlığı temelinde derinleşen bir toplumsal içeriğe de sahip olacaktır. Proletaryanın silahlı ayaklanması da saf bir proletarya ayaklanması ve devrimi biçimiyle değil, kent ve kır yoksulları başta olmak üzere, son biçimiyle tekelci kapitalist bir nitelik kazanmış kapitalist egemenliğe değişik düzeylerden karşı olan emekçi sınıf kesimlerini de silahlı ayaklanma ve sosyalist devrimin bir gücü haline getirerek gerçekleşecektir. Komünistler ve devrimci proletarya açısından tek koşul ve öncelikli görev, proletaryanın sınıf olarak bağımsız örgütlenmesiyle sınıfsal önderlik ve hegemonyasının gerçekleşmesidir. Sorun, bunu kağıt üzerinde bırakmamaktır. Türkiye sadece ekonomik olarak, sadece siyasal olarak, sadece burjuvazinin sınıf egemenliği olarak değil toplumun genel örgütlenişi ve yaşamıyla, her türlü gündelik ilişki ve yaşayışa kadar egemen olmasıyla da kapitalist bir toplumdur. Kapitalizm, toplumsal dokuya hücrelerine kadar hakimdir. İşçi sınıfının, hatta devrimcilerin yaşamı dahil nüfuz etmediği, belirlemediği, çekim oluşturmadığı tek bir alan, ilişki ya da konu yoktur. Bir hayalet değil gerçeklik olarak kapitalizm, toplumun, işçilerin damarlarında dolaşmakta, her insanın beynini, ruhunu ele geçirmekte ve yönetmektedir. İşçilerin sayısal olarak artması işçinin emek gücünün meta karakterinin, sermayeye çalışma, 121


yaşam, düşünce her yönden kölece bağımlılığının derinleşmesidir. Meta üretiminin kitleselleşmesi, çeşitlenmesi, çoğalması, meta üretimi ve tüketimiyle kitleleri sisteme daha fazla bağlı ve mecbur kılması, artıdeğer sömürüsünü genişletebilmek için yeni ihtiyaçlar oluşturmasıyla da sistemin çekim ve özümleme gücünü artırmaktadır. Meta üretim ve dolaşımı genelleştikçe, yoğunlaştıkça, katmanlı bir hal aldıkça sadece ekonomik ilişkileri değil en kapalı ve en kutsal olanlar dahil her türlü geleneksel toplumsal ve bireysel ilişkiyi yıkıp yeniden belirlemektedir. Cumhuriyet tarihi boyunca var olan, rejim krizlerine, kimi dönemler yönetememe krizlerine, askeri faşist darbelere yol açan siyasal toplumsal sorun ve çatışmaların, neoliberal yönden çözümüyle rejim yapısının burjuva demokrasisi yününde değişmesi, meta üretim ve egemenlik ilişkileri için daha sağlam ve kapsayıcı bir temel oluşturmak içindir. İdeolojik kültürel hegemonyasını ve burjuva sivil toplumunu da oluşturmuş olarak kapitalist sistem, her birinin diğerinin içerisine geçtiği geniş bir ekonomik toplumsal temele dayanmakta, siyasal üstyapısını da modern burjuva devletin yaygın biçimi olarak burjuva demokrasisiyle bunun üzerine oturtmaktadır. Kapitalizmin tekelci ve orta ileri düzeydeki gelişimi, komünistlerin ve proletaryanın mücadelesinin sadece siyasal ve sadece dar sınıfsal, sadece ekonomik düzeylerden değil siyasal, ekonomik, sınıfsal, toplumsal, kültürel her alan ve her konuda kapitalizm-komünizm karşıtlığı temeli üzerinde yükseltilmesini, her birinin siyasal savaşımın bir konusu haline getirilmesini, barışçıl ve şiddete dayanan her tür mücadele ve örgütlenme biçiminin geliştirilmesini gerektirir; ve bunun olanağıdır. Bir bütün olarak sosyalist devrimin strateji ve taktiği -ve sosyalizmin inşası perspektifi- sayılanların her birini ve bütününü içermelidir. Karşıtlık bunların bütününe karşıtlıktır, sosyalist devrim her birine ve hepsine karşı sosyalist devrimdir. 122

KAPİTALİZMİN BÖLGESEL FAY HATLARI VE SOSYALİST DEVRİMİMİZ

Türkiye, jeostratejik olarak üç kıtanın birbirine bağlandığı bir coğrafyada yer almaktadır. Tek bir dünya kapitalist ekonomisinin alt parçaları olarak oluşan, artan ve giriftleşen ekonomik, toplumsal, sınıfsal, siyasal ve kültürel ilişkilerle birbirine bağlı olan bölgesel ve küresel ilişkiler içerisindedir. Bölgesel ve küresel düzeyde birçok yönden iç içe geçmekte ve yoğunlaşmakta olan ilişkilerin, krizlerin ve toplumsal hareketlerin yayılma biçiminin de gösterdiği, Türkiye’deki bir devrimin başından itibaren uluslararası bir karaktere sahip olacağı, bölgesel ve sıçramalı gelişme potansiyel ve dinamiklerinin olduğudur. Ülkeler arasındaki tarihsel, ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal farklılıklar, sınıf mücadelelerinin genel seyrindeki, gelişim düzey ve biçimlerindeki farklılıklar gözardı edilmeden devrimin örgütlenme stratejisi bölgesel ve sıçramalı gelişim özelliğini de içerimine almalıdır. Bir bütün olarak da tek ülkede ve bölgelerde gerçekleşecek sosyalist devrimler, dünya devriminin, ona doğru ilerleyen, parçalarını oluştururlar. Türkiye, kapitalizmin bölgesel fay hatları içerisinde ve çeşitli fay hatlarının kesişme noktasında yer almaktadır. Yoğunlaşmış ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel ilişkiler içerisinde olma ve yaklaşık 5 milyon Türkiyelinin yaşıyor olmasıyla AB, AB içerisinde de Akdeniz fay hattında yer almaktadır. AB’nin güneyi neoliberal kapitalist dönüşümde zorlanan, sınıfsal ve toplumsal muhalefetin en fazla olduğu, işçi mücadeleleri ve halk direnişleri açısından da tarihte fransızca konuşmuş ve silahlı mücadele geleneğine sahip ülkelerdir. Devrimlerin eşiğinden dönmüşlerdir. Türkiye, bu ülkelere göre proleter sınıf mücadeleleri ve halk isyanları yönünden daha geri olmakla birlikte ‘70’lerden bu yana devrimci bir mücadele ve direniş geleneği oluşmuştur. Antifaşist halk direnişlerinin ve Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin 123


devrimci birikimlerini taşımaktadır. Akdeniz ülkeleri halkları toplumsal kültürel özellikler yönünden birbirlerine yakındırlar. Neoliberal kapitalist yeniden yapılanmaya karşı sınıfsal ve toplumsal muhalefetin en fazla olduğu, kapitalist sistem yönünden de yapısal geçiş sorunlarının yaşandığı ülkelerdir. İkinci fay hattı, Ortadoğu fay hattıdır. Demokratik ve ulusal sorunların yoğun olduğu, enerji kaynakları nedeniyle emperyalistlerin, bölge ülkelerinin stratejik çatışma alanı olan bu coğrafya, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’yle -askeri, ekonomik, siyasal ve kültürel operasyonlarla- sistemik bir yeniden yapılanma sürecine sokulmuştur. Kapitalist pazar ve meta üretim alanına daha fazla sokulmaya başlanan Ortadoğu ülkelerinde kapitalist sınıf yapıları ve çelişkilerinin gelişmeye başlamasıyla işçi eylemleri de artmaktadır. Aile oligarşilerini, petro krallıkları hedefleyerek ve demokrasi istemiyle gerçekleşen Arap halk isyanları ise neoliberal toplumsal yıkıma karşı yükselen isyanlardır. Bölgede gerçekleşen toplumsal sınıfsal silkinme bundan sonraki mücadelerinin sınıf nitelikleri daha belirgin ve güçlenmiş olarak gelişeceğini de göstermektedir. Ekonomik hedefi, enerji kaynaklarının ele geçirilmesi ve tam denetimiyle birlikte, Afrika ve Ortadoğu’nun meta tüketim ve üretim alanına geniş ölçüde dahil edilmesi olan Genişletilmiş Ortadoğu Projesi, kapitalist üretim ilişkilerinin de gelişimiyle sınıfsal ve toplumsal karşıtlarını da büyüterek ilerlemektedir. Petro krallıkların, ailekabile cemaat oligarşilerine dönüşmüş Baas kalıntılarının tedricen ve zorla değiştirilmesi, feodal kültür, aşiret ve kabile yapılarının tasfiyesi -yine onların bir bölümüne dayanarak- sürecektir. Ekonomik ve toplumsal yıkıma karşı hoşnutsuzluk ve öfkeden doğan, demokratik hak ve özgürlükler isteyen halk isyanları sönümlendirilerek, emperyalist planlara dahil edileceklerdir. Halk isyanlarının eşlik ettiği, Ortadoğu ve Afrika’daki sosyo ekonomik ve siyasal yapısal dönüşüm, kısa dönemde olmayacak olsa da, Türkiye proletaryasının bölgedeki ittifak bileşenini ve 124

bölgesel devrim stratejisinin ufkunu değiştirmektedir. Bölgesel devrimin ittifak bileşenleri, bölgede ağırlığı oluşturan ve sosyalist devrimin gündemde olduğu Türkiye, İran, Mısır başta olmak üzere bölge proletaryası ile bu coğrafyadaki son derece yaygın kent ve kır yoksulları arasında ittifak ağırlığına geçmektedir. Demokratik devrim aşamasında bulunan ülkelerde ise, proletarya ile demokratik ve antiemperyalist ulusal güçler arasındaki temel ittifak yapısı Ortadoğu’dan Afrika’ya proletaryanın sınıf olarak sesini daha güçlü duyuracağı ve bağımsız sınıf örgütlenmeleriyle yer alacağı, diğer sınıflarla ilişkilerini de feodal dinsel ulusal karakterli yapıların, kabile düzenlerinin sınıfsal yönden ayrışarak çözüleceği bir zeminden kuracağı bir gelişim ve biçimlenme olacaktır. Kapitalist yeniden yapılanma, gerçekleşen toplumsal isyanların ortaya çıkardığı yeni koşullar, Ortadoğu’dan Afrika’ya uzanan zincirde bölgesel bir devrimin sınıfsal toplumsal içeriğini güçlendirmektedir. Bu zincir içerisinde, önündeki devrim adımı sosyalist devrim olan Türkiye’nin yer alması, devrimin demokratik aşamada olacağı ülkelerde dahi proletarya devrimine doğru bir çekim oluşturacaktır. AB bölgesi içerisinde ve Akdeniz fay hattında gerçekleşecek bir devrim ise, birçok yönden komünizme geçişi kolaylaştıracak ileri düzeyde sosyalist devrimdir. Bu bölgede yer alan ülkelerde bir devrim için zorunlu objektif koşul olan devrimci bir bunalımın olması gerekliliğinden de önce subjektif koşul olarak gelişkin bir programa sahip yeni komünist partilerine ihtiyaç vardır. Bu program sadece genel olarak sosyalist değil net ve açık -sınıfsal olduğu gibi toplumsal kurtuluşu, bireyin birey olarak kurtuluşunu içeren, insanın insanla, insanın doğayla ilişkisini yeni temellerde kuracak- komünist bir program olmalı ve komünist devrimi gerçekleştirme stratejisi ile birleşmelidir. Diğer fay hatları Balkanlar ve Kafkaslardır. Hızlı bir kapitalist gelişme gösteren ve alt üst oluşlarla neoliberal temelde yeniden yapılandırılan bu ülkelerin proletarya hareketleri de bir ülkede 125


gelişebilecek bir devrimle etkileşim içerisinde sıçramalı gelişecek bir bölgesel devrimin dinamiğini oluşturmaktadır.

İŞÇİ SINIFININ KURTULUŞU

İŞÇİNİN ÖZGÜRLÜK İSTEĞİ. İŞÇİNİN ÖZYAŞAMI, YAPMAK İSTEDİKLERİ, YERİ VE ZAMANIYLA İLGİLİ KARARLARI KENDİSİNİN VERMESİ. ZAMANDA KÖLELİKTEN ZAMANDA ÖZGÜRLEŞMEYE

Tekelci kapitalizmle işçi sınıfı, hem nicelik hem de nitelik olarak gelişen bir sınıftır. Üretimin teknik temelinin yenilenmesi, üretim ve emek organizasyonlarının değişimi, kafa emeği yoğun yeni üretim dallarının ortaya çıkmasıyla işçi sınıfının saflarına önceki dönemlerde görülmeyen ölçüde büyük sayılarda kafa emekçileri katıldı. Nitelikli emeğin gelişimiyle kafa ve kol emeğinin bileşimi yükseldi. Emeğin bileşimi, kadın emeğinin üretim süreçlerine daha geniş ölçeklerde ve kısmen nitelikli emek olarak katılımıyla da güç kazandı. Tekelci kapitalizmle, kapitalist üretimin ve genel olarak kapitalist ekonominin genişlemesine ve derinlemesine gelişiminin oluşturduğu iç içe geçişler, toplumsal işbölümünün gelişimi, üretim ve emeğin daha ileri düzeydeki toplumsallaşmasına, dünün 126

127


modern sanayi işçisinin yerini onun da içinde yer aldığı, bugünün bileşik toplumsal niteliği ileri düzeyde gelişmiş kolektif emekçisine bırakmaktadır. Bugünün kolektif emekçisi olarak proletarya, sadece sınai üretimde, ya da birbirinden yalıtık şu ya da bu üretim dalında ya da kapitalist ekonominin yalıtık bir parçasında yer almamakta, tasarımdan üretime, ticaretten tedariğe, hizmete kadar kapitalist üretim ve ekonominin birbirine bağlanmış olarak var olan bütün dallarında yer almaktadır. Üretim ve emeğin daha ileri düzeyden toplumsallaşmasının ortaya çıkarttığı kolektif emekçi niteliğiyle proletarya, sadece siyasal ve toplumsal devrimi örgütleyerek kapitalizmi yıkmanın değil komünizmi kurmanın da öncü sınıfı, önder ve yönetici gücü olarak da gelişkin bir sınıf niteliği kazanmaktadır. Günümüzde emekgücünün meta karakteri derinleşip genişlemiş, emekgücünün yeniden üretiminin metalaşması da derinleşmiştir. Artık işçinin çalışma ve yaşam koşullarında kapitalistin sömürüsüne -artıdeğer üretimine- konu olmayan hiçbir şeyi kalmamıştır. Derinleşen sadece sömürü değil, aynı zamanda her şeyi belirleyen kapitalist üretim ve meta egemenlik ilişkilerinin kuşatıcılığıyla birlikte bağımlılık ilişkileridir. Ücretli kölelik prangasının ağırlaşması; kölece çalışma, kölece yaşamdır. Emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümü, kapitalist üretim ilişkilerinin yalnızca sömürüyü değil, en ağır tahakküm biçimini de içerdiğini çıplaklaştırmıştır. Bugün bunun somut ifadesi, işçinin 10-12 saati bulan çalışma saatlerinin standartlaşmasıdır. İşgücünün değersizleşmesi ve yeniden üretiminin artan ölçüde metalaşması sonucu ikinci bir işte çalışma zorunluluğudur, esnek üretimin bir parçası olarak esnek çalışma rejimiyle hafta sonu tatilinin tarihe karışması, kapitalistin işçinin çalışma saatleri ve koşullarının üzerinde tam hakimiyet sağlaması, bir bütün olarak çalışma koşullarının ağırlaşması, ücretli köleliğinin derinleşmesidir. Kapitaliste bu da yetmez, emekgücünün yeniden üretiminin artan ölçüde metalaşması ve 128

en temel yaşamsal ihtiyaçların bile fahiş fiyatlarla karşılanıyor olması, kapitalistin artıdeğer sömürüsünü artırması ve sermayesini çoğaltmasıdır. Kapitalistin büyüyen sermaye dağları, işçi için derinleşen bağımlılık, nesneleşme, en yalın ifadesiyle kölelik koşullarının ağırlaşmasıdır. Metalaşması katmerlenmiş emekgücü, işçinin iradesinden ve kişiliğinden daha büyük ölçüde bağımsızlaşır; kapitalistlerin iradesine, egemenliğine, kontrolüne daha sınırsız biçimde tabi olur. İşçinin bu durumunun sebebi kapitalizm, tekelci kapitalizmdir. Tekelci kapitalist, artıdeğer sömürüsünü derinleştirmenin yanı sıra azami karla sermayesini çoğaltır. Tekelci kapitalizm, sermaye üretim ve birikiminin artık küresel düzeyde yapılıyor olmasıyla birlikte derinleşen kar oranlarındaki düşme eğilimine nispi ve mutlak artıdeğer sömürüsünü yeni üretim teknolojileri ve organizasyonlarıyla yükselterek karşı koymakta, bunu gerçekleştirirken üretimdeki sermaye yoğunlaşmasının bir sonucu olarak gelişen toplumsal-bileşik emek üretkenliğindeki yükselmeyle hem birim zamandaki iş yoğunluğunu artırmakta, hem çalışma sürelerini uzatmaktadır. İşçinin kafa ve kol emeğini ayrı ayrı ve birlikte çok daha fazla sömürmektedir. İşçi daha yoğun ve daha uzun süreler çalışmaktan ve daha çok çalışırken daha çok sömürülmekten -her şeyin metalaştığı dünyada, emekgücünün yeniden üretiminin de metalaşmış olmasıyla birbirinin üstüne binen faturalar ve borçlardan- kurtulamamaktadır. İşçi çalışma zamanında olduğu gibi işten arta kalan zamanında da kapitalistin tutsağıdır. Tekelci kapitalizm, işçinin çalıştığı zamanı ve çalışma dışında kalan zamanı, tüm zamanını ele geçirmiştir. Ücretli kölelik durumunu yitirip işsizler ordusuna katılmamak için işçi, sürekli gelişen üretim ve emek organizasyonları temelinde, “serbest zaman”ında da, emekgücünü niteliklendirmek, yetenek ve becerilerini geliştirmek zorunda kalır. Vasıflı işçi, işini ve emekgücünün değerini koruyabilmek için, piyasadan durmaksızın bireysel eğitim hizmeti satın alır. Özellikle 129


kafa emeğini çok daha yoğun kullanan işçinin, çalışma zamanı ile serbest zaman ayrımı, emeğin kendisini gerçekleştirmesi yönüyle, ileriye doğru değil, kapitalist üretimin gelişim sürecine ayak uydurabilmek ve konumunu -ücretli kölelik durumunu- korumak için geriye doğru aşılmış, tüm zamanda kölelik gelişmiştir. İşçinin kapitalist tahakküm ilişkilerinin dışında kalan bir dakikası bile yoktur artık. Kölelik durumunun derinleşmesi anlamına gelen bu durum, aynı zamanda, işçinin kolektif emekçi niteliklerinin, ücretli köleliğine son verme dinamiklerinin gelişmesi süreciyle birlikte vardır. Tekelci kapitalizm emekgücünü çok yaygın bir biçimde niteliklendirerek vasıfsızlaştırmakta, ücretleri -çok küçük bir çekirdek işçi grubu dışında- aşağıya doğru bastırmakta, çalışma zaman ve koşullarını fiziksel olarak işçinin tahammül sınırlarını zorlayacak şekilde ağırlaştırmaktadır. Çalışmadan arta kalan kısıtlı zaman, emek gücünün yeniden üretimi için dinlenmeye zar zor yetmekte, ücretlerin düşüklüğü, bırakalım farklı ihtiyaçları karşılamayı işçilerin büyük çoğunluğu için emek gücünün fiziki olarak yenilenmesi için dahi yeterli olmamaktadır. İşçi iş saatleri dışındaki zamanda da hiçbir şey yapamaz, yerinden bile kıpırdayamaz durumdadır. Ailesiyle olan ilişkileri dahil her türlü eş, dost, arkadaşlık ilişkileri azalır ve biter. Dinlenmeye, eğlenmeye, farklı etkinliklerde bulunma ve kendisini geliştirmeye zaman bulamaz. Zaman bulsa para bulamaz. Birçoğunun aldığı ücret işgücünün fiziki olarak yenilenmesine dahi zar zor yeter. Sadece maddi olarak değil zihinsel, kültürel ve manevi olarak da yoksunlaşır, yoksullaşır, çürür. Bedeniyle birlikte ruhu da tükenir. Her türlü toplumsal ilişkiden yoksunlaşır. İnsanlıktan çıkar. İşçinin özgürlük isteği ve işçi sınıfının kurtuluşu, işçiyi kapitaliste görünür ve görünmez sayısız bağla bağımlı kılan, kölelik oluşturan bu bağlardan kurtulmasına; çalışma ve yaşam koşullarıyla, yapmak istedikleriyle, yeri ve zamanıyla kendi yaşam koşullarını kendi eline almasına; öz yaşamıyla ilgili kararları 130

kendisinin verebilmesine; çalışmasının tüm sonuçlarından yararlanabilmesine; onu kapitaliste ve kapitalizme zincirleyen kölelik bağlarını parçayarak kurtulmasına bağlıdır. Emeğin korunması kapsamındaki her mücadele, işçi sınıfının özgürlük ve sınıfsal kurtuluş istek ve özleminin yeni dinamiklerini açığa çıkarmaktadır. İşçinin kurtuluşunun ilk koşulu emeğin sermayeye bağımlılıktan kurtulmasıdır. Ücretli emek-sermaye ilişkisi sürdükçe işçi kapitalistin kölesi olmaktan kurtulamaz. Bundan dolayı işçilerin mücadelesi ücretli emek-sermaye çelişkisine değil, emek-sermaye karşıtlığına dayanan bir mücadele olmalıdır. Yaşayabilmek için işçi emekgücünü kapitaliste satmak zorundadır. İşçi bunu bir alınyazısı, doğal ve ebedi bir yasaymış gibi kabullenir, içselleştirir. Bundan dolayı işçilerin sermayeye karşı kendiliğinden mücadelesi ücretleri ve çalışma koşullarını iyileştirme mücadelesinin, ekonomik sendikal haklar ve siyasal reform mücadelesinin ötesine geçmez. İşçilerin mücadelesi bu sınırlar içerisinde sermaye karşısında ücretli emeğin durumunun iyileştirilmesi mücadelesi olarak kalır. Sermaye ücretli emek ilişkisinin kendisi kapitalist bir ilişkidir, dolayısıyla emekgücü meta olarak sermayeye bağlı ve ücretli emeğin sermayeye karşı mücadelesi olarak kaldıkça- bu mücadelelerle birçok iyileştirme dahi sağlanmış olsa- işçi ücretli köle olarak kalmaya devam eder. Ücretli emeğin sermayeye karşı mücadelesi uzlaşmaz karşıtlık oluşturmaz, uzlaşmaz karşıtlık oluşturan emek-sermaye karşıtlığıdır. Emek-sermaye karşıtlığının sınıfsal ifadesi de proletaryaburjuvazi karşıtlığıdır. Bir işçi devrimini, sosyalist bir devrimi gerektiren de bu çelişkinin uzlaşmaz karşıt niteliğidir. İşçi sınıfı kapitalist sınıfı bir devrimle devirerek üretmiş olduğu artıdeğere bu sınıfça el konulmasına, kendisini daha çok köle kılacak sermayenin büyütülmesine son verir. Üretimi sosyalist toplumun 131


ortak zenginliği haline getirir ve üretmiş olduklarının tüm sonuçlarından yararlanır. İşçi sınıfı, sermaye-ücretli emek ilişkisini yıkmış olarak, bundan doğan kendisini toplumsal olarak da köleleştiren her türlü toplumsal ilişkiyi de yıkmış olur. İşçi sınıfının sosyalist devrim mücadelesi “ücretli kölelik düzeni”ni yıkma mücadelesidir. İşçi, kapitalist sınıfı devirip artıdeğer sömürüsünü sona erdirmiş olarak “ücretli köle” olmaktan kurtulmuştur. Şimdi sıra, emeğin ücretli emek olmaktan, işçinin işçi olmaktan kurtulmasındadır. İşçinin köleliği, yaşayabilmek için emekgücünü kapitaliste satmak zorunda kaldığı andan itibaren başlar. Emek, işçiye ait olmaktan ve emek olarak kendisini gerçekleştirir olmaktan çıkmış, ancak artıdeğer üretip sermayeyi çoğaltarak kendisini gerçekleştirebilir olmuştur. Emekgücünün meta olmasıyla işçi emeğinin tüm ürünlerinden yararlanamaz hale gelir, işçi emeğine yabancılaşır. İşçinin bu yabancılaşmadan kurtulması, emeğin ücretli emek, işçinin de işçi olmaktan kurtulmasına bağlıdır. Bunun için ilk koşul, emeği ücretli emek haline getiren sermayenin egemenliğine bir devrimle son vermek, tüm üretim araçlarını toplumsal mülkiyet haline getirmektir. Böylece, işçi sömürülür olmaktan çıkar, emeğinin ürünlerinin tümünden, dolaylı-dolaysız yararlanır. Bununla birlikte emek ücretli emek olmaya devam eder. Ücreti belirleyen “herkese emeğine göre” ilkesidir. Sosyalizmde işçi daha az ya da daha çok çalışmasına, vasıflılık düzeyine göre daha az ya da daha çok ücret almaktadır. Serbest zaman çoğalmış, bununla birlikte çalışma durmaksızın artan, gelişen ve çeşitlenen temel ihtiyaçların karşılanması için zorunlu çalışma olmaktan bütünüyle kurtulamamıştır. Ürünler meta biçimi olmaktan çıkmaya başlamış, lakin bütünüyle meta olmaktan çıkmamıştır. İşçi artıdeğer sömürüsünden kurtulmuş, öte yandan kolektif 132

emekçi niteliği gelişmekle birlikte işçi olmaktan çıkmamıştır. Ancak emekgücünün ücretli olmaktan, ürünlerin meta olmaktan, çalışmanın zorunlu ve üretimin temeli olmaktan, işçinin işçi olmaktan çıkmasıyla değer yasası sönümlenir ve insan, emeğine yabancılaşmaktan tümüyle kurtulur. Bu, bilimin ve üretim teknolojilerinin gelişmesiyle artan ve çeşitlenen ihtiyaçları karşılayabilecek bir toplumsal emek üretkenliği düzeyine çıkılırken, emeğe duyulan gereksinimin de azalmasıyla olanaklıdır. Böylece çalışma zorunluluk olmaktan çıkar, “herkese emeğine göre” ilkesinin yerine “herkese ihtiyacına göre” ilkesi geçer. Kapitalizmle birlikte ortaya çıkan işçi sınıfı, kapitalizmin yıkılmasıyla sömürülür olmaktan kurtulmuş, kendi sınıf iktidarını kurmuş ve komünizme geçiş sürecinin tamamlanmasıyla kendi sınıf durumunu da sönümlendirerek sona erdirmiştir. Komünizm sınıfsız toplumdur.

ÜRETİM TEKNOLOJİLERİNİN GELİŞMESİ. ÜRETİM VE EMEK ORGANİZASYONLARININ DEĞİŞİMİ. İŞÇİNİN MAKİNANIN UZANTISI, ÜRETİM SÜRECİNİN NESNESİ OLMAKTAN VE İŞÇİ OLMAKTAN KURTULMASI. KOMÜNİZMİN İMKANI

Mikroelektroniğin üretimin teknik altyapısına yerleşmesi, iletişim ve ulaşım teknolojilerinin gelişmesiyle üretim ve emek organizasyonları da değişmiştir. Üretim ve emek organizasyonlarının değişimi, işin bilimsel yönetimi ve örgütlenmesi için değil, işçi sınıfının direncinin zayıflatılması, nispi ve mutlak artıdeğer sömürüsünün yoğunlaştırılması içindir. Mühendis, ustabaşı ve sınırlı sayıda vasıflı işçiden oluşan çekirdek bir işçi grubuna dayanan, sınıfın büyük kesiminin çevresel bir dağılım içerisinde üretim sürecinde yer aldığı günümüzün üretim örgütlenme hiyerarşisisi, vasıfsızlaştırıcı, 133


sınıfı parçalayan ve kendi içerisinde rekabete sokan, çekirdek işçi grubu dışındaki tüm kesimleri, üretim sürecinin bütününü anlayamaz hale getiren bir örgütlenme biçimidir. Entegre üretimin yapıldığı büyük fabrika ve işletmelerde dahi üretim bu biçimiyle parçalanarak enformelleşmiştir. İşin bu örgütlenme biçimi sadece üretim teknolojilerinin gelişmesinden doğan bir ihtiyaç olarak gelişmemekte, teknolojik gelişimin nispi ve mutlak artıdeğer sömürüsünü kategorik olarak yoğunlaştırmanın aracı olarak kullanılması amacıyla birleştirilmektedir. İşin en basit parça hareketlere ayrılarak, birim zamandaki iş yoğunluğunun artırılması ve parçabaşı iş (Taylorizm), zincirsel üretim, işin çok küçük parçalara ayrılması ve işçinin makinanın bir uzantısı haline getirilmesi (Fordizm), kafa ve kol emeğinin birlikte sömürülmesi ve işçilerin grup rekabetine sokulması (takım çalışması/kalite çemberleri), her birisi ve hepsi işçinin üretim sürecinin bütününü kafasında canlandırmasını engelleyen, parçanın da parçası, nokta işçilik ile sınırlayan, işçileri birbirinden kopartan, birbirleriyle rekabete sokan, işçiyi makinaya bağımlı ve makina tarafından yönetilir ve denetlenir kılan, artıdeğer sömürüsünü nispi ve mutlak, bileşik olarak azamileştirmeyi amaçlayan, işçiyi üretim sürecinin öznesi olmaktan çıkartıp nesnesi haline getiren üretim ve emek organizasyonu biçimleridir. Taylorizm ve fordizmden farklı olarak günümüzün esnek ve ağ tipi üretim ve emek organizasyonlarında işbölümü ayrıntılandırılarak karmaşıklaşır ve gelişirken, tüm emek biçimleri çok daha fazla birbirine bağlanıp iç içe geçer. Emeği kendi içerisinde sayısız bölünüme, emek türüne ayırırken birbirinden ayrı bireysel emeklerin bileşik toplumsal emek niteliği kazanarak toplumsallaşmasının koşullarını da ortaya çıkartır. Üretimin ileri toplumsal karakterinin gelişmesi, bu gelişimin engeli olan kapitalist üretim ilişkilerinin yok edilmesi dinamiğini oluşturur. Bu, aynı zamanda, çalışmayı azaltarak ve ortadan kaldırarak üretim koşullarını tümüyle 134

değiştirmenin, işbölümünü ortaya çıkartan ve derin ayrımlara yol açan koşulları sınırlandırmanın ve tümüyle ortadan kaldırmanın, komünizmin, koşullarının da ortaya çıkmasıdır. Mikroelektronik temelli üretimin gelişimiyle işçinin, kafa işçileri de dahil, makinaya tabiyeti, kontrolü ve denetimi çok daha artmış, üretim süreci işçi için çok daha boğucu ve ezici hale gelmiştir. Makinalar, robotik teknolojiler işi kolaylaştırmakta, emek üretkenliğini artırmaktadır, ancak daha yüksek miktarda artıdeğer üretmesi için makinanın hızına ayak uydurmaya zorlanan işçi için iş ağırlaşmaktadır. Çalışma kolaylaşacak, daha zevkli hale gelebilecekken işkenceye dönüşmektedir. Tehlikeli, ağır, pis işler işçinin çalışmasına gerek kalmadan makinalarla yapılabilecekken emekgücü fiyatının ucuzluğu ve işçinin yaşamının hiçe sayılması nedeniyle işçilere yaptırılmaktadır. Bugün sosyalizm olsaydı Davutpaşa’daki, Ostim’deki, maden ocaklarındaki... iş cinayetleri olmayacaktı. Orada ölen işçiler çok daha kısa süreli, yorucu, yıpratıcı ve tehlikeli olmayan bir işte zevkle çalışıp gereksinimlerini karşılayabilecek kadar ücret alır, sosyal haklarını kullanırken, belki öldükleri anda kendilerini geliştirecekleri ve sadece zevk için uğraştıkları, sevdikleri bir işi yapıyor olacak, belki de hiç görmedikleri bir şehre gezmek için gidiyor ya da dostlarıyla, aileleriyle sohbet ediyor olacaklardı. Yaşamlarının ortasındayken onları bulan ölüm -iş cinayetiyle ölüm- olmayacaktı. Sosyalizmde üretim-yönetim birliği sağlanmış olarak, işin güvenliğiyle ilgili düzenleme, kontrol ve denetim de, o üretim birimindeki işçi kurulu tarafından gerçekleştiriliyor olacaktı. Kapitalizmde işçi cesetleri dağlaşır; katil kapitalist yaşamaya ve gününü gün edip geriye kalan işçileri sömürmeye devam ederken, yaşamının baharında hayatlar yanıp tutuşarak, parçalanıp dağılarak yerin yedi kat altında kömür karasına karışarak biter. İş yoğunluğu ve çalışma temposunun artmasıyla iş sadece ağırlaşmakla da kalmamakta, işçi işin artan ölçüde nesnesi 135


haline gelmektedir. Bugün, üretim ve emeğin bileşik toplumsal üretkenliği devleşirken, onun yaratıcısı olarak toplumsallaşan proletaryanın, tekil emeği giderek değersizleşir. Tasarımplanlama ve üretim sürecinin kilit halkalarında yer alan vasıflı işçiler dışında işçilerin büyük bölümünün üretim sürecinde varlıkları öznesel olmaktan çıkar. Bunun çözümü manüfaktürün kolektif işçisine dönmek değildir. Nasıl manüfaktürün kolektif işçisi loncanın zanaatçı ustasını öldürmüş ve onu da büyük sanayi proletaryası öldürmüşse, bugünün işçisi de gelişkin kolektif emekçi tarafından öldürülmekte ve işçinin sınıf olarak sönümlenmesi yönünde ilerlenmektedir. Bugün üretim sürecindeki işlerin çok daha fazlasını, tamamına yakınını esnek otomasyonlu hücresel üretim sistemleriyle, robotik teknolojilerle gerçekleştirmek mümkündür. 5-6 kişinin çalıştığı robotik “ışıksız fabrika” denemeleri vardır. Çok az sayıda işçiyle üretimin büyük bölümünün robot kullanımıyla gerçekleşebileceğini göstermektedir bu. Nanoteknolojinin, biyoteknolojinin üretim süreçlerine dahil olmasıyla, robotik teknolojilerin daha da gelişmesiyle incelikli bazı işler dahi robotlarla yapılabilir hale gelecek, canlı emeğe duyulan gereksinim daha da azalacaktır. Bu gelişim, işçilerin temel gereksinimleri karşılamak için fabrikalarda çalışma ve işçi olma zorunluluğunu ortadan kaldırmanın imkanı olduğu gibi, işçinin tasarım-planlama-organizasyon gibi üretim sürecinin bütününde ve incelik gerektiren işlerinde odaklanan öznesel yer alışının da imkanıdır. Kol emeğine gereksinimin çok azalacağı, bilimsel, sanatsal emek ve uğraşların, özgün tasarımların, yaratıcı etkinliklerin, sporun, gezerek öğrenmenin imkanlarının büyüyeceği, en tehlikeli, en ağır ve pis işlerden başlayarak makinaların yapabileceği işleri artık insanların yapmayacağı bir döneme geçebilmenin imkanları vardır ve artmaktadır. Bu gelişim bir bütün olarak vasıfsız emeğin sönümlenmesi, bilimsel, sanatsal, yaratıcı ve özgün emek türlerinin gelişmesi, 136

bir işe ve tek bir emek türüne bağlı kalmadan emeğin çok yönlü gelişiminin, insanın zihin, kol ve beden gücünü birçok yönden kullanabilmesi ve geliştirebilmesinin imkanıdır. Emeğin ücretli emek olmaktan kurtulmasının, işçi sınıfının sönümlenmesinin ve komünizmin imkanıdır. Komünizmde iş eğlence, eğlence iş olacaktır! Bunun engeli bu imkanların varlığına, robotik teknolojilerin çok daha fazla uygulanabilir ve geliştirilebilir olmasına karşın teknolojik gelişimi işçi sınıfının nispi ve mutlak artıdeğer sömürüsünün azamileştirilmesiyle sınırlandıran kapitalist sınıftır. Sermayenin organik bileşimindeki yükselme kar oranlarının düşmesine yol açar. Bu yükselmeyi sağlayan değişmeyen sermayenin değişen sermayeye oranla çok daha hızlı büyümesidir. Kapitalist, özellikle işçi ücretlerini bastırarak ısınmayı azaltmaya çalışır. İşçi mücadeleleriyle ücretler yükselme eğilimindeyse makinaları geliştirmeye ve işçi sayısını azaltmaya yönelir. Bununla birlikte kapitalistler arasındaki rekabet teknolojik gelişimle ürünün birim maliyetini düşürme, kalitelendirme ile rakiplerine üstünlük sağlamayı ve onlardan artıdeğer sızdırmayı olanaklı kılar. Bundan dolayı sermayenin organik bileşimi yükselmeye, kar oranları düşmeye devam eder, karşı koymalar yeterli olmaz. Artıdeğer sömürüsü ile sermayenin çoğaltılması kapitalist sınıfın varoluş koşuludur. Bundan dolayı kapitalist sınıf üretici güçlerin gelişimini frenler, yeni teknolojilerin uygulanmasını geciktirir ve bir devrimle yıkılmadan artıdeğer sömürüsünü ortadan kaldıracak bir uygulamasına yönelmez. Diğer yandan kapitalist rekabet de onu üretim teknolojilerini geliştirmeye zorlar. İşçi açısından ise üretim teknolojilerinin kapitalizmdeki gelişimi büyük bir korku kaynağıdır. Bir makina onlarca işçinin yapabileceğinden daha çok işi yapabilir, üstelik grev yapmaz! Yeni bir makinanın çalışmayı ne kadar kolaylaştırdığını bir işçiden daha çok kimse anlayamaz; buna karşın işçi yeni bir makinanın üretim sürecine girmesinin kendisi için işsiz kalma olacağını bilir 137


ve korku duyar. Nitekim her yeni makina ile binlerce işçi sokağa atılır ve işsiz kalır. Robotik teknolojiler ve vasıflı emeğin tasarım-üretim ve organizasyonel yetenekler de kazanmış olarak gelişimi, işçinin özneleşmesinin, üretim sürecinin insanileştirilmesinin, işin kolaylaştırılmasının ve zevkli kılınmasının koşullarını, üretim ve emek organizasyonlarının bu yöndeki gelişiminin imkanını ortaya çıkarırken; gelişimin ters yönde ve üstelik yedek sanayi ordusunu da büyüterek olması, üretici güçlerin gelişimi ile kapitalist üretim ilişkilerinin arasındaki derinleşen uyumsuzluğu ve kapitalist üretim ilişkilerinin büyüyen bir engel haline geldiğini göstermektedir. Bu çelişkiyi çözecek olan komünist bir devrimdir. Robotik teknolojiler, nanoteknoloji ve biyoteknoloji, vasıflı emeğin kafa emeği yoğun gelişimi, kolektif emekçinin gelişimi, bir bütün olarak üretici güçlerin gelişme düzeyi, komünist bir toplumun üzerinde yükseleceği toplumsal ve teknik temeli ortaya çıkarmıştır. Komünizmin alt aşaması olarak sosyalizm gerçekleşip küreselleştiğinde bu üretici güç temeli engellerinden kurtulmuş olarak devrimin enerjisi ve sinerjisiyle muazzam bir gelişme gösterecektir. Kısa sürede dünyada açlık, yokluk, yoksunluk diye bir şey kalmayacağı gibi çok daha çeşitlenen ihtiyaçların karşılanabileceği, bunlar için gereken çalışmanın ise çok azalacağı özgürleşen bir dünya doğacaktır.

