G † N L E R Ü N
T O R T U S U
…ZEL SAVAÞ AHTAPOTU VARLIÚINI S†RD†R†YOR
u memleketteki milliyetçi vatanperver zevaB t›n kalbinde bir Polat Alemdar yatar. Bir gün Kurtlar Vadisi gibi bir senaryo içinden, gerçek
yor. Bu vatanperver tosuncuklar›n geçmiflleri, Sovyet tehdidine karfl› sözde bir mukavemet örgütlemek için CIA taraf›ndan kurdurulmufl ve bu tehdidi bertaraf etmek için bu ülkede Çorum, Marafl katliamlar›n› gerçeklefltirmifl, yüzlerce ayd›n›, bilim insan›n› katletmifl Türk gladiosuna dayan›r. Tosuncuklar, ta oradan vurmak k›rmak konusunda talimlidirler. Sovyet tehdidinin kalkmas›n›n ard›ndan ise Kürtlere karfl› sürdürülen sömürgeci kirli savafl›n hemen her kademesinde yer alan, katleden, asan, kesen, d›flk› yediren ve tüm bunlar› vatanperverlik ad›na yapanlard›r bunlar. Bunlar özel savafl ahtapotunun kollar›ndan biridir. Daha birçok kolu vard›r ve bu kollar yerli yerinde durmaktad›r. Örgütün 2009’da bir darbenin ortam›n› haz›rlayacak provokatif ve sansasyonel eylem haz›rl›klar› içinde oldu¤una dair haberlerin servis edilmesi, kimi kesimlerde ucu derin devlete dokunacak bir temizlik harekat›na giriflildi¤i alg›s›na yol açsa da, devletin k›smen denetim d›fl›na ç›km›fl ve belki de önümüzdeki dönemde izlenmek istenen hatta uyumsuz olaca¤› tespit edilmifl belirli bir kadroyu tasfiyesi söz konusudur. Bu tasfiye egemenler aras› bir çat›flman›n de¤il, bir uzlaflman›n sonucu olarak gerçeklefltirilmifltir. Bunun do¤al sonucu olarak da, buzda¤›n›n görünen k›sm›ndan daha fazlas›n› “görmemize” izin vermeyeceklerdir. Büyükan›t’›n ‘iyi çocuklar›’ görevlerine döndürülmüflken, Susurluk’un üzeri örtülmüflken, 12 yafl›ndaki U¤ur Kaymaz’› kurfluna dizenler suçsuz bulunmuflken, Hrant Dink cinayetinin sorumlulu¤u bütün ba¤lant›lar›n üstü örtülmeye çal›fl›larak birkaç kifliyle s›n›rlanmaya çal›fl›-
hayat› ad›mlamak isteyen birçok silahflör-mafya-tetikçi-çete bozuntusu dolafl›r her gün flehrin sokaklar›nda. Hainler bulunacak ve gözlerinin yafl›na bak›lmaks›z›n imha edilecektir. Daha önce yüzlercesinin imha edildi¤i gibi… 2007 Haziran’›nda Ümraniye’de bir evde bombalar, TNT kal›plar› ve fünyelerin ele geçirilmesiyle bafllayan süreç 22 Ocak Sal› sabah› 6 ayr› ilde eflanl› ev bask›nlar›yla Ergenekon çetesinin önde gelen isimlerinin gözalt›na al›nmas›yla yeni bir evreye girdi. Orduda, Emniyette, M‹T’te üyeleri oldu¤u anlafl›lan Ergenekon örgütünün a¤›rl›kl› olarak emekli askerler ve avukatlardan oluflan “sivil” kanad›yla s›n›rl› tutulan operasyon, kamuoyunun genifl kesimlerinde baz› kirli ve gizli iliflkilerin a盤a ç›kart›labilece¤i beklentisine yol açt›. Örgütün, örne¤in Cumhuriyet gazetesine at›lan bombalar ya da Ankara’da çok katl› otoparkta ele geçirilen ve PKK’nin üzerine y›k›lmak istenen TNT yüklü minibüs gibi, siyasi faturas› baflka kesimlere kesilecek türden provokatif sald›r› eylemleriyle ba¤lant›land›r›lmas›, öte yandan ‘devletin yeniden yap›lanmas› üzerine’ hedeflenen siyasi hat üzerinde örne¤in 301 duruflmalar›nda sergilenen faflist sald›rganl›klara da imza atmas›, nas›l bir olguyla karfl› karfl›ya oldu¤umuz konusunda yeterli ipuçlar›n› vermektedir. Atabeyler, Sauna, Ergenekon ve daha niceleri. Bu çetelerin hemen hiçbiri “müteflebbis” ruhlu bir “vatanperverin” ‘yahu benim de bir çetem olsun benim neyim eksik?’ demesi ile var olmu-
3
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ve geleneksel araçlarla yürüttü¤ü inkar ve imha politikalar›n›n ulusal-ölçekte sürdürülmesiyle yetinebilmesi imkans›zlaflt›. Bombard›man, Türkiye’nin, ABD emperyalizmiyle ve ‹srail siyonizmiyle iflbirli¤i içinde, Güney Kürdistan ve Kerkük üzerinde nüfuz elde etme ve bölgede hegemonya kurma politikas›n›n arac› olarak görülmektedir. Türkiye Kürt sorununa askeri “çözümünü”, art›k ancak ABD’nin Büyük Ortado¤u Projesinde aktif özne olarak yer alarak dayatabilecektir. Geçen bahardan itibaren s›n›ra orant›s›z bir askeri güç y›¤m›fl olan Türkiye’nin, bombard›mana bafllamas›n›n hemen ard›ndan, s›cak takip gerekçesiyle 300 kadar askerinin s›n›r› geçmesi, ertesi gün çekilmifl de olsa, bafllang›çta güvenlik fleridi olarak bir askeri iflgale kalk›flma niyetinin aç›k göstergesidir. Türkiye h›zla baflka ülke topraklar›n› iflgal ve ilhak› kendince meflrulaflt›ran bir politik atmosfere sürüklenmektedir. K›sa bir zaman dilimi içine s›¤d›r›lan baflbakan, genelkurmay baflkan›, ikinci baflkan› ve M‹T müsteflar› ile ABD d›fliflleri bakan›, ABD’nin Irak özel temsilcisi vb.’nin Ba¤datLondra-Washington-Ankara-Güney Kürdistan ziyaret trafiklerine, bas›nda güneye yönelik bir kara operasyonu haz›rl›klar›n›n h›zland›¤› yorumlar›n›n yer almas› efllik etti. KCK yürütme konseyi baflkan› Murat Karay›lan baharla birlikte bir kara operasyonunun yüksek bir ihtimal oldu¤unu, Türkiye’nin siyasi, diplomatik ve askeri haz›rl›klar› yapmakta oldu¤unu aç›klad›. Türkiye Kürt sorununda çözümsüzlük politikas›n› askeri araçlarla sürdürme konusunda kararl› ve hem bir iç savafl hem de bölgesel savafl tehlikesi karfl›s›nda da haz›rl›kl› bir çizgi izlemektedir. Egemenler kararl› ve haz›rl›kl›d›r, ABD kararl› ve haz›rl›kl›d›r, IMF kararl› ve haz›rl›kl›d›r, AKP’si, TSK’s›, M‹T’i, J‹TEM’i kararl› ve haz›rl›kl›d›r. Mazlumla zalim, ezenle ezilenler aras›nda fliddetli bir kap›flma kaç›n›lmazd›r. Bu karanl›k tabloda Türkiye halklar›na ve Kürt halk›na yan yana gelmek, enternasyonal ba¤lar› güçlendirmek, iflçi s›n›f›n›n ve ezilen halklar›n kurtulufl umudunu kuvveden fiile geçirmek ve “davetleri kabulümüzdür” demek düflmektedir.
l›rken Veli Küçük’leri bugünlere getirenlerin ortaya ç›kar›labilece¤ini ummak son aylarda giderek naifleflen bir liberal iyimserli¤e tekabül edebilir ancak. Üç befl hapis cezas› ile bu süreç kapanacakt›r. Susurluk, Kaymazlar, fiemdinli soruflturmalar›nda oldu¤u gibi, soruflturmalar sonuçsuz kalacakt›r. Deliller bir anda kaybolacakt›r. Çünkü Kürtlere karfl› mücadele eden oligarflik sistemin bu nevi yap›lara ihtiyac› vard›r. Kimse hak hukuk vb.den bahsetmesin. Ez cümle özel savafl ahtapotu varl›¤›n› sürdürmektedir, o nedenle çeteler varl›klar›n› sürdüreceklerdir. Kürt sorunu tüm çözümsüzlü¤üyle ortada durmaktad›r. Yani yak›lacak y›k›lacak daha çok yer, vurulacak öldürülecek daha çok insan vard›r. Bütün göstergeler 4 May›s Dolmabahçe ve 5 Kas›m Beyaz Saray mutabakatlar›n›n bir gere¤i olarak devletin kendi sökü¤ünü kendi k›sa ipiyle dikmeye kalk›flt›¤›n› göstermektedir. Kürt sorununda ABD-AKP-TSK uzlaflmas›yla girilen yeni dönemin gerekleri yerine getirilmekte, bu uzlaflmaya s›¤mayacak uyumsuz kesimler tasfiye edilmektedir. Türban tart›flmalar›n›n geldi¤i boyut ve baflörtüsüne tan›nan serbesti böyle bir uzlaflman›n sonuçlar›ndand›r. SK Ekim ay›nda meclisten geçirilen s›n›r T ötesi operasyona izin veren tezkereye dayanarak, Aral›k ve Ocak aylar›nda Kuzey Irak’ta Kandil bölgesindeki köyleri bombalad› ve belirli aral›klarla ‹srail’den kiralanan Heron keflif uçaklar›yla istihbarat topluyor. Güneydeki PKK kamplar›n›n TSK taraf›ndan bombalanmas›, ABD, AB, ‹ran, Suriye, Irak ve Kürt Federe Yönetimlerinin aç›k ya da örtük, gönüllü ya da zoraki onay›yla gerçeklefltirilmektedir. 5 Kas›m’daki Bush-Erdo¤an görüflmesinde, ABD’nin bu onay› karfl›l›¤›nda, Türkiye’nin, ABD’nin bölgeye iliflkin planlar› çerçevesinde baz› yükümlülüklerin alt›na sokuldu¤u art›k herkesçe kabul edilmektedir. Oligarfli, kendi savafl›na ABD’nin onay vermesi karfl›l›¤›nda, ABD’nin geniflletilmifl Ortado¤u savafl›na Türkiye’yi eklemleyerek hem Türkiye halklar›na hem bölge halklar›na karfl› suç ifllemektedir. Özellikle ABD’nin Irak’› iflgalinin ard›ndan özerk Kürt yönetiminin oluflmas›yla, Türkiye kendi Kürt sorununun asl›nda bölgesel bir sorun oldu¤u gerçe¤iyle yüzleflmek zorunda kald›
YAYIN KURULU
4
ÜÞ‚Ü SINIFININ VE EZÜLEN HALKLARIN KURTULUÞU ULUSAL DEÚÜL ULUSLARARASI BÜR DAVADIR RIDVAN TURAN
endilerini nas›l nitelerlerse nitelesinler Türkiye sosyalist hareketinin önemli bir k›sm›n›n milliyetçi bir damardan beslendi¤i gerçekliktir. Lafa geldi¤inde enternasyonalizm kimsenin bir di¤erine b›rakaca¤› bir de¤er olmasa da, iflin pratik yan› pek böyle olmaz. Özellikle son y›llarda dünyada ve ülkede milliyetçili¤in kat etti¤i mesafe dikkate al›n›rsa bu etkilenmenin nedenleri daha aç›k görülür. Kendini marksist temeller üzerine kurdu¤unu iddia eden, iflçi s›n›f› sosyalizminden bahseden ve enternasyonalizmi önemsedi¤ini söyleyen hareketlerin ideolojik politik savunma duvarlar› s›kl›kla milliyetçilik taraf›ndan delinir. Sosyalist hareketin büyük ço¤unlu¤u milliyetçilikten etkilenmifltir ama kimi hareketlerin milliyetçilikle iliflkilerini “etkilenme” kavram›yla izah etmek olanaks›zd›r. Zira bu hareketlerin bir k›sm› gerçekte milliyetçili¤in, ulusalc›l›¤›n içine do¤mufllard›r. Kimi sol tandansl› anlay›fllar aç›s›ndan zaten mesele ulusal s›n›rlarla “s›n›rland›r›lm›fl” bir sosyalizme ulaflmakt›r. Sosyalizm bir defa ulusal s›n›rlar›n içine hapsedilmeye çal›fl›l›rsa esasen ortada sosyalizme ait hiçbir de¤er, kazan›m vb kalmaz. Bu tür hareketler kendilerini nas›l nitelerlerse nitelesinler, iflçi s›n›f› sosyalizminin d›fl›nda kalacaklard›r. Bunlar› sol, sosyalist görmek çok derin bir hata olacakt›r. Sosyalist hareketi derinden etkileyen ulusalc› e¤ilimler marksistleninist teoriye derin bir yabanc›l›ktan kaynak al›r. Bu yabanc›l›¤›n en fazla göze çarpt›¤› mesele enternasyonalizmdir. Enternasyonalizm meselesi kavranamadan politik düzeyde marksizme ait herhangi birfleyin do¤ru kavranmas›,
hayata geçirilmesi olanakl› de¤ildir. Enternasyonalizm meselesi marksizm-leninizmde adeta bir kilit tafl› görevi görür, kilit tafl› olmadan kubbenin, marksist bütünselli¤in ayakta kalmas› olanakl› de¤ildir. Bu nedenle enternasyonalizm yoksa marksizm-leninizm de yoktur. Bu durum, ülke somutunda en yak›c› sorun olan Kürt sorununa yaklafl›m nedeniyle yeniden yeniden üretilmekte ve günlük politikay› belirlemektedir. Marksizmin kurucular› birçok metinde ve söylemlerinde enternasyonalizmin önemine vurgular yapm›fllard›. Manifesto, '‹flçilerin vatan› yoktur,' diyordu. Bu tarif co¤rafi de¤il siyasi bir tarifti. Burjuvazinin siyasal s›n›rlar›na ve ulus devlet aldatmacas›na bakmaks›z›n iflçilerin bütün dünya üzerinde s›n›fsal bir kardefllik ba¤›yla ba¤l›l›¤›n› anlat›yor ve dayan›flman›n s›n›rlar ötesi niteli¤inden bahsediyordu. Enternasyonalizme ait di¤er önemli fliar “Bütün ülkelerin iflçileri, birleflin!” fliar›yd›. Marx'›n önderlik etti¤i I. Enternasyonal'in tüzü¤ü, “Eme¤in kurtuluflunun, ne yerel ne de ulusal, fakat modern toplumun varoldu¤u bütün ülkeleri kapsayan ve çözümü, en ileri ülkelerin pratik ve teorik iflbirli¤ine dayanan sosyal bir mesele oldu¤unu” belirtiyordu. ‹flçi s›n›f› devrimi uluslararas› bir niteli¤e sahip olmak zorundayd›. Sermayenin enternasyonal bir yap›ya sahip oldu¤u dönemde, onunla mücadelenin de enternasyonal olmas› bir zorunluluktu. Ulusal s›n›rlar içinde kalan bir devrimin yaflam bulmas› olanakl› olmad›¤› gibi gerekli de de¤ildi. Sosyalist mücadele zaten do¤as› gere¤i burjuvazinin tüm hukukunu, mekanizmalar›n›
K
5
Devrim Yolunda
KURTULUÞ derme ve kölecilik yanl›s› güneye yard›m etme yöneliminden vaz geçmek zorunda kald›. ‹flçi s›n›f› belki bu yönelime karfl› ç›kmam›fl olsa idi pamuk sanayisinin canlanmas› neticesinde görece bir refaha sahip olabilecekti. Fakat bunun sonunda kölecilik devam edecekti. ABD’nin kuzeyindeki halklar da ‹ngiliz iflçi s›n›f›n›n bu tutumuna, gemiler dolusu erzak› onlara göndererek karfl›l›k verdiler. ‹flçilerin bu eylemi, o andaki kendi iktisadi ç›karlar›na ayk›r›yd› ve Marx’›n 9 Nisan 1863’te Engels’e yazm›fl oldu¤u gibi, iflçi s›n›f› tarihinde "neredeyse hiç emsali olmayan bir hareketti". ‹flte Birinci Enternasyonal, böylesine güçlü ve devrimci bir zeminden, uluslararas› iflçi dayan›flmas› zemininden, böyle flanl› tarihsel bir eylem sonras›nda do¤uyordu. Avrupa iflçileri benzer tutumlar›, ‹talya ve Polonya kurtulufl mücadelelerine destek vererek sürdürmüfllerdi. Bu ve daha birçok deneyim enternasyonalizmin ne olup ne olmad›¤›n›, marksizmle iliflkisinin ne oldu¤unu çok aç›k bir biçimde gözler önüne sermifltir. Marx di¤er yandan uluslararas› kapitalist sömürünün, sömürge uluslar› ne hale getirdi¤iyle de ilgilenmifl, bu konuda önemli gözlemler yapm›flt›. Enternasyonal fikrini ayn› zamanda sömürge uluslar›n durumlar› ve kurtulufllar›n›n yolu üzerine yapt›¤› gözlem ve analizler üzerine kurmufl oldu. Ba¤›ml› uluslar›n yeralt›, yerüstü kaynaklar›, insan kaynaklar› sömürgeci devletler taraf›ndan sömürülmekteydi. Sömürülen ulus giderek daha da ba¤›ml›lafl›yor, iç ya da d›fl tüm politikalar› uluslararas› kapitalizmce belirleniyordu. Bu iliflki biçimi, bir yandan ezilen ulusu kölelefltirirken, di¤er yandan ezenin de bu ezme eylemine göre flekillenmesine neden olmaktayd›. Ezen güç kendi kamusal hayat›n›, yasalar›n›, s›n›f iliflkilerini bu iliflkiye göre düzenlemek zorunda kalacakt›. Ezen ulusun iflçi s›n›f› da bu sömürüden pay al›yor, yarat›lan iflçi aristokrasisi ile s›n›f›n birli¤i bozuluyordu. Demokratik hak ve özgürlükler ayn› paralelde tasfiye ediliyordu. Marx 1881’de Vera Zasuliç’e mektubunun üçüncü tasla¤›nda, Hindistan’da "komünal toprak sahipli¤inin bast›r›lmas›, ‹ngiliz vandalizminin yerli halk› ileriye de¤il de geriye götüren bir eyleminden baflka bir fley de¤ildir" demekteydi. Yine ayn› dönemde yaz›lm›fl bir mektupta Marx,
vurup parçalayacakt› tabi vurup parçalayaca¤› fleylerin bafl›nda burjuvazinin o çok önemsedi¤i siyasi s›n›rlar› ve ulusal de¤erleri de olmak zorundayd›. Yaflam›n geneline iliflkin bir de¤ifltirme ve dönüfltürme kavgas›n›n burjuvazinin s›n›rlar›yla s›n›rland›r›lmas› zaten anlaml› de¤ildi. Marksizmin kurucular› bu görüfllerini somut olgulara dayand›rmaktayd›lar.1848 Frans›z devrimi için Marx, “derhal ulusal alandan ayr›lmak ve 19. yüzy›l›n toplumsal devriminin üstün gelebilece¤i tek alan›, Avrupa alan›n› ele geçirmek zorunda olacakt›r.” tespitini yapmaktayd›. ( Fransa'da S›n›f Savafl›mlar› , Sol y., 1988, s. 68) bu tespit aç›k bir biçimde devrimin uluslararas›laflt›r›lmas›n›n gere¤ine vurgu yap›yordu. Marx ve Engels, enternasyonalizmin önemine vurgu yapt›klar› di¤er bir tespitlerinde komünün yenilmesini, Avrupan›n di¤er merkezlerinde ayaklanmalar›n olmay›fl›na ba¤l›yorlard›. “Yüce Paris Komünü örne¤inin bize ö¤retti¤i gibi, devrim dayan›flmay› gerektirir. Paris proletaryas›n›n bu güçlü ayaklanmas›, Berlin, Madrid, vs. gibi merkezlerde efl büyüklükte devrimci hareketler do¤mad›¤› için baflar›s›zl›¤a u¤ram›flt›r.” (Marx-Engels, Örgütlenme Meselesi, Ekim y., 1990, s.177.)
Uluslararas› iflçi s›n›f›n›n dayan›flmas›na verdi¤i önem ve biçti¤i misyon, Marx’› enternasyonal örgütlenmesini kurmaya yönlendirdi. Marx’›n enternasyonal anlay›fl›n›n en önemli tarihsel kökenlerinden birisi Amerikan ‹ç Savafl›n›n yol açt›¤› büyük pamuk k›tl›¤›n›n etkisidir. Amerika’da iç savafl›n bafllam›fl olmas›, Britanya tekstil endüstrisini bir hammadde k›tl›¤›yla karfl› karfl›ya b›rakt›. Britanya’ya ithal edilen ham pamu¤un yaklafl›k yüzde 80’i Birleflik Devletlerden geliyordu. Savafl nedeniyle gelen pamu¤un kesintiye u¤ramas› yeterli sto¤a sahip olmayan sanayi kesimleri üzerinde ciddi bir flok etkisi yaratm›flt›. Bu etki nedeniyle Lancashire pamuk endüstrisinde tam gün istihdam, bir y›l içinde yar›dan fazla düfltü. ‹ngiliz iflçi s›n›f› bu dönemde Manchester’dan Londra’ya kadar art arda yapt›klar› mitinglerle ingiltere egemenlerinin köleci güneye verdi¤i aktif deste¤e karfl› muhalefet örgütlemifllerdi. ‹ngiliz egemen s›n›flar› bu direnifl sayesinde Amerikan ‹ç Savafl›na askeri güç gön6
Devrim Yolunda
KURTULUÞ "Hindistan’da, Britanya hükümeti için, genel bir patlama de¤ilse, ciddi sorunlar kap›da. ‹ngilizlerin onlardan kira biçiminde, Hintlilere faydas› olmayan demiryollar›n›n kâr pay› olarak, asker ve sivil memurlar›n emeklilik maafllar› için, Afganistan ve di¤er savafllar için vb. y›ll›k olarak ald›klar› -onlardan herhangi bir karfl›l›k olmaks›z›n ve Hindistan içinde y›ll›k olarak kendilerine mal ettiklerinden tamamen ayr› olarak ald›klar›ndan, sadece Hintlilerin bedavadan ve y›ll›k olarak ‹ngiltere’ye gönderdikleri metalar›n de¤erinden bahsederek-, bu, Hindistan’›n 60 milyon tar›m ve sanayi emekçisinin toplam gelirinden daha fazlad›r! Bu bir kanama sürecidir, hem de fliddetli! [Hindistan’da] k›tl›k y›llar› birbirini koval›yor ve flimdiye kadar Avrupa’da hiç akla gelmedik boyutlarda!" demektedir.
yuldular ve süren mücadeleye yeniden enternasyonal bir içerik kazand›rd›lar. Onlar›n kafas›nda hiçbir zaman kendi s›n›rlar› içine hapsolmufl bir Rus devrimi var olmam›flt›. Lenin baflta olmak üzere ileri gelen tüm kadrolar Rus devrimini, Avrupa devriminin bir parças› olarak görüyor ve özellikle de bir Alman devrimi ile sürecin derinlefltirilebilece¤ini umuyor ve bekliyorlard›. Lenin, RSD‹P Program tasla¤›nda “Rus iflçi s›n›f›n›n hareketi, karakteri ve hedefi itibariyle tüm ülkelerin iflçi s›n›f›n›n uluslararas› hareketinin bir parças›d›r” ve “sosyal-demokrat hareket tüm özü itibariyle enternasyonaldir” diyordu. (Seçme Eserler, ‹nter y., c.1, s.455 ve c.2, s.55) Lenin enternasyonalizm konusunda tavizsiz, devrimin uluslararas› sonuçlar› aç›s›ndan da çok net bir tutuma sahipti: “Elbette, tek ülkede sosyalizmin zaferi olanaks›zd›r. Sovyet iktidar›n› destekleyen iflçi ve köylülerimiz, flimdi dünya savafl›n›n parçalad›¤›, fakat birleflmeye çabalayan o uluslararas› ordunun bir parças›d›r, ve devrimimiz üzerine her haber, her küçük rapor, her ad, proletaryan›n alk›fl tufan›yla selamlan›yor, çünkü Rusya'da ortak davan›n, proletaryan›n ayaklanmas› davas›n›n, uluslararas› sosyalist devrim davas›n›n yürütüldü¤ünü biliyor.” (Seçme Eserler, c.7, s.295) demekteydi. Rus devrimi yaln›z kalm›flt›. Beklenen Alman devrimi gerçekleflmemeflti. Buna karfl›n yine de devrimin dünya iflçi s›n›f› üzerinde yaratt›¤› etki konusunda Lenin’in zihni aç›kt›. Lenin ileri ülke proleteryas›n›n deste¤i olmaks›z›n zaferin elde edilemeyece¤ini her f›rsatta ifade etmekteydi. Zafer kazan›lm›flt› ama bu zaferin gerçek kahraman› baflka idi. fiöyle diyordu Lenin:
Marx bu somut durumu, ‹ngiltere-‹rlanda iliflkileri üzerinde de yeniden gözlemleyerek “‹rlanda’n›n ulusal kurtuluflu sorunu, bir soyut adalet veya insanc›l duygular sorunu de¤il, ama onlar›n kendi sosyal kurtulufllar›n›n ilk flart›d›r" diye yazmaktad›r. Marksizmin ustalar›na göre, bir ulusu kölelefltiren bir ulus, kendi zincirlerini haz›rlar. Dolay›s›yla bir ulusun köllefltirilmesine karfl› ç›kan iflçi s›n›f› kendi özgürleflmesinin yolunu açmaktad›r. Uluslararas› iflçi s›n›f› enternasyonalizm konusundaki en ciddi travmay› 2. Enternasyonal partilerinin savafl karfl›s›ndaki tutumlar› nedeniyle yaflad›. Bu partilerin enternasyonalizmi bir yana b›rakarak, anavatan› savunma ad› alt›nda kendi burjuvazilerinin savafl ödeneklerine destek vermeleri tarihe kara harflerle yaz›lm›flt›. Sosyal demokrat örgütler baflka bir ulustan s›n›f kardefllerinin öldürülmesine evet demifllerdi. Bu alçakça tutum Lenin’i çok derinden etkilemifl ve öfkelndirmiflti. Bu örgütler sosyalist hare2. Enternasyonal partilerinin savaß ketin bir parças› olkarßÝsÝndaki tutumlarÝ nedeniyle maktan h›zla uzaklayaßadÝ. Bu partilerin enternasyoflarak kendi sonlar›n› nalizmi bir yana bÝrakarak, anahaz›rlad›lar. vatanÝ savunma adÝ altÝnda kendi Ekim Devriminin burjuvazilerinin savaß šdenekleönder kadrolar›, 2. rine destek vermeleri tarihe kara Enternasyonal partiharflerle yazÝlmÝßtÝ. Sosyal delerinin ihanetini mokrat šrgŸtler baßka bir ulustan mahkum etmekle kalsÝnÝf kardeßlerinin šldŸrŸlmesine mad›, 3. Enternasyoevet demißlerdi. nali örgütlemeye ko7
“Yenen biz olmad›k, çünkü askeri güçlerimiz çok azd›r, zaferi getiren, devletlerin bize karfl› tüm askeri güçlerini kullanamamalar› oldu. ‹leri ülkelerin iflçileri savafl›n seyrini öylesine belirliyorlar ki, onlar›n iste¤ine ra¤men savafl yap›lamaz, ve sonunda bize karfl› savafl›, pasif ve yar› pasif direniflle baflar›s›zl›¤a u¤ratt›lar.
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Rus proletaryas›n›n üç y›l dayanacak ve kazanacak moral gücü nereden alabildi¤i sorusuna tam yan›t› bu reddedilemez olgu veriyor. Rus iflçisinin moral gücü, bu mücadelede Avrupa'n›n tüm ileri ülkelerinin proletaryas›n›n kendisine verdi¤i yard›m›, deste¤i bilmesi, duyumsamas› ve elle tutulacak biçimde hissetmesinde yat›yordu.” ( Seçme Eserler , c.9, s.164-5)
s›n›rlar› içinde var olan s›n›fsal çeliflkilerin üzerini örtmek ister. Kendi egemenli¤ini bu kavramlar içinde pazarlamaya çal›fl›r. Oysa kendi ulusal devletini kurmufl bir ulusun yurtseverli¤i miliyetçi ve floven bir niteli¤e sahip olur. Yurtseverlik, devletsiz uluslar için bir eflitlik ve demokrasi talebini içermektedir. Bu biçimiyle marksistler aç›s›ndan milliyetçili¤in ve yurtseverli¤in tek kabul edilebilir biçimi, ezilen ulusun, yani henüz kendi ulus-devletini kurmam›fl ve ulusal bask› alt›ndaki bir ulusun milliyetçili¤i ya da yurtseverli¤idir. Bu mesele ulusalc›larca, kendilerine yurtsever s›fat›n› uygun gören Türkiyeli sosyalistlerce çarp›t›lmakta ve adeta Türkiye emperyalizm taraf›ndan derdest edilmifl olan, mazlum bir ulus devlet olarak lanse edilmektedir. Bu tespit tarihsel ve güncel nedenlerle yanl›flt›r. Kendi ulus devletine sahip olan Türk ulusu, bu yetmezmifl gibi baflka uluslar› ve etnik kümeleri egemenli¤i alt›nda tutmaktad›r. Bu bir tahhakküm biçimidir ve Türkiye’yi kesin bir biçimde “mazlum” olmaktan uzaklaflt›rmaktad›r. Türkiye bununla yetinmemekte bölgesel olarak bir tahakküm gücü olmaya, bölge pazarlar›ndan pay kapmaya ve bölge ülkeleri üzerinde askeri tehdit infla etmeye çal›flmaktad›r. Ulusalc› solcular›n dilinde emperyalizmin ülkeyi bölme tehdidi diye adland›rd›klar› fley, esasen bir ulusun demokratik bir hak olarak ayr› devlet kurma hakk›d›r. Ulusalc›lar›n antiemperyalizmi, kendi devletinin, ordusunun sald›rgan, sömürgeci politikalar›n› ve onun emperyalist iflbölümü içinde tuttu¤u yeri görmezden gelen dahas› bunlarla mücadeleyi ak›llar›ndan bile geçirmeyen bir antiemperyalizmdir. Bu zevat›n antiemperyalistli¤i Türk uluslaflma sürecinde anlat›lan efsanelerden köken almaktad›r. Fakat kendilerine yurtsever ünvan›n› yak›flt›ran bu kesim “solcular”, örne¤in Kürtlerin de yurtsever olabileceklerini, kendi yurtlar›n› sevebileceklerini hiç kabullenmek istemezler. Onlar›n gözünde Kürdün yurtseveri, ABD emperyalizmine alet olmufl bölücülerdir. Enternasyonalizm hakk›nda edilen bir kitapl›k laftan daha anlat›c› olan› genelde ulusal soruna, özelde de Kürt soruna nas›l bakt›¤›n›zd›r. Bu konuda marksizm-leninizmin bak›fl› nettir. Marksizm her meselede oldu¤u gibi, bu meselede de ezme ve ezilme iliflkisine kökten karfl› bir tutum içindedir bu nedenle ezilen ulusun yan›ndad›r. Di¤er yandan ezen ulus da
Marx’tan Lenin’e sosyalist mücadeleler tarihinde enternasyonalizmin çok müstesna bir yeri oldu. Enternasyonalizm olmaks›z›n devrimler ya baflar›ya ulaflamad› ya da k›sa sürede sönümlendi. Dünyan›n baflka yerlerinde süren mücadele bir yana bugün Türkiye’de sosyalist hareketlerin önemli bir kesiminin enternasyonalizmi geminin bordas›ndan atarak yerine darkafal› bir ulusalc›l›¤› ikame etmeye çal›flt›¤› malumdur. TKP’sinden HÖC’üne birçok siyasi gelenek ulusalc›l›k kulvar›nda yol al›yor. Ulusalc› solcular›n temel argümanlar› yurtseveri¤e dayan›yor. Yurtseverli¤in sola, sosyalizme ait bir argüman oldu¤u, sermayenin milliyetçi karekterine karfl› sosyalistlerin yurtseverli¤i öne çkarmas›n›n gerklili¤i anlat›l›yor. Örne¤in TKP taraf›ndan genifl iflçi kesimlerini örgütlemenin, klasik emek sermeye çeliflkisi argümanlar›yla de¤il, yurtseverlik politikalar›yla mümkün olaca¤› anlat›l›yor. Emperyalizme karfl› bir yurtsever cepheden bahsediliyor. Oysa yurtseverlik iflçi s›n›f› sosyalizmine ait bir kavram de¤ildir, hiç bir zaman olmam›flt›r. 2. Enternasyonalin bafl›na gelenler, Lenin’in sosyal yurtseverli¤e karfl› elefltirel tutumu unutulmamal›d›r. Ancak meselenin esas›n› “yurt” kavram› oluflturmaktad›r. Kautsky, “her sosyalist kendi yurdunu savunma hak ve görevine sahiptir. Gerçek enternasyonalizm bu hakk› bana tan›d›¤› kadar benimki ile savafl içinde olan baflka bir ülkenin de içinde olmak üzere di¤er uluslar›n sosyalistlerine de tan›makt›r” derken Lenin 3. Enternasyonale kat›lman›n koflullar›n›n bafl›na sosyal yurtseverli¤i teflhir etmek koflulunu koyuyordu. Yurt kavram› co¤rafi de¤il siyasal bir kavramd›r ve burjuvazinin siyasal s›n›rlar› içinde var olan siyasal, ekonomik, ideolojik, kamusal bir bütünü tarif eder. Bu kavram ulus devletin ortaya ç›k›fl›yla türetilmifltir. Yurtseverlik, milliyetçilik, ulusalc›l›k kavramlar›n›n kayna¤› burjuvazidir ve hemen hemen ayn› siyasal anlama gelmektedir. burjuvazi bu kavramlar› kullanarak kendi siyasal 8
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ‹fi fiÇ Ç‹ SINIFI SOSYAL‹ZM‹, ENTERNASYONAL‹ZM VE KÜRT MESELES‹
özgür de¤ildir, “baflka uluslar› ezen bir ulus özgür olamaz”. Yani uluslararas› ezme ezilme iliflkisi ortadan kald›r›lmal›d›r demektedir. Bunun sa¤lanabilmesi için de yöntem olarak uluslar›n kendi kaderlerini tayin hakk›n›n kay›ts›z koflulsuz savunulmas›n› önermektedir. Yani ezen ulusun iflçi s›n›f› ve sosyalisti ezilen ulusun kendi kaderini tayin hakk›n› sonuna kadar savunacak ve ayr› ve ba¤›ms›z bir devlet kurma hakk›n›n propagandas›n› yapacakt›r. Bunun sa¤lanmas› için kendi burjuvazisine bask› yapacakt›r. Çünkü bilecektir ki bir ulusun bask› ve sömürü alt›nda zorla tutulmas› kendi k›sa, orta ve uzun vadeli ç›karlar›na ayk›r› bir durumdur. Herfleyden çok kendi özgürlü¤ünü de engelleyen bir durumdur bu. Zaten ezilen ulusa güven vermenin bir baflka yolu da yoktur. Güven ancak “ayr›l ve kendi devletini kur” diyerek sa¤lanabilir. Bu hakk›n kullan›l›p kullan›lmayaca¤› ya da bunun biçimi ezilen ulus taraf›ndan kararlaflt›r›lacakt›r. Ayr›lma hakk›n› savunmayan her sosyalist Lenin’in deyifliyle alçaktan baflka bir fley de¤ildir. Bu hakk› savunmayan sosyalistin, kendi burjuvazisinin savafl ödene¤ine oy veren 2. Enternasyonal sosyalistinden hiçbir fark› yoktur. Lenin bu konuda son derece aç›k konuflmakta ve flöyle demektedir:
Sosyalizm anlay›fl›m›za rengini veren iki temel özellikten bahsetmek mümkündür. Bunlardan biri iflçi s›n›f› sosyalizmi bir di¤eri de enternasyonalizmdir. S›n›fs›z ve s›n›rs›z bir dünya yaratma mücadelesi iflçi s›n›f›n›n egemen bir s›n›f olarak örgütlenmesi ile mümkündür. Elbette sosyalist mücadeleler tarihi sosyalizmin pek çok biçimine tan›kl›k etmifltir. Anarflist sosyalistler, ütopik sosyalistler, sendikalistler, vb… Ancak kapitalizmin diyalektik elefltirisine dayanan ve bu sistemin mezar kaz›c›s› olan iflçi s›n›f›n›n devrimci misyonu üzerinde tutarl›l›kla duran sosyalizm bilimsel sosyalizmdir ve teorik öncülleri Marx ve Engels’e aittir. ‹flçi s›n›f› sosyalizmi, yeni toplumun iflçi s›n›f›n›n örgütlü mücadelesi ile yarat›laca¤›n› söyler. Yeni toplumun s›n›fsal temellerini iflçi s›n›f›n›n üzerine kurar. Bu meseleyi bir dolay›ma ba¤lamaks›z›n, s›n›f›n do¤rudan militan eylemi ve inisiyatifi ile yeninin yarat›laca¤›n› savunur. Bir s›n›f diktatörlü¤ü olarak proletarya diktatörlü¤ünün ilk kez ço¤unlu¤un az›nl›k üzerindeki diktatörlü¤ü oldu¤unu tespit eder. Yeniyi yaratma mücadelesinin sadece iktisadi bir mücadele olmad›¤›n›, ayn› zamanda yeni bir insan yaratma mücadelesi oldu¤unu tespit “Ezen ülkelerin iflçilerinin enternasyonalist eder. Bu biçimiyle bizim savundu¤umuz iflçi s›e¤itimi, zorunlu olarak, her fleyden önce, ezin›f› sosyalizmi, iflçi s›n›f›n›n tarihsel misyonulen ülkelerin özgürlü¤ü ve ayr›lmas› ilkesinin nu görmezden gelen ve onu toplumsal direnç savunulmas›n› içermelidir. Yoksa ortada engüçlerinden biri olaternasyonalizm rak gören, yeflillerle, diye bir fley kalfeministlerle, küçük maz. Bu propaUlusalcÝ solcularÝn dilinde emperyaburjuvazi ile eflitleyen ganday› yapmalizmin Ÿlkeyi bšlme tehdidi diye anlay›fltan radikal biyan ezen bir uluadlandÝrdÝklarÝ ßey, esasen bir çimde ayr›fl›r. ‹flçi s›sun sosyal-deulusun demokratik bir hak olarak n›f›n›n devrimci bir mokrat›n›, emözne de¤il, devrimi peryalist ve alçak ayrÝ devlet kurma hakkÝdÝr. Ulusaymak, hakk›yapan dar bir kadro salcÝlarÝn antiemperyalizmi, kenm›z ve görevimizhareketinin kitle desdi devletinin, ordusunun saldÝrdir. Sosyalizmin te¤i olarak gören dargan, sšmŸrgeci politikalarÝnÝ ve gerçekleflmesinbeci sosyalizm anlaonun emperyalist ißbšlŸmŸ i•inden önce ayr›lma y›fllar› ile iflçi s›n›f›de tuttuÛu yeri gšrmezden gelen olas›l›¤›n›n binn›n yerine baflka güçde-bir olmas› dudahasÝ bunlarla mŸcadeleyi akÝlleri ikame eden anlarumunda bile, bu larÝndan bile ge•irmeyen bir antiy›fllarla uzlaflamaz. istem, mutlak bir emperyalizmdir. Bu zevatÝn anti‹flçi s›n›f›n›n sendikal istemdir.' ( UlusemperyalistliÛi TŸrk uluslaßma mücadelesini esas kalar›n Kaderlerini sŸrecinde anlatÝlan efsanelerden bul eden ve devrimin Tayin Hakk› , s.164) kšken almaktadÝr. sendikal mücadelele-
9
Devrim Yolunda
KURTULUÞ rin bir yere gelmesi ile kendili¤inden oluflaca¤›n› savunan görüfllere karfl› iflçi s›n›f›n›n siyasal mücadelesi ve militan eylemlili¤inin önemini vurgular. ‹flçi s›n›f›n›n tarihsel ve güncel önemini yitirdi¤ini iddia eden postmarksist görüfllerle mücadele eder. Yeniyi yaratma yolunda iflçi s›n›f›n› bir vas›ta olarak görmez, s›n›f›n nesne de¤il tarihsel bir özne oldu¤unu savunur. Bu nedenle yeni toplumun ekonomik determinizmle de¤il, özgür ve demokratik bir zemin üzerinde, s›n›f›n bilinçli eylemiyle kurulabilece¤ini savunur. Bu nedenle iflçi s›n›f› sosyalizminin “niteli¤i” sosyalist demokratik olmal›d›r. Bu kayg›lara sahip bir iflçi s›n›f› sosyalizmi, eflyan›n tabiat› gere¤i enternasyonalist olmak zorundad›r. ‹flçi s›n›f›n›n yeniyi yaratacak yegane güç olmas›, iflçi s›n›f›n›n (bunun içinden de, enerji, teknoloji, haberleflme gibi modern sanayi dallar›nda çal›flanlar›n) örgütlenmesi meselesini, proletarya sosyalistlerinin temel sorunlar›ndan biri haline getirir. Dünyada ciddi ölçekte bir s›n›f hareketinin olmamas›, s›n›f örgütlerinin bir geri çekilme sürecinde olmalar› s›n›f›n örgütlenmesinin önünde ciddi bir engeldir. Tabiat›yla dünyadaki durgunluk, Türkiye iflçi s›n›f›n› da derinden etkilemektedir. Ancak bir baflka neden daha var ki, s›n›f›n örgütlenmesinin önüne Türkiye’ye özgü baflka engeller dikmekte ve süreci daha da zorlaflt›rmaktad›r. Bu faktör Kürt sorununda çözümsüzlüktür. Oligarflik sistem Kürtlerin demokratik taleplerinin karfl›s›na militarist uygulamalar› dikmekte, ülkenin politik atmosferini milliyetçilik ve flovenizmle zehirlemektedir. Milliyetçi propaganda ile emek sermaye çeliflkisinin üzeri örtülmekte, hatta iflçi s›n›f› milliyetçili¤in ve flovenizmin tafl›y›c›s› durumuna dönüfltürülmetedir. ‹flçi s›n›f› burjuva ideolojisi ile hayata bakmaktad›r ve iflçilerin beyni en afla¤›l›k burjuva ideolojileriyle i¤difl edilmektedir. Bu elbette s›n›f›n örgütlenme düzeyini düflüren bir faktödür. ‹flçilerin az›msanmaz bir ekseriyeti ekonomik, demokratik ve siyasi mücadeleye, Türkiye’yi bölmeye çal›flan d›fl ve iç düflmanlar›n tezgahlar› olarak bakt›klar› için, direnen di¤er s›n›f kardeflleri, kendi dilini konuflmak için mücadele eden Kürtler, uluslararas› iflçi s›n›f› d›fl düflmanlar›n iflbirlikçisi olarak alg›lanabilmektedir. ‹flçi s›n›f› geçen yüz y›l›n bafl›ndaki enternasyonalist dayan›flma duygular›ndan çok uzaktad›r. Türkiye iflçi s›n›f› Kavel, Demirdöküm, 15-16 Haziran dire-
niflini bile bilmemektedir. Kürt sorunu karfl›s›nda devletin üretti¤i floven politikalar, iflçileri uluslararas› bir mücadelenin do¤al bileflenleri olma bilincinden uzaklaflt›rd›¤› gibi ülkenin az da olsa demokratik koflullar›n› da ortadan kald›rmakta, mücadele etmek isteyen s›n›f bileflenlerinin üzerine bast›klar› siyasal alan› daraltmaktad›r. Kürt ulusu ezilmektedir ve sömürülmektedir. Ancak onlar›n ezilmesi ve sömürülmesi, baflta Türkiye iflçi s›n›f› olmak üzere, her kesimi iflah olmaz bir esaret zinciriyle zincirlemektedir. Askeri vesayet rejimi tüm demokratik hak ve özgürlükleri budamaktad›r. Durum yukar›da verdi¤imiz örnekte oldu¤u gibi ‹rlanda ve Hindistan’› sömürgelefltirmifl olan ‹ngiltere’nin durumuna benzemektedir. ‹ngiltere, sömürgeleri olan ‹rlanda ve Hindistan’›n tüm yer alt› ve yer üstü kaynaklar›na el koymakta, insan gücünü, kamusal yaflam› kendi ç›karlar›na göre diledi¤ince yönlendirmektedir. Sömürgelerinden elde etti¤i art›-de¤eri kendi ülkesine tafl›makta, sömürgelerin yoksullu¤u üzerinde kendi zenginli¤ini imar etmektedir. Elde etti¤i art›-de¤erin bir k›sm›n› kendi iflçi s›n›f›na da¤›tmakta ve iflçi s›n›f› içinde iflçi s›n›f› aristokrasisi yaratmaktad›r. Bu durum iflçilerin direnifl gücünü düflürmektedir. Ayr›ca ‹ngiltere’de yaflam adeta sömürge kurallar›nca belirlenmektedir. Sömürgeyi bask› ve tahakküm alt›nda tutabilmek ona uygun polisiye tedbirleri, yasalar› sömürgede oldu¤u kadar ülke içinde de alabilmeyi gerektirmekte dahas› zorlamaktad›r. Marx’›n çok veciz biçimde ifade etti¤i gibi bir baflka ulusu ezen ulus da özgür de¤ildir. Sorunun çözümü, ‹ngiltere’de de Türkiye’de de ayn›d›r ve uluslar›n kendi kaderlerini tayin hakk›nda gizlidir. Kürt halk›n›n kendi kaderini tayin hakk› vard›r. Ve bu hak siyasal olarak ayr› bir devlet kurmaya tekabül eder. Bu meselede do¤ru yaklafl›m Türkiye sosyalistlerinin ve s›n›f›n ayr›lma hakk› ve ba¤›ms›z devlet kurma hakk› yönünde politik ajitasyon yürütmesidir. Bu hakk›n kullan›l›p kullan›lmayaca¤› ya da hangi biçimde kullan›laca¤› Kürtlerin kendi bilecekleri bir fleydir. Uluslar›n kendi kaderlerini tayini teorik olarak kapitalizm içinde de gerçekleflebilir bir hakt›r. Kapitalizm içinde de gerçekleflse esas itibar›yla bu hakk›n kullan›lmas› kapitalistlerin çok isteyece¤i bir fley de¤ildir. Zira kimse kendi iste¤i ile sömürgesini b›rakmaz. Sömürgeci
10
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yaflanmaktad›r. Do¤al olarak bu iki devrimci sürecin hedefleri ve azami programlar› farkl›d›r/farkl› olabilir. Bununla birlikte devrimci demokratik talepler her iki sürecin kesiflim kümesinde yer almaktad›r. Bu küme ayn› zamanda her iki gücün ittifak zeminidir. Kürt devrimci dinami¤i bu ittifak zeminine kitleselli¤ini, dinamizmini tafl›yacakt›r. Peki bu ittifak zeminine Türkiyeli enternasyonalist proletarya sosyalistleri ne tafl›yacakt›r? Türkiyeli sosyalistlerin bu zemine tafl›malar› gereken temel güç iflçi s›n›f›n›n ta kendisidir. Her ne kadar bu konuda epey geri bir durumdan bahsedilse de esas itibar›yla iflçi s›n›f› sosyalistlerinin iflçi s›n›f› içinde örgütlenmek konusunda epeyce deneyimi vard›r. Mesele tarihsel haf›zay› yenilemek ve s›n›f içindeki örgütlülükleri güçlendirmektir. Gelinen noktada, demokratik halk devrimine giden yolda her iki halk›n mücadele birli¤inin sa¤lanmas› istemden öte bir zorunluluk olarak ortaya ç›kmaktad›r. O halde demokratik devrim sürecinde Türkiyeli enternasyonalist sosyalistlerin temel görevi iflçi s›n›f› içinde güçlü örgütler yaratmak ve sömürge ulusun ba¤›ms›zl›¤›n› kazanabilmesi için her türlü enternasyonal deste¤i sa¤lamakt›r. Çat› partisi de dahil kuraca¤›m›z tüm örgütlerin temel felsefesi budur.
devlet ancak sömürgesini b›rakmak zorunda kal›r. Bu sürmekte olan mücadelenin fliddeti ile ilgilidir. ‹ngiltere denizafl›r› sömürgelerini bir bir terketmek zorunda kalm›flt›r. Bununla beraber ‹rlanda sorunu bir biçimiyle hala devam etmektedir. Denizafl›r› olmayan sömürgelerin ba¤›ms›zl›¤› çok daha uzun süren ve netameli bir mücadele süreci gerektirmektedir. Bunun nedeni olas›l›kla sömürgecilerin kendilerini daha fazla tehdit alt›nda görmesinden kaynaklanmaktad›r. Kürtlerin KKTH’n› kullanabilmeleri illa bir devrimi gerektirmese de aç›k ki süren mücadelenin çok daha boyutlanmas›n›, mücadeleye enternasyonal deste¤in sa¤lanmas›n› gerektirmektedir. Bu durum bir devrimi gerektirmeyebilir ama güçlü bir devrimci süreci gerektirir. Kürt halk› ancak Türkiye iflçi s›n›f›n›n enternasyonal dayan›flmas› sa¤land›¤›nda kurtuluflunu elde edebilecektir. Bunun tersi de do¤rudur. Kürt halk›n›n devrimci dinamizmi ve tecrübesi olmaks›z›n Türkiye iflçi s›n›f›n›n kurtuluflu son derece zordur. Türkiye’de özgün bir devrimci süreç ifllemektedir. Merkezi bir devlet otoritesi alt›nda eflitsiz geliflen biri iç sömürgede olmak üzere iki farkl› devrimci süreçten bahsedilebilir. Sömürgede canl› ve dinamik ve kitlesel bir devrimci süreç varken, Türkiye’de s›n›f ve kitle deste¤inden yoksun, çok bölüntülü bir süreç
11
ERGENEKON OPERASYONU: AKT…RLERÜ, NEDENLERÜ, SONU‚LARI ÜLKER T. ÞAHÜNOÚLU
ürkiye’de Ocak ay›na damgas›n› vuran en önemli siyasal geliflmenin Ergenekon Operasyonu oldu¤u pekala söylenebilir. Öyle ki, bu yaz›n›n kaleme al›nd›¤› s›rada gündemi meflgul eden üniversitelerde baflörtüsü yasa¤›n›n kald›r›lmas› ile ilgili tart›flmalarda Genelkurmay’›n tak›nd›¤› nötr tavr›n da Ergenekon Operasyonu öncesinde AKP hükümeti ve Genelkurmay aras›nda var›lm›fl mutabakatla ilgili oldu¤unu düflünmek için güçlü iflaretler bulunuyor. Ayn› belirtiler bu mutabakat›n oluflmas›nda ABD’nin önemli bir rol üstlendi¤i kan›s›n› da bir hayli güçlendiriyor. Türkiye’de varolan askeri vesayet rejiminin yak›n gelece¤ini ilgilendiren bu mutabakat›n ilk ortak eylemi olan Ergenekon Operasyonu’nu do¤ru de¤erlendirmek Türkiye’nin demokrasi güçleri aç›s›ndan büyük önem tafl›yor. Hal böyleyken, özellikle sosyalist hareketin bu operasyonu de¤erlendirme konusunda bir tür indirgemecilikle malul oldu¤u görülüyor. Susurluk’la yap›lan analojiler üzerinden gelifltirilen de¤erlendirmelerde söz konusu operasyonunun derin devletin art›k ifline yaramayan bir tak›m safralar›ndan kurtulmas›ndan ibaret bir tasfiye hareketi olarak anlafl›lmas› gerekti¤i öne sürülüyor. Kuflkusuz operasyonun özellikle liberal kesimlerde yaratt›¤› iyimserlik havas›na kendini kapt›rmamak konusunda panzehir olmas› aç›s›ndan önem tafl›d›¤› teslim edilmesi gereken bu yaklafl›m tarz›, ne yaz›k ki operasyonun siyasal muhtevas›n› tam olarak analiz etmeye ve bu analiz üzerinden politik konum almaya imkan vermiyor. ‹flin do¤rusunu söylemek gerekirse; milli-
yetçi sol çevrelerin analizlerinin, analiz sonucunda benimsedikleri politik pozisyonlar› bir kenara b›rak›lmak kayd›yla, meseleyi kavramak konusunda yaflanan gerçekli¤e daha fazla temas edebildiklerini görüyoruz. TKP yar› utangaç bir flekilde, ‹P ise alenen bu operasyonun ülkede varolan “ulusalc› uyan›fl”›n belini k›rmak için yap›ld›¤›n› kamuoyuna ilan ederken üzerinde ciddiyetle durulmas› gereken bir olguya iflaret ediyorlar. Ergenekon Operasyonu ile Türkiye Devleti’nin egemenleri aras›nda bir süredir devam etmekte olan ve ideo-politik arka plan› –ayn› zamanda toplumsal düzlemde de karfl›l›¤›-bulunan fraksiyon kavgas›n›n yeni bir boyut kazand›¤›n› ileri sürmeyi hedefleyen bu yaz›, gelinen aflaman›n ne tür politik dizilifllere yol açabilece¤ini ve ortaya ç›kacak politik konjonktürde Marksistlerin tak›nmas› gereken tutumun ne olmas› gerekti¤ini tart›flmaya açmay› öngörüyor. Ayn› nedenle okuyaca¤›n›z yaz›da, yap›lagelenin aksine söz konusu operasyonun Susurluk ile benzerliklerini de¤il farkl›l›klar›n› ortaya ç›kartmaya çal›flan bir dizgede ilerlenece¤ini flimdiden söylemek gerekiyor.
T
SUSURLUK’TAN ERGENEKON’A: SÜREKL‹L‹K M‹, KOPUfi MU?
Susurluk örgütü ile Ergenekon örgütü aras›ndaki farklar›n anlafl›labilmesi için bu iki organizasyonun içinde faaliyette bulunduklar› konjonktürlerdeki farkl›l›klara de¤inmekle bafllanabilir. Susurluk örgütünün özgünlü¤ü, devletin
12
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yönlendirmesiyle Azerbaycan'dan Çeçenistan'a kadar ülke s›n›rlar›n› aflan uluslararas› bir yap›ya kavuflmufltur". ‹lk bilgileri 1999 y›l›nda ‹stanbul'da yap›lan bir Karadeniz çete operasyonunda almaya bafllad›klar›n› belirten yetkili sözlerini flöyle bitiriyor: "Al›nan ifadelerde Ergenekon isimli bir yap›n›n ad› geçmeye bafllad›. Parasal deste¤in de Sedat Peker'den geldi¤i söyleniyordu. Geçen süre içinde bu yap›n›n konferanslar arac›l›¤›yla devlet görevlileriyle yo¤un iliflkiye girdiklerini, Mc Donald's bombalamas›ndan sonra da azalan mali kaynaklar›n› geniflletmek için bir siyasi partinin gençlik örgütlenmesini kullanmaya çal›flt›klar›n› izledik".
a¤›rl›kl› olarak PKK’ye karfl› mücadelesinde ve devletin d›fl politikas› için önem arz etti¤i düflünülen ülkelerde (Azerbaycan, Çeçenistan vb.) illegal operasyonlar›n yürütülmesinde yararland›¤› bir kontrgerilla yap›lanmas› olmas›d›r. Bu anlamda Susurluk örgütünün devletin gizli savafl ayg›t›n›n en önemli aparatlar›ndan birisi oldu¤u söylenebilir. Faaliyetine temel niteli¤ini üstlendi¤i askeri ifllev vermekteydi. Örgütün kamuoyunda iffla olmas›na neden olan kazadan sonra yürütülen soruflturmalarda da Hükümet (özellikle de söz konusu dönemde Hükümetin bilefleni olan DYP) ve emniyet teflkilat› ile yak›n ba¤lant›s› olan örgütün devletin izledi¤i resmi politikalar›n “önünü açmak” için faaliyette bulundu¤u anlafl›lm›flt›r. Bu haliyle, Susurluk örgütü PKK’yi zay›flatmak ve iki kutuplu dünyan›n da¤›lmas›ndan sonra oluflan yeni Türki cumhuriyetlerde Türkiye Devleti’nin –ve dönemin Hükümetlerinin- izledi¤i politikalar› güçlendirmeye hizmet eden tipik bir kontrgerilla örgütü olarak nitelenebilir. Hükümet ve Emniyet teflkilat›-M‹T eksenli faaliyette bulunan bu örgütün haddinden fazla güçlendi¤ini düflünen “devrin devlet”in di¤er odaklar›nca tasfiye edildi¤i de genel kabul gören bir baflka olgu. Ayn› ba¤lamda, 28 fiubat’›n da bu tasfiye operasyonunun yasal- siyasal platformdaki izdüflümü –ve devam›- oldu¤unu düflündürecek son derece belirgin veriler bulunuyor. Bu verilere daha sonra de¤inilece¤inden, Ergenekon örgütünün temel niteliklerinden bahsederek yaz›ya devam edilebilir. Öncelikle Ergenekon örgütünün, PKK’nin askeri kuvvetlerini Türkiye d›fl›na ç›kartarak tek tarafl› ateflkes ilan etti¤i ve Abdullah Öcalan’›n yakaland›¤› 1999 y›l›nda kurulmufl olmas›na dikkat edilmelidir. Zira Susurluk örgütü PKK’yle mücadele perspektifi do¤rultusunda ifllev üstlenmiflken, Ergenekon’u kurulmaya iten temel saikin bunu aflan bir çerçeveye sahip oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Bir Emniyet yetkilisinin 29 Mart 2007’de Birgün gazetesinde yay›nlanan ifadeleri örgütün 1999’da faaliyette bulundu¤una iflaret etmektedir:
Ergenekon örgütünün kurulufl döneminin PKK’ye karfl› askeri mücadelenin gündemde oldu¤u de¤il, ABD’nin Ortado¤u’ya do¤ru iflgal plan›n› gündeme getirdi¤i bir döneme denk düfltü¤ü görülmektedir. Zira Bill Clinton’›n imzalad›¤› “Irak Özgürlefltirme Yasas›”n›n akabinde ABD ve ‹ngiliz güçleri Irak’ta Çöl Tilkisi Operasyonu’nu bafllatt›klar› tarih de 1998’in Aral›k ay›na, yani Ergenekon örgütünün flekillenmekte oldu¤u bir döneme tekabül ediyor. Star gazetesinin TMSF’ye devredildi¤i dönemde, Dan›fltay sald›r›s›n›n hemen ard›ndan yay›mlanmas›n›n rastlant› olmad›¤› aç›k olan ‹brahim Sarp imzal› haberde, Ergenekon örgütü taraf›ndan haz›rland›¤› belirtilen “Devletin Yeniden Yap›lanmas› Üzere” bafll›kl› kitapç›kta yer verilen görüfller söz konusu örgütün siyasal perspektifi hakk›nda anlaml› ipuçlar› veriyor: “1) Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet egemenli¤ini ve ba¤›ms›z karar mekanizmas›n› yeniden örgütlemek ve halka dayand›rmak. 2) Türk Silahl› Kuvvetleri’nin dünya merkezlerinden ba¤›ms›z yapt›r›m gücünü gelifltirmek ve pekifltirmek için, Türkiye’nin baflta insan, bütün kaynaklar›n› de¤erlendirebilecek topyekün ulusal savunma kavram› ›fl›¤›nda ba¤›ms›z bir özel savafl, ba¤›ms›z bir ulusal istihbarat örgütlenmesi kurmak, ulusal savunma sanayisinin inflas›na h›z vermek, Türkiye’nin silah ithalinin kaynaklar›n› belli merkezlere ba¤›ml›l›ktan kurtarmak ve çeflitlendirmek. 3) ‹lk iki maddenin gere¤i olarak, Atatürk’ün bölge merkezli d›fl politikas›n› canland›rmak, Bat›’dan yeni Sevr tehdidini Asya’da oluflan Rusya-Çin-Hindistan eksenli yeni kuvvet oda¤›yla dizginleyecek politikalar gelifltirmek. Bu üç görev içinde ulusal devle-
"Örgüt tan›mlanmaya bafllam›flt›r. Milis örgütlenmesi fleklinde ve milli de¤erleri kullanarak gençlik içinde yayg›nlaflmaya çal›flan bu oluflum emekli generallerden uzman çavufllara kadar asker, polis ve muhbirlerin
13
Devrim Yolunda
KURTULUÞ tin ba¤›ms›z karar mekanizmas›n› yeniden örgütlemek esast›r. Bölge merkezli d›fl politika ve Avrasya seçene¤i ise bu politikalar›n uluslararas› ortam›n› oluflturacakt›r”.
kündür. Zira, Emniyet ve M‹T odakl› Susurluk’u tasfiye eden güç oda¤›n›n askeriye kökenli bir “derin” yap›lanma oldu¤unu düflünmek için çok fazla neden bulunmaktad›r. Emniyet kökenlilerin a¤›rl›kta oldu¤u Susurluk örgütünden farkl› olarak Ergenekon örgütünde asker kökenlilerin hakimiyetinin oldu¤u aç›kt›r. Operasyon kapsam›nda birçok emekli subay›n ad›n›n geçmesinin yan› s›ra, Susurluk teflkilat›nca öldürüldü¤ü ileri sürülen eski Jitemci Cem Ersever’in korumas› Trabzon eski Gümrükler Baflmüdürü Ali Balkan Metel’in Veli Küçük’le ayn› platformlarda s›k s›k görülmesi de bu sav› güçlendiriyor. Ayn› flekilde, derin devletin Emniyet kökenli oda¤›yla, TSK kökenli oda¤› aras›ndaki mücadelenin Hrant Dink soruflturmas› s›ras›nda belirgin bir biçimde a盤a ç›kt›¤›na da yak›n geçmiflte flahit olundu. Tüm bu veriler ›fl›¤›nda Susurluk’tan Ergenekon’a giden yolu flöyle okuyabilmek mümkündür: TSK’n›n Türkiye siyasetindeki hakimiyetini zay›flatmak üzere DYP’nin Mehmet A¤ar üzerinden a¤›rl›kla Emniyet Teflkilat› ve M‹T kaynaklar›na dayanarak yaratt›¤› Susurluk örgütü, TSK’y› ve baflta J‹TEM olmak üzere derin organizasyonlar› rahats›z etmifl, Susurluk’ta meydana gelen “trafik kazas›”yla örgütün illegal çekirde¤i, 28 fiubat’la da bu örgütün yasal temsilcileri tasfiye edilmifltir. J‹TEM orijinli Ergenekon örgütüne bir operasyon düzenlenmesine imkan sa¤layan deliller ise bir anlamda Susurluk’un intikam›n› almak isteyen Emniyet ve M‹T kökenli ve Hükümet’in kontrolündeki istihbarat kaynaklar›nca sa¤lanm›flt›r. Ancak Susurluk’la Ergenekon aras›ndaki farkl›l›¤›n, derin devlet içinde süregiden bir iktidar kavgas›n› aflan boyutlar› bulunmaktad›r. Ciddiye al›nmas› gereken bir ideolojik-politik çizgi fark› söz konusudur. Zira fiemdinli san›klar›na “iyi çocuklar” diyerek sahip ç›kan Genelkurmay Baflkan› Yaflar Büyükan›t’›n eski meslektafllar›na yönelik Ergenekon operasyonuna yol vererek gösterdi¤i tutum de¤iflikli¤inin, ABD’ci Genelkurmay’la ABD karfl›t› Ergenekon aras›nda giderek büyüyen ideolojik-politik çizgi fark›ndan baflka bir gerekçeyle aç›klanabilmesi mümkün gözükmemektedir. Genelkurmay baflkan›n›n bu tutum de¤iflikli¤inde, Hükümetle birlikte yürütülen ve giderek s›klaflan ABD ziyaretlerinin önemli etkisi oldu¤u aflikard›r. Bu konuya ilerleyen
2004 fiubat›’nda Türk Dünyas› Araflt›rmalar› Vakf› taraf›ndan Süleymaniye Kültür Merkezi’nde düzenlenen ‘Tarihî Geliflimi ‹çinde Do¤u Meselesi’ konulu toplant›da konuflan Ergenekon operasyonunun en önemli zanl›s› Veli Küçük’ün “Benim Atatürk’ümün çizdi¤i Misak› Milli hudutlar› içerisinde Musul-Kerkük, Halep, Karaa¤aç, Dedea¤aç var. Ben bu haritay› kabul etmiyorum. Benim Misak-› Millim bu de¤il” biçimindeki sözleri de yukar›daki belgeyle uyum içinde olan sözlerdir. B›rak›n Kürt realitesini tan›may› Kürtçe diye bir dilin varl›¤›n› dahi reddeden Veli Küçük’ün ve Ergenekon’un; ›rkç› ve irredentist* bir ideolojiyi savundu¤u ve as›l hedeflerinin Musul ve Kerkük’te bir Kürt devletinin kurulmas›n› engellemek oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Bu hedefin, PKK’yle mücadelenin ötesinde bir çerçeveye oturdu¤u aç›kt›r. Özetle Susurluk örgütünün faaliyetleri Türkiye Devleti’nin ABD eksenli geleneksel d›fl politikas› ile herhangi bir çeliflki göstermezken Ergenekon örgütünün, bu geleneksel stratejinin kökten de¤iflmesini savundu¤u anlafl›lmaktad›r. Susurluk örgütünün bafl aktörlerinden olan Mehmet A¤ar, ABD’nin Irak ve Kürdistan stratejisiyle uyumlu olarak “düz ovada siyaset” aç›l›m›n› yaparken Ergenekon örgütünün perspektifini A¤ar’la 180 derece z›t olarak Kürt özgürlük hareketinin ve hatta Kürt varl›¤›n›n topyekün imhas› üzerine kurmufl olmas› gerçekli¤i ortadayken Ergenekon’un Susurluk’un devam› oldu¤unu söyleyebilmek ise o kadar kolay görünmemektedir. Daha do¤ru bir de¤erlendirme, A¤ar’›n Susurluk çizgisine sahip ç›karken, Küçük’ün ve Ergenekon’un anti-Susurlukçu bir hatt› savundu¤u biçiminde yap›labilir. Ergenekon’un Susurluk’un devam› olmak bir yana, Ergenekon operasyonunun, Susurlukçular›n kendilerini tasfiye eden örgütten rövanfl› almas› olarak dahi okuyabilmek müm* ‹rredentizm, dil, gelenek, görenek ve çeflitli kültür de¤erleri bak›m›ndan bir birlik gösterdi¤i halde anayurt d›fl›nda kalm›fl halk›n yaflad›¤› topraklar› ana yurt s›n›rlar› içine almak düflüncesidir. Gerek Alman gerekse de ‹talyan faflizmlerinin temel düsturlar›ndan birisi olmufltur.
14
Devrim Yolunda
KURTULUÞ toplum örgütlerine ihtiyac› vard›r. Bu örgütlerin etki alt›na alabildi¤i öyle noktalar vard›r ki bunu diplomasi sa¤layamaz”.
sat›rlarda de¤inilecektir. Bundan önce ise Ergenekon’un örgütlenme stratejisinin özgüllüklerini ele almakta yarar bulunuyor.
Ergenekon operasyonu kapsam›nda ad› geçen –ve geçmeyen- onlarca “kuvvac›” perspektifle hareket eden STK’n›n çok k›sa bir zaman Ergenekon’un Susurluk örgütünden temel zarf›nda kurulufl gerekçesini yukar›daki saptadi¤er fark›n›n örgütlenme bahsinde ortaya ç›k- madan hareketle anlayabilmek mümkün. Dat›¤› görülmektedir. Bunun da anlafl›l›r nedenle- has› Cumhuriyet Mitingleri’nin kitleselli¤ine ri bulunmaktad›r. Susurluk örgütü zaten bir bakarak, Ergenekon örgütünün yan kuruluflu siyasi partinin iradesinin de yans›d›¤› ve söz olan STK’lar›n iyi ifl gördüklerini de teslim etkonusu siyasi partininkiler d›fl›nda özgün bir mek gerekiyor. Elbette, söz konusu STK’lar›n siyasi perspektifi bulunmad›¤› için s›k rastla- etkinliklerini art›rmas›nda Ergenekon’un askenan bir kontrgerilla teflkilat› formunda örgüt- ri kanad›n›n gerçeklefltirdi¤i veya azmettirdi¤i tahmin edilen çok say›da provokasyonun ve silenmiflti. Ancak Ergenekon örgütünün sonuna kadar lahl› eylemin de rolü bulunuyor. Ergenekon’un 1999’da kurulmas›na ra¤men güvenebilece¤i resmi veya siyasi herhangi bir aç›k düzlemde faaliyette bulunmaya bafllad›¤› kurum bulunmamaktayd›. Zira TSK’n›n “düntarihin ise 2005 y›l› oldu¤unu kestirebilmek ya güçlerinden ba¤›ms›z bir yapt›r›m gücü” olmümkün. Mersin de kutlanan Newroz gösterimad›¤›n› –ki hakl› ç›km›fllard›r- saptayan bu leri sonras›nda Ergenekon’a ba¤l› STK’lar›n örörgütün, öngördü¤ü siyasi de¤iflimin “afla¤›gütledi¤i “bayrak eylemleri”ni Trabzon’da TAdan” bir bas›nç olmaks›z›n mümkün olamayaYAD’l›lara yönelik gerçeklefltirilen linç eylemca¤›na kani oldu¤unu anl›yoruz. lerinin izledi¤ini görüyoruz. Söz konusu iki Yine Star Gazetesi’nde 27 May›s 2006’da kentin, gerek milliyetçili¤e aç›k sosyal yap›s› yay›nlanan Ergenekon Dosyas› bafll›kl› habernedeniyle gerekse de liman kentleri olmalar› de örgütün yaz›l› kaynaklar›ndan flu saptamanedeniyle iktisadi kaynak yaratmak için Ergelar aktar›l›yor: nekon taraf›ndan üs olarak kulland›¤› biliniyor. “Türkiye’de çok fazla sivil toplum örgütü Bu noktada, özellikle Hrant Dink cinayeti kurulmufltur. Onca insan kayna¤› bu örgütlerin çat›s› alt›nda sonras›nda Ergeneyer al›yor. Sivil kon örgütünün üzetoplum örgütleri rinde çok duran gazeBÝrakÝn KŸrt realitesini tanÝmayÝ Dünya Bankas›, tecilerden birisi olan Avrupa Birli¤i örKŸrt•e diye bir dilin varlÝÛÝnÝ daBelma Akçura’n›n gütleri ve d›fl ülhi reddeden Veli KŸ•ŸkÕŸn ve ErBirgün gazetesine 10 kelerin siyasi genekonÕun; Ýrk•Ý ve irredentist fiubat 2007 tarihinde erkleri taraf›nverdi¤i röportajda bir ideolojiyi savunduÛu ve asÝl dan finanse ediliTrabzon’la ilgili sarhedeflerinin Musul ve KerkŸkÕte yor. Umutlar fetti¤i flu saptamalara devletten daha bir KŸrt devletinin kurulmasÝnÝ kulak vermekte yarar çok giderek bu siengellemek olduÛu anlaßÝlmaktavil toplum örgütbulunuyor: dÝr. Bu hedefin, PKKÕyle mŸcadeERGENEKON: PROVOKASYONLAR VE STK’LAR
lerine ba¤lan›yor. Geliflmifl ülkelerin genifl yelpazeli istihbarat örgütlenmeleri bu konuda çok ciddi çal›flmalar yap›yor. Ve pozitif neticeler al›yor. Ergenekon’un kendi kuraca¤› sivil
lenin štesinde bir •er•eveye oturduÛu a•ÝktÝr. …zetle Susurluk šrgŸtŸnŸn faaliyetleri TŸrkiye DevletiÕnin ABD eksenli geleneksel dÝß politikasÝ ile herhangi bir •elißki gšstermezken Ergenekon šrgŸtŸnŸn, bu geleneksel stratejinin kškten deÛißmesini savunduÛu anlaßÝlmaktadÝr. 15
“Trabzon, sadece Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro cinayeti, TAYAD'l› gençlerin linç edilmek istenmesi, Do¤ulu iflçilerin gitti¤i bir çay oca¤› ile McDonalds'›n bombalanmas›, Hrant Dink su-
Devrim Yolunda
KURTULUÞ p›lacak yeni anayasada 'Kerkük Kürtlerindir' derse, Türkiye hiçbir fley yapamaz. Ama Araplar Kerkük'ü vermez ve Kürtler de al›rsa zaten iç savafl ç›kar. (...) Türkiye'nin müdahale zemini, Kerkük'ü de içine alan bir bölgede ba¤›ms›z Kürdistan'›n kurulmas›yla bafllayan iç savaflt›r. ‹flte o zaman Türkiye 1926 Ankara Anlaflmas›'na dayanabilir. (...) Ç›kacak bir iç savafl Kuzey Irak merkezli kalmaz. Kürtlerin Türkmenleri, Araplar›n Kürtleri katletmesi, Türkiye'de de tansiyonu yükseltir. Bir sene içinde Kerkük'ten bafllay›p Diyarbak›r'a kadar olan alan› da kapsayacak flekilde genifller. Türkiye çok basit bir fley istiyor. Irak toprak bütünlü¤ünü korusun. Kürtler ba¤›ms›z devlet kurmas›n”.
ikasti ile gündem yaratmad›. Trabzon baz›lar›n›n 1990'l› y›llardan bu yana gündeminde. KTÜ'de ‹shak Alaton'u a¤latt›lar, Rahmi Koç'u gemiden indirmediler. Gazi davas›nda ma¤dur yak›nlar›n› yumruklad›lar. Bugün KKTC'nin Cumhurbaflkan› olan Mehmet Ali Talat'›n Trabzon'a gitmesini engellediler. Doç. Dr Jurgen Friedrich ve Doç. Dr William Salwer'i misyonerlik çal›flmas› yap›yorlar iddias›yla Üniversiteden att›lar... Tabi bunlar› alt alta toplay›nca 2000 y›l›nda ASAM'a ba¤l› olarak çal›flan Ermeni Araflt›rmalar› Enstitüsü'nü kuran Türkiye Azerbaycan Dostluk Derne¤i Genel Baflkan› olan Ümit Özda¤'›n "Bu bölgede 20 y›ld›r çal›fl›yoruz. Bu bölge devletin güvenlik alg›lamas› içine girmifltir" sözlerini iyi de¤erlendirmek laz›m. Bu nas›l bir çal›flma ise Trabzon zamanla halk›n›n provoke edildi¤i, 'öteki'nin yarg›land›¤›, emniyet müdürlerinin tekme tokat savurdu¤u, valilerin 'ders' verdi¤i, yarg›n›n 'serbest' b›rakt›¤›, bölgeye gelen yabanc›lar›n izlendi¤i, polisin aranan› bulamad›¤› bir flehre dönüflmüfl”.
