21 Haziran 2013• 1,25 TL
Y›l 8 • Say› 185
İsyan durmayacak
Hükümet istifa! Halk›n, ya¤mac› faflist AKP iktidar›na karfl› hak, özgürlük ve onur isyan› sürüyor. Direnifl AKP’yi sars›yor
Özgürlü¤ümüze dokunmayacak, bize sayg› duyacaks›n S. 3
Gezi Komünü Gezi Park›’nda kurulan komün, direnifle dayan›flman›n, ortaklafla bir hayat›n rengini verdi. Direnifle geçen tüm illerde Gezi Park›’ndan ilham alan komünler yayg›nlaflt›. S. 2
Aya¤a kalk›p gücünü gösteren halk, kent kent, mahalle mahalle örgütleniyor. Güzel günlere yürüyor
Direniş, parklarda ve meydanlarda toplanan forumlarla yaygınlaşıyor
Haziran ‹syan› 31 May›s’ta Gezi
Nöbeti’ne yönelik polis fliddetine karfl› direnifl Türkiye halklar›n›n AKP’ye karfl› y›llard›r biriktirdi¤i öfkeyi isyana dönüfltüren ilk k›v›lc›m› çakt›. S.4-5
Kontrol çapulcuda
Polis sald›r›lar›nda Ethem Sar›sülük, Abdullah Cömert ve Mehmet Ayval›tafl yaflam›n› yitirdi. 11 direniflçi gözünü kaybetti. 8 bin direniflçi yaraland›. Çok say›da direniflçi gözalt›na al›nd›, tutukland›. Halk, AKP’den hesap soruyor.
Halk isyan›n›n simgesel merkezi Gezi Park›’n›n 15 Haziran günü vahflice sald›ran polis taraf›ndan iflgal edilmesinin ard›ndan direnifl durmad›. ‹syan›n yerel merkezleri olan semt ve mahallelerde akflam forumlar› düzenlenmeye bafllad›. Halk bu forumlarda direniflin nas›l
ilerleyece¤ini ve nas›l örgütleneceklerini tart›fl›yor. Önemli bir do¤rudan demokrasi deneyimi olarak kayda geçen forumlar, di¤er illere de yay›l›yor. Forumlardaki temel gündemi ise halk›n AKP iktidar›n› nas›l alt edip, taleplerini nas›l yaflama geçirece¤i oluflturuyor.
Kitlelerin yarat›c› gücü ifl bafl›ndayd›. Farkl› kesimlerden direniflçiler özgün yeteneklerini barikalara ve eylemlere yans›tt›. “Hükümet istifa” talebi, yüzlerce eylem biçimiyle dile getirildi. S. 6
2
GEZİ KOMÜNÜ 21 Haziran 2013
Halk›n Sesi
Gezi Parkı Komünü: Polis, şiddet, sermaye yok, kardeşliğin ülkesi var Bireysel olarak eylemlere katılmakla övünenler örgütlü olarak hareket edenlerle komün hayatı konusunda birleşti. Gezi Komünü yalnızca iki hafta sürdü ama başka bir hayatın mümkün olduğunu belleklere kazıdı
G
ezi Parkı'ndan 1 Haziran15 Haziran arasında dünyaya gönderilen mesaj çok netti: Başka bir dünya mümkün! Yeni bir hayatın filizlerinin dikildiği 15 günde Gezi Parkı, yaşam tarzlarına müdahale edildiği için içini dolduran çapulculara, savundukları yaşam biçiminden de fazlasını sundu. Bu yüzdendir ki orada yaratılan hayat, artık diğer parklarda, diğer alanlarda, herhangi iki insanın arasındaki diyalogda, evlerde, örgütlerde, ailelerde sürdürülüyor. Polisin, şiddetin ve sermayenin olmadığı mini kardeşlik ülkesinin benzerleri, yalnızca Gezi'de değil, Antalya'dan Samsun'a, Antakya'dan Eskişehir'e, Türkiye'nin pek çok yerinde kuruldu. Kurulması için herkes direndi, önce savaşını verdi. Çapulkentlerin etrafındaki barikatlar o savaşın izleri idi. İstanbul'da bir barikata Abdullah Cömert ismi verilirken, Eskişehir'de kurulan barikatlar yön tayini için kullanıldı: "Ön barikat-arka barikat". Barikatlar, çapulcuların hayallerindeki ülkeyi koruyan siperler oldu. Barikatların ardında kurulan hayat, hayatı boyunca bunun mümkün olmadığına inanmış, genç-yaşlı binlerce kişinin dilinde "komün yaşam" olarak tarif edilir oldu, üstelik direnişteki herkes bunu savunur hale geldi. Peki neydi yüzbinlerce insana komün yaşamı bu kadar benimseten? Şuydu: Yüzlerce çadırda uyuyan binlerce insan, gözlerini, çapuldan kente açtı. Resim yapanları izledi. Çapulcu kırmızılı kadının resmini takip ederek arkadaşının çadırını buldu. Birinin çadırından çayını aldı, arkadaşı ona ev böreği getirdi. Bir yanda belgeseller izlenirken, bir yanda heykelciler buluştu. Gönüllü çöp toplama komitesine katıldı. Gelen dayanışma kolilerini taşıdı. Akşama doğru hiç tanımadığı arkadaşlarına bu kez o çorba götürdü. Forumlarda tartıştı. Sürekli olarak birileri gelip sağlık durumunu sordu. Birileri gazete çıkardı, onu okudu. İlk defa gördüğü insanlarla tuvalet sırası beklerken barikatlar hakkında konuştu. "Neeee! Her şey mi bedava?" diye soran çocukla, kendi kurdukları kütüphanede kitap okudu. Sonra oyun parkındaki çocukların seslerini duydu. Bir kadına emzirme çadırının yerini tarif etti. Televizyon odasında Kızılay sokaklarından haber aldı. Ağaçlara paçavra geren çapulcuya yardım etti. Parkın ortasından canlı yayın yapan Çapul TV'ye geldi. Tüm bu yaptıklarını anlattı. Kameraya döndü: "Ne olur gelin burayı yaşayın, görün" dedi. Yaptığı çapuldan bebeği hediye etti. "Hiçbir ölçüsü yok bu bebeğin. Sadece çapuldan. Adı da Çapulcan" dedi. Yani bu hayatta, iş makinesi yoktu, para yoktu, sermaye yoktu.
Cop yoktu, şiddet yoktu, polis yoktu, devlet yoktu. Yalnızca ağaçlar ve çapullar vardı. KOMÜN ÇATIfiA ÇATIfiA KURULDU Elbette ki hiçbiri aniden sihirli bir değneğin değmesi ile olmadı. O parklara "yerleşene" kadar yüzbinlerce kişi, çatışmalarda yaralanınca kendisini taşıyan biri olduğunu gördü, taşıyanın teslim ettiği sağlık çalışanlarının kendisi için didinmesine tanık oldu, gözaltına alınanlar, gönüllü avukatlara güvendi, yanındakinin ulusal, dini, cinsel hiçbir kimliğini önemsemeden onun elini tutabileceğine inandı. Ve parka girdiklerinde, direne direne ve hep beraber kazandıkları yoldaşları için yapabilecek çok şeyi olduğunu gördü. TEM‹ZL‹K, GÜVENL‹K, EYLEM KOM‹TELER‹ Park kazanıldıktan sonra ilk gönüllüler komitesi ihtiyaçla ortaya çıktı. Her yer yakılıp yıkılmıştı ve Taksim'in etrafını temizleme zamanıydı. O gün işe başlayan "temizlik gönüllüleri" yanlarına yüzlercesini de katarak, nöbet değiştirerek 15 gün boyunca çalıştı. Yere izmarit dahi atılmamaya başlandı. Bu komiteyi, güvenlik, eylem, yemek komitelerinin kurulması takip etti. Çadırlar, yiyecek-içecek, gaz maskesi, talcid, hijyenik ped ve yaşamı devam ettirebilmek için ne gerekiyorsa tüm ihtiyaçlarla doldu. Kullanıldıkça yenisi geldi. Esnaf el attı, evlerinden gelenler börekler, kazan kazan yemeklerini getirdi, gönüllülerin çabalarıyla elektrik konusu halledildi. Parasız beslenme ve parasız enerji hakkının sahipleri, halk, hakkını komiteleri ile, dayanışma sayesinde ve el yordamı ile sağladı. Eskişehir'de yaşlı ve yoksul bir kadın 1 tane ekmek getirdi çapulkente. Antakya'da eylemlere önceleri Sünniler destek vermezken, zamanla 80'lerindeki Sünni kadın yemek getirir oldu. ÜRET‹MDEN H‹ZMETLERE, HER fiEY KOLEKT‹F Yemekler yine gönüllüler tarafından dağıtıldı. Kimi illerde bu iş yalnızca işin sorumlusuna bırakılsa da gün geçtikçe komün yaşama ayak uyduruldu. Herkes ihtiyacı kadar olanı aldı, kalanını paylaştı. Konuştuğumuz çapulcuların neredeyse tamamı "Hiç tanımadığım bir insan bana yemeğinin yarısını vermeyi teklif etti" diye anlattı, "Bu insanlara nasıl güvenmeyeyim?" REV‹RLER: PARASIZ SA⁄LIK MÜMKÜN Parasız sağlık hizmeti, gönüllü sağlık çalışanları tarafından hem direnişçiler için hem de polis saldırısından en az onlar kadar zarar gören sokak hayvanları için karşı-
landı. Parasız olarak elde edilen ilaçlar, parasız olarak dağıtıldı. Sağlık çalışanları, gaz bombalarıyla saldırı olduğu anda bile sürekli olarak alanı dolaşarak yardıma ihtiyacı olanları aradı. Revirlerde yok yoktu. İhtiyaç oldukça duyuruldu, ihtiyaçlar yine gönüllüllerce karşılandı. Üstelik zaman zaman bir acil servisten daha fazla panik ortamının hakim olduğu Gezi Parkı'nda hiç kimse sağlık çalışanlarına "önce kendisini tedavi etmesi için" ya da başka bir sebeple şiddet uygulamadı. KADINLAR, Efi‹TL‹⁄‹ KOMÜN HAYATTA BULDU Hiçbir erkek de kadına yönelik şiddet uygulamadı. Komün hayatın kurulmasında ilk aşamada en çok zorluk yaşanan yerlerden biri Antakya'ydı. Direnişin en başında, kadınlar ve erkeklerin aynı çadırlarda kalmasını yadırgayanlar, daha sonra kendileri de kalmaya başladılar. Kadınlardan hizmet bekleyen genç direnişçiler, daha sonra kendilerini yemek koyarken, temizlik yaparken buldular. Parklar elbette toplumsal cinsiyet rollerinin tümüyle reddedildiği bir sürece kadar ulaşmadı, şüphesiz bir kadın devrimi için çok erkendi ama parkta, meydanlarda, sokaklarda kadınlar daha rahatlıkla gezebilmeye başladı bile. P‹YANODAN PERKÜSYONA, HEYKELDEN RES‹ME Çapulcular parasız kültür-sanatla da tanışma imkanı buldu. Taksim Meydanı'na gelenler piyano resitali ile karşılaştı. Bir bölümde sanatçılar çocuklarla resim çizdi. Bir bölümde perküsyon grubu yer aldı. Gezi Parkı için yapılan ve parasız olarak internet ortamına verilen şarkıları saymıyoruz bile. Akademisyenlerin sokak üniversitesini kurduğu Eskişehir direnişi de parasız eğitim hakkı için önemli adımlardan biri oldu. Öte yandan çocuklar için yapılan pek çok atölyede parasız eğitimin tohumları atıldı. Başbakanın Kazlıçeşme mitingine belediye otobüslerini tahsis etmesinin ardından, pek çok kişi belediye otobüslerine binerken akbil basmadı ve "benim de parasız ulaşım hakkım var" dedi. Özellikle AKM'nin "paçavralardan" temizlenmesinin ardından AKP'nin taktiğinin böl-parçalayönet olduğunu herkesin görmesiyle bir uyanış daha gerçekleşti. Hatta büyük bir parti, halk meclisleri, örgütlü platformlar kurma önerileri konuşulur oldu. Komün hayatın öncelikle "kendini ifade etme" imkanı olduğu tespit edildi. KOMÜN ÖRGÜTLÜ HAYATIN REFLEKSLER‹ ‹LE KURULDU Elbette örgütlü grupların refleksleri, komün hayatın kurul-
ması için elzem işlerin bir an önce kurulmasında ön ayak oldu. İki haftada her şey deneyerek bulunmadı. Halkevleri'nin ilk işinin parasız market kurmak olması, parasız beslenme hakkı için ve halkın hakları için mücadele veren örgütlü yapının yol göstericiliği olarak okunabilir. Ya da pek çok örgütün yayın çalışmaları, yeni yeni pek çok bültenin de çıkması için fikir verdi. Tek örgütlülük yöntemi siyasi gruplara üye olmak değildi. Direnişin simgelerinden Çarşı grubunun örgütlülük ve birlikte hareket etme anlamında komün hayatın kurulmasında katkısı önemli. Çarşı grubu, alana başka bir ruh katan diğer taraftar grupları ile birlikte, deplasman otobüslerinden, tribün kültüründen getirdikleri deneyimlerini parkla paylaştı. ÇARfiI'DAK‹ HESAP KOMÜNE UYDU Parkın söylemi de tribünlerde üretilen "sık bakalım" tezahüratıyla başlayan ve tribün dilinden beslenen bir yapı ile kuruldu. Dilde, internet üzerinden örgütlenmesi, katılanların büyük bir çoğunluğunun internet çağı nesli olmasından sebep, kolektif olarak üretilen sözlük jargonları, forum siteleri ağzı da belirleyici oldu. Bu iki etken nedeniyle söylem mizaha olduğu kadar cinsiyetçiliğe de yatkındı. Kadınların sürekli ikazları cinsiyetçi söylemi epeyce azalttı. Öte yandan, LGBT bireylerin alanın her yerinden görülen gökkuşağı renklerindeki bayrakları, onlarla omuz omuza çatışanların ağzındaki heteroseksist söylemi de çok aza indirdi. -O YOL GÜVENL‹ M‹? -HAYIR POL‹S VAR Ve polis... Gezi Parkı’nda ve diğer çapulkentlerde, güvenliği sağlayan komiteler, halkı polisten korudu. Sorduğumuz tüm "Nasıl oldu da böyle bir hayat kurulabildi?" minvalindeki sorulara yine ortak yanıt verildi: "Çünkü polis yoktu". Halkın mühendislerinin, halkın avukatlarının, halkın hekimlerinin, liselilerin, üniversitelilerin, mahallelilerin, 19.00'dan itibaren parkı daha da yaşanılır hale getiren işçilerin, kamu emekçilerinin elbirliği ile oluşturduğu komün hayata dair gördüğümüz, dinlediğimiz her şeyi anlatma fırsatımız yok. Ama konuştuğumuz herkesin fikir birliğine vardığı "Buraya gelmeden burayı hissedemezsiniz" ifadesini son bir not olarak düşelim. Çapul TV'ye konuk olan PEN'den şair, edebiyatçı Tarık Günersel'in bile "Burayı tarif etmek için benim kelime bilgim zayıf, edebiyatım yetersiz" dediğini hatırlatırsak, pek çok anı ve gözlemin içimizde kaldığını da belirtmiş oluruz. İçimizde kalanları da yaratacağımız yeni ve daha büyük çapulkentlerde paylaşmak üzere...
