İşçi-köylü
Ç
Demokratik Halk İktidarı İçin
Sayı:
62
* 2-15 Nisan 2010
* Fiyatı: 1.50 TL
Yürüyüş Dergisi ve PC’ye yanıt
PC diye adlandırılan siyasi çevrenin, son altı ay içerisinde Yürüyüş dergisinde yayımlanan yazılar bağlamında, bir kez daha çarpıtma, karalama ve sabote etme tavrı geliştirdiği yakın dönem ve mevcut hapishaneler direnişine ait gerçeklikler üzerine “nihayet” yanıt verme noktasındayız. “Nihayet”i, aşağıda daha geniş açıklayacağımız üzere, “günahın bizden gitmesi” manasında kullandığımız gibi, “sabır taşının çatlaması” olarak da algılamak mümkündür. Sayfa 14-15
İşçi-köylü’den Çalışmalarımızı gerçek gündemler üzerinde yürütmeliyiz Sayfa 2
C
M
Y
K
Çemen Tekstil’de direniş kazandı
“Kadına şiddet, insana şiddettir ” Şiddet gördüğümüzde, taciz veya tecavüze uğradığımızda, ölümle tehdit edildiğimizde kimimiz Dilek Fil gibi susarız, anlatmayız kimseye… Kimimiz bu durumu kabullenmeyerek Saadet Ulus ya da Aysun K. gibi ailemize, polise, Savcılık’a vs. başvururuz, o kişinin cezalandırılmasını sağlarız. Yukarıdaki üç örnekte de görüldüğü gibi çoğu zaman bu üç durumun sonucu yine biz kadınların şiddet görmesi hatta ölümü ile sonuçlanır! Adına “kader” demeyeceğimiz ve bir savaş gibi her gün kadınların ölümüne sebep olan bu şiddet olayları neden kaynaklanıyor? Kadının toplumda ikincil konumda bulunması ve “insan” olarak değil “erkeğe ait bir meta” olarak değerlendirilmesi kadına karşı şiddeti meşrulaştıran en önemli etkendir. Komşuda kavga seslerini duyarız, “aman, karı-koca arasına girilmez” deyip penceremizi sımsıkı örteriz. Neden? Çünkü “eşler arasında olur böyle şeyler” ve zaten “koca dediğin döver de sever de!” Tartışmayla başlayıp bu anlayışla görmezden gelinen olayların sonucunda, kadın ya silahla vurularak ya bıçaklanarak ya da boğularak öldürülür. Toplumda kadına yönelik yaratılan bu anlayıştan devletin buradaki rolüne gelirsek: Kadının iş aramasını kriz nedeni olarak gören ve kadının yerini “evi” olarak belirleyerek “üç çocuk” isteyen bir anlayışın bu konu ile ilgili alacağı “tedbir” ne olabilir ki! Sayfa 10
OSMANLI’DAN TC’YE TÜRKLEŞTİRME SİSTEMATİK OLARAK SÜRÜYOR
Nafiledir yalan ve yanıltma, gerçekler acıdır, acıtır!
Türk egemen sınıflarının on yıllardır inkar ettiği, konuşulması tartışılması üzerinde sansür-yasak-cezalandırma gibi “önlemler” almaya kalktığı –çoğu zaman da aldığı“Ermeni Soykırımı” meselesi bugün daha kapsamlı (Rum, Süryani vd. etnik kökenlileri-ulusları da kapsayacak biçimde) haliyle tartışmaya açmış bulunuyor.
Sınıfsal Yaklaşım Bileşik kuvvetler üzerinden it dalaşı Sayfa 3
I
Ankara yürüyüşünün ardından İzmir’de direnişlerine devam eden KENT A.Ş. işçileri, bu arada işe iade davası açmışlardı. Gelinen süreçte işe iade davası açan 91 işçinin davasına bakan 1. İş Mahkemesi işçiler lehine karar verdi. Mahkeme kararında ayrıca Belediyeye temyiz yolunu açarken, işçilerin işe alınmaması halinde kıdemlerine göre yeniden tazminat ödemesi hükmünü getirdi. Sayfa 4
Aslolanın bunlar olmadığını anlamanın birinci yolu önceliğin hangi konulara verildiğine bakmak ama bununla birlikte de “değişim”in yön ve ağırlığını test etmektir. Hep görüldüğü üzere, farklı konulardan sos yapılmakta ama esas olarak “yargı”da düzenlemelere gidilmektedir. Bunların ağırlıkla “yüksek” yargı organları ve kurumlarının oluşum ve işleyiş usulleriyle ilgili olması, bir süredir popüler kılınan kuvvetler ayrılığı mevzusu ve rejimin asli güçleri arasındaki “yıpratıcı” çatışmayla doğrudan ilgisine işarettir. Sayfa 3
75 bin yatak kapasitesi olmasına rağmen 2 bin 721’i çocuk olmak üzere toplam 118 bin tutsağın bulunduğu hapishanelerde İHD Genel Merkezi tarafından 2009 yılında hak ihlalleri nedeniyle 2 bin 640 başvurunun yapıldığını açıklandı. Sadece 2009 yılında 24 hasta tutsağın yaşamını yitirdiğinin belirtildiği rapora göre hapishanede olan ve ölüm sınırında bulunan 49 tutsak var hala. 100 bini aşan insanın bulunduğu hapishanelerde, devletin saldırılarının vardığı boyut, aslında bu konudaki duyarlılığımızın da aynası olmaktadır. Bir anlamda “ortamı boş bulan egemenler, at koşturmaktadır.” Bu durum karşısında sessiz kalmak, onları bu saldırılarında cesaretlendirmek demektir. Duruşlarından ve kişiliklerinden ödün vermeyen tutsak yoldaşlarımızı ve dostlarımızı saldırılar karşısında yalnız bırakmaktır. Tecrit-tretman politikasından kaynaklı ölümcül hastalıklara yakalanan tutsakları ölüme terk etmektir. Hapishaneler konusundaki duyarlılığımızı artırmalı; basın açıklaması, yürüyüş vb. eylemler örgütleyerek ve var olanlara katılarak duyarlı bir kamuoyu yaratmalıyız. Ancak böylelikle dört duvarın bizi yoldaş ve dostlarımızdan ayıramadığını ve her türlü saldırıya “içerden ve dışarıdan” birlikte yanıt verdiğimizi gösterebiliriz. Sayfa 7
T
KENT A.Ş. direnişinde kazanım
4 Bileşik kuvvetler üzerinden it dalaşı
Tecrit duvarı dayanışmayla yıkılır!