6 SAATLİK ÇALIŞMA. ÇALIŞMA SÜRELERİNİN KISALTILMASI VE SERBEST ZAMAN. BİLİNEN BİÇİMİYLE ÇALIŞMANIN ORTADAN KALKMASI VE İNSANIN BİR İŞE BAĞIMLILIĞININ SONA ERMESİ

Sosyalist toplumumuz, ülkenin doğal, ekonomik, toplumsal, kültürel kaynaklarının, üretim teknolojileri ve toplumsal emek 138

üretkenliğinin gelişme düzeyinin sonucu olarak; mücadele programına açıkça 6 saatlik çalışmayı yazar; bugün için de 6 saatlik işgünü, 8 saatten fazla çalıştırmanın ve haftasonu çalıştırmanın yasaklanması için mücadeleyi bayrağına yazar. Bugün bir otomobilin üretimi için bir saat bile gerekmiyor. 50 yıl önce 8 saatte üretilen bir işi/ürünü, bugün bir saatte gerçekleştirmek mümkün. Bilimin, üretim teknolojilerinin gelişmesi ve toplumsal emek üretkenliğinin artması, çalışma sürelerinin kısaltılmasına, işçilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi, ihtiyaçlarının artan ölçüde karşılanmasına olanak sağlarken, gelişim tersi yöndedir. Çalışma süreleri uzamakta, birim zamandaki iş yoğunluğu ve işin temposu artmakta, çalışma koşulları eskisinden de ağır hale gelmektedir. Üretimin ve emeğin küresel temelde toplumsallaşmasının geldiği düzeyde, bir ürünün üretimi için gerekli emek süresi ve emeğe olan gereksinim azalırken tekelci kapitalizmin birim zamandaki iş yoğunluğunu ve çalışma sürelerini artırması, çalışma koşullarının ağırlaşması, işçinin yaşamındaki sonuçlarıyla, emek-sermaye karşıtlığının keskinleştiği konulardan birisidir. İşçi sınıfının 6 saatlik işgünü mücadelesi, sadece çalışma koşullarının iyileştirilmesi mücadelesi ve sadece dinlenme hakkı için mücadele değil, toplumsal ilişkiler kurabilecek hale gelme, kendini geliştirebilme, insanlığını kazanma mücadelesidir de. Çalışma süreleri azaldıkça işçinin serbest zamanı artar. Kendisini insan gibi hisseder. Toplumsal ilişkiler kurar, gezecek, eğlenecek, kendisini farklı yönlerden geliştirecek zamana kavuşur. 6 saatlik işgünü mücadelesi zamanda özgürleşme mücadelesidir. Zamanını ve yaşamını kapitalistin elinden kurtarma, zamanıyla, yapacaklarıyla ilgili kararları kendisinin verebilmesi mücadelesidir. Bundan dolayı, işçi sınıfı mücadele bayrağına 6 saatlik işgününü yazmalıdır. İşçinin dinlenebilmesi, eğlenebilmesi, toplumsal ilişkiler kurabilmesi, yetenek ve 139


özelliklerini bir işe bağlı kalmadan farklı etkinliklerde yer alarak birçok yönden birden geliştirebilmesi için 6 saatlik çalışma. Çalışma Sürelerinin 6, 4, 2 Saat Olması Bir Hayal Değildir Çalışma sürelerinin 6, 4, 2 saat olması bir hayal değildir. İşçinin ömrü boyunca bir kapitaliste, bir işe bağlı ve bağımlı olmaktan kurtulacağı, kol ve beden gücüne duyulan gereksinimin azalacağı, tasarım, planlama ve üretimin bütünleşeceği, işin bilimselleşeceği ve estetikleşeceği, işçinin üretimin nesnesi değil öznesi olacağı, tüm yeteneklerini birçok yönden birden geliştireceği, bilinen biçimiyle çalışmanın son bulacağı, emeğin özgüçlerini geliştirme etkinliğine dönüşeceği, insanın insanla ilişkisinin her türlü ilişkinin önüne geçeceği, birbiriyle rekabet, sömürme ve tüketme değil, birbirini geliştirme ilişkisine dönüşeceği komünist zamanlar hayal değildir. Komünizmi yakınlaştıracak olan, önündeki engelin, kapitalist sınıfın yokedilmesi ve sisteminin yıkılmasıdır.

Devrimci İşçi Mücadelelerinin ve Sosyalist Bir Devrimin Zorunluluğu

Bugüne dek işgünü süresinin kısaltılması 14, 12 saatlik çalışmadan 8 saatlik çalışmaya inilmesi ancak büyük işçi mücadeleleri sonucunda mümkün olabildi. Hiçbir zaman burjuvazi kendiliğinden çalışma sürelerini azaltmadı. 8 saatlik işgünü işçi sınıfının kanının aktığı zorlu mücadelelerle kazanıldı. Bugün onu 1 Mayıs olarak kutluyoruz. Bununla birlikte bugün işgünü süresi, işin süresi ve temposu artırılarak uzatılıyor. Mezarda emeklilikle toplam çalışma süresi artırılıyor. İşçi sınıfı bayrağına, Türkiye’de, 6 saatlik işgünü ve 8 saatten fazla çalışmanın yasaklanmasını yazarak mücadeleye girmedikçe ağır çalışma köleliğinden kurtulamayacaktır. 140

6 saatlik işgünü sosyalist devrimin temel taleplerinden birisidir. Bir işçi devriminin ilk kararlarından birisi, derhal 6 saatlik işgünü uygulamasına geçilmesi olacaktır. 6 saatlik işgünü uygulamasıyla birlikte işçinin serbest zamanı artacaktır. Sosyalizmle birlikte toplumsal fonun üretim teknolojilerinin geliştirilmesine ayrılan bölümüyle ve toplumsallaşmış emeğin toplumsal emek üretkenliğini çok daha yaratıcı biçimde artırmasını mümkün kılacak üretim ve emek organizasyonlarıyla, işin bilimsel yönetimiyle toplumsal sinerji ve enerji patlamasıyla çalışma sürelerinin indirilmesi mümkündür. Robotik teknoloji, biyoteknoloji ve çoklu enerji kaynakları ve toplumsal emeğin yaratıcı gelişimiyle çalışma süreleri azalırken her türlü dolayımlılıktan kurtulmuş olarak toplumsallaşan bireyin, toplumsal gelişme düzeyine bağlı olarak sürekli gelişip çeşitlenerek çoğalan ihtiyaçları artan ölçüde karşılanabilecektir. Bilinen Biçimiyle Çalışmanın Ortadan Kalkmasıyla “Serbest Zaman”ın Gereksizleşmesi/ “Serbest Zaman”a Duyulan İhtiyacın Ortadan Kalkması Komünizmde çalışmadan arta kalan zamanın değerlendirilmesi biçimiyle bir “serbest zaman” gereksinmesi de ortadan kalkar. Yorucu-bıktırıcı, tüketici olmayan iş de emeğin kendisini gerçekleştirme ve geliştirme etkinliğidir, top oynamak da, sohbet etmek de, uzayda bir yolculuğa çıkmak da. Doğayı en bozulmamış haliyle solumak için Amazonlara ya da bir kenti ve tarihi özümsemek için o kente gitmek de. Bir ve aynı olmayan farklı yeti ve özellikleri kazanmayı olanaklı kılan komünlerde yer almak, yaşamının bir bölümünü bir komünal toplulukta, bir bölümünü başka bir komünal toplulukta geçirebilmek, farklı komünal çalışmaların içerisinde yer alabilmek, hiçbir sınır engeline takılmadan seyahat edebilmek, yaşamının bir bölümünü Avrupa’da, bir bölümünü Asya’da, artık coğrafik bölgeler 141


haline gelmiş şu ya da bu ülkede, kentte, kırda, kutuplarda ya da uzayda geçirebilmek... Çünkü artık, üretim ve üretkenlik kavramlarının anlamı önceki dar biçiminden kurtulmuştur. Üretim, meta üretimi biçimiyle kapitalist sınıf için artıdeğer üretip sermayeyi çoğaltmak olmaktan kurtulduğu gibi sadece temel gereksinimlerin karşılanması için üretim olmaktan da çıkmış, her türlü kültürel, sosyal ilişki ve etkinlik üretimin bir konusu halini almış, tüm bu faaliyetlerde bulunan emek, bireylerin ve toplumun kendisini gerçekleştirme ve geliştirme etkinliğine dönüşmüştür. Komünist emek, artık bilimsel emek, sanatsal emek vb olarak; birincisi, insanı tüketen değil çok yönlü geliştiren emek olarak; ikincisi zorunlu değil bilinçli ve gönüllü olan, ihtiyaç ve zevk haline gelen emek olarak; üçüncüsü dışsal bir baskıya veya dışsal bir motivasyona tabi olmayan, özgür ve nesnelere tam hakim ve yöneten emek olarak; dördüncüsü önceden verili çerçeveyi yeniden üreten değil toplumsal bireyin gelişim düzeyi dışında önceden verili hiçbir koşula sığmayan yaratıcı emek olarak; beşincisi parça emek değil daha baştan ve doğrudan toplumsal ve evrensel emek olarak; altıncısı belirli bir miktar ve zamanla ölçülen ve her şeyin ölçüsü olan emek değil, hiçbir biçimde ölçülemeyen ve ölçülmesi de gerekmeyen emek olarak, tüm bunlar ve daha fazlası olarak, emeğin yadsınması olarak emektir. İnsan, toplumsal ilişkilerinin bütünü olarak insan, ilişkilerini dolayımlayan tüm meta ilişkileri ve şeyleşmesi ortadan kalktığı için özgürdür. İnsanın kendisine ve diğer insanlara olan yabancılaşması ortadan kalkar. Nesnelerin, dışındaki ve üstündeki güçlerin insana hakimiyeti son bulur. Her işin ve her ilişkinin öznesi olur. Her insan diğer insanlarla ve en başta kendisiyle şeylere gereksinim duymadan ilişki kurar hale gelir. İnsanın üzerindeki yabancı güç egemenliği kalkar, kişi bağımsızlaşır ve özgürleşir. İnsanın insana olan gereksinimi, insanın insanla olan ilişkisi her türlü dolayımdan kurtulur. 142

EMEĞİN KORUNMASI MÜCADELESİ. EMEĞİN DEĞERSİZLEŞMESİ VE NİHAİ ÇÖZÜM

Kapitalist birikimin mutlak genel yasası, en kesin ifadelerinden birini -artan yoksullaşma ve çürüme kadaremekgücünün değersizleştirilmesinde bulmaktadır. Bugün herkesin artık çıplak gözle de gördüğü gibi vasıflı emekgücünün de yığınsal değersizleştirilmesi dahil olmak üzere, emekgücünün değersizleşmesi hızlanmaktadır. Bu vasıflısı vasıfsızı, çalışanı işsizi, kadını erkeği ile işçi kitlelerini artan ölçüde mücadeleye sevketmektedir, edecektir. Proletaryanın öz savunma mücadeleleri, emeğin korunması mücadelesi biçiminde gelişecektir. Bu mücadeleler içinde sınıfsal kazanımlar artacak, yeni sınıfsal güç dengeleri de adım adım oluşacaktır. Ancak kapitalist üretim ilişkileri sürdüğü, emekgücü meta olarak kaldığı sürece, yavaşlatılmak, yer yer duraksatılmak ve tersine çevrilmek dışında, kapitalizmin emekgücünü değersizleştirme yasası kendi yıkıcı işleyişini sürdürecektir. Bu yasayı ortadan kaldırmanın tek yolu, emekgücünün meta karakterini, ücretli köleliği, meta üretim ve işbölümü ilişkilerini ortadan kaldırmaktır. Nihai çözüm, emeğin devasa ölçekte gelişen üretimin asli unsuru, yüklenicisi, temeli olmaktan çıkmasıdır. Üretimin kolektif sahibi, tasarlayıcısı ve yöneticisi haline gelmesidir. Günümüzde üretkenliğin muazzam gelişmiş bilimsel, teknolojik, organizasyonal güçleri, toplumsal akıl, üretici güçlerin artan ölçüde esas temeli haline gelmekte, ancak kapitalist üretim ilişkilerinin artan ölçüde canlı emek sömürüsü gereksinmesiyle, toplumsal emek kendi öz ürünü olan üretim araçlarının olağanüstü gelişmesi altında ezdirilmekte, kıyıcılaşan artıdeğer sömürüsüne tabi tutulmaktadır. Proleter sosyalist devrim ve konseyler iktidarı yoluyla, tüm üretim araçları ve koşulları; bilim ve teknoloji, organizasyon ve yönetim, toprak, su, enerji kaynakları, haber ve bilgi kaynakları ve erişimi derhal burjuva özel mülkiyet ve tasarrufu olmaktan çıkarılacak, 143


toplumsal mülkiyet haline getirilecektir. Bununla da kalmadan, proletaryanın üretim araçları ve koşullarının yalnızca biçimsel toplumsal sahibi değil, toplumsal tasarlayıcı, kullanıcısı ve yöneticisi haline gelmesini sağlayacak toplumsal üretim, emek ve yönetim örgütlenmesi gerçekleştirilecektir. Kapitalist üretim ilişkilerinin kaldırılmasıyla üretkenlik araçlarının gelişmesi görülmemiş bir hız kazanacaktır. Herkesin çalışma saatleri 6 saat üst sınırından başlayarak düşen, çalışma koşulları hızla iyileşen işçi, tüm işçilerin kafa işçisi, tüm yönetilenlerin yöneten olması sürecinde, emek de üretimin asli unsuru, çarkı, vidası olmaktan çıkacak, doğrudan öznesi ve yöneticisi haline gelecektir. İşçi sınıfının öz savunma mücadelesi, dünyanın birçok ülkesinde ve epey geriden geliyor olsa da Türkiye’de de gelişmektedir ve zaten işçi sınıfı hareketinin ilk basamak gelişme zeminidir. Türkiye’de yılların birikimi ve genişlemesiyle, son dönemki işçi mücadeleleriyle 4-C, taşeronluk, ataması yapılmama, sözleşmelilik, güvencesizlik sorun ve taleplerinin gündemleşmesi, halen sınırlıysa da işçi sınıfının ortak mücadele talepleri haline gelmeye doğru gelişmesi, yeni bir işçi sınıfı hareketi oluşumunun ilk basamak eşiğidir. Kaçınılmaz olarak iş cinayetleri ve meslek hastalıklarının gündemleşmesi de öyledir. Eğitim, sağlık, konut, ulaşım da öyledir. İş saatlerinin aşırı uzatılmasının da gündemleşmesinin eli kulağındadır. Tahammül bir raddeye doğru gelmişken, şimdi esnekliği, güvencesizliği, iş cinayetleri ve meslek hastalıklarını, çalışmayı azamileştirip ücretleri asgarileştirmeyi, temel gereksinmelerin sermayeleşmesimetalaşması-paralılaşması... tüm bunları yaygınlaştırıp derinleştiren yeni dalga yapılandırmalarla, ülke ve dünya çapında mücadeleler de yaygınlaşacaktır. “6 saatlik iş günü ve 8 saatten fazla çalışmanın, hafta sonu çalışmasının yasaklanması, işten atmaların yasaklanması ve işçi çıkartan kapitalistlerin cezalandırılması, yoksulluk sınırı altında çalışmanın yasaklanması, herkese iş, asgari ücret değil temel ücret, işten atmaların yasaklanması, taşeronluk 144

sisteminin kaldırılması, taşeronluk, stajyerlik, 4-C, 4-B, sözleşmelilik dahil tüm parçalayıcı iki kat köleleştirici biçimlerin kaldırılması, sosyal-sendikal güvenceli çalışmanın sağlanması ve emeklilik yaşının indirilmesi, iş cinayetleri ve meslek hastalıklarına karşı işçi sağlığı ve iş güvenliği, eşit işe eşit ücret, parasız sağlık, eğitim, su, elektrik, ısınma, ulaşım, iletişim, konut... ”. İşşizlik, işçilerin köleliği yoksulluk ve çürümesinde başat bir rol oynadığından, çalışanlarla işsizlerin, işçilerle yoksul emekçilerin ileriye doğru birleşik mücadelesinin zeminini güçlendirecek; “İşsizlere, yoksul emekçilere, asgari ücretlilere, yardım değil sınıf mücadelesi hak ve talebi olarak parasız sağlık, eğitim, ulaşım, iletişim, konut, gıda...” talepleri yükseltilecektir. Bunları, artık genel propagandif olmaktan çıkarıp, kitle ajitasyonu, sosyalist propaganda derinliğinde güncel ajitasyon, eylem örgütlemeye dönük ajitasyon talep ve sloganları olarak ele almaya geçilmelidir. Emeğin korunması mücadelesi yalnız genel talep ve sloganlar üzerinden değil, kadın, Kürt, göçmen, çocuk, öğrenci emeğinin, yaşlılar ve emeklilerin, engellilerin özgül durum ve sorunlarına özel bir dikkat gösteren, özgül dinamik ve sorunların her birine nüfuz eden, sınıfsal olduğu kadar toplumsal bir derinlik ve gelişkinlikte yürütülmelidir. Emeğin korunması mücadelesi, işçi sınıfının ve diğer emekçi sınıfların çalışma ve yaşam koşullarına karşı özsavunma eylemidir. Bununla birlikte emeğin korunması mücadelesi, işçi sınıfının nihai kurtuluşuna, sömürülmekten, ücretli emek ve işgücü olmaktan kurtulmasına, çalışma köleliğinin bütünüyle ortadan kaldırılmasına bağlanan ve bunu da içerimine alarak sınıfa karşı sınıf, kapitalizme karşı komünizm ekseninden yürütülen bir mücadele olmalıdır. Çıkışını komünizmden alan sosyalist devrimci proletarya ekseninden yürütülen emeğin korunması mücadelesi anlayışımızın, tüm küçük burjuva ezilenci, güvencesizliği temel alan, bulanık toplumsal hareketçi, halkın hakçısı anlayışlarıyla temel ayrımları şunlardır: 1- Emeğin korunması mücadelesi, sosyalist devrimci 145


proletarya önderliği ve hegemonyasında yürütülür. 2- Kapitalizmin geldiği gelişme ve çürüme düzeyinden geriye doğru ya da mevcut durumu korumak için değil ileriye, kitleleri kapitalizmi yıkmaya yaklaştırmaya doğru yürütülür. Emeğin korunması, emeğin gelişen ve çürüyen kapitalizmden korunmasıdır ve ileri birleşik toplumsal emeğin bağdaşmaz hale geldiği sermaye egemenliğine saldırısı ile mümkündür. Tüm bu taleplerde toplumsal emek üretkenliğinin bugünkü (bilimsel, teknolojik, organizasyonal...) gelişme düzeyinde, bu sorunların hızla çözülmesinin, bu taleplerin hızla gerçekleştirilmesinin olanaklı ve kaçınılmaz olduğunu, bunu engelleyen ve derinleştirenin ise bunları doğuran “sermaye düzeni” olduğu bir ajitasyon-propaganda refleksi haline gelmelidir: Proletarya sosyalizminin güncellenmesi ve gündemleştirilmesi, bu dinamiklerin içinden yürütülmelidir. 3- Protest tarzdan çıkılmalıdır. Emeğin korunması mücadelesi, işçi sınıfının öz savaşımı, öz güveni, öz onuru, öz örgütlenmesinin, öz inisiyatifinin geliştirilmesi mücadelesidir. İşçi sınıfı adına, işçi sınıfı için değil, işçi sınıfının mücadelesidir. İlgili kurumların kapısına dayanılması, işgaller, yolların ve ana artellerin kesilmesi, fiili durum yaratma eylemleri... Katil sermaye! Emeği katledenlere, tahrip edenlere, çürütenlere karşı emeğin yumruğu! Emeğin yumruğu, işçi sınıfının militan mücadele biçimlerinin basitten karmaşığa geliştirilmesi, emeğin korunması mücadelesinin olmazsa olmaz, en temel halkalarından biridir. 4- Tekelci kapitalistlerin sektörler, bölgeler, ülke ve dünya çapında emekgücü fiyatlarını bastırmak, tarihsel mücadele kazanımları ve sosyal haklardan geriye kalanları da gaspetmek, işçileri çıplak işgücüne indirgemek ve birbiriyle en diptekine doğru ölümcül rekabete indirgemek politikalarına, işçi sınıfını parçalayıcı üretim ve emek organizasyonlarına, esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerine, biri ötekini büyüten rekabet, işsizlik ve aşırı çalışmaya karşı köktenci bir mücadele yürütülmelidir. İşçi sınıfı 146

içinde rekabetin önlenerek, kolektif emekçi bilincinin, sınıfın örgütlenmesi ve birliğinin daha yüksek biçimlerini, sınıfsal paylaşım, dayanışma ve birleşik mücadele kültürü, burjuva ideokültürüne ve önyargılarına karşı proleter sınıf ideolojisi, onuru ve kültürü geliştirilmelidir. 5- Emeğin korunması mücadelesini yürütürken, kesinlikle bugünkü biçimiyle emeği ve çalışmayı fetişleştirmeyeceğiz. Biz emeğin kapitalist özel mülkiyet ve sermayeye bağlı olmaktan, ücretli emek olmaktan; meta üretir olmaktan; makinanın uzantısı olmaktan, bilinen nesneleştirici biçimiyle çalışmadan, belirli bir işe, bir mekana ve zamana bağlı olmaktan kurtularak özgürleşmesini, kendini ve toplumu gerçekleştirme ve geliştirme etkinliğine dönüşmesini savunuyoruz. Bugün emeğin korunması mücadelesini yürütürken, emeğin korunması sorununun, nihai olarak ancak “kaldırılmasıyla”, yani üretimin asli taşıyıcısı, hamalı ve temeli olmaktan çıkması, kolektif sahibi, tasarımcısı ve yöneticisi haline gelmesiyle mümkün olduğunu vurgulayacağız. 6- Emeğin değersizleşmesi, işsizlik, mali sermaye ve meta egemenlik ilişkileri ile birlikte boyutlanan çürüme ve asalaklaşmanın toplumsallaşmasına karşı mücadele de emeğin korunması mücadelesinin doğrudan kapsamındadır.

147


DEĞER YASASI KARŞITLIĞI KAPİTALİZM-KOMÜNİZM KARŞITLIĞIDIR

META ÜRETİM VE DOLAŞIMINDAKİ GENİŞLEME

Kapitalist üretim tarzının karakteristik özelliği, kapitalist meta üretimidir, ücretli emek sömürüsünün de koşulu olan kapitalist meta üretimini durmaksızın genişletme zorunluluğudur. Tekelci sermaye yoğunlaşmasıyla yığınsallaşmış olan kapitalist meta üretimi, küresel temeldeki birikime geçişle dünya çapında boyutlandı; görülmemiş bir kapsam, çeşitlilik ve hız kazandı. Toplumsal emek üretkenliğinde yeni teknolojilere dayalı yükseliş, iletişim ve ulaşımda hızlanma, küresel sermaye yatırımları, tedarik ağları, banka-borsa sistemi, hipermarket zincirleri ile, yalnızca gümrük duvarları değil, kendine yeterli görünen her türlü yaşam alanı yıkıldı. Emekgücünün yığınsal metalaşması muazzam genişledi ve derinleşti. Sağlıktan çiçeklere, bilgiden hayallere, çocuk oyunlarından dağda kendi halinde akan suya kadar her şey metalaştı, meta olarak üretilen ve parayla erişilebilen bir şey haline geldi. En yoksullar bile cep telefonsuz yapamaz hale geldi, köyler borsaya ve internete bağlandı, en çok okunan 148

149


kitabın 3 bin satabildiği yerde 300 bin basılan ve satılan pop-kitap piyasaları oluştu. Kapitalist meta üretim ve dolaşımı, dünyanın en ücra köşesine, toplum ve bireylerin kılcal damarlarına kadar girdi. Türkiye’de 70’li yıllarda yüzde 10’ları bile bulmayan uluslararası meta ticaretinin ulusal ekonomideki payı yüzde 50’lere çıkarak uluslararası orta-ileri kapitalist gelişme düzeyine geçişin bir çizgisini oluşturdu. Her türlü geleneksel toplumsal ilişki meta bombardımanıyla yıkılıp artıdeğer (ve metaların) üretim ve yeniden üretimini gerçekleştiren ilişkilere dönüştü. Her türlü dar kişisel bağımlılık ilişkisi, sermaye ve metalar dolayımıyla toplumsallaşıp küreselleşen, ancak bu kez de onlara kölece bağımlılıkla sınırlanan ve parçalanan ilişkilere dönüştü. Bütün toplumsal ilişkilerin sermayenin genişleyen (azami artıdeğer) üretimi temelinden başlayıp yine ona dönmesi, meta üretim ve değişimindeki bu devasa artış, kapitalizmin sıçramalı gelişimiyle siyasal-toplumsal gücünü genişletti. Meta üretim ve bombardımanının mutlak biçimiyle, toplumsal emek-değer (ve işbölümü) köleliği de azamileşti. Günümüzde neoliberal siyasal ve toplumsal yapının üzerinde yükseldiği temel budur. Sermaye ve metaları gerçekleştirmeden kendisini gerçekleştiremeyen, durmaksızın gelişip çeşitlenen metalar peşinde koşmadan soluk bile alamaz hale gelen, toplumsal varlığını metalarla ilişki gibi yaşayan kitleler ve bireyler üzerindeki kapitalist bağlayıcılık ve hakimiyeti de derinlemesine toplumsallaştırdı. Tüm dünya, herkesi ve her şeyi içine çeken devasa bir meta üretim ve tüketim makinesine dönüştü. Küresel tekelci kapitalist meta üretim ve bombardımanı, her türlü kabuk bağlamış kanaatkarlığı, tekil sabit ve sınırlı gereksinmeleri, bir lokma bir hırka bir dam felsefesini kökünden yıktı. Tüm insanları, emekleri, gereksinmeleri, yaşamları derinlemesine birbirine bağladı, olağanüstü genişleyip çeşitlenen toplumsal üretiminin (ve tüketimin) kapsamına aldı, her şeyi ve herkesi, küresel ölçekli bir bütünsel ilişkiler, yetenekler, 150

gereksinmeler toplumsal sistemi haline getirdi. Artıdeğerin genişleyen toplumsal yeniden üretiminin sürdürülebilmesi, durmaksızın yeni meta üretim alanları ve bunları emecek yeni toplumsal gereksinmeler yaratması ile mümkün olduğundan, durmaksızın yeni gereksinmeler, yeni bilgi ve beceriler, yeni ve daha çok yönlü yaşam tarzları yaratma da, üretimin -azami karlılığın- temel bir dinamiği haline geldi. Ancak kapitalizmin doğası gereği, küresel ölçekten devleşen proleter üretkenliğinin kapitalist artı emek-değer birikimine, muazzam genişleyen ve çeşitlenen üretim ve ürün kitlesinin emek-değer ölçütüne, tüm ilişki ve gereksinmelerin emek-değer karşılığına indirgenmeye devam etmesi, üretimin toplumsallaşması ile soyut emekdeğere dayalı birikim ve ilişki biçimleri arasındaki çelişkiyi derinleştirdi. Proletarya-burjuvazi arasındaki uzlaşmaz karşıtlık, kapitalizm ile komünizm arasındaki hücresel ve sistemsel karşıtlık bu zeminden genişleyip derinleşti. Komünizmin sloganı şudur: Zenginliğin emek-değer ve artıdeğer biçiminde üretimine, azalan sayıda elde soyut emek-değer biçiminde azami birikimine dayanan kapitalist toplumsal ilişkiler sisteminin, tüm ekonomiktoplumsal yasaları ve ilişki biçimleriyle birlikte tarihin çöplüğüne atılması. İnsanın ileri derecede toplumsallaşıp evrenselleşen, artık emek-zaman ölçütüne ve işbölümüne sığmaz hale gelen yetileri, ilişkileri, gereksinmeleri ile birlikte, onları yıkarak özgürleşmesi.

META ÜRETİMİ VE TİCARETİNDEKİ BÜYÜMENİN SINIFSAL, TOPLUMSAL VE SİYASAL SONUÇLARI

Kapitalizmin özsel çelişkisi ve krizleri, tek bir metada dahi kullanım değeri-değişim değeri çelişkisi biçimiyle tohum olarak bulunmaktadır. Küresel ölçekten genişleyen, toplumsal yaşam ve ilişkilere hemen hiçbir boşluk bırakmadan hakim olan metalar kitlesiyle, değişim değeri ile kullanım değeri –kapitalist piyasa ile 151


toplumsal ihtiyaçlar- çelişkisi de genişler ve derinleşir. Bunun da temelinde emekgücünün meta olması, kapitalist üretimin değer ve artıdeğer üretimi biçiminde olması, devasa ölçekte toplumsallaşan üretim ve emeğin değere ve artıdeğere dayalı kapitalist üretim ve toplumsal yeniden üretim biçimleriyle artan ölçüde bağdaşmaz hale gelmesi vardır. Emeğin toplumsal üretkenliğinin yükselişi temelinde toplumsal-bireysel ihtiyaçlar da durmaksızın büyüyüp çeşitlenirken, emekçilerin bunları ücretli emek sınırları içinde, kendisi de özgül bir meta olan tekil emekgücü ile değiştirerek ve azalan ölçüde giderebilmesi, genişleyen bir kesimin en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale gelmesi çelişkisi, derinleşmiştir. Toplumsal zenginliğin soyut emek-değer biçiminde üretilmesi, proletaryanın artan ölçüde ürettiği -metalara aktarılan- tüm yeni değere de burjuvazinin el koymasına yol açar. Kapitalist piyasada kullanım değeri-değişim değeri çelişkisi ve “üretilmiş metalara erişim”, “ücrete kuruş ekleme” olarak görünen sorunun temelinde, gerçekte üretim sürecindeki somut emek-soyut emek çelişkisi vardır. Kullanım değerinin değişim değerine, toplumsal ihtiyaçların meta egemenlik ilişkileri sınırlayıcılığına tabi olmasının temelinde, somut emeğin (kullanım değerleri üreten emeğin) soyut emeğe (soyut emek-değere dayalı ilişkilere) tabi olması vardır. Kapitalizmde emeğin bilimsel, teknolojik, organizasyonal üretkenlik artışı toplumsal ihtiyaçların karşılanması için değil, artıdeğer sömürüsü temelindeki soyut emek-değer birikimini azamileştirmek içindir. Üretimin, emeğin, bilginin, yönetimin, kültürün, proletaryanın devleşen toplumsallaşmasına, bunların doğurduğu çok yönlü yeni toplumsal ihtiyaçlara karşın mülk edinmenin artıdeğere dayalı kapitalist biçimi arasındaki çelişki bir tarafta proletaryayı diğer tarafta mali sermayeyi devleştirmiş olarak, uzlaşmaz sınıf karşıtlığı olarak ortaya çıkar. Buna karşın günümüzde toplumsal ilişkilere bir üst düzeyde hükmeden, yıkıcı sonuçlar doğuran kapitalist meta üretiminin 152

genelleşmesi neden kapitalizmin en güçlü çekim etkenidir? Sermayenin karlılık düşüşlerine karşı genişleyen artıdeğer üretimini gerçekleştirebilmesi, azami karını yükseltebilmesi, toplumsal emek üretkenliğini yeni üretim teknolojileri ve organizasyonları ile yükseltmesi, durmaksızın yeni toplumsal üretim alanları ve bunları emecek yeni toplumsal gereksinmeler yaratması ile mümkündür. Durmaksızın yeni toplumsal gereksinmeler, yeni yetiler, yeni ve daha hareketli yaşam tarzları yaratma ve bunları genişleyen artıdeğer sömürüsü temelinde genişleyen meta bombardımanına bağlama, kapitalizmin en büyük egemenlik gücüdür. Emekgücünü kapitaliste meta olarak kiralayan işçinin kendini sömürtebileceği bir iş bulma sevincinde de, onbin çeşit ürün olan hipermarketlerin modern tapınaklar haline gelmesinde de, zorunlu ihtiyaçların tüketici kredisine bağlanmasında da, sağlıklı beslenemez hale gelenlerin borç harç aldıkları çok işlevli cep telefonuyla toplumsal varlık sahibi olmaya çalışmalarında da, büyüyen ölçekli meta kültür-eğlence-spor organizasyonların bir cazibe endüstrisi olarak işlemesinde de, bu vardır. Kapitalist egemenliğin toplumsal temellerinin genişleyip derinleşmesinde, kendiliğinden bilinçte tüm toplumsal güç ve üretkenliğin sermaye ve metalardan geldiği yanılsamasını, “ideal kapitalizm/ideal demokrasi” hayalini de yaratan meta-toplumsallaşma biçimleri vardır. Ve bu anlaşılmadan ne revizyonist sistemin çökmesi, ne Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya uzanan Arap halklarının isyan dalgası, ne de Türkiye’de 90’ların ortalarından bu yana belirginleşmeye başlayan neoliberal toplumsal dönüşüm, AKP’nin seçimleri üçüncü kez kazanacak olması anlaşılabilir. Toplumsal emek üretkenliğindeki büyük çaplı artışlar temelinde meta üretiminde her büyük ve hızlı genişleme ve çeşitlenme dalgası, kitlelerde yeni toplumsal ilişki biçimleri ve gereksinimler de yaratılarak bunların bir bölümünün kitle tüketimine de girmesi, kitlelerin burjuva ideolojisini içselleştirmelerine de yol açan meta fetişizminin derinleşmesi, burjuvazinin 153


toplumsal egemenliğini güçlendirmiştir. İşçi sınıfı ve emekçiler çalışma ve yaşam koşullarından hoşnutsuz olsalar bile, büyüyen ölçekli toplumsal üretiminin sonuçlarının, toplumsallaşmanın da metalar aracılığıyla piyasada gerçekleşiyor görünmesi, sorunun da ücretli emek sömürüsüne dayanan üretim biçiminde değil, bölüşüm biçimindeymiş gibi algılanmasına, “düzeltilebilir kapitalizm” beklentisine yol açar. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ardından standart kitlesel üretim patlaması ve nispi artıdeğer üretimiyle işçi sınıfının göreli ücret yükselmesi Avrupa’nın sosyoekonomik koşullarını belirledi. Bu, komünist partilerin etkisizleşerek çözülmesinde de, işçi sınıfının stabilizasyonunda da etkili oldu. Ücretli emek-sermaye kıskacına sıkışan işçi mücadeleleri de burjuva demokrasisinin sosyal demokratik biçimini aşamadı. Bununla birlikte ücretler ve sosyal haklarda -sosyalizmin de basıncıylagöreli bir artış gerçekleşti. İşçi hareketinin gücüyle reformist sosyal demokrat partiler ve sendikalar, burjuva demokrasisi içerisinde aynı zamanda onun korunması ve sürdürülmesini sağlayan etkin bir konum kazandılar. O dönemde meta üretimindeki genişleme işçi sınıfının göreli ücret artışlarıyla birleştiğinden göreli bir siyasal istikrara da yol açtı. Sermayenin ‘80’lerden sonraki birikimi ise işçi mücadelelerini yenilgiye uğratarak ücretlerin bastırılması, sosyal hakların gaspıyla, mutlak ve nispi artıdeğer sömürüsünün büyümesi temelinde gerçekleşti. Bu, emeğin uluslararasılaşan üretkenliğinde yükseliş ve kitleler üzerinde yıkıcılığı kadar çekim etkisi de bir üst düzeye çıkan meta-toplumsallaşma biçimleriyle iç içe gelişti. İşçi sınıfı hareketlerini gerileten, yeni üretim ve emek organizasyonlarının parçalayıcılığı, dev çaplı yeni proleterleşme ve işsizlik dalgalarıyla iç rekabetinin şiddetlenmesi kadar, ucuz Çin mallarından fason ürünlere, mikroelektronik ürün çeşitliliğine, tüketici kredilerine, kültür-eğlence endüstrisi gibi yeni çekim alanlarına kadar genişleyen meta bombardımanıyla 154

sersemlemesi, durmaksızın yeni metalar peşinde, daha uzun saatler ve daha ağır biçimde çalışmayı da sineye çekmesiydi. Meta üretimindeki genişleme, çeşitlenme, işçi sınıfı, kent ve kır yoksulları üzerinde bir çekim etkisi yarattığı gibi çok daha büyük ölçülerde yıkım etkisi, bozunuma uğratan asalaklaştırıcı ve çürütücü bir etki de oluşturmaktadır. Sermayenin üst tekelci birikimi için birikim kanallarının genişlemesi, artması, meta üretimi ve ticaretindeki genişleme tekelci burjuvazi dışında da bazı burjuva kesimlerin, orta sınıfların bazı kesimlerinin, hatta işçi sınıfının bazı kesimlerinin durumlarında göreli iyileşmelere, yeni proleterleşen geniş kesimlerinde ise yanılsamalara yol açar. Bu göreli bir durumdur. İşçi sınıfı içerisinde belirli kesimlerle sınırlı olduğu gibi durumları iyileşen orta sınıf kesimleri açısından da süreklilik göstermez ve sürekli aynı durumda kalamazlar. Bununla birlikte bugün dünyada ve Türkiye’de neoliberal burjuva demokrasisinin toplumsal tabanını onlar oluşturmaktadır. Özellikle orta sınıfların belirli kesimlerini kapsamına almadan ve kendi “sivil toplumu”nun bir parçası haline getirmeden mali oligarşinin burjuva demokratik bir sistemle egemenliğini sürdürmesi olanaklı olamazdı. Neoliberalizmle ideolojik yönden de beslenmiş olarak günümüz toplumunda her türlü toplumsal ilişkinin kapitalist değer üretimi ve gerçekleştirilmesine dayalı bir ilişki biçimine bürünmesi, kapitalizmin önceki döneminde ulus, din, aile, okul gibi kutsallık ve dokunulmazlık atfedilen ne varsa bunları yıkıp yerine burjuva bireyin bencil çıkara dayalı ilişkilerini kurması bunun sonuçlarıdır. Her ilişki karşılıklılığa ve oportünist göreciliğe dayanırken, bunlar üretim sürecinde artı emeğe sermaye biçimiyle el konulmasını da gözden gizlemiştir. İlişkiler metalaşmış, ilişkiler kapitalize olmuş, ilişkiler toplumun metalar biçiminde soyut temsiline dayanır olmuş, üstelik bu yeni kuşaklar açısından doğal ilişki biçimi olarak görülmeye başlanmıştır. Böylelikle kitlelerin üzerindeki ve içindeki kapitalist 155


meta tahakkümü genişlerken, en sivri sonuçları dışında bu durum, bizzat kitlelerin algısında doğallaşır, hatta bir dönem boyunca onaylanır ve arzulanır hale gelir. Bu, meta kölesinin, durmaksızın yeni ve daha cazip biçimler alan zincirine aşık olması gibi, sisteme gönüllü bağlanma ve köleliliğini doğallaştırması etkisi de yaratır.

