Paris komรผnรผ 140 yฤฑl รถncesinden bugรผne sesleniyor. ฤฐล รงi sฤฑnฤฑfฤฑnฤฑn gรผcรผnรผ, dรผnyayฤฑ yรถnetmeyi gerรงekleล tirebileceฤ ini gรถsteriyor. SAYFA 4-5
5
ยฐยฑยถยฐ .&$-ยฐ4ยฐ
12 Nisan 2011
"UFฤ PMNBZBO ZFSEFO HSFW ยฆรฐLNB[ ร
ZMF LJ NFUBM Jฤ ยฆJMFSJOJO HSFWJ %รฏ4,ล JO TBZGBTรฐOEB CJMF LFOEJTJOF ZFS CVMNVZPS
ร ZMF LJ #JSMFฤ JL .FUBM รฏฤ TBOLJ CJS HSFW ZPLNVฤ ยฆBTรฐOB ยตSHยปUMยป PMEVร V GBCSJLBMBSEBO HSFWF EBJS UFL CJS TFT ZยปLTFMTJO JTUFNJZPS ร ZMF LJ ยฆFฤ JUMJ FZMFNMFSEF #JSMFฤ JL .FUBM LPSUFKMFSJOEF ล HSFW Jฤ HBM EJSFOJฤ ล TMPHBOMBSรฐ EBIJ EVZVMNVZPS ร ZMF LJ HSFWF EFTUFL IBMLBMBSรฐ ยตSยปMNยปZPS EFTUFร F HFMFOMFS CJO QJฤ NBO FEJMJZPS (FMJฤ NFMFS CJ[F TFOEJLB ZยตOFUJNJOJO HSFWF EFร JM TFยฆJNF IB[รฐSMBOEรฐร รฐOรฐ HยตTUFSJZPSฦ Sayfa 3
Sayfa 2
(ยปWFODFMJ Jฤ JOTBODB ZBฤ BN JยฆJO
Sayfa 6
Sayfa 7
4Bร MรฐL ยฆBMรฐฤ BOMBSรฐ HSFWF HJEJZPS
#JS Jฤ ยฆJOJO HSFW J[MFOJNMFSJ
2
°´¾J .FDMJTJ
(ÂťWFODFMJ JÄ? JOTBODB ZBÄ?BN JÂŚJO Bir çok sendikanÄąn çaÄ&#x;rÄącÄąsÄą olduÄ&#x;u gĂźvencesiz çalÄąĹ&#x;maya karĹ&#x;Äą eylem 3 Nisan'da Ankara’da gerçekleĹ&#x;tirildi. ÇeĹ&#x;itli illerden gelen katÄąlÄąmcÄąlar sabahÄąn erken saatlerinden baĹ&#x;layarak KurtuluĹ&#x; ParkĹ’nda toplanmaya baĹ&#x;ladÄąlar. Ä°Ĺ&#x;çiler buradan miting Ăśncesi yĂźrĂźyĂźĹ&#x;Ăźn baĹ&#x;langĹç noktasÄą olan Dikimevi MeydanĹ’na pankartlarÄąyla, sloganlarÄąyla, kortejlerini oluĹ&#x;turarak yĂźrĂźdĂźler. Toplanma sonrasÄą Kolej MeydanĹ’na yĂźrĂźyĂźĹ&#x;Ăźn ardÄąndan miting baĹ&#x;ladÄą. YaklaĹ&#x;Äąk 3000 kiĹ&#x;inin katÄąldÄąÄ&#x;Äą mitinge Dev SaÄ&#x;lÄąk-Ä°Ĺ&#x;’in kitlesel katÄąlÄąmÄą dikkat çekti. Dev SaÄ&#x;lÄąk-Ä°Ĺ&#x; kortejinde Adana Numune hastanesi direniĹ&#x;çileri de yer alÄąyordu. Desa, Grup Suni ve Kampana iĹ&#x;çilerinin direniĹ&#x;çi soluÄ&#x;unu alana taĹ&#x;Äąyan Deri-Ä°Ĺ&#x; sendikasÄąna Ăźye iĹ&#x;çilerin korteji, en canlÄą iĹ&#x;çi kortejlerinden birisiydi. BirleĹ&#x;ik Metal-Ä°Ĺ&#x;’e Ăźye iĹ&#x;çiler arasÄąnda Casper direniĹ&#x;çisi iĹ&#x;çiler ve Schneider iĹ&#x;çileri Ăśne çĹkÄąyordu. Metal’deki grevin coĹ&#x;kusunun BirleĹ&#x;ik Metal sendikasÄąnÄąn kortejine taĹ&#x;ÄąndÄąÄ&#x;Äą ise sĂśylenemez, metal grevine iliĹ&#x;kin sloganlar sendikanÄąn politikasÄą gereÄ&#x;i bilinçlice Ăśne çĹkarÄąlmadÄą ve engellendi. Herhangi bir baĹ&#x;ka sendikanÄąn eyleme kitlesel bir katÄąlÄąm sergilediÄ&#x;ini sĂśylemek ise doÄ&#x;ru olmaz. Sosyal-Ä°Ĺ&#x;, Petrol-Ä°Ĺ&#x;, Nakliyat-Ä°Ĺ&#x;, EnerjiSen, Emekli-Sen Ăźyeleri pankartlarÄąyla eyleme katÄąldÄąlar. Ä°stanbul’da direniĹ&#x;lerini sĂźrdĂźren Ontex-Canbebe, PTT iĹ&#x;çileri de pankartlarÄąyla alandaydÄąlar. Sine-Sen az katÄąlÄąmcÄą sayÄąsÄąna karĹ&#x;Äąn “insanlÄąk dÄąĹ&#x;Äą çalÄąĹ&#x;ma koĹ&#x;ullarÄąna sonâ€? talebiyle anlamlÄą bir katkÄą gerçekleĹ&#x;tirdi. AynÄą Ĺ&#x;ekilde EÄ&#x;itim Emekçileri DerneÄ&#x;i parçalanan eÄ&#x;itimci emeÄ&#x;inin her bir parçasÄąnÄą bĂźtĂźnleĹ&#x;tiren dĂźzenlemesiyle “GeleceÄ&#x;iz Ă–rgĂźtleniyoruzâ€? pankartÄąyla yĂźrĂźyĂźĹ&#x;e katÄąldÄą. AyrÄąca GĂźvencesiz Ă–Ä&#x;retmenler imzasÄąyla “Atama yoksa Ä°syan var! TĂźm Ă–Ä&#x;retmenlere GĂźvenceli Ä°Ĺ&#x; Ä°stiyoruz!