ED-22-NISAN-2013

Page 1

Newroz pîroz be

Aylık İşçi Gazetesi / Yıl: 3 / Nisan / Sayı:22 Fiyat: 1 Lira

BU İŞYERİNDE GREV VAR

Samsun Gazi Hst. İşçileri HEY Tekstil İşçileri Kocaeli Tıp Fak. İşçileri

T

Sf.2

ürk İş'e bağlı 10 sendikanın oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu, Basın İş, Belediye İş, Kristal İş, Petrol İş, Deri İş, TGS, Tekgıda İş, Tezkoop İş, Tümtis, Hava İş'ten oluşuyor. Sendikal Güç Birliği Platformu'nun çağrısıyla yapılan eyleme Genel Maden İş, Şeker İş, Yol İş, Çiftçi Sen, Dev Sağlık İş, Birleşik Metal İş, TASİSDER, Kırklareli Taşeron İşçileri, Eğitim Sen, DHL işçileri, THY İşçileri, Kuzu Deri işçileri, Daiyang İşçileri, Mücadele Birliği, Devrimci İşçi Komiteleri ve birçok emek örgütü eyleme katılarak destek verdi.

T

07.s >>Gündem...

ürkiye ve K.Kürdistan’da günler öncesinden başlayan 21 Mart Newroz kutlamaları milyonlarca insanın katılımıyla “bayram havasında geçti”. Newroz kutlamalarının bayram havasında geçmesinin temel nedeni; devletin Newroz kutlamalarına gösterdiği yeni yaklaşımıydı.

Günü Eylemin

412.

Günü Eylemin

420.

Günü Eylemin

308.

Daiyang İşçileri

133.

DHL Kargo İşçileri

315.

İşçileri BMC

İşçileri

Greve 5 Kala

783.

THY İşçileri

KTÜ Farabi Hastanesi

Taşeronlaştırmaya Karşı Miting

Eylemin

Günü Eylemin

Günü Eylemin

Günü Eylemin

84.

Günü Eylemin

46.

Günü

Hava İş Sendikası THY A.O işletmesiyle yürütüğü Toplu İş Sözleşmesi (TİS) uzlaşmazlıkla sonuçlandı. Resmi arabulucu raporu sendikaya tebliğ edildi. 14 bin üyesi olan Hava İş Sendikası prosedür gereği 60 gün içinde greve gidecek.

Sf.2

28 Mart THY işçilerinin havaalanında eylemde oldukları Dış Hatlar bölümünde Sendikaları Hava İş ve emek örgütlerinin katılımıyla bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. Eyleme Mücadele Birliği Platformu, Devrimci İşçi Komiteleri ve Sendikal Güç Birliği Platformu temsilcileri katıldı. Sendikal Güç Birliği Platformu adına ve Tek Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel kısa bir konuşma gerçekleştirdi. Türkel Çaykur ve Tekel işçilerinden bahsederek, işçi sınıfını patronların teslim alamayacağını belirti. THY yönetimine seslenerek işçilerle masada TİS anlaşmaya uzlaşmaya çağırdı.

İZMİR

ADANA

ANTEP

İSTANBUL

Yürüyüş Tarih : 5 Mayıs Saat : 14:00 Toplanma : Konak YKM Önü Miting Tarih : Saat : Toplanma : Miting Alanı:

Ankara Konser Tarih Saat Yer

5 Mayıs 12:30 Kırkayak Parkı Yeşilsu Parkı

: 4 Mayıs : 15:00 : Sakarya Meydanı

Yürüyüş Tarih : 6 Mayıs Saat : 12:30 Toplanma : Büyükşehir Belediyesi Karşısı Miting Tarih : 6 Mayıs Saat : 12:00 Toplanma : Tepe Natilius

Miting Alanı: Kadıköy İskele Meydanı

Mezarbaşı Anma Tarih : 6 Mayıs Saat : 10:00 Yer : Karşıyaka Mezarlığı 2. Kapı


2

Dev – Sağlık İş üyesi taşeron işçiler

Sayı 22 / Nisan 2013

emegindunyasi.info

emegindunyasi

emegindunyasi@gmail.com

Taşeronlaştırmaya Karşı Miting

Sendikal Güç Birliği Platformu'nun Türkiye'nin yedi bölgesinde gerçekleştireceği mitinglerin ilki Trakya bölgesinde yapıldı. “Artık Yeter, Kuralsız, Güvencesiz Çalışmaya Hayır! Taşeron İşçiliğine Son” konulu miting Kırklareli'nin Lüleburgaz ilçesinde yapıldı. Çevre çevre illerden gelen işçiler Hükümet Konağı önünde toplandı.

T

ürk İş'e bağlı 10 sendikanın oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu, Basın İş, Belediye İş, Kristal İş, Petrol İş, Deri İş, TGS, Tekgıda İş, Tezkoop İş, Tümtis, Hava İş'ten oluşuyor. Sendikal Güç Birliği Platformu'nun çağrısıyla yapılan eyleme Genel Maden İş, Şeker İş, Yol İş, Çiftçi Sen, Dev Sağlık İş, Birleşik Metal İş, TASİSDER, Kırklareli Taşeron İşçileri, Eğitim Sen, Tümtis üyesi eylemde olan DHL işçileri, THY İşçileri, Kuzu Deri işçileri, Daiyang İşçileri, Mücadele Birliği, Devrimci İşçi Komiteleri ve birçok emek örgütü eyleme katılarak destek verdi. Eylem, katılımcıların Hükümet Konağı önünde kortejler oluşturarak İstanbul Caddesi üzerinden Kongre Meydanı'na doğru yürüyüşe geçme-

siyle başladı. Eylemde ellerinde flama ve sloganlarla hükümetin politikalarını protesto etti. Yürüyüş boyunca sık sık “Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz”, “Güvencesiz Çalışmaya Hayır”, “ Yaşasın Sınıf Dayanışması” sloganları atıldı. Eyleme Devrimci İşçileri Komiteleri “ Yaşasın İşçilerin Mücadele Birliği” yazılı pankartla katıldı. Sık sık “Yaşasın İşçilerin Mücadele Birliği”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar Her şey Emeğin Olacak”, “İşçiler Birleşin Devrim içinSavaşın” sloganları atıldı. Yürüyüş Kongre meydanında son buldu. Demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla on bine yakın kişinin katıldığı miting programı iş kazalarında ölen işçiler için saygı duruşuyla başladı.

Ortak basın açıklamasını Kristal İş Genel Başkanı Bilal Çetintaş okudu Sendikal Güç Birliği Dönem Sözcüsü Bilal Çetintaş konuşmasını şöyle sürdürdü; “AKP de kendi zenginlerini yarattı, onları besliyor, onları koruyor. Doğayı, tarihi, kültürü tarumar edip, kasalarını dolduruyorlar. Avrupa'nın en çok milyardere sahip ülke sıralamasında Türkiye ikinci ülke. Ama en çok yoksula sahip ikinci ülkesi de Türkiye. İşte Türkiye gerçeği budur. Zenginler daha da zenginleşirken yoksulluk daha da büyüyor.” dedi. Ortak açıklamadan sonra Uluslararası Endüstri Sendikası Temsilcisi Kemal Özkan dayanışma duygularını paylaştı. Mitingde Daiyang işçilerine destek olma sözü verildi. Miting Ferda Ereren'nin şarkılarıyla son buldu.

2 Mart Cumartesi günü THY’de grev hazırlığında olan Hava-İş üyesi işçiler Bakırköy Meydanı’nda kitlesel bir eylem daha gerçekleştirdi. Hava-İş Sendikası Genel Merkezi’nde toplanan yüzlerce işçi ve emekçi “Ya 305 dönecek ya sözleşme bitecek”, “Atılan işçiler geri alınsın”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar Herşey Emeğin Olacak” sloganları ile Bakırköy Özgürlük meydanına yürüyüş düzenlediler. İşe dönüş mücadelesinin 278. gününde olan THY direnişçileri adına basın açıklamasını Ezgi Özgüven okudu. Özgüven, THY A.O’nun uzlaşmaz tavrı sebebiyle uyuşmazlıkla sonuçlanan 24. Dönem Toplu İş Sözleşmesinde grev aşamasına gelindiğini hatırlattı. Hava-İş üyesi kadınlar 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü eylem alanları olan Atatürk Hava Limanı'nda kutladılar. Heyecanlı sloganlarla neşeli ezgilerin birbirine karıştığı etkinlikte davul ve zurna eşliğinde bol bol halay şekildi, horon tepildi ve oyunlar oynandı. Eylemde olan Hey Tekstil işçileri, DHL işçilerinin de katıldığı etkinliğe Emekçi Kadınlar (EKA) ve çok sayıda siyasi partinin kadın kolları geldi. Sendikal Güç Birliği adına yapılan kısa konuşmadan sonra SGP'li kadınlar İsmaco Deri İşçilerini ziyaret etmek için etkinlikten ayrıldılar, işçiler onları “Güle Güle Dostlar Yine Bekleriz” sloganıyla uğurladılar. 291 gündür eylemde olan Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (Hava-İş) üyeleri, Habertürk gazetesi yazarı Güntay Şimşek'in, "THY'de Kritik Son Bir Ay" başlıklı yazısını protesto etmek amacıyla Taksim'deki Habertürk Gazetesi binası önünde eylem yaptı. “THY

Direnişimizle İlgili Yaptığı Yalan Yandaş Haberi Nedeniyle Habertürk Gazetesini Kınıyoruz" yazılı pankart açarak Taksim Meydan'ından Habertürk Genel Merkezi önüne yürüyen Hava-İş üyeleri sık sık, "305 Burada Habertürk Nerede", "Yandaş Basın İstemiyoruz", "Yaşasın Onurlu Mücadelemiz” sloganlarını attı. Eylemde THY'de 16.000 işçinin bugün toplu iş sözleşmesinde grev hakkının yeniden kazanılmış olmasının 305 işçinin direnişiyle gerçekleştiğini söyleyen Atilay Ayçin,

16 Mart Hava İş sendikası önünde bir araya gelen THY işçileri Bakırköy Özgürlük meydanına “THY ve Teknik AŞ’den Atılan İşçiler Geri Alınsın” yazılı pankart taşıdılar. Yürüyüş boyunca sık sık “İşbirlikçi AKP Satılmış Habetürk”, “Havada Karada Direniş Her Yerde”, “Yer Gök Direniş Yaşasın Hava İş” sloganlarını attı. Direnişe Belediye İş, Dev Sağlık İş, Direnişteki Tümtis üyesi DHL işçileri, Hey Tekstil İşçileri, Devrimci İşçi Komiteleri destek verdi.

Adım Adım Greve

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

önümüzdeki günlerde grev oylamasında gerekli cevabı havayolu patronlarına 16000 havayolu işçisinin sandıkta vereceğini belirtti. İşten atılan ve aylardır işine geri dönme mücadelesi veren 305 THY işçisi işlerine geri dönmezlerse THY'de grev kararının asılacağını söyleyen Ayçin, THY işçilerinin verdikleri bu mücadeleye yönelik saldırılara önceden hazırlıklı olduklarını belirtti ve “Bu saldırılarla mücadelemize engel olabileceğini sananlar Hava-İş’in gelmiş geçmiş yönetici tarihine baksınlar görürler” dedi. Eylem sona ererken işçiler Habertürk gazetesini yaktılar.

THY işçileri adına açıklama yapan Serdar Süslü; Habertürk yazarı Güntay Şimşek tamamen THY tetikçiliğine soyunmuş bu gazeteci hızını alamayarak ülkemizdeki yasalara göre kurulmuş yasal parti ve örgütleri de karalamaktan geri kalmıyor” dedi. Süslü, Güntay Şimşek’e seslenerek “Sen Hava İş Sendikasının THY 24. Dönem TİS teklifini okudun mu? Okuduysan anladın mı? Hava iş taleplerinin 305 işçiyle ilişkili olduğunu nereden biliyorsun” diye sordu. Eylem atılan sloganlarla ve çekilen halaylarla sona erdi.

11.01.2013

“En önemlisi, dünyanın neresinde olursa her haksızlığı kendinize karşı yapılmış gibi hissetme kabiliyetinizi koruyabilmenizdir. Bu bir devrimcinin en önemli özelliğidir.” CHE

25 Mart’ta Dev–Sağlık İş üyesi taşeron işçiler Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde iş bıraktı; mahkeme kararına rağmen taşeron çalıştırmak için ihale yapılmasını protesto etti. Açıklamada “Kazandığımız davalar sonucunda kadrolu olmamız gerekiyor. Ama bugün tekrar hizmet alım ihalesi yapılıyor bugün iş bırakıyoruz, bu ihaleyi yaptırmayacağız.” denildi.

Çiğli Kafesan’da Grev

Ç

iğli’de ücretleri düzensiz ödenen, belediyenin Kafesan şirketinde çalışan işçiler, iş bırakarak Çiğli Belediyesi’ne yürüdü. Geçtiğimiz yıllarda da eylemlerle tepkilerini ortaya koyan Kafesan işçileri, iş bırakarak taleplerini haykırdı. Son birkaç aydır ücretlerini zamanında alamayan ve aldıklarında da kesintili alan işçiler 21 Mart günü işbaşı yapmadı. İşçiler sabahtan itibaren Çiğli Organize yolunda bulunan şantiyeye kendilerini kapatarak işe çıkmadı. Ayrıca bütün araçlar da şantiyeye çekilerek hiçbir aracın işe çıkmasına izin verilmedi. Şantiye işçileriyle birlikte idari binadaki sendika üyesi işçiler de iş bırakarak ve şantiyeye gelerek eyleme katıldılar. Çiğli Belediyesi’nde işler büyük oranda durdu. Bu arada polis sabah saatlerinden itibaren çevik kuvvet ve TOMA'larla şantiye önüne yığınak yaptı. Çetin, ertesi gün aynı şekilde greve devam edeceklerini belirterek eyleme katılarak onurlu bir duruş gösteren tüm işçilere DİSK ve şube yönetimi adına teşekkür etti. Kazanıncaya kadar eylemlerinden asla vazgeçmeyeceklerini, kimsenin kendilerine diz çöktüremeyeceğini vurguladı. İşçiler yapılan konuşmaların ardından sabah tekrar şantiyede buluşmak üzere dağıldılar. İşçilerin eylemi 22 Mart’ta da kararlılıkla devam etti. Akşam saatlerine kadar şantiyede bekleyişleri sürdü. 23 Mart sabahı ise yapılan görüşmeler ve işçilerin kararlılığı sonuç verdi. Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak ile yapılan son görüşmelerin ardından anlaşma sağlandı. İşçilerin bu ay ki ücretleri hesaplarına yattı. Geriye dönük alacakların da haftaya Cuma günü tamamen ödeneceği vaat edildi. İşçiler bu sabah itibariyle işbaşı yaptılar.

Tek Gıda-İş'ten Pakmaya'ya uyarı

T

ek Gıda-İş Sendikası, örgütlenme çalışması yaptığı Pakmaya şirketinde 3 üyesinin haksız ve hukuksuz şekilde işten çıkarılmasına tepki göstererek, işvereni anayasal haklara saygı göstermeye çağırdı.

Tek Gıda-İş, Pakmaya'ya ait işyerlerinde sendikalaşan çalışanlara yönelik bir sindirme harekatı başlatıldığını açıklayarak, işletmenin Kocaeli tesislerinde iki, Düzce'deki üretim tesisinde ise bir sendika üyesinin hizmet aktine haksız ve gerekçesiz bir şekilde son verildiğini bildirdi. "Çalışanların büyük ölçüde sendikamıza üye olması sonrasında ortaya çıkan bu gelişmenin, üyelerimize göz dağı vermek ve sendikalaşmalarına engel olmak gibi bir niyet taşıdığı ortadadır" denilen sendika açıklamasında, anayasal hakları kullanmak dışında amaç taşımayan örgütlenme çalışmasına karşı ortaya koyulan tutumun endüstriyel ilişkileri risk altına soktuğu vurgulandı. İşten çıkarılan işçilerin bir an önce işbaşı yaptırılması çağrısını yapan Tek Gıdaİş, şu açıklamayı yaptı: "Sendikalaşmayı reddeden, yasaları ve hukuku tanımayan bu yaklaşımı peşinen reddediyoruz ve çalışma barışının bozulmaması açısından işveren yetkililerini sağduyu ile hareket ederek uygulamalarını yeniden gözden geçirmeye çağırıyoruz. Aksi takdirde, TEKGIDA-İŞ olarak gerek hukuki kanallardan ve gerekse eylemlilik olarak her türlü meşru mücadele yöntemi hayata geçirilecektir. Bu çerçevede doğabilecek sorunların sorumluluğu da doğrudan işveren yetkililerine ait olacaktır."

Kazova Trikotaj’da Eylem

4

aylık maaşları, ikramiyeleri, mesai ücretleri, kıdem ve ihbar tazminatları verilmeden, 31 Ocak 2013 tarihinde işten çıkartılan Kazova Tekstil işçileri, 27 Şubat Çarşamba günü iş yerlerinin önünde basın açıklaması yaparak, gasp edilen haklarını almak için mücadele edeceklerini duyurdular. 6 Mart’ta Şişli Cami önünden Kazova Tekstil fabrikasına yürüyüş gerçekleştirdiler. Kazova Tekstil önüne gelindiğinde basın açıklamasını işçilerden Songül Kara okudu. “Kazova Trikotaj yavaş yavaş taşınmaktayken bir sabah uyandığımızda bir duvar ile atölyenin ikiye bölündüğünü, duvarın diğer tarafının Nes Triko olduğunu, yıllarımızı, hayatlarımızı, gençliğimizi, kattığımız yahut kaybettiğimiz Kazova Trikotaj ile duvarın diğer tarafının alakasının olmadığını öğrendik. İşçi sınıfını aptal yerine koyduklarını zannettiklerinden ve bugün direnişimiz ile sarsıldıklarından Kazova Trikotaj sahipleri Ümit Somuncu ve Mustafa Umut Somuncu karşımıza çıkamamaktadır.” “Bizler Kazova Trikotaj’dan atılan 90 işçi olarak, emeğimizin karşılığını alabilmek için hukuk yolunu başlattık ve adliyelerde her gün, çadırlarda her gün, eylemlerde her gün patronlarımız karşısında direniş başlatıyoruz. Emekten yana olan tüm kurumları bize omuz vermeye çağırıyoruz” denildi. Açıklamanın ardından işçiler her Çarşamba günü eylemlerine devam edeceğini duyurarak eylemlerini sonlandırdılar.


Sayı 22 / Nisan 2013

Çetintaş İşçileri İş Bıraktı

“Bir tarihsel çağın değişimi, her zaman, kadınların özgürlüğe doğru ilerleme oranıyla belirlenir, çünkü burada, kadının erkekle, zayıfın kuvvetliyle ilişkisinde, insani doğanın kabalığa karşı yengisi en açık biçimde görünür. Kadının MARX kurtuluş derecesi, genel kurtuluşun doğal ölçüsüdür”

Eskişehir’de Çetintaş Giyim Fabrikasında çalışan işçiler, 5 aydır maaşları ödenmediği için 18 Mart’ta notere giderek işyerlerine ihtarname çektiler ve işten çıktılar. İşçiler, Ekim ayından bu yana maaşları ve fazla mesai ücretleri verilmediği için, birikmiş faturalarını ödeyemediklerini ifade ettiler.

