G † N L E R Ü N
T O R T U S U
EYL†L YÜNE G†Z†N EYL†L†
S
n›labilinece¤inin etkin bir muhasebesinin yap›lmas› gerekli. Aksi durumda yerel seçimlerde önemli kay›plar yaflanabilir. Bunun için umut adaylar›n›n hem meclisteki performanslar›n›n çok belirleyici olaca¤› ve hem de meclis d›fl› muhalefetin önemli oldu¤u görülüyor. Asl›nda bu dönemin temel hedefi demokrasi mücadelesini daha güçlendirmek için kurulmas› gereken bir çat› partisi olmal›. Asl›nda yaln›zca seçimlerden de¤il bir bütün olarak yaflanmakta olan tüm olumsuz siyasi süreçten ç›kar›lmas› gereken en önemli siyasal sonucun ad› çat› partisidir. Demokrasi güçlerinin tüm düflünsel ve pratik eforunu yönlendirmesi gereken odak flu anda budur.
iyasette cumhurbaflkanl›¤› seçimi tart›flmas› sürüyor. Nisan ay›nda bafllayan süreç ve askerin muht›ras›, anayasa mahkemesinin verdi¤i kararlardan sonra erken genel seçim süreci, ard›ndan yap›lan seçimlerde AKP’nin elde etti¤i baflar› ve meclis baflkanl›¤›n›n seçimi ile bafllan›lan yere dönülmüfl durumda… Cumhurbaflkanl›¤› seçimlerinin flu anda 3. turu yap›lmakta ve Gül’ün cumhurbaflkan› olaca¤› kesin. Yani siyaset bir bak›ma Gül’ün cumhurbaflkanl›¤› meselesi üzerinden dü¤ümlenmifl, dönülmüfl-dolafl›lm›fl ve yine ayn› noktaya gelinmifl durumda. Askeriyle CHP’siyle ve daha birçok ulusalc› örgütle oluflturulan kriz duvar› tam boy krizin sorumlular›n›n üzerine çökmüfl durumda. AKP tek bafl›na iktidar, meclis baflkan› AKP’li, cumhurbaflkan› AKP’li. Ulusalc› kesimlerin ‘bu cumhurbaflkan› bizi temsil etmiyor’ kampanyas›na karfl›n neyin ne oldu¤u ortada. Bu kesimler flu anda hala sürmekte olan maçta ma¤lup durumdad›rlar. Ancak unutulmamas› gereken nokta Türkiye bir krizler ülkesi. Ve e¤er bu ordu bizim tan›d›¤›m›z ordu ise tüm bu olanlara fazlaca sessiz kalmas› pek olas› de¤il. Herhangi bir yeni kriz ortam› her fleyi de¤ifltirebilir.
G
ündemde yeni bir anayasa tasla¤› tart›flmas› yer almaya bafllad›. Bu tart›flma flu ana kadar muhalefet güçlerini de içeren bir aç›kl›kla yap›lmamakta. Bununla birlikte taslaktan 12 Eylül darbesine yarg› yolunu kapatan anayasan›n geçici 15. maddesinin ç›kar›ld›¤› söyleniyor. Kenan Evren ve darbeyi yapan 4 darbeci general, Anayasa'ya ekledikleri geçici 15. maddeyle, yapt›klar›ndan dolay› yarg›lanmayacaklar›n› hüküm alt›na alm›flt›. 12 Eylül yak›n geçmiflin en önemli toplumsal travmalar›ndan birini yaratt›. 12 Eylül’de 650 bin kifli gözalt›na al›nd›. 1 milyon 683 bin kifli fifllendi. 230 bin kifli yarg›land›. 517 idam karar› verildi, 49 kifli idam edildi. 24 bin dernek kapat›ld›. 10 bin kifli kamu görevlerinden uzaklaflt›r›ld›. Darbeciler 12 Eylül’le birlikte bir 'insanl›k suçu' ifllediler. AKP’nin yeni anayasa tasla¤›n›n demokrasiyle ne kadar alakal› olaca¤› bizce ma-
U
mut adaylar› meclise girdi ama daha fazla baflar› elde etmek mümkündü. Önümüzde yerel seçimlerle beraber, ders ç›kar›lmas› gereken birçok pratik var. Yaflad›¤›m›z süreçten gerekli dersleri ç›karmak ve yerel seçimlere bu biçimde haz›rlanmak gerekli. Öncelikle bölgede kaybedilen yerellerin neden kaybedildi¤i ve ne yap›l›rsa yeniden kaza-
3
Devrim Yolunda
KURTULUÞ içinde oldu¤unu bir kez daha kan›tl›yor. Bu argümanlar›yla bir bilim insan› de¤il iyi bir faflist oldu¤unu bir kez daha gözler önüne seriyor.
lum. En az›ndan bu zamana kadar vaat edilen ve uygulanmayan demokrasi sözleri haf›zalarda taze. Bu nedenle elbette AKP’nin 12 Eylül baflta olmak üzere anayasadaki antidemokratik maddelerle hesaplaflmas› olanakl› de¤il. Zaten mesele de bu de¤il. Esas mesele yeni bir Eylül ay›na girdi¤imiz flu günlerde tart›fl›lacak olan anayasa tasla¤›na, baflta geçici 15. madde olmak üzere tüm antidemokratik maddeleri hedef al›r bir noktadan müdahil olmak. Darbecilerin insanl›¤a karfl› suç iflledikleri gerekçesiyle yarg›lanmalar› ve cezaland›r›lmalar› için çaba sarf etmek. Bu elbette demokrasi güçlerinin görevi olarak duruyor.
G
iderek yay›lmakta olan grev dalgas› gündemi önemli oranda etkilemeye bafllad›. THY’de anlaflma sa¤lanamamas›, KESK’in toplu görüflmelerden çekilmesi tekstil ve denizcilik sektörü ile TÜB‹TAK'ta da grev kararlar›n›n al›nmas› önümüzdeki günlerde politik sürecin ivmelenece¤inin kan›t› gibi. Tam böyle bir anda meclisteki umut adaylar›n›n gerçekten yapabilecekleri çok fleyin oldu¤u aç›k. S›n›fa meclisten bir dayan›flma elinin uzat›lmas›n›n tam zaman›.
D
i¤er yandan Türk Tarih Kurumu (TTK) Baflkan› Yusuf Halaço¤lu'nun, aç›klamalar› son günlerde gündemde önemli yer ald›. Halaço¤lu asl›nda Türk Tarih Kurumu’nun, yani Türklerin resmi tarihini yazan bir kurumun bafl›. Devletlu bir profesör. Ne diyor Halaco¤lu? Kürtlerin asl›nda Türk oldu¤unu söylüyor. Alevi ve Kürtlerin bir bölümünün Ermeni dönmesi oldu¤unu, tehcirden kurtulmak için kendilerini Kürt-Alevi olarak gösterdiklerini, PKK'n›n ve T‹KKO'nun içinde yer alan birçok insan›n da böyle oldu¤unu söylüyor. Yetmiyor, 'Ermenilik'ten Alevi-Kürtlü¤e dönenlerin samimi olmad›¤›n›, Kilise kurma çabalar› içinde olduklar›n› ve baz› PKK'lilerin sünnetsiz ç›kt›¤›n› anlat›yor. Devletin bu dönme unsurlar› ev ev tespit etti¤ini ve bunlar› kodlad›¤›n› söylüyor. Halaço¤lu ba¤›ms›z bilim çevrelerinde olmasa da Türkiye’de önemli bir kifli. Türkiye’nin resmi Ermeni tezinin en önde gelen savunucusu, mümtaz bir flahsiyet. Bilimden ziyade iyi bir ideoloji üreticisi. Bu söylediklerinin baz›lar› bizler taraf›ndan biliniyor. Ancak bunlar› söylerken farkl› olana karfl› kendisinin ve devletin ne kadar antidemokratik bir tutum
S
on olarak bölgede çat›flmalar h›z kesmeden devam ediyor. Her gün yeni ölüm haberleri geliyor. Görünen o ki Kürtlerin temsilcilerinin meclise girmesi nedeniyle elde edilen olanak devlet taraf›ndan görmezden geliniyor, ardarda gelen operasyonlar bu gerçe¤i kan›tlar nitelikte. Bir s›n›r ötesi operasyon ihtimali hala gündemde. ABD'de 16 istihbarat kuruluflunun ortaklafla haz›rlad›¤› Irak konulu raporda, Türkiye'nin PKK'ye karfl› s›n›r ötesi operasyon düzenlemesi ihtimalinin sürdü¤ü ifade ediliyor. ‹ran Kandil Da¤›n› vurmaya devam ediyor. Ancak güneydeki Kürtlerin PKK ile silahl› çat›flmaya girmeyecekleri deklarasyonu TSK’nin iflinin geçmiflte oldu¤u kadar kolay olmayaca¤›n› gösteriyor.
E
ylül ay›n›n en önemli gündemlerinden biri kuflkusuz 1 Eylül dünya bar›fl günü. ‹çinde oldu¤umuz co¤rafyan›n her fleyden çok ihtiyac› olan fley de galiba bar›fl. Tüm okurlar›m›z›n 1 Eylül dünya bar›fl günü kutlu olsun. Gelecek ay tekrar buluflmak üzere… YAYIN KURULU
4
Devrim Yolunda
KURTULUĂž
5
PARLAMENTO: TARÜHSEL DENEYÜMLER G†NCEL OLANAKLAR RIDVAN TURAN
S
osyalist hareket içindeki baz› gruplar›n öteden beri boykotçu bir gelene¤i temsil ettikleri bilinir. Koflullardan ba¤›ms›z bir biçimde tak›n›lan boykotçu tutum bir tutarl›l›k olarak gösterilmeye çal›fl›lsa da esas itibar›yla koflullar›n somutça analiz edilmedi¤inin bir kan›t›d›r. Boykotçu siyasi anlay›fllar parlamentodan ve seçimlerden bir cüzaml›dan uzak durur gibi uzak durmaktad›rlar. Bu uzak durma hali hareketin meflrebine göre çeflitli teorik temellere dayand›r›lmaktad›r. Ve ne ilginçtir ki bu yap›lar›n hemen tümü leninist olduklar›n› iddia eden ve bu gelene¤e ortodoks bir ba¤l›l›k içinde olduklar›n› beyan eden yap›lard›r. Lenin’in parlamento hakk›ndaki görüfllerini bilmekte olan bu yap›lar, Türkiye’nin somut koflullar›n›n farkl› oldu¤u saptamas›yla bu görüfllerle ilgisi olmayan bir pratik oluflturmaktad›rlar. Örne¤in denmektedir ki ‘elbette parlamento içinde çal›fl›lmal›d›r, bunu ilkesel olarak reddetmiyoruz, zaten Lenin de bu mesele üzerinde önemli vurgular yapm›flt›r. Ancak Türkiye’nin koflullar› ne Rusya’n›n ne de Almanya’n›n koflullar›na benzemektedir. Lenin seçimlere girmenin ve parlamentoda yer alman›n önemine dair saptamas›n› arkas›nda güçlü komünist bir örgüt varken yapm›flt›r. Örgüt parlamento çal›flmalar›n›n garantisidir. Ancak güçlü bir Leninist partinin olmad›¤›, içinde yaflad›¤›m›z ülkede parlamentoyu bir mücadele alan› olarak görmek hatad›r, parlamentoya girenler burjuvazinin pisli¤i içinde kaybolup gitmeye mahkûm reformculard›r.’ Di¤er bir gerekçe ise Alman sollar›na elefltiri yönelterek parlamentoda çal›flman›n önemini vurgulayan Lenin’in iflaret etti¤i Al-
manya’n›n burjuva demokratik devrimini tamamlam›fl, temel hak ve özgürlükler konusunda bizden fersah fersah ilerde bir ülke oldu¤u bu nedenle de parlamentonun bir mücadele alan› olarak görülebilece¤i do¤rultusundad›r. Bu yukar›daki koflullar›n bizde olmamas›ndan kaynakl› parlamento seçimlerine girmek ya da parlamentoda çal›flmak yerine boykot etmek ve boykotun nedenini genifl halk kitlelerine aç›klamak do¤ru bir yaklafl›m olacakt›r denmektedir. Ne seçime girmek ve parlamentoda yer almak ne de seçimleri boykot etmek bir ilke sorunudur. Bununla birlikte her iki tercihin de vücut bulmas›na kaynakl›k eden ilkesel kimi do¤rular›n oldu¤unu da tespit etmeden geçmemek gerekmektedir. Bu konuda devrim öncesi ve sonras› Rusya önemli tarihsel deneyimlerle doludur. * 1905 devriminden sonra çarl›k Duma’y› toplamak zorunda kalm›flt›. Politik bilincin h›zla artmas› çarl›¤› zorlamaktayd›. Bu nedenle görünüflte demokratik gibi duran Duma halk›n taleplerini karfl›lamak yerine, halk› kand›rmak ve taleplerini unutturarak çarl›k otokrasisinin devam›n› sa¤lamak amac›yla kurulmufltu. Gerçekte Duma’n›n ne seçimleri ve ne de iflleyifli demokratik bir durum arz ediyordu. Buna karfl›n Lenin ve Bolflevikler Duma ve yerel yönetim seçimlerine kat›lma olanaklar›n› elden geldi¤ince kulland›lar. En genifl halk kesimlerinin demokrasi bilincinin gelifltirilmesinde ve örgütsel etkinli¤in artt›r›lmas›nda önemli bir rolü ol-
5
Devrim Yolunda
KURTULUÞ mufltu duman›n. Lenin gerici Duma’n›n proletaryaya “çok az bir söz hakk›” verdi¤ini gördü¤ü halde “bu küçük söz hakk›na”, kitle içinde devrimci çal›flma yapabilmek için gereksinme duyduklar›n› belirtiyordu. 1. ve 2. Duma çar taraf›ndan da¤›t›lm›flt›. 3. ve 4. Duma ise karfl› devrimci güçlerin, burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin egemenliklerinin iyiden iyiye tahkim olmas› sonucunu do¤urdu. Seçimlere iliflkin leninist çizgi seçimleri ne mutlaklaflt›ran ne de yok sayan, yasal çal›flma ile illegal çal›flmay› koordineli bir biçimde ele alan bir hat takip etti. Bolflevikleri ilgilendiren temel faktör koflullar›n ne oldu¤u idi. Örne¤in 1905’te parlamento (Duma) Bolflevikler taraf›ndan boykot edilmiflti. Bu dönem kitle eylemlerinin giderek artt›¤› ve s›n›f mücadelesinin güçlendi¤i bir dönemdi. Lenin’in deyimiyle bu dönem “y›¤›nlar›n parlamento-d›fl› devrimci eyleminin istisnai bir h›zla büyüdü¤ü proletaryan›n ve köylünün hiçbir kat›n›n, ne flekilde olursa olsun, gerici iktidar› desteklemesinin olanaks›z oldu¤u, devrimci proletaryan›n grev savafl›yla ve köylü hareketiyle geri kalm›fl büyük y›¤›nlar üzerinde etkisini sa¤lad›¤›” bir dönemdi. Di¤er yandan s›n›f mücadelesinin h›zla geri çekildi¤i, 1905 döneminin ard›ndan gelen gericilik y›llar›nda Duma’n›n boykot edilmesini Lenin elefltirmekte ve yap›lan hatay› onar›lamaz görmekte idi. Bu y›llar çarl›k rejiminin bask›s›n›n olanca h›z›yla devam etti¤i y›llard›, örgütler da¤›t›lm›fl, üyeler sürgüne gönderilmiflti. Bu durumda her fleye karfl›n yine de siyasal mücadele vermek için Duma yolu kullan›labilir bir yoldu. Parlamento Bolflevikler için hiçbir zaman özel bir “ifllem” olmad›. S›n›f mücadelesi içinde mütalaa edilebilecek, gerek seçimler esnas›nda ve gerekse de meclis içinde devrim mücadelesi için kullan›labilecek bir zemin olarak görülmekte idi. 4. Duma’n›n 26 Temmuz 1914 tarihli oturumunda Rusya’n›n 1. emperyalist paylafl›m savafl›na kat›lmas› oylanmaktayd›. Büyük toprak sahiplerinin ve burjuvazinin temsilcilerinin reyleri savafla kat›lmak yolunda idi. Bolflevik milletvekilleri Rusya’n›n savafla kat›lmas›n› fliddetle reddetmifller ve karfl› oy kullanm›fllard›. Bu nedenle tutuklanarak ömür boyu Sibirya’ya sürgüne gönderildiler. Bizatihi bu durum, bir yandan Avrupal› sosyal-demokratlar›n kendi egemen s›n›flar›n›n savafl ödeneklerine oy vermeleri suretiyle içine düfltükleri korkunç
duruma düflmelerini engellerken di¤er yandan Rusya proletaryas› ve yoksul köylülük için ola¤anüstü bir politik deneyim haline geliyordu. Bu tutum hiç kuflku yok ki Bolfleviklerin mücadelede tutarl›l›klar›n› kan›tlayan bir örnek olurken, devrime bir ad›m daha yaklafl›lmas›n› sa¤layacakt›. Lenin gerici parlamentolarda yer alman›n Rusya’da her üç devrim sürecinde de Bolfleviklere sadece yararl› olmad›¤›n› ayn› zamanda zorunlu oldu¤unu tespit etmekteydi. Kurucu Meclis sürecinde de Bolflevikler benzer bir tutum tak›nd›lar. Kurucu Meclisin toplanmas› Bolfleviklerin en temel politik taleplerinden biri idi. Bu nedenle Bolflevikler bafl›ndan bu yana Kurucu Meclisin toplanmas› ça¤r›s›nda bulunmufllard›. Kurucu Meclisin geciktirilmesinin nedenlerinin bafl›nda Geçici Hükümetin bu konudaki tutumu geliyordu. Bir yandan Kurucu Meclis için mücadele eden Bolflevikler bir di¤er yandan Sovyetlerin iktidar›n›n kurulmas› için çaba sarf etmekteydiler. Bolflevikler geçici hükümete karfl› hem Sovyetler ve hem de Kurucu Meclis fliar›n› yükseltmekte idiler. Ancak Bolflevikler, ikisi aras›nda bir çeliflkinin do¤aca¤› konusunda yeterli bir öngörüye ve haz›rl›¤a sahip de¤illerdi. Ekim ayaklanmas›ndan sonra bu çeliflkiyi Lenin gördü ve kimi önlemlerin al›nmas›n›n gereklili¤ini savundu. Bu önlemlerden biri seçimlerin ertelenmesi idi. Ancak Lenin az›nl›k kalm›flt› ve seçimler yap›ld›. Seçimlere Sosyalist Devrimciler, Ukrayna Sosyalist Devrimcileri, Menflevikler, Kadetler, Bolflevikler kat›lm›flt›. Sosyalist-devrimciler, seçimden galip ç›kt›lar. Hem toplam oy oran›, hem de mecliste kazan›lan sandalye itibar›yla net bir ço¤unluk kazand›lar. Bolflevikler, toplam oyun üçte-bir kadar›n› alm›fllar, baz› önemli merkezlerde ezici bir üstünlük elde etmifllerdi. Bolflevikler Sovyetlerde, sosyalist-devrimciler de kurucu mecliste ço¤unluk durumundayd›lar. Bu durum bir çeflit ikili iktidar oluflturuyordu. Kurucu Meclis 5 Ocak 1918 günü topland›. Toplant›da, Lenin taraf›ndan kaleme al›nm›fl olan, bütün iktidar›n Sovyetlere geçmifl oldu¤unu ifade eden önerge tüm Sovyetler ad›na, “Emekçi ve Sömürülen Halk›n Haklar› Bildirgesi” ad›yla okunmufltu. Ancak bildirge reddedildi. Bu, Kurucu Meclisin sonu oldu. Lenin, 1917 Devriminin bafllang›c›ndan itibaren, bir Sovyet cumhuriyetinin, Kurucu Meclise sahip ola¤an bir burjuva
6
Devrim Yolunda
KURTULUÞ cumhuriyetinden daha ileri bir demokrasi biçi- parlamentarizminin "tarihi bak›mdan zaman›mi oldu¤unu s›k s›k vurgulam›flt›. Gelinen nok- n› doldurmufl" olmas› tespitini propaganda aç›tada Kurucu Meclis karfl› devrimci güçlerin et- s›ndan anlaml› bulmaktayd›. Genifl emekçi keraf›nda topland›¤› bir burjuva parlamentosu simlerin burjuva parlamentosuna olan ba¤l›l›klar›n› dinamitlemenin yolu, elbette o kurumun haline gelmiflti. Di¤er yandan Kurucu Meclisin kompozisyo- halklar›n ç›karlar›na dair yapabilece¤i hiçbir nu ülkedeki güçler dengesini yans›tm›yordu. fleyin olmad›¤›, nesnel ve tarihsel olarak gericiSiyasal süreç daha sollaflm›flt›. Halk kitlelerini leflmifl oldu¤unun propagandas›d›r. Bu demektir ki umudunuzu parlamentoya de¤il kendi temsil edemeyen Kurucu Meclis la¤vedildi. Her ne kadar Bolfleviklerin demokratik ta- mücadelenize ba¤lay›n. Ancak parlamentarizleplerinin içinde bafl s›ralarda bir Kurucu Mec- min "siyasi bak›mdan zaman›n› doldurmufl" ollis talebi bulunduysa da, en demokratik parla- du¤unu öznel olarak de¤il nesnel olarak tespit mentodan çok daha demokratik bir örgütlenme edebilmek gereklidir. Devrim dar bir kadronun flekli olan Sovyetleri kurma ça¤r›s›, bu talebi yapaca¤› bir ifl de¤ildir. Genifl halk kitlelerinin hükümsüz k›lm›flt›. Sovyetlerin gücü Kurucu iflidir. Bu nedenle önemli olan elbette, genifl kesimlerin e¤ilimidir. Bu demektir ki, bizim için Meclisi da¤›tm›flt›. Buna karfl›n Bolflevikler Kurucu Meclis çat›- zaman›n› doldurmufl olan parlamento, s›n›f için s› alt›nda çal›flman›n geçici hükümete karfl› bir zaman›n› doldurmam›flsa bu tespit beyhude bir demokrasi mevzisi olabilece¤i görüflüyle hare- tespittir ve bu tespitin üzerine bina olacak takket ettiler. Bu görüfl hakl› idi. Ne var ki h›zl› tikler de bofltur. Bu durumun ölçümü nas›l yailerleyen siyasal süreç Kurucu Meclisten bin p›labilir? Frankfurt "sol" grubunun, Katolik kat daha demokratik olan Sovyetlerin öne ç›k- Partisinin siyasetini izleyen milyonlarca iflçinin mas›na olanak sa¤layacakt›. Bir anlamda nes- karfl› devrimci oldu¤una dair tespiti üzerine Lenel durum nedeniyle Kurucu Meclis tarihsel ve nin, “önemli bir sanayi iflçisi az›nl›¤› katolik papazlar›n peflinden gitseydi ve bir tar›m iflçileri siyasal olarak miad›n› doldurmaktayd›. Lenin’in devrime kadar olan süreçteki tecrü- az›nl›¤› büyük toprak sahiplerinin ve kulaklabelerini Enternasyonale sunmak için kaleme r›n ard›ndan gitseydi bile, bundan ç›kacak olan ald›¤› ve Alman sol komünistleriyle yapt›¤› po- sonucun, parlamentarizmin Almanya'da henüz lemiklerden oluflan Sol Komünizm Bir Çocuk- siyasi bak›mdan zaman›n› doldurmam›fl oldu¤u luk Hastal›¤› adl› eseri parlamenter mücadele ve devrimci proletaryan›n partisi için parlamenter seçimlere ve parlamenter mücadeleye hakk›nda da önemli tecrübeler aktarmaktad›r. Alman komünistleri parlamenter mücadele kat›lman›n, özellikle kendi s›n›f›n›n geri kalm›fl biçimlerini “tarihi ve siyasi olarak” miad›n› dol- katlar›n› e¤itmek için, özellikle ezilen ve cahil durmufl mücadele biçimleri olarak görmekte ve köylü y›¤›nlar›n› uyand›rmak ve ayd›nlatmak için zorunlu oldu¤u bu tür mücadeleye flüphe götürmez.” olher türlü dönüflün kedu¤u tespitini yapsin olarak reddedilLenin burjuva parlamentarizminin maktayd›. mesini savunmakta "tarihi bakÝmdan zamanÝnÝ dolSonuç olarak Leidiler. Bunun pratik durmuß" olmasÝ tespitini propanin’in Bolflevik partikarfl›l›¤› ancak flu olaganda a•ÝsÝndan anlamlÝ bulmaknin s›n›f mücadelesi bilirdi: Almanya’da taydÝ. Ancak parlamentarizmin tarihince kan›tlanm›fl y›¤›nlar›n politik bi"siyasi bakÝmdan zamanÝnÝ dololan taktik ad›m›n› lincinin, örgütlü yap›durmuß" olduÛunu šznel olarak flöyle somutlamaktaylar›n›n, alternatif yödeÛil nesnel olarak tespit edebild›: netim ayg›tlar›n›n flemek gereklidir. Bu demektir ki, killenmesi burjuva “Burjuva parlamentobizim i•in zamanÝnÝ doldurmuß parlamentarizmini sunu ve bütün öteki genesnel olarak tarihin olan parlamento, sÝnÝf i•in zamarici kurumlar› da¤›tmaçöp tenekesine atm›fl nÝnÝ doldurmamÝßsa bu tespit beyya gücümüz yetmedi¤i olmal›yd›. Durum hude bir tespittir ve bu tespitin sürece, bu kurumlarda böyle de¤ildi, buna Ÿzerine bina olacak taktikler de çal›flmak zorundas›n›z, karfl›n Lenin burjuva boßtur. özellikle hâlâ papaz ta7
Devrim Yolunda
KURTULUÞ k›m›n›n ve taflra kovuklar›n›n bo¤ucu havas›n›n hayvanca bir bilinçsizlik içinde tuttu¤u iflçiler mevcut oldu¤u için, bu kurumlarda çal›flmal›s›n›z. Bunu yapmazsan›z gevezeden baflka bir fley de¤ilsiniz.”
askeri vesayet, iflsizlik, yoksulluk, gelir da¤›l›m› eflitsizli¤i, K›br›s meselesi, Ermeni meselesi ve daha birçok sorun karfl›s›nda hiçbir çözüm gücü yoktur. Adeta bir onay kurumu olarak çal›flmaktad›r. Feodal monark›n alafla¤› edilmesiyle, burjuva demokratik devrimlerin demokratik parlamentosu emperyalist dönemle birlikte yerini tüm dünyada az›nl›k diktatörlü¤ünün bir ayg›t›, bir temsil kurumuna dönüfltürülmüfltür. Türkiye’de ise Alevilerin, Kürtlerin temsil edildi¤i görece demokratik 1. meclis, flu anda oligarflik yap›n›n bu arada da militarizmin basit bir onay kurumuna dönüflmüfl durumdad›r. Parlamento, sömürgeci kapitalist devlet erkinin, derin devlet adam› vekilleriyle, eski MHP’li katilleriyle, yar› mafyatik iliflkileriyle adeta k›sa bir özetini sunmaktad›r. Türkiye parlamentosunun yap›sal özellikleri, emperyalizme ba¤l› ve çarp›k bir geliflim seyri izlemifl olan Türkiye kapitalizmince belirlenmifltir. Vekillerin toplumsal kökenleri, iflleri, sermaye birikimleri, devlet mekanizmalar›yla olan iliflkileri bu saptamay› do¤rular. Kapitalizm içine do¤mufl olan parlamentonun baflka bir özelli¤e sahip olmas› da mümkün de¤ildir. Her bitkinin içinden ç›kt›¤› tohumun özelliklerinin bir k›sm›n› tafl›mas› gibi Türkiye parlamentosunu koflullayan olgu gerçekte içinde oldu¤u sistemdir. Bununla birlikte parlamento burjuvazi taraf›ndan demokratik bir temsil kurumu, bir yasama ayg›t› gibi gösterilmektedir. Seçimlerle ifl bafl›na gelmesi, halk›n iradesini yans›tmakta oldu¤una gerekçe olarak sunulmaktad›r. Oysa gerçekte sistemdeki eflitsizliklerin bir yans›s› olan parlamento halk›n demokratik e¤ilimini pek az yans›t›r. Genel oy sistemi kapitalist hegemonyan›n sürdürülmesinde basit bir vas›tadan baflka bir fley de¤ildir. Kökeni itibar›yla demokratik bir içerik tafl›yan genel oy sistemi demokrasinin hayale çevrildi¤i siyasal gericilik döneminde genifl halk kitlelerini kand›rman›n bir arac›na dönüflmektedir. Anti demokratik, afl›r› merkeziyetçi bir yap›ya sahip olan Türk devleti kuflkusuz seçimlerle ifl bafl› yapan bir parlamentoya sahip oldu¤u için demokratik addedilemez. Demokrasinin ölçütü bu kadar basit de¤ildir. Kald› ki gerek Türk devletinde gerekse herhangi bir burjuva devletinde bir bütün olarak seçim olgusu ancak bir ayr›nt›d›r. ‹fllerin (diktatörlü¤ün) yürütülmesinde devasa bir bürokrasiye, devasa bir orduya, denetiminin halk
Güncel politik çözümlemeler bizim somut durumlar› de¤erlendirmek ve somut sonuçlar ç›karmak yetene¤imize kalm›fl olsa da parlamentoya bak›fl›m›z›n yukar›daki çerçeve taraf›ndan flekillendirildi¤ini tespit etmek gereklidir. * Türkiye’deki güncel politik durum analiz edildi¤inde, yukar›daki durumla benzer yanlar›n›n oldu¤u görülecektir. Türkiye’de de burjuva parlamentosunu da¤›tmaya henüz gücümüz yetmemektedir, hâlâ “papaz tak›m›n›n” ve “taflra kovuklar›n›n bo¤ucu havas›n›n hayvanca bir bilinçsizlik içinde tuttu¤u iflçiler mevcut”tur. Türkiye’de de bir devlet ayg›t› olarak parlamento kitleleri peflinden sürüklemekte, modern kapitalist bir devlette ne yapmas› gerekiyorsa üç afla¤› befl yukar› onu yapmaktad›r. Türkiye kapitalist bir oligarflidir. Militarizm toplumsal yaflam›n tüm ayr›nt›lar›n› denetleyebilecek bir güce ve etkinli¤e sahiptir. Militer yap›n›n bu denli güçlü olmas›n›n önemli nedenlerinin bafl›nda, tarihsel nedenlerle birlikte, Ortado¤uda emperyalizmin ve “yerli” tekelci kapitalistlerin Türk devletine biçtikleri rol geliyor. Di¤er yandan devletin sömürgeci niteli¤i bu militer ve bürokratik yap›y› zorunlu k›l›yor. Kürt muhalefetini bir yana b›rakt›¤›m›zda elle tutulur demokratik bir muhalefetten söz etmek oldukça zor. S›n›f›n örgütlülük düzeyi düflük. Sosyalist hareket çok parçal› ve ne güncel sorunlar› ne de tarihsel sorunlar› aflmaya yetecek bir performansa sahip. Türkiye parlamentosu milyonlar› manipüle edebilen, aldatabilen bir yap›ya sahiptir. Yaflad›¤›m›z toplumsal, siyasal sorunlar›n bir ya da di¤er partinin hükümet etmesinden ba¤›fl›k oldu¤u, bu sorunlar›n büyük bir k›sm›n›n ülkenin tarihsel yap›sal özelliklerinden kaynaklanmakta oldu¤u gözlerden saklanmaktad›r. Demokratik bir görüntü arkas›nda burjuvazinin diktatörlü¤ü saklanmaya çal›fl›lmakta, halk her befl y›lda bir birinin di¤erinden fark› olmayan bir sürü parti aras›nda “demokratik” bir seçime zorlanmaktad›r. Parlamentonun Kürt sorunu, 8
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ¤er yandan burjuva diktatörlü¤ü demokratik seçim kavram›n›n içini boflaltm›flt›r. Birbirinin ayn› olgular aras›nda yap›lan tercih demokratik bir seçimmifl gibi gösterilmektedir. Her birinin nihai amac› burjuva diktatörlü¤ünü savunmak ve devam ettirmek olan siyasal partilerin aras›nda yap›lan seçim son tahlilde seçim dahi de¤ildir. Örne¤in AKP’nin IMF’den icazetli ekonomi politikas›n›n mimar› 2002 krizi döneminde iktidarda olan DSP-MHP-ANAP’t›r. ‹cazet ayn› merkeze aittir. K›br›s, Kürt sorunu vb. politikalar› tüm burjuva partilerinde ayn›d›r ve mimar› MGK’d›r. Ana politik meselelerde hemen tüm partilerin tutumlar› ayn›d›r, ayn› olmak zorundad›r. Bu durumda yap›lacak seçimlerin ayn›lar aras›nda yap›lacak bir seçim oldu¤u aç›kt›r. Dikkat edilirse bu seçimlerde sistem partilerinden hemen hiçbirisi, di¤erinin ekono“Amerika’dan ‹sviçre’ye, Fransa’dan ‹ngilmi politikalar›n›, Kürt sorunu, K›br›s meselesi tere’ye, Norveç’e vb. dek, herhangi bir parlagibi konulardaki tutumunu cepheden elefltiriye menter ülkeyi düflününüz; as›l ‘devlet’ iflleri tabi tutamamaktad›r. Elefltiriler daha yüzeysel hep kulislerde görülür; bu ifller hep devlet dave daha önceden belirlenmifl olan politikalar›n ireleri, bakanl›klar, kurmay kurullar› taraf›ngerçeklefltirilmesinde yeterli radikal tutumun dan yürütülür. Parlamentolarda, yaln›zca ‘saf sa¤lan›p sa¤lanamamas›yla iliflkilidir. MHP halk’› aldatma ere¤iyle, gevezelikten baflka AKP’yi Kürt meselesinde daha sald›rgan olmabir fley yap›lmaz.” (Devlet ve Devrim) makla elefltirmektedir. Yoksa baflka bir politika Türkiye’de 5 y›lda bir yap›lan seçimler görü- önererek elefltirmemektedir. Seçimler bu yüznüflte halk›n iradesini yans›tmaktad›r. Kimin den partiler aras›ndaki temel farkl›l›klara dahangi partiye oy verece¤i ve sonunda hangi par- yanarak de¤il daha “ideolojik” sebeplere dayatinin hükümeti kuraca¤›n› belirleyen fley hal- narak yap›lmaktad›r. Din meselesi, laiklik bir k›n kendi “özgür” iradesidir. Bu seçimlerde de yana Tayyip’in delikanl›l›¤›, Kas›mpaflal›l›¤› AKP %47 ile bunu baflarm›fl durumdad›r. Görü- dahi genifl halk kesimleri içinde bir tercih sebenüflte demokratik olan bu durumun gerçekte bi olabilmektedir. Di¤er yandan gerçekten farkkarfl›l›¤› tam bir ideolojik yan›lsama ve mani- l› politik aç›l›mlara sahip sistem karfl›t› partiler ise, kapitalizmin toppülasyondur. Önceliklumsal hegemonyas› le yap›sal nedenlerle ile bertaraf edilmekteDikkat edilirse bu se•imlerde sistem bu böyledir. Zira bir dir. Onlarca tv kanal›, partilerinden hemen hi•birisi, diaz›nl›k diktatoryas› yüzlerce-binlerce baÛerinin ekonomi politikalarÝnÝ, olarak burjuva diktas›n yay›n kuruluflu bu törlü¤ü, egemenli¤ini KŸrt sorunu, KÝbrÝs meselesi gibi hegemonyan›n devagenifl halk kesimlerikonulardaki tutumunu cepheden m› için cansiperane ne gerçek manada deeleßtiriye tabi tutamamaktadÝr. çal›flmaktad›rlar. Ne mokratik haklar tan›Eleßtiriler daha yŸzeysel ve daha yaz›k ki sosyalistlerin yarak devam ettirešnceden belirlenmiß olan politikahenüz bu hegemonyamez. Bu diktatörlülarÝn ger•ekleßtirilmesinde yeterli y› ortadan kald›racak ¤ün do¤as›na ayk›r›radikal tutumun saÛlanÝp saÛlanaetkinli¤e sahip oldukd›r. Bu nedenle madmamasÝyla ilißkilidir. Se•imler bu lar›ndan bahsediledenin do¤as› gere¤i mez. K›saca sistem yŸzden partiler arasÝndaki temel burjuva parlamenter önce ideolojik ve siyafarklÝlÝklara dayanarak deÛil daha sistemin demokratik sal sald›r› yöntemleÒideolojikÓ sebeplere dayanarak bir temsile sahip olduriyle gerçek sistem yapÝlmaktadÝr. ¤u iddia edilemez. Ditaraf›ndan yap›lmas›n›n mümkün olmad›¤› bir y›¤›n ayg›ta sahip olan modern devlette seçim sistemi ve bu dolay›mla sa¤lanan “demokratik” ortam adeta efle¤in kula¤›na konmufl kelebek gibi eklektik ve d›fltan monte edilmifl bir içeri¤e sahiptir. Ancak belki de, binde birinde seçim ilkesinin uyguland›¤›, binde dokuzyüzdoksandokuzunda askeri ve sivil bürokrasinin atamalar›n›n ve ifl bitirme yöntemlerinin rol ald›¤› bir sistemin demokratik oldu¤undan söz edilemez. Modern kapitalist devlette parlamento bir devlet ayg›t› olarak yasalar yapmaktan daha ziyade alt s›n›flar› sisteme ba¤laman›n ve diktatörlü¤e demokratik bir flal oluflturman›n iyi bir arac›d›r. Lenin, parlamentonun ifllevi ve devletteki yeri hakk›nda flöyle demektedir:
9
Devrim Yolunda
KURTULUÞ karfl›tlar›n› elemekte, ard›ndan kalanlar da, halka içeri¤i ayn›, flekli farkl› bir biçimde sunularak “demokratik” bir seçim yapmas› istenmektedir. Seçimsiz demokrasi olmaz ancak, seçimlerin demokrasinin teminat› oldu¤u da bir safsatadan öte geçmez. Seçim demokrasinin gerek kofluludur ama yeter koflulu de¤ildir. Esas olan fley seçimlerin nas›l, hangi koflullarda, hangi etkenlerin belirleyicili¤i alt›nda yap›ld›¤›d›r. Seçimlerin demokratik olup olmad›¤›d›r. Parlamento seçimlerinin sonuçlar›n›n ne oldu¤u, içinde kaç sosyalistin oldu¤u politik süreci bütünsel olarak de¤iflime u¤ratmaya olanak sa¤layamaz. Bu nedenledir ki içinde oldu¤umuz dönemde sosyalistlerin iktidar perspektifi parlamentoda ço¤unluk olmaya dayanmaz. Bar›flç›l geçifl tezi günümüzde ancak ve ancak pasifistlerin ve reformistlerin savunabilecekleri bir tezdir. Hatta yaln›zca bar›flç›l geçifli savunmak de¤il, parlamenter mücadele ile ülkenin temel sorunlar›n çözülebilece¤ini iddia etmek dahi pasifist ve reformist bir yaklafl›m olacakt›r. Emperyalizm dönemi ile esas olan burjuva devlet mekanizmas›n› parçalamak ve yerine baflka bir fley koymakt›r. Bu mücadele parlamenter bir yans›ya sahip olsa da esas itibar›yla kitlelerin do¤rudan politik mücadelesi ile olanakl›d›r. Hiçbir mücadele yöntemini reddetmedi¤imiz gibi, parlamentoyu da ne tek bafl›na kutsar ne de reddederiz. Lenin, 1905-1907 dönemi için
da¤›t›lmad›¤› sürece ve yerine iflçi s›n›f› ve halk kitlelerinin alternatif yönetim ayg›tlar› konulmad›¤› sürece pimi çekilmifl bir el bombas›n›n üzerinde oturmaya benzer. Köhnemifl sistem ve onun tüm gerici kurumlar› hesap sormak için en uygun an› bekleyeceklerdir. Türkiye’de parlamento genifl kesimlerin ilgi oda¤› olmay› sürdürmektedir. Her ne kadar Türkiye’de yaflayan halklar parlamentoya örne¤in ordudan daha az güven duyduklar›n› belirtiyor olsalar da bu durum parlamentonun önemini ve ikna gücünü azaltmamaktad›r. O zaman yap›lmas› gereken iflçi s›n›f›n›, köylü kesimleri, kent yoksullar›n› arkas›na takan parlamento ile hesaplaflmakt›r. Kuflkusuz bu hesaplaflma parlamentoca temsil edilen sistemin teflhirine dayanmal› yani sömürgeci kapitalist bir siyasal sistemin elefltirisini içermelidir. Bu elefltiri salt düflünsel de¤il ayn› zamanda politik ve pratik bir elefltiri olmal›d›r. Hiç kuflku yok ki böyle bir olana¤›n kullan›lmas› parlamento içinde oldu¤u gibi d›fl›nda da önemli bir çal›flmay› ve organizasyonu gerektirmektedir. GÜNCEL OLANAKLAR
Ne elde ettik sorusuna gerçekçi cevaplar vermek, bundan sonras›nda neler yapabiliriz sorusuna gerçekçi cevaplar vermenin önkofluludur. Y›llardan bu yana Kürtlere, sosyalistlere kapal› olan parlamento kap›lar› aralanm›fl durumdad›r. Bütün güçlüklere karfl›n, her türlü engelleme çabalar›na karfl›n, istenmeyenler mecliste yerlerini alm›fl ve grup kurmufl durumdalar. Öncelikle bu durumun çok önemli bir durum oldu¤unu, parlamentarist hayallere kap›lmadan tespit etmek gerekmektedir. Elde edilen fley do¤ru de¤erlendirildi¤inde devrim ve demokrasi mücadelesinin gelifltirilmesinde önemli bir etken haline dönüfltürülebilir. Ancak bu önemli durum kuflku yok ki var olan toplumsal ve siyasal sorunlar› tek bafl›na çözecek bir güce sahip de¤ildir. Bu ancak demokrasi güçlerinin ortaklafla ve etkin bir organizasyonu ile yan yana getirildi¤inde mümkün olur. Lenin’in Hollandal› sollar› elefltirirken verdi¤i cevap bu aç›dan önemlidir:
“Parlamenter mücadele biçimi ile parlamento-d›fl› mücadele biçiminin, parlamentonun boykotu takti¤i ile parlamentoya kat›lma takti¤inin, legal ve illegal mücadele biçimlerinin birbirini izlemesi ve ayn› zamanda bu biçimler aras›nda bulunan ba¤lar›n ve iliflkilerin birbirini izlemesi, bütün bunlar, flafl›rt›c› zengin bir içerikle ortaya ç›kmaktad›r. Bu dönemin her bir ay›, –y›¤›nlar ve önderler için, s›n›flar ve partiler için– siyasi bilimin ilkelerinin ö¤retimi bak›m›ndan "bar›flç›", "meflruti" geliflme koflullar› alt›nda geçen bir y›la bedeldir. E¤er 1905'in "genel provas› olmasayd›", 1917 Ekim ihtilâlinin zaferi mümkün olmazd›.”
diyerek baflar›n›n farkl› mücadele yöntemlerine duydu¤u ihtiyac› özetlemektedir. Di¤er yandan Allende deneyimi ellerimizle tutabilece¤imiz kadar somuttur. Parlamentoda ço¤unluk elde ederek iktidar› ele geçirdi¤ini sanmak burjuva devlet mekanizmas› vurulup
“…gerici parlamento d›fl›nda y›¤›nlar›n eylemiyle parlamento içinde devrime sempati duyan (ya da daha iyisi: devrimi do¤rudan do¤ruya destekleyen) bir muhalefeti birlefltirmenin, özellikle devrim s›ras›nda ne kadar
10
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yararl› oldu¤unu do¤rulayan, e¤er bütün devrimlerin de¤ilse, birçok devrimin tecrübelerini unutuyorlar.”
olan çat›, parlamentodaki mücadeleyi sokaklardaki mücadele ile ortaklaflt›rma misyonuna sahip olacakt›r. Çat› partisinin program› genel ve kapsay›c› bir program olarak ele al›n›rken bu Tarihsel koflullar ayn› olmasa da bir analoji programdaki her bafll›k ve daha baflka detaylar, yapacak olursak bugün yap›lmas› gereken fley konunun uzmanlar› akademisyenler taraf›ndan budur. oluflturulacak kurullarda alternatif politikalaYeni aç›l›mlara ihtiyac›n oldu¤u aç›kt›r. Ta- r›n oluflturulmas›na yarar biçimde gelifltirilmerihsel ezberlerimizle at›lacak ad›mlar yeni sü- lidir. Örne¤in Kürt meselesinde siyasal çözüm recin akamete u¤ramas›na neden olabilir. Yeni taleplerini meclis d›fl› muhalefet meflru yol ve süreç, enternasyonalizm, sosyalistlerin birli¤i yöntemlerle dillendirirken, mecliste bu çok dave sosyalist hareketin yeniden yap›lanmas› me- ha ciddi biçimde ele al›nm›fl ve politik detaylar› seleleri ekseninde ele al›nmal› ve somut olarak planlanm›fl biçimde dile getirilmelidir. Mecliste projelendirilmelidir. Kitleselleflme sorununa çö- yap›lan görüflmelerde çat›n›n vekilleri genel gezümler üretilmelidir. Bu üç fonksiyonun iç içe çer sözler söylemek yerine, ciddi bir ekip çal›flele al›nabilece¤i ve de¤erlendirilebilinece¤i ze- mas› ile politikalaflt›r›lm›fl olan argümanlar› min bir çat› partisi olabilir. kullanmal›d›rlar. Politik teflhiri bu gerçekler Çat› partisi ad›m› öncelikle örgütlü güçler üzerinden yapmal›d›rlar. Örne¤in ülkenin aktaraf›ndan at›lacak bir ad›md›r. SDP, DTP, tüel gündeminde sa¤l›¤›n özellefltirilmesi var EMEP, ÖDP baflta olmak üzere anlaflmaya var- ise d›flar›da sürdürülen muhalefet kendini vem›fl olan tüm güçler bu çal›flman›n lokomotifi killer vas›tas› ile meclise tafl›mal›, üzerinde deolmal›d›rlar. Mesele yeni bir örgüt kuruyormufl tayl› çal›flmalar yap›larak haz›rlanm›fl olan algibi ele al›nmal›d›r. Bunun için bir programa ternatif politikalar savunulmal› ve bu durum ihtiyaç vard›r. Bu program demokrasi mücade- üzerinden siyasal teflhir yap›lmal›d›r. lesinin taleplerini içeren, Kürt sorunu ve askeMecliste yer alm›fl olan az say›daki umut ri vesayet, iflçi s›n›f› mücadelesi, neoliberalizm, aday›n›n, (meclisin bizatihi devletten ald›¤›) yamilitarizm, kad›n sorunu, çevre sorunu gibi p›sal durumunu de¤ifltirece¤i san›lmamal›d›r. bafll›klarda kaleme al›nacak, somut perspektif- Umut adaylar›n›n, mecliste yaln›z kalmalar› leri ve talepleri içerecek bir metin olmal›d›r. Bu durumunda orta ve uzun vadeli demokratik kametin kamuoyuna zan›mlar için mücadeklare edilmeli ve dele etmeleri zorlaflatüm devrim ve demok‚atÝ enternasyonalizm ve KŸrt sorucak ve günlük reel porasi güçleri bu talepnunda •šzŸmŸn, iß•i sÝnÝfÝnÝn, litikan›n çamuru içinler etraf›nda toparlanKŸrtlerin, kÝr ve kent yoksullarÝde tüm kazan›mlar maya ça¤r›lmal›d›r. yok olacakt›r. Bu nenÝn, kadÝnlarÝn, gen•lerin, farklÝlaBu deklarasyon bir sidenle umut adaylar› rÝn, ekolojistlerin kŸrsŸsŸ olacakyasi kampanya gibi meclisin d›fl›nda bir tÝr. Bu kŸrsŸ, sosyalistler i•inde var ele al›narak yap›lmayap›sal durumdan haolan rekabet•i yaklaßÝmlarÝn azall›d›r. Bu program, gereket etmeli, soka¤›n, masÝnÝ saÛlayacak, farklÝ sosyalizm rek parlamentoda yer mücadele edenlerin, anlayÝßlarÝnÝ meßru gšrme kŸltŸrŸalm›fl olan vekillerin grev çad›rlar›n›n, nŸ yaratacak ve bšylece de sosyave gerekse de parlaNewroz alanlar›n›n listlerin birliÛini saÛlamanÝn yollamento d›fl›ndaki güçgündemini meclise tarÝndan biri olacaktÝr. Enternasyonalerin ortak mücadele fl›maya çal›flmal›d›r. program›, demokrasi list dayanÝßmayÝ gŸ•lendiren yanÝ Bu durum düflünsel manifestosu olarak ile iki halkÝn mŸcadele birliÛinin ve pratik olarak da kabul edilmelidir. saÛlanmasÝnda son derece šnem taverili durumun d›fl›na ‹çerdeki ve d›flardaki ç›kmak anlam›na geßÝyan bir adÝm olacaktÝr. AyrÝca mücadele bu progralir. Farkl› bir dil ve dŸnyanÝn farklÝ coÛrafyasÝndaki ma göre planlanmal›söylem tutturmak ansosyalistler, devrimciler ve farklÝ d›r. Aç›kça görüldü¤ü lam›na gelir. Bu aç›k muhalefet hareketleriyle iletißimi üzere böyle bir progki milletvekilli¤i merve dayanÝßmayÝ kolaylaßtÝracaktÝr. ram ve üzerinde infla 11
Devrim Yolunda
KURTULUÞ tebesi ile halka tepeden bakan de¤il, mensubu oldu¤u çat› vas›tas› ile her an halk›n içinde olan bir tipolojiyi gerektirmektedir. Çat› enternasyonalizm ve Kürt sorununda çözümün, iflçi s›n›f›n›n, Kürtlerin, k›r ve kent yoksullar›n›n, kad›nlar›n, gençlerin, farkl›lar›n, ekolojistlerin kürsüsü olacakt›r. Bu kürsü, sosyalistler içinde var olan rekabetçi yaklafl›mlar›n azalmas›n› sa¤layacak, farkl› sosyalizm anlay›fllar›n› meflru görme kültürünü yaratacak ve böylece de sosyalistlerin birli¤ini sa¤laman›n yollar›ndan biri olacakt›r. Enternasyonalist dayan›flmay› güçlendiren yan› ile iki halk›n mücadele birli¤inin sa¤lanmas›nda son derece önem tafl›yan bir ad›m olacakt›r. Ayr›ca dünyan›n farkl› co¤rafyas›ndaki sosyalistler, devrimciler ve farkl› muhalefet hareketleriyle iletiflimi ve dayan›flmay› kolaylaflt›racakt›r. Böylesi bir baflar›n›n elde edilmesi evvela bu projenin mimar› olan partimizin kriz dinamiklerinden uzaklaflmas› ve parti birli¤ini yeniden sa¤lamas›yla olanakl›d›r. Öteden beri iflaret etti¤imiz üzere, kendisini örgütsel ve politik olarak tahkim etmeyen bir SDP’nin baflta kendisi kimseye faydas› olmaz. Bu nedenle eflzamanl› olarak, çat› için çal›fl›rken, sosyalistlerin birli¤i için çal›fl›rken partinin birli¤i için de çal›flmak gereklidir. Bu projeler birbirleri yerine ikame edilecek olan de¤il, birbirlerini tahkim eden projelerdir.
Elde etti¤imiz olana¤›n böyle kullan›lmas› demokrasi mücadelesini kuvvetlendirir. Ancak yeni olanaklara gebe olan süreçler ayn› zamanda yeni baz› riskleri de beraberinde getirmektedir. Elde edilen olanaklar› “parlamento eksenli” bir biçimde kullanmak, parlamentoyu bir çeflit demokrasi mücadelesi merkezi gibi ele almak, fazlas›yla reel politik bir süreç izlemek, yeni bir parlamentarist dalgan›n oluflumuna ve taban inisiyatifine dayanmayan bir politik tarz›n geliflimine olanak sa¤lar. Bu tehlike vard›r. ÖDP’nin içinde oldu¤u bölüntülü durumun, SDP’nin yaflad›¤› krizin, ve sosyalist solda yaflanmakta olan t›kanman›n, solda yeni bir projenin tart›fl›lmas› için olanak sa¤lad›¤› aç›kt›r. Bu durumdan hareketle, meclisten kat›l›m› sa¤layacak sosyal-demokratlarla, meclis d›fl›ndaki kimi ayd›n ve entelektüellerin, hatta bir k›s›m Kürdün de bir araya getirilmesiyle bir inisiyatifin, bir partinin oluflturulmas› fikri için bir zeminin varl›¤› ortadad›r. Genifl halk kesimleri ile iliflki içinde olmayan, Kürt halk›n›n iradesini yans›tmayan, ezilenlerden, yoksullardan güç almayan hiçbir alternatifin hayat bulmas› olanakl› de¤ildir. Böylesi bir üstten, halktan kopuk, s›n›f mücadelesi yerine parlamento mücadelesini geçirmifl bir anlay›fl ikinci bir ÖDP fiyaskosuyla karfl›lafl›lmas›na neden olabilir. Buna dikkat etmek gerekir.
12
SAVAÞIN AMÜGOSU KURT ADAMLAR PARTÜSÜ CHP NURETTÜN ALDEMÜR
M
illetvekilli¤i seçimlerinin üzerinden bir ay› aflk›n zaman geçti. Seçim sonras› günlerde partilerde, medyada ve efl dost sohbetlerinde yo¤un de¤erlendirmeler yap›ld›. Seçimin galibi AKP’nin d›fl›nda di¤er partilerin tamam›nda farkl› dozlarda floklar yafland›. En büyük ve sonuçlar› itibariyle etkisini en h›zl› gösteren flok DP’de yafland›. Eski Susurlukçu DP genel baflkan› Mehmet A¤ar sand›klar›n önemli bir bölümü daha aç›lmadan sonucu görerek; medyada sözüm ona demokratik bir tutum gibi alg›lat›lmak istenen bir tarzla genel baflkanl›ktan istifa etti¤ini duyurdu. Sonra görüldü ki ortada bir istifa dilekçesi falan yok. Yine görüldü ki A¤ar flimdilik bile olsa geriye çark ederek genel kurula kadar görevimin bafl›nday›m dedi. DP’nin ald›¤› sonuç art›k “köyümüz-köylümüz” programlar› içeri¤iyle seçim kazanma döneminin geçti¤ini göstermifltir. “Eski kurt” A¤ar’›n kuzu postu giyerek “koyunlar›” yan›na ça¤›rmas› da inand›r›c› olmad›. MHP ise ip-Öcalan ve yurtta savafl-s›n›r ötesinde savafl ajitasyonu ile yürüttü¤ü seçim kampanyas›nda asker kanlar› üzerinden sa¤layaca¤› neman›n hesab›n› yapt›; ancak onun hesab› da bekledi¤i düzeyde tutmad›. DSP hayat›ndan memnundur. Sürecin s›k›flt›rmas›yla CHP’nin yanaflmak zorunda kald›¤› ittifaktan on üç milletvekili elde ederek umutlar›n› bir nebze diriltmifltir. ‹leride CHP’den kopacak milletvekilleri ile grup kurma umudu canl›d›r. CHP parlamentoya giren partiler içinde se-
çimden beklentilerinin en uza¤›nda sonuç elde eden parti oldu. Bunun flokunu CHP kurmaylar› uzun süre üzerinden atamad›. Yapt›klar› seçim de¤erlendirmelerinde seçmenin tercihine bir anlam veremediklerini ifade ederken bir bak›ma “beni anlamad›n›z ne haliniz varsa görün” demeye gelecek de¤erlendirmeler yapt›lar. Gedikli Baykal muhalifi Mustafa Sar›gül’ün yeniden bayrak açmas› CHP’nin floku üzerine tüy diken bir geliflme olarak yafland›. DTP, SDP, EMEP seçmenleri taraf›ndan desteklenen Bin Umut adaylar›, oy oran› ve milletvekili say›s› itibariyle gönüllerden geçen orana ve say›ya ulaflamasa da her türlü seçim hilesi ve bask›s›n›n mübah say›l›p uyguland›¤› ortamda baflar›l› say›ld›lar. Mecliste grup oluflturmak için yirmi Bin Umut milletvekili DTP’ye kat›larak umudu art›racak icraatlara haz›rlanmaktalar. * Parlamentoya giren partilerden iktidar partisi AKP’nin nas›l bir politik hat ve üslup kullanaca¤› henüz yeterince a盤a ç›km›fl de¤ildir. Cumhurbaflkanl›¤› seçim sürecinde herkese güler yüz gösteren, daha fazla demokrasi, uzlaflma vaat eden AKP tutumu içerikten yoksundur. MHP seçim döneminde AKP’yi hedef tahtas›na oturtarak yürüttü¤ü sald›rgan üsluptan kendince AKP’yi DTP’ye muhtaç etmeme anlay›fl› ve uzlaflmac› görünüm sergileme rolüyle uzaklaflm›fl görünmektedir. MHP’nin görece farkl›laflan bu tutumunda Genelkurmay –
13
Devrim Yolunda
KURTULUÞ muht›rac› çizgisinin seçimlerde difle dokunur bir getiri sa¤lamad›¤›n› görmüfl olmas›n›n da etkisi vard›r. DSP de Cumhuriyet mitinglerine , seçim sürecine yans›yan anlay›fl›n› bir nebze yumuflatm›fl görünüyor. Cumhurbaflkanl›¤› seçim sürecinde meclise girmeleri ve aday göstermeleri bunun somut göstergesidir. DTP net bir durufl içindedir. Toplumun tamam›n› kucaklayacak; Kürt sorununun çözümüne katk› sunacak;demokratikleflmeye hizmet edecek her türlü yaklafl›ma destek verme niyetindedir. AKP iktidar›ndan beklentileri vard›r; beklentileri kadar da flüpheleri vard›r. AKP ve DTP’nin muht›rac›-Genelkurmay anlay›fl›na samimiyetle karfl› olduklar› flüphe götürmez. Seçim sonuçlar›ndan ç›kar›lan dersler nedeniyle MHP ve DSP de muht›rac›-Genelkurmay çizgisinde alg›lanmama çabas› içine girmifltir. MHP ve DSP’nin kutsal devlet-kutsal ordu anlay›fllar› elbette de¤iflmifl de¤ildir.Bu görece de¤ifliklik politik bir taktikten ibarettir. Görünen odur ki CHP b›rak›n temel politikalar›n› de¤ifltirmeyi gündelik politika içinde tarz›n›,üslubunu bile de¤ifltirmeye gerek duymamaktad›r. CHP-Genelkurmay ittifak› ve politik hatt› aç›ktan sürmektedir. Söz konusu CHP oldu¤unda henüz “Garp cephesinde yeni bir fley yok.” hali sürmektedir.
ku yaratarak; yaratt›¤› korkuyla halk› korkutarak politika yapmaktad›r. Tabir yerindeyse bu ölümü gösterip s›tmaya raz› etme anlay›fl›d›r. Yap›lan araflt›rman›n denek say›s› dikkate al›nd›¤›nda s›n›rl› veriler sundu¤u do¤rusuna ra¤men yine de baz› yorumlara k›lavuzluk etme geçerlili¤i vard›r. Buna göre bir yorumda flu olabilir: CHP’ye oy veren “elitler” CHP seçmeninin % 30’dur. CHP kendisine oy vermeyenleri ne yapt›¤›n› bilmeyen flaflk›nlar gibi görürken asl›nda kendine oy verenlerin duruflunu bile tahlil etmekten uzakt›r. CHP kendine atfetti¤i sistemin ve devletin as›l sahibi olma misyonuna son y›llarda daha da inanm›fl görünmektedir. Bu misyonu üst düzeyde kendisinde görmesinde AKP’nin geçen dönemdeki a¤›rl›¤›n›n da etkisi olmufltur. Bu dönemde AKP milletvekili say›s› bak›m›ndan k›smen gerilese de yükselen oy oran› ve Gül’ü Çankaya’ya gönderme yeterlili¤i (bu yaz› yay›nland›¤›nda Gül Cumhurbaflkan› olmufl olabilir) CHP’nin temel iki politikas›n› sürdürmesine yetecek geliflmelerdir. Bu geliflmeler ayr›ca CHP’nin politik manevra yapmas›n›n da engeli görünmektedir. Kan›mca geçen parlamento döneminde “CHP ordulaflm›fl - Genelkurmay partileflmifltir”. Baflka bir deyiflle CHP siyasal alanda Genelkurmay›n temsilcisi, sözcüsü gibidir. Genelkurmay›n-Ordunun “milli güvenlik ve laiklik” politikalar› ayn› vurgu ve tonda CHP’nin de politikas›d›r. Bu politika milli güvenlik ba¤lam›nda MHP’yle örtüflürken laiklik konusunda MHP’yle iliflkisi te¤ettir.
* CHP’nin son dönemlerde s›kça belki de kendi aç›s›ndan dahi hoyratça kulland›¤› iki temel politikas› vard›r: Bunlardan birisi milliyetçilik di¤eri ise laikliktir. CHP’nin milliyetçili¤i MHP çizgisini aratmayan, Kürt halk›n› ve o halk›n hakl› taleplerini yok sayan, imha ve inkar politikalar›nda ›srar eden ›rkç›-faflist bir muhtevaya bürünürken; laikli¤i darbe kültürünü terk etmedi¤i anlafl›lan Genelkurmay çizgisine oturmufltur. Kendince alternatif bulamad›¤› için CHP’ye oy vermek zorunlulu¤u duymufl önemli bir seçmen taban› asl›nda CHP’ye kerhen onay vermektedir. Seçimlerden sonra Prof. Dr. Y›lmaz Esmer’in 56 ilde 1398 kifli üzerinde yapt›¤› araflt›rmaya göre CHP’ye oy verenlerin % 70’i “kötünün iyisi” oldu¤u için CHP’ ye oy verdiklerini belirtmifltir. CHP milliyetçilik ve laiklik üzerinden kor-
* Afla¤›da CHP’in internet sitesinden al›nan baz› politika bafll›klar›na ve bunlara dair yorumlara yer verilmifltir. CHP’nin laiklik anlay›fl›: “Laiklik, din ve devlet ifllerinin birbirinden ayr› tutulmas›d›r. Laiklik, Cumhuriyetin ve demokrasinin, ulusal bütünlü¤ün ve iç bar›fl›n temel tafl›d›r. Laiklik, toplumdaki farkl› inançlar›n bar›fl içinde birlikte yaflama yöntemidir. Laikli¤in temel özelli¤i, toplumun bütünlü¤üne katk› yapmas›d›r; toplumun inanç ayr›l›klar› üzerinden bölünmesine engel olmas›d›r. Bar›fl› ve karfl›l›kl› anlay›fl›, hoflgörüyü kurumsallaflt›rmas›d›r. Laik devlet, din-
14
Devrim Yolunda
KURTULUÞ inanç-düflünce özgürlüklerini kullanarak farkl›laflanlar aras›nda taraf de¤ildir; ortak güvencenin düzenleyicisidir. CHP, laikli¤i, bir toplumda farkl› inanç özelliklerinin bar›fl içinde birlikte yaflayabilmelerinin ortak güvencesi olarak görmektedir. Din ve devlet yönetiminin birbirinden ayr›lmas›, Ortaça¤ düflüncesinden modern demokratik devlete geçiflin önkofluludur. CHP, devleti dinsel inançlara kar›flt›rmaz. Bütün inançlar, devlet önünde eflittir. Dinsel inançlar›n da devlet ifllerine kar›flmas›na kesinlikle izin vermez. ‹nanç ve ibadet özgürlü¤ünü, kiflinin kutsal ve dokunulmaz hakk› sayar. Dinin bask› unsuru olmas›n› da, din duygusunun ve dinsel inançlar›n bask› alt›na al›nmas›na da karfl›d›r. Laiklik, CHP'nin özel bir duyarl›kla savundu¤u ilkedir. ‹nanç dünyas›n›, e¤itimi ve siyaseti laiklik karfl›t› sald›r›lardan korumak CHP'nin öncelikli görevidir.”
si olan özgürlükçü bir laiklik anlay›fl› ile çat›flan bu sorun alanlar›nda CHP’nin bir mücadelesi yoktur. CHP anayasal resmi devlet dini isteyenlere benzer flekilde dinsellefltirilmifl ve karfl›s›nda secdeye durulmas› istenen resmi devlet laikli¤i anlay›fl›n›n sahibi ve sürdürücüsüdür. CHP’nin bar›fl anlay›fl›:
“CHP, uzlaflma ve dayan›flman›n, hoflgörü ve bar›fl›n, eflitlik ile özgürlü¤ün partisidir.Cumhuriyet Halk Partisi'nin amac›, bar›flç›, kendi içinde ve demokrasi üzerinde uzlaflabilmifl, adaletli bir toplum oluflturmakt›r. Partimizin program›, toplumsal bar›fl program›d›r. Türkiye'nin tarihsel süreklili¤i ile de¤iflim özlemini, gelenek ile yenileflme aray›fl›n›, geçmifl ile gelece¤i bütünlefltirip yans›tmaktad›r. CHP'nin "Cumhuriyetçilik" ilkesi, demokrasi ba¤lam›ndaki bir büyük uzlaflmay› da içerGerçekten de laiklik CHP’nin özel bir duyarmektedir. Cumhuriyetin temelindeki anlay›fl, l›l›kla savundu¤u ilkedir ama yukar›da yaz›ld›bu beraberli¤i oluflturan tüm insanlar›n eflitli¤› gibi de¤il. Çünkü ülkemizde devlet dinsel ¤i ve bütünlü¤ü anlay›fl›d›r. CHP, ulusun egeinançlara kar›flmaktad›r. Diyanetin varl›¤›, zomenli¤ini, ba¤›ms›zl›¤›n› cumhuriyetçili¤in runlu din dersleri bunun kan›t›d›r. Üstelik ditemel kural› olarak benimser ve savunur. Bu yanet bir mezhepten gelenlere hizmet vermekanlay›fl gerçek bir bar›fl›n temel zeminitedir. Devlet bütçesinden din harcamalar›na dir.CHP program›n›n “etnik duyarl›l›klara deödenek ayr›lmaktad›r.Bütün inançlar devlet mokratik çözüm” ilkesi, ülkemizde kültürel ço¤ulculu¤a ve iç bar›fla aç›lan pencereönünde eflit de¤ildir. Aleviler, H›ristiyanlar, dir.Cumhuriyet Halk Partisi, tüm topluma reMuseviler,Yezidiler, fiiiler,fiafiler…bu toprakfah götürmeyi amaçlarken, özgürlük ve eflitlik larda ayn› haklara sahip olmad›klar› gibi devlet ideallerinin bütünlü¤ünde, sosyal demokrat ricalinin ve kurumlar›n›n gizli-aç›k bask›lar›yla anlay›fllar›n zemininde, gelece¤in bar›flç› ve da karfl›laflmaktad›r. üretken Türkiye'sini yeniden kuracakt›r.‹ç Anayasal bir ifade olmamakla birlikte genelbar›fl›n temel tafllar›ndan birii laikliktir. Laikde ‹slaml›k, özelde iktidarlara göre de¤iflen ‹slik, toplumdaki farkl› inançlar›n bar›fl içinde laml›k yorumlar› resmi devlet dini gibi farkl› birlikte yaflama yönteinanç topluluklar›na midir.Laikli¤in temel dayat›la gelmiflözelli¤i, toplumun büCHP barÝßtan bahsederken KŸrt sorutir.Bask›,fliddet kaytünlü¤üne katk› yapmas›d›r; bar›fl› ve karfl›l›kl› g›lar›yla inanc›n› ifanunu ve yirmi beß yÝldÝr durduruanlay›fl›, hoflgörüyü kudeden çekinen yurtlamayan savaß halini pas ge•mekterumsallaflt›rmas›d›r. Çatafllar ülkesidir Türdir. ÒEtnik duyarlÝlÝklara demokra¤›m›zda bir ulusun bar›fl kiye. Türk – ‹slam tik •šzŸmÓ olarak ifade edilen ilke içinde yaflayabilmesi sentez politikalar›n demokratik •šzŸmŸ deÛil asimidünya bar›fl›ndan soyutsahibi olan 12 Eylül lanamaz. Cumhuriyet lasyonu ve inkarÝ anlatmaktadÝr. darbecilerinin haz›rHalk Partisi, d›fl dünyaYirmi beß yÝldÝr i• politikanÝn telatt›¤› anayasa yüda ve çevremizde oluflmel belirleyeni olan, dÝß politikarürlüktedir. makta olan geliflmeler nÝn da temel baßlÝklarÝndan olan Bilimin ve akkarfl›s›nda, ulusal güKŸrt sorunundan ve sŸren savaßtan l›n,düflüncenin,düvenli¤i gelifltirici ad›mbahsetmeden barÝß anlatmak en balardan ödün vermeksiflünceyi ifadezin Atatürk'ün, "yurtta sit ifadeyle barÝß•Ý •šzŸme sÝrt dšnnin,inançlara uygun bar›fl, dünyada bar›fl" yaflayabilmenin ifademektir.