â€? pankartÄą da eylemde açĹldÄą. Devrimci-demokratik ve reformist siyasal yapÄąlar eylemde kortejleriyle ortalama sayÄąda bir katÄąlÄąmla yer aldÄąlar. Devrimci Proletarya ve Ä°Ĺ&#x;çi Meclisi okurlarÄą yĂźrĂźyĂźĹ&#x; ve mitinge “Esnek ve GĂźvencesiz ÇalÄąĹ&#x;maya HayÄąr, Ä°nsanca YaĹ&#x;am Sosyalizmde!-Devrimci Proletaryaâ€? pankartÄą ve flamalarÄąyla katÄąldÄąlar, yĂźrĂźyĂźĹ&#x; Ăśncesi ve miting sÄąrasÄąnda yaygÄąn bir gazete satÄąĹ&#x; ve daÄ&#x;ÄątÄąmÄą gerçekleĹ&#x;tirdiler.
Enerji-Sen idi. Miting, eyleme imza veren ancak gereÄ&#x;ince katÄąlÄąm sergilemeyen çeĹ&#x;itli sendika ve konfederasyonlarÄąn baĹ&#x;kanlarÄą ile Halkevleri-Ă–DP baĹ&#x;kanlarÄąnÄąn mitingin baĹ&#x;Äąnda kĂźrsĂźde ortak fotoÄ&#x;raf vermesi ile baĹ&#x;ladÄą. Mitinge katÄąlÄąm saÄ&#x;lanmamasÄąnÄąn esas nedeni, ortak siyasal eksende diplomatik iliĹ&#x;ki geliĹ&#x;tirmelerine karĹ&#x;Äąn, bu mitingin esasen Halkevleri çevresinin baĹ&#x;ÄąnÄą çektiÄ&#x;i bir miting olmasÄą, dolayÄąsÄąyla sendikalarda ĂśrgĂźtlĂź diÄ&#x;er reformist gruplarÄąn eyleme iĹ&#x;çi katÄąlÄąmÄą saÄ&#x;lama diye bir gĂźndemlerinin olmamasÄąydÄą. DÄ°SK’teki, KESK’teki ve diÄ&#x;er sendikalardaki genel kurul gĂźndemlerinde Ĺ&#x;u an kßçßk burjuva liberal eksen ile kßçßk burjuva ulusalcÄą eksen arasÄąnda mĂźcadelenin karakteri çeĹ&#x;itli koltuk hesaplarÄąndan kaynaklÄą saf bir gĂśrĂźnĂźm arzetmiyor. Ă–te yandan AKP’ye karĹ&#x;ÄątlÄąk Ăźzerinden antiemperyalist-ulusalcÄą Ă–DP-Halkevleri çevresinin, yer yer EMEP’le, esasen de CHP’lilerle flĂśrtĂź devam ediyor. KĂźrsĂźde konuĹ&#x;ma yapan Dev-SaÄ&#x;lÄąk Ä°Ĺ&#x; ile Hava-Ä°Ĺ&#x; baĹ&#x;kanlarÄąnÄąn ortak keseni -Atilay Ayçin’in aÄ&#x;zÄąndan açĹkça “liboĹ&#x;lara, yetmez ve evetçilereâ€? veryansÄąn ederek “hayÄąrcÄąâ€? (CHP’ye yedeklenen) cephenin gßçlendirilmesi çabasÄą ve çaÄ&#x;rÄąsÄąydÄą. Burjuva parti CHP’nin iĹ&#x;letme patronu belediye olarak sendikasÄązlaĹ&#x;tÄąrma çabasÄą içerisinde olduÄ&#x;u iĹ&#x;çilerin direniĹ&#x;inin kĂźrsĂźden seslendirilmesi, eylemi dĂźzenleyenlerin politik çizgisi gereÄ&#x;i mĂźmkĂźn deÄ&#x;ildi. Bunun yerine Çankaya Belediye BaĹ&#x;kanÄą BĂźlent TanÄąk’a kĂźrsĂźden selam gĂśnderilmesi politik bir tercihti ve kßçßk burjuva fÄąrsatçĹ ve CHP kuyrukçusu siyasetin iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄąn çĹkarlarÄąna karĹ&#x;Äąt karakterini sergiliyordu. KĂźrsĂźye çĹkmak ve direniĹ&#x;lerini duyurmak isteyen Çankaya Belde A.Ĺž. iĹ&#x;çileri bu yĂźzden engellendiler. â€œĂ‡ankaya Belde A.Ĺž iĹ&#x;çileri de aramÄązdaâ€? diye geçiĹ&#x;tirilerek, iĹ&#x;çilerin attÄąklarÄą sloganlarÄą mĂźzik yĂźkseltilerek bastÄąrÄąldÄą.
