im17

Page 1

úÝ7( .$3Ăş7$/Ăş=0 úÝ7( $/d$./,. 35 kiĹ&#x;i F-16’larca ĂśldĂźrĂźldĂź. YanmÄąĹ&#x; ĂślĂźlerin ceset parçalarÄą toplandÄą. Bu Ăźlkede 35 kiĹ&#x;i daha birden, amansÄązca, acÄąmasÄązca, en yĂźksek savaĹ&#x; teknolojisi kullanÄąlarak katledildi. “Binlerce Ĺ&#x;ehidin kanÄąyla sulanmÄąĹ&#x; vatan topraklarÄąâ€? denen, haritalarda çizilmiĹ&#x; bu sÄąnÄąrlar adÄąna‌ BurjuvalarÄąn bir coÄ&#x;rafi sÄąnÄąr çekip “bu sÄąnÄąrlar içerisinde sĂśmĂźrĂź ĂśnceliÄ&#x;i bana aitâ€? dedikleri ve bunu “vatanâ€? diyerek sĂźsledikleri sĂśmĂźrĂź ĂśzgĂźrlĂźÄ&#x;Ăź adÄąna‌ 35 insan, 35 genç, 35 çocuk daha Uludere’de katledildi.

• 10 \DĂ­DVĂœQ

sosyalist 6D\Ăœ 2FDN 7/

%X VDYDĂź KDONODU GHĂšLO

SINIFLAR ARASINDA

LĂ­Ă L GHmokrasisi $UDOĂ—N JUHYLQLQ J|VWHUGLNOHUL

21 AralÄąk grevi genç tÄąp ĂśÄ&#x;rencilerinin coĹ&#x;kulu slogan ve pankartlarÄą, uzun zamandÄąr eyleme gelmeyen birçok insanÄąn “bu kadar kalabalÄąk beklemiyordumâ€? itiraflarÄą ile birlikte yÄąlÄąn en kÄąsa gĂźnĂźnde gerçekleĹ&#x;ti. Grevin ayÄąrt edici yĂśnĂź saÄ&#x;lÄąk sektĂśrĂźndeki kamu iĹ&#x;çilerinin etkin katÄąlÄąmÄą oldu.Bu grev, hem çÜzĂźleni, hem de gelmekte olanÄą gĂśsteren bir eylem olarak da Ĺ&#x;imdiden hafÄązalara yerleĹ&#x;ti. • 4

úßWHQ DWĂ—ODQ LĂźoLOHU 0(6.Ăş |Q QGH Yeni anayasa geliyor! TĂźrkiye’de hiç kimsenin dÄąĹ&#x;Äąnda kalamayacaÄ&#x;Äą, iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄąn ve kentin-kÄąrÄąn yoksullarÄąnÄąn yaĹ&#x;am koĹ&#x;ullarÄąnÄą altĂźst edecek Ăśnemli bir deÄ&#x;iĹ&#x;im sĂźreci yaĹ&#x;anÄąyor. Burjuvalar demokrasilerinin ayarÄąnÄą ihtiyaca gĂśre yapmaya çalÄąĹ&#x;an bir titizlik ve dikkat içerisinde davranmaya çalÄąĹ&#x;Äąyorlar. Oysa ekonomik kriz ve yeni siyasal krizler kapÄąda; çßnkĂź bizi yĂśnetenler herhangi bir sorunu temelli çÜzebilmekten acizler! Oysa bizi nesne yerine koyarak bize karĹ&#x;Äą yĂźrĂźttĂźkleri her savaĹ&#x;ta er veya geç yenilmeye mahkĂťmlar! Oysa savaĹ&#x; ve dĂźĹ&#x;manlÄąk gerçekte halklar arasÄąnda deÄ&#x;il, sÄąnÄąflar arasÄąndadÄąr! Bunu biliyoruz. Oysa gerçekler bĂźyĂźk bir iĹ&#x;çi devrimini ve onun sosyalist demokrasisini çaÄ&#x;ÄąrÄąyor! Bunu gĂśreceÄ&#x;iz.

