Halkın sesi 187

Page 1

Halk›n barikat› afl›lamad› Abdullah’›, polis sald›r›s› sonucu kaybeden Antakya halk›, 10 Temmuz günü bir baflka evlad›n› Ali ‹smail’i kaybetti. On binlerce Ali ‹smail Antakya’da soka¤a ç›kt›

Çamafl›r makinesinden televizyona, arabalara kadar her fley barikatlara tafl›nd›, polis ve jandarma Armutlu’ya giremedi. Kad›nlar barikat›n en önündeydi.

AKP faflizmine karfl› isyan bayra¤› Dikmen’de yükseliyor. Halk›n günler süren direnifli, aciz b›rakt›¤› polise üst üste yenilgi ald›r›yor. S. 11-12

18 Temmuz 2013• 1,25 TL

Y›l 8 • Say› 187

AKP sokağı kaybetti iktidarı da kaybedecek AKP d›fl siyasette, ekonomide s›k›fl›yor. Sokakta kaybettikçe fliddete bask›ya, sar›l›yor ama barikatlar› geçemiyor

Gezi Direnifli’nin süreklili¤i karfl›s›nda soka¤› terk etmek zorunda kalan AKP’nin iktidar› kaybedece¤i günler uzak de¤il...

Her hamlesi karfl›l›¤›n› bulacak: Soka¤› kaybetti, iktidar› da kaybedecek S. 3

Diren bostan! AKP'liler flüpheci bak›fllarla tarihçilerinin konuyu araflt›rd›¤›n› söyler ve Yedikule bostanlar›nda ifl makineleri çal›flmas›n› sürdürür. Sopov'un, Çevre ve fiehircilik Bakan› Erdo¤an Bayraktar hakk›nda ö¤rendikleri ise oldukça "ilginçtir".

Direnifl ve demokrasi sokakta

‹stanbul’da polis 17 Temmuz sabah› birçok eve efl zamanl› bask›n yapt›. Aralar›nda Halkevleri, Ö¤renci Kolektifleri, Genç Umut, Özgür Gelecek, Devrimci Demokrasi, Aka-Der, Gençlik Muhalefeti, EMEP, TKP, HKP ve TGB üyelerinin de bulundu¤u 56 kifli hakk›nda 72 saat süreli ev aramas› ve yakalama karar› ç›kard›. Gözalt›lar üzerine ayn› gün Befliktafl, Kad›köy ve Sar›gazi’de yürüyüfller düzenlendi. “Üniversitelileri Özgür B›rak” slogan›yla kampanyalar bafllad›.

Forumlar, onlarca flehre, yüzlerce parka ve mahalleye yay›l›yor. Parklar yaflam alan›, okul, direnifl meydan› haline getiriliyor. Halk fikirlerini eyleme döküyor. Gezi Park› art›k bir direnifl simgesi, kazan›lm›fl bir alan; direnifl ise Gezi Park›’ndan yay›larak yüzlerce parkta devam ediyor. Forumlar, 20’den fazla kentte ve 100’ü aflk›n parkta düzenleniyor. Los Angeles, New York, Boston, Londra’da Türkiye’ye destek için forumlar yap›l›yor. Binlerce

Bayraktar, bakan ya da AKP milletvekili olmadan önce yani yaklafl›k yirmi y›l önce Yedikule’deki tarlalardan bir bölüm sat›n al›r. AKP iktidara gelir gelmez 1807’li y›llar›n tarihi ‹smail Pafla bahçelerinin bir k›sm›n› yok edip yerine lüks binalar infla eder, ad›na da “Yedikule Konaklar›” der. S.6

kiflinin kat›ld›¤› bu forumlar direniflin süreklili¤ini sa¤l›yor. Bafllang›çta her gün olan forumlar, haftan›n belli günleri

yap›larak daha verimli geçiyor. Birçok forum, haftal›k etkinlik programlar› ç›kararak düzenli bir iflleyifl yarat›yor.

Tufan Sertlek / Sayfa 8

Gezi’de emekçiler Özge Ozan / Sayfa 10

Kad›nlardan korkun, sokakta olmaya devam edece¤iz

‘Yok sayamazs›n›z!’ Özel hastanelerde ilk krizde kap› önüne onlar konuluyor, maafllar› verilmiyor, Bakanl›k sendika üyeliklerini yok say›yor ama iflçiler mücadeleyle var oluyor. Hastanelerde yok say›lmaya, tafleron sistemine karfl› sa¤l›k iflçilerinin tepkileri Devrimci Sa¤l›k-‹fl’le buluflunca direnifllere dönüflüyor S. 8


2

EĞİTİM 18 Temmuz 2013 / 31 Temmuz 2013

Halk›n Sesi

YEfi‹M ÖZDEM‹R Ö⁄RENC‹

“Halkevleri yaz okulunu çok seviyorum. Bizlere yenilik kat›yor. Resim, koro, dans ve halkoyunlar› ö¤retiyor. Ama ben en çok dans ve koroyu seviyorum. Bu sene ben ikince defa geliyorum. Geçen sene de yaz okulu flenli¤imizde sunuculuk yapm›flt›m. Buraya geldi¤imden beri derslerimi daha iyi yap›yorum. Hem Halkevi'ni hem yaz okulunu hem de ö¤retmenlerimi çok seviyorum.”

“Hadi anne Halkevi’ne gidelim” Halkevleri ve Ö¤renci Kolektifleri’nin 6 y›ld›r yoksul mahallelerde düzenledi¤i Halkevleri Yaz Okullar› AKP'nin gerici, ezberci ve dayatmac› e¤itimine karfl› paras›z, bilimsel, nitelikli e¤itimin nüvelerini ekiyor

Bu seneye kadar çevrem “Halkevine gitme çocuklar›n beynini y›karlar” diyordu ama anlad›m ki asl›nda onlar bizim beynimizi y›kam›fl. Ben herkesi Halkevleri’ne ça¤›r›yorum. Gelin ve buray› görün AYFER YILMAZ

ÖZGÜR KÜTAHYA - ‹TÜ JEOF‹Z‹K 2. SINIF Okumuş İnsan Halkın Yanındadır kampanyası 6 yıldır üniversite öğrencisiyle yoksul mahalleyi buluşturuyor. Bu yılki kampanya Gezi direnişinin yarattığı dayanışma kültürüyle kendini aştı. Çok sayıda gönüllü öğretmenle ortaya çıkardığımız üretim, nitelik ve nicelik olarak arttı. Bakın burada bir çardak yapılıyor. Öğretmeni, öğrencisi, velisi hep beraber kendi sınıfını inşaa ediyor. Yaz okulunda geçen senenin aksine birçok farklı ders verilmeye başlandı. Capoeira dersi bile veriliyor bu yıl. Gönüllü öğretmenlerimizle bir araya gelip konuştuğumuzda yaz okulu projesini yıl içine yaymayı ve daha zenginleştirmeyi düşünüyoruz. Gezi direnişin ortak noktalarından biri olan AKP karşıtlığı bence burada da kendini yarattı. Gönüllü öğretmenler de buraya çocuğunu getiren veli de yaz okulunun AKP'nin yaratmaya çalıştığı kindar gençlik karşıtı bir faaliyet olduğunun farkında. Tabi devlet de farkında Niğde'de polis, yaz okulu öğrencilerinin evine gidip gelmemesi için uyarıyorken, Kocaeli'nde yaz okuluna gitmeyin diye teh-

dit ediyor, iktidarın medyası Kuran kurslarına rakip gördüğü yaz okullarını kötülüyor. Bizde işte tam buradan AKP karşıtlığını yaz okulundan büyütmeye çalışıyoruz.

ERDEM ASLAN - YTÜ ELEKTR‹K MÜH. Bu sene farklı olarak çok daha fazla gönüllü öğretmen ve daha farklı derslerle kampanyanın 6’ncı yılına başladık. Bu farklılıkların sebebi de Gezi Parkı'nda başlayan direniş ve komün hayatın yarattığı daya-

nışma ruhu. Yaratılan bu havayla orta sınıf ile yoksul mahalle buluştu. Onlarca gönüllü öğretmen bize başvurdu. Okmeydanı Halkevi Yaz Okulunda gönüllülerle verdiğimiz çevre, animasyon, resim, evrim, tiyatro, çocuklarla yaratıcı, üretici ve zengin ders programı hem kendini tanımaları hem de gelecekleri için daha ön açıcı eğitimin nasıl olabileceğini göstermeye çalışıyoruz. Okumuş İnsan Halkın Yanındadır kampanyası süresince çocuklara ders vermenin yanı

sıra Okmeydanı’nında varolan kütüphanenin akşam 4-5 gibi kapanması bu yüzden de çocukların bilgisayar kütüphane olanaklarına erişememesi gibi olumsuzluklar yüzünden bir bilgisayar laboratuvarı ve kütüphane kurma projemiz var. Ayrıca Halkevi'nin bulunduğu sokağı kapatıp çocuklar için oyun alanı oluşturulması ve parka tırmanma duvarının yapılması için uğraş veriyoruz. Yani kısacası okumuş insanlar olarak elimizden geldiğince halkın yanında olmaya çalışıyoruz.

Gazi Halkevi'nde yaz okulu başladığını duyduğumda Sudenaz'la beraber geldik ve kayıt yaptırdık. Zaten çok sevdi burayı. Sabah 08.00'da beni kaldırıp “Anne beni Halkevi’ne götür” diyor. Okula zorla götürürken buraya koşarak geliyor. Neşe dolu, mutlu biri oldu kızım buraya geldiğinden beri. Geçen sene de varmış ama ben bu sene duydum geçen sene bilseydim geçen sene gelirdim. Sude'deki değişim bütün ailemizi mutlu ediyor. Hem paylaşmayı öğrendi hem de okula ve derslere karşı sevgisi arttı. Buradaki Üniversite öğrencilerini de takdir ediyorum. Her şeyi bir kenara bırakıp çocuklaramıza parasız eğitim veriyorlar.

SERP‹L SARIDAfi Burada okumuş abileri, ablaları var çocukların. Her meslekten okuyan üniversite öğrencileri sayesinde çocuklarımız kendi mesleklerini daha net hayal edebiliyorlar.

Çocuğum yaz okuluna geldiğinden beri çok değişti. Buraya gelmeden önce çok içine kapanık biriydi. Şimdi ise Halkevi'nden çıkmak istemiyor, sabahları beni kaldırıyor “haydi anne Halkevi’ne gidelim” diyor. Ben bu değişimi gördükten sonra bu yaz okulunun devam etmesini istiyorum. Ne gerekirse de yapmaya hazırım. Burada ders veren pırıl pırıl ço-

cuklar para kazanmak yerine bizim çocuklarımız için kendi hayatlarını feda ediyorlar. Bu beni çok etkiledi, ben bu seneye kadar Halkevleri'ni daha farklı bilirdim çünkü çevrem “Oraya gitme çocukların beynini yıkarlar” diyorlardı ama anldım ki aslında onlar bizim beynimizi yıkamışlar. Ben herkesi Halkevleri’ne çağırıyorum. Gelin ve burayı görün.

AKP'nin eğitimle imtihanı kez değiştirilen liseye geçiş sistemi 2013 - 2014 eğitim öğretim yılından Son 11 yılda yapboza dönen ve 4 itibaren geçerli olmak üzere yeniden değişiyor. Her yıl 1 milyon 200 bine yakın öğrencinin girdiği Seviye Belirleme Sınavı (SBS) kaldırılacak. SBS yerine öğrencilerin eğitim yılı içersinde Türkçe, matematik, fen bilgisi, sosyal bilgiler ve tarih derslerinden oldukları sınav LGS, 2005'te de¤ifltirilerek lardan biri Milli Eğitim Ortaö¤retim Kurumlar› S›nav›'na Bakanlığı’nca yapılacak. yani GÖKHAN KORKMAZ

Eğitim sistemi 10 yılda 5 kez değişti

OKS'ye dönüfltürüldü. Sonra OKS'd e baz› de¤iflikliklere gidildi ve ilkö¤retim baflar› puan› ilk kez uyguland›. 2008'de OKS son kez yap›ld›, o dönem 6. ve 7. s›n›fta okuyanlar y›l sonunda SBS'ye girdi. 2009'da içerisinde üç ayr› s›n av yöntemini bar›nd›ran Ortaö¤retime Geçifl Sistemi OGES'e geçildi. 2010'da düz liseler Anadolu lise lerine dönüfltürüldü. Ard›ndan SBS'den vazgeçildi. Bu da iki y›l uyguland›. Son olarak SBS 'nin de bu y›l son kez yap›ld›¤› aç›kland› anc ak yerine nas›l bir yöntem getirilece¤i hâlâ belirsiz.

Y‹NE S‹L BAfiTAN Yılda bir kez yapılacak sınavların değerlendirmesi de yine MEB merkezden yapılacak. Öğrencilerin diğer derslerindeki başarıları da belli oranlarda yerleştirme puanına etki edecek. Öğrencilerin kendi sınıflarında sınava girmesi yönüyle “yerel”, soruların merkezden yollanması yönüyle de “merkezi” olan bu “karma model” önümüzdeki eğitim - öğretim yılı için 8. sınıflara uygulanacak. Sonraki yıllarda ortaokulların 5, 6 ve 7. sınıf-

ları için de geçerli olacak. Fazla tercih edilen (Galatasaray, İzmir Fen, Ankara Atatürk) liseler için SBS benzeri bir sınav yapılacak. Bu okullar, öğrencilerini merkezi bir sınavla seçebilecek. DERSANELERDEN ÖZEL OKULLARA Nabi Avcı (ilk geldiğinde) “Sınavları kalkacak, dershaneler kapatılacak” dediğinde bir anda dershanelerde sesler yükseldi. Üçte ikisi Fethullah Gülen Hareketi’nin kontrolünde olan dershane sektöründen gelen yoğun itirazlar sonucu bazı dershaneleri özel okula çevirme sözü verildi. Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız ise bu durumu şöyle değerlendirdi: "Ben kamunun paralarını bazı kişilere aktaracağım’ diyemedikleri için ‘Dershaneleri kaldıracağız’ diyorlar. Daha sonrasında bazı dershaneleri özel okula çevireceklerini açıkladılar. Nitelik açıdan dershanelerin yüzde 3’ü ya da yüzde 5’inin özel okul olmaya yetecek bir kapasitesi olduğu saptanmıştı." ÜN‹FORMA GER‹ ADIMI AKP hükümetinin dersha-

ne kararının yanı sıra serbest kıyafet kararı da tartışmalara neden olmuş, kendi anketlerinde bile üniformanın kullanılması sonuçları çıkmıştı. AKP de dershane konusunda yaptığı gibi kıyafet konusunda da bir geri adım atarak yönetmelik değişikliğine gideceğinin işaretlerini verdi. Yönetmeliğe göre ister özel ister devlet okulu olsun yüzde 51'in tercihi ile serbest kıyafet veya forma seçilecebilecek.

Sınav: Bir skandal biçimi Son 5 y›lda skandals›z, hatas›z s›nav olmuyor. Son skandal SBS’de yafland› AKP iktidar› skandal› sürdürmede ›srarl› Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu yıl son kez yaptığı SBS, Almanca ve Fransızca’daki yanlış puanlama skandalıyla son buldu. İstanbul ve İzmir’de 500’ü aşkın adayın puanı yanlış hesaplandı. MEB, Almanca ve Fransızca’dan sınava giren öğrencilerin kağıtlarını yeniden incelemeye almak zorunda kaldı. Son Seviye Belirleme Sınavı’nın sonuçları 12

Temmuz’da açıklandı. Sonuçların açıklanmasının ardından aileler, soruların yanlış cevap anahtarıyla değerlendirildiğini iddia etti. MEB’e telefonlar yağmaya başladı. Şikayetlerin yoğunluğu üzerine Bakanlık inceleme başlattı. Almanca ve Fransızca’dan sınava giren öğrencilerin kağıtları yeniden incelemeye alınırken, tek

tek cevap kağıtları ve kitapçıklar da incelendi. İnceleme sonucunda Almanca ve Fransızca’dan sınava girenlerin İngilizce cevap anahtarıyla değerlendirildiği ve yaklaşık 500 öğrencinin puanının yanlış hesaplandığı tespit edildi. Hata sonrasında sıralamanın da değişmesi gündeme gelirken Bakanlık ilk 100’deki sıralamanın değişmeyeceğini ileri sürdü.


3

GÜNDEM 18 Temmuz 2010 / 31 Temmuz 2013

Halk›n Sesi

Taksim Meydanı AKP’ye kalmadı dönmüştü. Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla çevrede toplanan binlerce direnişçiye yönelik polis saldırısı ve direniş geç saatlere kadar İstiklal Caddesi’nde ve ara sokaklarda devam etti. Biber gazıyla, akrebiyle, copuyla, eli sopalı siviliyle o gece geç saatlere kadar polis Taksim’de destan yazdı(!) İstiklal Caddesi’ni gaza boğan AKP polisi sabaha kadar ara sokaklarda pusu kurarak direnişçi avına çıktı. Gazetecileri de hedef alan polis çok sayıda gazeteciyi darp edip gözaltına aldı. Basın kartı göstermelerine rağmen gözaltına alınan gazeteciler karakola götürülene kadar fiziki ve psikolojik şiddete maruz kaldı.

GÜL KABA

G

ezi Parkı’nı 15 Haziran’daki insanlık dışı polis saldırısı ile işgal edip halka kapatan AKP, halkın direnişi devam ettirmesi karşısında ne şiddetten vazgeçebildi ne de bu şiddeti haklı gösterebildi. Halkın Taksim ve Gezi Parkı’na gidip haklı taleplerini yinelemekteki ısrarı kitlesel ve militan cumartesi eylemlerinde vücut bulurken, AKP kendini geri çekilse yenilmiş sayılacağı, nafile şiddeti sürdürse bir iktidarın ihtiyaç duyduğu toplumsal meşruiyeti yitireceği bir açmazda buldu. Durumun vahameti, mahkemenin Taksim’e ilişkin bütün AKP projelerini iptal ettiği açığa çıktığında ve AKP’nin valisi ve belediye başkanları 8 Temmuz’da parkı bir açıp bir kapadıklarında bütün çıplaklığıyla ortaya döküldü. 8 Temmuz günü İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ve İstanbul Emniyet Amiri Hüseyin Çapkın, Gezi Parkı’nı halka açtıklarını ilan ederek polis barikatlarını kaldırdı. Bunun üzerine parka giden halk iki saat sonra polislerin geri dönmesiyle neye uğradığını şaşırdı. Parka gelen halkı biber gazı ve kalkan kullanarak zorla dışarı çıkaran polis ile parkta oturan insanlar arasında ilginç diyaloglar yaşandı. Polisin parktan zorla çıkarmaya çalıştığı yaşlı bir teyze, “Musluk mu bu oğlum açkapa yapıyorsunuz” diyerek aslında durumu özetliyordu. Yaşananların arka planı ise şöyleydi: Mahkeme 6 Haziran’da Taksim’deki bütün inşaat projelerinin iptali yönünde karar vermişti. Fakat bu karar Taksim

Dayanışması’na 3 Temmuz’da bildirildi. Bunun üzerine Taksim Dayanışması gelen kararı açıklamak ve haklı taleplerini tekrar dillendirmek için 8 Temmuz akşamı Gezi Parkı’nda buluşma kararı aldı. Daha önce 7 Temmuz için “açılış” kararı açıklayan Vali Mutlu da

bunun üzerine açılışı 8 Temmuz’a erteleyip Gezi Parkı’nda öğlen saatlerinde bir basın açıklaması yaptı. Aynı saatlerde polis parktan çekildi. 23 günlük işgalin ardından halk Gezi Parkı’na yeniden girmeye başladı. Ancak Valiliği değil Taksim Dayanışması’nı haklı

gösteren bir manzara açığa çıkınca, iki saat açık kalan park Dayanışma’nın eylemi öncesinde yeniden çevik kuvvet tarafından işgal edilip halka kapatıldı. GÖZALTILAR KÂR ETMED‹ Parkı ve Taksim’i ablukaya alan

polis akşam 19.00’da Gezi Parkı’na yürümek isteyen Taksim Dayanışması temsilcilerinin de içinde olduğu 50 kişiyi gözaltına aldı. İstanbul’un dört yanındaki forumlarından yine binlerce insan Taksim’e çıkan caddelere yürümüş, meydan çevresi eylem alanına

K‹M TAKAR POL‹S BAR‹KATINI 13 Temmuz Cumartesi günü düzenlenen eylemin gündemi ise, AKP’nin intikam güdüsüyle TMMOB’nin yetkilerini elinden aldığı baskın önerge ve Gezi direnişçilerine yönelik polis operasyonlarıydı. 13 Temmuz’da Galatasaray’da buluşan TMMOB üyeleri ve desteğe gelen farklı kesimlerden direnişçiler zırhlı araçlarla güçlendirilmiş polis barikatıyla karşılaştı. TMMOB üyelerinin basın açıklamasını burada okumasının ardından, direnişçiler barikatın kıyısından arkasına dolanarak “yasaklı” İstiklal Caddesi’nden Taksim’e doğru sloganlarla yürümeye başladı. Caddede bir araya gelen binlerce kişi Taksim’e gelmeden yeniden polis barikatıyla karşılaştı. Polisin plastik mermi, tazyikli su ve biber gazıyla saldırması üzerine direnişçiler tekrar tekrar ara sokaklarda, İstiklal Caddesi’nde ve Gezi Parkı’nda toplandı. Polis gece yarısına kadar sürdürdüğü saldırılara rağmen direnişi kıramadı.

