Aylık İşçi Gazetesi / Yıl: 3 / Şubat / Sayı:21 Fiyat: 1 Lira
İşçiler Emekçiler! Devrimci İşçi Komiteleri Sizleri 1 Mayıs 2013’te 1 Mayıs Alanı Taksim’e Çağırıyor!
Mart İsyandır Ayaklanmadır
BMC İşçileri Yollarda
DHL İşçileriyle Uluslararası Dayanışma Büyüyor
İzmir Pınarbaşı’da üretim yapan BMC fabrikası işçileri, birikmiş alacaklarının ödenmesi için 6 Şubatta iş durdurarak fabrikanın bahçesine çadır kurdular. 6 Şubat 2013- Aylardır ücretleri ödenmeyen işçiler, 5 Şubat Pazartesi günü toplantı yaparak iş durdurma kararı aldılar. Salı günü, işyerlerine “Bu İşyerinde Ödenmeyen Ücretlerden Dolayı İş Bırakma Eylemi Vardır/Türk Metal Sendikası” pankartı astılar. İşçiler, fabrikanın önünde sloganlar ve halaylarla eylemlerini sürdürdüler. Türk Metal yöneticileri, iş bırakıp eylem yapan işçileri fabrikaya sokamayınca işçilere destek veriyormuş gibi görünmek zorunda kaldılar.
Y
>>4
07.s >>Gündem...
oksul emekçi kitleler ve küçük esnaf için
“Mart ayı dert ayıdır.” Çünkü; yoksullar
için kış bitmek bilmez. Odun, kömür kal-
maz. O nedenle“ Mart kapıdan baktırır,
kazma kürek yaktırır” derler. Küçük
esnaf için ise; belini büken vergi ayıdır Mart.
Sendikamız TÜMTİS’e üye oldukları gerekçesiyle işten atılan ve atıldıkları işyerleri önünde 245 gündür direnişini sürdüren DHL işçilerine uluslararası destek büyüyor. Belçika, Bulgaristan, İngiltere, Almanya ve Norveç sendikalarından 11 kişilik delegasyon DHL işçilerine destek için Türkiye’ye geldi.
>>6
THY İşçileriyle Dayanışma Büyüyor
Sf.6
THY işçilerinin 263. günde Mücadele Birliği Platformu ve Alevi kurumları tarafından ziyaret edildi. Hava İş üyesi işçilerinin THY dış hatlar bölümündeki eylemlerinin 263. gününde Mücadele Birliği Platformu, Devrimci İşçi Komiteleri, Devrimci Öğrenci Birliği Temsilcileri, Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Dernekleri Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, alevi vakıf ve cemevleri katıldı .>>2
Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi İşçilerine Saldırı!
Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi'nde 1 Ocak 2013 günü işten çıkarılan 68 işçinin hastane önünde sürdürdükleri eyleme hastanenin özel güvenlikçileri saldırdı. Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi’nde 15 Şubat günü saldırıya uğrayan direnişteki taşeron sağlık işçileri bugün çadırlarını yeniden kurdu.
SOSYALİZM MÜCADELESİ al Çek VE KADIN Sosyalist toplumda yasalar, kadınların çalışma hakkını ve analığı korumak için, kadının hamilelik nedeniyle işe alınmamasını veya işten atılmasını yasaklar. Ana ve çocuğun sağlık bakımını yapmak için çeşitli sağlık kurumları kurulmuş ve tüm sağlık bakımları parasız hale getirilmiştir.
B
>>2
08.s >> Yeniden Ortak Mücadele Üzerine
aşka hiç bir şeye değil, sadece meclisten seri halde çıkan yasalara baksak, AKP'nin gelmiş geçmiş en çalışkan hükümet olduğuna ikna oluruz. Yaklaşık 10 yıldır iktidarda olan AKP hükümeti gözünü karartmış, kendisinden önceki hükümetlerin cesaret edemediği yasaları bir bir çıkarıyor.
2
İşçi Ölümleri Devam Ediyor!
Sayı 21 / Şubat2013
1 Kayseri'de bir inşaatın 4. katından düşen 37 yaşındaki inşaat işçisi hayatını kaybetti. Edinilen bilgiye göre, Melikgazi ilçesine bağlı TOKİ bölgesinde bir inşaatın 4. katından aşağı düşen 37 yaşındaki M.S.'nin ağır yaralandığı öğrenildi. Arkadaşları tarafından özel bir hastaneye kaldırılan M.S.'nin yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadığı bildirildi.
“Daha önceki bütün tarihsel hareketler, azınlık hareketleri, ya da azınlıkların çıkarına olan hareketlerdi. Proleter hareket, büyük çoğunluğun, büyük çoğunluk çıkarına olan öz-bilinçli, bağımsız hareketidir.” MARX emegindunyasi.info
emegindunyasi
emegindunyasi@gmail.com
Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi İşçilerine Saldırı!
Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi'nde 1 Ocak 2013 günü işten çıkarılan 68 işçinin hastane önünde sürdürdükleri eyleme hastanenin özel güvenlikçileri saldırdı.
K
aradeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi’nde 15 Şubat günü saldırıya uğrayan direnişteki taşeron sağlık işçileri bugün çadırlarını yeniden kurdu. Çadır kurulduktan bir süre sonra hastanenin özel güvenlikçileri işçilere saldırdı.
Saldırı sonucu çadır sökülürken çok sayıda işçi yaralandı. Saldırının ardından işçiler ve işçilere destek verenler hastane bahçesinde toplanmaya başladı. Özel güvenlikçiler çekilirken çevik kuvvet polisleri de hastane bahçesine geldi. Çadır ikinci kez kurulmak istendi ancak güvenlikçiler ikinci bir saldırıyla çadıra el koydu. “Siz Tokken Biz Açız” pankartı açan Farabi hastenesi işçileri işe dönünceye kadar mücadelelerini kararlılıkla sürdüreceklerini belittiler.
THY İşçileriyle Dayanışma Büyüyor
15 Şubat THY işçilerinin 263. günde Mücadele Birliği Platformu ve Alevi kurumları tarafından ziyaret edildi. Hava İş üyesi işçilerinin THY dış hatlar bölümündeki eylemlerinin 263. gününde Mücadele Birliği Platformu, Devrimci İşçi Komiteleri, Devrimci Öğrenci Birliği Temsilcileri, Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Dernekleri Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, alevi vakıf ve cemevleri katıldı. Mücadele Birliği Platformu “Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar Her şey Emeğin Olacak”, “THY İşçisi Yalnız Değildir”, “Yaşasın İşçilerin Mücadele Birliği”, “Zafer Savaşan İşçilerin Olacak” sloganlarıyla eylem yerine geldiler. Alevi kurumlarının hazırladıkları etli bulgur pilavı herkese ikram edildi. Dağıtılan yemekten sonra Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Servet Demir; alevi toplumu inancına göre bugünün kendileri için çok anlamlı bir gün olduğunu işten çıkartılan THY işçileriyle lokma gününü paylaşmalarının anlamlı olduğunu vurguladı. Demir, her zaman mağdur ve mazlum olanın yanında olacaklarını söyledi. Ardından Alevi Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Hüsniye Tahmaz; “Hızır, Alevi öğretisinde, darda ve zor durumda olana yardım etmek demektir…” diyerek bu öğreti çizgisinde direnişte olan işçiler içi dayanışma yemeği düzenlediklerini söyledi. Tahmaz, "Emekten yana olmak zorundayız. İyiden, güzelden, doğrudan yana ne varsa onun yanında olmak zorundayız” diye konuştu. Konuşmalardan sonra Emeğe Ezgi müzik grubu ezgilerini işçilerle paylaştılar. Etkinlik halay ve sloganlarla sona erdi.
16 Şubat THY işçileri Bakırköy Özgürlük meydanında her hafta yaptıkları yürüyüşlerine bir yenisini daha eklediler. Sendika ve THY arasında süren Toplu İş Sözleşmesi tıkanması sonucunda arabulucu sürecisinin iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirtiler.
Hava iş sendikası önünde toplanan THY işçilerine, Mücadele Birliği Platformu, Devrimci İşçi Komiteleri, Ayışığı Sanat Merkezi Devinim Tiyatro Atölyesi, Bir arada Yaşam Derneği ve birçok emek örgütü destek verdi. Hava İş Sendikası önünden başlayan yürüyüş yol trafiğe kapatılarak sık sık “Atılan İşçiler Geri Alınsın”, "İşçiler Dönecek Sözleşme Bitecek”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar Her şey Emeğin Olacak” sloganları atıldı. Cezaevlerinde Kürt siyasi tutsakları tarafından başlatılan açlık grevleri nedeniyle öğrencilerinin sorusu üzerine açlık grevlerinin nedenini öğrencilerine anlatan Pınar Turan öğretmen Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından işten çıkarıldığını anlatı. Öğretmen Pınar Turan; işten çıkarmaları ve güvencesiz çalışma koşularını milyonlarca emekçinin yaşadığını söyledi. Turan; “Eğer biz emekçiler mücadele birliği örersek kazanabiliriz” dedi. Uçan; grev yasağına karşı 29 Mayıs'ta işçilerin eylem yaparak isyan ettiklerini belirterek; THY yönetimini eylem yapan işçilerin sendikasını “işçileri kışkırttığı ve yasa dışı greve zorlandığı” gerekçesiyle dava etmişti. Bilirkişi heyetinin raporunda işçilerin yasa dışı grev yapmadığı belgelendiğini söyledi. TİS sürecinin tıkandığını belirten Uçan; “THY yönetimini bir kez daha uyarıyoruz. Hava İş Sendikası çok net bir tavır içerisindedir. Bu uzlaşmaz tutuma rağmen sağduyu ile hareket ettik, etmeye devam edeceğiz. Ancak süreç içinde işverenin daveti Grevse, bizim de bu davete cevabımız elbette Grev olacaktır.” dedi. Kurumlar adına yapına dayanışma konuşmalarından sonra Ayışığı Sanat Merkezi Devinim Tiyatro Atölyesi kadın mücadelesini anlatan tiyatro gösterimi yaptılar. Devinim Tiyatrosu oyunundan sonra güçlü bir alkış aldı. Gösterilen oyun bütün emekçi kadınlara ithaf edildi. 8 Mart'a dünya emekçi kadınlar gününde taksime çağrı yapıldı. THY işçilerinin eylemi halay ve türkülerle sona erdi.
"Hey Tekstil Eylemi Bir Yılı Geride Bıraktı! Hey Tekstil İşçileri işten atılmaları üzerine başlattıkları ve bir yıldır sürdürdükleri mücadelenin değerlendirmesini yaptı.
Makine Mühendisleri Odası'nda yapılan basın toplantısı ve değerlendirmede yaşadıkları süreci ve bu süreçten öğrendiklerini dostlarıyla paylaşan Hey Tekstil işçileri "Bizler artık maddi kazanımlarımızın değil işçi sınıfının kazanımı için mücadele yürütüyoruz Ve biliyoruz ki, bizler Hey Tekstil işçileri olarak kazanmakla yükümlüyüz" dediler. Hey Tekstil işçileri tam bir yıl önce patronları Aynur Bektaş-Süreyya Bektaş tarafından 3-4 aylık maaş alacakları, kıdem ve ihbar tazminatları verilmeksizin işten atıldılar. Farklı tarihlerde 420 işçi olmak üzere 9 Şubat 2012 tarihinde 198 işçi işten atılmaları üzerine fabrika önünde direnişe başladılar. Toplantıya halen direnişini sürdürmekte olan ve her gün saat 12.30'da TOBB önünde basın açıklaması yapan Hey Tekstil işçileri, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Devrimci İşçi Hareketi, ÇHD İstanbul Şubesi avukatları,Teknopark İnşaat İşçileri, Bilgesu Erenus, Tiyatro Oyuncusu Mehmet Esatoğlu, Şair Selah Özakın, devrimci kurum, emek ve meslek örgütlerinden temsilciler katıldı. Toplantıda Hey Tekstil işçisi Zeki Gördeğir kısaca işten atılmaları, talepleri ve yaşadıkları süreci aktardı. "İşçi sınıfının ve mücadelesinin bir parçasıyız, uzun zamandır direnişteyiz, sınıfımıza karşı, emekten yana herkese karşı başarmakla sorumluyuz. Böyle hissediyoruz” dedi. “Onun için sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Bu direnişi kazanacağız, kazanmadan bırakmayacağız. Yorgunuz ama asla yılgın değiliz. Yılgın olmadıkça, hergün mücadele azmimizi biledikçe hiçbir yorgunluğumuz da kalmıyor. Karşımızdaki patron ve işbirlikçilerinin türlü oyunlarını gün be gün gördükçe, sınıf kinimiz büyüyor, mücadele azmimiz bileniyor. Mücadele azmimiz bilendikçe gücümüz artıyor.
Öyleyse şöyle düzeltelim sözümüzü: Ne yorgunuz ne yılgınız, mutlaka kazanacağız." dedi. Bu bir yıllık direniş muhasebesini bundan sonraki dönemde direnişlerini başarıya ulaştırmak, haklarını kazanmak için edindikleri tecrübeleri, öğrendiklerini iyice ortaya koymak, iyi anlamak, emek dostlarıyla paylaşmak ve bunların ışığında başarı için bundan sonra yürünecek yolu doğru çizebilmek için bu paylaşımı gerekli gördüklerini belirten Gördeğir, bir yıllık mücadelede doğrularıyla, yanlışlarıyla, kimlere karşı mücadele verildiğini, kimlerle nasıl yürüneceğini de öğrendiklerini ve pek çok tecrübeyi kazandıklarını söyledi. "Bizim de özellikle direnişin başlangıç dönemlerinde hatalarımız oldu, çeşitli garabetlere uğradığımız oldu. Bu garabetlerin farkına geç varmamız gibi zaaflarımız oldu. Bunları bugüne dek çeşitli ortamlarda açık olarak dillendirdik. Ama bu bir yılın sonunda, hatalarımız ve kazanımlarımız ile yaşadıklarımızdan, uğradığımız garabetlerden çok şey öğrendik, çok ders çıkardık. Bizi ileriye, başarıya taşıyacak bu vardığımız sonuçlar ve tespitler şunlardır: *Bir direnişi yürüten işçiler, direniş iradelerini, kararlarını, kendileri, aralarında kuracakları en geniş, açık, görüşme ortamında, kendi meclislerinde oluşturmayı bilmelidirler. *Direnişçi işçiler kendilerine sunulan desteklere açık olmalıdırlar ve elbette açıktırlar. Ama sunulan bu desteklerin içinde, işçilerin iradesinin oluşmasını engelleyen, onları kendi irade ve kararlarına tabi kılmaya çalışan, direnişi kendi hegemonyası altında görüp öyle davranmaya kalkan, böylece direnişin en geniş destekçi güçler ile buluşmasına set çeken, bunu engelleyen, çıkarcı, dar grupçu tutumlara karşı uyanık olmalı, buna izin vermemelidirler.
*Esasen, hiçbir destekçi kişi, grup, çevre, böyle bir dar grupçuluk ile direnişe yaklaşmamalı, zaten karşısındaki zorlu sermaye gücüne karşı bin bir zorlukla direnen işçilere, onların mücadelesine, bu şekilde zarar vermemeyi bilecek bir olgunluk ile davranmalıdır. *Biz Hey Tekstil işçileri bir yıl boyunca diğer direnişler ile dayanışma içinde olmanın karşılıklı olarak ne derece büyük bir moral kaynağı olduğunu, direnişlere güç verdiğini, yaşayarak öğrendik. Bu dönemde yanlarına, ziyarete ve gerektiğinde fiili desteğe gitmediğimiz tek bir direniş yoktur. Bu süreç boyunca destek için yanlarına gittiğimiz, birçok direnişin mutlak ya da kısmı başarılarına tanık olduk, bunlar ile sevindik, moral bulduk. Bunlardan sonuncusu Teknopark işçilerinin zaferidir, direnişimizin 329'uncu gününde biz onların yanındaydık, evvelki gün 363'üncü günümüzde TOBB önündeki eylemimizde onlar bizim yanımızda idiler. *Eylemlerde söylediğimiz "yaşasın sınıf dayanışması" övgüsü ne kadar abartısız, haklı bir övgü ise, "Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır" vurgusunun da o kadar açık bir gerçek ve doğru olduğunu anladık, öğrendik. Bu şiar ile direnişimizi sürdüreceğiz. *Bizler bütün işçi direnişlerini kapsayacak, direnişlerin birbirleri ile iletişimini, karşılıklı güç birliğini sağlayacak, içinde bunlarla beraber en geniş destekçi güçleri barındıracak, içinde dar grupçuluklardan uzak, sadece imece ve dayanışmanın yaşanacağı bir işçi direnişleri meclisinin oluşmasını hayal ediyoruz, istiyoruz." Yaptıkları değerlendirmeyi bu şekilde aktaran Zeki Gördeğir, bütün emek güçlerinin desteğini ve birliğini yanlarında görmek işçi sınıfının onur kavgası haline gelmiş bu direnişin sorumluluğunu hep beraber omuzlamak ve beraberce kazanmak istediklerini belirtti.
TOKİ Maaşları Ödemedi!
Sayı 21 / Şubat 2013
TOKİ'nin Gözdesi Ekşioğulları İnşaat İşçilerinin Maaşını Ödemedi Kentsel dönüşüm kapsamında konut yapan Ekşioğulları İnşaat'dan 1,5 yıldır maaşını alamayan işçiler, Üsküdar'da Hasan Ekşi'nin ofisinin önünde eylem yaptı.
İ
“Proletarya, kadınlar için tam bir özgürlük kazanana kadar kendi tam özgürlüğüne kavuşamaz” LENİN emegindunyasi.info
“Sendika Hakkımız Kabul Edilsin”
stanbul Deri ve Endüstri Serbest Bölgesinde (DESBAŞ) faaliyet gösteren ISMACO Amsterdam B.V Tekstil Fabrikasında çalışan işçiler Deri-İş Sendikasında örgütlenmeye başlayınca işten atılmış, 3 işçi, 18 Aralık’tan itibaren fabrika önünde eyleme başlamıştı. 9 Şubat Cumartesi günü THY işçilerinin eylemine katılan İsmaco işçileri ile küçük bir söyleşi yaptık.
ED: Merhaba, bize işe atılma sürecinizi ve taleplerinizi anlatır mısınız? Fikriye Akgül: Tabii.. Altı senedir İsmaco da, Ermenegildo fabrikasında çalışıyorum. Çalıştığım süre boyunca hiç yazılı veya sözlü ihtar almadan çalıştım iyi ve uysal bir elamandım. Ta ki sendikal faaliyet yürütmeye başlayana kadar ve bu içeride duyulana kadar. Bu duyulduğunda da ilk işten çıkartılan işçilerden biriyim. İşten atılış şeklimde aynı cezalandırılmış bir işçi gibiydim çünkü hiçbir işçi arkadaşımla görüşmeme izin verilmeden bir usta kadın işçi koluma girerek çalıştığım alanın dışına çıkardı. Ve iş yerinin güvenliği ile birlikte serbest bölgenin dışına çıkarıldık. Hiç kimseye ulaşamadım kendimi ifade edemedim ama fabrikadan çıkarken gördüğüm bir kaç arkadaşa seslenerek işten çıkarıldığımı söyledim.
O gün bugündür 52. günümüze girdik. Hukuk mücadelemiz ve çadır direnişimiz devam ediyor. İşyerinin özel talimatıyla isimlerimiz serbest bölgenin güvenliğine verilerek bölgeye girişlerimiz yasaklandı. Engellenmedi açıkçası yasaklandı. Çünkü arkadaşımız İş-Kur'dan kağıt çıkardı iş aramak için, ama bölgeye girişimiz yasaklandığı için yine izin verilmedi. Bize söylenen şuydu: “Sizin üzerinizdeki yasak kalkmadığı sürece siz burada iş arayamazsınız bu bölgenin içine giremezsiniz”. Biz serbest bölgenin girişine çadırımızı kurduk orada direniyoruz. Bize söylenen şey, şu gümrüğün içerisine tamamen Avrupa'nın yasalarının geçtiği, Türkiye'nin hiç bir yasasının geçmediği, Türkiye'nin dışında yasaların geçtiği. Biz buradan şunu talep ediyoruz, madem serbest bölgenin içinde Avrupa'nın yasaları geçiyorsa sendikal hakkımız hemen kabul edilsin, biz işbaşı yapalım sendikalı örgütlü bir şe-
İzmir’de Panel İşçi Sınıfı Mücadelesi ve Örgütlenmesi
D
kilde çalışmak istiyoruz orada. ED: Siz kendinizi tanıtır mısınız? Eylemin işçilere neler katığını işçilerin neler düşündüklerini anlatır mısınız? Cengiz Taşkesen: 2004 yılından beri İsmaco'da yani Ermenegildo Zegna'da çalışmaktayım. Firmamız dünya çapında bir marka. Zegna mercek altında, dünyanın birinci markası gömlek olarak. 9 yıllık çalışmam boyunca yazılı veya sözlü ihtar almadım, ama gerekçe olarak 18. madde gösterildi. Halbuki gerçek gerekçe sendika meselesiydi. Ne zaman anayasal hakkımız olan sendika hakkımızı kullandık o zaman kendimizi kapının önünde gördük. Tabi bu esnada direnişimize sahip çıkacağız 52. gündür direniyoruz ve direnmeye devam edeceğiz ki kazanana kadar. ED: İşçiler ne düşünüyor? Cengiz Taşkesen :İşçiler aslında mücadelede arkamızdaydı. Ba-
evrimci İşçi Komiteleri ve Genç Emekçiler Birliği’nin 10 Şubat tarihinde örgütlediği “İşçi Sınıfı Mücadelesi ve Örgütlenmesi” isimli panel TÜMTİS’te gerçekleşti.