úßoL 6DĂšO×Ú× YH * YHQOLĂšL .RQJUHVL \DSĂ—OGĂ— UzlaĹ&#x;maz karĹ&#x;Äąt eÄ&#x;ilimler, Kongre boyunca, tĂźm oturum ve sunumlarda kendilerini gĂśsterdiler. SÄąnÄąf temelinden mĂźcadelenin kadÄąnlaĹ&#x;masÄą sunumu, ikinci eÄ&#x;ilime dair bir Ăśrnekken; bir sendika aÄ&#x;asÄąnÄąn, konuyu kĂźrsĂźden Meclis’te kurulan komisyonlara havale etme rezilliÄ&#x;i de – komĂźnist iĹ&#x;çiler tarafÄąndan yine aynÄą kĂźrsĂźden teĹ&#x;hir ve mahkum edildi-, sÄąnÄąf iĹ&#x;birlikçi eÄ&#x;ilimin ĂśrneÄ&#x;iydi. Bu iki uzlaĹ&#x;maz karĹ&#x;Äąt eÄ&#x;ilim, sÄąnÄąf iĹ&#x;birlikçiliÄ&#x;i ile proleter-sosyalist eÄ&#x;ilim, Kongre boyunca sadece yanyana deÄ&#x;il, aynÄą zamanda içiçeydi; Kongre’nin temel zayÄąflÄąÄ&#x;ÄąnÄą, çeliĹ&#x;kisini ve mĂźcadele içindeki geliĹ&#x;im yĂśnĂźnĂź ortaya koyacak Ĺ&#x;ekilde, henĂźz ayrÄąĹ&#x;mamÄąĹ&#x;tÄą. Kongre, bĂźtĂźnlĂźÄ&#x;Ăź ve kararlarÄąyla, iĹ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;i meclislerinin Ăźretim ve yaĹ&#x;am alanlarÄąnÄąn bĂźtĂźnĂźnde kurulmasÄą uzun erimli çalÄąĹ&#x;masÄąnÄąn baĹ&#x;langĹç adÄąmÄąnÄą oluĹ&#x;turdu. SÄąnÄąf iĹ&#x;birlikçi yaklaĹ&#x;Äąmla da amansÄąz mĂźcadele içinde, emeÄ&#x;in proleter sosyalist korunmasÄą mĂźcadelesinin geliĹ&#x;tirilmesi, iĹ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;i meclislerinin kuruluĹ&#x; ve geliĹ&#x;im sĂźrecinin belirleyeni olacak. • 12

“Bizim bu maÄ&#x;duriyetimizden Mapaktif firmasÄą, dolayÄąsÄą ile Meski ve Mersin BĂźyĂźkĹ&#x;ehir Belediyesi sorumludur. Talebimiz insanca yaĹ&#x;ayabileceÄ&#x;imiz bir Ăźcret ve gĂźvenceli olarak iĹ&#x;imize geri dĂśnebilmektir. Tek sorumlu olarak taĹ&#x;eron firma gĂśsteriliyorsa o zaman taĹ&#x;eronluk kaldÄąrÄąlsÄąn. Ä°Ĺ&#x;ten atÄąlmalar yasaklansÄąn. Yeni yÄąla iĹ&#x;siz girmek istemiyoruz ve en doÄ&#x;al hakkÄąmÄąz olan iĹ&#x;imizi geri istiyoruzâ€? diyen iĹ&#x;çiler iĹ&#x;e dĂśnĂźnceye kadar her gĂźn MESKÄ° ĂśnĂźnde bekleyeceklerini sĂśylediler. •6