META ÜRETİM VE EGEMENLİK DÜZENİNE TAM KARŞIT SINIF PROLETARYADIR

Meta üretiminin devasa ölçekteki genişlemesi, bunu gerçekleştiren proletaryanın da dev çaplı nicel-nitel gelişmesi fakat üretim sürecinde derinleşen sömürülmesi ve ezilmesi temelindedir. Bu sürece mutlak ve göreli artıdeğer sömürüsünde durmaksızın artış, işyerlerindeki baskılarda artış, işyerlerinin işkencehaneye ve cehenneme dönüşmesi eşlik eder. Toplumsal emek üretkenliğindeki artışların canlı emek gereksinmesini azaltması, fakat kapitalizmde büyüyen işsizlik dalgalarıyla kapitalist değer yasası temelinde emekgücünün değersizleştirilmesi, çürütülmesi eşlik eder. Emekgücünün yeniden üretiminin de derinlemesine metalaşması ile, yeni bir düzlemden gelişen sağlık, eğitim, gıda, konut, ulaşım, iletişim, kültürel gelişme ihtiyaçlarının karşılanmasının daralması eşlik eder. Emek üretkenliği artmış olarak işçi sınıfı çok daha büyük miktarlarda ve çok daha gelişkin ve çok daha çeşitli ürünler üretirken bu ürettiklerinden yararlanabilmesi, ihtiyaçları genişlerken bunları karşılaması bu gelişimle çelişki oluşturacak şekilde çok geri düzeydedir. İşçi sınıfının genişleyen bir kesimi içinse bu mutlak bir gerileme ve yoksunlaşma biçimindedir. Silah ticaretinden insan ticaretine, petrolün, doğalgazın ele geçirilmesi için savaşlardan üretimsel karşılığı olmayan borsa ve kağıt oyunlarıyla sermayenin büyütülmesine, kadın ve çocuk bedenlerinin satılmasına, uyuşturucu katliamına, lüks ve aşırı tüketimin teşvikine kadar her şey kapitalist genel 156

emek-değer birikiminin somut emeğin genişleyen gerçek gereksinmeleri üzerindeki yıkıcı, çürütücü hakimiyetidir. Tüm bunlar kapitalist değerin toplumsal gereksinmeler üzerindeki tahakküm, sınırlayıcılık, engelleyicilik ve çürütücülüğünün, sermaye birikiminin tekelci gelişim aşamasındaki tezahürleridir. Sermaye biçimiyle soyut emek birikiminin somut canlı emek, değişim değerinin kullanım değeri, sermayenin birikim gereksinmelerinin gerçek toplumsal gereksinmeler, metanın insan, geçmişin gelecek üzerindeki tahakkümü ve yıkıcılığıdır. Bu, bütün ilişkileri baş aşağı edilmiş olarak ortaya çıkartır. Meta üretimi genelleştikçe, meta üretimi azamileştikçe aşırı üretim krizleri de artar ve azamileşir. Gelişen üretim teknolojileri çalışma sürelerini azaltabilecek, çalışma koşullarını kolaylaştırabilecekken, işbölümünün yıkıcılığını azaltabilecekken tam tersi olur. Üretim ve emek organizasyonlarının kapitalist örgütlenmesiyle, nispi ve mutlak artıdeğer sömürüsü artar, işbölümü derinleşir ve insan çok daha fazla parça insan haline gelir. Azami kar, artıdeğer ve değer yasasının biri ötekini köpürterek küresel ölçekten serbestleştirilmesiyle, yıkıcılık kadar sınıf karşıtlığını da keskinleştirmektedir. Bu, üretimin devasa ölçekte gelişen toplumsal güçleri, gereksinimleri, yetileri ile eskisinden çok daha hızlı genişlemekle birlikte artık artan ölçüde engeli haline gelen artı emek-değer birikimine dayanan kapitalist üretim ilişkileri -ve bu temeldeki dev çaplı mali sermaye birikimi ve oligarşik egemenliği- arasında şiddetlenen çelişkinin ifadesidir. Meta üretimi ve ticaretindeki genişlemenin sonuçlarına hangi sınıfın durumu içerisinde bakacağız? Yükselen ya da yıkıma uğrayan orta sınıf durumları içerisinden mi, işçi sınıfı açısından mı? Proletarya, artıdeğer sömürüsüne dayanan metaları üreten sınıf olduğu gibi, işgücü de meta olan, meta-köleliliğini en derin ve keskin biçimde yaşayan, kapitalizm ve burjuvazinin sınıf 157


egemenliğine esastan, kapitalist değer ve artıdeğer üretim ilişkileri temelinden uzlaşmaz karşıt olan, gerçek ve nihai kurtuluşu onları -üstünde yükselen her türlü toplumsal-siyasal-kültürel ilişki biçimiyle birlikte- yeryüzünden silmekte olan biricik sınıftır. Diğer tüm emekçi sınıf ve tabakaların meta üretim ve egemenlik ilişkilerine karşıtlığı sınırlı bir karşıtlıktır. Uzlaşmaz olmayan bir karşıtlıktır. Para, sıcak para, banka biçimiyle karşıtlıktır. Eğitim, sağlık, ulaşım metalaşmasın, temel gereksinimler parasız olsun biçiminde karşıtlıktır. Piyasaya, yani metaların dolaşım ve bölüşüm sürecindeki karşıtlıktır. Meta egemenlik ilişkilerinin ortaya çıkardığı insani tahribat ve yabancılaşma sonucuna karşıtlıktır. Zıvanadan çıkmış emek-değer yasası ve karmaşıklaşan toplumsal-teknik işbölümü zemininde küreselleşen meta üretimine karşı meta-toplumsallaşma biçimlerine dayanarak yürütülen küçük burjuva karşı çıkış biçimleridir. Meta egemenlik ilişkilerine kapitalist üretim süreci ve emekgücünün meta olması, değer yasası ve işbölümü temellerinden uzlaşmaz bir karşıtlık değildir. Kapitalist üretim ve yeniden üretim ilişkilerinin toplumsal sistemine, onunla uzlaşmaz ve onu yıkmaya mahkum proletarya temeli ve proleter devrimin örgütlenmesi ekseninden karşıtlık komünist devrim bilincinin zorunlu koşuludur. İkincisi, proletaryanın kapitalist meta üretimine karşıtlığı, yalnızca ve basitçe verili ihtiyaçların (her metadaki kullanım değerinin) değişim değerine ve fiyatlara karşıtlığı değildir. Bileşik toplumsal emek niteliği güçlenen somut emeğin, küresel temelden toplumsallaşıp genişleyen ve çeşitlenen somut yetileri, ilişkileri, ihtiyaçlarının soyut emek-değer ölçütü ve işbölümü cenderesine karşıtlığıdır. Proletaryanın bugün meta egemenlik ilişkilerini bin kez aşan gerçek sınıfsal-toplumsal ihtiyaçlarını bilince çıkartmak ancak verili ihtiyaçlar ve değer yasası bağlamında düşünme sınırlılığından kurtulmak, kapitalizm-komünizm karşıtlığı ekseninden düşünmekle mümkündür. Kapitalizm-komünizm karşıtlığı en özlü biçimiyle somut yararlı emek ile soyut emek158

değer biçimi, kullanım değeri ile kapitalist değer arasındaki karşıtlıkta toplanır. Özel somut yararlı emeklerin tek tek, bireysel emekler olmaktan çıkıp bileşik toplumsal emek haline gelmesi ve bileşik toplumsal emek niteliğinin güçlenmesiyle bu karşıtlık uzlaşmaz hale gelir. Kapitalist üretim ilişkileri (üretim/ bölüşüm) artık önceki biçimiyle sürdürülemez. Kapitalizm, tarihsel olarak sınırlarına yaklaşır ve nihayetinde bu sınırlara dayanır. Yalnız sınıf mücadelesini kabul etmek değil, proletarya diktatörlüğüne kadar genişletmek Marksizmdir, demişti Lenin. Günümüzde küçük burjuva devrimciliği, önceden ancak yarı gönüllülük ve yarım biçimiyle savunabildiği proletarya diktatörlüğü amacından da, sosyal devrim amacından da geriye doğru tam da meta egemenlik ilişkileri, meta-toplumsallaşma biçimleri ve burjuva demokrasisinin öğütücülüğü içinden, onları idealize ederek çözülüyor. Komünistler için ise bugün söylenmesi gereken şudur: Uzlaşmaz sınıf karşıtlığını yalnız proleter sosyalist devrim ve sosyalist proletarya diktatörlüğüne değil, komünizme, tüm sınıfların, devletin, işbölümü ve değer yasasının, ailenin ortadan kalktığı komünist topluma kadar genişletmek, sınıfa karşı sınıf, kapitalizme karşı komünizm mücadelesini bugünkü dinamiklerinden yükseltmek ve örgütlemek... Komünist olmayı ve komünist bir devrimi karakterize edenler bunlardır. Büyüyen artıdeğer sömürüsü ve azami karla iç içe, meta üretim ve ticaretindeki genişlemenin işçi sınıfı üzerindeki etkisi ve sonuçları sınıfsal çelişkilerin ve sınıf hareketinin güçlü bir dinamiği olacaktır. Komünistlerin amacı kapitalist değeri, emeği parçalayıp soyutlaştıran işbölümü ile birlikte tarihin çöplüğüne göndermektir. Komünistler somut yararlı emek/soyut emekdeğer, kullanım değeri/değişim değeri çelişkilerini bugünkü sınıfsal-toplumsal olarak derinleşen karşıtlığı içerisinden alırlar. Sınıfsal toplumsal karşıtlık düzeyinden, bireyin kendisiyle karşıtlığı düzeyinden büyüyen çelişkileri, sınıf mücadesiyle 159


şiddetlendirip devrimle çözerler. Komünistler ve işçi sınıfı kapitalist değerin, emek-değerin her şeyin ölçüsü ve cenderesi oluşunun bu boğucu ve yıkıcı etkisini onu durmaksızın yeniden üreten işbölümüyle birlikte kaldırırlar. Değer yasası sosyalist devrimle birlikte bir anda ortadan kalkmaz. Ancak kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde etkimesini sürdürmekle birlikte alanı ve etkisi hızla daraltılır. Meta üretimi de artan ölçüde sınırlanır. Ücretli emek sosyalist devrimle birlikte üretim araçlarının kapitalist özel mülkiyetine son verilmesiyle ve işçi sınıfının iktidara gelmiş olmasıyla ilk andan itibaren ücretli emek olmaktan çıkmaya başlar. “Herkese emeğine göre” ilkesi uygulanırken ücret politikası, ücretler arasındaki farkın sınırlandırılması, azaltılması ve ücretin ortadan kalkması yönünde uygulanır. Bunun temel bir adımı olarak temel gereksinmeler toplumca -ücrete, fiyata bağlı olmadan gereksinim oldukları için- karşılanır. Günümüzde küçük meta üretiminin özgül ağırlığının azalması ve hızla düşmeye devam etmesi, onu Sovyet deneyimi denli büyük bir sorun olmaktan çıkarmaktadır. Üretimin iç entegrasyon düzeyi, somut emeğin kolektif yetileri son derece yükselmiştir. Tekellerin tüm tedarik zincirleriyle birlikte toplumsallaştırılması, “endüstri içi ticarete”, yani üretim birimleri arasındaki girdi akımlarının meta olmasına da son verecektir. Üretim ve tüketim süreçleri arasındaki karşılıklı iç içe geçiş ve entegrasyon düzeyinin çok yükselmiş olması, tüketim araçlarının da perakende ticaret dahil dev çaplı tekelleşmesi ve üretim ile iç içe organizasyonu, üretim araçları gibi tüketim araçlarının da meta karakterine son verme sürecini hızlandıracaktır. Tüm bunlar, ücret sistemini en sosyal biçimiyle dahi olsun, sönümlendirme olanak ve hızını artıracaktır. Bir bütün olarak emekgücünün meta karakterinin ortadan kaldırılması olanak ve hızını artıracaktır. İşgücünün meta olmaktan çıkması ile insanın işgücü olmaktan çıkması, çok yönlü ve doğrudan toplumsallaşmış yaratıcı yetilerinin gelişmesi iç içe gelişecektir. İnsanın özgürlüğü yalnız baskılardan ve sömürüden 160

özgürleşmesi değildir, yalnız yoksulluktan kurtulması değildir, aynı zamanda onu parça insan yapan işbölümünden özgürleşmesinde, sınırlayan her türlü kurumdan özgürleşmesinde, nesneleştiren bir üretim faktörü olmaktan özgürleşmesinde, toplumsal ve bireysel olarak tüm yönlü yaratıcı yetileri, gereksinmeleri, ilişkileri ile toplumsallaşmış insan olarak sınırsızca gelişmesindedir. Sermaye-emek karşıtlığında nasıl ki tek yanlı olarak sermayeyi kaldırmak yetmiyor, emeğin de komünist dönüşümü gerekiyorsa; değişim değeri-kullanım değeri karşıtlığında da, tek yanlı olarak değişim değerini kaldırmak, kullanım değerini eski biçimiyle salt ve dar tikel kullanım değeri (önceden verili gereksinimlerin tikel doyumları) olarak bırakmak yeterli değildir. Bunun sonucu olağanüstü renksiz, ruhsuz, dinamizmini ve estetiğini yitirmiş toplumlar olurdu. Bizim kullanım değerimiz, prekapitalist biçimiyle kullanım değeri değildir. Değişim değerinin sönümlendirilmesi, kullanım değerinin de eski biçiminin yadsınmasını, onda artık, “ihtiyaç olmayan ihtiyaç” olarak, köklü bir dönüşümü öngörür. Değişim değerinden düz biçimde ayrışan (bu yüzden dar ve güdük kalan) bir kullanım değerini değil, değişim değerini de özümseyip yadsıyarak aşan, onun soyut emek biçimi içindeki tüm o olağanüstü evrensel emek, evrensel gereksinimler, yetenekler, beğeniler, ilişkiler zenginliğiyle genişleyen ve sınırsızlaşan, tüm tikel somut emek biçimlerini, tikel kullanım değerlerini de aşan bir kullanım değeridir! Özel somut emek biçimi de bileşik toplumsal emekle yadsınır. Bileşik toplumsal emekle emek, tikel somut emek biçimleri ve bunların aritmetiksel toplamı olmaktan çıktığı gibi toplumsal bileşik emeğin içerimindeki yararlı emek, üretken niteliği gelişmiş olarak ihtiyaçların da nitel ve nicel olarak karşılanmasını üst bir düzeye çıkartır. Kullanım değeri de birbirinden ayrılmış ve sınırlı ihtiyaçların karşılanması olmaktan çıkar, tümleşik bir nitelik kazanır. Yemek yemek, barınmak nasıl bir gereksinmeyse seyahate çıkmak da, sanat ya da sporla uğraşmak da bir ihtiyaçtır. İhtiyaçlar 161


ve onların karşılanması aşamalandırılmaktan, sıralı olmaktan kurtulur. Temel ihtiyaçlar, bütün toplum ve komünist toplumun her bir bireyi için karşılanır durumdadır; diğer ihtiyaçları ise her komünist birey veya komünal topluluk kendisi belirler. Komünist toplumun bir bireyi ya da bir komünal topluluk için öncelikli gereksinme olan bir diğeri için öncelikli gereksinme olmayabilir. Kullanım değerleri üretimindeki gelişim, farklı ihtiyaçların karşılanabilir hale gelmesinin ve ihtiyaçların bu düzeyde karşılanır hale gelmesiyle topluluğun ve bireyin çok yönlü gelişebilmesinin olanaklarını da ortaya çıkartır. Önceki sınırlı biçiminden kurtulmuş olarak kullanım değeri, tüm ihtiyaçları karşılanmış ve güvenceye alınmış insanın sınırsız ve mutlak gelişiminin en büyük ve tek ihtiyaç haline gelmesidir. Değişim değerinin aşılması, ancak bu tür bir evrenselleşmiş ve gelişkin bir kullanım değeri; sınırsızca yeni gereksinmelerin, yeni yeteneklerin, yeni beğenilerin üretilmesi ve kaynaşmasıyla mümkündür.

162

SOSYALİST İNŞANIN SINIFSAL, EKONOMİK, TOPLUMSAL OLANAKLARI. SOSYALİST DEMOKRASİNİN SINIFSAL, TOPLUMSAL VE BİREYSEL ÖZGÜRLÜK TEMELİ

Proleter sosyalist devrimi gerçekleştirmenin imkanları, sosyalist inşa sürecinin de imkanlarıdır. İlkinde proletaryaburjuvazi, proletarya ve diğer emekçi sınıflarla tekelci burjuvazi arasındaki çelişki ve karşıtlık, işçi sınıfının ittifak ilişkilerini de içeren devrimci sınıf mevzilenmesinin imkanı ve gücü iken, burjuva iktidarın yıkılması ve sosyalist işçi iktidarının proletarya ve temel bağlaşıkları olan kent ve kır yoksulları tarafından kurulmasıyla o güç ve imkan sosyalizmin inşasının gücü ve imkanına dönüşecektir. Proletarya-burjuvazi karşıtlığı, tekelci kapitalist üretim ve egemenlik ilişkileri çerçevesinde gelişen üretimin, emeğin, bilginin, yönetimin, kültürün, proletaryanın toplumsallaşması içerisinde çok daha derinleşmiş ve keskinleşmiş olarak işler. Ekonomi de dahil insanlar arası ilişkilerin -sınıfsal, siyasal, toplumsal, kültürel- tümünü kapitalist kabuğuyla yeniden üreten ve her geçen gün gelişimlerinin önünde daha büyük bir engel haline gelen tekelci kapitalizm, bağrında onu yıkacak ve daha baştan komünizmi içerimine alabilecek bir sosyalist inşanın 163


olanaklarını büyütür. Holdinglerde, uluslararası tekellerde toplanmış dev büyüklükteki özel mülkiyet kolaylıkla ve ilk anda toplumsallaştırılacaktır. Büyük tekellerin fabrika ve işletmelerindeki devrimci işçi konseyleri, devrimle birlikte, devrimin içerisinden başlayarak toplumsallaştırmaya girişeceklerdir. Tedarikten üretime, üretimden dolaşıma, iletişimden taşımacılığa, hizmete, ürünlerin nihai dağıtımına kadar her alanda oluşmuş ekonomik ağ, sermayenin az sayıda tekelde, bankada mali sermaye olarak yoğunlaşıp merkezileşmesi onların toplumsallaştırılmasını kolaylaştıracağı gibi, zincirselleşmiş ve birçok yönden iç içe geçmiş bu ekonomik yapı, sosyalizmin toplumsallaşmış ve merkezileşmiş büyük üretime dayanan ekonomik temelini oluşturur. Sosyalist ekonominin merkezi planlama ve yönetimini kolaylaştırır. Üretim anarşisi ve rekabetin sonlandırılarak üretici güçlerle sosyalist üretim ilişkilerinin uyumlu geliştirilmesinin imkanlarını kazandırır. Türkiye’de paranın ve her türlü parasal işlemin toplandığı banka, asıl olarak 4-5 büyük bankadır. Buralarda toplanmış altın, para, tahvil, hisse senedi ne varsa el konularak tek bir merkez bankasına kolaylıkla aktarılabilecektir. Burjuvaziyi mülksüzleştirme, tüm büyük özel mülk ve servete el koyup toplumsallaştırma ve merkezileştirme, burjuvazinin gücünü kırmak ve etkisizleştirmek, devrimin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamakta kullanmak için tekelci kapitalizmin yıkılmasıyla birlikte atılması gereken ilk adımlardan biridir. Sosyalist inşayla birlikte tüm kapitalist sermaye birikimi toplumsal mülkiyet haline getirilip merkezileştirilecek, tekelci kapitalizmle birlikte onun değerli kağıtları, eski para sistemi de tarihin çöplüğüne gönderilecektir. Değer yasasının etkimesinin daraltılmasıyla paranın kullanım alanı da daralacaktır. Temel gereksinimlerin karşılanması, alınır satılır olmaktan çıkacaktır. Küresel ölçekli tekelci kapitalist entegrasyon bir 164

yanda üretim anarşisini ve rekabeti artırır, üretici güçlerin gelişimini sınırlandırırken, diğer yanda üretimin, emeğin ileri toplumsallaşmasıyla, bilginin, yönetimin merkezileşmesi ve toplumsallaşmasıyla, sosyalizmin temel unsurlarından birini oluşturan merkezi planlamaya olan ihtiyaç ve zorunluluğu, ekonomik, toplumsal, siyasal olarak yakıcılaştırır, planlama sorununu bir üst düzeyden, toplumsal bir örgütlenme sorunu olarak gündemleştirir. Ekonomide sadece dikey değil, bütünsel bağlantıların artması, çok yönlü ilişkiler ağı, yataylık ile dikeyliği iç içe geçiren, işletme ve alanlar arasında bağlantıların dolaysız olarak da kurulup, bileşik tasarımların yapıldığı bir planlama anlayışını şart koşar. Bugün, çok yönlü bilimsel, teknolojik, organizasyonel olanakların artmasıyla da birlikte, ama salt ekonomik-teknik bir sorun değil, ideolojik-siyasal-toplumsal örgütlenme tarzı sorunu olarak dinamik bir planlama anlayışını geliştirmenin olanakları çok daha artmıştır. Sosyalizmde planlama sadece ekonomik bir sorun değil, daha baştan toplumsal üretim ve yönetim ilişkilerinin merkeziyetçi kolektif olarak yeni ve daha yüksek bir temelden iç içe örgütlenmesi sorunudur. Merkezi plan, kolektif aklın, kolektif tasarımın, kolektif üretimin, kolektif yönetimin, kolektif denetimin bir sonucu olarak plandır. Bu sönümlenme süreci olarak var olan devlet gibi, giderek tüm dolayımlılıkların son bulacağı ve her türlü yönetim zorunluluğunun ortadan kalkacağı, sorunun şeylerin yönetimi olarak çıplaklaşacağı komünizme doğru ilerlerken, merkezi planlamanın da gereksizleşip ortadan kalkacağı bir süreçtir. Geri düzeyde kapitalizme göre orta-ileri düzeyde kapitalizm, sermayenin tekelci düzeyden birikimiyle yoğunlaşıp merkezileşmesi, ekonomik olduğu kadar sınıfsal, toplumsal, siyasal ve kültürel yönlerden de daha gelişkin bir sosyalizmin kurulabilmesinin maddi-toplumsal temelini oluşturur. Kapitalizm öncesi toplumsal sistemlerden devralınmış sorunların birçoğu aşılmış, geri kapitalizmin kimi unsurları ve sorunları devam etse 165


de sınıfsal ve toplumsal çelişkiler kapitalizmde olgunlaşmış olarak ortaya çıkmıştır ve sosyalist devrimle birlikte sosyalist inşanın çözümleri onlara karşıt çözümler olarak gerçekleşecektir. İşçi sınıfının nitel ve nicel gücüyle devrim öncelikle bir işçi devrimi olacaktır. Devrimin önder ve yönetici gücü olarak işçi sınıfının, diğer sınıflar içerisinde erimeyip onları hegemonik etkisi altına alabilecek güce, yetenek ve özelliklere sahip olarak devrimdeki temel bağlaşığı kent ve kır yoksullarının yanı sıra, küçük burjuvazinin sömürücü ve sömürüden pay alan kesimleri dışındaki kesimlerini de sosyalist devrime çekebilecek olması, büyük çaplı entegre üretime dayanan bir sosyalist ekonomik temelin varlığı, küçük meta üretimini sınırlandırmanın ve kooperatifsel sosyalist mülkiyet biçiminde örgütlemenin imkanları, ekonomik kaynaklar ve insan gücü yönünden de potansiyel olarak da çok daha gelişkin bir temelin varlığı, sosyalist inşanın içteki ve dıştaki imkanlarıdır. Sosyalist devrimle burjuvazinin iktidarının yıkılıp yerine işçi sınıfı iktidarının kurulmasıyla birlikte artıdeğer yasası, azami kar yasası, kar oranlarının düşme eğilimi yasası, kapitalist birikimin mutlak genel yasası gibi işçi sınıfının sömürülmesi ve yıkımına yol açan kapitalizmin ekonomik yasaları işlerliklerini yitirecek, tarih müzesindeki yerlerini alacaklardır. Değer yasası ise, kimi ürünlerin değişimi ve bir dönem daha “herkese emeğine göre” ilkesinin uygulanması zorunluluğu nedeniyle sürmekle birlikte etkime alanı üretim araçlarının sermaye olarak özel mülkiyetine son verilip toplumsal mülkiyete dönüştürülmesi, özel mülkiyetin yok edilmesi, merkezi ekonomik planlama ve temel ihtiyaçların toplumsal ihtiyaç olarak karşılanması, ücret politikalarının değişmesiyle daraltılacak, toplumsal üretkenlikteki artma, emeğin nitelik değiştirmesi ve işbölümünün kalkacak olmasıyla sonuçta o da tarih müzesine kaldırılacaktır. Kapitalist gelişmişliğin orta-ileri düzeyi, devrim sonrasında önceki sosyalizm deneyimlerinden çok daha ileri bir sosyalist ekonomik temel oluşturur. Üretim araçları üretilen alandaki 166

değişim ve üretim araçları üretilen alanla tüketim araçları üretilen alan arasındaki değişimlerde değer yasasının etkimesinin daha hızlı daraltılmasını olanaklı kılar. Bu, kullanım değeri-değişim değeri karşıtlığının kullanım değeri yönünden çözümünün imkanıdır da. Temel gereksinme oluşturan beslenme, konut, enerji, sağlık, eğitim, iletişim, ulaşım, kültürel gelişim, spor parayla satılır ve alınır olmaktan -değişim alanından- çıkartılır. Devrimin kırsal alanlarda da sosyalist devrim olması, toprak dağıtımı ve küçük üreticiliğin teşvikine dayanan çözümlerin değil genel ve kooperatifsel toplumsal mülkiyet biçimlerinin ilk andan itibaren bütünüyle uygulanmasını olanaklı kılar. Bu alanda da değer yasasının etkime alanı sınırlandırılmıştır. Traktör, tohum, ilaç gibi üretim girdilerinin karşılıksız sağlanmasıyla mülkiyetin bütünüyle genel toplumsal mülkiyet düzeyine çıkması süreci iç içe geçer. Toplumsal emek üretkenliğindeki artışla, temel ihtiyaçların karşılanmasında emeğe duyulan gereksinimin azalmasıyla, temel gereksinimlerin karşılanmasının paraya bağlı olmaktan çıkartılmasıyla ilerlenir, emek de ücrete bağlı olmaktan kurtulur, toplumsal bileşik emek niteliğiyle ölçülebilir olmaktan çıkarken ölçülme gerekliliği de ortadan kalkar, “herkese emeğine göre”nin yerine “herkese ihtiyacına göre” ilkesi geçer. Bu gelişime devrilen sömürücü sınıflardan başlayarak tüm sınıfların, en nihayetinde de işçi sınıfının da ortadan kalkması eşlik eder. Sosyalizm, şiddete dayalı ve barışçıl sınıf mücadelelerini, bunun için devleti, proletaryanın iktidarını gerektiren bir tarihsel süreçtir. Sosyalist ekonomik temelin komünist dönüşümüyle devleti gerektiren koşullar sönümlenmeye yüz tutar. Komünizm devletsizliktir! Bütün bu sayılanlar, üretim anarşisine ve rekabete izin vermeyen, üretici güçlerle sosyalist üretim ilişkilerinin uyumlu gelişimini sağlayan ekonominin merkezi planlamasına, bilimsel teknolojik gelişim ve emeğin çok yönlü yetkinleşmesiyle toplumsal emek üretkenliğinin toplumsal ve bireysel ihtiyaçları artan ölçüde karşılayabilecek düzeydeki gelişimine, ek olarak da komünizmin 167


alt aşaması olarak sosyalizmin bir dünya sistemi haline gelmesine bağlıdır. Sosyalizm bir dünya sistemi olarak kapitalist dünya sistemini iyice köşeye sıkıştırmadan ve nihayetinde tümüyle ortadan kaldırmadan değer yasasını bütünüyle tasfiye etmek, kapitalizmi tüm yasalarıyla birlikte tarihin çöplüğüne gömmek, devleti bütünüyle sönümlendirmek olanaklı değildir. Komünizmin alt aşaması olarak sosyalizm bir sistem olarak ortaya çıktığı ve kendisini komünist temellerde var etmeye başladığı andan itibaren, inisiyatifin komünizme geçtiği nihai savaş, dünya sistemi olarak kapitalizmi yok etme savaşı da başlamıştır. Sosyalist devrimle birlikte imkan dahilinde olan sosyalizmin sadece ekonomik ve sınıfsal olarak ileri düzeyden kurulması değildir; siyasal bir sistem olarak da, toplumsal ve bireysel ilişkiler olarak da sosyalizmin daha ileri düzeyden ve komünizme içerili olarak kurulmasıdır da. Burjuva demokrasisi de, günümüz kapitalizminin toplumsal bireysel ilişkiler sistemi de içsel çelişki ve karşıtlıkların daha açık ve belirgin olarak ortaya çıkmış olmasıyla sosyalist devrim için daha ileri maddi toplumsal, sınıfsal ve siyasal, kültürel bir temel oluşturmaktadırlar. Faşizme karşı mücadelelerde demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi, sınıfsal bir öz taşısa da burjuva demokratik istemler olarak bir sınırlılığa sahiptir. Burjuva demokrasisi koşullarında ise, işçiler daha ilk andan burjuva demokrasisinin özel mülkiyet ve sermaye egemenliğine dayanan temeli ile karşı karşıya gelirler. Burjuva bireysel ve toplumsal hak ve özgürlüklerin, özgürlük, eşitlik, evrensellik, genel oy, “yönetişim”, “katılımcılık” biçimlerinin gerisinde meta üretim ve egemenlik ilişkilerinin olduğu, sermaye birikimine yeni kanallar açmak ve var olanların genişletilmesi olduğu ve bütün bunların işçi sınıfının -ve diğer emekçi sınıfların- nispi ve mutlak biçimlerle artan ölçüde sömürülmesi ve ezilmesiyle gerçekleştiğini görebilecekleri zemin ortaya çıkar. Sermayenin tekelci birikimi ve oligarşik hakimiyetiyle azamileşen kapitalist egemenlik, toplumsal ve bireysel yaşamı 168

metazori biçimlere bağımlı kılar, hücreleştirir. En kapalı ve özel ilişki biçimlerini parçalar ve kendi biçimlerinin içerisine hapseder. Küresel bir hapishanenin “özgür” -asla özgür olamayacak!bireyleri haline getirir. Bunlar en gelişkin burjuva demokrasisinin dahi değişmeyen ve vazgeçilmez temelini ve sınırını -değişmez anayasa maddelerini- oluştururlar. Burjuva anayasalarının “değiştirilemez maddeleri”, ulus devletin korunmasıyla ilgili olan, burjuvazi için artık cendere de oluşturmaya başlayan maddeler değil, bunlardır. Siyasal, toplumsal, bireysel her türlü özgürlük, haklar, bunlara bağlıdır ve bunlarla koşulludur. Dolayısıyla çelişki ve karşıtlığı burjuva demokrasisi ve sosyalist demokrasi karşıtlığı olarak açık bir şekilde ortaya çıkarır. Ve bu nitelikteki sorun ve çelişkilerin burjuva demokrasisi içerisinde çözülemezliğini, emekçi sınıfların sınıfsal ve toplumsal ve bireysel hak ve özgürlük istem ve mücadelelerinin tekellerin sınırsız özgürlük ve egemenliğiyle karşıtlaşmasını, sınırlarına çarpmasını, onu yıkma zorunluluğunu da gösterir. İşçi sınıfının demokratik istemleri ve mücadelesi sosyalist demokratik istemler ve sosyalist demokrasi mücadelesidir. Sınıfsal, toplumsal ve bireysel her türlü hak ve özgürlük proleter demokrasi temelinde, toplumsalbireysel kurtuluş ve özgürleşmeye, komünizme doğru ilerleme mücadelesi olarak sosyalist demokrasi kapsamı içerisinde tanımlanır ve mücadelenin kapsamına da yöntemlerine de bu egemen kılınır. İşçilerde işçi mücadeleleri içerisinde gelişecek demokrasi bilinci, sosyalist demokrasi bilinci olacaktır. Yeni sosyalist toplumu yeni temellerde kuracak, sosyalist bir demokrasiyi işletebilecek, işçi sınıfının öz bilinç ve inisiyatifinin bu yönden geliştiği, kendisini iktidar olma gücüne dönüştürebileceği, sadece bilincinin değil yönetsel tecrübe ve yeteneklerinin de gelişmeye başladığı bir bilinç olacaktır. Sadece sınıfsal hak ve özgürlüklerin değil toplumsal ve bireysel hak ve özgürlüklerin de gelişkin olduğu bir sosyalist 169


demokrasi ve bunun bilinci, sadece bugünün neoliberal biçimleri değil sosyal demokratik biçimleri de dahil burjuva toplumsal ve bireysel hak ve özgürlüklerin karşıtı olarak ve onlarla karşıtlaşan ve bu yönden de büyüyen bir mücadele içerisinde gelişecektir. Sosyalist işçi demokrasisi, burjuva demokrasisinin karşıtıdır. İşçi sınıfının açık hedefi burjuva demokrasisini yıkmaktır. Sosyalist işçi demokrasisi sadece sınıfsal bir demokrasi olarak kalmayıp gelişkin toplumsal ve bireysel hak ve özgürlüklerin olduğu bir demokrasi biçimiyle dünya kapitalist sisteminin karşısına çıkacak ve sosyalist işçi demokrasisi mücadelemiz bugünden bunları da içerimine alacaktır. Sosyalist işçi demokrasisi, dar bir sınıf demokrasisi değildir. Sınıfsal özgürlüklerle toplumsal ve bireysel hak ve özgürlükleri iç içe geçiren, toplumun komünist dönüşümüne ve kendisini sönümlendirmeye bu bütünlük içerisinden ilerleyen demokrasidir. Artıdeğer sömürüsünün sonlandırılarak ücretli kölelik düzeni olarak kapitalizmin tarihe gömülmesi, mülkiyetin toplumsallaştırılması, sınıfsal toplumsal ve bireysel özgürlüklerin gelişiminin ilk ve temel adımlarıdır. Emek-zaman ölçüt olarak var oldukça, üretim de, soyut emek temelinde yükselen değer üretimi olmaktan tümüyle çıkamayacaktır. Değer yasası ve işbölümü var oldukça kapitalizmin zemini tümüyle kurutulmuş olmayacaktır. İşçi sınıfının kolektif emekçi niteliği, emeğin toplumsal bileşik emek niteliğinin gelişimi, toplumsal mülkiyet, üretimin toplumsal niteliği ve bölüşümün de toplumsal bir nitelik kazanmasıyla ilerlendikçe, emeği ölçme gereksinimi ortadan kalktıkça kapitalizmin sosyalizmdeki bu varoluş biçimi, tehlike olmaktan çıkmaya yüz tutar ve nihayetinde yok olur. Bugünün sosyalizminde, sınıfsal, toplumsal ve bireysel kurtuluş ve özgürleşmenin, komünizme geçişin ekonomik ve toplumsal zemininin varlığı, temel ihtiyaçlardan başlanarak her şeyin alınır satılır olmaktan çıkarılmasıyla değişim değeri tarihin çöplüğüne gönderilecektir. Komünizmde soyutlamaların tahakkümüne 170

yer yoktur. Önceki sosyalizm deneyimlerinin tarihsel ve siyasal kısıtlılıkları -ve bundan doğan sosyalizm algısı temelinde oluşan yanılsama; burjuvazinin hala kendisini özgürlükçü gösterebilme sahtekarlığı da- iktidarın sadece konseylere dayanmasıyla değil, toplumsal ve bireysel hak ve özgürlüklerin de kapitalizmdekinden bin kat daha gelişkin olmasıyla aşılmış olacaktır. Ezilen ulus sorununun sadece ezilen ulusların demokratik gelişimiyle değil bütün ulusların sosyalizmle kaynaşıp birbirinin içerisinde erimesi ve ulusların sönümlenmesiyle çözümünün imkanları, ulusal darlığın evrensellik yönünden aşılmasının imkanları doğacaktır. Her türlü toplumsal işbölümü, (kent-kır, kafa emeğikol emeği, kadın-erkek, uluslararası vd.) değer yasasının vücut bulduğu her türlü ekonomik, siyasal, toplumsal ilişki ve bölünüm, soyutlamaların tahakkümüne yer olmayan komünizmin özgürlük dünyasına doğru aşılacaktır. Kadının erkekle eşitliği, özgür ve güven içerisinde oluşuyla sınırlı kalmayıp ailenin ortadan kalkması yürüyüşüyle mutfak, temizlik, eş, çocuk ve yaşlı bakımı ve bir bütün olarak aile köleliğinin ortadan kalkmasıyla kadının özgürleştiği bir gelişme düzeyine çıkılacaktır. Aşkın en yalın ifadesi insan-insana ilişki olmasıdır. Kadın-erkek ilişkisi de kadının ve erkeğin bağımsız ve özgür olduğu, aşkın ve gönüllü birlikteliğin her türlü tahakküm, sınırlandırıcılık ve gölgeden kurtulduğu bir ilişki biçimine ulaşacaktır. Şu ya da bu dine inanmanın bir baskı görme nedeni olmaktan çıkmasıyla kalınmayacak, her türlü dinden kurtularak özgürleşmenin koşulları doğacaktır. İnsan, tek bir işe bağlı kalmaktan ve genel olarak çalışmaya olan bağımlılıktan, ömür boyu çalışmaktan, zamanını çalışmaya hasretmekten, çalışmanın kölesi olmaktan kurtulacaktır. En temel yaşamsal ihtiyaçları karşılayamama köleliği son bulacak, özgürce yeni gereksinimler yaratılabilecek ve bunların yaratıcı bir biçimde karşılanması sözkonusu olacaktır. Bunlar, sosyalist demokrasinin toplumsal ve bireysel kurtuluşçu niteliğini gösterir ve ekonomik, toplumsal ve bireysel özgürlük temelini oluştururlar. 171


Türkiye’nin sınıf durumlarıyla birlikte değişen toplumsal ve bireysel yapısı ve burjuva demokrasisinin gelişimi, bunlara damgasını vuran bugünün tekelci kapitalist sınıf egemenliği, siyasal, sınıfsal, toplumsal, bireysel devrimci karşıtlık zeminini de büyüterek açığa çıkarmaktadır. Bu sosyalist işçi konseyler demokrasisinin güçlü ekonomik-toplumsal temelini oluştururken, nihai olarak da demokrasiyi komünizmle sönümlendirmenin imkanlarını güçlendirir.

SOSYALİST ÜRETİMİN AMACI. SINIFSAL, TOPLUMSAL, BİREYSEL KURTULUŞ VE ÖZGÜRLEŞMENİN KOŞULU OLARAK EKONOMİK KURTULUŞ

Kapitalist üretim sınırsız gelişme eğilimindedir. Bununla birlikte kapitalist üretimin sınırsız genişleme eğilimi, kapitalist özel mülkiyet de dahil bir bütün olarak kapitalist üretim ilişkileri duvarına çarpar. Sermayenin en büyük engeli kendisidir! Üretimdeki hızlı/tempolu genişleme, burjuvaziye lüks bir yaşam, orta sınıfın ve işçi sınıfının üst tabakalarının bir bölümüne nispi bir refah sağlasa da işçi sınıfı, kent ve kır yoksulları üreticisi oldukları bu refahtan yararlanamazlar. Sermayenin aşırı üretim krizleri, artıdeğer kapasitesine oranla/göreli olarak aşırı sermaye ve meta üretimi, buna karşılık, emekçi kitlelerin, ücret sistemi cenderesinde tutulmasının sonucu yaşanan aşırı üretim krizleridir. Bunun yaşamdaki karşılığı ise dev ölçekte emekgücü ve sermaye yıkımıdır. Kapitalizmde üretimin amacı, artıdeğer üretimi/sömürüsü ile sermayenin çoğaltılmasıdır. Bilim ve teknolojinin, toplumsal emek üretkenliğinin gelişmesi emekçi sınıfların ve bütün insanların ihtiyaçlarını çok daha fazlasıyla ve daha ileri düzeyden karşılayabilecek bir gelişkinliğe ulaşmış olmasına karşın, sermayeücretli emek ilişkisinin bir sonucu olarak bu gerçekleşmez, 172

üretilmiş ürünler dahi milyonların yoksunluğu pahasına çürür. Üretim araçlarının sermaye, ürünlerin meta durumuna son verilmesi, emek gücünün de meta olmaktan kurtulup ücretli emek olmaktan da çıkmaya başlamasıyla, gelişen bilim ve teknoloji ve kolektif emek üretkenliğinin patlamasıyla krizler tarihe karışacak, sadece temel değil artan ve çeşitlenen ihtiyaçların karşılanmasında da muazzam bir gelişme olacak, işçiler de emek ürünlerinden tüm sonuçlarıyla birlikte yararlanacaklar, toplumsal refah hiçbir kapitalist toplumun gerçekleştiremeyeceği düzeyde artacaktır. 1- Kapitalist üretim ilişkileri üretici güçlerin toplumsal ihtiyaçları karşılayıcı yöndeki gelişimini sınırlandırmakta, olabileceğin gerisine çekmekte, bozunuma uğratmakta, artan ölçüde engeli haline gelmektedirler. Üretici güçler bir bütün olarak eskisinden çok daha büyük hızla gelişmektedirler. Mikroelektronik temelli üretim teknolojilerinin gelişimi, sermayenin üst tekelci birikim aşamasına geçmesi, küresel temellerdeki birikimi bu gelişimi göstermektedir. Üretimin sermaye temeli, üretici güçlerin iki temel unsurundan biri olan insanı, diğerinin, makinanın basit bir eklentisi haline getirerek bağımlı kılar, bir bütün olarak üretici güçlerin gelişimini, çok daha ileri düzeyde geliştirebilecekken sınırlandırır ve yıkıma uğratır. Üretim araçlarının kapitalist özel mülkiyet durumuna, kapitalist üretim ilişkilerine son verilmesiyle üretici güçlerin gelişimini engelleyen ücretli emek-sermaye çelişkisi ortadan kalkar, gelişim çürütücü olmaktan kurtulur, üretici güçlerle üretim ilişkilerinin uyumlu gelişmesinin kanalları açılır. Bunun sonucu üretim kar ve artıdeğer üretimi olmaktan, sermayeyi büyütmekten, küçük bir azınlığın refahı olmaktan çıkar, o üretimi gerçekleştirenler, üretimlerinin tüm sonuçlarından yararlanabilir, daha iyi yaşayabilir hale gelirler. Kapitalist sınıfın özel mülkiyetine el koyarak toplumsallaştırmayı gerektiren bu çelişki, bir devrim olmadan çözülemez. 2- Bilimsel ve teknolojik gelişimin, toplumsal emek üretkenliğinin geliştirilmesinin önündeki tüm engeller yıkılır ve 173


bunları öz faaliyeti ile geliştirecek, kolektif üretkenlik ve yaratıcılık gücünü bütünüyle harekete geçirecek bir sınıfın, işçi sınıfının iktidarıyla, ekonominin üretim anarşisine ve krizlere olanak tanımayacak merkezi kolektif yönetimiyle toplumsal üretim kapitalizmdekinden kat be kat daha fazla ve sosyalist toplumun bütün üyelerinin yararlanabileceği düzeyde gerçekleştirilir. 3- Kapitalizm öncesi ekonomilerin ve geri kapitalizmin sınırlandırıcı bağlarından da kurtulmuş olarak bugünün sosyalizminde, vasıflılık düzeyi yükselmiş, kafa ve kol emeği bileşimi güçlenmiş, yönetici sınıf durumuna yükselmiş işçi sınıfının yaratıcı potansiyelleri özgürce harekete geçecektir. 4- Sosyalist ülkede her birey maddi ve kültürel temel gereksinimlerini, toplumsal-bireysel refahın artırılmasıyla birlikte sürekli geliştirip zenginleştirerek karşılar. Bugün tüm emekçi sınıfların kabusu olan gelecek kaygısının sosyalist insanın hayatında yeri yoktur. Tek bir insanın aç ve açıkta kalmaması, süt içemeyen tek bir çocuğun bile olmaması, insanların güvencesizliğe mahkum edilip hastane kapılarından döndürülmemesi, çocukların ve yaşlıların sokağa terkedilmemesi, burjuvalar lüks ve sefahat içerisinde yaşarken milyonlarca insanın açlığın pençesinde kıvranmamasını gerçekleştirmek, toplumsal bir eşitlik temeli yaratabilmek muazzam bir gelişmedir. Bugün neoliberal kapitalizm tarafından ardı ardına saldırılarla geri alınmaya çalışılan “sosyal haklar” diye bir kavram toplum literatürüne girmiş, bu yönlü haklar kazanılmışsa önceki sosyalizm deneyiminin iş, konut, sağlık, eğitim, çocuk bakımı, kadın hakları, emeklilik konularında attığı dev adımların basıncıyla olmuştur. Sovyet deneyimi, kapitalizm öncesi birçok sorunu da devralmış olarak taşıdığı tüm tarihsel ve siyasal kısıtlarına rağmen, sosyalizmin kapitalizme ekonomik ve toplumsal üstünlüğünü göstermeye yetmiştir. Kapitalizmin artan ölçüde bir engel haline geldiği bugünkü durum, bir işçi devrimiyle aşıldığında ücretli kölelik sona erecek, üretici güçler çok daha hızlı bir gelişim gösterecek, üretimin niteliksel dönüşümüyle sosyalist 174

toplumun bu alanlardaki gelişimi üst bir düzeye çıkacaktır. Bununla birlikte ekonomik gereksinimlerin karşılanmasının toplumun en önemli konusu ve sorunu olmaktan çıkmaya başladığı bir döneme de geçilmiş olacaktır.

