SIYAH MAVI
SARI
1
13 S A Y I 2014
B ÜTÜ N Ü L K E L E R İ N İ Ş Çİ LER İ VE EZ İ L EN HA LKLA R BİRLEŞİN BİRLEŞİN
HALKIN KURTULUŞU YARGILANAMAZ
Halkın Kurtuluşu IŞİD’in Musul’u alması ve Bağdat’a doğru ilerlemeye devam etmesiyle birlikte Ortadoğu’da tarihin akışı birden hızlandı. Günümüzün koşulları bırakın “Yeni Osmanlı” saçmalıklarına, modern imparatorluk hayallerine, “realiteyi biz yapıyoruz” saçmalıklarına yaşam hakkı tanımıyor. ABD’nin imparatorluk projesini, AKP’nin “stratejik derinlik” ve “Yeni Osmanlı” projesini düşünün. ABD , ekonomik kültürel gerilemeyi askeri üstünlükle dengelemeye ilişkin bir imparatorluk projesini başlatmak için 11 Eylül’den yararlandı. “Terörizme karşı küresel savaş” ilan edildi, “Büyük Ortadoğu” yeniden düzenlenecek; cihatçı terörizmin ekonomik, siyasi kültürel kaynakları, ılımlı İslamın yardımıyla kurutulacaktı. Afganistan, Irak savaşlarının, işkence skandallarının çok iyi bilinen tarihini tekrarlamaya gerek yok. Bu projenin nasıl iflas ettiğini görebilmek için başımızı kaldırıp etrafa bakmak yeterli. Afganistan’da Taliban yeniden iktidara gelmek üzere, Pakistan yıkılma noktasında, sallanıyor. Ortadoğu’da ABD, Irak direnişini bastıramayınca Sünni-Şii düşmanlığını, canavarını yardıma çağırmıştı. Böylece ABD Irak’ta açık seçik bir yenilgiden belki kurtuldu, ama Irak’tan geriye ne kaldıysa son derecede kanlı bir iç savaşla hızla yok olmaya başladı. Radikal cihatçı İslam, diğer ismiyle El Kaide ve türevi örgütler Saddam döneminde tutunamadıkları Irak’ın enkazı üzerinde hızla gelişti. Benzer bir manzarayı Libya’da da görüyoruz. ABD ve Avrupa cihatçı grupları kullanarak Kaddafi’yi devirdiler; Libya devletini, toplumunu yıktılar. Bu sırada Kaddafi rejiminin silah yığınağı, El Kaide türevi grupların eline geçerek “Büyük Ortadoğu” ve Orta Afrika’ya yayıldı. Cihatçı gruplar, Kuzey Afrika’da, Gana, Mali, Nijerya, Somali gibi ülkelerde hızla büyümeye, etkinliklerini artırmaya başladılar. sayfa 2
DEVRİMCİ SOSYALİST BASIN SUSTURULAMAZ.. DÜŞÜNCE İFADE VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ YARGILANIYOR! Gazetemiz HALKIN KURTULUŞU’nun 11. Sayısı, İzmir TMK 10.Maddesi ile Görevli 1 No.lu Hakimlik’in 11.02.14 tarih ve 2014/376 D. İş Sayılı kararı ile toplatılmış; Yazı İşleri Müdürü H.Zuhal GÖKTEPE, 25.02.2014 tarihinde, İzmir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde sorgulanmış ve ifadesi alınmıştı. Gazetemizin Yazı İşleri Müdürü H.Zuhal Göktepe; 17 Haziran 2014 tarihinde İzmir Adliyesi’nde 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “Terör Örgütü Propagandası Yapmak” iddiasıyla, 3713 S.Y.nın 7/2, TCK’nun 53.Maddesi sevkiyle yargılanacaktır.
Günümüzde yüzlerce gazetecinin yargılandığı ve 24 gazetecinin mahkum edildiği bir ülkede, “Basın Özgürlüğü”, “Düşünce ve İfade Özgürlüğü” ve “İleri Demokrasi”den söz edilemeyeceği ortadadır. Basın emekçilerinin, geçmişte DGM, sonra ÖYM ve şimdi Ağır Ceza Mahkemeleri’nde yargılanıyor olması; iç hukukta düzenlenen, uluslararası hukuk ilkelerinin ihlali ve anti demokratik, baskıcı anlayışı değiştirmemektedir.
Basın kuruluşları ve İHD başta olmak üzere, tüm demokrasi bileşenlerini, sendikalarımızı, demokratik kitle örgütlerini; basın özgürlüğünün yargılandığı, 17 Haziran 2014 tarihinde İzmir Adliyesi’nde saat 11.00’de görülecek davada, dayanışmaya davet ediBu yargılama ile, “Basın Özgürlüğü”, “Düşünce ve yoruz. İfade Özgürlüğü” ile ilgili uluslararası hukuk ilkeleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkeme kararları, T.C. HALKIN KURTULUŞU ENGELLENEMEZ Anayasası’nca güvence altına alınan iç hukukumuz- FAŞİZME ÖLÜM HALKA HÜRRİYET ca, mahkeme kararlarıyla tescil edilen hukuk ilkeleri göz ardı edilerek; “İleri Demokrasi” söyleminin da- 2 ŞUBAT YAYINEVİ yanakları ortadan kaldırılmaktadır. HALKIN KURTULUŞU GAZETESİ
Sykes-Picot Anlaşması’nın Sonu Mu?
ORTADOĞU’ DA SINIRLAR YENİDEN ÇİZİLİRKEN IŞİD’in Irak’ta ilerleyişiyle birlikte, Ortadoğu’da sınırların yeniden çizilmesi ihtimali tartışılıyor. Irak’ta yaşananların, domino etkisi yaratarak bölgedeki sınırları değiştirebileceği gündeme geldi. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlığını ilan etmesi durumunda, Musul ve Kerkük’ün de dahil olduğu büyük bir alanın Türkiye’ye bağlanabileceği öne sürülüyor. Bir tarafta İran-Maliki-Esad, arka planda büyük abi olarak Rusya var. Diğer tarafta Sünni Blok var. Türkiye-Kürdistan Bölgesel Yönetimi, belki de BDP’yi, PKK’yı içine alan başka bir blok hat olacak. sayfa 2
SIYAH MAVI
SARI
SAYFA 2
HALKIN KURTULUSU
KÜRESELLEŞME Mİ EMPERYALİZM Mİ? Libya fiyaskosunun ardından, Esad rejimine karşı başlayan başkaldırı, Ortadoğu’da etkisini artırmakta olan İran’ı dengelemek amacıyla Batı tarafından silahlandırıldı, bir iç savaşa dönüştürüldü. Irak’ta sürmekte olan Sünni-Şii savaşı, IŞİD ve El Nusra gibi cihatçı örgütlerin Suriye’ye geçmesiyle Lübnan, Ürdün, Türkiye gibi ülkeleri de etkisi altına alarak genişledi. Cihatçı örgütler bu savaşın üzerinde, Batı’nın, petrol monarşilerinin ve Türkiye’nin desteğiyle güçlenerek Irak ve Suriye’yi kapsayan, ama genişleme kapasitesi yüksek, bir birleşik savaş alanı oluşturdular. Bu alanda IŞİD, Türkiye sınırında, Musul’a kadar uzanan alanda en etkili savaşçı grup konumuna yükseldi; kendince bir “Halife”lik inşa etmeye ve bir devlet kurmaya başladı. Kuzey-Orta Afrika’dan Ortadoğu’ya, 50’den fazla örgüt, sayıları 100 bine ulaşan cihatçı savaşçı oluştu. ABD İran’ı tecrit etmek için Suriye’yi ateşe attı; şimdi İran’la bölge sorunlarını da kapsayan konularda doğrudan görüşüyor... ABD bu imparatorluk projesine başlarken iktidara gelen AKP, daha sonra Dışişleri Bakanı olacak Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitabının, “küresel hegemona yaslanarak bölgede güç yansıtma” savına uygun biçimde ABD’nin projesine kendi projesini monte etmeye heveslendi. RTE kendini Büyük Ortadoğu Projesi’nin “eşbaşkanı” ilan etti.
ABD imparatorluk projesi ABD’de vatandaşların hak ve özgürlüklerine darbe üstüne darbe vurdu. İstihbarat örgütleri yalnızca başka ülkeleri değil, kendi vatandaşlarını da izlemeye, özel yaşamın mahremiyetini ortadan kaldırmaya başladı. ABD yönetimi ve Pentagon, üniversiteleri, kitlesel AKP Türkiyesi’nin Davutoğlu patentli,komşularla olayları önceden tahmin etme ve olay patladıktan “sıfır sorun” dış politikası, “Arap Baharı”yla birlik- sonra denetleme yöntemleri konusunda araştırma te, çok kısa sürede, Türkiye’yi “herkesle sorunlu” yapmaya yönlendirmeye başladı. Diğer bir deyişle ABD ordusu kendi vatandaşlarına karşı savaşmaya ülke konumuna taşıdı. hazırlanıyor. “Arap Baharı”, Müslüman Kardeşler’in yükselişi ve düşüşü bir yandan; cihatçı güçlere (teröristlere) Türkiye’de de benzer bir süreç çok daha sert biverilen o kadar desteğe (tapelerde 2000 TIR’dan çimde yaşanıyor, imparatorluk hayalleri Cumhurisöz ediliyordu), açılan sınırlara, karşın Beşşar Esad yeti öldürüyor... Dışarda Osmanlı nüfuz alanı rejiminin yıkılmamakta direnmesi öbür yandan, restorasyonu projesi, içerde hızla Osmanlı kültürünün, dinci baskı rejiminin, obsküAKP’nin Osmanlı restorasyonu projesini öldürdü. rantizmin, tek adam yönetiminin keyfi şid“Arap İsyanı”, Suriye iç savaşı, İran’daki det uygulamalarının, erkek egemen şiddenükleer enerji projesi ABD’nin bölgedeki tin restorasyonuna dönüştü. İmparator adayı, gelişmeleri yönlendiremediğini ortaya koy- iktidarı kimseyle paylaşmayacaktı, herkes haddini du. Artık “ABD Sonrası Ortadoğu” başlıklı kitaplar, bilecekti, bilmeyen bedelini ödeyecekti.... makaleler yayımlanıyordu. Böylece, imparatorluk projelerinin, buna asalak ABD’nin imparatorluk projesi batarken onun sır- olarak yapışmış projelerin iflasının, yanı sıra, böltındaki asalağın da batmaya başlamaması olanaklı geleri silah zoruyla yeniden düzenlemeye, “dışardan” demokratikleştirmeye, siyasal İslamla mıydı? demokrasinin bağdaşabileceğine, ılımlı İslamın İmparatorluk ve Cumhuriyet kapitalist demokrasi açısından seküler rejimlerden daha “kullanışlı” olabileceğine ilişkin saçmalıklar Roma İmparatorluğu’nun deneyiminin de göster- da iflas etti. diği gibi imparatorluk ve Cumhuriyet bağdaşmaz. İmparatorluk hemen kendi vatandaşla- Kahrolsun Faşizm ve Emperyalizm rını da hedef almaya, muhalif sesleri susturmaya, Yaşasın OrtaDoğu Halklarının Devrimci Kurtuluş Dayanışması! hak ve özgürlükleri kısıtlamaya başlar. Ve sonra, AKP tüm Sünni İslam dünyasına “örnek ülke olarak” sunulmanın heyecanına kapılıp Ortadoğu’nun, İslam dünyasının lideri olmaya, Irak Kürdistanı’nı kendine bağlamaya, Osmanlı nüfuz alanını restore etmeye kalkıştı.
Kahrolsun Emperyalist Barbarlık!
Sykes-Picot Anlaşması’nın Sonu Mu?
Türkiye ve Kürt yönetimi istedi diye bu birleşmenin olabileceği mümkün görünmüyor. Böyle bir yapının kurulması durumunda, küresel güçlerin bu yapıya nasıl yaklaşacağı; Irak-Ortadoğu özelinde kan, şiddet ve gözyaşının devam etmesi, bölgenin barut fıçısı haline gelmesi artık insanların yeni arayışlara girmesine neden oluyor. ABD- İsrail Bloğu Akdeniz’de Rusya’nın Varlığını İstemiyor: Emperyalist devletler, bölgemizde parçalanmış devletleri görmek istiyorlar. Irak, bu konuda çok önemli, çünkü önemli petrol kaynaklarının bulunduğu bir yer. Suriye’nin önemi de, ileride Türkiye bir sorun çıkartacak olursa buna önlem olarak, Suriye üzerinden Akdeniz’e açılan farklı bir boru hattı oluşturmak. Bunu da yapabilmek için, o bölgede İsrail’in desteğine ihtiyaçları var. Bu geçiş hatlarına dikkat edilirse, Rusya da fazla ses çıkartmasın diye, Rusya ile de Akdeniz’de İsrail endeksli bazı anlaşmalar yapılmakta. Rusya-İsrail ve Kıbrıs ekseninde bir petrol işbirliği sağlanmış durumda. Ama bu işbirlikleri süreç içinde sona erecektir, çünkü o bölgede özellikle Rusya’nın varlığını istemedikleri açıktır. Hedef Rusya, Türkiye ve Çin Arasındaki Diyaloğu Engellemek Mi ?
Sykes Picot anlaşmasıyla, Orta Doğu’nun bugünkü sınırları çizilmişti. Peki, IŞİD’in, Irak’taki ilerleyişinin ardından, bölgedeki halkların durumunun da tartışıldığı şu günlerde oluşan yeni fotoğraf Irak Kürt Özerk Bölgesi’nin bağımsızlığını ilan ettiği bir sürece mi işaret ediyor, Sykes Picot’un geçersiz kılındığı bir dönemin eşiğinde miyiz?
Kürtlerin bağımsızlıklarını ilan etmeleri durumunda, Ortadoğu’daki tüm haritaların değişebileceği, bu problemin Türkiye’yi, İran’ı ve Suriye’yi parçalanmanın eşiğine getireceği açıktır.
Rusya, Türkiye, belki de Çin ile görüşülmesini önlemek için, parçalı bir devlet modeli öngörülüyor. Bu parçalı devlet modeli, her ne kadar yarı federal olan Kürt Özerk Bölgesi için gerçekleştirilmişse de, şimdi IŞİD adı altında orada farklı bir bölge gerçekleştirmek isteniyor. Ama bu konudaki tahminlerimizi ve yorumlarımızı yapabilmek için, IŞİD’in bir terör örgütü olarak geri çekildiği zaman, yerini alacak olan ve terör örgütü sayılmayacak etkin güç unsurlarının kim olacağının belirlenmesi gerekir. IŞİD militanlarının yüzlerinin sürekli kapalı olması, o bölge insanlarından olmadığı fikrini oluşturuyor.
Kürt Özerk Bölgesi'ni temsil eden Barzani yönetimiyle, Türkiye arasında oluşan bahar havasının da devam etmesinin koşullara bağlı olduğu açıktır. Barzani yöneIrak’ta Sünni Blok, Şii Blok ve Kürdistan Bölgesel timi ile, Türkiye Cumhuriyeti arasında kişilerden baYönetimi şeklinde üç parçalı bir yapının görüldüğü, ğımsız bir diyalok ilişkisi oluşmuştur. bunun 1916’da Sykes Picot’la ortaya çıkan bölgedeki Maliki, IŞİD’in İlerleyişine Göz Yumdu: haritaların artık fiili biçimde silikleştiğini gösteriyor. Ortadoğu Güç İlişkilerinde Kürtlerin Yükselişi İran’ın yurtdışındaki ambargoları dolayısıyla elde etKürdistan Bölgesel Yönetimi’nin pozisyonuna baka- Barzani ile PKK arasındaki gerilim aşılabilir mi? Bu tiği gelirlerin bir kısmı IŞİD aracılığıyla, o bölgeden cak olursak, uzun zamandır özerk bir statüye sahipti bağlamda, Suriye'deki Rojava Bölgesi’yle, Irak'taki taşınıyordu. Ama Ruhani’nin İran Cumhurbaşkanı seve tarihsel olarak Bağdat’la arasında hep bir duygusal Kürt bölgesinin birleşmesi gündeme gelebilir mi? Bu çilmesinden sonra, Batı ile sıcak ilişkilere girmesi, orabariyer oldu. durum, bölgedeki gelişmelerin seyrine bağlıdır. Kür- daki kaynakları da kurutunca IŞİD durumu farklı bir distan Özerk yönetimi ile Rojava Bölgesi, en azından boyuta götürdü ve yerleşik hale geldi. Bu anlamda, Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra merkezi bir ortaklaşma içine girecek. hükümetin Halepçe’deki uygulamalarına, diğer tarafO güne kadar ‘bu işe ben karışmıyorum, bunları başkatan Bağdat ve Erbil arasındaki gerilime bakıldığında, Her ne kadar KDP ile PKK arasında bir gerilim olsa ları yapıyor’ diye göz yuman Maliki, birden bire elinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bir adım daha fazla da, bunun geçici olduğunu düşünüyoruz ve son tahlilde bir bomba ile karşı karşıya kaldı. Sonuçta şöyle bir tabkoptuğunu görüyoruz. Kürtler kendi ulusal birliklerinin önünde duracak bir lo ortaya çıktı: orada merkezi hükümet Bağdat’ta ama tavır geliştiremezler. Bir birleşme durumunun; Türkiye sanki yalnız bir Şii devleti şeklinde, IŞİD ise sünni bir Bölgede bir taraftan İran’ın baskısı, diğer taraftan Ma- kadar, İran ve Suriye’yi de derinden etkileyeceği açık- devlet ve bir bölümü de Suriye’ye Şam’a kadar uzaliki yönetiminin Sünnilere karşı uyguladığı politikalar; tır. 90’larda Turgut Özal, Barzani ve Talabani ile bir nan -eğer legalize olması sağlanırsa- Şam’la Akdeniz’i diğer taraftan merkezi hükümetin bölgesel yönetimin federasyondan bahsetmişti. Bu, bugün bir politik birli- birleştirecek bir yapının oluşturulması çok daha kolay üzerinde uyguladığı baskılar, Irak’ı bir barut fıçısı hali- ğe döner mi? Sadece Türkiye’nin ve Kürtlerin kararına hale gelecek. ne getiriyor., Irak’taki bu fiili kopuş, bir siyasal kopuşu bağlı değil, Uluslararası sistemin, başta ABD, İngilte- Bu yapının oluşturulmasında da, en büyük rolü da beraberinde getirecektir. muhtemelen İsrail oynayacaktır. re, Rusya ve İran’ın kararlarına bağlıdır.
SIYAH MAVI
SARI
SAYFA 3
HALKIN KURTULUSU
Erdal Eren’in Yaşını Büyüterek İdam Ettiren Doktor Yıllar Sonra Ortaya Çıktı!
12 Eylül askeri darbesine ilişkin görülen davada, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ali Tahsin Şahinkaya’yı müebbet hapis cezasına çarptırmıştı.
Ölen askerin üzerinden çıkan elbiseler Adli Tıp’a gönderilmedi…Kurşunun mesafesine ilişkin bir inceleme yapılmadı ve yakın mesafe atışlarında meydana gelen etteki yanığa açıklama getirilmedi. Olay yerinde kullanıldığı iddia edilen silahlar ile askerlerin silahlarının balistik incelemesi yapılmadı.