3
GÜNDEM 21 Haziran 2013
Halk›n Sesi
‘Mağdur’lar direnişçi oldu! AKP için artık çok geç! AKP'nin 11 yıldır uyguladığı neoliberal-İslamcı politikaların ‘mağdur’ları ve tüm ezilenler ayağa kalkarak “Hükümet istifa” sloganında birleşti. AKP'nin kara propagandası halkın isyanını bölemedi
2
7 Mayıs'ta Taksim Gezi Parkı'nda başlayan, ardından İstanbul'un diğer ilçelerine ve ülkenin dört bir yanına yayılan sokak isyanlarının motor gücünü AKP iktidarının 11 yıldır yürüttüğü talan politikalarının yanı sıra Tayyip Erdoğan’ın aymazlığı ve hoyratlığına karşı birikmiş öfke oluşturuyor. “Üç-beş ağaç” meselesi gibi başlayan bu direnişte, kamusal varlıkların AKP eliyle talanı, kentsel yağma politikaları, kadın düşmanlığı, homofobi ve yaşam tarzına müdahale milyonları sokağa çıkardı. Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesine karşı başlayan “çevreci” mücadelenin kısa zamanda büyük bir halk direnişine evrilmesinde toplumsal muhalefetin yıllardır inatla sürdürdüğü direniş kültürünün de kuşkusuz önemli bir etkisi var. Erdoğan'ın “Kadın-erkek eşit değildir” , “Kürtaj cinayettir” , “Kız mıdır kadın mıdır bilmem” söylemleri ile her gün 5 kadının öldürüldüğü ülkede, AKP'nin kadın düşmanı politikaları artık iflas etti. Kadınlar kendilerine dayatılan “mağdur” rolünden sıyrıldı, direnişçi oldu. Sivas davasını zaman aşımına uğratan, 3. köprüye 40 bin Alevi'yi katleden Yavuz Sultan Selim'in ismini koyan AKP'ye yanıtı, Alevi mahalleleri kesintisiz günlerce çatışarak verdi. Güvencesiz ve taşeron çalıştırmanın yaygınlığı ile her ay onlarca işçinin iş cinayetlerinde öldüğü, taşeron işçilerin sendikal haklarının gasp edildiği ortamda AKP'nin emek ve emekçi düşmanı politikaları sürdürülemez hale geldi. Köprüye verilen Yavuz Sultan Selim ismine karşı çıkan Aleviler, güvencesiz ve taşeron çalıştırılan emekçiler, atanamayan öğretmenler, eğitimin paralılaştırılmasına karşı çıkan üniversiteliler, gerici iktidarın ağzını her açtığında sal-
dırdığı kadınlar, kimliklerine ve yaşam haklarına saldırılan LGBT bireyler, futbol kulübü taraftarları gerici dayatmalardan rahatsız ve yaşam tarzı kaygısı yaşayan kent halkı, barınma hakkı mücadelesi verenler, eskinin seçkin meslek grupları, rant ve yağmaya dayalı çevre politikalarına direnen çevreciler, ülkede yıllardır süren kirli savaşın muhatabı olan Kürtler, kısacası toplumun tüm kesimleri direniş sürecinde AKP faşizmine karşı tek vücut oldu. Erdoğan ve diğer AKP'lileri en çok korkutan hatta toplumun “kalan yüzde ellisini” sokağa dökme tehdidine yönelten hiç tereddütsüz bu birlik haliydi. BÖLME TAKTIKLERI IfiE YARAMADI AKP'nin direniş boyunca en temel yanılgısı haftalardır süren direnişi Türkiye’deki geleneksel siyasi saflaşmaların bir uzantısı olarak görmesiydi. AKP iktidarına karşı ortak bir mücadele hedefi doğrultusunda birlikte eylemliliği ve kavgayı ilmek ilmek örenleri “cumhuriyetçi-Osmanlıcı” , “devletçi-liberal” , “şeriatçı-laik” gibi kısır tartışmalara çekebileceğini zanneden Tayyip Erdoğan, direnişçiler için “çapulcu” , “marjinal” , “vandal” vs. demekten çekinmedi. AKP'liler tarafından sürekli olarak dillendirilen “marjinal-illegal örgütler” ve “iyi niyetli çevreciler” tasnifi isyanı bölme çabasında yetersiz kaldı. Günlerce omuz omuza barikatın arkasında çatışan yüz binlerce insanın “Hükümet istifa” sloganında birleştiği düşünüldüğünde, AKP'nin itibarsızlaştırma çabasının amacına ulaşamayacağı ortada. Ulusalcı-Kemalist kesimi “Apocularla yan yanasınız” diye kışkırtmaya çalışan; “Aşırı uçlardan kendinizi ayırın” diyerek örgütlü-örgütsüz ayrımını körükle-
yen AKP'ye en güzel yanıtı halk lafa değil, kavgaya bakarak verdi: “Bu daha başlangıç mücadeleye devam.” HALKIN DIRENIfiI, IKTIDAR BLOKUNU SARSIYOR Halkın bir araya gelip kendi gücünü gördüğü sokak isyanlarında, iktidar bloku içindeki güçler dengesi de değişiyor. Sadece içte değil dışta da hayli zor durumda olan AKP'nin “demokrat” imajı zedelendi, AB ile ilişkiler kopma noktasına geldi. Birleşmiş Milletler “Güvenlik güçlerinin insan haklarına uymasının sorumluluğunun hükümette olduğunu ve orantısız şiddet uygulayanların cezalandırılması gerektiğini” söyleyerek AKP'yi biraz daha köşesine sıkıştırdı. Pek çok sermaye temsilcisi halkın gücünü iktidar mücadelesinin bir aracı haline getirmek için “Biz de çapulcuyuz” dövizi taşıdı, tek tek AKP'yi uyaran metinler yayımladı, yapılması planlanan AVM içindeki dükkanlardan vazgeçti. Tayyip Erdoğan ve ahalisi ülke içinde yekpare olmayan iktidar blokunun sarsılmasından duyduğu endişe ile “faiz lobisi” ve “dış güçler” söylemine sarıldı. Halk hareketinin sahiciliğini ortadan kaldırmak için arkasında başka “büyük” bir güç olduğu komplosunu dillendiren AKP, bu yolla kendi İslamcı-sağ tabanını saflaştırma çabasına girdi. Medyada ise manipülasyona, yalana ve sansüre başvurdu. AKP eline aldığı tüm devlet aygıtlarıyla kirli propagandasını sürdürürken, karşısında bir araya gelmeyi başarmış, eskisi gibi yönetilmemeye kararlı olan halk var. 11 yıldır hükümetin yürüttüğü ayrımcı sınıfsal, etnik, mezhepsel ve cinsel politikaların “mağdur”ları direnişte özneleşti. AKP için artık çok geç!
Foto¤raf, 1 Haziran 2013 tarihinde Eskiflehir’den. On binler polis barikat›n›n üzerine yürüyor.
Özgürlü¤ümüze dokunmayacak, bize sayg› duyacaks›n! ayyip Erdoğan istediği kadar kuyruğu dik tutmaya çalışsın, son yirmi günde yaşananlar 11 yıllık AKP iktidarına çok büyük bir tokat attığı gibi, Türkiye tarihinin en büyük halk ayaklanmasıdır (Kürt halk hareketi ulusal içeriği nedeniyle ayrı bir kategori oluşturmaktadır). Çok önemli bir tarihsel kesitten geçtik ve hala içindeyiz. Bu yaşananlar hakkında daha uzunca bir dönem hatta yıllar boyu bir dizi şey yazılacak, analizler yapılacaktır. Ancak şu an için önemli olan öncelikli hareket noktalarını belirlemek olmalıdır. İlk olarak; Erdoğan ile simgeleşen AKP iktidarı artık toplumun “yarısından fazlası” için meşruluğunu tamamen yitirmiştir. 11 yıl boyunca iktidar olmasını sağlayan en önemli etken, kendi cephesini ortak bir ideoloji (sağ, muhafazakar, popülist, takiyeci) etrafında çıkar birlikleri oluşturarak sağlamakken kendisine karşı gelişen tepkileri de bölmesi, parçalayarak silikleştirmesi idi. Ancak son yaşananlar, ayrıştırılmış tepkilerin neredeyse tamamını tek bir hedefte, Erdoğan ile simgeleşen AKP iktidarına karşı birleştirdi. (Sorun Gezi Parkı değil, hala anlamadın mı?). Bununla yetinmedi AKP bloğunu zorlamaya, ayrıştırmaya başladı. Erdoğan da bunu gördüğü için ilk iş olarak çatlakların oluşmaya başladığı kendi bloğunu, her ne pahasına olursa olsun (yurtdışı tepkilerine posta koyarak, patronları tehdit ederek, ekonomik zararı göze alarak), bir arada tutmaya çalışmakta. Yerel seçim çalışmalarını erkene almak, bindirilmiş kıtalarla “yığınlar hala arkamda” görüntüsü yaratmak, polisleri korumaya özel önem vermek, jandarmanın devreye sokulması (bu zaaf gibi görünse de asıl olarak suç ortaklığını genişletiyor), CHP karşıtı saflaşmayı diri tutmaya çalışmak vs. bu taktiğin örnekleridir. Erdoğan’ın bu taktiği boşa çıkarılmalıdır. Yani çatlamaya
T
başlamış, meşruluğuna kendi içinde bile inancını yitirmiş AKP bloğu artık somut bir hedeftir. Bu bloğun en güçlü göründüğü yer aslında en zayıf noktasıdır; Recop Tazyik Gazboğan. Halk hareketi özel olarak bu şahsiyeti hedef alan bir propaganda etrafında birleşmiş ve yükselmiştir. Bundan sonra da bu propagandanın geliştirilmesi ile ilerleyecektir. Çünkü artık iyice anlaşılmıştır ki gerçekten psikolojik sorunları olan, diktatör olma heveslisi bir şahsiyetle tüm Türkiye, hatta tüm dünya karşı karşıya. Bununla birlikte Erdoğan ağzıyla ortaya yayılan ve asıl amacı AKP topluluğu içinde ortak bir dil (propaganda malzemesi) yaratmayı amaçlayan yalanlar tek tek açığa çıkarılmalı, afişe edilmelidir. AKP’nin sokaktaki propagandistleri söylemlerinin meşruluğunu tamamen yitirmiş durumdalar. Bu süreçte 4 kişi öldürülmüş (şimdilik, resmi açıklama), 20’ye yakın insanın gözü kör edilmiş, 10 bine yakın insan darp edilmiştir. Niye? Nasıl yaşayacaklarına başkasının karar vermesine karşı çıktıkları ve aşağılanmayı kabul etmedikleri için! Vicdanı, onuru, insan sevgisi olan AKP’liler kaderlerini Erdoğan’dan ayrıştırmalıdır. Emek ve meslek örgütlerine bu konuda kuşkusuz ayrı bir işlev düşmektedir. Çünkü soldan doğru AKP kitlesi ile geçişkenliği olan en etkili yapılar sendikalar ve meslek odalarıdır. Bu örgütlerin yönetimleri, sadece üyeleri içindeki demokratları, sosyalistleri etkileyen propaganda faaliyetinin yanında üyelerinin tamamını AKP karşıtı bir eksende birleştirmenin programını hayata geçirmelidir. Şimdiye kadar ayrıştırılmış talepler, zaten politik hedefin netleştiği bu dönemde hızla birleşebilir ve asıl hedefe (siyasal iktidara) karşı yöneltilebilir. Emek ve meslek örgütlerinin ve hatta tüm sol güçlerin bu süreci kavramada, süreç içinde etkin konumlanmada çok büyük zaafları olmasına rağmen hala önlerinde büyük olanaklar mevcut.
