G † N L E R Ü N
T O R T U S U
L†TUFLA DEMOKRATÜKLEÞME OLMAZ!
bdullah Gül, flimdiye dek bir aday›n ald›¤› A en yüksek oyla cumhurbaflkan› seçildi. Yemininin ard›ndan Meclis'te yapt›¤› teflekkür ko-
laflmalar›n ezilenlerin demokratik hak ve özgürlüklerinin geliflimine olanak tan›mas› mümkün de¤il. Bu çeliflkiler ve uzlaflmalar en kristalize biçimiyle o s›n›flar›n ve kesimlerin ç›karlar›n› savunmak ve gelifltirmek temelinde yaflanmakta. Tüm olan bitenler ülkede demokratik hak ve özgürlüklerin geliflmekte oldu¤una dair bir iyimserlik oluflturmaktan çok uzak. Birkaç somut örnek:
nuflmas›nda, seçilmesinin, Türkiye'de demokrasinin ne kadar olgunlaflt›¤›n›n göstergesi oldu¤unu söyledi. Aylar süren bir engelleme süreci flimdilik askerlerin iste¤i d›fl›nda sonuçland›. At›lan tafl ürkütülen kurba¤aya de¤medi. Baz› liberal yazarlar bu durumun ülkenin demokratikleflme sürecinde önemli bir ad›m oldu¤unu, zira AKP’nin iktidar›na dahi tahammül gösteremeyece¤i düflünülen ordunun Gül’ün cumhurbaflkanl›¤›na ses ç›karmad›¤›n› söylemekte. Bu serüven henüz sona ermedi. Daha bu pilav çok su kald›racak. Ne Gül’ün cumhurbaflkan› olmas›, ne de askerin –henüz- bu ifllere ses ç›karmam›fl olmas› demokrasinin geliflimine örnek teflkil eder. Aralar›nda çeliflki yok de¤il var. Ancak bu çeliflkiler uzlafl›r nitelikte. Bu durum bir avuç kemalistin laiklik ve demokrasi provokasyonlar›na ra¤men böyle. ‹flin do¤as› gere¤i, oligarflik devletin güzide kurumu ordu ve onun flahs›nda kristalleflen militarizm ile ayn› oligarflik yap›n›n ifllerini yürüten hükümetin uzlaflmaz bir çeliflki içinde oldu¤unu söylemek abestir. Büyük sermaye, anayasa tart›flmalar›nda tak›nd›¤› elefltirel tutuma karfl›n bütün bu olup bitenden memnun. “Yerli” ve yabanc› sermaye, Gül döneminde, cumhurbaflkanl›¤› ile hükümet aras›ndaki uyum sayesinde ifllerin daha iyi gidece¤ini düflünüyor. Tüm bu süreçte yaflananlar›n, demokratik hak ve özgürlüklerin geliflimi ile alakal› bir yan›n›n olmad›¤› ve olmayaca¤› çok aç›k. Yönetenler düzeyinde yaflanmakta olan çeliflkilerin ya da uz-
frikal› mülteci Festus Okey, Beyo¤lu EmniA yeti'nde öldürüldü. Ne polis ne vali konu hakk›nda ikna edici bir aç›klama yapmad›. Tersine emniyeti koruyan vali, mültecilerin potansiyel suçlu oldu¤u yönünde aç›klamalar yaparak, Okey cinayetinin soruflturmas›n› etkilemeye çal›flt›. Olaydan çok k›sa bir süre sonra yabanc›lar flubesinde bir Polonyal› göçmen ölü bulundu. Bu ölüm konu dahi olmad›. Gözalt›nda ölümler giderek artarken kimse bu ölümler ile polisin art›r›lan yetkileri aras›nda bir iliflki kurmuyor. Düflünce özgürlü¤ü meselesinde de durum daha az vahim de¤il. 2007 y›l›n›n ilk alt› ayl›k döneminde 451 kifli hakk›nda 94 dava, 361 kifli hakk›nda da 88 soruflturma aç›ld›. 368 kiflinin yarg›land›¤› 103 dava sonucunda 193 kifli hakk›nda toplam 229 y›l 3 ay 15 gün hapis ve 7.981 YTL para cezas› verildi. Kürt sorunu kanamaya devam ediyor. Kürt sorunundaki geleneksel politikalar›n sürdürücüsü olan AKP’nin ikinci defa hükümet oluflunun hemen ard›ndan, hergün yeni ölüm haberleri geliyor. Orman yakmalar, köy bask›nlar› onbinlerce askerle düzenlenen operasyonlar adeta
3
Devrim Yolunda
KURTULUÞ s›radan vakalar olarak gündeme yerlefliyor. Kürt sorunundaki çözümsüzlük her türlü demokratikleflme güzellemelerini bir anda hayale çeviriyor. Devlet, Kürtlerin temsilcilerinin mecliste olmas›n› çözüm için bir olanak olarak de¤erlendirmek bir yana vekillere tecrit ve politik linç uygulamaya devam ediyor. Umut vekilleri hedef tahtas›na yerlefltiriliyor ve devletin her türden sivil askeri gücü taraf›ndan sald›r›ya maruz b›rak›l›yor. Vekillere milyonlarca oy veren halk›n iradesi yok say›l›yor. Bu arada gelir da¤›l›m› eflitsizli¤i giderek art›yor, yoksulluk boyutlan›yor. Yoksulluk artarken, baflbakan ve eflinin toplam mal varl›¤› bir buçuk senede yar›m milyon YTL art›yor. Türk‹flin yapt›¤› araflt›rmaya göre dört kiflilik bir ailenin açl›k s›n›r›n›n 628 YTL ve yoksulluk s›n›r›n›n 2 bin 44 YTL ye ç›k›yor..
lumsal ve siyasal getirileriyle hesaplaflmak için anayasa beklemek abestir. 12 Eylül’ün en büyük eseri Kürtlere karfl› yürütülen kirli savaflt›r. Bir baflkas› yerli sermeyenin yeniden yap›lanmas› ve uluslararas› sermayeye eklemlenmek ad›na ç›kar›lan 24 Ocak kararlar›n›n uygulanabilirli¤ini sa¤lamakt›r. Bu ülkede, 12 Eylül’ün bu “güzide” eserlerine karfl› büyük bir mücadele vermeksizin var olandan daha demokratik anayasalar›n oluflabilece¤i düflünülmemelidir. Lütufla verilen de¤il, zorla ve mücadeleyle al›nan haklard›r esas olan. Bu da hak alma mücadelesini yükseltmek için çaba göstermek demektir. Tersten Kürt sorunu gibi devasa sorunlar›n hala ayn› biçimde durdu¤u bir atmosferde, ne demokratik hak ve özgürlükler yeterince var olabilir, ne de özgürlüklere dayal› bir anayasa yap›labilir. Durum bundan ibarettir.
u kadar “demokratik” bir ortamda, demokrai¤er taraftan Ortado¤u’da hiç dinmeyen saB tik hak ve özgürlüklerin daha ileri götürüle- Dvafl çanlar› daha fliddetle çalmaya bafllad›. ce¤i, anayasa üzerindeki 12 eylül gölgesinin or- Irak batakl›¤›na saplanm›fl ve asker say›s›n› tadan kalkaca¤› iddias› ile haz›rlanan "sivil" “özgürlükçü” anayasa hilkat garibesi gibi kendini gösteriyor. Bir anayasan›n siviller taraf›ndan haz›rlanmas› onun "sivil" olaca¤› anlam›na gelmemektedir. Anayasa'n›n haz›rlanma sürecinde uygulanan kamuoyuna kapal› yöntem, hak ve özgürlükler aç›s›ndan sahip oldu¤u içerik, anayasan›n hak ve özgürlükleri esas alan de¤il, devlet otoritesini kutsayan bir metin olaca¤›n› göstermektedir. Üniforma yerine sivil k›yafet giyenlerin oluflturdu¤u anayasa sivil olmak için yetmiyor. Sivil k›yafetlilerin beyninde bir general oturmaktad›r. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu gibi, Terörle Mücadele Kanunu gibi güzide yasalar› art arda ç›karan bir hükümetin, sivil bir anayasa yapmas› mümkün de¤ildir. Hak ve özgürlük olarak tan›mlanan fleylerin hemen alt›nda, bu hak ve özgürlükleri kullanman›n istisnalar› kaleme al›n›yor. Ama ve fakatlar›n a¤›rl›¤› alt›nda, ruhu 12 Eylülcü olan bir metin görücüye ç›kmaya haz›rlan›yor. Kuflkusuz bu durumda, oligarflik devlet güçleri ve onlar›n AKP’sine karfl›, hak ve özgürlükleri temel alan bir “anayasa” kavgas› vermek gerekiyor. Ancak ç›kacak metin kimseyi flafl›rtmamal›, kimse kendinde olmayan bir fleyi baflkas›na veremez. AKP’de olan ne ise verebilece¤i de ancak o kadar olabilir. 12 Eylül’le hesaplaflmak anayasal bir mesele de¤ildir. 12 Eylül’ün top-
önümüzdeki y›lla birlikte azaltmay› planlayan ABD, ‹ran üzerinde kirli bir oyunu sahneye koymaya haz›rlan›yor. Bu defa da gerekçe olarak ‹ran’›n nükleer program›n› gösteren ABD bu sald›r›n›n flu an zemin yoklamas›n› yap›yor. PKK bir kez daha ‹ran müdahalesinde bir pazarl›k unsuru olarak gündeme tafl›n›yor. ‹ran dünyan›n en büyük beflinci petrol rezervlerine sahip ve en büyük ikinci do¤algaz tedarikçisidir. Irak iflgalinin ana nedeninin petrol oldu¤u, bugün en yetkili ABD’li a¤›zlarca itiraf edilirken, ABD enerji kaynaklar›n› ele geçirmek için benzer bir serüvene at›lmaya haz›rlan›yor. Bunu yapmak için de Tahran'daki mevcut rejimi devirip ABD’nin bölge ç›karlar›na hizmet edecek yeni bir düzen kurmak gerekli. ABD'nin 1953'te Musadd›k'› devirmesinin sebebi yine petroldü. ABD Ortado¤u’da atefle benzin dökmeye haz›rlan›rken Türk egemen s›n›flar› bu paylafl›mdan paylar›na ne düflece¤inin hesaplar›n› yapmaya bafll›yorlar. Irak’ta yanan atefle karfl› ‹ran’da gergin bekleyifl sürüyor. ‹srail, Filistin’de fiilen ortaya ç›km›fl olan El Fetih-Hamas bölünmesini derinlefltirmek için çaba sarfederken, di¤er yandan olas› bir ‹ran sald›r›s›n›n kaptan köflkünde oturuyor. Bir Eylül ay› daha bu gündemlerle sona eriyor… YAYIN KURULU
4
SDP †‚†NC† KONFERANSA GÜDERKEN G†NAY KUBÜLAY
I
olgular öncelikle nesnel verilere dayand›r›larak irdelendi¤i ölçüde, sürece sa¤l›kl› elefltirel gözle bakmak, yeni döneme ö¤retici deney aktar›m›nda bulunmak olanakl› olabilir. Kabul etmek gerekir ki, sosyo-psikolojik faktörlerin bask›n unsur olarak öne ç›kt›¤› ve parti hayat›na yön vermeye devam etti¤i sürece politik tezlerin hakk›yla tart›fl›lmas›, farkl›l›klar›n kristalize olmas›, net bir parti çizgisinin oluflturulmas› olanakl› olamaz. Bu ise sosyo-psikolojik faktörlerin olabildi¤ince geri plana itildi¤i, normalleflmifl politik atmosferde gerçekleflecek üretken ve verimli tart›flmayla mümkün olabilir. Özellikle önemli dönemeç noktalar› ve stratejik de¤er tafl›yan konularda spekülatif söylem yerine “kolektif belle¤e” iflaret eden temel parti belgelerini eksen almak üretken ve verimli bir tart›flman›n yolunu açabilir. Farkl› biçim ve düzeylerde konferans yaflamak mümkündür. Konferans›n nas›l bir konferans olaca¤›n› belirleyecek say›sal a¤›rl›¤› iki Kurtulufl grubu tafl›yor. Böylesine kritik bir evrede gerçekleflecek olan Büyük Konferans’›n efli¤inde say›sal a¤›rl›klar›n kaç›n›lmaz k›ld›¤› politik sorumlulu¤u ve duyarl›l›¤› bu gruplardan beklemek her SDP üyesinin ve dostunun hakk›d›r. SDP’nin tarih önündeki baflar›s› kolektif olacak, baflar›s›zl›¤› ise bu say›sal a¤›rl›¤›n ve belirleyicili¤in duyarl›l›¤›n› üzerinde tafl›mayanlara ait olacakt›r.
Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Üçüncü Konferans ve Kongre sürecine girmifl bulunuyor. Bu konferans›n birçok bak›mdan kritik özellikler tafl›d›¤›n› belirtmek gerekiyor. Konferans› kritik k›lan faktörlerin bafl›nda bir yanda 22 Temmuz seçimlerinin ortaya ç›kard›¤› yak›c› temel politik ihtiyaçlar›n gerektirdi¤i ad›mlar› h›zla atma zorunlulu¤u, di¤er yanda içine yuvarland›¤› krizin sarmal›nda bocalayan ve kendisiyle cebelleflmeyi sürdüren parti gerçe¤i geliyor. Hiçbir fley yoktan var olmuyor, vardan da yok olmuyor. Parti içi dinamikler Konferans›n efli¤inde elbette ne “parti içi krizi” ve onun yaratt›¤› “y›k›c› sonuçlar›” görmezden gelebilirler, ne de krizi flu ya da bu dolay›mla sürekli tetikleyerek sosyalizm ve s›n›f mücadelesinin temel ihtiyaçlar›na yan›t verebilirler. Öncelikle yap›lmas› gereken parti içi krize yol açan sorunlar›, devrimci mücadelenin ertelenemez yak›c› ihtiyaçlar›n›n karfl›s›na dikmekten, birbirinin alternatifi haline getirmekten ve konferans›n meflruiyetine gölge düflürecek aç›klamalardan ve davran›fllardan kaç›nmakt›r. Her bir sorunu elbette diyalektik bütünlük içerisinde, ama ayn› zamanda kendi özgünlü¤ü içerisinde ele almay›, tart›flmay› ve kolektif sonuca ulaflt›rmay› baflarabilmek gerekiyor. Konferans› böyle bir yaklafl›mla gerçeklefltirmeye yönelmek, partinin ufkunu s›n›rlayan öznel faktörlerin bir ad›m ötesine geçmeyi, olabildi¤ince, partinin kendi devrimci temelleri üzerinde inflas›na katk› sa¤layabilecek kolektif bir tart›flma süreci yaflamay› zorunlu k›l›yor. Politik
II Elbette bunlar kimseye ak›l vermek için yap›lm›yor. Ama sorunlar› bir baflka aç›dan de¤er-
5
Devrim Yolunda
KURTULUÞ lendirmeye de aç›k olmak gerekiyor. “Partisi çizgisi” dolay›m›yla tuhaf bir “sosyalist demokrasi anlay›fl›”na, “devrimci siyaset tarz›”na ve “politik elefltiri yönetimi”ne tan›k oluyoruz. Bu üç sacaya¤›nda gerçekleflen tart›flma biçimi reel sosyalizm pratiklerine rahmet okutacak tarzda sürüyor. Farkl› politik düflünceler yerine düflünce sahipleri tart›flman›n merkezine oturtuluyor, temel belgeler yerine spekülatif söylemler sürece yön veriyor. Son zamanlarda bütün olay ve olgular reel sosyalizm deneyleri eksen al›narak aç›klanmaya çal›fl›l›yor. Ama kendi deneyimlerimizin yaratt›¤› y›k›c› sonuçlar üzerine düflünen iki elin parmaklar›n› geçmeyecek kadar az. Hiç kuflkusuz aktar›lan her deneyimin bir ö¤retici yan› vard›r ve yafl›m›z ne olursa olsun ö¤renmeye aç›k olmal›y›z. Bunca sözün aras›nda “reel sosyalizmin en temel sorunu neydi, bir cümle ile aç›klay›n” diye bir soru sorulsa bu sat›rlar›n yazar›n›n yan›t› flöyle olurdu: Reel sosyalizmin, monolitik sosyalizm deneyimlerinin en temel sorunu, yaln›zca farkl› politik düflüncenin gayr› meflru ilan edilmesi de¤il, ayn› zamanda o düflüncenin kayna¤›na yönelmesi, düflünceyi üreten insan› yok etme politikas›n› temel retorik olarak benimsemesiydi. Troçki’nin sürgün serüveni böyle bafllad›. Di¤er Bolflevik önderleri ortadan kald›rma maceras› böyle bir monolitik sosyalizm anlay›fl›n›n sonucuydu. Henüz toplumsal ölçekte “makro politik iktidar” iliflkilerinin çok uza¤›nda bulunan SDP, tart›flman›n merkezine “farkl› düflünceyi” de¤il, düflüncenin kayna¤›n› yerlefltiren monolitik perspektifin yarataca¤› y›k›c› sonuçlar› derinden hissetmiyor olabilir. Tart›flmalar›n parti içi “mikro iktidar” iliflkilerinin dar kal›plar› aras›na s›k›flt›¤› bir atmosferde sorunun bu boyutuna e¤ilmeyenleri suçlamak haks›zl›k olur. Ama SDP de bu retori¤in yaratt›¤› y›k›c› sonuçlar› kendi çap›nda yafl›yor. Kediye göre budu… Kurtulufl’un bölünmesini tetikleyen bu retorikti. Veysi Sar›sözen’in sistematik görüflleriyle tart›flmaya tahammül edemeyen ve bizatihi Veysi Sar›sözen’in flahs›n› hedef tahtas›na yerlefltirerek kap›y› gösteren bu retorikten baflkas› de¤ildi. Adeta “ikilemler dünyas›”nda gibiyiz. Ya bendensin, ya fler güçlerden… SDP, bu retorik nedeniyle ço¤ulculu¤unu, ço¤ulcu anlay›fl içerisinde yaflayam›yor. Kuruluflundan beri “sosyalist demokrasi” k›l›-
f› alt›nda bu düflünüfl biçiminin sanc›lar›n› yafl›yor. Her kritik evrede kendi d›fl›ndakilere, kendinden farkl› olanlara bir yafta yap›flt›rarak saf d›fl› ediyor. Art›k difle dokunur muar›z kalmad›. fiimdi aras›nda bu¤day olmayan de¤irmen tafllar› gibi kendi kendini ö¤ütüyor, bir a¤aç kurdu gibi kendi kendini içten içe kemiriyor. Sovyetler’de devrim kendi evlatlar›n› yemiflti, SDP’de kendi kurucu öznelerini tek tek yemeye devam ediyor. III Ayn› retori¤in bir baflka versiyonunu flimdi parti çizgisi tart›flmalar›nda görüyoruz. ‹ki y›l boyunca SDP’ye devrimci tarzda yön verdi¤ini iddia edenler, son aylarda esen sert rüzgarlar karfl›s›nda yüz seksen derece keskin dönüfl yapm›fl bulunuyorlar. ‹kinci Konferans kararlar›na uygun bir parti çizgisinin oluflturulmas› ve uygulanmas›nda az›msanmayacak ölçüde eme¤i geçmifl olanlar, son zamanlarda emeklerini ve katk›lar›n› inkar edercesine parti çizgisini elefltiri ya¤muruna tutuyorlar. Bir kaç ay öncesine kadar, yöneltilen elefltiriler karfl›s›nda parti çizgisini yüksek sesle savunanlar, bugün parti çizgisinin “reformist” oldu¤unu ilan ediyor, ama kendilerinin hala “pirüpak devrimciler” olduklar›n› söylemekte de beis görmüyorlar. Parti çizgisinin dün “ne kadar devrimci”, bugün “ne kadar reformist” oldu¤unu ilan edenler hem PM’de ve MYK’da yer al›yor, hem de parti çizgisini flekillendiren hiçbir PM ve MYK imzal› belgede flerhleri bulunmuyor. fierhleri bulunmuyor, çünkü PM ve MYK’da parti çizgisi ‹kinci Konferans kararlar›na ba¤l› olarak birlikte belirlenmiflti. Ama bugün tuhaf suçlamalar yap›l›yor. fiunu anlamak mümkündür: bir insan dün farkl›, bugün farkl› düflünebilir. Bunun için de yol arkadafl›na döner, bir fleyler söyler. Ama nafile… Devrimci siyaset “dün dündür, bugün bugündür” tarz›nda m› olacak? Devrimci siyaset bu denli sefil, bu denli naif nas›l olabilir? Bu tür bir siyaset tarz›n›n sosyalist demokrasi ile ba¤dafl›r yan› olabilir mi? E¤er iddia sahipleri iki y›l boyunca ortada “uyur gezer” dolaflt›klar›n› söylemiyor, kendilerine illüzyon yap›ld›¤›n› iddia etmiyorlarsa, bütün bu zaman dilimlerinde devrimci iz üzerinde yürüyen parti, onlara ra¤men bir anda “reformist”
6
Devrim Yolunda
KURTULUÞ çizgiye nas›l sürüklenebilir? ra da, zarardan baflka bir yarar› yoktur. Karar Kurtulufl henüz bölünmeden önce Mart vermenin tam zaman›d›r. Bu parti SDP logosu 2007’de yapt›¤› bir “genifl ve ba¤lay›c› toplan- alt›nda “fianl› Kurtulufl Tarihi”ne öykünerek t›”da, parti çizgisine yönelik yap›lan elefltirileri “Kurtulufl Partisi” mi olacak, yoksa Kurtulufl gede dikkate alarak “önümüzdeki dönemin önce- lene¤inden gelmeyen sosyalistlerle birlikte gerlikli politik görevlerini” bir çekimser oya karfl›l›k çek anlamda “birleflik, ço¤ulcu parti” mi olacak? oy birli¤iyle flöyle sapt›yordu: “Parti kurulufl süÖncelikle flunu söylemek gerekiyor. Haziran recinden beri yürüttü¤ü demokrasi ve sosyalizm 2007’ye kadar, alt›nda Kurtulufl imzas› tafl›yan mücadelesinde, “m›zra¤›n sivri ucu”nu militariz- hiçbir kolektif temel belgede “sosyalist solun birme ve flovenizme yöneltti. Özellikle 2005 Newroz li¤i ve yeniden yap›lanmas›”, “Kurtulufl Partisonras› yükseltilen floven ve milliyetçi dalgan›n si”ne indirgenmedi. Ama Kurtulufl’un içerisinde etkisiyle oluflturulan “histerik politik ortam” Kurtulufl Partisi’ni savunan bir grup arkadafl da (linç giriflimleri vb.) ve nihayet bu floven ve mil- oldu. Hiç kuflkusuz diyalektik bir süreç yafl›yoliyetçi dalgan›n politik bir sonucu olan Hrant ruz. ‹ki y›l boyunca devrimci olan parti iki ay içeDink suikasti, partinin politik öngörülerinin ve risinde “baflkalafl›m” geçirerek “reformist” olabilizledi¤i çizginin do¤rulu¤unu kan›tl›yor.” di¤ine göre, Kurtulufl’un sosyalist solun yeniden Bu saptamalar›n yap›ld›¤› tarih Mart 2007. yap›lanmas› ve birli¤ine yönelik temel politik Kurtulufl’un bölündü¤ü tarih Haziran 2007. tezleri de “baflkalafl›m” geçirmifl olabilir. Bu ihtiPartinin politik çizgisinin do¤ruland›¤› tarih mali dikkate alarak e¤er istenilen birlikte yürüMart 2007. Parti çizgisinin “reformist” ilan edil- mek de¤il de, farkl› gelenekten gelenlerle yolunu di¤i tarih Haziran 2007. ay›rmak ve “Kurtulufl Partisi” olmak ise bu aç›kParti çizgisini temel belgelere ba¤l› olarak ça söylenmelidir. afla¤›da ele alaca¤›z. Ancak Yeflilçam filmlerini E¤er sosyalist solun birli¤i ve yeniden yap›aratmayacak bir komediyle yüz yüzeyiz. Monoli- lanmas›ndan anlafl›lan Kurtulufl Partisi de¤il tik sosyalizm pratiklerini aratmayacak bir siya- de, farkl› geleneklerden gelen sosyalistlerle birset tarz›yla karfl› karfl›yay›z. likte birleflik, ço¤ulcu parti ise, o zaman parti biYeflilçam filmlerinde bu tür komediler olmu- leflenleriyle ço¤ulcu anlay›fl içerisinde hem devyor mu? rimci mücadeleyi sürdürmeyi hem de bir arada Görmez bir erkek ya da kad›n mucize bir yaflaman›n gereklerini yapmal›d›r. olayla flok yafl›yor ve bir anda görmeye bafll›yor, Farkl› geleneklerden gelen sosyalistlerle birheyecanla “görüyorum, görüyorum” diye etraf›na leflik, ço¤ulcu partide olman›n temel ön koflullah›çk›r›klar saç›yor. r›ndan birincisi fludur: Farkl› olanlar›n gelene¤iMonolitik sosyalizm deneylerindeki siyaset ne, kimli¤ine, kiflili¤ine sayg›l› olmak. Bu hiç tarz› da böyle de¤il mi? kimsenin her düzeydeki politik elefltiri özgürlüBölünme an›na ka¤ünü ortadan kald›rdar “en devrimci çizmak anlam›na gelmez. gi”ye sahip olanlar, böAma politik elefltiri özBunca sšzŸn arasÝnda Òreel sosyalizlündü¤ü andan itibagürlü¤ü ad› alt›nda min en temel sorunu neydi, bir ren kendi saflar›nda farkl› geleneklere aflacŸmle ile a•ÝklayÝnÓ diye bir soru yer almayanlar› “re¤›lay›c›, küçük düflüsorulsa bu satÝrlarÝn yazarÝnÝn yaformistlikle, karfl› devrücü sözler söyleyerek rimcilikle” suçlayarak, ayn› partide birlikte nÝtÝ ßšyle olurdu: Reel sosyalizonlara karfl› k›l›çlar› siyaset yap›labilir, min, monolitik sosyalizm denekuflanm›yor mu? devrimci mücadele yüyimlerinin en temel sorunu, yalrütülebilir mi? nÝzca farklÝ politik dŸßŸncenin IV ‹kincisi de fludur: gayrÝ meßru ilan edilmesi deÛil, ‹kameci siyaset tarz›naynÝ zamanda o dŸßŸncenin kaySDP, bu nedenle de dan vazgeçmek ve parnaÛÝna yšnelmesi, dŸßŸnceyi Ÿrekritik bir eflikte bulutiyle do¤ru iliflki kurten insanÝ yok etme politikasÝnÝ nuyor. Parti hayat› bu mak. Kurtulufl’un devtemel retorik olarak benimsemekadar zorlanman›n rimci de¤erlerini güsiydi. partiye de, zorlayanlanümüze tafl›makla,
7
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Kurtulufl’u partinin yerine geçirmeye çal›flmak ayn› fleyler de¤ildir. Sosyalist demokrasi bafll›kl› ikinci konferans karar› yol gösterici bir perspektif sunuyor: “Reel sosyalizm deneyimi, iflçi s›n›f›n›n devlet biçiminde örgütlenmesinden, partinin devletle özdeflleflmesi durumuna geçiflin y›k›c› sonuçlar do¤urdu¤unu gösterdi. Sosyalist demokrasi anlay›fl›, partinin kendisini iflçi s›n›f›n›n yerine ikame etmesi tehlikesine bugünden verilen bir yan›tt›r.” Son zamanlarda bizatihi parti kürsülerinden partinin ad›ndan çok Kurtulufl’un zikrediliyor olmas›, parti toplant›lar›n›n Kurtulufl toplant›lar›na dönüfltürülüyor olmas›, farkl› geleneklerden insanlara sürekli Kurtulufl ajitasyonu yap›l›yor olmas› gibi pek çok örnek bilinçli ya da bilinçsiz Kurtulufl’un kendini partinin yerine geçirmesinden, ikame etmesinden baflka anlama gelmiyor. Bu saptamalardan her iki Kurtulufl gurubunun gençli¤inin ba¤›fl›k olmad›¤›n›n da alt›n› çizmek gerekiyor. Kurtulufl gruplar› bu partinin ço¤unlu¤unu oluflturuyor olsalar da, partinin özgün bir bilefleni olduklar›n› asla unutmaks›z›n, kendini partinin yerine ikame etmekten, kendini partiyle özdefllefltirmekten özenle kaç›nmal›d›r. Bu anlay›fl parti hayat›na hakim oldu¤u sürece ne parti kendi birli¤ini koruyabilir ne de yeni birliklerin kap›s›n› açabilir. SDP hem birlik partisidir, hem de yeni birliklerin yolunu açmaya aday partidir. O nedenle sosyalist solun yeniden yap›lanmas› ve birli¤i için Sosyalist Forum Giriflimi içerisinde yer al›yor. 22 Temmuz seçimleri sosyalist solun yeniden yap›lanmas› ve birli¤ini yak›c› güncel ihtiyaç haline getirdi. Forum Giriflimi içerisinde SDP’yle yeni bir partide, devrimci program etraf›nda birlik yapmak isteyen bileflenler var. Konferans SDP fetiflizmine düflmeksizin birlik iradesi ortaya koyanlarla beraber yeni bir aç›l›m yapma yolunda cesur davranmal›, daha büyük sularda kulaç atmaya aday olmal›d›r. SDP’nin yeni güçlerle yenilenmeye ve bir ‘Yeniden Kurulufl’a ihtiyac› var. SDP’nin birlik ve yeniden yap›lanma külliyat› bu tür cesur ad›mlar atmaya elveriflli politik öncülleri sunuyor. ‹kinci Konferans SDP’nin birlik ve yeniden yap›lanma anlay›fl›n› flöyle formüle ediyor: “Sosyalist solun birli¤i, sosyalist hareketteki bölünmelerin “aritmetik toplam›” gibi basit bir yolla üstesinden gelinemeyece¤i gerçe¤inin kabulüne dayan›r ve birli¤in baflar›ya ulaflabilmesinin ön flart›,
sosyalist hareketin yeniden yap›lanmas› çerçevesinde soruna bakmay› gerektirir. Yeniden yap›lanma ise sosyalist hareketin verili durumuna köklü bir itiraz yöneltilmeksizin baflar›ya ulaflt›r›lamaz. SDP, bu nedenle kendini verili geleneksel sosyalist sola köklü bir itiraz olarak görür. SDP’nin birlik anlay›fl› ne sosyalist solun nesnel gerçekli¤ini görmezden gelen ve “yok” sayan “ütopik birlik”, ne de onun nesnel gerçekli¤ini “teorize” ederek yeniden üreten bir birliktir.” SDP tarihsel bak›mdan yanl›fll›¤› kan›tlanm›fl ve devrini tamamlam›fl geleneksel sola karfl› bir “itiraz” olarak ilan etti¤i bu anlay›fl›n› yeni birlik ad›mlar›yla gelifltirmeli, birlik ve yeniden yap›lanma yolunda yeni hamleler yapmaktan kaç›nmamal›d›r. 22 Temmuz seçimleri ayn› zamanda SDP’nin kurulufl sürecinden beri dile getirdi¤i “demokratik cephe”yi ve bu cephenin legal biçimi olarak “çat› partisi”ni de güncel ihtiyaç haline getirdi. DTP ve EMEP bu konuda gecikmeksizin ad›mlar at›lmas›n›, giriflimde bulunulmas›n› istiyor. TÖP, EHP, SODAP böyle bir giriflimin öznesi olacaklar›n› söylüyor. Solun genifl kesimleri bu da¤›n›kl›¤a h›zla son verme, parlamento kürsüsünü soka¤›n sesi ve eylemiyle birlefltirme aray›fl ve giriflimlerini çeflitli kanallardan sürdürüyor. Demiri tav›nda dövmek gerekir. Konferans, art›k uzak gelece¤e ertelenemeyecek olan ittifak politikalar›nda da cesur ad›mlar atmal›d›r. Baflta emek, bar›fl ve özgürlük güçleri olmak üzere tüm toplumsal muhalefeti, emekçilerin ve ezilenlerin temel sorunlar›n› merkezine alan bütünlüklü bir “demokrasi program›” etraf›nda derleyip toparlayacak, ortak çat› alt›nda güçlerini birlefltirecek kolektif iradeyi göstermelidir. Konferans, SDP’nin birlik ve ittifak do¤rultusunda birbirini sembiyotik iliflki içerisinde besleyecek ve gelifltirecek biçimde efl zamanl› olarak at›lacak ad›mlarla, içine s›k›flt›¤› kabu¤u k›rarak yeni hamleler yapmas›n›n yolunu açmal›d›r. Efl zamanl› ve çift yönlü yap›lacak böyle bir hamle, birlik ve ittifak ihtiyac›na verili koflullarda verilecek en anlaml› yan›t olacakt›r. V Yukar›da ele ald›¤›m›z suçlamalar› bir yana koyarsak, partinin merkezi çizgisine ve mücadele taktiklerine yönelik tart›flmaya de¤er önemli elefltiriler yap›l›yor. Elefltirilerde öne ç›kan üç önemle tezi flöyle özetlemek mümkündür:
8
Devrim Yolunda
KURTULUÞ 1. Parti merkezi mücadele oklar›n›n sivri “Kürt yoktur” diyen “klasik inkar” politikas›n›n ucunu militarizme ve flovenizme yöneltti, yeni li- yerini, “Kürt vard›r, ama kolektif haklar› yokberalizme karfl› mücadele etmedi. tur” diyen liberal inkar politikas› alm›fl bulunu2. Parti merkezi yaln›zca militarizm ve Kürt yor. Bu ayn› zamanda sömürgeci politikalar›n sorununa e¤ildi, s›n›f›n sorunlar›yla ilgilenmedi. yeni liberal biçime bürünmesinden baflka bir fley 3. Parti merkezi militarizme karfl› mücadele- de¤ildir. yi Genelkurmay ile s›n›rlad›. Oligarflik devlet güçleri bugün Kürt özgürlük fiimdi üç bafll›k alt›nda s›ralanan elefltirileri hareketinden kurtulmak istiyor. irdeleyebiliriz. Militarist güçler Kürt halk›n›n örgütlü güçle1. Parti merkezinin mücadele oklar›n›n sivri rini askeri yöntemlerle, savafl ve fliddet yoluyla ucunu militarizme ve flovenizme yöneltti¤i, an- yok ederek kurtulmak istiyor. cak yeni liberalizme e¤ilmedi¤i elefltirisi temelYeni liberaller örgütsüzlefltirerek tasfiye yosizdir. Bu elefltirinin temel yanl›fll›¤› 2000’lerin luyla kurtulmak istiyor. dünyas›nda yeni liberalizmi ve Türkiye kapita‹flte böyle bir durumda parti merkezi yeni lilizminin yeni liberal yönelimlerini do¤ru okuya- beralizm ve militarizm diyalekti¤ini flöyle kurum›yor oluflu, ‹kinci Konferans tezlerini ve döne- yor: Parti bir yandan yeni liberalin tasfiye polimin özgünlü¤ünü de ekonomist bak›flla analiz tikas›na karfl› ç›karken, di¤er yandan m›zra¤›n ediyor olmas›d›r. sivri ucunu en yak›n tehlike olarak gördü¤ü saBirincisi bu bak›fl aç›s› Türkiye kapitalizmi- vafla ve fliddete baflvuran militarizme yöneltiyor. nin yeni liberal politikalar›n›n militarist, flove‹kincisi bu bak›fl aç›s›n›n temel sorunu oligarnist, yay›lmac› politik özelliklerini ve stratejik flik devlet güçlerinin “bölgede güç merkezi olma yönelimlerini görmezden geliyor. Yeni liberalizm yoluyla AB’ye eklemlenme stratejisini, ABD’nin ideolojik, politik, ekonomik, sosyal, kültürel dü- “Büyük Ortado¤u Projesi”ne tutunma çabalar›zeyleri kapsayan kapitalist politikalar›n yeni n›, d›fl pazar aray›fllar›n› ve bölge devletleriyle ad›d›r ve ekonomik, sosyal sorunlara indirgen- giriflti¤i kapitalist rekabeti, Türkiye kapitalizmimemelidir. Yeni liberalizm verili koflullar›n Tür- nin bu tür yeni liberal yönelimlerini, bu amaçlar kiye’sinde “görünmez el” gibi “üst belirleyen” ro- u¤runa izledi¤i militarist, milliyetçi, yay›lmac› lü oynuyor. Egemen güçlerin izledi¤i ekonomik, politikalar›n›, politik s›n›f perspektifiyle ele alpolitik, sosyal, kültürel politikalar›n içeri¤ini ye- m›yor olufludur. ni liberalizm flekillen‹kinci Konferans, diriyor. Parti, mücadeoy birli¤iyle “eylem le etti¤i bütün alan ve program›n›n çerçeveMilitarizme ve ßovenizme karßÝ mŸsorunlarda yeni libesi”ni belirlerken policadele emeÛin ve ezilenlerin ekoralizmin ald›¤› politik tik durumun özgünlünomik ve sosyal sorunlarÝnÝn bir biçimlere karfl› da mü¤ünün “militarizme, alternatifi deÛildir. TŸrkiyeÕde yacadele etmifl oluyor. milliyetçili¤e karfl› ßanan gelißmeleri doÛru analiz etÖrne¤in Kürt sorumücadeleyi politik demek, iß•i sÝnÝfÝnÝn temel sorunlarÝnu konusunu ele alamokrasi mücadelesinÝn sÝnÝfsal šzŸnŸ gizleyen, onlarÝ l›m. nin merkezine neden Egemen güçler, koydu¤u”nun alt›n› çibizatihi kendi politik iktidar hedeKürt halk›n›n a¤›r beziyor, sorunlar› diyafinden saptÝran ve onlarÝn sÝnÝfsal deller ödeyerek yürütlektik bütünlük içeri•ÝkarlarÝyla baÛdaßmayan eylemletü¤ü özgürlük mücasinde flöyle formüle rin šznesi haline getiren etkenleri delesi sonucunda ediyordu: doÛru saptamak, Òtemel halkayÝÓ Kürtlerin varl›¤›n› kabelirlemek zorundayÝz. Ü•inde bu“Bu yeni dönem, olibul etmek zorunda lunduÛumuz somut koßullarÝ ve garflik iktidar›n, “reel kald›. Ancak kabul etgŸ• dengelerini dikkate almayan, sosyalizmin” y›k›l›fl›ndan mek zorunda kald›¤› sonra ilan etti¤i ve her farklÝ mŸcadele taktiklerine baßKürtlerin varl›¤›n› yehükümet taraf›ndan devurmayan, onlarca, yŸzlerce soruni liberalizmin isterlerinlefltirilen ve ekonomik nun arkasÝndan koßarak devrime ri do¤rultusunda bitemeli dünya çap›ndaki hazÝrlanmak olanaklÝ olamaz. çimlendiriyor. Böylece emperyalist küresellefl9
Devrim Yolunda
KURTULUÞ me süreciyle at›lan ve “AB üyeli¤ine bölgede güç merkezi olma yoluyla yürüme” sürecinin yeni bir evresinden baflka bir fley de¤ildir. (...) Türkiye “AB mi, yoksa ABD mi?” türünden bir ikilem yaflam›yor, ABD ile birlikte BOP’a yürüyor, BOP yoluyla da bölgede güç merkezi olarak AB’yle entegrasyonu gerçeklefltirme program›n› uyguluyor. Türkiye’nin önünde uzanan yaklafl›k yirmi y›ll›k “müzakere” süreci, eme¤in ya¤malanmas›, d›fl pazarlardan pay kapma ve Kürt sorunundan “kurtulma” yelteniflleriyle, bunlara karfl› Türk ve Kürt emekçilerinin mücadelelerinin yükselifl süreci olacakt›r. (…)
politikas› olamayaca¤› bilinmelidir. Militarizme ve flovenizme karfl› mücadele eme¤in ve ezilenlerin ekonomik ve sosyal sorunlar›n›n bir alternatifi de¤ildir. Türkiye’de yaflanan geliflmeleri do¤ru analiz etmek, iflçi s›n›f›n›n temel sorunlar›n›n s›n›fsal özünü gizleyen, onlar› bizatihi kendi politik iktidar hedefinden sapt›ran ve onlar›n s›n›fsal ç›karlar›yla ba¤daflmayan eylemlerin öznesi haline getiren etkenleri do¤ru saptamak, “temel halkay›” belirlemek zorunday›z. ‹çinde bulundu¤umuz somut koflullar› ve güç dengelerini dikkate almayan, farkl› mücadele taktiklerine baflvurmayan, onlarca, yüzlerce sorunun arkas›ndan koflarak devrime haz›rlanmak olanakl› olamaz. B›rak›n›z devrimci partiyi, iflçi s›n›f›n›n, emekçilerin demokratik sorunlar›n› d›fllayarak yaln›zca ekonomik ve sosyal sorunlarla ilgilenen sendikalar›n üyelerinin, bizatihi kendi somut sorunlar› için düzenlenen sendikal eylemlere kat›lmazken, ellerinde bayraklarla “Cumhuriyet mitingleri”ne nas›l kofltuklar›n›n, meydanlar› nas›l dolduklar›n›n nedeni floven, milliyetçi ideolojik yan›lsama de¤ilse nedir? E¤er bir elefltiri yap›lacaksa, bu elefltiriyi parti merkezinin izledi¤i bütünsel çizgiye, mücadele taktiklerine de¤il, onun prati¤ine yöneltmek daha do¤ru olacakt›r. Parti merkezinin iktisadi ve sosyal sorunlara pratikte gerekti¤i ölçüde e¤ilemedi¤i bir gerçektir. Bu konuda etkin politika üretecek birikimli ve donan›ml› kadrolardan yoksun oldu¤u ve organl› çal›flma yapamad›¤›, yerelleri yönlendiremedi¤i, etkin taktikler gelifltiremedi¤i ve böylece merkezi ve yerelleriyle daha etkili örgütsel faaliyet yürütemedi¤i aç›kt›r. SDP’nin merkezi ve yerelleriyle “ba¤›ms›z örgütsel çal›flma” yapmakta, örgütsel faaliyeti sürekli k›lmakta yetersiz oldu¤unu söylemek hiç de haks›zl›k de¤il. Konferans bu sorunu yaln›zca bir “merkez sorunu” olarak de¤il, bütünsel bir “örgüt sorunu” olarak ele almal› ve yol gösterici olmal›d›r. 2. Parti merkezi “yaln›zca militarizme ve Kürt sorununa e¤ildi, s›n›f›n sorunlar›yla ilgilenmedi” elefltirisi, yukarda de¤indi¤imiz ekonomist bak›fl›n “s›n›f indirgemeci” versiyonudur. Bu bak›fla göre militarizm, Kürt sorunu, kad›n sorunu gibi sorunlar, iflçi s›n›f›n›n temel politik sorunu de¤ildir. Bu tür elefltirilerin özellikle Kurtuluflun bir kanad›ndan geliyor oluflu çok flafl›rt›c›. Oysaki bugün bu elefltiriyi yönetenler, bu sat›rlar›n yazar›yla beraber uzun y›llar boyunca,
Ve devamla: “Politik durumun bugünkü özgünlü¤ü, (…) AKP hükümetinin temel do¤rultular›na itiraz etmeyen CHP’den MHP’ye kadar tüm burjuva muhalefetinin, hükümete karfl› bütünüyle ve yaln›zca milliyetçi, floven demagojiye dayal› bir kampanya açmas›, bu kampanyay› militarist çevrelerin ç›k›fllar›yla birlefltirmesi, gerçek toplumsal muhalefetin da¤›n›kl›¤› koflullar›nda, hükümetin burjuva alternatifinin, bugünkü konjonktürde ideolojik bak›mdan onun daha da sa¤›nda kal›yor olmas›d›r. Bu durum, militarizmin gücünü artt›r›yor, onu kitlelerin gözünde hükümetin “en güvenilir” gerçek alternatifi haline getiriyor, milliyetçi histeriyle iflçi s›n›f›n›n, emekçilerin bilincini buland›r›yor ve Kürt sorununun çözülmedi¤i ve silahl› çat›flmalar›n sürdü¤ü koflullarda etnik iç savafl ortam›n› derinlefltiriyor. Bu ayn› zamanda, ABD emperyalizminin dümen suyunda Irak, Suriye ve ‹ran’a karfl› tehlikeli serüvenler için elveriflli bir sosyo-psikolojik ortam yarat›yor. S›n›f mücadelesinin üstünü örten, emek cephesini bölen, kapitalist sömürüyü azg›nlaflt›ran ve iflçi s›n›f›n›n, emekçilerin, ülkenin temel sorunlar›na müdahale etmesini önleyen bu ortam, militarizme, milliyetçili¤e karfl› mücadeleyi, politik demokrasi mücadelesinin merkezine getiriyor ve bu mücadeleye derin bir s›n›fsal öz kazand›r›yor.”
Partinin merkezi çizgisine ve mücadele taktiklerine, bu analiz ve politikalar yön vermifl bulunuyor. Konferans›n analiz ve saptamalar› “parti merkezi yeni liberalizme karfl› mücadele etmedi” elefltirilerinin temelsizli¤ini ve politik s›n›f perspektifinden yoksun oldu¤unu kan›tl›yor. Elbette elefltirilere temellik eden bu tür ekonomist düflüncelerden de s›n›f politikas› üretmek mümkün olabilir. Ancak bu tür bir düflünceden üretilecek politikan›n sendikalizmin s›n›rlar›n› aflamayaca¤›, enternasyonalist bir politik s›n›f 10
Devrim Yolunda
KURTULUÞ b›rak›n›z devrime öncülük iddias›yla yola ç›km›fl nik’ ve ‘pasifist’ bir mücadele anlay›fl›n› temsil bir partiyi, bulunduklar› sendikalarda, militariz- ediyor. me ve flovenizme karfl› mücadele edilmesi için az Militarizm, genel anlamda ordu ile s›n›rlanau¤rafl vermediler. S›n›f mücadelesinin yaln›zca bilecek bir olgu de¤ildir. Toplumsal ve siyasal emek sömürüsü ile s›n›rland›r›lamayaca¤›n›, bü- alanda ideolojik, politik, örgütsel kökleri olan tün sömürü biçimlerine, ezme-ezilme iliflkilerine kapsaml› ve çok yönlü bir olgudur. Militarizm, karfl› bütünsel bir mücadele yürütülmesi gerek- topluma sirayet etmifl ideolojisiyle, emir komuta ti¤ini az propaganda etmediler. Tarihin ironisi zinciri içerisinde örgütlenmifl ordusuyla, gizli samidir, nedir? fiimdi kendi partilerini “Kürt soru- vafl örgütleriyle, parlamentoya, partilere, sendinu ile ilgileniyor, s›n›f›n sorunlar›yla ilgilenmi- kalara, kitle örgütlerine nüfuz etmifl sivil uzant›yor” diye ikilem içine sokuyorlar. lar›yla birlikte tek merkezden yönetilen bütünSorunun bu tarzda formüle edilmesi son dere- sel bir olgudur. ce yanl›flt›r, bir süre sonra varaca¤› son durak, Ne var ki, bu genel tablo içerisinde Türkiye elefltiri sahiplerinin niyetlerinden ba¤›ms›z ola- gibi ülkelerde ordunun, Kemalist ideolijiyle birak sosyal flovenizm olacakt›r. Parti merkezinin çimlenmifl bu devasa militarist a¤ içerisinde dapratikte iflçi s›n›f›n›n ekonomik ve sosyal sorun- ha özgün özelliklere sahip oldu¤unu görürüz. Aslar›na yeterince e¤ilememifl olmas›n›n alternati- keri vesayet, askeri darbeler, yirmi kirli savafl ve fi militarizme ve Kürt sorununa gerekti¤i gibi Susurluk’ta, fiemdinli’de ortaya ç›kan gizli savafl e¤ilmifl olmas› olamaz. ayg›tlar›, gece yar›s› muht›ralar›, emekli subayfiu basit sorular› bir kez daha soral›m: larca kurulan dernek ve di¤er örgütlenmeler Kürt sorunu yaln›zca Kürtlerin sorunu mu- Türkiye’de tek merkezden yönetilen, Genelkurdur? may’›n emriyle harekete geçen bütünsel bir miliKürt sorunu ezen ulus iflçi s›n›f›n›n sorunu tarist yap›n›n organik parçalar›d›r. de¤ilse kimin sorunudur? 2000’lerin Türkiye’sinde tarihten gelen “ayr›‹flçi s›n›f›n›n bir iktidar biçimi olarak sosya- cal›kl› konumu”yla yetinmeyen, ama onu da kullist demokrasiye bu topraklarda enternasyona- lanarak uluslararas› tekelci sermayenin orta¤› list özellik kazand›ran temel politik sorun hangi- bir orduyla karfl› karfl›yay›z. Ordu, 1960’tan besidir? ri bir yandan kendisine sa¤lad›¤› anayasal yetki‹ki halk›n mücadele birli¤inin, stratejik ittifa- lerle, politik yaflam› askeri vesayet alt›na al›rk›n›n partinin devrim stratejisi aç›s›ndan anla- ken, di¤er yandan bu ayr›cal›kl› konumunu serm› nedir? mayeyle birlefltirme yönelimine girmifl, OYAK Bu sorular›n yan›tlar› üzerinde düflünmek ve gibi bir kuruluflla ad›m ad›m yerli ve yabanc› elefltirilere temellik eden düflünceyi gözden ge- sermayenin organik bir parças› haline gelmifltir. çirmek gerekiyor. OYAK’›n el atmad›¤› ticari, mali ve s›nai sektör 3. Parti merkezinin “militarizme karfl› müca- yok gibidir. Otomotivden bankac›l›¤a, silahtan deleyi Genelkurdemir çeli¤e kadar may/ordu ile s›n›rlad›stratejik de¤er tafl›¤›” elefltirisi bütünüyle yan, içerde ve d›flarda Militarizm, genel anlamda ordu ile temelsiz olmasa da, genifl pazar alanlar› sÝnÝrlanabilecek bir olgu deÛildir. dönemin özgünlü¤üyaratan bütün sektörToplumsal ve siyasal alanda idenün ortaya ç›kard›¤› lerde OYAK vard›r. olojik, politik, šrgŸtsel kškleri acil politik tehlikeyi ve Yüksek rütbeli emekli olan kapsamlÝ ve •ok yšnlŸ bir olonun kuvvetlerini görsubaylar mali ve s›nai gudur. Militarizm, topluma siramezden gelmesi nedestratejik iflletmelerin yet etmiß ideolojisiyle, emir koniyle sorunludur. Bu yönetim kademelerinmuta zinciri i•erisinde šrgŸtlennedenle bu elefltiriye de belirleyici rol oynumiß ordusuyla, gizli savaß šrgŸtletemellik eden düflünce, yor. Ordu yaln›zca riyle, parlamentoya, partilere, senyaln›zca stratejik he“vatan-millet” edebidikalara, kitle šrgŸtlerine nŸfuz deflere gözünü diken, yat›yla Sabanc›lar›n, ancak o hedeflere eriKoçlar›n ç›karlar›n› etmiß sivil uzantÝlarÝyla birlikte flecek devrimci taktikkorumuyor. O kurdutek merkezden yšnetilen bŸtŸnsel lerden kaç›nan ‘meka¤u askeri-s›nai kompbir olgudur. 11
Devrim Yolunda
KURTULUÞ taktik ad›m, askeri vesayetin her kritik evrede parlamento üzerindeki belirleyici oldu¤u bu yap›sal durum ne olursa olsun istenilen pozitif sonucu do¤urmaz. Ordu bugün en yetkin ‘devlet partisi’dir. B›rak›n›z Çankaya köflkünü, askeri vesayetin böylesine belirleyici oldu¤u anti demokratik koflullarda (…) kendi parlamentosunun iradesini istedi¤i zaman devre d›fl› b›rakan ‘militarist cumhuriyet’te öncelikli at›lmas› gereken taktik ad›m Cumhurbaflkan›’n›n Genelkurmay koridorlar›nda belirlenmesine karfl› ç›kmak olmal›d›r. Bu karfl› ç›k›fl toplumu ayn› tornadan ç›km›flças›na tek kal›ba dökmek isteyen askeri vesayete karfl› ç›kmak ve geriletmeye çal›flmak olmal›d›r. Baz› ‘tarihsel tecrübe sahibi” insanlar askeri vesayeti küçümseyip burun k›v›rabilirler. Ne var ki, askeri vesayetin toplumsal ve siyasal yaflam üzerinde yaratt›¤› derin travmay› görmek için, bir kez daha ordunun postallar›yla üzerimizden geçmesi gerekmiyor.”
leksle, organik parças› oldu¤u “yerli ve yabanc› sermaye”yle birlikte do¤rudan kendi ç›karlar›n›n da koruyuculu¤unu yap›yor. Ordunun ve onun kurmay heyetinin toplumsal ve siyasal yaflamdaki belirleyici rolünü Cumhurbaflkanl›¤› krizi s›ras›nda yaflad›k, gördük. Parti merkezi Genelkurmay’›n 12 Nisan’da hükümete verdi¤i ültimatomla Cumhurbaflkan› seçimine müdahalesine kesin dille karfl› ç›kt› ve Cumhurbaflkan›n› meclisin seçmesini destekledi. Merkezin izledi¤i bu taktik, AKP’ye de¤il, darbeye karfl› meclisin aç›k kalmas›na, askeri darbe yoluyla kap›s›na kilit vurulmas›na karfl› verilen bir destekti. Bu nedenle parti merkezi, Genelkurmay’›n 27 Nisan gece yar›s› muht›ras› karfl›s›nda, toplumsal muhalefetin bu denli da¤›n›k ve zay›f oldu¤u koflullarda, darbeye aç›k tav›r almak yerine, “üçüncü cephe” ve “sembolik Cumhurbaflkan› kampanyas›” gibi pasifist önerileri reddetti. “Cumhuriyet mitingleri”yle emekçileri, ezilenleri “kap›ya dayanm›fl fleriat” tehdidiyle korkutarak, militarist ve milliyetçi güçlerin birer yedek gücü haline getirme taktiklerine ve ifadesini “ne fleriat, ne darbe” ikilemiyle ortaya koyan “üçüncü yolcu” politikalara itiraz ederek, mücadele oklar›n›n sivri ucunu darbeye ve darbe 盤›rtkanl›¤› yapan güçlere yöneltti. MYK, “AKP’ye alternatif Cumhurbaflkanl›¤› önerileri” tart›flmalar›n›n yap›ld›¤› s›rada 7 Nisan 2007 tarihli Sosyalist Demokrasi’de flunlar› yaz›yordu:
Bu yaz› 7 Nisan 2007’de kaleme al›nd›. Hükümete ültimatom 12 Nisan, gece yar›s› muht›ras› 27 Nisan’da verildi. Ertesinde bir “Anayasa darbesi”yle Gül’ün Cumhurbaflkanl›¤› yolu kesildi ve 22 Temmuz’da bask›n erken seçime gidildi. 22 Temmuz seçimleri bütün askeri darbelerin ertesindeki seçimlerde oldu¤u gibi yine militarist ve onlar›n yede¤indeki güçlerin lehine sonuç do¤urmad›. Son söz olarak flunlar› söylemek yerinde olur. Ordu bugün “en modern devlet partisi”dir. Orduya, onun kurmay heyetine, gizli savafl ayg›tlar›na karfl› yürütülen mücadele asla küçümsenmemelidir. Özellikle asker ve sivil uzant›lar›yla, legal ve illegal örgütleriyle ad›m ad›m örgütlenen bir darbe sürecinde parti merkezine “sembolik kampanya” yapmay› önerenler, bir kez daha düflünmelidir. Merkezinde ordunun oldu¤u böylesine bütünsel militarist yap›y›, militarizmin içinden çekip alan ve onu görmezden gelen bir antimilitarist mücadele, militarizmin toplumsal alandaki ideolojik tezahürleriyle kendini s›n›rlamak zorunda kal›r. fiimdilik oligarflik devletin tepesinde “derin bir sessizlik” hakim. Anayasa tart›flmalar› bafll›yor. Süreç yumuflak yumuflak ilerliyor. Ama halk›m›z›n engin tecrübesine dayal› baz› sözlerine de kulak kabartmak gerekiyor: “Yumuflak at›n tekmesi sert olur”
“Demokrasi güçlerine iki taktik yol gözüküyor. Birincisi, iflçiler, emekçiler ve ezilenler üzerinde manevi a¤›rl›¤› olan otorite sahibi bir ayd›n (önerilen isim Yaflar Kemal’di. Öneri Sungur Savran’dan geliyordu. Bu öneri SDP’de de baz› arkadafllarca desteklendi ve parti merkezine önerildi), bir iflçi, bir kad›n aday göstermek, ikincisi askeri vesayet alt›nda “biçimsel demokratik ifllevi”nin bile yerine getirilmesini engellemek isteyen militarist ve onun yede¤indeki güçleri geriletecek bir taktik mücadeleye giriflmek. Birinci seçenek demokrasi mücadelesinin önündeki engellerin temizlenmesi bak›m›ndan pek etkili bir taktik olarak gözükmüyor. Bu takti¤in zay›f yan› toplumsal muhalefetin Cumhurbaflkanl›¤› krizini, alternatif aday vas›tas›yla emekçilerin ve ezilenlerin lehine dönüfltürecek güçten yoksun olmas›d›r. Böyle bir
12
ÒSARAYLARA SAVAÞ, KUL†BELERE BARIÞ!Ó KENT VE DEMOKRASÜ †ZERÜNE BÜR DENEME RIDVAN TURAN
olitika Yunancada polis’e (yani flehir devletlerine) ait etkinlikleri anlatan bir kelimedir. Köleci bir demokrasi ile yönetilen Yunan flehir devletleri, köleleri ve kad›nlar› d›fl›nda tutan bir politik anlay›fla sahipti. Politik etkinlik bu nedenle yaln›zca soylular›n, özgür erkeklerin ifli olarak kalm›flt›. Politik etkinliklerin (yönetimsel ifllerin) bir ayr›cal›k haline gelmesinin ve bu ifllerle bir az›nl›¤›n u¤raflmas›n›n koflullar›, nüfusun büyük kesimini oluflturan köylülerin ve kölelerin ürettikleri art›-de¤ere el konulmas›yla oluflturulmaktayd›. Yunan uygarl›¤›n›n en önemli kent devletlerinden biri olan Atina sitesi MÖ 400’lü y›llarda 300.000’lik bir nüfusa sahipken, köleler yaklafl›k 100 binlik bir kitleyi oluflturuyordu. Kad›nlar ve çocuklar ç›kt›¤›nda 40 binlik bir kitleyi oluflturan az›nl›k bu yönetimsel ifllerle u¤raflabilmekteydi. Art›-de¤ere el koyan kesim hayatta kalmak için çal›flmak gibi bir zorunlulu¤a sahip de¤ilken politika, sanat, felsefe vb. gibi entelektüel konularla ilgilenmek için gerekli koflullar› buluyorlard›. Bugün dahi insanlar› hayrete düflüren yap›lar›n, sanat eserlerinin, felsefi yaklafl›mlar›n her ayr›nt›s›nda mülksüzlerin el konulmufl emek güçleri yatmaktad›r. Politik etkinliklerin, sanat›n, edebiyat›n ve di¤er ifllerin merkezinin flehirler olmas›, Yunan kent devletlerine bir kent mimarisi anlay›fl› kazand›rd›. Her site devletinde yer alan senato binalar›, genifl yollar, tiyatrolar, agoralar, odeonlar, meclisler, çarfl› ve evlerin düzeni bu ifllevselli¤i yans›tmaktad›r. Yönetsel, kült ve sanatsal bina ve eserler daha çok kent merkezlerinde yer al›rken kent merkezine en yak›n mevkiler soylulara ait yerleflim birimleriyle çevrelenmiflti. Köy-
lüler ve köleler ço¤unlukla flehrin d›fl›nda yaflamaktayd›lar. Üretim flehir d›fl›nda yap›lmakta ve ürünler flehre tafl›nmaktayd›. Yunan siteleri ve ard›ndan gelen Roma kentleri siyasal ve ideolojik birimlerdi. Üretim süreci daha çok kentin d›fl›nda cereyan etmekte, kentlerde ise yönetsel ve ideolojik fonksiyonlar görülmekteydi. Bu durum afla¤› yukar› kapitalizme kadar tüm kentlerde kendini gösterir. Feodalizmde de kent, siyasi birim olma özelli¤inin d›fl›na ç›kmad›. ‹ktisad›n kalbi a¤›rl›kl› olarak kentin d›fl› olarak kald›. Bu durumu ortadan kald›racak olan sistem kapitalizmdi. Neolitik toplumlarda insan›n bar›nma ve toplumsal iliflkiler kurma ihtiyaçlar›n› karfl›layan1 kentler mülkiyetçi iliflkilerin do¤ufluyla birlikte, özel mülkiyet eksenli bir nitelik kazand›. Bu bir bak›ma megarondan2 saray komplekslerine gidecek yolun bafllang›c›yd›. S›n›fl› toplumlar›n ortaya ç›k›fl› ile kentte merkez ve çevre ayr›m› güçlendi. Merkezde yer alan yap›lar savafl beyinin, tanr› kral›n siyasal ideolojik ve ekonomik gücünün kan›t› haline geldi. Çevreden merkeze do¤ru bir art›-de¤er transferi gerçekleflirken, merkezden çevreye do¤ru da siyasal irade ve ideoloji ak›m› oldu. Kenti yaratan insan adeta kent taraf›ndan yeniden yarat›lmaya baflland›. Bu durum s›n›flar›n tahkim olmas›n› sa¤layarak kapitalizme kadar böyle geldi. Feodalizmin ba¤r›nda tohum olarak var olan kapitalizm gelifltikçe, yeni yetme flehirlilerle feodal senyörler aras›nda artan gerilim bir yan›yla da kentle k›r aras›nda yaflanmaya bafllad›. Özellikle ticaret aç›s›ndan elveriflli liman kentleri yaln›zca siyasal olarak de¤il ekonomik olarak
P
13
Devrim Yolunda
KURTULUÞ da merkez haline dönüfltü. Dün kentlerin d›fl›nda yer alan üretim süreci kapitalizmle birlikte kentlere tafl›nd›. Baflka da bir fleyin olma flans› yoktu. Denizafl›r› sömürgelerden gelen hammaddeler ve de¤erli madenlerin mamul hale getirildi¤i yerler do¤al olarak kentler olacakt›. Kentlerde büyük fabrikalar kuruldukça, k›rdan yo¤un bir iflgücü kentlere akmaya bafllad›. Kentler nüfus olarak geliflmekle kalmad›, farkl› s›n›flar› ba¤r›nda tafl›yarak kozmopolitleflti. Kentler s›n›f mücadelesinin merkezleri haline dönüfltüler. Bir yanda devasa ölçekte kolektif üretim yapan iflçi s›n›f›, di¤er tarafta üretim araçlar›n›n bir avuç kapitalist sermayedar aras›nda paylafl›lmas› kentlerde ortaya ç›kan kapitalizme ait temel bir çeliflki idi. Bu temel mesele kentin de çeliflkisi idi. Kapitalizm, en iyi semtlerde en iyi koflullarda yaflayan burjuvaziyle her türlü altyap›dan yoksun, pislik ve sefalet içinde yaflayan proleterleri ve yoksullar› ayn› kent içinde farkl› biçimlerde bar›nd›rd›. Merkezde kapitalizmin temel çeliflkilerinin d›fla vurumu devasa yönetim binalar›, bankalar, güvenlik kurumlar›, borsa binalar›, e¤lence merkezleri kapitalizmin flan›na yak›fl›r biçimde yerlerini ald›. Kapitalizmin flafa¤›nda kent meydanlar› miting ve gösteriler için kullan›lmaktayd›. Kent mimarisi bütün yollar›n merkeze ç›kaca¤› biçimde düzenlenmiflti. Merkez ayn› zamanda feodalizme karfl› demokratik haklar›n kullan›labilece¤i bir üs halinde idi. Sonralar› kapitalist kent, kapitalist devletin küçük bir modeli olarak örgütlendirildi. Kent iflçi s›n›f› ve burjuvaziyi farkl› mekanlarda ve farkl› koflullarda bar›nd›racak biçimde imar edildi. Avrupa’da ilk iflçi s›n›f› ayaklanmalar› bafllad›¤›nda kent, burjuvazinin duydu¤u korku ve tedirginli¤i en aza indirecek biçimde tasar›mlanmaya çal›fl›ld›. ‹flçi s›n›f›n›n yaflam alanlar›n›n ve fabrikalar›n merkeze uzak olarak yap›lmas› öncelikle kitlesel bir ayaklanman›n merkeze ulaflmadan durdurulabilmesi olana¤›n› yaratmaktayd›. Genifl cadde ve sokaklar ayaklanan kitlenin barikat kurmas›n› engellemek için düflünülmüfltü.3 Mimariyi iflçi s›n›f›na karfl› bir silah olarak kullanan burjuvazi her fleye karfl›n fabrikalar›nda çal›flan iflçilerin fabrikalara el koyma olas›l›¤› karfl›s›nda neredeyse savunmas›zd›. ‹ktidar›n› ilan eden ve sa¤lamlaflt›ran burjuvazi kentin demokratik içeri¤ini de ortadan kald›rd›. Merkez meydanlar egemen s›n›flar›n ideolojik tutumlar›n› en iyi biçimde yans›tacak biçimde düzenlendi. An›tlar, görkemli bi-
nalar, havuzlar vb. bu egemenli¤in d›fla vurumudur.4 ‹flçi semtleri uza¤a tafl›n›rken bir burjuvan›n aylarca hiçbir iflçiyi görmeden yaflayabilece¤i mekanlar oluflturuldu. Feodalizmde köylüler, mekansal olarak bir tecrit ortam›nda, örgütlenmenin mümkün olamayaca¤› denli birbirlerinden uzakta yaflarken, kapitalizmde iflçi s›n›f› üretimde ve yaflamda ayn› mekanlar› paylaflmaya bafllad›. Bu durum dayan›flma ve mücadele duygular›n›n ve bilincinin geliflimi için özel bir olanak sa¤lam›flt›. fiehirlerin nüfusunun artmas›na paralel olarak iflçi s›n›f›n›n da nüfusu artm›fl, varofllar yoksullu¤un ve iflçilerin ortak mekan› haline dönüflmüfltü. Ayr›ca, Marx ve Engels’in Manifesto’daki söylemleriyle, burjuvazi kentsel nüfusu art›r›rken nüfusun büyük k›sm›n› da k›rsal yaflam›n ahmakl›¤›ndan kurtarm›flt›. Engels ünlü eseri ‹ngiltere’de Emekçi S›n›f›n Durumu’nda bu durumu flöyle betimlemektedir: “Kent [Manchester], öyle garip kurulmufltur ki, kifli kendini ifli ve e¤lence gezintileriyle s›n›rlarsa, bu kentte y›llarca yaflasa da, her gün soka¤a ç›ksa da emekçi mahalleleriyle hatta iflçilerle bile karfl› karfl›ya gelmeyebilir. Bunun bafll›ca nedeni, dile getirilmemifl bilinçsiz bir uzlaflmayla oldu¤u kadar, söze dökülmüfl bilinçli bir kararl›l›kla da emekçi halk›n mahalleleri, orta s›n›f için ayr›lan kent mahallelerinden b›çakla keser gibi ayr›lm›flt›r, bunun olmad›¤› yerlerde de yard›mseverli¤in örtüsü ile gizlenmifltir.” ... “Her büyük kentte, iflçi s›n›f›n›n üst üste y›¤›ld›¤› bir ya da daha çok kenar mahalle var. Do¤rudur, yoksulluk ço¤u zaman zenginlerin saraylar›na yak›n arka sokaklarda oturur; ama genelde, ona ayr› bir toprak parças› ayr›lm›flt›r; orada o, mutlu s›n›flar›n gözünden uzakta, yapabildi¤i ölçüde ayakta kalmaya çabalar durur.”5
Kapitalist kentin do¤uflu güç dengelerini k›r›n aleyhinde bozguna u¤ratm›flt›. Kentler kapitalist sistemin motoru haline gelmifl, kentlerin ba¤r›nda sanayi proletaryas› nicelikçe artmaya bafllam›flt›. Bu vesile ile kentler bir yandan sefaletin, yoksullu¤un adresi haline gelirken di¤er yandan da sistemden hoflnutsuz kitlelerin yaflad›¤› mekanlar haline gelmiflti. ‹ngiltere’de Emekçi S›n›f›n Durumu adl› eserinde Engels, yukar›da yapt›¤› saptamay›, o kentlerin varofllar›nda bir toplumsal devrimin 14
Devrim Yolunda
KURTULUÞ patlayaca¤› iyimser duygular› ile sürdürmektey- özel mülkiyete karfl› ve kapitalizmin tek tiplefltidi. Aradan çok uzun y›llar geçse de sistemi y›ka- ricili¤ine karfl› farkl›l›klar› içeren farkl›l›klar›n cak bir patlaman›n henüz meydana gelmemifl ol- bir arada yaflamas›n› sa¤layan bir mekan olmamas› bu konudaki görüflleri yeniden ele almay› l›d›r sosyalist mekan anlay›fl›. Bu hedef için müzorunlu k›lmaktad›r. Düzeltilmeye ihtiyaç olan cadele üretim alanlar›na hapsolmayan ayn› zabu tespitleri daha sonra ele alan kifli Lefebvre6 manda mekansall›¤a yani yaflam alanlar›na olmufltur. Çeliflkiler varofllarda daha fazla hisse- önem veren bir perspektifi gerekli k›lmaktad›r. dilse de bir fley bu çeliflkilerin bir kalk›flmaya dö- Bu bir yandan sosyalizm mücadelesi için bir aç›nüflümünü engellemektedir. Lefebvre’e göre bu- l›m sa¤lamakta bir yandan da sosyalistlere devnun nedeni burjuvazinin “mekanlar› iflgal etme- rim sonras›na ertelenmeyecek görevlerden birini si ve mekan üretmesi”dir. Lefebvre’e göre mekan daha yüklemektedir. kapitalist üretimin yap›ld›¤› bir yer olman›n öteLefebvre’i belirli noktalada elefltirmifl olsa da sine geçmifl ve mekan›n kendisi kapitalistler ta- yap›salc› bir marksist olan Castells8 Lefebvraf›ndan keflfedilmifl ve metalaflt›r›lm›flt›r.7 re’den etkilenmiflti. Castells kent ve s›n›f meseLefebvre’e göre kapitalist için önemli olan lesine Althusserci bir çerçeveden yaklaflmaktakentin soyut de¤eridir. Yani, de¤iflim de¤eridir. d›r. Kapitalist sistemi oluflturan ekonomik, siyaBu durumda tarihsel, siyasal, kültürel olarak sal ve ideolojik alt sistemlerin, kentte baz› meönemi olan kentin (somut-kullan›m de¤eri olan kansall›klarla temsil edildi¤ini söylemektedir. kentin) yaln›zca de¤iflimden kaynaklanan de¤eri Kent mekanlar›n›n yönetsel yap›lar› siyasal öne ç›kar. Kentin somut yan›na dair, kullan›m›- fonksiyonu, an›tlar, mabetler ideolojik fonksiyona dair de¤erler ise ancak de¤iflim de¤erine dö- nu temsil etmektedirler. Bu fonksiyonlar ekononüfltürülebildi¤inde anlam› vard›r. Bu nedenle mik kerteye tabidirler. Kentlerin özgünlü¤ünü kapitalist aç›s›ndan kentin tümü de¤iflim de¤eri de yaratan esas kerte budur. Kapitalizm emekyaratan bir endüstridir. Merkezi alanlar, tarihi gücünün üretim finansman›n›n belli bir k›sm›n› ve sanatsal yap›lar turizmin hizmetindedir. Ön- kendi karfl›lamakta ve bu gider kalemi, giderek ceki y›llarda iflçi s›n›f›n›n yerleflti¤i fakat daha daha fazla artmaktad›r. Altyap›, ulafl›m, sa¤l›k, sonra kentin merkezine yak›n olan alanlar türlü e¤itim vb. giderleri kapitalist devlet taraf›ndan yöntemlerle iflçilerden ve yoksullardan al›nmak- karfl›lanmaktad›r. Bu bir yandan emek-gücünün ta ve yoksullar daha çevre alanlara sürülmekte- yeniden-üretimi için gerekli iken bir yandan da dir. Yoksullar böylece kolonilefltirilmektedir. Bu yeni çeliflki alanlar› olarak ortaya ç›kmaktad›r. aç›dan Lefebvre’e göre yaflam alanlar›nda veri- Bu çeliflki alanlar›ndan kentsel toplumsal harelen mücadele her ne kadar tek bafl›na sistemi ketler köken almaktad›r. Bu hareketlerin iflçi s›parçalamaya yetmese de, esas çeliflki ile birlikte n›f› hareketiyle olan iliflkisi Castells aç›s›ndan ele al›nd›¤›nda kapitalizme karfl› önemli bir mü- önem tafl›r. Bu hareketler birebir s›n›f hareketi cadele mevzisi oluflturulmufl olacakt›r. Mekan olmamakla birlikte s›n›fsall›ktan ba¤›ms›z da eksenli mücadele, soyut mekan anlay›fl›n› orta- de¤ildir. Kapitalizmin temel çeliflkisi üzerinde dan kald›rmay› amaçlamal›d›r. Soyut mekan an- var olmazlar, onlar›n kendi alanlar›na dair öznel lay›fl› o mekan›n di¤er tüm özelliklerini görmez- çeliflkileri vard›r. Ancak bu öznel çeliflkilerin den gelir ve oray› yalvarl›¤›, sonuç olarak n›zca, üzerinden kâr kapitalizmin temel çeelde edilecek alan olaliflkisinden kaynakKapitalist kentin doÛußu gŸ• dengerak tan›mlar. Buna lanmaktad›r. Castells lerini kÝrÝn aleyhinde bozguna uÛkarfl› olmak, o mekabu iki düzey aras›ndaratmÝßtÝ. Kentler kapitalist sisten›n kâr için kullan›m›ki iliflkiyi “göreli min motoru haline gelmiß, kentlena karfl› olmak, emeközerklik” kavram›yla rin baÛrÝnda sanayi proletaryasÝ çiler için kullan›m›na ifade eder. Castells’e nicelik•e artmaya baßlamÝßtÝ. Bu taraf olmak anlam›na göre kentsel toplumsal vesile ile kentler bir yandan sefagelecektir. Lefebvre’e hareketler, s›n›f hareletin, yoksulluÛun adresi haline göre bu mücadele sosketinden görece özerk gelirken diÛer yandan da sistemyalist mekan yaratma bir içerik tafl›rlar. S›den hoßnutsuz kitlelerin yaßadÝÛÝ mücadelesi olarak gön›f hareketi ile belirli mekanlar haline gelmißti. rülmelidir. Kapitalist bir iliflki kurabildikle-
15
Devrim Yolunda
KURTULUÞ rinde geliflme potansiyeline sahiptirler. Bu durum has›l oldu¤unda, kentsel hareketler toplumsal hareket halini al›r ve de¤ifltirici dönüfltürücü bir biçim kazan›r. Bu hareketler s›n›f mücadelesinin direk görünür k›lamad›¤› çeliflkileri yaflam alanlar›ndan kalkarak görünür k›lar ve o alanlarda yaflayanlar›n siyasal bilince ulaflmalar›na olanak sa¤lar. Üretim ve yeniden-üretim süreçlerinde ortaya ç›kan mücadeleler aras›ndaki iliflkinin önemini vurgulamas›na ra¤men Lefebvre gibi Castells de tatmin edici bir çerçevece gelifltirememifl, Lefebvre fazla felsefi kal›rken, Castells ise fazla soyut kalm›flt›r.9 Harvey10 ise meseleyi biraz daha farkl› biçimde ele al›r. Ona göre kentleflme olgusu kapitalist sistemde sermeye birikiminden ba¤›ms›z ele al›namaz. Harvey bu konuda flöyle bir denklem kurar: Kapitalist mal üretir ve bunu satar. Sonuçta elinde ilk durumda oldu¤undan daha fazla para kalm›flt›r. Bu kapitalistin kâr›d›r. Ancak kâr etmeye devam edebilmesi için bu kâr›n bir k›sm›n› tekrar yat›r›ma yönlendirmesi gerekmektedir. Kapitalist tekrar yat›r›m yapmak durumundad›r. Çeflitli nedenlerle yat›r›m yapma olana¤› olmay›nca bu çevrimde biriken sermeyenin bir baflka alanda kullan›lmas› ikinci bir çevrime aktar›lmas› gerekecektir. Bu durumun sa¤lanamamas›, kapitalist sistemde bunal›mlara yol açabilir. Kentsel alana yönlendirilen birikim (sermaye), afl›r› birikim sorununu çözer ve yeni istihdam alanlar› yaratarak krizin çözümüne olanak sa¤lar. Demek ki kentsel süreçlerle sermaye birikim süreçleri birbirinden ba¤›ms›z ele al›namaz. Bununla birlikte Harvey’in tezinin daha ilginç k›sm› “sermayenin kentleflmesi”nin yan›nda “bilincin de kentleflmesi” olgusudur. Sermeyenin meta üretimine kat›ld›¤› düzey ç›plak biçimiyle s›n›fsal düzeydir. Bu düzey kendine uygun bir bilinç flekillenmesini ortaya ç›kar›r. Bu fabrikada iflçinin üretti¤i art›-de¤ere kapitalistin el koymas›ndan kaynaklanan bir bilinç durumudur. Bilincin kentleflmesi durumunda ise bu esas bilinç durumunu ortadan kald›rmasa dahi üzerini örtecek, emek sermeye çeliflkisini gözlerden saklayacak bir yan›lsama yarat›lmaktad›r. ‹flçi mahallelerinin kentin en ücra bölgelerinde yer almas›, birçok altyap› yat›r›m›n›n yap›lmam›fl olmas›, flehrin genifllemesine paralel olarak varofllar›n da daha d›fla do¤ru itilmesinin nedenlerini emek sermaye aras›ndaki çeliflkinin özgül bir yans›s› olarak görmeyi engelleyen bir bilinç durumu ortaya ç›kar. Yoksul bölgelerdeki iflsizli-
¤in, çetecili¤in, kumar vb’nin gerçek nedeninin s›n›fsal çeliflkiler oldu¤u gerçe¤ini kentleflmifl bilince sahip olan kitleler göremeyeceklerdir. Harvey’e göre esas bilinç kayna¤› s›n›f olmakla birlikte, birey, topluluk, aile, devlet di¤er bilinç odaklar›d›r. Bu biçimiyle varofllarda ayn› etnik gruba dahil olanlar ya da hemfleriler, s›n›fsal dayan›flman›n yerine bir hemfleri dayan›flmas›n› kolayca ikame edebilmektedirler. Bu durum bir biçimde gerçekli¤i alg›lama biçimini etkilemekte ve sistemle olan çeliflkinin, farkl› kulvarlardaki çeliflkilerce perdelenmesi sonucunu yaratmaktad›r. Harvey 1850’li y›llarda 3. Napoléon’un Paris kentini yap›land›rmak için görev verdi¤i Haussmann’› örneklemektedir. Paris kenti yeniden yap›land›r›l›rken sermeyenin içine düfltü¤ü s›k›nt› ortadan kald›r›lm›fl, estetik olarak yeni bir form verilen kentten iflçiler, yoksullar d›flar›lara do¤ru yönlendirilmifl, Paris kentinin s›n›fsal görüntüsü keskinlefltirilmifltir. Daha önceleri ayn› apartmanda yaflamakta (burjuvalar üst katta, iflçiler ve yoksullar bodrumda) olan farkl› s›n›f›n üyeleri birbirinden ayr›lm›flt›r. Yoksullar flehrin d›fl mahallelerine gönderilirken yoksullar›n kente dair bilinç durumlar› da bozulmufl, ciddi bir yabanc›laflma insanlar› sarm›flt›r. Bu durum iflçi s›n›f›n›n örgütlülü¤ünü ve s›n›f bilincini önemli ölçüde geriletecektir. ‹flçi s›n›f›n›n emek/sermaye karfl›tl›¤› üzerinden oluflmas› gereken bilinci, ayn› bölgede oturmak, ayn› kökene sahip olmak, di¤er bölgelerde oturanlara düflmanlaflmak gibi bir yan›lsama ile perdelenmektedir. Buna karfl›n Harvey, kentsel süreçler ve siyaset iliflkisini flu biçimde ele almaktad›r: “Geliflmifl kapitalist ülkelerde kendisini kentsel süreçlerin kalbine yerlefltirmeyen her siyasal hareket baflar›s›zl›¤a mahkumdur. Kentsel süreçler içinde kendi iktidar›n› gerçeklefltirmeyen bir hareket uzun süre yaflayamaz. Ça¤dafl kentsel yaflam›n çoklu yabanc›laflmalar›na karfl› bir ç›k›fl noktas› gösteremeyen herhangi bir hareket kapitalizmin devrimci dönüflümü için kitle deste¤i sa¤layamaz”11
Katznelson ise kent olgusunu tarif ederken daha farkl› bir s›n›f oluflum süreci tarif etme e¤ilimindedir. Katznelson’a göre s›n›f olgusu olmufl bitmifl bir fley de¤il, sürekli oluflum halindeki bir süreçtir. Katznelson dört katmanl› bir s›n›f oluflumu süreci tariflemektedir. “Birinci katman somut insanlardan çok üre-
16
Devrim Yolunda
KURTULUÞ tim tarz› çerçevesinde tan›mlanm›fl pozisyonlara karfl›l›k gelen bir düzeydedir. Bu Marx’›n Kapital’de varsayd›¤› s›n›fa karfl›l›k gelmektedir. ‹kinci katman insanlar›n yaflamlar›n› belli yaflam ve sosyal iliflki tarzlar› içinde nas›l sürdürdüklerine iliflkindir. Üçüncü düzey ya da katman insanlar›n belli kültürel, biliflsel ve söylemsel edinim ve al›flkanl›klar taraf›ndan çerçevelenen bir biçimde yaflam› nas›l alg›lad›klar› ve d›flar›ya sunduklar›na iliflkindir. Dördüncü düzey ise belli bir örgütlülük ve hareket çerçevesinde kolektif eylemi içermektedir”12
tepki ile bölünebilme riskine sahiptir. ‹ngiliz iflçi s›n›f› kendisini iflyerinde de, oturdu¤u banliyöde de iflçi olarak nitelemektedir. Amerikan sendikalar› ise bu örgütlenmeyi daha ziyade iflyerlerinde gerçeklefltirmeye çal›flmaktad›rlar. Bunun sonucunda ise iflyerinde kendini iflçi gören çal›flan, banliyösünde kendini farkl› etnik aidiyetlere (Afrikal›, ‹rlandal›, Çinli vb.) göre tarif etmektedir. Bu durumda da aç›k olarak s›n›fsal çeliflkiler baflka çeliflkilerle perdelenmifl olacakt›r. Kapitalizm kent mekanlar›n› kendi yenidenüretimini sa¤lamak amac›yla kullanmakta ve kendi mant›¤›n› kente dayatmaktad›r. Bunu yaparken bir yandan kendi sorunlar›n› çözüme ba¤lamakta ve geliflimini sa¤lamakta di¤er yandan kentte yaflayan iflçi kitlesi üzerinde ciddi bir bilinç bulan›kl›¤› yaratmaktad›r. ‹flçiler kentin varofllar›nda yaflad›klar› sorunlar›n sistemle, kapitalist sömürü mekanizmalar›yla olan iliflkilerini kavrayamamakta, kendilerini s›n›f d›fl› kavramlarla tariflemektedirler. Tokatl›lar›n mahallesi, Dersimlilerin, Yozgatl›lar›n mahallesi, Alevilerin mahallesi gibi. Bu durum kaç›n›lmaz olarak çeliflkinin gerçekte nerede oldu¤unun gözden kaç›r›lmas› sonucunu do¤uracakt›r. Bu durum ne yaz›k ki kimi politik örgütlenmelerin varl›k koflulu haline gelmifltir. Oysa gerçekte kapitalizmin kendini kente dayatmas› ve kentin s›n›f-d›fl› kavramlarla tarif edilmesi süreci karfl› durulmas› gereken bir süreçtir. Bu durumla ancak etkin politikalara ve prati¤e dayanan bir örgüt sayesinde mücadele edilebilir ve tepki gerçek hedefi bulabilir.