P
anel son bir yıl içinde gerçekleşen işçi eylemliliklerinin olduğu slayt gösterisiyle başladı. İki bölümden oluşan panel slâyt gösterisinin hemen ardından GEB adına, genç bir işçinin söz almasıyla devam etti. GEB'li arkadaşımız: "Yaşadığımız çağ ayaklanmalar çağıdır. Bu ayaklanmalarda işçi ve öğrenci gençlik, proletarya ve burjuvazi arasında süren uzlaşmaz sınıf kavgasında savaşın kaderini belirleyecek olan güçtür. Bizler de genç işçileri örgütlemeye çalışıyoruz ve amacımız devrimi zafere taşıyacak olan Demokratik Halk İktidarını kurmaktır." dedi. Panelin ilk bölümünde, işçi sınıfının sosyal haklarını ve hukuksal alanda sahip oldukları hakları anlatmak üzere Sosyal Güvenlik Uzmanı Recep ÇÖL ve Av. Özgür YILMAZER söz aldılar. Sosyal Güvenlik Uzmanı Recep Çöl, bizlere mevcut sistem tarafından işçi sınıfının aleyhine çıkarılan yasalardan ve bunların sonuçlarından söz etti. Bu yasaların çıkarılış amacının işçi sınıfını yaşamdan daha fazla kovmak olduğunu söyledi. Geçmişten bugüne işçi sınıfının yaşadığı hak kayıplarından bahsetti. Daha sonra söz alan Av.Özgür YILMAZER ise ÇHD'nin son zamanlarda uğradığı saldırılara değinerek sözlerine başladı, işçi sınıfının karşılaştığı bir takım sorunlarda hukuksal çözüm yollarından söz etti ve sözlerini "Sonuç itibari ile burjuva hukuk burjuvaziye hizmet eder, burjuvazinin lehine düzenlenir, bugün iş hukukunda işçi lehine olan bütün yasal düzenlemeler yine işçi sınıfının fiili mücadelesi ile kazanılmış haklardır, işçi sınıfı ne kadar örgütlü mücadele ederse, ne kadar birliktelik içinde olursa haklarını kazanmakta o kadar başarılı olur” diyerek sonlandırdı. Kendisi de uzun yıllardır KESK üyesi olan panelin modaratörü Ülkü Şeyda ise kısa süre önce Bakanlar Kurulundan geçen Sendikalar Yasa’sına değindi. Bu yasanın işçilerin sendikal örgütlenmesinin önünü açıyormuş gibi gösterildiğini ama özünde tamamen tersi olduğunu, yasanın birçok maddesinin işçilerin sendikalarda örgütlenmesinin önünde engel oluşturduğunu örnekler vererek anlattı. Panelin ikinci bölümüne geçmeden önce 10 dakikalık bir ara verildi. Ara sırasında genç işçi ve emekçiler kendi aralarında sohbetler ederken, kimileri de hazırlanan Emeğin Dünyası standını ziyaret etti. Aranın hemen ardından panelin 2. bölümüne geçildi. Bu bölümde Devrimci İşçi Komiteleri adına Aliekber SEVER söz aldı. Aliekber SEVER konuşmasında; işçi sınıfının haklarını alması için fiili mü-
3
cadele vermesi, sokağa inmesi gerektiği konusuna diğer konuşmacıların değindiğini, gerçekten de işçilerin haklarını koruyabilmek, genişletebilmek için mücadele etmesi gerektiğini söyledikten sonra “fiili mücadeleden işçi sınıfının örgütlü mücadelesini anlıyoruz, örgütlü olmadan işçilerin yapabilecekleri çok sınırlı. Örgütlü mücadelenin çeşitli araçları var elbette, işçi sınıfının oluşturduğu ilk mücadele araçları olan sendikalar bunlardan biri. Ancak sendikalarında gerçek mücadele aracı olması için burjuvaziden bağımsız, devletten icazet almayan sendikalar olması gerekir. Bugün sınıf sendikacılığı yapan sendika parmakla sayılacak kadar az. Sendikacılar işçilerin haklarını değil kendi imtiyazlarını korumak için mücadele ediyorlar, bu da doğal, örneğin Türk-iş’in Genel Başkanı 32 bin lira maaş alıyor. 32 bin lira maaş alan birinin asgari maaş alan bir işçiyi anlamasını bekleyemeyiz. Yine de sendikalarda örgütlenmeli bu sendikaları sınıf sendikaları haline getirebilecek yol ve yöntemleri aramalıyız. Bunu yapabilecek, işçi sınıfının sözünü söyleyebilecek araçları mevcut ama henüz olgunlaşmamış. Bunlardan biri de komitelerdir. Komiteler sendikaların bir alt örgütlenmeleri değildir, sendikalara karşı da değildir. Fabrikalarda, mahallede, yaşamın her alanında örgütlenebilir, kendini yasalarla sınırlamayan ama illegal de olmayan pratiğin öne çıkardığı araçlardır. İşçi sınıfının çıkarlarını savunan herkes bu komitelerin içinde yer alabilir. İşçi sınıfı sadece kendi sorunlarını değil tüm toplumun sorularını çözmek durumunda. Biz devrimci işçi komiteleri olarak işçi sınıfı mücadelesinin sadece sömürüyü sınırlandırmak için değil, sınıfsız, sömürüsüz bir toplum için, işçi sınıfının iktidarı için mücadele etmek zorunda olduğunu düşünüyoruz. İşçi sınıfı iktidar hedefine ulaşmak, mücadelesini zaferle taçlandırmak için bir komünist partisinin olması gerekiyor. Leninist politikalarla iktidarı hedefleyen bir komünist partisi olmadan işçi sınıfının özlediği sınıfsız sömürüsüz bir dünyaya kavuşabilmesi mümkün değil diye düşünüyoruz.” diyerek sözlerini tamamladı. Panelin son bölümünü soru cevap bölümü oluşturdu. Panele katılan herkes merak ettiği, öğrenmek istediği veya tartışacağı sorularını panelistlerimize sordular. Panelimiz sorulan sorular üzerine yapılan canlı tartışmaların ardından son buldu.
İzmir Devrimci İşçi Komiteleri İzmir Genç Emekçiler Birliği
yağı bir baskı politikası uygulandı. Özellikle böl parçala ve yönet taktiği ile yani bunlar Kürt'tür, bunlar Alevi'dir, bunlar teröristtir mantığı ile arkadaşlarımızı bölmeye çalıştılar. Tabii bu bir noktada etkili oldu ama sonrasında etkisini yitirmeye başladı. Şu an arkadaşlarımız bize desteklerini sürdürüyor. Bu mücadelemiz sonuna kadar devam edecek. İşçi arkadaşlarımıza istifa ettirmeler oldu. Özellikle baskılar sonucu 11 arkadaşımızı istifa ettirdiler. Son olarak sendikalara bir duyurumuz var; bizleri yalnız bırakmasınlar, çünkü çadır bir gelenektir, sınıf mücadelesidir. Eğer biz bu mücadeleyi başlaştıysak bütün sınıf arkadaşlarımızı bütün sendikaları yanımızda görmek istiyoruz ve tüm halka sesleniyoruz; sendika hakkına emeğe saygı duymalarını ve destek vermelerini istiyoruz.
Alevi Yol ve Emeğin Dünyası’ndan Panel
16
Şubat Cumartesi günü, İzmir Güzeltepe'de Emeğin Dünyası Gazetesi ve Alevi Yol tarafından "İşçi Sınıfı Mücadelesi ve Örgütlenmesi" adlı bir panel düzenlendi. Panelist olarak Sosyal Güvenlik Uzmanı Recep Çöl, Avukat Sevinç Sarıkaya ve Emeğin Dünyası Gazetesi adına Ülkü Şeyda'nın katıldığı panelde son dönemde değişen yasalar, getirdiği değişiklikler ve işçi sınıfının örgütlenmesinin önemi üzerinde duruldu. Sosyal Güvenlik Uzmanı, geçmişten bugüne değişen yasalarla iyi ya da kötü birçok değişiklik olsa da, bunların her zaman bir nedeninin olduğunu ve bu durumların ortaya çıkmasının da örgütlü mücadelenin gücüyle paralel olduğunu vurguladı. Avukat Sevinç Sarıkaya ise yasaların söylediği ancak uygulanmadığı durumları anlattı. Hukukun taraflara eşit uygulandığının gösterilmeye çalışıldığını, ancak burjuva hukukunun parası olana hizmet ettiğini ve ülkemiz tarihinin işçilere saldırı tarihi olduğunu ve bunun en açık şekilde yasalarda görülebileceğini açıkladı. Panelin 2. bölümünde ise Emeğin Dünyası Gazetesi adına Ülkü Şeyda söz aldı ve kendisinden önce söz alan panelistlerin anlattığı hak kayıplarının aslında sendikaların güç kaybettiğinin bir göstergesi olduğunu vurguladı. Şeyda, yeni Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasasından, bu yasayla getirilen yenilikler ve hak kayıplarından söz etti. Sendikaların işçiler için bir araç olduğu, sendikaların ihtiyaçları tam olarak karşılamadığı ve işçilerin kendilerinin bir araya gelebileceği ve kendi kararlarını alabileceği bir başka araç olan komitelerin de olması gerektiğini anlattı. İşçilerin ve toplumun diğer kesimlerinin komiteleşmesi, birlikte hareket etmesi ve işçi sınıfı partisinin öncülüğünde iktidarı alması gerektiğinden söz ettikten sonra panelimiz dinleyicilerden gelen soruların cevaplandırılmasıyla son buldu.
emegindunyasi
emegindunyasi@gmail.com
Merhaba
Dün Zonguldak’ta, bugün Antep’te yarın başka yerde sermaye sınıfı iş cinayetlerine, işçi katliamlarına devam ediyor. Türk-iş kuyunun dibinde yatan taş gibi sessiz, suskun. Türk-iş in ölüm sessizliğine rağmen işçilerin grev ve direnişleri zaferle sonuçlanıyor İşçilerin, emekçilerin zaferi diğer sınıf kardeşlerinin mücadele azmini ve kararlılığını yükseltiyor. Topkapı Cam işçilerinin kararlı direnişi dosta güven düşmana korku verdi. THY işçilerinden beşinin mahkeme kararıyla işine iade edilmesi, işçilerin kararlı direnişi Burjuva hukuk da yansımasını buldu. Burjuva sınıfın katliamları sınırları aştı. Fransa’da üç Kürt kadın devrimci katledildi. Şubat ayı emekçi kitlelere ve Kürt halkına öfkenin yudum, yudum içirildiği bir ay oldu. 8-Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü yaklaşıyor. Emekçi kadınlar bir adım önde erkek yoldaşlarıyla birlikte 8-mart ta sokaklara dökülmeli işçi emekçi, devrimci kadınların hesabını sormalıdır. Türkiye ve Kürdistan da Kadını bir cinsel meta aracı, bir mal olarak gören burjuva kültür, onun önceli olan Feodal kültür ve onun bir sonucu olan kadın cinayetlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Kadın cinayetleri durmak bilmiyor. Toplumsal sistem sürekli cinayet ve katliam üretiyor. Kadını ve Erkeği insan olmaktan daha çok bir sermaye ve servet, aracı durumuna getiren şey kapitalist özel mülkiyet sistemidir. .Bu özel mülkiyet sistemi 8-Mart 1857 de Nevyork ta 16 saatlik çalışma süresinin 10 saate indirilmesi için mücadele eden 115 dokuma işçisi kadını katletti. 1910 yılında ikinci enternasyonale bağlı uluslar arası sosyalist kadınlar kurultayında Alman işçi hareketinin komünist kadın önderlerinden Clara Zetkin önerisiyle 8 Mart dünya emekçi kadınlar günü olarak anılmaya başlandı. Erkek ve kadın sermayedarlar sınıfının egemen olduğu bu özel mülkiyet sistemi; tüm kötülüklerinde kaynağıdır. O kaynak kurutulmadan kötülükler son bulmaz. Kapitalist özel mülkiyet sisternin de kadın ve erkek birlikte bir cinsel meta olarak da sömürülür. Sınıflı, sömürülü toplumun sonuncusu olan kapitalist özel mülkiyet sistemi sona erdirilmeden ne kadın ne de erkek cinsiyeti özgürce gelişemeyecektir. “Erkeklerin sevgisi her gün beş kadını öldürüyor” sloganını öne çıkaranlar ya komünist değil, tarihsel ve toplumsal gerçekleri bilmiyorlar, ya da sınıf savaşımında burjuvazinin yanında yer alıyorlar. Çünkü emekçi sınıfı önce kadın, erkek diye ikiye bölüyorlar, sonra da dünyanın yarısı olan emekçi kadınları erkek kardeşlerinin karşısına koyarak sınıf savaşını cinsler savaşına dönüştürmek istiyorlar. TÜSİAD başkanı Ümit Boyner, Güler Sabancı ve benzerleri onlara bakarak “aferin kızlar” diye bıyık altından kıs, kıs gülüyorlar. Aslında onlar bunu yaparak sermaye egemenliğini. Sonsuza kadar yaşatmak istiyorlar. Çünkü “Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz.” Sermaye sınıfının tarihi aynı zamanda emekçi katliamlarının da tarihidir. Sermaye sınıfı kendisi için büyük bir tehlike olarak gördüğü üç işçi önderini, üç komünist işçiyi Seyit Konuk, İ.E.Coşkun’u, Necati Vardar’ı 13 Mart 1982’de idam ederek katletti .Onlar işçi sınıfının, emekçi halkların baskıdan, sömürüden kurtulabilmesi için İşçi sınıfı partisinde örgütlendiler. TKEP saflarında özveriyle çalıştılar ser verdiler sır vermediler onlar emekçi halklar onurla, özgür ve mutlu yaşayabilsin diye sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya kurmak için savaştılar. Sermaye sınıfının en çok korktuğu şey: demokratik bir halk devrimi, ve kesintisiz bir şekilde sosyalizme büyüyecek halk iktidarıdır. İşte bu üç komünist işçi bunun için savaştılar. Bugün onların yolundan yürüyen genç emekçiler onların mirasını devralarak onların kurmak istediği dünya için savaşımı yükseltiyorlar. Onları idam edilişlerinin 31.yılında saygıyla anıyoruz. 21 Mart Nevroz Kürt halkının yeniden dirilişine tanıklık edecek. Kürt halkı ve emekçi kitleler bu Newroz da sınıfsal kurtuluşu öne çıkartmalıdır. Bilinmelidir ki sınıfsal kurtuluş olmadan ulusal kurtuluş hoş bir hayalden başka bir şey olamaz. Bu nedenle Kürdistan işçi sınıfı, emekçiler, yoksul köylüler ve gençler sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız, özgür ve mutlu bir dünya hedefiyle ileri atılmalıdır.31 Mart savaşçıları Türkiye ve Kürdistan devriminin kızıl müfrezeleri olarak bize devrimin yolunu gösteriyor. Yaktıkları meşaleler yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Gösterdikleri yoldan yürüyecek zaferi biz kazanacağız… Sevgiyle yeniden merhaba…
4
Sayı 21 / Şubat2013
Adıyaman'da İşten Çıkartılan İşçilerin Eylemi
“Hakkın haksızlığa dönüştüğü yerde direniş bir sorumluluktur”
emegindunyasi.info
emegindunyasi
Rosa Lüxsemburg
emegindunyasi@gmail.com
Evimizi Yıkan Elleri Kıracağız! 18 Şubat günü saat: 16.00 civarında İzmir’in Bayraklı ilçesinin Gümüşpala mahallesinde yıkımlara karşı bir yürüyüş gerçekleştirildi.
2012 Aralık ayında Gümüşpala Mahallesinde birçok eve yıkım kâğıtları gitmişti. Ocak 15 itibari ile ev tespitleri için “görevliler” mahalleye gelip gitmeye başlamışlardı. Bu hafta Gümüşpala Pazar yeri yakınlarında yıkımlara başlanacağı söylenmiş. 18 Şubat günü Pazar yeri önüne bir yürüyüş planlayan Gümüşpala halkı, Pazar yerinde bulunan iş makinelerine doğru bir yürüyüş gerçekleştirdi. İş makinelerinin önüne barikat kuran çevik kuvvetin önün de halk oturma eylemi yaptı. Yaklaşık yarım saat oturduktan sonra, iş makinelerinin bölgeyi terk etmesi üzerine eylem son buldu. Eylem boyunca sık sık “Evimizi yıkan elleri kıracağız”, “Yaşama hakkımız engellenemez”, “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı. Mahalle adına konuşan Mahalle Muhtarı Azası “Bu mahalle on yıllardır var. Bugün bizim evlerimizle beraber bu mahalleyi, bu mahallenin kültürünü de yok etmeye çalışıyorlar. Seçim dönemi herkese arsa dağıtan belediye, bugün gelmiş bizim yaşam alanlarımıza saldırıyor. Şimdi kalkmış diyorlar ki bizim görevimiz bu. Eğer sizin göreviniz bizi ölüme terk etmekse, bizim de görevimiz evimizi, ailemizi, çocuklarımı korumaktır. Siz bu makineleri alıp gitmeyene kadar biz de bu sokaklardan gitmeyeceğiz.” dedi. Eyleme Mücadele Birliği Plt. Ve 9 Eylül Üniversitesi Yerel Yönetim Öğrencileri Destek verdi…
İZMİR MÜCADELE BİRLİĞİ PLT.
13
DİSK 46. Yılını Daiyang İşçileriyle Kutladı Şubat günü Çorlu'da, İstanbul ve Trakya bölgesi sendikaları ve DİSK'e bağlı sendikalar Heykel Park'ta toplandılar.
Eyleme Yurtiçi Kargo işçileri, Mücadele Birliği Platformu, Devrimci İşçi Komiteleri, BDSP, Eğitim Sen, Daiyang İşçileriyle Dayanışma Platformu ve birçok siyasi parti temsilcisi destek verdi. DİSK 46. kuruluş yıl dönümünü grevde olan Birleşik Metal İş Sendikası üyesi Daiyang işçilerinin yanında gerçekleştirdi. İşçilerin Çorlu Belediyesi önündeki meydanda kurdukları çadırda 5 gün dönüşümlü 5'er işçi açlık grevinde eylemlerini sürdürüyorlar. Daiyang işçileri 90 gündür grevdeler. 46. yıl kutlamasını işçilerin yanında gerçekleştiren DİSK yönetim kurulu ve sendikalar başkanları katıldı. DİSK Genel Başkanı Erol Ekici basın açıklamasında, DİSK'in 13 Şubat 46 yıl önce sadece sendika ve hak ve özgürlükler mücadelesinde değil, toplumsal mücadelenin içinde sorumluluğunu yerine getiren sendika anlayışı ile yine sokaklarda olduklarını altını çizdi. Ekici Daiyang işçileri için “bu mücadele 90 gün değil 190 günde sürse kazanacak kazanacak” dedi. Erol Ekici konuşmasından sonra Birleşik Metal İş Sendikası Başkanı Adnan Serdaroğlu; Daiyang patronun bu hukuksuzluğa son vermemesi durumunda Mart ayında açlık grevi eylemini süresiz açlık grevine başlayabileceklerini söyledi. Yürüyüş boyunca “Daiyang İşçileri Yalnız Değildir”, “Yurtiçi Kargo İşçileri Yalnız Değildir”, “İnadına DİSK İnadına Sendika” şeklinde sloganlar atıldı.
Taral Makinede Mücadele Kazandı
Adıyaman'da Öz-İplik İş sendikasına üye oldukları gerekçesiyle işten çıkartılan işçilerin eylemidevam ediyor. Demokrasi Parkı'nda toplanan işçiler, firma aleyhine slogan attı, bazı sivil toplum kuruluşları temsilcileri de alana gelerek işçilere destek verdi.
“Bu Düzendeki Çark Bir Gün Bizim İçin De Dönsün.”
Emeğin dünyası olarak İzmir organize sanayi plastik işçisiyle yaptığımız röportaj ED: Bize kendinizi tanıtır mısınız? İsmim Tuncay, 1980 İzmir doğumluyum. 1997 yılından bu yana özel bir plastik şirketinde hammadde operatörü olarak çalışıyorum ED: İş koşullarınız nasıl? İki vardiya olarak sabah 08:00 akşam 20:00 çalışıyorum. Günde 2.5 saat mesai alıyoruz. Cumartesi-Pazar tatil yapıyoruz. Arada iş olmadığı zaman fabrika tatile giriyor. 1 hafta ekstra tatil yapıyoruz. Tabi ki ücretsiz bir tatil bu. İşimiz stresli bir iş. Düzenimiz yok, ne zaman ne iş yapacağımız belli olmuyor. İş koşulları oldukça ağır. Bu şartlar altında ekmek parası kazanmaya çalışıyoruz. ED: İş yerinizde sendika var mı, yoksa sendikal çalışma yaptınız mı? İş yerimiz sendika yok çünkü bunun için sayımız yeterli değil toplamda 25 kişi çalışıyoruz. Ve sendika ile ilgili bir çalışma olmadı fabrikada. ED: Bundan önce hangi işlerde çalıştınız? Plastik sektörüne girmeden önce matbaa işi yapıyordum. 4 yıl o işle uğraştım. O işten önce okuyordum. ED: Son yıllarda başta TEKEL eylemi olmak üzere birçok yerde işçi eylemi oldu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Ben işçilerin haklarını araması taraftarıyım. Aksi halde bu ülkede mevcut düzen işçiyi sömürmeye kurulu. Toplum olarak haksızlığa ve hukuksuzluğa baş kaldırmak her işçinin görevidir. TEKEL işçileri haklarını aradılar, ama pek sonuç alamadılar. Ama seslerini duyurmayı başardılar. En azından koltuğunda oturan başımızdakileri rahatsız ettiler. Bu da oluşum bence, her birey üstüne düşen görevi yapsa aslında, bu haksızlıklar hiç olmazdı belki. Ama bizim toplumumuz biraz gururlu bir toplum ne olursa olsun vatan, millet, devlet kavramına düzene sesini çıkartmak yerine susmayı daha uygun görüyor. Böylece bu ülkede isteyen istediği gibi oynuyor. İşçi kardeşlerimizle yani bizlerle... Tek bir dileğim bu düzendeki çark bir gün bizim için de dönsün.