Sosyalistler, ilericiler tüm bu süreç İşleyişini, hazırlığını buna göre kurboyunca yıllar içinde oluşturdukları gulamamış yapılar ve insanlar, bu ezberleriyle davranmaya çalıştılar sürecin gereklerini yerine getirmek ve bu ezber bu hareketi kavrabir yana köstekçisi olmaktalar. maya, onu yönetmeye yetmedi. Sözde bir solcunun “hayatımızı Kimileri hareketin büyüklüğünü buna göre mi kuracağız, yeter arkavrayamadan küçük grup reflektık” söylemi istisna değildir. Eski siyle davranmaya devam etti, kimi- biçimde “solculuk” yapmaya dönleri hareketin büyüklüğü karşısında me özlemidir bu. Diğer yandan, ezildi. (Hatta bütün ideolojisini ve söz konusu olan devrimciler bile normal zamandaki atıllığını halk olsa, oluşturulmuş işleyiş düzenini ayaklanmasına hazırlanmak bozan her gelişme “tehdit” olarak gerekçesiyle formüle etmiş değerlendirilmekte ve ister açıkça bazıları, gerçek anlamda sınıfta isterse çeşitli kılıflar altında engelkaldı). Onu kontrol edemeyeceğini lenmeye çalışılmaktadır. Oysa bir anladığında geri çekilme, durdurdevrimci, gerçek anlamda bu döma hamleleri yaptı. Oysa, soldan nemler için vardır ve böylesi döhiçbir yapı (gerek zihniyeti gerekse nemleri yaratmak için faaliyet gösde örgütsel gücü nedeniyle) her terir, değil mi? Bu dönemler aynı türlü bir araya gelişe rağmen, bu zamanda kişisel zaafların, korkulahalk hareketinin rın, çarpıklıkların karar mercii olada en net görüldüÖzgürlüğümüze maz ya da süreci ğü, ama diğer kendi öznel kararyandan da giderildokunmayacak, larıyla yönetemez. mesi için gerçek bize saygı duya- çözümler sunduğu Çünkü bu sürecin “iki karar vereni” dönemlerdir! caksın! var: Biri Erdoğan, Üç haftayı aşkın diğeri sokakları, süredir kesintisiz Haklarımız için meydanları doldudevam eden halk mücadele ran örgütsüz ama hareketi, AKP iktitepkisi büyük yığın- edeceğiz, adaleti darını sarsmıştır. lar. Yapılması gereYönetenler aynı bisağlatacağız! ken ise Tayyip’in çimde yönetemekararlarına karşı yecek, yönetilenler atak geliştirmek, yıde aynı biçimde ğınların harekete geçen öfkesinin yönetilmeyi artık kabul etmeyecekiçinde yönlendirici olmak. tir. AKP iktidarı bundan sonra ataKürt hareketi ise bu süreci ken- cağı her adımda çok daha tedirgin di mücadelesi için bir “tehlike” ve kısıtlanmış olacaktır. Bu durum olarak algıladı. Gündem değişikliSuriye konusundan, kentsel dönüğine neden olacak, çözüm sürecişüme kadar her adım için geçerlini saptıracak, müzakereyi sürdüdir. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı, ren aktörü (Erdoğan’ı) zayıflatabaşkan sistemi gibi hayalleri çok cak/vazgeçirecek, ulusalcı eğilimbüyük darbe almıştır. AKP koalisleri güçlendirecek bir durum vs. yonu içinde, güçleri bir arada tutolarak değerlendirdi. Oysa bu sümak için çok daha tavizkar olmak reç AKP karşısında Kürt ve Türk zorundadır. Benzer bir durum halklarının sokakta sağlayacağı yurtdışı ilişkilerinde de yaşanacakdayanışma sayesinde kardeşleşme tır. Abdullah Gül’ün kastettiği gibi için çok önemli bir fırsattı ve hala 10 yıllık karizma 10 günde yerle çok önemli bir “fırsat.” bir olmuş durumdadır. Şimdilik Altını bir kez daha önemle çizsonraya bırakılmış gibi gözükse de mek gerekir ki durağan dönemleAKP önemli tavizler, ayrıcalıklar rin insanları, yapıları, zihniyetleri ile vermek zorunda kalacaktır. olağanüstü dönemleri yönetmek, ABD’nin başından itibaren AKP’ye yönlendirmek tamamen imkansız. “eleştirel” tutum takınmasının tek
nedeni halk tepkisinin kendisine yönelmesinden duyduğu korkudur, bu tutum diğer yandan desteğine ihtiyaç duyan AKP’nin de ABD’ye karşı daha tavizkar olmasını sağlayacak, hiç kuşkusuz. Aynı zamanda bu “ayaklanmalar”, yerel seçimlerde iki büyük ilden (İstanbul, Ankara) en az birini kaybetme riskini güçlendirmiştir. Böylesi bir sonuç AKP’nin parçalanmasını hızlandıracaktır. Artık kendisini savunabilecek liberal kırıntısı bile bulamayacaktır. Entelijansiyası olmayan AKP sadece kaba ideolojik şablonları yaymakla sınırlı sözde aydınlarına daralacaktır. “Husumet, nefret ve şiddetle” özdeşleşmiş bir yönetim anlayışı kendi içinde de savunulamaz olmaya, meşruluğunu kaybetmeye başlamıştır. Halk hareketi için çok kritik eşiklerin yaşandığına ve bunların ilerletileceğine ise kuşku yok. Bireysel tepkilerin ortak bir davranışa dönüşebildiği, ortak hareketin neredeyse kendiliğinden tek bir hedefe yöneltilebildiği görülmüştür. Özgüveni mutlaklaşmış, otokontrollü bir yıkıcılıkla varmak istediği hedefe ulaşabileceğini kanıtlamıştır (devlet malı daha doğrusu AKP malı olarak gördükleri ve AKP’den beslenen özel sektör dışındaki hiçbir şeye zarar verilmemiş, yağma olayları hiçbir şekilde yaşanmamıştır). Her türlü provokatif girişime karşın hareket bölünmemiş, parçalanmamış, kutuplaşarak ayrışmış davranış biçimleri gelişmemiştir. 1 Haziran’dan başlayan yaklaşık bir hafta boyunca devlet otoritesinin hiçbir biçimde olmadığı bir alanda yaşam, yeniden ve yeniden örgütlenmiş, devlet otoritesine ihtiyaç duyulmadan hayatın kurulabileceği kanıtlanmıştır. Bu hareket dışa vurumu itibariyle bir özgürlük isteği ve saygı görme talebidir. AKP’nin; bireyle devlet arasındaki ilişkiye, bireylerin birbiriyle girdikleri ilişkilere ve hatta bireylerin doğrudan kendi yaşamlarını nasıl kuracaklarına ilişkin müdahaleleri patlama noktasını yaratmıştır. Özgürlük isteği, soyutluktan çıkmış somut, gerçek
bir istek olmuştur. Eylemlerde kadınların ve gençlerin çoğunlukta oluşu, en çok bu kesimlerin özgürlüklerinin tehdit altında olmasındandır. Erdoğan’ın ağzından dökülen AKP jargonu ise aşağılayıcı ve dışlayıcıdır. Bu ülkenin gücünü, ilerleyişini ve temsiliyetini kendisinin sırtladığını düşünen kesimler bu aşağılayıcı, değersizleştiren dil karşısında saygı talep etmekteler. Ancak bu saygı talebi, artık kullanılan dilin değişmesiyle sağlanamaz, bu dili kullananların yani başta Erdoğan olmak üzere AKP kadrolarının gönderilmesiyle mümkündür. O yüzden, AKP iktidarı bireysel özgürlüklere artık karışmayacağını yemin billah açıklasa bile (zaten olmaz ya), bu harekete katılanlar için Erdoğan ve şürekası gitmedikçe bu tepki ortadan kalkmaz: Duran adam olur, duran kadın olur, tek ayak üstünde durur, bağdaş kurup oturur, hatta amuda kalkar, ayaklar baş olur. Dışa vurumu itibariyle bir özgürlük isteği ve saygı görme talebi olan bu hareket, asıl olarak bir “hak ve adalet mücadelesi” olarak değerlendirilmeli ve ilerletilmelidir. 11 yıllık AKP iktidarı, bu dönem boyunca sadece bireysel ve kamusal hakların gasp edilmesini hızlandırmakla kalmamış, aynı zamanda gerici, piyasacı anlayışına uygun olarak bireysel ve toplumsal normlar dayatmaya başlamıştır. Bu durum ancak hak mücadelesinin özsavunma çizgisinden başlamak üzere güçlü barikatlar oluşturarak ilerletilebilir. Unutulmamalıdır ki hak mücadeleleri aynı zamanda AKP’ye oy verenler için de dönüştürücü bir niteliğe sahiptir. Erdoğan’ın, AKP’nin husumeti ve şiddeti ise hiçbir zaman bitmeyeceğine göre adaleti sağlamak halkın kendi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olacaktır. Özgürlüğümüze dokunmayacak, bize saygı duyacaksın. Haklarımız için mücadele edeceğiz, adaleti sağlatacağız.
4
İSY 21 Haziran 2013
Halk›n Sesi
HER YER TAKS‹M HER YER D‹REN‹fi
Haziran isyanı: Aya T
ayyip Erdoğan, halkın tüm itirazlarına ve yasal engellere rağmen “ben öyle diyorum öyle olacak” demişti. Gezi Parkı’na Topçu Kışlası inşa edip içine de alışveriş merkezi yapacaktı. “Üç beş ağaç”tan iktidarını sarsacak bir halk isyanının çıkmasını ise beklemiyordu.
ANTAKYA Antakya, Gezi Direnişi’ne en hızlı katılan, en kitlesel ve militan direnişi sergileyen illerden oldu. 31 Mayıs’tan 16 Haziran’a kadar on binler sürekli sokaktaydı. Yollar kesildi, kepenkler kapandı, yasaklı alanlara girildi, barikat çatışmaları yaşandı. Antakya bu çatışmalarda bir evladını, Abdullah Cömert’i yitirdi. Direnişin kalelerinden Armutlu’da muhtarlar, esnaf, demokratik kitle örgütleri ve siyasi parti temsilcilerinden oluşan “Antakya Dayanışma” adında bir halk komitesi deneyimi yaşandı. Antakya kendi “Gezi”sini yarattı, Sevgi Parkı “Direniş Parkı’na” dönüştürüldü.
ESK‹fiEH‹R Eskişehir’de de 31 Mayıs’tan itibaren on binlerin sokağa döküldüğü kesintisiz bir direniş sergilendi. Hedef AKP il binası, direnişin merkezi ise Espark önüydü. Eskişehir işkenceye varan polis saldırılarına göğüs gerdi. Halk kürsüleri, çadırlarla Gezi komününün bir benzeri, Eskişehir’de Espark önünde kuruldu. Kısa sürede direnişin komiteleri oluşturularak meydandaki hayat bu komitelerce yönetildi. KOCAEL‹ 31 Mayıs’ta başlayan direnişlerle eylemlere yasaklı alan olan Cumhuriyet Parkı binlerce insanla kazanıldı. Parkta nöbet ve çadır eylemleri kısa sürede örgütlenirken, kent merkezinin yanı sıra mahalle eylemleri ve yol kesme eylemleri de örgütlendi. SAMSUN 31 Mayıs’ta örgütlü muhalefet güçlerinin protestoları ile başlayan eylemlere 1 Haziran’da 20 bin kişi katıldı. Hedef AKP binasıydı. Samsun-Sinop Karayolu’nu trafiğe kapatan binlerce kişi AKP önünde polisin sert saldırısına karşı koydu. Çadır, tencere tava ve kürsü eylemlerinin örgütlendiği kentte direniş güçleri Taksim-Samsun Dayanışma İnsiyatifi’ni kurdu. BURSA Üniversite öğrencilerinin yoğun katılım gösterdiği Bursa eylemlerinde direnişin merkezi Heykel ve Üç Fidan Anıtı’ydı. 1 Haziran’da 50 bin kişinin katıldığı büyük bir yürüyüş düzenlenirken kent merkezindeki çadırlı direniş dışında mahallerde tencere tava eylemleri ve forumlar örgütlendi.
HOPA, BORÇKA, FINDIKLI 31 Mayıs’taki Metin Lokumcu anmasının ardından Hopalılar direnişin ilk akşamı AKP ilçe binasına yürüdü. Rize’deki gerici saldırının ardından Hopa halkı sokağa döküldü, Kemalpaşa’da ise uluslararası karayolu trafiğe kapatıldı. Binlerce Hopalının katıldığı 6 Haziran’daki yürüyüşte çevik kuvvet otobüsleri tahrip edildi. Artvin Borçka’da Çarşı Meydanı’nda eylemler yapıldı. Rize’nin Fındıklı ilçesinde 1 Haziran’da binbeşyüz insan meşaleli yürüyüşte buluşurken, 15-16 Haziran saldırıları üzerine Fındıklılı olan İstanbul Valisi kendi memleketinde protesto edildi. TARSUS 2 Haziran’da sosyalistlerin çağrısı ile toplanan 5 bin kişi ile başlayan direniş boyunca 10 bini aşkın kişi eylemlere katıldı. 5 Haziran’da AKP ilçe binasına doğru yürüyüşe geçen kitle polis saldırısı karşısında barikatlar kurdu. Tarsus’ta alanda Devrim Market kurulurken halk evlerinden yiyecek getirdi.
Direnişin talepleri
‹SYANI ATEfiLEYEN ‹LK KIVILCIM: DOZERLER GEZ‹ PARKI’NDA 27 Mayıs gecesi Taksim Yayalaştırma Projesi bahane edilerek Gezi Parkı’na dozerler girdi ve ağaç yıkımı başladı. İşte o an dozerlerin karşısına Gezi Parkı’nı, yani AKP’nin karşısına doğayı, yaşamı, haklarını savunmak için dikilenler, Türkiye halklarının AKP iktidarına karşı yıllardır biriken öfkesinin isyana dönüştüğü büyük Haziran direnişinin ilk kıvılcımını çaktı. Gezi Nöbeti, Park’ı korumak için Taksim Dayanışması tarafından 27 Mayıs’ta başlatıldı. Her saldırı, direnişi büyüttü. Direniş özgürlük, demokrasi, adalet ve onur için başkaldırıya dönüştü. D‹REN‹fi‹N SIÇRAMA TAHTASI 31 MAYIS-1 HAZ‹RAN 29 Mayıs’ta Erdoğan, 3. Köprü’nün temel atma töreninde Gezi Parkı için “Ne yaparsınız yapın. Biz kararı verdik” derken, direnişçiler ise “biz de kararlıyız, terk etmeyeceğiz” cevabını veriyordu. Gezi Parkı direnişinin ülke çapında halk isyanına dönüşmesinde sıçrama tahtası 31 Mayıs’ta sabaha karşı nöbete yapılan saldırı ve buna karşı yaklaşık 2 gün süren kesintisiz direniş oldu. Sabaha karşı gaz bombaları ile parka giren polis, direnişçileri park dışına sürerken, nöbet çadırlarını yaktı. Saldırı tüm şiddeti ile sürerken direnişciler TOMA’ların önüne oturuyor, polis barikatlarını yıkıp Gezi Parkı’na girmeye çalışıyor, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı etrafındaki yolları kesiyordu. Türkiye’de gözler Taksim’e çevrilmişti. Aynı gün içinde destek eylemleri için ülkenin diğer illerinde halk sokağa çıkmaya başladı. Ankara’da Halkevleri’nin başlattığı eylem emek örgütleri ile buluşuyor, Kuğulu’da binler toplanıyor, ABD Büyükelçiliği’ne yönelenlere dönük saldırı ile çatışmalar Kızılay’a yayılıyordu. Gece Dikmen ve ODTÜ’den yürüyüşe geçenlerin hedefi Meclis’ti. Sonraki günlerde BaşbakanlıkTBMM-Genelkurmay-ABD Büyükelçiliği hattında süren ve Kızılay’da simgeleşen Ankara direnişinin ilki yaşanıyordu. O günden sonra Ankara eylemsiz ve çatışmasız tek bir gün geçirmedi. İstanbul’da direniş yayılırken direnişin büyüklüğünü gören egemenler ilk hamleyi yaptı. İstanbul 6. İdare Mahkemesi direniş sürerken Topçu Kışlası’na yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ancak AKP’nin hukukuna artık kimse güvenmiyordu. Saatler 19.00’ı gösterdiğinde on binler Taksim’e akıyordu. Genci yaşlısı ile işten çıkan çatışmaya katılıyor, kadınlar en ön saflarda yer alıyor, Haziran İsyanı’na damgasını vuran barikatlar ilk kez o gece Taksim çevresine kuruluyordu.
YOKSUL MAHALLELER, ANADOLU KENTLER‹ ‹SYANA KATILIYOR Halk, Erdoğan’ın direnişçileri “üç beş çapulcu” diyerek aşağılamasında, söz ve karar hakkını yok saymasında, eylemlerini şiddetle bastırmaya çalışmasında 11 yıllık baskıyı, aşağılanmayı, ayrımcılığı, hak gasplarını, şiddeti gördü. Ve ayağa kalktı. Çapulcular artık direnişin simgesi idi. 31 Mayıs gecesi İstanbul’un dört bir yanında yoksul mahallelerden kent merkezlerine önce polis terörüne karşı Başbakan’ın “tencere, tava hepsi hava” dediği gürültü eylemleri ile pencerelere çıkanlar ardından sokağa indi. Kadıköy’de toplanan binlerce insan Taksim’e ulaşmak için çıktıkları yolda sabah 5.00’da Boğaziçi Köprüsü’nden yürüyerek geçiyor, saatler süren yürüyüşten sonra Beşiktaş’ta polisle çatışıyordu. İsyan boyunca Boğaziçi Köprüsü bir diğer simgeye dönüştü. Gezi Parkı’na yapılan her saldırıda Sarıgazi’den, Çekmeköy’den Kartal’dan, Kadıköy’den binlerce insan köprüyü kesmek için yollara düştü. 31 Mayıs-1 Haziran’da ülkenin tüm sokaklarında artık “hükümet istifa” slo-
‹syan kendi sesini yarat›yor Direnifl ve polis sald›r›lar› karfl›s›nda medya halk›n öfkesini üzerine çekti. 1 Haziran’da Taksim’e akan yüz binler canl› yay›n araçlar›na el koyuyor, direnifl boyunca NTV, Habertürk, CNNTürk, ATV binalar› önünde eylemler yap›l›yordu. Direnifl kendi medyas›n› yaratt›. Her eylem direniflçiler taraf›ndan kaydediliyor, polis fliddeti belgeleniyor sosyal medyadan paylafl›l›yordu. Sosyal medyadaki haberleflmeyle sansür k›r›l›yor, ‹zmir’de bafllayan sosyal medya operasyonlar›na ra¤men milyonlarca insan dakika dakika geliflmeleri paylafl›yor, direnifli dünyaya duyuruyordu.