KOMÜNİSTLER HİÇBİR ZAMAN KENDİLERİNİ EKONOMİK BİR AMACIN İÇERİSİNDEN VE ONUNLA SINIRLAMIŞ OLARAK TANIMLAMADILAR

Sosyalizm, ekonomik kurtuluş ve özgürleşmeyi, özgürce ve sınırsız yeni toplumsal-bireysel gereksinmeler yaratarak karşılayan bolluk toplumunun, komünizmin, ilk evresidir. Ekonomik kurtuluş ve özgürleşme, proletaryanın genel sınıfsal kurtuluş ve özgürleşmesinin de, bir bütün olarak toplumun kurtuluş ve özgürleşmesinin de temelidir. Bununla birlikte komünistlerin amacı, sosyalizmin kapitalizme ekonomik üstünlüğünü, sosyalist üretimin kapitalist üretimden daha ileri bir üretim sistemi olduğunu , yanı sıra üretilenlerin dağılımının da kapitalizme göre adil, toplumsal eşitlik sağlanarak gerçekleştirilen bir sistem olduğunu göstermek değildir. Gelişkin bir sosyalist ekonomik temelin yaratılmasının nedeni bunun amaçlaştırılması değil, gereksinimlerin karşılanmasının sorun olmaktan çıkarılması, toplumun ve bireylerin daha üst bir gelişimi için artık belirleyici olmaktan çıkarılmış ve doğal işleyiş kazanan bir ekonomik temelin oluşturulmasıdır. Bir diğer deyişle sadece ekonomik amaçlarla var olan toplumun ve bireyin bunlardan kurtulması, toplumun ve bireylerin ekonomik yaşamının toplumsal ve bireysel gelişimlerinin engeli olmaktan çıkarılmasıdır. Toplumsal emeğin ürünlerinde muazzam bir artış olmadan bütün bir toplumun gereksinimlerinin artan ölçüde karşılanması gerçekleştirilemez, meta üretimi sonlandırılamaz, “herkese emeğine göre” ilkesinden “herkese ihtiyacına göre” 175


ilkesine geçilemez. Bu ilke ve komünizm, aşırı tüketimcilik karşıtlığı ve doğal yaşam adına kimi ihtiyaçlardan vazgeçme, eşit dağıtım gibi yöntemlerle dengeli bir ekonomi oluşturma gibi genellikle küçük burjuva anarşist modellerle bağdaşmaz. Bilim ve teknolojinin ve gelişkin emeğin ileri bir örgütlenmesine dayanan bir ekonomik temelin oluşturulması zorunludur. Bununla birlikte ekonomik gelişimin kendisi bir amaç değil, komünist toplumun üzerinde yükseleceği, yükseldiği ölçüde de olağan bir işleyiş ve düzenleme kazanacak bir araçtır. Yıkıcı çelişkiler ve uzlaşmaz karşıtlıklar üreten ekonomik yasalardan kurtulmuş, üretici güçlerle üretim ilişkilerinin uyumlu gelişiminin bilimsel yönetimine dayanan, mülkiyete dayalı ilişkilerin de fikrinin de silindiği, yerini mülkiyetsizlik düşüncesinin ve kültürünün aldığı, ekonominin toplumsal yaşamı ikame eden olmaktan çıkıp onun bir parçası haline geldiği bir toplumsal sistem oluşmuştur. Emeğin üretimin temeli ve asli unsuru olmaktan çıkması; tüm küçük burjuvaların işçi, tüm işçilerin kafa işçisi olması ve nesnelere tabi olmaktan çıkıp yöneticisi, denetimcisi olmaları, üretimin, bilimin, teknolojinin bir bütün olarak ekonominin insanın toplumsal aklının ve zekasının bir uzantısına dönüşmesi sürecidir. Komünist insan, emeğin bu dönüşümünün ve insanın toplumsalbireysel ilişkilerinin gelişimindeki sınırsızlığın oluşturduğu toplumsallıkla birlikte yeni, zenginleşen ve artan ihtiyaçlarıyla ve onların karşılanmasıyla insandır. Komünizm bolluk ve zenginlik toplumudur. Gereksinmeler artan ölçüde ve emeğe duyulan gereksinim de azalarak karşılanır hale geldikçe, komünist toplumun bireylerinin ekonomiye olan bağımlılıkları azalacak, insanların değil şeylerin yönetilmesi biçiminde doğal bir işleyiş kazanmış olarak ekonominin toplum ve birey yaşamındaki önemi de azalacaktır. Bundan dolayı sosyalizm dediğimiz kapitalizmden komünizme geçiş sürecinin örgütlenmesinde de ekonomik gelişim ve ekonomide üstünlük sağlama kendinde bir amaç 176

haline getirilemeyeceği gibi, sosyalist toplumun siyasal, toplumsal, kültürel dönüşümü de ekonomideki dönüşüm ve gelişmenin kendiliğinden bir uzantısı ve türevi olarak görülemez. Sosyalist üretimin amacı, sosyalist toplumun ve her bir üyesinin gereksinimlerinin artan ölçüde karşılanması olmakla birlikte sosyalist üretim ve gereksinmeler, sadece iş, beslenme, konut, sağlık, eğitim gibi temel ekonomik ve sosyal güvencelerin oluşturulmasından ibaret değildir. Sosyalist üretimin amacı ve kapsamı, başından itibaren ekonomik amaçla sınırlı kalmayıp toplumsal ve bireysel ihtiyaçların birçok yönden gerçekleştirilmesi olmalıdır. Üretimle ve üretim süreciyle kurulan ilişki, toplumsalbireysel yeniden üretimin, gelişimin dolaysızlaşması ilişkisidir. Sosyal ve kültürel gelişim, farklı bir etkinliğin içerisinde yer alma, dinlenme ya da eğlenme, üretimin sonucu ve sonrasında gerçekleşen değil, üretimin konusu, giderek kendisi olmaya başlar. Bu, üretimin kapsam ve niteliğinin komünizmle topyekun değişiminin geçiş süreci içerisinden gerçekleşmeye başlamasıdır. Ve sadece üretimin konularının değişimi olmayıp üretimin örgütleniş biçimleri ve üretim sürecinde kurulan ilişkilerin -ilişki kuruş biçimlerinin de- değişmeye başlamasıdır. Bu açıdan sosyalist üretimin örgütlenmesi, en bilimsel olanlar dahil kapitalist üretim ve emek organizasyonlarının olduğu gibi alınıp kullanılması olamaz. Üretim ve yönetim işleyiş ve hiyerarşisi de fabrika ve işletmelerdeki işçi meclisleri ve konseyler tarafından oluşturulup yürütülecektir. Toplumun ve bireylerin yaşamları ve gelecekleriyle ilgili her türlü bağımlılıktan kurtulmasının koşulları, bilinci oluşturulacak, bu yönde bir dönüşüm gerçekleştirilecektir. Sosyalizm yeni insanın yaratılmasıdır; her türlü bağımlılıktan kurtulmuş gelişkin bir öz bilinç, irade ve eyleme sahip, kararlarını öz irade ve eylemiyle alıp uygulayan bir toplum ve bireyler olmadan komünizm için bir toplumsal temel yaratılmış olmaz. Komünistler ilk ortaya çıkışlarından bu yana hiçbir zaman amaçlarını ekonomik bir amaç içerisinden tanımlamadılar. 177


Toplumların gelişiminde ve sınıf mücadelelerinde ekonomik temelin belirleyiciliği görüşleri hiçbir zaman onları komünizmi ekonomik bir toplum olarak tanımlama yanlışına götürmedi. Proletaryanın ekonomik kurtuluşunu onun genel kurtuluş ve özgürleşmesinin, proletaryanın kurtuluşunu da toplumsalbireysel kurtuluş ve özgürleşmenin koşulu olarak gördüler. Sömürücü sınıfın elinden kurtarılmış ve sömürü ilişkileri olmaktan çıkarılmış ekonominin sınıfsal, toplumsal ve bireysel kurtuluş ve özgürleşmenin önündeki engellerin kaldırılması olacağı görüşünü ileri sürdüler ve bundan dolayı işçilerin ekonomik köleliğine son vermek için, kapitalist üretim ilişkilerini, burjuva sınıf egemenliğinin tesisinde kullanılan -başta devlet olmak üzere- tüm araç, kurum ve ilişkileri ortadan kaldırmayı, üretim araçlarının sermaye ve özel mülkiyet biçimine son vererek toplumsallaştırmayı mücadele programı olarak belirlediler. Sosyalist üretimin amacının komünizmin toplumsal ve bireysel kurtuluş ve özgürleşme, çalışma köleliğinden de kurtulmuş, ilişkilerde, mekanda ve zamanda özgürleşmiş olarak yetenek ve özelliklerini birçok yönden birden geliştirebileceği amacına içerili kılınmış olarak tanımı, sosyalizmin sınırlı bir amaç içerisinden ve yanlış tanımlanmasını önleyeceği gibi, günümüzde kapitalizm-komünizm karşıtlığının tüm yönlerden kurulması ve mücadelenin bütün yönlerden birden yürütülmesi için zorunludur.

KOMÜNİZM-KAPİTALİZM KARŞITLIĞI. KAPİTALİZMİN TARİHSEL SINIRLARINA YAKLAŞMASI. KOMÜNİZMİN BAŞLICA GEREKSİNİM HALİNE GELMESİ

Özellikle 1950’lerden başlayarak, kapitalizmin dayanıklı tüketim metaları ve kullan-at tarzı metalar üretmeye, standart kitle üretiminde genişlemeye ve derinleşmeye, temel ihtiyaçların 178

karşılanmasından yeni ihtiyaçların üretimine geçmesi, bunların gelişen üretim teknolojileri ve emek üretkenliğinin artması sonucu emekçi kitlelerin tüketimine doğru da genişletilmesi kapitalizm için bir sıçrama oluştururken, sosyalizmin buna sosyalist ekonomik temelden karşılık veremeyişinin sonucu, kapitalizmin yükselişi, sosyalizmin çözülmesi olmuştur. Meta üretimindeki artış ve genişlemenin yanı sıra bunların kalite ve çeşitlilik yönünden geliştirilmesi, ayrıca spor, eğlence, sanat gibi alanlara doğru genişlemesi ve bunların popülarize edilerek metalaştırılması sermayeye yeni tekelci birikim kanalları açmakla kalmayıp aynı zamanda kitleler üzerinde yeni bir çekim etkisi oluşturmaktadır. En temel ilişki sermaye-ücretli emek ve işçinin kapitaliste bağımlılığı olmakla birlikte kapitalizm bu ilişkiyi burjuva demokrasisiyle gizleyerek, kendisini toplumsal refahı artıran, sanatı, kültürü geliştiren bir toplum olarak kabul ettirmeyi başardı. Elektronik ürünlerin, dayanıklı tüketim mallarının toplum yaşamına girmesi, mikroelektronik, cep telefonları, bilgisayar, internet, sadece ekonomik merkezler olmayıp kültürün, sanatın, eğitimin, eğlencenin de merkezleri olan kentler... Gelişmiş ve orta düzey kapitalist ülkelerde emekçi sınıflar açısından temel gereksinimler belli düzeyde karşılanabilir durumdadır. Bunun bedeli ağırdır, kadının da erkeğin de çalışmasıyla, düzenli bir işe sahip olmakla ve ihtiyaçların alt düzeyden karşılanmasıyla ancak mümkün olmaktadır. Bu koşullarla vasıflı ve düzenli bir işi olan bir işçi krediyle ev sahibi olma, ucuz bir otomobil alma, yıllık tatil yapabilme, işsizlik sigortasından bir süre yararlanabilme olanaklarına sahiptir. Kapitalist üretimdeki genişleme, ürünlerin kitlesel artışı, her ürünün en pahalısının olduğu gibi en ucuzunun da oluşu, yaşamsal gereksinimleri derinleşen bir eşitsizlik içerisinde karşılanabilir hale getirmiştir. İhtiyaçların karşılanabilir olmasının ötesinde metaların güçlü bir çekim etkisi, kredi kartı vb.leriyle onlardan daha fazla yararlanmaya çalışma, faturalara ve kredi kartı borcu ödemesine bağlanmış artan bir kölelik 179


vardır. Kapitalizm, meta fetişizmi ve bundan doğan ilişkilerle bir bağımlılık oluşturmakta ve ideolojik bir hegemonya kurmaktadır. Türkiye, sermaye ihracı, sermaye birikim, yoğunlaşma vb. düzeyi, meta üretim ve değişiminin sıçramalı genişlemesiyle ortaileri düzeyde bir kapitalist bir ülke olmuştur. Orta-ileri kapitalizm düzeyine geçilmiş olmasıyla, meta üretimi, dolaşımı, bir bütün olarak dipten doruğa, genişlemesine ve derinlemesine meta egemenlik ilişkileri toplumu haline gelmiştir. Bu, emekçi sınıfların ve küçük burjuvazinin çoğunluğu için yıkım oluştururken, sermaye birikim kanallarının çoklulaşması ile küçük burjuvazinin belirli kesimlerinde ve işçi sınıfının vasıflı kesimlerinde, kentsel gelişimin de belirlediği ihtiyaç kapsamında bir değişim ve bir yaşam standardı oluşturmaktadır. Kapitalizm kendisini toplumsal ve kültürel yönlerden de -sürekli bir değişim içerisinde-, siyasal yönden de rejim tipi değişimlerinde, burjuva sınıf egemenliğinin en gelişmiş biçimi olarak burjuva demokrasisinde yeniden üretir; ki burjuva sınıf egemenliğinin dayandığı geniş temel de budur. Eğer bu olmasaydı kapitalizm ne polis, ne ordu ne yasa gücüyle ayakta kalabilirdi. Düşmanını onun gücünü görmezden gelerek ve yok sayarak yenemezsin. Hele ki bu güç sadece kaba bir zora dayalı ve sadece siyasal güç olmakla sınırlı kalmayıp bütün bir toplumu ve onu yıkıp devirecek olan sınıfı sayısız yolla ele geçirmiş ise onu sadece bir noktadan ve belli bir yönden tanımlayarak ve oradan saldırarak yenmek olanaklı değildir. Savaş sanatında ustalık, karşındaki gücün tüm yeteneklerinin, hareket kabiliyetinin ve potansiyellerinin bilinmesiyle karşı saldırının o gücün bütününü çökertecek bir stratejiyle beklenmedik zamanda, beklenmedik noktalarına saldırılmasındadır. Karşındaki gücü hesap etmediğin ya da küçümsediğin anda yenilgi kaçınılmazdır. Bizim yıkmak için yola çıktığımız kapitalist toplum da kendisini sadece ekonomik olarak değil toplumsal, siyasal, 180

kültürel yönlerden de realize eden ve bu realizasyonu daha geniş temellerde ve derinlik kazandırarak yenileyen bir toplumdur. Biz onu yıkmak istiyoruz ve yıkacağız. Lakin sadece kapitalizmin sömürücü bir sınıf egemenliğine dayanan bir sistem olduğunu, krizlere yol açtığını, krizlerin ise işçi sınıfı ve toplumun geniş kesimlerinde yıkım oluşturduğunu söyleyerek, bunu tekrarlayarak onu yıkamayız. Bunun nedeni, söylediklerimizin doğru olmaması değil, bunlara karşın kapitalizmin darbe alsa da ekonomik ve toplumsal realizasyonu gerçekleştirmesidir. Bu nedenle kapitalizmi yıkmanın koşulu, onun bu gelişiminin hangi çelişki ve karşıtlıkları ortaya çıkardığını, ikinci olarak bu çelişki ve karşıtlıkların sadece temel sınıf karşıtlığı düzeyinden tanımı ve mücadelesi ile sınırlı kalmayarak ekonomik, toplumsal, kültürel yaşamın her alan ve konusunda, toplumsal ve bireysel ilişkiler alanında nasıl ortaya çıktığının ve gelişimin engeli haline geldiğinin gösterilmesi, her birinde karşıtından -komünizmden- gelerek mücadelenin de bu kapsamda örgütlenmesidir. Toplumsal ve bireysel yaşamın hücrelerine kadar derinlemesine nüfuz etmiş bir egemenlik sistemine karşı her hücrede karşıtından gelerek -bu şekilde komünizmi alternatif kılarak- savaşılmadan ve bunların her birini politik savaşıma bağlamadan kazanmak mümkün değildir. Kapitalizmin meta üretimi ve sisteminin bugün gelmiş olduğu yer, onun gücünü oluşturduğu gibi güçsüzlüğünü, yıkılışının koşul ve imkanlarını da büyüterek oluşturmaktadır. Kapitalizmin bugün ulaştığı gelişme düzeyinin ortaya çıkardığı yeni ihtiyaçlar, artan ölçüde kapitalizmce karşılanamayacak olan ihtiyaçlardır. Bir bütün olarak da komünizmi başlıca gereksinim haline getiren ihtiyaçlardır. İşçi ve emekçilerin özgürleşmesi, toplumsal ve bireysel gelişimi, artan ölçüde engel haline gelen kapitalist özel mülkiyet, sermaye egemenliği ve meta üretimi yıkılarak, ancak yeni ve daha yüksek toplumsal ilişkiler düzleminde gerçekleşebilir. 181


Sermaye-ücretli emek ilişkisi başından itibaren işçinin kölelik koşuluna bağlıdır; ücretli köle olarak işçi sınıfının yeniden üretimi olmadan da sürdürülemez. Oysa sermayenin toplumsal sermaye olarak birikiminin tekelci gelişimle üst bir düzeye çıkması, üretim ve emeğin ileri düzeyde küresel ölçeklerde ve yoğunlaşarak toplumsallaşması, bunların sonucu olarak gelişen toplumsal emek üretkenliğindeki artışla, bütün bir toplumun gereksinimlerini karşılayabilecek bir üretkenlik düzeyine çıkılmasını sağlamış, işçiyi de kafa ve kol emeği bileşimiyle yönetsel-organizasyonal yetenekler de kazandırarak geliştirmiştir. Emek, özel, birbirinden ayrı ve yalıtık olmaktan çıkmış[;] bileşik toplumsal emek niteliği kazanmıştır. Böylece ücretli kölelik düzeninin, sermaye-ücretli emek ilişkisini sürdürmenin sınırlarına dayanılmış, komünizmin alt evresi olan sosyalizm yakıcı bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Çalışma sürelerinin kısaltılması da, çalışma köleliğinden kurtulmak da, tek bir işe bağlı kalmaktan, makinaların ve işin bizi teslim almasından, işbölümünün bizi bölmesinden ve parça insan olmaktan kurtulmak da kapitalizmin yıkılması koşuluna bağlı hale gelmiştir. Ürünlerin meta olmaktan çıkartılarak ihtiyaçları karşılar hale gelmesi de, işçinin ücretli köle olmaktan kurtulması da kapitalizmin yıkılması koşuluna bağlıdır. Üretilen ürünlerin tüm sonuçlarından yararlanabilmek de, bu ürünlerin dışımızda ve üstümüzde bir güce dönüşerek, fetişleşerek her türlü toplumsal, insani ilişkiyi belirler ve biçimlendirir hale gelmesinden kurtulmak da kapitalizmin yıkılması koşuluna bağlıdır. Sadece çalışılan zamanın değil çalışmadan arta kalan zamanın da ele geçirilmiş olmasına, işten arta kalan zamanımızın da ne yiyeceğimiz, ne içeceğimiz, ne giyeceğimiz, nerede ve nasıl uyuyacağımız, ne zaman çocuk yapacağımız, ne zaman yapmayacağımızın, neye güleceğimizin, neye kızacağımızın da kendimiz tarafından değil tamamen dışımızdan ve sistemce 182

belirlenmesinden kurtulmak, yaşamda, kuracağımız ilişkilerde, zamanda özgür olmak da kapitalizmi yıkma koşuluna bağlı hale gelmiştir. İnsanın her türlü mülkiyetçi düşünceden, rütbe, statü, üstünlük kurma, ayrıcalıktan da kurtulması, mülkiyet ve mülkiyetçi düşünüşten kurtularak özgürleşmesi de kapitalizmin yıkılması koşuluna bağlıdır. Ulus bağımlılığından da, bir sınıfa bağlı olmaktan kurtularak evrenselleşmek de, çözülen ve çürüyen ailenin yerine kadınla erkeği birbirine bağlayanın sadece aşk olabilmesi de kapitalizmin yıkılmasına bağlıdır. İnsan-doğa ilişkilerinin bir yıkma ve hegemonya ilişkisi değil uyumlu gelişim ilişkisi olabilmesi, insanın olduğu gibi doğa kaynaklarının yıkıcı bir sömürüden kurtarılması da kapitalizmin yıkılması koşuluna bağlı hale gelmiştir. Tekelci oligarşik bir azınlığın sömürücü egemenliğinin sürdürülmesinin aracı olan burjuva demokrasisinin yıkılması da yerine işçi sınıfının yönetici sınıf haline geldiği üretim ve yönetim birliğini sağlayacak işçi konseylerine dayanan sosyalist işçi demokrasisinin gerçekleştirilmesi de kapitalizmin yıkılması koşuluna bağlıdır. Kapitalizmin en iddialı olduğu noktada, bireyin gelişim ve özgürleşmesi konusunda da, bireyin gelişimi, sermayeücretli emek ilişkisinin yokedilmesi, meta egemenliğinin ve özel mülkiyetin yıkılmasına bağlıdır. Sadece özel mülkiyet ve meta ilişkileri dolayımıyla toplumsallaşabilen bireyin gelişimi hem kendi gelişiminin hem de bu şekilde kurulmuş ilişkilerin sınırlarına çarpmaktadır. İhtiyaçların meta biçimiyle kölelik üreterek, insanı çürütüp yok ederek değil ihtiyaç oldukları için karşılanmasıyla insanın özgür gelişimi olanağı ancak kapitalizmin yıkılması koşuluna bağlıdır. Kapitalizmin sınırları içerisinde gerçekleştirilecek siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel realizasyonlar, kendisini toplumsal 183


bir çürüme eğilimi biçiminde ortaya koyan bu gelişimin frenlemeler dışında büyüyerek ilerlemesini ve çöküş yönündeki gelişimini durduramaz. Kapitalizmin üst tekelci gelişim aşamasında özel mülkiyet, sermaye, meta üretimi yoluyla olan gelişimi kapitalizmin yanıt veremeyeceği toplumsal ve bireysel ihtiyaçları ortaya çıkarmış, proletarya-burjuvazi çelişkisini büyütmüş ve toplumsallaştırmış, çözümünü komünist bir devrime bağlı hale getirmiştir. Sermaye-ücretli emek ilişkisi temelinde her türlü toplumsal ilişkiyi sermaye ve metaların yeniden üretim ilişkisi haline getiren bu toplumsal sistem, bu ilişkilerin çürütücülüğüyle yıkılışını koşullamaktadır. Bu ihtiyaç ekonomik kurtuluşu gerektiriyor olsa da ekonomik bir kurtuluşla sınırlı olmanın çok ötesindedir. İşçi sınıfının kurtuluşunu gerektiriyor olsa da işçi sınıfıyla sınırlı bir ihtiyaç olmanın da ötesindedir. Toplumsal-bireysel ilişkileri topyekun değiştirecek sınıfsal, toplumsal ve bireysel kurtuluş ve özgürleşme ihtiyacı olarak dipten doruğa ve yaşamın her hücresi içerisinden büyüyen komünizmi başlıca gereksinim haline getiren ihtiyaçtır. Karşıtlıklarıyla günlük yaşamın içerisinde var olan, onun içinden beliren bir ihtiyaçtır. Yeni bir yaşam ihtiyacıdır.

184

KOMÜNİZMİN TOPLUMSAL TEMELLERİ

PARÇA İNSANDAN, PARÇA TOPLUMDAN KOMÜNİZMİN EVRENSEL DÜNYASINA

Bir işçi devrimi ne sadece ekonomik devrimdir, ne sadece siyasal devrimdir; o siyasal, sınıfsal, ekonomik, toplumsal, kültürel devrimdir. Önceki toplumsal, grupsal, bireysel aidiyet ve ilişki biçimlerini yıkan ve yepyeni bir temelde kuran bir devrimdir. Bu kadın-erkek, din, ulus, aile gibi büyük ve tarihin uzun dönemleri boyunca var olan toplumsal bölünüm ve gruplaşmaları olduğu gibi günümüzün neoliberal grupsal ve bireysel aidiyet biçimlerini de yıkacak olan devrimdir. Toplumsal gelişim, dinin, ulusun, ailenin sınırlılıklarından kurtulunduğu, toplumsal ilişkiler evrenselleştiği ölçüde gerçekleşecektir. Birey gelişiminin geldiği nokta itibariyle de bireyin tüm yönlerden toplumsallaşması ve gelişimi, bireyi çevreleyen önceki bütün toplumsal ilişki biçimlerini yıkıp kurtulmasına ve evrensel ilişkiler kurmasına bağlıdır. Ulus, sınıf, aile, işbölümü evrensel toplumsal ilişkiler 185


kurulmasını ve bireyin evrensel gelişimini sınırlarlar. Ulusal aidiyet ilişkisi bir ulusu kendisiyle ve bireyi de mensup olduğu ulusla, sınıf bir sınıfla, aile aileyle, işbölümü de belirli toplumsal rol ve bir işle sınırlar. Tüm bunlar bireyin toplumsallaşmasının, toplumun bireyleşmesinin artan ölçüde engeli haline gelmiştir. Toplumun parça toplumlar olmaktan, din, ulus, aile, sınıf, işbölümü bölünümlerinden kurtulması bir dünya sistemi olarak komünizmle mümkündür. Bireylerin birbiriyle, soyutlamaların tahakkümünden, dolayımlardan, sınırlardan kurtulmuş olarak; daha baştan ve doğrudan, sınırsız, özgür ve bilinçli, açık ve saydam, tüm yönlü ilişkiler kurması, komünizmdir. Bireylerin çok yönlü ve giderek tüm yönlü ilişkiler kurarak gelişimi, toplumsallaşan birey gelişiminin üst bir düzeye çıkabilmesinin koşulu ve olanağı da komünizmdir. Komünizm evrensel bir dünya sistemi ve toplumun da bireylerin de evrensel kurtuluş ve özgürleşmesidir. İnsanın parça iş, parça ilişkiler ve parça insan olmaktan, mekanı ve zamanıyla bölünmekten kurtulması, tüm bu engel ve sınırlardan kurtularak evrensel ilişkiler kurabilmesidir. Her bireyin diğer bireylerle ilişkisine de bu evrensel ilişkiler içerili olacaktır -insanın doğayla ilişkisi de buna dahildir-, bireyin gerçek zenginliğini ve sınırsız toplumsallaşmasını; ulustan, aileden, dinden, sınıf durumundan, işbölümünden kurtularak özgürleşmesi, bağımsız öz irade ve eylemiyle toplumsal ilişkilerini evrensel temelde kurup zenginleştirmesi, gelişimini birçok yönden birden gerçekleştirmesi oluşturacaktır. Bireylerin komünist toplumsallaşması, toplumsal kültürel işbölümü biçimlerinin ortadan kalkması, üretim süreci içerisinde de emeğin ücretli emek olmaktan kurtulmasından başlayarak işçi sınıfının ortadan kalkması ve üretimin niteliğinin topyekun dönüşümüyle, bireylerin mekanda ve zamanda özgürleşmesiyle olur. Kapsamına bunları almayan sosyalist bir devrim, bu bütünlüğü 186

taşımayan bir işçi devrimi ancak sınırlı bir amacın içerisinde kalır. Kendisini derinleştiremez ve komünist bir toplumu inşa edemez. Sınıfsal toplumsal kurtuluş gibi bireyin birey olarak kurtuluşunu da içermeyen ve bunun savaşımını yürütmeyen, bireyin özgürleşmesi ve gelişimini bizzat bu savaşın konusu haline getirmeyen bir devrim de komünist bir devrim olamaz.

DEMOKRASİ HER BİÇİMİYLE TARİH MÜZESİNE KALDIRILACAKTIR

Proletarya diktatörlüğü, toplumun küçük bir azınlığını oluşturan sömürücü bir sınıfın iktidarının toplumun çok büyük çoğunluğunu oluşturan işçiler, kent ve kır yoksulları tarafından devrilmesiyle oluşan sınıf egemenliği biçimidir. Devrilen sınıfı ve eski sömürücü toplumu geri getirmek, kendi sınıf egemenliklerini yeniden kurmak isteyen burjuvaziye karşı diktatörlük uygular. Sömürücü olmayan, toplumun büyük çoğunluğuna dayanan ve sömürücü sınıf iktidarını geri getirmek isteyenlere imkan tanımayan, devrimci şiddeti uygulamaktan kaçınmayan ve bir sınıf diktatörlüğü olduğunu gizlemeyen, burjuva demokrasisinin “kuvvetler ayrılığı”nı kaldıran, üretim ve yönetim birliğini gerçekleştirecek biçimde örgütlenen proletarya diktatörlüğünün sadece bu nitelikleri dahi onu, burjuva demokrasisinin en demokratik olanından bin kat daha demokratik yapar. Sosyalist devlet tipi, halk oylamalarını ve buna temel oluşturan genel oy sistemini kitlelerin politikaya geniş ölçekte katılımının ve kendileriyle ilgili kararları almalarının bir yolu olarak görmekle birlikte genel oy ve referandum sistemini, çoğulculuğu ideal biçim olarak görmez. Azınlığın çoğunluk üzerindeki diktatörlüğüne karşı mücadele etmiş ve onu yıkmış bir sınıf olarak da çoğunluğun azınlık üzerindeki diktatörlüğünü ve bunun oylama biçimleriyle sürdürülmesini de kutsamaz. Komünistleri parti görüşünden 187


başlayarak demokrasiyi kutsayan ve onu sosyalizme taşıyan liberal görüşlerden ayıran ilkesel fark da budur. Demokrasinin en gelişkin biçimi olarak sosyalist demokrasi de bir sınıf egemenliğine dayanır. Bir sınıf egemenliği sistemi olarak da bir iktidar ilişkisini zorunlu kılar. Sosyalist demokrasinin çoğunluk egemenliği olması, onun güce dayalı olması gerçeğini değiştirmez. İşçi sınıfı sınıf olarak iktidarını ebedileştirmez. İşçi sınıfının nihai kurtuluşu kendi sınıf durumunu ve onunla birlikte sınıf egemenliğini sönümlendirmekle, sınıfsızlığa geçmekle olur. Komünizmde ne bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde ne de bir insanın diğer insanlar üzerinde egemenliği vardır. Komünizmde devlet de, yasalar da yoktur. Sosyalist demokrasi de demokrasinin en gelişkin ve en son biçimidir. Sınıfları ve işbölümünden doğan ayrımları, üstünlükleri, bunların kurumsal ve ilişkiler düzeyinde ortadan kalkmasını öngören komünist platformumuz, devleti, demokrasinin en gelişkin biçimi olan sosyalist demokrasiyi de sönümlendirerek ortadan kaldırmayı; tüm kurum, işleyiş ve ilişki biçimlerini, yasalarını, kültürel adetlerini, gelenek ve alışkanlıklarını da sönümlendirerek yok etmeyi hedefler. Bunlar sönümlenip ortadan kalkmadıkça yönetsellik ve onun dayandığı bir erkin -gücün- varlığı olacak, en katılımcı demokratik biçimler, genel oy, referandum onu tamamlayan en fazla kimi yönlerden kısıtlayan sistemler olarak kalacaklardır. Komünistlerin amacı bunları gerek sınıf egemenliğinin son şekli olarak işçi sınıfı egemenliğini gerekse yönetici ve uzmanların yetki ve güce sahip olmalarını, karar vericiliğini ortadan kaldırmak, işlerin -yasalara da değil azalan kurallara dayanan, toplumsal ve bireysel bilinç haline gelen- doğal düzenlenmesiyle komünal biçimde gerçekleştirmektir. Bunun bir diğer koşulu, toplumsallaşmış birey gelişimi ve bireylerin çok yönlü gelişiminin karar ve sorumluluk bilinç ve uygulama güç ve yeteneğinin yönetici ve uzman ayrımını gerektirmeyecek gelişimidir. 188

KOMÜNİZM ÖZGÜR BİREYLER TOPLUMUDUR

Tekelci kapitalizmin azamileşen egemenliği, başta sınıfsal çelişki olmak üzere toplumsal sorunları derinleştirmiş, bireyi de her yönden kuşatmıştır. Tekelci kapitalizmin günümüzdeki egemenliği ne salt siyasal ne salt sınıfsal egemenlikle sınırlıdır; bireyleri de kendilerine özgü hiçbir şey bırakmayacak düzeyde içlerinden ele geçiren ve yöneten bir egemenliktir. Ücretli kölelikten, işbölümü ve tek bir işe bağlı kalmaktan, ailenin ve ulusun sınırlandırıcılıklarından, devletin tepedeki yabancı bir güç olarak egemenliğinden özgürleşme, bir bütün olarak verili ekonomik toplumsal siyasal, kültürel ilişki biçimlerini kökten değiştirme eylemi olarak devrim, toplumun bir bütün olarak kurtuluş ve özgürleşmesinin, bireyin de tüm yönlerden toplumsallaşarak gelişiminin koşullarını ortaya çıkartır. Yığınların özgirişkenlikleri, irade ve eylemleri ile başlayıp ilerleyen devrim, sosyalist toplumun her üyesinin kendi yaşam koşullarının ve toplumsal ilişkilerinin etkin örgütleyicisi olarak toplumsal yaşam içerisinde, siyasal, toplumsal, kültürel ilişkilerini özneleşerek kurduğu, kendisini bu şekilde gerçekleştirdiği ve geliştirdiği yeni toplumsal ilişki biçimlerini ortaya çıkartır. Bir devrime toplumsal bir devrim niteliğini kazandıran budur. İnsan toplumsal bir varlıktır ve toplumsal ilişkiler bütünlüğünün bir parçasıdır. Bununla birlikte, bireyin içinde bulunduğu önceden verili toplumsal yapı ve ilişkilerin yeniden üreticisi olmasıyla, daha üst bir toplumsal üretim biçimine geçişi gerçekleştirmek için devrimci bir dönüşüm içerisindeki toplumsallaşması ve yeni, daha yüksek olanı kurmaya girişmesi farklıdır. Bireyin toplumsallaşmasının ve toplumsallaşarak özgürleşmesinin en gelişkin ve ileri biçimi komünist toplumsallaşmadır. Komünizm bir bütün olarak tarih boyunca süregelmiş sınıfların varlığına ve sınıf egemenliğine dayanan 189


bütün toplumsal ilişki biçimlerini ve onların üzerinde yükseldiği üretim biçimlerini -son ve gelişmiş biçimi olan kapitalizmiyıkarak toplumsal ve bireysel gelişimi evrenselleştirecek daha üst bir toplumsal sistemin kurulmasıdır. Komünizm üretim ilişkilerinin evrensel bir temel kazanmasıyla bireyin bütünsel ilişkiler içerisinden gelişebilmesinin sınırsız ve engelsiz koşullarını ortaya çıkartır. Genel toplumsal gelişimin bireyin gelişimine içerili hale gelmesi, toplumun da her bir bireyinin gelişim ve özgürleşmesini kendi gelişim ve özgürleşmesinin koşulu olarak görmesiyle birey gelişimini toplumla karşıtlığından kurtarır. Birey tüm yönlü ve bütünsel gelişimini topluluk içerisinde ve diğer bireylerle kurmuş olduğu ilişkilerde bulur; dolayısıyla diğer bireyleri gelişiminin engeli ya da sınırı değil gelişiminin koşulu olarak görür. Kapitalizmin yarım ve nesneleştirilen, hiçleştirilen bireyinin yerine bütünüyle gelişmiş, öz irade ve eylemiyle gelişen toplumsal ilişkilerini bu şekilde kuran bireyi geçirir. Bireyi çalışma köleliğinden ve mekanik işlerin yapıcısı olmaktan kurtarır; bireyin yetenek ve gereksinmelerini birçok yönden ve daha üst düzeydeki uğraşlarla geliştirebileceği koşulları ortaya çıkarır. Bireyi tek bir işe bağlı kalmaktan da, mesai saati köleliğinden de, sadece yaşamsal gereksinimleri karşılayabilmek için uzun bir süre çalışma zorunluluğundan da kurtarır; zamanda özgürleştirir. Bireyi parça ilişkilerin bireyi olmaktan, bir mekana bağlı olmaktan ve çalışma köleliğinden kurtarır ve özgürleştirir. Temel gereksinimlerin artan ölçüde karşılanır hale gelmesiyle ihtiyaçların kapsam ve niteliğini değiştirir. Bireyleri kendilerini gerçekleştirmelerinin tüm koşullarını ortaya çıkartarak özneselleştirmekle kalmaz, onu üst bir düzeye çıkartır. İnsanın kendisi, insanın insan olarak yetenek ve gereksinmeleriyle gelişimi başlıca amaçtır. Evrenselleşen ilişkiler temelinde insanın kendisinin, insan olarak yetenek, ilişki ve gereksinmelerinin gelişiminin başlıca amaç olduğu yeni bir toplumsal yaşamın, özgür bir yaşamın temelleri atılır. Bu değişim ve dönüşümü gerçekleştirecek, toplumsal 190

devrime önderlik edecek sınıfsal özne proletaryadır. Artık önceki manifaktürün ve modern sanayiin sınırlılıklarından kurtulmuş toplumsal emekçi niteliği gelişmiş olarak proletarya, dar bir sınıf devriminin değil toplumsal bir devrimin önder ve yönetici gücüdür. Günümüzün devrimci özne bireyi ise, değişim ve dönüşümün öznesi olarak komünist bireydir. Ve o bizzat bu değişim ve dönüşüm eylemi içerisinde kurmuş olduğu sınıfsal ve toplumsal ilişkilerle yeni bir temelden toplumsallaşır ve bir bütün olarak toplumun insan ilişkilerinin evrenselleşeceği daha üst bir gelişim düzeyine çıkmasının bilinçli ve iradi dönüştürücü savaşçısı olarak yer alır. Toplumun oluşturduğu tüm bağımlılık ve zincirleri kırma iradesiyle ve daha üst ve gelişkin bir toplumsal bütünlüğü kurma bilinciyle hareket eden komünist birey özgürdür. Onun dışında aileden ya da ulustan kopmak, yetenek ve özelliklerini birkaç yönden geliştirmek, parça ilişkiler içerisinde grupsal, bireysel aidiyet ilişkileri kurmak, var olanın, süregelenin içerisinde değişimlerde bulunmak, reform istemek, kapitalizmin doğa ve insan yıkıcılığına karşı mücadele etmek parça bilinç ve göreli özgürlükler oluştursa bile kapitalizmin içerisinde kalır ve gitgide daha tutucu ve gerici olanın içerisinde kalmanın, hatta onu yeniden üretmenin ilerisine geçemez. Günümüzde bireyin özgürleşmesi de, parça insan olmaktan kurtulması da artık genel olarak devrimci olmaktan değil komünist olmaktan geçmektedir. Bugün komünist olmayan ve komünizm için savaşmayan bir bireyin özgürlüğünden söz edilemez.