T
BMC İşçileri Fabrika Önüne Çadır Kurdu
İzmir Pınarbaşı’da üretim yapan BMC fabrikası işçileri, birikmiş alacaklarının ödenmesi için 6 Şubatta iş durdurarak fabrikanın bahçesine çadır kurdular. 6 Şubat 2013- Aylardır ücretleri ödenmeyen işçiler, 5 Şubat Pazartesi günü toplantı yaparak iş durdurma kararı aldılar. Salı günü, işyerlerine “Bu İşyerinde Ödenmeyen Ücretlerden Dolayı İş Bırakma Eylemi Vardır/Türk Metal Sendikası” pankartı astılar. İşçiler, fabrikanın önünde sloganlar ve halaylarla eylemlerini sürdürdüler. Türk Metal yöneticileri, iş bırakıp eylem yapan işçileri fabrikaya sokamayınca işçilere destek veriyormuş gibi görünmek zorunda kaldılar. Türk Metal İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Halil İbrahim Tosun, işçilerin çok fedakârlık yaptığını, fedakârlığın tek taraflı olmayacağını ifade etti. İşçiler, gün içerisinde fabrikanın önünden Kemalpaşa Caddesine yürüyerek yolu trafiğe kapattılar. Eylem yapan işçiler, “Direne Direne Kazanacağız”, “İş Ekmek Yoksa Barış da Yok”, “Vur Vur İnlesin Karamehmet Dinlesin!” sloganları atarak seslerini duyurmaya çalıştılar. BMC işçileri 19 Şubat günü İzmir’den Ankara ve İstanbul’a bir yürüyüş başlattılar. İşçiler, 22 Şubat günü İstanbul Levent’te bulunan Çukurova Holding'in genel merkezi önünde10 aylık ücretleri için eylem yapacak.
Taşeron Maden İşçilerinden Eylem!
ürkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) maden ocaklarında hizmet veren taşeron firmada çalışan maden işçileri, sendikalı yapılmadıkları iddiasıyla eylem yaptı. TTK Üzülmez ve Kozlu Müessesi Müdürlüğü'nde galeri açma işini yürüten Star firmasında çalışan bazı maden işçileri, firmanın ortaklarından İlal Köksal ve yetkililerinin, TTK Genel Müdürü Burhan İnan'ı ziyaret ettiğini öğrenmesinin ardından genel müdürlük binası önüne gelerek eylem yaptı. Firma yetkilileri, TTK Genel Müdürü İnan'la görüşmesinin ardından bina dışına çıktıkları sırada maden işçilerinin kendileriyle görüşmek istemesi üzerine genel müdürlük bi-
B
irleşik Metal-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan Taral Tarım Makineleri işçilerinin direnişi devam ediyor. 4 Şubat’ta sendikaya üye olan işçiler, 5 Şubat’tan itibaren işten atılmaya başladı. Sendika üyesi 27 işçi işten atılırken, çalışmaya devam eden işçilere de “Ya istifa et ya da Türk Metal Sendikasına geç” baskısı yapılıyor. Sendikalı olabilmek için direnişlerini sürdüren işçiler üye olduklarının ertesi günü
nasına geri döndü. Madencilerle konuşmaya gelen firma yetkilisi Dursun Akyürek'e işçiler tepki gösterdi. Madenci Ayhan Akgöz, Akyürek'e, "Sizler bizden kaçıyorsunuz. Bizim 8 canımız gitti. Kaçmayacaksınız bizim sorunumuz burada çözülecek" dedi. Bu arada maden işçisi Hayri Dağkıran'ın baygınlık geçirmesi üzerine sağlık ekiplerine haber verildi. Sağlık ekiplerinin yaklaşık 10 dakika gelmemesi üzerine Dağkıran, özel bir
araçla Atatürk Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Teşkilatlandırma ve Eğitim Sekreteri Osman Tutkun, eylem yapan maden işçileriyle konuşmasının ardından madenci Akgöz ile TTK Genel Müdürü İnan ve firma yetkilileriyle bir süre görüştü. Tutkun, görüşmenin ardından işçilere hitaben yaptığı konuşmada, firma yetkililerinin kendilerinden 1 gün süre istediğini belirterek, "Firma sizlerin sen-
işten atıldıklarını söyledi. Daha iyi koşullarda çalışmak ve yaşamak için sendikalı olduklarını aktaran işçiler, başarana kadar mücadelelerini sürdüreceklerini kaydettiler. Birleşik Metal-İş İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Yılmaz Bayram, 4 Şubat’ta üyelikleri başlatmalarının hemen arkasından öncü olan 12 işçinin işten atıldığını daha sonra atılanlarla birlikte toplam sayının 27 olduğunu kaydetti. Patronun işçileri Birle-
şik Metal-İş’ten istifa ettirerek Türk Metal Sendikasına geçirmeye çalıştığının bilgisini veren Bayram, “İşçilerin sendikamızdan istifa ettirilip Türk Metal’e üye olmaları için fabrikaya noter getirildi. Bu konuda suç duyurusunda bulunduk. Üyelerimizi istifaya zorladığı için İmalat Müdürü hakkında ve bildirim yapılmadan toplu işten çıkartma olduğu için de suç duyurusunda bulunduk. İşçilerin sendikalarda örgütlen-
dikalı olmanız konusunda yarın akşam kararını bildirecek. Haklı davanızda sendika olarak biz de yanınızdayız. İnşallah yarın akşam sendikamızın birer üyesi olacaksınız" dedi. Bir gazetecinin "maden işçilerinin talebi nedir" sorusuna Tutkun, "Arkadaşlarımız toplu sözleşme yetkisi istiyor. Firmayla yaklaşık 2 yıldır bu konuda mahkemeliğiz. Arkadaşlarımız sendikalı olmak istiyor. Firma daha önce inşaat firması olduğunu söyleyerek mahkeme kararına itiraz etmişti. Firmanın merkezi Ankara'da olduğu için dava orada görülüyor. Mahkeme kararına gerek kalmadan inşallah arkadaşlarımız yarın akşam sendikamıza üye olacaklar" diye konuştu. mesi çok zor. Birçok engel çıkartılarak işçilerin örgütlenmesi engelleniyor. Konfederasyonların artık ayrım yapmadan sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmak için birlikte mücadele etmesi gerekiyor” diye konuştu. Taral Makine işçileri, 18 Şubat günü taleplerini kabul ettirerek işbaşı yaptılar, 3 işçi ise çalışmak istemediklerini beyan ederek tazminatlarını alıp işten ayrıldı.
A
Aliağa’da İşçi Eylemi
Sayı 21 / Şubat 2013
liağa ilçesinde Yenifoça yolu üzerinde kurulu bir demir-çelik fabrikasında çalışan işçiler, maaşlarını düzenli alamadıkları gerekçesiyle İzmir-Çanakkale karayolunu bir süreliğine trafiğe kapatarak eylem yaptı. Fabrika önünden İzmir-Çanakkale karayolu üzerindeki Yeni Foça kavşağına yürüyen işçiler, yolu trafiğe kapattı.
“Kadınları politikaya çekmeden, yığınları politikaya çekemezsiniz. Çünkü insan soyunun yarısı olan dişi, kapitalizmde iki kat daha fazla ezilir.” LENİN emegindunyasi.info
Bizim kazanacağımız günler yakın
M
erhabalar, bizler Dokuz Eylül Üniversitesi’nde okuyan Devrimci Öğrenci Birliği’nden gençler olarak okulumuzda çalışan işçilerle bir röportaj yaparak Emeğin Dünyası gazetesine katkıda bulunmak istedik. Bizler biliyoruz ki işçi sınıfı ve emekçiler özgürleşmeden öğrenciler de özgürleşemez. tabii ki burada rahatsız edici bir durum. Taciz eden laflar vs… Birçok zaman can sıkıcı olabiliyor. DÖB: Bu durumu düzeltmek için bir şeyler yapmayı planlıyor musunuz? Kadın arkadaşlarla beraber yaşadığımız olayları defalarca ilettik. Ancak çok da bizi taktıkları söylenemez. Yapabileceğimiz tek şey bu tür olaylarda sert çıkmamız. Başka da bir şey yok. DÖB: Peki, bu hep böyle mi gidecek? Hep bu şekilde sömürülme, taciz vs. olaylar göz göre göre devam mı edecek? Çok fazla bir şey diyemem ilerisi için ancak bu pisliğin, çürümüşlüğün son bulması zorunlu. Başka çaremiz yok diye düşünüyorum. DÖB: Son olarak biz devrimci gençlerden istediğiniz herhangi bir şey var mı? Zaten hep siz bizim için çabalıyorsunuz. Ne isteyebiliriz ki, canınızın sağlığı. Yardıma her ihtiyacımız olduğunda bir tek siz varsınız zaten. DÖB: Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Emin olun bu koşulların hiçbirinin olmadığı güzel günler yakın. Asıl biz teşekkür ederiz. Umarım dediğiniz gibi olur. Bunu bütün inancımla istiyorum. DÖB: Merhabalar, öncelikle bizlere kendinizi tanıtır mısınız? Ben İrfan. Eskiden Tekel işçisiydim. Tekel eylemlerinde önce İzmir’de daha sonra da Ankara’da büyük işler yaptık. 2 yıldır DEÜ’nde bir kantinde çalışıyorum. Bir özel şirket tarafından işletiliyor burası. Bir taşeron firmaya bağlı olarak çalışıyoruz. DÖB: Çalışma saatleriniz ve ücret koşullarınız nasıl? Sabah 7’de burayı açıyoruz. Çay, kahve vs. sıcak içecekleri hazırlıyoruz. Akşam 7’de işi bırakıyorum. Toplam on iki saat çalışıyoruz. Ücret 1400 TL alıyoruz. Tabii ki çok yüksek bir maaş değil ama yetinmeye çalışıyoruz. DÖB: Çalıştığınız yerde sendika faaliyeti bulunuyor mu? Herhangi bir sendikayla bağlantımız şu an yok. Sadece okuldaki hocalarımız EğitimSen üzerinden bizimle ilgilenmeye çalışıyor-
lar.
DÖB: Kendi çalışma alanınız ve koşullarınızla ilgili bir sendikaya ihtiyaç hissediyor musunuz? Tabii ki eksikliğini hissediyoruz. Ancak daha önce çalışan arkadaşların böyle bir talebi olmuş ancak görüldüğü gibi şu an yoklar. Çoğu işten çıkarıldı. Arada çalışan arkadaşlara çınlatıyorum bu konuyu ancak genelde bir kulaktan girip diğerinden çıkıyor. DÖB: Çalışma alanınızda herhangi bir kazaya ya da ilginç bir olaya rastladınız mı? Geçen aylarda bir arkadaş yemekhanede sıcaktan bunalıp bayılmıştı. Uzun süre ayaktayız ve oturma iznimiz yok. İşimiz olmasa bile ayakta duruyoruz. Bu da bizi epey zorluyor. DÖB: Bu durumu düzeltmek için bir şeyler yapmayı planlıyor musunuz? Ben bireysel olarak bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Ancak diğer arkadaşlarla ortaklaşamıyoruz. DÖB: Peki, bu hep böyle mi gidecek? Sömürülmeye devam mı edeceksiniz göz göre göre? Konuşmamın başında söylemiştim. Tekel eylemi gerçekten bireysel olarak bana çok şey kazandırdı. Bence böyle devam etmeyecek. Evet, şimdi sömürülebiliriz ancak zamanla bu sömürü sona erecek. Bizim kazanacağımız günler yakın. Sokaklar bunu söylüyor. DÖB: Son olarak biz devrimcilerden istediğiniz herhangi bir şey var mı? Ben sizleri Tekel eyleminde tanıdım. Devrimcilere cephe alan biriydim. Ama Tekel eylemi bana gösterdi ki devrimciler sayesinde biz haklarımızı kazanabiliyor, bunu için ileri adım atabiliyoruz. Sizden tek istediğimiz biz ayağa kalktığımızda tıpkı -Tekel’deki gibi- sadece yanımızda olun ve bize yol gösterin. DÖB: Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Emin olun güzel günler yakında. Asıl ben teşekkür ederim. Sesimize ses kattığınız için.
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Döb’lü Öğrenciler
13 Mart Savaşçıları İşçi Sınıfının Mücadelesinde Yaşıyor
13 Mart 1982 tarihinde,12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü tarafından, İzmir Buca Zindanı'nda asılarak idam edilen işçi sınıfının üç yiğit önderi, Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun ve Necati Vardar yoldaşlar, katledilişlerinin üzerinden geçen bunca zamana inat mücadelemizde bizlere yol gösteriyorlar. Onlar tüm yaşamlarını işçi sınıfının mücadelesine adadılar. Sosyalizm için yaşadılar, birer sosyalist işçi olarak mücadele ettiler ve sosyalistlere yakışır bir şekilde ölümsüzleştiler. Tarih, onların yaşamlarının her aşamasında işçi sınıfına bağlı kaldıklarının ve görevlerini layıkıyla yerine getirdiklerinin tanığıdır. Bir an olsun tereddüt etmediler, bir an olsun geri durmadılar, hep “daha fazla ne yapabiliriz ?” diye düşündüler. Proletaryanın devrimci sınıf partisinde, komünist partide örgütlüydüler, parti bayrağını en yükseklerde dalgalandırarak düşmanın üzerine yürüdüler ve kıpkızıl bayrağı yere düşürmeden kendilerinden sonra gelen kuşağa devrettiler. Bugün süren mücadele, önce devrimimizin önderleri Denizlerin, Sinanların ve sonra da Seyitlerin açtığı yoldan, proletaryanın kızıl bayrağı altında yürüyor. Üç komünist işçi,sadece işçi sınıfının örgütlenmesi ve bilinçlendirilmesi çalışmalarında değil,aynı zamanda faşizme karşı girişilen gözüpek eylemlerde de yer aldılar ve işçi sınıfının kurtuluşunun kendi
emegindunyasi
emegindunyasi@gmail.com
ÝÞSÝZLÝÐÝN ÇARESÝ YOK MU?
Dokuz Eylül Emekçileriyle Röportaj
DÖB: Merhabalar, öncelikle bizlere kendinizi tanıtır mısınız? Merhaba, öncelikle hoş geldiniz. Bizim için bir şeyler yapmak istemeniz öncelikle beni çok mutlu etti. Teşekkürler tekrardan. Ben Selen. 6 yıldır burada çalışıyorum. Daha çok yemekleri servis etmekte görev alıyorum. Bu üniversiteden mezunum ancak iş bulamadığım için öğrenci yıllarımda çalıştığım bu kafede çalışmaya devam ettim. Yıllardır burası özel bir şirkete bağlı. Her yıl ihaleyle yeni bir şirket alıyor. Hepimiz her yılın başında işten çıkma tehlikesiyle çalışıyoruz. DÖB: Çalışma saatleriniz ve ücret koşullarınız nasıl? Sabah 7.00- 7.30 arası burada oluyoruz. Akşam 7- 7.30 arası da iş bırakıyoruz. Yaklaşık on iki saat. Bütün gün ayakta zor oluyor açıkçası. 1400 tl maaş alıyorum. Şu an bekar biri olarak bana yetiyor, ancak bir ailem olsaydı yetebileceğini düşünmüyorum. DÖB: Üniversite mezunu olduğunuz halde burada kantinde görevli olarak çalışmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Atanamayan öğretmenlerden biriyim ben de. Benim gibi binlerce insan var. Söyleyecek çok bir şey yok aslında. AKP hükümeti başa geçtiğinden itibaren geleceğimiz gün geçtikçe karanlığa girdi. Umarım böyle devam etmez. DÖB: Çalıştığınız yerde sendika faaliyeti bulunuyor mu? Eğitim-Sen’li hocalarımız haricinde hayır. DÖB: Kendi çalışma alanınız ve koşullarınızla ilgili bir sendikaya ihtiyaç hissediyor musunuz? Tabi ki gerekli, ancak yok. Kimse de buna ses çıkarmıyor birkaç kişi dışında. Herkes kazancının peşinde açıkçası. Ben AYÖP’le birlikte hareket ediyorum ancak sonuç ortada, kazanılmış bir şey yok. Ya yanlış yapıyorum onlarla olmakla ya da daha zamanımız var, bilmiyorum. DÖB: Çalışma alanınızda herhangi bir kazaya ya da ilginç bir olaya rastladınız mı? Her gün bir olay, her gün başka bir sözle karşılaşıyoruz. Genç bir kadın işçi olmam
5
eseri olacağını pratikte kanıtlayarak,işçi sınıfını kurtuluşunu engellemek isteyen karşı devrimcilere anladıkları dilden yanıt vermekte tereddüt etmediler. 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü tarafından tutsak alınıp işkencelerden geçirildiklerinde de zindana kapatıldıklarında da proleter alınlarını hep yukarıda tuttular ve sınıf düşmanlarına boyun eğmediler. Burjuva sınıfın temsilcileri karşısında hep dimdik durdular ve proletaryanın davasını savundular. İşçi sınıfının gerçek birer temsilcileri, önderi olduklarını işkencehanelerde ve mahkemelerde gösterdiler .Karar duruşmasında mahkeme salonunda bulunan herkesi işçi sınıfının birlik,mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs için saygı duruşuna davet ettiler. Darağaçları kurulduğunda da işçi sınıfının başeğmez tavrını gösterdiler. Yoldaşları Deniz, Yusuf, Hüseyin gibi dimdik yürüdüler darağacına, dimdik çıktılar sehpaya, “Yaşasın Sosyalizm” sloganları atarak kendileri tekmelediler sehpayı. 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü'nün idam ettiği ilk komünist işçiler olarak tarihe geçtiler. Adlarını proletaryanın devrim mücadelesine kıpkızıl harflerle yazdırdılar. Bugün onların mücadelesini genç emekçiler, Leninist işçiler sürdürüyor; onların uğruna yaşamlarını verdikleri devrim ve komünizm mücadelesi tüm dünyada büyüyor,güçleniyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin emeğin dünyasını kendi elleriyle kuracakları günler yaklaşıyor. Onların adlarının işçi sınıfının mücadelesinde en yükseklerde dalgalanacağı günler, “ekmek,gül ve hürriyet günleri” artık uzakta değil.
İDAMLAR BİZİ YILDIRAMAZ! DÜNYA EMEĞİN OLACAK!