Birinci düzey bir yana b›rak›ld›¤›nda di¤er düzeylerin mekansal iliflkileri oldu¤u görülecektir. ‹nsanlar kendi yaflamlar›n› sürdürürken, belli toplumsal iliflkiler kurarken bunlar› baz› mekanlar içinde yaparlar. Birbirlerinin evine giderler, komfluluk iliflkisi kurarlar ya da geliflmifl kapitalist ülkelerde bu iliflkileri baflka dolay›mlarla, kulüplerle, e¤lence merkezleri ile sa¤larlar. Bu iliflkiler havada as›l› olan iliflkiler de¤ildir, belli bir mekansall›¤› olan somut iliflkilerdir. Keza kültürel edinimler de mekansal olgulard›r. Kültürel ö¤elerin yarat›lmas›nda mekanlar›n önemi büyüktür. Ayn› mahallede yafl›yor olmak, yard›mlaflma ve dayan›flma kültürünün gelifliminde önemli rol oynar. Örgütlülük ve belli amaçlar için hareket etme düzeyi de yine mekansald›r. Mahallede y›k›mlara karfl› verilen mücadele, sokak çat›flmalar›, fabrika ya da okul iflgalleri belli mekanlarda cereyan eden olaylard›r. Katznelson bu analitik çerçeveden ABD ve ‹ngiltere’de geleneksel sendikac›l›k örneklerini ele almaktad›r. ‹nKapitalizm kent mekanlarÝnÝ kendi giliz sendikac›l›¤›, üreyeniden-Ÿretimini saÛlamak amatim sürecini oldu¤u gicÝyla kullanmakta ve kendi mantÝbi yaflam alan›n› da örÛÝnÝ kente dayatmaktadÝr. Bunu gütlemeye çal›flm›flt›r. yaparken bir yandan kendi sorunBu durumda iflyerinlarÝnÝ •šzŸme baÛlamakta ve gelide, fabrikada iflverene ßimini saÛlamakta diÛer yandan karfl› örgütlenmifl olan kentte yaßayan iß•i kitlesi Ÿzerintepki yaflam alanlar›nda da devlete karfl› örde ciddi bir bilin• bulanÝklÝÛÝ yagütlenmifl olmaktad›r. ratmaktadÝr. Üß•iler kentin varoßBu denklem do¤ru ele larÝnda yaßadÝklarÝ sorunlarÝn sisal›nmad›¤›nda, s›n›f›n temle, kapitalist sšmŸrŸ mekaniziflverene karfl› olan malarÝyla olan ilißkilerini kavratepkisi, yaflam alan›nyamamakta, kendilerini sÝnÝf dÝßÝ da devlete karfl› olan
kavramlarla tariflemektedirler. 17
‹STANBUL, KENT VE DEMOKRAS‹
‹stanbul dünyan›n 18 ülkesinden büyük ve tek bafl›na ülkenin GSMH’s›n›n yar›s›n› üreten bir metropol kenttir. ‹stanbul’un ülke ekonomisindeki önemi bugünün de¤il dünün de gerçe¤idir. On milyonun üzerindeki nüfusu ile bu kent bugün art›k çözümsüz hale gelmifl olan birçok sorunu ba¤r›nda tafl›makta-
Devrim Yolunda
KURTULUÞ d›r. ‹stanbul’un nüfusundaki h›zl› art›fl 1950’li y›llara tarihlendirilebilir. Özellikle 70’lerle birlikte bu h›z daha da artm›flt›r. 50’lerden sonra bafllayan h›zl› kapitalistleflme süreci, k›r flehir dengesinin h›zla kent lehine bozulmas› sonucunu do¤urmufltur. Tar›m›n h›zl› kapitalistleflme sürecinden olumsuz etkilenmesi, ithal ikameci ekonomik politikalar nedeniyle kentlerde emek gücüne ihtiyac›n artmas›, k›rsal nüfusun kentlere ak›n etmesine neden olmufltur. K›r›n yoksullaflmas›, toprak reformu gibi ad›mlar›n at›lamamas› k›r›n varl›k koflullar›n› ortadan kald›rmaya bafllam›flt›r. Bunun sonucu, bir umut için büyük kentlere yönelen kitlelerin k›rdan daha dramatik yaflamlar sürmeye bafllamas› olmufltur. Ülke tarihinde hiçbir büyük kent bu durumdan ba¤›fl›k olmamakla birlikte her zaman en büyük göçü alan kent ‹stanbul olmufltur. Birbiri ard›na kurulan sanayi tesisleri taflradan gelenler için bir yandan umut kap›s› olurken, bir di¤er yandan da umutlar› yok eden, birçok yandafl sorunun yarat›c›s› haline dönüflmüfltür. K›rdan kente gelenlerin en çok yerlefltikleri yerler sanayi tesislerine en yak›n olan yerlerdir. Bugünün Haliç’i, Alibeyköy’ü, Kartal’›, Maltepe’si o zamanlar›n önemli sanayi üsleridir. K›r yoksullar› bu alanlara göçmüfl ve kendi olanaklar› ile yapt›klar› gecekondularda yaflam savafl› vermeye bafllam›fllard›. Memleketten daha önce gelen eflin dostun kondusunun yan›nda imar edilen kondular mantar gibi ço¤alm›fl ve Sivasl›lar›n, Ordulular›n vb. gecekondu semtleri oluflmaya bafllam›flt›. Kondularda yaflayanlar yaflam alanlar›nda en uygunsuz koflullara katlanmak zorunda kal›rken, çal›flma alanlar›nda da bu kaderden kurtulamam›fllard›. Yaflam alanlar› altyap›dan yoksun, birkaç gözde onlarca insan›n yaflad›¤› kondulardan oluflan, içme suyunun mahalledeki bir çeflmeden ortakça sa¤land›¤›, kanalizasyon sisteminin olmad›¤›, yollar›n toprak oldu¤u, elektri¤in kaçak oldu¤u yerlerdi. Bununla birlikte var olan zorluklar›n üstesinden gelmenin tek yolu ayn› kökene sahip yoksullar aras›nda var olan ve henüz kapitalizm taraf›ndan yok edilememifl dayan›flma kültürü idi. Bir aya¤› komünal dayan›flma kültüründe olan bu modern dayan›flmac›l›k bir gecede k›rdan kente gelenin kondusunu yap›verecek h›za ve etkiye sahipti. ‹stanbul’un çevresi h›zla bir gecede ortaya ç›kan mahallelerle çevrilmeye bafllad›. Merkez zenginlere, iflverenlere aitti. O dönemlerde modern apartmanlarla dolu fiiflli semti zenginlerin kümelendi¤i önemli mer-
kezlerdendi. Kondulaflma k›rdan gelenlere yaln›zca fizik çevre sunmad›, psikolojik-toplumsal bir çevre de oluflturdu. Varofllar, memleketteki yaflam›n, de¤er yarg›lar›n›n, toplumsal dayan›flmac›l›¤›n kesilip, büyük kent ortam›na yap›flt›r›lmas› gibi bir fleydi. Varoflta yaflayan emekçiler büyük kenti öncelikle k›rdan tafl›y›p getirdikleri gözlüklerle gördüler. Modern ‹stanbul’un lüksü, rahat iliflkileri, zenginli¤i varoflta öncelikle geleneksellikten kaynaklanan red duygusu ile karfl›land›. Ancak ne modern kent, ne de modern kentle iç içe yaflayan varofllar dura¤an yap›lard›. Varofllar karfl›l›kl› süreçlerden daha çok etkileniyor olsa da, kent de bu yok say›lan misafirlere karfl› kay›ts›z de¤ildi. Kald› ki varofllarda yaflayan emekçiler maddi yaflam›n bel kemi¤ini oluflturmakta idiler. Kendilerine afla¤›lama duygular› ile bakan ‹stanbul burjuvas›n›n varl›¤›n› sürdürebilmesi, onlar›n varl›¤›na, dahas› onlar›n yoksullukla birlikte var olmas›na ba¤l› idi. Varofl ise ekonomik olarak ba¤l› oldu¤u kente -önceleri tepki içinde olsa da- duygusal olarak eklemlenmekte gecikmedi. Gerçi bu, hiçbir zaman tam bir eklemlenme hali olmad›. Ancak varofllar› var eden ilk kuflaklar›n çocuklar› ve torunlar› flehirli gibi olabilme, onlar gibi yaflayabilme özlemlerinden hiçbir zaman uzak duramad›. Büyük kent yaflam›, vantuz gibi varofllarda yaflayanlar› kendine çekti. Varofllar kentin d›fl çevresine kurulmufllard›. Varofllar›n kendi içlerinde ekonomik-toplumsal bir birim olmas›, sistem aç›s›ndan önemli bir ihtiyac› karfl›l›yordu. Kondu yaflam›, iflçinin yeni iflgününe fiziksel ve zihinsel olarak haz›rlanmas›n› hemen hemen bedavaya yapabiliyordu.13 Böylece patronun emek-gücü maliyeti düflüyor, kâr› art›yordu. O dönemlerde burjuvazi gecekondulaflma sürecinin kendi lehinde bir süreç oldu¤unu görüyor, bu nedenle de gecekondulaflmaya karfl› bir tutum içinde olmuyordu. Gecekondular ‹stanbul’un tepelerinde birbiri ard›na yükselmekte idi. Burjuvazinin gecekondulaflmaya yekten karfl› durmamas›n›n önemli nedenlerinden biri de varofllarda yaflayan emekçilerin s›n›fsal tutumundan kayg› duymas› idi. Zira atm›fllar›n sonundan seksenlere kadar olan kesitte gecekondu semtlerinin politize oldu¤u düflünülürse, buralara müdahale etmek yanan atefle benzin dökmek olabilirdi. Harlanan ateflin düflece¤i yerlerin bafl›nda fabrikalar vard›. Ülkede yükselmekte olan s›n›f mücadelesi varofllar› ve orada yaflayan kitleleri önemli ölçüde
18
Devrim Yolunda
KURTULUÞ etkiledi. Fabrikalara yak›n iflçi semtleri bir yan- ve yak›ld›. Köy sakinleri canlar›n› kurtar›p büdan antifaflist mücadelenin önemli mevzileri yük kentlere ak›n ettiler. Bu kesimler flu anda olurken bir di¤er yandan da fabrika iflgalleri ve da varofllarda yaflayan en yoksul ve s›n›fsal çelifldireniflleri aç›s›ndan önemli bir olanak oldu. 15- kileri her gün daha fazla hisseden bir kitleyi 16 Haziran iflçi direnifli, Cevizli Tekel, Cibali di- temsil etmektedirler. reniflleri önemli direnifller olarak tarihe geçti. ‹stanbul, sermayenin yeniden-üretimiyle ilgi80’lerden sonra ise durum kökten de¤iflmeye li sorunlar›n çözümü için, daha çok art›-de¤er bafllad›. Dünya çap›nda uygulamaya koyulan ne- üretimi sa¤lamak amac›yla yeniden yap›land›r›loliberal politikalar kent olgusunu da ters yüz et- maya baflland›. Bu durumdan nasibini yaln›zca ti. ‹stanbul bu geliflmelerden etkilenen ilk kent yoksullar›n, emekçilerin mekanlar› almad›. Kenoldu. Dünün ‹stanbul’u, sanayi tesisleri etraf›n- tin kültürel miras› ve ortak kullan›m alanlar› da da gecekondulaflman›n yo¤un oldu¤u bir ‹stan- bu biçimde ele al›nd› ve al›nmakta. (Yoksullar›n, bul’du. Kartal, Topkap›, Haliç, Alibeyköy gibi iflçilerin, Afrikal› göçmenlerin, Kürtlerin, travesalanlar üretimin oldu¤u kadar yaflam›n da alan- tilerin yaflam alan› olan Tarlabafl›’n›n Dolapdere lar›yd›. Üretim kent içinde yap›l›yordu. Kapita- taraflar›n›n, eli sopal› sivil polislerce gün gün lizm Lefebvre’in deyifliyle mekanlar› iflgal etme- nas›l boflalt›lmaya çal›fl›ld›¤› izlenmektedir.) Gaye, mekan üretmeye bafllam›flt›. Bir bütün ola- lataport, Haydarpafla projeleri tam da böyle prorak ‹stanbul, üretimin yap›ld›¤› bir yer olman›n jelerdi. ‹stanbul, uluslararas› sanayi, finans, tiötesine geçmifl ve ‹stanbul’un kendisi kapitalist- caret tekellerinin bölgesel ifl merkezi olacak biler taraf›ndan keflfedilmifl ve metalaflt›r›lm›flt›. çimde yeniden düzenlenmektedir. Emekçilerin yaflad›¤› mekanlar bu durumdan ilk Dubai Towers projesi, Gökkafes ve birbiri aretkilenen yerler olmufllard›. Bu tutum, öncelikle d›na yap›lan kuleler ‹stanbul’u Singapur, Hong emekçilerin oturdu¤u alanlardan d›fllanmalar› Kong gibi bir finans merkezi yapma amac›yla yave uzaklaflt›r›lmalar› sonucunu do¤urdu. Bunu p›lan projelerdi. Ayn› zamanda befl y›ld›zl› otelbirkaç flekilde yapt› kapitalistler. Merkezin fi- ler, Condrad, Swiss, Hyatt vb ile ‹stanbul küreyatlar›n›n artmas› emekçilerin buralarda yafla- sel sermayenin üslendi¤i ve art›-de¤er üretimi yabilme olanaklar›n› zay›flatt›. Ekonomik ne- için elveriflli bir turizm alan› haline getirmek isdenlerle köyünden gelen kuflaklar›n ard›llar›, yi- tenmektedir. ne ekonomik nedenlerle kentin d›fl bölgelerine Bu arada burjuvazi, kendi konut sorununu yönelmeye bafllad›lar. Di¤er bir yöntem de kapi- merkezden çevreye kayarak çözme e¤ilimine girtalistler taraf›ndan çeflitli gerekçeler ileri sürüle- mifltir. Özellikle do¤al güzelliklere sahip bakir rek o mekanlar›n zorla ele geçirilmesi yani y›k›m alanlar, özel villalarla, golf, tenis sahalar›yla dolidi. Emekçi mahallelerine asker ve polis eflli¤in- durulmaktad›r. Bo¤azda yeni yap›lan villalar›n de yap›lan sald›r›lar ile büyük çaplarda y›k›mlar büyük k›sm› kaçak oldu¤u halde belediyelerin gerçeklefltirildi. Bu yöntemlerle kapitalizm ken- bunlar› y›kmaya cesareti yoktur. Orman alan›na dini bu mekanlar üzerinden yeniden üretti, dü- yap›lan Acarkent konutlar›, bu konudaki en cidnün kufl uçmaz kervan geçmez yerleri yeni rant di örneklerden biridir. Bahçeflehir’de, Zekeriyaalanlar› haline dönüfltü. Buralara yap›lan yat›- köy’de, Bebek’te, Polonezköy taraf›nda böyle yar›mlar, inflaat sektörünü gelifltirirken, kapita- p›lar her gün artmakta, ‹stanbul’un do¤al dokulistlerin hem yat›r›msu her gün biraz daha lar›n› yapabilecekleri bozulmaktad›r. hem de kar elde edebiSonuç olarak ‹stanÜstanbul, sermayenin yeniden-Ÿretilecekleri yeni bir alabul özelinde kapitalist miyle ilgili sorunlarÝn •šzŸmŸ n›n do¤mas›n› sa¤lad›. kent, kentte yaflayan i•in, daha •ok artÝ-deÛer Ÿretimi 80’lerden sonra büemekçilerin, iflçilerin saÛlamak amacÝyla yeniden yapÝyük göç hareketleri yave di¤er halk katmanlandÝrÝlmaya baßlandÝ. Bu durumfland›. Bunlar›n en lar›n›n aleyhinde gedan nasibini yalnÝzca yoksullarÝn, önemli nedeni, sürdüliflmektedir. Emperyaemek•ilerin mekanlarÝ almadÝ. rülen kirli savafl›n list kapitalizmin deKentin kŸltŸrel mirasÝ ve ortak köyleri boflaltma polimokrasiyi bir hayale kullanÝm alanlarÝ da bu bi•imde tikas›yd›. Bu vesile ile çeviriflinin en güçlü ele alÝndÝ ve alÝnmakta. binlerce köy boflalt›ld› kan›tlar›n›, kent me-
19
Devrim Yolunda
KURTULUÞ kan› sunmaktad›r. Üretim araçlar›n›n sahipleri, zenginler, kenti kendi ç›karlar› için diledikleri gibi kullanmakta, bunun için hiç kimseye hesap verme zorunlulu¤u hissetmemekte, yapt›klar›n› her türlü demokratik denetime ›srarla kapal› tutmakta, tüm bunlar› yaparken alt s›n›flar›n yaflam koflullar›n› bozmakta, onlar› daha kötü koflullarda yaflamaya -gerekti¤inde siyasal zoru da kullanarak- mecbur b›rakmakta ve do¤al-tarihi de¤erleri istedi¤i gibi ya¤malamaktad›r. Demokrasinin nimetlerinden yararland›r›lmayan halk katmanlar› ayn› zamanda kentin nimetlerinden de yararlanamamaktad›r. Afl›r› ya¤mur nedeniyle s›kl›kla sele maruz kalan Alibeyköy’de 3 y›l önce yapt›¤›m›z çal›flma bu genellemenin ne kadar isabetli oldu¤unu göstermektedir. Bölge bir dere yata¤›nda yer almaktad›r. Dünün periferisinde yer alan, iflçilerin yaflad›¤›, fabrikalar bölgesine yak›n bir aland›r. Her ya¤mur ya¤d›¤›nda tüm medya orada yaflanan zorluklar› göstermekte ve ortalama ‹stanbullularda, bu bölgedeki evlerin istimlak edilmesi ve baflka yerlere tafl›nmas› fikrini oluflturmaktad›r. Bu mekan dünün periferisi olsa da bugün kentin ortas›nda kalm›flt›r. Haliç’e yak›nl›¤› da ayr›ca mekana de¤er kazand›rmaktad›r. Biz gitti¤imizde belediye y›k›m karar› alm›fl idi ve yeni bir sel vakas› patlam›flt›. Ekibimizde yer alan kent planlamac›lar› ve mühendisler ›srarla halk› yerinden etmeden baflka projelerin yap›labilece¤i üzerinde duruyorlard›. Belediye yetkilileri ise yukarda bir kolektör oldu¤u halde sel basmas›na engel olunamad›¤›n› söylemekteydi. Kolektörde yapt›¤›m›z inceleme devlet zoruyla engellenmek istendi. Ancak sonunda ö¤rendik ki, kolektör sorumlusuna ya¤mur esnas›nda kapaklar› açmas› yukardan emredilmiflti. Mahallenin sular alt›nda kalmas›n› isteyen birileri vard›. Demek ki birileri mahallede y›k›m istiyordu. Bunun nedeni üzerine yapt›¤›m›z araflt›rmada yetkililerden bilgi alamad›k. Israrla proje halktan ve teknik heyetten saklan›yordu. Sonunda gayri resmi olarak ö¤rendi¤imiz fley, Haliç’e yap›lacak olan uluslararas› yat liman›na ulaflacak yolun buradan geçirilmek istendi¤i bilgisi idi. Direnifl örgütlenemeden y›k›m›n bir k›sm› yap›ld›. Küçük Armutlu’nun y›k›lmak istenmesine dair planlamalar da ayn› gizlili¤i tafl›makta. ‹stanbul’un birçok bölgesi için, halk›n denetiminin d›fl›nda benzer senaryolar yaz›lmakta. Kapitalist kent emekçilerin demokratik haklar›n›n kullan›lmas› önünde en büyük engeller-
den biridir. Demokrasi kentleflme ile birlikte ortaya ç›km›flt›, kentleflme ile birlikte de deyim yerinde ise yok oldu. Kapitalist kent mimari aç›dan, olanaklara ulaflma aç›s›ndan, yaratt›¤› eflitsizlikler aç›s›ndan, siyasete kat›l›m aç›s›ndan emperyalizmin siyasal gericili¤inin uygun mekansal zeminlerini oluflturdu. KAP‹TAL‹ST KENTLE MÜCADELE ‹Ç‹N POL‹T‹K B‹R ÖNER‹: SOSYAL‹ST DEMOKRAS‹ VE MECL‹SLER
Kapitalistlerin mekana yönelik politikalar›na ana hatlar›yla göz att›k. Mekanlar› meta haline dönüfltüren, art›-de¤er üretimi için en uygun biçimde pazarlayan burjuvazi, yasal ya da yasad›fl› yollardan mekanlara son tahlilde (ekonomik ya da militer) zorla el koymaktad›r. Burjuvazinin bu genel yönelimine karfl› olmak yerelden çok genel ve merkezileflmifl bir siyasal demokrasi mücadelesinin harc› olsa da bu mücadelenin en önemli aya¤› tecrübelerimizden de gördü¤ümüz gibi yerel ve mekansald›r. ‹nsanlar›n evlerinin y›k›lmas› ve yaflad›klar› yerden sürülmeleri yaflayabilecekleri en köklü travmalardan birisidir. Y›k›mlarda kaybettikleri yaln›zca evleri de¤il ayn› zamanda o zamana dek kurup gelifltirdikleri toplumsal iliflkiler a¤›d›r da. TV bafl›nda y›k›m seyreden insanlar, çocu¤una sar›lm›fl ve bafl›na benzin döken annenin durumunu “duygu sömürüsü” olarak de¤erlendirse de bu durum asl›nda son derece gerçektir. Y›k›mlardan sonra bu travma etkisinin ne denli uzun sürdü¤ünü t›bbi olarak ta izlemifltik. Deprem y›k›m›n›n yaratt›¤› travmatik ortam bu duruma benzetilebilir. Her y›k›m alan›nda korku ve tedirginlik ile birlikte öfke hakimdir. Bu öfke ço¤unlukla nereye yönlenece¤i noktas›nda ufuksuzdur. Öfke bazen y›k›ma gelen zab›taya, polise ya da dozer operatörüne yönelmifltir. Y›k›ma karfl› mücadele genellikle evi y›k›lan insanlar› ilgilendiriken, henüz s›ran›n kendisine gelmemifl oldu¤unu düflünen insanlar bu ortam›n d›fl›nda varsayar kendilerini. Nitekim baz› y›k›mlarda bir sokak afla¤›da yaflayanlar› direnifle katmak mümkün olmam›flt›r. Bunun bizim izledi¤imiz çeflitli nedenleri vard›r. Evi y›k›lmam›fl olan, di¤erini kendinden hissetmemektedir. Ya etnik ya dinsel ya da co¤rafi nedenlerle. Evi y›k›lmayan güçlü bir biçimde y›k›m› yads›makta, adeta yok gibi davranmaktad›r. Yar›n bafl›na ne gelece¤ini düflünmemektedir. Bu toplumumuzdaki örgütlenme bilincinin
20
Devrim Yolunda
KURTULUÞ zay›fl›¤› ile do¤ru orant›l›d›r. Bunlar yukarda an- lerinin önünü temiz tutmaktan kendi evleri ile lat›lan kentlileflen bilincin do¤al sonuçlad›r. Yal- u¤raflacak durumda de¤ildir ço¤u zaman. S›n›fn›zca politize olmufl varofllarda bu tutumun d›fl›- sal olarak ayn› olanaklara sahip olmayanlar›n na ç›k›ld›¤›n› gördük. Örne¤in Küçük Armutlu ayn› sorumlulu¤a sahip olmalar› ya da ayn› deneyi bu durumun d›fl›nda bir deneydi. A¤›rl›k- normlar› benimsemesi olanakl› de¤ildir. Kent la Tokat civar›ndan gelen, alevi emekçilerin ya- her biri birbirine benzeyen insanlardan meydaflad›¤› semtte, devlet tek tek evleri de¤il bir bütün na gelmemifltir. Kent s›n›flardan meydana gelolarak mahalleyi y›kmak istemektedir. Bu fak- mifltir ve her s›n›f›n gerçekli¤i ve yaflam karfl›törlere ek olarak mahallelinin sahip oldu¤u poli- s›ndaki tutumu do¤al olarak farkl›d›r. Varofllafltik bilinç direniflin ortaklafl›labilmesi sonucunu ma süreci emekçi kitlelerin hayata tutunmalar›do¤urmaktad›r. Ancak Armutlu gibi alanlar ‹s- n›n yegane kofluludur. Orda yap›laflma ile birliktanbul’da azdan azd›r. Bizim gördü¤ümüz di¤er te bir kültür ve toplumsal bir hayat infla edily›k›mlarda durum Armutlu’nun tersidir. Mahal- mektedir. Elbette bu durum bafl›ndan sonuna leli bilinci adeta ifl makinelerinin tekerlekleri al- kadar hakl› ve demokratiktir. Üzerinde kondu t›nda yok edilmektedir. yapt›¤› toprak zaten emekçilerin kendi topra¤›Kentin ve özelde emekçilerin yaflad›klar› ma- d›r. Bo¤az kenarlar›nda yap›lan kaçak köflklere hallelerin meta haline dönüfltürülme süreci bi- ses ç›karmayanlar, emekçilerin iki göz odas›n› linçlerin kentleflme sürecidir. Bu egemenler ta- bafllar›na y›kmak için seferber olmaktad›rlar. raf›ndan titizlikle planlan›r. Her y›k›m öncesin- Bar›nma bir hakt›r, sa¤l›kl› bir konutta yaflade TV ve di¤er bas›n organlar› ile y›k›m›n ne mak bir hakt›r ve bu hakk›n kullan›lmas› için denli gerekli oldu¤u anlat›l›r. Hazine arazisi mücadele etmek, barikat bafllar›nda y›k›m ekibiüzerine ev yapmak, ruhsats›z konut infla etmek, ne direnmek en meflru eylemdir. sa¤l›ks›z zeminlerde konut inflas› gibi birçok geBizim izledi¤imiz kadar›yla, kent kültürü derekçe s›ralan›r. Kondularda yaflayanlar›n insan- nen fley varofltan ne kadar uzak ise, direnifl küll›k d›fl› koflullarda yaflad›¤› ve belediyenin onla- türü o kadar yak›nd›r. ra yeni evler verece¤i vaat edilir. Kamuoyu ise Varofllar› bölen bir di¤er mesele emekçiler haks›z yere ç›kar elde eden bu kimselere karfl› aras›nda var olan ya da yarat›lm›fl olan suni aytepkisellefltirilir. “Baflka ‹stanbul yok” denilir, r›mlard›r. Varofllar alevi-sünni, Kürt-Türk, flu da¤l›lar›n ‹stanbul’u yaflanmaz hale getirdi¤i memleketli bu memleketli olarak bölünmüfltür. söylenir, ‹stanbul’a vize tart›flmalar› yap›l›r vb. Bu durum ‹stanbul’da s›n›fsal eksenli genifl bir Bu propaganda kondulular›n bir k›sm›n› dahi et- mücadelenin yarat›lmas›nda engeldir. Devlet kiler ve savaflmadan cepheden çekilirler ve ka- güçleri bu durumu bilmekte ve kullanmaktad›rderlerine küserler. Di¤er emekçilerle kurulmas› lar. Varofl faaliyetlerimizde bu ayr›m›n özellikle muhtemel dayan›flma iliflkileri henüz bafllama- Kürtler ve aleviler üzerinden körüklenmeye çal›dan dinamitlenir. Konducular, oluflturulan or- fl›ld›¤›n› gördük. Gazi mahallesinde aleviler aratam sonras› yaln›z kalm›fllard›r. Savafl›n kaybe- s›nda kimin kaleme ald›¤› belli olmayan ve alevidilece¤i aç›k gibidir. Asl›nda “‹stanbullu olmak”, leri, Kürtlerin cemevine sald›racaklar› gerekçe“vatandafll›k bilincine sahip olmak”, “kent yafla- siyle cemevinin önünde toplanmaya ça¤›ran bilm›na ayak uydurmak” gibi laflar burjuvazinin diri aç›k bir provokasyon bildirisidir ve devlet palavralar›d›r. Kentlimenflelidir. Yine Salik kültürü burjuvazimand›ra çal›flmalar›nin kültürüdür. Burjum›zda Sultanbeyli’nin SÝnÝfsal olarak aynÝ olanaklara sahip vazi normlar›n› kendi gecekondu bölgesinde olmayanlarÝn aynÝ sorumluluÛa koydu¤u bir vatandaflcemevi için mücadele sahip olmalarÝ ya da aynÝ normlal›k, kentlilik bilinci eden alevilerle bölgede rÝ benimsemesi olanaklÝ deÛildir. kavram›n› tüm kente yo¤un olarak bulunan Kent her biri birbirine benzeyen dayatmaktad›r. Herflafi Kürtlerin aras› insanlardan meydana gelmemißkes evinin önünü teaç›lmak istenmektetir. Kent sÝnÝflardan meydana gelmiz tutsa kentin tertedir. ‹stanbul’da buna mißtir ve her sÝnÝfÝn ger•ekliÛi ve miz olaca¤›n› vaaz etbenzer çok say›da öryaßam karßÝsÝndaki tutumu doÛal mektedir. Oysa emeknek mevcuttur. Bu olarak farklÝdÝr. çiler burjuvazinin evnoktalar patlamaya
21
Devrim Yolunda
KURTULUÞ haz›r noktalard›r. Elbette burada yaflayan bir emekçi çeliflkiyi kendi ile devlet aras›nda, ya da patronu aras›nda görmemektedir. Onun çeliflkisi öteki ilan etti¤i emekçi kardefliyledir. Bu s›n›f mücadelesini bölen bir konu olman›n yan›nda dayan›flma duygular›n› yok etmekte ve yerine rekabeti ve çat›flmay› getirmektedir. ‹stanbul’un varofllar›nda yaflayanlar›n büyük k›sm› kendilerini en çok inançlar›na ve memleketlerine göre tan›mlamaktad›r. Bizim epey önce yapt›¤›m›z mütevaz› bir ankette, varoflta yaflayanlar›n kendilerini önce müslüman›m sonra falan yerliyim en sonra da iflçiyim diye tan›mlamakta olduklar›n› gördük. S›n›fsal aidiyet duygusu di¤er aidiyetlerin bir hayli gerisinde yer almaktad›r. Nedenlerine iliflkin daha önce tespitlerde bulunmufltuk. Bu tür bir bölünmeye somutta karfl›l›k gelen en önemli mesele, fabrikada iflçi olan›n mahallesinde flural› bural› olmas›d›r. Böyle olunca tabiat›yla üretim sürecine ait sorunlarla, mekana ait sorunlar birbirinden ayr›flt›r›lm›fl oluyor. Mekanla üretim süreci aras›nda var olan diyalektik iliflki gözden kaç›yor, bu da do¤al olarak mücadelenin bölünmesini sa¤l›yor (mekan da homojen bir bütün de¤il mekanda kad›nla erke¤in konumlar› da bafll› bafl›na bir inceleme konusudur). Kapitalistlerin, mekan politikalar›yla dayan›flmay› zay›flatmaya çal›flt›klar›n› tespit etmifltik. Son noktada y›k›ma karfl› direniflin ve dayan›flman›n imar edilmesi üzerine saptamalarda bulunaca¤›z. Direnifl, dayan›flma olmadan olmaz. Dayan›flman›n en kristalize oldu¤u an panzerlerin ve dozerlerin karfl›s›nda olunan and›r. Ancak o andan daha önemlisi o ana kadar nelerin yap›ld›¤›d›r. ‹flte bu nokta mekansal olanla genel olan› politik aç›dan ba¤layan kritik bir noktad›r. Bizim dahil oldu¤umuz direnifllerde en çok izledi¤imiz fley varofl halk›n›n sanki y›k›mdan hiç haberleri yokmufl gibi tak›nd›klar› flaflk›n ve telafll› tutumdur. Bu bir örgütsüzlük göstergesidir. Barikatlar›n sokaklar› t›kad›¤› fakat perspektifleri açt›¤› do¤rudur. Direnifl varoflta yaflayanlara çok fley ö¤retir, bilinçleri ve öfkeleri biler. Elbette varofl halk›n›n tepeden t›rna¤a y›k›ma karfl› örgütlü olmas› çok görülen bir durum de¤ildir. Burada esas görev varofllarda örgütlü olan yap›lara düflmektedir. Bu vazifenin yar›m yamalak da olsa yap›labildi¤inden söz edilemez. Birçok yap› meseleyi y›k›m an›nda y›k›ma karfl› ç›kmak olarak ele almakta ve dar pratikçi bir tarzda de¤erlendirmektedir. Daha öncesine dair
yap›lacaklar›n ço¤u eksiktir. Sekterizm ve monolitizim varofllarda verilecek mücadele aç›s›ndan önemli bir engeldir. Her grup birkaç kifli daha fazla kazanmak amac›yla hareket ederken, kendi k›sa vadeli ç›karlar›na emekçilerin uzun vadeli ç›karlar›n› feda etmektedir. Ayn› amaca sahip, ayn› barikat bafl›nda bekleyen devrimcilerin hiçbiri ortak bir koordinasyon içinde hareket edememektedir. Tüm bunlara halk›n devrimcilere flüphe ile bakmas› da eklendi¤inde ortaya ç›kan tablo traji komik olmaktad›r. Varofllarda devrimciler halk› kazanmak için birçok yöntem uygulamaktad›rlar.14 Alevi dernekleri, cemevleri, mahalle güzellefltirme dernekleri, dergi bürolar› vb. pratiklerin hemen tümü mahalle ahalisini kendi içinde bölmekte ve üretim süreci ile mekan sorunlar›n› birbirinden ay›rarak ele almaya tekabül etmektedir. Oysa devrimcilerin yapmas› gereken fley özünde bu ayr›m› reddetmek ve mekansal olan› genel olanla ba¤lama çal›flmas›n› göstermektir. Bizim anlad›¤›m›z varofllarda devrimci çal›flman›n esas› budur. Bizim anlad›¤›m›z varofl çal›flmas› mekansal olan her fleyin politik oldu¤u saptamas›na dayanmaktad›r. Varofllarda ciddi bir demokrasi sorunu yaflanmakta oldu¤unu tespit etmifltik. Nesnel nedenlerle varofl halk› ne siyasal mekanizmalara müdahil olmakta, ne sesini ve e¤ilimini belirtebilmektedir. Yerellerin sesi olmas› gereken belediyeler, oylar›n› ald›ktan sonra halkla iliflkileri kesilen, kendini yol tretuvar yap›m›na vakfeden inflat firmalar›na dönüflmüfllerdir. Belediyecili¤in demokrasi ile uzak yak›n bir alakas›n›n oldu¤undan bahsedilemez. Böylece varofllar demokratik haklar›n kullan›m› aç›s›ndan sistemin d›fl›na itilmifllerdir. Varofllar ile kentin geri kalan› aras›nda ciddi bir eflitsizlik vard›r. Do¤al olarak tutulmas› gereken halka da budur. Varofllar›n demokratik talebini dile getirecek, siyasal toplumsal sistemin d›fl›na itilmelerine karfl› ç›kacak, yaflam alan› ile üretim alan› aras›ndaki diyalektik iliflkiyi esas alacak bir hatta sahip olmak gerekmektedir. Tüm bunlar› kapitalist mekan politikalar›na karfl›, yerel ile genel olan›n ilifli¤ini koparmadan ele alabilmek önemlidir. Varofllarda demokrasi bilinci halk›n günlük tay›n› olmal›d›r. Devrimcilerin yapt›¤› ise bu bilinci gelifltirmek ve güçlendirmek olmal›d›r. Bunlar›n soyut laflarla olmayaca¤› aç›kt›r. Demokrasi bilinci politik pratik içinde kazan›labilir. Halk›n kendi gelece¤i hakk›nda söz sahibi olmay› ö¤renmesi gerekmektedir. Bunlar baz› mekanizmalar-
22
Devrim Yolunda
KURTULUÞ la olabilir. ‹htiyaçlar›n karfl›lanmas›, ihtiyaçlara lecek bir zemine sahip olacaklard›r. Politikalar› göre düzenlenmifl bir arac› gerektirir. ile meclisi etkilemeye çal›flacak, özgür bir ortamBizim mahalle çal›flmalar›m›zda elde etti¤i- da tart›flma yürütebileceklerdir. Halkla devrimmiz tecrübe flunu göstermektedir. Mahallelerde ciler aras›nda iliflki güçlenecektir. Devrimciler örgütlenme çal›flmas› çok faktörlü bir çal›flmad›r kendilerini yaln›z barikat bafllar›nda de¤il, yap›ve tek bir amaca dönük olmamal›d›r. m› süren bir gecekonduda, bir mahallelinin hasVarofllar›n siyasal alan›n d›fl›na itilerek bir tal›¤›nda da göstereceklerdir. Yol için halkla birsuç deposu olarak lanse edilmesi, likte mücadele edeceklerdir. Bir fabrikada bafllaVarofllardaki yoksulluk ve iflsizlik, yan direnifl, o fabrikada çal›flanlar›n yaflad›¤› vaVarofl mekanlar›n›n yeni rant alanlar› olarak roflta baflka direnifl ve dayan›flma biçimleriyle görülmesi, karfl›lanacakt›r. Bu, dayan›flma duygular›n› güçVarofllar›n dayan›flmac› yanlar›n› törpüle- lendirecektir. Elbette böylesi bir çal›flma halk›n mek için sistemli olarak, flovenizmin, dinci geri- demokrasi bilincinin geliflmesinde etkili olacakcili¤in art›r›lmas›, dini, etnik ve memleket ayr›- t›r. Bu tür bir çal›flman›n esas› stratejik önemi m› yap›larak dokunun direnifl dinamiklerinin büyük olan varofllarda bir yerel yönetim deneyizay›flat›lmas›, mi yapmakt›r. Sadece örgütsel düzeyde de¤il, deUyuflturucu kullan›m›n›n, çeteleflme ve maf- mokratik ve yönetsel düzeyde de her an patlayalaflman›n art›r›lmas›, maya haz›r ‹stanbul kentinde, -devlete ra¤menVarofllardaki siyasal bask› ve devlet terörü, alternatif yönetim ayg›tlar›n›n oluflturulmas› faVarofllar›n altyap› sorunlar› (ulafl›mdan te- aliyetini tüm sosyalistlerle birlikte yapmaya çamiz içme suyuna) gibi yerele ait tüm sorunlar›, l›flmakt›r. Bu mücadele, farkl›l›klar› içeren, farksiyasal sorunlara ba¤lay›p çözümü siyasete mü- l›l›klar›n bir arada yaflamas›n› sa¤layan bir sosdahalede gösterecek, mekan sorunlar› ile üretim yalist mekan yaratma mücadelesi olarak görülsürecinin sorunlar›n› diyalektik bir bütünlükle melidir. ele alacak bir ayg›ta ihtiyaç vard›r. Bu arac› biz Böyle bir çal›flma kabul etmek gerekir ki sosmahalle meclisleri olarak tan›ml›yoruz. yalistler aç›s›ndan da önemli bir demokrasi deneMahalle meclisleri mahallenin ya da varoflun yimi sa¤layacak ve herkesin kendi tezlerini s›nayönetim organ› olmal›d›r. Ço¤ulcu bir yap›ya sa- yabilece¤i bir zemin yarat›lacakt›r. Sosyalist dehip olmal›, içinde dinsel, yöresel, etnik aidiyeti mokrasi, entelektüeller aras›nda soyut bir tart›flolan insanlar, iflçiler, memurlar, iflportac›lar vb ma olmaktan kurtulacak, gerçek özneleriyle, iflçitemsili olarak yer almal›d›r. Yereldeki devrimci ler emekçiler ve kent yoksullar›yla buluflacakt›r. gruplar da bu yap›lar›n içinde yer almal›d›r. YöMekan sorunu, temelinde ekonomik ve s›n›fnetimde demokratik prensipler uygulanmal›d›r. sal olgular›n yer ald›¤› son derece karmafl›k birBu ayg›tlar o varoflun her türden sorununun ko- çok etkeni içinde tafl›yan, s›n›fsal, toplumsal, nuflulaca¤›, tart›fl›laca¤› yerler olmal›d›r. Adeta kültürel, insan-do¤a, toplum-birey, kad›n-erkek bir tür alternatif yöneiliflkileri içeren bir tim organ› gibi çal›flkimli¤e sahiptir. ElVaroßlar ile kentin geri kalanÝ arasÝnmal›d›r. Toplant›lar bette alternatif bir meda ciddi bir eßitsizlik vardÝr. Dohalka aç›k olmal›d›r. kan politikas› tüm Ald›¤› kararlar› meflbunlar›n çözümlenmeÛal olarak tutulmasÝ gereken halruiyet temelinde hayasi ve yeniden tan›mka da budur. VaroßlarÝn demokrata geçirmek için malanmas› temelinde olatik talebini dile getirecek, siyasal hallenin dayan›flma cakt›r. toplumsal sistemin dÝßÝna itilmekültüründen gelen güBu çal›flman›n soslerine karßÝ •Ýkacak, yaßam alanÝ cünü kullanmal›d›r. yalist solda var olan ile Ÿretim alanÝ arasÝndaki diyaBu yap›lar›n ço¤ulcu sekterizm nedeniyle, lektik ilißkiyi esas alacak bir hatta olmas› en büyük gücü emekçilerin içinde olsahip olmak gerekmektedir. TŸm olacakt›r. Özellikle du¤u örgütsüz durum bunlarÝ kapitalist mekan politikadevrimci gruplar Sovnedeniyle gerçeklefllarÝna karßÝ, yerel ile genel olanÝn yet deneyiminde oldumesinin zor olaca¤› düilißiÛini koparmadan ele alabil¤u gibi, sovyette-mecflünülebilir. Bizim yapmek šnemlidir. liste birlikte bulunabit›¤›m›z çal›flmalar,
23
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yap›lm›flt›. Bu ad›m "Sanayi Devrimi"nin flehirleflme prati¤indeki dönüm noktalar›ndan birisiydi.
sa¤l›k taramalar›, mahalle direniflleri, kondu y›k›mlar›ndan do¤an çat›flmalar vb. varofllarda devrimci bir çal›flman›n zemininin bu tür ço¤ulcu bir örgütlenme olmas› gerekti¤ini göstermifltir.
4 Taksim an›t› Türk devletinin ve egemen s›n›flar›n›n resmi ideolojisini göstermesi aç›s›ndan önemlidir. Mustafa Kemal önderli¤inde tüm halk mücadeleye at›lm›flt›r. 5 F. Engels, ‹ngiltere’de Emekçi S›n›f›n Durumu, Ankara 1997, s. 95, 73.
SON SÖZ
6
Henry Lefebvre (1901-91) - Frans›z marksist düflünür. Frans›z Komünist Partisinde uzun süre bulundu, ancak partinin Stalinci çizgisine ayk›r› bir marksizm yorumu üretti. Nazilere karfl› Direnifl'e kat›ld›. Özellikle gündelik hayat ve kent sosyolojisi üstüne yazd›klar›yla bu disiplinlerin temelini att›. Stalincili¤e fliddetle karfl› ç›kt›. 1960'larda yap›salc›l›¤a ve Althusser'e a¤›r elefltiriler yöneltti. Kent yaflam›n›n devrimci dönüflümüyle modern toplumda do¤rudan demokratik iliflkilerin yeniden kurulabilece¤ini savundu. Yap›tlar›: Marksizm (1948) [çev. Vedat Günyol, 1975], Critique de la vie quotidienne, 2 cilt (1958-61) [“Gündelik Hayat›n Elefltirisi”], Marx'›n Sosyolojisi (1966) [çev. Selahattin Hilav, 1968] , Modern Dünyada Gündelik Hayat (1968) [çev. Ifl›n Gürbüz, 1998], La revolution urbaine (1971) [“Kent Devrimi”].
Bugün çok geri bir noktaday›z. Hep savunmaday›z. Oysa bugün ‹stanbul burjuvaziye karfl› s›cak mücadelelerin verilebilece¤i patlamaya haz›r bir bombad›r. Burjuvazi bu bomban›n üzerinde oturmaktad›r. Savunmadan ç›kt›¤›m›zda, fabrikalar›, üretim ve dolafl›m a¤lar›n›, iletiflim ve ulafl›m a¤lar›n› kilitleyecek bir mücadele ve devrim stratejisini gerçeklefltirmenin olanakl› oldu¤unu görece¤iz. O zaman eylemlerimiz gecekondular›m›z› savunma eylemi olmayacak. O zaman eylemlerimizi varofllarda de¤il, plazalarda, villa kentlerde, yap›yor, fabrikalarda direniyor, yaflam› eme¤in kurtuluflu ad›na felç ediyor olaca¤›z. fiöyle diyor Engels:
7
Bir metan›n iki de¤eri vard›r. De¤iflim de¤eri ve kullan›m de¤eri. Kullan›m de¤eri, bir metay› kullanmaktan –ihtiyac›m›z› görmesinden- kaynaklanan de¤eridir. Bir ayakkab› aya¤› d›fl ortamdan korur, bir kullan›m de¤eri vard›r. Bir de ayakkab›n›n de¤iflim de¤eri vard›r. O da ayakkab› pazara getirildi¤inde ortaya ç›kan de¤erdir. Kullan›m de¤erini somut emek yarat›r. Yani bir ayakkab› iflçisinin verdi¤i, o ayakkab›y› mamul hale getirmek için sarf etti¤i emektir bu. De¤iflim de¤erini ise soyut emek yarat›r. Yani asl›nda bir ayakkab›n›n örne¤in 1 gram alt›na karfl› geldi¤ini söylemek, her ikisi için de eflit miktarda soyut emek harcand›¤›n› söylemektir.
“… fluna inan›yorum, flimdi yoksulun zengine karfl› ayr›nt›da ve dolayl› olarak sürdürdü¤ü savafl, do¤rudan ve genel hale gelecek. Bar›flç›l bir çözüm için çok geç. S›n›flar giderek daha keskince bölündü, direnifl ruhu iflçilere iflliyor, k›zg›nl›k kabar›yor, daha önemli çat›flmalarda gerilla kavgalar› yo¤unluk kazan›yor ve yak›nda çok küçük bir itme, 盤› yuvarlamaya yetecek. ‹flte o zaman, tüm ülkede flu savafl naras› yank›lanacak: "Saraylara savafl, kulübelere bar›fl!" – ama o zaman da zenginin sak›nmas› için çok geç olacak.”15
8
Manuel Castells - ‹spanyol yap›salc› marksist. “Yeni Kent Sosyolojisi” kavram›n›n entelektüel kurucular›ndan biri. Bafll›ca eserleri: Enformasyon Ça¤›: Ekonomi, Toplum ve Kültür ,The City and the Grassroots: A Cross-cultural Theory of Urban Social Movements (1983), The Informational City: Information Technology, Economic Restructuring & the Urban-Regional Process (1989), The Internet Galaxy: Reflections on the Internet, Business, and Society (2001) 9
NOTLAR
H.Tar›k fiengül, S›n›f Mücadeleleri ve Kent Mekan›.
10
David Harvey - Marksist co¤rafyac› ve kuramc›. Postmodernli¤in Durumu, Sosyal Adalet ve fiehir gibi eserleriyle bilinmektedir.
1
Bu genellemeye uyan kentlerden birisi Çatalhöyüktür. Çatalhöyük neolitik toplumun çok önemli özelliklerini bar›nd›r›r. S›n›fsal farkl›laflmay› ifade eden her hangi bir yap›n›n olmamas›, ev boyutlar›n›n birbirlerine yak›n olmas›, d›flardan gelebilecek sald›r›lara karfl› evlerin birbirleriyle s›rt s›rta yap›lm›fl olmas›, evlere çat›lardan girilmekte olmas› dayan›flmac› bir toplumun önemli kan›tlar›n› sunmaktad›r. Neolitik topluma ait ören yerlerinde buna benzer çok say›da mimari buluntu mevcuttur
11
Harvey, aktaran H.Tar›k fiengül, S›n›f Mücadeleleri ve Kent Mekan›.
12 Katznelson, aktaran H.Tar›k fiengül, S›n›f Mücadeleleri ve
Kent Mekan›. 13
Kad›n eme¤i bu yeniden üretimde son derece önemlidir. Varofl ve kad›n eme¤i ayr›ca elle al›nmas› gereken genifllikte bir konudur. Daha sonra irdelenecektir.
2
Megaron: insan bar›naklar›n›n kare planl› ilk mekanlar›ndand›r. Bir anlamda mimarl›¤›n do¤uflunun simgesidir.
14
Elbette devrimcilerle halk tam anlam›yla kopuk da de¤iller. Faaliyet sürdürdü¤ümüz bir varoflta bir ihtiyar›n “ben devletin mahkemesine gitmem, zira onlara güvenmem, ben devrimcilere güvenirim o nedenle hükmü siz verin” diyerek bir baflkas› ile anlaflmazl›¤›n› bize tafl›mas› hem ilginç ve bir o kadar da duyguland›r›c› bir deneyimdi bizim için.
3
Paris’i yeniden infla eden Haussmann örne¤i ilginçtir: III. Napoléon Paris'i yeniden infla etmesi için Haussmann’› görevlendirmiflti. Paris’in devrimler s›ras›nda yaflad›¤› deneyimleri Haussmann, planlar›nda dikkate alm›flt›. Bunlardan biri genifl caddeler yarat›lmas› ve ana tren hatlar›n›n birbirine ba¤lanmas›yd›. Bu plan iflçilerin barikat kurmas›n› engellemek ve topçu birliklerinin rahat sevk›yat›n› sa¤lamak için
15
F. Engels, ‹ngiltere’de Emekçi S›n›f›n Durumu, Ankara 1997, s. 384.
24
ÔSÜVÜLÕ VE ÔDEMOKRATÜKÕ ANAYASA! AYÞE BATUMLU
A
Gerçek bir sivil anayasan›n, askeri olmamak d›fl›nda da bir tak›m özellikler tafl›mas› gerekti¤i, toplumun her kesiminin anayasa yap›lmas› sürecine kat›labilmesi, hatta kurucu iktidar›n toplumun ezilen her kesiminde olmas› anlam›na gelece¤i de de¤erlendirilecek olursa, mevcut durumda tariflenenin gerçekten sivil bir anayasa olmad›¤› görülecektir. Anayasan›n sivilli¤i, sadece anayasan›n yap›l›fl sürecine de ba¤l› de¤ildir. Anayasan›n gerçek muhataplar›, emekçiler, ezilenler sadece yap›l›fl sürecinde de¤il, bu süreçten ç›kacak belgeyle infla edilecek düzende de belirleyici konuma gelebilmifllerse, iflte ancak bu durumda gerçek anlamda “sivil” s›fat› tafl›yan bir anayasadan bahsedilebilir. Üstelik burjuva demokrasilerinde dahi toplumun anayasay› yapma sürecine kat›lm›fl say›labilmesi için, iktidar yetkisini kullanacaklar›n en az›ndan eflitlikçi ve özgür bir ortamda ve mümkün olan en genifl kat›l›mla seçilmifl olmas› da flartt›r. Yani bizdeki gibi seçmenin ve seçilmenin, tüm kesimlerin eflit ölçüde parlamentoda temsil hakk›n›n barajlarla önlendi¤i bir seçimle de¤il. Bu da yeterli olmay›p, anayasa yap›m sürecinin her aflamas›nda toplumun tüm kesimlerinin görüfllerini özgürce aç›klayabilecekleri, hatta aç›klamaya teflvik edilecekleri hukuksal ve pratik koflullar›n yarat›lmas›na, gerekli demokratik zeminlerin oluflturulmas›na da ihtiyaç olacakt›r. AKP'nin savundu¤u liberal ekonomik yaklafl›m ve eklemlendi¤i küresel neoliberal strateji gere¤i, "yeni anayasa"da, eflitlik, özgürlük gibi ilkeleri, kendini zorunlu hissetti¤i baz› durumlar d›fl›nda, dikkate almas›n› beklemek zor. Daha çok, s›kça baflvurdu¤u bir taktik olarak, “özgürlüklerden ve eflitlikten yana bir iktidar oldu¤u
KP taraf›ndan haz›rlat›lan ve “Özgür bir akademik çal›flman›n aleni olmas›, do¤as› gere¤i mümkün de¤il” bilimsel(!) gerekçesiyle haz›rl›¤› s›ras›nda gözlerden uzak tutulan taslak nihayet aç›kland›. Haz›rlan›rken anayasan›n do¤rudan muhatab› olacaklar›n görüfl ve önerilerine kapal› tutulan tasla¤›n aç›klanmas›n›n ard›ndan, baflbakan›n sarf etti¤i “herkes kendi iflini yaps›n” sözlerinden anlad›¤›m›z kadar›yla, anayasa haline getirilirken de pek müdahaleye aç›k tutulmayacak gibi. Anlafl›lan o ki AKP, anayasa yapman›n, “baz›lar›n›n” yani kendilerinin ifli oldu¤u kan›s›nda. Bir baflka deyiflle AKP, kendi anayasas›n› yapmakta. Bu cümleden, seçilmifllerin yapaca¤› bir anayasadansa atanm›fl bir kurucu meclis ya da askeri diktatörlük rejimi taraf›ndan yap›lan anayasalar› tercih edece¤imiz sonucu ç›kar›lmamal› elbette. Cumhuriyet tarihi boyunca yap›lan tüm anayasalar›n asker taraf›ndan ya da askerin mutlak kontrolü alt›nda yap›ld›¤› düflünüldü¤ünde kuflkusuz askeri darbe ürünü olan ve darbe rejiminin devam›n› sa¤layan haki renkli anayasalardansa; anti-demokratik seçim yasalar›yla da olsa seçilmifller taraf›ndan haz›rlana bir anayasan›n, tek renkli de olsa makbul olaca¤› söylenebilir. Ancak yeni anayasa (yeni mi eskinin devam› m›!) “seçilmifller” s›fat›yla yap›l›yor olsa da, iktidar›n ideolojik ayg›t› olma özelli¤ini yitirmemifl olaca¤› ve bu anayasan›n ezilen halklar›n, iflçilerin, kad›nlar›n, çocuklar›n, gençlerin anayasas› olamayaca¤›, yaln›zca k›smi olmaktan öteye geçmeyen nispeten demokratik denebilecek bir tak›m aç›l›mlar›, o da güçlü bir toplumsal muhalefet zorlamas› ile içerebilece¤i aflikar.