15
Devrim Yolunda
KURTULUÞ anlay›fl›na dün oldu¤u gibi bugün de sahip ç›kmaktad›r.”
kan sa¤layacak her türlü demokratik geliflmenin ve yasal düzenlemenin karfl›s›ndad›r. K›sacas› bar›fl›n engeli bir “kütle” partisidir.
Ulusalc› anlay›fl›n bar›fla hizmet etmesi mümkün de¤ildir. Toplumda savafl 盤›rtkanl›¤› yapanlar›n ulusalc›/milliyetçi politikalar›n sahibi olmas› tesadüf müdür? CHP cumhuriyetçili¤inin temeli olarak ulusal egemenli¤i görmektedir. Yani bir ulusun egemenli¤ini… Bu anlay›fl› da gerçek bir bar›fl›n temel zemini olarak tariflemektedir. Formüle edersek: Bir ulusun egemenli¤i>cumhuriyet>bar›fl… Bu zincirleme tariften zincirleme savafl ç›kar. Yurtta savafl, dünyada savafl… CHP bar›fltan bahsederken Kürt sorununu ve yirmi befl y›ld›r durdurulamayan savafl halini pas geçmektedir. “Etnik duyarl›l›klara demokratik çözüm” olarak ifade edilen ilke demokratik çözümü de¤il asimilasyonu ve inkar› anlatmaktad›r. Yirmi befl y›ld›r iç politikan›n temel belirleyeni olan, d›fl politikan›n da temel bafll›klar›ndan olan Kürt sorunundan ve süren savafltan bahsetmeden bar›fl anlatmak en basit ifadeyle bar›flç› çözüme s›rt dönmektir. CHP’nin konumu bar›fla s›rt dönmekten daha vahimdir. Baykal, Baflbakan Erdo¤an’›n “Kürt sorunu” sözüne cevaben verdi¤i yan›tta “Türkiye’yi yönetenler terörün arkas›ndaki siyasi projeyi bilmiyor mu? Keflke biz sizi seviyoruz,olanlar› unutal›m demekle olsa. Ama otuz bin flehit var…Demokratikleflmenin terörün ard›ndaki siyasi projeyi ortadan kald›raca¤›n› beklemek ham hayal peflinde koflmakt›r.” dedi. (12.08.2007) Yine seçim sürecinde yapt›¤› aç›klamalarda “Terör örgütüne do¤rudan ve dolayl› destek veren tüm ülkeler ve kurulufllarla iliflkilerde gerekli siyasi ve ekonomik ad›mlar at›lacak.” sözünü s›kl›kla kullanm›flt›r. Yurt içinde ise Kürt sorununa bar›flç› çözüm isteyen Bin Umut adaylar›n›,DTP’yi ve onlarla iflbirli¤i yapan parti ve kiflileri de “terör örgütünün” temsilcisi veya uzant›s› veya destekçisi olarak gördü¤ü yolunda pek çok söz söyledi. AKP’nin seçimlerden hükümet olacak kadar milletvekili ç›karamayaca¤› ihtimalini de dikkate alarak; olabilir gördü¤ü AKP-DTP hükümetini engellemek için DTP’ye yönelik nitelemeleri ile AKP’ye yüklenmifltir. Daha uzun söze hacet var m›d›r? CHP bar›fl anlay›fl› ad› alt›nda savafl anlatmaktad›r. Kürt sorununun çözümüne im-
CHP’nin insan haklar› anlay›fl›: “Bireyi özgürlefltirmenin bafll›ca koflulu, onu vesayetten kurtarmakt›r. Birey, devlet vesayetinden ç›kar›lmal›d›r; devletin bu vasili¤i vatandafl›n demokratik haklar›n› ve insan haklar›n› s›n›rlamaktad›r. ‹nsan haklar› çerçevesinde her düflünce konuflulabilmeli, yaz›labilmeli, örgütlenebilmelidir. Herkes, yaflama, maddi ve manevi varl›¤›n› koruma ve gelifltirme hakk›na sahip olmal›d›r. Özgürlüklerin özü olan insan haklar›na her düzeyde sahip ç›k›lmal›, bu haklar›n ihlaline kesinlikle son verilmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi, kifli özgürlü¤ü ve güvenli¤ine sahip olmay› soyut bir hak olman›n ötesinde kavramaktad›r; e¤itim hakk›n›, sa¤l›k hizmetlerinden yararlanma hakk›n› ve çal›flma hakk›n› en temel insan haklar› aras›nda saymaktad›r.Hangi etnik köken ve inançtan olurlarsa olsunlar insanlar›m›z›n tüm haklar›yla eflit anayasal yurttafl olduklar› ilkesi eksiksiz yaflama geçirilmelidir. Cinsiyet ay›r›mc›l›¤›na son verilmeli, kad›n-erkek eflitli¤i temel bir insan hakk› olarak kabul edilmelidir. Ça¤dafll›¤›n öncelikli koflullar›ndan biri de çocuk haklar›n›n korunmas› ve gelifltirilmesidir. ‹nsan haklar›, insan türünün sürdürülebilir k›l›nmas›na ba¤l› olarak gelifltirilebilirse anlam kazanacakt›r. Bu ba¤lamda insan haklar›n›n gelifltirilmesi, do¤al çevrenin korunmas› ve hayvan ve bitki türlerinin varl›klar›n› sürdürebilme hakk›yla birlikte düflünülmelidir.”
CHP kurmaylar›n›n bilinen sözleri,tutumlar› olmasa yukar›da yer alan insan haklar› anlay›fl›na flapka ç›karmak mümkün olabilirdi.Militarizmin, MGK’n›n vesayetiyle politika yapan; orduyu göreve ça¤›ran, muht›ralara bel ba¤layan bir siyasi partinin yukar›daki ifadeleri sadece bir yan›lsama yaratmaya yarar. CHP’nin 301. madde ve ceza yasalar›nda yap›lan de¤iflikliklerdeki duruflu ak›llardan ç›kmam›flt›r. Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra Hükümet üyelerinin toplumsal bir uzlafl› sa¤lan›rsa de¤iflikli¤e gidilebilir yollu sözlerini elefltiren, bunu teröre taviz olarak de¤erlendiren söylemleri henüz unutulmam›flt›r. “‹nsan haklar› çerçevesinde her düflünce konuflulabilmeli, yaz›labilmeli, örgütlenebilmeli16
Devrim Yolunda
KURTULUÞ dir.” ‹fadesiyle CHP’nin yapt›klar› tam bir tezatt›r. Ve gerçek insan haklar› anlay›fllar› buradaki ifadelerde de¤il söyleyip yapt›klar›ndad›r. CHP herkes Türk’tür anlay›fl›n›n d›fl›nda herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandafl›d›r özüne sahip yeni bir anayasal vatandafll›¤› tan›m›n›n da karfl›s›ndad›r. E¤itim, sa¤l›k, çal›flma haklar› konusundaki ifadeleri IMF politikalar›na uyumludur.Çevre anlay›fl› da kapitalist üretim iliflkilerinin ve kar h›rs›n›n istismar etti¤i çevre anlay›fl›n›n d›fl›nda de¤ildir. E¤itim, sa¤l›k hizmetlerindeki özellefltirme kararlar› ve uygulamalar› süreçlerinde CHP’nin duruflu en iyi nas›l özellefltirme yap›laca¤›n› anlatmas›ndan ibarettir. CHP insan haklar› anlay›fl›ndan ve bilincinden de yoksun bir partidir. Ya da onun insan tan›m›na ezilenler girmemektedir.
CHP kendini soyal demokrat bir parti olarak tan›mlamaktad›r. Öncelikle eme¤in taraf› oldu¤unu iddia etmektedir.Ancak ayn› zamanda da emek ile sermaye aras›nda taraflardan birini karfl›s›na alarak ona haks›zl›k yapan,adaletsiz davranan bir parti olmad›¤›n› ifade etmektedir. Üretim araçlar›na sahip, üretim iliflkilerini tayin eden, art› de¤er sömürüsü yapan sermaye s›n›f› ile ezilen,sömürülen yoksul emekçileri eflit iki taraf olarak de¤erlendirmek sermayenin yan›nda olmakla efl anlaml›d›r. Sosyal demokrat politikalar sosyal devlet anlay›fl›n›n bir ürünüdür. Sosyal devlet anlay›fl› da reel sosyalizmin yenilgisinden sonra yeni dünya düzeni politikalar› ile dünya ölçe¤inde sahneden kald›r›lm›flt›r. Olmayan bir fleyi kendi özelli¤i gibi göstermeye çal›flan CHP emekçilere, iflçi s›n›f›na sol gösterip sa¤ vurmaktad›r. Toplumun sadece bir kesitini gözetmek istemeyen CHP ezen-ezilen;sömüren-sömürülen karfl›s›nda eflit mesafeli olacakt›r. Ezenin ezmeye devam etmesine seyirci kalacakt›r. Seyirci kalmas› da mümkün de¤ildir. Genel seçimler öncesi sermaye kurulufllar›na yapt›¤› ziyaretlerde onlar›n sorunlar›n› nas›l çözece¤ini,hükümet oldu¤unda onlara nas›l hizmet edece¤ini anlatmak için y›rt›nan CHP merkezi düzeyde hiçbir iflçi-emekçi örgütünü ziyaret etmemifltir.Kimi illerde sendika ve meslek odalar›na giden CHP heyetleri de esasta kendi beklentilerini anlatm›fllar, oy istemifllerdir. CHP emekçilerin hala kafas›n› kar›flt›rarak sermayeye hizmet etmek için kendini sermaye kurulufllar›na be¤endirmeye çal›flan emek karfl›t› bir partidir.
CHP’nin emek anlay›fl›: “Türkiye'de eme¤in büyük k›sm›, toplumun en fazla sömürülen, demokratik haklar› en fazla engellenen kesimidir. Cumhuriyet Halk Partisi, öncelikle eme¤in taraf›, eme¤in kitle partisidir. CHP’de emekçilerin talepleri öncelik tafl›maktad›r. Sosyal demokrasinin ve sol bir parti olarak CHP'nin tercihi, toplumun tümüne esenlik getirmek, büyük kitlelerin, genifl tan›m›yla emek kesimlerinin yarar›n› savunmakt›r; öncelikle onlar›n temsilcisi olabilmektir.Teknolojinin geliflimi ve yeni toplumsal ayr›flma ölçütlerinin oluflumu, ça¤›m›zda eme¤e yeni bir boyut getirmifltir. Çal›flanlar, klasik tan›m›ndaki kol ve kafa emekçilerinin yan› s›ra, sanatç›lardan ifl yöneticilerine, serbest meslek sahiplerinden do¤rudan üretici çiftçilere, zanaatkâr ve esnafa kadar genifl bir kesimi kapsamaktad›r. Emek, el ve düflün eme¤i ayr›m› gözetilmeksizin, niteli¤ine ve üretkenli¤ine göre, toplum ve insanl›k için yararl›l›¤›na göre, güçlülü¤üne veya tehlikelerine göre, maddi ve manevi karfl›l›¤›n› almal›d›r. Eme¤in bu ölçütlere göre bulaca¤› karfl›l›k toplumda denge ve eflitlik sa¤lanmas›na katk› getirmelidir. Sosyal demokrasi, emek ile sermaye aras›nda taraflardan birini karfl›s›na alarak ona haks›zl›k yapan, adaletsiz davranan bir karfl›tl›¤›n ifadesi de¤ildir; kendi ifllevini toplumun sadece bir kesitini gözetmekle s›n›rl› tutan bir siyaset de¤ildir. Sosyal demokrasi ve CHP, temel tercih olarak, aç›k ve net olarak, sermaye yönlü sa¤ partilerden farkl› olarak, eme¤in taraf›d›r.”
* Sözün özü CHP emek karfl›t›, insan haklar› bilinci tafl›mayan, özgürlükçü olmayan bir laiklik anlay›fl›n›n pazarlay›c›s›; Kürt sorunu ekseninde savafl amigosu “kurt adamlar” partisi kimli¤indedir. CHP, politikalar› ve uygulamalar› ile sistemli teflhir edilmelidir. CHP’ye kerhen onay veren % 70 oran›ndaki seçmen taban›n›n oy verme gerekçelerinin sahici olmad›¤› anlat›lmal›d›r. CHP ile mücadele ayn› zamanda militarizmle, militarizmin tüm kurumlar› ile dolayl› mücadele anlam›na gelmektedir.
17
BÜR DARBENÜN ANATOMÜSÜ YA DA BÜR TARÜH OKUMASI M. …ZLEM
S
ay›l› gün çabuk geçiyor. Gerek toplumsal haf›zada gerekse bir kufla¤›n bireysel haf›zas›nda derin izler b›rakm›fl olan 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden yirmi yedi y›l geçti. Darbeyi görmeyen, bilmeyen bir kuflak yetiflti. Gerek darbenin bütün s›cakl›¤›n› yaflayanlar yani 78 kufla¤›, gerekse darbe sonras› kuflak ortak bir noktada bulufluyor. Hala darbenin kanunlar› ve kurumlar›yla yönetiliyorlar. Ve darbeler büyük depremi takip eden ve giderek s›klaflan artç› sars›nt›lar misali “post-modern”, “ultra-modern” vb. isimler alt›nda olsa da devam ediyor. Sadece son iki y›l, geçmiflin büyük çalkant›lar yaratan tart›flmalar› ele al›nd›¤›nda muht›ra kavram›yla tariflenebilecek iki önemli müdahaleye tan›kl›k etti. 28 fiubat sonras› biri fiemdinli dolay›m›yla di¤eri ise cumhurbaflkanl›¤› seçimi dolay›m›yla yay›mlanan iki bildiri, masaya vurulan iki yumruk. 12 Eylül’ün faturas›n›n a¤›rl›¤›ndan, sonuçlar›n›n büyüklü¤ünden ve yol açt›¤› y›k›m›n dehfletinden olsa gerek yeniden do¤ufla inanmayan kafirler misali 28 fiubat’a inat bu ülkede ve uluslararas› konjonktürde sosyo-ekonomik koflullar›n, küreselleflmenin, grift emperyal iliflkilerin etkisi nedeniyle askeri müdahalelerin tarih oldu¤u ve klasik anlamda bir 12 Eylül’ün bir daha yaflanmayaca¤› tezi genel kabul görür hale geldi. Korktu¤u fleyden korkusunu gizleyerek ve onu yok sayarak kurtulaca¤›n› sanan çocuklar misali bir askeri müdahalenin olas›l›k d›fl› oldu¤u ve ordunun uluslararas› ba¤lant›lar› ve kendi ekonomik pozisyonu nedeniyle bir darbe yapamayaca¤›, dolay›s›yla militarizmin güncel tehdit unsuru olmaktan ç›kt›¤› tezi 27 Nisan’› görmemizi engelledi¤i gibi bizim felç pozisyo-
nunda yakalanmam›za yol açm›flt›r. Ayn› tez yakaland›¤›m›z felç durumunun kal›c› hale gelmesine ve önümüzdeki süreci de kör noktalara bakar misali izlememize yol açacakt›r. Konjonktürel olarak askeri darbeler ça¤›n›n geçti¤ini savunan görüfl faflizmi de konjonktürel bir olgu olarak ele alan görüfl kadar bilim-d›fl›d›r. Zira bu görüfl aç›s› darbelere ve ola¤anüstü devlet flekillerine yol açan iktisadi ve siyasi (s›n›f mücadeleleri) olgular›n, gerek egemen s›n›fla ezilenleri aras›ndaki ve gerekse egemen s›n›f blo¤unu oluflturan s›n›f ve fraksiyonlar aras›ndaki çat›flmalar› görmezden gelmektedir. Ve nihayetinde bir devlet flekli olan askeri diktatörlü¤ü salt ordu ayg›t›n›n niyetleri ve pozisyonlar› üzerinden aç›klamaktad›r ki bu da bilim-d›fl›d›r. Yine ayn› görüfl emperyalizm ça¤›n›n gericili¤e ve militarizme tekabül etti¤ine dayanan temel leninist görüflle çat›flt›¤› gibi emperyalist gericilik ve militarizm olgusunun, içerisinden geçti¤imiz yeniden paylafl›m sürecinde bütün yak›c›l›¤›yla karfl›m›za ç›kt›¤› gerçe¤ini görmezden gelmektedir. Zira ayn› yeniden paylafl›m mücadelesi yeni sömürgecilik, küreselleflme kavramlar› ve uygulamalar› ortas›nda emperyalist sömürünün ve paylafl›m yönteminin en ilkel ve vahfli tarz›n›n yani aç›k iflgalin uygulanmas›na sahne olmaktad›r. Bu noktada 12 Eylül üzerine bir tart›flma en genel anlam›yla bir tarih okumas› ve tart›flmas› olsa da geçmifli ö¤renmenin, günü anlamak ve gelece¤i çizmek anlam›na geldi¤ini kabul eden bizler için bu tart›flma geçmiflin de¤il güncelin tart›fl›lmas› anlam›na gelecektir. Söz konusu tarih oldu¤unda Türk devletinin ve selefi Osmanl› devletinin ve Osmanl› tarihinin bir askeri mü18
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Denilebilir ki konjonktürel olarak yürütülen her siyasal ve iktisadi tart›flma kaç›n›lmaz bir flekilde emperyalizm ba¤lam›nda ele al›nmal›d›r. Bu noktada emperyalizm olgusunun salt ekonomik de¤il ayn› zamanda siyasal bir olguya da tekabül etti¤ini gözden kaç›rmak bizi ekonomizmin bata¤›na itekleyecektir. Geçmifl günün bak›fl aç›s›yla sorgulanacaksa -ki bu kaç›n›lmazd›r- 12 Eylül üzerine bir tart›flma klasik faflizm-askeri diktatörlük tart›flmas›n›n dar kal›plar›ndan ç›kar›lmak zorundad›r. Her ne kadar kuramsal düzlemde devlet konulu bir tart›flma olarak alg›lanmas› söz konusu olsa da bu tart›flma kal›b› güncelin sorular›na cevap vermekten uzakt›r. Günün sorusu 12 Eylül’ün askeri ya da faflist diktatörlüklerden hangisine tekabül etti¤i de¤ildir. Günün sorusu ve sorunsal› asker-sivil bürokrasinin ve bu kli¤in denetledi¤i devlet ayg›t›n›n klasik devlet anlay›fl›n› ve uygulamalar›n› zorlayan ayr›cal›kl› ve bask›n rolünün aç›klanmas›d›r. Bu aç›klama ayn› zamanda TC devleti, egemen s›n›f blo¤u ve bunlar›n iliflkileri bu iliflkilerin evrimi üzerine bir tart›flmay› beraberinde getirecektir ki böylesi bir tart›flma günceli anlamak aç›s›ndan büyük katk› sunacakt›r. Askeri vesayet rejimi ve militarizmin tehdit olmaktan ç›kt›¤› üzerine bir iddia geçmiflte bu tehdidi ortaya ç›karan temel etmenlerin ve yap›n›n izah›n› ve bu say›lanlar›n hangi mücadeleler sonucunda etkisiz hale getirildi¤ini aç›klamakla yükümlüdür. Bu aç›klamadan mahrum her iddia ayaklar› havada kalmaya mahkumdur. Esas olarak bu yaz›n›n s›n›rlar›n› aflan devlet üzerine kuramsal ve TC devleti üzerine iktisadi ve sosyal araflt›rmay› gerekli k›lan böylesi bir tart›flma önümüzdeki sürecin isterlerine cevap üretme, uygun stratejilerin ve taktiklerin gelifltirilmesi aç›s›ndan oldukça önemlidir. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda son derece önemli olan bu tart›flman›n ana bafll›klar halinde yürütülmeye bafllanmas› SDP’ nin politik hatt›na yönelik de¤erlendirmelerin bu bafll›klara dayan›larak yap›lmas›, en az›ndan bu niyetin ortaya konmas› son derece önemlidir.
dahaleler tarihi oldu¤u gerçe¤ini hat›rlamak ve bir an için bile gözden tutmamak, militarizmi, asker-sivil bürokrasinin devlet içindeki ay›rt edici rolünü ve siyasi konumunu anlamak aç›s›ndan elzemdir. Gözden kaç›r›lmakla birlikte padiflahlar tarihi olarak anlat›lan Osmanl› tarihi asl›nda ulema ve yeniçerinin tarihi olarak da alg›lanabilir. Kurulufl ve yükselme döneminin ünlü padiflahlar›n› bafla geçiren ve indiren (2. Murat, Fatih, Yavuz, Cem Sultan vb…) esas gücün ulema ve yeniçeriden olufltu¤u unutulmamal›d›r. Osmanl› içinde bafllayan modernleflme çabalar›n›n da ayn› zeminde bafllad›¤› unutulmamal›d›r. Bilinen anlam›yla Türk tarihinin ilk askeri darbesi ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti (‹TC) taraf›ndan organize edilen Bab-› Ali bask›n›d›r. 2. Meflrutiyet Türk siyasal hayat›n›n laboratuvar›d›r. Ve ne yaz›k ki flimdiye kadar sadece tarihi bir olgu ve araflt›rma alan› olarak kalm›flt›r. Oysa s›k s›k içerisinden geçti¤imiz siyasal bunal›mlar› anlaman›n temel yolu bu bunal›mlar› ortaya ç›karan sebepleri ve süreci anlamaktan geçer. Darbeler üzerine bir tart›flma bu ba¤lamda tarihsel süreç üzerine bir tart›flma olarak ele al›nmal›d›r. Geçmifle yönelik tart›flma günün soru ve sorunlar›ndan ba¤›ms›z düflünülemeyecekse yürütülen tart›flman›n sat›r bafllar›n› belirleyen de güncelin ihtiyaçlar› olacakt›r. Bu noktada 12 Eylül askeri diktatörlü¤ü dolay›m›yla askeri müdahaleler üzerine yürütülecek bir tart›flma özünde devlet üzerine bir tart›flma olmal›d›r. Bu tart›flma bir flekliyle devlet tipleri, devlet flekilleri ve ola¤an üstü devlet flekillerinin rejim biçimleri üzerine bir tart›flma olarak (demokrasi, askeri diktatörlük, faflizm) alg›lansa da baflka bir flekliyle de devlet ayg›t› s›n›f iliflkileri, egemen s›n›f blo¤unun yap›s› ve ideolojisi üzerine bir tart›flmad›r. Do¤al olarak bu tart›flma TC co¤rafyas›nda üretim iliflkilerinin geliflme, de¤iflme ve bu geliflime tekabül eden s›n›flar mücadelesine parmak basmak anlam›na gelirken di¤er yandan TC devletinin oluflumu, bu olufluma denk gelen s›n›f iliflkileri, egemen s›n›f blo¤unun (oligarflinin) bileflimi ve bu bileflimi oluflturan s›n›f, s›n›f fraksiyonlar›n›n tarifini, bu s›n›f ve s›n›f fraksiyonlar› aras›ndaki güç iliflkilerini, çeliflkilerini ve mücadelelerini kavramak anlam›na gelecektir. Ayn› flekilde böylesi bir tart›flma kaç›n›lmaz olarak emperyalizm olgusunu ve bu olguya efllik eden eflitsiz geliflim gerçekli¤ini göz önünde tutarak yürütülmelidir.
“Devlet iktidar› genellikle egemen s›n›f ve fraksiyonlar›n ittifak›ndan oluflur. Kapitalist bir toplumdaki iktidar blo¤u budur. Bu yüzden bir s›n›f veya fraksiyonun hegemonyay› fiilen elinde tutmas›na ra¤men genellikle iktidardaki öteki s›n›flar›n siyasal gücü devlet ayg›tlar›
19
Devrim Yolunda
KURTULUÞ aras›nda sürtüflmelere yol açmaktad›r. Gerçekte devlet iktidar›nda yani siyasal s›n›f iktidar›ndan ancak ve ancak devlet ayg›tlar›nda somutlaflmas› ölçüsünde söz edilebilir.” “Ana görünümü örgütlü fizik bask› olan ve rolünü bu görünüm alt›nda devletin yasal tekeli alt›nda yerine getiren ayg›t; dar anlamda devlet ayg›t›d›r… S›n›f devleti bir s›n›f mücadelesi sisteminde siyasal s›n›f egemenli¤inin güvencesidir.” (N. Poulantzas, Faflizm ve Diktatörlük)
de¤iflime sessizce teslim olaca¤›na inanmak iyi niyet de¤ilse tarihsel cehaletin göstergesidir. Asker-sivil bürokrasiyi oluflturan kli¤in gelene¤i ‹TC ve Bab-› Ali bask›n›nda çok net ifade edilmifltir. 1908’ den itibaren ülkeyi yönetmesine ra¤men yasa d›fl› konumunu sürdüren ‹TC kendilerini meflrutiyetin ve modernleflmenin kollay›c›s› konumunda tutmufllar, Bab-› Ali bask›n›na kadar ellerindeki silahlar›ndan ald›klar› güçle hükümeti ve devleti perde arkas›ndan yönlendirmifller ve ellerinden ç›kt›klar›nda inand›klar› an a盤a ç›karak iktidara el koymufllard›r. Tarihsel olarak k›sa olan bu dönem siyasi cinayetler ve komplolar dönemidir. Bu ba¤lamda kurulufl sürecinden günümüze kadar hegemonik olarak zay›f kalan burjuvazi, bafl› her s›k›flt›¤›nda bu erke müracaat ederken ve asl›nda egemen s›n›f blo¤u içerisindeki hegemonyas›n› bizzat bu erke yaslayarak kurarken, bu erkin kendisi bu konumu nedeniyle bir yandan büyük ayr›cal›klar ele geçirmifl di¤er yandan da ‹TC’ den ald›¤› gelene¤i süre¤en hale getirmifltir. Asker –sivil bürokrasinin devletin ve modernleflmenin kollay›c›l›¤› misyonu ayn› zamanda egemen s›n›flar ve fraksiyonlar aras›ndaki çeliflki ve çat›flmalar›n bir sonucu olarak flekillenmifltir. 28 fiubat’ta bafllayan süreç bir yan›yla toplumun ve devlet ayg›t›n›n yeniden inflas› anlam›na gelirken di¤er yan›yla egemen burjuvazinin kendi alt›ndaki fraksiyonlar üstündeki hegemonyas›n›n ne kadar zay›f oldu¤u gerçe¤ini de göstermifltir. Geldi¤imiz momentte AKP ile asker-sivil bürokrasi aras›nda yaflanan çat›flmay› ayn› zamanda egemen s›n›f blo¤unun ve devlet ayg›t›n›n de¤iflim sanc›lar› olarak görmek gerekir. Bütün bu söylenenlere karfl› siyasi partilerin s›n›fsal temsiliyet iliflkilerinde basit bir araçtan öteye, göreli özerkliklerinin varl›¤› düflünüldü¤ünde (TÜS‹AD ve devlet ayg›t›n›n bütün ›srarlara ra¤men 1 Mart tezkeresinin mecliste gerekli ço¤unlu¤u bulamamas›) AKP’nin egemen s›n›f›n ç›karlar›n› ve zaaflar›n› unutarak “iktidar” olmaya yönelme olas›l›¤› yüksektir. Güler Sabanc›’n›n Abdullah Gül’ün adayl›¤›n›n aç›klanmas› üzerine sarf etti¤i sözler AKP-TÜS‹AD iliflkisinin k›r›lganl›¤›n›n da göstergesidir. “Uzlaflmadan kastetti¤imiz Abdullah Gül de¤ildi. Siyasal istikrar›n devam› önemlidir. AKP Abdullah Gül’de karar k›lm›flt›r, Abdullah Gül’ün aday olurken söyledi¤i sözlerin takipçisi olaca¤›z.” Mortgage krizinin kredi/finans krizine dönüflmeye bafllad›¤› ve az geliflmifl yar› sömürge
Bu noktada 12 Eylül askeri diktatörlü¤ü ve sonuçlar› üzerine bir tart›flma 27 nisan› anlamam›za hizmet etmeyecekse lise tarih kitaplar›n›n b›kt›r›c› ezberlerinden biri haline gelecektir. Elbette pek çok boyutuyla 12 Eylül’ü ortaya ç›karan koflullar buna denk gelen mücadeleler, bu mücadelelerin do¤rular› ve yanl›fllar› önümüzdeki süreci do¤ru görmek aç›s›ndan son derece önemlidir. Fakat daha önemlisi ordunun bu kadar rahat ve yayg›n bir müdahale arac› olarak nas›l olup da karfl›m›za ç›kt›¤› sorusuna verilecek yan›tt›r. Asker-sivil bürokrasinin konumunu ve rolünü anlamak TC devletini anlamak demek olacakt›r. AKP’ nin seçim zaferinin sonuçlar› yavafl yavafl hissedilirken bu sonuçlar›n asker-sivil bürokrasi üzerindeki etkileri ciddi bir korku kayna¤› olmaya devam ediyor. Kabul edilmelidir ki yaral› bir domuz sa¤lam domuzdan daha tehlikelidir. AKP Abdullah Gül’ü aday göstererek ikinci hamlesini yaparken di¤er taraftan sivil anayasa kavram› alt›nda 12 Eylül anayasas›n› silecek, liberal çevrelerin aç›k deste¤ini alacak bir anayasa haz›rl›¤›na da giriflmifltir. Gerek cumhurbaflkanl›¤›n›n AKP denetimine girmesi ve gerekse bafllam›fl bulunan anayasa tart›flmalar› yarg› erkinin yürütmenin denetimine al›nmas› (anayasa mahkemesi üyelerinin yar›s›n›n cumhurbaflkan› taraf›ndan seçilmesinin önerilmesi) çabas› bir flekliyle bürokrasinin sistem içindeki ayr›cal›klar›n› ve ayr›cal›klardan beslenen bir klik olarak varl›¤›n› yani egemen s›n›fla ve onun ç›karlar›yla çat›flabilme potansiyelinin ve gücünün elinden al›nmas› anlam›na gelecektir. Ayn› flekilde liberal anayasa tart›flmas› ordunun konumu ve ayr›cal›klar›yla da ba¤daflmaz. Bu noktada içinden geçilen süreç devlet ayg›t›n›n ve bu ayg›t›n TC devletinin kurulufl sürecine denk gelen s›n›f iliflkileri, s›n›flar›n gücü ile alakal› ay›rt edici konumunun yeniden tariflenmesi sürecidir. Bu ayg›t› elinde tutan asker-sivil bürokrasinin ve ayg›t›n kendisinin bu 20
Devrim Yolunda
KURTULUÞ kurtulmak ad›na popülizmin teorik örgütsel egemenli¤iyle yüz yüze kal›nm›flt›r. Sözü edilen popülizm, demokrasi, ‹slam ve milliyetçilik gibi temel noktalarda yo¤un olarak hissedilmektedir. So¤uk savafl ideolojisinin de etkisiyle burjuva ideolojik söylem olan totaliterizm teorisyenlerinin etkisi alt›nda reel sosyalizm elefltirisi bir flekliyle burjuva demokrasisine savrulmay› beraberinde getirmifltir. Bu savrulma yasalc›l›k, parlamentarizm ve AB savunuculu¤u fleklinde tezahür etmektedir. ‹slam’›n ve milliyetçili¤in etkisi ise bu iki politik duruflla uzlaflma aray›fllar›n› beraberinde getirmifltir. Tersten bir okumayla ayn› zamanda bu etki totaliter laisizm ve ezen ulus milliyetçili¤inin reddi noktas›na kadar tafl›nm›flt›r. Bütün bu ideolojik politik sald›r›lardan ayn› co¤rafya içinde siyaset yapan SDP ve Kurtulufl Hareketi’nin muaf kalamayaca¤›n› da görmek gerekir. Geçmiflte oldu¤u gibi bugün de parti Kürt sorunu kaynakl› sosyal-floven çizginin bask›s› alt›ndad›r. Kendini daha çok ekonomik mücadele kavramsallaflt›rmas›yla aç›klayan bu çizgi güncel olarak parti politik hatt›n›n girdi¤i rotadan ç›kar›lmas›n› ve Kürt Özgürlük Hareketi ile kurulan iliflkinin deforme edilmesini savunur hale gelmektedir. Söylemlerin, politik önermelerin arkas›na gizlenen ideolojik yönelimleri görmek ve deflifre etmek göreviyle yüz yüzeyiz. Ayr›flma süreci bir flekliyle bizi parti içerisinde yürütülecek ciddi ideolojik mücadelelerle yüz yüze getirmifltir. Önümüzdeki süreç ayn› zamanda ciddi ideolojik mücadelelerin verilece¤i bir süreç olacakt›r. Bu noktada hareketin gerek temel tezlerinin savunulmas› ve gerekse bu tezlerin gelifltirilmesi bize kalm›flt›r. Bu görevin alt›ndan ancak teorik donan›m›n› güçlendirmifl kadrolar kalkabilir. Prati¤imizin teorik ve ideolojik izah›n› geliflkin bir dil ve kavray›flla yapmak zorunday›z. ‹deolojik ve teorik sapmalarla karfl› karfl›ya gelece¤iz, onlar›n bu yüzünü kitlelere deflifre edece¤iz. Bu sapmalara karfl› tezlerimiz ve tarihimiz önemli bir referans kayna¤›n› olufltururken, yürütmekte oldu¤umuz politik prati¤imiz ise ciddi bir panzehir görevi görecektir. 12 Eylül’ü anlamak, rakamlardan, soyutlamalardan ve a¤›tlardan bir dizge oluflturmak demek de¤ildir. 12 Eylül üzerine bir tart›flma bugün devlet üzerine ve partinin politik hatt› üzerine bir tart›flma halini alm›flt›r ve buradan yürütülmelidir.
ekonomilerini ve piyasalar›n› sarst›¤› konjonktürde TÜS‹AD’›n en son istedi¤i fley siyasal krizdir. AKP Abdullah Gül kart›n› masaya sürmüfltür. Seçim zaferinin orduyu geri püskürtece¤ini sananlara ilk cevap genelkurmay baflkan› taraf›ndan sat›r aralar›nda verilmifltir. Gerilim kontrol alt›nda devam edecektir. * Sonuç olarak askeri vesayet rejimine ve militarizme karfl› Kürt sorununda demokratik çözümü esas alan parti politik hatt›n›n 22 Temmuz seçimleriyle geçersiz hale geldi¤ini iddia eden tez tersten bir yan›yla militarizmin tehdit olmaktan ç›kt›¤›n› di¤er yan›yla da Kürt sorununun sistem içi çözüm olanaklar›n›n olufltu¤unu savunmak anlam›na gelir ki ispatlanmaya muhtaçt›r. Neredeyse yüz y›ll›k (1908’ den bu yana) TC tarihini, bu tarihin oluflmas›n› sa¤layan s›n›flar mücadelesini, devlet yap›s›n›, bu yap›n›n kendisinden kaynaklanan siyasal bunal›mlar›n›, s›n›f mücadelelerini ve siyasal bunal›mlar›n yol açt›¤› darbeleri tek bir seçimle sona erdirmek hayli iddial› bir bak›fl aç›s› olsa gerek. SDP kongresi bir flekliyle bu sorulara cevap aray›fl›n› yürütmeli di¤er yandan parti program›n›n ve politik hatt›n›n, dayanaks›z iddialar›n aksine sa¤lam tarihi ve kuramsal temeller üzerinden tariflenmesine hizmet etmelidir. Kürt hareketiyle kurulan iliflkinin, iliflkilenme tarz›n›n yanl›fll›¤› yolundaki bir iddia ise bafll› bafl›na Kurtulufl’un kendi tezleriyle hesaplaflmas› anlam›na gelecektir ki böyle bir durumda bu iddiada bulunanlar›n bu tezlerin yaz›lmas› ve uygulanmas›nda y›llarca söz sahibi olduklar› düflünüldü¤ünde ise öncelikle kendi özelefltirileriyle ifle bafllamalar› gerekmektedir. Marksist ideolojinin dünya çap›ndaki geri çekilmesi beraberinde burjuva ideolojinin Marksizm içerisinde kendini yeniden üretmesine ve giderek hegemonik bir alan yaratmaya yol açt›¤› kabul edilmelidir. Ayn› flekilde 12 Eylül askeri diktatörlü¤ünün devrimci örgütler üzerinde yol açt›¤› da¤›lman›n reel sosyalizmin ve bir flekilde Marksist ideolojinin hegemonik yenilgisiyle birleflmesi üzerinde yaflad›¤›m›z co¤rafyada burjuva ideolojik nosyonlar›n sosyalist hareket içerisinde yer edinmesine yol açm›flt›r. Örgüt anlay›fl›ndan marksizmin temel tezlerine kadar pek çok fley tart›fl›l›r hale getirilirken oluflan marjinaliteden
21
BMMÕNÜN KURULUÞU VE
K†RTLERÜN TEMSÜLÜ SORUNU ÞABAN ÜBA
“Vatan›n istiklali, yüce Hilafet makam›n›n ve saltanat›n kurtulmas› gibi en mühim ve hayati vazifeleri ifa edecek olan bu ‘Büyük Millet Meclisi’nin’ aç›lma gününü Cumaya tesadüf ettirmekle ad› geçen günün mübarek oluflundan istifade ve bütün Mebusan› kiram hazretleriyle Hac› Bayram› Veli Camii flerefinde Cuma namaz› k›l›narak ve Kur’an-›n nurlar›ndan ve Salatu selamdan da feyiz al›nacakt›r” (BMM Aç›l›fl Program›)
1. MECL‹S-‹ MEBUSAN’DAN BMM’NE GEÇ‹fi SÜREC‹
Seçimlere resmi olarak kat›lmayan Hürriyet ve ‹tilaf F›rkas› ise, seçim sonuçlar›n›n belli olmas›ndan sonra seçimlerin feshini istemifl ve Anadolu’dan milletvekili seçilmifl olan 20 kadar partilinin istifa etmesi için bildiri yay›nlam›flt›. Erzurum Milletvekili olarak Meclis-i Mebusan'a seçilmifl olan M. Kemal, bir sa¤l›k raporu göndererek Meclis toplant›lar›na kat›lmam›flt›. M. Kemal, Meclis-i Mebusan'›n ‹stanbul'un d›fl›nda bir yerde, özellikle de Anadolu'da yap›lmas›n› istemiflti. Böylelikle Heyet-i Temsiliye'nin Meclis üzerinde etkili olmas›n› ve bu meclis kanal›yla Padiflaha bask› yap›lmas›n›, daha do¤rusu hükümetin ele geçirilmesini hesaplayan M. Kemal, gerek yeni seçilen meclis üyeleri ve gerekse Heyet-i Temsiliye’nin di¤er üyelerini bu konuda ikna edememiflti.3 12 Ocak 1920’de ‹stanbul’a ulaflabilen 72 milletvekilinin kat›l›m›yla toplanan Meclis-i Mebusan Sadrazam Ali R›za Pafla taraf›ndan aç›lm›fl ve Padiflah Vahdettin ad›na aç›l›fl konuflmas›n› Dahiliye Naz›r› fierefi Pafla okumufltu.4 Meclis Baflkanl›¤›’na gelen 17 Aral›k 1919 tarihli “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyete nam›na reis M. Kemal” imzal› yaz›da flu görüfllere yer verilmiflti: “Heyet-i Milliye’miz, mukadderat› milliyeyi en meflru ve en kanuni mercii tedkik ve muhakemesi olan muhterem meclise tevdi etmifl olmakla müftehir ve bahtiyard›r. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Teflkilat› alt›nda kuvvetlerinin emellerini ve ruhlar›n› birlefltirmifl olan meclisin nigehban› vaziyetindedir. ‹stiklal ve mevcudiyetinin sonuna kadar müdafaas› u¤runda onunu en fedakar bir istinadgah›d›r. He-
a) Meclis-i Mebusan’›n Toplanmas›
Meclis-i Mebusan’›n yeniden toplanmas› çabalar› Erzurum Kongresi’nin toplanmas›ndan bir gün önce kurulan 3. Ferit Pafla hükümeti zaman›nda bafllam›flt›. Hürriyet ve ‹tilaf Partisi’nin yeni kurulan hükümete karfl› bafllatt›¤› genifl bir kampanya ile oluflturdu¤u kamuoyu bask›s›na daha fazla direnemeyen Sadrazam Ferit Pafla hükümeti genel seçimlerin 4 Eylül’den itibaren yap›laca¤›n› aç›klam›flt›.1 Ancak 3. Ferit Pafla hükümetinin istifa etmesi üzerine Meclis-i Mebusan’›n 6. Dönem seçimleri Ali R›za Pafla hükümeti taraf›ndan 9 Ekim 1919 tarihli ‹ntihap Kararnamesi ile yap›lm›flt›. ‹ki dereceli olarak yap›lan seçim süreci Aral›k ay› içerisinde tamamlanm›flt›. 2 Ocak 1920’de aç›klanan genel seçim sonuçlar› ‹stanbul gazeteleri taraf›ndan “‹ttihatç›lar›n büyük zaferi”, Anadolu gazeteleri taraf›ndan da “Müdafaa-i Milliye Cemiyetlerinin büyük baflar›s›” fleklinde verilmiflti.2 Çünkü seçimler sonunda birçok yerde, büyük ço¤unlu¤u eski ‹ttihatç› olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin adaylar› ile bu derne¤in destekledi¤i adaylar seçilerek mecliste ço¤unlu¤u elde etmiflti. Amasya Protokolü’nde de karara ba¤lanan bu seçimlere kat›lmas› istenilen Rumlar ve Ermeniler, yap›lan iflin kendileri için “siyasal bir manevra” oldu¤unu iddia ederek seçimleri boykot etmifl, fakat Yahudiler kat›lm›flt›.
22
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yetimiz bu itibarla Meclis-i Milliye matuf olan amal ve metalibi milliyenin kuvvet ve mahiyeti hakk›nda oldu¤u gibi bugünden itibaren mebusini muhtereminin düfli tahammülüne raci kalacak olan mesuliyeti tarihiyenin derecesi hususunda muhterem mümessillerimizin vukuf ve metanetinden emin ve mutmain olarak tebrikat› ihtiramkaranesini takdim ve heyeti muhteremeye ibla¤›n› istirham eyler.”5 26 Ocak’ta Meclis-i Mebusan’›n geçici baflkanl›¤›na Celalettin Arif seçilmifl ve 31 Ocak’ta da Reflat Hikmet Meclis baflkanl›¤›na seçilmiflti. Meclis baflkanl›¤›na seçilmesi nedeniyle yapt›¤› konuflmada Reflat Hikmet, “istiklal ve milli birlik” istemiflti.6 Reflat Hikmet’in 28 fiubat 1920’de ölümü üzerine 4 Mart’ta Meclis baflkanl›¤›na seçilen Celalettin Arif ise, meclisin feshine kadar bu görevi sürdürmüfltü. 28 Ocak 1920’de yapt›¤› gizli bir toplant›da Misak-› Milli karar›n› alan Meclis-i Mebusan’›n çal›flmalar›ndan rahats›z olmaya bafllayan ‹ngilizler, Paris Bar›fl Konferans›’na Osmanl› delegasyonu baflkan› olan Tevfik Pafla’ya “Meclisi Milli’yi toplamamal› idiniz” demiflti. 7 fiubat’ta Müdafaai Hukuk Cemiyetlerini temsilen kurulan ve Mecliste ço¤unlu¤u elinde bulunduran 88 kiflilik Felahi Vatan (Vatan›n Kurtuluflu) grubu da, 9 kifliden oluflan yönetim kurulunu belirleyerek daha örgütlü bir faaliyet sürdürmeye bafllam›flt›. 9 fiubat’ta baz› de¤ifliklerin de yap›ld›¤›* Ali R›za Pafla kabinesinin program› okunmufl ve ayn› gün yap›lan oylamada Hükümet mecliste bulunan 108 milletvekilinden 104’nün evet oyu ile güvenoyu alm›flt›.7 Meflrutiyet tarihinin yasama süresi bak›m›ndan en k›sa süreli olan bu meclis döneminde; ‹ttihatç›lar›n 1913-1918 aras›nda Kanun-i Esasi’nin (Anayasan›n) 36. maddesini de¤ifltirerek uygulad›klar› Kanun-u Muvakkat’›n kald›r›lmas›; ‹zmir’in iflgalindeki ihmalinden dolay› Damat Ferit Pafla Hükümeti’nin Divan-› Ali’ye ( Yüce Divan’a) gönderilmesi giriflimi; iki geçici Bütçe Kanunu; A¤nam Resmi (Hayvan Vergisi) gibi çeflitli yasalar ç›kar›lmas› meclisin siyasi iradesinin göstergesiydi.8 Bu Meclis-i Mebusan, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde al›nan kararlara dayanan ve ayn› zamanda onlar›n onay› anlam›na da gelen
Mondros Mütarekesi’nin çizdi¤i s›n›rlar içerisinde “vatan›n bütünlü¤ü ve istiklali” için temel istekleri ifade eden Misak-› Milli karar›n› da alarak Osmanl› ‹mparatorlu¤u yerine ikame edilecek olan yeni devletin s›n›rlar›n› belirlemiflti. b) Misak-› Milli Karar›
Meclisin 22 Ocak 1920 tarihli gayri resmi oturumunda oybirli¤i ile kabul edilen Misak-› Milli belgesinin uluslararas› kamuoyuna deklare edilmesi 17 fiubat tarihli ola¤anüstü toplant›s›nda gerçekleflmiflti. Misak-› Milli karar›, Meclis-i Mebusan› Birinci Dönem BMM’ne ba¤layan en önemli ideolojik ve siyasal belgeydi. Bu belgenin omurgas›n› Wilson Prensipleri çerçevesinde ve özünde uluslar›n kendi kaderlerini tayin hakk›n› savunun self-determinasyon ilkesine dayal› meflruiyetçi ve bar›flç›l bir talep oluflturmufltu.9 Ancak, Türk ulusal hareketi bu hakk› sadece kendisine tan›yarak Mondros Mütarekesine göre belirledi¤i s›n›rlar içinde kalan di¤er uluslar› üniter bir devlet sistemine, yani egemen ulus ve devlet temelinde üniter bir devleti kabule zorlam›flt›. Alt› maddeyi içeren Misak-› Milli metninin girifl bölümünde "Afla¤›da imzalar› bulunan Osmanl› Millet Meclisi üyeleri, devletin ba¤›ms›zl›¤›n›n ve ulusun gelece¤inin, hakl› ve sürekli bir bar›fla kavuflmak için katlanabilecek özverinin en fazlas›n› gösteren afla¤›daki ilkelere eksiksiz uyulmas›yla sa¤lanabilece¤ini ve ilkeler d›fl›nda sa¤lam bir Osmanl› Saltanat› ve toplumunun varl›¤›n›n sürdürülmesinin olanak d›fl› bulundu¤unu kabul ederek flunlar› onaylam›fllard›r"10 denilmiflti. Misak-› Milli'nin ilk üç maddesi ulusal s›n›rlar›n tespitiyle ilgiliydi. Bu maddelerin içerikleri flöyleydi: Birinci Madde; "Osmanl› Devleti'nin özellikle Arap ço¤unlu¤unun yerleflmifl oldu¤u 30 Ekim 1918 günkü Mondros Mütarekesi yap›ld›¤› s›rada düflman ordular›n›n iflgali alt›nda kalan kesimlerinin (o s›rada Hatay ve Musul bölgesi Türk egemenli¤i alt›ndayd›) gelece¤inin halklar›n›n serbestçe aç›klayacaklar› oy uyar›nca belirlenmesi gerekir; söz konusu Silah B›rak›fl›m› çizgisi içinde din, soy ve amaç birli¤i bak›mlar›ndan birbirine ba¤l› olan, karfl›l›kl› sayg› ve özveri duygular› besleyen soy ve top-
* Geçen süre içerisinde Ali R›za Pafla kabinesinde baz› de¤ifliklikler yap›lm›flt›. Bu arada Mustafa Fevzi (Çakmak) 3 fiubat’ta Harbiye Nezareti’ne atanm›flt›.
23
Devrim Yolunda
KURTULUÞ lum iliflkileri ile çevrelerinin koflullar›na sayg›l› Osmanl›-‹slam ço¤unlu¤unun yerleflmifl bulundu¤u kesimlerin tümü, ister bir eylem, ister bir hükümet olsun, hiçbir nedenle birbirinden ayr›lamayacak bir bütündür." ‹kinci Madde; "Halk›, özgürlü¤e kavuflunca, oylar›yla Anavatana kat›lm›fl olan üç ‹l (Kars, Ardahan ve Batum Livalar›) için gerekirse yeniden halk›n serbest oyuna baflvurulmas›n› kabul ederiz." Üçüncü Madde; "Türkiye ile yap›lacak bar›fla de¤in ertelenen Bat› Trakya'n›n hukuksal durumunun belirlenmesi de, halk›n›n özgürce aç›klayaca¤› oya göre olmal›d›r."11 Misak-i Milli kararlar›n›n niteli¤i ve tarihsel aç›dan önemi üzerine baz› vurgular yapmak gerekirse flunlar söylenebilir: 1- Heyet-i Temsili’ye taraf›ndan Wilson Prensipleri’ne dayal› bir ateflkes olarak kabul edilen Mondros Ateflkesi’nin onaylanmas›yd›. 2- Mondros Ateflkesi’nin ve onun belirledi¤i s›n›rlar›n yeni devletin s›n›rlar› olarak kabulüydü. 3- Az›nl›klar sorununun Ermeni ve Rum, yani gayrimüslimlerin haklar› olarak ele al›nmas› ve bu ba¤lamda çözümlenmesiydi. 4- Müslüman haklar ba¤lam›nda ele al›nan Kürtlerin kendi kaderlerini belirleme haklar›n›n reddiydi. 5- Erzurum ve Sivas Kongre kararlar›n›n Meclis-i Mebusan taraf›ndan da tan›nmas›yd›. 6- ‘‹kili iktidar’ konumunda olan Heyet-i Temsiliye’nin önünün aç›lmas›yd›. 7- Sevr’e giden yolda bir bafllang›ç olan Paris Konferans›’na karfl› ulusal bir yan›t niteli¤indeydi. Ve tabii ki bütün bunlar, Türk ulusal hareketinin bir siyasal program›n› oluflturmufltu.
Yüksek Komiserlerin verdikleri notalar› devaml› olarak reddeden Ali R›za Pafla, Felah› Vatan toplant›s›nda “Kuvay› Milliye”n›n ikinci bir hükümet fleklinde görünmemesini” rica ederek padiflah›n hükümet üzerindeki iradesini vurgulam›flt›. Bu konuflmay› 19 fiubat’ta kendisine aktaran Hüseyin Rauf’a M. Kemal’in yan›t›, “Hükümetin Kuvay› Milliye’nin muhafazas›na taraftar olup olmad›¤›n› kati olarak bildirmesi laz›md›r” fleklinde olmufltu.12 Giderek ele geçirmeye çal›flan M. Kemal hükümeti kesin ve net bir tutum almaya zorlayan M. Kemal her yeni biri ad›mla siyasi inisyatifi tümüyle ele geçirmeye çal›fl›yflordu. 2 Mart’ta Yüksek Komiserlerin “Marafl ve Milne Hatt›” konusunda hükümete yeni bir nota vermesi üzerine Ali R›za Pafla kabinesi 3 Mart’ta istifa etmiflti.* Marafl sorunu, ‹ngilizlerin Urfa, Marafl ve Antep’ten ikili anlaflma ile çekilmelerinin ard›ndan buralar›n Frans›zlar taraf›ndan iflgal edilmesiyle ortaya ç›km›flt›. Milne Hatt› sorunu ise, Yunanl›lar›n karfl›s›nda bulunan Kuvay› Milliye’nin üç kilometre daha geriye çekilmesi hakk›ndaki talebiydi. Ali R›za Pafla Hükümeti’nin istifas›yla yeni bir hükümet bunal›m› bafllam›flt›. Bunun üzerine, Felahi Vatan Grubu, grup Baflkan› ve Meclis baflkan vekillerini padiflaha göndererek, memleketin yeni buhrana tahammülünün olmad›¤›n›, Meclisin görevini sürdürmesini ve meclis ço¤unlu¤unun iradesine göre yeni bir hükümetin kurulmas›n› istemiflti.13 6 Mart’ta Padiflah Vahdettin ile görüflen Meclis Baflkan› Celalettin Arif Bey padiflaha sundu¤u yaz›l› bir baflvuruda özetle flunlar› vurgulam›flt›: “Buhran› vükelan›n devam›n›n Anadolu’da pek büyük galeyan ve heyecan efkara sebebiyet verdi¤i, nahiyelere var›ncaya kadar her taraftan gelen yüzlerce telgrafnameler var›ncaya kadar münderecat›ndan müsteban olmaktad›r. Keza Meclisi Mebusan’›n haleti ruhiyesi de bu merkezdedir.(...) Amali milliyeyi tatmin eylemeyecek bir kabinenin mevkii iktidara memaliki Osmaniye’de hayat› milliyeyi tehlikeye ilka edebilecek vakayii müessife tevlidine sebebiyet verebilir. (...) Amali milliyeye muhalif bir kabinenin tesiratile flarktan gelebilmesi muhtemele olan seyli beliyeye mukavemet
c) BMM’nin Yolunu Açan Geliflflm meler
Bu s›rada hem Anadolu’daki Kuvay› Milliye direnifllerinin giderek geniflleme ve özellikle Ege bölgesinde Yunanl›lara karfl› baflar›lar elde etmeye bafllamas› giderek taraflar›n konumunu de¤ifltirmeye bafllam›flt›. Hem Yüksek Komiserlerin (‹stanbul’daki ‹tilaf Devletleri temsilcileri), hem de Ankara’da ikinci bir hükümet gibi faaliyetini sürdüren Heyet-i Temsiliye’nin bask›s› alt›nda kalan sadrazam Ali R›za Pafla, ayn› zamanda Padiflah Vahdettin ile de uyum içinde olmaya çal›fl›yordu.
* ‹stanbul’daki ‹ngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir John de Robeck raporunda “ M. Kemal’i ve ayn› zamanda Müttefikleri tatmin edemedi¤i için Ali R›za istifa etti” demiflti.