Her hamlesi karfl›l›¤›n› bulacak: Soka¤› kaybetti, iktidar› da kaybedecek ayyip Erdoğan ve dolayısıyla AKP iktidarı için artık işler hiç de iyi gitmiyor. Gelecekte de düzelmeyecek. Kuşkusuz bunun en güçlü nedeni milyonlarca insanın sokağa taşan ve bir türlü dinmeyen öfkesi. Artık AKP’liler dolmuşta, otobüste Tayyip Erdoğan propagandası yapamaz, her meydana “AKP’ye üye ol” masaları açamaz hale geldiler. AKP’nin büyük başları maç seyretmeye ancak Kayseri, Yozgat gibi şehirlerde stadyumlara gidebilir, toplu açılışları bile parti teşkilatı onayından geçen insanlarla yapabilir hale geldiler. Kısacası AKP sokağı kaybetti. Sokağı kaybeden, iktidarı kaybeder… Tayyip Erdoğan’ın işlerinin iyi gitmediğine yurt dışından başlayalım. Hatırlanacağı gibi Tayyip Erdoğan’ın “dünya fethi”, kendisini Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı olarak ataması ve Körfez Arap sermayesini arkasına alarak başladı. Geldiği nokta ise Müslüman Kardeşler ana eksenli bir Sünni ittifak içinde yer almaya daraldı. Mısır’ı da kaybettikten sonra elinde sadece, o da sembolik olarak Hamas kaldı. Mısır konusunda bu kadar debelenmesinin asıl nedeni de bu “büyük projesini” son hamlelerle kurtarma çabası. Ama beyhude. Mısır’da Mursi taraftarı Müslüman Kardeşler bile yenilgiyi fiilen kabul etti, şimdiki dertleri karşı tarafı bir vadede zayıflatmak. Suudi Arabistan’ın darbenin (biz de darbe diyoruz Tayyip Erdoğan, yalnız değilsin) hemen ardından saf değiştirip ABD’nin yanına geçmesiyle Mursi taraftarı olarak sadece Katar kalmıştı. ABD’nin hamlesiyle Katar’da yapılan saray darbesi sonucunda artık Katar da saf değiştirdi. Tüm dünyada Mursi’yi destekleyen tek hükümet sadece AKP hükümeti olarak tescillenmiş durumda. Tayyip Erdoğan’ın Mursi’yi desteklemek için dayandığı gerekçe ise gerçekten takdire şayan. Sanki Mursi’nin nasıl seçildiğini bilmiyor! Ancak Mursi ile kurduğu kader birliğinden olsa gerek kendisi de aynı yöntemle gideceğinden korkuyor. Mursi’nin cumhurbaşkanı olma

T

aşamalarına kısaca bakmak yararlı olur. Bilindiği gibi Mübarek’in devrilmesinden sonra Ocak 2012’de yapılan seçimlerin ardından Mursi cumhurbaşkanı olmuştu. Ama bu seçimlerin ayrıntıları neydi? Cumhurbaşkanlığı seçimine Mısır halkının katılım oranı %50’de kalmıştı. Yani her iki Mısırlıdan biri oy kullanmadı. Mursi %24, Şefik %23, Sabbahi %20 oy aldı. Mursi’nin %24 oy oranı 5 milyon 764 bin oy anlamına geliyordu. İkinci tura ise en çok oy alan iki aday katıldı. Mursi, bu iki adaylı seçimde kazandı. Sonuç; 52 milyon seçmenin olduğu ülkede Mursi, bir başka ifade ile Müslüman Kardeşler 5 milyon 764 bin oyla iktidarı ele geçirdi. Mursi’nin yaptırdığı anayasa referandumunda da durum farklı değil. Katılım oranı %32, evet %63, hayır %38. Yani seçmen nüfusun beşte biri ile anayasayı geçiriyor. İşte Tayyip Erdoğan’ın arkasında durduğu sandık demokrasisi bu.((1) Mısır örneğinden Türkiye’deki siyasi güçler de geleceğe dair bazı benzerlikler kurabilir elbette. Örneğin Tayyip Erdoğan, %30’larda oy alsa bile kendi partisinin iktidarını meşru saydırabilmenin hesaplarını yapacaktır. Diğer yandan sandığa gitmeyenler de (yani boykot edecek olanlar da) gerçek iktidarın sandık sonuçlarıyla bir ve aynı şey olmadığının ispatını göstereceklerdir. Tüm bunların yanı sıra Mısır’da ordunun darbe yaparak iktidara el koymasının asıl nedeni Müslüman Kardeşlerin (Mursi’nin) önünü kesmek değil halk muhalefetinin önünü kesmektir. Darbenin asıl nedeni Tahrir Meydanı’nın ülkenin iktidarını almasının engellenmesidir. Bir benzerlik kurulacaksa Mısır’daki darbe Türkiye’nin 12 Mart’ıdır. Büyüyen, gelişen, iktidarı iktidarsız kılan ve özgürlük, adalet ve haysiyet isteyen Mısır muhalefetinin ilerlemesi engellenmek istemektedir. Ancak Tahrir hala dolu ve pankartları hala başlarının üzerinde. Diğer yandan Tayyip Erdoğan’ın işleri Suriye’de de iyi gitmiyor. Tüm yatırımını Esad’ın gitmesi üzerine yapınca şimdi çark edecek yer bulamıyor. Ne rejim için-

den ne rejim dışından seçenek yaratamadı. Suriyeli muhalifleri her anlamda besleyerek bir arada ve kendi kontrolünde tutma taktiği fiyasko ile sonuçlandı. ÖSO ile İslamcıların (El Kaide) birbirleriyle çatışmaya başlamasıyla işler iyice Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun kontrolünden çıktığının kanıtı. Sınırın öte tarafında Esad, Rusya’nın yardımı, ABD’nin “tarafsızlığı” sayesinde iktidarını pekiştiriyor. Sınırın bu tarafında ise AKP tarafından birbirine düşmanlaştırılan, Reyhanlı’da 52, Antakya’da iki çocuğunu toprağa vermiş, öfkesi sokaklara akan Hatay halkı. Ve Hatay’da açılan yaraların Tayyip Erdoğan tarafından asla tedavi edilemeyeceği gerçeği. Ve ekonomide de Erdoğan Hükümeti için çanlar çalmaya başladı. Faiz oranları, döviz kurları, bütçe açıkları, işsizlik sayıları “ne hazindir ki” Tayyip’in bir emriyle hizaya girmiyor. Merkez Bankası, piyasaya döviz pompalayarak durumu kurtaramayacağını anladı ve faiz oranların yükseltileceğini ima etmeye başladı. Bu “paralarınızı sakın ülke dışına çıkarmayın, ben sizi daha da ihya edeceğim” demek. Dolar ve Euro’nun fiyatı artmaya başladı, yani artık “daha yüksek fiyattan mal almak” demek. İşsizlik neredeyse yüzde10 oldu; daha ucuz emek bulunabilir ama para harcayacak insan zor bulunur. Cari açık tarihin rekorunu kırmak üzere, yani ülkenin aldığı ile sattığı arasında çok büyük bir fark var. Bu ise açığı kapatmak için daha çok borçlanılacak demek. Tüm bunların sorumlusu ise Gezi Parkı ve tüm ülkede sokağa çıkan milyonlarca çapulcu.((2) Tayyip Erdoğan’ın kendisinin, yönetim tarzının ve AKP’nin gerici, piyasacı politikalarının hiçbir sorumluluğu, suçu yok. Tayyip Erdoğan için yurtdışı başarısızlığından, ekonomik krizden çok daha tehlikeli bir durum söz konusu; ülkedeki iktidarını kaybetmekle karşı karşıya. 11 yıl boyunca hiç bu kadar yaklaşmamıştı uçuruma. Taksim Gezi Parkı’nda yakılan ateş hala sönmedi, söndürülemiyor. Üstelik siyasi iktidar elindeki her türlü aracı devreye sokmasına rağmen. (Devreye sok-

madığı bir tek araç var: demokratik yol ve yöntemler. Onu da bu iktidardan beklemek zaten anlamsız). Kullandığı en önemli araç kuşkusuz şiddet ve özellikle şiddet. Bu o kadar kaçınılmaz ki polis şiddeti konusunda göstereceği en ufak bir zafiyet her şeyi tersine çevirebilir. Tam da o yüzden her türlü hukuksuzluğu ve gayri meşruluğu yapmakta. Ethem Sarısülük’ün polis tarafından öldürüldüğü apaçık kanıtlanmış durumda ancak katil polis cezaevine konmuyor, konamıyor. Aynı durum Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın katilleri için de geçerli. Diğer öldürülenlerin, sakat bırakılanların sorumluları da hala görevleri başında. AKP, bunları cezalandırmaz, cezalandıramaz. Çünkü bunu yaptığında kendisi için insan öldürecek eleman bulamayacaktır. Bugünkü katillerin korunması, gelecekteki katillerin yaratılmasını sağlayacaktır. Katledilenlerin en büyük sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ancak Tayyip Erdoğan’ın elindeki “resmi”ler halkın direnişini bastırmaya yetmedi. O zaman da devreye “sivil güçler” sokuldu; esnaf kılığında, taksici kılığında. İlk “palalı esnaftan” sonra Tayyip Erdoğan’ın yaptığı “kimse kusura bakmasın, şiddet şiddeti doğurur” açıklamasıyla “palalıların” sayısı da arttı, elbette. Bu kadarı da başarılı olamadı. İleri adım olarak, esnafın organize edilmesine, örgütlenmesine geçildi. Uyduruk esnaf örgütleri ile 10 kişilik basın açıklamaları tezgahlandı, direnişçiler hedef gösterildi ki yapılan ve yapılacak saldırılara sözüm ona meşruluk kazandırılsın. AKP’nin aynı işlevle yani hedef saptırmayla görevli “gönüllü” destekçileri de –az sayıda kalmış olmasına rağmen- hala mevcut. Bir zamanların enterkonnekte (bağlaşımlı) faaliyet gösteren liberallerinin önemli bir kısmını kaybetse de birkaç zibidi hala görev başında. Son dönem tekrar ortaya çıkan Baskın Oran ve nöbetçi kadrolu Alper Görmüş sahne aldı. Taksim Dayanışması’nı resmi olarak açıklanmamış mahkeme kararını neden gayri resmi olarak

açıklamadınız diye suçlayıp, polis tarafından öldürülen insanların baş sorumlusu ilan ediverdiler. Tayyip Erdoğan’ı, onun adalet bakanını, onun içişleri bakanını, onun valisini ve katil polisleri aklamak için “ince zekalarının” sonuna kadar kullanmışlar. Bağımsız milletvekili olma şansını daha önce kaybeden Baskın Oran ise bu kez daha iddialı anlaşılan, istihbarat analizlerine giriştiği, resmi devlet jargonuna sarıldığına((3) göre milletvekili olmak bile kesmeyecek onu. Gözü İçişleri Bakanlığı’nda, o olmazsa MİT müsteşarlığı da olur. Başbakan, iktidarının her yılında yaptığı gibi Ramazan ayını da kullanmaya kalktı. Ramazan ayı neredeyse her zaman Tayyip’in işine yaramıştı zaten. Kah seçimlere denk gelmişti kah referanduma. Allah için, oruç için oy istenmişti. Bu kez de tepkileri dindirmek için kullanıldı. Ama artık “çadır”, Erdoğan için başka şeyler çağrıştırıyor; Tekel çadırı, Gezi çadırı. O yüzden çadırdan soğudu, biraz tırsıyor, bir ay için gelirler bir yıl kalırlar. AKP’nin kullandığı en önemli araçlardan bir diğeri ise korkutmak, yıldırmak için değerlendirdiği gözaltı ve tutuklamalar. Taksim dayanışması üyelerinin bir kısmının gözaltına alınması, gözaltı sürelerinin uzatılması, ev aramaları yapması, serbest bırakılmalarına rağmen tekrar itiraz edilmesi. Bunların amacı bellidir; sindirme, yıldırma, tehdit. Ve “tehlike”nin sürdüğüne ilişkin algı yönetimi. Aynı amaç diğer örneklerde yaşanan, önce tutuklama yani cezaeviyle tanıştırma sonra itirazdan salı verme biçiminde de görülmektedir. Gözaltı ve cezaevi, her faşist iktidar gibi AKP için de kullanmaktan vazgeçmeyeceği araçlardır. Muhalif olanların, AKP’yi iktidardan indirmek isteyenlerin bundan kaçışı yok. İktidarı kaybetmekte olduğunu gören AKP’nin zayıflamasıyla paralel gelişen bu saldırıları karşısında, savunma ya da geri çekilme değil mücadeleye devam, üstelik daha da karalı bir biçimde devam, esastır. Tersi her durum AKP’nin başarı hanesine yazılacağı gibi toplumsal muhalefette güç

kaybına, motivasyon kaybına neden olacaktır. Sonuç itibariyle; AKP saldırmaktan, her aracı kullanmaktan asla vazgeçmeyecek. Onu vazgeçirecek olan şey başarısızlıktır. O yüzden attığı her adıma, kullandığı her araca karşı çok daha güçlü karşı adımlarla ve karşı araçlarla yanıt vermek gereklidir. Bu bir tercih değil zorunluluk. Deneyimlerden biliniyor ki egemenler, başarılı oldukları araçları daha da geliştirip saldırılarını daha da yoğunlaştırma konusunda uzman. Kendi kendilerine durmayacaklar. Halk hareketinin kazanımlarının korunması, her an yeniden parlayacak ateş için hazır olmak ve gelecek yeni dalgaların daha da büyük olabilmesi için AKP’nin her saldırısına karşı güçlü durmak ve karşı atak geliştirmek kaçınılmaz. (1) Bu arada Tayyip Erdoğan’a sormak lazım; Suudi Arabistan’da, Katar’da, Kuveyt’te, Birleşik Arap Emirlikleri’nde sandık demokrasisi bile var mı, acaba? Bu ülke yönetimlerini meşru görüyor mu, acaba? (2) Erdoğan’ı, bakanı Ali Babacan yalanlıyor; “ekonomideki kötü gidişin nedeni Gezi Olayları denildi, daha doğrusu sanıldı ama asıl neden küresel piyasalardaki dalgalanma”. (3) “Pratiği teoriye oturtmuş” (yazısına bu ifade ile başlamış) bu akademisyen Gezi direnişçilerini eşsiz yöntemiyle kategorize etmiş ve bir de ulusalcılıkla hiçbir alakası olmayan örgütlerin 1932’den kalma bilgilerle, analizine girişmiş. Bu halkı kategorize etmekle uğraşma be Baskın. Başkalarının pratiğini teoriye oturtmakla da uğraşma, sen kendi teorini bir pratiğe oturt yeter. * Bir de zorunlu dipnot düşmek gerek, bu süreçte sol, solculuk, devrimcilik adına yapılan yanlışlar, tercih edilen taktikler için! Çünkü tarihi herkes kendine göre yazıp, unutkanlık yapabiliyor. Ulusalcıları komünist yapma ya da özgürlükçü yapma adına Perinçek'in peşine takılıp “gazman” olmaya çalışanlardan, “ne yani gaz mı yiyelim” deyip eylemleri bitirmek için yırtınanlara kadar tarihe not düşeceğimiz epeyce “örneğimiz” birikti. Unutmamak gerek çünkü oportünizm, reformizm ve revizyonizm kavramlarının Marksizm tarihinde bu kadar yer etmesi boşuna değil.


4

GÜNDEM 18 Temmuz 2013 / 31 Temmuz 2013

Halk›n Sesi

Sarsılan AKP operasyona sarıldı BANU SERVETO⁄LU

G

ezi’de patlak veren halk isyanı karşısında telafi edemeyeceği bir toplumsal-politik yenilgi alan AKP, polis terörüyle bu yenilginin üstesinden gelmeye çalışıyor. Ardı arkası gelmeyen gözaltı ve tutuklama furyası, Taksim Dayanışması’nı hedef alan tutuklama girişiminin ardından üniversite ve lise gençliğine yönelik operasyonlarla daha sistemli bir hal alıyor. Ne var ki sokak muhalefeti sürdükçe bu saldırılar korku ve yılgınlık yaratmıyor, aksine mücadele azmini beslediği gibi AKP iktidarını daha da kırılganlaştırıyor. Eski liberal görüntüsünden sıyrılarak Yeni Akit’le yarışa başlayan AKP gazetelerinden Yeni Şafak, 16 Temmuz’da üniversite öğrencilerini hedef alan polis operasyonunu “Gezi’de ilk dalga” başlığıyla verdi. Başlık, operasyonların devamının dalga dalga geleceğini ima ediyor. Oysa Gezi Direnişi’nin ilk günlerinden bu yana Türkiye’nin dört yanında 3 bin 636 direnişçi eylemlerde ya da ev baskınlarında gözaltına alınmış, 133 kişi de tutuklanmıştı. Tutuklananların bir kısmı itirazlar sonucu serbest bırakıldı.

“PARKA G‹DEN SUÇ ÖRGÜTÜ” Sokak eylemlerini ve sosyalist hareketin direnişte öne çıkan örgütlü güçlerini hedef alan bu gözaltı ve tutuklamaların ardından, AKP şimdi de Gezi Direnişi’nin ardında bir “suç örgütü” tarif edip buradan büyük bir dava çıkarma peşinde. Bu yöndeki ilk ciddi girişim Taksim Dayanışması’nın 8 Temmuz eylemi üzerine yaşandı.

K

endine polis şiddetinden bir kalkan örmeye çalışan AKP, eski ‘güçlü iktidar’ günlerine bir türlü dönemiyor

Dayanışma temsilcileri, mahkemenin Gezi Parkı ve Taksim çevresindeki inşaat projelerini iptal eden kararını açıklamak üzere Gezi Parkı’na giderken gözaltına alındı. İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi yönetiminden Mücella Yapıcı, Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin, HDK temsilcisi Ender İmrek ve Dayanışma’dan Haluk Ağabeyoğlu’nun da aralarında bulunduğu 50 kişinin maruz kal-

dığı durumu Çerkezoğlu şöyle özetliyordu: “Parka gitmeye çalışmak suçundan gözaltındayız.” Ardından eski DGM savcısı, şimdinin özel yetkili savcısı Nazmi Okumuş’un gizlilik kararı aldığı soruşturma kapsamında üç gün gözaltında tutulan Dayanışma temsilcileri, evlerinde arama yapıldıktan sonra tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildi. “Yasadışı suç örgütü kurma” suçu ile itham edilen Taksim Dayanışması temsilcileri mahkemeden serbest bırakıldı. Mahkeme ayrıca avukatların gözaltı

ve arama işlemine ilişkin itirazlarını da haklı buldu. Öte yandan Savcı Okumuş, serbest bırakma kararına itiraz etti ancak bu da kabul edilmedi. Dayanışma temsilcileri, Adliye çıkışında “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganları atan binlerce kişi tarafından karşılandı.

GENÇ ÇAPULCULAR GÖZALTINDA İstanbul’da polis 17 Temmuz sabahı birçok eve eş zamanlı baskın yaptı. Özel yetkili savcılık, aralarında Halkevleri,

Öğrenci Kolektifleri, Genç Umut, Özgür Gelecek, Devrimci Demokrasi, Aka-Der, Gençlik Muhalefeti, EMEP, TKP, HKP ve TGB üyelerinin de bulunduğu 56 kişi hakkında 72 saat süreli ev araması ve yakalama kararı çıkardı. Karara neden olarak, “Halkı isyana teşvik, güvenlik güçlerine ve araçlarına saldırıda bulunma, kamuya ve vatandaşa ait mallara zarar verme eylemlerine katılma şüphesi” gösterildi. Karar metninde, arama ve el koyma işlemine neden ihtiyaç duyulduğuna ilişkin Tayyip Erdoğan’ın Gezi Direnişi’ne karşı söylemleri ile paralelliğiyle dikkat çeken bir açıklama yer aldı: “Taksim Gezi Parkı’nı yayalaştırma projesini protesto etmek amacıyla başlayan gösteriler terör örgütlerinin ve marjinal grupların yönlendirmesiyle demokratik tepkinin ötesine geçerek terör örgütlerinin ve mensuplarının propagandası, güvenlik güçlerine ve araçlarına saldırıda bulunma, kamu ve vatandaşa ait mala zarar verme eylemine dönüşmüştür.” Bu operasyonda esas olarak Öğrenci Kolektifleri başta olmak üzere gençlik örgütleri hedef alınmıştı ve AKP medyası nedense bunu “Gezi’de birinci dalga” diye vermeyi tercih etmişti. Gözaltılar üzerine aynı günün akşamı Beşiktaş, Kadıköy ve Sarıgazi’de yürüyüşler düzenlendi. “Üniversitelileri Özgür Bırak” sloganıyla kampanyalar başladı. Gazetemiz baskıya hazırlanırken gözaltı işlemleri, kitlesel katılımlı forumlar, protesto eylemleri, çatışmalar devam ediyordu. Kendine polis teröründen bir kalkan ören AKP iktidarı, bir türlü 31 Mayıs öncesi “güçlü iktidar” günlerine dönemiyordu...