İşsizliğin Çaresi Yok Mu? İşsiz bir emekçi, daha yeni, meclis bahçesindeki ağaca çıkarak feryat etti. İş istedi. Feryat etti. İşsizlik onur kırıcıdır, borçlanmaktır, sürünmektir. Emekçiler çalışkan, onurlu insanlardır. Bu nedenle iş arıyor, iş istiyorlar. Buna rağmen bir şey bulamıyorlar. İçinde yaşamaya çalıştığımız kapitalizm emekçiyi bu hallere düşürmektedir. Oysa o kadar servet var, zenginlik var, para var. Fabrika, makine, tarla, ham madde, doğal kaynak, emek gücü var. Ve o kadar da toplumun ihtiyaçları var. Bu durumda ekonomik krizler emekçilere manyakça gelir. Ne zoru var da ülke onca zenginliğe, paraya, fabrikaya, tarlaya, doğal kaynağa, araç gerece, emek gücüne sahipken krize giriyor? Toplum önleyebileceği hastalıklardan neden ölüm eşiğinde geziyor? Emekçi açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten ve kötü çalışma dayatmalarından gelen krizi bilir. Ama para, mal bolluğundan, üretim artışından kriz ona manyakça gelir. Evet, manyakçadır... Ve kapitalizm emekçi halk için işe yaramaz olduğunu böyle göstermektedir. Kapitalist sistem artık vaktini doldurdu. tüm belirtiler bunu işaret ediyor. Bu dönem ABD, Japonya, AB ülkeleri gibi uzun süredir refah, zenginlik, demokrasi beşiği olarak gösterilen en ileri kapitalist emperyalist ülkelerin de bir yıkıma, bir bitişe girdiğini görüyoruz. Uzun süre doğru dürüst halk tepkisi olmayan bu ülkelerde de insanlar çıkıyor artık. Halklar değişim istiyor... Kapitalizmin değişmesini istiyor. Kapitalist ekonomik yasaları geri dönüşsüz ve tedavisiz krizlere yol açıyor. Kapitalizmin refah ve demokrasi üretmediği, zenginliği bir avuç sermayedara akıtırken, yoksulluğu emekçi milyonlara paylaştıran, her açıdan tekelci sermaye efendilerini kayıran bir diktatörlük olduğu, makyajlardan sıyrılıyor. Sermaye düzeninin sonu geldi, bunu artık rahatça söyleyebiliyoruz. Artık Yeni Bir Evre'deyiz. 1970'lerde SSCB'de üretilen bir bilgisayar oyunundan bahsedeceğim: Tetris'i bilmeyen yoktur. Ama bu oyunun SSCB'de üretildiğini, oradan taklit edilerek dünyaya yayıldığını bilmeyen ise çoktur. Bu oyunlardan biri olan Yılan oyunu konumuzu aydınlatacak bir örnek teşkil ediyor. Bir yılan sürekli çıkan $ işaretinin peşinde dolaşıyor. Dolar noktalarını yedikçe sayı topluyor. Aynı anda yediği Dolar işareti kadar büyüyor. Büyüdükçe oyun hızlanıyor. İlk başlarda küçükken, rahatça manevra yapan yılan, hızlandıkça ve kuyruğu uzadıkça oyun alanında dönmesi tehlikeli hale geliyor. Eğer açık bir yol bulup kıvrılmaya, ilerlemeye devam etmezse, çakılarak ölüyor. Sosyalist bilimlerin ürettiği bu yolda belli ki sosyalist bir bilinç var. Bu oyunda kapitalizmin yasalarının nasıl onu ölüme götürdüğünü oyuna dönüştürmüşler. Yılan sermayeyi temsil ediyor. Dolar işareti peşinde ilerlemesi ise sermayenin hareketini. Oyun alanı ise kapitalizmin tarihsel sınırlarını hicvediyor. Bu Yılan oyununda olduğu gibi sermaye büyüdükçe, üretim hacmi, kapasitesi arttıkça, zenginlik arttıkça sonuna yaklaşır. Bugün YENİ EVRE diye çözümlediğimizde, birikim düzeyiyle, daha fazla hareket alanı kalmaması gerçeğini izah ediyor özetle. Bu durumda kapitalizm, artık sürdürülemez olmuştur. Kapitalizm ürettiği sorunlarda sürdürülemez hale geldi. Bu kadar zenginliğe, fabrika, araç gereç, kaynak bilgiye rağmen yoksulluğun azalacak yerde artması, işsizliğin azalacak yerde artması hayat pahalılığının azalacağı yerde artması, çalışma koşullarının iyileşeceği yerde kötüleşmesi, işlerin hafifleyeceği yerde ağırlaşması, emekçi halkların kabul edebileceği bir şey midir? Hastalık nedeni anlaşılınca tedavisi de bulunur. Çözüm de burada kendini gösteriyor. Kapitalizmden kaynaklanan hayat memat meselesi sorunların çaresi bu sistemi değiştirmek değilse nedir? İşsizliğin, yoksulluğun, sömürü sisteminin çaresi tüm işçi, işsiz emekçilerin devrim istemesinden geçiyor. Eğer emekçi halk bunu istemezse ve bunun için irade oluşturmazsa bu sistem kendi kendine değişmez. Ancak büyük acılar yaşatır. Devrim zor mudur? Böyle sürünerek yaşamaktan, teker teker ezilmekten, eminiz ki, daha kolay bir iştir. Emekçi halka şan, şeref, özgürlük, refah getirecek bir iş varsın biraz da riskli olsun.
6
İ
Başkonsolosluğu işçiler işgal etti
Sayı 21 / Şubat2013
stanbul Beyoğlu'ndaki İstanbul Fransa Başkonsolosluğu, bir grup işçi tarafından işgal edildi. Eylem, 10 işçi tarafından dün 12.30'da gerçekleştirildi. Başkonsolosluk binasının çatısına çıkan 3 işçi, "Yurtiçi Kargo-GEO Posta işçi kıyımına son" yazılı pankart açtı. 7 işçi de binada sloganlar attı. Polis, eylemcileri gözaltına aldı.
“Komünist ahlak; kişisel çıkarların proleter sınıf savaşımının çıkarlarına tabi kılınmasıdır” LENİN
emegindunyasi.info
emegindunyasi
emegindunyasi@gmail.com
Yeni "Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi" nin Götürdükleri
Başka hiç bir şeye değil, sadece meclisten seri halde çıkan yasalara baksak, AKP'nin gelmiş geçmiş en çalışkan hükümet olduğuna ikna oluruz. Yaklaşık 10 yıldır iktidarda olan AKP hükümeti gözünü karartmış, kendisinden önceki hükümetlerin cesaret edemediği yasaları bir bir çıkarıyor. Sağlıktan eğitime, ulaşımdan kentlere kadar herşey yeniden düzenleniyor, dönüşüyor, sermaye sınıfının karına uygun hale getiriliyor. Bunun son örneği sendikalar ve toplu iş sözleşmeleri yasasının yeniden düzenlenmesi oldu. 2003'ten beri bekletilen yasa nihayet yürürlüğe girdi.
Öncelikle, bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için hemen belirtelim; işçi sınıfı ve emekçi halkların mücadeleleriyle kazanılmış hakların bir bir gasp edilmesi, daha da yoksullaştırılması, AKP ya da herhangi bir hükümetin tercihi değil, sermaye ile işçi sınıfı arasındaki savaşın zorunluluğudur. Burjuvazi adına hükümet eden her iktidarın görevi, sınıf savaşımını temsilcisi olduğu sınıfın lehine çevirmek, ona, rahatça hareket edebileceği koşulları sağlamaktır. AKP'de tam olarak görevini yapıyor. Toplumun büyük bir çoğunluğunu karşısına alacak denli gözünü karartması cesaretinden değil, sermaye sınıfının içinde bulunduğu çıkışsızlıktan. Yeni sendikalar yasasıyla işçi sınıfının ekonomik mücadele örgütlerine saldırması da bu çıkışsızlığın göstergelerinden biri. “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi” yasasında yapılan yeni düzenlemenin amacı açık; işçi sınıfını hak alma mücadelesinde örgütsüz bırakmak, güçsüz düşürmek. Sendikalar Yasası, toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt yasaları ile ilgili son düzenleme 1983’te 1982 darbe anayasasına uygun yapılmıştı. Bu düzenlemeyle ilerici sendikaların önünün kesilirken sermaye güdümlü sendikaların önü açılmıştı. Nihayetinde, yürürlüğe giren yeni sendikalar yasası Türk-iş ve Hak-iş gibi devlet güdümlü sendikaların görüş ve onayıyla düzenlendi. “Sendikal hak ve özgürlükler genişletiliyor” diye sunulan yeni düzenlemeye göre: 30 ve daha az işçi çalıştıran işyerlerinde işçilerin sendikal nedenle işten atılmaları halinde işe iade davası açma haklarını düzenleyen fıkra tasarıdan çıkarılarak işçilerin sendikal tazminat alma hakları ortadan kaldırıldı. Söz konusu düzenlemeyi ifade eden ”sendikal özgürlüğün güvencesi” başlıklı 25. madde kabul edilerek 30′dan az işçi çalıştırılan işyerlerinde örgütlenmenin önü kesildi. 6 milyon işçi, 30 ve altı işçi çalıştıran iş yerlerde çalışıyor, dolayısıyla, milyonlarca işçinin temel hakkı olan sendikalarda örgütlenme özgürlüğü ellerinden alındı. DİSK’in yaptığı araştırmaya göre bu yasaya göre; “Mevcut sigortalı işçilerin %57′si toplu sözleşme yapacak sendika bulamayacak. 7 sektör baraj altında kalacak. Sayıları 6 milyon 298 bin kişiyi bulacak inşaat, turizm, sağlık, taşımacılık, ticaret/büro/eğitim, basın ve liman işçileri için toplu sözleşme bir hayal olacak! Yasa uygulanmaya başlandığında %1 barajıyla 10 sendika, %2 barajıyla 13 sendika, %3 barajıyla 6 sendika baraj altında kalacak. Yani toplu sözleşme yetkisi olan mevcut sendikaların yarısından fazlası, 6 milyon 298 bin kişiyi temsil eden 29 sendika toplu sözleşme yapamayacak. 8 sektörde tek sendika egemenliği kurulacak ve 2 milyon 868 bin sigortalı işçi (yani %26′sı) tek sendikaya üye olmak zorunda kalacaklar. SGBP’nin araştırmasına göre; “2012 yılı itibariyle SGK verilerine göre işçi sayısı yaklaşık 11 milyon kişidir. Sendikalarda örgütlü işçi sayısı yaklaşık 885.000 kişidir. Toplu sözleşme kapsamındaki işçi sayısı da 580.000 kişidir. Görüldüğü üzere Türkiye’de sendikalaşma oranı % 5′lere kadar düşmüştür. Kamuda örgütlü işçi sayısının belediyeler de dâhil olmak üzere yaklaşık 360.000 civarında olduğu göz önüne alınırsa özel sektörde örgütlenme oranı % 2 oranına kadar gerilemiş durumdadır.” Yüzde 10 iş kolu barajı, yüzde 1′e (geçişli baraja, %1-2-3) düşürülmüş ve en az 2 bin üye şartı getirilmiştir. Bu değişiklikle kamuoyunda olumlu bir düzenleme yapılıyor havası yaratılmak istenmiştir. Ancak iş kolu sayısının 28′den 20′ye düşürülmesi, yüzde 50+1 işyeri ve yüzde 40+1 işletme barajının getirilmesi ile birlikte (SGK verileri de hesaplanarak) düşünüldüğünde yaşanan sorunlara çözüm getirilemeyeceği gibi sendikal hakların daha da budanacağı açıktır.
Yeni grev hakları getirilmiyor, grev yasakları genişletiliyor AKP’nin 12 Eylülün yasakçı zihniyetinden geri kalmadığının en somut kanıtı, tasarıda yer alan grev ertelemesi düzenlemesinin fiilen grev yasağına dönüşmüş olmasıdır. Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısının 63. maddesinde “Karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni bir grev veya lokavt genel sağlığı veya milli güvenliği bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün süre ile erteleyebilir” denilmektedir. Görüşülen Tasarıda, sendikal özgürlüğün temel taşlarından olan grev hakkının kullanılması, sadece toplu iş sözleşmesinde uyuşmazlık durumunda uygulanacak sınırlı bir hak olarak tanınmıştır. Genel grev, siyasal amaçlı grev, dayanışma grevi ve grev yasaklarının kaldırıldığı söyleminin koca bir yalan olduğu görülmüştür. Tasarıda grev çadırı kurulmasına bile izin verilmiyor. Sermaye sınıfının içinde bulunduğu ekonomik politik krizden çıkış çabalarına bir de Suriye’ye savaş hazırlıkları eklendiğinde işçi sınıfı üzerindeki baskıların, yasakların daha da artması kaçınılmazdır. İşçi sınıfı tarihsel misyonu gereği, bütün baskıları, yasakları, yasaları aşıp, kendisiyle birlikte tüm ezilen halkları özgürlüğe götürecek mücadelenin önünü açacak yol, yöntem ve araçları kullanmak durumunda. Bu araçlardan biri de tarihte hemen bütün işçi sınıfı mücadelelerinde kullanılmış, komite ve konseylerdir. İşçiler, kendisini hiçbir yasa ile sınırlamayan komitelerde, konseylerde örgütlenip güçlendikçe sadece sendikalar üzerindeki yasakların kaldırılması değil, kurtuluşa giden yolun önündeki birçok engelinde aşılması, sınıfsız sömürüsüz bir toplumun kurulması mümkün olacaktır.
S
endikalar ve emek örgütleri bu yıl yine 1 Mayıs Taksim meydanında kutlayacaklarını belirttiler. Taksim meydanın “yayalaştırma projesi” adı altında başlanan kazı çalışmaları nedeniyle “1 Mayıs’ın nerede kutlanacağı merak edilirken DİSK, KESK, TMMOB, TTB ortak çağrısıyla düzenlenen yürüyüşte “Taksim'e 1 Mayıs Alanımıza Dokunma” yazılı pankartla “yayalaştırma projesi”ne rağmen Taksim'de olacaklarını altını çizdiler. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'nin çağrısıyla Galatasaray Lisesinden Taksim Meydanına kadar yapılan meşaleli yürüyüşe yüzlerce kişi katılırken eyleme Mücadele Birliği Platformu ve bir çok siyasi parti katıldı. Yürüyüşte kitlenin önünde “Taksim'e, 1 Mayıs Alanımıza Dokunma” yazılı pankartı açarak sık sık “Taksim Kızıldır Kızıl Kalacak”, “Taksim Onurdur Onuruna Sahip Çık” “1 Mayıs'ta 1 Mayıs Alanına”, “Taksim'i Kazandık Sıra Dev-
Taksim Kızıldır Kızıl Kalacak!
rim'de” sloganlarıyla Taksim meydanına gelindi. Meydanda DİSK, KESK, TMMOB, TTB adına basın okuyan açıklamasını TMMOB Genel Başkanı Mehmet Soğancı; “Demokrasi ve Emek tarihimizin en önemli kentsel kamusal ve toplumsal simge alanlarından olan Taksim meydanı ve gezi parkının 1 yıldır saldırı altında olduğunu altını çizen Soğancı, “Taksim Meydanı, Başbakanın isteği üzerine apar topar hazırlanan aslında bir betonlaşma, insansızlaştırma ve kimliksizleştirme projesine
edilmek kurban istenmektedir.” dedi. Soğancı konuşmasının devamında; “Taksim Meydanı sadece bilimsel ve tekniğine uygun müdahale ile günümüzün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenebilecekten belediyenin apar topar duyarsızca ve sorumsuzca başlattığı inşaatlar sebebiyle halkın kullanım alanı olmaktan çıkmakta, İstanbulluların elinden alınmaktadır. Bu dayatmacı proje bir an önce durdurulmalıdır” diye konuştu. Mehmet Soğancı konuşmasını devamı şöyle; “Unutulmamalıdır ki,
Taksim Meydanı, 1976'dan bu yana her türlü yasağa, engellemeye, baskıya ve katliama rağmen, yıllar süren kararlı mücadelemizle 1 Mayıs Alanı olarak simgeleşmiştir. Şimdi, demokrasiyle örtüşmeyen bu akıl dışı uygulama ile 1 Mayıs alanımız elimizden alınarak, toplumsal hafızadan silinmeye zorlanmaktadır. Ancak bu niyetlere seyirci kalmayacağımızın bilinmesi gerekir. Taksim 1 Mayıs alanımızdır.” Ardından DİSK Genel Başkanı Erol Ekici, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da on özüne kışır bir şekilde bütün birleşenlerle, bütün renklerimizle 1 Mayıs'ta Taksim'de olacağız.” dedi. KESK Genel Başkanı Lami Özgen; AKP hükümetinin bu ucube projelerini alıp başlarına çalmalarını istedi. Özgen; Taksim Meyda'nın işçi sınıfının tarihsel ve siyasal sembolü olduğunu söyledi. Özgen; “Bu alanı asla ve asla bırakmayacağız” diye konuşmasını bitirdi. Eylem sloganlarla sona erdi.
DHL İşçileriyle Uluslararası Dayanışma Büyüyor
Belçika, Bulgaristan, Norveç, İngiltere ve Almanya Sendikaları DHL işçilerine destek için Türkiye’ye geldi Sendikamız TÜMTİS’e üye oldukları gerekçesiyle işten atılan ve atıldıkları işyerleri önünde 245 gündür direnişini sürdüren DHL işçilerine uluslararası destek büyüyor. Belçika, Bulgaristan, İngiltere, Almanya ve Norveç sendikalarından 11 kişilik delegasyon DHL işçilerine destek için Türkiye’ye geldi. Belçika Taşıma İşçileri Sendikası (BTB), Bulgaristan Taşıma İşçileri Federasyonu (FTTUB), Almanya Birleşik Hizmetler Sendikası (Ver.di), İngiltere İletişim İşçileri Sendikası (CWU), Norveç Taşıma İşçileri Sendikası’ndan (NTF) temsilcilerin yer aldığı heyet, DHL Kıraç deposu önünde direnişini sürdüren işçileri ziyaret etti. Direniş çadırında bir süre sendikamız yöneticileri ve işçilerle sohbet eden heyet daha sonra burada yapılan basın açıklamasına katıldı. DHL Kıraç aktarım deposu önünde yapılan açıklamaya çeşitli siyasi parti ve kitle örgütleri temsilcileri de katılarak destek verdi. DHL deposunda çalışmakta olan işçiler de kapı önüne çıkarak alkışlarla destek verdi. BAŞKAN ÖZTÜRK: KARARLIYIZ, BAŞARACAĞIZ! Burada bir konuşma yapan Sendikamız Genel Başkanı Kenan Öztürk, işverenlerin tüm caydırıcı tutumlarına rağmen DHL’de sendikal mücadelenin uluslararası dayanışma ile güçlenerek devam ettiğini söyledi. “245 günden bu yana sendikamızın öncülüğünde direnen, tüm baskılara, işten çıkarma tehditlerine rağmen sendikamızdan vazgeçmeyen, ekmeğine ve onuruna sahip çıkan DHL işçileri ve sendikamız bu mücadeleden zaferle çıkacaktır. Daha iyi bir ücret, daha iyi çalışma koşulları ve sosyal hak ile iş güvencesine kavuşmak için sendikalaşma mücadelesinden vazgeçmeyecektir” diyen Başkan Öztürk konuşmasını şöyle sürdürdü: “DHL patronları bilmelidir ki bu mücadelede yalnız değiliz. Dün olduğu gibi bugün de uluslararası sendikalar yanımızda. Mücadelemiz uluslararası destek ve dayanışma ile büyüyerek devam ediyor. 154 ülkede 4 buçuk milyon üyesi bulunan uluslararası üst kuruluşumuz ITF (Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu) ve 150 ülkede 20 milyon üyesi bulunan UNI Küresel
Sendikası, bu mücadelemize destek kampanyası yürütüyor. Almanya’da 2 milyondan fazla üyesi bulunan ve 200 bin DHL işçisinin örgütlü bulunduğu Ver di sendikası da yanımızda.” ULUSLARARASI DAYANIŞMA GÜCÜMÜZE GÜÇ KATIYOR Uluslararası dayanışmanın önemine vurgu yapan Başkan Öztürk şunları söyledi: “Bu gün çok daha güçlüyüz. Belçika, Bulgaristan, Norveç, Almanya ve İngiltere’de taşıma ve iletişim işçilerini temsil eden sendikalardan arkadaşlarımız direniş yerimizi ziyaret ederek haklı ve onurlu mücadelemize destek veriyorlar. Diğer ülkelerden sınıf kardeşlerimizin dayanışma ziyaretleri direncimize direnç, gücümüze güç katıyor. Dayanışma için gelen bu kardeşlerimiz sesimize ses katmakla kalmıyor, aynı zamanda sesimizi kendi ülkelerine taşıyorlar. Bu nedenledir ki artık dünyanın pek çok ülkesinde taşıma işçileri bu mücadelenin tarafı oldu.DHL işvereninin oyunlarını ve tehditlerini Türkiye’deki işçi kardeşleriyle birlikte boşa çıkarmak için harekete geçti. Şu anda bu ziyaretle eş zamanlı olarak Londra’da, DHL’nin lojistik işlerini yaptığı Londra Moda Haftası’nda bizim mücadelemize destek için eylem yapıyorlar.” Başkan Öztürk DHL işverenine seslenerek, “DHL işvereni artık bilmelidirler ki burada tek çözüm kalmıştır o da; sendikamızla masaya oturup DHL işçilerinin taleplerini kabul etmektir” dedi. DELEGASYON: TÜMTİS VE DHL İŞÇİLERİNİN YANINDAYIZ! Başkan Öztürk’ten sonra söz alan uluslararası delegasyon da dayanışma mesajı verdi. İngiltere CWU Sendikasından Muhammed Ali şunları söyledi: “İngiltere posta işçileri sendikasını temsilen buradayım. Benim sendikamdaki işçiler de şu anda sizinle aynı işi yapıyor. Onun için buradayım. Bizi daha iyi koşullara taşıyan şey birlikte mücadele ediyor olmamızdır. Dünya işçileri bir gün sizin yaptığınız gibi bu mücadele yolundan geçecektir.” Belçika BTB Sendikası’ndan Tom Peeters’de, “DHL’ye sesleniyorum; bizi kabullen. Buradayız ve bir yere gitmiyoruz” dedi. Norveç NTF sendikasından MonikaOpke ise kendisinin de sendikal mücadele yürüttüğü DHL’de işten atıldığını ve 2 yıl boyunca direnen işçilerin arasında yer aldığını belirterek, “Umut ediyorum ki siz de kazanacaksınız” dedi. Almanya Ver.di sendikasından Malene Volkers ‘de, “Bu benim DHL Türkiye işçilerine üçüncü ziyaretim. Gerekirse on kez yüz kez daha buraya sizleri desteğe geleceğim” diye konuştu. Bulgaristan FTTUB federasyonundan Vladimir Milandinov ‘da, “Başarana kadar sizinle olacağız” diyerek destek mesajı verdi. Açıklama sırasında “Yaşasın Sınıf Dayanışması”, “Yaşasın uluslararası dayanışma” , “DHL’ye sendika girecek, başka yolu yok”, “Direne direne kazanacağız” sloganları atıldı. TÜMTİS BASIN BÜROSU
İ
Sayı 21 / Şubat 2013
Sermaye Öldürmeye Devam Ediyor
nşaatta çalışan 20 yaşındaki Mehmet Temiz isimli işçi, yüksek elektrik hattının akımına kapıldı. Şırnak’ın İdil ilçesinde bir binanın inşaatında kalıpçılık yapan Mehmet Temiz çalıştığı inşaatın yakınından geçen yüksek gerilim hattının akımına kapıldı. işçiler hastaneye kaldırdı. Durumu ağır ve bilinci kapalı ciddiytini koruyor
“Ya burjuva ideolojisi, ya da sosyalist ideoloji, ikisinin arasında bir orta yol yoktur” emegindunyasi.info
Eylemlerimizi Güçlendirerek Devam Ettik
Çorlu'da Avrupa Serbest Bölgesi'nde bulunan Daiyang Fabrikası'nda işten atılan ve greve başlayan işçiler şu an açlık grevindeler. Daiyang işçileriyle greve başlama nedenleri ve eylem süreci üzerine konuştuk.