Bursa’da O.Ç. isimli cerrah sayısı belliydi, acaba o doktor muydu? Kısa bir araştırmadan sonra öğrendim ki, doğruymuş… Oğlu, uzun süredir eroin bağımlısıymış, çok tedavi ettirmişler ama kar etmemiş… “İlahi adalet” dedim kendi kendime…
Tanık olarak dinlenen askerlerin ifadeleri arasındaki çelişkiler giderilmedi. Erdal’ın üzerinde bulunduğu 3,5 metrelik yükseklik ile Önge’yi öldüren kurşunun giriş açısı ve yönü çelişiyordu. Ancak otopsiyi O. Ç. isimli bir stajyere yaptırdılar. Ancak bu isimde birinin varlığını tespit edemedik…”
Bu kadar da değil… O.Ç. yine bir Aralık ayında felç geçirdi ve yatağa düştü… Artık yürüyemiyor ve doğru dürüst konuşamıyordu…Uzun süre yatalak yattı, bilenler çok çektiğini, yatak yaralarının açıldığını söylediler..
O.Ç. çok çekti, çeke çeke öldü… Epeyce sonra öğAslında vardı, derin devlet adamını saklamıştı sa- rendim, Aralık ayında öldüğünü söylediler… ''İlahi dece…Eren’in ailesi bu hekimi bulmak için gayret adalet'' geç de olsa tecelli etti… göstermiş bulamamıştı… Ama Eren’in öyküsünü oyunlaştıran senaryo yazarına özellikle rica etmiş- ERDAL EREN’İN SON SÖZLERİ lerdi, o doktorun adının geçmesini… Evrenin dünya kamuoyundaki tepkilere karşı “As‘LASTİK AYAKKABI!’ mayalım da besleyelim mi?” dediği kişi Erdal Eren’di…Erdal Eren asılmadan önce iç çamaşırlaAradan 7- 8 yıl geçti… Bursa’da bir hastaneye aynı rının içinde annesi, babası ve kardeşlerine yolladığı isimde bir beyin cerrahı atandı…Çok fazla kişiyle mektupta diyordu ki: konuşmayan, her gün Cumhuriyet gazetesi okuyan biriydi…Hemşiresi arkadaşımdı, annemi götürmüş “Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçt ve tanışmıştık… Birkaç yıl aklıma hiç gelmedi… an verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdaHani insan konduramaz ya, işte öyle bir şey… ğı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayaSonra bir dergide Erdal Eren ile ilgili bir dosyayı lıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk okurken, birden dank etti… kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.”
Sakın aynı kişi olmasındı…Mezuniyeti Hacettepe’ydi ve yıl olarak da tutuyordu…Yine de bir şekilde Ankara’da SSK Personel arşivine bakıldı, evet tam da 12 Eylül’de Hacettepe’deydi.. Sanırım 1993 yılıydı, iyi tanıdığım bu doktora gittim ve gözlerinin 12 Eylül’ün en çok konuşulan isimlerinden biri de içine bakarak sadece “Neden yaptınız?” diye sorşüphesiz yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’di. dum… Öylece baktı, soruyu tekrarladım… Anladı… Kenan Evren, 17 yaşında olan, ancak yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren için “asmayalım da bes- “Çok yoksulduk, liseye lastik ayakkabıyla gittim” leyelim mi” demişti. dedi, sonra kendi kendine konuşurcasına ekledi: Çok korkmuştum” …“Hiç mi vicdanınız sızlamadı” diye O DOKTORA NE OLDU soracakken, lafı ağzımdan aldı; dedi ki: “Çok gençtim, önceleri değil, ama sonraları çok Gazeteci Huriye Gül Kolaylı, 12 Eylül’de asılarak koydu.” “Oğlunuz dünyaya geldikten sonra mı?” öldürülen Erdal Eren’i ve onu ölüme gönderen rapo- diye sordum, “Evet” dedi…“Şimdi korkmuyor muru hazırlayıp imzalayan, ancak avukatları tarafından sunuz?” diye sorduğumda ise hep korktuğunu söyvarlığı bile saptanamayan doktorun hikayesini yazdı. ledi… 'İlahi adalet' o doktoru da affetmemişti. DEŞİFRE OLMAKTAN KORKUYORDU Bursa’da gazetecilik yapan Huriye Gül’ün 7 Ağustos 2013′te hazırladığı haber, Bursa Gazeteciler Ce- Erdal Eren bir simgeydi, onu ölüme gönderen kişimiyeti’nin açtığı yarışmada da başarı ödülü aldı. nin kim olduğu bilinse başına bir iş gelme ihtimali 12 Eylül’de sırf Evren istedi diye, düzmece delil, oldukça yüksekti… düzmece rapor üretilerek henüz 17 yaşındayken ası- Oktay Ç., de bunu biliyordu ve o yüzden hep korklarak öldürülen Erdal Eren’i bazılarınız hatırlar… muştu.. Niye Cumhuriyet Gazetesi’ni her gün alıp satır satır okuduğunu o gün anladım, adını arıyordu, ( Bazılarının ise umuru bile değildir…) Eren’i ölüme deşifre olmaktan korkuyordu… götüren düzmece otopsi raporunu Hacettepe Üniversitesi Beyin Cerrahisi’nde ihtisas yapan bir hekim “Yaşadığınız sürece kimseye söylemeyeceğim…” vermişti; adı da O. Ç. idi… (Eşi ve çocukları hayatta dedim… Öyle de yaptım…Zira, Erdal Eren, bir simolduğundan açık adını yazmamayı tercih ediyorum) geydi, birileri adama zarar verebilirdi, canının yükünü alamazdım… DÜZMECE RAPORLA İDAM EDİLDİ Yanılmıyorsam 2002 ya da 2003 yılıydı… Tam da Erdal Eren’in ölüm yıldönümünde 13 AraEren’in Avukatı Nihat Toktay davanın düzmece ol- lık’ta çalıştığım gazeteye ajanstan bir haber düştü… duğunu şöyle anlatıyordu:“Dava sürecinde olay yerinde keşif yapılmadı. Erdal’ın yaşının belirlenmesi “O.Ç adlı bir beyin cerrahının Tıp Fakültesi 5. Sıiçin kemik incelemesi istedik, ama yapmadılar. Olay nıfta okuyan oğlu, uyuşturucu bulundurma ve satma yerinde birlikte tutuklanan 24 sanık da tanık olarak suçundan gözaltına alınmış, çıkarıldığı mahkemede dinlenmedi. de tutuklanmıştı…”
‘’Hücrenin kapısını açtılar, Erdal Eren arkasını bize dönmüş, yüzü duvara doğruydu.Yanımızdaki komutan’Erdal yüzümüze bakabilirsin’ dedi.Bunu üç kere söyledi. Talimatlar böyleymiş.Yarın asılacak çocukla,yüz yüzeydik.Kahramanmaraş,Çorum hatta Afrika’da kabile savaşları gördüm,böyle bir tablo görmemiştim.’Beni bitki haline getirmek istiyorlar,ailemle görüştürmüyorlar,savunmamı almadılar,yaşımı büyüttüler,ibreti alem için asacaklar ama, Korkmuyorum’dedi.Gazeteye gittim.Odama kapanıp ağladım...
Savaş Ay
Kadınlar Devrimci Kavgaya Yol Göstermelidir!. Kadınların politik mücadelesinde güçlü olması,analığından gelmektedir.Kadın birçok şeyi doğurur,yalnızca evladını değil;umutlar,dayanışmalar,yoldaşlıklar ve mücadeleler.Öyle değil midir ki ana rahmine düştüğümüz andan itibaren yaşamak için mücadeledeyiz. Kadınlar ki onurla sürdürdüğü devrimci mücadelesini daima en öne, en güçlü parti saflarına taşır. Bu tavır süreç boyunca devam eder. Her devrim kendi şartları doğrultusunda gerçekleşir. Devrimi düşlemek yetmez.Çabalamak gerek.Devrimin kolay olduğu hiçbir coğrafya yoktur,ama devrim her coğrafyada mümkündür. Dünya değiştikçe insanlar da değişiyor.İşin aslı, teoriyi pratiğe dökmektedir.kadının mutfakta köle olduğu, sadece kocası için var olduğu, dinsel ögelerden ötürü her türlü ikinci plana atıldığı, ezildiği, kadının dövüldüğü hatta öldürüldüğü bir dönemdeyiz. Dernekler vs...Peki ya biz kadınlar ne yapıyoruz? Unutmayalım ki,haksızlığa ve zulme boyun eğen kadınlar en baştan kaybetmişlerdir. Eğer kadın özgürleşme yasalarına karşın bile köle olarak kalıyor ise "özgürleşme yasası" dediğimiz yasayı tenkit etmekte yarar var. Kadın sadece eve bağımlı, çocuk bakıcısı,mutfak aşçısı,cinsellik kölesi bir varlık değildir.Kadın duygusal bir varlıktır,anadır...
Bizler, kadın hareketlerinin gelişmesi açısından komünist propagandalar ve ajitasyon için verimli bir alan oluşturuyoruz.İşçi ve köylü kadınlarının büyük kitlesini kucaklayan legal ya da illegal örgütlenmeler yapıyoruz. Bir halk hareketi ne kadar derin olursa,emekçi kadınların katılımı da o denli büyük olur. Tüm emekçi kadınlar erkeklerle omuz omuza mücadeleye başladıkları vakit daha güzel bir dünya yaratabiliriz. Kadın ve erkek yasa önünde eşittir fakat gerçek hayatta eşit midir? , Faşizm bunun önüne de geçmiştir. Faşizm gençliği tüm diğerlerinden daha fazla ele alırken,kadını da yarının kendisine ne getireceğinden emin olmayan,ana,ev kadını,yalnız yaşayan kadın işçinin en derinlere kök salmış duyguları üzerine spekülasyon yaparak ,özellikle amansız ve alaycı bir biçimde köleleştirmektedir. Velinimet rolünde sahneye çıkan faşizm,açlık çeken ailenin önüne zavallı bir sadaka atmakta ve böylelikle,faşizmin getirdiği eşi duyulmamış köleleştirme yüzünden ,özellikle emekçi kadınlarda ortaya çıkan acı duyguları boğmaya çalışmaktadır. Yoldaşlarım, mutfaktan çıkalım, daha özgür yaşanılası bir dünya adına mücadele edelim. Devrim Balcı
SIYAH MAVI
HALKIN KURTULUSU
SARI
SAYFA 4
BİR ENTRİKACININ PORTRESİ -FUCHE-H.BERKTAY "İşte aynen Hitler'inki gibi bir faşist devlet olan Avrupa'yla bağları içinde büyüyen bir sermaye bibugünkü Sovyetler Birliği de, siyasi taarruzunu rikimine oturuyordu; İslamcılar ne şeriat ne de dış durdurabilecek bu barış kuşatması karşısında bu dünyadan kopuş istiyordu. (s. 134) yüzden telaşa kapılmıştır." CHP çökmüş bir partiydi, ideolojik olarak iflas etmişti; aldığı yüzde 20 oy da bunu gösteriyordu. "Barış kuşatması" ABD ile ittifakın adıydı.. (s. 137) Parti içinde "askeri cunta halkın düşmanıdır ve doğrudan hedef alınmalıdır" karar tasarısını red- Anti-emperyalizm bir aldatmacaydı. ( s. 182) dedip 12 Eylülcülerle uzlaşma arayan teslimiyetçi- Nazım Hikmet'i, kişi ve önder olarak Mustafa Kelerin başında H. Berktay geliyordu. mal'i yücelttiği; Kurtuluş Savaşı'nı idealize ettiği; İşte iki darbe ve işte H Berktay'ın siyasi duruşları.. ve son şiirleri dağınık olduğu için eleştiriyordu. (s. ABD'nin planladığı 12 eylül 1980 askeri darbesin- 200) den H. Berktay ucuz kurtuldu. Yeni safını şöyle belirliyordu; ulusalcılığa karşı çıkan AKP'nin yanı. (s.125) Örgütün "Ufuklar", "Saçak" dergilerinde yazılar kaleme aldı; Kaynak Yayınları'nı çıkardı. "Türkiye'de şu son beş yılın ulusalcılık çılgınlığı Bu yayın organlarında, 12 Eylül'den sonra orta- aşıldığında, kimler hiçbir rezillik yapmamış gibi ya çıkan "sivil toplum"culuğa karşı zehir zembe- davranacak, kimler bir nebze olsun utanacak?" (s rek yazılar yazdı. Teorik eleştiriler getirdiği Murat 24) Belge'yi yerden yere vurdu. (İlginçtir; H.Berktay, Şimdi siz böyle yazan birine ne yanıt verirsiniz?.. M.Belge için dün nasıl yergide ağır yazıyorsa bu- Halil Berktay hiç mi aynaya bakmıyor acaba?... gün de övgüde o derece abartılı bir dil kullanıyor.) İdeolojik dönüşüm kişilik zaafiyetlerine mi yol açı H Berktay'ın dönüşleri yazmakla bitmez. yor?.. KÜBA DEVRİMİ'ni provakasyon diye niteleyen..'SOL' çevrelere bu zehirli fikirleri aşılayan HALİL BERKTAY'ın 1968 Yale Üniversitesi çıkışlı bir CİA ajanı olduğunu biliyormuydunuz ?.. Halil Berktay, genel olarak Taraf Gazetesi'nde kaleme aldığı yazılarını, "Weimar Türkiyesi" adlı kitapta topladı. Doğu Perinçek'in "dergisinde" 1980'lerin ikinci yarısından sonra PKK'ya övgüler dizildiğine dikkat çekerken (s. 15) sanki kendisinin 2000'e Doğru'nun yayın kurulu üyesi ve Ankara temsilcisi olduğunu unutmuşa benziyor!
1980'den sonra Aydınlık hareketi içinde yükselmeye başlayan anti-stalinist söylemlere karşı çıkan isimlerden biri de yine Berktay'dı...Ancak aynı H. Berktay bir-iki yıl sonra yine çark etti. Eskiden Hitler rejimine benzettiği Sovyetler Birliği'nin şimdi sosyalist ilan edilmesi gerektiğini söylemeye başladı.
SOLU BÖLDÜ 1968-71 yılları arasında Proleter Devrimci Aydınlık dönüşümünün sorumlusu olarak salt Perinçek'i görüyor. (s 48-51) Okurken "acaba Halil Berktay hafıza kaybına mı uğradı" diye düşünmeden kendinizi alıkoyamıyorsunuz. "Akademi solculuğunu" Aydınlık hareketine sokup, ABD'den (Yale Üniversitesi'nden) getirdiği "Sovyet sosyal emperyalizm" teorisiyle hareketi bölen Halil Berktay (ve düşünsel yoldaşı Şahin Alpay) değil miydi?
H.Berktay sınıfın çalışkan çocuğu gibidir. Okur ve bilgi sahibi olur.Ama olguyu-bilgiyi analiz edemez; teorik olarak ezbercidir. Okuduğunu sadece aktarır. Yani tercüme odasında yetişmiş "Tanzimat aydınına" benzer.
ABD'den Maocu Labour Party'nin ateşli ve dogmatik taraftarı olarak Türkiye'de dönen H. Berktay değil miydi? 1969 Çin Komünist Partisi 9. kongresinde Lin Biao tarafından sunulan raporu İngilizce’den Türkçe'ye çevirip Sovyetler Birliği'ne en ağır sözlerle saldıran H. Berktay değil miydi? (Türkiye sosyalistlerini bölen ABD destekli Maoculuk araştırma konusu olmalıdır.) Peking Review'i elinden düşürmeyen H. Berktay, bugün dünü unutmuş gibi yazıyor; sanki orada değilmiş gibi kalem kıvraklığı yapması da ayrı bir hüneri galiba. H. Berktay kitabında, Perinçek'in TİİKP'sine de ağır sözler ediyor.
(H.Berktay'ın yeni siyasal çizgisinin mimarı Pravda'nın Türkiye temsilcisi Andrey Stepanov idi. Bu görüşmeler üzerine H.Berktay SB'nin sosyalist olduğuna ikna oluvermişti!)
H. Berktay'ın bugünlerde herkese yaptığı gibi, biz de ona "ajan" mı diyeceğiz? -"Objektif ajan!"AYDINLIK'TAN AYRILIYOR 1980'li yılların sonunda Gorbaçov'un ateşli bir taraftarı haline gelen H.Berktay, Sovyetler Birliği yıkılınca yine çark etti. Yeni siyasal kavramları "özgürlük" ve "demokrasi"ydi. Önce;- kendisine Sosyalist Parti genel başkanlığı önerilen-Aydınlık hareketinden koptu. Aslında kariyeristti ama rüzgarın döndüğünü hissedip korktu. (Kendisi kitabında, 1980'lerin sonunda birleşik demokratik bir sol partinin kurulamamasını kaçan bir şans olarak görüyor. (s 103) Adama sormazlar mı genel başkan/lider olup becerebilseydi/yapabilseydi. Hayır H.Berktay kişiliği böyledir; hep şikayet eder.)
Doğu Perinçek’ten Akit’e İnciler; “Cemaat’e karşı Erdoğan’la birlikte olacağız” 7 Nisan 2014: Cemaat-AKP kavgasının Silivri duvarlarında yarattığı çatlaktan”özgürlüğe” süzülen Perinçek, Amerikancı-İslamcı-Faşist iktidarın en azgın yayın organı Akit gazetesine “Cemaat’e karşı Erdoğan’la birlikte olacağız” dedi.