24
Devrim Yolunda
KURTULUÞ kuvveti münkesir ve bunun da cereyana karfl› halk› “cümlenin kemali sükun ile ifl ve güçleriymevcut azim ve kuvveti duçar› zaf olabilir. (...) le meflgul olmalar›n›" tavsiye” etmiflti. Ayn› gün Anadolu, Heyeti Mebusan-› serbest addedeme- Ankara’da bir bildiri yay›nlayan M. Kemal de yerek yeniden icray› intihabat ile Meclisi Milli- ”Devleti Osmaniye’nin yedi yüz senelik hayat yi toplayarak müdafaa hukuku devlet ve millet ve hakimiyetine hitam verildi” demiflti. K. Kavazifesini ifaya teflebbüs etmesi dahi varidi ha- rabekir ise, Erzurum’daki ‹ngiliz Komiser Rawt›rd›r”14 demiflti. linson’u tevkif etmifl ve ‹stanbul’un iflgalini proBu geliflmeler üzerine Ali R›za Pafla hükü- testo için Erzurum’da bir miting düzenlemiflmetinde de görev alan Salih Hulusi Pafla 8 ti.18 Mart’ta yeni hükümeti kurmakla görevlendiril18 Mart 1920’de toplanan Meclis-i Mebumiflti. 10 Mart’ta ise, “Meclis-i Mebusan Anado- san’da, meclise yap›lan bask›n fliddetle protesto lu’da toplan›p daha büyük bir tehlikeye sebep edilmifl ve bu olay›n, “Parlamentolar›n anas› olabilir” uyar›lar›na ra¤men ‹tilaf Devletleri ta- Britanya parlamentosuna ve bu tertip tarihi raf›ndan Londra’da ‹stanbul’un iflgaline karara vakalara defalarca sahne olan Frans›z ve ‹talverilmiflti. 13 Mart’ta Curzon’un talimat›n› yan parlamentolar›na” duyurulmas› karar› alan ‹stanbul’daki ‹ngiliz Yüksek Komiseri he- al›nm›flt›. Daha sonra da, Erzurum Milletvekili men hareket geçmifl ve 16 Mart’ta da Üç Yük- Hüseyin Avni, Sinop Milletvekili R›za Nur, Bosek Komiser’in karar›yla ‹stanbul fiilen iflgal lu Milletvekili Tunal› Hilmi Bey ve arkadafllar› edilmiflti.15 (17 imzal›) taraf›ndan verilen bir önerge ile Dört ayr› bildiri yay›nlayarak iflgal uygula- Meclis-i Mebusan çal›flmalar›n› tatil etmiflti. malar›n› ilan eden ‹tilaf Kuvvetleri Komutan› Oybirli¤i ile kabul edilen bu önergede flunlar General Wilson, 15 Mart tarihli gizli bir rapo- yaz›lm›flt›: runda genel durumu en özlü bir flekilde flöyle “Harbi umuminin memleketimiz için müsait özetlemiflti: “Bütün politik kudret milliyetçi li- olmayan flartlar dahilinde sona ermesi hasebiyderdedir. Halk›n ço¤unlu¤u savafllardan yor- le elim bir tarihi vazifenin ifas›na davet olunan gundur. Bununla birlikte vatanlar›n› korumak Meclis-i Mebusan, ahiren Hilafet ve Saltanat› için müthifl bir flekilde savaflacaklard›r. Bütün seniyyenin merkezinde gayri tabii hadiselerin ordu birlikleri milliyetçilerle birleflmifllerdir.”16 ortaya ç›kmas› ve meflrutiyetle idare olunan fleklinde yazm›flt›. memleketlerin kaffesinde milletvekillerine te16 Mart’ta ‹tilaf Devletleri, gemilerde bekle- min edilen dokunulmazl›k ve muafl›¤›n, zorlayen askerlerini karaya ç›kartarak ‹stanbul’un y›c› olaylar sebebiyle ortadan kalm›fl olmas› habelirli merkezlerini iflgal etmifl ve 150 kadar as- sebiyle, mebusluk vazifelerinin icaplar›n›, ker ve sivil ayd›n› tutuklam›flt›. ‹tilaf kuvvetle- memleketin halihaz›r durumuyla uyuflturmak ri Meclis-i Mebusan› imkan›ndan mahrum da basarak milletvekal›nm›flt›r. Her fleyÒHarbi umuminin memleketimiz i•in killerinin bir k›sm›n› den evvel, fikir hürrimŸsait olmayan ßartlar dahilinde ve bu arada Felahi yeti, hür ve müstakil Vatan grubunun önvicdana vabestedir. sona ermesi hasebiyle elim bir tariderleri konumunda Bu mukaddes vazifehi vazifenin ifasÝna davet olunan olan Hüseyin Rauf, nin emniyetle ifas›na Meclis-i Mebusan, ahiren Hilafet Kara Vas›f, Faik, fieimkan veren bir hal ve SaltanatÝ seniyyenin merkezinref ve Numan’›da tuve durumun elde edilde gayri tabii hadiselerin ortaya tuklam›flt›. Tutuklamesine intizaren •ÝkmasÝ ve meßrutiyetle idare olunanlardan 50'si Malta umumi toplant›lar›n nan memleketlerin kaffesinde milAdas›'na gönderilmifltehirini teklif edeletvekillerine temin edilen doku17 ti. riz.”19 nulmazlÝk ve muaflÝÛÝn, zorlayÝcÝ Bu geliflmeler karBu geliflmeler üzeolaylar sebebiyle ortadan kalmÝß fl›s›nda Sadrazam Sarine Salih Pafla kabiolmasÝ hasebiyle, mebusluk vazifelih Pafla hükümeti, bir nesi 2 Nisan’da istifa lerinin icaplarÝnÝ, memleketin haliyandan durumu flidetmifl ve yerine 5 Nidetle protesto edersan’da Damat Ferit hazÝr durumuyla uyußturmak imken, bir yandan da Pafla’n›n dördüncü kanÝndan mahrum kalÝnmÝßtÝr.Ó 25
Devrim Yolunda
KURTULUÞ kabinesi kurulmufltu. 8 Nisan’da M. Kemal “Düflman süngülerine dayanan Damat Ferit Kabinesini tan›m›yoruz”20 diyen bir bildirisi yay›nlanm›flt›. 11 Nisan’da ise, Padiflah Vahdettin taraf›ndan “Kanuni Esasi’nin 7. maddesine dayanarak 4 ay sonra yeniden toplanmak üzere meclis feshedilmiflti.”21 Padiflah›n fesih karar› Baflbakan Damat Ferit Pafla taraf›ndan mecliste haz›r bulunan 25 milletvekiline okunmufl ve meclis kapat›lm›flt›. Böylelikle Meclis-i Mebusan’›n çal›flamaz hale gelmesi, fiili olarak Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin (ARMHC) tüzü¤ünün 4. maddesinin uygulamaya konulmas›, baflka bir deyiflle ARMHC’in ülke yönetimini üstlenmesi anlam›na”22 geliyordu. ARMHC’nin bu konuyla ilgili maddesi flöyleydi: “Madde: 4 –Hükümeti Osmaniye bir tazyiki düveli karfl›s›nda mülkümüzün herhangi bir cüzünü terk ve ihmal etmek ›zt›rar›nda bulundu¤u anlafl›ld›¤› takdirde al›nacak idari, siyasi, askeri vaziyetlerin tayin ve tespiti: “Hükümeti Osmaniye bir tazyiki düveli karfl›s›nda (Allah göstermesin) vatan› umuminin izmihlali nam›na bir mukaddeme demek olan buralar› terk ve ihmal etmek ›zt›rar›nda bulundu¤u takdirde, yani vatan›m›z›n Hükümeti Osmaniye’ye ve makam› hilafete merbutiyeti, muahedat imza edilmek ve Düveli ‹tilafiye’ye ve muht›ra ve notalar ita olunmak suretiyle veya kanaat bahfl olacak vesaiki sairei siyasiye ile terk ve ihmal olundu¤u tahakkuk eyledi¤i halde, Hilafeti Mukaddese’ye ve Saltanat› Osmaniye’ye olan merbutiyetimizi muhafaza ve temin etmek ve vatan›m›z› Rum ve Ermeni ayaklar› alt›nda çi¤netmemek üzere derhal bir idarei muvakkAte teflekkül edecektir. Ve halen mevcut olan teflkilat ve kavanini mevzuai Devlet Aliyei Osmaniye dairesinde tedviri umura devam edilecektir. Ve bilcümle, mülki ve askeri rüesa ve memurini devlet iflbu idarei muvakkateye tabi olacakt›r”.23
de M. Kemal imzas›yla, bütün komutanlara, vali ve mutasarr›flara ve Müdafai Hukuk Cemiyetleri ile Belediye Baflkanlar›’na bir bildiri göndermiflti. Bildiri de geliflmeler anlat›ld›k sonra “Nihayet bugün ‹stanbul’u cebren iflgal etmek suretiyle Osmanl› devletinin 700 senelik hayat ve hakimiyetine son verildi. Yani bu gün, Osmanl› milleti, medeni kabiliyetinin, hayat ve istiklal hakk›n›n ve bütün gelece¤inin müdafaas›na davet edildi. ‹nsanl›k cihan›n›n takdirkar bak›fllar› ve ‹slam aleminin kurtulufl emelleri, hilafet makam›n›n ecnebi tesirlerden kurtulmas›na ve milli istiklalin geçmifl nam ve flöhretimize lay›k bir iman ile müdafaa ve teminine ba¤l›d›r”24 denilmiflti. Meclis-i Mebusan'›n çal›flmalar›na süresiz olarak ara vermesinin hemen ard›ndan Heyet-i Temsiliye, Kurucu Meclis niteli¤inde yeni bir Meclisin toplanmas›na karar verirken, Meclis-i Mebusan'›n aynen Ankara'da toplanmas›na ya da Padiflah ve ‹stanbul hükümetinin Ankara'ya ça¤r›lmas›na kadar, çeflitli alternatifleri tart›flt›ktan sonra ortalama bir yol bulmufltu. Bu karar, "Ola¤anüstü Yetkilerle Donat›lm›fl Bir Meclis"in Ankara'da toplanmas› ve bunun için seçim yap›lmas›yd›.25 “Buna göre Ankara’da toplanacak Meclis, Kurucu Meclis ad›n› tafl›yacak. Her livay› temsilen befler üye seçilecek, seçimlere gayrimüslimlerin kat›lmamas› sa¤lanacak, her parti, cemiyet ve zümre taraf›ndan kurucu meclise aday gösterilebilecekti. Ayr›ca seçimlerin süratle tamamlanabilmesi için yaln›zca liva, il idare ve belediye meclisi üyeleriyle Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Merkeziyeleri oy kullanma hakk›na sahip olacakt›.26 Yani meclise “yeni üye seçiminde, seçim kanunu gere¤ince kat›lacak olan ola¤an ikinci seçmenlerin yan› s›ra, liva ve il idare ve belediye meclisi üyeleriyle Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin yönetim kurulu üyeleri de oy kullanacakt›.27 19 Mart 1920’de Kolordu komutanl›klar›na, vilayetlere ve ba¤›ms›z livalara Heyet-i Temsiliye ad›na telgrafla bir genelge gönderen M. Kemal, Meclis-i Mebusan’›n milletvekillerini Ankara'ya davet etmifl ve bir k›s›m milletvekillerinin de yürürlükteki seçim kanununa göre yeniden seçilmesini istemiflti. M. Kemal meclisin Ankara’da toplanmas› için gönderilecek Genelge’yi, daha etkili olmas› bak›m›ndan o s›rada Düzce’de bulunan Meclis-i Mebusan Reisi Celalettin Arif Bey’in imzas› ile göndermek istemifl-
2. BÜYÜK M‹LLET MECL‹S‹’N‹N AÇILIfi fiII
a) Aç›l›fl Program›
Bundan sonra her fley son derece h›zl› bir flekilde geliflmifl ve zaten böyle bir sürece haz›rl›kl› olan Heyet-i Temsiliye Ankara’n›n yolunu açan ad›mlar› atmakta gecikmemiflti. H›zla harekete geçen Heyet-i Temsiliye, 17 Mart 1920
26
Devrim Yolunda
KURTULUÞ “6- Bu meclis azal›¤›na, her f›rka, zümre ve ti. Ancak Celalettin Arif Bey, “Kanuni Esasi’de böyle fevkalade bir Meclisin toplanabilmesine cemiyet taraf›ndan aday gösterilmesi caiz oldudair bir kayd›n mevcut olmad›¤›” iddias›yla ka- ¤u gibi, her ferdin de bu mukaddes cihada fiilen bul etmemifl ve bunun üzerine Genelgeyi M. kat›lmas› için, müstakilen adayl›¤›n› istedi¤i yerde ilana hakk› vard›r. Kemal Heyet-i Temsiliye ad›na imzalam›flt›. “7- Seçimlere, her yerin en büyük mülkiye "‹ntihab› Mebusan Hakk›ndaki Tebli¤" ad›ndaki 12 maddelik bu Genelge de “Devlet merke- memuru baflkanl›k edecek ve secimin selameti zinin ‹tilaf Devletleri taraf›ndan resmin iflgali, için seçimlerden mesul olacakt›r. “8- Seçim, gizli rey ve mutlak ekseriyetle yadevletin teflrii, adli ve icrai kuvvetlerini ifllemez hale getirmifl ve bu vaziyet karfl›s›nda vazife p›lacak ve reylerin tasnif, meclisin, içinden seyapma imkan› göremedi¤ini resmen hükümete çece¤i iki aza taraf›ndan, fakat meclis önünde tebli¤ eden Meclis-i Mebusan da¤›lm›flt›r. fiu yap›lacakt›r. “9- Seçim neticesinde, bütün azan›n imza vehalde devlet merkezinin dokunulmazl›¤›, milletin istiklalini ve devletin kurtulmas›n› temin ya flahsi mühürlerini ihtiva eden üç nüsha mazedecek tedbirleri düflünüp tatbik etmek üzere bata tanzim olunacakt›r. Mazbatalar›n bir nüsmillet taraf›ndan fevkalade selahiyeti haiz mec- has›, mahallinde saklanarak, di¤er iki nüshas›lisin Ankara’da toplama¤a daveti ve da¤›lm›fl n›n biri, seçilen kimseye verilecek, di¤eri Mecliolan mebuslardan Ankara’ya geleceklerin bu se gönderilecektir. “10- Azalar›n alacaklar› tahsisat, sonradan meclise kat›lmas› zaruri görülmüfltür. Afla¤›da dercedilen talimatla mucibince seçimlerin ya- Meclisce kararlaflt›r›lacakt›r. Ancak azimet harc›rahlar›, seçim meclislerinin zaruri masrafp›lmas›”28 istenmiflti. “Kolordu Kumandanlar›na, Vilayetlere, lar hasebiyle takdir edece¤i miktar üzerinden, o Müstakil Livalara tebli¤ olunan” genelgenin yer hükümetlerince temin olunacakt›r. “11- Seçimler, nihayet 15 gün içinde ekserimaddeleri de flöyleydi: “1- Ankara’da fevkalade salahiyete (ola¤a- yetle Ankara’da toplanabilmek üzere bitirilenüstü yetkilere) sahip bir Meclis, millet ifllerini rek, azalar yola ç›kar›lacak ve nitece, azan›n isimleriyle birlikte derhal bildirilecektir. idare ve murakabe etmek üzere toplanacakt›r. “12- Telgraf›n al›nd›¤› saat bildirilecektir.”29 “2- Bu meclise aza seçilecek kimseler, mebuslar hakk›nda kanuni flartlara tabidiler. Bu genelgeye göre seçim iki dereceli, gizli, “3- Seçimlerde livalar esas al›nacakt›r. mutlak ço¤unluk esas›na göre ve 15 gün içinde “4- Her livadan aza seçilecektir. yap›lacak ve sorumluluk ilgili yerin en büyük “5- Her liva, kazalar›ndan getirtece¤i ikinci mülki amirine ait olacakt›. Seçimler, pek çok seçmenlerden ve liva yerde zorlukla ve ordu merkezinin ikinci seçkomutanlar›n›n çabaMeclisteki milletvekillerini se•ildiklemenlerinden ve liva lar›yla yap›lm›flt›. ri illerine ve milliyetlerine gšre idare ve belediye mecHatta baz› yerlerde ayÝrmak ve bu baÛlamda KŸrt millisleriyle, liva müdayap›lamam›fl ve isimfaai hukuk idare heler belirlenerek ça¤r›lletvekillerinin temsil kabiliyetleriyetlerinin ve vilayetm›flt›. Her liva bir seni gšstermek konumuz bakÝmÝnlerde vilayet merkezi çim çevresi olarak bedan šnemlidir. Ancak bu konuda heyetlerinden ve vilalirlenmifl ve nüfusuna ßimdiye kadar bir araßtÝrma yapÝlyet idare meclisleriyle bak›lmaks›z›n her limamÝßtÝr. KŸrt milletvekillerinin vilayet merkezi belevadan befler üye seçilmeclisteki konumu ya se•ildikleri diye meclisinden ve miflti. iller Ÿzerinden deÛerlendirilmiß ya vilayet ile merkez kaBMM’nin 21 Nisan da bir kÝsmÝnÝn etnik kškeni bilinzas› ve merkeze ba¤l› 1920 günü belirlenen diÛi veya kendisini etnik kškeni kaza ikinci seçmenleaç›l›fl program› kolorile tarif ettiÛi i•in bazÝ sayÝlar belirrinden toplanm›fl bir du ve tümen komulenmißtir. Bu baÛlamda, Birinci meclis taraf›ndan tanl›klar› ile bütün MeclisÕteki 347 milletvekilinin ay›n günde ve ayn› valiliklere, müstakil celsede seçimler yap›liva mutasarr›fl›klar›yaklaßÝk 74ÕŸnŸ KŸrtlerin olußturlacakt›r. na, Müdafaai Hukuk duÛu iddia edilmißtir. 27
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Cemiyetleri merkezlerine ve Belediye baflkanl›klar›n› bir genelge ile gönderilmiflti. Heyet-i Temsiliye ad›na M. Kemal imzas›yla gönderilen 5 maddelik aç›l›fl program› flöyleydi: “1- Bimennikilkerim (Allah›n lütfü keremiyle) Nisan 23 Cuma günü, Cuma namaz›ndan sonra, Ankara’da Büyük Millet Meclisi aç›lacakt›r. “2- Vatan›n istiklali, yüce Hilafet makam›n›n ve saltanat›n kurtulmas› gibi en mühim ve hayati vazifeleri ifa edecek olan bu “Büyük Millet Meclisi’nin” aç›lma gününü Cuma’ya tesadüf ettirmekle ad› geçen günün mübarek oluflundan istifade ve bütün Mebusan› kiram hazretleriyle Hac› Bayram› Veli Camii flerefinde Cuma namaz› k›l›narak ve Kur’an-›n nurlar›ndan ve Salatu Selam’dan da feyiz al›nacakt›r. Namazdan sonra Peygamber Efendimizin mübarek Sakal› Saadet ve Sanca¤› flerifi tafl›yarak daireyi mahsusaya gidilecektir. Daireyi mahsusaya girmezden evvel, bir dua okunarak kurbanlar kesilecektir. ‹flbu merasimde camii fleriften bafllanarak daireyi mahsusaya kadar Kolordu Kumandanl›¤›’nca askeri k›talar ile hususi tertibat al›nacakt›r. “3- O günün kutsiyetini teyit için bu günden itibaren merkezi vilayette vali beyefendi hazretlerinin tertibiyle hatim ve Buhariyi flerefin okunmas›na bafllanacak ve Hatmi fierif’in son aksam› (ayetleri ve duas›) tebrürken Cuma günü namazdan sonra daireyi mahsusa önünde ikmal edilecektir. “4- Mukaddes ve yaral› vatan›m›z›n her köflesinde ayn› surette bu günden itibaren Buhari ve Hatmi fleriflerin okunmas›na bafllanarak Cuma günü ezandan evvel minarelerde Salavat› fierife okunacak ve Hutbe esnas›nda Halifemiz fiahiflah Efendimiz hazretlerinin nam› (ismi) hümayunlar› an›l›rken Zati fiaheneleri ile ona ait bütün memleketlerin ve bütün tebas›n›n (vatandafllar›n) bir an evvel kurtulufl saadetine kavuflmalar› duas› ilave olarak okunacak ve Cuma namaz›n›n k›l›nmas›ndan sonra da hatmin geri kalan k›sm› ikmal edilerek Hilafet ve Saltanat makam›n›n ve bütün vatan parçalar›n›n kurtar›lmas› maksad›yla giriflilen milli gayretlerin kutsiyeti, ve her millet ferdinin kendi vekillerinden mürekkep olan bu Büyük Millet Meclisi’nin tevdi edece¤i vatani vazifeleri yerine getirme mecburiyeti hakk›nda vaazlar verilecektir. Bundan sonra Halife ve Padiflah›m›z›n, din ve devletimizin, vatan ve milleti-
mizin kurtulup selamet ve istiklalimiz için dua edilecektir. Bu dini ve vatani merasimin icras›ndan ve camilerden ç›kt›ktan sonra Osmanl› beldelerinin her taraf›nda hükümet makam›na gelinerek Meclisin aç›l›ndan dolay› resmi tebrikler kabul edilecektir. Her tarafta Cuma namaz›ndan evvel münasip surette Mevlidi fierif okunacakt›r. “5- ‹flbu tebli¤in hemen neflri tamimi için her vas›taya müracaat olunacak ve acele ile en uzak köylere, en küçük askeri k›talara, memleketin bilumum teflkilat ve müesseselerine ulaflt›r›lmas› temin edilecektir. Ayr›ca büyük levhalar halinde her tarafa as›lacak ve mümkün mertebe bast›r›l›p ço¤alt›larak meccanen da¤›t›lacakt›r. “6- Cenab› Hak’tan kamil ve muvaffakiyet niyaz olunur”30 “23 Nisan 1920 günü bu programa uygun olarak önce Hac› Bayram Camiinde bütün milletvekilleri ile birlikte Cuma namaz› k›l›nm›fl, hoca hutbede Meclisin aç›l›fl›n›n önemini anlatm›fl ve namazdan sonra ayetler okunmufltur. Daha sonra Hac› Bayram Veli’nin, üzerinde ayetler yaz›l› sanca¤› ç›kar›lm›flt›. Ayr›ca bir rahle üzerine yeflil örtü serilmifl ve bunun üzerine de bir Kuran› Kerim ve peygamberin Sakal› flerifi konulmufltu. En önde ruhani sancak, onun ard›nda Sinop Mebusu Hoca Abdullah Efendi’nin bafl›nda tuttu¤u rahle ve onunda arkas›nda hocalar, fleyhler, kalpakl› ve fesli mebuslar ile ileri gelen idareciler. Yüksek rütbeli askerler oldu¤u halde Meclis binas›na do¤ru yürüyüfle geçilmiflti. Meclis önünde kurbanlar kesilmifl ve Bursa Mebusu Fehmi Hoca taraf›ndan dualar okunduktan sonra meclis binas›na girilmiflti.* Hac› Bayram Veli’nin sanca¤› kür* 10 Nisan 1920’de Mebuslar›n ço¤u Ankara’ya gelmiflti, ancak Meclis için yap›lm›fl bir bina yoktu. Enver Pafla taraf›ndan 1915 de Ulus meydan›nda ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne ait kulüp binas› olarak yapt›r›lmas›na bafllan›lm›fl ve henüz tamamlanmam›fl olan binan›n meclis olarak kullan›lmas›na karar verilerek alelacele haz›rlanm›flt›. Ulucanlar ‹lkokulu’nun kiremitleri ile çat›n›n aç›k yerleri kapat›lm›fl, Ö¤retmen Okulu’nun oturma s›ralar› getirilmifl, elektrik tesisat› olmad›¤› için gaz lambas› tak›lm›fl, kürsü yap›lm›fl, iki odun sobas› konulmufltu ve bir odas› da Mescit yap›lm›flt›. Ayr›ca, Kuran› Kerim’den al›nan “Ve emrühüm flura beynehüm” (Onlar›n iflleri, aralar›nda müflavere iledir) sözleri bir büyük levha halinde yaz›l›p duvara as›lm›flt›. (Ahmet Gürkan, 1919-1973 Cumhuriyet, Meclis, Hükümetler, Baflkanlar, s. 22 Günefl Matbaac›l›k Ankara 1973)
28
Devrim Yolunda
KURTULUÞ b) Meclisin Bileflfliimi
süye örtülmüfl ve üzerine de Kuran-› Kerim ve Sakal› fierif yerlefltirilmifl ve Hatmi fleriflerinin duas› Meclisin aç›l›fl› için okunmufltu.31 Büyük Millet Meclis*, ö¤leden sonra 1.45’de en yafll› üye olan Sinop Mebusu fierif Bey’in konuflmas›yla aç›lm›fl ve M. Kemal’in önerisiyle seçilmifl milletvekillerinin mazbatalar›n›n incelemek üzere bir komisyon kurulduktan sonra o günkü oturuma son verilmifltir. 24 Nisan 1923’de saat 10’da toplanan Meclis 120 kifliyle toplanm›fl ve baflkan seçimine geçilmifltir. M. Kemal 110 oyla birinci baflkanl›¤a, Celalettin Arif Bey’de 109 oyla ikinci baflkanl›¤a seçilmifllerdi. Meclisin aç›l›fl›na kat›lamayan Kaz›m Karabekir'in “15. Kolordu’nun milli meclisimizin emrinde oldu¤unu kemal-i hürmetle arz eylerim" fleklindeki telgraf› ayakta alk›fllanm›flt›. Çünkü bu durum, meclisi daha iflin bafl›nda örgütlü bir orduya sahip olan meclis konumuna yükseltiyordu. l5 Eylül 1920'de kabul edilen 18 say›l› Nisab-› Müzakere Kanunu'nun 4. Maddesi ile Ordu ve Kolordu Komutanl›¤› görevlerinin Meclis Üyeli¤i ile ba¤daflabilece¤i de öngörülmüfltü. 13 Eylül 1920'de Vekiller Heyeti Program›nda; Ordunun, BMM'nin ordusu oldu¤u, emir ve komuta yetkisinin BMM'nin manevi flahsiyetinde bulundu¤u ve komutaya ait ifllerin Genelkurmay Bakanl›¤› taraf›ndan yürütülece¤i belirtilmiflti. Bu dönemde, Milletvekilleri ayn› zamanda memur olabiliyorlard›, bu nedenle Meclis'in yar›dan fazlas›n› askeri ve sivil memurlar oluflturmufltu. Milletvekillerinin ço¤u ayn› anda Komutanl›k, Valilik, Büyükelçilik, Kaymakaml›k, Yarg›çl›k, Ö¤retmenlik gibi görevleri de yap›yorlard›. Böylece, yasama ve yürütme gücünü ellerinde tutanlar ayn› zamanda kararlar›n uygulay›c›s› olarak çal›fl›yorlard›. Özellikle Ordu Komutanlar› hemen her yerde yürütme gücünü ellerinde tutuyorlard›. Askeri birlikler her türlü ihtiyaçlar›n› halktan ikna ya da zor kullanarak karfl›l›yorlard›.32
Heyet-i Temsiliye’nin bu tebli¤ine göre yap›lan seçimler, pek çok yerde zorlukla ve ordu komutanlar›n›n çabalar›yla yap›lm›fl, hatta baz› yerlerde yap›lamam›fl ve isimler belirlenerek ça¤›r›lm›flt›. Zaten, uygulanan seçim sistemine göre de, ikinci seçmen denilen ve esas olarak illerdeki mülki ve askeri yetkililer, il idaresi ve belediye meclisi üyeleri ile Müdafaai Hukuk Cemiyetlerinin yönetim kurullar›ndan oluflan heyetler taraf›ndan belirlenmiflti. Böylelikle birinci meclise 232 yeni temsilci seçilmiflti. Ayr›ca Osmanl› Meclis-i Mebusan’›ndan 92, biri Yunanistan'dan di¤erleri de Malta'daki sürgünlerden 14 milletvekili daha gelmiflti.33 BMM, ‹stanbul'dan gelebilen Meclis-i Mebusan üyeleri ile yeniden milletvekili seçilenlerden oluflmufltu. Seçilenlerin ve ‹stanbul’dan kat›lanlar›n toplam say›s› 414 kifliyi bulmas›na karfl›n meclisin tam üye say›s› 390 kifli olarak belirlenmiflti. TBMM'nin tam üye say›s› 390 kifliydi. Bu üyelerin yar›dan fazlas› ( 233 kifli) asker, memur ve di¤er ayd›nlardan oluflmufltu. 47 din adam› vard›. Geriye kalanlar ise, çiftçi, tüccar, afliret reisleri gibi kiflilerdi. 233 kiflilik ayd›nlar›n ise, 54'nü askerler oluflturuyorlard›.34 Baflka bir ifade ile TBMM üyelerinin % 28'i memurlardan ve ö¤retmenlerden, % 15'i askerlerden,* % 13'ü hukukçulardan, % 9'u serbest meslek sahiplerinden, % 6's› çiftçilerden oluflmufltur.35 A. Gürkan’›n yapt›¤› tespitlere göre de Birinci Meclis’teki milletvekillerinin mesleklerine göre da¤›l›m› flöyleydi: Sivil bürokrasiden gelen memur ve emeklilerin say›s› 115, din adamlar› 51, askeri bürokrasiden gelen subaylar 46 (10 tanesi pafla), çiftçiler 37, tüccarlar 29, avukatlar 15, fleyhler 6, gazeteciler 5, toprak a¤as› 5, afliret reisi 2 ve 2’de mühendis seçilmiflti.36 G. fiaylan ve A. Özer’in de 390 kifli olarak belirledi¤i bu say›, Tunaya’da 337, Damar Ar›ko¤* Asker kökenli milletvekillerinin BMM'de y›llara göre oranlar› flöyledir: I. Mecliste (1920-1923) % 15, II. Mecliste (1923-1927) % 20, III. Mecliste (1927-1935) % 19, IV. Mecliste (1935-1939) % 16, V. Mecliste (1939-1943) % 18, VI. Mecliste (1943-1946% % 16, 1. ve 2. mecliste bütün Ordu ve Kolordu Komutanlar› milletvekilidir. ‹lk Hükümetin kuruluflundan itibaren Savunma, Bay›nd›rl›k, Ulaflt›rma ve ‹çiflleri Bakanlar›n›n asker olmas› bir gelenek haline gelmifltir. Hiç bir asker bakan›n yer almad›¤› ilk hükümet ancak 1948 de "demokrasiye geçifl” arifesinde kurulmufltur.
* Meclisin ad› tart›flma konusu olmufl, Türk Oca¤› kökenli baz› milletvekilleri Meclise “Kurultay” ad›n› vermek istemifl, bir k›sm› “Meclis-i kebir-i milli” üzerinde durmufl, sonuçta Frans›z devrimi terminolojisinden devral›nan “Büyük Millet Meclisi” ad› (daha sonra bafl›na Türkiye konulmufl) benimsenmiflti. (R›dvan Ak›n, TBMM Devleti -19201923-, s. 49, ‹letiflim Yay›nlar›, Birinci Bask› -2001)
29
Devrim Yolunda
KURTULUÞ lu’nda 318 kifli olarak verilmifltir. M.Kemal ise meclisin aç›l›fl konuflmas›nda 341 kifliden söz etmifltir. TBMM Vakf› ad›na F. Çoker baflkanl›¤›nda yap›lan bir araflt›rmaya göre de bu say› 437 kifliyi bulmaktad›r.37 Birinci Meclis’e seçilen milletvekillerinin say›s› konusunda ortaya ç›kan farkl›l›klar meclisin oluflum koflullar›ndan, yani iki seçim süreciyle oluflmas›ndan ve alelacele toplanmas›ndan kaynaklanm›flt›. Ayr›ca, meclis çal›flmalar› bafllar bafllamaz seçilen iki Encümen (içlerinde M. Kemal ve ‹. ‹nönü’nde bulundu¤u 15 kiflilik Birinci ve ‹kinci Encümenler) milletvekillerinin seçim mazbatalar›n› incelemifl ve bir k›sm›n› kabul etmemiflti. Milletvekili seçilmedi¤i halde son Osmanl› Hükümetinde Harbiye Naz›rl›¤› yapan Fevzi Çakmak 27 Nisan’da Ankara gelmifl ve meclis taraf›ndan üyeli¤e kabul edilmiflti. Öte yandan, seçilen 437 milletvekilinden bir k›sm›n›n istifa etmesi, bir k›sm›n›n memurluk kabul ederek ayr›lmas›, bir k›sm›n›n devams›zl›k yüzünden gelmemeleri ve baz›lar›n›n da ölmesi vb. nedenlerle Meclis hiçbir zaman bu kadar milletvekili ile toplanamam›flt›. 23 Nisan 1920 günü meclis 120 milletvekili ile toplanm›fl ve bu say› günden güne giderek artm›flt›. Bu nedenle ilk günlerde meclisin gerçek say›s› bilinmedi¤inden karar ço¤unlu¤unu da gün gün de¤iflmiflti. Bu karmafla, Birinci Meclisin Anayasa tarihinde görülmemifl bir flekilde iki seçimle, yani 9 Ekim 1919’deki Meclis-i Mebusan ile 19 Mart 1920’de Büyük Millet Meclisi seçimleri ile oluflmas› ve Ola¤anüstü Meclis niteli¤inde olmas›yd›.38 c) Kürt Milletvekillerinin Konumu
bulmaktay›z. Birinci Meclis belgelerine dayanarak Kürt milletvekillerini seçildikleri iller baz›nda isim listelerini veren A. Demirel’e göre, bu say› 75-80 aras›ndad›r. Bu say›n›n 15’i Osmanl› Meclis-i Mebusan’›ndan, geriye kalan› da BMM’ne yeni seçilenlerden oluflmaktad›r.*40 Kürt milletvekillerini seçildikleri illere göre belirlemek de sa¤l›kl› bir sonuca ulaflmay› engellemektedir. Çünkü Kürt illerinin birço¤unda Kürt olmayanlar da seçilmekte ve ayn› flekilde Kürt olup da baflka illerden seçilenler aras›nda da Kürt kökenliler bulunmaktad›r. Bu konuda dikkate al›nmas› gereken bir baflka sorun da milletvekilleri için bulunduklard› yerde ikamet etme zorunlulu¤unun olmamas›d›r.** Dolay›s›yla belirli bir süre ikamet etme zorunlulu¤u olsayd› bile, bu durum, Kürt illerinin d›fl›nda zorunlu ikamete mecbur k›l›nan Kürt ayd›n ve afliret önderleri için sorunlu bir durum yaratacakt›. ‹ttihat ve Terakki Partisi’nin bu dönemdeki savafl ve iskan politikalar›ndan Müslüman olmalar›na ra¤men, Ermenilerden sonra en büyük tehcir Kürtlere uygulanm›flt›. Üstelik Hamidiye Alaylar› ile kuzeydeki baz› Kürt afliretleri Ermenilere karfl› kullan›lm›fl, bundan dolay› Bat›da ve di¤er milliyetler üzerinde Kürtlere karfl› yanl›fl önyarg›lar geliflmifl ve yeterli bir destek görmemiflti. Bu seçimlere “her parti, cemiyet ve zümre taraf›ndan” aday gösterilmesi yaz›l› olarak belirtilmifl olsa da, fiiliyatta Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri yönetim kurullar› taraf›ndan onaylanmayan hiç kimsenin aday olmas› ve seçilmesi mümkün de¤ildi. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin olmad›¤› yerlerde ise Kemalistlere ba¤l› valiler ile ordu komutanlar›n›n onay› gerekiyor-
Meclisteki milletvekillerini seçildikleri illerine ve milliyetlerine göre ay›rmak ve bu ba¤lamda Kürt milletvekillerinin temsil kabiliyetlerini göstermek konumuz bak›m›ndan önemlidir. Ancak bu konuda flimdiye kadar bir araflt›rma yap›lmam›flt›r. Kürt milletvekillerinin meclisteki konumu ya seçildikleri iller üzerinden de¤erlendirilmifl ya da bir k›sm›n›n etnik kökeni bilindi¤i veya kendisini etnik kökeni ile tarif etti¤i için baz› say›lar belirlenmifltir. Bu ba¤lamda, Birinci Meclis’teki 347 milletvekilinin yaklafl›k 74’ünü Kürtlerin oluflturdu¤u iddia edilmifltir.39 Bu ba¤lamda baz› yazarlar›n da referans ald›¤› genel bir yaklafl›m› A. Demirel’in kitab›nda
* A. Demirel’in kitab›nda Kürt illerine göre milletvekillerinin da¤›l›m› flöyledir: Beyaz›t’dan 5 (yeni), Bitlis’ten 7 (2 OMM, 5 yeni) Dersim’den 6 (1 OMM, 5 yeni), Diyarbak›r’dan 6 (2 OMM, 4 yeni), Elaz›¤’dan 5 (1 OMM, 4 yeni) , Ergani’den 6 (1 OMM, 5 yeni) Hakkari’den 2 (1 OMM, 1 yeni), Malatya’dan 6 (1 OMM, 5 yeni), Marafl’tan 5 (1 OMM, 4 yeni), Mardin’den 6 (1 OMM, 5 yeni), Mufl’tan 7 (2 OMM, 5 yeni), Siirt’ten 6 (1 OMM, 5 yeni), Siverek’ten 4 (1 OMM, 3 yeni), Urfa’dan 3 (yeni) Kitapta verilen isimlerden Erzurum ve Erzincan milletvekillerinin baz›lar›n›n da Kürt kökenli oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Ayr›ca yukar›da sayd›¤›m›z illerin baz› milletvekillerinin de Kürt olmama ihtimali vard›r. (Ahmet Demirel, Birinci Mecliste Muhalefet –‹kinci Grups. 92-100, ‹letiflim Yay›nlar› Üçüncü Bask› -2003) ** ‹kamet zorunlulu¤unun en az›ndan 6 ayl›k gibi bir süreyle s›n›rland›r›lmas› önergesi ciddi tart›flmalara neden olmufl ve resmi tarihte bu olay muhalefet taraf›ndan M. Kemal’in tasfiye çabas› olarak gösterilmifltir.
30
Devrim Yolunda
KURTULUÞ du. Baz› isim listeleri de Heyet-i Vekile taraf›n- daki örgütsüzlük durumundan dolay› da milletdan telgrafla illere bildirilmiflti. Ayr›ca gerek vekillerinin içinde bulunduklar› çaresizliklerini Meclis-i Mebusan’a ve gerekse Büyük Millet göstermesi bak›m›ndan önemliydi. Meclisi’ne milletvekili seçilebilmek için Türkçe Kürt milletvekilleri daha çok Meclis-i Mebubilme zorunlulu¤u oldu¤u için milletvekilleri san’dan gelen, iyi Türkçe bilen, a¤z› laf yapan ana dillerine göre bir ayr›ma tabi tutulmuyordu. ve tecrübeli olanlard›. Bunlar ayn› zamanda Meclis-i Mebusan’da kendi etnik kimlikle- e¤itimli ve ‹stanbul’da yaflaman›n getirdi¤i bilriyle yer alarak Ermenileri, Rumlar› ve Yahudi- gi ve tecrübeye sahip kiflilerdi. Meclisin çok leri temsil eden milletvekillerinin BMM’ne gir- kimlikli oluflumundan dolay› Kürt milletvekilmelerinin engellenmesi Kemalist hareketin da- leri kendi kimliklerini serbestçe aç›kl›yorlar ve ha bafltan itibaren egemen ulus ve devlet ref- zaman zamanda Kürtleri temsil ettiklerini söyleksiyle hareket etti¤ini ve bir üniter devleti lüyorlard›. Ancak bunlar›n hiçbiri Kürtlerin amaçlad›¤›n› göstermektedir. meflru temsilcileri de¤ildi. Çünkü Kürtleri temBunun fark›nda olan milliyetçi Kürt önder- sil edebilecek Kürt örgütleri ve önderleri daha leri de zaten Kemalistlere güvenmedikleri için önceden d›fllanm›fl ve bunlar saltanat ve hilafet Erzurum ve Sivas kongrelerine ve onlar›n ar- düflman› olarak ilan edilmifllerdi. Yani BMM d›ndan oluflan BMM’ne fazla ilgi göstermemifl- Kürtlerin meflru ve do¤al temsilcilerine kapal› lerdi. BMM’ne gelenler de Kemalistlerin baz› tutulmufltu. Meclise gerek Meclis-i Mebuvaatlerde bulunarak iflbirli¤ine ikna ettikleri san’dan ve gerekse yeniden seçilerek BMM’ye Kürt ayd›n, fleyh veya afliret önderleriydi. gelenler de Kürt halk›n›n özgür iradesiyle ve Her fleye karfl›n Birinci Meclis’teki Kürt mil- onlar›n tesilcisi s›fat›yla seçilmemifllerdi. Dolaletvekillerinin neyi ve nas›l temsil etti¤inden y›s›yla Meclisteki Kürt as›ll› milletvekillerinin çok, meclis görüflmelerindeki somut tutumlar› Kürtleri temsil etti¤i ve bu nedenle Birinci Meconlar hakk›nda daha do¤ru bir de¤erlendirme lis’in “Türk ve Kürtlerin ortak Meclisi oldu¤u” yapmam›z› kolaylaflt›rmaktad›r. Bu konuda iddia edilemezdi.41 Meclisteki en önemli tart›flmalar ise, Koçgiri ‹sKürt milletvekillerinden birkaç tanesi hariç yan›, Musul Sorunu, Lozan Antlaflmas›, Elcezi- genellikle büyük bir ço¤unlu¤u bulduklar› her re Komutanl›¤› Soruflturmas› gibi konulard›r. f›rsatta Osmanl› Saltanat› ve Hilafet ad›na ve Bunlar do¤rudan Kürtler ve Kürt sorunuyla “Osmanl› yurtseverli¤i” söylemiyle Kürtlerle ba¤lant›l› oldu¤u için Meclisteki Kürt milletve- Türklerin birli¤inden yana olduklar›n› aç›kl›killerinin bir bölümü tart›flmalara kat›lm›flt›r. yorlard›. Asl›nda bu söylem, Kürtlerin dinine ve Bunlar›n bir bölümü de, Meclis-i Mebusan’dan fleyhlerine ba¤l›l›klar›ndan yararlanarak Pagelen al›flkanl›klar›yla veya somut durumun or- nislamist politikalar›n› sürdüren ve kendisini taya ç›kard›¤› sorunlar›n dayatmas› sonucu s›k- Kürt yanl›s› konumuna yükseltmifl olan II. Abça kendi etnik kimliklerini aç›klamaktan çekin- dülhamit döneminden beri geçerliydi. II. Meflrutiyet ortam›nda kendilerini ulusal memifller ve Kürtlerin sorunlar›na sahip ç›kakimlikleriyle ifade etmeye bafllayan Kürtler, Mecrak tutum alm›fllard›r. Bu tart›flmalar›n her biri do¤rudan Kürt so- lis-i Mebusan’da yer almalar›na karfl›n bu “Osrunu ile ilgili olmas› ve Kürt milletvekillerinin manl› yurtseverli¤i” söylemini sürdürmeye detutumlar›n› sergilemesi bak›m›ndan önemli ol- vam etmifllerdi. ‹ttihat ve Terakki makla birlikte, bu tudöneminde kazand›ktumlar ayn› zamanda lar› demokratik hakKemalistlerin KürtleMeclis-i MebusanÕda kendi etnik kimlar› Mütareke dönere karfl› tutumlar›n› likleriyle yer alarak Ermenileri, minde de korumaya yans›t›yordu. Dahas› RumlarÝ ve Yahudileri temsil eden çal›flan Kürtler, Mibu tart›flmalar Meclismilletvekillerinin BMMÕne girmesak-› Milli kararlar›yteki Kürt milletvekillerinin engellenmesi Kemalist hala çizilen ve ortak valerinin nas›l afla¤›lanreketin daha baßtan itibaren egetan olarak ifade edid›¤›n› ve yaln›zlaflt›men ulus ve devlet refleksiyle halen yeni s›n›rlar› da r›ld›¤›n›, Kürdistan’›n reket ettiÛini ve bir Ÿniter devleti ayn› refleksle savunbölünmüfllük ve Kürtama•ladÝÛÝnÝ gšstermektedir. mufllard›. Kürtlerin lerin kendi aralar›n-
31
Devrim Yolunda
KURTULUÞ bul edilen 18 say›l› Nisab-› Müzakere Kanunu'nun 4.Maddesi ile Ordu ve Kolordu Komutanl›¤› görevlerinin Meclis Üyeli¤i ile ba¤daflabilece¤i öngörüldü. 13 Eylül 1920'de Vekiller Heyeti Program›’nda; Ordunun, BMM'nin Ordusu oldu¤u, emir ve komuta yetkisinin BMM'nin manevi flahsiyetinde bulundu¤u ve komutaya ait ifllerin Genelkurmay Bakanl›¤› taraf›ndan yürütülece¤i belirtilmiflti. Mecliste hala ‹ttihat ve Terakki Partisi'nin e¤ilimlerini tafl›yan ve hatta Rusya'da bulunan Enver Pafla ile iliflki sürdüren çok say›da ‹ttihatç› vard›. Ayr›ca, Türkiye Komünist F›rkas› taraftar› ve Yeflilordu gibi gizli örgütlerle iliflkileri olan sosyalist milletvekilleri de bulunuyordu. Siyasal e¤ilimlere göre oluflmufl, "‹stiklal Grubu", "Halk Zümresi", "Tesanüt Grubu", "Islahat Grubu" gibi, meclis gruplar› ayr› ayr› çal›fl›yorlard›. Fakat meclisin 1 y›ll›k yasama dönemi içinde bu gruplar M.Kemal taraf›ndan flu ya da bu flekilde tasfiye edildi. M.Kemal "Müdafaa-› Hukuk Grubu"nu kurdu ve buna daha sonra Birinci Grup denildi.42 Meclis çal›flmalar›nda egemen olan bu grup daha sonra da Halk F›rkas› ad›yla partileflecek; ‹kinci Grup ise muhalefet grubu olarak ifade edilecek ve süreç içende tasfiye edilecekti. ‹kinci Grup’un ortak paydas› M. Kemal ve ekibine karfl› olma noktas›nda toplanan ve içlerinde demokratik bir yönetimi benimseyen liberal ayd›nlardan, tutucu saltanat taraftarlar›na kadar farkl› tipler vard›. Esas olarak Karadeniz ve Do¤u’dan gelen milletvekillerinden oluflan bu grubun mensuplar›, temel olarak merkezin de¤il, taflran›n temsilcileriydi. Meclis içinde resmi varl›¤› 9 ay kadar süren bu grubun yaklafl›k 40 kiflilik bir çekirdek kadrosu bulunuyordu.43 Birinci Meclis’te iki sosyal gücün, “asker sivil bürokrasi ve flehirli s›n›flar ile yönetici s›n›f›n elitleri” ile ekonomik gücü elinde bulunduran elitler, “taflra aristokrasisi ve yükselen ticari s›n›flar›n”44 egemenli¤i vard›. Milletvekillerinin hemen hepsi Birinci Meflrutiyet öncesi ve sonras›n› yaflam›fl bir kuflak oluflturuyordu. Milletvekillerinin yafl ortalamas› da 43’tü. Bu ortalama zaman›n Avrupa Parlamentolar›ndan 10 yafl, Meclis-i Mebusan’dan ise 15-20 yafl daha küçüktü. Milletvekillerinin ö¤renim durumlar› da oldukça yüksekti: yaklafl›k üçte biri Avrupa düzeyinde lise veya yüksel ö¤renim mezunuydu.45 Milletvekillerinin hepsi Türkçe bili-
bu tutumunun as›l nedeni, Musul ve Kerkük’ü de içine alan bu yeni s›n›rlar›n Güney Kürdistan’›n önemli bir bölümünü içermifl olmas›yd›. d) Meclisin Niteli¤i
Büyük Millet Meclisi 24 Nisan’da A¤nam Resmi Kanunu (Hayvan Vergisi’ni 4 kat›na ç›kartan 1 No’lu Kanun) ve 28 Nisan’da da "H›yanet-i Vataniye Kanunu’nu (2 Nolu Kanun: BMM'nin hukuka uygunlu¤una karfl› ayaklanmak biçiminde görülen, sözle bile olsa her türlü hareketleri yapanlar›n vatan haini say›larak ölümle cezaland›r›lmas›) ç›kartm›flt›. Daha sonraki günlerde ise, ‹stanbul ile resmi iliflkilerin tümüyle kesilmesi ve ‹stanbul hükümetinin yapt›¤› tüm ifllemlerin yok say›lmas› kararlar› al›narak Meclis daha ilk günlerde kendi yetkilerine k›skançl›kla sahip ç›km›flt›. 3 May›s 1920’daki BMM ‹cra Vekillerinin Seçilmesine Dair Kanun (3 Nolu Kanun) ile 3 May›s l920'de Meclis Baflkan›'n›n baflkanl›¤›nda çal›flacak olan ilk ‹cra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) seçilmiflti.* Genelkurmay ifllerini görmek üzere ayr› bir Vekalet (Bakanl›k) kurulmufl ve bu kararla ordunun devlet içinde özerklik kazanmas›n›n ilk ad›m› at›lm›flt›.** l5 Eylül 1920'de ka* Bakanlar Kurulu flöyle oluflmufltu: Dahiliye Vekaleti’ne Cemil Bey, Adliye Vekaletine Celalettin Arif Bey, Naf›a Vekaleti’ne ‹smail Faz›l Pafla, Hariciye Vekaleti’ne Bekir Sami Bey, S›hhiye ve Muavet-i ‹ctimaiye Vekaleti’ne (Sa¤l›k ve Sosyal Yard›m) Dr. Adnan Bey, ‹ktisat Vekaleti’ne Yusuf Kemal Bey, Müdafa-i Milliye Vekaleti’ne (Milli Savunma Bakanl›¤›) Fevzi Pafla (Çakmak), Erkan› Harbiye-i Umumiye Vekaleti’ne (Genelkurmay Bakanl›¤›) ‹smet Bey (‹nönü), Maliye Vekilli¤i’ne Hakk› Behiç Bey, Maarif Vekilli¤i’ne de R›za Nur Bey. ** M. Kemal bu durumu savundu¤u 1 May›s 1920’deki Meclis oturumunda özetle flunlar› söylemiflti: “Erkan› Harbiye-i Umumiye Riyaseti (Genelkurmay Baflkanl›¤›) müstakildir. Ve bütün ef'al ve harekat›ndan Millet Meclisi’ne karfl› mesuldür. Zaten bir mesul Erkan-› Harbiyei Umumiye Reisi heyeti aliyeniz taraf›ndan intihap edilmifl idi. Fakat herhalde teflkilat› askeriye vatan›m›z›n eshab› müdafaas› ve muhtelif cephelerde icra edilecek harekat› askeriye ve siyaseti dahiliye ve hariciye ile yak›ndan alakadar bulunuyor. Ve bu mesailde Erkan-› Harbiyei Umumiye Reisi’nin mütalaas› bulunmak ve di¤er haizi mesuliyet olan zevat›n naktai nazarlar›na yak›ndan vak›f olmak için onlarla bir arada çal›flmak ve bir mesele hakk›nda Erkan› Harbiyei Umumiye Reisinin rey ve mütalaas› da bulunmak üzere di¤er haizi mesuliyet olan zevat gibi ‹cra Vekilleri meyan›nda ifay› hizmet etmesi arz ve teklif edilmifl idi" (Süleyman Külçe, Mareflal Fevzi Çakmak, Askeri ve Hususi Hayat›, s. 272, ‹stanbul -1953)
32
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yordu ve zaten Birinci Meflrutiyet’ten beri uygulanan seçim yasas›na göre Türkçe bilmek bir zorunluluktu. BMM, yasama ve yürütme yetkisini elinde bulundurarak Anayasa Hukuku bak›m›ndan kuvvetler birli¤i ilkesini benimsemiflti. Bu niteli¤i ile meclisin mutlak ve tek yetkili organ oluflu yarg› ifllerinde de kendini yetkili görmesine neden olmufl, nitekim meclis taraf›ndan ve milletvekilleri aras›ndan seçilen ‹stiklal Mahkemeleri örne¤inde oldu¤u gibi, yarg› yetkisini de elinde bulundurmufltu. Öte yandan, 1921 Anayasas›’n› yaparak ayn› zamanda bir kurucu organ (Kurucu Meclis) niteli¤i tafl›d›¤›n› ortaya koymufltu. Meclis içinden seçilen bir Kurul, Meclis'in vekili olarak hükümet ifllerini yürütüyordu. Meclis yürütme ifllerini de kendisi yürütüyordu. Meclis Baflkan› ayn› zamanda bu kurulun da baflkanl›¤›n› yap›yordu.
16Age,
s. 93
17Age,
s. 94
18Age,
s. 94
19Ahmet
Gürkan, 1919-1973 Cumhuriyet, Meclis, Hükümetler, Baflkanlar, s. 14, Günefl Matbaac›l›k Ankara- 1973
20Gatthard
Jaeschke, Türk Kurtulufl Savafl KronolojisiMondros’tan Mudanya’ya Kadar- s. 96-97, TTK Bas›mevi 1989
21Age,
s. 98
22Ahmet
Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet –‹kinci Grups. 82, ‹letiflim Yay›nlar› -2003, Üçüncü Bask› 23Mazhar
Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C-I, s. 223, Türk Tarih Kurum Yay›n› 1988, Üçüncü Bask› 24Ahmet
Gürkan, 1919-1973 Cumhuriyet, Meclis, Hükümetler, Baflkanlar, s.18, Günefl Matbaac›l›k Ankara -1973
25fiaban
‹ba, Ordu Devlet Siyaset, s. 70
26Ahmet
Demirel, Birinci Meclis’te Muhalefet –‹kinci Grups. 82, ‹letiflim Yay›nlar›- 2003, Üçüncü Bask› 27Age,
s. 82
28Ahmet
Gürkan, 1919-1973 Cumhuriyet, Meclis, Hükümetler, Baflkanlar, s. 18, Günefl Matbaac›l›k Ankara-1973) istenmiflti.
NOTLAR 1Gatthard Jaeschke, Türk Kurtulufl Savafl KronolojisiMondros’tan Mudanya’ya Kadar- s. 62, TTK Bas›mevi 1989 2Age,
s. 82
29Age,
s. 19-20
30Age,
s. 23-24
31Age,
s. 24-25
32fiaban
3K.
‹ba, Ordu Devlet Siyaset, s. 71, Çiviyaz›lar› Yay›nlar›, ‹stanbul -1998
4Gatthard
33Gencay fiaylan, “TBMM Kuruluflu ve Geliflimi”, Cumhuriyet Dönemi, Türkiye Ansiklopedisi, s. 2662
Karabekir, ‹stiklal Harbimiz, s. 357-358, M. Kemal, Nutuk, C-I, s. 287-2909 Jaeschke, Türk Kurtulufl Savafl KronolojisiMondros’tan Mudanya’ya Kadar- s. 85, TTK Bas›mevi 1989 5Reflat
34Ahmet
Mumcu, Türk Devriminin Temelleri ve Geliflimi, s. 54, ‹nk›lap ve Aka Kitabevleri, ‹stanbul -1979
Ekrem Koçu, Türkiye’de Seçimin Tarihi (1877-1950)
35O.
Metin Öztürk, Ordu ve Politika, s. 59, Gündo¤an Yay›nc›l›k -1993
6Gatthard
Jaeschke, Türk Kurtulufl Savafl KronolojisiMondros’tan Mudanya’ya Kadar- s. 87, TTK Bas›mevi 1989
36Ahmet
Gürkan, 1919-1973 Cumhuriyet, Meclis, Hükümetler, Baflkanlar, s. 31, Günefl Matbaac›l›k Ankara -1973
7R›dvan
Ak›n, TBMM Devleti-1920-1923-, s. 43, ‹letiflim Yay›nlar›, Birinci Bask› -2001
8Age,
s. 43
9Age,
s. 44
37R›dvan Ak›n, TBMM Devleti-1920-1923-, s. 49-50, ‹letiflim Yay›nlar›, Birinci Bask› -2001 38Age,
Kriflçi-Gareth M.W›nrkow, Kürt Sorunu –Kökeni ve Geliflimi- , s. 84, Tarih Vakf› Yurt Yay›nlar› -1997
10‹smail
Soysal, Türkiye'nin Siyasal Andlaflmalar›, I. Cilt (1920-1945), s. 15, Türkiye Tarih Kurumu Yay›nlar›, Ankara, ‹kinci Bask› -1989 11Age,
40Ahmet Demirel, Birinci Mecliste Muhalefet –‹kinci Grup, s. 92-100, ‹letiflim Yay›nlar› Üçüncü Bask› -2003
s. 15
41Abdurrahman Arslan, Mustafa Kemal ve Kürtler, s. 8081, Doz Yay›nlar› -1991
12Gatthard
Jaeschke, Türk Kurtulufl Savafl KronolojisiMondros’tan Mudanya’ya Kadar- s. 89-90, TTK Bas›mevi 1989
42Ahmet
Mumcu, Türk Devriminin Temelleri ve Geliflimi, s. 56, ‹nk›lap ve Aka Kitabevleri, ‹stanbul -1979
13M.
Kemal, Nutuk, C-3, Vesika-242, s. 1214, MEB Bas›mevi, Sekizinci Bask› -19167
14Age,
s. 47
39Kemal
43R›dvan
Ak›n, TBMM Devleti-1920-1923, s. 61-62, ‹letiflim Yay›nlar›, Birinci Bask›, 2001
s. 1216-1217
15Gatthard
Jaeschke, Türk Kurtulufl Savafl KronolojisiMondros’tan Mudanya’ya Kadar- s. 92-93, TTK Bas›mevi 1989
33
44Age,
s. 50-51.
45Age,
s. 51-52.
YABANCILAÞ(TIRIL)AN KOLEKTÜF ÜÞ‚Ü SINIFINA DAÜR G…ZLEMLER VE ‚IKARSAMALAR TEMEL DEMÜRER
“Aritmetiksiz efsane, efsanesiz aritmetik olmaz!”1
T
arihsel olarak devrimci özellikleriyle iflçi s›n›f›n›n, verili -post-modern- koordinatlardaki güncel gerçe¤i karfl›m›za, çok kimseyi flafl›rtan bir “paradoksall›k”la dikilmektedir... Ciddi, çapl› ve çözümlenmesi “olmazsa olmaz” bir soru(n) olan bu mesele; radikal sosyalistlerin kilit önemdeki meselesidir... Bir çok olgu, olay ve dinamikle iç içe geçen bu soru(n), nihai kertede yabanc›lafl(t›r›l)man›n küreselleflmesiyle ilinti bir durum ya da “Uygarl›k Krizi” olarak betimlenmesi gereken vahfletin “ola¤anlafl›p/ s›radanlaflmas›”d›r...
dünyada bozuluyor. Zengini daha zengin yapan bir sistem gittikçe yerlefliyor! ° Uluslararas› Kölelik Karfl›tl›¤› Örgütü yetkililerinden Sarah Williams’a göre, dünyada ço¤u çocuk 12 milyon kifli köle olarak çal›flt›r›l›yor... Küresel cinnet kesitinde her fley al›n›p-sat›lan bir metad›r; fiyat› vard›r; hatta çocuklar›n dahi! ° BM bar›fl gücü askerlerinin çocuklara cinsel tacizde bulundu¤u ve fuhfla zorlad›¤›na yönelik yeni iddialar ortaya ç›kt›. BBC’nin araflt›rmas›na göre, Haiti ve Liberya’da bu yönde bulgular elde edildi. BM’nin bar›fl› koruma operasyonlar›ndan sorumlu yetkilisi genel sekreter yard›mc›s› Jane Holl Lute, iddialar›n inand›r›c› göründü¤ünü söyledi. Ve BM askerleri, görev yapt›klar› ülkelerde yarg›lanam›yorlar... ‹flte bir önek daha: Sudan’›n Darfur bölgesine konufllanm›fl 10 bin kiflilik bar›fl gücünün yafllar› 12’ye varan çocuklara tecavüz etti¤i ortaya ç›kt›. Kurbanlar, iç savafl›n ailelerinden ay›rd›¤›, bölge baflkenti Cuba sokaklar›nda yat›p kalkan ve “kay›p kuflak” olarak nitelenenler. BM personelinin çocuklar› araçlar›na al›p sekse zorlad›¤›na dair en az 20 tan›kl›k oldu¤u, yüzlerce kurban bulundu¤u belirtiliyor. 14 yafl›ndaki Jonas, BM’ye ait oldu¤u için araca bindi¤ini söyleyip “Gözümü ba¤lay›p istismara bafllad›. Çok ac› vericiydi. ‹fli bitti¤inde beni ald›¤› yere b›rakt›,” dedi. Jonas flimdi bu iflten günde üç dolar kazand›¤›ndan memnun. Benzeri ifadeler, insan haklar› örgütlerince do¤rulan›yor. Bar›fl gücüne karfl› Sudan hükümetinin elinde de BM çal›flanlar›n›n üç k›z çocukla seks
I-) “UYGARLIK KR‹Z‹”N‹N KÜRESEL C‹NNET‹
Yerküre; emperyalist-kapitalist egemenli¤in kollar›nda savrularak, sars›l›yor; bu da, tam› tam›na küresel bir cinnetin “Uygarl›k Krizi”ne, yani küresel bir yabanc›laflmaya denk düflüyor... S›ralayal›m.... Küresel cinnet kesiti, kapitalist eflitsizlik ve sömürünün katmerlendi¤i, hatta fiziksel s›n›rlar›n› zorlad›¤› bir yok edifl/ olufl evresidir... ° BM’nin ‘Dünyada Kiflisel Servet Da¤›l›m›’ raporuna göre; Dünyadaki nüfusun yüzde 10’u dünyadaki servetin yüzde 85’ine sahip... Dünya nüfusunun fakir yüzde 50’si ise dünya servetinin yüzde 10’una sahip... Servet da¤›l›m›n›n en bozuk oldu¤u ülke ABD, en eflit oldu¤u ülke Japonya... Servet da¤›l›m›n›n bozuk oldu¤u öteki ülkeler ‹ngiltere, Rusya, Endonezya, Pakistan... Servet ve gelir da¤›l›m› giderek bütün
34
Devrim Yolunda
KURTULUÞ
lü¤ünü sorunlu bir konuma çekerken; öte yandan da kolektif özellikler kazanan s›n›f›n büyümesinin de önünü açm›flt›r... Kimsenin flüphesi olmas›n, bu durum, Nâz›m Hikmet’in, “Bir flafak vakti, karanl›¤›n kenar›ndan/ Onlar a¤›r ellerini topra¤a bas›p/ do¤rulduklar› zaman/ En âlim aynalara en renkli flekilleri/ aksettiren onlard›r./ As›rda onlar yendi, onlar yenildi./ Çok söz edildi onlara dair/ Ve onlar için/ ‘Zincirlerinden baflka kaybedecek/ fleyleri yoktur’ denildi,” dizeleriyle betimledi¤i iflçi s›n›f› gerçe¤ini zedelememifltir... Ücretli kölelik sistemi var oldu¤u sürece, iflçi s›n›f›n› tarihsel (devrimci, “11. Tez”ci) misyonu yerli yerinde duracakt›r... Çünkü s›n›f, bir toplumsal ve tarihsel kategoridir... T›pk›, B. Brecht’in, “Ve iflçi iflçi oldu¤u için/ ona baflkas› vermez özgürlü¤ü./ Onu kurtaracak baflkalar› de¤il,/ bu ifl iflçinin kendi ifli,” saptamas›nda dile getirdi¤i üzere... Bu ön saptamalar›n ard›ndan ekleyelim... Birincisi: ‹flçi s›n›f› için her gün 15-16 Haziran olmaz! Kolektif iflçi s›n›f› gerçe¤i bu tür “aceleci/ pragmatik” beklentilerle yarg›lanmaya kalk›fl›lmamal›d›r! Görülmesi gerek kolektif iflçi s›n›f›n›n maruz kald›¤› post-modern siyasal-ideolojik ve fiili sald›r›n›n çeflitli veçheleri iflçi s›n›f›n› -ve tüm toplumu- derinden etkilemesi yan›nda, onlar›n do¤rudan örgütlülüklerine de sirayet etmifltir. Örne¤in -geçmiflten bugüne do¤rudan sald›r›lar›n boy hedefi olan- sendikalar... Sendikalar›n yüz yüze oldu¤u sorunlar›n bafl›nda yönetim kademesinin kemikleflmifl bürokratik yap›s›yla y›pranm›fl olmalar› gelir; ancak sorunlar bununla s›n›rl› de¤ildir... Sermayenin, “demokratikleflme”(!) ya da “sivil toplum yaratma, güçlendirme” iddias›yla ba¤lant›l› olarak; sendikalar› siyaset d›fl› salt ekonomik-sosyal haklarla s›n›rl› mücadeleye, yani “sivil alan”a hapsetme hedefi sendikal bürokrasinin de ç›karlar›na uygun düflerken; s›n›f›n en çok ihtiyac› olan siyaset d›fl›na itilmesine yol aç›yor... Gündelik yaflam›ndan öz örgütlülüklerine dek siyaset d›fl›na itilen kolektif iflçi s›n›f›, apolitikleflmesi yan›nda, karfl› ç›kmas›/ y›kmas› gereken kapitalist tahakkümün de bir parças›na dönüfl(türül)üyor! Bu durumda tek tek iflçilerden bir bütün ola-
yaparken görüntüleri bulundu¤u belirtiliyor! Her fleyin nesnelefltirilip, tüketim metas› hâline getirildi¤i küresel cinnet kesitinde, insanlar kobayd›r! Evet, insan›n insan olmaktan kaynaklanan tüm haklar›n›n, (örne¤in sa¤l›k gibi,) gaspedildi¤i küresel cinnet kesitinde, insan(l›k) sistemin d›fl›na itilmifl sürüngenlere tahvil edilmifltir... fiiddetin “s›radanlaflt›r›l›p/ ola¤anlaflt›r›ld›¤›” küresel cinnet kesitinde insan(l›k) yeni bir barbarl›k s›n›r›nda dolaflmaktad›r... ° ‹ngiltere’de 10 erkek ilkokul ö¤rencisinden birinin tabanca tafl›d›¤› aç›kland›. 2004 y›l›n› esas alan araflt›rman›n sonuçlar›, özellikle büyük kentlerde yaflayan 11 yafl ve alt›ndaki erkek çocuklar›n, çete kültürüne kurban gitti¤ini ortaya koydu... Claire Brisset’nin Le Monde’da yer alan yaz›s›nda belirtti¤ine göre sadece 2000 y›l›nda cinayete kurban giden reflit olmayan çocuk say›s› 53 bin. Bunlar›n 3 bin 500’ü 15 yafl›n alt›nda ve geliflmifl ülke çocuklar›... Cinayetlerin ço¤u hemen her yerde 0-4 ve 15-17 yafl aras›nda. Ço¤unlu¤unu ise yoksul özürlüler grubuna ait sakat çocuklar, etnik az›nl›k mensuplar›, s›¤›nmac›lar, sokak çocuklar› ve reflit olmayan suçlu çocuklar oluflturuyor! Ve nihayet afl›r› sa¤c›l›¤›n yo¤unlaflt›¤› küresel cinnet kesiti, milliyetçiliklerin (ya da “yurtseverlik”lerin!) flaha kald›r›ld›¤›, “ben” d›fl›nda her fleyin ötekilefltirildi¤i ›rkç› bir kaosa kap› açan “küreselleflmenin sonu”dur! ° Japonya’da vatanseverlik dersinin müfredata al›nmas›na iliflkin tart›flmal› yasa tasar›s› parlamentodan geçti. Yasa, yeni baflbakan olan muhafazakâr fiinzo Abe’nin e¤itim reformu kapsam›nda yer al›yor. Yasa, vatanseverlik derslerinin Japonya’n›n geçen yüzy›ldaki militarizmini ça¤r›flt›rd›¤› gerekçesiyle elefltiriliyor! Burada duruyor ve ekliyorum; söylemek istedi¤im flu; Marx’›n “... ya da barbarl›k” dedi¤i fleyi yafl›yoruz... Yafla(t›l)d›¤›m›z herfleyi, hepimizi kirletip, deforme ediyor, en çok da kolektif iflçi s›n›f›n›... Neden mi, bütün renkler kirlenirken birincili¤in beyaza verilmesinden... II-) KOLEKT‹F ‹fi fiÇ Ç‹ SINIFI SORU(N)LARI
Kapitalizmin esnek üretimi (post-fordizm), bir yandan iflçi s›n›f›n›n “ulusal birimler” içindeki pozisyonu ile çeflitli düzeylerdeki örgütlü-
35
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ancak ifl buldu¤u takdirde ifle bafllamaya haz›r gizli iflsizler de bu rakama ilave edildi¤inde, toplam iflsizlerin say›s› yar›m milyar› afl›yor. Dahas› ILO’nun hesaplamalar›na göre, azgeliflmifl ekonomilerde iflçilerin yüzde 22’si günde 1 dolar›n, yüzde 57’si ise 2 dolar›n alt›nda yani Bretton Woods örgütlerinin “resmi” yoksulluk s›n›r›n›n alt›ndaki- ücretlerle çal›flt›r›l›yorken; siyasal önderlikten yoksun kolektif iflçi s›n›f›n›n d›fla yönelmesi gereken devrimci enerjisini içe döndürerek çürümeye tahvil ediyor. Kabul etmek zorunday›z “küreselleflme”, sendikalar›n gücünü azaltt›, gerilere öteledi... Üçüncüsü: Ancak bu “gerileme”, do¤as› gere¤i, ilerlemeye yönelik -olumlu, olumsuz- aray›fllar› da devre sokuyor... 155 milyon çal›flan› temsil eden Uluslararas› Hür ‹flçi Sendikalar› Konfederasyonu (ICFTU) ile 26 milyon üyeli Dünya Emek Konfederasyonu (WCL) birleflerek, yeni bir konfederasyonu, Uluslararas› Sendikalar Konfederasyonunu (ITUC) kuruldu. Ancak sermayenin de güdümündeki bu birleflmeye karfl›n, hâlâ gezegen ölçe¤inde bir sendikalar birlikteli¤inin, henüz tam olarak gerçekleflti¤i söylenemez. Komünist partilere ba¤l› Dünya Sendikalar Federasyonu, Sovyetler Birli¤i’nin çöküflünden bu yana büyük kay›plara u¤ramas›na karfl›n, yine de 248 sendika ve 42 milyon emekçiyi temsil etmektedir. Özellikle Latin Amerika’da güçlü olan bu federasyonla yeni konfederasyon aras›nda oldukça derin anlaflmazl›klar›n varl›¤› kimsenin sakl›s› de¤ildir... Federasyon, yeni birlikteli¤i “kapitalizme ödün vermekle” suçlamaktad›r. Ne var ki, iki önemli birlik aras›nda uzlaflman›n kap›lar› bütünüyle kapanm›fl de¤ildir... Görülmesi gerek; kolektif iflçi s›n›f› da, “Uygarl›k Krizi”nin kollar›nda bir kekemelik yaflamaktad›r. T›pk›, çaresini de içeren formülasyonuyla, Ahmet Telli’nin dizelerinde dile getirdi¤i üzere... “Tarih de kekemelefliyor bazen/ Ki o zaman aflkt›r tek bilici/ Aflksa yürümek gibi bir fley/ Duyabilmek kufllar›n geliflini/ An›s› e¤er bizsek bu kentin/ Unuttu¤u türküleri bizsek/ Ac›y› rehin b›rak›p bir güle/ An›msatmal›y›z bunlar› bir bir/ Sonra yürümeliyiz seninle/ Sokaklara caddelere ç›kmal›y›z/ Belki bir aflkt›r bu kentin/ Belle¤ini geri getirecek olan...”3
rak iflçi s›n›f›na dek her kesimde, “adam sen de”ci bir bireycilik öne ç›k›yor... Bu da iflçi s›n›f›n›n güncel felaketini, yar› çap› durmadan geniflleyen toplumsal çürümeyi büyütüyor... Tam da bu noktada karfl›m›za Nâz›m Hikmet’in, “Dünyan›n En Tuhaf Mahlûku” diye betimledi¤i fley ç›k›yor: “Akrep gibisin kardeflim,/ korkak bir karanl›k içindesin akrep gibi... Serçe gibisin kardeflim/ serçenin telafl› içindesin. Midye gibisin kardeflim,/ midye gibi, kapal› rahat/ ve sönmüfl bir yanarda¤ a¤z› gibi korkunçsun kardeflim/ Bir de¤il,/ befl de¤il,/ milyonlarcas›n maalesef./ Koyun gibisin kardeflim,/ gocuklu celep kald›r›nca sopas›n›/ sürüye kat›l›verirsin/ ve adeta ma¤rur, koflars›n salhaneye/ Dünyan›n en tuhaf mahlûkusun yani,/ hani flu derya içinde olup,/ deryay› bilmeyen bal›ktan da tuhaf./ Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende./ Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek/ ve hâlâ flarab›m›z› vermek için/ üzüm gibi eziliyorsak,/ kabahat senin,/ demeye de dilim varm›yor ama,/ kabahatin ço¤u senin, can›m kardeflim!”2 ‹kincisi; kolektif iflçi s›n›f›n›n içine düflürüldü¤ü durumun, kapitalist sistemin paralize edici ekonomik terörüyle de do¤rudan ilintisi var... Örne¤in ILO’nun verilerine göre, 2006 y›l›nda dünya genelindeki iflsiz say›s› 2005 y›l›na göre 3.4 milyon artarak 195.2 milyona ulaflt›... Küresel ölçekte toplam 200 milyona ulaflan iflsizlerin yüzde 44’ü, 15 ile 24 yafl aras›nda... Rapora göre, dünya genelinde çal›flan insan say›s›n›n artmas›na karfl›n, iflsiz say›s› geçen y›l 195.2 milyon ile “rekor düzeye” ç›karken küresel iflsizlik oran› yüzde 6.3 oldu. Dünyadaki 1 milyar 370 milyon “çal›flan yoksulun” durumunda çok az iyileflme sa¤lanabildi¤i ifade edilen raporda, iflsizlik oran›n›n düflürülmesi veya daha fazla yükselmemesi için, ekonomik büyümeyle ifl yaratma aras›ndaki ba¤lant›n›n pekifltirilmesi gerekti¤i belirtildi. Raporun bir di¤er çarp›c› noktas› ise son 10 y›lda verimlilik yüzde 26 artarken istihdam oran› ancak yüzde 16 art›r›labildi. Yine ILO’nun verilerine göre dünya iflgücü piyasalar›nda 186 milyon aç›k iflsiz bulunuyor. Umudu k›r›ld›¤› için ifl aramaktan vazgeçen,
36
Devrim Yolunda
KURTULUÞ
Çaresini de içeren formülasyon bizlere; kolektif iflçi s›n›f›n›n soru(n)lar›n›n art›k, “‹nsan(l›k) Durumu ve Hâli”ne eflitlendi¤ini de göstermektedir...
de bir fley olmamas›na karfl›n iç yan›klar oldu¤u tespit edildi. Bu yan›klardan yola ç›kan soruflturma ekibi, küçük k›z bebe¤in mikrodalga f›r›nda piflirilerek öldü¤ü sonucuna vard›... ° ABD’nin California Eyaleti’nde, Cynthia III-) “‹NSAN(LIK) DURUMU VE HÂL‹” Sommer adl› kad›n, gö¤üslerini büyütmek ve istedi¤i pahal› fleyleri sat›n alabilmek için kocas›Kapitalist tahakküm/ tasallut dünyas›, son n› zehirlemekle suçlan›yor... Sommer’in bir detahlilde bir insan k›r›m› ve insans›zlaflt›r›lma- niz piyadesi olan efli Todd Sommer’i, 250 bin dos›n›n ç›lg›nl›k/ kudurganl›k hâlidir... larl›k hayat sigortas› poliçesi için, arsenik vereEvet kapitalizm, hem metalar›n üretildi¤i ve rek zehirledi¤i ileri sürülüyor... mübadele edildi¤i bir üretim örgütlenmesi hem ° ‹sviçre’de 13 yafl›ndaki bir k›z ö¤rencinin de di¤er toplumsal fenomenlerin bu örgütlenme 13 kifli taraf›ndan defalarca tecavüze u¤rad›¤›modeliyle yak›ndan iliflki içinde oldu¤u bir top- n›n ortaya ç›kmas› ülkede flok etkisi yaratt›. Bir lum tarz›d›r. Bu toplum tarz›n› ay›rdedici k›lan grup ö¤renci k›za tecavüz ederken di¤erleri de nokta. zaman ve mekân›n meta üretimi için te- cinsel sald›r›y› cep telefonuyla görüntüledi... mel olan toplumsal pratiklerin düzenlenmesi ° Erkek ö¤rencisinin tecavüzüne u¤rayan arac›l›¤›yla tan›mlanmas›d›r.4 Gerçekten de, ö¤retmen, “Irz›ma geçmesi çok i¤rençti, oral bu yap›lanma, s›n›rs›z bir meta arz›yla tüm in- seks yapmaya raz›yd›m” dedi... Olay, ‹ngiltesani problemlerin üstesinden gelinebilece¤i re’nin Birmingham Kenti’nin Harborne ‹lçefleklindeki tümüyle maddeci bir varsay›m üze- si’nde yafland›. Evli ve çocuklu drama ö¤retmerinde yükselir. Kapitalizm, bu ba¤lamda, toplu- ni Rebecca Poole (26), 15 yafl›ndaki erkek ö¤mun insani ve do¤al özünü (ekonomi-d›fl› belir- rencinin yaflatt›¤› dehfleti mahkemede a¤layalenimleri) gereksizlefltirmeyi; insanlarla, maddi rak anlatt›. Poole ifadesinde, ö¤rencinin kendive psikolojik gerçeklikleri aras›ndaki toplumsal sini s›n›fta yaln›zken köfleye k›st›rarak tornavidolay›ma tabi iliflkileri meta iliflkilerine indir- da ile tehdit etti¤ini söyledi. Poole’un, Lordswogemeyi ve böylelikle de ekonomik alan› “araç- od Erkek Lisesi’nde daha önce 6 kez tecavüze amaç” hesab› ile özgür (!) seçime dayanan dav- u¤rad›¤› ortaya ç›kt›. Ö¤rencinin cep telefonunran›fl›n rakipsiz egemenli¤i için özerklefltirmeyi daki görüntülerden ö¤retmenin daha önce de hedefler.5 Bu, son tahlilde, insanla insan ara- kendisine oral seks yapt›¤› belirlendi... s›nda ç›plak öz-ç›kardan, kat› nakit ödemeden “Bunlar neden oluyor” mu? baflka hiç bir ba¤ b›rakmak istemeyen ve bu hâAdorno, “Yanl›fl yaflam do¤ru yaflanmaz”, diliyle de insan iliflkilerinin eflya iliflkilerine dö- yordu; do¤rudur... nüfltürülerek ezilmesi ve bireylerin birbirleri‹nsan(l›k) (ve ayn› zamanda kolektif iflçi s›nin yerine geçebilecekleri düflüncesi üzerine n›f›) egemen iktidar›n (ve medyan›n) kuflatmakurulu bir ütopyad›r.6 s› alt›ndad›r... Bu çerçevede egemen boyunduru¤un yaratYafla(t›l)nan bir kuflatma hareketidir. Hayat›¤› “insan(s›zlaflm)a” gelince; iflte h›zla s›rala- t›n bütün alanlar›n› gözeneklerine kadar kuflayaca¤›m›z birkaç örtan egemenliktir. T›pnek... k› Foucoult’un, “Mo° ABD’li China Ardern iktidar büyük Sermayenin, ÒdemokratikleßmeÓ(!) nold’un (26) 16 ayl›k göz alt›d›r,” deyiflinya da Òsivil toplum yaratma, gŸ•bebe¤ini mikrodalga deki üzere... lendirmeÓ iddiasÝyla baÛlantÝlÝ f›r›nda vahfli flekilde Kabul edilmesi geolarak; sendikalarÝ siyaset dÝßÝ salt öldürdü¤ü ortaya ç›krek, post-modern döekonomik-sosyal haklarla sÝnÝrlÝ t›. Ohio Eyaleti’nde nemde insan(l›k) onu mŸcadeleye, yani Òsivil alanÓa yaflayan 26 yafl›ndaki insanlaflt›ran halesini hapsetme hedefi sendikal bŸrokChina Arnold’un yitirmifltir... rasinin de •ÝkarlarÝna uygun dŸA¤ustos 2005’te ölen Her bir özne, bir ßerken; sÝnÝfÝn en •ok ihtiyacÝ olan bebe¤i Paris Talley’e di¤erinin ayn›s› k›l›nsiyaset dÝßÝna itilmesine yol a•Ýyap›lan otopside, bed›¤› verili tabloda inbe¤in d›fl görünüflünsan(l›k); ayn› fleyleri yor... 37
Devrim Yolunda
KURTULUÞ biçimsizlefltirir, yok eder...”11 Buraya kadarki saptamalardan hareketle ilerlersek; toplumsal olaylarda temel eksikli¤i, temel sorunu, insanda, insan davran›fllar›nda, de¤er yarg›lar›nda aramak gerekir. Yani, K›z›lay Genel Baflkan› Ertan Gönen’in, “Ma¤dur dedi¤in, susar ve bekler,” ya da Donald Rumsfield’in, “Ya¤malama, özgürlü¤ün göstergesidir,” diye formüle etti¤i hükmedilen teban›n üretilmesine katk›da bulundu¤u tahakkümün difllileri aras›ndaki insan(l›k) ancak “ola¤an” denilenin inkâr›yla kendini var edebilir... T›pk›, “Özgürlük yaln›zca hayat›n› tehlikeye atmayla elde edilir... Hayat›n› ortaya koymam›fl bir birey kuflkusuz bir birey olarak tan›mlanabilir. Fakat o, ba¤›ms›z bir öz bilinç olarak bu tan›m›n gerçe¤ine eriflmemifltir,” diyen Hegel’in ifadesinde dile getirdi¤i üzere... Hemen her fley -nihai kertede- insan(l›k) sorunudur... Unutulmas›n bir özgürleflme serüvenine denk düflen insan(l›k)›n sosyal mücadeleler tarihinde insan, insan olma yolunda ilerlerken, karfl›s›nda hep dehflet saçan s›n›fl›-sömürücü iktidar sahiplerini bulmufltur. Bunca dehflete karfl›n, bask›lar, ayd›nlanma düflüncesinin önünü kesememifltir. Çünkü Erasmus’un XVI. yüzy›l›n bafllar›nda söyledi¤i, “Hayvan hayvan olarak do¤ar, insan insan olarak do¤maz, oluflturulur,” sözü do¤rultusunda yolunu açm›flt›r insan(l›k)....
yiyen, ayn› fleyleri içen, ayn› fleyleri konuflan, ayn› fleyleri dinleyen, ayn› fleyleri seyreden klifleler durumuna düflürüldü... Unutulmas›n herkesin ayn› oldu¤u yerde kimse kalmaz ve özne biter, tükenir. Frankfurt Okulu düflünürleri, buna, “Kültür Endüstrisi” diyorlard›. “Kültür Endüstrisi” ile burjuva egemenlik, genelin içindeki öznelerin hareket kabiliyetini köreltir. Onu yanl›fl bir genele tabi k›larak, öznenin ve özelin özerkli¤ini devre d›fl› b›rak›r. Öznenin ve özelin özerkli¤ini devre d›fl› b›rakt›¤› oranda genel her fleyi çürütüp, nötralize ederek içerir... Bu insans›zlaflmaya denk düflen insan k›r›m›d›r... Burjuva egemenlik geneli, insan(l›k)a (ve kolektif iflçi s›n›f›na) kendi s›n›rlar›ndaki bir yafla(t›l)may› ve bunun getirisi olan çürümeyi dayat›r... III.1-) TAHAKKÜM VE HÜKMED‹LEN TEBA
“Çürüme” dedik... Çürüme koflullar›nda J. Habermas’›n, “Tahakküm alt›ndaki söylem, zorunlu olarak çarp›t›lm›fl iletiflimdir”; Slavoj Zizek’in, “Ortak bir yalan, bir grup için hakikatle k›yaslanmayacak ölçüde etkili bir ba¤d›r”; Boccaccio’nun, “Halk, kötü fleylere iyi fleylerden fazla inan›r,” saptamalar› bir somut olarak karfl›m›za ç›kar... Yani yalan büyür; genifller... Bu dizaynda toplumsal çürüme; hükmedilen teban›n tahakkümün difllileri aras›ndaki yok oluflu, yok ediliflidir... H›zla ekleyelim: “Tahakküm, hükmedilenlerce yay›l›r...”7 “Efendi ancak tebas› ona Efendi olarak davrand›¤› sürece efendidir...”8 “Topra¤› bir adaym›fl gibi kuflatan s›n›rlar, merkezi yönetim ve karar organlar›, çevre yönetim ve uygulama organlar›, merkezden çevreye do¤ru itaat ak›fl›n› sa¤lamak için askeri ve ideolojik güçler; devlet denen tuhaf gövde budur...”9 “Kültür endüstrisinin yapt›¤›, müflterilerinin etkilerine uyarlanmaktan çok, onlar› kalpazanca imal etmektir... Yaflam, kendi yoklu¤unun ideolojisine dönüflmüfltür...”10 Bu çerçevede “Sömürgecilik, yaln›zca sömürgenin beyninden tüm biçim ve içeri¤i boflaltmakla yetinmez. Bir tür sapk›n mant›k ile ezilen halk›n geçmifline yönelir, bu geçmifli bozar,
IV-) ‹NSAN(LIK)A DA‹R
O hâlde “insan”, “insan›n do¤as›” nedir? “‹nsan›n özü” neye dayan›r? Marx’a göre, insan› insan yapan en önemli özellik, emektir. ‹nsan› tarihsel süreç içinde dönüfltüren ve de¤ifltiren fley, insan›n kendi etkinli¤idir, bir baflka deyimle kendi eme¤idir. Öyleyse, insan›n do¤as›n›n özü, eme¤e dayan›r. Emek ise, hem insanlar›n birbirleriyle iliflkilerini gerektirir hem de tarihsel süreç içerisinde de¤iflim gösterir. Daha do¤rusu, insan›n özü ve do¤as› emek arac›l›¤›yla kendini d›fla vurur. Bu nedenle insan do¤as›n›, tarihsel ve toplumsal bir bak›fl aç›s›yla ele almak gerekir. ‹nsan›n özü ve do¤as› dura¤an de¤ildir. Eme¤in tarihsel süreç içerisinde geçirdi¤i evrimi kavrayarak insan do¤as› daha iyi anlafl›labilir. ‹nsan nedir? Birey nedir? Toplum nedir?