25
Devrim Yolunda
KURTULUÞ as›yla haz›rlanan bir anayasan›n, kemalizmi, devleti ve kurumlar›n› tart›fl›lmaz k›lan, milliyetçili¤i beslerken ço¤ulculu¤u, farkl› kimlikleri yok sayan hatta imhas›n› meflru k›lan demirden duvarlarla hesaplaflmak zorunda oldu¤unu ifade etmek yanl›fl olmaz. Ancak mevcut taslakta böyle bir niyeti hissettirecek belirgin bir e¤ilime rastlayam›yoruz. Askerin ve AKP’nin önceliklerinin çat›flmas›, ezilen halklar aç›s›ndan umut vadeden bir aç›l›m sunmaya aday gözükmüyor. Zira bu öyle bir çat›flma ki var olan sorunlar› a盤a ç›karmak, çözmek yerine üzerini örtüyor. ‹nkar politikas›n›n bir de¤iflik versiyonu yani. Bu çat›flma sonucunda zarar görecek olanlarsa yine bu çat›flan önceliklerin sahibi olmayan ezilenler olacak. Filler ve çimen meselesi yani. Anayasada tan›nmas› ve dokunulmaz olarak tariflenmesi gereken özgürlükler yaln›zca bafl örtüsü sorununa s›k›flt›r›larak di¤er talepler görünmez k›l›nmaya çal›fl›l›yor. Bafl örtüsü meselesine kilitlenmifl tart›flmalarla gerçekte iflçilerin, kad›nlar›n, çevrecilerin, gençlerin, halklar›n kendi kaderlerini tayin etmeleri, kendi sözlerini söylemeleri yine engellenmifl ve hatta AB uyum yasalar› çerçevesinde k›smen bir dönem önce at›lm›fl kimi ad›mlar yeni düzenlemelerle geri al›nm›fl olacak. Bu itibarla özgürlükleri dokunulmaz k›lmayan, öncelikle bu ülkenin en önemli sorununun “Kürt sorununun çözümsüzlü¤ü” oldu¤unu görüp halklar›n eflit ve özgürce temsiliyeti için gerekli ad›mlar› atmayan ve ezilenlerin taleplerini görmezden gelen hiçbir öneri bizi do¤ru çözüme götürmeyecektir. Esasen taslakta özgürlükçü, bir bak›fl aç›s›n›n izine aramak bofluna u¤raflmak olur. “Mülk”ü koruma e¤ilimi net bir biçimde göze çarp›yor. Meflhur “milli güvenlik” hassasiyeti ise her f›rsatta karfl›m›z ç›k›yor ve o klasik “milli güvenlik ve kamu düzeni” gerekçeleriyle kimisi yar›m yamalak da olsa ifade edilmifl olan her hak s›n›rlanabilir, yok edilebilir bir hal al›yor. Ö¤rencilikte takt›¤›m›z isim de böylece yerinde duruyor: anayasa de¤il, AMAyasa. Taslaktaki birkaç maddeye bakmak bunu anlamak için yeterli: 13. madde alternatifli haz›rlanm›fl. Alternatif 2 Madde 13- (1) Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlü¤ünü bozmaya ve insan haklar›na dayanan demokratik ve lâik Cumhuri-
halde bir tak›m çevrelerce engellendi¤i” yan›lsamas› yaratmaya çal›flaca¤›n› ve k›smi aç›l›mlarla göz boyamak, yapamad›klar›n›n vebalininse kendi boynunda de¤il hep bu AKP’nin önüne set çeken karfl›tlar›nda oldu¤u izlenimi uyand›rmak gayretinde olaca¤›n› söylemek yanl›fl olmaz. Ancak bir yandan da bu süreci tamamen d›fllamamak, mecliste çok düflük oranda da olsa temsil flans›n› yakalam›fl olan Kürt halk›, tüm ezilenler ve sosyalistler aç›s›ndan anayasa yap›lmas› ya da de¤iflikli¤i sürecini bir f›rsat olarak de¤erlendirebilmek gerek. Bu nedenle de mevcut tasla¤›n elefltirisini yapmak ve her kesime bu elefltirileri ulaflt›rmak kaç›n›lmaz bir görev. Elbette bununla s›n›rl› kalmay›p, alternatif önerilerle ortaya ç›kmak ve giderek halklar›n kendi anayasas›n› yapmay› talep edece¤i bir sonuca evrilecek siyasallaflma sürecinin inflas› için solda duran özgürlükçü kesimlerin ve sosyalistlerin genifl mutabakatla anayasa tart›flmas›na dahil olmas› gerek. TASLAKTA NELER VAR? AKP’nin anayasa tasla¤› incelendi¤inde esasen fazla yeni bir fley getirmedi¤i görülüyor. Öncelikle ilk 4 maddenin korunmas› e¤ilimi bafll› bafl›na bir mesaj vermeye yetiyor zaten. Yer yer baz› bölümlerde otoriter maddelerde afl›nmalar göze çarpar gibi oluyorsa da askeri vesayeti ortadan kald›racak, halklar›n özgür ve eflit birlikteli¤ine zemin haz›rlayacak düzenlemeler içermedi¤i ve darbe anayasas›n›n devam› niteli¤ini korumakta oldu¤u aflikar. 12 Eylül darbe anayasas›n›n y›k›lmas› gereken en temel özelli¤i, tart›fl›lmazl›¤› ve devletin dokunulmazl›k noktas›na tafl›nmas›. Halk için bir yönetim organizasyonu olarak devlet de¤il, devlet için halk noktas›na tafl›nm›fl, dokunulmaz bir zor ayg›t› olan devlet! Bunu ceberut devlet olarak tarif etmek de mümkün. Anayasan›n temel esas› devletin ve dolay›s›yla devlet erkini elinde tutanlar›n varl›¤›n› korumak, güçlendirmek üzerine flekillenince di¤er tüm maddeler de bu esasa göre kurgulan›yor. Bir baflka çarp›c› husus da 12 Eylül anayasas›n›n bildi¤im kadar› ile dünyada kifliye at›f yapan 4 anayasadan biri olmas› ( besmele ile bafllayan Kuveyt Anayasas›'nda Abdullah al Salim al Sabah'a, ‹ran Anayasas›'nda Humeyni'ye, Libya Anayasas›'nda Devrimci Komuta Konseyi'ne at›f yap›l›yor). Bu anlam›yla sivil ve özgürlükçü olma iddi-
26
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yeti ortadan kald›rmaya yönelik eylemler biçi- hat hürriyetine sahiptir. (2) Yerleflme hürriyeti, suç ifllenmesini önleminde kullan›lamaz. Temel hak ve hürriyetlerin kullan›lmas›n›n mek, sa¤l›kl› ve düzenli kentleflmeyi gerçeklefltirmek, kamu mallar›n› korumak; seyahat hürridurdurulmas› Madde 14- (1) Savafl, seferberlik, s›k›yönetim yeti ise suç soruflturma veya kovuflturmas› sebeveya ola¤anüstü hallerde, milletleraras› hukuk- biyle, genel sa¤l›¤› korumak yahut suç ifllenmesitan do¤an yükümlülükler ihlâl edilmemek kay- ni önlemek amac›yla s›n›rlanabilir. Bu maddenin özellikle zorunlu göçe tabi tutud›yla, temel hak ve hürriyetlerin kullan›lmas›, durumun gerektirdi¤i ölçüde s›n›rland›r›labilir lan Kürtler ile yoksullar aç›s›ndan ve istenmeveya durdurulabilir veya bunlar için Anayasada yen ilan edilen halklar, örne¤in çingeneler, aç›öngörülen güvencelere ayk›r› tedbirler al›nabilir. s›ndan ne anlama gelebilece¤i aç›k. Egemenli¤i Görüldü¤ü gibi devletin “milletiyle bölünmez elinde tutan bir avuç az›nl›k, etraf›nda görmek bütünlü¤ü” ve “ola¤anüstü hal” meselesi yine öz- istemediklerini “düzenli kentleflmeyi gerçeklefltirmek” ad›na gözünün görmeyece¤i köflelere gürlüklerin tepesinde bir tehdit olarak duruyor. Madde 17- (1) Hiç kimse zorla çal›flt›r›lamaz. atabilecek. Hatta politize olan, asimilasyonu reddeden mahallelerde bu maddeye dayanarak parAngarya yasakt›r. (2) fiekil ve flartlar› kanunla düzenlenen tu- çalama faaliyetleri bafl gösterebilecek ve kent tukluluk veya hükümlülük süreleri içindeki ça- yoksullar›n›n kovulduklar› yerlerde plazalar, kul›flt›rmalar; ola¤anüstü hallerde vatandafllardan leler infla edilebilecek demek bu. Bu günlerde istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlar›n›n zorunlu kentsel dönüflüm ad› alt›nda gerçeklefltirilen tak›ld›¤› alanlarda öngörülen vatandafll›k ödevi ni- lana ya da bir arada bulunmas› istenmeyen teli¤indeki beden ve fikir çal›flmalar›, zorla çal›fl- Kürtlerin yahut baflka etnik gruplar›n parçalanmas›na anayasal bir gerekçe. t›rma say›lmaz. Göründü¤ü gibi anayasa tasla¤› esasen halkYine devletin karfl›s›nda bireyin önemsizleflti¤i ve devletin kutsand›¤› aç›k. Üstelik en önemli lar›n anayasas›n› oluflturma de¤il, yine hakim s›fleyi, hürriyeti elinden al›nan kimseden beklenen n›f›n anayasas›n›n yeniden, neoliberal politikakutsal karfl›l›ks›z emek taslakta da unutulmam›fl! lar do¤rultusunda ama asla ezilenlerin hizmetinTaslakta özel hayat›n, konut dokunulmazl›¤›- de olmayacak biçimde de¤ifltirilmesi girifliminn›n, kiflisel bilgi ve verilerin korunmas› hakk›- den baflka bir fley de¤il. n›n, iletiflim özgürlü¤ünün, ifade hakk›n›n, örD‹⁄ER YASAL DÜZENLEMELERDE gütlenme özgürlü¤ünün, grev hakk›n›n ve di¤er DURUM tüm haklar›n özellikle milli güvenlik ve kamu düzeni gerekçeleri ile (ve genel ahlak› da unutE¤er gerçekten kat›l›mc›, sivil, demokratik mamak gerek) s›n›rlanabilece¤ini (ki bu durum hakk›n esasen ortadan kald›r›lmas› demektir) bir anayasa oluflturulmak isteniyorsa öncelikle ifade ve örgütlenme hat›rlatmaya gerek özgürlüklerinin önünyok gibi. Zira bafllanAnayasada tanÝnmasÝ ve dokunuldeki engelleri kald›rg›ç k›sm› bizi neyin maz olarak tariflenmesi gereken mak, pek çok yasada bekledi¤inin ip uçlar›yer alan ve haklar ve n› veriyor. šzgŸrlŸkler yalnÝzca baß šrtŸsŸ özgürlükler önünde Ancak özellikle yersorununa sÝkÝßtÝrÝlarak diÛer taciddi engeller olufltuleflme ve seyahat haklepler gšrŸnmez kÝlÝnmaya •alÝßÝran otoriter ve bask›c› k›na yönelik k›s›tlama lÝyor. Baß šrtŸsŸ meselesine kilitdüzenlemeleri iptal ethele de yerleflme haklenmiß tartÝßmalarla ger•ekte iß•imek gerekli. Bu ank›na yönelik “sa¤l›kl› lerin, kadÝnlarÝn, •evrecilerin, lamda, Ceza Kanunu, ve düzenli kentleflmeyi gen•lerin, halklarÝn kendi kaderTerörle Mücadele Kagerçeklefltirmek” k›sm› lerini tayin etmeleri, kendi sšzlenunu, Polis Vazife ve ekstradan alt›n›n çizilrini sšylemeleri yine engellenmiß Selahiyetleri Kanunu, mesini hak ediyor gibi! ve hatta AB uyum yasalarÝ •er•eBas›n Kanunu gibi kaYerleflme ve seyanunlar düflünceyi ifade hat hürriyeti vesinde kÝsmen bir dšnem šnce özgürlü¤ü ve onun ayMadde 23- (1) HeratÝlmÝß kimi adÝmlar yeni dŸzenr›lmaz parças› olan örkes yerleflme ve seyalemelerle geri alÝnmÝß olacak.
27
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Yani polis harikalar diyar›nda! Bu yasal düzenlemeler yan›nda neoliberal politikalar sonucunda iflçi haklar›n› tamamen gasp eden yasal düzenlemelerin kald›r›lmas›n›n gereklili¤ini özellikle belirtmek gerek. ‹fl Kanunu, Devlet Memurlar› Kanunu, Bas›n ‹fl Kanunu gibi s›n›f›n bask› alt›nda tutulmas›n›n, hak düzenlemesi gibi gösterilse de pek çok hakk›n gasp›n›n önemli araçlar› olan, kanunlar›n iflçi haklar›n› sa¤lam güvencelere alacak flekilde yeniden düzenlenmesi de zorunludur. ‹laveten, bar›fl ve çevre hakk› gibi alanlarda devletin aktif yükümlülüklerinin anayasal anlamda düzenlenmesine gereksinim oldu¤u çok aç›k. Kuflkusuz gerçekten ama gerçekten sivil, ço¤ulcu, demokratik, kat›l›mc› bir anayasa yap›labilirse pek çok yasadaki bask›c› düzenleme zaten anayasaya ayk›r› hale gelecek ve iptali mümkün olacakt›r. Ancak anayasan›n yap›c›lar›na, yap›l›fl biçimine ve tüm bunlar›n iktidar› elinde tutan güçten ba¤›ms›z olmayaca¤›na bak›ld›¤›nda bu olas›l›k ne yaz›k ki var görünmemektedir. Özetle anayasa da dahil yasal düzenlemelerde yap›lacak de¤ifliklikler de yeterli de¤ildir. Zira unutulmamal›d›r ki sadece anayasan›n de¤il, herhangi bir hukuk kural›n›n anlam ifade edebilmesi, her türlü iktidara karfl› ileri sürülebilir ve uygulanabilir olmas›na ba¤l›d›r. Bizlere düflen bu süreçte yaln›zca elefltiriyle yetinmemek, aktif bir tutumla süreci ezilenlerin lehine çevirmek olmal›d›r. Yukar›da da ifade edildi¤i gibi AKP’nin anayasa de¤iflikliklerinin yeni bir anayasa yapmaya de¤il, mevcut olan› rötufllamaya ve yaln›zca bir tak›m liberal düzenlemeler eklemekle yetinmeye yönelik oldu¤unu, bu anayasada düflünce, örgütlenme, siyaset yapma haklar›n›n, Kürtlerin kolektif kimliklerinin, dillerinin, o dille örgütlenme özgürlü¤ünün tan›nmad›¤›n›n ve bu çal›flman›n 12 Eylül darbe anayasas›n› de¤ifltirme çal›flmas› olmad›¤›n›n teflhirini yapmak önümüzdeki birincil görevlerdendir. Bütün bu özgürlükleri içermeyen, bir k›sm›n›n imas›nda dahi bulunmayan, üstelik ilk 4 maddesi oldu¤u gibi korunarak 12 Eylül ile hesaplaflmayan bir anayasa “yeni” bir anayasa olmad›¤› gibi sivil ve demokratik hiç de¤ildir. Bu mücadeleyi yürütürken halklar›n ve tüm ezilenlerin özgürce, eflit biçimde temsil edildi¤i yeni bir anayasa oluflturma sürecinin çal›flmalar›n› en genifl kat›l›mla yapmak acil ve kaç›n›lmaz gereksinim ve görevimiz olarak önümüzde durmaktad›r.
gütlenme özgürlü¤ünün önünde y›k›lmas› gereken bir set olarak durmaktad›r. Özellikle TCK’da egemen ideolojiye ayk›r› görüfl ifade eden herkes için kapan görevi gören en önemli madde 301. madde. Bu maddeden birçok akademisyen, yazar, yay›nc›, özellikle Kürt siyasiler ve yoldafllar›m›z›n da aralar›nda bulundu¤u pek çok devrimci yarg›lanmakta ve ceza almakta. Üstelik hain bir pusuda katledilen Hrant Dink’in katlinin sorumlular›ndan birinin de 301. madde oldu¤unu, en az›ndan 301. maddenin bu sonucu haz›rlayan önemli faktörlerden birisi oldu¤unu söylemek yanl›fl olmaz. Öncelikle 301 olmak üzere TCK ve Terörle Mücadele Kanunu’ndaki ifade özgürlü¤ünü bask› alt›na alan, resmi ideoloji d›fl›na ç›kan görüflleri yasaklayan ve politik faaliyetleri istedi¤i gibi terör faaliyeti olarak kategorize eden maddeleri kald›rmakla ifle bafllamal›. Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu da özellikle son yap›lan de¤ifliklikle bu anlamda bizleri direk ilgilendiriyor. Zira bu kanun art›k polise verdi¤i s›n›rs›z yetkilerle polis devletinin temellerini sa¤lamlaflt›r›yor. Art›k polis kendi sübjektif niyeti ve alg›s› ile istedi¤i gibi keyfi arama yapabilir. Yani her an yolda bir kolluk kuvveti taraf›ndan durdurulup aranabiliriz, kimlik tespitine maruz kalabiliriz hatta hareketimiz engellenerek fiili gözalt›na maruz kalabiliriz. ‹tiraz durumunda istikamet emniyet olacakt›r. Bu gidiflin fliddet içermeyece¤i de garanti edilir bir durum de¤il. Art›k bütün görüflmelerimizin dinlenmesi, kay›t alt›na al›nmas›, bunlarla ilgili yanl›fl anlamalardan kaynakl› soruflturma ya da gözalt› yap›lmas› da daha kolayca mümkün olacak. Polis, istihbarat faaliyeti kapsam›nda ve hakim karar› olmadan dinleme yapabilecek. (Geçti¤imiz y›llarda Diyarbak›r 6. A¤›r Ceza Mahkemesi karar› ile M‹T’in belli bir bölgede suç ve san›k s›n›rlamas› olmadan herkesi dinledi¤i ya da geçmiflte tüm ülkenin dinlendi¤i telekulak skandallar›n›n kulaklar› ç›nlas›n!) Güç kullan›m›, hatta silah kullanma yetkisi tamamen keyfili¤e terk edilmifl durumda. Polis do¤rudan silah kullanma yetkisine sahip. Eski düzenleme bile a¤›r bir sorun yarat›rken (Kaymazlar’›n katledilmesi gibi) bu yetkinin geniflletilmesi yaflam hakk›n› ola¤anüstü derecede tehdit eden bir düzenleme. Foto¤raf, parmak izi al›nmas› vb. uygulamalarsa neredeyse karakola düflen herkes için rutin uygulama olacak.
28
ÒYENÜ ANAYASAÓYA ESKÜ(MEYEN) DERSLER! SÜBEL …ZBUDUN - TEMEL DEMÜRER
“Ne gördü¤ümüz, büyük ölçüde ne için bakt›¤›m›za ba¤l›d›r.”1
bir görüntü arz etmeye bafllad›... Örne¤in bir AKP milletvekili “Anayasan›n de¤ifliklik s›n›r›n› askerlerin çizdi¤i”ni kabul ederek, “bundan fazlas›n›n mümkün olmad›¤›”n›n alt›n› çizerek, olaca¤›n yine de 1982 Anayasas›’ndan “daha iyi olaca¤›”n› ifade etti... Darbe destekli askeri vesayetin anayasas› olan 1982’yi yine askeri vesayetin anayasas› olan 1961’den ay›ran temelli çizgi nihayetinde nedir? Bunun üzerine düflünüldü mü? 1961 Anayasas› üzerine kopar›lan kocaman gürültüler aras›nda bu sorunun yan›t›n› vermek gerekmiyor mu? Evet, evet gerekiyor; ama ne? Ancak “güncel tart›flmalar”da bu atlan›yor! Bunu yerine “Birinci Cumhuriyet” karfl›s›nda “‹kinci Cumhuriyet”i bile dillendirmekten geri ad›m atan burjuva liberalleri, askeri vesayetle aralar›nda bir orta yol arayarak, “Bir buçu¤uncu Cumhuriyet de var,” diyorlar; hem de “Yeni anayasa ‘anayalanlar’ üzerine mi kurulacak? ‘Anagerçekler’ üzerine mi? Bütün mesele bu,”3 gibi kocaman laflar ettiklerini de unutarak! Ergun Özbudun’un, “Türkiye... yak›n zamanlarda görmedi¤i yo¤unlukta anayasa tart›flmalar›na tan›k oldu. Önümüzdeki on y›llar›n siyasî tarihçileri, muhtemelen bu dönemi ‘anayasa savafllar›’ dönemi olarak adland›rabileceklerdir,”4 diye tarif etti¤i konjonktürden ç›kart›lmas› gereken ilk sonuç, güncel anayasa tart›flmalar›n›n askeri vesayetle pazarl›¤a tabi oldu¤udur... Gerçekten de “Hep ‘kurtar›c›’ olarak görülen anayasa, yaklafl›k 150 y›ld›r kamuoyunun gün-
arfl›l›ks›z beklentilerin “sükut-u hayal”le nihayete erece¤i, “nafile tart›flma(s›zl›k) sonuç(suzlu¤u)u”ndan malûl anayasa meselesini en iyi betimleyen, Franz Kafka’n›n, “Ev halk›n› koruyan Tanr›’ya inanmaktan daha keyif verici ne olabilir?” vurgusudur... 1961-1982 anayasalar› ile tahkim edilmifl askeri vesayete karfl› tav›r alan neo-liberal soldan, kendini “AKP merkez partisidir; merkez sa¤ ve sol biziz,”2 diye tarif etmeye kalk›flan dincilerin liberal-muhafazakârl›¤›na uzanan yelpazede, “yeni/ sivil anayasa tanr›”s›na inanman›n (yan›lt›c›) “keyif vericili¤ine” iman konusunda bizim diyeceklerimiz genel kan›lar›n tam tersi, “münaf›kça” fleyler olacak... Bunun alt›n› öncelikle ve özenle çizelim... Evet, biz anayasa deyince; devletten söz edece¤iz... Demokrasinin s›n›fsal karakterinin alt›n› çizece¤iz... “S›n›flar üstü”/ “genel” yalanlar›na prim vermeyece¤iz... Özgürlükle “liberal serbesti”nin ayn› de¤il, taban tabana z›t fleyler oldu¤undan söz edece¤iz... Vars›nlar dediklerimizi “dinozor”, eski, “ortodoksluklar” olarak mahkûm etmeye kalk›fls›nlar... Biz gerçeklerin inatç› oldu¤undan hâlâ flüphe duymuyoruz...
K
G‹R‹ZGÂH
Hepimize Wittgenstein’›n, “Hiçbir fley gizli de¤ildir. Her fley önümüzdedir. Her fley önümüzde, her fley aflikâr oldu¤u için onu görmek zordur,” sözlerini an›msatan anayasa tart›flmalar› daha ilk ad›m›nda flimdiden, traji-komik
29
Devrim Yolunda
KURTULUÞ deminden düflmeyen”5 tart›flmalar eflyan›n özüne dair de¤ildir; ve asla da olmam›flt›r. O hâlde burada önemli olan, anayasan›n özüne/ ifllevselli¤ine mündemiç bir (tart›flmadan öte) elefltiri ile burjuva anayasa karfl›s›ndaki alternatifimizin yani yeni bir cumhuriyet ve anayasa konusunda ne dedi¤imizin (reel-politiker kayg›lar d›fl›nda) ortaya konmas›d›r...
lar aras›ndaki iliflki kapitalist toplumda karakteristik bir iliflkidir. ‹nsan›n sahip oldu¤u güçler, olanaklar, kapasiteler toplumsal dolay›m içinde oluflmufl araçlar olmaks›z›n yaln›zca bir potansiyeldir. ‹flgücünü satarak toplumsal varl›¤›n› yeniden üretmek zorunda kalan s›n›f ile iflgücünü sat›n alarak, bunu de¤erleyerek toplumsal varl›¤›n› yeniden üreten s›n›f aras›ndaki iliflki serbest piyasa koflullar›nda ne kadar adilane, ne kadar özgürce, ne kadar hukuki bir sözleflme içinde gerçeklefliyor olursa olsun, üretim araçlar›ndan yoksunluk, iflgücünü satanlar›n sahip oldu¤u olanaklar›, kapasiteleri, güçleri s›f›ra indirir. Üstelik, bu iliflki çifte iktidarla sonuçlan›r. Bir yanda kapasiteleri, olanaklar› güçleri harekete geçirici araçlara sahip olman›n getirdi¤i avantaj yarat›c› bir konum, di¤er yanda da bu avantaj›n iliflki içinde sa¤lad›¤› ek avantaj çifte iktidar durumu yarat›r. Böylece, s›n›flardan biri di¤erine toplumsal varl›¤›n› sürdürebilmek için kendi güç, kapasite ve olanaklar›n›n bir bölümünü devretmek zorunda kal›r. ‹ktidar, hiçbir yasa taraf›ndan s›n›rland›r›lmak istenmeyen stratejik bir konum olmas› dolay›s›yla her zaman diktatörlü¤e dönüflme e¤ilimini içinde tafl›r. Tarih, belli bir yasa taraf›ndan s›n›rland›r›lan iktidarlar›n egemenlik konumunun ya da güçler dengesindeki konumunun tehlikeye girmesiyle, söz konusu yasayla s›n›rlanman›n ka¤›t üzerinde kalm›fl sözde ba¤›tlar oldu¤unun ilan edilmesinin örnekleriyle doludur. Modern toplumlarda iktidar olgusuna iliflkin olarak Foucault, “hukuk, iktidar›n gerçek biçimidir” saptamas›n› yaparken bu tarihsel arka plan› dikkate almam›fl gibidir. Foucault’nun, Weberci kuram› izledi¤i görülmektedir. Ancak, toplumun rasyonelleflmesini Weber’de oldu¤u gibi bir bütün olarak ele almaktansa, özgül rasyonellikleri bir dizi alanda, temel bir deneyime gönderme yaparak incelemenin daha isabetli oldu¤unu savunur. Yine de Foucault’nun, Weber’den aç›k etkiler tafl›yan, “hukuk sistemi, fliddet uygulama biçimlerinden biridir” görüflünün tafl›d›¤› do¤ruluk, ancak, hukukun “güçler dengesi” d›fl›nda stratejik bir konum ifade etmedi¤i dikkate al›nd›¤›nda aç›k bir duruma gelir. Çünkü, hukuk sistemlerinin, “meflrulu¤un” kendinden menkul bir güç ifade etmesi düflünülemez. Bir hukuk sistemi ne zaman bir devlet iktidar› ve devlet ayg›t›nca des-
“ANAYASA MEVZUSU”NUN TEOR‹K ARKA PLANI
Hepimizin bilgi sahibi oldu¤undan flüphe duymad›¤›m›z Marx, Engels ve Lenin’in ifade ettikleri yan›nda, Gramsci ile D‹A’lar (Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›) konusunda Althusser’in dediklerini de unutmadan, “Devlet, kendi içinde toplumsal iflbölümünü izler ve yeniden üretir; böylece devlet, zihni çal›flman›n içinde ortaya ç›kan iktidar ve bilgi ba¤›nt›lar›n›n kopyas› hâline gelir,” diyen Nicos Poulantzas’›n dediklerine “kabaca” flunlar›n da eklenmesi gerekir. Marx’a göre, varl›klar›n›n toplumsal üretiminde, insanlar, aralar›nda kendi iradelerine ba¤l› olmayan belirli iliflkiler kurarlar. Böylelikle Marx, devlet biçimleri kadar hukuki iliflkilerin de ne kendi baslar›na anlafl›labilir ne de insan zihninin genel bir evriminin sonucu oldu¤unu ileri sürmektedir. O, iktidar ve tahakküm iliflkilerinin de elbise gibi, ayakkab› gibi, makine gibi üretilen bir iliflki, ba¤›nt›lar zinciri oldu¤unu savunur. Her türden iktidar› oluflturan ba¤›nt›lar zincirinin ne, örne¤in “zor”, “yetke”, “yetki”, “hukukilik” gibi kavramlardan yola ç›k›larak ne de, örne¤in Hegelci anlay›flta, “mutlak tinin devlette cisimleflmesi”nde oldu¤u gibi zihninin genel bir evriminden veya insan do¤as› olarak adland›r›lan psikolojik süreçlerden, örne¤in Hobbes’ta oldu¤u gibi “korku” olgusundan hareketle anlafl›lmayaca¤›n› dile getirmektedir. ‹ktidar ve tahakküm iliflkilerinin köklerinin “sivil toplum”da, sivil toplumun anatomisinin ise politik ekonomi içinde oldu¤unu ileri sürdü. Dolay›s›yla, Marksizme göre, s›n›f mücadelelerinin oluflturdu¤u “güç dengeleri” d›fl›nda bir iktidar tahayyülünün içeri¤i soyut, soyut oldu¤u kadar da bofltur. Üretim araçlar›na sahip olanlar ile üretim araçlar›na sahip olmayanlar aras›ndaki iliflki, bir baflka ifadeyle, toplumun belli bir s›n›f›n›n toplumsal varl›¤›n› üretmek için iflgücünü satmak zorunda kalanlar ile iflgücünü sat›n alan-
30
Devrim Yolunda
KURTULUÞ teklenip korunmuflsa iflleyen bir sistem duru- seslerini duyurma olana¤›na sahiptirler. ‹demuna gelmifltir. Bunun d›fl›nda, kendinden iflle- olojik ayg›tlar, s›n›f mücadelesinin “alan›”d›ryen bir hukuk yoktur. lar. Bu alanda s›n›f mücadelesinin temel karakMarksizmin devlet iktidar› ve devlet ayg›tla- teristi¤i “ikna”, yani ideoloji kullanarak ifllemer› üzerine yo¤un bir biçimde durmas›yla, ger- leridir. Dolay›s›yla, “meflruluk” dayana¤›na çekten, iktidar ve tahakküm iliflkilerinin özgül yasland›r›lan her türlü toplumsal iliflki prati¤i, alanlarda ve temel toplumsal iliflki biçimlerin- özgül iliflkilerdeki iktidar iliflkileri bir ideolojik deki görünümleri dikkate al›n›r duruma geldi. biçim olarak karfl›m›za ç›kar.6 Gramsci’den bafllayarak özgül toplumsal Bu ba¤lamda “Anayasa nedir, neye yarar?” iliflkilerde iktidar ve tahakküm iliflkilerinin denirse... analizine yönelik Marksist bir ilgi olufltu. AltANAYASA NED‹R, NEYE YARAR? husser imgesinde somutlaflan bu ilginin verimleri, onun “‹deoloji ve Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›” adl› k›sa çal›flmas›nda temel kuramsal “Anayasa Nedir?” sorusuna Doç. Dr. Oktay önermeler biçiminde dile getirildi. Uygun, Arafl. Gör. Emre Zebeko¤lu ile Arafl. Althusser, “‹deoloji ve Devletin ‹deolojik Ay- Gör. Olgun Akbulut’un verdi¤i yan›t fludur: g›tlar›” çal›flmas›nda Marksizmin devlet iktidar “Anayasa, devletin temel yap›s›n›, örgütleniflive devlet ayg›tlar› aras›nda çizdi¤i klasik ayr›- ni, iflleyifl kurallar›n› gösteren ve kiflilerin hakma devletin ideolojik ayg›tlar›n›n da dahil edil- lar›n› güvence alt›na alan üstün hukuk kurallamesi gere¤ini ileri sürdü. ‹deolojik ayg›tlar, bir- r›ndan oluflur. Ça¤dafl demokratik ülkelerde, birinden ayr› ve özelleflmifl kurumlar biçimin- anayasalar iktidar›n s›n›rlanmas›, özgürlük, de, dolays›z olarak karfl›m›za ç›kar: Dini, ö¤re- eflitlik ve adalet u¤runa verilen uzun mücadeletimsel, ailesel, hukuki, siyasi, sendikal, medya lerle kazan›lm›fl haklar›n, temel de¤erlerin ve ve kültürel ideolojik ayg›tlar gibi gerçeklikler- ortak ideallerin somutlaflt›¤› belgelerdir.” dir bunlar. ‹deolojik ayg›tlar, görünüflte, bölükSöz konusu tan›m, “Bugün demokrasi, insapörçük olabilir. Ama bunlar›n belli bir toplum- n›n kurtuluflunu sa¤layacak bir dünyan›n yarasal formasyonda birli¤ini sa¤layan “egemen t›lmas›n›n aleti olmufltur,”7 türünden “genel ideolojidir”. Uyumsuz sesler ç›karan ideolojik demokrasi” yan›lg›lar›n›n bir parças›d›r; ve en ayg›tlar, egemen ideoloji alt›nda bir uyum içine önemli fleyi yani anayasan›n iktidar›n bir enstrüman› oldu¤u gerçe¤ini atlamaktad›r... girer. Oysa anayasa -nihayetinde- bir iktidar belS›n›f egemenli¤i olarak devlet iktidar›n›n süreklili¤i de yaln›zca devlet ayg›tlar› yoluyla gesidir; ve bu ba¤lamda Büyük Selçuklu veziri de¤il, ideolojik ayg›tlar üzerinde hegemonya Nizamülmülk’ün ‘Siyasetname’si de (Türk ifli, yani devleti yüceltip kurma gücüne ba¤l›kollayan!) bir tür d›r. ‹deolojik ayg›tlar Darbe destekli askeri vesayetin ana“anayasa”d›r!8 Her üzerinde hegemonya neyse... kuramayan s›n›flar, yasasÝ olan 1982Õyi yine askeri ve“Genel geçer” söyyönetme gücünü yani sayetin anayasasÝ olan 1961Õden lenceye göre anayasa, hem devlet iktidar›n› ayÝran temelli •izgi nihayetinde devletin temel kuruluhem de devlet ayg›tlanedir? Bunun Ÿzerine dŸßŸnŸldŸ flu ile kiflilerin hak ve r›n› harekete geçirme mŸ? ÒBirinci CumhuriyetÓ karßÝözgürlüklerini düzengüçlerini yitirirler. ‹ksÝnda ÒÜkinci CumhuriyetÓi bile leyen ana, temel katidardaki s›n›f, devlet dillendirmekten geri adÝm atan nundur. Ancak bir taayg›t›nda oldu¤u gibi burjuva liberalleri, askeri vesayetn›ma göre anayasa vaideolojik ayg›tlar› yöle aralarÝnda bir orta yol arayarak, tandafla baz› haklar netmelik ve emirlerle ÒBir bu•uÛuncu Cumhuriyet de ve özgürlükler veren yönetemez. Bu nedenvar,Ó diyorlar; hem de ÒYeni anade¤il, vatandafl›n hak le, gerek eski egemen yasa ÔanayalanlarÕ Ÿzerine mi kuve özgürlüklerini kas›n›flar gerekse ezilen bul ettirdi¤i bir metins›n›flar ideolojik ayrulacak? ÔAnager•eklerÕ Ÿzerine dir. g›tlarda elde ettikleri mi? BŸtŸn mesele bu,Ó gibi koca‹lk anayasa olarak mevziler dolay›s›yla man laflar ettiklerini de unutarak! 31
Devrim Yolunda
KURTULUÞ bilinen Magna Carta Libertatum (Büyük Ferman), ‹ngiltere’de 1215 y›l›nda dönemin kral›ndan baronlar›n zorla elde etti¤i haklar›n belgesidir. Kiflilerin temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen anayasalar›n en önemli yönü, s›n›fsal niteli¤idir. Bu temel yan unutulmadan anayasalar›n kifliye hak veren mi yoksa kiflinin sahip oldu¤u haklar› kabul eder nitelikte olup olmad›¤› da ayr› bir önem tafl›r. Ancak kilit önemdeki husus odur ki, “Anayasalar esas olarak modern s›n›f mücadeleleri tarihinin bir ürünüdürler. Daha tam ifadeyle, burjuvazinin pre-kapitalist s›n›flara karfl› verdi¤i mücadeleler sonucu ortaya ç›km›fllard›r. Burjuvazi bu s›n›flara karfl› verdi¤i mücadelede ihtiyaç duydu¤u halk y›¤›nlar›n›n deste¤ini alabilmek için kendi öz s›n›fsal ç›karlar›n› ideolojik bir örtüyle evrensel ç›karlar olarak sunmufltur. Bu zaten s›n›f mücadelelerinde tüm sömürücü s›n›flar›n temel bir özelli¤idir. Hiçbir egemen s›n›f ‘ben kendi s›n›fsal ç›karlar›m için mücadele ediyorum’ demez. Bunun yerine ‘Tanr›n›n buyru¤u bu’ der, ‘‹nsanlar hür do¤ar ve eflittirler’ der, ‘Do¤al hukuk’ der, ‘Egemenlik milletindir’ der vs... Tümüyle s›n›flar ve s›n›f mücadeleleri gerçe¤ine ba¤l› olarak hayata geldikleri hâlde anayasalar bafltan afla¤› ideolojik metinler olarak s›n›f gerçekli¤ini, s›n›f çeliflkilerini gizlemeye çal›fl›rlar. Toplum s›n›flardan olufltu¤u ve toplumsal yaflam temelde bu gerçeklik üzerinde var oldu¤u hâlde anayasalarda s›n›flar de¤il ‘yurttafllar’ vard›r... [Oysa] Burjuva demokrasisinin ve anayasalar›n s›n›rlar›n› belirleyen, soyut idealler ilkeler de¤il, somut s›n›f mücadeleleri olmufltur. Emekçi kitleler bast›rd›¤› ölçüde demokrasi ve özgürlüklerin s›n›rlar› genifllemifl, aksi hâllerde daralm›flt›r.”9 Özetle (ve hiç unutulmas› gerekti¤i üzere), s›n›fsal özüne uygun devlet egemenli¤inin hukuksal bir belgesine iliflkin olarak, “Anayasa asgari koflulda ahlâki normlard›r... ahlâki normlar›n›n yaz›l› hâle getirilmesi ve bu temel üzerinde herkesin bir arada yaflamas› ve birbirinin haklar›na sayg› duymas› ilkeleridir... Anayasa metni bir uygarl›k belgesidir... Anayasa ahlâki de¤erlerin üst yap›lanmas›d›r,”10 demek moralist bir sapt›rmad›r; ve en önemlisi de devletin ne oldu¤unun unutulup/ unutturulmas›d›r.
Gerçekten de burjuva liberal görüfl aç›s›ndan devletin ifllevi; “toplumda ‘asayifli sa¤layan bir araç’ ve -hangi s›n›ftan olursa olsun- bireyler aras›ndaki uyuflmazl›klar› çözecek yans›z bir kifli, bir “hakem”dir. “Genel Yarar”›n do¤urdu¤u devlet “genel yarar”›n da temsilcisidir. Daha da öteye, “ahlâk düflüncesi”nin, giderek “akl›n” bir verisidir.11 Ve en önemlisi güncel anayasa tart›flmalar› bu köklü yan›lg›y› (neo-liberal ve ulusal solcular›n katk›lar›yla da) büyümektedir... NE(LER) DEN‹YOR?
Güncel anayasa tart›flmalar›na taraf olan neo-liberal ve ulusal solcular›n katk›lar›yla Marksist devlet teorisinin “altüst” edilme kast›na maruz b›rak›ld›¤› verili koflullarda, genellefltirilen ideolojik manipülasyonlar konusunda her zamankinden daha dikkatli olmak gerekiyor... Örne¤in “Seçene¤in ‘1924 Anayasas›’ oldu¤u”ndan söz eden Do¤u Perinçek’ten, 27 May›s 1960’a, “‹kinci Kuvayimilliyecili¤imiz” ad›na darbeye anayasa öneren, Dr. Hikmet K›v›lc›ml›’ya uzanan (tarihselden güncele) yelpaze, son tahlilde askeri vesayete hizmet eder... Askeri vesayetle aras›na net bir çizgi çekmek zorunda olan radikal sosyalistlerin, kesinlikle AKP’nin (asla özgürlükçü olmayan, olmas› da mümkün olmayan) liberal çizgisine (ve onun AB yanl›l›¤›na) sar›lmamas› gerekir! B›rak›n›z ÖDP’li Hakan Tahmaz, “AKP’nin parlamentoyla ve belli akademik çevreyle s›n›rl› bir anayasa haz›rl›k sürecine itiraz edilmeli. Demokratik kat›l›mc›l›¤›n önü aç›lmal› ve bütün toplumsal kesimlerin tart›flmas›na f›rsat verilmesi için mücadele edilmeli,” diye hayk›rs›n! Ayr›, örgütlü ve (sadece verili tart›flmaya taraf olmay› hedeflemekle s›n›rlanmayan) elefltirel itiraz ile ba¤›ms›z s›n›f mücadelesi üzerinde yükseltilemedi¤i taktirde; güncel anayasa tart›flmas› “burjuva” s›n›rlar›n ötesine geçemeyecektir; bu gerçek ne unutulsun ne de gölgelensin! Sorun(umuz), burjuvazinin tarifledi¤i “reformlar”›n ötesinde yeni bir anayasa sorunudur... Bunun yolu da, D‹SK, KESK, TMMOB ve TTB’nin “Ça¤dafl Anayasa Hareketi”nin “bilim kurullar›”yla egemenlere “ak›l vermesi” falan de¤ildir!
32
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Aksine, Genelkurmay Baflkan› Orgeneral Göreceksiniz; burjuva s›n›rlar›n› aflamayan Büyükan›t’›n, “Türk ulusunun birli¤ini, Türki- bir burjuva belgenin -maddeler düzeyinde tart›ye Cumhuriyeti’nin laik yap›s›n› bozmak için fl›lmas›!- de¤il burjuva hegemonyay› aflmak, yürütülen sinsi planlar hergün ortaya ç›kmak- onu bir baflka bask›n versiyonu olan AB’cili¤in tad›r... Unutmay›n, Cumhuriyetimizin kurucu- pekifltirilmesinden ve Kemalizmin/ milliyetçilisu Mustafa Kemal Atatürk’ün: ‘Cumhuriyeti ¤in tersten güçlendirilmesinden baflka hiçbir kuranlar, onu korumaya da muktedir olmal›- fleye yol açmayacakt›r! d›rlar’ özdeyifli daima rehberimiz olacak ve bize Çözüm, güncel anayasa tart›flmalar›yla dikgüç verecektir,” tehdidini dillendirdi¤i; ya da te edilmek istenen s›n›rlar›n afl›lmas›nda, bunTürkiye Barolar Birli¤i Baflkan› Özdemir lar›n yüksek sesle dillendirilip, burjuva egeÖzok’un, “AKP ideolojisi içeren anayasa için ül- menli¤in (ve farkl› versiyonlar›n›n) elefltirilekeyi aya¤a kald›r›r›z,” dedi¤i koflullarda radi- rek, sergilenmesindedir! kal sosyalistlerin, güncel anayasa tart›flmalar›Evet, evet kimilerine “çok uçuk” gibi gelebin›n “d›fl›nda”, onun inkâr› ba¤lam›nda yeni bir len görüfllerimizle ne anlatmak istedi¤imizi, cumhuriyet ve anayasan›n taraf› olmalar› ge- belki de en iyi, Virgil’in, “Yapabilirler, çünkü rekmektedir... yapabileceklerini düflünüyorlar” sözleri özetler; Örne¤in bu tarafl›k; “ama”s›z, “fakat”s›zca ve elbette ne idü¤ü belli “sivil anayasa” tart›flve Albert Camus gibi, “Bir tek eylem vard›r ya- mas›na taraf olan pragmatik/ reel politiker çizrarl› olan: ‹nsan› ve yeryüzünü yeni bafltan dü- gilerin bunlar› kavramas› mümkün de¤ildir! zeltecek eylem,” diyebilmekli¤i yan›nda; örne“S‹V‹L -VE ‹DEOLOJ‹S‹Z- ANAYASA” MI! ¤in en önemli gündem maddelerinden olan “baO DA NE? r›fl” konusunda da V. ‹. Lenin’in, “Sürekli ve demokratik bar›fl isteyen herkes, hükümetler ile burjuvaziye karfl›, bir iç savafltan yana olmak Samuel Becket’in, “Godot’yu Beklerken”deki zorundad›r,” tezini savunabilme cüret ve karar- açars›zl›¤›ndan malûl özellikleriyle “Sivil -ve l›¤›na sahip olmal›d›r... ‹deolojisiz- Anayasa” yaygaralar›na; Barolar›n, “Ya güncel anayasal yurttafll›k konusu” mu? “Dayatmayla sivil anayasa haz›rlanamaz,”14 Evet, “Önemli olan, bugünkü vatandafll›k türünden anlams›z “itirazlar”› da efllik ediyor! düzenlemesiyle ileri gidilemeyece¤ini anlamak “Yaln›z ‘sivil anayasa’ sözüyle ne denmek isve farkl› varolufllar› bast›rmayan, onlara kendi- tendi¤ini pek anlayamad›m. ‘Özgürlükçü analeri olarak varolma ve varl›klar›n› idame ettir- yasa’ demek istiyorlar san›r›m...”15 türünden me hakk› tan›yan yeni bir vatandafll›k düzenle- tashihlere de muhatap olan “Sivil Anayasa” mesinin, Türkiye için ertelenemez bir ihtiyaç hayk›r›fllar›n›n sahiplerine hat›rlatmadan geçoldu¤unu kabul etmektir,”12 diyenler için “ana- meyelim: Devletin egemen s›n›flar›n bask› arayasal vatandafll›k” önemli olabilir; ama bu öne- c› oldu¤unu bilenler için “Anayasa’n›n sivili min “ederi”, ulusal sorunun, UKTH’n›n (F-Tip- olur” mu? Bu mümkün mü? çi) AB standartlar›nda “insan haklar›”na indirElbette de¤il! genmesinin onanmas›na da irca edilmemelidir! Anayasa devletin “asli hukuksal belgesi”dir; Siz bakmay›n, hayat›nda (üst perdeden!) devletin temel hukukudur; ve özü ve ifllevselli“ak›l da¤›tmaktan” baflka bir hikmet-i hüdas› ¤i itibariyle politik/ ideolojik/ s›n›fsald›r! olmayanlar›n, “Sivil Devletin temel ilanayasa giriflimi ve kelerini belirleyip, dütart›flmalar›, pekiflzenleyen bir “sözleflÒGenel ge•erÓ sšylenceye gšre anamekte olan liberalme” olarak anayasa, yasa, devletin temel kurulußu ile muhafazakâr hegedevlete yani siyasal kißilerin hak ve šzgŸrlŸklerini monyaya karfl› özgürolana aittir! dŸzenleyen ana, temel kanundur. lükçü solun bafllatmaDevlet ise, politik Ancak bir tanÝma gšre anayasa vas› gereken karfl›-hegealan›n merkezindeki/ tandaßa bazÝ haklar ve šzgŸrlŸkmonya mücadelesi eksenindeki bir bask› aç›s›ndan tarihsel bir ayg›t› olarak, sivil olaler veren deÛil, vatandaßÝn hak ve f›rsatt›r,”13 demelerimaz... Çünkü “sivil” šzgŸrlŸklerini kabul ettirdiÛi bir olan devlete ait olane! metindir. 33
Devrim Yolunda
KURTULUÞ eflitlik gibi Bat›l› de¤erlere iflaret etmektedir.”18 Ve nihayetinde özel mülkiyet rejimine ve onun selametine mündemiçtir! Kald› ki, XVII. yüzy›lda yaflam›fl Benedictus de Spinoza’n›n, “Siyaset Üzerine Seçmeler” bafll›kl› yap›t›nda “Ayakta kalabilen devlet, tüm yönleriyle tamamland›ktan sonra art›k yasalar› bozulmayan devlettir. Çünkü yasalar, devletin ruhudur. Onlar varl›klar›n› koruduklar› ölçüde zorunlu olarak devlet de ayakta kal›r. Yasalar›n ak›ldan baflka dayana¤› yoksa geçerlilikleri çok azd›r ve kolayca dirençleri k›r›l›r,” denir ve eklenir: “Site (devlet) ne kadar iyi düzenlenmifl olursa olsun, kurumlar› ne kadar yetkin olursa olsun s›k›nt› anlar›nda herkes, ço¤u kez görüldü¤ü gibi kendini korkulu bir bozguna kapt›r›nca, insanlar gelece¤i de yasalar› da unutarak korkunun uzlaflt›¤› yana teslim olurlar; bütün bak›fllar zaferin ortaya ç›kard›¤› adama çevrilir. O tüm yasalar›n üstüne konur, iktidar› geniflletilir (olabileceklerin en kötüsü) ve tüm kamu iflleri ona teslim edilir. Roma Devleti’nin y›k›lmas›na da bu neden oldu.” Yani anayasalar, olsa olsa, demir yumru¤un kadife eldivenleridir; hepsi bu! Tarihsel örneklerin de defalarca kan›tlad›¤› üzere, kimsenin buna “Hay›r” deme flans› da yoktur! Burada durup, bir fleyin daha alt›n› çizmek gerekiyor: Anayasa(lar) sorununun tarihsel seyr-ü seferinde “Osmanl›-Cumhuriyet devaml›l›¤›”19 gerçe¤i göz ard› edilmemeli; unutulmamal›d›r; hem de 1876 tarihli Kanun-i Esasî’sinden 1924’e ya da 1961’den 1982’ye kadar...
maz... “Sivil, devlet-d›fl›”l›kt›r... (Frans›zca’dan dilimize geçmifl olan “Sivil” kelimesinin Türkçe de birden fazla anlam› vard›r. “Sivil” sözcü¤ü hukuk dilimize Frans›zlar›n Code Civil’i ile girmifltir ki buradaki anlam›n›n yurttafll›k oldu¤u bellidir ve bunun civilisation=uygarl›k kavram› ile bir ilgisi bulunmamaktad›r. Sivil kelimesi dilimizde en çok askerî-olmayan karfl›l›¤› olarak genifl bir kullan›m alan›na sahiptir.) Ancak anayasa dedi¤in yerde, boylu boyunca devlet vard›r; olmak zorundad›r... Kanarya Sevenler Derne¤i “sivil” olabilir, ama anayasa asla... Bu bir! ‹kincisi de, en az birincisi kadar vahim olan flu “ideolojisizlik” manipülasyonu! Bilmiyor olamazs›n›z: Kavram kargaflas›n›n en fiyakal›s› bilinçli olarak yarat›lm›fl olan›d›r! T›pk› Türker Alkan’›n ifade etti¤i gibi, “Kafa kar›flt›racak günler geliyor, haberiniz olsun! ‘Yeni anayasa’ tart›flmalar› çok toza dumana neden olacak. fiimdiden bafllad› bile. “Liberal ve demokratik bir anayasa ideolojiye yer vermemelidir” deniyor. Çok fl›k ve zarif bir söz. ‹yi de, ‘liberalizm’ ideoloji de¤il midir? Serbest pazar ekonomisinin kendisi ideolojik bir varsay›m de¤il midir? Bireysel ç›karlar›n ençoklaflmas› ile toplumsal yararlar›n da ençoklaflaca¤›, ideolojik bir önerme de¤il midir?”16 Siz bakmay›n Ergun Özbudun’un, “Sivil Anayasan›n tümüyle yerli bir ürün” olarak ortaya ç›kaca¤› iddias›na!17 Yukar›da defalarca ifade etti¤imiz gibi, tart›flt›¤›m›z konu bir s›n›f›n iktidar icras›d›r; bunun yereli olmaz; bu evrenseldir; ve elbette yerel tonlar da tafl›yabilir! Kabaca “modernizmin çocu¤u” olarak da tan›mlanmas› mümkün olan anayasalara iliflkin olarak, “ölü ve sakat do¤umlar” gerçe¤ini de göz ard› etmeden flunlar›n alt›n› çizelim: “Modernite, Demokrasi ve Din”de Samir Amin’in, “Modernite, insanlar›n bireysel ve kolektif olarak tarihlerini yapt›klar›, bu amaçla yeni fleyler keflfetme ve gelene¤e itaat etmeme haklar› oldu¤u ilkesine dayan›r. Bu ilkeyi ilan etmek, Feodal H›ristiyan Avrupa da dahil, tüm premodern toplumlar› düzenleyen temel ilkeden kopmak demektir. ‹flte modernite böyle bir iddia ile ortaya ç›kt›,” dedi¤i “... ‘Modern’ sözcü¤ü Ayd›nlanma, Sanayi Devrimi, ço¤ulcu demokrasinin ürünü olan bireycilik, laiklik ve
SÜREKL‹L‹K ‹Ç‹NDE KOPUfi = 1961-1982 ANAYASALARI = ASKER‹ VESAYET
Gerçekten de Ertu¤rul Kürkçü’nün, “12 Eylül’ü tek bir cümleyle özetlemeye kalk›fl›rsak, ‘gericili¤i toplumun bütün dokular›na bulaflt›rm›fl’ oldu¤unu söyleyebiliriz. Bu sadece reaksiyonerlik, gericilik, tepkicilik anlam›nda de¤il, obstrankrünizm anlam›nda, yani cahilli¤in, bilgisizli¤in mediokritenin iyi bir fley oldu¤unun kabullenilmesi, vas›fs›zl›¤›n erdem gibi görülmesi anlam›nda, baya¤› bir fikre ulafl›larak da sonuçland›. Bu, hâlâ savuflturulabilmifl de¤il, hâlâ onun içinde sürükleniyoruz,” diye tan›mlad›¤› ABD ile do¤rusal iliflkileri olan, askeri vesayetin doruk noktas› olarak askeri darbe hu-
34
Devrim Yolunda
KURTULUÞ kuk(suzlu¤)u, olanca netli¤iyle “12 Eylül Belge- tersini yüklenen, onun için de kötü bir anayasa si”ne yans›m›flt›r! olan 1961 Anayasas›. Demokratik kamuoyu hâÖrne¤in, günlerde Kenan Evren’in, “1982 lâ ‘1982’ye karfl› 1961’ ortodokslu¤uyla yan›lAnayasas›’n› Devlet Ad›na Tan›tma Program›” makta. ile ilgili yurt gezisi çerçevesinde 3 Kas›m 1961 koruyucu ve gelifltirici özgürlükler reji1982’de Edirne’deki konuflmas›nda dedi¤i gibi, miyle, sivil yarg›n›n ba¤›ms›zl›¤›na ve yarg›sal “Bu Anayasa [yani 12 Eylül Belgesi-b.n.] 1961 denetimine dayanan hukuk devleti anlay›fl›yla, Anayasas›’ndakinden çok daha ileri, çok daha kesinlikle 1982’den üstün bir anayasa. Ama kagenifl, çok daha ayr›nt›l› ve yenidir...” bul etmek gerekir ki, devlet yap›s›n› militarize Bu saptamaya dikkat edin! “Es” geçmeyin! eden, askeri bürokrasiyi ‘yürütmenin içinde yüEvren’in ifade etti¤i gibi, “1961 Anayasas› ve rütme’, askeri yarg›y› ‘yarg› içinde yarg›’ yapan Devlet Anlay›fl›”20 askeri vesayetle uyum için- yanlar›yla 1982’nin prototipini de oluflturan da dedir... o... Gerçekten de Mümtaz Soysal’›n, “UnutmaHer iki anayasa da... temel ideolojisi Kemamak gerekir ki, 1961 ve 1982 Anayasalar›, yap›- lizm olan anayasalard›r...”23 l›fllar›nda izlenen yöntem ve a¤›r basan güç ne Kemalist askeri vesayetin betimledi¤i belgeolursa olsun, halk oylamas›na sunulan meflru- lerin afl›lmas› m›? O, gündemdeki “tart›flmalaluklar›n› bu yoldan kazanan ve birer ‘toplum r›n” ötesindeki bir konudur; bu ne unutulmal›, sözleflmesi’ niteli¤i edinmelerini halk›n oylar›- ne de unutturulmamal›d›r! na dayand›ran belgelerdir,”21 vurgusuyla “vafTASLA⁄IN TASLA⁄INA KENAR NOTLARI tiz” etti¤i askeri vesayet (ve “milli birlik” ülkülerinin) anayasalar› “askeri”dir! “... ‘Askeri demokrasi’ deyimi, 1960’da askeYukar›da bütün söylenenler bir an olsun ri darbeler 盤›r›n› açan 27 May›sç›lardan biri ak›ldan ç›kart›lmaks›z›n, Profesör Ergun Özbutaraf›ndan önerilmifltir. Bu ihtilalciye göre dun baflkanl›¤›nda bir akademisyenler heyetin‘Türkiye, siyasi dengeler ve bilhassa ordu-ikti- ce haz›rlan›p, bu sat›rlar›n yaz›ld›¤› s›ralarda dar dengesi bozuldu¤u zamanlar bunal›ma gir- AKP komisyonunca son biçimi verilen ve son mifl, askeri müdahalelere maruz kalm›flt›r.’ birkaç gün içerisinde “sanal ortamda” dolafl›mMontesquieu’nun da bulunan “Sivil” ‘kuvvetler ayr›m›’ ilAnayasa tasla¤›n›n, kesine Türkiye’ye özhaz›rlat›c›lar›n ve haAnayasa, MeclisÕte •oÛunluÛu elinde gü bir almafl›k (!) getiz›rlay›c›lar›n “niyetletutan AKP hŸkŸmeti tarafÝndan ren bu yaklafl›m, 1961 ri”nin okunmas› aç›siparißle hazÝrlatÝlmÝß, ve hazÝrlÝk Anayasas›’na konulan s›ndan önemli olaca¤› sŸreci 5-6 akademisyen ile sÝnÝrlÝ MGK arac›l›¤›yla gerkan›s›nday›z. kalmÝßtÝr. Taslak ancak AKP kurçeklefltirilmek istenÖncelikle, çokça maylarÝnÝn elinden ge•tikten sonmiflti. 1981 Anayasadile getirilen bir itirara kamuoyunun tartÝßmasÝna a•Ýs›’n›n bu ‘denge’yi daz› bir kez daha vurgulacaktÝr. Yani bu belge geniß topha da pekifltirmeyi layal›m: Anayasa, lumsal kesimlerin uzlaßÝsÝyla faamaçlad›¤›n› söyleyeMeclis’te ço¤unlu¤u biliriz.”22 elinde tutan AKP hülan deÛil, dŸpedŸz bir AKP belgekümeti taraf›ndan siÖzetle “1961 Anasi olarak hazÝrlanmÝßtÝr. AKP Anapariflle haz›rlat›lm›fl, yasas› baz›lar›n›n idyasa taslaÛÝ, emek cephesi ve topve haz›rl›k süreci 5-6 dia etti¤i gibi, baz›lalumsal muhalefete karßÝ Ò1982 ruakademisyen ile s›n›rr›n›n da sand›¤› gibi huÓnu aynen koruyup baskÝcÝ nil› kalm›flt›r. Taslak çok iyi bir anayasa deteliÛini bŸyŸk šl•Ÿde deÛißtirancak AKP kurmayla¤ildir. Özgürlükleri meksizin sŸrdŸrŸrken, sermayer›n›n elinden geçtikk›s›tlarken, yürütmenin elini genißletmektedir. Bu ten sonra kamuoyuyi ve yönetimi bafl›bofl alanda herhangi bir burjuva libenun tart›flmas›na aç›b›rakan, yani bir anaral partiden tek farkÝ, dinsel •evrelacakt›r. Öte yandan, yasan›n görmesi gerelere tanÝdÝÛÝ ÒbonusÓturÉ iktidar partisi, gelen ken asli ifllevin tam
35
Devrim Yolunda
KURTULUÞ elefltirileri Anayasa metnine -e¤er yans›yacaksa- nas›l ve hangi mekanizmayla sonuçlanaca¤› konusunda hiçbir fley söylememektedir. Neticede taslak Meclis’te oylanarak kesinleflecektir. Yani bu belge genifl toplumsal kesimlerin uzlafl›s›yla falan de¤il, düpedüz bir AKP belgesi olarak haz›rlanm›flt›r. Sonuçta halk oylamas›na sunulacak olmas› bu durumu de¤ifltirmez; hat›rlanaca¤› üzere 1981 Anayasas› da halk oylamas›na sunulmufl ve büyük bir ço¤unlukla kabul edilmifltir. Dahas›, “halk›m›z›n” bu tür oylamalarda fazla “elefltirel ve titiz” davranmad›¤› da bir veridir.24 “Sivil ve özgürlükçü” ilan edilen yeni Anayasa’ya kabaca bir göz atmak dahi, haz›rlanan metnin özgürlükler konusunda hiç de “bonkör” olmad›¤›n› gözler önüne serecektir. Nas›l m›? Metinde hemen her özgürlük belirtildikten hemen sonra, “millî güvenli¤in, kamu düzeninin, genel sa¤l›¤›n, baflkalar›n›n hak ve hürriyetlerinin korunmas› veya suç ifllenmesinin önlenmesi amaçlar›yla s›n›rlan”d›r›labilece¤i ilan edilmektedir. Örnek mi? Hemen s›ralayal›m: - Haberleflme, ancak “Millî güvenli¤in, kamu düzeninin, genel sa¤l›¤›n, genel ahlâk›n veya baflkalar›n›n hak ve hürriyetlerinin korunmas› veya suç ifllenmesinin önlenmesi sebepleriyle usulüne uygun olarak verilmifl hâkim karar› olmad›kça; yine bu sebeplere ba¤l› olarak gecikmesinde sak›nca bulunan hâllerde kanunla yetkili k›l›nm›fl merciin yaz›l› emri bulunmad›kça”, engellenemez ve gizlili¤ine dokunulamaz(d›r). (md.22.2) - Yerleflme hürriyeti, “suç ifllenmesini önlemek, sa¤l›kl› ve düzenli kentleflmeyi gerçeklefltirmek, kamu mallar›n› korumak; seyahat hürriyeti ise suç soruflturma veya kovuflturmas› sebebiyle, genel sa¤l›¤› korumak yahut suç ifllenmesini önlemek amaçlar›yla s›n›rlanabilir”. (md.23.2) - Düflünce, kanaat ve vicdan özgürlü¤ünün kullan›lmas›; “millî güvenli¤in, kamu düzeninin, genel sa¤l›¤›n, genel ahlâk›n, baflkalar›n›n flöhret veya haklar›n›n, özel veya aile hayat›n›n korunmas›, suçlar›n önlenmesi, devlet s›rr› olarak usûlünce belirtilmifl bilgilerin aç›klanmamas›, yarg›n›n ba¤›ms›zl›k ve tarafs›zl›¤›n›n sa¤lanmas›, savafl k›flk›rt›c›l›¤›n›n engellenmesi, her türlü ayr›mc›l›k, düflmanl›k veya kin ve nefret savunuculu¤unun önlenmesi amaçlar›yla s›n›rlanabilir.” (md.26.3) Tabii “hürdür, san-
sür edilemez” denilen bas›n da. (md.27.2) Dahas›, “süreli ve süresiz yay›nlar hâkim karar›yla, gecikmesinde sak›nca bulunan hâllerde ise kanunun yetkili k›ld›¤› merciin emriyle toplat›labil”ecektir. (md.27.7) - “Herkes, diledi¤i alanda çal›flma, teflebbüs ve sözleflme hürriyetlerine sahiptir.” (md.29.1), ama, “ Çal›flma, teflebbüs ve sözleflme hürriyetleri, millî güvenli¤in, genel sa¤l›¤›n, genel ahlâk›n veya baflkalar›n›n hak ve hürriyetlerinin korunmas› amaçlar›yla s›n›rlanabilir” (md.29.2). - “Herkes, önceden izin almaks›z›n dernek kurma, bunlara üye olma ve üyelikten ayr›lma hürriyetine sahiptir,” (md.30.1) ama; “Dernek kurma hürriyeti millî güvenli¤in, kamu düzeninin, genel sa¤l›¤›n, genel ahlâk›n, baflkalar›n›n hak ve hürriyetlerinin korunmas› veya suç ifllenmesinin önlenmesi amaçlar›yla s›n›rlanabilir (md.30.2); hatta, “Dernekler, kanunun öngördü¤ü hâllerde hâkim karar›yla kapat›labilir veya faaliyetten al›konulabilir. Ancak, gecikmesinde sak›nca varsa millî güvenli¤in, kamu düzeninin, suç ifllenmesini veya suçun devam›n› önlemenin yahut yakalaman›n gerektirdi¤i hâllerde, kanunla yetkili k›l›nan merci, derne¤i faaliyetten men edebilir.” (md.30.3) - Toplant› ve gösteri yürüyüflleri düzenlemek tabii ki serbesttir, ama “, millî güvenli¤in, kamu düzeninin, genel sa¤l›¤›n, genel ahlâk›n, baflkalar›n›n hak ve hürriyetlerinin korunmas› veya suç ifllenmesinin önlenmesi amaçlar›yla s›n›rlanabilir”ler. (md.31.2) - Siyasi partiler, “demokratik siyasî hayat›n vazgeçilmez unsurlar›”d›r (md.37.1) tabii, ama, “tüzük ve programlar› ile fiilleri, insan haklar›na, Devletin ba¤›ms›zl›¤› ve bölünmez bütünlü¤üne, demokrasiye, cumhuriyete ve lâikli¤e ayk›r› olamaz” (md.38.1). Ya olursa m›? Anayasa Mahkemesi taraf›ndan kapat›lmalar›na karar verilebilir. (md.38.6) - Ve nihayet, “Sendika kurma hakk›, millî güvenlik, kamu düzeni, baflkalar›n›n hak ve hürriyetlerinin korunmas› ile suç ifllenmesinin önlenmesi sebepleriyle s›n›rlanabilir” (md. 47.3); “Toplu ifl sözleflmesi ve grev haklar›, millî güvenli¤in, kamu düzeninin, genel sa¤l›¤›n, baflkalar›n›n hak ve hürriyetlerinin korunmas› veya suç ifllenmesinin önlenmesi amaçlar›yla s›n›rlanabilir” (md.48.3). “Peki bu hükümlerin, “yeni” Anayasa’n›n gerekçesinde ‘otoriter ve devletçi felsefe’den malûl
36
Devrim Yolunda
KURTULUÞ oldu¤u ilan edilen 1982 Anayasas›’ndan fark› ne?” diye sordu¤unuzu duyar gibiyiz. Hay›r, AKP Anayasas›, “millî güvenlik” konular›nda 12 Eylül rejimi kadar hassas gözüküyor. AKP Anayasas›’n›n “liberal”li¤i baflka alanlarda ortaya ç›k›yor. Örne¤in, vak›f üniversitelerini “kazanç amaçl› olmama” kofluluna ba¤l› olmaktan ç›kard›¤›nda (md.100.1); Devletin, “para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalar›n›n sa¤l›kl› ve düzenli ifllemelerini sa¤lay›c› ve gelifltirici (…) tedbirleri” alaca¤›n› ilan etti¤inde (md.126.1); 1982 Anayasas›’ndaki, “Tar›m, hayvanc›l›k ve bu üretim dallar›nda çal›flanlar›n korunmas›” hükmünü kald›rd›¤›nda, “Orman olarak muhafazas›nda bilim ve fen bak›m›ndan hiçbir yarar görülmeyen ve tar›m alanlar›na veya baflka alanlara dönüfltürülmesinde kesin yarar oldu¤u tespit edilen yerler; 23 Temmuz 2007 tarihinden önce bilim ve fen bak›m›ndan orman niteli¤ini tam olarak kaybetmifl olan tarla, ba¤, meyvelik, zeytinlik gibi çeflitli tar›m alanlar›nda veya hayvanc›l›kta kullan›lmas›nda yarar oldu¤u tespit edilen araziler ve flehir, kasaba ve köy yap›lar›n›n toplu olarak bulundu¤u yerler”in orman vasf›n› yitirdi¤ini ve bunlar›n gerçek ve tüzel kiflilere sat›labilece¤ini ilan etti¤inde (md.131.4a,b,c); “Tabiî servetler ve kaynaklar›n (…) arama ve iflletmesinin Devletin özel teflebbüsle ortakl›k suretiyle veya do¤rudan do¤ruya özel teflebbüs eliyle yap›lmas›”na (md.130); k›y›larla sahil fleritlerinin özel kullan›m›na cevaz verdi¤inde (md.132.3); k›sacas› ya¤mac›l›¤›n önünü açt›¤›nda… Tabii bir de flu malûm ve mahut “laiklik” meselesi var. AKP Anayasas›, bu konuda da oldukça giriflimci gözüküyor. “Sivil” Anayasa’n›n gerekçesinde “Devletin, tüm dinî inan›fllar kars›s›nda eflit mesafede durarak, herkesin inançlar›na uygun flekilde yaflamas› için gerekli ortam› sa¤lama yükümlülü¤ü”nden söz ediliyor edilmesine, ama Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›, aynen korunuyor! (md.103) Daha da vahimi, yurttafllar, “tüm dinî inan›fllar kars›s›nda eflit mesafede duracak” Devletten, çocuklar›n›n “e¤itim ve ö¤retiminin ana ve baban›n dinî ve felsefî inançlar›na göre yap›lmas›n› isteme hakk›na” sahip k›l›n›yorlar (md.24.4). Bir baflka deyiflle devlet, Nakflîbendî’ye Nakflibendî, Ticanî’ye Ticanî, Nurcu’ya Nurcu inançlar›na uygun e¤itim vermekle yükümlendiriliyor!
Fazla söze hacet yok; AKP Anayasa tasla¤›, emek cephesi ve toplumsal muhalefete karfl› “1982 ruhu”nu aynen koruyup bask›c› niteli¤ini büyük ölçüde de¤ifltirmeksizin sürdürürken, sermayenin elini geniflletmektedir. Bu alanda herhangi bir burjuva liberal partiden tek fark›, dinsel çevrelere tan›d›¤› “bonus”tur… “SONUÇ” (MU?)!