1980’li yıllar: Doğu Perinçek’in öncülüğündeki Aydınlık hareketi, 12 Eylül darbesinin mimarı ve Türkiye’yi 12 Eylül rejimine götüren Gladyo eylemlerinin patronu NATO’ya açıkça bağlılık ilan etti. Darbeden haftalar önce sol örgütlerin haritası Aydınlık gazetesinde yayımlandı. Solcular isim isim, adAydınlık hareketinden kopunca "Sosyalist Birlik" res adres hedef gösterildi. Bu harita kanlı TİİKP savunmasından, Mamak yargılamalarından dergisini çıkardı. Yeni bir parti kuruluşu için çalıştı; 12 Eylül tutuklamalarında en büyük rehber alıntılar yapıyor. Bunların okuyan H. Berktay'ın Türkiye Birleşik Komünist Partisi'ne yakınlaştı. oldu. aynı örgütün önemli teorisyenlerinden biri oldu- Bunların hepsini "yaparmış" gibi yaptı. Çünkü... ğunu düşünemez bile. 2000’li yıllar:Ergenekon operasyonlarının "KOMÜNİZMİ HATIRLAMAK" başlamasından tam 9 ayönce Doğu PerinÖRGÜTTEN KOVULDU H.Berktay aslında artık kendi yolunu kendi çizmek çek, elinde “Ergenekon” adlı bir belge ile istiyordu. Çoktandır dostlarına dert yanıyordu: si- Sabah gazetesinin ABD bağlantılı Ankara 12 Mart 1971 askeri darbesi öncesi, H.Berktay yasetle ilgilenmek istemiyor; üniversitede hocalık Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş’ın kapısını çalAydınlıkçılara bir el kitabı yazıp dağıttı: Bir dev- yapmak istiyordu. Önce yeni yaşam tarzını istedi, dı. “Devlet içinde Ergenekon adlı bir yapırimci işkencede nasıl tavır almalıdır? (Poliste ve sonra ona uygun bir teorik inşaya girişti. "Kişisel lanmadan haberin var mı?” diye sordu ve İşkencede İhtilalci Tutum). ”Gerekirse işkence de kurtuluşu" için kendini "tarih çalışmalarına" adadı. Aydıntaşbaş’ın bu belgeyi yayımlamasını şerefiyle ölmesini bilmelidir" diye yazdı. ABD'ye (Harvard), İngiltere'ye (Birmingham) gitti. sağladı. Ergenekon adlı masabaşı bilgisayar Sonra darbe oldu; H.Berktay gözaltına alındı ve Tarihe bakışını/ anlayışını tamamen değiştirdi. oyununda daha sonra bumerang silahı kenörgüt hakkında polise en çok bilgiyi o verdi. d.pe- Eski kitaplarını, çevirilerini yaktı. disine döndü. rinçek tarafından çözüldüğü gerekçesiyle örgütten atıldı. Sonra gelip Sabancı Üniversitesi'nde "hocalık" yaptı. "Komünizmi Hatırlamak" dersi verdi. Proleter Devrimci Aydınlık'ın 12 Mart darbesini Bu savrulma sırasında siyasi tartışmaların hiç içindoğru dürüst analiz edemeyip insanları yanıltan de olmadı; yıllarca sustu. ve hata yapmasına yol açan yazılarını kim kale- Sonra birdenbire ne olduysa suskunluğunu bozme aldı? 1970'lerde H. Berktay örgütten atıldık- du.Taraf'ta sert yazılar kaleme almaya başladı. tan sonra ne olduysa oldu, yine D. Perinçek'in sağ Yazma süreci ne tesadüf ki, Ergenekon soruşturkolu ve örgütün teorisyeni oldu. malarının başladığı döneme denk geldi. Bugün eleştirdiği siyasal kararların hepsinin altında imzası vardı.Bunların teorik temellerini yazdığı 1975 yılında itibaren çıkan Aydınlık arşivlerinde hala duruyor."Bilim Kurulu"nda neler yaptığını kendisi unutmuş olabilir; ama tarih unutmuyor işte. Aynı bugün gibi o günde çok sertti. 'Militan'dı; partideki liberal sağcılaşmaya karşı "ideolojik sağlamlaştırma"nın önde gelen isimlerinden biriydi. 1970'li yılların sonunda Sovyet sosyal emperyalizmi teorisini o kadar abarttı ki; Sovyetler Birliği'nin Türkiye'yi yıkma planlarına karşı, ABD'yi ittifak yapılacak ülke olarak gördü. Tarih 1 Mart 1979. Aydınlık'ta H. Berktay bakın ne yazdı:
YENİ SAFI AKP Ulusalcıların dili basmakalıptı ve Naziler'e benziyordu. (s 17)Ulusal-devrimcilik, İtalyan ve Alman faşizmiyle aynıydı. (s 85) Ulusalcılar faşistti. (s 121) Marks ve Engels demokrasi üzerine pek kafa yormadıkları için çok teorik hatalar yapmışlardı. (s. 86) Amerika Türkiye'de pek bilinmiyor aslında; övülecek bir ülkeydi. (s 117) Bugün Türkiye'de en donmuş en muhafazakar düşünce Kemalizm'di. (s. 127) Ermeni tehciri değil Ermeni soykırımı yapılmıştı. (s. 129) Türkiye'de politik İslam hırçın bir umutsuzluk ve çıkışsızlıktan doğmamıştı; sosyal temeli yoksullaşma, işsizleşme ve lümpenleşme değildi; aksine
SIYAH MAVI
HALKIN KURTULUSU
SARI
SAYFA 5
SOLUN İLGİSİZLİĞİNE VE KENDİ ARKADAŞLARINI HARCAMA HOYRATLIĞINA İTİRAZ EDİYORUZ Oysa AİHM yirmi bir yıl süren bu davada, adil yargılanma yapılmaması, makul sürenin aşılması ve savunma hakkının ihlali gibi bir çok aykırılık tespit etmişti. Kuray’ın mahkum olduğu davanın akışı da, ilginç gelişmelere sahne oldu. Örneğin; ‘16 Haziran’ örgütü davasının iki numaralı sanığı Serdar Kaya ile aynı davanın üç, dört ve beş numaralı sanıkları olan ve eylemleri bizzat gerçekleştirdikleri belirtilen kişiler; 1990 yılında yakalandıklarında, savcılık ve mahkeme ifadelerinde, örgüt liderinin Sarp Kuray olduğunu, eylem talimatlarını, silahları ve tüm lojistik yardımı da Sarp Kuray’dan aldıklarını söylüyorlar. Ancak bombalama, bazı polis ve resmi görevlilerin vurularak öldürülmesi ile, silahlı soygun gibi suçların failleri olarak yargılanan bu kişiler, sekiz ay süren bir tutukluluğun ardından tahliye ediliyor.
Ergenekon ve Balyoz gibi ünlü davaların gölgesinde kalan, ancak en az onlar kadar vahim hukuksal bir cinayetin işlendiği; dahası Türkiye solunun önemli isimlerinden birinin imha edilmesine dönüşen çok önemli bir başka dava daha var; Sarp Kuray Davası. Yargıtay 9. Ceza Dairesi -cemaatin etkin olduğu bilinen bir daire-, 2 Temmuz 2014 günü, sosyalist hareketin tanınmış isimlerinden Sarp Kuray’ın cezasını onayladı. Böylece 21 yıl süren dava sonuçlanmış ve dünyada ilk kez bir örgüt davasından, tek kişinin mahkum olduğu tuhaf bir tablo oluştu. Anlaşılmaz bir nedenle Türkiye solu, ilerici-yurtsever kamuoyu, demokratik hukuk çevreleri açık hukuk ihlallerinin yapıldığı bu davaya karşı, şaşırtıcı bir ilgisizlik sergiledi. Oysa bu dava nedeniyle, yaşı 70’e yaklaşan Sarp Kuray haksız ve hukuksuz bir şekilde yıllardır hapiste tutuluyor. Yürürlükteki yasalar bile ihlal edilerek, devrimci bir aydın diri diri gömülmek isteniyor. Bu yazı söz konusu duyarsızlığa, solun ilgisizliğine ve kendi arkadaşlarını harcama hoyratlığına bir itiraz olarak okunabilir. İsterseniz sorunun önemini ve yukarıda ifade ettiğim itirazın nedenini anlamak için önce Kuray kimdir, nasıl bir kişisel tarihe ve siyasal özgeçmişe sahiptir ona kısaca bakalım.
Bu çevrenin lider kadrosundan Nurettin Öztürk, 1970’li yıllardan beri yaşadığı Avrupa’dan, Sarp Kuray’ın isteğiyle grubu toparlamak için ülkeye döndüğünde, 1984’te yakalandı. Dev-Genç’in 1969-70 Merkez Yürütme Kurulu üyelerinden olan Nurettin Öztürk de, Kuray’la birlikte TSK’dan ihraç edilen denizci bir subaydı. Öztürk sorguda konuşmadı,12 Eylül işkencecileri tarafından öldürüldü. Sarp Kuray, 1990 yılına doğru yurtdışındayken (Fransa), kurucusu ve lideri olduğu “Partizan Yolu/16 Haziran Hareketi” adlı örgütü feshettiğini açıkladı. Örgüt hakkında açılan bazı davalar, beraat veya takipsizlikle sonuçlandı. Bazı davalar ise, zaman aşımına uğradı. Bunun üzerine Kuray Türkiye’ye döndü ve 4 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Aralarında ‘İsyan ve Tevekkül’ gibi dikkat çekici çalışmaların da olduğu yayınlanmış kitapları bulunan Kuray, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun da kurucuları arasında. Daha önce tiyatro sanatçısı ve yazar Ayşe Emel Mesçi ile evli olan Kuray, ikinci evlliğini sinema sanatçısı Nur Süer ile yaptı.
Kuray çeşitli ticari faaliyetlerden sonra, 30 Ekim 2008’de eski “Partizan Yolu/16 Haziran Hareketi” grubundan arkadaşlarıyla birlikte Murat Karayalçın’ın öncülüğünde yeniden kurulan SHP’ye katılSarp Kuray, 1945 Sinop Boyabat doğumlu. Babası dı ve 24 Mayıs 2008’de yapılan SHP Kurultayında eski Ankara Valisi Enver Kuray, dayısı 27 Mayıs’ın Parti Meclisi Üyeliği’ne seçildi. Yassıada Savcısı Ömer Egesel’dir. Önce Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne, daha sonra da Ancak, “16 Haziran örgütünü kurup yönettiği ve Deniz Harp Okulu’na girdi.1965 yılında Deniz Harp örgüt adına öldürme, yaralama ve bombalama gibi Okulu’nu bitirdi. çok sayıda eylemin talimatını verdiği” gerekçesiyle yeniden (tutuksuz olarak) yargılanmaya başlayan Sarp Kuray, Türkiye solunun ikinci kurucu kuşağı Sarp Kuray, 2008’de müebbet hapis cezasına çarpolarak niteleyebileceğimiz ‘1968 Hareketi’nin önde tırıldı. Kaçmayan ve yurt dışına çıkmayı da reddegelen isimlerinden. Türkiye’nin devrimci gençlik den Kuray, 4 Şubat 2009 tarihinde teslim oldu. örgütü, Dev-Genç’in kurucularından. Yargıtay’a başvurarak hükmü temyiz eden, cezaÜlke genelinde büyük bir dalga halinde yükselen sı defalarca bozulan ve başvurduğu Avrupa İnsan solun etkisiyle, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde de orta- Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından “adil yargıya çıkan devrimci subay hareketinin liderlerinden. lanma hakkının ihlal edldiği” yönünde karar verilen Yüzbaşı rütbesiyle görevdeyken, 1968 ve 1969’da Kuray, ısrarla tahliye edilmedi. Yeniden yargılanan genç subay arkadaşıyla birlikte “69 Subay Bildiri- Kuray’ın cezası, tam tersine 9.Yargıtay Ceza Dairesi” diye bilinen bildirilerin yayınlanmasına önderlik si tarafından onaylandı. yaptığı için, ordudan ihraç edildi. Bu arada Kuray, AKP-Cemaat tertibinin bir parçası Türkiye Sosyalist Hareketi’nin kurucu önderlerin- haline getirilmek istenen “Devrimci Karargah” daden Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın görüşlerini benimsedi. vasına dahil edilmek istendi. Kuray’ın arkadaşları Ordudan ihraç edilen denizci arkadaşıyla birlikte olan bazı eski “Partizan Yolu/16 Haziran Hareketi” Dev-Genç’e katılan Sarp Kuray, uzun yıllar bu çev- üyelerinin “Devrimci Karargah” örgütünün mensurenin liderliğini yaptı. Kuray, 12 Mart 1971 Askeri bu ve lider kadrosu arasında bulunduğu iddiası, bu Darbesi’nden sonra tutuklandı. suçlamanın gerekçesi yapılmak istendi. Cemaat’in polis yapılanmasıyla ilişkili eski akademisyen Önİdam istemiyle yargılandı, 24 yıl hapse mahkûm der Aytaç, Sarp Kuray’ın bir tertiple “içeri tıkıldığı” edildi; 4 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974 affı gerçeğini itiraf etti. ile serbest bırakıldı. Savunma avukatları, Kuray’ın mahkum olduğu daArkadaşlarıyla birlikte 1977’de Yol dergisini çıkardı vanın iki numaralı, Devrimci Karargah davasının ve Partizan Yolu adlı örgütü kurdu. Kuray’ın lider- ise bir numaralı sanığı olan Serdar Kaya hakkında, liğindeki örgüt/grup, 12 Eylül 1980 Darbesi’nden hiçbir işlem yapılmadığına dikkat çekiyor. sonra ‘16 Haziran Hareketi’ adını aldı. Avukat Saygın Bedri Gider, AİHM sonrası yeniden Kuray ve örgütün lider kadrosundan bazı isimler, başlanan davada soruşturmanın genişletilmesi ta12 Eylül Darbesi’nden sonra yurt dışına çıktı. leplerinin sürekli reddedildiğini belirtiyor.
Bu tahliyeleri izleyen Sarp Kuray, örgütü feshettiğini ilan ettikten sonra, Fransa’dan Türkiye’ye dönüyor. Kuray da, 4 ay süren kısa bir tutukluluktan sonra serbest bırakılıyor. Yargılama ise devam ediyor. Ancak, tahliye edilen diğer sanıklar, bir daha bulunamadığından adı geçen kişilerin dosyası ayrılıyor. Sarp Kuray hakkında ise beraat kararı veriliyor. Ancak bu karar, Yargıtay tarafından bozuluyor. Dava dosyası, Yargıtay ile yerel mahkeme arasında tam altı kez gidip geliyor. Kuray ikinci bozma kararından sonra, örgüt üyeliğinden; üçüncü bozmadan sonra örgüt liderliğinden mahkum ediliyor. Dördüncü bozma kararından sonra ise, müebbet hapis cezasına çarptırılıyor. Davanın diğer sanıkları ise, Devrimci Karargah adlı yeni bir örgüt kurmakla suçlanıyor ve başka bir davanın konusu oluyor. Bu arada, Partizan Yolu/16 Haziran Hareketi grubunun Sarp Kuray’dan sonraki ikinci lideri durumundaki Şamil Altan ise, halen Türkiye’de bulunuyor ve yasal olarak çeşitli siyasi partilerde yöneticilik yapıyor. Serdar Kaya ile birlikte Kuray’dan sonra bu grubun önde gelen en önemli iki isminden biri olan Şamil Altan, sırasıyla Demokratik Toplum Partisi (DTP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ve Halkların Demokrasi Partisi (HDP) gibi ağırlıklı olarak Kürt siyasal hareketinin etkisindeki partilerde, merkez yürütme kurulu üyeliği yapıyor. Avukatlar, Sarp Kuray’ın müebbet hapse mahkum edildiği davada, Şamil Altan’ın ifadesine bile başvurulmadığına dikkat çekiyor. Avukatı Saygın Bedri Gider’in verdiği bilgiye göre, Sarp Kuray kaçmak yerine neden teslim olduğunu şöyle açıklıyor: “Karşımda beni yok etmek isteyen bir güç var, onlardan kaçarsam yenilmiş olurum. Kaçmazsam Ferhat’ın dağa gürzü vurduğu gibi vurmuş olurum bunlara, ölürsem de şerefimle ölürüm.” Sarp Kuray altı buçuk senedir Ankara Sincan F tipinde yatıyor. AİHM’in “adil yargılama yapılmadığı ve savunma hakkının kısıtlandığı” yönündeki kararının, gerekçeleri de çok dikkat çekici. Çünkü bu karar, Türkiye’deki birçok siyasi yargılamada tanık olduğumuz hukuk ihlallerini ortadan kaldıracak nitelikte. Örneğin Strasburg’taki yüksek mahkeme, dosyadaki tek delil olan Serdar Kaya ve arkadaşlarının verdikleri ifadelerin, Sarp Kuray veya avukatı huzurunda verilen ifadeler olmadığına vurgu yapıyor. Dolayısıyla Sarp Kuray ya da vekilinin kendisi aleyhine ifade verenlere soru sorma hakkını kullanamaması nedeniyle, bu kişilerin ifadelerinin kesin delil niteliğinden yoksun olduğu belirtiliyor. Yukarıda belirttiğimiz gibi Sarp Kuray hakkında ifade veren Serdar Kaya ve arkadaşları, Devrimci Karargah davasının da (aranan) sanıkları durumunda. AİHM kararında, söz konusu kişilerin bir de Sarp Kuray ve vekilinin bulunduğu bir duruşmada yeniden ifade vermelerinin sağlanması isteniyor. Kararda, söz konuşu kişilerin sanık ve vekili ile yüzleştirilmelerinin zorunlu olduğuna dikkat çekiliyor. Yani bu kişilerin ifadesiyle, bugün müebbet cezaya mahkum edilen Sarp Kuray’ın bu kişilerle yüzleştirilip, soru sorma hakkı kullandırılmadan ceza verilemez deniyor. Kuray’ın avukatları, yeniden yargılamada, bu kararın ve hukuk ilkesinin gereğinin yerine getirilmediğine vurgu yapıyor. Bugün Sarp Kuray’a özgürlük istemek, hem bir devrimci aydının imha operasyonuna sessiz kalmamak hem bir hukuk cinayetine itiraz etmek hem de bir insanlık görevini yerine getirmektir. Merdan Yanardağ
SIYAH MAVI
HALKIN KURTULUSU
SARI
SAYFA 6
FİLİSTİN, EY UZAK ‘VATAN’
29 Mart 2002-İsrail Başbakanı Şaron, Batı Şeria’daki Filistin kentlerine girerek Koruyucu Duvar Operasyonu’nu başlattı. Arafat’ın Ramallah’taki karargâhını kuşattı. 1 Mayıs 2002-BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın oluşturduğu Cenin Araştırma Komisyonu, İsrail’in gösterdiği tepkiler nedeniyle dağıtıldı. 2 Mayıs 2002-Arafat’ın karargâhında sakladığı, Zeevi’nin ölümünden sorumlu tutulan altı kişinin, Eriha’daki hapishaneye gönderilmesi karşılığında Arafat’ın Ramallah’taki karargâhı çevresinde bulunan kuşatma kaldırıldı. 30 Eylül 2002-Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan yasa, ABD Kongresi’nden geçti. 5 Ekim 2002-ABD Kongresi’nin kararına karşılık Arafat, iki yıl önce Filistin Konseyi’nden geçen Doğu Kudüs’ü, Filistin Devleti’nin başkenti olarak kabul eden yasayı imzaladı. *17 Kasım 2002-İsrail Dışişleri Bakanı Benjamin Netenyahu, Oslo Anlaşmaları’nın tamamen iptal edildiğini bildirdi.-30 Kasım 2002-İsrail kuvvetleri, BM Gıda Programı’nın Gazze’deki gıda deposunu yerle bir etti.
1897-I. Siyonist Kongre İsviçre’nin Basel kentinde toplandı. 1916-İngiltere ve Fransa arasında,OSMANLI topraklarını paylaşmayı öngören SykesPicot Anlaşması imzalandı. 2 Kasım 1917-İngiltere,Yahudilere Filistin topraklarında devlet kurma yolunu açan Balfour Deklarasyonu’nu yayınladı. 29 Eylül 1923-Filistin’de, İngiliz mandası resmen yürürlüğe girdi. -22 Temmuz 1946-İsrail terör örgütü Irgun’un, Kral Davud Oteli’ne düzenlediği saldırıda, 96 kişi öldürüldü. 29 Kasım 1947-BM, Filistin’i bölme planını kabul etti. 9 Nisan 1948-Irgun terör örgütüne bağlı militanlar tarafından, Deir Yasin Köyü’nde gerçekleştirilen katliamda, 254 Filistinli hayatını kaybetti. 14 Mayıs 1948-İsrail devleti kuruldu. 15 Mayıs 1948-İsrail devletinin kurulmasını kabul etmeyen Arap devletleri, İsrail’e saldırdı. Bu ilk Arap-İsrail savaşıydı. 29 Ekim 1948-İsrail ordusunun Safsaf Köyü’ne düzenlediği saldırı sırasında, köylülerin üzerine rast gele açılan ateş, 70 kişinin ölümüne neden oldu. 11 Mayıs 1949-İsrail, BM’ye kabul edildi. 23 Aralık 1950-İsrail, Kudüs’ü başkent ilan etti. 2 Kasım 1956-Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi üzerine İsrail, Fransa ve İngiltere; Mısır’asaldırdı. 12 Ekim 1958-Şaron önderliğinde, Batı Şeria’da bulunan Kibya Köyü’ne düzenlenen saldırıda, 67 kişi hayatını kaybetti, 75 kişi de yaralandı. 7 Ekim 1959-El-Fetih’in kuruluş kongresi, Kuveyt’te yapıldı. 29 Mayıs 1964-Filistin Kurtuluş Örgütü kuruldu. 5 Haziran 1967-İsrail; Mısır, Suriye ve Ürdün’e saldırdı ve 6 günde Sina Yarımadası, Golan Tepeleri, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’ü işgal etti. *1-4 Şubat 1969- 5.Filistin Ulusal Konsey toplantısında, Arafat FKÖ yürütme başkanı oldu.