Anlafl›ld›¤› üzere bir yandan provokasyonlarla, linç eylemleriyle sokak hareketi ve toplumsal etki yaratmaya çal›flan örgütün, di¤er yandan da oluflan atmosferi birço¤u emekli askerlerce kurulan “kuvvac›” STK’lar üzerinden toplamaya çal›flt›¤› görüldü. Baflka yaz›larda da referans verilmifl olan Otto Bauer’in Hitler Almanyas›’nda hücum k›talar›n› teflkilatland›ran eski subaylar›n psikolojisiyle Türkiye’de “kuvvac›” STK kuran emekli subaylar›n psikolojisi aras›nda önemli bir paralelli¤in oldu¤u düflünülebilir. Bauer bu kiflileri flöyle tasvir eder:
Kuflkusuz örgütün etkin bir biçimde harekete geçti¤inin anlafl›ld›¤› 2005 y›l›n›n zamanlamas›n›n da tesadüf oldu¤unu düflünmemek gerekiyor. Söz konusu y›l›n hemen bafl›nda yap›lan Irak seçimlerinde ç›kan sonucun ba¤›ms›z veya federal bir Kürt devletinin yolunu açmas›n›n Ergenekon’u harekete geçmek konusunda tetikledi¤i anlafl›l›yor. Bu örgütlenmenin daha çok ideolojik platformdaki sözcüsü oldu¤u izlenimini yaratan Ümit Özda¤’›n Nefle Düzel’e 7 fiubat 2005’te Radikal gazetesi için verdi¤i mülakatta dile getirdi¤i flu görüfller yukar›daki sav› güçlendirir nitelikte:
“Bunlar uzun y›llar komut vermifl, flimdiyse burjuva hayat›nda manevî tatminsizli¤e, hiçli¤e düflmüfl kiflilerdi. (...) Bunlar savafl madalyalar› ve savafl yaralar› ile koltuk kabartmakta, gel gelelim u¤runda kan döktükleri ana vatanda kendilerine gururlar›n› okflayacak bir mevki sa¤layamaman›n k›zg›nl›¤›n› tafl›makta idiler. Yine eskisi gibi komut vermek, komut almak, üniforma giymek ve uygun ad›m yürümek biricik emelleri olmufltu art›k. Bu emellerini gerçeklefltirmek üzere hemen bir özel ordu kurmaya koyuldular (...) Faflizm ideolojisinin ilk temsilcileri olan askeri hücum k›talar›n›n gerçek bir güç ve etkinlik kazanmalar›, daha genifl kitleleri kendi saflar›na katabilmelerine ba¤l›yd›. Savafltan kaynaklanan faflist ideolojiyi benimseyerek askeri hücum k›talar›n›n eylemine güç katan sosyal kesim ise ayd›nlar tabakas› olmufltur”
“Irak'taki geliflmeler uluslararas› hukuku ihlal ederek, Türkiye'nin ve bölgenin menfaatlerini tehdit ediyor. Türkiye yaflamsal menfaatlerini savunmak için ABD'den izin almak ve onun koydu¤u flartlarda menfaatlerini savunmak durumunda de¤il. Menfaatini nas›l yaflama geçirece¤ini Türkiye kendisi belirler. Biz özgür, egemen bir ülkeyiz. (...) Hep kafam›zda, 'ABD ile çarp›flamay›z' düflüncesi var. Önemli olan, Türkiye'nin bir parya ülke olmad›¤›n›, menfaatlerini savunma konusunda kararl›l›¤›n› gösterece¤ini ortaya koymas›d›r. Türkiye'nin Kerkük'e girmesinin flartlar› var. E¤er Kerkük'te Türkmen katliam› bafllar ve Amerikan ordusu bunu seyrederse, Türkiye 1963, 64'te K›br›s'ta yapt›¤›n› yapmak zorundad›r. Ama Irakl›lar, 15 A¤ustos'a kadar ya-
Benzeri bir strateji yürüttü¤ü anlafl›lan Ergenekon’un, STK’lar üzerinden kitleselleflmenin zaman alaca¤›n› anlamas›ndan sonra ikinci hamlesinin MHP’yi ele geçirme stratejisi ol16
Devrim Yolunda
KURTULUÞ du¤u çok geçmeden görüldü. 19 Kas›m 2006’da bunun üzerine Hrant Dink Cinayeti, Cumhurigerçekleflen MHP kongresine adayl›¤›n› koyan yet Mitingleri ve 27 Nisan Muht›ras› süreciyle Ümit Özda¤’a Veli Küçük taraf›ndan aç›k des- strateji de¤iflikli¤ine gitti¤i anlafl›l›yor. Burada tek sunulmas› bu strateji kapsam›nda de¤er- hedeflenenin ise toplumsal kutuplaflmay› delendirilebilir. 15 Kas›m’da Ümraniye Princess rinlefltirmek suretiyle bir “Genç Subaylar” darSalon’da Özda¤’la dayan›flma için verilen ye- besini örgütlemeye çal›flmak oldu¤u Ergenekon mekte, MHP Genel Baflkan aday›n›n, kendisiy- soruflturmas› kapsam›nda bas›na s›zd›r›lan bille ayn› masada oturan Küçük’le hayli samimi giler aras›nda. görüntüler verdi¤i biçimindeki haberler medTüm bu süreç boyunca Genelkurmay’›n tayaya yans›d›. Ne var ki, Alparslan Türkefl’in k›nd›¤› tutumu da de¤erlendirmekte yarar buM‹T ajan› olarak niteledi¤ini, yazd›¤› mektu- lunuyor. Genelkurmay’›n ABD ekseninde olmabun Tu¤rul Türkefl’in kamuoyuna iffla etmesiy- yan bir darbe hareketine giriflmeyece¤ini tahle ö¤rendi¤imiz Devlet Bahçeli’nin bu giriflimi min etmek zor de¤il. Ancak ayn› Genelkursavuflturdu¤unu ve Ergenekon’un k›sa yoldan may’›n “laiklik” meselesinden dolay› pek de parti ele geçirme stratejisinin çöktü¤ünü bili- haz etmedi¤i AKP’yi zay›flatmaya hizmet edeyoruz. ce¤ini düflündü¤ü 27 Nisan Muht›ras›’n›n yaDaha önce görüfllerine referansta bulunulan z›lmas›na veya yay›nlanmas›na onay vermifl olEmniyet görevlisinin ifadesinden yola ç›k›lacak du¤u anlafl›l›yor. Ne var ki, herkesin malumu olunursa, Ergenekon’un BBP ile hafl›r neflir ol- oldu¤u üzere muht›ra AKP’yi zay›flatmak bir du¤u ve bu partinin gençlik kadrolar› içinden yana güçlendirmifl, Cumhuriyet mitinglerinin kadro devflirdi¤i anlafl›l›yor. Ancak Ergenekon kitlesi seçim sand›klar›nda az›nl›kta kalm›fl, kurmaylar› BBP’nin üzerinden siyasal bir ba- Türkiye’nin AKP’yle yoluna devam edece¤i anflar› elde edilemeyece¤ini de düflünmüfl olmal›. lafl›lm›flt›r. Zira ülkede yükselen milliyetçilik dalgas›n›n Ergenekon örgütünün ise umdu¤u siyasal Cumhuriyet mitinglerinde de somutlaflan kitle baflar›y› elde edememekle beraber, radikallefltaban›n›n a¤›rl›kl› olarak seçkinci orta s›n›flar- mifl bir afl›r› ulus-devletçilik, irredentizm ve dan olufltu¤u ve laikçi bir karaktere bu sosyal ›rkç›l›k zemininde bir toplumsal tepkinin örtabakan›n Türk-‹slam gütlenmesi hedefi sentezi ideolojisinin do¤rultusunda mesatafl›y›c›s› bir politik fe kat etmifl oldu¤u Bu kimi liberal gazetecilerin dile gepartiye destek sunmaortadad›r. tirdiÛi gibi bir temiz eller operasyaca¤› aflikard›r. GerTüm bu veriler ›fl›yonu veya derin devletin tasfiyesi çekten de Ümit Öz¤›nda Ergenekon’la falan deÛildir. Bu daha •ok derin da¤’›n bafl›nda olacaSusurluk örgütünün devletin bir kolu olarak yola •Ýk¤›, Hulki Cevizo¤lu, benzerliklerinden çok ADK baflkan› fiener farkl›l›klar›n›n üzemasÝna raÛmen zamanla devletin Eruygur gibi isimlerin rinde durulmas› gedenetimi ve bilgisi dÝßÝnda bir šretraf›nda saf tutaca¤› rekti¤ine niye vurgu gŸtlenme yapÝsÝna kavußan, bu bir MHP’nin seçkinci yapt›¤›m›z anlafl›lm›fl anlamda derin devlet olmaktan orta s›n›flar›n deste¤iolmal›d›r. giderek uzaklaßan, kitle desteÛi ni kazanmak konude giderek artan Ýrk•Ý faßist ideo22 TEMMUZ: sunda bir flans› olapolitik •izgideki bir šrgŸtŸn yok YEN‹DEN cakt›ysa da benzeri edilmesine yšnelik bir operasDA⁄ITILAN bir stratejinin BBP yondur. Bu šrgŸt kimilerinin deKARTLAR VE üzerinden yürütülediÛi gibi ißlevini tamamlamÝß bir ABD-AKP-TSK meyece¤inin Ergenesafra falan da deÛildir. Tam tersiMUTABAKATI kon örgütü taraf›ndan ne, olasÝ bir ekonomik kriz koßulsaptanm›fl oldu¤u orAKP’nin ezici bir tadad›r. larÝnda darbe ya da ayaklanma seçim zaferiyle ç›kt›¤› Siyasal parti zemiyoluyla iktidara gelme ihtimalini 22 Temmuz sonras›nninde baflar› elde edetaßÝdÝÛÝ i•in bu šrgŸt •škertilmeda özelde Ergenemeyen Ergenekon’un ye •alÝßÝlmaktadÝr. 17
Devrim Yolunda
KURTULUÞ kon’un, genelde ise yükselen faflistleflme sürecinin bir sessizli¤e gömüldü¤ü görüldü. AKP ile Genelkurmay aras›ndaki çekiflmenin ise bir biçimde devam etti¤ine flahit olundu. Abdullah Gül’ün Cumhurbaflkan› olmas›n›n ard›ndan resepsiyon krizleri vb. üzerinden yaflanmaya devam eden gerilimin yumuflamaya bafllamas› ise AKP Hükümeti'nin, PKK'nin Kandil'deki varl›¤› gerekçesiyle ABD'ye rest çekmesiyle mümkün oldu. Genelkurmay ve AKP, s›n›r ötesi operasyon tehdidi üzerinden gelifltirilen bu politikan›n arkas›nda dizildiler. Gerek ABD'de gerekse Türkiye'de ABD'lilerle yap›lan görüflme trafi¤i neticesinde, Hükümetle Genelkurmay aras›ndaki yak›nlaflman›n bir iflbirli¤ine dönüfltü¤ü görüldü. ABD ve AKP ile PKK'ye karfl› yap›lan iflbirli¤inin, ordu içindeki Ergenekon çizgisinde olan “rahats›z genç subaylar›” bir miktar teskin etmeyi veya bunlar›n di¤er subaylar üzerindeki etkisini k›rmay› baflard›¤› anlafl›l›yor. Ayr›ca AKP'nin seçimlerde Kürt illerinden ald›¤› oylardaki art›fl›n da ordu içinde Genelkurmay-AKP iflbirli¤inden medet uman e¤ilimleri güçlendirmifl oldu¤u söylenebilir. Di¤er yandan, Türkiye'nin AB üyeli¤i sürecinin hemen hemen sekteye u¤ram›fl olmas› da olas› bir AB üyeli¤iyle askeri vesayet rejiminin tasfiye olaca¤› korkusunu tafl›yan subaylar› rahatlatm›fl olmal›. Ancak söz konusu mutabakat›n oluflmas›nda bundan daha da önemli olan, ABD'nin PKK'nin dahil olmad›¤› ve Irak Kürdistan›'ndan müteflekkil bir Kürt sorunu çözümü formülüne yöneldi¤ini aç›kça beyan etmesidir. Görünen o ki; ABD PKK'nin tasfiyesine, AKP askeri vesayet rejiminin devam›na, Genelkurmay da efli baflörtülü Cumhurbaflkan›na ve türban sorununun bir flekilde çözümüne izin verece¤ini beyan ederek bir mutabakat zeminine ulaflm›fllard›r. S›ra, tüm taraflar›n kazançl› ç›kt›klar›n› düflündükleri bu mutabakat zemininin bozulmas›na yol açabilecek k›sm›n ortadan kald›r›lmas›na geldi¤inde ise Ergenekon operasyonuna start verilmifltir. Hem de, operasyon sonras›nda medyaya s›zan bilgilerden anlafl›ld›¤› kadar›yla, geliflmelerin lehine olmad›¤›n›n fark›nda olan Ergenekon'un harekete geçmesine ramak kala... Susurluk örgütü, J‹TEM imzal› olmas› kuvvetle muhtemel ve kontrgerilla takti¤ine fevkalade uygun bir trafik kazas›yla çökertilirken, Ergenekon'a yönelik operasyon için legal plat-
form tercih edilmifltir. Bu tercihin önemli oldu¤u görülmelidir. Zira ABD-AKP-Genelkurmay ittifak›n›n Ergenekon'u yaln›zca örgütsel olarak de¤il savundu¤u siyasal fikirleri de tasfiye etmeyi veya en az›ndan zay›flatmay› muradetti¤i anlafl›lmaktad›r. Ayn› zamanda, ABD'nin hali haz›rda içine yuvarlanmakta oldu¤u iktisadi krizin k›sa zamanda global ölçekte bir krize dönüflmesinden ve Türkiye'yi etkisi alt›na alacak olas› bir ekonomik krizin kitlelerde yarataca¤› hoflnutsuzlu¤un Ergenekon taraf›ndan devleti ele geçirmek için kullan›labilece¤inden duyduklar› endiflenin de bu operasyonun yasal platformda yürütülmesi e¤ilimini güçlendirmifl olabilece¤ini düflünebiliriz. fiimdi ne olur? Öncelikle ad›n› koyal›m. Bu kimi liberal gazetecilerin dile getirdi¤i gibi bir temiz eller operasyonu veya derin devletin tasfiyesi falan de¤ildir. Bu daha çok derin devletin bir kolu olarak yola ç›kmas›na ra¤men zamanla devletin denetimi ve bilgisi d›fl›nda bir örgütlenme yap›s›na kavuflan, bu anlamda derin devlet olmaktan giderek uzaklaflan, devletin ABD ve AB eksenli d›fl politika çizgisini de¤ifltirmek isteyen, baflta Musul ve Kerkük gibi kentleri Türkiye s›n›rlar› içine katmak isteyen, kitle deste¤i de giderek artan ›rkç› faflist ideo-politik çizgideki bir örgütün yok edilmesine yönelik bir operasyondur. Bu örgüt kimilerinin dedi¤i gibi ifllevini tamamlam›fl bir safra falan da de¤ildir. Tam tersine, olas› bir ekonomik kriz koflullar›nda darbe ya da ayaklanma yoluyla iktidara gelme ihtimalini tafl›d›¤› için bu örgüt çökertilmeye çal›fl›lmaktad›r. Di¤er yandan, bu operasyon Türkiye'nin demokratikleflmesi yolunda bir ad›m veya bir f›rsat da de¤ildir. Kürt halk›n›n gelece¤i üzerine yürütülen bir pazarl›¤›n sonucunda var›lan -ve Ergenekon operasyonuna yol açan- bu mutabakat›n, Türkiye'de yürürlükte olan rejimin statükolar›n›n tamam›n› güvence alt›na ald›¤› anlafl›lmaktad›r. Bu mutabakat›n, Kürt sorununda izlenen militarist politikalar›n, askeri vesayet rejiminin ve ABD'nin Ortado¤u politikalar›na sunulan deste¤in devam› üzerinden tesis edildi¤i aç›kt›r. BU KAVGANIN OLASI AKIBET‹ YA DA SONUÇ OLARAK
Bir tarafta anti-Amerikanc›, anti-AB'ci, an-
18
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ti-‹MF'ci olman›n yan› s›ra ›rkç›l›¤› ve irredentizmi temel alan faflist bir örgüt, di¤er tarafta Amerikanc›, neo-liberalizm taraftar› ve askeri vesayet rejiminin devam›ndan yana olan iktidar blo¤u... Her iki taraf da Kürt halk›na özgürlük hakk› tan›mamak konusunda anlafl›yorlar. Birincisi, bunu Kürtleri ya Türklefltirerek ya da topyekün imha ederek yapmay› öngörüyor, ikincisi ise Kürt kimli¤ini ‹slam kimli¤i içinde asimile ederek. fiimdilik ikinci e¤ilimin bir hayli güçlenmifl oldu¤u söylenebilirse de, birinci e¤ilimin varl›k koflullar› da tamamen tükenmifl de¤il. Zira kitleleri Cumhuriyet mitinglerine koflturan iktisadi, siyasi ve sosyal korkular›n hepsi yerli yerinde duruyor. ‹slami inançlar›na göre yaflayanlar zenginleflmeye devam ediyor. Dahas› art›k üniversiteye baflörtülü kad›nlar de girebilecekmifl gibi görünüyor. DTP'liler ise art›k TBMM'deler. Di¤er yandan, Kanal Türk hâlâ yay›n yap›yor, Tuncay Özkan kampanyalar düzenlemeye devam ediyor, Ümit Özda¤ göz alt›na bile al›nmad›. Ergenekon çizgisinde faaliyette bulunan STK'lar›n birkaç› d›fl›ndakiler çal›flmalar›n› sürdürüyorlar. Dünyada faflizmin kitle taban›ndaki genel yükselifl e¤ilimi göz önünde bulundurulursa, Türkiye gibi ulusdevletleflme sürecini büyük k›y›mlarla ve büyük dramlara yol açarak gerçeklefltirmifl ve bu dramlar›n ortaya ç›kard›¤› sorunlarla gerek ülke içinde gerekse uluslararas› platformlarda halen bo¤uflan, elefltirilen bir ülkede söz konusu çizginin güçlenmemesi flafl›rt›c› olurdu. Soruflturman›n ve yarg›lama süreçlerinin gidifla-
t›ndan ba¤›ms›z olarak Ergenekon'un temsil etti¤i ideo-politik çizgi Türkiye'de var olmaya devam edecektir. Atanm›fllarla seçilmifller aras›ndaki tarihsel çeliflkinin varl›¤›n› bünyesinde bar›nd›ran ikinci e¤ilimin ne kadar birlikte yol alabilece¤ini ise flimdiden kestirebilmek güç. Ancak PKK'yi yok etmeye dönük faaliyetleri iflbirli¤i içinde yürüteceklerini söyleyebilmek mümkün. Dolay›s›yla s›n›r ötesine bir kara harekat›n›n kuvvetle muhtemel oldu¤u bahar aylar›n›n sonlar›na kadar bu mutabakat zemininin bozulmayaca¤› tahmin edilebilir. Bahar aylar›nda gerçeklefltirilecek kara harekat›n›n öncesinde s›n›rl› bir af ç›kart›l›p ç›kart›lmayaca¤›n› ise önümüzdeki günlerde görece¤iz. Ama aç›k olan flu ki, öncesinde af ç›ks›n ya da ç›kmas›n, ABDAKP-Genelkurmay ittifak› PKK'yi ve DTP'yi bitirmek niyetiyle ad›mlar atmay› deneyecektir. Türkiye'nin sömürülen ve ezilen kesimleri için hiç de olumlu olmayan bu tablo içinde Marksist solun atabilece¤i en do¤ru ad›m›n, Türkiye'deki yegane kitlesel demokrasi gücü olan Kürt hareketiyle Türkiye'nin di¤er ezilenlerini ve demokrasi güçlerini birlefltirebilecek bir cephenin inflas› için çal›flmak oldu¤u aç›kt›r. Bunun d›fl›nda, do¤ru ya da yanl›fl politik karfl›l›¤› olan yegane ad›m; ya Do¤u Perinçek'in yapt›¤› gibi Ergenekon'un faflist cephesi içinde yer almak ya da Ertu¤rul Günay gibi askeri vesayet rejimiyle mutabakata varan AKP'nin içinde çal›flmakt›r. Zira Türkiye bir kez daha taraf olmayan›n bertaraf olaca¤› bir sürece do¤ru ilerliyor...
19
SÜYASAL ÜSLAM, SENDÜKAL HAKLAR VE AKP NURETTÜN ALDEMÜR
bir gere¤i olarak, flu veya bu dine mensup Müslüman birey ve topluluklar›n siyasi hayatla, siyasetin yap›lmas› ve yürütülmesiyle zorunlu olarak ilgilenmesi… Siyasal ‹slam’›n ilk ba¤lam›nda bireyin ve toplumsal hayat›n bütününü dönüfltürme amac›nda olan güçlü (merkezi ve merkeziyetçi) bir devlet projesi var. Siyasal ‹slam olarak önümüze konan fley, bir tür “modern ulus devletin ‹slamilefltirilmesi” çabas› oldu¤undan, özünde kendine ait olmayan› kendine özgü yollarla meflrulaflt›rarak ona do¤ru dönüflme iste¤i fleklinde öne ç›kar. Siyasal ‹slam olarak ifade edilen proje sonuçta siyasi olan›, dolay›s›yla devletin etkileyici ve dönüfltürücü fonksiyonlar›n› çok önemser, kalk›nma, refah, ba¤›ms›zl›k ve modern tarihe kat›lmay› bunun olmazsa olmaz flart› görür. K›saca Siyasal ‹slam’la ifade edilmek istenen fley, tarihi kökleri ve geçmifli olan ‹slamc›l›¤›n kendini bir devlet formasyonuyla tan›mlamas› olarak görülebilir. ‹kinci versiyon, herhangi belirgin, somut bir yönetim tarz› veya devlet flekli üzerinde ›srar etmeyip, genel olarak siyasetin, yönetimin ve iktidar iliflkilerinin ‹slami de¤erlere veya en az›ndan Müslüman öznenin irade ve arzusuna uygun tasarlan›p ifl görür hale gelmesini talep etmektir ki, bunun otoriter ve totaliter, hele “teokratik din devleti” projesiyle iliflkilendirilmesi basitçe bir korkuyu ifade eder.”
u yaz›da önce Siyasal ‹slam’›n ne oldu¤una aç›kl›k getirilmektedir. Sonra ülkemizde toplumsal yaflamdaki Siyasal ‹slam uygulamalar›na örnekler verilerek; Siyasal ‹slam’›n iflçi-iflveren, emek-sermaye, sendikal haklar ve devlet anlay›fl› ile ilgili yorumlar yap›lmakta ve nihayet Siyasal ‹slam anlay›fl› ile kapitalist anlay›fl›n benzerlikleri/ayn›l›klar› üzerinden AKP’nin uygulamalar› yorumlanmakta ve yazar›n anlay›fl ve uygulamalar karfl›s›nda kiflisel önerilerine yer verilmektedir.
B
A. S‹YASAL ‹SLAM
Siyasal ‹slam tan›mlamas›n›n tarihi çok eski de¤ildir. Tan›mlaman›n belirgin olarak 1980 sonras› y›llarda kullan›lmaya baflland›¤› görülür. Frans›z Oliver Roy ve Gilles Kepel gibi islam dini, islam dünyas› ve islami hareketler üzerine çal›flan çok say›da islamolog bu tan›mlamayla islamiyete ve islami hareketlerin bir ülkeyi - dünyay› islami referanslarla dönüfltürme eylemlerine topluca dikkat çekmeye önemli katk› sunmufllard›r. Siyasal ‹slam tan›mlamas› yerine “fundamentalizm, dinin siyasallaflt›r›lmas›” gibi kavramlar›n da kullan›ld›¤›n› burada an›msatal›m. Ali Bulaç’ göre “Siyasal ‹slam tabirini iki ba¤lamda ele almak mümkün. Biri islamologlar taraf›ndan kodlanm›fl ve modern siyasi formlardan derin etkiler alm›fl bir siyasi ak›m olarak ulus devlet tipi bir devletin islami terim, argüman ve retoriklerle tasarlanmas›. Di¤eri dinin ve toplumun hem tarihsel hem evrensel do¤as›n›n
Siyasal ‹slam bu durumda iki flekilde tan›mlanmaktad›r. Birincisinde hedef do¤rudan islam devleti kurmak. Tüm yaflam alanlar›n› islam›n kurallar›na uydurmakt›r. ‹kincisinde ise islam devleti mutlak hedef olmay›p siyaset, 20
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Yukar›daki maddeden dinsel anlamda ç›kar›lmas› gereken dolayl› sonuç toplumun ve dahi meclisin dinden etkilenme; dinin toplumsal yaflama müdahale düzeyinin ne kadar yüksek oldu¤udur. Bu düzeyin yasa yap›c›y› ve dolay›s›yla anayasay› nas›l biçimlendirdi¤i de çok aç›kt›r. Maddeden ç›kar›lacak en kestirme sonuçlar ise devlet din buyruklar›n›n yerine getirilmesinden kendini sorumlu tutmaktad›r. Yasalar ve tüzükler düzenlenirken din ve hukuk kurallar› ayn› derecede önemli görülmektedir ve ikisinin uyumu yönlendiricidir. Teflkilat-› Esasiye Kanununun ömrü 20 Nisan 1924 tarihinde sona erer. Cumhuriyet döneminin ikinci anayasas› ayn› tarihte kabul edildi. Yeni anayasan›n ikinci maddesinde de “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dininin ‹slam, dilinin Türkçe oldu¤u” belirtilmifltir. Böylece islam devlet dini haline gelmifltir. ‹lk meclisin oluflturulmas› öncesi yap›lan seçimlerde gayrimüslimlerin milletvekili olmalar› Mustafa Kemal’e ba¤l› Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yönetim kurullar›nca veya Kemalist vali ve ordu komutanlar›nca engellendi¤inden meclisten direnifl olmadan böyle bir anayasan›n ç›kmas›na flaflmamak gerekir. Sonraki y›llarda bu anayasa üzerinde muhtelif de¤ifliklikler yap›lm›flt›r.1928 y›l›nda yap›lan de¤ifliklikle Osmanl›dan süzülüp gelen din ve devlet ifllerinin birli¤i anlay›fl› anayasal düzeyde ayr›lm›fl; böylece devlet “laik” bir karakter kazanm›flt›r. Laikli¤in her bak›mdan t›rnak içine al›nmay› hak etti¤i 1928’den günümüze devletin kurumlar› eliyle yapt›¤› uygulamalardan da anlafl›lacakt›r. Okurun bu uygulamalar›n ço¤undan haberdar oldu¤u, yaflam›nda hala hissetti¤i düflüncesiyle burada temel baz› uygulamalar› an›msataca¤›z. Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n›n varl›¤› ve tüm harcamalar›n›n devlet bütçesinden karfl›lan›yor oluflu bile laikli¤in özden yoksun oldu¤unu göstermek için yeterlidir. D‹B’in faaliyetleri Türkiye ile s›n›rl› de¤ildir. D‹B ayn› zamanda, ‹slam›n yayg›n oldu¤u Türki cumhuriyetlerde ve Türkiye’den ifl nedeniyle göçen yurttafllar›n yo¤un oldu¤u ülkelerde de faaliyette bulunmaktad›r. Bu faaliyetler Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’na ba¤l› Din Hizmetleri Müflavirlikleri veya Din Hizmetleri Ataflelikleri arac›l›¤›yla yürütülmektedir. Din Hizmetleri Müflavirlikleri ve Ataflelikleri, do¤rudan Türk Büyük Elçi-
yönetim iliflkilerinde devlet biçimine bak›lmaks›z›n bir uyum sa¤lanmas› temel beklentidir. Günümüzde Türkiye’ye yak›flt›r›lan “›l›ml› islam” tan›m› Ali Bulaç’›n ikinci tan›m›na çok uymaktad›r. Siyaset-yönetim iliflkilerinde yap›lmaya çal›fl›lan uyumlulaflt›rma çabalar› “laikçiler” taraf›ndan islam devletine giden yol olarak yorumlanmaktad›r. Ancak siyasal islamla savafl halinde olan baflta ABD, Avrupa Birli¤i devletleri, uluslararas› sermaye kurulufllar› laikçilerin yorumlar›na kat›lmad›¤›ndan AKP’ye destek vermeyi sürdürmektedir. Siyasal ‹slam tan›mlamas›n› kökten yanl›fl bulanlar da vard›r. Onlara göre bir tane islam vard›r. Farkl› mezheplerin ve yorumlar›n olmas› siyasal islam tan›mlamas›n› anlaml› k›lmaya yetmez. Çünkü islam sadece ibadeti ve ahireti anlatmaz; islam›n do¤as›nda dünya yaflam›nda uyulacak kurallar ve emirler de vard›r. Bu ifade biçimi islam›n siyasal yönünü do¤as› içinde telaffuz etmektedir. Bir bak›ma islam›n birey-birey/devlet-birey iliflkilerini zaten tan›mlad›¤›, bu nedenle siyasete yüklenen tüm anlamlar›n islam›n do¤as›nda bulundu¤u; zaman içinde kazan›lan bir özellik olmad›¤› belirtilmektedir. B. TÜRK‹YE’DE S‹YASAL ‹SLAM UYGULAMALARI
Bu bafll›k alt›nda cumhuriyet döneminin baz› uygulamalar›ndan bahsedecek olmakla beraber Osmanl› ‹mparatorlu¤unun teokratik devlet yap›s›n› an›msatal›m. Osmanl›’dan devir al›nan din-devlet iliflkisi cumhuriyet döneminin iki anayasas›na da sirayet etmifltir. Bunlardan ilki ilk yaz›l› anayasa olma özelli¤ine de sahip olan, Büyük Millet Meclisi’nin 20 Ocak 1921 tarihinde kabul etti¤i Teflkilat-› Esasiye Kanunudur. Birisi ek olmak üzere yirmi dört maddeden oluflan kanunun 7. maddesi günümüz Türkçesiyle flöyledir: “Din buyruklar›n›n yerine getirilmesi; bütün yasalar›n konulmas›, de¤ifltirilmesi, kald›r›lmas›, antlaflma ve bar›fl yap›lmas› ve savafl karar› verilmesi gibi temel haklar Büyük Millet Meclisi’nindir.Yasalar ve tüzükler düzenlenirken, halk›n ifline en uygun ve zaman›n gereklerine en elveriflli din ve hukuk hükümleriyle töreler ve önceki ifllemler temel olarak al›n›r. Bakanlar Kurulunun görev ve sorumlulu¤u özel yasayla belirlenir.”
21
Devrim Yolunda
KURTULUÞ liklerinin bir alt kurumu olarak çal›flmaktad›rlar. Din Hizmetleri Müflavirlikleri’nin ve Ataflelikleri’nin öncelikli ifllevi yurtd›fl›nda yaflayan Türk kökenli vatandafllar›n ‹slami çizgide e¤itilmesini sa¤lamakt›r. D‹B ‹slam dinini uluslararas› alana yaymak için misyonerlik faaliyetleri yürütürken baflka dinlerin Türkiye’de faaliyet yürütmesini yasakl›yor. Diyanet Vakf› yay›nlar›ndan “H›ristiyanl›k Propagandas› ve Misyoner Faaliyetleri” isimli kitapta H›ristiyanl›k propagandas› yapman›n suç oldu¤u belirtilerek; propaganda yapan bir flahsa rastland›¤›nda en yak›n emniyet makam›na bildirilmesi bir vatandafll›k görevi olarak ifade ediliyor D‹B Türkiye’de devlet ad›na hac organizasyonunu örgütlemektedir. Hac sürecinde ‹slam propagandas› yap›lmakta oldu¤u; bu propagandan›n zaman zaman yak›n geçmiflte dönemin milletvekilleri fievki Y›lmaz ve Hasan Mezarc› tarz›nda din devleti ve fleriat hükümleri içeri¤inde oldu¤u bilinmektedir. Bu türden propaganda yapan baz›lar›n›n diyanet bütçesinden hacca gittikleri de malumdur. Tarikatlar›n en önemli örgütlenme alanlar› D‹B birimleri ve camilerdir. Çok say›da tarikat›n önder isimlerinin zaman›nda devlet memuru oldu¤u; en basitinden bir camide imaml›k yapt›¤› s›r de¤ildir. Nakflibendi tarikat›n›n adeta merkezi olan ‹stanbul ‹skender Pafla Camiinde tarikat›n lideri Zahit Koktu k›rk y›l boyunca imaml›k yapm›flt›r. Fethullahç›lar›n lideri Fethullah Gülen y›llarca devlet memuru olarak camilerde görev yapt›. Aczimendi tarikat›n›n lideri Müslüm Gündüz, Almanya’da “Anadolu Federe ‹slam Devleti”ni kuran ve Kemalist devlete karfl› silahl› mücadeleyi savunan Cemaletin Kaplan di¤er örneklerden baz›lar›d›r. 12 Eylül darbecileri dönemleri süresince Türk-‹slam sentezli bir siyasal kulvar izlemifltir. Özellikle Kürtlerin yo¤un olarak yaflad›¤› yerleflim birimlerinde PKK ile mücadele ba¤lam›nda afifl (cami ve bayrak figürlü), bildiri da¤›t›mlar› asker veya valilikler eliyle yap›lm›fl; gerillalar›n sünnetsiz oldu¤u, din düflman› oldu¤u propagandas› yürütülmüfltür. Din derslerinin Anayasal zorunlu olmas› yine dönemin ürünüdür. (“Laik Cumhuriyetin” Anayasal güvenceli tek “bilimsel” dersi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersidir. Ne laiklik ama…) Bütün dönemlerde aç›lan imam hatip lisele-
rini, Kuran kurslar›n›; dünya ölçe¤inde ve özellikle bölgemizde ve ülkemizde geliflen sosyalist harekete ve sosyalist ülkelerin etkilerine karfl› ABD taraf›ndan planlanan yeflil kuflak projesini ve TC’nin en hevesli aktörlerden birisi oldu¤unu da an›msatal›m. Yeflil kuflak projesi ba¤lam›nda bizzat devlet eliyle (do¤rudan veya dolayl›) tarikatlarla iflbirli¤i içinde olundu¤u ve hatta tarikatlar›n örgütlenmesine destek verildi¤i de art›k bilinmektedir.12 Eylül sonras› y›llarda yine PKK’ye karfl› kullanmak üzere Türkiye Hizbullah›’n›n asker-sivil/gizli-aç›k yetkililerce kurduruldu¤u ve silahland›r›ld›¤› da art›k s›r de¤ildir. Tüm bunlar›n anlam› nedir? Sorunun yan›t› gayet aç›kt›r. TC hiçbir zaman laik olmam›flt›r.1928 y›l›na kadar Türkiye’de ‹slam dini devleti flekillendirmifl; bu tarihten sonra ise devlet dini flekillendirmifl. Her iki durumda da din gizli aç›k siyasal bir içerik tafl›m›flt›r. Genel olarak cumhuriyet tarihi boyunca din sermayenin ve onun devletinin ç›karlar› için kullan›lm›flt›r (Burada ‹slam’›n ekonomi anlay›fl›n›n emek sömürüsünü reddetmedi¤ini ama s›n›f gerçe¤ini reddetti¤ini bu ba¤lamda temel olarak kapitalist devletle esastan bir çat›flmas›n›n olmad›¤›n› belirtelim). Din sermayenin ç›karlar› do¤rultusunda kullan›l›rken geliflimi ve faaliyetleri devletin kontrolünde olmufltur. Devletin çizdi¤i s›n›rlar zorland›¤›nda veya afl›ld›¤›nda gerekli cezaland›rmalara baflvurulmufltur. Bazen bir örgütlenmeye ihtiyaç kalmad›¤›nda veya devlet bu iliflkiden dolay› a盤a düfltü¤ünde daha sert önlemlerin al›nd›¤› olmufltur. Son y›llarda Hizbullah’a yap›lan operasyonlar bu türdendir. Devlet Hizbullah yetkililerinin kamuoyuna itiraflar›ndan korktu¤u için do¤rudan öldürmeyi seçmifltir. Kimilerini de iflbirlikçi yapm›flt›r ya da kimileri bafl›ndan beri iflbirlikçiydi. C. S‹YASAL ‹SLAM’IN ‹fi fiÇ Ç‹-‹fi fiV VEREN, EMEK-SERMAYE, SEND‹KAL HAKLAR VE DEVLET ANLAYIfi fiII
Afla¤›daki bölümlerde ‹slamc› yazar ve akademisyenlerin de¤iflik tarihlerde ve pozisyonlardaki görüfllerinden al›nt›lar yap›larak yorumlanm›flt›r. Al›nt› yap›lan görüfl sahibi isimlerin bir bölümünün çok tan›d›k ve hala güncel oldu¤u ilgili okurlar›n dikkatinden kaçmayacakt›r.
22
Devrim Yolunda
KURTULUÞ 1. ‹flflççi ‹flflv veren ‹liflflk kileri Anlay›flfl››
netici tayfas› ve ço¤u kifli “istihdam olana¤› sa¤lad›/ifl imkan› sa¤lad›” türünden iflveren lehine sözler sarfeder. San›rs›n ki adam ac›d› iflsizlere de “sevab›na” fabrika kuruverdi. Memlekete iyilik olsun diye…
“‹flçinin kendi kapasitesine göre elinden geldi¤i nispette dürüst olarak çal›flmas› görevidir. ‹nançl› bir Müslüman iflçi, eme¤ini kiralayabilece¤i bir iflyeri bulmufl olmas›n› ilahi bir lütuf olarak kabul etmelidir.” (Hamza Aktan)
“Ücretlerin tespit ve ayarlanmas›nda sürekli iflçiyi korumak gibi yanl›fl bir e¤ilim yerine her zaman taraflar›n ikisinin de hukukunu korumak veya karfl›l›kl› istekleri makul bir dengede tutmak daha adil bir çözümdür.” (Ali Bardako¤lu)
‹flçi, ifl buldu¤u için flükretmelidir. Buldu¤u ifl ona tanr›n›n bir lütfudur. ‹fl bulabilmifl olmas› en büyük nimettir. Öyleyse gerisi iflçi için bofltur, iflveren için hofltur.
Sanki bu ülkede ücret tespitinde sürekli iflçi korunuyormufl gibi Bardako¤lu bu yanl›fll›¤›n düzeltilmesi için çare öneriyor. ‹flçi ve iflveren istekleri için denge öneriyor. ‹flçi ve iflveren ç›karlar› uyuflabilir ç›karlar oluyor bu durumda. Sömürülen ve sömüren aras›nda bu denge nerede kurulacak peki. Ya da flöyle soral›m: Hangi oranda bir sömürü denge say›lacak ve bu dengenin alt›nda kim kalacak…
“Bir iflçinin, ücretine tam hak kazanabilmesi için gösterilen ifli de tam yerine getirmesi gerekir. Bir iflçiye muhakkak ki toplam gelire yapaca¤› katk›ya göre bir ücret ödenir. Hiçbir kimse ve hiçbir müessese iflçisine, sa¤lad›¤› gelire efl bir ücret ödeyemez.” (Celal Yeniçeri)
Madem iflçi tanr›n›n lütfuyla ifl buldu öyleyse o da gere¤ini yerine getirmelidir. Nas›l m›? Yeniçeri’ye göre ücretini hak etmek için iflini patronun kafas›nda tak›nt› b›rakmayacak flekilde tam yaparak. Ancak bunun karfl›l›¤›nda yan›l›p üretime yapt›¤› katk›y› dikkate alarak art›-de¤er sömürüsünden ar›nd›r›lm›fl bir ücret istememelidir. Çünkü hiçbir iflveren böyle ücret ödeyemez. Öderse varl›k nedeni ortadan kalkar. Sistem çöker.
“‹fli oldu¤u müddetçe devaml› çal›flacakt›r. Kaytarma ifli yavafllatma, kendi ifli veya baflkalar›n›n ifli ile meflgul olma gibi davran›fllar caiz de¤ildir. Bu sebeple iflveren aleyhine kaybolan saatlerin ücretine hak kazanamaz. Mesai içinde çal›flmad›¤›, kaytard›¤› zamanlar›n ücreti iflçiye helal olmaz; çünkü anlaflma flartlar›na riayet Allah emridir. Allah emrine riayetsizlik ise hiyanettir.” (Abdulvehhab Öztürk)
“‹slamiyette karfl›l›kl› hukuka riayet esast›r. ‹flçi iflverenin kolu kanad›, iflveren iflçinin hamisidir.” (Hüseyin Kalefli)
‹flçi çal›flma koflullar›, ücret durumu ne olursa olsun çal›flacak. Ötesi yok! Kaytar›rsa Aman ne güzel bir “hukuk”. Hukuka göre ald›¤› ücret iflçiye haram. (‹flverenin iflçi üzeiflçi iflverenin her fleyi. Kolu kanad›. ‹flçi olmaz- rinden yapt›¤› sömürü helal oluyor bu durumsa iflveren hiçbir fley. Bu durumda gücün iflçide da. Vay maflallah hukuka gel…) ‹flçi ne kadar olmas› gerekmez mi… Nas›l oluyor da iflçi ol- ma¤dur olsa da Allah emrine riayetsizlik yapmamak için kuzu kumad›¤›nda koldan kazu çal›flmal›d›r. Yoknattan yoksun olacak sa hain olur. Dinle ve iflveren iflçinin hamisi Din sermayenin •ÝkarlarÝ doÛrultutanr›yla iflçinin çal›flolabiliyor. Burada assunda kullanÝlÝrken gelißimi ve mas›n› denetlemektir l›nda anlat›lan fludur: faaliyetleri devletin kontrolŸnde bu. Din ve tanr› iflveEy iflçi! Üretim gücü olmußtur. Devletin •izdiÛi sÝnÝrlar renle el ele say›lmaz sende olsa da iflveren zorlandÝÛÝnda veya aßÝldÝÛÝnda m› bu durumda. olmadan sen hiçbir gerekli cezalandÝrmalara baßvufley de¤ilsin! rulmußtur. Bazen bir šrgŸtlenme“‹flçi kardefllerimize Bu toplumdaki de mühim ifller düflmekye ihtiya• kalmadÝÛÝnda veya yayg›n bir anlay›fl› tedir… onlar da meflru devlet bu ilißkiden dolayÝ a•ÝÛa ça¤r›flt›r›yor. Bir iflveve kanuni haklar›na radŸßtŸÛŸnde daha sert šnlemlerin ren bir yerde bir fabriz› olacak flekilde fazla ka açt›¤›nda tüm yöalÝndÝÛÝ olmußtur. 23
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ücret istemeyecek, anlaflma gere¤ince çal›flmas›n› tam ve mükemmel bir flekilde yapacaklard›r. ‹flverenin mal›na, kazanc›na göz dikmeyecek, makinas›na, alet ve edevat›na hiyanet etmeyecektir. Komünizmin uflakl›¤›n› yapanlar›n propagandalar›na kulak vermeyecek, iflverenleri kardefl bilip seveceklerdir.” (Cemalettin Kaplan)
Avrupa ülkelerinde sermayeden zekat al›nm›yor (vergi demek istiyor); vergide yat›r›m indirimi yap›l›yor diye bu ülkelerin ‹slam’›n bir uygulamas›na yaklaflm›fl olduklar›ndan bahisle seviniyor. Sermaye birikimine teflvik eden politikalar›n ve uygulamalar›n ‹slam’daki yerini iflaret ediyor böylece.
‹flçiler “Federe ‹slam Devleti” kurucusu Kaplan’a göre kanuni haklar›na raz› olmal›; fazla ücret istememeli; iyi çal›flmal›; iflverenin her düzeyde ç›karlar›n› korumal›d›r. Bir de uyar›da bulunuyor. Komünistler senin kafan› kar›flt›rabilir; onlar›n sözüne inanma; sen iflverenini kardeflin gibi bil ve sevmeye devam et… Bu bir kad›na “tecavüzcünü sev” demek gibi bir fley de¤il mi! Özet: ‹flçi iflveren kardefltir. Ç›karlar› uzlafl›r. Bunu böyle anlamayan iflçi haindir. ‹flçi iflveren aras›nda hukuk vard›r; ancak iflveren hukuku tayin edicidir.
“‹flveren bir amme hizmeti yapmakta , toplumun bir ihtiyac›n› karfl›layarak farz-› kifaye olan bir vazifeyi onlar nam›na yüklenmektedir. ‹flçilerin ve di¤er vatandafllar›n iflverene bu gözle bakmalar› ‹slam gere¤idir.” (Hayreddin Karaman)
‹slam’a göre iki tür farz vard›r: Farz-› ayn ve farz› kifaye. Farz› ayn her bireyden bizzat talep edilen zorunlu davran›fl demektir. Farz-› kifaye ise genel olarak bir toplumdan talep edilendir. Toplumdan talep edilen bir fleyi birileri yerine getirirse o farz di¤erlerinin de üzerinden düfler. Bu durumda sermaye kamusal hizmetin temelidir ve sermayedar da kamusal hizmeti yerine getirendir. Üstelik sermayedar bu hizmeti tüm toplum ad›na yapmakta ve böylece toplumun tüm bireylerini tanr› kat›nda sorumluluktan kurtarmaktad›r. Öyleyse tüm toplum kesimleri bunu takdir etmeli ve sermayeyi-sermayedar› üzmemelidir. Çünkü onun yapt›¤› hizmetler olmazsa maazallah toplum perperiflan olur; tanr› kat›nda suçlu düfler.
2. Emek ve Sermayeye Anlay›flfl›› “Allah Malik-i mutlakt›r. Her fley onundur. Mal ve mülkün gerçek sahibi Allah’t›r. ‹stedi¤ine verir, istemedi¤ine vermez. ‹stedi¤ine bol, istedi¤ine k›t verir, istedi¤i zaman çeker al›r. Bu itibarla mal-mülk, servet zenginin elinde emanettir. Mal sahibi elindeki mal›n adeta veznedar›d›r. Gelir ve giderinden sorumludur; günün birinde hesab› kendisinden sorulacakt›r.” (Cemalettin Kaplan)
“Sermaye ile emek, birbirinin iki ayr›lmaz dostudurlar. Bu dostlu¤un bozulmas› toplum huzurunun ortadan kalkmas›na yol açar.” (Celal Yeniçeri)
Art›-de¤er sömürüsü ile elde edilen birikim veya her yoldan kazan›lm›fl zenginlik sonuç itibari ile aklan›p paklan›yor. Kaplan’a göre elde edilen zenginlik tanr›n›n takdiridir. Kul tanr›n›n takdirine sayg›l› olmal› ve onun bekçili¤ini yapmal›d›r. Sermayedar›n elindeki bu emanetin bekçili¤ini biraz da yoksullar yapsa. Cemalettin Kaplan’›n temsil etti¤i hukukta bunun yeri yok.
Yeniçeri emek-sermaye anlay›fl›n› daha yal›n ifade ediyor. ‹kisi birbirinin kardeflidir. (‹flçi-iflveren kardeflli¤i de bu kardeflli¤e dayan›yor olmal›.) Bu dostluk bozulursa toplumun huzuru bozulur diye dikkat çekiyor. Bu durumda hak arayan, yeni istekler peflinde mücadele eden iflçiler sermayenin üzülmesine do¤al olarak da toplumun huzurunun bozulmas›na sebep oluyor. Özet: Sermaye birikimi gereklidir. Sermayedar›n varl›¤› Allah’›n lütfudur. Sermaye korunmal›d›r, gözetilmelidir. Sermaye s›n›f› toplumun tamam›na hizmet vermektedir; tanr› kat›nda toplum ad›na görevler yerine getirmektedir. Emekle sermaye dosttur. ‹kisi aras›nda so-
“Sermayeden zekat al›nm›yor, üretime yönelik sermayeden zekat al›nm›yor. ‹slam’›n mükemmelli¤ine bak›n ki, y›llar, as›rlar sonra, ancak bugün Bat› sistemleri yat›r›m indirimi, yat›r›m teflviki ad› alt›nda ‹slam’›n bu uygulamas›na yaklaflabiliyorlar. Evet her fleyden zekat al›n›yor ama sermayeden zekat al›nm›yor. Demek ki üretime teflvik var, sermaye birikimine teflvik var.” (‹lhan Uluda¤)
24
Devrim Yolunda
KURTULUÞ
run yaflanmamal›d›r. Toplumun huzuru için bu zorunludur.
*** “‹slam’da ilke olarak ferdi ifl sözleflmesi geçerlidir. Fakat toplu pazarl›¤›n yasakland›¤›na dair hiçbir delil de yoktur… Toplu sözleflmenin meflru olabilmesi için iflçi ve iflverenlerin temsilcilerine kendi hür irade ve r›zalar›yla temsil yetkisini vermeleri gerekir.” (Ahmet Tabako¤lu)
3. Sendikal Haklar Anlay›flfl›› “‹slam’da devletin ücretlere gerekti¤i zaman müdahale hakk› vard›r. Ücretler yetersiz görüldü¤ünde devlet bu ücretleri art›rma yoluna gidebilir. Bu aç›dan ‹slam’da sendikan›n yeri yoktur. Ayr›ca sendika siyasal amaçla kullan›lmaz. Ancak sendika iflçilerin bir araya toplanarak dayan›flmas›n› sa¤layaca¤› için, pek de mahsurlu görülmeyebilir.” (Tahsin S›nav)
Bireysel ifl akdi söz konusudur. Toplu sözleflme yap›lmas›na bir engel yoksa da bireysel sözleflme önerilmektedir. (Günümüzde h›zla devlet ve sermaye taraf›ndan gelifltirilen ve yasal düzenlemelere yans›t›lan sözleflmeli personel uygulamalar›na k›lavuzluk edebilecek bir görüfl de¤il mi…).
‹flveren-iflçi kardeflli¤inde (olmaz ya) yine de iflverenden kaynakl› bir sorun olursa Devlet-i Ali müdahale eder ve gere¤ini yapar. Ücretler yetersizse devlet art›rma yoluna gidebilir. Devlet iflçinin hakk›n› koruyaca¤› için sendikaya gerek yoktur. Hani sendika olacaksa da devletin, iflverenin ifline kar›flmamal›d›r. Asla politikayla u¤raflmamal›d›r (yoksa uf olur, çünkü politika iflçiler için c›s’t›r). Sendika iflçilerin bireysel veya topluca kendi aralar›nda ufak tefek dayan›flmalar›na hizmet etmelidir…
*** “‹flçi saat, gün, hafta, ay veya y›l gibi süre üzerinde akit yap›larak ifle al›nm›flsa, mesai süresince iflyerinde bulunmak ve ifl verildi¤i sürece devaml› çal›flmak zorundad›r… ‹fl oldu¤u sürece ifli yavafllatma, ifli b›rakma, kendisinin veya üçüncü bir flahs›n ifliyle u¤raflma hakk› yoktur. Çünkü iflveren, onun mesai saatleri içindeki eme¤i üzerinde hak sahibidir.” (Hamdi Döndüren)
“‹slam devletinde hak aramak, adalet sa¤lamak için teflekküller kurmaya gerek yoktur. E¤er devlet vazifesini yapm›yorsa -veya devlete yard›mc› olmak üzere- iflçi ve esnaf teflekkülleri kurulabilir; ancak bu teflekküller politikan›n aleti olamaz, gayelerinin d›fl›na ç›kamazlar.” (Hayrettin Karaman)
S›nav’a göre bir farkl›l›k devletin de görevini yapmayabilece¤i vurgusudur ama yine de bu pek mümkün görülmemektedir. Karaman’a göre sendika bu nedenle veya genel olarak devlete yard›mc› olmak için kurulabilir. Devlete yard›mc› olmak için kurulacak sendika, politika yapmaya kalkmamal›d›r.O sadece devletin verdi¤i görev neyse onu yapmal›d›r.
“‹flçinin grevle, iflini at›l b›rakmaya hakk› olamaz. Zira bunda, kendisine emanet edilen ifl sahibinin mallar›na zarar vard›r. Gerçekte grev, akit flartlar›n› de¤ifltirmek için bafl vurulan gayri meflru bir vas›tad›r… Grevin devlete ve iktisadiyat›na Siyasal Üslam hi•bir zaman Ÿretim verdi¤i kötü neticeler ilißkileri a•ÝsÝndan kapitalizm gizli de¤ildir.” (Suriyeli i•in bir tehdit olußturmamÝßtÝr. yazar Muhammed Fehr fiakfa) Bunun i•indir ki sosyal ve siyasal
uyanÝßlara karßÝ Ÿlkemizde ve diÛer Ÿlkelerde islami akÝmlar sermaye ve devlet tarafÝndan desteklenmißtir. Yer yer alÝnan tedbirlerin nedeni farklÝ yaßam alanlarÝnda devlet-birey /birey-birey arasÝnda Siyasal ÜslamÕÝn istediÛi ilißki kurma anlayÝßÝdÝr. Siyasal Üslam birey-birey/devlet-birey ilißkileri arasÝnda bir zorlamada bulunmadÝÛÝ sŸrece kapitalistler i•in ortada bir sÝkÝntÝ yoktur. 25
Uzun söze ne gerek… ‹ki al›nt› da üretimden gelen gücün hak arama yöntemi olarak kullan›lmas›n› do¤ru bulmuyor. Gerekçe olarak iflverenin ve devletin görece¤i ekonomik zarar gösteriliyor. Gayri meflru ilan ediliyor. ‹flçinin görece¤i zarar kimin umurunda. ‹fl-
Devrim Yolunda
KURTULUÞ di karfl›l›¤›n›n sosyal güvenlik kurumlar› taraf›ndan önemli ölçüde karfl›lanmamas›; paran kadar sa¤l›k hizmetidir. AKP esnek çal›flma anlay›fl›n› ve uygulamalar›n› yayg›nlaflt›r›yor. Bu anlay›fla uygun yasal düzenlemeler yap›yor. Esnek çal›flma ve buna dayal› yeni istihdam biçimleri çal›flanlar aç›s›ndan tafllar› ba¤lamak, köpekleri sal›vermek demektir. ‹flsizli¤in, örgütsüzlü¤ün, sendikalaflma zorluklar›n›n, kolayca iflten at›lman›n, sigortas›z iflçi çal›flt›rabilmenin, düflük ücretlerin sebebi esnek çal›flma ve buna uygun yeni istihdam biçimleridir. Esnek çal›flma koflullar› ile örgütsüz ve düflük maliyetli ifl gücü hedeflenmektedir. AKP’nin kamuda yap›lan toplu ifl sözleflmelerinde kamu iflveren tutumunun nas›l oldu¤unu anlamak mümkündür. Kamuda örgütlü iflçi sendikalar›n›n yapt›¤› toplu ifl sözleflmelerine; asgari ücret anlay›fl› ve kamu emekçilerine dayatt›¤› 2+2 puanl›k y›ll›k ücret art›fl›na bakarak onun iflçilere-emekçilere nas›l bir maddi yaflam› lay›k gördü¤ünü anlayabiliriz. AKP iflsizli¤in yüksek tutulmas›, düflük ücretli ve örgütsüz çal›flanlar›n varl›¤› ile sermayenin yüksek kârl›l›¤›n›n güvencesi olmaya devam etmektedir.. AKP sendikal haklar konusunda hiçbir iyilefltirme yapmam›flt›r. Bunun yan›nda sendikalar› kapatmaya yönelmekte; muhalif gördü¤ü sendikal yap›lar üzerinde bask›lar› art›rmakta; grevleri sabote etmeye devam etmektedir.
çiye ifl bulabildi¤i için flükretmeye devam etmekten; iflverenin, devletin insaf etmesini beklemekten baflka yol görünmüyor. Özet: Sendikaya gerek yoktur. Sendika olacaksa basit dayan›flmalar için olmal›. Toplu pazarl›k ve toplu ifl sözleflmesi yerine bireysel sözleflmeler yap›lmal›d›r. Grev zinhar kötüdür. 4. Devlet Anlay›flfl›› “‹slam’da devlet, tam manas›yla sosyal devlettir ve sosyal adalet onun bafl hedefidir. Çal›flan›n normal olarak geçim flartlar›n› sa¤lamak devletin görevleri aras›ndad›r. Bunu gerekti¤i zaman önce ücrete müdahale, asgari ücreti tayin ile gerçeklefltirir. Bu yeterli olmad›¤› takdirde devletin kaynaklar›n› kullan›r,vatandafl›n ihtiyac›n› temin eder.” (Hayrettin Karaman)
Devlet s›n›flar üstüdür. Sosyal devlet özelliklerine sahiptir ve sosyal adaleti sa¤lamak temel varl›k nedenidir. ‹flçilerin geçim flartlar›n› haz›rlamak devletin görevidir. Devlet gerekirse asgari ücret tespit eder. Bu yeterli olmad›¤› durumda devletin olanaklar›n› kullan›r. Sendikal anlay›fla göre iflçiler sendika kurmamal›; kurmuflsa da asla politika yapmamal›d›r. (Politikay› kim yapacak?) ‹flverenle ilgili politika s›n›rlamas› yok. O ekonomiyi tayin eden bu suretle kamusal hizmeti yerine getirendir. Ama yine de devlet s›n›flar üstüdür. Adalet timsalidir (yemin et). Özet: Neyin özeti.
E. SONUÇ
D. AKP’N‹N EMEK VE SEND‹KAL HAKLAR ANLAYIfi fiII
Siyasal ‹slam’›n iflçi-iflveren, emek-sermaye, sendikal haklar ve devlet anlay›fl› bak›m›ndan okuyucunun çok iyi bildi¤i kapitalist anlay›fltan farkl› olmad›¤›; kapitalizmi besleyen ve meflrulaflt›ran; ayn› zamanda din faktörüyle iflçilerin-emekçilerin mücadelesini denetleyen bir ifllev gördü¤ü gözden kaçmam›flt›r. Siyasal ‹slam hiçbir zaman üretim iliflkileri aç›s›ndan kapitalizm için bir tehdit oluflturmam›flt›r. Bunun içindir ki sosyal ve siyasal uyan›fllara karfl› ülkemizde ve di¤er ülkelerde islami ak›mlar sermaye ve devlet taraf›ndan desteklenmifltir. Yer yer al›nan tedbirlerin nedeni farkl› yaflam alanlar›nda devlet-birey /birey-birey aras›nda Siyasal ‹slam’›n istedi¤i iliflki kurma anlay›fl›d›r. Siyasal ‹slam birey-bi-
AKP e¤itimde özel sektörün pay›n› h›zla art›rmakta; devlet okullar›na sa¤lamad›¤› deste¤i ve olana¤› özel e¤itim kurumlar›na sa¤lamaktad›r. Bu geliflmelerle iflçilerin-emekçilerin, iflsizlerin çocuklar› e¤itim süreçlerinden h›zla kopar›lmaktad›r. AKP sa¤l›kta dönüflüm program›n› yaflama geçirmeye, genel sa¤l›k sigortas› sistemini uygulamaya u¤rafl›yor. Sa¤l›k çal›flanlar› için bunun anlam› genel olarak sözleflmeli çal›flma; örgütsüz bir ifl yaflam› ve daha düflük ücret demekken; hastalar için sa¤l›k hizmetleri h›zla piyasalaflmaya devam edece¤inden dolay› koruyucu sa¤l›k hizmetlerinin azalmas›, sa¤l›k hizmetlerinin mad26
Devrim Yolunda
KURTULUÞ rey/devlet-birey iliflkileri aras›nda bir zorlamada bulunmad›¤› sürece kapitalistler için ortada bir s›k›nt› yoktur. Günümüzde uluslararas› sermaye kurulufllar›n›n, bat›n›n ve ABD’nin Türkiye’ye ›l›ml› islam modeli yak›flt›rmas› ve bu modele uygun bulduklar› AKP’yi desteklemesi bundand›r. AKP uluslararas› sermaye kurulufllar›n›n hizmetinde oldu¤u sürece ve özellikle devlet-birey iliflkilerinde bireyin sistemin ç›karlar›yla çat›flmayan yaflam tercihlerine kar›flmad›¤› sürece destek görmeye devam edece¤i kesindir. Necmettin Erbakan’›n “haylaz ö¤rencisi” Erdo¤an hiç de haylaz de¤ildir. Dersine iyi çal›flan ve h›zl› ö¤renen bir zatt›r. Geçen süre içinde radikal islamc› gruplar›n da güncel yaflama müdahale fleklinde görülen kimi tutumlar›n› kontrol alt›na alm›flt›r. Onlar› devletin olanaklar›ndan nemaland›rarak veya nemalanma düzeylerini art›rarak yan›nda tutmay› genel olarak baflarm›flt›r. Genelkurmay›n ve “kurt adamlar partisi” olma ünvan›n› kazand›¤›ndan hiç flüphe duymad›¤›m CHP’nin laiklik elden gidiyor söylemlerine yurtta ve dünyada itibar edilmeyifli anlat›lan gerçeklikten dolay›d›r. Genel seçimler öncesi AKP ve Genelkurmay aras›nda sa¤lanan yeni Kürt sorunu konseptinden sonra Genelkurmay›n cumhurbaflkanl›¤› seçimi ve laiklik elden gidiyor tezlerinden geri ad›m atmas›; süreci içine sindirme çabas›na girmesi asl›nda iddialar›na kendisinin de inanmad›¤›n› göstermektedir.
Özetle AKP her ne kadar tarihsel olarak islami referanslara sahip olsa da bugün için tüm referanslar›n› sermayenin hofl karfl›layaca¤› flekilde ehlilefltirmifltir. Sermaye’nin mevcut burjuva partileri içinde AKP’yi tercih etmesinin nedeni de budur. ‹kinci AKP dönemi bu nedenledir ki iflçileremekçiler aç›s›ndan ilk dönemden daha a¤›r geçecektir. Tüm olanaklar› ile iflçilere ve emekçilere sald›rmakta olan sermaye-devlet gücüne karfl›l›k; iflçi s›n›f›n›n sorunun fark›na varm›fl tüm örgütleri, güçlerini tüm cephelerde birlefltirmeli; insanca yaflam ücreti, ifl güvencesi, sendikal haklar, demokratik talepler, Kürt sorununun adil ve bar›flç› yöntemlerle çözümü konular›nda asgari bir program etraf›nda mücadele etmelidir. Ayr›ca s›n›f örgütlerindeki devrimcisosyalist güçler, siyasal örgütlerinin de en genifl cephede ortak araçlar yaratarak yeni bir mücadele sürecine girebilmesi için çaba harcamal›d›r. YARARLANILAN KAYNAKLAR: Ali Bulaç / www.davetci.com Teflkilat-› Esasiye Kanunu 1924 Anayasas› www.diyanet.gov.tr Doç. Dr. Osman Cilac›, H›ristiyanl›k Propagandas› ve Misyoner Faaliyetleri, Diyanet ‹flleri Bakanl›¤› Yay., Ankara 1982. Y›ld›r›m Koç, fieriatç›lar, ‹flçi Haklar› ve Hak-‹fl, Öteki Yay›nevi, Ankara 1995. Nurettin Aldemir, “‹flçi s›n›f› ve 22 Temmuz Seçimleri” Devrim Yolunda Kurtulufl, Say› 1, A¤ustos 2007.
27
KÜMÜNLE M†CADELE? NEYE VE KÜME KARÞI M†CADELE? DÜLAY ÜNKAYA
kad›nlar›n afla¤› konumlar›n› kabul etmifl ve bunu özel mülkiyete dayand›rm›flt›r. Özel mülkiyete dayal› kad›n erkek iliflkilerinin patriarkal iliflkilerin kayna¤› oldu¤unu ücretli eme¤in yay›lmas›n›n küçük mülk sahibi köylülü¤ü yok edece¤i ve erkeklerin yan›s›ra kad›nlarla çocuklar›n da ücretli emek-gücüne kat›lmas›na ba¤l› olarak evdeki erkek reis otoritesinin sars›laca¤› böylece patriarkal iliflkilerin ortadan kalkaca¤›n› savunuyordu Engels.2 ‹lk dönem marksistler bu temel tezden yola ç›karak kad›nlar›n emek-gücü içinde yerlerini almalar› ve sosyalist mücadelenin öznesi olmalar›yla birlikte kurtulufllar›n›n sa¤lanaca¤› savunusu içinde idiler. Özel mülkiyetin ortadan kalkmas›yla kad›nlar erkeklerden oldu¤u kadar sermayeden de, ayn› zamanda sosyalizmde ev iflinin toplumsallaflt›r›lmas›, kolektiflefltirilmesiyle çifte yüklerinden de kurtulacaklard›. Erken dönem marksistlerin en temel eksi¤i kapitalizmi iyi analiz etmifl olmakla beraber kad›nlarla erkeklerin kapitalizmi ne denli farkl› deneyimlediklerini gözard› etmeleridir. Bir di¤er eksik b›rakt›klar› yan ise eviçi kad›n eme¤ini gözard› etmeleridir. Kapitalizmin erken dönemleri geçti¤inde patriarkal iliflkiler, erken dönem marksistlerin bekledikleri gibi sönümlenmek bir yana, kapitalizmle eklemlenerek eskisinden de güçlü bir flekilde sürmekteydi. 2. dalga feminist hareketin baflta Avrupa ve ABD olmak üzere dünyan›n çeflitli bölgelerini sard›¤› y›llarda marksistler, feminist hareketin çeflitli analizlerinden, tespitlerinden etkilenerek kad›nlar›n afla¤› konumunun nedeninin tek bafl›na özel mülkiyete
eorik aç›dan marksizmle feminizm aras›ndaki iliflki ya da pratikte sosyalizmle kad›n hareketleri aras›ndaki iliflki, daha özelde karma kurumlarda kad›nlarla erkekler aras›ndaki iliflki dünden bugüne hep bir tart›flma konusu olagelmifltir.