ED: Merhaba, Daiyang işçileri olarak çalışma koşullarınızın düzeltilmesi amacıyla Birleşik Metal-İş Sendikası'nda örgütlendiniz. Bir süre sonra da işten atmalar başladı. Sizlerde hep birlikte greve gitme kararı alarak eylemlere başladınız. Zorlu bir eylem süreci yaşıyorsunuz ve açlık grevine başlandı. Bize kendinizi tanıtıp süreci aktarır mısınız? Nazım Türk: Merhaba, ismim Nazım, kaynak işçisiydim. Yaklaşık 5 yıldır çalışıyordum ama iki yılım dışarıda geçti mahkeme süreci nedeniyle... İşe almalar, çıkarmalar oldu bu süreçte. 2009 yılının Aralık ayında örgütlenmeye başladık fabrikada, Birleşik Metal-İş Sendikası'nda örgütlenmeye başladık. 2010 Şubat'ta sendikalı olduk. Sendikalı olmamızın nedeni çalışma koşulları bir de şöyle bir şey var, işçiyle dalga geçiyorlar adeta... İşçi sağlığı, iş güvenliği konusuna hiç aldırmıyorlar. İş kazaları yoğun oluyor, iş kazaları nedeniyle ismim de çok geçer karakol kayıtlarında, meşhurdur burada... 2010 da Şubat ayında 14 arkadaşım işten çıkarıldı, 5-6 ay sonra iki arkadaşım çıktı, daha sonra da beni çıkardılar. ED: Toplam kaç kişi işten çıkarıldı. Nazım Türk: 2010 Şubat'ta sendikaya üye olduğumuzda 17 kişi işten çıkarılmıştı. Bu arkadaşlar işe iade davası açmışlardı mahkemeyi kazanarak tekrar işe alındılar. 14 Kasım 2012'de grev sürecini başlattık biz burada. ED: Bu süreçten bahseder misiniz? Nazım Türk: Grev sürecini başlattığımızda öyle farklı bir tepki falan göstermedik, sadece istediğimiz çalışma şartlarını sunduk, işçi sağlığı konusunda olsun, çalışma şartlarının düzeltilmesine ilişkin görüşlerimizi belirttik. Ama bunların hiçbirine uygulanmadı. Ne yaptılar? Kore'den kaçak işçi getirmeler oldu, kaçak mal çıkartmalar oldu. ED: Toplamda kaç işçi çıkarıldı? Nazım Türk: Toplamda o zaman 125 işçi çıkmıştı, işten çıkan işçilerden 10 tanesi bizi satarak tekrar geri işe girdi. Ama 115 işçi burada daima dayanışma halindeyiz. Grevin 60. gününe kadar herhangi bir sorun çıkmadı. 60. günde fabrikaya Kore'den kaçak işçi getirdiler, kaçak mal çıkartmaya başladılar. Bu süreçte biz de bunun önlenmesi için muhasebenin önüne gittik ve oturduk, kaçak işçi çalıştırılmamasını istedik. Biz sözleşmemizin yenilenmesini istedik, çalışma şartlarımızın düzeltilmesini istedik. Polisin saldırısıyla karşılaştık sonra, gaz bombaları coplar hepsini yaşadık, bize silah sıkıldı, çatışma yaşadık, bir kaç arkadaşımızın kolu, parmağı kırıldı. Sonra bir kaç gün içinde yine kaçak mal çıkartmaya başladılar. Yine aynı şeyleri yaşadık şimdi de 5'er kişi dönüşümlü olarak açlık grevi başlattık. Bu süreç bir ay kadar sürecek ondan sonra ölüm orucu sürecini başlatacağız. ED: Açlık grevine başlamanız ve bundan sonra ölüm orucuna dönüştürmenizin nedeni nedir? Nazım Türk: İşten atılan tüm işçilerin işlerine geri dönmesini ve çalışma koşullarının düzeltilmesini istiyoruz. Greve başlama nedenimiz de buydu. Fakat uzun zamandır yaptığımız eyleme rağmen olumlu bir sonuç alamadık. Eylem sürecini yükseltmek için açlık grevine başladık. Çünkü bizim eylememiz sonrasında Kore'den işçi getirmeye ve kaçak işçi çalıştırmaya başladılar. Bunu önlemek için eylemlerimizi güçlendirerek devam ettik. Ölüm orucuna başlamamızdaki neden de sonuç almak içindir zaten. Ölüm orucuna başladıktan sonra masaya oturacaklarını düşünüyoruz. Bu arada grev sürecinde 8 tane arkadaşımızı daha işten çıkardılar. Biz tüm işçilerin işlerine geri dönmesini ve çalışma şartlarımızın düzeltilmesini istiyoruz. Bu sekiz arkadaşımız da dahil. Kısacası bir ayın sonunda ölüm orucuna başlayacağız, ondan sonraki süreç ne gösterir biraz patronların tutumuna bağlı yani. ED: Eyleminiz üzerine çevreden gelen destekler konusundaki değerlendirmeniz nedir? Nazım Türk: Ben yaklaşık 12 yıldır Çorlu'da oturuyorum, 80 günü aşkındır buradayız. Çorlu halkı yeni yeni uyanıyor daha. Bir çoğu yeni öğ-
reniyor, tabii olumlu yaklaşamayanlar da oluyor.. Ama Çorlu halkı da öğrenecek zamanla... Sendikalı olmak örgütlü davranmak her zaman için iyidir.. ED: Açlık grevi sürecine nasıl karar verdiniz? Aranızda nasıl bir tartışma süreci işledi? Nazım Türk: Kendimiz karar verdik, tartışma bile olmadı aslında. 123 arkadaşımız birlikte karar aldık. Çünkü yaptığımız grev sürecinde fabrika yönetiminin olumlu bir yaklaşımı olmadı. Biz eylemlerimizi sesimizi duyurmak için yaptık. Yani en azından medyadan arkadaşların desteğiyle taleplerimizin duyurulmasını istedik. Halen de bizim sesimizi duymuyor, taleplerimizi görmezden geleceklerse ölüm orucuna girmeye karar verdik. Başka türlü çözülmedi çünkü... ED: Uzunca bir süredir zorlu bir mücadele süreci yaşıyorsunuz. Buradan emekçilere, diğer işçi arkadaşlarınıza söylemek istediğiniz bir şey var mı? Nazım Türk: Yani ne diyeyim, biz çok ağır, köle gibi koşullarda çalıştırılıyorduk. En güzeli sendikalı olmak, örgütlü olmak. İki yıl benim mahkemem sürdü. Sendikam olmasa şimdiye beni çoktan atmışlardı. Ama sendika benim için arkamda bir destektir, güvenebileceğim bir yerdir. Bütün işçi arkadaşlara sendikalı olmalarını tavsiye ediyorum. Özellikle de kötü, ağır çalışma koşullarındaysalar, kesinlikle sendikalı olmaları gerekir. Başka türlü haklarını almaları, aramaları mümkün değil, sendika işçiye destek verir, güç verir. Biz üye olduk çok da mutluyuz. En azından eskisi gibi ezilmiyoruz. Sendika olduğu için patronlar işten atamazlar kolaylıkla. ED: Sizi tanıyabilir miyiz? Soner Keskin: Şu an ben de açlık grevindeyim. Eylemimizi sorunların çözülmemesi halinde ölüm orucuna dönüştürmeyi düşünüyoruz. Ben ekmek kavgasındayım. Bu bizim için bir savaş gibi... Ben fabrikada iş kazası geçirdim zaten. Ayağım kırılmıştı 2009'da Kasım ayında. Bizim patronlar iş kazası geçiren işçileri sevmezler genellikle- bilakis kendileri işi bıraksın gibi baskılar yapıyorlar. Ben Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi'nde yatarken bana kan nakli lazım oldu. Arkadaşlarımı aradım ben kan ihtiyacım için. Arkadaşlar kendileri temin etmek için uğraşıyorlar, kan verebilecek arkadaşları tespit edip fabrikada patrondan araba temin edilmesini istiyorlar. "Biz arkadaşımıza kan vermek için gönüllüyüz, arabaya ihtiyaç var" diyorlar. İşveren de diyor ki, "Bu arabanın yakıt parasını kim karşılayacak?" Bu derecede insanlar yani.. Bu kötü koşullarda çalışıyorduk işte... Bizim zaten sorunumuz parasal konulardan çok can güvenliğimiz açısından çok sıkıntımız vardı, biz de bu greve başvurmak zorunda kaldık. Bozulan makinelere sürekli elle müdahale etmek zorunda kalıyorduk. ED: Peki bu eylemin içinde olmak sizin düşüncelerinizde, yaşamınızda ne gibi değişikliklere neden oldu? Şu an 86. gündesiniz, birçok eylem yaptınız? Soner Keskin: Sürekli yasadışı işlemler yapıyorlardı. Yasal bir grev sürecindeyiz. Türkiye'nin tek yasal olan grevi bizim grevimiz şu anda. Adamlar buna istinaden Avrupa Serbest Bölgele-
rinden, Kore'den kaçak işçi getiriyor işbaşı yaptırıyor, ama gümrük bizi almıyor kartımız yok diye.... ED: Fabrika şu an kaçak işçilerle mi üretimi sürdürüyor? Soner Keskin: Kaçak işçiler bizim eylemlerimiz sonrasında sınır dışı edildi diye bilgisi geldi bize. Şu anda üretim yok. İçeride hiç greve çıkmamış arkadaşlarımız da var. Onlar kısmen kendi bölümlerinde çalışıyorlar. Ama yetersiz bir düzeyde. Tüm bölümler çalışmıyor çünkü.. Bize üretim yapılamıyor diye bilgi geliyor. İçeride İş-Kur'un görevlendirdiği arkadaşlar var. Lokavt dışı kalan arkadaşlar... Onlarla haberleşiyoruz. Birçok bölüm işlemiyor diyorlar. ED: Fabrikadaki işleyişten nasıl haberdar oluyorsunuz? Soner Keskin: Fabrikanın önünde nöbetleşe vardiyalı bekleyen arkadaşlarımız var. Onlardan bilgi alıyoruz. İşçi giriş çıkışı var mı? Malzeme giriyor mu? Üretilmiş mal çıkarılıyor mu? Bunun gibi bilgiler için arkadaşlarımız orada nöbetleşe bekliyorlar. ED: Sizi tanıyabilir miyiz? Eylem sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bayram Aksoy: Üç yıldır burada çalışıyorum. Grev sürecimiz ve yaptığımız eylem kararlılığımızı göstermek açısından çok iyiydi. Başarıyla devam etti. Polisle dahi çatışma yaşadık, hiç birbirimizde ayrılmadık ve bilinç olarak çok daha iyiyiz. Yaşadığımız süreç içinde daha bir bütünleştik birbirimizle. Her şekilde bu süreç bizim için çok iyi oldu. İçeriye girsek de bölünmeyeceğimizi anlamış olduk. Sonun kadar da direnmeye devam edeceğiz. ED: Peki eylem sürecinizde dışarıdan gelen desteği nasıl değerlendiriyorsunuz? Bayram Aksoy: Şu an olsun, basından arkadaşlarımız olsun, emek ve meslek örgütleri olsun, duyarlı emekçi insanlar olsun destekleri çok iyi... Bize çok moral verdi gerçekten... Onların desteği ayakta olmamızda çok moral oldu. Basından arkadaşlar dostça gelip bizimle konuşuyor. Esnaftan halktan gelip gidenler oluyor. Bu bizim için çok önemli.. Teşekkür ediyoruz hepsine. ED: Merhaba, siz fabrika işçi misiniz, destek için mi geldiniz? Çiçek Aksoy: Merhaba, ben işten atılan işçilerden Bayram Aksoy'un eşiyim. Eşime destek olmak için geldim. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak herkes hangi haklara sahipse biz de bu haklarımızı kullanmak istiyoruz. ED: Uzun süredir grevdeler, daha önce de geliyor muydunuz? Çiçek Aksoy: Evet, ilk günlerinden beri geliyorum ben eşimin, arkadaşlarımın yanına. Sürekli gelip gidiyorum. Kazanacaklarını umuyoruz. ED: Sizden başka eşine destek olmak için gelen aileler var mı? Çiçek Aksoy: Genelde bütün işçilerin aileleri geliyor zaman zaman.. Benim iki çocuğum var. Ben sık sık geliyorum, ama herkes aynı durumda değil tabi... Her zaman gelemeyen aileler de oluyor.. Sık sık gelenlerin sayısı az. Ama biz umutluyuz, aileler olarak kazanmaları için destek olacağız.
emegindunyasi
7 LENİN
emegindunyasi@gmail.com
Gündem
“Mart ayı dert ayı” Halklarımız böyle söylüyor. Yoksul emekçi kitleler ve küçük esnaf için“ Mart ayı dert ayıdır.” Çünkü; yoksullar için kış bitmek bilmez. Odun, kömür kalmaz. O nedenle“ Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” derler. Küçük esnaf için ise; belini büken vergi ayıdır Mart. Bu nedenle olsa gerek Türkiye’nin üçüncü cumhur -başkanı, Türkiye İş bankasının kurucusu Celal Bayar her kış geldiğinde “bu yıl komünizm gelebilir” diye, diye yüz üç yıl koku içinde yaşadı. Çok Martlar geçti. Ama Komünizm hala gelmedi. Yoksa hiç gelmeyecek mi..! Celal Bayar boşuna mı korkmuştu? Somut durum buna hayır demeyi gerektiriyor… Bugün komünizmin maddi temelleri dünden daha güçlü bir biçim de tüm dünyada oluşmuş durumda .Küresel kriz had safhada. Burjuva politikacılar bu durumu “ Avrupa da komünizm hayaleti dolaşıyor” diye açıklıyor. Korkuyla çare arıyorlar “bi çare” oluyorlar. KOMÜNİZM Sermaye sınıfının cehennemi emekçi, yoksul kitlelerin ve Kürt halkının cenneti olacak . Ama o bir “VAHİY” değil ki gökten insin . Cennet’te cehennem ’de bizim ellerimizde. Proletaryanın büyük öğretmeni Karl Marks: “Her yeni topluma gebe eski toplumun ebesi zordur. ”derken, bir diğer öğretmeni Lenin ;“İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacak” diyor .Daha ne desin ki…! DEVRİM korkusu bir karabasan gibi. Türk burjuvaları; AB’nin yolu Diyarbakır dan geçer derken Kürt Burjuvaları Kürt sorunun geldiği noktayı bakın nasıl açıklıyor: “Artık öyle bir noktaya geldi ki, Türkiye duvara dayandı. Artık herkes şapkasını önüne koyup düşünmek mecburiyetinde. Bu mesele yüzünden yıllardır çok varlığımızı kaybettik ama artık sınırdayız. Bundan sonra kaybedeceğimiz şeyler, bir ülkenin asla kaybetmemesi gereken şeylerdir. Bu ülkenin birliğidir, bütünlüğüdür, kardeşliğidir, özgürlüğüdür. Bunları kaybetmememiz lazım ama o noktaya doğru gidiyoruz. Dolayısıyla çok çok önemli bir kavşağın başında duruyoruz ve artık bu problemi çözmek zorundayız…!” Evet çözmek zorundalar. Ama “Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkını” değil. Öyleyse neyi ve kimi? Bu sözler Kürt burjuva sınıfının Kürdistan da ki sınıfsal-ulusal kurtuluş mücadelesinin geldiği düzeyi görmesi açısından önemlidir. Kürt burjuvazisi Türk abisine adeta yalvarıyor “Durum ciddi daha fazla gecikirsek sizde biz de bütün varlığımızı kaybedebiliriz. Duygusal davranmaya, ‘misakı milli’ye gerek yok. Aslolan sınıfsal çıkarlarımızdır. Reform yapmazsak DEVRİM her şeyimizi alıp götürecek...” diyor. Milliyetçiliğinden kimsenin kuşku duymadığı daha düne kadar Kürt sorununa KART,KURT edebiyatıyla yaklaşan büyük abisi Koç holdingin yönetim kurulu başkanı Mustafa Koç. “Kürt sorununun silahla çözülemeyeceği görüldü” deyiverdi. Arkasından TÜSİAD desteğini açıkladı. Ve sermayenin memurları, İç savaş hükümeti hemen harekete geçti. “İktidarıma da mal olsa bu sorunu çözeceğim” demeye başladılar. Sermayenin servet ve iç savaş hükümeti daha dün idamı gündeme getirmiş, dokunulmazlıklara dokunurum demişti şimdi ise sermayenin egemenliği için gerekirse şeytanla bile iş birliği yaparım diyor, kılıktan kılığa giriyor. “Koster” bozuk edebiyatından vazgeçerek “İmralı”ya deniz otobüsleriyle seferler düzenliyor. İmralı’yı mesken tutuyor. En büyük abi ABD’li Obama ise hükümeti alkışlıyor. Bütün bunlar bize Karga ve Tilki hikayesini hatırlatıyor. Sermaye cephesinde bir panik bir telaştır gidiyor. Belli ki aceleleri var. Açlıktan kıvranan tilki gibi bir oyana bir bu yana koşuşturup duruyorlar. Paket paket yasalar çıkarıyorlar, yargı paketi diye ! Belli ki AB trenine yetişmek istiyorlar AB ile devrim belasından daha kolay kurtulacağını düşünüyorlar, kan ter içinde kalıyorlar. Ne için; devrim belasından kurtulmak için; Sermayenin egemenliği için, sömürüsü, serveti için… İşçiler, emekçiler ve Kürt halkı bu durumdan ders çıkarmalıdır. Sınıfsal kurtuluş mücadelesini en başa koyarak “ulusların kendi kaderini tayin etme hakkını” sonuna kadar sürdürmeli, “her şey emeğin olacak“ şiarıyla hareket etmelidir. Türk ve Kürt işçilerin emekçilerin mücadele birliği sağlanmadan, birleşik bir devrim hedeflenmeden ne Türkiye nede Kürdistan halkları gerçek manada özgür olmazlar. Türkiye ve Kürdistan halkları gerçek manada özgür olmak istiyorsa Sermayenin korkularını gerçeğe dönüştürmeli kendi kaderini özgürce kendi belirlemeli, Bağımsız, birleşik sosyalist bir Kürdistan için mücadeleyi yükseltmelidir…
8
G
GMİS, HEMA AŞ ile Masaya Oturdu
Sayı 21 / Şubat2013
“Savaşan kaybedebilir, savaşmayansa çoktan kaybetmiştir.” emegindunyasi.info
emegindunyasi
Sağlıkçılar Meclisi
S
Ç
BRECTH
emegindunyasi@gmail.com
Genç Hukukçu Arkadaşlar! Kapitalizm Umutlarımızı Çöpe Atıyor Farkında mıyız?