22-25 Eylül 1969-21 Ağustos 1960’ta Mescid-i Aksa’nın yakılması İslam dünyasında tepkilere yol açtı ve bunun üzerine İslam Konferansı Örgütü Rabat’ta ilk kez bir araya geldi. *7 Haziran 1970-Ürdün Kralı Hüseyin, İsrail ve ABD’den aldığı destekle Filistin mülteci kamplarını yoğun top ateşine tuttu.katliam, ‘Kara Eylül’ olarak nitelendirildi. 5-6 Eylül 1972-Filistinli ‘Kara Eylül’ örgütü, Münih olimpiyatlarında İsrailli sporculara saldırdı. 8 Ağustos 1973-Filistin Ulusal Cephesi, işgal altındaki topraklarda kuruldu. 6 Ekim 1973-Mısır, Suriye ve Ürdün’ün, Sina Yarımadası’nda ve GolanTepeleri’nde bulunan İsrail kuvvetlerine saldırmasıyla, Yom Kippur Savaşı başladı. 13 Kasım 1974-Arafat BM’de konuştu. Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı tanındı. FKÖ, BM’de gözlemci statüsü elde etti. FHKC kuruldu. 13 Nisan 1975-Hıristiyan Falanjistlerin, içinde Filistinlilerin bulunduğu bir otobüsü makineli tüfeklerle taramaları üzerine Lübnan’da iç savaş başladı. 12 Ağustos 1976-İsrail ve falanjistler tarafından uzun süren kuşatmaya karşı direnen Tel Zaatar Kampı, 12 Ağustos 1976’da, 52 gün süren direnişin ardından düşmüştü. Kampı savunan 2 bin 500 gerillanın tümüne yakını imha edildi. 6 Eylül 1976 : FKÖ, Arap Birliği’ne tam üye oldu. 1980-İsrail parlamentosunda alınan bir kararla; Kudüs, İsrail’in değişmez ve bölünmez başkenti olarak ilan edildi. 14 Aralık 1981 : İsrail, GolanTepeleri’ni ilhak etti. 6 Haziran 1982-İsrail, Lübnan’ı işgal etmeye başladı. Eylül’de FKÖ, Beyrut’tan çekilmeye başladı. 9 Eylül 1982-Arap Birliği Zirvesi’nde, bölge ülkelerinin barış içinde yaşaması için, FKÖ’nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olması gerektiği kabul edildi. 15-16 Eylül 1982 : İsrail, Filistin mülteci kampları olan Sabra ve Şatilla’ya kanlı bir saldırı düzenledi. 991 Filistinli, silahsız sivil hayatını kaybetti. 25 Mayıs 1983-El Fetih ve FKÖ içinde anlaşmazlıklar, bölünmeler başladı.
27 Mart 1984-El Fetih, FHKC, DFLP ve CPP arasında Aden’de uzlaşma sağlandı. 1Ekim 1985-İsrail, Tunus’taki FKÖ karargâhına hava saldırısı düzenledi. Saldırıda, 70 kişi hayatını kaybetti. 8 Aralık 1987-Gazze’de bir Yahudi kamyonetinin, Filistinli işçileri taşıyan bir araca çarparak dört Filistinlinin ölümüne neden olmasının ardından, Filistinliler intifada hareketini başlattılar. -16 Nisan 1988-FKÖ’nün ikinci komutanı Ebu Cihad, İsrail askerlerince öldürüldü. 12 Kasım 1988-Cezayir’de toplanan Filistin Ulusal Konseyi, Filistin Devleti’ni ilan etti. 20 Haziran 1990-Ocak ayında başlayan Sovyet Yahudileri’nin yoğun bir şekilde İsrail’e göçü, Filistinliler ile İsrailliler arasında büyük sorun oldu. -8 Ekim 1990-Kudüs’te Mescid-i Aksa’da katliam gerçekleştirildi. 30 Filistinli hayatını kaybederken, 800 kişi de yaralandı. 15 Ocak 1991-FKÖ’nün ikinci komutanı Salah Halef, danışmanı Ebu Muhammed ve FKÖ güvenlik şefi Ebu el-Hol bir suikast sonucu öldürüldüler. -15 Ocak 1991-FKÖ ikinci komutanı Ebu İyad, danışmanı Ebu Muhammed ve FKÖ Güvenlik şefi Ebu El Hol Tunus’ta suikastta öldürüldü. 30 Ekim 1991-ABD Başkanı Bush’la, SSCB lideri Gorbaçov’un Madrid Konferansı’nı başlatmalarından sonra, İsrail’le Arap komşuları arasında ilk görüşmeler başladı.
28 Ocak 2003-İsrail’de yapılan erken genel seçimlerde Ariel Şaron, başkanlığındaki Likud Partisi, milletvekili sayısını ikiye katlayarak (38) seçimin galibi oldu. 19 Mart 2003-Arafat, Mahmud Abbas’ı başbakanlığa atadı. 9 Haziran 2003-Akabe Zirvesi’nin sonuçlarını reddeden Filistinli direniş örgütleri, ilk kez ortak silahlı eylem gerçekleştirerek, dört İsrail askerini öldürdüler. 31 Temmuz 2003-İsrail, Batı Şeria ve Kudüs çevresine inşa edilen ‘güvenlik duvarı’nın ilk etap inşasını tamamladı.6 Eylül 2003-Filistin Başbakanı Mahmud Abbas, görevinden istifa etti. 11 Eylül 2003-İsrail Güvenlik Kabinesi, Filistin lideri Arafat’ı sürgüne gönderme yönünde ilke kararı aldı. 25 Eylül 2003-Filistin asıllı Edward Said hayatını kaybetti. 4 Ekim 2003-Hayfa’da düzenlenen intihar saldırısında 20 İsrailli ölürken, 55’i de yaralandı. 5 Ekim 2003-İsrail, Hayfa’da düzenlenen saldırıya misilleme olarak, 30 yıl sonra ilk kez Suriye topraklarını bombaladı. 9 Kasım 2003-Berlin’deki ‘Utanç Duvarı’nın yıkılışının yıldönümü olan 9 Kasım; İsrail’in, Filistin’de inşa ettiği ‘Irkçı Ayrım Duvarı’na Uluslararası Tepki Günü olarak ilan edildi.
9-10 Eylül 1993-İsrail ve FKÖ birbirini tanıdı. 13 Eylül 1993-İsrail Devlet Başkanı İzak Rabin ve FKÖ lideri Yaser Arafat arasında Washington’da, beş yıl sonra Filistin’de özerk bir devletin kurulmasını öngören, Filistin Özerklik İlkeleri Deklarasyonu (Oslo Anlaşması) imzalandı. 25 Şubat 1994-Halil İbrahim Camii’ne, sabah namazı esnasında bir Yahudi tarafından gerçekleştirilen saldırıda, aralarında çocukların da bulunduğu 50’nin üzerinde kişi hayatını kaybetti, yaklaşık 300 kişi de yaralandı. 4 Mayıs 1994-İzak Rabin ve Yaser Arafat arasında, İsrail-Filistin İlkeleri Deklarasyonu’nu tamamlayıcı düzenlemeler içeren Kahire Anlaşması imzalandı. 26 Ekim 1994-İsrail ve Ürdün arasında, barış anlaşması imzalandı.-28 Eylül 1995-II. Oslo Anlaşması, Washington’da imzalandı.-4 Kasım 1995-Oslo Anlaşması’nın altına imza atan İsrail Başbakanı İzak Rabin, aşırı sağcı Yigal Amir tarafından öldürüldü. 20 Ocak 1996-Yaser Arafat, Filistin Özerk Yönetimi’nin başkanı seçildi.-18 Nisan 1996-İsrail Başbakanı ŞimonPeres, Lübnan’a karşı ‘Gazap Üzümleri’ operasyonunu başlattı. Güney Lübnan’daki Kana BM mülteci kampında 109 sivil, İsrail saldırıları sonucu hayatını kaybetti. 27 Eylül 1996-Kudüs belediye başkanının, Kubbet’üs-Sahra’nın altına tüneller açtırması sonucu patlak veren olaylarda, üç günde 76 kişi öldü.-15 Ocak 1997-II.Uygulama Anlaşması olan el-Halil Protokolü imzalandı. 1 Ekim 1997-Ürdün’ün baskısıyla İsrail, 16 Ekim 1991’de müebbet hapis cezasına çarptırılan Hamas’ın manevi lideri Şeyh Ahmed, Yasin’i serbest bırakmak zorunda kaldı. 14 Mayıs 1998-İsrail Devleti’nin kuruluşunun 50. yıldönümünde, Filistinlilerin protesto gösterileri sırasında çıkan çatışmalarda, 9 Filistinli hayatını kaybetti, 1.200’ü yaralandı. 21 Haziran 1998-İsrail hükümeti, Netanyahu’nun Büyük Kudüs planını onayladı. 7 Temmuz 1998-BM Genel Kurulu, Filistin delegasyonuna gözlemci statüsü verdi. -18 Aralık 1998-ABD ve İngiliz birlikleri, Irak’ı bombalarken, İsrail hükümeti WyeRiver Memorandum’unu uygulamayı askıya aldığını bildirdi. 17 Mayıs 1999-İsrail’de yapılan seçimleri, Likud Partisi lideri Netanyahu’yu yenilgiye uğratan, İşçi Partisi lideri Ehud Barak kazandı. -25 Temmuz 2000-Camp David Zirvesi, ABD Başkanı Clinton’ın ‘anlaşmaya varamadılar’ şeklindeki açıklamasıyla sona erdi. 28 Eylül 2000-İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron’un, Mescid-i Aksa’ya yaptığı provakatif ziyaret, Filistinlilerin tepkisine neden oldu. El-Aksa intifadası başladı. 27 Ağustos 2001-FHKC lideri Abu Ali Mustafa, İsrail’in düzenlediği suikast sonucu öldürüldü. 17 Ekim 2001-İsrail-Turizm bakanı, Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı Rehavam Zeevi, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Saldırıyı, Abu Ali Mustafa’nın misillemesi olarak, FHKC üstlendi.-19 Kasım 2001-1982 yılında gerçekleştirilen Sabra ve Şatilla Katliamı’ndan kurtulan Filistinlilerin, suç duyurusu üzerine; Belçika, katliamın sorumlusu olan İsrail Başbakanı Şaron’u ifade vermeye çağırdı. 23 Kasım 2001-İsrail ordusunun roketli saldırısında, Hamas’ın askeri kanat liderlerinden Muhammed Ebu Hanud öldürüldü. 2 Aralık 2001-Kudüs’te ve Hayfa’da meydana gelen dört patlamada, 26 kişi öldü, 220 kişi yaralandı. Saldırıyı, Hamas üstlendi. İsrail, Gazze’ye ve Batı Şeria’ya saldırdı. Batı Şeria’da birçok eve füze isabet ederken, Gazze’deki hedef Arafat oldu. 13 Aralık 2001-İsrail Güvenlik Kabinesi, Arafat’la ilişkilerini kesme kararı aldı ve Arafat’ı saldırı dalgasının doğrudan sorumlusu olmakla suçladı. 27 Mart 2002-Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah’ın Filistin-İsrail sorununun çözümüne yönelik olarak hazırladığı ‘Ortadoğu Barış Planı’, Beyrut’ta gerçekleştirilen Arap Birliği Zirvesi’nde onaylandı.
19 Kasım 2003-BM Güvenlik Konseyi’nden oybirliğiyle geçen 1515 sayılı kararla, ‘Yol Haritası’ taraflar açısından bağlayıcı hale geldi. -20 Aralık 2003-8 Aralık’ta BM Genel Kurulu’nda alınan karara uygun olarak Lahey Adalet Divanı, İsrail’in Batı Şeria çevresine inşa ettiği ‘Güvenlik Duvarı’nın meşruiyetini, Şubat ayında ele almaya karar verdi. 14 Ocak 2004-Gazze’de ilk kez, Hamas mensubu bir bayan tarafından düzenlenen saldırıda, dört İsrail askeri öldü. 11 Şubat 2004-15 Filistinlinin ölümüyle sonuçlanan İsrail saldırısına karşı bir tepki olarak, El Aksa Şehitleri Tugayı’nın Kudüs’te düzenlediği saldırıda; 7 İsrailli öldü, 60’ı da yaralandı. 22 Mart 2004-Hamas’ın manevi önderi Şeyh Ahmet Yasin katledildi.17 Nisan 2004-Şeyh Ahmet Yasin’den sonra Hamas liderliğine getirilen Abdülaziz El-Rantisi, A. Yasin’e karşı düzenlenen suikasta benzer bir yöntemle öldürüldü. 11 Kasım 2004-FKÖ’nün önderi ve Filistin Özerk Yönetimi nin Başkanı Yaser Arafat, 11 Kasım’da hayatını kaybetti.29 Ocak 2006-Filistin’de seçimleri kazanan Hamas, Batı’nın Filistin’e yardım karşılığında mücadeleyi bırakması taleplerini reddetti. 28 Ocak 2008-FHKC lideri Corc Habaş, hayatını kaybetti. 01 Mart 2008-İsrail Gazze’ye girip, 110 sivili öldürdü. Ölen ve yaralananların çoğu yine çocuklardı. 1 Ocak 2009-İsrail, Gazze’yi işgale başladı. İlk on günde, çoğu sivil 500’den fazla Filistinli öldürüldü.
SIYAH MAVI
SARI
SAYFA 7
HALKIN KURTULUSU
Seçim Mi Devrim Mi?-TDKP MK ‘dan Seçimleri boykot Kararı!.. Tüm yaşanan karşı devrim cephesine ait gelişmeleri, sadece kaba bir düzen teşhirine indirgemeden, bu çatışmanın konusu olan sorunlara karşı alternatif Devrimci Komünist politikalar üreterek proleter ve emekçi kamuoyuna, devrimin güncelliğini anlatmak ve bıkmadan, usanmadan anlatmak büyük önem taşımaktadır. Devrimci Komünistler tespitlerinden vaz geçmeyecek ve sosyalist devrimin yolunda devam eden yürüşlerinde kararlılıkla ilerleyecekler, başta tüm uluslardan Türkiye proletaryası olmak üzere, ezilen Kürt ulusunun sosyalist devrime bağlı kendi kaderini tayin etme hakkınıda sonuna kadar savunacaklardır. Faşist diktatörlüğe hükümet eden AKP’nin son dönemine eş düşen süreç, egemen sınıflar içinde yaşanan bölünme ve çatışmalar süreci olarak ve halen bir rejim krizi halinde devam etmektedir. Bu çatışma burjuva gericiliğinin farklı kliklerinin kendi aralarındaki sefil çıkar ve iktidar mücadelelerinin bir ifadesidir ve her açıdan gerici niteliktedir.
Seçimler ve Yoksullar.. “Mülk sahibi sınıf, doğrudan doğruya, bütün yurttaşlara tanınan genel oy hakkı aracıyla hüküm sürer. Ezilen sınıf, yani gerçekte proletarya, kendi kendini kurtarmak için yeteri kadar olgunlaşmadıkça, çoğunlukla, var olan toplumsal rejimi, olanaklı tek rejim olarak düşünecek, ve siyasal bakımdan söylemek gerekirse, kapitalist sınıfın kuyruğunu, onun aşırı sol kanadını oluşturacaktır. Ama, kendi kendini kurtarmakta daha yetenekli bir duruma geldiği ölçüde, proletarya, ayrı bir parti oluşturur, ve kapitalistlerin temsilcilerini değil, kendi öz temsilcilerini seçer. Öyleyse, genel oy hakkı, işçi sınıfının olgunluğunu ölçmeyi sağlayan göstergedir. Bugünkü devlet içinde bundan daha çok hiçbir şey olamaz ve hiçbir zaman da olamayacaktır; ama bu kadarı da yeter. Genel oy hakkı termometresinin, emekçiler için kaynama noktasını göstereceği gün, onlar da, kapitalistler gibi, ne yapmaları gerekiyorsa onu yapacaklardır. “ (Engels, Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, s. 201, İnter Yayınları, s. 200, Birinci Baskı) Devrime giden yol devrimci Komünistlerin, mücadelenin her alanında akıllıca ve başarıyla yararlanmaları ve süreci yönetecek birikim ve yetkiyle donanmaları ve bu gücü örgütlü olarak harekte geçirmelerinin yaşam bulmasından başka bir şey değildir. Kapitalist-emperyalist sistemde oluşan gedikler, güç dengelerindeki kırılmalar ve bunun ülkemizin erkini elinde bulunduran egemen sınıfların ve onların faşist diktatörlüğüne yansımalarıyla ortaya çıkan daralma ve krizlerin derinleşmesi ve proletarya ve emekçiler lehinde sonuçlar üretmesi her şeyden önce sınıf mücadelelerinin geliştirilmesi ve sınıf partisinin önderlikteki rolüne bağlıdır. Egemen sınıfların gündelik siyasetlerinde yaşanan güncel gelişmeler vede yaklaşan yerel seçimler, faşist ve reformist koalisyonda baş gösteren iktidar kavgası, burjuvazi tarafından, proletarya ve tüm emekçilerin kandırılması ve düzene bağlanması için etkin bir şekildedeğerlendirilmekte ve bu sürekli olarak devam ettirilecek bilinçli bir tutum olarka burjuvazinin kendi erkini korumada dayanacağı en büyük silahı olmayada devam edecek. Ancak bu zaman dilimlerinde yaşanan siyasal süreçler çeşitli düzen güçlerinin ve mevcut düzeninin teşhiri açısından önemli olanaklar sunmaktadır. Mevcut durumda faşist diktatörlüğe hükümet eden AKP ile Fethullah çetesi arasındaki kapışmasında olduğu gibi çatışmanın taraflarının hızla yıpranmasına, prolterlerin ve emekçiler gözünde güven ve itibar kaybetmelerine neden olmaktadır. Ancak bu ı gerçeklik, “Sol” un büyük oranda tasfiyeci-reformizmin çöplüğüne dönüştüğü, sosyalist devrim çağrısını, söylem planında bile elinin kenarıyla iteklediği ve tam tersine artık Marksist söylemden özenle kaçınılarak bunda ısrarlı olan komünist ve devrimci dinamiklere karşı örgütlü planlı bir izolasyon mücadelesi sürdürelerek karşı devrim cephesine yedeklenilmeye çalışıldığı koşullarda, bir sınıf-kitle hareketinin olmamasında doğal hiçbir şey olmayacaktır. Zira tasfiyeci-reformistler, konumu gereği düzen siyasetinin çatlakları üzerinden politika yapmakta, bu yolla proleterleri ve emekçileri düzen içi çatışmanın tarafı haline getirmekte, dahası bir dizi açıdan tıkanan düzen siyasetine bulunduğu yerden nefes almaya mzorunlu kılmak göreviyle memurluklarına devam ediyorlar. Bu parlamentarist bataklık, tasfiyeci-reformizmin bu uğursuz rolü, seçim süreci yaklaştıkça daha da belirgin birkonuma sıçrıyor. Bugün itibari ile sorunun rant paylaşımı ve egemenlik alanlarının yeniden şekillenmesi ve genişletilmesi üzerinden cereyan eden seçim hazırlıkları artık tamamen açık bir olgu haline gelmiş bulunuyor.
Emperyalist bağımlılığınd ayarattığı bu krizin dış ayağı ise ABD-AB çelişkilerinde aranmalıdır. Partimiz bu gerici çatışmanın askeri vesayet rejiminden kurtulma ve demokratikleşme, ya da cumhuriyetin savunulması ve laik düzenin korunması olarak sunulması gibi her türden ihanetçi “Sol” tandanslı çabaların içyüzünü açığa çıkarmayı sürdürecek, bu çatışmanın proleterler ve emekçilerin bilincini bulandırmasına, proleterler ve emekçilerin bu çatışmaya alet edilBununla birlikte meclisteki faşist – reformist koalisyonun mesine izin vermeyecektir. düzen içi hasımları da bu çatlağa oynamakta, buradan yaşanacak sarsıntılardan medet ummakta ve rant dalaşını kendi lehlerine çevirmek için türlü manevralar yapmaktalar. Bizansı bile dize getirecek en ahlakdışı ve en düzeysiz pa- Sistem içi Mücadele mi zarlık ve hesapların yapıldığı, pusuların kurulduğu, halkın Yoksa Sınıf Savaşı mı? parasının peşkeş çekilerek tegahların düzenlendiği bu adi oyunun figüranları arasına giren ihanetçi, tasfiyeci-refor- “İnsanlık tarihi sınıflar mücadelesinden ibaretmist “Sol”, bu tiyatro sahnesinde yerini alıyor. tir ”Marks Bunun en yakın örneği ise CHP şefi Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyareti ve burada cemaat güçleriyle kurduğu temaslar oldu. Açıktır ki tüm düzen güçleri ve bunalra yedeklenmekte yarışa girmiş parlemetarist tasfiyeci-reformist ihanetçiler, yaşanan AKP-cemaat kapışmasını ve yaklaşan yerel seçimleri kendi cephesinden olanağa dönüştürme çabasındalar.