2

NƦN RJHQNXN

2 *ÖQ $UDOÜNnWÜ Karanlığı yırtan bir çığlık yükseldi o gece gökyüzüne… “OPERASYOOOONN…” Dalga dalga yayıldı ses, malta’nın (cezaevi avlusu) bir ucundan diğerine. Karanlık bile utandı, açmamak için gözlerini, sıkıca bastırdı ellerini yüzüne. Görmek istemedi yaşanacak olan vahşeti. Dört koldan kuşatmışlardı. Binlerce zebani sarmıştı her yanı, bunu gören kuşlar, kanatlarında haber saldı dört bir yana. O Gün 19 Aralık’tı… Henüz kurumamışken Ulucanlar’da ellerine yapışan kan, yeni katliamların hesabını yapıyordu karanlıklar ve zalim krallıklar ülkesinin efendileri. Fetva verilmişti bir kez; yaşayabilsin diye kanla beslenen krallıkları, aranan kan devrimcilerin bulunduğu cezaevlerinde bulunmuştu. Aylar öncesinde yaptıkları hazırlıkların da artık sonuna gelinmişti. Uzun süren işkenceler, yılları bulan hapis cezaları da devrimcileri teslim almalarını sağlayamamıştı. İdeallerine sadık kalmaları, boyun eğmemeleri, düşmanın karşısında her daim dik durmaları, kudurtuyordu sermaye diktatörlüğünü. İşçi sınıfı ve emekçiler cephesi sıkıntılı bir süreçten geçiyordu. Devletin uyguladığı şiddet ve estirdiği terör, toplumun geniş kesimlerini adeta teslim almış, daha diri bir duruş sergileyen devrimci cephe de ise kan kaybı devam ediyordu. Bunun üzerine bir de Kürt ulusal hareketi geri çekilip, düzenle barışma arayışına girince mücadele safları ciddi oranda güç kaybına uğramıştı. 19 Aralık’ın, tamda gelişmelerin aleyhimize işlediği böylesi bir dönemde -devlet de bunun farkındaydı- gerçekleşmiş olması, önümüzdeki süreçte çok yıkıcı

sonuçlarla karşılaşacağımızın adeta habercisi oluyordu. Aleyhte gelişen bu sürecin etkilerine rağmen, burjuva diktatörlüğün gerçekleştirdiği tarihte eşine az rastlanır katliama, devrimci hareketin göstermiş olduğu bu destansı direnişle, düşmanın hedefine ulaşmasını açık bir biçimde geriletmiştir. Çünkü rejimin asıl hedefi, devrimci tutsakları teslim almaya yönelikti. Burada F tipi hücreler tali planda kalır, aslolan devrimcilerin devlet karşısında, gerçekleştirdikleri onurlu ve boyun eğmez tutumlarıdır. 20 hapishaneye aynı anda başlatılan operasyonla devrimcileri yaktılar, kurşunladılar, bombaladılar ancak teslim alamadılar. Her türlü savaş aracına sahip burjuva devlet güçleri karşısında, devrimcilerin düşmana karşı kullanabileceği bir tek yürekleri vardı ellerinde. O yürek ki, binlerce bomba ve en gelişmiş silahlarla gerçekleştirilen saldırıya üç gün üç gece direnmesini bilmiştir. 28 devrim savaşçısının bu çarpışmada ölümsüzleşmesi ve yüzlercesinin yaralanması da devrimci iradeyi kıramamıştır. İşçi sınıfı ve emekçi halklar bu büyük direnişte kendilerini devrim ve sosyalizm davasına adayan ve bu uğurda ölümsüzleşen evlatlarını asla unutmayacaktır. Tüm çabalarına rağmen, 19 Aralık operasyonu, devletin “hayata dönüşünü” sağlamaya yetmemiştir, deyim yerindeyse yıktıkları duvarın altında kalmışlardır. Bu operasyonda, devlet ideolojik olarak, devrimci bilinç karşısında yenilgiye uğramıştır; bu kesin olarak böyle, ancak unutmayalım ki katliamın gerçekleştirildiği günden bugüne geçen zaman zarfında, devlet aralıksız olarak fiziksel saldırıların yanı sıra tecrit saldırısını da