AKP’den odalara misilleme AKP, bir gece yar›s› operasyonuyla TMMOB’nin ‹mar Kanunu çerçevesindeki vize ve onay yetkilerini kald›ran önergeyi Meclis’ten geçirdi. Bu bask›n de¤ifliklik oda üyelerinin Gezi Direnifli’ndeki aktif rolüne karfl› bir intikam hamlesi olarak yorumland›. TMMOB’ye ba¤l› meslek odalar›n›n yetkilerini Çevre ve fiehircilik Bakanl›¤›’na devreden yasa, 9 Temmuz gecesi meclisten geçti. “Torba yasa” ile geçen önergeye göre, TMMOB’nin vize ve onay yetkisi elinden al›n›yor. Yap›lan de¤ifliklikle, 3. köprü, Kanalistanbul, 3. havaalan› gibi do¤ay› ve ekosistemi yok sayan projelere karfl› mücadele eden TMMOB’nin kamu yarar› do¤rultusunda kulland›¤› mesleki denetim yetkisini elinden al›n›yor. Politeknik’ten P›nar Hocao¤ullar› söz konusu yasan›n AKP’nin kent aleyhine yürüttü¤ü talan politikalar›ndan ba¤›ms›z de¤erlendirilemeyece¤ini belirterek, denetimin Çevre ve fiehircilik Bakanl›¤›’nda olmas› durumunda kente dair politikalar›n piyasa temelli ve “kapal› devre” yürüyece¤inin alt›n› çizdi: “Piyasa kurallar›na ve siyasal iktidara ba¤›ml›l›k esas al›nd›¤›nda mühendis de bilimi ve tekni¤i halk›n de¤il siyasal iktidar›n ve piyasan›n ç›karlar› do¤rultusunda kullanacak.”

‘Süreç’ tıkandı, Kürtler sahaya iniyor İlk ‘Kürt açılımı’nda AKP’nin oyalama ve aldatma taktiklerine maruz kalan Kürt hareketi bu kez daha temkinli davranıyor AL‹ ERG‹N DEM‹RHAN

Zulmü bırak, adalet nerede? G

ezi Direnişi sonrasında 16 Temmuz itibariyle gözaltı sayısı 3636’ı, tutuklama sayısı 133’ü buldu. Sürgünler, görevden almalar, yurt dışı yasakları getirildi. Cezalandırılanlar arasında ne kimliği herkesçe bilinen katiller, ne palalı-silahlı saldırganlar, ne yetkisini kötüye kullanan ve yasal hakları çiğneyen makam mevki sahipleri vardı. Hem suçlu hem güçlü AKP iktidarı katillere, saldırganlara kol kanat gerip kılıcını özgürlük, demokrasi ve hakları için sokağa çıkan halka doğrulttu. Ethem Sarısülük, Gezi eylemlerinde 1 Haziran’da Ankara’da polisin kafasına sıktığı kurşunla vuruldu, 14 Haziran’da yaşamını yitirdi. İki kişilik bilirkişi heyeti raporunda “Mermide sekme yok. Direk kafaya isabet var” denildi. Olayın tanıkları tutuklanırken katili polis Ahmet Şahbaz serbest bırakıldı. İddianameye göre “kasıt olmadan meşru müdafaa sınırını aştığı” öne sürülen Şahbaz, 1 yıl 4 ay alt sınırından ceza alabilecek ve ceza 2 yılın altında olduğu için ertelenebilecek. Öte yandan Ethem Sarısülük’ün vurulma anının iki tanığı gözaltına alındı ve bunlardan biri tutuklandı. Ali İsmail Korkmaz, 2 Haziran gecesi Gezi protestolarında Eskişehir’de eli sopalıların saldırısına uğradı. 10 Temmuz’da yoğun bakımda hayatını kaybetti. Ali İsmail Korkmaz’ın faili olarak aleyhinde tanık ifadesi olmayan Serkan K. gözaltına alındı ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Saldırı görüntülerini inceleyen Eskişehir demokratik kitle örgütleri görüntülerdeki bir şahsın Eskişehir’de bir sivil polis olduğunu tespit etti. Bir tanık saldırı anında polisleri gördüğünü söyledi. Eli sopalı saldırıyı gerçekleştirenlerin polis olduğu, tanık ifadeleriyle ve görüntülerle kanıtlanmasına

rağmen Ali İsmail’in katilleri hala dışarıda. Abdullah Cömert, Hatay’daki Gezi protestolarında 3 Haziran gecesi polisin saldırısıyla yaşamını yitirdi. Otopsi raporunu inceleyen İstanbul Adli Tıp uzmanları “Raporun sonucu resmen ateşli bir silahı işaret ediyor” dedi. Devlet, polis saldırısı sonucu yaşamını yitiren Abdullah’ın katilini açığa çıkarmak için en küçük bir adım atmadı. 6 Temmuz akşamı Taksim’de polis saldırısından kaçanlara pala ve döner bıçaklarıyla saldıran 4 kişiyi mahkeme şüphelilerin sabit ikametgah sahibi olmaları ve kaçma şüphelerinin bulunmaması gibi gerekçelerle serbest bıraktı. Sonradan savcılığın itirazı üzerine hakkında yakalama kararı çıkarılan saldırganlardan Sabri Çelebi’nin Fas’a uçtuğu öğrenildi. Palayla bir kadına vurup sırtına tekme atan Sabri Çelebi şimdi Fas sokaklarında dolaşıyor. Gezi eylemcilerine yönelik sınırsız polis saldırılarını yöneten İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Emniyet Müdürü Hüseyip Çapkın gibi yetkililer görevlerine devam ederken; camide içki içildiği iddialarını yalanlayan Beşiktaş Cami Müezzini Fuat Yıldırım hakkında soruşturma açıldı. Taksim Dayanışması sözcülerinden Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman “göreviyle bağdaşmayan etkinliklerde” bulunduğu gerekçesi ile Antep’e sürgün edildi. Gezi direnişçileri hem sokaklarda hem mahkemelerde iktidarın sınırsız saldırılarına maruz kalırken gerçek saldırgan ve katiller sokaklarda gezmeye devam ediyor; ancak ne olursa olsun Ali’nin, Abdullah’ın, Mehmet’in, Ethem’in ve Medeni’nin katillerine kol kanat gerenler halk direnişini bastıramıyor.

Kürt sorununun çözümü iddias›yla AKP iktidar› ile PKK lideri Abdullah Öcalan aras›nda bafllat›lan müzakere süreci, “ikinci aflamaya” geçilememesi nedeniyle gerilimli bir rotaya girdi. Hükümet ad›m atmamakta ›srar ederken, Kürt hareketi yeni ataklara haz›rlan›yor. PKK liderli¤indeki de¤ifliklikler, flantiyeleri hedef alan eylemler, bölgede milis güçlerinin ve gerillan›n yeniden görünür hale gelmesi ve serhildan (baflkald›r›) ça¤r›lar›, sürecin art›k uzlafl›dan çok mücadele boyutu öne ç›kan yeni bir aflamaya girmekte oldu¤unu ortaya koyuyor. AKP’N‹N ÇÖZÜME N‹YET‹ YOK “Birinci aflama”n›n gere¤i olarak silahl› güçlerini s›n›r ötesine

çeken Kürt hareketi, “ikinci aflama”n›n gere¤i olarak hükümetten demokratikleflme yönünde yasal düzenlemeler bekliyordu. Yeni karakol ve baraj inflaatlar›n›n ve korucu al›mlar›n›n durdurulmas›, tutuklu Kürt siyasetçilerin serbest b›rak›lmas›, anadilde e¤itim hakk›n›n yasal güvenceye kavuflturulmas›, seçim baraj›n›n indirilmesi beklentisinde olan Kürtler çok geçmeden hayal k›r›kl›¤›na u¤rad›. Önce Erdo¤an, Akil ‹nsanlar toplant›s›nda rest çekti. Çekilmenin yaln›zca yüzde 15’inin gerçekleflti¤ini ve birinci aflaman›n tamamlanmad›¤›n›, söz konusu taleplerin ise kabul edilemeyece¤ini söyledi. Ard›ndan da “demokratikleflme paketi” haz›rlad›¤› iddia edilen hükümet, TBMM’yi tatile sokup ekime kadar “gerekli yasal düzenlemeler”

ile ilgili ad›m atmayaca¤›n› gösterdi. KÜRTLER‹N ALDATILMAYA N‹YET‹ YOK Bundan önce ilk “Kürt aç›l›m›” s›ras›nda AKP’nin oyalama ve aldatma taktiklerine maruz kalan ve yerel seçimlerin ard›ndan KCK operasyonlar› ile binlerce silahs›z siyasetçisi tutuklanan Kürt hareketi, bu kez daha temkinli davran›yor. Kürt hareketi AKP’nin seçime kadar oyalay›p, seçim sonras› sald›r›ya geçme oyununu tekrarlamamas› için geri çekilme sürecini h›zland›rm›flt›. Gerillan›n çekilmesinin ard›ndan, AKP’nin çözüm yönünde ad›m› atmak bir yana bask›lar› ve sald›r›lar› sürdürmesi karfl›s›nda Kürtler de bir dizi yeni ad›m att›. Temmuz bafl›nda lider kadro-

sunda de¤iflikli¤e giden PKK, kurucu gruptan Cemil Bay›k’› KCK liderli¤ine, Murat Karay›lan’› da askeri kanat liderli¤ine getirdi. Bu de¤iflim daha s›k› bir mücadeleye yönelmenin iflareti olarak yorumland›. Hala ateflkes durumunda olan hareket, AKP’ye ra¤men “çözüm süreci”nde ›srar, kitle eylemlerini yükseltme ve her olas›l›¤a haz›rl›kl› olmak ad›na silahl› gücünü tahkim etme karar› ald›. Ayn› dönemde Hakkari ve Diyarbak›r’da “KCK asayifl” ad› alt›nda milis güçleri kurulup kontrol uygulamalar›na bafllad›. Yaylalarda gerillalar›n da kat›ld›¤› cenaze törenleri düzenlendi. Suriye’de cihatç›larla çat›flan PYD milisleri Kürt bölgelerinde s›n›r karakollar›n› ele geçirerek özerklik ad›mlar›n› h›zland›rd›. BDP de Meclis’in Ramazan’›n ard›ndan aç›lmas›n› ve “çözüm” yönünde çal›flmalar›n h›zland›r›lmas›n› istedi. Hareket taleplerini etkili bir flekilde duyurmak için serhildanlar da düzenleme karar› ald›. Ne var ki, AKP art›k sermayeyi tüketmifl durumda ve iktidarla en uyumlu BDP sözcüleri dahi elefltirel bir pozisyona çekiliyor. Gerilimli ve özellikle de AKP iktidar› aç›s›ndan sanc›l› yeni bir sürecin habercisi olan bu geliflmeler karfl›s›nda, Kürt’üyle Türk’üyle bütün halk muhalefetinin Gezi Direnifli’nde a盤a ç›kan kardeflleflme zeminine yaklafl›m› da büyük önem tafl›yacak.


5

FORUM 18 Temmuz 2013 / 31 Temmuz 2013

Halk›n Sesi

M A H A L L E L E R , M E Y DA N L A R , PA R K L A R , B O S TA N L A R , Ç A R DA K L A R . . .

Direniş ve demokrasi sokakta Forumlar, onlarca şehre, yüzlerce parka ve mahalleye yayılıyor. Parklar yaşam alanı, okul, direniş meydanı haline getiriliyor. Halk fikirlerini eyleme döküyor

Forumlarda AKP’nin neoliberal dönüşümlerine, polis saldırılarına meydan okunuyor. Direnişte yaşamını yitirenlerin hesabı soruluyor

Parklar okulumuz MURAT DURAL

G

ezi Parkı artık bir direniş simgesi, kazanılmış bir alan; direniş ise Gezi Parkı’ndan yayılarak yüzlerce parkta devam ediyor. Forumlar, İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere 20’den fazla kentte ve 100’ü aşkın parkta düzenleniyor. Los Angeles, New York, Boston, Londra’da Türkiye’ye destek için forumlar yapılıyor. Binlerce kişinin katıldığı bu forumlar direnişin sürekliliğini sağlıyor. Başlangıçta her gün olan forumlar, haftanın belli günleri yapılarak daha verimli geçiyor. Birçok forum, haftalık etkinlik programları çıkararak düzenli bir işleyiş yaratıyor. MAHALLE MECL‹SLER‹ KURULUYOR Genel halk forumları, es-

naf forumları, gazeteci forumları, üniversite forumları, kadın forumları, liseli forumlarıyla çeşitliliği artan forumlar kendi birimlerini de kuruyor. Bunlar; mahalle meclisleri, dayanışmalar, serbest kürsü-halk kürsüsü, komiteler, atölyeler şeklinde adlandırılıyor. En uygun biçimlerin denendiği forumlarda, iletişim kanalları ve temsilciler aracılığı ile diğer forumlarla ortak kararlar alınıyor. Batıkent’teki düzenleme, gelişkin bir hale geldiğini kanıtlıyor. Ethem Sarısülük Parkı açılışında katılım masaları kurularak 9 mahallede forumlar için kayıt alındı. Bu forumlarda seçilen temsilcilerle yürütme kurulu oluşturuldu ve seçilen temsilcilerle “Batıkent Mahalle Meclisleri” kuruldu.

Kocamustafapaşa Dayanışması’na faşist saldırı

K

ocamustafapaşa Dayanışması’nın almış olduğu kararla, polislerin ve polis uzantısı eli sopalıların katlettiği Ali İsmail’in hayatını kaybettiği günden bir gün sonra (11 Temmuz) yapılan anma yürüyüşüne eli sopalı faşistler saldırdı. Bazı esnafın da bulunduğu saldırıda saldırganların ellerinde sopa ve bıçak vardı. Saldırganlar, yere düşürdükleri bir gence tekme ve yumruklarla saldırırlarken saldırının başını çeken kişi, Ali için sokağa çıkan halkı “bir daha gelmemeleri” konusunda tehdit etti. Saldırıdan bir gün sonra

Dayanışma’nın çağrısıyla aynı yerde büyük bir eylem düzenlendi. İstanbul’un birçok yerindeki forumlarda programlar iptal edilerek yürüyüşe destek verildi. Abbasağa, Yoğurtçu, Bakırköy, Yeşilköy, Alipaşa, Pendik, Beyoğlu, Saraçhane, Eyüp, Maçka Parkı, Kurtuluş forumları, kitlesel bir şekilde gelerek kendi pankartlarıyla eyleme katıldılar. Saldırı günü sosyal medyada videoları ve fotoğrafları binlerce kişi tarafından paylaşılan faşistler, bu ısrarcı duruşun karşısına çıkamadı.

Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Kamerhatun Mahallesi Tarlabafl› Bulvar› Caddesi No: 117/6 BEYO⁄LU/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer ART Matbaac›l›k, Türker Saltabafl, ‹stasyon Mah. 242 Sk, No:32 Kartepe / Kocaeli (0262 373 45 03) editor.halkinsesi@gmail.com 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

Forumlar direnişin yerel araçları olarak yerel direnişleri örgütlüyor. Halk, parklarının yıkılmasına karşı direniyor, başka forumlarla beraber eylemler planlıyor. Parklar, forumlarda kurulan atölyeler ve komitelerin pratikleriyle zenginleşiyor. Şenlikler, anma etkinlikleri, film gösterimleri, söyleşiler, fotoğraf sergileri, çapulcu pazarları, halk sofraları parkları zenginleştiren ögeler oluyor. Direnişin yayılmasının ve sürekli bir hale gelmesinin sigortası olan forumlarda direniş kültürü üretiliyor. Tüketim kültürüne, bireyci ve rekabetçi yaşama karşı; eşitlik, dayanışma, paylaşım örnekleri buralarda ortaya çıkıyor. Çapulcu pazarları, takas şenlikleri olarak adlandırılan paylaşım etkinlikleri, tüketim

kültürüne alternatif oluyor. İstanbul’un birçok parkında, İzmir’de, Antakya’da, Eskişehir’de ve birçok şehirde açılan çapulcu pazarları, parası olmayana da paylaşım yoluyla eşya ve kıyafet edinme fırsatı veriyor. Parklara yayılan halk sofraları da bir dayanışma deneyimi sağlıyor. Gezi direnişindeki paylaşım ortamını da hatırlatan bu yemekler, ekmeğini paylaşanlar arasında insani bir bağ kuruyor. Forumlarda; siyaset konuşma alışkanlığı gelişiyor. Halkın kendiliğinden yaratıcılığı, bilgi ve deneyim birikimiyle birleşiyor. Üniversitelilerin ve çevre, kent, siyaset bilimi, medya, eğitim alanlarında çalışma yapan kişilerin zenginleştirdiği forumlarda Kürtlere, Alevilere, inanmayanlara, vicdani

retçilere yönelik önyargılar kırılıyor.İstanbul’da Abbasağa ve Yoğurtçu’da ön plana çıkan “toplumsal barış” konulu forumlar, bazı şehirlerde kurulan toplumsal barış atölyeleri, bunun örneklerinden. Forumlar “penguen medyası”na karşı kendi medyasını da yaratıyor. Çapul TV’nin gerçekleştirdiği “Çapulcular Meydanı” programı sayesinde, Abbasağa, Yoğurtçu, Bakırköy’deki forumlar tüm Türkiye’nin izleyip aktif katılabileceği etkinlikler haline dönüşüyor. Parklar, fanzinleri ve gazeteleriyle kendi sesini duyuruyor. Her forum Twitter ve Facebook hesaplarıyla tartışmalarını raporluyor, parklarbizim.blogspot.com’da tüm raporlar birleştiriliyor.

Halkevleri Yaz Okulu bu sene parklarda da çocuklarla bulufltu. ‹stanbul’da Yo¤urtçu ve Abbasa¤a park›nda, Ankara’da ise Seyran, Yüzüncü Y›l ve Çi¤dem mahallelerinde yaz okulu düzenlendi. Bursa’da “E¤itim hakk› meclisleri” kuruldu. “Genç çapulcular” ça¤r›s›yla forumlarda “Okumufl insan halk›n yan›ndad›r” kampanyas› tan›t›ld› ve yo¤un kat›l›m sa¤land›. Birçok parkta “minik çapulcular”la çocuk atölyeleri düzenlendi. Forumlardaki “toplumsal cinsiyet” atölyeleri, kad›n çal›flma gruplar›, kad›n forumlar›, kad›nlar›n toplumsal konumu hakk›nda bilinç yükseltme faaliyetlerini üstlendi. Abbasa¤a Park›’nda yap›lan “kad›n hareketleri tarihi” örnek bir atölye oldu. Direniflin de s›cak temas› olan “kentsel dönüflüm” tart›flma etkinliklerinin bafll›ca konusu oldu. Birçok parkta Ekümenopolis gibi kentsel dönüflüm belgeselleri ve panelleri, TMMOB temsilcilerinin bilgilendirme faaliyetleri oldu. Bunun d›fl›nda sa¤l›k, hukuk, medya, çevre konular›nda tart›flmalar gerçekleflti. Ankara Ku¤ulu Park’ta “ekoloji ve çevre” sunumlar› yap›ld›. Üniversite forumlar› direnifle akademik destek verdi. Abbasa¤a Park›’nda yapt›¤› sunumda Bo¤aziçi Tüketim Kooperatifi, mahalle tüketim kooperatiflerine ilham vermek amac›yla deneyim aktar›m› yapt›. Yeditepe Asistan Dayan›flmas›, Yo¤urtçu Park›’nda “özgür üniversite forumu” gerçeklefltirdi. Direnifl boyunca teflhir edilen egemen medyan›n iç yap›s›n› tart›flmak için çok say›da panel yap›ld›. Ankara Güvenpark Dayan›flmas›’n›n düzenledi¤i “Direnifl ve medya / penguenler ve gerçekler” paneli örnek al›nacak bir etkinlik oldu.

Yeni direnişler forumlardan çıkıyor G

ezi Parkı’na AVM yapılmasına karşı çıkan milyonlar, mahallelerindeki, kentlerindeki yağma projelerine direniyor. Parklarını, ormanlarını, mahallelerini korumak için forumlarda alınan kararlarla eylem planları çıkarılıyor. Yağma projelerinin merkezi İstanbul’da doğayı ve çevreyi katleden projelere karşı direnişler örgütleniyor. İstanbul’daki 3. köprüye karşı Sarıyer forumlarının destekleriyle başlayan süreç genel bir platforma evrildi. Forumlarda yapılan duyurular ve toplantılarla 3. köprü ve 3. havalimanı projelerine karşı “Kuzey Ormanları savunması” isimli bir birliktelik oluşturuldu. Kartal’da bulunan ve Şehir Üniversitesi’ne devredilecek Cevizli Tekel Alanı için “Cevizli Tekel Dayanışma” oluşturularak direnişin duyurusu İstanbul forumlarında yapıldı. Maltepe Forumu’nda bölgenin anlamı üzerine bir sunum gerçekleşti. Tarihi ve doğal niteliklere sahip bu sit alanının devredilmesine karşı tüm forumlarda mücadele çağrısı yapıldı. Büyükdere Forumu tarafından Çelik Gülersoy Parkı'nda bulunan ve otopark yapılacağı söylenen kullanışsız alan, yeşillendirilerek park haline dönüştürüldü.