Deba İşçileri 75. Eylemini Yaptı

Denizli'de 2009 yılında iflas ettiğini açıklayarak kapısına kilit vuran Denizli Basma Boya Fabrikası'nın (Deba) çalışanları, 18 ay önce başladıkları mücadelelerinde 75'inci eylemlerini gerçekleştirdi. Türk-İş Denizli Şube Başkanı Recep Oktay, "İşçi alın terinin hakkını alıncaya kadar, bıkmadan, usanmadan eylemlerimiz devam edecek" dedi. Deba'nın kapısına kilit vurulunca, 10 aylık ücret ile kıdem tazminatlarını alamayan işçiler, bir süre sonra fabrika arazisinin satışından elde edilecek gelirle paralarını alacakları için umutlandı. Ancak, Deba Yönetim Kurulu Başkanı Esat Sivri'nin bir bankadan, fabrikanın arazisini ipotek vererek kredi kullandığı ortaya çıktı. İktidar ve muhalefet partilerinin kapısını çalan, Valilik, Belediye ve çok sayıda sivil toplum örgütü ile görüşüp destek isteyen işçiler, bu girişimleri sonuçsuz kalınca eylem üstüne eylem düzenlemeye başladı. Türk-İş Denizli Şube Başkanı Recep Oktay, 18 ay içerisinde 75 kez eylem yapan işçilerin Türkiye'ye örnek olduğunu söyledi. Oktay, "Vatanı satmadık, sahtekarlık, hırsızlık yapmadık. Deba'nın içini boşaltanlar, başka yerlere, başkalarının adına fabrika diktiler. Büyük bir haksızlık var. Mazlumun ahını aldılar. Yıllarca çalışıp, 10 aylık maaşları ile tazminatlarını alamayan işçiler ile aileleri perişan oldu. 20-25 yıl emeğini, alın terini Deba için akıtan işçilerimize yazıktır, günahtır. Yaklaşık 800 işçinin hakkı yenildi" diye konuştu. İşçiler son olarak bugün Candoğan Parkı önünde oturma eylemi yaptı. Eylemde işçiler adına açıklama yapan Necdet Elve, "Ben Deba'ya 23 yılımı verdim. Mücadelemize inançla devam edeceğiz. İnsanım diyen herkesin desteğine ihtiyacımız var" dedi. Yaklaşık iki saat boyunca parkın önünde oturan işçiler, daha sonra dağıldı.

emegindunyasi.info

“DHL Türkiye İşçileriyle Dayanışma Günü”

TÜMTİS’in üst örgütü ITF, “DHL Türkiye İşçileriyle Dayanışma Günü” ilan etti. Uluslararası UNI ve IndustriALL sendikaları dayanışma gününe destek verdiler. Tümtis sendikasına üye oldukları için işten çıkartılan 17 işçi eylemlerinin 284. gününde Kıraç'ta bulunan DHL deposu önünde mücadelelerini sürdürüyorlar. DHL işçileri eylemde “DHL'de Sendika Düşmanlığına Son, Atılan İşçiler Geri Alınsın” yazılı pankart açtılar. “Yaşasın İşçilerin Mücadele Birliği” Devrimci İşçi Komiteleri yazılı pankartı DHL duvarına asıldı. Eyleme, Ebert Vakfı Temsilcisi, ITF Temsilcileri, UNİ Küresel Sendika temsilcisi, SEKO İsveç Sendikası temsilcileri, DADDER temsilcisi, Prof. John Loyan Kaliforniya Üniversitesi, Deri-İş Sendikası temsilcileri, Basın-İş Sendikası temsilcileri, Haber-Sen Sendikası temsilcileri, Belediye-İş temsilcileri, Sosyal-İş temsilcileri, Tez-Koop-İş temsilcileri, 97 gündür mücadele eden İSMACO işçileri ve birçok emek örgütü katıldı. Tümtis Genel Başkanı Kenan Öztürk, “Bugün, dünyanın her tarafında onlarca ülkede, binlerce işçinin katılımı ile eş zamanlı olarak eylemler gerçekleştirilecek. Bu mücadele, DHL'nin merkezi Almanya'da 200 bin üyesiyle örgütlü bulunan Ver.di ve ITF bağlı 154 ülkeden yüzlerce sendikanın mücadelesine dönüşmüştür.” dedi.

BMC İşçileri Turkcell Genel Müdürlüğü Önünde

1

3

1 Aydır maaşlarını alamayan ve Levent'teki Çukurova Şirketler Grubu Genel Merkezi önünde direnişte olan Türk Metal Sendikası'nda örgütlü BMC işçileri Taksim'de Turkcell Genel Müdürlüğü önünde eylem yaptı. BMC işçileri haklarını alıncaya kadar Çukurova Holding'in yatırımlarının bulunduğu her yerde eylemlerini sürdüreceğini belirtti. İzmir'de bulunan BMC Fabrikası işçileri 10 aydır alamadıkları ücretleri için İstanbul'a gelerek Levent'teki Çukurova Holding Genel Merkezi önünde eyleme başlamışlardı. BMC işçilerine 1 Mart'ta ödeme yapılacağı sözü verilmişti. Fakat hala alacakları ödenmeyen BMC işçileri Çukurova Holding'in ve patronları Mehmet Emin Karamehmet'in yatırımının bulunduğu bütün firmaların önünde eylem yapmaya başladı. Dün Show TV önünde eylem yapan ve ücretlerini alamayan Show TV çalışanlarının da desteğini alan BMC işçileri bugün de Beyoğlu, Asmalı Mescit Mahallesi Korsan Çıkmazında bulunan Turkcell Genel Merkezi önündeydi. Pankartları ve dövizleriyle Taksim'e gelen işçiler “Karamehmet Şaşırma Sabrımızı Taşırma”, “Gün Gelecek Devran Dönecek Karamehmet İşçiye Hesap Verecek”, “BMC İşçisi Direnişin Simgesi”, “Direne Direne Kazanacağız” sloganları attı. Eyleme Türk-İş'e bağlı sendikalardan şube yöneticileri de destek verdi. Eylemde Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak 1 Şubat'tan bu yana haklarını isteyen BMC işçilerinin haklı emeklerinin karşılığını alabilmek için kilometrelerce yol kat ederek İstanbul'a geldiklerini 1 Mart'ta ödeme yapılacağı sözü verilmesine rağmen işçilerin ücretlerinin ödenmeyerek açlığa, sefalete mahkum edildiğini aktararak patronları Mehmet Emin Karamehmet'i kınadıklarını söyledi. BMC işçileri sloganlar atarak ve halaylarla eylemlerini bitirirken, en kısa zamanda Mehmet Emin Karamehmet'in ortaklığı bulunan bir başka işyeri önünde eylem yapmak üzere Taksim'den ayrıldılar.

A

Eylemde, ITF Küresel Örgütlenme Koordinatörü Alen Clifford ve UNİ Küresel Sendikası Ticaret Başkanı Alke Boessiger’da dayanışma mesajlarını içeren birer konuşma yaptılar. ITF tarafından ilan edilen “DHL Türkiye İşçileriyle Dayanışma Günü” kapsamında bir eylem de İzmir’de yapıldı. TÜMTİS Şubese önünde toplanılıp Kemalpaşa Ulucak girişinden şirket önüne bir yürüyüş, ardından basın açıklaması düzenlendi. ”DHL’de işçi kıyımına, sendika düşmanlığına son! / TÜMTİS İzmir Şube” pankartının açıldığı eylemde sendika flamaları da taşındı. TÜMTİS İzmir Şube Başkanı Şükrü Günseli; anayasal haklarını kullanarak sendikalarına üye olan işçilerin, işveren tarafından İstanbul ve Gebze’de işten çıkarıldıklarını ve 284 gündür direndiklerini söyledi. Bursa’da, Ankara’da, İzmir’de, Adana’da eylemlerin olduğunu belirtti. Direnişlerinin Türkiye’deki DHL işçilerinin ve sendikalarının dışına çıkarak enternasyonal bir direniş özelliği kazandığının altını çizdi. Eylem İzmir Müzisyenler Derneği tarafından söylenen ezgilerle ve çekilen halaylarla bitirildi.

Güçlü İplikte Mücadele Büyüyor

dıyaman OSB’deki Güçlü-5 İplik işçilerinin eylemi, Güçlü İplik Fabrikası’nda çalışan ikinci vardiyanın iş bırakarak eylem çadırına katılması ile büyümeye devam ediyor. İşçiler bugün de çadırda bir araya gelerek fabrika önüne yürüdü. Yeni iş bırakan işçilerin en önde yürüdüğü eylemde, vardiyadan çıkan işçiler “İşçi İşçiye İhanet Etmez, Birleşen İşçiler Asla Yenilmez” sloganları ile direnişe katılmaya çağrıldı. İşçilerin yaklaşık iki aydır devam eden direnişleri boyunca her gün yaptıkları eylemler ve attıkları sloganlarla fabrikada çalışmaya devam eden işçileri direnişlerine katılmaya davet etmeleri karşılık buluyor. Güçlü-5 İplik Fabrikası’nda çalışmaya devam eden 30 işçi vardiya amirlerinin öncülüğünde iş bırakarak çaDireniş nedeniyle üretimin dırda devam eden direnişe katıldı. yüzde 50-60 oranında düştüğünü Direnişe katılan işçiler patronları vurgulayan Öztürk, içerdeki işçileZiya Güçlü’nün iyice köşeye sıkışrin direnişteki işçilere katılma istetığını, yeni işe aldığı işçilerin işi ğinde olduğunu ancak patronbilmediğinden üretimin çok düşük larının işçileri başka fabrikalarda olduğunu, çalışma koşullarının gün çalıştırmayacağını, iş bulamayageçtikçe daha da ağırlaştığını ifade caklarını söyleyerek tehdit ettiğini, etti. korkuttuğunu ifade etti. Halen içeDün gece iş bırakarak direnişe ride çalışan arkadaşlarına çağrı yakatılan vardiya amirlerinden Abuparak, sendikalı olarak çalışmak zer Öztürk, işçiler arasında arkaistediklerini tekrarlayan Öztürk, daşlarının direnişte olmasından birlik oldukları sürece mutlaka kadolayı huzursuzluğun giderek artzanacaklarına inandıklarını, halen tığını, çalışma şartlarının daha da içerde patronlarının tehdit ve baskötüleştiğini, işçilerin daha fazla kılarına boyun eğen arkadaşlarının çalıştırıldığını kaydetti. Öztürk, bu korkmadan bir an önce iş bırakarak duruma daha fazla katlanamadıklakendilerine katılmalarını bekledikrını ve direnişteki arkadaşlarına kalerini söyledi. tılmaya karar verdiklerini söyledi.

emegindunyasi

emegindunyasi@gmail.com

Merhaba

Topkapı cam işçilerinin, THY işçilerinin kararlı direnişleri ve kazanımları, Maden, Metal işçilerinin aynı yolu seçmesi, bize.işçi hareketinin yükseleceğini gösteriyor. Elbette ki bu durum niyet sorunu değil. Mart sayımızın manşeti “Mart isyandır” idi. Öyle de oldu. Bu öylesine söylenmiş bir söz, öylesine atılmış bir manşet değildi. Bu manşeti bize attıran şey; kesintisiz bir biçimde süren, giderek yükselen ve zaferle sonuçlanan işçi, emekçi eylemlerinin giderek toplumun diğer kesimlerini etkilemesi, onların da kendi sorunlarını çözmek için harekete geçmesidir. İşçilerden sonra emekçilerin, emekçi kadınların, köylülerin HES, 2-B eylemleri, çevrecilerin, gecekonducuların, avukatların, sağlık çalışanlarının eylemleri giderek radikalleşiyor ve sisteme yöneliyor. Sermaye devleti, önce devrimci komünist güçlere sonra da toplumun tüm diğer üretici kesimlerine saldırır. Çünkü onun amacı toplumu ezmek ve sömürmektir. Sermaye sınıfı örgütlü ve devrimci öncüsü olan bir toplumu kolayca ezip sömüremez. O nedenle önce devrimci-komünist olan ne varsa ona saldırır. Öyle de yapıyor. Emekçileri savunan avukatlar, sendikacılar, devrimciler bu nedenle tutuklanıyor. Bize “Mart İsyandır” manşetini attıran şey, kölece yaşam koşullarında geleceksiz, güvencesiz bir yaşama mahkum edilen milyonlarca emekçinin, Kürt halkının, emekçi kadınların ve gençliğin üst üste binen, biriken sorunlarının Mart ayında doruk noktasına ulaşmasıdır .Sınıf savaşımı sertleşiyor. Kıyasıya bir mücadele sürüyor. Emekçi halk kitlelerinin direngen militan mücadelesi mutlaka bir niteliğe, nitelikli bir niceliğe, oradan da siyasal iktidar mücadelesine büyüyecektir. Mart sürecinde emekçi kitlelerin, örgütlü devrimci güçlerin ve Kürt halkının içine girdiği eylemlilik süreci bize bunu söylüyor, söyletiyor. O, nedenle bir kez daha haykırıyoruz. Mart İsyandır, Ayaklanmadır, Devrimdir. Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar ne bizleri yıldırabilir ne de birleşik devrimin gelişimini durdurabilir. Tüm emekçi kitlelerin olduğu gibi emekçi kadınların sorunları da büyüyor ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Kapitalist sistemin kendisinin ürettiği bu sorunlar, sistem içinde kalınarak çözülemiyor. Bu durum, işçi sınıfı, emekçi kitleler, Kürt halkı ve gençlik tarafından iyi anlaşılmalıdır. Bilinmelidir ki; teorisiz pratik bizi anarşizme, pratiksiz teori bizi pasifizme götürür Kapitalizme karşı savaş günü olan 8 Mart’ta, Türkiye ve K. Kürdistan’da emekçi, yoksul kadınlar tam bir isyan ve ayaklanma ruhuyla mücadele etti. 8 Mart özellikle Kürdistan’da tam bir kadın serhıldanına dönüştü. Kürdistanlı kadınların serhıldanının dili, Kürt özgürlük hareketinin öncülüğünde “barış”ın dili oldu. 21 Mart’ta Amed NEWROZ’u isyan ve ayaklanma denince ne anlaşılması gerektiğini anlamak isteyen herkese anlatıyor. Ve barış: Ulusal ve sınıfsal baskıların son bulduğu yeni bir dünyanın özlemi olarak kalıyor. Sevgiyle yeniden merhaba.

HEY Tekstil İşçileri Patronun Evinin Önünde

H

EY Tekstil işçileri direnişlerinin 408. gününde yine sokakta eylemdeydiler. İşçiler önce patronları Aynur Bektaş'ın Esenyurt'taki villası önünde ardından, Mango mağazasında eylem yaptılar.

İşçiler sabah patronun Alkent Villalarındaki evi önünde “Hırsız patronlar Aynur-Süreyya Bektaş'ın Ensesindeyiz! 408 Gündür Direnen HEY Tekstil İşçileri” ozaliti açarak eyleme yaptılar. Önlüklerini giyip AynurSüreyya Bektaş'ın villası önünde sloganlarını haykıran işçiler çaldıklarıyla lüks içinde yaşayan patronlarını rahat bırakmayacaklarını bir kez daha ifade ettiler. Villa önündeki oturma eylemi devam ederken işçiler hep birlikte Çav Bella ve Avusturya İşçi Marşı'nı söylediler. Aynur Bektaş'ın villası önünde bir buçuk saat aralıksız atılan sloganların ardından ana caddeye yürünerek eylem bitirildi. Ardında Avcılar’da bir AVM’de bulunan MANGO mağazasında eylem yaparak alışveriş yapanlara uğradıkları haksızlığı duyurmaya çalıştılar. Hey tekstil işçileri eylemlerine devam ediyorlar.


4

Taşeron İşçileri İş Bıraktı

Sayı 22 / Nisan 2013

Bursa’da Timsah Arena Stadı’nda çalışan işçiler, 3-4 aydır maaşları ödenmediği için 7 Mart’ta iş bıraktılar. Belediyeye ve taşeron Gintaş A.Ş.’ye tepki gösteren işçiler; faturaların biriktiğini ve ödeyemediklerini söylediler. Stat inşaatında çalışan işçiler, Aralık ayında da, ödenmeyen maaşları için, iş bırakmış ve maaşlarını almışlardı.

“Onun (emekçi kadının) nihai amacı erkek ile serbest rekabet değil, proletaryanın siyasi iktidarını kurmaktır. Proleter kadın, kendi sınıfının erkeğiyle el ele, kapitalist topluma karşı savaşır.” Clara Zetkin emegindunyasi.info

emegindunyasi

emegindunyasi@gmail.com

Mersin Limanında Çalışan İşçiler Yine Direnişte

Öncelikle kendinizi bize tanıtımısınız? Ben Hamdi Ermiş. 2007 yılından beri mersin limanında işçiyim Limandaki çalışma koşulları nasıl bilgi verebilir misiniz? Örgütlü mücadelemizden önce çalışma koşullarımız ağır ve adeta kölece bir düzenden farksızdı. Yemek yeme koşulları çok kötü ve sağlıksızdı. 12 saat boyunca çalışıyorduk yetersiz olan maaşı üç parçada veriliyordu ve genelde de maaş ödemelerinde sıkıntı oluyordu. Bunu üzerine TÜMTİS’te örgütlendik, aylarca süren direnişle birlikte 2008 yılında toplu iş sözleşmesi imzalandı. Bazı sorunların önüne geçebildik ama yine hala çalışma koşulları tam olarak düzelmiş değil ve gördüğünüz gibi işçi kıyımları, tehditler ve baskılar devam ediyor.

Çalıştığınız yerdeki sendikal faaliyetlerinden bahsedebilir misiniz? Mersin Limanı özelleştirildikten sonra çalışma koşulları ücret vs. daha da kötüleşmeye başladı. Bunun üzerine arkadaşlarla birlikte bir araya gelerek sendikalı olmaya karar verdik. Tabii bu durumdan rahatsız olan patronlar -MIP şirketi- 250'ye yakın işçinin işine son verdiler. Bununla birlikte tehdit ve baskılar da arttı. Yaklaşık olarak 6 ay boyunca verdiğimiz mücadelede arkadaşlarımız işe alındı ve 2008'de TÜMTİS'le toplu iş sözleşmesine gidildi. Mersin Limanı’nda 2007 yılından bu yana 3 direniş oldu. Bu direnişin öncesi ve son durumla ilgili bilgi verebilir misiniz? Limandaki örgütlü mücadelemizi bitirmek amacıyla parlamentodan özel yasalar çıkartılarak liman işçilerinin TÜMTİS'te örgütlenmesini engellediler. 8-9 ay önce toplu bir şekilde Liman-İş Sendikası’na geçtik. Toplu iş sözleşmesinde sınıfa yakışır bir şekilde isteklerimizden ve mücadelemizden vazgeçmeyeceğimizi ifade ettik. MIP Şirketi masada taviz alamayınca türlü oyunlarla örgütlü mücadelemizi engellemeye çalıştılar. Bunda da başarılı olamayınca 4'ü temsilci arkadaş toplamda 22 kişi işten atıldık. Kitlesel bir basın açıklaması yaptık 1000'den fazla katılım oldu yalnız şunu söylemem gerekiyor ki sistem gazetelerinin sayıyı 100200 kişi olarak göstermelerini anlayabiliyoruz! Ama sınıftan yana emekten yana olduklarını söyleyenlerin kitle sayısını 100 kişi olarak yazmasına da ayrıca tepkiliyiz. Son olarak mücadelenizdeki durumla ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Bugün (18 Mart) direnişimizin 17. günü görüyorsunuz her vardiya çıkışı arkadaşlar toplanıp sloganlarla direniş alanına geliyorlar. Arkadaşlarla sürekli temas halindeyiz; atılan işçiler geri alınmaz ve isteklerimiz gerçekleşmezse gerekirse toplu iş sözleşme görüşmelerine girmeyip 1600 arkadaşımızla birlikte iş bırak-

maya giderek ve mücadelemizi sonuç alıncaya kadar kararlılıkla sürdüreceğiz. Siz kendinizi bize tanıtımısınız? Ben Hikmet Altın 6 yıldır limanda çalışıyorum. Çalışma yerinizde iş kazaları oluyor mu ya da ilginç bir olayla karşılaştınız mı? Bizde prim sistemi olduğundan işçiler hızlı ve çok çalışmak zorunda kalıyor. Bundan dolayı sık sık iş kazaları oluyor. Ama son işten atılmalar başlamadan bir kaç gün önce 1000'den fazla işçi yemeklerden kaynaklı zehirlendi. 200-300 işçi durumları ciddi olduğundan yatarak tedavi gördü hatta benim yan odada kalan hamile bir kadın işçi zehirlenmeden dolayı düşük yaptı. Hamile olan başka işçi kadınlarında düşük yaptığı söyleniyor. Zehirlenme vakası herkesçe bilinmesine rağmen bizzat gidip emniyete şikayet etmemize rağmen ilgili kurumlar bu olayı işleme koymadılar. MIP Patronları bu zehirlenme vakasını basına yansımasını dahi bir şekilde engellemişti.