‘Gündüz iflte, gece direniflteyiz!’ Gezi direnifli ile birlikte gündelik hayat bir eylem biçimine dönüfltü. Eylemler s›ras›nda direniflçilere kap›s›n› açmayan, polise destek olan markalar, dükkanlar boykot ediliyor, önlerinde eylem yap›l›yordu. Plaza çal›flanlar› ö¤le tatilinde eylem yap›yor, ifl ç›k›fllar›nda eylem alanlar›na yürüyordu. ‹stanbul’un dört bir yan›nda Taksim’e ya da Befliktafl’a direnifle gelenler nöbet de¤ifltirenlerle birbirlerini yollarda, toplu ulafl›m araçlar›nda “Her yer Taksim her yer direnifl” sloganlar›yla karfl›l›yor, alk›fl tutuyorlard›. Liseliler kendi aralar›nda örgütlenerek siyah tiflörtleri ile okula gidiyor ve kent meydanlar›nda çat›flmalara kat›l›yordu.
1) Gezi Park›, Park olarak kalacakt›r. Ne Taksim’de Topçu K›fllas›’na ne de tüm do¤a ve yaflam alanlar›m›z›n talan›na izin vermeyece¤iz. 2) Gezi Park›’ndaki direniflten bafllayarak halk›n demokratik
ganı yankılanıyordu. İsyan başladıktan sonra tam 77 ilde direnişler başladı. Özellikle Kayseri, Sivas, Elazığ, Kütahya, Kayseri gibi sağın baskın olduğu ve muhalefetin hareket edemediği illerde de sokaklara çıkıldı. Adana polis saldırılarının ve halk direnişinin en yoğun yaşandığı illerden biri haline gelirken, İzmir’de AKP ilçe binaları yakılıyordu.
HALK TAKS‹M MEYDANI’NI ELE GEÇ‹R‹YOR 1 Haziran’da isyanın büyüklüğünü gören Bülent Arınç “Burada AVM istemiyoruz diyenlere biber gazı sıkmak yerine ikna edici çalışmalar yapılmasını faydalı görüyorum” açıklaması yapıyor, Başbakan ise “Biber gazının kullanımında aşırılık var eyvallah, AVM de olmayacak” deyip geri adım atıyordu. Bu açıklamadan saatler sonra Taksim Meydanı halk tarafından zapt edildi. Bu Haziran İsyanı’nın dönüm noktasıydı. Aynı gün Ethem Sarısülük Güven Park’ta başından vuruluyor, Ankara halkı da saatler süren çatışmaların ardından polis barikatlarını yıkıyor ve 7 yıl sonra girdiği Kızılay Meydanı’nda ateşler yakıyordu. Saldırı ne kadar şiddetlenirse
hak kullan›m›n› engelleyen, fliddetle bast›rma emrini veren, bu emri uygulatan, yüzlerce insan›n yaralanmas›na neden olan sorumlular, baflta ‹çiflleri Bakan›, ‹stanbul Valisi, Emniyet Genel Müdürü olmak üzere
derhal is bombas mal›d›r. 3) Ülken direnifle al›nan a serbest
şiddetlensin direniş boyunca halk Kızılay’dan vazgeçmedi. Kennedy Caddesi ise geceler boyunca süren çatışmaların adresi oldu. 31 Mayıs’tan başlayarak ülkeye yayılan direnişte halk yürüyüşlerinin en önemli hedefleri kentlerin meydanlarıydı. Tıpkı Taksim yasağı gibi Ankara’da, Çanakkale’de Kocaeli’nde, Adana’da, Antakya’da, Artvin’de, Bursa’da meydan ve yürüyüş yolu yasakları halk direnişi ile kırıldı.
TALEPLERIMIZ GERÇEKLEfiENE KADAR DIRENIfiE DEVAM 2 Haziran’da yüzbinlerce insan emek meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, sosyalistlerin de dahil olduğu en geniş bileşeni ile Taksim Dayanışması’nın çağrısı üzerine Taksim Meydanı’nı doldurdu. Direnişin 4 acil talebi ülkeye ve dünyaya duyuruldu. Meydanlardan yükselen asıl mesajın “hükümet istifa” olduğu ilan edildi. 4-5 HAZIRAN EMEK SAHNEDE 3 Haziran’da direnişin geldiği nokta Erdoğan’ın danışması Yalçın Akdoğan’a
Mahallelerden üniversiteye direni Haziran direnişi İstanbul ve Ankara mahallelerinde Halkevleri’nin de aktif olarak örgütlediği on binlerce kişilik eylemlerle yayıldı. Direnişin kentlerin can damarlarına her an yönelecek biçimde yerelleşiyordu. İstanbul’da Eyüp, İkitelli, Kadıköy, Kartal, Maltepe, Okmeydanı, Sarıgazi, Beylikdüzü, Sarıgazi, Ümraniye, Bahçelievler, Avcılar, Gültepe, Nurtepe, Üsküdar, Esenyurt’ta kitlesel eylemler yapılıyor, ana yollar kesiliyordu. Beylikdüzü’nde, Gazi ve Sarıgazi’de yürüyüşe geçen halka polis saldırıyor, barikatlar bu defa mahallelerde kuruluyordu. Gazi mahallesi her akşam 21.00’da başlayan ve günlerce kesintisiz süren on binlerin katıldığı
çatışmalarla halk direnişinin ana merkezlerinden birisi oldu. Ülke çapında direniş mahallelere yayılıyordu. Ankara direnişi Tuzluçayır, Saimekadın, Mutlu, Batıkent, Etimesgut, Eryaman, Dikmen, İlker, Ayrancı, Seyranbağları, Libya Caddesi, Küçükesat, Kuğulupark, Gaziosmanpaşa, Cebeci, Çayyolu, TOKİ Turkuvaz Evleri, 100.Yıl, Çukurambar’da büyüyor, Turan Güneş Kennedy ve Atatürk Bulvarı’nda yollar kesiliyor, çatışmalar saatlerce sürüyordu. Mahalle eylemleri tüm illere yayıldı. Üniversiteliler okul boykotları ile direniş ateşini harlıyor, yapılan eylemlerle direnişçi üniversiteliler için ek sınav hakkı kazanımları elde ediliyordu. Liseliler de direnişin en önündeydi.
Haziran’da düşenler, h Ethem Sar›sülük
Abdullah Cömert
Mehmet Ayval›tafl
1 Haziran’d dan zapt edild meydan K›z›la sürüyordu. Tak Ankara’da Eth flunu ile bafl›n memek için gü hem’in kesin ö ran’da duyuru hem’in cenaze ledi, Bat›kent't yola ç›kan cen izin vermedi. J
5
YAN 21 Haziran 2013
Halk›n Sesi
ağa kalktık bir kere
stifa etmelidir. Gaz › kullan›lmas› yasaklan-
nin dört bir yan›nda kat›ld›¤› için gözalt›na rkadafllar›m›z derhal b›rak›lmal›, haklar›nda
hiçbir soruflturma aç›lmamal›d›r. 4) Taksim baflta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarda, kamusal alanlarda toplant› ve eylem yasaklar›na son verilmelidir.
Barikatlar kuruluyor, Gezi Komünü olufluyor Taksim Meydanı 11 Haziran’daki polis saldırısına kadar halkın kontrolüne geçti. Meydan Gümüşsuyu, Harbiye, Tarlabaşı, Sıraselviler yönünde el birliği ile yapılan dev barikatlarla korunuyor, tüm Taksim’de duvarlar isyanın yazılamalarıyla süsleniyor, ele geçirilen iş makinaları otobüsler, polis araçları barikatları güçlendiriyordu. Gezi direnişine halk desteği akıyordu. Gezi’de solun tüm renkleri, taraftar grupları, feministler, LGBT’ler ve her yaştan direnişçi elbirliği ile bir yaşam örgütlüyor, komünü oluşturuyordu. Gezi’de kurulan çadırlar ve ortak
ele malzeme taşıyıp güçlendirdiği barikatlar ve Çarşı’nın ele geçirdiği dozer ile TOMA’ların üzerine yürümesi tarihe kaydoluyordu.
yaşam diğer illere de sıçrıyor, Eskişehir, Antakya, Antalya, Bursa, İzmir’de çadır alanları, direniş meydanları, direniş parkları kuruluyor, halk kürsüleri, komiteler, atölye çalışmaları oluşturuluyordu.
Taksim’in ele geçirilişinin ardından yaklaşık 8 gün boyunca Beşiktaş’ta Başbakanlığı hedef alan çatışmalar sürdü. Direniş Erdoğan’ı hedef alıyordu. Beşiktaş’ta binlerce insanın zincir kurarak elden
D‹REN‹fi ADINA EL KOYUYORUZ! İsyan Taksim bölgesinin tamamen halkın denetiminde olduğu ve polisin geri çekildiği günlerde hiçbir yağma hareketine sahne olmazken, direnişin ilk anından itibaren Taksim Yayalaştırma Projesi, İnönü Stadı inşaatı iş makinalarına direniş tarafından el konuldu. Barikatlar “kentsel yıkımın simgesi” iş araçları ile güçlendirildi.
Destekten direnifle, parola: Dayan›flma Direnişin özünü oluşturan dayanışma İstanbul’dan başlayarak tüm illerde mayalandı. Polis saldırısına uğrayan direnişçilere kapısını açanlar, limon ve süt dağıtanlar, kafesini, işyerini, internetini telefonunu kullandıranlar bir adım sonra artık direnişçiydi. Sokak çatışmalarında beyaz önlükleri ile
“Başbakan’ı yedirtmeyiz” açıklaması yaptırdı. Erdoğan apar topar yurtdışı gezisine çıkarıldı. 11 yıllık iktidarında AKP ilk kez halk tarafından bu derece sarsılmıştı. Erdoğan giderken “evlerinde bizim zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50'si var” söylemi ile AKP’li tabanın da sokağa çıkabileceği tehdidini savuruyordu. Direniş boyunca ülkenin pek çok farklı noktasında eli sopalı, satırlı ‘sivil’ler direnişçilere saldırdı. Direniş tüm ülkeye yayılırken emek örgütleri de harekete geçti. KESK halihazırda ilan etmiş olduğu grevi 4-5 Haziran’a kaydırdı. DİSK, AKP faşizmine karşı ihtar eylemleri yapacağını duyurdu. 4-5 Haziran’da emekçiler iş bıraktı. Ülke çapında milyonlarca insan sokaklardaydı. 5 Haziran’da bu kez Başbakan Vekili sıfatı ile Arınç Taksim Dayanışması heyetiyle görüşmek zorunda kalıyordu.
ERDO⁄AN DÖNDÜ, HALK SOKA⁄A DÖKÜLDÜ Erdoğan 6 Haziran’ı 7 Haziran’a bağlayan gece Türkiye’ye döndü. Halk direnişi AKP kurmaylarını harekete geçirmişti. Erdoğan’ın arkasında “milli irade”nin olduğunu göstermek için
ifl yay›l›yor
havaalanında taşıma kitlelerle karşılama töreni yapıldı. Erdoğan o geceden başlayarak direnişi karalama kampanyasını bizzat yönetti. Direnişin arkasında dış güçlerin olduğunu iddia ediyor, faiz lobisini suçlayarak sermaye gruplarını tehdit ediyordu. Camilerde içki içildiğini, bayrak yakıldığını, dükkanların yağmalandığını, Adana’da düşerek ölen polis Mustafa Sarı’nın öldürüldüğünü, başörtülü kadınların taciz edildiğini söylüyordu. Halk direnişi karşısında kendi tabanını saflaştırmaya çalışıyordu. Ancak kara propaganda çalışması sökmedi. Yalanları bir bir açığa çıktı. Erdoğan konuştukça halk direnişi büyütüyor, borsa düşüyor, iktidarın tedirginliği artıyordu.
AKP’NIN TAKTI⁄I: DIREN‹fi ‹N‹S‹YAT‹F‹N‹ BULANIKLAfiTIRMA 8 Haziran’da AKP acil olarak MKYK’yı İstanbul’da topluyor, 9 Haziran’da ise Taksim Meydanı yeniden “Tayyip İstifa” diyen yüzbinlere kucak açıyordu. Mesaj netti: Taleplerimizin arkasındayız. Hesap verecekler. 10 Haziran’da toplanan Bakanlar Kurulu sonrası AKP’nin yeni taktiği belli oldu. Bülent Arınç, yaptığı konuşmada Taksim Dayanışması’nın taleplerini reddederken Başbakan Erdoğan'ın Gezi Parkı'na ilişkin taleplerde bulunan bir heyete randevu verdiğini söyledi. Oysa Taksim Dayanışması’nın bundan haberi yoktu. DÖNÜM NOKTASI: 11-12 HAZ‹RAN DIREN‹fi‹ 11 Haziran’da sabahı erken saatlerde “Gezi Parkı’na değil Anıt’a ve AKM’ye asılan pankart ve flamalara müdahale ediyoruz” söylemi ile polis direnişe yönelik ikinci büyük saldırıyı başlattı. Ve yeniden iki gün kesintisiz sürecek bir direniş başladı. Halk TOMA’ların önüne insan zinciri oluşturuyor, Gezi Parkı terk edilmiyor ve çatışmalar yeniden Taksim çevresine yaygınlaşıyordu. Polis, Taksim etrafında direnişçiler tarafından oluşturulan barikatları kaldırdı. Tam 13 saat süren mücadeleden sonra 20.15 civarında Taksim Meydanı’nda toplanan yaşlı, genç, engelli yakla-
direnişçilerin yardımına koşan hekimler ve tıp öğrencileri, direnişin içinde revirlerini kuruyor, çatışmanın içine giriyor, camileri, otelleri acil yardım merkezlerine çeviriyordu. İlk gün gönüllü avukatlık yapanlar, 11 Haziran’da direnişe yönelik ikinci büyük polis saldırısında
şık 50 bin insana polis yeniden gaz bombaları ve tazyikli su ile saldırdı. Taksim çevresinde direniş sürerken Okmeydanı halkına polis saldırıyor, halk Gazi’de TEM’i, Kartal ve Beylikdüzü’nde E-5’i kesiyordu. Saldırı ile birlikte ülkenin dört bir yanında yüz binlerce insan sokağa döküldü. Direnişin sürdüğü akşam saatlerinde Başbakan’ın atadığı “görüşmeciler” arasında adı geçenlerden görüşmeye katılmayacaklarını açıklayanlar oldu.