38
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Marx’›n ç›k›fl noktas› “toplumsallaflm›fl in- mak, Marx’›n tüm felsefesinin özünü oluflturur. san”d›r. “Toplumsallaflm›fl insan” kavram›, in- Oldu¤u ve olmas› gerekti¤i gibi insan, Marx’›n san›n hem toplumsal hem de bireysel özellikle- temel ilgi alan›n› oluflturur. rini dikkate al›r. Her insan, belirli bir toplum Burada bir yanl›fl anlafl›lmaya dikkat çekiçinde yaflayan bir bireydir. Yani insan toplum- mek isterim. Marx’›n hedefi, bir marangoz gibi dan ba¤›ms›z var olamaz. “Toplumsallaflm›fl in- “yeni bir insan tipi” yaratmak de¤il. ‹nsanlar›n san” ve “sosyal varl›k” kavramlar›, toplumdaki kendi kendilerini yaratmalar› için, onlar› yeteher bireyin kendine özgü ve biricik oldu¤u anla- nekli hâle getirmektir. Ama insan›n yetenekli y›fl›n› içerir. Marx’›n bireysel insan özgürlü¤ü- hâle gelebilmesi için, önce insan› kendine yane de¤er vermesinin nedeni de budur. banc›laflt›ran toplumsal koflullar› aflmas› gereMarx’ta insan, nesne ve özne olarak ikiye bö- kir. lünmez. ‹nsan özne-nesne olarak bir bütündür. V-) YABANCILAfi fiM MA Nesnenin önceli¤i olsa bile, özne-nesne birbirinden ayr›lmaz. ‹nsan›n düflünüp yapabilmesi için önce vücudu ve beyni olmas› gerekir. Bu ön Yabanc›laflmay› gerçek toplumsal temele koflul olmadan bilinç olmaz. Ama hayal etme, oturtan ilk düflünür Marx olmufltur. Marx’a göbilme ve yapma bir bütün oluflturur. Baflka bir re, tüm yabanc›laflmalar›n temeli, “eme¤in yadeyiflle, bilme ve oluflma süreci tektir. Bilifl ve banc›laflmas›”d›r. Marx’›n bu sonuca ulaflmas›olufl pratik süreç içinde ayn› anda gerçekleflir. n›n iki nedeni var. Birincisi, Marx’›n “insan› inMarx’›n “ideal insan”› özel mülkiyet iliflki- san k›lan emektir” görüflüne ulaflm›fl olmas›; sinden ve ç›karc›l›ktan kurtulmufl insand›r. Oy- ‹kincisi, eme¤in yabanc›laflmas›n›n, kapitalizm sa burjuva felsefesi, özel mülkiyete ve özel ç›ka- koflullar›nda en yo¤un bir biçimde ortaya ç›kra dayanan bireyselli¤i tek olanakl› bireysellik mas›d›r. olarak alg›lar. Marx’a göre, toplum ve birey taPeki ama yabanc›laflma ne demektir? Genel rihsel süreç içinde de¤iflim ve dönüflüm yaflar. olarak yabanc›laflma insan›n kendi yaratt›¤› Bu nedenle tarihsel koflullara uygun toplumsal- fleylere tapmas›d›r. Örne¤in eskiden insanlar l›k biçimleri ve tarihsel koflullara uygun düflen putlara tap›yorlard›. “Putlar, insan elinden ç›kbireysellik biçimleri vard›r. Burjuva toplumun- ma birer nesne olmalar›na ra¤men, insanl›k onda bireysellik biçimi, bencil ve ekonomik ç›kara lar›n karfl›s›nda diz çökmekte ve onlara, yani göre flekillenmifltir. Bu bireysellik biçimi afl›p, kendi yaratt›klar› fleylere tapmaktad›r. Böyleyeni toplumsal bireysellik biçimlerine geçmek likle insanlar da insan olmaktan ç›kmakta, bimümkündür. Asl›nda tarih bir anlamda yeni rer nesne hâline gelmektedirler. Art›k hayatlatoplumsal bireysellik biçimlerinin birbirini izle- r›ndaki bütün güçler ve yetenekler, kendi elleriyle yaratm›fl olduklar› nesnelere aktar›lmakyen bir süreç olarak da alg›lanabilir. Feuerbach, dinsel yabanc›laflmay› aflmak ta ve insanlar, kendilerini birer yarat›c› kifli için, Tanr›n›n yerine, insan› felsefenin merkezi- olarak göremez olmaktad›rlar. Daha sonra da, ne koymufltu. Marx, kapitalist toplumdaki reel kendi özlerini bulabilmek için putlara tap›nmaya ve kendilerini buninsan›n eme¤ine yalara esir etmeye yöbanc›laflm›fl oldu¤unu nelmektedirler. ‹flte saptar. ‹nsan›n yaMarxÕÝn •ÝkÝß noktasÝ Òtoplumsallaßinsanlar, böyle davrabanc›laflmadan kurtumÝß insanÓdÝr. ÒToplumsallaßmÝß narak kendi yaflam lup, özgür insan (ideal insanÓ kavramÝ, insanÝn hem topgüçlerinden ve kendi insan) hâline gelmesilumsal hem de bireysel šzellikleyeteneklerinin zenni felsefesinin merkerini dikkate alÝr. Her insan, belirli ginli¤inden uzaklafl›r, zine koyar. Marx aç›bir toplum i•inde yaßayan bir bionlara yabanc›lafl›rs›ndan, insan, her zareydir. Yani insan toplumdan balar.”12 Bunun sonucu man ilk ve tek amaçÛÝmsÝz var olamaz. ÒToplumsallaßolarak, insan, putlara t›r ve hiçbir zaman bir veya totemlere kul araç olmamal›d›r. mÝß insanÓ ve Òsosyal varlÝkÓ kavolarak yaflam sürdüAraç olan reel insanramlarÝ, toplumdaki her bireyin rür. ‹nsan elinden ç›dan, amaç hâline gelkendine šzgŸ ve biricik olduÛu kan cans›z nesne olan mifl ideal insana ulaflanlayÝßÝnÝ i•erir. 39
Devrim Yolunda
KURTULUÞ neleflmesidir.”15 ‹flçi kendi emek ürünü karfl›s›nda, yabanc› bir nesne karfl›s›ndaki ile ayn› iliflki içindedir. Üstelik, iflçi ne kadar çok meta üretirse, o kadar ucuz bir meta olur. Her fleyi üreten iflçilerdir, ama onlar ürettiklerine yabanc›d›rlar. Zenginli¤i üreten onlard›r, ama yoksulluktan kurtulamazlar. Örne¤in, iflçiler saraylar yapar, ama kendileri kümeslerde otururlar. ‹kincisi, iflçinin üretim etkinli¤ine yabanc›laflmas›. Yani yabanc›laflma, sadece emek ürünlerine yabanc›laflma olarak de¤il, ama üretim eylemi ve üretici etkinli¤in içinde de kendini gösterir.. Kapitalizmde, makinan›n uzant›s› hâline gelen iflçi, zihinsel yeteneklerini yitirir. Sürekli ayn› ifli yapan iflçinin yetenekleri körelir. Bu nedenle böylesi bir çal›flma ona, kendini gerçeklefltirmenin bir arac› olarak de¤il, bir yük gibi görünür. Hoflnutluk de¤il, mutsuzluk hisseder. Sonuçta iflçi, kendi üretim etkinliklerine yabanc›lafl›r. Öyle ki, çal›flma eyleminde kendini olumlamay›p yads›r. Marx bu durumu flöyle tasvir eder: “Çal›flmad›¤› zaman kendi evinde gibidir, ve çal›flt›¤› zaman da kendini kendi evinde duymaz. Öyleyse çal›flmas› istemli de¤il, ama istemsizdir, zorlama çal›flmad›r. Öyleyse bir gereksinmenin karfl›lanmas› de¤il, ama sadece çal›flma d›fl›ndaki gereksinmelerin bir karfl›lama arac›d›r. Eme¤in yabanc› niteli¤i, fizik ya da baflka bir zorlama ortadan kalkar kalkmaz, çal›flmadan veba gibi kaç›lmas› olgusunda aç›kça görünür. D›flsal emek, insan›n içinde kendine yabanc›laflt›¤› emek, bir kendini kurban etme, bir onur k›r›lmas› çal›flmas›d›r.”16 Ve nihayet yabanc›laflma konusunda Marx flöyle der: “Öyleyse yabanc›laflm›fl emek flu sonuçlara yolaçar: a) ‹nsan›n türsel varl›¤›, do¤a kadar onun türsel entelektüel yetileri de, ona yabanc› bir varl›k durumuna, onun bireysel varolufl arac› durumuna dönüflürler. O, onun d›fl›ndaki do¤ay› oldu¤u gibi, onun tinsel özünü, insanal özünü oldu¤u gibi, kendi öz bedenini de insana yabanc›laflt›r›r. b) ‹nsan›n kendi emek ürününe, kendi dirimsel etkinli¤ine, kendi türsel varl›¤›na yabanc›laflmas›n›n dolays›z bir sonucu da fludur: insan insana yabanc›laflm›flt›r. ‹nsan kendi kendisinin karfl›s›nda iken, onun karfl›s›nda olan ötekidir. ‹nsan›n kendi eme¤ine, kendi emek ürününe ve kendi kendine iliflkisi için
putlara tapma, yabanc›laflman›n ilk biçimiydi.13 Görüldü¤ü gibi yabanc›laflmay› üçlü bir süreç olarak alg›lamak mümkün. Birinci aflamada, insan, kendi enerjisini, kendi yaratt›¤›/ imal etti¤i nesnelere aktar›r. Bu yabanc›laflma yolunda ilk ad›md›r. ‹kinci aflamada, insan›n kendisinin yaratt›¤› nesneler, özerk bir güç hâline gelirler; insandan ba¤›ms›z olarak kendi bafl›na hareket etmeye bafllarlar. Bu aflama, insan›n, nesneler üzerinde denetimi kaybetti¤i aflamad›r. Üçüncü aflamada ise, insan›n denetiminden ç›kan nesneler bizzat insan› yönetmeye bafllarlar. Bu aflamada art›k nesneler, insan› teslim alm›flt›r; insan, kendi yaratt›¤› nesnelerin kölesi olur. Marx’a göre, e¤er insan›n yabanc›laflmas›ndan bahsedilecekse, o zaman “eme¤in yabanc›laflmas›n›” incelemek gerekir. Çünkü eme¤in yabanc›laflmas›, di¤er yabanc›laflma biçimlerini do¤urmufltur. Marx’a göre emek, insan› insan yapan fleydir; emek sayesinde, insan ve toplumlar varolabilmektedir. Ancak emek, belirli toplumsal koflullar alt›nda, insana yabanc›laflmaktad›r. Örne¤in kapitalist sistemde eme¤in yabanc›laflmas› doru¤una ç›kar. Bunun iki nedeni var: Birincisi, kapitalist sistemde emekçi, tüm üretim araçlar›ndan (topraktan, aletlerden, makinelerden vb.) kopar›lm›flt›r, hiçbir üretim arac›na sahip de¤ildir. Yaflam›n› sürdürebilmek için, üretim araçlar›na sahip olan sermaye s›n›f›na çal›flmak zorundad›r. Bir baflka deyiflle, sermayenin modern kölesidir. ‹kincisi, emek, sermaye ve zenginlik birikimine yol açar, ama emekçiyi de yoksullaflt›r›r. Bir baflka deyiflle, mutlak yoksulluk azal›rken, görece yoksulluk artar. Emek ürettikçe, sermayedar› zengin eder, sermaye zenginlefltikçe, iflçi reel olarak yoksullafl›r, al›m gücü giderek azal›r ‘Toplumun ilerleme durumunda, iflçinin y›k›m› ve yoksullaflmas›, kendi eme¤inin ve yaratt›¤› zenginli¤in ürünüdür. Demek ki, güncel eme¤in özünden do¤ar sefalet.”14 Evet K. Marx, üç çeflit yabanc›laflmadan bahseder: Birincisi, insan›n kendi üretti¤i ürünlere yabanc›laflmas›. Ona göre, bu olgu sadece flunu dile getirir: “Eme¤in üretti¤i nesne, onun ürünü, yabanc› bir varl›k olarak, üreticiden ba¤›ms›z bir güç olarak, ona karfl› koyar. Emek ürünü, bir nesne içinde saptanm›fl, bir nesne içinde somutlaflm›fl emektir, eme¤in nes-
40
Devrim Yolunda
KURTULUÞ do¤ru olan fley, insan›n öbür insana, ve onun da sadece yabanc›laflm›fl eme¤in sonucudur, emek ve emek nesnesine iliflkisi için de do¤ru- t›pk› tanr›lar›n gerçekte insanlar›n zihinlerindeki bulan›kl›¤›n bir sonucu; ama nedeni olmadur.”17 Özetle eme¤in yabanc›laflmas›ndan kurtul- mas› gibi. Lakin, sonra iliflki karfl›l›kl› olur,” mak için, eme¤in yabanc›laflmas›n› do¤uran ko- der. Bu al›nt› özellikle, Sovyetler Birli¤i’nde ve flullar› anlamak gerekir. Do¤u Avrupa ülkelerinde özel mülkiyetin kald›Çünkü bir kimsenin, genel anlamda bir var- r›lmas›yla yabanc›laflman›n son bulaca¤› üzeril›¤›n içinde bulundu¤u koflullara/duruma ken- ne yap›lan tart›flmalara da yüzy›l öncesinden dini ait hissetmemesi, bu koflullar ve durum verilmifl bir cevap niteli¤indedir. içerisinde eylemine, eyleminin ürününe, kendiEngels’le birlikte kaleme ald›¤› Alman ‹desine, kendi cinsine ve bir bütün olarak içinde olojisi’nde de özel mülkiyet ve iflbölümü iliflkisiyaflad›¤› do¤aya bir anlams›zl›k ve zorunluluk ni flöyle ifade ederler: “‹fl bölümü ve özel mülkiiçinde ba¤l› kalmas›, bu katlan›lmaz ba¤l›l›¤›n yet ayn› ifadelerdir; birincisinde faaliyete göre varl›k üzerindeki çeflitli biçimlerdeki hükmü anlat›lan fley; di¤erinde ise faaliyetin ürününe dolay›s›yla varl›¤›n kendi do¤as›na ve özüne göre ifade edilir.” baflkalaflmas›d›r, yabanc›laflma... Yabanc›laflman›n sadece kapitalizmle s›n›rl› Marx gerek Entfremdung (yabanc›laflma) olmad›¤› vurgusunu da Marx’ta görebiliriz Kögerekse Entausserung (d›fllaflma, baflkalaflma) lelikte de, feodal toplumda da mevcuttur ama kavramlar›n› birbirinin yerine kullan›r. Ama kapitalizmde daha da belirginleflmifltir, doruk bu kavramlar ne Hegel’ci ne de Feuerbach’ç›; ya noktas›na varm›flt›r... da kendinden önceki di¤er düflünürlerdeki, ö¤Kendinden önceki sistemlerden farkl› olarak retilerdeki anlamla s›n›rl› kalmazlar; düflünsel, kapitalizm proleteryan›n sömürülüflünü çal›flekonomik ve toplumsal diye s›ralayabilece¤imiz mas› karfl›l›¤›nda ücretle örtüyordu. 1844 El bütün alanlara yay›l›r. Marx, Hegel’in insan› ve Yazmalar›’nda “Ücret, yabanc›laflm›fl eme¤in yaflam›n› bir bilinç olarak görmesini, yabanc›- do¤rudan sonucudur.” diyordu Marx. Bir bak›laflman›n da kendine yabanc›laflm›fl Mutlak ma emekçi yabanc›laflmas› karfl›l›¤›nda ücret Tin’in insandaki/do¤adaki tezahürü olarak gör- al›yordu, böylece ald›¤› ücretin de bir anlam› mesini elefltirir. Feuerhach’›n dindeki yabanc›- kalm›yordu; çünkü “paran›n kendisi de yabanc› laflmay› görmesini büyük bir ad›m olarak gör- bir fley/varl›kt›” mekle beraber, yabanc›laflmay› sadece bu alanProleterler canlar› ç›kana kadar, çocuk yafll› la (dinle) s›n›rl› tutmas›n› elefltirir... demeden günün neredeyse üçte ikisini çal›flaMarx’ta yabanc›laflma dedi¤imizde bunu rak geçiriyorlard›. Ama ald›klar› ücret onlar› “yabanc›laflm›fl emek” olarak okumak yanl›fl ol- zenginlefltirece¤ine zar zor geçimlerini sa¤l›yormaz. Zaten s›n›fl› toplumlar›n temelinde de ya- du. Buna karfl›l›k burjuvalar zenginliklerine banc›laflm›fl emek yatar. Marx’›n kendinden ön- zenginlik kat›yordu, hem de çal›flmadan. Marx ceki ekonomi politikçileri elefltirdi¤i en önemli bunun yabanc›laflm›fl emekten kaynakland›¤›n› noktalardan biri yabanc›laflm›fl eme¤i özel mül- 1844 El Yazmalar›’nda flöyle ifade eder: “Emekiyetin bir sonucu ola¤in (‘yabanc›laflm›fl rak görmeleridir. Oyemek”, diye okuyabilisa Marx’a göre durum riz-çn) zenginler için MarxÕa gšre, eÛer insanÝn yabancÝlaßtam tersidir, yani özel mucizeler yaratt›¤› masÝndan bahsedilecekse, o zamülkiyet -ki ifl bölüdo¤rudur, ama iflçi man ÒemeÛin yabancÝlaßmasÝnÝÓ münü de Marx özel için yoksunluk yaraincelemek gerekir. ‚ŸnkŸ emeÛin mülkiyetle bir tutar t›r. Saraylar üretir, yabancÝlaßmasÝ, diÛer yabancÝlaßyabanc›laflm›fl eme¤in ama iflçi için ah›r gibi ma bi•imlerini doÛurmußtur. sonucundan baflka bir kulübeler; güzellik MarxÕa gšre emek, insanÝ insan fley de¤ildir. 1844 El yarat›r, ama iflçi için yapan ßeydir; emek sayesinde, inYazmalar›’nda: “Özel çirkinlik, biçimsizlik san ve toplumlar varolabilmektemülkiyet yabanc›laflyarat›r... Ak›l, zekâ m›fl eme¤in nedeni ve üretir; iflçi için ahdir. Ancak emek, belirli toplumsal temeli olarak görünmakl›k, aptall›k ürekoßullar altÝnda, insana yabancÝmesine ra¤men, asl›ntir”... laßmaktadÝr. 41
Devrim Yolunda
KURTULUÞ
rümeye eflitlenmifltir... Ve kolektif iflçi s›n›f› da tam bunun merkezindedir.. Toplumsal çürüme, suç oranlar›ndaki patlamay› da tetiklemektedir... Türkiye, suç oran› bak›m›ndan genelleme yap›ld›¤›nda dünyada en büyük paya sahip ülkeler aras›nda yer al›yor... Türkiye’de 2006 y›l›nda mala karfl› suçlar 2005’e göre yüzde 64 oran›nda artm›fl; bu art›fl kifliye karfl› suçlarda yüzde 61 olmufl; evden h›rs›zl›k olaylar›ndaki art›fl yüzde 59 olmufl; kapkaçta art›fl ise yüzde 70 olarak gerçekleflmifltir! Emniyet’in ‘Cinsel Suçlar Raporu’na göre 2006 y›l›nda Türkiye’de cinsel suçlarda art›fl oldu. En büyük art›fl yüzde 93’le müstehcen hareketlerdeydi. 2005 Ocak-Ekim aras› 1365 olan “müstehcen hareket” say›s› 2006 Ocak-Eylül aras› 2 bin 402 oldu. Ayn› dönemde tecavüz vakalar› yüzde 14 artt›... Kapitalist yabanc›lafl(t›r)ma ile gövdelenen toplumsal çürümenin eseri olan suçun, en ak›l almaz kurbanlar›ndan birisi de çocuklar, evet çocuklard›r! Türkiye, h›zla yayg›nlaflan internetle birlikte, sanal ortamda çocuk pornosu tehlikesiyle de tan›flt›. Ard› ard›na yap›lan operasyonlar çocuk pornosundaki art›fl› ortaya koyarken, emniyet birimlerinin verdi¤i bilgilere göre, Türkiye’de son bir y›l içinde 50 ayr› ilde çocuk pornosuna iliflkin operasyon yap›ld›. Yüzlerce kifli takibe al›n›rken, operasyon say›s› bir y›lda 2.5 kat› artt›... Evet, evet “Dünya çocuk pornosu sitelerini en çok t›klayan kent ‹zmir. ‹stanbul ikinci, Yeni Zelanda’n›n Auckland kenti üçüncü, Ankara’da dördüncü s›rada yer al›yor. ‹flte; çocuklara bir de bayram arma¤an etmekle övünen muhafazakâr milliyetçi Türkiye’nin foto¤raf› bu!”19 Ayr›ca kapitalizm koflullar›nda fliddet deyip geçmeyin... Kapitalizmin fliddetinin ebesi, yabanc›lafl(t›r›l)ma ve eflitsizliktir... Örne¤in “Aile ‹çi fiiddete Son!” Konferans›nda konuflan Devlet Bakan› Nimet Çubukçu, Türkiye’de kad›na yönelik fliddetin yüzde 34, çocu¤a yönelik fliddetin de yüzde 46 oran›nda oldu¤unu bildirdi. Bakan Nimet Çubukçu, “Sadece çocuk ve kad›nlar de¤il, aile içinde yafll›lar da fliddete maruz kal›yor” dedi... fiiddetin önemli bir boyutunu da tecavüz oluflturuyor... Örne¤in, “fiiddet ve Taciz Anketi”ne göre, “Ö¤renciler aras›nda cinsel tacize u¤rad›klar›n› belirtenlerin oran› yüzde 27’dir.
Peki, iflçi üretimde bulunurken harcad›¤› emek iflçiye neye mal oluyor? Marx bunu d›fllaflm›fl/ zorunlu/ yabanc›laflm›fl emek olarak tan›mlar. “Yabanc›laflm›fl emek sadece do¤ay› insandan yabanc›laflt›rmaz, bununla birlikte insan› kendinden, kendi ifllevinden, hayati faaliyetinden de yabanc›laflt›r›r. Bundan dolay›, insan› kendi türüne de yabanc›laflt›r›r. ‹nsan›n türsel/cinsi yaflam›n› onun tekil yaflam› için bir araca çevirir,” fleklinde ifade eder 1844 El Yazmalar›’nda. ‹flçi yapt›¤› iflten zevk almaz, çünkü ona bir zenginlik getirmez. Art›k yaflam onun için katlan›lmaz bir hâl al›r. Bu bak›mdan “özgür” olan iflçi kapitaliste ba¤›ml› hâle gelir, hatta “iflçi pazarlar›nda” köleden fark› olmayan bir meta hâline gelir... Kapitalizmde, yabanc›laflma bir bütün olarak bütün toplumu kuflat›r. Burjuvazi de yabanc›laflma içindedir. Kendi cinsleri (di¤er insanlar) açl›ktan, susuzluktan ölürken k›l›n› bile k›p›rdatmaz. Bu durumda kendi cinsine yabanc›laflm›flt›r. Yine, bitmek bilmez kâr güdüsü ile do¤ay› talan eder, bu da onun do¤aya yabanc›laflmas›n›n bir göstergesidir. Bu tam anlam›yla kapitalizmde her fleyin kâr getirecek bir kaynak olarak görülmesidir. Kapitalist her fleye; insana, do¤aya, sanata, varolan ne varsa kâr amac›yla yaklafl›r. Zira para kapitalistin yeni tanr›s›d›r. ‹çinde bulundu¤u yabanc›laflma kapitaliste kazanç sa¤lar, bu yabanc›laflman›n fark›nda olsun ya da olmas›n...18 VI-) TÜRK(‹YE) ‹NSANININ SORU(N)LARINDAN KARELER
Öncelikle belirtelim: Türkiye fliddetin içsellefltirildi¤i, bireyler aras›nda sevgi ba¤lar›ndan çok nefret ve düflmanl›k duygular›n›n geliflti¤i, farkl›l›klar›n afla¤›land›¤› bir toplum... Bu toplumda güvensizlik, çaresizlik, umutsuzluk yayg›nlaflmaktad›r. Fark edilmeyen, özde¤er kazanamayan, varolufluna bir anlam bulamayan insanlar bunu nas›l yapacaklar›n› bilememektedir. Oysa yaflam› yaflan›r k›lan fley, onda bir anlam bulabilmektir. Her gün daha da artan ekonomik eflitsizlik öfkeyi art›rmaktad›r. Çaresizlik, insanlar› fliddetin her türüne yöneltmektedir... Yaflanan yabanc›lafl(t›r›l)ma, devasa bir çü-
42
Devrim Yolunda
KURTULUÞ
Bunun yüzde 53’ünü erkeklerin k›zlara yönelik kuru ve sonra da ilerlemeye duyulan müthifl tacizi, yüzde 34’ünü hem k›zlara hem erkeklere inanç XX. yüzy›l›n sonlar›nda hayal k›r›kl›¤›na yönelik taciz, yüzde 13’ünü ise k›zlar›n erkekle- dönüfltü. Yani modernite halka vaat etti¤i birçok sözü yerine getiremedi. Bu yüzden özellikle re yönelik tacizi oluflturuyor...” Her üç kad›ndan birinin fliddete maruz kal- XX. yüzy›l›n son dönemleri bütün dünyada did›¤› Türkiye’de 2000-2005 y›llar› aras›nda nin bir yükselifline sahne oldu. 1.300 civar›ndaki kad›n ve çocuk, ailelerindeki Küreselleflmenin, yurttafll›k ve ulus bilincierkekler taraf›ndan öldürüldü, 32.237 kifli de nin afl›nd›rmas› kimlik bunal›m›n› beraberinde a¤›r veya hafif yaraland›... getirirken; bu da bir kimlik olarak dinin dönüKad›na yönelik fliddetin giderek katland›¤› flüne kap› açt›... co¤rafyam›zda “Kad›n Sorunu” büyümektedir... Bu durumu Ralf Dahrendorf, “1990’larda Bu verilerin ›fl›¤›nda “Genel Durum”un bir ideolojilerin bitiflini kutlam›fl olsak da ABD, di¤er art›s› da dindir... Avrupa ve Ortado¤u’da din, siyasete giderek K. Marx’›n ifadesiyle, “Din dünyas›, gerçek daha fazla kar›flmaya bafllad›. Hoflgörü ve ahlâdünyan›n yans›mas›ndan baflka bir fley de¤il- ki görecelilik, dini tabular›n kabul edilmesine yol aç›yor,”21 diye tarif etti¤i aral›ktan AKP f›rdir... “Din bu dünyaya iliflkindir, bu dünya tara- l›yor... f›ndan üretilir. Tepetaklak oluflu, onun öte dünLiberallerin en ‹slâmc›s›, ‹slâmc›lar›n en liyadan üretildi¤i anlam›na gelmez, bu dünyan›n berali olarak tan›mlanmas› mümkün olan mutepetakl›¤›ndan meydana gelir... hafazakâr-liberal sentez AKP’nin durumunu “Din bu dünyan›n genel kuram›, genifl kap- eskinin ölmekte oldu¤u fakat yeninin do¤mad›saml› özeti, yayg›n mant›¤›, manevi yüceli¤i, ¤› bir durum olarak görmeliyiz. coflkusu, ahlâkça onaylanmas›, görkemli bütünAKP’nin ard›nda, yaflanan 28 fiubat süreci lü¤ü, avuntu sa¤lamaya ve hakl› k›lmaya yara- vard›r. 28 fiubat süreci de o dönemde Türkiyan evrensel temelidir. ‹nsan›n özünün hayali ye’nin her bak›mdan içinde bulundu¤u ç›kmazolarak gerçekleflmesidir, çünkü insan›n sahici lardan kurtulma çabas›d›r. 28 fiubat çok önembir gerçekli¤i yoktur. Bu nedenle dine karfl› sa- lidir. De¤ifltirici ve düzenleyici olmufltur. AKP, vafl›m, manevi kokusu din olan bu dünyaya asl›nda 28 fiubat sürecinin ürünüdür. karfl› da dolayl› olarak savafl›md›r. Din bask› Nihayet AKP, içeride neo-liberal politikalaalt›ndaki yarat›¤›n iç geçirmesi, tafl yürekli bir r›n yeni aktörü, d›fl politikada da BOP’un temdünyan›n duygusu ve ruhsuz koflullar›n ruhu- silcisidir... dur. Halk›n afyonudur...”20 Ve 2007’nin siyasal konjonktüründe TürkiBilindi¤i üzere din, her zaman var olan dü- ye’de milliyetçi ›rkç›l›k -h›zla- yükseliyorken; zeni meflrulaflt›rmak için kullan›lan en önemli milliyetçilik sap›na dek ›rkç›d›r! ideolojik araçt›r. Bunu en çok fark edenler, o Türkiye’de normal say›lan milliyetçilik “›rkbüyük filozoflard›. ç›” asl›nda. Kimse kalAristoteles, Platon. k›p da “Türk milliyetEvet bugŸnŸn TŸrkiye toplumunda Yeni ça¤da da bunu çisi ›rkç› de¤ildir,” deen iyi Machiavelli mesin. Irkç›l›k öyle yaßadÝÛÝmÝz en ciddi sorunlarÝnfark etmiflti. derinine ifllemifl ki, dan biri ÔlŸmpenleßmeÕ diye adBütün ulus devlet›rkç› oldu¤unun farlandÝrabileceÛimiz olaydÝr. ÒGš•Ó ler, bütün mutlak egek›nda bile de¤il insan(kÝrdan kente), ÒißsizlikÓ, Òartan menler dinin ne kadar lar. su• oranÝÓ, ÒnŸfus patlamasÝÓ giönemli bir ideolojik Türk milliyetçili¤i bi, gšrece farklÝ soyutlama alanlameflrulaflt›rma arac› “›rkç›”, “dil-kültürcü”, rÝnda ayrÝ ayrÝ baßlÝklar altÝnda oldu¤unun, yani var “dinsel” ve “anayasal” konußtuÛumuz bir•ok ßeyi aslÝnolan düzeni korumak görüntülerinin birarada bu baßlÝk altÝnda bir araya geiçin halk› elinde tutada oldu¤u özgün bir tirmek ve anlamlandÝrmak mŸmbilmek için çok iyi farpolitik raksetme dükŸn. GŸnŸn moda milliyet•iliÛik›ndalar. zenine sahiptir. Sahip nin šnemli bir kÝsmÝ da bu kateXVIII, XIX. yüzy›loldu¤u bu çeflitli “yüzlardaki o ilerleme disler”i baz› dönemlerde goriye giriyor. 43
Devrim Yolunda
KURTULUÞ itiraz›, kapitalist tahakkümün dayatt›¤› “albenili evetler”e karfl› “hay›r”lar› örgütlemektir... “Hay›r”›n örgütlenmesi, “Simülasyon ilkesinin belirledi¤i günümüzün dünyas›nda gerçek ancak modelin bir kopyas› olabilmektedir. (...) Baflka bir evren düflleyebilmemiz imkâns›z. Çünkü bizi aflk›nl›¤›n varl›¤›ndan mahrum eden bir düzende yafl›yoruz,”23 denilen çerçevede, “simülasyonlar”›n afl›lmas›n› devreye sokacak önemli bir kald›raç olmas› yan›nda “yeni insan ve ahlâk”›n da yarat›lmas›n›n yolunu açacakt›r... Ancak fluras›n› da unutmamak gerek: Bu faaliyetlerin, “geleneksel” varsay›mlar› aflan bir “ola¤anüstü hâl”in ürünü olmas› yaflamsal önemdedir... Unutulmas›n: “Ezilenlerin gelene¤i gösteriyor ki, içinde yaflad›¤›m›z ‘ola¤anüstü hâl’ istisna de¤il kurald›r. Buna denk düflen bir tarih anlay›fl›na ulaflmak zorunday›z. O zaman aç›kça görece¤iz ki, gerçek ola¤anüstü hâli yaratmak bize düflen bir görevdir. Böylece faflizme karfl› mücadelede daha iyi bir konuma ulaflaca¤›z. Faflizm, talihini biraz da, has›mlar›n›n ilerleme ad›na ona tarihsel bir norm gibi görmelerine borçludur. XX. yüzy›lda bu yaflad›klar›m›z›n ‘hâlâ’ nas›l mümkün oldu¤una flaflmak, felsefi bir bak›fl de¤ildir. Bu flaflk›nl› bizi, herhangi bir bilgiye de götürmez, tek bir bilgi hariç tabii: Kayna¤›ndaki tarih anlay›fl›n›n iler tutar taraf› olmad›¤›...”24 Evet, evet kapitalizmin dayatt›¤› yabanc›laflma ve sürüleflme, art›k ve ancak “her fleyi göze alan” örgütlenmelerle; yani Parrhesiastes’ce afl›labilir... “Yunanca’da parrhesia, kabaca, ‘her fleyi söyleyen’ kiflinin, retorik ve anlam belirsizli¤i olmaks›z›n, tehlikeli oldu¤unda bile ve özellikle öyleyken, do¤ruyu söyleyen kiflinin (parrhesiastes’in) etkinli¤i anlam›na gelir. Parrhesiastes, belli bir durumda kamuya mal etti¤i do¤runun sahibi oldu¤u için de¤il, bir tehlikeyi göze ald›¤› için, do¤ruyu söyler”!25 Art›k; daha fazla gecikmeden; yeniden parrhesiastes’ce, t›pk› Brecht’in gibi hayk›rmal›y›z: “‹yilik neye yarar/ öldürülürse iyiler çarçabuk/ ya da iyilik görenler?/ Özgürlük neye yarar,/ yaflarsa bir arada/ özgürlerle tutsaklar?/ Ak›ls›z olmak/ madem ekmek sa¤lar herkese/ ak›l neye yarar?/ ‹yi insan olaca¤›n›za,/ öyle bir yere götürün
devletin politik selahiyattarl›¤›nda somut birer güç olarak ortaya ç›kart›r ve hükmünü yürütür. Cihat ve Tehcir Karar›, 3 May›s 1944 nümayiflleri, 6-7 Eylül 1955 olaylar› ve en son Ak›n Birdal suikasti ile Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetleri bu zeminin ›rkç› yüzünden do¤du. Tüm bunlar bundan sonra da artarak, yayg›nlaflarak, geçmiflten bu yana gelen çeflitli örgütlere yeni biçimlerde eklemlenerek, seyrek örgütlenmifl yerel birimlere ve onlar›n duygu dünyalar›na yerleflerek hepimize haz›rlad›¤› bir toplumsal hayat tasavvurunu dayatmaya çal›flacak. Ayr›ca an›msay›n! “1940’larda, Almanya’daki Hitler ›rkç›l›¤›n›n etkisi alt›nda Türkiye’de de oluflan ›rkç› e¤ilimler, ‘Türklük’ün flart›n› ‘dört göbekten Türk olmak’ diye belirlemiflti. Bugünkü ‘Kuvay› Milliyeciler’ yemininde, tüm ‘soy’un içinde ‘dönme’ bulunmamas› flart› var”!22 Daha ne olsun?!!! Evet bugünün Türkiye toplumunda yaflad›¤›m›z en ciddi sorunlar›ndan biri ‘lümpenleflme’ diye adland›rabilece¤imiz olayd›r. “Göç” (k›rdan kente), “iflsizlik”, “artan suç oran›”, “nüfus patlamas›” gibi, görece farkl› soyutlama alanlar›nda ayr› ayr› bafll›klar alt›nda konufltu¤umuz birçok fleyi asl›nda bu bafll›k alt›nda bir araya getirmek ve anlamland›rmak mümkün. Günün moda milliyetçili¤inin önemli bir k›sm› da bu kategoriye giriyor. .. Bu gidiflatta Türkiye’nin hiç de yabanc›s› olmad›¤› bir alacakaranl›k içindeyiz. Hiçbir fley böyle iki arada bir derede kalamaz; yaflanan(lar), mutlaka bir karara ba¤lanacakt›r... VII-) “SONUÇ YER‹NE”
XXI yüzy›l Türkiye’sinin kültürü yarat›c›l›¤›n de¤il, tüketim ütopyalar›n›n üzerine kuruluyorken; kolektif iflçi s›n›f› olarak niteledi¤imiz emekçi halk›n da yaflananlarla kirlendi¤inin alt›n› özenle çizelim... Yoksulluk, yoksunluk, gündelik fliddet, lümpenleflme... K›sacas› “ak›l tutulmas›” sarm›flt›r dört yan›... Emekçiler, siyasete oldu¤u kadar, gündelik yaflama onu eflitlikçi-özgürlükçü bir de¤iflime u¤ratma do¤rultusunda müdahale iradesini yitirmifl durumdad›rlar günümüzde... Bu noktada yap›lmas› gereken ma¤durlar›n
44
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ki dünyay›,/ iyilik beklenilmesin!/ Özgür insan olaca¤›n›za,/ öyle bir yere götürün ki dünyay›,/ kavuflsun özgürlü¤e herkes,/ özgürlük sevgisi geçersiz olsun!/ Ak›ll› insan olaca¤›n›za,/ öyle bir yere götürün ki dünyay›,/ ak›ls›zl›k zararl› olsun!”26
Castoriadis.
2
Nâz›m Hikmet, "Dünyan›n En Tuhaf Mahlûku".
3
Ahmet Telli, "Özletiyor Seni Bu Ya¤murlar".
Erich From, Marx'›n ‹nsan Anlay›fl›, s. 106-107.
13
George Thomson, ‹nsan›n Özü, s. 55.
14
K. Marx, 1844 Elyazmalar›, çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1993, s. 95.
NOTLAR 1
12
15
yage, s. 140.
16
yage, s. 143.
17
yage, s. 148.
18
Erdal Öz, "Yabanc›laflma", Kavram Sözlü¤ü II: Söylem ve Gerçek, Editör: Fikret Baflkaya, Maki Yay., 2006, s. 595601. 19
Ifl›k Kutlu, "Çocukluk Katledilirken", At›l›m Gazetesi, Y›l: 2, No:2006 46 (133), 2 Aral›k 2006, s. 10.
4
David Harvey, Postmodernli¤in Durumu, çev: Sungur Savran, Metis Yay., 1997, s. 269.
20
Karl Marx "Hegel'in Hukuk Felsefesinin Elefltirisine Do¤ru" makalesinin önsözünde.
5 Zygmunt Bauman, Özgürlük, çev: Vas›f Erenus, Sarmal Yay., 1997, s. 65. 6
21 Ralf Dahrendorf, "Din Siyasete Dönüyor", The Daily Star, 13 Kas›m 2006.
7
22 Altan Öymen, "Bir Bu Yemin Töreni Eksikti", Radikal, 11 fiubat 2007, s. 9.
Russel Jacoby, Belle¤ini Yitiren Toplum, çev: Hakan Atalay, Ayr›nt› Yay., 1996, s. 142.
T. W. Adorno, Minima Moralia, çev: Orhan Koçak-Ahmet Do¤ukan, Metis Yay., 1988, s. 188.
23
Jean Baudrillard, Simülarklar ve Simülasyon, çev: O¤uz Adan›r, Dokuz Eylül Yay., 1998, s. 13.
8 S. Zizek, ‹deolojinin Yüce Nesnesi, çev: Tuncay Birkan, Metis Yay., 2002, s. 161.
24 Walter Benjamin, Son Bak›flta Aflk, ed: Tarih Kavram› Üzerine, Metis Yay., 2006, s.43.
9
René Lourau, Bilinçalt›nda Devlet, çev: Ifl›k Ergüden, Ayr›nt› Yay., 2001, s. 14.
25 Gerald Raunig, "Parrhesia'n›n Çifte Elefltirisi '‹lerici Bir (Sanat) Kurumu Nedir?' Sorusunu Yan›tlamak", Varl›k Dergisi, No: 2007/02-1193, fiubat 2007, s. 18.
10
T. W. Adorno, Minima Moralia, çev: Orhan Koçak-Ahmet Do¤ukan, Metis Yay., 1988.
26
111
Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri, Avesta Yay., s. 195.
45
B. Brecht, "‹yilik Neye Yarar?"
CÜNSEL TACÜZ †ZERÜNE EKÜN BODUR
A
ylard›r içine sürüklendi¤imiz kriz, bu krizin bizi karfl› karfl›ya b›rakt›¤› örgütsel likidasyon ve nihai bölünme, tüm bu süre zarf›nca bir kesim taraf›ndan cinsel taciz karfl›s›nda farkl› durufllar sergilenmesi olarak anlat›lageldi. Bizler ise sürecin bu flekilde okunmas›n›n gerçekli¤i yans›tmad›¤›n› çeflitli zeminlerde birçok kez dile getirdik. Ancak yine bu süreçte, cinsel taciz konusuna yaklafl›mlar›m›zda da farkl›l›k oldu¤unu görmüfl ve bu konuyu kongre/konferans süreçlerinde sa¤l›kl› bir biçimde tart›flma gereklili¤ini tespit etmifl olduk. Bu gereklilik çerçevesinde cinsel taciz konusuna bak›fl›m›z› bütünlüklü bir perspektif halinde ortaya koyma ve tart›flmaya açma ihtiyac› hissediyoruz. Kuflkusuz, bizi bu noktaya tafl›yan yaflad›¤›m›z somut pratiklerdir. Fakat salt bir tak›m pratikler üzerinden bir teori infla etmeye çal›flman›n da sa¤l›kl› bir sonuç üretmeyece¤ini, do¤ufltan sakat bir anlay›fla yol açaca¤›n› düflünüyoruz. Amac›m›z, prati¤i teorize etmek de¤il, üzerinden yürünebilecek sa¤l›kl› bir zemin yaratmakt›r. Bu sebeple de, gerek tarihi tarayarak, gerekse farkl› perspektifleri ortaya koyarak cinsel taciz meselesini kendi özgüllü¤ü içinde ele almay› tercih ettik. fiüphe yok ki, buna somut kazan›mlar›m›z, yaflanm›fll›klar›m›z da ›fl›k tutacakt›r.
netimi alt›na al›nmas› kadar eskiyse, kavramsallaflt›r›lmas› da bir o kadar yenidir. Kapitalizm öncesi üretim biçimlerinde özel alan›n görünmez perdesi alt›nda bir sorun olarak görülmeyen kad›n bedenine yönelik her türlü sald›r›, kapitalizmde kad›nlar›n ucuz iflgücü olarak kamusal alana ç›kmas›yla birlikte “üretimi aksatan” bir olgu olarak görünürlük kazanmaya da bafllam›flt›r. 20. yüzy›l›n bafllar›nda bas›lan bir adab-› muafleret kitab› kad›nlara flöyle seslenmektedir: “Cazibeli olan her genç kad›n fark›nda olmasa da ve bunu hiç istememifl olsa bile tahrik edici olabilir. Bununla bafl etmeyi ö¤renmek k›zlar›n ifl hayat›ndaki e¤itimlerinin bir parças›d›r. Patronun/müflterinin ya da ustan›n ‘farkl› niyetler’i oldu¤unu anlay›nca uygulanabilecek standart teknik bunlar› görmezden gelmek ve bu davran›fllar ciddi de¤ilmifl gibi davranmakt›r. Oyunun kural› fludur: Adam çizgisini aflmaz ve k›z›n kendisine karfl› ç›kmas›n› gerektirecek kadar ileri gitmez. Ama bazen adam kontrolünü kaybedebilir. ‹flte bu durumda k›z gerçekten kötü bir durumdad›r. Tamamen suçsuz olsa bile paçay› kurtarmak için ifli b›rakmaktan baflka bir alternatifi yoktur.”
Tek bafl›na bu örnek bile cinsel tacizin iflçi kad›nlar›n çal›flma yaflam›n›n ola¤anlaflt›r›lm›fl bir parças› ve kad›nlar›n tahammül göstermesi, bafla ç›kmas› gereken bir olgu olarak ele al›nd›¤›n› göstermektedir. Cinsel tacizin gerçek anlamda görünürlük kazanmas› ise 70’li y›llarla birlikte yükselen II. Dalga Feminist Hareket ile birlikte olmufltur.
C‹NSEL TAC‹Z‹N KAVRAMSALLAfi fiM MASI “O zamanlar, bu durumu tan›mlayacak bir kelimemiz bile yoktu. Ad›na ‘hayat’ diyorduk.” - Gloria Steinem
Cinsel taciz kad›n bedeninin erkeklerin de46
Devrim Yolunda
KURTULUÞ
Yönelik Cinsel Taciz adl› kitab›nda cinsel tacizi “eflitsiz bir güç iliflkisi ba¤lam›nda istenmeyen cinsel taleplerin dayat›lmas›” olarak tan›mlar. Ayr›ca cinsel tacizi, eril iktidar›n kad›nlar üzerindeki bir tahakküm biçimi olarak cinsiyete dayal› ayr›mc›l›k çerçevesinde ele al›r. “E¤er bir kural ya da uygulama bir bireyin cinsiyetinden ötürü sistematik olarak sosyal mahrumiyetine katk›da bulunuyorsa bu kural ya da uygulama ayr›mc›d›r. Ve cinsel taciz kad›nlar›n sistematik olarak dezavantajl› konuma düflmesine katk›da bulunan bir uygulamad›r, iflte tam da bu nedenle ayr›mc›d›r” diyerek iki tip cinsel tacizden bahseder: 1. Quid pro quo: Latince bir fleyin karfl›l›¤›nda bir fley talep edilmesi anlam›nda gelen quid pro quo cinsel taciz, yetkiyi elinde bulunduran kiflinin (patronun, yöneticinin, üstün) ast›na yönelik olarak cinsel isteklerini yerine getirmesi ya da getirmemesi karfl›l›¤›nda bir yapt›r›m›n›n olmas›d›r. Buna gerek cinsel taleplerinin karfl›lanmas› kofluluyla terfi, zam gibi fleyler vadedilmesi, gerekse karfl›lanmamas› durumunda iflten at›lma, terfi ettirmeme gibi tehditler içermesi dahildir. 2. Düflmanca bir ortam: Bireyin çal›flma ortam›n› çekilmez k›lan, kendisini tehdit alt›nda hissetmesine neden olan ve bu vesileyle ifl performans›n› düflüren ya da iflten ayr›lmaya kadar varabilecek düzeyde travmaya yol açabilecek her türlü cinsel içerikli davran›fl bu kapsama girer. ‹fl ortam›nda cinsel içerikli f›kralar anlat›lmas›, pornografik materyallerin teflhir edilmesi gibi durumlar bu çerçevede de¤erlendirilir. ABD yasalar›na cinsel tacize iliflkin mevzuat, Medeni Haklar Kanunu’nun ifl yerinde cinsiyete dayal› ayr›mc›l›¤› yasaklayan VII. Maddesine göre 1974’te ilk ad›m› at›larak 1980’de düzenlenmifltir. Bugün ABD’de ‹stihdamda F›rsat Eflitli¤i Komisyonu (Equal Employment Opportunity Commission – EEOC) da cinsel tacizi MacKinnon ile ayn› çerçevede de¤erlendirerek “kabulü veya reddi aç›kça veya dolayl› olarak kiflinin ifl baflar›s›na etki etmesi veya bireyin ifl performans›na afl›r› derecede etki etmesi ya da küçük düflürücü, düflmanca, sald›rgan bir ifl ortam›n›n oluflmas›na neden olmas› halinde, hofl karfl›lanmayan cinsel hareketler, cinsel istekler veya cinsel içerikli sözlü veya fiziksel uygulamalar cinsel tacizdir,” demektedir. Ancak, Amerikan yasalar› quid pro quo cinsel tacizi suç say-
‹lk kez özel alana dair görülen sorunlar, feministlerin bilinç yükseltme ve özel alan›n politikas›n› yapmalar› ile birlikte kamusal bir görünürlük kazanmaya bafllam›flt›r. Cinsel tacize, özel alana dair bir sorun olmas›n›n ötesinde kamusal bir çerçeve içinde ilk tan›m› yapanlardan biri 70li y›llarda ABD’de Çal›flan Kad›nlar Birli¤i ve Lin Farley olmufltur. Tan›m flöyledir: “Uygunsuz ya da sald›rgan buldu¤unuz ve iflinizde huzursuz olman›za neden olan tüm tekrarlanan ve istenmeyen cinsel yorumlar, bak›fllar, teklifler ya da fiziksel temaslar cinsel tacizdir.” Buna ek olarak, cinsel tacizin kavramsallaflt›r›lmas› çabas› içinde iflyerinde cinsel tacizin tart›flmalar›n merkezine oturuyor olmas› da dikkat çekicidir. Bu noktaya de¤inmek üzere bir mim koymufl olal›m. Cinsel tacizin kavramsallaflt›r›lmas›nda 盤›r açan ad›m ise 1979’da yine ABD’de radikal feminist Catharine MacKinnon’›n Çal›flan Kad›nlara Yönelik Cinsel Taciz (Sexual Harassment of Working Women) kitab›n› yay›nlamas›yla at›lm›flt›r. MacKinnon’›n bu çal›flmas› iki aç›dan büyük önem arz eder; hem feminist bir bak›fl aç›s›yla patriyarkal iliflkiler ve toplumsal cinsiyet ba¤lam›nda konuya yaklaflm›fl ve feministlerin cinsel tacize bak›fl›n› ortaya koymufl, hem de cinsel tacizin hukuksal çerçevesinin çizilmesinde kilit isim olmufltur. Bugün ABD yasalar›na bakt›¤›m›zda onun tan›mlar›yla paralellik içinde oldu¤unu görürüz. MacKinnon hala Michigan Üniversitesi’nde hukuk profesörüdür ve cinsel taciz, pornografi gibi konularda uzman kabul edilmektedir. Catharine MacKinnon yaln›zca bir isim; fakat Amerika’da akademik feminizmin geliflmesiyle birlikte yasal süreçlere nas›l etki etti¤inin, onlar› biçimlendirdi¤inin de iyi bir örne¤i. Feminist teorinin cinsel taciz özelinde ABD yasalar›na (bizden biraz farkl› olarak) girmesi kayda de¤er ve bunun feministler aras›nda da beraberinde getirdi¤i tart›flmalar› anlamak aç›s›ndan anlaml›. Bu sebeple, cinsel tacizin burjuva hukukuna da girdi¤i biçimiyle feministler aç›s›ndan ele al›n›fl›n› örneklendirmesi bak›m›ndan ABD’deki geliflimini incelemeyi faydal› görüyoruz. ABD’DE FEM‹N‹ST TEOR‹ VE YASALAR: B‹R ÖRNEK
Catherine Mac Kinnon, Çal›flan Kad›nlara
47
Devrim Yolunda
KURTULUÞ FARKLI FEM‹N‹ZMLER VE C‹NSEL TAC‹Z
m›fl, düflmanca ortam teflkil eden cinsel taciz daha çok iflyeri yönetmelikleri ile belirlenmifltir. ABD’de cinsel tacize karfl› cezai yapt›r›m tan›mlayan di¤er bir alan da anayasan›n e¤itimi düzenleyen maddesidir. Fakat, cinsel tacize dair düzenlemeler üniversite/okul yönetmeliklerine b›rak›lm›fl, yaln›zca bunlar›n yetersiz oldu¤u ya da maddi tazminat talep edilen durumlar mahkemelere tafl›nm›flt›r. Buna bir örnek olarak Yale Üniversitesi cinsel tacizi “istemeyen, bir insan› bir cinsel iliflkiye zorlama giriflimi, bir kifliyi istenmeyen bir ilgiye tabi tutma ya da boyun e¤dirmek üzere bir reddi cezaland›rma” olarak tan›mlam›flt›r. Benzer flekilde birçok üniversitenin cinsel tacize dair yönergeleri, yönetmelikleri bulunmaktad›r. Hepsinin de ortak özelli¤i konuyu yaklafl›k olarak yukar›da çerçevesi çizilen ve Catharine MacKinnon’›n kitab›nda yer ald›¤› flekilde ele alm›fl olmalar›d›r. Bunun d›fl›nda konuyla ilgili yap›lan birçok araflt›rma, yaz›lan akademik tezler de konunun derinlefltirilmesi yönünde katk› sunmufl, cinsel tacizin tan›m› birçok yerde “toplumsal cinsiyete dayal› taciz” fleklinde de¤ifltirilerek bireylerin toplumsal cinsiyetleri temelinde u¤rad›klar› tüm ayr›mc›l›¤› kapsayacak flekilde geniflletilmifltir. ABD örne¤inde ilginç olan feminist hareketin ve feminist teorisyenlerin konunun yasalaflmas› noktas›ndaki belirleyici etkisidir. II. Dalga’n›n “alayl›” feministlerinin, yerini üniversite kürsülerindeki feministlere b›rakmas›n›n, akademik alan›n feminist politikayla kaynaflmas›na yol açman›n yan› s›ra, feminizmi sokaktan da koparm›fl, akademik alana s›k›fl›p kalmas›na yol açm›fl oldu¤u bugün birçok feministin ortaklaflt›¤› bir tespit. Di¤er taraftan, ABD örne¤inde, sokakta ivme kazanan özellikle radikal feminizm, feminist teoriye de güç kazand›rm›fl ve feministlerin toplumsal yaflam› belirleyen kademelerde bulunmaya bafllamas›, feminizmin akademik alanda itibar kazanmas› gibi sebeplerle Püriten muhafazakarl›¤›yla ünlü ABD’de yasalar›n yap›m›nda da belirleyici olmufltur. Ancak, feministlerin yasalara iliflkin taleplerine yönelik elefltiriler yine eflitlikçi/liberal/muhalif olarak tabir edilen baflka feministlerden de gelmifltir. Bu elefltiriler içinde cinsel tacize yönelik yaklafl›mlar›n tuttu¤u yer ise dikkat çekicidir.