Adana’da Çocuk İşçi Cinayeti

Adana'da yaralı olarak hastaneye getirilen 13 yaşındaki çocuğun trafik kazası sonucu hayatını kaybettiği iddia edildi. Ancak yapılan araştırmada, günlük 18 lira karşılığında çalışan çocuğun, iş kazası sonucu öldüğü belirlendi. 13 yaşındaki Ahmet Yıldız'ı başından ağır yaralı olarak Adana Devlet Hastanesi'ne getiren ismi açıklanmayan iki kişi küçük çocuğa araba çarptığını söyledi. Bu arada, müdahaleyi yapan doktorlar küçük çocuğun başında ezilmeye bağlı yaralanma olduğunu belirledi. Doktorlar, olayın trafik kazası sonucu meydana gelmemiş olabileceğini söylediler. Olayla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında iş yeri sahibi Ali K. gözaltına alındı. Çocuğu hastaneye getiren iki kişi ise ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı. Ahmet Yıldız'ın ağabeyi Tahir Yıldız, kendilerine kardeşinin trafik kazası geçirdiği şeklinde haber geldiği ve hemen hastaneye gittiklerini söyledi. Polis ekiplerinin kardeşinin nerede çalıştığını sorduğunu belirten Yıldız, bir süre sonra olayın iş yerinde meydana geldiğini öğrendiklerini söyledi. Kardeşinin 2 ay önce bu iş yerinde haftalık 100 lira karşılığında çalışmaya başladığını anlatan Yıldız, “Biz Ahmet'in çay getirip, ortalığı temizlediğini sanıyorduk. Oysa Ahmet pres makinasında çalışıyormuş.” dedi.

Yurtiçi Kargo Direnişçileri İle Dayanışma

Mücadelenizde ne gibi engellerle karşılaşıyorsunuz? Örgütlü mücadelemizde sadece patronlarla karşı karşıya kalmıyoruz bunca hukuk dışı atılmalar tehditler oluyor ne kanunlar ne mahkemeler ne valilik ne emniyet ne de hükümet bu duruma sesini çıkartmıyor çünkü bunlar işçinin emekçinin değil sermayenin patronların çıkarına hizmet ediyor. çok ilginçtir TOMA’larla çevik kuvvetle güya güvenliğimizi sağlayan polislerin yemeklerini MIP patronları tarafından veriliyor. Son olarak biz devrimcilerden isteğiniz ve söylemek istediğiniz bir şey var mı? Bu mücadele sadece Mersin Limanı’nda haklarını arayan işçilerin mücadelesi değil aynı zamanda işçi sınıfının sermayeye karşı verdiği bir sınıf mücadeledir. 2007 direnişinden bu yana sizin gibi devrimci ve sınıf dostlarımızın destekleriyle limandaki mücadele daha da ivme kazanmıştır. Bundan dolayı öncelikle liman işçilerinin mücadelesine her zaman destek sözünü veren Sendikal Güç Birliği Platformuna emekten yana sınıf dostlarımıza mücadelemize destek olmaları için çağrıda bulunuyoruz. Bizi kırmayıp röportaj verdiğiniz için teşekkürler. Asıl mücadelemizde bize destek olduğunuz için biz teşekkür ederiz.

Dünyada 306 Milyon Çocuk İşçi Var

Konuya ilişkin geçtiğimiz Nisan ayında önemli bir çalışma yayınlayan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR) dünya genelinde 306 milyon çocuk işçi bulunduğunu açıklamıştı. DİSK-Ar’ın, Türkiye İstatistik Kurumu Çocuk İşçiliği İstatistikleri ve Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine dayanarak yaptığı çalışmanın sonuçlarına göre dünya genelinde her geçen yıl çocuk işçi sayısı artıyor. Raporda, dünya genelinde 2008 yılı itibari ile 5-17 yaş arasındaki çocuk sayısının 1 milyar 586 milyon olduğu belirtilirken, çocuk işçi sayısının ise 306 milyona ulaştığı duyuruldu. Türkiye’de 1 milyona yakın çocuk işçi var Dünya genelinde 306 milyona ulaşan çocuk işçi sayısı Türkiye’de ise 1 milyona yaklaştı. DİSK-Ar’ın çalışmasında, Türkiye’de 958 bin çocuk işçinin olduğuna vurgu yapılırken, çocuk işçiliği ile mücadelenin ivmesinin de giderek düştüğüne dikkat çekilmişti. Türkiye’de her iki çocuktan birisi çalışıyor Raporda, Türkiye açısından bir başka çarpıcı verinin ise ev işlerinde çalışan çocukların sayısındaki artış. İstihdam içinde değerlendirilmeyen ev işlerinde çalışan çocukların sayısı 1999 yılında 4 milyon 447 bin iken, 2006 yılında bu sayı 7 milyona ulaştı. Böylelikle 5-17 yaş arası toplam çalışan çocukların oranı yüzde 49 oldu. 4+4+4 ile çocuk işçi sayısını daha da arttıracak Türkiye’de toplamda 1 milyona yaklaşan çocuk işçilerin yeni eğitimdeki düzenlemesinin ardından daha da artması bekleniyor. Çocukların ortaokuldan sonra açık öğretime yönlendirilmesinin ardından okula gönderilmemesine neden olacak düzenlemede, çocuk işçiliğinin katlanması bekleniyor. “115 milyon çocuk kötü çalışma koşullarına maruz kalıyor” En kötü şartlarda çalışan çocukların, toplam çocuk işçiliğindeki payının da arttığının belirtildiği rapora göre, dünyada 2008 yılı verilerine göre, erkek çocuklarının 74 milyonu, kız çocuklarının ise 41 milyonu kötü çalışma koşullarına maruz kalıyor.

Yurtiçi Kargo direnişinin haklı ve onurlu mücadelesi yurtiçinden ve yurtdışından aldığı işçi sınıfı dayanışması ile daha da güçlenerek ve büyüyerek devam etmektedir. Sendikamızın da üyesi olduğu ve Dünya çapında 82 milyon üyesi olan Dünya Sendikalar Federasyonu (WFTU) işi, ekmeği, onuru ve sendikal hakları için direnen Yurtiçi Kargo direnişçilerine dayanışma mesajı göndermiştir. Yaşasın işçi sınıfının dayanışması. Dayanışma mesajını aşağıda yayınlıyoruz. Dünya Sendikalar Federasyonu (WFTU), Yurtiçi kargo/GeoPost işçilerinin işten çıkarmalarını kınar, ve uyguladıkları bu tür yöntemlerin Türkiye’de sendikal örgütlemesine ve mücadelesine karşı olduğunu göstermektedir. Dünya Sendikalar Federasyonu (WFTU), Türkiye’de Yurtiçi kargo/GeoPost işverenin Nakliyat-İş Sendikası’nın üyelerine yönelik uyguladığı saldırılardan haberdar olduğumuzu ve işçilere dayatılan baskı ve tehditlerin yasadışı ve kanunsuz olduğunu belirtmek isteriz. Şu ana kadar aldığımız bilgilere göre 100 aşkın DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası’nın üyeleri asılsız gerekçelerle işten atılmıştır. İşçilerden üye oldukları Nakliyat-İş Sendikası’ndan uzak durmalarını istemektedirler. Bu tür yöntemlerle sendikal hakların ve özgürlüklerin çiğnenmesi tek asıl amacının işçilerin birliğini ve mücadeleci sesini kısmak olduğunu bilmekteyiz. Biz Dünya Sendikalar Federasyonu (WFTU) olarak Yurtiçi Kargo işçilerine uygulanan bu ahlaksızca baskıları bir daha kınar ve Türkiye’de mücadele veren kardeşlerimizle dayanışma içinde olduğumuzu ve aynı zamanda mücadelelerine destek verdiğimizi. Bu tür baskı ve tehditlerin derhal durdurulmasını istiyoruz.

Yaşasın Enternasyonal Dayanışma Atılan İşçiler Geri Alınsın Yaşasın Yurtiçi Kargo İşçilerinin Örgütlü Mücadelesi Yaşasın DİSK Yaşasın Nakliyat-İş

KTÜ Farabi Eylemi Sürüyor

K

TÜ Farabi Hastanesi işçileri 20 Mart Çarşamba günü Trabzon’da Merkez Postanesi önünde toplanıp AKP il binası önüne yürüyerek basın açıklaması yaptılar. Yapılan açıklamasında; “31 Aralık 2012 tarihinde, hukuksuz ve keyfi bir şekilde KTÜ Farabi Hastanesi’nden 85 kişinin işten çıkartılmasının üzerinden iki buçuk ayı aşkın bir zaman geçti. 78 Gün boyunca her türlü engelleme ve baskılara rağmen arkadaşlarımızın iş, ekmek mücadelesi ilk günkü kararlılığı ile sürmeye devam ediyor. Mücadele boyunca sorunun çözümüne yönelik olarak demokratik haklarımızı kullanarak barışçıl bir şekilde eylemler yapıp sesimizi duyurmaya çalıştık. Kampanyalar düzenledik, sayın rektör ile görüştük, topladığımız imzaları Sayın Cumhurbaşkanımıza gönderdik. Sayın Cumhurbaşkanımızdan sorunun çözümünün sağlanması için KESK Genel Merkezi olarak randevu talebinde bulunduk. Ancak üzülerek belirtmeliyiz ki randevu talebimize olumsuz karşılık almış bulunmaktadır. Bu akşam arkadaşlarımızın işten çıkartılmalarına neden olan politikaların sorumlusu ve uygulayıcısı olan AKP’ nin önündeyiz. Buradan bir kez daha kamuoyuna sesleniyoruz; İşten çıkartılan insanlar Sayın Faruk ÇELİK’ in iyi paradır dediği 773 lira ile hayatlarını idame ettirmeye çalışan işçilerdir. Bu insanlar namusu ile çalışan, alın teri ile hizmet üreten insanlardır. Ne yazıktır ki 78 gün

boyunca ortaya çıkan bu adaletsizliğe ve hukuksuzluğa karşın ne ilimiz iktidar milletvekillerinden ne de iktidar partisinin yerel yetkililerinden bir ses geldi. İktidar partisi milletvekilleri ve yetkililer adeta 3 maymunu oynadılar. Sanki bu ilde bu dram yaşanmamış ve emek düşmanlığı, işçi düşmanlığı hiç gerçekleşmemiş gibi. Duymayan kulaklara, görmeyen gözlere, duysunlar ve görsünler diye bir kez daha haykırıyoruz Biz varız, buradayız, güvenceli iş ve güvenceli bir ücret talep ediyoruz. İktidar partisini uyarıyoruz emeği ile geçinenlerin, işçilerin, güvencesiz çalışanların, işten çıkartılanların, halkın sesine kulak verin. Halkının isteklerini yerine getirmeyen iktidarların, halkına zulmeden iktidarların akıbetleri bellidir. Zulüm ile abat olanın akıbetinin berbat olduğu tarihsel bir gerçekliliktir. İlimiz iktidar partisi vekilleri işçi düşmanı, emek düşmanı ve sermaye dostu olarak anılmak ve hatırlanmak istemiyorlarsa bu haklı taleplerimize kulak vermeli ve çözüm üretmelidirler. Biz demokratik ve hukuksal yollardan mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. Kamuoyunu haklı mücadelemize destek olmaya ve birlikte mücadele etmeye davet ediyoruz.” denildi.


Sayı 22 / Nisan 2013

23.03.2013

Okul Müdürürüne Baskı

Antalya'da Gazipaşa Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi Müdürü Hüseyin Demirel'e, odasında "Eğitim Sen takvimi bulunduğu" için soruşturma açıldı. İl Milli Eğitimin genelgesine dayandırılan soruşturmada; sendikalarla ilgili materyallerin öğretmenler odasındaki pano dışında bulundurulmaması gerektiği vurgulanarak Demirel'in 7 gün içinde savunması istendi.

Fransız Öğretim Elemanları Grevde

G

alatasaray ve Marmara Üniversiteleri ve Galatasaray Lisesi’nde Türkiye-Fransa işbirliği kurumu olan Eğitim ve Dil İşbirliği Misyonu (MICEL) bünyesinde çalışan Fransalı öğretim elemanları, süreli sözleşmeli personel uygulamasına karşı 19 Mart Salı günü ilk kez grev yaptı.

Fransız Dışişleri Bakanlığı 2009 yılında yürürlüğe koyduğu sözleşmede MICEL öğretim elemanlarının çalışma süresini 2+2 olmak üzere toplam dört yıl olarak kısıtladı. 2009’dan önce öğretim elemanları istedikleri takdirde Türkiye’de çalışmaya devam edebiliyorlardı. Yeni uygulama, 2009 yılında yeni yönetmelikle başlayan öğretim elemanların 2013 yılı sonunda görevlerinden ayrılmalarını öngörüyor. Grevdeki 35 kadar öğretim elemanı Fransa Başkonsolosluğu’nda basının alınmadığı bir eylem gerçekleştirdikten sonra Konsolos ile görüşerek taleplerini iletti. Konsolos talepleri Ankara’daki Fransa Büyükelçiliği ve Fransa Dışişleri Bakanlığı’na ileteceğini belirtti. Eğitim-Sen 6 Nolu Üniversiteler Şubesi’nde yapılan basın açıklamasında ise Galatasaray Üniversitesi öğretim görevlilerinden Levent Yüksel; öğretim görevlerimizi layıkıyla yerine getirebilmek için Türk eğitim sistemiyle tam anlamıyla bütünleşme sağlanması gerektiğini altını çizdi. Yüksel; “Yüklenmiş olduğumuz öğretim görevlerimizi istikrar içinde yerine getirebilmek açısından, süreli sözleşmeli personel uygulamasının ivedilikle yürürlükten kaldırılmasını talep ediyoruz” dedi.

“Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Buna da bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada devlet, proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz.” MARX emegindunyasi.info

“Türkiye'de İşçi ve Kamu Emekçilerinin Hakları Tanınmıyor!”

Uluslararası AF örgütü İnsan haklarının hükumetleri tarafından güvence altına alınması gerektiğine inanan örgüt aktivistleri işçi ve kamu emekçilerinin hakları ile ilgili düzenlemelere yönelik duydukları kaygıyı dile getirdiler. 20 binden fazla kartpostalı, imzaları T.C Çalışma ve Sosyal Bakanlığına gönderdiler. 20 Mart Çarşamba günü Galatasaray Postanesi önünde bir araya gelen Uluslararası AF Örgütü aktivistleri “Türkiye'de İşçi ve Kamu Emekçilerinin Hakları Tanınmıyor!” yazılı pankart açtılar. Basına açıklama yapan Elif Taş; Türkiye'de işçi hakları ile ilgili 2010'da yapılan referandumla kısmi olumlu değişiklikler içerdiğini ancak yapılan değişiklilerin Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) standartları ile tam uyum sağlamamış olmasından endişe duyduklarını dile getirdi. Taş; “Ayrıca; Kasım 2012'de yürürlüğe giren Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun, özellikle grev hakkı ve toplu sözleşme hakkına getirdiği düzenlemelerinin, Türkiye'de işçi hakları ile ilgili taleplerimizi hayata geçirdiğini görmekteyiz” dedi. Taş; Türkiye; İşçilerin ve kamu emekçilerinin temel haklarından olan örgütlenme, toplu sözleşme ve grev haklarını güvence altına almakla yükümlü olduğunu belirti. Elif Taş Uluslararası Af Örgütü olarak taleplerini şöyle sıraladı; *Sendika üyelerinin, işçi ve kamu emekçilerinin, Türkiye'nin de onaylamış olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmelerinde belirttiği gibi Uluslararası alanda tanınan haklarını kullanabilmelerini, *Türkiye'deki mevcut yasaların, hem kamu hem de özel sektör çalışanları için örgütlenme, grev ve toplu sözleşme haklarını belirleyen Uluslararası Çalışma Örgütü standartları ile uyumlu hale getirilmesini; *Anayasa ve iç hukukun, kamu sektörü çalışanlarının grev ve toplu sözleşme haklarını kullanabilmelerini sağlayacak şekilde değiştirilmesini talep ettiler. Uluslararası Af örgütü ile sendikalarla birlikte yürüttükleri kampanyada toplanan 20 binden fazla imza ve kartpostalı T.C Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na gönderdiler.

Ordu Üniversitesi’nde Bir Hayalet Dolaşıyor!

Tekirdağ'da İş Cinayetleri İle İlgili Basın Açıklaması

3

Mart 2013 ''İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Gününde'' saat 13:00'de aralarında DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'nin bulunduğu 4 konfederasyon, Tekirdağ Tuğlalı Park'ta, iş cinayetlerini protesto eden basın açıklaması eylemi gerçekleştirdi.

Basın açıklamasını TMMOB Tekirdağ Şube Başkanı Cemal POLAT gerçekleşirdi. POLAT “Vahşi kapitalizmin mevcut düzeninde daha fazla kar hırsıyla ülkemizde her yıl binlerce iş kazası yaşanıyor, onlarca emekçi hayatını kaybediyor, yüzlerce emekçi yaralanıyor”dedi ve yapılan tüm düzenlemelerin sorunlu olduğunu ifade ederek artık "iş kazası" sözü yerine "iş cinayeti" sözünü kullandıklarını belirtti. İşçilerin iş cinayetlerine karşı can güvenliklerinin olduğu sağlıklı koşullarda çalışılması için gerekli önlemlerin derhal alınması gerektiğini söylendikten sonra basın açıklaması sonlandırıldı.