Bu genel doğruyu gözden kaçırmadan, ülkemiz ve bölgemizde yaşananlara bakacak olursak; Ülkemizde EMEKÇİLER/SÖMÜRÜLENLER dışında kalan kimsenin yani emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinin yaşanan gelişmelerden hiç de şikâyetçi olmadıklarını görürüz. Daha açık bir deyişle, 2001 krizinden sonra, AKP’yi örgütleyip iktidara taşıyan ABD/AB koalisyonu ile ülkeEverensel Gazetesi ; Birgün Gazetesi çarşaf çarşaf bunu mizdeki hâkim sınıflar durumdan hiç de şikâyetçi göyazıyor bir yandan kamuoyuna şirin gözükmye çalışırken rünmemektedirler. diğer yandan kendi geleceğini nemalandırmanın yolunu arıyor. BDP ve HDP ise işe yüksek kürsüden asılarak ağır 12 Yıllık AKP iktidarında zarar görenler, sınıf çelişkileabi pozlarında yürüyor. İşte bu nedenlerle kendi içlerindeki ri esas alınarak bakıldığında, işçi sınıfı yani emeğinden bölünme ve çatışmalardan proletelerin ve emekçiler çıka- başka satacak bir şeyi olmayan emekçilerdir. AKP emek rınaen küçük bi rfayda yoktur olmasıd a olankalı değildir. örgütlerini, tasfiye ediyor ve yerlerine düzen yanlısı, yandaş örgütler kuruyor. DİSK etkisizleştirilirken, TTB Tasfiyeci-reformizmin döne döne gözümüzün bebeğine ve TMMOB gibi meslek örgütlerinin yok edilme çababaka baka tekraarladığı demogoji tamda budur. Yani ege- ları ortada. menler sınıfların çelişkilerinden proleterlerin ve emekçilerin lehine bir şey çıkartırız demogojisi tarihi bir yalan ola- ABD ve BOP çerçevesinde; toplumsal ve bölgesel dönürak durmaktadır. bulunmamaktadır. şümden ve yaşam biçimlerine karışılmasından, oldukça rahatsız olan kesimler, “hakim sınıflar” değil emekçilerDevimci Komünistlerin değişik vesilelerle daha önce yap- dir. En sonunda bir patlama noktası olarak tepkilerini, tığı şu tespit, hala da günceldir: “ Patronlar ve uzantıları Gezi Direnişi ile açıkça ortaya koymuşlardır. Oldukça cephesinde ki iç çelişkilerin iki sonucu vardır. etkili oldukları, AKP ve RTE’nin başkanlık sistemi gibi Birincisi, burjuvazinin iç bütünlüğünün zayıflaması ve böy- pek çok hevesinin kursağında kalması ile netleşmiştir. lece sendikal hareketin sendika ağalarının tüm çabalarına AKP Gezi Direnişi ile Türkiye’de BOP’a göre şekillerağmen yeniden canlanacağı, sınıfın sokakaları ve meydan- nen; Ilımlı İslam, AKP’ye özgü şeriat devleti ya da başları zapteteceği veemekçilerin toplumsal muhalefetin geliş- kanlık-yarı başkanlık modellerinden çark etmek zorunmesinin nispeten kolaylaşacağız. da kalmıştır. İkincisi ise, işçi ve emekçilerin geliştireceği toplumsal muhalefetin bu iç çatışmada yeralan taraflarca yedeklenmeye Evet, “İŞÇİ SINIFININ MENFAATLERİ burjuva deçalışılacağı gerçeğidir.. mokratik sistemin geriye götürülmesinde değildir” ve devrimciler bu tür geriye gidişlere daima karşı olmalı Teslimiyetçi Kürt tasfiyeci- reformist hareketi başta olmak ve Gezi Direnişi gibi direnişlere önderlik etmelidir. Anüzere, AB hayranı liberal “Sol” ile ordu yalakası devletçi cak bu tespit gerçek Devrimci Komünistlerin yani sınıf “Sol”, her biri kendi cephesinden olmak üzere, bu konuda mücadelesinden yana olanların, SİSTEM İÇİ MÜCAşimdiden çatışan tarafların hizmetine çoktan girmiştir. Bu DELE YÖNTEMLERİNİ benimsedikleri anlamına asla leberalizmin v ereformizmin tarihi misyonudur. ” gelmez. Ancak, faşist diktatörlüğe hükümet eden AKP ile Fethullahçetesi arasındaki kapışma ve seçimler üzerinden yaşanan diğer gerilimler, faşist diktatörlüğün teşhiri açısından önemli olanaklar sunuyor. Muvcut kapitalist sistemin, ne denli çürümüş ve kokuşmuş olduğunu gözler önüne seren bu türden gelişmeleri devrimci teşhir ve propaganda açısından önemli olanaklar olarak görmek gerekiyor.
Bu durum AKP’yi taklit eden; Ankara’da MHP, Hatay ve Bursa’da AKP’li aday gösteren ve sağa açılırken yani (emperyalizm ve faşizmle kucaklaşırken) sola kapılarını kapatan, düzen partisi CHP’yi desteklemek anlamına gelmez. Ya da ABD +AB emperyalizmi ve işbirlikçileri (AKP faşizmi) ile uzlaşı arayan oportünist partileri desteklemek anlamına hiç gelmez.
Ancak, Devrimci Komünist yaklaşım, daha doğru bir ifadeyle devrimi amaç edinmiş bir parti, karşı devrim güçlerinin siyasetinden yansıyan her türden gelişmeyi devrim davasını güçlendirmek için değerlendirmek zorundadır. Tamda şimdi bugünlerde “Çözüm Sosyalist Devrimde, Kurtuluş Yok Mecliste” bakışını rehber edinmek, bu açıdan özel öneme sahiptir.
Tek ve gerçekçi çözümün sınıf devrimci mücadelesinden geçtiğini bilmek ve ona göre tavır almaktan geçer. Düzen partilerine eklemlenmenin, yani burjuvazinin faşist yüzü ile reformist yüzünden birine yamanmanın, kurtuluşu geciktireceğini, mücadeleyi sekteye uğratacağını, ezilen ve sömürülen halklara açık bir şekilde anlatmak gerekir.
Kapitalist düzenin faşist diktatörlüğünün her yanından akan pislikleri, bu yaklaşımın güçlendirilmesi için kullanmak, dahası proleterleri ve emekçileri mevcut düzene bağlmakla memur edilmiş düzen “Sol” unun ve parlamentarizmin batağına saplanmış olan tasfiyeci-reformist “Sol” un gerçek yüzünü ortaya koymak için değerlendirmek büyük önem taşıyor.
Sonuç itibariyle emperyalizm ve yerli işbirlikçilerine karşı FKBC yaratmak zorunda olduğumuzu, Demokratik görevleri gerçekleştirecek bir sosyalist devrimin gerçek kurtuluş için şart olduğunu ve Marksist Leninist öğretinin bugün Mahir, Deniz ve İbo’yu tekrar tekrar doğruladığını, ezilen ve sömürülen halk kitlelerne anlatmalıyız.
Bunun için öncelikle karşı devrim cephesinin, çatışmaya ve gerilime konu olan her türden gelişmesini, Devrimci Komünist politikaların hizmetine sunmak olmazsa olmazımız olmak zorundadır.
TDKP-MK (Elimize Posta Yoluyla Gelen Bu Yazıyı Haber Değeri Gördüğümüz İçin Yayınlıyoruz.)
SIYAH MAVI
HALKIN KURTULUSU
SARI
SAYFA 8
Türkiye’de Son Bir Yılın İşçi Direnişleri
yapılan çadır eylemi ve imza kampanyası sonrasında, şirket çilerden, istifa etmeyen ikisi ise işten atılanlara hiçbir hak tanımayan İş Kanunu’nun 25. maddesi (ahlak ve iyi niyet geri adım attı ve işçiler, 19 Şubat 2014’te işbaşı yaptı. kuralları) gerekçe gösterilerek, haksız yere kovuldu. İşçiler, EMLAK KONUT (Bahçeşehir) : ISTANBUL Evleri inşaa- Şubat 2014’ten beri fabrika önünde çadır direnişinde. tında çalışan ve dört aydır ücretlerini alamayan işçile,r 6 Nisan 2014’te çalıştıkları şantiyeyi işgal etti. Dört gün süren PUNTO DERİ (Zeytinburnu) : Lüks ürünlerini binlerce avroya satan firma işlerinin azaldığı gerekçesi ile, 81 işçieylem, ödemelerin yapılması ile sona erdi. ENA Tekstil (Bursa) : Sendikal çalışmaları engellemek is- yi Deriteks sendikası üyesi oldukları için işten atmıştı. 265 teyen patronun, önce işçilere çalıştıkları işler haricinde iş gün süren direniş sonuç verdi, mahkeme işten atılan işçilevermesi, sonra da on üç kadın işçiyi işten atması sonucu, rin 17′sinin, 16 aylık brüt ücret tutarında tazminatları veriÖzellikle işaret etmek istediğimiz kırılma noktası ise, 2009 fabrika önünde direniş çadırı kuruldu. Fabrikadaki eylem, lerek işe iadesini karara bağladı. Bu karar, diğer işçiler için de emsal olabilecek. sonunda başlayan Tekel işçilerinin 4/C karşıtı mücadelesi. dokuz aydır devam ediyor. Siyasal motivasyonları açısından, Gezi’yle benzerlik gösteren ve yağmacı birikim sürecine karşı sınıf dinamiğini ha- FENİŞ ALÜMİNYUM (Gebze),: Maaşlarını uzun süredir SEYİTÖMER ELEKTİRİK (Kütahya) : Bir süre önce rekete geçiren bu direnişin temelinde de, ortak varlıkların düzenli alamayan altı yüzden fazla işçi, 9 Eylül 2014’te fab- özelleştirilen şirketin 109 işçisinin işten çıkarılması üzerisermayeye transfer edilmesi bulunmaktaydı.2008 küresel rikanın iflas ettiği gerekçesiyle, üç aylık ücretleri ve tazmi- ne, 17 Nisan’da üretim tesisi içinde yürüyüşe geçen işçiler, krizinin yıkıcı etkisi ile, memleket sathındaki işçi sınıfı bir natları ödenmeden kapı önüne kondu. Fabrikayı işgal eden polis saldırısı üzerine, fabrikadaki misafirhaneyi ateşe verdi dalgalanma içine girdi ve birbirinden kopuk gibi gözüken işçiler, direnişlerine aylardır devam ediyor. İşten çıkarılan ve iki aracı ters çevirdi. Birçok gözaltı oldu ve 20 kadar işçi işçilerden biri olan Nizamettin Önelge, işgal süreci esnasın- adliyeye sevk edildi. birçok yerel mücadele, kayda değer bir birikim oluşturdu. da çalıştığı bir inşaatta, iş cinayetine kurban gitti. STANDART PROFİL (Manisa) : Düzce’deki meslektaşları Bu mücadeleleri saymaya kalksak yerimiz yetmez ancak THY, Togo, Şişecam, Yurtiçi Kargo, DHL, UPS, Cargill, FOKKER ELMO (İzmir) : Türk Metal’in örgütlü olduğu TİS imzalayan Manisa işçileri, sendika haklarını kullanmak Burger King, ATV-Sabah, Bilgi ve Koç Üniversiteleri, Bri- havacılık şirketinin işçileri, TİS sürecinde anlaşma sağla- istemeleri sonrasında, sendikadan istifaya ya da muhbirlisa, Daiyang-SK, Renault, Deba, Legrand, PTT ve Çaykur namaması üzerine, 29 Ağustos 2013’te greve başladı. Grev, ğe zorlandı, birçoğu da işten çıkartıldı. Mayıs 2013′te tuvaletlerin kilitlenmesi ve yemeğe çıkarılmamak gibi uygugibi ulusal basında daha görünür olan örneklerden bahse- seksen birinci gününde, TİS’in kabul edilmesiyle bitirildi. lamalara maruz kalan işçiler, bir vardiya çıkışı sonrasında debiliriz. Bu örnekler ve Tekel Direnişi de, Gezi’nin ilham kaynakları arasındaydı ve her ne kadar Gezi için orta-üst GREİF(Esenyurt) : Düşük ücretler, iş kazaları, sosyal hak- işyerinde kaldı ve aynı gün kırkı aşkın işçi daha işten atıldı. sınıf üzerinden pek çok değerlendirme yapılsa da Gezi’nin lardan yoksunluk ve işyerinin 44 taşeron firmaya parçalan- Fabrika önündeki direniş o zamandan beri devam ediyor, bir işçi sınıfı direnişi de olduğunu görmek için polis şiddeti mış olması sebeplerle, sendika örgütlenmesi başlatan işçi- bu esnada fabrika müdürünün, işçi kadınlara taciz mesajları ler, TİS’e dair yasal prosedür devam ederken, kendi taban yolladığı iddiaları üzerine soruşturma başlatıldı. ile can veren gençleri hatırlamak yeterlidir. örgütlülüklerine dayanarak fabrikada işgal başlattı. İşgalin 2014′ün ilk üç ayında, 300′e yakın işçinin öldüğü, önemli altmışıncı gününde, 10 Nisan 2014 tarihinde, fabrikaya gi- TEMSA NAKIŞ (Güneşli) : Maaşlarının arttırılması ve resbir kısmı ağır işlerde olmak üzere 1 milyona yakın çocuk ren çevik kuvvet işçileri dışarı çıkarsa da, direniş devam mi tatiller ile fazla mesai ücretlerinin verilmesi için eylem yapan işçilerden ikisi işten çıkarılınca, diğer işçiler de direişçinin bulunduğu, toplu iş sözleşmelerine (TİS) bağlı çalı- etmekte. nişe geçti. İşverenin tepkisi, 10 işçiyi daha işten atmak oldu. şan işçi sayısının 80′lerin sonuna nazaran yarıya indiği ve taşeron işçi sayısının son 15 senede dört katına çıktığı bir HAKAN PLASTİK (Çerkezköy) : Asgari ücretle uzun saat- Yeni alınan işçilere sigorta yapılsa ve asgari ücretle çalışan ülkede, işçi direnişlerinin ivmesi de Gezi sonrasında arttı. ler sağlıksız koşullarda çalıştırılan kırk kadar işçi, Lastik-İş kadınlara zam uygulansa bile, örgütlenme konusundaki uzMutlaka gözden kaçırdıklarımız vardır ancak son bir senede bünyesindeki sendikalaşma faaliyetleri sebebi ile işten atıl- laşmaz tutum devam ediyor ve işten atılan işçiler henüz geri dı ve fabrikanın önünde direnişe geçti. 15 Nisan 2014 tari- dönmedi. Direniş sürüyor. gerçekleşen işçi direnişlerini hatırlayalım. hinde, fabrika müdürü işçilerin üzerine araç sürüp, ikisini AKSA (Dersim) : Maaşların ve çalışma koşullarının iyi- yaraladı. İşçiler üretimi durdurma ya da işgal gibi eylemleri YATAĞAN/Yeniköy/Kemerköy (Muğla) : Söz konusu termik santraller ve iki kömür madeninin özelleştirme kararıleştirilmesi ve keyfi sürgünlere karşı, 18 Eylül 2013’te iş değerlendirmekte. nın iptali için, Ağustos 2013’ten beri süregelen bir direniş bırakan enerji işçilerinin fiilî grevi, tüm taleplerinin kabul İSDEMİR (Hatay) : Dört bin demir çelik işçisini kapsa- mevcut. Ocak ayında Ankara’ya giderken polis tarafından edilmesi ile 24 Ekim’de sona erdi. yan TİS koşullarında anlaşma sağlanamadığı için, Temmuz engellenen işçiler, başbakanın marttaki yerel seçim ziyareBEDAŞ (İstanbul) : Şirketin Haziran ayında Limak Hol- 2013’te başlayan grev, 7 Ağustos’ta anlaşma sağlanmasıyla ti esnasında da OHAL tedbirlerine maruz kaldı. 10 Nisan 2014’te ikinci Ankara seferini yapan işçiler, 18 Nisan’da ding’e devredilmesiyle, bazı işçiler açıkta kaldı ve taşeron son buldu. polis saldırısına maruz kalsalar da Özelleştirme İdaresi’nin işçiler, kadrolu işçileri kapsayan TİS maddelerinden yararlanamadı. 