KADINLA ERKEĞİN TOPLUMSAL BAKIMDAN EŞİTLİĞİ. KADINLA ERKEĞİN İLİŞKİSİNDE ÖZGÜR, GÖNÜLLÜ BİRLİKTELİK

Ezilen cins sorunu, sınıflı toplumlarda erkeğin kadın 191


üzerindeki, özel mülkiyete, erkek soyuna dayalı ilişkilere, cinsler arasındaki işbölümüne ve onun kurumlaşmış biçimi olarak aile kurumuna dayanan egemenlik ve sömürüsünün kaldırılması sorunudur. Kadının ataerkil kültür ve ilişkiler kadar kapitalist üretim ve meta egemenlik ilişkilerinden, burjuvaziden olduğu kadar evdeki burjuvadan, cinsiyete dayalı toplumsal işbölümünden ve kapitalizmin hücre yapısı aile kurumundan kurtulması, onun özgürleşme koşuludur. Kadın sorununun çözümünün en yalın ifadesi; kadının kurtuluşu ve işçi sınıfının kurtuluşu, özgür bireylerden ve birlikteliklerden oluşan komünist toplumdur. Sosyalist devrimimiz, bir bütün olarak kadın cinsinin prangalarından kurtulmasını, onlara erkeklerle biçimsel hak eşitliğini bile ücretli kölelik sisteminin bekası için tanıyan, cinsler arasındaki işbölümünün en geri formlarını giderirken yeni bir temelden incelterek derinleştiren, buna karşılık çifte köleliği ve kendi elleriyle çözdüğü aileyi kutsamaya devam eden kapitalizmin aksine, kadınların toplumun onurlu ve eşit üyeleri haline gelmelerini, devrim ordusunun sadece “yarısı” değil, öncü bir gücü olarak gelişmelerini birincil görevlerinden biri olarak belirlemektedir. Bu, toplumun komünizme yürüyüşünün asli bir unsurudur. Alt ve üst evreleriyle komünizm, kadına taşınan bugünkü liberal özgürlük düşlerinin çok çok ötesinde, kadını ezen ve sömüren sınıflı toplum yapısının atomlarına dek gerçek bir yadsınması, süreklileşmiş infilakı ile bir “kadın toplumu”dur! Erkeği efendi kadını köle yapan, emekgücü-emekgücünün yeniden üretimi, özel yaşam-kamu yaşamı, ve cinslere dayalı işbölümü ayrımları, ekonomik, teknolojik, toplumsal, kültürel koşulları geliştirilmiş olarak sosyalizmde tümüyle tarihe gömülür. Kadın artık ne mutfaktan, temizlikten, ne erkeğin, çocuğun bakımından sorumludur. Kadının bu işlerdeki özgül emeği, tamamının üst düzeyde toplumsallaştırılmasıyla hızla gereksizleştirilir. Komünizmde, kadını, erkeği, çocuğu birbirine bağımlı 192

ve köle kılan kapitalist üretim ilişkilerinin en hücresel şirketi, kurumu olan aileye yer yoktur. Kadın sorunu aile sorunuyla iç içedir ve kadının kurtuluşu için ailenin ortadan kalkması zorunludur. Bununla birlikte çekirdek aile, kapitalizmin ulusla birlikte ve ulustan da önemli temel kurumu olagelmiştir. Ailenin varlığı ve aile içi işbölümünün sürdürülmesi, miras devri, emekgücünün yeniden üretimi süreçleri de içerisinde olmak üzere sistemin ekonomik, toplumsal, kültürel yeniden üretiminin gerçekleştirilmesi olmuştur. Aile; 1-Genel olarak üretim koşullarının ve kadının üretim sürecindeki yer alışının değişmesiyle, 2- Gelişen üretim koşullarının, üretim ve tüketim araçlarının ev içi işbölümünü değiştirmesiyle, 3-Meta ilişkilerinin çekirdek ailenin duvarlarını da yıkmasıyla, 4-Neoliberal birey gelişimiyle hızlı bir çözülme, bozulum, karmaşa içerisinde çürüyüp dağılmakta, bir yandan da ikiyüzlülükle korunmaya, sürdürülmeye çalışılmaktadır. Komünistlerin çözülen ve çökmekte olan aileyi geri getirmek diye bir sorunları olmadığı gibi bu yönlü her çabayı -ister geleneksel, ister küçük burjuva demokratizm biçimiyle aileyi koruma, sürdürme ve idealize etmeyi- nafile ve gerici bir çaba olarak görür. Kadının olduğu gibi, erkeğin de, çocuğun da kurtuluşu, özgürleşmesi ve gelişimi ailenin sürmesinde değil, ortadan kalkmasındadır. Komünistler, aileyi tüm ilişki biçimleri ve kalıntılarıyla ortadan kaldırmak, toplumsal yaşam ve ilişkilerden kazımak için bilinçli olarak savaşacaklardır. Kapitalist ülkelerde anne ve çocuğu koruyan sınıfsalsosyal-hukuksal kazanımlar dahi işçi kadınlar için çekim oluştururken, sosyalizm kadına ve çocuğa bundan çok daha ötesini gösterir. Çocuğa ailenin sınırlı ufkunun, burjuva ölçü, değer ve ilişkilerinin, dinin ve gerici kültürün zerkedildiği, kişilik gelişiminin geri bir toplumsallık ile daha baştan sakatlandığı ailenin yerini sosyalizmde çok yönlü toplumsal eğitim ve çok yönlü fiziksel kültürel gelişim alacaktır. 6 saatten fazla çalışmanın 193


yasaklanmasıyla erkek ve kadının enerjisinin tüketilip birbirlerine yabancılaşmaları son bulacak, temel gereksinimleri toplum tarafından karşılanan çocuk, anne ve babasıyla yalnızca sevgiyi ve yaşama dair deneyimlerini paylaşacaktır. Yaşlıların bakımı tam toplumsal güvence altında olacaktır. Çocuk bakımı, mutfak ve temizlik işlerinin, kapitalizmde gelişen hazır bebek bakım ürünleri, hazır ve organik gıda, elektronik mutfak ve ev aletleriyle artıdeğere dayalı meta toplumsallaşma biçimleri kaldırılacak, bu ürünlerin en gelişkinlerinin üretim ve dağılımıyla birlikte, meta karakterinin de hızla sınırlandırılıp ortadan kaldırılması ve bu yönlü ihtiyaçların artan ölçüde karşılanmasıyla kadını eve-mutfağa bağlayan, köleleştiren ve körelten bu işlerden tam kurtuluşu sağlanacaktır. Kapitalizmde ev ve bakım işlerinin hafiflemesi ve kadının bunlardan görece serbestleşmesi, daha yoğun olarak ücretli köleliğe, uzayan kapitalist sömürü saatlerine çekilebilmesi içindir, kaldı ki kadın ev işlerini de böylelikle yapmaya devam eder! Sosyalist toplumda ise, çalışma saatleri kısaldığı, çalışma ve sağlık koşulları hızla iyileştiği gibi, kadın ev işlerinden de tamamen özgürleşir. Mutfağa ve eve bağlı olmaktan kurtulur. Genişleyip özgürleşen zamanını kendini çok yönlü geliştirmede istediği gibi kullanabilir. Kısalan çalışma zamanında, kapitalizmde adına yapışmış “kadın işleri” sınırlarından özgürleşir, yönetsel, organizasyonel, zihinsel, bilimsel, teknolojik, sanatsal işlerde, tek bir işe bağlı da kalmadan, artan ölçüde ve erkeklerle eşit düzeyde yer alır. Sosyalist işçi konseyleri demokrasisi, tüm yönetsel organlarda ve faaliyetlerde kadınların nicel ve nitel eşit katılım ve yer almasını öncelikle gözetir. Sosyalizmde ekonomik, toplumsal, kültürel dönüşüm, yasalar da, cinsiyete dayalı ayrım, ayrıcalık ve üstünlük kurmayı ortadan kaldırır. Bir bütün olarak kadın ile erkek arasında toplumsal-bireysel eşitlik temeli oluşturur. Cinsiyet ayrım ve ayrıcalığını, aile kurumu ve işbölümü ile birlikte ortadan kaldıracak özgül politikalar geliştirilir ve tüm politika ve uygulamalarda kadınlarının çok yönlü gelişim ve özgürleşmesini 194

ilerletecek yönler gözetilir. Komünizmi içerimine alarak gelişen sosyalist inşa sürecinde kadınlar için de her faaliyet ve ilişki, bir zorunluluk olmaktan çıkar, kendini çok yönlü geliştirme gereksinmesi temelinde özgür ve bilinçli karar ve eylemlere dönüşür. Komünizmin amacı, her türlü cinsiyet ayrımı ve ayrıcalığının, ailenin, işbölümünün ve emek-değer ölçütünün de ortadan kaldırılmasıyla aşılması, cinsellik ve aşk ilişkisinin de hiçbir zorunluluk, bağımlılık olmadan özgür birliktelikler olarak yaşanmasıdır. En ileri burjuva demokrasisinin, en ileri feminist bakış açısının yanına bile yaklaşamayacağı, sosyalist konseyler demokrasisi ve onu da aşacak komünist özgürlük dünyası, kadının, erkeğin, tüm bireylerin özgürlük dünyasıdır. Sosyalizmde hiç kimse cinsel kimliğinden dolayı ayrımcılığa, onur kırıcı davranışlara, aşağılamaya maruz kalmaz. Bireylerin cinsel kimlikleri ve ilişkilerine devletin ya da toplumun bir müdahalesi sözkonusu olamaz. Tüm insan insana ilişkilerde olduğu gibi bunun da tek istisnası, bu ilişkilerin iki taraf arasında özgür, eşit ve gönüllü bir birliktelik olarak yaşanıp yaşanmadığıdır. Sosyalist devrim ve s osyalist devrimci işçi konseyleri demokrasisi, üretim ve egemenlik ilişkilerini, ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel her alanda ve bir bütün olarak kökten değiştirir; her birine içerili olan ve her biri tarafından yeniden üretilen, derin bir tarihselliğe sahip olan ve günümüzde en üst dengesizlik ve çelişki düzeyine çıkan kadın-erkek ilişkisini de kökten değiştirerek, sınıfsal-toplumsal-cinsel kurtuluşu iç içe geliştirerek kadının özgürleşmesinin yolunu açacaktır. Kadının toplumsal olarak ve erkekle ilişkisinde durumu ve özgürlüğü, yalnız toplumun ve komünist devrimin gelişme ölçütü olmakla kalmayacak, günümüz komünist hareketinin, gerçek bir komünist hareket olarak gelişebilmesinin başlıca ölçütlerinden olacaktır. Komünist bir toplum demek, kimliğinin mavi ya da pembe olmaması demektir. Sadece bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde 195


egemenliği ve sömürüsünün değil, erkeğin kadın üzerindeki sömürüsü ve egemenliğinin de olmaması, cinsiyete dayalı en küçük bir ayrım ve üstünlüğün olmaması demektir.

KÜLTÜREL, SANATSAL, BİLİMSEL, SPORTİF GELİŞİM VE KOMÜNİZM

Kültürün tekelci kapitalizasyonu ve tekelci kapitalist üretimi, kültürü de sermaye biçimi içinde küreselleştirmektedir. Kültürel üretimin üst düzeyden toplumsallaşması, kültürel ihtiyaçları da toplumsallaştırmaktadır. Geniş kitlelerde kültür sanatla bizzat uğraşma istem ve özlemini, daha pratikleşen teknolojik, organizasyonel olanaklarını ve bunun için gerekli belli bir asgari ilgi, yetenek, ihtiyaç standartını da toplumsallaştırmakta, daha geniş bir kitle zeminine yaymaktadır. Ancak bilim, kültür, sanat, spor insanın en ayır dedici toplumsal yetilerini ve yaratıcılığını geliştiren, ilişkilerini zenginleştiren uğraş alanlarından biri olmasına karşın, bunların sermayeye dayalı üretim ve organizasyon biçimi, tüm o parıltılı cilası altında, kitlelerin kendi öz kültürel, sanatsal, sportif etkinliğiyle kendilerini gerçekleştirmesinin en büyük engeli haline gelmektedir. İnsan gelişim ve yaşamının bu zenginleşme alanları, meta üretimi ve ticaretinin konuları haline getirilmiştir. İnsanın diğer insanlarla ve bir bütün olarak doğayla ve kendisiyle bilinçli ilişkiler kurabilmesinin, yaratıcı yetilerinin çok yönlü ilişkiler içerisinden gelişiminin bilimsel, kültürel, teknolojik koşul ve imkanları doğmuşken burjuva ideolojik aygıtlarla, bilimin teknolojinin uzantısı haline getirilmesiyle, kültürün endüstriyelleştirilmesiyle, tekno-kültürel aygıtlarla kurulan tekelci egemenlik, insanı biçimlendirip bunların uzantısı ve nesnesi haline getirmektedir. Bilim, sanat, spor, oyun ve eğlencenin metalaştırılması, bilimsel, sanatsal, sportif emekgücünün metalaşması, profesyonellik, herbirini amacından 196

kopartıp yapanı da izleyeni de dışşallaştırmaktadır. Bilim teknolojiye, sanat popüler kültüre ve postmodern kaçkınlığa, spor mekanikliğe ve rekabete, eğlence gösterişçiliğe ve deşarj olmaya, oyun monitöre hapsedilmiştir. Bir yandan muazzam bir yetkinleşme, profesyonel gelişim, diğer yandan yığınsal izleyicilik, tabiyet, taklitçilik, hazırcılık, basitleştirme, kitschleştirme, tek biçimlilik, nesneleşmeyle zihinsel, duygusal, bedensel gerçekleşme ve yaratım edimlerinin, yetilerinin, düşünüşün, sezginin, hayal gücünün, neşenin, beğeninin, yaratıcılığın, çevikliğin, cesaretin, sınırları zorlamanın, sağlığın yitimi. İnsanın en büyük kültürel gelişme koşul ve dinamiklerinin ortaya çıkması, görülmemiş bir sermaye ve meta kültürüne köleleşmesiyle had safhada bağdaşmazdır. Kültürel ihtiyaçların da kitleselleşmesi, diğer yandan kitlelerin bunun maddi, toplumsal, zamansal olanaklarından, kendileri için kültür olanaklarından, hele ki öz gelişme etkinliği olarak kendilerini bilimsel, eğitsel, kültürel, sanatsal, sportif gerçekleştirme olanağından kesin biçimde yoksun bırakılması... Kültürün, kültürel üretim ve ihtiyaçların görülmemiş toplumsallaşmasına karşılık sermaye biçimi, kültür alanında da sınıfsal-toplumsal-bireysel çelişkiyi şiddetlendirmektedir. İşçi sınıfı ve emekçilerin ne kadar genişliyorsa o kadar kısıtlanan kültürel ihtiyaçlarıyla, kendileri için ve kendilerini toplumsal olarak gerçekleştirme etkinliği olarak kültür istemiyle, kültür de kapitalizme sınıfsal-toplumsal karşıtlığın genişleyip derinleştiği bir alan haline gelmiştir. Sınıf savaşımında da proleter devrimci kültürel faaliyet, işçi sınıfının kültürel planda da savaşımı ve kolektif savaşım kültürü olarak yerini almalıdır. Proleter devrimci kültürel özlemler, ekonomik, siyasal, toplumsal mücadele ve istemlerle kaynaşan, komünist bilinç ve ufku derinleştiren istemlerdir. Kültür-sanat-spor alanlarında da, tarih, kitleleri sahneye ve sahaya çağırmaktadır! Yeni ve daha yüksek bir kültüre, evrensel dünyanın evrenselleşen kültürüne geçiş, ancak 197


kitlelerin tarihsel inisiyatifine dayanan ve toplumun ve her bir bireyinin kültürel (sanatsal, sportif, bilimsel vd) yetilerini sınırsızca geliştiren bir toplumsal sistemi şart koşmaktadır. Komünizmkapitalizm karşıtlığı ekseninden sosyalist devrimci sınıf savaşımı, kültürel planda da, eski kültür ve yaşam tarzının tüm biçimleri ve ilişkilerine karşı, yeni ve daha yüksek bir kültürün ve yaşam tarzının ön belirimlerini, tutkulu ufkunu, inancını, değerlerini, normlarını, simgelerini, imgelerini yaratarak ve politize ederek ilerleyecektir. Sosyalist sınıf kültürünün belirimleri, ancak militan sosyalist sınıf savaşımı içinde gelişir. Çünkü sınıf kültürü adını taşımaya layık her değer, burjuva sınıfın değerlerine karşıt ve onlardan bağımsız bir varlık kazandığı, geniş ve çok farklı işçi kesimlerince benimsendiği ve yaygınlaştığı, birbirine aktar ılabilir hale geldiği, daha geniş kesimleri de bu değerler çevresinde toplayıp etkileyebildiği, gündelik yaşam ve ilişkiler içinde kendini yeniden üretebildiği ölçüde bu sıfatı hak edebilir. Komünizm ekseninden sosyalist bir sınıf kültürü ise, yeni ve daha yüksek bir toplumun tutkulu ufkunu, inancını, buna dönük savaşımın gereklerini ve değerlerini temeline yerleştirmek zorundadır. Burjuva kültüreğlence endüstrisinin koşullayıcılığına karşı en büyük panzehir, işçilerin, kadınların, gençlerin, sınıf savaşımı içinde zihinselkültürel olarak da etkinleşmesi, üretkenleşmesidir. Komünist devrim programı ve sosyalist devrim stratejisi, temel taktik ve talepler ile birlikte, proleter devrim son derece canlı ve dinamik biçimde bu alana da girerek kapitalizmle cepheleşecek, yeni devrimci savaşım istem ve özlemlerini tutuşturacaktır. Eski yaşam tarzının tüm koşul ve biçimleriyle (yalnızca üretim ve yönetim tarzıyla değil onları da yeniden üreten ve pekiştiren sosyo-kültürel yaşam tarzı ve ilişkileriyle de) yıkılması ve yeni ve daha yüksek bir yaşam tarzının kurulması ekseni, komünist devrimci kültür-sanat savaşımının da temel eksenini oluşturur. Sosyalist devrim kültür, sanat, spor, oyun, eğlence alanlarında 198

hedefine bunların sermayeye dayalı ve metalaşmış üretim biçiminin yıkılmasını koyar. Burjuva devlet aygıtı yıkılıp üretim araçlarına el konulmakla kalınmayacak, sermayenin zihinsel, eğitsel, kültürel üretim araçları da toplumsallaştırılacak, kitlelerin devrimci inisiyatifiyle, işçi sınıfı ve emekçilerin çok yönlü gelişim ve ihtiyaçları, ilişki ve yeteneklerinin zenginleşmesi temelinde, yepyeni bir biçim ve içerikle örgütlenecektir. Sosyalist devrimle üretim araçlarının toplumsal mülkiyete alınması, bir çırpıda ve kendiliğinden yeni ve sosyalist bir kültür doğurmaz. Zihinselkültürel üretim araçlarındaki olağanüstü gelişme, devrimden sonra, yine bir çırpıda değil, fakat kültürel dönüşümü daha etkin, hızlı ve kolay gerçekleştirme olanaklarını artırmaktadır. Bilimin, kültürün, sanatın, sporun, oyun ve eğlencenin yüksek birer bireysel uzmanlık alanı olmaktan çıkması, bireysel yetenekler çeşitliliğini de içerimine alan toplumsal-bileşik emeğe dayalı ve büyüyen toplumsal ihtiyaç, kendini gerçekleştirme ihtiyacı haline gelmesi, komünizmin bu alanlardan da koşul ve dinamiklerini geliştirmekte, komünizm-kapitalizm karşıtlığını derinleştirmektedir. Bilim, sanat, spor, oyun ve eğlence, insanın doğayla, kendisiyle ve diğer insanlarla ilişki kurmasının ve kendisini tüm yönlerden gerçekleştirmesinin farklı biçimleridir. Bunların birinden, bazılarından yoksunluk, diğerleri gelişkin bile olsa insanı parça insan kılar, eksik kılar. Komünizmin insanı bunların birinde, ikisinde yetkin, diğerlerinden yoksul, yoksun ve kör olmayacaktır; bilim, sanat, spor, oyun ve eğlenceyi iç içe geçirecek, bilinç, yaratıcılık ve neşeyle yaşamını geliştirmenin zengin kaynakları haline getirecektir. İnsan, tüm yetileriyle birlikte ve onları gerçekleştirmesiyle insandır. Bilim insanı, sanatçı, sporcu tekelci sermayenin tahakkümünün, kontrol ve denetiminin dışına çıktıkları ve karşısına dikildikleri ölçüde özgürdürler. Bilginin, aklın, zekanın, sezginin, hayalin, duyarlılığın, beğeninin, yaratıcılığın, neşenin, bedensel sağlığın, cesaret ve sınırları zorlamanın gücüyle 199


savaştıkları, proletaryanın sınıf savaşımında yer aldıkları, yetilerini proletaryanın sınıf savaşımının yetileri haline getirdikleri ölçüde özgürdürler. Proletarya da bilimi, sanatı, sporu, eğlence ve oyunu kendi sınıf savaşımının yetisi ve gücü haline getirdiği ölçüde özgürdür.

DOĞAYLA İNSAN İNSANLA DOĞA İLİŞKİSİ

İnsan doğallaşmalı, doğa insanileşmelidir

Tekelci kapitalizm işçinin olduğu gibi doğanın da tüm yaşam enerjisini kökünden söküp almakta, giderek kendini yeniden üretemez bir noktaya doğru getirmektedir. İnsanlar arası ilişkinin tekelci kapitalist biçimi, üretici güçleri oluşturan insanın doğa ile ilişkisini de bütünüyle bir azami sermayeleştirme ve yıkım ilişkisi haline getirmiştir. İnsan-doğa ilişkisi tarihin gördüğü en bağdaşmaz, en yıkıcı biçimini almıştır. Tekelci kapitalizm küresel krizlerine, azami kar çarkları ve azami zehir salgısıyla doğanın da insanla birlikte tahribatını ve dengesizleşmesini, doğa krizini eklemiştir. Kentlerin hormonlu büyümesi, doğaya yabancılaşma ve düşmanlaşma, zehirli atık ve sızıntı faciaları, ormanların ve artan sayıda canlı türünün hızla yok edilmesi, doğal kaynakların tükenmesi, hava, su ve toprak kirlenmesi, ozon deliği, küresel ısınma, buzulların erimesi, “azami kardan sonra tufan” anarşisi ve ekosistem dengesizleşmesiyle (önlenebilir olduğu halde) kitle kıyımlarına dönüşen doğal afetlerde büyük artış... İnsan-doğa ilişkisi krizi, ölü yıldızlara yaşamı götürebilecek toplumsalbilimsel güçlerin gelişmesiyle, canlı dünyaya ölümü indiren tekelci kapitalizm çelişkisinin de boyutlanmış bir ifadesi, canlı yaşamın gelişimi mi yok olması mı sorununa doğru derinleşmesidir. Tekelci kapitalizmin yol açtığı doğa yıkımı, buna karşı artan bir duyarlılık ve mücadeleyi de ortaya çıkarmıştır. Önce dar çevrecilik, 200

sonra ekolojizm, en sonu doğa savunusunun yıkıma uğrayan emekçi kitlelerin öz yaşam savunusu haline gelmesiyle genişleyen hareketler ortaya çıkmıştır. Ancak tekelci kapitalizm, gelişen doğa bilincini sınıfsal-toplumsal devrim bilinciyle birleştirmeyen hareketleri özümsemekte zorlanmaz. “Yeşil kapitalizm”, “organik tarım”, “çevre dostu tekeller” gibi hamleler, doğa yıkımını inceltip genişletir, yeni sömürü ve egemenlik biçimlerine dönüştürülür. Doğanın, ekosistemin savunulması mücadelesi, emeğin korunması mücadelesine içerili, onun organik bir bileşeni haline gelmiştir. Doğanın bir bütün olarak sermayeleştirilmesinden, metalaştırılmasından, tahribatından, önlenebilir ve korunulabilir doğal afetlerden en büyük yıkımı görenler proletarya ve kent ve kır yoksullarıdır. Doğa krizinin sarstığı orta sınıfların doğa savunusu, kapitalist üretim ve egemenlik ilişkileri yerine üretimin toplumsal güçlerinin gelişmesini yadsıyan, dar ve geri, reformist, anarşist biçimlerin ötesine geçemez. Doğanın, emeğin ve insanın korunması ve kurtuluşu mücadelesi, emekgücünün olduğu gibi doğanın sermayeleşmişliğine uzlaşmaz karşıt proletarya önderliğinde ve hegemonyasında, genişleyip derinleşen bir toplumsal zeminden yürütülecektir. İnsanın ve doğanın yalnız kendi başlarına korunması ve iyileştirilmesinin değil, yüksek düzeyde evrensel ve uyumlu gelişiminin yolu, sosyalist devrimlerle açılacaktır. İnsan ve doğanın olağanüstü gelişmiş ve uyumlu ortakyaşarlık ilişkisi, komünizmin gerçekleşmesinin bir koşulu ve komünizm-kapitalizm karşıtlığının temel bir çizgisidir. İnsan emeği gibi doğanın da azami sermaye birikim, karlılık, artıdeğer ve soyut değer ölçütüne bağlanması ortadan kaldırılmadan, değer yasası da tarihin çöplüğüne atılmadan, insan ile doğanın uyumlu gelişimi gerçekleşemez. Komünizmde insan bir üretim faktörü olmaktan tümüyle çıkacak, insan aklının organik bir uzantısı haline gelen doğa yasa ve güçleri en üst bilimsel üretkenlik düzeyine yükselecek, doğa da salt bir üretim faktörüne indirgenmekten çıkacaktır. Gelişkin bir ortakyaşarlık 201


ilişkisi içinde, insan doğallaşacak, doğa insanileşecektir Sosyalist devrimle birlikte organik ve inorganik doğanın, doğal kaynakların her türlü sermayeleşmiş biçimine ve özel mülkiyetine derhal son verilecektir. İktidarı ele alan işçi ve emekçiler, her türlü ürün, teknoloji ve kaynağı gözden geçirecek, insanı ve doğayı tahrip eden, zehirleyen, yozlaştıran, yok eden, sadece kapitalizmde azami sermaye birikimi için zorunlu olup sosyalizmde toplumsal-bireysel gelişim için gereksinme olmayanlara son verilecek, daha esenlikli ürün, teknoloji, kaynak biçimlerinin geliştirilmesine öncelik verilecektir. Kapitalizmde yüksek karlı küresel enerji ve otomotiv tekellerinin engelleyiciliği ve karlılığı düşük görüldüğü için, yenilenebilir enerji ve kitle ulaşımı sınırlı ve yavaş gelişebilmekte, fosil yakıtlar ve nükleer enerji, otomobilin yıkıcılığı büyümektedir. Sosyalizmimizde dolaylı ve yan etkilerine kadar gözetilen üretimde, işçi, insan ve doğa sağlığı ve esenliği en yüksek bir ölçüt haline getirilecek ve konseyler, işçi komiteleri tarafından geliştirilip denetlenecektir. Kent ve kırın uyumlu kaynaşması sağlanacak, kentler de -sefil hayvanat bahçeleri, donuk parklar, fahiş fiyata bağlanmış piknik alanları, meta zevk hayvanları değil- doğal yaşam alanları, yeşillikler, en gelişkin botanik bahçeleri ile iç içe geçeçektir. Canlı doğa kaldığı kadarıyla korunma altına alınmakla kalmayacak, zenginleştirilip geliştirilecektir. İnsanın insana yabancılaşması ve bir bütün olarak toplumsal yabancılaşma ile insanın doğaya yabancılaşması ve karşıtlığı bir bütündür. Sosyalizmin komünizmi de içerimine alan bir gelişmeyle iç içe çözeceği çelişkiler de bunlar olacaktır. İnsanın ve doğanın kör güçleri, birbiri üzerindeki yıkıcı tahakküm ve savaşı, her iki yönden de aşılarak, yerini yüksek düzeyde canlı, üretken, uyumlu bir ortakyaşarlık ve gelişmeye bırakacaktır. Yüksek bir doğa bilinci ve ilişkisi, komünist devrim bilincinin olmazsa olmazıdır. Doğanın ve toplumun en yüksek ve ortak ürünü olarak insan, insandan önce de var olan sonsuz 202

doğanın (her türlü gizemciliği ve tanrıları da çöpe atacak biçimde) insan tarafından derinlemesine keşfedilmesi, dönüştürülmesi ve yeryüzünün de insan ürünü ve gelişmiş, capcanlı, zenginleşmiş doğa hale gelmesi, birbirinden farklılaşarak gelişip karşıtlaşan insan ve doğanın bir üst düzeyden kaynaşması ve uyumlu, evrensel, sonsuz gelişimi, komünist amacımızdır.

203


KAPİTALİZMDEN KOMÜNİZME GEÇİŞİN ÖRGÜTLENMESİ OLARAK SOSYALİZM VE KOMÜNİZMİN KOMÜNİST TOPLUM OLARAK KENDİ TEMELLERİ ÜZERİNDEN YÜKSELMESİ

İşçi iktidarının ilk yapacağı mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmektir. Üretim araçlarının sermaye durumunu sonlandırmak için kapitalist özel mülkiyete el konulacak, el konulan özel mülkiyet toplumsallaştırılacaktır Üretim araçlarının sermaye biçimindeki mülkiyeti, üretim araçlarından yoksun olan işçiyi yaşamak için emek gücünü kapitaliste satmak zorunda bırakır. Küçük özel mülkiyet de büyük özel mülkiyet tarafından -tekellerce- tasfiye edilir. Bundan dolayı bir devrimin iktidarı alır almaz ilk yapacağı tekelci kapitalistlerden ve emperyalist tekellerden başlayarak mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmektir. Üretim ve emeğin toplumsallaşmasına karşılık gelecek olan mülk edinmenin özel kapitalist şekline son verilerek üretim araçlarının toplumsal mülk 204

205


haline getirilmesi, sınıfsal, toplumsal, bireysel kurtuluşun ilk koşulu ve adımıdır. Mülkiyetin toplumsallaştırılması devletleştirmeden birincisi, üretim-yönetim birliğinin kurulması ve konseyler demokrasisiyle, ikincisi salt mülkiyet ilişkilerinin değil üretim ilişkilerinin değişimiyle ayrışır. İşçi sınıfı üretim koşul ve araçlarının, bir bütün olarak üretimin salt biçimsel sahibi değil, üretim-yönetim birliğinin sağlanmış olması ile birlikte, denetleyicisi, yöneticisi, tasarlayıcısıdır. Emperyalist tekellerin ve Türkiye tekelci burjuvazisinin sanayi, bankacılık, ticaret, tarım, taşımacılık, ulaşım, iletişim, enerji, sağlık, eğitim, kültür, spor, turizm, eğlence, fikri mülkiyet ..., her alandaki mal varlıklarına el konularak toplumsallaştırılacaktır. Bir bütün olarak da sermaye ve servet biçimindeki kapitalist özel mülkiyete el konulacak, üretim araçlarının ve kapitalistlerin mülkiyetindeki tüm üretim ve yaşam koşullarının (akarsular, ormanlar, şehir ve kır arazileri, tüm doğal rezerv ve kaynaklar, vd.) sermaye durumu sona erdirilecek ve toplumsal mülkiyet haline getirilecektir. Emperyalist ülke ve tekellerle ve onların kapitalist dünya devletinin kurumları olan DB, IMF, DTÖ, NATO, AB gibi kurumlarla yapılan uluslararası, ikili ve bölgesel anlaşmalar, tek taraflı olarak sonlandırılacak, borçlar ödenmeyecektir. Kapitalizmin orta ileri gelişme düzeyi, kapitalist gelişimin tekelci niteliği, kapitalizmin bağrında sosyalizmin maddi öncüllerini güçlendirmiştir. Sermaye yoğunlaşıp merkezileştikçe, daha az sayıda elde toplanmakta, mülkiyett de büyüyen ölçeklerde tekelci oligarşinin mülkiyeti olmaktadır. Bu, mülkiyetin daha ileri düzeyden toplumsallaştırılmasına olanak sağladığı gibi komünizmin inşasına daha ileri düzeyden başlama imkanını da vermektedir. Türkiye kapitalizminin dünya emperyalist kapitalist ekonomisine entegrasyonunun aldığı biçimler ve ulaştığı düzey, 206

KOBİ’leri ve bunların sahibi olan orta burjuvaziyi de emperyalist kapitalist sisteme üretim, pazar, ve kredi ilişkileriyle ve birçok yolla bağlamaktadır. Emperyalist kapitalist dünya ekonomisinin ve Türkiye bağımlı kapitalizminin derinlemesine olan gelişimi, sadece tekelci burjuvaziyi değil orta burjuva kesimleri de dünya kapitalist ekonomisinin bir parçası haline getirmiştir. İşçi sınıfı emperyalist burjuvazi, bağımlı tekelci burjuvaziyle birlikte onlarla bütünleşmiş sömürücü kapitalist bir sınıf kesimi olan orta burjuvaziye karşı da mücadele eder, devrim sonrasında orta burjuvazinin özel mülkiyetine de el konulur, toplumsal mülkiyet haline getirilir. İŞÇİNİN SERMAYENİN BİR PARÇASI OLMAKTAN VE SÖMÜRÜLMEKTEN KURTULMASI Üretim araçlarının sermaye biçimiyle kapitalistin özel mülkü olması, işçiyi de o sermayenin bir parçası haline getirmektedir. Üretim araçlarının kapitalist sınıfın elinden alınmasıyla işçinin emek gücünü kapitaliste satmak, onun sermayesinin bir parçası olmak durumu da son bulacaktır. Üretim araçlarının özel mülkiyet durumuna son vermeden işçi sınıfı ücretli köle olmaktan kurtulamaz. Mülkiyetin toplumsallaştırılmasında temel ilke, ücretli emek sömürüsünü sona erdirmektir. Bundan dolayı bir küçük üretici üretim araçlarına sahip olarak kendisi çalışıyor bile olsa yanında işçi çalıştırması yasaktır. Sermaye-ücretli emek ilişkisi ve ona dayanan kapitalist mülkiyetin kaldırılmasıyla, üretim araçlarının sermaye durumunun sona erdirilmesiyle, artıdeğer sömürüsü son bulur. Sömürünün bu en son ve gelişkin biçiminin sona ermesiyle tarih boyunca süregelen egemen sınıfların emekçi sınıfları sömürmesi de son bulmuş olur. Sosyalist toplumumuzda sömürü yasaktır ve suçtur. 207


SOSYALİST DEVLET ÖRGÜTLENMESİ

Burjuva Devletin Yıkılması

Proletarya devriminin açık hedefi kapitalizmi ve onun bugünkü burjuva demokratik devlet örgütlenmesini yıkmaktır. Devrimle birlikte parlamento, hükümet, ordu, polis, yargı sistemi, burjuva yasalar, hapishaneler, il idareleri, belediye yönetimleri kaldırılır. Bu burjuva kurumların sorumluları, işçi ve emekçilere, Kürt ve diğer ezilen halklara, kadınlara... karşı suç işlemiş olanlar cezalandırılır. Devrim, gerçekleşme sürecinde burjuva devlet kurumlarını aşağıdan yukarıya paramparça ederek ve kendi iktidar organlarını oluşturmaya girişerek gelişecektir. Devrim sürecinde aşağıdan yukarıya gerçekleşeni, burjuvazi devrilip iktidar işçi sınıfının eline geçtiğinde yukarıdan aşağıya burjuva demokratik devlet örgütlenmesinin tüm kurumlarının bütünüyle tasfiye edilinceye kadar yıkılması izler. Burjuvazinin diğer tüm siyasal-ideolojik egemenlik kurumları da (burjuva ve küçük burjuva partiler, medya, dinci-gerici kurumlar, eğitim sistemi gibi) ortadan kaldırılır. Burjuva devletin baskı ve zor aygıtı olarak örgütlenmesinde en temel kurum olan ordu dağıtılacak; yerine kitle temelini işçi milislerin oluşturduğu kızıl ordu kurulacaktır. Irkçı, şoven, burjuva milliyetçi, cins ayrımcısı, kapitalist sistemi savunan ve her türlü dinci gerici propaganda yasaklanır. Medya, eğitim sistemi baştan aşağıya yepyeni bir temelde örgütlenir. Burjuva sınıf egemenliğinin tüm kurum ve ilişkileri aşağıdan yukarı ve yukarıdan aşağı dağıtılacaktır. İşçi sınıfı mücadelesi hiçbir zaman burjuva devletin kurumlarının ele geçirilerek dönüştürülmesi gibi bir amaca sahip olmaz. İktidar 208

alındıktan sonra da onların kullanılması gibi bir düşünceye sahip olamaz. Bu kurumların her birisi ve bütünü olmaları gereken yere, tarihin çöplüğüne gönderilecek, yerlerine işçi iktidarının organ ve kurumları geçirilecektir.

Sosyalist Devlet, Konseylerden Oluşan Sosyalist İşçi Demokrasisi Devletidir

Sosyalist devlet, konseylerden oluşan sosyalist işçi demokrasisi devletidir. Parlamenter değil konseylere dayanan bir cumhuriyettir. Sosyalist devlet, üretim ve yönetim birliği ilkesi üzerinden yükselir. Devletin temel organları kuvvetler ayrılığına göre değil kuvvetler birliğine göre örgütlenen, üretim ve yönetim birliğini gerçekleştirmiş olan sosyalist işçi konseyleridir. Konseylerde ve devlet organlarında görev alan yöneticiler, seçimle gelirler. Onları seçenlerin eleştirme ve geri çağırma hakları vardır. Devlet organlarında çalışanların aldıkları ücret ortalama bir işçi ücreti kadardır.