5

13 Mart günü Ordu Üniversitesi’nde İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nden 7 akademisyene Rektörlük tarafından çalışma odalarının kapılarına “İnsan, Toplum, Doğa Yararına Üniversite” yazılı Eğitim-Sen kokartı ve yine Eğitim-Sen Yükseköğretim Bürosu tarafından hazırlanan YÖK afişini astıkları için soruşturma açıldı. Yrd. Doç Dr. Deniz Yıldırım’a da YÖK yasa taslağına dair görüş beyan ettiği için disiplin cezası verildi. Bunun üzerine Eğitim-Sen Merkez Yürütme Kurulu konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı; “Ordu Üniversitesi’nde bir hayalet dolaşıyor: 12 Eylül darbesinin hayaleti. Üniversite yönetimi, darbenin hemen ardından kurulan YÖK’e ve onun darbe mantığıyla oluşturulmuş Disiplin Yönetmeliği’ne dayanarak sendikamıza üye öğretim üyelerine dönük sistematik yıldırma, soruşturma ve cezalandırma politikaları uyguluyor. Amaç, öğretim üyelerine “disiplin vermek”. Haksız soruşturma ve disiplin cezalarıyla; ayrımcı uygulamalarıyla öğretim üyelerine dönük baskıların yoğunlaştığı Ordu Üniversitesi, son olarak darbe günlerini aratmayacak iki uygulamaya daha imza attı. Bu durum, son dönemde Türkiye üniversitelerinde bilime ve düşünceye karşı sistematik olarak yürütülen saldı-

rıların bir parçasıdır ve saldırılar 12 Eylül’ün darbe hukukuyla, onun kurumlarıyla ve elbette onun zihin dünyasıyla bütünleşerek üniversitelerde bir tasfiye dalgasının başlatılması amacını taşımaktadır. Her iki örnekte de üniversite yönetimini harekete geçiren şey; üyelerimizin hem YÖK düzenine hem de yeni üniversite rejimine karşı bilimden, düşünceden ve sendikal örgütlenme özgürlüğünden yana takındıkları kararlı tavırdır. Bu tavrın sonuna kadar yanındayız. Tavır, üniversitelere, bilime ve sendikal özgürlüklere karşı son dönemde yoğunlaşan sistematik saldırılar karşısında Eğitim-Sen’in tavrıdır. Bu nedenle Ordu Üniversitesi’nde bu baskı, soruşturma ve cezalara maruz kalan öğretim üyeleri; kendi üniversiteleri nezdinde tüm Türkiye’deki saldırılara karşı “İnsan, Toplum ve Doğa Yararına Üniversite”yi savunmaktadır. Eğitim Sen, Ordu Üniversitesi’nde ve tüm üniversitelerde süren bu baskılara karşı sendikal mücadeleyi hem ulusal hem de uluslararası platformlara taşıyacak ve bilimsel, akademik ve sendikal özgürlükleri hedefe koyan bu anlayışa karşı tüm gücüyle mücadele etme hedefinden asla geri adım atmayacak, sendikal hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran bu uygulamalara karşı gerekli yasal süreci başlatacaktır.”

emegindunyasi

emegindunyasi@gmail.com

ÝÞSÝZLÝÐÝN ÇARESÝ YOK MU-3?

Tamam... Diyelim ki, kapitalizmi yıktık. Kuracağımız yeni iktidar sorunları nasıl yok edecek? Yok edebilecek mi? Şuna eminiz: Sömürüyü yok edin, sömürücü direnişi kırın, işsizliği, hayat pahalılığını, yoksulluğu, köle çalışma koşullarını, diktatörlüğü yok edersiniz. Demokratik halk iktidarı, sermayenin elindeki tüm fabrikaları, tarlaları, bankaları, filoları, depoları, limanları kamulaştırıp halkın tasarrufuna geçirdiğinde üretimi, bölüşümü, tüketimi, çalışmayı emekçi halkın çıkarına göre planlama gücüne de kavuşmuş olacak. a) Üretim ve tüketim arasında adeta bağırsak solucanı gibi çengel atmış asalak bir sınıf olan aracı, tüccar diye bilinen burjuvaları ve faaliyetlerini tasfiye ederek, ucuza mal olan ürünlerin pazara fahiş fiyatla gelmesini önleyebilecek. b) Tüm çalışma alanlarında 3 veya 4 saatlik vardiyalar halinde 24 saat çalışma planlanarak işsizlere iş sağlanabilecek. İşçilerin daha az çalışarak çalışmayı paylaşarak daha çok ailesiyle vakit geçirme, eğitime, spora, kültürel ihtiyaçlara, arkadaşlığa vakit ayırması sağlanabilecek. Daha az çalışarak daha çok YAŞAMAK için gereken ücreti kazanabilecek. Bu emekçinin hakkıdır. Teknolojinin gelişmesi bu yöndeki gelişmeye hizmet edebilecek ve işçinin düşmanı rolünden dostu rolüne geçebilecek. Araştırmalar bundan 100 sene önceki teknikte bile bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Bugünkü teknolojik düzeyle çok çok daha mümkün, hatta zorunlu hale geldiğini gösteriyor. Günlük 34 veya 2 saat çalışarak bir emekçinin insanca yaşayabileceği kadar üretmesi hayal değil artık... Tam tersine işsizliği, hayat pahalılığını, yoksulluğu, kölece çalışma koşullarını değiştirmek için zorunlu. Toplum yaşamını özgürleştirmek, kanatlandıracak olan şey de bu... Ve daha pek çok faydalı önlem, plan, düzenleme yapabilir emekçi halk. Bütün iktidar (ekonomik+siyasi+askeri) emeğin olduktan sonra her şey bir kaç zenginin değil, emekçi çalışan toplumumuzun ortak çıkarına, ortak zenginleşmesine göre düzenleme gücümüz olacaktır. Bunun için gerçekten çoğunluğun iradesi ve yönetimi olarak tam ve gerçek emekçi halk demokrasisinin oluşması gerekir. Bu önlemler tüm emekçi halkın kendi iradesini güce dönüştüreceği, öz örgütlenmelerinde birleşmesi ve yönetip denetlemesi ile gerçekleşir, mümkün olur. Devlet belli bir tarihsel ömür içinde ilk defa sönmeden önce halkın ortak işlerini yapan bir hizmet, güvenlik aygıtı haline gelebilir. Kolektif bir planlayıcı yönetici olabilir. Emeğin iktidarı kurulduğunda, sermaye iktidarı yıkıldığında, ekonomik kriz denen şey tarihe karışır. Planlı, akılcı, toplum ihtiyaçlarını kayıran bir ekonomik sistemle refah, demokrasi, özgürlük bütünlüğü sağlanabilir. Zaten biri olmadan diğeri olmaz... Kalbiniz olmadan yaşayabilir misiniz? Beyniniz olmadan yapabilir misiniz? Patronlar için çalışmaktan, çalışmak için yaşamaktan, kendiniz için bir parçası olduğumuz ve onsuz yaşayamayacağımız emekçi toplumumuz için çalışmaya, yaşamak için çalışmaya böyle geçebiliriz. Bu bizlerin sosyalizm tasarımımızdır... Bilimsel bir tasarımdır... Deneylenmiş bir tasarımdır.. Önceki başka ulusların devrimleri, kendilerine özgü sosyalizmleri sonradan esasta kapitalizmin saldırıları, bozguna uğratma faaliyetleriyle yıkılmış da olsa, kapitalizmi yenmenin ve kapitalizmi ezdikçe ileri, yeni bir düzen kurulabileceğinin deneyiminin, düşlerini bıraktılar bize... Geçmişte daha zor koşullar vardı, kapitalizm daha genç ve güçlüydü. Şimdi ihtiyarlamış, bir ayağı çukurda zenginliği ölümünden kurtaramayacağı bir hasta. Yeni bir evredeyiz. O nedenle işsizlik dahil her sorunumuzun çözümü, tedavisi devrimde, sosyalizmdedir diyoruz. Ve sözümüzü bir şiirle bitiriyoruz. "Yayından fırladı ok, Menzil ırak çok ırak çok Hedeften bir eser yok Menzil ırak, çok ıraktı... Ok uçuşta usta değil, çıraktı... Havalarda kanlı kanat kırıkları bıraktı Her an, peşinde kalan bu ince uzun kuşun Medit ihdizaslan çarpan ve çarpılan bir uçuşun! Bu uçuş, yıllarca, yıllar kadar yıl sürdü Şafaktaki gün doğuşu kanla köpürdü Ok hedefin kırmızı kalbini gördü Ok uçuşta usta oldu gayrı çırak değil O ırak menzil Artık ırak değil..." Nazım Yoldaşa Sevgilerle...


6

İ

Semaye Öldürmeye Devam Ediyor

Sayı 22 / Nisan 2013 “Burjuva toplumda canlı emek, birikmiş emeği artırma aracından başka bir şey değildir. Komünist toplumda ise, birikmiş emek, emekçinin varoluşunu genişletme, zenginleştirme, geliştirme aracından başka bir şey değilMARX dir.”

stanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin Mart ayı iş kazaları raporuna göre; 59 işçi yaşamını yitirdi. Ölümler en çok inşaat, enerji ve maden sektöründe yaşanırken; Marmara Park AVM inşaatında işçilerin kullandığı çadırda çıkan yangın sonucu ölen 11 işçi bu ay ölüm listesindeki sayıyı artırdı. İnşaat sektöründe toplam 27 işçi hayatını kaybetti.

Denizlerden Seyitlere İdam emegindunyasi.info

emegindunyasi

emegindunyasi@gmail.com

13 Mart 1982! Buca Cezaevi'nde sloganlar dinmiyor! Y "İdamlar Bizi Yıldıramaz" diye slogan atıyorlar. Sloganlar rın idam edilen ilk işçileri olan Seyit Konuk, Necati Va kun'dur. 13 Mart 1982'de şafak üç genç devrimci işçinin

İ

"Bu Mektuplar İşçi Sınıfına Aittir..." zmir Mücadele Birliği Platformu olarak13 Mart 1982'de idam edilen İbrahim Ethem Coşkun, Seyit Konuk ve Necati Vardar'ın mezarları ziyaret edildi. 13 Mart günü saat 13.00'te yapılan mezar ziyaretinin ardından saat 16.00'da İHD'de bir basın toplantısı gerçekleştirildi.

Yapılan basın açıklamasında, "Onlar bu topraklarda idam edilen ilk işçilerdir. İşçi sınıfının onuru ve gururudur... 30 yıl sonra ailelerine verilen dosyalarda, yoldaşlarımızın son mektuplarının olmadığı görüldü. Bu mektupların geri verilmesi için başlattığımız kampanyaya duyarlı herkesi bekliyoruz" denildi. Açıklamadan sonra 13 Mart Savaşçıları’nın kısaca yaşamları ve mücadele yılları anlatıldı. Basın toplantısına aynı davadan yargılanan Metin Sağdıç ve İslam Arpat da katıldı. Sağdıç 13 Mart Savaşçıları’nı kısaca anlattı. Sağdıç "Gittikleri her yeri renklendiren insanlardı... Seyit 'Hakime siz burjuvazinin bir avuç temsilcisi benim gibi bir halk savaşçısını yargılayamazsınız; beni ancak halkım yargılar' dedi. Onlar idam edildiler ama asla teslim olmadılar... Nasıl Latin Amerika ülkelerinden çıkmış efsaneleşmiş Che varsa Seyit de bizim Che'mizdi... Biz onları güneşe uğurladık..." dedi. Metin Sağdıç'ın ardından 13 Mart Savaşçıları ile aynı süreçte Buca Cezaevi'nde bulunan İslam Arpat sözü aldı. Arpat, “Ben

79'da cezaevine girdim 81'in sonlarında çıkmıştım. İdam edildikleri gün yoktum orada. Sonra 83'ün başında tekrar cezaevine girdiğimde, bir gardiyanın sohbetimizde söylediği şu sözler devrimci demokrat olan herkesin ortak onurudur: 'Giderlerken adamlar sanki sokakta gösteriye gider gibi, bağıra çağıra slogan ata ata gittiler'. İnsanın nutku tutuluyor böyle durumlarda. İdamı böyle eylem gibi karşılamaları… Onlarla gurur, onur ne varsa hepsini içimizde hissediyoruz. Mücadelelerinin bundan sonra bütün devrimcilere örnek olması dileğimiz" dedi. ÇHD ve İHD'nin destek verdiği basın toplantısı, üç komünist işçiyi anmak üzere 16 Mart 2013 Cumartesi günü saat 15.00'te Konak YKM önünden Sümerbank'a yapılacak yürüyüşe davetle bitirildi. Daha sonra Ayışığı Sanat Merkezine geçilerek, Tariş günleri, cezaevi öncesi ve cezaevi anıları üzerine bir söyleşi gerçekleştirildi. İzmir Mücadele Birliği Platformu

Denizlerden Seyitlere İdamlar Bizi Yıldıramaz!

İşçi sınıfının üç yiğit evladı idam edildikleri kentte, İzmir'de Mücadele Birliği Platformu tarafından yapılan bir yürüyüş ve etkinlikle anıldı. Eylemden iki saat önce de Konak YKM önünde yapılan ajitasyon ve bildiri dağıtımlarıyla emekçileri "Denizlerden Seyitlere İdamlar Bizi Yıldıramaz" yürüyüşüne davet eden Mücadele Birliği Platformu üyeleri eylem esnasında "Denizlerden Seyitlere İdamlar Bizi Yıldıramaz- Mücadele Birliği Platformu" yazılı ve üzerinde Seyitlerin fotograflarının olduğu bir pankart açtı. Yürüyüşe geçen kitle eylem esnasında "13 Mart'ı Unutma, Unutturma", "İdamlar Bizi Yıldıramaz", "13 Mart Savaşçıları Yaşıyor, Savaşıyor", "Deniz, İsyan, Devrim", "Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız", "Yaşasın Halkların Mücadele Birliği", "Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi İktidar Her Şey Emeğin Olacak", "Emperyalist Savaşı Halk Devrimi Önler" sloganları atıldı. 12 Eylül faşizmi tarafından katledilen devrimcilerin isimleri tek tek okunarak "Yaşıyor" sloganlarıyla selamlandı.

Yapılan saygı duruşunun ardından basın metninin okunmasına geçildi. Mücadele Birliği Platformu adına okunan basın metninde; "13 Mart 1982’de üç devrimci işçi, Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun ve Necati Vardar 12 Eylül faşizmi tarafından idam edildiler. 12 Eylül'de yüzbinlerce yurtsever, ilerici, devrimci gözaltına alındı, işkence gördü. Binlercesi tutuklandı. Binlercesi katledildi. Bu büyük kıyımın bir başka yüzü faşizmin mahkemelerinde kırdığı kalemlerdir. Denizlerden Seyitlere İdamlar Bizi Yıldıramaz." denildi. Basın metninin okunmasının ardından 12 Eylül faşizmi tarafından idam edilen devrimcilerden Mustafa Özenç'in bir şiiri okundu. Atılan sloganların ardından Mezopotamya Kültür Merkezi'nden Koma Agire Zerdeşt etkinliğe ezgileriyle güç kattı Basın açıklamasına BDSP, Ekim Gençliği, Ege 78'liler Derneği, Alınteri ve 13 Mart Savaşçıları’nın dava arkadaşı Metin Sağdıç destek verdi. Mücadele Birliği- İzmir

Faşizmin Katliamlarından Korkmuyoruz Devrimci Öğrenci Birliği ve Genç Emekçiler Birliği 16 Mart'ta Ankara'da 13 Mart 1982'de idam edilen üç devrimci işçi Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun ve Necati Vardar'ı anmak için bir yürüyüş gerçekleştirdi.

S

aat 15.00'te Sakarya Caddesi'nde toplanmaya başlayan gençlik, sloganlarla Yüksel Caddesi'ne doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş boyunca "Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız", "GEB Yürüyor, Devrim Büyüyor", "Deniz, Yusuf, İnan, Savaşa Devam", "Gençlik Sokağa, Devrime, Özgürleşmeye" sloganları atıldı. Aynı zamanda çevredeki insanlara “6 Mayıs'ta idam edilen Denizlerin yolunda 3 devrim savaşçısı Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun ve Necati Vardar'ın kavga bayrağını devrime taşıyoruz” şeklinde ajitasyon konuşmaları yapıldı. Açıklamada Ankara'daki Devrimci Öğrenciler ve

13 Mart Savaşçıları Adana'da Anıldı

13 Mart Savaşçılarını anmak için 13 Mart günü Adana İnönü Parkı'nda saat 17.00’da Mücadele Birliği Platformu olarak basın açıklaması yapıldı. Açıklamada, “Artık zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz bir şeyimiz kalmadı. Kazanacağımız ise özgür ve mutlu bir dünya var. Seyitler, İbrahimler, Necatiler böyle bir dünya için savaştılar. Onların gösterdiği yoldan yürüyelim, onlar gibi ileri atılalım, onlar gibi savaşalım” denildi. Açıklama boyunca “13 Mart Savaşçıları Ölümsüzdür”, “İdamlar Bizi Yıldıramaz”, “Devrim Savaşçıları Ölümsüzdür”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar Her şey Emeğin Olacak”, “Dünya Emeğin Olacak” sloganları atıldı.

Genç Emekçiler olarak faşizmin Gazi'de, Beyazıt'ta ve Halepçe'de yaptığı katliamların unutulmadığı belirtildi. Ayrıca Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun ve Necati Vardar şahsında katliamlardan ve faşizmden korkmadıklarını ve yılmadıklarını, aksine bugün söylenen her sloganla, her sözle ve her adımla onların mücadelesini ve devrimci mücadeleyi büyülterek devam ettiklerini haykırdılar. Basın açıklaması sonrasında eylem, sloganlarla sonlandırıldı.

Ankara Devrimci Öğrenci Birliği Genç Emekçiler Birliği

Basın açıklamasının okunmasıyla birlikte eylemimizi sonlandırdık.

Adana Mücadele Birliği Platformu


K

Sayı 22 / Nisan 2013

Amed - 06.01.2013

KESK HABER-SEN EYLEMDE

ESK’e bağlı Haber-Sen, PTT’nin özelleştirilmesine karşı 13 Mart’ta birçok kentte protesto eylemleri gerçekleştirdi. PTT önlerinde yapılan eylemlerde “PTT A.Ş. Yasasına Hayır”, “Özelleştirmeye, Taşeronlaştırmaya, Güvencesizleştirmeye Hayır”, “PTT A.Ş. Yasa Tasarısı Bir Kölelik Yasasıdır. Kabul Etmiyoruz!” pankartları açıldı.

“İşçilerin vatanı yoktur. Sahip olmadıkları bir şey onlardan alınamaz.” MARX

mlar Bizi Yıldıramaz

Yoldaşları ve siper yoldaşları rla uğurladıkları bu topraklaardar ve İbrahim Ethem Coşidamına sahne oluyor.

emegindunyasi.info

İdam edilen ilk işçiler anıldı

13 Mart 1982'de Buca Cezaevi'nde idam edilen üç komünist işçi Seyit Konuk, Necati Vardar ve İbrahim Ethem Coşkun için Mücadele Birliği Platformu bileşenleri İHD İstanbul Şubesi'nde yapılan basın açıklamasıyla anıldı ve idamlarından önce yazmış oldukları mektupların ailelerine verilmesi istenerek, sınıfsız sömürüsüz dünya için yaşamlarını veren üç işçi önderin mirasına sahip çıkılacağı belirtildi.

G

Antep’te 13 Mart Anması 13 Mart 1982'de idam edilen üç devrimci işçi Seyit Konuk, Necati Vardar ve İbrahim Ethem Coşkun’u anmak için Antep'te Ayışığı Sanat Merkezi'nde bir söyleşi gerçekleştirildi.

enç Emekçiler Birliği (GEB) ve DevÖğrenci rimci Birliği (DÖB) adına söz alan Kenan Aktaş “Bizler olarak onların verdiği mücadeleyi örnek aldık. Onların idam ediliş nedenlerinin sosyalizme ulaşma mücadelesi vermeleri olduğunu biliyor ve onların mücadelesini sürdüreceğimizi belirtiyoruz. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında idam edilen devrimcilerin ailelerine bıraktıkları mektuplar bizlere de bırakılmıştır. Ve bunların teslim edilmesi için bir

kampanya başlattık. Bu kampanyaya emeğe duyarlı tüm kurum ve kişileri destek vermeye çağırıyoruz” diyerek sözlerini tamamladı. Avukat Sevinç Sarıkaya ise 12 Eylül askeri darbesinden sonra idam edilen devrimcilerin ailelerine dosyalarının 30 yıl sonra teslim edildiğini, fakat yazdıkları mektupların teslim edilmediğini hatırlattı. Emeğe Ezgi Müzik Grubu adına konuşan Ebru Şahin ise, “Bizler de Grup Emeğe Ezgi olarak genç

arkadaşlarımıza bu üç devrimci işçinin mektuplarının teslim edilmesi için gerekli çabayı göstereceğimizi ve miraslarına sahip çıkacağımızı belirtiyoruz” diyerek sözlerini tamamladı. Basın açıklaması üç devrimci işçiyi anmak üzere 16 Mart 2013 Cumartesi günü saat 16.00'da Tünel'den Taksim Meydanı'na bir yürüyüş yapılacağı duyurusuyla ve üç sosyalist işçinin yaşamlarını kısaca anlatan broşürler dağıtılarak bitirildi.