Kolektif bir şekilde çevre düzenlemesi yapılan park, Büyükdere’de yeni bir yaşam alanı oldu. Ankara’nın en büyük yeşil alanı olan Atatürk Orman Çiftliği’ne yapay “köy” kurarak “turizm”e açma projesine karşı direniş başlatıldı. Başkent Dayanışması’nın öncülük ettiği mücadelenin örgütlenmesine tüm Ankara forumları destek sağladı. Atatürk Orman Çiftliği’nde daha önce de başbakanlık binası yapılması için 530 dönüm ayrılmış ve yüzlerce ağaç kesilmişti. Ankara Mamak’ta da Zülfü Kadın Parkı’nın bulunduğu arazinin cami yapıl-

ması amacıyla belediyenin devretmesine karşı mücadele başlatıldı. Parkın yıkılmasına karşı dilekçe toplama kampanyası örgütlendi. İzmir’de EXPO Projesi’ne karşı Güzelyalı Halk Forumu tarafından bir çalışma grubu oluşturuldu. EXPO, İzmir’de belli bölgelerin yıkımına, Kent Ormanı’nda ağaç kıyımına yol açacak bir “sağlık kent” projesi. Başlıca amacı turizm geliri olan bu yıkım projesine karşı İzmir’deki forumlar bir direniş örgütlüyor. Antep halkının Düztepe Çamlık Parkı’nda yaptığı düzenli forumlarda, Çam-

Ethem adına yaşam alanı ve Ali adına park A

nkara’da Ethem’i anmak ve yaşatmak için Batıkent Forumu’nun talebiyle ismi değiştirilen Çaldıran Parkı, “Ethem Sarısülük Yaşam Alanı” olarak bir direniş ve yaşam alanına dönüştürüldü. Park, Ankara forumlarının çağrısıyla 6 Temmuz’da binlerce kişilik

bir yürüyüşle açıldı. Aynı günün akşamında geniş katılımlı bir forum düzenlendi. Ertesi gün, “Güneşin sofrası” ismiyle bir kahvaltı düzenlendi ve mahpuslar için kitap ve mektupların toplandığı “Deli dalgalar” etkinliği yapıldı. Parkta sonraki günlerde yapılan gö-

nüllü toplantılarında yaşam alanının etkinlik programı çizildi. Parktaki atölyelerde Ethem için dev pankartlar hazırlandı. Eskişehir’de direnişin 31 Mayıs’ta başladığı yer olan Eti Park, Ali İsmail’in ismini ölümsüzleştirmek için “Ali İsmail Korkmaz” Parkı

oldu. Ali İsmail’in hayatını kaybettiği gün fiili olarak parkın tabelasını değiştiren Eskişehirliler, burada mumlarla bir anma etkinliği yaptı. Sonraki günlerde bu parkta yüzlerce kişi ile yapılan forumlar, Ali İsmail için yapılacaklar üzerinden kurgulandı.

Ali İsmail’in yaşatılması için önerilerden biri de Anadolu Üniversitesi Kütüphanesi’nin isminin “Ali İsmail Kütüphanesi” olarak değiştirilmesi oldu. Bu talep için 17 Temmuz akşamında Anadolu Üniversitesi’ne binlerce kişilik bir yürüyüş yapıldı.

lık Parkı’nın yıkımına karşı eylemlerin kararını aldı. Belediyenin “okul yapma gerekçesi”yle yıkılması kararına karşı başlatılan direnişte kentsel dönüşüm bilgilendirmeleri de yapıldı. Binlerce kişilik yürüyüşler sonucunda direniş, kısa sürede kazanıma ulaştı. Vali, parkın yıkılmayacağını açıklamak zorunda kaldı. Forumlardaki fikir çeşitliliği birçok yerde yaratıcı direnişlere, eylemlere dönüştü. İstanbul’da 3. köprüyü protesto etmek için “Buralar eskiden hep dutluktu” adıyla 3. köprü çalışmalarının başladığı Garipçe Köyü’ne pedal çevirme eylemi düzenlendi. İzmir’de “seyyar medya” eylemi düzenlendi. Dizüstü bilgisayarların gezdirilerek polis şiddeti videolarının halka gösterildiği bu eylem, olumlu tepkiler aldı. İzmir’de el fenerleriyle yapılan “Adalet Arıyoruz” eylemleri de “Neredesin adalet?”, “Burada mısın adalet?” sloganlarıyla yaratıcı bir eyleme dönüştü. Eskişehir’deki forumlardan da farklı bir eylem fikri doğdu: “Ali’yi anlatıyoruz” isimli eylemin içeriği, tramvayda ya da kafede otururken katılımcıların hep bir ağızdan Ali’nin öldürülme hikayesini ayağa kalkarak topluluğa anlatmasından oluştu.


KENT ÇEVRE

6

18 Temmuz 2013 / 31 Temmuz 2013

Halk›n Sesi

AKP, Gezi’den korktu kaçak inşaata yöneldi MEHTAP MET‹NO⁄LU

A

KP, Gezi Parkı korkusuyla inşaat projelerini yapamıyor. Gezi korkusu, AKP’yi kaçak durumundaki inşaatlarını sürdürmesine, yeni projelerini gizli kapaklı yapmasına, tepki gösterilen inşaat planlarının yamanmasına yöneltiyor. Gezi’den gelen güçle halkın geri adım artırdığı projeler karşısında AKP’nin tek seçeneği yalana sarılıp projelerini bir şekilde tamamlamak. Başta Taksim Projesi inşaatı ve Gezi Parkı'ndaki ağaçların sökülmesi, kent hakkını savunan halk tarafından Taksim'in işgal edilmesiyle durduruldu. Peşinden Mahkeme Taksim projesini 3 Temmuz’da iptal etmek zorunda kaldı. AKP, Gezi Parkı'na dokunamıyor ancak Taksim Yayalaştırma Projesi ile yapılan tünellerin inşaatına devam ediyordu. Mahkeme kararına rağmen 22 Haziran'da başlayan inşaat çalışmaları kamuoyunun öğrenmesinin ardından da devam etti. Böylece AKP için reklam devri kapandı, kaçak inşaat devri başladı. 29 Mayıs'ta temeli atılan 3. Köprü de AKP'nin kaçak inşaatları arasında. İstanbul'un "anayasası" sayılan Çevre Düzeni Planı'nda yer almayan, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu olmayan 3. Köprü'nün güzergahı, yüz binlerce ağaç kesildikten sonra değiştirildi. G‹ZL‹ KAPAKLI ‹fiLER AKP inşaatlarına devam edebilmek için taktikler geliştiriyor. Bunlardan birini de projelere yama yapıp, halkın yararınaymış gibi sunması oluşturuyor. Kadıköy'deki Kuşdili Çayırı'na yapılması düşünülen AVM projesi halkın eylemleriyle tamamen iptal edildi. Kadıköylülerin tepkisini dindirmek için Kuşdili'nin yeşil alan olarak planlanacağı duyuruldu. Ancak planda "küçük" bir ayrıntı vardı: Yeşil alanın altına otopark yapılması. Yüzyılın “çılgın projesi" Kanal İstanbul'un güzergahının belirlendiği haberine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan "Kanal İstan-

Gezi korkusu AKP’yi kaçak inşaata, yeni projelerini gizli kapaklı yapmasına, tepki gösterilen inşaat planlarının yamanmasına yöneltiyor

Yedikule bostanlarında Bayraktar tezgahı

bul’un güzergahıyla ilgili herhangi bir çalışmamız yoktur” cevabı geldi. Sabah gazetesinin “güzergah belirlendi” haberini bakanlık yalanlamış oldu. Oysaki AKP'nin “cin fikirli” projesinin güzergah çalışmasının çoktan tamamlanması ve inşaatına başlanması gerekiyordu. Bu durumda AKP’nin, yine bir gizli kapaklı iş çevirdiği çıkarılabilir. AKP’N‹N YEN‹ GEZ‹ KORKUSU Halk isyanı, iktidarı sarsarken içine de korku saldı. Her inşaat her yağma ve

yıkım projesi, "acaba?" diyen AKP'lileri korku ve şüphe içinde bırakmaya devam ediyor. Yüzyıllar öncesine ait Yedikule bostanlarını "modern park" inşaatı için yok eden AKP'li belediye, bu işi gizli kapaklı halletmeye çalışıyor. AKP'lilere Osmanlı mirasını katlettiklerini söyleyen Harvard Üniversitesi’nden Aleksandar Sopov'a söylenen sözler, bostanın neden gizli kapaklı yok edilmeye çalışıldığını açıklıyor: "Bu konuya olan ilginin sadece yeni bir Gezi Parkı direnişi yaratmak istendiğinden olduğunu düşünüyoruz, yoksa basının bu konunun içinde ne işi olurdu ki?"

Antep Düztepe Mahallesi halkının tek yeşil alanı Çamlık'taki ağaçların kesilmesine karşı verdiği mücadele kazanımla sonuçlandı. Diren Çamlık Platformu kuran Antepliler, "Ağacıma dokunma Gezi'yi hatırla" diyerek günlerce eylem yaptı. Antep Valisi Erdal Ata, 150-200 civarı ağacın kesilerek yapılacağı Kız Meslek Lisesi ile ilgili yapılan eylemleri anımsatarak, "Bunlara gerek yok. Çünkü oraya okul yaptırmaktan vazgeçtik" dedi. Vali Erdal Ata, "Geri adım attık" diyemeyip vazgeçtiklerini ilan ederek kesilen 8 ağacın yerine 100 ağacın dikildiğini söyledi.

“Üçüncü köprü'ye karşı pedallıyoruz” 3. Köprü'nün inflaat›na karfl› Befliktafl’tan Sar›yer Garipçe’ye kadar bisiklet sürmek için do¤a savunucular› 7 Temmuz sabah› Befliktafl Barbaros Meydan›’nda topland›. “Buralar eskiden hep dutluktu” eylemi için bisikletlerle yola ç›kan do¤a savunucular› ilk önce Yeniköy Forumu'yla buluflmak üzere Yeniköy’de mola verdi. ‹kinci mola ise Büyükdere Forumu'yla buluflmak için Büyükdere’de verildi. Sar›yer’den Garipçe’ye do¤ru yola ç›kan do¤a savunucular›n›n önü polis barikat›yla kesildi. Garipçe’de bas›n aç›klamas› yapacaklar›n› söyleyen bisiklet ak-

Kesme Boğazı’nda HES’e bakanlıktan onay

Fındıklı halkı HES'çilere nefes aldırmıyor R

ize’nin Fındıklı ilçesinde HES’çi şirket temsilcilerinin halka yakalanmasının son örneği 4 Temmuz'da yaşandı. Arılı Vadisi 3 bin 400 rakımlı yaylalarda dolaşan yabancı bir şahıs köylüler tarafından takip etmeye başladı. Vadi yolundan aracıyla hareketlenen kişiyi Tahiroğlu Köprüsü mevkiinde durduran köylüler kendisinden bilgi almak istedi. Vadide işaretleme, boyama ve harita çalışması yaptığını söyleyen kişinin aracında inceleme yapan köylüler, çeşitli ölçüm ve GPS cihazları buldu. Maaşla ça-

A

ntalya'nın Kemer ilçesinde, Beydağları Sahil Milli Parkı'nda yer alan Kesme Boğazı'nda yapımı planlanan HES projesine bakanlıktan onay çıktı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca “uygun” görülen projenin ÇED dosyası için 24 Temmuz’da Kemer'de “Halkın Katılımı Toplantısı” yapılacağı duyuruldu. “Mutlak koruma” alanı içerisinde bulunan Kesme Boğazı’nda Roma döneminden kalma tarihi bir köprü bulunuyor. HES'in inşa edilmek istendiği bölgenin biyolojik zenginliği ise tek başına birçok Avrupa ülkesinden daha fazla. 32'si endemik olmak üzere 111 önemli bitki türüne ev sahipliği yapan Kesme Boğazı çevresinde, dünyada yalnızca bu bölgede yetişen ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Kemer Orkidesi ve Olimpos Safranı gibi bitkiler de bulunuyor.

tivistlerinin kararl› tutumu sonucu polis geri ad›m att› ve barikat› açmak zorunda kald›. Polisin barikat›n› kararl›l›¤› ile kald›rtan eylemciler tekrar yola koyuldu. Yol üzerinde eylemcileri Koç Üniversitesi’nden ö¤renciler ve akademisyenler pankartlarla karfl›lad›. Garipçe Köyü girifline kadar gelen grubun önü bu sefer de jandarma ekipleri taraf›ndan iki TOMA, bir akrep ve 100'e yak›n askerle kesildi. Jandarma barikat›n› da aflan yüzlerce kifli Garipçe Orman›'nda yap›lan bas›n aç›klamas›nda 3. Köprü'ye karfl› mücadelelerini sürdüreceklerini vurgulad›.

Boris Kálnoky, Almaya’daki Die Welt gazetesinde Harvard Üniversitesi’nde Osmanl›’da tar›m yetifltiricili¤i üzerine doktoras›n› yapan Aleksandar Sopov'un Yedikule bostanlar› için verdi¤i mücadeleyi anlat›r. Sopov AKP'li yetkililerle görüflür. ‹lk görüflme ikinci görüflmeye göre nispeten olumlu geçer. Sopov'un Osmanl› miras›n›n yok edildi¤ini tekrarlad›¤› ikinci görüflmede ise yeni bir Gezi Park› direniflinin yarat›lmak istendi¤i gerekçesi öne sürülür. AKP'liler flüpheci bak›fllarla tarihçilerinin konuyu araflt›rd›¤›n› söyler ve Yedikule bostanlar›nda ifl makineleri çal›flmas›n› sürdürür. Sopov'un, Çevre ve fiehircilik Bakan› Erdo¤an Bayraktar hakk›nda ö¤rendikleri ise oldukça "ilginçtir". CHP’nin yerel yöneticilerinden Mustafa Sarmusak, Sopov'a Erdo¤an Bayraktar hakk›nda bir gerçe¤i anlat›r. Bayraktar, bakan ya da AKP milletvekili olmadan önce yani yaklafl›k yirmi y›l önce Yedikule’deki tarlalardan bir bölüm sat›n al›r. Sarmusak, daha sonra yani 89-94 y›llar› aras›nda ‹nflaat Komitesi Baflkan› olur. Kökten bir inflaat sektörcüsü olan Bayraktar Sarmusak'la görüflmeye gider. Görüflmeyi Sarmusak flu sözlerle ifade eder: "Sat›n ald›¤› arazi için inflaat yasa¤› vard›. O yasa¤›n kald›r›lmas›n› rica etti. Ancak ben kabul etmedim." AKP iktidara gelir gelmez 1807’li y›llar›n tarihi ‹smail Pafla bahçelerinin bir k›sm›n› yok edip yerine lüks binalar infla eder, ad›na da “Yedikule Konaklar›” der. Sadece tar›m alanlar› geriye kal›r. CHP’li meclis üyelerinin Sopov'a anlatt›¤›na göre Maksem Firmas›’n›n sahibi AKP’nin kurucular›ndan biri. Bayraktar parlamentoya seçilmeden önce sahibi oldu¤u firmay› Maksem firmas›na satm›fl.

lıştığını ve HES’le hiçbir alakası olmadığını söyleyen kişinin çalıştığı şirketle iletişime geçen köylüler, şirketin genel müdüründen Fındıklı ilçesinde bir daha çalışma yapmayacakları sözü aldı. Şahıs polisler tarafından emniyete götürüldü. HES şirketleri, yeni projeler için belirlenen başka bölgelerde de benzer taktikler izlemeye başlamış, hatta çalışmaların köylüler

Akkuyu'da ÇED'siz nükleer santral inşaatı M

ersin Nükleer Karşıtı Platform (NKP) üyeleri, Akkuyu Nükleer Santrali sahasında Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu alınmadan dinamit patlatılması ve kazı işlemlerinin başlatılması üzerine, yetkililer hakkında “kamu davası” açılması istemi ile Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. NKP üyeleri 15 Temmuz'da Mersin Adliyesi önünde bir araya geldi. Basın açıklamasını yapan Mersin NKP Dönem Sözcüsü

Sabahat Aslan, Akkuyu Nükleer Santral ile ilgili halen ÇED sürecinin sürdüğünü, ÇED raporunun onaylanmadığını belirtti. BAKANLIK: "ÇED'E GEREK YOK" Mersin’de kurulması planlanan nükleer santral için henüz ÇED raporu alınmamışken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, santralin ihtiyaç duyduğu taş ocağı için “ÇED iznine gerek yoktur” dedi. Akkuyu NGS yan işletmeler için ayrı, ana işletme

için ayrı ÇED başvurusu yaptı. NGS’nin (ana işletme) ÇED başvurusu henüz ilgili bakanlığa ulaşmamasına rağmen yan işletme olan taş ocağı için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından “ÇED’e gerek yoktur” denildi. Yönetmelik gereği günlük 200 ton işlem hacmine sahip maden ve taş ocağı işletmelerinin çevre izni ve lisansı alması gerekiyor. Bunu bilen şirket, günlük kapasitesini 195 ton olarak bildirerek ÇED lisansı almaktan kurtuldu.

tarafından engellenmesi üzerine kamuya ait araçların kamuflajı için HES’çi şirketlere verilmişti.


7

MEDYA 18 Temmuz 2013 / 31 Temmuz 2013

Halk›n Sesi

‘Gördüm, duydum, yazacağım’ zetecilere Ayhan Işık Sokak'ta, polisin esnaf görünümlü sivil uzantıları gazetecilere saldırdı.

ÖZEN TAÇYILDIZ

G

ezi Parkı’ndan başlayarak dalga dalga tüm ülkeye yayılan Gezi süreci, basın emekçileri açısından da baskının, tehdidin, şiddetin, yanısıra dayanışmanın, direnişin ve mücadelenin günleri oldu. Gezi Parkı eylemleri sırasında önce üç maymunu oynayan, mecbur kalınca da süreci iktidar yanından gören pek çok basın kuruluşu, hizaya gelmeyen çalışanları ile “yollarını ayırdı”; kimi gazeteciler de baskılar neticesinde kendisi ayrıldı. Akşam gazetesinin TMSF’ye devri ile Gezi direnişini destekleyen yazarlar Nihal Kemaloğlu, Tuğçe Tatari, Sevim Gözay, Nilay Örnek, Özlem Toker, Özlem Akarsu Çelik işten çıkarıldı. Doğuş Grubu’ndan Cem Aydın, Neyyire Özkan, Mirgün Cabas, Çiğdem Anad, +1 Tv’den Banu Güven, Ece Temelkuran, Uğur Dündar ve ekibi ayrıldı. Basın emekçileri polis şiddetinin de hedefi haline geldi. Gaz bombası kapsülü, plastik mermive tazyikli sularla yaralanan, coplanan gazeteciler dövülerek gözaltına alındı. İMC TV’den Gökhan Biçici, 16 Haziran’da Kurtuluş’ta polis tarafından darp edilerek, yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. ETHA’dan Arzu Demir evine yapılan polis baskınında cinsel tacize uğradı, iç çamaşırlarına kadar arandı. Gezi Parkı'nın polis müdahalesiyle boşaltılmasının ardından Atılım gazetesi, Özgür Radyo ve ETHA'ya baskın düzenlenen baskınlarla halkın haber alma hakkına, basın ve ifade özgürlüğüne de saldırıldı. 7 Temmuz'da Gezi Parkı'nın İstanbul Valisi tarafından birkaç saatliğine törenle açılmasının ardından parka girmek isteyen

Direniş süresince yaşadıkları baskı, tehdit ve şiddet, basın emekçilerini bir kez daha bir araya getirdi. Gazeteciler, “Bırak işimi yapayım!” dedi halka yönelik polis müdahalesi sırasında da gazeteciler yine yoğun bir şekilde şiddetin hedefi oldu. Bir gazeteci geçici körlük yaşadı, bir diğeri gaz bombası ile çenesinden yaralandı, pek çoğu da plastik mermiyle hedef alındı, polis tarafından coplandı, tartak-

landı. Polis müdahalesi ile 13 gazeteci darp edilirken yaralandı, iki gazeteci ise gözaltına alındı. Basın yansıyan görüntülere İstanbul Güvenlik Şube Müdürü Yunus Dolar kendisine, "Biz gazeteciyiz. Neden üzerimize gaz bombası ve plastik mermi atılıyor?"

diye soran gazetecilere, "Korunamıyorsanız burada işiniz ne" diyor ve işten attırmak ve gözaltına almakla tehdit ediyordu. 13 Temmuz'da ise bu defa “eli sopalılar” devreye girdi. TMMOB'un eylemi sonrası başlayan polis müdahalesini takip eden ga-

“BIRAK ‹fi‹M‹ YAPAYIM!” Direniş süresince yaşadıkları baskı, tehdit ve şiddet, basın emekçilerini bir kez daha bir araya getirdi. Bugüne dek “Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları” ve “Dışarıdaki Gazeteciler” adı altında birleşerek demokrasi mücadelesine etkin bir biçimde katılan basın emekçileri Gezi direnişi sürecinde Gazeteci Forumu adı altında bir araya geldi. “Gezi Direnişi süresince karşılaştığımız şiddet, baskı ve tehditleri; keyfi gözaltılar ve tutuklamaları; işten atmaları; sansür ve otosansürü protesto ediyoruz” diyen basın emekçileri 12 Temmuz’da Galatasaray'da biraraya geldi. Mesleklerini sürdürmeye yönelik çok net talepleri vardı: “Coplama! Hedef gösterme! Gözaltına alma! Tehdit etme! Sansürleme! İşten atma! Tutuklama! Bırak işimi yapayım!" “Penguen Kutupta Güzel” pankartı arkasında buluşan gazetecileri, polis TOMA’ları ve barikatı karşıladı. Polisin yürüyüşe izin vermemesi üzerine sloganlarla oturma eylemi yapıldı. Forum adına açıklama yapan Gülşah Karadağ "Gazetecilere şiddet uygulandı. Savaş koşullarında uygulanmayan, yapılmayan bir muamele gördüler. Yayın yasağı uygulandı ve haber alma hakkı engellendi" dedi. Karadağ, gazeteciler üzerindeki baskıların sona ermesini, haber alma ve haber yapma özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasını talep etti. Tüm baskıya, engellemeye, şiddete rağmen basın emekçilerinin yolu netti: “Gördüm, duydum, yazacağım!”