Foucault’nun, “‹ktidar›n oldu¤u yerde direnme vard›r” ifadesinden hareketle; iktidar belgesi olan anayasa tart›flmalar›n›n da bir direnme ve dolay›s›yla da teflhir ile örgütlenme alan› oldu¤u ya da Sun-Tzu’nun, “Taktikleri olmayan strateji zafer giden en uzun yoldur. Stratejisi olmayan taktikler ise yenilgiden önceki gürültüdür,” uyar›s› bir an dahi unutulmamal›d›r. Ancak bu yetmez; söz konusu alan›n sadece (bir devlet biçimi olarak!) “demokrasi” ve “demokratikleflme” söylencelerine terk edilmeden; burjuva iktidar iliflkilerinin afl›lmas› için kullan›lmas› kilit önemdedir. Hay›r; “Hukukun üstünlü¤ünü” tart›flmak, durmadan bundan söz etmek, bunu ak ka¤›tlara kaydetmek bir iktidar tart›flmas› de¤ildir. Burjuva iktidar, “Hukukun üstünlü¤ü”nden söz etse de, (Alt›n Post’u, Gladio’su, Kontgerilla’s›, Susurluk’u, fiemdinli’siyle!) bunun güvencelerini vermez, veremez... Çünkü burjuva iktidar› anayasas› ne kadar “kusursuz” olursa olsun, güvencesini vermedi¤i “raison d’état”n›n gerekliliklerini varsayar... O hâlde anayasay›, sadece “Hukukun üstünlü¤ü” belgesi olarak düflünüp, tarif ederek tart›flmak yanl›flt›r; do¤ru olan bu tart›flman›n merkezine iktidar iliflkilerini koymak, koyabilmektir... O hâlde, flimdi mevcut anayasa tart›flmalar›n›n “Cumhuriyet”i,25 “Cumhuriyet Devleti”ni (tarihi + gerçe¤ini + resmi ideolojisini) tart›flmas› gerekmektedir... Buna haz›r m›y›z? Bunu baflarabilecek miyiz? Ya da burjuva iktidar koflullar›nda hukukun üstünde mutlaka bir fleyler oldu¤undan; yani egemenlik kay›ts›z flarts›z milletin de¤il, aksine burjuvazinin oldu¤unu dillendirip; tart›fl›lan eski ve “yeni” anayasan›n sözde olmasa da özde burjuvazinin, parababalar›n›n oldu¤u gerçe¤ini y›¤›nlara mal edebilecek miyiz? Veya bizlere “normal” olarak sunulan bu
37
Devrim Yolunda
KURTULUÞ 4
tart›flmada, “normal”in egemen ideolojinin “anormali” oldu¤unu yani bizlere “muhalefetsizlik”i dayatt›¤›n› kavrayabilecek miyiz? Diyeceklerimizi, “Ne yap›lmal›”n›n yan›t›n› veren Paulo Freire’nin flu sat›rlar›yla noktalayal›m: “O hâlde, ezilenlerin büyük insani ve tarihi görevi fludur: Kendilerini ve ayn› zamanda da ezilenleri özgürlefltirmek. ‹ktidar›n› kullanarak ezen, sömüren ve gasp eden ezenler, bu iktidardan ne ezilenleri ne de kendilerini özgürlefltirme gücünü alamazlar. Sadece ezilenlerin zay›fl›¤›ndan do¤an erk, hem ezilenleri hem de ezenleri özgürlefltirecek kadar kuvvetli olacakt›r. Ezilenlerin zay›fl›¤› karfl›s›nda ezenlerin erkinin ‘yumuflatmak’ yolundaki herhangi bir giriflim kendini hemen hemen her zaman sahte yüce gönüllülük fleklinde ortaya koyar, hatta asla bunun ötesine geçmez. ‘Yüce gönüllükleri’ni sürekli ifade etme f›rsat›na sahip olmak için ezenler ayn› zamanda adaletsizli¤i de ebedilefltirmek zorundad›rlar. Adaletsiz bir sosyal düzen; ölüm, çaresizlik ve sefaletle beslenen bu yüce ‘yüce gönüllük’ün sürekli kayna¤›d›r; bu da sahte yüce gönüllük da¤›t›c›lar›n›n, bu yüce gönüllü¤ün kayna¤›na en ufak bir tehdit yöneldi¤inde niçin pani¤e kap›ld›klar›n› aç›klar. Gerçek yüce gönüllük, sahte yard›mseverli¤i besleyen nedenleri yok etme mücadelesinin ta kendisindedir. Sahte yard›mseverlik, korku içindekileri, boyun e¤dirilmiflleri, ‘hayat›n reddedilmiflleri’ni, titrek ellerle avuç açmak zorunda b›rak›r. Gerçek yüce gönüllük bu ellerin ister bireylere ister halklara ait olsunlar- yard›ma giderek daha az gerek duymas›n›, ifl gören ve dünyay› dönüfltüren insan elleri hâline gelmesini sa¤lamaya çal›flmaktan geçer”!26
Ergun Özbudun, "Anayasa Savafllar›", Zaman, 23 A¤ustos 2007, s. 20. 5 Soner Yalç›n, "‹lk Anayasay› '‹slâmc› Liberaller' Haz›rlad›", Hürriyet, 5 A¤ustos 2007, s. 21. 6
Yaflar Günefl, "‹ktidar›n Neli¤ine Yönelik Baz› ‹lgiler", Felsefe Yaz›n, No: 4, Ocak-fiubat 2005, s. 31-32. 7
Cem Ero¤ul, Demokrat Parti Tarihi ve ‹deolojisi, ‹mge Yay., ‹kinci bask›, 1990, s. 182.
8
Levent Toprak, "Anayasa Sorununa S›n›fsal Bak›fl", Marksist Tutum, No: 30, Eylül 2007, s. 3-4-5. 10 Prof. Dr. ‹brahim Ortafl, (Çukurova Üniversitesi), "Anayasa Nedir? Ne De¤ildir? Yeni Bir Anayasaya Gereksinim Var m›?-1", asportas@cu.edu.tr, 14 Eylül 2007 17:53:46. 11
Server Tanilli, Devlet ve Demokrasi, s. 3.
12
Vahap Coflkun, "Anayasal Vatandafll›k", Radikal ‹ki, 2 Eylül 2007, s. 1-8. 13
Ahmet ‹nsel, "74 Y›l Sonra Yeniden Sivil Anayasa", Radikal ‹ki, 2 Eylül 2007, s. 1-8.
14 Demet Bilge Ergün, "... 'Sivil' Anayasa Tasla¤› Neden Sivillerden Gizli?", Radikal, 4 Eylül 2007, s. 6. 15
Türker Alkan, "Sivil Anayasa Ne Demek?", Radikal, 15 Eylül 2007, s. 5.
16 Türker Alkan, "‹deolojisiz Anayasa!", Radikal, 11 Eylül 2007, s. 5. 17
"Sivil Anayasa Tümüyle 'Yerli' Olacak", Zaman, 24 A¤ustos 2007, s. 13. 18
Nilüfer Göle, Modern Mahrem, Metis Yay. s. 20.
19
Kadir Cang›zbay, Hiçkimsenin Cumhuriyeti, Ütopya Yay., 2000, s. 11-19.
20
27 May›s 1960 Devrimi, Kurucu Meclis ve 1961 Anayasas›, Editör: Suna Kili, Boyut Yay., 1998 içinde Suna Kili, "1961 Anayasas› ve Devlet Anlay›fl›", s. 51-70. 21 Mümtaz Soysal, 100 Soruda Anayasan›n Anlam›, Gerçek Yay., Gözden geçirilmifl yedinci bask›, 1987, s. 12. 22 Taner Timur, Türkiye'de Çok Partili Hayata Geçifl, ‹letiflim Yay., 1991, s. 111. 23 Taha Parla, Türkiye'de Anayasalar, ‹letiflim Yay., 1991, s. 135-136. 24 Aksi durumda, "Transatlantik E¤ilimler 2007" araflt›rmas›n›n, "Türkiye'de son 1 y›lda ABD'ye sempatiyle bakanlar›n oran› yüzde 20'den yüzde 11'e, AB'ye olumlu bakanlar›n oran› ise yüzde 45'ten yüzde 26'ya düfltü"¤ünü ortaya koydu¤u bir ortamda, "ABD'ci ve AB'ci" AKP'nin oylar›n yüzde 47'sini almas›n› aç›klamak mümkün de¤ildir. ("ABD ve AB'ye So¤u¤uz", Cumhuriyet, 7 Eylül 2007, s. 10.)
19 Eylül 2007 13:49:02, Ankara.
NOTLAR 1
Nizamülmülk, Siyasetname, Dergâh Yay., 1981.
9
John Lubbock.
2
Edibe Sözen, "Merkez Sa¤ ve Sol Biziz", Tercüman, 3 A¤ustos 2007, s. 9.
25
3 H. Gökhan Özgün, "Türkiye Anayalanlar›", Radikal, 14 Eylül 2007, s. 7.
26
Bkz: David Held, "Cumhuriyetçilik: Özgürlük, Öz-Yönetim ve Aktif Yurttafl", Cogito, No: 15, Yaz 1998, s. 37-67. Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, çev: D. Hattato¤luE. Özbek, Ayr›nt› Yay., 2003, s. 22-23.
38
ANAYASA DEÚÜÞÜKLÜKLERÜ †ZERÜNE ÞABAN ÜBA
“‹lerleyen bir toplumun anayasas›nda aranacak ilk koflul, anayasan›n o toplumun ilerlemesine ayak uydurmas›d›r” -Edward S. Corwin
1) B‹R‹NC‹ MEfi fiR RUT‹YET’‹N ‹LANI VE KANUN-I ESAS‹
dönemde oluflan 1876 Kanun-› Esasi’sine göre oluflan Meclis, anayasa hukuku bak›m›ndan “padiflah›n mutlak otoritesini halk›n temsilcilerinden meydana gelen bir parlamento ile s›n›rlayan meflruti monarfli” ortam›nda oluflmufltu. Anayasa’n›n “Meclis-i Umumi” bafll›¤›n› tafl›yan beflinci bölümü Osmanl› Devleti’nin parlamentosunu oluflturuyordu. Bu parlamento biri “Heyet-i Ayan”, di¤eri de “Heyet-i Mebusan” olmak üzere Ayan ve Mebusan meclisleri (Meclis ve Senato) görevi yapan iki yasama organ›ndan meydana gelmiflti. Ayan Meclisi, baflkan ve üyeleriyle birlikte do¤rudan Padiflah taraf›ndan ve Mebusan Meclisi’nin 1/3’ü kadar say›da seçiliyordu. Ayan Meclisi’ne üye olabilmek için 61. maddede, “eserleri ve davran›fllar›yla kamuca tan›nm›fl ve onun itimad›na lay›k olmak ve devlet ifllerinde övgüye flayan hizmetleri geçmifl ve 40 yafl›n› geçmifl olmas›” gibi koflullar bulunmaktad›r. Ayan Meclisi, Mebusan Meclisi’nden gelen kanunlar› ve devlet bütçesini ikinci bir merci olarak gözden geçirir, kabul veya de¤ifltirilmek üzere Mebusan Meclisi’ne geri gönderirdi. Mebusan Meclisi’nin üye say›s›, Osmanl› uyruklar›ndan her 50 bin erkek nüfusa bir kifli olmak üzere gizli oyla seçiliyordu. Milletvekili olabilmenin koflullar›n› içeren 68. madde flöyleydi: “Osmanl› devleti tebas›ndan olmak, nizam-i mahsus gere¤ince muvakkaten hizmet-i ecnebide bulunmamak, Türkçe bilmek, 30 yafl›n› bitirmifl bulunmak, seçim esnas›nda bir kesimin hizmetkarl›¤›nda bulunmamak, iflas ile mahkum olmamak veya oldu¤u takdirde iade-i itibar eylemifl bulunmak, kötü hallerle flöhret
Türkiye tarihinin ilk anayasas› diyebilece¤imiz bu anayasa Kanun-› Esasi ad›yla da bilinmektedir. Birinci Meflrutiyet’in ilan›yla birlikte 23 Aral›k 1876 y›l›nda kabul eden Kanun-› Esasi, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda mutlak monarfliden anayasal› monarfliye geçifli belirleyen ve meflrutiyet rejiminin temelini atan bir anayasad›r. Frans›z Anayasas› temel al›narak 28 kiflilik Cemiyet-i Mahsusa taraf›ndan haz›rlanan taslak metin, Heyet-i Vükela’da (Bakanlar Kurulu) kesin biçimini ald›ktan sonra padiflah›n bir Hatt-› Hümayunu ile ilan edilmifltir. Bir askeri müdahale ile gerçekleflen Birinci Meflrutiyet ve Kanun-u Esasi dönemi çok k›sa sürmüfltür. Askeri müdahale s›ras›nda öldürülen Sultan Aziz'in yerine tahta ç›kar›lan Sultan Murat akli dengesinin bozuk olmas›ndan dolay› 3 ay sonra tahttan indirilmifl ve yerine Meflrutiyet'i ve Anayasa'y› ilan etme kofluluyla ‹kinci Abdülhamit tahta ç›kar›lm›flt›. 23 Aral›k 1876'da Birinci Meflrutiyet'i ilan etmesinin ard›ndan 5 fiubat 1877’de Sadrazam Mithat Pafla'y› görevden al›p sürgüne gönderen Abdülhamit Meclis-i Mebusan› da 19 Mart 1877 de açm›flt›. Ancak 22 Haziran 1877’de bafllayan Osmanl›-Rus Savafl›'n› ve bu savaflta Osmanl› Devleti'nin yenilgisiyle sonuçlanmas›n› bahane eden Abdülhamit, Meclis-i Mebusan› 13 fiubat 1878 de süresiz olarak kapatt›. Böylelikle 1876 Anayasas› da (Kanun-› Esasi) rafa kald›r›lm›fl oldu. Birinci Meflrutiyet’in ilan› ile bafllayan bir
39
Devrim Yolunda
KURTULUÞ kazanmamak, evvelce hacir alt›na al›nm›fl ise üzerindeki hacir kald›r›lmak, medeni haklardan sak›t olmam›fl bulunmak, ecnebi tabiiyeti iddias›nda bulunmamak”. Milletvekili seçimleri 4 y›lda bir yap›l›yor, yeniden seçilmek mümkün olabiliyor ve “seçilenler sadece kendini seçen uyruklar›n de¤il, bütün Osmanl›lar›n vekili” (Madde-71) say›l›yordu. Anayasan›n 66. maddesine göre milletvekili seçimleri de “Talimat-› Muvakkate” denilen bir Kararname ile yap›lm›flt›. Bu Kararnamede, milletvekillerinden istenilen flartlar anayasan›n 68. maddesinde belirtilen esaslardan farkl› olarak flöyle saptanm›flt›: “1-Her veçhile emin ve itimada lay›k olmak, bunun için de ahlak›n›n ve gidiflinin temizli¤i ve dürüstlü¤ü ile maruf bulunmak. 2-Yirmi befl yafl›ndan afla¤› olmamak. 3-Devletin resmi dili olan Türkçe’yi bilmek. 4-Seçildi¤i vilayet ahalisinden olmak. 5Adi veya siyasi bir cinayet ve cünha ile mahkum olmamak. 6-Türkiye’de az çok emlak sahibi olmak.” Seçimler iki dereceli yap›lacak ve bunun için birinci ve ikinci seçmenlerin seçilmesi gerekecekti. Ancak bu konunun da zaman kayb›na neden olaca¤› düflünülerek geçici olarak pratik bir yöntem uygulanm›flt›. Buna göre, ülkenin ‹stanbul ve çevresi ‹zmit ile di¤er k›sm› olmak üzere ikiye ayr›lm›flt›. ‹stanbul’un d›fl›ndaki nahiye, ilçe ve il merkezlerinde bulunan ‹dare Meclisleri üyeleri ikinci seçmen say›lm›fl ve milletvekilleri gizli oyla bu üyelere seçtirilmiflti. ‹stanbul ve çevresi için de, iki dereceli seçim sisteminin mant›¤›na daha uygun bir yöntem izlenmiflti. Böylelikle bu ikinci seçmenlerin oylar›yla 5’i Müslim ve 5’ide Gayri Müslüm olmak üzere ‹stanbul ve ‹zmit’i temsilen 10 milletvekili seçilmiflti. ‹stanbul’da milletvekili seçimlerden bir gün önce de Padiflah taraf›ndan Ayan Meclisi üyeliklerine atama yap›lm›fl ve bunlar›n adlar› bas›nda yay›nlanm›flt›. Ancak, Padiflah 40 kifli olmas› gereken Ayan Meclisi üyelerinin sadece 26 tanesini (21’i Müslüman, di¤erleri Müslüman olmayan) tayin etmifl ve baflkanl›¤›na da Server Pafla’y› getirmiflti.
dan bir top arabas›n›n üzerinde okunan Bildiri ile ‹kinci Meflrutiyet, bir baflka deyiflle “Hürriyetin ‹lan›” bütün dünyaya aç›klanm›flt›. Manast›r'da top at›fllar› ve askeri bando taraf›ndan çal›nan Frans›z Milli Marfl› ile okunan bu Bildiri Osmanl› Tarihi'nde yeni bir sayfa açm›flt›. Birinci Meflrutiyet'te fazla bir etkinlik kuramayan ve inisiyatifi Abdülhamit’e kapt›ran ordu bu kez l908-l909 Reform Hareketi'nin öncüsü konumunda olmufltu. Bu geliflmeler üzerine Abdülhamit ayn› günlerde ‹kinci Meflrutiyet'i ilan ederek, bu fiili durumu onaylamak zorunda kalm›flt›. Ard›ndan hemen seçimler yap›lm›fl ve 17 Aral›k 1908’de aç›lan Meclis-i Mebusan'a 140 tanesi Türk olmak üzere toplam 275 milletvekili seçilmiflti. Geriye kalanlar›n 81'i Türk olmayan Müslüman milliyetlerden, 49'u H›ristiyan ve 5'i de Musevi'ydi. 13 Mart 1909'da “31 Mart Vakas›” denilen olaylar ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti'nin denetimindeki ordu birliklerinden oluflturulan Hareket Ordusu taraf›ndan bast›r›ld›. Bu olay›n hemen ard›ndan ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti, isyan›n sorumlusu olarak gördü¤ü Abdülhamit'in Meclis karar›yla tahttan indirilmesini sa¤lad›. 27 Nisan 1909’da toplanan Meclis, Abdülhamit'in yerine Mehmet Reflat'› getirdi. Abdülhamit ise Selanik'e sürgüne gönderildi. Ayr›ca, Abdülhamit yanl›s› oldu¤u bilinen 1. Orduda tasfiyeler yap›ld›. Çok say›da subay ve komutan emekliye sevk edildi veya uzak yerlere tayinleri ç›kar›ld›. Böylece, ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti, Abdülhamit'ten kurtulmufl ve kendi iktidar›n› pekifltirme sürecine girmiflti. “Cemiyet, bundan sonra “Meflruti ‹slahat Dönemi” bafllatarak kendi program›n› uygulayacak, ancak iktidara tümüyle egemen olamayacak, daha çok hükümetleri ve meclisi denetleyici bir pozisyon üstlenecektir. 1908'de ikinci Meflrutiyet'in ilan›ndan sonra baz› hukukçular›n “1909 Kanun-i Esasi’si” ad›n› verdikleri de¤ifliklikler yap›ld›. Tarihe 31 Mart olay› olarak geçen ayaklanman›n bast›r›lmas›ndan sonra yap›lan bu de¤ifliklikler ve eklenen üç yeni madde ile meflruti bir parlamenter sistem oluflturuldu. Padiflah anayasaya ba¤l›l›k yükümlülü¤ü alt›na girdi. Böylelikle hükümet padiflaha de¤il meclise kars› sorumlu hale getirildi. Hükümet ve Heyet-i Mebusan ba¤›ms›z bir kiflilik kazand›. Yasama ve yürütme ilifl-
2) B‹R‹NC‹ MEfi fiR RUT‹YET’‹N ‹LANI VE KANUN-I ESAS‹’N‹N YÜRÜRLÜ⁄E G‹RMES‹
23 Temmuz 1908’de Manast›r'da Mektebi Harbiye Ders Naz›r› Vehip Bey (Pafla) taraf›n-
40
Devrim Yolunda
KURTULUÞ bu kanun geçici nitelikteydi. ‹ki bölümden meydana gelen Kanunun ilk bölümü, yeni devletin anayasa hukukunun esaslar›n›n aç›klanmas›na, ikinci bölümü de idarenin yeniden düzenlenmesine iliflkindi. Önsözü, hak ve özgürlükler ve de¤ifltirilme yöntemini gösteren hükümleri yoktu. Bu anayasan›n temel kurallar›n› oluflturan ilk 9 maddesinin Türkçelefltirilmifl metni flöyledir : 1- Egemenlik s›n›rs›z ve koflulsuz olarak milletindir. Yönetim usulü, halk›n kendi al›n yaz›s›n› edimli olarak kendinin yönetmesi ilkesine dayan›r. 2- Yürütme gücü ve yasama yetkisi, milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinde belirir ve toplan›r. 3- Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisince yönetilir ve hükümeti “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti” ad›n› al›r. 4- Büyük Millet Meclisi, iller halk›nca seçilen üyelerden kurulur. 5- Büyük Millet Meclisinin secimi iki y›lda bir yap›l›r. Seçilen üyelerin üyelik süresi iki y›ld›r; bunlar yeniden seçilebilirler. Eski meclisin görevi yeni meclis toplan›ncaya dek sürer. Yeni bir seçim yap›lamayaca¤› anlafl›l›rsa toplant› 3) 1921 TEfi fiK K‹LAT-I ESAS‹YE KANUNU dönemi yaln›z bir y›l uzat›labilir. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri, kendini seçen ilin 23 Nisan 1920'de BMM'nin aç›l›fl›ndan itiba- ayr›ca vekili olmay›p bütün milletin vekilidir. 6- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu Karen gerek içte ve gerekse d›flta ikili bir otorite, baflka bir deyiflle Osmanl› ülkesinde ikili iktidar s›m bafl›nda ça¤r›s›z toplan›r. 7- Din buyruklar›n›n (ahkam-› fleriye) yeridurumu vard›. ‹stanbul hükümetine karfl› her geçen gün alternatif konumunu güçlendiren An- ne getirilmesi; bütün yasalar›n konulmas›, dekara' daki Büyük Millet Meclisi Hükümeti bir ¤ifltirilmesi, kald›r›lmas›, antlaflma ve bar›fl yaad›m daha at›yor ve kendi iktidar›n›n anayasal p›lmas› ve savafl karar› verilmesi gibi temel temelini oluflturuyordu. Bir devletin iflleyiflini haklar Büyük Millet Meclisinindir. Yasalar ve belirleyen kurallar bütünü olarak, yeni devletin tüzükler düzenlenirken, kalk›n ifline en uygun ilk yaz›l› Anayasas› BMM'de 20 Ocak 1921 günü ve zaman›n gereklerine en elveriflli din ve hukuk hükümleriyle tö85 numaral› “Teflkilatreler ve önceki ifllem› Esasiye Kanunu” ler temel olarak al›ad›yla kabul ediliyorBŸyŸk Millet Meclisi iktidarÝnÝn ilk n›r. Bakanlar Kuruludu. 23 Nisan 1920'de anayasal temeli olan 24 maddelik nun görev ve sorumBMM'nin aç›l›fl›ndan kanun ge•ici nitelikteydi. Üki bšlulu¤u özel yasayla yaklafl›k 10 ay sonra lŸmden meydana gelen Kanunun belirtilir. yap›lan bu anayasa, ilk bšlŸmŸ, yeni devletin anayasa 8-Büyük Millet 23 esas ve bir ek madhukukunun esaslarÝnÝn a•ÝklanMeclisi, çeflitli bakande olmak üzere 24 masÝna, ikinci bšlŸmŸ de idarenin l›klar› özel yasas›na maddelik bir kanunyeniden dŸzenlenmesine ilißkingöre seçti¤i bakanlar du. di. …nsšzŸ, hak ve šzgŸrlŸkler ve arac›l›¤› ile yönetir. Büyük Millet MecMeclis, yürütme iflleri lisi iktidar›n›n ilk deÛißtirilme yšntemini gšsteren için bakanlara yöneranayasal temeli olan hŸkŸmleri yoktu.
kileri dengeli duruma getirildi. Kuvvetler ayr›l›¤› ilkesi benimsenerek padiflah›n mutlak veto yetkisi kald›r›ld›. Kanun-› Esasi üzerinde 1909 y›l›ndan 1918 y›l›na dek geçen sürede tam 7 kez de¤iflikli¤e gidilmifl ve 28 maddesi de¤ifltirilmifltir. Anayasa üzerinde ilk de¤ifliklik 1909 y›l›nda tarihe 31 Mart Olay› olarak geçen hadiseden sonra olmufltur. Yap›lan bu ilk de¤ifliklikte tam 24 madde de¤ifltirilmifltir. ‹kinci de¤ifliklik 1914 y›l›nda daha önce de¤ifltirilmifl olan üç maddenin yeniden de¤ifltirilmesiyle olmufltur. 1918 y›l›na kadar 8 madde daha de¤ifltirilmifltir. Tarihe 31 Mart olay› olarak geçen ayaklanman›n bast›r›lmas›ndan sonra bu anayasa üzerinde büyük de¤iflikliklere gidildi. Bu de¤ifliklikler ve eklenen üç yeni madde sonucu gerçekten meflruti ve parlamenter bir sistem oluflturuldu. Padiflah anayasaya ba¤l›l›k yükümlülü¤ü alt›na girdi; hükümet ona de¤il, meclise karfl› sorumlu k›l›nd›.Hükümet ve Heyet-i Mebusan ba¤›ms›z bir kiflilik kazand›.Yasama ve yürütme iliflkileri dengeli duruma getirildi. Kuvvetler ayr›l›¤› ilkesi benimsendi, padiflah›n mutlak veto yetkisi kald›r›ld›.
41
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ge verir ve gerekti¤inden bunlar› de¤ifltirir. 9-Büyük Millet Meclisi genel kurulunca seçilen baflkan bir seçim dönemi süresince Büyük Millet Meclisi Baflkan›d›r. Bu kimlikle Meclis ad›na imza atmaya ve Bakanlar Kurulu kararlar›n› onaylamaya yetkilidir. Bakanlar Kurulu üyeleri, içlerinden birini kendilerine baflkan seçerler. Ancak Büyük Millet Meclisi Baflkan› Bakanlar Kurulunun da do¤al baflkan›d›r. Uygulama flekillerini gösteren gerekli kanunlar ç›kar›lmad›¤› için uygulanamayan ‹kinci Bölümün 10-21.maddeleri yönetimle ilgiliydi. 22. ve 23. maddelerde öngörülen Genel Müfettifller, “devletin genel görevleriyle, yerel yönetimlere ait görevleri ve kararlar› sürekli denetleyeceklerdi.” Görülece¤i gibi, 1921 Anayasas› 1. maddesiyle ad›n› aç›kça belirtmese de yeni devletin biçimini Cumhuriyet olarak ilan ediyordu. 2. ve 3. maddeleriyle yasama ve yürütme (daha önce belirtti¤imiz gibi, ‹stiklal Mahkemeleri ile Meclis yarg› görevlerini de üstlenmiflti) yetkilerini mecliste toplayan ve daha çok ola¤anüstü dönemlerde görülen kuvvetler birli¤i sistemini getiriyordu. 4, 5, 6 ve 7. maddeleriyle, meclisin yetkileri, milletvekillerinin görev ve sorumluluklar› belirtilirken, “daha sonraki tüm anayasalarda da yer alan ve Türk siyasal kültürüne damgas›n› vurmufl olan Jakobenizmin ve emredici vekalet allerjisinin varl›¤› hissedilmekteydi”. 8. maddeyle kuvvetler birli¤ine dayanan meclis hükümetini yürütme ifllerinde meclisin vekili s›fat›yla bir ‹cra Vekilleri Heyeti oluflturuyordu. ‹cra Vekilleri Heyeti, üyeleri tek tek meclis taraf›ndan seçilen ve baflkan›n› kendi aras›ndan seçen bir meclis hükümeti konumundayd›. 9. maddeyle kuvvetler birli¤inin güç oda¤›, hem yürütmenin ve hem de yasaman›n bafl› olan Meclis Baflkan›na indirgenmiflti. Böylece, hem devlet baflkan›, hem meclis baflkan›, hem yürütmenin bafl› olarak, adeta M. Kemal'in flahs›na göre yap›lm›fl bir fleflik sistemi öngörülüyordu. Öte yandan, bu anayasa 1876 Anayasas›'n› yürürlükten kald›rm›yordu. M. Kemal 31.1.1921'de ‹stanbul Hükümeti'ne bir mektup göndererek, 1876 Anayasas›'n›n 1921 Anayasas› ile çeliflmeyen hükümlerinin eskiden oldu¤u gibi yürürlükte oldu¤unu belirtmiflti.
Teflkilat-› Esasiye Kanunu 3 y›l yürürlükte kalabildi. Cumhuriyet döneminin ikinci anayasas›, 20 Nisan 1924'de kabul edildi. Yeni anayasa, cumhuriyet rejimi içinde güçler birli¤i esas›na dayand›r›ld›. 105 maddeden oluflan bu Anayasada, klasik hak ve özgürlüklere yer vermesine karfl›n bunlar›n korunmas›na iliflkin düzenlemeler yoktu. Ayr›ca, ekonomik ve sosyal haklar da Anayasada bulunmuyordu. Bu konuda tek güvence, egemenli¤in sadece TBMM taraf›ndan kullan›lmas›yd›. TBMM'nin üstünlü¤ü, t›pk› 1921 Anayasas›’nda oldu¤u gibiydi, ancak yasalar›n, Anayasaya ayk›r›l›¤›n› önleyecek ve denetleyecek mekanizmalar bulunmuyordu. ‹kinci dönem Büyük Millet Meclisi, yeni bir anayasa yapmak için özel olarak seçilmifl bir “Kurucu Meclis” de¤ildi. Anayasa tasar›s› Kanun-u Esasî Encümeni taraf›ndan haz›rlanarak Meclis Genel Kurulu’na sunulmufltu. Yeni Teflkilât-› Esasiye Kanunu 20 Nisan 1924 günü toplant› yeter say›s› olan üye tam say›s›n›n salt ço¤unlu¤un üçte ikisinin oyu ile kabul edilmiflti. 1924 Teflkilat-› Esasiye Kanunu, 1876 Kanun-i Esasi’sini ve 1921 Teflkilat-› Esasiye Kanunu’nu aç›kça yürürlükten kald›rm›flt› (m.104). Böylelikle 1921 Teflkilat-› Esasiye Kanunu döneminde yaflanan “ikili anayasal düzen” son bulmufltu. 1928, 1934 ve 1937 y›llar›nda yap›lan de¤iflikliklerle 1924 Anayasas›’na baflka baz› temel ilkeler getirildi. 10 Nisan 1928 de¤iflikli¤i, devlete laik bir karakter verdi. 5 Aral›k 1934 tarihli de¤ifliklikle, kad›nlara seçme ve seçilme hakk› tan›nd›. 5 fiubat 1937 de¤iflikli¤inde ise CHP’nin “6 Umdesi” anayasa girerek devletin “cumhuriyetçi, milliyetçi, halkç›, devletçi, laik ve inkilapç›” niteliklerini belirledi. 1876 ve 1921 Anayasalar›n› yürürlükten kald›ran ve 7 kez de¤iflikli¤e u¤rayarak 36 y›l boyunca yürürlükte kalan bu anayasa Frans›z Anayasas› ve ilgili yasalar›ndan yararlan›larak haz›rlanm›flt›. 1976 ve 1921 Anayasalar›n›n baz› maddeleri aynen, baz› maddeleri de de¤iflikliklerle al›nm›flt›. 105 maddelik olan ve 6 Bölüm’den oluflan bu Anayasan›n konumuz bak›m›ndan baz› maddeleri flöyleydi: 1.madde ile “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” diyerek 1921 Anayasas›ndaki “hükümet flekli cumhuriyettir” ifadesine aç›kl›k getiriyordu. Böylece, Cumhuriyetin bir hükümet biçimi de¤il, devlet biçimi oldu¤unu belirten anayasa,
4) 1924 TEfi fiK K‹LAT-I ESAS‹YE KANUNU
Cumhuriyet döneminin ilk anayasas› olan
42
Devrim Yolunda
KURTULUÞ bu temel ilkeyi güvence alt›na al›yordu. Ancak n›larak ihlal edilmifltir. Meclis bu dönem bobu, cumhuriyetin demokratik bir cumhuriyet yunca hükümeti denetleme araçlar›ndan hiçbiolup olmad›¤› konusunda hiçbir tan›mlama rini kullanamam›flt›r. Bu dönemde meclis tarayapm›yordu. f›ndan düflürülmüfl ve istifaya zorlanm›fl tek bir 2. maddede “TC Devletinin dininin ‹slam, hükümet olmam›flt›r. dilinin Türkçe” oldu¤u belirtilerek, 1921 AnaYarg› organlar›n›n hükümeti ve meclisi deyasas›nda 1923'te yap›lan de¤ifliklik korunuyor netleme hakk› yoktu ve üstelik Hakim Teminave bu maddeye Baflkentin Ankara oldu¤u ekle- t› olmad›¤› için de hükümet ç›kard›¤› çeflitli yaniyordu. salarla hakimleri siyasal bask› alt›na al›yordu. 3. Madde: “Egemenlik kay›ts›z flarts›z mille- Bundan dolay› da kifli hak ve özgürlükleri detindir”; 4. madde: “Türkiye Büyük Millet Mecli- vaml› olarak k›s›tlan›yor ve bask› alt›nda tutusi milletin tek ve gerçek temsilcisi olup, millet luyordu. Ayr›ca, ‹stiklal Mahkemeleri y›llarca ad›na egemenlik hakk›n› kullan›r”. varl›¤›n› koruyacak, Takrir-i Sükun gibi ola¤a5. madde “Yasama yetkisi ve yürütme erki nüstü rejim yasalar› s›k s›k uygulamaya konuBüyük Millet Meclisinde bulunur ve toplan›r” lacakt›. Bu uygulamalar sadece tek parti dönediyerek, 1921 Anayasas›ndaki Yasaman›n üs- minde de¤il, çok partili dönemde de geçerli olatünlü¤ünü (parlamenter meflruiyet) ve Güçler cakt›. örne¤in, 27 May›stan birkaç ay öncesinde Birli¤i anlay›fl›n› yineler. 6. maddeye göre, bir yasayla kurulan 15 kiflilik Meclis Tahkikat “Meclis, yasama yetkisini kendi kullan›r”; 7. Komisyonu, ‹stiklal Mahkemelerine benzer yetmaddeye göre, “Meclis yürütme yetkisini kendi kilerle donat›labilecekti. seçti¤i Cumhurbaflkan› ve onun atayaca¤› bir Bu anayasada tek tek say›lan bütün özgürBakanlar Kurulu eliyle kullan›r. Meclis, Hükü- lükler tan›nm›flt›. Fakat özgürlü¤ü, baflkalar›meti her zaman denetleyebilir ve düflürebilir”. na zarar vermeyen her hareketi yapabilmektir, Böylece, “1924 anayasas› Yasaman›n üstünlü- fleklinde tarif eden yeni devlette fiili uygulama¤ü ilkesinin kat› biçimi olan güçler birli¤i siste- lar bir yana, özgürlükler kanunla s›n›rl›yd›. mi ile, bu ilkenin yumuflak biçimi olan güçler Çünkü, TBMM baflka hiçbir organca denetlenayr›l›¤› sistemi aras›nda bir sistem kurmufltur. medi¤i için özgürlükler özgürce k›s›tlanabiliYürütme erki, yasama erkinden 1921’de oldu- yordu. Bu bak›mdan 1924 Anayasas›n›n özgür¤undan daha fazla ayr›flm›fl, ama kabine sis- lük anlay›fl› belirsizdi ve tek tek belirtilen hak temlerinde görülen karfl› a¤›rl›k ve yetkilerle de ve özgürlüklerin birço¤u kullan›lamam›flt›. tam olarak donat›lmam›flt›r”. Meclisin üstün 5) 1961 ANAYASASI yetkilerle donat›lmas›, seçimlerin yenilenmesine sadece meclisin karar vermesi, baflka bir fle27 May›s askeri müdahalesinin ard›ndan kilde feshedilememesi, bir tür Meclis Hükümetinin geçerli olmas› fleklindeki sistemde M. Ke- yap›lan yeni anayasa 27 May›s 1961'de müdamal ›srarl›yd›. Çünkü bu sistem M. Kemal'e halenin y›ldönümünde kabul edilmiflti. 1 HaziDevlet Baflkan› ve Baflkomutan s›fat›yla fiilen ran 1961'de resmi gazetede yay›nlanm›fl ve 9 her fleye müdahale edebilme ve yönetebilme ay- Temmuz 1961'de referanduma sunulmufltu. Referandum sonunda r›cal›¤›n› veriyordu. geçerli oylar›n % Öte yandan, Yasa61.7'si evet, % 38.3'ü ma’n›n üstünlü¤ü ilÒ1924 AnayasasÝ yasamanÝn ŸstŸnlŸhay›r oyu ç›km›flt›. kesi fiili durum ve uyÛŸ ilkesinin katÝ bi•imi olan gŸ•Yeni Anayasa gulamada hiçbir zaler birliÛi sistemi ile, bu ilkenin 1950-1960 döneminman Demokratik yumußak bi•imi olan gŸ•ler ayrÝlÝdeki “zaaflara” çözüm Cumhuriyetlerdeki ÛÝ sistemi arasÝnda bir sistem kurniteli¤inde ve 1924 gibi olmam›fl, bu ilke mußtur. YŸrŸtme erki, yasama erAnayasas›na bir tepki soyut (veya teorik) olkinden 1921Õde olduÛundan daha anayasas› olarak hamaktan öteye gitmefazla ayrÝßmÝß, ama kabine sistemz›rlanm›flt›. Anayasamifltir. Bu nedenle lerinde gšrŸlen karßÝ aÛÝrlÝk ve da “kuvvetler ayr›l›¤›” anayasan›n dokunulyetkilerle de tam olarak donatÝlesas al›nm›fl, “meclimaz ve kutsal sayd›¤› mamÝßtÝrÓ. sin üstünlü¤ü ilkesi” haklar bu ilkeye daya-
43
Devrim Yolunda
KURTULUÞ benimsenmifl, “yürütmenin gücü zay›flat›lm›fl” ve cumhurbaflkan›n yetkileri de s›n›rland›r›lm›flt›. Fakat daha da önemlisi anayasada Milli Güvenlik Kurulu ad›yla yeni bir kurum benimsenmifl (MGK) ve Genelkurmay Baflkanl›¤› ordunun tarihsel gelenekleri dikkate al›narak yeniden eski konumuna getirilmiflti. Milli Güvenlik Kurulu, anayasadaki ifadesiyle “Milli güvenlikle ilgili kararlar›n al›nmas›nda ve koordinasyonun sa¤lanmas›nda yard›mc›l›k etmek üzere gerekli temel görüflleri Bakanlar Kurulu'na bildirmek” göreviyle kurulmufltu. MGK, Cumhurbaflkanl›¤›n›n baflkanl›¤›nda, Baflbakan, Kara, Deniz ve Hava Kuvvet Komutanl›klar› temsilcilerinden ve kanunun gösterdi¤i ilgili bakanlardan olufluyordu. Milli Güvenlik ‹deolojisi do¤rultusunda oluflturulan bu kurul, hükümetlerle ordu aras›nda sürekli bir eflgüdümün sa¤lanmas›n› ve ordu komutanlar›n›n ülkenin temel politikalar› konusunda söz sahibi olmalar› için oluflturulan devletin en üst platformu konumundayd›. Anayasa haz›rlan›rken Milli Birlik Komitesi'nin e¤ilimi devletin idari sistemi içerisinde silahl› kuvvetlere daha fazla “özerklik” kazand›r›lmas› yönündeydi. MBK, özellikle Genelkurmay Baflkanl›¤›'n›n do¤rudan Cumhurbaflkan›'na ba¤lanarak tümüyle hükümet ve meclis denetimi d›fl›nda tutulmas›n› istiyordu. Bu nedenle Meclis Anayasa Komisyonu ve Temsilciler Meclisi ile Milli Birlik Komitesi aras›nda ç›kan ilk anlaflmazl›klardan biri bu konuda olmufltu. Komisyonun haz›rlad›¤› ilgili maddeye karfl› Milli Birlik Komitesi'nin getirdi¤i de¤ifliklik önerisi Meclis Genel Kurulu'nda reddedilmifl, fakat sonunda kendi görüflünde ›srar eden MBK'nin dedi¤i olmufltu. Buna göre, konuyla ilgili 110. madde “Genelkurmay Baflkan›n› Silahl› Kuvvetlerin Komutan›” olarak tan›mlam›fl ve “bu görev ve yetkilerinden dolay› Baflbakana karfl› sorumlu” hale getirmiflti. Görev ve yetkileri ayr›ca kanunla belirlenecekti. Atamas› ise, “Bakanlar Kurulunun teklifi üzerine, Cumhurbaflkan›” taraf›ndan yap›lacakt›. Böylece, Genelkurmay Baflkan› Milli Savunma Bakan›na de¤il, do¤rudan Baflbakana ba¤lanm›fl ve devlet protokolündeki yeri de Cumhurbaflkan›, Meclis Baflkan› ve Baflbakan'dan sonra 4. s›raya yükseltilmiflti. Yeni anayasan›n 70. maddesine göre MBK üyeleri Cumhuriyet Senatosu'nun kayd-› hayat
flart›yla yani, ömür boyu tabii üyeleri olmufllard›. Ayr›ca, anayasan›n geçici 4. maddesine göre de haklar›nda dava aç›lamayacak ve hesap sorulamayacakt›. Yeni anayasa ile hala yürürlükte olan 1949 tarihli Genelkurmay Baflkanl›¤›n›n statüsünü belirleyen yasa çelifliyordu. Anayasaya ayk›r› olan bu durumun uyum yasalar›yla düzeltilmesi gerekiyordu. Fakat bu de¤ifliklikleri yapmak 1966 y›l›na kadar gündeme getirilemiyor ve o güne kadar fiili bir durum yaflan›yordu. Sonunda 1949 tarihli yasan›n Anayasaya ayk›r› oldu¤u ve iptali için Adalet Partisi Meclis Grubundan 18 kiflinin Anayasa Mahkemesine baflvurusu 14 Nisan 1966 tarih ve 19 say›l› karar›yla kabul edilmiflti. . Anayasa Mahkemesinin bu karar› do¤rultusunda Anayasaya uygun olarak yeni bir yasan›n ç›kar›lmas› da uzayacak ve ancak 17 Ocak 1970’te Baflbakan Süleyman Demirel imzas›yla Meclise iki yasa tasar›s› sunulacakt›. Yasalardan biri “Genelkurmay Baflkan›n›n Görev ve Teflkilat› Hakk›nda Kanun”, di¤eri de “Milli Savunma Bakanl›¤›n›n Görev, Yetki ve Teflkilat› Hakk›ndaki Kanunu”ydu. 12 Mart müdahalesinden 8 ay önce kesinleflen bu yasalar›n gerek haz›rlanmas› ve gerekse görüflülmesi s›ras›nda Silahl› Kuvvetler için için kayn›yor ve yeni bir müdahalenin haz›rl›klar› yap›l›yordu. Sonuçta, 31 Temmuz 1970 tarih ve 1324 say›l› Genelkurmay Baflkan›n›n Görev ve Yetkilerine Dair Kanun ile ayn› tarihli 1325 say›l› Milli Savunma Bakanl›¤› Görev ve Teflkilat› Hakk›nda Kanun ç›kar›lm›flt›. 6) 12 MART ASKER‹ MÜDAHALES‹ VE ANAYASA DE⁄‹fi fi‹‹KL‹KLER‹
12 Martç›lar 27 May›s anayasas›n› “ekonomik ve sosyal geliflmenin ilerisinde” ve “ülke için lüks” bulduklar› için bir dizi düzenleme yapacaklard›. Anayasa de¤iflikliklerinin ilki, 28 A¤ustos'ta meclisten 2 çekimser oya karfl›l›k 373 oyla sessiz sedas›z kabul edilecekti. Anayasa de¤iflikliklerine “Erim anayasay› kufla çevirdi” diyen Senatodaki Milli Birlik Grubu d›fl›nda parlamentodan baflka bir tepki gelmeyecekti. 12 Martç›lar›n bir-buçuk y›l arayla iki kez yapt›klar› de¤ifliklikler 20.9.1971 tarih ve 1488 say› ile 15.3.1973 tarih ve 1699 say› ile resmi gazetede yay›nlanarak yürürlü¤e girmiflti. De¤iflikliklerin ana bafll›klar› ve maddeleri flöyleydi:
44
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Temel hak ve hürriyetlerin özü, s›n›rlanmas› ve kötüye kullan›lmas›'na iliflkin 11. madde; Kifli güvenli¤i’ne iliflkin 30. madde; özel hayat›n gizlili¤i'ne iliflkin 15. madde; Vicdan ve din hürriyetine iliflkin 19. madde; Bas›n hürriyetine iliflkin 22. madde; Kitle haberleflme araçlar›ndan faydalanma hakk›'na iliflkin 26. madde; Dernek kurma hakk›'na iliflkin 29. madde; Kanuni yarg› yolu'na iliflkin 32. madde; Kamulaflt›rma'ya iliflkin 38. madde; Sendika kurma hakk›'na iliflkin 46. madde; Parti kurma hakk› ve partilerin siyasi hayattaki yeri'ne iliflkin 56. madde; Partilerin uyacaklar› esaslara iliflkin 57. madde; Vatan hizmeti'ne (askerlik) iliflkin 60. madde; Vergi ödevi'ne iliflkin 61. madde; TBMM'nin görev ve yetkileri'ne iliflkin 64. madde; Cumhuriyet Senatosu üyeli¤i'ne iliflkin 73. madde; Gensoru'ya iliflkin 89. madde; Baflkomutanl›k ve Genelkurmay Baflkanl›¤›na iliflkin 110. madde; Milli Güvenlik Kurulu'na iliflkin 111. madde; S›k›yönetim ve Savafl Hali'ne iliflkin 124. madde; Yarg› Yolu'na iliflkin 124. madde; Memurlar›n siyasi partilere ve Sendikalara girmeleri'ne iliflkin 119. madde; üniversitelerin özerkli¤i'ne iliflkin 120. madde; TRT ve Haber Ajanslar›'na iliflkin 121. madde; Say›fltay'a iliflkin 127. madde; Hakim Teminat›'na iliflkin 134. madde; Mahkemelerin Kuruluflu'na iliflkin 136. madde; Savc›l›k görevleri'ne iliflkin 137. madde; Askeri yarg›'ya iliflkin 138. madde; Yarg›tay'a iliflkin 139. madde; Dan›fltay'a iliflkin 140. madde; Askeri Yarg›tay'a iliflkin 141. madde; Yüksek Hakimler Kurulu'na iliflkin 143 ve 144. maddeler; Anayasa Mahkemesi'ne iliflkin 145, 147, 148 ve 152. maddeler. 26 Temmuz 1972 tarih ve 1612 say›l› yasa ile kabul edilen de¤ifliklikle Yüksek Askeri fiura, MGK'n›n aksine sadece Kuvvet Komutanlar›n›n de¤il, bütün orgeneral ve oramirallerin de kat›ld›¤› bir “Ordu Konseyi” haline getirilmiflti. Hükümet ve ordu aras›ndaki diyalogun üst düzeyde sürdürülmesi, ordunun görüfllerinin ve önerilerinin dinlenilmesi ve e¤er mümkünse birlikte çözüm bulunmas› için bir mekanizma haline getirilen YAfi'a Baflbakan ve Milli Savunma Bakan› kat›labiliyordu. Her y›l, fiubat, A¤ustos ve Kas›m aylar›nda veya Baflbakan, Genelkurmay Baflkan› veya Milli Savunma Bakan›'n›n istemi üzerine de ayr›ca toplanabilen fiura'n›n toplant› günü, yeri ve gündemi, Genelkurmay Baflkan›'n›n önerisi ve Baflbakan'›n onay› ile belirlenecekti. fiura
kararlar›nda herkesin oyu eflitti ve kararlar salt ço¤unlukla al›nacakt›. fiura'n›n kararlar› için her türlü yarg› yolu ve denetimi de kapal› olacakt›. fiura'n›n genel sekreterli¤ini ise, Genelkurmay ‹kinci Baflkan› yapacakt›. Böylece ordunun hemen hemen tüm ifllerini görüflen yarg› denetimi d›fl›nda kararlar alabilen bu Ordu Konseyinin hiçbir siyasal sorumlulu¤u da yoktu. Ama 2 oyla sembolik olarak temsil edilen hükümet, fiura kararlar›n›n tüm siyasal sorumlulu¤unu üstlenmekteydi. Hükümetin ordu komutanlar›n›n atama ve terfilerinde ise, hiçbir etkisi yoktu. Çünkü fiura'da ifller TC ordusunun terfi sistemine ve Genelkurmay›n teflkilat yap›s›na göre yürütülmekteydi. Öte yandan bu dönemde, idari davalar›n sivil Dan›fltay yerine Askeri Yüksek ‹dare Mahkemesinde görüflülmesi için yasa ç›kar›lm›flt›. Ayr›ca, S›k›yönetim ve Askeri Muhakeme ve Yarg›lama Usulü yasalar›nda çeflitli de¤ifliklikler yap›larak, bu mahkemelerin görev, yetki ve sorumluluklar› art›r›lm›flt›. 7) 12 EYLÜL ASKER‹ MÜDAHALES‹ VE 1982 ANAYASASI
Kuvvet Komutanlar›ndan oluflan 5 kiflilik Milli Güvenlik Konseyi'nin tek tek seçerek kurdu¤u Dan›flma Meclisi'ne haz›rlat›lan Anayasa, 7 Kas›m l982'de halkoylamas› ile yürürlü¤e girdi. Halkoylamas›n› fleffaf zarflarla yap›ld› ve oylamaya kat›lmayanlara para cezas› getirildi. Böylece “biz yapt›k oldu” mant›¤› ile siyasal üst yap›y› yeniden düzenleyen 12 Eylülcüler, “belirli bir devlet biçiminin iflleyifl kurallar›n› belirleyen” yeni bir anayasay› tek yanl› propaganda yöntemleriyle halka zorla kabul ettirdi. Halkoylamas›na seçmen listelerinde kay›tl› olan 20.690.914 kifliden 18.885.488 kifli kat›lm›flt›r. Kat›lma oran % 91.27, geçerli oylar›n %91.17’si kabul ve % 8.63’ü red oyu olarak kullan›lm›flt›. Ayr›ca bu halkoylamas› ile birlikte Kenan Evren'in Cumhurbaflkanl›¤› da kabul edilmiflti. l983'te kendi koyduklar› kurallar ve veto yöntemleriyle ola¤anüstü rejimi kal›c› k›lma amac›yla da göstermelik bir seçim yap›ld›. 12 Eylül müdahalesi ordunun hiyerarfli ve disiplin gelenekleri korunarak yap›ld›. Genelkurmay Baflkan› ve Kuvvet Komutanlar›'n›n denetiminde, ‹ç Hizmet Yasas›'n›n "Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma" göreviyle ve "emirle" gerçeklefltirildi. Komutanlardan
45
Devrim Yolunda
KURTULUÞ oluflan 5 kiflilik konsey bu kez devlet erkini tümüyle eline geçirdi. Bu müdahale biçimi, 1960'dan beri ordunun devlet içindeki de¤iflen konumuna oldukça denk düflüyordu. 12 Eylül Müdahalesi, 27 May›s'la bafllayan askeri müdahaleler döneminin ve bu dönem boyunca yaflan›lan 20 y›ll›k militarizasyon sürecinin mant›ki bir sonucuydu. Ordunun, devleti ve toplumu yukar›dan afla¤›ya do¤ru yeniden "düzenleme ve denetleme fonksiyonunun" somut bir biçimiydi. 12 Eylülcüler bir anlamda 12 Mart'›n devam›, bir baflka anlamda da 27 May›s'›n "karfl›t›" bir anayasa yapt›lar. Bu yeni anayasa, Cumhurbaflkan›n›n yetkilerini art›ran, hükümetin Meclis denetimini azaltan ve Yürütmeyi eskiye göre güçlendiren ve bir bütün olarak "bask› Anayasas›" niteli¤indeydi. 12 Eylülcüler askeri gücün devlet içindeki özerkli¤inin genifllemesi yönünde daha ileri ve somut ad›mlar att›lar. Bunlardan biri ve en önemlisi, Milli Güvenlik Kavram›'n›n ideolojik düzeyde ele al›nmas›, geniflletilmesi ve tarif edilmesiydi. 12 Eylülcülerin mevcut devlet biçimini yetkinlefltirme çabalar› "güçlü devlet-otoriter yönetim" ideolojisinden kaynaklan›yordu. 1982 Anayasas› da "otoriter devlet-s›n›rl› demokrasi" ilkeleri do¤rultusunda haz›rlanacakt›. Bu ilkeler, 12 Eylül öncesinde faflistlerin "milli devletgüçlü iktidar", AP'nin y›llardan beri savunageldi¤i " otoriter hükümet" kavramlar›na, Kemalizm’in bürokratik ve militer geleneklerine, tekelci sermayenin siyasal tercihlerine ve daha somut biçimlerinin benzer ülkelerde (Güney Amerika, G. Kore, Filipinler vb.) görüldü¤ü gibi, "Milli Güvenlik Devleti" ideolojisine uygun düzenlemeleri içeriyordu. Milli Güvenlik ‹deolojisi'nin temel kavramlar› haline gelen "askeri gücün özerkleflmesine ve militarizasyona yönelik somut ad›mlar buna göre at›lm›flt›. Böylece 27 May›s'la bafllayan bu süreç ad›m ad›m gerçeklefltirilmiflti. 12 Eylülcülerin devlet biçimini yetkinlefltirmek, devletin "bask›c› ve otoriter " yan›n› güçlendirmek için getirdikleri düzenlemelerin ne anlama geldi¤ini kendi ifadeleri ve devletin en üst mahkemesinin ald›¤› bir karar en iyi flekilde anlatmaktad›r: Kenan Evren 1982 y›l›nda haz›rlanan yeni Anayasa için "Biz, kendi özelliklerimize, flartlar›m›za uygun ve stratejik konumumuzu düflüne-
rek bir anayasa yapmak durumunday›z. Bat›l› anayasalara uymak zorunda de¤iliz." diyordu. K.Evren 1985 y›l›nda Anayasa Mahkemesi'ni ziyaretinde yapt›¤› bir konuflmada "Anayasa mahkemesinin sorunlar›, öncelikle devletin ülkesi ve milletiyle bütünlü¤ü, cumhuriyetin ve milli güvenli¤in üstünlü¤ü ve milli egemenli¤in idamesi aç›s›ndan ele almas›, bilahare iktisadi, siyasi, sosyal yönlerini düflünmesi sorumluluk ve görevinin gere¤idir." diyordu. 1983 y›l›nda Yarg›tay Genel Kurulu, görülmekte olan bir dava nedeniyle flöyle bir karar al›yordu: "l982 Anayasas›n›n l96l ve hatta 1924 Anayasalar›na karfl›, güçlü devlet ve otoriter idare kavramlar›na daha fazla önem verdi¤i ve özellikle yürütmeyi yasama ve yarg› karfl›s›nda daha da güçlendirdi¤i tart›flmas›zd›r." K. Evren 1982 y›l›nda yapt›¤› bir konuflmada "Biz bu anayasay› bir daha askeri müdahale olmas›n diye böyle yap›yoruz." diyordu. Evren'in bu sözleri önemliydi. Çünkü 12 Eylülcüler bu yeni anayasa ile ordunun devlet içindeki özerkli¤ini ve konumunu öylesine güçlendirmifller ve sa¤lamlaflt›rm›fllard› ki; art›k ordu günlük politika içerisinde olacak, her olaya kar›flacak, her sorunla do¤rudan ilgilenecek ve devleti ve toplumu s›k› bir flekilde denetleyebilecekti. 8) 1982 ANAYASASI DE⁄‹fi fi‹‹KL‹KLER‹
1982 Anayasas›nda 1987’den bafllayarak günümüze kadar 13 de¤ifliklik yap›lm›flt›r. 12 Eylül döneminden sonra bafllayan “demokrasiye güdümlü geçifl süreci”nde yap›lan en önemli de¤ifliklik Turgut Özal’›n Anayasa Referandumu’dur. Turgut Özal’›n 6 Eylül 1987’de eski siyasilerin yeniden siyasal hayata dönmelerine iliflkin yapt›¤› bu Anayasa Referandumu sonuçlar› bak›m›ndan önemliydi. Özal’›n Kenan Evren’le birlikte savunduklar› siyasilere yasak karar› kald›r›lm›flt›. Özal’›n ve Evren’›n kararl› beklentilerinin aksine az bir farkla (% 49 hay›r, % 5l evet) anayasan›n geçici 4. maddesi kald›r›lm›fl ve böylelikle l982'de % 91 oyla kabul edilen/ettirilen anayasan›n bir tek geçici maddesiyle de olsa de¤ifltirilmesi, l2 Eylül anayasas›n›n halk›n oylar›yla delinmesi ve hatta reddi anlam›na gelmiflti. Ayr›ca, bu sonuç anayasay› 5 y›l sonra tart›fl›l›r hale getirmifl ve halk›n oylar›yla ve daha özgür bir siyasal ortamda de¤ifl-
46
Devrim Yolunda
KURTULUÞ tirilebilece¤i fikri geliflmeye bafllam›flt›. fliklikleri dizisi k›sa ve orta vadede planlananAncak sonraki süreçte 12 Eylül anayasas›n› lar flu bafll›klar alt›nda say›lm›flt›r: Düflünce ve de¤ifltirmeye yönelik düzen partilerinin hiçbi- ‹fade Özgürlü¤ü, Dernek Kurma Özgürlü¤ü, rinden ciddi bir çaba olmam›fl ve önemli baz› Bar›flç› Toplant› Hakk› ve Sivil Toplum, ‹flkende¤ifliklikler AB’ye uyum yasalar› ba¤lam›nda ceyle Mücadele, Duruflma Öncesi Gözalt›, ‹nsan yap›labilmiflti. Ancak bu de¤ifliklikler, 12 Eylül Haklar› ‹hlâlleri Sonuçlar›n›n Düzeltilmesi ‹mhukukunun ve Anayasas›n›n özüne dokunul- kânlar›n›n Güçlendirilmesi, Devlet Memurlar› madan yap›lm›flt›. ve Kamu Görevlilerinin ‹nsan Haklar› Konu‹kinci önemli de¤ifliklik 133. madde de¤iflik- sunda E¤itimleri, Devlet Güvenlik Mahkemeleli¤idir. Buna göre, (8.7.1993-3913/1 md.) “Rad- ri Dahil Olmak Üzere, Yarg›n›n ‹fllevselli¤i ve yo ve televizyon istasyonlar› kurmak ve ifllet- Verimlili¤i, Ölüm Cezas›n›n Kald›r›lmas›, Külmek kanunla düzenlenecek flartlar çerçevesin- türel Yaflam ve Bireysel Özgürlükler, Tüm Vade serbesttir” fleklindeki düzenlemeyle özel te- tandafllar›n Ekonomik, Sosyal ve Kültürel ‹mlevizyon kanallar›na yer aç›lm›flt›. kanlar›n›n Art›r›lmas› Amac›yla, Bölgesel DenAB Ulusal Program› do¤rultusunda yap›lan gesizliklerin Azalt›lmas›, Tüm Bireylerin, Herde¤ifliklikler ise 2001 y›l›ndan itibaren baflla- hangi Bir Ay›r›m Yap›lmaks›z›n ve Dil, Irk, m›flt›r. Bu program›n “Siyasi Kriterler” bafll›kl› Renk, Cinsiyet, Siyasî Görüfl, Felsefî ‹nanç vebölümünde flöyle denilmiflti: “Türk Hükümeti, ya Dinine Bak›lmaks›z›n, Tüm ‹nsan Haklar› siyasî, idarî ve yarg› reformlar›na iliflkin çal›fl- ve Temel Özgürlüklerinden Tam Olarak Yararmalar›n› 2001 y›l›nda h›zland›racak ve önerile- land›r›lmas›; Düflünce, Vicdan ve Din Özgürrini mümkün olan en k›sa zamanda TBMM'ye lükleri, Anayasa’n›n ve ‹lgili Di¤er Yasalar›n sunacakt›r. Bu ba¤lamda amaç, özgürlükçü, ka- AB Müktesebat›na Uyumu, BM Uluslararas› t›l›mc›, güvenceli, devlet organlar› aras›nda gö- Medenî ve Siyasî Haklar Sözleflmesi ile ‹htiyarev ve yetkileri dengeleyen, hukuk devleti ilke- ri Ek Protokolü ve BM Uluslararas› Ekonomik, sini üstün k›lan Anayasa ve yasa hükümleri- Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleflmesi, Cezaevnin, Türkiye'nin uluslararas› taahhütleri ile AB lerindeki Tutukluluk Koflullar›, Millî Güvenlik standartlar› temelinde daha da gelifltirilmesi- Kurulu, Ola¤anüstü Hal. dir. Demokrasi ve insan haklar› alanlar›ndaki Günümüze kadar bu de¤iflikliklerin bir k›sreform sürecinde, önm› yap›lm›flt›r. Ancak celikle Anayasa gözbu çerçevede yap›lmaden geçirilecektir. s› gereken ve henüz 12 EylŸlcŸlerin mevcut devlet bi•iAnayasa de¤iflikliklegerçeklefltirilmemifl mini yetkinleßtirme •abalarÝ "gŸ•ri, yasal düzenlemeleolan baflka konu bafllŸ devlet-otoriter yšnetim" ideolorin de çerçevesini bel›klar› da bulunmakjisinden kaynaklanÝyordu. 1982 lirleyecektir. tad›r. Bunlar›n düAnayasasÝ da "otoriter devlet-sÝTürkiye Cumhurizenlenmesi de AB’ye nÝrlÝ demokrasi" ilkeleri doÛrultuyeti Hükümeti, insan tam üyelik sürecine sunda hazÝrlanacaktÝ. Bu ilkeler, haklar›, demokrasi ve ba¤l› olacakt›r. 12 EylŸl šncesinde faßistlerin hukukun üstünlü¤ü fiimdiye kadar "milli devlet-gŸ•lŸ iktidar", alanlar›nda kaydedi1982 Anayasas›’nda lecek geliflmeleri sü13 kez de¤ifliklik yaAP'nin yÝllardan beri savunagelrekli olarak izleyecek, p›lm›flt›r. Bunlar flöydiÛi " otoriter hŸkŸmet" kavramAB müktesebat›na ledir: 17 May›s larÝna, KemalizmÕin bŸrokratik ve uyum çal›flmalar›n› 1987’de De¤ifltirilen militer geleneklerine, tekelci serdüzenli flekilde de¤ermaddeler: 67, 75, 175, mayenin siyasal tercihlerine ve lendirecek ve bu çal›flGeçici 4. 8 Temmuz daha somut bi•imlerinin benzer malar›n h›zland›r›l1993 De¤ifltirilen Ÿlkelerde (GŸney Amerika, G. mas› için gerekli tüm madde: 133. 23 TemKore, Filipinler vb.) gšrŸldŸÛŸ giönlemleri alacakt›r.” muz 1995 De¤ifltirilen bi, "Milli GŸvenlik Devleti" ideAB müktesebat› maddeler: Bafllang›ç olojisine uygun dŸzenlemeleri çerçevesinde yap›lan Metni, 33, 52, 53, 67, i•eriyordu. anayasa ve yasa de¤i68, 69, 75, 84, 85, 93,
47
Devrim Yolunda
KURTULUÞ olarak TÜS‹AD’›n önerilerini temel almakta, fakat ondan daha geri unsurlar› tafl›maktad›r. Özellikle de ordu, devlet ve siyaset iliflkilerine pek dokunmamakta ve sadece baz› biçimsel de¤ifliklikleri içermektedir. Birkaç konuda getirmeye çal›flt›¤› yeni düzenlemeler ise (yurttafll›k tan›m›, resmi dil, k›l›f k›yafet, dini e¤itim, cumhurbaflkan›n›n seçimi ve yetkilerinin daralt›lmas› vb.) ya fiilen ortadan kalkm›fl ve uygulanamayan veya toplumsal meflruiyet kazanm›fl konular› içermektedir. Daha da önemlisi bu düzenlemeler AKP’nin kendi siyasal program›n›n uygulanmas›na kolaylaflt›racak ad›mlardan oluflmaktad›r. Bu anayasa de¤ifliklikleri tasla¤›nda esas olarak laiklik de¤il, dinsel alan güçlendirilmifltir. Yani bu taslakta laiklikten çok dinsel alan›n güçlendirilmesi söz konusudur. Laiklik ile din aras›ndaki terazide dinsel alana vurgu yap›lm›fl ve bu alan güçlendirilmifltir. (‹. Kabo¤lu) Bu konuda öncelikle hükümetin bas›na yans›tt›¤› ve bas›n›n da hemen sahiplendi¤i bir kavram da “sivil anayasa” safsatas›d›r. Yukar›da özetlemeye çal›flt›¤›m›z anayasa tarihçesinden de anlafl›laca¤› gibi flimdiye kadar yap›lan anayasalar›n›n tümü “sivil” anayasalar de¤ildir. Buunlar›n hepsi de ola¤anüstü koflullar›n ürünüdür. 1921 ve 1924 anayasalar›ndan farkl› olarak “kuvvetler ayr›l›¤›” ilkesine dayanan ve “özgürlükçü” olarak tan›mlanan 1961 anayasas› da darbe koflullar›nda ortaya ç›kt›¤› için “sivil” de¤ildir. 1982 anayasas› ise düpedüz “askeri” bir anayasa olarak haz›rlanm›flt›r. Bu nedenle anayasalar›n hepsinde sivil otorite askeri otoriteye tabi kal›nm›fl, yani “askeri otoritenin sivil otoriteye tabi olmas›” evrensel ilkesi sürekli olarak göz ard› edilmifltir. Medya AKP’nin istedi¤i gibi bu anayasa tasla¤›n› “sivil anayasa” olarak lanse etmektedir. Oysa bu anayasa tasla¤›n›n içerdi¤i hükümler, ne sivildir ve ne de demokratik kazan›mlard›r. Üzerinde iyici düflünülmüfl, siyasal istikrar› bozmayacak, ordu ve siyaset iliflkilerini germeyecek vb. bir anlay›flla yap›lan düzenlemelerdir. Kabo¤lu’nun deyifliyle bu taslak “yeni ve sivil bir anayasadan çok, bir rotüfl metni gibidir.” 1982 Anayasas››n flimdiye kadar 13 kez ve 85 maddesi üzerinde de¤ifliklikler yap›ld›, ama hiçbirinde anayasan›n özüne dokunulmam›flt›r. fiimdi AKP’nin yapmaya çal›flt›¤› düzenlemeler de ayn› flekilde 12 Eylül hukukunun özüne dokunmamaktad›r. Öyle ki, bu de¤ifliklikten son-
127, 135, 149, 171. 18 Haziran 1999. De¤ifltirilen madde: 143. 13 A¤ustos 1999 De¤ifltirilen maddeler: 47, 125, 155. 3 Ekim 2001 De¤ifltirilen maddeler: Bafllang›ç Metni, 13, 14, 19, 20, 21, 22, 23, 26, 28, 31, 33, 34, 36, 38, 40, 41, 46, 49, 51, 55, 65, 66, 67, 69, 74, 87, 89, 94, 100, 118, 149, Geçici 15. 21 Kas›m 2001 De¤ifltirilen maddeler: 86. 27 Aral›k 2002 De¤ifltirilen maddeler: 76, 78. 7 May›s 2004 De¤ifltirilen maddeler: 10, 15, 17, 30, 38, 87, 90, 131, 143, 160. 21 Haziran 2005 De¤ifltirilen madde: 133. 29 Ekim 2005 De¤ifltirilen Maddeler: 130, 160, 161, 162, 163. 13 Ekim 2006 De¤ifltirilen Madde: 76. Bu de¤ifliklikler 1982 Anayasas›n›n neredeyse üçte birine tekabül etmektedir. Ancak hiçbiri ne 12 Eylül hukukunun (askeri darbe hukukunun) ve ne de bu bask› ve terör anayasas›n›n özüne dokunmam›flt›r. fiimdi AKP taraf›ndan yap›lmaya çal›fl›lan de¤ifliklikler ise yine ayn› anlay›flla ve AB standartlar›na göre yap›lmaktad›r. 9) HÜKÜMET‹N ANAYASA DE⁄‹fi fi‹‹KL‹KLER‹ TASLA⁄I
1876’dan, yani Birinci Meflrutiyet’in ilan›ndan beri Türkiye’de her fleyin Anayasa ve yasalarla yap›labilece¤i yönünde bir anayasac›l›k gelene¤i vard›r. Bu nedenle Türkiye’nin anayasalar›, devleti ve toplumu yukar›dan afla¤›ya do¤ru dönüfltürmeye çal›flan bir jakoben anlay›fl›yla haz›rlanm›flt›r. Öte yandan, 1921 ve 1924 anayasalar› hariç di¤er bütün anayasalar askeri müdahale dönemlerinde yap›lm›flt›r. Ayr›ca her anayasa bir öncekine tepki olarak haz›rlanm›flt›r. Bu nedenle askeri müdahale dönemlerinin ürünü olan anayasalar, toplumsal geliflmenin önüne set çekmek veya toplumu yukar›dan afla¤›ya do¤ru denetlemek amac›yla de¤ifltirilmifltir. fiu anda geçerli olan 1982 Anayasas› ise, 12 Eylül hukuku, yani bir askeri darbe hukukuna dayanan bask› ve terör anayasas›d›r. 2001 ve 2004 y›llar›nda AB’ye uyum standartlar› ba¤lam›nda yap›lan baz› de¤iflikliklere ra¤men bu anayasa özü ve ruhuyla geçerlili¤ini korumaktad›r. Bu nedenle yeni bir anayasa, 1982 anayasas› iptal edilerek yeni anlay›flla ve toplumsal dönüflümün bugünkü ihtiyaçlar› temel al›narak yap›labilir. Bu ba¤lamda AKP hükümeti taraf›ndan haz›rlanan anayasa de¤ifliklikleri esas
48
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ra 12 Eylülcülerin yarg›lanmalar› bile mümkün olamayacakt›r. Hala geçerli olan 12 Eylül hukuku, askeri darbe hukukudur. Baflka bir ifadeyle ordunun devleti ve toplumu yukar›dan afla¤›ya do¤ru denetleme fonksiyonuyla ilgili olan askeri otoritenin sivil otorite üzerindeki egemenli¤inin göstergesidir. Bu nedenle Türkiye’de bir anayasan›n sivil olarak tan›mlanabilmesi, 27 May›s askeri darbesinden beri geçerli olan ve 12 Eylül anayasas›n›n özüne sindirilen ordu, devlet ve siyaset iliflkilerinin kökten de¤ifltirilmesiyle mümkündür. Yani, 1982 Anayasas› çöpe at›lmal› ve yeni bir anayasa yap›lmal›d›r.