KĂźrsĂźde iĹ&#x;çiler deÄ&#x;il, sendikacÄąlar vardÄą! “GĂźvenceli Ä°Ĺ&#x; Ä°nsanca YaĹ&#x;am İçinâ€? mitinginin ĂśrgĂźtleyicisi olduÄ&#x;unu iddia eden kurumlarÄą hatÄąrlarsak; bunlar DÄ°SK’e baÄ&#x;lÄą BirleĹ&#x;ik Metal-Ä°Ĺ&#x;, Dev SaÄ&#x;lÄąk-Ä°Ĺ&#x;, Nakliyat-Ä°Ĺ&#x;, Limter-Ä°Ĺ&#x;, Sine-Sen, Dev Maden-Sen, Sosyal-Ä°Ĺ&#x;, EmekliSen, BasÄąn-Ä°Ĺ&#x;; TĂźrk-Ä°Ĺ&#x;’e baÄ&#x;lÄą Petrol-Ä°Ĺ&#x;, Hava-Ä°Ĺ&#x;, Tek GÄąda-Ä°Ĺ&#x;, Belediye-Ä°Ĺ&#x;, TĂœMTÄ°S, Deri-Ä°Ĺ&#x;; KESK’e baÄ&#x;lÄą EÄ&#x;itim-Sen, SES, Haber-Sen; TĂźrk Tabipleri BirliÄ&#x;i ve
Genel olarak coĹ&#x;kusuz geçen miting, kĂźrsĂź ĂśnĂź hariç gevĹ&#x;ek bir gĂśrĂźnĂźm arz etti. MĂźzik grubunun dinletisiyle iĹ&#x;çi gruplarÄą daÄ&#x;ÄąldÄąlar ve eylem alanÄą fiilen boĹ&#x;aldÄą. DireniĹ&#x; çadÄąrlarÄąndan otobĂźslerle alana gelen deri iĹ&#x;çilerinin, mĂźziÄ&#x;e kol kola bir aÄ&#x;Äązdan eĹ&#x;lik etmeleri gibi iĹ&#x;çilerin mĂźcadele içerisinde yoldaĹ&#x;laĹ&#x;malarÄąnÄąn yansÄąmasÄą olan gĂźzel gĂśrĂźntĂźler ve atÄąlan sloganlarla eylem sona erdi.
3
°´µJ .FDMJTJ
"UFĝ PMNBZBO ZFSEFO HSFW ¦ðLNB[ Böyle grev olmaz, olursa başarılı olmaz. Birleşik Metal-İş Sendikası (BMİS) Başkanı Adnan Serdaroğlu, grev başlamadan önce sendikanın Gebze’de düzenlediği dayanışma gecesinde salona dev bir “Metal İşçileri Tarih Yazıyor!” pankartı astırmıştı. Konuşmasında, “Bu pankartı ben astırdım, çünkü tarih yazıyoruz, MESS’in-Türk Metal’in saltanatını yıkıyoruz” diyordu. Gelişmeler niyetin bu olmadığını gösterdi BMİS 21 fabrikada grev sürecine başlamış olmasına karşın, bu fabrikaları tek tek birbirinden ayırdı. Her birinin grev başlangıç tarihini farklı farklı belirledi. Ardından da her bir fabrikada tek tek anlaşma yoluna gitti. İlk on fabrika neredeyse bitti, geriye diğer on fabrika kaldı. Bu metal işçilerinin gücünü bölen bir taktiktir. Oysa yetkili sendika olarak BMİS’in MESS’in karşısına toplu olarak, tüm işyerlerinde ortak grevle, ortak anlaşma sağlayarak çıkmaması “yasal olarak” bile suç! İşçiler için faşist 12 Eylül yasalarının üzerine çöreklenmiş neoliberal iş yasasının hükümlerinin dahi gerisinde bir tutum bu. Sendika adı üzerinde, yasada dediği gibi “grup toplu iş sözleşmesi” yapar, BMİS bunu dahi yapmıyor. Tek tek işletmelerde işyeri sözleşmesi imzalıyor. Ardından bu anlaşmaları kılıfına uyduracak şekilde MESS’le ortak protokolde resmileştirmeyi planlıyor. Neden bunu yapıyor? Sendika, işçilerin çıkarına olacak şekilde, tek tek patronlara şartlarını kabul ettirerek MESS’i bölmeye çalışıyor olsa, bu anlaşılabilir. Ama durum bu değil. Tek tek imzalanan sözleşmelerin koşulları oldukça geri. Yeni “sosyal haklar” zaten yok, ücretler açısından da belirsiz kuruşluk artışların sözü ediliyor. Greve çıkan işçiler dahi nasıl, hangi koşullarda patronla anlaşıldığını bilmiyor. Ama grevler başlar başlamaz, aynı gün, hatta başlayamadan bitiriliyor. BMİS grev olmayan bir grev yürütüyor Öyle ki, metal işçilerinin grevi DİSK’in sayfasında bile kendisine yer bulmuyor. Öyle ki, Birleşik Metal sanki bir grev yokmuşçasına örgütlü olduğu fabrikalardan greve dair tek bir ses yükselsin istemiyor. Öyle ki, çeşitli eylemlerde Birleşik Metal kortejlerinde “grev, işgal, direniş” sloganları dahi duyulmuyor. Öyle ki, greve destek halkaları örülmüyor, desteğe gelenler bin pişman ediliyor. Gelişmeler bize sendika yönetiminin greve değil, seçime hazırlandığını gösteriyor!
DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’nin istifasından sonra genel başkanlık koltuğunu kim dolduracak, kafalar daha çok bunun hesaplarıyla meşgul. Grev mi? “Yaptık işte” demek için, olabildiğince “kazasız belasız”, yani sessiz sedasız patronlarla kapalı kapılar arkasında anlaşılarak yürütülüyor. Böyle grev olmaz! Böyle olursa, başarılı olmaz! İşçi sınıfının ve metal işçilerinin bu grev sürecinden edindiği temel derslerden biri budur. Grev fikrinin, grev silahının böylesi bir biçimde eskitilmesi, boşa çıkarılması, sonrasında da “grev de yaptık, olmuyor işte, elimizden gelen bu” düşüncesini yaymak soluksuz, yorgun, yenik, yılgın, tabansız küçük burjuvaların ruh halidir. İşçi sınıfı bu sınırlara hapsolmamalıdır. Küçük burjuvalar, büyük burjuvalarla anlaşır. Onları birleştiren işçi sınıfının devrimci enerjisinden, yıkıcı ve kurucu gücünden duyulan korkudur. “Amman bir olay olmadan, şu grev sayfasını kapatalım” diye düşünürler. Bunun psikolojisiyle davranırlar. İşçiler için ise her grev, kanını, iliğini, emek gücünü emip semirenlerle, sınıf düşmanı patronlar sınıfı ile göğüs göğse karşılaşma zamanıdır. Bir mücadeledir grev, “kim kimi yenerse”, o anda kim güçlüyse o kazanır. İşçilerin bu grev mücadelelerinden, bu tek tek çarpışmalardan, patronlarla gündelik dövüşten biriktirdiği ise daha uzun dönemli ve esas kalıcı olandır. Sınıfın birliği, sınıfın kini, sınıfın bilinci, sınıfın mücadele azmidir. Dostunu düşmanını bilmektir. Böyle grev olmaz! Olursa, başarılı olmaz! Her grev bir deneyimdir. Metal işçileri ve tüm işçiler bu grevden, kendi eylemlerine, kendi örgütlülüklerine, kendi komite ve meclislerine güven dışında yaslanacak pek az şeye sahip olduklarını öğrenmektedir.
4
°´µJ .FDMJTJ
ïĝ¦J TðOðGð E»OZBZð ZµOFUFCJMJS NJ Bizler patronlara ve onların siyasetçilerine, bürokratlarına ihtiyaç duymadan toplumun organizasyonunu başarabilir miyiz? Fabrikalarda insanlığa gerekli tüm malları üretebiliyoruz. Hatta büyük patronların jetlerini, gezi yatlarını üreten, ulaşımdan iletişime dünyanın akışını sağlayan bizleriz. Tüm bunları gerçekleştirirken, hayatı yaratırken patronlara ihtiyaç duymadığımızı görüyoruz. O halde kendi yarattığımız hayatın haklı yöneticisi de bizler olmalıyız. İhtiyacımız olduğunu sandığımız, önünde boynumuzu eğdiğimiz yöneticinin elbisesinin de kendisinin de üzerinde bizim alınterimiz var. O halde sorumuzun yanıtı evet olmalı. Paris’li işçiler Paris Komünü ile bu yanıtı tüm işçi sınıfı adına verdi. Patronlar açısından ise kanla bastırılan ve bugün hatırlamak dahi istemedikleri korkutucu bir işçi ayaklanması olarak tarihe geçti. Parisli işçiler bundan 140 yıl önce ayaklanarak kendi yarattıkları Paris’in iktidarını ele geçirdiler. 18 Mart 1871 günü başlayan ve 72 gün süren tarihin ilk işçi yönetimi tüm dünya işçi sınıfına iktidarı alabileceğini gösterdi, 1917 Ekim Devrimi’ne giden yolu açtı. Komün 1870 ortalarında başlayan Fransa-Prusya savaşı sırasında patlak verdi. Kısa bir süre önce III.Napolyon burjuva cumhuriyetine bir darbe gerçekleştirmiş, tekrar imparatorluğunu ilan etmiş ve yükselen işçi sınıfı hareketi karşısında sarsıntılar yaşayan ve kendi içerisinde bölünmüş olan burjuvazi bu darbeyi kabul ederek ve imparatorluk ile kendi çıkarları doğrultusunda anlaşmıştı. Savaş Fransa’nın ardarda darbeler almasıyla sürdü ve Paris Prusyalılar tarafından kuşatıldı. Savaşta açlık ve ölümle yüzyüze gelen gene işçi sınıfı oldu. Buna karşın Ulusal Muhafızlar’da tüm işçi sınıfı silahlanıyor ve Paris’i savunuyordu. Bu silahları veren savaş sırasında iktidara gelen burjuva hükümetiydi. Burjuvazi silahları üretir ve dağıtırken bir taraftan da kendisini yıkacak zemini hazırlar. Bu tarihsel gerçek Paris’te kendisini gösterecek ve işçi sınıfı kendi sınıfının çıkarları doğrultusunda bu silahları burjuvaziye çevirecekti. Gitgide güç kaybeden burjuva hükümeti bir yandan da örgütlenmeye başlayan silahlı işçi sınıfının tehditi ile ateşkes ilan etti. Prusyalılar Paris’e girmeye başladılar. Paris savunmasının büyük kısmını oluşturan Ulusal Muhafızlar ve içerisinde bulunan işçi sınıfı ise tarih sahnesine daha yeni çıkıyordu. Şehir Prusyalılara direnmeye devam etti ve şehirde bulunan burjuva birliklerini ait topları ele geçirerek silahlı gücünü arttırdı. Bur-
juva hükümeti Paris’te ki gücünü tamamen yitiriyor, direnişin kararları Ulusal Muhafızların Merkez Komitesi tarafından alınmaya başlanıyordu. Paris’e hükmeden burjuvazi değil yerel yerleşimler temelinde örgütlenen ve merkez komiteye bağlanan işçilerdi.
18 Mart 1871 günü başlayan ve 72 gün süren tarihin ilk işçi yönetimi tüm dünya işçi sınıfına iktidarı alabileceğini gösterdi, 1917 Ekim Devrimi’ne giden yolu açtı.