Kapitalist devlet s›n›rlar› içinde liberal feminizmin her dem egemen olaca¤› yönündeki genel kan›n›n aksine, radikal feminizm, bugün liberal ile radikal olan›n s›n›rlar›n›n son derece bulan›klaflm›fl oldu¤u ABD’de ana ak›m feminizm olarak kabul edilmektedir. Tabii bu tespiti yaparken radikal feminizmin de içinde farkl› anlay›fllar› bar›nd›rd›¤›n› gözden kaç›rmamak gerekir. Ortak özellikleri bilindi¤i gibi kad›n ezilmiflli¤inin ve/veya cinsiyet/toplumsal cinsiyet temelli ezilmiflli¤in ve sömürünün kayna¤›n› patriyarkada aramalar› ve eflitsizli¤in kökenini ve temel çeliflkiyi burada görmeleridir. Bir yandan post-yap›salc›l›¤›n tüm dünyada ivme kazanmas›yla birlikte kültürel feminizm, kendilerine üçüncü dalga diyenler gibi radikal feminizm kökenli feministler farkl›l›klar›n› tan›mlamaya bafllam›fl, bir yandan da radikal feminist kökenli eflitlikçi, muhalif feministler ortaya ç›km›flt›r. Aç›kças›, ABD’deki feministlerin durumu al›flageldi¤imiz liberal/radikal/sosyalist feminizm flablonundan yer yer farkl›laflmaktad›r. Konudan çok uzaklaflmamak aç›s›ndan, cinsel taciz araflt›rmas›yla feminist literatüre ve yasalara hat›r› say›l›r katk›da bulunmufl olan radikal feminist Catharine MacKinnon’›n görüfllerinin incelemeye de¤er oldu¤unu düflünüyoruz. MacKinnon’›n ikinci önemli kitab› Feminist bir Devlet Kuram›na Do¤ru olmufltur. MacKinnon, kitab›n önsözünde, yazmaya bafllarken feminizmin toplumsal cinsiyet kuram›n› incelemek üzere yazmaya bafllad›¤›n›, fakat böyle bir kuram›n olmad›¤›n› fark etti¤ini, bu nedenle de marksizmden ya da baflka kuramlardan ba¤›ms›z, kendi ayaklar› üzerinde durabilen bir feminist kuram ve bir de¤iflim hukuku yaratmaya yöneldi¤ini belirtir. MacKinnon’›n kitaptaki önemli tespitlerinden bir tanesi feminizmin bir devlet kuram›n›n olmad›¤›d›r. Son tahlilde, zaten devletin kendisinin eril bir iktidar›n ifadesi olmas› tespitiyle, feminizm ile çeliflkili bulur. Tam da bu noktada, mevcut sistemle aras›na koydu¤u çeliflkiyi bir alt-üst olufl iliflkisi içinde çözümleyemedi¤inde, MacKinnon’›n “su kat›lmam›fl feminizm” olarak tabir etti¤i radikal feminist politikalar› ya da ‘de¤iflim hukuku’ da mevcut sistemin s›n›rl›l›¤› içinde toplumsal cinsiyet temelli de¤ifliklikler yap›lmas› noktas›nda t›kan›r. Hal böyle olunca, yasalar karfl›s›nda
48
Devrim Yolunda
KURTULUÞ eflitlik taleplerinin kad›nlar aç›s›ndan yeterli ni söylemenin abesle ifltigal oldu¤unu belirtoldu¤unu söyleyen liberal feministlerle, toplu- mifllerdir. Bu duruflu savunan feministlerin mun patriyarkal yap›lanmas›n› dönüfltürme önemli bir k›sm› eflitlikçi feministlerdir. Eflitnoktas›nda tek somut önerisi yasalar›n toplum- likçi feministlerin bir k›sm›, cinsel tacizden kosal cinsiyete dayal› ayr›mc›l›¤› ortadan kald›r- ruma yasalar›n›n kad›n ve erkek eflitli¤ine uymas› gerekti¤i olan radikal feminizmin ayr›m gun düflmedi¤ini; bu yasalar›n kad›nlar› her noktas› bir nüans haline gelmektedir; liberal türlü cinsel söz ve davran›fltan korunmas› ve olan ile radikal olan›n ayr›m› zorlaflmaktad›r. kollanmas› gereken, yard›ma muhtaç, çocuklaflMacKinnon’›n di¤er bir önemli aç›l›m›, cin- t›r›lm›fl kimseler olarak konumland›rd›¤›n› idsellik ve iktidar iliflkisi üzerinedir. Heterosek- dia etmektedir. Bu görüfle göre, cinsel tacizden süel cinselli¤in toplumsal bir olgu oldu¤unu, koruman›n birtak›m tehlikeleri vard›r: Bu kocinsiyet temelinde de¤il, toplumsal cinsiyet te- ruma durumu namus bekçili¤ine dönüflebilir, melinde oluflmufl oldu¤unu belirtir. Buna ba¤l› “Kad›n iffeti de¤erlidir”, “Kad›nlar korunmas› olarak da cinsellikten al›nan zevkin cinsiyet ka- gereken çiçeklerdir” gibi alg›lar› güçlendirebil›plar›na s›¤d›r›lm›fl bir iktidar deneyimi oldu- lir. Di¤er yandan, birçok eflitlikçi feminist de ¤unu ifade eder. MacKinnon’a göre cinsellik makul cinsel taciz yasalar›n› destekler, ancak toplumsal hiyerarfli olarak cinsiyetin dinami¤i- cinsel tacizin kapsam›n›n her türlü cinsiyet aydir; hiyerarflik olmayan, gerçek sevgi temelinde r›mc›l›¤›n› kapsayacak flekilde geniflletilmesini infla olmufl bir cinsellik mevcut patriyarkal ya- problemli bulur. Bunlardan biri ve kad›n araflp› içinde düflünülemez. Bu görüflleri, MacKin- t›rmalar› bölümünde profesör olan Daphne Panon’›n toplumsal cinsiyete dayal› ayr›mc›l›k, tai, Heterofobi: Cinsel Taciz ve Feminizmin Gepornografi gibi konularda da hareket noktas›n› lece¤i isimli kitab›nda üniversitelerde bir “Cinoluflturur. Buna göre, cinsel taciz, s›radan er- sel Taciz Endüstrisi” olufltu¤undan söz eder. kek davran›fl›n›n bir ad›m ilerisi, tecavüz ise iki Cinsel tacizin bir saplant› haline geldi¤ini, nead›m ilerisidir. Toplumsal hiyerarfli ve iktidar redeyse bir cad› av›na dönüfltü¤ünü, art›k hocaedimi içinde kurgulanm›fl olan erkekli¤in bes- lar›n ö¤rencileriyle kapal› kap›lar ard›nda gölendi¤i bir di¤er alan ise pornografidir. Eril cin- rüflmekten çekindi¤ini belirtir. Üniversitelerde sellik egemenlik kurmakt›r; pornografi ise bu- bask›c› ve cinselli¤i bast›ran bir atmosfer oluflnun en yal›n ifadesidir ve kad›na yönelik flid- turulmas›na yol aç›ld›¤›n› ve bunun feminizmin dettir. Pornografi ve kad›na yönelik fliddet ba¤- aleyhine oldu¤unu, kad›nlar› t›pk› çocuk gibi konunmaya muhtaç lam›nda MacKingösterdi¤ini ve gündenon’›n tespitleri lik yaflam›n bir parçaönemli olmakla birlikABD šrneÛinde, sokakta ivme kazas› olan cinselli¤i ortate, önerisi pornografinan šzellikle radikal feminizm, dan kald›rmaya yönenin yasaklanmas› olfeminist teoriye de gŸ• kazandÝrlik oldu¤unu ifade mufl; bu da feministmÝß ve feministlerin toplumsal yaeder. ler aras›nda birçok ßamÝ belirleyen kademelerde buYine bir profesör tart›flmay› gündeme olan ve muhalif femigetirmifltir. lunmaya baßlamasÝ, feminizmin nist olarak adland›r›Kendilerini proakademik alanda itibar kazanmasÝ lan Camille Paglia raseks (cinsellik konugibi sebeplerle PŸriten muhafazadikal feminizmin en sunda olumlu düflükarlÝÛÝyla ŸnlŸ ABDÕde yasalarÝn radikal, eflitlikçi feminen) olarak tabir eden yapÝmÝnda da belirleyici olmußnist elefltirmenidir. baz› feministler, Mactur. Ancak, feministlerin yasalara Baz› radikal feministKinnon ve di¤er birilißkin taleplerine yšnelik eleßtirilerin anti-feminist, çok feministi heterofoler yine eßitlik•i/liberal/muhalif teflhirci olmakla itbik olmakla suçlam›fl, olarak tabir edilen baßka feministham etti¤i ve hiç hoflbugün hala kad›nlalerden de gelmißtir. Bu eleßtiriler lanmad›¤› Paglia, ana r›n ço¤unlu¤unun hei•inde cinsel tacize yšnelik yaklaak›m feministleri her teroseksüel oldu¤unu ßÝmlarÝn tuttuÛu yer ise dikkat •etürlü cinsel ifadeyi ifade etmifl, hepsinin cinsel taciz s›n›rlar› fliddet deneyimledi¤ikicidir. 49
Devrim Yolunda
KURTULUÞ içine dahil ederek hem cinsel tacizin içini boflaltt›klar›n›, hem de kad›nlar› kurbanlaflt›rd›klar›n› söyler. Paglia, cinsel tacizin bir yapt›r›m› olmas› gerekti¤ine inan›r, ancak yaln›zca quid pro quo (bir fleye karfl› bir fley) tacizin ve dokunman›n cinsel taciz oldu¤unu, sözün özgür b›rak›lmas› gerekti¤ini savunur. “Sözel ifadelerden duyulan rahats›zl›¤›n çözümü, kad›nlar›n tahammül s›n›rlar›n› belli etmeleridir. Kad›nlar da birbirinden çok farkl›d›r. Baz›lar› çok müstehcen olabilir,” der ve kad›nlar›n hay›r demeyi ö¤renmesinin önemini vurgular. Sözlü tacize dair yapt›¤› aç›l›m dikkat çekicidir: “Rahats›z edici dile karfl› sözel araçlar gelifltirmek gerekir. Feminizm, burjuva yaflamlar›n› ve pasifliklerini korumak için kurban oldu¤unu söyleyen ayr›cal›kl›, orta s›n›f, beyaz k›zlar yaratm›flt›r.” Cinsel taciz yasalar›n›n daha çok üst orta s›n›fa de¤di¤i tespitini yapar ve buna örnek olarak Princeton Üniversitesi kampüsünde, suç oran› yüksek bir mahalledekinden çok daha detayl› ve kapsaml› cinsel taciz düzenlemeleri olmas›n› örnek gösterir. Kad›nlara sürekli ezildiklerinin, ikincil olduklar›n›n, ma¤dur/kurban/zavall› olduklar›n›n empoze edilmesinin zaafl› bir durum oldu¤unu, tersine kad›nlar›n güçlenmeyi, erkeklerle bir arada toplumsal yaflam içinde varolmay› ö¤renmesi gerekti¤ini savunur. Eflitlikçi feministler, yasada ve uygulamada kad›nlar için eflitlik talep eden, ayr›mc›l›¤a, cinsiyetçili¤e karfl› ç›kan ve mücadelelerini bu taleplerle s›n›rland›ran kad›nlar olmalar› itibar›yla kad›n› güçlendirme perspektifleri de flüphesiz Amerikan liberalizminin bireycilik s›n›rlar› içerisinde kalmaya mahkumdur. Benzer flekilde, örne¤in pornografi konusunda radikal feministleri yasakç›l›kla ve müstehcenlik yasas› çerçevesinde muhafazakarlarla ayn› noktaya düflmekle elefltirirken, kendileri pornografiyi salt ifade özgürlü¤ü ba¤lam›nda ele alarak kad›na yönelik fliddet boyutunu gözden kaç›rabilmektedirler. Di¤er taraftan, cinsel taciz konusunda itirazlar› yasal düzenlemeler olmas›na de¤ildir; tersine cinsiyet ayr›mc›l›¤›n›n yasal çerçevede engellenebilmesi temsil ettikleri düflünceyle birebir uyumludur. Ancak cinsel tacizin kapsam›n›n ana s›n›f› çocuklar›na kadar geniflletildi¤i, üniversitelerde feminist kad›nlara cinsel taciz davalar›n›n aç›ld›¤›, üniversite kampüsünde duvarlardaki nü resimler içeren resimlere kadar muhafazakar müdahalelerin cinsel taciz k›l›f›na s›¤›n›larak yap›ld›¤›, cinsel
taciz araflt›rmalar›n›n bir sektör haline geldi¤i, do¤al cinselli¤in de yabanc›laflt›r›ld›¤› bir çerçeveye itirazlar› oldu¤unu vurgularlar. ‹fllerin bu hale gelmesinden ise tüm heteroseksüelli¤i iktidar iliflkileriyle eflitledi¤ini düflündükleri radikal feminizmi sorumlu tutarlar. Tabii ki tek bafl›na cinsel tacizin yasalara girmifl olmas› bile, kad›nlar›n bedenlerinin erkekler taraf›ndan denetim alt›nda tutuluflunun teflhir edilmesi, kad›nlar› bask› alt›nda tutan, hayatlar›n› cehenneme çeviren cinsel tacize karfl› bir yapt›r›m›n olmas› bile kad›nlar›n önemli bir kazan›m›d›r. Bunu kimse yads›yamaz. Di¤er yandan, eflitlikçi feministlerin alt›n› çizdi¤i kad›nlar›n sürekli olarak ikincil ve kurban rollerine hapsedilmelerinin, kad›n› güçlendirmek yerine yaln›zca koruma önermenin, örgütlenme ve bilinç yükseltmenin yerini salt baz› yasal taleplerin almas›n›n da cinsel taciz tart›flmalar› ba¤lam›nda önemli bir yere oturdu¤unu düflünüyoruz. Hayat›n tüm alan›nda oldu¤u gibi cinsel tacize karfl› da kad›nlar›n kendi kurtulufllar› için örgütlenmeleri ve erkek egemenli¤ine karfl› örgütlü mücadele vermeleri, dayan›flma içinde birbirlerini güçlendirmeleri yasal kazan›mlar›n da ötesindedir ve ancak bu koflullar›n varl›¤›nda yasal kazan›mlar bir anlam kazanabilir. Tabii burada hukukun ne için oldu¤u ve hangi iliflkileri düzenledi¤i özel bir öneme sahiptir. HUKUK NEY‹ DÜZENLER? Marksist bir bak›fl aç›s›yla hukukun üretim biçiminden kaynaklanan toplumsal ihtiyaçlar› ifade etti¤ini ve her üretim biçiminin kendine özgü hukuksal kurumlar›n›, düzenlemelerini yaratt›¤›n› söyleyebiliriz. Bu noktada yaz›n›n bafl›nda mim koydu¤umuz yere dönecek olursak burjuva hukukunun cinsel taciz tan›m›n› nereye dayand›rd›¤›n› da daha iyi görmüfl oluruz. Yaln›zca Amerikan hukuku de¤il, Avrupa hukuku da cinsel tacizi esas olarak çal›flma yaflam› çerçevesinde tan›mlam›flt›r. Varolan düzenlemeler incelendi¤inde, hepsinin iflyerinde ve e¤itim süreçlerinde cinsel tacizi ele ald›¤› görülebilir. Bunun sebebi oldukça basittir: Kapitalist bir devlette hukuk, sistemin devaml›l›¤›n› sa¤lamak üzere kapitalist üretim iliflkilerini düzenler. Bu sebeple de son derece detayl› olan yasal mevzuata üretim ve üretime haz›rl›k süreçleri dahil edilmifl, sokakta vs. yaflanan taciz cinsel taciz tan›m› içinde yer almam›flt›r. Varo-
50
Devrim Yolunda
KURTULUÞ TCK’n›n fahiflelere tecavüzde ceza indirimi öngören 438. maddesine karfl› yap›lan eylemliliklerden de sonuç al›nm›fl, birkaç ay sonra söz konusu madde iptal edilmifltir. Bu, Türkiye’de 1980 sonras› geliflen kad›n hareketinin ilk hukuksal kazan›m›n› da oluflturmufltur. 2004 y›l›na gelindi¤inde, yeni bir Türk Ceza Kanunu oluflturulmas›nda gerek kad›n kurulufllar›, gerekse barolar›n, sendikalar›n kad›n haklar› kurullar›, tek tek kad›nlar, siyasi partilerden kad›nlar taraf›ndan yasalar›n toplumsal cinsiyet eflitli¤i temelinde oluflturulabilmesi için yo¤un emek harcanm›flt›r ve sonucunda cinsel taciz de TCK’da yer bulmufltur. Önceki kanunda “Topluma Karfl› ‹fllenen Suçlar” kapsam›nda ele al›nan cinsel suçlar, Yeni TCK’da ‘Kiflilere Karfl› Suçlar’ alt›nda “Cinsel Dokunulmazl›¤a Karfl› Suçlar” alt bafll›¤› ile yer alm›flt›r. TCK’ya göre cinsel taciz, bir kimsenin, vücut dokunulmazl›¤›n›n ihlali niteli¤i tafl›mayan cinsel davran›fllarla gerçeklefltirilir. Cinsel taciz, “bir kimsenin cinsel amaçl› olarak taciz edilmesi” olarak tan›mlanm›fl, ancak di¤er ülTÜRK‹YE’DE HUKUKSAL KAZANIMLAR kelerin örneklerinde görüldü¤ü gibi detayl› bir tan›m› yap›lmam›flt›r. Ayr›ca, yeni yasa, iflyeTürkiye’de kad›nlar›n örgütlü bir flekilde rinde cinsel taciz eylemini, bu eylemin, nitelikcinsel tacize karfl› seslerini yükseltmeleri 1989 li hali olarak tan›mlam›flt›r. Çal›flma yaflam› y›l›nda Mor ‹¤ne Kampanyas› olarak da bilinen içinde bulunan bir kiflinin, iflyerinde, hiyerarfli “Bedenimiz bizimdir. Cinsel tacize hay›r!” kam- ve hizmet iliflkisinin yaratt›¤› güçten ya da aypanyas›yla olmufltur. Bu kampanya öncesinde n› ifl yerinde çal›flman›n sa¤lad›¤› kolayl›ktan yararlanarak, di¤er kad›nlar bir araya geçal›flana cinsel tacizde lerek günlerce süren TŸrkiyeÕde kadÝnlarÝn šrgŸtlŸ bir ßebulunmas› halinde vebüyük toplant›larda kilde cinsel tacize karßÝ seslerini rilecek cezan›n yar› sark›nt›l›ktan cinsel yŸkseltmeleri 1989 yÝlÝnda Mor oran›nda art›r›lmas›tacize kampanyaya ne n› öngörür. Bu, yukaad vereceklerini koÜÛne KampanyasÝ olarak da bilir›da incelenen Avrupa nuflmufl, bu toplant›nen ÒBedenimiz bizimdir. Cinsel ve Amerikan hukuku larda bilinç yükseltme tacize hayÝr!Ó kampanyasÝyla olile de uyumlu bir çeryöntemini k›lavuz mußtur. Bu kampanya šncesinde çevedir. alarak ortak deneyimkadÝnlar bir araya gelerek gŸnlerlerini paylaflm›fl, cince sŸren bŸyŸk toplantÝlarda sarSOSYAL‹ST B‹R sel tacizin utanc› kakÝntÝlÝktan cinsel tacize kampanPART‹DE C‹NSEL d›nlara ait de¤il diyeyaya ne ad vereceklerini konußTAC‹ZE YÖNEL‹K rek görünmeyen, kamuß, bu toplantÝlarda bilin• yŸkYAPTIRIM d›nlara yüklenen adseltme yšntemini kÝlavuz alarak s›z soruna ad koymufl ortak deneyimlerini paylaßmÝß, ve kamusal bir görüKapitalizme dair cinsel tacizin utancÝ kadÝnlara ait nürlük kazand›rmay› üretim iliflkileri çerçebaflarmfllard›r. Kamvesinde yapt›¤›m›z deÛil diyerek gšrŸnmeyen, kadÝnpanya sokakta da hukuk tespiti, hukulara yŸklenen adsÝz soruna ad yank› uyand›rm›fl, nikun hangi iliflkileri koymuß ve kamusal bir gšrŸnŸrtekim bir sonraki y›l düzenledi¤inin de göslŸk kazandÝrmayÝ baßarmßlardÝr.
lan yasalardaki ifl performans›n›n düflmesi, iflten ayr›lmaya sebep olabilmesi gibi vurgular da aslolarak bu duruma iflaret etmektedir. Ancak baz› ülkelerde, bunun istisnalar› da bulunabilmektedir. Yine as›l vurgusu iflyeri olmakla birlikte, örne¤in Frans›z yasalar› iflyeri d›fl›ndaki cinsel tacizi de tan›maktad›r ve cinsel taciz ABD örne¤inden farkl› olarak Ceza Kanunu’nda ele al›nmaktad›r. Frans›z Ceza Kanunu’nda cinsel taciz, cinsel fliddet bafll›¤› alt›nda “Bir kiflinin mevkisinin kendisine verdi¤i otoriteyi kötüye kullanarak cinsel ç›kar elde etme amac›yla bir baflka kifliyi emir, tehdit, zor ya da bask› kullanarak taciz etmesi” olarak tan›mlanm›flt›r. Ceza kanunlar›nda cinsel taciz yer almayan ABD, ‹ngiltere gibi ülkelerde ise cinsel sald›r› ya da takip suç say›lm›fl, bu fiillerde de zor kullanma, sald›rgan, tehditkar tutum, istenmeyen dokunma, silahla tehdit etme, kifliyi takip etme, gözetleme, iste¤e ayk›r› olarak sürekli arama, ziyaret etme ya da mektup yazma flartlar› aranm›flt›r.
51
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ¤u ifl ortam›nda ikinci s›n›f muameleye maruz b›rak›lmas›, kad›n kimli¤inden dolay› toplant›larda sekreterlik gibi konumlara mahkum edilmesi, baz› iflleri yapamayaca¤›n›n ima edilmesi, pornografik materyal gösterilmesi ya da tüm bu say›lanlara bir kiflinin tan›kl›k etmesi gibi birçok durumu cinsel taciz kapsam›nda de¤erlendirmektedir. Ancak ayn› patriyarkal iliflkilerden beslense dahi kad›nlar üzerinde etkileri, deneyimlenme biçimleri, yaratabilecekleri olas› travmalar göz önüne al›nd›¤›nda tüm bu farkl› pratikleri ayn› yere toplamak, hem farkl› pratiklere karfl› gelifltirilecek yöntemleri teke indirgemek, hem de bu ba¤lamda cinsel tacizi de¤ersizlefltirmek, içini boflaltmak tehlikesini içermektedir. Bu nedenle de, cinsiyetçili¤e karfl› mücadele yöntemlerini belirlerken bir ayr›flt›rmaya gidilmesini faydal› görüyoruz. Di¤er taraftan bir davran›fl›n tacizkar bulunmas›nda, bu konuda ortak bir kad›n standard› bulunmad›¤›, kiflisel bir alg› olabildi¤i ve alg›lama noktas›nda toplumsal, kültürel, s›n›fsal vb. farkl›l›klar›n da belirleyici olabildi¤i gözden kaçmamal›d›r. Hatta davran›fl› gösteren kifliye dair genel duyumsamalar dahi alg›y› etkilemektedir. Karfl›daki kifli hiç tan›nmayan, sokaktaki bir insan oldu¤unda davran›fl›n kiflide b›rakt›¤› alg› ile bir arkadafl›n›n›n davran›fl›n›n b›rakt›¤› alg› veya yine tan›d›k ama hiyerarflik bir iliflki içinde bulunulan, eflit statüde olunmayan bir kiflinin davran›fl›n›n b›rakt›¤› alg› de¤iflebilir. Hiç hofllanmad›¤› bir kiflinin davran›fl› kifliye tacizkar gelirken, çok sevdi¤i bir kiflinin ayn› davran›fl› hiç rahats›zl›k vermeyebilir. Akdeniz toplumunda bir dokunufl biçimi s›cakl›k, sempati olarak alg›lanabilirken, ‹skandinav toplumunda cinsel taciz olarak alg›lanabilir. Rus toplumunda bir erke¤in di¤er erke¤i duda¤›ndan öpmesi do¤al ve ola¤anken, Türk toplumunda cinsel taciz olarak alg›lanabilir. Yine fiziksel görünüme dair bir ima, söz, üst ya da orta s›n›f bir kad›n taraf›ndan hofla giden bir iltifat, bir jest olarak alg›lanabilirken, bir iflçi kad›nda uyand›rd›¤› his cinsel kimli¤inin rencide edildi¤i, onu cinselli¤inden utand›ran bir rahats›zl›k olabilir. Buradan hareketle, cinsel taciz sorununda kiflilerin alg›lar›n›n ne oldu¤u ya da ne olmas› gerekti¤ini tart›flmak do¤ru bir yaklafl›m olamaz. Kimsenin hislerine ipotek koyulamaz. Ancak bu tür parametrelerin cinsel tacizi bir yan›yla mu¤lak bir kavram olmaya zorlad›¤› da gözden kaçmamal›d›r.
tergesi. Sosyalist bir örgütlenmede ise kuflkusuz sosyalistler aras›ndaki iliflkileri düzenlemek ve birlikte hareket etmenin kolektif zeminini yaratmak, güvence alt›na almak üzere bir hukuk oluflturulur. Bu hukuk tüzüktür. Ancak, sosyalist bir örgütlenmede yarat›lan hukuk burjuva hukukundan çok önemli bir farkla ayr›l›r: bu fark ortak amaçlar do¤rultusunda yap›lan olmazsa olmaz bir kader birli¤i, güven, k›saca yoldafll›k iliflkileri ve yürütülen mücadelenin ta kendisidir. Tek bafl›na tüzük örgütlenmifl güvensizliktir. fiüphesiz ki mevcut s›n›fl› toplumdan devral›nan birçok sorun karfl›s›nda bir güvensizlik örgütlenmifl olmas›n›n hakl› bir zemini vard›r. Fakat bu güvensizlik de vazgeçilmez koflulu güven olan yoldafll›k iliflkileri ile bir diyalektik iliflki içinde var olabilir. Aksi taktirde tüzük, geçmifl deneyimlerin de gösterdi¤i gibi ayn› örgüt içindeki insanlar›n birbirlerine karfl› çektikleri bir k›l›ç haline gelir. Tüzü¤ü bu flekilde ele almak de¤ersizlefltirmez; tersine anlaml› olaca¤› zemini belirler. Partimiz SDP’nin tüzü¤ü de bu ba¤lamda de¤erlendirildi¤inde, cinsel taciz, tam da patriyarkal kapitalist iliflkilerden devral›nm›fl sorunlara dair güvence sa¤lamak üzere “Yapt›r›m Gerektiren Konular” bafll›¤› alt›nda ele al›nm›flt›r. C‹NSEL TAC‹Z‹N TANIMI
Toplumsal cinsiyet temelli her tür cinsel fliddet, ayr›mc›l›k ve özelinde cinsel taciz, kad›n bedeni üzerindeki sistematik patriyarkal tahakkümün pratikteki bir ifadesidir. Patriyarkal tahakkümün devaml›l›¤›n›n sa¤lay›c›s› olan erk sahibi erkek, bilinçli ya da bilinçsiz bir flekilde iktidar›n› cinsiyetçilikle biçimlendirir. Cinsiyetçi f›kralardan kad›n› bedene indirgeyen küçük düflüren sözlere, imalara, rahats›z edici bak›fllardan istenmeyen, ›srarc› cinsel içerikli taleplere, kad›na iste¤i d›fl›nda dokunmaktan tecavüze kadar uzanan genifl bir yelpaze içinde cinsiyetçi davran›fllar ortaya ç›kar. Bunlar›n tümü cinsiyete dayal› ayr›mc›l›kt›r ve cinsiyetçili¤e karfl› mücadele perspektifini benimseyen kad›nlar›n mücadelelerinin do¤rudan muhatab›d›r. Bu cinsiyetçi davran›fllar›n tümünü “cinsel taciz” üstbafll›¤› alt›nda ayn› potada eritmek pekala mümkündür. Bilakis, bugün birçok feminist, cinsel tacizi tan›mlarken yukar›da say›lan genifl yelpazeye ek olarak, kiflinin bulundu-
52
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Esas sorun, cinsel taciz ile ilgili bir hukukun oldukça önemlidir. Öncelikle, kad›n›n talebi oluflturulmak istenmesi halinde asgari bir cin- do¤rultusunda ad›m at›lmas›, istiyorsa bunu sel taciz tan›m›nda kiflilerin farkl› alg›lar›n› da di¤er kad›nlarla paylaflmas›n›n ve/veya yapt›gözard› etmeksizin objektif bir tarzda ortaklafl- r›m organlar›na baflvurmas›n›n önü aç›lmal›mak gereklili¤idir. Çünkü hukuk, daha önce de d›r. Kad›n›n önünün aç›lmas›, taleplerinin götart›flt›¤›m›z gibi sonuç itibariyle sorunlar›n çö- zetilerek ve iç hukuk ba¤lam›ndaki haklar› ona züm noktas›nda yöntem önerileri ve yapt›r›mla- hat›rlat›larak yap›lmal›d›r. Kad›n›n talebi salt r›n› da içeren bir sistematik kararlar bütünü- paylaflmak ve bilinmesini istemek de olabilir, dür. Bu do¤rultuda, sosyalist bir örgütte müca- özelefltiri de olabilir, yapt›r›m organlar›na, kudele eden kad›nlar›n çerçevesini çizdi¤i cinsel rulllar›na baflvurmak da olabilir. Kad›n›n yaflataciz tan›m›n›n, öngörülen yapt›r›m›n, örgütle- d›¤› cinsel taciz sorununa ek olarak, kamunen mücadelenin ve kad›n dayan›flmas›n›n hem oyunda teflhir olmas›na karfl› dikkatli davrankad›nlar›n farkl› deneyimlerine hassasiyet gös- mak, konunun dedikodu malzemesi haline getiteren, hem de hayatlar›m›z› kuflatan tüm cinsi- rilmesinin ve benzeri risklerin önünün al›nmayetçili¤e karfl› tek bir formülle ç›k›labilece¤i ya- s› gerekir. ‹lgili organa tafl›nd›¤› taktirde, olan›lsamas›n› tafl›mayan bir perspektif olmas› ge- y›n baflka ortamlarda tart›flmaya aç›lmamas› rekti¤ini düflünüyoruz. gerekir; iç hukukun iflletilmesi ve gizlilik ilkesi Buradan hareketle diyebiliriz ki; kiflinin ira- ihlal edilmemelidir. Gizlilik ilkesinin esas› kadesine bir müdahale içeren; cinsel yönden ç›kar d›n›n kamuoyu önünde tart›flt›r›lmamas›, cinelde etme, bask› kurma, küçük düflürmeye yö- selli¤inin sorgulat›lmamas› ba¤lam›nda önemnelik bir kifliye zor, emir, tehdit ya da bask› yo- lidir. Tabii ki kad›n›n talebi varsa, di¤er kad›nluyla yap›lan ve rahats›z edici, rencide edici, larla konuflarak paylaflmak ihtiyac›n›n karfl›afla¤›lay›c›, tedirgin eden, utand›ran, sald›rgan lanmas› ve kendini güçlü hissetmesini sa¤layagelen istenmeyen ya da ›srarc› cinsel içerikli cak tarzda onunla bir dayan›flma gösterilmesi davran›fllar cinsel tacizdir. Bu tan›ma göre, ki- noktas›nda bir istisna söz konusudur. Bunun fliyi rahats›z eden her fley cinsel taciz de¤ildir. d›fl›nda, bu konudaki hassasiyeti ihlal eden Cinsel tacizde belirleyici olan, cinsel içerikli ol- herkesin örgütlü bir kad›n tepkisiyle karfl›laflamas›, rahats›zl›k vermesi, istenmemesinin yan› ca¤›n› bilmesi önemlidir. s›ra kiflinin cinsel bütünlü¤üne yönelik aç›k bir Kongre karar›m›z, cinsel taciz baflvurusunda tehdit içermesidir. Somut bir pratik üzerinden bulunan kad›ndan tan›kl›k ve kan›t aranmayatart›flmaya aç›lan ve ca¤›n›n alt›n› çizmiflSDP II. Kad›n Konfetir. Bu, konunun hasrans›’nda çerçevesini sasiyetini kavrayan Esas sorun, cinsel taciz ile ilgili bir çizmifl oldu¤umuz cinve pozitif ayr›mc› bir hukukun olußturulmak istenmesi sel taciz de aslolarak karard›r. ‹ki kiflinin halinde asgari bir cinsel taciz tanÝböyle bir yaklafl›m olaras›nda yaflanan cinmufl, kifliye yönelen ve sel tacizin s›kl›kla tamÝnda kißilerin farklÝ algÝlarÝnÝ da reddedilen her tür birn›¤› ya da kan›t› olgšzardÝ etmeksizin objektif bir liktelik talebinin cinmaz. Bu nedenle de istarzda ortaklaßmak gerekliliÛidir. sel taciz olarak düflüpat yükü egemen cins Sosyalist bir šrgŸtte mŸcadele nülemeyece¤inin ve konumuyla avantajl› eden kadÝnlarÝn •er•evesini •izdibunun son tahlilde kapozisyonda olan erkeÛi cinsel taciz tanÝmÝnÝn, šngšrŸd›nlar›n cinsel özgür¤e yüklenerek kad›nlen yaptÝrÝmÝn, šrgŸtlenen mŸcalüklerini de k›s›tlayadan al›nm›fl olur. Aydelenin ve kadÝn dayanÝßmasÝnÝn ca¤›n›n, kad›nlar›n r›ca, son dönemde bir hem kadÝnlarÝn farklÝ deneyimleevet deme hakk›n›n de kayna¤›n› bulamarine hassasiyet gšsteren, hem de da bulundu¤unun alt› d›¤›m›z için cehaletle hayatlarÝmÝzÝ kußatan tŸm cinsiçizilmifltir. suçlanmam›za neden yet•iliÛe karßÝ tek bir formŸlle •ÝBunlara ek olarak, olan “kad›n›n beyan› parti içinde bir cinsel esast›r ilkesi” gündekÝlabileceÛi yanÝlsamasÝnÝ taßÝmataciz beyan› halinde me gelmifltir. Parti yan bir perspektif olmasÝ gerektiizlenecek yöntem de belgelerinde bu cümÛini dŸßŸnŸyoruz. 53
Devrim Yolunda
KURTULUÞ leyle karfl›laflmamakla birlikte, kad›ndan kan›t ve tan›kl›k istenmemesi anlam›nda do¤ru buldu¤umuz bu tespitin, birçok kifli taraf›ndan da daha çok “kad›n›n beyan› essaht›r”; mutlak, do¤ru, gerçek, tart›fl›lmazd›r fleklinde gündeme getirildi¤ine tan›k olduk. Bize göre, kad›n›n beyan›n›n esas al›nmas›, tan›kl›k ve kan›t aranmayarak ilgili kurulda kad›n›n beyan› yeterli kabul edilerek sürecin iflletilmesidir. Kurullar›n kad›n›n yalan söyledi¤i önkabulüyle bir ma¤duriyet oluflturmas› de¤il, do¤ru söyledi¤i önkabulüyle hareket etmesidir. Di¤er türlü, kad›n›n beyan›n›n mutlak kabul edilmesi, zaten bu konudaki ilgili kurul karar›n› da anlams›z k›lacakt›r. Böyle düflünüldü¤ü durumda ilgili kurul karar› yerine peflin bir karar oluflturulmas› gerekir ki, bu da ispat yükü verilen kiflinin, ispat hakk›n› elinden almak anlam›na gelir. Tart›flmaya aç›lan bir konu da cinsel taciz ba¤lam›nda teflhirin s›n›r›n›n ne olaca¤› olmufltur. Yine kongrede ald›¤›m›z karar›m›z, parti içinde yaflanan her tür kad›na yönelik fliddetin teflhir edilece¤ine iflaret eder. Öncelikle bizim hukukumuzda, teflhirin s›n›r›n› fliddet olay›n› deneyimleyen kad›n›n belirleyece¤i unutulmamal›d›r; bir kad›n›n iradesi d›fl›nda yaflad›klar›n›n teflhir edilmesi kad›n perspektifimize uygun de¤ildir. Bunun d›fl›nda, teflhirin s›n›r›n› kuflkusuz amaç da belirler; örne¤in medya baflta sona teflhirle doludur fakat cinsel fliddeti teflhir etti¤inde dahi as›l teflhir olan›n hep kad›nlar olmas› dikkat çekicidir. Dolay›s›yla, kad›na yönelik her türlü fliddetin teflhirinin s›n›r›, teflhir edilenin yine kad›nlar olmamas›, erke¤i teflhir ederken kad›nlar›n da teflhir oldu¤unun unutulmamas›d›r. Ayr›ca, yaflanan fliddet olay›yla do¤ru orant›l› olarak sözkonusu erke¤e dair nas›l bir fiili yapt›r›m öngörüldü¤ü, amaçlanan›n ne oldu¤u da (dönüfltürmek, uzaklaflt›rmak, tecrit etmek vs.) kuflkusuz teflhirin niteli¤ini belirler.
taleplerini parti tüzüklerine de yans›tm›fllard›r. Kuflkusuz bugün de toplumsal cinsiyet temelli ayr›mc›l›k hayat›m›z›n her alan›nda devam etti¤i ölçüde, cinsiyetçili¤e karfl› mücadelemiz devam etmektedir. Bu mücadelenin somut ad›mlar› içinde bizim için belirleyici olan erkek egemenli¤inin afl›nd›r›lmas› ve kad›nlar›n mücadele içinde güçlenerek ç›kmalar›d›r. Bunun yolu ise, kad›nlar aras›nda dayan›flmac› iliflkiler tesis etmekten, örgütlülü¤ü yükseltmekten geçer. Aksi olan her durumda kad›n mücadelesi zarar görmeye mahkumdur. Nitekim somut prati¤imiz de bize bunu göstermifltir. Özel alan›n politikli¤ini tespit eden kad›nlar, tek tek deneyimledikleri erkek egemenli¤inin asl›nda kiflisel sorunlar olmad›¤›n›, bütünlüklü bir toplumsal egemenlik sisteminin parças› oldu¤unu bilince ç›karm›fllard›r. Bilinç yükseltme bu anlamda özel bir öneme sahiptir ve belki de biraz unuttu¤umuz, ancak hat›rlamam›zda fayda olan bir deneyimdir. ‹lk kez bilinç yükseltme ile kad›nlar ortak sorunlar›n› gün ›fl›¤›na ç›karm›fl, eflitlenmifl ve mücadele yöntemleri gelifltirmifltir. ‹ç dökme, itiraf ya da baflka hayatlar› iffla etme, dedikodu ve seyirlik malzeme haline getirme tuza¤›na düflmeden, özel olan›n politiklefltirilmesi, sorunlar›n kamusal alana tafl›nmas› ve bunun kamusal alan›n da bütünlüklü dönüflümüyle ba¤›n›n kurulmas› bugün hala önümüzde bir görev olarak durmaktad›r. Yukar›da toplumsal cinsiyet temelli her tür ayr›mc›l›k çerçevesinde ele ald›¤›m›z tüm sorunlar bu mücadelenin bir parças›d›r. Bu sorunlar›n hepsini cinsel taciz potas›nda eriterek cezai yapt›r›mlarla çözmeye çal›flmak tabii ki bir yöntemdir. Ancak, sorunlar› yaln›zca suç ve ceza diyalekti¤i içinde görmek asl›nda politiklefltirilen alan› yeniden özele indirgemek ve kiflisellefltirmek, bunu bir erke¤in ‘anormal’ davran›fl›na indirgemek anlam›na gelir. Oysa erkek egemenli¤i hayat›n her alan›ndad›r, sosyalist örgütlenmelerin ya da sosyalist erkeklerin de bundan ba¤›fl›k olmad›¤›n› biliyoruz. Cezai yapt›r›mlar ancak cinsel bütünlü¤ümüze bir tehdit oluflturdu¤unda bulundu¤umuz yap›lar içinde bir sigorta görevi görebilir. Salt burada kald›¤›nda da ibret-i alem olmas›n›n ötesinde cinsiyetçili¤in afl›nd›r›lmas› anlam›nda bir karfl›l›k bulamaz. Karfl›l›k bulmas›, örgütlülük düzeyimize ve kolektif bilincimize ba¤l›d›r. Örgütlülü¤ümüz içinde infla etmemiz gere-
C‹NS‹YETÇ‹L‹⁄E KARfi fiII MÜCADELE
Kad›nlar›n cinsiyetçili¤e karfl› mücadelesi flüphesiz kazan›mlarla ilerlemifltir. 80 sonras› geliflen kad›n hareketinin yaratt›¤› ivme, sosyalist partilerde de kad›nlar›n mücadelesini yükseltmesinin yolunu açm›fl ve BSP’den ÖDP’ye ve SDP’ye kad›nlar kendi sözlerini söyleme ve örgütleme hakk›, pozitif ayr›mc›l›k ve kota, kad›na yönelik fliddet, cinsel taciz gibi konulardaki
54
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ken, deneyimledi¤imiz cinsiyetçili¤i kolektif bilince ç›karabildi¤imiz ve ortak mücadele hatt› örebildi¤imiz bir perspektiftir. Cinsiyetçi tav›rlar karfl›s›nda, kad›nlar›n, güçlenme ve özgürleflme hedefi, öncelikle hay›r demeyi, erke¤in yanl›fl davrand›¤›n› dile getirmeyi bir tür mücadele olarak da görmesini getirir. fiüphesiz ki bunun yap›lamad›¤› durumlar da olmaktad›r; örne¤in arada hiyerarflik bir iliflkinin oldu¤u durumlarda kad›n kendini erkek ya da erkekler karfl›s›nda güçsüz hissedebilir ve tepki göstermekte zorlanabilir. Bu kesinlikle söz konusu kad›nda bir güçsüzlük, eziklik psikolojisi oluflturulmas› anlam›na gelmez. Tersine, sorunlar› bu flekilde bilince ç›karabilmek kollektif bir kad›n iradesiyle bu sorunu dile getirmenin, bu sözü örgütlü söylemenin de kanallar›n› oluflturmay› gerektirir. Bu anlay›fl, daha önce bahsetmifl oldu¤umuz, eflitlikçi feminizmin sözcüsü oldu¤u liberalizmin bireycilik s›n›rlar› çerçevesinde güçlü kad›nlar yaratma girifliminden niteliksel bir özellikle farkl›d›r. Hedef, kad›nlar›n tek tek güçlü durufllar sa¤lamas›n› beklemek de¤il, mücadele içinde örgütlü bir güçlenmedir. Ne zavall›, ma¤dur, kendi ezilmiflli¤iyle bar›fl›k kad›nlar yaratmak, ne de kad›n kahramanlar ilan etmek mücadeleyi bir ad›m ileriye tafl›yabilir. Bilakis, ma¤duriyet de kahramanl›k da erkek egemen yaklafl›mlard›r. ‹htiyac›m›z olan ma¤durlar ya da kahramanlar de¤il, kad›nlar›n erkek egemen sald›rganl›¤a karfl› dayan›flma içinde güçlenmesidir. Her zaman vurgulad›¤›m›z gibi erkek egemenli¤ine ve özelinde cinsiyetçili¤e karfl› mücadelemiz kurtulufla kadar sürecek bir mücadeledir. Bu mücadelenin olmazsa olmaz› ise kad›n dayan›flmas›d›r. Ne yaz›k ki, yaflad›¤›m›z krizle ba¤lant›l› olan süreçte politik temelli d›fllamalarla bir tak›m kad›nlar ötekilefltirilmifl, kad›nlar aras›ndaki güven ve dayan›flma iliflkileri zedelenmifl, bu flekilde de kad›nlar kazan›mlar›ndan bir ad›m geriye gitmifltir. Bir tak›m kad›nlar cinsel tacize karfl› onurlu bir durufl sergilemekle övülürken, bir tak›m ka-
d›nlar da cinsel tacize destek olmakla, tacizciyi korumakla yaftalanm›fl, gayrimeflru ilan edilmifl ve bu sayede kad›nlar bölünmüfltür. Di¤er taraftan, bu zaafl› durumda erkek egemenli¤i de güçlenmifl, erkekler kendi egemenlikleriyle yüzlefltirilece¤i yerde, varolan sorunlu durum üzerinden kad›n savunuculu¤una soyunmufl kisvesine bürünerek asl›nda kendi ‘günahlar›n›’ aklam›fllard›r. Yaflanan bu zaafl› durumun hiçbir kad›na bir fayda sa¤lamayaca¤› ortadad›r. Maalesef ki bu süreçte gerek kad›n dayan›flmas›, gerekse mücadelemiz yara alm›flt›r; ancak bu dezavantajl› konumu leyhimize çevirmek de yine biz kad›nlar›n elindedir. Farkl›l›klar›m›z olabilir ve meflrudur. Önemli olan mücadele etti¤imiz ortak de¤erlerimizi yükseltmektir. Önümüzdeki kongrekonferans dönemi bu çerçevede de¤erlendirdi¤imizde, tüm dezavantajl› konuma ra¤men kad›nlar için yaflanan sorunlardan sa¤lam bir tart›flmayla güçlenerek ç›kma potansiyelini de içinde tafl›maktad›r. Unutulmamal›d›r ki, kurtuluflumuz ellerimizde, örgütlü mücadelemizdedir.
KAYNAKÇA: Saguy, Abigail Cope, What is Sexual Harassment? From Capitol Hill to the Sorbonne. California UP, 2003. Taylor, Joan Kennedy, Sexual Harassment: A Non-Adversial Approach. New York UP, 2001. MacKinnon, Catharine, Sexual Harassment of Working Women, Yale UP, 1979. MacKinnon, Cathareine, Feminist Bir Devlet Kuram›na Do¤ru, Metis Yay›nlar›, 2003. Bo¤aziçi Üniversitesi Kad›n Araflt›rmalar› Kulübü Bülteni, Bahar ’06. BSP, ÖDP, SDP belgeleri. Uçan Süpürge, “TCK Kad›nlara ne getiriyor?”, www.ucansupurge.org The U.S. Equal Employment Opportunity Commission, “Sexual Harassment, www.eeoc.gov “Sexual Harassment”, Wikipedia, www.en.wikipedia.org “Camille Paglia ile ropörtajlar”, http://privat.ub.uib. no/BUBSY/nomore3.htm “The War on Heterosexuality. A Review of Daphne Patai’s Heterophobia: Sexual Harassment and the Future of Feminism”. www.equityfeminism.com
55
GE‚MÜÞÜNÜ GERÜ ALMAK DÜLAY ÜNKAYA
Gerçekten Çok Ac› Çekti Cad› Öte Yan›n› Görebilmek ‹çin Aynan›n Ama Unutmufltu Arada Birinin Bulundu¤unu -Michelene, “Yans›ma”
K
ad›nl›¤› unutmak ve unutturmak istemi, eril bir tarihin yaz›lmas›yla, tarihe kad›nlar›, kad›nlara da kendi tarihlerini yok sayd›racak bir kuflatmayla somutlanmaya çal›fl›lm›flt›r. Bu kuflatman›n, tüm insanl›k tarihi göz önüne al›nacak olursa yak›n bir tarihe kadar da hedefine ulaflt›¤› söylenebilir. Nüfusun yar›s›n› oluflturdu¤u halde kad›nlar insanl›k tarihinde görmezden gelinmifl, deneyimleri ve pratikleri gözard› edilerek tarihin sat›r aralar›nda nesnelefltirilmifllerdir. Tarihin kahramanlar›, belirleyenleri, de¤ifltirip dönüfltürenleri ve yazanlar› hep erkekler olagelmifltir. Erkeklerin yazd›¤› tarih toplumsal de¤iflim ve dönüflüm süreçlerinde kad›nlar›n deneyimlerini, katk›lar›n›, mücadelelerini görünür k›lmaktan çok uzakt›r. Kad›nlar hep bu eril olan özne ve diflil olan nesne aras›ndaki iktidar iliflkisi yörüngesinde merkezden d›fla do¤ru savrulmufl, önemsiz olan, tali olan bir konuma oturtulmufltur. Kendi tarihlerine yabanc›laflt›r›lan, erkeklerin tekelindeki bilgiden yoksun b›rak›lan kad›nlar, toplumsal iliflkileri alg›lama ve anlamland›rmaya dönük düflünce sistemati¤inden uzaklaflt›r›lm›fllard›r. Böylece verili durumu do¤al karfl›lamalar› ve kabullenmeleri olanakl› k›l›nmaya çal›fl›lm›flt›r. Kad›nla do¤a, kültürle ise erkek özdefllefltirilerek, do¤an›n özel alan›, kültürün ise kamusal alan› belirlemesi ba¤lant›s› da kuruldu¤unda kad›n toplumsal de¤iflim ve dönüflümün esas belirleyicisi olarak tarif edilen kamusal alandan d›fllanarak tarihsel süreçte kolayca devre d›fl› b›rak›lm›flt›r. Bu geleneksel tarih yaz›m›nda onu yazan erkekler siyasal ve sosyal tarihten kad›nlar› d›fllad›klar›
gibi, özel alan›n deneyim ve pratiklerini de d›fllamak suretiyle, tarihi yaln›zca erkeklerin ve yaln›zca kamusal alan›n öznelli¤inde biçimlenen tek yanl› ve sübjektif bir ö¤retiye dönüfltürmüfllerdir. Benzer bir sübjektivizm ve tek yanl›l›k, tarihi yazan›n hâkim s›n›f oldu¤u ölçüde alt s›n›flar› ve onlar›n deneyimlerini, mücadelelerini de kapsam d›fl› b›rakarak bu kesimler içinde söz konusu olmufltur. Bir Afrika atasözü asl›nda durumu özetlemektedir: “Aslanlar kendi tarihlerini yaz›ncaya kadar tarih hep aslan avc›lar›n› hakl› bulacakt›r”. Köleler, köylüler, iflçiler, siyahlar ama en çok da her kesimden kad›nlar hep yaz›l› tarihin d›fl›na itilmifllerdir. Ta ki toplumsal bir hareket kendisini kendi öz mücadele dinami¤iyle dayat›ncaya kadar bu böyle gitmifltir. Devrimci toplumsal dönüflümler, toplumu bir bütün olarak altüst etmifl, ne alt yap› ne üst yap› bundan muaf kalm›flt›r. Toplumsal bilimlerin, sanat›n hatta kültürel tutumlar›n bundan etkilenmesi kaç›n›lmaz olmufltur. Bu ba¤lamda toplumsal hareketler tarih yaz›m›n› da etkilemifltir. Tarih Spartaküs isyanlar›n›, iflçi s›n›f›n›n mücadele tarihini, siyahlar›n baflkald›r›s›n› ve kad›n kurtulufl hareketlerini görmezden gelememifltir. Ancak flu da bir gerçektir ki toplumsal hareketler içinde görünürlük aç›s›ndan en çok dirençle karfl›laflan yine kad›nlar olmufltur. ‹flçilerin mücadele tarihi yaz›l›rken cinsiyet körlü¤ü sürmüfl, iflçi kad›nlar›n özgün deneyimleri görünür k›l›nmam›fl, yine siyah hareket içinde siyah kad›nlar›n deneyimleri, gençlik hareketlerinde genç kad›nlar›n deneyimleri d›fllanm›fl
56
Devrim Yolunda
KURTULUÞ land gibi kad›nlar, kad›nlar›n gerçek tarihini ortaya ç›karm›fllard›r. Frans›z devriminin gerçekleflmesinde hat›r› say›l›r katk›s› olan bu kad›nlar devrime giden süreçte mücadelesini verdikleri kad›n haklar›n›n hayata geçirilmesi beklentilerinden dolay› cezaland›r›larak idam edilmifllerdir. Erkeklerin yazd›¤› tarih bu iki kad›n› da cinslerine yak›flan erdemlerini unuttuklar›, devlet “adam›” olmaya kalkt›klar›, anneliklerini unutup do¤an›n üstüne ç›kmaya çal›flt›klar› gerekçesiyle devrime ihanet etti diye yazmay› ye¤leyecekti. Ya da devrime katk›lar›ndan sonra sessizce köflelerine çekilseler, anneliklerine devam etselerdi devrime “küçük” katk›lar›ndan dolay› sat›r aralar›nda flöyle bir de¤inilerek ödüllendirileceklerdi. Bu deneyim, salt bu iki tarihsel öneme sahip kad›n›n de¤il 56 Ekim 1789’da ekmek talebiyle isyan ettiklerinde sorun yokken, erkeklerle eflitlik talep ettiklerinde fler oda¤›na dönüflen binlerce kad›n›n da deneyimiydi. Kad›nlar›n kendi tarihine sahip ç›kmas›yla, sis perdesiyle örtülmeye çal›fl›lan bu gerçekler tarihe kazand›r›l›yordu. Feminist tarih yaz›m›nda bu aflamalar tarihten d›fllanan kad›nlar›n tarihe eklenmeleri ve yanl›, yanl›fl yaz›mlar›n da düzeltilmesi anlam›n› tafl›yordu. Feminist tarihçilerin bir di¤er önemli katk›lar›ysa tarihin yaln›zca kad›nlar aç›s›ndan de¤il geneli kapsar tarzda bir bütün olarak feminist bir çerçevede yeniden sorgulanmas› analizinin yap›lmas›d›r. Böylece tarih yaz›m›nda gözard› edilen özel alan›n politikas›n›n, özel alan / kamusal alan ikili¤inden ve kopuklu¤undan ç›kar›larak, bu alandaki deneyimlerin de tarihin bir parças› haline getirilmesi sa¤lanm›flt›r. Bu analitik yaklafl›m, kad›nlar› s›k›flt›klar› yeniden üretim sürecinden ç›kar›p özel alandaki deneyimlerinin kamusal ba¤›n›n kurulmas›na ve tarihin d›fllanm›fll›¤›ndan bir nebze s›yr›l›p özneleflmelerine olanak sa¤lamaktad›r. Bir yandan da ayn› olaylar› kad›n ve erkeklerin ne denli farkl› deneyimledikleri a盤a ç›kar›lmaktad›r. Daha ileri aflamalarda kad›nlar aras›ndaki farkl›l›klar, iktidar iliflkileri ve kad›nlar›n da ayn› süreçleri farkl› deneyimlemeleri feminist tarihçilerin ilgi alan›na girmifltir. Kad›nlar aras›ndaki bu iktidar iliflkisi de tarihsel süreçte farkl› kimliklerden kad›nlar aç›s›ndan bir görünmezlik yaratm›flt›r. Kad›nlar›n, özellikle de üst s›n›ftan kad›nlar›n kendi s›n›flar›ndan
ya da yeterli önem verilmemifl, tali b›rak›lm›flt›r. Bu tür toplumsal hareketlerin önemli bir kesimini teflkil eden kad›nlar tarih yaz›m› söz konusu oldu¤unda ise yine sat›r aralar›n›n garnitürü olarak kalm›fllard›r. Ancak kad›nlar bunlar› bilince ç›karmalar›yla, yüzde yüzünü kad›nlar›n oluflturduklar› bir toplumsal hareket olan kad›n kurtulufl hareketi dinamikleriyle bunu aflabilmifllerdir. Yani aslanlar›n kendi tarihini yazmas› kaç›n›lmaz olmufltur. Tarihte kad›nlar›n kendi adlar›na yazma kararl›l›¤› gösterebilmeleri bile bir mücadeleyi gerektirmifltir. Tarih bir kad›n yazar› kimsenin okumak istemeyece¤i ya da dikkate almayaca¤› için kendi adlar›yla de¤il erkek takma adlar›yla yazmak zorunda kalan kad›nlarla doludur. Aurore Lucile Dudevant bunlardan yaln›zca birisidir. Feminist tarihçilerin öncülerinden Joan Kelly Gadol “kad›n tarihinin hedefi, kad›nlar› tarihe kazand›rmak ve kad›nlar›n tarihini de kad›nlara kazand›rmakt›r” der. Kad›nlar›n kendi tarihine sahip ç›kmas› ve yaz›m›na giriflmesi birkaç aflamal› gerçekleflmifltir. Bafllang›çta geriye dönük tarihte önemli roller üstlenmifl ama k›y›da köflede b›rak›lm›fl kad›nlar› tek tek bulup ç›kararak tarihte hak ettikleri önemli konuma tafl›m›fllard›r. Flora Tristan bu ba¤lamda çarp›c› bir örnektir. Marx ve Engels’le ça¤dafl bir öncü kad›n olmas›, gerek iflçi s›n›f›n›n gerekse kad›nlar›n mücadelesine dair önemli katk›lar› olan “iflçilerin birleflmesi” düflüncesinin gerçek öncüsü olmas› ve bir iflçinin kar›s›n› “proleterin proleteri” olarak tan›mlamas›yla 盤›r aç›c› bir tarihsel kiflilik olmas›na ra¤men erkek ça¤dafllar›n›n gölgesinde b›rak›lm›flt›r. Görüflleri nedeniyle marjinallefltirilen, k›y›ya itilen, unutturulan Flora Tristan’› tarihin tozlu raflar›ndan 2. dalga kad›n hareketinin feminist tarihçileri indirmifltir. Ancak bu sayede kad›nlar onun bugün için dahi ilerici kabul edilebilecek fikirlerine sahip olabilmifltir. Bir di¤er aflama, toplumsal hareketlerin önemli dinamikleri olan, ama mücadeleleri yok say›lm›fl kad›nlar›n deneyim ve mücadelelerini ve sonunda u¤rad›klar› haks›zl›klar› gözler önüne sermek olmufltur. Frans›z devrimine etkin olarak kat›lm›fl, hem kad›nlar› devrim mücadelesine katmak hem de kad›nlar›n haklar› için mücadele etmek noktas›nda önemli katk›lar sunmufl Olympe de Gouges, Madame de Rol-
57
Devrim Yolunda
KURTULUÞ erkeklerle ittifak iliflkileri alt s›n›flardan ka- postmodernizm ak›m›ndan etkilenen feminist d›nlar›n görünmezli¤ine ya da tarihte yok sa- tarihçileri bu kez tarihi ortaya at›lan itirazlar y›lmalar›na sebep olmufltur. Benzer durum be- ›fl›¤›nda yeniden gözden geçirmeye ve tarihin yaz ›rktan kad›nlar›n siyah ›rktan kad›nlar› kad›nlar aç›s›ndan da asl›nda ne denli tek yanveya Avrupal›, Amerikal› kad›nlar›n 3. dünya l› yaz›ld›¤›n›n keflfine sürüklemifltir. Bu keflifle, ülkesinden kad›nlar› görünmez k›lmalar›na ya bat›l› kad›nlar›n 3. dünya ülkelerinden kad›nda tarihten d›fllamalar›na dolay›s›yla tek yanl› lara dair yazd›klar› tarihin, onlar› anlat›rken tarih yaz›m›na sebebiyet vermelerine yol aç- kulland›klar› bak›fl aç›s›n›n da en az erkeklerin m›flt›r. kad›nlar› anlat›rkenki bak›fl aç›s› kadar tek Kad›n hareketinin birikimleri ve feminist yanl› ve fakl›l›klar› görmezden gelen ya da bateorinin ortaya att›¤› kavramlar feminist tarih- t›l› bir gözle elefltiren bir yaklafl›m oldu¤u göçilerin esin kayna¤› olmufltur. Kad›n hareketi- rülmüfltür. nin teorik ve pratik tüm ad›mlar› feminist taFeminist tarih yaz›m›n› belirleyen önemli rihçilerin önünde bir kanal açm›flt›r. Her yeni kavramlardan biri de toplumsal cinsiyet kavrakavram, her yeni itiraz ve elefltiri feminist ta- m› olmufltur. ‹lk ortaya at›l›fl› itibariyle kad›nrihçileri, tarihi bu yenilikler üzerinden yeniden lar›n ezilmiflli¤ini biyolojik farkl›l›klar üzerinsorgulamaya ve yeni katk›lar sunmaya itmifltir. den aç›klayan ve do¤allaflt›ran yaklafl›ma itiraz Bu sebeple kad›nlar›n tarihini ve tarihin femi- olarak “kad›nlarla erkekler aras›ndaki yap›sal nist bir süzgeçten geçirilerek yeniden yaz›m›n› eflitsizli¤i, hiyerarflik iliflkiyi” tarifleyen topkad›n hareketinden ve feminist teori ve pratik- lumsal cinsiyet kad›nlarla erkeklerin iki ayr› ten kopuk ele alamay›z. toplumsal grup olmas›n› aç›klamakta ve cinsiFeminist hareket uzunca bir süre kad›nlar›n yetler aras›ndaki iliflkileri toplumsal müdahaortak ezilmiflli¤ine ve ortak deneyimlerine lenin bir alan› haline getirmektedir. Bu kavram odaklanm›flt›r. 2. dalga kad›n hareketinin ç›k›fl feminist tarihçiler için analitik yöntem aç›s›nnoktas›n› oluflturan kad›nlar›n patriyarkal dü- dan yeni bir kanal açm›flt›r. Toplumsal cinsiyet zende erkekler taraf›ndan ortak ezilmiflli¤i kavram› ortaya at›ld›ktan sonra feminist teuzunca bir süre teorik aç›l›m›n mihenk tafl› ol- orisyenler, feminist tarihçiler taraf›ndan s›kl›kmufltur. Bu feminist tarihçileri geriye dönük la tercih edilen bir kavram haline gelmifltir. Joolarak kad›nlar›n ortak ezilmiflliklerinin anali- an W. Scott “Toplumsal Cinsiyet: Tarihsel Anazini yapmaya itmifltir. Kad›nlar›n tarihsel sü- lizin Kullan›fll› Bir Kategorisi” bafll›kl› makalereçteki ortak ezilmiflliklerinin tarihsel kökenle- sinde, “toplumsal cinsiyet, iktidar iliflkilerini rine do¤ru bir yolculu¤u bafllatm›flt›r. Oysaki göstermenin temel yollar›ndan biridir, dolay›bu ortak ezilmiflli¤e dikkat çeken ikinci dalga s›yla tarihsel analiz için vazgeçilmez bir katekad›n hareketinin ileriki aflamalar›nda farkl›- goridir” der. Bu çerçevede do¤al olarak feminist l›klar›n ve kad›nlar aras› iktidar iliflkilerinin tarihçiler aç›s›ndan, erkeklerle kad›nlar aras›nsorgulanmas›, araflt›daki iktidar iliflkileri, r›lmas› farkl› teorik belli zamanlarda belli Tarihi anlamaya •alÝßma •abasÝ salt aç›l›mlar› kaç›n›lmaz toplumlardaki cinsel k›lm›flt›r. Kad›nlar›n ve kültürel davran›flretrospektif bir merak deÛilse, geortak ezilmiflli¤inin lar, toplumsal cinsileceÛi inßa mŸcadelemize de yol teorik aç›l›m› yap›l›ryetten ba¤›ms›z ele gšsterecekse bunu geleceÛe dšken benzerlikler ne al›namam›flt›r. Bafll› nŸk nasÝl bir deÛißim dšnŸßŸmŸ denli önemliyse yeni bafl›na ayr› bir yaz›hedeflediÛimizle baÛlantÝlandÝraaç›l›mlar da farkl›l›kn›n konusu olabilecek cak bir yšntemle ele almalÝyÝz. lar da bir o kadar olan toplumsal cinsiHedefimiz sosyalizm šnkoßullu önemli olmufltur. yet meselesinin kenkadÝnlarÝn kurtulußunu i•eren bir Farkl›l›klara dikkat disi de ortaya at›ld›¤› toplumsal deÛißim ve dšnŸßŸm çeken ak›mlardan biri tarihten bugüne döolduÛuna gšre, ge•miß tarihi dikmodernizme itiraz nüflüme u¤ram›fl bir kate alan teori ve pratiÛin i• i•e olarak ortaya ç›kan kavramd›r asl›nda. ge•tiÛi bir eylem programÝna ihtipostmodernizmdir. Bir süre sonra topBu yeni itiraz noktas› lumsal cinsiyet terimi yacÝmÝz olduÛu gšzden ka•mama-
lÝdÝr. 58
Devrim Yolunda
KURTULUÞ s›ndaki iktidar iliflkisini de gözden kaç›rmamaya özen göstermeliyiz. Kad›nlar aras› farkl›l›klar ve iktidar iliflkileri ba¤lam›ndaki bu analizler bu durumu bilince ç›karmay› ve geçmifle dönük bir muhasebeyi, özelefltiriyi, gelece¤e dönük farl›l›klar› meflru gören bir hassasiyeti gerektirmektedir. Ancak farkl›l›klara hassasiyet gösterirken farkl›l›¤›n haddinden fazla yüceltilmesi, fetifllefltirilmesi de postmodernizmin ortak mücadelenin de önünü t›kayan bir bireyselcili¤e kadar gitme tehlikesini beraberinde getirecektir. Bir di¤er önemli nokta ise postmodernist söylemin yap›bozumcu olmas›d›r. Tek bafl›na yap›bozumculu¤a saplan›p kalmak, yap›lar› dönüfltürme ve yeniden inflay› göz ard› eden bir yaklafl›m riskini tafl›maktad›r. Post modernizmin iktidar iliflkilerine ve evrensel benzerlikler ilkesine yap›bozumcu itirazlar getirmesi perspektifi önemlidir ancak tek bafl›na yeterli de¤ildir, yeni bir toplum yaratma projesinden yoksun ve dönüfltürmeye dönük bir pratikten uzak oldu¤u ölçüde zay›ft›r. Tarihi anlamaya çal›flma çabas› salt retrospektif bir merak de¤ilse, gelece¤i infla mücadelemize de yol gösterecekse bunu gelece¤e dönük nas›l bir de¤iflim dönüflümü hedefledi¤imizle ba¤lant›land›racak bir yöntemle ele almal›y›z. Hedefimiz sosyalizm önkoflullu kad›nlar›n kurtuluflunu içeren bir toplumsal de¤iflim ve dönüflüm oldu¤una göre, geçmifl tarihi dikkate alan teori ve prati¤in iç içe geçti¤i bir eylem program›na ihtiyac›m›z oldu¤u gözden kaçmamal›d›r. Burada bireyselcili¤e kaymaks›z›n, örgütlülü¤ün önemini yitirmeksizin, farkl›l›klar› göz ard› etmeyen bir yanyana gelifli olanakl› k›lmak önemlidir. De¤ifltirip dönüfltürme ütopyas› ancak örgütlülü¤ün gücüyle ütopya olmaktan ç›k›p gerçekleflebilir. ‹flte bu noktada tarihsel materyalizm ve diyalektikten gücünü olan marksist teorinin postmodernizme üstünlü¤ü ortaya ç›kmaktad›r. Geçmifl, flimdi ve gelece¤in süreklili¤i içersinde kendi tarihimize sahip ç›kmak ve kad›nlar›n tarihini geçmiflten bugüne özgürleflmeye giden yolun önündeki tafllar› ay›klayan, bugünden bafllayarak gelece¤i de¤ifltirmek iddias›n› temellendiren bir yaklafl›mla ele almak hedefimiz olmal›d›r.