İstanbul’da 13 Mart Anması

B

ugün (16 Mart) 1982'de idam edilen üç işçi Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun, Necati Vardar için anma yürüyüşü gerçekleştirildi.

Söyleşiye 13 Mart Ssavaşçıları şahsında devrim mücadelesinde ölümsüzleşen tüm devrim savaşçıları için saygı duruşu ile başlandı. Ardından 13 Mart Ssavaşçıları’nın kısaca yaşamları anlatıldı, yazmış oldukları mektuplar okundu. Daha sonra söyleşiyi işçi sınıfı mücadelesi ve örgütlenme üzerine konuşmalarla geçirdik. İşçi sınıfı mücadelesinin gelişimi, emekçi kitleler için devrimin zorunluluğu ve gerçek özgürlüklerin ancak sosyalizm ile gerçekleştirileceği üzerine konuşuldu. Özellikle de 13 Mart Ssavaşçıları’nın anmanın en iyi yolunun onlar gibi devrim davasına bağlı kalarak mücadelenin yükseltilmesi gerektiği üzerinde durarak devrimin ancak bu yolla mümkün olduğu vurgulandı.

Antep Mücadele Birliği Platformu

7

Beyoğlu Tünel’de toplanan Genç Emekçiler Birliği (GEB) ve Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) tarafından “13 Mart'ın Cüretiyle Faşizmi Yıkalım” yazılı pankart açıldı. Tünel’den Taksim Meydanı’na kadar yürüyen kitle sık sık “Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız”, “İdamlar Bizi Yıldıramaz”, “Devrim Savaşçıları Ölümsüzdür”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar Her şey Emeğin Olacak”, “Yaşasın Hakların Mücadele Birliği”, “Yaşasın İşçilerin Mücadele Birliği”, “Deniz İsyan Devrim”, “Denizler Yaşıyor Leninistler Savaşıyor", "Seyitler Yaşıyor Leninistler Savaşıyor" sloganları atıldı. Ardından GEB ve DÖB adına ortak basın açıklaması okundu. Açıklamada “13 Mart 1982! Buca Cezaevi'nde sloganlar dinmiyor! Yoldaşları ve siper yoldaşları ‘İdamlar Bizi Yıldıramaz’ diye slogan atıyorlar. Sloganlarla uğurladıkları bu toprakların idam edilen ilk işçileri olan Seyit Konuk, Necati Vardar ve İbrahim Ethem Coşkun'dur. Onlar idam sehpasında ‘Yaşasın Kürt-Türk Halklarının Mücadele Birliği’ diyerek halkların faşizme karşı zaferinin birleşik mücadeleden geçtiğini bizlere söylemişlerdi. Ve bugün olanlar yoldaşların söylediklerini doğruluyor. Tüm bunlardan dolayı işçi sınıfı ve gençlik 13 Mart 1982'de idam edilen üç genç devrimci önderi unutmayacak. Unutturmayacak!” dedi. Eylem sonuna doğru İstiklal Caddesi’nden Taksim Meydanı’na yönelen Kasımpaşa taraftarları, ırkçı, küfürlü sloganlarla provokasyon yaratmak istedi. Çevik kuvvet kordon oluşturarak iki grup arasında kordon oluşturdu. Eylem üç komünist işçi için atılan sloganlarla sona erdi.

emegindunyasi

emegindunyasi@gmail.com

Gündem

Türkiye ve K.Kürdistan’da günler öncesinden başlayan 21 Mart Newroz kutlamaları milyonlarca insanın katılımıyla “bayram havasında geçti”. Newroz kutlamalarının bayram havasında geçmesinin temel nedeni; devletin Newroz kutlamalarına gösterdiği yeni yaklaşımıydı. Ne olmuştu da faşist devlet Newroz kutlamalarına izin vermiş, askeri, bürokratik gücünü kuytu köşelere çekmiş, gerçek yüzünü gizlemek zorunda kalmıştı. Adeta O, bildiğimiz eski ceberrut, faşist devlet gitmiş, yerine “demokratik bir devlet” gelmişti. Hayret..! Oysa bir önceki yıl aynı sermaye devleti, aynı iç savaş hükümeti, 2012 Newroz kutlamalarını yasaklamış, Newroz’u kutlamak isteyen kitlelere savaş açmıştı. Newroz kutlamalarını engelleyebilmek için tüm gaz bombası stoklarını tüketmiş, yetmemiş, tarihi geçmiş gaz bombalarını kullanmak zorunda kalmıştı. Devlet güçleriyle emekçi kitleler ve Kürt halkı arasında şiddetli çatışmalar yaşanmış, atılan gaz bombalarından bir kişi ölmüştü. Ne olmuştu da faşist devlet Kürt halkına, onun özgürlük bayramı olan Newroz kutlamalarına karşı demokratik bir yaklaşım göstermişti... “Osmanlı’da oyun çoktur” derler, “Yeni Osmanlı” da ise daha çok olduğu kesin!.. Belirtmeliyiz ki, niyetimiz “pişmiş aşa soğuk su katmak” değildir. Yarını kazanabilmek için bu günü, bu günü kazanabilmek için dünü doğru değerlendirebilmeli, doğru sonuçlar çıkarmalı, doğru adımlar atmalıyız. Tabii ki, isteyenler “Dün dündür, bugün bugündür” de diyebilir; ama bunu söyleyenlere küçük bir hatırlatma yapalım. “Devlette devamlılık vardır”. “Dost acı söylermiş” biz dostça söyleyeceğiz. Sermayenin faşist devleti, onun servet ve iç savaş hükümetleri, iç savaşı kazanabilmek için iç savaş yöntemlerinin tümüne başvurdu! Yapmadığı katliam, uygulamadığı vahşet kalmadı! Sermaye devleti zafer kazanabilmek için her yolu denedi. Her yolu mübah saydı. “Topyekûn Savaş” onun savaş yoluyla sonuç alacağı en son hamlesiydi. Topyekûn savaşta tanklar, toplar, skorskiler, F16’lar, heronlar kullandı. Umutsuz bir son ve göz dağıyla ROBOSKİ katliamına baş vuruldu. Onların deyimiyle 400 milyar dolar harcandı 50 bin insan öldürüldü! Olmadı! Kürt halkı “ONUR ÖLÜMDEN GÜÇLÜDÜR” dedi. Ölümün üzerine yürüdü. Kendi çocuklarına, savaşçılarına sahip çıktı. Onları sonsuzluğa ağıtlarla, serhıldanlarla uğurladı. Savaşçılarını bağrına bastı. Kürt halkı ölümü yendi. Kürt halkının yiğit savaşçıları, Şemzinan’ı kuşatarak kara yollarını aylarca denetiminde tuttu. Kimlik kontrolleri, tutuklamalar yaptı. Sermaye devletine neler yapabileceği gösterdi. Her şeyi kaybetmeyi göze alamayan FAŞİST DEVLET YENİLDİ. Yenilgiyi Genel Kurmay Başkanı’ndan, MİT’ine, Başbakan’ından Cumhurbaşkanı’na kadar tüm devlet erkanı kabullendi. Ve açık bir itirafta bulunarak “Tek başına askeri yöntemlerle sonuç almak mümkün değil” deyiverdi . Askeri açıdan yenilgiyi kabullenen faşist devlet devrim belasından kurtulmak için başka başka yöntemleri devreye sokuyor. Biz buna politik çevirme diyoruz. Aklı sıra kıytırık reformlarla devrim belasından kurtulacak. Faşist devlet savaş alanlarında kaybettiği otoritesini masa başında kazanmak, “bir çakıl taşı vermeden”, sermaye egemenliğini sonsuza kadar yaşatmak istiyor. Biliyor ki, “savaş, politikanın başka araçlarla devamından başka bir şey değildir.” Demek ki, aslolan politikadır, silah onun zor araçlarıyla sürdürülmesinden başka bir şey değildir. “Osmanlı’da oyun çok” Osmanlı’nın çocukları, saray ve saltanat sahipleri, yeni bir oyuna baş vuruyor. “Terörle mücadele, siyasetle müzakere” diyerek tırnaklarımızı söküp almak istiyorlar. Böylece Kürt ve Türk halklarını sonsuza dek kölece bir yaşama mahkûm etmek planlıyorlar. Yoksa onların niyeti, Kürt ulusunun uğruna büyük bedeller ödeyerek yarattığı değerlere saygı duyarak, bükemediği bileği öpmek, ulusal demokratik haklarını tanımak değildir. Kürt halkı bugünkü saygın konumuna tırnaklarıyla kazıya, kazıya, kan revan içinde, silahların gücüyle geldi. Türkiye ve Kürdistan halkları, onurlu, özgür, mutlu bir yaşamı, halkların mücadele birliği temelinde, devrimle kazanacak. Bu güç ve yetenek, deneyim, birikim, fedakarlık ve özveri Kürt ve Türk halklarında fazlasıyla var. Yeter ki, onları bir araya getirelim, birleştirelim ve birleşik devrim için savaşalım. İşte o zaman gerçekten Kürt ve Türk halkları özgür olabilir, mutlu yaşayabilir. Gerçek özgürlük, bu güce dayanılarak tırnaklarımızla kan ter içinde sökülüp alınacaktır.


8

2

Berdan Tekstil İşçileri Eylem Yaptı

Sayı 22 / Nisan 2013

5 Mart’ta Mersin’in Tarsus ilçesinde, 2009 yılında üretimini durduran Berdan Tekstil Fabrikası işçileri, haklarını alamadıkları için fabrika önünde toplanıp bir kez daha eylem yaptı. 450’ye yakın işçi aradan 4 yıl geçmesine rağmen haklarını alamadı. İşçiler, bugüne kadar iyi niyetli davranmalarına rağmen, bir sonuca ulaşamadıklarını kaydetti.

“Tarihte hiçbir sınıf, hareketi örgütlemeye ve yönetmeye yetenekli kendi siyasal önderleri, kendi ilerici temsilcileri olmaksızın iktidara gelememiştir.” LENİN

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü emegindunyasi.info

emegindunyasi

emegindunyasi@gmail.com

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, tüm Türkiye ve Kürdistan’da emekçi kadınlar yığınlar halinde eylemdeydi. Emekçi Kadınlar Newyork’lu dokuma işçisi kadınların yanarak kanlarıyla yarattığı bu tarihe sahip çıktıklarını eylemleriyle gösterdiler. 8 Mart eylemleri Lenin’in şu sözlerini kanıtlar nitelikteydi “Kadın mücadele etmeye görsün, asla vazgeçmez”… Emekçi Kadınlar ( EKA ) çalışmalarına aylar öncesinden başladı. Çeşitli kentlerin, emekçi mahallelerinde yapılan kahvaltı ve sohbetlerde kadın sorununun nasıl ele alınması gerektiği ve çözüm yolları tartışıldı. Çıkarılan Emekçi Kadın Bültenleri ev-ev, atölye-atölye dağıtıldı, kadın ve erkek işçiler 8 Mart günü yapılacak eylemlere çağrıldı.

T

8

İstanbul –Taksim Mart eylem günü Emekçi Kadınların (EKA), THY işçilerini ziyaretiyle başladı. Hava Alanı’nda yapılan etkinlikte konuşmalar, şiirlerin yanı sıra Emeğe Ezgide şarkılarıyla yer aldı. EKA’da, 8 Mart’ın niteliğine, emekçi kadına vurgusuna ve devrim, sosyalizm mücadelesine değindiği kısa bir konuşma yaptı. Ziyaret sonrası, Taksim yürüyüşünün hazırlıkları başladı.

İZMİR

Emekçi Kadınlar (EKA), "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olması nedeniyle 8 Mart günü İzmir'de saat 18.00'de Konak Pier önünden Eski Sümerbank'ın önüne kadar süren meşaleli yürüyüş gerçekleştirdi.

Biz Emekçi Kadınlar Özgürlüğümüzü Gerçekleştirebiliriz Biz Emekçi Kadınlar, özgür olmanın, özgürlüğü getirmenin ilk koşulu olarak örgütlenmek gerektiğini öğrendik. Karşımızda bizimle adeta alay eden bir düşman var. Bu düşman evde kocalarımızı, babalarımızı ve erkek kardeşlerimizi bize karşı kışkırtıyor, onları köleliğimizin bekçileri durumuna dönüştürüyor. Bir yandan “Analar, dolayısıyla kadınlar elbette baş tacımızdır. Allah bunu böyle kabul etmemizi istemiştir” diyorlar ama öte yandan sokaklarda analarımız polisler tarafından sürükleniyor, üzerlerine gaz bombaları

ünel’de yürüyüşe geçilmeden önce müzik ve şiirlerden oluşan bir dizi etkinlik yapıldı. Emekçi kadınların coşkuyla katıldığı sloganlarla başlayan yürüyüş zılgıtlarla, alkışlarla devam etti. 8 Mart'ın kızıllığına, kadın sorununa, Suriye Savaşı’na, Kürt halkının özgürlük mücadelesine ve zindanlardaki tutsaklara vurgu yapılan ajitasyonlar “8 Mart Kızıldır Kızıl Kalacak”, “Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”, “Biji Heşt Adar”, “Cinsel, Ulusal, Sınıfsal Sömürüye Son”, “Çocuklarımızı Savaşa Göndermiyoruz”, “Emekçi Kadınlar Devrimle Özgürleşecek”, “Yaşasın Halkların Mücadele Birliği”, “Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük” sloganlarıyla tamamlandı. Meydan'a gelindiğinde Emekçi Kadınlar’ın basın metni okundu. “İşte yine 8 Mart'tayız. Yine kavga alanındayız. Tak-

Yürüyüş sırasında atılan sloganlarla beraber yapılan ajitasyon konuşmalarında 8 Mart'ın sınıfsal niteliğine, işçi sınıfı mücadelesinin bir parçası olduğuna değinilirken, burjuvazinin ise 8 Mart’a sahip çıkarak onun içeriğini boşaltmaya çalıştığı ama işçi sınıfının ve emekçi kadınların buna izin vermeyeceği dile getirildi. Sümerbank önüne gelindiğinde yapılan basın açıklamasında 8 Mart'ın "Emekçi Kadınların Mücadele Günü" olduğu belirtilirken, kadın olmanın, işçi

sim'deyiz. 8 Martları tarihin bayramlarına çevirmek için haykırıyoruz sloganlarımızı...” cümleleriyle başlayan açıklama; “Tüm dünyada ve bu topraklarda işçiler ve emekçiler topyekün başkaldırı halinde, eylem halinde. Hey Tekstil işçilerinin, Türk Havayolu çalışanlarının, kargo işçilerinin eylemleri sadece birkaç örnek. Her gün her saat

olmanın, emekçi olmanın getirdiği cinsel, ulusal ve sınıfsal saldırılara dikkat çekildi. Ardından, Ayışığı Tiyatro Atölyesi tarafından Nazım Hikmet'in “Onlar Ki” ve “Akrep Gibisin” şiirlerinden oluşan kısa bir tiyatro gösterisi sergilendi ve Semih El-Kasım’ın “İşsizlik Pazarında Söylev” adlı şiiri okundu. Eylem "Yaşasın Devrim Yaşasın Sosyalizm", "Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz" ve "Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü" sloganlarıyla son buldu.

atılıyor, karakollarda dayak yiyor sonra kocaları, babaları dövünce “polisimiz var, şiddet gören kadınlarımızı onlar koruyacaklar” diyerek bizimle alay ediyorlar. Güya bizi önemsedikleri için, onlarca yasa çıkardılar. Hayatta eşitlenmedikçe bunun düzeni sağlanmadıkça hangi yasa bizi özgür kılabilir ki? Üstelik bu yasaların bekçiliğini üstlenen kolluk güçleri canımıza okurken hangi güvenceden söz edilebilir? Diyorlar ki, kadınlar çalıştığı için erkeğin yaradılış özelliğine karşı çıkmış, konumu sarsmış oluyor, haliyle erkek de bu durumu kabul edemeyip kadını dövüyor. Neden kendi suçunuzu yaradılışlarla örtmeye çalışıyorsunuz? Her an işten atılma ve aç kalma korkusu yaşayan, düşük ücretlerle 12-14 saat çalışarak hayatını tüketmek zorunda kalan erkek işçileri, tam da bu

yeni bir eylem, yeni bir direniş, yeni bir ayaklanma duyuyoruz. Latinlerden, Avrupa'ya, Ortadoğu'dan Afrika'ya Amerika'ya kadar her yerde emekçi kesimler ezilen ve sömürülenler eylemde. Bu eylemlerde ayaklanmalarda biz kadınlar da varız. Gelin özgürlüğümüz için birlikte mücadele edelim, bizi evlerin, fabrikaların dört duvarına hapse-

den kapitalizmi yıkıp yerine emeğin iktidarını kurabilmek için; Emekçi Kadın Komitelerinde örgütlenelim” denilerek sona erdi. Emekçi Kadınlar’ın etkinliği Ayışığı Sanat Merkezi'nde Devinim Tiyatro Atölyesi’ nin hazırladığı oyun ve Emekçi Kadınlar Korosu’nun ezgileriyle sürdürüldü. Etkinlik, analara verilen papatya ve karanfillerle sona erdi.

MERSİN

9

Mart Cumartesi günü Mersin Ayışığı Sanat Merkezi'nde saat 13.30'da Emekçi Kadınlar (EKA) tarafından 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliği düzenlendi. Etkinlik, kadının tarihsel süreçteki yeri ve kadın mücadelesini anlatan sinevizyon gösterimi ile başladı.