İşçi Devletinin Temel Organları Olarak Konseyler

Konseyler, yığınların öz girişkenliklerinin olağanüstü arttığı kendi kaderlerini ellerine aldıkları bir dönemde devrimin içerisinde doğarlar. Devrim ve iç savaş sürecinde, ikili iktidar organları ve savaş/iç savaş organı olarak gelişirler. Sosyalizmle birlikte işçi sınıfının iktidar organlarına dönüşürler. Milyonlarca işçinin olağanüstü devrimci eyleminin ürünü olan ve milyonların ortak aklını oluşturan, karar ve iradesini taşımalarıyla, aynı zamanda olağanüstü demokratik organlardır. 209


İşçi konseyleri, işçi demokrasisini burjuva demokrasisinden, işçi devletini burjuva devlet tipinden ayıran temel organlardır. İşçi konseyleri üretim ve bölge esasına göre örgütlenir. Burjuva demokrasilerinin kuvvetler ayrılığı biçimiyle yasamayürütme ve yargıyı birbirinden ayırmasına karşılık, öz inisiyatifleriyle üretim ve yönetim birliğini, yasama-yürütmeyargı birliğini sağlayan, kararları alan ve uygulayan, aldığı kararların takip, denetim ve uygulamasından sorumlu olan -kararlar kendi dışında alınmadığı ve uygulanmadığı gibi sadece dışarıdan denetleyicisi de olunmayan- organlardır. Her işçinin doğal üyesi olduğu konseyler içerisinde karar ve uygulama süreçlerine doğrudan katılımıyla devlet onun dışında ve üstünde, ona yabancı ve hükmeden bir güç olmaktan çıkar. Devleti oluşturan ve devletten devletsizliğe geçişi sağlayacak temel organlar, her işçinin içerisinde yer aldığı karar ve uygulama süreçlerine katıldığı konseylerdir. En üst organlar konseylerdir. (Burjuva demokrasisinin sadece parlamentarist değil “yönetişimci”, “katılımcı” modellerinde de olmayan ve olamayacak olan bunlardır. Üstelik genel oy, parlamento, “yönetişimci” ve “katılımcı” modeller, devletin federal, kantonal, yerel yönetim örgütlenme biçimleri günümüz burjuva demokrasisinde çekirdekte yer alan ve bir bölümü seçilmiş de olmayan organlarla iktidarını yürüten mali oligarşinin egemenliğini gizlemesinin ve geniş bir toplumsal temele oturtmasının, nihayetinde kendisine akacak sermayenin daha geniş temellerde ve çoklu birikiminin organları ve yöntemleri olmuşlardır.) Proletarya diktatörlüğü kelimenin gerçek anlamıyla devlet olmayan devlettir. Sosyalist işçi demokrasimiz, konsey tipi sosyalist işçi demokrasisidir. İşçi konseyleri de “devlet olmayan devlet”in organları olarak komünalliğe de geçişi sağlayacak, komünallik yönünde çözülecek organlardır. 210

Kitlelerin Öz İnisiyatifinin, Üretim ve Yönetim Birliğinin Sağlanmasının Organları Olarak Konseyler

Yetki ve iradenin tek bir merkezde toplanmasına ve bütün kararların tek bir merkezden alındığı katı merkeziyetçi devlet yapı ve işleyişinin aksine sosyalist işçi devletinin örgütlenişi, aktif politikayı yığınsallaştıran, bürokrasiyi, teknokrasiyi azaltan ve sönümlendirme sürecine sokan, kitlelerin kendi öz çıkarlarını daha doğrudan ifade edebilecekleri, kararları alacakları, uygulayacakları, takip ve denetimini gerçekleştirecekleri, üretim ve yönetim birliği ilişkisini dolaysızlaştıran bir devlet örgütlenmesi tipidir. Sınıfsızlığa doğru geçiş sürecinde devlete olan gereksinim azalır ve devletsizliğe geçişin adımları olarak da konsey yapılarının sönümlenmesiyle komünal bölgesel topluluklar oluşmaya başlar. Birlik olarak birbirine bağlı, birbirleriyle ilişkilerini özgür iradeleriyle düzenleyen, bölgesel ve yerel komünal topluluklar doğar. Yasaların sönümlenmesi ve işlerin belirli kurallar dahilinde doğal düzenlenmesine doğru geçilmesi ve artık bir yönetici gruba da gereksinim kalmamasıyla da bütünüyle kabuklaşmış olan devlet yok olur. Sosyalizm, ekonomik, toplumsal, siyasal tüm strateji ve politikaların oluştur ulması ve uygulanması sürecinin kolektivizasyonuna dayanır. Ve konseyler de bu kolektivizasyonunun araçlarıdır. Sosyalist ekonominin genel yönetimi, merkezi plan, dış politika, savunmanın temel konu ve sorunları ülke düzeyinde referandumla karara bağlanacaktır. Üretimle ilgili temel konular, konut, eğitim, sağlık, ulaşım, ısınma, ücretler, iç ve dış siyasetin temel konuları, yönetimsel sorunlar konseylerde yürütülecek strateji ve politika geliştirme sürecinin bir parçası olarak konsey toplantılarında kolektifin ihtiyaç ve çıkarlarını yüksekte tutan ve öne çıkartan bir bilinçle ortak karar ve hedeflerle sonuçlandırılacak, bu konu ve sorunların nihai karara bağlanma biçimi, genel işçi oyuna sunma biçimiyle olacaktır. 211


İşçi Devletinin Sönümlendirilmesinin ve Sınıfsızlığa Geçişin Organları Olarak Konseyler

Konseyler, komünizme geçişin, devletten devletsizliğe geçişin organları, komün çekirdekleridir. Temelinde konseylerin bulunduğu işçi demokrasisi devletinin sönümlenmesiyle komünal ilişkilerden oluşan komünizm başlar. Azınlığın çoğunluk üzerindeki egemenliği sistemi olarak da demokrasi -burjuva demokrasisi- çoğunluğun azınlık üzerindeki egemenliği olarak da demokrasi -proletarya demokrasisi- ortadan kalkmalıdır. Demokrasi de bir sınıfın diğer sınıf -sınıflar- üzerinde baskı ve egemenlik kurmasının aracı, bir devlet biçimidir. Azınlığın çoğunluk üzerinde değil çoğunluğun azınlık üzerindeki diktatörlüğü olarak ve sömürücü olmayan bir sınıf iktidarı olarak proletarya diktatörlüğü demokrasisi de ideal bir biçimi oluşturmaz. Sınıf egemenliğine dayalı bir devlet biçimi olarak ortadan kalkmalıdır. Sınıf olarak işçi sınıfını önceki egemen sınıflardan ayıran özellikler, sömürücü bir sınıf olmaması, büyük çoğunluğu oluşturması, nihai kurtuluş için kendi sınıf durumunu sonlandıracak olması, kendi kurtuluşunun diğer emekçi sınıfların kurtuluşuna bağlı olması devlet ve sınıf olarak ortadan kalkmasının koşullarını oluşturduğu gibi, proletarya devletinin örgütleniş biçiminin de kendini sönümlendirmeye uygun olmasıdır. İşte konsey tipi sosyalist işçi demokrasisi örgütlenmesi, devletten devletsizliğe, şeylerin yönetimine geçişi örgütleyecek örgütlenme biçimidir. Sosyalist işçi demokrasisini burjuva demokrasisinden ve genel olarak sınıf egemenliğine dayalı her demokrasiden ayıran temel özellik, onun kendisini sönümlendiren demokrasi olmasıdır. Proletarya devletinin ortaya çıkışından, hatta partinin ve sınıfın örgütlenmesinden başlayarak aynı 212

zamanda bunların ortadan kaldırılması ve sönümlendirilmesi süreci olmak zorundadır. Proletarya diktatörlüğü ile devletin sönümlenmesi, en gelişkin demokrasi biçimi olarak sosyalist işçi demokrasisiyle demokrasinin sönümlenmesi iç içe olmak zorundadır. Devletin sönümlenmesi de işçi sınıfının sınıf olarak sönümlenmesiyle iç içe gelişir. İşçi sınıfının sönümlenmesi, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti, ücretli emeğin ortadan kalkması, “herkese emeğine göre”den “herkese ihtiyacına göre” ilkesine geçilmesiyle gerçekleşir. Bu, işçi sınıfının yönetici sınıf durumuna gelmesi ve konseylerin temel iktidar aracı olmasıyla, kafa-kol emeği çelişkisinin çözümü ve kafa-kol emeği ayrımı gerektiren işlerin bu gereksinimi ortadan kaldıracak yalınlık ve gelişkinlikte yapılabilir hale gelmesiyle, bürokrasiye, yönetici bir gruba duyulan ihtiyacın ortadan kalkması ve onlar tarafından yapılan işlerin doğal düzenlenmesiyle herkes tarafından yapılabilir ve denetlenebilir hale gelmesiyle olacaktır. Toplumu ve bireyleri ulus, sınıf, devlet, din, aile, işbölümü, emek-değer ölçütü ve bir işe bağlı olmaktan da kurtararak özgürleştiren, toplumu bireye bireyi topluma içerili kılarak her birinin gelişimini diğerinin gelişimine bağlayan komünist toplumun kendi temelleri üzerinde yükseldiği yeni toplumsal temeli ortaya çıkartır. Toplum da birey de her türlü sınırlandırıcı engel ve bağdan kurtulmuş olarak özgürleşir. Özel mülkiyetin yerini toplumsal mülkiyet almıştır; onun yerine “herkese ihtiyacına göre” ilkesiyle birlikte mülkiyet fikrinin silinmesi geçer. Onu gerektiren hiçbir neden kalmamıştır. “Herkese emeğine göre” ilkesinin de ortadan kalkmış olmasıyla karşılıklılığın yerine karşılıksızlık geçer. Zorunluluklar dünyasından özgürlükler dünyasına geçilmiştir. Ne bir sınıfın bir başka sınıf üzerinde, ne bir insanın bir başka insan üzerinde sömürüsü, egemenliği ve üstünlüğüne, ne bir güce gereksinim kalmıştır. En gelişmiş demokrasi biçimi olarak sosyalist demokrasi de tarih müzesine kaldırılacaktır. 213


SOSYALİST İŞÇİ DEMOKRASİSİNİN ÖZÜ İŞÇİLERİN YAŞAMLARIYLA İLGİLİ HER KARARI KENDİLERİNİN VERMESİDİR

Sosyalist toplumun her bir üyesi, çalıştığı fabrika, işletme, okuduğu okul, oturduğu semtlerdeki konseylerin doğal üyesidir. İşçiler, kent ve kır yoksulları yer aldıkları konseylerin içerisinde siyasal ve toplumsal yaşamın öznesidirler. Fabrika, işletme, okul, semt, bölge ve ülkede siyasal, ekonomik, toplumsal yaşamlarıyla ilgili her türlü karar konsey toplantılarında doğrudan katılımla önerilir, tartışılır, karara bağlanır. Sosyalist toplumun her bireyinin konsey toplantılarında yaşamı ve ortak toplumsal yaşamla ilgili görüş ve önerilerini belirtme, birlikte görüş oluşturma, sorunları farklı yönlerden ele alma, tartışma, karar süreçlerine katılma hakkı vardır. Toplumun ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel tüm temel sorunları konseylerde aşağıdan yukarıya doğru ele alınır ve kolektif akıl, kolektif bilinç, kolektif iradeyle, -gerektiğinde ülke düzeyinde referanduma giderek- karara bağlanır.Yerel ve bölgesel sorunlar da yerel ve bölgesel olarak karara bağlanır. Konsey yürütme ve delegeleri tüm konsey üyelerinin seçimiyle belirlenir. Konsey üyelerinin seçilenleri geri çağırma hakkı vardır. İşçi sınıfı ve diğer emekçi sınıflar söz, basım-yayım, örgütlenme, gösteri yapma hak ve özgürlüğüne sahiptirler. Bu hak ve özgürlüklerin hiçbiri kapitalizmi geri getirmek isteyen devrilmiş burjuva sınıfa, karşıdevrimcilere tanınmaz. Irk, din, mezhep, ulus, dil, cinsiyet vb. ayrımlar kesinlikle yasaktır ve sosyalist ülkenin her insanı eşit haklara sahiptir. Rütbe, konum ve statüye dayanan ayrım ve ayrıcalıklar yasaktır. Yönetsel görevlerini bu yönlü kullananlar, ilgili konseylerce geriye çağrılırlar. İşkence insanlık suçudur. İnsan onuruyla bağdaşmayan cezalar verilemez. Bu yönlü girişimde bulunanlar en ağır şekilde 214

cezalandırılırlar.

Sosyalist ülkede;

Sosyalist toplumda toplum için çalışma ve kendisi için çalışma bir bütündür. Bu bütünlüğü sağlayan her işçinin üretimin tüm sonuçlarından -toplumsal fon ve ücret biçimiyle- yararlanabilmesi, denetleyebilmesidir. Sosyalist toplumun her bir üyesinin çalışarak üretken bir faaliyetin içerisinde yer alma ve kendisini çalışmanın içerisinde geliştirme hakkı vardır. Çalışma süresinin üst sınırı 6 saattir. Toplumsal emek üretkenliğindeki artışa göre bu süre önce 4 sonra 2 saate inecektir. Çalışma koşulları ve çalışma süresi toplumsal ve bireysel gelişimi engelleyici değil geliştirici olacaktır. Üretim sürecinde yer alan işçi makinanın basit bir uzantısı olmaktan ve ona tabi olmaktan kurtulacak, üretim faaliyeti üretimde yer alan işçilerin üretim sürecinin bütününün bilgisine sahip olmaları ve üretimle ilgili kararları almaları temelinde yürütülecektir. Çalışma, her işçinin tek bir işe bağlı olmaktan kurtulması ve çok yönlü gelişim sağlayabilmesi hedefiyle ve bir bütün olarak da emek-zamanın ölçüt olmaktan ve emeğin üretimin asli unsuru, yüklenicisi, temeli olmaktan çıkması ve nitelik değiştirmesiyle, çalışmanın kaldırılması yönünde ilerleyecektir. Çalışma koşullarıyla ilgili kararlar işçi konseyleri ve sendikalar tarafından alınacaktır. Fabrika, işletme, okul, her bir alandaki kararlar o alanda yer alan konseyler, fabrika işyeri kurulları, işçi meclislerinde alınır. Sosyalist ülkede emekçilerden vergi alınmaz. Sömürücü sınıflar ortadan kaldırıldığı için onlardan alınacak bir vergi de yoktur. Az miktarda üretim aracına sahip küçük üreticilerin, grupsal kooperatif mülkiyete sahip olan küçük üreticilerin gelirlerinin bir bölümü ise vergi olarak alınır. 215


Ortak toplumsal gereksinmelerin, yeni yatırımların karşılanması toplam üretimden ayrılan bir fonla sağlanır. Toplumsal fonun kullanımı merkezi planlamalarla ve planların konseyler ve genel halk oyuyla karara bağlanır.

TOPLUMSAL VE BİREYSEL İHTİYAÇLARIN VE YENİ İHTİYAÇLARIN KARŞILANMASI. TEMEL HAKLAR

Sosyalist ülke insanları beslenme, konut, ısınma, sağlık, eğitim, iş, emeklilik, ulaşım, iletişim, kültürel gelişim, spor yapma, seyahat, dinlenme, eğlenme, oyun gereksinimlerinin karşılanması güvence altına alınmış olarak günle ve gelecekle ilgili hiçbir kaygı duymadan güvenli ve özgür bir yaşam sürdüreceklerdir. Kapitalist toplumlardaki güvencesizlik -işsizlik, aç ve açıkta kalma- ve gelecek kaygısı olmayacaktır. Bu haklar, sosyalist işçi demokrasisinin toplumsal ve bireysel özgürlük temelini oluşturur. Sosyalist ülke, toplumsal kültürel gelişme düzeyinin olanaklı kıldığı ve ortaya çıkardığı yeni ihtiyaçlarla birlikte her işçinin beslenme, barınma, sağlık, eğitim, ısınma, ulaşım, iletişim, kültürel gelişim, spor, dinlenme ve eğlenme, emeklilik için yeterli olacak bir toplumsal pay ve sosyal haklara sahip olabileceği koşul ve olanaklar bulunmaktadır. Sosyalist toplum, bunları birer hak, günümüz insanının yaşam koşullarının zorunlu gereksinmeleri olarak görür. Sosyalist ülke, ekonomik potansiyelleri ve toplumsal emek üretkenliğinin gelişme düzeyiyle bunları gerçekleştirebilecek güce sahiptir.

Merkezi Plan, Bir Bütün Olarak Yaşamın Sosyalist Temelde Örgütlenmesinin Aracıdır

Üretim anarşisi ve rekabete dayanan, bunun kaçınılmaz sonucu krizler olan kapitalist ekonomiden farklı olarak sosyalist 216

ekonomi merkezi bir plan temelinde yönetilir. Sosyalizmde planlama sadece ekonomik bir sorun değil, daha baştan toplumsal üretim ve yönetim ilişkilerinin merkeziyetçi kolektif olarak yeni ve daha yüksek bir temelden iç içe örgütlenmesi sorunudur. Günümüzde karmaşık merkezi plan yapabilmenin bilimsel, teknolojik, organizasyonel imkanları bulunmaktadır. Bu, ekonominin iç entegrasyon düzeyi ve kolektif emekçi olarak işçi sınıfının toplumsal-sınıfsal niteliğinin gelişmiş olmasıyla da çok daha olanaklı hale gelmiştir. Merkezi, bölgesel, yerel ve birim planlamalarını iç içe geçirecek bir plan bütünlüğü ile standart plan uygulamasının yetersizliği aşılabilir. Esaslar merkezi planla aynı kalırken bölgesel, yerel, birimlerdeki toplumsal ihtiyaçların farklılıklarını da gözeten, kapitalizmden devralınan ulusal, bölgesel ve cinsel eşitsizlikleri gideren, kapsayıcılığı güçlenmiş bir plan uygulaması gerçekleştirilir. Merkezi planın uygulanmasının ve sosyalist ekonominin genel yönetiminin gerekli kıldığı -rekabet, üretim anarşisi ve gelişim eşitsizliğini önlemenin zorunlu koşulu olanmerkeziyetçilik, kolektif mülkiyetin korunması, meta üretiminin ve ücretli emeğin tasfiyesi, toplumsal üretkenliği geliştirme, üretim araçları üretimiyle tüketim araçları üretimi arasındaki uyumun sağlanması, bölgeler arasında gelişim eşitsizliğine yol açmama, kapitalizme geriye dönüş değil komünizm yönünde ilerleme koşuluyla, bölgesel farklılıkları ve bölgesel iradeyi gözeten bir çizgide uygulanır. Bölgesel planlarla merkezi planın uyumu gerçekleştirilir. Merkezi planın, bölgesel, yerel ve birim planlarının hazırlanması, değerlendirilip geliştirilmesi konseylerde olur. Merkezi planlar nihai olarak referandumla karara bağlanır. Ülke ekonomisiyle ilgili büyük kaynak kullanımını gerektirecek projeler de genel işçi oyuna sunulur. Bölgesel, yerel ve birim planlarında da benzer prosedür uygulanır. Konseyler, planların, projelerin uygulanması ve denetiminden 217


de sorumludurlar. Plan politikası, plan-karar-uygulama olarak devletten devletsizliğe, komünalliğe geçişin adımları ve hazırlanmasıdır.

Sosyalizmde Yaşam Alanları İnsan Odaklıdır

Kentler kapitalizmin eşitsiz ve dengesiz, düzensiz gelişimini, devasa tüketimi, çevre kirliliği ve doğa yıkımını, toplumsal çürümeyi, fakat büyüyen sınıfsal karşıtlıklarını da, bütün kapitalist ilişkileri bağrında toplamıştır. Tekelci kapitalizmle kent, bağrında onu yıkacak olan sınıfın gelişimini de taşıyarak, gelişmenin ve çürümenin doruğuna ulaşan kenttir. Toplumsal çürüme ve yıkımın, doğa yıkım ve krizinin merkezi olan kapitalist kentler yıkılacaktır. Sosyalizmle-komünizmle birlikte kent, kenti var eden üretim tarzı ve felsefe tepeden tırnağa değişecektir. Kent sınıfsal toplumsal karşıtlık ve çözülmenin, toplumsal ve bireysel yalnızlaşma ve yabancılaşmanın, derin ayrım ve bölünmelerin, sahte ışıkların merkezi değil gelişen toplumsal ilişkiler yoluyla insanların toplumsallaşmasını geliştiren ve bireylerin çok yönlü gelişimini sağlayan, çevre ve doğayla da uyumlu ve bütünleşmiş, insanın doğaya yabancılaşmadığı kent olacaktır.

Sosyalist Eğitim

Sosyalizmde eğitim, toplumsal eğitimdir. Okul kurumuyla sınırlanmaz, toplumsal yaşamın bir parçası olarak eğitim ömür boyudur. Sosyalist eğitim, herkesin bilimden sanata, felsefeden spora, tasarımdan yaratıcılığa, yöneticilikten organizasyonculuğa, oyundan eğlenceye istediği her alanda en gelişkin bilgi ve becerisini geliştirebileceği ve yaşamla buluşturabileceği eğitimdir. Sosyalist eğitim bunların birliği ve bütünlüğüdür. Sosyalist ülkenin her bireyinin eğitim alma hakkı vardır. Eğitim parasızdır. Eğitim hakkından yararlanmak isteyen her 218

birey anaokulu, ilk, orta, lise, üniversite eğitimlerinden parasız ve sosyal ortamı oluşturulmuş olarak yararlanabilir. Komünist eğitimcilerin eğitilmesi, sosyalist toplumun gelişiminin en temel güvencelerinden birisidir. Eğitimin amacı ve hedefi, sosyalist toplumun geleceği, komünizmi kuracak kuşak olarak başta çocuk ve gençlerin olmak üzere tüm bireylerin zihinsel ve bedensel yeti ve özelliklerinin keşfi ve çok yönlü geliştirilmesiyle, özgür, bağımsız ve toplumsallaşmış birey olarak gelişimlerinin sağlanmasıdır.

Sağlık Politikası ve Sağlık Güvencesi

Sağlık toplumsal sağlıktır. Sosyalist toplumun üyelerinin düşünsel, bedensel ve ruhsal sağlığı sağlam bir toplum yapısının güvencesidir. Sosyalizmde, yalnızca tedavi edici, yalnızca koruyucu ve önleyici sağlık politikası değil, aynı zamanda tüm toplumsal çalışma, yaşam ve ilişkilerin sağlıklı hale getirilmesini içeren bir sağlık politikası uygulanır. Toplumsal-bireysel, parasız, tam sağlık güvencesi, koruması; tüm çalışma, yaşam ve ilişkilerinin sağlıklı olması hakkı temel bir haktır. Sosyalist anayasa ile güvence altına alınır.

Sosyalizmde İnsan Evrensel Gelişimin Olanaklarına Sahiptir

Sosyalist toplumda, bilim, kültür, sanat, spor, oyun ve eğlence bireysel uzmanlık alanları olmaktan çıkacak, sağlıklı bir toplum ve birey gelişiminin gerekleri haline gelecektir. Bunlar aracılığıyla diğer insanlarla, kendisiyle, doğayla kurduğu ilişkiler kökten değişime uğrayacak ilişkileriyle insan evrenselleşecektir. Bunlar, sosyalist ülke insanı için ayrıcalık değil, evrensel gelişimin bir parçası olarak insanın gelişimini sınırsız kılması, kendisini 219


gerçekleştirme olanağına sahip olması temelinde sürekli gelişen ve çoğalan imkanlarla temel birer haktır.

Sosyalist Yaşam Tüm Bireyler İçin Haktır

Yaşlılar, engelliler, çalışamaz durumda olanlar sosyalist toplumun toplumsal sorumluluğuna ve güvencesine sahiptirler. Onların mutluluğu sosyalist toplumun insanlık ölçütüdür. Toplumsal-ekonomik-sosyal bütün güvencelere sahip olacaklar, onlardan yana eşitsizlik -pozitif ayrımcılık- uygulanacaktır.

cumhuriyetten daha gelişkindir. Korkması gereken sosyalizmin yükselen prestijini ve etki gücünü kırmak için Mc Carthy’cilikle kapitalist ülkelerde komünist avına çıkanlardır. Sosyalist ülkemiz, sosyalizm bayrağı altında yaşamak isteyenlerin gelip yaşayacağı, yaşamak istemeyenlerin de istedikleri anda terkedip gidebilecekleri özgür insanların yaşayacağı bir ülke olacaktır. O gücünü silahlardan ve yasaklardan değil, oluşturduğu sosyalist demokratik siyasal düşünüş ve kültürden, ekonomik, toplumsal ve bireysel hak ve özgürlüklerin gelişkinliğinden alır.

Sosyalist Ülkede İsteyen Her Birey, Ülkeyi Terkedip Gitme Hakkına Sahiptir. Her Bölgesel Federe Topluluk, Özgür İradesiyle Ayrılma Hakkına Sahiptir

İsteyen her birey, sosyalist ülkeyi terkedip gitme hakkına sahiptir. Her ulus ve bölgesel federe topluluk, özgür iradesiyle ayrılma hakkına sahiptir. Komünal yerel ve bölgesel topluluklar birliği yapısı içerisinde yer alan bölgesel bir topluluk, yapacağı genel oylama sonucu federe topluluk yapısının içinde kalma ya da ayrılma hakkına sahiptir. Sosyalist federe topluluklar birliğinin başvuracağı tek yöntem demokratik ikna yöntemidir. Sosyalist ülke, baskı ve zor yoluyla isteyenin ayrılmasını önlemek bir yana bunun demokratik koşullarını hazırlamayı bir yükümlülük sayar. Bizim, kapitalist saldırı ve kuşatmalardan, provokasyonlardan korkumuz yoktur. Bizim Berlin duvarına da ihtiyacımız yoktur. Çünkü hiçbir kapitalist devlet ve burjuva demokrasisi, sosyalist ülkenin sağlayacağı ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel hakları ve özgürlüğü sağlayamaz. Sadece ekonomik, toplumsal hak ve özgürlükler yönünden değil birey hakları ve özgürlükleri yönünden de sosyalizm, en gelişkin burjuva demokratik 220

221


KOMÜNİSTLER VE DİĞER HAREKETLER

Dünyada ve Türkiye’de çok uzun yıllar devrimci mücadeleyi karakterize eden antiemperyalist ve antifaşist halkçı mücadeleler ve devrimcilik tarzı oldu. İşçi hareketi üzerinde hegemonya kuran sosyal demokrasi, modern revizyonizm ve sendikalizmle karakterize olan reformizm, işçi sınıfını devrimci mücadeleden uzak tutma ve sisteme bağlama misyonunu yerine getirdi. Demokratik halkçı mücadele çizgisindeki küçük burjuva devrimcilik ise bugün reformist devrimciliğe ve burjuva demokrasisinin ve kapitalizmin sol muhalifleri, düzelticileri olmaya doğru hızla geriliyor. Devrimci kulvarın dışına çıkıyor. Yeni dünya durumu, Türkiye’nin yeni koşulları devrimci mücadelenin ve devrimci olma ya da olmamanın yükselen koşul ve ölçütlerini de ortaya çıkarmıştır: Kapitalizmi ve burjuva demokrasisini yıkma, proletarya önderliğinde sosyalist devrim ve komünizmi inşa mücadelesi. Devrimci mücadelenin 222

223


ve kapitalizmin düzelticiliğinden de kesin kopuşun açık temeli budur. Proletaryanın derinleşen mücadele gereksinim, özlem ve yetilerine, liberal toplumsalcı muhalefetten -ve onun içinde eriyen geleneksel sosyalist ideoloji ve halkçı demokratizmden- kesin bir kopuşla, yanıt verecek olan ancak bu nitelikte bir devrimciliktir: Komünizmi belirsiz bir geleceğin sorunu olmaktan çıkaracak ve komünizm için savaşacak, daha yüksek donanımlı bir proletarya hareketinin sosyalist devrimciliğidir. Burjuva sınıf egemenliğinin tüm biçimlerinden bağımsız ve uzlaşmaz karşıt bir komünist devrimci mücadele kanalının açılması, yükselen sınıfın tutkulu savaşım özlem ve yeteneklerinde zemin bulacak, tıpkı 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ve 20. yüzyılın ilk yarısında iç içe geçerek yükselen proletarya hareketleri ve sosyalizm dalgası gibi, onları da çok aşan sosyalist proletarya hareketleri ve devrimleri dalgasına doğru gelişecektir. Bugün burjuvazinin dev çaplı gelişmiş sınıf hakimiyeti karşısında bir nokta gibi görünen komünist devrim tohumlarının anlamı, içinde yarının öncü işçilerinin komünizm tutkusunu, proleter milyonların sosyalist devrimci savaşım inisiyatifini, yaratıcılık ve kuruculuğunu taşıyor olmasındadır. Kapitalizmin bugün bir üst düzeyde uzlaşmaz hale getirdiği sınıfsal-toplumsal-bireysel çelişkilerini de komünizmin özgürlük dünyası tutkusu ve sosyalist proleter devrim hareketi haline getirecek olan budur. Komünist devrimcilik sadece sınıfsal kurtuluş için değil toplumsal ve bireysel kurtuluş için de savaşan, kendisini bu savaşın içerisinde örgütleyen ve dönüştüren devrimciliktir. Çözülmekte olan demokratik halk devrimciliği bir yana, önceki sosyalist devrim programlarının nihai amacı dışta tutan, mücadele anlayışında dahi olmayan, dar bir sınıf mücadelesi anlayışı ile ötelenip belirsizleştirilen veya reformist kulvarlara hapsedilen sorunlar -konseyler demokrasisi ve devlet sorunu, kapitalist üretim ve emek organizasyonu sorunu, meta egemenlik ilişkileri sorunu, işbölümü sorunu, kadın, çocuk 224

ve aile sorunu, birey sorunu, kent sorunu, doğa sorunukomünist devrimci programatik kapsam ve dinamiklere sahip, yakıcı güncel savaşım konularıdır. Komünizmin özgürlük dünyası anlayışımızın, komünizmin aşamacı ötelenmesini yıkan gelişkin sosyalizm anlayışımızın, proleter devrimler ve sosyalist dünya devrimi anlayışımızın, toplumsallaşmış proletarya anlayışımızın, sosyal devrim örgütü anlayışımızın, toplumsallaşmış birey-kadro anlayışımızın ayırdedici niteliklerinin oturduğu zemin en temelde budur. Proleter devrim, burjuvazinin salt siyasal iktidarını ve mülkiyet ilişkilerini değil, en temelde üretim ve meta egemenlik ilişkileri olmak üzere tüm ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel egemenlik kurum ve ilişkilerini paramparça edecek, yerine salt siyasal iktidarını değil, her alan ve düzeyde yepyeni organ ve ilişki biçimlerini, bir bütün olarak yeni ve çok daha yüksek bir toplumsal sistemi örgütleyecek bir devrimdir. Yıkılacak olan yalnız burjuvazi, kaldırılacak olan yalnız özel mülkiyet, baskı ve sömürü değildir. İşçilerin, emekçilerin, toplumun ve bireylerin içinde bulundukları önceki her türlü sınıf, meta, kurum ve toplumsal işbölümü ilişkileri, bağımlılaştıran, sınırlandıran, körelten ve köleleştirici üretim ve emek biçimleridir. Kapitalizmi siyasal ve sınıfsal bakımdan olduğu gibi toplumsal bir sistem olarak da bütünüyle yıkacak bir devrim olarak proletarya devrimi, sosyalist inşa adımlarını önceki sosyalizm deneyimlerini de aşacak daha yüksek bir komünist karakterle birlikte atacaktır. Bu sorunları doğrudan kapsayıp köklü çözüm üretmeyen hiçbir program, komünist devrimci bir program olmaz. Bu sorunları komünizm-kapitalizm karşıtlığı eksenine oturmuş bir sosyalist devrim temelinden kavrayıp onun güçlü bir sınıfsal-toplumsal dinamiğine çevirmeyen hiçbir örgütlenme ve mücadele anlayışı başarılı olamaz. Burjuva sınıf egemenliğinin siyasal olduğu kadar geniş ve derin toplumsal köklerine- ki günümüz tasfiyeciliğinin de kökleridir- karşı kesin bir savaşım yürütülmeden kapitalizme karşı savaşılamaz. 225


MARKSİZM-LENİNİZM KOMÜNİSTTİR

Marx, “Kapitalist sistemi yıkmanın tek mümkün yolu” der, “onun içindeki tüm çelişkilerin tarihsel gelişim seyrini kavramaktır.” Bu, kapitalizmin şiddetlenen sınıfsal-toplumsal çelişkileri ve devrimci sınıf savaşımları temelinde yıkılacak olmasının, bilimsel komünizmin en özlü tanımıdır. Bu kavrandığında geriye kalan, komünistlerin ve proletaryanın kapitalizmi yıkıcı devrimci pratik eleştirisi ve yeni ve daha yüksek olanı, komünizmi kurmasıdır. Marx, proletarya-burjuvazi savaşımının uzlaşmazlığını ve tarihsel gelişim yönünü, üretimin toplumsallaşmasına karşılık kapitalist üretim ilişkileri çelişkisi temelinde, onunla iç içe ele aldı. Burjuva diktatörlüğünün ve özel mülkiyetin şiddete dayalı sosyal devrimlerle yıkılmasını, proletarya diktatörlüğünü, kapitalizmin sınıfsal-toplumsal çelişki ve savaşımlarının zorunlu ve kaçınılmaz sonucu olarak ortaya koydu. Paris Komünü’nün tarihsel deneyiminden, proletarya devrimi, konseyler iktidarı, proletarya diktatörlüğü ve demokrasisine dönük ilk evrensel sonuçları çıkardı. Önceki tüm devrimlerin devlet aygıtını yetkinleştirdiğini, proleter devrimlerin asıl sorununun ise, burjuva devlet aygıtını, sürekli ordusunu, bürokrasisini parçalamak; özel mülkiyetin kaldırılmasından başlayarak, her türlü sömürü, işbölümü ve sınıf ile birlikte devleti sönümlendirme sürecine sokmak olduğunu ortaya koydu. Marx ve Engels, ne sınıf çelişkisini, ne de sosyalizm öğretilerini dar bir ekonomik soruna indirgediler. Modern büyük sanayi kapitalizminin son derece yıkıcı alt üst oluşlarla gerçekleşen bu gelişim döneminde, önceki tüm katı toplumsal ilişki, kurum ve işbölümü biçimlerinin, düşünüş ve değerler sisteminin “buharlaşmasını”, kapitalizmin doğurduğu sınıfsaltoplumsal-bireysel sorun ve çelişkilerin gelişim yönünü sınıfa karşı sınıf, kapitalizme karşı komünizm ekseninden kesin saptamalarla ele aldılar. Salt siyasal değil toplumsalbireysel özgürlük sorunu, emeğin yalnız sömürü ve ezilmekten 226

kurtulmaktan kalmayıp, üretimin temeli ve asli unsuru olmaktan çıkması, nesnelere tabi olmaktan çıkması ve yöneticisi, özgür ve yaratıcı faaliyet haline gelmesi sorunu, zorunlu emek-zamanın temel ve ölçüt olmaktan çıkıp genişleyen özgür zamanın toplum ve bireylerin çok yönlü gelişiminin temeli haline gelmesi sorunu, konseyler demokrasisinin burjuva parlamenter demokrasi ile karşıtlığı ve üstünlüğü ve giderek her türlü devlet, yönetim biçimi olarak demokrasinin de sınıflar ve zahmetli ve tekdüze emekle birlikte sönümlendirilerek özgür ve çok yönlü gelişmiş bireyler toplumu sorunu, başta kafa ile kol emeği, kent ile kır, kadın ile erkek ve uluslararası işbölümleri olmak üzere toplumsal-teknik işbölümünün sönümlenmesi sorunu, işbölümü ve değer yasası ile birlikte her türlü fetiş ve bağımlılık ilişkisinin kaldırılması sorunu, ulusların ve ailenin sönümlenmesi sorunu, kadının özgürlüğü sorunu, özgür ve bilimsel eğitim sorunu, insan-doğa ilişkisi sorunu, hepsi bilimsel komünizm ufku dahilindedir.

2. ENTERNASYONAL’İN KAPİTALİZMİN EMPERYALİST DÖNÜŞÜMÜ İÇERİSİNDE ÇÖZÜLMESİ VE İHANETİ, 3. ENTERNASYONAL’İN DEVRİMCİ KOPUŞUNA KARŞIN DARLAŞMASI

2. Enternasyonal’i oluşturan Avrupa’nın, başta Alman sosyal demokrat partisi olmak üzere, kitlesel işçi partileri, kapitalizmin hızlı bir genişleme sürecine girdiği ve sarsıntılarla tekelci aşamasına geçtiği dönemde, bunu krizlerin yaşanmayacağı bir dönem olarak tasvir ettiler ve barışçıl geçiş, düzenli ve eşitlikçi kapitalizm, ultra emperyalizm hayallerini de buna dayandırmaya çalıştılar. Kapitalizmle bilimsel komünizm ekseninden kesin karşıtlık oluşturan, devrimi sınıfsal olduğu gibi toplumsal yönden de derinleştirecek, siyasal ufkunu ve enerjisini büyütecek konu ve sorunlardan uzaklaştılar. Devrimci sınıf mücadelesinden 227


uzaklaşmayla birlikte toplumsal devrimin konu ve sorunlarının da sınıf mücadelesiyle bağı kopartıldı, reformize edildi, Kantçı görüşlerden esinlenen ahlaki, insancıl sosyalizm görüşleri ortaya çıktı. Oysa bu konu ve sorunlar, emperyalizm çağı kapitalizminin her alan ve düzeydeki, sınıfsal olduğu kadar toplumsal, ulusal planda olduğu kadar uluslararası çelişkileri ve yıkımları büyüten karakteriyle, boyutlanmış ve derinleşmiş olarak gündemleşiyordu. Proletaryanın burjuvaziyle, komünizmin kapitalizm ile uzlaşmaz karşıtlığı, şiddete dayalı sosyal devrim ve proletarya diktatörlüğü sorunlarından başlayarak, bilimsel komünizmin temel belirlenimleri 2. Enternasyonal partileri tarafından çekmeceye kilitlendi ve unutulmaya terkedildi. Marksizmde özsel olan kapitalizmin ideal görüngüsü ile gerçek biçim ve işleyişi arasındaki zorunlu ayrım, ve buna dayanan burjuva ideolojisi ile sosyalist ideoloji arasındaki kesin ayrım ve karşıtlık, 2. Enternasyonal tarafından toprağa gömüldü. 19. yüzyılın sonlarında, ileri kapitalist ülkelerde, proletaryanın kentlerde ve büyük tekelci sanayi işletmelerinde yoğunlaşması, kent kültürü kazanması, kapitalist üretici güçlerde ve ilişkilerde genişleme, demokratik cumhuriyet, genel oy hakkı ve parlamentarizm, milyonlarca işçinin sosyalist parti ve sendikalarda örgütlenmesi hız kazandı. Bu uluslararası işçi sınıfı hareketi ve ilerlemesinde bir gelişme anlamına geliyordu ve Marx ve Engels’in kendi dönemlerinde sosyal demokrat işçi partilerine sert eleştirilerine karşın belli bir esnekliği gözetmelerinin de nedeniydi. Engels’in bu dönemden taktik olarak yararlanmaya dönük vurguları, devrimci kayıt ve uyarılarından arındırılarak revizyonizmi teorize etmede kullanıldı. Bu kazanım, ilerleme ve olanaklar, 2. Enternasyonal partilerinin ihaneti ile de birlikte, burjuvazinin sınıf egemenliğinin de siyasal olduğu kadar toplumsal temellerinin ve işçi sınıfına içinden nüfuz edişinin güçlenmesinin nedeniydi. Geniş kitlelerin “ideal-düzeltilmiş kapitalizm/ideal demokrasi” beklentisinin peşinden sürüklenmesine, burjuva önyargılara 228

kapılmasına, kapitalizmin emperyalist aşamasına geçişle tüm çelişkilerinin patladığı döneminde proleter devrim ve sosyalizme geçiş zorunluluğunu kavrayamamasına neden oldu. Kapitalizmi ve burjuva demokrasisini içinden dönüştürmek, onu devrimle yıkmanın yerine geçti. Partiler, parlamento grupları, sendikalar, kooperatifler, kadın, gençlik ve sayısız toplumsal örgütlenmeler, her birisi ve hepsi devrimci mücadelenin ve kapitalizmi devrimci savaşımla yıkmanın değil içinden dönüştürme hayallerinin, kapitalizmin sol muhalifliğinin ve düzelticiliğinin organı haline geldiler. İleri kapitalist ülkelerde, köklü bir değişimin böylesine zor görünmesinin nedeni budur. Leninizm’de olup 2. Enternasyonal partilerinde olmayan, devrim ve iktidar sorununa komünizm perspektifinden, devrim yapma bilinci ile yaklaşılmasıdır. Komintern şu önemli tespiti yapar: “Günümüzde reformizmin, aynı zamanda üretici güçlerin gelişmesi ile bağlantılı olarak kapitalizmde meydana gelen yapısal dönüşümler tarafından beslendiği açığa çıktı.” Kapitalizmdeki genişleme ve göreli istikrar dönemi, burjuva demokrasisi ve “sivil toplumu”, komünist hareketi de tüm kurumlarıyla içine çekmiş ve yutmuştu. Bugüne dek gelişmiş kapitalist ülkelerde neden sosyalist devrimlerin gerçekleşmediği sorusunun temel bir yanıtı da buradadır işte: Sosyalist partilerin başta kapitalist meta egemenliği ve burjuva demokrasisi olmak üzere, kapitalizme çok yönlü ve bütünsel, tam karşıt eksenden bir komünist devrimci savaşım ufku ve düzlemine çıkamaması ve işçi sınıfını da çıkaramaması, tam tersine, burjuva demokrasisi ve kapsam ve derinliği daha geniş meta egemenliği, bu temelde yükselen kapitalizmin ideal görüngüsü ve beklentisi içinde eriyip gitmesi ve sisteme bağımlı hale gelmesi. Sosyal devrim ve proletarya diktatörlüğü yerine reformizm, kapitalizmin siyasal, toplumsal, ekonomik tüm egemenlik biçimlerine komünizm ekseninden karşıtlık yerine güdük bir ekonomik-demokratik sınıf mücadelesi, sosyal reformist muhalefet anlayışı, sosyalist enternasyonalizm ve 229


sosyalist dünya devrimi yerine ulusal dar görüşlülük ve sosyal şovenizm geçirildi. Parti ve sendikaların bürokratikleşmesi, bir işçi aristokrasisinin ortaya çıkışı, Bernsteincı “üretici güçler teorisi” revizyonizmi ve ihanetin zirve noktası olarak savaşta emperyalist burjuvazinin desteklenmesi ile sosyalist hareketin çürütülmesine karşı Leninizm emperyalizm ve proleter devrimleri çağının teorisi ve taktiği oldu. Emperyalizm çağının sarsıntılarıyla birlikte proletaryanın siyasal savaşımının, strateji ve taktiğinin öne geçtiği bir dönem açıldı. Proleter devrimci sınıf mücadeleleri ve devrimlerinin olduğu bu dönem, her sorunun sınıf mücadelesine ve iktidarın ele geçirilmesine, sınıfsal ve toplumsal sorunların çözümünün ise sosyalizme bağlandığı bir dönem oldu. Siyasal mücadele ve siyasal iktidarın ele geçirilmesine odaklanma, proletaryanın fiili önderlik ve hegemonyasına vurgunun dar bir sınıfsallığa dönüşmesi ve ittifak ilişkilerinin de sadece bu yönden tanımlanması, toplumsalsınıfsal karşıtlık oluşturan konuların mücadele konuları olarak alınmayıp çözümlerinin devrime ve devrim sonrasına bırakılması, geri sosyalizm deneyiminin ise kapitalizmin çözeceği sorunları çözmekle karşı karşıya kalıp sınıfsal-toplumsal devrimi komünizm yönünden derinleştirmemesi, 3. Enternasyonal’e hakim oldu. Yine, 3. Enternasyonal’in savaşa ve faşizme karşı mücadele stratejisi, taktikleri ve bunların sağ yorumları, burjuva siyasal iktidarın yıkılması stratejisi üzerindeki etkileriyle de ayrıca anılmalıdır. Teorik ufuk daha geniş olsa da partilerin çizgi ve pratiğini belirleyen bunlar oldu. Örgütlenme ve mücadele kapsamı daha geniş olan partiler ise toplumsal konu ve sorunları devrimci bir karşıtlık zeminine taşımakta zorlandılar. Modern revizyonizmin bir türü olan Avrupa Komünizmine geçişle birlikte İtalya, Fransa gibi ülkelerde var olan muazzam kurumsallaşma, yaygın örgütlenmeler, siyasal, ekonomik, toplumsal dönüşümün, sistem içi alternatifçiliğin, reformizmin örgütlenme ve organlarına dönüştüler. Kapitalist sistem ve burjuva 230

demokrasisinin organları haline geldiler. Genişleyen kapitalist meta üretimi ve değişimine karşı sosyalizm yönünden bir karşıtlık oluşturamadılar, bunu benimsediler ve karşıtlık oluşturmak şöyle dursun, onu içselleştirdiler. Burjuvaziye karşı mücadeleyi tekellerin sınırlandırılması ve üretimin ve ekonominin kapitalist toplumsallaştırılması üzerinden dönüştürülmesi reformist politikasına indirgediler. SOVYET SOSYALİZM DENEYİMİ: İNSANLIĞIN GÖRDÜĞÜ EN BÜYÜK DEVRİMCİ ATILIM VE KIRILMA NOKTALARI Bu tarihsel döneme uygun olarak emperyalist kapitalizmin kitleleri sistem içerisine çekip özümlemesinin bütün biçim ve yöntemlerine, proleter sınıf mücadelesinin gelişimiyle artacak ve şiddetlenecek olan saldırganlığına karşı onu etkisizleştirip yenilgiye uğratacak son derece esnek ve son derece savaşçı, inisiyatifi ele alan, iktidar hedefinden bir an bile kopmayan bir strateji ve taktik, sosyal devrim örgütü olarak parti, kendiliğindenlik ile sosyalist bilinç ve ideoloji ayrımı, Leninizmin evrensel karakteridir. Bununla birlikte Leninizmin bayrağında sadece sınıf mücadelesinin proletarya diktatörlüğüne genişletilmesi yazmaz. Onun asıl temelini oluşturan, komünizm ekseninden kapitalizmin bilimsel ve yıkıcı eleştirisi, uzlaşmaz kapitalizm karşıtlığı zemininde geliştirdiği, komünizmin bir alt aşaması olarak proletarya sosyalizmi, proletarya diktatörlüğü ve onun komünizm yönünde aşılmasıdır. Lenin’in Rusya’da Şubat devriminin hemen ardından Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi adını Komünist Partiye çevirirken, ortaya koyduğu komünist devrim perspektifi son derece nettir: “Sosyal-demokrasi” kavramı 2. Enternasyonal ihaneti ile kirletilmiş olduğu gibi, bilimsel ve doğru da değildir. Komünizm amacı açık ve net biçimde belirginleştirilmelidir. Çünkü: 1-Sosyalizm 231


kendi başına amaç değil, komünizme doğru gelişmenin yoludur. Sosyalizm kapitalizmden, burjuva demokrasisi dahil, her yönden köklü biçimde kopmak ve komünizme doğru gelişmek zorundadır. 2- Marksistler, sosyalizme geçişte devletin zorunluluğunu tanımasıyla, devletin hemen kaldırılmasını isteyen anarşistlerden ayrılır, fakat Marksistler de, yalnızca her türlü devlete karşı olmakla kalmazlar, yine anarşistlerden farklı olarak bir devlet biçimi olarak demokrasiye de karşıdırlar. 3- Oluşum sürecindeki devlet ve demokrasi, eskisi gibi bir devlet ve demokrasi değil, devrimci kitlelelerin yönetim ve denetimine katılmasıyla, daha ilk adımından itibaren sönümlenme süreci de başlaması gereken, “devlet olmayan devlet”tir. Proleter sovyet demokrasisidir. Proleter demokrasi ne kadar genişler ve gelişirse, başka deyişle kitleler devlet yönetim ve işlerine ne kadar doğrudan ve etkin katılır ve yer alırlarsa, giderek herkes doğrudan yönetici olup yönetilen kimse kalmayacağından, devlet de o kadar hızlı sönümlenir. 4Uluslararası siyasal konjonktür, proleter devrimden başka bir çıkış yolu tanımamaktadır. Ekim Devrimi ve Sovyet sosyalizm deneyiminin yaşadığı sıkışma ve sorunlar, sosyalizmin koşullarının yalnızca ekonomikteknik değil toplumsal, siyasal, kültürel planda da daha geri olduğu bir ülkedeki sosyalizm deneyimi olarak tarihsel önem ve esinini azaltmadığı gibi, tam tersine bunlara rağmen gerçekleştirilmiş ve ilerletilmiş olması, kapitalist sistemi de baskı altına alan büyük kazanımları, bu sıkışmaların bir dizisinin insanlığın bugüne kadar gördüğü en büyük devrimci kitle atılımlarıyla aşılabileceğini göstermesi yönüyle de değerini yüz kat daha artırmıştır. Sosyalizm, partisiyle kaynaşmış ileri proletaryanın önderliğinde geniş kitlelerin devrimci inisiyatif, yaratıcılık ve özneleşmesini sağladığı ölçüde karşılaştığı en ağır tıkanma ve sıkışmaları aşmış, bundan uzaklaştığı ölçüde ise duraksama ve gerileme dönemleri yaşamış, yenilgiye uğramıştır. Bunda birçok nesnel ve öznel etken rol oynamakla birlikte, en önemlileri 232