T
MARKS‹ZMLE FEM‹N‹ZM‹N TAR‹HSEL D‹YALEKT‹⁄‹
Diyalektik tarihsel materyalizm yöntemine dayal› s›n›f mücadelesini temel alan marksizm ile kad›n ezilmiflli¤ini temel alan feminizm tarih boyunca yer yer çat›flm›fl yer yer ayr› ayr› ama paralel bir seyirle birlikte tarihe yön vermifltir. Bu iliflkinin tarihsel sürecine bir yolculuk, geçmiflten bugüne nas›l bir seyir izledi¤ini kavramak, bugüne ve yar›na dair bu iliflkinin nas›l olmas› gerekti¤i yönünde önümüze ›fl›k tutacakt›r. Heidi Hartmann bu iliflkiyi mutsuz bir evlili¤e benzetir, ya bu evlili¤i sa¤l›kl› bir evlili¤e dönüfltürmek ya da boflanmak gereklidir der. Heidi Hartmann’›n marksizmle feminizmin mutsuz evlili¤i makalesi gerçekten de bu iliflkiye de¤erli bir aç›l›m sunmaktad›r. Hartmann’a göre marksizm kad›n sorununu kad›nlar›n ezilmesini üretim iliflkileri (ya da böyle bir iliflkinin olmay›fl›) ba¤lam›nda ele al›r.1 Erken dönem marksistler (Marx, Engels, Kautsky, Lenin gibi) kapitalizmin bütün kad›nlar› ücretli emek-gücüne katt›¤› ve bu sürecin cinsiyete dayal› iflbölümünü yok edece¤i tespitini yapm›fllard›. Engels Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adl› kitab›nda,
28
Devrim Yolunda
KURTULUÞ indirgenemeyece¤ini tespit etmekteydiler. Yine Hartmann’›n da makalesinde de¤indi¤i Eli Zaretsky bu marksistlerden biriydi. Zaretsky erken dönem marksistlerden farkl› olarak kad›nlarla erkeklerin kapitalizmi farkl› deneyimlediklerine dikkat çekmekteydi. Zaretsky’nin bu yönelimi Margaret Benston’dan ziyadesiyle etkilenmekteydi. Benston kad›nlar›n kapitalizmle iliflkilerinin erkeklerin kapitalizmle iliflkilerinden farkl› oldu¤unu ve kad›nlar›n evde kullan›m-de¤eri ürettiklerini oysa erkeklerin emek-gücü piyasas›nda ise de¤iflim-de¤eri üretildi¤ini öne sürüyor ve kad›nlar›n yapt›¤› ifli prekapitalist olarak nitelendiriyordu.3 Zaretsky kapitalizmin bir yanda aile, özel hayat ve öte yanda iflyeri olmak üzere iki ayr› hayat yaratarak cinsiyetçili¤in önünü açt›¤›n› ileri sürüyor, kad›n ezilmiflli¤inin temelinin burada yatt›¤› ve bu nedenle kad›nlarla erkeklerin kapitalizmi farkl› deneyimlediklerini iddia ediyordu. Böylece kad›nlar›n daha fazla ezilmiflli¤ini ücretli iflin d›fl›nda b›rak›lmalar›na dayand›r›yordu. Zaretsky’ye göre yeniden üretimle kad›nlar erkekler için de¤il semaye için emek harcamaktad›rlar. Zaretsky cinsiyetçili¤in kapitalizmden önce ortaya ç›kt›¤›, ev iflinin a¤›r bir ifl oldu¤u ve ev iflinin sermayenin yeniden üretimi için hayati önemi oldu¤u noktalar›nda feminist hareketin argümanlar›n› benimsemekle beraber çözümü yine kad›nlarla erkeklerin beraber verece¤i sosyalist mücadelede görür. Engels’in kad›n ezilmiflli¤indeki dayanak noktas› özel mülkiyetken, Zaretsky’nin dayanak noktas› özel yaflamla ifl yaflam› aras›nda yarat›lan ayr›l›kt›r. Zaretsky’nin ev ve iflyeri alan› ikili¤inin kad›n ezilmiflli¤indeki pay›na dikkat çekmesi önemlidir ancak, bu ikili¤in sosyalizmle birlikte ortadan kalkmas›yla sorunun çözülece¤ine fazlaca odaklanm›flt›r. Marksist feministler kad›n ezilmiflli¤inin dayanak noktas›n›n temelinin ne oldu¤una kafa yorarken iflbölümü ve ev ifli konusunu irdelemifllerdir. Ev iflinin sermayeyle iliflkisi ve kapitalizmdeki yeri üzerine hâlâ tart›flmal› olan birçok görüfl ve talep ortaya at›lm›flt›r. Bu mesele üzerine odaklanan marksist feministlerden birisi de Mariarosa Dalla Costa’d›r. Dalla Costa ev iflinin sermaye aç›s›ndan gerekli oldu¤unu ileri sürer ve ev ifli için ücret talep etmek yoluyla kad›nlar›n sermayeye karfl› mücadelenin önderli¤ini ele alabileceklerini sa-
vunur. Dalla Costa erkeklerin kad›nlar›n kurtulufluna direnç gösterecekleri önemli tespitini yapar, “kad›nlar erkeklere karfl› mücadele etmek zorunda kalacaklard›r, ama bu mücadele nihai amaç olan sosyalizmin gerçeklefltirilmesi yolunda birlikte sürdürülmesi gereken birbirine yard›mc› mücadelelerdir” der. Onun hedefi kad›nlar› art›k de¤er üreticileri konumuna dahil ederek iflçi s›n›f›n›n bir parças› k›lmakt›r. Dalla Costa kad›nlar›n mücadelesinin devrimci yan›n› feminist olmalar›ndan de¤il antikapitalist olmalar›ndan kaynakland›¤› argüman›na dayand›r›r. Yaz›lar›nda kad›nlar›n ezilmesi ve erkeklerle mücadele gibi feminist hareketi destekleyen konulara de¤inmekle beraber çözüm için odakland›¤› nokta farkl›d›r. Dalla Costa’n›n gözard› etti¤i bir nokta ev ifllerine ücret talep etmenin ev ifllerinin kad›n ifli oldu¤una dair cinsiyetçi iflbölümünü pekifltirmeyi beraberinde getirece¤i ve kad›n› eve hapsetmenin onun üzerindeki denetimi kolaylaflt›raca¤› ve art›raca¤› boyutudur. Engels, Zaretsky ve Dalla Costa’n›n her üçünün de ev içi eme¤i yeterince analiz edemedi¤i, kad›nlar›n eme¤inden kimin fayda sa¤lad›¤› konusunda eksik kald›klar› ve kad›nlar›n ezilmesinin sürdürülmesinde erkeklerin maddi ç›karlar›n› gözard› ettikleri tespitini yapan Hartmann bu tespitlerinde hakl›d›r. Hartmann “sorunlar›m›z zarif bir biçimde çözümlenmifl ama yanl›fl anlafl›lm›flt›r… onlar›n marksizmleri feminizmlerine aç›kça egemendir” der.4 Sosyalist devlet pratiklerinde Hartmann’›n elefltirdi¤i bu yaklafl›mlar bu devletlerin kad›n sorununa yaklafl›m›n›n resmi ideolojisi olmufltur. Bu resmi ideoloji bat›da geliflen feminist ideolojiye gözünü, kula¤›n› ve kap›lar›n› kapatmakla kalmam›fl, düflmanca yaklaflm›flt›r. Juliet Mitchell ve Shulamith Firestone gibi marksist feministler ise marksizmin tarihsel materyalizm analiz yöntemini kullanarak feminist teoriye yapt›klar› katk›larla yeni aç›l›mlar sunmufllard›r. Mitchell “sorunu flematik olarak koyacak olursak bizler iki özerk alanla ilgileniyoruz: kapitalizmin ekonomik tarz› ve patriarkan›n ideolojik tarz›” der.5 ‹fl piyasas›n›n yeniden-üretimi, cinselli¤i ve anneli¤i inceleyerek, ifl alan›n› üretim olarak nitelerken yeniden-üretimi, cinselli¤i ve çocuk do¤urup büyütmeyi ideolojik niteler. Mitchell sermayeyi temel ekonomik alan, patriarkay› ise temel ideolojik alan ola-
29
Devrim Yolunda
KURTULUÞ rak tan›mlar. Mitchell’in teorik yaklafl›m›nda eksik kalan yan ise partiarkan›n maddi temellerinden uzaklaflmas›d›r. Firestone ise patriarkan›n maddi temellerine materyalist bir analizle yaklaflmay› ye¤lemifltir. “Cinselli¤in diyalekti¤i, temel tarihsel diyalektiktir ve patriarkan›n maddi temeli, kad›nlar›n türün yeniden üretimini sa¤larken yapt›klar› ifltir.” der Firestone.6 Cinsiyet, yeniden üretim vurgular› a¤›r basan Firestone, erkeklerin kad›nlar üzerindeki egemenli¤ini tüm ezilme biçimlerinin önüne geçirerek marksistlerin tepkisini Mitchell’den fazla üzerine çekmektedir. Bu ba¤lamda bana en yak›n gelen, teorik aç›dan sosyalizmle feminizm aras›ndaki iliflkinin nas›l olmas› gerekti¤i noktas›nda marksist feministlerin yaklafl›mlar›d›r. Kad›nlar›n ezilmiflli¤inin maddi temellerinin özel mülkiyetin, s›n›fl› toplumlar›n ortaya ç›k›fl›na dayand›¤› gerçektir. Ve bu ezilmifllik cinsiyete dayal› iflbölümünden bafllayarak zaman içinde kad›nlar›n emeklerinin, bedenlerinin ve kimliklerinin erkekler taraf›ndan denetlenmesiyle pekiflen bir hal alm›flt›r. Bu ideolojik hegemonyayla yan yana giden patriarkal bir sisteme dönüflmüfltür. Patriarka, kad›nlara karfl› egemenlik sa¤lamaya dönük erkekler aras› toplumsal hiyerarflik iliflkiyi düzenleyen bir sistemdir. Kad›n ezilmiflli¤i de, patriarkal sistemde ne kapitalizmle bafllam›flt›r ve ne de sosyalizmle son bulaca¤›n›n garantisi vard›r. Toplumsal cinsiyet olgusunun, erkeklerin kad›nlar üzerindeki iktidar›n›n ve kad›nlar›n erke¤e tabi olma konumunun de¤iflmesinin kapitalizm kadar sosyalizmde de özgün bir mücadeleyi sürdürmekten geçti¤i gözden kaçmamal›d›r. Kad›n ezilmiflli¤inin maddi temellerinin ortadan kald›r›lmas› mücadelesi önemlidir. Ancak sosyalizmde de bu maddi temeller büyük ölçüde ortadan kald›r›lm›fl olsa dahi kad›nlar›n kurtuluflu kendili¤inden ortaya ç›kmayacakt›r. Cinsiyetçi iflbölümü de dahil patriarkal sistemin tüm dayanaklar›n›n da ortadan kald›r›lmas› gerekmektedir. Cinsiyetçi iflbölümünden evdeki erkek arac›l›¤›yla sermayenin de fayda sa¤lad›¤› do¤rudur. Evdeki erke¤in denetiminde kad›n›n eme¤i sermayenin kullan›m›na sunulmaktad›r. Kad›n›n ev içindeki görünmeyen eme¤i de¤iflim-de¤eri de¤il, kullan›m-de¤eri tafl›maktad›r, ama sermaye de dolay›ml› olarak bu eme¤in üzerinden kâr sa¤lamaktad›r. Ev ifl-
lerinin toplumsallaflt›r›lmas› bu iflbölümünün zay›flat›lmas›nda bir olanak yaratabilir ancak kad›nla erkek aras›ndaki cinsiyetçi iflbölümü geriletilmeksizin sorunun çözümünü iflleri toplumsallaflt›rmaya havale etmek bugünün sorununu çözmeyece¤i gibi yar›n››n garantisi de olamaz. Burada kritik nokta kad›nlar›n mücadelesinin nas›l olmas› ve kimlere karfl› olmas› gerekti¤i sorusudur. Bizce bu mücadele devletten, sermayeden ve erkeklerden ba¤›ms›z yürütülmelidir. Mücadele ise hem kapitalizme, hem patriarkal sisteme (yani erkek egemenli¤ine) hem de erkeklere karfl› yürütüldü¤ü ölçüde baflar›ya ulaflacakt›r. Sosyalizm mücadelesi maddi temellerin ortadan kald›r›lmas›na hizmet etmesi aç›s›ndan önemlidir ancak kad›n mücadelesi sosyalizm mücadelesine indirgenmeyecek denli çok boyutlu ve sosyalizmde de sürecek bir mücadeledir. Marksizmle feminizm birbirine karfl›t teoriler de¤ildir. ‹kisi de birbirini besleyen bir tarzda ele al›nabilir. Marksizmle feminizm aras›ndaki teorik iliflkiye de¤indikten sonra, flimdi k›saca bu iliflkinin pratikte nas›l cereyan etti¤ine bakal›m. SINIF HAREKETLER‹, SOSYAL‹ST HAREKET VE KADIN HAREKET‹N‹N TAR‹HSEL D‹YALEKT‹⁄‹
S›n›f hareketleri ve kad›n hareketleri tarihi de içiçe geçmifl mücadeleler tarihidir. Erken dönem marksistlerin kad›n sorununun özel mülkiyetin ortadan kalkmas›yla çözüme ulaflaca¤›, patriarkan›n da kad›nlar›n emek-gücüne çekilmesiyle afl›narak sönümlenece¤i tespitleri tarihsel süreçte do¤rulanmam›flt›r. Sanayi devriminin bafllamas›yla iflgücüne olan talep özellikle de ucuz emek-gücü olmas› dolay›s›yla çocuk ve kad›n iflçilere yönelik talep artm›flt›r. Emek-sermaye çeliflkisinin artmas›yla s›n›f mücadelelerine sahne olan bu tarihsel süreçte marksistlerin kad›nlarla erkeklerin sosyalizm mücadelesini ortak ç›karlar› gere¤i birlikte yürütmeleri gerekti¤ine iflaret etmelerine ra¤men bu çok da böyle olamam›flt›r. Bu ortak mücadele bir yandan patriarkan›n kal›n duvar›yla karfl›laflm›fl di¤er yandan kad›nlar›n iflgücüne kat›l›m›yla erkek iflçilerle kad›n iflçiler aras›nda rekabet iliflkisine dönüflmüfltür. Erkek, hem kad›n›n evdeki konumundan sa¤lad›¤› maddi ç›kardan vazgeçmek istememifl hem de kad›n
30
Devrim Yolunda
KURTULUÞ iflgücünün ucuzlu¤u aç›s›ndan onlarla rekabet- ¤›ndan ortak bir mücadele olarak de¤il her s›te zorland›¤›ndan ötürü, kad›nlar›n çal›flmas›- n›f›n kendi s›n›f›ndan erkeklerle eflitlenme müna direnç göstermeyi tercih etmifltir. Hatta ilk cadelesi temelinde ayr› ayr› yürütülmüfltür. dönem sendikal örgütlenmelerin kap›lar› ka- Sosyalist kad›nlar bu dönemde kad›n iflçilerin d›nlara kapat›lm›fl, onlar›n talepleri gündeme özgün taleplerinin önemine iflaret ederken alt getirilmemifltir. Erkek evdeki üst konumundan s›n›ftan kad›nlar›n mücadelelerinin yükseltilvazgeçmek istemedi¤inden aile ücretine raz› ol- mesi gerekti¤ine, sosyalizm mücadelesine kamuflur. Erkek iflçilerin bu direnci, sermayeye d›nlar›n kat›l›m›n›n sa¤lanmas›n›n önemine karfl› kad›n ve erkek iflçilerin ortak mücadele- dikkat çekerken üst s›n›ftan kad›nlar›n femisinin önünü kesti¤inden kapitalizmin ifline ge- nist mücadelelerine yönelttikleri “burjuva” feliyordu. Ama öte yandan ucuz iflgücüne olan minizmi nitelemesiyle çok da de¤er biçmiyorihtiyac› dolay›s›yla kad›n›n çal›flmas›n›n önün- lard›. de engel oluflturmas› kapitalizm aç›s›ndan deSosyalist örgütlenmelerde genellikle kad›nzavantaja neden oluyordu. Daha önce de¤indi- lar›n feministleflmesi arzu edilir bir durum ol¤imiz gibi patriarka, kad›nlara karfl› egemen- mam›flt›r. Daha da kötüsü feminist mücadelelik sa¤lamaya dönük erkekler aras› toplumsal nin iflçi s›n›f›n› böldü¤ü, zay›flatt›¤› iddia edilhiyerarflik iliflkiyi düzenleyen bir sistem oldu- mifltir. Oysaki iflçi s›n›f›n› bölenin, zay›flatan›n ¤undan (ilk marksistlerin bunu gözard› etmele- feminizm de¤il cinsiyetçilik oldu¤u hep gözard› rine ra¤men) bu çeliflik duruma bir uzlafl›yla edilmifltir. çözüm bulaca¤›na flüphe yoktu. Erke¤in aile Sosyalistler 19. yüzy›l›n sonlar› 20. yüzy›l›n reisi olmas› (ailenin geçimini sa¤layan esas un- bafllar›nda kad›nlar›n emek-gücüne dahil olsur, aile ücreti vs.), kad›n›n ise ev ekonomisin- malar›n›, bunun iflçi s›n›f›n› ve mücadeleyi güçde ikincil destek gücü olarak konumland›r›l- lendirece¤ini savunuyorlard›. Oysaki 1930’larmas›yla (asli görevi ev ifli), kad›n›n eme¤inin da ç›kan ekonomik kriz emek-gücüne dahil edidenetimini erke¤e vererek bu çeliflkiye çözüm len kad›nlar›n bir ç›rp›da evlerine, eski konumüretilmifltir. Ve yine cinsiyetçi iflbölümünün ifl lar›na gönderilmeleriyle sonuçlanm›flt›. ‹flçi s›hayat›nda da sürmesiyle prestijli ve yüksek üc- n›f› bölünmüfl, zay›flam›flt› ama onu zay›flatan retli ifllerin erke¤e, ev iflleriyle ba¤lant›l›, pres- feminizm de¤il cinsiyetçilikti. Bu cinsiyetçilik tijsiz, düflük ücretli ifllerinse kad›na düflmesi sermayenin patriarkayla iflbirli¤iyle hayata gegibi sus paylar›yla erkek ikna ediliyordu. Böy- çirilmiflti. lece patriarka ile kapitalizm iflbirli¤i yaparak Reel sosyalizm pratiklerinde politik önlem“sorunu” aflm›flt›r. lerin al›nd›¤› programlar›n ve yasal düzenleKapitalizmin erken dönemlerinde ortak melerin kad›nlara sundu¤u aç›l›mlar, tamam› sendikal mücadeleden olmasa da birçok aç›d›fllanan kad›n iflçiler dan feministlerin de Kapitalizme karßÝ mŸcadeleyi esas 1. dalga kad›n harebenimseyebilece¤i alan, Ÿretim ara•larÝnÝn šzel mŸlketinin yükselmesiyle çerçevelerdi. Ancak kiyetini ortadan kaldÝrmayÝ, tŸm eflzamanl› olarak kakad›nlara sunulan ve d›n olmaktan kaynakdönem dönem hayata ezme ezilme bi•imlerine son verl› özgün s›n›fsal talepda baflar›yla geçirilemeyi hedefleyen sosyalist harelerini gündeme tafl›d›bilen kimi uygulamaketle; kadÝn ezilmißliÛine karßÝ lar. Kad›n iflçi grevlelar ekonomik taleplemŸcadeleyi, kadÝnlarÝn kurtuluri, eflit ifle eflit ücret rin önceli¤ine kolayca ßunu ve šzgŸrleßmesini hedefletalepleri gibi kendi s›yenik düflebiliyor, koyen kadÝn hareketi arasÝndaki n›flar›ndan erkeklerle layca ask›ya al›nabiliilißki bir ittifak ilißkisi olmalÝdÝr. eflitlenme mücadelesi yor, bir baflka bahara Patriarka kapitalizmi, kapitalizm bu dönemlere denk ertelenebiliyordu. BupatriarkayÝ gŸ•lendirmektedir. gelmifltir. Ancak üst nu belirleyen önemli Ükisinden birinin tek baßÝna geris›n›flardan kad›nlar›n bir elefltiri noktas› reletilmesi genelde toplumsal yapÝ talepleriyle alt s›n›fel sosyalizm pratiklešzelde kadÝnlar a•ÝsÝndan sorunu lardan kad›nlar›n tarinde özerk ya da yalepleri ortaklaflamad›r›-özerk hiçbir kad›n •šzmeye yetmez. 31
Devrim Yolunda
KURTULUÞ örgütlenmesine izin vermeyiflleriydi. Ancak Bolflevik Partinin kad›n örgütlenmesi olan Jenotdel’ler örne¤inde oldu¤u gibi ba¤›ml›, partinin denetimine aç›k kad›n örgütlenmelerine izin veriliyordu. Fazla ileri gittikleri düflünüldü¤ünde ise demir yumruk tepelerine inebiliyordu. Bu model bat›daki feministlerin savundu¤u ba¤›ms›z ve hiyerarflik olmayan kad›n örgütlenme talebine tamamen z›tt›. 1. dalga kad›n hareketleri kad›nlar›n liberal ideolojideki aç›k noktalar› ve çeliflkileri sorgulamas› dolay›s›yla kad›n erkek aras›ndaki eflitsizli¤in sürdü¤ünü tespit etmeleri ve bunu de¤ifltirmeyi hedefledikleri bir hareketti. S›n›f hareketinden, sosyalist hareketten ayr› bir mücadele hatt›yd›. 2. dalga kad›n hareketi ise 1960’lardaki çeflitli muhalif hareketlerin ba¤r›ndan do¤mufltu. Gençlik hareketi, savafl karfl›t› hareket gibi muhalif hareketler içinde yer alan kad›nlar›n hem toplumda hem de hareket içindeki ikincil konumlar›n› sorgulamalar›yla ç›k›fl yapan ve sosyalist hareket içindeki kad›nlar›n da kendi ikincil konumlar›n› ve marksizmin cinsiyet körlü¤ünü sorgulamalar›na yol açan bir dönemdi. Özel alan›n politikli¤i slogan›yla radikal bir ç›k›fl yapan 2. dalga feminizm k›sa sürede tüm yap›lardaki kad›nlar› bir sorgulama ve yüzleflmeyle karfl› karfl›ya b›rakt›. Marksist kad›nlar hem marksizmin cinsiyet körlü¤üne bir çözüm üretmeye çal›fl›rken hem de radikal feminizmin marksist aç›dan yeniden gözden geçirilmesiyle ilgilendiler. Marksist-leninist örgütlenmeler içinde marksist feministlerin ortaya ç›kmas› flüphesiz ki erkeklerce dirençle karfl›land› ve feminizmle mesafelenmek gerekti¤inin teorileri ortaya at›ld›. O y›llar yine sosyalist hareketle feminist hareketin ayr› ayr› mücadele yürüttükleri y›llard›. Ancak marksist feministler feminist hareketle sosyalist hareketin aras›nda bir ittifak iliflkisi kurulmas› noktas›nda görüfller ortaya at›yorlard›. Buna bir tür köprü görevi demek zordu belki, zira hem sosyalist hareket içinde hem de radikal feminist hareket içinde bu kad›nlar›n konumu bir tart›flma konusuydu ve bugün hâlâ öyle oldu¤u söylenebilir. Ancak 2. dalga feminist hareketin tüm bu dirençlere ra¤men karma kurumlardaki cinsiyetçilikle mücadelenin önünü açt›¤› bir gerçektir. Tüm bu deneyimlerden hareketle, kapitalizme karfl› mücadeleyi esas alan, üretim araçla-
r›n›n özel mülkiyetini ortadan kald›rmay›, tüm ezme ezilme biçimlerine son vermeyi hedefleyen sosyalist hareketle; kad›n ezilmiflli¤ine karfl› mücadeleyi, kad›nlar›n kurtuluflunu ve özgürleflmesini hedefleyen kad›n hareketi aras›ndaki iliflki bir ittifak iliflkisi olmal›d›r. Patriarka kapitalizmi, kapitalizm patriarkay› güçlendirmektedir. ‹kisinden birinin tek bafl›na geriletilmesi genelde toplumsal yap› özelde kad›nlar aç›s›ndan sorunu çözmeye yetmez. Sosyalizmi kurma mücadelesinde ittifaklar kurarak yol almak önemlidir ama erkeklerin ç›karlar› kad›nlar›n ezilmiflli¤inin sürmesine dayan›r ve er ya da geç bu ç›karla çat›flma kaç›n›lmazd›r. O halde karma kurumlarla ittifak iliflkisinin tek tarafl› olabilece¤i riski hep söz konusudur. ‹flte bu yüzden bugünden cinsiyetçilikle mücadele ittifak yapt›¤›m›z yap›lardaki, hatta ayn› mücadele yap›s› içinde yer ald›¤›m›z erkeklere karfl› da verilmek zorundad›r. KARMA KURUMLARDA C‹NS‹YETÇ‹L‹KLE MÜCADELE
Gelinen noktada sosyalist örgütlerde politika yapan ve ayn› zamanda sosyalizm önkoflullu kad›n kurtulufl mücadelesini savunan kad›nlar olarak karma kurumlarda cinsiyetçilikle mücadelenin nas›l olmas› gerekti¤i meselesine de de¤inmek önemli. Sosyalist kurumlar da dahil hiçbir karma yap› cinsiyetçilikten azade olamaz. Erkeklerin oldu¤u her yerde erkek egemenli¤i ve cinsiyetçilik de olacakt›r. O halde cinsiyetçilikle mücadelemiz de dahil oldu¤umuz her toplumsal alanda sürmelidir. Tarihsel süreç boyunca kad›nlar›n kurtulufl mücadelesi çeflitli kazan›mlarla sonuçlanm›flt›r. Tüm bu kazan›mlar, birikimler bugün mücadele eden kad›nlar olarak bizim de kazan›mlar›m›zd›r. Karma kurumlarda cinsiyetçilikle mücadelemiz bu kazan›mlar›m›zdan ödün vermeksizin sürmelidir. Kad›n kurtulufl perspektifimiz gere¤i erkeklere ve erkek egemenli¤ine karfl› sürdürdü¤ümüz mücadelemiz tüm egemenlik iliflkilerini de reddeden bir tarzda oldu¤undan ayn› perspektif karma kurumlarda geçerli olmal›d›r. Kad›n kurtulufl mücadelesini savunan kad›nlar›n sosyalist örgütler içersinde mücadelelerini yürütebilmeleri kad›n örgütlenmelerinin kendi kararlar›n› alan ve uygulayan özerk yap›lar olmas›yla mümkündür. Bu yap›lar›n egemenlik iliflkileri-
32
Devrim Yolunda
KURTULUÞ hissedebilir, bu sorun kollektif bir kad›n dayan›flmas› gücüyle afl›lmal›d›r. Bu da ancak erkeklerin müdahalesinin önü kesilerek sa¤lanabilir. Cinsiyetçilikle mücadele noktas›nda tüm bu olumlu mekanizmalar› içinde bar›nd›ran, olanakl› k›lan bir kurum olmas›na ra¤men, cinsiyetçilikle mücadele perspektifi son derece net olmas›na ra¤men, SDP’de 10 ay önce taciz baflvurular›yla birlikte kilitlenen süreç nerde bafllad› ve nas›l sürdü? Neden kad›nlar kazan›mlar›n› heba ettiler? Kazanan neden erkek egemenli¤i oldu? Ve bundan ç›kard›¤›m›z derslerle mücadelemiz nas›l sürecek? sorular› bir baflka yaz›n›n konusu.
ne tabi olmamas› ve erkeklerin müdahalesine kapal› olmas› önemlidir. Cinsiyetçilikle mücadeleye dair feminist hareketin deneyimlerinden de yola ç›karak mücadelemizi güçlendirecek mekanizmalar oluflturmal›y›z. Kad›nlar›n karma kurumlarda çeflitli organlarda birlikte politika yapt›¤› di¤er kad›nlarla cinsiyetçili¤i nas›l yaflad›klar›, nas›l bir ortak mücadeleyle sorunlar›n› aflabilece¤i konular›nda düzenli bilinç yükseltme toplant›lar› yapmalar› önemlidir. Tarih boyunca kad›nlar birlikte hareket etti¤inde kazanm›fllard›r. Kad›nlar›n cinsiyetçilikle mücadele söz konusu oldu¤unda ç›karlar› ortakt›r. Ve yine tarihimiz göstermektedir ki erkeklerin kimi zaman ç›karlar› kad›nlar›n bölünmesinden ve ortak hareket etmelerinin engellenmesinden geçebilmektedir. Buna teslim olmaks›z›n, hedef yaflanan her cinsiyetçilikle mücadeleden kad›nlar›n güçlenerek ç›kmalar›, erkeklerin ise kendi cinsiyetçiliklerini sorgulayarak ç›kabilmeleri olmal›d›r. Kad›nlar› güçlendirmek, erkekleri de¤ifltirmek hedefimiz olmal›. Yoksa kad›nlar› ma¤dur, korunas› bir yere hapsetmek veya erkekleri düflmanlaflt›r›p, linç etmek de¤il. Kad›n iktidar iliflkisinin mevcut oldu¤u karma kurumlarda cinsiyetçilikle mücadelede kendisini tek bafl›na zay›f
KAYNAKLAR 1
Heidi Hartmann, Markiszm’le Feminizm’in Mutsuz Evlili¤i. 2 Friedrich Engels, Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni. 3 Eli Zaretsky, Capitalism, the Family and Personal Life, Socialist Revolution. 4 Mariarosa Dalla Costa, The Power of Woman and Subversion of Community. 5 Juliet Mitchell, Kad›nl›k Durumu. 6 Shulamith Firestone, The Dialectic of Sex. Maxine Molyneux, Sosyalizm ve Kad›n.
33
ENGELLÜ VE(YA) ENGELLENMÜÞ KADINLAR EMEL VURAL
ne maruz kalmaktad›rlar. Taciz, tecavüz, tehdit, cinsel iliflkiye zorlanma, her an fiziksel ve cinsel fliddete maruz kalma ihtimali, erkek egemen bak›fl aç›s›na sahip halk›n sald›rgan ve önyarg›l› tutumu, aile içi fliddet, vb. yaflad›¤›m›z sorunlar›n sadece birkaç›... Kad›na yönelik fliddet en s›k ve en çok rastlan›lan kad›n›n insan haklar› ihlallerindendir. Kad›na karfl› fliddet ve aile içi fliddet konusunda engelli kad›nlar ailelerinde, çevrelerinde ve sokakta her türlü; duygusal, cinsel, ekonomik, fiziksel, kültürel fliddete maruz kalmaktad›rlar. Engelli çocu¤a/çocuklara sahip ailelerin, toplumun hangi kesiminden olursa olsun, söz konusu durumu kabullenmekte güçlük çektikleri, hatta engelli çocuklar›n› topluma dahil etmek yerine saklad›klar› görülmektedir. Aileler genellikle bu konuda bilinçsiz ve e¤itimsiz olduklar›ndan engelli k›z çocuklar›n›n hiçbir fley beceremediklerini, bir ifle yaramad›klar›n› düflünmekte ve bu düflüncelerini afla¤›lay›c› sözcüklerle onlara ifade etmektedirler. Bu tutum engelli kad›nlar›n özgüvenlerinin geliflmesini büyük ölçüde engellemektedir. Geleneksel de¤erlere sahip olan insanlar, benzer yorumlar› yapmaktan geri kalmamaktad›rlar. Ailelerin olumsuz tutumlar› çevrenin bask›c› etkisi ile daha çok artmakta, engelli kad›nlar kendilerini adeta bir savafl alan› içinde görmektedirler. Engelli kad›nlar›n sorunlar›n› aflmalar›nda güç sahibi olduklar› düflüncesine ulaflmalar›, topluma dahil edilerek sosyalleflmelerini gerekli k›lmaktad›r. Bu nedenle öncelikle ailelerin e¤itilmesi ciddi anlamda önemlidir. Ataerkil düflünce sisteminin hakim oldu¤u ülkemizde cinsiyetçi bak›fl aç›s› engelli kad›nlara
o¤du¤umuz andan itibaren biz kad›nlar, hangi kesimden olursak olal›m s›rf kad›n oldu¤umuz için yaflant›m›z›n her aflamas›nda farkl› birtak›m engellerle karfl›laflmaktay›z. Gerek ifl yaflam›nda gerekse de akademik yaflamda veya evde kad›n ikinci s›n›f olarak görülmekte, hatta ço¤u zaman, toplumda “evde oturan, ev iflleri yapan, çocuk bakan, yemek yapan kifli” olarak kabul edilmektedir. Di¤er bir ifadeyle toplum kad›na bir rol biçmifltir ve kad›n›n kendisine biçilen rol dahilinde hareket etmesi beklenmektedir. Bu aç›dan kad›n, rolünün s›n›rlar›n›n çizilmesi ve bu s›n›rlar dahilinde hareket etmesinin beklenmesi nedeniyle negatif anlamda bir ay›r›mc›l›kla ve engellerle karfl› karfl›ya kalmaktad›r. Erkek egemen bak›fl aç›s›na sahip toplumda yaflayan kad›nlar›n sorunlar› oldu¤u gibi engelli* kad›nlar›n da ayr›ca daha farkl› sorunlar› bulunmakta, engelli kad›n hem kad›n hem de engelli oldu¤u için daha a¤›r sorunlar yaflamaktad›r. ”Engelli kad›n” olma durumu zorluk katsay›s›n› ikiye katlamakta ve kad›na karfl› “yapamazs›n” fleklindeki ön yarg›lar› büsbütün art›rmaktad›r. Kad›nlar, dünyan›n her yerinde cinsiyetçi bak›fl ve anlay›fl yüzünden de¤iflik ezilme biçimleri-
D
* Fiziksel yetersizli¤i olan kad›nlar›n durumlar›n› isimlendiren ortak ve net bir söylem (özürlü\sakat veya engelli) olmad›¤› için flimdilik bu durumu ifade ederken "engelli kad›n" fleklinde bir ifade kullanacak olup fiziksel yetersizli¤i olan kad›nlardan durumlar›n› ifade etmeye yönelik herhangi bir de¤ifliklik ve talep oldu¤unda gerekli de¤iflikli¤e uyup bu do¤rultuda söylemimizi de¤ifltirece¤iz.
34
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ne yaz›k ki daha a¤›r bir flekilde yans›maktad›r. Engelli bir erke¤in okumas›, ifl edinmesi, evlenip çoluk çocu¤a kar›flmas› çok do¤al bir flekilde karfl›lan›rken; ne yaz›k ki engelli bir kad›n "tek bafl›na namusunu koruyamaz ve hiçbir fley yapamaz" diye ne okula gönderilmekte ne de ondan ifl bulup çal›flmas› beklenmektedir. Üstelik ev ifli yapamayaca¤›, evlenemeyece¤i hatta evlenirse de sadece yafll›, çocu¤u olmayan, iflsiz kiflilerle evlilik yapacaklar›na inand›klar›ndan, bu tür erkeklerle onlar› evlenmeye de zorlamaktad›rlar. Engelli erkeklerle evlenen engelsiz kad›nlar da toplum ve aileler taraf›ndan cinsiyetçi bak›fl aç›s›yla yarg›lanmaktad›r. Bu kad›nlara önyarg›l› bir flekilde bak›l›p hak etmedikleri s›fatlarla nitelendirilmektedirler. Örne¤in engelli erkekle evlenen kad›n muhakkak evde kald›¤› için veya bakire olmad›¤› için veya dul ve çirkin oldu¤u için, erkekten daha yoksul ve mutlaka gizli bir özrü oldu¤u için evlenmifltir. Toplumun bu cinsiyetçi bak›fl aç›s› muhakkak de¤ifltirilmelidir. Yukar›da sayd›¤›m›z önyarg›lar›n ortadan kald›r›lmas› toplumun konu hakk›nda bilinçlendirilmesini zorunlu k›lar. Toplumda engelli kad›nlar›n varl›¤›na yönelik bir fark›ndal›k yarat›lmal›d›r. Engelli kad›nlar›n varl›¤› bilincinin oluflturulmas›nda, günümüz dünyas›n›n etkin ve belirleyici gücü olan bas›n ve medyadan yararlan›lmas› flartt›r. Engelli kad›nlar›n, toplum önünde olmas› gerekmektedir. Bu amac›n sa¤lanmas› için tüm engelli kad›nlar›n toplum önüne ç›kma korkusunun ortadan kald›r›lmas› öncelikli olarak flartt›r. Ülkenin, toplumun ve bireyin çeflitli konulardaki sorunlar›n› yarg›layan ve çözüm önerileri getiren çeflitli konferans, seminer vb. toplant›larda engelli kad›nlar›n etkin kat›l›mc› olarak bulunmalar›, engelli kad›nlar›n da etkinlik düzeyi yüksek olabilecek bir potansiyele sahip oldu¤u mesaj›n›n topluma verilmesi aç›s›ndan çok önemli ve etkilidir. Kad›n engellilerin sorunlar›n› çözmelerinde, örgütlenip aktif olmalar›, toplum önüne ç›karak konuflma cesareti göstermeleri toplumda bir fark›ndal›k ve bilinç oluflturma aç›s›ndan oldukça önemlidir. Bu anlamda engelli kad›nlar›n okumalar›, kendilerini gelifltirmeleri ve toplum sorunlar›na duyarl›l›k gösterip aktif katk›da bulunmalar› gerekmektedir. Ne yaz›k ki Türkiye’de ve özellikle de bölge illerinde engelli kad›nlar›n okumalar›n› sa¤layacak okul say›s› yok denecek kadar az. Her ilçede en az›ndan bir okul olmas› bile engelli kad›nla-
r›n e¤itilip sosyalleflmesi; meslek sahibi olup ifl edinebilmesinin önündeki engelleri aflmak aç›s›ndan önemlidir. SDP’li kad›nlar olarak engelli kad›nlar›n okullaflmas› ve sa¤l›k haklar› aç›s›ndan baflta SES ve E¤itim Sen’li kad›nlarla birlikte ortak bir çal›flma örülerek devlete bu konuda bir bask› oluflturmam›z gerekmektedir. Devlet, engelli kad›n kontenjan›n› art›rmal›, hatta bu konuda kota uygulamas›na gidilmelidir. Böylece engelli kad›nlar›n ifl hayat›nda da etkin olmas› sa¤lanacak ve asl›nda engelli kad›nlar›n neler yapabilecekleri hakk›nda toplumda bilinç uyand›r›labilecektir. Böylelikle engelli kad›nlar›n da ekonomik ba¤›ms›zl›¤a kavuflmas› ve özgürlü¤e bir ad›m daha yaklaflmas› sa¤lanm›fl olacakt›r. Engelli kad›nlar›n siyasete ve sosyal hayata aktif olarak kat›l›mlar›n› kolaylaflt›racak modeller gelifltirmeliyiz. Seminer, toplant›, konferans vb. ortamlarda engelli kad›nlar›n fiziksel yetersizli¤ine göre bu yetersizli¤inin kendini ifade etmesine ve iletiflim kurulmas›na engel olmayacak flekilde çözümler oluflturmal›, istekleri sorulmal› ve muhakkak bu istekleri do¤rultusunda önceden tedbirler al›nmal›d›r (örne¤in iflitme engelliler için, iflaret diliyle iletiflimi sa¤layacak bir kiflinin bulundurulmas› gibi). Tüm bireylerin, engelli do¤ulmam›fl olunsa bile, yaflam içerisinde oluflacak bir kaza ya da benzeri bir olay nedeniyle engelli olabileceklerini akl›ndan ç›karmayarak engellilerin sorunlar›na duyars›z kalmamalar›, kendilerine özelefltirel ve engellilere empati yoluyla yaklaflmalar› gerekmektedir. Bütün kad›nlar; engelli ve engelsiz hepimiz ortak bir ezilmifllik tarihine sahibiz. Bu ezilmifllikten ve engellerle dolu hayattan kurtulman›n yolu ortak mücadele vermekten geçmektedir. SDP’li kad›nlar olarak biz; kad›nlar için ve kad›nlara dair olan çal›flmalar›m›z› dil, din, mezhep, ›rk, etnik grup, yafl, e¤itim durumu, engelli olma veya farkl› cinsel yönelim -- hiçbir ay›r›m yapmadan okulda, evde, fabrikada, hapishanede, sokakta ve di¤er tüm yaflam alanlar›nda bütün kad›nlarla dayan›flma içinde yürütürüz. ‹nan›yoruz ki kurtulufla giden yol, bütün ezilmifllerin ortak mücadelesiyle mümkün olacakt›r. Bu dünyada biz de var›z! YAfiASIN KADIN DAYANIfiMASI! N‹CE ENGELS‹Z GÜNLERE...
35
SOSYALÜST DEMOKRASÜ OKULU BAÞKA, HAYAT OKULU BAÞKA MI?* G†NAY KUBÜLAY
evrim Yolunda Kurtulufl’un 3. say›s›nda yay›nlanan ‘SDP Üçüncü Konferansa Giderken…” bafll›kl› yaz›ma, Kurtulufl’un 11. say›s›nda Mahir Say›n imzal› “Proletarya Demokrasi Okulundan Geçerek Sosyalizme ‹lerleyecektir” bafll›kl› bir yaz›yla yan›t verildi. Mahir Say›n’›n yaz›s›nda ortaya att›¤› iddialar› ve tezleri irdelemeye geçmeden önce flunlar› söylemek yararl› olacakt›r. ‘SDP Üçüncü Konferansa giderken…” bafll›kl› yaz›y› kaleme al›rken, yaz›n›n böylesine reaksiyoner karfl›lanaca¤›n› ve cürümünden fazla yer yakaca¤›n› düflünmemifltim do¤rusu. ‹lginç olan flu ki, ben yan›t› yaz›n›n muhataplar›ndan beklerken, yan›t Mahir Say›n’dan geldi.
denilir. Bunu da belli ki, görüfllerini sistematik buldu¤u üstad› V. Sar›sözen’den ö¤renmifl.” … “Hakaret eden hakaret duyaca¤›ndan kuflku duymamal›d›r…”
D
Benim bildi¤im, proletaryan›n sosyalist demokrasi okulunda bir devrimciye, “asl›na itiraz ederken suretine benzemek” asla ö¤retilmez. Ama söz konusu olan muar›z›na “haddini bildirmek” olunca, ad› sosyalist demokrasi de olsa, okul hayat› baflka, gerçek hayat baflka olabiliyor. Art›k son zamanlarda onun “Sosyalist Demokrasi” kitab›nda yanl›fl› do¤ruyla düzeltmek yer alm›yor. Bu sat›rlar›n yazar›na neden “yalanc›” yaftas› yap›flt›r›lmak isteniyor? Kürt sorununa dair elefltiri konusu etti¤im düflünceleri Mahir Say›n hiçbir yerde yazmam›fl. Yazd›¤›n› kim söylüyor? Benim yaz›mda Mahir Say›n ad›n› ima eden tek cümle bulunmuyor. Yaz›, bafll›¤›ndan da anlafl›laca¤› gibi konferans›n efli¤indeki bir partinin iki y›l boyunca ve Kurtulufl bölünmeden önce, Kurtulufl’un saflar›ndan baz› kadrolar›n Kürt sorunu dahil, parti merkezinin izledi¤i politik çizgi ve mücadele taktiklerine yönelttikleri politik elefltirilere yan›t verme amac› tafl›yor. Tek cümlesinde bile ad›n›n imas› bulunmayan bir yaz›da insan›n kendi suretini görmesine yol açan ne olabilir? Sorunun yan›t›na geçmeden önce parti merkezine Kürt sorunu ile ilgili yönetilen elefltiriyi yineleyelim: “Parti merkezi yaln›zca militarizm ve Kürt sorununa e¤ildi, s›n›f›n sorunlar›yla ilgilenmedi.” Sorunu bu biçimde formüle edip parti merkezine yöneltilen elefltiri hem “Kürt sorunu Türki-
I. Mahir Say›n verdi¤i yan›tlarda özellikle parti merkezinin izledi¤i politik çizgiye ve mücadele taktiklerine dair elefltirilere verilen yan›tlardaki temel tezleri elefltiri konusu yapm›yor, ama yaz›n›n yazar›n› okuyucunun gözünde küçük düflürmek için kalemini son raddesine kadar sivriltmekten de kaç›nm›yor. Mahir Say›n yaz›s›na bu sat›rlar›n yazar›n› “hakaret” etmekle suçlayarak bafll›yor ve “geri kalan›n kafl› k›r›ls›n” dercesine bak›n neler söylüyor: “Yap›lan iflin ad›na polemik de¤il, yalanc›l›k * Bu yaz› Kas›m 2007’de yay›nlanmas› planlanan Devrim Yolunda Kurtulufl’a iletilmifl, yay›nlanmas›ndaki gecikme dergimizin yay›n›n›n aksamas›ndan kaynaklanm›flt›r. –DYK
36
Devrim Yolunda
KURTULUÞ lanmaktan yoksun” birer “ebleh” yerine koyuyor. Oysaki bu elefltiriye temellik eden düflünce henüz bölünme öncesi Kurtulufl saflar›nda nüksetmifl, parti merkezi ile birlikte Kurtulufl yönetimi de sert elefltirilere tabi tutulmufltu. Dönemin Kurtulufl yönetimi, Kurtulufl saflar›nda yanl›fl da olsa nüksetmifl bu tür bir düflünceyi, “zeka sorunu” gibi ço¤ulculukla ba¤daflmaz yöntemlerle bast›rmak yerine Kürt sorununa dair önemli bir görüfl farkl›l›¤› olarak kabul etti ve önemli bir tart›flma konusu olarak gündemine tafl›d›. Bu konu Mart 2007’de gerçekleflen “genifl toplant›”da tart›fl›lan gündemler aras›nda en önemli konu olarak öne ç›kt›. “Genifl toplant›”, “parti çizgisi, ba¤›ms›z örgütsel çal›flma, ittifak ve birlik” bafll›klar› alt›nda, ikinci konferans sonras› parti merkezinin faaliyetlerini de¤erlendirdi. De¤erlendirme sonucunda uzun uzun al›nt›lar yap›lan flu meflhur “sonuç metni” parti merkezinin politik çizgisini ve mücadele taktiklerini do¤ruluyor, partinin örgütsel zay›fl›klar›, ittifak ve birlik çal›flmalar› ile çal›flma ve siyaset tarz›ndaki eksiklerini de saptayarak gerek Kurtulufl saflar›nda Kürt sorununa dair görüfl farkl›l›¤›n›, gerekse parti merkezinin eksiklerini flu biçimde formüle ediyor:
ye iflçi s›n›f›n›n sorunu de¤il” demek anlam›na geliyor, hem de böylece Kurtulufl’un Kürt sorununa dair otuz y›ll›k temel politik tezi rafa kald›r›l›yordu. Benim böylesine temel bir politik yanl›fla yol açacak olan elefltiriye verdi¤im yan›t flu olmutu: “(…) Bu bak›fla göre militarizm, Kürt sorunu, kad›n sorunu gibi sorunlar, iflçi s›n›f›n›n temel politik sorunu de¤ildir. Bu tür elefltirilerin özellikle Kurtulufl’un bir kanad›ndan geliyor oluflu çok flafl›rt›c›. Oysaki bugün bu elefltiriyi yöneltenler, bu sat›rlar›n yazar›yla beraber uzun y›llar boyunca, b›rak›n›z devrime öncülük iddias›yla yola ç›km›fl bir partiyi, bulunduklar› sendikalarda bile, militarizme ve flovenizme karfl› mücadele edilmesi için az u¤rafl vermediler. S›n›f mücadelesinin yaln›zca emek sömürüsü ile s›n›rland›r›lamayaca¤›n›, bütün sömürü biçimlerine, ezme-ezilme iliflkilerine karfl› bütünsel bir mücadele yürütülmesi gerekti¤ini az propaganda etmediler. Tarihin ironisi midir, nedir? fiimdi kendi partilerini “Kürt sorunu ile ilgileniyor, s›n›f›n sorunlar›yla ilgilenmiyor” diye ikilem içine sokuyorlar.”
Ayn› zamanda böylesine sa¤lam bir politik tezin temelini atm›fl ve durumun vahametinin fark›na varm›fl olan Mahir Say›n flunlar› söylüyor:
“Örne¤in merkez mücadelenin sivri oklar›n› yöneltti¤i baflat sorunlar›n d›fl›nda di¤er aktüel sorunlara yan›t verme, politika üretme, tav›r tak›nma konusunda duyars›z davran›yor ve at›l kal›yor.”
“fiu yukar›daki ifadeyi nerelerde savunmufl oldu¤umuzu, bir aktarsa biz de hatam›z› görmüfl olurduk. Kurtulufl’un kuruluflundan beri milli mesele savunmufl, bunun sözcülü¤ünü yapm›fl bir kifli olarak, s›n›f meselesini milli meselenin karfl›s›na koyma eblehli¤ini bana yükleyenin bir zeka testinden geçmesinde yarar vard›r.”
diyordu. Böylece hem parti merkezine mücadele oklar›n›n sivri ucunu yöneltti¤i militarizm ve flovenizmin d›fl›ndaki “di¤er s›n›fsal sorunlara” da e¤ilmesi, iflçi s›n›f›n›n di¤er aktüel sorunlar›na yan›t verme, politika üretme, tav›r tak›nmas› gerekti¤ini söylüyor, hem de Kurtulufl’un otuz y›ld›r savundu¤u “Kürt sorunu iflçi s›n›f›n›n temel politik sorunu”dur tezini bir kez daha teyit ediyordu. Kurtulufl saflar›nda bu tür düflünceler yoktu da “Genifl Toplant›”n›n en önemli gündem maddesi olarak neden öne ç›kt›? Mahir Say›n bu konuda bir adres istiyorsa, “çekimser oy”un izini sürmeli, etki alanlar›n›n boyutunu görmelidir. Zira sosyalist demokrasiyle, ço¤ulculukla ba¤daflmaz, monolitik sola özgü “düflünceleri bast›rma” yöntemlerinden de özenle kaç›nmak gerekir. Mahir Say›n ne diyor: “s›n›f meselesini milli
Bu a¤›r sözler kime söyleniyor? Bana m›, yoksa sorunu ‘Kürt sorunu ile ilgileniyor, s›n›f›n sorunlar›yla ilgilenmiyor’ biçiminde formüle edip parti merkezine elefltiri yöneltenlere mi? Görülüyor ki Mahir Say›n ile Kürt sorununun Türkiye iflçi s›n›f›n›n sorunu oldu¤u konusunda görüfl birli¤i içindeyiz… Görüfl birli¤i içerisindeyiz ama o sorunlar› o denli kiflisellefltirmifl ve kendini grubuyla o denli özdefllefltirmifl ki, bu tür bir düflüncenin kendi grubunun saflar›nda asla olmayaca¤›n› düflünüyor ve her elefltiride kendi suretini görüyor. Böyle gördü¤ü için de beni yalanc›, ama asl›nda kendi grubundaki bu tür düflüncelere sahip olanlar› da “akl›n› kul-
37
Devrim Yolunda
KURTULUÞ II.
meselenin karfl›s›na koyma eblehli¤ini bana yükleyenin bir zeka testinden geçmesinde yarar vard›r.” Ama “s›n›f meselesini milli meselenin karfl›s›na koyan” düflüncenin varaca¤› son dura¤›n sosyal flovenizm olaca¤›n› aç›k aç›k söylemiyor. Söylemiyor, çünkü “s›n›f meselesini milli meselenin karfl›s›na koyan” bir düflüncenin varaca¤› son dura¤›n sosyal flovenizm olaca¤›n› anlaman›n çok basit oldu¤unu ve çok fazla zeka gerektirmedi¤ini ima ediyor. fiimdi böylesine temelli politik bir sorunu zeka sorunu haline getiren Mahir Say›n karfl›s›nda, Kurtulufl grubunun saflar›nda Mahir Say›n gibi düflünmeyen biri ortaya ç›k›p cesaretle “Ben böyle düflünüyorum!” diyebilir mi? Diyemez, çünkü “ben böyle düflünüyorum” dedi¤i anda, aln›n›n ortas›na “ebleh/aptal” damgas› vurulaca¤›n›, arkas›ndan da en yak›n “Zeka Test Merkezi”ne gönderilece¤ini bilir. Bu tür bir bas›nç alt›nda insanlar düflüncelerini özgüvenle söyleyebilir, Mahir Say›n’la özgürce tart›flabilirler mi? Ben böyle bir yaklafl›m ve tart›flma yönteminin sosyalist demokraside yeri olmad›¤›n›, ço¤ulcu anlay›fl›yla ba¤daflmad›¤›n›, bu tür yöntemlerin ancak monolitik sosyalizme özgü ikameci siyaset tarz› oldu¤unu söylüyorum. Mahir Say›n ‘vay alçak bize ikameci dedi!’ diye öfkeleniyor. Ben, Mahir Say›n gibi “s›n›f meselesini milli meselenin karfl›s›na koyan” bir düflüncenin varaca¤› son dura¤›n sosyal flovenizm olaca¤›n› söylüyorum. Mahir Say›n, ‘vay alçak bize sosyal floven dedi!’ diye beni suçluyor. Sözün özü fludur: Mahir Say›n “... s›n›f meselesini milli meselenin karfl›s›na koyan” düflünce sahiplerine bir “Zeka Test Merkezi” kurar m› onu bilemem. Ancak bu bir zeka sorunu de¤il, yanl›fl da olsa, üzerinde sistemli tart›flma yapmay› gerektiren politik düflüncedir. Kurtulufl’ta da, SDP’de de böyle düflünceler olabilir, vard›r da… Böyle düflünenlere “akl›n› kullanmaktan yoksun” birer “ebleh” muamelesi yapmak, kendine sosyalist demokrasiyi, ço¤ulculu¤u rehber edinmifl hiç kimseye yak›flmaz. Mahir Say›n içinde bulundu¤u “savafl psikolojisi”ni afl›p yüzünü kendi saflar›na dönebilirse “s›n›f meselesini milli meselenin karfl›s›na koyan” ac› gerçe¤i görmekte hiç zorlanmayacakt›r. ‹flte bu nedenle beni “yalanc›” diye suçlarken, fark›nda olmadan kendini yalanc› konumuna düflürüyor.
Bu sat›rlar›n yazar›n›n etti¤i “hakaret”e gelince, önce hakaret diye nitelendirilen sözcüklerin geçti¤i cümleleri okuyal›m: “ Bir kaç ay öncesine kadar, yöneltilen elefltiriler karfl›s›nda parti çizgisini yüksek sesle savunanlar, bugün parti çizgisinin “reformist” oldu¤unu ilan ediyor, ama kendilerinin hala “pirüpak devrimciler” olduklar›n› söylemekte de beis görmüyorlar. (…) fiunu anlamak mümkündür: bir insan dün farkl›, bugün farkl› düflünebilir. Bunun için de yol arkadafl›na döner, bir fleyler söyler. Ama nafile… Devrimci siyaset “dün dündür, bugün bugündür” tarz›nda m› olacak? Devrimci siyaset bu denli sefil, bu denli naif nas›l olabilir? Bu tür bir siyaset tarz›n›n sosyalist demokrasi ile ba¤dafl›r yan› olabilir mi? E¤er iddia sahipleri iki y›l boyunca ortada “uyur gezer” dolaflt›klar›n› söylemiyor, kendilerine illüzyon yap›ld›¤›n› iddia etmiyorlarsa, bütün bu zaman dilimlerinde devrimci iz üzerinde yürüyen parti, onlara ra¤men bir anda “reformist” çizgiye nas›l sürüklenebilir?” (…) Partinin politik çizgisinin do¤ruland›¤› tarih Mart 2007. Parti çizgisinin “reformist” ilan edildi¤i tarih Haziran 2007. (...) Ancak Yeflilçam filmlerini aratmayacak bir komediyle yüz yüzeyiz. Monolitik sosyalizm pratiklerini aratmayacak bir siyaset tarz›yla karfl› karfl›yay›z. (…) Monolitik sosyalizm deneylerindeki siyaset tarz› da böyle de¤il mi? Bölünme an›na kadar “en devrimci çizgi”ye sahip olanlar, bölündü¤ü andan itibaren kendi saflar›nda yer almayanlar› “reformistlikle, karfl› devrimcilikle” suçlayarak, onlara karfl› k›l›çlar› kuflanm›yor mu?”
Mahir Say›n, “…sefil, uyurgezer, Yeflilçam komedisi...” gibi sözcükleri cümle içindeki politik ba¤lamlar›ndan kopart›p, temel politik elefltiriyi ters yüz ettikten sonra flunlar› söylemekte bir beis görmüyor: “Bunlar yazar›n kendisini bize karfl› nas›l gördü¤ünün seviyesine uygun ifadeleri. Bunlar› söylerken de sureti haktan görünüp bize, muar›z›m›za reformist gibi laflar etmememizi, baflka geleneklerden olanlara ‘afla¤›lay›c›, küçük düflürücü sözler’ söylememizi sal›k 38
Devrim Yolunda
KURTULUÞ veriyor.” Dikkatli okuyucunun gözünden kaçmam›flt›r. Bu sat›rlar›n yazar› yukar›daki al›nt›n›n hiçbir cümlesinde parti çizgisine “reformist” dendi diye serzeniflte bulunmuyor. Söylenen Mart 2007’de devrimci oldu¤u oy birli¤iyle teyit edilen bir politik çizginin, Haziran 2007’de nas›l “reformist” oldu¤udur. Bunun bir aç›klamas› olmal› öyle de¤il mi? Mart 2007’de Kurtulufl’un birli¤i sürerken devrimci olan parti çizgisi, Kurtulufl’un bölündü¤ü Haziran 2007’de nas›l reformist oluverdi? Bu sorunun muhataplar› ortada yok, ama kaleme sar›lan Mahir Say›n! Gerçekten bu trajikomik bir durum de¤il mi? Bu tutumu alanlarda politik bir tutars›zl›k yok mu? Örne¤in bu sat›rlar›n yazar› böyle bir tutum alsayd›, Mahir Say›n ne derdi acaba?
hibinin kiflili¤ini küçük düflürmek yatar. O nedenle sosyalist solun tarihinde, sosyalizme ait farkl› bir politik düflünceyle tart›flmak, ayn› zamanda o düflünce sahibinin kimli¤ini, kiflili¤ini, bir bütün olarak fleceresini masaya yat›rmak anlam›na da gelmifltir. Farkl› bir politik düflünceyi reformist diye niteleyip, düflünce sahibine de “alçak reformist” demek “kiflili¤e hakaret”tir. Ço¤ulcu bir parti hayat›nda kabul edilemez olacak olan budur. Bafl›m›z s›k›flt›¤›nda hepimizin devrimci bir referans kayna¤› olarak görüfllerine baflvurdu¤umuz Lenin’in Martov’la polemiklerinde bu tür nitelemelere, kiflisel hakaretlere s›kça rastlar›z. Lenin zaman›nda muar›z›na “alçak” demifl diye biz de demek zorunda de¤iliz. Yaz›n›n girifl bölümünde, sosyalist demokrasi okulunda “asl›na itiraz ederken, suretine benzemeyi ö¤retmezler” diye yazm›flt›m. Mahir Say›n “bize flunu dediler, bunu dediler” diye yak›III. n›yor ama Veysi Sar›sözen’e yapt›¤› “politik elefltiriye” bak›n›z: “Ç›k ortaya. B›rak bu askerPolitik elefltiri ile hakaret aras›na da bir ay- den yeni gelmifl Çetin Metin numaras›n›. Adar›m çizgisi olmal›d›r. Bu sorun soyut “üslup” tar- m›n ad›n› emellerine alet etme. Bu bile ne kadar t›flmalar› ile afl›lamaz ve “politik elefltiri” ile “ki- çirkin bir tutum al›fl. Kimleri kand›r›yorsun flili¤e hakaret” aras›nda ay›rdedici kriterlerin böylelikle? Çarp›flacaksan harbiden çarp›fl. Ko olmas› gerekir. ortaya o köhnemifl zihniyetini, görelim aç›ktan. Benim kriterim fludur: Bir politik düflünce Gölge oyununu b›rak…” (“Suçluyorum” yaz›s›nreformist olarak niteleniyorsa, o düflünceye re- dan) formist denilebilir. Hiç kuflkusuz böyle bir niteBu cümlelerin hiçbiri politik elefltiri diye leme zorunluluk de¤ildir, ama bir düflüncenin okunamaz. Birleflik ço¤ulcu bir partide, parti reformist olarak nitelenmesi “kiflili¤e hakaret” program›n› kabul etmifl bir parti üyesinin, refeolarak da alg›lanamaz. Reformist diye nitelenen rans›n› programdan alan farkl› görüflleriyle parbir düflünce, bir baflkas›nca devrimci olarak al- tideki yaflam hakk›n› savunmakla, onun görüflg›lanabilir ve devrimci gördü¤ü argümanlarla lerine kat›lmak, o görüflü benimsemek ayn› kaço¤ulcu sürecin bir öznesi olmaya devam edebi- tegoride de¤erlendirilemez. Bu sat›rlar›n yazar› lir. Burada aslolan reformist diye nitelenen bir Mahir Say›n’›n iddia etti¤i gibi Veysi Sar›södüflüncenin sahibini, monolitik sola özgü tart›fl- zen’in görüfllerini, TKP’nin tezlerini savunmuma yöntemlerinde oldu¤u gibi “son tahlilde bur- yor, “Çetin Metin” gibi uyduruk gerekçe ve hajuvazinin de¤irmenine karetamiz sözlerle su tafl›yor” biçiminde parti üyeli¤inden istisuçlay›p, ço¤ulcu sürefa ettirilmesine ve Sosyalizme ait bir gšrŸß farklÝlÝÛÝna cin d›fl›na düflürecek partideki varl›¤›na yaklaßÝmÝn, ona karßÝ mŸcadele yaklafl›m ve politik tuson verilmesine karfl› yšntemlerinin šnemi olmayacaktumlardan kaç›nmakç›k›yor. sa, bizim •oÛulcu sosyalizmimit›r. Afla¤›daki cümleler zin monolitik sosyalizm dŸßŸnce Kiflili¤e hakaret ise Mahir Say›n’›n parti ve pratiklerinden nitelik•e farkÝ çok baflka bir yaklafl›içi görüfl farkl›l›klar›ne olacak? Parti i•indeki bir farklÝ m›n sonucu olarak n›, iktidar-muhalefet, dŸßŸnce baßta šrgŸtlenme šzgŸrkendini ortaya koyar. ço¤unluk-az›nl›k ilifllŸÛŸ olmak Ÿzere, kendini ifade Kiflili¤e hakaretin kilerini hangi ba¤lam etme referansÝnÝ nereden alacak? özünde bir düflünce saiçinde ele ald›¤›n›n,
39
Devrim Yolunda
KURTULUÞ parti içindeki ideolojik mücadelenin hangi mantalite içinde yap›laca¤›n›n ip uçlar›n› veriyor. Ben diyorum ki:
olmayacaksa, bizim ço¤ulcu sosyalizmimizin monolitik sosyalizm düflünce ve pratiklerinden nitelikçe fark› ne olacak? Parti içindeki bir farkl› düflünce baflta örgütlenme özgürlü¤ü olmak üzere, kendini ifade etme referans›n› nereden alacak? Troçki’nin 1929’da Stalin’in iktidar› bütünüyle tekeline ald›¤› koflullarda sürgün edilmesinin amac› neydi? Stalin, Troçki’nin düflüncelerini sosyalizme ait olmayan gayri meflru düflünceler oldu¤unu düflünüyor, o düflüncenin ortadan kald›r›lmas›n› istiyordu. ‹flte Stalin’e içsel ve onun cisimleflmifl bürokratik iktidar›n› biçimlendiren monolitik sosyalizm düflüncesi, hem Troçkist düflüncenin örgütlenme özgürlü¤ünü, hem de o düflüncenin kayna¤› Troçki’yi ortadan kald›rmaya yönelen politik bir uygulamay› devreye soktu. Elinde KGB gibi K›z›l Ordu gibi güçlü silahlar› olan bir monolitik iktidar karfl›s›nda, di¤er örgütlü politik güçlerle yaflanacak bir prati¤in yarataca¤› sonuçlar› kestirmek güçtür. Ancak sosyalizmi bürokratik çarp›lmayla sakatlayan düflünce sahipleri, ayn› zamanda örgütlenme özgürlü¤ü dahil, ço¤ulcu sosyalizmin bütün yap›sal özelliklerini ortadan kald›rarak farkl› olan bütün düflüncelerin kayna¤›n› da ortadan kald›rmaya yöneldi. ‹flte bu nedenle sosyalizme ait farkl› politik düflüncelerle mücadele etmekle, o düflünceleri ortadan kald›rmak amac›yla düflünce sahiplerinin varl›¤›n› ortadan kald›rmaya yönelmek iki ayr› sosyalizm anlay›fl›na tekabül eder. Birincisi ço¤ulcu sosyalizme, ikincisi monolitik sosyalizme özgü mücadele yöntemidir. Ço¤ulcu sosyalizm koflullar›nda “iktidar-muhalefet”, “az›nl›kço¤unluk” iliflkileri ve aralar›nda sürecek mücadelenin yöntemleri, iflçi s›n›f›n›n burjuvazinin her hangi bir iktidar biçimine karfl› yürüttü¤ü mücadele yöntemlerinden nitelikçe farkl› olmak zorundad›r. fiu cümlelerde böyle bir kategorik ayr›m görmek mümkün mü? “Fikirlerin cisimlefltirilmeden savunulmas›, proletaryay› burjuva düflüncesine karfl› mücadele edip burjuvaziye dokunmamaya, kad›nlar› erkeklere karfl› herhangi bir mücadele vermemeye (...) b›rak›r.” Mahir Say›n’›n ifadelerinde parti içindeki görüfl farkl›l›klar›na ve parti içi sorunlar›n çözümüne dair uygulanmas› gereken yöntemler, oligarflik devlet güçlerine karfl› kullan›lacak mücadele yöntemlerinden nitelikçe zerre kadar fark-
“Reel sosyalizmin, monolitik sosyalizm deneyimlerinin en temel sorunu, yaln›zca farkl› politik düflüncenin gayri meflru ilan edilmesi de¤il, ayn› zamanda o düflüncenin kayna¤›na yönelmesi, düflünceyi üreten insan› yok etme politikas›n› temel retorik olarak benimsemesiydi. Troçki’nin sürgün serüveni böyle bafllad›. Di¤er Bolflevik önderleri ortadan kald›rma maceras› böyle bir monolitik sosyalizm anlay›fl›n›n sonucuydu.” (…) “SDP de bu retori¤in yaratt›¤› y›k›c› sonuçlar› kendi çap›nda yafl›yor. Kediye göre budu… Kurtulufl’un bölünmesini tetikleyen bu retorikti. Veysi Sar›sözen’in sistematik görüflleriyle tart›flmaya tahammül edemeyen ve bizatihi Veysi Sar›sözen’in flahs›n› hedef tahtas›na yerlefltirerek kap›y› gösteren bu retorikten baflkas› de¤ildi.”
Ben monolitik sosyalizmin en temel sorunu “yaln›zca farkl› politik düflüncenin gayr› meflru ilan edilmesi de¤il, ayn› zamanda o düflüncenin kayna¤›na yönelmesi, düflünceyi üreten insan› yok etme” politikas›yd› diyorum. Mahir Say›n, bu düflüncelerin “...son derece idealist...” ve “görüflleri flah›zs›z olarak ele almak” oldu¤unu söyleyerek, “... parti içi ideolojik mücadelede bize bir tak›m fikirleri elefltirmek ama bu fikirlerin tafl›y›c›lar›n›n adlar›n› anmamaya, sonuçta havada as›l› kalacak, kimsenin sorumlu olmad›¤› bir tak›m kötülüklere karfl› mücadele etmeye b›rak›r.” diyor. Böylece parti içinde farkl› bir politik düflünce sahibinin ad›n› anarak yap›lacak bir tart›flma yöntemiyle, onun ad›n› anarak varl›¤›n› ortadan kald›rma prati¤ini ayn› kategoride de¤erlendiriyor. fiu cümleler sorunun özünü çok yal›n biçimde ortaya koyuyor: “Elbette ifadelerin devam›nda yer alan Troçki insana çok farkl› ça¤r›fl›mlar yapt›rsa da sosyalizmin temel meselesini kiflilerin hangi yöntemle elefltiri yapt›¤› de¤il, örgütlenme özgürlü¤ü meselesi oluflturur. ‹flte bu da sosyalist demokrasiyi yüzeysel kavraman›n ve bize çamur atmak için uyduruk sosyalizm tan›mlar›na baflvurman›n sonucudur.”
Sosyalizme ait bir görüfl farkl›l›¤›na yaklafl›m›n, ona karfl› mücadele yöntemlerinin önemi 40
Devrim Yolunda
KURTULUÞ l›l›k arz etmiyor. Erkeklerde cisimleflmifl erkek egemenli¤ine karfl› mücadelede, erkeklere karfl› mücadele ile erkeklerin varl›¤›n› ortadan kald›rmaya yönelecek pratik aras›nda hiçbir temel ayr›ma iflaret etmiyor. Burada bir tuhafl›k yok mu? Ben bu mantaliteye monolitizm diyorum. Mahir Say›n ‘vay alçak bize monolitik dedi!’ diye öfkeleniyor.
yor, sert elefltiriler yöneltiliyordu. ‹lginçtir, bugün Kurtulufl’un bu özgün yanlar›yla varl›¤›n› sürdürmesine özen gösteren kadrolar “tarafs›zl›k” veya “orta yolculuk”la suçlan›yor. Hiç kuflkusuz Kurtulufl’un özgün bir hareket olarak flekillenmesinin temelini atm›fl kadrolara, bu özgün yanlar›n›n, bu sat›rlar›n yazar› gibi Kurtulufl’un ikinci, üçüncü kuflak kadrolar›nca an›msat›lmas› gerçekten üzücü olabilir. KurtuIV. lufl bu özgün özelliklerinin yan› s›ra, sosyalist demokrasi ve ço¤ulcu bir anlay›flla kendini yeniMahir Say›n, son zamanlarda kendi politik lemifl bir biçimde devrim ve sosyalizm kavgas›ntezleriyle de çeliflir biçimde insanlar›n politik daki iddias›n› sürdürmek istiyorsa, bafl› s›k›flt›¤› düflüncelerini de¤il, kifliliklerini masaya yat›ra- zamanlarda bu özgün yanlar›n› da¤arc›¤›ndan rak özgün politik kimliklerine gölge düflürecek f›rlat›p atamaz. bir tarzda tart›fl›yor. Parti içi krize yol açan olgular dikkate al›nd›Ne diyor? ¤›nda verili iki Kurtulufl Grubu da Kurtulufl’un “G. Kubilay bir yalanc›, onu da üstad› V. Sa- bu özgünlü¤ünü göz ard› ederek, girifltikleri iç r›sözen’den ö¤renmifl…” Üstelik “kendini taraf- mücadelede partiyi derin bir krizin içine sürüks›z ilan eden” s›radan bir “orta yolcu” da! lediler. G. Kubilay da son zamanlar›n bask›n üsluBen “iki yanl›fltan bir do¤ru ç›kmaz” diyobuyla “Veysici ve TKP’li” olmufl! rum. “Hafizai befler nisyan ile malüldür!” Mahir Say›n: ‘vay alçak tarafs›z olmufl!’ diVaktiyle Devrimci Yol’a önderlik eden kadro- yor. lar Kurtulufl’u “TKP’ye kalkan son istasyon!” diFalanc›, filanc› olman›n sosyalist demokrasi ye suçluyordu. O vakit “TKP’ye son treni kald›r- ve devrimci siyaset aç›s›ndan anlam› nedir? makla” suçlanan Mahir Say›n, ömrünün yar›s›Falanc›, filanc› olmak demek, özgün politik n› Kurtulufl’a hasretmifl kadrolar› “TKP’cilik”le düflünceleri ve amaçlar› olmayan bir insan›n, suçlamakta bir sak›nca görmüyor. ekmek kap›s› edinmifl bir “meslek erbab›”n›n Yine o y›llarda Kurtulufl’a yap›lan bir di¤er dümen suyunda yürüyerek siyaset yapmas›d›r. suçlama da fluydu: Kurtulufl, sosyalist hareketin Siyaseti ekmek kap›s› haline getiren biri, Moskova ve Pekin eksenlerinde flekillendi¤i ve onu belli politik amaçlar u¤runa yapmaz. Siyailiflkilerini tarif etti¤i set onun için bir eko dönemde, bir tür “tamek kap›s›d›r ve o karafs›zl›k” anlam›na p›n›n yüzüne kapanHi• kußkusuz KurtulußÕun šzgŸn bir gelen “orta yolculuk” mamas› için her yola hareket olarak ßekillenmesinin teile suçlan›yordu. Refebaflvurur. Belli bir pomelini atmÝß kadrolara, bu šzgŸn rans›n› Marksizm ve litik kimli¤i, kiflili¤i yanlarÝnÝn, bu satÝrlarÝn yazarÝ giLeninizmden alan, olmayan karaktersiz ama ayn› zamanda insanlard›r. Onlar›n bi KurtulußÕun ikinci, Ÿ•ŸncŸ kuMoskova ve Pekin çizgerçek amac› devrimßak kadrolarÝnca anÝmsatÝlmasÝ gilerine elefltirel yakcilik, devrimci siyaset ger•ekten ŸzŸcŸ olabilir. Kurtulaflan Türkiye ve Kürde¤ildir. Devrimci siluß bu šzgŸn šzelliklerinin yanÝ distan’a özgü bir devyaset onlar›n kiflisel sÝra, sosyalist demokrasi ve •oÛulrim ve sosyalizm persç›karlar› u¤runa kulcu bir anlayÝßla kendini yenilemiß pektifiyle kendini kurland›klar› bir kisvedir. bir bi•imde devrim ve sosyalizm maya yönelen KurtuBu türden kiflilere sar› kavgasÝndaki iddiasÝnÝ sŸrdŸrlufl, sosyalizme bask›n sendikalarda s›kça mek istiyorsa, baßÝ sÝkÝßtÝÛÝ zabu iki yanl›fl e¤ilim rastlamak mümkünmanlarda bu šzgŸn yanlarÝnÝ dakarfl›s›nda “orta yoldür ve “sendikac›” diÛarcÝÛÝndan fÝrlatÝp atamaz. cu” biçiminde niteleniye hitap etmekte bir
41
Devrim Yolunda
KURTULUÞ “Tarafs›zl›k iddialar›n›n yaratt›¤› umutlar tükenmifl ve tarafs›zl›¤›n bize karfl› bir taktik olarak kullan›lmas›na var›lm›flt›r. (...) Gerek Kurtulufl içinde ve gerekse SDP içinde çeflitli giriflimlerde bulunanlar›n bizi muhtelif giriflimlerle zay›flatma eyleminin sonucu olarak flimdi de bir tarafs›zlar platformu oluflturulmak peflinde koflulmaktad›r.”
beis görülmez. O yapt›¤› siyasetin bir öznesi de¤il, nesnesidir. Burjuva siyaset arenas› bu konuda inan›lmaz bir cennet gibidir. SDP saflar›na da bu tür kadrolar›n s›zm›fl oldu¤unu Mahir Say›n’dan ö¤renmifl oluyoruz! Politik arka plan› bu denli “s›radan siyaset düzlemlerini” tarif eden imalar neden yap›l›yor? O kendi gibi tutum almayanlara açt›¤› “psikolojik savafl›” mutlak bir zaferle taçland›rmak için sayg›nl›¤› olan herkesi, Kurtulufl ve parti saflar›n›n gözünde küçük düflürmek istiyor. Bu sat›rlar›n yazar›n›n “tarafs›z” oldu¤una dair suçlama bu sat›rlar›n yazar›na ait bir ifade de¤ildir. Ancak yukar›da da çeflitli veçheleriyle ele ald›¤›m›z gibi Mahir Say›n sanki parti içi bir sorunu çözmek için de¤il, oligarflik devlet güçlerine karfl› savafl›yor! Parti içi e¤ilimleri bu savafl psikolojisiyle saflaflt›r›yor. Öyle ya savafl›n iki taraf›, iki cephesi vard›r. Ya bizdensin, ya düflman kuvvetlerden… Mahir Say›n, hangi hatalar yap›lm›fl olursa olsun, hatalar› yine partinin sosyalist demokrasi ve ço¤ulculuk anlay›fl›na uygun yöntemlerle çözmeye çal›flmak yerine, bir hatay› bir baflka hatayla bertaraf etmeye yönelerek, ço¤ulcu partide olma bilincini yitirmifl bir “çözüm” aray›fl›na, mutlak zafer pefline düflmüfl bulunuyor. Sonuçlar› ne olursa olsun “mutlak zafer” u¤runa k›rk y›ll›k birikim ve deneyimini hasrederek bayra¤› kendi eliyle “sosyalist demokrasi burçlar›”na dikmek istiyor. Bu süreci nas›l bir savafl psikolojisi ile ele ald›¤›n› ve sürdürdü¤ünü Kurtulufl Grubu’nun deklarasyonundaki flu ifadeler çok iyi özetlemektedir:
Kurtulufl Grubu’nun “tarafs›z” diye lanse etti¤i flu ça¤r›d›r: “Parti bir süre önce içine yuvarland›¤› krizin sarmal›nda kendini içten içe kemiriyor. Art›k ad› Sosyalist Demokrasi olan bir partide demokrasi ve ço¤ulculuktan söz etmek olanakl› de¤ildir. Ne yaz›k ki, seçilmifl parti organlar› ve Üçüncü Konferans›m›z›n meflruiyeti bile tart›fl›l›r hale gelmifl durumdad›r. (…) Bizler, afla¤›da imzas› bulunan farkl› geleneklerden gelen SDP üyeleri olarak partinin birli¤ine, devrimci çizgisine, sosyalist gelece¤ine sahip ç›kan, Konferans› ve alaca¤› kararlar› meflru gören bütün SDP üyelerini parti içinde dayan›flmaya, ço¤ulcu bir irade oluflturmaya ve partiye sahip ç›kmaya ça¤›r›yoruz.”*
Kurtulufl Grubu’nun içinde bulundu¤u “savafl psikolojisi”yle bu tür ça¤r›lara verdi¤i yan›t partinin bütün bileflenlerini ve merkezi politik organlar›n› gayri meflru ilan etme, partinin tek ba¤lay›c› organ› Büyük Konferans› boykot oldu. Kurtulufl Grubu’nun partinin merkezi politik organlar›ndan çekilme ve Büyük Konferans› boykot karar›, özünde “partiyi süründürme” takti¤inden baflka bir anlama gelmiyor. Bu karar * Ça¤r›ya olumlu yan›t veren parti bileflenleri ve üyeleriyle yap›lan ilk toplant›da Ço¤ulcu ‹nisiyatif ad›n› alan bu giriflim parti içi krizin ancak flu yaklafl›mla afl›labilece¤ini söylüyordu: 1. Bugüne kadar izlenen yöntemlerin parti içi krizi derinlefltirdi¤ini ve h›zla kronikleflme noktas›na sürükledi¤ini saptayan ‹nisiyatif, sorunlar›m›z› aflman›n ve partimizi kendi devrimci temelleri üzerinde yeniden yükseltmenin biricik yolunun, yine partimizin sosyalist demokrasi ilkesi ve ço¤ulcu anlay›fl›ndan geçti¤inin alt›n› çizer. 2. Partimizin sosyalist demokrasi ilkesi ve devrimci de¤erleri hepimize sorunlar›m›z› hangi yol ve yöntemlerle çözebilece¤imize dair yol gösteriyor. Bu yol diyalog ve özelefltiri yoludur. Sorunlar›n büyüyerek bir krize dönüflmesinde rol oynam›fl, politik sorumluluk üstlenmifl hiçbir bileflen, hiçbir birey bu yola girmekten kaç›namaz. 3. Partimizin Üçüncü Büyük Konferans› böyle bir yola girme, krizi diyalog ve özelefltiri yoluyla çözme imkan›n› sunuyor. Bu imkan› partimizin birli¤i ve gelece¤i yönünde de¤erlendirmek hepimizin ortak tarihsel sorumlulu¤udur.” (Ço¤ulcu ‹nisiyatif’in sonuç metninden.)
“Savafl› geniflleterek kazanma stratejisine imkan vermek istemiyoruz. ABD emperyalizmi Vietnam savafl›n› kaybetmeye bafllay›nca savafl› Laos ve Kamboçya’ya da yayarak kazanma stratejisini gelifltirmiflti. fiimdi de ayn› stratejiyi Ortado¤u’da da uygulamay› hesaplamaktad›r. Bu bilinen bir savafl takti¤idir.”
Art›k “tarafl›” ve “tarafs›z” tan›m›n› bu düflünüfl biçimi flekillendiriyor. Onun merkezine ald›¤› sorun art›k dünyan›n merkezini oluflturuyor ve o dünyan›n etraf›nda dönmek istemeyen herkese bir s›fat tak›lmakta beis görülmüyor. Parti içi krizin h›zla bölünme noktas›na sürüklendi¤ini saptayan (benim de içinde yer ald›¤›m) bir grup parti üyesinin yapt›¤› ça¤r›ya verilen yan›ta bak›n›z: 42
Devrim Yolunda
KURTULUÞ parti içi krizi kroniklefltirme, partiyi süründürme ve bir süre sonra varl›¤›n› anlams›z k›lma sürecinin bafllang›ç ad›m›d›r. Bu taktik ÖDP’de de dönemin iki Kurtulufl grubunun da içinde yer ald›¤› Sosyalist Eylem Platformu (SEP) taraf›ndan denenmifl ve baflar›s›z olmufl bir “kan›rtma siyaseti”dir. SEP de, ÖDP’de partinin MYK ve PM gibi merkezi politik organlar›n› gayr› meflru ilan ederek çekilmiflti. Hatta çekilmeyle yetinmemifl, ‹stanbul’da “ikili iktidar” iliflkilerine girerek, parti ço¤unlu¤unun karfl›s›nda “alternatif il yönetimi” bile oluflturmufltu. Ancak bu yöntemlerin hiç biri baflar›l› olamad›. Baflar›s›z yöntemlerle yeni baflar›lar elde etmek, sorunlar› çözmek pek mümkün olmasa da, yine de bu kararla birlikte “s›cak savafl” dönemi sona erdi ve parti içi kriz “so¤uk savafl” yöntemleriyle sürece¤e benziyor.
¤›na son vererek insanl›¤›n nihai kurtuluflunun ve bir tür olarak insan›n özgürleflmesinin yolunu açabilir. O nedenle “sosyalist demokrasi bugünün sorunudur” ve bu konuda hepimizin ö¤renmesi gereken çok fley vard›r.* * Kurtulufl dergisinin yine 11. say›s›nda sosyalist demokrasi dersi veren bir tuhaf yaz› daha yay›nland›. Bu yaz›da “mutabakat” kavram› eksen al›narak birleflik ço¤ulcu bir partinin karar alma süreçlerinde “mutabakat” (konsensus) aray›fl›na özen gösterenler “tehlikeli” unsurlar olarak lanse ediliyor. Konsensus sosyalist demokrasinin temellik etti¤i ço¤ulcu bir partide devre d›fl› b›rak›labilecek bir yöntem de¤ildir. Seçimsiz, oylamas›z demokrasi olmaz ama demokrasi her durumda seçime ve parma¤a indirgenemez. Konsensus aray›fl› ço¤ulcu bir parti yaflam›nda karar alma süreçlerinin olmazsa olmaz›d›r. O nedenle SDP tüzü¤ünde, partinin niteliklerini tarif eden 4. maddede karar alma yöntemlerinin bafl›nda “öncelikle konsensus aran›r” diye bir cümle yer almas› rastlant› de¤ildir. Her konsensus aray›fl›ndan mutlaka konsensus ç›kmas› beklenemez. Konsensus sa¤lanamad›¤› durumlarda demokrasinin di¤er biçimlerine elbette baflvurulacak, parti eylemi kesintisiz bir biçimde sürdürülecektir. Ancak konsensus aray›fl›ndan kaç›n›ld›¤› her durumda demokrasi ço¤unlu¤un az›nl›k üzerinde sallad›¤› parmaktan baflka bir ifllev görmez. Elbette bu da bir tür demokrasidir. Bu memlekette bu tür bir demokrasiyi uygulayan onlarca örgüt bulabilirsiniz. Geleneksel monolitik solun da¤arc›¤›nda s›k› s›k›ya saklad›¤› bir yöntemdir bu. Karar alma süreçlerinde konsensus aray›fl› içinde olan düflünce sahiplerini, “büyük tehlike” biçiminde nitelemek, ço¤ulculu¤un eylemli bir örgütsel yaflamda nas›l tezahür edece¤inin bilincinde olmayan yüzeysel bir yaklafl›m›n sonucudur. Yüzeysellik fludur: Konsensus her fleyden önce az›nl›k görüfllerin ihtiyaç duydu¤u bir yöntemdir. Konsensus aray›fl›ndan ve bu aray›fl›n gerektirdi¤i yorucu mesaiden kaç›nan bir ço¤unluk, daha karar sürecinin bafl›nda az›nl›¤› d›fllar, karfl›l›kl› etkileflimi ortadan kald›r›r, ikna olanaklar›n› yok eder. Süreklilik kazanm›fl bu tür bir örgütsel yaflam, bir süre sonra sözde ço¤ulcu, özde monolitik olmaktan kendini kurtaramaz. Örne¤in son zamanlarda Mahir Say›n s›kça koalisyon düflüncesinden söz ediyor. Bu düflünce hiç de yabana at›lacak bir düflünce de¤ildir. Koalisyon ne demektir? Koalisyon asgari bir programda anlaflan güçlerin bir ittifak biçimidir. Bu türden bir ittifak iliflkisi içerisine girenlerin karar alma yöntemlerinin temeli kaç›n›lmaz olarak konsensusa dayanmak zorundad›r. Zorundad›r, çünkü koalisyonda eflit ve demokratik iliflki kurman›n temelini ancak konsensus oluflturabilir. Böylesine yüzeysel kalem oynatanlar, acaba Kürt özgürlük hareketiyle birlikte bir demokratik cephe, bir çat› partisi kurduklar›nda hangi karar alma yöntemini uygulayacaklar›n› söyleyebilirler mi? Öncelikle bu düflünceyi, bu düflüncenin kaç›n›lmaz k›ld›¤› karar alma yöntemlerini Kurtulufl’un ‘mavi kanad›’nda kalem oynatan arkadafllar›na iyice anlatmal›d›r Mahir Say›n. Bir düflünceyi ortaya atmak bir fleydir, onu içsellefltirmek ve uygulamak baflka fleydir. Kurtulufl sayfalar›nda koalisyon düflüncesinden, ço¤ulculuktan söz edip konsensus aray›fl›n› “tehlikeli” bir yöntem, bu aray›fla özen gösterenleri “tehlikeli insanlar” olarak lanse etmek nas›l olabilir, anlamak mümkün de¤ildir.