Yaklaşık 30 dakika süren sinevizyon gösteriminin ardından, Ayışığı Sanat Merkezi'nin hazırlamış olduğu şiir ve müzik dinletisine geçildi. Okunan şarkı ve halayların ardından etkinlik sona erdi.

yüzden bunalımlara cinnetlere sokan sizin düzeniniz değil mi? Siz değil misiniz, onları köhnemiş gelenekler, göreneklerle yetiştirmeyen kadınları aşağılayan? Bu geleneklerin, törelerin sürmesi için çabalayan, kadını her şeyin gerisinde bırakan siz ve sizin düzeniniz değil mi? Önce köleliğimizi pekiştirmek ve sürdürmek için her türlü çabayı gösteriyorlar, işsizlik ve yoksullukla yaşamaya mahkum ediyorlar sonra da bizi korumak için sığınma evleri açıyorlar. Bizi kendinizden, düzeninizden, çürümüşlüğünüzden hangi sığınma evi koruyabilir? Eğer işsizliği, yoksulluğu her gün yeniden ve daha fazla üreten düzeniniz olmasaydı, eğer kölece çalışma koşullarını dayatan yasalarınız, devletiniz olmasaydı biz bunları zaten yaşamazdık. Biz kadınlar insanca çalışma koşulları ve iş

var da, hayatta eşitlendik de mi kendimize bakamıyoruz? Politik yaşamdan bizi dışlıyor sizin düzeniniz, bilimden, bilimsellikten, sağlıktan, eğitimden, üretimden dışlıyor. Ne söylerseniz söyleyin, hangi yasayı çıkartırsanız çıkartın hayat gerçek yüzüyle çıkıyor karşımıza. İşte karşımızda bizimle alay eden çünkü bizden daha örgütlü olan ve iktidarı elinde, kendi tekelinde tutan, hayatımızı zindana çeviren bir düzen, bir düşman var. İşte bütün yaşadıklarımızın sebebi ve biricik kaynağı budur. Ve bunu yaşayan yalnızca bu toprakların kadınları değildir. Hep birlikte gördük bizimle aynı sorunları yaşayan Mısır’daki ve Tunus’taki kız kardeşlerimizin meydanları nasıl doldurduğunu. Her gün sokakta, işte aşağılanan, tacize uğrayan kadın eylem alanında özgürce salınıyor, ortak

düşmana karşı savaşıyordu. Yıkılmaz, devrilmez denileni nasıl devirdiklerini izledik televizyonlardan ve okuduk gazetelerden. Ve Mısırlı emekçiler kadınlara şöyle seslendiler “Bravo, bu kızların devrimi!”. Ama devrimin gerçek sahipleri Mısır’da, Tunus’ta iktidarı zenginlerin elinden, onların siyasetçilerinden ve onların ordularından çekip almadığı için, “kızlar” devrim günleri sona erdiğinde en baskıcı ve gerici yasa(k)larla kuşatıldılar. Biz Emekçi Kadınlar, özgürlüğümüzü gerçekleştirebiliriz. Böylesi riyakar ve köhnemiş düşman karşısında örgütlenerek ve kendi kaderimizi kendi ellerimize alarak, sosyalizmi kurarak gerçekleştirebiliriz kurtuluşumuzu. Şimdi bütün emekçi kadınların önünde duran yegane görev ve kahramanlık budur.


Sayı 22 / Nisan 2013

MOSSAD Sitesi Kırıldı

Twitter'dan MOSSAD'ın saldırı altında olduğunu açıklayan Redhack, saldırıyı Anonymous'un bir kolu Sektor404 isimli hacker grubunun gerçekleştirdiğini ve saldırıya destek verdiklerini belirtti. Redhack tarafından yapılan açıklama şöyle: “Mossad Sitesi yaklaşık 3 saat kadar süreyle RedHack ekiplerinin de katıldığı Anonymous operasyonunda çökertildi”

“Teori, devrimci pratikle kopmaz bir bağla birleştiğinde, işçi hareketinin muazzam bir gücü haline gelebilir, çünkü harekete güveni, yönünü tayin etme yeteneğini ve çevresinde olup biten olayların iç bağlantısını anlamayı teori ve yalnızca LENİN teori verebilir.”

A ANTAKYA

ntakya'da Emekçi Kadınlar (EKA) tarafından 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için etkinlik ve basın açıklaması gerçekleştirildi.

9 Mart saat 15.00’te Saray Caddesi'nde başlayan etkinliğe Ayışığı Sanat Merkezi de “devletin tüm baskılarına inat yine işçilerin ve emekçi kadınların yanlarında olduklarını” belirterek destek verdi. Etkinlik Ayışığı Sanat Merkezi müzik grubunun müzik dinletisiyle başladı. Müzik grubundan sonra Ayışığı Aysun Bozdoğan şiir atölyesi şiirler okudu ve basın açıklaması yapıldı. Basın açıklanmasından sonra Ayışığı Sanat Merkezi'ne gidilerek 8 Mart’ın tarihçesi, sistemin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün içini nasıl boşaltmaya çalıştığı konuşuldu. Etkinlik türkülerle devam etti ve “Söz Veriyoruz” Marşı ile sonlandırıldı.

ANTEP

B

emegindunyasi.info

ANKARA

E

emegindunyasi

Eylemde emekçi kadınların yanı sıra emekçi ve öğrenci erkekler de kızıl bir 8 Mart için birlikte yürüdüler. Yürüyüş sırasında “Emekçi Kadınlar Zindanda Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük”, “Kadın Erkek El Ele Yürüyoruz Devrime”, “Emekçi Kadınlar Devrimle Özgürleşecek” sloganları atıldı. Eylemde özellikle trafiğin kesilmesi, yürüyüş boyunca yapılan ajitasyonlar ve kuşlamalar akşam işten eve dönmeye çalışan emekçilerin ilgisini çekti. Yüksel Caddesi'ne gelindiğinde basın açıklaması okundu. Eylem basın açıklamasının ardından, sloganlarla sona erdi.

ADANA

5

Y

alıklı Parkı’na gelindiğinde bir emekçi kadın tarafından, sistem içerisinde kadın olarak ikinci cins muamelesini ve kadın cinayetlerini ele alan kısa bir skeç sergilendi, ardından da “Suçluyum” şiiri okundu. Yapılan basın açıklamasında daha çok 8 Mart’ın tarihsel önemi ve politik içeriği üzerinde duruldu. Bugünün, hem burjuvazi tarafından nasıl içeriğinin

boşaltılmaya çalışıldığı hem de feminizm tarafından sınıfı bölen bir anlayışın hâkim kılınmaya çalışıldığı anlatıldı. Ayrıca kadının gerçek kurtuluşunun sadece sosyalizm içerisinde gerçekleştirilebileceği üzerinde durularak emekçi kadın ve erkeklerin birlikte örgütlenip mücadele etmesi gerektiği dile getirildi. Eylem, “Fabrika Kızı” parçası söylenerek sonlandırıldı.

emegindunyasi@gmail.com

mekçi Kadınlar (EKA), akşam saatlerinde “Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlarının Kapitalizme Karşı Savaş Günü” pankartıyla Sakarya Caddesi'nden Yüksel Caddesi, İnsan Hakları Anıtı'nın önüne bir yürüyüş gerçekleştirdi.

Mart günü saat 12.00’da Çukurova Üniversitesi R1 alanında, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için bir araya gelindi. DÖB, Yurtsever Öğrenciler ve DHF olarak örgütlenen eylemde, R1 alanından başlayan yürüyüş ve atılan sloganlar eşliğinde merkezi yemekhane önüne gelindi.

E

mekçi Kadınlar (EKA), 9 Mart günü basın açıklaması için Gaziler Caddesi'nde, Has Simit önünden Balıklı Parkı’na doğru “Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”, “8 Mart Kızıldır Kızıl Kalacak”, “Emekçi Kadınlar Devrimle Özgürleşecek”, “KadınErkek El Ele Örgütlü Mücadeleye” sloganları ile yürüyüş düzenlendi.

9

ürüyüş boyunca “Jin Jiyan Azadı”, “Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük”, “Be Jın Jıyan Nabe”, “Emekçi Kadınlar Devrimle Özgürleşecek”, “Yaşasın 8 Mart Yaşasın Mücadelemiz”, “Biji Hejt Adare” sloganları atıldı. Yemekhane önünde okunan basın açıklamasının ardından R2 Alanına gelinerek programa devam edildi. Etkinlik yurtsever öğrencilerin hazırladığı müzik dinletisi ile devam etti. Türküler ve halayların ardından Ayışığı Sanat Merkezi’nce Nazım Hikmet’in “Hürriyet Kavgası” şiiri okundu. Etkinlik yapılan konuşmaların ardından alkışlarla ve sloganlarla son buldu. 8 Mart Günü, Emekçi Kadınlar olarak Adana’da “Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınla-

rının Kapitalizme Karşı Savaş Günü” şiarıyla bir basın açıklaması düzenledik. Saat 17.00’de İnönü Parkı'ndaki etkinlikte önce şiir dinletisi sergilendi, Marşlar okundu ve ardından basın açıklamasına geçildi. “Bin yıllardır gördüğümüz şiddetin yanı sıra vahşice katlediliyoruz. Mücadele ederken aşağılanıp işkencelere uğruyoruz... Son yıllarda binlerce kadın öldürüldü. Bu şiddete karşı eskisi gibi susup sessizce beklemiyoruz. Sesimizi daha gür haykırıyoruz” denilen basın açıklaması örgütlenme ve mücadele çağrılarıyla sona erdi. ŞAN OLSUN 8 MARTI YARATANLARA ŞAN OLSUN 8 MARTI YAŞATANLARA YAŞASIN 8 MART

Tarihe Yön Veren Kadınlar...

“Biz Güzel Günlere Uzanan Köprüler Kuracağız” 19 Aralık 2000 tarihinde devletin 20 zindanda eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği katliam sonrası 30 devrimci tutsak yakılarak, kurşunlanarak katledildi. Gerçekleştirilen bu katliam aslında işçi ve emekçilere, devrimci güçlere karşı gerçekleştirilmiş bir saldırı idi ve yapılmak istenen işçi ve emekçileri öncülerinden koparmaktı. Katliam sonrası zorla F Tipi hücrelere kapatılan tutsaklar Açlık Grevi ve Ölüm Orucu Eylemi başlattılar. Devletin her türlü zorbalığı altında eylemlerini sürdüren devrimci tutsaklar adlarını tarihe, “en büyük zindan savaşı” nın kahramanları olarak geçirdiler. Leninist Parti davası tutsaklarından Sibel SÜRÜCÜ, 22 Nisan 2001 günü saat 02.08'de, Ölüm Orucu Eylemi'nin 124. gününde Bayrampaşa Cezaevi Hastanesi'nde ölümsüzleşti. Kararlı, güçlü devrimci kişiliği ile ölümsüzleştiği son ana kadar eylemini tereddütsüzce sürdüren ve düşmana boğun eğmeyen Sibel Sürücü “Kadın bir kere mücadele etmeye görsün, asla vazgeçmez”i yaşamıyla somutlaştırmıştı. Genç yaşlarda atıldığı devrimci mücadelede; sabırlı, duygusal yapıya sahip olmasına rağmen hiç tereddüt etmeden en riskli görevlerde yer alıp düşmana diz çöktürmüş, doğaya, bilime olan merakı

onu cezaevinde kıt kaynaklarla farklı icatlar yapmaya zorlamış, eyleminin son günlerine kadar şiir yazmaktan, öğrenmekten, öğrendiklerini yaşamına geçirmekten vazgeçmemişti. Biz işçi kadınlara kendi gibi kocaman bir miras bıraktı. Sibel Sürücü’nün komünist örgütçülüğü, militanlığı, disiplinliliği ve dayanıklılığı, Leninist Parti’ye ve yoldaşlarına olan güveni şu sözlerinden anlaşılıyor. Mücadeleci kadınların nasıl bir sorumluluk yüklendiğini gösteriyor. “Bu uzun, upuzun destana yüreğimden ve bilincimden kopan bir dize ekleyebilmek beni nasıl mutlu ediyor bilemezsiniz. Yaşamda kalmanın beni ben yapan; yüreğime ve bilincime güneşin çiçeklere verdiği gibi renk ve yaşama sevinci veren değerlerime bağlı kalmanın büyük onurunu yaşıyorum. Güneş, su ve toprak bir çiçeğin yaşaması için yeterlidir. Bir Leninistin yaşaması için ise koşullar ne olursa olsun Leninizmin o yaldızlı tarihine eklenebilecek bir satır bulabilmesi yeterlidir.” 28 Mart'ta Kartal Zindanı’ndan zorla müdahale için hastaneye götürülürken yoldaşlarına “Biz dostu da düşmanı da biliyoruz. Sizsiz bir yaşamı asla kabul etmeyeceğim. Sizden asla vazgeçmeyeceğim” demişti yoldaşımız.

“İnsanların tek tek yaptıkları bir gün gelir unutulur, ama birlikte yarattığımız değerler hiç unutulmayacak, bundan eminim. Biz güzel günlere uzanan köprüler kuracağız. Onların üzerinden işçiler geleceğe yürüyecekler…” diyen Sibel yoldaş, yaşamının merkezine işçi sınıfının mücadelesini koymuş ve mücadelenin gerektirdiği her alanda yer almış; genç bedenini ölüme yatıracak kadar fedakar, eylemini sonuna kadar sürdürebilecek çelikten bir iradenin sembolü olmuştu. “Ben Ölüm Orucu savaşçısı olarak bu eyleme katılmış olmayı Leninist olmanın doğal bir gereği sayıyorum, yine de Ölüm Orucu savaşçısı olduğumda bundan büyük bir onur duydum ama bu onur, Leninist olmanın verdiği onurdan daha büyük değildir.”demişti. Biz emekçi kadınlar yoldaşımızın bize bıraktığı bayrağı, işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesinde devrime taşıyacağız. Yolumuzu aydınlatan “Deniz Feneri”miz, Sibel’imiz ne yapmamız gerektiğini göstermeye devam ediyor.

Emekçi Kadınlar (EKA)


10

Z

Sayı 22 / Nisan 2013

eksan İnşaat'ın üstlendiği Maltepe Adnan Kahveci İlköğretim Okulu inşaatında çalışan işçilerin maaşı bir süredir ödenmiyordu. Bunun ardından İnşaat ve Yapı İşçileri Derneği ile temasa geçen işçilerin dernekle birlikte hareket etmesi sonucu tüm alacaklar ödendi.

“Onunla daha kararlı şekilde mücadele edebilmek için, kötülüğü korkmadan itiraf edebilecek durumda olunmalıdır.” LENİN emegindunyasi.info

emegindunyasi

emegindunyasi@gmail.com

DENİZLERİN BAYRAĞIYLA TAKSİM'E

İşçi sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. 1 Mayıs, Asya'dan Afrika'ya, Avrupa'dan, Latin Amerika'ya tüm dünyada işçi sınıfı ve emekçilerin sermayeye karşı isyan ve ayaklanma duygularıyla harekete geçtikleri bir dönemde kutlanıyor. İşçiler, Emekçiler, Bu çağrı sizedir... Bu çağrıya yüreklerinizin kapısını açın. Bugüne kadar bir gün mutluluk yüzü görmediğiniz., mutluluk nedir bilmediğiniz, hep çalışıp ürettiğiniz ama bir gün olsun insanca bir yaşama layık görülmediğiniz, içinde yaşadığınız bu kapitalist sistem ezeli ve ebedi değildir. Sömürücü tüm sistemler gibi o da bir gün son bulacaktır. Dünya üzerinde yaşanan ayaklanma ve devrimler gösteriyor ki,bu son yaklaşmıştır. Doğayı ve insanlığı yok eden emperyalist- kapitalist sistem yıkılacak, insanın insanca yaşayabileceği emeğin dünyası kurulacaktır. Bunun için sizi Denizlerin Bayrağıyla Taksim'e çağırıyoruz. Yoksul Kürt Halkı, Bu çağrı sizedir... Bu çağrıya yüreklerinizin kapısını açın. On yıllardır özgürlüğünüz için savaşıyor, mücadele ediyorsunuz. Bugüne kadar elde ettiğiniz her şeyi savaşarak, mücadele ederek kazandınız. Ortadoğu'da yaşayan bütün halklara örnek oldunuz. Denizlerin, Mahirlerin açtığı yoldan bugünlere geldiniz. Halklarımızın mücadele birliğinin sağlanmasıyla buradan daha ileri gitmek ve birleşik devrimle gerçek özgürlüğe kavuşmak mümkün olacaktır. Bugün bunun koşulları her zamankinden daha çok olgunlaşmıştır. Ortak düşlerimizi gerçek kılmak için sizi 1 Mayıs'ta Denizlerin Bayrağıyla Taksim'e çağırıyoruz.

DHL ile Uluslararası Dayanışma

ITF ve UNİ Küresel Sendikasının 26 Mart DHL işçileri için tüm dünyada yaptıkları dayanışma eylemleri ve işçilerin mücadelesi hakkında UNİ Küresel Sendikasından Ticaret Başkanı ve İsviçre kampanyalar yöneticisi Alke Boessiger ile konuştuk. -İlk önce bize, nereden geldiğinizi ve kim olduğunuzu anlatır mısınız? İsviçre'de kampanyalar yöneticisiyim UNİ Küresel sendikasının yöneticisiyim. -Peki bugünü 26 Mart DHL ile Uluslararası Dayanışma Günü ilan ettiniz. Bununla ilgili duygularınızı anlatabilir misiniz? Küresel günün amacı öncelikli olarak tabi UNİ Küresel Sendikası ve ITF olarak desteğimiz ve dayanışmamızı ortaya koymak bir de bunun dışında yaptığımız en önemli şeylerden bir tanesi bütün dünyada farklı merkezlerdeki Alman Büyükelçilikleriyle görüşüyoruz, Alman Büyükelçilikleri önünde gösteriler düzenliyoruz. Onlara buradan yapılanların yanış olduğunu anlatıyoruz. -Türkiye'ye gelme kararı almadan önce, Türkiye' hakkında bilgi edinmişsinizdir. Türkiye hukuk sistemiyle ilgili, çalışma yasalarıyla

Genç Arkadaşlar, Bu çağrı sizedir... Bu çağrıya yüreklerinizin kapısını açın. Yarını kuracak olan sizlersiniz. Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimi, sizin ellerinizde, sizin eylemlerinizle büyüyor. Kendinize ve tüm insanlığa özgür bir gelecek kurmak için sizleri 1 Mayıs'ta Denizlerin Bayrağıyla Taksim'e çağırıyoruz. Emekçi Kadınlar, Bu çağrı sizedir... Bu çağrıya yüreklerinizin kapısını açın. “Ezilenin ezileni” olan sizler ayağa kalktığınızda tüm insanlık ayağa kalkar. Yıllar yılı ezildiğiniz, horlandığınız, töre cinayetlerine kurban edildiğiniz, içinde yaşadığınız kapitalist sisteme karşı mücadele etmeden kadın olarak özgürleşmeniz de mümkün olmayacak. “İkinci cins” konumuna son vermek, cinsel ulusal ve sınıfsal sömürüden kurutulmak için sizleri kızıl bayraklarınızla, Denizlerin yoldaşlarının saflarında 1 Mayıs Alanı’na, Taksim'e çağırıyoruz. Yürekleri devrimden yana atan tüm devrimciler, ilericiler, bu çağrı sizedir. Bu çağrıya kulak verin... Taksim zaferdir. Proletaryanın devrimci sınıf partisinin Taksim politikası zafere ulaşmıştır. Şimdi yeni zaferler kazanmak için Taksim'e yürüyelim. Dünya halkları devrime yürürken üzerinde yaşadığımız topraklarda halklar devrim isterken biz de isyan, ayaklanma ve devrim şiarıyla, haklarımızın özlemi olan, Devrimci Halk İktidarını kurmak üzere ileri atılalım.. Bütün bunları gerçek kılmak için sizleri Denizlerin Bayrağıyla Taksim'e çağırıyoruz.

Şimdi Devrim Zamanı!

YAŞASIN DEVRİM! YAŞASIN SOSYALİZM!

ilgili, işçilerin durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Prof.Dr. Aziz Çelik toplantıda bize yeni değişen çalışma yasasıyla ilgili biraz bilgi verdi. Ama onun söylediklerimden anladığımız kadarıyla ve diğer burada mücadele veren arkadaşlardan öğrendiğimiz kadarıyla çalışma yasasında henüz yeterli bir seviyede koruma ve bir mücadeleye destek sağlanmış değil. Bu konular henüz yerine getirilmiş değil. Eksiklikler var daha çalışma yasasında. -DHL işçilerinin eylemini nasıl buldunuz, işçileri nasıl görüyorsunuz? Cesur bir mücadele olduğunu düşünüyorum. Başka ülkelerde de bu işçiler kendi yollarına gittiler. Mücadele etmeyi bıraktılar. Ama burada hakikaten bu yaklaşımı çok cesur ve kararlı buluyorum. Buradaki işçiler mücadeleye devam etme kararı aldılar. Sendikalarını oluşturdular. Bu sendikayı korumak için ve yaşatmak için mücadele ediyorlar. Bunu takdirle karşılıyorum. -Son olarak anlatmak istediğiniz bir şeyler var mı? Bu eylem küresel bir eyleme dönüşmüş vaziyete. Ve buradaki işçi arkadaşlarımızın mücadelesi çok önemli çünkü cepheden verdikleri bir mücadele. Biz onlarında katkılarıyla DHL'in haklara saygı duymasını sağlayabileceğimizi düşünüyoruz.