üretim ve emek organizasyonu, işbölümü, meta egemenlik ilişkileri, değer yasası, kadın ve aile sorunu, proleter demokrasiye ilişkin olanlardır. Emperyalist kapitalist ülkelerdeki komünist partileri kapitalist meta üretim ilişkileri ve burjuva demokrasisini içselleştirerek reformistleşirken, vurguyu üretim ve emek tarzından mülkiyet ve bölüşüm ilişkilerine kaydırırken; Sovyet sosyalizmi deneyimi ise geri ve tek ülkede sosyalizm inşasının sorunlarını, tarihselöznel kısıtlılık ve yanılgılarını yaşadı. Sosyalizmin geri kapitalist bir ülkede inşası, proletarya iktidarı artı devlet kapitalizmi denklemini ortaya çıkardı. Sosyalist inşanın üretim ve ekonomi temelli inşasına çubuğun iyice bükülmesi, ekonomik inşanın varlık yokluk ve geleceğin inşasının sorunu olarak görülmesiyle birleşen bu riskli ve tehlikeli denklem proletaryanın sınıfsal gelişimi, inisiyatifi ve yönetsel yeteneklerinin gelişmesi ve iktidarı yönünden yürütülmesi ve kontrolü ile birleşmeyince mülkiyet, değer yasasının işlemesi, üretimin örgütlenmesi ve yönetimi, devletin yönetimi, üretim ve emek organizasyonları, bürokrasinin teknokrasinin ağırlığının artması ve etkinleşmesi, giderek iktidarı ele geçirmesine uzanan ve büyüyen bir sorunlar zincirini ortaya çıkarttı. Geri bir ülkede sosyalizmin inşası, sadece ekonomik değil siyasal ve toplumsal düzeyde de sosyalist inşanın geri düzeyde olmasını, kapitalizm tarafından çözülmemiş sorunlar tarafından geri çekilmeyi ve büyük oranda onları çözmekle sınırlanmayı getirdi. Devrimin muazzam öğreticiliği ve geliştiriciliğine karşın proletaryanın, toplumun ve bireylerin gelişimi sınırlıydı. Burjuva demokrasisi deneyimi devrim anında çok kısa bir süre yaşanmıştı. Toplumsal yaşam ve ilişki biçimleri, kültür, birey gelişimi Avrupa kapitalizmi ve burjuva demokrasilerine göre geri düzeydeydi. Merkezi devlet ve patriyarkallik toplumsal ve siyasal kültürde, yaşamda egemendi. Proletarya birkaç büyük kentle sınırlıydı, devrim yapmış olmasına karşın birçok yönden de geri bir proletaryaydı. İç savaş sırasında da erimiş, safları köylülükten 233


yeni gelenlerle dolmuştu. Köylülük ve kırsal nüfus toplumsal bakımdan büyük çoğunluğu ve ağırlığı oluşturuyordu. Kapitalizm öncesi üretim ilişkileri yaygındı ve Asya’da göçebelik ilişkileri düzeyindeydi. Ulusal sorunların ancak burjuva demokratik çözümü gerçekleştirilebilmişti. Kadının durumu, aile ileri kapitalist ülkelerden de geriydi, partiyarkallik egemendi. Devrim bunların tümünü sarstı yıktı, yeni bir düşünüş, yeni örgütlenmeler, ilişki ve yaşam biçimleri ortaya çıkarttı. Fakat bunlar, sadece bir devrimin sıcaklığının sürdüğü dönemin içerisinde çözülecek, bir anda değişecek kolaylıkta sorunlar değildi. Bunlar ekonominin, parti ve devletin yönetiminde, üretim ve yönetimin örgütlenmesinde, sosyalist demokrasinin uygulanmasında büyüyen bir temsil sorununa, ikame, ayrım ve yabancılaşmaya, devrimin sınıfsal ve toplumsal yönden derinleştirilememesine, her birinde geriye dönüşlere, giderek de iktidarın el değiştirmesine ve dar kalan sosyalist ilerlemelerin de çözülmesine yol açtı. Devrimin siyasal, sınıfsal, ekonomik, toplumsal, kültürel bütünlüğü ve iç içeliği, sosyalist inşanın tüm yönlerden birden geliştirilmesi, kapitalist üretim ilişkilerinden köklü ve bütünsel kopuş ve sosyalist üretim ilişkilerinin komünizme içerili kılınarak geliştirilmesi bir strateji haline getirilmemişti. Siyasal, sınıfsal, toplumsal, ekonomik, kültürel inşanın düz aşamalılığı, ayrımlaşması, birbiriyle çelişmesi ve giderek karşıtlaşması ortaya çıktı. Partide dar, kadro ve kitlelere dışsallaşan merkeziyetçilik egemen oldu ve parti içi, proletaryayla kolektivizasyon biçimleri gerçekleştirilemedi. Sovyetler temel iktidar organları olmaktan çıktı. Toplumsal mülkiyet, devlet mülkiyeti biçimini aldı. Ulusal sorunların ulusların iç içe geçerek kaynaşması ve erimesi, sosyalist ekonomi ve kültürün gelişmesiyle çözülmesi gerçekleştirilemedi. Sönümlendirilmesi gereken aile korundu ve sürdürüldü. Sovyet sosyalizm deneyiminin burjuva demokrasisine, kapitalist üretim, emek, yönetim organizasyonu ve işbölümüne karşı pratikte köklü bir alternatif geliştirememesi, bunları 234

sosyalizmin amaç ve gündemi olmaktan da çıkarmasının sonuçları çok ağır oldu. Marksizm ve komünist bilinç ve ideoloji, ruhuna ilişkin bir şeyleri, derinliğini, kapitalizme karşı en güçlü olduğu iki temel alanda en köktenci silahlarını ve bütünlüğünü yitirdi. Meta üretim ve egemenlik ilişkileri, üretim ve emek organizasyonu, toplumsal (kafa-kol, kadın-erkek, kent-kır vd) işbölümü, siyasal olduğu kadar toplumsal demokrasi, örgütlenme, yönetim ve ilişki biçimleri, enternasyonalizm, ulus, devlet, bürokrasi, kadın ve aile, eğitim, kent, birey, zaman, kültür, doğa ... Her biri kritik önemde, toplamda sosyalizme komünist içerim ve ruhunu veren dev çaplı bir toplumsal-siyasal devrim cephesi Sovyet sosyalizm deneyimindeki sıkışma ve darlaşmalardan başlayarak, sosyalizmin sorun ve gündemi olmaktan çıkarıldı. Sosyalizm en dar biçimiyle siyasal iktidar, sanayide ve tarımda kolektif mülkiyet, planlama, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sağlık ve sosyal güvenlik organizasyonuna doğru sınırlandı. Belli iyileştirme ya da sınırlamalara karşın kapitalist değer yasası, teknolojinin kullanım biçimi, ücret sistemi, üretimin toplumsal ilişkileri, emek organizasyon ve yönetimi, işbölümü, üretimgereksinme ilişkisi, gereksinimlerin belirlenme ve karşılanma biçimi, sosyalizmde de değişmez veri olarak kabul edildi. Tek kelimeyle: Kapitalizmin özünü ve temelini oluşturan kapitalist üretim ilişkilerine karşıtlık giderek daraldı ve eklektikleşti. Kapitalizmden komünizme tarihsel bir geçiş dönemi oluşturan sosyalizm komünizmin alt evresi olmaktan çıkıp ayrı bir aşama haline geldi. Geri kapitalist bir ülkede başlayan sosyalizmin inşasının ve tek ülkede sosyalizmin tarihsel ve çok yönlü ağır kısıtlılıkları, savaş ve savaşa hazırlanma, kapitalist kuşatma gibi konjonktürel ve tarihsel engellerle birlikte, kapitalizmden kopuşun ve sosyalizmin inşasının siyasal, sınıfsal, ekonomik, toplumsal, kültürel bütünlükte bir strateji olarak gerçekleştirilmemesi, düz aşamacı ele alınışı, sosyalist inşanın komünizme -kendi temelleri üzerinde yükselen üst evreye235


içerili bir perspektiften yürütülmemesi tıkanma ve kırılmasının da nedenleri oldu. Sosyalist inşanın gelişen ekonomik temeli, toplumsal kültürü, ilişkileri bu yönlü kopuş ve biçimler yaratmayı da olanaklı kılıyordu. Komünist Cumartesiler, sovhozlar, değer yasasını sınırlandıran girişimler, bu yönde hamleler olsa da kendi içlerinde sınırlı kaldı. Oysa sosyalist üretim ilişkilerinin gelişmesi, değer yasasının ve sonuçlarının komünizm yönünden sınırlandırılması ve sönümlendirilmesinin hızlandırılmasına, devletin temsililiğinin ortadan kaldırılmasına, bürokrasi ve teknokrasinin gücünün artırılmasına değil zayıflatılmasına, üretim-yönetim birliği sağlanarak kitlelerin yönetime doğrudan katılımına ve her düzeydeki insiyatifinin artırılmasına, toplumun ve bireyin komünist dönüşümüne temel oluşturarak komünalliğe geçiş yönünde ilerleyecek, süreci bu yönden örgütleyecek olanakları da ortaya çıkarıyordu. Bu doğrultuda adımların atılması ve ilerlenmesi, kapitalizmden komünizme tarihsel geçiş dönemi olan sosyalist toplumun içerisinden komünist üretim ilişkilerinin ve yaşam formlarının ortaya çıkmaya başlamasıyla, “emeğe göre ücret” ve çeşitli burjuva eşitlik biçimleriyle süren kapitalizmden kopuşu komünizm yönünden derinleştirir ve dünya çapında çok daha büyük bir çekim oluştururdu.

KÜÇÜK BURJUVA HALKÇI DEMOKRATİZMDEN KOPUŞ ÇİZGİLERİMİZ

Küçük burjuva halkçı demokratizm proletarya-burjuvazi uzlaşmaz karşıtlığının temelini oluşturan burjuva demokrasisi, meta üretimi, ücret ve meta köleliğini -en sivri sonuçları dışındatümden defterden sildi. İnsanın işgücü, işgücünün meta olması, artıdeğer sömürüsü, parça insan, meta yaşam, meta bilinç, meta demokrasi... Meta üretim ilişkileri ve metalar kitlesi ne kadar genişlerse sermayenin emek, burjuvazinin proletarya ve emekçi 236

sınıflar üzerindeki güç ve egemenliğinin; ve yalnız ekonomik sömürü ve egemenliğinin de değil, toplumsal, siyasal, ideo-kültürel egemenliğinin de o kadar genişlemesi ve derinleşmesi. Bunlarda bir sorun görülmüyorsa, kapitalist üretim tarzında, kapitalist üretim ve yeniden üretim ilişkilerinin toplumsal sisteminde, burjuvazinin sınıf egemenliğinin toplumsal temellerinin genişlemesinde de bir sorun görülmüyor demektir. Küçük burjuvazi bir sorun görmemektedir. Uzlaşmaz sınıf karşıtlığı içinde olmadığı tüm yönlü meta egemenlik ilişkileri, onun bilincini de kolayca metalaştırmakta, liberal ütopik-reformist “ideal kapitalizm” hayalini kapitalizmin gerçek ilişkilerinin yerine geçirmeye çalışmaktadır. Rusya’da ve diğer ülkelerde devrimin kapitalist gelişme düzeyinin geri olduğu noktalardan başlaması, kaçınılmaz olarak devrimin ve devrimci demokratik ya da sosyalist iktidarın, kapitalizmin gerçekleştirmediği gelişmeleri onun adına gerçekleştirme misyonunu da taşıyordu. Bu tarihsel olarak kapitalist gelişme yolu ile sosyalist gelişme yolunun iç içe geçmesine, ve sonrasında, sosyalist ideolojinin kapitalizmin ideal görüngüsüne doğru indirgenmesine yol açtı. Modern revizyonizm geri kapitalist ülkeler için bunu “kapitalist olmayan yol” teziyle ilkeleştirmişti. Halkçı demokratizm açısından devrim siyasal devrime, sosyalizm anlayışı da, kapitalizmin hiçbir biçimde gerçekleştiremeyeceğine inanılan burjuva demokrasisine ve üretici güçlerin geliştirilmesine doğru indirgenmeye başladı. Kapitalizmin gelişme düzeyini hep olduğundan daha geri değerlendirmek, kapitalizmin tarihsel misyonu ile sosyalizmin tarihsel misyonunu birbirine karıştırmak sonucunu doğurdu. Faşizme görelilikle burjuva demokrasisinin idealize edilmesi, bilim, teknoloji, üretim ve emek organizasyonu, işbölümü vd., üretici güçler açısından kapitalist gelişme yolunun idealize edilmesi, ideal kapitalizm - “Kapitalizmde olan olması gerekendir!”- ile sosyalizm arasındaki sınır çizgilerinin 237


bulanıklaşması, burjuva ideolojisinden kopamamayı ve kapitalizmin yapısal dönüşümleri ile birlikte de içinde erimeyi getirmiştir. Küçük burjuva halkçı demokratizm kapitalist üretim tarzının ve burjuva demokrasisinin eleştirisini en sivri sonuçları dışında tümden toprağa gömdü. Emperyalizmi tekelci kapitalist özünden kopartan, onunla ile mücadeleyi askeri-siyasal zorbalık, para sermaye asalaklığı, yoksulluk ve güvencesizlik, çürüme, yozlaşma ve çevre sorunlarına karşı ulusalcı, halkçı demokratik mücadele ile sınırlayan, küçük burjuva emperyalizm muhalefeti egemen oldu. Burjuva sınıf egemenliğinin mücadele edilmesi gereken geniş temelleri sadece demokratik devrimciliğin değil daha sonra modern revizyonizme evrilen komünist partilerin de görüş ve mücadele alanı olmaktan çıktı. Marksizm-Leninizm’e canlılık ve derinlik katan pek çok şey uçup gitti. Bugün bunun emperyalist kapitalizmin içsel dönüşümü ile daha da derinleşmiş bir devamı olarak, burjuva demokrasisinin ötesine uzanan bir ufuk olmadığı gibi, üretim ve emek organizasyonu, işbölümü, parça işçilik sorunlarında, meta egemenlik ilişkileri sorununda, kadın ve aile sorununda, insandoğa ilişkisi sorununda da bunların ötesine uzanan bir ufuk yoktur. Sosyalizmden anlaşılan da burjuva demokrasisiyle kapitalist üretim, emek, yönetim organizasyonunun, işbölümünün kökten yıkılması değil “düzeltilmiş” biçimleri olmaktadır. Kapitalist emek organizasyonu ve işbölümü, kapitalist üretimin toplumsal ilişkilerinden kopartılıp fizik sonuçlarıyla ele alınan salt çalışma koşullarıyla ilgili görülmektedir. Kapitalist üretim ve emek organizasyonuna, işbölümü ve çalışmanın değersizleştirilmesine, burjuva demokrasisinin sömürücü sınıf egemenliği karakteri ve tekelci oligarşik bir hakimiyete dönüşmesine, toplumsal ve bireysel yaşamın hücreleştirilmesine, nesneleştirilmeye, robotlaştırılmaya, hiçleştirilmeye karşı nefret ve tepki, işçi sınıfının kapitalizme karşı en derin devrimci dinamiklerinden biriyken buna ilişkin 238

ne bir talep, ne bir politika, ne bir ufkun olması, geleneksel sosyalist ideoloji ve onun küçük burjuva halk devrimciliği ve revizyonizm tarafından iyice bozunuma uğratılmış biçiminin işçi sınıfının güncel özlemlerinin dahi çok gerisinde kalan yoksullaştırılmışlığının bir göstergesidir. Sosyalist ideoloji, yarım yüzyıldan fazla zamandır kapitalizmin yapısal dönüşüm ve gelişmelerine, bilimsel, teknolojik, ekonomik, toplumsal, politik, felsefi, kültürel, sanatsal, psikolojik dönüşüm ve gelişmelere yanıt veremediği, donuklaştığı, daraldığı, bozunuma uğradığı yerde; giderek daha geniş, daha çeşitli, daha dinamik meta egemenlik ilişkileri ve ağları zemininden yeniden üretilen burjuva ideolojisinin, neoliberal demokratik toplumsal ilişki biçimlerinin etkimesi ve nüfuz edişi de artmış, burjuva, küçük burjuva troçkist, anarşist, feminist, liberal reformist, sivil toplumcu, “yeni toplumsal hareketler” tarzı muhalefet akımlarının, antiemperyalist halkçı demokratizmin de reformistleşmesinin ve bunlarla iç içe geçmesinin, postmodern sosyal liberal revizyonizm ile halkçı demokratizmin alaşımından yeni küçük burjuva ezilenci sosyalizmi ve diğer çözünük muhalefet akımların öne çıkmasının verimli toprağı haline gelmiştir. Modern revizyonizm ve halkçı demokratizm tarafından büsbütün içi boşaltılan sosyalist ideoloji, bağımsız inisiyatif ve çekim gücünü, kendi kırmızı çizgilerini dahi savunamaz hale gelmiş, silinmiştir. Bunlar, sadece halkçı demokratik devrimcilikten değil modern revizyonizme ve reformizme evrilen dogmatik sosyalist devrimcilik türlerinden de devrimci bir kopuşu gerçekleştirmek yönünden önemlidir. Emperyalist kapitalizmin en az 30 yıldır sarsıntılarla süren yapısal dönüşümünün “görülmemesi”nin, “Hiçbir şey değişmedi”ciliğin, değişim kör gözüm parmağına geldikçe de “Değişti ama değişmedi”ciliğin en temel nedeni, küçük burjuva halkçı demokratizmin dar antiemperyalizm, dar antifaşizmle, kapitalizm ve çelişkilerinin geri biçimi ve aşırı dar kavrayışıyla sınırlı, mali oligarşik sistemi kapitalizmin bozulmuş ve 239


düzeltilebilir biçimi olarak gören mücadele anlayışı ve kodlarıdır. Kapitalizmin bilimsel eleştirisinin, bilimsel komünist ideolojinin toprağa gömülmüş olmasıdır. Kapitalizmin üst tekelci gelişim ve çürümesine, doğurduğu sınıfsal-toplumsal çelişkilere karşı bu donanımsızlık ile birlikte, kapitalizmin her yapısal dönüşümü karşısında durumu sarsılan küçük burjuvazi, ya eski üretim ve mülkiyet ilişkilerini, eski devleti geri getirmeyi, ya da yeni üretim güçlerini, onun tarafından parçalanmış bulunan eski üretim ve mülkiyet ilişkileri içerisinde tutmayı arzular. Her iki durumda da hem gerici hem de ütopyacıdır! Günümüz küçük burjuvazisinin devrimci ve reformist siyasal temsilcilerinin emperyalizme, neoliberalizme muhalefeti de tamamen bu geri, ütopik-reformist temeldendir. Günümüzde neoliberal kapitalist çözücü etki, sadece politikalar yoluyla değil, meta egemenliğinin artan etkisiyle, toplumsal ve bireysel ilişki biçimleri, yaşam tarzıyla kapitalizmin gelişmiş biçim ve egemenliğine karşı her açıdan donanımsız bütün örgütlerin içerisine kadar girmekte ve içinden çözmektedir.

ANTİEMPERYALİST HALKÇI DEMOKRATİZMDEN AYRIM

20. yüzyılın ilk yarısındaki sosyalizm dalgasının geri çekilmesiyle, emperyalizmi tekelci kapitalist özünden kopartan, mali sermayeyi salt asalaklık ve çürüme olarak gören küçük burjuva mücadele anlayışları hakim hale geldi. Üretken güçlerin gelişimiyle kapitalist üretim ilişkileri arasındaki çelişkin sarmal gelişim ilişkisi kopartıldı. Emperyalizm teorisi, temelindeki kapitalist birikim sürecinin içinden doğan sınıf çelişkilerinden kopartılarak ölü bir dogmaya çevrildi. İdeolojik öncülük tesellisiyle proletaryadan, emperyalizm koşullarında toplumsal-maddi dinamiklerinin gelişmeyeceği önyargısıyla sınıfsal-sosyal devrim perspektifinden uzaklaşıldı. Artıdeğer sömürüsü ile azami kar, ücretli kölelik ile azami egemenlik arasındaki diyalektik ilişkiler karanlıkta bırakıldı. Mutlak ve göreli artıdeğer üretimi durmaksızın 240

genişletilmeden azami karın da sürdürülemeyeceği karanlıkta bırakıldı. Emperyalist kapitalizmin bağımlı kapitalist ülkelere doğrudan sermaye ihracındaki ve meta üretimindeki büyük çaplı artışların aynı zamanda sınıf savaşımının ihracı ve temellerinin genişlemesi oluşu karanlıkta bırakıldı. Bu proletaryanın nicel ve nitel gelişiminin, emperyalist kapitalizme kökünden karşıt ve onu paramparça edecek ileri sınıf oluşunun, proleter devrimlerin gelişen yeni koşullarının, bilimsel komünizmin karanlıkta bırakılması demekti! Artıdeğer sömürüsünün üretken güçlerin geliştirilmesi ve yoğunlaştırılmasıyla artırılması, sermaye birikiminin zorunlu koşuludur. Sonucu tekelci kapitalizm ve mali sermayedir. Kapitalizmin emperyalist aşamasında, durgunluk eğilimi ile artıdeğer üretimini yoğunlaştırma; azami kar ile artıdeğer tabanını genişletme zorunluluğu iç içe gider. Sermayenin tekelci gelişimi, bazı tekeller, sektörler ve ülkelerde gerilemeye, durgunluk ve çürümeye, krizlerde daha büyük yıkımlara yol açsa da, bir bütün olarak kapitalizmin genişlemesine ve derinlemesine daha hızlı gelişimini sağlar. Tekelci egemenlik, üretim teknolojilerinin gelişmesi ve toplumsal emek üretkenliğindeki artışla gerçekleştirilen mutlak ve göreli artıdeğer sömürüsü, sağlanan azami kar tekelci kapitalist gelişimi hızlandırır. Sermaye daha büyük ölçeklerde birikir, daha fazla yoğunlaşır ve merkezileşir. Sermayenin 2. Emperyalist Paylaşım savaşından sonraki hızlı genişleme ve büyümesinin yerini, ‘60’lı yılların sonlarından itibaren gelişimin yavaşlaması ve durağanlaşması aldı. Büyük ölçekli üretim temelinden gelişen tekellerin sermayenin organik bileşimindeki yükselme ve kar oranlarındaki düşüş eğiliminin şiddetlenmesiyle içerisine girdikleri tıkanma, kriz aralıklarında sıklaşma, gelişen işçi sınıfı ve halk hareketleri, demokratik ve antiemperyalist kurtuluş mücadeleleri ve bunlara karşı faşist darbelerle karakterize oldu. Tekelci kapitalist birikim ancak artıdeğer üretkenliğinin yeni bir temelden yükseltilmesiyle 241


sürdürülebilirdi. Artıdeğer üretimini yükseltmenin engeli haline gelen önceki kapitalist üretim ilişkileri durmaksızın parçalanıp, onun geliştiricisi olacak şekilde daha üst düzeyden yeniden organize edilmeye başlandı. Gelişme içindeki çürüme eğilimi, krizler, artıdeğer üretkenliği gelişmediği için değil her zamankinden hızlı gelişip üst biçimlerde yoğunlaşmasından doğmaktadır. Kapitalizmin derinlemesine ve genişlemesine gelişimiyle küresel ölçekten egemenliği, proletarya-burjuvazi çelişkisini de her türlü çelişkinin merkezine taşıdı ve belirleyici hale getirdi. Ülkelerde ve dünya ölçeğinde proletarya devriminin olanakları büyüdü. Sosyalizmin maddi-toplumsal koşulları güçlendi. Platformumuz küçük burjuva, ulusalcı-halkçı antiemperyalizm anlayışlarından kesin bir kopuş gerçekleştirmektedir. Kapitalizmin gelişme düzeyini ve egemenlik biçimlerini hep olduğundan geri ve dar değerlendirmek; emperyalizmi kapitalizmin tekelci ve son biçimi olarak değil de, bozulmuş ve düzeltilebilir biçimi olarak görmek, emperyalizmin kapitalizmin en yüksek ve son aşaması olduğunu unutarak ona karşı ideal kapitalizm arayışlarına girmek, küçük burjuvazinin düzeltilmiş ve eşitlikçi kapitalizm hayaliyle kapitalizmi geri çağırmasıdır. Kapitalizmin bugünkü tekelci gelişim düzeyinden eleştirisi ve ona karşı savaşımımız, on yıllara yayılmış teorik bir tahrifatın düzeltilmesinin ötesinde, savaşımın bugünkü koşulları ve sınıfların mevzilenişine bağlı olarak küçük burjuvaziden kesin bir ideolojik, siyasal, sınıfsal temel kopuş konumuzdur. KÜÇÜK BURJUVA DEVRİMCİLİĞİN GERİCİ “İDEAL DEMOKRASİ”/“İDEAL KAPİTALİZM”İ! Neoliberal demokrasi, küçük burjuva hareketlerin sistem içiliğini, reformizmini genişletip derinleştirmektedir. Küçük 242

burjuvazinin bir bütün olarak devrimci dinamikleri daralmakta ve zayıflamaktadır. Küçük burjuvazi proletaryanın temel sınıf ittifakı olmaktan da çıkmıştır. Tekelci oligarşik hakimiyetin derinleşmesi ve küçük burjuvazideki çözülme, proletaryaya yaklaşan kent ve kır yoksulları kesimlerini proletarya devriminin bir bileşeni haline getirmektedir. Bu gelişim, çeşitli risk ve tehlikelerini de yok saymadan, sosyalist devrimin temellerini genişleten bir güç ve olanaktır. Neoliberal demokrasi, proletaryanın bağımsız sosyalist, sınıfsal-toplumsal önderlik ve hareketinin önemini yüz kat artırmaktadır. Bugün bunun bir nebze dahi ihmali, burjuvazinin proletarya üzerindeki ekonomik olduğu kadar siyasal-toplumsalideokültürel köleciliğini yüz kat daha güçlendirmek anlamına gelir. Neoliberal demokrasi, kitlelerin kapitalizmi aşan mücadele talep, politika ve amaçlarının sistem içine çekilmesi ve reformize edilmesi, hatta kapitalist sistemi içinden yeniden üretme dinamikleri haline getirilmesi üzerine kuruludur. Yargıdan burjuva partilere, seçim sistemine, medyaya, sendika ve çeşitli kitle kurumlarına kadar her kurum ve ilişki bu temelde yeniden düzenlenmekte, sivil toplum kurum ve organizasyonları, kampanyaları bu temelde cirit atmaktadır. Neoliberal demokrasi kapanından çıkış, hem onun bir yalan olduğunu söyleyip hem de mücadele talep ve programını, ufkunu -resmen veya fiilen- ona bağlamak, onun içinde eritmekte değildir. Tam tersine, mücadele talepleri ve programını, ufkunu komünizme genişletmek, çıkışını komünizmden alan üst gelişkinlikte bir sosyalizm ve ileri proleter devrimle mücadelenin içerimini ve biçimini yükseltmektir. Ücret ve meta köleliliğini düzeltmeyi değil yıkmayı, burjuva demokrasisini düzeltmeyi değil yıkmayı, mücadelenin her durum ve koşulda tayin edici programatikideolojik, siyasal içerik ve çizgisi haline getirmektir. Gündelik, dönemsel mücadeleleri de aşamacı, yama gibi kalan söylemsel, biçimsel tarzda değil, doğrudan bu eksenden, bu içerikten yürütmektir. Burjuva demokrasisine tam karşıt ve ondan nitel 243


olarak daha yüksek bir demokrasi anlayışına sahip ve bunu burjuva demokrasisini yıkarak gerçekleştirebilecek, gerçekleştirilmesine önderlik edebilecek tek sınıf proletaryadır. Küçük burjuvazinin ve halkçı demokratizmin özgürlük, demokrasi, eşitlik, barış, kardeşlik, adalet türünden genel sözleri, kapitalist sömürü ilişkileri tarafından biçimlendirilen burjuva ideolojisi ve siyasetine tabiyetten, onun içinde eriyip gitmekten başka bir şey değildir. Küçük burjuva örgütler, ekonomik, toplumsal, siyasal zemindeki değişimlerin, kapitalist üretim ilişkilerinin genişlemesi ve mücadelede yaşanılan erozyonun sonucu olarak devrimci demokratik özne olmaktan çıkmışlardır. Antifaşist mücadelenin biçimlendirdiği devrimci küçük burjuva radikalizminin yerini şekilsiz, çözülen, yalpalayan kararsız bir orta sınıf devrimciliği almaktadır. İdeolojik-siyasal bozulumla örgütsel kadrosal yapı bozulması iç içe gelişmektedir. Geri ve medyatik olma hedefli teşhir ve protest eylem biçimleri ve legalizm hakim hale gelmiştir. Parttime’laşan, -mış gibi’leşen bir devrimcilik tarzı, devrimci yaşam ve ideallere gitgide uzaklaşan bir yaşam biçimi egemen olmaktadır. Keskin iddia ve söylemler sürdürülürken devrimci olan içi boşalmış ritüeller halini almış ve kabuklaşmıştır. Yaşanmakta olan ideolojiksiyasal-örgütsel her yönüyle derinleşen bir tasfiyecilik kapanıdır. Antifaşist halkçı-ulusalcı demokratik devrimcilik, süregelen biçimi, program, örgütlenme ve mücadele anlayışıyla bitmiştir. Küçük burjuva milliyetçi ve liberal reformist yönlerde yalpalama ve kaymalar artmakta; antifaşist mücadele temelinde gelişen, ‘70’li yıllarda en üst düzeyine çıkan devrimci iradilik, dayanılan siyasal toplumsal zeminin zayıflaması ve ortaya çıkan yeni toplumsal siyasal durum nedeniyle tümden kaybedilmektedir. Halkçılıktan ezilenciliğe ve toplumsal hareketçiliğe doğru bir gelişim, buna uygun heterojen yapılar ortaya çıkmaktadır. Devrimci program ve ilkelerden, devrimci strateji ve taktikten, devrimci yaşamdan uzaklaşma, sosyal reformistleşme/sivil toplumculaşma, grupsal aidiyet ilişkileri, düzen içi yaşam, liberterizm ve sosyal liberal 244

anarşizm, kendiliğindenciliğin neoliberal demokratizmle kaynaşmış biçimleri gelişmektedir. Proletarya bugün henüz çok parçalı ve dağınık yapıdadır. Genişleyen temelden mücadeleler içinde sağlamlaşacak sınıf karakteri henüz gevşek ve zayıftır. Küçük burjuvaziden proletaryaya doğru çözülen geniş ara tabakalar bulunmaktadır ve durmaksızın küçük burjuva dağıtıcı bir ruh halini proletaryaya taşımaktadır. Proletaryanın geniş kesimlerinin varlığı kent ve kır yoksulları ile iç içedir. Bulanık, geçişli biçimler, güncellenmekte olan sınıf durum ve mevzilenişlerinin bugünkü ifadesidir. Küçük burjuva halk devrimciliği kendini bu temelden reformize ederek yeniden üretmektedir. Küçük burjuvazinin mülk sahibi kesimleriyle mülkünü yitiren, proleterleşemeyen kesimlerinin veya büyük ölçüde enformel işlerde çalışan işçilerin sınıfsal toplumsal zeminini oluşturduğu bu yapılarda bu kesimlerin düşünce ve ruh hallerine uygun bulamaç bir sosyalizm programı şekillenmektedir. Dünkü halkçı devrimciliğin yerini, çözülen, alabora olan, düşünsel ve ruhsal gelgitler sarmalındaki küçük burjuvaziye, kent ve kır yoksullarına dayanan, kapitalist üretim ilişkilerinin kendisine değil sonuçlarına itiraz eden bu kesimlerin toplumsal muhalefet ve isyanlarından medet uman küçük burjuva bulanık toplumsal hareketçilik ve ezilencilik, kent temelli orta sınıf sosyalizmi biçimleri almaktadır. Neoliberal toplumsalcı demokratizm ve ilişki biçimleri ve “ideal kapitalizm/ ideal demokrasi” algısı içinde daha elverişli bir gelişme zemini bulunan anarşizm, troçkizm, feminizm, çevrecilik, pasifizm, sivil itaatsizlik, sivil toplumcu muhalefet akımları Türkiye’de de hızla palazlanmaktadır. Anarşizm her zaman liberalizm ile akraba bir hareket olmuştur. Bugün de neoliberalizm ve postmodernizme yakın versiyonlarla ortaya çıkmaktadır. Liberterlik, otonomculuk, koordinasyonculuk, komünteryanizm, anarkosendikalizm, anarkoekolojizm, anarkofeminizm, anarkodemokratizm, 245


anarkoetnisizm, antikapitalizm, anarkokomünizm gibi çeşitlenip genişleyen versiyonlarının sıralanması bile, onun kendi başına toplu ve güçlü bir hareket olmaktan çok, günümüzün neoliberal toplumsal-bireysel ilişki biçimlerinde ve özerkçi bireysel-grupsal aidiyet ilişkilerinde yaygın zemin bulan, küçük burjuva toplumsal muhalefet hareketlerin tamamına değişen toplumsal taban ve ilişki biçimlerinden, düşünce tarzından nüfuz eden yaygın etkisini göstermek için yeterlidir. Abdullah Öcalan’ın ulusalcı halkçı demokratizm, sosyal liberal reformizm, postmodernizm ile anarkokomünizm dahil çeşitli anarşizm versiyonlarını iç içe geçiren fikirleri yalnızca bir örnektir. Kapitalist üretim ve meta egemenlik ilişkilerinin, neoliberal demokratizmin tüm toplumsal yaşam ve ilişkilerin içine geçip belirlemesi, sarmalayıp dönüştürmesi; burjuva egemenliğin yeni esnek kurumlaşma biçimleri ve ilişkiler ağının tüm yönlü ve çok boyutlu hale gelmesi; liberal demokratik -özerkçi bireysel ve grupsal ilişkilerin örgütlere de başlıca katılım biçimi olması...- bugün önceki örgütlenme biçimleri çözülürken, anarşizmin, troçkizmin, sivil toplumculuğun çeşitli versiyonlarıyla yaygınlaşma zemini budur. Bu etki bir iki değil her yönden, bulunulan hemen her toplumsal-siyasal ortamdan, hemen her kurum ve ilişkiden akmakta, örgütlere de içinden nüfuz etmekte, adım adım buna uyarlanmalarına ve liberter anarşizmin çeşitli versiyonlarını da içeren yeni biçimlerin ortaya çıkıp baskın hale gelmesine yol açmaktadır. Yalnız medya ve internetten değil, yalnız burjuva siyasal partiler ve parlamenter muhalefetten değil, olağanüstü genişlemiş meta egemenlik ilişkilerinden, sayısız burjuva “sivil toplum” kurumu, organizasyonu ve kampanyasından, dünyada Kürdistan ve Türkiye’de sisteme geniş çaplı içerilmiş çok çeşitli muhalefet akımlarından, bulanık postmodern muhalefet platformlarından, birey ve grupların algı düşünce ve davranış biçiminden, bir bütün olarak günümüz kapitalizminin toplumsal ilişkiler sisteminden akmaktadır. 246

YA PROLETARYA DEVRİMCİLİĞİ YA BURJUVA KUYRUKÇULUĞU!