KANIMIZLA OYLADIK B‹LE AKP’nin seçtiği görüşmecilerle toplantı bittiğinde ise Hüseyin Çelik, Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası’nın yapılmasına ilişkin referandumun bir seçenek olabileceğini açıklıyordu. Önerilen ‘kamuoyu yoklaması’ idi. Ancak artık ne o görüşmenin ne de önerinin hükmü kalmamıştı. Halk 11-12 Haziran direnişi ile oyunu bozmuş Erdoğan’a “Muhatap benim, ölülerimizin hesabını vereceksin” demişti. Sabah 6 sıralarında Gezi Parkı, direnişçiler tarafından yeniden düzenlendi. Polis meydana yerleşti ancak direnişi bitiremedi. ‹SYANI BÖLME G‹R‹fi‹M‹: ÇEVREC‹ GENÇLERLE, MARJ‹NAL KÖTÜLER AKP’nin ikinci taktiği sosyalistleri hedef alan “marjinaller” propagandasını körüklemekti. Başta Vali Mutlu olmak üzere AKP sözcüleri ailelere çağrı yapmaya, “çevreci çocuklarını” marjinallerden ayırmalarını istemeye başladı. Vali Mutlu direnişçilere Gezi Parkı’nı boşaltın “emniyet güçlerini marjinallerle baş başa bırakın, temizleyelim” diyordu. Vali’ye en iyi cevabı kadınlar verdi. Anneler Gezi Parkı’na çocuklarını korumak ve onlarla birlikte direnmek için gittiler. “Abdullah Cömert çocuğumuzdur” diyerek el ele TOMA’ların önünde zincir oluşturdular. ERDO⁄AN MASAYA OTURUYOR Haziran direnişi Erdoğan’a geri adım attırdı. 13 Haziran gecesi Taksim Dayanışması bir sanatçı heyeti ile birlikte Başbakanlığa çağrıldı. Başbakan direnişle masa-
halkın direnişinde yaşıyor
da Taksim Meydan›’n›n halk taraf›ndi¤i saatlerde Ankara halk› da yasakl› y’› özgürlefltiriyor, direnifl saatlerdir ksim Meydan›’na yüzbinler akarken, em Sar›sülük Güvenpark’ta polis kurdan vuruldu. Halk›n öfkesini büyütünlerce ailesine bilgi verilmedi. Etölümü tam 13 gün sonra, 14 Hazildu. AKP faflizmi 16 Haziran’da Etesinin K›z›lay’a götürülmesini engelteki Pir Sultan Abdal Cemevi'nden naze konvoyunun ilerlemesine polis Jandarma da bölgeye araçla girifli
HER YER TAKS‹M HER YER D‹REN‹fi
durdurdu. K›z›lay’da ise Ethem’i bekleyen binlerce insana polis sald›rd›. Her fleye ra¤men Bat›kent’te yaklafl›k 30 bin insan Ethem’i u¤urlad›. Ethem’in vurulmas›ndan bir gün sonra 2 Haziran’da ‹stanbul’da 1 May›s Mahallesi'nden yürüyüfle geçen 10 bin kifli yolu keserken toplulu¤un içine giren bir araç SODAP üyesi genç iflçi Mehmet Ayval›tafl'a çarpt›, Ayval›tafl hayat›n› kaybetti. Ayval›tafl 3 Haziran’da direniflçiler taraf›ndan topra¤a verildi. 3 Haziran’da ise Gezi direnifline Reyhanl› katliam›na, AKP’nin savafl politikalar›na karfl› öfkeyi katarak aya¤a kalkan Antakya’dan bir ölüm haberi geldi. Günlerdir çat›flmalar›n yafland›¤› Antakya’da
direniflin ön saflar›nda yer alm›fl olan Abdullah Cömert polisin plastik mermi ve gaz bombal› sald›r›s› sonucu yaflam›n› yitirdi. 4 Haziran’da Antakya’da on binlerce insan “Abdullah Yoldafl ölümsüzdür” pankart›n›n ard›ndan, hükümet istifa sloganlar›yla yürüdü. Abdullah’›n tabutu yollar cenaze arabas› geçemeyecek kadar dolu oldu¤u için omuzdan omuza tafl›nd›. Ethem Sar›sülük, Mehmet Ayval›tafl, Abdullah Cömert Haziran ‹syan›’n›n her an›nda, her barikatta, her sokakta, duvarlarda, kent meydanlar›nda en çok da direniflçilerin zafere inanc›nda yaflamaya devam ediyor.
Çağlayan Adliyesi içinde eylem yapıyor, onlarca avukat yaka paça gözaltına alınıyordu. 12 Haziran’da ise yaklaşık 6 bin avukat Çağlayan Adliyesi’nde eyleme geçiyor, Ankara Adliyesi’nden çıkan yaklaşık 5 bin avukat da Atatürk Bulvarı’nı kapatarak yasaklı Kızılay Meydanı’na yürüyordu.
ya oturmak zorunda kalmıştı. 13 Haziran’ı 14 Haziran’a bağlayan gece yarısı başlayan ve sabah 3’de biten görüşmeden çıkan Taksim Dayanışması temsilcileri kararı meydanların, direnen halkın vereceğini açıkladı. Hükümet ise son durumu şöyle açıklıyordu. Topçu Kışlası’nda ‘yargı kararına uyacağız, olumlu bir karar çıkarsa da halk oylaması yapacağız’. AKP, halkın bedel ödemeyi göze alarak sürdürdüğü, 3 direnişçinin yaşamını yitirdiği 59’u ağır 7822 kişinin polis saldırılarında yaralandığı, 11 kişinin hedef alınarak ateşlenen gaz fişekleri ile gözünü kaybettiği, 100 kişi kafa travmasına uğradığı milyonların yaşamını değiştiren bu onur ve özgürlük direnişini “hukuka uyacağız” söylemi ile bitirebileceğini düşündü. Yine yanıldı. Taksim Dayanışması çağrısı ile direnişçiler 14 Haziran’da Gezi Parkı’nda 7 ayrı noktada yapılan forumlarla gün boyu direnişi tartıştı. Direniş, yolunu nasıl çizeceğini ortaklaşa kararlaştırmaya, Erdoğan ise Ankara’da yapacağı “milli iradeye saygı” mitingine hazırlanıyordu. Erdoğan 15 Haziran’daki mitingde mesajı yolladı ‘boşalttınız boşalttınız, yoksa emniyet güçleri devreye girer’ Erdoğan saldırı tehdidini savurduktan sonra Taksim Dayanışması forumlarda alınan kararı açıkladı: “Direnişe devam” . Ve 20.55’te polis üçüncü büyük saldırıyı başlattı.
43 YIL SONRA YEN‹DEN 15-16 HAZ‹RAN D‹REN‹fi‹ 15-16 Haziran işçi direnişinin 43. yılında yeni bir tarih yazıldı. Gezi Parkı’na gaz bombaları plastik mermilerle giren polis çadırları yıktı. Revirlere girdi. Sığındıkları yerlerde insanlar gaz bombaları ile nefessiz bırakıldı. Doktorlar gözaltına alındı. Ancak çatışmalar kesintisiz 30 saat sürdü. Mahallelerden yürüyüşe geçen halk İstanbul’n ana arterlerini kesiyordu. Ülke ayağa kalktı. Erdoğan İstanbul mitingine muzaffer komutan olarak değil ülkenin her noktasında “istifa” çağrıları yapılan bir Başbakan olarak katıldı. ‹SYANIN MERKEZ‹ ‹NSAN, HER YER D‹REN‹fi! Polis terörü ile Gezi Parkı ele geçirildi. Ancak AKP direnişi yine bitiremedi. 17 Haziran’da emek ve meslek örgütleri iş bırakma eylemleri yaptı, o gece Türkiye yeni bir eylemle tanıştı: ‘durmak.’ Binlerce “duran insan” polis tarafından ele geçirilen Taksim Meydanı’nda boy gösteriyordu. Eylem hızla yayıldı. Direniş İstanbul’da duran insanlarla Anadolu’nun birçok noktasında çadır eylemleri ve yürüyüşlerle devam etti. İstanbul ve Ankara’da, Kocaeli, Adana ve İzmir’de sosyalistlere yönelik operasyonlar başladı. Çadır alanları saldırıya uğradı. Ancak bir kere ayağa kalkmıştı halk, baskıyla durulmadı. Aynı dönemde halk kentlerin dört bir yanındaki parklara yayılarak yapılan forumlarla direnişi nasıl sürdüreceğini tartışmaya başladı. “Üç beş ağaçtan” çıkan halk isyanı “üç beş” parkta doğrudan demokrasi deneyimine dönüşüyordu.
‹ZM‹R Direnişin ilk gününden beri ayağa kalkan İzmir’de sosyal medya operasyonuna, çivili sopalı saldırılara, polislerin tüm halkı hedef alan barbarlığına rağmen halk Gündoğdu Meydanı’nı direniş meydanına çevirdi. Meydanda Çapulcu Çadır Kampı kuruldu. Eylemler tüm ilçelerde yaygınlaştı. ÇANAKKALE Çanakkale’de de 31 Mayıs’ta binlerin katılımıyla başlayan eylemlerde AKP hedef alındı, eylemlere kapalı olan Kordon boyu özgürleştirildi. İskele meydanı eylemlerin merkezi haline geldi ortak sofralar kuruldu. Kordon’da oturma eylemi düzenleyen Çanakkaleliler polisin saldırı girişimlerini püskürttü, 15 Haziran saldırılarına karşı feribot seferlerini engelledi. MERS‹N 31 Mayıs’ta 2 bin kişinin yürüdüğü Mersin’de 1 Haziran’da Özgür Çocuk Parkı işgal edildi. Aynı gün Türkçe Olimpiyatları otobüsü yumurtalandı ve 5 bin kişilik bir yürüyüşle yasaklı sokaklar özgürleştirildi. Gece ise çevre yolunu trafiğe kapatan halka polis saldırdı. 2 Haziran’da AKP’yi işgal girişimi üzerine çıkan çatışmada GMK Bulvarı ve sahil yolu trafiğe kapatıldı. 9 Haziran’da Erdoğan Mersin ziyaretini binlerin toplandığı kent merkezine uğramadan bitirmek zorunda kaldı. 10 Haziran’da çadırların kurulduğu Barış Meydanı’na 20 Haziran’da polis saldırısı oldu.
ADANA 31 Mayıs’ta Adana’da AKP İl binasına yürüyenlere yönelik saldırı ile başlayan çatışmalar direniş boyunca devam etti, kentin dört bir yanına sıçradı. Adana polis şiddetinin yoğunlaştığı en fazla sayıda gözaltının yapıldığı illerden biri oldu. Polis zaman zaman hareket edemez hale getirildi. Öğrenci Kolektifleri’nin kurduğu revir özel harekata bağlı polislerin hedefi oldu. Polisin saldırıları halkı durduramayınca 8 ve 9 Haziran’da “AKP’nin askerleriyiz” sloganlarıyla molotof kokteylleri atan bir güruh devreye girdi. Kentte Atatürk Parkı direnişin merkezi olurken, 15-16 Haziran çatışmaları sabahlara kadar sürdü. N‹⁄DE-ISPARTA-KONYA Niğde’de kentin en işlek caddesinde 2 Haziran’da başlayan oturma eylemi yüzlerce kişinin katılımı ile 15 Haziran’a dek sürdürdü. Isparta’da üniversitelilerin yoğun biçimde örgütlediği eylemler polisin tüm baskısına rağmen ısrarla sürdürüldü. Konya’da direnişi sürdürenler AKP’lilerin saldırısına uğradı. TRABZON-G‹RESUN Yaklaşık 15 bin Trabzonlunun katıldığı eylemlerin örgütlendiği kentte üniversiteliler oturdukları mahallelerden kampuslara direnişi büyüttü. Taksim ile dayanışma platformu kuruldu, çimento fabrikasına, HES’lere karşı direnen Trabzonlular eylemlere kendi taleplerini de taşıdı. Giresun’da Gezi direnişi ile sokaklar hareketlenirken liseliler eylemlere yoğun biçimde katıldı.
ANTALYA 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece Çallı’daki AKP İl binasına yapılan yürüyüşle burada üç gün süren çatışmalar yaşandı. Her ne kadar kitlesel etkinliklerin merkezi Cumhuriyet Meydanı olsa da Çallı direnişçileri Antalya’nın moral kaynağı oldu. 5 Haziran’da Cumhuriyet Meydanı’na çadır kuruldu ve hergün on binlerle doldu taştı. Halkevleri bu alanda birçok etkinlik gerçekleştirdi.
5
YAN 21 Haziran 2013
Halk›n Sesi
ağa kalktık bir kere
stifa etmelidir. Gaz › kullan›lmas› yasaklan-
nin dört bir yan›nda kat›ld›¤› için gözalt›na rkadafllar›m›z derhal b›rak›lmal›, haklar›nda
hiçbir soruflturma aç›lmamal›d›r. 4) Taksim baflta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarda, kamusal alanlarda toplant› ve eylem yasaklar›na son verilmelidir.
Barikatlar kuruluyor, Gezi Komünü olufluyor Taksim Meydanı 11 Haziran’daki polis saldırısına kadar halkın kontrolüne geçti. Meydan Gümüşsuyu, Harbiye, Tarlabaşı, Sıraselviler yönünde el birliği ile yapılan dev barikatlarla korunuyor, tüm Taksim’de duvarlar isyanın yazılamalarıyla süsleniyor, ele geçirilen iş makinaları otobüsler, polis araçları barikatları güçlendiriyordu. Gezi direnişine halk desteği akıyordu. Gezi’de solun tüm renkleri, taraftar grupları, feministler, LGBT’ler ve her yaştan direnişçi elbirliği ile bir yaşam örgütlüyor, komünü oluşturuyordu. Gezi’de kurulan çadırlar ve ortak
ele malzeme taşıyıp güçlendirdiği barikatlar ve Çarşı’nın ele geçirdiği dozer ile TOMA’ların üzerine yürümesi tarihe kaydoluyordu.
yaşam diğer illere de sıçrıyor, Eskişehir, Antakya, Antalya, Bursa, İzmir’de çadır alanları, direniş meydanları, direniş parkları kuruluyor, halk kürsüleri, komiteler, atölye çalışmaları oluşturuluyordu.
Taksim’in ele geçirilişinin ardından yaklaşık 8 gün boyunca Beşiktaş’ta Başbakanlığı hedef alan çatışmalar sürdü. Direniş Erdoğan’ı hedef alıyordu. Beşiktaş’ta binlerce insanın zincir kurarak elden
D‹REN‹fi ADINA EL KOYUYORUZ! İsyan Taksim bölgesinin tamamen halkın denetiminde olduğu ve polisin geri çekildiği günlerde hiçbir yağma hareketine sahne olmazken, direnişin ilk anından itibaren Taksim Yayalaştırma Projesi, İnönü Stadı inşaatı iş makinalarına direniş tarafından el konuldu. Barikatlar “kentsel yıkımın simgesi” iş araçları ile güçlendirildi.