Eğitim sisteminin hipodromlarında koşmaya mecbur bırakılan hukukçu-lar olarak yeni bir saldırıyla karşı karşıyayız, tehlikenin farkında mıyız?
ağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası İzmir şubesi 12 Ocak 2013 Cumartesi günü önümüzdeki dönemin yol haritasını çıkarmak için çalıştay düzenledi.
alıştay da işimize, iş güvencemize, hastanelerimize ve geleceğimize sahip çıkan, Kamu Hastane Birlikleri, Kamu Özel Ortaklığı ve Sağlıkta gelinen son durumun çalışma yaşamı üzerine etkileri, Nasıl bir mücadele, Nasıl bir örgütlenme konuları tartışıldı. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi 20 Mayıs Salonu’nda gerçekleştirilen çalıştaya yaklaşık yüz ellinin üzerinde sağlık ve sosyal hizmet emekçisi katıldı. Çalıştayın ilk bölümü"Avrupa ve Dünyada sağlıkta dönüşümün üniversite hastanelerine etkisi" Prof Dr. Cem TERZİ’NİN sunumuyla başladı. Kamu Hastane Birlikleri, Kamu Özel Ortaklığında gelinen son aşama,Performansa dayalı çalışma sistemi ve sağlık emekçilerinin geleceği sunumlarından sonra İzmir yerelinin pratik planlanması ve önümüzdeki dönemin yol haritası konu başlıkları tartışıldı. Çalıştaya katılan ve söz alan, sağlık sisteminin görünmeyen mağdurları uykusuz, yorgun, ancak inançlı ve kararlı olan asistan hekimler, ucuz işgücü olarak algılanmaya, sistemin tüm angaryasını omuzlarında taşımaya, 36 saate varan nöbet sürelerine, gittikçe kesilen ücretlerine, uzmanlık eğitimi haklarının ihlal edilmesine, örgütlü taciz ve mobbinge, asistan hekim emeğinin adaletsizce ve insafsızca sömürülmesine, değersizmiş gibi gösterilmesine ve görev yapamaz hale getirilmesine, iş huzurunun köküne kibrit suyu döken performans sistemine karşı seslerini yükseltmeye devam edeceklerini belirttiler. Sağlıkta dönüşüm ve KHB'lerinin hemşirelik mesleği üzerine etkileri konulu tebliğde ise Performansa dayalı ek ödeme sistemi ile başlayan KHB
ENEL Maden İşçileri Sendikası (GMİS) ile HEMA Endüstri AŞ Amasra-Armutçuk Kömür İşletmelerinde çalışan sendika üyesi maden işçilerini kapsayacak 1. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin (TİS) ilk oturumu Bartın Amasra’da yapıldı.
ile devam eden, tıbbi gereklilik yerine puan üzerinden yapılan işlemler hemşirelerin iş yükünü olabildiğince arttırdığını, Geçmişte hasta bakım sanatı olarak tanımlanan hemşireler mesleğini yapamaz hale getirmiştir. Gerçek mesleğini icra edemeyen hemşireler, sırtında her türlü angaryayı taşıyan, sekreterlik işlerini yapan birer köleye dönüştürüldüklerini belirterek, hemşirelerin içinde bulunduğu mutsuz çalışma ortamı ortada olduğunu ifade ederek. Aşırı iş yükü, düşük ücretler, gelecek kaygısı, iş güvencesinin ortadan kaldırılma çabaları, resen tayinler, artık bir eziyete dönmüş olan geçici görevlendirilmeler, yönetici baskıları, taraftar sendikaya geç baskıları ve tehditler, sıradanlaşan şiddet vb. meslekten soğumaya yol açtığını belirttiler. Çalıştaya bir sunumla katılan sağlık öğrencileri uzun süre alkışlandılar. Öğrenciler ODTÜ'lü öğrencilere selam göndererek çözümün zulme karşı isyanda olduğunu belirtiler. Çalıştay da Devrimci Emekçi Komitelerinden bir sağlık emekçisi sorunların çözümüne dair bir sunum yaptı. Sağlık emekçisi sunumunda; “Planlı bir mücadele; uzun vadede bir planı olan, anlık kararlarla yörüngesi değişmeyen bir mücadele takvimine ihtiyacımız var. Bu planın uzun vadeli bir tek hedefi olmalı: “Sağlık hizmeti tümüyle kamulaşıncaya kadar”. Bu hedefe ulaşmak için basamaklar planlanmalı. Birkaç gün önce haber verilen, anlık kararlarla alınmış, bildirisiz, afişsiz, hedefsiz eylemleri bırakmalıyız. Anlık müdahalelere hazır olmalıyız. Acil eylem planlarımız olmalı” diyerek, sağlık çalışanlarının eylem pratiğinin önemine dikkat çekti.
1 Aralık 2012 tarihinde Türkiye Barolar Birliği 26. Baro Başkanları toplantısını gerçekleştirdi. Bu toplantıda 1136 sayılı Avukatlık Kanu-nu’nda sınav ve stajla ilgili değişiklik yapılmasına ilişkin taslak metin hazırlandı. 8 – 9 Ocak 2013 tarihlerinde Meclis Başkanı, Adalet Bakanı ve parlamentodaki partilere bu taslak metin sunuldu ve taslağın yasa-laşması için yardım ve destek istendi. 18 Ocak 2013 tarihinde ise Tür-kiye Barolar Birliği web sitesinde taslağın son hali ve gerekçesi yayın-landı. Peki, bu taslak bizi neden ilgilendiriyor? Taslağa göre avukat olabilmek için staja başlamadan önce; 1-) ÖSYM tarafından hazırlanan avukatlık stajına kabul sınavına girmek ve bu sınavdan en az 70 puan almak gerekiyor. 2-) Her adayın bu sınava dört kez girme hakkı var. Dördüncü girişinde sınavda başarılı olamayan adayın bir daha sınava girme ve dolayısıyla avukat olma hakkı yok. 3-) Avukatlık Stajına Kabul Sınavını geçen adayı ise 18 aylık bir staj süreci bekliyor (şu an bu süre 12 ay). Stajın altı ayını adliyelerde yapa-cak olan stajyer avukat, geri kalan on iki ayını ise bir avukat yanında yapacak. Bu on iki aylık sürede ise stajyerin maaş alma durumu söz konusu olmayıp, bu konu yanında staj yapılan avukatın inisiyatifine bırakılarak stajyere “burs” verilebileceği belirtiliyor. 4-) On sekiz aylık stajını tamamlayan stajyer avukatı ise Staj Sonu Yeterlilik Sınavı bekliyor. Yazılı usulle yapılacak olan bu sınavdan en az 70 puan alan stajyer avukat, avukat olabilecek. Bu sınava staj sonundan itibaren iki yıl içinde dört kez girme hakkı var. Dördüncü girişinde ba-şarılı olamayan ya da iki yıl içerisinde bu sınava girmeyen stajyerin bir defalığına mahsus 18 aylık stajını tekrar etmesi koşuluyla yeniden Staj Sonu Yeterlilik Sınavına girme hakkı tanınmış durumda. Bu tasarının en öne çıkan maddeleri bunlardır. Tüm bu değişiklikler, “Türkiye’de adil yargılanma yapılmıyor çünkü avukatlar yetkin değiller” gerekçesine dayandırılıyor. Oysaki bütün zenginliklerin bir avuç azınlığın elinde toplandığı ve milyonların açlığa mahkum edildiği bir dünyada “Adalet Mülkün Temelidir” mantığıyla yapılan yargılamalar ne kadar adildir? Siyasi otoriteden bağımsız hare-ket edemeyen bir yargı sistemi göstermelik davalarla, olmayan gizli tanıklarla, delilsiz iddialarla binlerce kişiyi yargılarken ve onları yıllara varan cezalarla zindanlara mahkum ederken; avukatlar mülkü olmayan-ların avukatlığını yaptığı için ağır cezalarla yargılanırken, adliye kori-dorlarında avukatlar çevik kuvvet polislerinin saldırısına uğrarken Tür-kiye’de adil yargılanmanın önündeki tek engelin avukatlar olduğunu söylemek ve çözümü avukatlık sınavında aramak abesle iştigaldir.
SAĞLIK SİSTEMİ HASTALARI ÖLDÜRÜYOR!
Her geçen gün sağlık için ödediğin paralar artıyor. Paran yoksa sağlık hizmeti senden gittikçe uzaklaşıyor. Doktorunun sana doğru teşhisi koyacak kadar zaman ayırmadığını düşünüyorsun. Hemşirenin sana iyi bakım vermediğini düşünüyorsun. Sağlık sisteminin senin hastalığından para kazanan bir sistem olduğunu düşünüyorsun. Kendinin ve yakınlarının sağlığının güvende olduğundan emin değilsin. Sağlığını teslim ettiğin hastanelerde sağlığını daha fazla kaybetmekten endişeleniyorsun. Hizmet almak için gittiğin merkezlerde sana ya da yakınlarına kötü davranılacağından, tedavinin gecikeceğinden korkuyorsun. ÖFKENİ SAĞLIKÇILARA DEĞİL SAĞLIK SİSTEMİNE YÖNELT!
Sağlıkçılar hastalarına daha iyi koşullarda bakabilmek için mücadele ediyor. SAĞLIKÇILARIN EYLEMLERİNE SAHİP ÇIK!
Bu tasarı ile birlikte neler yaşayacağız? 1-) Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra yıllarca sınavlarla bo-ğuşacağız ve belki de sonuçta avukat dahi olamayacağız. 2-) 4 yıllık üniversite sürecinde yaptığımız harcamalar yetmezmiş gibi bir de yeni rant alanları olacak Avukatlık Sınavlarına Hazırlık Dersha-nelerine gitmek zorunda kalacağız. Tabi bu sınavlarını kazanıp kazana-mayacağımız ÖSYM ile yazılı sınav kâğıtlarını okuyacak olan Baronun “objektifliğine(!), tarafsızlığına(!), şeffaflığına(!)” bağlı olacak. 3-)Staj döneminde maaş almayacağız, burs almamız ise yanında staj yaptığımız avukatın insafına kalacak. Ayrıca Staj Sonu Yeterlilik Sı-navlarında başarısız olursak bir 18 ay daha aynı koşullarda çalışmak zorunda kalacağız. 4-)Hiçbir şekilde sınavı kazanamazsak, hukuk mezunu kalifiye hukukçu olarak büyük avukatlık şirketlerinde ayak işlerine bakar duruma gelece-ğiz. 5-)Fakülteden mezun olduktan sonra yıllarca aile desteği olmadan haya-tımızı idame etmemiz mümkün olmayacak. 6-)Zaten çok zor koşullarda üniversiteyi kazanıp bitirebilen işçiemekçi çocukları olan bizlere bu tasarıyla avukat olma yolu da kapatılmış ola-cak. Bu saldırı sadece bizlere yapılan bir saldırı değil; eğitim, sağlık, mü-hendislik ve daha birçok alandaki işçi-emekçiler de bizler gibi gelecek-sizleştirilerek yaşam alanlarından kovuluyor. Çünkü ekonomikpolitik krizle sarsılan ve bu krizi giderek daha da derinleşen kapitalist sistem, işçi-emekçilere yönelik bu saldırılarla ömrünü uzatmaya çalışıyor. Bizler hukukçular olarak bu süreci doğru değerlendiremediğimiz sü-rece çözümden uzaklaşırız. Yaşamın dışına itilmeye çalışılan bizler, yaşamı yeniden var etme mücadelesini yükseltmek zorundayız. Bu kendi geleceğimize sahip çıkma mücadelesidir. Tüm bu saldırıların hedefi olan işçi ve emekçilerle ortak mücadele alanları yaratmalı, boynumuza takılan bu esaret zincirini parçalayıp atmalıyız..
Umutlarımızı Yıkan, Kapitalizmi Yıkalım. Gerçek Özgürlükler Sosyalizmle Gelecek. DEVRİMCİ HUKUKÇULAR
SAĞLIK SİSTEMİ SAĞLIKÇILARI ÖLDÜRÜYOR!
Senden çok hasta, çok işlem, çok müdahale isteyen, hastane sağlık güvencesine göre davranmaya zorlayan, senden sadece bir kasa memuru olmanı bekleyen baskıcı sağlık sistemiyle yıllarca nice hayallerle aldığın eğitim ve vicdanın arasında kalıyorsun. Her geçen gün aldığın ücret eriyor. Mesleğinin gerektirdiği gelişim için sana tıbbi firmalarla anlaşma yolu gösteriliyor. Yöneticiler yaşanan her sorunda seni hedef gösterip yalnız bırakıyor. 36 saat kesintisiz çalışma, saatler süren ameliyatlar, tedaviler, üstlerinin yüklediği angaryalar, bilgisayarların yönettiği aşırı çalışma temposu ve hastalarının sana yönelen öfkesi altında mesleğini hatasız yapma sorumluluğu her gününü daha çekilmez hale getiriyor. ÖFKENİ HASTAYA DEĞİL SAĞLIK SİSTEMİNE YÖNELT!
Emekçiler, kendileri ve yakınları için güvenilir bir tedaviye ulaşmak istiyor. SEN DE BU SINIFIN BİR PARÇASISIN EMEKÇİLERİN EYLEMLERİNE SAHİP ÇIK!
Patronların Kâr Hırsının Cezasını İşçiler Canıyla Ödüyor ntep 4. Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Güneydoğu Galvaniz Fabrikası’nda 30.Ocak Perşembe günü meydana gelen patlamada 8 işçi feci bir şekilde yaşamını yitirdi, 13’ü ağır olmak üzere 20 civarında işçi yaralandı. laya tepkilerini belirtmek için 31.Ocak günü DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından yapılan ortak açıklamada, “Antep’te meydana gelen patlama, ülkemizde her yıl ortalama bin işçinin ölümüne, on binlercesinin sakat kalmasına yol açan iş cinayetlerinin faillerinin ve suç ortaklarının izini; patlayan bir tankta, çöken maden ocağında aramanın nafile bir çabadan öteye gitmeyeceğini bir kez daha göstermiştir.” denilerek, patronların kar hırsının cezasını işçilerin canıyla ödediğine dikkat çekildi.
A O
Sayı 21 / Şubat 2013
KESK ÜYESİ 6 KİŞİYE TAHLİYE
25 Haziran 2012 tarihinde yapılan operasyonla KESK üye ve yöneticisi 28 kişi’den 6’sı iddeanemeye yapılan itiraz sonucu 15 Şubat Cuma günü özgürlüğüne kavuştu. Mahkeme, KESK iddianamesini kabul ederken, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek olan dava tarihini 10 Nisan saat 11.00 olarak belirledi
“Düşlerle yaşam arasında bir bağ varsa her şey yolundadır”
emegindunyasi.info
İşten Atılma Gerekçesi PKK Propagandası !
İstanbul Küçükçekmece İsmet Aktar Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde sözleşmeli öğretmen olarak çalışan Pınar Turan “açlık grevleriyle ilgili yorumda bulunduğu” gerekçesiyle işten çıkarıldı. Galatasaray Lisesi’nde konuyla ilgili basın açıklaması yaptı.
S
ınıfta bir öğrencisinin sorusu üzerine açlık grevleriyle ilgili görüşünü dile getiren Turan’ı daha sonra yanına çağırarak yaptığı yorum gerekçesiyle istifasını vermesini isteyen müdür Yavuz Demir tarafından 14 Aralık Cuma günü işine son verildi. Okul Müdür Recep Yavuz'un işine son verme gerekçesi olarak "Okulumuzda ücretli öğretmenlik yapmakta olan Pınar Turan'ın girdiği bir sınıfta açlık grevlerini desteklediği, doğuda Kürt köylerinin Türk ordusu tarafından yakıldığı ve PKK'nın üzerine attığı, Sayın Abdullah Öcalan'ın hapis şartlarının kötü olduğu, KCK operasyonlarında birçok masum insanın gözaltına alındığı ve öğrencilere siz olsanız dağa çıkmaz mısınız gibi sözler sarf ettiğinden, eğitim öğretim dışındaki davranışlarından dolayı 14/12/2012 tarihi itibariyle okulumuzdaki ücretli öğretmenlik görevine son verilerek ayrılmıştır." şek-
linde ifade ettiğini, bu iddiayı ise sınıfındaki öğrencilerden öğrendiğini iddia ettiğini belirten Turan, bunun gerçeği yansıtmadığını belirtti. “Çünkü 10.sınıf öğrencisinin nu kadar şovenist ve politik bir dil kullanarak şikayet etmesi doğal görünmüyor.” “Açlık grevlerinde bedenlerini ölüme yatıran kişilere, insan olan herkesin hassas yaklaşması kadar doğal ne olabilir ki?” diye konuşmasını sürdüren Turan “hiçbir ulusun bir diğerinden üstün olmadığını kabul etmek ve bunu dile getirmenin ise suç olduğu bir sistem içinde yaşadığımızı, içinde bulunduğum durum kanıtlar niteliktedir. Burada müdürde somutlaşan kurumsal bir zihniyet çıkıyor karşımıza,
bu da şoven ve ırkçı zihniyetin kendisidir. Birçok okul müdürünün bu zihniyette olduğu aşikardır. Bugün birçok farklı etnik kimliğe şovence bakan binlerce insan olduğu kesindir. Bu kimliklerden biri olan Kürtlere gösterilen tavrın, yeri geldiğinde Ermeniler için yeri geldiğinde Rumlar, Araplar ve daha birçok ulus için geçerli olduğunu görmek hiç de zor değildir. Kürt halkının hassasiyetleri karşısında Türk şovenistlerinin yaptığı eylemler, saldırılar, hakaretler, Hrant Dink ve Ermeniler'e yönelik geçen yıl gördüğümüz 'Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz’ şeklinde sloganlar tüm bunların örneği değil mi?" Bir Kürt olmamasına rağmen olaya tamamen insani boyutlarda yaklaştığını
“Evde, İşte Çalışıyoruz, Sağlığımızdan Olmak İstemiyoruz”
İ
şçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi tarafından düzenlenen “Evde, İşte Çalışıyoruz, Sağlığımızdan Olmak İstemiyoruz” sloganıyla 16 Şubat tarihinde Petrol-İş Sendikası’nda bir Kadın Çalıştayı düzenlendi.
Çalıştayın ilk konuşmasını Petrol-İş Sendikası Kadın Dergisi’nden Selgin Zırhlı Kaplan alarak açılışı yaptıktan sonra Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Berna Güler Müftüoğlu çalıştayın çerçeve sunumunu yaparak konuşmasına başladı. Ev işçisi kadınların işçi statüsünde yer almadığına dikkat çekerek bu konuda verilen mücadeleye örnekler verdi. İş kazaları, iş cinayetleri ve meslek hastalıklarına da değinen Müftüoğlu, günde 4 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini belirterek çeşitli istatistiki bilgiler verdi. DHL direnişinden Aysel Şimşek, DHL’deki çalışma koşullarını işten atılma sürecini ve direniş deneyimlerini anlattı. İmece Kadın Sendikası adına söz alan Serpil Kemalbay ise ev işlerinde çalışan kadınların çalışma ve sağlık koşullarına ilişkin bilgiler ve bazı istatistiklere yer verdi. Gülsüm Coşkun, Ev Eksenli Çalışanlar Sendikası olarak kadın işçilerinin taleplerini aktardı. Mimar Mühendis ve Şehir Plancısı olan Nedret Durukan, kadınların mimar, mühendis olarak mesleklerini yapmalarındaki güçlükleri, erkekler tarafından yapılan aşağılanmalara maruz kaldıklarını belirtti. Durukan’ın anlatımının ardından müzik eşliğinde kısa bir
şiir dinletisi sunularak toplantıda kısa bir ara verildi. Aradan sonraki ilk sunumu Sendikal Güç Birliği Platformu Kadın Koordinasyonu’ndan Emel Türker yaptı. Deri-İş, TÜMTİS, Petrol-İş, Birleşik Metal-İş ve Havaİş sendikalarının raporlarında, iş cinayetleri ve iş güvenliği, çalışma koşullarıyla ilgili kadınların yaşadıkları sorunlara yeterli istatistik bilgiye sahip olmadıklarını bu nedenle kendi olanaklarının elverdiği ölçüde yapılan araştırma sonucu elde ettikleri sonuçları sundu. İsmaco işçilerinden Münevver Uyar Kızıloyan, işten atılmadan 1,5 yıl önce şefinden gördüğü cinsel taciz nedeniyle dava açtığını, bu nedenle yoğun bir mobingg saldırısına maruz kaldığını Deri-İşte örgütlendikleri için işten çıkarıldıkları belirtti. Birleşik Metal-İş Sendikası İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı Sinem Derya Çetinkaya, sendikaların metal sektöründe çalışan kadınların çalışma koşullarının zorluklarını anlattı Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi üyesi Aslı Odman ise deneyim olarak Fransa'da asbest üretimi yapan Amisol Fabrikası'ndaki kadınların mücadelesini an-
lattı. çalışma koşullarına karşı verdiği mücadeleyi anlattı. Hava-İş Sendikası üyesi ve 263 gündür direnişte olan THY işçilerinden Neslihan Canoğlu, direnişlerinin işten çıkartılan 305 işçi dönünceye kadar süreceğini belirterek, çalışırken karşılaştıkları zorlukları anlatı. Dev Sağlık-İş Sendikası üyesi ve Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde işten atılması üzerine 34 gün yaptığı direniş sonrası işine geri dönen Güllü Hanoğlu ise deneyimlerini paylaştı. OSB-İMES Derneği’nden Güneş Altay metal ve elektronik iş kolunda çalışan kadınların sorunlarına değindi. Konuşmaların ardından tiyatro gösterimi yapıldı.Tiyatrodan sonra ise Kadın Çalıştayı’nın kadınların çalışma koşullarının düzeltilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinde kadınların da sağlık koşullarının dikkate alınması için verilecek mücadelenin ilk adımı olduğu belirtildi. Çalıştay Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şube Sekreteri Selin Top’un 12 maddelik sonuç bildirgesi taslağını okuması ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde birlikte mücadeleyi yükseltme çağrısı yapılarak bitirildi.
emegindunyasi
belirten Pınar Turan olaya sessiz kalmasının duruma sessiz kalmasının müdür ve onun gibi düşünen kişilerin bu tür davranışlarını arttıracağının farkında olan bir emekçi olarak bu olayı olabildiğince gündeme taşımak ve bu noktada kamuoyunun dikkatini çekmek istediğini söyledi. Emekçilerin uğradığı saldırıların arttığını söyleyen Turan son olarak şunları söyledi “Bugün işçilerin, sanatçıların, yazarların, aydınların, öğrencilerin, akademisyenlerin karşı karşıya kaldığı sindirme ve baskı politikalarının bir parçası olduğu ortadadır. Bu nedenle benim çağrım bu baskılar karşısında hepimizin ortak bir tavır geliştirebilmesi içindir. Birlikte hareket edebilir ve mücadele birliği geliştirirsek saldırıları geri püskürtüp, insanlığın daha özgür bir dünyada yaşayabilmesi için üzerimize düşeni yapabiliriz.” Pınar Turan’ın ardından konuşan öğrencisi okulda ırkçı bir politika izleyenin Pınar öğretmen değil başka öğretmenler ve öğrenciler olduğunu söyleyerek “Pınar öğretmenimizin yanındayız” dedi. Ardından Çağdaş Hukukçular Derneği’nden Av. Sinan Zincir söz aldı. “AKP faşizmi katlediyor, tutukluyor, rehin alıyor. Bunu yapamadıklarını ötekilerle dayanışan Pınar öğretmen gibi aydın, demokrat, devrimci ve eğitimci işinden, hayatından, öğrencilerinden uzaklaştırıyor. Pınar öğretmenin dedikleri Türkiye halklarının talepleridir.” Hırant Dink anmasının ardından yapılan saldırıyı ve Çağdaş Hukukçular Derneği’ne yapılan saldırıyı dile getiren Zincir “Devlet bir yandan Abdullah Öcalan ile görüşürken diğer yandan
9 Pisarev
emegindunyasi@gmail.com
Kürt halkına saldırıyor. Pınar öğretmende bu saldırılara maruz kalmıştır. Pınar öğretmen ile dayanışma içinde olacağız.” dedi. Pınar Turan'a Devrimci Emek Komiteleri, Emekçi Kadınlar ve Ayışığı Sanat Merkezi de destek verdi. Basın açıklaması süresince “Pınar Öğretmen yalnız değildir”, “Irkçı eğitim istemiyoruz”, “Dünya emeğin olacak” sloganları atıldı. İzmir’de de Pınar öğretmen için 2 Şubat 2013 tarihinde Devrimci Emekçi Komiteleri(DEK) tarafından Eski Sümerbank önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Pınar öğretmen İstanbul’da Eğitim-Sen’le birlikte bir basın açıklaması gerçekleştirmişti. Yapılan basın açıklamasında “Güvencesiz Çalışmaya, Şovenizme Karşı Pınar Öğretmenin Yanındayız- DEK” imzalı pankart açılırken; okunan basın metninde gelişen sürece dair bilgi verildikten sonra, okul müdüründe somutlaşan zihniyetin kurumsal bir zihniyet olduğu ve bunun da şoven ve ırkçı zihniyetin ta kendisi olduğu vurgulandı. Eylem esnasında sık sık “Yaşasın halkların mücadele birliği”, “Hak verilmez alınır zafer sokakta kazanılır”, “Yaşasın emekçilerin mücadele birliği”, “Zafer savaşan emekçinin olacak”, ve “Baskılar bizi yıldıramaz” sloganları atıldı. Basın açıklaması atılan sloganların ardından sona erdi. Yapılan açıklamaya Partizan destek verdi.