sas› ve yasalar› ortadan kald›r›lmal›d›r. Halk›n temsilcilerinin oluflturdu¤u Kurucu Meclis taraf›ndan yeni bir anayasa yap›lmal›d›r. Bu anayasa demokratik hak ve özgürlüklerin evrensel ilkelerini içermelidir. 2- ‹ktidar, askeri ve bürokratik ayg›tlar›n elinden al›narak halk›n seçilmifl temsilcilerine verilmelidir. Temsilcilerin hiçbir ayr›cal›klar› olmamal›d›r. Genel ve Yerel Meclisler, iktidar›n kayna¤› haline getirilmelidir. Merkezi ve yerel bürokrasinin bu meclisler üzerinde hiçbir yetkisi ve denetimi olmamal›d›r. Halk Meclislerine seçilenler, seçenler taraf›ndan gerekti¤inde geri ça¤r›labilmelidir. 3- Yürütmenin, yasama ve yarg› üzerindeki 10) ALTERNAT‹F B‹R ANAYASA ‹Ç‹N egemenli¤ine son verilmelidir. Parlamento ve BAZI ‹LKELER hükümetin üstünde bulunan Milli Güvenlik Kurulu'nun anayasal statüsüne son verilmeliEdward S. Corwin “ilerleyen bir toplumun dir. anayasas›nda aranacak ilk koflul, anayasan›n o 4- Yasama ve yarg› denetimi d›fl›nda kalan toplumun ilerlemesine ayak uydurmas›d›r” de- MIT, JITEM, Özel Tim, Özel Harekat, Özel mektedir. Yani anayasalar toplumun ilerleme- Harp Dairesi gibi tüm anti terör örgütleri la¤sinin önüne engel olmak için de¤il, toplumun vedilmelidir. Devlet görevlilerinin yarg›lanmailerlemesinin/geliflmesinin önünü açmak için lar›n› ayr›cal›kl› hale getiren Memurin Muhade¤ifltirilmelidir. Zaten toplumun ilerlemesi- kemat-› Kanunu kald›r›lmal›d›r. nin/geliflmesinin gerisinde kalan anayasa ve 5- Bar›fl ve kardefllik ortam›nda eflit ve özgür bir toplumsal hayat›n oluflabilmesi için, iflçileyasalar›n bir anlam› olamaz. Öte yandan Anayasalar bir siyasal rejimin rin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin politik yaflailiflki ve iflleyiflini belirleyen kurallar bütünü- ma etkin kat›l›m› sa¤lanmal›d›r. Ekonomik kadür. Bu ba¤lamda bir rejim de¤iflikli¤ine neden rar ve planlama süreçleri, çal›flan ve üreten çoolabilecek düzeyde radikal de¤ifliklikleri içeren ¤unlu¤un iradesine dayanmal›d›r. yeni bir anayasaya ihtiyaç vard›r. Bu nedenle 6- Her alanda ve her düzeyde söz, yetki, kaözgürlükçü ve demokratik yeni bir anayasa ha- rar çal›flanlar›n olmal›d›r. Emekçilerin ekonoz›rlanmal›d›r. mik örgütlenme, grev, toplu sözleflme ve sendiBöyle bir anayasa ise temsil yetene¤i olma- kalaflma haklar›n› gerçeklefltirmesinin önündeyan bir meclisle de¤il, görevi sadece anayasa ki bütün engeller kald›r›lmal›d›r. yapmak olan ve toplu7- Siyasi partiler, mun bütün kesimleridernekler ve sendika1876Õdan, yani Birinci MeßrutiyetÕin nin seçilmifl temsilcilar yasas›, seçme, seilanÝndan beri TŸrkiyeÕde her ßeleriyle oluflan bir Kuçilme, toplant› ve gösrucu Meclis arac›l›¤›yteri, bas›n ve yay›nla yin anayasa ve yasalarla yapÝlabila yap›lmal›d›r. ilgili bütün yasalar leceÛi yšnŸnde bir anayasacÝlÝk Özgür ve demokrayeniden düzenlenmegeleneÛi vardÝr. Bu nedenle TŸrkitik bir gelecek için lidir. Siyasal suç kavyeÕnin anayasalarÝ, devleti ve topram› ortadan kald›r›lTürkiye'nin devrimci lumu yukarÝdan aßaÛÝya doÛru dšmal› ve Terörle Mücave demokratik tarzda nŸßtŸrmeye •alÝßan bir jakoben yeniden yap›lanmas›dele Yasas› bütün hüanlayÝßÝyla hazÝrlanmÝßtÝr. …te na yol açabilecek böykümleriyle iptal edilyandan, 1921 ve 1924 anayasalarÝ le bir anayasa için bamelidir. hari• diÛer bŸtŸn anayasalar askez› ilkesel talepler flöy8- Militarist anlari mŸdahale dšnemlerinde yapÝly›fl›n kayna¤› olan asle dillendirilebilir: mÝßtÝr. keri otorite, kay›ts›z 1- 12 Eylül anaya-
49
Devrim Yolunda
KURTULUÞ flarts›z sivil otoriteye tabi olmal›d›r. Bu ba¤lamda ordunun bugünkü devlet sistemi içindeki özerkli¤ine son verilmelidir. 9- Genelkurmay Baflkanl›¤› Milli Savunma Bakanl›¤›na ba¤lanmal›d›r. Silahl› Kuvvetlerin Kurulufl ve Teflkilat Yasas›, ‹ç Hizmet Yasas› yeniden düzenlenmelidir. Askeri Yarg› ve S›k›yönetim Mahkemeleri kald›r›lmal›d›r. Yüksek Askeri fiura kararlar› yarg› denetimine tabi olmal›d›r. 10- Askeri müdahale dönemlerinin tüm uygulamalar› iptal edilmeli, yarg›lamalar geçersiz say›lmal›, idam edilenlerin itibarlar› iade edilmelidir. 12 Eylülün sorumlular› yarg›lanmal›d›r. 11- Zorunlu askerlik kald›r›lmal›d›r. Vicdan› ret hakk› tan›nmal›d›r. Askeri harcamalar azalt›lmal› ve asker say›s› düflürülmelidir. Orduya iç güvenlikle ilgili herhangi bir görev verilmemelidir. 12- Devlet dine ve inanca müdahale etmemelidir. Devlet bütün dinler, mezhepler ve inançlardan kendisini ay›rmal›d›r. Din ve devlet iflleri birbirine kar›flt›r›lmamal›d›r. 13- Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› la¤vedilmeli ve dinle ilgili her fley devlet kay›tlar›ndan silinmelidir. Nüfus cüzdanlar›ndan dinle ilgili bölüm ç›kar›lmal›d›r. 14- Din e¤itimi ve ö¤retimi, ibadet yerlerinin yap›m›, bak›m›, onar›m›, dinsel e¤itim fonlar› ve kadrolar›n›n sa¤lanmas› mezhep, cemaat ve kiflilerin kendilerine b›rak›lmal›d›r. 15- Tüm devlet okullar›nda din e¤itimi dersleri kald›r›lmal›d›r. Temel e¤itim 11 y›la ç›kar›lmal›d›r. Laik ve bilimsel e¤itim kamuya ait bütün ö¤renim kurumlar›nda zorunlu olmal›d›r. Anadilde e¤itim hakk› herkes için ve tam olarak sa¤lanmal›d›r. 16- ‹nanç özgürlü¤ü, din, mezhep, tarikat ve inanmama özgürlü¤ü olarak tan›nmal›d›r. ‹nsanlar ibadet, inan›fl, giyim ve yaflam tarzlar›nda tam serbestli¤e sahip olmal›d›r. Hiç kimse flu ya da bu farkl›l›¤›ndan dolay› ayr›ma tabi tutulmamal›d›r. 17- Tüm yerel yönetimler o birimlerde yaflayanlar›n oluflturaca¤› yerel meclislere b›rak›lmal›d›r. Yerel meclisler, yerinden yönetim olarak halk egemenli¤inin kuruldu¤u ve demokratik biçimde halk›n kendini yönetti¤i gerçek iktidar organlar› olmal›d›r. 18- Kentlerdeki tüm ekonomik, kültürel ve
tarihsel de¤erler yerel toplulu¤un korumas›na ve kullan›m›na devredilmelidir. Merkezi hükümet ba¤l› il ve ilçe düzeyindeki tüm devlet daireleri la¤vedilmeli ve tüm yetkileri ile birlikte yerel iktidar organlar›na dönüfltürülmelidir. 19- Kürt sorununun adil ve demokratik siyasal çözüm yollar›n›n serbestçe tart›fl›lmas›n› önleyen yasal ve idari engeller kald›r›lmal›d›r. Demokratik bir ortam olufltuktan sonra, Kürt halk›n›n kendi gelece¤ini özgürce belirlemesinin imkanlar› yarat›lmal›d›r. 20- Kad›n› ucuz iflgücü ve meta olarak gören cins ayr›mc›l›¤›na son verilmelidir. Kad›nlar›n eflitlik ve özgürlük mücadelesinin önündeki engeller kald›r›lmal›d›r. Erkek egemenli¤ini esas tüm hukuksal düzenlemeler de¤ifltirilmeli ve kad›nlara karfl› cinsiyetçi hükümler yasalardan ay›klanmal›d›r. Kad›nlar›n kendi bedenleri ve yaflamlar› üzerindeki her türlü denetime son verilmelidir. 21- Gençlerin siyasal, toplumsal ve ekonomik yaflama aktif kat›l›mlar›n›n anayasal ve yasal engelleri kald›r›lmal›d›r. Gençlik ve ö¤renci örgütlerinin siyasetle ilgilenmeleri ve siyasal partilerle ba¤ kurmalar› engellenmemelidir. 22- Özgürlükçü ve demokratik bir e¤itim için, okullar›n yönetimi, denetimi ve müfredat›n belirlenmesi ö¤rencilerin aktif kat›l›m›yla yap›lmal›d›r. Mali, idari ve bilimsel özerkli¤i olan özgür ve demokratik üniversiteler yarat›lmal›d›r. 23- ‹nsan›n do¤ayla iliflkisini ve dengesini bozan, do¤ay› tahrip eden, daha fazla kâra ve sömürüye dayal› çarp›k sanayileflmenin önüne geçilmelidir. Kentsel çevrenin, tarihi ve kültürel dokunun ya¤mas›na dönüflen arazi ve bina rantç›l›¤› yasal düzenlemelerle engellenmelidir. YARARLANILAN KAYNAKLAR: fiaban ‹ba, Ordu, Devlet Siyaset, Çiviyaz›lar›, ‹stanbul 1998. Taha Parla, Türkiye’de Anayasalar, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul 1991. Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Ekin Kitabevi Yay›nlar›, Bursa 2000. Bülent Tanör, Osmanl›-Türk Anayasal Geliflmeleri (17891980), Der Yay›nlar›, ‹stanbul 1995. ‹brahim Kabo¤lu, Özgürlükler Hukuku ‹nsan Haklar›n›n Hukuksal Yap›s›, ‹mge Kitabevi, Ankara 2002. Özkan Tikvefl, Atatürk Devrimi ve Türk Hukuku, ‹zmir 1975.
50
SOSYALÜSTLER VE BURJUVA HUKUKU YAKUP KARABACAK
“l’Esprit des lois c’est la propriété”*
çinden geçti¤imiz günlerde devletin ve demokratik kamuoyunun gündemini hayli meflgul eden bir anayasa tart›flmas›n› sosyalistler de kendi do¤all›¤›nda izliyor, fikir beyanlar›nda bulunuyor. ‹lginç olan ise ayr›ms›z tüm sosyalistlerin farkl› düzeylerde olmakla birlikte, demokrasi mücadelesi dolay›m›yla s›kça baflvurduklar› “hukuk, yasall›k, vb..” kavramlar›n, marksist termininolojide sahip olduklar› s›n›rl› tan›mlamalara sahip olmalar›. Di¤er bir ifade ile, bilindi¤i üzere marksizmin “hukuk ve yasama” meselesinde gelifltirmifl oldu¤u bütünlüklü bir sistematik söz konusu de¤ildir. Bunun sonucu olarak ise marksistler bugüne de¤in “hukuk” meselesi üzerine kapsaml› bir tart›flma yürütme ihtiyac›n› duymam›fllard›r diyecek olursak, çok da isabetsiz bir iddia olmayacakt›r. Bu yaz› aktüel anayasa tart›flmalar› vesilesiyle, çok da önemsemedi¤imiz bir soru için deneme ve tart›flma çerçevesi oluflturma gayretini tafl›maktad›r. Marksist-leninistlerin bir k›sm›n›n hukuk ile olan iliflkisini, kayg›land›r›c› oldu¤u kadar düflündürücü bir tarihsel anekdotla aç›klamaya çal›flal›m. Söz konusu olan tarih ve sosyalizm olunca elbette ilk baflvurulacak kaynak da Sovyetler olacakt›r. Sovyetler Birli¤i’nin 1936 sonras› Stalin döneminde yürüttü¤ü “anayasa tart›flmalar›nda” farkl› e¤ilimlerin varoldu¤u bilinmektedir. Bunlardan ilki Pasukanis’in kurucusu oldu¤u “meta mübadeleciler” olarak da bilinen e¤ilimdir. Temel olarak Marx’›n hukuku bir üstyap› oluflumu olarak tarif etti¤inden yola ç›kan bu e¤ilim, marksizmin klasik bir hukuk alg›lamas› olamayaca¤›n› ve “devletin sö-
nümlenmesi” meselesi de göz önünde bulunduruldu¤unda sosyalist devletlerin “esnek” bir anayasaya ve hukuk sistemine sahip olmas› gerekti¤ini iddia etmifltir. ‹leride bahsedece¤imiz üzere anlaml› bir tart›flma zemini oluflturabilecek bu sav, maalesef Pasukanis’i idama götürmüfltür. Sebep gayet düflündürücü:
Ü
“1930 y›l›nda Stalin'in, ‘devletin sönümlenmesini haz›rlamak için, flimdiye kadar varolmufl en sert ve güçlü devlet iktidar›’ tezi, sözkonusu hukukçular›n aray›fl›n›n, resmi aray›flla art›k örtüflmedi¤ini göstermifltir. 1937 y›l›nda Pravda'da Pasukanis aleyhinde yay›mlanan makaleler, kesin tasfiyeyi bafllatm›flt›r. Buradaki temel sav, ‘Marksist yaz›n›n, bir Sovyet hukuk felsefesi yaratmak için yetersiz oldu¤u’ görüflünün reddedilmesidir. Buna göre, iflçi s›n›f› diktatörlü¤üne dayanan devlet yeni bir devlettir ve bu devletin yaratt›¤› hukuk da yeni bir tip hukuktur; Marx, Engels, Lenin ve Stalin'in ürünleri bu yeni toplumun hukuk düzenini aç›klamak için yeterlidir. Bundan sonra, Pasukanis'in yerini alan Viflinski liderli¤inde, tek bir bilimsel sosyalist hukuk anlay›fl› benimsenmifl, Pasukanis yarg›lanarak, ‘Sovyet Devleti'nin dayand›¤› hukuksal temelleri baltalad›¤›, Sovyet hükümetini devirmek amac›yla hukuksal teoriler gelifltirdi¤i’ için ihanetten mahkum olmufl ve idam edilmifltir.”1
Bu maksatl›(!) tarihi olay› veriflimizin elbette bir çok nedeni var: bunlardan ilki; gerçekten marksist-leninist bir hukuk ö¤retisi var m›d›r * Yasalar›n ruhu mülkiyettir.
51
Devrim Yolunda
KURTULUÞ sorusu; ikincisi her neticede sosyalist bir devlette ve komünist toplumda hukukun ne flekilde var olaca¤› ya da olup olmayaca¤› sorunsal›d›r.
¤ini tafl›yan belgeler (Magna Carta, Bill of Rights) kabul etmesiyle devam edecektir. Burada önemle alt›n›n çizilmesinin gerekti¤ini düflündü¤ümüz bir nokta var ki o da bu belgelerin burjuvazinin kabul etmifl ve kabul edebilece¤i en “eflitlikçi, demokratik” haklar ve yükümlülüklerin ana tasla¤› niteli¤ini tafl›yor olmalar›d›r. Zira bu belgelerin kabul dönemlerine denk gelen y›llar burjuvazinin “devrimci barutunu” henüz tüketmedi¤i döneme denk gelmektedir ki bu durum bir tesadüf de¤ildir. Bu hukuksal metinlerin, sonras› y›llarda Avrupa devletlerinin anayasal ve hukuksal yap›lar›nda önemli bir esin kayna¤› (hatta at›f veya do¤rudan kabul kayna¤›) oldu¤u düflünülürse, genel hatlar› ile bu belgelere iliflkin baz› tan›mlamalar› yapmak yerinde olacakt›r. Ayn› flekilde bu belge-metinler, günümüz insan hak ve hürriyetleri taleplerinin de esas kayna¤› niteli¤indedir. Haklar ve özgürlükler terminolojisinde “birinci kuflak haklar” tan›m› ile tasnif edilen hak kategorilerinin tamam› bu döneme aittir. Birkaç hat›rlatmada bulunmak gerekir: birinci kuflak haklar aras›nda en fazla konu iflgal eden “mülkiyet hakk›d›r”. Bu belgelerin tamam›nda “mülkiyet edinmenin yasaklanamayaca¤›, angaryan›n yasaklanmas› ve vergi düzenine dair bir çok düzenleme söz konusudur. Tarihsel bir anekdot olarak yine hat›rlanaca¤› üzere; burjuvazi, devrimler ça¤›nda, feodalitenin iktidar›n› tek bafl›na tarihin çöp sepetine göndermemifl, bu tarihsel misyonunu proletarya ve küçük burjuvazi ile yapt›¤› ittifak sonucu gerçeklefltirebilmfltir. Dolay›s›yla bu ittifak s›n›flar›n› da memnun edecek bir çok düzenleme yine ayn› belge-metinlerde mevcuttur. Birinci kuflak haklar, “yaflam hakk›, kiflinin maddi ve manevi dokunulmazl›¤›, suçun ve cezan›n kanunili¤i ilkesi, düflünce ve vicdan özgürlü¤ü” gibi temel insan hak ve hürriyetlerini de koruma alt›na almaktad›r. ‹lerleyen dömemlerde ise burjuvazi iktidar›n› garanti alt›na ald›ktan sonra, bu kez oklar›n› bu haklar›n törpülenmesine yönlendirmifltir. Burjuva devrimler ça¤›nda gerçekleflen, ve modern hukuk literatürünün büyük oranda temelini oluflturan birinci kuflak haklar›n tek bafl›na “burjuvazinin talepleri” oldu¤u bir yan›lg›d›r. Öyle ki, bu yan›lg› “temel hak ve hürriyetlerin” tamam›n›n burjuvazinin ipote¤i alt›nda görünmesini ve (mülkiyet hakk›n› ayr› tutarak) tüm objektif kazan›mlar›, elimizin tersi ile it-
BURJUVA HUKUKU “Roma Hukuku, özel mülkiyetin egemen oldu¤u bir toplumun yaflam koflullar›yla uyuflmaz çeliflkilerinin klasik hukuk diliyle öylesine ustaca bir anlat›m›d›r ki o zamandan bu yana yürürlü¤e konan yasalar›n hiçbirisi bu hukukta herhangi bir de¤ifliklik yapamam›flt›r”.2
Hak ve adalet gibi “hukuksal kavramlar›n” ilk ça¤a uzanan bir zaman yolculu¤u olsa da bugün anlad›¤›m›z flekilde bir hukuk disiplini veya “modern hukuk” kuram› tart›flmas›, en az›ndan argümanlar›, 18. yy burjuva demokratik devrimler ça¤›na dayan›r. Bu döneme ait temel hukuki belgelerin neler oldu¤unu belirtmeden önce dönemin ana karakteristi¤ini bir kez daha hat›rlatmakta fayda var. Zira Marx’›n “hukuk, hiçbir zaman toplumun iktisadi yap›s›ndan ve onun koflulland›rd›¤› kültürel geliflmelerden daha yüksek olamaz”3 ifadesi, tarihsel materyalist anlay›fl›n, hukukun oluflumu meselesine nas›l bakmas› gerekti¤inin ilk a¤›zdan en iyi izah›d›r. Nas›l ki tali hukuk normu say›labilecek töre, gelenek, örf ve adetlerin kapsam› ilk s›n›fl› toplumdan bu yana varolduklar› toplumun üretim iliflkilerinden ba¤›ms›z de¤il ise, burjuva hukukun da kapitalist üretim iliflkilerinden ba¤›ms›z oldu¤u iddia edilemeyecektir. “Anayasa” temelinde ele al›nabilecek birincil hukuki belgeler aras›nda ilkleri oluflturan 4 Temmuz 1776 tarihli ABD Ba¤›ms›zl›k Bildirgesi (“17 Eylül 1787 tarihli Birleflik Devletler Anayasa’ s›n›n, Anayasan›n Onaylanmas› bafll›¤›n› tafl›yan VII. Maddesi, bu Anayasan›n “Birleflik Devletlerin ba¤›ms›zl›¤›n›n on ikinci y›l›nda kabul edildi¤ini vurgulayarak, Anavatan ‹ngiltere ile savafl halinde bulunan 13 Amerikan kolonisinin temsilcilerinden kurulan Filadelfiya Kongresi’ne, bu kongrenin 4 Temmuz 1776 tarihinde yay›nlad›¤› “Birleflik Devletler Bildirisi”ne dolayl› bir gönderme yaparak, “Asli Kurucu ‹rade”yi göstermifltir.”4) ve 26 A¤ustos 1789 tarihli Frans›z ‹nsan ve Yurttafl Haklar› Sözleflmesi, s›n›flar tarihinde burjuvazinin galibiyetinin ilan›n›n da belgeleri niteli¤i tafl›maktad›r. Sonras› y›llar ‹ngiltere’nin de benzer anayasa niteli52
Devrim Yolunda
KURTULUÞ land›rmak mümkündür. Bu kategoriler, geliflen sanayi ve artan proleterleflme say›s› do¤al ki büyük oranda “çal›flma hayat›n›, sosyal ve siyasal haklar›” düzenlemektedir. Akademik ve siyasal anlamda çeflitli düzlemlerde bu tart›flmalar devam etmekle beraber, alt› çizilmesi gereken bir durum vard›r ki, o da burjuva hukukunun de¤iflen ekonomik ve siyasal koflullara göre hukuk sisteminde de¤iflikliklere gidebilmesidir. Baflka bir ifade ile burjuva hukuku dinamik karakterlidir. Elbette burada de¤iflimden kast›m›z her zaman pozitif anlam yüklü de¤ildir. Nas›l ki iflçi s›n›f› ve ezilenler, demokrasi mücadelesi kapsam›nda, burjuva hukukunun çubu¤unu “belirli ölçülerde” kendi taraflar›na bükebilme kapasitesine sahiplerse, tersinden burjuvazi bu çubu¤u büktürmemek için asgari çabay› her safhada sergilemekte ve her f›rsatta s›n›r tan›mayan “azg›nl›¤›n›” kendi kanunlar›na da yans›tmaktan geri kalmamaktad›r.
memizi beraberinde getirecektir. Bu hak kategorisinin “burjuva devrimler ça¤›nda oluflmufl olmas›”, bunlar›n ezilenler için bir anlam ifade etmedi¤i anlam›na gelmemelidir. Ayn› flekilde o dönem içerisinde bu taleplerin di¤er ezilen s›n›flar›n da meflru talepleri oldu¤u gerçe¤i unutulmamal›d›r. Tarifi yine ustas›na b›rakal›m: “1648’in ve 1789’un devrimleri ‹ngiliz ve Frans›z devrimleri olmay›p, Avrupa üslubunda devrimlerdi. Bu devrimler, toplumun belirli bir s›n›f›n›n eski politik düzen üzerindeki zaferini de¤il de, yeni Avrupa düzeninin bildirisini oluflturmaktayd›. Gerçi bu devrimlerde zaferi burjuvazi kazanm›flt›. Ama burjuvazinin zaferi, o tarihte yeni bir toplum düzeninin zaferiydi; burjuva mülkiyetinin feodal mülkiyet üzerindeki zaferiydi; milliyetçili¤in bölgecilik üzerindeki zaferiydi; terekenin mirasç›lar aras›nda eflitçe bölünmesinin, terekenin hiç bölünmeksizin oldu¤u gibi ayr›cal›kl› bir mirasç›ya intikali üzerindeki zaferiydi; toprak malikinin topra¤a egemenli¤inin topra¤›n toprak malikine egemenli¤i üzerindeki zaferiydi; ak›lc›l›¤›n bofl inançlar üzerindeki zaferiydi, modern ailenin aristokratik aile üzerindeki zaferiydi; sanayinin muhteflem tembellik üzerindeki zaferiydi; burjuva hukukunun Ortaça¤ üzerindeki zaferiydi…”5
BURJUVA HUKUKUNUN RUHU
Burjuvazinin hukuksal metinlerini olufltururken geçmiflten bugüne izlemifl oldu¤u basit bir taktik mevcuttur. Hak ve özgürlüklerin tan›m›n› “ba¤lay›c›l›¤› olmayan” metinlerle en genifl haliyle yaparken, uluslararas› hukuk müktesabat›nda ve ulusal hukukta “ba¤lay›c›l›¤› olan” belgelerini ise bir yandan bu ba¤lay›c› olmayan metinlere at›fta bulunarak bir yandan bu haklar›n kullan›m serbestisini koflullara ba¤layarak tarif eder.
Bu tarihsel arka plan›n kan›m›zca önemi, sosyalistlerin burjuva hukukunun temellerine ve aktüel geliflmelere üretece¤i cevaplara yönelik önemli ipuçlar› tafl›mas›d›r. Burjuva hukukuBurjuva devrimler •aÛÝnda ger•eklenun geliflim süreci ßen, ve modern hukuk literatŸrŸafla¤› yukar› benzer nŸn bŸyŸk oranda temelini olußbir tarihsel seyirde turan birinci kußak haklarÝn tek flekillenmifltir. Birinci baßÝna Òburjuvazinin talepleriÓ kuflak haklardan farkl› olarak, baflta olduÛu bir yanÝlgÝdÝr. …yle ki, bu iflçi s›n›f› olmak üzere yanÝlgÝ Òtemel hak ve hŸrriyetletüm ezilenlerin özelrinÓ tamamÝnÝn burjuvazinin ipolikle K›ta AvrupateÛi altÝnda gšrŸnmesini ve (mŸls›’nda yürüttükleri kiyet hakkÝnÝ ayrÝ tutarak) tŸm mücadeleler, sonraki objektif kazanÝmlarÝ, elimizin tery›llarda çeflitli hak si ile itmemizi beraberinde getirekategorilerinin burjucektir. Bu hak kategorisinin Òburva hukuk literatürüjuva devrimler •aÛÝnda olußmuß ne girmesini sa¤laolmasÝÓ, bunlarÝn ezilenler i•in m›flt›r. Bunlar›, yine bir anlam ifade etmediÛi anlamÝikinci ve üçüncü kuna gelmemelidir. flak haklar olarak ad53
“….Kiflisel özgürlü¤ün, bas›n özgürlü¤ünün, düflünce özgürlü¤ünün, örgütlenme özgürlü¤ünün, toplanma özgürlü¤ünün, ö¤retim ve din özgürlüklerinin vb. üzerine bir anayasa giysisi geçirildi. Böylece özgürlükler her çeflit tehlikeden de korunmufl oldular. Bu özgürlüklerin herbiri Frans›z yurttafl›n›n mutlak hakk› ilan ediliyordu. Ama hep flu çekince ile: Bu hak kural olarak, k›s›tlanamamakla birlikte, ‘baflkalar›n›n eflit haklar› ve kamu güvenli¤i’ ile ya da öteki bireysel öz-
Devrim Yolunda
KURTULUÞ gürlükler ile uyumu sa¤layacak yasalar eliyle s›n›rlanabilir. … Demek ki anayasa, ifli, hep ileride anayasay› uygulamak için ç›kar›lacak organik yasalara b›rakmaktad›r. Bu yasalar, söz konusu çekinceleri somutlaflt›r›p, bu s›n›rs›z özgürlüklerin birbirleriyle ve kamu güvenli¤i ile çat›flmas›n› sa¤layacak biçimde düzenleyeceklerdir. Ve sonradan bu yasalar düzenseverlerce öyle bir düzenlenmifltir ki bugün burjuvazi onlardan yararlan›rken öteki s›n›flar›n eflit haklar›n› hiç mi hiç umursamamaktad›r”.6
Sonuçta tabi hukuk anlay›fl› bugün dahi burjuva ideologlar›n kendi aralar›nda tat›flt›klar›, “mutlak adalet, mutlak özgürlük.. vb.” gibi fenomenlerin girdab›na maddi gerçeklikten koparak dahil olmaktan baflka bir sonuç do¤urmamaktad›r. Burjuva hukuku, yönetilenlere “normatif tart›flma konular›” verir, ancak son derece somut üretim iliflkilerini ve bunun topluma yans›malar›n› düzenler. Unutmadan belirtmek gerekir ki, burjuva hukuku özünde insanl›¤›n kolektif de¤erleriyle ilgilenmez. Önemli olan var olan siyasal ve iktisadi varl›¤›n devaml›l›¤›n›n bir flekilde sürdürülmesidir. Do¤al olarak sorunlar›n çözüm yollar› üzerine de¤il bire bir cezaland›rma ve yapt›r›m üzerine kuruludur. Burjuva hukukunun temelini “mülkiyet hakk›”, omurgas›n› “özel hukuk ve ceza hukuku” oluflturur.
Bunun en somut ve ak›lda kal›c› örne¤i kuflkusuz “‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi ile Avrupa ‹nsan Haklar› Sözleflmesi” aras›ndaki do¤rudan iliflkidir. Bilindi¤i üzere Evrensel Beyanname, ‹nsan Hak ve Özgürlükleri alan›nda bugüne de¤in kaleme al›nm›fl –burjuva hukuku aç›s›ndan- en özgürlükçü metindir ve devletler hukuku aç›s›ndan bir ba¤lay›c›l›¤› söz konusu de¤ildir. Bu metinde belirtilen haklar›n kullan›m›n› ve imzac› devletler (Türkiye de imzac›s›d›r) aç›s›ndan ba¤lay›c›l›¤›n› sa¤layan belge ise Avrupa ‹nsan Haklar› Sözleflmesidir. Her iki metin de 20. yy’›n ilk yar›s›n›n sonlar›na do¤ru haz›rlanm›fl olmas›na karfl›n, Marx’›n 19. yy’da (bu döneme ait uluslararas› hukuk kavram› ve tan›m› yoktur) burjuvazinin anayasa ve kanunlar› düzenlerken baflvurdu¤u “hinli¤i” aç›klarken ortaya koydu¤u takti¤in ayn›s›d›r. Burjuva hukuku bir “ama”lar hukukudur. fiartlar›n a¤›rl›¤› veya rahatl›¤› ülkeden ülkeye, kapitalizmin orant›s›z geliflimi ve bunun siyasal etkilerinden kaynakl› olarak de¤iflmekle beraber, esastan bak›ld›¤›nda ayn›d›r. Hukukun gerek köleci toplumda, gerek burjuva devletinde ve gerkse de di¤er devlet tiplerinde düzenledi¤i iliflkilerin, aç›k bir flekilde ekonomik iliflkilerle yak›ndan ba¤lant›s› vard›r. Tersi bir iddia idealizm batakl›¤›na saplanmaktan baflka bir fley olmayacakt›r.
SOSYAL‹STLER VE ANAYASA TARTIfi fiM MALARI
Aktüel bir tart›flma olmas› vesilesiyle, anayasa tart›flmalar›na toplumsal muhalefetin de kat›l›m› söz konusu. Biz bu yaz›da burjuva hukuku aç›s›ndan AKP Hükümetinin “anayasay› de¤ifltirme” sorunundaki flekli ve hukuki sorunlar›ndan öte “kavramsal olarak anayasa ve ezilenlerin taleplerinin burjuva devletin anayasas› dahilinde gidebilece¤i s›n›rlar›” tart›flma konusu yapma arzusunday›z. ‹lk olarak kendisi de Anayasa hukukçusu olan Zafer Üskül’ün “82 Anayasas› ideolojiktir” diyerek açt›¤› tart›flmaya bir cevap verilebilir. Kesin bir flekilde söylemek gerekirse “her anayasa ideolojiktir”. (T.C. Anayasas›, Md. 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayan›flma ve adalet anlay›fl› içinde, insan haklar›na sayg›l›, Atatürk milliyetçili¤ine ba¤l›, bafllang›çta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir) Bundan SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti anayasalar› da muaf de¤ildir (Çin Halk Cumhuriyeti Anayasas›, Md. 2: Marksizm-Leninizm-Mao Zedung düflüncesi, milletimizin düflüncesine yol gösteren teorik temeldir). Oligarflinin iç çat›flmalar› sonucu gündemimize gelen 82 Anayasas›n›n de¤ifltirilmesi veya yeniden düzenlenmesi meselesi, kavramsal olarak “burjuva hukukunun esas›na iliflkin” bir tart›flma de¤ildir. fiöyle ki yukar›da k›saca bahsetmeye çal›flt›¤›m›z “burjuva hukukunun ruhu” bafll›¤› alt›ndaki tan›mlamalar bir yana,
“… burjuva kurumlar›n›n kimler taraf›ndan yarat›ld›klar›n› sormal›yd›. O, hukuki hayalleri içerisinde, yasay› maddi üretim iliflkilerinin ürünü olarak görecek yerde, üretim iliflkilerini yasan›n ürünü olarak görür. Linguet, Montesqueu’nün Esprit des Lois (Yasalar›n Ruhu) hayalini bir tek sözcükle çöpe atar; ‘yasalar›n ruhu mülkiyettir!’”7
Ve bunu yaparken esasen belirtti¤imiz idealist bak›fl aç›s›n›n hukuktaki karfl›l›¤› olan “tabi hukuk” anlay›fl›n› da çöpe atm›fl olacakt›r. 54
Devrim Yolunda
KURTULUÞ “esasa” iliflkin tek gerçekçi cevab›, devlet ayg›t›n›n el de¤ifltirmesi ve ekonomik iliflkilerdeki altüst olufl olacakt›r. Peki buradan ç›kar›lmas› gereken sonuç ne olmal›d›r? Sosyalistler için burjuva anayasas›nda yap›lmas› planlanan de¤ifliklik tart›flmalar›n›n bir anlam› yoktur mu demeliyiz? Belki sosyalist devrim anlay›fl›na sahip ekonomik determinist bak›fl aç›s›yla bu sorunun cevab› evet olmal›d›r; ancak s›n›flar mücadelesinde “demokratik devrimin” önceli¤i perspektifine sahipseniz (do¤al ki burada nedenlerine girmeyece¤iz), oligarflik burjuva devlet iktidar›na karfl› her talebiniz “onu y›kma esas›n›” gözard› etmeden, diyalektik olarak tali burjuva demokratik talepleri içermek mecburiyetindedir. Peki anayasa tart›flmalar› özelinde buradaki referans noktalar›m›z neler olmal›d›r? Tekrar belirtmek gerekecektir ki, burjuva devletin anayasas›n›n “mülkiyet hakk›n› yasaklamas›n›” talep etmek farazi bir tart›flman›n konusudur. Temel referans noktas› kuflkusuz, mülkiyet hakk› kadar eski olan, burjuva demokratik devrimler ça¤›ndan bugüne de¤in ezilenlerin “haklar ve özgürlükler mücadelesinde” biriktirdikleri kazan›mlard›r. Bu kazan›mlar çeflitli uluslararas› sözleflme ve çal›flman›n konusu olmufltur. Ancak en az bu referans noktas› kadar önemli di¤er bir husus, burjuva hukukunun siyasal ve ekonomik mücadelenin önüne dikti¤i “ama”lar›n toplumsal muhalefet güçleri taraf›ndan geriletilmesidir. Bu geriletmenin masa bafl›nda olmayaca¤›n› ise etrafl›ca aç›klama ihtiyac› duymamaktay›m.
ideolojik anlamda yeni bir anayasa yapmay› mümkün k›lacak yegane flart “asli kurucu iktidard›r”. Bundan anlafl›lmas› gereken fley ise kuflkusuz devlet ayg›t›n›n s›n›fsal anlamda el de¤ifltirmesidir. Burjuva devlet iktidar› varl›¤›n› sürdürdü¤ü sürece “yeni bir anayasadan” teorik olarak bahsetmek mümkün de¤ildir ki, Türkiye özelinde 1924 Anayasas›n› da 1982 Anayasas›n› da haz›rlayan ayn› “kurucu iradedir”. Sonuç olarak AKP hükümetinin önümüze koyaca¤› anayasa da bu iradenin ürünü olacakt›r. “Sorunu somutlaflt›rmak ve konuyu bir ölçüde renklendirmek için Afrika’daki aslî kurucu iktidar olaylar› üzerinde biraz dural›m: Pierre Pactet, kitab›nda, 1960 ila 1980 y›llar› aras›nda Afrika’da askeri müdahale fleklinde cereyan eden hükümet darbelerinin bir listesini veriyor. Bu listenin incelenmesinden flu sonuçlar ortaya ç›kmaktad›r: Söz konusu 20 y›l içinde Afrika ülkelerinde toplam 66 adet darbe yap›lm›flt›r. Bu hükümet darbelerinin 43’ü baflar›ya ulaflm›fl, 23’ü teflebbüs safhas›nda kalm›flt›r. 43 baflar›l› darbe oldu¤una göre, Afrika’da hukuk fikrinin 20 y›lda 43 defa de¤iflmifl oldu¤unu söylemek, kan›mca, çocukça bir iddiadan baflka bir fley de¤ildir. Sorunu daha da bir uç örne¤e götürelim: Dahomey’de 1963 ila 1973 y›llar›n› kapsayan 10 y›ll›k dönemde 7 hükümet darbesi yap›lm›fl, bunlardan 6’s› baflar›lm›fl, 1’i ise teflebbüs safhas›nda kalm›flt›r. fiimdi, bu verilere göre, Dahomey’de egemen olan hukuk fikrinin afla¤› yukar› her y›l bir kere de¤iflti¤ini mi söyleyece¤iz?”8
SOSYAL‹ZM VE HUKUK Neticede askeri darbeler veya hükümet darbeleri de, “kurucu irafiunu aç›kl›la ifade deyi” de¤ifltirmemeketmek gerekecektir tedir. Bu örnekten anBurjuva hukuku, yšnetilenlere Ònorki, Marx, Engels, Lelafl›laca¤› üzere, burmatif tartÝßma konularÝÓ verir, annin ve ard›llar› burjujuva hukukçular›n, cak son derece somut Ÿretim ilißva hukuk sistemi sa¤lam bir temele kilerini ve bunun topluma yansÝüzerine de¤inmelerde oturtamad›¤› esas memalarÝnÝ dŸzenler. Burjuva hukubulunmufllarsa da, sele ise, bizim hukuk ku šzŸnde insanlÝÛÝn kolektif desosyalizm ve hukuk alg›lamam›zdaki teÛerleriyle ilgilenmez. …nemli sorunsal›na, yaflam mel savd›r: Söz konuolan var olan siyasal ve iktisadi süreleri yetmedi¤insu olan toplumun huvarlÝÛÝn devamlÝlÝÛÝnÝn bir ßekilden olsa gerek kuk alg›lay›fl›n›n ve (Marx’›n bir çok kitap de sŸrdŸrŸlmesidir. DoÛal olarak ihtiyaçlar›n›n de¤ifltasla¤›nda bu sorunu mesi de¤il, bu de¤iflisorunlarÝn •šzŸm yollarÝ Ÿzerine ele alaca¤› bafll›klar› mi neyin sa¤layabiledeÛil bire bir cezalandÝrma ve olmas›na karfl›n, bu ce¤idir. Bu sorunun yaptÝrÝm Ÿzerine kuruludur.
55
Devrim Yolunda
KURTULUÞ le bir tarafa kaydetmek gerekecektir. Öte yandan bu sav›n gerçekli¤i kabul edilebilir bir noktada ise, yap›lmas› gerekene dair flimdiden bir tart›flma yürütmekte fayda olacakt›r. Yine de “eskinin” (burjuva hukukunun), yeni için “ne yapmamal›” noktalar›na iflaret etti¤ini düflünürsek, sosyalist hukuk anlay›fl›n›n istisnas›z insan merkezli (ekonomik merkezli de¤il), insanl›¤›n kolektif kazan›mlar›n› temel alan bir zeminde inflas›n›n yap›lmas› zaruridir. Bu yaz›n›n sonunda son bir öngörü olarak; sosyalist devletin, komünizme giden yolda bir geçifl evresi ve sönümlenmeye mahkum bir ayg›t oldu¤u gerçe¤ini gözard› etmeyecek isek, sosyalist devletin hukuk sistemi de, bir bütün olarak “hukuk” kavram›n› tarihin çöp sepetine atacak flekilde düflünülmelidir. Daha aç›k bir ifade ile sosyalizmin ve sosyalistlerin hukuk ile kuracaklar› iliflki olabildi¤ince esnek ve yapt›r›mdan uzak tutulmal›d›r. Yaflam› hem siyasal hem de toplumsal anlamda de¤ifltirecek esas gücün “ekonomik ve somut maddi temeller” oldu¤u hiçbir zaman unutulmamal›d›r.
kitap taslaklar›n›n hiçbiri yaz›lamam›flt›r), sistematik bir cevap gelifltirmemifllerdir. Sorun aç›kt›r: ekonomik iliflkilerin bir ürünü olan hukuk sistemi, burjuva devlet iktidar›n›n y›k›lmas› ve sosyalist devletin inflas› ile, ekonomik deterministlerin iddias›n›n aksine, bir ç›rp›da ortadan kald›r›lamayacak ise, bu geçifl evresinde hukuk nas›l bir görüngüye sahip olacakt›r? Bafllang›ç olarak k›flk›rt›c› bir o kadar da alt›n›n doldurulmas› gereken bir iki ç›kar›mda bulunmak zor olmayacakt›r. Öncelikle yaz›n›n bafl›na dönerek “meta mübadelesi” ak›m›n›n kurucusu Pasukanis’in temel tezini anmakta fayda görüyorum. “Meta mübadelesi okulunun temel tezine göre, hukuk genel teorisi alan›nda Marksist yaz›n çok s›n›rl›d›r; ancak, Marx'›n, toplumsal iliflkilerin kökenini araflt›rmak için kulland›¤› mübadele iliflkilerini esas alma yöntemi, hukuksal iliflkileri aç›klamak için de kullan›labilir. Daha önemlisi, bu anlay›fla göre, meta mübadelesinden köken alan hukuk, sosyalist toplumda sosyalist hukuka dönüflmeyecektir. Sosyalist topluma geçifl sürecinde, kapitalist mübadele iliflkilerinin ortadan kald›r›lmas›yla, bunun biçimi olan hukuk da yavafl yavafl sönümlenecek ve üretim/de¤iflimden köken alan iliflkileri düzenleyen kurallar mühendislik, t›p vb. kurallar› gibi, salt teknik kurallara dönüflecektir (bkz: Pasukanis, 1970).”9
NOTLAR 1 Dr. Onur Karahano¤ullar›, “Marksizm ve Hukuk”, www.cagdashukukculardernegi.org/makaleler/marksizm_ve_hukuk.html. 2
Engels, “Feodalitenin Çöküflü ve Ulusal Devletlerin Do¤uflu”.
3
Hukuk kurallar›n›n, salt teknik kurallara indirgenebilir olmas› tart›fl›lmas› gereken bir konu olmakla beraber, bu ak›m›n kan›mca en do¤ru hareket noktas›, s›n›fsal de¤iflimin, kendine paralel olarak hukuk ve ahlak gibi üstyap› ayg›tlar›n› bir anda de¤ifltiremeyece¤i sav›d›r. Stalin’in Pasukanis’i idama götüren hukuk anlay›fl›n›n ise, normatif de¤il, afl›r› merkeziyetçi Sovyet ekonomisinin ürünü oldu¤unu kesinlik-
Marx, Gotha Program›n›n Elefltirisi.
4
A. Haluk Tarhan, “Türkiye’de Asli Kurucu ‹rade/ Di¤er Baz› Ülke Örnekleriyle”, www.caginpolisi.com.tr/32/28-2930-31-32-33.htm.
56
5
Marx “Burjuvazi ve Karfl› Devrim”.
6
Marx, Louis Bonapart’›n 18 Brumaire’i, bölüm: 2.
7
Marx, Kapital 1. Cilt, Ankara 2004, s. 643-644.
8
Kemal Gözler, www.anayasa.gen.tr/kurucuiktidar.htm.
9
Bkz: Dr. Onur Karahano¤ullar›, agy.
NEDEN/NASIL …RG†T? M. ULAÞ BAYRAKTAROÚLU
n genel anlamda örgüt verili kapitalist siyasal toplumsal düzeni devrimci tarzda de¤ifltirmeye yarayan bir araçt›r. Örgütün yap›s›n› belirleyen fley temelde bu ifllevidir. Verili toplumsal düzenin devrimci bir tarzda de¤ifltirilmesi meselesi, devrimci örgüte iki temel fonksiyon yüklemektedir. Bu fonksiyonlardan birisi var olan› y›kmak, bir di¤eri de y›k›lan›n yerine bir baflka düzeni kurmakt›r. Bu iki temel, örgütün niteli¤ini belirleyen ve birbirinden kopar›lmas› mümkün olmayan olgulard›r. Y›kma fonksiyonu olmadan bir kurma fonksiyonunun olamayaca¤› aç›kt›r. Y›kma fonksiyonu, kapitalist devlet mekanizmas›n›n parçalanmas›, vurulup devrilmesi anlam›na gelir. Kapitalist devlette s›n›f egemenli¤inin önemli ayg›tlar›ndan olan askeri ve sivil bürokrasi ortadan kald›r›lmaks›z›n bir devrimci dönüflüm olanakl› de¤ildir. Bu temel olmadan sistemi tedrici reformlarla dönüfltürmeye çabalaman›n karfl›l›¤› reformizmdir. Sosyalistlerin, Kürtlerin parlamentoya girdi¤i son genel seçimler nedeniyle her zamankinden daha fazla geliflme tehlikesi olan parlamentarist ve reformist e¤ilimler karfl›s›nda bu y›kma fonksiyonunu hep ak›lda tutmak gerekmektedir. Di¤er taraftan kurma fonksiyonu bu y›k›mdan sonra yerine neyin konulaca¤› ve nas›l yerine konulaca¤› meselesi ile ilgilidir. Y›kma ve kurma fonksiyonu birbirlerini ard›fl›k olarak takip eden fonksiyonlar de¤il, iç içe olan fonksiyonlard›r. Kurma fonksiyonu da tespit etmek gerekir ki en az y›kma fonksiyonu kadar incelikli bir ifltir. Kurulacak olan›n nas›l bir fley oldu¤u, hangi öncüller üzerinde kurulaca¤›, kurulacak olanda eskiden reddedi-
lenlerin yerine neyin konulaca¤› bafll› bafl›na bir detayland›rma meselesidir ve en az y›kma fonksiyonu kadar önemlidir. Y›kmak için siyasal zoru en iyi biçimde örgütlemek gerekmektedir, y›kmak zorla yap›lan bir ifltir. Ancak kurmak -en az›ndan sosyalist bir sistem kurmak- zorla yap›lacak bir ifl de¤ildir. Her ne kadar yaflanan pratikler zorun kurulufl döneminde de kullan›lm›fl oldu¤unu göstermekte ise de esas olarak kurulma ifllevi, iflçi s›n›f›n›n kendini egemen bir s›n›f olarak örgütlemesi meselesidir. Bu, birçok fleyin yan›nda demokrasinin en genifl s›n›rlarda uygulanabilmesi ile olanakl›d›r. Bu iki fonksiyonu ba¤r›nda tafl›yan örgütün eyleminin içeri¤ini, esasta bu fonksiyonlar belirleyecektir. Hedefimize uygun yap›sal biçimlenifl, buna uygun çal›flma tarz›, bu ba¤lamda önümüze dikilen objektif ve subjektif sorunlar ve bu sorunlar› aflma yollar› diyalektik bir bütünlükle ele al›nmas› gereken konulard›r. Sosyalist topluma ulaflman›n olmazsa olmaz koflulu örgütlü mücadeledir. Burjuvazi iktidar›ndan güzellikle vazgeçmeyece¤ine, hedefe ancak zorla ulafl›labilece¤ine göre devrim yapabilecek, bu yolda bütün engelleri ortadan kald›rabilecek bir “savafl örgütüne” ihtiyaç vard›r. Bu örgütün gücü, devrimin ç›karlar›n› sonuna kadar savunabilecek tek s›n›f olan proletaryan›n devrimci örgütünde somutlaflan gücüdür. Proletaryan›n devrimci partisinin kurulmas› hem bir nitelik (programatik-tüzüksel) hem de bir nicelik (örgütlenme) sorunudur. Esas olarak y›kma ve kurma fonksiyonu bu iki meseleyi belirler.
E
57
Devrim Yolunda
KURTULUÞ *
fley olur. Program›, tüzü¤ü, eylemi, sosyal ve entelektüel atmosferi olan, sürekli bir kurulufl süreci içinde olan organik bir yap› meydana gelmifltir. Verili siyasal toplumsal durumdan etkilenen bu organik yap› ayn› zamanda verili toplumsal ve siyasal durumu de¤ifltirmeye adayd›r. Böyle bir devrimci yap› kendine uygun kadrolar› yarat›r. Örgütün yap›sal özellikleri ne ise, buna uygun da bir kadro tipolojisi oluflacakt›r. Kabaca T‹P’in ve Dev Genç’in farkl› militan tiplerine sahip olmalar›na neden olan fley, bu örgütlerin yap›sal özellikleridir. Bu yap›sal özellikler gökten zembille inmemifltir. Bu örgütleri oluflturan kadrolar›n ülke ve dünyay› okuyarak onu nas›l, ne biçimde ve hangi öncüller ekseninde de¤ifltirecekleri sorular›na verdikleri yan›tlarla meydana gelmifltir. Bunun pratik karfl›l›¤› program tüzük ve örgütün eyleminin muhtevas›d›r. Bu noktada Dev Genç’i T‹P’e göre daha devrimci k›lan fley, program› oldu¤u kadar, eyleminin içeri¤idir. Devrimci nitelemesini elde edebilmek için, ilkesel bütünlük (program) ön koflul olmakla beraber yetersizdir. Devrimci pratik olmadan devrimci teori laf salatas› olarak kal›r ve gücünü de¤erini yitirir. Devrimci pratik ise devaml›l›k ve süreklilik ile baflar›ya ulafl›r. Tarihin bir an›ndaki devrimci pratik elbette ki de¤erlidir. Ancak devam› yoksa iflçi s›n›f›, ezilenler nezdinde ve s›n›f mücadelesinde çabuk tükenen bir “miras”t›r. Devrimci mücadele tarihinin kesitlerine “miras” olarak bakmak onu tüketir ve de¤ersizlefltirir. Çünkü mücadele tarihinin kazan›mlar› ya da her türlü deneyimi flah›slara de¤il, tarihin bütün sömürülen s›n›flar›na aittir. Bu yüzden devrimcinin mücadeleye, “iyilik yap denize at” fleklinde yaklaflmas› uygundur. Devrimci örgüt derdi olan, salt kendi tarihini de¤il, s›n›f mücadelesi tarihini de ele almal›d›r. Tarih deney alan›m›z oldu¤una göre, toplumsal bir tarih incelemesi gelecekle ba¤ kurmam›za hizmet edecek, bugünün temel ilkelerini belirlememizi sa¤layacak, do¤ru ve sürekli bir pratikte birleflti¤inde zafer mümkün olacakt›r. Bu da devrimcinin kaderini ezilenlerin kaderiyle birlefltirmesiyle olanakl›d›r. Mücadeleye at›lmay› erteleyen, iflçi s›n›f› ve ezilenleri nesne olarak gören, her hareketin ilkeleri içi gaz dolu uçan balonlara benzer. Parti temel olarak öncü iflçilerden oluflan, proletaryan›n ve ezilenlerin öncüsü, proletarya iktidar›n›n kar makinesidir.
Ortado¤u’da emperyalist iflgalin, memleketimizde oligarflik diktatörlü¤ün, militarist uygulamalarla neo-liberal politikalarla iflçi s›n›f›na, ezilenlere, ezilen halklara kan kusturan göstermelik örgütlenme özgürlükleri makyaj› alt›nda tüm bask› ve imha politikalar›n› hayata geçirdi¤i bir konjonktürden geçti¤imiz ortadad›r. Tüm dünyadaki s›n›f mücadeleleri tarihi bize göstermifltir ki, özgürlükler ve demokrasi ancak iflçi s›n›f›n›n ve ezilenlerin mücadelesiyle elde edilebilir. Kürt özgürlük mücadelesi TC oligarflisine karfl› uzun y›llard›r sürdürdü¤ü mücadelesi önemli bir dönemeçte bulunmaktad›r. fiu anda elde edilmifl olan demokratik kazan›mlar oligarflinin lütfu ile de¤il, Kürt halk›n›n mücadelesi sonucu elde edilmifltir. Türkiye’de ise kitlesel bir iflçi s›n›f› söz konusu olsa da ne s›n›f›n örgütlülü¤ü ve ne de onlar› örgütleyecek olan sosyalistlerin örgütlülü¤ü yeterlidir. Kabaca kurulan bu denklemde antiemperyalist anti oligarflik demokratik halk devriminin önünü açacak önemli hamlelerden biri, bat›da iflçi s›n›f›n›n ve ezilenlerin flovenizme, emperyalizme, oligarflik diktatörlü¤e karfl› örgütlenmesi iken di¤er bir hamle Kürt ve Türk halklar›n›n mücadele birli¤inin yarat›lmas›d›r. Bu görevlerin ifas›nda bugün çeflitli araçlar› tart›fl›yor olsak ta bu zorlu devrimci görevlerin esas ayg›t› proletaryan›n devrimci partisi-örgütüdür. Di¤er tüm araçlar›n (cephe, çat› vb) baflar›s› özelde böyle bir örgütün yarat›labilmesi ile olanakl›d›r. Gerek iflçi s›n›f›n›n, gerekse tüm ezilenlerin ve ezilen halklar›n özgürlük mücadelesini zafere ulaflt›racak ve dolay›s›yla bölgesel proletarya devriminin ve dünya devrimlerinin zafere ulaflt›racak temel araç proletaryan›n devrimci örgütüdür. Tüm ezilenlere öncülük edebilecek ve kesintisiz bir biçimde proletarya diktatörlü¤ü hedefine ulaflacak proletaryan›n devrimci partisini dolay›mlara ba¤lamadan, ikircimsiz bir biçimde kurmak devrimcilerin en acil görevidir. PROLETARYANIN DEVR‹MC‹ ÖRGÜTÜ
Bir grup insan bir araya geldi¤inde, belirli ilkeler etraf›nda konsensüs sa¤lad›klar›nda ve bir amaca yöneldiklerinde bir örgüt teflkil etmifl olurlar. Örgüt teflkil oldu¤u anda kendini oluflturan insanlar›n toplam›ndan daha baflka bir
58
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Proletarya partisi anlay›fl› (en az›ndan reali- ri” haline getirmek bafll› bafl›na bir e¤itim meze olan biçimiyle konuflacak olursak) bürokra- selesidir. Bu ikna süreci “devlete örgütlü” birini tik ve ekonomist bir çarp›lmaya u¤ram›flt›r. devrime örgütlemek, bir yan›yla bir ütopyaya Devrimden sonra iflçi s›n›f›n›n iktidar ayg›tlar› örgütlemektir. Bu demektir ki örgüt, kapitasovyetler-meclislerdir. Proletarya partisi ya da lizmce geliflim dinamikleri yok edilmifl tek tippartileri ise farkl› programlara sahip, meclis- lefltirilmifl insanda bir devrim gerçeklefltirme lerdeki temsiliyetlerine göre ülkenin gelece¤in- iddias›ndad›r. ‹nsan›n geliflim dinamiklerinin de söz sahibi olacak olan yap›lard›r. Burada s›- özgürce ortaya ç›kaca¤› zemin tek tiplefltirici n›f kendi kararlar›n› kendi almal›d›r. Ne za- de¤il, demokratik ve gelifltirici bir zemin olmaman ki Sovyetler yerine komünist parti ikame l›d›r. Bu ciddi bir ifltir... edilmifltir o zaman sosyalizmin burjuva diktaParti iflçi s›n›f›n› kapsayan organik bir bütörlü¤ünden bin kat daha demokratik olma id- tünlükle tasvir edilebilir. Parti en genel anladias› yok olmufltur. m›yla bir örgütler toplam›d›r. (Fabrika komiteKapitalist toplumda parti, devrime giden yo- sinden, mahalle komitesine, merkez komitesine lu ilmik ilmik ifllemek zorundad›r. S›n›f ve kit- vb kadar.) Bütün bu örgütler kendi bafllar›na leler içinde güçlenmek, etkinleflmek pratik ola- ba¤›ms›z bir flekilde çal›flmazlar. Rasgele, planrak gördü¤ümüz üzere kolay bir mesele de¤il- s›z, disiplinsiz çal›flman›n mutlak sonucu bafladir. Bu güçlenme meselesi bize göre konjonktü- r›s›zl›kt›r. Parti tüm örgütleri ile birleflik, canl› rel bir mesele de¤il, s›n›f ve kitleler içinde kök bir organizmad›r. Görevi iflçi s›n›f›n›n devrimci salma meselesidir. Y›k›c›l›k ve kuruculuk mis- mücadelesini yönlendirmek zafere ulaflt›r›p yonunun hayat bulaca¤› yer, s›n›f mücadeleleri proletarya diktatörlü¤ünü kurmas›n› sa¤latarihinin de gerçek oyuncular› olan bu kesim- mak, bu yolda s›n›f bilincini kazand›rmak ve lerdir. Parti bu kesimlerde hem ço¤almak ve gelifltirmek, tüm ezilen kitleleri proletaryan›n hem de s›n›f içindeki ileri unsurlar› kazanmak öncülü¤ünde devrimci mücadeleye sevk etmek için çaba sarf etmelidir. Ancak proletarya parti- ve mücadele önündeki tüm fiili engelleri kald›rsi, öncü bir gurubun iflçi s›n›f›n› ve ezilenleri makt›r. devrim için pefline takt›¤› bir örgüt de¤ildir. Bu Partinin politik ve ideolojik hatt› net olmal› tip bir yap› bir örgütü ancak ikamecili¤e götü- ancak dogmatik olmamal›d›r. Partinin taktik rür. Tersine parti sürekli ve sürekli bu kesim- ve stratejik hatt› geliflmeye ve varsa yanl›fllar›lerden beslenen, kendini her an yeniden üreten, n› gidermeye aç›k olmal›d›r. Bu da ancak farkl› iflçi s›n›f›n›n ve ezilenlerin siyasal alanda kendi fikirlerin aç›kça tart›fl›labildi¤i ve seslerini dueylemleriyle var olmas›n› sa¤layan bir yap› ol- yurabildi¤i, teorik çal›flma ve e¤itime önem vemal›d›r. S›n›f ve kitleleri “do¤ru yola getiren” rilen bir yap›da mümkündür. Böyle bir e¤itimin elitlerden oluflan bir “çok bilenler” örgütü de¤il, bir parças› da pratiktir. Ne dar pratik ne de sahalk›n önce ö¤rencisi sonra ö¤retmeni olacak dece teori partiyi gelifltirir. Teori ve prati¤in dibir yap› olmal›d›r. Buyalektik bütünlü¤ü nun bir koflulu, sosyaflartt›r. Sadece dergi Devrimci pratik devamlÝlÝk ve sŸlist demokrasi bilinciç›kartmak ve dergide ne sahip olmaksa, bir çeflitli analizlerin yareklilik ile baßarÝya ulaßÝr. Tarihin di¤er koflulu da kitlen›nda nas›l devrimci bir anÝndaki devrimci pratik elselleflmedir. olundu¤unu anlatmak bette ki deÛerlidir. Ancak devamÝ Parti bir sosyalizm pek devrime yararl› yoksa iß•i sÝnÝfÝ, ezilenler nezdinokuludur. Bu dar anbir u¤rafl de¤ildir. Döde ve sÝnÝf mŸcadelesinde •abuk lamda partinin kendi nemsel öznelci (kendi tŸkenen bir ÒmirasÓtÝr. Devrimci kadrolar›na teorik örgütlenmesine dömŸcadele tarihinin kesitlerine e¤itim vermesi de¤ilnük) birkaç pratikle ÒmirasÓ olarak bakmak onu tŸkedir. Politik ya da apoan› geçifltirmek de tir ve deÛersizleßtirir. ‚ŸnkŸ mŸlitik iliflki kurdu¤u ifldevrime pek yararl› cadele tarihinin kazanÝmlarÝ ya da çileri, ezilenleri, söhareketler de¤ildir. her tŸrlŸ deneyimi ßahÝslara deÛil, zün özü herkesi dev‹flçi s›n›f› ve ezilenletarihin bŸtŸn sšmŸrŸlen sÝnÝflarÝrim ve sosyalizm mürin reel mücadelesini cadelesinin bir “nefegelifltirmeye çal›flan na aittir. 59
Devrim Yolunda
KURTULUÞ bir tart›flma (pratik mücadele hatt›yla ba¤lant›l›), ayn› zamanda devrimci güçleri birlefltirmeye dönük u¤rafllar birbirinin de¤erini yükselten birleflik bir çal›flma tarz›d›r.
denden dolay› toplumun farkl› fikirlere, tart›flmalara, farkl›l›klar›n kendini örgütlemesine de¤il, tek do¤runun temsilcisi olan partinin gösterdi¤i do¤rultuda çal›flmas›na ihtiyaç vard›r. Bu anlay›fl›n sonucunun ne oldu¤unu hep birlikte y›k›lan reel sosyalizm deneyi ile gördük.. Sosyalist hareketteki daha zay›f e¤ilim birlikçiliktir. Birlik fikriyat› yaflanm›fl ve y›k›lm›fl olan›n elefltirel analizi üzerinden yeni bir örgüt anlay›fl›, devrim ve sosyalizm ütopyas› kurgulama faaliyetinin politik sonucudur. Di¤er yap›lar› kendi kadar meflru görür ve onlarla iliflkisinde dayan›flma olgusunu öne ç›kar›r. Proletaryan›n partisi, savundu¤u (kapitalizmin reddi temelinde) örgütlenme özgürlü¤ü ilkesi nedeniyle birden çok ta olabilir. Çünkü s›n›f›n farkl› kesimleri farkl› politik ve ideolojik perspektife sahip olabilecekleri gibi onlar›n politik örgütleri de farkl› olabilir. Birinci e¤ilim parti vas›tas›yla sahip oldu¤u sihirli formüllere göre toplum mühendisli¤i yaparken, ikinci e¤ilim toplumu hareket noktas› alarak onun içerdi¤i zenginliklere göre ve sosyalizm ütopyas›n› bir kenara b›rakmaks›z›n bir parti ve örgüt tasavvuru yapar. Bu anlay›fl›n politik düzlemdeki önemli yans›lar›ndan biri birlik fikriyat›d›r. Ancak birli¤in mutlak olarak yasal alanda sa¤lanaca¤› tezi bu bilimsel yaklafl›m› burjuva yasall›¤›n›n içine hapsetmek anlam›na gelir. Birlik meselesini yasal alanla s›n›rland›rmak; bir dönem içimizden ç›kan tasfiyeci e¤ilim gibi Leninist örgüt kimli¤ini aç›k partiye feda etme eylemi ile birleflti¤inde devrimcilerin birli¤i meselesi bafltan katledilmifl olur. Ondan sonra Leninist örgüt yaln›zca laf›zda kal›r sadece iç konsolidasyon arac› haline gelir. Herhangi bir araç gibi, yasal parti de devrimciler taraf›ndan kullan›labilir. Do¤ru kullan›ld›¤›nda s›n›f mücadelesinin geliflimine elbette katk› sa¤layacakt›r. Do¤ru kullan›mdan kas›t, yasalc›l›¤a düflmeden, arac›n avantajlar›n› ve dezavantajlar›n› iyi bilerek ve amaç, araç iliflkisini gözden kaç›rmadan ad›m atmak anlam›na gelir. Örne¤in SDP’nin kuruluflu emek bar›fl demokrasi blo¤unun kurulmas›n› sa¤lam›flt›r. SDP, enternasyonalizmin önemli bir temsilcisi olarak öne ç›km›fl ve iki halk›n mücadele birli¤ini tesis etmeye çal›flm›fl, sosyalistlerin birli¤i için önemli entellektüel ve pratik çabalar sa¤lam›flt›r. Sokak eylemlerindeki gücü ve etkinli¤i sosyalist solda dikkat çekmifltir. NATO, 1 May›s, SEKA direniflleri, barikat bafl-
* Yukar›da anlatt›¤›m›z örgütü, bu kadar gerekli ve önemliyse neden kuram›yoruz? Birçok devrimci gurup ya da grupçuk ve aralar›ndaki birçok suni ayr›l›klar ve dün oldu¤u gibi bugün de tam bir teorik keflmekefl co¤rafyam›z›n sosyalist hareketlerinde hakim. Bugünün dünden (darbe öncesinden) fark›, ne dünya çap›nda sosyalizmin hegemonyas› var, ne de devrimci hareketlerin arkas›nda kitle deste¤i var. Bununla birlikte bask›lar, zulüm, ceberut devlet anlay›fl› arkas›na militarist ve floven histeriyi de al›p sald›r›lar›yla beraber sosyalist harekete tam bir tecrit ve hatta imha politikas›n› sürdürmektedir. fiu an için baflar›s›z olduklar›n› söylemek büyük bir iyimserlik olur. Çok yak›n zamanda Maoist Komünist Partisinden onlarca devrimcinin katledildi¤i Dersim operasyonu, Ezilenlerin Sosyalist Platformundan onlarca devrimcinin tutuklanmas›, Haklar ve Özgürlük Cephesinden onlarca devrimcinin tutuklanmas›, Kürt halk›na ve PKK’ye yönelik imha operasyonlar› ve bir bütün olarak tüm devrimcilere yönelik tutuklama faaliyetleri, linç politikalar› nas›l bir konjonktürden geçti¤imizi gözler önüne sermektedir. Bu duruma karfl›n ne yaz›k ki, sosyalistlerin birbirine ve sosyalistlerin Kürt hareketine yönelik dayan›flmac› ve dostane bir tutumundan bahsetmek mümkün de¤ildir. Çünkü ülkedeki sosyalist politik atmosferin hakim e¤ilimi, ekonomist, monolitik ve bürokratiktir. Bu güçlü e¤ilim kendini tek devrimci do¤ru ilan eden herkese yukardan bakan, do¤runun tek temsilcisi oldu¤unu iddia eden, kendinden baflka tüm yap›lar› son tahlilde burjuvaziye ait gören anlay›flt›r. Di¤er devrimci gruplarla iliflkisi rekabete ve tahakküme dayan›r. Kendi dininden olmayan› kâfir ilan etmek, politik ve ideolojik olarak tek do¤ruyu elinde bulundurdu¤unu sanmak zaten a priori rekabet ve çat›flma duygular›n› güçlendirir. Tek do¤runun iktidar›, tek do¤ruya göre toplumun kal›ba dökülmesi sonucunu do¤urur. Ekonomik düzey di¤er tüm düzeyleri, politik, ideolojik, sanatsal, felsefi, etik vb düzeyleri belirleyece¤i için, ekonomik kalk›nma tüm sorunlar›n çözümüdür. Ayn› ne-
60
Devrim Yolunda
KURTULUÞ lar› ve sokak çat›flmalar› SDP’nin tan›nmas›n- örgütlenmesi sorunudur. Tek cümleyle iflçi s›n›da çok önemli bir rol oynam›flt›r. Asl›nda SDP f›n›n olmad›¤› yerde sosyalist mücadele, denesosyalist solda cüzzaml› gibi uzak durulan ya- tim, s›n›f›n canl› deneyiminde yoksun olarak sal parti hakk›ndaki ön kabulleri tepe taklak düflünsel bilimsel üretim ve dolay›s›yla sosyaetmifltir. fiimdi birçok illegal yap›n›n yasal par- list demokrasi ilkesinin hayata geçirilebilinmetiyi tart›fl›yor olmas›n›n güncel politik nedenle- si mümkün olmaz. Sosyalist demokrasi ilkesi rini SDP prati¤inde aramak hatal› olmaz. Buna hayata geçirilmeden devrimde, proletarya iktikarfl›n SDP bir proletarya partisi de de¤ildir. dar› da mümkün de¤ildir. Sosyalist demokrasi Azami s›n›r› kendini s›n›rlayan burjuva yasall›- yoldafllar›na karfl› iktidar kurmak için sallad›¤›n›n elden geldi¤i ölçüde istismar›d›r. Bu siya- ¤›n bir k›l›ç de¤il, tüm iflçi s›n›f› ve ezilenler sal demokrasi mücadelesi aç›s›ndan az uz bir aras›nda proletarya devriminin baflar›ya ulaflfley olmamakla birlikte SDP için yap›lacak en mas› için uygulamak zorunda oldu¤un temel do¤ru de¤erlendirme proletarya partisi yolunda bir ilkedir. bir kilometre tafl› olabilece¤idir. Proletarya partisi bütün di¤er s›n›flardan baBir bütün olarak Türkiye sosyalist hareketinin örgütlenmesi de¤erlendirilmelidir. Farkl› ¤›ms›zd›r. formlarda (cephe, dernek, sendika, oda, yasal Sosyalizm mücadelesinin nihai amac› komüparti v.b.) yan yana gelifller sa¤lamakta fayda nist toplumdur. Bilindi¤i üzere, komünist topvard›r. Bu yan yana gelifller devrimciler aras›n- lum s›n›fs›z, s›n›rs›z, üretim araçlar›n›n mülkida ifl yapma kültürünü gelifltirecektir. Bunlar yetinin tüm topluma ait oldu¤u, ezme ve ezilme dolay›mla birli¤e hizmet edecektir. Ancak bun- iliflkilerinin ortadan kalkt›¤› bir toplumdur. Bu lar›n hiçbirini birli¤in sa¤land›¤› bir form ola- ba¤lamda, proletarya partisi üretim araçlar› rak görmemek gerekir. Birlikten anlad›¤›m›z üzerindeki özel mülkiyeti kald›rmay› hedeflerfley sosyalistlerin birli¤idir. Bu birli¤in esas he- ken, kendi ç›karlar›n› savundu¤u iflçi s›n›f›n› da defi devrim yapmakt›r. Birli¤in orta vadeli he- ortada kald›rmay› hedeflemifl oluyor. Bu yüzdefi iflçi s›n›f› ve emekçi s›n›flar aras›nda örgüt- den kapitalist toplumda s›n›fs›z bir toplum için lenmek suretiyle proletaryan›n devrimci parti- mücadele edebilecek yegâne s›n›f proletaryad›r. sinin kurulmas› olmal›d›r. Birli¤e dair birçok Partinin uzun erimli politik do¤rultusu prolepolitik sorun yaflan›yor olsa da böyle bir hedefe taryan›n egemen bir s›n›f olarak örgütlenmesi kilitlenmemifl bir birlik çabas› engin denizlerde amac›nca belirlenecektir. Bu politik amaç kenpusulas›z yol almaya benzer. Yön kaç›n›lmaz disine uygun bir günlük politik ajitasyon ve olarak kaybedilecektir. propaganda biçimi oluflturacakt›r. Temelde poBirlik sorunu öncelikle niceli¤in birleflme so- litik olarak savunulan ç›kar proletaryan›n ç›runu de¤ildir. Böyle bir durum ancak sonuç ola- karlar›d›r. Bu nedenle di¤er emekçi s›n›f ve tarak ele al›nabilir. Esas mesele felsefi düzeyde bakalarla bir ittifak iliflkisi tan›mlanmak durufarkl›l›klar›n bir arada yaflayabilece¤i, farkl›- mundad›r. Proletaryan›n devrimci örgütü amal›klar› meflru gören bir örgüt ve gelecek toplum c›n›n ne oldu¤unu, bunun hangi aflamalardan tasar›m›nda birleflmektir. Bunun yarataca¤› si- geçerek realize olaca¤›n›, buna uygun k›sa ve nerji önemli bir siyasal güce tekabül edecektir. orta vadeli politik tutumunu aç›kça ilan ve deklere etmelidir. Halka Gelece¤i tayin edecek karfl› politik aç›kl›¤›n olan da ortaklafla devkarfl›l›¤› budur. rimci bir zeminde Birlik sorunu šncelikle niceliÛin birProletaryan›n devoluflturulacak olan leßme sorunu deÛildir. Bšyle bir rimci örgütünün baprogramatik temelde durum ancak sonu• olarak ele alݤ›ms›z hatt› ile ittibirliktir. Elbette mutnabilir. Esas mesele felsefi dŸzeyfaklar meselesi aralaka böyle oldu¤unda de farklÝlÝklarÝn bir arada yaßayas›ndaki iliflkiyi çötemel sorunumuz çöbileceÛi, farklÝlÝklarÝ meßru gšren zümlemek önemlidir. zümlenmifl olacak debir šrgŸt ve gelecek toplum tasarÝProletaryan›n devrim¤ildir. Temel sorun s›mÝnda birleßmektir. Bunun yaraci partisi içinde s›n›fn›f bilinciyle donantacaÛÝ sinerji šnemli bir siyasal lar›n ittifak yapt›klar› m›fl proletaryan›n bir parti de¤ildir. Paregemen s›n›f olarak gŸce tekabŸl edecektir. 61
Devrim Yolunda
KURTULUÞ tüm hoflnutsuzluklardan yararlanmal›y›z. Bu ba¤lamda konjonktürün gerektirdi¤i flekilde kadro ç›kartmak ve etki alan›m›z› geniflletmek için baz› alanlara a¤›rl›k verilebilir. Ö¤renci gençlik ve varofllar bu de¤erlendirme içinde ele al›nabilir. Bir dönem böyle yapmak gerekirken baflka bir dönem baflka bir örgütlenme takti¤i uygulanabilir. Bu durum s›n›f mücadelesinin ihtiyaçlar›na göre de¤iflir. Esas olan bütün uygulanabilecek örgütlenme taktikleri sonucu elde edilen her türlü gücü (kadro etki alan› vb) proletaryan›n örgütlenmesine ve s›n›f mücadelesine sevk edebilmektir. Esas olan partinin öncü iflçilerden oluflan komiteler ve hücrelerden teflkil edilmesidir. Ancak böylece proletarya sosyalizmi saflarda geliflebilir. Devrimcileflen bireyin proletarya sosyalisti olabilmesi ancak teorik politik ve pratik e¤itimle mümkündür. Politik yönlendirme konusunda her komite kendisini kendi alan› ile genel mücadele alan› aras›nda diyalektik bir ba¤ kurarak merkez komitesi gibi görmelidir. Teorik ve politik kat›l›m böylesine eflitlikçi bir zihniyetle garanti alt›na al›nd›¤›nda, sosyalist demokrasi ilkesi hayata geçirilebilmifl olacakt›r. Bütün komiteler ve hücreler her an düflmana karfl› yeni mevziler elde etmek için ve örgütlenmenin önündeki engelleri kald›rmak için uyan›k bir çaba içerisinde olmal›d›rlar. ‹çinde bulundu¤unuz bütünsel kurumsal yap› parçay› belirler, elbette ki parçalar da kurumsal yap›y› belirler.
tinin taktik ya da stratejik çizgisinde ittifaklar her zaman olabilir. Parti öncelikle her zaman proletaryan›n ç›karlar›n› savunur. Elbette di¤er ezilenlerin de devrimci mücadeleye kat›ld›klar› oranda ya da onlar› katma yönünde sözcüsüdür. Di¤er s›n›flardan parti saflar›na kat›lan her birey ya da grup kendi gelece¤ini proletaryan›n kaderi ile özdefllefltirmelidir. Popülizmin türevleri bunun tam tersi olan davran›fl biçimlerini anlat›r. Gerici, da¤›t›c› ve pasifist de olsa egemen, konjonktürel olarak ilgi gören görüfller peflinden sürüklenmek böyle bir fleydir. Bununla beraber, bu anlay›fl kendini vazgeçilmez olarak görür. Asl›nda öyle konumlanmay› zorunluluk olarak görür. Bunun nedeni ise, kadrolara, yoldafllar›na, kitlelere güveninin kalmamas›d›r. Devrimci teorinin özünden de uzaklaflmas› söz konusudur. ‹fline geldi¤i zaman teoriye önem verir, ifline geldi¤i zaman prati¤e... Kendi ço¤unlukla do¤rular bütünüdür, sanki örgüt ise soyut bir flekilde yanl›fllar›n sorumlusudur. Biz bütün bunlara karfl› ç›karken bir tak›m tutar gibi herhangi bir örgütü savunmuyoruz. Karfl› ç›kt›¤›m›z devrimci örgüt anlay›fl›na yap›lan sald›r›lard›r. Karfl› ç›kt›¤›m›z birey statükosu için devrimci örgüt anlay›fl›n›n çöpe at›lmaya çal›fl›lmas›d›r. Bu ba¤lamda yapt›¤›m›z tüm hatalar bize, yapt›¤›m›z tüm do¤rular ise proletaryan›n devrimci örgütüne, devrime ve sosyalizme aittir. Partinin temel hücrelerini fabrika ve iflfly yeri komiteleri oluflfltturur. Proletarya partisinin temel gücü, büyük fabrikalardaki iflçilerin komitecil tarzda örgütlenmesinde yatar. Modern sanayi tesisleri iflçi s›n›f›n›n nitelik ve nicelikçe geliflkin kesimlerini bar›nd›r›r. Lenin’in de¤imiyle Her fabrika, bizim kalemiz olmal›d›r. Modern sanayi tesisleri kapitalizmin kalbinin att›¤› yerlerdir. Buralarda üretim sürecini kontrol edebilmek kapitalizmin g›rtla¤›na çökmek gibidir. Bu komiteler üst komiteye ba¤l› olarak çal›fl›rlar. Bir yandan partinin propaganda ve ajitasyonunu üretim sürecine tafl›rken di¤er bir yandan kendi somut durumuna dönük politikalar oluflturan, örgütlenme yapan ve fabrikaya ait stratejik bilgileri partiye ulaflt›ran bir içerikle çal›fl›rlar. Örgütlenmenin özü iflçi komiteleridir. Bununla birlikte devrimciler tüm ezilen kesimler aras›na gitmelidir. En genel anlam›yla etki alan›m›z› genifl tutmal›y›z... Toplumdaki
Partinin temel kadrolar›n› profesyonel devrimciler oluflfltturur. Parti ayn› zamanda parti üyesi olmayan, aday üye, sempatizanlardan oluflfla an çok genifl örgütlerden oluflflu ur. Proletaryan›n devrimci partisi sa¤lam bir çekirdekten oluflan bir kadro partisi olman›n yan›nda, en genifl kitleleri kapsayan da bir yap›d›r. Bu iki unsur ilk bak›flta çeliflik gibi gözüken, fakat tam tersine birbirini besleyen iki özelli¤idir partinin. Sa¤lam çekirde¤i olmayan bir parti kitleselleflemez. Bir meyve a¤ac›n›n çekirde¤i sa¤l›kl› de¤ilse topra¤a düfltü¤ünde kök salamaz, büyüyemez, a¤aç olamaz... Kitleselleflemeyen bir parti ise çekirde¤ini sa¤lamlaflt›ramaz. Kitlesellefltikçe parti daha çok kifli aras›ndan istedi¤i uygun kadrolar› seçme flans›na sahip olacakt›r. Bu durum her kitleselleflen parti için de¤il proletarya partisi için geçerlidir. Çekirdek uygun topra¤a düfltü¤ü zaman ancak kendisini büyütebilecek mineralleri v.b.