Fransız burjuva hükümeti’nin artık temel hedefi sınıf düşmanlarını silahsızlandırmak, Paris’li işçilerin elindeki topları ve mitralyözleri ele geçirmekti. Ani bir baskın gerçekleştirdiler fakat beklemedikleri kadar sert bir direnişle karşılaştılar. Paris sokaklarında barikatlar yükseldi. Burjuva ordusu saflarında görev alan işçiler ordularını terkederek kendi sınıflarının safına geçiyordu. Burjuva ordusunun generali kurşuna dizildi. Burjuvazi tüm yönetici organlarını ve polisini Paris’ten çekmek zorunda kaldı. Artık işçiler resmi olarak Paris’in yönetimini ele geçirmişlerdi. 18 Mart 1871'de yayınlanan Paris Ulusal Muhafız Merkez Komitesi imzalı bildiride işçiler şöyle diyordu: “Paris proleterleri, egemen sınıfların ihanet ve beceriksizlikleri karşısında kamu işlerinin idaresini kendi ellerine almak suretiyle durumu kurtarma saatinin gelip çattığını anlamış bulunuyorlar…. Anladılar ki, devlet iktidarını ele geçirerek kendilerini kendi kaderlerinin efendisi kılmak, zorunlu görevleri ve mutlak haklarıdır.” Merkez Komite komünün ilanında hemen sonra görevlerini bıraktı ve 26 Mart’ta komün seçimleri yapıldı. Paris komünü işçilerin yönetime doğrudan katıldığı yerel konseylerin ve işçilerden ve onların siyasilerinden
5
°´µJ .FDMJTJ oluşan kent konseyinin yönetimini hayata geçirmeye çalıştı. Seçilen komün üyeleri tüm Paris’e sorumluydular ve istenilen durumda geri çağırılabilirlerdi. Merkez Komite sadece işçiler arasından seçilecek insanların işçi sınıfının yöneticisi olabileceğini hatırlatıyor ve seçimler öncesinde uyarıyordu: “Tuzu kuru birinin bir işçiyi kendi kardeşi olarak düşünme eğiliminde olması oldukça nadir bir durum olduğuna göre mülk sahiplerinden uzak durun.” Komün ardarda aldığı kararlarla alışılmış devlet düzenlerin sınırlarını parçalıyordu. Yöneticilerin ortalama bir işçi maaşından fazla para almamaları kararlaştırılıyordu. Burjuvazinin elinde bir silah olan ordu tamamen dağıtıldı yerine eli silah tutan tüm işçilerden oluşan Ulusal Muhafızlar kuruldu. Kilise ile devlet birbirinden ayrıştırıldı. Eğitim laikleştirildi. İşçi sınıfının sömürülmesinin bir aracı olan dinsel simgeler, dualar okullardan uzaklaştırıldı. Ölüm cezası kaldırıldı. Paris’teki fabrika ve atölyeler burjuvalar tarafından terkedilmişti. Komün üretimi sosyalist biçimde düzenlemeye yüzünü döndü. İşçilerin üretime devam etmesi kararlaştırıldı. Fabrikaların tümünün komünün malı olması ve komünün ihtiyaçlarına yönelik üretim gerçekleştirilmesi düzenlenmeye çalışıldı. Borçlar durduruldu. Bunların tamamı 2 ay gibi kısa bir süre içinde gerçekleştirildi. Paris Komünü işçi sınıfının örgütlülük ve deneyim olarak çok zayıf olduğu bir tarihsel dönemde gerçekleşti. Komünizm henüz işçi sınıfı içerisinde yeterince güç kazanmamıştı ve işçiler kendi siyasal partilerine, Komünist Parti’ye sahip değildiler. Bu merkezi örgütlülük sorunu Paris’li işçilerin mücadelesini diğer bölgelerdeki işçilerle birleştirememesine yol açtı. Paris burjuvazi tarafından iki yönden sıkıştırılmıştı. İşçi sınıfının örgütlü bir savaş aygıtına sahip olması ve Paris’i aşarak devrimi genişletmesi yaşamı için hayati zorunluluktu. Komünün ilk günlerinde dağınık durumda olan burjuvazinin üzerine yürüme ve onların can damarı olan Fransız Ulusal Bankası’na el koyarak gücünü daha da arttırma imkanı olan işçi sınıfı taktik hatalar yaparak burjuvaziye tekrardan güç toplama imkanı tanıdı. Bu dönem işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesi ve koruması için siyasal ve taktiksel bir önderliğe ihtiyacı olduğunu ortaya çıkarıyor, Komünist Parti’nin zorunluluğunu gösteriyor bizlere. Bir yıl önce birbiriyle savaşan Fransız ve Prusya hükümetleri işçi sınıfının bu hamlesine karşı birleşiyorlardı. Artık savaş burjuvazinin kendi arasnda ki savaş olmaktan çıkmış patron-işçi savaşına dönüşmüştü. Tüm Avrupa burjuvazisi işçilerin iktidarı karşısında dehşete düşmüşlerdi. Paris bir
yandan Prusya topları diğer taraftan Versay’a kaçmış olan Fransa ordusu tarafından kuşatıldı. Komün 140 bin kişilik kuşatmaya karşı 40 bin kişiyle direndi. Ancak, silah bakımından da burjuva ordusuna karşı zayıf olan işçi sınıfı büyük bir katliama uğrayarak yenildi. İşçiler son barikat düşene kadar savaştılar. Kendi iktidarını tehdit altında gören yakaladığı tüm komüncüleri kurşuna diziyordu. Ölü sayısının 30 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Paris komünü 140 yıl öncesinden bugüne sesleniyor. İşçi sınıfının gücünü, dünyayı yönetmeyi gerçekleştirebileceğini gösteriyor. Ekonomik ve politik olarak patronların zincirlerini kırarak kendi dünyamızı yaratabileceğimizi anlatıyor.