14 Ekim 2013′te işten çıkarılan beş işçi, Galata JUMBO (Esenyurt) : Mutfak eşyaları üreten firmanın iş- karşısındaki Kurtuluş Parkı’ndaki nöbetlerine devam ediKulesi’nde pankart açma, Genel Müdürlük binasını işgal çileri, geriye dönük ikramiyelerinin ödenmesi ve ücret dü- yor. Aynı zamanda, Kemerköy ve Yeniköy ihalelerini kazaetme ve çadır kurma gibi eylemler sonunda, 17 Aralık’ta zeltmeleri talebiyle, 27 Haziran’da greve çıktılar. Direniş, nan IC İştaş önünde de bir eylem düzenlendi. işe dönme hakkı kazandı. Tes-İş’in, TİS sorununa yönelik Eylül ortasında sonuç verdi. ZENTİVA İLAÇ (Lüleburgaz) : İşverenin daralma gerek açtığı davalardan ise henüz somut bir sonuç çıkmadı. KAZIM SÜREN DERİ(Tuzla) : 22 Ağustos 2013’te TİS çesiyle 50 işçiyi işten çıkartacağını söylemesi üzerine, BELTAŞ(Beşiktaş) : TİS hakları için sendikal mücadele sürecinin tıkanmasıyla grev kararı alınan fabrikadaki uyuş- 400′ü aşkın işçi, Şubat 2014’te fabrikayı işgal etti. Bir hafta veren taşeron belediye işçileri, belediye binası önündeki ça- mazlık; Eylül sonunda, sözleşmenin kabul edilmesiyle sona kadar süren işgal sonrasında imzalanan protokole göre, işten atılan 16 işçinin 10′u geri alınacak, ayrılmaya gönüllü dır protestolarına polisin saldırması üzerine, 4 Kasım 2013 erdi. olan diğer işçilere ise, ek tazminat ödenecek. tarihinde CHP Beşiktaş İlçe Binası’nı işgal etti. İşgal esnasında, açlık grevine de başlayan işçilerin direnişi, firmanın KARŞI(Zeytinburnu) : Kendilerine bir tebligatta bulunulaçtığı davaları geri çekmesiyle kazanımla sonuçlandı. An- madan ve ödemeleri yapılmadan gazeteleri kapanan işçiler, ZORLU TEKSTİL (Denizli) : Teksif sendikasına üye oltalya Büyükşehir, İzmir Çiğli, Kartal, Ataşehir ve Sarıyer kendilerini gazete binasına kapattılar ve direnişe devam duklarıiçin, işin azlığı bahane gösterilerek, Ocak 2014’te 36, Şubat ayında 7 işçi atılan fabrikada; işçilerin konuşmageçen sene işçi direnişlerine sahne olan başka belediyelerdi. ediyorlar. larını dinlemek için, tuvalet kapılarının sökülmesi gibi uyCERRAHPAŞA TIP(Fatih) : Taşeron firmanın rotasyona KAZOVA(Şişli) : 31 Ocak 2013′te işçilerin maaşlarını öde- gulamalar mevcut. Fabrika önündeki direniş sürüyor. uğrattığı yemekhane işçileri, gittikleri Beyazıt Kampüsü’n- meden, bazı malları satıp fabrikanın kapısına kilit vurmak de taşeron ihalesinin bitmesi üzerine, işyerlerine dönmek isteyen işverene karşı, ilk eylem 27 Şubat’ta Taksim’de ya- AĞAOĞLU TEKSTİL (Uşak) : Emek Bayramı ile aynı istemiş ancak gerekçe gösterilmeden işbaşı yaptırılmamıştı. pıldı. Önce bir çadır kuran, 29 Haziran 2014’te ise fabrika- günde, 1 Mayıs 2014′te sendikalı oldukları gerekçesi ile işHastane önünde çadır kurup üç hafta direnen işçiler, 3 Şubat ya giren işçiler, bırakılan malzemeleri ve yarı işlenmiş bazı ten atılan 15 işçi ve onlara destek olan 2 işçi, sendika hakkı 2014′de işlerine geri döndü. Benzer taşeron işçi eylemleri; ürünleri kullanarak, üretime başladı. Firmanın makinelerine tanınana kadar direnişe geçtiklerini beyan etti. Çapa, Haseki, Hacettepe, Balcalı (Adana), Farabi (Trab- el koyan işçiler, açtıkları Diren Kazova mağazasında üret- Birgi-Mefar (Pendik) : Sendikaya üye olmalarının ardından, zon), Dokuz Eylül, Alanya Devlet ve Alsancak Nevvar Sa- tikleri ürünler dışında, sanatçıların da üretimlerini sergile- performans düşüklüğü gerekçesi ile işten çıkarılan ve mahkeme kararına rağmen işe geri alınmayan 7 işçi, ilaç fabriyip bir kültür merkezi oluşturmakta. lih İşgören hastanelerinde de yapıldı. kasının sahibi İngiliz firması NBGİ’yi, 23 Nisan 2014′de COFLE METAL(Tuzla) : İş kalmadığı bahanesi ile işten KUMPORT(Ambarlı) : Ağır çalışma koşulları, meslek İngiliz Konsolosluğu önünde protesto etti. atılan Birleşik Metal-İş üyesi beş işçi, fabrika önünde ger- hastalıkları ve iş kazalarına karşı bir yılı aşkın süredir Liçekleştirdikleri on yedi günlük direniş sonrasında, şirketin man-İş’te örgütlenme mücadelesi veren işçilerden 150 ka- BRİSA (Kocaeli) : Lastik fabrikasının depolama ve yükleyine Tuzla’daki başka bir fabrikasında geçici olarak işe baş- darı, yeni yıldan bugüne dek işten atıldı. Diğerleri ise, tehdit me işlerini yapan taşeron şirket Nezih Sosyal Hizmetler ve lama ve ilk işçi alımında Cofle’ye geri dönme hakkı kazan- ve baskıyla sendikadan istifaya zorlanıp mobbinge maruz Tekstil’e bağlı çalışan ve asgari ücret ile ağır çalışma şartlakalıyor. İşçilerin liman önündeki direnişi devam ederken, rına karşı sendikada örgütlenen 26 işçi, Nisan 2014′te işten dı. CROWN BEVCAN (İzmit) : Yaşanan sendika krizi, iki Selçuk Kemer 13 Nisan 2014’te mesaisi esnasında, mafi atıldı. İşçiler, hukuki süreci başlattı. EGE DOĞALTAŞ ve TRAVEEREN (İzmir) : 27 Şubat taseneyi bulan ambalaj fabrikasında TİS yetki tespiti dava- aracının altında kalarak can verdi. rihinden itibaren sendikada örgütlenme çalışmalarını başsı sürerken, dört işçi de işten atılmıştı. Direniş sonucunda, LEROY MERLİN (Ankara/Bursa) : TİS sürecinde an- layan işçilerden 48 tanesi, sendikalı oldukları gerekçesiyle Birleşik Metal-İş 18 Nisan 2014’te TİS yetkisini kazandı. laşma sağlayamayan işçiler, Türkiye’nin ilk AVM grevine işten atıldı. Görüşmelerden sonuç alamayan ve aileleriyle ÇUKUROVA KARGO (Mersin) : Sendikalaşmanın önüne imza attı. 16 günlük grev sonrasında, mevcut yol ve yemek yürüyüş protestosu gerçekleştiren işçiler, 24 Nisan’da işyegeçmek için işten atılan üç işçi, işyeri önünde üç hafta sür- yardımları korundu, yeni bir sosyal yardım paketi tanımlan- rinin önünde direniş çadırı kurdu. dürdükleri direniş sonucunda, 1 Nisan 2014’te taleplerini dı, ücretlerdeki erimeyi telafi edecek bir planda anlaşıldı. SARAY MUHALLEBİ (İstanbul) : Çalışanların ücretlerifirmaya kabul ettirdi. LUNA ELEKTRONİK (İzmir) : Sayaç üreten firmada, gün- ni asgari ücret üzerinden gösterip SGK ve vergi farklarını DARPHANE (Cevizli) : TİS sürecindeki dayatmalar, işyeri de 16 saate kadar çalışmak zorunda kalan, sigorta primleri cebe atan ve fazla mesai ücretlerini ödemeyen işletme, 8 kapısındaki insaniyet dışı aramalar ve budanan sosyal hak- yatırılmayan ve kötü muameleye uğrayan işçilerden 120′si, Kasım tarihinde yasal haklarını isteyen 14 işçiyi işten çıkarlara karşı iş bırakan işçiler, iki ayı aşan grev sonrasında, 14 Birleşik Metal-İş’e üye oldukları gerekçesi ile, hukuksuz bir dı. İşletmenin farklı şubeleri önünde yapılan protesto açıkEylül 2013 tarihinde, zam oranları ve işyeri kurallarındaki şekilde işten atıldı. Lavaboda geçirilen zaman üzerinden sa- lamalarının beşincisi, 6 Mayıs 2014′de Fatih’te gerçekleşti. niye hesabı yapılan fabrikadaki direniş, 25 Şubat 2014’ten düzenlemelere dair mutabakat sağladı. beri devam ediyor. TPAO (Batman / Adıyaman / Trakya) : Ağır nakDEDAŞ (Diyarbakır) : Daha önce Şırnak, Urfa, Batman ve liyat, yol ve lokasyon yapım faaliyetlerinde çalışan TPAO Mardin’de de iş bırakma eylemlerine sahne olan şirketin, MİGROS (İstanbul) : Taşeronlaştırma yoluyla sendikal işçileri, başka birimlere kaydırılmak ve yerlerine taşeron Amed’de çalışan yüz otuz arıza onarım bakım işçisi, kötü hakları gasp edilen depo çalışanları, yıllar süren mücadele- firmalar getirilmek isteniyor. Bu faaliyetlerin, özelleştirmeçalışma şartlarına karşı iş bıraktı. Polis saldırısına maruz leri sonrası, DGD-Sen’i kurarak örgütlenmekte ısrar edince, ye hazırlık olduğunu savunan işçiler, 5 Mayıs tarihinde, çekalan ve zorla işe giriş çıkış belgesi imzalatılmaya çalışan aralık ayı sonundan itibaren işten atılan işçi sayısı 50′yi bul- şitli illerde yarım günlük iş bırakma eylemi yaptı. Şirketin işçiler, DEDAŞ binasını işgal etti. İş malzemelerinin düzen- du. Farklı şubeler önünde eylemlerine devam eden işçiler, Batman’daki hukuk müşavirliğinin eyleme katılanları beli olarak verileceği sözü üzerine, on bir günlük eylem sonra- en son 6 Nisan 2014’te Kadıköy Migros’taydı. lirlemek üzere çağırdığı noterler, iş yoğunluğunu gerekçe , sında 15 Nisan 2014’te işbaşı yapıldı. gösterince tespit yapılamadı. MODA ÇORAP (Davutpaşa) : Ödenmeyen ücretleri için, EDAŞ(Ağrı) : Özelleştirme ve taşeronlaşma, enerji gibi 10 Mart 2014 tarihinde iş bırakarak fabrikayı işgal eden TÜVTÜRK (Ankara / Antep) : Çeşitli illerde araç muağır bir işkolunda sadece güvencesizleşme değil, aynı za- işçiler, bir hafta sonra maaş ve tazminatlarının ödenmesi ayene istasyonları işleten ve ilk olarak Antep’te sendikalı manda ölüm demek. Özelleştirme sonrası şirketi devralan üzerine işgale son verdi, fabrikadaki makineler de işçilerin oldukları için üç işçinin işten atılmasıyla gündeme gelen Çalık-Kiler grubunun, otuz yedi işçiyi işten çıkartması ve üzerine devroldu. şirket, en son 21 Nisan’da, Ankara’da iki işçiyi daha işten NARİN TEKSTİL KARACA (Bayrampaşa): Bir kısmının kölelik koşullarına sahip sözleşmeler imzalatmak istemesi attı. İşçiler hukuk mücadelelerini sürdürmekte. üzerine, tüm işçiler direnişe başladı. On iki gün boyunca e-devlet şifresi tehditle alınıp sendikadan istifa ettirilen işGezi direnişinin üzerinden tam bir yıl geçti;geriye dönüp bakınca bize kalan en büyük mirasın direnme refleksi olduğunu görmekteyiz. ODTÜ, Tuzluçayır, Gazi, vb. gibi büyük direnişler dışında geçtiğimiz sene tanık olduğumuz sandık inisiyatifleri ya da merdiven boyama ve turnikeden atlama gibi eylemler ile, Gezi arasında doğrudan bir hat mevcut. Ancak Gezi de elbette gökten zembille inmedi, örneğin ülkenin dört bir yanında gerçekleşen kentsel dönüşüm mücadeleleri, Gezi’nin tohumlarının atmaktaydı.
SIYAH MAVI
SARI
SAYFA 9
HALKIN KURTULUSU
BİRİ ILIMLI İSLAM MI DEDİ
En azından şuan için vilayetleri, mahkemeleri, vergi memurları, polisleri, okulları, kanunları, ordusu, parası, cezaevleri, belediye çalışmaları, kimliği hatta pasaportuyla devlet mekanizması profesyonelce işliyor. - Nusra Suriye’yi fırsat bilen ve güçlü ve aktif el Kaide olan IŞİD’den ümidi kesen Zevahiri El Kaide’sinin bazı kurum ve kişi kanallarından gelen Türkiye desteğiyle Hamas gibi bir meşruluk kazanma projesiydi, tutmadı, şuan sadece varlıklarını devam ettirme derdindeler. - Nusra projesine, IŞİD’i de kontrol altına alabilmeye ve Suriye’de rejimin kesin yıkılacağına inanıldığı için Türkiye İslamcıları başından beri IŞİD’i destekliyordu. Birden bire savunduklarını, videolarını paylaştıklarını, mücahidler dediklerini silip atmak hatta düşman bilmek İslamcılar için kolay olmadı. Ama bir o kadar da iktidarla örtüşen kaypaklıklar ayan oldu. - Nusra şuan hala *-Türkiye kontrolünde sayılabilir ama ileride bir gün Türkiye’nin başka bir baş belası olacağını da unutmamak gerekir.
El Kaide ve El Nusra gibi örgütlerinin Ale- Mesela Saddam rejimi ellerindeki tüm askeri teçhivi’lere yönelik soykırım benzeri katliamla- zatı ve depoları IŞİD’e bırakmıştır, IŞİD Irak lider kadrosunun yarısı Saddam rejimi kurmaylarından rında hangi ülkelerin parmağı var? oluşuyor) Suriye’deki başarılarının arkasında Suudi ve Katar desteği etkilidir. Bu katliamlar Türkiye ve Arap ülkeleri halklarından toplanan vergilerle alınan si- -IŞİD de El Kaide’dir, Nusra da. IŞİD ‘artık bize örlah ve mühimmatın TIR’larla Suriye mu- güt ismi gerekmiyor, El Kaide isminin karizması bizhaliflerine ulaştırılması sonucu işlenmiyor den size hediye olsun, biz artık devletiz örgüt değil’ diyerek gönüllü olarak El Kaide adını kullanmaktan mu? vazgeçti, isteseydi El Kaide adını da Zevahiri’ye - IŞİD ,yoksul Sünni İslamcı tabana dayanan bir Or- kaptırmazdı. tadoğu devleti kurmaın eşiğinde. Hiç ‘çok zor’ de- IŞİD-Nusra çatışması, çekişmesinin sebebi Suriye meyin. cephesi değildir. Bu iki kanadın çekişmesi Irak iş- TC’nin-AKP HÜKÜMETİN- IŞİD’e dolaylı deste- galinden önce bile vardı. Bu çekişme Zevahiri (Mıği Irak’a ve özellikle Suriye’ye senelerdir rahat giriş sır-Türkiye gibi İhvan hattının güçlü olduğu yerlerin çıkış yapmalarını sağlamak, Türkiye’de istedikleri El Kaide hattı) ile Zerkavi (Ürdün-Suudi gibi vahagibi at koşturmalarına göz yummak oldu. Şuan bile biliğin güçlü olduğu yerlerin El Kaide hattı) uyuşIŞİD ve diğer El Kaide türevi örgütlere mensup kişi- mazlığı, çekişmesi ve çatışmasıdır. Suriye’den önce de silaha sarılmalar yaşandı bu iki hat arasında ama lere -özellikle İstanbul’da- rastlayabilirsiniz. Suriye gibi dünyanın gözü önünde olmadı. - ‘Yakalanan’silah dolusu tırlar IŞİD’e falan gitmeBiraz daha açarsak; Usame Bin Ladin hayattaydi, tam tersi –Türkmen cephesi başta olmak üzereIŞİD’ın saldırı tehdidi altındaki gruplara gönderil- ken bu dengeyi hep gözetti, sorunlar doğrudan ‘Şeyh di, IŞİD’e ve rejime karşı kullanıldı. Ama elbette Usame’ye taşındı ve çözüldü. Zevahiri ile Zerkavi IŞİD’in en büyük silah sevkiyat kanalı olmasa bile arasında kişisel çekişmezlikler de oldu. Irak cephesi Türkiye’den de bir silah sevkiyat kanalı var IŞİD’in. açılmasıyla birlikte ve Irak cephesinin bilfiil liderliğini yürüten Zerkavi Zevahire’den bir adım öne geçAsıl insan ve silah kanalı Irak. ti. - Elbette AKP’nin IŞİD’le hatrı sayılır bir ilişkisi var Artık Afganistan merkezli El Kaide değil Irak merIrak işgali sonrası AKP ve Türkiye İslamcılarının ilişki içinde olduğu Irak Sünni yapılarının büyük ço- kezli El Kaide dünyanın gündemine geldi. Zerkavi defalarca Zevahiri’nin emir, öneri, teklif, nasihatlağunluğu şuan IŞİD’le beraber zaten. rını takmadı. Usame de pasif orta yolcu tavrı tercih - AKP ‘derin strateji’siyle dünya güçlerinin defalarca etti. tecrübe edip zararlı çıktığı yöntemi yeni yetme emEl Kaide küresel ağı merkezi Irak işgal sonrası ve peryalist dürtülerle denedi, aynı bataklığa batıyor. özellikle Usame’nin öldürülmesiyle artık Irak oldu. Yerli Suriye muhalifleri tek başlarına bir şehir bile Zerkavi’nin öldürülmesi Zevahiri-Afganistan El Kaele geçiremeyecekleri bilindiği için El Kaide ve türevlerine yol verdi, ‘rejim yıkılsın sonra icabına ba- ide’si etkili kılmak bir yana daha da zayıflattı, Usakarız, hem de bizle uğraşacaklarına gidip başkalarıy- me’nin ölümüyle de bu pekişti. la uğraşsınlar’ denildi. Irak İslam Devleti Suriye ile birlikte Irak Şam İslam - Senelerdir ‘bunlar Suriye’den Irak’tan çok senin Devleti oldu. (‘Şam’ denilen bölge günümüzdeki Subaşına patlayacak.Türkiye’li ‘cihadçı’ların bile ra- riye’nin başkenti değil tabi eski adıyla ‘Şam diyarı’ hatlıkla Suriye ve Irak’a gidebilmesi için her tür ola- olan Filistin, Lübnan da dahil olmak üzere daha genak sağlandı, El Kaide’den tutukluların çoğu tahliye niş bir coğrafya) edildi, ‘cihad’a gönderildi. - ‘Kafkasya cihad’ı devlet ilanı ardından diğer cihad - Elbette her istihbarat teşkilatı bu tür organizas- bölgeleri gibi emirlikler haline geldi ve Devlet’e biat yonlara etki etmek, kendilerine karşı zararsız hatta ettiler. Kısaca IŞİD çarpıştığı El Kaide’ci örgütlere mümkünse çıkarları doğrultusunda yönlendirmek is- nazaran çok daha güçlü çok daha köklü savaş tecter, buna MİT de dahil. IŞİD’in daha çok Suudi ve rübesi, maddi, istihbari, lojistik imkanı, militanı ve Katar’la bölgesel ve doğrudan ilişkileri, işbirlikleri hatta inancı çok daha fazla olan bir yapı. Aması için vardır. Katar ve Arabistan Türkiye’nin bölgede en gereken her şeye sahip. büyük müttefikleri ancak aynı zamanda birbirlerine de bölgede süper güçlerin en büyük müttefiki olmak için de rakip halindeler ve Mısır’da, Tunus’da, Libya’da olduğu gibi Suriye ve Irak’ta da birbirlerine gol atmaktan çekinmezler. - IŞİD’i tamamen başka güçlerin plan program dahilinde hareket eden piyon yapı olarak görmek, bu hareketlilikleri tamamen dış güçlere bağlamak da, IŞİD’i sadece IŞİD olarak okumak da yanlış okumadır. Hem IŞİD’in hem ilişik güçlerin niyetlerini okumak gerekir. - TC yani AKP, Nusra, (Nusra ve diğer El Kaide türevi örgütlerinde içinde olduğu) İslami Cephe ve ÖSO’nun bir kanadıyla doğrudan ilişkilidir, doğrudan destek vermektedir. Nusra’nın terör örgütü ilanı baskı ve sıkışma sonucudur, mecburi ve sadece semboliktir. Masa altından tüm ilişkiler, gönül almalar gözlerimizin önünde devam etmektedir. - IŞİD’le ilgili gözden kaçan en önemli hususlardan biri IŞİD’in merkezinde bilfiil konumlanmış Irak Saddam rejimi Baas kadrosudur. Yani bu savaş biraz da Saddam’ın direnişidir. Zaten IŞİD’in Irak’taki başarılarının arkasında Irak Baası (fiili, maddi, lojistik, istihbari, askeri..