‘Ferit kardeş’ten Gezi temizliği

TMSF Akşam'a kadrosuyla geldi 1 Haziran'da halkın Gezi Parkı'na girmesini “Halkın Gezisi” manşeti ile duyuran Akşam gazetesine ne oldu da Haziran sonuna gelindiğinde AKP’nin Gezi Direnişi’ne ilişkin yalanlarını manşetine taşıdı?

T

asarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Çukurova Grubu'nun 455 milyon dolarlık borcunu ödeme imkanı olmadığı gerekçesiyle gruba ait medya şirketlerine el koydu. Grup Başkanı Mehmet Emin Karamehmet daha önce de borçları nedeniyle TMSF’nin gündemine gelmiş, ancak o dönem borcuna düzenleme getirilmiş, bir ödeme planı çıkarılmıştı. Duruma göre, borçlu medya patronlarının borçlarını yapılandıran ya da kuruluşlara el koyarak onları doğrudan AKP’nin güdümüne bırakan TMSF, bu defa Çukurova Grubu'ndan alacaklarına karşılık Show TV, Akşam gazetesi, Skytürk360, Alem FM ve Digitürk'e el koydu. Show TV’yi Ciner Grubu aldı, diğer şirketler hala TMSF yönetiminde. BAfiBAKAN’IN DANIfiMANI TMSF’N‹N GED‹KL‹S‹ TMSF kendi yönetiminde ka-

lan gruba bir medya grup başkanı atadı: Cengiz Özdemir. Özdemir, 2005 yılında da el konulan Star Medya’nın başına getirilmişti. TMSF’nin gediklisi Özdemir, 1994’de Erdoğan’ın İBB Başkanlığı sırasında Kültür A.Ş. Genel Müdür Yardımcılığı ile yine belediyenin basın, tanıtım ve halkla ilişkilerden sorumlu başkan danışmanlığı görevini üstlenmiş bir isim. 1999-2005 arasında ise Kültür A.Ş.’de genel müdürlük görevindeydi. TMSF tarafından SkyTürk360 Genel Yayın Yönetmeni sıfatıyla kanalın başına atanan Özdemir kendisini de kanalda programcı olarak tayin etti. Siyaset 360 programını hazırlayıp sunmaya başlarken Murat Sabuncu ve Doğan Akın'ın hazırladığı “Gündem ve ekonomi” programı yayından kaldırıldı. Akşam gazetesindeki TMSF operasyonu da hayli kapsamlı oldu. Gazetenin genel yayın yö-

netmeni İsmail Küçükkaya görevden alınırken yerine Star Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Mehmet Ocaktan getirildi. Yeni Şafak gazetesinde Ankara temsilciliği, yayın yönetmenliği ve köşe yazarlığı yapan Ocaktan, 23. Dönem AKP Bursa milletvekiliydi. Ocaktan, “Vesayeti bitiren diktatör Erdoğan” başlıklı ilk yazısında Askeri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin değişmesini konu edinerek Erdoğan’ın ne kadar “demokrat” olduğunu gösterme gayretindeydi. Sonraki yazıları da gezi direnişçilerine saldırı-Erdoğan’a övgü minvalinde devam etti. Gazetenin yeni isimlerinden biri Cengiz Özdemir'di. Özdemir, “Kazancımız Şehir Müzesi olsun” başlıklı 4 Haziran’daki ilk yazısında Gezi direnişine istina-

den “işin tadı tuzu kaçtı” diyordu. “Bu topraklarda meydanlara hep yıkmak için çıkılmıştı.” “Türkiye, .. bir bardak suda fırtına koparacak bir açmaza sürüklenmemeli”ydi. Direniş üç haftayı geride bıraktığında yani ölümler yaşandığında Özdemir başka bir dünyadan bildiriyordu: “Son üç haftadır ülkemizde büyük bir milli direniş yaşanıyor. Bu, fitne çıkınca evine girip kapısını kapatanların milli direnişidir. Bu milli direniş fitne çıkınca öldürmektense ölmeyi yeğleyenlerin direnişidir” Ve elbette başbakanı gibi o da seçim sandığını, idareye itaati işaret ediyordu. Mısır konusundaki yazıları için ise arzu edenler hükümet açıklamalarına ve yandaş medyanın diğer kalemlerine bakabilir. Gazete yazarlarında Tuğçe Tatari, Nilay Örnek, Sevim Gözay, Nihal Kemaloğlu Gezi eylemlerine destek veren yazıları,

Özlem Akarsu Çelik ve Çiğdem Toker ise Eskişehir’de döverek öldürülen Ali İsmail Korkmaz ile ilgili yazıları nedeniyle işten çıkarıldı. Hoşa gitmeyen yazarlar hızla gazeteden uzaklaştırılırken kadroya yeni yazarlar dahil edildi. Gazetenin iki yeni “güçlü kalem”inden biri “editoryal bağımsızlığa engel olduğu” gerekçesiyle Taraf’tan kovulmuş Kurtuluş Tayiz, diğeri de Yasemin Nak. Basın dünyasında adı çok duyulmamış olan Nak'ı ilk yazısı anlatıyor: “Her ne kadar birileri sürekli gerilim sahneleri planlasa bile Türkiye’yi dünyanın önemli ülkeleri arasına sokmaya, Türkiye’nin marka değerini yükseltmeye kararlı lider var: Recep Tayyip Erdoğan. Ben bu Türkiye’yi istiyorum!” Gazete TMSF’ye devredildiğinde cam gibi şeffaf olacaklarını iddia eden Cengiz Özdemir haklı. Ne oldukları gayet şeffaf ortada.

Katliamı dillendirmek AKP'nin tekelinde G

azeteci Nedim Şener’in “Aleviler Ne İstiyor?” başlıklı yazı dizisinin reklam filmi mayıs ayında TRT tarafından sansürlendi. Tüm televizyon kanallarına gönderilen reklam filmi TRT’de yayımlanmayınca durumu araştıran Nedim Şener, filmin “Katliamlarla susturuldular” ifadesi nedeniyle yayımlanmadığını köşesinden duyurdu. Konu, CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün bir önergeyle reklam filminin neden yayımlanmadığını sorması ile

meclis gündemine taşındı. Geçtiğimiz günlerde de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bakanlığına bağlı TRT Genel Müdürlüğü’nden aldığı bilgilerle önergeye yanıt verdi. Arınç, yapılan denetimlerin sansür niteliğinde olmayıp yayın öncesi yapılan bir “öz denetim” olduğunu söyledi öncelikle. Getirilen her kısıtlama, engellemenin “yasaklama değil düzenleme” olduğu konusunda ısrarcı AKP iktidarında Arınç da bu çizgiden şaşmadı. Arınç’ın bu “öz denetim”e ilişkin açıkla-

ması da tam olarak şöyle: “Bahsedilen reklam filmi içerisinde geçen ‘katliam’ kelimesinin; ‘Kırım, savunmasız insanların veya tutsakların toplu olarak öldürülmesi’ anlamında kullanıldığı görülmektedir. Böyle bir ifadenin vatandaşlar arasında kin ve düşmanlık tohumları ekebileceği, reklam filmindeki spotlar/sözler bağlamında muhatap olacak çocuk izleyicilerin üzerinde olumsuz etki ve muhtemel nefret algısı oluşturacağı değerlendirilmiştir. Kanun hükümleri uyarınca söz

konusu reklam yayınlanmamıştır.” Meali, katliama uğramak değil bunu dillendirmek mevzu! AKP’nin bu yaklaşımının şiddete, katliama uğrayan her türlü azınlık/muhalif gruplar için geçerli olduğunu pek çok kez gördük. Tek tek ölürseniz “münferit”siniz, toplu öldürülünce de sayılmıyorsunuz AKP iktidarınca. Kıyımları, kırımları dillendirerek kin ve düşmanlık ekmeye devam etmek de cabası. Öte yandan aynı “katliam” Erdoğan’ın da dilinde! Miting meydanlarında,

meclis kürsüsünde CHP’ye yüklenmek için Dersim’i diline dolayan Erdoğan tarafından “katliam”açık bir biçimde kullanıldı. Ancak dillendiren Erdoğan olunca

ne olumsuz bir etkisi oldu ne de nefret algısı yarattı. Anlayacakları şekilde söylersek, kusura bakmayın, neye katliam diyeceğimizi sizden öğrenecek değiliz!

Gezi Parkı eylemlerinde medyanın suskunluğu ve bunun yarattığı kriz, NTV özelinde görünür oldu, konuşuldu. Başbakan Erdoğan’ın “Ferit kardeşim” diye hitap ettiği, iktidara yakın durarak iş, ihale alma gayretindeki Ferit Şahenk’in patronu olduğu NTV haber kanalı(!) direnişin ilk günlerinde Gezi’yi haber yapmadı. Yoğun eleştirilere ve protestolara maruz kalan Doğuş Yayın Grubu’nda fatura çalışanlara çıktı. İlk olarak grubun CEO’su Cem Aydın bir özür açıklaması ile istifa etti. Eleştirilere hak verdiğini söyleyen Aydın, “Mesleki sorumluluğumuz açısından bize düşen, olanı olduğu gibi vermektir” diyerek uzun süredir yönettiği NTV ve Doğuş Yayın Grubu’ndaki görevlerinden ayrıldı. Aydın’ı, grup içinde uzun yıllardır çalışan ancak istifa dışında seçeneği kalmayan başka çalışanlar izledi. Doğuş Yayın Grubu Dergilerinden Sorumlu Genel Müdür Neyyire Özkan, TV gece haber prodüktörü Ömer Faruk Aykar ve yine gruptan Mirgün Cabas, Çiğdem Anad istifa etti. “CESARET‹N VAR MI YAfiAYAN TAR‹HE?” Doğuş Yayın Grubu’ndaki kriz NTV Tarih dergisini de vurdu. Genel Yayın Yönetmenliğini Gürsel Göncü’nün yaptığı NTV Tarih’in Temmuz sayısı için “yaşarken yazılan tarih” başlığıyla hazırlanan Gezi Parkı özel sayısı grup yönetiminde tartışmalara yol açtı. Derginin matbaaya gideceği gün içeriği ve kapağı gören yönetim önce son sayının basılmayacağını karar verdi nihayetinde de Şubat 2009’dan bu yana çıkarılan dergi kapatıldı. Derginin Gezi sayısında “gün gün, saat saat Gezi eylemleri”, “Türkiye’yi sarsan 3 haftadan unutulmaz kareler” gibi bölümlerin yanında, akademisyenlerin Gezi Direnişi’ne ilişkin değerlendirmeleri vardı. Basılamayan gezi sayısı www.yasarkenyazilantarih.com sitesinde okuyucularıyla buluştu. Daha önce, dergi çalışanlarının yönettiği tahmin edilen “Yaşarken yazılan tarih” adlı Facebook hesabından yapılan açıklamada yönetimin, son sayıyı yayımlamamasına dair “Gerek bu sayının gerekse bu dergi ekibinin hazırlayacağı daha sonraki sayıların basımı, yayımı ve net üzerinden ulaşımı için elimizden geleni yapacağız” denilmişti. Dergiyi emekçilerinin yanı sıra okuyucuları da sahiplendi. Derginin son sayısının bastırılmaması ve yayın hayatına son verilmesi 5 Temmuz’da NTV binası önünde Sarıyer Büyükdere Çelik Gülersoy Parkı Forumu tarafından protesto edildi. “#Cesaretin var mı yaşayan tarihe?” pankartı ile NTV binası önüne gelen Forum’dan Efe Baysal basın açıklamasını yaptı. Medya emekçilerinin büyük bir baskı altında işlerine devam etmeye çalıştıklarını vurgulayan Baysal, “Gezi Parkı’nı, kentlerin meydanlarını, sokaklarını özgürleştiren yüz binler olarak” durdukları yeri işaret etti: “Medya emekçilerinin yanadayız, ifade özgürlüğüne ve haber alma hakkımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz”


8

EMEK 18 Temmuz 2013 / 31 Temmuz 2013

Halk›n Sesi

Gezi’de emekçiler aziran isyanı pek çok yönden incelenmeye değer bir hareket olarak devam ediyor. Peki bu halk hareketinde emekçiler neredeydi, nasıl yer aldı? Önce en kolayını söyleyip geçelim. Sendikal yapılar, tam da beklediğimiz gibi bakmakla yetindi! Bazı sendikaların, üyelerini bu sürece katma çalışması görüntüyü kurtarmaya bile yetmedi. Bunun dışında örgütsüz ve işsiz emekçiler var mıydı, diye soralım. Bunu nasıl anlayabiliriz? İki türlü olabilir. Birincisi hareketin öne çıkardığı talepler, sloganlar, taşınan pankartlar vs. ile emekçiler kendini ifade eder. Böyle bir şey var mıydı? Belki çok cılız vardı ama biz yoktu diyelim, daha doğru olur. İkincisi emekçiler, kendilerini ifade edecek bir örgütlülükleri olmadığı için bireyler halinde kalabalıklar oluşturarak bu süreçte yer almış olabilirler. Bunu nasıl anlayabiliriz? Ancak hareketin içinde olarak… Eğer varlarsa o emekçi insanlarla omuz omuza mücadele ederek… Böyle bir şey var mıydı peki? Hem de nasıl! Bütün o dişe diş mücadele pratiklerini yaratanların önemli çoğunluğu emeğini bir ücret karşılığında satarak, bir işletmeye bağlı Tufan olarak yaşamını sürdüren Sertlek insanlardı… Eğer hareketi yaratanların, Dev Sa¤l›k-‹fl Yönetim Kurulu ona ruhunu verenlerin öncelikli özelliği “genç” olmalarıysa ikinci özelliği emekçi olmaları. Ancak bu emekçi kimlik bugüne kadar bizim miting meydanlarında gördüğümüz, gözümüzün aşina olduğu bir topluluğa ait değil. Büyük çoğunluğu ortalamanın üzerinde bir yaşam standardı tutturacağı beklentisiyle üniversite okuyan ve birkaç sene sonra kendisini bekleyen belirsizlikten endişe duyan (potansiyel işçi) üniversite öğrencileri ve üniversite okumuş, bir iş bulmuş ve fakat tıpkı bir tekstil veya metal işçisi gibi askeri disiplin içerisinde, daha yüksek ama asla beklentilerini karşılamayacak kadar bir ücretle ömür törpüsü bir yaşamın içerisine dalmış genç emekçiler… Üstelik bu yaşam koşturmacasının ne zaman biteceği de belli değil… Emeklilik, yani dinlenme tam bir hayal, özel emeklilik sigortası aldatmacası ise kanılacak gibi değil… “Eğer emekçi idiyseler niye bu taleplerini taşımadılar sürece?” diye sorulabilir. Bunu yapamazlardı çünkü örgütlü değillerdi. Bunu onlara hatırlatacak ve yol yordam gösterecek sendikal ve politik örgütler, onların kim olduğundan bile habersizdi ve üstelik onlarla nasıl konuşulacağını bile bilmiyorlardı. Peki “emekçi taleplerini taşımadan bir harekete katılanlara o harekete emekçi kimlikleriyle katılmışlardır” denilebilir mi? Kabul edelim ki zor bir soru! Evet hareketin esas içeriği daha çok otoriter gerici-kapitalist bir tahakküm sistemine karşı kendi yaşam alanını savunma refleksiydi. Gezi direnişinin başından beri başbakan bu sistemin somut ifadesi olarak süreçteki yerini hakkıyla aldı ve isyanı provoke eden ana figür oldu. Haziran isyanına emekçiler belki doğrudan kendi sendikal hak ve özgürlükleri için katılmadı. Ancak bu, onların emekçi kimliklerinden soyunarak bu sürece dahil oldukları anlamına gelmez. Zira bu mücadele doğrudan kapitalist yağmacılığa karşı bir hareket olarak gelişti ve esas olarak kendi yaşamlarını yağmalayan düşmanla esaslı bir kapışmanın imkanını onlara sundu. Onları; iş saati çıkışından geç saatlere kadar polisle kıyasıya çatıştıran bir kişiliğe dönüştüren kimyasal bileşimin içerisinde günlerinin en az 10 saatini geçirdikleri işyeri hapishanelerinde biriken öfkenin olmadığını söylemek imkansızdır. Sonuç olarak sınıf hareketinin varlık koşulunu sadece daha iyi ücret ve sosyal hak arayışı olarak gören “sendikal anlayışlar” emekçilerin doğrudan bir siyasal eylem içerisine girmesini anlamakta zorlanıyor olabilirler. Ama sınıfsal mücadelenin tarihsel pratiğine bakanlar işçi sınıfının önce sendikal mücadeleye girip orada piştikten sonra siyasal mücadeleye girdiğini gösteren pek az örneğe rastlar. Üretim süreçlerinin yanında yeniden üretim alanlarının da metalaşarak bütün yaşam alanlarının kapitalistleştirildiği bir dünyada emekçilerin sadece üretim alanındaki sorunlara ilgi duymasını beklemek veya kendi sınıfsal kimliklerini sendikal alanla sınırlayacağını sanmak ne Gezi’yi ne de Tahrir’i anlamamaktır. Bu nedenle hızla (siyasal) proleter bilinç biçimlerine yönelen bu “beyaz yakalı” emekçi kitlelere sadece sendikal örgütler değil anti kapitalist siyasal mücadelenin politik örgütleri de daha dikkatle bakmalıdırlar. Gezi Parkı isyanı o kitleleri toplumsal muhalefetin bileşenleriye tanıştırdı, artık gerisi onlara kalmış!

H

Rimaks’ta yeniden direniş başladı İstanbul Tuzla Deri Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Rimaks fabrikasında çalışan Hıdır Özkara bir akrabasının cenazesine gitti. İki gün işe gelmeyen Özkara üçüncü gün işe gittiğinde “tazminatsız olarak işten çıkarıldı”. TEKSİF üyesi Özkara, 5 Temmuz'da bir basın açıklaması yaptı. Eyleme, aynı OSB’de direnişlerini sürdüren İSMACO işçileri, UİD-Der, BDSP ve EMEP üyeleri de katıldı. İşçiler, TEKSİF ile Rimaks arasındaki toplu iş sözleşmesi sürecinin yaklaştığını ve işverenin işçilere yönelik saldırganlığının arttığını belirtti.

‘Yok sayamazsınız!’ Özel hastanelerde ilk krizde kapı önüne onlar konuluyor, maaşları verilmiyor, Bakanlık sendika üyeliklerini yok sayıyor ama işçiler mücadeleyle var oluyor ALP TEK‹N BABAÇ

D

evrimci Sağlık-İş’in üyeliklerinin yok sayılmasına karşı açtığı davada 11 Temmuz günü bilirkişi raporu mahkemeye sunuldu. Devrimci Sağlık-İş’in üye sayısının 1.234 değil 7.899 olduğunu belirten rapor karşısında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı avukatları süre istedi. Dava 25 Temmuz’a ertelendi. Dev Sağlık-İş, dava öncesinde 3-4 Temmuz’da 10 kentte 14 hastanede uyarı eylemleri yaptı. Bakanlık avukatlarına ek süre isteten rapora göre Dev Sağlık-İş, toplu iş sözleşmesi yapmak için gerekli olan yüzde 1’lik işkolu barajının 2,5 kat üzerine geçmiş durumda. Sendikaların toplu iş sözleşmesi yetkisi alabilmesi için bulun-

‹ZM‹R’DE B‹R SABAH ERKEN ‹zmir’de Sevgi Yolu esnaf› tezgah›n› kurmaya haz›rlan›rken, bir elinde boyoz, di¤erinde meyve suyu iflçiler ifle yetiflmeye çal›fl›rken bir ses yank›lan›yor: "Taflerona teslim olmayaca¤›z!" Ses, Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi'nden geliyor. Hastanedeki tafleron sa¤l›k iflçileri ifllerine geri dönmek için sabah 07.00'da eylem yap›yor. Hastanede 18 iflçi hiçbir gerekgös çe terilmeden iflten ç›kar›ld›. Hastane yönetimi iflten ç›karmalar için “firma de¤iflikli¤i” bahanesini öne sürse de iflçilere herhangi bir yaz›l› belge ulaflmad›. ‹flçiler, SES ve Dev-Sa¤l›k ‹fl’e baflvurdu ve 9 t Temmuz’dan itibaren her gün saa flup bulu nde önü e tan has 07.00’da oturma ve ses ç›karma eylemi yap erielel cad mü maya bafllad›. ‹flçiler, ni sürdüreceklerini söylüyor.

dukları işkolundaki işçilerin yüzde 1’ini (işkolu barajı) örgütlemesi gerekiyor. Sendikaların üye sayıları, her yılın ocak ve temmuz aylarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayımlanıyor. Sendika istatistikleri olarak geçen bu rakamlar, üç buçuk yıllık bir aradan sonra 2013’ün Ocak’ında yayımlandı. İşkolu barajının yüzde 10’dan yüzde 1’e düşürüldüğü 6356 sayılı Sendikalar Yasası’na göre yayımlanan ocak istatistiklerinde birçok sendikanın üye sayısında belirgin bir azalma gözlendi. Özellikle taşeron çalıştırmanın

yaygın olduğu işkollarında örgütlenen sendikaların noterden kayıtlı üye sayılarıyla Bakanlığın açıkladığı üye sayıları arasında büyük farklar ortaya çıktı. Farkın nedeni yeni yasada noterden bakanlığa yapılan bildirimlerin değil, işverenin SGK’ye yaptığı bildiriminin esas alınması. Sendika üyeliklerinde işçinin çalıştığı işkolu, işveren bildirimine göre tespit edilince taşeron şirket bünyesinde hastanede çalışan bir sağlık işçisi, taşeron şirketin faaliyet gösterdiği otomotiv, gıda, inşaat gibi farklı işkollarında hatta farklı kentlerde çalışıyor-

muş gibi gösterilmişti. 12 bine yakın üyesi bulunan Dev Sağlık-İş’in üye sayısı istatistiklere 1.234 olarak yansıtılmıştı. Raporda 2013 Ocak’ında yayımlanan sendika istatistikleriyle 2009 Temmuz istatistikleri karşılaştırıldı. 2009’da Dev Sağlık-İş’in 4.824 üyesi varken 2013’te 1.234 üyesi gözüküyordu. Bilirkişi raporu, Bakanlığın aradan geçen 3,5 yılda 3.590 Devrimci Sağlık-İş üyesinin üyeliğinin nasıl sona erdiğine ilişkin dayanaklı bir açıklaması olmadığına işaret etti.