V. Yukar›da de¤inilen birkaç olgu Mahir Say›n’›n parti içi krizi hangi mantalite ile ele ald›¤›n›n ve sürdürdü¤ünün ip uçlar›n› veriyor. Mahir Say›n’›n bu yaz›s› cinsel taciz sorunu dolay›m›yla kendini d›fla vuran monolitik ve ikameci siyaset tarz›n›n tipik bir biçimi olma özelli¤i tafl›yor. O bu sat›rlara yine öfkelenerek ‘vay alçak benden ald›¤›n›, bana sat›yor!’ diyebilir, ama öfkelenmemeli. Hiç birimiz kendimizi elefltiriden ba¤›fl›k görmemeli, ö¤retirken ö¤renmeye aç›k olmal›y›z. Söz konusu “proletaryan›n sosyalist demokrasi okulu”nda e¤itim olunca, böyle bir e¤itim sürecinde ö¤renmenin yafl› olmayaca¤›n›, ö¤rencili¤in kesintisiz biçimde sürece¤ini, devrimci mücadelenin her evresinde ö¤renilecek yeni fleyler olabilece¤ini iyi düflünmeliyiz. Hepimizin bafl› s›k›flt›¤›nda s›kça baflvurdu¤umuz Lenin’i Lenin yapan›n her fleyden önce bu yaklafl›m tarz› ve devrimci bak›fl aç›s› oldu¤unu an›msamal›y›z. Proletaryan›n sosyalist demokrasi okulu, o okula ö¤renci olmaya aday olanlar› yaln›zca okuyarak, yazarak de¤il, bizatihi devrimci mücadele prati¤i içerisinde e¤itmeyi öngörür ve bu yap›sal özelli¤iyle flu bildi¤imiz oligarflik devlet okullar›nda verilen “ezberci e¤itim”le asla ba¤daflmaz. Proletarya kendisini demokrasi mücadelesi içerisinde e¤iterek sosyalizme ilerleyebilirse, ancak o zaman egemen bir s›n›f oldu¤u halde, kendi iktidar›na ve bir s›n›f olarak varl›-
43
KAHVERENGÜ FAÞÜZMÜN RENGÜDÜR M. …ZLEM
“Bugün Türkiye’de sosyalist hareket çok gerilere savrulmufl ve çok c›l›z durumdad›r. Ancak yine de oligarflinin bu tutumuna teslim olmayacak bir hayli sosyalist vard›r ve onlar hala tafl›maya çal›flt›klar› k›z›l rengin üzerine flovenizmin kara lekesinin sürülmesine izin vermeyeceklerdir. Böyle bir fleye izin verenler ve suç ortakl›¤›na yönelenler k›z›l›n üzerine düflecek karan›n ortaya kahverengiyi ç›karaca¤›n› ve kahverengi gömleklilerin de sosyalistler de¤il Hitler’in nasyonal sosyalistleri oldu¤unu iyi bilmek durumundad›rlar.” (Sosyalizm Yolunda Kurtulufl, say›: 10, May›s 1992)
e yaz›k ki yüzyüze geldi¤imiz sahneler bizi hiç flafl›rtm›yor. Defalarca izlenmifl bir tiyatroyu tekrar izler gibi, neredeyse replikleri ezberler gibi, yap›lacak her hamleyi ve söylenecek her sözü ve neredeyse tv ekranlar›na yans›yan mimikleri bile bilecek gibi her fleyi tahmin edebiliyoruz. Ve sadece yaz›k olacak tek fley var biz yine seyirciyiz. Sanki seyretmek kadermifl gibi tezkere ç›kt›, perde aç›ld›, oyun bafllad›. Geçti¤imiz aylara damgas›n› vuran olay özgürlük hareketinin Oramar bask›n› ve sonras› geliflmeler oldu. Da¤l›ca taburuna yönelik gerilla sald›r›s› bir askeri çat›flman›n ötesinde derin ve büyük siyasal sonuçlar ortaya ç›kard›. Neredeyse 1984 fiemdinli bask›n›yla k›yaslanan bu sonuçlar bir yan›yla çözümsüzlü¤e ve çürümeye terk edilmifl Kürt sorununu uluslararas› bir sorun haline getirip dünya gündemine oturturken di¤er yan›yla TC devletinin çözümsüzlük siyasetinde yeni aç›l›mlar yapma ihtiyac›yla karfl› karfl›ya kalmas›na yol açt›. Sald›r›y› takiben TBMM’nin hükümete s›n›r ötesi operasyon yetkisini veren tezkereyi DTP hariç yekvücut onaylamas› ve ard›ndan sokaklar› saran floven faflist linç gösterileri sürecin toplumsal hayat ve bir bütün olarak sosyalist sol aç›s›ndan da kritik bir aflamaya geldi¤inin göstergesi oldu. Oramar bask›n› sonras›nda bafllayan sokak gösterileri –ki bir b›çak vurulmufl gibi kesilmesinin de gösterdi¤i üzere- asl›nda Mersin bayrak provokasyonunun doruk noktas›n› oluflturuyordu ve kontrgerilla taraf›ndan organize ediliyor, yönlendiriliyordu. Bu öylesine a盤a ç›kt› ki MHP bile arada kayna-
y›p yönlendirilme kayg›s›yla taban›n›n parti bayra¤›yla soka¤a ç›kmas›n› yasaklad›. Filler tepinirken s›rtlanlara saklanmak yak›fl›rd›. Düzenlenen gösteriler, patlat›lan bombalar DTP binalar›na yönelik sald›r›lar ve birbiri ard› s›ra gelen aç›klamalar tezkerenin müjdesini çoktan vermiflti. T›pk› geçmiflte oldu¤u gibi önce bombalar patlat›l›yor, sald›r› ve provokasyonlar yap›l›yor, “vatansever” medya yaflanan çat›flmalar› ve verilen kay›plar› manfletlere tafl›yor, insanlar›n ac›lar›n› sömürüyor ve bu psikolojik harp hedeflerine ulafl›nca da yani at›lmas› düflünülen ad›mlar›n zemini önceden haz›rlanm›fl planlar h›zla devreye konuluyor. Ermeni soyk›r›m› tasar›s›n›n ABD temsilciler meclisine gelmesi ve alt komitede kabul edilmesinin, y›llarca Ermeni düflmanl›¤› ile zehirlenmifl halk kitleleri üzerinde açaca¤› infialin gö¤üsleyemeyece¤i hem sosyo-ekonomik hem askeri ba¤›ml›l›k iliflkileri nedeniyle “halk› yat›flt›racak” çeflitli tepkileri ABD’ye karfl› koyamayacak olan hükümet kabaran flovenizmi baflka yak›n bir hedefe yönelerek tolere etme yönelimine girdi. K›sa vadede bu çaban›n karfl›l›k buldu¤u da ortaya ç›kt›. “Türkiye’ deki ABD düflmanl›¤› asl›nda PKK düflmanl›¤›d›r.” Geçmiflte Murat Karay›lan taraf›ndan dillendirilen bu söylem Türk devletinin ABD ile kurdu¤u ikiyüzlü diyalogun da aç›klamas› anlam›na geliyordu. Nitekim Tayyip Erdo¤an’›n ABD ziyaretinde sa¤lanan mutabakat sonras› Güney Kürdistan güçlerinin ve ABD’nin gerek aç›klamalar› ve gerekse PKK’ye yönelik kuflatma harekatlar› bas›n›n ünlü kalemflorlar›n› susturmufl ve anti-Amerikanc› söylem bir anda
N
44
Devrim Yolunda
KURTULUÞ renk de¤ifltirerek Amerikanc› bir yönelime girmifltir. Nihayet yap›lan ABD ziyaretleri ve sonras›nda gerçeklefltirilmeye bafllanan bombard›manlar ABD düflmanl›¤› laf›z›n› bir hayale çevirirken bu kavramsallaflt›rma daha çok antiemperyalizmi ABD düflmanl›¤› ile aç›klayan ve buradan hareketle özgürlük hareketini ABD yanl›s› göstermeye çal›flan sol hareketler aç›s›ndan çekici olarak kalm›fl durumda. Amerikan destekli operasyon floven çevrelerde oluflmufl olan anti-Amerikanc›l›¤› etkisiz hale getirmifltir. Oramar bask›n› Kürt sorununu yeni bir aflamaya getirdi. Oramar’dan sonra eski politikalar ve kavramsallaflt›rmalar günü aç›klamaya yetmeyecektir. Kürt sorunu art›k uluslararas› bir sorun haline geldi¤i gibi TC oligarflisini de klasik inkarc› çizgiden daha inceltilmifl baflka bir çizgiye itekleyecektir. Dünün kirli savafl komutanlar›n›n kontr-gerilla bas›n›nda yay›mlanan röportajlar› TC devletinin ABD ile vard›¤› mutabakat›n siyasal boyutlar›n› gösterir mahiyettedir. Türk devleti Kürtçenin kabulüne yönelik daha ciddi ad›mlar ataca¤›n›n iflaretlerini vermektedir. Bu nokta itibari ile Kürt sorunu toplumsal s›n›flar›n, halk kitlelerinin temel gündemi haline gelmifltir. Oramar’dan ve Oramar sonras› Türkiye co¤rafyas›n› saran o f›rt›nal› günlerden, floven gösterilerden, bafllayan ve süren bombard›mandan sonra genelde Kürt sorunu özelde özgürlük hareketi karfl›s›ndaki tav›r al›fl› aç›klamadan siyaset yapmak, politika üretmek ve kitlelerle temas kurmak imkans›z hale gelmifltir. Gerek Oramar bask›n› ve gerekse yarat›lan floven atmosfer tüm toplum tabakalar›n› Kürt sorununda taraf olmaya zorlam›flt›r. Sokak duvarlar›n› kaplayan bir slogan›n deyimiyle “Ya Türksün ya da …”. Bütün sosyal sorunlar›n ve karfl› gelifllerin, ideolojik durufllar›n ve politik tav›r al›fllar›n kristalize oldu¤u yer yukar›daki sloganda gizlidir. Ya Türklerden yanas›n ya Kürtlerden, ya faflistlerlesin ya Kürtlerle. Geldi¤imiz nokta itibariyle sosyalist solun kendini kristalize edece¤i ayr›m budur. Bugün solun tarifi sokaktaki flekliyle Türk-Kürt ayr›m›n› dayatmaktad›r. Özü itibariyle ezenle ezilen aras›nda bir taraf oluflu ifade eden bu söylem solun di¤er bütün argümanlar›n› kendi arkas›na al›p hepsinin önüne geçmifltir. Günün çeliflkisi ezen ulustan ya da ezilen ulustan yana olma çeliflkisidir. Bu soruya verilen cevap solu ya da sa¤› tercih et-
mek anlam›na gelecektir. Bu ba¤lamda yaz›lanlara ve söylenenlere bak›ld›¤›nda asl›nda herkesin ezilen ulustan yana oldu¤u görüntüsüyle karfl›laflabiliriz. Kürt sorununu özgürlük hareketi d›fl›nda tariflemeye kalkt›¤›n›zda her yerde keskin sol söylemlerin arkas›na gizlenip “devrimci” durufllar ortaya koyabiliriz. Nitekim pek çok sosyalist çevre Oramar’dan ve hele ki Diyarbak›r bombalamas›ndan bu yana ç›kard›¤› bildiriler ve yay›mlad›¤› yaz›larda yap›lan Kürt ulusal güzellemelerinin arkas›nda özgürlük hareketine ciddi sald›r›lar yöneltmekte ve bu durufllar›yla oligarflinin politik hedefleriyle buluflmaktad›r. Kürt ulusuyla özgürlük hareketini birbirinden koparmak. Özgürlük hareketinden ba¤›ms›z bir Kürt söylemi realitede ezen ulus flovenizmiyle buluflma anlam›na gelecektir. Geldi¤imiz noktada Kürt sorunundaki durufl özgürlük hareketi ve DTP ile kurulacak iliflkinin tariflenmesi ekseninde kristalize olacakt›r, olmaktad›r. Özgürlük hareketine, Kürt ulusunun meclisteki temsilcilerine, DTP’ye ve bunlarda cisimleflmifl mücadeleye s›rt›n› dönenlerin asl›nda marksizme ve sosyalizme s›rt›n› döndü¤ü kabul edilmelidir. Polisin gerek DTP milletvekillerine ve örgütlerine gerekse Kürt mahallelerine ve gençlerine yönelik operasyonlar› ve bask›lar› yo¤un bir flekilde art›fl göstermektedir. Sokak yarat›lan flovenizmin etkisiyle h›zla militarize olurken devlet ayg›t› da daha militer ve bask›c› bir kimli¤e bürünmektedir. DTP milletvekillerine yönelik hukuk d›fl› yarg›lamalar›n tutuklamalara dönüflmesi ya da genelkurmay baflkan›n›n talep etti¤i üzere DTP’nin kapat›lmas›, Kürtler için bar›flç›l çözüm ve bir arada yaflama umutlar›n›n yok olmas› anlam›na gelece¤i gibi TC aç›s›ndan Avrupa Birli¤i ile kurulan iliflkilerin ask›ya al›nmas›, etnik bir iç savafl, içe kapan›k bask›c›, floven militer bir devlet yap›s› anlam›na gelecektir. Böylesi bir ortam›n bütün demokratik aç›l›mlar› ve kazan›mlar› d›fllayaca¤› ise aflikard›r. fiovenizmin etnik çat›flma düzeyine t›rmand›¤› flu konjonktürde iflçi s›n›f›n›n ve bir bütün olarak ezilenlerin birleflik mücadelesinin imkanlar› tükenece¤i gibi sendikal örgütlerin etkisiz hale gelece¤i, yo¤un milliyetçi propaganda alt›nda s›n›f›n kendisine yönelen sald›r›lara koyma kabiliyetinin kalmayaca¤› bilinmelidir. Böylesi bir yönelimin Kürt sorununda ezilenlerden yana taraf olan bütün güçleri de hedef alaca¤› ve Kürtlere
45
Devrim Yolunda
KURTULUÞ savafl ve sonuçlar› beklentisi de¤il neredeyse bir savafl› and›r›r flekilde cereyan eden parti içi kriz ve çat›flman›n tahribatlar› ve ortaya ç›kartt›¤› kafa kar›fl›kl›¤›d›r. Yani hem objektif koflullar hem sübjektif koflullar parti kongresini hayati görevlerle yüz yüze getirdi. Kongre bir yan›yla dostlar›m›z›n tecriti hedef alan boykotu ve yaln›zlaflt›rma giriflimlerine cevap olacak kat›l›mlara tan›kl›k ederken partiyi yeni aç›l›mlara haz›r hale getirmifltir. DTP eflbaflkan› Emine Ayna’n›n çat› kurulmufl bile fleklindeki yaklafl›m› yarat›lan olumsuz havan›n etki gücünün zay›fl›¤›n› da gösteriyordu. SDP bütün karalama ve kirletme kampanyalar›na ra¤men ayakta kalmay› ve önüne bakabilmeyi baflarabilmifltir. Bu nedenle olsa gerek dostlar›m›z bize yönelik elefltirilerine politik bir muhteva katmaya ve böylece bizim üzerimizden kendilerini izah etmeye çal›flmaktad›rlar ve ne yaz›k ki pek baflar›l› olduklar›n› söyleyebilmek mümkün de¤ildir. Ne de olsa kiflinin y›llarca kendi tarifledi¤i ve savundu¤u zemine ayn› tutarl›l›k ve inand›r›c›l›kla sald›rmas› pek mümkün olmasa gerek. Bu noktada partinin politik çizgisine yönelik uzun süredir yöneltilen elefltirilere cevap vermek ve SDP kurulmadan önce infla edilmifl, SDP politikalar›na da yön vermifl politik tezlerin geçerlili¤ini ve do¤rulu¤unu onaylamak, güncellemek ve önümüzdeki sürece tafl›mak önemli bir görev olarak karfl›m›zda duruyor. Yap›lmas› gereken temel fley geçmiflin günle diyalektik ba¤›n› ortaya koymak, sürecin kesintisizli¤ini aç›klamak olmal›d›r. Güne damgas›n› vuran temel tart›flma parti politik çizgisini oluflturan militarizme ve Kürt sorununda çözümsüzlük politikalar›na karfl› mücadele hatt›n›n yanl›flland›¤› iddialar›d›r. Yaklafl›k dokuz ayd›r süren parti içi krizin politik anlamda en kristalize olmufl iddialar›n› da bunlar oluflturmaktad›r. Dokuz ay öncesine göre ve hatta kurulufl dönemine göre politik hatt›nda temel bir de¤ifliklik olmam›fl partinin izledi¤i çizginin, bu çizginin inflas›nda do¤rudan rol alm›fl unsurlar taraf›ndan elefltirilmesi ironik bir durum arz etmektedir. Bu ba¤lamda ironiyi katmerlefltiren fley elefltirinin iflçi s›n›f› vurgusu üzerinden yap›l›yor olmas›d›r. Rivayet odur ki; partinin politik çizgisi s›n›f perspektifinden yoksundur, parti Kürt sorunuyla u¤rafl›rken iflçi s›n›f›n› unutmufltur, oysa bu ülkenin Kürt sorununun yan›nda daha bir sürü sorunu vard›r, iflçi s›n›f›na
ve Kürt örgütlerine tan›mad›¤› yaflama hakk›n› onlara da tan›mayaca¤› görülmelidir. “Genel olarak ulusal sorun bütünüyle siyasal demokrasinin içinde yer alan demokratik bir sorundur ve bu ba¤lamda kapitalizm koflullar›nda da çözümü mümkündür ve nitekim birçok ülkede burjuva egemenli¤i koflullar›nda çözümlenmifltir. ‹sveç ve Norveç’ten, Belçika ve ‹sviçre’ye ve ABD’ye kadar (ve Çekoslovakya’ya kadar) birçok ülkede bu ba¤lamda çözüm olana¤› bulmufltur ve böylece de siyasi demokrasi daha genifl ve köklü bir konuma sahip olabilmifltir. Ulusal sorun çözümlenmedi¤i ve dolay›s›yla bask› alt›na al›nd›¤› ülkelerde siyasi demokrasi de mutlaka s›n›rl›, eksik ve zay›ft›r. Çünkü ezilen ulus üzerindeki bask› mutlaka toplumsal ve siyasal yaflam›n di¤er alanlar›na da yans›r ve onun için baflka bir ulusu ezen ulus özgür olamaz. fiovenizmle yo¤rulan ve zehirlenen toplumun üzerinde genellikle militarist ve despotik bir devlet kurumlafl›r.” (Sosyalizm Yolunda Kurtulufl, say›: 10, May›s 1992)
15 y›l önce yaz›lm›fl bir yaz›n›n günü aç›klamak için yap›lan bir çal›flmaya referans olmas› asl›nda sürecin hemen hemen hiç de¤iflmedi¤inin de görülmesi anlam›na gelmektedir. E¤er günü anlamak için geçmiflin de¤erlendirmelerine baflvuruda bulunuyorsak günü de¤ifltirmek için ya da güne uygun politik durufllar› tarif edebilmek için geçmifle at›flarda bulunmak yanl›fl olmayacakt›r. Bu noktada politik konjonktürün neredeyse ayn› kald›¤› bir zeminde dün yap›lan analizlerin ve dün için önerilen taktiklerin yanl›fll›¤› ispat edilmedi¤i sürece –ki bugün dünü do¤rulamaktad›r- bugün için yeni taktik aray›fllar›ndan söz etmek ve dünün politik analizlerinin bugüne uyarlanmas›n›n yanl›fll›¤›ndan söz etmek abesle ifltigal etmek anlam›na gelmektedir. Hele ki partinin Kürt meselesinde izledi¤i politik hatt›n yanl›fll›¤›n› anlatanlar yukar›daki al›nt›n›n yazarlar› ve politik analizlerin mimarlar› olunca flaflk›nl›k hayal k›r›kl›¤› derecesine yükselmekte ve söyleneni anlamak bir o kadar zorlaflmaktad›r. I Partimiz 3. Ola¤an kongresini ne yaz›k ki ola¤anüstü koflullar içerisinde gerçeklefltirdi. Koflullar› ola¤anüstü k›lan ne yaz›k ki salt giriflte tarifleme¤e çal›flt›¤›m›z etnik ve bölgesel 46
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yönelen neo-liberal politikalar karfl›s›nda parti lar› zemine çekilerek kendi infla ettikleri tezlesessiz kalm›fl ve böylece neo-liberalizmle ve em- re sald›r›yor olmalar›d›r. Bu ayn› zamanda sosperyalizmle mücadele etmemifltir. Ve bu flekliy- yalist hareketin yetifltirdi¤i önemli teorik kadle parti politikalar› bir nevi Kürt hareketinin rolar›n yaflamakta oldu¤u savrulmaya da iflapefline tak›lmaktan ibaret hale gelmifltir. Bu po- ret etmektedir ki bir bütün olarak sosyalist halitikalar› savunmak Kürt kuyrukçulu¤udur. reketin zarar›nad›r. Fakat kabul edilmelidir ki Hareketimizin ortaya ç›k›fl›ndan bu yana en uluslararas› iflçi s›n›f›n›n tarihi benzer savrulay›rdedici özelliklerinden birini ve harekete ma ve sapmalarla doludur. Bugün dünün enkarakterini veren temel yönelimlerinden birini ternasyonalist düflünürlerinin günün politik ulusal meseledeki duruflu oluflturmufltur. Kur- hatt›na yönelik, geçmiflte sosyal-flovenizm s›fatulufl Hareketinin Türkiye sosyalist hareketi t›yla nitelenen elefltirilere yaslanarak Harekeiçerisindeki temel politik ve teorik tart›flmala- tin politik çizgisine yönelik sald›r›lar›na cevap r›n›, ittifaklar›n› ve ayr›flmalar›n› yine ayn› tez verme görevi bize düflmüfltür. SBP ile birlikte büyük oranda belirlemifltir. Hareket Kürt soru- BSP’nin infla sürecinde reformist-devrimci ikinundaki duruflu nedeniyle y›llarca s›n›f zemi- leminin sa¤l›kl› olmad›¤› konusunda o zamaninden kopmak, ulusal sorunda s›n›fsal bak›fla n›n gençleri olan bizleri ikna etmeye çal›flanlasahip olmamak ve Kürt kuyrukçulu¤u yap- r›n geldi¤imiz noktada savundu¤umuz çizgi nemakla itham edilmifltir. Ayn› itham 80 sonras› deniyle bizi reformistlikle itham etmeleri ve bikendi zay›fl›¤› nedeniyle güçlü Kürt hareketine zimle yürüme imkanlar›n›n kalmad›¤›n› iddia yaslanarak var olmaya çal›flmak ve onun im- etmeleri ne kadar sosyalist demokrasiye yak›kanlar›ndan nasiplenmek çabas›na girmek dü- fl›yor ise; alt›nda imzalar›n›n bulundu¤u Kürt zeyine kadar vard›r›lm›flt›r. BSP ve ÖDP ve sorununa iliflkin politik hatt›n kuyrukçulu¤a hatta SDP Kürt sorunundaki durufl nedeniyle ve “köprücülü¤e” tekabül etti¤ini, s›n›f persderin krizlerle karfl›laflm›fl ve Hareket kendi pektifinden yoksun oldu¤unu iddia etmeleri de birlik projelerini terk etmek seçene¤iyle yüz proletarya enternasyonalizmine o kadar yak›flyüze kalm›flt›r. Kirli savafl›n doruk noktas›na maktad›r. ulaflt›¤› noktalarda bile Hareketimizin Kürt soSavundu¤umuz politik hatt›n, Kürt sorurunundaki enternasyonalist duruflu onun sen- nundaki duruflumuzun do¤rulu¤undan emin dika ve kitle örgütlerinde marjinalleflmesine, olan bizler gençlik mücadelemizin uzunca bir sol içinde yaln›zlaflmas›na yol açm›fl fakat ha- döneminde bize yöneltilen bu elefltirilere gülüp reketimiz tutarl› duruflundan taviz vermemifl- geçmek ve kuyrukçuluk gibi iddialar› ciddiye tir. Ve Hareketimizin yaz›n› uzun y›llar boyun- bile almamak gibi bir durufl sergiledik. Bize ö¤ca bu çeflit içi bofl ve bilimden uzak elefltirilere retilen buydu ve bizce de do¤ruydu. Bu yüzden verilen yan›tlarla infla edildi. Bugün hala gün- bu çeflit ithamlardan hiç gocunmad›k, bugün celli¤ini koruyan bu söylemlere yönelik hareke- de bize bunlar› ö¤retenlerin benzer ithamlarla tin yaz›n› gerek merkezi düzeyde gerek kiflisel bize sald›rmas›ndan gocunmuyoruz. Çünkü biolarak onlarca cevapla doludur. liyoruz ki bizim izledi¤imiz hat yani devletin Yaflanan dokuz katliamlar›, inkar ve ayl›k sürecin yol açt›asimilasyon politika¤› büyük tahribat, lar› karfl›s›nda Kürt Kirli savaßÝn doruk noktasÝna ulaßtÝHareketin yaz›n›nda özgürlük hareketiyle ÛÝ noktalarda bile Hareketimizin yukarda anlat›lan omuz omuza durmay› KŸrt sorunundaki enternasyonasaçma ve bilim d›fl› savundu¤umuz hat list durußu onun sendika ve kitle elefltirilerle mücadele Kürt kuyrukçulu¤u šrgŸtlerinde marjinalleßmesine, etmifl, Hareketin do¤anlam›na geliyorsa, sol i•inde yalnÝzlaßmasÝna yol a•ru ve tutarl› siyasal bize buradan gelen mÝß fakat hareketimiz tutarlÝ duhatt›n›n oluflmas›n› elefltiriler de devletle rußundan taviz vermemißtir. Ve sa¤lam›fl unsurlar›n benzer bir iliflkinin Hareketimizin yazÝnÝ uzun yÝllar bugün kendilerinin kurulmas› anlam›na boyunca bu •eßit i•i boß ve bilimelefltirip alaya ald›kgelir ki esas olarak lar›, çürüttükleri, izah edilemez olan buden uzak eleßtirilere verilen yayerden yere vurdukdur. nÝtlarla inßa edildi. 47
Devrim Yolunda
KURTULUÞ OL‹MPOS’UN TANRILARI ÇILDIRMIfi OLMALI!
r›n› gerektirir hale gelmifltir. Bu noktada bize yöneltilen en ciddi elefltirilerden birini Kürt meselesine s›n›fsal eksende yaklaflmad›¤›m›z tezi oluflturmaktad›r. Geldi¤imiz noktada bu tez kendisini yüzümüzü Kürt hareketine dönerken iflçi s›n›f› mücadelesine ve Türkiye’nin di¤er sorunlar›na s›rt›m›z› döndü¤ümüz iddias›yla kendini tariflemektedir. ‹kisi karfl› karfl›ya getirilemeyecek olan s›n›f içinde çal›flma ve özgürlük hareketiyle kurulacak iliflkilenme birbirinin yerine de ikame edilmesi söz konusu olmayan iki durufltur. Elbette ki devrim yapmay› hedefleyen bir parti ya da hareketin temel görevi devrim yapacak özneyi örgütlemek olmal›d›r. Elbette ki ezilen ulusa verilecek en ciddi destek iflçi s›n›f› içinde örgütlenmifl ve güçlenmifl bir hareketin deste¤i olacakt›r. Bu noktada iflçi s›n›f› içerisinde çal›flma ve güçlenme perspektifinin nerede ve nas›l terk edildi¤i “Olimpos’un tanr›lar›nca” aç›klanmal›d›r. Araf’›n kap›s›nda kurduklar› divanda hakk›m›zda hüküm verenler, ifllemedi¤imiz günahlardan bizi sorumlu tutma hakk›na sahip de¤illerdir. Temel soru iflçi s›n›f› içerisinde çal›fl›p çal›fl›lmayaca¤› sorusu de¤ildir. Soru, iflçi s›n›f› içerisinde enternasyonalist mücadelenin nas›l verilece¤i sorusudur. fiovenizmle zehirlenmifl bir iflçi s›n›f›n›n kendi devrimine hiçbir katk›s›n›n olmayaca¤›, hakk›m›zda ferman kesenler taraf›ndan defalarca dile getirilmifltir.
“Her fleyden önce Khaos vard›. Bu bir boflluk de¤ildi, içinde bütün eflyalar›n, tanr› ve insanlar›n kayna¤›n› bulundururdu. ‹lk önce Khaos'tan Toprak Ana - Gaia ve gökyüzü Uranos olufltu. Gaia ve Uranos'un birleflmesinden Brontes, Steropes ve Arges ('gökgürültüsü', 'par›lt›' ve 'flimflek') isimli üç Kyklop do¤du. Kykloplar al›nlar›n›n ortas›nda tafl›d›klar› tek gözleri ile yer alt› alevini gökyüzü atefline dönüfltürüyorlard›. ‹kinci olarak Gaia ve Uranos elli bafll› yüz kollu Kottos, Briareus ve Gyes ('öfke', 'güç', 'dehflet') adl› Hekatonkheirleri yaratt›lar. Ve nihayet Titanlar oluflturuldu. ‹lk do¤an çocuklar› Kyklop ve Hekatonkheirlerden hem i¤renen hem de kendi iktidar›n› almalar›ndan korkan Uranos, çocuklar› do¤dukça onlar› yerin derinliklerine - Tartaros'a (cehenneme) at›yordu. Bu duruma üzülen Gaia eflinden nefret etmeye bafllad›, Titanlar› Gökyüzüne karfl› k›flk›rtt›. Titanlar babalar›na karfl› geldiler ve onu hakimiyetinden mahrum b›rakt›lar.”
Bir zaman tünelinden geçer gibi birbiri ard›na s›ralanan olaylar flizofren bir ruh halinin dengesiz aksiyonlar› misali bizi bir ruh ikliminden öbürüne savuruyor. Bir savafltan baflka bir savafla, bir linç atmosferinden baflka bir linç atmosferine. Ülkeyi saran kaotik ortam sanki kendi derinli¤ini ve karanl›¤›n› kavramam›za yard›mc› olmak istercesine hareketi ve partiyi saran baflka bir kaosla birlefliyor ve ne kadar da birbirine benziyor. Olimpos, tanr›lar da¤›, yaratanlar›n kat› ve biz zavall›lar onlar›n yaratt›¤› karanl›kta yaflamaya mahkûmuz ve onlar› öfkelendirdi¤imizde, iktidarlar›na, yasalar›na ve yazd›klar›na baflkald›rd›¤›m›zda lanetlenmekle mühürlenmifliz. Tüm de¤erlerimiz, savundu¤umuz politik tezler ve inançlar›m›z tarumar edildi. Hades’in karanl›¤›nda Kerberos’un gölgesinde yaflamaya mahkum edildik. Onlar tanr›yd› ve onlar ne derse ne dilerse olmal›yd›.
“‹deolojik olarak buradan beslenenlerin de bizim s›n›f sorunlar›ndan söz etmemizi ekonomik mücadeleden söz etti¤imize yormalar›na flaflmamak gerekir.”
Olimpos yüksek bir da¤d›r. Da¤›n doruklar›ndan yeryüzünü izleyen tanr›lar afla¤›da kendisinden icazet alm›fl yar› tanr›lar›n neler söyleyip ne haltlar yediklerinden habersizdir. Çünkü geldikleri yerin ihtiflam› gözlerini kör etmifl ve kulaklar›n› sa¤›r k›lm›flt›r. M. Say›n “Seçim Sonuçlar› ve Yaratt›¤› Olanaklar” bafll›kl› yaz›s›nda bizim Kürt hareketiyle kurulan iliflkinin deforme edilmek istendi¤i yolundaki yorumumuzu elefltirirken, “geçmiflte oldu¤u gibi bugün de parti Kürt sorunu kaynakl› sosyal-floven çizginin bask›s› alt›ndad›r. Kendini daha çok ekonomik mücadele kavramsallaflt›rmas› ile aç›klayan bu çizgi güncel olarak parti politik hatt›n›n girdi¤i rotadan ç›kar›lmas›n› ve Kürt özgürlük hareketi ile kurulan iliflkinin deforme edilmesini savunur ha-
“Zeus çok güçlü bir tanr› olsa da kaderi yönetmek onun elinde de¤ildir.”
Kürt meselesinde gelinen durum sosyalist hareketin bütün çal›flma alanlar›nda öncelikle bu alanlardaki duruflunu izahla ifle bafllamala-
48
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Olimpos’un doruklar›ndan kullar›n›n aras›nda geçenleri duymam›fl da olabilir. Ama yan›nda saf tutan di¤er tanr›lar ve tanr›c›klar 10 küsur y›ld›r bizim asl›nda M. Say›n’› hiç anlamad›¤›m›z› hiç mi anlamad›lar?! Dün bu tanr› ve tanr›c›klar için iyi ve do¤ru fleyler söyleyenler, dün ortak ç›kard›¤›m›z dergilerde benzer yaz›lar› yazanlar biz de¤il miydik ki bugün flerle itham ediliyoruz. Ama do¤ald›r; fleytan da Adem’e biat etmeyip Tanr›’ya baflkald›r›ncaya kadar yani cennetten kovulana kadar büyük bir melekti. Cennetten kovulduk, art›k fleytan›z. Ne söylesek ne yazsak ne yapsak hepsi suç ve kötü. Ama fleytan ne ö¤rendiyse Tanr›’dan ö¤rendi. Biz ne yap›yorsak onlardan ö¤rendi¤imizi yap›yoruz. Hay›r da sizden fler de sizden!
le gelmektedir.” fleklindeki aç›klamam›zdan yola ç›karak bizim asl›nda s›n›f mücadelesi gerçe¤ini anlamad›¤›m›z›, iflçi s›n›f›n› kavramad›¤›m›z›, böyle olunca da reel sosyalizme savruldu¤umuzu savunmaktad›r ve geçmiflte kendi yazd›¤› yaz›lardan yola ç›karak asl›nda kendisinin Kürt sorununda ve iflçi s›n›f› mücadelesindeki yerini tarif ederek bizi mahkum etmektedir. Rahman ve rahim Tanr› aflk›na! Söylenen her söz ve yap›lan her elefltiri ile kendini özdefllefltiren ve her fleyi kendinden tarifleyen birine diyecek çok söz olmasa gerek. Ama Olimpos’un doruklar›ndan az›c›k biz ölümlülerin aras›na inmifl olma zahmetine katlanm›fl olsayd›, kendisinden icazet alm›fl yar› tanr›lar›n ve tanr›c›klar›n sözü edilen Kurtulufl toplant›lar›nda, parti kongrelerinde Kürt sorununun karfl›s›na s›n›f meselesi diye do¤rudan ekonomik mücadeleyi nas›l diktiklerini ö¤renirdi. Bugün kendi yan›nda saf tutanlar›n teoriyi nas›l körlefltirdiklerini politika ad›na ekonomizmi nas›l yücelttiklerini de ö¤renirdi ve belki de o zaman bizim yazd›klar›m›z›n da onlara cevap oldu¤unu anlayabilirdi. Zira biz ölümlüyüz ve herkesi kendimiz gibi biliriz.
II “Bilimin tafl›y›c›s› proletarya de¤il, burjuva ayd›n katmand›r. Modern sosyalizm, bu katman›n tek tek üyelerinin zihinlerinden kaynaklanm›flt›r. Ve bunun entelektüel olarak daha geliflmifl olan ve koflullar›n el verdi¤i yerlerde modern sosyalizmi proleter s›n›f savafl›m›na sokan proleterlere iletenler de bunlar olmufltur. Demek oluyor ki, sosyalist bilinç, proleter s›n›f savafl›m›na d›flar›dan verilen bir fleydir, onun içinden kendili¤inden ç›kan bir fley de¤ildir.” (V. ‹. Lenin, Ne Yapmal›?)
HAYIR DA fi fiE ER DE ALLAH’TAN!
Rahman ve Rahim Allah olunca, hay›r da fler de, iyilik de kötülük de Allah’tan gelir. Kul ne ö¤renirse Allah’tan ö¤renir. M. Say›n bizim tüm söylemlerimize yön verenin V. Sar›sözen oldu¤u iddias›na sahip olmal› ki her sözümü‹flçi s›n›f›na bilinç d›flardan tafl›n›r. S›n›f bizü V. Sar›sözen’le ba¤layarak yorumlamaya linci iflçi s›n›f›n›n yaflam koflullar›n›n fark›na çal›fl›yor. Dün ayn› varmas› demektir. ‹flsaflarda savundu¤uçi s›n›f›n›n kendiliBugŸn TŸrkiyeÕnin temel sorununu muz bütün do¤rular› ¤inden bilinci, sadece KŸrt sorunu olußturuyorsa, iß•i sÝkendisinden ö¤rençal›flma koflullar›n›n nÝfÝnÝn sendikal šrgŸtleri ve bir mifltik. Zira okuma fark›na varmas›n› listemizde V. Sar›sösa¤lar. Partinin görebŸtŸn olarak sÝnÝfÝn kendisi ßozen’in ad› hiç olmavi iflçi s›n›f›na yaflam ven ideolojinin ve politikanÝn etm›flt›. Bugün de V. koflullar›n›n bütünsel kisi altÝndaysa, bu tersten sosyaSar›sözen’i okuyarak bilgisini tafl›makt›r. list hareketin ve Marksist ideoloö¤rendi¤imiz henüz Bu ba¤lamda iflçi s›jinin sÝnÝf Ÿzerindeki etkisinin bir fley yok. Ne bilin›f› partisi kendisini zayÝflÝÛÝ anlamÝna gelir. ‚ŸnkŸ yorsak ne yap›yorsak çal›flma koflullar›n›n Marksist ideoloji ßovenizmle bir sizden ö¤rendik. Haybilinci (sendikal bilinarada duramaz. Bu noktada iß•i r› da fleri de sizden ci) ile s›n›rlayamaz. sÝnÝfÝnÝn ßovenizmden kopmasÝ bildik. Kendisini yan‹flçi s›n›f›n›n temel tersten Marksizmin iß•i sÝnÝfÝ l›fl anlam›fl olmakla yaflam koflullar›ndan Ÿzerinde hegemonyasÝnÝn artmasÝ itham edebilir. Do¤ru biri s›n›f›n ulusal anlamÝna gelir. da olabilir, çünkü gruplara bölünmüfl
49
Devrim Yolunda
KURTULUÞ güçsüz b›rakt›¤›m›z için bizi elefltirenler ve izledi¤imiz anti-flovenist hatt›n s›n›f perspektifinden yoksun oldu¤unu iddia edenler, geçmiflte kendilerinin de savundu¤u yukar›da sayd›¤›m›z temel önermeyi görmezden geldikleri gibi sosyal bilimlerde nadir rastlanan örneklere de gözlerini kapatmaktad›rlar. Çünkü onlar›n bize sunduklar› önermeyi yani Kürt sorununa gözünü kapatarak iflçi s›n›f›n›n di¤er sorunlar›yla (neo-liberal sald›r›lar v.s) ilgilenerek iflçi s›n›f› içinde çal›flma yapan ve bu yoldan güçlenmeye çal›flan pek çok sosyalist çevrenin hedeflerine ulaflamad›klar›n› ve flovenizm duvar›na çarparak yüz geri ettiklerini görmezden gelmektedirler. Elbette bu elefltirinin yersiz ve ispats›z oluflu bizim politik hatt›m›z›n yanl›fll›¤›n› ortaya koymamaktad›r. Fakat kabul etmemiz gerekir ki bu hatt›n pratik hayata uyarlanmas›nda gerekli baflar›y› ortaya koyabilmifl de de¤iliz. Yine kabul edilmelidir ki bunlar eksikliklerdir ve bu eksikliklerin sübjektif sebepleri kadar ve hatta onlardan fazla objektif sebepleri vard›r. Bu noktada iflçi s›n›f› içerisinde güçlenmeliyiz talebi do¤ru bir taleptir. S›n›f içerisinde güç olmadan hiçbir derde deva olamayaca¤›m›z iddias› da do¤ru bir iddiad›r. Fakat flu soruya yan›t vermeden bu iddialar eksiktir. S›n›f içerisinde nas›l güçlenmeliyiz? Hem de Marksist-Leninist ilkelerden taviz vermeden! E¤er ekonomizm bata¤›na batmaktan söz etmiyorsak do¤al olarak soruyu anti-floven mücadelenin iflçi s›n›f› içerisinde nas›l verilmesi gerekti¤i üzerinden sormam›z gerekir. Soruyu buradan sordu¤umuzda eksikli¤in partinin politik hatt›nda olmayaca¤› ise aflikard›r. ‹ronik olan s›n›fa yönelik ciddi örgütlenme çabalar›n›n ya da gayretlerinin bu hatt› en fazla sahiplenen lanetlenmifl flehirlerde verildi¤i gerçekli¤idir. Bursa ve ‹zmir parti merkezinden ba¤›ms›z flekilde kendi çaplar›nda yapt›klar› politik hat okumas› do¤rultusunda kendi olanaklar› ölçüsünde iflçi s›n›f› içerisinde örgütlenebilmek için dernek, yay›n, broflür, bülten vb. çabalara, sendikal örgütlenme çal›flmalar›na giriflmifllerdir. Bütün bu çabalar elbette küçümsenebilir fakat kurtar›lm›fl flehirlerin bu konuda ortaya koyduklar›, ürettikleri k›yaslanabilir bir doküman›n bile olmay›fl› kimin s›n›f içerisinde örgütlenmeye çal›flt›¤›n›n aç›k kan›t›d›r.
olmas› oluflturur. Bu noktada temel slogan›m›z iflçi s›n›f›n›n vatan›n›n olmad›¤› slogan› olmal›d›r. Bu slogan›n güncel aç›l›m›n›n ise emperyalizm döneminde yani dünyan›n ezen ve ezilen uluslar olarak bölündü¤ü konjonktürde, iflçi s›n›f›n›n bu ezme-ezilme iliflkileriyle mücadele etmesi gerekti¤i tezi oluflturmaktad›r. “Uluslar›n ne türden olursa olsun ezilmelerine karfl› savafl›m vermeksizin sosyalistler as›l büyük hedeflerine ulaflamazlar. Bu yüzden sosyalistler ezen ülkelerin (özellikle sözde büyük devletlerin) sosyal-demokrat partilerinden ezilen uluslar›n sözcü¤ün politik anlam›yla kendi kaderini tayin hakk›n› yani politik ba¤›ms›zl›k hakk›n› tan›malar›n› istemelidirler.” “Emperyalizm, dünya uluslar›n›n bir avuç büyük devletçe gitgide daha fazla ezilmesi ça¤›d›r. Bu yüzden uluslar›n kendi kaderini tayin hakk› tan›nmaks›z›n emperyalizme karfl› sosyalist devrim için savafl›m vermek olanaks›zd›r. Baflka uluslar› ezen ulus özgür olamaz. Kendi ulusunun baflka uluslar› ezmesine göz yuman bir proleter sosyalist bir proleter olamaz.” (V. ‹. Lenin, Sosyalizm ve Savafl)
E¤er iflçi s›n›f› içinde sosyalist mücadele yürütülecekse, e¤er iflçi s›n›f› enternasyonalist bir bilince ulaflmadan s›n›f bilincine sahip olamayacaksa s›n›f içerisinde sosyalist çal›flman›n temel aya¤›n› bizim gibi ülkelerde anti-floven mücadele oluflturmal›d›r. fiovenizmle zehirlenmifl bir iflçi s›n›f›n›n kendi devrimini yapma flans› yoktur. “K›z›l›n üzerine kara sürülünce kahverengi olur. Kahverengi faflizmin rengidir.” (Sosyalizm Yolunda Kurtulufl)
Bugün Türkiye’nin temel sorununu Kürt sorunu oluflturuyorsa, iflçi s›n›f›n›n sendikal örgütleri ve bir bütün olarak s›n›f›n kendisi floven ideolojinin ve politikan›n etkisi alt›ndaysa, bu tersten sosyalist hareketin ve Marksist ideolojinin s›n›f üzerindeki etkisinin zay›fl›¤› anlam›na gelir. Çünkü Marksist ideoloji flovenizmle bir arada duramaz. Bu noktada iflçi s›n›f›n›n flovenizmden kopmas› tersten Marksizmin iflçi s›n›f› üzerinde hegemonyas›n›n artmas› anlam›na gelir. ‹flçi s›n›f› içerisinde ekonomik mücadele yürütmedi¤imiz salt Kürt sorunuyla u¤raflt›¤›m›z için s›n›f›n sorunlar›yla u¤raflmad›¤›m›z, s›n›f› savunmas›z, partiyi 50
Devrim Yolunda
KURTULUÞ SONUÇ YER‹NE
de gerek iflçi s›n›f› içerisinde gerekse sol sosyalist çevreler içerisinde belirli bir marjinalleflmeyi beraberinde getirecektir. Bu bedel geçmiflte göze al›nm›flt›r, bugün de al›nmal›d›r. Bu noktada çat› partisi giriflimi hem iflçi s›n›f›n›n ayaklar› üzerine do¤rulmas› olanaklar›n› sunarken hem de özgürlük hareketiyle kal›c› enternasyonalist iliflkilerin olanaklar›n› sunmaktad›r. Çat›ya yönelik önce iflçi s›n›f› içerisinde güçlenelim sonra ittifak› düflünürüz mealinden aç›l›mlar, olana gözlerini kapamak ve neredeyse Kürtleri savafl meydan›nda tek bafl›na b›rak›p arkan› dönmek demektir. Ne özgürlük hareketinin ne de Türkiye co¤rafyas›n›n böylesi bir beklemeye tahammülü yoktur. Olaylar›n birbiri ard› s›ra zincirleme tetikler misali akt›¤› ve uzun soluklu iç savafl senaryolar›n›n uçufltu¤u atmosferde bekleyin demek yok olun demektir.
Tekrar etmek gerekirse iflçi s›n›f› içerisindeki zay›fl›¤›m›z›n sorumlulu¤unu salt parti politik hatt›yla izah eden anlay›fl hem art niyetlidir hem de nesnelli¤e gözünü kapatm›flt›r. Kürt sorunu e¤er Türkiye’ nin sorunuysa ve temel sorunuysa ki son yaflananlar bunu tekrar ispat etmifltir, partinin iflçi s›n›f› içerisindeki en temel görevi de iflçi s›n›f› içerisindeki burjuva ideolojisinin en belirgin flekline yani flovenizme sald›rmaktan geçmektedir. Aksini savunmak bizi sosyal-flovenizm batakl›¤›na itekleyecektir. Hele ki etnik bir iç savafl›n efli¤inde bölgesel bir savafla dahil olman›n arifesinde iflçi s›n›f›n› savafla ve etnik çat›flmaya karfl› uyarmaya çal›flmak temel görev haline gelmiflken. Elbette ki bu çaba hem büyük zorluklar› (politik ve siyasi) ba¤r›nda tafl›maktad›r hem
51
KRÜZDEN ‚IKAN DERSLER †ZERÜNE M. ULAÞ BAYRAKTAROÚLU
aflad›¤›m›z sorunlar ya da kriz süreci üzerimize gökten zembille inip, bizi s›k›nt›ya sokmad›. Sebepleri ve sonuçlar› ile hepimiz yaflanan sürecin birer parças›y›z. Kriz sürecini iyi kötü karfl›tl›¤› ile ele almak varolan tüm sorunlar› elinin tersi ile itmek anlam›na gelecektir. Sorunlar zaman›nda ele al›n›p çözülmezlerse, her erteleme sonunda karfl›m›za daha güçlü bir flekilde dikilirler ve bizi daha beter durumlara düflürürler. Sorunlar› do¤ru analiz etmek onlar› çözme yolunun yar›s›n›n katedildi¤i anlam›na gelecektir. Hedefledi¤imiz amaç yürüdü¤ümüz yolun ilkelerini belirler. Amaç araç diyalekti¤i bu ba¤lamda önemlidir. Unutulmamas› gereken araçlar›n kurumsallaflarak amac› etkileyece¤idir. Bu yüzden asla yanl›fl yoldan do¤ru noktaya var›lamaz. Devrimci bir örgüt teflkil etmek ve sosyalistlerin birli¤ini sa¤lamak amaçlar› ile y›llard›r çeflitli çabalar içerisindeyiz. Hiçbir çaba bofluna gitmez (verimi tart›fl›labilir elbette) fakat elbette son befl y›l› de¤erlendirdi¤imizde varmaya çal›flt›¤›m›z hedeflerin do¤rulu¤u bir yana varamamam›z›n sebeplerini irdeleme görevi önümüzde duruyor. Amac›m›z devrimci mücadeleyi gelifltirmek ve buna uygun bir örgütlenme teflkil etmek oldu¤una göre, yaflad›¤›m›z krizden mücadelemizin önünü açabilecek dersler ç›kartmal›y›z.
kofluluyla, farkl› fikirlere örgütlenme hakk› tan›mak tamam›yla meflrudur. “Farkl› fikirlere örgütlenme hakk›” ilkesi örgütün teorisinin bilimsel geliflimine ve daha çok do¤ruya yaklaflmas›na hizmet eder. Fakat bunun ötesinde örgüt içinde örgüt örgütlenirse, fiilen kendi örgütlenmesini yarat›rsa, bu durum ana örgütü ifllevsizlefltirir. Bu durum örgüt içindeki bireyleri örgüte yabanc›laflt›r›r. Örgütün genelinde örgüte karfl› güvensizlik yaklafl›m›n› art›r›r. Ve böylece da¤›lma yönünde ilerlenmifl olunur. Hizipçi anlay›fl kendi hizbinden olmayan di¤er yoldafllar›n› mücadele edilmesi gereken kifliler olarak görür. Böylece örgüt içinde birbirine karfl› has›ml›k besleyen gruplar oluflur. Böyle bir anlay›fl oturdu¤u zaman ötekilefltirme örgüt içinde meflrulaflm›fl olur. Ve sonunda burjuvazinin farkl›lar› ötekilefltirmesine karfl› ç›karken benimsedi¤imiz en temel ilkemiz çi¤nenmifl olur. ‹lkeler bir kez çi¤nenince nerede durulaca¤› belli olmaz… Hizipçi için, bugün karfl›s›ndaki A, B yoldafl›, yar›n kendi hizibindeki C, D yoldafl› has›m› olabilir. Kifli bir kez yoldafllar›n› has›m ilan ederse nerede duraca¤›n›n garantisi yoktur. Bu yüzden hizipçi anlay›fl kendi d›fl›ndaki tüm insanlar› nesne olarak görür. Kendisini yetersizliklerin parças› de¤il ilac› gibi görür. Fakat kendini hakim k›ld›¤› de facto iflleyiflte, denetlenemedi¤i, s›nanmad›¤› için kendisinin gerçek durumundan habersizdir. Sürekli hatalara düflmesi hatalar›n onda kurumsallaflmas› kaç›n›lmazd›r.
Y
1) Örgüt içinde hizip iflfllleyiflfliinin kurumsallaflflm ma s›, hiziplere karflfl›› hizipler yarat›r ve güven iliflfl-kilerini zedelemek suretiyle iç çat›flflm malara yol açar. Örgütün mekanizmalar›na ba¤l› kalmak
2) Yanl›flflllara göz yumma, idarecilik ve ortala -
52
Devrim Yolunda
KURTULUÞ mac›l›k anlay›flfl›› örgütün sorun çözücü özelli¤ini yok eder ve tersine sorun üreten bir merkez ha line getirir. Bu sorunlar öyle büyür ki sonunda örgüt bunlar›n alt›nda ezilir. Her ne sebeple olursa olsun sorunlar zaman›nda çözülmezlerse görünen ya da görünmeyen yerlerde büyürler, hatta al›flkanl›k haline gelirler. “Yöneticili¤in” en kötü türü bir sürü yanl›fl› çözmeden idare etmektir. Zaaflar›n›, a盤›n› ya da eksikliklerini bildi¤in bir kifliyi kontrol etmek kolayc› bir yoldur. Zor ve devrimci olan yol insan›n yeni sosyalist topluma uygun bir biçimde de¤iflmesini sa¤lamakt›r. Bunu tek tek bireyler asla baflaramazlar. Bu iflin üstesinden ancak örgütlü yap›lar gelebilir. Çünkü ortaya örgütlü güç ç›karabilecek yöntem insan›n kontrol edilebilmesi de¤il de¤ifltirilmesi yöntemidir.
dedikodu aras›nda ciddi bir s›n›r yoktur. Bir konu sorumlu organ taraf›ndan ele al›nmak yerine, farkl› iliflkilerle ele al›n›rsa kullanabilece¤i negatif amaçlar nedeniyle, örgütü zaafa düflürür. Bilgiler insanlar taraf›ndan aktar›ld›¤›na göre, bilgilerin aktar›ld›kça subjektif etkilenime aç›k olduklar› bir gerçektir. Bunu aza indirebilmenin yolu kolektif de¤erlendirmedir. Kolektif de¤erlendirme ise ancak örgütlü de¤erlendirme ve tart›flma süreçleri ile olur. Örgüt iflleyiflini ve organlar›n çal›flmas›n› çapraz iliflkiler ve dedikodu bozar. Bir devrimci örgütü likide etmek için s›kl›kla kullan›lan yöntemlerdir bunlar. Bir bakm›fls›n›z ki çapraz iliflkilerin ve dedikodunun ad› demokrasi, aç›kl›k ve bilgi ö¤renme hakk› olmufl. Örgütün kollektif süzgecinden geçmeyen her bilgi, aktaran kiflinin niyetinin, subjektivizminin eseridir.
3) “Yüce kiflfliilikler” kendileri olmadan örgütün var olamayaca¤›n› san›rlar. Bu durum ilk elden kendi kendine tap›nma, kendini tanr› sanma durumudur. Tüm yaklafl›mlar› benmerkezcilik üzerine oturur ve dünyan›n kendi etraf›nda döndü¤ünü san›r. Dünya merkezli evren görüflü gibi bir ortaça¤ zihniyeti devrimcinin kendi kiflili¤inde ilk elden hesaplaflmas› gereken ideolojik yaklafl›md›r. Her hatay› di¤er yoldafllar›na ya da kimseyi bulamay›nca örgüte yükleme anlay›fl› her yerde asl›nda kendisinin hep en do¤ru, en iyi oldu¤unu anlat›r. Baflkalar›yla yüzleflmekten s›kl›kla kaç›n›r ve soyutça yanl›fllar için örgütü suçlar. Bu kiflilik kolektif iradeyi hiçe sayar ve kendi fikirleri onun için tanr› emridir. Zay›f kald›klar›nda bu kiflilikler s›kl›kla anlafl›lmad›klar›n› ifade ederler. “Anlafl›lamama” kavram›yla çevrelerindeki insanlar›n zekalar›n›n yeterli olmad›¤›n› belirtirler. Bu anlay›fl için yoldafllar›, s›n›f ve kitleler yönetilmesi gerekilenlerdir. Bu yaklafl›m ezme ve ezilme iliflkilerinin tekrar üretilmesi anlam›na gelir. Devrimci bir yap›lanmada her birey di¤er yoldafllar›n›n kendi kadar devrimci mücadelenin öznesi oldu¤unu bilince ç›kartmal›d›r.
5) Farkl› fikirlerden korkma ve lafta demokrasi cilik örgütü fikir üretiminde k›s›rl›¤a götürür. Ve kendisi gibi düflünmeyen her kifliyi ve anlay›fl› fiilen tasfiye eder. Burjuvazinin demokrasi anlay›fl› farkl› fikirler ve ezilenler üzerinde egemenlik kurma olarak ifller. Fakat sosyalist demokrasi bunun tam tersidir. Sosyalist demokrasi az›nl›kta kalan fikirlerin ço¤unluk olma hakk›n› içerir. Ve bu ba¤lamda daha do¤ruya ulaflmak için bilimsel tart›flmalardan do¤abilecek ideolojik üretimi garanti alt›na alm›fl olur. Farkl› fikirlerden korkanlar tart›flmalarda kargafla yarat›rlar. Bu tip kargaflalardan sürekli dogma düzeyinde inand›klar› kendi fikirlerini geçirmeye çal›fl›rlar. Bu anlay›fl›n karfl›s›ndaki yoldafl›n›n da hakl› olabilece¤i ihtimali akl›na bile gelmez. Kendi fikirlerine de bilimsel bir flüphecilikle asla yaklaflmaz. Kendi fikrinden flüphe etmeyen bu anlay›fl için demokrasi egemenlik kurmas›n›n bir arac›d›r. Unutulmamal›d›r ki sosyalist demokrasi burjuva devlet mekanizmas›n› y›kma u¤rafl›m›z›n ve proletaryay› iktidara tafl›mam›z›n bir arac›d›r, devrimci saflarda egemenlik kurmam›z›n bir arac› de¤il. Böyle bir yaklafl›m proletarya diktatörlü¤ü için “devlet olmayan devlet” diye yapt›¤›m›z nitelendirmeyle çeliflir. Mücadele saflar›n› böler. Gelecek toplumda kurmay› düflündü¤ümüz iliflkileri bugünden kendi saflar›m›zda kurmaya çal›flmak bizi zafere götürebilecek yegane yöntemdir.
4) Çapraz iliflflk kiler ve dedikodu örgüt içi güveni yok eder. Her sorun ya da durum kendi organ› içinde ele al›nmal›d›r. Örgütsüz de¤erlendirmelerle
53
Devrim Yolunda
KURTULUÞ 6) K›sa vadeli konjonktürel ç›karlara teslim ol ma bizi devrim hedefinden sapt›r›r. Saflar›m›z› temsil eden insanlar›n ve saflar›m›za mensup olan insanlar›n mücadelenin gereklerine uygun olmas› gereklidir. ‘Uygun ya da uygun de¤il yeter ki bizden olsun’ mant›¤› bir devrimci örgütlenmeyi bat›r›r, sekteye u¤rat›r. Devrimci örgüt gelecekteki sosyalist toplumun bir prototipidir. Yap›lanmas›n› büyütürken ve gelifltirirken seçici olmal›d›r. Toplumun sempati duydu¤u ve seçti¤i bir yap›lanma olabilmek daha fazla alternatifi toplum içinden seçebilme imkan›n› tan›r. Bu noktada seçme ve dönüfltürme kabiliyeti yüksek bir örgütlenmenin devrimci yürüyüflünün sa¤lam olabilece¤inden bahsediyoruz. Do¤ru olan, örne¤in bin kiflinin yanl›fl› ya da geleceksiz-güçsüz bir örgütlenmeyi savunarak bir arada durmas› de¤il, ne kadar olabiliyorsa milyonlarca iflçi ve ezilenin devrimci gelece¤ini savunabilecek bir komünist örgütlenmeyi teflkil etmektir. Böyle bir örgütlenme somut bir devrim hedefi ile iflçi s›n›f›n› en genel ç›karlar›n› sürekli ve istikrarl› bir biçimde savunmal›d›r. Örgütlenmenin ç›karlar› iflçi s›n›f›n›n kaderi ile kopmaz bir biçimde ba¤l› olmal›d›r. ‹flçi s›n›f›n›n en genel devrimci mücadelesinin ç›karlar› hiçbir k›sa ve orta vadeli öznel örgütsel ç›karlara feda edilemez.
sahip olmamas›, kifliyi sürekli geçmiflle bo¤uflmaya iter. Bir gün yapt›¤› iflten övünür baflka bir gün ayn› iflin yanl›fll›¤›n› anlat›r. Bu durumda örgüte verdi¤i di¤er zararlar bir yana do¤ru bir tarih anlay›fl›n›n ve haf›zan›n örgütün geneline hakim olabilmesinin önünde engeldir. 8) Sorunlar› analiz etme yerine h›zla çözme yön temi baflfla ar›s›zl›¤a götürür. Yürüyüflümüz esnas›nda önümüze ç›kan sorunlara durumu kavramadan müdahale edersek bu yöntem bizi sorunla bir kör dövüflüne sokar. Ve böylece çözücü olmak bir tarafa sorunlar bizi yönlendirmeye bafllar. Herhangi bir sorun, tüm çevresel faktörler göz önüne al›narak etrafl›ca ele al›nmal›, büyüme-yay›lma olas›l›klar›na karfl› önlemler al›nmal› ve sonra önemine uygun bir biçimde çözülmelidir. Ne erken ne de geç, sorunlar zaman›nda çözülmelidir.
9) Kimli¤ini-kiflfliili¤ini devrimci mücadelede düflfl-mana karflfl›› duruflflttan de¤il birbirine karflfl›› du ruflflttan edinme, örgütlü mücadelenin geliflflm mesi nin önündeki en ciddi engellerden biridir. Bu yaklafl›m da örgüt içi has›m yaratma anlay›fl›n› oluflturan ideolojik temellerden biridir. Yetene¤i, gücü ne olursa olsun devrimci mücadeledeki herkes birbirine eflittir. Böyle 7) Kendini tekrar, yarat›c›l›k yoksunlu¤u gele - bir anlay›fl burjuvazinin “Büyük bal›k küçük cek perspektifinden uzaklaflfltt›r›r. bal›¤› yutar” yaklafl›m›na bir baflkald›r›y› içeBu anlay›fl geçmiflteki deneyim ve baflar›- rir. Bu yüzden bir devrimci örgütte, yoldafllar larla sürekli övünür. Bu durum, üretim k›s›r› baflka yoldafllar›na karfl› durufllar›yla var olabu anlay›fl›, kendine uygun buldu¤u atmosferi mazlar. Devrimci örgütte herkes birbirine savunanlara tabi olmaya, pefllerinden sürük- ba¤l›d›r ve biri kuyunun dibini boylarsa herlenmeye götürür. kesi peflinden sürükKendine ait bir fikri ler. Burjuva flirketleBir devrimci šrgŸt faaliyetini dŸzenli ve tavr› yoktur. Bu rindeki gibi birbiriyapamÝyorsa, mŸcadeleden beslenanlay›fl en kritik annin üstüne basarak larda ifllevini yerine var olma, yükselme miyorsa krize girmesi ka•ÝnÝlmazgetiremez ve içinde anlay›fl› örgütün içini dÝr. Devrimci mŸcadele hayatÝn ta bulundu¤u örgütlenarenaya dönüfltürür kendisidir. ÜnsanÝn yeniden insanmelere ciddi zarar ve do¤al olarak düfllaßma, varolma kavgasÝdÝr. ÜnsanÝ verir. Önemli olan s›mana karfl› güçten insanlÝktan •Ýkaran, doÛal ortamÝnk›nt› ya da kritik bir düflürür. Herkesin dan koparan, ait olduÛu topluma an yaflanmasa dahi eflit oldu¤u komünist yabancÝlaßtÝran •arpÝk dŸzeni yobu anlay›fl›n örgüt örgütte, kiflinin buketmenin birinci koßulu pratik içinde var olmas›na lundu¤u organ itibamŸcadele hattÝnda dŸzenli ve geliizin vermemektir. riyle, yükselmek diye ßen bir •izgiyle sšmŸrŸ sistemine Bugüne ve gelece¤e bir kavram söz konukarßÝ mŸcadele etmektir. dair bir perspektife su olamaz. Yoldafl›na
54
Devrim Yolunda
KURTULUÞ cidir, bazen de çok liberal ama prati¤i hep ayn›d›r.
karfl› düflman gibi davranmak bu vesileyle konum elde etmek çok kolayd›r. Do¤ru olan yol bu enerjinin egemenlere karfl› harcanmas›d›r. Ancak böyle bir konumlan›flla devrimci bir kiflilik edinilebilinir. Devrimci, yoldafl›na bakt›¤›nda kendini aynada gördü¤ünü düflünmelidir. E¤er birinin bizden olabilmenin s›n›rlar› içinde hata yapt›¤›n› düflünüyorsak, ona en az kendimize davrand›¤›m›z özenle davranmam›z gerekir. E¤er s›n›r› aflt›ysa ve art›k bizden olamayacak durumda ise fazla lafa gerek yoktur. Düflmandan çok yoldafllar› ile kavga eden anlay›fl her daim kapal› devre yaflamaya mahkumdur.
11) ‹stikrarl› bir biçimde mücadeleyi yürüteme yen bir örgüt kendini yer bitirir. Bir devrimci örgüt faaliyetini düzenli yapam›yorsa, mücadeleden beslenmiyorsa krize girmesi kaç›n›lmazd›r. Devrimci mücadele hayat›n ta kendisidir. ‹nsan›n yeniden insanlaflma, varolma kavgas›d›r. ‹nsan› insanl›ktan ç›karan, do¤al ortam›ndan koparan, ait oldu¤u topluma yabanc›laflt›ran çarp›k düzeni yoketmenin birinci koflulu pratik mücadele hatt›nda düzenli ve geliflen bir çizgiyle sömürü sistemine karfl› mücadele etmektir. Mücadelenin pratik gereklilikleri yerine getirebilindi¤i sürece flekillenmemiz devrim hedefine yönelik olacak ve böylece zafere yürüyebilen bir devrimci örgüt teflkil edilebilecektir. Hayattan kopuk kapal› devre bir yaflam mücadelenin gereklerini yerine getirebilmemiz önündeki en ciddi engeldir.
10) Pasifizm ve kitlelerden korkma çok çeflfliitli biçimlerde karflfl››m›za ç›kar. Bu biçimlerle tek tek u¤raflmak yerine bu anlay›fl›n kaynakland›¤› küçük dükkanc›, liberal, iflçi s›n›f›n›n devrimci gücüne inanmayan yaklafl›m› ele almak gerekir. Bu yaklafl›m grubuna ve içinde bulunan yoldafllar›na elde etmek istedi¤i konumlar›n pazarl›k arac› olarak bakar. Burjuva bak›fl aç›s› olan kendinden baflka kimseye güvenmeme yaklafl›m›na esir olmufltur. Asl›nda son tahlilde kendine de güvenmemektedir. Bu yüzden orta ve uzun vadeli planlar yapamaz ve planlar› uygulayamaz. Konjonktüre teslim olmufltur. Güçsüzlü¤ü yaklafl›m›n›n çeliflkisinden gelir: Burjuva olmayan bir ortamda burjuva gibi davranmak... Bu anlay›fl ilk aflamada kendinden baflka kimseye sahip ç›kmaz, kendi böyle olmas›n› istemese bile ikinci aflamada kendine de sahip ç›kamaz. Bu anlay›fl için bir gruba sahip olmak en önemli fleydir. ‹flçi s›n›f›n›n en genel devrimci ç›karlar› umurunda bile de¤ildir. Bu anlay›fl bir mücadeleye ait olmak de¤il sahip olmak yaklafl›m›n› benimsedi¤i için bir flirket sahibi gibidir. Kendisine ait olabilecek ya da ortaklar›ndan olabilece¤i baflka bir flirket buldu¤unda eskisinin onun için önemi kalmayacakt›r. Bu anlay›fl lafta bazen çok s›k› devrim-
Yaz›m›z elbette somut olgular üzerinde flekillenmifltir. Ama konular soyutlama düzeyinde ele al›nm›flt›r. Bunun nedeni yaz›n›n yöntem olarak somut kiflilerle u¤raflmamas›d›r. Hedeflenen hepimizin içinde s›n›fl› toplumlar›n bafllang›c›ndan itibaren binlerce y›ld›r de¤iflimlerden geçerek varolan canavara karfl› savafl›m›zda önümüzü açabilecek veriler elde etmektir. Bu ba¤lamda o kifliyle bu kifliyle u¤raflmak gereksiz subjektiflenmelere yol açabilecek gerici bir faaliyettir. As›l olan aynaya bakmak ve aynada kendimizle hesaplaflabilmektir. Devrimcinin bunu baflarmaktan baflka hiçbir fleye ihtiyac› yoktur. Devrim yolu önce kendi devriminin yoluna girmekten geçer. Devrim yolu ise milyonlarca iflçi ve emekçiyle el ele girilebilecek bir yoldur. Bir daha hiçbir devrimcinin bir baflka devrimcinin elini b›rakmamas› dile¤iyle…
55
UZUN ÜNCE BÜR YOL: ÒEMEKLÜ-SENÓ SUAT BAÞARANER*
G‹R‹fi
yasalar›n hem de sendikalardaki hakim anlay›fllar›n bu anlay›fla uygun olmamas› nedeniyle ayr› bir sendikal örgütlenme kaç›n›lmaz olmufltur. Emekli-Sen kapatma davalar›, aç›lma davalar›, Yarg›tay, temyiz, A‹HM gibi hukuki aç›lardan s›k s›k gündeme geldi ve gelmeye de devam edecek gibi görünüyor. Emekli-Sen’in hedef kitlesi SSK (‹flçiler), Emekli Sand›¤› (memurlar, kamu çal›flanlar›) ve Ba¤-Kur emeklileri (küçük esnaf ) olmak üzere 8 milyon 153 bin kifliden oluflmaktad›r. Bu rakam Eskiflehir’de yay›nlanan Anadolu gazetesinin araflt›rmas›na göre 100 ülkenin tek tek toplam nüfusundan fazlad›r.
Türkiye’de Emekli-Sen’in kurulufluna kadar geçerli olan emekli örgütlenmesi esas olarak kültürel ve sosyal çal›flmalar› kendisine esas alan ve mücadele anlay›fl›ndan uzak dernek tipi örgütlenmeydi. Bu örgütlenmenin en önemli örne¤i Türkiye ‹flçi Emeklileri Cemiyeti’dir. Bu cemiyet sadece iflçi emeklilerinin üye oldu¤u “ kamu yarar›na çal›flan” dernek statüsünde görülmüfltür. Cemiyet yetkilileri SSK yönetim kurulunda bulunuyordu ve iflçi emeklilerinin dernek üyesi olup olmad›¤›na bile bak›lmaks›z›n üye aidat› kesilerek derne¤e aktar›l›yordu. Bu yap›n›n emeklilerin gerçek ihtiyaçlar›na cevap vermedi¤i ortadayd›. ‹flçi Emeklileri Cemiyeti d›fl›nda Tüm ‹flçi Emeklileri Derne¤i, Tüm Ba¤-Kur Emeklileri Derne¤i, Emekli Ö¤retmenler Derne¤i gibi dernekler de vard›r. Tabi olduklar› sosyal güvenlik kurumuna bak›lmaks›z›n ortak sorunlar›ndan dolay› tüm emeklilerin dernekler d›fl›nda Frans›zca tabiri ile “ revedicatif ” örgütlenmeye yani sendikal örgütlenmeye olan gereksinimi kendisini yak›c› bir flekilde hissettiriyordu. Emekli-Sen’ in kuruldu¤u dönemde asl›nda bu tür bir örgütlenme için geç bile kal›nm›flt›. Kimi ülkelerin ifl yasalar›nda (örne¤in Frans›z ‹fl yasas›nda ) emeklilerin mevcut sendikalar›ndaki üyeliklerinin devam edebilece¤i veya tercih ettikleri bir baflka sendikaya üye olabilecekleri belirtilmiflken; ülkemizde hem
EMEKL‹LER VE AYRIMCILIK!
Anayasa’n›n 2. maddesi Cumhuriyetin nitelikleri bafll›¤›n› tafl›r ve de¤iflmez, hatta de¤ifltirilmesi bile teklif edilemez maddelerindendir. Maddenin son cümlesinde Devletin “Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti” oldu¤u yaz›l›d›r. Anayasan›n 60. maddesi “ Herkes Sosyal Güvenlik Haklar›na sahiptir. Devlet bu hakk› sa¤layacak tedbirleri al›r ve gerekli teflkilat› kurar. ” der. Yine Anayasan›n 17. maddesi “Herkes, yaflama, maddi ve manevi varl›¤›n› koruma ve gelifltirme hakk›na sahiptir. ” demektedir. Anayasa’n›n 90. maddesine göre “Usulüne göre yürürlü¤e konulmufl milletler aras› antlaflmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakk›nda Anayasa’ya ayk›r›l›k iddias› ile Anayasa
* D‹SK Emekli-Sen Eskiflehir fiube Baflkan›
56
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Mahkemesi’ne baflvurulamaz. ” Anayasan›n 51. maddesinde de emekliler sendika kuramazlar diye bir hüküm yoktur. Sosyal devlet olman›n gere¤i olan Sosyal Güvenlik Kurumlar›na düzenli devlet katk›s› bütçeden aktar›lmad›¤› gibi, y›llarca bu kurumlar›n kaynaklar› ile bütçe aç›klar› kapat›ld› veya sermayeye ucuz kredi olarak aktar›ld›. K›sacas› devlet sosyal güvenli¤i sa¤layacak tedbirler almad›¤› gibi, kendi denetiminde olan sosyal güvenlik kurumlar›n›n kaynaklar›n› da bu kurumlar›n gerçek sahipleri olan iflçilere, kamu çal›flanlar›na, esnaflara ve emeklilere sormadan kulland›. Y›llard›r iktidarlar ‹MF programlar›yla ekonomiye yön veriyorlar. ‹MF programlar›n›n ilk hedefi ülkeleri borçland›rmakt›r. Çünkü bir kere borçlanan ülke bir daha belini do¤rultamaz ve her seferinde ‹MF ile masaya yeniden oturmak zorundad›r. ‹flte bu politikayla borçlan›ld›¤› içindir ki, Türkiye art›k ba¤›ms›z ekonomi politikas› belirleme flans›ndan uzakt›r. Hükümet ‹MF’ye son niyet mektubunda sa¤l›k alan›n› ve sosyal güvenli¤i kökten de¤ifltirece¤ini ve bu iki alan› piyasaya açmay› taahhüt etmifltir. Sa¤l›k ve Sosyal Güvenlik Yasas›n›n ne menem bir fley oldu¤unu bildi¤i için AKP hükümeti seçim öncesi yasan›n bütünlüklü ç›k›fl›n› ve uygulamas›n› erteledi. Medyan›n da etkisiyle pompalanan “iyi yolday›z, ekonomimiz iyiye gidiyor” söylemleri do¤ru ise iyileflmenin halk›n yaflam›na yans›mas› gerekirdi. Oysa durum hiç de öyle de¤il; genifl halk kesimleri her gün biraz daha yoksullafl›yor. Emekçi kesimlerin yani iflçinin, kamu emekçisinin, emeklinin, küçük esnaf›n ve üretici köylünün hayatlar›nda hiçbir düzelme olmad›¤› gibi gözle görülür bir geriye gidifl söz konusudur. Ömürlerinin en güzel y›llar›nda çal›flarak “ülkenin kalk›nmas›na” ve bugünlere gelmesine hizmet etmifl milyonlarca emekliye %2, %3 gibi komik zamlar uygun gören hükümet vergi indirimiyle sermayeden alaca¤›ndan vazgeçmifltir. 4447 say›l› yasan›n maafl art›fllar›na iliflkin maddesinin yanl›fl uygulamas› sonucu ortaya ç›kan ve aç›lan bireysel davalarda, mahkemelerin verdi¤i kararlar sonucu dava açanlara ödenmifl olan SSK ve Ba¤-Kur emeklilerinin TÜFE alaca¤›yla ilgili tart›flmal› süreç 2000 y›l›ndan beri devam ediyor. Hükümet bu konuda
ad›m atmad›¤› gibi milyonlarca emekliye mahkeme kap›lar›n› gösteriyor. TÜFE alaca¤›n›n tüm üyelerimize ödenmesi için açt›¤›m›z toplu davada Yarg›tay “siz sendika de¤ilsiniz” dedi. Bu dava A‹HM’e götürüldü. 2004 Y›l› Bütçe Kanunuyla “çal›flan memurlara” 2003 y›l›ndaki kay›plar›n› karfl›lamak üzere bir defaya mahsus 160 YTL veren hükümet, memur emeklilerine hiçbir ödeme yapmayarak anayasan›n eflitlik ilkesine ayk›r› davranm›fl ve ayr›m yapm›flt›r. Hükümetle Kamu Çal›flanlar› Sendikalar› aras›nda 2005 y›l›nda imzalanan mutabakat gere¤ince ek ödeme alamayan memurlara Ocak 2006’da 40 YTL, Temmuz 2006’da 40 YTL olmak üzere toplam 80 YTL ek ödeme verilmesi için yasa ç›kar›rken bu yasayla çal›flanlar aras›nda ayr›m yapt›¤› gibi emeklilere de ayr›m yapm›flt›r. Memur emeklileri yasa gere¤i maafllar›n› ay›n birinde al›rlar; ancak “y›¤›lma bahanesiyle ” ödemeler ay›n ilk gününü takip eden günlere sark›t›lm›fl ve bu uygulama yerleflik hale getirilmifltir. Ay›n biri ile ödeme günü aras›ndaki fark 2002 seçimlerinden önce 10.10.2002 tarihlerinde seçim rüflveti olarak ödendi. Sonra ayn› uygulama devam etti. Sonraki y›llarda emekli olanlara ödemeyi dilekçe ile baflvuranlara yapt›lar . Ayn› oyun KEY alacaklar›m›zda oynanmaktad›r. Gelecek yerel seçimler öncesi ödenmesi yeni bir seçim yat›r›m› olarak muhtemeldir. 25.08.1999 tarihinde TBMM’de kabul edilen 4447 say›l› yasan›n 7. maddesi, 506 say›l› SSK kanununun 61. maddesinde yap›lan de¤iflikli¤i içermektedir. 01.01.2000 tarihinden sonra emekli olanlar›n ayl›klar› bu de¤iflikli¤e göre hesaplanmaktad›r. Buna göre y›ll›k geliflme h›z›, eski emeklilerin ayl›klar›na yap›lan art›fllarda dikkate al›nmad›¤›ndan, ayn› statüdeki emekliler aras›ndaki maafl fark› gittikçe artmaktad›r. Bu fark›n % 40’lara kadar ulaflt›¤› belirtilmektedir. Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan› Faruk Çelik‘in 03.10.2007 tarihli gazetelerde yer alan aç›klamas›nda 10.500 kiflinin emekli ayl›¤›n› kestirip yeniden ba¤latmak suretiyle art›fltan yararland›¤›n›, bunun kazan›lm›fl bir hak olmas› nedeniyle ilgili kiflilere herhangi bir yapt›r›m uygulanamayaca¤›n› belirtmifltir. Yak›n zamanda yap›lan yasal de¤ifliklikle bu yolla emekli maafllar›n›n art›r›lmas›n›n yolu kesilmifltir.