Paris komünü 140 yıl öncesinden bugüne sesleniyor. İşçi sınıfının gücünü, dünyayı yönetmeyi gerçekleştirebileceğini gösteriyor. Ekonomik ve politik olarak patronların zincirlerini kırarak kendi dünyamızı yaratabileceğimizi anlatıyor. Bir yandan da yenilgisiyle bizlere yerel düzeyde değil merkezi örgütlenmenin zorunluluğunu, insanlığı kurtarmak için Komünist Parti’nin ihtiyacını anlatıyor. 30 bini aşkın Paris komünarının, Paris’li işçinin canları pahasına bize bıraktıkları miras budur.
6
°´µJ .FDMJTJ
4BÞMðL ¦BMðĝBOMBSð HSFWF HJEJZPS Sağlık çalışanları 19 Nisan'da greve gidiyor. Ankara’da 13 Mart “Çok Ses Tek Yürek” mitinginde hükümete “görmesi, duyması için uygulayacağımız tedavi yöntemi grevdir” mesajı veren sağlık örgütleri beyaz grevin tarihini açıkladı. TTB, SES ve Dev Sağlık-İş başta olmak üzere; sağlık ve sosyal hizmet işkolunda örgütlü meslek örgütleri grev gündemiyle bir toplantı düzenledi. Toplantıda, 19 Nisan’da başlamak üzere en az 2 günlük grev kararı çıktı. 19 Nisan’da düzenlenecek grevin temel talepleri ise şöyle sıralanıyor: “İş güvencesi, performans sisteminin kaldırılarak, emekliliğe yansıyacak güvenceli temel ücret, güvenlikli iş ve çalışma ortamı, tedavide katkı, katılım ve her türlü ilave ücretin kaldırılması.” TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, TTB’de
(SFW JNTBUBĝ UB CBĝMBNBEBO CJUUJ 446 işçinin çalıştığı Çimsataş’da yapılan grev oylamasında %97 “Evet” çıktıktan sonra grev kararı alan işçiler sonraki süreçte patronun yoğun baskısına maruz kaldılar. Bütün işçilerle tek tek konuşarak grevi engellemeye çalışan patron, 180 civarında işçinin evet oyunu geri çektirerek işçileri bölmeyi başardı. Greve başlayan
işçilerde bu bölünmenin ve ortamdaki kararsız ruh halinin etkisi açıkça görülmekteydi. Sendika Genel Başkanının patronla görüşmesi sonucu ise beklenen karar çıktı. Çimsataş grevi başlamadan sona erdi ve bu haliyle de “en kısa zamanda sona eren grevlerden biri” olarak tarih sahnesindeki yerini aldı.
"SGFTBO EB HSFW CBĝMBEð Birleşik Metal-İş sendikası tarafından açıklanan grev tarihleri doğrultusunda Gebze’de ki Arfesan fabrikasına 8 Nisan günü grev pankartı asıldı. Daha önce açıklanan grev tarihlerindeki bir çok fabrikadan ardarda an-
laşma haberleri gelirken Arfesan’da anlaşma sağlanamaması üzerine grev başladı. Arfesan işçileri toplu bir şekilde fabrika önünde bekleyişlerini sürdürürken geceleri de fabrika önünde nöbet tutuyorlar.
düzenlenen basın toplantısında sağlık çalışanlarının önümüzdeki dönem programı açıklandı. Sağlık çalışanlarının uzun bir süredir giderek artan oranda, gerçek anlamda sağlık hizmeti sunmak yerine sadece ve sadece hastalarına “bakmaya” zorlanan koşullarda olduklarını belirten Bilaloğlu, bu yöndeki taleplerinin de ne yazık ki dikkate alınmadığını kaydetti. Bilaloğlu, içinde bulundukları ve giderek olumsuzlaşan koşullar nedeniyle sağlık çalışanlarının seslerini yükselteceğini ve 19-20 Nisan tarihlerinde çalışmayacaklarını bildirdi.
Paksan, RSA, Bekaert, Standart WF 4»TMFS EF BOMBĝNB Birleşik Metal-İş sendikası 11 Nisan’da greve çıkacağını açıkladığı bir çok fabrikada anlaşma sağlandığını duyurdu. MESS’in %5.35'lik önerisini kabul edilemez bulduğunu belirtmiş olan sendika RSA’da %7.5, Paksan’da ise saat ücretlerine yapılan 45 kuruşluk zam sonucunda anlaşmaya imza attı. Greve çıkması beklenen Bekaert fabrikasında da sendika yöneticileri ile patron arasında da bir anlaşma sağlandı. Yapılan anlaşmaya göre, yine MESS’in verdiği zamma ek olarak işçilere kademelerine göre 18 TL‘ye kadar zam yapıldığı öğrenildi. Birleşik Metal yönetimi, Standart Depo’da da anlaşmaya vardı. 29 Mart akşam saat 8 sularında sonlanan görüşmede, işçilere MESS’in verdiği 30 TL’lik zammın üstüne ek olarak 17 TL zam yapıldığı bildirildi. Süsler Doruk fabrikasında da anlaşma imzalandı. 22 Mart’ta başlayan grev 11 gün devam etti. Anlaşmaya göre saat ücretine 16 kuruşluk artış yapılırken, sosyal haklarda da iyileştirmeler yapıldı. Fabrikaya yeni alınan 150 işçinin hakları eşitlendi, tüm işçiler için 3. grupta olan sosyal hak statüsü 1. gruba yükseltildi.