En İyi Dostumuzu Kaybettik

K

üba halkı tarihleri boyunca sahip olduğu en iyi dostunu 5 Mart günü akşamüstü kaybetti. Acı haberi uydu bağlantılı bir telefon görüşmesiyle aldık. Chavez'in sağlığının kritik durumunu bilmemize rağmen acı haber bizi derinden sarstı. Haberi alınca bana yaptığı şakalar aklıma geldi, ikimizin de devrimci görevleri bittiğinde beni nasıl Venezuela'daki Arauca Nehri kıyısında yürümeye davet ettiğini hatırladım. Bize kalan ise Bolivarcı lider ile aynı sosyal adalet ve sömürülenlerle dayanışma duygularını paylaşmak oldu. Dünyadaki tüm yoksullar gibi. Ulusal kahramanımız Jose Marti, Venezuela topraklarına ulaştığında hemen Bolivar Anıtı'nın yerini sorarak "Ben de Venezuela'nın bir evladıyım, ona hizmet edebileceğim bir yol gösterin." demiştir. Marti, emperyalizm canavarını yakından tanıyordu çünkü onun bağrında yaşamıştı. Arkadaşı Manuel Mercado'ya yazdığı ve muharebede hayatını kaybettiği için tamamlayamadığı şu sözlerine katılmamak elde mi? "...Ülkem ve görevim için sürekli olarak hayatımı tehlike atmaktayım. Görevimi onu yerine getirme bilincimle tamamlamak istiyorum. Görevim Birleşik Devletlerin Antiller'e yayılmasını engellemek ve Küba'nın bağımsızlığını kazanmasını sağlamak. Tüm yaptıklarım ve yapacaklarım bu amaç içindir. Bazı şeyleri gizliden gizliye yapmak durumunda kaldım çünkü bazı

İşçilerin Birliği

şeyleri elde etmek için sessiz ve derinden ilerlemelisiniz..." O dönem kıtamızın kurtarıcısı Simon Bolivar'ın şu sözleri söylemesinden sadece 66 yıl sonra gelmiştir: "...Öyle gözüküyor ki Birleşik Devletler Amerika halklarının başına özgürlük adına yeni yeni felaketler açacak." 23 Ocak 1959 günü yani Küba'da devrimin zafere ulaşmasından 22 gün sonra Venezuela'ya bizzat giderek halkına ve Perez Jimenez diktasını deviren hükümetine teşekkürlerimi ilettim. 1958 yılında bize gönderdikleri 150 tüfek için teşekkür ettiğim konuşmamda şunları söylemiştim: "Venezuela, Kurtarıcımızın vatanıdır, Amerika halklarının birliği fikri burada doğmuştur. Bu yüzden Amerika halklarının birliğini oluşturmak için öncü ülke de Venezuela olmalıdır, Kübalılar olarak bizler de Venezuelalı kardeşlerimizi bu yolda destekleyeceğiz." "Sizlere şu anda hitap ederken kişisel çıkar veya şan, şöhret edinmek için konuşmuyorum. Marti'nin de söylediği gibi dünyadaki tüm görkem bir mısır tanesini bile doldurmaz." "Venezuela halkının huzuruna çıkıp bu şekilde konuşuyorum çünkü tüm samimiyetimle inanıyorum ki Amerika halklarını ve özgürlüklerini korumak istiyorsak, Küba Devrimini kollamak istiyorsak, Venezuela ve diğer ülkelerdeki devrimleri sürdürmek istiyorsak birbirimize yakınlaşmalı ve omuz omuza dayanışma içinde olmalıyız, çünkü bölünürsek yeniliriz." 54 yıl önce söylediklerimin altına bugün de imzamı atıyorum! Sadece Latin Amerika değil diğer tüm ülke halklarının da benzer bir sömürüye maruz kaldığını eklemeliyim. Hugo Chavez'in kavgası bu kavgaydı işte. Kendisi bile ne kadar büyük bir lider olduğunun farkında değildi. Unutulmaz kardeşim, hasta la victoria siempre! Fidel Castro Ruz 11 Mart 2013

Memurluktan Taşeronlaşmaya

Dev Sağlık-İş'in yöneticilerinden biri Ankara'daki sağlıkçılar meclisinde şöyle söylüyordu: “Yıllarca biz sizin gibi olmak için mücadele ettik, şimdi siz bizim gibi olmamak için mücadele edeceksiniz. Bizler mücadele ederken sizleri yanımızda göremedik ama biz sizin yanınızda olacağız.” Bu sözler kehanet değildi. Yıllardır hemen her ortamda söylene gelen hala da söylenmekte olan ama gerçekliğini henüz hissedemediğimiz gerçekler. Olanı biteni GATS anlaşmasından bugüne saymak artık bir tez büyüklüğüne geldi. Son olarak Abant'ta bir araya gelen devlet büyükleri kamuda çalışan bu kadar çok çeşitli çalışanı bir çatı altında toplamanın kararını verdiler. Taşeron, sözleşmeli, işçi, memur vb. hepsi “kamu çalışanı” adıyla birleştirilecek. Devletin ne zaman bizim için(?) bir yasa çıkardığını duysak neleri kaybettiğimize bakarız. Evet, hepimiz tek bir yasada en altta birleştirildik. Burjuva basın müjdeyi şöyle veriyor: “Yeni düzenlemede, özlük ve sosyal haklarda bir değişiklik yapılmıyor. Uzmanlık sisteminde de değişiklikler öngörülüyor. Buna göre, uzmanlar arasındaki farklılıklar bitiyor. Düzenlemelerde, daha çok çalışan, kamuya daha fazla katkı yapan memura yüksek ücret ödenmesinin yolu açılıyor. Bunun için sicil notu uygulamasının yerine performans değerlendirilmesi getiriliyor. Bu sistemde, memurun performans notu baz alınarak zam ve ücret ayarlaması yapılacak. Bu sistemde, çok çalışan memur fazla ücret alacak. Teşvik de, bu kriterlere göre uygulanacak” (....) “İlk olarak, kurumlar arasındaki ücret dengesizliği giderilecek. Part-time, evden çalışma, kiralık işçi gibi uygulamalar kamu personeli açısından da uygulanabilecek.” (....) “Büyük şehirlerde görev yapan kıdemli ve nitelikli personelin az gelişmiş il ve ilçelere gönderilmesi söz konusu olabilecek.” (....) “Mahrumiyet yerlerine tayin edilen personelin eğitim çağındaki çocuklarının, mali yardım yapılmak suretiyle başka şehirlerde eğitim almalarını sağlayacak düzenlemeler yapılması...” Biz haberi şöyle okuyoruz: Bu yasa, Ulusal İstihdam Stratejisi’nde yer alan güvencesiz ve esnek yeni istihdam biçiminin bir parçasıdır. Tıpkı parça başında olduğu gibi birbirimiz arasındaki rekabet ve kayırmacılık üzerine kurulu bir sistem bu. Performansınızı çok düşük bulup işten çıkartabilir ya da performansınızın zaten düşük olacağı bir yerde çalıştırabilir. Mobing, iş güvencesizliği, nakil ve atamalarda esneklik, yer değiştirme (aslolan performans) ve tükeninceye kadar çalıştırma, keyfi performans hesapları, erken emekliliğe zorlama vb. karşımıza çıkacaklar arasında. Ülkesinin ev sahipliği yaptığı Dünya Gençlik Festivalindeki konuşmasında Chavez “Sonsuza kadar tartışamayız, harekete geçmek zorundayız. Eylem ve tartışma birlikte yürümeli. Çok zamanımız kalmadı” diyordu. Her alanda sürüp giden ve varlıkları oldukça olumlu olan meclisler, komisyonlar ve tartışma platformlarının eylem birliklerine dönüşmesi gerek. Şimdi önümüze gelecek olan bireysel sözleşmeler, performansa dayalı sözleşmeler, cazip teklifli anlaşmalar aramızdaki parçalanmışlığı daha da küçük parçalara bölecek. Kişisel ekonomik çıkarlar kısa vadede cazip gelecek. Performans denilen canavarın nasıl insanı ve hizmeti alanı yiyip bitirdiğini, mesleğin hiçbir saygınlığını bırakmadığını herkesi birer eşya haline getirdiğini bütün çıplaklığı ile göreceğiz. Şimdiden süreç hakkında birkaç değişik görüş oluşmuş bile. Kimisi durumu abarttığımızı tüm bunların olamayacağını (yasalar bir bir çıkarken ve uygulamalar başlarken bile) söylerken, kimisi bu süreci hiçbir gücün durduramayacağını düşünecek kadar umutsuz. Kimisi bir takım hukuki itirazlarla her türlü yasaya aykırı olan bu saldırıların geri püskürtülebileceğini, kimisi de sendikacıların bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyor. Tüm özelleştirme süreçleri akıp gidiyor. Her birisi bir ayaklanma sebebi olan özelleştirme uygulamaları hiçbir engelle karşılaşmaksızın başlatılıyor. “dur bakalım ne olacak” la, “işler kötüye gidiyor birileri yanacak, o ben olmayım” dalgalanmaları kitleye hâkim. Neden mi? Örgütsüzlükten. Tek güçsüzlüğümüz örgütsüzlüğümüz. Sendikaları da, meslek örgütlerimizi de bizim irademizde birleştirecek bir güce ihtiyacımız var. Hiçbir ayrım gözetmeksizin işyerinde herkesi bir araya getirecek, dolaysız irademizi hiçbir yasal sınırlılığa mahkum etmeyecek esnek bir örgütlenme biçimine, komitelerimize ihtiyacımız var. Her yerde, bizim isteklerimizi doğrudan hayata geçirecek, hiçbir bürokratik engelle karşılaşmaksızın tüm bürokratik engelleri dize getirecek bir gücümüz var. Tek sorunumuz onu örgütlemek, harekete geçirmek. Örgütsüzlüğümüzün güçsüzlüğünden besleniyor tüm bu saldırılar. Biz örgütlenmediğimiz müddetçe olup bitene ve bu olup bitenlere tepkilerin yetersizliğine söylenme hakkımız da yok, söylenmelerin bir hükmü de yok. Yoksa burjuvazinin bize rağmen bir adım ilerlemesi mümkün değil. Kazanımlarımızı iktidarla sonuçlandırmadığımız sürece bitmez tükenmez günlük mücadeleleri sil baştan yürütmeye mahkûmuz. Bunu yıllardır yaratılan mücadelelerden ve kaybettiklerimizden biliyoruz. Başka bir dünya mümkün.


Z

Sayı 22 / Nisan 2013

Medenciler Eylemde

onguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Karadon Müessese Müdürlüğü’ne ait maden ocağında, iş koşullarının iyileştirilmesini isteyen maden işçileri, mesai saatleri bitiminde ocaktan çıkmayarak eylem yaptı. Madenciler, TTK yetkililerinin iş koşullarında iyileştirme sözü vermesi üzerine 3 saat sonra ocaktan çıkarak eylemlerine son verdi.

“Dizlerimin üzerinde yaşamaktansa, ayaklarımın üzerinde ölmeyi tercih ederim.” CHE emegindunyasi.info

OKUR

emegindunyasi

emegindunyasi@gmail.com

SÖZLÜK

Bir insanla tanışmak kolay, dost olmak zor. Aynı karından doğmak kolay, kardeş olmak zor. Bir işe girip işçi olmak kolay, sınıf olmak zor. Aynı ülkede yaşamak kolay, halk olmak zor.

İnsan olmak kolay, erdemli olmak zor. Yalanla yaşamak kolay, gerçek için ölmek zor. Güçlüyle olmak kolay, güçsüze güç olmak zor. Yalnız bırakmak kolay, yalnız kalmak zor.

Biz hiç kolayı seçmedik. Zorun peşinden koştuk, bedeller ödedik. Ezildik, üzüldük, cansız toprağa düştük. Yine de zoru seçtik, inat ettik, direndik!

Gerçekleri örtmeyeceğiz Kötülere izin vermeyeceğiz Korkup kaçmayacağız Asla ödün vermeyeceğiz Gerçek için ölenler olacağız Güçsüze güç olacağız Dost, kardeş, erdemli olacağız Sınıf olacağız Halk olacağız. THY İşçisi / DENİZ ERAY

İşçi sınıfının kapitalizme karşı verdiği mücadele tarihinde, sayısız yenilgilerin yanı sıra başarıyla çıktığı çok sayıda mücadeleler de olmuştur. İşte bu mücadele deneyimlerinden, yenilgilerden ve zaferlerden öğreneceğimiz muazzam dersler bulunmaktadır. Bu deneyimlerden biri de 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün uyguladığı baskı ve yasaklara rağmen başarıyla yürütülen ve birçok açıdan kazanımla bitirilen 1986 yılındaki Netaş grevidir. Netaş Fabrikasında mücadele geleneği 1986'lardan çok daha öncelere dayanır. 1975 yılında üyesi oldukları sarı Tek-Met-İş sendikasından ayrılarak DİSK'e bağlı Maden-İş sendikasına geçmelerinden dolayı işten çıkarmalar başlayınca işçiler iş bırakmış, işyerini işgal etmiş, polisle ve eylem kırıcılarla çatışmalar yaşamış, ancak sonunda talepleri yerine getirilince direnişi bitirmişlerdi. 70'li yıllarda işçi hareketindeki yükseliş, Netaş işçilerini de içine almış ve mücadele geleneği Netaş'a da taşınmıştı. 12 Eylül 1980'den sonraki en önemli ve en büyük grev ise yine Netaş fabrikasında 18 Kasım 1986 yılında başladı. Toplu sözleşme maddelerindeki anlaşmazlık nedeniyle başlayan ve 3150 işçiyi kapsayan grev 93 gün sürdü. Grev, Ümraniye'deki ana fabrikanın yanı sıra diğer şehirlerdeki montaj tesislerinde çalışan işçileri de kapsıyordu. O günün koşullarında Netaş grevinin öne çıkan özelliği; coşkusu, militanlığı ve işçi sınıfı dayanışmasının birlikte hareket etmesinin pratik olarak örgütlenebilmiş olmasıydı. Askeri diktatörlüğün baskı ve yasaklarla çevrelediği ve grev hakkını, örgütlenme hakkını, ekonomik ve siyasal hakları budadığı bir ortamda Netaş işçileri, Maden-İş kapatıldıktan sonra örgütlendikleri bağımsız Otomobil-İş sendikasıyla birlikte grev kararı almışlardı. Bu yasalarla grev yapmak çok zordu. Ama işçiler isterlerse her türlü zor-

11

Sekiz ölü, on beş yaralı, iki kayıp. Hepsi işçi. İnsan parçaları saçılmış ortalığa. Siz hiç patronların iş kazalarına kurban gittiğini duydunuz mu peki? Karadon’daki grizu patlamasında, Zeytinburnu’ndaki fabrikada, Van’da yanan çadırlarda, İşçilerin donarak öldüğü gölde, kışın doğuda, hastaneye yetiştirilemediği için ölenler arasında, Roboski katliamında, Güneydoğu’daki çatışmalarda ölen askerler arasında,… Bir tane bile patron var mı? Var mı? Antep'te ölenlerin yakınlarına ve tüm emekçilere metanet dilerim Ve sorduğum soruyu kendilerine sormalarını, sonra da işçi sınıfının kendisi için sınıf olması yolculuğuna biran önce adım atmalarını dilerim. Selah Özakın

Tarihin Süzgecinden

NETAŞ GREVİ

luğu yenebilirlerdi. Netaş işçileri biliyorlardı ki, savaşı kazanabilmek için örgütlü ve hazırlıklı, yani güçlü olmalıydılar. Sendika ve grev yasalarındaki sınırlamalara ve yasaklara rağmen, Netaş işçileri 93 günlük grevin sonunda, taleplerini büyük oranda kabul ettirerek işvereni dize getirmişlerdi. Üstelik işçilerin talepleri salt ücret artışı değildi. 6 yıl önce kaybettikleri ekonomik, sosyal ve demokratik haklarının en azından bir kısmını geri almak amacındaydılar. Netaş işçileri, sendikaları ile birlikte aylar öncesinden tüm işçileri kapsayan çeşitli komiteler kurarak hazırladıkları 88 maddelik toplusözleşme taleplerine sahip çıkarak sonuna kadar savunmaya kararlıydılar. Ve bu kararlılık onları her türlü yasal sınırlamalara, baskıya ve grevi kırmaya yönelik tertiplere rağmen başarıya taşıyacaktı. Netaş grevinin gerçek başarısı, işçilerin yarattığı örgütlü disiplin, mücadele ve sınıfın mücadele birliğini örme bilinci ve geleneğini hayata geçirerek bugünün işçi sınıfına kadar ulaşan bir deneyimi yaratmış olmasındadır. Grevin yürütülmesi sırasında her gün en az 500 işçi aktif bir şekilde görev ve sorumluluk üstleniyordu. Bir iş yerinde işçiler ne kadar örgütlü olurlarsa olsunlar bunun yeterli olmayacağını anlamışlardı ve sınıf dayanışmasını, fabrikalara, sendikalara, mahallelere, ailelere ve gençliğe giderek bizzat örgütlemişlerdi. Türkiye'nin her yerinden ve Avrupalı sınıf kardeşlerinden destek mesajları ve maddi yardımlar aldılar. İşçi sınıfını "Netaş işçileri için bir saatini ver" sloganıyla dayanışmaya ve desteğe çağırdılar. Bu çerçevede aynı dönemde

mücadele yürüten grevci Derby işçilerine (o zamanın parasıyla) bir milyon lira nakit ve bir kamyon dolusu gıda ve ihtiyaç maddesini dayanışma olarak sundular. İşte Netaş grevinin gerçek başarısı bu mücadeleciliği ve işçi sınıfın birlikte hareket ettikten sonra aşamayacağı engel olmadığını bize göstermesidir. Netaş grevcileri, sağlam bir şekilde oluşturdukları kendi iç örgütlülükleri komitelerin yanı sıra, diğer sendikalarla, çevre fabrikalarda ve işyerlerinde çalışan işçilerle, bölge halkıyla, çeşitli gençlik kesimleriyle de ilişkiler kurup o dönemin siyasal baskı koşullarında umulandan daha güçlü bir sınıf dayanışmasını örgütleyebilmişler ve ilgi odağı haline gelmişlerdi. Diğer birçok sektördeki grev ve direnişlere ilham ve örnek olmuşlardı. Fabrikanın önünde ve sendika şube binasında grevin hemen her günü dayanışma ve destek için gelen ziyaretçi gruplarıyla birlikte sınıf mücadelesinin coşkusunu yaşıyorlardı. İşçi eşleri ve aileleri de grevcileri hiçbir zaman yalnız bırakmamışlar ve grev mücadelesini sonuna kadar sahiplenmişlerdi. İşçilerin kendi oluşturdukları komite ve konseyler sayesinde tabanda militan, mücadeleci bir birlik zemini sağlanmıştır. Grevin yürütülmesi işini sendikacılara havale ederek bir kenara çekilmek yerine, bizzat kendi öz güçlerine dayanarak, grev mücadelesinin öncesiyle-sonrasıyla nasıl yürütüleceğini gösterdiler. Netaş işçilerinin bu militan, mücadeleci tutumları sendika merkezinin uzlaşmacı ve mücadeleyi geriletici tutumlarının önüne geçilmesini de sağladı. Netaş işçileri biliyorlardı

ki; sendika da onlardı, grev de onların greviydi. İşçiler sendikacılara şöyle seslendiler; "grevi yürütmeye niyetli değilseniz biz yürütürüz. Gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz." İşçi sınıfının sindirilmeye çalışıldığı 12 Eylülün bu karanlık döneminde örgütlenebilen Netaş grevi, tüm işçi sınıfı için bir umut, "bu yasalarla grev yapılmaz" anlayışının yaygınlaştığı bir ortamda, yılgınlara, yorgunlara ve uzlaşmacılara ise bir tokat olmuştu. Gazetelerde, televizyonda ve her platformda burjuvazi, işçi sınıfının her türlü hak mücadelesini ve grevlerini cinayet, soygun, hırsızlık vs. gibi toplumun nefretini kazanacak haberlerle birlikte sunuyor ve işçi sınıfını sindirmeye, emekçi kesimlerin ve gençliğin örgütlü mücadeleye yönelen ilgisini kırmaya çalışıyordu. Netaş grevcilerinin inancı, bilinci, örgütlü mücadeleye yatkınlığı, burjuvazinin bu azgın saldırılarını zayıflatmada önemli bir işlev görmüştür. Netaş işçileri, grevleri sırasında, sınıfın kurtuluşu ve toplumsal özgürlük mücadelesinde örgütlü politik mücadeleyi sürdüren devrimcilere de sempatiyle yaklaşmışlardır. Grev mücadelesini salt bir ekonomik hak mücadelesi olarak değil Türkiye işçi sınıfı adına da mücadele ettikleri bilinciyle ele almışlar ve yürütmüşlerdir. Çünkü bu grevin kazandığı zafer, sınıf mücadelesi ve dayanışması geleneklerini sahiplenme ve hayata geçirme tutumu, daha sonraki mücadelelere esin kaynağı olacak, '89 bahar eylemlerinin ve kamu emekçilerinin sendikalaşma mücadelelerinin yolunu açacaktı. Netaş grevi deneyiminden çıkarılacak ilk önemli ders şu olmalıdır: eğer işçiler örgütlü, bilinçli ve kararlı olurlarsa en olumsuz koşullarda bile zafer kazanabilirler. Lenin'in de dediği gibi, "işçi sınıfı ya bilinçli ve örgütlüdür her şeydir, ya da bilinçsiz ve örgütsüzdür hiçbir şeydir"