K
* ISSN: 1307-878X
“DEĞİŞEN” ANAYASA, DEĞİŞMEYEN ZİHNİYET Tekel direnişi ve “balyoz” operasyonunun gölgesinde kalan “yargı” alanındaki çatışmanın Anayasa’da “değişiklik” paketiyle yeniden gündeme taşınması nedeniyle güncellenen tartışmaların odağında hangi hususların bulunduğunu görmek için çok fazla gayret sarf etmeye gerek yok. Ama önce şunu belirtelim ki egemen sınıflar cephesindeki bütün hamleler birden çok hedef içeren ajandaya sahiptir ve bunların içeriğini okurken ambalaja aldanmamakta fayda vardır. Nedir ambalaj? Yine “demokratikleşme”, daha çok “sivilleşme” ve daha “doğru” bir tabana oturma…
I
Soykırım tartışmalarının öteden beri dikkat çeken bir yanı, iddiaların Osmanlı dönemini kapsaması, yani yaşananların sadece Osmanlı döneminde gerçekleştiği yaklaşımıyla ele alınmasıdır. Diğer bir mesele ise gerçekleşenin soykırım olarak tanımlanıp tanımlanmayacağı. Çünkü soykırım inkar edilmekle birlikte “makul sayıda” bir öldürmenin hem karşılıklı hem de savaş koşullarında yaşandığı genel olarak kabul edilmekte-ettirilmeye çalışılmaktadır. Genel olarak söylemek gerekirse; soykırım bir ulusun tüm fertlerinin kitlesel öldürülmesinin dışında bir ulusun hemen imha edilmesi anlamına gelmez. daha çok da bir grubun kendiliğinden imha olması amacıyla onların yaşam koşullarını ortadan kaldırmaya dönük koordineli bir planın çeşitli tutumlarını ifade eder. Soykırım, ulusal gruba asli unsur olarak yönelik ve hayata geçirilen davranışlar kişisel özelliklerine göre değil bilakis ulusal grubun mensubu olarak hedef alır. Sayfa 9
Emekçinin Gündemi
Üretimden gelen güçlerini kullanarak direnişe geçen Çemen Tekstil işçileri, direnişlerinin 74. gününde zafer kazandı. Patronla yapılan anlaşmaya göre işçilere 250’şer lira ödeme yapılacağı, işçilerin maaşlarının 720-730 TL civarında olacağı, Nisan ayının 6’sına kadar ise bütün işçilerin işlerine geri döneceği öğrenildi. Sayfa 5
TEKEL’e destek suç değil! 78 gün boyunca Ankara’da 4/C saldırısına karşı özlük hakları için direnen TEKEL işçilerine destek için Türkiye’nin dört bir yanında eylemler düzenlenmişti. Bunlardan biri de 25 Şubat’ta İstanbul Sarıgazi’deki Mehmetçik Lisesi’nde gerçekleştirildi. Eylemi düzenleyen devrimci, demokrat ve yurtsever öğrenciler, bölgede yaşayan yoksul ve emekçi halkın çocukları… Ama bu eylem, TEKEL direnişini hazmedemeyen egemenlerin “sabrını taşırdı”. Ve 16 Mart günü bir araya gelen yönetim, 24 öğrenciye “tasdikname” vererek kinini döktü. Hatırlanacağı gibi 4 Mart günü de, yine TEKEL direnişine destek verdiği için TÜBİTAK işçisi Aynur Çamalan işten atılmış ve işyeri önünde direnişe geçmişti. Sayfa 2
Yeni Anayasa
paketinde Kürtler yok!
Anayasalar bir devletin temel teşkilatlanma biçimini düzenleme ve devlet ile tebaanın karşılıklı konumunu belirten temel kodları içermesi bakımından üst normdur. Başka bir ifadeyle ve başka bir yönüyle, anayasalar devletlerin temel sorunlara yaklaşımını ortaya koyar. Bizzat bu devletin cumhurbaşkanı tarafından “temel sorun” olarak addedilen Kürt sorununa ilişkin hiçbir değişiklik önerisinin pakette yer almamış olması da “temel sorun”a yaklaşımı izah eder. Sayfa 6
Evrensel Bakış
Pusula
“Ne zulmün balyozu, ne girdabı karanlıkların” bu kavgayı durduramayacaktır!
Kavga, sorumluluk almakla başlar
Sayfa 4
Sayfa 11
Batı Avrupa’daki çalışmalarımıza kısa bir bakış -1Sayfa 13