Özel hastane bahçesi eylem alanı

T

aşeron şirketler bünyesinde çalıştırılan sağlık işçilerinin tepkileri sendikayla buluştuklarında direnişlere dönüşüyor. İstanbul Kadıköy’de E-5 yakınlarında bulunan özel Medikal Park Göztepe Hastanesi’nde üç aydır maaşları verilmeyen taşeron sağlık işçileri Devrimci Sağlık-İş öncülüğün-

de 11 Temmuz sabahı iş bırakarak direnişe geçti. Maaşları yatırılıncaya kadar eylemlerini sürdüreceklerini söyleyen işçilere diğer vardiyalardan da katılanlar oldu. Öte yandan Devrimci Sağlık-İş’e üye olduğu için Bursa’daki özel Acıbadem Hastanesi’nde 14 Haziran'da işten çıkarılan 4 işçinin mücadelesi sürüyor.

Gaz maskesi olmadığı için öldüler A

ydın Kuşadası’nda 7 Temmuz günü kanalizasyon çalışmasında ilaçlama yapan işçiler metan gazından zehirlendi ve zehirlenen 5 işçiden biri hayatını kaybetti. 21 Haziran günü de Muğla’nın Bodrum ilçesinde Tepe-Akfen’de çalışan 7 işçi de kuyu temizleme çalışmasında metan gazından zehirlenerek hayatını kaybetmişti. Ölümlerin nedeni ise işçilerin gaz maskesi olmadan çalıştırılmasıydı. OLMAYAN YASANIN UYGULAMASINDAK‹ SORUNLAR İşçiler gaz maskesi verilmediği için öldükleri sırada

BAKANLIK KARARI S‹YAS‹ Dev Sağlık-İş istatistikler açıklandığında Ankara’da Çalışma Bakanlığı önünde militan eylemler yapmış ve bakan sendika yöneticileriyle görüşmek zorunda kalmıştı. Yapılan görüşmenin ardından Dev Sağlıkİş bir açıklama yaparak kararın siyasi olduğunu söylemişti. 11 Temmuz günü mahkemeye sunulan rapor da sendikanın 2013 Ocak’ındaki açıklamasını doğrular nitelikte. Rapor, Bakanlığın iktidar yanlısı bir tutum sergilediğini ve kararlarını politik kaygılarla aldığına işaret ediyor. Raporda Tek Gıda-İş’in üye sayısı çok daha fazlayken yetkinin Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş’e verilmesi gibi örnekler yer aldı.

TBMM’de önemli bir madde görüşülüyordu. İşyerlerinde iş güvenliği uzmanı çalıştırma yükümlüğünün ertelenmesi ile ilgili yasa değişikliği TBMM’de kabul edildi. Henüz uygulanmayan maddeler, 8 Temmuz günü “Uygulamadaki sorunlar” gerekçe gösterilerek ertelendi. AKP’nin 30 Haziran 2012’de çıkardığı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın bazı maddeleri bir yıl ertelenmişti. Ertelenen maddeler, tehlike sınıflarına göre

ÇADIR YANGINI DAVASINDA 4 TAHL‹YE İşçi ölümlerine dair bir diğer önemli davaysa 12 Temmuz’da İstanbul’da görüldü. İstanbul Esenyurt’ta 11 Mart 2012’de 11 işçinin yanarak hayatını kaybetmesinin ardından açılan davada tutuklu yargılanan 4 sanık tahliye edilirken, dava 1 Kasım’a ertelendi. işyerlerinde uzman, hekim, diğer sağlık personeli çalıştırılmasına ilişkin yaptırımlar içeriyordu.

HAZ‹RANDA 104 CAN TBMM, işçi ölümlerine onay nitelindeki yasayı kabul ederken haziran ayında meydana gelen iş kazalarında en az 104 işçi hayatını kaybetti.

İşçi düşmanlığında “istikrar” sürüyor

A

KP hükümeti yüzde 10 zam isteyen kamu işçisine “mali durum” gerekçesiyle yüzde 4+3 zam önerdi, Türk-İş ise masayı terk etti. Aynı istikrar tekstil işkolunda da sürdü. Türkiye Tekstil Sanayii İşveren-

leri Sendikası ile Türk-İş TEKSİF, DİSK TEKSTİL ve Hak-İş Öziplik-İş'in sürdürdükleri grup toplu iş sözleşmelerinde anlaşma sağlanamadı. Görüşmelere önce başlayan TEKSİF, 30 işyerinde

Altını karaborsaya düşüren grev Türk İş Basın-İş, Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’ne bağlı işyerlerinde 8 Temmuz’da greve çıktı. 257 işçinin katıldığı grev ilk etkisini gösterdi, üretilmeyen Cumhuriyet altını karaborsaya düştü. Ücret ortalamasının 2 bin liraya çekilmesini talep eden sendika, 17 Haziran’da grev kararını asmıştı. Darphane işçileri 23 Haziran 1988’de greve çıkmış, 18 Ekim 1988’de kazanıma ulaşmıştı.

Başbakan Erdoğan’ın grev gözcüsü önlüğü giydiği meşhur fotoğraf da Refah Partisi’nin darphane işçileri grevi ziyareti sırasında çekilmişti.

12 bin işçi adına 3 Temmuz'da grev kararı aldı. İşveren yüzde 3’lük zam teklif etti. TEKSİF ise ücretlere yüzde 15 artış ve daha önce kriz sürecinde 2,5 olarak değiştirilen ikramiyelerin yeniden 4’e çıkarılmasını istemişti.

Samsun Gazi Devlet Hastanesi’nde 26 Ocak 2011 tarihinden bu yana direniflini sürdüren Devrimci Sa¤l›k-‹fl üyeleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakan› Fatma fiahin’in kente geldi¤i gün eylem yapt›. ‹fllerine geri dönmek istediklerini belirten iflçilere bakan ve vali söz verdi.

Türk Hava Yolları grev kırma yolları

H

ava-İş’in açtığı dava sonucunda 8 Temmuz’da görülen duruşmada mahkeme THY’nin resmen grev kırıcılığı yaptığına hükmetti. Bilirkişi raporlarını ve belgelerini inceleyen mahkeme, THY’nin grevdeki işçilerin yerine işçi çalıştırdığını tespit etti. Mahkeme, bu tür çalıştırmanın ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına karar verdi. Mahkeme kararının ardından bir açıklama yayımlayan Hava-İş, İstanbul İş Kurumu ve Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne grevin ilk günlerinde yaptığı başvurulara rağmen henüz THY’yi denetlemek için bir yetkili gönderilmediğini ifade etti. Hava-İş, konuyla ilgili kapsamlı bir raporun hazırlandığını duyurdu. Hava-İş, THY’nin herhangi bir açıklama yapmaması karşısında 12 Temmuz’da İstanbul Atatürk Havaalanı’ndaki Genel Müdürlük önünde 24 saatlik bir eylem yaptı. Hava-İş, THY’yi mahkeme kararını uygulamaya ve yaptığı yanlıştan dönerek toplu iş sözleşmesi masasına oturmaya çağırdı.

Şişli Etfal işçisi öğle tatili hakkı için eylemde İstanbul’daki Şişli Etfal Hastanesi’ndeki sağlık işçilerinin mesai saatleri 7,5 saatten 9 saate çıkarıldı. İşçiler, öğlen tatillerinde de çalıştırılmalarına karşı 16 Temmuz’da hastane bahçesinde eylem yaptı. Öğlen arası çalıştırılan işçiler, öğlen saatlerinde “Öğlen tatili hakkımızı kullanıyoruz” diyerek eylem yaptı. Güvenlikçilerin bir kısmının küfürlü saldırısı sonucu arbede yaşandı. İşçiler, öğlen tatili haklarını alıncaya kadar her gün aynı saatte eylem yapacaklarını duyurdu.


9

DÜNYA 18 Temmuz 2013 / 31 Temmuz 2013

Halk›n Sesi

Darbe, Mısır halk hareketine

7

iklim 5 kıta

İşçiler hayatı durdurdu

B Siyasal Siyasal ‹slam'›n ‹slam'›n krizine krizine çare çare bulunamad›, bulunamad›, ordu ordu M›s›r M›s›r tarihinin tarihinin en en büyük büyük halk halk ayaklanmas›n›n ayaklanmas›n›n önünü önünü darbeyle darbeyle kesti. kesti. Son Son isyan isyan dalgas› dalgas› gösterdi gösterdi ki, ki, 'amac›na 'amac›na ulaflana ulaflana kadar kadar sürecek sürecek halk halk hareketinin hareketinin daha daha yapacak yapacak çok çok ifli ifli var var ÇA⁄LAR ÖZB‹LG‹N

M

ısır, ülke hatta belki de dünya tarihinin en büyük halk ayaklanmasına sahne oldu. Muhammed Mursi liderliğindeki Müslüman Kardeşler (MK) iktidarına karşı bir yılda biriken öfke, ülkenin farklı kentlerinde 20 milyona yakın insanın "irhal" (git) ve "temerrüd" (isyan) sloganlarını haykırmasına yol açtı. Kitleler, kent meydanlarına sığmadı. Mursi'ye karşı geniş çaplı bir kampanya yürüterek 22 milyon imza toplayan Temerrüd Hareketi, eylemlerin sürükleyicisi oldu. Bir diğer muhalefet bileşimi Ulusal Kurtuluş Cephesi de eylemlere aktif bir katılım sağladı. İşçi kentleri başta olmak üzere milyonlarca kişi Mısır Bağımsız Sendikalar Federasyonu'nun grev çağrılarına katıldı, hayatı durdurdu. Bu tarihi ayaklanmaya, insanları sokaklarında gerçek mermilerle katledilirken penguen belgeseli veren haber kanallarının penceresinden bakarsak Tayyip Erdoğan'ın Mursi'yi sahiplenişini anlamlandırmak mümkün olabilirdi. Kaos içindeki 1,5 yılın ardından ülkenin seçilmiş ilk iktidarı normalleşme adına her şeyi rayına oturuyordu. Derken, "en büyük meydanın sandık" olduğuna inanmayan birkaç bin kişi yine Tahrir'de toplanıyor ve çıkardıkları çatışmalar postalları yeniden darbeye zorluyordu!

Egemenlerin gözlüğünü çıkarıp ezilenlerin gözlüğünden baktığımızda ise darbenin kime ve neye karşı olduğu tüm çıplaklığıyla ortadaydı. Hüsnü Mübarek'i deviren I. Tahrir Ayaklanması, 2005-2010 yılları arasında neoliberal politikalara karşı yapılan 2 bin 938 emekçi protestosunun biriktirdiği dinamizmden doğdu. Özgürlük, demokrasi ve insan hakları dışında özellikle çalışma yaşamına ilişkin temel haklar, talepler listesinde geniş yer buldu. İşçileşen yığınların kent meydanlarını zapt etmesi ve "Mübarek defol" sloganında cisimleşen iktidar hedefi, isyan dalgasını başlattı. 'KARfiI KOYAMIYORSAN ‹ÇSELLEfiT‹R' ABD emperyalizmi, I. Tahrir Ayaklanması'nda "karşı koyamadığı halk isyanını denetimi altına almak için" harekete geçmişti. Rejimin halk eliyle değiştirilmesi tehdidine karşı, neoliberalizme ve işbirlikçiliğe uygun olarak yenilenmesi esas alındı. ABD'nin geçiş süreci için kilit faktörü olan ana işbirlikçi ordu, MK ile ittifak yaptı. Enver Sedat-Hüsnü Mübarek dönemlerinde yükselen İslamcı yeni burjuvazi, geleneksel burjuvazi ile emek düşmanlığında iç içeydi. MK, ayaklanmaya Mübarek'in gidici olduğunun anlaşılmasından sonra da kerhen katılmış ve iktidarın yolunu açmıştı. Ordu denetiminde-

ki geçiş sürecinde de, grev ve eylemlerin yasaklandığı anayasal düzenlemelere destek verdi, talepleri için bir kez daha Tahrir'e çıkanlar için "Halkla silahlı kuvvetleri ayrıştırmaya çalışan utanmazca girişimler" dedi. Parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri de senaryoya uygun gelişti. MK'nin Adalet ve Özgürlük Partisi (FJP), halkın yüzde 48'inin "boykot" ettiği meclis seçimlerinde yüzde 37 oy aldı. Katılımın yüzde 40'ta kaldığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Mursi, ilk turda yüzde 25 oy aldı, ancak ikinci turda seçilebildi. S‹YASAL ‹SLAM’IN KR‹Z‹ 2005 seçimlerinde mecliste 88 sandalye ile yer alan MK, anamuhalefet olduğu süreçte İslamcı küçük burjuvaziyi sermaye ilişkileri içinde palazlandırdı. Ordu ile girilen ittifakın açtığı iktidar yolu, MK için tarihsel bir kazanım dönemi olarak görüldü. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selefi Nur Partisi ve liberallerden aldığı desteğe karşılık, verdiği mutabakat sözünü çöpe attı. Tahrir'in "demokratik hakların güvence altına alındığı anayasa" talebini, kendi iktidarını diğer toplumsal kesimleri yok sayma, dışlama, bastırma pahasına güvence altına aldığı bir anayasa biçimine dönüştürdü. Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran anayasal

düzenlemeyi, sadece yüzde 20'lik bir desteğe karşın hayata geçirdi. Ordunun üst kademesine MK çizgisinde hareket edeceğini düşündüğü kişileri atadı. Yüksek Hakimler Kurulu'nu işlevsizleştirdi ve kendi atadığı Başsavcılık makamını yetkilendirdi. Bürokraside benzeri görülmemiş bir kadrolaşmaya girişti. Kadınlara yönelik tacizin ve şiddetin sistematik bir şekilde artması ve tacizcilerin birer birer aklanması, gericiliğin en simgesel örneği oldu. Adındaki adalet şeriatın kılıcına, özgürlük ise sermayenin sınırsız özgürlüğüne dönüştü. Neoliberal politikalara tam bağlılık sözüyle iktidara yerleştirilen MK’nin, yıllarca dillendirdiği "ekonomik sıçrama için büyük planın" boş laftan ibaret olduğu anlaşıldı. Seçimlerden önce IMF ve Dünya Bankası ile asla görüşmeyeceklerini haykıran Mursi, koltuğundaki ikinci ayında IMF ile 4 milyar 800 milyon dolarlık borç kredisi anlaşması imzaladı. Ekonomik sorunlar karşısında geniş kesimlerde var olan huzursuzluğun üstü de yine baskıyla örtülmek istendi. Dış politikada da krizlerin yansımaları yaşandı. Mursi'nin başdanışmanı İmad Abdulgafur'un 29 Mayıs'ta Mısır ve İsrail ile arasındaki Camp David Anlaşması için "Bizim bu anlaşmayla hiçbir sorunumuz yok,

devamlılığından yanayız" demesi de MK tabanı için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Ülke içinde Selefi Nur Partisi ile yolların hızla ayrıştırılması dış politikadaki Suudi desteğinin derhal çekilmesine yol açtı. Suudi Arabistan ve emirlikler, darbe yönetimini alkışlayanların başında geldi. TAHR‹R BEL‹RLEYECEK MK'nin bir yıllık iktidarında halkın hak ve özgürlük taleplerine karşı yürüttüğü politikalar, siyasal İslam'ın krizi için turnusol işlevi gördü. Darbeye ilk tepkisini ayaklanma çağrısı ile veren MK içinde şimdiden radikalleşme yanlısı ve karşıtları arasında bir ikilik doğmaya başladı. Bu sırada ordu, MK'nin lider kadrosundan önemli isimleri tutukladı. ABD'nin "Tutuklanan MK liderlerini serbest bırakın" çağrısı, hareketin, bu krizi aşarak emperyalizm için yeniden bir alternatif olma olasılığını akla getirdi. Mısır'da üç gün içinde 20 milyona yakın insan meydanlara aktı, ülke tarihinin en büyük eylemleri yaşandı. Halkın devrimci kalkışmasının önü, yine orduyla kesildi. ABD emperyalizmi, halkın devrimci dinamizmini rejimi yenileyerek sönümlendirme yönündeki ilk denemesinde başarılı olamadı. İkinci denemeye fırsat verip vermemek Tahrir'in iradesine bağlı olacak.

rezilya'da hak talepli halk ayaklanması, işçi sınıfı hareketini de benzer talepler etrafında harekete geçirdi. Ülkenin beş büyük sendikası, "Ulusal Mücadele Günü" ilan ettiği 11 Temmuz'da genel greve çıktı. Maaşların ve çalışma saatlerinin iyileştirilmesi, toplu taşımanın geliştirilmesi, enflasyon artışının durdurulması, eğitim ve sağlık başta kamu hizmetlerine daha fazla bütçe ayrılması talepleriyle gerçekleştirilen grevde vergi adaletine yönelik talepler de görünür oldu. Grev kapsamında milyonlar sokaklara çıktı, ülkenin 26 eyaletinin 18'inde 40 otoyol kapatıldı. Rio de Janeiro'da polis saldırısı ile çatışmalar çıktı. Latin Amerika'nın en büyük limanı Santos Limanı'nda nakliyat işçilerinin 10 Temmuz'da başlattığı grev ise sürüyor.

Maliki-Barzani anlaştı

I

rak'ta yer yer silahlı çatışmalara varan Bağdat-Erbil gerilimi, Nuri el-Maliki ve Mesut Barzani'nin karşılıklı ziyaretleriyle birlikte yerini anlaşmaya bıraktı. Petrol ve gaz ile ilgili olanlar başta olmak üzere mecliste askıda olan tasarıları referanduma götürmede uzlaşan iki yönetim, işbirliğinin artacağını da açıkladı. Maliki ve Barzani'nin uzlaşısı, Kerkük'te 2007'den bu yana politik sebeplerden ertelenen referandumun yapılması, AKP'nin Kürt petrolleri için yürüttüğü hamilik siyasetinin de iflas sinyalleri vermesi anlamına geliyor. Öte yandan gelişmenin İran'ın yeni cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin görevindeki 20’nci gününde gerçekleşmesi de dikkat çekici.