East Balt´ta Zafer İşçinin Oldu
East Balt firmasında çalışan ve Tekgıda-İş sendikasında örgütlenerek işten çıkarmalara karşı direnişe geçen işçiler anayasal haklarına kavuşarak, işçi sınıfı açısından önemli bir zafere imza attı. İşveren ve sendika bugün öğle saatlerinde anlaşarak işten çıkarılan işçilerin geri alınması kararı aldı. McDonalds restoran zincirine ekmek tedarik eden East Balt firmasında çalışan işçiler, Tekgıda-İş Sendikası'nda örgütlendikten sonra toplu iş sözleşmesi için yetki talebinde bulununca işverenin tensikat uygulamasıyla karşılaşmıştı. Bunun üzerine Tekgıda-İş Sendikası Türkiye'deki tüm McDonald's restoranlarını eylem yeri ilan etmiş ve işveren atılan işçileri geri alıp, anayasal sendikal haklara saygı gösterene kadar eylem yapacağını açıklamıştı. Bugün öğle saatlerinde sendika yetkilileri ile bir araya gelen işveren temsilcileri, atılan işçilerin geri alınacağı ve sendikal haklara saygı gösterileceği sö-
Z
zünü verdi. Tekgıda-İş'ten yapılan açıklamada, öncelikle hakları için örgütlenen ve direnişe geçen EAST Balt işçileri, onlara destek veren kardeş sendikalar ile anayasal haklara saygı göstererek, uzlaşma sağlamak için anlayışla davranan işveren temsilcilerine teşekkür edildi. Kısa bir süre önce de Kristal-İş Sendikası Paşabahçe'ye ait bir fabrikanın kapatılması üzerine eyleme geçmiş ve benzer bir zafer kazanmıştı. Tekgıda-İş, zaferin kazanılmasında önemli rol oynayan emek dostu basın ve yayın organlarına da teşekkür etti.
Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları'nın taşeron işçileri, maaşlarını alamadıkları için fabrika önünde protesto eylemi yaptılar.
onguldak’ın Ereğli İlçesi’ndeki Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları’nda (Erdemir) taşeron firmada nakliye hizmetini üstlenen işçiler, akşam saatlerinde iş çıkışı fabrika önünde toplandı. 70 gündür ücret alamadıklarını belirten işçiler, alacaklarını isteyince de işveren tarafından işten çıkarılmakla tehdit edildiklerini söylediler. İşçiler adına konuşan Ünal Aktay, son 1.5 yıldır ücretlerini düzenli alamadıklarını ve Aralık ayı maaşının verilmediğini söyledi. Aktay, “Biz bu işe bir son vermek, ücretlerimizin düzenli verilmesi için arkadaşlarla bir toplantı yaptık. Daha sonra da işverenle görüştük. Ancak işveren, yerimize başka personel aldıklarını, bizimle ilgili de daha sonra karar vereceklerini söyledi. Yani bizi işten çıkarmakla tehdit ediyor. Ücretlerimizi istediğimiz için kapının önüne konuluyoruz. Aramızda 6 yıldır çalışan arkadaşlarımız var. Biz hakkımızı, paramızı istiyoruz.” diye konuştu. Açıklamadan sonra eylem sona erdi.
10
Y
Yargı Emekçileri Mücadelede
Sayı 21 / Şubat2013
argı Emekçileri 14 Şubat 2013 Perşembe günü Türkiye "İnsanca Yaşam" taleplerini haykırarak bordro yaktılar! Yapılan basın açıklamalarında iş güvencesi, vergi adaletsizliği, gasp edilen ulaşım yardımlarının tekrar ödenmesi ve yoğun iş yükü; 27 Şubat 2013 Çarşamba günü yapılacak grevde talepleri kararlı bir şekilde ortaya konulacağını ifade ettiler.
“Faşizm hangi ülkede olursa olsun, sadece o ülkenin işçisine ve halkına değil, tüm dünya işçisine ve halkına karşıdır.” Yılmaz Güney emegindunyasi.info
emegindunyasi
emegindunyasi@gmail.com
TARİŞ Tarihin Süzgecinden
Tariş, Ege bölgesinde üzüm, incir, zeytinyağı ve pamuk üreticilerinin oluşturduğu ‘Tarım Satış Kooperatifleri Birliği’nin kısaltılmış adıdır. Tariş’in 80 bin üretici ortağı vardı. Ancak bu kadar çok ortağı olan bu kuruluşun gerçekte sahipleri ve yöneticileri Ege bölgesinde büyük toprakları ve büyük hisseleri olanlardı. Bu sahiplerin sayıları da bir elin beş parmağını geçmezdi. Bu kuruluşa bağlı fabrika ve işletmelerin kazancı da, bu bir avuç insan ve dönemin siyasal iktidarı tarafından paylaşılırdı. Tariş’in, üzüm, incir, iplik, zeytinyağı ve yağ kombinaları fabrikaları vardı. Bu fabrikalar Ege bölgesinin değişik il ve ilçelerine dağılmasına karşın fabrikaların ve işletmelerin ezici çoğunluğu İzmir’deydi. Buralarda on binin üzerinde işçi çalışırdı. Tariş bir kooperatifti, yönetim kurulu kooperatif üyeleri tarafından seçilirdi. Ancak, Tariş Genel Müdürü ve fabrikaların müdürleri, yöneticileri dönemin hükümetleri tarafından atanırdı. Tariş, 80 bin üretici ortağı ve 10 binin üzerinde çalışanı ile Ege bölgesinin ve Türkiye’nin en büyük kuruluşlarından biriydi. İşte böylesine büyük bir kuruluşun ekonomik gücü, oy potansiyeli ve siyasal etki alanı da önemliydi. Tariş gibi örgütleri elinde tutanlar bölgenin gücünü kontrol ediyordu Tariş’e ilk müdahale 1975 ve 1977 yılları arasında Süleyman Demirel’in başbakanlığında kurulan I.MC hükümeti tarafından yapılmıştır. I.MC hükümeti Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin oluşturduğu, bir koalisyon hükümetiydi. Bu hükümet döneminde fabrikalardan yüzlerce işçi çıkarıldı. Yerine ülkücü militanlar yerleştirildi. Fabrikalar adeta faşist militanların üsleri haline getirildi. O günlerde, İzmir’in birçok yerindeki devrimcilere, demokratlara yönelik faşist saldırılar, Tariş’e bağlı fabrikalardan yönlendirildi. Bu faşist militanlar aynı zamanda, fabrikaların içinde de, sorgu ve işkence odaları kurmuşlardı. Kendilerinden olmayan, kendilerine haraç vermeyen işçileri, sorguluyor, işkence yapıyorlardı. Faşist militanların işgali altında fabrikalardaki üretim de en alt düzeydeydi. 1977 yılının ilk günlerine gelindiğinde, II. MC hükümetinin değişmesiyle, Tariş’teki Genel Müdür ve fabrika müdürleri de değişti. Bu değişimle beraber devrimci, sosyalist ve ilerici işçilerde fabrikalarda iş başı yaptılar. Devrimci ve ilerici işçilerin fabrikalara girmesi, baskı ve sorgulama altında olan, sıradan işçilere de moral oldu. Devrimci işçilere destek verdiler ve kısa sürede fabrikalar faşist işgalden arındırıldı. Bu
tarihten itibaren de tüm işçiler Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK’e bağlı sendikalarda örgütlendiler. İşçiler, sol içerisinde farklı gruplardan olmalarına karşın ortak tutum içinde olmaları, DİSK’e üye olmaları, işyeri örgütlülüklerini kurarak üretimi rekor düzeye çıkarırken, antifaşist mücadeleye ve ülke sorunlarına karşı da son derece duyarlı hale geldiler. Deyim yerindeyse, fabrikalar da ciddi bir politik bilinç vardı. Örneğin, 1978 yılı Aralık ayında faşistlerin Maraş’ta yaptığı katliamı protesto için Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ülke çapında tüm fabrikalarda saygı duruşu anlamında beş dakikalık iş bırakma kararı almıştı. Tariş işçileri 24 saat iş bırakıp, yürüyüş yaparak katliamı lanetlediler. Devlet, sivil faşistleri de yanına alarak Tariş’e saldırdı. 1979 yılının Ekim ayında, CHP hükümeti düştükten sonra, yeniden MHP ve Milli Selamet Partisi’nin desteği ile Adalet Partisi tarafından Süleyman Demirel’in başbakanlığında III.MC hükümeti kurulmuştur. Bu hükümetinde icraatları arasında, daha önceki MC hükümetlerin yaptığı gibi, yeniden kamu kuruluşlarında ve Tariş gibi yerlerde operasyonlar yapmak olacaktı. Operasyon yapılacak yerler arasında, Tariş başta olmak üzere, Antbirlik, Çukobirlik ve Fiskobirlik ilk sıradaydı. Bunun için de vakit geçirilmeksizin kara propaganda başlatıldı. Tek kanal olan televizyonda ve gazetelerde eş zamanlı yayınlar başlatıldı. İzmir’de yayınlan Yeni Asır gazetesi günlerce yalan manşetler attı. “Tariş’te Üretim Yok, Fabrikalar Anarşistlerin ve Komünistlerin Üssü Olmuştur” şeklinde atılan manşetlerin amacı kamuoyu yaratmaktı. Gazete bu yayınlarına günlerce devam ederek, hükümetin yapacağı operasyon için kamuoyunu hazırlıyordu. Yine o günlerde başka bir hazırlık daha vardı. Anadolu’nun değişik şehirlerinden insanlar getirilerek otellere yerleştirildiler. Bu insanlar Tariş’ten atılacak işçilerin yerine alınacaklardı. Hükümetin ve propagandaların tek amacı vardı. Tariş’te devrimci ve ilerici işçilerin ve DİSK’in varlığını fabrikalardan söküp atmak, fabrikaları yeniden faşistlerin üssü haline getirmek. Saldırıya karşı direniş başladı O günlerde, MC hükümetinin Tariş’e yönelik hazırlıklarının ayırımında olan işçiler de, İzmir kamuoyuna bir bildiri yayınladılar. Devrimci Eylem Birliği Komitesi adına yayınlanan bildiri de, hükümetin hazırlıkları teşhir edilirken, kısaca şöyle deniliyordu: “MC
Hükümetinin fabrikalarımıza yönelik saldırılarına karşı, güçlü bir direnişle yanıt vereceğimizi ve fabrikalarımızı savunacağımızı tüm halkımıza duyuruyor, halkımızı ve sınıf kardeşlerimizi duyarlı olmaya çağırıyoruz” Böylece takvim yaprakları 22 Ocak 1980’i gösterirken MC Hükümetinin İçişleri Bakanlığının gizli genelgesiyle İzmir valisinin emri doğrultusunda polis, jandarma desteğinde fabrikalara operasyon yaptı. Sabahın erken saatlerinde belediye otobüsleriyle fabrikalara gelen polis, arama yapacaklarını gerekçe gösterdi. Panzerlerin kapıları kırdığı, duvarları yıktığı, ateşli silahların kullanıldığı bir aramaydı bu. Polisin bu operasyonuna karşı, özellikle de Çiğli İplik Fabrikası işçileri, üzerinde çalıştıkları makinelerin iğleri, masuraları ve kendi çıplak bedenleriyle karşı koydular, direndiler. Polisi fabrikalarına sokmadılar. Bu karşı koyuşta, kadın işçiler en öndeydi. Polis üzüm işletmeleri ve yağ kombinası fabrikalarında onlarca işçiyi ve iplik fabrikasında da dışarıda gelişi güzel yakalayabildiği bir kaç işçiyi gözaltına aldı. İşçiler kısa sürede direniş kararı alarak, şalterleri indirip, fabrikalarına kapandılar. Başlıca üç talep vardı: 1. Arama bahanesi adı altında yapılan operasyonlar durdurulsun, olaylardan polis sorumlu tutulsun, 2. Gözaltına alınan işçi arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın, 3. İş ve can güvenliğimiz sağlansın. Hiçbir işçi çıkarılmayacak güvencesi verilsin. İşte, tarihte yerini alan “Tariş Direnişi” bu taleplerle başlamıştı. Direniş kısa sürede tüm İzmir’de duyulurken, İzmir halkı ve öğrenciler de vakit geçirmeden, direnişçi işçilerin yanında yerlerini aldılar. Fabrikaların bulunduğu mahalle de oturan kadınlar evlerinde ekmek yaparak daha ilk gününden direnişçilere yetiştirdiler. Belediye işçileri öğle yemeklerini direnişçilerle paylaştılar. Ege üniversitesi öğrencileri üniversitenin önünden geçen şehirlerarası kara yolunu trafiğe kapatarak, “Direnişinizi Direnişimizle Destekliyoruz” pankartıyla yürüdüler. Polisin müdahalesi sonucu çatışma yaşandı, çok sayıda öğrenci yaralandı ve gözaltına alındı. Fabrikalarda direniş devam ederken 23 Ocak günü DİSK’E bağlı sendikalar İzmir’de iki saatlik grev yaparak, direnişi desteklediler. O günlerde Erzurum da kış tatbikatlarına katılan Genelkurmay Başkanı ve daha sonra 12 Eylül Faşist cuntasının lideri Kenan Evren, Tariş işçilerine yönelik
T
arihe 'Tariş Olayları' olarak geçen Tariş Direnişi , 1980 yılında yaklaşık bir ay sürmüş, fabrikadan semtlere oradan üniversitelere taşmış, deneyimleriyle Türkiye'de işçi sınıfının belleğindeki yerini almış bir eylemdir. “Biz dış düşmanlarla değil, iç düşmanlarla uğraşıyoruz” derken, MC Hükümetinin başbakanı Süleyman Demirel ise “Devlet güçlüdür. Tariş’e girecektir” diye bağırıyordu. Direnişçilerde haykırıyorlardı: “Fabrikalarımızı teslim etmeyeceğiz. Tariş’te faşistlere yer yok. Direnişe ara verildi Direnişçi işçiler, kendi konfederasyonlarından, direnişlerini desteklemek için “Genel Grev, Genel Direniş” yapmasını istediler. DİSK 26 Ocak günü İzmir’de görkemli bir miting yaptı. Bu miting için İzmir’e gelen konfederasyon yöneticileri 25 Ocak gecesi Tariş işçilerinin bağlı olduğu sendika şube başkanlarının alınmadığı toplantıda, direnişi sonlandırma kararı aldılar. Ancak aldıkları bu kararı fabrikalara gelerek direnişçilere açıklamaları 30 Ocak gününü buldu. DİSK Başkan vekili Rıza Güven, Tekstil-Sen Genel
başkanı Rıdvan Budak ve Gıda-İş Genel başkanı Mehmet Mıhlacı’dan oluşan heyet, kararı açıklamak için önce İplik Fabrikasına gelmişlerdi. Heyet işçiler tarafından “Direnişi kıranın, kafasını kırarız”, “Genel Grev, Genel Direniş” sloganlarıyla karşılandı. Fabrikanın toplantı salonunda sloganlar altında işçilere konuşan heyet, “genel greve gitmenin önkoşulu” olarak direnişin bitirilmesi gerektiğini açıkladılar. İşçiler, direnişe son vermek zorunda kaldılar. Fabrika da üretim başladı. İplik fabrikasının arkasından, heyet diğer fabrikalara giderek, direnişi sonlandırdı. Yeni saldırılar ve yine direniş. 30 Ocak günü direniş sonlanıp, fabrikalar üretime başlarken, birkaç gün sonra, Tariş işçileri gazetelerde Tariş Genel Müdürü’nün açıklamasını okudular. Genel Müdür açıklamasında şöyle di-
yordu: “Hasar tespiti için fabrikalar bir hafta süre ile kapatılacaktır. İş kanunun 17. ve 274 sayılı yasanın 29. maddesine göre işçilerimizin tümünün iş akitlerinin feshi zorunluluğu doğmuştur.” Genel müdür açık konuşmuştu. Bu defa “hasar tespiti yapılacak” bahanesi altında fabrikalar kapatılarak binlerce işçi kapının önüne konulacaktı. İşçiler ve DİSK bu durumu kabul etmeyeceklerini açıkladılar. İşçilerin ve sendikanın genel müdürlüğe yanıtı şuydu: “Fabrikalarda zarar ziyan tespiti yapılmak isteniyorsa, fabrikalar çalışırken de yapılabilir. Burada amaç başkadır. Fabrikalarımızın kapatılmasına izin vermeyeceğiz” İşçiler bu açıklamayı yaptıktan sonra da yirmi dört saat fabrikaları boşaltmadan üretime devam ettiler. Genel müdürlük, ertesi gün işten çıkardıkları işçilerin adlarını gazete ilanıyla açıkladı. Bir kez daha savaş başladı. İşçiler ve üyesi
B
Sayı 21 / Şubat 2013
Büro Emekçileri Greve Çıkıyor
üro Emekçileri Sendikası (BES) üyesi emekçiler, 27 Şubat Çarşamba günü greve çıkmaya hazırlanıyor. Vergi haftasında yapılacak grevde emekçiler, vergi toplamayacaklarını, adliye vb kamu kurumlarında iş görmeyeceklerini duyurdu. Talepleri arasında vergide adalet de olan emekçiler, “Bizlerin mücadelesi 'insanca yaşam, güvenceli iş, güvenli gelecek' mücadelesidir. Bu mücadeleyi bugün alanlarda olarak yükseltiyoruz 27 Şubat’ta daha da yükselteceğiz” dediler.
oldukları sendikalarıyla birlikte direniş kararı aldılar, şalterler indirildi. Fabrikaların kapılarında barikatlar kuruldu. 7 Şubat günü polis önce Alsancak semtindeki bir numaralı üzüm işletmesi fabrikasına operasyon yaptı. Panzerler kapıları kırdı, işçilerin karşı koyuşu ile çatışma başladı. Molotoflarında kullandığı saatlerce süren çatışmada, panzerler yakılırken elli üç işçi yaralandı. Yüzlerce işçi gözaltına alınıp, Alsancak stadyumuna götürüldü. Polis üzüm işletmesine operasyon yaparken, işletmenin karşısındaki Sümerbank’ta çalışan yüzlerce işçi iş bırakarak sloganlarıyla direnişçilere destek oldular. Polis Sümerbank işçilerini de ablukaya aldı. Direniş fabrikalardan taştı, tüm kente yayıldı Bu operasyonun ardından iplik fabrikasına operasyon için yola çıkan polis, karşısında halkın barikatını buldu. Çiğli ve Çimentepe halkı ve devrimciler, sosyalistler, yolda etten barikat kurarak polisi iplik fabrikasına yanaştırmadılar. Aynı saatlerde, Gültepe, Altındağ halkı da sokaklardaydı. İplik fabrikasında çalışan iki bin işçinin bin beş yüzü de, fabrikanın etrafına kurdukları barikatların arkasındaydılar. Fabrikalarının içindeydiler. Günlerce polis iplik fabrikasına yaklaşamadı. Polis, 10 Şubat günü yeni bir operasyon daha denedi. Çiğli-Çimentepe halkı ile İplik fabrikasının etrafındaki mahalle halkı arasında şiddetli çatışmalar başladı. Direnişçi işçilerin de halkla birlikte katıldığı silahların kullanıldığı çatışma saatlerce sürdü ve bu çatışmanın sonunda Cemil Oral adlı devrimci öğrenci, polis panzerlerinden açılan ateş sonucu yaşamını yitirirken, onlarca insan da yaralandı. 500 civarında insan gözaltına alındı. Halkın desteği kırılmıştı! 14 Şubat 1980 günü sabaha karşı iplik fabrikası havadan ve karadan kuşatıldı. Tanklar ve panzerler eşliğinde 10 bin asker ve polis fabrikayı sardı, fabrikanın çatısına helikopterlerden komandolar indirildi, işçiler kuşatıldı. Saatlerce süren çatışma sonunda asker tankları kapıları kırdı, barikatları yıktı. Yüzlerce işçi dipçikler altında gözaltına alınarak stadyumlara götürüldü. Bundan sonra onları sıkıyönetim mahkemelerindeki yargılamalar ve cezalar bekliyordu. Böylece 22 Ocak Günü başlayan ve 14 Şubat 1980 gününe kadar devam eden bir direnişin öyküsü yazıldı, İşçi sınıfının mücadele tarihinin sayfalarına Adı “TARİŞ DİRENİŞİ” ydi. Tariş direnişinin ardından İzmir’de sıkıyönetim ilan edildi. Birkaç ay sonra da 12 Eylül askeri faşist darbe yaşandı.