ağırlaştırarak sürdürüyor. Devletin gerçekleştirdiği 19 Aralık katliamının üzerinden on bir yıl geçmesine rağmen, devrimci tutsaklar üzerindeki baskılar artarak devam ediyor. Bugün hala hastane ve mahkeme gidiş gelişlerinde tutsaklar fiziksel saldırıya uğruyor. Sevkler esnasında tutsaklara insan onurunu kırıcı dayatmalarda bulunuluyor. Hücre cezaları, mektup ve yayın yasağı ise olağan bir hal almış. Aylarca süren görüş yasakları ile tecrit içinde tecrit yaşatılıyor… “İçerdekiler”, burjuva diktatörlüğün teslim alma ve inançlarından soyundurma saldırıları karşısında direnmeye devam ediyorlar. Devrim ve sosyalizm davasının bir mücadele alanı da cezaevleridir, dolayısıyla devrimci tutsaklar sınıf mücadelesinin gereği olarak üzerlerine düşeni fazlasıyla yerine getiriyorlar. Onlar yaşamı güzellemeye devam ediyorlar. Sınıf mücadelesinin önümüze koyduğu görevlere sıkı sıkıya sarılarak içerde ve dışarıda omuz omuza yürüyecek, özgür bir dünyanın kapılarını birlikte açacağız.

Kardeşlerim Ya siz olmasanız gözbebeklerimde Kime gülerim ben Kiminle vedalaşır Kiminle ağlarım Duyamazsam eğer açlığınızı Buza kesmiş çıplak ayak bileklerinizi Ve söyleyemezsem kahraman sloganlarınızı Nasıl duyarım ben yeşilin kokusunu Bin renkli çiçekleri niye sularım Sonra hangi gözlerle bakarım dünyaya Ya sevdam Ya hasretim Sonra Sonra kime derim ben Canım canlarım… Bensiz de yaşar düşlerim Ama onlarsız Onlardan ırak Diyebilir miyim ki yaşıyorum Ki yaşamak onlarla olmaktır…

%L]LPOH ÁDOÜíPDN LVWHU PLVLQL]" Bütün gün: Bir kasada oturup fiş vermek, para alıp para üstü vermek ister misiniz? Sayaç okumak, sayaç okumak, sayaç okumak ister misiniz? Gelen malları indirmek ve mağazaya taşımak ister misiniz? Aynı yolları gide gide artık görmez olduğunuz bir güzergahta şoförlük yapmak ister misiniz?

İşçi Meclisi olarak 15 Ocak'ta İstanbul'da düzenleyeceğimiz etkinliğe tüm okurlarımız davetlidir. Tarih: 15 Ocak Pazar Saat: 15.00 Yer: Altan Erbulak Sahnesi Adres: Kartaltepe Kültür Merkezi İncirli Cad. Sayfiye Sok. No: 2 BAKIRKÖY 0 212 543 73 28 İletişim: marxdondu@yahoo.com 0 212 251 20 89

Artıklarını bile yiyemeyeceğiniz, ya da sağlığınızı düşünüp yemeyeceğiniz yemekleri pişirmek ister misiniz? Asla giyemeyeceğiniz ya da giymek istemeyeceğiniz giysileri dikmek ister misiniz? Hiç oturamayacağınız akıllı evlerin inşaatında çalışmak ve işten atılmadan bitirdiğinizde önünden geçtiğiniz rezidans için çocuklarınıza “Burayı ben yaptım” demek ister misiniz? Sahip olsanız bile benzin parasından

dolayı saksı niyetine evinizin önünde duracak otomobilleri üretmek ister misiniz? Siz akbil parası hesabı yaparken, bir kuruşluk hata yapamayacağınız trilyonluk muhasebe, vergi kayıtlarını tutmak ister misiniz? Her telefonu “İyi Günler. Devedikeni Holding, ben Murtaza. Nasıl yardımcı olabilirim?” diye açmak, asla sinirlenmeden, tuvalete gitmeden, çağrılara yanıt vermek ister misiniz? “Ben doktor olacağım” diye hopladığınız çocukluk günlerinizi lanetle anarken, yüzünü 5 dakikadan fazla göremeyeceğiniz 100’den fazla hastanın kaderini tayin etmek ister misiniz? Bırakalım sevmeyi, doğru dürüst tanımaya bile zaman bulamadığınız onlarca öğrenciye, her yıl aynı eğitimi vermek, mesleki birikiminize hiçbir şey katamamak ve onların nefretini kazanmak ister misiniz? Bir gazetede işçi sınıfının, emekçilerin haber alma, aydınlanma hakkını çiğ-