ABD güdümünde bir holding-ordu H

üsnü Mübarek'in devrilerek ordunun yönetimi devralması sürecinde "Halk seni istemiyor. Halkını dinle ve git" diyen Erdoğan, sıra Mursi'ye geldiğinde "Batı bu olaya darbe demedi" sözlerini günlerce tekrarladı. Buna karşın Erdoğan'ın MK'nin iktidarda tutulması çağrısı, ABD tarafından reddedildi. Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney ABD'nin Mısır'da hedefleri olduğunu söyledi ve hedefin ipuçlarını da verdi: "On milyonlarca Mısırlı, Mursi'nin demokratik olmayan idaresinden dolayı meşru şikayetlere sahip ve bunun bir darbe olduğuna inanmıyor, yeni bir hükümet istiyor." Yani, tıpkı Mübarek'in devrilme sürecinde olduğu gibi, Mısır halkının devrimci eğilimlerini sistem içerisinde eritecek bir geçiş dönemi üzerinde çalışıyorlar. ABD'nin Mısır ordusu ile 40 yıldan

bu yana kurduğu ilişki, darbeye neden darbe demediğini açıklıyor. Cemal Abdülnasır'ın SSCB'ye yakın siyaseti nedeniyle gergin olan Mısır-ABD ilişkileri, Nasır'ın silah arkadaşı Enver Sedat'ın "infitah" (dışa açılma) siyaseti doğrultusunda yeniden kuruldu. İsrail ile imzalanan Camp David Anlaşması, Mısır'ı ABD'nin yeni bölgesel gücü yaparken, anlaşmanın tarafları ABD tarafından ödüllendirildi. Mısır, 1970'lerde İsrail'den sonra ABD'den en fazla yardım alan ikinci ülke oldu. Yıllık ortalama iki milyar dolarlık mali yardımın üçte ikisi orduya akıtıldı. Böylece Mısır ordusu, ulusal ve uluslararası ticarette söz sahibi, dünyanın sayılı holding-ordularından birine dönüştü. Makarnadan bütan gaza, tatil köylerinden benzin istasyonlarına kadar uzanan bir alanda Mısır sermayesinin yüzde 40'ına hükmeden ordu,

Kamuda tırpana karşı grev

Y

Türkiye'deki TSK-OYAK ilişkisi gibi vergiden de muaf tutuldu. Askeri-mali denetim, Mısır ordusunu, halkının değil ABD'nin çıkarlarına bağlı bir yapıya dönüştürdü. Camp David Anlaşması, Körfez Savaşı'nda ABD'ye destek, Gazze'ye ambargonun

güçlendirilmesi bunun ilk akla gelen örnekleri oldu. Mısır ordusu, Mübarek sonrası süreçte halk hareketini "demokrasiye geçiş" sınırları içinde tutmak adına doğrudan ABD'den 20, uluslararası finans kuruluşlarından 15 milyar dolarlık yardım, borç ve yatırım aldı.

unanistan'da AB ve IMF'den 6 milyar avroluk kredi dilimini alabilmek için temmuz sonuna kadar 5 bin, yılsonuna kadar da 14 bin kamu çalışanının işine son verme taahhüdü altına giren hükümet, ilk adımı attı. Kamu çalışanlarının işten çıkarılmasını öngören tasarı mecliste yasalaştı. Yasaya karşı ülkenin en büyük iki işçi ve kamu çalışanı sendika konfederasyonu greve gitti. Greve devlet daireleri, belediyeler, hastaneler, okullar, toplu taşıma araçları ve medya çalışanları yoğun katılım sağladı. Kamusal alandaki işten çıkarmalar Yunanistan'da yeni eylem ve grevlerin habercisi.

Tahrir’in ihtiyacı devrimci liderlik O

rdunun darbe ile Muhammed Mursi'yi devirmesi Tahrir Meydanı'nda saatlerce havai fişeklerle kutlandı, yer yer orduyu olumlayan sloganlar atıldı.

Bu tepki meydandaki yüzbinlerin darbeye destek verdiği anlamına gelmemekle birlikte, yeni bir rejimin inşasına kadar ilerletilebilecek isyan dalgalarının dev-

rimci bir önderliğe ve mücadele programına ihtiyaç duyduğunun göstergesiydi. Mısır ordusunun, halkın iradesi önündeki konumunu pekiştiren ABD yar-

dımlarına, ABD-İsrail sömürgeciliğini pekiştiren Camp David Anlaşması'na, sandıkla sınırlandırılmak istenen demokrasi anlayışına, gerici, baskıcı ve cin-

siyetçi anayasaya karşı yükselen bu hareketin ihtiyacı, Mısır'ın saygın insan hakları savunucusu ve feministi Neval el-Saadavi tarafından da dillendirildi:

"Atın önüne arabayı koymamalıyız. Aynı hataları tekrarlamamalıyız. Devrimci bir liderliğe ihtiyacımız var, tek bir lidere değil.

Bu, bir darbe ya da protesto hareketi veya öfkeli bir ayaklanma değildir, tarihi bir devrimdir. Amaçlarına ulaşana kadar devam edecek bir devrimdir."


10

KİBELE 18 Temmuz 2013 / 31 Temmuz 2013

Halk›n Sesi

Kad›nlardan korkun, sokakta olmaya devam edece¤iz erici, piyasacı, erkek egemen iktidarın direnişe yönelik saldırganlığı taciz, tehdit, ince arama vb. cinsel saldırılarla kadınları özellikle hedef aldı/alıyor. Şimdi direnişi kadın özgürlüğü mücadelesi olarak büyütmek için ilk günden daha fazla nedenimiz var.

G

BIR AKP POL‹T‹KASI OLARAK C‹NSEL SALDIRI Direnişin AKP iktidarını sarsan bir isyana dönüştüğü anlarda Erdoğan “Emri ben verdim” diyerek isyanı şiddet araçlarıyla bastırmaya girişirken kadın direnişçilere yönelik bir başka şiddet biçimi öne çıktı: Cinsel şiddet. Direnişçi Eylem Karadağ’ın tüm kadınları cesaretlendirerek “Susmayalım ki cesaretimizden korksunlar” diyerek anlattığı polisin cinsel saldırısı, Gezi Direnişi’nde gözaltına alınan ya da polis saldırılarıyla karşı karşıya kalan hemen tüm kadınlara yöneldi. Sistematikleşti. Küfür, hakaret, tecavüz tehdidi, fiziksel, sözlü tacize en son örneğini Taksim Dayanışması’ndan kadınların gözaltında yaşadığı “ince arama” işkencesi eklendi. Hukuksuz, keyfi biçimde gözaltında kadınları soyunmaya zorlayarak gerçekleştirilen “ince arama” yeni bir uygulama değil. Ancak kadınların yaşamı üzerinde tahakküm kurmaya yönelen iktidarın kadın bedeni üzerinden yürüttüğü siyasetin bir uzantısı, direniş sırasında yaygınlaştırılan bir işkence yöntemidir. Direniş, “Kadına yönelik şiddet bir devlet politikasıdır” diyen kadın hareketini bir kez daha tartışılmaz biçimde haklı çıkarmıştır. Örgütlediği “muhafazakar-cinsiyetçi” yaşam pratiğinde aile içine tıkmaya çalıştığı, kimliğini yok etmeye uğraştığı kadınların “aile içinde” yaşadıkları erkek şiddetini görünmez kılmaya uğraşan iktidar, bunu reddeden kadınları ise başlarına gelecek her tür “şeyin” sorumlusu ilan ediveriyor, cinsel şiddeti/tacizi gündelik yaşamın bir parçası olarak meşrulaştırılmaya çalışılıyordu. Şimdi ise iktidar ve onun polisi direnişte cinsel saldırıyı kadınlara yönelik bir “terbiye etme” aracı, kadınları sokaklardan evlerine geri gönderme, direnişteki kadın varlığını, dolayısıyla Özge direnişin kendisini sindirme yöntemi Ozan olarak kullanmaya çalışmaktadır. Üstelik bu “tehdit” sadece polis taraozgeozan fından cinsel şiddete uğrayan kadı@sendika.org na yönelmemektedir, o şiddeti yaşayan kadın üzerinden tüm direnişçi kadınlara, direnişe katılma potansiyeli taşıyan diğer tüm kadınlara yönelmektedir. Tam da bu nedenle tek bir kadına yönelen saldırıyı tüm direnişçi kadınlara ve direnişin kendisine yönelmiş sayarak mücadele edeceğiz. Direniş sırasında yol arkadaşlarımızın ölümlerine, sakat kalmalarına yol açan AKP faşizmine, onun kullandığı şiddete karşı mücadeleyi, adalet mücadelesini yükseltirken kadınlara yönelen cinsel şiddeti/saldırıları da önemsizleştirmeyecek, ayrı ve temel bir mücadele konusu olarak ele alacağız. Çünkü bu tam da sokağa çıkışımızın nedenine ilişkindir, kadın düşmanlığının bir parçasıdır. Bedenimize ve yaşamımıza dokunmalarına izin vermeyeceğiz. Ne tahammül edecek ne de sessiz kalacağız. Kadın dayanışmasını direnişin içinde kadın özgürlüğü mücadelemizin olmazsa olmazı olarak yeniden kuracağız. “Devleti devlete şikayet etmek”le kalmayacak; bize “Sokaklardan çekilin” diyenlere en güçlü yanıtı yine sokakta vereceğiz. Kadınlara yönelik cinsel saldırıyı gerçekleştiren polisler, polislere emir verenler, emniyet müdürleri, valiler şiddete ortak olan tüm kurumlar, AKP iktidarının tüm temsilcileri ve elbette “Emri ben verdim” diyerek direnişte yaşanan tüm saldırıları kendi ağzı ile üzerine alan Tayyip Erdoğan kadınların yaşadığı saldırıların baş sorumlularıdır. Yaptıkları yanlarında kalmayacak/kalmamalıdır. Kürtaj yasağından başlayarak “Yaşamımız, bedenimiz bizimdir” diyerek sokağa çıkıp iktidara başkaldıran ve bu direnişi Gezi İsyanı’na taşıyan kadınlar AKP iktidarının inşa etmeye çalıştığı rejim için en büyük tehditlerden biridir. Tam da bu nedenle bize saldırdıklarını biliyoruz. Korkmaya devam etsinler. Kadınlar olarak sokağa çıktık, hiçbir şeyin artık eskisi gibi olamayacağı bir direniş yarattık, gördük ki ne yalnız ne çaresiz ne de güçsüzüz, isyanımızla iktidarı sarstık, onun temsilcisi olduğu erkek egemen düzeni yıkana kadar sokakta olmaya devam edeceğiz.

‘Devlet kaynakl› cinsel fliddete karfl› susma hayk›r’ Gezi direnişinde yaygın örneklerini yaşadığımız kadınlara yönelik devlet kaynaklı cinsel şiddet bu topraklarda yeni değil. Cinsel saldırı, kirli savaşın bir unsuru olarak Kürt kadınlara karşı sistematik biçimde kullanıldı. Cinsel şiddet, politik mücadelenin içindeki sosyalist devrimci kadınları da sindirme/korkutma/mücadeleden geri bırakma/çözme gibi hedeflerle devletin temel uygulamalarından biri oldu. Sadece bu topraklarda değil dünya üzerinde tüm savaşlarda ve işgallerde, bağımsızlık, devrim ve sosyalizm mücadelelerinde kadınlara yönelik tecavüz, taciz gibi cinsel saldırılar egemenlerin politik bir baskı ve teslim alma yöntemi olarak kullanıldı. Fiziksel işkenceye karşı mücadele rahatlıkla insan hakları mücadelesinin temel konusu haline gelirken erkek egemen sistemin yarattığı ahlak sistemi, değer yargıları, utanç, dışlanma, kadın cinselliği üzerinde yarattığı tabular cinsel işkenceyi açıklamayı ya da yaşadıklarını cinsel şiddet olarak tanımlamayı, açıklasalar dahi mücadeleyi sürdürmeyi kadınlar açısından zorlaştırıldı. Üstelik cinsel şiddete uğrayan birçok erkek de aynı erkek egemen sistemin yarattığı “yargılarla” erkekliğe yönelen bir saldırı olarak algılayıp susuyor ya da “kadın olmadığı için” saldırıyı önemsizleştirebiliyordu. Yaşadığı şiddeti açıklama cesareti gösterebilen ve bunu bir hak arama mücadelesine dönüştüren kadınlar devlet kaynaklı cinsel şiddeti kadın özgürlüğü mücadelesinin gündemlerinden birisi haline getirdi. Cinsel şiddeti yaşayan diğer kadınları cesaretlendirdi, devlet kaynaklı cinsel şiddet kadın örgütlerinin, karma örgütlerin, insan hakları örgütlerinin mücadele konusu oldu. Susmamak mücadele etmek yalnız saldırıyı yaşayan kadınların yaşamını dönüştürmedi aynı zamanda birçok kadına bu saldırılar karşısında direnme gücü verdiği gibi aynı zamanda birçok kadının bu saldırılara maruz kalmasını da önledi.

Kad›nlar mücadeleyi mor parklarda büyütüyor TOMA'nın, barikatın önünde direnişte özneleşen kadınlar, düzenledikleri “mor forumlar” ile mücadeleyi yaygınlaştırıyor LEMAN MERAL ÜNAL

K

adın düşmanlarına karşı umudu sokakta isyana dönüştüren kadınlar*, halk direnişinin deneyimiyle yeni bir dünyanın temellerini atan forumlarda yarattıkları dayanışmayla cinsiyetçiliğe “mor kart” çıkarıyor. İstanbul'da Abbasağa, Yoğurtçu ve Maçka Parkı'nda; Ankara'da ise Güvenpark'ta yapılan kadın forumları ile parklardaki AKP ve sistem karşıtlığını kadın duyarlılığı ile beslemeye çalışıyorlar. Daha önce herhangi bir kadın çalışması ya da etkinliğine katılmamış mahalleli kadınların da mücadeleye doğrudan dahil olduğu forum-

larda, kadınlar deneyimlerini paylaşıyor. ABBASA⁄A: ÇALIfiMA GRUPLARININ EN MORU Abbasağa'daki kadın forumu, parkta kurulan 24 çalışma grubundan biri. Üç haftayı aşkın süredir devam eden forumda, toplantının yanı sıra her hafta kadın mücadelesine ilişkin teorik ve pratik yönün tartışıldığı etkinliklerin yapılması da planlanıyor. 11 Temmuz'da ilk etkinliklerini feminist tarihçi Mine Koçak ile yapan kadınlar, dünyadaki ve Türkiye'deki kadın hareketini tarihsel olarak inceleme ve tartışma fırsatı yakaladı. Polisin direniş boyunca kadınlara yönelik kullandığı dil

ve pratiği de masaya yatıracak olan kadınlar, taciz ve tecavüz tehdidine karşı hukuki ve psikolojik bir destek ağı yaratmayı da önümüzdeki günlerdeki planlarına ekleyecek. YO⁄URTÇU: ERKEK TACIZ VE fiIDDETI TEfiHIR EDILIYOR Kadıköy'deki Yoğurtçu Parkı'nda İstanbul Feminist Kolektif'in örgütlediği kadın forumunun esas çerçevesini sokaktaki ve gözaltındaki sistematik taciz oluşturuyor. Kadınların kentlere ilişkin taleplerinin somutlaştırılmaya çalışıldığı forumda, üzerinde uzlaşılan fikirlerin belediyeden talep edilmesi planlanıyor. “Kadın nedir?”, “Cinsiyetçilik

nedir”, “Feminizm nedir?”, “Ev içi cinsiyete dayalı iş bölümü” ve “Küfür” gibi konu başlıklarında atölyeler yapmaya planlayan kadınlar, ülkedeki kadın gündemlerine ilişkin refleks eylemler de örgütlüyor. GÜVENPARK: “TACIZCILER UTANSIN, BIZ ANLATIYORUZ” Ankara Güvenpark'ta devam eden kadın forumlarında mahalleli, üniversiteli, basın emekçisi, işçi kadınlar ve LGBT bireyler aktif bir şekilde yer alıyor. “Tacizi ve şiddeti teşhir et” diyen kadınlar ve LGBT'ler utanması gerekenin tacizciler ve onları yüreklendirenler olduğunu ifade ederek,

uğradıkları erkek tacizlerini anlatıyor. Yapılan sohbetler ve düzenlenen etkinlik sık sık “Kadınlar artık susmayacaklar” sloganlarıyla kesiliyor. AKP'nin kadınlara yönelik politikalarını ayrı bir gündem haline getirme, tartıştırma ve eyleme geçirme amacı taşıyan Güvenpark forumu, Ankara'daki diğer parklarla da iletişime geçerek kadın forumlarını yaygınlaştırmaya çalışıyor. *Ankara'da 28 Haziran'da tutuklanan Halkevleri üyesi Sıla Uzunpınar, Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'nden yazdığı mektubunda direnişçi kadınlara bu şekilde seslenmişti. Sıla, 11 Temmuz'da yapılan itiraz sonucu serbest bırakıldı.

Vapurlar da bizim sokaklar da 8

Temmuz'da Gezi Parkı'nı “açkapat” şovunun ardından yaşanan polis saldırısı sırasında parasız ulaşım hakkını kullanan bir kadın direnişçinin İDO görevlisi tarafından darp edilmesini, kadın örgütleri protesto etti. 11 Temmuz'da Karaköy Vapur İskelesi'nde bir araya gelen kadınlar, İDO görevlisi Kemal Cesur'un pa-

rasız ulaşım hakkını kullanan Ayşegül Sönmez'e uyguladığı şiddetin hesabını sordu, Cesur hakkında gerekli işlemlerin yapılmasını istedi. ‘ERKEK fiIDDETINI YÜREKLENDIRENLERE MEYDAN OKUYORUZ’ Şiddete uğrayan Ayşegül Sön-

mez, sokağa çıkan kadınları zapt etmek için artan erkek şiddeti karşısında kadınların seslerinin artık daha yüksek çıktığını söyleyerek “Susmuyoruz, korkmuyoruz kadınlar artık hep sokakta” dedi. Başbakandan yargıya kadar erkek şiddetinin yüreklendirildiğini, politikalar ve verilen kararlarla güçlendirildiğini ifade eden Sönmez, “Kadın düşmanlığına ve AKP'ye meydan okuyoruz” şeklinde konuştu. KADINLARIN ULAfiIM HAKKI VAR Açıklamanın ardından 8 Temmuz'da parasız ulaşım hakkını kullanan Ayşegül Sönmez gibi akbil basmadan vapura binen kadınlar “Akbil basma, turnikeden atla”, “Erkek vuruyor AKP koruyor” sloganları attı. Kadınların parasız ulaşım eylemine çevredeki çok sayıda yolcu da destek verdi.

NE OLMUfiTU? 8 Temmuz'da ‹stanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun Gezi Park›'n› aç-kapat flovunun ard›ndan bafllayan polis sald›r›s›yla Karaköy'e sürülen yüzlerce kifli akbil basmadan vapura binerek paras›z ulafl›m hakk›n› kullanm›fl, paras›z ulafl›m hakk›n› kullananlardan Ayflegül Sönmez, kendisini güvenlik görevlisi olarak tan›tan bir erke¤in tokatl› sald›r›s›na u¤ram›flt›. ‹DO çal›flanlar› taraf›ndan sald›r› sonras› bölgeden uzaklaflt›r›lan güvenlik görevlisinin

peflini b›rakmayan Sönmez, darp raporu alarak dayakç› güvenlikten flikayetçi oldu. ‹DO yönetimine dayakç› güvenli¤in kimli¤ini aç›klatmak zorunda kalan kad›nlar, 11 Temmuz'da Sönmez'in sald›r›ya u¤rad›¤› yerde bir araya gelerek güvenlik görevlisi Kemal Cesur hakk›nda gerekli ifllemlerin yap›lmas›n› istedi.

‘Kürt kadını, tecavüz kültürüne boyun eğmez’ eden kadınlar, “Bu coğrafyada devlet eliyle bir kültür haline getirilmiş tecavüz kültürüne hiçbir zaman boyun eğmedik, eğmeyeceğiz” dedi. BDP Kadın Meclisleri, Çekin'in partiden ihraç edildiğini ancak bunun yeterli olmadığını belirterek Kürt halkının büyük emek ve mücadele ile kendisini seçmesine karşılık böylesine aşağılık ve onursuz bir suç işlemesini asla kabul etmeyeceklerinin ve en büyük cezayı alması için ellerinden geleni yapacaklarınını söyledi.

S

iirt Belediye Başkan Yardımcısı Abdüllatif Çekin’in 13 ve 17 yaşlarındaki iki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğunun ortaya çıkmasının ardından BDP Kadın Meclisleri konuyla ilgili açıklama yaptı. “Herkesten çok partili birinin, tecavüzcüleri asla aramızda barındırmayacağımızı bilmesi gerekir” denilen açıklamada, Kürt coğrafyasında devlet eliyle bir kültür haline getirilmiş tecavüze hiçbir zaman boyun eğilmeyeceği vurgulandı. İki kız çocuğuna yönelik cinsel istismar suçu işleyen 62 yaşındaki Siirt Belediye Başkan Yardımcısı Abdüllatif Çekin'in BDP'li olmasının görmezden gelinecek değil, üzerine daha da fazla gidilmesi gereken bir durum olduğunu belirten BDP'li kadınlar, devletin doğrudan fail olduğu, cezasız bıraktığı cinsel istismar, taciz ve tecavüze karşı her koşulda ve kim olursa olsun net bir duruş sergileyeceklerini ifade ettiler. BDP'li kadınlar, “Cinsel istismarın, tacizin ve tecavüzün bir insanlık suçu

olduğunu sürekli beyan eden ve buna karşı mücadele eden bir partide, bu kişinin siyaset yapması bir onursuzluk örneğidir” diyerek tecavüzcülerin parti çatısında ya da dışında barındırılmayacağını vurguladı.

“EN BÜYÜK CEZAYI ALSIN” Kürt halkı ve özelde de Kürt kadınlarının, oylarıyla seçtiği siyasetçileri, başta kadın ve çocuklar olmak üzere insanlara yönelik her türlü istismar, baskı ve ötekileştirmeye karşı mücadele etmesi için seçtiğini ifade

“ARTIK TACIZCILERI, TECAVÜZCÜLERI KORUMAYIN” Bugüne kadar yaşanan taciz, tecavüz ve çocuk istismarı vakalarında devletin tecavüz kültürünü güçlendiriren ve erkek egemen sistemi yeniden üreten kararlar veren yargıyı hatırlatan BDP'li kadınlar, “Devlet artık bu suça ortak olmamalıdır, 'Rızası vardır' denilecekse şimdiden belirtelim, eğer ortada bir rıza varsa devletin tecavüzcülere gösterdiği rızadır” dedi.