57
Devrim Yolunda
KURTULUÞ 28.07.1997 tarihinde ‹stanbul Valili¤i Muhakemat Müdürlü¤ü’nün ‹stanbul’da açt›¤› dava, mahkeme taraf›ndan görevsizlik gerekçesiyle Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmifl, ancak idarenin talepten vazgeçmesi üzerine dava düflmüfltür. ‹stanbul Anadolu yakas› 1 No’lu fiube faaliyetinin durdurulmas› için ‹stanbul Valili¤i Muhakemat Müdürlü¤ü taraf›ndan Kad›köy 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde 28.08.1997 tarihinde dava aç›lm›fl ve yap›lan yarg›lama sonucu 19.11.1998 tarih ve 1998/1950 say›l› karar ile dava reddedilmifl ve itiraz olmad›¤›ndan karar kesinleflmifltir. Ankara Emniyet Müdürlü¤ünün talebi üzerine de Ankara Cumhuriyet Savc›l›¤› taraf›ndan Sendikal Tüzel kiflili¤inin muhatap kabul edilmesinden dolay› Sendika Yürütme Kurulu üyelerine karfl› “yasalarda yeri olmayan bir sendikada yöneticilik yapmak” tan dolay› dava aç›lm›fl ve bunun ispat› halinde de sendikan›n kapat›lmas›na karar verilmesi istenmifltir. Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinde 15 .11 .2002 tarihinde aç›lan davada, dosya mahkeme taraf›ndan bilirkifliye ( Prof. Dr. Mesut Gülmez, Prof. Dr. Maksat Mumcuo¤lu ve Doç. Dr. Mithat Sancar) gönderilmifl; bilirkifli heyeti 17.09.2003 tarihinde mahkemeye sundu¤u raporunda Emekli-Sen’in ülkemizin imzalad›¤› uluslararas› sözleflmelere ve Anayasaya göre kapat›lmas›n›n mümkün olmad›¤›n› belirtmesi ve davay› açan Cumhuriyet Savc›l›¤›n›n da karar duruflmas›nda ayn› gerekçelerle lehimize mütalaada bulunmas› üzerine mahkeme davay› reddetmifl ve itiraz olmad›¤›ndan karar kesinleflmifltir. Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi karar›na at›fla Emekli-Sen Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan›na yazd›¤› 30 Eylül 2005 tarihli mektupta özetle “Emekli-Sen tüzel kiflili¤i bulunan bir sendikad›r. Bu gerçek yarg› karar›yla da onanm›flt›r. Emekli-Sen’in bakanl›kça toplu sözleflmeye taraf olarak kabul edilmesi gerekir. ‹ç hukuktaki boflluk buna engel de¤ildir. AB mevzuat› ve uluslararas› hukuk bunu gerektirmektedir.” demifltir. Bakanl›k ise cevabi yaz›s›nda özetle: “Taraf oldu¤umuz baz› sözleflmelerde geçen herkes terimi “çal›flan herkes” anlam›ndad›r. Baflka bir deyiflle, sendika hakk› aç›s›ndan yaln›zca “çal›flanlar ” herkestir. Çal›flmayanlar yaln›z dernek kurabilirler. Çal›flmayan herkesin sendika kurmaya kalk›flmas›,
506 Say›l› SSK yasas›n›n 121. maddesinde iflçi emeklilerinin ayl›klar›na haciz konamayaca¤› düzenlenmifltir. Buna ra¤men iflçi emeklisinin yoksulluk s›n›r›n›n (hatta açl›k s›n›r›n›n) alt›ndaki emekli maafl›n›n %25’i her ay banka borçlanmalar›na kesilebiliyor. Bu durum yasayla çeliflse de bankalar› koruma kollama kurallar›na uygun olabiliyor. Bir iflletmenin telefonunun haczedilemeyece¤i yasada düzenlenmifltir. Bu mallar›n haczini isterseniz icra müdürü iste¤i reddediyor. Terzinin bir tane olan dikifl makinesinin haczedilemeyece¤i yasada düzenlenmifltir. Bunun haczini isterseniz icra müdürü iste¤i reddediyor. Söz iflçiye gelince akan su duruyor. ‹flçinin emekli maafl›n›n haczedilemeyece¤i de 506 say›l› kanunun 121. maddesinde düzenlenmifl olmas›na ra¤men yine de emekli maafl›n›n haczini isterseniz icra müdürü kabul ediyor. Yasa karfl›s›ndaki eflitli¤in yerini yaflamda “alacakl› banka sana emeklim feda olsun” uygulamas› al›yor. EMEKL‹-SEN VE HUKUK MÜCADELES‹
Kamu emekçileri sendikalar›n›n 1990 y›l›ndan itibaren kurulmaya bafllamas›yla birlikte emeklilerin de sendika kurabilecekleri yönünde tart›flmalar yürütüldü ve nihayet 134 emekli taraf›ndan 12.07.1995 tarihinde yap›lan baflvuru ile D‹SK bünyesinde Emekli-Sen kuruldu. Kurulmas› ile beraber siyasi iktidar›n tutumu nedeniyle hukuk mücadelesi de bafllad›. 24.11.1995 tarihinde 2821 say›l› yasan›n 128. maddesi gerekçe gösterilerek Ankara Valili¤i taraf›ndan ifl mahkemesinde dava aç›ld›. 9. ‹fl Mahkemesinde görülen dava sonucunda mahkemenin 13.05.1996 tarih ve 1996/396 say›l› karar›yla dosyan›n Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verildi. Bunun üzerine dava Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmifl, ancak daha sonra valilik talebi dikkate al›narak dosya evrak kabule b›rak›lm›fl ve baflvuru yenilenmedi¤inden dava düflmüfltür. Sendikam›z›n yay›n ç›karmak için Ankara Valili¤ine yapt›¤› baflvuruya ret cevab› verilmesi üzerine, sendikam›z yasaklar›n iptali için Ankara 6. ‹dare Mahkemesinde dava açm›fl ve ‹dare Mahkemesi’nin 1996/951 say›l› karar›yla Emekli-Sen’in yay›n ç›karabilece¤i karara ba¤lanm›flt›r.
58
Devrim Yolunda
KURTULUÞ sendikalar› marjinallefltirir ve 92 bin derne¤in leri Bakanl›¤› bu karar› da temyiz etmifl ve dade sendikaya dönüflmesine neden olur. ” demifl- va yeniden Yarg›tay 4. Hukuk dairesinde incetir. lenmifl ve Yarg›tay 4. Hukuk Dairesi Emekli-Sen’in yaz›s›n›n as›l konusu toplu 18.02.2006 tarih ve 2006/14232 say›l› karar›yla sözleflme oldu¤u halde, Bakanl›k yaln›zca sen- Anayasan›n 51. maddesinde emeklilerin sendidika kurma hakk›yla ilgili de¤erlendirme yap- ka kurabilece¤inden bahsedilmedi¤i için kapatm›flt›r. Görüldü¤ü gibi Bakanl›k yaz›s›, Emek- ma karar› verilmesi görüflüyle karar› bozmuflli-Sen’in toplu sözleflme ça¤r›s›n› yan›tlamak tur. Yap›lan karar düzeltme talebi de yerine emeklilerin sendika hakk›n› tart›flm›fl- 10.05.2007 tarih ve 2007/5962 say›l› karar ile t›r. Yarg› karar›yla kapanan bir konuyu, te- reddedilmifltir. melden yoksun gerekçelerle yeniden tart›flma20 Eylül 2007 tarihinde Ankara 17. Asliye ya açm›flt›r. Hukuk Mahkemesinde tekrar görülmeye bafllaBunca dava sonucundan sonra bile idare nan davaya bakanl›k avukat› gelmedi¤inden Emekli-Sen’le u¤raflmaya devam etmifltir. dava geçici olarak düflmüfltür. Ancak kanuni Bunlardan birisi de ‹çiflleri Bakanl›¤› taraf›n- s›n›rlar içinde bakanl›k avukat› davan›n görüldan 16.09.2002 tarihinde Ankara 17. Asliye dü¤ü saatte baflka bir davas› oldu¤unu beyan Hukuk Mahkemesinde aç›lan davad›r. Dava ederek davan›n yeniden görülmesini talep et1995’te kurulan Gaziantep fiubesine aç›lm›flt›r. mifl ve talebin kabulü sonras›nda 09.10.2007 Dava 2821 say›l› yasan›n (‹flçi Sendika Yasas›) tarihinde davaya yeniden bak›lm›fl iki dakika 6. maddesi gere¤i sendikam›za ‹fl kolunda ça- süren oturumda kapatma karar› verilmifltir. l›flma belgesi verilmedi¤i gerekçesiyle kapatma Bu karar Emekli-Sen taraf›ndan temyiz istemli aç›lm›flt›r. (Tabi olmad›¤›m›z yasaya, edilmifltir. Temyiz süreci de olumsuz sonuçlauyulmad›¤› için.) n›rsa Emekli-Sen’in hukuk mücadelesi A‹HM Yap›lan yarg›lama sonucu 26.12.2002 tarih sürecine evrilecektir. ve 2002/906 say›l› kararla, davan›n Gaziantep Okuyucunun kafas›n› kar›flt›racak kadar Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karmafl›k, süreklilik arz eden hukuk sürecinin karar verilmifltir. ne zaman sona erece¤i idarenin yaklafl›m›n›n Ancak, idarenin temyiz istemi üzerine Yar- de¤iflmesiyle do¤ru orant›l›d›r. g›tay 4. Hukuk dairesi, tüzel kiflili¤in merkeziGENEL OLARAK ÖRGÜTLENME HAKKI nin Ankara’da olmas› nedeniyle davan›n Ankara’da görülmesi gerekti¤i gerekçesiyle karar› Örgütlenme özgürlü¤ünün özgül bir biçimi bozmufl ve Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkeolarak sendika kurma hakk› birçok uluslararamesine göndermifltir. Bunun üzerine mahkeme davay› yeniden s› belgede genel olarak örgütlenme özgürlü¤ü ele alm›fl ve 15.04.2004 tarih ve 2003/752 say›l› ile ayn› kategoride ve onun bir parças› ve herkarar ile dosyay› ‹fl mahkemesine göndermifl- kese tan›nan bir hak olarak alg›lanm›flt›r. BM ‹nsan Haklar› Evrensel Bildirgesi’nde tir. ‹çiflleri Bakanl›¤› buna da itiraz etmifl, Yar“Herkesin menfaatleg›tay 4. Hukuk Dairerinin korunmas› için si bu karar› bozarak sendikalar kurmaya dosyay› yeniden An…rgŸtlenme šzgŸrlŸÛŸnŸn šzgŸl bir ve bunlara kat›lmaya kara 17. Asliye Hubi•imi olarak sendika kurma hakhakk› vard›r.” denkuk Mahkemesine gekÝ bir•ok uluslararasÝ belgede gemektedir. ri göndermifltir. nel olarak šrgŸtlenme šzgŸrlŸÛŸ Avrupa ‹nsan HakAnkara 17. Asliye ile aynÝ kategoride ve onun bir lar› Sözleflmesinin 11. Hukuk Mahkemesi par•asÝ ve herkese tanÝnan bir hak Maddesi: “ Herkesin davay› yeniden ele alolarak algÝlanmÝßtÝr. bar›flç› toplanmaya, ç›m›fl ve 11.07.2006 taBM Ünsan HaklarÝ Evrensel Bildirgekarlar›n› savunmak rih ve 2006/277 say›l› siÕnde ÒHerkesin menfaatlerinin için baflkalar›yla birkarar›yla, ‹çiflleri BakorunmasÝ i•in sendikalar kurmalikte sendikalar kurkanl›¤›n›n talebini ya ve bunlara katÝlmaya hakkÝ maya ve sendikalara reddederek lehimize üye olmaya…” karar vermifltir. ‹çiflvardÝr.Ó denmektedir.
59
Devrim Yolunda
KURTULUÞ BM Medeni ve Siyasal Haklara ‹liflkin Uluslararas› sözleflmenin 20. Maddesi: “Herkesin, ç›karlar›n› korumak için sendikalar kurmak ya da bunlara kat›lmak hakk› da dahil olmak üzere, baflkalar›yla bir araya gelip dernek kurma hakk› vard›r.” ifadeleri emeklilerin de sendika kurma hakk›n› içeren geniflli¤e sahiptir. ‹flçilerin sendikal haklar›n› düzenleyen 2821 Say›l› ‹flçi Sendikalar› yasas›n›n 25. ve 4688 Say›l› Kamu Görevlileri Sendikalar› Kanununun 16. maddeleri de ancak iflçi olmayanlar›n iflçi sendikalar›na, kamu görevlisi olmayanlar›n da kamu görevlileri sendikalar›na üye olmayacaklar› biçimde yorumlanabilir. Bu yasalardan emeklilerin sendika kuramayacaklar›na iliflkin bir sonuç ç›kar›lamaz. Avrupa Sosyal fiart›n›n Türkiye’nin çekince koydu¤u 2 ve 6. maddeleri ve 87 say›l› ILO sözleflmesinin 2. maddesi de sendika özgürlü¤ünü hiçbir ayr›m gözetmeden tüm çal›flanlara tan›maktad›r. Ancak unutulmamas› gereken temel nokta bu antlaflma hükümlerinin hiçbir flekilde temel hak ve özgürlükleri daralt›c› yönde yorumlanamayaca¤› ve uygulanamayaca¤›d›r. Bu hükümler aktif çal›flma içinde olmayan emeklilerin sendika hakk› bulunmad›¤› fleklinde yorumlanamaz. Birçok ülke bu maddelerden böylesine negatif bir yorum ç›karmazken ülkemizdeki yasa yap›c›lar ve uygulay›c›lar maddelerin negatif yorumunda ›srarc›d›r.
ILO Sendika Özgürlü¤ü Komitesi’nin ‹spanya UGT ve CCOO konfederasyonlar›n›n yapt›¤› flikayet üzerine verdi¤i 1989 tarih ve 1474 say›l› karar emeklilerin 87 say›l› sözleflme çerçevesinde örgütlenebilmesinin ipuçlar›n› içermektedir. O tarihteki ‹spanya yasalar› emeklilerin ayr› sendikal örgüt kurmalar›na imkan vermemekle birlikte var olan sendikalara üye olmalar›n› kabul etmekteydi. Bu ba¤lamda flikayetçi iki konfederasyon emeklileri de temsil etmekteydi. ‹spanya’da sendikal örgütlenme d›fl›nda ülke geneline yay›lm›fl olan esas olarak kültürel amaçl› Demokratik Emekliler Birli¤i (UDP) adl› bir dernek bulunmaktad›r. Bu derne¤in ülke genelinde 650.000 üyesi vard›r. ‹spanya Hükümeti emeklilerin ücretlerini belirlemek amac› ile flikayetçi iki konfederasyonu ve söz konusu derne¤i görüflme masas›na ça¤›rm›fl iflçi konfederasyonlar› hükümetin ücret önerisini kabul etmeyerek görüflmelerden çekilmifller, bunun üzerine hükümet UDP ile bir anlaflma imzalam›flt›r. ‹flçi sendikalar›n›n flikayeti özet olarak “UDP’nin bir sendika olmad›¤›, yasal olarak emeklileri temsil yetkisinin sendikalara ait oldu¤u; bu nedenle UDP’nin emekliler ad›na sözleflme imzalayamayaca¤›, hükümetin bu tutumunun 87 ve 98 say›l› ILO sözleflmelerini ihlal etti¤i” fleklinde olmufltur. Sendika Özgürlü¤ü Komitesi, UDP’nin yan› s›ra flikayetçi sendikalar›n da görüflme masas›na ça¤r›ld›¤›, UDP’nin aynen flikayetçi sendikalar gibi emeklilerin ç›karlar›n› temsil eden ve temsil yetkisine sahip bir örgüt oldu¤u gerekçesiyle sendika özgürlü¤ünün ihlal edilmedi¤ine karar vermifl ve flikayeti reddetmifltir.
*** Avrupa Sosyal fiart›n›n uygulanmas›n› denetlemekle görevli Avrupa Sosyal Haklar Komitesi Polonya ile ilgili olarak XVII-I say›l› mütalaas›nda son derece aç›k olarak çal›flanlar kavram›n›n sadece faal çal›flanlar de¤il emeklileri de kapsad›¤›n› ve emeklilere sendika kurma hakk›n›n tan›nmamas›n›n Avrupa fiart›na ayk›r› oldu¤unu belirtmifltir. Avrupa ‹nsan Haklar› Divan› Tüm HaberSen adl› kamu çal›flanlar› sendikas›n›n kapat›lmas› üzerine yap›lan baflvuruda sendika özgürlü¤ünün ihlali sonucuna vard›. Bu karar elbette birçok bak›mdan önemli. Ama konumuz aç›s›ndan as›l önemli nokta yukar›da bahsetti¤imiz komite karar›na at›fta bulunarak Avrupa Sosyal fiart›n›n tüm çal›flanlara sendika hakk› tan›yan yorumuna tamamen kat›ld›¤›n› söylemesidir.
*** 07.05.2007 tarihindeki de¤ifliklikle Anayasan›n 90. maddesine göre yarg› organlar› en az›ndan temel haklar alan›nda iç hukuktaki yasalara öncelik tan›mayacaklard›r. Amsterdam Antlaflmas›n›n 249. maddesi Avrupa Tüzükleri’nin (reglement) üye devletlerde do¤rudan uygulanaca¤›n› belirtmektedir. Yukar›da aç›kland›¤› üzere, sendikal örgütlenme hakk› herkese tan›nan temel bir hakt›r. O halde yasalarda emeklilere sendika kurma tan›nmad›¤›ndan bahisle Emekli-Sen kapat›l-
60
Devrim Yolunda
KURTULUÞ • Eylemde amaç, araç, risk uygunlu¤u önemlidir. • Genel eylem kararlar›nda karar›n al›nma, uygulama ve de¤erlendirme aflamalar›nda üyelerin kat›l›m› ve iradesi esast›r. • Eylemlerde “hakl›l›k ve meflruluk” esast›r • Sendika-siyaset anlay›fl› araca uygunluk içerisinde emekten, bar›fltan ve halklar›n kardeflli¤inden yanad›r.
maya çal›fl›lamayacak, emeklilerin sendikal haklardan yararlanmas›na engel olunamayacakt›r. Çal›flma Genel Müdürlü¤ünün mant›¤›na göre anayasada aç›kça yaz›lmam›fl olan her hak yasakt›r. Oysa pozitif bilime göre anayasada yaz›l› olmayan haklar konusunda toplum yarar› gözetilerek sonuca var›lmal›d›r. Bu konuda bilim insanlar›n›n ve mahkemelerin düflüncesi de ayn› yöndedir. Nitekim Dan›fltay 1. Dairesinin 22 Nisan 1992 tarihinde oy birli¤i ile verdi¤i bir karar›nda “Bir hakk›n anayasada yer almam›fl olmas›n›n o hakk›n tan›nmad›¤› anlam›na gelmedi¤i belirtilmifl ve yurttafllar›n bütün haklar›n›n anayasada bir bir say›lmas›na olanak bulunmad›¤› gibi buna gerek de yoktur.’’ denilmifltir.
SONUÇ
Örgütlü toplumu yönetmekten korkan iktidar emeklileri yok saym›fl, daha da ileri giderek has›m saym›flt›r. Görülen odur ki örgütlü toplumu yönetmekten korkanlar, EmekliSen’le u¤raflacak; kapatmak için yeni davalar açmaya; bask›lar uygulamaya devam edecektir. Belli bir hakk› elde edebilmek için sadece çok olmak-hakl› olmak ve sadece istemek yetmez. Hakk›m›z olan fleyleri elde edebilmek için örgütlü bir güç de olmak gerekir. Bir fleyin hakk›m›z oldu¤unu düflünüyorsak onu elde etmek için çaba göstermemiz, emek vermemiz gerekir. Çözüme giden yol “Ne Yapmal›y›m?” sorusu ile bafll›yor. Sorunlar› tek bafl›m›za çözemeyece¤imize göre, soruyu “ Ne yapmal›y›z? ” biçiminde büyütmek gerekiyor. Biz kimiz? Biz, milyonlarca emekliyiz, emekçiyiz. Bu sorunun yan›t›n› verdi¤imizde, güçlü olmak için ilk ad›m› da atm›fl oluruz. Gücümüzün kayna¤› birlik, dayan›flma ve örgütlü mücadeledir. Emekli, emekçi kimli¤inin ve ortak ç›karlar›n›n fark›nda de¤ilse, örgütlü de¤ilse bu durum bir gücü de ifade etmez. Günümüzde emeklilerin mücadele gücünü a盤a ç›karacak araç D‹SK’e ba¤l› Emekli-Sen’dir. EmekliSen’in mücadelesine kat›lmak, onu daha büyük ve etkili örgütlü güç haline getirmek sadece emeklilerin görevi de¤il; tüm emekçi kesimlerin toplumsal görevidir. Bu toplumsal göreve sahip ç›kan, ona destek verenlere selam olsun…
EMEKL‹-SEN’‹N MÜCADELE ANLAYIfi fiII VE OLANAKLARI
Emekli-Sen’in 45 flube, 30 temsilcilik bünyesinde toplam 40.000 üyesi vard›r. D‹SK’in ve FERPA’n›n (Avrupa Emekliler Federasyonu) üyesidir. Emekli-Sen’e din, dil, düflünce, siyasi görüfl, ifl kolu, sosyal güvenlik kurumu s›n›rlamas› olmadan emekli olan her birey üye olabilir. Sendikal anlay›fl›m›z›n temel mücadele hedeflerinden biri, ekonomik mücadele yani sömürünün s›n›rland›r›lmas›; di¤eri demokratik mücadeledir yani temel hak ve özgürlüklerin geniflletilmesi mücadelesidir. Bu iki hedef birbirinden ayr›lmaz; birbirini besleyen hedefler olarak görülmektedir. Emekli-Sen’in amac› üyeleri lehine ekonomik kazan›mlar sa¤lamak; ülkenin demokratikleflmesine katk› sunmakt›r. Bunu yaparken mücadele -uzlaflma-mücadele ilkesine uygun davranmak; hak ve ç›karlar›m›z› iflçi ve emekçilerin s›n›fsal ç›karlar› ile uyumlu flekilde gelifltirmek esast›r. Emekli-Sen’e göre; • Eylem ve etkinlikler bir amaç de¤il, haklar›m›z› koruman›n ve gelifltirmenin arac›d›r.
61
DEVLET, DEVRÜM VE SOSYALÜST DEMOKRASÜ TAHÜR OZAN
G‹R‹fi
hukuki iliflkilerin de, ne kendilerinden ne de iddia edildi¤i gibi insan zihninin genel evriminden anlafl›lamayaca¤›, tam tersine iliflkilerin köklerinin Hegel’in 18.yüzy›l ‹ngiliz ve Frans›z düflünürlerinin örne¤ine uyarak ‘sivil toplum’ ad› alt›nda toplad›¤› maddi varl›k koflullar›nda bulunduklar› ve sivil toplumun anatomisinin de ekonomi politi¤in içerisinde aranmas› gerekti¤i sonucuna ulaflt›.” Marx, burada tarihsel geliflim sürecinde iktisadi ve toplumsal iliflkilerin önemli rol oynad›¤›n›, esas sorunun salt siyasal yöntemlerle çözülemeyece¤ini, çözümün toplumun derin dönüflümüne ba¤l› oldu¤u ölçüde gerçekleflece¤ini anlatmaya çal›fl›yor, siyasal reformlar yoluyla devletin dönüfltürülmesinin mümkün olmad›¤› sonucuna ulafl›yordu. Devletin, insan›n bilgeli¤inden ziyade, toplumsal mücadele süreçlerinde bir s›n›f›n di¤er s›n›fa üstünlük kurmas› sürecinde oluflmaya bafllad›¤›n›, tahakkümün ana arac› olarak yukar›dan afla¤›ya hiyerarflik bir düzende toplumu yeniden düzenledi¤i fikrine ulafl›yordu. Bu tespit, devlet örgütünün bafl›na Hegel’in dedi¤i gibi iyi ve ahlakl› hükümdarlar ya da yöneticilerin gelmesi ile toplumsal sorunlar ve yoksulluk ortadan kalkm›yor, sistem eflitsizliklerden kaynaklanan sorunlar› çözmekte aciz kal›yordu. Toplumun dönüfltürülmesi ve buna göre eski devlet örgütünün yerine eskisinin iliflkilerini yeniden üretmeyecek yeni biçimlerin oluflmas›n› zorunlu k›l›yordu. Marx’›n devlet tan›m› hemen yan› bafl›nda bir devrim zorunlulu¤unu ortaya koymaktad›r. Gerçekleflecek devrim eski köhnemifl iliflki biçimlerini tümden reddetmeden eski toplumun ba¤r›nda ortaya ç›km›fl yeni
Sosyalist demokrasi sadece etik süreçleri kapsayan bir yap› olarak de¤erlendirildi¤inde ulafl›lacak nokta kanaatime göre, yaflam biçimi, dünya görüflü, toplumsal vicdan olmaktan öteye geçemeyecek, kendi iliflki biçimleri tan›mlanm›fl ve s›n›rland›r›lm›fl statik bir süreç olarak karfl›m›za ç›kacakt›r. Eti¤in üstünlü¤ü toplumsal yap›lar içerisinde önemli bir yer tutacak olsa da üretim iliflkilerinde, toplumun sosyal dokusunda dönüflümleri hedeflemedi¤i ölçekte yer yer sistemi yeniden tahkim eden, yeniden üreten bir yönelime do¤ru evrilebilecek, sisteme karfl› mücadele edenleri s›n›f kavram›ndan uzaklaflt›rarak, yerine cemaat kavram›n› ikame etmenin daha ussal oldu¤unu vaaz edebilecek yorumlara yol açacak bir s›k›nt›y› da içermektedir. Hatta baz› yorumculara göre devrime gerek olmad›¤› yönünde, reformlarla, ad›m ad›m yürünecek bir süreç olarak dönüflümün sa¤lanabilece¤i iddias›na temel dayanak olabilecektir. Bu nedenle devlet örgütünün ve toplumsal yap›lar›n iliflki biçimlerinin incelenmesi, yan›lsamalar›n a盤a ç›kart›lmas› aç›s›ndan zorunluluk olacakt›r. Marx, esas olarak sistemati¤ini oluflturmadan hemen önce devlet ve toplum iliflkilerini, bunlar›n gerçek yüzlerini ortaya ç›kartacak bir yöntemi benimsemifl ve burjuva/sivil toplum devlet iliflkilerinin elefltirisi ile ifle bafllam›flt›r. Ekonomi Politi¤in Elefltirisine Katk›’ya “Önsöz”de flöyle demektedir: “Kafamda biriken kuflkular› gidermek için ilk giriflti¤im çal›flma hegelci hukuk felsefesini elefltirici bir gözle yeniden gözden geçirmek oldu. ... Araflt›rmalar›m, devlet biçimleri kadar 62
Devrim Yolunda
KURTULUÞ laflt›r›lan memurlar ordusu olarak tan›mlanabilir . Devletin genel ç›kar ve yasall›¤›n›n korunmas› ülküsü ile hükümet gücünün temsilcileri, uygulama memurlar› denilen bu kesim yönetsel çal›flmaya yetenekli olduklar›n› kan›tlamak için s›navlardan geçirilmekte (bazen bu s›navlara dahi gerek olmaks›z›n) ve bir maafl ba¤lanmaktad›r. Bürokrasinin gücünü kötüye kullanma olas›l›¤›n›n önüne geçmek için hiyerarfli ve sorumlulukla yetkilendirilmeleri ve bu yetkelerinin hükümran olan taraf›ndan denetlenmesi gerekmektedir. “Bürokrasi burjuva/sivil toplumun devlet biçimcili¤ini (yönetme tarz›) oluflturur’’ (Marx). Bürokrat kamu yarar› ad›na egemen olan s›n›f›n ç›karlar›n› gerek yasal düzenlemeler sürecinde gerekse yasalar›n uygulanma sürecinde korumak zorundad›r. Varl›¤›n›n esas› bu momenttir. Bürokrasi, toplumun nezdinde, ba¤›ms›z ve herkese eflit uzakl›kta oldu¤u sanr›s›n› yaratmak, burjuva egemenli¤ini gizleyen yan›lsamalar dizgesinin parças› olmak ve varl›k imkan› ancak kendisine (insani özüne) yabanc›laflmas›yla mümkün olan bir yap› olmak durumundad›r.
iliflkilerin toplumda yeflerip yayg›nlaflmas› mümkün olmayacakt›r. ÖZERK B‹R YAPI OLARAK DEVLET
Engels, Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni’nde devleti anlat›rken Marx’›n s›n›fl› topluma ve devlete yönelik elefltirileri üzerinden yürüyerek bir tarif oluflturuyordu. Tan›mlama gayet aç›k olarak flöyle yorumlanabilir: tarihsel biçimleri ne olursa olsun devlet, s›n›flara bölünmüfl tüm üretim tarzlar›n›n özelli¤idir. Devletin zorunlu ve kaç›n›lmaz ifllevi tan›m› gere¤i de¤iflmez bir biçimde s›n›f çat›flmalar›n› denetim alt›nda tutmak, ekonomik art›¤a el koyan, mülk sahibi olan s›n›f›n ya da s›n›flar›n egemenli¤ini destekleyen tüm politikalar› üstlenip yürütmektir. Toplumsal planda, s›n›fsal konumlan›fllar homojen halde bulunmaz. Toplum, s›n›fsal geçifller de dahil olmak üzere sürekli mülksüzleflenler ve yeni mülk sahipleri biçiminde ak›flkan ve geçiflken bir süreçte ilerler. Üretimdeki çeflitlili¤in gere¤i burjuvazi kendi içerisinde olabildi¤ince farkl› kategorilere, farkl› ç›kar birliklerine ayr›lm›flt›r. Burjuvaziyi derleyip toparlay›p, s›n›fsal ç›karlar gere¤i ortak bir momentte yeniden örgütleyen yap› devletin kendisinden baflka bir fley de¤ildir. Devlet esas olarak mülksüzlere karfl› mülk sahiplerini korumak için örgütlenmifltir. Bu yorumu gelifltirecek olursak, devlet bu s›n›f çat›flmalar›n› denetim alt›na alma sürecinde ve ekonomik art›¤a el koyan s›n›flar›n genel ç›karlar›n› korumak amac›yla kifli ve gruplardan ba¤›ms›z, onlarla birebir kaynaflm›fl olmayan kendine ait ç›karlar› ve mant›¤› olan bir örgütlenmeyi esas almak zorundad›r. Ancak egemen s›n›f ile devlet yöneticileri aras›nda temel bir ç›kar çat›flmas›n›n olma olas›l›¤› olanaks›zd›r. Öte yandan zaman zaman egemen s›n›f içerisindeki ç›kar gruplar›n›n veya bir k›sm›n›n, devlet ile çeflitli gerilimler yaflamayaca¤›, bazen de aç›k bir mücadeleye girmeyece¤i anlam› da buradan ç›kmayacakt›r. Toplumsal iliflkilerin devleti belirleyece¤i sav› son kertede do¤rudur. Bu temel halka devletin görece özerkli¤i olarak adland›r›labilir. Devlete bu özerkli¤i sa¤layan di¤er bir yan ise bürokrasinin özsel niteli¤idir. Bürokrasi, kat› bir hiyerarfli ile denetlenen, yapt›¤› ifle kesinlikle güvenilmeyen ancak yapt›¤› iflin niteli¤inden dolay› gelirleri itibar›yla toplumdan farkl›-
YANILSAMALAR VE DEVLET
Egemen s›n›f›n genel ç›karlar›na yönelik politikalar uygulanacaksa, devlet yöneticilerinin, egemen s›n›f›n üyelerinden veya fraksiyonlar›ndan özerk olmas›n› zorunlu k›lar. Çünkü egemen s›n›f›n ç›kar› mevcut üretim sisteminin bir bütün olarak korunmas›ysa e¤er, bu üretim sisteminin korunmas› her türlü kifli ya da gruptan daha öncelikli olmal›d›r. Bu sistemin korunmas› esasta zor yoluyla olurken bir yandan da egemen olmayan toplumsal s›n›flar› var olan verili koflullarda yaflamalar›na ikna etmek için her türlü yolu deneyerek yan›lsamalar zinciri yarat›l›r. Sömürülen s›n›flar› kendi konumlar›na yabanc›laflt›rmay› esas alan bir politika izlenir. Frankfurt Okulu’nun mimarlar›ndan Adorno, ayd›nlanman›n diyalekti¤inde kapitalizm ve modernitenin elefltirisi olarak nitelendirilebilecek olan çal›flmas›nda bat› medeniyetini hak etti¤i konuma yerlefltirir. Burjuva uygarl›¤›n›n öncüleri ve günümüz orta s›n›flar›n siyasal temsilcileri “akla’’ çok önemli bir yer verirler, basiretli bir yasa koyucu, asl›nda akla uygun yasalar› ç›karand›r. ‹ç ve d›fl politikalar dinsel temalar›n yerine akla uygunluk kavram›yla aç›klanmaktad›r. Bu ak›l kavram› dinsel do¤ru kavram›n›n yerine geçirilen bir fleydir. ‹lahi kudretin 63
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yerini realite kavram› al›p bundan sonra egemenler art›k tanr›n›n inayetiyle de¤il kâr›n ve kârl›l›¤›n ölçüsü ile hareket etmek durumunda olacakt›. Egemen s›n›flarca daha kolay çekip çevrilen manipüle edilebilen sistemin ak›l d›fl›l›¤›n› gizleyen sözde var olan nesnelli¤e uyarlanabilen birfleyler olmal›yd›. Bat› modernleflmesi önce bireyi bu “rasyonel ak›l’’(Adorno ve Horkheimer’de bu kavram ‘’araçsal ak›l’’ kavram› ile formüle edilmifltir.) vas›tas›yla insan›n do¤aya hükmetme yetkisine sahip oldu¤una inand›rmaya çal›flm›flt›r.” Oysa kapitalist toplumda birey t›pk› do¤a gibi sömürünün nesnesi, t›pk› do¤a gibi al›n›p sat›lan ifli bitince de kenara at›lan bir tüketim mal›d›r. ‹çinde yaflad›¤›m›z ça¤›n kölelik zamanlar›ndan fark›, sömürünün köleci dönemde oldu¤u gibi do¤rudan de¤il daha incelmifl biçimler alt›nda dolayl› yollarla gerçekleflmesidir. Özgürleflece¤i vaat edilen birey her yerde zincire vurulmaya çal›fl›lm›fl, tahakküm aileden okula tüm toplumsal kurumlarda yeni bafltan kendini üreten bir nitelik kazanm›flt›r. Bireyin maruz kald›¤› bu özgürlük yitiminin yegane ç›k›fl yolu art›k toplumsal bir devrimle mümkün olabilir hale gelmifltir. Lenin Emperyalim kitab›nda art›k burjuvazi siyasal gericili¤i esas almaktad›r derken san›r›m toplumsal devrimlerin mümkün ve gerekli oldu¤unu anlatmaktayd›.
rilmesine müteakip da¤›t›lmas› ile mümkündür. Sonuç olarak, toplumsal devrimler, s›n›f iliflkilerini, toplumsal de¤erleri ve toplumsal kurumlar› de¤ifltirdikleri ölçüde ya da daha fazla bir oranda devlet yap›lar›n› da da¤›t›p yeniden örgütlemek durumunda kal›rlar. Devrimin kal›c›laflmas› ve baflar›s› bu performansa ba¤l›d›r. Ayr›ca devrimci süreçlerin oluflmas› tek bir öncünün yo¤un faaliyetine ba¤lanamaz. Sürecin çok karmafl›k iliflkiler ve çeliflkiler yuma¤›n›n içerisinden geçilerek mümkün olaca¤› düflünülmelidir. Devrim sürecinde farkl› biçimlerde konumlanm›fl ve harekete geçmifl gruplar, çok say›daki çeliflkilerin karmafl›k katmanlar›nda taraf durumuna gelmifllerdir. Rus devrimine bak›ld›¤›nda çarl›k otokrasisinin y›k›lmas› talebi sadece iflçi s›n›f›na ait bir talep de¤ildi. Köylülü¤ün ve liberal burjuvazinin de çarl›¤›n devrilmesini istedi¤ini, hatta Bolfleviklerin ilk anda burjuva demokratik devrimi desteklemekle yetindiklerini daha sonra bu deste¤in yerini ‘bütün iktidar Sovyetlere’ slogan›n›n ald›¤›n› biliyoruz. Ayr›ca devrimci kriz bafllang›c›nda proletaryan›n tek bir temsilcisi olmad›¤›n›, Bolfleviklerin ise proletaryan›n nispeten say›ca daha az ve daha örgütsüz kesimlerinin deste¤ini ald›¤›n› söyleyebiliriz. Eyleme geçen gruplar›n her biri farkl› yollardan geliflmifltir. Devrimci süreçte çat›flmalar ne kadar merkezi görünürse görünsün tek bir s›n›f örgütünün ya da tek bir s›n›f›n denetiminde olmam›flt›r. Marx’›n Paris Komününe elefltirisi, komünü oluflturan koalisyon güçlerinin çoklu¤u ya da azl›¤› de¤il ele geçirilen iktidar›n yönlendirilmesindeki hatalar›d›r. Buradan tezimizi somutlarsak, devrim öncesinde devrimi oluflturan say›s›z neden ve karmafl›k iliflkiler bütünü içerisinde süreci do¤ru kavrayabilmek için flunu söylemeliyiz: Devrim tek bir toplumsal gücün tek bafl›na verdi¤i mücadelelerin sonucundan ziyade farkl› toplumsal güçlerin eski rejim alt›nda yaflamalar›n›n imkans›zlaflmaya bafllad›¤› süreçlerde ortaya ç›kar. Burada proletaryay› tek bir siyasal parti temsil etmiyor olabilir, s›n›f›n çeflitli örgütlülük ve deneyim düzeyindeki örgütlerinin konsensusu sa¤lanmadan harekete geçmek, devrimin di¤er güçlerinin hesaba kat›lmamas›, devrimin daha belki de bafllang›ç süreçlerinde kaybedilmesi ile sonuçlanabilecektir. Ancak marksistler, toplumsal s›n›flar›n, proletaryan›n ve müttefiklerinin bilinç düzeyindeki
DEVLET VE DEVR‹M
Bir devrimin oluflmas› ise toplumsal özelliklerin ve s›n›f çeliflkilerinin birebir yans›mas›n›n yan› s›ra yürürlükteki rejimin merkezine yerleflmifl çeliflkilerin d›flavurumunu da içerir. Devrim çeliflkilerin art›k var olan yöntemlerle çözülemez duruma gelmesidir. Siyasal çat›flma gruplar› salt toplumsal ç›karlar› ve güçler diziliflini içermez, devlet içerisindeki çat›flma süreçlerinde de bu durumun karfl›l›¤› bir flekilde oluflmaya bafllam›fl demektir. Lenin’in devlet tan›m›na k›sa bir dönüfl yapacak olursak “sürekli ordu ve polis devlet iktidar›n›n bafll›ca araçlar›d›r baflka türlü nas›l olabilir?” (Devlet ve Devrim) der. Lenin ayr›ca devletin halk güçlerini ve devrimci hareketleri bast›rabilmesini engellemenin yolunu da flöyle aç›klar: “Eski rejimin bask› tekelinin k›r›lmas› ve devrimci silahl› güçlerin infla edilmesi” (Devlet ve Devrim). Bask› tekelinin k›r›lmas› ise devletin ‘’siyasal bir yap›’’ olarak kendi iç yap›sal çeliflkilerinden ziyade, toplumsal kalk›flma sürecinin hemen akabinde ele geçi64
Devrim Yolunda
KURTULUÞ farkl›l›klar›n› esas almak, bu farkl›l›klar› genel kezi yap›s› ile güçlü bir merkezi iktidar› mukabir potada eritme çabas›nda olmak durumunda- yese ederek birbirlerine karfl› tercihte bulund›rlar. Bu farkl›l›klar› meflru görüp yürüyüflü maz. bu minval üzerinden sürdürmek hareketi ilk Bürokratik yap› ise sadece memurlar› de¤iflbaflta s›n›f›n nezdinde güvenilir k›lacak yegane tirilerek ortadan kalkmaz. Bürokratik yap›n›n unsurdur. Bu nedenle ço¤ulculu¤u baflka yerler- ortadan kald›r›lmas›, memurlar›n seçimle gelip de aramak yerine s›n›f›n ço¤ul yap›s›n› veri al- gitmesi, sürekli geri ça¤›r›l›nabilir olmas›, ücretmak, var olan verili duruma da teslim olmamak, lerinin ortalama bir iflçi maafl›ndan daha yüks›n›f bilincini s›n›f›n tüm katmanlar›na yaymak sek olmamas› vb. yöntemlerle sa¤lanabilir. K›saca kavramlaflt›racak olursak herkesin memur zorundad›rlar. Marx, Gotha Program›n›n Elefltirisi’nde na- oldu¤u ya da kimsenin memur olmad›¤› bir yös›l bir devlet nas›l bir demokrasi konusunda biz- netme biçimi mümkündür. Bu tan›mlama devlelere önemli argümanlar b›rakm›flt›r. Anarflist- tin olma biçimi ile olmama biçiminin bir arada lerle yürütülen polemikler ve Paris Komünü de- bulunmas›d›r. Yani gün geçtikçe silikleflen bir neyi proletaryan›n devrimci diktatoryas›n›n te- yap›. Buradan son olarak ilave edilecek siyasi mellerini oluflturmufltur. Engels çok net olarak plüralizm zorunluluk de¤ildir. Proletarya kendi alt› çizili tan›m› flu flekilde yapmaktad›r. içerisinde konsensus sa¤lad›¤› ve oradan devri“Kesinli¤i aç›k olan bir fley varsa o da parti- me yürüdü¤ü ölçüde tek bir parti, s›n›f partisi mizin ve iflçi s›n›f›n›n egemen duruma ancak de- taraf›ndan da temsil edilebilir. Bu parti s›n›f›n mokratik cumhuriyet biçimi alt›nda gelebilece- farkl› e¤ilimlerinin varl›¤›n› meflru görerek ken¤idir. Hatta demokratik cumhuriyet, büyük di içerisinde bir konsensus sa¤lam›fl olabilir. ‹kFrans›z devriminin gösterdi¤i gibi, proletarya tidara yürüme sürecinde, tek bir parti de¤il de s›n›f›n çeflitli e¤ilimlerini bar›nd›ran birkaç pardiktatörlü¤ünün özgül biçimidir de.” (Marx) Engels, Bebel’e yazd›¤› mektupta özgür halk tinin konsensusu olarak gerçekleflen ve di¤er s›devleti safsatas›na karfl› flöyle yazar: “Özgür n›f partileri ile ittifakla da devrim halkas› yakadevlet kendi yurttafllar› karfl›s›nda özgür olan lanabilir. Proletarya, birkaç s›n›f partisinde birdevlettir yani despotik bir hükümeti olan dev- den temsil ediliyor olabilir. Tek ya da çok parti lettir. Proletarya devlete gereksinim duyacaksa bir ay›r›m noktas› olamaz, ay›r›m noktas› proleözgürlük için de¤il, has›mlar›n› bast›rmak için tarya demokrasinin varl›¤› ya da yoklu¤udur. gereksinim duyacakt›r. Özgürlükten söz edilme- Proletaryan›n devletinin bir bütün olarak parti sinin mümkün oldu¤u gün devlet, devlet olarak ile devletin iç içe geçmesinin engeli birden fazla ortadan kalkm›fl bulunacakt›r. Onun için biz iflçi s›n›f› partisinin varl›¤› de¤ildir. Devletlefldevlet sözcü¤ünün yerine Frans›zca komün söz- mifl parti örgütü yaratmaman›n yöntemi ya da cü¤ünün anlam›n› sa¤layan, karfl›layan eski Al- yolu proletaryan›n öz örgütlerinin yani “sovyetmanca sözcü¤ün gemeinwesen kavram›n›n kul- ler’’in, ‘temsili demokrasinin’ ‘parlamentarizlan›lmas›n› önermekteyiz.” min’ yerine bire bir ikame edilmesidir. Gemeinwesen kavram›n›n kullan›lmas› bizi ”Devlet bir çifte iktidar konumlan›fl› içindeki yanl›fl noktalara sürüklememelidir. Burada sö- yüz yüze mücadeleyle blok halinde yok edilmek zü edilen t›pk› Paris ve ikinci iktidar olan Komünündeki gibi büSovyetler taraf›ndan rokratik-militer makide¤ifltirilerek ikame Ger•ekte demokrasi, šzgŸrlŸkleri nenin parçalanmas› edilmek zorundad›r. dÝßlar. Demokrasi zorunluluklar olarak alg›lanmal›d›r. ‹kame edilen devletin dŸnyasÝ olarak devlete ihtiya• Konfederatif bir devlet yerine gelen devlet duymadÝÛÝ šl•Ÿde sšnŸmlenebiyak›flt›rmas› buradan gerçek anlam›yla bir lir. Devletin tŸm sÝnÝflar karßÝsÝnoluflturulamaz. Gemedevlet de¤ildir, ortada yansÝz ve tarafsÝz kalacaÛÝ dŸinwesen kavram› kondan kalkma, sönümߟnŸlmŸyorsa eÛer baskÝ ve zor federatif bir yap› dan lenme yolunda bir ziyade bürokrasiyi ordevlettir.” (Nicos Poh‰l‰ bazÝ sÝnÝf ve tabakalarÝ detadan kald›rmay› esas ulantzas, Devlet ‹ktinetlemek i•in gerekliyse ÒšzgŸralan bir tan›mlamadar ve Sosyalizm . lŸklerÕÕ dŸnyasÝndan sšz ediled›r. Yoksa devletin Epos Yay›nevi, Ekim mez. 2006, s. 280.) gevflek ve s›n›rl› mer65
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yatmaktad›r der (yans›z ve tarafs›z devlet). Gerçekte demokrasi, özgürlükleri d›fllar. Demokrasi zorunluluklar dünyas› olarak devlete ihtiyaç duymad›¤› ölçüde sönümlenebilir. Devletin tüm s›n›flar karfl›s›nda yans›z ve tarafs›z kalaca¤› düflünülmüyorsa e¤er bask› ve zor hâlâ baz› s›n›f ve tabakalar› denetlemek için gerekliyse “özgürlükler’’ dünyas›ndan söz edilemez. Bahsedilen devlet, elinde bask› tekelini tutmaktad›r hâlâ, toplumda eflitsizliklerin giderilmesi ve dönüfltürülmesi için devletin varl›¤›na ihtiyaç devam etmektedir. Kapitalist üretim iliflkilerinin hakim oldu¤u dünyam›zda zaman zaman hepimizin bildi¤i üzere, feodaliteye ait etik ve benzeri de¤erlerin hiyerarflinin oldukça kat› haliyle devam etti¤i süreçlerde görür ve yaflar›z. Sosyalist bir dünyada da kapitalist dünyaya ait iliflki biçimlerinin burjuvazi iktidardan uzaklaflt›r›lm›fl olmas›na ra¤men yaflamaya devam edebilece¤ini göz önünde tutmal›y›z diye düflünüyorum. Toplumun dönüfltürülmesi süreci, henüz tamamlanm›fl de¤ildir. Toplumsal s›n›f ve tabakalar›n varl›k nedeni olan üretim iliflkileri, bir yan›yla eflitsizlikleri ba¤r›nda tafl›maya devam etti¤i müddetçe devlete ihtiyaç duyulacakt›r. Bu eflitsizliklerin sönümlenmesi bask› ve zorun da sönümlenmesine yol açar. Art›k bir ikbal kap›s› olarak de¤erlendirilemeyen devletin kendi memurlar›n›n ayr›cal›klar› yok edildi¤i ölçüde toplumdaki eflitsizlikler de buna mukabil azalacakt›r. Parti, toplumu s›n›fs›z topluma do¤ru tafl›rken devlet de sönümlenecektir. Parti ve devletin iç içe geçti¤i sovyet devleti komünizme do¤ru ilerlemek flöyle dursun eflitsizlikleri, ayr›cal›klar› zaman içerisinde yeniden üretmifltir. Bu nedenle parti emekçilerin nezdinde prestijini yitirmifl ancak elinde bulundurdu¤u devlet gücü sonucu bir ikbal kap›s› ya da üyelerinin kirli ifllerini yürütmek için kulland›¤› bir paravan konumuna indirgenmifltir. Sovyet devleti ve devletleflmifl parti örgütü, 3. Enternasyonalde varolan ekonomizmi do¤al sonuçlar›na kadar götürmüfl, sanayileflme program›n› sürdürmek amac›yla eflitsizliklerin yeniden oluflmas›na müsade etmifltir. Eflitsizliklerin yeniden üretimi güçlü devleti zorunlu k›lar. Güçlü devlet ise gücünü bürokratik–militer yap›s›ndan al›r. Güçlü devletin gücünün sosyalizmi kurmaya yetmedi¤i de hepimizin malumudur.
Devlet, burjuvaziye karfl› savafl›mda, devrimde yararlan›lacak geçici bir kurumdur. Aç›kt›r ki yararlanacak olan proletaryad›r. (S›n›f›n kapitalist sistemin içerisinde rufleym halinde oluflturmaya bafllad›¤› kendi kendini yönetme kurullar› vas›tas›yla somut s›n›f iktidar›n› anlamak gerekir.) Burada bir parti-devletten, yani devletle bütünleflmifl, ay›r›mlar› silikleflmifl bir yap›dan söz edilmez. Ayr›ca demokrasiden bahsedilirken bir yan›lsama biçimi olarak s›n›rs›z özgürlükler dünyas›ndan bahsediliyormufl gibi alg›lan›r. Neredeyse efl anlaml›d›r bu kavramlar ancak devrim özgürlükler dünyas›na aç›lan bir kap›d›r. Devletin varl›¤› bu özgürlüklerin s›n›rlanmas›ndan baflka bir fley de¤ildir. Devlete salt devral›nan eflitsizliklerin ortadan kald›r›lmas› amac›yla de¤il, proletaryan›n düflmanlar›n›n bask› alt›nda tutulmas› içinde ihtiyaç duymak durumunday›z yani demokrasinin sevimsiz yüzü! “Devletten, özgürlük için de¤il proletaryan›n düflmanlar›n› bast›rmak için yararlan›l›r”. Bast›rmak tam anlam›yla ezmek de¤ildir der Lenin. Eski düzeni yeniden kurmalar›na engel olmak, onlar› sürekli ba¤›ml› durumda tutmak demektir. Buradan ç›kartaca¤›m›z sonuç burjuvazinin mülksüzlefltirilmesi sonras›nda burjuva s›n›f›n fiziki varl›¤›n› ortadan kald›rmaktan ziyade sürekli denetim ve gözetim alt›nda tutmak anlafl›lmal›d›r. Komünist evreye ulafl›l›ncaya dek proletaryan›n bask› tekelini elinde bulundurmas›n› sa¤lamak ve bu tekelin mülksüzlefltirilen s›n›f ve katmanlara karfl› kullan›lmas›n›n imkanlar› olan demokrasiyi gerçek içeri¤ine ulaflt›rmak ya da kavuflturmak gerekmektedir. Lenin’e göre geliflmenin diyalekti¤i ya da ileriye do¤ru seyri flöyledir. ‘Mutlakiyetten burjuva demokrasisine, burjuva demokrasisinden proletarya demokrasisine, proletarya demokrasinden demokrasisizli¤e.’ Komünizme evrilmenin temel flart›n› demokrasisizlik (özgürlükler bütünü) ile demokrasi aras›ndaki mücadele belirleyecektir fleklinde de anlamak daha do¤ru olacakt›r. “özgürlük ve “demokrasi’’ kavramlar›n›n zaman zaman eflanlaml› olarak kullan›ld›klar› yayg›n bir kanaattir der Lenin, s›k s›k biri di¤erinin yerine kullan›l›r. ‹kinci Enternasyonalin demokrasi kavram›na yükledikleri anlam tam da burada
66
KAZ DAÚLARINA ÔALTIN HAN‚ERÕ ÞABAN ÜBA
“Alt›n Güney Afrika'da yerin alt›ndan yo¤un çal›flmalarla ç›kar›larak, h›rs›zl›¤a ve soyguna karfl› genifl güvenlik önlemleri alt›nda tafl›narak, Newyork ve Londra'da yine yerin alt›nda çelik kasalara gömülmektedir. Hiç ç›kar›lmasayd› ne de¤iflirdi?” –Bertrand Russell
1. KAP‹TAL‹ZM VE ‘ALTINA HÜCUM’*
önce yap›lm›fl olan alt›n paralar ve heykeller, daha dün yap›lm›fl gibi par›lt›lar›n› korumaktad›rlar. 19. Yüzy›lda bulunan yeni alt›n yataklar›, "alt›na hücum" olarak nitelendirilen göçlere yol açm›fl ve ilk büyük “alt›na hücum” 1849'da Kaliforniya'da olmufltur. Küçük San Francisco kenti bu göçler sonucu, üç y›l içinde beklenmedik derecede büyümüfltür. Dünyan›n her yöresinden buraya ak›n olmufltur. Ancak gelenlerin çok az› düfllerini gerçeklefltirmifl, birço¤u ölmüfl ya da elleri bofl olarak geri dönmüfltür. 1852 ve 1859'da Avustralya'daki alt›n yataklar› da ilgi görmüfl ve benzeri bir ak›n da bu k›taya olmufltur. Amerika'daki son “alt›na hücum” 1897'de Alaska'da Klondyke River'daki alt›n yataklar›na olmufltur. Alt›n aray›c›lar dondurucu so¤u¤a ve korkunç koflullara katlanmak zorunda kalm›fllard›r. Bu nedenle binlerce insan açl›k ve sefalet yaflam›flt›r. Uluslararas› ticarette alt›n çok önemli bir yer tutar. Her ülkede elde edilen alt›n›n, hemen hemen %60'› devlet taraf›ndan külçeler haline getirilerek saklan›r. Buna o ülkenin alt›n rezervi ad› verilir. Devletlerin birbirlerine olan borçlar›n› ödemelerinde alt›n kullan›lmas› kabul edilmifltir. Alt›n›n çok yumuflak olmas›, mücevher yap›m›nda tek bafl›na kullan›lmas› olana¤›n› k›s›tlar; genellikle bir baflka metalle kar›flt›r›larak kullan›l›r. Alt›n endüstri ve bilimde de genifl bir kullan›ma sahiptir. Alt›n iyi bir elektrik ileticisi oldu¤undan, elektrik ve elektronik devrelerinde, günefl ›fl›n›mlar›n›n yol açt›¤› yüksek ›s›dan ko-
Alt›n do¤ada en az bulunan minerallerden biridir. Dünyan›n genifl bir bölümünde düflük yo¤unluklarda bulunan alt›n, yer küresinin tahminen milyonda birini teflkil eder. Kalaverit, silvanit ve krennerit mineralleri oldu¤u gibi bak›r ve kurflun minerallerinde de eser miktarlar› bulunabilir. Alt›n volkanik kuvarslar›n içinde, akarsular›n kumlu yataklar›nda toz ve külçe halinde bulunur. Siyasal ve toplumsal mücadeleler tarihi, alt›na olan isteklerin yol açt›¤› savafllar›n ve serüvenlerin öyküleri ile doludur. Tarih boyunca alt›n zenginli¤in, bollu¤un bir simgesi olmufl; zenginlik ise ço¤u kez ona sahip olan kiflileri ve devletleri güçlü k›lm›flt›r. Bu nedenle büyük uygarl›klar›n yükselifl ve düflüflleri, sahip olduklar› alt›n miktar›n›n artma veya azalmas› ile do¤ru orant›l› olmufltur. Alt›n›n de¤erli olmas›n›n nedenlerinden biri, do¤ada az bulunan bir metal olmas›d›r. ‹nsanlar›n sahip olmak istedikleri bir madde ne kadar azsa, de¤eri o kadar artar. Alt›n yeryüzünde ve denizlerin diplerindeki yerkabu¤unda bulunur. Ne var ki bulundu¤u her yerde az miktarda vard›r ve ç›kar›lmas› için büyük harcamalar gerektirir. Alt›n›n de¤erlili¤ini yaratan nedenlerden biri de, di¤er metallerin aksine zaman içinde bozulmamas›d›r. Birçok metalin hava ile temas edince afl›n›ma u¤ramas›na karfl›n, binlerce y›l * Alt›na hücum, ilk olarak 1849 y›l›nda Amerika Birleflik Devletleri’nin Kaliforniya eyaletinde, Sierra Nevada'n›n da¤lar›nda yaflanan ve ç›lg›n bir alt›n bulma yar›fl› olarak tan›mlanan hareket.
67
Devrim Yolunda
KURTULUÞ lefltirilmesi, yasalar›n birörneklefltirilmesi, ulusal devletlerin yetkilerinin birço¤unun uluslararas› kurumlara devredilmesi, vb. fleklindeki dönüflümlerin yayg›nlaflt›r›lmas›yla bafllayan küreselleflme, kapitalist emperyalist sistemin süregelen bunal›m›n› aflmak için bafllat›lm›flt›r. Özellikle geri b›rakt›r›lm›fl ülkelere dayat›lan dünyay› yeniden biçimlendirmeye yönelik küreselleflme çabalar› “ortaya ç›kan borç sarmal›, tasarruf oran›n›n düflüklü¤ü ve d›fl yard›m ve yat›r›ma duyulan yaflamsal gereksinim” bu ülkelerin küresel kapitalizmin istemleri do¤rultusunda yeniden yap›land›r›lmas› için büyük kolayl›k sa¤lam›flt›r. Borç bunal›m›n›n afl›lmas›nda IMF, d›fl yat›r›mlar›n bu ülkelere kayd›r›lmas›nda Dünya Bankas›, IFC, bölgesel yat›r›m bankalar›, MIGA, ve benzerleri bu ülkeleri, deyimin tam anlam›yla avuçlar›na al›p istediklerini yapt›rm›flt›r. (Jeoloji Y. M. Tahir Öngür, Küreselleflme ve Maden Yasalar›, 10 Ocak 2003.) 1980’li y›llarda globalleflme söylemiyle bafllayan küreselleflme döneminde dünyan›n 100’den fazla ülkesinde (1985’ten günümüze kadar maden yasas› düzenlemeleri yap›lan ülke say›s› 130’u bulmufltur) madencilik yasalar›nda yeni düzenlemeler yap›lm›flt›r. Bu ba¤lamda Türkiye’de 2004 y›l›nda 3213 say›l› Maden Yasas›’nda köklü de¤ifliklik yap›larak alt›n aramas› ülke sath›na yay›lm›fl ve böylelikle alt›n ya¤mas› kolaylaflt›r›lm›flt›r. Maden Yasas›’nda yap›lan de¤iflikliklerden sonra Türkiye’nin çeflitli bölgeleri süratle alt›n arama ve iflletme faaliyetlerine aç›lm›fl; orman, tar›m alan›, milli park, su havzas›, turizm koruma ve geliflim bölgeleri denilmeden iflletme ruhsatlar› verilmeye bafllanm›flt›r. Maden Yasas›’na göre, ülke topraklar›n›n yaln›zca %2’sini kaplayan zeytinlikler kay›ts›z koflulsuz maden iflletmecili¤ine aç›lm›flt›r. Ayr›ca, kum-çak›l iflletmecili¤i, tafl ocaklar›, tu¤la topra¤› ç›kar›lmas›, çimento hammaddelerinin iflletilmesi, endüstriyel mineraller ve metalik madenlerin ç›kar›lmas› madencili¤in kapsam›nda yer alm›flt›r. (Madde 25.) Korunmas› gerekli tafl›nmaz yeni bir Kültür ve Tabiat Varl›¤› ilan edilmesi madenci flirketlerin insaf›na b›rak›lm›flt›r. Çünkü yasada “Korunmas› gerekli tafl›nmaz Kültür ve Tabiat Varl›klar›n›n tespiti, Kültür ve Turizm Bakanl›¤›n›n koordinatörlü¤ünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kurulufllar›n uygun görüflü al›narak yap›l›r” (Madde 26) denilmifltir. Burada
rumak amac› ile uzay araçlar›nda ince bir tabaka halinde kullan›lmaktad›r. Avrupa kökenli bat› medeniyeti Amerika’n›n keflfinden sonra bafllayan alt›n ya¤mas› ile yükselifle geçmifltir. Ticari kapitalizmle birlikte küreselleflme, yani yeni k›talar›n keflfi, insanlar›n gidip oradaki mallar› ya¤malamas›, alt›n ve gümüflü, orada bulduklar› yeni bitkileri vb. fleyleri getirmeleri Avrupa'ya do¤ru bir servet ak›m› yaratm›flt›r. Alt›n ve k›ymetli maden ya¤mas› sömürgecilik döneminde yo¤un olarak sürdürüldü. “Alt›na hücum” Amerika’dan Avusturalya’ya kadar dünyan›n her yan›na yay›ld›. Kazan›lm›fl servetlere el konulmas›ndan, yerli halklar›n köle eme¤inden, yeralt› ve yürüstü servetlerinin talan›na kadar varan bu vahfli kapitalist ça¤›n talan› günümüze kadar devam etti. Bu vahfli kapitalist ça¤›n en önemli tan›¤› ayn› zamanda bir soyk›r›ma maruz kalan Amerikan K›z›lderilileriydi. Duwarmish K›z›lderili Reisi tan›k oldu¤u do¤an›n tahribat›n› flöyle dile getirmiflti: “Bütün buffalolar öldürüldükten, yaban atlar› ehlilefltirildikten, ormanlar›n en gizli köfleleri binlerce insan›n a¤›r kokusuyla dolduktan, sevimli tepelerin görüntüsü konuflan tellerle kirletildikten sonra… Bir bakacaks›n›z ki… Gökteki kartallar yok olmufl. H›zla koflan taya ve ava elveda demiflisiniz. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bu yaflam›n sonu ve s›rf daha fazla hayatta kalman›n bafllang›c›d›r.” Duwarmish’in 19. yüzy›ldaki bu öngörüsü, 200 y›l sonra flimdi 21.yüzy›lda gerçekleflmek üzeredir. Küresel ›s›nma süreci art›k dünyada “daha fazla hayatta kalman›n” mücadelesini bafllatm›flt›r. 2. KÜRESELLEfi fiM ME DÖNEM‹NDE ALTIN YA⁄MACILI⁄I
Geçen yüzy›l›n sonlar›nda bafllayan küreselleflme döneminde yeni bir alt›n ya¤mac›l›¤› bafllam›flt›r. Bu kez ya¤mac›l›k savaflla, iflgal ve ilhaklarla de¤il, dünyan›n jandarmal›¤› görevine soyunmufl olan ABD’nin kendi uluslararas› stratejik ç›karlar› do¤rultusunda gelifltirdi¤i yeni “uluslararas› hukuk” kurallar› do¤rultusunda olmufltur. Kamu harcamalar›n›n k›s›tlanmas›, vergi oranlar›n›n düflürülmesi, finansal liberallefltirme, döviz kurlar›n›n serbest b›rak›lmas›, ticaretin serbestlefltirilmesi, kamu iflletmelerinin özel-
68
Devrim Yolunda
KURTULUÞ faaliyetleri etkilenecek kurum ve kurulufllar de- uygulamas› tüm ülke sath›na yay›larak sürdünilirken “kamu” teriminin kullan›lmamas›yla rülmektedir. madenci flirketler, ço¤u durumda da çokuluslu 3. ALTIN ‹fi fiL LETMEC‹L‹⁄‹N‹N ÇEVREYE yabanc› flirketler kastedilmifltir. Yani bu flirketETK‹LER‹ lerin “uygun (olumlu)” görüflleri al›namadan art›k hiç bir tafl›nmaz tabiat ve kültür varl›¤›n›n korunmas› karar› verilemeyecektir. Alt›n madencilik çal›flmalar›n›n en önemli etYeni yasaya göre madencilik arama çal›flma- kilerinden bir tanesi, kullan›m sonucunda ortalar›nda art›k ÇED aranmayacakt›r. (Madde 28.) ya ç›kan siyanür ve a¤›r metal potansiyelidir. Çevre Bakanl›¤›’n›n arama d›fl›nda maden ifllet- Alt›n liç iflleminde, cevherde bulunan çeflitli meme çal›flmalar›nda da yetkisi olmayacakt›r. Ma- taller, metal siyanür kompleksleri oluflturur. Bu den iflletme çal›flmalar› ile ilgili ÇED ifllemlerini komplekslerde sulu çamur halinde at›k depolade ETKB yürütecektir. ma haznesine deflarj edilir. Siyanür bileflikleri; Yeni bir milli park oluflturabilmek için art›k serbest siyanürler, basit siyanürler ve kompleks Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanl›¤›’n› da raz› siyanürler olarak s›n›fland›r›labilir, Hidrojen sietmek gerekecektir. (Madde 29.) Türkiye’de yanür gibi serbest siyanürler, genel olarak siya686.631 hektar alanl› 33 Milli Park; 69.605 hek- nürün çevresel olarak tehlikeli flekilleridir. tar alanl› 17 Tabiat Park›; 86.024 hektar alanl› Siyanür, halihaz›rda çeflitli metaller ile ko35 Tabiat› Koruma Alan›; ve 464 hektar alanl› layca kompleks oluflturmas›na ra¤men, komp89 Tabiat An›t› olmak üzere toplam 839.624 lekslerin ço¤u günefl radyasyonunun etkisi ile hektar alan koruma alt›nda bulunmaktad›r. at›k depolama haznesinin yüzeyinde al›konmaDünya Do¤ay› Koruma Birli¤i (IUCN) verilerine lar› s›ras›nda serbest siyanüre dönüflebilir. Degöre, dünya yüzeyinin %5'inden fazlas› korunan polama haznesinde bulunan suyun bir k›sm›n›n alan olarak ayr›lm›fl; koruma konusunda duyar- bafllang›ç çökelmeden sonra at›klar konsolide l› olan ülkelerde bu oran %10’lara kadar ç›k- olurken havuz taban›ndan s›zabilece¤i potansimaktad›r. Türkiye’de ise bu oran ülkenin yakla- yel riski bulunmaktad›r ve bu s›z›nt›y› önlemek fl›k 95’te 1’dir. Bu yasayla çokuluslu yabanc› amac›yla kullan›lan geçirimsiz sentetik örtülemadenci flirketler koruma belgelerini de rahat- rin s›z›nt›y› tamamen önleyece¤i ileri sürülse de, yap›lan laboratuar deneylerinde sabit bas›nç l›kla talan edebilecektir. . Bu yasaya göre, kaz› yap›lamayan, yap› yap›- alt›nda belli oranlarda s›zd›rma oldu¤u ve olas› lamayan, at›k dökülemeyen k›y›larda, art›k ka- uygulama hatalar› nedeniyle de s›zma oran›n›n y›ts›z koflulsuz maden, petrol ve jeotermal enerji artabilmesi mümkündür. S›z›nt› sular›n›n yeralt› sular›na s›zma riski gözönünde mutlak suiflletilebilecektir. (Madde 30.) Yeni a¤açland›rma alanlar›nda da kay›ts›z retle bulundurulmal›d›r. Di¤er taraftan yeralt›koflulsuz madencilik yap›labilecektir. (Madde 31 na s›zan siyanürün do¤al bozunma ile yokolmave 32.) Ülke alan›n›n yaklafl›k 50’de 1’i olan me- s›, günefl ›fl›¤›n›n olmamas› nedeniyle, mümkün ralarda da kay›ts›z koflulsuz madencilik yap›la- olmayacak olup yeralt›nda siyanür çok daha bilecektir. (Madde 33.) Ayr›ca tar›m topraklar›n- uzun ömürlü olacakt›r. Hidrojen siyanür, da koflulsuz kum, çayüksek buhar bas›nc› k›l, tu¤la ocaklar› iflleve düflük kaynama tilebilecektir. (Madde AltÝn ve kÝymetli maden yaÛmasÝ sšnoktas›na sahip oldu3.) mŸrgecilik dšneminde yoÛun ola¤undan, at›klardan atÖzetle bu yasa derak sŸrdŸrŸldŸ. ÒAltÝna hŸcumÓ mosferik siyanür kay¤iflikli¤i Türkiye’nin AmerikaÕdan AvusturalyaÕya kab›, hidrojen siyanürün yeralt› ve yerüstü kaydar dŸnyanÝn her yanÝna yayÝldÝ. buharlaflmas› için en naklar›n› uluslaras› KazanÝlmÝß servetlere el konulönemli yoldur. Ya¤›fla flirketlerin talan›na masÝndan, yerli halklarÝn kšle maruz kalan at›k hazaçm›flt›r. Bu yasa deemeÛinden, yeraltÝ ve yŸrŸstŸ sernesindeki at›klar›n ¤iflikli¤i için Anayasa vetlerinin talanÝna kadar varan bu pH'si ya¤›fl etkisi ile Mahkemesi’nde dava vahßi kapitalist •aÛÝn talanÝ gŸnŸ10 de¤erinden 9 civaaç›lm›fl olmas›na ra¤mŸze kadar devam etti. r›na düfltü¤ünde hidmen, yasan›n fiilen
69
Devrim Yolunda
KURTULUÞ rojen siyanürün buharlaflmas› sozkonusu olacak ve atmosfere geçecektir. (Çevre Yük. Müh. Nizamettîn Kazanc›, Türkiye’de Alt›n Madencili¤i.) Dünyan›n ve Türkiye’nin birçok yerinde görüldü¤ü gibi alt›n iflletmecili¤i çevreyi çok yönlü olarak etkilemektedir. Çevre kirlili¤ine maruz kalabilecek ilk fley yeralt› sular›d›r. Ya¤›fllar›n etkisiyle at›ksu havuzlar›n›n taflmas›, y›k›lmas› veya s›zmalar›yla oluflan tehlikeler yeralt› sular›n›n zehirlenmesine neden olmaktad›r. Alt›n madeni iflletmesinin kuflkusuz hava kalitesi üzerinde de etkileri olacakt›r. Bunlar, aç›k depolama alanlar›ndan, patlatma, boflaltma, yükleme, kaz›ma, tafl›ma, iflleme ve ö¤ütme gibi ifllemlerden kaynaklanacak olan toz emisyonlar›, fosil yak›t yanma gazlar› ve buharlaflma kay›plar› ve hidrojen siyanür emisyonlar›d›r. Alt›n madeni arama ve iflletme s›ras›nda kullan›lan makina ve ekipmandan kaynaklanan tahribatlar, dinamit patlatma iflleminden kaynaklanan gürültü ve yeralt› sars›nt›lar› vb. faaliyetler do¤al ortam› bozmaktad›r. Dünyan›n gelece¤ini flimdiden kayg›land›ran ve yak›n gelecekte daha fliddetli boyutta yaflayaca¤› bir s›k›nt› tar›ma dayal› verimli toprak arazilerinin h›zla azalmas›d›r. Bu konuda önemli bir potansiyel bar›nd›rmas›na karfl›n Türkiye, verimli topraklar›n›n h›zl› bir flekilde kaybolmas›n› adeta seyreden bir ülkedir. Çünkü verimli arazileri erozyon sonucunda büyük bir h›zla kaybolan Türkiye'nin önümüzdeki 50 y›l sonra çöle dönüflece¤i bir gerçek iken, arazi kullan›m› ve do¤an›n korunmas› konusunda gereken duyarl›l›k gösterilmemektedir. Yer alt› ve yerüstü maden iflletme alanlar›n›n flora ve fauna üzerindeki etkileri büyük önem tafl›maktad›r. Özellikle alt›n madeninin iflletildi¤i arazinin görünümü ve karakteri büyük ölçüde de¤iflmekte ve asla eski haline dönüfltürülememektedir. Son derece hareketli bir deprem kufla¤›nda bulunan Türkiye’de olas› depremler ise, siyanür uygulamas›ndan dolay› alt›n madencili¤inin sürekli bir tehdit olmas›n› sa¤lamaktad›r. Türk Tabipler Birli¤i’nin haz›rlad›¤› Bergama-2001 raporunda siyanür ve di¤er kimyasal at›klar›n insan sa¤l›¤› üzerindeki etkileri konusunda ciddi uyar›lar yap›lm›flt›r. TTB’ne göre, siyanür yüksek konsantrasyonlarda toprak mikroorganizmalar› için toksiktir ve toprak yoluyla yeralt› sular›na geçebilir. Siyanür havadan, içme sular›ndan, topra¤a de¤en cilt yoluyla ve si-
yanür bulaflm›fl yiyeceklerin yenmesi yoluyla vücuda al›nabilir. Solunum yoluyla al›nan siyanür kaynaklar› aras›nda sigara içimi, yang›n duman›n›n solunmas› ve siyanür içeren at›klar›n depoland›¤› at›k depolanma alanlar›n yak›n›ndaki havan›n solunmas› say›labilir. Siyanür kullan›lan iflyerlerinde çal›flan iflçiler de siyanüre maruz kalma yönünden risk alt›ndad›rlar. Solunum yoluyla al›nan yüksek miktarda siyanür insan için son derece zararl›d›r, k›sa sürede beyin ve kalbi etkileyerek koma ve ölüme neden olur. Düflük düzeyde siyanüre uzun süre maruz kalma sonunda solunum güçlükleri, kalp a¤r›s›, kusma, kan de¤ifliklikleri, bafl a¤r›s› ve tiroid bezinde büyüme ortaya ç›kabilir. Besinlerle al›nan yüksek miktarlardaki siyanür de yine solunum darl›¤› ve derin nefes al›p verme, konvülsiyon, bilinç kayb› ve ölümle sonuçlanabilir. TTB raporunun sonuç bölümünde flu vurgular› yapm›flt›r: “TTB “siyanür liç” yöntemiyle Bergama’da ve Türkiye’nin dört bir yan›nda yap›lacak olan alt›n madencili¤ine karfl›d›r, çünkü; 1-Hekimler insan sa¤l›¤›n› do¤rudan ilgilendiren konular›n yan› s›ra çevreyi etkileyebilecek her türlü risk ve olas› sonuçlar›yla da ilgilenirler. Do¤an›n dengesinin bozulmas› insan sa¤l›¤›n› da etkileyen sonuçlar do¤urur. Bu yöntemde kullan›lan siyanür, çevre ve insan sa¤l›¤› için ileri derecede toksiktir. 2-Cevherde alt›n ve gümüflün yan› s›ra bulunan arsenik ve a¤›r metallerin at›k bilefliminde büyük miktarlarda bulunmas› çevrede yaflayan insanlar›n sa¤l›¤›n› do¤rudan tehdit edebilecektir. 3-Tesis at›k havuzunun, toksik maddelerle dolu bir at›k depolama alan› olarak tesis kapand›ktan sonra da kalacak olmas›, kaza ya da deprem olas›l›¤›nda bütün yöre için büyük bir tehlike oluflturacakt›r. 4-Daha önce Dan›fltay taraf›ndan iflletme ruhsat›n›n iptali yönünde verilen karara ra¤men, Baflbakanl›k Müsteflarl›¤›n›n talimat› üzerine TÜB‹TAK taraf›ndan haz›rlanan rapor herhangi bir uygulamaya dayanak oluflturmamaktad›r. 5-Bir insan hakk› olan çevre hakk›, gelecekte olabilecekleri de içerir. Uluslararas› çevre hukuku metinlerinde de “risk” ve “olas›l›k” kavramlar› ele al›nmaktad›r. Ça¤dafl halk sa¤l›¤› anlay›fl›nda insanlar›n hasta olmalar›n› beklemek yerine önlem almak ve olas› riskleri ortadan kald›rmak geçerlidir. Kullan›lacak bir yöntemin ya da maddenin insan sa¤l›¤› aç›s›n-
70
Devrim Yolunda
KURTULUÞ dan risk oluflturmas› ve hastal›k yapabilme olas›l›¤›n›n bulunmas› o yöntem veya maddenin kullan›lmamas›n› gerektirir. 6-Yörede yaflayan insanlar›n s›k s›k sa¤l›k kontrolünden geçece¤i ve her türlü önlemin al›naca¤› söylenmektedir. Ancak kaza ve deprem riski d›fl›nda, insan sa¤l›¤›n› tehdit etme olas›l›¤› bulunan a¤›r metallerle zehirlenme, uzun y›llar boyu yavafl bir süreçte gerçekleflebilir. Bu tür çevre sa¤l›¤› sorunlar›na yol açan a¤›r metal vb. etkenlere ba¤l› kanser gibi hastal›klar›n oluflmas› bir anda olmaz ve ne tür etkiler olufltu¤unu ölçmek çok zordur. Bu nedenle insan sa¤l›¤›na zarar› önceden bilinen madde veya yöntemlerin daha ilk baflta ortamda olmamas› koruyucu hekimlik aç›s›ndan en do¤ru olan›d›r. 7-Bergama Ovac›k d›fl›nda onlarca yerde alt›n aranmas›na bafllanmak istenmektedir. Sadece Bergama halk› de¤il, birçok yerleflim yerinde yaflayan onbinlerce kifli risk alt›na girecektir. Duyarl› kesimleri bu konuda uyarmak istiyoruz. Bu durumda baflta içme sular› olmak üzere çevre olumsuz etkilenecek; madenlerin iflletilmesi süreli oldu¤undan kapat›ld›klar› zaman ülkenin pek çok yerinde içi tehlikeli at›klarla dolu depolama alanlar› kalacakt›r.” (TTB Bergama-2001 Raporu)
çal›flmalar› Kaz Da¤lar›'n› delik deflik etmifltir. Daha iflin bafllang›ç noktas›nda olunmas›na karfl›n bölgede flu ana kadar 400'den fazla sondaj yap›lm›fl, çok say›da a¤aç kesilmifl ve do¤a a¤›r bir flekilde tahrip edilmifltir. Bal›kesir ve Çanakkale illeri s›n›rlar›ndaki Kaz Da¤lar› endemik, jeolojik, kültürel, mitolojik ve arkeolojik aç›dan dünyan›n en nadide bölgelerinden biridir. Bölgede, dünyan›n hiçbir yöresinde rastlanmayan 43 endemik bitki türünün varl›¤› saptanm›flt›r. Ayr›ca Kaz Da¤lar› dünyada en yo¤un oksijen üreten bölgelerden biridir. Bölgede yetifltirilen zeytinden elde edilen ya¤›n kalitesi, zeytinya¤› ve sofral›k zeytinde Türkiye’ye rekabet üstünlü¤ü sa¤lamaktad›r. Kaz Da¤lar›'n›n Edremit Körfezi'ne bakan 21 bin 300 hektarl›k bu k›sm›, 1993 y›l›nda milli park ilan edilmifltir. Kaz Da¤lar› kütlesinin Bal›kesir il s›n›rlar› içinde kalan güney yüzü, Zeytinli Çay›'ndan Alt›noluk beldesinin bat›s›na kadar olan bölümüyle bu bölümün doruklara kadar olan yükseklikleri'ni kapsayan bu alan, tüm Kaz Da¤lar›'n›n yüzde 30'unu oluflturmaktad›r. S›k Göknarlar ile kapl› kuzey k›sm›ysa milli park s›n›rlar› d›fl›nda bulunmaktad›r. Antik Ça¤da “Binp›narl› ‹da”da denilen Kaz Da¤lar›'n›n su zenginli¤ini mitolojik kaynaklaTTB bütün bu nedenlere dayal› olarak “in- r›n yan› s›ra DS‹ de do¤rulamaktad›r. DS‹ verisanlar›n yaflam hakk›, sa¤l›k hakk›, sa¤l›kl› bir lerine göre Kaz Da¤lar› y›lda 1.3 milyar metreçevrede yaflama hakk› ve ekosistemin sürdürü- küplük su verimlili¤iyle yüzlerce dereyi ve su lebilirli¤i göz önüne al›narak” Bergama Ovac›k kayna¤›n› beslemektedir. Bölgede DS‹ taraf›nalt›n madeninin kapat›lmas›n› istemifl, fakat dan yap›m›na devam edilen barajlar var. Bir hükümet bu uyar›lar› hiçbir flekilde dikkate al- gram› için yar›m ton su, 175 gram siyanür gemam›flt›r. Üstelik yerel halk›n yo¤un mücadele- rektiren alt›n ç›kar›lmas›, bilimsel araflt›rmalasine ve mahkemelerden ç›kan bir sürü karara ra göre öncelikle su için ciddi bir tehdit oluflturra¤men bu alt›n madeni iflletmesi halen devam maktad›r. etmektedir. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Çevre Mü“Alt›n aray›c›lar›” flimdi yak›ndaki bir baflka hendisli¤i Bölüm Baflkan› Yrd. Doç. Dr. Önder bölgede, Kaz Da¤laAyy›ld›z, "Kullan›lan r›’nda faaliyete geçsiyanür yeralt› ve yemifltir. Kazda¤›’n›n rüstü sular›n› kirleteKaz DaÛlarÝ ÒaltÝn arayÝcÝlarÝÓ yŸkuzeyi dört bir taracek. Ormanl›k arazi zŸnden ßimdi delik deßik hale f›ndan kaz›lmaktad›r. yok olaca¤›ndan erozgelmißtir. 11 firmanÝn 37 ayrÝ nokyon ve sel gibi probtada sŸrdŸrdŸÛŸ altÝn arama •a4. KAZ DA⁄LARI lemler de oluflacak. lÝßmalarÝ Kaz DaÛlarÝ'nÝ delik deDEL‹K DEfi fi‹‹K Kaz Da¤lar›, kesinlikßik etmißtir. Daha ißin baßlangÝ• le do¤al zenginlikleri, Kaz Da¤lar› “alt›n noktasÝnda olunmasÝna karßÝn endemik türleriyle aray›c›lar›” yüzünden bšlgede ßu ana kadar 400'den fazmilli park olmas› gereflimdi delik deflik hale la sondaj yapÝlmÝß, •ok sayÝda ken bir bölge" diyor. gelmifltir. 11 firman›n 18 Mart ÜniversiaÛa• kesilmiß ve doÛa aÛÝr bir ße37 ayr› noktada sürtesi Co¤rafya Bölümü kilde tahrip edilmißtir. dürdü¤ü alt›n arama 71
Devrim Yolunda
KURTULUÞ son iki y›ld›r da h›zlanarak bir arama gelifltirme ata¤› var bu yörede. Bunlar, do¤uda BalyaGönen aras›ndan bat›da Çanakkale il merkezine(!) kadar, kuzeyde Çan-Çanakkale çizgisinden güneyde Edremit Körfezi‘ne kadar Biga Yar›madas›‘n›n her yerinde, hemen hiç bofl yer kalmayacak flekilde arama ruhsat› alm›fl durumda. Ruhsatlar, bofl görülen her yeri kapatabilmek h›rs›yla birbiri içine geçmifl garip flekillerden olufluyor. Bunlar›n bir bölümünü kapatanlar, yan›nda yöresinde bir fley ç›karsa iyi paraya devir ederim umuduna kap›lan serüvenciler. Bir bölümünü seramik hammaddesi üretirken metalik maden yataklar› bulunabilecek alanlar› da kapat›p flimdi yabanc› flirketlere devir eden ve daha önce ayn›s›n› Bergama‘da da yapm›fl olanlar kapatm›fl.”