62
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ihtiyaçlar›n› bulabilecektir. deleleri bunun kan›tlar›yla doludur. Kuflkusuz Kapitalist devlet, mücadele bir bofl zaman insanlar fedakârl›¤› inand›klar› için yaparlar, u¤rafl› olarak ele al›nmak suretiyle, y›k›lamaz. dolay›s›yla bu kimse üzerinde egemenlik kurMutlaka bütün zaman›n› devrimci mücadeleye man›n bir arac› de¤ildir. Leninist parti bir kaday›rm›fl profesyonel devrimcilerden oluflan bir ro örgütüdür ve kadrolar en geliflkin devrimciyap›ya ihtiyaç vard›r. Kapitalist devletin de lerden oluflmal›d›r. Buradaki geliflkinlikten kakendi profesyonelleri vard›r(polis, ordu, mahke- s›t tüzükçe belirlenmifl belirlenmifl üyelik krimeler v.b.) Bunlar da meslek olarak profesyo- terleridir. Bu kriterlere uyum hayati öneme sanelce kapitalist devleti-burjuvaziyi korumakta, hiptir. onun ç›karlar›n› gözetmektedirler. Ve bunlar›n Bu kriterlere uyanlarla uymayanlar› ayn› varl›¤› kapitalist devletin varl›¤›na ba¤l›d›r. çerçevede de¤erlendirmek ayn› zamanda LeniBofl zamanlarda devrimci mücadele ile u¤ra- nist örgütü ciddiye almamak demektir. flanlardan oluflan bir partinin geliflimi mümkün Parti, çal›flflm malar›n› legal-illegal, aç›k-gizli bir olamaz. Asl›nda profesyonel olmayan bir yap› ile devleti y›kmaya çal›flmak burjuvaziye “sen arada yürütür. Baz› dönemler bunlardan herhandur, zaman›m bofl olunca hesaplafl›r›z” demek- gi birine a¤›rl›k verebilir. tir. Esas mesele, de¤im yerinde ise 24 saat devTekelci kapitalizm döneminde, bütün komürimci mücadeleyi yükseltmek için plan yapan nist örgütler legal ve illegal çal›flmay› ve örgütve bunlar› uygulayan kadrolar›n oluflturulma leri sistemli bir biçimde birlefltirmek zorundameselesidir. d›rlar. Emperyalist dönemde oligarflik diktatörDevrimci birey, örgütün organik bir parças›- lü¤ün hakim oldu¤u bir ülkede proletarya pard›r. Onu etkiler ve ondan etkilenir. Partiyi olufl- tisinin legal olabilmesi mümkün de¤ildir. Memturan bireyler için önemli gördü¤ümüz iki kav- leketimiz devrimci hareketinin literatüründe ramdan bahsetmek gerekmektedir: güven ve bu legal ve illegal kavramlar› hakk›nda ciddi komünist kimlik. Güven, ancak kaderini iflçi s›- bir karmafla hakimdir. Baz›lar› legal kavram›n› n›f› ve ezilenlerin kaderi ile birlefltiren kadrolar hem yasal hem de aç›k, illegal kavram›n› ise aras›nda olur. Komünist kimlik ise teorik ve hem yasad›fl› hem de gizli olarak kullanmaktapratik mücadele hatt›nda oluflur. Mücadelenin d›rlar. Bu kesinlikle yanl›flt›r ve insan› teorik temel unsuru olma konusu tüm yeteneklerini hatalara sürükler. Legal yasal, illegal yasad›fl› (baz› konularda yetene¤in az ya da çok olabilir) demektir. Örne¤in yasal ya da yasad›fl› bir kitdevrimci mücadeleye sonuna kadar sunulmas› le eylemi aç›kta yap›l›r. Çünkü eylemin amac› ile ilgilidir. Egemenler her iki olguya durmak herhangi bir konuda propaganda ve ajitasyon bilmez bir sald›r› içindedirler. Komünist kimli- yapmakt›r. Eylem kitlelerin gözü önünde yap›l¤in zaafa u¤rat›ld›¤›, paylafl›m, özveri, yoldafl- mal›d›r ki ajit-prop amaca ulafl›labilsin. Bir kul›k gibi kavramlar›n yenilgiye u¤rat›ld›¤› yerde rum(mit, jitem, v.b.) çok gizli olabilir ama ayn› zamanda yasald›r(leyoldafllar aras›nda gal). Legal ve illegal güven ortam› da yok diye iki farkl› partiolur. Bu bir örgütün Partinin merkezi yšnetiminin fabriörgüt günümüzde orsonu demektir. ka komitelerince, yerel šrgŸtlerce, taya sürülmeye çal›Bütün maddi ve bir baßka deyimle kitlelerce defl›lmaktad›r. Bu yak›fldüflünsel olanaklar›n› netlenmeye baßlandÝÛÝ, bu kesimt›rmalar sa¤ ve sol mücadeleye ve dolalerin talep ve šnergeleriyle politik sapmalar›n birbirleriy›mla da örgüte susŸrece yšn vermeye baßladÝklarÝ ni suçlamak ve künan devrimci aç›s›nzaman sosyalist demokrasi ile geçümsemek için yanl›fl dan devrimcilik yaflalecek toplum tasarÝmÝmÝz arasÝnkulland›klar› terimm›n›n kendisidir. Yadaki ilißki daha net kurulmuß olalerdir. flam›ndan devrimcilicaktÝr. Üß•i sÝnÝfÝnÝn šrgŸtlŸ olduHer mücadele ör¤i çekip ç›karmak olaÛu devrimci partisi olmaksÝzÝn gütü gibi, proletaryanakl› de¤ildir. Bir örn›n devrimci partisi güt temelde böyle sosyalizm kurulamayacaÛÝna gšde gizlili¤i politik do¤kadrolar üzerinde re, onun demokratik i•eriÛini de rular›n› saklamak için yükselir. S›n›f mücaiß•i sÝnÝfÝ olußturacaktÝr. 63
Devrim Yolunda
KURTULUÞ kullan›lmas›nda gerekse yoldafllar aras› iliflkileri düzenleyen kurallar çerçevesinde kendini gösterir. Örgütü çevreleyen bütün di¤er organlar›n ve yoldafllar›n görüflleri konferans gibi mekanizmalarla al›n›r. K›saca kararlar afla¤›dan yukar› al›n›r-yukar›dan afla¤›ya uygulan›r. Demokratik merkeziyetçi iflleyiflte çok önemli bir konu da karfl›l›kl› denetimdir. Üst alt›, alt üstü denetlemelidir. Bunun temel yolu düzenli karfl›l›kl› rapor al›flverifli ve alt birimlerin üst birimleri geri ça¤›rma hakk›n›n hukuken garanti alt›na al›nmas›d›r. En genel anlam›yla demokratik merkeziyetçilik: a) Proletarya partisi içerisinde kararlar afla¤›dan yukar› do¤ru al›n›r. Yukar›dan afla¤›ya uygulan›r. b) Alt üste ba¤l›d›r. Partinin bir merkez yürütme organ› vard›r. Merkez yürütme organ› genel kongreye ba¤l›d›r. Genel kongre partinin en üst organ›d›r. c) Tüm organlar aras› sürekli ve düzenli bir rapor al›flverifli olmal›d›r. Üst kademeler alt kademelerden ve tüm parti yandafllar›ndan gelen önerileri de¤erlendirmek durumundad›r. d) Elefltiri ve özelefltiri aç›kl›¤› ve yap›c›l›¤› esas alan bir flekilde uygulanmal›d›r. e) Kiflisel sorumluluk ve kolektif önderlik diyalektik bir bütünlükle tüm organlarda uygulanmal›d›r. f) Proletarya partisinin tüm üyeleri parti kararlar›na uymak zorundad›r. g) Buna karfl›n az›nl›¤›n ço¤unluk olma hakk› teminat alt›ndad›r. maddeleriyle özetlenebilinir. Bu ba¤lamda demokratik merkeziyetçili¤in uygulanmas› partinin bürokratik bir hal almas›n› ya da liberalleflmesinin önündeki en önemli engellerden biridir. Partide tüm yoldafllar aras› iliflkiler, tüm düflünsel e¤ilimler aras› iliflkiler, partinin di¤er devrimci yap›larla olan iliflkileri ve bir bütün olarak tüm kitlelerle olan iliflkileri ve iflleyifl sosyalist demokrasi ilkesine göre biçimlenir. Demokratik merkeziyetçilik ilkesi ile kesiflen k›s›mlar› olmas›na ra¤men geçmifl sosyalizm deneyimleri sosyalist demokrasiyi ayr› bir ilke olarak ele almam›z› zorunlu k›l›yor. Proletaryan›n devrimci partisinin iç iflleyifli demokratik olmak zorundad›r. Bugünkü mücadele için de yar›n kurulacak toplum için de bu esast›r. Fakat demokrasinin kullan›m› s›n›rs›z de-
de¤il, düflmana karfl› daha güçlü olmak için kullan›r. Proletarya partisinin çal›flmalar›n›n esas›nda örgütsel gizlilik vard›r. Tam tersine taleplerde proletaryaya ve tüm halka karfl› bütünüyle aç›kl›k ilkesi söz konusudur. Örgütsel mekanizmalarda ve iflleyiflte gizlilik, esas›nda bir zorunluluktan do¤ar. Burjuvazinin bask›lar›, y›ld›rma çabalar› ve takibatlar› ile devrimcileri buna zorlar. Baz› dönemler çal›flmalar›n yo¤unlu¤unu aç›k alan faaliyetleri-baz› dönemler ise yer alt› faaliyetleri oluflturabilir. Burada önemli olan nokta fludur: Savaflan hiçbir örgüt için hiçbir dönem gizlilik koflullar› diye bir dönem söz konusu olamaz. Çünkü gizlilik koflullar› demek aç›kl›k koflullar›n›n da olabilece¤ini iddia etmek demektir. Düflmanla savaflan bir örgüt için her dönem düflman›ndan gizleyece¤i bir fleyleri vard›r. Bu fleyler örgütsel iliflkilerdir, yoksa politika do¤as› gere¤i aç›k olmak zorundad›r. Ne tesadüftür ki, tüm küçük burjuva demokrasi havarileri her dönem s›k›flt›klar›nda Leninist örgütün gizlilik prensibine sald›r›rlar. Devrimci mücadelede gizlilik meselesi politik aç›kl›ktan dolay› “günefl alt›nda” uygulanmas› gereken bir tedbir olarak ele al›nmal›d›r. Siyasal do¤ruluk milyonlar› devrimci mücadeleye sürükledi¤inde o göz kamaflt›r›c› ayd›nl›k devrimciyi öyle bir korur ki, gizlilik ifllevi de böylelikle yerine getirilmifl olur. Parti çal›flflm malar› demokratik merkeziyetçilik ilkelerine göre yürütülür. Proletarya partisi bir örgütler bütünüdür. Yukar›dan afla¤›ya piramide benzer bir örgütlenme biçimi vard›r. Bir merkezi yönetime sahiptir. Alt üste, az›nl›k ço¤unlu¤a uymak, bütün örgüt merkez yönetime, merkez yönetim ise genel kongreye uymak zorundad›r. Görüldü¤ü gibi bu flema döngüseldir. Bütün yap› merkezi bir biçimde biçimlenirken merkez yönetim genel kongreye (üyelerin kararlar› ald›¤›) karfl› sorumlu oldu¤u için ayn› zamanda demokratiktir. Yereller Leninist partide özerktir. Özerklik örgüt içi demokrasinin önemli bir kofluludur. Leninist örgüt yukar›n›n afla¤› üzerinde koflulsuz tahakküm sa¤lad›¤› bir merkezyetçili¤e sahip de¤ildir. Leninist örgüt tüm yerel organlar›n ve uzmanl›k organlar›n›n merkeze ba¤l› olmas› anlam›nda merkeziyetçidir. Ancak bu merkeziyetçilik demokratik bir içerik tafl›r. Bu demokratik nitelik gerek karar alma süreçlerinde, gerek az›nl›¤›n ço¤unluk olma hakk›n›n
64
Devrim Yolunda
KURTULUÞ n›flmak kaç›n›lmazd›r. Uluslararas› iflçi s›n›f›n›n, ezilen halklar›n ve tüm ezilenlerin mücadele deneyimlerinden faydalanmak mutlaka gereklidir. Emperyalizmin boyunduru¤u alt›nda ezilen dünya halklar› ile iliflkileri iki temel ilke belirler: 1) Baflka bir halk› ezen bir halk hiçbir zaman özgür olamaz. 2) Uluslar›n kendi kaderlerini tayin hakk›. Proletaryan›n devrimci partisinin ezilen halklarla ittifak yapmas› – dayan›flmas› bafll›ca görevlerinden biridir. ‹ttifak›n ve dayan›flman›n biçimi konjonktürel olarak farkl›l›klar arz edebilir. Proletaryan›n devrimci partisinin hedeflerinden biri de komünistlerin uluslararas› birli¤ini kurmakt›r. Böyle bir birlik eflitlik ve ba¤›ms›zl›k temelinde kurulabilir. Devrimci teoriyi gelifltirme-dayan›flma, yard›mlaflma ve emperyalizmin sald›r›lar›na birlikte karfl› koyma amaçlar› güder. Parti her türlü flovenizmle mücadele eder ve bütün dünya proletaryas›n›n ve halklar›n›n birli¤ini savunur.
¤ildir. Kapitalizm taraf›ndan çevrelenmifl bir örgütte demokrasinin s›n›r› örgütün s›n›rlar›na kadard›r. Program ve tüzük demokratik haklar› tan›mlarken ayn› zamanda s›n›rlar da. Kapitalizmle çevrelenmifl bir örgüt elbette tam demokrasiyi ilke olarak savunsa da hayata geçiremez. Bunun önündeki engel burjuva diktatörlü¤ünün yok edici kinidir. Ayaklar› yere basmayan birinin z›plamas› mümkün olmad›¤› gibi, bir temele-programa dayanmayan örgütsüz bir sosyalist demokrasi uygulamas› mümkün de¤ildir. Partinin di¤er yap›larla olan iliflkilerinde de sosyalist demokrasiyi uygulayabilmek için bir örgütlenme formuna ve o örgütlenmenin program›na ihtiyaç vard›r. Sosyalist demokrasi ayn› zamanda en genifl devrimci birli¤i oluflturmay› gerektirir. Sosyalist demokrasinin gerçekte uygulanabilece¤i en iyi zemin proletaryan›n devrimci partisidir. Böylesi bir yap›da sosyalist demokrasi dar parti eliti ve bürokrasisinin kendi iç iliflkilerini belirleyen bir kurallar bütünü olmaktan s›yr›larak hayat bulaca¤› s›n›f zeminine ulafl›r. Partinin merkezi yönetiminin fabrika komitelerince, yerel örgütlerce, bir baflka deyimle kitlelerce denetlenmeye baflland›¤›, bu kesimlerin talep ve önergeleriyle politik sürece yön vermeye bafllad›klar› zaman sosyalist demokrasi ile gelecek toplum tasar›m›m›z aras›ndaki iliflki daha net kurulmufl olacakt›r. ‹flçi s›n›f›n›n örgütlü oldu¤u devrimci partisi olmaks›z›n sosyalizm kurulamayaca¤›na göre, onun demokratik içeri¤ini de iflçi s›n›f› oluflturacakt›r. S›n›f mücadelesinden kopuk bir sosyalist demokrasi anlay›fl›n›n sonuçlar› yak›n tarihimizde ÖDP deneyiminde görülmüfltür.
SONUÇ YER‹NE
Her ülkenin koflullar› birbirinden farkl›d›r. Farkl›d›r ancak ayn› zamanda da birbiri ile ba¤lant›l›d›r. Genel olarak kapitalizm için eflitsiz ve birleflik bir geliflim söz konusudur. Örne¤in, üretici güçlerin niceli¤i, niteli¤i, kültür de¤iflik ülke ve bölgeler için farkl›d›r. Ülkemiz, ba¤›ml› kapitalist bir özellik göstermektedir. Devlet biçimi olarak oligarflik diktatörlü¤ün hakimiyeti söz konusudur. Proletaryan›n devrimci partisinin önündeki hedef anti-emperyalist anti-oligarflik demokratik halk devrimi ve kesintisiz devrim stratejisidir. Bu hedefe uygun çal›flma tarz›n› uygulamak ve önümüze ç›kan çeflitli sorunlar› aflabilmek için; somut koflullar›n somut tahlilini yapabilir durumda olmam›z gereklidir. Somut koflullar›n analizi somut durumu kendi sübjektif durumuna göre belirlemek de¤ildir. Somut koflullar› objektif olarak kavramak, devrimci mücadelenin önünü açan en temel ad›md›r. Devrimci, halk›n önce ö¤rencisi sonra ö¤retmenidir. Propaganda ve ajitasyonun biçimleri, yerleri ve seviyeleri çok önemlidir. ‹lk iliflkilenilen yerlerde özellikle günümüz koflullar›nda kuru ajitasyondan kaç›n›lmal›d›r. Derinli¤ine
Proletaryan›n devrimci partisi enternasyonalisttir. Sosyalizm mücadelesi esasen burjuvazinin siyasal s›n›rlar›n› aflan bir niteli¤e sahiptir. Temel hedef s›n›rlar›n, s›n›flar›n, her türden ezme ve ezilme iliflkisinin ortadan kalkt›¤› komünist bir dünya yaratmak olunca enternasyonalizmin önemi ortaya ç›kar. Mücadelemiz do¤as› gere¤i enternasyonalist olmak zorundad›r. Sosyalizm mücadelesi ulusal s›n›rlar içinde bir mücadele de¤ildir. Kendi s›n›rlar› burjuvaziyi ilgilendirir devrimcileri ilgilendiren devrim yapmakt›r. Devrimci süreci gelifltirebilmek için baflka ülkelerdeki devrimci iflçi s›n›f› hareketleriyle daya-
65
Devrim Yolunda
KURTULUÞ propagandaya a¤›rl›k verilmelidir. En ileri, yatk›n, do¤al öncü unsurlarla özel olarak ve yo¤unlukla u¤rafl›lmal›d›r. Her komite yeterli çal›flmay› ve birikimi yapt›¤› yerlerde alt komitelerini kurmakla yükümlüdür. Proletarya partisinin düzenli ve en önemli maddi kayna¤› her düzeydeki partililerin sa¤lad›klar› aidatlard›r. Bütün komiteler durumlar›na göre uygun bir aidat toplamal›d›r. Parti sürekli siyasi kampanyalar üzerinden örgütlenir. Bütün komiteler kendi etkinlik alanlar›nda bu kampanyalar›n yürütücüleridir. Kendi alanlar›n›n öznel sorunlar›yla bu genel kampanyalar› örtüfltürmeye çal›flmal›d›rlar. Her komitenin özerkli¤i söz konusudur ve kendi koflullar›na uygun bir mücadele yöntemini benimser. Bir okuldaki mücadele yöntemleri ile bir fabrikadaki mücadele yöntemleri aras›nda farklar vard›r. Ayr›ca elefltirse dahi her komite bütün gücüyle merkezin kararlar›n› uygulamak durumundad›r. Hiçbir durumda farkl›l›klar bast›r›lmamal› fakat hiçbir zaman eylemsizli¤e, parti çal›flmalar›n›n durmas›na da izin verilmemelidir. Her düzeydeki devrimciler aras›ndaki derin ayr›l›kta, tart›flmalarda kesinlikle hiçbir türden fliddet kullan›lmamal›, yap›c› ve birlikçi bir tav›r al›nmal›d›r. ‹nsand›r flaflabilir. Hakarete, hakaretlere, fliddete misilleme ile cevap verilmemelidir. Genelde bu tür davran›fllar bireyseldir. Devrimci örgütler bu tür tarza izin vermezler. Gerekli örgütlenmeler tamamland›ktan sonra y›¤›nlar›n harekete geçirilece¤i zamanlar iyi planlanmal›d›r. Örgütün, kitlelerin aras›na komiteleri ile kök sald›¤› yerlerde y›¤›nlar›n sisteme karfl› hoflnutsuzlu¤u uygun bir mecraya girdi¤inde ajitasyon ve propaganda beraberce yürütülmelidir. Kitle eylemleri anl›k gösterilere feda edilmemelidir. Uzun vadeli düflünülmeli, eylem sonras› da hesaba kat›lmal›d›r. Kimse dayak yiyerek, ac› çekerek örgütlenmez. Tam tersine sürekli buna maruz kalan kitleler y›lar.
Böyle olmasayd› düflman her gösteride niye vahflice dövmeye çal›fls›n bizi? Demek ki aslolan dövülmek de¤il, tam tersine kitle gösterilerini engellemeye çal›flanlar› engellemektir. Bu noktada önderlik çok önemli: mütevazi, kapsay›c› ve inisiyatifli olmak durumunda. Proletaryan›n önderli¤inde halk›n örgütlü gücünü hiçbir paral› kolluk kuvveti yenemez. Toplumsal mücadeleler tarihi bunun kan›tlar› ile doludur. Parti yay›nlar› partinin sesidir. ‹çe ve d›fla karfl› fikirlerin da¤›lmas›nda en önemli araçlardan biridir. Ayr›ca teorik geliflimin ve e¤itim çal›flmalar›n›n önemli bir parças›d›r. Bu ba¤lamda yay›nlar›n karfl›lad›¤› ihtiyaca göre periodik ç›kmas› ve gündemle ba¤ kurmas› önemlidir. Ç›kan yay›nlar›n da¤›t›m örgütlenmesi için bütün komiteler gereken örgütlenmelerini tamamlamad›rlar. Ayr›ca yay›nlar okutulmal› ve sistemli e¤itim çal›flmalar›nda kullan›lmal›d›r. Her bir yeni yay›n ç›kt›¤›nda her birim daha çok yay›n da¤›t›r durumda olmal›d›r. Bir yönüyle yay›n partinin ›fl›¤›d›r. K›sa ve uzun vadeli planlar yaparak çal›flma program› uygulanmal›d›r. Plans›z ve programs›z çal›flmadan verim almak mümkün de¤ildir. Sürekli, sistemli e¤itim çal›flmalar› yap›lmal›. Bu çal›flmalar soyut teorik bir düzlemde de¤il, günün örgütlenme ihtiyaçlar›na uygun bir biçimde pratik ile ba¤lant›l› olarak yap›lmal›d›r. Bir devrimcinin; Yap›lan her iflte flekil de¤il içeri¤in önemli oldu¤unu; ‹flçi s›n›f›n›n ve ezilenlerin kendi lehlerine oldu¤u ve güven duyduklar› zaman muhtevay› çok çabuk kavrayacaklar›n›; Teorik ve pratik çal›flmalar› birlefltiren bir örgütlenme olmaks›z›n önderli¤in mümkün olamayaca¤›n›; Düflman›n kuvvetinin bizim örgütsüzlü¤ümüze ba¤l› oldu¤unu; En genel olarak sabr›-öz disiplini-bilimsel çal›flmay› birlefltiren bir devrimcinin yenilmez oldu¤unu; bilince ç›kartmas› gereklidir.
66
KESK TARÜHÜYLE Y†ZLEÞMELÜDÜR NURETTÜN ALDEMÜR - MURAT YAMAN
“Tarihten ö¤rendi¤imiz; asl›nda hiçbir fley ö¤renmedi¤imizdir.” Napoléon Bonaparte
A) KESK TAR‹HSEL BELLE⁄‹N‹ GÜNCELLEMEL‹D‹R
bütün olarak sosyalist ideolojinin dünya ve ülke ölçe¤inde etkisini yitirdi¤i; kapitalizmin karfl›s›nda bir alternatif olma özelli¤ini fiili olarak kaybetti¤i; neo-liberal politikalar›n toplumu kuflatt›¤› bir dönemdi. Üçüncüsü: 12 Eylül’ün a¤›r tahribat koflullar› yan›nda Kürt sorunu ekseninde yaflanan s›cak savafl koflullar› ve topluma fl›r›nga edilen flovenizm yaflam› derinden etkilemekteydi. Bütün eksikleriyle ve zaaflar›yla beraber kamu emekçileri mücadelesinin en önemli temsilcisi olan KESK’i de¤erlendirirken ülkenin ve s›n›f›n yaflad›¤› sorunlar›n kamu emekçileri mücadelesine etkilerini unutmamak gerekir. Sonraki bölümlerde yap›lacak tüm de¤erlendirmeler yukar›da yapt›¤›m›z saptamalar› yok sayan de¤erlendirmeler olmayacakt›r. Bununla birlikte elefltiri ve önerilerden imtina edilmeyecektir.
Toplumsal geliflmeler tarihinde hiçbir mücadele do¤rusal bir çizgide seyretmemifltir. Karfl›tl›klar, güçler dengesi, iç sorunlar nedeniyle her mücadele inifl ç›k›fllar yaflam›flt›r. Do¤ald›r ki bu genel do¤ru, verilen mücadelenin her geldi¤i dura¤› ve her safhada yaflanan s›k›nt›lar›n nedenlerini ola¤an sayman›n bir gerekçesi olamaz. S›n›f mücadelesinin en önemli arac› sendikalard›r. Ancak toplumsal projeler nedeni ile s›n›f›n bütünlüklü ç›karlar›n› savunan partiler, örgütler; sendikalara göre daha k›smi ç›karlar ekseninde örgütlenen odalar, dernekler de s›n›f mücadelesinin do¤al olarak içindedirler. Geldi¤imiz tarihsel süreçte kamu emekçileri mücadelesini ve KESK’i de¤erlendirirken, mücadelenin inifl-ç›k›fllar›n› ve nedenlerini saptarken gözden uzak tutulmamas› gereken noktalar vard›r. Bunlardan birincisi: Kamu emekçileri mücadelesinde yer alan unsurlar›n yaflayan olumlu örnekleri yoktu. Son dönem kamu emekçileri mücadelesi bafllat›l›rken TÜRK-‹fi’in, HAK‹fi’in, D‹SK’in bulunduklar› durum, s›n›fla kurduklar› ba¤›n niteli¤i, hakim sendikal anlay›fllar› birer kötü örnekti. D‹SK’in tarihinden gelen farkl›l›¤› ise tarihe düflülen bir dipnot gibi kalm›flt›. ‹kincisi: Ülkede s›n›f mücadelesini yüreklendirecek, önünü açacak politik bir ortam yoktu. Devrimciler-sosyalistler ülkenin gündemine müdahale edebilecek örgütlülük düzeyinden, araçlar›ndan yoksundu. Reel sosyalizmin ve bir
* 1989 y›l›nda soka¤a ç›kmaya bafllayan kamu emekçilerini umutland›ran, yüreklendiren tek geliflme iflçilerin 12 Eylül 1980’den itibaren ekonomik kay›plar›n› telafiye yönelik gerçeklefltirdikleri bahar eylemleriydi. Talepler, ekonomik olma niteli¤ini aflm›yordu ama uzun bir suskunluk döneminin ard›ndan geldi¤i için iyimser olmaya yetiyordu. 1990 y›l› sendikalaflman›n start ald›¤› y›l oldu. Yaklafl›k üç y›lda iflkollar›, iflyerleri düzeyinde pek çok sendika kuruldu. Ayn› iflkolunda ve iflyerinde birden fazla sendikan›n varl›¤› rekabeti getiriyordu. Bunu aflman›n yolu ortak mü-
67
Devrim Yolunda
KURTULUÞ cadeleydi. Öyle de oldu. Platformlar dönemi bafllad›. Önce iki ayr› kulvarda yürüyen platform oluflturma çabalar› (KÇSP; Eflgüdüm Sendikalar›) daha sonra tek bir platforma yönlenerek, Kamu Çal›flanlar› Sendikalar› Konfederasyonlaflma Kurulu’nu oluflturdu. 8 Aral›k 1995’te KESK uzun süren ortak mücadele çabalar›n›n üzerinde flekillendi. Sendikalar›n kuruluflundan Konfederasyona gelinceye kadar süren dönemin temel özellikleri ve kazan›mlar› flunlar olmufltur: • Mücadelenin karakterini “fiili ve meflru olma” anlay›fl› belirlemifltir. • ‹flyerlerinden ziyade sokaklar mücadele zeminidir. 1993 ve 1994 y›llar›nda genifl kat›l›ml› ifl b›rakmalarla ifl yerlerinden soka¤a yönelim, üretimden gelen gücün sürece müdahalesi denenmifltir. • Sendikal mücadelenin önderi sosyalistler ve sosyalist kültürden etkilenmifl kadrolard›r. • Temel talep sendikalaflma hakk›n›n devlete kabul ettirilmesidir. Ekonomik-demokratik talepler sendikalaflma hakk›n›n önemini göstermek için önemsenmifltir. • Siyaset yapma haklar› yasalarla yok say›lm›fl kamu emekçilerinin siyaset yapma, partilere üye olma, üyelikle beraber di¤er sorumluluklara talip olma hakk› savunulmufltur. 1995 Haziran’›nda yap›lan anayasa de¤iflikli¤i ile kamu emekçilerinin sendika, konfederasyon kurabilecekleri; sendikalara üye olabilecekleri hükme ba¤lanm›flt›r. Bu sonuç grev-toplu sözleflme talebine de¤inmese de baflar›d›r. Sendikalaflma hakk› devlete kabul ettirilmifltir. Devlet sendikalaflma hakk›n› tan›mak zorunda kalmakla birlikte gerçekte hakk›n kullan›m›ndan endifle duymaktayd›. Yasaya ra¤men sürgünler, cezalar artt›. Tüm Haber-Sen 1995 yaz rehavetinde kapat›ld›. 1996 Mart’›nda dava aç›larak E¤itim Sen’in kapat›lmas›na yönelik çabalara h›z verildi. E¤itim Senliler o güne kadar ülkemizde ve dünyada benzeri görülmemifl bir anlay›fl ve eylem yayg›nl›¤›yla sald›r›y› püskürttü. Ankara Valili¤i davadan çekildi. Dava düfltü ve böylece anayasa de¤iflikli¤inden hemen sonra ve KESK’li dönemin ilk aylar›nda gerçekleflen sendika kapatma sald›r›s› karfl›s›ndaki durufl ve baflar› güven art›r›c› oldu. KESK’in kuruluflunda baz› s›k›nt›lar yaflansa da konfederasyonlaflma mücadeleye yeni bir boyut getirdi. KESK’ in kurucusu olan sendika-
lar iflkolu temelinde birlik sürecini bafllatt›. De¤iflik hesaplarla birli¤e direnen sendikalar, anlay›fllar olsa da k›sa sürede önemli bir mesafe al›nd›. KESK kurulufluyla birlikte y›llard›r kamu emekçilerinin talebi olan grev ve toplusözleflmeyi sözünden, eyleminden düflürmedi. Bununla birlikte iflvereni kamu emekçilerini temsilen toplu sözleflmeye defalarca davet etti. Ekonomik ve demokratik haklar ve talepler çerçevesinde öncelikli eylemler yapt›. Tan›nmayan haklar, karfl›lanmayan talepler için tepkiler verdi. KESK, flubeler platformu kurgusuyla illerde gücünü bir arada tutmaya çal›fl›rken pek çok ilde iflçi sendikalar›yla yeni platformlar oluflturdu. Devlet taraf›ndan bu gidiflata dur demenin yolu tek bafl›na sürgünler ve cezalar olamazd›. Yede¤inde tuttu¤u Türkiye Kamu Sen’e tüm olanaklar›n› sunarak yol verdi. Devlet, KESK’i fleklen kendisine benzeyen bir araçla durdurmay›, baflkalaflt›rmay› ve kontrol alt›na almay› düflünüyordu. Ülkede süren savafl koflullar›n›n ola¤anüstü uygulamalar› ve flovenizmle KESK’i kuflat›rken ayn› fleylerle Türkiye Kamu Sen’in yelkenlerini fliflirdi. 28 fiubat süreciyle birlikte and›çlananlar içinde KESK de yerini ald›. Buna ra¤men KESK direncini önemli ölçüde korudu. 28 fiubat sürecinin 1998’de en belirgin sald›r›s› “yasa sald›r›s›” oldu. Sald›r›ya militanca direnildi ve iflveren devlete geri ad›m att›r›ld›. 4-5 Mart K›z›lay direnifli kamu emekçileri taraf›ndan kutsan›rken, direnifl efsanelefltirilirken KESK’in 28 fiubat sürecinin yörüngesine girmeye bafllad›¤›; mücadele hatt›nda AB sürecine do¤ru evrilme oldu¤u, 28 fiubatç›lar›n gizli aç›k tehditlerinden etkilendi¤i gizlenmeye çal›fl›ld›. KESK art›k kamuoyunun da al›flt›¤› güçlükararl› eylemler yapmada zorlan›yordu. ‹flveren devletle karfl› cepheden mücadele yerine, devletparlamento içindeki k›smi çatlaklar üzerinden politika yap›yordu. Bir bak›ma görüflmecilik devreye giriyordu. 1999 y›l›nda sosyal güvenlik ba¤lam›nda bafllayan sald›r›lar konfederasyonlar›n, odalar›n, derneklerin bir araya geliflinin olanaklar›n› sundu. Devlet güdümlü yap›lar›n isteksiz, KESK’in güç, direnç ve özgüven yitirmeye bafllamas›ndan kaynakl› çok istekli oldu¤u Emek Platformu oluflturuldu. Ortaklafla yap›lan göstermelik bir mitingden sonra, ka¤›t üzerindeki
68
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ortaklaflmalar üzerinden bile birlikte yürünemedi. KESK kendisiyle ve Emek Platformu’ndaki baz› bileflenlerle bafl bafla kald›. Sürdürülen c›l›z eylemler yasan›n ç›kmas›na engel olamad›. Türk-‹fl, Hak-‹fl, Türkiye Kamu Sen yasay› ç›kmadan y›llard›r verilen mücadelenin baflar›s› olarak gösterdiler ve yasan›n meflrulaflmas›na ilk elden destek sundular. Daha sonra tahkim yasalar› geldi. Bu türden yasal düzenlemeler yap›l›rken KESK’in ç›rp›n›fllar›na tan›k olundu. 2000 y›l›n›n 1 Aral›k günü yap›lan ifl b›rakma eylemi Emek Platformu’nu aklamaya yararken, KESK’i diriltmeye yetmedi. Emekçilerin öfkesini boflaltmaktan baflka bir ifllev görmedi. 1 Aral›k eyleminden sonra “sendika yasas›”n›n gündeme gelmesine kadar geçen süre rehavet ve suskunluk dönemi oldu.
raki günlerde yap›lan az kat›l›ml›, düflük yo¤unluklu “oturma eylemleri”ne de 24 Haziran’da Ankara’da olunaca¤› duyurusuyla son verildi. Yasaya ve yönetici guruba direnen eylemcilere 24 Haziran’da Ankara’da olunaca¤› söylenmiflken 25 Haziran akflam› Ankara’ya gelmeleri yönündeki duyurular, yönetimi oluflturan ittifak›n yasay› kabule haz›r oldu¤unu tamamen a盤a ç›kard›. 25 Haziran’da yasa Meclis’ten geçerken 300 kifliye meclis gösteren yöneticiler gaz bombalar› içinde niyetlerini gizleyemediler. Yasa Meclis’ten geçtikten sonra umudu Cumhurbaflkan›’na ba¤lamak; Resmi Gazete’de yay›nlanmas›yla da yasay› kazan›m yasas› ilan etmek duyulan kayg›lar›n, yap›lan nitelemelerin subjektif olmad›¤›n› gösterdi. 25 Haziran’a kadar sahte olan sendika yasas›n›, kazan›m yasas› haline dönüfltüren bu anlay›fl› anlamak KESK’in tarihi ve mücadele anlay›fl› aç›s›ndan olanakl› de¤ildir.
*
1989’dan 2001 y›l›na kadar süren 12 y›ll›k Yasa neler getirdi KESK neleri kabullendi? süreci 4688 say›l› Kamu Görevlileri Sendikalar› Kanunu sona erdirdi. 25 Haziran 2001’den sonraki dönem kamu emekçileri ve KESK’in mücaa. Yasa üyelik hakk›n› s›n›rlad›: Askeri ifldelesinde baflka bir dönemdir. yerlerindeki sivil çal›flanlar ile Adalet Bakanl›Her yeni dönemin önceki dönemde ipuçlar›n› ¤›’na ba¤l› iflyerlerinde çal›flanlar›n sendikalara verdi¤i do¤rusu bir kez daha gerçekleflti. Önü- üye olmas› engellendi. Bu durumda KESK üyemüzdeki y›llara “yeni dönem” dememizi sa¤la- si Tüm Yarg› Sen ve Asim Sen yasa kapsam›n›n yan sadece yasal düzenlemenin yap›lm›fl olmas› ve KESK’in d›fl›nda kald›. Özel sektörde (dersde¤ildir. Bunun yan› s›ra KESK’in, yasan›n hane, sa¤l›k birimi vs.) kamu hizmeti veren çameclis gündemine gelmesiyle birlikte “yasaya l›flanlar›n sendika üyeli¤i sona erdi. Adayl›k süuyum” için yapt›¤› tüzük kurultaylar› da art›k resi dolmayan bir kamu emekçisinin üyelik hakk› yok say›ld›. yeni bir dönemi iflaret ediyordu. b. Yasa anti-demokratik iliflkileri meflrulafl21-26 May›s tarihleri aras›nda gerçeklefltirilen ‹stanbul-Ankara yürüyüflü ve barikatlar› t›rd›: Kayy›m getirildi, mali denetim sendika oraflarak girilen Ankara’da yap›lan K›z›lay mitin- ganlar›n›n d›fl›nda devletin özel görevlilerine de aç›ld›. Yönetim ve deginin sonuçsuz bitirilnetim kurullar›n›n samesi; 7 Haziran’da y›s›n› eksiltti; GYK’laAnkara’ya ça¤r›lan KESK kurulußuyla birlikte yÝllardÝr r› kald›rd›, böylece katemsili kat›l›m ve zekamu emek•ilerinin talebi olan t›l›mc›l›k ve ço¤ulcuvahiri kurtarmak için grev ve toplusšzleßmeyi sšzŸnluk s›n›rland›. yenilen gaz bombalar›; den, eyleminden dŸßŸrmedi. Buc. Yasa çal›flma sabunu örgütsel direnifl nunla birlikte ißvereni kamu atleri içinde eylemi olarak sunarak kendiemek•ilerini temsilen toplu sšzsuç sayd›: Sendikal talerini aklamaya çal›leßmeye defalarca davet etti. Ekoleplerin iflyerlerinde flan KESK yöneticilenomik ve demokratik haklar ve taeyleme dönüfltürülmerinin durumu gelecek lepler •er•evesinde šncelikli eysi; sokak eylemlerine aç›s›ndan yeterli verilemler yaptÝ. TanÝnmayan haklar, ifl saatleri içinde kat›leri yeterince sunuyorkarßÝlanmayan talepler i•in tepkil›m iflverenin/amirin du. iznine ba¤land›. ‹flveGüven Park’ta sonler verdi.
69
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ren/amir izin vermiyorsa (ki böyle olur) cezaland›rman›n yasaya dayan›larak yap›lmas›n›n yolu aç›ld›. Yasa böylece mücadeleyle kazan›lm›fl haklar› yok sayan, s›n›rlayan bir yasa olma niteli¤inin yan› s›ra ceza yasas› niteli¤i de kazand›. d. Yasa maddi rant sa¤lamay› teflvik etti: Profesyonellik özendirildi. Maafl, yolluk, harc›rah, yevmiye çeflitlili¤i ile yönetimler gelir elde etme organlar›na dönüfltürüldü. e. Yasa örgütlenmeyi zorlaflt›rd› : Eski üyelikleri geçerli saymad›. Çal›flma Bakanl›¤›’ndan üyelik formu sat›n al›narak yeniden üyeli¤i zorunlu k›ld›. ‹llerde flube kurma asgari say›ya ba¤lanarak flubeleflme zorlaflt›r›ld›. ‹flyerlerinde en çok üyeye sahip olan sendikan›n iflyeri temsilcisi seçmesine izin vererek temsilci say›s›n› azalt›. f. Yasa Toplam Kalite Yönetimini (TKY) dayatt›: Yasa sendikalar›n verimlilik çal›flmalar›, mesleki çal›flmalar yapmas›n› ve bunlara bütçelerinden oransal paylar ay›rmas›n› isterken özellefltirmenin bir boyutu olan TKY mant›¤›n› yerlefltirmeyi hedefledi. Devletin-iflverenin görevi olan çal›flmalar› ve zorunlu dayan›flmalar› sendikalara görev olarak tan›mlarken onlar› sistemin arzu etti¤i sivil toplumculu¤a yöneltti. g. Temel talepleri yok sayd›: “Sendikas›z demokrasi, grevsiz-toplu sözleflmesiz sendika olmaz” veciz sözünün içeri¤inde yatan grev ve toplu sözleflme hakk› yasayla baflka baharlara kal›rken; yapt›r›m›, yasal bir hükmü olmayan “ toplu görüflme “ getirildi. h. Yasa devlet güdümlü sendikac›l›¤› öne ç›kard›: MHP’li hükümetin sa¤lad›¤› olanaklar arac›l›¤›yla Türkiye Kamu Sen’in devlet güdümlü çizgisi yasan›n özünü oluflturdu. KESK’in Türkiye Kamu Sen’in bulundu¤u kulvarda yürümesini sa¤lanmaya yönelik tedbirler al›nd›.
emekçileri mücadelesi toplumsal muhalefetin tüm bileflenleri için umut ve cesaret kayna¤› oldu¤u dönemleri çoktan geride b›rakm›flt›r. KESK, iç tart›flmalar› yo¤un yaflad›¤› zamanlarda bile kamu emekçilerinin haklar›n› savunan, bu haklar için direnen, bedeller ödemeyi göze alan kimli¤inden taviz vermemeye özen gösterirken; son y›llarda ciddi, cepheden bir mücadeleye girebilmek flöyle dursun kendi mücadele tarihine de yabanc›laflm›flt›r. B) KESK SINIFSAL BELLE⁄‹N‹ TAZELEMEL‹D‹R KESK’in bir s›n›f örgütü oldu¤u tart›flma götürmez bir gerçektir. Bu nedenle KESK mücadelesinde s›n›f›n gündelik yaflam›na, mücadelesinin rengine sirayet eden toplumsal sorunlara nas›l yaklaflmas› gerekti¤ine dair bellek tazelemesi yapmal›d›r. Biz baz› toplumsal sorun bafll›klar› üzerine bu bölümde yaklafl›mlar›m›z› ifade ettik. Ba¤›ms›zl›k sorunu: Emperyalizmin meta ihrac›n›n yan› s›ra sermaye ihrac›yla da dünyay› kontrol etme ve sömürgelefltirme süreciyle birlikte dünya genelinde emperyalizmle sorunlu olmayan hiçbir ülkenin varl›¤›ndan söz edilemez. Bölgesel emperyalist emeller tafl›yan ve k›smen bu emellerine ulaflan ülkeler için de bu saptama geçerlidir. Emperyalist güçler aras›nda geçen birinci paylafl›m ve ikinci paylafl›m savafllar›yla dünya bir pazar haline getirilerek paylafl›lm›flt›r. Bu paylafl›m savafllar› sonras› y›llarda da emperyalist güçlerin, ülkeleri kendi ç›karlar› do¤rultusunda denetim alt›na alma çabalar› süregelmifltir. Emperyalizme direnen veya emperyalistlerin ç›karlar›n›n tehdit alt›nda oldu¤u ülkelerde bazen darbeler tezgahlanm›fl bazen de do¤rudan askeri müdahalede bulunulmufltur. Sosyalizmim dünya ölçe¤inde ra¤bet gördü¤ü y›llarda sosyalist ülkelerin kendi aralar›nda kurduklar› ortakl›k ve sosyalist blo¤un, emperyalizme karfl› mücadele eden ülkelere ve halklara verdi¤i destek emperyalist blokta gerileme yaratm›flt›r. Türkiye yak›n tarihinde iflgale karfl› mücadele eden bir ülke olarak emperyalistlerin isteklerine k›smen direnmifl ancak daha sonra de¤iflik anlaflmalarla; yard›m programlar›yla, meta ve sermaye ihrac› yöntemleriyle emperyalizmin
* Yasa, üyelikleri, sendikalar›,verilen mücadeleyi ve kazan›mlar› yok sayan; cezalar getiren bir metin olarak T.C. yasalar› aras›nda yerini al›rken; yasay› kazan›m olarak anlatan ve yasaya uyumlu yeni tüzükler haz›rlay›p genel kurullarda kabul ettiren anlay›fllar yasayla birlikte yukar›da yasan›n içeri¤inden hareketle s›ralad›¤›m›z her fleyi kabullenmifl ve KESK’in bugününü o günden haz›rlam›flt›r. Olanca olumsuz koflullarda bafllayan kamu
70
Devrim Yolunda
KURTULUÞ kuflatmas› alt›nda kalm›fl bir ülkedir. Dünya tan, yan›lsama yaratmaktan baflka bir ifle yaraco¤rafyas›ndaki konumu ve Sovyet Sosyalist mayan anlay›fllard›r. Bu anlay›fllarla mücadele Cumhuriyetleri Birli¤i’ne komflu olmas› nede- edilmelidir. Çünkü bir ülkenin/bir ulusun/bir niyle emperyalistlerin pazar› olman›n yan› s›ra halk›n ba¤›s›zl›k yolunun anahtar› s›n›f mücaayn› zamanda jandarmas›, ileri karakolu da ol- delesidir. Ancak s›n›f mücadelesiyle emek üzemufltur. rindeki sömürü tamamen kalkt›¤›nda ba¤›ms›zEmperyalist ülkelerin, esas itibariyle o ülke- l›ktan söz edilebilir. Sendikalar s›n›f örgütlerilerin oligarflilerinin yaratt›¤› uluslararas› tekel- dir bu nedenle ba¤›ms›zl›k mücadelesinin de teler, dünyay› kendi ç›karlar› ekseninde döndür- mel araçlar›ndand›r. mek için her türlü tedbiri almaktan kaç›nmaDemokrasi sorunu: m›flt›r. Kendi iç çeliflkileri ve yanl›fll›klar› sonucu S›n›fl› toplumlarda egemen s›n›f›n demokradünya ölçe¤inde etkisini yitiren sosyalizm; em- sisi hakimdir. Kapitalist-emperyalist anlay›fl›n peryalistlerin zafer 盤l›klar› atarak dünyaya egemen oldu¤u dünyada ve ülkemizde egemenyeni bir düzen verme giriflimlerinde etkili ol- ler taraf›ndan anlat›lan demokrasi sadece gelimufltur. flen koflullara göre kendi ç›karlar›n› koruyup geNeo-liberalizm/yeni dünya düzeni kavramla- lifltirmeye yarayan bir anlay›flt›r. r›yla allan›p pullan›p sunulan programlar buEmperyalizm dönemiyle birlikte burjuva s›gün dünyada ve ülkemizde yaflananlar›n teori- n›f› ilerici konumunu terk etmifltir. Bu süreçle sinden baflka bir fley de¤ildir. birlikte egemen s›n›ftan ve onlar›n de¤iflik düEmperyalistlerin ve iflbirlikçilerinin ç›karla- zeylerdeki temsilcilerinden iflçiler ve emekçiler r›n› güvence alt›na al›p daha da gelifltirmek için için demokrasi beklemek mümkün de¤ildir. al›nan 24 Ocak (1980) kararlar›, 12 Eylül darbe- Emek üzerindeki sömürünün s›n›rland›r›lmas›, si, ç›kar›lan tahkim yasalar›, 28 fiubat ve 27 Ni- giderek tamamen kald›r›lmas› ve eme¤in özgürsan post-modern darbesi yeni dünya düzeni sey- lefltirilmesi için iflçiler, emekçiler ve tüm ezilenrinde Türkiye’nin kilometre tafllar›d›r. Türkiye lerin ç›karlar›na uygun bir demokrasi mücadebugün emperyalizme dünden daha ba¤›ml›d›r. lesi vermelidir. Bu mücadelede ortak zeminler Esas itibariyle de ABD emperyalizminin boyun- yarat›lmas› hedeflenmelidir. duru¤u alt›ndad›r. Demokrasi mücadelesini ve bu mücadele Bir ülkenin ba¤›ms›zl›¤›n› savunmak em- içindeki her kazan›m› eme¤in nihai kurtulufluperyalistlerin o ülke üzerindeki ç›karlar›na sal- na giden yolda bir basamak olarak görmek d›rmaktan geçer. Bu ayn› zamanda yerli iflbir- önemlidir. Böyle görülemedi¤inde ve demokrasi likçilerinin de ç›karlar›na dokunmak demektir. mücadelesi do¤ru kavranamad›¤›nda reformizm Bunun için emek eksenli anti-kapitalist/anti- bafl gösterir. Reformizm ise sadece sistemin biemperyalist bir mücadele kaç›n›lmazd›r. Anti- raz daha çekilir hale getirilmesinden baflka bir kapitalist mücadelenin motor gücü ise iflçiler ve ifle yaramaz. Reformist anlay›flla, kazan›lm›fl emekçilerdir. ‹flin asl› bu bir s›n›f savafl›m›d›r. demokratik hak ve özgürlüklerin korunmas› da Ülke içinde kapitalistlere vurulacak her darbe, mümkün olmaz. Bu anlay›flla KESK’in demokrasi mücadeleiflçiler ve emekçiler için kazan›lm›fl her hak ülsinin hedefleri flunlar kenin ba¤›ms›zl›¤› için olmal›d›r: bir ad›m demektir. Askeri rejimin taS›n›f savafl›m›n› KESK, i• tartÝßmalarÝ yoÛun yaßadÝÛÝ hakkümü alt›nda rereddeden, ba¤›ms›zl›¤› zamanlarda bile kamu emek•ileriferandumla kabul ediMisak-› Milli s›n›rlar›nin haklarÝnÝ savunan, bu haklar len 1982 Anayasas› na indirgeyen, soyut i•in direnen, bedeller šdemeyi gšde¤ifltirilerek demokABD ve AB düflmanl›ze alan kimliÛinden taviz vermeratik bir anayasa ¤› pompalayan flovemeye šzen gšsterirken; son yÝllarhalklar›n kat›l›m›yla nist/sosyal floven senda ciddi, cepheden bir mŸcadelehaz›rlanmal›d›r. dikal anlay›fllar ülkeye girebilmek ßšyle dursun kendi Ordunun siyasi nin ba¤›ms›zlaflmas›mŸcadele tarihine de yabancÝlaßalana müdahalesine na katk› sunmayan; mÝßtÝr. olanak sa¤layan bükafalar› kar›flt›rmak-
71
Devrim Yolunda
KURTULUÞ tün anayasal, yasal vb. düzenlemeler (MGK, MASK, MGSB, iç hizmet kanunun darbeye olanak sa¤layan hükümleri, kriz yönetimi) ortadan kald›r›lmal›d›r. Tüm çal›flanlar›n, kamu emekçilerinin hiçbir s›n›rlamaya tabi olmaks›z›n grevli, toplu sözleflmeli sendikal örgütlenme hakk› yasalaflmal›d›r. Sendikalar›n toplu sözleflme yapabilmesi için iflkolunda %10 örgütlenme flart› yasadan ç›kar›larak sendikal örgütlenme önündeki tüm barajlar kald›r›lmal›d›r. Kamu emekçilerinin siyasi partilere üye olma hakk› yasalaflmal›d›r. Seçim yasas› de¤ifltirilerek toplumun tüm siyasi e¤ilimlerinin parlamentoda ve yerel organlarda temsilini sa¤layacak nispi temsil sistemi uygulanmal›, ülke ve bölge barajlar› kald›r›lmal›d›r. Devlete karfl› ifllenmifl suçlar ve siyasi suçlar kapsam›nda cezaland›r›lanlar için genel af ilan edilmeli, siyasi yasaklar kald›r›lmal›d›r. Düflünceyi ifade etme özgürlü¤ünü engelleyen tüm yasalar ile bas›n, yay›n, elektronik ortamda iletiflim üzerindeki bask›c› yasalar kald›r›lmal›d›r. Dini siyasal alana tafl›yan, dinsel inanç ve vicdan özgürlükleri alan›n› s›n›rlayan bütün düzenlemeler kald›r›lmal›d›r. Devlet bütün inançlar ve topluluklar karfl›s›nda eflit mesafeli durmal›; az›nl›klar› ço¤unlu¤un olas› bask›lar›na karfl› koruyucu düzenlemeler yapmal›d›r. Yaflad›¤›m›z topraklarda varolan farkl› kimliklerin, kendilerini ifadelerinin önündeki engeller kald›r›lmal›d›r. Askeri yarg› sistemi kald›r›lmal›, adalet sistemi demokratiklefltirilerek yürütmenin yarg› üzerindeki tasarrufu ortadan kald›r›lmal›d›r. ‹flkencenin ortadan kald›r›lmas› için iflkenceciler cezaland›r›lmal›d›r. Zorunlu askerlik kald›r›lmal›, vicdani red hakk› tan›nmal›d›r. Kad›nlara ve cinsel tercihinden dolay› d›fllananlara iliflkin yasalarda varolan tüm ayr›mc› ve bask›c› maddeler kald›r›lmal›d›r. Cezaevlerinde insanca yaflam koflullar› sa¤lanmal›, tecride son verilmeli, F-tipi cezaevleri kapat›lmal›d›r. Her ne sebeple olursa olsun ülke s›n›rlar› d›fl›nda bulunan askeri birlikler geri çekilmeli, NATO, ABD-‹srail-Türkiye askeri ittifak›ndan, askeri-siyasi örgütlenme ve anlaflmalardan vaz-
geçilmelidir. Kürt sorunu taraflar›n yasal ve meflru temsilcilerinin kat›l›m›yla ve iflbirli¤iyle demokratik bir zeminde çözülmelidir. Ülke içinde ve s›n›r ötesi bölgelerde askeri harekatlar derhal durdurulmal›, insan haklar› ihlalleri ba¤›ms›z bir komisyon taraf›ndan araflt›r›lmal› ve sorumlular› cezaland›r›lmal›d›r. OHAL bölgesinde zorunlu göçe tabi olanlardan yerlerine geri dönmek isteyenlere olanaklar sa¤lanmal›, u¤rad›klar› bütün zararlar tazmin edilmelidir. Devlet içinde yuvalanarak, çeteleflip komplo ve cinayetler düzenlemifl bütün sorumlular yarg›lanarak cezaland›r›lmal›; para-militer gruplar, kontr-gerilla da¤›t›lmal›; özel kuvvetler ve koruculuk kald›r›lmal›d›r. Farkl› dil ve kültüre sahip olanlar›n kendi dil ve kültürlerini gelifltirme ve yaflatma olana¤› tan›nmal›, anadilde e¤itim, görsel ve yaz›l› yay›n hakk› s›n›rs›z flekilde sa¤lanmal›d›r. K›br›s'ta bar›flç› çözüm do¤rultusunda ilerlenmesi, federal devlet biçiminde ba¤›ms›z cumhuriyetin iki toplumun gönüllü olarak birli¤i temelinde yeniden kurulmas› için çaba gösterilmeli, flovenizmin-militarizmin yay›lmac› amaçlar›n›n önüne geçilmelidir. Toplumsal hayattaki ve devlet ayg›t› içindeki faflist ve dinci kadrolaflma tasfiye edilmelidir. Faflizmin her türden toplumsal yans›mas›n›n ortadan kald›r›lmas› için tedbirler al›nmal›d›r. Ülkenin çok kimlikli ve çok kültürlü yap›s› üzerindeki her türden tek tiplefltirici bas›nç kald›r›larak tüm kimlik ve kültürlerin kendilerini demokratik bir biçimde ifadesinin olanaklar›n› yarat›lmaya yönelik yasal ve idari tedbirler al›nmal›d›r. Demokrasi girdab›nda AB Sorunu: AB bir emperyalist kampt›r. Bunu anlamak için AB’nin tarihine bakmak yeterlidir. 1951 y›l›nda kurulan Avrupa Kömür Çelik Toplulu¤u AB’ye gidilen yolda ilk ad›md›r. Alt› Avrupa devletinin Paris anlaflmas› ile 1957 y›l›nda oluflturdu¤u Avrupa Ekonomik Toplulu¤u ve Atom Enerjisi karteli ikinci ve üçüncü ad›mlard›r. Bu üç kurulufl 1969 y›l›nda birleflerek Avrupa Toplulu¤u (AT) ad›n› ald›. 1993 y›l›nda ise oluflumun ad› AB olarak de¤ifltirildi. AB emperyalist bloku d›fla karfl› koruma duvarlar›yla çevrili; içte serbestleflmifl-bütünleflmifl ekonomik/siyasi bir bloktur.