-Diğer ‘Cihadçı’ örgütlerden IŞİD’e katılım grup grup devam ediyor. - Tarihin gördüğü en katı Şii ve Alevi düşmanı yapıdır IŞİD. O koşullara razı oldukları ve aleyhlerine çalışmadıkları müddetçe gayri müslimlerin ve hatta ateistlerin nefes alma hakları vardır ama Şii ve Aleviler’in yoktur. - Evet El Kaide kitlesel, toplumsal örgütlülüğü dayanağı olan bir yapı değil ancak küresel bir güç olduğu, gücünü azımsamamak gerekildiğini unutmamak gerekir. Özellikle uzun zamandır beklenen bu son büyük atakları hezimetle sonuçlanmazsa IŞİD ileride tanınması zorunlu hale gelecek, yoksul Sünni İslamcı tabana dayanan bir Ortadoğu devleti olabilir. Hiç ‘çok zor’ demeyin. - IŞİD savaşır, öldürür-ölür başka bir stratejisi yoktur demeyin, IŞİD nereye gireceğini nereye girmeyeceğini, nereyi tutması gerektiğini nereden çekilmesi gerektiğini, petrol hatlarını, santralleri, barajları, su kaynaklarını, hangi örgütü-devleti ne zaman karşına alacağını ve yaşamayı da çok iyi biliyor. - Türkiye genelde Nusra ve İslami Cephe kanallarını tercih etse de IŞİD içerisinde de onlarca denilebilecek kadar Türk yüzlerce denilebilecek kadar Kürt (Güney ve Kuzey Kürdistan ağırlıklı, Güney daha fazla) savaşçı var. - IŞİD’e karşı savaşan devlet ve örgütler kesinlikle IŞİD’i tanımıyor en büyük zayıflıktır. *- Katil önce TIR dolusu silahla Suriye’yi kan gölüne çevirdi şimdi iktidarını kurtarmak için Suriye’ye saldırıyor. Bu düzeni başınıza yıkacağız başka yolu yok. Uçağın düşürüldüğü Kebes’te El Kaide ile Suriye ordusu bir süredir şiddetli şekilde çatışıyor, AKP bugün Suriye uçağını düşürerek El Kaide’ye büyük destek verdi, komşu ülkeye karşı silahlı çeteye yardım etmek bir savaş suçudur, hem El Kaide daha 3 gün evvel Niğde’de ikisi güvenlik görevlisi 3 yurttaşımızı öldürmüştü, tarihte halkına böylesine ihanet etmiş bir hükümet görülmemiştir, Tayyip Erdoğan her an ‘savaş suçu’ ve ‘vatana ihanet’ suçlarını işlemektedir..
SIYAH MAVI
SARI
SAYFA 10
HALKIN KURTULUSU
Demokratik Seküler Devrimci Bağımsız ve Özgür Irak Bir kez daha, Irak politik konularda ve güvenlik alanında ciddi gelişmeler yaşıyor. Irak ordusunun bütün birimleri Irak Şam/Levant* İslam Devleti(IŞİD) ve diğer milisler ile karşılaşma noktalarından geri çekildi. Batı ve kuzey vilayetlerindeki bazı diğer bölge ve yörelerin yanı sıra Sünni ağırlıklı Musul ve Tikrit şehirleri de ele geçirildi, ve milisler şu sıralar başkent Bağdat’a doğru ilerliyorlar. Büyük ölçekli güvenlik zaafı oluştu ve savaş, kaos, terör yayılmaya başladı. Yüzbinlerce aile Kürdistan Bölgesi’nde başta Erbil ve Duhok olmak üzere daha güvenli bölgelere kaçtı.
Ancak bugün ABD mevcut durumdan, devasa elçiliğini ve yüzlerce danışmanını koruma adına birden fazla cepheye taburlarını yollayarak, Irak’a sürekli uçuşlar sağlamak adına Irak havasahasına savaş uçaklarını, Körfez’e de savaş gemilerini konumlandırarak olaya müdahil olmak için yararlanmaya çalışmaktadır. Başka bir ihtimal ise ABD’nin başbakanın istifasını istemeyi göze alıp mezhebi güçlerin karar merciilerine getirilmesi dahi gerekse bile Maliki rejimini çökmekten kurtarmak için hava saldırıları düzenlemesidir. Son olarak, bu adımlar ancak ve ancak herhangi bir Iraklı ile uzaktan yakından alakası olmayan ABD çıkarlarına Çatışmalar, IŞİD’e karşı bazı silahlı grupların, Irak or- hizmet eder. dusunun ve Kürdistan Bölgesi Peşmerge Güçleri’nin özellikle Kerkük, Diyala ve yakın yerleşimlerde direnişiBu sonuçların, yol haritası ABD işgali tarafından çine karşın hala devam etmektedir. IŞİD ve karşıtları ta- zilen “politik ilerlemenin” ciddi çıktıları olduğu şüphe rafından vur-kaç operasyonu sürdürülmektedir. Sünni götürmezdir. Baas diktatörlüğünün çöküşünden sonra yoğunluklu batı vilayetlerde güvenlik ve asker tesisleri Irak devleti on yıllar içerisindeki eski güç dengeleri ve tamamı ile çökmüştür. işgalden sonra dağıtılan eski ordunun kapasitesindeki keskin düşüş bağlamında sekter ve etnik güç paylaşıAncak, IŞİD iki ana faktör olan bu tehlikeli ilerleyişi mına göre tekrar şekillenmiştir. Ülkeyi işgal eden ABD başlatamamış veya bu denli etkili bir hale gelememiş- yönetimi ve işgal en çok kazanç sağlayan komşu ülke tir. Bir yandan ABD işgali, diğer yandan sekter-mez- İran, Irak’ta toplumsal, politik ve ekonomik dengelerhepsel devlet oluşturulması desteği IŞİD’in büyüme- de derin dönüşümler gerçekleştirdiler. sinde önemli etkenler olmuştur. Bu dönüşüme en açık örnek IŞİD’in başı çektiği, Baas Ama, bu savaş kapsamında göze en çok batan ihlal Parti’sinin kalıntılarını, dağıtılan ordunun memurlarınnı IŞİD tarafından gerçekleştirilen sekter katliamlardır. ve askerlerini de içeren ulusalcı güçler ve gruplardan Eşi benzeri görülmeyen bir vahşilikle, binlerce teslim oluşan kırılgan bir koalisyonun liderliğini hedefleyen olmuşların arasından yüzlercesinin toplu infazı hakkın- askeri savaşın altında yatmaktadır. da söylentiler bulunmaktadır. Tabii bunlar dini ve etnik sebeplerle her türlü baskılama, sürgün ve zulmün yanı sıradır, ve bunlardan bahsederken kadınlara karşı işlenen tecavüzlerden ve silahlı grupların savaşçıları ile zorla evlendirilmelerden bahsetmiyoruz bile.
Suriye’deki durum ve devrimci hareketi her yönüyle ezmeye yönelik yapılan saldırılar önlenmelidir. Bunun olması için ise sekter/mezhepsel, ulusalcı/şövenist veya yenip yönetme arayışı içindeki hareket ve güçlerle bağların koparılması temel alınmalıdır. Irak üzerinde baş gösteren sekter ve mezhepsel bela mahkumiyetinin önlenmesinden ve insanların birliğinin demokratik, seküler ve devrimci kurumlar üzerinden yeniden sağlanmasından yola çıkarak aşağıdaki noktalar vurgulanmalıdır: 1) Irak’ın gidişatına ABD, İran, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve diğerleri tarafından yapılacak herhangi bir müdahale, bahsi geçenlerin sadece Irak insanının çıkarları ile ilgili tamamen uyuşmazlığından değil aynı zamanda korkunç bir mezhepsel savaşın ateşini harlayacaklarından engellenmelidir. Özellikle BM Genel Meclisine çağrımızdır; bütün ülkeler bu durumda kendi müdahalelerinden sorumludurlar ve Barış için Birlik mekanizması uyarınca yaptırıma tabidirler. 2) Irak’taki tüm politik ihtilaflar Iraklıların görüşüne, isteğine ve ilgilerine başvurularak çözülmelidir. Yeni bir sistem inşası veya bütün şehir ve vilayetlerde yerel bir yönetim olup olmayacağı, sekter sistemin dışında, doğrudan ve gelişmiş demokratik bir süreç ile yapılmalı, bütün vatandaşların, herhangi bir ayrım gözetmeksizin aktif politik katılımı sağlanmalıdır.
IŞİD kontrolü Musul “şehir gazetesi”nde yayımlanan ve vatandaşlara yaşam tarzlarını dikta eden 16 maddelik bir metinden sonra katı şer’i kuralların empozesi ile sonuçlanmıştır. Maddelerden bir tanesi, şehir kaynakların kontrolü konusunda sadece Islami Devlet’in yetkili olduğunu belirtmekte ve kamu fonlarından çalan herhangi bir kimsenin cezalandırılacağını eklemektedir. Diğer yandan IŞİD, milyonlarca dolara eşdeğer parayı bankalardan, hükümet binalarından ve belediyelerden çalmış, kaçan asker ve memurların geride bıraktığı sayısız miktarda silahı da ele geçirmiştir. Metin, bütün erkeklere toplu namazlarda yer almalarını söylüyor, diğer şer’i kısıtlamaların yanı sıra alkol, uyuşturucu ve tütün satışı ile tüketimini yasaklıyor. Aynı zamanda herhangi bir ismin altında her türlü kurul ve meclisin yanı sıra, bayrakları da, silah taşımak gibi yasaklıyor ve bu etkinlikleri bölücü addederek ölüm cezasına layık görüyor. Metin, IŞİD’in yıkımla tehdit ettiği heykeller, türbeler ve evliya mezarları konusundaki tutumunu da açığa çıkarıyor. Kadınları acil durumlar dışında evden çıkmamaları konusunda uyarıyor. Özetle IŞİD’in hükmü, müttefikleri(alınan bilgilere göre 23 grup savaşa katıldı) de dahil olmak üzere herkesi yaşamları konusunda kaygıya sevketti. Irak başbakanı Nuri el Maliki’nin hükûmetinin güvenlik ve askeri gelişmeler konusundaki yaklaşımı da daha az zararlı değildi. Kapsamlı bir askeri karşılığın uygulamaya konmasını, olağanüstü hâl ilanını ve yüksek alarm durumuna geçilmesini gerektiriyordu. Maliki’nin hükûmeti aynı zamanda ABD’den, İran’dan ve diğer güçlerden Irak’a müdahale ve IŞİD işgalini kırmak için yardım isteğinde bulundu. Ancak, bu durum ortaya çıktığında ülke, yoluna çıkan herşeyi yok eden ve bütün Arap dünyasında ölümcül sonuçlar doğurabilecek bir mezhebi savaşın sancıları içerisine itilmiş olabilir. Yaklaşan tehdit IŞİD’e karşı cihad fetvası verip insanları orduya katılmaya çağıran el Sistani tarafından temsil edilen Irak Şii Otoritesi tarafından destekleniyor. Beklendiği gibi bu olaylar aşikar bir şekilde bölgesel ve küresel bir boyut kazanmıştır. Irak, dünyanın en büyük ham petrol üreticilerinden birisidir ve on yıllardır politik, sekter, mezhebi ve etnik çatışmaların da merkezi olmuştur. Ülkenin durumu tüm bölgedeki sekter ve mezhebi dengelere sıkıca bağlı olduğu gibi Suriye’ye ve ülkedeki olaylara da sıkıca bağlıdır.
Ancak bu birleşme özünde geçici olup IŞİD’in yıkıntılar üzerinde güç ve kontrol sağlama konusundaki aralıksız tekelleşme kovalayışı nedeniyle parçalanma riski taşımaktadır. “Koalisyon”un kendisi içinde farklı cephelerde kanlı çatışma ihtimallerinin ciddi sinyalleri görülmeye başlamıştır.
3) Irak halkı ve özgürlükçü hizipler kanlı IŞİD terörizmine ve karşısındaki kontra-terörizme karşı en önde saf tutmalıdır. Bu da şehirlerdeki, varoşlardaki ve köylerdeki halkın, gerici terörist örgütler ve karşıt mezhebi milisler tarafından gerçekleştirilecek saldırılara cevap verebilmesi için silahlı popüler komite ve konseylerde öz-örgütlenmesini gerektirmektedir. Gruplar mahrum Bu güçlerin önemli bir kısmının baskıcı, itaatkar, derin- ve mağlup edilmeli, varlıkları Irak’tan silinmelidir. den çürümüş Maliki otoritesine karşı gerçek bir ayaklanma içinde olduğu görüşünde olanlar da var. Kendi- Ancak bu aynı zamanda uluslararası bir külfeti de getirlerini mezhebi ve sekter hareketlerden uzak tutmaya mektedir; bir taraftan Iraklıları düşman kuvvetlere ve çalışıyor, Maliki’ye karşı karşı gerçek ulusal mücadele milislere karşı destekleyecek, diğer taraftan da mevcut çağrısı yapıyor ve mezhebi güçleri İran amaçları ile sekter kapitalist dikta rejiminin yıkımını amaçlayacak bağdaştırıyorlar. en geniş küresel kampanya için harekete geçilmelidir. Bu durum Iraklıların adalet, özgürlük ve insan onuru Ancak bunları iddia edenler bu kuvvet bölümünün temelli gelecek arzusunu ilerletecek, ülkenin bölünüp kendi tavır ve politik duruşlarındaki aşikar kusurlar ne- parçalanmasını engelleyecektir. deniyle çırpındığı görmekten acizler. Bu kusurlar, bu hiziplerin IŞİD’in başını çektiği ittifağa bağlılıklarında 4) Karşı devrimciler tarafından bölge insanını birleştive IŞİD tarafından işlenen iğrenç suçlar ile şüpheli rebilecek olan devrimci alana saldırmak için kullanılan planlarına yönelik eleştirilere sert karşı çıkışlarında vü- ana silahlardan birisi olan sekter/mezhepsel tehdidi cut buluyor. Bilhassa, bahsi geçen kusurlar, bu suçlara yenmek için: Yukarıdaki bağlamda, Arap bölgesindekarşı silahlı tepki vermemelerinde ve bu sebeple suça, ki devrimci sol ve demokratik, feminist, ilerici gruplar, rejim ve Maliki karşısında savaşan güçlerin “birliği”nin hem sekter ve mezhebi yaklaşımlar ile Arap rejimlekırılmasını engellemek için yataklık etmelerinde ortaya rinin politikalarına, hem de bağnaz, gerici sağ-kanat çıkıyor. gruplarla omuz omuza karşılaşmalılardır. Iraklılar, sabık ABD savaşının ve işgalinin bedelini her gün kan ve trajedi ile ödüyor, sekter ayrımların ve bölgedeki emperyalist müdahaleler ile sekter-mezhepsel gerici rejim yönetimleri ile denk düşen dizginsiz, aşırı İslamcı hareketlerin yükünü taşıyor. Iraklılar, ülkeyi kendilerince inşa eden gerici, gelenekçi güçlerin rehineleridir. Başarısızlık durumunda Irak, küçük ülkelere ve sekter-mezhepsel emirliklere dönüşebilir. Ülkenin kaderi her türlü muhtemel ve korkutucu senaryoya açıktır.
Komşu ülkelerin (Katar, Suudi Arabistan, İran, Türkiye ve diğerleri) bariz müdahalesi daha fazla karmaşaya sebep olacak, Suriye’de bugün olduğu gibi mezhebi ve sekter çatışmaları hızlandıracaktır. Bu müdahale Iraklıların arzuladığı demokratik, özgür ve muvaffakıyetli toplum oluşturmayı amaçlayan devrimci bir ilerleyişi başlatma arzularını her açıdan önleyecek ve hatta durIrak içinde radikal popüler solcu bir hareket oluştudurmakla tehdit edecektir. rulmalıdır. Ülkenin her köşesinde mezhebine bakılmaksızın Iraklıların büyük bir çoğunluğunun yaşadığı hoşBu gibi arzular geçmişte ve 2013 yılı boyunca ya- nutsuzluğa ek olarak toplumsal ve ekonomik hakların pılan ve Maliki tarafından şiddetli ve kanlı bir şekilde büyük bir bölümü konusunda ötekileştirilme, dışlanma bastırılan toplu gösterilerde açıkça görülmüştür. Daha- ve mahrumiyet ile yüz yüze kalan bölgelerde yaşayan sı, IŞİD’in Irak’ta büyüyen etkisi Suriye’deki çatışmaya halkın çoğunluğunun hissettiği hınçtan yararlanabilkısmen direkt ve tehlikeli tepkileri doğuracak, Suriye melidir. rejimine karşı yıkıcı girişimleri olacaktır. Bu hareket hoşnutsuz kesimi örgütleyebilmeli ve hıncı, sekterliğe,kapitalizme ve ABD işgali tarafından kurulan bozulmuş rejime karşı, gerçek devrimci bir yöne Herzamanki gibi ABD, Irak işgali süresince oluşan doğru yönlendirebilmelidir. IŞİD ve benzeri gruplar, zararlarını tazmin etme çabasıyla olaylardan pekçok baskıcı ve emperyalist uluslar ile Maliki hükümeti, ve düzeyde yararlanacaktır. Üç yıl önce iki ülke arasında sırtlarını yasladıkları bağnaz sekter güçler tarafından imzalanan güvenlik anlaşması ABD’ye Irak’ta sürekli hazırlanan gerici ve terörist planların engellenmesi sobir askeri üs oluşturma izni vermemektedir. rumluluğunu taşımalıdır.
5) Son olarak, acilen, mevcut insani krizin etkisini azaltmak ve kontrolünü sağlamak için mültecilere ve evsiz kalanlara her türlü uluslararası örgüt aracılığıyla gerekli yardımı sağlama ihtiyacı bulunmaktadır. Irak halkına yönelik bölgesel ve uluslararası komplo engellenmelidir. Kahrolsun Irak’taki bütün emperyalist müdahaleler. IŞİD ve tarikatı tarafından gerçekleştirilen gerici saldırılar bozuna uğratılacak. İç ve dış düşmanlarına karşı, zafer Irak halkınındır. Yaşasın halkların dayanışması. Devrimci Sosyalistler (Mısır) Irak Komünist Birliği (Irak) Al-Munadhil-a (Fas) Devrimci Sol Akım (Suriye) Solcu İşçiler Birliği (Tunus) Soyalist Forum (Lübnan) * Levant, Anadolu ve Mısır arasındaki Doğu Akdeniz kıyılarından oluşan coğrafi ve kültürel bölgedir. Bugün kapsadığı alan içerisinde Kıbrıs, İsrail, Ürdün, Lübnan, Suriye, Filistin ve Türkiye’nin güney bölümünün (Eski Halep Vilayeti) bir kısmı bulunmaktadır.
SIYAH MAVI
SARI
SAYFA 11
HALKIN KURTULUSU
Suudiler ve Ortadoğu’da Olup Biteni Anlama
Veli Nasr
Bu hoyrat sert tedbirlerin zayıf mazeretleri, protestoları İran’ın örgütlemesi ve protestoların izinden giden İran genişlemeciliğini durdurma zaruretiydi. Tunus ve Mısır’da halk gösterilerinin ilham ettiği mahalli bir protesto bölgesel çatışmaya dönüştürüldü. Suudi stratejisi açıktır: Odak noktasını demokrasiden öcüye yani İran’a kaydır. Bahreyn’deki neticeden cesaret alan S. Arabistan, Arap Baharını mağlup etmek için bölgesel bir strateji tutturdu. Riyad, Basra Körfezin’deki petrol üreticisi ülkelerin oluşturduğu bir grup olan Körfez İşbirliği Konseyi’nin Ürdün ve Fas’ı da içerecek şekilde genişletilmesi çağrısını yaptı – ki Ürdün ve Fas ne petrol üreticisidir ne de Körfez bölgesinde yer almaktadırlar. Protestocuların teskin edilmesi Körfez İşbirliği Konseyi’nin genişletilmesi onu Arap monarşiler klübüne çevirecektir. Konsey üyeliği nakit sıkıntısı çeken Ürdün ve Fas’a kızgın protestocuları teskin edecekleri bol miktarda mâli kaynak sağlayacaktır. Bunun karşılığında reformdan sarf-ı nazar etmek ve Körfez ülkelerinde tekrar patlak vermesi halinde protestoları bastırmak için ordularını ödünç vermeye hazırlıklı olmak zorunda kalacaklardır.