ö¤retim üyesi Prof. Dr. Murat Türkefl Kaz Da¤lar›’n› tan›ml›yor: "Kazda¤› sadece doruklar de¤ildir, bir da¤ sistemidir. Genifl bir co¤rafyay› kapsar. Çevresiyle birlikte de¤erlendirilir. Edremit Körfezi, Bayramiç, Yenice ve Ezine ovalar›n› da kapsayan jeolojik bir sistemdir. Bu sistemi, co¤rafya alan birimi olarak 'Kazda¤› yöresi' olarak adland›rmak do¤rudur. Kazda¤› Milli Park›'ysa Kazda¤› doruklar›n›n Bal›kesir s›n›rlar› içerisinde kalan güneyinden doruklar›na kadar uzanan bölümdür. Birileri 'Milli parkta çal›flma yapm›yorum, yani Kaz Da¤lar›'nda çal›flm›yorum' derse yanl›flt›r. Oradaki endemik türler, co¤rafi zenginlik fauna, flora da¤›n kuzey yamaçlar›nda da var. Sistem olarak de¤erlendirilmelidir." (14.10.2007 Radikal) Köylüler siyanürle alt›n ç›kart›lmaya bafllamas› durumunda karfl› karfl›ya kalacaklar› tehlikenin endiflesini yaflarken, alt›n arama çal›flmalar›n›n daha hemen bafl›nda sondajlar›n etkisiyle yeralt› sular› kirlenmeye ve birçok köyün suyu çamurlu akmaya bafllam›flt›r. Bu nedenle çevreciler ve köylüler alt›n ç›karma ifllemini beklemeden yap›lan arama çal›flmalar›na tepki göstermifllerdir. Bu ba¤lamda Çanakkale kent merkezinde 30 sivil toplum örgütünün içinde bulundu¤u Çanakkale Çevre Platformu kurulmufl ve ard›nda bölgede “Kaz Da¤lar› Koruma Giriflim’ ad› alt›nda çevreciler ve turizmciler örgütlenmifltir. Bu yeril inisyatiflere çok say›da belediye ve muhtarl›klar destek olmaya bafllam›flt›r. Bafllat›lan etkinliklere baflta köylüler olmak üzere, bölgede çevre sorunlar›na duyarl› bir çok kifli ve kurum kat›larak genifl bir kamuoyu oluflmaya bafllam›flt›r. Jeoloji Yük. Müh. Tahir Öngür, “Kaz›n Aya¤› Öyle De¤il” adl› makalesinde (Jeoloji Mühendisleri odas› internet sitesi, 27.09.2007) Kaz Da¤lar›’nda alt›n arama faaliyetlerini de flöyle anlat›yor.
“Arama ve gelifltirme sürdürdükleri alanlar Türkiye‘nin en sak›n›las› orman alanlar›n›n içinde ya da bitifli¤inde” oldu¤unu belirten Öngür, as›l tehlikeye flöyle dikkat çekiyor. “Bir ton alt›n için yerine göre bir ila 2,5 milton aras›nda kayay› kazacaklar. Dev çukurlar açacak, bunlar›n yerindeki orman ve tar›msal toprak örtüsünü ister istemez yok edecekler. Ne önlem al›rlarsa als›nlar çevreye kaya tozu, silis tozu, a¤›r metalli tozlar yayacaklar. Yüz milyonlarca ton ekonomik olmayan; ancak içinde kükürtlü mineraller bulunan kayay› pasa diye dev y›¤›nlarda biriktirip b›rakacaklar. ‹steseler de istemeseler de, paraya k›y›p önlem de alsalar bu y›¤›nlardan do¤aya asitli sular yay›lacak; hem de k›r›lm›fl kayalardaki a¤›r metalleri de çözüp yayarak. As›l iflleri alt›n ve gümüfl elde etmek ya; bunun için, cevherli kayalar› un gibi ö¤ütüp kimini kapal› tanklarda kar›flt›rarak ve kimini de aç›k havada haz›rlad›klar› y›¤›nlara püskürttükleri siyanürlü sularla aylar boyu y›kayacaklar. Bu s›rada, y›kama suyunun pH‘s›n› 10 dolay›nda tutmak için sönmemifl kireç at›p duracaklar. Ama, bunu baflarsalar bile kullanacaklar› siyanürün en az yüzde 15‘i Hidrojen Siyanür gaz› olup havaya yay›lacak. pH‘› kontrol edemedikleri ani ya¤›fllarda da siyanürün yar›dan ço¤u gazlaflacak. Bunun çevredeki halk sa¤l›¤› üzerindeki birden ya da uzun süredeki birikici etkisinin yan›nda, ultraviyole ›fl›nlar›n etkisiyle ayr›flt›¤› bileflenlerinden biri olan azotun kolayca nitrik asite dönüflmesi durumunda yöredeki arseni¤in çözünüp çevreye yay›lmas› da h›zlanacak. Yetmedi, bu ifllemden geri kalan kimyasal maddelerle ifllenmifl yüzlerce milyon ton ö¤ütülmüfl kaya art›klar› ya at›k barajlar› ya da liç y›¤›nlar› halinde iflletmelerde b›rak›l›p gi-
“Bu yöre hem çok eski ve baflkalaflm›fl temel kayalar›yla, hem sonradan bunlar›n aralar›na sokulmufl magmatik ve yüzeye ulaflarak püskürmüfl volkanik cevher getirici kayalar›yla ve tarihsel dönemlerde yaflanm›fl küçük maden iflletmeleriyle zaten bilinen ve uzmanlar›n iyi tan›d›¤› bir cevherleflme kufla¤›. Y›llard›r MTA taraf›ndan de¤iflik çal›flmalar yap›lm›flt›. Yöreye yabanc› flirketlerin ilgisi bafllay›nca MTA‹TÜ iflbirli¤iyle yap›lan bir envanter çal›flmas› yörenin maden yata¤› olanaklar›n› süsleyerek yeniden duyurmufltu. Ve anlafl›lan 5-6 y›ld›r,
72
Devrim Yolunda
KURTULUÞ decek. Çevreye s›v› ya da gaz salg›lar› yüzlerce y›l sürecek. Bu ifllemler için her bir iflletmede 20-50 bin nüfuslu bir kentin tüketti¤i su tüketilecek; ya akarsulardan ya da yeralt›ndan kuyularla çekilecek bu su. Ço¤u durumda yöredeki su kaynaklar›na da çok olumsuz etkiler yaflanacak.”
¤unlu¤u nedeniyle salondaki dinleyici kadar d›flar›da da kalanlar›n oldu¤u gözlemlendi. Salona giremeyenler paneli d›flar›ya kurulan ses düzenleri ile dinlediler. Panelde ilk sözü alan, yörede yaflayan Araflt›rmac›-Yazar ‹skender Azato¤lu, "Bölgemizde o kadar çok maden ruhsat› al›nm›fl ki, tam bir alt›na hücum söz konusu. Buna karfl› biz de yasal Öngür makalesinde Kaz Da¤lar›’nda ne olasilahlar›m›z› kuflanmak zorunday›z" diye konuflca¤› konusunda flu öngörülerde bulunuyor: Kaz tu. Da¤lar› eteklerinde büyük olas›l›kla 1 milyar Metalürji Mühendisleri Odas› Genel Baflkan› ton kadar kayay› kaz›p sa¤a sola saçacaklar. Cemalettin Küçük, "Türkiye‘deki do¤al kaynakBütün Çanakkale ve ilçelerinin kulland›¤› kalar ve madencilik politikalar›" konulu sunumundar suyu tüketecekler. Buralara 300-400 bin ton da, binlerce y›l içerisinde oluflan do¤al kaynaksiyanür koklatacaklar. Ç›karacaklar› 250-300 lar›n hiçbir topluluk, s›n›f ve katmana ait olmaton alt›n› buradaki flirketlerinden yurtd›fl›ndaki d›¤›n›, bu nedenle bu kaynaklar›n kamu eliyle ana flirketlerine ucuza sat›lm›fl ve zarar etmifl iflletilmesi gerekti¤ini dile getirdi. 1935‘te ç›kagösterip vergi kaç›racaklar. Böylece Toronto ve r›lan MTA ve ET‹BANK kanunlar›n›n ‘80‘li y›lNew York borsalar›nda kendi ka¤›tlar›na para larda neo-liberal politikalar gere¤i ifllevsiz k›l›nyat›ranlara da¤›tacaklar› 3-4 milyar dolar kad›¤›na dikkat çeken Küçük, 2004 y›l›nda ç›kar›zand›racaklar. lan maden yasas› ile ise ülkenin tam bir hafriBurada belki de Bertrand Russell’in bir sözüyat alan› haline getirildi¤ini belirtti. nü an›msamak gerekir. Russel alt›n iflletmeciliJeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür ise ¤i konusundaki bir konuflmas›nda flöyle demiflti: mitolojik söylencelerle destekledi¤i sunumunda, “Alt›n Güney Afrika'da yerin alt›ndan yo¤un çapaneli dinlemeye gelenlere "Merhaba yeni Trul›flmalarla ç›kar›larak, h›rs›zl›¤a ve soyguna va savaflç›lar›" diye seslendi. Truva destan›n› karfl› genifl güvenlik önlemleri alt›nda tafl›nasald›rganlar›n yazd›¤›n› hat›rlatan Öngür, alt›n rak, Newyork ve Londra'da yine yerin alt›nda madenine karfl› verilen mücadeleyi kastederek, çelik kasalara gömülmektedir. Hiç ç›kar›lma"Umar›m yeni destan› buradaki Truval›lar yasayd› ne de¤iflirdi?” zar" dedi. Türkiye‘nin her yan›na virüs gibi yay›lan alt›n madencisi flirketlere ve onlar›n ulus5. KAMUOYU OLUfi fiT TURMA ÇALIfi fiM MALARI lararas› uzant›lar›na de¤inen Öngür, Kaz Da¤lar›‘nda yap›lmak istenen madencilik sonras› 6 Ekim 2007’de Çanakkale’nin Küçükkuyu bölgede meydana geilçesinde gerçeklefltirilecek de¤iflikliklerle illen "Kaz Da¤lar› ve gili son derece karanAlt›n Madencili¤i" koKaz DaÛlarÝ eteklerinde bŸyŸk olal›k bir tablo ortaya nulu panele yüzlerce sÝlÝkla 1 milyar ton kadar kayayÝ koydu. yöre insan›n›n yan› s›kazÝp saÛa sola sa•acaklar. BŸtŸn Öngür, "Ormanlarra Kaz Da¤lar› ve Ed‚anakkale ve il•elerinin kullanla kapl› olan A¤› Daremit Körfezi çevresin¤›‘n›n bütün doru¤u dÝÛÝ kadar suyu tŸketecekler. Budeki Güre, Bayramiç, kaz›nacak. Kaz Da¤laralara 300-400 bin ton siyanŸr Akçay, Zeytinli, Alt›r›‘n›n 10-15 yerinde koklatacaklar. ‚ÝkaracaklarÝ 250noluk ve Ayvac›k belealt›n iflletmeleri ku300 ton altÝnÝ buradaki ßirketlediye baflkanlar›, zeytin rulmas› planlan›yor. rinden yurtdÝßÝndaki ana ßirketleve zeytinya¤› üreticile50-300 milyar ton kari, turizm iflletmecileri rine ucuza satÝlmÝß ve zarar etmiß ya kaz›s› yap›lacak. ve bilim insanlar› kagšsterip vergi ka•Ýracaklar. BšyleÇok büyük çukurlar t›ld›. ce Toronto ve New York borsalaoluflacak. Kaz Da¤laKaz Da¤lar› KorurÝnda kendi kaÛÝtlarÝna para yatÝr›‘n›n gelecekteki halima Giriflimi taraf›nranlara daÛÝtacaklarÝ 3-4 milyar ni görmek isteyenler dan gerçeklefltirilen dolar kazandÝracaklar. hemen yan› bafllar›npanele kat›l›m›n yo73
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ma alanlar›, kara avc›l›¤› alanlar›, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parklar›, tabiat an›t›, tabiat› koruma alan›, tar›m, mera, sit alanlar›, su havzalar›, k›y› alanlar› ve sahil fleritleri, karasular›, turizm bölgeleri, alanlar› ve merkezleri ile kültür ve turizm koruma ve geliflim bölgeleri, askerî yasak bölgeler ve imar alanlar› ile mücavir alanlar” ayr›m› yapmadan topraklar›m›z›n her santimetrekaresinde maden arama ve iflletme izni vermektedir. fiimdi gözlerini, Türkiye’nin göz bebe¤i, dünyadaki 200 en önemli ekolojik bölgeden biri ve dünyan›n ikinci en yo¤un oksijen üreten bölgesi olan Kazda¤lar›’na dikmifller, Kazda¤lar›’n› ya¤malama çabas› içindedirler. Kazda¤lar›’n›n üstündeki yeflil alt›n, alt›ndaki sar› alt›ndan çok daha de¤erlidir. Bir alt›n madeninin ömrü, ortalama 10 y›ld›r. Alt›n flirketleri 10 y›l sonra bu bölgeyi terk ettiklerinde siyanürlü at›k havuzlar› ve çukurlar b›rakacaklard›r. Bu topraklar›n üzerinde ot bitmeyen toprak da¤lar› kalacakt›r. Uluslararas› alt›n flirketleri ve yerli iflbirlikçilerine kurban edilmek istenen Kazda¤lar›, en baflta üzerinde yaflayanlarca sahip ç›k›lmay› ve korunmay› beklemektedir. Biz diyoruz ki; bu, salt bir çevre sorunu olmaktan ç›km›fl, ulusal bir sorun haline gelmifltir. Türkiye’nin topraklar›n›n, do¤al hayat›n ve insan›n hiçe say›larak pervas›zca ya¤malanmas›na olanak sa¤layan bu yasa derhal yürürlükten kald›r›lmal›, yerine do¤ay›, insan›, ulusal ve toplumsal ç›karlar› koruyan yeni bir yasa ç›kar›lmal›d›r. Biz bu panelde konuflulanlar›n ›fl›¤› alt›nda, Kazda¤lar›, Edremit Körfezi ve Madra Da¤› çevresinde yap›lan alt›n madeni arama-iflletme çal›flmalar›na karfl› oldu¤umuzu, verilmifl ruhsatlar›n iptal edilmesi ve yeni ruhsatlar verilmemesi gerekti¤ini belirtiyor, “birlikten güç do¤ar” anlay›fl›yla bu mücadelenin hep birlikte yürütülmesinin zorunlu oldu¤una inan›yoruz. Bu ba¤lamda, biz bu paneli izleyen 1000’i aflk›n yurttafl ve afla¤›da imzalar› bulunan yerel yönetimler, sektör temsilcileri ve sivil toplum kurulufllar› olarak; yeralt› kaynaklar›n›n kamunun mal› oldu¤unu ve sa¤l›kl› bir çevrede yaflama hakk›n› güvence alt›na alan Anayasa maddelerine el sürdürtmeyece¤imizi; tüm halk›m›z›, tüm sivil toplum kurulufllar›n›, kamu kurum ve kurulufllar›n›, Kazda¤lar›, Edremit Körfezi ve Madra Da¤› çevresinde bulunan tüm belediyeleri birlikte mücadele etmeye ça¤›rd›¤›m›z› kamuoyunun bilgisine sunar›z.” (Kaz Da¤lar› Korumu Giriflimi)
daki Balya‘ya gitsinler" diye konufltu. Kimya Mühendisleri Odas› Ege Bölge fiube Baflkan› Ertu¤rul Barka‘n›n, alt›n›n topraktan ayr›flt›r›lmas›n›n yöntemlerini ve bu ifllem s›ras›nda yarat›lan kirlili¤in canl› yaflam›na etkilerini anlatt›¤› sunumunun sonunda söyledi¤i, "Benim dedem Çanakkale savafllar› s›ras›nda iflgalcilere karfl› savafl›rken öldü. Ben de dedemin kemiklerini s›zlatmayaca¤›m” dedi. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Ö¤retim Üyesi Doç. Dr. Murat fieker, "Zeytin ve Maden" konulu sunumunda madencili¤in yöredeki zeytincili¤i bitirece¤i uyar›s›nda bulundu. 19. Dönem Bal›kesir eski Milletvekili Melih Pabuçcuo¤lu, geçmiflte yine Kaz Da¤lar›‘nda yap›lmak istenen alt›n madencili¤ine karfl› verdi¤i mücadeleyi ve bugün bile büyük bir kazan›m olarak yorumlanan zeytincilik yasas›n›n ç›k›fl öyküsünü anlatt›. Panelistlerin ard›ndan yap›lan konuflmalarda, turizmci Tar›k Ulusoy, salonu dolduranlara; "Sizin karfl›n›zda alt›n tekelleri de¤il devlet var. Önce kendi devletinize karfl› mücadele edeceksiniz" dedi. Alt›n madeni kurulmak istenen köylerden birisi olan Bahçedere Köyü Muhtar› Ahmet Ergin, madencilerin kendilerine rüflvet teklif etti¤ini aç›klad›. Yaklafl›k 4 saat süren toplant›y› bafl›ndan sonuna kadar izleyen belediye baflkanlar›ndan Bayramiç Belediye Baflkan› ‹smail Sakin Tuncer, Kaz Da¤lar›‘n› istila etmek isteyen emperyalizme karfl› mücadele edilmesi gerekti¤ine dikkat çekerken, Güre Belediye Baflkan› Kamil Saka, buradaki talan› ancak örgütlü halk›n gücünün durdurabilece¤ini belirtti. (Evrensel, 7 Ekim 2007.) Küçükkuyu toplant›s› sonunda 8 Belediye Baflkan›, 9 köy muhtar›, 9 meslek örgütü temsilcisi, 131 kuruluflu temsilen 5 büyük platform, 34 sivil toplum kuruluflunun imzalad›¤› bir Sonuç Bildirisi 9 Ekim 2007’de yay›nland›. Bildiri’de flu vurgular yap›ld›: “Uluslararas› alt›n tekelleri ve yerli iflbirlikçileri, iptal baflvurusu üç y›ld›r Anayasa Mahkemesi’nde bekleyen Maden Yasas›’na dayanarak Artvin’den Gümüflhane’ye, Erzincan’dan Eskiflehir’e, Uflak’tan ‹zmir’e, Bal›kesir’den Çanakkale’ye Türkiye’nin dört bir taraf›nda havas›, suyu, bitki örtüsü ve yaban hayat›yla topra¤›n alt›n› üstüne getirmekte, tüm do¤ay› ve toplumu tehdit etmektedirler. Yasa, “orman, muhafaza orman›, a¤açland›r-
Kaz Da¤lar› Koruma Giriflimi konuya duyar74
Devrim Yolunda
KURTULUÞ l› olan bölgedeki di¤er tüm kifli ve kurulufllarla birlikte yo¤un bir mücadele bafllatm›fl bulunuyor. Giriflim, paneller, toplant›lar, mitingler, yürüyüfller ile bölgede giderek geniflleyen bir kamuoyu oluflturarak Kaz Da¤lar›’n› koruma mücadelesini sürdürüyor.
yasal muhalefetin oluflmas›n›n zemini yarat›labilir. Böylelikle ortaya ç›kan her bir sorundan kaynaklanan felaketin halk aras›nda yaratt›¤› sosyal dayan›flma ve yard›mlaflma bilincinin kal›c›laflmas› ve giderek sosyal ve siyasal reflekse dönüfltürülmesi sa¤lanabilir. Bergama’da “alt›n felaketi” ve ona karfl› gös6. ÇEVREYE KARfi fiII GÖREV VE SORUMLULUK terilen toplumsal ve siyasal tepki flimdi benzer yanlar›yla Kaz Da¤lar›’nda yaflanmaktad›r. Bu Kapitalizmin “daha fazla sömürü ve kâr” po- bak›mdan Bergama mücadelesi birçok yanlar›ylitikalar› do¤rultusunda ülkenin yeralt› ve ye- la benzeri etkinliklerin geliflmesinde etkili olrüstü kaynaklar› ya¤malanmakta, her fleyi kar mufltur. Kaz Da¤lar› Koruma Giriflimi’nin h›zl› kap›s› haline getiren özel mülkiyet h›rs› körük- bir flekilde organize olmas›nda ve planl› bir falenmektedir. Çünkü kapitalizm, do¤ay› tahrip aliyete giriflmesinde Bergama halk›n›n direnifli eden, çevre ve sa¤l›kl› yaflama hakk›n› gaspeden bir örnek oluflturmufltur. ve ülke kaynaklar›n›n ya¤ma edilmesine yol Toplumsal ve siyasal faaliyetler yerel, bölgeaçan bir sömürü, soygun ve ya¤ma düzenidir. sel ve uluslararas› planda birbirinden etkileneDo¤al çevrenin bozulmas›nda as›l sorumlu rek sürmektedir. Her deneyim ortak mücadeleolan, her fleyin günü kurtarmaktan ibaret say›l- ye kendi çap›nda bir katk› sunmakta ve böyle d›¤›, akl›n, iradenin, bilimin tümüyle geçersiz ve sorunlarla yüz yüze gelindi¤inde kitlelerin tepifllevsiz k›l›nd›¤›, insani erdemlerin köreltildi¤i, kisi, birbirine benzer yarat›c› mücadele biçimletoplumsal dayan›flma ve paylafl›m duygusunun riyle zenginleflmektedir. Bu ba¤lamda baz› tipik ortadan kald›r›lmaya çal›fl›ld›¤› kapitalist sis- e¤ilimlerden söz edilebilir: temdir. Yani do¤an›n tahribi, insan› bir nesne 1) Baflta iktidar partisi (veya partileri) olmak haline getiren, insani ve sosyal amaçl› hiç bir üzere düzen partilerine ve politikac›lara, hüküyaklafl›ma sahip olmayan sermaye ve kapitalist mete, bürokrasiye, k›sacas› bir bütün olarak devlet politikalar›ndan kaynaklanmaktad›r. Bu devlete karfl› halk›n güvensizli¤i gelifliyor. nedenle çevre sorunundan konut sorununa, ta2) Halk sivil toplum örgütleriyle yak›nlafl›yor r›m sorunundan insan haklar›na kadar her fle- ve baz› yeni örgüt ve mücadele biçimleri ortaya yin sorgulanmas›nda genel ilke kapitalist/em- ç›k›yor. peryalist sistem olmal›d›r. 3) Her fleye karfl›n sorunun bir parças› olan Baz› bölgesel ve yerel duyarl›l›klar› hesaba yerel yönetimlerin (Belediyelerin) tutumu halkatmazsak, bir bütün olarak ele al›nd›¤›nda k›n tepkisini art›r›yor. Türkiye henüz bir çevre bilincinden, bilgisinden, 4) Yüz yüze kal›nan a¤›r sorunlar›n yaratt›¤› kültüründen, e¤itiminden ve örgütlenmesinden can ve mal kay›plar› halk›n sivil itaatsizlik ve yoksun bulunuyor. Ancak, kapitalist düzen- sosyal dayan›flma bilincini gelifltiriyor. den/sistemden kayBu olgulardan ç›naklanan her bir sokar›lacak sonuç flurun kendi ba¤lam›nda dur: devleti ve topluBergamaÕda ÒaltÝn felaketiÓ ve ona ele al›narak (baflka bir mu devrimci tarzda karßÝ gšsterilen toplumsal ve siifadeyle kendi ba¤ladönüfltürmeyi kendiyasal tepki ßimdi benzer yanlarÝym›ndan kopar›lmalerine ilke edinen sosla Kaz DaÛlarÝÕnda yaßanmaktadan) ülkenin siyasal yalistlere düflen dÝr. Bu bakÝmdan Bergama mŸcagerçeklerinin aç›klaönemli bir görev, son delesi bir•ok yanlarÝyla benzeri mas›na dayanan siyay›llarda giderek artan etkinliklerin gelißmesinde etkili sal kampanyalar flekoranda geliflen do¤aolmußtur. Kaz DaÛlarÝ Koruma linde ele al›nabilir. Bu n›n tahribat›na karfl› tür kampanyalar ile “çevre hakk›” ve “inGirißimiÕnin hÝzlÝ bir ßekilde oremekçi halk›n siyasal sanca yaflam hakk›” ganize olmasÝnda ve planlÝ bir fave toplumsal haklar›çerçevesinde oluflan aliyete girißmesinde Bergama halna sahip ç›kma meflruekolojist tepkilere dakÝnÝn direnißi bir šrnek olußturiyeti temelinde bir siha duyarl› olmay› gemußtur. 75
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Erler ve Oygür’ün bildirisinde Türkiye’nin 1730 ton ile 6490 ton aras›nda de¤iflen 9 ayr› potansiyel tahmini yapt›lar. “Alt›n potansiyeli de¤erlerinin ortalamas› 3649 ton, standart sapmas› ise 1451 tondur” diyen yazarlar, arama ve iflletmeler gelifltikçe bu tahminlerin daha duyarl› olabilece¤ini de vurgulam›fllard›r. Böylelikle Türkiye’nin 6500 ton alt›n rezervi olmad›¤›n› ve bu aç›dan dünyada ikinci durumda de¤il sonlarda oldu¤unu göstermifl oldular. Dünyadaki yaklafl›k 48.000 ton’luk alt›n rezervinin de zaten potansiyel tahmini oldu¤u, bu konudaki tüm abartmalara ve yanl›fl de¤erlendirmelere karfl›n bir bölümü henüz rezerv olarak nitelenebilecek denli gelifltirilmifl olmasa da, Türkiye’nin 250-300 ton’u bulmayan bir rezervinin oldu¤unu, bunu nda dünya rezervinin % 0.58’ine sahip oldu¤unu vurgulam›fllard›r. Yazarlar benzer kavram ve kategorilere uyularak haz›rlanm›fl olan ve en güncel MTA verilerine* dayanm›fllard›r. MTA’n›n verileri flöyledir:
rektirmektedir. Bu ba¤lamda, tüzü¤ünün 3. maddesinde “Do¤al çevrenin ya¤malanmas›n son vermeyi” amaçlayan ve program›nda “Ekonomik geliflmenin yaflanabilir çevre imkanlar›yla birlikte planlanmas›, yasalarda do¤al çevrenin tahribat›na sebep olan maddelerin kald›r›lmas› ve çevreyi koruyan yasalar›n ç›kar›lmas›, uluslararas› tekellerin do¤al kaynaklar› sömürü ve kâr amaçl› yat›r›mlar› için dayatt›klar› çevre tahribat›na yol açacak uluslararas› anlaflmalardan ç›k›lmas›n›” hedefleyen SDP’nin bu tespitlere uygun bir eylemlilik içinde olmad›¤›n›n alt›n› çizmek istiyorum. EK: TÜRK‹YE’N‹N ALTIN REZERV‹ ÜZER‹NE HAYAL VE GERÇEK
Türkiye’nin alt›n rezervi konusunda bilimsel olmayan verilere dayal› ideolojik yaklafl›mlar bulunmaktad›r. Bunlardan biri, Türkiye’nin yeralt› ve yerüstü kaynaklar›n› abartan ulusalc› yaklafl›mlard›r. Di¤eri de yüksek girdileri nedeniyle kaynaklar› yabanc› flirketlere peflkefl çekmeye çal›flan tekelci sermayenin yaklafl›mlar›d›r. Geçmiflte Bergama, flimdi de Kaz Da¤lar› üzerine yap›lan tart›flmalar bu iki anlay›fl›n tipik yans›malar›n› oluflturmaktad›r. Bergama örne¤inden hareketle yap›lan yo¤un tart›flmalar nedeniyle TMMOB Çevre-Jeoloji-Kimya-Metalurji Mühendisleri Odalar›’n›n* temel ald›¤› bilimsel bir çal›flma Prof Dr Ayhan Erler ve Jeoloji Yük. Müh. Vadat Oygür’ün yapt›¤› “Türkiye Alt›n Potansiyelinin Tahmini”** bafll›kl› bir tebli¤dir. Erler ve Oygür tebli¤lerinde Türkiye’nin bilinen ve envanteri yap›lm›fl toplam alt›n rezervinin 225 ton oldu¤unu belirtmifllerdir. Temel jeoloji ve maden jeolojisi verilerini kullanarak Türkiye’nin alt›n potansiyelini tahmin etmek üzere baz› önerilerde bulunan yazarlar, Türkiye’nin alt›n rezervini de¤il, alt›n potansiyelini; ve hesaplamay› de¤il, tahmin etmeyi denemifllerdir.
A. ‹flfllletilebilirli¤i Söz Konusu olan Sahalar
Yeri Metal ‹çeri¤i Au (Ton) ‹zmir-Bergama-Ovac›k 26.82 Bal›kesir-Havran-Küçükdere 9.07 Eskiflehir-Sivrihisar-Kaymaz 5.88 Çanakkale-Akbaba 10.00 Artvin-Cerattepe-Kafkasör 32.8 Artvin-Cerattepe-Kafkasör 4.68 Gümüflhane-Mescitli-Mastra 12.00 Uflak-Eflme-K›fllada¤ 150 ‹zmir-Efemçukuru 31.62 Toplam: 283.59 B. Potansiyel Rezerve Sahip Sahalar
Yeri Metal ‹çeri¤i Au (Ton) Çanakkale-Kartalda¤ 0.26 Hatay-Kisecikköy 1.8 Ordu-Akoluk 1.195 Ordu-Sayaca 0.02 ‹zmir-Ödemifl-Küre 0.4 ‹zmir-Ödemifl-Emirli 0.2 Manisa-Salihli-Bozda¤ 1.17 Elaz›¤-Keban (F›rat Bat›s›) 0.06 Bursa-‹negöl-Sülüklüköy 0.37 ‹zmir-Arapda¤ (Alt›ntepe) 2.33 ‹zmir-Arapda¤ (Çilektepe) 4.05 Gümüflhane-Kale-Kaletafl 2.475 Gümüflhane-Olucak 0.02 Sivas-Koyulhisar-Evliyatepe 1.5 Manisa-Salihli-Sart 1.92 Kars-Ka¤›zman-Darphane 0.9
* TMMOB Çevre-Jeoloji-Kimya-Metalurji Mühendisleri Odalar›, Bergama-Ovac›k Alt›n ‹flletmesi Giriflimi Konusunda TÜB‹TAK-YDABÇAG Uzmanlar Komisyonu Raporu’nun Elefltirisi, Aral›k 2001. ** Prof Dr Ayhan Erler ve Jeoloji Yük. Müh. Vadat Oygür, 1999, Türkiye Alt›n Potansiyelinin Tahmini, 52. Türkiye Jeoloji Kurultay› Bildiriler Kitab›, sayfa, 137-142)
* Kaynak: MTA Genel Müdürlü¤ü
76
Devrim Yolunda
KURTULUÞ cak olan kimyasal at›k miktar›, asitlenmifl dekapaj topra¤›yla birlikte, yaklafl›k 2 milyar tondur. Bu at›¤›n Türkiye’deki çevre yasalar›na uygun olarak nihai uzaklaflt›r›lmas› için gereken harcama 1.4 trilyon USD’dir.” (‹. Duman, Yunanistan Siyanürlenmeyecek, Cumhuriyet, 21.04.2001.)
Hatay-Ak›ll›çay 0.025 K›rklareli-‹¤neada-Mertgölü 0.056 Ni¤de-Uluk›flla-Bolkarda¤ (1) 1.4 Ni¤de-Uluk›flla-Bolkarda¤ (2) 0.5 Toplam: 20.655 C. Alt›n›n yan Ürün olarak bulundu¤u Baz Metal cevherleflflm me Sahalar›
Yeri Metal ‹çeri¤i Au (Ton) Bal›kesir-Edremit-Alt›noluk 1.2 Artvin-Borçka-Akarflen 1.0 Elaz›¤-Keban (Zeytinda¤) 0.19 Rize-Çayeli 10.6 Artvin-Seyitler 0.5 Elaz›¤-Baskil-Nazarufla¤› 0.12 Kastamonu-Küre-Afl›köy 27.85 Kastamonu-Küre-Bakibaba 0.375
Bu uyar› önemlidir. Çünkü alt›n iflletmecili¤inin sonunda inan›lamayacak miktarlarda at›k oluflmaktad›r. Bunlar gere¤ince denetim alt›na al›namad›¤›ndan ötürü de asitli su ak›nt›lar› ve zehirli kimyasallar çevreyi kirletmektedir. Bu etki yüzy›llar buyu sürebilmektedir. Örne¤in 19. Yüzy›lda iflletilmeye bafllanm›fl olan Kaliforniya Iron Mountain Madeni’ndeki asit maden drenaj›n›n daha 3000 y›l sürebilece¤i öngörülmektedir. Türkiye’nin tahmini alt›n rezervi tart›flmalar› konusunda TMMOB Çevre-Jeoloji-Kimya-Metalurji Mühendisleri Odalar›’n›n raporunda da flu vurgular yap›lmaktad›r:
MTA’n›n bu verilere dayan›larak elde edilecek alt›n›n de¤eri de abart›ld›¤› gibi de¤il. Bu alt›n›n tümü bir günde ç›kar›p sat›lsa, sat›fl geliri 2 milyar 150 milyon dolar tutar. Devlete kalsa kalsa 215 milyon dolar kal›r. Dünyada alt›n üreten ülkelerde ortalama olarak her y›l rezervin %5 kadar› üretiliyor. Buna göre, öngörülen üretimin 20 y›l gibi ortalama bir sürede gerçekleflebilece¤i göz önüne al›nd›¤›nda da y›ll›k katk› 10.5 milyon dolar› aflmaz. Ama, olgunun bir baflka yan› daha var. Mademki, alt›n potansiyeli farkl› modellerle tahmin edilebiliyor ve bu kadar da ilgi görüyor; bunun çevreye ve ekonomiye yükünün de bir baflka modelle “tahmin” edilmesi gerekir. Bunu, bir flekilde Prof. Duman denemifltir:
“Tahmin edildi¤i gibi ortalama 3649 ton alt›n potansiyelimiz olsa; bunun tümünü arasak ve bir de bulsak; bunun tümünün de varolan fiziksel ve ekonomik koflullarda iflletilebilir oldu¤u belirlense ve bunlar görünür rezerve dönüflse; bunlar ortalama 100’er tonluk 37 maden iflletmesine dönüflse; bunlar 20 y›l içinde iflletilse ve her birinin 10’ar y›ll›k ömrü olsa; bunlardan y›lda 180 ton alt›n üretsek; bugünkü fiyatlarla bunlardan y›lda 1.5 milyar dolar sat›fl geliri elde edilse ve yabanc› iflletmeciler do¤ru beyanda bulunsalar da bize de 150 milyon dolar kalsa; tahmin edilen potansiyelden bize 20 y›lda hepi topu 3.0 Milyar dolar kal›r. Buna karfl›l›k, bunlar ortalama 5000’er dönümlük ocak ve at›k alanlar› oluflturur; bu ocaklar kapat›l›rken 20,000 USD/dönüm temizleme ve kapatma gideri yap›laca¤› gibi alçak gönüllü bir kabul yap›l›nca, devletimiz de her fleyi geride b›rak›p giden yabanc› alt›n iflletmecilerden kalan türlü çeflitli kirlilik kayna¤›n› temizlemek için ocak bafl›na 100 milyon dolar, 37 ocak için toplam 3.7 milyar dolar harcar.”
“Türkiye’de (çokuluslu flirket beyanlar›na göre) mevcut alt›n rezervi 6500 tona varmaktad›r. Bugünkü sat›fl fiyat›ndan 58.5 milyar dolar eden bu göz kamaflt›r›c› zenginli¤e ulaflmak için y›lda 650 ton alt›n üretilmesi gerekecektir. Çünkü bir alt›n madeninin ortalama ömrü 10 y›ld›r; y›ll›k üretimi ise yaklafl›k 1 tondur. Bunun bir baflka anlam› da, Anadolu’nun çeflitli yerlerinde alt›n tesisleri ve at›k barajlar›yla birlikte her biri ortalama 100 hektar büyüklü¤ünde 650 adet siyanür yaras› aç›laca¤›d›r. … Cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu topraklar›nda üretilmifl maden zenginlefltirme at›klar›n›n toplam miktar› yaklafl›k 26 milyon tondur. Türkiye “alt›n ça¤›”na girmeye karar verdi¤inde sadece 1 y›l içinde üretilecek zararl›-zehirli kimyasal at›k miktar› ise 160 milyon tondur. Ve 10 y›l sonra elimizde kala-
Bütün bu gerçeklere karfl›n, hem Türkiye’nin alt›n rezervleri abart›l›yor ve hem de çevresel etkileri dikkate al›nmaks›z›n yeralt› kaynaklar› uluslararas› flirketlere peflkefl çekiliyor.
77
EKOLOJÜDEKÜ DEÚÜÞMELER MEHMET ALHAN
kalanlar›nda yok olma tehlikesiyle karfl› karfl›ya b›rakm›fl ve de bu çevreden insana sa¤lanan faydalar kaybolmufltur. Bugün dünyada her geçen gün birkaç canl› türü yok olmaktad›r. Bioçeflitlili¤in yok olmas› insan sa¤l›¤› ve geliflmesinde büyük kay›pt›r. Minimum 140 bitki ve hayvan türü hergün yok olmaya mahkum edilmektedir. Havadaki karbondioksit seviyesi endüstri öncesi yo¤unlu¤una göre %26 fazlad›r ve gittikçe artmaktad›r. 1.2 milyar insan sa¤l›kl› içilebilir sudan yoksundur. Her y›l 20 milyona yak›n insan, ço¤u çocuk, içme suyunun kirlenmesi ve kötü beslenmeden ölmektedir. Her y›l 17 milyon hektar orman yok olmaktad›r. Dünya komisyonu’nun çevre kalk›nma raporuna göre (1987) her y›l 6 milyon hektar üzerinde verimli toprak çöle dönmektedir. Türkiye’de, y›lda yaklafl›k 500 milyon ton toprak akarsularla tafl›nmaktad›r. Bu 25 cm kal›nl›¤›nda 1.500.000 dekar alan demektir. Son 140 y›l içinde, petro-kimya endüstrisi ve ona ba¤l› di¤er endüstrilerin geliflmesi ve kaynak harcamas› sonucu, iki milyar y›ll›k fosilleflmifl karbon birikimi bitirildi.(1990) Avrupa ve Amerika’da asit ya¤muru ormanlar› ve gölleri öldürüyor. New York’un 264 kadar gölü ölü göl haline gelmifltir ve 256’s› ise tehlikelidir.Kuzeyde Wisconsin eyaletinde 1.000’den fazla göl çok kötü durumdad›r. Bu durum di¤er ülkelere de yay›lmaktad›r. Avrupa’dan tafl›nan hava kirleticileri, Karadeniz atmosferinde ölçülen kirletici miktarlara %50’den
G‹R‹fi
Ça¤›m›z insan›, önceden asla karfl›laflmad›¤› çok ciddi çevre sorunlar› ile karfl› karfl›yad›r. ‹nsan etkisiyle de¤ifltirilmeden önce, dünyan›n ormanlar› otlak ve çay›r alanlar› ve di¤er ekosistemleri her y›l 150 milyar ton organik madde üretme potansiyeline sahipti. ‹nsanlar, ekosistemlerinin %12’sini direkt olarak tahrip etmifltir. Buna ek olarak, flimdi %27’sini do¤rudan kullanmaktad›r. Böylece insan do¤al yiyecek arz›n›n %40’›na yak›n›n› kendine almaktad›r, geri kalan› ise karada yaflayan di¤er canl›lar ve bitkiler paylaflmaktad›r. Dünyan›n birçok yerinde yaflam kalitesi gittikçe bozulmaktad›r. Öte yandan dünyada küçük bir az›nl›k bu bozulmaya neden olan israfç› yaflam ve üretim biçimini sürdürmektedir. Geri b›rak›lm›fl ülkelerde 4.2 milyar insan vard›r ve bunlar›n %25’i dayan›lmaz yoksulluk içindedir. Bunlar›n 450 milyonu tar›msal alanlarda yaflarlar. 100 milyon insan ise, temel hizmetlerden yoksun bir biçimde gecekondularda yaflam mücadelesi vermektedir. Geliflmifl ülkelerde 100 milyona yak›n insan iflsiz ve evsizdir. Dünyan›n birçok yerinde genel sa¤l›k seviyesi, ço¤u çevre bozulmalar› ve yoksulluk nedeniyle, çok düflüktür. Kaynaklar, insan eme¤i dahil,hor kullan›lmakta, tahrip edilmekte ve yenilenmeyen kaynaklar yok edilmektedir. Okyanuslar›n, denizlerin, göllerin ve akarsular›n kullan›m›nda kullan›lan teknoloji ve metodlar bu çevredeki yaflayan varl›klar›n baz›lar›n› yok etmifl ve geriye
78
Devrim Yolunda
KURTULUÞ fazla katk›da bulunmaktad›r. Avrupa’dan tafl›nan asit ya¤murlar› Karadeniz sahillerinde ormanlar›n bozulmas›na neden olmaktad›r. Dünya toz ve duman örtüsüyle kapl› hale gelmifltir. Birçok ülkede yaban ve evcillefltirilmifl peyzajlar aras›ndaki denge çoktan beri bozulmufl durumdad›r. Maden arama ve ç›karma nedeniyle da¤lar viraneye çevrilmektedir. Ormanlardaki a¤açlar› kesip talan eden kereste firmalar› milyonlarca dönüm araziyi her y›l mahvetmektedir. Her türlü at›k at›k yönetimi çözülmesi gereken büyük sorunlarla karfl› karfl›yad›r. Dünyan›n bitkilerinin üçte ikisi tropikal bölgededir. Tropikal bitkilerin dörtte birinin 30 y›l içinde yok edilece¤i hesaplanm›flt›r. Tropikal alanlar d›fl›nda Güney Afrika’n›n kuru bölgelerindeki bitkilerin 5/4’ü baflka yerde yoktur. Bunlar›n %13’ü (2300 üzerinde) tehlike alt›ndad›r.Amerika’da 10 y›l içinde önlem al›nmazsa, 3000 türden 700’ü yok olacakt›r.(New York Times, 1990). Arabalardan ve yak›ttan ç›kan karbonmonoksit ve karbondioksit büyük ölçüde artmas› sonucu global ›s›nma, sera etkisi,ozon tabakas›n›n delinmesi ve dolay›s›yla güneflin kanser yapan ultraviyole ›fl›nlardan dünyan›n bizleri koruyamamas›, kentlerin hava kirlili¤inden ve zehirlenmesinden yaflanmaz hale gelmesi, asit ya¤murunun ya¤murunun çevreyi kel ve canl›dan yoksun b›rakmas›, yiyeceklerin zehirli maddelerle doldurulmas›, nükleer at›klar›n dünyay› öldürücü çöplük haline dönüfltürmesi, okyanuslar›n, göllerin,k›y›lar›n,nehirlerin rekreasyon alanlar›n›n at›klarla canl›lar için yaflan›lmaz bir hale getirilmesi, ya¤mur ormanlar›n›n hammadde ve sermayeye
ç›kar sa¤lamak için ortadan kald›r›lmas›, giyeceklerin, yiyecek paketlerinin ve kutular›n›n tehlikeli maddeleri içermesi;çevre ve insan peyzaj›n›n tahribi ve tehlikeye düflürülmesi,çevre durumu listesinin sadece bir k›sm›d›r. Çevreyi bozma sürekli uygulan›r. Endüstrilerin çevreyi ve insan hayat›n› hiçe sayarak ifllerini yapmalar›n›n, daha do¤rusu geliflme ve kalk›nma olarak sunulan endüstrileflmenin tuttu¤u egemen biçimin sonucu bugün insan ve do¤a koflullar› büyük ölçüde geriletilmifltir. Bunun ac›s›n› da tüm dünya ülkelerindeki yoksullaflt›r›lm›fl kitleler çekmektedir:Geliflmifl ülkeler çevre sorunlar›n›n varl›¤›n› ve önemini 1900’larda artan bir flekilde benimsemifllerdir. Geri b›rak›lm›fl ülkeler ise genellikle görmezlikten gelmekte, yok gibi kabul ederek geçifltirmeye çal›flmaktad›rlar.Benzer flekilde Amerika’n›n önderli¤inde baz› ülkeler karbon emisyonunun azalt›lmas› yoluna gidilerek global iklimi koruma giriflimlerini bile engellemektedir. GLOBAL ISINMA
Atmosferdeki karbondioksit, metan, diazotmonoksit, ozon ve kloroflorokarbon do¤al sera gazlar› olarak bilinir ve dünyan›n yüzeyinde uygun yaflama ortam› yarat›rlar. Bu gazlar güneflten gelen radyasyonu geçirirler, fakat dünyan›n yüzeyinden gelen alçak-frekans ve uzun dalga radyasyonlar›n› emerler. Böylece atmosferde ›s›y› tutarlar. Hesaplara göre, bu gazlar olmadan dünyan›n yüzey ›s›s› flimdikinden 33 derece az olurdu. Bu gazlar›n endüstriyel faaliyetler ve kimyasal tüketimler sonucu havaya sal›nmas›n›n artmas› do¤al olarak global ›s›nmayla sonuçlanacakt›r. Tablo 1, sera gazlar›n› ve kaynaklar›n› göstermektedir. Fosil yak›tla-
Tablo 1: Sera Gazlar› ve Kaynaklar›.
Karbondioksit
Fosil yak›tlar; Orman tahribi ve toprak kullan›m›ndaki de¤ifliklikler; çimento üretimi.
Metan
Çeltik tarlalar›ndan; biomass (a¤aç, at›k) yakma ve çürümesi; fosil yak›t üretiminden; hayvansal ve ev kaynakl› at›klardan, do¤al gazlar›n sal›n›m›ndan, gevifl getiren hayvanlar›n midelerinde oluflan fermentasyon.
Kloroflorokarbon
Kloroflorokarbon’lar so¤utucular, çözücüler, aerosol spreyler, köpük paketleme vb. alalnlarda kullan›lmak için üretilirler.
Diazotmonoksit
Tar›msal gübreler (azotlu gübreler); naylon üretimi; fosil yak›tlar; topraklar› tar›m için kullanmaya dönüfltürme; otomobillerde üç yollu katalitik dönüfltürücülerden.
79
Devrim Yolunda
KURTULUÞ r›n kullan›lmas› ile atmosfere sal›nan CO miktar› y›lda 6 milyar tondur. Atmosferdeki CO karbon monoksit miktar› %25 oran›nda artm›flt›r. Metan gaz› 1750’lerdeki miktar›na göre yaklafl›k iki kat›na ç›km›flt›r. Diazotmonoksit miktar›ndaki art›fl son 40-50 y›lda oldukça fazlad›r. Sera gazlar›n›n etkinlikleri ve atmosferik miktar›ndaki art›fllar göz önünde bulunduruldu¤unda global ›s›nmaya katk›lar› flöyledir. Karbon monoksit-%60; Metan-%20; Kloroflorokarbon-%13; Diazotmonoksit-%6 ‘d›r. Sera etkisi teorisi ilk kez 1827’de Frans›z matematikçi Baron Jean Baptiste Fourier taraf›ndan tarif edilmifltir. Fourier, dünya atmosferini sera cam›na benzetmifl ve yeryüzünün ›s›s› kimyasal kompozisyonu taraf›ndan, bir sera cam›n›n havay› tuttu¤u ve ›s›tt›¤› biçimde, etkilendi¤ini hesaplam›flt›r. Güneflin görünür ›fl›nlar›n›n ortamdan daha geç uzaklaflt›r›lmas›yla toprak, hava, su ve bitkilerin ›s›nmas› sa¤lan›r. Atmosferde bu etki do¤al sera gazlar› taraf›ndan gerçeklefltirilir. 1896’da ‹sveç Nobel bilimcisi, S. Arrhenius fabrika bacalar›ndan, lokomotiflerden ve gemilerden ç›kan dumanlar›n atmosfere etkileri üzerinde ilk düflünenlerden olmufltur. Arrhenius’a göre, fosil yak›t kullan›m› gibi insan faaliyetleri dünyan›n yüzeyinin ›s›nmas›na neden olabilece¤i olas›l›kl›d›r. Atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonunun iki misline ç›kmas› –ki yüzy›llar sonucu olabilir- dünyan›n yüzeyini 5 derece ›s›t›r. Bu ›s›nma yükse¤e ç›kt›kça artar. O zamanda kömürün karbon ihtiva etti¤i, yakma sonunda karbondioksite döndü¤ü ve bunun ›s›tt›¤› biliniyordu. Arhenius’un ›s›nma hesaplar› ve tehlikeye iflareti büyük ölçüde ihmal edildi. Buna gerekçe olarak da okyanusun okyanuslar›n karbondioksiti emece¤i gösterildi. 1938’de ‹ngiliz bilim adam› G.S.Callender iklimi önemli ölçüde de¤ifltirecek miktarda sera gaz› emisyonu oldu¤unu ortaya att›. Fakat bu görüflte bir kenara itildi. Ancak Uluslararas› Jeofizik y›l› olarak ilan edilen 1957’de ABD okyanus co¤rafyac›s› R.Revelle’nin de giriflimiyle konu yeniden ele al›nmaya baflland›. Bir y›l sonra Hawaii’nin Mauna Loa adas›nda atmosferdeki karbondioksiti ölçmek için bir istasyon kuruldu. Fakat global ›s›nma teorisi büyük ölçüde kabul edilmedi. Hatta 1970’lerde so¤uma teorisi ortaya ç›kt›. Fakat 1980’lerde global ›s›nma gerçe¤inin olas›l›¤› üzerinde daha çok durulmaya ve bilimsel iflbirli¤ine gidilmeye baflland›. 1990’da Birleflmifl
Milletler in kurdu¤u kurdu¤u Uluslararas› ‹klim De¤iflikli¤i Paneli (IPCC) genifl ölçüde kabul edilen raporunu sundu. Bu rapora göre 21.yüzy›l boyunca global ortama hava s›cakl›¤›ndaki art›fl oran›, her on y›l için yaklafl›k 0.3 derece olarak belirlenmifltir. Buna ek olarak, 21.yüzy›l›n sonuna kadar ortalama deniz seviyesinin 65 cm kadar da yükselece¤i ön görülmektedir. 1989’da y›ll›k karbondioksit miktar› yedi milyon ton olarak hesapland›. Bunu befl milyonu fosil yak›tlardan ve iki milyonu ormanlar›n tahribindendi. Global ›s›nma kapitalist endüstrileflmeyle artan bir flekilde bugünkü durumuna ulaflt›. Bu sadece Bat›ya özgü bir sorun de¤ildir. Sovyetler ve Çin’de kömür temel endüstri kollar›yd›. 1985’de sosyalist ülkeler dünyan›n karbondioksit emisyonuna %38 katk›da bulunuyorlard›. Fakat en büyük kirleticiler %46 ile büyük kapitalist güçlerdir: ABD %25, Avrupa %15 ve Japonya %6 geri kalm›fl ülkeler %16 ile kat›l›yorlard›. Tablo 2, 1988’de Türkiye’deki sera gaz› emisyonunu özetlemektedir.(Veriler: Environmental Almanac, 1992) Türkiye’deki sera gaz› emisyonu 130 milyon ton karbondioksite eflittir. Kifli bafl›na 2.4 ton düflmektedir. Türkiye dünyada 40. durumdad›r. Önce sadece karbondioksitin sera etkisi oluflturdu¤u san›l›yordu. Sonradan üç önemli gaz›n da katk›da bulundu¤u anlafl›ld›: Metan, diazotmonoksit ve kloroflorokarbon. ‹lk iki gaz do¤ada vard›r. Metan gaz›, oksijeni kesilen karbondan bakteri taraf›ndan yarat›l›r. At›k dolgu alanlar›nda tehlikeli duruma neden olan gazd›r. Güldürme gaz› olarakta bilinen diazotmonoksit bugün endüstriyel tar›mda petro-kimya gübrelerinde, fosil yak›tlarda ve orman tahribinde rol oynamaktad›r. Kloroflorokarbon, Generals Motor’un bir kimyac›s› taraf›ndan Tablo 2 : Türkiye’de sera gaz› emisyonlar› (1988)
80
Sera gaz›
Miktar› (ton)
Karbondioksit
36000
Metan
950
Kloroflorokarbon
5
Dünya emisyonundaki pay›
0.4 %
Devrim Yolunda
KURTULUÞ kullan›lmas›yla bafllad›. Bu gazlar kaybolmaz, aksine üst atmosfere ulafl›rlar. Orada, gazdaki klor ultraviyole ›fl›nlarla havaya sal›n›r ve bu ozonu tahrip eder. Tek bir klor atomu 100.000 ozon molekülünü yok eder. 1987’de, ABD dünyan›n kloroflorokarbon toplam›n›n %29’unu, Avrupa ve Japonya %41’ini, Sovyetler ve Do¤u Avrupa %14’ünü, geri b›rak›lm›fl ülkeler %14, Çin ve Hindistan %2 sini salm›flt›r. Kloroflorokarbon üretimi her y›l %5-6 aras› artmaktad›r. Kloroflorokarbon’un d›fl›nda, ozon tahribini %13 kadar› metil kloroform ve karbon tetraklorid’den ve en az %5’i brom gaz›ndan oluflmaktad›r. Ozon delinmesine neden olan maddeler Tablo 3’de belirtilmifltir. ‹lk kez Kaliforniya’da 1974 ‘de bilim adam› F.S. Rowland ve M.J. Molina ozon delinmesi ile Kloroflorokarbon aras›nda ba¤ buldu. Yapt›klar› tahmine göre, e¤er tedbirler al›nmazsa, ozon tabakas› iki yüzy›l›n sonunda yok olacakt›r. O zamandan beri yerden ve uydudan toplanan veriler Antarktika üzerinde %50 ozon kayb› buldu. ABD Çevre Koruma Kurumu’nun 1991’de yay›nlad›¤› on bir y›ll›k bir inceleme Kuzey yar›m kürede %4.5-5 ozon kayb› buldu. Ayn› y›l WNO/UNEP raporu ozon tabakas›n›n hesapland›¤›ndan daha h›zl› kayboldu¤unu ve alan›n Antarktika’dan di¤er alanlara yay›ld›¤›n› belirtmifltir. Bunu kan›tlayan NASA 1992’de Kanada ve Maine üzerinde Antarktika ozon deli¤inde bulunan klor monoksitten %50 fazla oldu¤unu buldu. Bilim adamlar›, e¤er önlem al›nmazsa, ozon kayb›n›n %20-30’a kadar ulaflaca¤›n› tahmin etmektedir. Delinme sadece An-
1928’de bulundu. Buzdolaplar›nda ve araba so¤utucular›nda kullan›lmaktad›r. Kloroflorokarbon’un yayg›n etkisi, özellikle ozon tabakas›na etkisi, 1970’in bafllar›nda sprey kutular›nda kullan›lmas›yla bafllad›. OZON DEL‹NMES‹
Dünya topraklar› üzerinde hayat, ancak su bitkileri ve bakterilerin milyonlarca y›l içinde üst-atmosferde ozon tabakas›n› oluflturmas›yla mümkün oldu. Ozon tabakas› dünyay› örten global bir örtüdür. Bu örtü güneflin öldürücü ultraviyole ›fl›nlar›n›n dünyaya geçmesini engelleyen bir süzgeç-flemsiye vazifesi görür. ‹nsan ve di¤er karada yaflayan canl›lar›n meydana gelmesi ve yaflamas› bu flemsiyeye ba¤l›d›r ve ortadan kalkmas› canl›lar›n yok olmas› alam›ndad›r. ‹nsanlara ilk etkisi,artan deri kanseri ve bu nedenle ölümlerdir. Di¤er etkileri ast›m, bronflit, akci¤er ödemi denilen ci¤erin suyla dolmas›na sebep olur. Atmosferdeki ozonun incelmesi sonucunda, dünyaya ultraviyole ›fl›nlar› daha çok ulaflm›fl ve bunun sonucu, insanlarda cilt kanseri, katarakt vakalar› ve gözde UV-B kaynakl› di¤er hastal›klar artm›fl, ba¤›fl›kl›k sistemini tahrip etme, yüzlerde k›r›fl›kl›k ve erken yafllanma, okyanus yüzeyinden geçerek tek hücreli canl›lar› öldürme ve tah›l ürünlerinin az yetiflmesi gibi sorunlar ortaya ç›karm›flt›r. Avustralya’da deri kanserlerinin ço¤almas› ve tar›mda verimsizlik UV ye yorumlanmaktad›r. Ozon tabakas›n›n delinmesi sorunu 1970’lerde Kloroflorokarbon sprey ktular›nda
Tablo 3 : Ozon tabakas›n› tüketen maddeler
Kimyasal maddeler
Kullan›ld›¤› yerler
Atmosferdeki ömürleri
Kloroflorokarbon
Buzdolab›; Araba hava so¤utucular›; köpük dolgu ve yal›t›m; elektronik aletleri temizleme çözücüleri
100 y›l
Ev hava so¤utucular›; plastik yiyecek paketleme; baz› aerosoller
15 y›l
Halons
Yang›n söndürücü ve bast›r›c› sistemler;
100 y›l
Metil Kloroform
Metal ve elektronik aletleri temizlemede kullan›lan endüstriyel çözücüler
6 y›l
Kloroflorokarbon üretimi; laboratuar belirteci; böcek ilac› üretimi; kimyasal çözücüler, klor üretimi
50 y›l
HCFC
Karbontetraklorid
81
Devrim Yolunda
KURTULUÞ tarktika’da olmamakta, ABD ve Kanada’dan Rusya ve Çin’e do¤ru uzanan dünyan›n en yo¤un nüfusunun topland›¤› alanda oluflmaktad›r. Ozon tabakas›n›n bütün insanl›¤›n sorunudur ve bunun temelindeki de kitle üretim teknolojisinin ne denli bütün dünyada egemen oldu¤udur. Örne¤in e¤er ozon delinmesini tüketici kitlelerin sprey kullan›m› içine s›n›rlarsak, o zaman çare de tüketici kitlelerin bu kullan›m› “uygun bir flekilde yapmas›” olur. E¤er çevreyi genifl tutar ve sorunu teknolojik üretim biçiminde görürsek, çözüm sadece tüketicilerin “uygun kullanmas›” ötesine, özellikle üreticilerin üretmemesine kadar gider.
tirmek için yap›lan denemeler devem etti, ama hiç olmazsa atmosferde de¤il, yeralt›nda yap›ld›. 1963’ten bu yana, y›llar boyunca radyoaktif ya¤mur giderek azald› ve sorun neredeyse unutuldu. Ama, 1970’ten sonra çevrecilerin dikkati yeni bir nükleer tehlikeye, nükleer santralara çevrildi. Asl›nda nükleer enerji temelde çok güzel bir fikirdi. Nükleer yak›t› bomba olarak patlatmak yerine, bu gücü bir enerji kayna¤› olarak kullanacakt›k. Nükleer santralarda fuel oil ve linyit yerine, dumans›z, kokusuz, bir yak›t olan uranyum kullan›l›r. Radyoaktif maddenin parçalanmas›yla ç›kan ›s›n›n meydana getirdi¤i su buhar›yla türbinler döndürülüp elektrik üretilir. Küçük bir hap kadar uranyum, ifl yapma gücü yönünden bir ton kömüre eflde¤er. Nükleer santrallerin at›klar›nda tehlikeli radyoaktif maddeler yok de¤il, ama at›klar miktarca çok az. Bu at›klar sa¤lam bir yere gömüldü¤ü taktirde hiçbir sorun kalm›yor. Nükleer santralar›n bomba gibi patlamalar›na olanak yok. Kaza tehlikesi ise s›f›ra yak›n. Risk analizcilerinin hesaplar›na göre, her iki bin y›lda bir kaza beklenebilir. Nükleer enerji taraftarlar›, nükleer enerjiyi dünyaya iflte bu flekilde tan›tt›lar, ama çevreciler buna pek inanmad›lar, bir bedeli olmadan bu kadar büyük bir kazanç elde edilebilece¤ine ak›llar› yatmad›. Üstelik daha 1950’li y›llarda, ilk deneysel reaktörlerde, ço¤u kamuoyuna duyurulmayan kazalar olmaktayd›. ‹lk reaktör kazas›, 1979’da ABD’nin New York eyaletinde oldu. Bu kaza reaktörün kalbi denilen, nükleer yak›t›n bulundu¤u k›sm›n erimesiyle ortaya ç›kt›. Kaza ucuz atlat›ld›, çünkü radyoaktif maddeler santral›n içinde kald› pek az› d›flar› s›zd›. Nisan 1986’da Ukrayna’n›n baflkenti Kiev’e yak›n, Çernobil reaktöründe olan kaza ise ucuz atlat›lamad›. Kontrol hatas› sonucu, santralin kalbi eridi ve reaktörü yavafllatmakta kullan›lan grafit (odu gibi bir madde) atefl ald›.Yang›n reaktörün dam›n› patlatt› ve baflta sezyum olmak üzere, Sr-90 ve I-131 gibi radyoaktif maddeler önemli miktarda d›flar› saç›ld›. Çernobil reaktörün kalbiyle birlikte bütün dünyan›n kalbi de eridi, ama zevkten de¤il, korkudan. Kazan›n ilk kez fark›na varan ülke, oldukça geliflmifl radyoaktif izleme istasyonlar›na sahip ‹sveç olmufltu. Ama Çernobil’in radyasyon zehiri sadece kuzeye, ‹skandinav ülkelerine gitmek-
H‹ROfi fi‹‹MA’DAN ÇERNOB‹L’E
Dünya nükleer ça¤a, ABD’nin 1945’te iki Japon flehrine att›¤› atom bombalar›yla girdi. Ama as›l dünya çap›ndaki radyoaktif kirlenme sorunu, 1950’li y›llarda ABD ve eski SSCB’nin birbiri ard›na yapt›¤› nükleer denemelerden sonra ortaya ç›kt›. Bu denemeler ›ss›z bölgelerde yap›l›yordu. Patlaman›n gücüyle atmosferin yukar› tabakalar›na savrulan nükleer maddelerin orda zarars›z hale gelinceye kadar kalaca¤› san›lmaktayd›. Ama ABD’li fizikçiler 1954’te tüyler ürpertici bir keflifte bulundular. Her nükleer denemeyi takip eden haftalarda ABD’nin deney sahas›ndan uzak çeflitli yerlerinde radyoaktif ya¤murlar ya¤›yordu. K›sa zamanda, bu radyoaktif ya¤murun, sadece ABD’ye de¤il,dünyan›n her taraf›na ya¤d›¤›, denemelerden ortaya ç›kan çeflitli maddelerin ekosistemde yay›ld›¤› saptand›. Bunlar›n aras›nda, strosiyum adl› radyoaktif maddenin, kimyasal olarak kalsiyumun yerini ald›¤›; tüm kalsiyumlu besinler, örne¤in anne sütü yoluyla çocuklar›n vücuduna girip,kemiklere yerleflti¤i, kan kanserine neden oldu¤u saptand›. Tabi ki bilim adamlar›n›n tüm bu iliflkileri ortaya ç›karmas› zaman ald›. Ama 1960’l› y›llarda varl›¤›ndan ortada kaç›n›lmaz bir bulgu vard›: Nükleer denemleler ortaya ç›kan radyo aktif ya¤murlar tüm dünyan›n ekosistemini tehdit etmekteydi. Bilim adamlar›n›n bask›s› ve kamuoyundaki tart›flmalar sonucu, 1963 y›l›nda ABD, SSCB, ve ‹ngiltere, atmosferde denemeleri yasaklayan bir antlaflma imzalad›lar. Bu antlaflma, dünya çevrecilerinin ilk büyük baflar›s›yd›. Bundan sonra yeni bombalar gelifl-
82
Devrim Yolunda
KURTULUÞ le kalmad›; Orta Avrupa’dan Almanya’ya kadar kurulmas› planlanan ‹çel Akkuyu Nükleer bat›ya,‹spanya’dan Türkiye’ye kadar güneye Santral›n›n yeniden tart›fl›ld›¤› flu aralarda yay›ld›. Nükleer denemelerde oldu¤u gibi, yu- Çernobil’in uzun vadeli etkileri yeni dökümlenikar› atmosfere ç›karak tüm dünyaya eflit, de- yor. Üstelik Kuzeydo¤u s›n›r›m›z›n az d›fl›nda, mokratik bir flekilde da¤›lmad› ise bile, Çerno- Ermenistan’da Çernobil tipi iki santral, deprebil’in etkisi Pasifik Okyanus’unun k›y›lar›na min yaratt›¤› hasar nedeniyle “flimdilik” kapakadar izlendi. t›lm›fl durumda. Sonuçta, Çernobil’in insan sa¤l›¤›na ne dereÇernobil’in önemli bir etkisi, ülkelerin enerce etkisi oldu ? Bütün bir yaz mevsimi taze seb- ji politikalar›n› de¤ifltirmek yönünde oldu. Pek ze ve meyve yemekten kaç›na Avrupal›lar, bu çok ülkenin nükleer santralarla olan güveni endiflelerinde hakl› m›yd›lar? Ço¤u Çernobil’de- sars›ld›. Atom gücüyle enerji üretme fikri a¤›r ki yang›n› söndürmeye gelen itfaiyeciler olmak bir darbe yedi. Hesaplara göre önemli kaza risüzere, ilk baflta 32 kifli öldü. Sadece bir otobüs ki bir milyon reaktör-y›l›nda bir olmas› gerekirkazas› kadar. Kazadan üç buçuk y›l sonra ilk ken bu say› 1986’da 4.000 reaktör-y›l›nda iki resmi rakamlarla ölü say›s› 250’ye, on y›l sonra olarak ortaya ç›kt›. Kazaya u¤rayan reaktör, da binlere ulaflt›. Çernobil’in insan sa¤l›¤›na orta boy bir nükleer santral›n sadece tek bir uzun vadeli etkileri çocuklar aras›da artan tiro- ünitesiydi. Bu kadar ufak bir reaktörün tüm k›it kanseri ve lösemi vakalar› yoluyla izleniyor. tay›, sa¤l›¤› etkileyecek flekilde ›fl›nlad›¤› düflüAncak Çernobil’in tam olarak ne zarar yapt›¤›- nülürse; dünyada mevcut olan ve her biri birn› hiçbir zaman bilemeyece¤iz. kaç üniteden oluflan 380 kadar reaktörün, dünToplum genetikçisi Aykut Kence’ye göre çok ya çap›nda ne gibi bir çevre ve sa¤l›k riski oluflsay›da insan›n küçük dozlarda da olsa ek rad- turdu¤unu anlamak kolaylafl›r. yasyona maruz kalmalar›, ondan sonraki 10-30 AS‹T YA⁄MURLARI VE HAVA K‹RL‹L‹⁄‹ y›l boyunca kanser oranlar›n› önemli ölçüde artt›r›yor. Bu hesap, uzun zaman tart›flma konusu olan radyoaktifli çay olay› için de geçerli. Ülkelerin ekolojik yönden birbirine ne dereÇernobil ya¤murlar›n›n Do¤u Karadeniz’in çay ce ba¤›ml› oldu¤unu asit ya¤muru konusunda mahsulünü etkiledi¤ini, ancak bu çay› ihraç et- çok aç›k bir flekilde görünüyor. Kanada’n›n uçmeye kalkt›¤›m›zda ö¤renmifltik, al›c›dan geri suz bucaks›z ormanlar› ve gölleri, zaman sirkeye yak›n keskinlikte çevrilen bu çaylar iç asit tafl›yan ya¤murpiyasaya sat›ld›. ZaDŸnya nŸkleer •aÛa, ABDÕnin lar nedeniyle yavafl rarl› m›-de¤il mi ? tar1945Õte iki Japon ßehrine attÝÛÝ yavafl ölüyor. Biyolot›flmalar› aras›nda atom bombalarÝyla girdi. Ama asÝl jik anlamda ölen göl uzun zaman içildi. fiasay›s› 14.000’i buldu ibeli 1986 çay rekoltedŸnya •apÝndaki radyoaktif kire¤er önlem al›nmazsinin, 33.000 tonu içillenme sorunu, 1950Õli yÝllarda sa, daha 40.000 gölün dikten sonra, kalan ABD ve eski SSCBÕnin birbiri ardaha elden gidece¤i 45.000 tonunun imha dÝna yaptÝÛÝ nŸkleer denemelerbelirtiliyor. Kuzey karar› ç›kabildi anden sonra ortaya •ÝktÝ. Bu denemeKanada ormanlar›n›n cak. Bu çaylardan kifli ler ÝssÝz bšlgelerde yapÝlÝyordu. çam a¤açlar›n›n bübafl›na düflen doz olPatlamanÝn gŸcŸyle atmosferin yüme h›z› yar› yar›ya dukça küçüktü. Ama yukarÝ tabakalarÝna savrulan nŸkazalm›fl durumda. milyonlarca kiflinin leer maddelerin orda zararsÝz hale Bu ya¤murlardaki bu dozu ald›¤› hesaba gelinceye kadar kalacaÛÝ sanÝlasit, daha çok kömür kat›ld›¤› zaman, kumaktaydÝ. Ama ABDÕli fizik•iler yak›t kullanan sanayi flaklar boyunca ortaya 1954Õte tŸyler Ÿrpertici bir keßifte bölgelerinden ç›kan ç›kabilecek genetik kükürt dioksitten ve bozukluk ve kanser bulundular. Her nŸkleer denemeotomobillerden ç›kan olas›l›klar› ancak binyi takip eden haftalarda ABDÕnin azot oksit gazlar›ndan lerle ifade edilebiledeney sahasÝndan uzak •eßitli yerkaynaklan›yor. Kanacekti. lerinde radyoaktif yaÛmurlar yada’ya düflen asit ya¤Akdeniz k›y›s›nda ÛÝyordu. 83
Devrim Yolunda
KURTULUÞ murlar›n›n yar›s›n›n kayna¤›, güney komflusu ABD. yani Kanada, kendi asit kirlenmesini s›f›ra indirse bile, bu önlem asit ya¤muru problemini çözmeye yetmeyecek. ABD’nin asit ya¤muru elbette kendi topra¤›na da zarar veriyor. Örne¤in New York eyaletindeki binlerce göl yok olmufl geriye kalanlar› da tehlikeli durumda, milli parklar yavafl yavafl asit ya¤murlar›ndan ölmektedir.(Discovery Channel 2004). Ama özellikle Ohio eyaletinde bulunan özel iflletmelere ait kömür madenleri ve kömür yakan termik santraller, al›nabilecek önlemlere karfl› etkin bir lobi oluflturuyorlar. Asit ya¤muru ilk kez 1972 Stockholm Birinci Dünya Çevre Kongresinde uluslar aras› arenaya getirilmiflti. Stockholm’ deki kongrede ‹skandinav ülkeleri, göllerin baflka ülkelerden gelen asit ya¤murlar› yüzünden ölmekte oldu¤unu aç›klam›fllar; uluslararas› önlemler al›nmas›n› önermifllerdi. Bu asidin kayna¤› olan Almanya, ‹ngiltere gibi ülkeler, yap›lan önerileri ciddiye almad›lar. Ne de olsa, ‹sveç’in göllerinin ölmesi, ‹sveç’in kendi sorunu say›lmaz m›yd›? ‹ngiltere yada Almanya, ‹sveç’in göllerini korumak için kendi ülkelerindeki sanayiyi ne diye s›k›nt›ya soksunlar ki? Ancak bir zaman sonra kendi ülkeleride etkilenmeye bafllay›nca ifller de¤iflti. Almanya ve di¤erleri, paylaflt›klar› do¤an›n bir bütün oldu¤unu kavrad›lar. Bacadan havaya kar›flan kükürt dioksit, er geç sülfürik asit halinde geri dönerek ormanlar› ve gölleri etkiliyordu. Bacalar giderek gökyüzüne do¤ru uzad›kça, herkes kendi üretti¤i kükürt dioksiti rüzgar yönündeki komflusuna ihraç ediyordu. Ama bu seferde öbür taraftaki komflusundan gelen hava kirlili¤ine karfl› çaresiz kal›yordu! Asit ya¤muru konusunda do¤an›n geri tepmesi, Almanya’da 1982 y›l›ndan sonra ortaya ç›kamaya bafllad›. ‹sveçlilerin önerdi¤i önlemleri önce önemsemeyen Almanlar, kendi ormanlar›n›n ölmeye bafllad›¤›n› görünce, hava kirlili¤i kaynaklar›n› k›s›tlamaya bafllad›lar, ama geç kal›nm›flt›. Ormanlar›n ölümü, Almanya’n›n karabasan› oldu. Resmi kaynaklara göre, 1982’de ormanl›k alanlar›n %8’i etkilenmifl durumdayken, 1983’te bu oran %34’e 1986 da ise %58’e yükseldi. Üstelik ifller sadece kükürt dioksit ve sülfürik asitle de bitmiyor. Eldeki sorun, yaln›zca göllerin ve topra¤›n asitleflmesinden ibaret de¤il. Gene havada tafl›nan a¤›r metal zerrecikle-
riyle PCB, furan, dioksin, gibi egzotik isimli bir çok insan yap›m› kirleticinin etkisiyle a¤açlar›n zehirlenmeleri. Dolay›s›yla sorunun çözümü de, bir-iki büyük kükürt dioksit kayna¤›n› k›smakla gerçekleflemeyecek. Çünkü kulland›¤›m›z tafl›tlardan yakt›¤›m›z çöplere kadar pek çok faaliyetlerimiz toksik ya¤mura katk›da bulunuyor. Bat› Avrupa, Do¤u Avrupa ve Kuzey Amerika gibi dünyan›n en sanayileflmifl bölgeleri, toksik ya¤murlar› konusunda dünyan›n di¤er yerleri için bir ibret konusu. Ülkemiz dahil, çok yo¤un biçimde sanayileflmemifl bölgelerde, Avrupa ölçülerinde bir sorun henüz yok. Türkiye’de asit ya¤murlar›na k›s›tl› ölçülerde, Murgul, Ergani, Yata¤an, Elbistan gibi önemli kükürt dioksit kaynaklar›n›n oldu¤u yerde, birde Avrupa’dan ya¤›fl alan kuzeybat› kesimlerimizde rastlan›yor. Ülkemize ya¤an ya¤mur, genel olarak Avrupa’daki kadar asitli olmad›¤› gibi, ülkemizin jeolojik yap›s› ço¤u yerde asit ya¤muruna duyarl› de¤il. Türkiye’de ya¤an ya¤murdaki asidi nötralize edebilecek kireçli yani, kalkerli kayalar bol miktarda mevcut. Son birkaç y›ld›r kükürt dioksiti azaltmak konusundaki uluslararas› giriflimler h›zland›. Ama ABD ve ‹ngiltere gibi net ihracatç› birkaç önemli ülkenin anlaflmalar› imzalamamakta direnmeleri, öteki ülkelerin çabalar›n› da baltal›yor. ABD’de güçlü kömür lobileri var, ‹ngiltere ise rüzgar›n geldi¤i bat› taraf›n›n deniz olmas› dolay›s›yla asit ya¤murlar›ndan komflular› kadar etkilenmiyor. Sonuçta, gerek asit ya¤muru, gerekse daha genifl kapsam›yla toksik ya¤muru sorunu, giderek daha genifl alanlarda kendini belli edecekmifl gibi görünüyor. Almanya örne¤inde oldu¤u gibi, bugün etkilenmeyen ülkelerin yar›n etkilenmeye bafllad›klar›n› keflfetmeleri olas›. DÜNYA DEN‹ZLER‹NDE DDT, PETROL, CIVA K‹RL‹L‹⁄‹
Genifl kapsaml› çevre sorunlar›na baflka bir örnek olarak, denizlerdeki DDT, petrol ve c›va kirlenmesi gösterilebilir. Her üçü de en az son otuz y›ld›r bilinen, nispeten eski çevre sorunlar›ndan. Her üçü de deniz ekosistemini etkiliyor. 1945’ten 1970’e kadar kullan›lan DDT (kimyasal tar›m ilac›) ekosistemde biriken ve pek çok canl›y› hiç hesapta olmayan bir flekilde etkileyen bir kimyasal oldu¤u ortaya ç›k›nca ön-
84
Devrim Yolunda
KURTULUÞ lem al›nabildi. Bu da günümüzde dünya çap›n- ton petrol dökülmüflken; 1980-1985 döneminde, daki çevre sorunlar› konusunda biraz iyimser- y›lda ortalama yaln›zca 102 bin tonluk 19 kaza lik getiriyor. yafland›. Ancak, gelin bunu birde bo¤azda yaflaGerçi DDT’nin yasaklanmas›, çok da kolay yan vatandafllara soral›m. Hazar havzas›ndan olmad›. 1960’l› y›llarda zararlar› ortaya ç›kma- gelen Rus petrolü y›llard›r bo¤azlar yoluyla ya bafllayan DDT’ye, tropik ormanlardan, An- dünyaya sat›l›yor.‹stanbul, 1994 mart ay›ndaki tarktika’n›n penguenlerine kadar tüm canl›la- tanker kazas›ndan ucuz kurtulmufltu flans eser›n dokular›nda rastlanmaya baflland›. Böylece ri. Oysa Rusya’n›n plan›nda daha da büyük tüm dünya ekosistemine zarar verdi¤i ortaya tankerler var. ç›kt›. DDT imal eden kimyasal flirketler, “AnDi¤er bir önemli deniz kirlenmesi sorunu c›tarktika’daki canl›larda bile bulundu¤una göre va ile ilgili karfl›m›za ç›km›flt›r. Kimyasal reakDDT’nin her zaman do¤ada bulunan bir kimya- siyonlara kolay girmeyen, termometrelerde busal olmad›¤› ne malum ?” diyerek kendilerini lunan c›va, do¤ada bakteriler arac›l›¤›yla kimkurtarmaya çal›flt›lar. Ekologlar için bu soru- yasal de¤iflimlere u¤ruyor ve ekosistemde birinun cevab›n› bulmak zor olmad›. Kutup kaflifi ken, toksik bir madde halini al›yor. C›van›n ne Scott ve ekibinin 1945’ten önce avlad›klar› ve derece zehirli olabilece¤ini, Japonya’da Minebar›naklar›nda donmufl halde bozulmadan kal- mata’da 1950’li y›llarda ortaya ç›kan ve yüzlerm›fl olan kufllarda DDT’nin zerresi yoktu. ce kiflinin ölümüne sebep olan olaylardan biliniPetrol kirlenmesinin, uluslararas› önlemler yor. Minemata’da c›vay› sanayi iflleminde kulgerektiren bir konu olarak kabul edilmesinin lanan bir fabrika, c›val› at›klar› denize dökerek tarihi oldukça eskiye dayan›yor. Bu konuda ilk bütün bir körfezi zehirledi. Bu körfezin bal›¤n› antlaflma, Birleflmifl Milletler arac›l›¤›yla yiyenler zehirlendi. Önce bal›kç›lar›n kedileri 1954’te imzaland›. Ama sorun orada bitmedi. etkilendi. Sonra da aileleri ve kendileri. Dünya denizlerinde petrol ticaretinin artmas›Metilli c›va da DDT gibi ekosistemde birikina paralel olarak, petrol kirlenmesi de 1960 ve yor. Bal›klardan besin yoluyla insanlara geçi1970’li y›llar aras›nda artt›. ‹stanbul liman›nda yor. Minemata olay›ndan epeyce sonra, 1970 s›1979 y›l›nda patlay›p tüm Marmara’y› petrole ralar›nda baz› aç›k deniz bal›klar›nda yüksek bulayan “Indepenta” tankeri olay› gibi kazalar, miktarda c›va bulundu. Yap›lan ölçümlere göre, dünyan›n birçok ülkesinde yafland›. Üstelik ka- k›l›ç bal›¤› ile ton yada orkinos türlerinde, çok zalardan çok uzak, koca okyanuslar›n ortas›nda afl›r› miktarda yenildi¤i taktirde sa¤l›¤› etkilebile yüzen petrol kal›nt›lar›na s›k s›k rastlan- yebilecek derecede metilli c›vaya rastlan›yordu. mas› sorunun yerel yada bölgesel olmay›p dün- Aç›k deniz bal›klar›nda bu flekilde c›va bulunya çap›nda oldu¤unu gösteriyordu. mas›, acaba tüm dünya denizlerinin c›va ile kir1954’ten, 1982 Birleflmifl Milletler Hukuku lendi¤i anlam›na m› geliyordu? Ancak insan yaAntlaflmas›’na kadar safha safha bir dizi düzen- p›s› DDT’den farkl› olarak c›va, do¤ada kendililemelerle, deniz kazalar›n›n önünü alacak yeni ¤inden bulunan bir maddeydi. Minemeta gibi standartlar getirdi. Tankerlerin aç›k denizde yerlerde, ortama insan eliyle eklenen c›va, tüm petrol depolar›n› y›kay›p, petrol oran› oldukça dünya denizlerini büyük çapta etkileyecek kayüksek olan bu y›kadar da de¤ildi. Nitema suyunun denize kim ekologlar, müzedökmeleri engellendi. lerde bulunan ve Asit yaÛmuru konusunda doÛanÝn Onun yerine, bu suyu uzun zaman önce tugeri tepmesi, AlmanyaÕda 1982 yÝrafinerilere boflaltmatulmufl k›l›ç ve ton lÝndan sonra ortaya •Ýkamaya baßlar› kural› getirildi. bal›klar›ndada yükladÝ. Üsve•lilerin šnerdiÛi šnlemPetrol kirlenmesi sosek miktarda c›vaya leri šnce šnemsemeyen Almanlar, rununa art›k, büyük rastlad›lar. kendi ormanlarÝnÝn šlmeye baßlaölçüde iyiye do¤ru giBu bulgular, tüm dÝÛÝnÝ gšrŸnce, hava kirliliÛi kayden bir sorun olarak dünya ekosisteminin naklarÝnÝ kÝsÝtlamaya baßladÝlar, bak›l›yor. Örne¤in, en c›va ile kirlenmifl olama ge• kalÝnmÝßtÝ. OrmanlarÝn kötü tanker kazas› y›l› mas› konusunda dušlŸmŸ, AlmanyaÕnÝn karabasanÝ olan 1979’da, 65 kazayulan endiflelerin yerda denizlere 773 bin siz oldu¤unu gösterioldu.