Destekten direnifle, parola: Dayan›flma Direnişin özünü oluşturan dayanışma İstanbul’dan başlayarak tüm illerde mayalandı. Polis saldırısına uğrayan direnişçilere kapısını açanlar, limon ve süt dağıtanlar, kafesini, işyerini, internetini telefonunu kullandıranlar bir adım sonra artık direnişçiydi. Sokak çatışmalarında beyaz önlükleri ile
“Başbakan’ı yedirtmeyiz” açıklaması yaptırdı. Erdoğan apar topar yurtdışı gezisine çıkarıldı. 11 yıllık iktidarında AKP ilk kez halk tarafından bu derece sarsılmıştı. Erdoğan giderken “evlerinde bizim zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50'si var” söylemi ile AKP’li tabanın da sokağa çıkabileceği tehdidini savuruyordu. Direniş boyunca ülkenin pek çok farklı noktasında eli sopalı, satırlı ‘sivil’ler direnişçilere saldırdı. Direniş tüm ülkeye yayılırken emek örgütleri de harekete geçti. KESK halihazırda ilan etmiş olduğu grevi 4-5 Haziran’a kaydırdı. DİSK, AKP faşizmine karşı ihtar eylemleri yapacağını duyurdu. 4-5 Haziran’da emekçiler iş bıraktı. Ülke çapında milyonlarca insan sokaklardaydı. 5 Haziran’da bu kez Başbakan Vekili sıfatı ile Arınç Taksim Dayanışması heyetiyle görüşmek zorunda kalıyordu.
ERDO⁄AN DÖNDÜ, HALK SOKA⁄A DÖKÜLDÜ Erdoğan 6 Haziran’ı 7 Haziran’a bağlayan gece Türkiye’ye döndü. Halk direnişi AKP kurmaylarını harekete geçirmişti. Erdoğan’ın arkasında “milli irade”nin olduğunu göstermek için
ifl yay›l›yor
havaalanında taşıma kitlelerle karşılama töreni yapıldı. Erdoğan o geceden başlayarak direnişi karalama kampanyasını bizzat yönetti. Direnişin arkasında dış güçlerin olduğunu iddia ediyor, faiz lobisini suçlayarak sermaye gruplarını tehdit ediyordu. Camilerde içki içildiğini, bayrak yakıldığını, dükkanların yağmalandığını, Adana’da düşerek ölen polis Mustafa Sarı’nın öldürüldüğünü, başörtülü kadınların taciz edildiğini söylüyordu. Halk direnişi karşısında kendi tabanını saflaştırmaya çalışıyordu. Ancak kara propaganda çalışması sökmedi. Yalanları bir bir açığa çıktı. Erdoğan konuştukça halk direnişi büyütüyor, borsa düşüyor, iktidarın tedirginliği artıyordu.
AKP’NIN TAKTI⁄I: DIREN‹fi ‹N‹S‹YAT‹F‹N‹ BULANIKLAfiTIRMA 8 Haziran’da AKP acil olarak MKYK’yı İstanbul’da topluyor, 9 Haziran’da ise Taksim Meydanı yeniden “Tayyip İstifa” diyen yüzbinlere kucak açıyordu. Mesaj netti: Taleplerimizin arkasındayız. Hesap verecekler. 10 Haziran’da toplanan Bakanlar Kurulu sonrası AKP’nin yeni taktiği belli oldu. Bülent Arınç, yaptığı konuşmada Taksim Dayanışması’nın taleplerini reddederken Başbakan Erdoğan'ın Gezi Parkı'na ilişkin taleplerde bulunan bir heyete randevu verdiğini söyledi. Oysa Taksim Dayanışması’nın bundan haberi yoktu. DÖNÜM NOKTASI: 11-12 HAZ‹RAN DIREN‹fi‹ 11 Haziran’da sabahı erken saatlerde “Gezi Parkı’na değil Anıt’a ve AKM’ye asılan pankart ve flamalara müdahale ediyoruz” söylemi ile polis direnişe yönelik ikinci büyük saldırıyı başlattı. Ve yeniden iki gün kesintisiz sürecek bir direniş başladı. Halk TOMA’ların önüne insan zinciri oluşturuyor, Gezi Parkı terk edilmiyor ve çatışmalar yeniden Taksim çevresine yaygınlaşıyordu. Polis, Taksim etrafında direnişçiler tarafından oluşturulan barikatları kaldırdı. Tam 13 saat süren mücadeleden sonra 20.15 civarında Taksim Meydanı’nda toplanan yaşlı, genç, engelli yakla-
direnişçilerin yardımına koşan hekimler ve tıp öğrencileri, direnişin içinde revirlerini kuruyor, çatışmanın içine giriyor, camileri, otelleri acil yardım merkezlerine çeviriyordu. İlk gün gönüllü avukatlık yapanlar, 11 Haziran’da direnişe yönelik ikinci büyük polis saldırısında
şık 50 bin insana polis yeniden gaz bombaları ve tazyikli su ile saldırdı. Taksim çevresinde direniş sürerken Okmeydanı halkına polis saldırıyor, halk Gazi’de TEM’i, Kartal ve Beylikdüzü’nde E-5’i kesiyordu. Saldırı ile birlikte ülkenin dört bir yanında yüz binlerce insan sokağa döküldü. Direnişin sürdüğü akşam saatlerinde Başbakan’ın atadığı “görüşmeciler” arasında adı geçenlerden görüşmeye katılmayacaklarını açıklayanlar oldu.
KANIMIZLA OYLADIK B‹LE AKP’nin seçtiği görüşmecilerle toplantı bittiğinde ise Hüseyin Çelik, Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası’nın yapılmasına ilişkin referandumun bir seçenek olabileceğini açıklıyordu. Önerilen ‘kamuoyu yoklaması’ idi. Ancak artık ne o görüşmenin ne de önerinin hükmü kalmamıştı. Halk 11-12 Haziran direnişi ile oyunu bozmuş Erdoğan’a “Muhatap benim, ölülerimizin hesabını vereceksin” demişti. Sabah 6 sıralarında Gezi Parkı, direnişçiler tarafından yeniden düzenlendi. Polis meydana yerleşti ancak direnişi bitiremedi. ‹SYANI BÖLME G‹R‹fi‹M‹: ÇEVREC‹ GENÇLERLE, MARJ‹NAL KÖTÜLER AKP’nin ikinci taktiği sosyalistleri hedef alan “marjinaller” propagandasını körüklemekti. Başta Vali Mutlu olmak üzere AKP sözcüleri ailelere çağrı yapmaya, “çevreci çocuklarını” marjinallerden ayırmalarını istemeye başladı. Vali Mutlu direnişçilere Gezi Parkı’nı boşaltın “emniyet güçlerini marjinallerle baş başa bırakın, temizleyelim” diyordu. Vali’ye en iyi cevabı kadınlar verdi. Anneler Gezi Parkı’na çocuklarını korumak ve onlarla birlikte direnmek için gittiler. “Abdullah Cömert çocuğumuzdur” diyerek el ele TOMA’ların önünde zincir oluşturdular. ERDO⁄AN MASAYA OTURUYOR Haziran direnişi Erdoğan’a geri adım attırdı. 13 Haziran gecesi Taksim Dayanışması bir sanatçı heyeti ile birlikte Başbakanlığa çağrıldı. Başbakan direnişle masa-
halkın direnişinde yaşıyor
da Taksim Meydan›’n›n halk taraf›ndi¤i saatlerde Ankara halk› da yasakl› y’› özgürlefltiriyor, direnifl saatlerdir ksim Meydan›’na yüzbinler akarken, em Sar›sülük Güvenpark’ta polis kurdan vuruldu. Halk›n öfkesini büyütünlerce ailesine bilgi verilmedi. Etölümü tam 13 gün sonra, 14 Hazildu. AKP faflizmi 16 Haziran’da Etesinin K›z›lay’a götürülmesini engelteki Pir Sultan Abdal Cemevi'nden naze konvoyunun ilerlemesine polis Jandarma da bölgeye araçla girifli
HER YER TAKS‹M HER YER D‹REN‹fi
durdurdu. K›z›lay’da ise Ethem’i bekleyen binlerce insana polis sald›rd›. Her fleye ra¤men Bat›kent’te yaklafl›k 30 bin insan Ethem’i u¤urlad›. Ethem’in vurulmas›ndan bir gün sonra 2 Haziran’da ‹stanbul’da 1 May›s Mahallesi'nden yürüyüfle geçen 10 bin kifli yolu keserken toplulu¤un içine giren bir araç SODAP üyesi genç iflçi Mehmet Ayval›tafl'a çarpt›, Ayval›tafl hayat›n› kaybetti. Ayval›tafl 3 Haziran’da direniflçiler taraf›ndan topra¤a verildi. 3 Haziran’da ise Gezi direnifline Reyhanl› katliam›na, AKP’nin savafl politikalar›na karfl› öfkeyi katarak aya¤a kalkan Antakya’dan bir ölüm haberi geldi. Günlerdir çat›flmalar›n yafland›¤› Antakya’da
direniflin ön saflar›nda yer alm›fl olan Abdullah Cömert polisin plastik mermi ve gaz bombal› sald›r›s› sonucu yaflam›n› yitirdi. 4 Haziran’da Antakya’da on binlerce insan “Abdullah Yoldafl ölümsüzdür” pankart›n›n ard›ndan, hükümet istifa sloganlar›yla yürüdü. Abdullah’›n tabutu yollar cenaze arabas› geçemeyecek kadar dolu oldu¤u için omuzdan omuza tafl›nd›. Ethem Sar›sülük, Mehmet Ayval›tafl, Abdullah Cömert Haziran ‹syan›’n›n her an›nda, her barikatta, her sokakta, duvarlarda, kent meydanlar›nda en çok da direniflçilerin zafere inanc›nda yaflamaya devam ediyor.
Çağlayan Adliyesi içinde eylem yapıyor, onlarca avukat yaka paça gözaltına alınıyordu. 12 Haziran’da ise yaklaşık 6 bin avukat Çağlayan Adliyesi’nde eyleme geçiyor, Ankara Adliyesi’nden çıkan yaklaşık 5 bin avukat da Atatürk Bulvarı’nı kapatarak yasaklı Kızılay Meydanı’na yürüyordu.
ya oturmak zorunda kalmıştı. 13 Haziran’ı 14 Haziran’a bağlayan gece yarısı başlayan ve sabah 3’de biten görüşmeden çıkan Taksim Dayanışması temsilcileri kararı meydanların, direnen halkın vereceğini açıkladı. Hükümet ise son durumu şöyle açıklıyordu. Topçu Kışlası’nda ‘yargı kararına uyacağız, olumlu bir karar çıkarsa da halk oylaması yapacağız’. AKP, halkın bedel ödemeyi göze alarak sürdürdüğü, 3 direnişçinin yaşamını yitirdiği 59’u ağır 7822 kişinin polis saldırılarında yaralandığı, 11 kişinin hedef alınarak ateşlenen gaz fişekleri ile gözünü kaybettiği, 100 kişi kafa travmasına uğradığı milyonların yaşamını değiştiren bu onur ve özgürlük direnişini “hukuka uyacağız” söylemi ile bitirebileceğini düşündü. Yine yanıldı. Taksim Dayanışması çağrısı ile direnişçiler 14 Haziran’da Gezi Parkı’nda 7 ayrı noktada yapılan forumlarla gün boyu direnişi tartıştı. Direniş, yolunu nasıl çizeceğini ortaklaşa kararlaştırmaya, Erdoğan ise Ankara’da yapacağı “milli iradeye saygı” mitingine hazırlanıyordu. Erdoğan 15 Haziran’daki mitingde mesajı yolladı ‘boşalttınız boşalttınız, yoksa emniyet güçleri devreye girer’ Erdoğan saldırı tehdidini savurduktan sonra Taksim Dayanışması forumlarda alınan kararı açıkladı: “Direnişe devam” . Ve 20.55’te polis üçüncü büyük saldırıyı başlattı.
43 YIL SONRA YEN‹DEN 15-16 HAZ‹RAN D‹REN‹fi‹ 15-16 Haziran işçi direnişinin 43. yılında yeni bir tarih yazıldı. Gezi Parkı’na gaz bombaları plastik mermilerle giren polis çadırları yıktı. Revirlere girdi. Sığındıkları yerlerde insanlar gaz bombaları ile nefessiz bırakıldı. Doktorlar gözaltına alındı. Ancak çatışmalar kesintisiz 30 saat sürdü. Mahallelerden yürüyüşe geçen halk İstanbul’n ana arterlerini kesiyordu. Ülke ayağa kalktı. Erdoğan İstanbul mitingine muzaffer komutan olarak değil ülkenin her noktasında “istifa” çağrıları yapılan bir Başbakan olarak katıldı. ‹SYANIN MERKEZ‹ ‹NSAN, HER YER D‹REN‹fi! Polis terörü ile Gezi Parkı ele geçirildi. Ancak AKP direnişi yine bitiremedi. 17 Haziran’da emek ve meslek örgütleri iş bırakma eylemleri yaptı, o gece Türkiye yeni bir eylemle tanıştı: ‘durmak.’ Binlerce “duran insan” polis tarafından ele geçirilen Taksim Meydanı’nda boy gösteriyordu. Eylem hızla yayıldı. Direniş İstanbul’da duran insanlarla Anadolu’nun birçok noktasında çadır eylemleri ve yürüyüşlerle devam etti. İstanbul ve Ankara’da, Kocaeli, Adana ve İzmir’de sosyalistlere yönelik operasyonlar başladı. Çadır alanları saldırıya uğradı. Ancak bir kere ayağa kalkmıştı halk, baskıyla durulmadı. Aynı dönemde halk kentlerin dört bir yanındaki parklara yayılarak yapılan forumlarla direnişi nasıl sürdüreceğini tartışmaya başladı. “Üç beş ağaçtan” çıkan halk isyanı “üç beş” parkta doğrudan demokrasi deneyimine dönüşüyordu.