Militarizm

Sözcük anlamı olarak militarizmin iki anlamı vardır: Bir ülkede ordu gücünün aşırı derecede ağır basması, bütün yurt sorunlarının yalnız ordu gücüyle çözülebileceğini savunan görüş. (Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, 10. Baskı, Ankara, 2005) Ancak, var olan somut durum sözlük sınırlarındaki bu dar tanımlamayı aşmaktadır. Burjuva devlet anlayışı a çısından militarizm, bir bütün olarak toplumun askerileştirilmesi anlayışına genelleştirilebilir. Bu toplumsal yaşamın tümünü kapsayan, burjuva ideolojisi tarafından sürekli olarak empoze edilen bir yaşama biçimi durumuna gelir. Her düşünce ve anlayışta olduğu gibi militarizmin çıkış nedenleri, gelişmesi ve sonuçları da sınıfların dayandığı üretim ilişkileri temelinde ele alınmalıdır. Bu, Marksist, Leninist dünya görüşünün bize öğrettiği temel dayanak noktasıdır. Tarihsel sürece baktığımızda militarizm, burjuvazinin devrimci dönemindeki milliyetçilik anlayışının bir gereği olarak ortaya çıkmıştır (1789 Büyük Fransa Burjuva Devrimi). Burjuvazinin iyi bildiğimiz bir aldatmacısı vardır; kendi sınıfsal çıkarlarını, toplumun ( özellikle de kendi mezar kazıcısı olan proletaryanın) tümünün yararına ve çıkarma gibi göstermek. Burjuvazinin bu aldatmacasında başarılı olduğu tarihsel süreç içinde militarizm anlayışı da onunla paralel başarı kazanmıştır. Çünkü burjuvazi militarizmi topluma empoze ederken “yurtseverlik”, “vatan savunması”, “ulusal birlik” gibi argümanları kullanmıştır. Bu kavramlar, burjuva milliyetçiliğinin çıkış noktasını oluşturmuştur. Milliyetçiliğin özünü ise her ülkenin burjuva sınıfının kendi pazarına hakim olma düşüncesi oluşturur. Burjuvazinin, yeryüzünün kaynaklarını, zenginliklerini paylaşımda diğer ülkelerin burjuvazisiyle çıkar çatışmasına girdiğinde, çeşitli ülkelerin emekçi sınıflarını bu argümanları kullanarak birbirine kırdırmıştır. Özellikle üretim ilişkilerinden doğan çelişkilerin olgunlaştığı, sınıf çatışmalarının keskinleştiği, kısaca devrimci bir durumun olgunlaştığı zamanlarda burjuvazinin bu argümanlara daha sıkı sarılması ve bunun propagandasını sınıf çatışmalarının daha düşük yoğunlukta olduğu dönemlere göre daha fazla yapması yukarıda belirttiğimiz gerçeğe (ideolojik kavrayışların, üretim ilişkilerinden bağımsız düşünülemeyeceği gerçeğine) işaret etmektedir. Zira militarizm ve militarizme karşı mücadelenin, doruğuna ulaştığı zamanın emperyalist döneme denk gelmesi, ki emperyalist dönem kapitalizmin çöküş aşamasını işaret eder. Bu yüzden burjuvazi çürümekte ve yok olmakta olan sistemini, baskı ve zor araçlarını arttırarak ayakta tutmaya çalışmaktadır. Günümüzün “ileri” kabul edilen kapitalist devletlerinde militarizm anlayışının çok büyük ölçüde mevzi kaybettiği sıklıkla dile getirilen bir görüştür. Halbuki bu, burjuvazinin -hakkının teslim etmemiz gerekir ki- yine o bildik aldatmacılarından ve göz boyamalarından biridir. Militarizm, burjuvazinin iktidarını koruması için hayati önem taşıyan bir anlayıştır. Bu sebeple bundan hiçbir zaman vazgeçemez. Aksine düzeninin devamı için her zaman bu anlayışı diri tutmaya çabalar. Burjuva demokrasisi sınırları içinde en “özgürlükçü” kabul edilen devletler de dahil olmak üzere, burjuva devlet aygıtı, emekçiler üzerinde bir baskı ve zor aracıdır. Bunun şiddetinin çeşitli ülkelerde az ya da çok olması, temel gerçeği değiştirmemektedir. Her yıl açıklanan harcamalarda askeri alana yapılan harcamalar, bunun en açık kanıtıdır. Yukarıda açıkladığımız sınıfsal temelleri ve tarihsel süreci iyi bilen biz Marksist, Leninistler için bu durum hiç de şaşırtıcı değildir ve hatta (burjuvazinin sınıf mantığı açısından) çok doğaldır. Çünkü her durumda olduğu gibi burada da sınıf savaşımının yasaları işlemektedir. Bu savaşım, son noktada şiddetle yapılacağı için militarizm, birçok kapitalist ülkede güncel ve yaygın bir durum, bir kısmında ise alttan alta işlenen ve her an yüzeye çıkabilecek bir olgudur. Bunun derecesini, çeşitli ülkelerdeki sınıf savaşımının şiddeti ve düzeyi belirleyecektir.


Belçika’da Onbinler Sokakta

B gitti.

21.02.2013 elçika’da hükümetin ekonomi politikalarını protesto eden kamu ve özel sektör çalışanları 24 saatlik greve

Ülkedeki 3 büyük sendikanın destek verdiği grev nedeniyle başkent Brüksel’de düzenlenen protesto gösterisine yaklaşık 40 bin kişi katıldı. Belçikalı emekçiler hükümetin ekonomik krizin faturasını işçilerin üzerine yüklediğini söylüyor: “Biz bugün buraya artık yeter demeye geldik.” “İşçilere ayrımcılık yapılmamalı. Biz doğru, dürüst çalışmak ve hakkımızı almak istiyoruz.” Protestocular, emeklilik yaşının yükseltilmesi, tasarruf paketi çerçevesinde maaşların dondurulması da dahil olmak üzere hükümetin aldığı bir dizi önlem kararının geri çekilmesini istiyor. Genel grev nedeniyle kentte ulaşım da felç oldu. Tren ve otobüs seferleri minimum düzeyde yapılırken, eğitim ve sağlık hizmetlerinde de aksamalar yaşandı.

Belçikalı Metal İşçileri İsyanda 21.03.2013

ArcelorMittal'in Belçika'daki fabrikalarını kapatma planlarını protesto etmek için sokağa çıkan işçiler, eyleme engel olmak isteyen polisle çatıştı.

Demir çelik sektörünün en büyük şirketlerinden ArcelorMittal'in Belçika'nın Leige kentindeki fabrikasını kapatmasına karşı işçilerin isyanı sürüyor. Şirketin fabrikaları kapatmaya başlaması üzerine yüzlerce işçi Liege'de sokağa çıktı. İşsiz kalmak istemeyen işçiler Namur sokaklarındayken eyleme polis saldırdı. Polisle işçiler arasında çatışma çıktı. Tazyikli su ve gaz bombalarıyla kitleye saldıran polise, işçiler, taşlarla karşılık verdi. Şirkette örgütlü sendikanın açıklamasına göre krize karşı alınan önlemlerde binden fazla işçi işini kaybedecek. Ocak ayında şirket, Avrupa genelinde bazı fabrikalarını ve bazı fabrikalarda da üretim bantlarını kapatacağını ve bunun yaklaşık bin 300 kişinin işten çıkarılmasına neden olacağını açıklamıştı. Daha önce de işçiler isyan etmiş, isyanın büyümesi üzerine Başbakan Elio Di Rupo arabuluculuk yapmıştı. Rupo fabrikanın kapatılmaması gerekeni yapacağını söylemişti. Ancak Rupo'nun verdiği sözlere rağmen işten çıkarmalarda ve fabrika kapatma uygulamalarında bir değişiklik olmadı.

Fransa'da işçiler Sanayiciler Birliği'ni İşgal etti

Emeðin Dünyasý Gazetesi / Aylýk Süreli Gazete / Yýl: 3 / Sayý:22 / Nisan / 2013 / Mart Yayýncýlýk / Sahibi ve Yazý Ýþleri Müdürü: Cenk Orçun Ýnal / Adres: 75. Yýl Mahallesi 1341 Nolu Sokak No: 47/B Sultangazi/ÝST/ Tel.: 0212 419 68 51 / emegindunyasi@gmail.com - www.emegindunyasi.info / Baský Tuks Matbaa & Ajans / Þirinevler Mah. 1. Sok. No: 27/16 Bahçelievler/ÝST

Kosova'da Özelleştirme Protestosu

K

14 Mart 2013 osova'da Posta Telekomünikasyon Kurumu'nun özelleştirilmesine karşı çıkan emekçiler Ekonomi ve Kalkınma Bakanlığına yürüdüler.

Kosova'da, Posta Telekomünikasyon Kurumu'nun (PTK) özelleştirilmesini protesto eden kurum çalışanları, özelleştirme programı nedeniyle hükümete tepki gösterdi. Kurum binası önünde toplanan çalışanlar, Ekonomi ve Kalkınma Bakanlığı'na kadar yürüdü. protesto yürüyüşüne, bazı muhalefet partileri de destek verdi. da Vatandaşların destek verdiği eylemde, taşınan pankartlarda özelleştireme politikasına karşı yazılar dikkat çekti. Hükümetin istifasının istendiği protestoya, birçok parti ve emek örgütü destek verdi. Başbakanlık binası önünde de "Devleti soyanlarla devlet olunmaz" sloganı attı. Protesto daha sonra sona erdi.

Yunanistan'da Cumhurbaşkanı ve Başbakan Protesto Edildi.

A

08.03.2013 Yunanistan'da, Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas ve Başbakan Andonis Samaras, katıldıkları bir etkinlikte protesto edildiler. tina Akademisi'nde düzenlenen etkinlik sırasında, Papulyas, Samaras ve Yunanistan Başpiskoposu İeronimos'un bulunduğu ön sıralara kadar yaklaşan 5 kadın tarafından, “'Hainler, hainler. Bunu ne hakla yapıyorsunuz'” diye bağırıldı. Papulyas ve Samaras'ın korumaları tarafından dışarı çıkarılarak polise teslim edilen kadın eylemciler, hükümetin mali krizle mücadele kapsamında uygulamaya koyduğu reformları ve ekonomi politikasını protesto ettikleri öğrenildi.

İberia Çalışanları Yine Grevde

04.03.2013 İberia havayolu emekçileri ikinci 5 günlük grevlerine başladı. İşçiler, İberia’nın, British Airways ile birleşmesi kapsamında 3 bin 807 işçinin görevine son verileceği, kalanların da maaşlarında kesintiye gidilmesi kararını protesto etti. Çalışanlar ilk olarak 18-22 Şubat arası greve gitmişti.

08.03.2013 Fransa'da Peugeot işçileri, fabrikalarının kapanmasını protesto etmek için Metalurji Dalı Sanayiciler Birliği'ni işgal etti

Fransız Peugeot Citroen PSA otomobil fabrikası işçileri, şirketin 2014 yılında Paris yakınlarındaki fabrikasını kapatma kararını protesto etmek için, Metalurji Dalı Sanayiciler Birliği’nin (UIMM) merkezini işgal etti. Paris'in Aulnaysous-Bois banliyösündeki fabrikada çalışan işçiler, şirketin 2014 yılında iş yerlerini kapatıp, kendilerini başka iş kollarına göndermesi kararına karşı çıkıyor. Yaklaşık 2.800 işçinin çalıştığı fabrikada, son sekiz haftadır süren grevden kaynaklı üretim de önemli ölçüde durdu. PSA, bu fabrikada çalışan işçilerin önemli bir kısmını ülkenin diğer bölgelerindeki fabrikalara kaydırmayı planlıyor.

İ

spanyol havayolu şirketine ciddi maddi kayıp yaşarken grev nedeniyle yaklaşık bin 300 uçuş iptal edildi. İptal olan uçuşlar ve geciken seferlerden dolayı 40 bin yolcu etkilendiği düşünülüyor. İberia çalışanlarının bir sonraki grevi 18-22 Mart tarihleri arasında olacaktı .İş verenin geri adım atması üzerine14 Mart 2013 günü sona erdi. İberia çalışanları geçtiğimiz aydan beri belirli aralıklar ile sürdürdüğü iş bırakma eylemine son verdi. Havayolu sendikası, şirket yönetiminin 4 bine yakın kişiyi işten çıkarma ve maaşlarda kesinti planında geri adım atması üzerine böyle bir karar aldı. İspanyol havayolu şirketi, ‘yeniden yapılanma’ planlarında kısmen esnekliğe gitmeyi kabul etti.

Mısır Port Said’de Çatışmalar 05.03.2013 Mısır'da Port Said kentinde geçen yıl bir futbol maçı sırasında stadyumda başlayan çatışmalarda 74 kişi ölmüştü. 21 sanık hakkında mahkemenin idam kararı protesto ediliyor.

Lufthansa'da Grev, 700 Sefer İptal

A A

21.03.2013 lmanya'nın ve dünyanın en büyük havayolu şirketlerinden biri olan Lufthansa'da çalışanlar bugün iş bıraktı. Grev nedeniyle 700 sefer iptal edildi.

lman havayolu şirketi Lufthansa’da bugün 33 bin çalışan iş bırakma eylemi yaptı. Grev nedeniyle 700’e yakın sefer iptal edildi. Lufthansa sözcüsü iptallerin, ağırlıkla Almanya içi uçuşlar için geçerli olduğunu belirtti. Sözcü, iptallerin Frankfurt, Hamburg, Berlin, Münih, Düsseldorf ve

Köln havaalanlarından kalkacak uçakları kapsadığını açıkladı. 24 saatlik iş bırakma eylemi Verdi Sendikası'nın çağrısıyla yapılıyor. Eylem, sendikanın toplu iş sözleşme görüşmelerinde elini güçlendirmeyi hedefliyor. Verdi, yaklaşık 33 bin Lufthansa çalışanının ücretlerinde yüzde 5,2'lik artış ve iş güvencesi talep ediyor.

Lübnan'da Hava'da Grev

4

22.03.2013 Lübnan'da bir ay önce başlayan protestoların en büyüğü bugün yapıldı.

000 bin civarında kişinin katıldığı eylem Başkanlık Sarayı’nın önünde gerçekleşti. Kamu çalışanlarını temsil eden Birleşik Koordinasyon Komitesi yetkilileri gerçekleştirdikleri bu grevin bir aydan beri devam eden gösterilerin en büyüğü olduğunu ifade etti. Ülkenin dört bir yanından Başkanlık Sarayı önündeki gösterilere katılan emekçiler, meclisin ücret zammını onaylaması için gösterilerde bulundular. Kamu çalışanları ve öğretmenler devletin maaşlarını yükseltmesi için 19 Şubat’tan beri grevdeler. 2012 yılının Eylül ayında onaylanmış olan zam rütbe ve maaş sistemini finanse etmek konusunda müzakerelerin ertelenmesi sonrasında Perşembe konuyu görüşüleceği açıklanmıştı. Arap ve yabancı kaynaklı birçok havayolu ertelenen uçuşlardan etkilendi

Maden Ocağında Göçük, 19 İşçi Kurtarıldı!

03.20.2013

Polonya'da maden ocağında, küçük ölçekli bir deprem sonrası önceki gece göçük meydana geldi. Yerin 600 metre altında mahsur kalan 19 Polonyalı işçi, 25 kişilik ekibin 7 saatlik çalışmasının ardından bu sabah kurtarıldı. udna maden ocağı, Almanya-Çek Cumhuriyeti sınırındaki Siesia bölgesinde bulunuyor. Polonya’da çoğunluğu bu bölgede bulunan birçok maden ocağı var. 2006 yılında bölgedeki bir maden ocağında meydana gelen grizu patlaması sonucu 23 işçi hayatını kaybetmişti.

R

Port Said kentinde Pazar günü başlayan çatışmalar dün de devam etti. Gece geç saatlere kadar meydanları terk etmeyen eylemciler, kamuya ait bazı binaları ateşe verdi. Polisle yaşanan çatışmalarda büyüyen olaylar neticesinde 35 kişi yaralandı. Port Said’de göstericiler geçtiğimiz yıl 74 kişinin ölümü ile sonuçlanan stadyumd yaşanan katliam ilişkin yerel mahkemenin geçen ay 21 sanık hakkında verdiği idam kararını

protesto ediyor. Yılın ilk günlerinden başlayan çatışmalar önceki gün yeniden polis arasında eylemciler arasında büyüdü. Çıkan çatışmalarda üçü polis altı kişi hayatını kaybetmişti. Süveyş Kanalı kıyısındaki kentte protestolara destek veriliyor. Son çatışmalarda ölenlerden üçünün cenazeleri 4 Mart günü toprağa verildi. Yüzlerce kişinin katıldığı cenaze törenine polis yine saldırdı. Cenazeye gelenleri dağıtmak için polis göz yaşartıcı gaz kullandı.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.