Somut durumun somut tahlili, sınıfların yeniden mevzilenişini göstermektedir. Bir: Ara durumların bolluğu. İki: Ara duruşların olanaksızlığı! Kapitalist üretim ilişkilerinin her yönüyle hakim hale gelmesi ve burjuva demokrasisine geçiş ile birlikte, demokratik halkçılığa, dar ve ara duruş biçimlerine, tarihi geri sardırmacılığa devrimci siyaset kapısı kapanmıştır! Küçük burjuvazinin sosyalizmden anladığı emperyalizm, faşizm, zorbalık, asalaklık ve çürümenin olmadığı, fakat nedense ücretli kölelik ya da meta üretiminin, işbölümünün, devletin, ailenin yerli yerinde durduğu bir “ideal kapitalizm, ideal burjuva demokrasisi” fantezisidir. Bunları sorun eder görünen anarşizan akımların ise devrimcilik ve devrim, örgüt, politika diye bir sorunları yoktur. Dünün antiemperyalist, antifaşist ulusalcı-halkçı devrimciliği, bugünün ara durumlar bulanıklığı ile hemhal olan, ezilenci, ütopik-reformist bir sosyalizm anlayışına dönüşmektedir. Küçük burjuva sosyalizmi, kapitalist üretim ilişkilerinin derinleşen sarmalı ve burjuva demokrasisini idealize etme tarihsel misyonunuyla burjuva ideolojisi içinde erimektedir. Ya proletarya devrimciliği ya burjuva kuyrukçuluğu! Bu bir ajitasyon sloganı değildir. Girilen dönemin amansız ve ama’sız gerçeğidir. Proletaryayı değil diğer emekçi sınıfları, ezilen ulusları, köylülüğü, kent küçük burjuvazisini, kent ve kır yoksullarını önceleyen, ara sınıf ve ara güçlere dayalı kalan ve bunlar içinden konjonktürel siyaset yapan bir konumun götüreceği de değil, bugün getirdiği yer ikincisidir. Biz komünistler, kapitalist-emperyalizmin yaratmış olduğu yıkım karşısında bu yıkımın hedefi olan dehşete kapılmış küçük burjuvazinin keskin, içi boş söylem ve muhalefetine kapılmadan ısrarla ve inatla, kitlesel katılımlarla büyüyen ve kolektif emekçi niteliği güçlenen, fakat henüz sınıf mücadelesinde 247


özdeneyimle kazanılabilecek sınıflaşma yönü son derece zayıf ve gerilemiş olan proletaryayı, işçi sınıfı hareketini örgütlemeye yöneleceğiz. İşçi sınıfına kolektif işçi bilincinin kazandırılması ve işçi mücadelelerinin ve hareketinin bu perspektif içerisinden geliştirilmesi: Önümüzdeki açık seçik ve tek yol budur. Proletarya artan ölçüde toplumsallaşmaktadır; kapitalizmin bağrında derinleşen, daha açık ve belirgin hale gelen sorun ve çelişkiler, sosyalizmi sınıfsal olduğu gibi toplumsal bir ihtiyaç ve zorunluluk haline getirmektedir. Proletarya ile diğer emekçi sınıflar arasındaki -proletaryanın toplumsallaşması, toplumun proleterleşmesi biçimindeki- ilişkiyi proletaryayı diğer emekçi sınıflar içerisinde eriterek değil proletarya hegemonyasına güç kazandırarak proletarya devrimi yönünden kurarak çözeceğiz. Dünya genelinde proletarya-burjuvazi çelişkisi merkeze konulmadan, kapitalizm karşısında komünizmi bir ütopya ve belirsiz bir geleceğin konusu olmaktan kurtarmadan, çıkışını komünizmden alan gelişkin bir sosyalizm -proletarya sosyalizminet ve açık tanımlı hale getirilmeden, sadece faşizmin değil neoliberal burjuva demokrasisinin sosyalist demokrasi temelinde bir eleştirisine girişilmeden, komünist işçi çekirdekleri ve proletaryaya dayalı bir ilişkiler ağı geliştirilmeden ve bunun çalışması merkeze konulmadan, ittifak ilişkilerine devrimci sınıfsal siyasal bir bakış hakim kılınmadan, emperyalizme karşıtlık kapitalist emperyalizme karşıtlık çizgisinde derinleştirilmeden, siyaset bu zeminde proleter sosyalist bir siyaset olarak yapılmadan dünya ölçeğinde ortaya çıkan toplumsal muhalefet hareketleri, savaş karşıtı-işgale karşı hareketler, antiemperyalist birlikler içerisinde, sivil toplumculuk, çevrecilik ve doğa korumacılığı içinde erimek, ülke içerisinde de ezilenci-toplumsal hareketçi bir muhalefetin, şekilsizliğin, burjuva sivil toplumun -sağ ya da sol parçası- parçası olmak kaçınılmaz olur. İçe kapalı durmaya ve kendine yeterli olduğunu sanmaya devam eden -bağımsızlıktan bunu anlayan!- devrimci örgütler de, muazzam ölçekte genişleyen 248

ve çeşitlenen kapitalist neoliberal toplumsal ilişkilerce içinden sarılmakta ve adım adım buna uyarlanmaktadır. Bundan kopulmadan proletarya sosyalizmi konumundan devrimci siyaset yapmak, siyasal sınıf savaşımını geliştirmek artık tamamen olanaksızdır. Bundan kopulmadan her politika yapma çabası, zemini tümden kaymış önceki geri biçimlere kayar, bulanıklaşır ve kapitalizme yedeklenir. 20. yüzyılın ilk yarısındaki devrimci proletarya hareketleri ve sosyalizm dalgasının geri çekilmesinden itibaren, mücadeleye ulusalcı demokratik-halkçı hareketler damgasını vurdu. Önemli -ve sahiplendiğimiz- devrimci kazanımlarına, devrimlerine, atılım, irade ve kahramanlıklarına karşın yarattığı ideolojiksiyasal bozunumla küçük burjuva devrimciliği en az 60 yıl boyunca, siyasal-toplumsal mücadelelerde belirleyici oldu. Adeta genetikleşti. Bugün küçük burjuvazinin dönemi kapanıyor. Feodallere, emperyalizm, işbirlikçi burjuvalar ve feodaller ittifakına karşı gelişen, temelinde toprak ve özgürlük mücadelesinin bulunduğu köylü demokratik kurtuluş devrimleri, emperyalist sömürgecilik ve işgale karşı gelişen sömürgelerdeki ulusal kurtuluş devrimleri dönemi sona erdi. Demokratik ve antiemperyalist her türlü istem ve kurtuluş mücadelesi, küçük burjuvazinin istemlerini gerçekleştirebilmesi ancak tekelci kapitalizme karşı savaşması koşuluna, çözümleri de sosyalist devrime bağlı hale geldi. Ancak küçük burjuvazi, ara geçiş-geçemeyiş tabakaları bolluğunda kendi siyasal platformunu geriye doğru, sistem içinden yeniden üretmenin zeminini de bulmaktadır. Halkçılığın yerine geçen çeşitli sınıf kesimlerinin amorf biçimde içinde yer aldığı ezilenci toplumsal hareketçilik, kendisini silen ve yok eden tekellerin egemenliğindeki bir kapitalizm ve tekellerce biçimlendirilen bir demokrasi yerine düzeltilmiş eşitlikçi kapitalizm, eşitlikçi bir küçük burjuva demokrasisi, tekellerin kısıtlanması özlem ve idealini programına taşımaktadır. 249


Devrimci proletarya, -aynı zamanda çelişki demek olan- küçük burjuvazinin bu çelişkisini, onunla kuracağı hegemonya ilişkisiyle kendi programı yönünden ileriye doğru çözmelidir. Proletarya küçük burjuvaziyle olan ilişkisinde, genel olarak da küçük burjuvazi ile proletarya arasındaki katmanlarla olan ilişkisinde, onlarla ayrımını çizerek, üzerlerinde kendi program ve stratejisi doğrultusunda ileriye doğru bir hegemonya kurmalıdır. Küçük burjuvaziyi kendi içinde ayrıştırarak ilerlemelidir. Kapitalizmin günümüzdeki gelişme düzeyi ve bu gelişimin üst tekelci karakteri, proletarya devrimlerinin büyüyen olanakları küçük burjuvazi ve ara tabakalardan gelecek sonsuz geri çekme çabalarına karşın bu sınıf ve tabakaların proletaryaya doğru çözülen ve yaklaşan geniş kesimlerini kendi bayrağı altında toplamanın olanaklarını artırmıştır. Devrimci proletarya, ne bu sınıf ve kesimler hazır cebinde, otomatik ve sonuna kadar müttefikler diye düşünür, ne de onların istemlerinin daha geri oluşu, yüzlerini geriye çevirebilecek oluşları nedeniyle sırt çevirir. Asıl bakış noktası, kapitalizmin üst tekelci gelişiminden doğan çelişkilerin bu sınıf ve kesimlerdeki tezahürü ve proletarya devriminin maddi toplumsal olanaklarının artmasıdır. İttifak kuruş yönümüz de bu olmalıdır. Komünist devrim partisi ve devrimci proletarya, ezilenci sosyalizmle, bulanık toplumsal hareketçilikle sadece ideolojik-teorik-siyasal yönden net ayrım çizgilerini çekmekle kalmaz. Asıl sınırı kendi programını bu sınıf ve kesimlere kabul ettirip onları peşine takmayı başardığı ölçüde çekebilir, onlardan gelecek tehlikeleri azaltabilir ve proletarya devrimi hedefini yakınlaştırabilir. Proletaryanın bağımsız ideolojik, siyasal, örgütsel, fiili sınıfsal önderlik ve hegemonyasını yeniden ve bugünkü proleter devrim koşulları içinden bir üst düzeyde tesis etmek platformumuzun güncel misyonudur. Emperyalist kapitalizmin içsel dönüşümünde görülmesi gereken yalnız yol açtığı sonsuz dehşet değil, ona dehşetli bir son verecek proleter devrimlerin ve komünizmin daha gelişkin 250

koşul ve dinamiklerinin ortaya çıkması ve gelişmesidir. Bu yalnızca kapitalizmin kendi kendisiyle çelişkin gelişiminin ve dolayısıyla çürümesinin de temelinde yer alan (o da halen en dar ve geri biçimiyle anlaşılan) “ön koşullar”ın ya da “üretici güçler”in gelişmesi sorunu değil, toplumsallaşmış proletarya hareketinin dünya çapındaki kaçınılmaz gelişim süreciyle de iç içe, tarihsel olduğu kadar sınıfsal, toplumsal ve siyasal bir zorunluluk olarak filizlenip gelişmesidir. Girdiğimiz döneme rengini veren yalnızca proletarya hareketlerinin gelişecek olması değildir, şudur: Komünizmin güncelliği! Komünizm ufkundan ve bugünün tam içinden gelişen dinamiklerinden; proletarya ya komünist devrimcidir ya da hiçbir şeydir! Tıpkı proletarya ile kaynaşmamış bir sosyalizmin hiçbir şey olması gibi! Emperyalist kapitalizmin içsel dönüşümü ulusları, ulus devleti, aileyi, işbölümünü, üretim ve emek organizasyonunu, ücret ve işgücünü vb. sarsıp önceki geleneksel biçimlerini çözmeye başlayarak, en başta, tıpkı burjuva ekonomi politiğin kategorileri gibi bunların da “ezeli ve ebedi” kategoriler olmadığını, yok olmaya mahkum kapitalizmin yok olmaya mahkum kategorileri olduğunu ortaya koyuyor. Bunu görmeyen küçük burjuva hareketler, sermaye daha üst birikim ve egemenlik biçimine çıkarken, geride bırakmakta olduğu, çözülen, zemini kayan bir alt kümede kalmaya, giderek daha fazla etkisizleşen ve bozulan bir tarzda debelenmeye mahkum olur. Emperyalist kapitalizm işgücünü sarsıp alabildiğine değersizleştirirken, ondan ileriye doğru, çıkışını komünizmden alan bir sosyalist devrimci sınıf mücadelesine değil; geriye doğru gider, emeğin önceki biçimiyle “işgücü” olmasını idealize eder ve savunur! Sermaye ulusların ve ulus devletlerin bir alt kategorisi olacağı küresel sermaye birikim ve devletine doğru geçiş yaparken, ondan ileriye doğru, çıkışını komünizmden alan bir sosyalist dünya devrimi anlayışına değil; geriye doğru gider, (antiemperyalizm ve bağımsızlık adı altında) burjuva ulus ve ulus devleti önceki biçimiyle idealize eder ve savunur! Sermaye, kafa 251


emeği ile kol emeği, kent ile kır, kadın ile erkek, yetişkin ile çocukgenç, işçi ile memur, şu ulus ile bu ulus, şu sektör ile bu sektör... arasındaki önceki katı ayrımlı işbölümünü alt üst edip daha geçişli hale getirirken, ondan ileriye doğru, çıkışını komünizmden alan bir kolektif emekçi, kolektif işçi bilinci anlayışına değil; geriye doğru gider, bu işbölümlerinin her birini bu sınıf kesimlerinin önceki dar çıkarları adı altında idealize eder ve savunur! Sermaye kadın, genç ve öğrencileri aileden serbestleştirip daha ucuz işgücü ve bireysel tüketici olmaya yığınsal olarak çekerken, ondan ileriye doğru, çıkışını komünizmden alan sosyalist devrimci proleter kadın, genç, çocuk mücadelesine değil; geriye doğru, burjuva aile kurumunu önceki biçimiyle idealize eder ve savunur! Sermaye tüm toplumu bireylere doğru çözerken, bireyi neoliberal ideokültürünün temeline yerleştirirken, ondan ileriye doğru, çıkışını komünizmden alan, daha gelişkin bir sınıf savaşımının bileşik toplumsallaşması, örgütsel emeğin kolektivizmi temelinde gelişecek toplumsallaşmış bireye değil; geriye doğru, ya küçük burjuva gevşek koordinasyon tarzı oluşumlarla neoliberalizmin grupsal ve bireysel aidiyet ilişkilerine hapsettiği güdük bireyciğinin hassasiyetini ya da bireyin güdük ve geri yapılanmalar içinde eritilmesini idealize eder ve savunur! Ve sermaye önceki faşist rejim biçimini çözüp yerine burjuva sınıf diktatörlüğünün daha etkin ve nüfuz edici burjuva demokrasisini geçirmişken, ondan ileriye doğru, çıkışını komünizmden alan bir sosyalist devrimci işçi konseyleri demokrasisini değil, geriye doğru, tüm enerjisini varlık nedeni olarak gördüğü faşizmin değişmediğini savunmaya, burjuva demokrasisinin genişletilmesi ve tam uygulanması mücadelesine harcar! İşte komünist devrimciliğimizin, günümüzde tarihsel gericiliği giderek ideolojik, siyasal, örgütsel derin bir tutuculuk ve reformistleşme, hatta gericiliğe doğru derinleşen küçük burjuva devrimciliğinden temel ayrımlarından bir dizisi bunlardır. Komünistler, kapitalizmin bugünkü gelişme ve 252

çürüme düzeyinden, birikim ve egemenlik organizasyonundan geriye değil, ileriye doğru, çıkışını komünizmden alan ileri sosyalist proleter devrim ve devrimcilik anlayışıyla, proletarya hareketinin yüzünü geleceğe, kapitalizmin tüm siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel ilişki ve egemenlik sisteminin yıkılarak aşılmasına, komünizme çevirmek, onun gelişimine bu temelden önderlik etmekle yükümlüdür. Kapitalizmin kriz ve çürümesine karşı sosyalist devrim! Burjuvaziye karşı toplumsal-bileşik ileri proletarya! “İdeal, düzeltilmiş kapitalizm/demokrasi”den başka bir şey olmayan küçük burjuva sosyalizmine (ve onun ezilenci, bulanık toplumsal hareketçi her tür versiyonuna) karşı, komünizm ve çıkışını komünizmden alan proletarya sosyalizmi! Çünkü yalnızca proletarya burjuvaziye ve tüm kurum ve ilişki biçimleriyle, tam karşıt ve uzlaşmaz sınıftır. Çünkü yalnızca komünizm kapitalizme tüm ilişki biçimleriyle, yalnızca ekonomik ve siyasal değil toplumsal sistem olarak, tam karşıt ve uzlaşmazdır.

PARTİ SORUNU DEVRİM SORUNUDUR

Emperyalist kapitalizm ve burjuva devletteki kapsamlı dönüşümler, proletarya devrimlerinin yeni dönemi, Partiyi Leninist örgüt anlayışının özsel belirlenimlerine sıkı sıkıya bağlı kalarak, bu yeni temelden geliştirilmeyi şart koşar. Partinin komünizm-kapitalizm karşıtlığını her alan ve her konudan kuran daha gelişkin bir programla ve daha gelişkin bir strateji ve taktiği uygulayabilecek devrimci temellerde örgütlenmesini, daha geniş ve sağlam bir sınıf temeline dayanmasını şart koşar. Önceki sıkı, ancak dar, sınırlı ve eklektik devrimci örgüt yapılarının ideolojik-siyasal plandan başlayarak toplumsal zeminini kaydıran, içinden nüfuz ederek çözen, küçük burjuva devrimciliğinin önceki dar merkeziyetçi sınırlı örgüt yapılarını korumak ve sürdürebilmek için gösterdikleri olağanüstü çabaya 253


karşın dikiş tutmaz hale getiren de emperyalist kapitalist sistemin içsel dönüşümüyle ortaya çıkan yeni toplum, yeni birey, yeni bilinç durumudur. Zeminin değişmesiyle çözülme ve dağılma hız kazanmış, önceki örgütlenme biçimleri, kadro yapısı, düşünüş ve değer yargılarıyla da dayanılan önceki temel çökmüştür. Kürt ulusal direniş hareketi de benzer bir süreci yaşamaktadır. Küçük burjuvazinin eski toplum kahramanlığı ile yeni toplumdaki çözülme ve çürümesini, bir dönemki siyasal devrimcilik ile ekonomik-toplumsal-kültürel plandaki korkunç tutuculuğunu, devrimci idealizm ile tarihsel olarak gericiliğini kendinde birleştiren bu dar ve çözülen örgütlenme anlayışını tarihte ait olduğu yere gönderiyoruz. Gerçekler somuttur, inatçıdır ve kavrandığı ölçüde devrimcidir! Onu sürdürmeye, ayağa kaldırmaya dönük çaba nafile olduğu gibi kapitalizmin en yıkıcı sonuçlarına muhalefet etmenin ötesine geçmeyen, idealleştirdiği kapitalizm ve burjuva demokrasisinin reformist bileşeni olmaktan kurtulamayacaktır. Komünist devrim örgütü ve partisi, kendisini antiemperyalist demokratik halk devrimi aşamacılığından da, komünizmi sonraki sorun olarak gören geleneksel sosyalist devrim programlarının aşamacılığından da kurtarmış bir programa, siyasal-örgütsel platform ve mücadele stratejisine sahip olacaktır. Platformumuz bu temelde yükselmektedir. O sadece sosyalist devrimi gerçekleştirmek hedefiyle sınırlı olmayan, sosyalizmi komünizme içerili kılan ve komünizmi günlük mücadelesinin içine taşıyan, tüzüğünü ve örgütlenmesini de bunun üzerinden yükselten bir içeriğe sahiptir. Platformumuz, komünizmkapitalizm karşıtlığını açık bir biçimde ve doğrudan kurmakta, komünizmi bir ütopya ve belirsiz bir geleceğin konusu olmaktan çıkarmakta, önceki geri ve dar program anlayışlarından köklü bir kopuşu temsil etmektedir. Onu yeni ve daha yüksek kapsamı, içeriği ve ruhuyla devrimci kılan kapitalist sistemin her bir halkası ve bütünüyle kesin uzlaşmazlığı, kapitalist sistemi temellerinden 254

ve her bir halkasıyla sarsıp yıkacak, sosyalizmin de komünizme içerili kuruluşuyla geriye dönüş yolunu kapatarak ilerlemesini sağlayacak olan da budur. Çünkü o sadece proletaryanın sınıfsal, siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel mücadelesini değil, bunların hepsini içerimine almış sınıfsal ve toplumsal kurtuluşçu derinliğe ulaşmış olan devriminin, bunların hepsini kapsayarak kendi temelleri üzerinden yükselecek komünist topluma ilerleyişin güvencesidir. Tüzüğümüzü, parti örgütlenmesi ilke ve normlarımızı karakterize eden de budur. Tüzüklerde, örgütlenme biçim ve politikalarında, iç ilişkilerde hakim olan komünizmin soyut ve aşamacı ele alınışı aşılmış, komünizm tüzüğümüzün ruhuna, felsefesine, işleyiş ve ilişki biçimlerine, sınıf çalışması perspektifine hakim kılınmıştır. Leninist örgüt anlayışının en başta sosyal devrim örgütü, proleter sınıf temeli, sosyalist ideoloji ve bilinç, örgütü çevreleyen örgütler ağı ilişkisi, siyasallık anlayışı etkenlerinde ağır bozunumları da içeren ve bugünkü durumda dikiş tutmaz hale gelen önceki dönemin örgütlenme anlayışlarından kesin bir kopuş yeni durumdaki sınıf hareketine devrimci önderliğin zorunlu koşuludur. Ancak komünistler bununla yetinmeyecektir. Bir dönemki yarı bozunmuş ve bugün dikiş tutmaz hale gelmiş örgütlenme anlayışının çözülmesi ve giderek yok olması, içine girilmiş tarihsel sürecin buyruğudur. Bugün asıl çözülüm, onların da bilerek veya bilmeyerek geçiş yapmak durumunda kaldığı liberalize-anarşizan-demokratist, merkeziyetsiz ya da minimal merkeziyetçi, bugünkü burjuva toplumsallaşma biçimlerine uyarlanmış ve üzerine, gerçekte “ideal kapitalizmideal demokrasi” gerici-ütopizminden başka bir şey olmayan bir tür sosyalizm sosu dökerek paketleyen postmodern örgüt anlayışlarından gelmektedir. Asıl tehlikedir; çünkü birtakım oportünistlerin artniyetlerinden değil -bu sonuçtur-, bugün burjuva egemenliğinin toplumsallaşmasında derin toplumsal 255


kökleri olan ve durmaksızın yayılan, her kurum gibi örgütlere de içinden nüfuz eden bir toplumsal bilinç ve davranış durumudur. Kırmızı çizgilerimizi kesin bir uzlaşmazlıkla çekmekle kalmıyor, dışımızda olduğu kadar içimizdeki etkilerine karşı ideolojiksiyasal ve kesinkes fiili uzlaşmaz savaşımı şart koşuyoruz. Derin toplumsal kökleri olan kendiliğindencilik biçimlerinden ideolojiksiyasal olduğu kadar daha gelişkin bir kolektif merkeziyetçi örgütlenme anlayışı temelinde kesin kopuş, sosyalist devrimci sınıf önderi ve yöneticisi parti olmanın ölüm kalım koşuludur. Bunu görmeyen, buna odaklanmayan, burjuva toplumsallaşma biçimlerinden -geriye, önceki düz dizgeci toplumsal biçimlere doğru değil-, ileriye doğru kesin bir kopuş gerçekleştirmeyen, çıkışını komünizm ve proletaryanın bugünkü ileri kolektif emekçi karakterinden alan daha gelişkin bir toplumsallaşmış devrimci savaşım ve emeği önce kendi içinde ve dışına doğru tesis edemeyen hiçbir örgütün, burjuva toplumsallaşma biçimleri içinde eriyip gitme dışında, geleceği yoktur! Komünist örgüt ve örgütlenme anlayışı, bugün derinleşen bir sistem içileşme, bozulma ve çözülme içinde olan önceki örgütlenme biçimlerinin de, daha derin bir sistem içilik, çözünüklük ve bozunum içinde ortaya çıkan ve yaygınlaşan liberalize-liberter-anarşizan örgütlenme biçimleriyle de sınırlarını net çizmesiyle, açık ve kesin karşıtlığı ve mücadelesi içinde var olacak, gelişecektir. Komünist devrim partisi, çıkışını kapitalizmin bugünkü küresel tekelci temelden gelişim ve çelişkilerinden, proletaryanın bugünkü nitel gelişimi ve çözüm gerektiren ağır sorunlarından, bugünkü siyasal-toplumsal koşullar ve gelişme düzeyinden, proletarya devriminin yeni koşullarından, Türkiye boyutuyla sosyalist devrim stratejisinden, kapitalist üretim ilişkileri ve burjuva sınıf egemenliğinin genişleyen siyasal-toplumsal temellerine ve burjuva demokrasisine karşı mücadele akslarından alır. Parti, burjuva sınıf egemenliğinin bugün ulaşmış olduğu düzeyde, proletarya devriminin gelişen yeni koşulları içerisinde 256

proletaryanın devrimci sınıf savaşımını en üst düzeyden örgütleme, sosyalist devrimi gerçekleştirme hedefiyle örgütlenecek, örgütlenme ve varoluşunun temel koşulunu bu oluşturacaktır. Program ve tüzüğünün yanı sıra onu devrimci kılacak olan devrimci sınıf savaşımı, strateji ve taktiği, her günkü çalışmasıyla kendisini sınıf savaşımı içerisinde örgütlemesi olacaktır. Bu yeni tipte parti, burjuva sınıf egemenliğinin bugün aldığı biçimlere, ulaşmış olduğu gelişkinlik durumuna yanıt vermek için, amatörlüğe karşı savaş açmanın yanı sıra kaba işbölümü ve ayrımları ortadan kaldıran, çok yönlü ve iç içe geçişli bir faaliyetin örgütlenebilmesi için teoriyle siyaset, siyasetle örgütlenme, örgütlenmeyle pratik, bir bütün olarak teoriyle pratik ilişkilerinin yüksek düzeyde taktik birliğini kuracak olan bir iç örgütlenme ve ilişki sistematiğine sahip olacaktır. İç inşada uygulayacağımız, teorik-siyasal-örgütsel-pratik halkaların iç içe yürütülmesi, örgütsel emeğin kolektif birliği ilkeleriyle birlikte kolektif merkeziyetçilik ilkesidir. Kolektif merkeziyetçilik ilkesi, teoriyle pratiğin, pratikle teorinin etkileşimli ve iç içe geçişli üretiminden de çıkış alarak temel politikaların üretiliş sürecini de -yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya iki yönlü olarak- kolektivize etmeyi içerir. Dar, bastırmacı, bürokratik merkeziyetçilik yönündeki eğilim ve sapmaları da, grupsallaşma, çevreselleşme, bireyselleşme, anarkodemokratizm yönündeki eğilim ve sapmaları da aşacak, her ikisiyle de karşıtlaşan, ufku komünizm olan ilkedir. Girilen dönem proletarya devrimlerinin yeni koşullarını, öncekinden çok daha güçlü ve gelişkin olacak proletarya devrimlerinin sıçramalı gelişme ve dalgasal devrimci yükselişinin yeni koşullarını da ortaya çıkartmaktadır. Komünist parti ve devrimci proletarya hareketinin stratejisini belirleyecek olan da budur. Proletarya-burjuvazi çelişkisini, komünizm-kapitalizm karşıtlığını her şeyin merkezine koyan net bir proleter devrimler ve sosyalist dünya stratejisi partinin temelidir. Proletarya-burjuvazi çelişkisinin belirleyici olduğu ve giderek yoğunlaşacağı, artıdeğer 257


üretimini ve azami kar birikimini ne kadar yoğunlaştırırsa tüm bir saf boyunca krizleri ve çürüyüşü o kadar artacak tekelci kapitalizm, ancak eşitsiz, dengesiz ve kesintili gelişim içinde varolabilir. Tarihsel sarsıntılar süreci içerisinde, proletarya devriminin yeni koşullarına yanıt verecek sıçramalı geçişlere uygun bir strateji ve taktik, bir sınıf örgütlenme ve savaşım tarzının geliştirilmesi zorunludur. Gelişkin bir sosyalist proleter devrimci stratejik bilinç, stratejiden gelen ve stratejiyi gerçekleştiren son derece dinamik ve halkadan halkaya geçebilen, çoklu halkaların iç içe yürütüldüğü, sınıf mücadelesinin düz ve kaba kavranışının da üstüne çıkan, proletaryanın ileri kesimlerini temel alarak farklı sınıf dinamiklerinin, sınıfsal-toplumsal-bireysel dinamiklerin geçişli örgütlendiği taktiklerin uygulayıcısı olabilecek yeni bir parti örgütlenmesi düzeyine çıkılması, mücadelede önderlik koşuludur. Proleter devrimci stratejiye sıkı sıkıya bağlı yürütülen taktik, emperyalist kapitalist sistemin büyümekte olan çelişki ve dengesizliklerinin, gelişimdeki eşitsizliklerin, her alana doğru yayılan kapitalist çürümenin ortaya çıkardığı mücadeleyi büyütme imkanlarını an be an değerlendirecek bir zenginlik ve dinamizme, geçişliliklere sahip olmalıdır. Komünist enternasyonal ve proletarya enternasyonalizmi, yarının değil bugünün sorunudur. Yalnızca ülkeden dışarıya doğru faaliyet ve ilişkiler olarak değil aynı zamanda ülkeler içindeki sınıf savaşımının da enternasyonalizmi baştan ve doğrudan içerimine alarak yürütülmesi zorunludur. Özcesi bugün enternasyonalizm, dünya komünist devrimi stratejisi içerisinden örgütlenmekte somutlanmaktadır. Komünistlerin ve devrimci hareketin yenilgilerle birlikte direnme ve savunma düzeyinde kaldığı, iç çözülmeye uğradığı, varoluşunu ancak bu koşulların içerisinde gerileyerek sürdürebildiği on yıllardır süregelen bir durumdan çıkacak program, strateji, taktik ve bunları karşılayacak bir örgütlenmeyle inisiyatifin alınacağı subjektif koşulların geliştirilmesi 258

yaşamsaldır. Devrimci bir örgüt çalışmasının, pratiğin ve devrimci bir yaşamın engeli haline gelmiş olan tasfiyecilik halinin bütün tezahürleriyle, sorunun dışımızda değil içimizde, kendimizde olduğunu bilerek savaşmak. Tasfiyecilik halinin konu ve sorunlarında açık, içten özeleştirel ve eleştirel bir tutum ve pratik şarttır. Örgütle ve mücadeleyle kurulan ilişki, parttime devrimciliğe karşı savaşım, örgütümüzün ve eksenimizin örgütleyicisi ve savaşçısı olmak, günlük yaşam içerisinde düzenle bağların kesilmesi ve egemen kapitalist sisteme her yönden -yaşam tarzımızı da içerecek biçimde- karşı olmak, dar ve dışsal merkeziyetçiliğe, dar grupçuluğa, dar örgüt anlayışlarına, keyfilik ve bastırmacılığa, bireyselliğe ve grupsallığa, çevreselleşmeye, liberterliğe, sosyal liberterliğe, anarşizme, süreç olarak taktikciliğe, legalizm ve demokratizme karşı kolektif örgütsel işleyiş ve ilişki biçimlerinin uygulayıcısı ve geliştiricisi olmak, örgüt değerlerini yükseltmek, proletaryanın örgütleyicisi ve sınıfın militan savaşçısı olmak... Parti, burjuva ve küçük burjuva demokratizmle sınırlarını kesin çizen, daha gelişkin ve ağırlıklı merkeziyetçiliğin de zorunlu koşulu olan sosyalist devrimci proleter demokrasi ve kolektivizmi kendi içinde, ve proletaryanın tüm savaşım deneyimlerinin, olanaklarının, koşullarının merkezi bileşik organizasyonu temelinde proletarya hareketinin organik merkezileşmesi olarak gerçekleştirir. Proletarya ile kaynaşan, proletaryayı gelişkin sosyalist ideoloji ile kaynaştıran, proletaryanın bağımsız fiili gövdesel sınıf önderliği ve hegemonyasını program, strateji, taktikler ve gündelik savaşımının içinden geliştiren komünist devrim örgütüdür. Parti, tüm faaliyetlerini yeni toplumsal-siyasal durumun, programatik ve stratejik eksenden dönemsel ve güncel gelişmelerin, somut devrimci-dinamik tahliliyle gelişkin bir teorik-ideolojik, siyasal içeriklendirme temelinde yürütmeyi esas alır. Yeni bir temelden yetkinleşen ve çürüyen burjuva sınıf egemenliğinin 259


siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel, ideolojik tüm biçimlerinin karşısına komünizm perspektifinden karşılaştırılamayacak kadar yüksek ve gelişkin toplumdaki karşıtlarını işçilerin zihninde ve yüreğinde canlandırmayı, bunların bugünkü kapitalist toplumun çelişkilerinde işleyen dinamiklerini kavratmayı, sınıf savaşımı enerjisini bu temelden de geliştirmeyi, sosyalist bilinç taşımanın temel bir biçimi olarak görür. Komünist birey kendisini program temelinde, komünist amaçlara bağlı ve kapitalizmle tümüyle karşıt yönden faaliyet ve yaşamını örgütleyen, tüzüğün ilke, norm ve değerlerine göre hareket eden örgütlü bireydir. Kendisini örgütüyle, yoldaşlarıyla, işçi sınıfıyla kurduğu ilişkilerle birlikte geliştiren, bu ilişkiler içinde toplumsallaşan, sınıfsal-toplumsal-bireysel gelişiminin zengin kaynağını, gücünü ve olanaklarını buradan bulan ve yaratan bireydir. Kendi gelişimini de örgütünün ve yoldaşlarının gelişiminde gören bireydir. Kendisini birçok yönden birden savaşım ve faaliyetiyle birlikte geliştiren, kendi gelişimiyle birlikte örgütünü de geliştiren bireydir. Emeği komünist örgütsel emek olan, kendisi için de çok yönlü komünist gelişim ve komünist devrim amacı dışında hiçbir karşılıklılık ve beklentiye sahip olmayan bireydir. Kafası, ruhu, duyguları ve bedeniyle özgür, öz irade ve eylemiyle hareket eden bireydir. Kendisini eskiyi yıkıcı, yeni ve daha yüksek olanı kurucu devrimci eylemin içerisinde örgütleyen, bu savaşımın içinde özneleşen, önderleşen, özgürleşen bireydir. Sıradanlıkla, amaçsızlıkla, hedefsizlikle, tutuculukla, uyumculukla, iradesizleşmeyle savaş halinde olan, kararlı, yaratıcı, inisiyatifli, yenilikçi, kurucu, içinde bulunduğu koşulları sarsan ve dönüştüren bireydir. Sürekli bir kopuş ve devrimci dönüşüm halinde olmayan, kendisini bu temelde örgütlemeyen ve örgütlü kılmayan, sınıf savaşımı içerisinde sınıfsallaştırıp toplumsallaştırmayan bir birey, özne ve özgür olamaz. Komünist bireyin her türlü bağımlılık ilişkisinden özgür ve bağımsız, onlara komünist devrim programı-çizgisi ve proletarya temelinden tam 260

ve uzlaşmaz karşıt savaşım içinde olan örgüt ve yoldaşlarıyla ilişkisi de, kesinlikle bir bağımlılık ve basit uzantı olma ilişkisi değil, yüksek komünist bilinç ve gönüllülük temelinde özgür ve kolektif- merkezi yetenekler, gereksinmeler, faaliyetler, inisiyatifler, sorumluluklar, gelişkin hak ve görevler temelinde gelişim ilişkisidir. Ancak bu temelde her temel organ, doğrudan katıldığı merkezi çizgi ve politikalar doğrultusunda, kendi başına da özgür inisiyatif ve irade sahibi bir örgüt, örgüt de merkezi ve kolektif olarak içsel dinamiği olduğu özgür kadro ve organlarının merkezi kolektif yüksek birliği olabilir. Komünist bireyler ve organlar, yalnız kendileri dışında ve önceden verili bir çerçevenin yeniden üreticileri değil, aynı zamanda doğrudan ve fiili kurucuları, yaratıcı inisiyatifleriyle geliştiricileridirler. Bu noktada dar merkeziyetçiliği ve bunun ürünü olarak doğan edilgen ve beklemeci, inisiyatifsiz kadro davranışını aşıp artan ölçüde bilinçli ve gelişkin bir program ve tüzük kavrayışı üzerinden çalışmayı örgütleyen ve örgüt bütününde ve bulunduğu alanda kolektivize eden organ ve kadro tutum ve davranışını geliştirmeliyiz. Biz dünya ve ülke devriminin yeni koşul ve dinamiklerini bilince çıkartmaya başlayan komünist tohumlardan biriyiz. Gelişmekte olan teorik, programatik, ideolojik, siyasal yanımızla da, daha zayıf ancak kesinkes gelişecek örgütsel ve pratik yanımızla da, sancılı, duraksama ve sıçramalarla ilerleyen küçük burjuva devrimciliğinden kopuş ve içsel komünist devrimci dönüşüm sürecimizle de, bu koşullar içerisinde keskinleşmekte olan sınıfsal-toplumsal çelişkilerin gelişim sürecinde komünist devrime bağlanan tarihsel eğilimin bir ürünüyüz. Dünyadaki tek komünist tohum olduğumuz veya olacağımız tarzında bir iddiamız yoktur. Bu koşullar ve süreç ilerledikçe, daha gelişkin bir proletarya sosyalizmi, komünist devrimcilik gereğini bilince çıkartmaya başlayan, yüzünü buna dönmeye başlayan başka örgüt ve hareketler, artan sayıda birey ve grup da ortaya çıkacaktır. Onlarla da ileriye doğru artan bir etkileşim içinde olacağız, 261


temel eksenlerimiz çakıştığı ölçüde kaynaşmaya da kesinkes açık olacağız. Bununla birlikte özgücümüze güven ve komünist bir iradeyle örgütümüzü ve proletarya hareketini büyüteceğiz. Bugün Türkiye’de ve dünyada halen ve bir süre daha, toplumsal muhalefet içinde de, çok baskın ve egemen olanın burjuvazinin sınıf egemenliği, reformistleşme, liberal reformist toplumsalcı demokratizm olduğunun farkındayız ve bununla uzlaşmaz bir savaşım içinde gelişiyoruz. Proletarya hareketlerinin ve proletarya devrimlerinin yeni tarihsel dönemi açılmaktadır. Dalgalar halinde gelişecek proletarya devrimlerinin koşullarını hazırlamak, bunun için komünist partinin inşası, bizim misyonumuz öncelikle budur. Bizim misyonumuz içerisinde önceki biçimlerden köklü bir kopuşla birlikte bugün için bu çok geniş ve güçlü akıntıya karşı yüzme, onu kanırta kanırta -gerektiği her yerde kendimizi de kanırta kanırta- proleter devrimin yolunu açma, bu yeni koşullar içinde mücadele eşiğini geçmesi gereken proletarya hareketinin teorik-programatik-ideolojik, siyasal, örgütsel, fiili bütün yönleriyle yükseltilmesi, bağımsız fiili sosyalist devrimci sınıf önderliğini, örgütlenmesini ve hegemonyasını oluşturmak ve geliştirmek vardır. Çiğnenmemiş bir yolda yürümek zordur! Fakat bu doğrultuda atılacak her teorik-siyasal olduğu kadar örgütselpratik adım, yeni ve daha yüksek bir proleter devrim yolunun açılıyor olması, şu veya bu düzeyde bunun arayışı, beklentisi, sezgisi ya da çabası içinde olan artan sayıda kolektif özneleşenini olduğu gibi işçi sınıfı hareketinin devrimci gelişimiyle bizden daha yeteneklileri, daha iyisini yapanları da bulacak, buluşacak, komünist devrimci ideoloji-örgüt-sınıf önderliği bütünlüğünü kuracaktır. Platformumuzun birçok yönden eksiklik, zayıflık ve yetersizlikleri olduğunun bilincindeyiz. Kongremiz, sosyalist dünya devrim stratejisinin bir bileşeni olarak ülke devriminin program ve stratejisini oluşturma hedefini önümüze koymuştur. Platformumuzu bu hedef doğrultusunda, teorik-programatik 262

çalışmalarımızı nicel ve nitel olarak genişleyen bir kolektif düzleme yükselterek, teori-siyaset-örgütlenme-pratik bütünlüğü içerisinde komünist devrim programını oluşturma yönünde aşacağız! Platformumuz ve tüzüğümüz, bugünkü örgütsel durumumuz, nicel ve nitel olarak kadro bileşimimiz, iç ve dış ilişki, faaliyet biçimlerimiz ve düzeyimizle yüksek bir çelişki ve gerilim oluşturmaktadır. Ancak bu devrimci bir çelişki ve gerilim ilişkisidir, kendimiz ve mevcut durumumuzla da asla uzlaşmadan, kendimizi ve birbirimizi, tüm ilişki ve faaliyetlerimizi her açıdan ve bir bütün olarak bunun bilinç ve tutkulu eylemiyle her gün yeniden örgütleyerek devrimci yönden aşacağız. Komünist devrimci bir kanal açarak, teorik-ideolojik-siyasal olduğu kadar örgütsel-pratik olarak da, iç içe kararlı ve sıçramalı gelişim adımlarıyla, proletaryanın ileri temsilcileriyle de buluşarak, büyütecek ve derinleştireceğiz.

263


Komünist Devrim Örgütü Mücadele Platformu Komünizmin özgürlük dünyası için... Bugün sermayenin küresel temelde üst tekelci birikiminin sonucu olarak gelişen yeni bir dünya ve Türkiye durumu bulunmaktadır. Kapitalist üretim ilişkilerinin girmediği, içinden nüfuz ederek değiştirip dönüştürmediği hiçbir alan, sorun ve çelişki yoktur. Komünist devrimci bir program, strateji, siyaset ve örgütlenmenin temel gereklerini oluşturmanın yolu, emperyalizm sorunundan sınıfsal-toplumsal çelişkilere, toplumsal işbölümündeki değişim ve çelişkilere, oluşan yeni birey durumuna kadar tüm alan ve düzeylerde yaşanan sorun ve gelişmeleri proletaryaburjuvazi karşıtlığı temelinde değerlendirmekten ve buna uygun konumlanmaktan geçmektedir. Her şeyin temeline sınıf programları çatışması ve savaşımı oturmalıdır. Burjuva sınıf egemenliğini bir bütün olarak yıkacak olan komünist bir devrim, emperyalist kapitalizmin gelişim-çürüme diyalektiği içerisinde gelişen maddi öncüllerinin varlığı ile birlikte bugün uzak geleceğin hedefi değil, günceldir.

264 DEVRİMCİ PROLETARYA


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.