72
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Günümüzde AB’nin gerçek niteli¤i göz ard› ve emekçilerin enternasyonalist birli¤ini oluflettirilerek ve soyut demokrasi beklentileri cila- turma çabas› ve mücadelesi içinde olmal›d›r. lanarak AB bir seçenek olarak sunuluyor. Yak›n tarihimizin anahtar sorunu Kürt soruAB’nin kurulmas›n›n da Türkiye’nin AB’ye girme mücadelesinin de gerisinde sorunsuz ser- nu: maye birikimi ve dolafl›m› arzusu vard›r. Soyut ‹flçi s›n›f› ve emekçiler üretim araçlar› karfl›demokrasi ve insan haklar› söylemlerinin alt›n- s›ndaki konumundan dolay› s›n›ft›rlar. Ancak da tekellerin emperyalist planlar› bulunmakta- onlar›n ayn› s›n›ftan olmalar› farkl› sorunlar›d›r. n›n da oldu¤u gerçe¤ini ortadan kald›rmaz. Ülkemizde AB üyeli¤i üzerinden yürütülen S›n›f› güçten düflüren nedenlerden birisi de tart›flmalar›n ekseni AB üyeli¤i savunuculu¤u s›n›f›n farkl› bileflenlerinin yaflama dair köklü ve AB karfl›tl›¤› üzerinden yap›lmaktad›r. AB sorunlar›n›n yok say›lmas› veya sorunun üstüsavunuculu¤u yapanlar›n beklentisi daha fazla nün örtülmesidir. S›n›f içinde yer alan Kürt iflçidemokrasi ve maddi refaht›r. lerin kültürel, ekonomik ve siyasal, yaflama Karfl›tlar›n önemli bir bölümünün temel hakk›na dair güçlü iste¤i; sorun tespitleri ve çökarfl›tl›¤› da ba¤›ms›zl›¤›n ortadan kalkaca¤› züm önerileri vard›r. Devletin kurumlar› ve devendiflesidir ve genel olarak kaba bir milliyetçili- let ricali ise sorunlar› yok sayarak; imha ve in¤e dayanmaktad›r. Di¤er karfl›tlar ise AB’nin kar politikalar›n› her yöntemi mubah sayarak bir emperyalist blok oldu¤u bilinciyle ve demok- sürdürmektedir. Savafl ve linç etme uygulamarasinin s›n›f mücadeleleriyle kazan›laca¤›n› lar› bar›fl ve kardeflleflme özlemlerini bo¤maktaunutmayanlard›r. d›r. Sermaye kesiminin d›fl›nda kalan AB savu‹flçi s›n›f› ve emekçilerin savafl ekonomisinin nucular›n›n beklentilerinin sanall›¤› ortad›r. sürdü¤ü koflullarda maddi kazan›m sa¤lama ABD’den sonra ikinci büyük emperyalist güç olana¤› asla yoktur. Genel demokrasi talepleriolan; esas olarak ezilen halklara, iflçi ve emekçi- nin karfl›lanmas› da tüm yaflant›m›za yans›yan lere karfl› oluflturulmufl bir birlikten eme¤in öz- Kürt sorununun bar›flç› çözümüne ba¤l›d›r. Öygürleflmesini kolaylaflt›r›c› beklentiler içinde ol- leyse yap›lmas› gereken flovenizme karfl› mücamak hiçbir ekonomik ve siyasal literatürde kar- dele ve bar›fl› tüm platformlarda savunmak olmal›d›r. fl›l›¤› olmayan bir durumdur. Kürt sorunu çözülmeden, halklar aras›nda AB karfl›tlar›n›n önemli bölümünü oluflturan; milliyetçilik ve flovenizmle malul olanlar›n bir eflitlenme sa¤lanmadan demokrasiden söz ise ç›kard›¤› gürültü boflunad›r. Türkiye zaten edilemez. Sorunun çözümü yeni dünya koflullabaflta ABD olmak üzere emperyalist odaklara r›nda daha da gericileflen, halklar›n kolektif özgürlüklerini ortadan kald›ran burjuvaziden bekba¤›ml›d›r. ‹flçiler-emekçiler AB’ye karfl› olmal›d›r, çün- lenemez. Kürt halk›n›n kendi gelece¤inde söz sahibi kü iflçilerin-emekçilerin AB’den bir ç›kar› yoktur. AB’nin Türkiye’ye empoze etti¤i standartlar olma ve gelece¤ini belirleme iste¤i ayn› zamanbireyseldir ve liberal standartlard›r. Toplumsal da iflçi s›n›f› ve tüm emekçilerin de iste¤i olmayaflama dair normlar› ise serbest piyasa ekono- l›d›r.Çünkü Kürt sorununun demokratik çözümisinin derinlefltirilmesine yaramaktad›r münde iflçi s›n›f› ve tüm emekçilerin ç›kar› var(Gümrük Birli¤i, özellefltirmeler, tahkim yasa- d›r. Bu nedenlerle; ayn› sendikalarda örgütlenen lar›, tafleronlaflt›rmalar, GSS, Sosyal Güvenlik Kürt emekçilerin-iflçiYasas›, ifl güvencesilerin Kürt kimli¤i ile nin ortadan kald›r›lilgili demokratik tamas›, esnek çal›flma KESK ve baÛlÝ sendikalar yasa telalepleri desteklenmeliuygulamalar›…). ßÝyla geri •ekilme, mevzi kaybetdir. Kimliklerini gelifl‹flçiler-emekçiler me, Ÿye kaybetme sŸreci yaßarken tirebilecekleri olanak“k›rk kat›r m›, k›rk eßzamanlÝ olarak da devletin zor lar sa¤lanmal›d›r. sat›r m›” türünden bir aygÝtlarÝyla daha da hÝzlÝ geri •eTüm ezme ezilme AB karfl›tl›¤› veya AB kilmeye zorlanmÝßtÝr. Þovenizm iliflkilerine karfl› ç›ktaraftarl›¤› içinde olmadan demokratik bir mak yerine iflçilerin adete KESKÕi teslim almÝßtÝr.
73
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yaflam›n kurulmas› ve eme¤in kurtuluflu mümkün de¤ildir. “Halklar›n kardeflli¤i” ve “iflçilerin birli¤i” ancak eflit ve demokratik koflullarda gerçekleflebilir. Sendikalar Kürt sorununun bar›flç›-demokratik yöntemlerle çözümü için çaba sarf etmeli; karar mekanizmalar›nda Kürt iflçilerin-emekçilerin yer alabilmesini sa¤layacak pozitif destekler sunulmal›d›r. fiovenizme, linç giriflimlerine, imha ve inkar politikalar›na ve savafla karfl› verilen mücadelenin öznelerinden biri olmal›; adil ve demokratik bir bar›fl her ortamda savunulmal›d›r.
eflitlenme erkeklerle ayn› haklara sahip olduklar›nda ve bu haklar› kullanabilme olanaklar›na kavufltuklar›nda gerçekleflebilir. Tam eflfliitlenme için yap›lmas› gerekenler: Kad›nlar›n kurtuluflu için hukuki, ekonomik, siyasal ve toplumsal bütün alanlarda kad›nlara yönelik ayr›mc›l›¤a karfl› mücadele edilmelidir. Gebeli¤i önleme ya da sona erdirme konular›nda karar hakk› sadece kad›n›n olmal›d›r. Kad›nlar istedikleri kürtaj ya da do¤um kontrol yöntemini serbestçe seçebilmelidirler. Kürtaj ve do¤um kontrolü paras›z olmal› ve özel merkezler kurulmal›d›r. Kad›nlar›n uygun sa¤l›k koflullar›nda do¤um yapmalar› sa¤lanmal›d›r. Tecavüz ma¤duru olanlar›n d›fl›nda bekaret kontrolü yasaklanmal›d›r. Evde, iflte, sokakta, gözalt›nda ve savaflta fliddete ve cinsel fliddete maruz kalm›fl kad›nlar›n bafl vurabilece¤i, onlara dan›flmanl›k yapan, devletin bask›c› ayg›tlar›ndan ba¤›ms›z, kad›nlar›n denetiminde özel merkezler oluflturulmal›d›r. Savafl s›ras›nda cinsel fliddete u¤ram›fl kad›nlar›n davalar› h›zla sonuçland›r›lmal›, tecavüzcüler savafl suçlusu ilan edilmelidir. Sokaklar›n kad›nlar için güvenli olmas› için kamu tafl›mac›l›¤›, sokak ayd›nlat›lmas› ve di¤er kamu hizmetleri yeniden düzenlenmelidir. Kad›nlar tüm e¤itim kurumlar›ndan ve mesleki e¤itim programlar›ndan serbestçe ve paras›z olarak yararlanmal›d›r. Geleneksel olarak erkeklerin çal›flt›¤› dallara girebilmelerini ve daha önceden kendilerine kapal› olan meslek ve vas›flar› ö¤renebilmelerini kolaylaflt›rabilmek için kad›nlar lehine tercihli tedbirler al›nmal›d›r. Kad›nlar›, ev kad›n›, sekreterlik, hemflirelik ve ö¤retmenlik gibi “kad›n” ifllerine iten her çeflit bask› ortadan kald›r›lmal›d›r. Bebeklikten ergenli¤in ilk y›llar›na kadar, ailenin gelir, ifl durumu ve medeni hallerine bak›lmaks›z›n bütün çocuklara paras›z ve günün yirmi dört saati aç›k olan krefl ve okullar devletçe aç›lmal›d›r. Sendikal programlarda kad›n olmaktan kaynakl› sorunlara ve çözüm yöntemlerine inand›r›c› bir flekilde yer verilmelidir. Kad›n sorunlar›na iliflkin politikalar, program ve mücadele biçimleri kad›nlar taraf›ndan belirlenmeli ve kad›nlar›n oylar›yla kabul edilmelidir.
Kad›n sorunu: Kad›n sorunu, iflçi s›n›f› ve emekçilerle birlikte bütün s›n›flar› kesen ve bütün toplumsal alanlarda yaflanan bir sorundur. S›n›f indirgemeci anlay›fllar ezilen cinsin sorunlar›n› s›n›fsal kimli¤in bask›s› alt›na sokmufl ve görmezden gelmifltir. Esnek çal›flman›n ve performansa göre ücretin meflrulaflt›¤› ortamda; baflta ifl güvencesi olmak üzere, pek çok haktan yoksun olarak çal›flan iflçilerin bafl›nda kad›nlar geliyor. Öte yandan kad›n eme¤i esas olarak aile içinde ve birçok sektörde yard›mc› konumunda görülüyor ve kolay vazgeçilen emek gücü oluyor. Eflitsiz koflullarda erkek de¤erleriyle oluflturulan siyaset alan›na kad›nlar›n aktif olarak kat›lmalar› engellenmektedir. Kad›nlar›n toplumda cinsel obje olarak görülmesi anlay›fl› yayg›nd›r; bu nedenle tacizler, tecavüzler de¤iflik ortamlarda ve biçimlerde sürmektedir. Feodal kültürün bir yans›mas› olarak namus cinayetleri de sürmektedir. Ezilen cins olan kad›nlar toplumun yar›s›d›rlar. Bununla beraber erkek egemen kültürün, geleneklerin, yasalar›n, çal›flma koflullar›n›n ve erkeklerin gizli aç›k bask›s›, tehdidi ve kuflatmas› alt›ndad›rlar. Eflitsizleri eflit kabul ederek “çal›fl senin de olsun” bak›fl› toplumda ve sendikal yap›larda yayg›nd›r. Kad›nlara pozitif destek sunma anlay›fl› hala pek çok erke¤in anlamak istemedi¤i baz› kad›nlar›n da anlayamad›¤› bir fleydir. Sendikal organlara, tart›flma gündemlerine, tart›flma flekline dahi yans›yan erkek egemen anlay›fl›n her biçimine karfl› mücadele edilmelidir. Mücadelenin gerekçesi, mant›¤›, biçimi; eflitsizli¤i ortadan kald›rmaya yönelik ve özendirici iflleve sahip olmal›d›r. Kad›nlar için tam
74
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Sendikal organlarda kad›nlar›n yer almalar› özendirilmeli; bunun için tüzüksel tedbir de dahil olmak üzere her türlü tedbir al›nmal›d›r. Kad›nlar aday olduklar›nda tüm sendikal organlar›n en az yüzde ellisini oluflturabilmelidir. Kad›nlara yönelik taciz, tecavüz ve her türden fliddet suçu nerede ifllenirse ifllensin bu suçu iflleyen erkek üyenin disiplin maddesiyle üyeli¤ine son verilmelidir.
kendini ifade etmenin arac› ve toplumsal hiyerarflide bir statü olarak alg›l›yor. Bu tür bir ‘meta fetiflizmi’nin temel nedeni ‘sürdürülebilir bir kapitalist sistem’ varsay›m›na dayan›yor. Art›k ‘sürdürülebilir kalk›nma’ modelleriyle ekolojik tahribat›n önlenebilece¤i varsay›m›na dayal› her türlü çözüm önerisinin, asl›nda çözümsüz bir çeliflkiyi bünyesinde tafl›d›¤› giderek daha yayg›n flekilde bilince ç›k›yor. Sermayeden ve devletten ba¤›ms›z bir sendikal çevre program›na ve mücadeleye ihtiyaç vard›r. Do¤a-insan uyumunu eksen alan ve kendini yeniden üretebilir bir çevre bilinci gelifltirebilmek için eylem ve etkinlikler düzenlenmelidir. Toplumsal mücadelenin vazgeçilmez araçlar›ndan biri olan sendikalar, anti-kapitalist bir anlay›flla sürdürülen mücadelelere destek vermeli; bu türden mücadelelerin öznesi olmal›d›r. Sendikalar, do¤al dengeyi altüst eden emperyalist savafllara karfl› ç›kmal›; do¤ay› tahrip eden taraflar›n insanl›¤a-do¤aya karfl› savafl suçlusu olarak yarg›lanmas› için mücadele etmelidir. Sendikalar; denizlerin, karalar›n ve havan›n ekolojik dengeyi tehdit eder hale gelen kirletilme süreçlerine ve onlar›n kirleticilerine karfl› toplumsal ve sendikal bilincin gelifltirilmesine yönelik inceleme, araflt›rma ve e¤itim süreçlerinin bir parças› olmal›d›r.
Çevre sorunu: Sermaye, do¤ay› kapitalist üretimin ve kar dürtüsünün ya¤ma aln› olarak kullan›yor. Sermayenin afl›r› kâr h›rs› do¤a sömürüsünü rakamlarla aç›klanamaz boyutlara ulaflt›rm›fl bulunuyor. Eko-sistemde yarat›lan tahribat geri dönülmez biçimde büyüyor. Havan›n, suyun, topra¤›n giderek geriye dönüflsüz biçimde kirlenmesi; evsel at›k y›¤›nlar›yla bafla ç›kma sorunu; çevre kaynakl› hastal›k ve ölüm oranlar›ndaki h›zl› art›fl; geneti¤iyle oynanm›fl g›dalar›n yaratt›¤› sa¤l›k sorunlar›; kimi canl› türlerinin yok olma tehlikesiyle yüz yüze gelifli; küresel ›s›nma; nükleer at›klar ve nükleer kazalar›n tehdidi gibi devasa boyutlar kazanm›fl olan çevre sorunlar› insanl›¤›n yak›n gelece¤ini tehdit ediyor. Ayr›ca bir ülke içinde veya dünyan›n herhangi bir bölgesinde yürütülen savafllar do¤al dokuyu tahrip ediyor; giderek tüm canl›lar için yaflanmaz hale getiriyor. C) KESK DE⁄‹fi fiE EN DÜNYANIN Sermayenin do¤aya yaklafl›m›na ‘kirlet kâr VE ÜRET‹M ‹L‹fi fiK K‹LER‹N‹N et-temizle kâr et’ politikas› yön veriyor. Kopart›YEN‹DEN FARKINA VARMALIDIR lan tüm yaygaralara karfl›n, kapitalist s›n›flar›n ekolojik duyarl›l›¤›n›n bafllad›¤› nokta, ekolojik koflullar›n kapitalist üretimin süre¤enli¤ini tehSanayinin ola¤anüstü geliflmesi ve üretimin dit etme aflamas›d›r. büyük iflletmelerde Sermaye birikimi üreh›zla yo¤unlaflmas› timin ne pahas›na kapitalizmin en belirSendikalar, iß•i ve emek•i sÝnÝfÝn olursa olsun art›r›lleyici özelli¤idir. KapimŸcadele ara•larÝ olduklarÝ kadar, talizmin ilk dönemimas›na, insan eme¤iyŸzerinde sÝnÝf mŸcadelesi verilen nin ay›rt edici niteli¤i le birlikte do¤al kayara•lardÝr. Sermaye, devlet ve onmeta ihrac›d›r. Kapinaklar›n da s›n›rs›zca larÝn siyasal partileri, bu aygÝtlatalizmin geliflimi onu kullan›lmas›na dayarÝn denetimini ele ge•irmek ve emperyalist aflamaya n›yor. sendikal alanÝn sÝnÝrlarÝnÝ •izmek dönüfltürmüfltür. Bu Özellikle yeni libei•in šzel bir •aba harcamaktadÝrsüreç içinde ilk döralizmin de¤erler sislar. Bu •aba aynÝ zamanda, iß•i sÝnemde var olan sertemi içerisinde bir kat nÝfÝ ve sendikal hareketin bšlŸnbest rekabet yerini kadaha yabanc›laflan inmesini de derinleßtirmektedir. Üß•i pitalist tekellere b›san, tüketimi yaln›zca sÝnÝfÝ ve sendikal hareketin barakm›flt›r. Emperyaihtiyaçlar›n›n karfl›lizm bundan dolay› lanmas› için de¤il, ÛÝmsÝzlÝÛÝ, birliÛin šn koßuludur.
75
Devrim Yolunda
KURTULUÞ “kapitalizmin tekelci aflamas›d›r”. Kapitalizmin de¤iflik dönemlerde krize girdi¤i bilinen bir fleydir. Kapitalizmin krizinin temelinde kâr oranlar›ndaki düflme yatar. De¤iflmeyen sermaye (ifl araçlar›) de¤iflken sermaye (emekgücü) karfl›s›nda daha h›zla büyüyerek aralar›ndaki oran de¤iflir.Oran de¤iflken sermaye aleyhine bozulur. Bu da yat›r›mlar›n azalmas›na, iflsizli¤in artmas›na neden olur. Kapitalizmin en yak›c› dönemsel krizlerinden birisi olan 1929-1930 krizine yan›t› Keynes taraf›nda ortaya konulan ekonomik politikalar ve bu süreç içinde gelifltirilen Fordist (seri üretim hatt›nda yap›lan kitlesel) üretim sistemidir. Fordizm olarak adland›r›lan sistemin egemen oldu¤u dönemde ileri kapitalist ülkelerin siyasal ve örgütsel yap›s› “sosyal refah devleti” olarak nitelenen biçime büründü. Sosyal refah devleti, Fordist üretim sisteminin gereklerine uygun toplumsal, siyasal ve örgütsel bir yap›lanmad›r.Yaklafl›k olarak 1945 (‹kinci Dünya Savafl› bitimi) -1960 y›llar› aras›nda egemen olan Keynesçi politikalar ve Fordizm kapitalizme alt›n ça¤›n› yaflatm›flt›r. Ard›ndan, kapitalizmin eflitsiz geliflim yasalar› sonucu ‹kinci Dünya Savafl› sonras› inflas›na yard›m etti¤i, sermaye ihraç etti¤i ülkeler (Japonya, Almanya ve bir çok Avrupa ülkesi) ABD’nin egemenli¤ini-hegemonyas›n› sarsmaya bafllam›flt›r. Emperyalist ülkeler aras›ndaki iliflkiler 1970’li y›llar›n bafl›nda farkl›laflmaya bafllad›. Çeflitli alanlarda farkl› düzeylerde yaflanan rekabet Fordist üretim sistemini belirsizli¤e ve istikrars›zl›¤a götürdü. Bu arada emperyalizme karfl› mücadele eden güçlerin kazand›¤› her baflar› istikrars›zl›¤› derinlefltiriyor ve kapitalizmin krizini körüklüyordu. Vietnam’›n ABD’yi yenilgiye u¤ratmas›, sosyalist-sosyalizme yönelen ülkelerin artmas›, di¤er ülkelerde sosyalizm idealinin genifl kitlelerde ra¤bet görmesi kapitalist ülkelerin ve emperyalist aktörlerin s›k›nt›lar›n› derinlefltiriyordu. Kapitalizmin alt›n ça¤› 1970’li y›llar›n bafl›nda sona erdi. Kapitalizm yeni bir krize sürüklendi • Kapitalizm, krizini aflmak için imha ve y›k›m politikalar› uyguluyor. Bu politikalar iflçi s›n›f›n› ve emekçilerinin çal›flma ve yaflam koflullar›n› her geçen gün daha da a¤›rlaflt›r›yor. Ücretler düflüyor, iflten atmalar art›yor, kitlesel iflsizlik olufluyor, ifl güvencesi kalk›yor, sendikal ve siyasal haklar k›s›tlan›yor, sosyal ve ekonomik kazan›mlar birer birer geri al›n›yor. ‹flçiler
ve emekçiler için bunlar olurken sermayenin uluslararas› hareketinin önündeki engeller kald›r›l›yor. Devletlere dayat›lan yeni yasal düzenlemelerle kurals›z, kay›t d›fl›, esnek çal›flma biçimleri, özellefltirme ve piyasalaflt›rmalar yayg›nlaflt›r›larak yeni kâr alanlar› yarat›l›yor. Sermayenin ç›karlar›yla çeliflebilecek tüm toplumsal tepkilere yönelik sermaye lehine güvenceler yarat›l›yor. • IMF, DB, DTÖ gibi uluslararas› mali sermaye örgütleri, baflta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin stratejik ç›karlar›n› temel alan yap›sal düzenleme ve programlar›n› yerel iktidarlara dayat›yor. NATO gibi askeri, BM gibi siyasi örgütler emperyalizmin yeni yay›lmac› hedeflerine uygun olarak yeniden yap›land›r›l›yor. Ulus-devlet s›n›rlar› giderek afl›n›yor. Ulusal hükümetler uluslararas› sermayenin yeni liberal politikalar›n›n ve yeniden yap›lanma hamlelerinin uygulay›c›lar› olarak ifllev görüyor. • Halklar ve farkl› kültürlere ve dinsel inançlara sahip topluluklar aras›nda kin, nefret ve giderek düflmanl›k duygular› yarat›l›yor. fioven ve ›rkç› politikalar›n geliflip serpilmesi için gerekli ortamlar haz›rlan›yor. Emperyalistlerin ç›karlar›na hizmet edecek savafllar tezgahlan›yor, iflgaller gerçeklefltiriliyor. Son y›llarda BOP ad›yla ifade edilen projeye dayal› olarak bölge ülkeleri (Afganistan, Irak) ABD taraf›ndan iflgal edilirken; ‹ran, Suriye tehdit ediliyor. • ‹flgal bölgelerinde emperyalist iflbirlikçiler ABD’nin iflgaline de¤iflik düzeylerde destek veriyorlar. Türkiye Cumhuriyeti de BOP ekseninde yürütülen politika ve uygulamalardan ç›kar sa¤lamak için “stratejik ortakl›¤a” soyunarak Ortado¤u halklar›n›n akan kan› ve yaflad›¤› ac› üzerinden pazarl›k yap›yor. ‹srail’in Filistin’e ve Lübnan’a yönelik giriflti¤i katliamlara seyirci kal›yor. • Geçen yüzy›l›n son çeyre¤inde kapitalist sistemin krizini aflmak için pompalad›¤› neo-liberal politikalar h›zla meyvelerini veriyor. Türkiye’de Özall› y›llarda demagojik söylemlerle kâr etmeyen, devletin s›rt›nda kambur olarak gösterilen K‹T’ler elden ç›kar›l›rken ülke ekonomisinde istihdam ve kârl›l›k düzeyi yüksek olan kurumlar da son y›llarda h›zla sat›l›yor. Kapitalizm, sosyalist tehdit alt›nda uygulad›¤› “Fordist üretim biçiminden, Keynescilik ve sosyal devlet/refah devleti” politikalar›ndan sosyalizmin fiili olarak etkisini yitirmeye bafllad›¤› y›llara paralel olarak vazgeçti.
76
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Kapitalizm, sosyalizm koflullar›nda iflçi ve emekçilere ödünç olarak verdi¤i tavizleri (haklar›) geri olma yolunu seçti. Bununla birlikte meta ve sermaye ihrac› alan›ndaki serbestisini geniflletti. Ulus-devletlere dayat›lan türlü yasalar, tehditler ve iflgallerle kapitalizm krizini aflarken gelece¤ini de güven alt›na almaya çal›flt›. Ekonomik alt yap›da öngörülen de¤iflimler toplumsal yaflam›n her alan›na yans›t›ld›. Siyasi üst yap›da gerekli de¤ifliklikler yap›ld›. Devlet sermayenin ihtiyaç duymad›¤› sosyal hizmetlerden elini çekmeye bafllarken bu devletin küçülmesi olarak anlat›ld›. Devlet hantal devlet olmaktan ç›kacak küçülmüfl etkin bir devlet olacakt›. Giderek öyle de oldu. Devlet hizmet alanlar›ndan h›zla elini çekti (çekmeye devam ediyor), ancak bask›/zor ayg›tlar›n› güçlendirerek sermayenin ç›karlar› do¤rultusunda daha etkin bir devlet görünümüne büründü. Her fley piyasalaflt›. Üretim süreçleri parçaland›. Küçük iflletmeler yayg›nlaflt›. Esnek çal›flma koflullar› h›zla gelifltirildi. Devletin denetimindeki kamuya ait üretim tesisleri özellefltirme yoluyla sermayeye yeni kâr alanlar› olarak sunuldu. Temel insan hakk› olan e¤itim ve sa¤l›k hakk›n›n kullan›m› paral› hale dönüfltürüldü. Tafleronlaflt›rma, iflsizlik yayg›nlaflt›. IMF, DB, DTÖ.. gibi emperyalist finans kurulufllar›n›n emperyalizmin k›skac›ndaki ülkelerdeki denetimi güçlendi. Dünyada ve ülkemizde bunlar yaflan›rken sendikal hareket yaflanan geliflmeleri kavrayamad› ya da gereklerini yerine getirecek dönüflümleri yaratamad›. ‹flçiler ve emekçiler uzun süre de¤iflimi kapitalist sistemin anlatt›¤› dilden anlad›. Üretim iliflkilerindeki kapitalistler lehine yaflanan h›zl› de¤iflim, sosyalizmin krizinden de beslenerek sendikal hareketin krizini derinlefltirdi.
mifltir. Yaflananlar bunlarla da s›n›rl› de¤ildir. KESK ve ba¤l› sendikalar yasa telafl›yla geri çekilme, mevzi kaybetme, üye kaybetme süreci yaflarken eflzamanl› olarak da devletin zor ayg›tlar›yla daha da h›zl› geri çekilmeye zorlanm›flt›r. fiovenizm adete KESK’i teslim alm›flt›r. Toplu görüflme yoluyla anlaml› bir ekonomik kazan›m›n elde edilemeyece¤i de geçen yasal› y›llarda anlafl›l›nca binlerce üyenin sendikalardan ve KESK’ten beklentisi kalmam›flt›r. Sendikal tercihlerde iktidara ba¤l› olarak kiflisel talepler ön plana ç›km›flt›r. Sendikal örgütlenmede yaflanan sorunlar› aflmak için; • Fiili ve meflru mücadele hatt›na geri dönülmelidir. • Grev ve T‹S hakk› için mücadele temel al›nmal›d›r. • Ortak örgütlenme anlay›fl› temelinde daha güçlü sendikal yap›lar oluflturulmal›d›r. • Tüm toplumsal sorunlar karfl›s›nda taraf olunmal›; ortak duyarl›l›¤a sahip her düzeydeki örgütsel yap›larla birlikte; programl› bir mücadele yürütülmelidir. • ‹flyeri temsilcilikleri esas al›nmal›, iflyerlerinde yaflanan sorunlara hukuki-fiili müdahale edebilecek bir üye profili gelifltirilmelidir. • Dikey örgütlenmelerin yan› s›ra yatay örgütlenmelere olanak tan›yan (GYK, fiubeler Platformu vb.) anlay›fl ve uygulamalara sahip olunmal›d›r. • Profesyonellik reddedilmelidir. • Üye denetimine aç›k olunmal›. Sendikal demokrasi tüm kurallar›yla iflletilmelidir. • Grev ve dayan›flma fonu oluflturulmal›d›r. • Örgütlenmenin adresi sadece iflyerleri de¤il tüm yaflam alanlar› olmal›d›r. • Sendika tüzü¤ünü ve sendikal program› özümsemifl üyeler hedeflenmelidir. E) KESK SEND‹KAL ÖRGÜTLENME ANLAYIfi fiIINI SORGULAMALIDIR
D) KESK SEND‹KAL ÖRGÜTLENMEDE YAfi fiA ANAN SORUNLARA NEfi fiT TER VURMALIDIR
Türkiye’de sendikalar›n yaflad›¤› en önemli sorunlardan biri örgütlenmedir. Sendikalar, nesnel koflullar›n uygun olmas›na ra¤men yeni üye kazanmakta s›k›nt› çekmektedir. Elbette bu duruma yol açan pek çok nedenden söz edilebilir. Ancak sendikalar› bu ba¤lamda derinden etkileyen nedenlerden biri olarak, ayn› iflkolunda üretimde bulunup ayn› ifli yapt›¤› halde statüle-
On yedi y›ld›r sürdürülen kamu emekçileri sendikal mücadelesinin "4688 say›l› yasa"n›n mecliste kabul edilmesiyle farkl› bir sürece girdi¤ini belirtmifltik. Yasas›z dönemde fiili ve meflru mücadele çizgisinde duran kamu emekçileri yasal› süreçle birlikte bu çizgisini kaybet-
77
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ri çal›flt›¤› kurum yada özlük haklar› ba¤lam›nda farkl›laflt›r›lm›fl emekçilerin say›s›n›n giderek artmas›d›r. Küresel ölçekte uygulanan yeni liberal politikalar›n yans›mas› olarak gündeme gelen bu tür uygulamalarla ayn› iflyerinde birlikte ayn› ifli yapan emekçiler aras›nda kadrolu-sözleflmeli- tafleron iflçi gibi kategorik farkl›l›klar yaratarak iflçilerin/emekçilerin ayn› sorunlar etraf›ndaki ortak mücadeleleri engellenmek istenmektedir. Aç›kt›r ki bu durum iflkolundaki sendikal örgütlenmeyi zay›flatmaya, parçalamaya dönük bir çabad›r. ‹flçiler ve kamu emekçileri, tek tek kapitalistlere de¤il, bütün kapitalist s›n›fa ba¤›ml›d›rlar. ‹flçilerin mücadelesi zorunlu olarak, tüm kapitalist s›n›f›n egemenli¤ini s›n›rlama ve geriletme mücadelesidir. Bu mücadelenin s›n›r›, sermayenin egemenli¤inin bütünüyle ortadan kald›r›lmas›d›r. Bu çerçevede iflçilerle kapitalistler aras›ndaki s›n›f mücadelesinin kendisi, zorunlu olarak siyasal bir mücadeledir ve anti-kapitalist bir öz tafl›r. Bu anlay›flla: • Sendikalar, iflçi ve emekçi s›n›f›n mücadele araçlar› olduklar› kadar, üzerinde s›n›f mücadelesi verilen araçlard›r. Sermaye, devlet ve onlar›n siyasal partileri, bu ayg›tlar›n denetimini ele geçirmek ve sendikal alan›n s›n›rlar›n› çizmek için özel bir çaba harcamaktad›rlar. Bu çaba ayn› zamanda, iflçi s›n›f› ve sendikal hareketin bölünmesini de derinlefltirmektedir. ‹flçi s›n›f› ve sendikal hareketin ba¤›ms›zl›¤›, birli¤in ön kofluludur. Bu nedenle s›n›f mücadelesinin arac› ve zemini olarak sendikalar devletten, sermayeden ve onun bütün kurumlar›ndan ba¤›ms›z olmak zorundad›r. • ‹flçi s›n›f› farkl› nedenlerle kendi içinde bölünmüfltür. S›n›f›n genifl kitlesi sermaye karfl›s›nda örgütsüzdür. ‹flçi s›n›f›n›n örgütlü ve örgütsüz kesimleri sendikal yap›larda birlefltirilmelidir. • Sermaye taraf›ndan yarat›lan yapay ayr›mlar (iflçi, kamu emekçisi, tafleron çal›flan›) ve sendikal bölünmüfllük reddedilmeli, iflyerlerinden bafllayarak ortak sendikal yap›lar yarat›lmal›d›r. • S›n›f›n gereksiniminden büyük yasa yoktur. Sendikal örgütlenmelerin iradesi d›fl›nda yap›s› ve iflleyiflini ilgilendiren hiçbir düzenleme kabul edilemez. Sendikalar program ve tüzüklerini kendileri belirlemelidir. • S›n›f›n, hak ve özgürlüklerini kazanmas›
için her türlü mücadele araç ve yöntemini kullanmas› meflrudur. • Bu anlamda sendikal örgütlenmeler, örgütlü ve örgütsüz iflçiler ile iflsizlerin ortak talepleri ekseninde programl› bir mücadeleyi esas almal›d›r. • Sendikal yap›lar, ekonomik ve politik mücadeleyi bütünlüklü bir bak›fl aç›s› üzerinden yürütmelidir. • Mücadelenin talepleri, kesimsel de¤il, s›n›f›n genel ve ortak ihtiyaçlar› temelinde belirlenmelidir. KESK örgütlenme modelinde de¤iflfliime gitmelidir: Sosyalistlerin, devrimcilerin, demokratlar›n sendikalardaki kitle ba¤lar› zay›flam›flt›r. Ayn› paralelde sendikalar›n da iflkollar› ve toplumsal düzeyde ba¤lar› zay›flam›flt›r. fiimdiye kadar bu sorunu aflmaya yönelik ifade edilen görüfller sendikalarda yaflanan rekabetçi anlay›fllar yüzünden bir karfl›l›k oluflturmam›flt›r. Bu nedenle bugün s›n›f›n genel ç›karlar›n› bilince ç›karm›fl; rekabetten uzak ço¤ulcu, sendikal demokrasiden taviz vermeyen; sendikal hareketi içerden kavrayan kolektif devrimci-demokratik bir güce ihtiyaç vard›r. Bu gücün ve anlay›fl›n egemen oldu¤u bir ortamda sendikal hareketin yeniden yap›land›r›lmas› ve yaflanan krizin iflçiler ve emekçiler lehine çözüm olanaklar› sunmas› kaç›n›lmazd›r. Sendikal hareketin geldi¤i yer köklü de¤iflimleri zorunlu hale getiriyor. Anlay›fl düzeyinde bafllat›lacak köklü de¤iflimler üye iliflkilerine, sendikal yap›lara ve ortak mücadele anlay›fl›na da yans›t›lmal›d›r. Üye Kazan›m›: Üye kazanman›n temel adresi iflyerleri olmakla birlikte tüm yaflam alanlar› yeni üyelerin kazan›m› için olanaklar sunmaktad›r. Bu olanaklar de¤erlendirilmelidir. Her üyenin sendikan›n tüzük ve program›n› ö¤renme hakk›n› kullanmas›na olanak yarat›lmal›d›r. Yeni bir üye sendikan›n tüzük ve program›ndan haberdar olmal› en az›ndan verili koflullarda sendika tüzü¤ünü ve program›n› içine sindirmelidir. Tüm üyelerin; kiflilerin, özel beklentilerinin de¤il sendikan›n üyesi olmas› hedeflenmelidir. Sendikal Yap›lar: Sendikal yap›larda karar organlar› ço¤ulcu
78
Devrim Yolunda
KURTULUÞ sendikalar, konfederasyonlar, meslek odalar›, dernekler olmal›d›r. Birleflik Sendikal Cephe içinde yer alanlar›n cephe program›na s›¤mayan programlar›n› uygulama serbestisi olmamal›d›r.
ve genifl olmal›d›r (say›ca daha genifl yönetim kurullar›,GYK’lar..). ‹flyeri temsilcilikleri yerine iflyerlerindeki tüm üyelerin ve üye olmayanlar›n kat›l›m›n› hedefleyen iflyeri meclisleri oluflturulmal›d›r. ‹flyerlerinde al›nacak kararlar sendika üyeleri taraf›ndan al›nmal›d›r. ‹flyeri ile sendika yönetimleri aras›ndaki ba¤› kurmak için seçilecek temsilciler ihtiyaç duyuldu¤unda geri ça¤r›larak yerine seçimle yeni temsilci seçilmelidir. Temsilcilik, flube, yönetim kurullar› karar organ› de¤il yürütme organ› olarak ifllev görmelidir. fiubeye iliflkin tüm kararlar iflyeri temsilcileri toplant›lar›nda al›nmal›d›r. Genel merkez yönetimleri GYK fleklinde olmal›d›r. GYK içinden MYK seçilmeli ve MYK karar organ›n›n bir parças› olurken kesintisiz ifllevi yürütme olmal›d›r. Temsilcilik ve flube genel kurullar›nda tüm üyelerin seçme seçilme hakk› olmal›; tüm sendikal grup ve anlay›fllar liste oluflturabilmeli ve ald›klar› oy nispetinde organlarda temsil hakk› kazanabilmelidir. Seçilmifller ifllevsiz hale geldi¤inde, sendikal yap›ya zarar verir kimli¤e dönüfltü¤ünde seçenler taraf›ndan geri ça¤r›lmal› ve yerine yeniden seçimle görevlendirme yap›lmal›d›r. Konfederasyon organlar› hem iflkolu dinamiklerini hem de sendikal gruplar› dikkate alarak ço¤ulcu bir anlay›flla belirlenmelidir. Yönetim organ› GYK fleklinde olmal› ve GYK içinden yürütme organ› seçilmelidir. Sendikal yap›lar›n ve organlar›n faaliyetleri/kararlar› üye denetimine aç›k olmal›d›r. Özellikle mali denetim her düzey ve boyutta fleffaf olmal›d›r.
F) KESK SEND‹KAL BÜROKRAS‹Y‹ DE⁄‹L SEND‹KAL DEMOKRAS‹Y‹ TERC‹H ETMEL‹D‹R
Demokrasi mücadelesi yürüttü¤ünü söyleyen bir örgütün demokrasiye inanc› kendi demokrasi anlay›fl›yla ölçülmelidir. Kendi içinde demokrasiyi gelifltirip kurumsallaflt›ramayan bir örgütün üyeye güven vermesi; güçlü bir sendikal yap› olmas› olanaks›zd›r. Ülkemizde var olan tüm sendikal yap›larda yaflanan sendikal demokrasi sorunu KESK ve ba¤l› sendikalarda da derinleflerek yaflanmaktad›r. Sendikal demokrasinin geliflmesine engel olan en temel yaklafl›m sendikal organlar› bir iktidar organ› görme yan›lg›s›d›r. Bu anlay›fl farkl› görüfl ve anlay›fllara yaflam hakk› vermemek için ço¤u zaman her yöntemi mubah saymaktad›r. Kendini ifade ve temsil hakk› bulamayan üye kitlesi ise zamanla kendini sendika odalar›ndan ve giderek mücadeleden çekmektedir. Bu da sendikal gücü/mücadele gücünü düflürmektedir. Güçlü sendikal yap›lar için sendikal demokrasi bütün kurallar›yla sendikal yap›larda hakim k›l›nmal›d›r. Bunun için: • Sendika içi demokrasinin gerçekleflmesi için temsil edilme, karar alma , uygulama ve denetleme süreçleri bir bütün olarak demokratiklefltirilmelidir. • Bu demokratikleflme niyetlerin de¤il, somut örgütsel mekanizmalar›n güvencesine kaOrtak Mücadele: vuflturulmal›d›r. “Birleflik Sendikal Cephe” oluflturulmal›d›r. • Bu anlamda, karar organlar› geniflletilmeBirleflik sendikal cepli, var olan dikey iliflhe organik bir birlik kilere ek olarak yatay de¤il asgari bir progiliflkiler oluflturulmaKESKÕin sorunu bu durumda sadece ramda anlafl›lm›fl mül›, her birimin (iflyerleKESKÕin sorunu olmaktan •ÝkmÝßcadele birli¤idir. Birleri, temsilcilikler, flubetÝr. KESKÕte Ÿyesi, taraftarÝ buluflik Sendikal Cepler vb.), kendi çerçevenan siyasi yapÝlar KESKÕi gŸnhe’nin program›nda leri ile s›n›rl› olmak demlerine šzel bir baßlÝk yaparak öncelikli sorunlarla kofluluyla karar alma almalÝdÝr. …ncelikle siyasal alanmücadele yer almal›haklar› tan›nmal›, büda birlikte olmaya •abalayanlar d›r. Bu birlik içinde tün organlar seçimle KESK sorununa birlikte mŸdahasendikal hareketin asbelirlenmeli; organle etmelidir. ‚ok daha ge• kalmagari program›nda anlardaki görev süreleri laflm›fl siyasi yap›lar, s›n›rland›r›lmal›; sedan.
79
Devrim Yolunda
KURTULUÞ mu emekçilerine. Son iki y›ld›r toplu görüflme masas›na yanaflm›yor. ‹flin bir orta oyunu oldu¤unu nihayet anlad› (gibi). Son toplu görüflme dönemi boyunca toplu görüflmeleri teflhir etti ve toplu sözleflme-grev hakk›n›n varl›¤›n› savundu. Toplu sözleflme talep etti. Bunlar› yaparken ‹stanbul-Ankara yürüyüflü gerçeklefltirdi. Merkezlerde karfl›layan ve u¤urlayanlar›n say›s›na bak›l›rsa art›k KESK sendikal organlarda görevli olan sendika üyelerini bile eyleme çekemez halde oldu¤unu; özgüvenden yoksun ve asl›nda beklentilerini de tüketti¤ini görmüfl olmal›. KESK’in s›rt› duvara dayanm›flt›r. Buradan ötesi enkaza dönüflmektir. Ancak KESK ve sendikalardaki yönetici blok hala ders alm›fl, durumu bütün ç›plakl›¤›yla kavram›fl görünmüyor. Onlar flimdilerde tüzük de¤iflikli¤i yaparak yönetimlerdeki sürelerini uzatma, kiflisel ve grupsal iktidarlar›n› sürdürme telafl›ndalar. KESK’in sorunu bu durumda sadece KESK’in sorunu olmaktan ç›km›flt›r. KESK’te üyesi, taraftar› bulunan siyasi yap›lar KESK’i gündemlerine özel bir bafll›k yaparak almal›d›r. Öncelikle siyasal alanda birlikte olmaya çabalayanlar KESK sorununa birlikte müdahale etmelidir. Çok daha geç kalmadan. KESK’in hali siyasi faturaya dönüflmeden.
çimle belirlenen organlar al›nan kararlar›n yürütücüleri konumunda olmal› ve geri ça¤›rma mekanizmas› iflletilmelidir. • Sendikal iflleyiflte farkl› siyasal e¤ilimlerin varl›¤› sendikal demokrasinin gere¤idir. Bu e¤ilimlerin sendikal alana iliflkin irade ve kararlar›, üye iradesinin önüne geçmemeli, bu çerçevede sendikalarda politika yapma tarz› ve sendika-siyaset iliflkisi yeniden tan›mlanmal›d›r. • Do¤rudan kat›l›m esas olmal›, temsil sisteminde farkl› fikirlerin kitle deste¤i oran›nda organlara yans›mas› güvence alt›na al›nmal›d›r. • Kad›nlara sendikal sürecin her aflamas›nda pozitif destek politikalar› uygulanmal›d›r. • Her türlü ezilmiflli¤i ortadan kald›rmaya yönelik önlemler gelifltirilmelidir. • Organ faaliyetleri ve mali bilgiler üye denetimine aç›lmal›d›r. G) SONUÇ: “NEREYE PAY‹DAR NEREYE / BU YOL ÇIKMAZ B‹R YERE”
KESK yasadan sonra y›llarca toplu görüflme masas›na oturdu. Böylece kendini devlet güdümlü yap›larla biraz daha ayn› kulvara soktu. O kulvarda üyelik ve yetki yar›fl›na girdi. Kendine ait olmayan argüman ve yöntemlerle mücadeleye soyundu. Ne devlete yaranabildi ne ka-
80
ÜÞ‚Ü SINIFININ DURUMU VE …RG†TLENME SORUNU YILMAZ ASLAN
ürkiye iflçi s›n›f›, küresel kapitalizmin h›zl› bir flekilde yeniden yap›land›rmas›n›n en a¤›r dönemlerini yafl›yor. Mülksüzlefltirme, yabanc›laflt›rma ve örgütsüzlefltirme de ayn› tempoda ilerlemekte. Son 7-8 y›lda ifl yasas›ndaki de¤ifliklikler, ifl güvencesi konusunda aleyhte ç›kan yasalar ve bunlar›n iflçi s›n›f› içerisinde yaratt›¤› nicel de¤iflimler bizi örgütlenme sorununda yeni boyutlara götürmektedir. Son y›llardaki iflçi s›n›f›ndaki nicel de¤iflimler s›n›f› birlefltiren bir duruma de¤il tersine bölen bir duruma götürmekte ve bu durum güçsüzleflen iflçi s›n›f›nda nitel de¤iflimlere de yol açmaktad›r. Buraya tekrar dönece¤iz. fiimdi nas›l bir nicel de¤iflim olufltu son y›llarda ona bir bakal›m.
n›f›nda nas›l bir nicelik de¤iflimine yol açt›? Yasada de¤iflen maddeler k›saca flunlard›: — 1475 say›l› kanunda olmayan fakat pratikte yayg›n olarak uygulanan “müteahhit”, “alt-müteahhit” veya “tafleron” deyimleri yerine “alt-iflveren” (Madde 2) tan›m› getirilmifltir. Burada yap›lan “tafleronluk” sisteminin –k›smi k›s›tlamalarla– kesin olarak kurumsallaflt›r›lmas›d›r. — Çal›flma türleri ve süreleri alan›nda da yeni kanunda patronlara istedikleri biçimde genifl olanaklar sa¤lanmaktad›r. 4857 Say›l› ‹fl Kanununun 9. maddesine göre, “Taraflar ifl sözleflmesini, kanun hükümleriyle getirilen s›n›rlamalar sakl› kalmak kofluluyla, ihtiyaçlar›na uygun türde düzenleyebilirler. ‹fl sözleflmeleri belirli ve belirsiz süreli yap›l›r. Bu sözleflmeler çal›flma biçimleri bak›m›ndan tam süreli veya k›smi süreli yahut deneme süreli ya da di¤er türde oluflturulabilir” denilerek, çok farkl› istihdam türleri teflvik edilmekte ve esnek çal›flma yasal hale getirilmifltir. Ayr›ca haftal›k çal›flma saatlerinde de çal›flma süreleri yine patronun keyfili¤ine b›rak›lm›flt›r. 1475 say›l› ifl kanununda esnek çal›flma konusundaki ve iflgücü dolafl›m›ndaki pürüzler bu yasayla ortadan tamamen kald›r›ld›. Yasan›n ç›kmas›ndan bugüne gelen süreç içerisinde iflçilerin yo¤unlaflt›¤› büyük iflyerleri yerini sadece teknik, idari, yükleme boflaltma, depolama gibi faaliyetlerde çal›flan k›smi iflçilerin oldu¤u binalar haline geldi. As›l üretimlerini ise yasada alt-iflveren olarak geçen atölye tarz› iflletmelere devrettiler. Yani bütün olarak bir arada olan iflçiler parça üretim atölyelerine
T
4857 SAYILI ‹fi KANUNU
2003 y›l›nda ilk gündeme geldi¤inde patronlar›n yo¤un tepki gösterdi¤i hatta baz› sendika çevrelerince olumlu olarak tariflenen 4857 say›l› ifl kanunu, iflten ç›kar›lmay› zorlaflt›rmas›, do¤um izninin uzat›lmas› gibi örtülerin içerisinde basit bir biçimle tafleronlaflt›rmay› resmilefltirmekte, ismini de alt-iflveren olarak koymaktayd›. ‹flten ç›kar›lman›n zorlaflt›r›lmas› ise zaten 50’den az kiflinin çal›flt›¤› tar›m sektöründeki iflyerleri için geçerli idi. O zamanlar T‹SK baflkan› R›fat Hisarc›kl›o¤lu’nun o kadar tepinmesi asl›nda esnek çal›flmay› destekleyen ve çal›flma süresindeki yasal engelleri de¤iflikli¤e u¤ratan yeni yasan›n baz› maddelerinin üzerini örtmekti. Peki ne de¤iflti 4857 say›l› ifl kanununda 2003 y›l›nda ve bugüne kadar iflçi s›-
81
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ayn› flekilde parçaland›lar. ‹flçilerin bir arada bulunmas› s›k›nt›s› da patron için böylelikle halloluvermifl oldu. Piyasadaki arz talep iliflkisi üzerinden fazladan iflçiyi bar›nd›rmak ve zarar etmek yerine bu yükü tafleronlara yüklemeyi uygun buldular. Tafleronlar ise parça üzerinden ifl yapt›klar›ndan ve 4857 say›l› ifl kanununda yasal zemin de bulduklar›ndan istedikleri zaman keyfi olarak iflçi al›p ç›karabiliyor. Üstelik yeni yasada deneme süresi bir aydan 2 aya ç›kar›lm›flt›. Tafleronlaflt›rma, yasan›n ç›kmas›yla en çok tekstil, metal ve hizmet sektörlerinde gerçekleflti. Tafleronlaflman›n emek-yo¤un sektörlerde daha fazla olmas› gayet do¤al olacakt›. Öyle ki tekstil sektöründe büyük fabrikalar›n yerini bugün tekstil atölyelerinin oluflturdu¤u havzalar, siteler ald›. Ve bu atölyelerin birço¤unda denetimden uzak, sigortas›z ve çocuk iflçiler çal›flmakta. Bu da iflsizli¤i daha çok art›rmakta ve iflgücünün daha da ucuzlamas›na yol açmakta. Bütün bu atölyeler ne yap›yor? Hepsi bir ürün üretip markalay›p piyasada sat›yor mu? Hay›r. Büyük ço¤unlu¤u büyük firmalara parça üretiyor. ‹flin parçalanmas› iflçilerin de parçalanmas›n› getirmektedir. ‹flçi s›n›f›, birbirinden kopuk, da¤›n›k bir duruma gelmektedir. 4857 say›l› yasayla birlikte oluflan nicel de¤iflim kaçak iflçinin de fazlalaflmas›na yol açm›flt›r. Daha önce birarada, derli toplu olan iflçilerin yasal aç›dan çal›flt›r›lma denetimi daha kolay olurken tafleronlaflt›rma ile denetim zorlaflm›fl, bu kaçak iflçi (sigortas›z, çocuk iflçiler vb.) say›s›n› art›rtm›fl, bu da do¤al olarak iflçi ücretlerinde bir bask›ya yol açm›flt›r. Bundan dolay›d›r ki istatistiklerin büyük ço¤unlu¤u gerçekçi olmaktan uzakt›r. Tafleronlar›n daha fazla sermaye biriktirme h›rs› ucuz iflgücünün önünü açm›fl, iflyerinde az iflçinin bulunmas› da iflçiyle patron aras›ndaki pazarl›kta iflçinin elini zay›flatm›fl ve iflten ayr›lmalar ço¤alm›flt›r. Bu da ayn› sektörde iflçi sirkülasyonunun ço¤almas›na sebep olmufltur. Bu durum do¤al olarak iflçilerin örgütlenmesinde de olumsuz sonuçlara yol açt›. Sendikalar gün geçtikçe kan kaybetmeye bafllad›. ‹flyerlerindeki parçalanma, da¤›n›kl›k sendikalara da yans›d›. Sendikalaflma oran› her geçen y›l daha da düflmeye bafllad›. Patronlar› örnek alan devlet de kamu iflyerlerinde çal›flanlar için esnek üretim modelini uygulamaya bafllad› ve sözleflmeli ücretli gibi
de¤iflik adlar alt›nda yeni iflçi tan›mlamalar› yapt›. Hatta baz› yerlerde hizmet ifllerini özel sektöre devredip iflçilerini iflten ç›kard›. Belediyeler bu uygulaman›n en önde gideni durumuna geldiler. Yine Milli E¤itim Bakanl›¤› da sözleflmeli ve ücretli ö¤retmen çal›flt›rarak bu uygulaman›n devlet kurumlar›nda öncüsü oldu. Bu örnekleri art›rmak mümkün. Fakat burada önemli bir konuya dikkat çekmek gerekiyor. ‹flçiler aras›nda yarat›lan sözleflmeli, kadrolu, ücretli, asgari ücretli gibi farkl›l›klar iflçileri bölen bir duruma getirdi. Hatta birbirine düflman oluverir hale geldiler denilebilir. EME⁄‹N YO⁄UN OLDU⁄U SEKTÖRLER
Yine iflçi s›n›f›n›n nicel de¤iflimlerini ve durumunu sektör sektör rakamlarla vermek yukar›da anlat›lan sebeplerden mümkün görünmüyor. Fakat gerek rakamlarda gerekse yap›lan çal›flmalarda tafleronlaflt›rma ve özellefltirmeler sonucunda baz› sektörlerin di¤er sektörlere oranla daha fazla nicel de¤iflime tabi olduklar› anlafl›l›yor. Bu sektörlerin bafl›nda tekstil, metal, hizmet sektörü geliyor. Özellikle tekstil sektörü, istihdam etti¤i iflçi say›s›, dolafl›m halindeki iflgücü potansiyeli, çocuk ve kad›n iflçilerin fazlal›¤›, sigortas›z iflçi say›s› bak›m›ndan dikkat çekmekte. Yine bu sektörde belirli semtlerde yo¤unlaflm›fl atölyeler olmas› da önemli bir nokta olarak karfl›m›za ç›kmakta. Bu semtler de genelde göçün yo¤un oldu¤u varofl denilen yoksul semtlerinin hemen yan› bafl›nda oluyor. Özellikle metropollerde yaflam zorlu¤undan dolay› kad›n eme¤inin ve çocuk eme¤inin de üretime kat›lmas› bu bölgeleri ucuz iflgücü aç›s›ndan daha cazip k›lar hale getiriyor. Tekstil sektöründe ücretlerin düflük olmas›nda tafleronlaflman›n etkisi olmakla birlikte örgütsüzlü¤ün de büyük pay› var. Metal-maden sektörü ifl kazalar›n›n ve ölümlerin en yo¤un yafland›¤› bir sektör olmas›yla daha çok göze çarpmakta. SSK’n›n 2005 istatistiklerine göre ifl kazalar›n›n %34’ü metal sektöründe, %14’ü ise maden sektöründe olmaktad›r. Yine ölümlerin büyük ço¤unlu¤u bu sektörlerde olmaktad›r. Bunun yan›nda yine mesleki hastal›klar da bu sektörde yo¤unlaflmaktad›r. Vaziyet böyle iken bu sektörde riskten dolay› ücretlerin yüksek olmas› gerekirken esnek çal›flma ve özellefltirmelerden dolay› ücretler düflük hatta baz› kentlerde maden sektö-
82
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ründe asgari ücretin yar›s›na iflçiler çal›flmak- lefltirici, uygulamalar› s›n›f›n niteli¤ini de¤ifltitad›r. ‹lkel çal›flma koflullar›n›n oldu¤u bu sek- ren en önemli etkenlerden biri oldu. 12 Eylül törlerde gün olmuyor ki bir ifl kazas›ndan ölüm süreciyle birlikte kapitalizmin yeni entegrashaberi duyulmas›n. ‹stanbul’da Tuzla tersanesi yon sürecinin yaratt›¤› yabanc›laflma, kimsesizbuna en iyi örnek olarak verilebilir. Öyle ki ter- lik ve korku iflçi s›n›f›na bir s›n›f oldu¤unu sanelerdeki ölümler SSK istatistiklerinde nor- unutturup h›zla bir yerlere tutunmay› tek ç›kar malde metal sektörü olmas›na ra¤men nakil haline getirdi. S›n›fsal ayr›flma arka plana at›araçlar› imali diye ayr› bafll›k aç›larak veril- larak milliyetçi floven politikalarla çevresi sar›lmektedir. Tersaneler esnek çal›flma ve tafleron- m›fl, laik-antilaik, alevi-sünni gibi ayr›flmalar›n laflman›n etkisini en çok hisseden bir bölge ol- taraflar› haline getirildi. Sendikalara olan gümakta bu sektör içinde. Metal ve maden sektö- vensizli¤in yan› s›ra farkl› sendikalar içerisinde rü de tekstil sektöründe oldu¤u gibi havza, site örgütlenmedeki farkl›l›¤›n yukar›da bahsedilen tarz›nda oluflturulan bir yerleflke içerisinde ol- siyasal ayr›flmalar üzerinden oldu¤u, s›n›fsal makta ve bu yerleflke içerisinde de iflçi sirkülas- ayr›flma üzerinden olmad›¤› görülmektedir. Esyonu yo¤un flekilde yaflanmaktad›r. nek çal›flman›n yaratt›¤› güvencesiz iflsizler y›Hizmet sektörü de nicel olarak sorunlu olan ¤›nlar› ile ifli olanlar aras›ndaki ba¤lar her gebir sektör olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Özel- çen gün daha da kopmaktad›r. likle esnek çal›flma ve özellefltirme kapsam›nS›n›f›n bu durumu yan›nda devrimci harekeda hizmetler ya farkl› tan›mlamalarla esnek ça- tin var olan durumu ve s›n›fla olan ba¤lar›n›n l›flmaya h›z verilmifl ya da özellefltirilerek ifller kopuklu¤u, s›n›f hareketini sar› sendikalar›n tafleron firmalara verilmifltir. Özellikle hasta- eline b›rakmaktad›r. Sendikalar ayr› bir tart›flne, belediye, güvenlik vb. gibi kurumlarda ifller man›n bafll›¤› olmakla birlikte iflkollar›nda retafleron firmalara ihale edilmifltir. Bu firmalar- kabetçi bir mant›¤›n sendikalarda geliflmesi ve da en az maliyet mant›¤›yla 4857 say›l› ifl kanu- dayan›flman›n olmamas› durumu daha da kötünundaki olanaklar› sonuna kadar kullanm›fl ve lefltirmekte. Buna en iyi örnek tekstil sektörünözellikle çal›flma süreleri konusunda ve tazmi- de y›llard›r toplu sözleflmelere giren TEKS‹F nat ödeme konusunda sömürüyü abartm›fllar- sendikas›n›n her y›l grev karar› almas›na ra¤d›r. Bu sektörde parçalanm›fll›¤›n ve da¤›n›kl›- men greve birkaç gün kala grevi kald›ramaya¤›n en büyük sebebi tafleronlar›n çal›flt›rd›klar› ca¤› bahanesiyle hiçbir hak alamadan uzlaflma iflçileri y›ll›k sözleflmelere tabi tutmas› ve her içinde grevi sonland›rmas›d›r. sene girifl ç›k›fl yaparak tazminatlar›n› vermeÖRGÜTLENME SORUNU mesi. Bu da do¤al olarak bu sektörde sürekli çal›flmay› engellemekte, örgütlenme ve sendikal›‹flçi s›n›f›n›n devrimci hareketle ba¤lar›n›n laflman›n önüne engel oluflturmaktad›r. Esnek çal›flman›n niceli¤i en fazla etkiledi¤i sektör kurulmas› için s›n›f›n durumuyla ilgili tespitlehizmet sektörü olarak karfl›m›za ç›kmakta. Yi- ri yapmak gerekir. Yukar›da genel anlamda dene bu sektörün kamu aya¤›nda ise farkl› tan›m- ¤erlendirdi¤imiz durum elbette ki yeterli de¤illamalarla yani ücretli, sözleflmeli, kadrolu ayr›- dir. Fakat bize genel çerçeve oluflturmakta yard›mc› olacakt›r. m›yla s›n›f aras›nda S›n›f›n nicel durubir bölünmüfllük yaramundaki de¤ifliminde t›lm›flt›r. SÝnÝf i•inde yapÝlacak •alÝßma tek bir bölünme, bir da¤›tek ißyerleri yerine bŸtŸn site ya SAVRULMA n›kl›k oldu¤undan da sanayi bšlgesini kapsayacak bahsettik. Burada akßekilde olmalÝdÝr. Bšyle bšlgesel la flu soru gelebilir. Nicelik bak›m›n•alÝßma sektšrŸn o bšlgede •alÝ‹yi de s›n›f›n onlarla dan hal böyle iken büßan tŸm iß•ilerini ilgilendireceyüzlerle bölünmesiyle tün bu da¤›n›kl›¤›n Ûinden ne kadar sirkŸlasyon ve milyonlarla bölünmeüzerine IMF-Dünya par•alanma olsa da hepsinin orsi aras›nda ne fark Bankas› ikilisinin var ki? Evet s›n›f bi“sosyal devlet”i, kamu tak talebini bir araya getirip onlalincini tafl›mada böyle hizmeti ve yard›mlar›rÝ gŸ•lŸ kÝlacak bir tarza dšnŸßebir ayr›m üzerinden n› tasfiye edici, özelcektir. 83
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yürünemeyece¤i do¤ald›r. Ama bu de¤iflimi görmezden gelerek s›n›f› burjuvaziye karfl› örgütlemek, bir mücadele içerisine katabilmek neredeyse imkans›zd›r. Böyle bir tarz dar, saman alevi gibi yan›p sönen bir hareketin d›fl›na ç›kamayacakt›r. Bütün verili durum s›n›f›n örgütlenme konusundaki zay›fl›¤›n›n güç olabilme ve birleflebilmesine odaklanmam›z› gerektirmektedir. Özellikle sektör baz›ndaki birliktelikler, tüm sektör çal›flanlar›n›n birlikte hareket etmesini sa¤layacak örgütlenmeler, s›n›f› güçlü bir hale getirecektir. Yukar›da özellikle belirledi¤imiz sektörlere bakt›¤›m›zda bu iflkollar›nda sürekli bir sirkülasyon oldu¤unu söylemifltik, öte yandan bu sirkülasyonun bir havza, bir site içerisinde oldu¤u da görülmektedir. ‹flkolunun öznel koflullar› için yap›lacak çal›flma, o iflkolundaki tüm çal›flanlar› kapsayacak bir örgütlenme bu da¤›n›kl›¤› kald›racakt›r. S›n›f içinde yap›lacak çal›flma tek tek iflyerleri yerine bütün site ya da sanayi bölgesini kapsayacak flekilde olmal›d›r. Böyle bölgesel çal›flma sektörün o bölgede çal›flan tüm iflçilerini ilgilendirece¤inden ne kadar sirkülasyon ve parçalanma olsa da hepsinin ortak talebini bir araya getirip onlar› güçlü k›lacak bir tarza dönüflecektir. Genelde yoksul semtlerde, varofllarda yaflayan iflçilerin ço¤unlu¤u bu tip organize sanayi bölgeleri veya sitelerde çal›flmaktad›rlar. Böyle bir çal›flmada hem o sanayi bölgesini kapsayan iflyerlerine yönelik bir çal›flma yap›l›rken hem de semtlerde yap›lacak çal›flmalarla desteklenmelidir. Örnek verecek olursak Tuzla’da tersane iflçilerinin tümünü kapsayacak bir çal›flman›n yan› s›ra Tuzla’daki yoksul semtlerde de ayn› paralellikte çal›flma sürdürülmeli ve dayan›flmay› örgütleyen kampanyalar düzenlenmelidir. Burada çal›flman›n ya da kampanyan›n flekli konusunda bir çok örnek verilebilir. Sektörler baz›nda yap›lacak çal›flman›n süreklili¤i esas olmal›d›r. Sektörün sorunlar›ndan ve sektörün gelece¤inden bihaber bir flekilde yap›lacak çal›flma aya¤› sa¤lam yere basan bir çal›flma olmayacakt›r. Salt siyasi teflhirden oluflacak bir çal›flma yeterli olmayacakt›r. Ayn›
sektörde bölge bölge yap›lacak çal›flmalar›n daha sonra birlefltirilmesi o sektördeki iflçilerin elini daha da kuvvetlendirecektir. Bu ba¤lamda daha önceki deneyimlerden de yaralanarak veya iliflkide bulundu¤umuz sektörleri göz önüne alarak yukar›da da belirtilen yo¤un emek gereken sektörlerde, kadrolar›n bulundu¤u bölgenin durumuna göre pilot iflkollar› seçilmeli ve bu iflkollar› üzerinden bölgesel örgütlenmeler yarat›lmal›d›r. S›n›f içinde çal›flacak kadrolar çal›flma yöntemlerini belirlerken verili durumda s›n›f›n nitel profilini göz önüne alarak çal›flma örgütlemelidir. ‹flçi s›n›f›na salt iktisadi propaganda yapmak, ifl koflullar›n›n durumunu anlatmak, onlara bilinç kazand›rmak aç›s›ndan yeterli olmayacakt›r. ‹flçi s›n›f›n›n s›n›f bilincine sahip olmas› için her yönden e¤itimine ihtiyaç olacakt›r. Aksi halde belirli ekonomik talepler ve ifl koflullar› üzerinden bir araya gelen iflçi s›n›f›n›n bir süre sonra ifl koflullar›n›n ve iktisadi koflullar›n de¤iflmesiyle ba¤lar›n koptu¤unu bolca örneklemek mümkündür. Burada son sözü Lenin’e b›rakmakta fayda var: “... yap›lan teflhirler, yaln›zca belirli bir sanayi kolunda iflçilerle iflverenler aras›ndaki iliflkilere de¤iniyordu ve bunlar›n sa¤lad›¤› tek fley iflgücü sat›c›lar›n›n “metalar›n›” daha iyi koflullarda satmay› ve salt ticari al›flverifl konusunda al›c›larla savaflmay› ö¤renmeleri oldu. ... Sosyal-demokrasi yaln›zca iflgücünün daha uygun koflullarda sat›lmas› için de¤il ayn› zamanda mülksüzlerin kendilerini zenginlere satmaya zorlayan toplumsal düzenin kalkmas› için de iflçi s›n›f› savafl›m›na önderlik eder. Sosyal-demokrasi, yaln›zca belirli bir iflverenler grubuyla iliflkilerde de¤il, modern toplumun bütün s›n›flar›yla ve örgütlenmifl bir siyasal güç olarak devletle de iliflkilerde iflçi s›n›f›n› temsil eder. Demek ki sosyal-demokratlar, kendilerini yaln›zca iktisadi savafl›mla s›n›rlamakla kalmamal›, iktisadi teflhirlerin örgütlendirilmesi iflinin bafll›ca eylemleri haline gelmesine de izin vermemelidirler” (Lenin, Ne Yapmal›, Ankara 2004, s. 66.)
84
KAPÜTALÜZM VE ‚EVRE SORUNUNA BAKIÞ SERDAR G…KÞEN
apitalizmin dünya üzerindeki egemenli¤i ve son y›llardaki küreselleflme anlay›fl› ile birlikte ekolojik-çevresel sorunlar günümüz dünyas›n›n karfl› karfl›ya oldu¤u sorunlar bak›m›ndan en önemli gerçeklik olarak karfl›m›zda duruyor. ‹nsanl›k tarihi ile k›yasland›¤›nda tarihin çok k›sa bir dilimi olarak tariflenebilecek kapitalizm tarihi geride kalan binlerce y›lda oluflmam›fl olan kirlenmeyi birkaç yüzy›l içerisinde yaratmay› baflard›. ‹klim de¤iflikli¤i, çok aç›k bir biçimde kapitalizmin çevre üzerinde ne kadar h›zla y›k›m yaratabildi¤inin kan›t›d›r. Küresel ›s›nma temel olarak fosil yak›tlar›n kullan›m›ndan ve ortaya ç›kan karbon emisyonlar›ndan kaynaklanmaktad›r. Çevre ile ilgili tart›flmalar göz önüne al›nd›¤›nda, söz konusu sorunlar›n temelinde kapitalist sistemin oldu¤u teflhis edilebilir. Sorunun temelinde kapitalizmin ve onun esas›n› oluflturan özel mülkiyet, serbest piyasa sistemi ve kâr maksimizasyonunun oldu¤u, marksist bak›fl aç›s›ndan bir gerçekliktir. Kapitalizm, do¤as› gere¤i, daha çok kâr, daha çok para ve sömürü için çevre ve do¤al hayat› y›k›ma u¤ratmaktad›r. Son 30 y›la damgas›n› vuran çevre ve do¤al hayat›n y›k›m›, küresel ›s›nma ve bunun insan ve gelecek üzerindeki etkileri bafll› bafl›na dünya sosyal yaflam›n›n en önemli sorunlar›ndan biri olarak öne ç›kmaktad›r. Nas›l tüketildi¤ine ya da tüketilip tüketilemeyece¤ine bak›lmaks›z›n kontrolsüz ve afl›r› üretim, do¤al kaynaklar›n hammadde olarak kullan›lmas›nda kontrolsüzlük ve ölçüsüzlük, tüketim ç›lg›nl›¤›n›n körüklenmesi, geri dönü-
flümsüz ve do¤aya zararl› maddelerin kullan›m›n›n teflviki, do¤al enerji kaynaklar› yerine do¤ay› y›k›ma u¤ratan enerji kaynaklar›n›n kullan›m›nda ›srar edilmesi ve ölçüsüz kullan›m› dünyay› büyük bir çöplük haline getirmifltir. Di¤er yandan gerek do¤an›n kirletilmesi ve gerekse kaynaklar›n ölçüsüz-kontrolsüz kullan›m› sonucu, kurakl›k-açl›k-do¤al kaynaklar›n kirlili¤i ile beraber dünyay› yaflan›l›r olmaktan ç›karmaktad›r. Öte yandan savafllar ve silahlanma yar›fl›n›n getirdi¤i yer alt› ve yer üstü denemeleri ve sonuçlar› yine kapitalizmin dünyaya ve insanl›¤a arma¤an›d›r. Kapitalist üretim anlay›fl› do¤al kaynaklar›n kontrolsüz ve afl›r› tüketiminin temel nedenidir. Ekolojik sorunlar›n çözümü, do¤al kaynaklar›n özel mülkiyetin konusu olmaktan ç›kar›lmas› ile mümkün olabilir. Bu görüfle, kapitalistler, ekolojik sorunlar›n çözümünde liberal perspektifin önceliklerini s›n›rland›rmak veya ortadan kald›rmak flöyle dursun, daha da belirginlefltirilip realize edilmesi gerekti¤inin önemli oldu¤unu vurgulayarak karfl›l›k vermektedirler. Sorunlar›n temelinde politik/ekonomik sistemin görülmesi, ve do¤ru tespitlerde bulunulmas›, çözümün nerede aranmas› gerekti¤inin de ipuçlar›n› verecektir. Son y›llarda yükselen çevre hareketlerinin mevcut durumu geriletmek anlam›nda bir faydas› olabilir ancak bu mücadele kendi içerisinde sorunun temel kayna¤› olan kapitalist sisteme karfl› mücadeleyi içermezse baflar›l› olabilme flans› yoktur. Do¤a, 16. yüzy›lda sahip oldu¤u tanr›çal›k mertebesinden 17. yüzy›lda düflüfle u¤rayarak
K
85
Devrim Yolunda
KURTULUÞ bir makine haline gelmifltir. 17. yüzy›lda yer sinin gerekti¤ini göstermektedir. alan bu düflüfl sonucu do¤a, insan›n, kullan›m›Mevcut sistemin savunucular›, kapitalist na/sömürüsüne aç›k; s›rlar›na sonuna kadar flirketlerin pazar›n taleplerini karfl›lad›¤›n› beeriflilebilir bir konu haline dönüflür. lirtmektedirler. Tren veya di¤er topluma yöneOrganik, canl› ve manevi bir evren anlay›fl› lik hizmetleri de¤il, daha kazançl› olan özel onyedinci yüzy›lda yerini makine tarz›ndaki araçlar› üretmektedirler; çünkü, insanlar›n isdünya anlay›fl›na b›rakm›flt›r. Bilimsel geliflme- tedi¤i budur; insan do¤as› verili bir maddiyat lerle birlikte canl› yaflam ve onun kendini sür- düzeyiyle asla tatmin olmayacakt›r. dürdü¤ü do¤al çevre birbirinden ayr›lm›fl, bu Ancak, kapitalist sistemde yeni bir ürünün anlay›fl do¤rultusunda da do¤a, insan›n gücünü belli bir talebi karfl›lamak üzere üretildi¤i varsergileyebilece¤i bir hakimiyet alan› olarak al- say›m› do¤ru de¤ildir. Kapitalist sistem bunun g›lanmaya bafllanm›flt›r. yerine, belli ürünleri ortaya sürmekte ve bunun Bu döneme kadar insan ve onu çevreleyen arkas›ndan bunlar› bir ihtiyaç haline sokmakevren bir bütün olarak düflünülürken, sonrala- tad›r. Di¤er bir deyiflle suni bir ihtiyaç icat etr› bilimin amac›, do¤aya hükmetmek ve onu de- mektedir. Bu yüzdendir ki, modern kapitaliznetim alt›na almak oldu. Bugün, kapitalist sis- min en temel enstrüman› reklamc›l›kt›r. Sonuç temin ç›karc› karakteriyle birlikte ve bilimin ve olarak kapitalist bir sistemin tüketimcili¤i dateknolojinin sadece kapitalizm lehine, onun ç›- yatmas› nedeniyle, sürdürülebilirlik kayg›s›n›n karlar› do¤rultusunda kullan›lmas›yla, bilim ve olmas› düflünülemez . teknoloji ekoloji-çevre karfl›t› amaçlar için kulKapitalist üretim anlay›fl›n›n çevre üzerinlan›lmaktad›r. Kapitalizm bilim ve teknolojiyi deki y›k›c› etkisini yaflam›n her alan›nda çok sadece kendi kârl›l›¤›n› art›rabilmek için kul- aç›k bir biçimde hissediyoruz. Küresel ›s›nma lanmaktad›r. ve iklim de¤iflikli¤i, hava kirlili¤i, su kaynaklaKapitalist anlay›fl, kiflinin en fazla kâr› elde r›n›n tükenmesi ve kirlenmesi, ormanlar›n yok etti¤i, en büyük baflar›y› sa¤lad›¤› yaflam›n do¤- olmas› ve nükleer santraller gibi endüstriyel ru yaflam oldu¤unu savunur. Bu benmerkezci kaynaklar›n yaratt›¤› kirlenme gibi. Nükleer tutum, do¤a karfl›s›nda da geçerlidir. Do¤aya enerji kullan›lmas› sadece bugünü de¤il gelecekarfl› egosal tutumlar›n artmas› kapitalizmin ¤i de ipotek alt›na alm›fl durumda. Bugüne kayap›s›nda vard›r. Çevre kirlili¤ini, kaynak tü- dar yaflanm›fl kazalar, at›klar›n bertaraf› için ketimini ve gereksiz enerjiyi azaltmay› amaçla- henüz keflfedilmifl bir yöntemin olmamas› do¤al yan her program, kapitalizmin ‘kan›-can›’ olan çevrenin ne kadar büyük bir risk alt›nda oldukâr› da azaltacakt›r. Sonuçta sermaye büyü- ¤unu aç›k bir biçimde gösteriyor. Enerjinin mek veya ölmek, di¤er bir deyiflle dünyan›n ya- nükleer santrallerden karfl›lanmas› sonucu oluflam›n› yok etmek zorundad›r. Kapitalizmin y›- flan at›klar›n bertaraf› için henüz bulunmufl bir k›m›n› aflmak için çözüm önermeyen bir ekoloji yöntem yok. At›klar ya ifllenerek daha az radyoprogram› kendi kendini kand›ran bir çabad›r. aktif olan ürünlere dönüfltürülüyor ya da hiçbir Kapitalizmde insan ile do¤a aras›nda kurulan ifllem yap›lmadan depolan›yor. Her iki durum iliflki organik de¤il inorganiktir. Do¤a bu dü- da birbirinden kötü çünkü ifllenmifl at›klardan zende yaln›zca bir kaynak olarak kavran›r elde edilen ürün daha az radyoaktif olan ancak Kapitalist flirketler kazançl›, ancak, bir o ka- baflka bir bak›fl aç›s›yla daha tehlikeli olan ve dar da y›k›c› ürünler üretme haklar›n›n oldu- nükleer bomba yap›m›nda kullan›lan ürünler ¤unda ›srar etmekteoluyor. Örne¤in ‹ngildirler. Kazançl› olmatere’de nükleer at›ks›ndan baflka kriter lar›n ifllenmesi sonuKapitalist anlayÝßÝn bu •ÝkmazlarÝna tan›mayan bu sistemcu 19,000 atom bomkarßÝ, ancak her tŸrlŸ Ÿretimin sade, üretimin yöntemi, bas› yapmak için yedece insan i•in olduÛu, sadece gerçevre aç›s›ndan sürdüterli miktarda plüton•ek ihtiyacÝn karßÝlanmasÝ i•in olrülebilir de¤ildir. Bu yum elde edilmifl duduÛu ve k‰r amacÝ olmayan yani durum bile tek bafl›na rumda. Kapitalizmin aßÝrÝ-Ÿretim ve tŸketimin teßvik niçin kapitalist bir sisvahfli ve savaflç› niteedilmediÛi bir sistem, •evrenin temin yerine sosyalist li¤i düflünüldü¤ünde sŸrdŸrŸlebilirliÛini saÛlayabilir. bir sistemin geçirilmebu korkunç bir sonuç.