‹ZM‹R Direnişin ilk gününden beri ayağa kalkan İzmir’de sosyal medya operasyonuna, çivili sopalı saldırılara, polislerin tüm halkı hedef alan barbarlığına rağmen halk Gündoğdu Meydanı’nı direniş meydanına çevirdi. Meydanda Çapulcu Çadır Kampı kuruldu. Eylemler tüm ilçelerde yaygınlaştı. ÇANAKKALE Çanakkale’de de 31 Mayıs’ta binlerin katılımıyla başlayan eylemlerde AKP hedef alındı, eylemlere kapalı olan Kordon boyu özgürleştirildi. İskele meydanı eylemlerin merkezi haline geldi ortak sofralar kuruldu. Kordon’da oturma eylemi düzenleyen Çanakkaleliler polisin saldırı girişimlerini püskürttü, 15 Haziran saldırılarına karşı feribot seferlerini engelledi. MERS‹N 31 Mayıs’ta 2 bin kişinin yürüdüğü Mersin’de 1 Haziran’da Özgür Çocuk Parkı işgal edildi. Aynı gün Türkçe Olimpiyatları otobüsü yumurtalandı ve 5 bin kişilik bir yürüyüşle yasaklı sokaklar özgürleştirildi. Gece ise çevre yolunu trafiğe kapatan halka polis saldırdı. 2 Haziran’da AKP’yi işgal girişimi üzerine çıkan çatışmada GMK Bulvarı ve sahil yolu trafiğe kapatıldı. 9 Haziran’da Erdoğan Mersin ziyaretini binlerin toplandığı kent merkezine uğramadan bitirmek zorunda kaldı. 10 Haziran’da çadırların kurulduğu Barış Meydanı’na 20 Haziran’da polis saldırısı oldu.
ADANA 31 Mayıs’ta Adana’da AKP İl binasına yürüyenlere yönelik saldırı ile başlayan çatışmalar direniş boyunca devam etti, kentin dört bir yanına sıçradı. Adana polis şiddetinin yoğunlaştığı en fazla sayıda gözaltının yapıldığı illerden biri oldu. Polis zaman zaman hareket edemez hale getirildi. Öğrenci Kolektifleri’nin kurduğu revir özel harekata bağlı polislerin hedefi oldu. Polisin saldırıları halkı durduramayınca 8 ve 9 Haziran’da “AKP’nin askerleriyiz” sloganlarıyla molotof kokteylleri atan bir güruh devreye girdi. Kentte Atatürk Parkı direnişin merkezi olurken, 15-16 Haziran çatışmaları sabahlara kadar sürdü. N‹⁄DE-ISPARTA-KONYA Niğde’de kentin en işlek caddesinde 2 Haziran’da başlayan oturma eylemi yüzlerce kişinin katılımı ile 15 Haziran’a dek sürdürdü. Isparta’da üniversitelilerin yoğun biçimde örgütlediği eylemler polisin tüm baskısına rağmen ısrarla sürdürüldü. Konya’da direnişi sürdürenler AKP’lilerin saldırısına uğradı. TRABZON-G‹RESUN Yaklaşık 15 bin Trabzonlunun katıldığı eylemlerin örgütlendiği kentte üniversiteliler oturdukları mahallelerden kampuslara direnişi büyüttü. Taksim ile dayanışma platformu kuruldu, çimento fabrikasına, HES’lere karşı direnen Trabzonlular eylemlere kendi taleplerini de taşıdı. Giresun’da Gezi direnişi ile sokaklar hareketlenirken liseliler eylemlere yoğun biçimde katıldı.
ANTALYA 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece Çallı’daki AKP İl binasına yapılan yürüyüşle burada üç gün süren çatışmalar yaşandı. Her ne kadar kitlesel etkinliklerin merkezi Cumhuriyet Meydanı olsa da Çallı direnişçileri Antalya’nın moral kaynağı oldu. 5 Haziran’da Cumhuriyet Meydanı’na çadır kuruldu ve hergün on binlerle doldu taştı. Halkevleri bu alanda birçok etkinlik gerçekleştirdi.
6
HAREKET 21 Haziran 2013
Halk›n Sesi
Kontrol artık çapulcuda Türkiye’nin birçok kentinde 21 gün boyunca sokağa çıkan halk, korku duvarını aştı, özgüvenini kazandı, devletin yenilmez olmadığını gördü ve gösterdi. Polis saldırısının püskürtüldüğü her yerde parklar ve meydanları özgürleştirdi
Kitlelerin yaratıcı gücü iş başındaydı. Farklı kesimlerden direnişçiler özgünlüklerini barikatlara ve eylemlere yansıttı. “Hükümet istifa” talebi binlerce farklı yoldan haykırıldı. Yüzlerce eylem biçimi iç içe geçti
Barikatlar yeniden kent çatışmalarında ÇAPULCU
B
arikat savaşları ve kent çatışmaları yeniden tarih sahnesine çıktı. Tuğladan duvarların dar sokaklarda örüldüğü metrelerce yükseklikteki barikatlar yerini kentteki malzemenin tamamının kullanıldığı barikatlara bıraktı. Parkelerin, demir korkulukların, tel örgülerin, reklam panolarının, çöp konteynerlerinin ve büyük kontrplakların oluşturduğu Gümüşsuyu’ndaki barikat en yüksek barikattı. 10 metre genişliğinde ve 3 metre yüksekliğindeki bu barikat gibi Taksim’e çıkan tüm yollarda barikatlar kuruldu. Eylemciler, terk edilmiş otobüsleri de zaman zaman barikat olarak kullandı. Taksim’de yolların darlığı ve eğimin de yardımıyla barikatlar daha etkili olurken Ankara Kızılay’da 30 metreye varan yol üzerinde kısıtlı zamanda kurulan barikatlar polisleri durdurmada etkili olmadı. Taksim’deki kalıcı barikatların yanı sıra Türkiye’nin birçok kentindeki çatışmalar sırasında da irili ufaklı barikatlar kuruldu. Bu barikatlar demir korkuluklar, belediyelerin sokakları yeşilmiş gibi göstermeye çalışırken kullandığı
büyük saksılar, inşaatlardaki kontrplaklar, plastik borularla oluşturuldu. Barikat çatışmaları, yeni eylemcilerin katkılarıyla birçok yeni unsur kazandı. Ankara ve İstanbul’da çatışmanın olduğu bölgelerden geçen ve manevra yapamayan her otobüs barikata dönüştürüldü. Trafiği arkasına alan kitle, polisin akreplerle gaz bombası atmaya başlayacağını önceden sezip arkasındaki araçlara yol verdi. Polisle arasına araçları koyan kitle var olan trafiği de barikata çevirmesini bildi. Herkesin bir malzeme koyarak oluşturduğu barikatlara, malzemelerin elden ele taşınarak oluşturulduğu barikatlar eklendi. Beşiktaş Akaretler’de 31 Mayıs akşamı başlayan bu biçim daha sonra her yerde kullanıldı. Barikat savaşları bir savunma eylemi olsa da Türkiye’nin birçok kentinde polisi moral bakımından zayıflattı, eylemcilerin özgüven kazanmasını sağladı, TOMA’nın karşısına tek başına dikilmek, tekerlekli sandalyeyle polis akrebine meydan okumak, çevik kuvvet ordusu karşısında “Çıkın mahallemizden” demek, hepsi bu özgüvenin yansımalarıydı.
Direniş Parkı: Özgür toplumun filizleri
Çat›flmalar, birçok kentte polislerin korumaya çal›flt›¤› yasakl› meydanlar›n etraf›nda gerçekleflti. Büyük meydanlar›n etraf›ndaki tüm ara sokaklar barikatlar›n kuruldu¤u ve uzun süreli çat›flmalar›n sürdü¤ü alanlard›. Polis sald›r›lar›n›n k›r›ld›¤› hemen her yerde parklar ve meydanlar halk›n yaflam alan› haline geldi. Gezi Park›’n›n ard›ndan Ankara, ‹zmir, Antalya, Eskiflehir,
Adana ve Edirne’de halk parklarda ortak bir flekilde yaflad› ve özgür bir toplumun filizlerini att›. Özgürleflen parklar kentlerdeki eylemlerin merkezi de oldu. Ni¤de, Samsun, Trabzon, Sivas gibi Anadolu kentlerinde kentin ana caddeleri veya hükümet kona¤› önü eylem alan›na çevrilirken bu alanlarda oturma eylemleri, daha sonras›nda durma eylemleri bafllad›.
Çatışmanın tekniği K
itlelerin saatlerce hatta günlerce polise karşı çatışması isyanın sürekliliğini sağlayan temel unsurdu. Polisin attığı gaz bombalarını geri fırlatan eldivenli birlikler ile polise bilye fırlatan sapanlı birliklerin koordinasyonu, arkalarındaki binlerce kişinin de dağılmadan çatışmasını sağladı. Gaz bombası ve plastik mermilere karşı geliştirilen savunma teknikleri, sağlıkçıların aktif katılımı ve halkın yoğun desteğiyle birleşince direnişçiler her polis saldırısı sonrasında yeniden bir araya geldi ve çatışmanın sürekliliğini sağladı.
Polisin gaz bombas›, plastik mermi, tazyikli su kulland›¤› sald›r›lar karfl›s›nda direniflçilerin zaruri ihtiyaçlar› da geliflti. Gaz bombas›n› geri f›rlatmak için ›s›ya dayan›kl› eldiven, gazdan korunmak için gaz maskesi, vazelin veya viks sürülmüfl toz maskeleri, gaz›n etkisini azaltmak için sirke, limon, süt, Talcid ve su kar›fl›m› solüsyon, gözü koruyan deniz gözlü¤ü, baret veya kask olmazsa olmaz araçlar aras›nda yer ald›.
Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Kamerhatun Mahallesi Tarlabafl› Bulvar› Caddesi No: 117/6 BEYO⁄LU/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.
GAZ BOMBASI ETK‹S‹ZLEfiT‹RME TEKN‹KLER‹ Daha önce 1 Mayıs’ta Beşiktaş’ta etkin kullanılan yaratıcı çatışma biçimleri Gezi isyanı boyunca gelişerek devam etti. Gaz bombalarını polislere geri atan eldivenli eylemcilere kova taşıyan eylemciler de eklendi. Eylemciler daha sonra gaz bombalarını ateşe atmanın suya atmaktan daha etkili bir çözüm olduğunu keşfetti. Saldırılar karşısında daha önce Kürtlerin kullandığı havai fişekler de değişik biçimlerde kullanıldı. Önceden tek bir borudan yapılan ateşlemeler, büyük yağ tenekelerine yerleştirilen 16 adet borudan seri şekilde yapılmaya başladı. Polisin gaz bombalı ve plastik mermili saldırıları karşısında eylemciler de gün geçtikçe gaz maskesi, baret ve kask kullanmaya başladı. Pahalı gaz maskeleri biber gazından etkin koruma sağladı ancak hantallığı ve çatışmanın olmadığı dönemlerde polis tarafından dikkat çekmesi dezavantajlıydı. Gazı tam anlamıyla engelleyeme-
yen toz maskeleri, vazelin veya viks sürüldüğünde çok daha etkili araçlara dönüştü. Bu maskenin yanında kullanılan deniz gözlükleri de gazın göz yaşartıcı etkisini savuşturdu. Bazı eylemciler 5 litrelik su bidonlarını kafasının ölçülerine göre keserek ve kapak kısmını da sıkıca bantlayarak evdeki imkanlarıyla yaptıkları gaz maskeleriyle çatışmalarda yer aldı. AZ TALC‹D AZ SU HEPS‹ BU Özellikle mide ilacı ve su karışımından oluşan solüsyonu gaz bombasından etkilenenlere sıkan ekipler oldukça işlevliydi. Hekimlerin nasıl müdahale ettiğini görenler de yanlarında sirke, limon, toz maskesine sürmek üzere vazelin veya viks, süt gibi gerekli malzemeleri taşımaya başladı. TANKERE SABOTAJ, TOMA’YA LAZER TOMA’ların veya panzerlerin camına boyalı su atarak görüş alanını kapatma eylemine cama lazer tutma da eklendi ve giderek yaygınlaştı. TOMA’ların sıktığı tazyikli suya karşı kontrplakları kalkan yaparak korunan eylemciler, TOMA’lara su dolduran tankerlerin depo kapaklarını kırmaya
başladı. İstanbul’da direnişçiler bir dozeri düz kontakla çalıştırıp polis TOMA’larını Başbakanlık Ofisi önüne kadar kovaladı. Eylemciler, ele geçirdikleri dozere “POMA” (Polise Müdahale Aracı) adını taktı. YAYGIN, ZENG‹N DESTEK B‹Ç‹MLER‹ Halkın desteği, çatışmaların kazanılmasında belirleyici bir rol oynadı. Bulunduğu mahallenin bütün imkanlarını kullanan, kendi eyleme doğrudan katılmasa da evini açan, polise bulunduğu balkondan eline ne geçirdiyse fırlatanlar karşısında polis çatışma alanlarından mağlup ayrıldı. Kentlerde, çatışmaların sürdüğü mahallelerde “Eylemciler buraya sığınabilir” yazılarının asıldığı çok sayıda kapı görmek mümkündü. Bu kapıların önlerinde su, yiyecek, Talcid-su karışımları da yer aldı. Taksim’de önceleri su satan işportacılar, tezgahlarına gaz maskesini de ekledi. Mahalledeki esnaf da eylemlere destek verdi. Kapılarını eylemcilere açan ve polise kapatan esnafın yanı sıra çatışma sırasında “Çav Bella” gibi marşları yüksek sesle çalan esnaf da vardı. ‹SYANIN ‘SIHH‹YE BÖLÜKLER‹’ Sağlıkçıların aktif biçimde katılımı, çatışmanın uzun süre devam edeceğinin sinyalini verdi. İstanbul, Ankara ve İzmir’de çatışmalar süresince birçok demokratik kitle örgütü, meslek odası, sendika revir olarak hizmet verdi. Hekimler, hemşireler ve tıp fakültesi öğrencileri bu revirlerde hizmet verdiği gibi parklarda oluşturulan revirlerde de sokak çatışması sırasında anlık müdahalelerde de bulundu.
Çapulcular, AKP söylemini tersine çevirdi ‹ktidar›n, “üç befl çapulcu” ile bafllad›¤› “aralar›ndaki marjinaller” ve “d›fl mihraklar” söylemiyle sürdürdü¤ü hatta “Camide içtiler” gibi kara propaganda söylemleri, halk hareketi karfl›s›nda bir bir etkisizleflti. Halk hareketi, AKP iktidar›n›n isyan› bölmek için kulland›¤› sözleri tersine çevirmesini bildi. Baflbakan Erdo¤an’›n “Üçbefl çapulcu” sözünün ard›ndan herkes kendini “Çapulcu” olarak ifade etti. Çapulcuya flark›lar video klipler yap›ld›. “Chapulling” ad›nda eylemler düzenlendi hatta internet ortam›nda zargan adl› sözlük sitesi “chapulling” kelimesinin anlamlar›n› flöyle s›ralad›: “‹nsan yerine konmay› talep etme, bask›ya direnme, hakk›n› arama.” ANNE Z‹NC‹R‹ Parklar› abluka alt›na alan polise parkta bekleyenler insan zincirleri oluflturarak tepkisini gösterdi. ‹stanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun annelere “Çocuklar›n›z› eve ça¤›r›n” ça¤r›s› karfl›s›nda anneler Gezi Park› etraf›nda zincir oluflturdu. ‹ktidar›n inand›r›c›l›¤›n› yitirmesinde mizah›n etkin kullan›m›n›n da pay› oldu. AKP iktidar›n›n sert söylemi, direniflçiler taraf›ndan an›nda dalga geçilecek bir unsura dönüfltü.