7
°´µJ .FDMJTJ
#JS Jĝ¦JOJO HSFW J[MFOJNMFSJ Sabah 7.30'da Çimsetaş fabrikası önünde buluşmak üzere sözleşmiştik. İlk kez bir grevin başlangıç anına tanıklık edecektik. Fabrikanın önüne geldiğimizde 10-15 işçi bekliyordu. Hemen yanlarına gidip kendimizi tanıttık. Bizleri çok sıcak karşıladılar. İşçilerden bile önce orada oluşumuz onları heyecanlandırmıştı. Biz grevin 8 vardiyası ile başlayacağını öğrendiğimizden kendi aramızda “Az süre var işçiler nerede, Mersin’de oluşturduğumuz Metal İşçileri ile Dayanışma Platformu üyeleri nerede?” diye konuşmaya başladık. İşçi arkadaşlar, saat 9.30'da sendika genel başkanlarının ve diğer işçi arkadaşının da servislerle o saatte geleceklerini, şu an burada olan arkadaşların komite üyeleri olduğunu söylediler. Fabrika önüne işçi servisleri geldikçe Birleşik Metal İş şapkaları ve önlükleri dağıtılmaya başlandı. Bizler de aldık şapkalarımızı taktık ve ortalık kıpkırmızı oldu. Bütün işçiler ve sendika yöneticileri de geldi. Ve bekleyiş başladı. Sendika yöneticileri işçilere hiçbir açıklama yapmadan fabrikaya girdiler ve görüşmeye başladılar. Bu durum bana garip geldi. Ben temsilcileri alkışlarla gönderip alkışlarla karşılayacağımı düşünmüştüm. Ama eylem sessiz sedasız başlamıştı ve öyle devam ediyordu. İçeride görüşmeler sürerken bizler de fabrika önünde işçilerle sohbet ediyorduk. Bu sohbetlerde işçilerin temsilcilerini neden bu kadar sessiz gönderdiklerini ve görüşmelerden çok da ümitlerinin olmamasının nedenlerini daha iyi anladık. Sohbetlerde işçiler grevin fabrikada %97 oyla kararlaştırıldığını ama sonrasında patronun işçileri tek tek dolaşıp “Sen gerçekten grev istiyor musun?” şeklinde sorular sorarak baskı oluşturduğunu, işten atmakla tehdit ettiklerini, birçok işçinin de bu tehditlere boyun eğerek grevden vazgeçtiklerini aktardılar. Gelinen noktanın sorumlusu olarak korkan işçileri gösterdiler. Bizlerin sendikanın işçileri ikna için neler yaptığını sormamız üzerine “Sendika ne yapsın elinden geleni yaptı. Adam eğitime gelmiyor, grevden vazgeçiyor, sendikanın yapacağı bir şey yok.” yanıtını verdiler. İşçilerdeki genel hava, sendikaya sonsuz güven ve gelecekleri ile ilgili tüm yetkiyi sendikaya vermek. Sohbetlerimiz devam ederken İşçi Meclisi metal e-bültenleri geldi. Bir dakika içinde tüm işçilerin elinde bültenlerimiz vardı. Kendi adıma belki de ilk kez tam zamanında yetişmişti yayınımız. Sendika yöneticilerinden biri bültenimizi inceleyip, fotoğrafta kendini göstererek, “Her yerde sizin bülteniniz. Eskişehir’de de dağıttı arkadaşlarınız, kapakta da bizim fotoğraf, coplatacaksınız polise sonunda beni” diyerek espri yapıyordu. İşçilerle bülten üzerine konuşmaya daha yeni başlıyorduk ki yöneticiler yarım saatlik görüşmeyi bitirip sessiz sedasız geldiler. Yine işçilere yüksek sesle hiçbir açıklama yapmadan, kendi aralarında konuşup fabrika
yemekhanesine doğru yöneldiler. Bizler de işçiler de birlikte fabrikaya giriyorduk ki polisler sendika yöneticilerini bizimle ilgili uyardılar. Bunun üzerine sendika üyeleri “Kusura bakmayın, özür dileriz” sözleriyle mahcubiyetlerini bildirip dışarıda beklememizi rica ettiler. Bu tavırları aslında işçilerin bizim varlığımızdan hiçbir rahatsızlık duymadıklarının göstergesiydi. İşçiler sessizce ve aslında sonucun ne olduğunu gayet iyi bilerek gittiler yemekhaneye. Bizler de dışarıda beklemeye başladık. Beklerken işçilere desteğe gelen insanların iki elin on parmağını geçmediği ve oluşturduğumuz dayanışma platformu katılımcılarından da sadece Eğitim Emekçileri Derneği üyeleri ve İşçi Meclisi okurlarının geldiğini acı biçimde farkettik. Biz bu durumu değerlendirirken işçiler toplantılarını bitirip yine sessiz sedasız geldiler. Önce araçtan bir müzik sesi yükseldi. Ortamdaki kasveti dağıtmak için, ama olmadı, vazgeçtiler. Sonra bir öncü işçi çıktı yüksekçe bir yere ve “Arkadaşlar ister dağılın ister burada kalın, isterseniz servisler sizleri götürsün” deyince işçiler eve dönmek istediklerini söylediler ve servislerine binip fabrika önünden ayrıldılar. Bu kısa sürede işçilere görüşmenin sonucunu sorduğumuzda iş yasasına uygun biçimde gruplarının yeniden derecelendirileceği, yılda bir kez erzak yardım paketi verileceğini ve genel müdürün kimsenin işten çıkarılmayacağı sözü verdiğini söyledi. Yine bir başka işçi “Bugün izinliyiz. Gece 12 vardiyası ile işe başlayacağız” dedi. Konuştuğumuz diğer bir işçi “İşten atılmama sözü verdiler ya yeter, bir dahaki sefere daha iyisi olur umarız” dedi. Sendikanın taleplerini sorunca “Sendika daha ne yapabilir ki elinden geleni yaptı” yanıtını aldık. Bu sırada işçiler servislerine binmeye başlamış, hatta bazı servisler kalkmıştı bile. Bizler de buruk bir şekilde başlamadan biten bir grev alanından karmaşık duygularla ayrıldık. Mersin’den bir işçi
ĜJGSFZJ ¦µ[E»L
TPSVEB EB UVUVZPS ÖSYM tarafından gerçekleştirilen YGS'yi takip eden günlerde şifre skandalı patlak verdi. 2010 KPSS'de ki kopya ile çürümüşlüğü iyice teşhir olan ve yönetici değişiklikleriyle yamanmaya çalışılan sınav sisteminin yaması tutmadı. Sınavdan sonra ortaya koyulan şablonlarla Matematik testindeki soruların büyük çoğuna yanıt verilebildiği iddia ediliyor. ÖSYM tesadüf gibi kavramlarla işin içinden çıkmaya çalışsa da ardarda gelen şablonlar yankı bulmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı ve hükümet cephesi ise konu üzerine ÖSYM’nin kendilerini ikna ettiğini açıkladılar. Ancak hayatlarının ilk yıllarında sınav sistemleriyle baskılanan birbirlerinden, hayatlarından ve bilgiden yabancılaştırılan gençler için bu açıklamalar pek ikna edici görünmedi. Türkiye’nin bir çok yerinde gençler sınav sistemini protesto eden eylemler düzenledi ve düzenlemeye devam ediyor.