86
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Liberal kapitalist bak›fl aç›s›yla, çevre de¤erleri birer iktisadi kaynak olmaktan öte bir anlam tafl›mamaktad›r. ‹nsan merkezli bu bak›fla göre do¤al kaynaklar›n bizatihi kendi yap›lar›ndan kaynaklanan bir de¤erleri oldu¤u kabulu yoktur. Bu bak›fl aç›s›ndan çevresel de¤erleri koruman›n yegane gerekçesi insan ihtiyaçlar›n› karfl›lamakt›r. Di¤er bir ifadeyle korunmaya de¤er olan, ancak insan için faydal› oland›r. Liberal kapitalizmin çevresel de¤erlerin sürdürülebilirli¤i için buldu¤u formül, liberal ekonominin kurallar›na uygun biçimde iflletilecek olan ‘serbest piyasa çevrecili¤idir’. Serbest piyasa çevrecili¤inin temel argüman›, devletin ve kamunun bu kaynaklar› korumada baflar›s›z oldu¤udur. Onlara göre bu baflar›s›zl›¤›n temel nedeni kamunun, özel mülkiyet sisteminde oldu¤u gibi, ‘sahip ç›kma’ dürtüsü ortaya ç›karmamas›d›r. Sahip ç›kma dürtüsü bulunmamas› durumunda ise, çevresel de¤erlerin yeterince korunmas› söz konusu olamaz. Serbest piyasa çevrecili¤i bu ba¤lamda, do¤al kaynaklar üzerinde özel mülkiyetin tam olarak tesisini önermektedir. Do¤al kaynaklar›n özel mülkiyete konu edilmesi durumunda bireyin veya gruplar›n bunlar› kendi mevcut ve gelecekteki menfaatlerini düflünerek koruyacaklar› varsay›lmaktad›r. E¤er böyle davranmaz ise piyasan›n kendisini cezaland›raca¤› söylenmektedir. Bu düflüncenin, fiziki olabilirli¤i tart›flmas› bir kenara, yumuflak karn›n› tam olarak bu varsay›m oluflturmaktad›r. Zira bu varsay›m, bireyin her zaman rasyonel karar alaca¤› düflüncesine dayanmaktad›r. Bir kere, bireyin kendi tasarrufu alt›nda olan fleyler için her zaman do¤ru karar verece¤ini veya kendi zarar›na asla çal›flmayaca¤›n› varsaymak, bireyin ak›ld›fl› davranabilme olas›l›¤›n› küçümsemektir. Örne¤in, kiflinin kendi bahçesindeki kalori de¤eri düflük, ancak yürüttü¤ü tar›msal faaliyetin devam› için ekolojik de¤eri yüksek olan a¤açlar› odun yapmak için kesmesi pekala olas›d›r. Bu durumda piyasa taraf›ndan cezaland›r›l›p cezaland›r›lmayaca¤› kiflinin pek umrunda olmayabilir. Öte yandan bir a¤ac›n yetiflmesi için uzun bir zaman›n gerekti¤i ve a¤ac›n sahibi d›fl›ndakiler için de
d›flsal fayda yaratt›¤› -havay› temizlemek, ya¤›fl rejimini düzenlemek gibi- göz önüne al›n›rsa, ekolojik aç›dan u¤ran›lan yaflamsal kay›p nas›l telafi edilecektir? Kesilenin yerine yenisini dikmesi için piyasa mekanizmas›n›n teflviki yeterli olabilecek midir? Di¤er yandan liberal kapitalizmin insan›n rasyonel bir varl›k oldu¤una iliflkin varsay›m› do¤ru olarak kabul edilse dahi, sözkonusu rasyonel kararlar›n ekolojik sistem aç›s›ndan olumlu sonuçlar do¤urabilece¤i flüphelidir. ‹nsani amaçlar k›sa erimli olup, uzun vadede ekolojik sistemde yarataca¤› tahribatlar rasyonel birey aç›s›ndan önemli de¤ildir. Liberal kapitalizmde birey aç›s›ndan önemli olan, kendi faydas›n›n maksimizasyonudur. Bunun ekonomik anlam› , kâr maksimizasyonudur. Kapitalist anlay›fl›n bu ç›kmazlar›na karfl›, ancak her türlü üretimin sadece insan için oldu¤u, sadece gerçek ihtiyac›n karfl›lanmas› için oldu¤u ve kâr amac› olmayan yani afl›r›-üretim ve tüketimin teflvik edilmedi¤i bir sistem, çevrenin sürdürülebilirli¤ini sa¤layabilir. Bilimsel sosyalizmin kurucular›, Marx ve Engels, çal›flmalar›n›n pek çok yerinde toplum ve do¤a iliflkisini irdelemifllerdir. Marx, Kapital’de, “kapitalist üretim sadece üretim için gerekli prosesleri ve kombinasyonlar› gelifltiriyor. Zenginli¤in temeli olan do¤ay› ve eme¤i hiçe sayarak.” demektedir. Ayn› flekilde Gotha Program›n›n Elefltirisi’nde Marx, “Emek, bütün zenginli¤in kayna¤› de¤ildir. Do¤a da emek kadar, kullan›m-de¤erlerinin (ve elbette, maddi zenginlik bunlardan oluflur!) kayna¤›d›r.” demektedir. Marksizmin afl›r› iyimser oldu¤u düflünülemez ve düflünülmemelidir zira marksizm çevre sorunlar›n›n genifl ölçüde elimine edilmesinin ancak do¤al bilimlerin geliflmesi ve her fleyden önemlisi bilim ve teknolojinin kararl› ve dengeli bir biçimde sadece insanl›¤›n, s›n›f ayr›m› gözetmeksizin tüm insanl›¤›n hizmetine sunulmas›na ba¤l› oldu¤unu savunur. Sosyalizm, kâr, açgözlülük, sömürü ile domine edilmemifl, çevreyi tahrip eden üretim anlay›fl›ndan uzak bir yaflam› sunmaktad›r. Çevre sorununun çözülebilmesinin ve çevrenin sürdürülebilirli¤inin tek yöntemi de budur.
87
MARKSÜST LÜTERAT†R
KAPÜTALÜZM VE MODERN DEVLET
apitalist üretim tarz›, feodal üretim tarz›n›n ba¤r›nda do¤mufl ve geliflmifltir. Ve kapitalistlerin iktisadi üstünlü¤ü almalar›n› takip eden aflama kapitalistlerin siyasi zor kullanarak devleti ele geçirmeleridir. Aynen feodallerin köleci devleti ele geçirmelerinden sonra onu gelifltirip, güçlendirmeleri, daha yetkinlefltirmeleri gibi, yani bask› ve terörün devlet ayg›t› içindeki kurumlaflmas›n› daha sa¤lam hale getirmeleri gibi, kapitalistlerin feodal devleti zor yoluyla ele geçirmelerinden sonra izledikleri yol da ayn› olmufltur. Kapitalist devlet, feodal devlete göre her anlamda daha organize hale gelirken bask› ve terörü daha sistemli bir biçimde kurumlaflt›rd›.
iktisatç›lar›n feodal kurumlar› suni, burjuva kurumlar›n› ise do¤al olarak tasnif etmesini elefltirmekte ve her iki toplumda da devletin kurumlar›n›n toplumun yap›s› ile belirlendi¤ini, her iki toplumda da kurumlar›n do¤al oldu¤unu anlatmaktad›r.
K
"Burjuvazinin zaferinden sonra feodalizmin iyi yan› ya da kötü yan› diye bir sorun kalmam›flt›r art›k. Burjuvazi, feodalizm alt›nda gelifltirmifl oldu¤u üretici güçleri elegeçirmiflti. Bütün eski ekonomik biçimler, bunlara tekabül eden insan iliflkileri, eski uygar toplumun resmi ifadesi olan politik devlet paramparça edilmiflti." (K. Marx, Felsefenin Sefaleti, Sol Yay›nlar›, Ankara 1999, s. 120)
"Burjuva devlet biçimleri (de) son derece çeflitlidir, ama nitelikleri hep ayn›d›r: Bütün bu devletler, son tahlilde, flu ya da bu biçimde, ama zorunlu olarak, bir burjuvazi diktatoryas›d›r." (V. ‹. Lenin, Devlet ve ‹htilal, Bilim ve Sosyalizm Yay›nlar›, Ankara 1989, s. 46)
Yerine yeni ekonomik iliflkiler, yeni uygar bir toplum ve bu toplumun resmi ifadesi olan yeni bir siyasi durum oluflturuldu. KAP‹TAL‹ST DEVLET
Önceki devlet tiplerinde oldu¤u gibi bütün burjuva devlet biçimlerinde de esas olan, kapitalistlerin ya da onlar›n bir k›sm›n›n proletarya ve flehir ve k›r emekçileri üstündeki bask› ve sömürüsünün devaml›l›¤›n› sa¤lamakt›r. Burjuva devletinde de, devletin genel olarak en temel karakteristi¤i olan bir s›n›f›n kendisine ba¤›ml› s›n›f› hâkimiyeti alt›nda tutma özelli¤i geliflerek devam etmifltir. Kapitalist devlette yaln›zca bask› ve zor tahkim olmad› ayn› zamanda bu modern devlet, kamu düzeninden ekonomiye, ideoloji üretiminden siyasal fonksiyonlara ve militarizme kadar kendinden önceki devletlerle k›yaslanmayacak bir süre¤enli¤e ve bürokratik bir sisteme sahip hale geldi. Felsefenin Sefaleti adl› kitab›nda Marx, burjuva
Modern kapitalist devletin ortaya ç›k›fl› 1600’lü y›llar›n sonlar›na dayand›r›lmakta. Bu y›llar ayn› zamanda denizafl›r› sömürgelerden sa¤lanan ekonomik art›¤›n Avrupa’ya tafl›nd›¤›, Avrupa da dünün berkitilmifl flatolar›n›n yerini liman kentlerinin ald›¤› da bir dönemdir. Feodalizm t›kanm›fl, feodal üretim iliflkileri geliflen üretici güçlerin önünde bir engel halini alm›flt›r. Di¤er yanda yeni oluflan ticaret kentlerinde ticari sermaye kentlilerin (burjuvalar›n) elinde giderek ço¤almakta, bir yandan da manifaktürlerde s›naî üretimin kökenleri at›lmaktad›r. Nihayetinde, feodalizm kurumufl bir a¤aç gibi kapitalizmin rüzgar›nda y›k›l›verdi. Ancak bu süreç yüzlerce y›l süren çeliflkiler ve çat›fl-
88
Devrim Yolunda
KURTULUÞ hipleri ve ruhban s›n›f›n› iflbirli¤ine raz› ettiler, köylülü¤e boyun e¤dirdiler, genifl bürokrasiler kurdular ve burjuvalar›n› bask› alt›na ald›lar.” (C. Tilly, Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluflumu, ‹mge Yay›nlar›, 2001 s. 313)
malardan sonra yaflanm›fl, ne feodalizm bir anda yok olmufl ne de kapitalizm bir anda var oluvermiflti. Tüm Avrupa’y› saran burjuva demokratik devrimleriyle burjuvazi, iktidar› feodallerden zorla al›rken, iflçi s›n›f› ve köylülü¤ü de yan›na alm›fl, bu savafllar uzun y›llar ve dökülen kanlar pahas›na kazan›lm›flt›. Üretici güçlerin gelifliminin önü kapitalizmce aç›lm›fl, bilimsel ve sanatsal alanda yeni eserler yarat›lm›fl, hukuktan politikaya, dinden pozitif bilimlere kadar her alanda devrimler birbirini izlemiflti. Dünün köylüsü vatandafl haline gelmifl, burjuvazinin eflitlik, özgürlük talepleri genel talepler haline dönüflmüfltü. Yeni egemen olarak örgütlenen burjuvazinin esas gelir kayna¤› ticaretti ve bir tacirin de do¤al olarak yapmas› gereken fley kendi pazar›n› garanti alt›na almak ve di¤er tacirlerin tacizlerinden korumaya çal›flmakt›. Bu amaç, tek bafl›na bir belirleyen olmamakla birlikte, ulus devletlerin örgütlenmesinde pazar olgusu baflat rol oynad›. Kuflkusuz ki bu yönelimin hem sonucu ve hem de bir aç›dan nedeni olarak milliyetçilik kaç›n›lmaz bir olgu olarak kendini gösterdi. Frans›z burjuvazisinin “Frans›zlardan” ibaret k›ld›¤› kendi pazar› ‹ngilizlere ya da Almanlara karfl› bir Frans›z ulus devlet s›n›r›, Frans›z gümrü¤ü, Frans›z yasalar› ve askeriyesi taraf›ndan garantiye al›nm›fl oluyordu. Bu tam bir kapal›l›k de¤ildi, yasalar›n izin verdi¤i ölçüde ve biçimde bir d›fl ticarete de izin vermekteydi. Genel oya dayanan seçim sistemi, iflçinin emek-gücünü satmaktaki özgürlü¤ü, anayasal yurttafll›k, sistemli, düzenli, önceden belirlenmifl bir vergilendirme, etkin bir kamu düzeni ve zorunlu vatandafl ordular›yla birlikte modern devlet ç›kageldi. Avrupa’da ulus devletlerin kuruluflunda gerek sermaye birikiminin biçimini ve niteli¤ini etkiledi¤i, gerekse de siyasal bir zorlay›c› oldu¤u ölçüde savafllar›n da oldukça önemli bir yeri vard›. Bununla beraber ayn› ekonomik ve politik etkenlerce oluflturulan ulus devletler de birbirlerinden farkl›l›klar tafl›d›lar. Bu farkl›l›k Tilly’ye göre devletin oluflumunda egemenlerin zora baflvurma ve sermaye birikimi oluflturma etkinlikleri aras›nda var olan çeflitlili¤e göre de¤iflim gösterdi.
Kapitalizm kendini feodalizmden birkaç temel noktada farkl›laflt›rm›flt›. Feodalizmin topra¤a ba¤l› köylüsü kapitalizmde topra¤›ndan ba¤›ms›zlaflt›, bir k›sm› proleterleflti, flehirlere göç etti ve emekgücünü kime ve hangi koflullarda sataca¤› noktas›nda da özgürleflti. Feodalitenin derebeyine ba¤l› tebas›, yeni kurulan ulus devletin de “eflit hakl›” vatandafl› haline dönüfltü. Anayasal haklar, genel oy sisteminin ortaya ç›kmas›, vatandafll›k haklar› önceki sistemden farkl› bir toplumsal kategorizasyon sa¤larken ayn› zamanda da toplum ile devlet aras›nda bir sözleflmenin vücut bulmas›n› sa¤lad›. Taflraya da¤›lm›fl çok say›da feodal senyörün hinterland›nda onun kurallar›yla yaflayan, onun topra¤›n› iflleyen, feodal angaryalar›n en a¤›r›n› yüklenen köylü kesimleri, köylü olarak kals›n ya da proleterleflsin, merkezi, siyasi bir otorite taraf›ndan yönetilmeye bafllad›. Merkezi devlet otoritesinin geliflimi topluma haklar kadar yükümlülükler de verdi. Vergilendirme ve zorunlu askerlik en önde gelen yükümlülüklerdendi. Milliyetçilik, daha önce baflka ölçütlerle parçalara bölünmüfl Avrupa anakaras›n› yeni ve farkl› bir ölçütle bölümlerken bu etki askerlikte de etkisini gösterdi. “Önceleri büyük iktidar sahiplerinin kendileri faal askerdi, kendi ordu ve donanmalar›na sahiplerdi ve kumandanl›k yap›yorlard›. Sonra sivil iktidar sahiplerinin kiralad›¤› paral› askerlerle [soldier etimolojik olarak para karfl›l›¤› savaflan demektir] askeri giriflimlerin ça¤› geldi. Bunu sürekli ordular›n kurulmas›yla askeri yap›n›n devletle bütünleflmesi izledi. Ve son olarak, kitlesel askerlik celbine, örgütlü ihtiyatlara ve iyi ödeme yap›lan gönüllülere geçilerek, ordular temelde devletin kendi yurttafllar›ndan oluflur oldu ve bunun sonucunda gazilerin ç›karlar›, yasal denetim ve potansiyel veya eski askerlerin siyasal temsil iddialar› olan sistem bafllad›.” (Age, s. 211)
“Avrupa’n›n devlet oluflum yollar›nda gösterdi¤i büyük co¤rafi de¤ifliklik zor ve sermayenin farkl› da¤›l›m›n› yans›t›r. D›fl çemberde Rusya ve Macaristan’›n tipik örneklerini oluflturdu¤u yo¤unlaflm›fl sermaye k›tl›¤›, bunun sonucu flehir ve kapitalistlerin zay›fl›¤›, toprak sahiplerinin gücü ve Mo¤ollar gibi güçlü iflgalcilere karfl› verilen mücadele, yöneticilere, toprak sahipleri ve köylülerden fazla nakit istemeden askeri kuvvet toplama konusunda avantaj sa¤l›yordu. Zor yo¤un yolu izleyen devletler, toprak sa-
Dünün paral› askerlerinin yerine, milliyetçilik esas› taraf›ndan flekillendirilecek olan “citizen army” yani vatandafl ordusu kurulmaya baflland›. Bu ordular giderek modern kapitalist devletin en önemli ayg›tlar› haline dönüflecekti. Kapitalizmde meta de¤iflimi en üst biçimine vard›. Kapitalizm öncesi toplumlarda da meta de¤i-
89
Devrim Yolunda
KURTULUÞ flimi olmas›na ra¤men, kapitalizmde ürünlerin ço¤unlu¤u meta biçimini ald›. Önceki toplumlarda üreticinin esas amac› kendi ihtiyac›n› karfl›lamak ve geri kalan› da pazara götürmek iken kapitalizmle birlikte üretim yaln›zca pazara sunum için yap›lmaya baflland›. Adeta pazar sistemin merkezi haline dönüfltü ve orada bütün insani iliflkiler yerini meta iliflkilerine ve mübadeleye b›rakt›. Kapitalist toplumda emekçilerin kendi emek-güçleri dahi meta olarak al›n›p sat›lmaya baflland›. Kapitalizm do¤rudan do¤ruya üretici olan bireyleri mülksüzlefltirerek proleterlefltirmifl böylece bir yandan ilk sermaye birikimini gerçeklefltirirken di¤er yandan da yeni bir s›n›f›, ücretli iflçileri yaratm›flt›r. Kapitalist toplumda iflçi s›n›f› "özgürdür". Özgürdürler, çünkü köleci toplumun köleleri ya da feodal toplumun serfleri gibi üretim araçlar›na ba¤›ml› de¤ildirler. Ama üzerinde çal›flt›klar› üretim araçlar›n›n özel mülkiyeti de kendilerinin de¤ildir. Yaflayabilmek için, emek güçlerini “özgürce”, üretim araçlar›n›n özel mülkiyetine sahip kapitalistlere satmak zorundad›rlar. Feodal toplumun ba¤r›nda köylülerin özel mülklerinden kopar›l›p mülksüzlefltirilmesi süreci sonunda kapitalist toplumun iki temel s›n›f› olmufltur: kapitalistler (emek-gücü sat›n alanlar) ve proletarya (emek-gücünü satanlar). Emek-gücü bir mal haline gelmifltir ve kapitalist de¤iflime u¤ramaktad›r. Köylülerin önce topra¤a ba¤›ml›l›ktan kurtar›lmas›, sonra mülklerinden kopar›lmas› ve ücretli iflçili¤e dönüfltürülmesi kölelikten “toprak köleli¤ine”, toprak köleli¤inden “ücretli köleli¤e” geçiflin son halkas›d›r. Kapitalist toplumda “özgürlük”ten ve “eflitlik”ten bahsedilmesi iki meta sahibinin, (meta haline gelmifl iflgücünün sahibi proleter ile üretim arac›n›n sahibi kapitalist aras›nda) “eflit” ve “özgür” de¤iflim iliflkisidir. Kapitalist de¤iflim iliflkisi, toplumun bütün üyelerinin eflitli¤i ve özgürlü¤ü görünümünü yaratmaktad›r ama asl›nda özgürlük ve eflitli¤in ard›nda gizlenen “ücretli köleliktir”. Feodallere karfl› mücadeleye at›lan burjuvazinin temel fliar› "özgürlük"tü. Çünkü feodal yasalar›n ortadan kald›r›lmas›, kapitalistler için "özgürlük" demekti. Burjuvazi feodallere karfl› mücadelesinde “özgürlük” temel fliar› ile ortaya at›lm›flt›. Özgürlük fliar›, köylülerin feodal yasadan, toprak köleli¤inden kurtar›lmas›, toprak a¤alar›ndan toprak alabilir hale gelmesi ile ilk defa biçimlendi. Serflerin feodal ba¤›ml›l›ktan kurtulmalar› ve proleterleflmeleriyle, emek-güçlerini kime ve hangi koflullarda sataca¤› noktas›nda özgür olan proletarya s›n›f› olufluyordu. Özünde kapitalist yasa ve kurallarca ba¤›ml› k›l›nan bu özgürlük, bir ölçüde vatandafll›k hukuku, genel oy sistemi ve seçme-seçilme
hakk› gibi kazan›mlarla tahkim oldu. Angaryadan, toprak köleli¤inden kurtulan köylülerin toprak a¤alar›ndan toprak sat›n almalar›, ya da kirac› haline gelmeleri, feodal yasalar› ortadan kald›rm›fl ve kapitalist devletin geliflimi için ortam haz›rlam›flt›. Esas olan, gene devletin, nas›l ortaya ç›km›fl olursa olsun, özel mülkiyeti korumakla yükümlü olmas›d›r. Özel mülkiyetin devletin güvenli¤i alt›nda olmas›d›r. Burjuvazinin “özgürlük” fliar›yla ortaya ç›k›p devleti ele geçirmesiyle gerçeklefltirdi¤i özgürlük, esas olarak mülk sahibi s›n›flar›n özgürlü¤ü oldu. Bask› ve terör kapitalist devletin bütün biçimlerinde de proletarya için devam etti. Kapitalist devletin burjuva demokratik biçimlerinde ise bask› ve terör “özgürlük”, “eflitlik” “genel oy” perdelerinin ard›nda devam etti. Özgürlük, eflitlik fliarlar›n›n ard›nda yatan bizzat burjuvazinin proletarya ve emekçiler üzerinde diktatörlü¤üdür.” S›n›f karfl›tl›klar›n› durdurmak, yavafllatmak için, s›n›f karfl›tl›klar› aras›ndan do¤an ve daima ekonomik olarak en güçlü olan s›n›f›n, dolay›s›yla siyasi olarak da en güçlü olan s›n›f›n kendisine ba¤›ml› s›n›flar› boyunduruk alt›nda tutmas› için, kendisine yeni araçlar sa¤layan devlet, egemen sömürü biçimi taraf›ndan belirlenir. "Üretim araçlar› sahipleriyle gerçek üreticiler aras›ndaki do¤rudan ve dolays›z iliflki, belli bir zamandaki biçimi emek tiplerinin ve tekniklerinin dolay›s›yla eme¤in toplumsal üretim gücünün geliflim sürecinde belirli bir aflamaya tekabül eden bu iliflki daima, egemenlik ve ba¤›ml›l›k aras›ndaki iliflkilerin siyasal biçimini içeren, bütün toplumsal yap›n›n en gizli s›rr›n›, sakl› temelini, yani k›saca, devletin özgül biçimini a盤a vurur. Bu ayn› ekonomik temelin, her ne kadar bafll›ca koflullar› her yerde ayn› olsa da, görünüflte sonsuz de¤ifliklikler göstermesini önlemez. Bu tür de¤ifliklikler say›s›z ampirik koflulun, do¤al çevrenin, ›rk kompozisyonunun, d›fl tarihsel etkilerinin ve benzerinin ürünleridir. Ve ampirik olarak belli koflullar›n çözümlenmesi arac›l›¤›yla anlafl›labilirler." (K. Marx, Kapital, 3. Cilt, Sol Yy›nlar›, Ankara 2004, bl 47, ksm 5, 6-26)
Egemen sömürü biçiminin belirledi¤i devlet tipi içinde "son derece çeflitli" devlet biçimleri olabilir. Yukar›dan beri, devletin ortaya ç›kmas› ile birlikte çeflitli devlet tipleri içinde (bugüne kadar görülen sömürücü devlet tipleri: köleci, feodal ve kapitalist devlet tipleridir) çeflitli devlet biçimlerinin oldu¤unu ama bütün bu devlet biçimlerinin görevlerinin, fonksiyonunun ayn› oldu¤unu, egemen s›n›f›n iktidar›n› korumak, sömürüsünü devam ettirmek,
90
Devrim Yolunda
KURTULUÞ mevcut yap›y› koruman›n yolu olarak bask› ve terörü flu ya da bu biçimde ortaya getirmek ve sürdürmek oldu¤unu gördük. Bu temel devlet tiplerinin yan› s›ra tarihte birçok geçifl tipleri de vard›r. 1848 ihtilalinden sonra Almanya'da devlet, burjuvazi ile toprak a¤alar›n›n ittifak›na dayanmaktayd›. 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl›n›n ard›ndan ortaya ç›kan birçok halk demokrasisi de gene geçifl tipinin örnekleridir. Devlet tiplerinin içindeki çeflitli devlet biçimlerinin en basit çözümlenmesi hepsinin de bir s›n›f diktatörlü¤ü oldu¤udur. Aralar›ndaki fark diktatörlü¤ün ezilen s›n›flar üzerindeki bask› ve sömürüsünün flu ya da bu biçimde olmas›d›r. Çeflitli burjuva devlet biçimlerinin her biri burjuva politik üst yap›n›n bir parças› olduklar›ndan birbirlerinden çok farkl› olabilirler. Bu nedenle farkl› burjuva devlet tipleri, modelleri de¤il, farkl› burjuva devlet biçimleri vard›r. Her tarihi somut flart alt›nda burjuvazinin devlet biçiminde de¤ifliklikler olabilir. Lenin bu konuda flöyle diyor:
mal›d›r. Yasalar, anayasa, s›n›f egemenli¤ini, dengeli ve kal›c› k›lar. Devrimin ilk günlerinin f›rt›nal›, yasa tan›mayan günlerini (bask› ve terörün son haddi) izleyen aflama yeni devlet biçiminin dengeli ve kal›c› k›l›nmas› için anayasan›n kabulüdür. Diktatörlük yasalar taraf›ndan s›n›rlanmayan bir iktidard›r ama diktatörlük egemenli¤ini yasalar› y›karak, ortadan kald›rarak de¤il, onlar› savunmak, (kendisi için) sa¤lamlaflt›rmak suretiyle garanti alt›na al›r. Yasalar devletin yürütme ve davran›fl kurallar›d›r. Hukuk, devletle birlikte, yani s›n›fl› toplumla birlikte ortaya ç›km›flt›r. Kendisini destekleyen bir kamu gücü, devlet ayg›t› olmazsa var olamaz. Burjuvazinin diktatörlük üstüne görüflleri ise meseleyi tam anlam› ile sapt›rmaktad›r. Revizyonistlerin ve oportünistlerin diktatörlük anlay›fllar› ile burjuvazinin anlay›fl› da tam anlam› ile çak›flmaktad›r. Burjuvazi kas›tl› olarak diktatörlü¤ün bireysel bir iktidar, zorba bir iktidar oldu¤unu yaymaya çal›fl›r. Demokrasiyi ise onun karfl›t› olarak gösterirler. Oysa ne birincisi, ne de ikincisi do¤rudur. Demokrasi de diktatörlük alt›nda gerçekleflir. Gerek diktatörlükten, gerekse demokrasiden bahsederken mutlaka “hangi s›n›f için” sorusunu sormak ve bunun cevab›n› almak zorunday›z. Diktatörlük kavram› s›n›fsal bir içeri¤e sahiptir ve kiflisel diktatörlükten de¤il, s›n›fsal bir diktatörlükten bahsetmek zorunday›z.
"Burjuvazi kendi ç›karlar› ad›na savaflmakta ve tahakkümünü sürdürmekte iki yöntem, iki egemenlik sistemi uygular: Bu yöntemler, kimi zaman pefl pefle gelerek birbirini izler kimi zaman da çeflitli biçimlerde birbirleriyle kaynaflm›fl olarak görülür. Bunlardan birincisi, iflçi hareketine her türlü tavizi reddeden zorbal›k yöntemidir… ‹kincisi, politik haklar›n geliflmesine yönelik 'liberalizm' yöntemidir" (Lenin, “Differences in the European Labour Movement”, Collected Works, cilt: 16, Lawrence and Wishart, London 1967, s. 350)
“fiöyle söylemek gerekir; diktatörlük, bunu öteki s›n›flar üzerinde uygulayan s›n›f için, demokrasinin ortadan kalkmas› anlam›n› mutlaka gerektirmez. Ama dikta uygulamas›na hedef olan s›n›f için, demokrasinin kalkmas› (ya da çok s›n›rland›r›lmas› ki, bu da onu kald›rmam›n bir çeflididir) anlam›na gelir.” (Age, s. 15)
Ancak, burjuvazinin devlet biçimlerinin bütün bu çeflitlili¤ine ra¤men hepsi de birer burjuva diktatörlü¤üdür. "Diktatörlük do¤rudan do¤ruya zora dayanan, hiçbir kanunun s›n›rlamad›¤› bir yönetimdir." (V. ‹. Lenin, Proleter Devrim ve Dönek Kautsky, s. 103)
Lenin'in diktatörlük kavram› için getirdi¤i en genel tan›m budur. Hiç bir yasa ile s›n›rlanmayan bir yönetim… Yasalara sahip, anayasaya sahip bir devletin (yani bir s›n›f diktatörlü¤ünün) Lenin'in bu genel tan›mlamas›na karfl› oldu¤u san›lma-
Köleci devletin bütün biçimleri köle sahiplerinin diktatörlü¤üdür, feodal devletin bütün biçimleri feodallerin s›n›fsal diktatörlü¤üdür ve kapitalist devletin bütün SÝnÝf karßÝtlÝklarÝnÝ durdurmak, yabiçimleri de kapitalistvaßlatmak i•in, sÝnÝf karßÝtlÝklarÝ lerin s›n›fsal diktatörlü¤üdür. Çeflitli devlet biarasÝndan doÛan ve daima ekonoçimleri sadece somut mik olarak en gŸ•lŸ olan sÝnÝfÝn, tarihi flartlar›n bir ürüdolayÝsÝyla siyasi olarak da en gŸ•nü olarak yönetimin ve lŸ olan sÝnÝfÝn kendisine baÛÝmlÝ yönetime kat›lman›n s›sÝnÝflarÝ boyunduruk altÝnda tutn›rlar›n› tayin eder. masÝ i•in, kendisine yeni ara•lar Kapitalist devletin saÛlayan devlet, egemen sšmŸrŸ do¤uflunu, çeflitli devlet bi•imi tarafÝndan belirlenir. tiplerini ve bu devlet
91
Devrim Yolunda
KURTULUÞ mümkün olan en iyi politik biçimidir; esasen sermaye, demokratik cumhuriyeti ele geçirdikten sonra, iktidar›n› öyle sa¤lam, öyle emin bir biçimde kurar ki, burjuva demokratik cumhuriyetindeki hiçbir kifli, kurum, ya da parti de¤iflikli¤i, onu sarsmaz.” (Age, s. 22)
tipleri içindeki devletin biçimlerini izledikten sora devletin kabaca en k›sa bir tan›m›n› yaparsak, son analizde “devlet bir s›n›f›n di¤er bir s›n›f› bask› alt›na almas›, bir s›n›f›n di¤er ba¤›ml› s›n›flar› hakimiyeti alt›nda tutmas›n› sa¤layan bir araçt›r. Bu arac›n çeflitli biçimleri vard›r.”( Lenin, Devlet ve ‹htilal, s. 15)
Toplumun s›n›flara bölünmesinden bu yana ortaya ç›kan devletlerin ço¤unda yurttafll›k haklar› servete göre de¤iflir ve bu olgu devletin mülk sahibi s›n›f›n örgütü oldu¤unun en aç›k en güzel göstergesidir. Feodalizme karfl› "özgürlük" fliar›yla ortaya ç›kan burjuvazinin, feodal yasalar› devirmesi, feodaliteyi tasfiyesi ile ortaya ç›kan yeni durumda, genel olarak burjuva demokratik cumhuriyetlerinde de, devlet mülk sahibi s›n›flar›n ç›karlar›n›n savunucusu olmufltur. Bafllang›çta burjuva demokratik cumhuriyetlerinde genel oy esas› yoktu. Seçime kat›lma servet esas›na göre düzenlenmiflti. Ancak kaç›n›lmaz bir biçimde bu esas de¤iflti ve yerini genel oy esas›na b›rakt›. Yani halk›n tümü demokrasiye kat›lm›flt›. Köleci demokrasilerde toplumun sadece bir k›sm›, köle sahipleri, demokrasinin s›n›rlar› içindeydi. Köleci toplumda köleler insandan bile say›lm›yorlard›. Ancak köleci demokrasilerde demokrasinin s›n›rlar› içinde kalanlar›n yönetimindeki pay› göreceli olarak (daha sonraki devletlere göre) daha fazlayd›. Hatta zaman zaman baz› köleci demokrasilerde köleler d›fl›nda kalan tüm bireyler (çeflitli s›n›flardan da olsalar) bizzat yasamaya kat›lmaktayd›lar. Kararlar köleler d›fl›nda kalan tüm bireylerin kat›lmas›yla al›nmaktayd›. Giderek köleci toplumda da bozulmaya bafllayan bu "yönetime kat›lma" durumu feodal toplumda s›n›rlar› daha daralarak devam etti, burjuva toplumunda ise tüm halk demokrasinin s›n›rlar› içine girmesine ra¤men yönetime kat›lma pay› önceki devlet tiplerine göre en düflük seviyesine vard›. Burjuva demokrasisinde ise halk›n, özellikle de proletaryan›n yönetime kat›lmas› düflünülemez bile. Ancak burjuva demokrasisi flartlar›nda demokrasinin s›n›rlar› ilk kez, tüm halk› kapsamaktad›r. Anayasal vatandafll›k, seçme-seçilme hakk›, seyahat özgürlü¤ü, mülk edinme özgürlü¤ü, genel oy tüm halk›n hakk›d›r. Ne var ki, bu hak ve özgürlüklerin tümü, tüm zenginliklerin burjuvazinin elinde toplanm›fl olmas›ndan dolay› yaln›zca ka¤›t üzerinde kalm›flt›r. Feodal toplumda feodallerin yönetimi bizzat feodallerin yönetici olmas›yla mümkündü. Feodaller yasama ve yürütmeyi bizzat ellerinde tutmaktayd›lar. Ancak kapitalist toplumda, "modern temsili devlette" bu hiç de gerekli de¤ildi. Feodal devleti ele geçirip onu güçlendiren, sa¤lamlaflt›ran kapitalistler için, bizzat devletin yasama ve yürütme
Ancak bu son analize varana kadar devletin ekonomik, siyasi, ideolojik ifllevlerini de ele almak gerekmektedir. Bu fonksiyonlar olmaks›z›n devleti ele almak onu salt bir bask› ve tahakküm arac› olarak görme sonucunu do¤urur ki bu yaklafl›mdan sak›nmak gerekmektedir. Modern kapitalist devlet daha sonra da görece¤imiz üzere ekonomik sistemin devam›n› sa¤lamak zorundad›r. Toplumsal art›-de¤er üretiminin devam›, sermayenin yo¤unlaflmas›, piyasa iliflkilerinin düzenli bir biçimde devam› ve daha say›labilecek birçok ekonomik görev devletin görevidir. Elbette bu fonksiyonun sürdürülebilmesi ayn› zamanda devletin ideolojik ayg›tlar›yla öncelikle halk üzerinde bir hegemonyay› tesis etmesi gerekmektedir. Bu hegemonya esas olarak vatandafllar›n sistemle çat›flma potansiyellerini en aza indirgemek için geçerlidir. Ayr›ca siyasal fonksiyonlarla da kamu düzeninin sa¤lanmas›, iç ve d›fl politik sürecin düzenli iflletilmesi, ülke içinde yarg› ve cezaevleri düzeninin sistemli çal›flmas› ve kolluk güçlerinin düzenli faaliyetlerini sa¤lamak devletin önemli iflleridir. (Bkz: L. Althusser, ‹deoloji ve Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›, Belge Yay›nlar›.) Ekonomik bak›mdan egemen olan s›n›f›n, genel olarak üretim araçlar›n›n özel mülkiyetine sahip s›n›f›n, siyasi egemenli¤e de sahip olmas› sonucu devletin yöneticisi olmas›, devletin, egemen s›n›f›n, do¤rudan üretimi gerçeklefltiren s›n›fa karfl› bask› arac› olmas›n› sa¤lamaktad›r. “Devlet” diyor Lenin, “bir gücün özel örgütüdür; belirli bir s›n›f›n s›rt›n› yere getirmeye mahsus bir fliddet örgütü.” (Lenin, Devlet ve ‹htilal, s. 35) Tarihi evrimi içinde, köle sahiplerinin elinde köleleri “yere getirmeye” yarayan devlet, burjuvazinin elinde geliflip, güçlenerek proletaryay› ve yoksul köylüleri yere getirmeye yarayan bir örgüt haline gelmifltir. Sistemli bir bask› ve terör arac› olan devletin, kapitalist toplumda en mant›ki biçimi demokratik cumhuriyettir. Bu konuda Lenin flöyle diyor: “Demokratik cumhuriyette ‘zenginlik’in s›n›rs›z gücü daha emin’dir; çünkü art›k, kapitalizmin politik zarf›ndaki kusurlara ba¤›ml› de¤ildir. Demokratik cumhuriyet, kapitalizmin
92
Devrim Yolunda
KURTULUÞ fonksiyonlar›n› yapmalar› gerekli de¤ildi. Onlar ge- de 1848’den sonra bir daha hiç bir flekilde silahlannel oy esas›na dayal› olarak modern demokratik d›r›lmamak üzere silahs›zland›r›ld›. Düzenli orducumhuriyette zenginliklerini çok daha emniyetli lar kuruldu. En demokratik cumhuriyetlerde bile bir biçimde koruyorlard›. Hiç bir de¤ifliklik kapita- bürokrasi ve militarizm dev boyutlara ulaflt›. list devlette mümkün de¤ildi. Proletarya ise s›n›f TEKELC‹ KAP‹TAL‹ZMDE DEVLET bilincine vard›¤› ölçüde kendi partisini kurmak, ba¤›ms›z bir biçimde örgütlenmek hakk›na sahiptir. 19. yüzy›l sonlar›yla 20. yüzy›l bafllar›nda kapiAncak varabilece¤i son nokta kendi gücünü ölçmektir. Genel oy, proletarya için gücünü ölçebilece- talist devletin ifllevinde temel bir de¤iflme olufltu. Bu de¤iflme, kapitalist sistemde gittikçe artan te¤i bir barometreden baflka bir anlam tafl›maz. kellerin biçimlenmesi e¤ilimi ile ba¤›nt›l›yd›. SerDemokratik cumhuriyet bir yandan burjuvazi için "en mant›kl›" devlet biçimidir ama ayn› zaman- best rekabetçi kapitalizm ça¤›nda, nispi liberalizm döneminde burjuva devlet ekonomik hayata müdada demokratik cumhuriyet kapitalizmle çeliflir. Bu hale etmeme (ne var ki, bu “müdahale etmeme” hada "mant›ki" bir çeliflkidir. Çünkü (demokratik li, kapitalist devletin hiçbir döneminde ekonomiye cumhuriyet) zenginle fakiri 'resmen' eflit bir temel üzerine koyar. Bu ekonomik sistemle siyasi üst ya- kay›ts›z kald›¤› anlam›na gelmedi) ilkesini izliyorp› aras›ndaki bir çeliflkidir. Emperyalizmle cumhu- du. Bu kural›n oldukça s›k çi¤nendi¤i bir gerçektir, riyet aras›nda da, serbest rekabetten tekele dönü- ama devletin ekonomik hayattaki genel tavr›, o zamanlar genellikle tüm kapitalist dünyaca benimflümün siyasi özgürlüklerin gerçekleflmesini daha da ‘güçlefltirmesi’ olgusuyla derinleflmifl veya kes- senmifl bir görüfl olan laissez-faire (b›rak›n yaps›nlar) ilkesi taraf›ndan belirleniyordu. Daha sonralakinleflmifl ayn› çeliflkiler vard›r. Serbest rekabetçi kapitalist dönemde üretimde- r› bu yaklafl›m terk edilmeye baflland› ve devlet ekonomik hayata yapt›¤› etkin müdahaleyi, üzeriki ve sermayedeki yo¤unlaflman›n sonucu olarak, banka ve sanayi tekellerinin iç içe girmesi, birlefl- ne düflen en önemli görev saymaya bafllad›. Bu flekilde "ulusal ekonominin lehte geliflmesi"ne, "ulumesiyle ortaya ç›kan finans oligarfli ise devleti en son haddine kadar gelifltirdi. Tarihte misli görül- sun en hayati ç›karlar›n›n korunmas›"na, yani kartel, tröst ve büyük bankac›l›k anonim flirketlerine memifl bir bürokrasi ve askeri güç olufltu. ayr›cal›klar, yüksek tekel kârlar› sa¤layan ayr›caKöleci toplumda yurttafll›k görevleri, örne¤in l›klar yarat›lmas›na devlet coflkuyla katk›da bulunaskerlik görevi en zengin s›n›flar›n, aristokratlar›n göreviydi, daha afla¤› s›n›flar›n kamu görevleri zen- du. Serbest rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizginliklerine göre s›n›rlanmaktayd›. Feodal toplumme dönüflümü, üretimin ve sermayenin yo¤unlaflda kamu görevlerine yurttafllar›n kat›lmas› daha da s›n›rland›. Feodal toplumda bürokrasi bizzat fe- mas›yla bafllar. Yüksek bir yo¤unlaflma düzeyine odallerin elindeydi, feodal ordunun en önemli kesi- var›ld›¤›nda, büyük kapitalist gruplar daha önce mi bizzat feodallerdi. Burjuva demokratik devrim- aralar›nda var olan rekabet sürecini bir yana b›raleri ile birlikte, feodal bürokrasi, feodal ordu y›k›l- karak, rekabetçili¤e göre daha fazla kâr getirecek olan birlikler ve tekeller oluflturma yoluna giderler. d›, ortadan kald›r›ld›. Köylülerin ve burjuvazinin bu en temel iki talebi derhal gerçeklefltirildi. Fe- Bu zorunlu bir e¤ilimdir ve en büyük kapitalistler aras›nda kartel, tröst vb. biçiminde yap›lan anlaflodalizmden kapitalizme geçiflin devrim y›llar›n›n bürokrasisi ve militarizmi geçmiflin feodal toplu- malarla ve birbirleriyle rekabet etmekten kaç›n›larak baflar›l›r. Bu amaçmundan ve gelece¤in la tekel fiyat›n› ve ürekapitalist toplumundan tim politikalar›n› yürüçok farkl›yd›. MilitaDemokratik cumhuriyet bir yandan türler ve belirli bir ürerizm evrensel de¤ildi. burjuvazi i•in "en mantÝklÝ" devtim dal›ndaki daha küBürokrasi genel anlamçük üreticileri, politikada da¤›lm›flt›. Ancak let bi•imidir ama aynÝ zamanda lar›na uymad›klar› takkapitalizmin serbest redemokratik cumhuriyet kapitadirde mutlak bir y›k›mkabetçi ça¤›nda bütün lizmle •elißir. Bu da "mantÝki" bir la tehdit ederek, kendibunlar yeniden yavafl •elißkidir. ‚ŸnkŸ (demokratik lerini izlemeye zorlaryavafl gerçekleflti. Hem cumhuriyet) zenginle fakiri 'reslar. Kapitalist tekelin de daha güçlenmifl olamen' eßit bir temel Ÿzerine koyar. temel geliflme flart› burak gerçekleflti. Güçlü Bu ekonomik sistemle siyasi Ÿst dur. bir kapitalist bürokrasi Böylece, büyük mikdo¤du. Devrime kat›lan yapÝ arasÝndaki bir •elißkidir. tarlarda sermayenin halk y›¤›nlar›, özellikle
93
Devrim Yolunda
KURTULUÞ küçük bir kapitalist grubun elinde toplanmas›yla ekonomik bir iktidar oluflturulmufltur. Kapitalist gruplar tekelci konumlar›n›, yaln›z ekonomik güçlerinden dolay› de¤il, ayn› zamanda politik güçleri ile sa¤larlar. Devletle kapitalistler aras›nda var olan göreli özerk iliflkiye karfl›n, devlet adeta tekelci kapitalistlerin ç›karlar›na çal›flan bir müdahale arac› ve ekonomik hayat›n etkin bir düzenleyicisi biçimine bürünür. Tekelleflme bir ekonomik güce hitap etti¤i gibi ayn› zamanda politik bir güce de hitap etmektedir. Devasa boyutlardaki ekonomik güç ayn› zamanda, kendi bölgesi içindeki tekelci birleflmeleri yabanc› kapitalistlerin rekabetinden, uzak tutmak isteyecektir. Bu ancak devletin siyasal gücünün bu ifl için seferber edilmesiyle olanakl›d›r. Bu himaye yaln›z tekelleflmifl sektörün mallar›n› de¤il, ayn› zamanda tüm ikame mallar›n› da kapsamal›d›r. Kartel, tröst ve büyük bankac›l›k anonim flirketleri gibi kapitalist birleflmeler için tekel flartlar›n› yaratan yaln›z devlet müdahalesidir. Tekelleflme olgusu tekelleflmeyi sa¤layacak uygun devlet müdahalesi olmaks›z›n mümkün de¤ildir. Ulusal devlet, gümrük tarifeleri ve d›fl ticaret düzenlemeleri politikas›, uygun bir ticari sözleflmeler sistemi, emperyalist yay›lmac›l›k politikas›, vb. ile tekelleflme e¤ilimini güçlendirir ve tekelleflmenin koflullar›n› yerine getirir. Yaln›z devletin yapt›¤› böyle müdahaleler, kapitalist birleflmelerin ekonomik gücünü tekel konumuna dönüfltürebilir: Bu konum belirli egemen kapitalist gruplar›n, kârlar›n eflitlenmesi yasas›n›n iflledi¤i serbest rekabetteki kârlar› aflan tekel kârlar›n› güvence alt›na al›r. Tekelci kapitalizm ça¤›nda kapitalist devletin yeni bir görevi, ekonomik hayata do¤rudan müdahale ederek belli kapitalist gruplar için tekelci konumlar yaratmay› üstlenmek ve ard›ndan tekeller için iflletmeye aç›lan alan› geniflletmektir. Bu yeni rolü içinde devlet bu gruplar için, ekonomik hayata müdahaleden do¤an tekel kârlar›n›n yarat›c›s› haline gelir. Di¤er yandan da devletin denetledi¤i co¤rafya ya da yer alt› kaynaklar›n›n fazlal›¤› tekel kârlar›n›n daha da artmas›na olanak sa¤lar. Bu da silahlanman›n art›fl› ve dünya ya da bölgesel savafllar›n ço¤almas› sonucunu do¤uracakt›r. Bununla birlikte, Avrupa'da devlet egemenli¤ini geniflletmek kolay de¤ildir. Bunun için kapitalist devletler, Avrupa d›fl›ndaki bölgeleri, hem sömürgeler, "nüfus alanlar›", ya da baflka biçimlerde (örne¤in; milletler cemiyeti mandaterli¤indeki bölgeler) denetimleri alt›na alma yoluna giderler. Ba¤›ml›, daha zay›f ülkelerin varl›¤› ile, tekelin üstünde iflledi¤i alan, bu ülkeleri uygun ticaret anlaflmalar›na zorlayarak ve politik gücü uluslararas› ekonomik politikan›n bir arac› gibi kullanarak da geniflletilebilir.
Kapitalist emperyalizmin kökleri bunlard›r. (Bkz: R. Hilferding, Finans Kapital, Varflova 1958, bölüm 22-25, s. 636.) Afl›r› tekel kâr› peflinde koflmak, bugünkü kapitalizmin emperyalist niteli¤ini aç›klamak için tümüyle yeterlidir. Tekel konumlar› yaratan ve bunlar› geniflleten devletin ekonomik hayata müdahalesi, kapitalist birleflmelerin sa¤lad›¤› afl›r› tekel kârlar› için kaynakt›r. Fakat tekel için afl›r› kârlar yarat›lmas›, tekel imtiyazlar›ndan nasibini almayan tüm üretim dallar›ndaki kâr düzeyinde, efl zamanl› bir azalmaya neden olur. Serbest rekabet ekonomik hayat›n tüm dallar›nda kâr düzeyini eflitleme e¤ilimindedir. Bu, en kârl› dallara yönelen sermaye ve emek ak›fl›yla sa¤lan›r. Bununla birlikte, tekelin ortaya ç›kmas›yla, eflitlenme durur ve iki kâr düzeyi meydana gelir; tekelleflen üretim sektörlerinde yüksek kâr düzeyi ve tekelleflmemifl dallarda düflük kâr düzeyi. Tekellerin say›s› ne kadar çoksa, afl›r› kârlar› o ölçüde büyük ve tekelleflmemifl üretim dallar›nda da kâr düzeyi o ölçüde düflüktür. Tekelci kapitalizmde devlet yaln›z imtiyazl› kapitalist gruplar için afl›r› kârlar yaratmakla kalmaz, ayn› zamanda tek tek gruplara kârlar›n genel da¤›t›c›s› rolünü de üstlenir. Devlet, ekonomik hayata müdahalesi ile, kapitalistleri iki gruba ay›r›r. Birinci grup ayr›cal›kl› kartel, tröst ve büyük bankac›l›k anonim flirketlerinin maliyecilerinden oluflur. Devlet yapt›¤› müdahale ile onlara önemli miktarda tekel kârlar› sa¤lar. Arta kalanlar, "himaye edilmeyen" üretim dallar›ndaki kapitalistlerden oluflur. Bu daha az flansl› olanlar, daha düflük bir kâr düzeyiyle yetinmek zorundad›rlar ve müdahalesiz o eski iyi günlerin ve laissez-faire'in özlemini çekerler. Ekonomik hayata yapt›¤› müdahalenin niteli¤i ve çap›yla, devlet, kartel ve tröstlere düflen tekel kâr›n›n düzeyini belirler. Bir tekelin yarat›lmas›, yaln›z kapitalistlerin de¤il, ayn› zamanda tüm sosyal s›n›flar›n, dolay›s›yla iflçilerin, köylülerin, küçük burjuvazinin, ayd›nlar›n vb.’nin gelirlerini de etkiler; devlet sosyal gelirin da¤›t›c›s› olur. Bundan dolay›, tekelci kapitalizmde ekonomik çat›flmalar›n tümü kendili¤inden politik çat›flmalar haline gelir. Tekelci kapitalizm, ekonomik hayatta devletin merkez oldu¤u bir kar›flma politikas›n› içerir. Asl›nda serbest rekabetçi dönemde, ya da emperyalist dönemde hemen her zaman devlet ekonomiyle iç içedir ve bu onun esas fonksiyonlar›ndan birisidir. Müdahale faaliyetleriyle devlet baz›lar› için tekel kârlar› yarat›rken, di¤erlerinin kâr›n› düflürür ve tüm sosyal gelirin da¤›l›m›n› denetler. Bu, s›n›f karakteri gittikçe daha çok aç›kl›k kazanan kapitalist
94
Devrim Yolunda
KURTULUÞ devlette temelden bir de¤iflikli¤e yol açar. bafllayacakt›r ve bunu biraz da di¤er kapitalist Serbest rekabetçi kapitalizm ça¤›ndaki burjuva fraksiyonlara ve di¤er s›n›flara karfl› yapacakt›r. devlet de flüphesiz bir s›n›f devleti idi, ama s›n›f kaÇa¤dafl devlet gitgide, toplumun tüm burjuva rakterinde farkl›l›k gösteriyordu. Devletin, mülki- tabakalar›n›n ortak temsilcisi olmaktan ç›kar, gityetin güvenli¤i, para sistemi, haberleflme vb. gibi tikçe daha çok kapitalist tekellerin bir arac› haline kapitalist ekonominin genel flartlar›n› korumakla gelir. Devlet politikas› gittikçe artan bir derecede, s›n›rl› oldu¤u liberalizm ça¤›nda, devletin s›n›f ka- onlar›n ç›karlar› taraf›ndan belirlenir. "Amerika'da rakteri hemen belli olmuyordu. Bu yaln›z devletin devletin mi tröstleri denetlemede, yoksa tröstlerin iflçi s›n›f› ile iliflkisinde görülüyordu, toplumun tüm mi devleti denetlemede baflar›l› olaca¤›n›n hâlâ ceburjuva tabakas›yla ve toprak sahipleriyle iliflki- vaps›z kalan bir soru oldu¤unu söylemek abartma sinde ise devlet, tüm kapitalist s›n›flara ve toprak olmayacak. sahiplerine eflit derecede hizmet ediyordu. Özel Toplumdaki di¤er burjuva tabakalar›n›n ç›karmülkiyetin, haberleflmenin, para sisteminin ve ka- lar› gitgide, ça¤dafl devletçe ancak tekel hükümdarpitalist sistemin tüm di¤er genel flartlar›n›n bekçi- lar›n›n ç›karlar›yla ters düflmedi¤i sürece temsil li¤inin yap›lmas› ve devletin ekonomik hayata mü- edilir. Tekelci kapitalizm döneminde zor ayg›t› devdahale ederek, kapitalistlerin ekonomik faaliyetle- let, yaln›z iflçi s›n›f›na karfl› yönelmez, tekelci serrini engellememesi gerekti¤i düflüncesi gerçekten mayenin özel bir organ› olarak, gittikçe daha çok basitti. Bundan dolay› laissez-faire koflullar› içinde, genifl burjuva tabakalar›n›n etkisinden kurtulur. kapitalistler kendilerini ekonomik faaliyetlerle s›- Devletin toplumsal niteli¤indeki bu dönüflüm, ten›rlayarak, devlet yönetimini isteyerek eski aris- kelci kapitalizmle oldu¤u kadar emperyalizmle de tokrasiye ve meslekten politikac›lara b›rakt›lar. yak›ndan iliflkilidir. Kapitalist birleflmelere kârl› Tekelci kapitalizmde ise durum farkl›d›r. Devle- tekelci konumlar yaratmak amac›yla devletçe yap›tin ekonomik hayata do¤rudan müdahalesi (güm- lan ekonomik müdahale, ancak belirli kapitalist rükler, ticaret ve sömürge politikalar› vb.) büyük gruplar devlet ayg›t› üzerinde kararl› bir etkinlik sermayeye sa¤lanan tekel kârlar›n›n kayna¤›d›r. kurmay› becerdi¤i ve bu müdahaleye karfl› ç›kan Her özel kapitalist gruba düflen kâr düzeyini, dev- di¤er kapitalist gruplar›n etkinli¤i felce u¤rat›ld›¤› let yapt›¤› müdahale ile (ki bu müdahaleleri devlet an mümkündür. Bununla birlikte kapitalist oligarkendi bafl›na de¤il, en güçlü tekellerin ç›karlar› fli, devlet ayg›t›n›n do¤rudan denetimini tek bafl›na do¤rultusunda ve kimi zaman da kimi di¤er kapita- elde etmeye çal›fl›rken, gitgide böyle bir denetimi listlerle çeliflki yaflamak ad›na yapar) düzenler. So- daha zor k›lan önemli bir engelle karfl›lafl›r. Bu ennuçta, tekelci birleflmelerin bafl›nda bulunan oli- gel siyasal demokrasidir. garfli, devlet yönetimini baflka bir toplumsal tabaBüyük kapitalistlerin ekonomik gücü, kamukan›n eline b›rakmaya raz› olamaz. Gerçekten, te- oyunu etkileyen tüm araçlar›n denetimine el koykel kârlar›n›n düzeyi ve geniflli¤i ve hatta bu kârla- malar›n› sa¤lar. Kendi s›n›f ç›kar›n› ulusal ç›kar k›r›n tüm varl›¤›, devletin tekelci kapitalist oligarfli- l›¤› ve milliyetçilik örtüsü alt›nda gizleyen tekelci nin arzular›n› yerine getirmeye haz›r olufluna ba¤- oligarfli nüfusun genifl kesimlerinin deste¤ini kazal›d›r. Bu oligarfli tüm devlet ayg›t›n› do¤rudan, tek n›r. Ulusal ç›karlar›m›z söylemi ile yüksek gümbafl›na kendi denetimine almay› amaçlar. Parla- rükler konur, emperyalist müdahaleler için haz›rmentoda kendileri oturur, devlet kurumlar›nda l›klar yap›l›r; güçsüz uluslar iflgal edilir ve ba¤›ml› mevkiler ele geçirir ya k›l›n›r, tekeller yeni söda oralara temsilcilerimürü alanlar› elde Emperyalist •aÛda bŸrokrasi ve milini yollar, politikada faal ederler. Kendi emrindeolurlar. Fakat, devletin ki araçlarla kamuoyu tarizm evrensel hale gelir. Bšylece kapitalist yap›s›n› anaoluflturan kapitalist teburjuva demokratik devrimleriliz etmek için bu örnekkelci oligarfli, zamanla nin temel talepleri geri itilmiß lere gerek de yoktur, devleti adeta “kendi aleolur. Emperyalizmin siyasi gericikapitalist devlet zaten ti" haline döndürür. AnliÛi bu anlamda da ger•ekleßir. Bikapitalizmle do¤muflcak, tekelin gücü büyürinci emperyalist paylaßÝm savaßÝ tur ve baflka flans› yokdü¤ü ölçüde, yaratt›¤› tekelci kapitalizmin tekelci devlet tur. Ancak kapitalistleyük nüfusun genifl kekapitalizmine dšnŸßŸmŸnŸ bŸrin özel bir fraksiyonu simleri taraf›ndan gitolarak tekelci oligarfli, tikçe daha fliddetli hisyŸk šl•Ÿde hÝzlandÝrdÝ. Finans di¤er fraksiyonlara karsedilir. Bunu hisseden oligarßisi giderek daha yoÛun bir fl› zaman içinde devleti yaln›z iflçi s›n›f› de¤ilbi•imde devlete egemen oldu. daha çok ele geçirmeye dir; ayn› zamanda köy-
95
Devrim Yolunda
KURTULUÞ lülük, afla¤› ve orta burjuvazi ve ayd›nlar da hisseder bu yükü. Emperyalist kapitalist ülkelerde tekelin geliflmesi ilerledi¤i ölçüde emperyalist yay›lma da daha zor bir hale gelir, çünkü bu yay›lma di¤er kapitalist devletlerin büyüyen direnciyle karfl›lafl›r. Emperyalist yay›lman›n maliyeti gittikçe daha çok artar ve bu maliyetin yükü de genifl y›¤›nlara düfler. S›n›f çeliflkileri daha keskin ve daha tehlikeli bir hal al›r. Kapitalist oligarfli ile iflçi s›n›f› aras›ndaki çeliflki keskinleflir. Ama halk›n di¤er tabakalar› -köylülük, küçük burjuvazi ve hatta ayd›nlar›n bir bölümü de- tekelci kapitalist oligarfli ile olan çeliflkilerinin fark›na var›rlar. Kapitalist tekeller taraf›ndan omuzlar›na zorla yüklenen tekel fiyatlar›n›n yüküne karfl› baflkald›r›rlar ve iflçi s›n›f› hareketine yak›nlafl›rlar.
yalizm sadece ekonomik devrimle alt edilir. En "ideali" bile olsa demokratik dönüflümlerle alt edilemez. Fakat demokrasi için mücadelenin okulundan geçmemifl bir proletarya ekonomik devrimini yapamaz." Sonuç olarak, burjuva demokratik devrimlerini izleyen tarihi süreçte, "en mant›ksal" biçimini burjuva demokratik cumhuriyette bulan, (ama buna ra¤men burjuva demokratik cumhuriyetin kapitalizm üzerinde yükselmesi mümkün olan devlet biçimlerinden sadece bir tanesi oldu¤u ve cumhuriyetle kapitalizm aras›nda ayn› zamanda "mant›ksal" bir çeliflkinin de var oldu¤u bir an için dahi unutulmamal›d›r) kapitalizm, serbest rekabetçi dönem boyunca, feodalizmi tam anlam›yla tasfiye edip, devlet ayg›t›n› alabildi¤ine güçlendirip, 1. Emperyalist paylafl›m savafl›n›n ard›ndan da tekelci devlet kapitalizmine dönüflüp, finans oligarflisi ile evrenselleflmifl militarizm ve bürokrasinin iç içe geçmesi ile siyasi olarak gericileflmifl ve genel olarak ve tüm demokrasinin düflman› olmufltur. Ve ayn› anda da emperyalizm kitleler aras›ndaki demokratik bilinci de gelifltirmektedir zira çeliflki uzlaflmaz bir hale gelmifltir. Kurumlaflm›fl bask› arac›, özel silahl› güçleri ve bunun maddi ekleriyle ezilen s›n›fa karfl› egemen s›n›f›n koruyucusu olan devletin ele geçirilmesi proletarya devrimlerine kadar tüm devrimlerin siyasi hedefiydi. Tüm devrimlerden sonra yeni egemen s›n›f devlet mekanizmas›n› çal›flan emekçi s›n›flara karfl› kullanmaya devam etmifltir. Proletarya devriminin ise devleti ele geçirip gelifltirmesi söz konusu de¤ildir. Burjuvazinin s›n›fsal diktatörlü¤üne son vererek devleti ele geçiren proletaryan›n görevi bu devlet mekanizmas›n› tahrip etmektir. Y›kmak ve yerine tam anlam› ile devlet olmayan yeni bir mekanizma kurmakt›r. Bu yeni tipten bir devlet olacakt›r ve kelime anlam› ile devletin fonksiyonlar› d›fl›nda fonksiyonlara sahip olacakt›r. Esas görevi s›n›fs›z topluma geçiflle birlikte kendisini yok etmek, sönüp gitmektir. Devletin tarihi evrimi flöyle olacakt›r: devletsizlikten köleci devlete, köleci devletten feodal devlete, feodal devletten kapitalist devlete, oradan da sosyalist devlete ve devletsizli¤e. Proletaryan›n devleti de bir diktatörlük olacakt›r: proletaryan›n diktatörlü¤ü. "Toplum 'herkesten yetene¤ine göre, herkese yetene¤ine göre' ilkesini gerçeklefltirmifl olaca¤› zaman, yani, insanlar, yeteneklerine göre isteye isteye çal›flacak kadar toplum halinde yaflaman›n temel kurallar›na uymaya al›flacaklar›, çal›flmalar›n›n bunu sa¤layacak kadar üretken bir hale gelece¤i zaman, devlet tamamen ortadan kalkacakt›r."
* Emperyalist ça¤da bürokrasi ve militarizm evrensel hale gelir. Böylece burjuva demokratik devrimlerinin temel talepleri geri itilmifl olur. Emperyalizmin siyasi gericili¤i bu anlamda da gerçekleflir. Birinci emperyalist paylafl›m savafl› tekelci kapitalizmin tekelci devlet kapitalizmine dönüflümünü büyük ölçüde h›zland›rd›. Finans oligarflisi giderek daha yo¤un bir biçimde devlete egemen oldu. Böylelikle devletin emekçi kitleler üzerindeki bask›s› alabildi¤ine artt›. “Bu yeni ekonominin, tekelci kapitalizmin (emperyalizm tekelci kapitalizmdir) siyasi üst yap›s› demokrasiden siyasi gericili¤e de¤iflimdir. Demokrasi serbest rekabete tekabül eder. Siyasi gericilik tekele tekabül eder. Rudolf Hilferding, Finans Kapital kitab›nda hakl› olarak ‘finans kapital hakimiyet için çal›fl›r, özgürlük için de¤il’ demektedir... Emperyalizm hem d›fl hem de iç siyasette demokrasiyi y›kmaya do¤ru, gericili¤e do¤ru mücadele eder. Bu anlamda emperyalizm söz götürmez bir biçimde genel olarak demokrasinin, bütün demokrasinin ‘inkar›’d›r.” “Ancak, emperyalizm bir yandan siyasi gericili¤i getirirken, demokrasiyi, genel olarak demokrasiyi ortadan kald›r›rken, “kapitalizmin geliflmesini ve halk kitleleri içinde demokratik e¤ilimlerin büyümesini durduramaz. Aksine, onlar›n demokratik özlemleriyle tröstlerin anti-demokratik e¤ilimleri aras›ndaki antagonizmay› fliddetlendirir." "Genel olarak kapitalizm ve özel olarak emperyalizm -kapitalizmin ayn› zamanda kitleler içindeki demokratik soluklar› oluflturmas›na, demokratik kurumlar› yaratmas›na, emperyalizmin demokrasiyi inkar› ve demokrasi için çabalayan kitleler aras›nda uzlaflmazl›¤› fliddetlendirmesine ra¤men, demokrasiyi bir tasvire, hayalete çevirir. Kapitalizm ve emper-
96