‘Hükümet istifa’ demenin bin bir yolu Büyük kentlerdeki çatışmalarda özellikle akşam saatlerinde işten çıkanların katıldığı eylemlerin kitleselliği ve saldırılar karşısında geri adım atmaması, geri çekilse bile yeniden toparlanması ilk günlerde polise geri adım attıran bir unsurdu. 31 Mayıs’tan önce “işçiler de gelsin” diyerek belirlenen 19.00 saati artık 21.00 oldu. Eylemlere katılanların büyük kısmının proleterleşen beyaz yakalı çalışanlar oluşu bu zaman dilimini belirledi. Taksim’e veya Kızılay’a polis saldırılarının ardından 21.00’da başlayan tencere tava eylemleri, kentteki ana ulaşım arterleri trafiğe kapatılarak Taksim’e veya Kızılay’a
Park işgalleri, barikat savaşları, yol kesme eylemleri, tencere tava eylemleri gibi yüzlerce eylem biçimi iç içe geçti yapılan büyük yürüyüşlere dönüştü. Bu yürüyüşler içinde 1 Haziran sabahı Boğaziçi Köprüsü’nü yürüyerek geçen Kadıköy halkı kuşkusuz direnişin sembol görüntülerinden birini yarattı. Ankara’da ve birçok Anadolu kentinde giderek şiddetlenen polis saldırısının ardından parklarda kitap okuma eylemleri başladı ve hızla kitleselleşti. Gezi Parkı’na yönelik 15 Haziran’da başlayan
polis saldırıları sonrasında 17 Haziran gecesi bir performans sanatçısının Taksim Meydanı’ndaki Atatürk Kültür Merkezi önünde sadece durması ve katılımların artması duran insan eylemlerini başlattı. Türkiye’nin birçok kentinde meydanında ve parkında duran insanlar giderek arttı. Duran insan eylemleri, parklarda gerçekleştirilen kitlesel forumlara dönüştü.
SANATIN D‹REN‹fiE TERCÜMES‹ Üniversite mezunu eylemciler yeteneklerini çatışma alanında sergilediği gibi parklardaki etkinliklere de önemli ve yaratıcı katkıları oldu. Sadece çatışmanın olduğu sokaklarda yapılan yazılamalar bile zenginliği kanıtlamaya yetse de Akaretler’de barikat başında saksafonla Ahmet Kaya’nın “Kum Gibi” şarkısını seslendirenden Taksim Meydanı’nda saatlerce piyano resitali verenine, TOMA’nın önüne gitarla çıkana eylemciler yeteneklerini direnişe kullandı.
7
ÖZNE 21 Haziran 2013
Halk›n Sesi
‘Olgunlaşmış bir sınıfsal tepki’ O
rtadoğu ve Avrupa’daki yeni dönem halk hareketlerini tanımlamak için başvurulan “orta sınıf isyanı” söylemi, Gezi Parkı eylemlerine ilişkin olarak da sıklıkla kullanıldı. Öyle ya, ne sendikalar başlatmıştı bu eylemleri ne de barikatların üstünde nasırlı ellerini yumruk yapmış mavi tulumlu işçiler vardı. Barikatların üstünde dizilerden tanıdığımız “artist”ler görünüyordu. Setlerde iş bırakıp, kanal yönetimleri ile kavga edip eyleme gelmişlerdi. En kitlesel yürüyüş kolu Bostancı hattından gelenlerle desteklenmiş Şişli-Nişantaşı kolunda oluşuyor; Kadıköy, Bağdat Caddesi, Beylikdüzü ve Kartal’dan on binler yürüyor; çoğu zaman sol içinde aşağılamayla karışık anılan Cihangir en inatçı eylem alanlarından birine dönüşüyordu. Eylemcilerin ağırlığı eğitimli, iletişim teknolojilerini iyi kullanan, meslek sahibi, genç ve kent hayatı ile içli dışlı bir yaşam standardına sahip kimselerdi. Oysa, ezberlerdeki geleneksel işçi profilinden farklı olsa da, toplumun bu kesimleri de büyük ölçüde işçileşmiş ya da işçileşmekte olan küçük burjuva kategorileri temsil ediyordu. İşsiz-güvencesiz akademisyenler, ataması yapılmayan öğretmenler, avukatlık bürolarında çalışan avukatlar, ücretli mühendisler, çalışma süreleri günde 18 saati bulan sinemadizi emekçileri… Sermaye karşısındaki pozisyonları gereği nesnel olarak işçi sınıfının bir parçası olan bu kesimler, Gezi Direnişi’ne soyut bir özgürlük talebi ve yaşam tarzı savunması ile gelmemişti. Çapul TV röportajlarına katılan çok sayıda direnişçi, sendikalı ya da yoksul mahalle kökenli olmamakla birlikte kendilerini
“Bu, yağmacı kapitalizme karşı olgunlaşmış bir sınıfsal başkaldırıdır. Sınıfsaldır; zira, burjuvaziye ve onun devletine karşıdır; onlarla kader birliği değil, kader karşıtlığı içinde olan insanların ortak hareketidir. Ayrıca, olgunlaşmış bir sınıf hareketidir”
“çapulcu” olmaya iten koşullar arasında işsizlik, düşük ücret ve çalışma koşullarındaki güçlükleri de sayıyordu. Bunun yanı sıra 31 Mayıs’ta DİSK’in Taksim Meydanı’nda düzenlediği basın açıklaması, 5 Haziran’da DİSK ve KESK’in ve 17 Haziran’da DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’nin düzenlediği iş bırakma eylemleri ile emek hareketi sürece müdahil olmuştu. Kent merkezlerinde patlak veren eylemler, sol direniş geleneğinin güçlü olduğu Gazi, Okmeydanı, Mamak gibi emekçi semtlerinde hızla
karşılık buluyor, on binlerce emekçi kentin çeperlerinden kent merkezine doğru harekete geçiyordu. Geleneksel sendikal hareket Gezi Direnişi’ndeki emekçi katılımının sınırlı bir bölümünü oluşturuyordu ve bu görüntüye bakılarak eylemlerdeki sınıfsal boyutun geri planda olduğu iddia edilebildi. Gerçekte ise çok farklı katmanları içinde barındıran ve henüz örgütsel bir çatı ya da program etrafında bir araya gelmemiş olan yeni işçi kitlesinin, sermayeye karşı bir kamusal zenginliği savunmak için bir araya gelişi söz konusuydu.
“Gezi’de sınıfsal bir karşı koyuş var mıydı” sorusunun yanıtı için hocaların hocası Prof. Dr. Korkut Boratav’a kulak verelim: “[Gezi Parkı eylemlerinde] Bağımsız profesyoneller içinde, örneğin hekimlerden, avukatlardan direnme eylemlerine küçümsenmeyecek katılımların olduğunu biliyoruz; öğreniyoruz. Meslek gruplarını temsil derecesi bir yana, eylemci profesyonellerle nitelikli işçilerin politik tavırlarının paralel seyretmiş olduğu görünmektedir. Ancak, toplumsal işbölümü ve emek süreci içindeki farklılaşmaları olası ayrışmalara da yol açabilecektir. Örneğin
ikinci grupta istikrar arayışları, dolayısıyla uzlaşmacı tavırlar daha erken öne çıkabilir. En geniş özgürlük alanı ise öğrencilere ve işsizlere aittir. Gezi direnmesinde sınıfsal bir karşı koyuş var mıdır? Eylemleri tetikleyen olaya, Taksim projesinin uygulanmaya başlamasına baktığımızda, kanımca, olgunlaşmış bir sınıfsal tepki vardır: Yüksek nitelikli, eğitimli işçiler, yarınki sınıf yoldaşları (öğrenciler) ile birlikte, profesyonellerin de katılımıyla, kapkaççı burjuvazinin ve onunla bütünleşmiş siyasi iktidarın devâsa kentsel rantlara el koyma girişimine karşı
çıkmaktadır. Bu, yağmacı kapitalizme karşı olgunlaşmış bir sınıfsal başkaldırıdır. Sınıfsaldır; zira, burjuvaziye ve onun devletine karşıdır; onlarla kader birliği değil, kader karşıtlığı içinde olan insanların ortak hareketidir. Ayrıca, olgunlaşmış bir sınıf hareketidir; zira, karşı cephe ile kısa vadeli ve doğrudan bir bölüşüm karşıtlığı söz konusu yoktur. Başbakan da şaşkınlıkla soruyor: ‘Taksim projesi hanginize zarar verdi? Niye karşı çıkıyorsunuz?’ Doğrudur, İstanbul’un merkezinin rant yağmasına açılması, direnmeye kalkışan insanların gelirlerini, ücret-
lerini, çalışma koşullarını bozmamakta, ödedikleri kirayı, kredi faizini, öğrenci harçlarını, benzin fiyatını ve enflasyonu yukarı çekmemektedir. Sömürü oranının, artık değerin yükseldiği bir operasyon yapılmamaktadır. Yapılan, toplumun (halkın) geçmiş kuşaklarından devralınmış ortak varlıklarının siyasi iktidarlar tarafından kapkaççı bir burjuvaziye peşkeş çekilmesidir. Direnenler, bir anlamda, geçmiş kuşak halklarının bugüne devrettiği ortak varlıklarının burjuva mülkiyetine dönüşmesine karşı çıkıyorlar. Başbakana baktıklarında bu özelliği algılıyorlar ve bu nedenle tepki gösteriyorlar. Bu anlamda üst düzeyde, olgunlaşmış bir sınıfsal tepki söz konusudur. Sınıfsal tepkinin olgunluğunun, hızla ve kendiliğinden bir siyasi çizgiye dönüşmesiyle de ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu çizginin, aydınlanmacı ve sınırsız (dolaysız) demokrat özellikleriyle tanımlanabileceğini düşünüyorum. Temsilî demokrasinin tuzakları algılanmıştır: Kapkaççı burjuvazinin iktidarına ve İslamcıfaşist bir rejime dönüşmüştür. Çözüm, ‘her yer Taksim; her yer direniş…’ Bu, işçi sınıfının tarihsel özlemi olan sınırsız, dolaysız demokrasi çağrısıdır. Büyük devrimci Mao Zedung şöyle diyor: ‘Dünyada kargaşa (kaos) var; durum çok iyi…’ Taksim’deki öğrenciler, aydınlar, işçiler, kafa emekçileri bizlere bu kargaşayı armağan ettiler. Elbette sonunda yenilecekler; ama diyalektiğin ‘evrensel’ yasası işleyecektir: Türkiye’yi bir üst düzleme taşıyarak ve sosyal mücadeleler tarihine önemli bir armağan bırakarak…” *Özay Göztepe’nin Korkut Boratav’la söyleşisinin tam metnine Sendika.Org’dan ulaşabilirsiniz.
Milyonlarca “üç beş çapulcu!”
%50’ye karşı %50 değil, Tayyip’e karşı halk! G
ezi Direnişi’nde en çok atılan sloganlardan biri de “Tayyip istifa” oldu. Evet, bu mücadele “üç beş ağacın” mücadelesiydi ama aynı zamanda doğrudan siyasi iktidarı ve onun başını karşısına alan siyasal bir mücadeleydi. Her ne kadar AKP iktidarı öyle yorumlamak istese de, bu mücadele AKP’ye oy vermemiş olanların AKP’ye oy vermiş olanlara karşı yürüttüğü bir mücadele değildi. Gezi Direnişi’nin sol karakteri önde olmakla birlikte, daha önce AKP’ye oy vermiş olanlar da dahil olmak üzere siyasal yelpazenin bütün renkleri oradaydı. Muktedirin yönetme biçimine ve halkın ortak zenginliği olan bir parkın yağmalanmasına karşı isyan, yeni bir siyasal düzlem oluşturmuş ve bugüne
kadar birbirini düşman gören halk kesimleri dahi bu düzlemde yan yana gelmişti. İşte Gezi Direnişi’yle açığa çıkan bu siyasal düzlem, halkın kendi kendisini bir siyasal güç olarak var ettiği ve bunun bilincine vararak özgüvenle iktidarın karşısına dikildiği bir eylemdi. Bugüne kadar hiçbir eyleme katılmamış insanların “Beni 47 yaşımda militan yaptılar” dediği; sosyalistinden sosyal demokratına, emek örgütünden siyasete en uzak kesimlerine halkın birleştiği; BDP flaması taşıyan gençle Atatük flaması taşıyan gencin el ele verdiği; AKP seçmenlerinin bile meyil ettiği bu direniş, iktidarı doğal olarak sarstı. Halk aşağıda birleşince, iktidar yukarıda ayrışma eğilimleri göstemeye
başladı. İşte bu nedenle Tayyip Erdoğan, iktidarını sağlama alabilmek için halkı bölmeye yönelik taktiklerini devreye soktu. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, %50-%50 arası ayrımları kaşıyan söylem işte bu koşullarda gelişti. Ne var ki Erdoğan’ın iktidarı sağlama almak için halkı gerici-şoven saflaşmalara zorlayan siyaseti üç hafta boyunca halk hareketinde bir çatlak yaratmayı başaramadığı gibi, AKP’nin karşı kampanyasında da bindirilmiş kıtalarla desteklenen “çekirdek” kitle dışında %50’yi yansıtan bir seferberlik yaratamadı. Bütün manipülasyon ve provokasyonlara karşın, mücadele %50 ile %50 arasında değil halk ile AKP arasında ilerliyor.
Adettir. Halk isyan etti¤inde diktatörler ona “üç befl çapulcu” der. Çünkü diktatörün halk›n hakl› taleplerini yok saymak, onu suçlu göstermek ve kitlesel bir isyan› küçümsemekten baflka çaresi yoktur. Türk Dil Kurumu sözlü¤üne göre çapul, “soygunculuk, ya¤ma” anlam›na geliyor; çapulcu ise “Düzene ayk›r› davran›fllarda bulunan, düzeni bozan, plaçkac›” demek. En az›ndan “düzene ayk›r› davranma” konusunda hepimiz anlafl›yoruz ki, sokaklara ç›kan milyonlar muktedirin hakaret sayd›¤›n› bir gururla isminin önüne s›fat diye ekledi. K›z›ldere’de flaki, Hopa’da eflk›ya, Gezi’de çapulcu oldu isyan edenler… “Çapulcu” edebiyat› ters tepince “marjinal”
devreye girdi. Marjinal “uçlarda bulunan” demek. Ço¤unlu¤un d›fl›nda kalan ve kenara itilenler marjinallefltirilmifl oluyor. AKP iktidar›, siyasette belirleyici olma ve hep birlikte üretilen zenginlikleri paylaflma konusunda, kendi seçmeninin önemli bir k›sm› dahil bütün halk› ve kendisi gibi düflünmeyenleri kenara itti¤inden asl›nda marjinal derken de bir anlam›yla do¤ru söylemifl oluyor. Hal böyleyken milyonlarca “üç befl çapulcu” ve ço¤unluk haline gelmifl “marjinal”ler asl›nda dosta düflmana bir baflka fley anlat›yor: Eski düzeni sürdürmenin toplumsal koflullar› ortadan kalkm›flt›r, bu düzen de¤iflecek…
8 Halk›n Sesi
SOKAĞIN SESİ 21 Haziran 2013