özellikle akademik çevrelerde kad›nl›k durumunu aç›klayan kimi terimlerin yerine kullan›lmaya bafllanm›flt›r. Daha prestijli bir terim olmas›, hem kad›nlara hem de erkeklere hitabeden bir çerçeveyi içeriyor olmas› tercih edilirli¤ini art›rmakla beraber, git gide ilk ç›kt›¤› içerikten uzaklaflarak içinin boflalt›ld›¤› bir kavrama dönüfltürülmesiyle beraber karmafl›k bir hale gelmifltir. Dolay›s›yla kad›nlar›n marjinallefltirilmesi, ”kad›n tarihi”nin revaçta görülmemesiyle de ba¤lant›l› olarak, özellikle de eflitlenme çerçevesinde ele al›nmaya baflland›¤›nda kad›nl›k durumunun görünürlü¤ünü maskeler hale dönüfltürülmüfltür. Hatta süreç içersinde “feminist tarih” ya da “kad›n tarihi” terimlerinin yerini “toplumsal cinsiyet tarihi” terimi alm›flt›r. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda içi boflalt›lm›fl kullan›m biçimiyle kad›nlar›n tarihteki görünmezli¤ini veya tarihe elefltirel bak›fllar›n› maskeleme riskini tafl›d›¤›n› da göz ard› etmemek gerekir. SONUÇ YER‹NE
Kad›nlar›n tarihteki görünmezliklerine ve bunu aflma çabalar›na dair bu k›sa hat›rlatma, geçmifline sahip ç›kmayanlar›n gelece¤ini de yönlendiremeyece¤inden hareketle dersler ç›kar›lmas› aç›s›ndan önemlidir. Kad›nlar›n kendi tarihlerine sahip ç›kma süreçleri de asl›nda bafll› bafl›na elefltirel yaklafl›m› gerekli k›lmaktad›r. Bu ba¤lamda kad›nlar›n tarihine sahip ç›karken liberalizme, benzerlikler ve farkl›l›klar meselesine, kad›nlar aras›ndaki iktidar iliflkilerine, postmodernizme, toplumsal cinsiyete nas›l yaklaflt›¤›m›z önem kazanmaktad›r. Liberalizm farkl›l›klar›n üstünü örtmekte ve s›n›ftan, ›rktan, toplumsal cinsiyetten ba¤›ms›z soyut bir “insan” eflitli¤ine vurgu yapmaktad›r. Liberalizmin bize sundu¤u evrensel ve soyut benzerliklere itiraz etmek, liberalizmin eflitliközgürlük-kardefllik fliar›yla sundu¤u vatandafll›k sözleflmesinin kad›nlar› kapsamad›¤›, erkek kardefller aras› bir toplumsal sözleflme oldu¤u bilinciyle tarihi okumak önemlidir. Kad›nlar aras›ndaki ortak ezilmiflli¤in tarihteki izlerini sürerken benzerlikler kadar farkl›l›klar› da gözard› etmemeye ve erkeklerle kad›nlar aras›ndaki iktidar iliflkisini sorgularken kad›nlar ara-
59
ANTÜEMPERYALÜZM NEYÜ …RTER? BARIÞTA ERDOST
H
indistanl› marksist Prabhat Patnaik, Berlin Duvar›n›n y›k›l›fl›ndan tam bir y›l sonra yay›nlanan “Emperyalizme Ne Oldu?” bafll›kl› makalesinde, “art›k neredeyse hiç kimse emperyalizmden sözetmiyor” diyor ve ekliyordu: “Panama’n›n iflgali ya da Nikaragua ve El Salvador’a askeri müdahaleye karfl› radikal tepkiler emperyalizm hakk›nda teorik önermelere dönüflmüyor.”1 Oysa 1970’lerde emperyalizm her marksist tart›flmada belki de en önemli yeri iflgal etmekte, emperyalizmin “üçüncü dünyadaki” rolü üzerine bir y›¤›n makale ve kitap yaz›lmaktayd›. Ama 1990’lara gelindi¤inde, “dünyay› karakterize eden temel ekonomik iliflkiler dizisi olarak emperyalizm” gücünden hiçbir fley kaybetmemiflken, “emperyalizm bafll›¤› alt›nda toplanan iliflkiler sistemi hemen hemen hiç de¤iflmemiflken”, emperyalizmden sözetmek anakronizm haline gelmiflti. Yaflan›lan ça¤›n temel özelli¤ini belirtmek için “küreselleflme” terimi kullan›lmaya baflland›. Reel sosyalizmin çökmesiyle birlikte kapitalizmin hakiki bir dünya sistemi olmas› için, dünyan›n her köflesini uluslararas› sermayenin tahakkümüne çekmesi için önünde hiçbir engel kalmam›fl gibi görünüyordu. Belki, 70’lerde emperyalizm kuram› “marksistlerin bile yolu nas›l bulacaklar›n› bilmedikleri bir Babil kulesi haline geldi¤i”2 için, belki so¤uk savafl sonunda “ABD üç amac›na da (komünist devletlerin geliflmesinin engellenmesi/ortadan kald›r›lmas›, di¤er güçlü ülkeler üzerinde otoritesinin sa¤lanmas›, üçüncü dünya ulusalc›l›¤›n›n yenilgiye u¤rat›lmas›) ulaflt›¤›”3 için, belki “emperyalizmin, kendi hege-
monyas›na karfl› potansiyel tehditleri ‘halletmede’ çok baflar›l› olmas› olgusu bizi onun her yerde karfl›m›za ç›kan varl›¤›na karfl› kay›ts›z hale getirdi¤i”4 için, nedeni her ne olursa olsun sonuçta anti-emperyalist devrimci muhalefetin gerilemesinin bir göstergesi olarak, art›k neredeyse hiç kimse emperyalizmden sözetmezken, emperyalizm ilk kez “anavatan›nda” sald›r›ya u¤rad› ve emperyalizmin ekonomik ve askeri simgeleri vuruldu. So¤uk savafl biterken önemsizlefltirilen ve “eski bir çift ayakkab› gibi” bir kenara at›labilece¤i san›lan, ancak ABD’nin küresel egemenlik için büyük stratejisinin hayata geçirilmeye bafllanmas›yla birlikte yeniden, ve bu kez bütün kesimlerin (farkl› içeriklerle de olsa) gönderme yapmak zorunda kald›¤› bir kavram olarak bafl köfleye oturan “emperyalizm”, sözcük olarak 1851 y›l›ndan itibaren kullan›lmaya baflland›. Gerçek kavramsal içeri¤ine ise, 1900’lerin bafllar›nda, birkaç büyük gücün dünyay› sömürgeler, yar›-sömürgeler ve nüfuz alanlar› olarak paylaflt›¤›, yeniden-paylafl›m›n fliddetli bir rekabeti ve savafl› zorunlu k›ld›¤› bir politik atmosferde ve esas olarak marksist kapitalizm analiziyle (kapitalist birikimin analiziyle) do¤rudan ba¤lant›l› olarak kavufltu. Sömürgelerdeki ulusal kurtulufl hareketlerinin antiemperyalist dalgas›, ‹kinci Dünya Savafl› ard›ndan ABD hegemonyas›n›n dekolonizasyonla belirlenmesinin bafll›ca nedeni oldu. Dekolonizasyonu izleyen y›llarda, emperyalizm kavram›, yayg›n olarak, ekonomik bak›mdan geri ve zay›f ülkelerin güçlü olanlarca tahakküm alt›na al›nmas› anlam›nda ya da prekapi-
60
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yonalizm do¤du[¤unu]”6 müjdeliyordu. Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) Seattle’daki bakanlar toplant›s›n› protesto eden farkl› ülkelerden yüzlerce farkl› örgüt ve onbinlerce göstericinin eylemi, zirvenin baflar›s›zl›kla sonuçlanmas›na da yolaçarak, umut verici bir ç›k›fl yakalam›flt›. Bu “küresel ekonomiyi demokratiklefltirme mücadelesi”nde “ilk küresel devrimin parçalar›n›n biraraya gelmekte”7 oldu¤unu görenler vard›. DTÖ, IMF, Dünya Bankas› (DB) gibi kapitalist dünya ekonomisinin uluslararas› kural koyucu kurulufllar›n›n toplant›lar›n› yapt›klar› kentleri protesto alan›na çevirmeye bafllayan bu küresellefltirilenlerin küreselleflmeye küresel isyan›, içerdi¤i çok çeflitli muhalif unsurlar›n neoliberal küreselleflmeye tabandan ve uluslararas› tepkisini örgütleyebilmesi anlam›nda hem yeni bir anlay›fl› yans›t›yordu hem de yönelimleri aç›s›ndan ucu aç›k bir potansiyel tafl›yordu. Ancak 11 Eylül, ard›ndan Afganistan ve Irak iflgalleri bu hareketin kendi olanaklar›n› büyütmesine zaman tan›mad›. Küresel zemin ve iklim de¤iflti. Bir baflka ifadeyle yeni yüzy›l›n bafllang›ç tarihi 30 Kas›m 1999’dan 11 Eylül 2001’e kayd›. Daha aç›k bir ifadeyle, küreselleflmenin kap›dan kovdu¤u emperyalizm bacadan içeri giriverdi! 30 Kas›m 1999 (ya da Seattle süreci), uluslararas› sermayeye, bu sermayenin gereklerini devletlere dayatma araçlar› olarak DTÖ, IMF, DB gibi kurulufllara, çokuluslu flirketlerin küresel egemenli¤ine karfl› yerel tepkileri uluslararas›laflt›ran, bileflenlerinin çeflitlili¤inden güç almaya çal›flan, k›smen reformist k›smen radikal, farkl› derecelerde antikapitalist (ama zorunlu olarak sosyalist de¤il!) bir eylemlili¤i ifade ediyordu. 11 Eylül süreci, bu hareketin potansiyellerini gelifltirmesine zaman b›rakmadan küresel iklimi de¤ifltirdi. ABD’nin Afganistan’› ve Irak’› iflgali, küreselleflmenin aktörleri olarak flirketleri, dolay›s›yla yoksullu¤a ve yoksullaflmaya karfl› ekonomik mücadeleyi (“küresel ekonomiyi demokratiklefltirme mücadelesini”) geri plana iterken, devletleri ve ordular›, emperyalizmin aktörleri olarak, silahl› direnifl örgütlerinin politik mücadelesiyle birlikte sahnenin en görünür yerine yerlefltirdi. Antikapitalist ekonomik mücadele, antiemperyalist politik mücadeleyle çak›flmaktan imtina edince, küresellefltirilenlerin küreselleflmeye küresel
talist toplumsal formasyonlar›n dünya kapitalist sistemine dahil edilmesinin buralarda ortaya ç›kard›¤› “çarp›k” yap›lar› analiz etmenin bir arac› olarak kullan›ld›. Bütün bu dönemin en belirgin özelliklerinden biri sosyalist dünya ile ulusal kurtulufl hareketleri aras›nda antiemperyalist “ortak payda”da kurulan ittifakt›. Yaln›zca biri kapitalist/emperyalist öteki sosyalist iki kutuplu dünyan›n do¤as› gere¤i, birinden her uzaklaflma nesnel olarak ötekine yak›nlaflma anlam›na gelmiyordu, ayn› zamanda ezilen s›n›flar›n kurtulufl mücadelesiyle ezilen uluslar›n kurtulufl mücadelesinin farkl› yol ve yöntemlerini ayn› özgürleflme hedefi potas›nda yanyana getirebilen bir ideolojik flemsiye sözkonusuydu. YERYÜZÜ
Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›yla, yeryüzünün uluslararas› sermaye taraf›ndan kapitalist bir “global köy”e çevrilmesinin önündeki en büyük politik engel bertaraf edilmifl oldu. 90’l› y›llara neoliberal yeni dünya düzeninin küreselleflme ideolojisi damgas›n› vurdu. “Küresel piyasa ve küresel üretim çevrimleriyle birlikte bir küresel düzen, yeni bir yönetim mant›¤› ve yap›s›, k›sacas› yeni bir egemenlik biçimi ortaya ç›kt›. ‹mparatorluk, bu küresel mübadeleyi etkinlikle düzenleyen politik özne, dünyay› yöneten egemen güç” oldu. “Emperyalist dünya haritas›ndaki ayr› ulusal renkler ‹mparatorlu¤un küresel gökkufla¤› içinde erimekte ve kaybolmakta”yd›. “Emperyalizm miyad›n› doldurmufltu”. “‹mparatorlu¤un kuruluflu, kendinden önceki iktidar yap›lar› için herhangi bir nostaljiyi ortadan kald›rmak ve –küresel kapitalizmden korunmak için ulus-devleti yeniden canland›rmaya çal›flmak gibi- eski düzene dönüflü gerektiren her tür politik stratejiyi reddetmek üzere ileriye at›lm›fl bir ad›m”d›.5
Yeni yüzy›l›n 30 Kas›m 1999’da, “küresellefltirilenler”in Seattle’daki isyan›yla bafllad›¤›n› düflünen Luis Hernandez Navarro, bu “küresellefltirilenler”in, neoliberal küreselleflme ideolojisinin yaratt›¤› yeni bir ulusötesi siyasi aktör oldu¤una inan›yor ve “Modern bilgisayar a¤lar›, yüzlerce STK’n›n ortaya ç›kmas› ve dünyan›n her yerine kolayl›kla seyahat edebilme imkan› sayesinde ulusal s›n›rlar› aflan direnifl kümeleri olufltu[¤unu] ve yeni bir enternas61
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yonlar› soka¤a döken “savafl karfl›t›” dinami¤in “iflgal karfl›t›” olamamas›nda ifadesini bulan, küresel ekonomiyi demokratiklefltirme mücadelesindeki yar›lma esasta, iflgal alt›ndaki ülkelerdeki direnifl hareketlerinin genel olarak “baflka bir dünya”n›n, ama Porto Alegre’nin ve tüm Sosyal Forumlar›n mümkün oldu¤unu düflündü¤ü “baflka bir dünya”n›n de¤il, kimilerine göre dinsel gericilikle, kimilerine göre islami fundamentalizmle belirlenmifl “baflka bir dünya”n›n ideolojisiyle “sakatlanm›fl” oldu¤u saptamas›ndan kaynakland›. ‹flgale direnenler, ister-istemez, daha önce emperyalist merkezlerde imal edilmifl “medeniyetler çat›flmas›”n›n de¤irmenine su tafl›maktayd›lar ve tarihin ironisi olsa gerek, küreselleflmeye isyan eden küresellefltirilenlerin bebeklik ça¤›ndaki hareketi (bu hareketin bileflenlerinin ço¤unlu¤u), bu bir türlü küreselleflmemifl öteki medeniyetin iflgal karfl›t› direnifliyle zihinsel ya da davran›flsal bir ba¤ kuramad›. En fazlas›ndan, ABD’nin oralara demokrasi falan götürmedi¤i, zaten istikrar› da sa¤layamad›¤› teslim edildi. Bu direniflin nesnel olarak emperyalizmin azg›n sald›rganl›¤›n› e¤er henüz geriletmediyse bile dizginlemesi, onu uluslararas› “demokrasi” mücadelesinin bir parças› yapmaya yetmedi. 11 Eylül’de Pentagon’un ve Dünya Ticaret Merkezi’nin vurulmas›n›n ard›ndan ABD’nin Afganistan’a sald›r›s›ndan bir y›l sonra, 2002’de yay›nlanan “Emperyalizmin Yeniden Keflfi” bafll›kl› makalesinde, John Bellamy Foster flöyle yaz›yordu: “20. yüzy›l ... boyunca emperyalizm kavram›, kapitalist dünyan›n yönetici çevrelerinde, kabul edilebilir politik söylem alan›n›n d›fl›nda düflünüldü. ... Emperyalizme referans ... her zaman yazar›n politik yelpazenin sol taraf›nda oldu¤unun bir göstergesiydi. ... Bugün birdenbire bu kural de¤iflmifltir. Birleflik Devletler entelektüelleri ve politik eliti, ... “emperyalist” veya “neo-emperyalist” misyonlar› aç›k bir flekilde s›cakl›kla kucaklamaktad›r.”11 1970’lerde, üstelik Vietnam savafl› sürerken, “kibar akademisyenlerin bilim-d›fl› buldu¤u”12 emperyalizm kavram›n›n flimdi düzen söylemi içinde tamamen kullan›labilir bir terim olmas› için gereken fley, Foster’a göre, onun ekonomik hiyerarfli ve sömürü konseptinden kurtulmas›, kapitalizm ile iliflkisinin kesilmesidir. Sonuç fludur: uluslararas› arena yirmi y›l gibi k›sa bir zaman dilimi içinde bir tezi iki
isyan› yar›lma yaflad›. So¤uk savafl sona erdikten sonra, ABD’nin “süper güce sahip rakibi haritadan silinince”, Bat›n›n art›k askeri güç bak›m›ndan rakipsiz hale geldi¤i, ekonomik bak›mdan da Japonya hariç herhangi bir ekonomik meydan okumayla karfl› karfl›ya olmad›¤› saptamas›ndan yola ç›kan Samuel P. Huntington, küresel politikan›n merkezine Bat›l› kültürlerle Bat›l›-olmayan kültürler aras›ndaki çat›flman›n yerleflece¤ini ileri sürüyordu. Bat›’n›n “ferdiyetçilik, liberalizm, anayasac›l›k, insan haklar›, eflitlik, hürriyet, hukuk nizam›, demokrasi, serbest piyasa, kilise ve devletin ayr›lmas›”8 vb. kavramlar› öteki medeniyetlerin karfl›l›k gelen kavramlar›ndan temelden farkl›yd›. Uluslararas› siyaset ve güvenlik meselelerinin fiilen ABD-‹ngiltere-Fransa taraf›ndan (BM Güvenlik Konseyi eliyle), iktisadi meselelerin de ABD-Almanya-Japonya taraf›ndan (IMF vb. eliyle) karara ba¤land›¤› bir “Bat› tahakkümü” tasvir edilmekte ve “medeniyetler aras› mücadele[nin], hakim global mücadele tarz› olarak ideolojik ve di¤er mücadele biçimlerinin yerine geçece[¤i]”9 öngörülmekteydi. Bu “öngörü” özünde, ABD hegemonyas›n›n izleyece¤i yeni dünya stratejisinin sosyolojik argümanlar›n›n imal edilmesinden ibaret oldu¤u için, ikili bir hat izlemekteydi. Buna uygun olarak elde edilecek sonuç da bir taflla iki kufltu: Medeniyetler çat›flmas› güya “ideolojik-olmad›¤›” için, emperyalist tahakküme karfl› ç›k›fl “izolasyonist bir reaksiyon”a indirgenmekte, ayn› zamanda da “bilhassa Avrupai ve Kuzey Amerikan unsurlar› aras›nda daha büyük bir birlik ve dayan›flma”n›n10 ilerletilmesinin de do¤al-kültürel gerekçelendirilmesi sa¤lanm›fl olmaktayd›. Bir yandan ekonomik hiyerarfli ve sömürü sisteminin tepesinde, Bat›l› de¤erler çevresinde türdefl ve ç›kar birli¤i içinde bir yap› varm›fl (ya da olabilirmifl) gibi yap›lmakta (dolay›s›yla sermayeler aras› rekabet ve emperyalist devletler aras› çat›flma gözard› edilmekte), öte yandan bu tepenin afla¤›dakilerle (Bat›l›-olmayanlarla) ayn› dili konuflmad›¤› tespitiyle de ezen-ezilen çeliflkisi ve çat›flmas› “kastlaflt›r›lmak” (dolay›s›yla tepede baflka bir dünya isteyenlerle afla¤›da baflka bir dünya isteyenlerin ortak paydas› olmad›¤› sergilenmek) istenmekteydi. Irak iflgali öncesinde, özellikle ABD’nin iflgal politikas›na yamanm›fl AB ülkelerinde mil-
62
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ucundan da s›namam›za olanak sa¤layacak bir laboratuvar ifllevi görmüfltür: sa¤ gözünü yumup emperyalizmsiz bir kapitalizm görenler de, sol gözünü yumup kapitalizmsiz bir emperyalizm görenler de dünya-tarihsel sahnede tökezlemektedirler.
“ulusalc›”-sol ise, “yurtseverli[¤in] komünist kimli¤in en önemli unsurlar›ndan biri” oldu¤unu ve “emekçilerin s›n›f ç›karlar›n›n da gere¤i”13 oldu¤unu düflünüyor. “Ulusalc›” kal›nca milliyetçi olunmad›¤›n› düflünüp rahatlayanlardan, içerisi-d›flar›s› düflman kaynad›¤›ndan militarizme s›¤›nmak... VE ÜLKE tan baflka çare bulamayanlara, “Türklerin ulusal ç›karlar›n›n” “Kürtlerin demokratik haklaTürkiye’de son y›llarda kitlesel bir yayg›nl›k r›ndan” önce gelmesinin dünyan›n ezeli-ebedi kazanan “antiemperyalist” söylem, hem Afga- do¤al durumunun bir gere¤i oldu¤unu sanannistan ve Irak iflgallerine müslüman tepkinin, lara kadar, ça¤r›c›l›¤›n› Atatürkçü Düflünce hem Irak’ta Güneyli Kürtlerin ABD deste¤inde Dernekleri’nin üstlendi¤i Cumhuriyet mitingdevletleflmesine flovenist/militarist tepkinin, lerinde de görüldü¤ü üzere çok kalabal›k bir hem küreselleflmeye ulus-devletçi tepkinin, hem “yurttafllar toplulu¤u”, “Naz›m’›n fliirleri, Ruhi AB sürecinde Ermeni ve K›br›s sorunlar›nda Su’nun davudi sesi, Tolga Çandar ve Edip Akkuflat›lm›fll›k yaflayan milliyetçi tepkinin, hem bayram’›n türküleri eflli”¤inde, ”Mustafa KeKürt ulusal hareketinde emperyalizmin Türki- mal sevgisi, yurt sevgisi ve laikli”¤i, “ba¤›ms›zye’yi bölme niyetini “keflfeden” ve PKK’yi em- l›kç› ve emperyalizm karfl›t› bir söylemle büperyalizmin aleti olarak gören “ulusalc›” tepki- tünleflti”rebiliyor. “Türkçü, ›rkç› bir milliyetçinin, hem Türk milliyetçili¤inin azg›nlaflmas›n›n lik”14 sergilenmemifl olmas› da sevindirici müsebbibi olarak görülen “antiemperyalist-ol- bulunuyor! “Ne ABD Ne AB, Tam Ba¤›ms›z Türkiye” mayan” Kürt milliyetçili¤ine liberal tepkinin garip bir bulamac› olarak, nerdeyse herkesin ken- slogan›, nas›l mitinglerin as›l tertip edilme nedi konumunu meflrulaflt›rmas›na olanak sa¤la- deninin, yani asker-sivil bürokrasinin efli türyan ve dolay›s›yla hiçbir fleyi aç›klamaz hale ge- banl› bir AKP’liyi cumhurbaflkan› olarak görlen bir laf oyununa dönüfltü. mek istememesinin üzerini örtmüyorsa, KürtHer antiemperyalizmde kaç›n›lmaz olarak lerin nas›l istiyorlarsa öyle yaflamay› seçebilme bir milliyetçilik bularak mesafelenmek derdin- özgürlüklerini gasbetmek ad›na önüne geleni de olan liberal-sol, bu kah devletçi, kah milita- linç etmeye kalkan flovenist histerinin de üzerist, kah ›rkç› olabilen milliyetçi “antiemperya- rini örtmemektedir. Niyet ve kayg› apaç›k ortalist” söylem karfl›s›ndad›r ama kimin neda liberal-demokratik reye niye dizildi¤inin de¤erlerini “emperyane kadar fark›nda olABD’nin Afganistan’› ve Irak’› iflflg ga lizm” sorunundan du¤u kuflkuludur. li, küreselleflflm menin aktörleri ola azade tutarak korurak flfliirketleri, dolay›s›yla yoksul “Örgütlü eme¤in yup-gelifltirebilece¤ini “yurtseverli¤i”nin solu¤a ve yoksullaflflm maya karflfl›› eko düflünüyor. D›flsal/yanuçlar›n› daha iyi keflfebanc› bir olguya yal›nomik mücadeleyi (“küresel eko debilmek için, “yurtset›mc›/milliyetçi karfl› nomiyi demokratikleflflttirme mü verlik” kavram›n› sorç›k›fltan demokrasi cadelesini”) geri plana iterken, gulamam›z gerekiyor. ad›na duydu¤u rahatdevletleri ve ordular›, emperya American Heritage Dics›zl›¤› emperyast bationary of the English lizmin aktörleri olarak, silahl› di ¤›ml›l›k iliflkileri karLanguage’a göre yurtserenifl örgütlerinin politik müca fl›s›nda duymuyor. verlik “Bir kiflinin ülkedelesiyle birlikte sahnenin en gö Bunun, “anti-empersine karfl› sevgisi ve rünür yerine yerleflflttirdi. Antika ba¤l›l›¤›”d›r. Ama ABD yalizmi itibars›zlaflp italist ekonomik m ü c a d e l e , a n t i siyasetinde geçerli olan t›rmak ve emperyalizemperyalist politik mücadeleyle “yurtseverlik” tan›m› bu me karfl› mücadeleyi de¤ildir. Geçerli tan›m çak›flflm maktan imtina edince, küre faflist demagoglara daha çok “bir kiflinin, selleflflttirilenlerin küreselleflflm meye terketmek” anlam›na hükümetin politikalar› geldi¤ini iddia eden küresel isyan› yar›lma yaflfla ad›. e¤er ulus-devletin ç›-
63
Devrim Yolunda
KURTULUÞ NOTLAR
karlar›na hizmet etmekle mazur gösteriliyorsa, söz konusu politikalara toplumsal maliyetine bakmaks›z›n destek vermesi”ne daha yak›nd›r. Birleflik Devletler’de, bu geçerli tan›m esas olarak fikri muhalefeti bast›rmak için kullan›lmaktad›r.”15
1 Prabhat Patnaik, “Emperyalizme Ne Oldu?” Dünya Solu, 1991, say›:7, s. 29 (“Whatever Happened to Imperialism?”, Mohthly Review, November 1990). 2
Giovanni Arrighi, The Geometry of Imperialism, New Left, London 1978, s. 17.
Elbette, ABD’yle Türkiye aras›nda emperyalizm ve ekonomik hiyerarfli anlam›nda paralellik kuracak de¤ilim. Ancak flu “ulus-devletin ç›karlar›na hizmet etmekle mazur gösterildi¤inde” “toplumsal maliyetine bakmadan destek” olunmas› istenilen politikalar›n, ulusalc›l›¤a/yurtseverli¤e nas›l ve ne kadar yedirilebildi¤i üzerine bir kez daha düflünülmesinde yarar olabilir. Marksizmin, her türlü ezme-ezilme iliflkisinde, ezilenlerin özgürleflme kavgas›n›n e¤er içkin bir dinami¤i de¤ilse do¤al müttefiki olma tarihsel özelli¤inden her kopufl girifliminin, yaln›zca onun enternasyonalist özünün sakatlanmas› anlam›na gelmedi¤i, ayn› zamanda onu devrimci ruhundan ar›nd›rmaya hizmet etti¤i an›msanmak kayd›yla. Sonuç fludur: Türkiye arenas› yirmi y›l gibi k›sa bir zaman dilimi içinde bir tezi iki ucundan da s›namam›za olanak sa¤layacak bir laboratuvar ifllevi görmüfltür: sa¤ kula¤›n› t›kay›p devletsiz bir sermayeden medet umanlar demokrasicili¤in ›l›k sular›nda, sol kula¤›n› t›kay›p devletçi bir antiemperyalizme soyunanlar militarizmin yamac›nda tökezlemektedirler. Ülke, yeryüzünün gerçek sorunlar›yla yüzleflmekten kaç›nabilmek için iki kat çaba sarfetmektedir, çünkü kendi sorunlar›n› derin dondurucuda arkaiklefltirip masals›-söylemlerle avunmaktan medet ummaktad›r.
3 Aijaz Ahmad, “Günümüz Emperyalizmi”, Socialist Register, 2004, s. 57 (“Imperialism of Our Time”, The New Imperial Challenge, Socialist Register 2004, London 2003). 4
Prabhat Patnaik, “agy”, s. 32.
5
M. Hardt & A. Negri, ‹mparatorluk, Ayr›nt›, ‹stanbul 2003, s. 17, 19, 20, 68 (Empire, 2000). 6
Luis Hernandez Navarro, “Küresellefltirilenlerin ‹syan›”, (K. Danaher & R. Burbach (der), Hadi Bunu Küresellefltirin!, Metis, ‹stanbul 2004, içinde) s. 48 (Globalize This!, Monroe 2000). 7
K. Danaher & R. Burbach (der), “Girifl: Halk Tarih Yaz›yor”, Hadi Bunu Küresellefltirin!, Metis, ‹stanbul 2004, s. 15 (Globalize This!, Monroe 2000). 8
Samuel P. Huntington, Medeniyetler Çat›flmas›, Vadi, Ankara 2001, s. 40 (“The Clash of Civilizations?”, Foreign Affairs, Summer 1993).
9
Samuel P. Huntington, agy, s. 48.
10
Samuel P. Huntington, agy, s. 48.
11
John Bellamy Foster, “Emperyalizmin Yeniden Keflfi”, Cosmopolitik, 2003, say›:4, s. 16 (“The Rediscovery of Imperialism”, Monthly Review, November 2002). 12 Harry Magdoff, “Introduction” [Pierre Jalee, Imperialism in the Seventies], 1972. 13 Aydemir Güler, “Yurtseverlik, Komünistlikle ‹çiçedir”, (Söylefli), Birgün, 22 A¤ustos 2007. 14
Metin Özu¤urlu, “14 Nisan Notlar›”, Halk›n Sesi, 24 Nisan 2007.
15 William Fletcher Jr., “ABD ‹flçileri Anti-Emperyalizmi Benimseyebilir mi?”, Monthly Review, May›s 2006, say›: 5, s. 120 (“Can U.S. Workers Embrace Anti-Imperialism?”, July-August 2003).
64
SAVAÞIN FELSEFESÜ* ‚ETÜN VEYSAL
"Karargah› bombalay›n!" - Mao Çe-tung
S
avafllar, tarihin her döneminde belli y›k›c›l›k gücüne sahip olmufltur. Eski bar›fllar, eski savafllar gibi kendi içkin nitelikleri gere¤i s›n›rland›r›lm›flt›r.1 Günümüz savafllar›, eskiden yap›lan savafllarda oldu¤u gibi s›n›rl› de¤il, evrensel (canl›l›¤›n tümünü kapsayan) bir y›k›c›l›¤› içermektedir. Ayn› zamanda bar›fl da, günümüz savafllar›n›n canl›l›¤›n tümünü kapsayan y›k›c›l›k niteliklerine ba¤l› olarak, tüm canl›lar› kapsayan bir uyumsall›¤› ve iflbirli¤ini gerektiren niteliklere sahiptir. T›pk› Hardt ve Negri'nin betimlemeleri gibi: Küresel sald›r›ya karfl›, küresel direnifl. Savafl›n kayna¤›n›n, mülkiyet ve egemenlik tutkusuyla iç içe geçti¤i; egemenlik tutkusuyla harekete geçen eylemlerin örgütlü, tarihsel, toplumbilimsel, ekonomik ve felsefi adland›rmas›n›n kapitalizme denk düfltü¤ü görülmektedir. Özel mülkiyet ve egemenlik tutkusu, bencil bireysellik h›rs›yla bütünleflmektedir. Egemenlik ve mülk edinme tutkusunun, baflkalar›n› yoksunlaflt›rmak, yoksullaflt›rmak ve kölelefltirmekten geçti¤i saptanabilmektedir. Ancak savafl›n kökenlerinde güç, iktidar ve egemenlik ögelerinin yan›nda; gelece¤in güvenli¤inin sa¤lanmas›n›n bulundu¤u da görülmektedir. Gerçi, günümüz savafllar›n› harekete geçiren sald›rganl›¤›n ve fliddetin köklerinde gelece¤in güvenli¤ini tehdidi de¤il; güç, zenginlik ve iktidar ögelerinin ele geçirilmesi oldu¤u belirlenebilmektedir. Günümüzde savafl, nükleer silahlar›n insan türünü yok edecek güce ulaflm›fl olmas› nedeniyle; gerçeklefltirilmesi düflünülen adaleti, eflitli¤i, hakikati, kardeflli¤i, özgürleflmeyi, kar-
fl›l›kl› yard›mlaflmay›, sevgiyi ve insanca olan› ortadan kald›rma tutkusundan baflka fley de¤ildir. Ancak her yerde insanl›k ve tüm insanca olan fleyler ad›na yürütülmektedir savafl. Savafl, sanki insanlar›n kendi istekleriymifl gibi kitlelere benimsetilmekte; milliyetçi savlarla, ahlaki kal›plarla insanlar savafla sürülmektedir. Savafl›n, vatan, millet, din ve önyarg›l› geleneksel ahlak anlay›fl›yla desteklenmesi söz konusudur. Savafla, köken ve dayanaklar›n› veren; insanlar aras›ndaki iliflkilerin niteli¤i, insanlar›n birbiri hakk›nda ne düflündükleriyle birbirlerine ne flekilde davrand›klar›d›r. Savafl, bencillikle ve onun kökleriyle de ilgilidir. Savafl, düzenli düzensiz iktidar çat›flmas› olarak her türlü kayna¤›n ele geçirilmesine yönelik örgütlü güçlerin ölümü de göze alarak düflmana sald›r›s›d›r. Savafl›n amac›, politik stratejinin gerçekleflmesine zemin haz›rlamakt›r. Savafl ve araçlar›n›n haz›rlad›¤› olanak ve koflullar politik olan› hayata geçirmeye hizmet eder. Savafl ça¤r›lar› ve 盤›rtkanl›klar›n›n, baflka olana öfke ve nefret tafl›d›¤›, sevgiyi ortadan kald›rd›¤› görülebilmektedir. Savafl k›flk›rtmalar›, kendi yaflam›n› koruma ad›na baflkalar›n›n yaflam›-n› yok etme, haklar›n› elinden almad›r. Savafl, insanlara, kültür ve tüm bilimler araçlaflt›r›larak insan› insan›n düflman› olarak gösteren, böylelikle para babalar›n›n, dev-tekelci flirket sahiplerinin, iktidar ve güç odaklar›n›n egemenliklerinin geniflletildi¤i; insanca duygu ve varl›klar›n tahrip edildi¤i, insanl›¤a karfl› giriflilen örgütlü bir yok etme giriflimi olarak görülmektedir. Savafl, yoksullar›n savaflt›r›ld›¤›, zenginlerin de bu ölüm kal›m çat›flmala-
65
Devrim Yolunda
KURTULUÞ r›ndan para kazand›¤›, iktidarlar aras›ndaki güç s›namas›d›r. Savafl, zenginlikleri kimin elinde tutaca¤› ve daha çok zenginleflece¤ini belirlemek için giriflilen ac›mas›z bir paylafl›m giriflimidir. Savafl, insan, hukuk, hak, ilke, ahlak ve kural tan›mamaktad›r. Savafl, hak gasp›d›r. Bu süreçte her fley bir tür savafl malzemesi olur. Savafl, her fleyi kendi amaçlar›na uygun olarak de¤ersizlefltirir. Çünkü her fley onun sonucuna ba¤lan›r. Savafl, insanlar›n vicdan ve onurlar›n› yaralayan bir olayd›r ve bu vicdanlardaki yaralanma, ne ölçüde e¤itim ve kültür arac›l›¤›yla törpülenip duyars›zlaflt›r›lmaya çal›fl›l›rsa çal›fl›ls›n; yine de insan olman›n toplum varl›¤› olmakla ba¤lant›s› varoldukça, ortadan kald›r›lamayacak insana özgü bir duygulanma, hissetme olarak yaflat›lacakt›r. Savafl, insan için ola¤and›fl›d›r. Çünkü hayvanlara mal edilen tür içi savafl hayvanlarda yoktur. ‹nsanlarda söz konusu olan, do¤aya ve insana yönelik örgütlü k›y›m, yok etme ve sald›rganl›k olarak savafl, insanl›¤›n y›k›m› ve bafl edilmesi gereken en büyük hastal›¤›d›r. Bu hastal›kla bafl edilmedikçe ve insan sa¤alt›lmad›kça; insan, insan olma etkinliklerinin anlam ve önemini gerçeklefltirip yaflayamayacakt›r. ‹nsan için karfl›l›kl› yard›mlaflma, yani birlikte yaflama, uyum, dayan›flma temel özellik olarak gelifltirilip güçlendirilmesi gereken niteliklerdir. ‹nsanl›¤›n as›l yasas›n›n bar›fl oldu¤u, ço¤u ayd›n, düflünür ve yazar taraf›ndan belirtilmifltir. Politikac› ve devlet adamlar›n›n dillerinden, mutluluk, kardefllik, dostluk, demokrasi ve bar›fl› hiç düflürmemeleri çok ilginçtir. Yine bu politikac›lar›n, iflkence gibi insanl›k d›fl› uygulamalara emir verip düflmanl›k tohumlar› ekerek savafl kararlar› vermeleri ilginçtir. Terör, bask›, fliddet ve sald›rganl›¤› savafllarda uygulamamal› diyenlerin; insanl›k ad›na savafla girmeleri ve insanl›k d›fl› olan ne varsa yapmalar›, her türlü insan, do¤a ve ahlaki ilkelerden söz edenlerin yine de hiçbir ahlaki kural tan›madan para, flan, fleref ve mevki peflinden koflmalar› inan›lmazd›r. Sözde insan ve toplum u¤runa kendilerini politikaya adayanlar›n flirket sahibi olmalar›, zenginliklerine zenginlik katmalar› ve dev dünya flirketlerine ortak olmalar› ya da ortakl›k paylar›n›n büyümesi ilginçtir. ‹nsan›n kendini dine, yine insan› din ad›na kendine kurban etmesi, savafl› istemeyenlerin ordu ve savafl bütçelerini büyütmeleri ilginçtir. ‹nsanl›¤›n en büyük sorunu e¤itimsizli¤in savafllara
güç katmas›n›n engellenmemesi ve tersine savafl›n dayana¤›n› oluflturacak flekilde insanlar›n e¤itimsiz b›rak›lmas›; bireylerin özgürleflmelerinin yol ve olanaklar›n›n kapat›lmas›, insanl›¤›n varoluflunu tehdit eden nükleer silah üretiminin; yine ayn› bar›fl ve demokrasi flampiyonlar› politikac›lar taraf›ndan gerçeklefltirilmesi ilginçtir. Tan›mad›klar› ve bilmedikleri yöneticiler ve amaçlar u¤runa, kendilerini, çocuklar›n›, yani geleceklerini k›yas›ya yok etmeye giriflen insanlar›n bilinçsiz, fluursuz eylemlerinin bir yerde toplanmas›d›r savafl. Savafl; sald›rganl›k, fliddet, dehflet, kin, nefret, k›skançl›k, çat›flma, ikiyüzlülük, yalan ve her türlü insanl›k d›fl› nitelikler üzerinde yükselmekte ve bu insanl›k d›fl› nitelikleri aç›k seçik ortaya ç›karmakta; tüm kötülükler bir potada eritilerek birlefltirildi¤inde ad›n› bulmaktad›r. SAVAfi, tüm insansal özniteliklerin y›k›m›d›r. Bar›flsa; kardefllik, eflitlik, özgürlük, sayg›, hoflgörü ve benzer tüm insansal nitelikleri içermekte; bu iyilik yüklü durum ve kavramlar›n birleflmesinden ad›n› almaktad›r. BARIfi, karfl›l›kl› sevgidir, bu karfl›l›kl›l›¤›n bilincinde olarak sevmek, vermek, paylaflmak, yard›mlaflmak ve dayan›flmakt›r. K›saca özetlenirse; savafl, insanl›k tarihi boyunca, insan›n insan, yani kendi olmak için girdi¤i u¤rafl sürecinde insan› olumsuzlayan olgular; bar›fl da, ayn› u¤rafl sürecinde insan›n, yani kendi olma çabalar›nda kazand›¤›, tarihsel süreçte olumsuzluklar karfl›s›nda insansal olan› ço¤altmada baflar›l› olarak korudu¤u, elde etti¤i niteliklerin toplam›na iflaret etmektedir. Daha önce de de¤inildi¤i gibi, savafl›n sözcük anlam›; toplumlar›n, devletlerin ekonomik politik ve sosyal ç›karlar›n› korumak veya egemenlik elde etmek amac›yla birbirlerine karfl› girifltikleri silahl› eylem olmas›d›r. Bar›fl genel ve kaba anlam›yla, savafl›n olmamas› durumudur denmiflti. Ebedi ya da kal›c› bar›fl ise; içinde hiçbir savafl nedeni bar›nd›rmayan iliflki ve koflullara iflaret eder. Günümüzde bar›fl, bir eylem durumunun olmamas› de¤il; geçici bir denge durumu olarak görülebilir. Ça¤›m›zda teknolojik ve bilimsel ilerlemelerin sonucu olarak yarat›lan savafl araçlar›; insanl›¤› yok etme tehdidi yaratmaktad›r. Böylesi bir durumda hiç kimse, neslinin yok olabilece¤i ihtimali olan savafllar› do¤ru karfl›layamaz ya da karfl›lamamal›d›r. Özellikle böylesi bir y›k›m olas›l›¤›, devletleraras›ndaki savafllarda olanakl› görülmekte-
66
Devrim Yolunda
KURTULUÞ dir. Çünkü birçok devlet, ellerinde nükleer si- bariyle kapitalizmin krizleri derinleflmekte, bu lahlar bulundurarak hem kendi toplumunu krizlerden de öncelikle çal›flanlar etkilenmektehem de tüm insanl›¤› tehdit etmektedir. dir. Almanya ve Fransa'da yap›lan anketlerden Öte yandan, içinde bulundu¤umuz koflullar- ç›kan sonuç, halk›n % 60'n›n hala ülkelerinde da toplumsal çat›flma ya da mücadelelerin önü- s›n›fsal çat›flmalar›n sürdü¤üne inand›klar›n› ne geçmek olanaks›zd›r. Çünkü kapitalist özel göstermektedir. mülkiyet sisteminde, toplumun en genifl tabaAncak bu durumun, böyle sonsuza de¤in gikalar›na özgürlük-demokrasi ve daha önemlisi dece¤i anlam›na da gelmeyece¤i bellidir. Çünkü insan gibi yaflayabilmek hakk› tan›nmamakta- geri b›rakt›r›lm›fl, sanayileri henüz oluflan üld›r. Durum böyle olunca; üretim araçlar›n› elle- kelerde de toplum çat›flmalar› ve s›n›f savafl›mrinde bulundurmalar›ndan dolay› kaynaklar›n lar› olmak zorundad›r; zira üretim araçlar› ile ve toplumsal zenginliklerin sahibi olan, dolay›- üretim iliflkileri aras›ndaki antagonist çeliflki, s›yla (toplumun politik yönetim kademelerinde) zorunlu savafl›m› ve s›n›fsal çat›flmay› berabesiyasal erki elinde bulunduran s›n›f ile elinde rinde getirmektedir. Bu zorunluluk, özel mülk hiçbir olana¤› kalmam›fl; sadece al›n teriyle ya- edinmenin bir sonucudur. Di¤er yandan, köleflam›n› sürdürmek için çal›flmak zorunda olan lik, insan do¤as›na uygun de¤ildir. ‹nsan, yas›n›flar aras›nda toplum içi savafllar, yani çat›fl- ratmak, gelifltirmek, kendini ve çevresini yenimalar gündeme gelmektedir. Yoksul olan s›n›f- den üretmek ister. ‹nsandan köleli¤i sürdürmelar, insan olarak daha fazla fleylere sahip olma si istenemez. Savafl›n ç›kmamas› için insanca talebiyle, yeni haklar için veya politik iktidar› yaflamaktan vazgeçmek; insan için yok olma elde etmek amac›yla çabalamaktad›rlar. anlam›na gelecek bir istemden baflka bir fley deGeliflmeler ivme kazanma sürecine girdiler, ¤ildir. Bu istemin sonsuza kadar devam› olagelecek günlerin kime iktidar ya da bar›fl (!) va- naks›zd›r. at etti¤i henüz belli de¤ildir! Çünkü ne Bat›'da, Toplumlar, devletler, s›n›flar ve insanlar ne de kapitalizmin kalesi olan ABD'de de poli- aras›ndaki savafllardan sonra yap›lm›fl antlafltik mücadelelerin dayanaklar›n› oluflturan te- malar, di¤er bir deyiflle yenenlerin yenilenlere meller ortadan kald›r›lm›fl de¤ildir. Di¤er yan- kabul ettirdi¤i planlar, zorlamayla kabul ettidan Bat›l› kapitalist ülkelerin geliflim tarihleri- rilmifltir. Do¤ald›r ki, bu anlaflmalar yoluyla ne göz at›ld›¤›nda görülecektir ki; s›n›f mücade- oluflturulmufl bar›fl; asl›nda "Bar›fl"›n içerik ve leleri dönem dönem bu ülkeleri etkisi alt›na al- anlam›ndan çok uzak bir ifade tafl›maktad›r. maktad›r. Yani, onlar belli bir süreçte s›n›f sa- Oysa bar›fl›n özü, çok genifl ve anlaml› olmal›vafllar›n› yaflam›fllard›r. Bat› ülkelerinin kendi- d›r. Bar›fl, hiçbir zorlama olmaks›z›n, insanlalerinde s›n›f savafllar› yokmufl gibi görünmesini r›n kendi yaflamlar›n›n yans›mas› olarak kabul sa¤lamalar›; teknolojik geliflme seviyeleri, tek- edilmifl; karfl›l›kl› hoflgörü ve sevgiye dayanan, nik bilgibirikimleri ve sanayileriyle dünya ulus- karfl›l›kl› haklar›n ve özgürlüklerin güven allar›n› etkileri alt›na al›p, onlar› kendilerine ba- t›nda olmas›, korunmas› ve kullan›lmas›d›r. ¤›ml› k›larak, geri kalm›fl (eskiden beri, Bar›flta genel olarak bir hümanist içerik vard›r. iç/d›fl/yeni sömürge de denen) ülkelerin zengin- Ve bu içerik, bar›fl›n özünü ifade etmektedir. liklerini ele geçirerek Bar›fl, insan›n do¤akendi toplumlar›n›n s›nda varolan ve geliekonomik yaflam flebilecek en önemli Toplumlar, devletler, sÝnÝflar ve instandartlar›n› yükniteliktir. Sosyal olan sanlar arasÝndaki savaßlardan sonseltme olana¤›n› elde bir canl›, türünün dira yapÝlmÝß antlaßmalar, diÛer bir etmelerinden ve top¤er üyeleriyle yafladeyißle yenenlerin yenilenlere kalum çat›flmalar›nda mak, elbirli¤i yapmak bul ettirdiÛi planlar, zorlamayla elde edilen mevzilerzorundad›r. Bu ankabul ettirilmißtir. DoÛaldÝr ki, bu den do¤maktad›r. Dilamda bar›fl, insan›n anlaßmalar yoluyla olußturulmuß ¤er uluslardan tafl›toplumsal bir varl›k barÝß; aslÝnda "BarÝß"Ýn i•erik ve nan zenginlikler araolmas› gerçe¤ine daanlamÝndan •ok uzak bir ifade tac›l›¤›yla s›n›fsal çat›flyanmaktad›r. Bu, inßÝmaktadÝr. Oysa barÝßÝn šzŸ, •ok malar yumuflat›lm›flsan›n di¤er bireylerle t›r. Ancak 21. yy. itiuyumlu iliflkiler geliflgeniß ve anlamlÝ olmalÝdÝr. 67
Devrim Yolunda
KURTULUÞ tirdi¤i ölçüde kendini yenileyece¤i; gerçeklefltirebilece¤i anlam›na gelir. Öyleyse bar›fl üzerine çok laf etmek yerine, bar›fl nas›l hayata geçirilebilir sorusuna yan›t aramak cesaretini bulmak; problemlerin pratik çözümlerine yönelmek gerekmektedir. Çünkü bar›fl, iktidar odaklan taraf›ndan yok edilmeye, kendi ç›karlar› aç›s›ndan güdüklefltirilmeye çal›fl›lmaktad›r. Erk sahibi güçler, toplumlar› etkileri alt›nda tutuyorlar. Güçlü yay›n ve haberleflme araçlar› ve yanl›fl bilgilendirme yoluyla, kendi düflünce yozluklar›n› yayd›klar› gibi; yine e¤itim yoluyla da genç zihinlere etkide bulunarak onlar›n insansal yanlar›n› felç etmekte, onlar› tutucu, yobaz, kendine yabanc›laflm›fl bireyler haline getirmektedirler. Çok genifl ve zengin olanaklara sahip olan bu güçler daha da ileri giderek, karfl›t görüflü temsil edenlerin toplumsal etkinliklerini k›s›tlayabildikleri gibi; onlar›, de¤iflik biçimlerde fliddet ya da bask› yoluyla veya akla gelmedik bin bir çeflit hileyle nötralize etmeye çabalamaktad›rlar. Özetlenecek olursa, bu güçler karfl›s›nda durabilecek, direnifl gösterecek kuvvete sahip olmak gerekir; bu da yetmez, ileri at›lma cesaretine gereksinme vard›r. Ve bu cesaret insanda vard›r. Bilinçlenme ve kendini gerçeklefltirip yabanc›laflmadan kurtulma yoluyla bu cesaret elde edilerek, savafla karfl› bar›fl somut ve sars›lmaz bir zeminde kurulabilir. ‹nsansal gereksinme olan bar›fl, savafllar sonucunda ortaya ç›km›fl bar›fl de¤ildir. Evrensel ve ebedi bar›fl, tüm toplumlar›n ve insanlar›n birbirleriyle uyumlu iliflkisini ifade eden insan›n öznitelikleri olarak tan›mlad›¤›m›z bilinçli çal›flma; yard›mlaflma, elbirli¤i ve toplumsall›¤›n karfl›l›kl› ç›karlar› güvenceleyerek ilerletilebilmesidir. Evrensel ve ebedi anlam›yla tüm insanlar›n uyumsal birli¤ini, sevgiyi, karfl›l›kl› hoflgörüyü ve güvenli¤i anlatan, insanl›¤›n sonsal ere¤i olan bar›fl; insan türünün süreklili¤i için gereklidir. Yaflamalar›n›n, nesillerini ço¤altabilmelerinin ön kofluludur. Antropolojinin bulgular› da di¤er bilimlerin bulgular› gibi, bizlere bar›fl›n ne oldu¤u hakk›nda bilgi sahibi olmam›z› sa¤lamaktad›r. ‹nsanl›k, tarihsel yolunda ilerlerken, diyalektik olumsuzlamalar insan›n yabanc›laflmadan kurtularak; ba¤›ms›zlaflma ve özgürleflmesinin olanaklar›n› yaratmaktad›r. Ebedi veya sonsal bar›fl, özgürlü¤ü öncelikle gerektirir. Özgürlük ise zorunlulu¤un kavran-
mas› ve onun bilincine var›lmas›d›r. Bireyin kendi eylemlerini ve düflüncelerini yaratmas› sürecinde d›fl etkinin olmamas›; olanakl› tercihleri kendi yaratarak tercihlerini kendi yapmas› ve bireyin eylemlerinin de di¤erlerinin hareket alan›na olumsuz etkide bulunmamas› demektir ki; bu duruma özgürlük denebilir. Özgürlüklerin geliflmesi ve genifllemesi de yine bar›flla iliflkili olarak ele al›nabilir ve özgürlükle karfl›l›kl› bir iliflkisi kurulabilir. Karfl›t bir düflünüfl ya da eylemle karfl›lafl›ld›¤›nda ise özgürlük ona karfl› hoflgörüyü gerektirir; ama uzlaflmay› ve boyun e¤meyi de¤il. Özgürlük, karfl›l›kl› ç›karlar›n korunmas›n› dile getirir. Her olgu ya da kavram, içerisinde karfl›t› olan olgu ya da kavram›n ö¤elerini tafl›r. Bu ise, savafl›n içinde bar›fl› tafl›d›¤› anlam›na gelir ve tersi bir düflünüflle -uzlaflmaz karfl›tl›klarla iç içe olan toplum iliflkilerinde- bar›fl›n içerisinde de savafl›n ö¤eleri bulunabilir. S›n›fl› toplumlarda her bar›fl; savafl nedenini de içinde tafl›r. S›n›fs›z toplumda bar›fl, do¤a ve evrenle insan›n uyumlu geliflmesini ifade eder. Ancak s›n›fs›z toplumda bar›fl›n içinde savafl›n ögelerinin bulunmas› durumu tersine çevrilerek; bar›fl›n çelifli¤i daha de¤iflik ve geliflmifl bar›fl iliflkilerine dönüfltürülebilir. Bar›fl iliflkilerinde ortaya ç›kan çeliflkiler savafl yaratmayacak karfl›tl›klara dönüfltürülebilir. Savafl olgusu ve kavram›, insan yaflam›ndan, insan özelli¤i olmaktan ç›kar›labilir. Tarih boyunca da savafl›n anlam›n› ve içeri¤ini yaflayarak ö¤renmifl insan, bu y›k›c›l›k olgusunu tarihin çöplü¤üne atabilir. Bar›fl› savunmak, istemek, sadece düflünsel olmamal›d›r; prati¤e hizmet etmeyen, gerçekleflmenin önünü açmayan düflünme, toplum yarar› aç›s›ndan önem tafl›maz. Düflünülenler ve yap›lanlar aras›nda s›k› bir ba¤ olmal›d›r. Yaflanan her olayda birey olarak olumluyu, ilerlemeyi ve bar›fl› hedefleyerek eylemliliklerde bulunmal›d›r. Aksi takdirde lafazan ya da halk›n deyifliyle "laf ebesi" olunur. Bulunulan her ortamda bar›fl›n pratik savunucusu, koruyucusu olunmal›d›r ki; söylenenle yap›lan birbiriyle uygunluluk içerisinde olsun. Ziya Pafla'n›n ünlü sözü dile getirilmeden edilemez: Ayinesi ifltir kiflinin lafa bak›lmaz. Sorunsal olarak ortaya konulan "savafl ve bar›fl" olgular›n›n, do¤a ve insan özelliklerinden ayr› ya da ba¤›ms›z olmamas› bize bu konuyu çözümleyebilme olanaklar›n› vermektedir. Bu belirleme, konunun tarihsel nitelik tafl›d›¤›n›
68
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ortaya koymaktad›r. Yine sorunun çözümünün, felsefi görevi bafllamaktad›r. O, tarihsel göreviinsan›n tarihsel süreç içerisinde dönüfltürülme- nin fark›nda olarak, insanl›k tarihinin olumlu siyle olanakl› oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Sorun, ya da olumsuz, iyi ve kötü, do¤ru ya da yanl›fl genifl ve gerçekçi perspektifle, çevre-koflul-ta- yanlar›n› görerek; düflünce süzgecinden geçirir rih-kültür ve geliflmelerle iliflkisi içinde ele al›- ve insan›n temel özellikleriyle çat›flma ve uyn›r, kültür ögesi savafl irdelenirse; insansal gunluk tafl›yan noktalar› tespit eder. Böylece uyumun iflareti olan bar›fl›n gerçekleflebilir ol- yararl› ve yarars›z›, insana uygunluk de¤erledu da görülür. riyle ele al›p iflleyerek irdeler. fiekillendirmeye Konu ile ilgili olarak kuramsal a¤›rl›kl› bir bafllad›¤› insana uygunlu¤u, yararl›l›¤› hayata aç›klama yerine, daha aç›k, anlafl›labilir somut geçirebilmek ere¤iyle çabalar. Pratik yönelimörnekler koymak; gerçeklikten hareket ederek, leriyle insan›n yabanc›laflmadan kurtulmas›n›, konuyu kurgusal de¤il pratik bir sorun olarak kendisini gerçeklefltirmesini umar. Bu umma aç›klamak da sonuca götürücü olabilir. Bu ba- yukar›da belirtti¤imiz gibi edilgin de¤il etkink›mdan öncelikle yap›lacak fley, subjektif bir dir. Bir Yunan ozan› bu amaçla düflüncesini difley katmadan, sorunun daha net bir flekilde le getirmek istiyor gibidir: ‹nsan olmaktan datüm kitleler taraf›ndan aç›k-seçik görünür hale ha güzel bir fley yoktur. getirilmesidir. Birtak›m öneri, inceleme ve giriEvet ‹nsan olmaktan daha güzel bir fley yokflimlerle, çözümleme yuma¤›na kat›lmak gere- tur, ama insan olmak, ça¤›m›z insan› için nerekir. ‹nsan›n belki de en önemli misyonlar›ndan deyse olanaks›z hale gelmifltir. ‹nsan›n, insanbiri de budur. sal bir yaflant› sürebilmesinin önü t›kanm›flt›r. Tarih, zaman bilinci içimdeki insan›n gelifl- ‹nsan, tarih ve toplum koflullar›n›n etkisiyle, me ve ilerlemesindeki olaylar›n incelenmesini kendi öznitelikleri olmayan, özsel olmayan (ilikendine konu olarak al›r. Tarih incelemelerini nek) niteliklerle donanarak hayvansal yaflant›de insan yapar, geçmifl bilgilerin toplam› ve el- ya itilmifltir. Ne kadar güç olursa olsun, insan deki verilerden hareketle geçmiflte neler oldu- kendi özünü gerçeklefltirmeye, insan olma mü¤unu belirler. Bu belirleme gerçekçi bir flekilde cadelesinden yüzünün ak›yla ç›kmaya çabalaele al›nd›¤›nda, insan›n tarihsel niteliklerinden maktad›r. Bu çabaya insanl›k tarihinin geliflme kalk›larak gelece¤ine iliflkin birtak›m belirle- evreleri lehte veriler olarak kullan›labilir. Örne¤i: Paris Komünarlar› ve Bolfleviklerin Polimelerde ve önerilerde bulunabilinir. ‹nsan›n tarihselli¤i ve toplumsal oluflu özni- tik iktidar› k›sa bir süre için de olsa ele geçirtelik ve yönelimlerinden kaynaklanmaktad›r. meleri gibi. Günümüzde öyle dramatik içerikli bir duFelsefenin tarihsel insan›; insanl›k tarihinin geliflimini, evriliflini görür. ‹nsanl›k tarihinin rum ortaya ç›km›flt›r ki; savaflan insanlar ne için savaflt›klar›n› bile gelifliminde, olumsuzbilmemektedirler. ‹nlamay› ç›plak gözle sanlar, devletleri için gördü¤ü gibi; bu geliflÜnsanÝn, insansal bir yaßantÝ sŸrebilsavafl›rlarken hiçbir melerden haberdar olmesinin šnŸ tÝkanmÝßtÝr. Ünsan, taç›karlar›n›n olmad›¤›makla kalmaz, onu rih ve toplum koßullarÝnÝn etkin›n bilincinde de¤ilde¤ifltirir de. Bu yasiyle, kendi šznitelikleri olmayan, dirler. Satranç tahtan›yla pratik bir özellišzsel olmayan (ilinek) niteliklerle s›ndaki piyonlar gibi ¤e sahiptir. ‹nsanlar, donanarak hayvansal yaßantÝya nesneye dönüflmüfller yaflamlar› boyunca itilmißtir. Ne kadar gŸ• olursa olve adeta art›k özne tüm yapt›klar› ve sun, insan kendi šzŸnŸ ger•ekleß(suje) de¤ildirler. olumlu ya da olumsuz tirmeye, insan olma mŸcadelesin‹nsan eylemleriolarak b›rakt›klar› den yŸzŸnŸn akÝyla •Ýkmaya •anin, toplum ve çevreymiraslar›yla insanl›k balamaktadÝr. Bu •abaya insanlÝk le etkileflimden, içinde kültürünü yaratm›fltarihinin gelißme evreleri lehte vebulunulan koflullar›ylard›r. Yaflananlar ne la biçimlendi¤i belirkadar olumlu ya da riler olarak kullanÝlabilir. …rneÛi: tilmiflti. ‹nsan eylemolumsuz olursa olsun, Paris KomŸnarlarÝ ve Bolßeviklelerinde nedensellik, insan›n tarihidir. ‹flte rin Politik iktidarÝ kÝsa bir sŸre bilinçli bir ereklilik bu noktada insan›n i•in de olsa ele ge•irmeleri gibi. 69
Devrim Yolunda
KURTULUÞ (varoluflunun bafllang›c›nda de¤il) ve zorunluluk söz konusudur. Kendi kaderini yaratan insan, yarat›c›, de¤ifltirici, gelifltirici özellikleri yan›nda kolektifli¤in ve emek üretkenli¤inin, yaflam› için temel faktör oldu¤unun bilincinde sosyal bir canl›d›r. Toplum olma iliflkilerinin sonucu olarak yarat›lan savafl›, uyumlu ve insansal bir düzenlili¤e tafl›yaca¤› da tespit edilebilir. E¤er konuyu bir neden-sonuç iliflkisi içinde ele al›rsak, neden olarak ileri sürülen faktör ya da faktörler ortadan kald›r›ld›¤›nda sonucun de¤iflmesi; savafl olgusunun ortadan kalkmas› gerekti¤i yarg›s›na var›labilir ya da bu olgunun de¤iflebilece¤i ve ortaya ç›kmayaca¤› düflünülebilir. Tarih sahnesine bir göz at›ld›¤›nda ilkel topluluklar›n yaflamlar›nda bu türden bir neden-sonuç' iliflkisi görülebilir. Özel mülkiyet iliflkilerinin ve dolay›s›yla bunun sonucu ortaya ç›kan savafl›n y›k›c›l›¤›n› ço¤u insan hala görememektedir. Savafllarda insanl›k, ac›lar ve dertlerle karfl› karfl›ya kalarak; yanm›fl, y›k›lm›fl flehirlerini ve yokluk içindeki hayatlar›n› görür. Savafllar›n ard› arkas› kesilmeden sürmesinin, kimlerin ifline geldi¤i art›k gizlenememektedir. Ancak bu durumun sorumlular› olan kapitalist mülk sahipleri, savafl tacirleri olan silah üreticisi patronlar, ulusal ve uluslararas› iktidar sahipleri; savafl makinesinin y›k›c›l›¤›n›n insanlar taraf›ndan görülmemesi ve savafllar›n farkl› temelleri varm›fl gibi göstermek için ellerinden geleni yapmaktad›rlar. Tüm kitle iletiflim araçlar›yla, dünya kamuoyunu yan›ltmak amac›yla insanlar› kendi düflünceleri do¤rultusunda yönlendirerek, aldat›p yanl› düflünmeye sevketmektedirler. Bu düflüncenin olumlanabilmesi için hemen hat›rlanmal›d›r ki, 1991'deki Körfez Savafl›'nda petrolle y›kanarak kapkara olmufl bir kufl resmi bas›n organlar›nda boy göstermiflti. Ama savafl sonunda ö¤renildi ki, bu görüntüler yeni de¤ildi. Fransa'n›n Manfl denizi k›y›lar›nda gerçekleflmifl bir deniz kazas›n›n görüntüleriydi ve Saddam, Körfez'e petrol dökmemiflti! ‹nsan› di¤er canl›lardan ay›ran genel nitelikleri, toplumsal, tarihsel bir varl›k olmas› ba¤lam›nda; eme¤i ve çal›flmas› arac›l›¤›yla toplumsal yaflam› ve kendini yeniden üreten, bir yandan do¤aya uyum sa¤larken; di¤er yandan do¤ay› kendi ereklili¤i do¤rultusunda de¤ifltiren etkin bir varl›k olmas›d›r. ‹nsan›n, dili yaratan, akl›n› kullanan varl›k olarak tan›m-
lanmas› belirleyicidir. ‹nsan› bir eksiklikler varl›¤›, ya da Geist'› olan bir varl›k olarak tan›mlayan düflünürler oldu¤u gibi, konkret (somut) bütünlük sahibi veya biyolojik anlamda hayvanlardan bir derece fark› olan canl› olarak tan›mlayan görüfller oldu¤undan söz edilmiflti. Ancak insan, bunlara ilaveten, koflullara uygun olarak örgütlenebilen bir canl›d›r denebilir. Ancak birbirlerine, do¤aya ve kendine karfl›t olarak örgütlenebildi¤i kadar; do¤aya uyumu ve insansal bir toplumsall›¤› örgütleyebilen, bu ba¤lamda örgütlenebilen bir varl›kt›r da. Kant, insan›n do¤al ve özgür bir varl›k oldu¤u görüflünü benimsemifltir. Hegel'de ise insan, bir tarih varl›¤› olarak kendi-için bir varl›k de¤il, mutlak Tin'in kendini gerçeklefltirmesinin arac› olan, ona hizmet eden bir varl›kt›r. Kant, insan› e¤ri bir oduna benzetmesine, kötüye e¤ilimli oldu¤unu belirtmesine ra¤men; yine de insan›n bar›fla, uyumsall›¤a ve iyili¤e yönelimi de do¤as›nda tafl›d›¤›n› söylemeden edemez. ‹nsan do¤ada kesintisiz etkin bir varl›k de¤ildir; ama kesintisiz edilgen bir varl›k da de¤ildir. Hem do¤an›n yasalar›na uyar, hem de do¤ay› kendi ak›l yasalar›yla etkilemeye çal›fl›r. Bireyler gibi devletler de, savafllar yoluyla birbirlerini ayr› bireylik olarak tan›rlar. Hegel'in Avrupa Bar›fl Ailesi düflüncesi, güncel bar›fl felsefesi aç›s›ndan çok önemlidir. Kant'›n ebedi bar›fl düflüncesinden çok farkl› olmakla birlikte, bar›fl›n savafl koflullar›nda bile olanaklar› oldu¤undan söz etmesi ve Avrupa gibi geliflmifl bölgelerde bar›fl birliklerinin kurulabilece¤ini vurgulamas›, onun bar›fla ne kadar gereksinim duyuldu¤unu gördü¤ünü ve bunun olanaklar›n›n üzerinde düflündü¤ünü göstermektedir. Hegel’in, savafl›n mutlak kötülük olmad›¤› ama bu olgunun, dünya Tin'inin gerçekleflmesinin önemli bir arac› oldu¤u düflüncesinin anlam› fludur: Toplum ve tarih geliflmelerini nesnel gerçeklik düzleminde ele alan Hegel, bu de¤erlendirmelerini tinsel bir gerçekleflme iste¤inin erekselli¤ine dayand›r›r. Karfl›tl›¤›n gerçeklikteki empirik yönünü ele al›p, soyut bir tinsel varl›¤›n ere¤ine ba¤layarak düflüncesini temellendirmifltir. Savafllar›n kökeninde, insan›n sonuna kadar anlayamayaca¤›; ama özgürlü¤ü gerçeklefltirdi¤ine inanabilece¤i üstün bir ilke, bir irade vard›r. Hegel buna Tin (Geist) demifltir. Felsefenin bulmas› gereken, silahlanma yar›fl›n›n nas›l durdurulaca¤› de¤il, savafl koflulla-
70
Devrim Yolunda
KURTULUÞ r›n›n nas›l ortadan kald›r›laca¤› olmal›d›r. tan üstün oldu¤u mant›¤›n› y›karak, uluslar›n Güncel yaflam›n içinde gerçeklefltirilmeye çal›- eflitlik, kardefllik ve dayan›flma ilkeleriyle, karfl›lan silahs›zlanman›n üzerinde felsefenin bu fl›l›kl› sevgi, sayg› ile haklar›n korunmas›n› idesi yükselmelidir. Ancak böyle bir idenin he- sa¤layacakt›r. ‹nsanlar kendi üstüne düfleni deflenmesi durumunda, silahs›zlanma da ola- yapmakla, tarihi misyonlar›n› yerine getirmifl nakl› olabilir. Fakat öncelikle sorunun aç›k bir olacaklard›r. Adaletli olmak ve adaleti gerçekflekilde belirlenmesi önaç›c› olacakt›r. lefltirmek, insansal amaçlar›n gerçeklefltirilmeKant ve Hegel'in tutumlar›n›n ortak daya- si için belirleyici önem tafl›maktad›r. "Adillik, naklar› flu iki ögeye dayand›r›labilir: 1) Filozo- gerekenleri yapmakt›r; adaletsizlik, gerekenlefun insanl›k idealini elden b›rakmama görevi. ri yapmaktan kaç›nmak" diyen Demokritos, 2) Avrupa uluslar›n›n sürekli savaflmas› gerçe- hakl›ya hakk›n›, tecavüz edene de cezas›n› ve¤i. fiu da unutulmamal›d›r ki; Prusya militarist rerek adaleti sa¤lamak istemektedir2. bir monarfliydi. O dönemde savafls›z bir dünya Ancak, gerçek adalet, hakikat ve insansal tasarlamak, siyasal sak›ncalar› bir yana; felsefi toplum yap›lanmas›, bugünün sözde demokrabak›mdan romantik bir ütopizm olarak hemen tik, faflist, teolojik muhafazakar vb. düflünüflüyarg›lanabilirdi. Hegel'in yaflad›¤› dönemde si- nün de¤il; onlar›n seçene¤i olma çabas›ndaki lahlar›n geliflmifllik seviyesi, y›k›c›l›k gücü bü- elefltirel ayk›r›lar›n, uyumsuzlar›n, anarflist ve yük felaketlere yol açabilecek güçteydi; fakat komünistlerin idelerinde ve içinde bulunduklagünümüzdeki savafl silahlar›n›n geliflmifllik se- r› koflulland›rmalar nedeniyle gerçeklefltiremeviyesi ve y›k›c›l›¤›n›n, insan türünün varl›¤›n› dikleri eylemlerinde varl›¤›n› virtüel (olanakl› tehdit edecek ölçüde büyüklü¤ü yan›nda pek ya da gerçekleflebilir olan) olarak sürdürmekteönemli de¤ildi. Öte yandan, Hegel'in mutlak sa- dir. vafl anlay›fl›n›, diyalektik çeliflkide karfl›tlar›n Toplum iliflkilerinde karfl›lafl›lan olaylar›n birli¤i ve birbirleriyle çat›flmas› ba¤lam›nda an- sa¤l›kl› bir de¤erlendirmesi toplumun emirlerine lamak gerekir. Karfl›tlar›n birli¤inin çeliflki ta- uysall›kla boyun e¤meyle de¤il; onlar› elefltiriye fl›mas›, bu çeliflkinin çat›flma yoluyla çözülmesi dayanarak "hay›r" ile karfl›lamak ve yeniden ingerçe¤i; Hegel'i, savafl›n mutlak ve salt›k oldu- sansal biçemle ele almakla olanakl›d›r. Bu tutu¤u düflüncesine götürdü¤ü söylenebilir. Avrupa ma bir örnek: Askeri birli¤e kat›lmas› için davet Bar›fl Ailesi'nden söz etmesi ise flöyle yorumla- yaz›s› alan Van der Ver, komutana yazd›¤›, pasinabilir: Her çeliflik empirik gerçeklik, zorunlu fist nitelikli yan›tta flöyle demektedir: olarak bir savafla yol açmaz ama; karfl›tl›klar, Henüz bir çocukken bana askerlik sanat›n›, uyumsall›¤a (bar›fla) göre çözümlenebilme olayani öldürme sanat›n› ö¤retmelerine izin verna¤› tafl›yabilirler. mifltim; flimdi ise reddediyorum! Özellikle, kiUluslar›n, baflka uluslar taraf›ndan boyunflisel hiçbir itki ya da neden olmadan, insan duruk alt›nda tutulmas›, eflitsizli¤in uluslaravicdan›na ters düflen bir cinayet olarak gördüras› planda yans›mas›ndan baflka bir fley de¤il¤üm komuta ile adam öldürmeye hiç niyetim dir. Tek tek insanlar›n ve toplumlar›n özgürce yok. Bana insan›, bu tür cinayetler ya da katyaflamas›n›n da ölçütü olarak, uluslar›n kendi liamlar ifllemekten daha alçalt›c› baflka bir kaderini tayin hakk›n› kullan›p kullanmad›klafley gösterebilir misiniz? r› belirleyici görün... Gerekti¤inde, bana mektedir. Baflka bir hiçbir kötülükte bulunUluslarÝn, baßka uluslar tarafÝndan mam›fl insanlara atefl ethalk› ezen halk, özgür boyunduruk altÝnda tutulmasÝ, mem için 'emredilebilir'. olamaz düflüncesinde San›r›m askerler atefl eteßitsizliÛin uluslararasÝ planda olan Marx, gerekli gömeyi, a¤ac›n dallar›n› ya rülen bireysel özerkyansÝmasÝndan baßka bir ßey deda yapraklar›n› vurmak lik gibi; türsel birli¤in Ûildir. Tek tek insanlarÝn ve topiçin ö¤renmiyorlar. Beloluflmas› için temel illumlarÝn šzgŸrce yaßamasÝnÝn da ki flöyle diyeceksiniz: kenin uluslar›n eflit šl•ŸtŸ olarak, uluslarÝn kendi ka'Ulusal Muhaf›z Birli¤i haklara sahip olmas› her fleyden önce ülkedederini tayin hakkÝnÝ kullanÝp kulgerçe¤inden hareket ki düzenin korunmas›na lanmadÝklarÝ belirleyici gšrŸneder. Çünkü bu ilke hizmet eder'. Say›n komektedir. bir ulusun di¤er ulusmutan! Toplumumuzda
71
Devrim Yolunda
KURTULUÞ gerçekten düzen hüküm sürseydi, toplumsal organizma gerçekten sa¤l›kl› olsayd›; yani toplumsal iliflkilerde bu denli afl›r› suistimaller olmasayd›, biri açl›ktan ölürken, di¤erinin israf ve bolluk içinde yüzmesine göz yumulmasayd›3, iflte o zaman beni bu düzeni savunanlar›n ilk saf›nda görürdünüz; ancak mevcut düzenin korunmas›na yard›mc› olmay› reddediyorum. Birbirimizi aldatmayal›m, say›n komutan! Bu düzeni koruman›n ne anlama geldi¤ini ikimiz de çok iyi biliyoruz: Haklar›n› idrak etmeye bafllayan yoksul iflçilere karfl› zenginlere destek olmak. ... daki grevde... birli¤inizin oynad›¤› rolü görmedik mi? Bu birlik, hiçbir neden olmadan, tehdit alt›ndaki flirketlerin sadece mal ve mülkünü korumak için saatlerce görev bafl›ndayd›. ... Tüm bu nedenlerden, ama özellikle komuta ile insan öldürmekten nefret etmem nedeniyle Ulusal Muhaf›z Birli¤inde hizmet etmeyi reddediyorum; sizden ricam, bana ne üniforma ne de silah gönderin, çünkü onlar› kullanmaya hiç niyetim yok4.
ticilerin her zaman yönetim, statü ve hiyerarfli peflinde olduklar› vurgusu önemlidir. Önemlidir çünkü, insan için her zaman en tehlikeli durum, yöneten ve yönetilenin varl›¤›n› de¤iflik biçim ve tarzlarda da olsa sürdürmesi olarak belirlenebilir. Bu karfl›t tabakal› topluma iliflkin betimleme, insanl›k tarihinin her zaman› için en tehlikeli süreci ortaya ç›karan ögeleri içermektedir. Sorun, bu problemlerin kayna¤› olan karfl›tl›klar›n ortadan kald›r›labilmesinin gelifltirilmesi olarak görülmektedir. "‹nsan olmak, her fleyden sorumlu oldu¤umuzu hissetmek demektir. Sorumlu olmad›¤›m›z ve k›nayamayaca¤›m›z kötülüklerden dolay› da utanç duymam›z demektir", diyen Saint Exuperi'ye kat›lmamak duyars›z olmak de¤il de nedir? Duyars›zl›¤›n, pasiflik ve edilgenli¤in, insan› kendi niteliklerinden ar›nd›rmas› demek de¤il de nedir? Çünkü insan, etkin, denetleyici ve de¤ifltirici olmas›, üretkenli¤i, eme¤i ve çal›flmas›yla belirlenmektedir. E¤er bu özelliklerin yerine karfl›tlar› ortaya konulursa, insan›n insan olmaktan ç›kt›¤› böylece s›radan bir do¤a objesi haline geldi¤i görülür. Oysa insan suje (özne) olarak kontrol edicidir. Bu yetene¤inin temeli çal›flma, yani emektir. Bar›fl›n nükleer bir savafltan sonra ortaya ç›kaca¤›; çünkü bar›fl yapacak güçlerin kalmayaca¤› gerçe¤i, yani nükleer bir savafltan sonra insanl›¤›n yok olma olas›l›¤›, kal›c› bir bar›fl›n kurulmas›n› daha da acil bir hale getirmektedir. "Nükleer bir tufandan ikinci bir Nuh gemisinin ç›kmayaca¤›" ortadad›r. Burada anlat›lmak istenen, nükleer bir savafltan sonra gelece¤in hiç de yaflan›r ve güzel olmayaca¤›d›r. Kimin kurtulaca¤› belli olmad›¤› gibi, büyük olas›l›kla kimsenin kurtulamayaca¤›n› da düflünmek gerekir. Politika arac›l›¤›yla insanl›¤›n genel insansal etkinliklerinden yal›t›lmas›na bir son verilmeli; her fleyden önce yap›lmas› gereken, ç›kar gözeterek birey ya da devleti savunma yerine; genel insan de¤erleri arac›l›¤›yla insanl›¤› destekleyerek, toplumsal nitelikleri tüm yanlar›yla gelifltirmek olmal›d›r. Pratik bar›fl talebinin, tarih boyunca özel mülkiyete sahip olmayan, emekleriyle geçinen, savafllarda askere al›narak zorunlu yurttafll›k görevlerini yerine getirmek ad›na hayatlar›n› vermekle kalmay›p, ailelerini ve çocuklar›n› kaybeden halk kitleleri taraf›ndan istendi¤i görülmekteyken; savafl›n da, politik iktidar›n temsil etti¤i iflverenler, özel iflletme sahipleri,
Tolstoy'un bu mektup üzerine düflünceleri ilgi çekicidir: "Nas›l ki, bir zamanlar kölecili¤i hakl› göstermek yerine s›rf korudularsa, bugün de savafl› ve orduyu hakl› ç›karmaya hiç yanaflmay›p her fleyi suskunlukla geçifltiriyorlar; ayr›ca savafl ve ordunun hala sahip oldu¤u çekim gücünden yararlan›yorlar; oysa herkes bu o kadar güçlü görünen, ac›mas›z ve ahlakd›fl› cinayet örgütünün her an çökebilece¤ini ve bir daha belini do¤rultamayaca¤›n› biliyor. Ancak barajdan bir damla suyun s›zmas› ya da yüksek bir binadan bir tu¤lan›n düflmesi ya da sa¤lam bir a¤daki dü¤ümlerden birinin çözülmesi, baraj›n kaymas›na, binan›n çökmesine, a¤›n y›rt›lmas›na yeter: ‹flte Van der Ver'in askerlik hizmetini, herkesin anlayaca¤› flekilde gerekçelendirilmifl reddedifli böyle bir su damlas›, böyle bir tu¤la, böyle bir dü¤ümdür. Van der Ver'in direniflini her gün artan baflka direnifller izlemelidir; bu tür insanlar›n say›s› ço¤ald›kça, daha dün savafls›z yapamayacaklar›n› iddia edenler flöyle demeye bafllayacaklard›r: Biz savafl›n ak›l d›fl›l›¤›n› ve ahlak d›fl›l›¤›n› uzun zamandan beri söylüyor ve herkese Van der Ver gibi davranmas›n› ö¤ütlüyoruz; iflte o zaman, bugünkü mevcut biçimiyle savafl ve ordudan geriye sadece bir an› kalacakt›r. O günler uzakta de¤ildir"5.