85
Devrim Yolunda
KURTULUÞ yordu. Ama gene de bu,c›va ve benzeri a¤›r metaller aras›nda c›va gibi nörotoksik etkili maddeler olan kurflun ve kadmiyumun hafife al›nmas› anlam›na gelmemelidir. Nitekim, Minemata’dan baflka Kanada’da, Irak’ta, ‹sveç’te ve bu arada ‹zmit Körfezinde yüksek c›va oranlar›na rastland› ve yer yer hala rastlanmakta.
gazlar›n›, bakterileri ve virüsleri ba¤lamakta, • Güneflli günlerde 400 litreye kadar su harcayarak çevresindeki havay› 5 derece kadar serinletebilmekte, • fiiddetli ultraviyole ve radyasyondan çevresini korumakta, • Ve kendi alt›ndaki havan›n nemini %10’a kadar artt›rabilmektedir. • Bir metre küp orman topra¤›, toplam 100 km uzunlu¤undaki a¤aç kökleri ile tutarak toprak kayb› önlenir. • Bir ladin orman›, ayn› iklim ve arazi koflullar›na sahip bir ç›plak topra¤a k›yasla, yüzeysel ak›fl› 17 kat, erozyonu da 350 kat azaltabilmektedir. Rekreasyon: Ormanlar insanlara direk rekreasyon hizmeti verirler. Rekreasyonel kullan›mlar›, ormanlardaki madencilik, hayvanc›l›k, ticari aç›dan a¤aç kesme ile karfl›laflt›r›rsak, orman ve insanl›k aç›s›ndan, en faydal› oland›r. Ormanlar geleneksel olarak k›rsal kitleler için beslenme, sa¤l›k, hammadde ve geçim kayna¤› olarak kritik öneme sahiptir. Tropikal bitkiler ilaç endüstrisi için y›lda milyarlarca dolarl›k gelir kayna¤› demektir. A¤aç kesimi d›fl›nda orman ürünlerinin ticareti, örne¤in kam›fl ticareti y›lda 3 milyar dolarl›k endüstridir. Ormanlar biyoçeflitlili¤in, karadaki önde gelen yaflam ortamlar›ndand›r. Bu ortam›n tahribi, biyolojik çeflitlili¤in de tahribi olmaktad›r. Orman ekosistemlerinin, binlerce y›ll›k kullan›ma ra¤men, bu yüzy›l›n bafl›na kadar sadece %2’si tahrip edilmiflti. Bu %2’nin büyük k›sm›n› Avrupa’n›n, Orta Amerika’n›n, Çin’in, Hindistan’›n, Kuzey Amerika’n›n do¤u k›s›mlar› oluflturuyordu. 1950’den sonra ormanlar›n, flora ve faunalar›n tahribinin h›z› büyük ölçüde artt›. Genifl ormanl›k alanlar Japonya’da, Filipinler’de, Güneydo¤u Asya’da, Orta Amerika’da, Afrika’n›n en güneyinde, Kuzeybat› Amerika’da, Güney Amerika’n›n do¤usunda, Amazon’da, Alt-Sahra Afrika’da ormanlar yok olmaya bafllad›. Orta Avrupa’n›n ormanlar› asit ya¤muru ve hava kirlili¤i sebebiyle zehirlenerek ölmeye bafllad›. Malezya, Kanada, Sibirya’da bunlara kat›ld›. 1900’lara gelindi¤inde, sadece topraklar›n %24’ü a¤açl› olarak mücadele vermektedir. Do¤al ormanlar›n sadece dörtte üçünde baz› a¤aç türleri kalm›flt›r. Ormanlar›n geri kalan› ticari tomruk üretimi amac›yla, yer yer gençlefltirme dikimleri yap›larak yoksullaflt›r›lm›flt›r.
FLORA, FAUNA VE ORMAN EKOS‹STEMLER‹ DURUMU
Orman ekosistemi ekonomik bak›mdan çok önemli faydalara sahiptir Bu faydalar› flöyle özetleyebiliriz; Gen kayna¤›: Ormanlar, türler, habitatlar ve gen çeflitliklerini içerir. Bunlar muhtemelen ormanlar›n en de¤erli kaynaklar›, varl›klar› sürdürebilir kalk›nmas›d›r. Bunlar ormandaki yaflam› ve geliflmeyi sa¤larlar. Su kayna¤›: Ormanlar ya¤mur suyunu emerler ve yavafl akan ›rmaklarla b›rak›rlar, böylece sel oluflmas›n› önlerler ve su kullan›m›n› kurak aylar için tutarlar. Geri b›rak›lm›fl ülkelerin %40 kadar› ormandan gelen suya topraklar›n› ve hayvanlar›n› sulama için ba¤›ml›d›r. Su havzalar›: Ormanlar topra¤›n nehirlere kar›fl›p erozyonla ortadan kalkmas›n› önler. Rezervuarlar›n nehir yataklar›n›n tafl›nan topraklarla dolmas› her y›l dünyada 6 milyar dolarl›k hidroelektrik ve sulama suyu kayb›na neden olur. Bal›k üretim alanlar›: Ormanlar nehirlerdeki, göllerdeki, haliçler ve k›y› sular›ndaki bal›klar›n yaflama ortam›n› korur. Ormanlarda, örne¤in Brezilya ve Pasifik kuzeybat›da (ABD) yetifltirilen bal›k 1 milyar dolarl›k bir endüstri yarat›r. ‹klim: Ormanlar iklimi dengede tutarlar. Bu nedenle, tropik ormans›zlaflma global ›s›nmaya %25 katk›da bulunmaktad›r. Almanya’da yap›lan bir araflt›rmada ormanlar›n kentsel çevrelerin korunmas› ve iyilefltirilmesine katk›lar› konusunda flu sonuçlar ç›kar›lm›fl. • Tepe çap› 14.3 m olan 100 yafl›ndaki bir kay›n a¤ac›: • 64 kiflinin günlük ihtiyac›na yetecek olan, saatte yaklafl›k 1.7 kg oksijen üretmekte, • Yine saatte 2.35 kg karbondioksit tüketmekte, • Y›lda bir ton kadar tozu süzmekte, baca
86
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Yunanistan’da ormanlar›n %70’i, Sudan’da Tablo 4 : Tropik ülkelerde ormans›zlaflflm ma %90’› ve Amerika’daki uzun çay›rlar›n %100’ü yok olmufltur. Yok olan ve hasar gören çevre ile Ülke Dünyadaki Y›ll›k birlikte canl›lar da ortadan kalkmaktad›r. Tomçiçekli bitkiler ormans›zlaflma ruk üretimi, tar›m ve kentsel yay›lma Breziltoplam›ndaki oran› ya’n›n k›y› tropik ormanlar›n›n %95’ini ortadan yüzdesi kald›rd›.Birçok ülkede istatistik tutulmakta, sorun yok gibi görülmekte veya küçümsenmekBrezilya 22 0.4 tedir. Myers uzaktan alg›lama uydular›, radarKolombiya 18 1.3 lar ve hava foto¤raflar› verileriyle yapt›¤› inceÇin 11 Veri yok lemede dünyadaki ormanlar›n durumuyla ilgili flu bulgular› buldu: Meksika 10 1.5 I. Her y›l 138.600 km kare tropikal orman Avustralya 9 Veri yok kaybolmaktad›r. ‹ncelemeye girmeyen 40 kadar Endonezya 8 0.9 ülkeyi de kat›nca, buna 3.600 km kare daha eklenir. Y›lda tropikal ormanlar›n %1.8’i yok olPeru 8 0.4 maktad›r. Malezya 6 1.5 II. Son on y›l içinde y›ll›k ormans›zlaflma Ekvador 6 2.4 oran›nda %90 art›fl olmufltur. Türkiye’de 10.000 civar›ndaki bitki örtüsüHindistan 6 2.7 nün 3.000 kadar› ender bitki türüdür. Bu say› Zaire 4 0.4 Avrupa’da 2450’dir. Türkiye ormanlar›n›n her Madagaskar 4 1.5 y›l 60.000 hektar tar›m alan› haline çevrilmektedir. Kas›tl› orman yakmalar› her y›l birkaç Tropik ormanlar›n d›fl›nda, bir çok ekosisbin hektar orman daha kaybolmaktad›r Ormanlar›n yok edilifli çevre ve insan için tem yok edilmifl veya yok edilmektedir. Yok edilenlerin önde gelenleri Kuzey Amerika’n›n doçok önemli kay›plar ortaya ç›kart›r: ¤al çay›rlar›, Lübnan’›n sedir ormanlar›, AvruI. Flora çeflitlili¤inin yok oluflu, II. Yaban hayat›n›n ve çeflitlili¤inin yok olu- pa ve Kuzey Amerika’n›n yaprakl› a¤aç ormanlar›d›r. Il›man ya¤mur ormanlar›n›n %56’s› iflflu, III. ‹nsan yerleflimi için yaflam gereksinim- lenecek tomruk üretimi için veya kesilerek kullan›m alan› olarak aç›lm›flt›r. lerinin ortadan kald›r›l›fl› ve göçler, 18 Aral›k 1990 Strazburg’da bir bakanlar IV. Çevre onar›m› için yararl› bitkilerin yok oluflu ve dolay›s›yla, hastal›klara çare bulma konferans› düzenlenmifltir. Bu konferansta orolanaklar›n›n ortadan kalk›fl› veya k›s›tlanma- man ekosistemlerinin izlenmesi, orman gen kaynaklar›n›n koruns›, mas›, orman yang›nlaV. Yaflam ve ekoDŸnya denizlerinde petrol ticaretir› veri bankas› , da¤l›k nomi için gerekli konin artmasÝna paralel olarak, petalan ormanlar›n›n yöflullar›n ve olanaklarol kirlenmesi de 1960 ve 1970Õli netimi, a¤aç fizyolojisi r›n ortadan kald›r›l›araflt›rma flebekesi fl›, yÝllar arasÝnda arttÝ. Üstanbul limakonular›nda kararlar VI. Su havzalar›nnÝnda 1979 yÝlÝnda patlayÝp tŸm al›nm›flt›r. da çeflitli sorunlar ve MarmaraÕyÝ petrole bulayan ÒInalt ak›nt›lara bozucu depentaÓ tankeri olayÝ gibi kazaB‹YOLOJ‹K ve geriletici etkisi, lar, dŸnyanÝn bir•ok Ÿlkesinde yaÇEfi fi‹‹TL‹L‹⁄‹N VII. Yerel ve bölgeßandÝ. †stelik kazalardan •ok DURUMU sel iklim de¤iflimine, uzak, koca okyanuslarÝn ortasÝnda özellikle ya¤mura nebile yŸzen petrol kalÝntÝlarÝna sÝk Biyolojik çeflitlilik gatif etkisi sÝk rastlanmasÝ sorunun yerel yaher gün h›zla yok edilVIII. Global ›s›nda bšlgesel olmayÝp dŸnya •apÝnmektedir. Harvard may› artt›rmas›. da olduÛunu gšsteriyordu. Üniversitesi biyolo¤u
87
Devrim Yolunda
KURTULUÞ
Tablo 5 : Baz› hayvan türlerindeki gerilemeler
Türler
Durumlar›
Amfibyumlar (kurba¤a, semenderler)
Dünya çap›nda yok olma görülmektedir. Islak alanlar›n kurutulmas›, Avrupal›lar›n kurba¤a baca¤› yemesi gibi nedenlerle, örne¤in Yeni Zelanda’n›n kurba¤a faunas›n›n yar›s› yok olmufltur
Kufllar
Dünyan›n kufl türlerinin 4’de üçünün nüfusu gerilemekte veya yok olmak üzeredir.
Bal›klar
Kuzey Amerika’n›n tatl› su bal›k stoklar› ender duruma düflmüfl, tehlikede veya yok olmaktad›r. Afrika’n›n Viktoria gölünde 200 bal›k türü yok oldu.
Omurgas›zlar
Her gün 140 tür, orman tahribi nedeniyle yok olmaktad›r. Almanya’da 40.000 türden dörtte biri tehlike alt›ndad›r. Amerika’da tatl› su salyangozlar›n›n yar›s› yok olmufltur.
Memeli Hayvanlar
Avustralya’n›n memeli hayvanlar›n›n yar›s› yok olma tehlikesindedir. Fransa, Almanya, Hollanda, Portekiz’de %40’›n üzerinde memeli yok olma tehlikesiyle yüz yüzedir.
Karnivorlar / Etçiller
Yaban kedilerinin hemen her türü ve ay›lar say› bak›m›ndan ciddi bir flekilde azalmaktad›r.
Primatlar (insanlar, maymunlar)
Dünyan›n 150 türünden 3’de ikisi yok olma tehlikesiyle karfl› karfl›yad›r. ‹nsan türü zaten büyük ço¤unlukla metamorfoza u¤rayarak yok olmufl durumdad›r.
Sürüngenler
Dünyan›n 270 kaplumba¤as›nda %40’› ender veya yok olma tehlikesiyle yüz yüzedir.
bitki türünü her gün yok olmaya itmektedir. Her y›l tropik ya¤mur ormanlar›nda yol aç›lan tahribat sonucunda tahminen 6.000 canl› türü yok olmaktad›r. Avustralya’da 320 memeli hayvan türünden 3’ü, Meksika’da 961 kufl türünden 123’ü yok olma tehlikesiyle karfl› karfl›yad›r. Porto Riko’da 46 sürüngenden 15’i, Fransa’da 29 amfibilerin 18’i yok olmufltur. Sular, özellikle denizler, her türlü at›klar için yer olmufltur. Birçok k›y› kasaba ve flehirleri at›klar›n› denize boflaltm›flt›r ve hala boflaltmaktad›r. Türkiye’de akarsular ve göller de endüstriler ve di¤er kullan›c›lar taraf›ndan çöp kutusu olarak kullan›lmaktad›r. Bu da su, su canl›lar› ve çevresi için önemli bozulma ve yaflam sorunlar› ortaya ç›karm›flt›r. Amazonlarda yerlilerin sahip oldu¤u tecrübe ve bilgi do¤an›n kendisinden daha h›zl› bir flekilde yok olmaktad›r. Yirminci yüzy›l›n bafl›ndan beri her y›l bir Amazon kabilesi ortadan kalkmaktad›r.
E.O.Wilson’un incelemesine göre her gün 140 ve her y›l 50.000 omurgas›z yaflad›klar› tropik ya¤mur ormanlar› tahribi edildi¤i için yok olmaya mahkum edilmektedir. Son elli y›l içinde tropikal ya¤mur ormanlar›n›n yar›s› yok edildi. Her dakikada 405.000 metre kare yok edilmeye devam edilmektedir. Bu ya¤mur ormanlar› dünyan›n iklim, rüzgar ve ya¤murunu etkilerler. Bu ormanlar yok oldukça, atmosferdeki karbondioksit temizlenmedi¤i için sera etkisi, sonuçta da global ›s›nma artmaktad›r. Ayr›ca hava kirlili¤ini engellemesi de ortadan kalkmaktad›r. Madencilik, ormanc›l›k, hayvan yetifltirme, hasat ihrac› nedenleriyle ya¤mur ormanlar› ihmal edilmektedir. ‹mha edilen yerler k›sa zamanda çöle dönmekte, kullan›lmaz hale gelmektedir. Bu ormanlar›n talan›yla sermayenin etti¤i süper kar hesaplanabilir, fakat çevreye ve insanl›¤›n gelece¤ine yap›lan hasar ölçülemeyecek kadar büyüktür. Orman tahribi en az bir kufl, memeli veya
88
KESÜNTÜSÜZ BAÞKALDIRI COÚRAFYASI: KOLOMBÜYA SÜBEL …ZBUDUN - TEMEL DEMÜRER
“Aç bir halk›n bar›fl› olmaz!”1
.141.748 km 2 ’lik yüzölçümü, 45 milyon (2003 y›l› say›m›) nüfusuyla Kolombiya devasa bir baflkald›r› co¤rafyas›... “Küreselleflme”nin en karanl›k kesitlerinde bile özgürlük için sar›ld›¤› silah›n› elinden b›rakmayan Kolombiya, hepimiz ve herkes için ö¤renilmesi gereken zengin bir tarihsel deneyimdir...
cenaze ritleri ve duvarlar› kabartma ve boyal› resimlerle süslü yeralt› gömü odalar›n›n tüm Amerika k›tas›nda efli yoktur. Sierra Nevada de Santa Marta’daki Tayrona’n›n mimarîsinin geliflkinli¤i, 1975’de rastlant› sonucu keflfedilen Ciudad Perdida’yla pekiflmifltir. Bu, tropikal ya¤mur orman›n›n ba¤r›nda, Amerika’n›n en büyük kadim kentlerinden biridir. Muisca grubu ise flimdiki Boyacá ve Cundinamarca eyaletlerinde bulunan genifl bir uygarl›¤›n kurucusudur ve ‹spanyollar›n El Dorado mitosuyla ba¤lant›land›r›lmaktad›r.
1
I. AYRIM: ÖNCE TAR‹H YA DA COLOMB-ÖNCES‹
Kolombiya tarihinin ilk dönemlerinde, kuzey ve Orta Amerika’dan gelen ilk yerliler için bir geçit niteli¤i tafl›maktayd›. Bu gruplardan baz›lar› güneye do¤ru yollar›na devam ederken, baz›lar› da Kolombiya’ya yerleflip, zamanla ileri bir geliflme düzeyine ulaflt›lar. Günümüz Kolombiyas›’nda üç önemli arkeolojik sit öne ç›kmaktad›r: San Augustín, Tierradentro ve Ciudad Perdida. Bunlardan geriye önemli miktarda yüksek kaliteli alt›n iflçili¤i kalm›flt›r. Genifl topraklara hükmeden Aztek ya da ‹nkalar’›n tersine, birkaç ba¤›ms›z grup, And bölgesiyle Pasifik ve Karayip k›y›lar›nda küçük, da¤›n›k yerleflimlerle karakterize olur. Ticaret ve kültürel temaslara karfl›n bu gruplar genelde ba¤›ms›z bir geliflme seyri izlemifltir. Bunlar›n en önemlileri, Calima, Muisca, Nariño, Quimbaya, San Augustín, Sinú, Tayrona, Tierradentro, Tolima ve Tumaco’dur. Güney Amerika’n›n en önemli törensel merkezlerinden biri olan San Augustín, yüzlerce monolitik heykeli ve genifl bir bölgeye yay›lan mezarlar›yla ünlüdür. Tierradentro’da geliflkin
I.1-) ‹spanyol Fethi
Alonso de Ojeda, 1499’da Kolombiya topraklar›na ayak basan ilk conquistadore oldu: yerlilerin alt›n gereçler kulland›¤›n› görmesi Kolombiya k›y›lar›n›n k›sa sürede çok say›da ‹spanyol keflif seferinin hedefi hâline gelmesine neden olacakt›. Ülke topraklar›nda birkaç tane k›sa süreli ‹spanyol yerleflimi kuruldu, ancak Rodrigo de Bastidas’›n en eski kal›c› sömürge yerleflimi Santa Marta’n›n temellerini atmas›, 1525’e rastlar. Pedro de Heredia ise, 1533’te, k›sa sürede en önemli ticaret merkezi hâline gelecek olan Cartagena’y› kurdu. 1536’dan itibaren ‹spanyollar hem kuzey hem de güneyden iç k›s›mlara do¤ru ilerlemeye koyuldular. Jimenéz de Quesada, Santa Marta’dan hareketle 1537’de Muisca bölgesine ulaflarak yerlileri alt edip 1538’de Santa Fe de Bogotá’y› kurdu. Ayinlerinde kutsal gölleri Laguna de Guatavita’ya alt›n sunular atan yerlileri görmesine karfl›n, bölgede alt›n bulamad›: ne
89
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ki bu uygulama, El Dorado söylencesinin do¤mas›na yol açacakt›. ‹nka ‹mparatorlu¤u’nu fetheden Pizarro’nun ordusundan asker kaça¤› Sebastián de Benalcázar, Ekvator’dan bir keflif gezisi bafllatarak Kolombiya’n›n güney kesimine boyun e¤direcek, yol boyunca Popayán ve Cali’yi kurup 1539’da Bogotá’ya ulaflacakt›. ‹ki grup üstünlük için k›yas›ya bir mücadeleye giriflti; ancak 1550’de ‹spanya kral› V. George’un düzeni sa¤layabilmek için Bogotá’da Real Audiencia del Nuevo Reino de Granada mahkemesini kurmas›yla yeni sömürge Peru viskrall›¤›na ba¤lanm›flt›. ‹spanya’n›n Yeni Dünya’daki imparatorlu¤u genifllerken, 1717’de yeni bir idarî düzenlemeye gidildi ve Bogotá kendi viskrall›¤›n›n, Virreinato de la Nueva Granada’n›n baflkenti oldu. Nueva Granada günümüzdeki Kolombiya, Panama, Ekvator ve Venezüella’n›n topraklar›n› kapsamaktayd›.
var, Venezüella) devrimci kongrede delegeler hâlen ‹spanyol yönetimi alt›ndaki Venezüella ve Ekvator’la Kolombiya’y› birlefltiren Gran Colombia’y› ilan ettiler. 1821’de Cúcuta yak›nlar›nda Villa del Rosario’da toplanan ikinci kongrede merkezci ve federalist e¤ilimler karfl› karfl›ya gelecek ve merkezî yönetimi savunan Bolívar’›n görüflü egemen olacakt›. Bolívar, böylelikle Gran Colombia’n›n baflkan› seçildi. Ancak Gran Colombia uzun ömürlü olmad›. Yerel güç odaklar›n›n muhalefeti ve direnifli t›rmand›rmas›yla, 1830’da üç ayr› ülke hâlinde parçaland›. Federalist ve merkezî e¤ilimler iki partinin resmen kurulmas›yla 1849’da formelleflti: merkezî e¤ilimi temsil eden Muhafazakârlar ile federalist e¤ilimli Liberaller. ‹ki parti aras›ndaki fliddetli rekabet tam bir kaosa yol açacak, Kolombiya XIX. yüzy›l boyunca sekiz iç savafl yaflayacakt›. 1863-85 aras›nda ülkede 50’nin üzerinde ayaklanma patlak verdi. 1899’daki liberal ayaklanmas› tam bir iç savaflla sonuçland› (Bin Gün Savafl›) ve 100.000 kiflinin ölümüne yol açarak Muhafazakâr zaferiyle sonuçland›. ABD ülkenin iç kar›fl›kl›klar›ndan yararlanarak 1903’te (o zamanlar Kolombiya’ya ait olan) Panama’da ayr›l›kç› bir hareket bafllatt› ve Panama’y› Kolombiya’dan kopartarak kanal projesini hayata geçirebildi.
I.2-) Ba¤›ms›zl›k Savaflflllar›
XVIII. yüzy›l sonlar›na do¤ru, ‹spanyol yönetimine yönelik hoflnutsuzluklar aç›k protesto ve ayaklanmalar biçimini alm›flt›. Kuzey Amerika ve Frans›z devrimleri, daha da önemlisi Napoleon Bonaparte’›n ‹spanya’y› istilas› da ba¤›ms›zl›k hareketlerini tetikleyen etkenler aras›ndayd›. Napoleon 1808’de ‹spanya taht›na kardeflini yerlefltirdi¤inde, sömürgeler yeni kral› tan›mayacaklar›n› ilan ettiler. Kolombiya kentleri teker teker ba¤›ms›zl›klar›n› ilan etmeye bafllad›. Simón Bolívar 1812’de ‹spanyol ordular›na karfl› sald›r›ya geçmek üzere Cartagena’ya geldi. Alt› muharebeyi kazanmas›na karfl›n Caracas’› elde tutamayarak Cartagena’ya geri çekildi. Bu arada Napoleon Waterloo’da yenilmifl, ‹spanya sömürgelerini geri almaya bafllam›flt›. Sömürge yönetimi 1817’de yeniden tesis edildi. Ancak ‹spanyol hükümranl›¤› uzun ömürlü olmayacakt›. Bolívar bir kez daha silaha sar›ld›. Venezuella llano’lar›ndan (ovalar) devflirdi¤i süvariler ve Britanya lejyonunun deste¤iyle Andlar’dan Kolombiya’ya yürüdü. Nihaî Boyacá muharebesiyle Kolombiya 7 A¤ustos 1819’da ba¤›ms›zl›¤›na kavufltu.
I.4-) La Violencia
XX. yüzy›l›n ilk ony›llar› göreli sakin geçerken Liberal-Muhafazakâr çat›flmas› bir kez daha, 1948’de Kolombiya tarihinin en kanl› iç savafl› olarak patlak verdi. La Violencia olarak bilinen çat›flmalarda 300 000 kifli yaflam›n› yitirecekti. Karizmatik halkç› Liberal lider Jorge Eliécer Gaitán’›n öldürülmesinin ard›ndan 9 Nisan 1948’de Bogotá’da bafllayan ayaklanma k›sa sürede Liberallerin silahlanmas›yla tüm ülkeye yay›ld›. 1953’te baz› liberal gerilla gruplar›n afl›r› ba¤›ms›z davran›fllar sergilemesi Liberal ve Muhafazakâr Partileri, askerî darbeyi desteklemeye yöneltecekti. General Gustavo Rojas Pinilla’n›n 1953 darbesi ülkenin 20. yüzy›lda yaflad›¤› tek askerî müdahaledir. Ancak Rojas yönetimi uzun süreli olmad›. 1957’de iki parti, izleyen 16 y›l boyunca iktidar› paylaflmak üzere anlaflt›lar. ‹lk kez kad›nlar›n da oy kulland›¤› plebisitle onaylanan anlafl-
I.3-) Ba¤›ms›zl›k Sonras›
1819’da Angostura’da (flimdiki Ciudad Bolí-
90
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ma, Frente Nacional (Ulusal Cephe) olarak bilinir. Anlaflma sürecinde iki parti dörder y›l süreyle dönüflümlü olarak baflkanl›¤› ald›lar. Parti liderleri kendi d›fllar›ndaki her türlü siyasal faaliyeti bast›racak, böylelikle gerilla gruplar›n›n ortaya ç›kmas›n›n zeminini haz›rlayacakt›.
86) onlar› ulusun siyasal yaflam›na katmay› hedefleyen ilk müzakereleri bafllatan kifli oldu. Ancak müzakereler sonuçsuz kalacak, buna tepki olarak M-19 gerillalar› Kas›m 1985’te Bogotá’daki Palacio de Justicia’y› (Adliye Saray›) ele geçirecektir. Baflkan Virgilio Barco’nun (1986-1990) liberal hükümeti, M-19’la uzun müzakereler sonucu grubun silahlar›n› teslim edip siyasal partiye dönüflmesiyle sonuçlanan bir anlaflmaya vard›. Ancak di¤er iki grup, 18 000 kiflilik FARC ve 5000 kiflilik ELN hâlen silahl›d›r ve ülke topraklar›n›n yüzde 40’›n› kontrol etmektedir. Devlet bu topraklar üzerinde denetim sa¤layamad›¤›ndan, paramilitares ya da autodefensas olarak bilinen özel ordular, Silahl› Kuvvetler’in de hoflgörü, hatta deste¤iyle mantar gibi bitmektedir. Bu sa¤c› ordular Urabá, Cesar, Córdoba, Antioquia, Magdalena Medio, Santander, Cundinamarca ve Caquetá dahil pek çok bölgede isyanc›lara karfl› operasyonlar düzenlemekte ve gerillalar› destekledikleri bahanesiyle sivillere karfl› korkunç suçlar ifllemektedirler. Bu özel ordular AUC (Autodefensas Unidas de Colombia) ad›yla bilinen gevflek bir ittifak oluflturmakta ve tüm ülkede 10 000 kadar savaflç›ya sahip olduklar› bilinmektedir.
II. AYRIM: YA DA BUGÜN...
Nüfusun yüzde 75’nin kadar› karma atalara sahip oldu¤u Kolombiya’da halk›n yüzde 5055’i mestizo (Avrupal›-yerli), yüzde 20 kadar› mulato (Avrupal›-Afrikal›), yüzde 3’ü ise zambo (Yerli-Afrikal›)’dur. Beyazlar ‹spanyollar›n torunlar›d›r ve nüfusun yüzde 20’sini olufltururlar. yüzde 4 kadarl›k siyahlar ise, özellikle Pasifik ve Karayip k›y›lar›nda yaflamaktad›r. Yerli say›s› 400-600 000 aras›nda (yüzde 1’den biraz fazla) ve 65 dil, farkl› dil gruplar›na ait yaklafl›k 300 lehçe konuflan 80 farkl› grubu içermektedir. Yerliler tüm ülke yüzeyine da¤›lm›fl cemaatler hâlinde yaflamlar›n› sürdürmektedirler. II.1-) Gerillalar ve Paramiliterler
Kökeni La Violencia’ya dayanan gerillalar, XX. yüzy›ldaki Kolombiya siyasetinin önemli II.2-) Uyuflfltturucu Kartelleri bir unsurudur ve Latin Amerika’n›n en eski isyanc› güçlerini olufltururlar. Ülkede gerilla gruplar›n›n silahl› mücadeleleri hâlen süregitKolombiya dünya kokain piyasas›n›n yüzde mektedir. 80 kadar›n› elinde tutmaktad›r. 1970’lerde küKolombiya’da her biri kendi ideoloji, siyasal çük bir mafya örgütlenmesi olarak bafllayan ve askerî stratejilerine sahip onun üzerinde ge- kokain sektörü, günümüzde kendi plantasyonrilla grubu ortaya ç›kt›. Bunlar aras›nda en et- lar›, laboratuarlar›, ulafl›m hizmetleri ve korukili olanlar FARC (Fuerzas Armadas Revoluci- malar› olan güçlü bir sektöre dönüflmüfltür. onarias de Colombia - Kolombiya Devrimci Si1980 bafllar›nda Pablo Escobar yönetiminlahl› Kuvvetler), ELN (Ejército de Liberación deki Medellin Karteli öne ç›kt›: patronlar› özNacional - Ulusal gürlük ve lüks içinde yafl›yordu, hatta kenKurtulufl Ordusu) ve di siyasal partilerine M-19 (Movimiento 19 Sim—n Bol’var 1812Õde Üspanyol orve iki gazeteye sahipde Abril - 19 Nisan dularÝna karßÝ saldÝrÝya ge•mek tiler. Escobar 1982’de Hareketi)’dur. Ÿzere CartagenaÕya geldi. AltÝ muKongre’ye seçilecek 1982’ye dek gerilharebeyi kazanmasÝna karßÝn Cakertede güçlüydü. lalar düzene yönelik racasÕÝ elde tutamayarak CartageHükümet 1983’te bir tehdit olarak alg›naÕya geri •ekildi. Bu arada Napouyuflturucuya karfl› lanmakta ve askerî leon WaterlooÕda yenilmiß, Üspansavafl açt›¤›nda kartegüçle kontrol alt›na ya sšmŸrgelerini geri almaya baßlin buna tepkisi flidal›nmaya çal›fl›lmaklamÝßtÝ. SšmŸrge yšnetimi detli oldu: muar›zlatayd›; Baflkan Belisa1817Õde yeniden tesis edildi. r›n ço¤unu tasfiye rio Betancur (1982-
91
Devrim Yolunda
KURTULUÞ edebildi. Uyuflturucu savafl›, 1990 seçimlerine adayl›¤›n› koyan liberal Luis Carlos Galán’›n 1989’da öldürülmesiyle daha da fliddetlendi. Hükümetin buna tepkisi, 1000 kadar mafya mülküne el koymak oldu ve kaçakç›lar›n ABD’ye teslimine yönelik yeni yasalar ç›kard›. Kartel bunun üzerine, otomobil bombalamalar› baflta olmak üzere terörist taktiklere yöneldi. Liberal César Gaviria’n›n baflkan seçilmesi (1990-94) bir umut ›fl›¤› oluflturacakt›. Uzun müzakereler ve kaçakç›lar›n ABD’ye teslimini öngören önlemlerin iptalinin ard›ndan, Escobar ve di¤er kartel patronlar› teslim oldu ve narko-terörizm geriledi. Ancak hükümetin kendisini daha güvenli bir yere sevk etme giriflimlerinin ard›ndan Escobar gözetim alt›nda tutuldu¤u saray yavrusundan kaçacak, ve 1500 kiflilik bir özel timin 499 gün süren aramalar› sonucu Aral›k 1993’te Medellín’de öldürülecekti. Buna karfl›l›k uyuflturucu kaçakç›l›¤› bütün h›z›yla süregitmekteydi. Hükümetin çabalar›n›n tek bir kifli ve tek bir kartel üzerinde yo¤unlaflmas›ndan yararlanan baflka karteller h›zla serpilip geliflti: Rodríguez Orejuela kardefllerin yönetimindeki Cali karteli k›sa sürede Medellin’in pazar›n› ele geçirdi ve Kolombiya’n›n en büyük kaçakç›s› oldu. Dahas› afyon ve eroin ifline de girdiler. Kartelin üst düzey patronlar› 1995’te yakalanm›fl ve hâlen cezaevinde olmalar›na karfl›n, ticaret di¤er bölgesel kartellerin, paramiliterlerin ve gerillalar›n elinde devam etmektedir ve y›ll›k hacminin 6 milyar USD oldu¤u hesaplanmaktad›r. Eklemeden geçmeyelim: “ABD Kolombiya’ya Kolombiya Plan› yoluyla do¤rudan müdahalede bulunmadan önce, 40.000-50.000 hektarl›k bir alanda koka üretimi yap›l›yordu (1986-1996). Plan Kolombiya’yla koka üretimi önemli ölçüde artt›. Kolombiya Plan›’n›n zirve yapt›¤› dönemde koka ekim alan› tarihsel bir rekor k›rarak 169.800 hektara ulaflt›. 20022003 döneminde ufak bir düflüfl yafland›ysa da, son göstergeler koka üretiminin yeniden yükseliflte oldu¤unu gösteriyor. Asl›na bak›l›rsa, Kolombiya’n›n narko-endüstrisinde -koka ifllemesi, üretimi, iç da¤›t›m› ve uluslar aras› trafi¤inde- yaflanan fley, ülkenin bafll›ca paramiliter örgütü Kolombiya Birleflik Öz-Savunma Güçleri’nin (AUC) k›smi tekel hâline gelmesidir. AUC, kontrgerilla faaliyetlerini narkotik
endüstrisinden sa¤lad›¤›n› aç›kça kabul etmektedir. Paramiliterlerin finansman›n›n afla¤› yukar› yüzde 80’i uyuflturucu trafi¤inden karfl›lanmaktad›r. Kolombiya Plan›’n›n realitesi flu anda uyuflturucu endüstrisini kontrol etmekte olan -ABD taraf›ndan dolayl› olarak e¤itilen ve Kolombiya ordusu taraf›ndan desteklenen- paramiliter güçlerdir. ABD’nin s›kça narkotrafikle suçlad›¤› FARC-EP sadece köylülerin koka yapraklar›n› sat›n alanlardan (revendedoras) vergi almaktad›r. Ülkedeki koka üretiminin topu topu yüzde 2.5’u FARC-EP’le ba¤lant›l›d›r; o da dolayl› bir ba¤lant›d›r. ‘Uyuflturucuya karfl› savafl için cephe’ mavallar› bir zamanlar ifle yarayan bir fleydiyse de, yalanlar›n a盤a ç›kmas› ABD/Kolombiya kontrgerillas›n›n elini zay›flatt›. Bu yüzden müttefik Bush ve Uribe hükümetleri yeni bir konsept, ‘terörle savafl’ konsepti çerçevesinde isyan›n destek taban›na karfl› silahl› bir kampanyaya yöneldiler.”2 II.3-) XXI. Yüzy›la Do¤ru
Liberal Baflkan Ernesto Samper’in (199498) uyuflturucu paras› skandallar›yla geçen çalkant›l› baflkanl›¤›n›n ard›ndan, ba¤›ms›z muhafazakâr Andrés Pastrana (1998-2002) göreve geldi. Pastrana seçilmesinin hemen ard›ndan, 34 y›ll›k gerilla savafl›na son vermek üzere FARC’›n komutan› Manuel Marulanda (“Tirofijo”) ile gizlice bulufltu. FARC görüflmelere bafllamadan önce hükümet birliklerinin gerilla denetimi alt›ndaki Caquetá ve Putumayo bölgelerinden çekilmesinde ›srarl›yd›. Pastrana FARC’a 42 000 km_’lik askerden ar›nd›r›lm›fl bölgeyi b›rakmay› kabul etti. Görüflmeler Ocak 1999’da bafllad› ve sonuçsuz bir flekilde sürdürüldü. Gerillalar bar›fl görüflmelerinin önkoflulu olarak ateflkesi kabul etmemekteydi. 2002 fiubat›’nda hükümet askerden ar›nd›r›lm›fl bölgeyi geri alaca¤›n› ilan etti¤inde FARC bölgede kök salm›fl durumdayd›; Baflkanl›k seçimlerinden k›sa bir süre önce, Nisan 2002’de FARC bir fliddet kampanyas›na giriflti. May›s 2002 seçimleri fliddet ortam›nda gerçekleflti; iktisadî k›r›lganl›k ve her iki partinin de içinden geçmekte oldu¤u krizler durumu daha da hassaslaflt›rmaktayd›. Baflkanl›k için yar›flan alt› adaydan Ingrid Betancourt’un FARC
92
Devrim Yolunda
KURTULUÞ taraf›ndan kaç›r›lmas› ba¤›ms›z sertlik yanl›s› yüzde 10’u en yoksul yüzde 10’un 40 kat› kadar Álvaro Uribe’nin ilk turda oylar›n yüzde bir gelire sahipti. 2000 y›l› itibar›yla bu oran 53’ünü almas›nda etken oldu. Uribe askeri 80 kata ulaflt›.4 Kolombiya’daki bütün politik kampanyay› yo¤unlaflt›rmay› vaat ediyordu. ve yasal geliflmelerin temelinde bu ekonomik 1985’den bu yana, ülkede baflta k›rsal kesim gerçeklik bulunmaktad›r. Demokrasi ve hukuve etnik az›nl›klar olmak üzere 2.9 milyon kifli kun egemenli¤ine dair bütün iki yüzlü saçmaiç göç gerçeklefltirmifltir, bu durum da kentsel l›klar bir yana, Kolombiya devleti, Venezüelyoksullu¤un katlanmas›na yol açmaktad›r. la’n›n Chávez’inin “kokuflmufl oligarfli” dedi¤i, Burada yeri gelmiflken flunlar› da ekleme- ABD’ninse destekledi¤i büyük bir vahfletle yöden geçmeyelim: XX. yüzy›l›n ortalar›nda Ko- netilmektedir. lombiya Latin Amerika’da baz› ilklere imza atKolombiya’da bu koflullar alt›nda güçlü bir t›. Dünya Bankas›’ndan (sonradan Uluslarara- sol muhalefet gelene¤i yaflat›lm›flt›r. Marx s› Yeniden infla ve Kalk›nma Bankas› diye de 1872’de yazd›¤› “fiiddet ‹çermeyen Devrimin an›lm›flt›r) yard›m alan ilk devlet oldu. Kolom- Olana¤›” makalesinde, baz› ülkelerde proletarbiya, kontrgerilla siyaseti ve ordu için ABD’nin yan›n “hedeflerine bar›flç›l yollardan ulaflabileresmi deste¤ini alan ilk ülke oldu. 1960’larda ce¤ini” savunmufltu; ama “pek çok ülkede duköylü ve gerilla güçleriyle savaflmak için yap›- rumun hiç de böyle olmad›¤›” gerçe¤inin alt›n› lan askeri harcamalar›n ulusal bütçe içindeki çizerek, “devrimimiz fliddete dayanmal›d›r” depay› yüzde 16’dan fazlayd›. miflti. E¤er bu son dedi¤inin bugünün dünyaBugünün Kolombiya’s› yeni liberal ekonomi s›nda geçerli oldu¤u bir ülke varsa, o da Kopolitikalar›na ilifltirilmifl, iç savafl›n pençele- lombiya’d›r. rinde k›vranan ve ABD’ye topyekûn teslim Kolombiya’da s›n›f bilinci, kendini, egemen edilmifl bir ülkedir. Afl›r› zengin bir avuç top- s›n›flar karfl›s›nda yeniden ve yeniden üretrak sahibi ve kapitalist hükümet politikalar› mektedir. 1930’lar›n sonundan 1950’lere kadar ve ekonomik koflullar üzerinde do¤rudan etkili geçen dönemde, geniflleyen kapitalist ç›kar iliflolabilmektedir. Gelir da¤›l›m›ndaki uçurum kilerinin ülkenin iç bölgelerine do¤ru yay›lmas› son derece büyüktür. Nüfusun yüzde 57’si top- karfl›s›nda, komünist ideolojiyi benimsemifl birraklar›n yüzde 3’ünden daha az›yla yaflamaya kaç yüz k›r kökenli Kolombiyal› iflbirli¤i ve güçal›fl›rken, en zengin yüzde 3’lük kesim ekili venlik yap›lanmalar› içinde örgütlendiler. Küalanlar›n yüzde 70’inden fazlas›na sahiptir. çük toprak sahiplerini, köylüleri, k›r iflçilerini Nüfusun en zengin yüzde 1’i servetin yüzde ve di¤er yar›-proleter kitleleri hedef alan dev45’ini kontrol ederken, tar›m arazilerinin yar›- let-destekli bask› ve fliddet, bar›flç›l fakat s›k› (ve silahl›) bir tepkiyle karfl›laflt›. Otonom böls› sadece 37 toprak sahibinin elindedir.3 Bugünkü Baflkan Uribe Velez, büyük özel- gesel topluluklar olarak varolmaya çal›flan bu lefltirmeler, gümrüklerin kald›r›lmas› ve iflçi “öz-savunma örgütleri”, ülkenin görece yal›t›k sendikalar›n›n bertaraf edilmesi yoluyla Ko- bölgelerinde kolektif tar›m yapan köylü hücrelombiya’da yeni liberal bir model uygulamaya lerine dayan›yordu. çal›flmaktad›r. Uribe Bu topluluklar› difazla mesai ücretleri¤er bölgelere do¤ru nin düflürülmesini, geniflleterek, ‘sald›rAUC, kontrgerilla faaliyetlerini naremeklilik yafl›n›n üçte gan merkezi hükümekotik endŸstrisinden saÛladÝÛÝnÝ bir oran›nda art›r›lte karfl› koymaya ve a•Ýk•a kabul etmektedir. Paramimas›n› ve kamu iflçiyerel kontrole’ dayal›, literlerin finansmanÝnÝn aßaÛÝ yulerinin ücretlerinde bozulmam›fl, istikrarl› karÝ yŸzde 80Õi uyußturucu trafiyüzde 33 oran›nda kebir toplum kurmaya Ûinden karßÝlanmaktadÝr. Kolomsinti yap›lmas›n› saçal›flt›lar. K›rsal nübiya PlanÝÕnÝn realitesi ßu anda vunmufltur. Yeni libefusun -az›nl›k olmakuyußturucu endŸstrisini kontrol ral dönüflümden sonla birlikte- kayda deetmekte olan -ABD tarafÝndan dora gelir da¤›l›mdaki ¤er bir kitlesinin deslaylÝ olarak eÛitilen ve Kolombiya adaletsizlik daha da te¤ini alan bu yerelordusu tarafÝndan desteklenenbüyümüfltür. 1990’da leflmifl öz-savunma nüfusun en zengin gruplar›, etki alanlaparamiliter gŸ•lerdir.
93
Devrim Yolunda
KURTULUÞ l›k Baflkanl›¤› yapan Uribe, bu dönemde kokain kaçakç›lar›na havac›l›k ruhsat› vermekle elefltirildi. Daha sonra Medellin valisi olan Uribe, Medellin kartelini yöneten Pablo Escobar’la iliflkisi nedeniyle befl ay sonra bu görevden al›nd› ve çal›flmalar›n› önce flehir meclisinde, daha sonra da eyalet meclisinde sürdürdü. 1994’te Medellin’i de içine alan Antioquia eyaletinin valisi olan Uribe, bu dönemde gerillalara karfl› yeterince sert bir tutum almamakla suçlad›¤› partisinden uzaklaflmaya ve ba¤›ms›z bir siyaset izlemeye bafllad›. 2002 seçimlerinden hemen önce Baflkan Pastrana ile FARC aras›nda 1998’den beri süren ateflkes sona erdi¤inde, ülkede bar›fl› sa¤laman›n orduyu geniflleterek gerillalara karfl› sert önlemler almaktan geçti¤ini öne süren Uribe’nin “Demokratik Güvenlik” stratejisi bir anda ön plana ç›kt›. Gerillalar›n kökünü kaz›ma pahas›na da olsa ülkeyi k›rk y›ld›r kas›p kavuran fliddeti bitirme sözü veren Uribe, kay›tl› seçmenlerin yüzde 24’ünün oyuyla, 2002 may›s›nda devlet baflkanl›¤›na geldi. Seçim kampanyas›n› 1994-1998 aras›nda ABD’den en fazla potasyum permanganat (kokainin ifllenmesinde kullan›l›yor) ithal eden flirketin sahibi Pedro Moreno Villa yönetti. Uribe baflkanl›¤a gelir gelmez, Pastrana döneminde ülkedeki koka tarlalar›n› yok etmek amac›yla bafllat›lan “Kolombiya Plan›”, kontrgerilla faaliyetlerini de kapsayacak flekilde geniflletildi. Bafllang›çta yaln›z koka tarlalar›n›n havadan ilaçlama yöntemiyle imhas› için kullan›lmas› tasarlanan y›lda 1 milyar dolarl›k yard›m, k›rk y›ld›r Kolombiya’da toprak reformu yap›lmas› için mücadele eden FARC’›n, Pentagon taraf›ndan “uluslararas› narko-terörist örgüt” olarak tan›mlanmas› üzerine, do¤rudan gerillalara karfl› verilen mücadeleye kayd›r›ld›. Böylece, 1990’lar›n sonuna do¤ru, tarihinin en güçlü dönemini yaflayan ve ülkenin yüzde 40’›n› kontrol eden FARC, Pentagon destekli Kolombiya ordusunun sald›r›s›yla yerleflim bölgelerini terk ederek, 1960’larda oldu¤u gibi güneye, Ekvador ve Brezilya s›n›rlar›na do¤ru çekildi. Bu geliflme, Uribe’nin söz verdi¤i gibi büyük flehirlerdeki fliddetin azalmas›na yol açt›ysa da, ayn› dönemde Kolombiya’da fliddetten kaçmak için zorla göç edenlerin say›s› görülmemifl düzeyde artt›: Çat›flmalar›n yeniden fliddetlendi¤i 1980’lerden beri Kolombiya’da iki milyon kifli zorla göç ederken, bu ra-
r›n› gittikçe geniflletti ve 1950’lerin sonu 1960’lar›n bafllar›nda güney ve orta Kolombiya’n›n pek çok bölgesine yay›ld›lar. 1964’e gelindi¤indeyse ülke çap›nda bu mant›kla kurulmufl 16’dan fazla topluluk vard›. Topluluklar bar›flç›l olmakla birlikte, büyük toprak sahipleri ve yükselen kapitalist s›n›flar aç›s›ndan ve hatta ABD’nin jeopolitik ç›karlar› aç›s›ndan büyük bir tehdit oluflturuyorlard›. Sonuç olarak, bu bölgeler, Latin Amerika’da Kennedy döneminde iyice azg›nlaflan so¤uk savafl sald›rganl›¤›n›n askeri hedefleri hâline geldiler.5 III. AYRIM: UR‹BE, TERÖR VE GER‹LLA
May›s 2006’daki flaibeli seçimlerle ikinci kez devlet baflkan› olan Uribe’nin, bir ABD ufla¤› oldu¤unu bilmeyen yok, de¤il mi? Yüzde 62’lik oyla di¤er befl aday› geride b›rakarak kazand›¤› seçim sonras›nda -babas› 1983’te FARC taraf›ndan cezaland›r›larak öldürülen- Uribe, “Terörizme karfl› demokratik güvenlik sözü” verdi.6 Uribe’nin seçim “zaferi” abart›lmamal›d›r. Çünkü, Kolombiya seçim sonuçlar›na ve Uribe yönetiminin ilk dönemine yak›ndan bak›nca, ortaya farkl› bir tablo ç›k›yor. Örne¤in, seçimlere kat›l›m oran›na bak›ld›¤›nda (yüzde 43) Uribe’ye oy verenlerin, kay›tl› seçmenlerin yaln›zca yüzde 27’si oldu¤u görülüyor. Bu oran, son y›llarda Latin Amerika’da seçim kazanan bir baflkan›n ald›¤› en düflük oy yüzdesi. Kolombiya seçimlerinin as›l önemli sonucu, PDA aday› Carlos Gavira’n›n, ba¤›ms›z aday Uribe’nin baflkanl›¤a geldi¤i 2002 y›l›na dek ülkedeki tüm seçimleri kazanan Muhafazakâr ve Liberal Parti adaylar›n› geride b›rakarak ikinci olmas›yd›. Böylece Kolombiya tarihinde ilk kez sol bir parti seçimlerden ana muhalefet kimli¤iyle ç›karken, Carlos Gaviria da seçim gününden sonra hâlen hayatta olan ilk solcu baflkan aday› oldu. Her y›l yüzden fazla sendikac›n›n, bine yak›n demokrat sol siyasetçinin öldürüldü¤ü Kolombiya’da, bu sonuç tarihi bir dönüm noktas›na iflaret ediyor. Fidye alma amac›yla kaç›r›l›rken FARC gerillalar› taraf›ndan öldürülen zengin bir toprak sahibinin o¤lu olan Uribe, hukuk e¤itimi ald›ktan sonra Liberal Parti’ye kat›larak siyasal hayat›na bafllad›. Medellin kartelinin yükselifle geçti¤i 1980-1982 y›llar› aras›nda Sivil Havac›-
94
Devrim Yolunda
KURTULUÞ kama Uribe döneminde bir milyon kifli daha önlemenin tek yolu oldu¤unu iddia etti¤i 15 deeklendi. BM raporlar›na göre Kolombiya’daki ¤ifliklikten yaln›zca birini kabul etti-. Kongre, göç sorunu, Darfur’dan sonra dünyadaki en bü- Uribe’nin ikinci kez baflkan seçilmesinin önünü yük göç felaketini oluflturuyor. açacak anayasa de¤iflikli¤i teklifini de reddetUribe, 2000 y›l›nda ABD ve AB taraf›ndan miflti. Ancak Uribe, Anayasa’n›n baflkanl›kla uluslararas› terör örgütleri listesine al›nan ilgili maddesini de¤ifltirme çabalar›n› sürdürdü ACU’yla (Autodefensas Unidas de Colombia/ ve Anayasa Mahkemesi, endifleyle beklenen Kolombiya Birleflik Savunma Birimleri-Para- karar›n› 19 Ekim 2005’te alarak Uribe’nin yemiliter Gruplar) iliflkilerinde, FARC’a karfl› al- niden baflkan olmas›n›n; önünü açt›.7 d›¤› sert tav›rdan farkl› bir strateji izledi. Bu tabloda ABD’nin Latin Amerika’daki en FARC’la görüflmek için, örgütün ateflkes ilan sa¤lam ve hatta tek müttefiki olan Kolombiedip silah b›rakmas›n› flart koflan Uribe, 2000 ya’daki baflkanl›k seçimleri öncesinde gerillaile 2002 y›llar› aras›nda ABD taraf›ndan ara- lar 1998’ten beri ilk kez halk› boykot yerine nan ve tutuklanmas› hâlinde iadesi istenen sand›¤a ça¤›rm›flt›. uyuflturucu kaçakç›lar›, ACU’ya ba¤l› birçok FARC hiçbir adaya do¤rudan destek vermeblo¤un liderli¤ini ele geçirdikten sonra, “bu mi- mesine karfl›n, “Oylar›n›z› bar›fl ve diyalog selitanlar›n silah b›rakmas› ve yeniden topluma çene¤i için at›n. Uribe yandafllar› ülkeyi savafl kazand›r›lmalar›” amac›yla 2002 Aral›k ay›nda bata¤›na sürüklüyor ve ABD’nin kuklas› olaparamiliter örgütlerin liderleriyle bir af yasas›- rak bu çat›flmay› solcu Latin Amerika hükün›n pazarl›klar›na bafllad›. Elbette tüm blok- metlerine karfl› yaymaya çal›fl›yor,” derken gelar, ilk olarak, silah b›rakmalar› hâlinde rilla ile bar›fl görüflmelerinden yana oldu¤unu ABD’ye iade edilmeme garantisini de içeren bir aç›klayan solcu aday Carlos Gaviria’y› iflaret genel af talep ettiler. Uribe’nin kiflisel vaatle- ediyordu.8 riyle bafllayan sürecin yasallaflmas› için 2005 Ayr›ca Baflkanl›k seçimlerine ortak bir Temmuz’unda alelacele ç›kar›lan ve silah b›ra- adayla kat›lmaya karar veren PDI (Ba¤›ms›z kan “el para”lar›n geçmiflte iflledikleri (insan Demokratik Eksen) ve AD’nin (Demokratik Alhaklar› ihlâlleri dahil) suçlar›n soruflturulma- ternatif) birleflmesiyle oluflturulan PDA (Polo s›n›n önünü t›kayan Adalet ve Bar›fl Yasas›, Democrático Alternativo -Alternatif Demokrauyuflturucu kaçakç›l›¤›ndan yarg›lanm›fl ve ce- tik Eksen), seçimlerde ikinci en yüksek oyu za alm›fl örgüt üyelerinin, ülke siyasetine kat›l- alan aday› ç›kararak, demokratik solun Kolommas›n›n da önünü açt›. Af yasas› kapsam›nda biya tarihinde kazand›¤› en büyük baflar›ya silah b›rakan kaçakç›lar›n bir k›sm›, Marttaki imza att›. 2003 y›l›nda Bogota valili¤ine seçilen seçimlerle meclise girmeyi -tabii AUC’nin kont- Luis ‘Lucho’ Garzón’un da PDI üyesi oldu¤u göz önüne al›nd›¤›nda, bu sonucun bir yükselirol etti¤i bölgeleri temsilen- baflard›. Uribe, ayn› kiflinin ikinci kez baflkanl›¤a flin iflareti oldu¤u daha da netlefliyor. PDI ve AD’nin liderlerinin önemli bir k›sm›aday olmas›n› engelleyen yasay› de¤ifltirme çal›flmalar›na, baflkanl›¤a geldikten befl ay sonra, n›, 1989’da silah b›rakarak siyasete at›lan eski M-19 gerillalar› oluflKas›m 2001’de bafllaturuyor; seçimlerden m›flt›. 2003 Ekim’inde önce yerini eski anagerçeklefltirilen ve 15 FARC hi•bir adaya doÛrudan destek yasa mahkemesi baflmaddelik bir anayasa vermemesine karßÝn, ÒOylarÝnÝzÝ kan› Carlos Gavide¤iflikli¤inin halk›n barÝß ve diyalog se•eneÛi i•in ria’ya b›rakan PDI oyuna sunuldu¤u reatÝn. Uribe yandaßlarÝ Ÿlkeyi saaday› Navarro Wolf, ferandumun Baflkan vaß bataÛÝna sŸrŸklŸyor ve M-19’un eski komuUribe ad›na tam bir ABDÕnin kuklasÝ olarak bu •atÝßtanlar›ndan. bozgunla sonuçlanmamayÝ solcu Latin Amerika hŸkŸ1990’lar boyunca s›ndan bir hafta sonra metlerine karßÝ yaymaya •alÝßÝsistematik bir siyasi -Kolombiya tarihinin yor,Ó derken gerilla ile barÝß gšcinayet kampanyas›ilk referandumunda, rŸßmelerinden yana olduÛunu n›n hedefi olan AD halk, Uribe’nin, Arüyeleri, bu cinayetlejantin’dekine benzer a•Ýklayan solcu aday Carlos Gavirin faillerinin yüzde bir ekonomik felâketi riaÕyÝ ißaret ediyordu. 95
Devrim Yolunda
KURTULUÞ “DynCorp 1993 sonlar›ndan bu yana Kolombiya’da bulunuyor. Faaliyetleri resmî aç›klamalara göre uyuflturucu kaçakç›l›¤›na yönelik olsa da, flirket, 30 kadar baflka Özel Askerlik fiirketi’yle (ÖAfi) birlikte gerilla gruplar›na, FARC ve ELN’ye karfl› savafla ve toplumsal hareketlerin bast›r›lmas›na kat›l›yor. Do¤rudan Devlet Bakanl›¤›, Pentagon ya da ABD Uluslararas› Kalk›nma Ajans› (USAID) ile sözleflme imzalayan bu ÖAfi’ler gerçekte “süper gücün” ç›karlar›n› savunuyorlar. Washington, onlar arac›l›¤›yla Irak’tan sonra dünyan›n ikinci en büyük özel çat›flk›s›n› yaratt›. (…) Gerçekte, yak›c› önemleri ve haz›rl›k düzeylerini bir yana b›rakacak olursak, ÖAfi’ler bu ülkede yeni de¤il. 1987’de, hükümetin onay›yla büyük k›rsal toprak sahipleri ve Medellin karteline ba¤l› uyuflturucu kaçakç›lar›, paramiliterlerini e¤itmesi konusunda ‹srail güvenlik flirketi Hod He’hanitin (M›zrakbafl› Ltd.)’e müracaat ettiler. E¤itim Texas Petroleum Co.’ya ait arazide Yair Klein gibi ‹srail ordusundan emekli subaylar ve Mossad ve ‹ngiliz SAS’›ndan emekli komutanlar›n sorumlulu¤u alt›nda gerçeklefltirildi. Paral› askerler muz ve petrol bölgelerinin ‘temizli¤i’nde, gerillalar› destekledi¤inden kuflkulan›lan kiflilerin tasfiye edilmesinde kullan›lacak ‘isyan bast›rma teknikleri’ni ö¤retmekteydi; ancak bu teknikler, 1987-1992 aras›nda her biri muhalif baflkan adaylar› olan Jaime Pardo Leal ve Bernardo Jaramillo (Yurtsever Birlik), Carlos Pizarro (M-19), ve Luis Carlos Galan (Liberal)’›n öldürülmesinde de kullan›ld›. Bir BM gözlemcisinin fiubat 1990’da BM ‹nsan Haklar› Komisyonu’na sundu¤u rapora göre, o y›llarda Kolombiya’da ordu ve polisle s›k› s›k›ya ba¤lant›l› 140’›n üzerinde paramiliter grup faaliyet göstermekteydi. Bu milisler yaln›zca gerilla sempatizanlar›na de¤il, iflçilere, sendikac›lara ve çiftçilere de sald›r›yordu; binlerce kifliyi öldürmüfllerdi. Genelde bir “güzelleme” olarak kullan›lan “paramiliter” terimi temelde bu tarz siyasal yok etme faaliyetlerinde ordu ve siyasal güçlerin rolünü gözden gizlemektedir. Silahl› kuvvetler ad›na ‘kirli savafl’› sürdüren bu gruplar, ötekilerin imajlar›n› temiz tutmalar›na ve kitlesel insan haklar› ihlâlleri nedeniyle baflka durumlarda yasaklanacak olan ABD yard›m›na baflvurmalar›na olanak sa¤lamaktad›r.