Suudi yöneticiler Amerika’nın demokrasiye verdiği desteğin adını koyup bunu safça ve tehlikeli bulduklarını, Körfez monarşilerine yönelik varoluşsal bir tehdit olarak gördüklerini açık ettiler. Obama, geçen hafta Ortadoğu üzerine yaptığı konuşmada Amerika’nın bölge halkının değişim talebinin yanında durduğunu şüpheye mahal bırakmayacak şekilde açıkladı. Amerika’yı S. Arabistan’la sürtüşme sürecine itmektedir bu. Krallık, halkın reform talebinin hakkından gelmeye azimli yeni bir retçi cephenin lideri olarak ortaya atıldı. Böylesi bir cepheye İran’ın liderlik etmesi beklenirdi ama gelin görün ki bizim politikamızın hakkından gelmek isteyen taraf, Amerika’nın bölgedeki en yakın Arap müttefiki oldu. Her ne kadar Başkan konuşmasında S. Arabistan’a değinmediyse de kısa vadede ABD’yi Ortadoğu’da bekleyen en büyük meydan okuma Suudi Krallığıyla uğraşmak olacaktır. Suudi yöneticiler Amerika’nın demokrasiye verdiği desteğin adını koyup bunu safça ve tehlikeli bulduklarını, Körfez monarşilerine yönelik varoluşsal bir tehdit olarak gördüklerini açık ettiler. Demokrasiyi desteklediği takdirde Amerika’nın Riyad’la özel bağlarını (siz bunu petrol olarak anlayın) bundan sonra artık hesaba katamayacağının sinyalini veriyor Suudiler. Suudi tehdidinin maksadı, Amerikalı politikacıların Amerikan değerleri ile Amerikan çıkarları arasında seçim yapmalarıdır. Fikir o ki Washington ya Arap halkların reform taleplerini destekleyerek mevcut seyrini koruyacak ve S. Arabistan’la arasının açılmasını göze alacak yahut da S. Arabistan’la ilişkisini muhafaza edip Ortadoğu’nun geri kalanını kaybedecek. Doğrusu, Başkanın da konuşmasında âşikar kıldığı üzere Amerikan değerleri ile Amerikan çıkarları arasında bir seçim, yanlış bir seçimdir. Amerikan politikası bu gerçeği yansıtmalıdır artık. Washington bugüne değin Suudilerin gönlünü almaya çalıştı. Artık Suudilerin söz ve davranışlarını sigaya çekme vakti gelmiştir.
S. Arabistan’ın yeni duruşu, Amerikan politikasına ciddi bir meydan okumadır. Suudi taleplerini kabul ediş, Amerika’yı bölgedeki tarihi dönüşümün yanlış tarafına yerleştirecek ve böylelikle uzun vadede sırf Amerikan çıkarlarına zarar verecektir. Bahreyn’in proTektonik kayma Şaşılacak bir yön yok, Arap siyasetinde tektonik kay- testoları güç kullanarak bastırması Amerika’nın bölmaların yaşanması, reform-açıklık-hesap verilebilirlik gedeki itibarını zaten çizmiştir. Arabistan’ın İran’la çağrısı yapan bir halk ayaklanması, Suud hanedanını gerilimi kasıtlı olarak artırması da risklidir. üzmektedir. Basra Körfezi monarşileri, İran’a karşı saldırgan poKrallık tıpkı Arap dünyasının geri kalanında olduğu gibi iş, özgürlük ve siyasette söz hakkı isteyen genç litikalarını destekleyecek askeri güce sahip değillerdir. Güvenilirlikleri, Amerikan desteğine bağlıdır. İran’ın bir nüfusa sahip. canının acıtılması Körfez’de gerilimi tırmandırdığı takS. Arabistanlıların yüzde 39’u 20-24 yaş arasındaki dirde, bölgedeki Amerikan çıkarları ve yoğun askeri işsiz gençlerden oluşuyor. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü varlığı ABD’yi kaçınılmaz olarak çatışmanın ortasına Mübarek’in gençlerin kilit rol oynadığı protestolar ara- yerleştirecektir. sında makamından inişini izleyen Suudi Kralı Abdullah reform taleplerini savmak için 35 milyar dolarlık sos- Meydan okumaya karşılık verilmesi yal yardım paketi açıkladı. Bu nedenlerden dolayı Amerika, S. Arabistan’ın Monarşiye zaman kazandırdı bu ama çok sayıda meydan okuyuşuna karşılık vermelidir. Bunu yapmakdomino taşı gönül rahatlığına izin vermeyecek şekilde ta acziyet gösterilmesi bölgedeki itibarımızı incitecek S. Arabistan yönünde devriliyor. S. Arabistan’ın sınır- ve oradaki kamuoyunu bizden soğutup yabancılaştılarında, Bahreyn ve Yemen’de cereyan eden şiddetli racaktır - ki bundan yalnızca İran kazanç sağlar. ABD, Ortadoğu’da liderlik rolünü ileri sürmelidir. S. protestolar hassaten baş ağrıtıcıdır. Arabistan’la yakın bağlarımız olsa da Libya’da veya Riyad, reformlara direnmeleri için her Arap yönetici- Suriye’de olduğu gibi Bahreyn’de reformları teşvik etyi en baştan beri yüreklendirmiştir. Washington Arap mek için tetikte olacağımızı belli etmelidir. Baharını ne kadar benimsediyse Riyad da o kadar Bahreyn monarşisi muhalefeti bastırmaya son verip üzüldü. anlamlı bir diyalog başlatmadığı takdirde Washington Suudi yöneticiler Washington Mübarek’ten istifa harekete geçmeye hazır olmalıdır. Reform inisiyatifleetmesini istediğinde bunu bir istisna olarak anladılar rini desteklediğimizi ve sürecin tersine çevrilmesine ama ABD Bahreyn’de reformu zorladığında Amerikan hoşça bakmayacağımızı Ürdün ve Fas’a da belli etpolitikasını kendilerine karşı doğrudan bir tehdit ola- meliyiz. Petrol için Körfez ülkelerine bel bağladığımız doğrurak gördüler. dur ama Körfez ülkeleriyle anlaşmazlığa düştüğümüzde petrolün akışında bir kesinti olmayacaktır. GeçimDiyaloğu teşvik Washington Bahreyn Kralı el Halife’yi muhalefetle leri petrole bağlıdır: Petrolden kâr sağlamak için onu diyaloğa teşvik etti; oradaki Amerikalı diplomatlar gö- satmak zorundalar. rüşmelere doğrudan aracılık ettiler. Riyad, Amerikan Dahası, Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkeler, her politikasını baltaladığı nadide adımını attığında nereiki Irak savaşının fazlasıyla ortaya koyduğu üzere güdeyse bir anlaşmaya varılmak üzereydi. venliklerinin muhafazası için bize bağımlıdırlar. O halSuudi yöneticiler, görüşmelerden çekilmeleri ve pro- de bizi kaygılandırması gereken Suudi tehditleri değil testoların durdurulması amacıyla S. Arabistan ve Ortadoğu halklarının tarihlerindeki bu kritik kavşakta BAE’den asker getirilmesi konularında Bahreyn’i ikna bizim izlediğimiz politikalar hakkında nasıl hüküm verecekleridir. ettiler.
Türkmen Katliamına Sessiz Kalmayalım AKP basını ise Türkiye konsolosluğunun basılması ve çalışanların kaçırılmasını bir “misafir etme” olayı olarak pazarlama derdindedir. Bunların tümü IŞID katliamlarına meşruiyet kılıfı uydurma çabasıdır.Tüm bunlar AKP’nin gerçekleri görmüyor olmasından değil, IŞİD’in suç ortağı olmasından kaynaklanmaktadır. Açıkça ilan ediyoruz, Hükümet katliamın ortağıdır. IŞİD adlı cinayet şebekesi Esad’ı devirmek için olduğu gibi, ortadoğuda AKP’nin Sunni bloğunun uygulanamsı açısından askeri ve lojistik açıdan desteklenmiştir.
IŞID çeteleri Telafer’i ele geçirdikten sonra dünyanın gözü önünde katliam yapmaya başladı. 500 bin nüfuslu Türkmen kentinde binlerce masum sivil ölümle burun buruna kaldı ve binlercesi katledilmeye başlandı bile. Bu katliam karşısında başta AKP hükümeti olmak üzere tüm dünya sessizliğe gömülmüş durumda. Söz konusu Kürtlerin hakları olduğunda onlara karşı Türkmen kartını oynayan utanmazlar, şu anda Türkmen katliamı karşısında ses çıkarmıyorlar. Olağan durumda Güney Kürdistan’da Türkmenlerin hamisi gibi konuşanlar, Türkmen çığlığını duymazdan, katliamı görmezden geliyorlar.
Şebekenin yaralıları Türkiye’deki hastanelerde tedavi edilmiş, sınırlardan ellerini kollarını sallayarak girip Hükümetin başının bu katliam karşısındaki tek önlemi çıkmalarına göz yumulmuştur. Sınır valiliklerine gönkatliamın duyulmasını ve görülmesini engellemekten derilen genelgelerle cinayet şebekesinin faaliyetleriibarettir. Katliam karşısında hükümetin başının basın nin desteklenmesi direktifi verilmiştir. organlarına “yazmadan çizmeden fazla da konuşmadan” süreci takip edin demesi bir başka hassasiyetin Sonuçta katliam şebekesi bugün, daha 1 yıl evvel Erdoğan’ın “her türlü desteğimizle arkanızdayız dediği değil suç ortaklığının dışa vurumudur. Türkmenleri katletmeye başlamıştır. Adeta terörist IŞİD çetelerine bir mesaj niteliğinde olan “Türkmenlerin yarıya yakını Sünni, yarıya yakı- ABD eliyle hazırlanan süreç ve AKP’nin bölge politinı Şia’dır” sözleri hükümetin başının zihnindeki mez- kaları bir Frankeştayn, bir cinayet şebekesi yaratmıştır. Hükümet bu katliamın sorumluluğundan kendisini hebi kodları açığa çıkarmaktadır. Hükümetin başı ısrarla IŞİD’a terörist organizasyon kurtaramaz. Cinayet şebekelerini desteklemek katliademekten kaçınmaktadır. Hatta IŞİD, Irak’lı Sünni- ma ortak olmaktır. hükümetin içerdeki ve dışarıdaki lerin merkezi devlet otoritesinin baskısına karşı bir katliamcı politikalarına karşı tüm halkımızı tepki vermeye çağırıyoruz. direniş olarak nitelendirilmektedir.
SIYAH MAVI
SARI
HALKIN KURTULUSU
12
ORTADOĞU HALKLARI DEVRİMCİ ENTERNASYONALİNİ YARATMAK
"Emperyalist haydutluk… Ne belirli bir sınırı olan ne de belirli bir sınıra bağlı olan haydutluk… Hitler’in yağmacıları hayduttu; tıpkı bugün ABD’lilerin haydut olduğu gibi. Belçika’nın paraşütçüleri de hayduttur; tıpkı Cezayir’deki Fransız emperyalistlerinin haydut olduğu gibi. Çünkü bu, emperyalizmin insanı hayvanlaştıran doğasıdır.
Topraklarında tek NATO üssü bulunmayan, çeteSuriye'ye Irak’a Filsitine ve tüm Ortadoğu’ya cilerin, cihatçıların vahşi katliamlarına teslim olma- dönük aynı senaryonun faili emperyalizm ve yeryan ve Ortadoğu'da düşürelemeyen bir kale Suriye. li işbirlikçisi AKP'yi sorumlu tutacağımızı ve bunun hesabını vereceklerini dosta düşmana ilan ederiz. İsrail beslemesi Katar şeyhleri, Suudi Arabistan Krallığı, Ürdün ve başını AKP'nin çektiği dünyanın Bu ülkenin savaş karşıtı on milyonlarca insanı tüm gerici hükümetleri mezhep savaşını körükle- adına AKP'yi ve faşizmini son kez uyarıyoruz! yip kendileri gibi kukla bir hükümet yaratmak için Suriye'den kanlı ellerinizi çekin! Kardeş halklara Emperyalizmin bu doğası, onları özgürlüğü için varlarını yoklarını ortaya döktüler, dökmeye devam düşecek her kurşunun, her bombanın, ölen hiçbir dövüşen bir ülkenin son devrimci simgesine varana ediyorlar ; insanın sorumluluğundan kaçamazsınız. kadar boğazlamaya, öldürmeye hazır, kana susamış vahşi hayvanlara dönüştürür. Ancak Suriye halkının "bağımsız vatan iradesi" ye- Tarih kitaplarında yer alacak "Türkiye'nin ihanetiyle nilmiyor. Suriye'ye işgal edildi" başlığı sizi tanımlayabilir ama Lumumba’yı hatırlatan -bugün yıkılmış olan ama bu ülke, bu halk bu kara lekeye asla ortak olmaz! yarın yeniden yükselecek olan- anıt, bize aynı zaSuriye, çetecileri püskürtüyor ,o sınırdan geçtikmanda, bu dünya devrim şehidinin trajik hikayesi lerine pişman ediyor hepsini. Suriye üzerinde dö- Zafer Devrimci Dünya Halklarınındır. aracılığıyla şunu da hatırlatıyor: Emperyalizme asla nen bu kara, zehirli ihanet oyununda tüm kartlarını Kahrolsun Faşizm ve Emperyalizm güvenilmez! Asla ama asla!" kullanan "kutsal gericilik" emperyalist saldırı için Yaşasın OrtaDoğu Halklarının Devrimci Kurtuluş Dayanışması! zemin hazırlıyor. Yaşasın Dünya Halklarının Zafere YönelChe Guevara, (2.Afrika-Asya Ekonomik Dayanışma miş Devrimci Mücadelesi’ Toplantısı -Cezayir: 24 Şubat 1965- konuşması.) Irak işgalinden çok iyi tanıyoruz bu senaryoyu- Kahrolsun Emperyalist Barbarlık! Orada da tüm düzen basınıyla, kurumlarıyla NA- THKO GENEL KOMUTANLIK Che Guevara'nın; asla güvenilmeyecek bir hay- TO'nun işgaline zemin hazırlamıştı. Ve Irak'ta dutluk olarak işaret ettiği emperyalizm bugün de milyonlarca insanın hayatıyla ödediği bir işgali ağız- (Elimize Posta Yoluyla Gelen Bu Yazıyı Haber Değeri Gördüğümüz İçin Yayınlıyoruz.) Suriye ve Ortadoğu için kolları sıvamış durumda. ları sulanarak devam ettirmişlerdi.
FİLİSTİN DAVASI İÇİN DÖVÜŞEN ÖNDERLERİMİZ.. Filistin’e ilk gidenler arasında, 68 kuşağının önde gelen ismi Deniz Gezmiş de vardı. El Fetih kampına katılan Gezmiş’e El Fetih kimliği verilmişti.
İnan, Alpaslan Özdoğan ve Mustafa Yalçıner'le birlikte, yanlarında getirdikleri silahları Diyarbakır surlarına gömer. Daha sonra Diyarbakır Tıp Fakültesi önünde buluşmak için anlaşılır.
31 Mayıs 1969'da İÜ Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, reform tasarısının gerçekleşmemesini protesto için giriştikleri işgale önderlik etti. Üniversitenin kapatılıp, polise teslim edilmesi nedeniyle çıkan çatışmalarda yaralandı. Hakkında gıyabi tutuklama kararı olmasına rağmen hastaneden kaçan Gezmiş, Haziran'ın sonunda Filistin'e gitti.
Fakat Tıp Fakültesi önüne geldiklerinde fakültenin polis tarafından basılmış olduğunu gören Hüseyin, Alp ve Yalçıner, Adana'ya gitmek için Diyarbakır dışından bir benzin istasyonunda otobüse biner. Hüseyin ile Alp, yan yana koltuklara, Yalçıner tek başına oturur.
Filistin'e gitmeden önce 23 Haziran 1969'da TMGT'nin topladığı 1. Devrimci Milliyetçi Gençlik Kurultayı'na kendisi gibi haklarında tutuklama kararı olan FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli ile birlikte bir mücadele programı gönderdi.
Filistin bir sevdaydı onlar için, bir idealdi. Türkiye solundan binlerce genç 1970’lerde ve 80’lerde Filistin için savaştı; onlarcası, belki de “yüzlercesi” bu dava uğruna can verdi. Sıra dışı şeyler yaşadılar, derin acılar çektiler. Ortalarda dolaşıp böbürlenmediler, kahramanlık payesi istemediler. Tersine yok sayıldılar. Ölenler unutuldu; ne cenazeleri istendi, ne mezarları arandı. HALKIN KURTULUŞU İmtiyaz Sahibi -Zeki Irmak
Yazı İşleri Müdürü Hatice Zuhal Göktepe
Otobüs, Gaziantep yakınlarında bir yerde jandarmalar tarafından durdurularak aranır. Hüseyin ile Alp, yan yana koltuklarda oturduğu için gözaltına alınır. Yalçıner, şans eseri kurtulur ve Adana'ya gelir. Yalçıner, daha sonra Ankara'ya gider.
Müfit Özdeş, Teoman Ermete ve Atilla Keskin ise Eylül'e kadar Filistin'de gerilla kamplarında kalan Malatya'da tren garında yakalanır. Deniz Gezmiş,1 Eylül 1969'da, 10 Haziran'da "üniversiteyi işgal" ettiği gerekçesiyle Hukuk Fakülte- Sonuçta, yakalananlardan Hüseyin İnan, Atilla si'nden ihraç edildi. Keskin, Teoman Ermete, Müfit Özdeş, Ercan Enç, Alpaslan Özüdoğru, Hamit Yakup, Ahmet Tuncer 14 Ekim 1969'da, THKO'nun bu nüvesini oluşturan Sümer, Kadir Manga, Ali Tenk, Bahtiyar Emanet grup ile birlikte Suriye üzerinden Ürdün'e, Filistin tutuklanır ve Diyarbakır Tutukevi'ne konur. FilisKurtuluş Örgütü (FKÖ)'nün askeri kanadı olan El tin'den dönenlerden Mustafa Yalçıner, Ahmet ErFetih'in gerilla eğitim kamplarına gitti. Burada al- doğan ve diger 3 kişi, yakalanamaz. dıkları eğitimin ardından bir süre İsrail'e karşı yapılan kimi eylem ve karakol baskınlarında görev aldı. Fakat yakalananların Emniyet'te verdiği ifade nedeniyle Mustafa Yalçıner ile Ahmet Erdoğan, gıyabi Şubat 1970'de Türkiye'ye geri döndüğünde, Di- tevkif kararı ile aranmaya başlanır. yarbakır-Gaziantep yolunda bir otobüste yakalandı. Diyarbakır’da devam eden yargılama sonunda, Kendilerine isnat edilen suç Filistin'de aldıkları Ekim 1970'de tahliye oldu. gerilla eğitimi ile alakalıdır. Mahkeme'nin Dışişleri Bakanlığı'ndan talep ettiği, konu ile ilgili bilirkişi El-Fetih kamplarında yaptıkları yirmi günlük bir raporunda, Bakanlığın, El-Fetih örgütü hakkında eğitimden sonra Hüseyin ve 15 arkadaşı, 1 Şubat sosyalist bir örgüt olarak değil, "Milliyetçi bir Arap 1970 Pazar günü, Suriye sınırından gizlice Türki- örgütü" olarak görüş bildirmesi sayesinde aynı yılın ye'ye girer. Grubun bir Diyarbakır'a gelir. Ekim ayında serbest bırakılırlar. YÖNETİM YERİ - İZMİR 859 Sk.Vatan İşhanı no. 6/204 No.6/204 Konak-İzmir
Basım Tarihi 21.07.2014
Basım Yeri - Star Medya AŞ 9 Eylül Mah.No.29 Gaziemir- İZMİR İzmir/0 232 251 76 32