Bu düflüncenin sonuçland›r›lmas›nda, yöne-
72
Devrim Yolunda
KURTULUÞ silah üreticileri ve bunlar›n yan sanayilerinin sahipleri ve sözcüleri, yani zengin bir kesim oldu¤u görülmektedir. Genel anlamda suç, insan›n tarihsel geliflim sürecinde yaratt›¤› olumlu de¤erlere, insansal kazan›mlara karfl›, bu insansal de¤erleri sapt›rmaya, insan›n sonsal ilerlemesini durdurmaya çal›flma davran›fl› ya da düflüncesi olarak tan›mlanabilir. Bu tan›ma dayanarak, özgür bir yaflam için mücadele gerekli görülebilir. Savafl, insan›n özniteliklerinin de¤il ama tarihsel süreç içinde iliflki, çevre ve koflullar›n etkisiyle insanl›¤›n yaflam›nda belirleyici -ilineksel de olsa (bu ilineksel nitelik, t›pk› insan›n tarihinde yaflad›¤› süreçlerde ortaya koydu¤u iliflkilerin yaratt›¤› kültür türünden, olumsuz da olsa bir niteli¤idir)- bir nitelik olmufltur. Savafl›n kimin için iyi ya da kötü oldu¤una bak›lmaks›z›n tarihe kar›flmas› ve insan türünü tehdit eden bir tehlike olmaktan ç›kar›lmas› için insanl›¤›n sonsal hedefleri aras›na savafl›n ortadan kald›r›lmas›n›, yasaklanmas›n› hedefleyen bir ilke koyarak, savafl›n neden ve sonuçlar›n›n olumsuzlanmas› gerekir. Olgusal bir zorunlulukla ortaya ç›km›fl fetih ve ya¤maya dayal› olan savafllar; yerini do¤a ile insan aras›ndaki uyumlu bir çeliflkiye ya da do¤ay› korumay› içeren birlikteli¤e b›rakabilir. Bu anlamda, sömürüye, haks›zl›¤a ve eflitsizli¤e karfl› mücadele; savafls›z ve sömürüsüz özgür bir dünya için ön koflul olur. Bu noktada ulusal sorunlar›n çözümlenmesinin gelecek toplum yap›lar› için ivedili¤i ortaya ç›kmaktad›r. Uluslar›n kaderlerini tayin hakk›, t›pk› özgürlük idesinin bireysel otonomide gerçekleflmesi gibi genel ve insansal ilke olarak hayata geçirilmelidir. Jaspers'in belirlemifl oldu¤u gibi, birbirini destekleyen bar›fl ve özgürleflme düflüncesinin bir arada ele al›nmas›, kal›c› bir bar›fl›n yarat›lmas›nda belirleyici önem tafl›maktad›r. Birey ve toplumu içeren özgürlük, bar›fl ve uyumsall›¤› engelleyen belirleyiciler ortadan kald›r›lmal›d›r. T›pk› ordu ve otorite içeren di¤er kurumlar gibi, egemenlik yap›lar› insansal amaçlarla da¤›t›lmal›d›r. Çünkü; hakikatte hiçbir toplum
ya da ulusun ordusu yoktur. Yaln›zca egemen olanlar›n, otorite ve gücü, böylelikle de ekonomik, politik ve askeri gücü vard›r. Ordu ve kolluk kuvvetleri, gücü elinde bulunduranlara hizmet eder. Son olarak, sald›rganl›k, fliddet, egemenlik hiyerarflisi ve düzenin iktidar odaklar›n›n küreyi denetim alt›na almak için girifltikleri savafl karfl›s›nda ne yapmal›d›r? Söz konusu güçlerin s›n›rs›z güç ve kaynaklar› karfl›s›nda yap›lacak fley, yaln›zca onlar›n dikte ettiklerine "hay›r" demektir. Bu "hay›r'', yaflam›n tüm alanlar›na yay›lan bir "hay›r" olmal›d›r. Düflünce, eylem, kültür, e¤itim, ekonomi, politika, hukuk, felsefe ve hayata dair olan her alanda iktidar ve hiyerarflilere "hay›r" demek ve bu "hay›r"› yaflamak, yaflatmak gerekir. Zor olan, "hay›r"› kurmakt›r. Camus'nün6 ifadesi de¤ifltirilerek denebilir ki, bir tek eylem vard›r yararl› olan: ‹nsan› ve yeryüzünü insansal7 yönde de¤ifltirecek olan eylem. NOTLAR * Çetin Veysal, Savafl›n Felsefesi, Etik Yay›nlar›, ‹stanbul 2006, s. 327-344. 1 Ayr›nt›l› bilgi için bkz: J. Habermas, Öteki Olmak Ötekiyle Yaflamak, YKY, ‹stanbul 2002, s. 69-106. 2
W. Kranz, Antik Felsefe, Sosyal, ‹stanbul 1984, s. 179.
3 Burada
flunlar› eklemek gerekir; yaln›zca toplumsal yaflam›n hayatta kalma gereksinmelerinin karfl›lanmas› de¤il. ama ayn› zamanda insan›n olanaklar›na ifla-ret eden yeteneklerinin yani insansal gereksinmelerin de -sanat. felsefe ve bofl zaman (!) diye an›lan; ama insan›n kendini yeniden yaratt›¤› zamandaki etkinlikleri- karfl›lanmas› zorunludur. 4 Lev
Tolstoy, Savafla Karfl› Yaz›lar, Pencere, ‹stanbul 1994, s. 9-11.
5
Agy, s. 17
6
"Bir tek eylem vard›r yararl› olan: insan› ve yeryüzünü yeni bafltan düzeltecek eylem" (A. Camus, Sisifos Söyleni, Can, ‹stanbul 1998, s. 94) 7
Do¤aya oldu¤u gibi türümüze de karfl›l›kl› yard›mlaflma, özveri, dostluk ve sevgiyle yaklaflan, bireyin kendini özgür hissedece¤i, kendini gerçeklefltirece¤i olanak ve koflullan sa¤layan eylem biçiminin adland›r›lmas›.
73
ÒKÜÞÜ, BÜLMEDÜÚÜNÜN D†ÞMANIDIR...Ó AYSEN AYSUNA
Vecdi Erbay (Haz.), Türkiye Bar›flfl››n› Ar›yor, Ya Gerçek Demokrasi Ya Hiç!, Aram, ‹stanbul, Temmuz 2007
3 Mart 1984. ‹stanbul S›k›yönetim Mahkemesi´nde görülen Bar›fl Derne¤i davas› gerekçeli karar› san›klara tebli¤ edilmeye bafllad›. Kararda, "san›klar›n kelime ve zeka oyunlar› ile, yarg›layanlar›n savafl tarafl›s› olduklar› imaj›n› yaratmak istedikleri" ileri sürüldü. 28 Nisan 1987. Yaklafl›k 5 y›l süren Bar›fl Derne¤i Davas› sonuçland›. Askeri mahkeme 12 san›¤a 6 ay ile 4 y›l aras›nda de¤iflen hapis cezalar› verirken, Bar›fl Derne¤inin kapat›lmas›n› da kararlaflt›rd›. 13-14 Ocak 2007. Ankara’da toplanan Türkiye Bar›fl›n› Ar›yor konferans›, 324 ayd›n›n Kürt Sorununun bar›flç›l çözümüne iliflkin yay›nlad›klar› deklarasyonun ard›ndan bu konudaki birikimi bir üst düzeye tafl›yarak bar›fl program›n›n yaflama geçirilmesi yönünde bir inisiyatifin oluflturulmas› iradesini ortaya ç›kard›.
mosferi içerisinde bu sorunun esas taraf› olan Kürtler y›llard›r çözüm için mücadele etmeye devam ediyor. Bu mücadelenin siyasal bir çözüme kavuflmas› için bar›fl mücadelesinin gerçek bir demokrasi mücadelesi oldu¤unu bilince ç›karmaya çal›fl›yor genifl halk y›¤›nlar›nda. Türkiye Bar›fl›n› Ar›yor konferans› böyle bir atmosferde gerçekleflti geçti¤imiz aylarda.. Konferans bugüne kadar gerçeklefltirilmemifl olan bir bileflime de tan›k oldu. Sanatç›lar, siyasetçiler, bilim insanlar›, ayd›nlar.. Bir bar›fl projesi ortaya ç›kartmak ve Kürt sorununu çok yönlü bir flekilde ele alarak bir bar›fl program› çerçevesinde çözüme ad›m ad›m yaklaflmak amac›n› tafl›yordu. Bar›fla iliflkin eylem plan›n›n ilk ad›m› olarak görülmesi gereken bu konferanstan sonra, bu konferanstan duyulan rahats›zl›¤›n bir d›flavurumu olarak, askeri vesayet rejimi sald›r›lar›n› yükseltmekle kalmad›, Kürt sorununda çözümsüzlük siyasetini yeni araçlarla tahkim etmeye çal›flt›. Bu bile, Türkiye Bar›fl›n› Ar›yor Konferans›’n›n, böyle bir toplumsal örgütlülü¤ün yarat›lmas›n›n, geniflletilmesinin ve bu ad›mlar›n ço¤ullaflmas›n›n ne kadar gerekli oldu¤unu gözler önüne serdi.
Bar›fl uzun bir mücadele, gerçek demokrasinin mücadelesi.. Bar›fl›n yeflermesi için sürdürülen anlaml› çabalar ve bunun yürütücüleri yaflad›¤›m›z topraklarda uzun, ac›l› bir yoldan yürümeye devam ediyor. Bar›fl talebinin geçmiflten bugüne yaratt›¤› izdüflüm hala çok mesafe katedemedi¤imizi gösteriyor. Kürt sorununun çözümünü sadece Kürt halk›n›n ataca¤› ad›mlara havale eden 盤›rtkan bir kesim bu sorunun kendi varoluflunu belirledi¤ini görmekten hala uzak.. Bar›flmak hala savaflmak kadar prim yapm›yor bu topraklarda. Geçmiflin çözümsüzlük üreten egemen formülasyonlar›yla yüklü haf›za, örtmekle meflgul sorunun üzerini, yaflan›lanlar›n gerçe¤ini. Sorunun çetrefilli¤i, insanlar› kolayc›l›¤a sürüklemeye devam ediyor. Bütün bunlar›n yorucu, bunalt›c›, a¤›r at-
Türkiye Bar›fl›n› Ar›yor konferans›, liberallerden müslüman demokratlara, solculardan Kürt özgürlükçülerine ve sosyalistlere kadar çeflitli ve farkl› düflünen kesimlerin, çözüm önerilerini ve yaklafl›mlar›n›, devlet kameralar›n›n önünde olmas›n› bir yana b›rak›rsak, demokratik bir ortamda sunduklar› ve tart›flt›klar› ve toplumdaki yank›lar› gözönüne al›n›rsa az›msanmayacak bir baflar›ya ulaflan bir konferanst›. Konferans, Türkiye’nin demokratikleflmesi74
Devrim Yolunda
KURTULUÞ nin önündeki temel engelin askeri vesayet ve Kürt sorununda çözümsüzlük oldu¤u gerçe¤inin alt›n› bir kez daha çizmekle kalmad›, bu engeli aflma konusunda demokrasi ve bar›fl güçlerinin genifl bir demokrasi cephesi oluflturmalar› yönünde güçlü bir irade de ortaya koydu. Kürt sorununda devletin izledi¤i politikalarla derinleflen çat›flma durumu, bar›fl taleplerinin “silah b›rak!” taleplerine indirgenemeyecek kadar çok-yönlü oldu¤unu gösteriyor. Konferans›n konuflmac›lar› aras›nda yer alan Veysi Sar›sözen’in ifade etti¤i gibi “Kürt sorunu silahl› yoldan m› çözülecek silahs›z yoldan m›? ikilemi yok. Kürtler, Kürt sorununu çözmek için silahs›z ve legal yoldan mücadele imkan›na kavuflacak m›, yoksa ona bu olanak verilmeyecek mi? sorusu duruyor karfl›m›zda. Temel soru budur.” Y›llard›r süren savaflta devletin kitleler üzerinde yürüttü¤ü propagandan›n dili bu argümandan besleniyor. “Silahl› mücadele sürdürdü¤ü müddetçe sorunu yaratan Kürtlerdir” argüman›, tek tarafl› ateflkeslerde de üst üste yap›lan operasyonlar göz önüne al›nd›¤›nda silahs›z ve legal yoldan mücadelenin önünü en bafl›ndan keserek asl›nda çözümsüzlü¤ün bir bahanesine dönüflüyor.
yen bir sorunun kabul edilmeyen demokratik, bar›flç›l çözümü için, kabul edilmeyen bir bar›fl sürecinin program›n› oluflturmak için toplanm›fl bulunuyoruz. Bu oturumda ise tüm bunlara ek olarak asla görünmeyen bir kesimin, savafl sürecinde yaflad›klar›n› tespit ve bar›fl sürecine kat›l›m koflullar›n› tart›flmaya çal›flaca¤›z. Kürt kad›nlar› kabul edilmeyenlerin kabul edilmeyeni, görülmeyenlerin görülmeyenidir.” diyerek, özgürleflmenin görünmeyen yüzünü gösteriyor. Konferansta, özellikle Türk kat›l›mc›larca dile getirildi¤inde, “biz bize mecburuz” gibi, temel dayanaklardan yoksun bir kardeflleflmeyi anlatan ifadelerin, konferans›n genel havas› içinde hoflgörüyle karfl›lanmakla birlikte, üstü örtük bir dayatmay› da içerdi¤i ve Kürt halk›n›n nas›l istiyorsa öyle yaflamay› seçebilme özgürlü¤üne bir müdahale anlam›na geldi¤ini belirtmeden geçmemek gerekiyor. Demokrasi mücadelesinin yol ve yöntemlerini, araçlar›n› soyutlaflt›rarak, en önde duran somut, yak›c› sorunun üzerinden atlanamayaca¤›n› görmezden gelen, bugün için bu sorunun çözümü yolunda verilen mücadeleyi hala bir dayan›flma ile çerçeveleyen sosyalistler h›zla bu mücadelenin d›fl›na, reformist bir çizgiye savruluyor. Militarizme karfl› mücadele ile izlenen hat toplumun temelden dönüflümünün dinami¤idir. Bu dinamik y›llard›r ayn› argümanlarla kendini konsolide eden egemenlerin toplumsal dayanaklar›n› ortadan kald›racak, yeni bir toplum yaratman›n önünü açacakt›r. “Kürt sorunundan kaç›fl”, yaln›zca devletin de¤il, farkl› toplumsal kesimlerin de farkl› düzlemlerde baflvurmaktan kaç›namad›klar› bir “kolayc›l›kt›r”. Bu kaç›fl›n sosyalist cenahtaki yans›malar›, genellikle “nerde kald› emek-sermaye çeliflkisi!” kolayc›l›¤›nda olmaktad›r. S›n›f eksenli politikalar›n bu sorunu es geçen ya da önemsizlefltiren bir yerden yap›lamayaca¤›n›; bunun, sabah neoliberalizme karfl› mücadele etmek, ö¤leden sonra Kürt sorunuyla ilgilenmek, akflamüzeri antiemperyalizm yapmak gibi bir “iflbölümü”ne tabi tutulamayaca¤›, proletaryan›n ç›karlar› ile ezilen ulusun demokratik mücadelesi aras›nda bir çeliflki olas›l›¤›n›n genel teorik düzlemde d›fllanmas›n›n ayn› zamanda “sorunlar›n sorunu”nun, di¤er tüm sorunlar›n çözümünü, Kürt sorununun çözümü yolunda at›lacak ad›mlara ba¤›ml› k›ld›¤›n› görememek, Türk sosyalistleri aras›nda özellikle son
* Konferans›n aç›l›fl konuflmas›nda “buraya bar›fl yapmaya geldik” diyen Yaflar Kemal y›llar önce “Demokrasi Kürt sorunundan geçer” demifl oldu¤unu hat›rlatarak ve konuflmas›n› da “ya gerçek bir demokrasi ya da hiç..” sözleriyle tamamlayarak Kürt sorununun çözümünün demokrasi ile mümkün, gerçek demokrasinin de ancak Kürt sorununun çözümü ile mümkün oldu¤unu bu konferans›n ana temas› haline getiriyor. ‹kinci günün aç›l›fl konuflmas›n› yapan Vedat Türkali ise : “ Bana diyorlar ki ‘sen Kürt müsün; niye bu kadar bu iflin üstüne düflüyorsun?’… Yan›mda bir halk ezilirken, ben ona yabanc› kalamam…Ben de ac› çekiyorum, ben de eziliyorum. Çünkü bir baflka halk› bask› alt›nda tutan hiçbir ülke, kendi halk›n› da özgür b›rakmaz. Ben de özgür de¤ilim.” diyerek Kürt sorununun asl›nda bir Türk sorunu oldu¤unu özlü bir flekilde vurguluyor: Kürtler özgürleflmeden Türkler özgürleflemeyecek. Kad›n ve bar›fl oturumunda konuflan Handan Ça¤layan: “Görüldü¤ü gibi kabul edilme-
75
Devrim Yolunda
KURTULUÞ
BarÝß Meclisi Kuruluß A•ÝklamasÝ kazanmak ve yaßanan travmalarÝ aßmak i•in, kußaklar boyunca sŸren bir vicdan muhasebesinden ge•mek zorunda kaldÝlar. GŸnŸmŸzde,tarih boyunca insanlÝÛÝn yarattÝÛÝ uygarlÝÛÝ yok edecek nŸkleer silahlarÝn biriktiÛi ve giderek yeni yeni devletlerin de nŸkleer gŸ• haline geldiÛi gezegenimizde, savaß kazananÝ olmayan bir ekolojik intihar boyutu kazandÝ. Bizler, hangi nedenlere dayanÝrsa dayansÝn, ßiddetin en šrgŸtlŸ ve amansÝz bi•imi olan savaßlarÝn kutsanmasÝna karßÝyÝz.Savaßlar her yaßtan ve her cinsten insanÝ hedef alÝr.Ama,savaßlarÝn asÝl maÛduru kadÝnlar ve gen•lerdir. Savaß, insanÝn yaßama hakkÝnÝ ortadan kaldÝrÝr. Ama savaßlara karßÝ toplumlarda ahlaki, vicdani bir isyan yaratmak, barÝßÝ tartÝßÝlmaz bir deÛer dŸzeyine yŸkseltmek, savaßlarÝn šn hazÝrlÝÛÝ olan Ýrk•Ý, milliyet•i, dini, mezhepsel nefret ve kÝßkÝrtmalarÝ, bunlara eßlik eden ßiddet politikalarÝnÝ insanlÝÛa karßÝ su• olarak mahkum etmek bir Ÿtopya deÛildir. TŸrkiyeÕnin barÝß•Ý ve vicdan sahibi insanlarÝ! TŸrkiyeÕyi bšlgemizde bir barÝß aktšrŸ durumuna yŸkseltmek elimizdedir. Ancak , kendi topraklarÝnda neredeyse •eyrek yŸzyÝldÝr, kÝsa ateßkesler dÝßÝnda bir savaß sŸrerken, TŸrkiyeÕnin bšlgede , ABD yšnetiminin ißgaliyle baßlayan ve giderek etnik ve dini bir nitelik kazanarak sŸren kanlÝ boÛazlaßmalarÝn dÝßÝnda kalmasÝ olanaksÝzdÝr. Ü•imizde sŸren savaßÝ sona erdirmek, barÝß ve vicdanÝn egemen olduÛu bir TŸrkiye yaratmak, yalnÝz TŸr-
TŸrkiyeÕnin barÝß savunucularÝ! BarÝß Meclisi kuruldu. 19 AralÝk 2006 tarihinde TŸrkiyeÕnin 324 barÝß savunucusu ve vicdan sahibi insanÝ bir bildiri yayÝnladÝ. Bunun arkasÝndan, 13-14 Ocak 2007 tarihinde •ok sayÝda akademisyen,sanat•Ý, sendika-kitle šrgŸtŸ-siyasi parti temsilcisi ve TŸrkiyeÕnin 7 bšlgesinden se•ilen katÝlÝmcÝlar AnkaraÕda ÒTŸrkiye BarÝßÝnÝ ArÝyor KonferansÝÓnda bir araya geldi. KonferansÕa Yaßar KemalÕin konußmasÝnÝ bitirirken sšylediÛi ÒYa ger•ek demokrasi, ya da hi•!Ó cŸmlesi damgasÝnÝ vurdu. Konferans katÝlÝmcÝlarÝ bŸyŸk bir coßkuyla, bugŸn ÒBarÝß Ó sšzcŸÛŸyle adlandÝrdÝÛÝmÝz bir MeclisÕin kurulmasÝna karar verdi. BugŸn sizlere BarÝß MeclisiÕnin kurulußunu ilan etmekten dolayÝ bŸyŸk bir mutluluk duyuyoruz. SavaßlarÝ toplumlarÝn yaßamÝndan sonsuza kadar •Ýkarmak, insanlÝÛÝn her zaman en bŸyŸk ideali oldu. Ve her zaman azÝnlÝktaki gŸ•ler milyonlarca masum insanÝ, birbirlerine karßÝ kanlÝ boÛazlaßmalarÝn tuzaÛÝna dŸßŸrmeyi baßardÝ. ‚alÝßan ve dŸßŸnen insanlar savaßlarÝn kurbanÝ, savaßlara yol a•anlar ise bŸyŸk •ÝkarlarÝn sahibi oldular. Tarih kšßeye sÝkÝßtÝrÝlan, haklarÝ •iÛnenen, ezilen halklarÝn, ezenlerce dayatÝlan savaß yoluna mecbur edildiÛi sayÝsÝz šrneklerle doludur. Ve Ýrk•Ý, milliyet•i nefretin kurbanÝ olan halklar da, bu nefretin karßÝsÝnda direnmek zorunda kalan halklar da sŸrŸklendikleri bu savaßlardan nasÝl •ÝkmÝß olurlarsa olsunlar, savaßta yitirdikleri insani deÛerleri yeniden
ta. S›ralanan bu somut ad›mlar›n içerisinde özellikle sorunun ad›n› cesurca koymak, sorunu sadece silah tafl›yan taraflara indirgememek vurgusu önem tafl›makta. “Kürtlerin siyasal temsilcileri ve partileri, bar›fl›n tesisi sürecinde her düzeyde meflru ve gerçek muhataplar olarak kabul görmelidir” maddesi ise sorunun ad›n› koyduktan sonra muhataplar›n› da iflaret etmek-
y›llarda bir yandan sosyal-flovenizme, öte yandan reformizme kay›fltaki yükseliflin temel nedenlerinden biri olmufltur. * Konferans›n sonuç metninde yer alan siyasi öneriler, at›labilecek somut ad›mlar› kapsamak76
Devrim Yolunda
KURTULUÞ
kiyeÕde yaßayanlarÝn deÛil, tŸm bšlgedeki insanlarÝn barÝß•Ý bir gelecek kurmalarÝ i•in de gereklidir. BarÝß MeclisiÕnin amacÝ, silahlÝ •atÝßma durumuna son verebilmenin somut yol ve yšntemlerini araßtÝrmak, barÝßÝn sosyo-psikolojik koßullarÝnÝn olußmasÝna yardÝm etmek, KŸrt sorununu silah ve silahÝn diliyle deÛil, barÝß ve barÝßÝn diliyle •šzme, diyalog ve uzlaßma geleneÛinin yerleßmesine katkÝda bulunmaktÝr. BarÝß isteyen ve vicdanÝnÝn sesine kulak veren insanlar ! BarÝß MeclisiÕnin ilk ißi yeni •atÝßmalarÝn šnŸne ge•mek i•in •aba gšstermektir. Bu ama•la: - HŸkŸmet, i•inde bulunduÛumuz se•im sŸrecinde KŸrt sorununun •šzŸmŸnŸ i• politika malzemesi yapmadan ister kamuoyuna a•Ýk, isterse diplomatik yollardan olsun, KŸrt sorununda askeri •šzŸm yerine politik •šzŸme yšneleceÛinin, inandÝrÝcÝ ißaretini vermelidir. KŸrt tarafÝ da bšyle bir olumlu ißaret karßÝsÝnda, ister kamuoyuna a•Ýk, isterse de diplomatik yollarla , ateßkes kararÝnÝ sŸrdŸrdŸÛŸnŸ ve sorunun barÝß•Ýl •šzŸmŸnŸn gereklerini yerine getirmeye hazÝr olduÛunu kamuoyuna a•ÝklamalÝdÝr. - BarÝß Meclisi bu konuda herkesimle diyalog gelißtirmeye,•atÝßmasÝz bir ortamÝn yaratÝlmasÝ i•in ŸstŸne dŸßen her tŸrlŸ gšrevi ÒpropagandaÓ kaygÝsÝ taßÝmaksÝzÝn yŸrŸtmeye hazÝrdÝr. BarÝß Meclisi, yukarÝdaki anlayÝß doÛrultusunda ßu •alÝßmalarÝ yapacaktÝr: KŸrt sorununun barÝß•Ýl •šzŸmŸ i•in yapÝlan a•ÝklamalarÝ BarÝß Meclisi, sorunu barÝß•Ý yoldan •šzmek bakÝmÝndan ger•ek•i bir temel olarak destekleyecektir. KŸrt soru-
nunun hangi bi•imde •šzŸleceÛi, bu konuda gšrŸß sahibi olanlarÝn šzgŸr, demokratik, karßÝlÝklÝ anlayÝßa dayalÝ, uygarca tartÝßmalarÝnÝn sonucunda ortaya •ÝkmalÝdÝr. - SorunlarÝ silahla •šzme yerine, bšyle bir tartÝßmayla •šzebilmek i•in, sorunun adÝnÝ a•Ýk•a koymak ve bunun gereklerini yerine getirmek gerekir. Bizzat Baßbakan tarafÝndan sorunun adÝ ÒKŸrt sorunuÓ olarak konduÛuna gšre: - KŸrtlerin kimliklerinin ve dillerinin anayasal ve yasal olarak inkarÝna son verilmesi, bu kimlik ve dille šrgŸtlenme ve dŸßŸnce šzgŸrlŸklerinin ve temsili kurumlara katÝlÝmlarÝnÝn šnŸndeki engellerin kaldÝrÝlmasÝ, yani KŸrt sorununu demokratik, barÝß•Ý, ßiddet dÝßÝ, anayasal yoldan •šzme yolunun a•ÝlmasÝ ; - Toplumun ve topluma karßÝ sorumluluk taßÝyan bŸtŸn kurum, parti ve šrgŸtlerin yaßanan ve aÛÝr travmalara yol a•an ger•ekleri saÛduyuyla, adalet duygusuyla, su•lamak i•in deÛil, barÝßmak i•in ortaya •ÝkarmasÝ, bu ger•ekler karßÝsÝnda bŸyŸk bir vicdan muhasebesine girißmesi, yaßanan ger•eklerin bŸtŸn hukuki sonu•larÝnÝn yok sayÝlmasÝ i•in BarÝß Meclisi elinden gelen her ßeyi yapacaktÝr. †lkemizin barÝßÝnÝ savunan insanlar! Hepimizin birbirinden farklÝ inan•larÝ, dŸßŸnceleri, siyasi ama•larÝ var. Biz bŸtŸn dŸßŸnen ve •alÝßan, yaratan ve Ÿreten insanlarÝn bu farklÝlÝklarÝ ile bir arada yaßayabileceÛine, dŸßŸndŸklerini barÝß i•inde yaßama ge•irebileceklerine inanÝyoruz. BarÝß Meclisi bu inancÝ paylaßan herkese a•ÝktÝr. O nedenle bir kere daha hepimizin yazarÝ Yaßar KemalÕin sšzlerini tekrar etmek istiyoruz: Ya ger•ek demokrasi, ya da hi•!
te.
leri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve partilerce önerilecek isimlerden oluflan meclis üyeleri bir araya gelip bir program çerçevesinde çal›flmalar›na bafllayacak. Sonuç olarak, 1984’ten 23 y›l sonra san›klar “kelime ve zeka oyunlar› ile, yarg›layanlar›n savafl tarafl›s› olduklar› imaj›n› yaratmak” istiyorlar hâlâ!
Türkiye Bar›fl›n› Ar›yor Konferans› sonuçlar› gere¤i kurulmas› amaçlanan Bar›fl meclisi 1 Eylül 2007 günü Ankara’da aç›klanacak. “Türkiye Bar›fl›n› Ar›yor” konferans› ça¤r›c›lar›, kat›l›mc›lar›, bölge ça¤r›c›lar› ve yine bölgelerden önerilecek kanaat ve toplum önderleri ile, akademisyen, sanatç›, yazar ve sivil toplum örgüt77
ÒKALBÜM IRAK VE K†RDÜSTANÕIN KADINLARI Ü‚ÜN YANIYOR!Ó YASEMÜN DELÜDUMAN
Nicolas Dessaux (Haz.), Irak’ta Sol Muhalefet , ‹flflg gale, ‹slamc›l›¤a ve Kapitalizme Karflfl›› Direniflflller, Çeviren: Ahmet Aslan, Versus, ‹stanbul, A¤ustos 2007
Yabanc› ordunun bizlerden, biz kad›n ve erkek emekçilerden çalabilece¤i kutsal neyimiz var ki? ''Egemenlik'' mi? Zaten sömürücülerin ellerindeydi. Ufac›k bir yerine bile sahip olamad›¤›m›z ''anavatan'' m›? Marx'›n 150 y›l önce söyledi¤i gibi asla bize ait olmam›fl ''anavatan'' m›? Yoksa tek anlam› zindanc›lar›m›z›n bize eziyet etmesi olan ''ulusal özgürlük'' mü? '' Ulusal '' bir leflçi, etimizi kemirirken kemiklerimizi k›rm›yor diye yabanc› leflçiden daha m› iyidir?
lanma s›ras›nda silahl›, radikal Marksist bir örgütün izledi¤i yol, sadece Baas partisi ile de¤il ayn› zamanda KYB ( Kürdistan Yurtseverler Birli¤i – Celal Talabani) ve KDP (Kürdistan Demokrat Partisi – Mesut Barzani) ile aralar›nda yaflanan mücadele, Komünist ‹flçi Partisi'ni olufltururken gerçeklefltirilen tart›flmalar ve kad›nlar›n bu mücadele içindeki yerinin zamanla de¤iflmesi ilk göze çarpanlar aras›nda. Ve kad›nlar tabi ki, Irak'ta yaflam›n zorluklar› bir çoklar›n›, özellikle kad›nlar› daha fazla vuruyor, kad›nlar gizli gizli mücadeleye kat›l›l›yorlar ve birden fazla cephede savafl›yorlar (bir yanda iflgal, milliyetçilik, ve aileleri vb). ‹flgalin tam orta yerinde Amerikan emperyalizmi d›fl›nda bir de siyasal islama karfl› mücadele ediyorlar. Kendileri ile röpörtaj yap›lan kad›nlar Saddam rejiminin ilk y›llar›nda hemen hemen hepsi çocuk olan, ama 90’lar›n bafl›nda Körfez savafl›n›n da etkisiyle hepsi mücadelenin bir parças› haline gelen, herkese ve her fleye ra¤men direnen ve az›msanamayacak kazan›mlar elde eden kad›nlar. Hepsi çocukluk y›llar›ndan, yaflad›klar› zorluklardan, Irak’ta, o hiç istemedikleri halde zorla yap›lan ‘sünnet’ten ve istenmeyen adamlarla istenmeyen evliliklerden dem vurarak bafll›yorlar söze. S›ra elde edilen kazan›mlara gelince, büyük bir heyecanla bafll›yorlar anlatmaya, mahalle çal›flmalar›ndan, Ba¤›ms›z Kad›nlar Örgütüne ve oradan Irak’l› Kad›nlar›n Özgürlü¤ü Örgüt’üne (OWFI) uzanan yolculuklar›n›. Bugün kimisi Irak’ta, kimisi çok uzaklarda yafl›yor ama hepsi hala mücadele ediyor ve
Yukar›da yer alan cümleler, koalisyon birliklerinin Irak'› iflgali s›ras›nda, hemen hemen bir çok Irak'l›n›n dile getirdikleri ile ayn›. Y›llard›r bask›c› Saddam rejimiyle yaflayan halk için bu düflüfl sevindirici olsa da, elbette iflgal de kurtulufl anlam›na gelmemekteydi Irak'l›lar için. Bahsi geçen kitap, Irak'l›lar›n hem y›llarca yaflamak zorunda kald›klar› rejimi hem de iflgal sonras›nda yaflananlar› ve yaflanmakta olanlar› her biri farkl› örgütlerde yer alan ve baflka türlü bir direnmenin öncüleri olan, direniflin önemli isimleri ile yap›lan görüflmelerden meydana geliyor. Saddam rejiminden sonra, Amerikan emperyalizmi ve iç savafl karfl›s›nda tutunmaya çal›flan, bir yanda siyasal islam, bir yanda milliyetçilerin bask›s›yla bo¤uflan ve herfleye ra¤men fliisi, sünnisi, kad›n›, erke¤i, Arab› ve Kürdüyle haklar›n› savunmak için mücadele eden bir halk›n, o hep duydu¤umuz ve belki biraz da kan›ksad›¤›m›z ac›lar›n› tüm gerçekli¤iyle kendi a¤›zlar›ndan anlat›yor bizlere. Kitab› okumaya bafllarken, 1991 y›l›nda Kürdistan'da gerçekleflen ayaklanma ve ayak-
78
Devrim Yolunda
KURTULUÞ uzaklara gitmek zorunda kalan bir kad›n olan Surma Hamid hepimizin yerine söylüyor galiba flu sözü: ‘Kalbim Irak ve Kürdistan’›n kad›nlar› için yan›yor’. Tabi ki bu bir bölümü kitab›n, kitapta yer alan di¤er fleylere gelecek olursak: 90’l› y›llara da göz atma f›rsat› buluyoruz kitab› okurken, ard›nda ‹ran’a da Irak’a da bir sürü ölümden baflka bir fley b›rakmayan savafltan, o dönemde Irak Komünist Partisi’nin ald›¤› tutumdan ve Irak Komünist ‹flçi Partisi ile aras›ndaki farklardan da uzun uzun bahsedilmifl kitapta, sonras›nda ise Irak’›n cemaatlere bölünmesi ve beraberinde ortaya ç›kan iç savafl, mahallelerde flii ve sünni gruplar aras›nda yaflanan kanl› eylemlerden de söz edilmifl. ‹lgi çeken bir di¤er fley ise halk›n Amerikan askeri ile ‹ngiliz askeri aras›nda yapm›fl oldu¤u k›yaslama, Irak’l›lar ‹ngiliz askerlerini yaklafl›mlar›ndan dolay› (ne kadar olabilirse art›k) daha az kötü buluyorlar, bu da sat›rlar› okurken size ehven’i fler dedirtmekten öteye gitmiyor ve halk›n ac›s›n›n ne kadar derin oldu¤unu bir kez daha hat›rlat›yor. Irak’taki farkl› örgütlenmelerin öncüleri ve militanlar› ile yap›lan söyleflilerden olufltu¤unu söylemifltik kitab›n, bunlardan bir tanesi de Irak Kürdistan’›nda sendikal faaliyet yürüten Akram Muhammed Nadir ve yine bir yeralt› sendikac›s› olan Kas›m Hadi ile yap›lan görüflme. Onlar Irak’ta ‹flsizler Sendika’s›n› (UUI) kurarak taleplerini dile getirmek üzere ç›km›fllar yola, ilk yapt›klar› eylemden sora bir anda 150 bin insan üye olmak için sendikaya baflvurmufl (2003 May›s) ,daha sonra ise çok say›daki iflçi sendikas› bu yap› ile birleflerek Irak ‹flçi Sendikalar› ve Konseyleri Federasyonu’nu kurmufllar. Irak’taki muhalifler sadece iflçiler, iflsizler, Araplar, Kürtler, kad›nlar, fliiler, ve sünniler
de¤il, ö¤rencilere de yer verilmifl kitapta. Okullarda, önce Ö¤renci Örgütü Komitelerini kurarak bafll›yor ifle ö¤renciler, sonra sendikalafl›yorlar ve bir yanda taleplerini dillendirirken, bir yanda da iflgale ve milislere karfl› mücadele yürütüyorlar. Tüm bunlar olurken di¤er tarafta Irak Komünist ‹flçi Partisi’nin öncülü¤ünü yapt›¤› Irak’ta iflgale, milliyetçili¤e, siyasal islama karfl› olan, kad›n erkek eflitli¤ini savunan, laik bir devlet kurmak isteyen, sivil halk›n art›k zarar görmemesini isteyen ve toplumsal mücadelenin önemini vurgulayan, bir çat› görevi görece¤i düflünülen Irak Özgürlükler Kongresi’nin (IFC) temelleri at›l›r. IFC, iflgale ve iç savafla karfl› tüm muhalifleri de kongreye kat›lmaya davet eder ve davet kabul görür. Bugün, bahsi geçen ö¤renci sendikas› da, kad›n örgütleri de, iflçi sendikalar› da, Irak’l› ba¤›ms›z muhalifler de bu oluflum içinde yer al›yorlar. ‹lginç örneklerden bir di¤eri fazlas› ile dini inançlar› olan Hasan Cuma’n›n (Irak petrol ‹flçileri Sendikas› liderlerinden) Konferansa kat›lmas› olmufl ve bu IFC’nin çat› görevi görme ifllevini do¤rular nitelikte görülmüfl. Irak’ta kad›n olmak, flii olmak, Arap, sünni, Kürt, komünist, muhalif, ateist olmak zor iken, herkes bir sonraki hedefin kendisi olabilece¤i düflüncesi ve korkusuyla yaflar iken, Irak Özgürlükler Kongresi birçoklar› için yepyeni bir dünyan›n ve kurtulufla giden yolun bafllang›c› olarak görülüyor. Bugün Irak’ta yaflayamad›¤› için yurt d›fl›nda yaflayan ve IFC’ nin uluslararas› arenadaki sesi olan bir çok Irak’l›, ya da kald›¤› yerden devam etmek için Irak’a geri dönen ve IFC çat›s› alt›nda mücadele eden bir çok Irak’l› var ve onlar direniflin galip gelece¤i günü dört gözle bekliyorlar.
79
G E N ‚
K U R T U L U Þ
ALAN FAALÜYETÜ OLARAK DEV-LÜS
H
er çeflit siyasal örgütlenmenin politik söylemlerini ve buna uygun olarak oluflturduklar› stratejilerini planlarken “eflitler aras›nda birinci” olarak göz önünde bulundurdu¤u alan kuflkusuz gençli¤in örgütlenmesi meselesidir. Do¤al olarak, hiçbir dönem, biz de bu nesnelli¤in d›fl›nda kalmad›k, kalamay›z da. Bunun nedenleri baflka bir yaz›n›n konusu olmakla beraber, Dev-Lis özelinde lise gençli¤inin gelmifl oldu¤u duruma ve gelece¤ine dair bir de¤erlendirmenin ve tart›flman›n gerekli oldu¤u ortadad›r. Kald› ki bu de¤erlendirmenin “Kurtulufl’un yaflam›fl oldu¤u kriz günlerinde” dillendirilen “büyüyemiyoruz” heyulas›na iç serinletici bir cevap niteli¤i tafl›yaca¤›n› da düflünüyoruz.
ret eden bu cümleyi “solun üniversitelerde daralan siyasetinin yaratt›¤› irade d›fl› bir yönelim” olarak de¤erlendirmek de mümkündür. Ancak her gerçeklik, flüphesiz “do¤ru” olan› tan›mlamamaktad›r. Lise faaliyetinin sol hareket aç›s›ndan, geçmiflte tali kal›fl›n›n nedeni de tam da böyle bir yan›lsamad›r. 90’l› y›llar›n sonundan itibaren gençlik faaliyetinin zemininde de¤iflen bir-iki tafl› hat›rlamakta fayda var. Bunlardan ilki s›kça dikkat çekti¤imiz, e¤itimin özellefltirilmesi giriflimlerine paralel olarak üniversitelere giren ö¤rencilerin s›n›fsal kategorilerinin de de¤iflmeye bafllamas›d›r. Yaln›zca bu tan›mdan yola ç›karak bile üniversite gençli¤i üzerine ve bu alana dönük politikalar hakk›nda bir dizi belirleme yapmak mümkündür. Peki bu ortak de¤iflken, ortaö¤renim ça¤›ndaki gençli¤i nas›l etkilemifltir? Basit bir örneklemden yola ç›karak soruyu daha netlefltirelim. Afla¤›daki tablo y›llara göre meslek liselerinde ö¤renim gören ö¤rencilerin say›s›n› vermektedir.
L‹SEL‹ GENÇL‹⁄E GENEL B‹R BAKIfi
Say›sal veriler hiçbir zaman gerçekli¤i eksiksiz olarak tan›mlamaya yetmemekle beraber, bir aya¤› niteliksel de¤erlendirmelere, bir aya¤› da niceliksel verilere dayal› bir öngörü, bilimsellikten çok da uzak olmayacakt›r. Son iki senedir, asgari bir planlama ile yürütülen lise faaliyeti, beklenenin üzerinde bir büyüme ivmesi kazanm›flt›r. Siyasal bir örgüt için, do¤ru ve tutarl› politik öngörülere sahip olunmas› kadar bu politik hatt› kitlelerle buluflturmas› da önemli ise; Dev-Lis, deneysel bir çal›flma olarak tam da burada durmaktad›r. ‹lk olarak düflülebilecek bir hatan›n alt›n› çizmek gerekmektedir; “lise faaliyetinin daha görünür olmas›n›n nedeni üniversitelerde yaflanan daralmad›r”. ‹lk bak›flta somut bir gerçekli¤e ifla-
E¤itim- Ö¤retim Y›l› 2000-2001 2001-2002 2002-2003
Ö¤renci Say›s› 902.715 947.358 981.224
Üniversite girifl s›navlar›nda mesleki ve teknik e¤itim okullar›ndan mezun olanlara yönelik düzenlenen A¤›rl›kl› Ortaö¤renim Baflar› Puan› (AOBP), bu okullar› di¤er lise türlerinden mezun olan ö¤rencilere göre matematiksel olarak dezavantajl› bir konuma getirmiflti. Ancak say›lar, ortadaki bu dezavantajl› durumda sorulma-
80
Devrim Yolunda
KURTULUÞ s› gereken baz› sorular› göstermektedir. Ö¤renciler AOBP adaletsizli¤ine ra¤men mesleki ve teknik e¤itim veren okullardan kaçmam›flt›r. Hatta (‹mam Hatip Liseleri d›fl›nda) nispi bir art›fl söz konusudur. Bu tercihe yön veren birçok neden mevcut olabilir ki ilk elden akla gelenler; “düflük gelirli” ailelerin çocuklar›n›n ÖSS’de rekabet gücünün zay›fl›¤›n›n fark›nda olmas› ve k›sa yoldan “hayata at›lma” kayg›s› olarak s›ralanabilir. Bu durum aç›kça, mesleki ve teknik e¤itim okullar›n›n s›n›fsal olarak bast›¤› zemini de ortaya koyacakt›r. O halde flu aç›kt›r ki ortaö¤renim ça¤›ndaki gençlerin gelecek alg›lay›fl›nda “ekonomik kayg›lar” dün oldu¤undan daha belirgin hale gelmifltir. Ayn› flekilde, geliflen teknolojik ilerleme; özellikle de internet; gençlerin bulunduklar› sosyal çevreden ötesini daha h›zl› görmesi, bilgiye görece daha çabuk ulafl›m› vb. gibi birçok sosyal, psikolojik sonuçlar yaratacak durumu da tetiklemektedir. Bu yolun sonunda var›lan yer ise tüm olumlu ve olumsuz etkilerini bir yana koyarsak “hayatla ve pek tabi siyasal tercihlerle daha erken yaflta tan›flan” bir gençlik görüntüsüdür. Gündelik gözlemlerden yola ç›k›larak yap›lan bu tan›mlamalar kuflkusuz daha ayr›nt›l› olarak, bilimsel bir disiplin içerisinde ele al›nmay› bekliyor. Ancak bu bekleyifl, “kimlik edinme yafl›n›n” giderek düfltü¤ü gerçe¤ini de¤ifltirmeyecektir. Sosyalistler her ne kadar bu de¤iflen duruma uygun örgütlenme kanallar› yaratmakta yavafl kald›ysa da, bu de¤iflim burjuva devlet taraf›ndan hem yönlendirilmekte hem de ç›karlar› do¤rultusunda kullan›lmaktad›r. Aksi bir iddia, son y›llarda liselerde artan uyuflturucu, çeteleflme, fliddet e¤ilimi vb. gibi gençli¤i pasifize edecek di¤er metotlar›n nas›l ortaya ç›kt›¤›n› izah etmekte hayli zorlanacakt›r. Bu yozlaflma devlet eliyle gerçeklefltirilmektedir ki devletin “patlamaya haz›r” bu gençli¤in gelece¤ine iliflin taleplerde bulunmamas›n› baflka türlü sa¤lamas› da mümkün gözükmemektedir. “Hayat›n ac›mas›zl›¤›n›” daha önceden lise yaflam› sonras›, üniversitede veya ifl hayat›nda kavramas› daha mümkün olan gençler “vahfli kapitalizmin azg›nl›¤› sayesinde” art›k bu yak›c›l›kla lise s›ralar›nda tan›fl›yorlar. Yukar›da meslek liselerine iliflkin verdi¤imiz örnek de bir fleyi aç›kça ortaya koymaktad›r: Mesleki e¤itim sonras› s›navs›z geçifl yöntemi ile Meslek Yüksekokullar›na yerleflmeyi ba-
flaran ö¤renciler, sanayideki ara eleman a盤›n› kapatm›fl oluyor. Çal›flma flartlar› itibariyle bu ö¤rencilerin çok büyük bir k›sm› tafleron firmalar için, uzmanlaflm›fl sigortas›z ucuz iflgücü olarak da alg›lanabilir. DEV-L‹S
En bafla dönecek olursak; Dev-Lis’in k›sa vadede ne önemde bir yol alm›fl oldu¤unu daha aç›k olarak belirtmekte fayda var. Birincisi flu ki; bir örgütsel bütünlük içerisinde ele ald›¤›m›zda makro ölçekteki parti politikalar›n› kendi alan faaliyetine uygun düzlemde ele almak yolunda mesafe alabilmifl, partinin en önemli alan örgütünün Dev-Lis oldu¤u aç›kt›r. fiöyle ki; Devrimci Liseliler hem alana ait politikalar› üzerinden “kitle faaliyeti” yürütebilme, hem de bu faaliyeti ile oluflturdu¤u taban›na SDP’nin politik propagandas›n› yapabilme sistemati¤ini birçok yerelde kazanm›flt›r. Kaç›n›lmaz olarak bu perspektif Dev-Lis’in hem bir “lise örgütü” haline gelmesini, hem eylemsel yarat›c›l›¤›n›, hem de niceliksel birikimini di¤er alan faaliyetlerimize oranla görülür flekilde art›rm›flt›r. Özelden genele do¤ru buradan yap›labilecek önemli bir ç›kar›m›n oldu¤u aç›kt›r; bu da flu s›ralar SDP’nin “s›n›f eksenli” bir politik hattan yoksun oldu¤u yan›lg›s›d›r. Bu iddia SDP’nin siyasal varl›k sebebini ve birçok vesile ile do¤rulanm›fl politik hatt›n› bafl afla¤› çevirme yan›lg›s›na varabilece¤i gibi; “büyüyemiyoruz” heyulas›n›, bu iddia do¤rultusunda dahi çözüme kavuflturacak bir yol sunmamaktad›r. Bizce Dev-Lis faaliyetinin ö¤reticili¤i ve deneysel niteli¤i de tam bu iddiaya karfl›l›k gelmektedir. ‹ddiam›z, en yal›n hali flu flekilde oldu¤u taktirde, SDP’nin büyüme ivmesini h›zland›rma flans›m›z olaca¤›n› görmek gerekir; “SDP’nin neden yeterli düzeyde alan örgütleri yoktur (gençlik, kad›n, sendika, …), bunun politik hatt›yla iliflkisi var m›d›r?”. Siyasal bir örgüt, de¤ifltirme kapasitesi anlam›nda gerçeklik kazanmas›n›, tek bafl›na politik aç›l›mlar› ile elde edememektedir. Onun merkezinin görevi “makro ölçekte”, y›kmakla mükellef oldu¤u burjuva iktidar› karfl›s›nda baflat politikalar üretmektir. Bu politik hatt›, çeflitli düzeylerde toplumsal sorunlar› daha anlafl›l›r k›lacak flekilde kitlelerle buluflturmak ve örgütlenmek ise ancak ve ancak çal›flan, kapasitesi yüksek alan/taban örgütleri ile mümkündür. Bunun da ötesinde, bu alan ör-
81
Devrim Yolunda
KURTULUÞ gütlenmeleri olmad›¤› sürece politik bir tart›flma, yaln›zca “kulak verenleri” ilgilendirmeye devam edecektir. Bir alan örgütlenmesi çal›flma tarz› itibariyle Dev-Lis deneyimi ve Dev-Lis’li yoldafllar›m›z›n kolektif özverisi hepimizin gözleri önünde durmaktad›r.
makta zorland›¤›n› görmek gerekir. Ancak bu bak›fl aç›s› afl›ld›¤› taktirde lise faaliyetini kolektif ak›l ve olanaklarla bir ad›m ileriye tafl›ma flans›m›z artacakt›r. Dev-Lis’in ilk elden örgütlenme yayg›nl›¤›n›n mesleki ve teknik e¤itim veren liselerde oldu¤u düflünüldü¤ünde bugün için yüzlerle, yar›n binlerle ifade edilecek taban›n›n s›n›fsal anlamda yaflam›n hangi yap› tafl›n› oluflturaca¤› gözden kaç›r›lmamal›d›r. Bu genç iliflki a¤› ve yayg›nl›k, yar›n onlarca fabrikada faaliyet yürütecek iflçiler a¤›na dönüflecektir. Bu somut öngörü bile tek bafl›na neden lise faaliyetini daha ciddiye almal›y›z sorusunun cevab› niteli¤indedir. Bir bütün olarak lise faaliyetimizin taleplerinin nas›l daha “somutlaflt›r›laca¤› ve alt bafll›klar›n›n ço¤alt›laca¤›” bafll›kl› bir çal›flman›n yan› s›ra örgütsel biçimleniminin nas›l daha ifllevsel hale getirilebilece¤i yönündeki bir tart›flma vakit kaybedilmeden kolektif ak›l ile yürütülmeli ve yine kolektif özveri ile hayata geçirilmelidir.
B‹R ADIM DAHA ‹LER‹ ÇIKALIM!
Liseli gençlik faaliyetinde tüm bu olumluluklar›n yan› s›ra, önüne geçmemiz gereken s›k›nt›lar› da s›ralamak gerekir. Bunlar›n bafl›nda kuflkusuz belirli bir düzeye gelmekle beraber örgütlenme düzeyimizin yetersizli¤i ve yayg›nl›¤› sorunu yer almaktad›r. Bu durumun afl›lmas›n›n yollar›n›n burada s›ralanmas›n›n ötesinde, amac›m›z parti örgütlerinin Dev-Lis’in faaliyetinin önemini kavramas› gerekti¤idir. Dev-Lis “nostaljik” bir faaliyet de¤ildir, hele ki “afacan çocuklar›n” bir araya geldi¤i bir yaflam hiç de¤ildir. Dev-Lis, SDP’nin gençlik aya¤›n›n neredeyse üçte ikisidir, ülkenin en yayg›n ve genifl lise örgütüdür. Hal böyleyken partinin ve parti kadrolar›n›n bu faaliyetin önemini kavra-
GENÇ KURTULUfi
82
S O S Y A L Ü S T
B E L L E K
EL SALVADOR: M†CADELE S†R†YOR* JORGE SHAFÜK HANDAL** ‚EVÜREN: SÜBEL …ZBUDUN
B
yük bir beceriyle gerçeklefltirip olaylar›n ak›fl›n› de¤ifltirmeyi ya da karfl› karfl›ya oldu¤u tehditleri savuflturmay› baflar›yor. Solun böyle bir fleyi baflarmas›, ender bir durum. 1970’ten beri uzun bir polemi¤in içerisindeydik ve 79 y›l›nda polemik daha da fliddetlendi, ama Sandinist devrim baflar›ya ulaflm›flt›. Bu, hepimizi etkiledi. Çünkü orada, “birlik” unsuru önemli bir etken olmufltu. En sert polemi¤in ortas›nda, birkaç ay içerisinde birlik sürecimizi yürürlü¤e sokacak yetiye sahiptik; üç örgütün anlaflmaya vard›¤› Aral›k 79’dan Ekim 1980’e kadar geçen süre içerisinde, hepimizi içeren Farabundo Martí Ulusal Kurtulufl Cephesi (FMLN) kurulmufltu. Bu k›sa geçifl sürecinde tüm kitlesel halk hareketini birlefltirmeyi baflard›k; tüm e¤ilim ve ittifaklar›n kat›ld›¤› Devrimci Kitle Koordinasyonu’nu oluflturduk. Bu bizim daha fazla yol alabilmemizin önünü açt›. Silahs›z devrimci demokratik güçlerin de, bizim de yer ald›¤›m›z, Devrimci Demokratik Cephe’ye kat›lmas›n› sa¤lad›k. Devrimci güçlerin birli¤i unsuru, her fleyin anahtar›d›r. Devrimci savafl›m›z›n bir baflka anahtar unsuru da, silahl› mücadele ve siyasal mücadele aras›ndaki eski tart›flmay› fiilen aflmam›z oldu. Latin Amerika’da ifller böyle gelifliyordu. Ya silahl› mücadele, ya siyasal mücadele. Silahl› mücadeleyi benimseyenler siyasal mücadelede bulunamazlard› çünkü bu çok büyük bir ihlâl, bir günah say›l›rd›. Afl›lm›fl mücadele tarzlar›nda ›srar etmek gibiydi; toplumsal mücadeleler de geri biçimler say›l›p küçümseniyordu. Silahl› mücadele, tüm di¤er biçimleri la¤veden en üst mücadele biçimi say›l›-
u konuda sözlerime, El Salvador’un bu uzun savafl›nda düflen erkek ve kad›n yoldafllar›n ve sivil kurbanlar›n, savafl›n zincirinden boflalmas›ndan sonuna dek halk›n, her toplumsal tabaka, her dinsel inanç, her meslek ve her siyasal ve ideolojik görüflten, say›lar› 80 000’i bulan kurban›n›n an›s›n› selamlayarak bafll›yorum.Özellikle çok say›da enternasyonaliste, Latin Amerika’dan, ABD’den, Kanada’dan, Avrupa’n›n hemen her ülkesinden bize kat›larak El Salvador’daki mücadelenin çeflitli zamanlar›nda bizlerle kan ve irade birli¤ine giren savaflç›lar› sayg›yla an›yorum. Aralar›nda genç Arjantinli Marcelo Feito’nun da bulundu¤u pek ço¤u, topraklar›m›zda yaflam›n› yitirdi. ‹lkin El Salvador’da devrimci solun birli¤inin tüm çabam›z›n anahtar etkeni oldu¤unu söylemek istiyorum: hiç kimseyi d›flar›da b›rakmaks›z›n, devrimci solun tüm güçlerinin birli¤ini baflard›k. Bu, ender bir durumdur, solda çok yayg›n ya da geleneksel olmayan bir yak›nlaflma an›d›r. Sol birlikten en çok söz eden, ama birlik yetisine en az sahip olan kesimdir. Sa¤, ne zaman birleflmesi gerekse, bunu bü* "El Salvador: La Lucha Continúa", El Socialismo Latinoamericano, Un recorrido hasta nuestros tiempos, Ediciones Madres de Plaza de Mayo, Buenos Aires, 2006, ss. 217240. Revista América Libre. Ocak 1997. (Ekim 1996'da gerçeklefltirilen América Libre dergisi seminerinde yapt›¤› konuflma.) ** El Salvadorlu. 14 Ekim 1930-24 Ocak 2006. Komünist Parti yöneticisiydi. KP'den silahl› mücadeleye kayarak Farabundo Martí Ulusal Kurtulufl Cephesi'ne kat›ld›; devrimci savafl s›ras›nda Cephe yöneticilerinden oldu. Bar›fl anlaflmalar›n›n bafll›ca mimarlar›ndand›; milletvekilleri grubununlideri, FMLN'in Cumhurbaflkan› aday›yd›.