Mücadelenin adı bu kez Dora Ayd›n'›n Kufladas› ilçesinde Dora isimli trans birey, 11 Temmuz'da evinde b›çaklanarak öldürüldü. ‹stanbul, Ankara, ‹zmir, Diyarbak›r, Eskifle-

hir ve Adana'da soka¤a ç›kan LGBT örgütleri, trans cinayetlerinin politik oldu¤unun alt›n› çizdi, katillerin bir an önce yakalanmas›n› istedi.

KaosGL ve Pembe Hayat LGBTT Derne¤i, bugüne kadar nefret cinayetlerinin ayd›nlat›lmas› ba¤lam›nda etkin bir soruflturma yürütülmedi¤ini,

katillerin yakalanmad›¤›n›, yakalansa dahi “iyi hal” ve “haks›z tahrik” indiriminden yararlanarak yeni cinayetlerin önünün aç›ld›¤›n› vurgulad›.


SOKAĞIN SESİ: DİKMEN

ÜRET EN B‹Z‹Z YÖNET EN DE B‹Z O LACA⁄IZ

18 Temmuz 2013 / 31 Temmuz 2013

11 Halk›n Sesi

Dikmen’e girmeye TOMA’nız yetmez

AKP faşizmine karşı isyan bayrağı Dikmen’de yükseliyor. Halkın günler süren direnişi, aciz bıraktığı polise üst üste yenilgi aldırıyor MEHTAP MET‹NO⁄LU

D

ikmen, Haziran İsyanı'nın başından itibaren Ankara direnişine güç verdi. Ankara sokakları dahil Türkiye'de çatışmaların şiddetinin yavaşladığı sırada Dikmen, AKP faşizmine karşı isyan bayrağını yükseltti. 22-27 Haziran arası her gün polis saldırısına karşı mahalleliler topyekun direndi. 27 Haziran'dan sonra park forumlarında buluşan halk, neredeyse her forum sonrası eylem yaptı. Dikmen halkı, haftalardır polisin gazına, suyuna meydan okuyor. AL‹ ‹SMA‹L ‹Ç‹N AYAKTA! Üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz'ın hayatını kaybetmesiyle halk ayağa kalktı. Ali İsmail’in hesabını sormak için hemen eyleme geçildi. İlker’deki Mahsuni Şerif Parkı ve Sokullu’daki Ahmed Arif Parkı forumlarında alınan eylem kararının bu kadar çabuk hayata geçirilmesinin sebepleri arasında mahallelerin politik geçmişi ve sınıfsal karakteri önemli rol oynuyor. Vadi’nin yıllardır süren barınma hakkı mücadelesinin, 2 Temmuz Sivas Katliamı’nın ardından verilen mücadelenin, devrimcilerin kurduğu gecekondu mahallelerinin birikimi Dikmen halkının

engellenemeyen isyanının temellerini oluşturuyor. Polisin aciz kaldığı direnişe karşı eli sopalı, palalı sivil uzantılar devreye sokuldu. Tayyip Erdoğan'ın eli palalı "sivil kahramanları" bu kez yüzlerce kişinin Ziraat Bankası Kavşağı'ndaki eyleminde ortaya çıktı. Halkın üzerine aracını süren saldırgan, palayla halka saldırmaya çalıştı. Dikmeliler hemen saldırganın elindeki palayı aldı. Saldırganı da aracına attıktan sonra mahalleden kovdu. Ali İsmail’in hesabını sormak, Ali’yi unutturmamak için halk sokakları doldurdu. 11 ve 12 Temmuz akşamları halk Mahsuni Şerif ve Ahmed Arif parklarından yürüyerek Ziraat Kavşağı’nda bir araya geldi. POL‹S SALDIRDIKÇA ÇO⁄ALAN ÖFKE Tüm devlet kurumlarına ve iktidar merkezlerine oldukça yakın mesafede bulunan Dikmen’den Polisevi'ne yapılan yürüyüşlere polis saldırmıştı. Polis saldırıları mahalle içine kadar genişletmişti. Polisin hedefi inatla yürüyüşlerini sürdüren Dikmenlileri mahalle içinde yapılacak eylemlere bile çıkarmamaktı. Dikmenliler ise her polis saldırısından sonra sokağa daha kalabalık çıktı. Son saldırıyı 27 Haziran'da ya-

pan ve püskürtüldükten sonra mahalleye bir daha gelemeyen polis, 13 Temmuz'da bir kez daha şansını denedi. Ziraat Kavşağı'na TOMA ve akreplerden barikat kuran polis eylemcileri beklemeye başladı. Parklardan yürüyüşe geçenler, Ziraat Kavşağı’nda polis barikatı ile karşılaştı. Halk, barikatların önünde slogan atarken gençler de TOMA’ların önünde oyunlar oynadı. Saat 22.48'de polis saldırıya geçti. TOMA'lardan kimyasal sular sıkılıyor, akrepler cadde üzerinde ilerleyip etrafa gaz atıyordu. Saldırının üzerine halk ara sokaklara çekildi ve çatışmalar başladı. Cadde üzerindeki ara sokaklara sağlı sollu barikatlar kuran gençler, polisin sokaklara girişini engelledi. Ayrıca ellerine kalın iş eldivenleri giyen gençler gaz bombasının fişeğini polise geri fırlattı. Yaklaşık 2,5 saat boyunca polisleri ara sokaklara sokmayan Dikmenliler, TOMA ve akrepleri Polisevi’ne kadar sürdü. Yanan barikatların arkasında toplanan halk “Burası Dikmen buradan çıkış yok”, “Dikmen’e girmeye TOMA’nız yetmez” sloganları attı. POL‹S‹ DE EL‹ SOPALI UZANTILARINI DA PÜSKÜRTTÜ Buluşma noktasına dönüşen

Ziraat Kavşağı’nın davetsiz misafirleri polisler, 14 Temmuz'da barikatını çoktan kurmuştu. Mahallelilerin sloganlarla eyleme başlaması üzerine TOMA ve akrepler saldırdı. Ara sokaklara çekilen halk hızla barikatlar kurmaya başladı. Ali İsmail Korkmaz’ı ara sokakta döverek katleden polisler ve eli sopalı sivil faşistler Dikmen'de de ortaya çıktı. Polisle işbirliği içindeki eli sopalı faşist gruplar ara sokaklarda halka saldırdı. Dikmen halkı, faşistleri ve polisi ara sokaklardan püskürttü. Bu sırada akrepten hedef gözetilerek atılan gaz bombasıyla Halkevleri üyesi Aydın Ay iki metre mesafeden başından vuruldu. Ay, hemen Numune Hastanesi’ne kaldırıldı. Yeni barikatlar kurulurken var olanlar da güçlendirdi. Yüzlerce çevik kuvvet polisi, çok sayıda TOMA ve akrep cadde üzerinde ve ara sokaklarda konuşlandırıldı ama halk mahalleye polisi sokmadı. Ara sokaklara nadir olarak girebilen polislerin tepelerine tencere fırlatıldı, TOMA'nın fıskiyesi kullanılamaz hale getirildi, akrepler parçalandı. Polis bir kez daha ağır yenilgi aldı, yine geri çekilmek zorunda kaldı. Halkın direnişiyle 15 Temmuz sabahı 02.20 civarında polis mahalleden kovuldu.

Tost yapar, halı süpürür TOMA durdurur

Çat›flma s›ras›nda kurulan barikatlarda s›ra d›fl› unsurlar da göze çarp›yor. Haziran sonundaki çat›flma sürecinde bir araç sahibi hurdaya vermeye düflündü¤ü arac› barikata verirken kamyon damperindeki hafriyat› getirip barikata boflaltan da oldu.

Mahalle ‘çocukları’na sahip çıkıyor M

ahalleliler gözaltına alınan, tutuklanan, tacize uğrayan gençlerine sahip çıkıyor. İlker Halkevi'nden Eylem Karadağ'ın 26 Haziran'da alındığı gözaltında tacize uğramasına mahalleliler büyük tepki gösterdi. Ankara Emniyeti’nin iftiralarına maruz kalan Karadağ tacizciler hakkında suç duyurusunda bulundu. 21 Haziran'da Polisevi'ne yürüyen halk polis barikatıyla karşılaştı. Polisin "yürütmeyeceğiz", "evinize gidin" demesine karşı tutuklanan Sonel'in "Varsa bir şekliniz, Dikmen'e de bekleriz" sözünü mahalleliler oldukça benimsedi. Halkevleri üyesi Sıla Uzunpınar, Ahmed Arif Parkı’ndaki çay bahçesindeyken Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı polislerin saldırısına uğradı. Sıla’yı sürükleyen ve darp ederek bir araca bindirmeye çalışan polislere mahalleliler müdahale etti, arbede çıktı. Polisin Sıla’yı darp ederek gözaltına almasına tepki gösteren mahalleliler polis aracının etrafını sardı. Aracın hareket etmesiyle polislerin Sıla’yı tekrar darp etmeye başlaması üzerine mahalleliler aracı tekmeledi, kovaladı.

Polis gitti, forum başladı D ikmen’deki ilk forum, 28 Haziran'da yapıldı. Forumlar, Türkiye geneline 18 Haziran'dan sonra yayılırken Dikmen’deki gecikmenin sebebi 22 Haziran'dan 27 Haziran'a kadar süren şiddetli çatışmalardı. Polisin mahalleden kovulmasının ertesi günü halk forumlarda buluştu. Her akşam İlker’de Mahsuni Şerif, Sokullu’da Ahmed Arif ve Keklik’te Seğmenler Parkı'nda bir araya geldi. Forumların başlamasının

hemen ardından komisyonlar kuruldu, eylem kararları alındı. Forumlardan önce de devam eden mahalle eylemleri aynı sıklıkla devam etti. Mahalle muhtarlarını forumlara çağrılıp “Neler yaptınız, neleri yapamadınız?" sorularının sorulması diğer forumlara örnek oluşturdu. Forumların geçirdiği hızlı evrimin sebebi günler süren çatışma ve mahallenin günlerce omuz omuza sokaklardaki direnişi sürdürmesiydi.

Ankara’da Gezi eylemlerinin Dikmen’le birlikte en hareketli iki adresinden biri olan Kennedy Caddesi’nde de yo¤un polis sald›r›s› yafland›. Polis fliddetine ra¤men çat›flmay› e¤lenceli bir oyun haline getiren eylemciler 15 Temmuz'da bir kepçe ele geçirdi.

Cadde’deki barikatta bir tost makinesi, içinde de bir adet gaz kapsülü bulunurken bir baflka barikatta da elektrik süpürgesi dikkat çekti.

Barikatlar›n vazgeçilmezi ise çöp tenekeleri.


SOKAĞIN SESİ: ANTAKYA

ÜRET EN B‹Z‹Z YÖNET EN DE B‹Z O LACA⁄IZ

18 Temmuz 2013 / 31 Temmuz 2013

12 Halk›n Sesi

P O L‹ S ‹ N T O M A ’ S I , A K R E B ‹ , B O M B A S I , P L A S T ‹ K M E R M ‹ S ‹ K Â R E T M E D ‹

Halk taş oldu yağdı, fişek oldu patladı Abdullah’ı, polis saldırısı sonucu kaybeden Antakya halkı, 10 Temmuz günü bir başka evladını Ali İsmail’i kaybetti. On binlerce Ali İsmail Antakya’da sokağa çıktı ÖZGE SAPMAZ

Gezi direniflinde Eskiflehir'deki polis sald›r›lar› s›ras›nda sopal› kifliler taraf›ndan darp edilen Ali ‹smail Korkmaz tedavi gördü¤ü hastanede 10 Temmuz sabah› hayat›n› kaybetti. Korkmaz'›n cenazesi memleketi Antakya'ya u¤urland›. Antakya halk›, Gezi direniflinde yitirdikleri Abdullah Cömert gibi, Ali ‹smail Korkmaz'› da ba¤r›na bast›.

Çamaşır makinesinden televizyona, arabalara kadar her şey barikatlara taşındı, polis ve jandarma Armutlu’ya giremedi. Kadınlar barikatın en önündeydi

Ali ‹smail’in ölüm haberiyle 10 Temmuz’da soka¤a ç›kan Antakyal›lara polis sald›rd›. “Ali ‹smail’in katilleri bulunsun” diyen binlerce kifli polisle çat›flt›. Çat›flmalar gece geç saatlere kadar sürdü. Ali ‹smail’in cenazesi, 11 Temmuz günü Antakya’n›n Ekinci Beldesi’nde on binlerce kiflinin kat›ld›¤› bir törenle topra¤a verildi. Ethem Sar›sülük ile Abdullah Cömert'in ailesi de oradayd›.

Cenazenin ard›ndan halk yeniden soka¤a ç›kt› ve polis yine sald›rd›. Sald›r›lar 15 Temmuz’a kadar her gece sürdü. Polis sald›r›lar›, Asi Nehri’nin do¤u yakas›ndaki Armutlu Mahallesi’nde yo¤unlaflt›. Polisin evlerin çat›lar›na kadar tazyikli su s›kt›¤›, evlerin içine gaz bombas› att›¤› sald›r›lar› sonucunda onlarca kifli yaraland› ama Armutlu halk› polisi mahalleye sokmad›.

Harcında dayanışma olan barikat P

olis, 5 gün boyunca sürdürdüğü saldırılara rağmen Armutlu barikatlarını aşamadı. Armutlu halkı barikat ve sokak savaşlarının önemli bir örneğini ortaya koydu. TOMA’lar mahallenin girişindeki barikatlarla durduruldu. Armutlu halkı koltuklarını, masalarını, kanepelerini hatta televizyonlarını, çamaşır makinelerini bile evlerinden barikatlara taşıdı. Barikatların önüne zeytinyağı dökülerek zemin kayganlaştırıldı, TOMA’nın ekranına tutulan lazerler görüş alanını zayıflattı. Barikatları geçemeyen polisin attığı gaz bombaları da geri gelmeye başlayınca polis plastik

mermi kullandı. Elektriğin kesilmesiyle çöken karanlık, polisin tepesinde patlayan havai fişeklerle aydınlandı. Bazı barikatları aşan TOMA’lar ve akreplerin üzerine evlerden eşya yağdı. Bir polis akrebi çatıdan atılan bir su deposuyla etkisiz hale getirildi. Polise eşya fırlatılan evler, eylemciler için revire dönüştü. Apartmanların kapılarının tamamı açıktı ve birçoğunun önünde, gaz bombasını etkisiz hale getirmek için su dolu kovalar vardı. Abdullah Cömert’in katledilişinin 40’ıncı gününde (13 Temmuz) halk yine kent meydanındaki Saray

Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Yol üzerinde kurulan dev platformdan halka seslenen bazı CHP’li yöneticiler, yürüyüş yapılmaması yönünde telkinde bulundu. Ancak Ali’yi ve Abdullah’ı polis terörüne kurban veren Antakyalılar, platformu dinlemedi ve yürüdü. Polis yine saldırdı. Polisin attığı ses bombalarının gürültüsüyle halkın polise attığı havai fişeklerin sesinin birbirine karıştığı Armutlu’da 13 Temmuz’da saldırılara jandarma da katıldı. Armutlulular bu sefer arabalarını da barikatlara taşıdı. Saldırılara rağmen eylemlere katılım giderek arttı. “Ali’nin katili AKP’nin polisi” sloganları ilerleyen günlerde “Tayyip istifa” sloganlarına dönüştü. Barikatları aşamayan polisin saldırıları da giderek pervasızlaştı. TOMA’lar evlerin çatılarına kimyasal içerikli tazyikli su sıktı, çevik kuvvet polisleri ve akreplerin içindeki polisler evlerin içine gaz bombaları attı.

Polisin beş gün boyunca gerçekleştirdiği saldırılar sonucunda ondan fazla kişi yaralandı. Kafasına gaz bombası isabet eden Yılmaz Öztürk yoğun bakıma alındı. Bir kişide kısmi, bir kişide de yüzde yüz görme kaybı meydana geldi. Hatay Halkevi üyesi İbrahim Koçak da kafasına isabet eden gaz kapsülü ile kafa travması geçirdi. Polis saldırılarına teslim olmayan Armutlu’ya beş gün boyunca AKP’li belediye tarafından hizmet verilmedi. 10 Temmuzdan itibaren

Kad›nlar barikat›n en önünde! 13 Temmuz’daki çat›flmalarda barikat›n en önünde kad›nlar vard›. Sar› baretli ve turuncu fularl› kad›nlar polisin att›¤› biber gaz›n› tekrar polise f›rlatt›. TOMA ve akreplerle yap›lan sald›r›lara da sapanlarla karfl›l›k verdi.

Katil ‘Emri ben verdim’ diyor Abdullah’ın ölümünün üzerinden 40 gün geçti halen resmi bir açıklama yapılmadı, adaletten beklentiniz nedir? Zafer Cömert: Hiçbir beklentim yok. Ben adaletten hiçbir şey beklemiyorum, çünkü burada bir sistem var bir çark var ve bu çarkın işlemesi de bu adalettir. Yukarıdakiler durduğu sürece bu adalet bizim için işlemeyecek. Bu çark bizim için dönmeyecek yani yukarıdakiler durduğu sürece biz adaletten hiçbir şey bekleyemeyiz. Kardeşimin failleri belli, katili hepimiz biliyoruz. Katil, “ben emri verdim” diyor, katil “ben destan yazdırdım askerlerime polisime” diyor. Ne bekleyebiliriz “benim valim” diyen “benim emniyet müdürüm” diyen şahıstan biz ne bekleyebiliriz? Adalet de onun ve her şey onların elinde. Ali İsmail’i anmak isteyenlere yönelik son saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Ölüm haberini aldıktan sonra hemen arkadaşlarla görüştük ortak bir karar aldık. Ailemizin de desteği ile Saray Caddesi’ne

Zafer Cömert

gidip bir basın açıklaması yapmak istedik. Kardeşim Abdullah 37 gün önce katledildi, failleri bulunmadı. Ali kardeşimiz de katledildi failleri ve soruşturması ne durumda bilinmiyor. Ne kadar sürecek bu? Başımıza ne geleceğini hiç bilmiyoruz. Nereye kadar gidecek bu şiddet? Bunu sormak istedik. Valinin kesin kararı yürüyüşümüze izin vermemesiydi. Kamu düzenini bozduğumuz söyleniyor. Neden bize izin verilmiyor? 34. Madde yürüyüş hakkını anayasal hakkımız olduğunu söyledik. Ellerimizi havaya kaldırdık herkes gördü. Ne taşımız ne sopamız ne de maskemiz yanımızda hiçbir şeyimiz yoktu. Biz sadece demokratik hakkımız olan yürüyüşü ve basın açıklamasını yapmak istedik. Bize verilen cevap “kesinlikle olmaz”. Biz de demokratik hakkımızı

almak için yürümeye devam ettik ve olanları siz gördünüz. Kapalı spor salonunun önünde önümüzü kestiler ve sonra saldırdılar. Ben onların gözünde düşmanım, düşman çocuğuyum. Benim kardeşim düşman olarak katledildi. Kime karşı destan yazılır, düşmana karşı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyız hepimiz, adalet istiyoruz, eşit haklar istiyoruz. Bizim olan sokakları inip al-

beş gün boyunca Antakya belediyesinin sorumluluğu altında olan mahallede çöpler toplanmadı. Polis saldırılarını hep birlikte göğüsleyen Armutlulular çöpleri de el birliğiyle toplayarak mahallelerine sahip çıktıklarını bir kez daha gösterdi. Halkın Sesi’ne konuşan çöp toplayan Armutlulular belediyenin görevini yapmayarak halka karşı suç işlediği kanaatinde. Gece geç saatlere kadar süren çatışmalar sonrasında polis geri çekilince yüzlerce kişi direnişin simgesi haline gelen Sevgi ve Direniş Parkı’nda bir araya gelip sabaha kadar nöbet tutarak mahallesini korudu.

mamız gerekiyor, mücadele etmemiz gerekiyor. Bu eşit olmayan sisteme bizim müdahale etmemiz gerekiyor. Hakkımızı aramamız gerekiyor. Kardeşim bu yolda canını verdi, gerekirse ben de canımı vereceğim. Ve bu mücadeleye devam edeceğiz, hakkımızı alana kadar.

3 Haziran’da öldürülen Abdullah Cömert’in abisi Zafer Cömert’le ve 11 Temmuz’daki polis saldırısında kafasına gaz bombası isabet eden Halkevleri üyesi İbrahim Koçak’la konuştuk

‘Polis şiddeti son bulsun hükümet istifa etsin’ İbrahim Koçak: 11 Temmuz günü sokaktaydım. Çünkü Antakya olarak ikinci canımızı verdik bu direnişe. Ali İsmail'i de kaybettik. O gün Ali'nin cenazesini Ekinci’de kaldırdıktan sonra Uğur Mumcu Alanı’nda bir araya geldik. Ancak polis TOMA ve akreplerle saldırdı. Polis gaz bombalarını hedef gözeterek atıyordu. Benim de kafama gaz kapsülü isabet etti ve yaralandım. Önce üzerimde bir kırmızı lazer ışığı gördüm daha sonra yaralandım. Bu bir hak mücadelesidir. Bu bizim özgürlüğümüz, geleceğimiz ve haklarımız için, AKP'nin karanlığına karşı verdiğimiz bir mücadeledir. Taleplerimizi görmezden gelemezler. Dört canımızı kaybettik. Binlerce yaralı var. Gözlerini kaybedenler var. Bunların hesabını vermeliler. Sorumlular derhal istifa etmelidir. Katiller derhal bulunmalı ve yargı önüne çıkarılmalı, cezalandırılmalıdır.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.