Direnişin fabrikalar düzeyinde olabildiğince disiplinli ve işçilerin tamamını kapsayarak bir ay gibi uzun bir süre devam etmesinde belirleyici unsur, işçilerin oluşturdukları komiteler oldu. Anlık gelişmelere göre bu komiteler dağıldı, yeniden kuruldu, kimi işyerlerinde ikiye ayrıldı, ama ne olursa olsun direniş boyunca komitelere dayalı bir işyeri yönetimi egemen oldu. Kurulan "Devrimci Eylem Birliği Komiteleri" direnişin çekirdeğini oluşturdu. Bu komitelerin oluşmasında ise belirleyici olan Tariş işçilerinin arasında örgütlü komünist işçilerin olmasıydı. 13 mart 1982'de Buca Zindanında idam edilen üç işçiden biri olan Seyit Konuk’ta Tariş direnişini örgütleyen ve en ön saflarında yer alan komünist bir işçiydi. Tariş direnişi sırasında çıkan çatışmalarda yaralandı. Tariş'te THKO MB'nin "İşçi Komitesi" üyesi ve fabrika sorumlusuydu. 29 nisan 1980'de işçi sınıfına azgınca saldıran faşizme cevaben, faşist müteahhit Nuri Yapıcı ve MHP İl Sekreteri Turan İbrim'in cezalandırılması eylemini gerçekleştirdi. Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun ve Necati Vardar ile birlikte 1 Mayıs 1981 günü idam cezasına çarptırıldılar. 13 Mart 1982'de Buca Zindanında idam edildiler.
Şan olsun Tariş Direnişine! Şan Olsun Yaşamlarını Proletaryanın Özgürlük Mücadelesine Adayanlara! Şan Olsun Proletaryanın Üç Yiğit Şavaşçısına!
11
“Proleter kadın hareketi, biçimsel bir eşitlik için değil, tersine kadını ekonomik ve toplumsal eşitliği için savaşımı ana görevi bilir.” LENİN emegindunyasi.info
Fırtına Çocukları (Themos KORNAROS)
II.Dünya savaşının bitimi sırasında İngiliz sömürgesi altındaki Yunan halkının açlık sefalet içerisinde, emperyalizmin ve faşizmin varlığını tüm gücüyle hissettirdiği bir dönemdir. Halk karın tokluğu bile sayılmayacak, yarı aç yarı açıkta köle şartlarında, gün doğumundan gün batıma kadar çalıştırılmaktadır. Bir lokma ekmek lütuf sayılır ve bastırılmış, köleleştirilmiş bir halk açlıktan, yokluktan ve yoksulluktan ölümü sıradan saymaktadır. Mezohora küçük bir Yunan kasabasıdır. Bir İngiliz şirketi fabrikasında mezohara halkını aynı köle şartlarda sömürmekte, o toprakların sahiplerinin çektiği cefanın sefasını sürmekte, o halkın polisini “hafiyesi”, öğrencileri ahırlarda “eğitim” görmeye çalışırken okulunu depo, öğretmenini “köleleriyle” arasında tercüman olarak kullanmaktadır. Bir kıvılcımdır o toprakları ayağa kaldıran. O topraklara gelen bir “yeni İnsan”. Bir öğretmenin depo olarak kullanılan okulu geri alma inadıdır ve tek başına çıktığı yolda bir anda arkasında uyanmış “bir avuç köylü” görür. Kazanılan sadece bir okuldur ve deneyim sahibi emperyalizmin ağaları bunun böyle olduğunu düşünerek ses çıkarmazlar. Kıvılcım çakmıştır bir kere ve bir halk uyanmıştır artık. İşçisi, öğretmeni, polisi, memuru, dağdaki eşkiyası, kölesi her birinin ortak buluştuğu yerdir hapishane. Emperyalizmin, sömürünün karşısındadır direniş ve hapishaneler bu direnişçilerin sabrının, mücadelesinin sınandığı birer işkencehaneye dönüştürülmüştür. Açlıktan, sefaletten yiğitçe bir savaşın içine düşmüş bir halkın, sömürgecilerin yanı sıra kendine karşı da bir iç savaşımdır bu süreç. Ve herkes kendini sorgularken “dünden bugüne ne değişti” sorularıyla geçmişte faşizmin ayakçılığını yapanlarla bugün aynı konumda nasıl bulunduklarını da sorgulamaktadırlar. İşkenceler, ölümler, kurşuna dizmeler yetmez bir halkı susturmaya daha fazlası gerekir, ve tarihe işkence adası olarak geçen “Makronisi adası” keşfedilmiştir faşizm tarafından. Ölümü yenilgiye uğratan bir halkı mücadelesinden, direnişinden bilimsel ve akıl üstü işkence yöntemleriyle vazgeçirmeye çalışmaktadırlar artık. Ölümü göze alamayanların bu yola giremeyeceklerini bilmezler oysa. Bir halkın uyanışıdır bu. Sömürüye, emperyalizme, açlığa karşı, ufukta özgürlüğü, bağımsızlığı, insanca yaşamı görmüş bir halkın mücadelesi.
emegindunyasi
D
emegindunyasi@gmail.com
SÖZLÜK
Diyalektik
iyalektik Eski Yunan dilindeki, konuşmak, tartışmak anlamına gelen diyalog sözcüğünden çıkmıştır. Eski zamanlarda diyalektik, muhatabın savındaki çelişkileri ortaya koyup bu çelişkilerin üstesinden gelmek yoluyla gerçeğe ulaşma sanatı demekti. Eski zamanlarda,düşüncedeki çelişkileri ortaya çıkarmanın ve karşıt görüşlerin çatışmasının, gerçeğe ulaşmada en iyi yöntem olduğunu kabul eden filozoflar vardı. Düşüncenin bu diyalektik yöntemi, sonraları doğa olaylarını da kapsadı; doğadaki olayları sürekli bir hareket ve değişme içinde gören, doğadaki gelişmeleri, doğadaki çelişkilerin gelişmesi sonucu olarak ve doğadaki karşıt güçlerin birbirlerini karşılıklı etkilemeleri sonucu kabul eden, doğanın diyalektik kavranması biçiminde gelişti. Bu yüzden, diyalektik yönteme göre, mademki doğanın herhangi bir kesimindeki bir olay, çevresindeki koşullarla ilişkisiz, onlardan ayrı olarak düşünüldüğünde bizce anlamsız olacaktır,öyleyse, doğadaki hiçbir olay tek başına, çevresindeki olaylardan ayrı olarak kavranamaz; bunun tersi olarak da, çevresindeki olaylarla ayrılmaz bağlar içinde ve çevresindeki olaylarla koşullandırılmış olarak düşünülen her olayı kavramak ve açıklamak mümkündür.
Diyalektik, metafiziğin tersine, doğanın, durgunluk ve hareketsizlik, durağanlık ve değişmezlik halinde olmadığını, hep bir şeylerin doğduğu ve geliştiği, bazı şeylerin de parçalanıp öldüğü,sürekli bir hareket ve değişme, sürekli bir yenilenme ve gelişme halinde olduğunu kabul eder. Bu yüzden, diyalektik yönteme göre, olaylar, yalnızca karşılıklı bağıntıları ve dayanışmaları açısından değil, ayrıca bu olayların hareketleri, değişmeleri, gelişmeleri, varoluşları ve varoluştan yokoluşa geçişleri açısından da düşünülmelidir. Diyalektik yönteme göre, asıl önemli olan, o anda kalıcı gibi görünen, ama daha o andan başlayarak ölmeye yüz tutmuş olan şey değil, o anda kalıcı gibi görünmese bile, doğan ve gelişmekte olan şeydir. Çünkü diyalektik yöntem, ancak, yeni doğan ve gelişmekte olan şeylerin yenilmez olduğunu kabul eder
Diyalektik, metafiziğin tersine, gelişme sürecini, nicel değişmelerin nitel değişmelere yol açmadığı basit bir büyüme süreci gözüyle görmez; gelişmeyi, önemsiz ve belirsiz nicel değişmelerden, açık, temel nitel değişmelere geçilen, ve bu nitel değişmelerin, yavaş yavaş değil de, bir sıçrayış biçiminde, bir durumdan ötekine kesin ve hızlı olarak gerçekleştiği bir süreç olarak kabul eder. Buna göre, nitel değişmeler, rastgele değil, görünmeyen ve yavaş yavaş oluşan nicel değişmelerin, doğal sonuçları olarak ortaya çıkarlar. Bu yüzden, diyalektik yönteme göre, gelişme süreci daireler çemberi üstünde dönen bir hareket ya da geçmişteki olayların basit birer yinelenmesi olarak anlaşılmamalı; sürekli ve ileri bir hareket,eski bir nitel durumdan yeni bir nitel duruma geçen, basitten karmaşığa, alçaktan yükseğe doğru bir gelişme olarak bilinmelidir.
N RD A U K O
şu işçiler ne sakar sen tut Antep'te patlayan kazandan parçalan sonra kalk göçük altında kal Karadon'da çadır bu naylondan belli ki yanacak ne işin vardı Van'da o çadırda nerden esti kış günü çoluk çocukla piknik yapmak sonra a salak sana mı kaldı tersanede İzmit'te bir gemicik yapmak gördün mü bak kopuverdi tel kafana indi tonluk kapak
yok bilmem neymiş kaçak tütün yerlisinden iyiymiş kalkıp Roboski'den Irak'a gidip bir paket cuğara alası illa da bombaların düşeceği yerden geçmesi gelmişmiş dedim ya baştan bu işçiler bu köylüler bu öğrenciler bu memurlar kısacası bu halklar çok sakarlar selah 18:28 /30 01 2013
Emeðin Dünyasý Gazetesi / Aylýk Süreli Gazete / Yýl: 3 / Sayý:21 / Mart / 2013 / Mart Yayýncýlýk / Sahibi ve Yazý Ýþleri Müdürü: Cenk Orçun Ýnal / Adres: 75. Yýl Mahallesi 1341 Nolu Sokak No: 47/B Sultangazi/ÝST/ Tel.: 0212 419 68 51 / emegindunyasi@gmail.com - www.emegindunyasi.info / Baský Tuks Matbaa & Ajans / Þirinevler Mah. 1. Sok. No: 27/16 Bahçelievler/ÝST
Bulgaristan’da Elektrik Faturaları Sokaklara Döktü
Bulgaristan’da halk yüksek elektrik faturalarına isyan etti. 14 kentte yapılan eylemlere binlerce kişi katıldı . 10.02.2013 Başkent Sofya’daki Ekonomi, Enerji ve Turizm Bakanlığı önünde toplanan Bulgarlar elektrik faturalarını yakarak tepkilerini ortaya koydular. Eyleme katılan biri: “Tüm elektrik dağıtıcılarının Bulgaristan’ı terk etmesini istiyoruz. Hükümetin desteği sayesinde bizi yani sıradan vatandaşları kullanmaya devam ediyorlar.” Sofya’da düzenlenen protesto gösterisinde Bulgaristan Enerji Bakanı Delyan Dobrev kalabalık tarafından yuhalandı. Polis kentte yoğun güvenlik önlemleri aldı. Dobrev, gösterileri organize edenleri taleplerini dile getirmek için bakanlığa çağırdığını ancak kabul etmediklerini söyledi.
Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, hükümetinin bugün öğleden sonra istifasını sunacağını açıkladı. Halk Hükümeti Düşürdü! 20 Şubat Bulgaristan Başbakanı Borisov, yaklaşık iki haftadır her gün süren protestolar üzerine kabinede değişiklik yapmaktan vazgeçtiğini belirterek, “Bundan sonra atılabilecek en mantıklı adım erken seçim olacak” dedi. Başbakan Borisov’un, “Polisin insanları dövdüğü bir hükümetin lideri olmak istemiyorum” sözleri dikkat çekti. Ülkede yaklaşık iki hafta önce astronomik elektrik faturalarına karşı başlayan protestolar, hükümet karşıtı kitlesel gösterilere dönüşmüştü.
Almanya Hava'larında Grev
15.02.2013 Hamburg ve Köln/Bonn havaalanlarındaki güvenlik personelinin grevi uzun kuyruklara ve birçok uçuşun iptal edilmesine neden oldu.
Bahreyn’de Ayaklanmanın Yıl Dönümünde Çatışmalar!
14.02.2013 Arap kıtasında başlayan ayaklanma dalgasının Şubat 2011’de sıçradığı Bahreyn’de, gösterilerin yıl dönümünde muhalifler ve şiiler yeniden meydanlara indi.
BBC Çalışanları Grevde 18.02.2013 BBC çalışanları işten çıkarmalara karşı uyarı amacıyla 18 Şubat Pazartesi günü bir günlük grev yaptı. Ulusal Gazeteciler Sendikası NUJ, BBC yönetiminin işten çıkarmaları sona erdirmemesi ve kadroları kapatılanlara başka birimlerde iş olanağı yaratılmaması durumunda ülke genelinde iş bırakılacağını duyurmuş;
Başkent Manama’da birçok caddeyi trafiğe kapatan eylemciler, polis arasında çatışma çıktı. Çatışmada yaralı olarak hastaneye kaldırılan 16 yaşındaki bir genç hayatını kaybetti. Sokaklara dökülen halk öncelikli olarak siyasi tutukluların serbest bırakılmasını talep ediyor: Meryem Ebu Deeb isimli bir kişi; “Bahreyn Öğretmenler Derneği Başkanı Mehdi Ebu Deeb’in kızıyım. Babam iki yıldır tutuklu. İfade özgürlüğü hakkını kullandığı için 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.” diye konuştu. Sünni iktidar tarafından yönetilen Bahreyn’de, nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şiilerin siyasi ve ekonomik reform talebiyle başlattığı götseriler Suudi Arabistan’ın askeri yardımlarının da etkisiyle bastırılmıştı. Bahreyn’de Tansiyon Yükseliyor 16.02.2013 Bahreyn’deki sokak çatışmalarında hayatını kaybeden 16 yaşındaki gencin cenaze töreninden sonra yine polisle çatışmalar yaşandı. İsyanın ikinci yıldönümünde eylemeler üst safhaya çıktı. İki gündür süren gösterilerde bir polis memuru ve 16 yaşında bir genç hayatını kaybetti.
taraflar arasında anlaşmazlık nedeniyle Cuma günü iş yavaşlatma eylemi yapılmıştı. BBC, "kaliteye öncelik verilmesini öngördüğünü" söylediği Delivering Quality First (DQF) programı çerçevesinde 2017 yılına kadar 2 bin kadroyu kapatıyor. Grev oylamasında, 'grev' ve 'iş yavaşlatma' eylemleri ezici çoğunlukla destek bulmuştu. Sendika, BBC'nin İskoçya,
Asian Network, Dünya Servisi ve İngiltere bürolarındaki birimlerde bazı kadroların kapatılacağını söylüyor. NUJ Genel Sekreteri Michelle Stanistreet, BBC yönetimini "kadroları kapatılanlara başka birimlerde iş olanağı yaratmak yerine gereksiz yere işten çıkarılanlara tazminat ödemeye hazırlandığını" söyledi.
Havalimanlarında grev sürüyor Hamburg havaalanın sözcüsü grev nedeniyle 200'den fazla uçuşun iptal edildiğini, gün içinde başka uçuşların da iptal edilebileceğini kaydetti. Sözcü "Terminaller fazlasıyla dolu. Şu anda bekleme süresi çok uzun" şeklinde konuştu. Sözcü sabah saatlerinde Hamburg havaalanında 20 güvenlik kontrol noktasından sadece ikisinin açık olduğunu belirtti. Köln/Bonn Havalimanı sözcüsü ise 39 iniş ve 54 kalkışın iptal edildiğini, bunun cuma günü için planlanan uçuşların yaklaşık yarısına eşit olduğunu belirtti. Sözcü ancak yolcular önceden bilgilendirildiği için çok büyük bir yığılma olmadığını da sözlerine ekledi. Grevin ikinci gününe girdiği Hamburg'un aksine Köln/Bonn Havaalanı’nda uzun kuyruklar oluşmadı. Alman Sendikalar Birliği Başkanı Michael Sommer, Schwäbischer Zeitung'a; “Yolcular güvenliklerinin iyi kazanan ve motivasyonu yüksek personel tarafından sağlandığına güvenebilmeli. Bu tür hassas noktalarda açlık sınırında adam çalıştırılması kabul edilemez” şeklinde konuştu. Verdi sendikasının verdiği bilgilere göre Kuzey RenVestfalya eyaletinde çalışan güvenlik personelinin yüzde 70 ila 80'i saat ücretinin 8 euro 23 cent olduğu en düşük ücret grubunda. Verdi bu grubun saat ücretinin 10 euro 50 cente yükseltilmesini talep ediyor.
Tunus’ta Hayat Durdu
08.02.2013 Birleşik Demokrat Yurtseverler Partisi genel sekreteri Şükri Belaid uğradığı suikast sonucu yaşamını yitiren muhalif lider Şükrü Belaid’in cenazesi için bir araya geldi. Toplanan binlerce kişi, doğum yeri Cebel el-Cellud’dan alınan Belaid’in naabaşkent Tunus’a şının getirilmesine eşlik ederken, sık sık iktidardaki Nahda Partisi aleyhine sloganlar attı.
Başkentte ise genel grev çağrısının ardından büyük bir sessizlik yaşanırken, dükkanlar kepenk açmadı.Üretim tesislerinde çalışmalar dururken, üniversitelerde eğitime ara verdi. Tunus’a yapılan bütün uçak seferleri ise iptal edildi. 2 yıl önce yaşanan ayaklanmadan bu yana bu tarz bir eylem yapılmamıştı. Cenaze merasimi sırasında emniyet güçleri geniş çaplı “güvenlik önlemi” alındı. Güvenlik tedbirlerine orduda destek verirken, başkentin önemli merkezlerine
İspanya’da Mortgage Mağdurları İsyanda
16.02.2013 İspanya’da ekonomik krizin vurduğu mortgage mağdurları sokaklara döküldü. Mortgage kredilerini ödeyemedikleri için evlerinden atılma riskiyle karşı karşıya kalan binlerce kişi Madrid, Barcelona, Valencia ve Pamplona gibi birçok kentte eylem yaptı. Eylemciler hükümetten mağdur olmalarını önleyecek bir yasa çıkartmasını istiyor. Ülkede 2008 yılından bu yana 400 binden fazla aile evinden çıkarıldı. İki gün önce kredilerini ödeyemedikleri için evlerinden çıkmaları istenen bir emekli çift intihar etmişti.
askeri birlikler konuşlandırıldı.
Şükri Belaid’in Cenazesinde Çatışma Çıktı! Doğum yeri Cebel elCellud’dan alınan Belaid’in naaşı başkent Tunus’un dışındaki el-Cellaz mezarlığına geldiğinde ise kalabalık ile polis arasında çatışma çıktı. Sıkı güvenlik önlemleri alınan bölgede polis kalabalığa karşı biber gazı kullanırken, mezarlık çevresinden dumanların yükseldiği görüldü. Görgü tanıkları silah seslerinin yükseldiğini iddia etti. Suikastın ardından başkent sokaklarında polis güçlerinin yanı sıra önemli merkezlerde askeri birliklerde konuşlanmış durumda.
Portekizliler hükümeti istifaya çağırdı
17.02.2013 Portekiz’in 24 şehrinde cumartesi günü halk yine sokaklardaydı, protestonun nedeni hükümetin uygulamak istediği kemer sıkma önlemleri. Kemer sıkma politikalarına karşı olan halk başbakan Pedro Passos Coelho’ya hitaben “Papa bile istifa etti, sen neyi bekliyorsun”, ve “emekli maaşından çalmak çözüm değildir” yazılı pankartlar taşıdı. Eyleme katılan bir öğretmen “ortada bir hükümet yok, bizden çalanlar var ve ben de memnuniyetsizliğimi göstermek için buradayım” İşsizlik ise yüzde 17’lere vararak rekor seviyeye ulaşınca, halk ülkenin en büyük sendikasının çağrısına kulak vererek hükümeti protesto eylemlerine katılıyor. İstatistiklere göre Portekiz’in gayri safi milli hasılası (GSMH) 2012 yılında yüzde 3,2 oranında geriledi. Uzmanların tahminleri bu yıl için de pek olumlu değil.