83
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yordu; onu onaylamayanlar devrimci de¤il, olsa olsa reformist say›l›rd›. Bu tart›flman›n bir parças› olmakla birlikte, onu bir kenara koyup her fleyi birlefltiren bir süreci yürürlü¤e koyduk: silahl› mücadele, siyaset, hareket, toplumsal mücadele, uluslararas› dayan›flma… Ve Sandinistlerin prati¤e geçirip de bütünsel olarak gelifltirmeye vakit bulamad›klar› yeni bir fleyi, siyasal mücadelenin tikel bir çeflidi olarak diplomatik mücadeleyi de buna ekledik. Kuflkusuz ki savafl siyasetin baflka araçlarla sürdürülmesidir. Deneyim bize, savafl bafllad›ktan sonra taraflar›n savafl boyunca bir siyaset gelifltirdi¤ini ö¤retti. Siyasal mücadeleden savafla kimyasal aç›dan farkl› baflka bir fleye geçilir gibi geçilmez; savafl s›ras›nda da siyaset yap›lmal›d›r ve karfl› karfl›ya gelen yaln›zca askerî güçler de¤il, ayn› zamanda iki siyasettir. El Salvador vakas›nda, düflman kuvvetler blo¤u diktatörlü¤ün yan› s›ra, oligarfli, askerî erkân ve onlar›n ayg›t› Devlet’ten olufluyordu. Ayn› zamanda militan bir h›rsla bizi devirmeye çal›flan ABD hükümeti de bu blo¤a dahildi. Sadece istilaya yeltenmediler. Ülkede askerî kuvvet bulunduruyorlard› ve buna ek olarak malî ve askerî yard›m sa¤lamaktayd›lar. Bizi yenilgiye u¤ratmak için 80’li y›llarda 6 milyar dolardan fazla yat›r›m yapt›lar. Küçücük bir ülkeye 6 milyar dolar: bizim nüfusumuz 6 milyon kifli, yüzölçümümüz ise 20 000 km_… ABD hükümeti hiçbir dönemde hiçbir Latin Amerika ülkesine bu kadar ba¤›flta bulunmam›flt›r. Bu blo¤un savafl boyunca siyaseti ne idi? 1980’de savafl bafllad›. Burada savaflla genel silahl› mücadelenin tam olarak ayn› fley olmad›¤›n› saptamak gerekiyor. El Salvador’da1970’ten itibaren silahl› mücadele sürdürülmekteydi, ama bu bafllang›çta yavafl ilerleyen da¤›n›k silahl› eylemler biçimindeydi, henüz savafl de¤ildi. Savafl, bir Devletin askerî güçlerinin tümüyle, kara, hava ve deniz kuvvetleriyle çat›flmad›r. Savafl bütünsel bir görüngüdür, yaln›zca silahl› mücadeleden ibaret de¤ildir. El Salvador’daki, savaflt›. 80 y›l›ndan itibaren bu karakteristi¤i kazanmaya bafllad› ve 1981 Oca¤›nda savafl patlak verdi. 1980’de bask›lar ve kay›plar t›rman›fla geçmiflti, San Salvador sokaklar›nda hergün 27 kifli öldürülüyordu, iç kesimlerde, k›rsalda, otoyollarda suikastlar birbirini izliyordu. Dahas› ve bunlarla birlikte, bir tar›m reformu gerçek-
lefltirildi, bankalar, kahve ve pamuk ihracat› millîlefltirildi. Bunlar y›llard›r u¤runa mücadele etti¤imiz hedeflerdi. Kendileri yapmaya karar verdiler. ‹lk meydan okuma karfl›m›zdayd›, devrimci silahl› mücadeleyle toplumsal ve siyasal mücadeleyi birlefltirmek… Köylülere bunun bizim savundu¤umuz tar›m reformu olmad›¤›n›, topra¤› ele geçirip kendi kooperatiflerini kurmalar›n› söyledik. Yüzlerce kooperatif ç›kt› ortaya. Kooperatiflerin de bask›lar›n hedefi olmas› gecikmeyecekti. Yine de ülkenin önemli bir bölümüne yay›ld›lar. Suyu bal›¤a b›rakamazlard›. Katliamlar fliddetlendi. Bunlar aras›nda en bilineni, Monseñor Romero ve bir grup kefliflin öldürülmesidir. Bunun yan› s›ra, tüm ülkede sokaklarda, mezralarda katliamlar t›rmand›. 10 Ocak 1981’de “Nihaî sald›r›” ad›n› verdi¤imiz büyük bir sald›r› bafllatt›k. Aram›zda uzun süreli halk savafl› tezini destekleyenler, 10 y›l boyunca savaflm›fl olman›n yeterince uzun bir süre oldu¤undan, art›k çözüme do¤ru gitme gere¤inden söz etmeye bafllam›fllard›. Yani, uzun süreli halk savafl› tezi de di¤er tan›mlar gibi, anlaflmaya varmam›z› engelliyordu. ‹stikrarl› bir cephe gerisi sorununu çözemedi¤imiz ve bu nedenle de cephenin süreklili¤ini sa¤layamayaca¤›m›z için El Salvador’da uzun bir savafl›n olamayaca¤› konusunda hepimiz hemfikirdik. Kosta Rika topraklar›nda, Nikaragua’n›n güney s›n›r›nda ve Honduras s›n›r›n›n kimi bölgelerinde lojistik destek bulundurabilen Sandinist deneyimi görmüfltük. Biz bunu yapamazd›k. S›n›rdafl oldu¤umuz hükümetlerden hiçbiri dost de¤ildi. Bat›daki Guatemala’da özetle katil bir hükümet iflbafl›ndayd›. Kuzeyde Honduras vard›. Kuzey Amerikal›lar Sandinistlere yönelik bir karfl› devrim, bizlere yönelik de karfl›-ayaklanmay› örgütlemek üzere orada üstlenmifllerdi. Nikaragua’yla s›n›r›m›z yok. Karayib’de de k›y›m›z yok, yaln›zca Pasifik Okyanusu’na k›y›m›z var. Dolay›s›yla uzun süreli bir savaflta lojistik destek sorununu çözebilecek durumda de¤ildik. Bu nedenle, uzun süreli halk savafl›, h›zl› müdahale, baflkald›r› konusundaki kavray›fllar›m›z farkl› olsa da, hepimiz acil bir tan›m konusunda hemfikirdik. Bu nedenle 10 Ocak 1981’i nihaî sald›r› olarak adland›rd›k. Bunun gerçekte bafllang›ç sald›r›s› olaca¤›na ve 1991’e dek savaflmay› sürdürece¤imize inan-
84
Devrim Yolunda
KURTULUÞ m›yorduk. Ve o büyük sald›r›y› binlerce savafl- ha yararl› olaca¤› görüflü bir süreli¤ine de olsa, ç›yla bafllatt›k. ‹çlerinden ço¤u, k›sa süre sonra baflatl›k kazand›. dönmek üzere ifllerinden izin alm›fllard›. Bizler Vietnam’dan ç›kart›lan en önemli ders, de savafl s›ras›nda bir politika gelifltirmek du- ABD’nin dikkatini y›llar boyu dünyadaki çat›flrumunda oldu¤umuzu görüyorduk. Sald›r›ya k› oda¤›ndan uzaklaflt›rm›fl olmas› ve SSCB’nin haz›rlan›rken bir yandan da bu politikay› olufl- bu sayede nükleer silahlanmada avantaj sa¤laturmaya çal›fl›yorduk. Müzakere yoluyla siya- mas›yd›; bu nedenle h›zla müzakerelere bafllasal çözüme ulaflmaya çal›flacakt›k. Tüm savafl man›n daha iyi oldu¤u düflünülüyordu. Bu göboyunca politikam›z bu oldu ve bu fikirle savafl- rüfl birkaç gün boyunca a¤›rl›k kazand›. t›k. Pratikte etkili oldu. Ocak’ta bafllatt›¤›m›z büyük sald›r›n›n onlaOcak 1981’de, nihaî sald›r›m›zdan on gün r› etkiledi¤i ve sarhoflu meyhaneden atman›n o sonra, Bay Reagan ABD Devlet Baflkanl›¤›’na kadar kolay olmayaca¤›n› gördükleri anlafl›l›geldi. Hemen ard›ndan ABD El Salvador’un ifl- yor. Böylelikle, Meksika hükümeti arac›l›¤›yla lerine daha fazla angaje oldu, askerî operasyon- bizimle temasa geçtiler ve Washington’da mülar› h›zland›rd›, askerî yard›m gönderme kara- zakerelere bafllamay› önerdiler. Müzakerelere r› ald›, k›sa sürede düzenli orduyu befl kat›na Washington hükümeti, El Salvador hükümeti, ç›kartan, yeterli hava gücüyle ve bir helikopter askerî erkân ve bizler kat›lacakt›k. Bize Meksifilosuyla, bize buradan müdahale etmek üzere ka’da bir bölge önerdiler ve FDR Genel KomuSalvador k›y›lar›ndaki deniz kanallar›nda h›zl› tanl›¤› ile yönetimine can güvenli¤i ve geçifl güseyri mümkün k›lan gemilerle donatan bir ifl- vencesi vaat ettiler. birli¤ini yürürlü¤e koydu. K›y›lara askerî ç›Kabul ettik, ancak toplant›dan 48 saat önce kartma yapt›, s›n›rlardaki silah denetimini yo- Reagan yönetimi içerisindeki güçler dengesi de¤unlaflt›rd›. ¤iflti ve tersini, kazanman›n kolay oldu¤unu ve Bafllang›çta bir savafl politikas›ndan yok- bunun Beyaz Saray’da oluflturulan yeni politisunlard›, ilk zamanlarda tek hedef, FMLN kar- kan›n bir güç gösterisi olaca¤›n›, böylelikle Lafl›s›nda h›zl› bir zafer kazanmakt›. Bunun için tin Amerika’da ve dünyadaki devrimcilere iyi 4-6 ay›n yeterli olaca¤›n›, bu nedenle de bir po- bir mesaj verilebilece¤ini, bu nedenle de bizi sölitikaya ihtiyaçlar› olmad›¤›n› düflünüyorlard›. küp atmak gerekti¤ini savunan öteki grup düHem general, hem de devlet bakan› olan Ale- meni ele geçirdi. Toplant› iptal edildi. Ancak xander Haig, FMLN’i alt etmenin sarhoflu mey- bunun maliyeti a¤›r olacakt›. 1981 A¤ustosunhaneden kovalamak kadar kolay bir ifl oldu¤u- da, Fransa’da yeni kurulan Mitterand hükümenu söylemekteydi. Yani, öyle gözüküyor ki, ni- ti Meksika hükümetinin giriflimiyle Fransahaî ya da ilk konusunda tek yan›lan biz de¤il- Meksika bildirgesini yay›nlad›; böylelikle El dik. Onlar da yan›lm›fllard›, savafl›n sona erme- Salvador sorunu diplomatik alana dahil olmufl si için 11 y›l beklemek ve diplomatik mücagerekti. dele bafllam›flt›. Savaflta, henüz bir Bu durumda, El Ocak 1981Õde, niha” saldÝrÝmÝzdan on politika belirlememifl Salvador sorununa gŸn sonra, Bay Reagan ABD Devolan düflman karfl›s›nyönelik iki politika let BaßkanlÝÛÝÕna geldi. Hemen ardaki politikam›z, yaç›km›flt› ortaya. Bir dÝndan ABD El SalvadorÕun ißlerirarlar›n› göstermeye yanda, FMLN’in ne daha fazla angaje oldu, asker” bafllad›. 1981 fiubaSSCB, Küba ve NikaoperasyonlarÝ hÝzlandÝrdÝ, asker” t›nda, sald›r›dan bir ragua’n›n bir eklentisi yardÝm gšnderme kararÝ aldÝ, kÝsa ay sonra, Reagan ekioldu¤unu ve ABD’nin sŸrede dŸzenli orduyu beß katÝna bi içerisinde bir tart›flulusal güvenli¤i a盕Ýkartan, yeterli hava gŸcŸyle ve ma ç›kt› ve dikkati s›ndan tehdit oluflturbir helikopter filosuyla, bize buSSCB karfl›s›ndaki du¤unu, bu nedenle küresel stratejiye de askerî olarak köküradan mŸdahale etmek Ÿzere Salodaklayabilmek için nün kaz›nmas› gerekvador kÝyÝlarÝndaki deniz kanallabir an önce müzakereti¤ini söyleyen RerÝnda hÝzlÝ seyri mŸmkŸn kÝlan ye bafllaman›n, Reagan hükümeti politigemilerle donatan bir ißbirliÛini agan ve ABD için dakas› bulunuyordu. yŸrŸrlŸÛe koydu. 85
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Fransa-Meksika bildirisi ise tam tersini savlamaktayd›. Birinci nokta: El Salvador çat›flk›s› bir iç sorundur. ‹kinci nokta: müzakereye dayal› bir siyasetin d›fl›nda bir çözüm olamaz. Üçüncü nokta: bu müzakereye ulusal temsildeki siyasal güçleri nedeniyle FMLN ve FDR kat›lmal›d›r. Ertesi günden itibaren, ikircimli bir tutum benimseyen ve karfl› tutum da almayan ABD’nin bafll›ca orta¤› ‹ngiltere d›fl›ndaki Avrupa hükümetleri bildirgeye desteklerini aç›klamaya bafllad›lar. Baz› Latin Amerika, Afrika ve Asya ülkeleri de olumlu görüfl bildirdi. Bu salt bir propaganda de¤ildi. ‹ki siyasetin karfl› karfl›ya gelmesiydi; ve ABD’nin diplomatik alanda hükümete verdi¤i deste¤e karfl›n El Salvador D›fliflleri Bakanl›¤›’ndan çok daha geliflkin, kaliteli ve boyutlu bir diplomasi mekanizmas›n› bu sayede örgütleyebildik. Bafllang›çta bu durumun fark›nda de¤ildik ve bunu dayan›flmayla kar›flt›r›yorduk. Oysa gerçeklikte diplomasi ile dayan›flma farkl› fleylerdi; bunlar› ay›rt etmek ve her ikisi için de uzman kiflileri görevlendirmek zorundayd›k. Böylelikle çok say›da hükümet nezdinde çok say›da elçi görevlendirdik. Kuflkusuz sosyalist kamp›n bütünü ve Küba ve Nikaragua’yla iliflkilerimiz iyiydi, ancak ifl finansmana geldi¤inde, bunu aç›kça belirtmek gerekir ki, malî deste¤in büyük bölümü Bat› Avrupa’dan geliyordu. Hükümetlerden söz etmiyorum; ama kurulan iliflkilerin boyutu bunu olanakl› k›lmaktayd›. Ve bu iki politikan›n tan›m›, bizim müzakereye dayal› çözümü kabul etmemizle mümkün olmufltu. Bu fikir Kuzey Amerika toplumuna da derinlemesine nüfuz etti ve ABD’de iktidar›n baz› merkezlerini etkilemeye bafllad›. ABD içerisinde say›lar› yüzleri bulan Dayan›flma Komitelerinde ifadesini bulan büyük bir dayan›flma hareketinin yan› s›ra, çeflitli iktidar merkezleriyle, özellikle de Kongre’yle sürekli bir iliflki içerisindeydik. Dahas›, ki bu pek bilinmez, Washington’da, Devlet Bakanl›¤›’n›n birkaç yüz metre uza¤›nda diplomatik bir temsil büromuz vard›; ABD’ toplum ve iktidar›n›n çeflitli kesimlerine öylesine kök salm›flt›k ki, Reagan hükümeti bile bizi oradan kovmay› baflaramad›. Silahl› mücadeleye iliflkin görülmesi gereken bir dizi sorun bulunmaktad›r. Silah tedariki, üslerin konumland›r›lmas›yla ilgili sorunlar. Bu, derinlemesine siyasal bir sorundur. Silaha sahip olmak yetmez, onlar› kullanacak insanlar da gereklidir ve bu da bireysel, gönüllü
bir karard›r. Büyük bir toplumsa, siyasal vb. çal›flma gerektirir. Bir baflka sorun, cephe gerisinin inflas›d›r. Biz cephe gerisini, el kitaplar›nda yaz›landan çok farkl› bir biçimde, kendi ülkemizde infla edebildik. Bu, ancak halk›n, toplumun kat›l›m›yla çözümlenebilen, çok ilginç bir sorundur. Askerî yönetim sorununu da çözümlememiz gerekiyordu. Befl ordu, ama tek bir savafl vard›. Befl savafl olamazd›. Bu sorunun çözümü de karfl›m›zdaki bir meydan okumayd›. Bafllang›çta, ‹kinci Dünya Savafl›’yla ilgili pek çok fley okudu¤umuzdan, birleflik bir Genelkurmay infla etmeye çabalad›k ve ona Mareflaller verdik; ancak bu sonuç vermeyince baflka bir metodoloji yaratmak zorunda kald›k; sonuçta baflar›l› olduk. Ard›ndan bir baflka stratejik sorun, savafl›n nizamîlefltirilmesi ve gayr›-nizamîlefltirilmesi oldu. 30’lu y›llardan beri Ordu’nun yönetimi alt›nda Teritoryal Ordu Hizmeti denilen oluflum örgütlenmiflti. Bunlar taban düzleminde, sivil nüfustan örgütlenen askerî devriyelerdi; bir k›sm› askerlik hizmetini tamamlam›flt›, di¤erleri ise sürdürmekteydi. Bu askerî devriyeler 22 efektiften olufluyordu, bir tanesi devriye komutan›yd›. Bunlar önce Belde, ard›ndan da Bölge Komutanl›¤›na ba¤l›yd›; Bölge Komutanl›klar› ayn› zamanda her bir bölgede bölgesel Teritoryal Ordu Hizmeti flefli¤i görevi görüyordu. Buradaki bir albay ayn› zamanda, Silahl› Kuvvetler ve Polis’in nizamî efektiflerinin ba¤l› oldu¤u Askerî Garnizon’un komutan›yd›; çünkü 30’lu y›llarda ordu ayn› zamanda polisin de komutan›yd›. Bu askerî devriyeler, hem k›rsalda hem de kentlerin varofllar› olmak üzere tüm ulusal topraklarda görev görüyordu. Ülkede her biri en az iki-üç devriyeye sahip 3 200 kanton bulunmaktayd›. Kimi kantonlardaki devriye say›s› ondört ya da onbefli bulmaktayd›. Yani, 60’l› y›llarda nüfusu ancak üç buçuk milyonu bulan bir ülkede, 200 bin kiflilik bir ayg›tla karfl› karfl›yayd›k. Seçimlerde bu ayg›t en az 400 bin oy ç›kartmaktayd› ki bu da, hiçbir propaganda yapmadan seçimleri kazanmaya yeterliydi. Bu nedenledir ki askerî diktatörlük seçimler evresine girmiflti; her iki y›lda bir belediye meclisi ve parlamento üyeleri, her befl y›lda bir de Baflkanl›k seçimleri yap›l›yordu. Ordu içerisindeki çeliflkiler böyle çözümlenmekteydi; gelecek befl y›l boyunca kimin kral olaca¤›na askerler karar veriyor, ard›ndan da bunu seçim flarlatanl›klar›ndan biriyle dayat›yordu; Teritoryal Hizmet
86
Devrim Yolunda
KURTULUÞ derhâl zafer kazan›yordu. tik. Bu alan› tart›flmaya açmak gerekti¤ine kaUlusal Birleflik Muhalefet’i (UNO) oluflturrar verdik. KP yasad›fl›yd›. Zaten kuruluflunu duk ve 1972 baflkanl›k seçimlerini kazand›k. izleyen birkaç ay d›fl›nda hiç yasal olmam›flt›. Bu, askerî diktatörlü¤ün krizinin bafllang›c›n› Ancak bizler bu durumu bir baflka yasal parti- oluflturdu: ayg›t›n bir bölümünün etkilenmifl olye kat›larak, gömle¤imizi de¤ifltirerek, ittifak- du¤unu ve ald›klar› emirlere karfl›n, diktatörlülar kurarak afl›yorduk. 1970’te bölünme gerçek- ¤ün adaylar› için de¤il, bu koalisyon için oy kulleflti. ‹lk seçime kat›lm›fl, bu ayg›t› sarsm›flt›k, land›klar› ortaya ç›km›flt›. Sonuç, kovuflturmaama bunun mümkün olmad›¤› ortaya ç›km›flt›. lar›n, katliamlar›n, kay›plar›n yo¤unlaflmas› olAma baz›lar›m›z biz yöneticilerin analiz yoluy- du. Ölüm mangalar› ortaya ç›kt›. Bu s›ralarda la bu sonuca varmas›n›n yeterli olmad›¤›n›, hal- sol içerisinde de her türlü s›fat›n kullan›ld›¤› k›n, nüfusun da kendi deneyimini yaflayarak son derece sert bir tart›flma boy vermiflti: bir ayn› sonuca varmas› gerekti¤ini düflünüyor- yanda parlamentaristler bir yanda macerac›lar, duk. Di¤er yoldafllar bunun ç›kar yol olmad›¤›- afl›r› solcular. Bizi “reformistlik”le suçluyorlarn›, silahl› eyleme bafllamak gerekti¤i görüflün- d›. 70’ler, birbirleriyle yaln›zca çok sert bir podeydi. Komünist parti’nin gövdesinden baflka lemik arac›l›¤›yla iliflkilenen bu iki yolda ilerleörgütler boyverdi. Yan› s›ra, radikalleflen bir di. Birkaç parlamento seçimine kat›ld›k, bir kez Sosyal H›ristiyan Gençlik Hareketi de gelifl- daha baflkanl›k seçimlerini kazand›k. ‹nsanlar mekteydi. seçimlere fazlas›yla bel ba¤lad›¤›ndan ve ilk za70’li y›llar›n bafllar›nda, bizler, bunun ikti- ferden sonra büyük bir umut beslemeye baflladar sorununu çözümlemede yeterli olmad›¤›n›, d›klar›ndan, UNO çok geniflledi. 1977’de yenidiktatörlü¤ün tasfiyesini getirmeyece¤ini bile den baflkanl›k seçimlerine kat›ld›k ve demokrat bile, ama halk›n da kendi deneyimini yaflamas› bir emekli generali aday gösterdik; böylelikle gerekti¤i düflüncesi ve diktatörlü¤ün bu ayg›t›- ordunun bir kanad›yla iliflkilenmifl oluyorduk. n› tart›flma konusu hâline getirmek amac›yla Seçimleri bir kez daha kazand›k; ancak baflkan seçim muharebesini örgütleme konusunda ›srar bir kez daha görevden uzaklaflt›r›ld›; katliam›n ederken, silahl› eylemler bafllad›. Sonuç olarak boyutlar› daha da büyüdü. Bu s›rada, silahl› bu askerî devriyeler köylüler, emekçilerden olu- mücadelenin di¤er tüm mücadele biçimlerini fluyordu ve bu s›k› tahakküm a¤›nda birkaç ge- geçersiz k›lan, en üst mücadele biçimi oldu¤u dik açmak için siyasal çaba göstermek gerek- tezinden hareketle eyleme geçen silahl› örgütmekteydi. 71 y›l›nda yeterince hacimli bir parti lerden yoldafllar tutumlar›n› düzeltmeye ve büolan H›ristiyan Demokratlarla ve sonradan yük devrimci halk örgütleri kurmaya bafllam›flSosyalist Enternasyonale kat›lan küçük bir sos- lard›. Böylelikle her ikisi de diktatörlü¤e karfl› yal demokrat partiyle bir anlaflmaya vard›k. olan iki büyük kitle hareketi ortaya ç›km›flt›. Pek çok Komünist Parti bu tutumumuzu elefl1979’da Sandinist devrim zafere ulaflt› ve bitirdi: Avrupal›lar H›ristiyan Demokrasi ‹kinci zim de yolumuzu ayd›nlatt›. Sandinistler içinDünya Savafl› sonras›nda sosyalizmin ilerleyi- deki ak›mlar birleflmiflti. Silahl›, siyasal ve dipflini engellemek için yükseldi¤ine göre bir bur- lomatik mücadeleyi birlefltirmifl ve kazanm›fljuva partisi olan H›ristiyan Demokratlarla na- lard›. Böylece biz de birleflmeye karar verdik. s›l anlaflma yapabilirdik? Bizler El Salvador’da 1979 Ekiminde, askerî ç›k›fl niyeti söz konusuyolanlara dikkat çekiyorduk: burada ifller fark- du. Askerî gençlik hareketi bir darbe gerçeklefll›yd›, onlar da bask›larla karfl› karfl›yayd›lar. tirdi. Solu ve merkezi içeren bir hükümet kuDahas›, sosyal demokruldu ama bu hüküratlarla nas›l anlaflma met k›sa sürede da¤›lyapabilirdik? Pekâla, d›; ordunun en gerici 1979Õda Sandinist devrim zafere belki de “cehalet” nekesimleri k›sa sürede ulaßtÝ ve bizim de yolumuzu aydeniyle böyle davran›bu ç›k›fl› yenilgiye südÝnlattÝ. Sandinistler i•indeki yorduk, çünkü 30-40’l› rükledi. Buna tepki, akÝmlar birleßmißti. SilahlÝ, siyay›llar›n tarihinden, katliamlar›n yo¤unsal ve diplomatik mŸcadeleyi biruluslararas› komünist laflmas› oldu. Bu ba¤leßtirmiß ve kazanmÝßlardÝ. Bšylehareketin tarihinden lam içerisinde sol sace biz de birleßmeye karar verdik. fazla etkilenmemiflvafla girmek üzere bir-
87
Devrim Yolunda
KURTULUÞ leflti. 80 y›l› ancak Ocak 1981’de tam anlam›yla yayg›nlaflan savafl y›l› oldu. 1980 her bak›mdan çok belirleyici bir y›ld›. Bir yandan, devrimci solun birli¤i sürecimizden ayr› olarak, diktatörlük karfl›t› demokratik güçlerle genifl bir ittifak cephesi olan ve partileri ve toplumsal örgütleri kapsayan Demokratik Cephe’yi infla etmeyi baflarm›flt›k. Baflpiskopos Oscar Romero’nun bafl›n› çekti¤i Katolik Kilise çok net bir biçimde diktatörlü¤ün karfl›s›na dikilmifl ve Baflpiskopos’un “yoksullardan yana tercih” dedi¤i fleyi benimsemiflti; Baflpiskopos öldürüldü. Ekim ay›nda solun birleflme süreci sona erdi. Befl örgüt bir araya gelmiflti. KP 79 Aral›¤›nda üç örgütle ilk anlaflmay› imzalad›. 1977 baflkanl›k seçimini izleyen günlerde biz de ilk silahl› eylemleri bafllatm›flt›k; bu büyük ak›mlar böylelikle birleflti. Siyasal mücadele, seçim mücadelesi olanaklar›n›n tükendi¤i, halk›n büyük ço¤unlu¤u taraf›ndan da anlafl›lm›flt› ve silahl› mücadeleye do¤ru e¤ilim yo¤unlafl›yordu. Seçim yolu yaln›zca yöneticiler için de¤il, herkes için tükenmiflti. Bu, FMLN’in bafl›ndan itibaren neden büyük bir siyasal-askerî örgüt oldu¤unu aç›klar; Ocak 1981’deki büyük sald›r›n›n bafl›ndan itibaren bunu binlerce savaflç›yla gerçeklefltirebilmifltik. Biz da¤larda üslenip oradan büyüyen küçük bir grup de¤ildik. FMLN halk içerisinde derin ulusal köklere sahipti, savafla böyle girdik. Yani, savafl, yaln›zca yöneticilerin deklarasyonlar› aç›s›ndan de¤il, yüz binlerce kiflinin uygulamalar›yla, sözün tam anlam›yla siyasetin baflka araçlarla devam›yd›. Mücadele biçimleri ve silahl› mücadelenin di¤er mücadele biçimlerini devre d›fl› b›rakaca¤›na iliflkin o son derece parlak gözüken tezler böylelikle tükenip geçerli¤ini yitirdi. fiimdi, geriye, 70’li y›llara bakt›¤›m›zda, biz komünistler bu ony›l içerisinde ortaya ç›kan silahl› örgütlere bak›fl›m›z› düzelttik ve bu örgütler olmaks›z›n halk›n o büyük viraj› dönemeyece¤i, baflka bir mücadele biçimine kap›n›n aç›lamayaca¤› sonucuna vard›k. Silahl› örgütler de bizimle ilgili görüfllerini düzelttiler, çünkü flimdi o pratik olmaks›z›n, halk›n kendisinin o olas›l›¤› tüketmesine olanak vermeden silahl› mücadeleye dönüflün mümkün olamayaca¤›n› anlad›lar. Böyle olsayd›, diktatörlük halk›n bir k›sm›yla oynay›p tecrit etmeyi baflarabilirdi. Tüm bunlar› anlatma gere¤ini duydum, çünkü olaylar›n gerisinde ne oldu¤u üzerine düflünme-
nin son derece önemli oldu¤u kan›s›nday›m. Soldaki baz› dogmalardan ve sözüm ona kurumsallaflm›fl baz› do¤rulardan kendimizi kurtarmam›z gerekiyor. fiimdi biraz neden bir cephe gerisi inflas›n›, dolay›s›yla da El Salvador’da uzun süreli bir savafl› olanakl› görmedi¤imiz üzerinde durmak istiyorum. Bu nedenle, 10 Ocak 1981 sald›r›s›yla h›zl› bir çözüme varmaya çal›fl›yorduk. Sald›r›ya kat›lan pek çok kiflinin, bu görevi hafta sonunda tamamlamak üzere iflyerlerinden izin ald›klar›ndan daha önce de söz ettim. Gerçekte, nihaî sald›r› dedi¤imiz bu büyük sald›r›, tüm 80’li y›llar boyunca sürecek bir savafl›n bafllang›c› oldu. Ancak bu yan›lg›n›n gerisinde, cephe gerisi sorunu yat›yordu. ‹stikrarl› bir cephe gerisine sahip de¤ilsek, uzun erimli bir savafl› nas›l göze alabilirdik? Sandinistler Costa Rica’da tutunmufllard›, çünkü zaman›n Costa Rica hükümeti belirsiz bir bölgede cephe gerisinin örgütlenmesine izin vermiflti: hastanelerden, erzak ve mühimmat sa¤lamak üzere hava alanlar›ndan yararlanma, vb. vb., birliklerin e¤itimi, Komutanl›¤›n iflleyifli için topraklar›ndan yararlanma. Honduras s›n›r›nda da ayn› kolayl›klar› sa¤layan bölgeler bulunmaktayd›. Bizim elimizde böyle bir olanak yoktu. Honduras’ta Kuzey Amerikal›lar konufllanm›fl, Sandinistlere karfl› devrimi örgütlemekteydiler. Guatemala’da, çok eski bir kontrgerilla savafl›n› sürdüren son derece gerici bölükler bulunmaktayd›. Nikaragua’n›n El Salvador’la s›n›r› yok. Dolay›s›yla, 29 bin kilometre karelik, böylesine müthifl bir askerî ve polis ayg›t›na sahip ve dahas›, ordunun efektiflerini befl kat›na ç›kartan, onu çok modern silahlarla teçhiz eden ve Vietnam’daki ayaklanma-karfl›t› savafl›n deneyimiyle e¤itim sa¤layan ABD’nin tahkim etti¤i bu ülkede cephe gerisini nas›l infla edece¤imizi bilmiyorduk. Onlara yeterli bir hava gücü temin etmifl, bu tip mücadele için özel helikopter ve uçaklarla donatm›fllard›. Bu koflullarda çözümü h›zl› bir eylemde görmekteydik, ama böyle olmad›. Bu büyük sald›r› s›ras›nda orduya büyük zararlar verdirdik. Yaln›zca askerler de¤il, albaylar da yaflam›n› yitirdi; ama kesin zafere ulaflamad›k. Çok ilginç bir durum ç›kt› ortaya. Tüm istihkâmlara karfl› sald›r›y› geniflletemedik. Bu alanda Sandinist deneyimi izliyor, ülkedeki tüm ordu ve polis istihkâmlar›n› düflük yo¤unluklu bir kuflatma alt›nda tutuyor, ama zafere ulaflam›yorduk. Kuv-
88
Devrim Yolunda
KURTULUÞ vetlerimiz zarar görmemiflti, ama mühimmat›- ve her taraf yollarla dolu. Dolay›s›yla anahtar m›z tükeniyordu. Geri çekilmeyi düzene sokma- nitelikte bir hakikati kavrad›k. Bizler için da¤ m›z gerekiyordu; nereye gitmeli? Sahadaki yol- da, orman da, halkt›. Geri çekilmek yerine, dafllar Genel Komutanl›¤a, en az›ndan birkaç halkla ba¤lar kurmam›z gerekiyordu ve biz de günlü¤üne, daha geliflkin halk örgütlenmesinin ilk andan beri böyle yap›yorduk; ama flimdi bulundu¤u bölgelere çekilmeyi önerdiler. Ko- karfl›m›za bir baflka sorun dikilmiflti. Halk da mutanl›kta bunu kabul etmenin yan› s›ra, sekiz bizimle birlikte deviniyordu. Binlerce, binlerce ya da on günlük ikinci bir sald›r› için haz›rlan- kifli yollara dökülmüfltü. Ben bir keresinde 12 maya bafllad›k; ancak daha sonra bu durumu bin kifliyle birlikte yer de¤ifltirdim. ‹nsanlar en sürdürmenin mümkün olmad›¤›n› düflünüyor- küçük gürültü yapm›yor, küçük çocuklu anneduk. ler a¤lamalar›n› engellemek için onlar› gö¤üsleBu haz›rl›k s›ras›nda direnme, kendimizi rinde tafl›yordu; tavuk ve domuzlarla birlikte tahkim ve ilerleme fikri ortaya ç›kt›. Bizi tüke- karanl›kta yol al›yor, eflyalar›n› tafl›yorlard› ve tecek olan birbiri ard› s›ra sald›r› yoluna git- flunu diyorlard›: “Tüfeklerin gitti¤i yere gidecemektense, tahkim evresinden yeniden sald›r›ya ¤iz, çünkü bizi yok ederler.” Dolay›s›yla halk geçmemize olanak sa¤layacak bir direnifl süre- görev s›ras›nda dönüflüyordu. Halk bize beslencini örmeye koyulduk. Halk örgütlenmesinin ol- me, mühimmat, ilaç sorunlar›n› çözmede yardu¤u yerlerde kuvvetlerimizin tutundu¤unu, d›m ediyordu, ama o andan itibaren yaln›zca orerzak ve mühimmat› örgütleyebildi¤imizi, sa¤- dumuzu de¤il, insanlar› da besleme, tedavi etl›k koflullar›n› sa¤layabildi¤imizi, halk›n büyük me görevi bizim omuzlar›m›za yüklenmiflti. Sabir iflbirli¤i sergiledi¤ini görebiliyorduk. Böyle- vafl hiçbir yere gitmeyecekti. Ve korktu¤umuz likle bu yolu izledik. Ancak alt› ay sonra, çok bafl›m›za gelmifl gibiydi, cephe gerisini infla ciddi bir sorunla karfl›laflt›k. Ordu büyük ope- edemiyorduk. Ancak halk›n cephe gerisi, da¤, rasyonlarla bu bölgelere girdi¤i ve bizim de yer orman, gücümüzün kayna¤› oldu¤u fikri, yolu de¤ifltirmek zorunda kald›¤›m›zda, halk da, bi- bulmam›z› sa¤lad›. Vietnaml›lar›n deneyimi bizimle iflbirli¤i yapt›klar› için ordunun cezalan- zi ayd›nlat›yordu. Bu nedenle alttakilerin küred›rmas› korkusuyla, çocuklar› ve hatta hayvan- selleflmesi büyük önem tafl›yor. Vietnaml›lar lar›yla bizimle geliyordu. Çeflitli vesilelerle bu buna “kitlelerin yasall›¤›n› savunmak” diyorcezaland›rma gerçekleflti de. Bu, k›rsalda bü- lard›. Bu ne anlama geliyor? ‹nsanlar› yerlerinyük katliamlar, ev yakmalar, hayvanlar›n öldü- den k›m›ldamamaya, bunu bize b›rakmalar›na, rülmesi, insanlar›n kaybedilmesi dönemiydi. ordu ulaflt›¤›nda onlar› destekliyormufl gibi Bu, cephe gerisini infla edemedi¤imizin kan›t› yapmaya ikna etmeliydik. Ancak bunu çocuk, gibi gözüküyordu. Dahas›, ormanlar›m›z yoktu; yafll›, binlerce kiflinin yapmas› gerekiyordu ve varolan yaln›zca yapay birkaç kahve plantasyo- bu ancak herkes kabul etti¤i takdirde gerçeklenu korusuydu, ama bunlar›n alt›nda her yana flebilirdi, herkes kendi ailesini bu konuda e¤itti uzanan yollar bulunuve görev baflar›ld›. yordu ve büyük bir Tabii ki, ilk anlarnüfus yaflamaktayd›. da, destekçilerimiz Ancak altÝ ay sonra, •ok ciddi bir soChe Guavera’n›n gearas›nda en tan›nanrunla karßÝlaßtÝk. Ordu bŸyŸk rilla savafl› el kitab›, lar›, en öne ç›kanlar› operasyonlarla bu bšlgelere girdibize bir gerilla kamp›ve ilk elde ailelerin Ûi ve bizim de yer deÛißtirmek zon›n herhangi bir yoüzülmesine meydan runda kaldÝÛÝmÝzda, halk da, bilun, anayolun ya da vermemek için yafll›zimle ißbirliÛi yaptÝklarÝ i•in oryerleflim biriminin en lar› yerlefltirmek üzedunun cezalandÝrmasÝ korkusuyaz birkaç kilometre re uluslararas› ya da la, •ocuklarÝ ve hatta hayvanlarÝyuza¤›nda olmas› gekilise korumas› alt›nla bizimle geliyordu. ‚eßitli vesirekti¤ini ö¤retmekda birkaç s›¤›nak infla lelerle bu cezalandÝrma ger•ekleßteydi, bu koflul ise üledebildik. Ancak inti de. Bu, kÝrsalda bŸyŸk katliamkemizde mevcut desanlar kalmaya karar ¤ildi. Nüfus yo¤unluverdi. O zamana dek lar, ev yakmalar, hayvanlarÝn šl¤umuz km. kareye 300 ilâ 500 kiflinin öldŸrŸlmesi, insanlarÝn kaybedil250 kifli dolaylar›nda dü¤ü alt› büyük katlimesi dšnemiydi. 89
Devrim Yolunda
KURTULUÞ am gerçeklefltirilmiflti. Bir keresinde, bir nehri geçebilmek için bir çavlan› aflt›ktan sonra insanlar kayalar aras›nda bir yola ç›karken uçaklar onlar› keflfedip üzerlerine atefl açt›lar ve 120’yi aflk›n kifli yaflam›n› yitirdi. Böylelikle insanlar ikiyüzlü politika yapmay› –böyle adland›ral›m- yavafl yavafl ö¤rendiler. Ordu geldi¤inde onlar› karfl›l›yor, yiyecek ikram ediyorlard›; bunu çocuklar dahi ö¤rendi. Bu hem halk›n korunmas›n› hem de orduyu yanl›fl yönlendirmeyi sa¤l›yordu. Ordu büyük bir deste¤e sahip oldu¤una inanmaya bafllad›, böylelikle cephe gerisi sorunu çözülmüfl oldu. Lojistik destek, böylece sa¤lanm›flt›. Ülke üç tip bölgeye ayr›lm›flt›. Birincisi, FMLN denetimi alt›ndaki bölgeler. Kurtar›lm›fl bölge nitelemesini kullanmak istemiyorum. Ordu buralara girebiliyor, ancak tutunam›yordu; çünkü askerî ve bölgesel oldu¤u kadar toplumsal ve siyasal denetim de bizim elimizdeydi; burada uzun süre kalmaya kalk›flt›klar›nda, a¤›r zarara u¤ruyorlard›. Bu nedenle zaman› iyi hesaplanm›fl operasyonlar gerçeklefltirip ç›k›yorlard›. Ordunun ancak iki y›l sonra, alt› ay sonra girebildi¤i bölgeler vard›; baflkalar›na daha s›k girebilmekteydiler. Onlar bizim cephe gerimizdi. Bunun yan› s›ra, düflman›n denetimi alt›ndaki bölgeler bulunmaktayd›. Bunlara da bizler zaman zaman girebiliyor, operasyonlar gerçeklefltirebiliyorduk, ama tutunam›yorduk. Kimi zaman bir köyü bir gün boyunca elimizde tutuyor, ama katliam› engellemek için oray› terk etmemiz gerekiyordu. Bunlar, onlar›n cephe gerisiydi. Üçüncü tip bölge ise, tart›flmal› topraklard›. Bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum; çünkü bu deneyim, silahl› mücadeleyle siyasal, toplumsal mücadele aras›ndaki devasa tart›flmay› gözler önüne seriyor. Birileri silahl›, öbürleri toplumsal mücadele verdi¤inden de¤il; bu da oldu. Düflman›n cephe gerisinde tüm bask›lara ra¤men, güçlü bir toplumsal hareket gelifliyordu: sendikalar, ö¤renci örgütleri, ö¤retmenler, cemaat örgütleri… Bu, mücadele biçimlerinden zaman ve mekân aç›s›ndan az çok farkl› bir ifade biçimiydi. Ancak tart›flmal› bölgelerde zaman, mekân ve kifliler aç›s›ndan kopart›lamaz bir ba¤lant› söz konusuydu. Orada yay›lma çal›flmas› dedi¤imiz tipte bir çal›flmay› sürdürüyorduk. Halkla ba¤lant› kuran küçük savaflç› birlikleri. Bunlar savaflm›yorlard›. Gerekti¤inde çat›flmaya giriyorlard›, ama görevleri bu de¤ildi. Dahas›, birkaç istisna d›-
fl›nda silah tafl›m›yorlard›. Halk›n deste¤iyle bir çal›flma yürütüyor, istihbarat a¤lar›n› örgütlüyor ve böylelikle düflman›n hareketi konusunda bizi bilgilendiriyorlard›. ‹laç, ameliyat malzemesi, yiyecek al›mlar›n› örgütlemek üzere tedarik a¤lar›n› ya da FMLN hesab›na yap›lan tar›m› yürütüyorlard›. FMLN tar›m için para sa¤l›yor ve hasad›n bir k›sm›n› peflin olarak sat›n al›yorduk. Buna kat›lanlar hayatlar›yla oynamaktayd›; dolay›s›yla insanlar› bunu örgütlemeye kazanmak üzere siyasal çal›flma yapmam›z gerekmekteydi. ‹nsanlar buradan milislere ve daha üst bir düzeyde gizli gerillaya haz›rlan›yordu. Elektrik santrallerine ya da asker nakliyesine karfl› sürekli bir sabotaj hatt›n›n ayakta tutulabilmesi amac›yla görevler yerine getiriliyordu. ‹lki daha kolayd›. Tüm madenî yap›lar›, yani kuleleri, ahflap ve beton direkleri dinamitlemifltik. Bu birincil muharebe gücünün rehberi her fleyi silaha dönüfltürme hatt›yd›. Bu flekilde, onlara patlay›c› sa¤lamaktansa, kendi gereçlerini yapmalar› destekleniyordu. Bu görevi tamamlamak için geceleri bir mezradan di¤erine geçiyorlard› ve kimse kim olduklar›n› bilmiyordu. Direk betondansa plastik patlay›c› kullan›l›yordu. Bütün malzeme, evlerde ifl gereçleriyle imal edilmekteydi. Nakliyeye karfl›, patlay›c›lar› kullanmay› ö¤retmek gerekiyordu. Ancak bunlar iki, kimi zaman da bir kifliden oluflan savaflç› birliklerdi. Nakliyat›n s›kça yap›ld›¤› yollarda dönemeç noktalar›na may›n döfleyip kamufle ediyor, ve 20-25 metre ötede bir yere saklanarak ince ve karmafl›k olmayan bir kabloyla patlat›yorlard›; karmafl›k sistemlerin ifle yaramad›¤›n› görmüfltük. Bu patlamalar büyük zarara yol açmaktayd›. Bu birimler silahs›zd›, yaln›zca ifl araçlar›yla, yürüyerek dolafl›yorlard›. Kentlerde milisleri örgütlemeye bafllam›flt›k, ama ayn› zamanda kent gerillalar›n› da. Yani, teritoryay› ve cephe gerisini tart›fl›yorduk. Siyasal çal›flma, toplumsal mücadele ve siyasal mücadele birbirine s›k› s›k›ya ba¤lanmadan bu mümkün olamazd›. Bizimki gibi bir deneyimden gelifltirilen yeni kavramlara iflaret etmek üzere bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum. Üstün ve afla¤› mücadele biçimleri söylemi art›k bir anlam ifade etmiyor. Savafl ilerlemekteydi ve 80’li y›llar›n sonlar›nda büyük bir güce sahiptik. O s›ralarda dünya tarihi bize kötü bir oyun oynad›. Do¤u Avrupa’da sosyalist kamp ve SSCB y›k›lma sürecine
90
Devrim Yolunda
KURTULUÞ girmiflti; bu durum savafl›n çap›n› geniflletti. Düflmanlar›m›z kendi propagandalar›na inanm›fllard›; onlara göre bizler bu blokun eklentilerinden ibarettik ve bu blok y›k›ld›¤›nda, bizim de y›k›lmam›z kaç›n›lmaz olurdu. Halk ve ulus içerisindeki derin köklerimizi ve uluslararas› iliflkilerimizi küçümsemekteydiler. Finansman›n büyük bölümünün Bat› Avrupa’dan geldi¤ini söylemifltim. Sosyalist ülkeler de bizi destekliyordu. Ancak destek, çok say›da dayan›flma örgütünün ve çok-yanl› iliflkinin kuruldu¤u ve güçlü bir çal›flma yürütebildi¤imiz ABD’den de gelmekteydi. Bu uluslararas› dayan›flma ve diplomasi çal›flmas›ndan bir sonuca ulaflmak istiyorum. Bu çal›flmam›z, dünyan›n gizemini çözmemizi sa¤lad›. Çok say›da ülkeyi içeriden tan›ma olana¤› bulduk; yaln›zca halk katmanlar› düzleminde de¤il, ayn› zamanda devletlerle iliflkiler düzleminde de. ABD’de Kongre’yle. Devlet Bakanl›¤› görevlileri dahi büromuzla iliflkiye geçti. Bu bize daha do¤rudan bilgiler sa¤lad› ve solda besledi¤imiz ve gerçekliklere denk düflmek bir yana, bütün bu ülkelerdeki gerçek ilerici güçlerle iliflkiye geçip onlar› harekete geçirmemizi engelleyen bir sürü fanteziden, imgeden yakam›z› s›y›rmam›z›n yolunu açt›. Dünyadaki çeflitli politik güçlerle iliflki kurmufltuk. Sol güçlerle, sosyal demokratlarla, Sosyalist Enternasyonal’le ba¤lant›lar›m›z vard›. Ve El Salvador’da katil askerî erkân›n ba¤lafl›¤› Duarte hüküm sürerken H›ristiyan Demokrasi’yle. Bizimle ittifaka girdikten sonra, bize s›rt çevirmiflti. Bunun üzerine, al›flk›n oldu¤umuz do¤rusal bir düflünceyle, uluslararas› ölçekte H›ristiyan Demokrasi’yle hiçbir iliflki kurmamaya karar vermemiz gerekirdi. Ama hay›r. ‹yi iliflkiler kurmam›z gerekti¤i, ve son derece olumsuz bir rol oynamakta olan bu H›ristiyan Demokrat Parti’yi tecrit etmede bizlere yard›m edebilecekleri sonucuna ulaflt›k. Gerçeklikte bu çal›flmada s›n›r tan›mamay› ö¤reniyorduk. Dahas›, iliflkiye girdi¤imiz güçler nezdinde, bizleri desteklememeleri konusunda konspirasyon çal›flmas› yapmak için saflar›m›zda kofluflturmas› gereken, düflmand›. fiu küreselleflme ça¤›nda, e¤er biz de küresellefleceksek, kafam›zdaki baz› örümcek a¤lar›ndan kurtulmam›z gerekiyor. Kuflkusuz, kimileri kaybedilebilir, kuflkusuz ki bir maliyeti var; ama bu böyle ve bu gibi durumlar› yönetmeyi ö¤renmek gerek.
Tüm bunlar müzakereye yönelikti. Bizimle müzakere etmek istemiyorlard›. Müzakereyi biz dayat›yorduk, savafl boyunca siyasetimiz bu oldu. Ocak 1989’da ABD baflkanl›¤›n› Bush devrald›. ABD’nin, ideolojik de¤il, aktif biçimde düflman blo¤a dahil oldu¤unu an›msamak gerek. Bizi y›kmak için etkin biçimde u¤rafl›yorlard›, sa¤lad›klar› iktisadî destek bugüne dek Latin Amerika’n›n tüm devrimci savafllar›nda gericilik güçlerine sa¤lanandan fazlayd›. El Salvador’da olan bitenlerin karfl›laflt›r›labilece¤i tek vaka, Sandinistlere karfl› savaflt›r; ama Sandinistler iktidardayd›. Ama Somoza’y› desteklemeye teflebbüs etmediler. Batista’yla oynamaya teflebbüs etmediler. Bizim durumumuzdaysa, evet. Bizi alt etmek için 6 milyar dolardan fazlas› harcand›, askerî güç gönderdiler. Yaln›zca askerî malzeme de¤il. Bunu k›sa süre önce itiraf edip savaflta ölenleri and›lar. Böylelikle 89’li y›llarda El Salvador’da befl bin kadar asker bulundurduklar›, bunlar›n s›k s›k çat›flmalara kat›ld›¤› ve onlarcas›n›n öldü¤ü gün ›fl›¤›na ç›kt›. Oysa bugüne dek onlar›n yaln›zca dan›flmanl›k yapmak üzere burada olduklar› söyleniyordu. Baz› noktalarda, istila noktas›na dek gelindi. Hepsi düflman blo¤a dahildi. Bay Bush, Reagan’›nkinden daha pragmatik ve ›l›ml› bir politika gütme iddialar›yla baflkanl›¤a geldi¤inde, bir müzakere önerisi haz›rlad›k. Müzakere yoluyla siyasal çözüm aray›fl›nda oldu¤umuzdan, savafl boyunca 20’nin üzerinde öneri sunduk. Sonuncusu, tüm önerilerin en gözüpek ve risklisiydi. O y›l El Salvador’da baflkanl›k seçimleri düzenlenecekti; kat›labilmek için siyasal örgütlenmemizi gerçeklefltirebilmek üzere seçimlerin alt› ay ertelenmesini, sonuçlara sayg›l› olaca¤›m›z›, dahas› katil unsurlar› temizledi¤i takdirde ülkede tek askerî güç olarak Devletin silahl› kuvvetlerini tan›yaca¤›m›z› belirtip, nihayet üçüncü nokta olarak da, bir ‹nsan Haklar› Savunma Baflkanl›¤›’n›n kurulmas›n› talep ettik. Hepsi buydu. Çok cömert, son derece riskli. Devlet bakanl›¤›, ilk elde angaje olmaks›z›n bu fikri destekleyici aç›klamalar yapt›. El Salvador’da bu çeflitli siyasal güçler aras›nda büyük bir tart›flma konusuna dönüfltü. Tüm taraflar bizimle diyaloh kurmak üzere Meksika’ya geldiler. Ve yol al›nabilece¤i ortaya ç›kt›¤›nda, ABD Hükümeti, çark etti: “Hay›r; bu ›l›ml› önerinin Do¤u Avrupa’da bafllayan çözülmeden kaynakland›¤›, bir baflka de-
91
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yiflle, FMLN’in zay›flamaya bafllad›¤› sonucuna vard›k,” böylelikle, “beklemek ve müzakereye giriflmemek gerekiyor; bekleyelim ki iyice güçten düflsünler, o zaman onlar› tasfiye ederiz.” Öneri reddedildi. Elimizde çok fazla bilgi vard›. O noktada istihbarat ayg›t›m›z, hem ulusal, hem de uluslararas› düzlemde çok güçlüydü. Olan biteni biliyorduk. Ve büyük bir sald›r›ya haz›rlanma karar› ald›k. Çünkü bu mant›k, baflka türlü bir söylemle alt edilemeyecekti. Siyaset dili yaln›zca sözcüklerle olmaz, kimi zaman olgulara baflvurmak gerekir. 1989 fiubat›’nda büyük sald›r›ya haz›rlanmaya bafllad›k. Ama emri ancak siyasal planda meflruiyet zemini buldu¤umuzda verecektik. Seçimler geldi. Sa¤›n en muhafazakâr partisi ARENA’dan Christiani Baflkan oldu. Söyleminde müzakereye de¤il, diyaloga haz›r oldu¤unu söylüyordu. Bu düzlemde, müzakereye dayal› çözüm kendisine yol açarak ilerlemekteydi. Duarte hükümetiyle hiç müzakereye giriflilmemifl, üç diyalog gerçekleflmiflti. Diyalog ile müzakere aras›ndaki fark çok aç›kt›r. Diyalogda herhangi bir fleyden konuflulur ve yeniden toplan›laca¤› bildirilir; ancak somut noktalar üzerinde anlaflma ya da müzakere söz konusu de¤ildir. Bu adam görevi devrald›¤› gün diyaloga girece¤inden söz etti. Hükümetten olmayan etkili kiflilerden oluflan bir diyalog komisyonu atad› ve biz bunu reddettik. Bakanlardan oluflan yeni bir komisyon atamak zorunda kald›lar. Tabii ki hiçbir sonuç ç›kmad› çünkü strateji Washington’da belirlenmiflti ve bizim güçten düflmemizi beklemek üzerine kurulmufltu. ‹kinci diyalogda utanmazca bize toplant›dan 48 saat sonra askerî harekât›n tek tarafl› olarak sona erece¤ini, devlet ordusunun tüm topraklara hâkim olmas›n› ve siyasal savafla son vermeyi kabul etmemizi söylediler. Yaln›zca FMLN’i de¤il, sendikalar›, halk örgütlerini, partileri ve kiliseleri de. Herkesi susturmam›z bekleniyordu. Ve bunu kabul edece¤imizi düflündüklerini sanm›yorum; bu bir provokasyondu. Tüm önerilerimizi yaz›l› olarak sunduk ve bunu reddettik. Bu vakalarda geleneksel olarak oldu¤u gibi birkaç gün sonraki toplant›ya kat›lmay› kabul ettik, ancak birkaç gün sonra, San Salvador’da büyük bir provokasyon gerçeklefltirdiler. Emekçiler Federasyonu merkezi olarak kullan›lan küçük bir binay›, tam yönetim kurulunun toplant› hâlinde oldu¤u bir s›rada dinamitlediler. Yönetim kurulu üyelerinin büyük
bir bölümü ve orada bulunan çok say›da emekçi yaflam›n› yitirdi. Böylelikle 11 Kas›m 1989’da genel sald›r› emrini verdik. Sald›r› bafll›ca kentlere, özellikle baflkente gerilla sald›r›lar› biçiminde tasarlanm›flt›. San Salvador’da çat›fl›rken Berlin Duvar› y›k›ld›. Bundan daha simgesel bir fley olamazd›, mesaj son derece aç›kt›. Dahas›, bu bizim insanlar›m›z için de iyi bir mesajd›. Duvar›n y›k›lmas› bizi büyük bir krize sürüklemese de, tabii ki zarar görmüfltük. Sald›r›n›n ilk hedefi, onlar› söküp atmakt›. Ancak arkalar›nda Kuzey Amerikal›lar›n oldu¤unu, onlara para ve silah sa¤lad›klar›n› ve daha fazlas›n› da vermeye haz›r olduklar›n› bildi¤imizden, askerî bir zaferin –imkâns›z olmasa daçok güç oldu¤unun bilincindeydik. ‹kinci bir hedef belirlemifltik: askerî zafer olmazsa, müzakereyi zorlayacakt›k, diyalogu de¤il. Müzakereye girmemizi olanakl› k›lan da bu oldu. Ancak biz müzakere bafllad›ktan sonra, Nikaragua’daki Sandinist yoldafllar seçimleri kaybettiler ve bu, Washington’daki düflman saflar› aras›nda Alka Seltzer etkisi yapt›. Art›k bir çaremiz kalmad›¤›, tüm olanaklar›n kapand›¤›, Nikaragua olmadan Küba olas›l›¤›n› gerçeklefltirmenin mümkün olmad›¤› dile getirilmeye baflland›. Dolay›s›yla müzakereler pratikte durdu; y›k›lan sosyalizmin ve Sandinist devrimin eklentisi olarak bizim de y›k›laca¤›m›z beklentisi öne ç›kt›. Bir baflka sald›r›ya haz›rlanmak durumundayd›k; bu öncekinden daha az tan›nmakla birlikte askerî aç›dan çok daha etkin ve siyasaldan çok askerî bir dizayna sahip olan Kas›m 1990 sald›r›s›yd› ve devasa zararlara yol açt›k. Müzakerelerden ne ç›kt›? Genel bir bilanço ç›kartacak ya da orada var›lan tüm anlaflmalardan söz edecek de¤ilim. Genel terimlerle büyük bir devlet reformu, askerî diktatörlü¤ün tasfiyesi, devlet ve toplumun demilitarizasyonu üzerine anlaflmaya var›ld› ki bu sonuncusu, ana ekseni oluflturuyordu. Askerî diktatörlük ayg›t›n›n gerçek anlam›yla sökümü söz konusuydu. Birinci olarak: ordunun denetimi alt›nda olan dört polis örgütü tasfiye edilecekti. ‹kincisi: ordunun teritoryal hizmeti tasfiye edilecekti. Savafl›n bafllar›nda ortaya ç›kan ve nizamî ordunun yan›bafl›nda, yaklafl›k 40 bin kiflilik bir silahl› güce ulaflan sivil savunma birlikleri tasfiye edilecekti. Kuzey Amerika yard›m›yla kurulan tüm elit karfl›-ayaklanma birimleri la¤vedilecekti. ‹rili ufakl›, hepsi. ‹stihbarat örgütlerinde reforma gidilecek, ordunun siyasal
92
Devrim Yolunda
KURTULUÞ istihbaratta bulunmas› yasaklanacakt›; ancak per güçtü, gerçi fiilen uzun süredir öyleydi ama, askerî istihbaratta bulunabilecekti. o tarihten itibaren bu rolü anaysal güvence alTabii ki ellerinde kendi ayg›tlar› vard›, ama t›na al›nm›flt›. Egemenlik ve topra¤› savunmabunu finanse etmeleri gittikçe zorlaflmaktayd›. n›n yan› s›ra (ki bu ordular›n klasik görevidir), Parlamentoda oldu¤umuz ve bütçenin burada kamu güvenli¤i, iç bar›fl, yasalara ve Anayahaz›rland›¤› unutulmamal›. Askerî bütçenin sa’ya sayg›n›n sa¤lanmas› da ordunun görevlebaz› kalemlerinde fleffafl›¤› yok saymay› sür- ri aras›ndayd›. Anayasa Mahkemesi’nin üzerindürmeye çabalad›lar ama nafile. Askerî olma- de bir konuma sahipti. Herhangi bir bahaneyle yan ayr› bir devlet istihbarat örgütü kuruldu. darbe yapma taktik yetkisi Anayasa güvencesi Silah alt›ndaki asker say›s› yar›ya, 30 bine in- alt›ndayd›. Toplum denetimleri alt›ndayd›, yaldirildi. Bunun fazla uza¤a gidemeyece¤ini bili- n›zca devletin zirvesi de¤il, bizim ele geçirdikleyorduk. Millî Güvenlik doktrini la¤vedildi ve rimiz d›fl›nda ülkenin en ücra köfleleri de. Di¤er müzakere masas›nda çok farkl› bir doktrini tar- fleylerin yan› s›ra, kamu güvenli¤i ve iç bar›fl›n t›flmaya bafllad›k. Günümüzde El Salvador or- korunmas›n› ellerinden ald›k, görevleri aras›ndusunun sahip oldu¤u doktrin, müzakere ma- da yaln›zca toprak bütünlü¤ü ve egemenli¤in sas›nda biçimlenmifltir. Buna uygun olarak as- savunulmas› kald›. Yeni bir polis teflkilât›, ulukerî e¤itimde reform yoluna gidildi, bu komis- sal sivil polis örgütü oluflturuldu. Bu polis örgüyonda da bizler vard›k. Reform böylece gerçek- tü müzakere masas›nda dizayn edilmiflti. Doktlefltirildi. Orta vadede sonuçlanacakt›. Subay- rini, yap›s›, infla plan›, Kamu Güvenli¤i Akadelar aras›nda temizlik üzerinde anlaflmaya var›l- misi bu masada biçimlendi. d›. Bu kez bu komisyonu kendi aralar›nda oluflBu anlamda arkam›zda büyük bir ulusturamayacaklard›. El Salvador’lu sivillerden lararas› destek bulunuyordu. Arabuluculu¤u bir komisyon oluflturuldu; bunlar›n büyük bir üstlenen Birleflmifl Milletler Genel Sekretecesaretle davrand›klar›n› geçerken belirtmeli- ri’nden. Müzakere masas›ndan Organik Polis yim. Biz kuflkuluyduk, ama askerî diktatörlük Yasas› ç›kt›. Pratikteki en önemli de¤ifliklik tüm halk›n ve ulusun ensesindeki bir sorundu. buydu. Askerî diktatörlü¤e son veren bu oldu; ‹nsanlar bu konuda son derece kararl›yd›; geri dönüflsüz oldu¤unu söylemiyorum, ama üstelik yaln›zca alttakiler de¤il, orta katman- 100 y›ll›k otoriter rejimlere son verdi. Mücadelar, üst kesimler de. Bu komisyon son derece ce- le etti¤imiz alanlar› açt›. Bask› sona erdi. Siyasurca bir ifl gerçeklefltirdi ve genelde bu gibi du- sal tutuklu yoktur ve bu krizi yönetmelerini çok rumlarda gerçeklefltirilenle yetinmedi, yani alt zorlaflt›rmaktad›r. O s›ralar ülke resesyona girrütbeleri de¤ifltirip üsttekilere dokunmazl›k et- miflti. Halk giderek yoksullafl›yordu. Servetin medi. Genelkurmay baflkan›ndan bafllamak yo¤unlaflmas›, toplumsal dokunun çürümesi, üzere 120 kiflilik bir iflkenceciler listesi ordudan suç dalgas›, örgütlü suç artmaktayd›. Halk keat›ld›. At›lmas› gerekenler bunlardan ibaret de- simlerini aflan derin bir hoflnutsuzluk hüküm ¤ildi, ama bafllar›n›, kolunun bir k›sm›n›, dille- sürüyordu. Ülke tarihinde ilk kez, yaln›zca kürini yitirdikleri için art›k ayn› olamazlard›. Da- çük ve orta boy de¤il, büyük giriflimcileri de has›, yeni görevlere kapsayan bir hoflnutyeni subaylar getirilsuzluktu bu. Neo-libedi. Temizlik gerçekleflral model onlar› y›kFMLNÕin yapÝsÝnÝ tasfiye edip tek ti. Anayasa’da Silahl› maktayd›. Hoflnutsuzbir yapÝ olußturmaya karar verdik. Kuvvetlerin görevini luk ilk kez bu denli FarklÝ dŸßŸnce akÝmlarÝnÝn var yeniden tan›mlayan eflzamanl›yd›. Siyasal olup kendilerini ifade edebilecekbir reforma gidildi. Sikrizler eskiden nas›l leri, ama paralel kararlar alacak lahl› Kuvvetler, saçözümlenirdi? Bir asyapÝlardan yoksun bir •atÝ. FMLN vafltan kaynaklanan, kerî darbe yap›l›rd›. bugŸn daha fazla birleßmiß dubir savafl anayasas› Ve ertesi gün ülke barumda. FMLN kendini devrimci, olan 1983 Anayasas›n özgürlü¤üyle, bir demokratik ve sosyalist bir parti s›’nca desteklenen çok afla karfl›lafl›r, insanolarak tanÝmladÝ. Bu tanÝm i•erisay›da görevle donalar cezaevi kap›lar›na t›lm›flt›. Bu Anayasa y›¤›l›r, bir çeflit desinde matrisler olabilir ve bŸyŸk uyar›nca ordu bir sümokrasi görüntüsü bir i• demokrasi var. 93
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ortaya ç›kar, geçici demokratik aç›l›mlar gerçeklefltirilir, f›rt›na bir süreli¤ine atlat›lm›fl olurdu. Art›k bu çare ellerinden al›nm›flt›. ‹lkin, devasa ayg›t›yla askerî diktatörlükten yoksun kalm›fllard›, ikinci olarak da hoflnutsuzluk, bu çevrimden farkl› olarak, siyasal, iktisadî ve toplumsal rejim çevresinde toplanm›flt›. Hoflnutsuzluk oradayd›. Yaln›zca halk›n hoflnutsuzlu¤u de¤ildi söz konusu olan. Büyük boyutlu giriflimcilerin hoflnutsuzlu¤uydu. Anlaflmalarla birlikte FMLN siyasal partiye dönüfltü. Bafllang›çta bu çok zor oldu. Tüm ülkede parti örgütleri çok kolay kuruldu; bu birkaç gün sürdü. Bu koflullarda siyasal mücadele yürütmeyi ö¤renmek ise baflka bir fleydi. Biz farkl› koflullarda mücadele ediyorduk. Savaflç›lar›m›z psikolojik bir sorunla karfl› karfl›yayd›. Silahl› mücadelede herkesin silah› vard›r, mücadeleye, hakl› bir dava oldu¤u düflüncesiyle, kendi iradesiyle kat›lm›flt›r. Silah elindedir ve mücadeleyi bireylerin her biri gerçeklefltirir. ‹dealler, hedefler ve eylem aras›nda tutarl›l›k vard›r. Herkes maliyeti bilir ve katk›da bulunur. Siyasal mücadelede olan nedir? Bu, farkl› bir fley. Bireysel eylem ayn› a¤›rl›kta de¤ildir. Gerçeklefltirme otomatik olmaz. Çok say›da temaya hâkim olmay› ö¤renmek gereklidir. Siyasal mücadele giderek karmafl›klafl›r. ‹nsanlar› kazanmak gereklidir. Bizler insanlar› baflka bir çat›flma içinde kazanmaya al›fl›kt›r. fiimdi durum farkl›yd›. ‹nsanlar› ikna için büyük bir tart›flma yürüyordu. Kimin iyi, kimin kötü oldu¤unu ay›rt etmek o kadar kolay de¤ildi. Savaflta evet, ben bu saftay›m, onlar karfl› safta dersiniz. Dahas›, devlet sosyalizminin çöküflü, tarihin sonu söylemine inanan kimi yöneticilerin kafas›nda da bir çöküfle yol açm›flt›. Modas› geçmifl oldu¤unu düflündükleri Devrim gemisini terk etmeye ve baflka bir gemiye binmeye karar verdiler. Baflka bir parti kurdular. Bugün esamileri okunmuyor. O denli simge yüklüydü ki, Fidel’in iyi ifller yapt›¤› mesaj›n› vermek üzere bir tüfek arma¤an etti¤i Joaquín Villalobos, Fidel’in arma¤an› olan bu tüfe¤i Meksika’da Salinas de Gortari’ye teslim etti. Bütün bunlar, bafllang›çta fazlas›yla kafa kar›fl›kl›¤›na, fazlas›yla düfl k›r›kl›¤›na yol açm›flt›. Tüm savafl boyunca tutumumuz müzakere edilmifl bir siyasal çözüm aray›fl› oldu¤undan ve bu tutumu cephelerde, d›flar›da, heryerde, herkes tart›flarak kabul etti¤inden, bu siyaseti herkes destekliyordu. Dolay›s›yla müzakerelerde bir sorun ç›kma-
d›. Müzakere yoluyla çözüm aray›fl› oybirli¤iyle benimsenmiflti ve sonuna dek de öyle kald›. Tüm yoldafllar›m›z müzakereyi dayatman›n bir zafer oldu¤unu biliyorlard›. Dolay›s›yla Meksika’da bar›fl anlaflmalar› imzaland›¤›nda, insanlar korkusuzca San Salvador sokaklar›na döküldüler. Evlerinde yapt›klar› binlerce FMLN bayra¤›n› sall›yorlard›. Büyük bir halk flenli¤i oldu. Müzakereye giriflmemifl olsayd›k, savafl›m›z zaafa u¤rayacakt›. Sosyalizm y›k›ld›¤› için de¤il, halk kat›l›m›n›n eksikli¤inden dolay›. Yorgunluk vard›. 80 bin dolay›nda insan ölmüfltü. Bir milyona yak›n insan yasad›fl› yollardan ABD’ye, Kanada’ya, komflu ülkelere göç etmiflti. ‹nsanlar da yorgun düflmüfltü. Müzakereye dayal› çözüm bir halk çözümüydü. Ve yaflam, do¤ru yapt›¤›m›z› gösterdi. Yapt›¤›m›z ifl, mücadeleyi bir sahneden di¤erine aktarmakt›. Savafl bitmemifl olsayd›!! Zaafa u¤ramay› beklemifl olsayd›k; çünkü sorun silahl› olmak ya da olmamak de¤ildi. Bu, çözümünü bekleyen bir sorudur ve bir gün uluslararas› deste¤imizin dahice ve kahramanca tarihi yaz›labilir. Yoldafllar›m›z büyük bir yarat›c›l›k sergilediler ve Yankee’lerin ve tüm dünyan›n burunlar›n›n dibinden silahlar› geçirdiler. Büyük karmafl›kl›k sergileyen bu öyküyü, biz Vietnaml›lar›n verdi¤i derslerden ö¤renmifltik: en karmafl›k teknolojiye en basit tekniklerle karfl› ç›kmak. Sorun silah de¤ildi; belirleyici sorun, baflkayd›: silaha sar›lanlar ve halk›n mücadeleye deste¤inin sürdürülmesi. Savafl bafllad›ktan sonra kay›plar da bafllar. E¤er kay›plar› ikame etme iradesi yoksa, savafl sürdürülemez; kay›plardan daha fazlas›n› silah alt›na alma iradesi yoksa büyüme olmaz. Gayet basit. Bu etken zaaf göstermeye bafllad›¤›nda, hesaplamay› bilmeli. Müzakereler için birkaç y›l daha bekleseydik, çok daha avantajs›z bir konumda olurduk. Guatemala farkl› bir durum; orada Yankee’ler ifle kar›flmad›lar. Dahas› orada askerleri cezaland›r›p bunu da demokrasi ve insan haklar› politikalar›n›n bir kan›t› olarak sunabileceklerine inan›yorlard›. Ne zaman demokrasilerini sergilemek isteseler, Guatemala askerlerini cezaland›r›yorlard›. Guatemala ordusu Gringolara karfl› alerji gelifltirmiflti. Kulak verseniz hepsini antiemperyalist san›rs›n›z. Guatemala’da yoldafllar›m›z, bizden çok daha güçsüz konumda olmalar›na karfl›n çok ilginç bir müzakere elde ettiler. Ancak korelasyonlar farkl›, bizim içerisinde yer
94
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ald›¤›m›z ba¤lamla onlar›nki çok farkl›. Yapt›klar›n› küçümsemek de¤il. Yoldafllar›n pek çok konuda uzak olmakla birlikte, müzakerelerimizden yeterince ders ç›kar›yor olmalar› bizi mutlu ediyor. Pratikte uygulanmaya baflland›¤›nda, elde edilen en büyük baflar›, toplumda da genel bir ilgi uyand›ran askerî reform idi. Di¤er konularda flimdiye dek sonuç al›namad›. Bu konularda görüflmeler sürüyor. Ben iyi yapt›¤›m›z› düflünüyorum. Devasa alanlar aç›ld›. Bu alanlarda hareket ediyoruz. Bir sars›nt›n›n ard›ndan, flimdi çok daha güçlüyüz. Dahas›, daha da çok birlefltik. FMLN’in yap›s›n› tasfiye edip tek bir yap› oluflturmaya karar verdik. Farkl› düflünce ak›mlar›n›n var olup kendilerini ifade edebilecekleri, ama paralel kararlar alacak yap›lardan yoksun bir çat›. FMLN bugün daha fazla birleflmifl durumda. Yaln›zca bu nedenden de¤il, düflüncesi de daha birleflik ve tutunumlu. FMLN kendini devrimci, demokratik ve sosyalist bir parti olarak tan›mlad›. Bu tan›m içerisinde matrisler olabilir ve büyük bir iç demokrasi var. Yönetimler müzakere ya da atama yoluyla göreve gelmekteydi. Günümüzde do¤rudan ve gizli oylama ilkesi geçerli. Ancak her fley güllük gülistanl›k de¤il. Do¤rudan ve gizli oylama da kendi sorunlar›n› getiriyor; bunlara geçmifl deneyimleri yaflamam›fl kiflilerin aday olma arzusuyla üye olmalar›n› ekleyebiliriz. Bunu adayl›k mücadelesine çevirmeye, kendi grupla-
r›n› oluflturmaya, kliyantelizm uygulamaya çal›flanlar var. Bu riskli bir durum ve kesintisiz bir mücadele sürdürüyoruz. Kimi zaman kat›l›m ve demokrasinin her fleyi çözümleyece¤i çal›n›yor kula¤›m›za. Hay›r, bu, çürüme olas›l›¤› yüksek yeni tipte bir sorun yaratmaya bafll›yor. Demokrasiyi teflvik etmek yetmez. Demokrasinin bizzat insanlar›n eylemiyle kendini etkin biçimde temizleyebilmesi için, pek çok baflka fley gerekli. Bilinç düzeylerinin yükselmesi, siyasette eti¤in yükselmesi, yaln›zca Devlet içerisindeki yolsuzlukla u¤raflmay› de¤il, kendi partilerimiz içerisindeki yozlaflmaya karfl› uyan›k olmay› gerektirmekte. Ve insan uzun zamand›r tan›d›¤› ve harikalar yaratt›¤›na tan›k oldu¤u kiflilerin yolsuzluk politikalar›na bulaflt›¤›n› görmeye bafllad›¤›nda, flaflk›nl›¤› bitmiyor. FMLN 94 seçimlerinden ülkenin ikinci büyük gücü olarak ç›kt›. O günden bu yana konsolide oldu. Zafere do¤ru yol ald›¤›m›z izlenimini yaratmak istemiyorum. Latin Amerika’da s›kça görüldü¤ü gibi bu seçimler dükkân›nda her fley olabilir; Brezilyal› yoldafllar bunu benden çok daha iyi aç›klayabileceklerdir. Ancak müzakereyle yapmak istedi¤imiz fley, rolünü oynuyor. ‹ktisadî-toplumsal alanda, halk hareketinin, ilerici partilerin ve özel giriflimlerin örgütlerinin kat›ld›¤› çok-kesimli bir uyum süreci yürürlü¤e girdi; neo-liberalizme, hükümetin tasar›s›na alternatif ulusal bir iktisadî-toplumsal kalk›nma plan› yürürlü¤e konuldu. Mücadele baflka bir zemine geçti, ama sürüyor.
95