95’inin serbest kalmas›na ra¤men, gerilla mücadelesini sürdüren FARC ve ELN’yi elefltirerek, Kolombiya toplumunu içinde bulundu¤u ç›kmazdan kurtarman›n tek yolunun demokratik mücadele oldu¤unu savunarak, siyasal mücadelelerini yasal yollarla sürdürdüler. 1970’lerde genç bir profesörken Antioquia Üniversitesi’nde Uribe’ye de anayasa hukuku dersleri veren Carlos Gavira’n›n, bir dahaki seçimlerde adayl›¤›, Lula gibi sendika kökenli bir siyasetçi olan Luis Garzón’a b›rakaca¤› belirtiliyor.9 Özetin özeti, ABD destekli koltu¤unda pek de rahat olmayan Uribe, Yakee emperyalizminin bölgedeki karfl›-devrimci faaliyetlerinin de maflas›d›r. Örne¤in, Kolombiya’da yay›nlanan Semana Dergisi’nde yer alan özel dosyada, Uribe yönetiminin, komflu Venezüella’y› istikrars›zlaflt›rmak için giriflimlerde bulundu¤u dile getiriliyor. Semana’ya konuflan eski bir yetkili, güvenlik örgütü DAS’›n ölüm mangalar›yla iflbirli¤i yapt›¤› do¤rulad›.10 III.1-) Egemen Terör
Görülmesi gerek, Uribe ile -ve Alfredo Molano’nun Nisan 2007’deki ifadesiyle-, “Kolombiya’da paramiliterler yeniden iflbafl›nda”d›r ABD’nin Kolombiya Büyükelçisi Marshall Louis, “ABD personelinin, Kolombiyal› kontrgerilla güçlerine ülkenin güneyinde yard›m etti¤ini” de saklam›yor.11 ABD Temsilciler Meclisi D›fl ‹liflkiler Komitesi’ne ifade veren paramiliter grubun eski bir üyesi, Kolombiya’da ifl yapan baz› ABD’li flirketlerin, “paramiliter gruplara koruma karfl›l›¤›nda mali yard›m yapt›klar›n›” itiraf etti. Tekellerin, “flirket araçlar›n› paramiliterlerin hizmetine sundu¤unu, benzin ve di¤er yak›t kaynaklar›n› sa¤lad›¤›n›” da belirten eski asker Edwin Guzman, “bu yard›mlar›n karfl›l›¤› olarak ise sa¤c› gruplar›n, ABD’li flirketleri koruduklar›n› ve hatta sendika liderlerine suikast düzenlediklerini” ifade etti. ABD’nin paramiliterlere deste¤i, malî yard›mla da s›n›rl› de¤ildir. ABD merkezli özel güvenlik flirketlerinin, lojistik ve e¤itim dahil Kolombiya’n›n kontrgerillas›n› desteklemede elinden geleni ard›na koymad›¤› anlafl›l›yor. Dahas› bu çabaya ‹srail flirketleri de arka ç›kmaktad›r:
96
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Bu siyasal terör isyan› bast›rmada yeterli olmad›¤›ndan, Washington çat›flmalara müdahale etmek üzere arka kap›dan girdi. Kolombiya’daki petrol flirketleri, silah imalatç›lar› ve ÖAfi’ler ABD Kongresi’nin “Kolombiya Plan›”n› onaylamas›n› sa¤lamak için yürüttükleri lobi faaliyetlerinde 6 milyon dolar harcad›lar. Bu bir kez sa¤land›ktan sonra, yat›r›m kolayl›kla geri dönebilecekti. ABD’nin “Kolombiya Plan›”na tahsis etti¤i 1.300 milyon dolardan 1.130 milyonu tek bir Kolombiyal› yetkili tek santimini görmeden harcanacakt›. Plan için Dünya Bankas›’ndan gelen fonlar dahi Washington taraf›ndan ÖAfi’lere yönlendirildi. (…) Bu özel flirketlerle sözleflmeler, ABD elçili¤inden ‘bir kifli’ taraf›ndan yap›lmaktad›r. Hiçbir Kolombiya yetkilisi onlar›, uçaklar›n›, ekiplerini ya da kargolar›n› denetleyemez. Adamlar› ülkeye turist vizesiyle girmekte ama diplomatik dokunulmazl›ktan yararlanmaktad›r. Kolombiya bunu gurur meselesi yap›p protesto etmeye yeltendi¤indeyse, Washington ekonomik yard›m› kesme tehdidinde bulunmaktad›r. Kolombiya’da her çeflit ÖAfi bulunuyor. En çok yönlüsü, aflç›lar› bile kendi personeli olan DynCorp’dur. Arine hava fleritleri için yak›t dolum sistemleri infla ediyor. Rendon Grubu polis ve subaylara “Kolombiya Plan›”n› nas›l aç›klayacaklar›n› ö¤retiyor. ACS Defense (Plan’a dahil) elçilik personeline lojistik destek ve dan›flmanl›k hizmetleri sa¤l›yor. Lockheed-Martin savafl helikopterleri ve birlik nakliye uçaklar› sunuyor. Northrop yedi güçlü radar› yönetiyor ve karmafl›k bir hava casusluk sistemini iflletiyor, ayr›ca askerleri ve paramiliterleri ‘özel operasyonlar’ konusunda e¤itiyor. MariTech, TRW, Matcom ya da Alion gibi flirketler uzaydan foto¤raf çekmek, haberleflmeye müdahale edip analiz etmek gibi görevleri sürdürüyorlar. Bu istihbarat daha sonra, gere¤ini yapmak üzere ABD Ordusu Güney Komutanl›¤›’na (Southcom) ve CIA’ye aktar›l›yor. Son ö¤renen Kolombiya Silahl› Kuvvetleri oluyor. Pentagon, Devlet Bakanl›¤› ve USAID, Kolombiyal›lar verileri de¤erlendirecek ‘teknik kapasite’den yoksun olduklar› gerekçesiyle, askerî ve lojistik destek programlar› ya da istihbarat programlar›n›n onlara aktar›lmas›n›n çabuk olamayaca¤›n› aç›kça belirtiyorlar. (…) ‘Semana’ dergisi nihayet, ABD medyas›n›n ard›ndan konuyu ele alarak ‘Kolombiya Plan›
çerçevesinde ilaçlama yapan gringolar›n Tanr› ve yasa tan›mayan bir Rambo’lar tak›m› oldu¤unu’ ve ‘eroin kaçakç›l›¤›’na bulaflt›klar›n› yazd›. Gerçekten de, 12 May›s 2000’de, Bogota’daki Eldorado havaalan›nda polis, içinde 250 gram s›v› bulunan on kavanoz keflfetmiflti. Analiz sonucu s›v›n›n ya¤ ile eroinin hammaddesi uyuflturucu lateks kar›fl›m› oldu¤u ortaya ç›kt›. DynCorp personeli, özel bir flirketi -Federal Express- mal› Florida’daki ABD askeri üs Patrick Hava Kuvvetleri Üssü’ne nakletmede kullan›yorlard›. (…) DynCorp’un on eleman›n›n da 2000’de amfetamin kaçakç›l›¤›na bulaflt›¤› ortaya ç›kt›. Kolombiya Adalet Bakanl›¤›’n›n yürüttü¤ü soruflturma dosyalar› esrarengiz bir biçimde ‘kayboldu’; firmaysa ilgili elemanlar›n› iflten ç›kartmakla ya da Kolombiya’dan çekmekle yetindi. (…) Gerillalar yaln›zca çokuluslu flirketlerin ve çok az say›da Kolombiyal›’n›n ç›kar›na olarak gördükleri petrol iflletme ve nakliyesini engelliyorlar. Altyap›s›n› korumak için paral› asker kullanan ilk flirket, Texaco oldu. 1997 ve 1998’de, British Defence Systems orduyla iflbirli¤i yapt›; buna ek olarak British Petroleum, Total ve Triton’un kiralad›¤› ve ‹srail firmas› Silver Shadow’un silahland›rd›¤› paramiliterleri e¤ittiler.”12 Bu kadar de¤il. Merkezi New York’ta bulunan “‹nsan Haklar› ‹zleme Grubu”nun rakamlar›na göre Kolombiya’da 1986’dan beri katledilen 2 bin 515 sendikac›n›n büyük bir k›sm› paramiliter gruplar›n tetikçilerince katledildi. Söz konusu flirketler aras›nda Kolombiya’da genifl ifl alanlar› bulunan maden tekeli Drummond flirketinin oldu¤unu da belirten Guzman, “Paramiliterlere yard›m eden tek flirket Drummond da de¤ildi. Daha birçok flirket bu gruplara para ak›t›yordu” dedi. “Umar›m komite bu konuyu araflt›r›r ve di¤er flirketleri de ortaya ç›kar›r” diyen Guzman, ordu ile iflbirli¤i yapan paramiliterlerin sendika liderlerini katletti¤ini de itiraf etti. Guzman, “Ordu sendika liderleri Valmore Locarno ve Victor Orcasitos cinayetlerini kendisi aç›s›ndan bir zafer olarak görüyordu” dedi.13 Ayr›ca Kolombiya’da on binlerce sivili can›ndan eden çat›flmalar s›ras›nda paramiliter güçlere verilen “resmi destek” belgelendi. Financial Times gazetesinde yer alan haberde, “Kolombiya’n›n ABD destekli Uribe’nin sa¤c› paramiliter komutan ile el s›k›flt›¤›n› ve
97
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ülkedeki katliamlar›n› art›rmas›n› istedi¤ini” ortaya ç›karan bir görüntüyle ilgili ayr›nt›lara yer verildi. Uribe’nin bugüne de¤in sa¤c› paramiliter gruplarla iliflkisini hep reddetti¤ini hat›rlatan FT, Uribe’nin görüfltü¤ü kiflinin hâlen “kaçak” olan Fremio Sanchez Carreno adl› komutan oldu¤unu belirtirken, bu görüflmenin 2001 y›l›ndaki seçimler s›ras›nda yap›ld›¤›n› da ifade etti.14 Ve nihayet New York Times’in belirtti¤ine göre ABD 2000 y›l›ndan beri Kolombiya hükümetini desteklemek için, aslan pay› askeri yard›mlarda olmak üzere, 4.7 milyar dolar harcad› ve ABD yönetimi 2014 y›l›na kadar 3.9 milyar daha vermek niyetinde oldu¤unu aç›klad›.15 Devam edelim: Kolombiya’da Uribe’nin baflkanl›¤› döneminde, Temmuz 2002-A¤ustos 2006 aras›nda 11 bin 84 kiflinin öldü¤ü ya da kayboldu¤u bildirildi. ‹nsan Haklar› Gözlemevi taraf›ndan yay›mlanan bir rapor, ülkede her gün ortalama 7.7 kiflinin kaç›r›ld›¤›n› ya da öldürüldü¤ünü ortaya koyuyor. Uribe’nin ilk dönemi boyunca keyfi ya da hukuk d›fl› infazlarda devletin do¤rudan sorumluluk pay›n›n yüzde 60 artt›¤› belirtilen raporda, cinayet, adam kaç›rma olaylar›n›n sorumlular›n›n maskeleri düfltü¤ünde ise devletin sorumluluk pay›n›n yüzde 74.5’e ç›kt›¤› kaydediliyor.16 Bu arada Kolombiyal› eski sa¤c› milis lideri Salvatore Mancuso, yüzlerce cinayet emri verdi¤ini itiraf etti. Mancuso, 336 cinayet emri verdi¤ini, 87 cinayete de bizzat kat›ld›¤›n› belirtti... Kokain kaçakç›l›¤›yla finanse edilen sa¤c› milis gruplar›, baflta FARC örgütü olmak üzere solcu gerillalara karfl› mücadele için yetkililerin de göz yummas› ve teflvikiyle toprak sahipleri taraf›ndan y›llar önce oluflturulmufltu.17 Devam edelim: Kolombiya ‹nsan Haklar› Gurubu (CODHES), 2007 y›l›n›n ilk 100 gününde 15 bin kifli evinden oldu¤u; ve bunda da ABD’nin koka tarlalar›n› yok etmek için uçakla zehirli ilaçlaman›n etkin oldu¤unun alt› çizildi.18 RAND’›n, Ulusal Savunma Araflt›rma Enstitüsü, “Silah Ticareti ve Kolombiya” bafll›¤›yla yay›nlad›¤› rapora göre her 100 bin kifliden 77.5 ateflli silahlarla öldürülüyor. Bunu ABD’deki oranlarla k›yaslarsak, bir y›lda iflle-
nen cinayet say›s› 18 binken Kolombiya’da ifllenen cinayet say›s› 230 bin... Ve de Kolombiya’daki fliddeti k›nayan Fernando Vallejo adl› yazar, fliddet eylemlerini gözler önüne sermek için vatandafll›ktan ç›kma karar› ald›¤›n› aç›klad›. “La Virgen de los Sicarios” (Avc›lar›n Bakiresi) adl› çok satanlar listesindeki roman›n yazar› Vallejo, “Bu ülke art›k benim Kolombiyam de¤il” dedi. Meksika’ya yerleflmeyi planlad›¤›n› ve bu ülkeye vatandafll›k baflvurusunda bulundu¤unu belirten Vallejo, Uribe’yi de sert flekilde elefltirdi...19 III.2-) Kolombiya’n›n Umudu ve Gelece¤i: Gerilla
Kolombiya’n›n umudu ve gelece¤i, FARC’› (lideri Jacobo Arenas ve önde gelen komutanlar›ndan Raul Reyes) ve ELN’siyle (lideri Francisco Galan) gerillan›n silahl›/ siyasal mücadelesindedir... III.2.1-) FARC Lideri Jacobo Arenas
Latin Amerika’n›n en büyük gerilla ordusu olan FARC’›n kökleri, La Violencia y›llar›na (1948-1958) uzan›yor. Belirtti¤imiz gibi, La Violencia, 45 y›l süren (1895-1930) Muhafazakâr Parti iktidar› s›ras›nda, komünistler ve toprak reformu taraftarlar› baflta olmak üzere, tüm muhalif hareketleri bünyesinde toplayan Liberal Parti’nin baflkan aday›n›n öldürülmesiyle bafllam›flt›. ‹ki parti aras›ndaki çat›flma, toprak reformu talep eden köylülerin ayaklanmalar›na k›sa sürede bir iç savafla dönüfltü. 1958’de baflkanl›¤› dört senede bir birbirlerine devretmek üzere anlaflarak ülke yönetimini paylaflan Liberal ve Muhafazakâr partiler (Ulusal Cephe), savafla son verdiler. Ancak ülkenin do¤usunda ve güneyinde silahlanarak örgütlenen köylüler, toprak reformu isteklerinden vazgeçmediler. FARC, bu köylülerin ulusal yönetime karfl› birçok cephede sürdürdükleri mücadeleyi merkezi bir komuta yap›s› alt›nda sürdürmeye karar vermeleri sonucu, 1966’da kuruldu. Ulusal Cephe hükümetlerinin, Kolombiya halk›n›n yar›s›ndan fazlas›n›n yoksulluk içinde yaflamas›na neden olan toplumsal adaletsizliklere çare aramaktansa, toprak sahiplerinin oligarflisini sürdürmeleri, bir yandan ülke yönetimine karfl› silaha sar›lan gerilla gruplar›n›n artmas›na, di¤er yandan gelir aray›fl›yla
98
Devrim Yolunda
KURTULUÞ FARC’›n kontrol etti¤i güney bölgelere kaçan rak, FARC’›n 1990’l› y›llar›n sonuna gelindiyoksul köylülerin buralarda (h›zla büyümekte ¤inde yeniden eski gücüne kavuflmas›na katk›olan kokain pazar›n›n yaratt›¤› talebin etkisiy- da bulundu.20 le) koka yapra¤› ekimine yönelmesine neden III.2.2-) ELN Lideri Francisco Galan oldu. Koka üreticilerini vergilendirerek yeni bir gelir kayna¤› elde eden FARC, kokain talebinin patlama yapt›¤› 1970 sonlar›nda, o zamaÜlke yönetimini tekeline alan Ulusal Cephe na dek korudu¤u üreticileri karfl›s›nda bulma- hükümetlerinin uygulad›¤› “s›n›rl› demokrasi”, ya bafllad›. 1982’de baflkanl›¤a gelen Belisario 1960’larda Kolombiya’da baflka gerilla hareketBetancur, FARC’la anlaflma yoluna giderek ge- lerinin de oluflmas›na neden oldu. rillalara af ç›kard› ve ülke siyasetine kat›lma1964’te Santander’de, Küba devriminden lar›n›n önünü açt›. 1984’te sa¤lanan ateflkes esinlenerek bir gerilla savafl› bafllatmaya karar sonucu FARC kadrolar› aflama aflama silah b›- veren üniversiteli militanlarla, kurtulufl teolorakarak, 1985’te kurulan Yurtsever Birlik jisini devrimci prensiplerle birlefltirmeye karar (Union Patriótica/ UP) çat›s› alt›nda demokra- veren rahipler taraf›ndan kurulan ELN, zatik siyasete at›lmaya bafllad›lar. Ancak 1986’da manla 5 bin gerillaya sahip bir orduya dönüfleBetancur’un baflkanl›¤›n›n sona ermesiyle, UP rek, ülkenin kuzeydo¤usunda baz› bölgelere üyelerine karfl› bir siyasi cinayet kampanyas› hâkim oldu. Kolombiya ordusunun 1973-74 y›lbafllad›. Uyuflturucu kartellerinin ordu ve ülke lar›nda düzenledi¤i bir harekâtla zay›flayan yönetimine s›zarak bir siyasal güce dönüfltük- ELN, 1970’lerin sonuna do¤ru ülkedeki yabanleri 1987-1993 y›llar› aras›nda, aralar›nda dü- c› petrol flirketlerinde çal›flanlar› kaç›rarak fidzinelerce baflkan aday›, milletvekili, sendika ve ye toplamaya bafllad›. belediye baflkan› da bulunan 2 binden fazla 1970’lerin bafl›ndan 1998’deki ölümüne dek, Yurtsever Birlik üyesi öldürüldü. ‹spanyol rahip Manuel “El Cura” Perez’in liSilah b›rakmayan FARC gerillalar›, UP derli¤ini yapt›¤› ELN, 1980’lerden itibaren maüyelerine karfl› yürütülen kirli savafl›n, Kolom- denleri, petrol tesislerini ve boru hatlar›n› hebiya’da sol siyaset ad›na yasal siyasal eylemle- def almaya bafllad›. 1986’dan 1997’ye dek petre yönelmenin olanaks›zl›¤›n›n delili oldu¤unu rol hatlar›nda meydana gelen 600’den fazla öne sürerek, orduya ve ulusal yönetime karfl› patlamay› üstlenen örgüt, bu süre içinde en az savaflmay› sürdürdüler. 1990’lar›n sonuna ge- 1.5 milyar dolar zarara yol açt›. ELN, 2004 y›l›na dek, Kolombiya’daki di¤er lindi¤inde FARC, yerleflik yerel “bloklar”, mobil timler ve flehir milislerinden oluflan (üçte gerilla hareketlerinin aksine, hükümetle yürübiri 18 yafl›ndan, önemli bir k›sm› 15 yafl›ndan tülen hiçbir bar›fl sürecine kat›lmam›fl olmas›yla dikkat çekiyordu. küçük) 20 bin kiflilik 2004 y›l›nda Meksika bir orduya sahipti ve Ulusal Cephe hŸkŸmetlerinin, Kobaflkan› Vicente Fox ülkenin orta k›sm›nlombiya halkÝnÝn yarÝsÝndan fazarac›l›¤›yla gerçekledan Ekvator s›n›r›na flen ilk görüflmeler, dek uzanan k›sm›na lasÝnÝn yoksulluk i•inde yaßamay›l ortas›nda ç›kmaza tümüyle hâkim olsÝna neden olan toplumsal adaletgirdikten sonra, 2005 mufltu. ‘80’lerin sosizliklere •are aramaktansa, toparal›¤›nda Havana’da nundan itibaren Wasrak sahiplerinin oligarßisini sŸryeniden bafllad›. hington’un tavsiye etdŸrmeleri, bir yandan Ÿlke yšne2006’n›n flubat ti¤i neo-liberal ekonotimine karßÝ silaha sarÝlan gerilla ay›nda Uribe yönetimik reformlar› uygugruplarÝnÝn artmasÝna, diÛer yanmi, baz› ELN komulayan yönetimin özeldan gelir arayÝßÝyla FARCÕÝn tanlar›n›n tutuklama lefltirme ve ülkeyi yakontrol ettiÛi gŸney bšlgelere kaemirlerini yürürlükbanc› sermayeye aç•an yoksul kšylŸlerin buralarda ten kald›rd›¤›n› aç›kma politikas›, ayn› sü(hÝzla bŸyŸmekte olan kokain palad›. ELN liderleri ve re içinde Kolombiya zarÝnÝn yarattÝÛÝ talebin etkisiyle) Uribe yönetimi, sehalk›n›n görülmemifl çimlerden sonra yeniderecede yoksullaflkoka yapraÛÝ ekimine yšnelmesiden bar›fl görüflmelemas›n›n önünü açane neden oldu. 99
Devrim Yolunda
KURTULUÞ rine bafllamak üzere anlaflt›lar. Bu arada, seçimlerden hemen sonra da, FARC’›n do¤u bloku komutanlar›, “FARC’›n kontrol etti¤i bölgelerde gerçekleflen hain sald›r›lardan” sorumlu tuttu¤u ELN’ye savafl açt›klar›n› bildirdi.21 III.3-) Ve Bar›flfl....
Özgürlük için dövüflen gerilla, bar›fltan da yanad›r... Örne¤in FARC, Havana’da gerçeklefltirilen Ba¤lant›s›zlar doru¤una bir mektup göndererek, iç savafl›n sona erdirilmesi için bir yol bulunmas› ça¤r›s› yapt›. Aç›klamada, “kesin bir bar›fl› amaçlayan önerileri sunacak ve iç savafl› sona erdirecek heyetleri kabul etmeye haz›r olduklar›” da belirtildi. Örgüt, Uribe’nin Putumayo ve Caqueta vilayetlerini askerden ar›nd›rmas› hâlinde hükümetle bar›fl görüflmelerine bafllamaya niyetli oldu¤unu da yineledi. Kolombiya’da yaklafl›k 40 y›ld›r süren çat›flmalarda, y›lda ortalama 3 bin kifli yaflam›n› yitiriyor.22 Ayr›ca Kolombiya hükümeti ve Marksist gerilla örgütü Ulusal Kurtulufl Ordusu (ELN), resmi bar›fl sürecini bafllatt›klar›n› duyurdu. Kolombiya hükümeti ve ELN lideri taraf›ndan yap›lan ortak aç›klamada, bar›fl için siyasal bir ortam yaratmak ve resmi görüflmelere Kolombiya halk›n› temsilen hükümet d›fl› temsilcilerin kat›lmas› konular›nda uzlaflmaya vard›klar› bildirildi. Hükümet temsilcisi Luis Carlos Restrepo ve ELN’nin askeri lideri Antonio Garcia, di¤er ülkelerden arabuluculuk için gelen temsilcilerin de kat›ld›¤› toplant›da biraraya gelmifllerdi. Ülkedeki ikinci büyük gerilla örgütü olan ve 1964’te kurulan ELN’ye ba¤l›, yaklafl›k 4 bin gerilla oldu¤u san›l›yor.23 Ve nihayet FARC ad›na Telesur’a konuflan örgüt sözcüsü, ABD taraf›ndan desteklenen askeri operasyonlar›n durmas› ve ordunun cang›l bölgelerinden çekilmesi hâlinde Uribe ile bar›fl görüflmeleri masas›na oturabileceklerini aç›klad›.24 FARC’›n iki numaral› ismi Raul Reyes, Uribe iktidar› ile görüflmelere haz›r olduklar›n› bildirdi. Reyes, uluslararas› televizyon kanal› Telesur’de yapt›¤› aç›klamada, 28 May›s’ta ikinci kez seçilen Uribe ile diyalogu kabul ettiklerini, rehineler konusunda insani bir anlaflmaya varmak için de g görüflmelere haz›r ol-
duklar›n› söyledi. FARC lideri, hükümetin samimi bir politika izlemesi ve bir iç savafl›n yafland›¤›n› tan›mas› gerekti¤ini belirtiyor. Reyes, “Gerillalar›n ne masa alt›nda ne de gizli görüflmeleri kabul etmeyece¤ini” ve “Kolombiya d›fl›nda tart›flmak istemedikleri”ni söyledi.25 Uribe hükümetinin bu öneriler karfl›s›nda nas›l bir yol izleyece¤i, belirsiz. Ancak Kolombiya oligarflisinin uyuflturucu trafi¤iyle iç içeli¤i ve ülke ekonomisini ABD’den gelen yard›mlarla ayakta tutmaya çal›flt›¤› göz önünde bulunduruldu¤unda, “dumanl› hava”n›n da¤›t›lmas›nda gönüllü olmas› da beklenmemeli. Üstelik Kolombiya, ABD’nin k›tadaki son “arka bahçe” ülkelerinden biri; dahas›, giderek Bush rejiminin bafl›na “bela” olan Chávez’in Venezüella’s›na olas› bir müdahalede bir operasyon üssü. Bu iki etken, Kolombiya’dan -örne¤in Orta Amerika ülkelerinde oldu¤u üzere- AB ve ABD bask›l› bir “demokratikleflme/normalleflme” sürecini beklemenin zor oldu¤unu göstermekte. Kolombiya’da “demokratikleflme” öyle gözüküyor ki, aralar›ndaki rezonans› güçlendirebildikleri takdirde, kentli emekçilerin, ö¤renci gençli¤in, yerli örgütlerin ve gerillan›n mücadeleleri sonucu sa¤lanacak. Ve bu, k›tada 1980-1990’l› y›llarda görüldü¤ü, neo-liberal politikalar›n›n kurumsallaflmas›n›n önünü açandan çok farkl› bir “demokratikleflme” olacak… 6 A¤ustos 2007 12:12:08, Çeflme Köyü.
NOTLAR 1
Rigoberta Menchu. James J. Brittain, "Kolombiya'da FARC-EP: Emperyalist Yay›lmac›l›k Ça¤›nda Devrimci Bir Oyunbozan", Monthly Review dergisinin Eylül say›s›ndan Latinbilgi.Net taraf›ndan çevrilmifltir, 2 Ekim 2005. 3 Garry M. Leech, Killing Peace (New York: Information Network of the Americas, 2002), s.9; Ramsey Clark, "The Future of Latin America" in War in Colombia (New York: International Action Center, 2003), s.23-47. 4 Doug Stokes, America's Other War (London: Zed Books, 2005), s.130. 5 Ernest Feder, The Rape of the Peasantry (New York: Anchor Books, 1971), s.189. James Petras & Maurice Zeitlin, Latin America: Reform of Revolution? A Reader (Greenwich, N.Y.: Fawcett Publications, 1968), s.335; ve Catherine C. LeGrand, Frontier Expansion and Peasant Protest in Colombia, 1850-1936 (University of New Mexico Press, 1986), s.163. 2
100
Devrim Yolunda
KURTULUÞ 6 "Kolombiya'da 'Modern Demokrasi'...", Ülkede Özgür Gündem, 30 May›s 2006, s.8. 7 Batuhan Boran, "Kolombiya: Pentagon'un Kalesi", Express, No:2006/8, 62, Haziran 2006, s.26-27. 8 "Kolombiyal› Gerilla Sand›k Ça¤r›s› Yapt›", Radikal, 28 May›s 2006, s.12. 9 "PDA: Polo Democrático Alternativo-Alternatif Demokratik Eksen", Express, No:2006/8, 62, Haziran 2006, s.26. 10 "Son Müttefik Sars›l›yor", Evrensel, 19 Nisan 2006, s.10. 11 "Bush Operasyonlarla Gelmifl", Evrensel, 13 Mart 2007, s.11. 12 Hernando Calvo , "Colombia's Privatized Conflict" 30 Aral›k 2004. Kolombiya Destek A¤›'n›n Le Monde Diplomatique 'de yay›nlatt›¤› makalenin çevirisinden. ZMag, www.znet.com. 13 "Kolombiya'daki Katliamlarda ABD Parma¤›", Evrensel, 1 Temmuz 2007, s.8. 14 "Uribe'nin Paramiliterlerle ‹liflkisi Belgelendi", Evrensel, 21 Haziran 2007, s.10. 15 Circles Robinson, "Sokaklar Bush'a Karfl›", Cumhuriyet Strateji, Y›l:3,No:143, 26 Mart 2007, s.13.
16 "Uribe Dönemi fiiddeti", Cumhuriyet , 20 Ekim 2006, s.11. 17 "Yüzlerce Cinayet Emri Verdim", Gündem , 18 Ocak 2007, s.10. 18 "Kolombiya'da 15 Bin Kifli Evinden Oldu", Gündem, 18 Nisan 2007, s.8. 19 "Vatandafll›ktan Ç›karak Protesto", Cumhuriyet, 9 May›s 2007, s.9. 20 "FARC: Fuerzas Armadas Revolucionarias de Col.-Kolombiya Devrimci Silahl› Kuvvetleri", Express, No:2006/8, 62, Haziran 2006, s.27. 21 "Ejército de Liberación Nacional-Ulusal Kurtulufl Ordusu", Express, No:2006/8, 62, Haziran 2006, s.27. 22 Gamze Erbil, "Ba¤lant›s›zlar Doru¤u: Bat› Nükleerde Çifte Standartl›", Cumhuriyet, 13 Eylül 2006, s.7. 23 "Kolombiya'da Resmi Bar›fl Süreci", Ülkede Özgür Gündem, 28 Ekim 2006, s.8. 24 "FARC: Bar›fla Haz›rlan›yor", Express, No:2006/9, 63, Temmuz 2006, s.25. 25 "FARC Görüflmelere Haz›r", Ülkede Özgür Gündem, 26 Haziran 2006, s.8.
101
KAVRAMSAL ‚ER‚EVE
SÜYASAL ÜKTÜDAR, DEVLET, SINIFLAR VE FAÞÜZM
aflizm, kapitalizme özgü siyasal biçimlerin belki en özeli, en karmafl›k nitelik tafl›yan›d›r. Faflizmi kavrayabilmek için, mutlak suretle tekelci kapitalist devletin ola¤an biçimlerinin ayr›nt›l› bir analizine ihtiyaç duyulmaktad›r. Çünkü bizatihi faflizm olgusu, bu devlet tipinin çok özgün bir s›n›f savafl› ve bunal›m konjonktüründe ortaya ç›km›flt›r. Bu nedenle atipi¤in (faflizm) kavranabilmesi için tipik olan iyi bir analitik model ve hareket çerçevesi sunmaktad›r. Ancak bu demek de¤ildir ki kapitalist devletin parlamenter (=ola¤an) modelinin do¤rusal bir geliflimi, faflizmi anlamam›z için yeterlidir. Zira faflizm, özgül bir siyasal konjonktürün özgül bir s›n›flar mücadelesi konjonktürünün ürünüdür. Bu nedenle kapitalist parlamenter sistemden hareket ederek bu özgül düzeyi kavrayabilmek için, farkl› bir kavramsal çerçeveye ihtiyac›m›z olacakt›r. Bu analizi yaparken ihtiyaç duyaca¤›m›z kavramsal çerçeveyi tekelci kapitalist bir devletin yaflad›¤› bunal›m ve özgül s›n›f mücadelesi ›fl›¤›nda siyasal, ideolojik ve ekonomik düzeylerde kurmak gerekmektedir.
F
BUNALIM VE SINIF SAVAfi fiIIMI KONJONKTÜRÜ
Faflizm mutlak suretle siyasal bir bunal›m sonucu ortaya ç›kar. Bu tarz, tüm toplumu derinden sarsan bir siyasal bunal›m, zannedildi¤i gibi, salt bir tür ikili iktidar bunal›m› (iktidar› almak üzere olan, alternatif yönetim ayg›tlar›n› oluflturmufl güçlü bir iflçi s›n›f› ve karfl›s›nda acz içinde olan egemen s›n›flar›n siyasal iktida-
r›) olarak ortaya ç›kmaz. Hatta ço¤u kez görülmüfltür ki faflizmin iktidara geldi¤i dönem, iflçi s›n›f›n›n yenildi¤i ya da güçten düflmeye bafllad›¤› bir dönemdir. Ancak yenilmifl de olsa asli olarak faflizme neden olan siyasal bunal›m›n ana nedeni, flüphesiz yaflanm›fl ve yaflanmakta olan s›n›f savafl›m›d›r. ‹flçi s›n›f› iktidar› almak için süre¤en sald›r›lar yapm›yor da olsa, hatta yenilmifl de olsa, s›n›flar aras›nda yaflanan her düzeydeki savafl›m›n yaratt›¤› bunal›m faflizmin do¤ufl habercisidir. Örne¤in ‹talya ya da Almanya’da faflizm, iflçi s›n›f› yenildikten sonra iktidara gelmifltir; ancak faflizmi iktidara sürükleyen olgular›n en önemlilerinden biri, iflçi s›n›f›n›n yenilgisi öncesinden bafllayarak (sald›rd›¤› dönemde) yenilgi sonras›na da yay›lan sald›r›lar›n›n yaratt›¤› (siyasal, ideolojik ve ekonomik) bunal›md›r. Yaflanan siyasal süreç ve bunal›m ço¤unlukla flöyle olmufltur. ‹lkin uzunca bir süre iflçi s›n›f› hareketleriyle burjuvazi sars›lm›fl ve yara alm›flt›r. Bu dönemin karakteristik özelli¤i ard› arkas› kesilmez siyasal y›¤›n grevleridir. Ancak bu süreç iktidar›n al›nmas›yla sonuçlanmaz. Giderek bu sald›r›lar zay›flamaya ve çözülmeye bafllar; zira yap›lan hatalar ve sonuç al›namamas› s›n›f içinde ciddi bir moral bozuklu¤u yaratm›flt›r. Yeni süreç görünüflte bir denge sürecidir. Burjuvazi sald›r›ya geçmek için en uygun an› politik manevralar›yla belirlemeye çabalamakta ve s›n›f›n gücünü daha fazla bölmeye çal›flmaktad›r. Bu sürecin sonunda ise iflçi s›n›f›n›n da (komünist örgütlerin ve Komintern’in) yapt›¤› siyasal hatalar nedeniyle burjuvazi sald›r›ya geçer. ‹flte bu sald›r› an›, ayn› zamanda yaflanan bunal›ma karfl›,
102
Devrim Yolunda
KURTULUÞ faflizmin iktidar›n›n da bafllang›c›d›r. Çok genel hatlar›yla, iflçi s›n›f›n›n yengisinin yenilgiye dönüflmesi ve arkas›ndan faflizmin iktidara gelmesiyle karakterize olan s›n›f savafl›m›n›n özgüllü¤ü burada yatmaktad›r. Bunal›m›n tekabül etti¤i üretim iliflkileri kaç›n›lmaz olarak kapitalist üretim iliflkileridir. Metropol ülkeler için konufltu¤umuzda emperyalist-kapitalist bir devlettir karfl›m›zda duran. Devletin fonksiyonlar›nda, tekelci evre ile birlikte önemli de¤iflimler yaflanmaya bafllanm›flt›r. Eskiye göre daha müdahaleci bir nitelik kazanmaya bafllayan devlet ideolojik, siyasal ve ekonomik olarak da de¤iflik bir görüntü vermeye bafllam›flt›r. Emperyalist devleti tan›mlayan temel ö¤eler, üretim ve sermayenin yo¤unlaflmas›; ekonomik yaflamda kesin rolü oynayan tekellerin oluflmas›; banka sermayesi ile sanayi sermayesinin birleflmesi ve finans kapitale dayanan bir mali oligarflinin oluflmas›; sermaye ihrac›n›n tafl›d›¤› büyük önem, uluslararas› kapitalist tekellerin ortaya ç›kmas›; büyük kapitalist güçler aras›nda dünyan›n paylafl›m›d›r. Ancak emperyalist devletin salt bu düzeyde kavranmas›, faflizmin analizi konusunda bizlere yeterli malzeme sunmaz. Sözünü etti¤imiz bu olgular›, faflizmin analizinde yeterli görmek bizleri ekonomist bir sapmaya u¤ratacakt›r. Faflizmin ekonomik analizi yap›labilir; ama faflizmin analizi ekonomik olarak yap›lamaz. Yukar›daki olgular, ekonomik olarak daha farkl› ve yetkin bir sömürü mekanizmas›n› koflullad›¤› (finans oligarflisinin oluflumu ile birlikte) gibi, ayn› zamanda bu niteli¤e sahip olan devlet, buna uygun ideolojik, siyasal, toplumsal düzeyleri de koflullar. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda Birinci Paylafl›m Savafl›ndan yenik olarak ç›kan emperyalist devletlerin içine düfltükleri ekonomik buhran, faflizmin oluflumu aç›s›ndan çok önemli bir veri olsa da tabloyu tamamlayan ve anlam kazand›ran di¤er ö¤eler; bu savafl öncesi ve savafl dönemine tekabül eden s›n›f savafl›m›d›r (emperyalizm, s›n›f savafl›m›, ideolojik ve siyasi ö¤eler). Yaflanan bunal›m çok boyutludur. Tüm s›n›f ve fraksiyonlar› etkileyen, ekonomik, siyasal, ideolojik düzeyde bir bunal›md›r söz konusu olan. Egemen blokun (Bilindi¤i gibi kapitalizmde egemen olan tek bir s›n›f yoktur. Burjuvaziyle birlikte büyük toprak sahipli¤i egemen bloku oluflturur. Hakim s›n›ftan kastedilen burjuvazidir. Ve burjuvazinin farkl› fraksiyonlar›d›r. Egemen s›n›f, hakim s›n›f içindeki hege-
monya kurabilen s›n›ft›r. Tekelci büyük sermaye. Yönetici s›n›f = Hükümet eden s›n›f, devlet mekanizmas›n›n yüksek personelini oluflturan s›n›f.) farkl› fraksiyonlar› aras›nda her zaman flu veya bu düzeyde var olan çeliflkiler, bu siyasal bunal›m vesilesiyle derin bir çatlak niteli¤ini kazanmaktad›r. Egemen blokun farkl› fraksiyonlar› aras›ndaki çeliflkiler salt ekonomik de¤il, ayn› zamanda siyasal ve ideolojik bir hal almaktad›r. Yaflanan bunal›m›n ay›rdedici özelli¤i, egemen s›n›flar içinde, finans kapital de dahil olmak üzere hiçbir fraksiyonun di¤er fraksiyonlar üzerinde hegemonya kuramamas›d›r. Bunal›m öyle bir hegemonya bunal›m›n› do¤urmufltur ki tekelci büyük sermaye, orta ve küçük burjuvazi üzerinde siyasetini, ideolojisini dikte ettirecek bir güce sahip de¤ildir. Bu durumla birlikte bu yönetim bunal›m›, ço¤unlukla bir tür temsiliyet bunal›m› fleklinde de belirginleflmektedir. Temsil kurumlar› ile temsil edilenler aras›ndaki iliflki kopmaktad›r. Daha özel bir söylemle siyasal temsil kurumlar›, partiler ile temsil ettikleri s›n›flar›n organik bütünü aras›ndaki ba¤lar kopmufltur. Faflizmde yaflanan ideolojik bunal›m, ço¤unlukla kendini ilk olarak bir tür egemen ideolojik bunal›m flekliyle ortaya serer. Egemen ideoloji toplumda egemen olan s›n›f›n ideolojisidir. Egemen olan s›n›f›n egemenli¤ini sa¤lamas›n›n araçlar›ndan biri, tüm toplumca kabul edilen ya da kabul ettirilen bir ideolojinin birlefltirici çimento rolünü oynamas›ndan kaynaklanmaktad›r. Bunun haricinde, elbette toplumda her bir s›n›f›n da kendine özgü ideolojisi vard›r. ‹flçi s›n›f› ya da küçük burjuva ideolojisi gibi. Yaflanan ideolojik bunal›m, egemen ideolojinin bu s›n›flar nezdindeki inand›r›c›l›¤›n› ve ikna edicili¤ini ciddi olarak parçalam›flt›r. Bu nedenle egemen ideolojinin yaflad›¤› bunal›m, toplumda genel bir ideolojik bunal›m olarak belirginleflir. Ancak egemen ideolojinin yaflad›¤› bunal›m, salt bu sonucu do¤urmaz; ayn› zamanda egemen blokun kendi içinde de bir ideolojik bunal›m do¤urur. Poulantzas’›n deyimiyle “faflizm durumunda bu tür bunal›m, egemen ideolojinin yaln›z öteki s›n›flar üzerindeki etkisini de¤il, fakat burjuvazinin (ve yandafllar›n›n) kendi ideolojisiyle olan iliflkilerini de etkiler. ‹deoloji bunal›m› böylece iktidardaki ittifak› da sarar; egemen s›n›f ve fraksiyonlar kendi varolufl koflullar› ile olan ba¤lar›n›, art›k ayn› biçimde devam ettiremezler; baflka bir deyiflle egemen ide-
103
Devrim Yolunda
KURTULUÞ olojinin ifllevi üstelik egemen s›n›flar aç›s›ndan giderek yarars›z hale gelir”. (Nicos Poulantzas, Faflizm ve Diktatörlük, Birikim Yay›nlar›, s.77.) Elbette bunal›m›n en önemli ö¤elerinden biri ekonomik bunal›md›r. Ekonomik bunal›m emperyalist kapitalizmin uluslararas› boyutta yaflad›¤› ekonomik bunal›mdan öte ülkenin kendi içindeki s›n›flar içinde geçerlidir. Almanya için konuflacak olursak, büyük bir h›zla 20’li y›llardan beri geliflen tekelci burjuvaziyle özellikle orta burjuvazi ve büyük toprak sahipleri aras›nda yaflanan çeliflkiler bir bunal›m derecesine ç›km›flt›r. Tekelci burjuvazinin h›zla büyümesi, sanayi sermayesinin ve mali sermayenin ekonomideki belirleyicili¤i ve buna karfl›n tar›m sektörünün giderek daha da c›l›zlaflmas›n› ve baflta makineleflme olmak üzere her konuda büyük sermayeye tâbi bir hal almaya bafllamas›na yol açm›flt›r. Öte yandan orta sermaye ile olan çeliflkinin nedeninde tekelcili¤in orta sermayeyi özümseme çabalar› ve toplam kârdan daha fazla pay alma çabalar› yatmaktad›r. Yaflanan çeliflkiler ayn› zamanda büyük sermayenin kendi (Sanayi sermayesi ile banka sermayesi aras›nda) içinde de gözlenmektedir. Almanya için sözünü etti¤imiz bu ekonomik çeliflkiler, benzer bir tarzda ‹talya ve di¤er faflist diktatörlükler için de geçerlidir. Bunal›m yaln›z büyük ve orta burjuvazi için de¤il ayn› zamanda küçük burjuvazi, iflçi s›n›f› ve hatta köylülük için de geçerlidir. Ekonomik, siyasal ve ideolojik etmenlerin belirledi¤i bunal›m koflullar›, bir karabasan gibi tüm toplumsal formasyonun üzerine oturmufl bulunmaktad›r. Küçük burjuvazinin yaflad›¤› bunal›m, burjuvazinin di¤er fraksiyonlar›na göre benzer noktalar› olmakla birlikte özgünlüklere de sahiptir. Küçük burjuvazi tan›mlamas› küçük üretim ve küçük mülkiyet sahibi s›n›flar için geçerlidir. Sahip oldu¤u küçük üretim araçlar›, mülkiyeti ve üretim iliflkileri içinde kapitalist bir toplumda tuttu¤u yer, onu zorunlu olarak bir “geçifl s›n›f›” niteli¤ine sahip k›lmaktad›r. Küçük burjuvazi her an afla¤›dan gelen bir iflçi devrimi ile mülksüzleflmekle, burjuvazi taraf›ndan iktisaden yok edilmenin aras›nda gidip gelmektedir. Hele söz konusu olan bir bunal›msa, bir iflçi devrimi ya da burjuvazi taraf›ndan özümsenme ve küçük mülkiyetini kaybetme korkusu, onu alabildi¤ince kaygan bir zemine sahip k›lm›flt›r. Bu korku ve tedirginlik, onu ay-
n› zamanda bunal›mdan galip ç›kan s›n›f›n saflar›nda kavgaya da çekebilir. Bu kaypakl›k onun ideolojik dünyas› için de geçerlidir. Yoksullaflarak proleterleflme korkusu ve mülkiyetine afl›r› ba¤l›l›¤› onu proletaryaya karfl› bir ideolojik hatta sahip k›lar. Di¤er taraftan yoksullaflmas› onu büyük servetlere karfl› bir tavra sevk eder. Ancak bu servet karfl›tl›¤› ya da kapitalizm karfl›tl›¤› hiçbir zaman devrimci bir anti-kapitalizm de¤ildir. Yoksullaflmay› sistemin kendinde de¤il, yasalar›n adil olmamas›nda görür. Sistemin de¤iflmesinden de¤il, ço¤u kez sistem içinde yeni düzenlemelerden tarafa olan küçük burjuvazi, kendi s›n›fsal durumu gere¤ince tarafs›z ve s›n›flar üstü hakem devletten tarafad›r; ve devleti böyle kavrar. Kendini iki s›n›f›n da ortas›nda hissetti¤i için kendini benzer bir misyon yükledi¤i devletle özdefllefltirmektedir; ki bu durum küçük burjuvazinin bürokrasiyle ve devlet hiyerarflisiyle olan özgül iliflkilenmesinin nedenidir. Devlet ve devlet bürokrasisi ile olan bu iliflkilenme küçük burjuvazinin faflistleflmesinde çok önemli bir ip ucu niteli¤indedir. Yaflanan bunal›m küçük burjuvazinin maddi hayat›nda ve dolay›s›yla da ideolojik dünyas›nda erozyonlar do¤urmaktad›r. Küçük burjuvazinin yaflamaya bafllad›¤› yoksullaflma ve bir hakem olarak alg›lad›¤› devletin bu yoksullaflmaya sessiz kalmas›, ilk elden, devletle olan iliflkilerin yeniden gözden geçirilmesi sonucunu do¤uracakt›r. Devlete olan güvenin yitmeye bafllamas›, onu daha sert bir devlete kanalize etmekte ve liberal devlete karfl› cepheleflmesini sa¤lamaktad›r. Bu durum sistemin bütününe olan güvenin sars›lmas›yla at bafl› gitmektedir. Küçük burjuvazinin siyasete ve siyasal partilere olan güveni, hatta parlamenterizme olan güveni yok olmaktad›r ki, bu da faflistleflme aç›s›ndan çok önemli bir ipucudur. ‹flçi s›n›f› da bir tür bunal›m›n içine düflmüfltür. Önceleri, iflçi s›n›f›, siyasallaflm›fl y›¤›n grevleri ile devaml› olarak sald›rmaktad›r. Fakat bu sald›r›lar burjuvaziyi bir türlü yerinden edecek güce ve do¤ru politik hatta sahip olamam›flt›r. Bunal›m döneminde iflçi s›n›f›n›n da sald›r›lar›, bu siyasal niteli¤i kaybetmeye ve ekonomik alana s›k›flmaya bafllam›flt›r. Buna karfl›l›k olarak faflistleflme süreci boyunca burjuvazinin sald›r›lar› da giderek siyasal bir niteli¤e kavuflmufltur. Ayn› dönem boyunca devrimci örgütleri de
104
Devrim Yolunda
KURTULUÞ saran bir bunal›mdan bahsetmek yanl›fl olmaz. anlam yükleyen bu yaklafl›m, faflizmin icraatla‹flçi s›n›f› giderek arttan bir ivmeyle devrimci r› karfl›s›nda yaln›zca onun bir gün y›k›laca¤›n› örgütlerden kopmaktad›r. Bu örgütlerse, uzun- beklemekten de baflkaca bir fley yapmam›flt›r. ca say›labilecek bir süre boyunca grevleri yö- Yine Komüntern, bir dönem faflizmi “g›rtla¤›na netmifl; ama son noktay› koyamam›fl, bu ve bu- iflçi s›n›f›n›n bast›¤›” burjuvazinin son savunma na benzer nedenlerle örgütlerde bölünmeler ya- stratejisine indirgemifl; ve faflizmi salt burjuvaflanmaya bafllam›flt›r. Marksist-Leninist ideolo- zinin güçsüzlü¤üyle iliflkilendirmifltir. Faflizm ji de ciddi birtak›m gerileme yaflamaya bafllar. koflullar›nda dahi iflçi s›n›f›n›n yenilmedi¤i idKitlelerde yeterli bir ilgi ve örgütlenme yarata- dia edilmifl, iflçi s›n›f› için bir tür güç biriktirme mamakla kalmaz, ayn› zamanda politik olarak döneminde ve faflizme karfl› en genifl ittifakladevaml› yenilgiler yaflamaya bafllamaktad›r. r›n yap›lmas› gereken dönemde, sosyal demokMarksist-Leninist ideolojinin boflaltt›¤› alanlar, rasi faflizmin di¤er yüzü olarak kabul edildi¤i k›sa süre içinde burjuva ya da küçük burjuva için, faflizmle mücadele yerine -silahl› sald›r›lar ideolojisince doldurulmaya bafllan›r. Bu dönem da dahil olmak üzere- sosyal demokrasiye yöneboyunca anarko-sendikalizm, devrimci sendika- linmifltir. Bu sayd›¤›m›z ve sayamad›¤›m›z dac›l›k, anarflizm, kendili¤indencilik ve pasifizm ha birçok yan›lg›, Komüntern’i, uygarl›¤›n tan›gibi küçük burjuva ideolojileri iflçi s›n›f› içinde d›¤› en kompleks ve en ölümcül diktatörlük karciddi bir güç kazanmaya bafllar. Yine bu dö- fl›s›nda sa¤›r ve kör k›lm›flt›r. Sonuçta ise devnemde sosyal demokrasi, iflçi s›n›f› içinde ciddi rimin mümkün olabilece¤i birçok ülkede k›sa bir taban bulmufltur. Faflistleflme sürecine ön- sürede her fley tersine dönmüfl ve Avrupa iflçi gelen dönemde nesnel koflullar kadar komünist s›n›f› faflizmin postallar› alt›nda ezilmeye mahönderlerin ve komün-ternin faflizm olgusu kar- kum edilmifltir. Özetle faflistleflme sürecine önfl›s›nda hataya düflmesi, faflizmin egemen olma- gelen siyasal sürecin temel dinamikleri flunlars›nda önemli ifllevlere sahip olmufltur. Faflizm d›r: tehlikesinin önemi kavranamam›fl, s›radan bir • Tüm s›n›f ve tabakalar için geçerli olan fenomen olarak anlafl›lm›flt›r. Komüntern’e gö- ekonomik, siyasal ve ideolojik bir bunal›m yare faflizm, uzun süreli devam edecek bir olgu de- flanmaktad›r. ¤ildir. Hatta Terracini’ye göre faflizm, ‹talya • Yaflanan bunal›m›n özgül yan›, genel olaiçin bir tür kabine bunal›m›ndan baflka bir fley rak dünya çap›nda yaflanan iktisadi bunal›m de¤ildir. Bordiga (Terracini ve Bordiga, ‹talyan (Tekellerin dünya pastas›ndan daha fazla pay komünistleridir. ‹talya’da Faflizme öngelen almak için verdikleri mücadele ve buna koflut günlerde faflizm hakk›ndaki hatal› teorik tes- olarak ortaya ç›kan genel bir dünya bunal›m›) pitleriyle tarihe geçtiler.) ise faflizmi yaln›zca ve özgül bir s›n›f savafl›m› konjonktürü ile (yedevlet görevlilerinin yerlerinin de¤ifltirilmesin- nilmifl de olsa iflçi s›n›f›n›n devrimci mücadeleden ibaret bir siyasal sinin yaratt›¤› kaotik manevra olarak görbir ülke içi konjonkmüfltür. Bu hatalar, tür) belirginleflen ve Sistemin deÛißmesinden deÛil, •oÛu yaln›zca Bordiga ve derinleflen ekonomik, kez sistem i•inde yeni dŸzenlemeTerracini için geçerli siyasal ve ideolojik gelerden tarafa olan kŸ•Ÿk burjuvade¤ildir. Komüntern, nel bir bunal›m nitelifaflizmi kendi kendine ¤ine sahip olmas›d›r. zi, kendi sÝnÝfsal durumu gereÛintasfiye olacak bir siya• Egemen s›n›flar ce tarafsÝz ve sÝnÝflar ŸstŸ hakem sal olay olarak göriçinde giderek daha da devletten tarafadÝr; ve devleti bšymektedir. Dahas› fafazla derinleflmekte le kavrar. Kendini iki sÝnÝfÝn da flizmin bu kendili¤inolan çeliflkiler nedeniyortasÝnda hissettiÛi i•in kendini den tasfiyesi Almanle, tekelci büyük burjubenzer bir misyon yŸklediÛi devya’y› bir tür y›k›ma vazi de dahil olmak letle šzdeßleßtirmektedir; ki bu götürecek ve ard›ndan üzere hiçbir egemen s›durum kŸ•Ÿk burjuvazinin bŸçok daha güçlü bir n›f fraksiyonu yöneterokrasiyle ve devlet hiyerarßisiyle devrimci dalga oluflabilecek ve hegemonya olan šzgŸl ilißkilenmesinin nedecakt›r. Faflizme bir sa¤layabilecek bir güce nidir. anlamda olumlu bir sahip de¤ildir.
105
Devrim Yolunda
KURTULUÞ • Alt s›n›flar için de geçerli olan bu hegemonya bunal›m›, siyasal temsil kurumlar›yla s›n›flar›n iliflkilerini de ortadan kald›rmaktad›r. • ‹flçi s›n›f› burjuvaziyi alt etmekten uzak da olsa ve hatta yenilgi yafl›yor da olsa burjuvazi, iflçi s›n›f›n› bir ç›rp›da yok edecek bir güce sahip de¤ildir. Burjuvazi, iflçi s›n›f›n› kesin bir yenilgiye u¤ratabilmek için onun gücünü giderek bölecek ve yok edecek bir politika izlemektedir. • Marksizm-Leninizm’in yaflad›¤› bunal›m sonucunda emekçi s›n›flarda ciddi bir ideolojik boflluk yaflanmaktad›r. ‹flte böylesi koflullar siyasal olarak burjuvaziyi faflizme “mecbur” k›lm›flt›r. Yaflanmakta olan bu bunal›m›n çözümlenmesi burjuvazi aç›s›ndan bir zorunluluk halini alm›flt›r. Bundan önceki süreç dönemlefltirilirse iflçi s›n›f›n›n sald›r›lar›; ve bu sald›r›lar›n baflar›s›zl›¤a u¤ramas›, sürecin stabilizasyona u¤ramas›, iflçi s›n›f›n›n eski gücüyle sald›ramamaya bafllamas› ve burjuvazinin giderek artan bir tempoyla sald›r›ya geçmesi ve faflistleflme dönemlerini görürüz. (A.g.e., s. 80.) Ancak burjuvazinin faflizmi tercihi, san›ld›¤› gibi bir ç›rp›da kendine ba¤l› bir faflist parti yaratarak olmam›flt›r. Yani burjuvaziyle faflist parti aras›nda, san›lan›n aksine bir efendi köle iliflkisi yoktur. Var olan durum flöyle ifadelendirilebilir: Yaflanan çok boyutlu bunal›mdan bir ç›k›fl yolu bulunmak zorundad›r. Ancak bu ç›k›fl yolu hangi araç ve yöntemle ve kimin lehine olacakt›r. ‹flte faflizmin tahlili için bu sorular›n büyük önemi vard›r. Bunal›mdan ç›k›fl için iki temel ifllev yerine getirilmelidir. Birincisi, iç çeliflkileri giderek artan egemen blokun yeniden örgütlenmesi ve bu blok içinde tekelci büyük sermayenin hegemonyas›n›n kurulmas›, ikincisi de alt s›n›flar›n yaflad›¤› bunal›m›n tekelci büyük sermayenin lehine çözüme ba¤lanmas›d›r. Bu pratikte devletin ve toplumun yeniden örgütlenmesini gündeme getirir. Devletin ve toplumun yeniden örgütlenmesi ifli bu ifle özgü bir araç (faflist parti); ve bu amaca uygun bir politika ve ideoloji gerektirmektedir. ‹flte faflist parti, faflist devlet politikas› ve faflizmin ideolojisinin ipuçlar›n› bulmak için araflt›r›lmas› gereken temel budur. Kuflkusuz faflist parti, politika ve ideoloji bir flablon de¤ildir. Bir ülkenin koflullar›nda temel olan bir baflkas› için talileflebilir ya da ortadan kalkabilir. Neyin tali neyin asli birer ö¤e oldu¤unu kavra-
yabilmek için, tekelci büyük sermeyenin ç›karlar› do¤rultusunda yeniden düzenlenecek olan devletin ve toplumun nas›l ve hangi araçlarla (örgütsel ve politik olarak) de¤ifltirilip dönüfltürülece¤i tespit edilmelidir. Ancak faflist parti ve politikalar›, tekelci büyük sermayenin istemleriyle birebir örtüflmez bir görelili¤e sahiptir. Faflist partinin uzun vadeli tüm ad›mlar› tekelci büyük sermaye lehine olmak zorundad›r; ama günlük tüm politik ad›mlar› için bu geçerli olmaz. Örnekler üzerinden konuflacak olursak, faflizm ve nasyonal sosyalizm faflistleflme sürecinde iflçi grevlerini bazen bizzat örgütlemifller, iflçilerin ve di¤er emekçilerin ç›kar›na düzenlemelerden yana olmufllard›r. Yukarda önerdi¤imiz yöntemi her koflulda kulland›¤›m›zda, bu paradoksun içinden ç›kmak mümkün olmaz. Bu hata faflizmi tekelci büyük sermayenin sopas› olarak gören anlay›flça da tekrar edilmektedir. Tekelci büyük sermayenin egemenli¤ini kuracak olan faflist parti her koflulda bu egemenli¤i kurmak için bir tür özerkli¤e sahip olmak zorundad›r. Konumuza yeniden dönecek olursak, faflizmde devletin ald›¤› flekli, devlet ayg›tlar›n›n üslendi¤i rolü, ideolojik ayg›tlar›n ald›¤› rolü, partinin ve sendikalar baflta olmak üzere kitle örgütlerinin ifllevlerini anlayabilmek için devletin ve toplumun yeniden örgütlenmesine göz atmak gerekmektedir. Nasyonal sosyalist partinin bir y›¤›n örgütü haline gelmesi ve iktidar blokuyla iliflkilenmesi ayn› zamana rastlar. Faflist parti, bu y›¤›n örgütü halini alana kadar bir silahl› çete görünümündedir. Üstelikte siyasal tarz› tekelci büyük sermaye taraf›ndan rahats›z edici bulunmaktad›r. Faflist parti devletin d›fl›nda geliflen bir olgudur. Faflizm iktidara geldi¤inde, faflist parti, devletin bask› ayg›tlar›na egemen hale gelir. Faflizmin kurumsallaflmas›yla da birlikte faflist parti, devlet ayg›t›na ba¤›ml› hale gelir. Parti ile devlet aras›ndaki iliflkiyi Goebbels, flöyle tan›ml›yor: “Devleti ele geçirdi¤imizde bu devlet kendi devletimiz olacakt›r. E¤er bugün çürümüfl bir sisteme karfl› verdi¤imiz mücadelede bir parti olmak zorunda kalm›flsak ...bu sistemin y›k›l›p gidece¤i andan itibaren bizzat kendimiz devlet haline gelece¤iz”. Almanya’da durum gerçekten de bu oldu. ‹ktidara geldikten sonra Hitler flunlar› diyordu: “Devlet partidir, parti de devlet”. (Aktaran: Faflizm ve Antifaflist
106
Devrim Yolunda
KURTULUÞ Mücadele, s. 61 Kurtulufl Sosyalist Dergi Yay›nlar›.) “Böylece parti ideolojik ayg›tlar› bask› ayg›tlar›na ba¤layan bir zincir hem de kendine ba¤l› ideolojik ayg›tlar için merkezi bir ba¤lant› halkas› görevi görmektedir”. (Nicos Poulantzas, Faflizm ve Diktatörlük, Birikim Yay›nlar›, s.347.) Devletin bask› ayg›tlar›n›n bir kolu di¤er kollara ve ideolojik ayg›tlara egemen hale gelir. Bu faflizmde siyasi polistir. KAP‹TAL‹ST DEVLET
Kapitalist bir devlet her biri birbirinden görece özerk olan ve son tahlilde ekonomik fonksiyonun belirleyicili¤i alt›nda olan ideolojik, siyasal ve ekonomik fonksiyonlara sahiptir. Devletin tüm bu fonksiyonlar› egemen olan s›n›f›n ç›karlar›n› sa¤lamaya yöneliktir. Fakat devletin bu ç›karlar› savunabilmesi için, mutlak suretle s›n›flar üstü tarafs›z bir ayg›t imaj› uyand›rmas› gerekmektedir. Bunun için devletin göreli bir özerkli¤e ihtiyac› vard›r. Egemen s›n›fla devlet aras›ndaki göreli ba¤›ms›zl›k iliflkisi, devletin kendi fonksiyonlar›n›n içinde de yer al›r. Yani devletin ideolojik fonksiyonlar›yla siyasal ve ekonomik fonksiyonlar› aras›nda bir özerklik vard›r. Bu özerklikte, yine devletin bir s›n›f devleti olmas›n›n do¤al sonucudur. Devlet ayg›t› bu özgül fonksiyonlar ile devlet yönetimi, bürokrasi vb.den oluflur. “Devlet ayg›t› ile Lenin iki fleyi belirtmektedir: a)Devletin bir toplumsal oluflumun bütünlü¤ü içindeki yeri, k›saca devletin çeflitli teknik, ekonomik, dar anlamda politik ideolojik vb. ifllevleri; b)Devlet personeli, yönetimi, bürokrasi, ordu kadrolar› vb”. (Nicos Poulantzas, Siyasal ‹ktidar ve Toplumsal S›n›flar, s.117.) Devlet ayg›t› devlet iktidar›n› elinde tutan s›n›f ya da s›n›f fraksiyonunun ç›karlar› do¤rultusunda toplumsal hegemonyay› sa¤layabilmek için ideolojik ayg›tlar› (Siyasi partiler, Okul, aile, din kurumlar›, bas›n tekelleri vb.) ve bask› ayg›tlar›n› (Ordu, polis, mahkemeler vb.) kullanmaktad›r. Tüm bu ayg›tlar›n ve fonksiyonlar›n kullan›lmas›, birincil olarak ekonomik üretim koflullar›n›n yeniden üretimi, verimlili¤i ve kollanmas›na yöneliktir. Yaflanan s›n›f savafl›n›n toplumu atomize etmesini engellemek, düzeni sa¤lamak vb. ifllevler de devletin di¤er ifllevleridir. Hakim olan s›n›f›n ideolojisi tüm devlet kurumlar›n› belirler. Ancak buna ra¤men devletin kendi kurum-
lar› aras›nda da kimi çeliflkiler vard›r. Çünkü ayn› zamanda bu kurumlar›n (devlet ayg›t›n›n kollar› aras›nda) kendilerine özgü birer ideolojileri vard›r. Örne¤in ordu, genel anlamda burjuva ideolojisine ba¤l›yken, özelde de ordunun devlet ayg›t›n›n di¤er kollar›na göre baflat oldu¤u kan›s›, bu kolun kendine özgü ideolojisinin hareket noktas›n› oluflturur. Bu anlamda devlet tüm kurumlar›yla birlikte yekpare, çeliflkisiz nitelik göstermez, aksine devlet ayg›t› içindeki kollar›n (sivil ve askeri bürokrasi, dahi) birbirleriyle çeliflkiler yaflad›¤› bir duruma sahiptir. Devlet iktidar›, yani iktidar› elinde tutan s›n›f›n ya da fraksiyonlar›n iktidar›, devletin bu ayg›tlar›yla sa¤lanmaktad›r. Yani bir bak›ma iktidar bu ayg›tlara da¤›lm›flt›r. Yine böylesi bir ola¤an devlet* s›n›f iktidar›n› gizlemek için parlamenterizm ve genel oy mekanizmas› gibi baz› örtüleri kullanmaktad›r. Ayr›ca muhalif anlay›fllara denetim alt›nda olmak kofluluyla bir ölçüde örgütlenme hakk›n›n yasalarla sa¤lanm›fl olmas› s›n›flar üstü ve meflru devlet aldatmacas›n› sa¤lamaya dönük ad›mlard›r. Görüldü¤ü gibi kapitalist devlet kusursuz ve çeliflkisiz bir makine de¤ildir. Devlet mekanizmas› kendi içinde, özgül bunal›m dönemlerinde ölümcül olabilecek, fakat ola¤an devlet koflullar›nda s›n›f diktatörlü¤ünün devam› için gerekli olan kimi özerk bölgelere (Örne¤in, devletin ideolojik ayg›tlar›n›n göreli ba¤›ms›zl›¤› gibi; ya da örne¤in, yarg›n›n ba¤›ms›zl›¤› gibi) ayr›lm›flt›r. Bu özerk bölgeler devletin bütününe çok ciddi bir hareket-manevra alan› yaratmaktad›r. Ancak diktatörlü¤ün devam› için gerekli olan bu özerklikler; bunal›m ve ola¤anüstü devlet koflullar›nda ölümcül olabilir. Bu nedenle fafliz* Ola¤an Devlet, Ola¤anüstü Devlet: Devlet bir diktatörlüktür ve diktatörlükler, aç›k ve kapal› diktatörlükler diye ikiye ayr›lmaktad›r. Devlet, s›n›f egemenli¤ini gizlemek; ve tarafs›z, s›n›flar üstü bir görünüm vermek için baz› örtülerle örtülmüfltür. Parlamento, seçimler, muhalif kurumlar, sendikalar, bas›n yay›n kurulufllar› devletin s›n›f diktatörlü¤ünü gizlemeye yarayan araçlard›r. Bu ola¤an devlettir. Burjuva demokrasileri, oligarflik diktatörlükler, parlamenter sistemler örnek verilebilir. Ola¤anüstü devlette ise devlet bu örtüleri atar. Yaflanan özgül bunal›m koflullar› devletin s›n›f karakterini tehdit etmeye bafllam›flsa, egemen s›n›f diktatörlü¤ünü gizleyen araçlardan h›zla kurtulur; ve kendini bunal›mdan ç›karacak olan politikalar› herhangi bir demokratik kural tan›madan uygular. Bu konjonktürde devlet örtülü diktatörlükten (=Ola¤an devletten) aç›k diktatörlü¤e (=ola¤anüstü devlete) evrilmifltir. Aç›k diktatörlü¤e, faflist diktatörlükler, askeri diktatörlükler, Bonapartizm, Sezarizm örnek verilebilir.
107
Devrim Yolunda
KURTULUÞ min iktidar›, ayn› zamanda devlet ayg›tlar›n›n devletten göreli ba¤›ms›zl›¤›n›; yasama, yürütme ve yarg›n›n devletten ba¤›ms›zl›¤›n›; hukukun devletten ba¤›ms›zl›¤›n›; devlet ayg›t›n›n kollar›n›n birbirinden göreli ba¤›ms›zl›¤›n›; ve devletten görece özerkli¤ini bir ölçüde ya da tamamen ortadan kald›r›lmas›d›r. Pratikte bu göreli özerkliklerin ortadan kald›r›lmas› faflist parti vas›tas›yla mümkün olabilir. DEVLET‹N YEN‹DEN ÖRGÜTLENMES‹ SORUNU
Faflizmin kurumsallaflmas› ile beraber ideolojik ayg›tlar›n özerkli¤i önemli ölçüde s›n›rlanmakta ya da ortadan kalkmaktad›r. Ola¤an devlette s›n›f diktatörlü¤üne demokratik bir görünüm verilebilmesi için gerekli olan muhalif anlay›fllar›n k›smi örgütlenme özgürlü¤ü, faflist devlette tamamen ortadan kald›r›lmak zorundad›r. Muhalif bas›n da ortadan kald›r›l›r; liberal devletin ideolojik ayg›t› niteli¤indeki bas›n ise önemli ölçüde s›n›rland›r›l›r, kimileri kapat›l›r ve faflizmin ideolojisine tâbi hale getirilir. Bunun nedeni hegemonyan›n yeniden sa¤lanmas› için ideolojik ayg›tlar›n ortak bir merkezden ve gerekti¤i gibi yönlendirilmesinin sa¤lanmas›d›r. ‹ktidar›n devlet ayg›tlar› taraf›ndan bölünmüfllü¤üne son verilmekte ve bu devlet iktidar› tekelci büyük sermayenin direk olarak denetledi¤i bir devlet ayg›t›n›n kolunca denetlenmesi sa¤lanmaktad›r; ki bu, siyasal polistir. Hukuki olarak da devlette kimi de¤ifliklikler yaflanmaya bafllan›r. Hegemonyan›n yeniden sa¤lanmas› için at›lmas› gerekli ad›mlar›n at›lmas›n› engelleyen geçmifle ait tüm hukuki yap› de¤ifltirilir ve yenisi yap›l›r. Ola¤an devlette burjuva egemenli¤inin üstyap›sal garantisi ve tescili olan hukuk, bunal›m döneminde de ayn› ifllevi farkl› bir yap›lanmayla yerine getirmektedir. Fakat her türlü hukuk kural›n›n üstünde koflulsuz olarak flefin iradesi vard›r. Siyasal temsil rafa kald›r›l›r. Bunun nedeni, temsil edilenle olunan aras›ndaki ba¤›n kopmas› nedeniyle, siyasi partilerin, hegemonyay› sa¤layacak ideolojiyi kitlelere tafl›mas›n›n mümkün olmamas›d›r. Bu ayn› zamanda tek partinin nedenlerinden biridir. Seçim ilkesinin rafa kald›r›lmas›yla birlikte devlet bürokrasisinde ciddi bir geniflleme ortaya ç›kar. Çünkü seçim yerine atama esas al›nm›flt›r. Seçim ilkesinin kald›r›lmas›yla birlikte korporatist temsil biçimleri or-
taya ç›km›flt›r. Devletteki bürokratlaflman›n bir nedeni de küçük burjuvazinin, sahip oldu¤u dünya görüflü nedeniyle devlet ayg›t› içine afl›r› derecede girmesidir. Faflist partinin iktidar›yla beraber parlamenter devletteki güçler ayr›l›¤› ilkesi de bir hikayeye döner; ve yasama, yürütme ve yarg› kurumlar› faflist partinin egemenli¤ine girer. Böylece tekelci büyük sermayenin hegemonyas›n›n yeniden sa¤lanmas› için bir ad›m daha at›lm›fl olur. Faflizm, devleti çok genel bir ifadeyle özgül bunal›m›n niteli¤ine ve derecesine göre bu tarzda yeniden örgütler. Görüldü¤ü gibi faflist devlet, ola¤an devlette var olan her tür demokratik hak ve özgürlü¤ün reddi olmufltur. TOPLUMUN YEN‹DEN ÖRGÜTLENMES‹ SORUNU
Devleti bu tarzda yeniden örgütleyen faflizmin toplumu yeniden örgütlemesi de oldukça özgündür. Faflist parti, devleti oldu¤u gibi toplumu örgütlemenin de arac›d›r. Faflist parti, s›n›fsal olarak çok a¤›rl›kl› bir flekilde küçük burjuvaziye dayanmaktad›r. Faflist partinin kadrolar›n› dolduran küçük burjuvazi devlet bürokrasisini de ele geçirir. Poulantzas’›n deyimiyle yönetici s›n›f haline gelir. Temsil kurumlar›yla temsil edilenlerin ba¤›n›n kopmas› küçük burjuvaziyi derinden sarsm›flt›r. Siyasal partilere ve parlamentoya olan inançlar›n›n kaybolmas› ve küçük burjuvazinin ideolojik karakteri (Devlete olan ba¤l›l›¤›, zenginlere ve iflçi s›n›f›na olan öfkesi) bu s›n›f› devlete sahip ç›kan ve ayn› zamanda küçük burjuvazinin duymak istediklerini söyleyen faflist partiye yönelmelerini sa¤lar. Parti vas›tas›yla örgütlü toplumsal bir güç haline dönüflen küçük burjuvazi, yine parti vas›tas›yla tekelci büyük sermaye için bir “destek s›n›f” niteli¤ine kavuflmufltur. Burada ilginç olan, faflizmin iyice stabilize oldu¤u dönemde dahil olmak üzere, hiçbir zaman birbirleriyle çok fazla ortak ç›kar› olmayan bu iki s›n›f›n, faflizm vas›tas›yla nas›l olup da tarihsel bir ittifak kurabildi¤idir. Küçük burjuvazinin bir müttefik olarak kabulü, burjuvazinin matematiksel olarak daha güçlü olmak istemesinden ziyade, isyan halindeki küçük burjuva ideolojisinin tekelci büyük sermayenin ihtiyac› olan emperyalist-yay›lmac› ideolojik siyasal formasyona olan yatk›nl›¤›d›r. ‹ktidar ve devlet fetiflizmi, sald›r-
108
Devrim Yolunda
KURTULUÞ ganl›k ve fetihçilik, flef tap›nmas›, liberal devle- al›yor; Hitler, “hiçbir toplumsal ödev duygute karfl› otoriter devlet yanl›s› olmak vb. konu- su”na yer vermeyen patronlar› çekifltiriyordu”. lar isyan halindeki küçük burjuva ideolojisinde (Roger Bourderon, Faflizm ‹deoloji ve Uygulade yer alan noktalard›r. Böylece tekelci büyük malar, Onur Yay›nlar›, s.105.) Fakat bunca sermaye küçük burjuvaziyi yan›na alarak ma- övülen emek olgusunun sendikal bir örgütlentematiksel çokluktan, çok daha fazla bir ifl ya- meye yönelmesi önlenmekteydi. Bütün faflizm par; tabii ki bu faflist parti vas›tas›yla olur. An- deneyimlerinde geçerli s›n›f sendikac›l›¤›, Hitcak bu ittifak›n gerçekleflmesi için aç›k ödünler ler’e göre, y›k›c›l›¤›n nedeni, ulusal devlet olmaverilen küçük burjuvazi, devlet bürokrasisinde n›n önündeki en büyük engeldi. Franco’ya göre önemli yerler tutmufl ve yönetici s›n›f olmufltur. ise ileri bir s›n›f olarak örgütlenen emek bir Fakat faflizmin stabilizasyon döneminde gide- ayaklanma demekti. Ve yine Hitler’e göre, Narek bu durum gerilemeye bafllar. zizmde sendikalar, s›n›f sendikas› de¤il bir Faflizm toplumu örgütlerken ilk müdahale mesleki temsil organ›yd›. Sendikal örgütlenmeetti¤i alan emek örgütleridir. Emek örgütlerine yi oldu¤u gibi bütün faflizm deneyimleri grev yap›lan bu müdahaleyle, ayn› zamanda iflçi s›- hakk›n› da yasaklam›flt›. “Irkç› devlet üretimde n›f›n›n faflizmin siyasal amaçlar› do¤rultusun- bir azalmaya yol açarak, her zaman halk topluda organize edilmesi sa¤lanm›fl olur. ‹flçi s›n›f›- lu¤una zararlar veren iki büyük grubun -patn›n faflizm taraf›ndan bir destek s›n›f haline dö- ronlar ve proletarya- devsel kavgas› yerine hernüfltürülmesiyle bir önceki dönemde devrimci kesin hakk›na sayg›l› davrand›rma görevini bir bunal›m›n temel nedeni olan s›n›f, bu kez, üstlenmelidir”. (Adolph Hitler, Kavgam, s. 597.) tekelci büyük sermayenin bunal›mdan ç›kmas› Sendika ve grevi yasaklayan faflist devlet için seferber olmufl bir s›n›fa dönüflecektir. kendini bu s›n›f savafl›m›nda bir hakem olarak Grevsiz, sendikas›z (faflizmde sendikalar var- meflrulaflt›rm›fl oldu. Faflizm sendikalar› ayn› d›r; ama bunlar s›n›f›n ekonomik demokratik zamanda s›n›f›n denetimi için de kulland›. Fakat mücadelesinin arac› de¤il, faflizmin iflçi s›n›f›n› devlet ve onun di¤er ideolojik ayg›tlar› içinde yazapt-› rapt alt›nda tutmas›n›n arac›d›r) bir or- flanan çeliflki ne ise, faflist sendikalar içinde yatamda bunal›mdan ç›k›fl için gerekli olan emek flanan da oydu. Faflizm deneyimleri tek ve güçlü sömürüsü kolayca yap›l›r; ancak bundan da öte sendikay› savunmaktayd› ve bunu birçok yerde devrimci örgütlerin gücü, iflçi s›n›f›n› faflizmin de gerçeklefltirmiflti. Sendikalar çok say›da iflçiyi içermek anlam›nda güçlü say›labilirdi; ama içleörgütlemesi ile iyiden iyiye zay›flat›lm›fl olur. Faflizm emek gücünün önemini kavram›flt›r. rinde ciddi çeliflkiler vard›. “Faflist sendikalara Bu nedenle iflçi s›n›f›n› popülist bir siyasal tarz çeliflmesiz, çat›flmas›z yekpare bir blok olarak ile kazanmaya çal›fl›rken s›k s›k anti-kapitalist bak›lmamal›d›r. Faflist sendikalarda sürekli sabir tema ifller. Bu anti-kapitalizm hiçbir zaman vafl›mlar verilmekte, s›n›f iliflkileri ve örgüt biçimleri sürekli olarak eyleme geçmemifl de de¤iflmektedir”. (Palolsa, yine de ideolojik miro Togliatti, Faflizm bir aldatmaca ile s›n›Faßizm toplumu šrgŸtlerken ilk mŸÜzerine Dersler, Bilim f›n kazan›lmas›nda dahale ettiÛi alan emek šrgŸtlerive Sosyalizm Yay›nlaönemli ifllevi olmufldir. Emek šrgŸtlerine yapÝlan bu r›, s.94.) tur. Franco, “eme¤in mŸdahaleyle, aynÝ zamanda iß•i Bu nedenle sendisermaye boyundurusÝnÝfÝnÝn faßizmin siyasal ama•larÝ kalar faflizmin yumu¤una girmesine engel flak kar›nlar›ndan biolunacakt›r” diyordu. doÛrultusunda organize edilmesi ridir. ‹fl sürecini örMussolini ve yorumsaÛlanmÝß olur. Üß•i sÝnÝfÝnÝn fagütleyebilmek için, facular› faflizmin emekßizm tarafÝndan bir destek sÝnÝf flizm, Ortaça¤ Loncaçilerin ekonomik ve haline dšnŸßtŸrŸlmesiyle bir šnlar›na benzer korpotoplumsal kazan›mlaceki dšnemde devrimci bir bunarasyonlar› yaratm›flt›. r›n› koruma istencini lÝmÝn temel nedeni olan sÝnÝf, bu Korporasyonlar s›n›f hayk›r›yorlard›: Gorkez, tekelci bŸyŸk sermayenin busavafl›m›n› ortadan golini, öfkesini “açgöznalÝmdan •ÝkmasÝ i•in seferber olkald›rmaya dönük, s›lüler”den ve sömürümuß bir sÝnÝfa dšnŸßecektir. n›f iflbirli¤ini savunan cü kapitalistlerden
109
Devrim Yolunda
KURTULUÞ patronlar›n ve iflçilerin bir arada örgütlenebilecekleri bir araçt›. Örne¤in, faflizm y›llar›nda ‹talya’da 22 korporasyon vard›. Tar›m, sanayi, hizmet, turizm vb. korporasyonlarda ifl kolu esas›na göre iflçi ve patronlar birlikte örgütlenmekteydi. ‹fl sürecini örgütlemek konusundaki titizli¤ini, ifl sonras›n› örgütlemek konusunda da gösterdi faflizm. ‹fl sonras› örgütlerin de temel amac›, yaflanan bunal›m sonucu önemi ölçüde tahrip olan tekelci büyük sermayenin hegemonyas›n›n yeniden kurulabilmesi için kitle içinde propaganda yürütmekti. Y›¤›nlar›n e¤itim, kültür, sanat, spor ihtiyac›n› karfl›layabilmek için çok say›da ifl sonras› örgüt kuruldu. ‹talya da kurulan Dopolavaro (=‹fl sonras›) organizasyonlar› böyle amaçlara sahipti. Bu örgüt, turizm, spor, e¤lence, sanat, yoksullara yard›m gibi alanlarda faaliyet sürdürüyordu. Faflizm bunlar›n yan›nda özel olarak gençlere, çocuklara, kad›nlara yönelik örgütler de kurmufltur. Bu kurumlar faflist ideolojinin ö¤retildi¤i kurumlard›r. Togliattiye göre, tüm faflist örgütler üç gurupta toplan›yordu. Askeri, Askeri Propaganda ve Sendikal Örgütler. Örne¤in ‹talya’da Balila kurulufllar› çocuklar› 14 yafl›na kadar, Öncü Kollar› 17 yafl›na kadar, Genç Faflistler 17 yafl›ndan partiye kat›l›ncaya kadar örgütlerdi. ( Palmiro Togliatti, Agy, s.77.) Genç faflistler askeri ve propaganda fonksiyonlu örgütlerdi. Sendikalardan yukar›da söz edildi. Birde faflizmin askeri nitelikli kitle örgütü vard›r ki bunlar da milislerdir. Milis, hem yar› siyasi bir polis kurumu olarak çal›flmaktayd›, hem de gelecekteki askeri kadrolar› oluflturmaktayd›. Bu amaçla yaln›z Almanya da yüz bin kifli e¤itilmiflti. Milis, orduya benzer bir yap›ya sahipti ve her hücresine kadar tekelci büyük sermayenin ç›karlar›na göre örgütlenmifl ve militarize olmufl bir toplumun do¤al bir sonucuydu. Bu k›s›mda anlatt›klar›m›z faflizmin mutlak karakterini oluflturmaktad›r. Bu devletin ve toplumun (özellikle de toplumun) yeniden ve çok özel yol ve yöntemlerle yeniden örgütlenmesi ilkesidir. Bu, flu veya bu faflizm deneyimine has bir olgu de¤il, tersine tüm faflizm deneyimleri için kesin bir kurald›r ve Askeri ya da Bonapartist bir diktatörlükten faflizmin temel farklar›ndan biridir.
SONUÇ
Bitirirken faflistleflme sürecini flöyle flematize edebiliriz: • ‹flçi s›n›f› ve devrimciler uzun süre iktidar› almaya yönelik sald›r›lar› bofla ç›km›flt›r. • Bu baflar›s›zl›k iflçi s›n›f›n› bir anlamda yormufl ve savaflan güçler aras›nda bir tür stabilizasyon sa¤lanm›flt›r. Eskisi gibi olmasa da yine de iflçi s›n›f›n›n sald›r›lar› vard›r, ama giderek c›l›zlaflan sald›r›lara tekelci büyük sermaye cevap verece¤i zaman› kollamaktad›r. Bir taraftan da siyasal taktiklerle s›n›f› parçalamaya dönük ad›mlar atmaktad›r. • Hem bu amaçla, hem de içinde yüzdü¤ü bunal›mdan ç›k›fl yolu olarak, o zamana kadar silahl› bir milis hareketini aflamam›fl olan, fakat iflçi s›n›f›n›n u¤rad›¤› baflar›s›zl›ktan sonra giderek kendini tekelci büyük sermayeye kan›tlam›fl, kitleselleflmifl olan faflist hareketle sermaye aras›nda politik ittifak gerçekleflir. Bundan sonra faflist hareket arkas›na ald›¤› sermaye deste¤iyle daha büyümeye bafllar. Faflist parti ile iktidar ittifak› aras›ndaki ba¤ kurulmufltur. • Böylece faflist hareket dönüflsüz bir mecraya girmifltir. Faflist parti iktidara gelmifl, iktidar ittifak›ndan ald›¤› deste¤i salt tekelci büyük sermaye için kullanmaya bafllam›fl ve bu iktidar fraksiyonunun sözcülü¤üne soyunmufltur. Faflist parti vas›tas›yla küçük burjuvazi tekelci büyük sermaye ile politik bir ittifak yaflamaya bafllam›flt›r. Devlet bürokrasisi küçük burjuvazi ile dolmufltur. Küçük burjuvazi yönetici s›n›f olmufltur. • Faflizm iktidara geldikten sonra faflist parti di¤er iktidar fraksiyonlar› ve di¤er s›n›flara yönelik bask›s›n› giderek artt›r›r, bu dönemde kendisi de kristalize olur, içindeki kimi “sol” unsurlar› temizler ve pür faflist bir iktidar kurar. Tekelci büyük sermaye hegemonyas› kurulduktan sonra küçük burjuvazinin yönetici s›n›f olma durumuna son verir. Böylece egemen s›n›fla yönetici s›n›f (=Tekelci büyük sermaye) ayn› fley olur.
110