Üniversiteye giriş sınavları ÖSYM’nin kurulması ile ilk kez 1974'te gerçekleştirildi. Gerekçe üniversiteye girişlerin adil ve sağlıklı yapılması olarak gösteriliyordu. Adalet ve sağlık kelimelerinin kapitalizmin egemen olduğu koşullarda ne kadar anlamsız olduğu ise her geçen gün gözler önüne seriliyor. Üniversite sınavları her zaman toplumun emekçi kesimleri için geçerli olan bir sistemi oluşturdu. Patronlar için bu durum hiçbir zaman sorun teşkil etmedi. Onlar zaten binlerce işçinin üzerinde kazandıkları para ile çocuklarına en iyi koşullardan yurtdışı eğitimine bir çok imkan sunuyorlardı. Bizler içinse sınavlar hem üzerimizden yeni sektörlerin palazlandığı, rekabetçi, bireyci kültürün pompalandığı hem de bilgiden uzak tutulup anlamsız bir pratik eleme içerisinde hayatlarımızın unufak edildiği bir değirmen anlamı taşıyor. Kapitalist sistemde toplumsal yaşamın her nüvesi burjuvazinin çıkarlarına göre düzenlenir. Eğitim onlar için bir yandan yeni kar alanları açarken diğer yandan işçi kitlelerini eğip-bükme, kendi sistemine uygun hale getirme yeridir. Sınav sistemi de yıllardır burjuvazinin sınıf çıkarlarına uygun şekilde tepemize dikildi. Sınavda ölçülen bilgi ve yetenek değildir. Üniversiteye giriş sınavlarının kendine has bir şablonu, şifresi vardır. Şifre meselesi bu sıralar gündem olduysa da sınav sisteminin altında her zaman kapitalizmin şifreleri yatıyordu. Hızlı, mekanik düşünme , belli kalıplara uygun bunun dışına çıkamayan bir düşünme sistemi.(daha doğrusu düşünmeme) Bilgi, sorgulama, değerlendirme, tespit bu sürecin içerisinde yer almaz. Çünkü şifreleri koyanlar işçi sınıfının düşünmesini istememektedir. Kendi sınıfsal çıkar-
ları gelecekte düşünmeyen, hakkını aramayan, makineleşmiş, azami kar kaynağı işçiler istemektedir. Diğer taraftan eleme sistemi işçi çocuklarını daha ilköğretim yıllarından itibaren birbiriyle rekabete sokar. Dayanışmanın olmadığı birbirini geçmek için uğraşan bir kültür baskın hale getirir. Keza, patronların sınıf çıkarları işçiler arası rekabetten beslenerek azami kara ulaşmayı ister. Patronlar bunla da yetinmez. Sınav sistemi üzerinden dershaneler, özel eğitim kurumları, kurslar açılır, yeni bir sektör ve yeni kar alanları açılır. Sınavın şifresi bellidir. Sınav her yanıyla burjuvazinin sınıfsal çıkarlarına hizmet etmekte, işçi sınıfının çocuklarını daha baştan kendi çarkına sokmaktadır. Burada aslolan sınavlarından, müfredatlarına kadar tüm eğitimin burjuvazinin sınıf rengiyle yapılandığıdır. Kapitalizmin üretim biçimlerine, süreçsel kar hedeflerine göre farklı biçimler alsa da özünde işçiler için sömürü ve bilimsellikten uzaklaştırılma sürecidir. Bugün matematik testindeki şablonların bu kadar kolay açığa çıkmasından ve burjuva medyada sürekli yer almasından da biraz tırsmak gerekir. Çünkü, üniversiteye giriş sınavları kapitalizm için alternatifsiz değildir. Sınavlar sadece bir araçtır. Üniversite kontenjanları arttırılır, işçi çocuklarına üniversite kapısı açılır. Bilimsellik burjuva üniversitelerinden de çoktan kovulmuştur. Bu kez genç işsizlik gölgelenir, yeni kar alanları açılır. Üretim süreçlerine dahil olan öğrenciler hem üniversiteli hem de ucuz emek alanına dönüşüverirler. Burjuvazinin iktidarında biçimler, sömürü yöntemleri değişir ancak işçi sınıfının ezilmesi baki kalır. Düşman sınav sisteminin ötesindedir. Düşündürmeyen de bunaltan da öldüren de burjuvazidir. Biz sınavın şifresini çözdük. 40 sorunun da arkasında bir şablon yatıyor. Kapitalizm.