neye çiğneye muhabirlik yapmak ister misiniz? Bin vuruş için 3-4 lira alacağınız çeviriler yapmak ister misiniz? Depremde yerle bir olacağını bile bile dayanıklı raporu vereceğiniz binaları incelemek ister misiniz? Kimin eli kimin cebinde konulu bir dizi setinde günde 15 saat, haftada 6 gün çalışmak ister misiniz? Bir makinenin beş dakikada yapacağı işi yüklenip omurganızı, sinir sisteminizi ve sinirlerinizi harap etmek ister misiniz? 18-28 yaşları arasında, en az lise mezunu, askerliğini yapmış, yapacağı işte hiç gerekmese bile bilgisayar kullanabilen, kadınsa prezantabl, esnek çalışma saatlerine uyum sağlayabilen, takım çalışmasına yatkın… çalışma arkadaşları arıyoruz… Yemek+yol+SSK+sefalet ücreti. Bizimle çalışmak ister misiniz?…

İşçi Meclisi - Yerel Süreli Siyasi Dergi - Sayı:17 - Fiyat: 1 TL Pina Basım Yayım San. ve Tic. Ltd. Şti. adına sahibi Hüseyin Kezik Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ali Filizler Adres: Bereketzade Mah. Büyükhendek Cad. Portakal Sok. No: 2/11 Beyoğlu/İstanbul Tel: 0 212 251 20 89 Hesap No: İş Bankası Koca Mustafapaşa Şubesi 1105 0792812 Baskı: Özdemir Matbaası Adres: Davutpaşa Cad. Güven Sanayii Sitesi C Blok No:242 Topkapı/İstanbul Tel: 0212 577 54 92


3

NƦN RJHQNXN

%L]LP HVNL \HQL \ÜOÜPÜ] Y

eni bir yıla giriyoruz. Her yeni yıla girerken gazeteler “geçtiğimiz yıl neler oldu?” yazıları yazarlar, ancak şunları yazmazlar:

Bu yıl tam 1500 işçi iş cinayetleri sebebiyle öldü. 2000 işçi iş göremez hale geldi, sakat kaldı. Bu işçi ölümleri gazetelerin üçüncü sayfasında küçük bir spot, bir internet haberi oldu, geçti. Çoğu ölüm tek tek haber dahi olmadı. Çalışma bakanlığı verilerinde bir soğuk rakam, bir istatistik oldu, geçti. Bu yıl patronlar toplam 3500 işçinin ocağını söndürdü, 1500 işçinin yaşamına bizzat son verdi, yeni işsiz kalan onbinlerce, işsizliğe alışmış yüz binlerce işçi var. Sıradanlaşmış bir işçi katliamı her gün sistematik biçimde yaşanıyor; ancak katillerin hiçbiri tutuklanmıyor, hepsi dışarıda, ellerini kollarını sallayarak dolaşmaya devam ediyorlar. Neden? Bu yıl 160 kadın en yakınındaki erkek tarafından öldürüldü. “Eş, sevgili, baba” kılığına girmiş evdeki-ailedeki patronlar, kendisine itaat etmediği gerekçesiyle 160 kadını katletti. 610 kadın cinsel tacize maruz kaldığını söyledi (gerçek sayı çok çok daha fazla), 179 kadın da tecavüze uğradığını belirtti (gerçek sayı çok çok daha fazla), en az 70 kadın intihar etti (gerçek sayı çok çok daha fazla). Ücretli ya da ücretsiz çalışan ev işçisi 51 kadın hayatını kaybetti. Siyasi nedenlerle cezaevlerinde onlarca kadın tutsak tutuluyor. Kadınlar ölüyor, kadınlar hep ikinci sınıf. Kadının tutsaklığı artarak, sınıf karakteri belirginleşerek büyüyor. Neden? Cezaevlerinde siyasi nedenlerle toplam 3500 kişi tutuklu, 3500 insan da hükümlü olarak tutsak tutuluyor. Bunların ağırlığını Kürt siyasetçiler oluşturuyor. Nisan ayından bu yana Kürt sorununda karşısındaki ulusal gücü siyaseten ezme ve güçten düşürme operasyonuna hız veren burjuva devlet, sayıları 1000'i geçen Kürt çocuğu, genci, kadınını, direnişçi, akademisyen, gazeteci, siyasetçiyi KCK üyeliği gerekçesiyle gözaltına aldı veya tutukladı. Cezaevindeki tutuklu gazeteci sayısı 100'ü geçti. Parasız eğitim isteyen öğrenciler halen tutuklu. Yeni F tipleri yapıldıkça, kapitalist sistem bunları yeni insanlarla dolduruyor. Neden? Bizim karşımızda sınıfsız bir “demokrasi” yok. Burjuvalara demokrasi var, evet. Onların demokrasisinde sınıf olarak işçilere, işçi sınıfınaysa gazetelerde yazılmayan yukarıdaki gerçekler var. İşçi sağlığı ve güvenliğinin bile şirketlerle piyasa açılması, sermayeleştirilmesi var. Özel istihdam bürolarıyla (sadece İstanbul’da 222 resmi istihdam bürosu kuruldu) işçinin mal/meta olarak alınıp satılması var. Kamu hastanelerinin özelleştirilmesi, yazdırılan her ilacın parasının alınması, her muayenenin ücretlendirilmesi, yeşil kartların iptali var. Türkiye’de sağlık alanında yatırım

var, dev hastaneler, piyasaya giren yeni uluslar arası hastane zincirleri var, futbol federasyonunu bile Acıbadem hastanelerinin sahibi yönetiyor. Sağlık var, ama parası olana var. Doktor var, ama ücretli kölelik sisteminde ezilirse, makine gibi çalışırsa var. Eğitim var, ama dershaneye gidersen, LGS, YGS, KPSS, ALES baş harfleriyle anılan uzun ve pahalı bir rekabet boğuşması içerisinde, öğrencinin/ ailesinin her an ve her vesileyle cebindeki paranın gasp edilmesiyle, lüpletilmesiyle var. Öğretmen var; ama iş yok, atama yok. Ulaşıma yatırım var, ulaşım da var; ancak akbile, toplu taşıma kartlarına talim edenlerin karşılayamayacağı fahiş fiyatlarla var. Bu ülkede, bu dünyada emeğin, emek-gücünün yarattığı her şeyden bolca, herkese yetecek kadar, giderek artacak kadar var. Demokrasi de var. Ama parası olana var. Burjuvalara var. Kapitalistlere var. Patronlara var. Sermaye sahiplerine var. Bize yok. Kadın-erkek işçilere, emekçi kadınlara, kendi kaderini tayin edecek Kürde, gençlere yok. Üretenler, yöneten olmadıkça da bu olmayacak. Kendi kaderimizi biz işçiler, kadınlar, Kürtler, gençler kendimiz tayin etmedikçe bu olmayacak. Bu devletle, bu sistemle, kapitalizmle bu dünya ayakta kalamayacak. Bir yıl bitti. Türkiye burjuvazisi ve

Sınıfların, ulusların, sınırların, çitlerin, savaşların olmadığı, bir tek kişinin dahi dışında ve üstünade bir güç tarafından yönetilmediği, kimsenin ne aileye ne de bir dine sığınma ihtiyacının kalmadığı bir dünyayı, komünizmin özgürlük dünyasını kurmak mümkündür. Tarih bu yüzden işçi sınıfını sahneye çağırıyor! Yeni bir yılda mücadelemizi işçi meclislerinde büyütmek sorumluluğu ve dileğimizle…

devleti yeni yılda bölgesel bir güç olma stratejisine geçiş yapıyor. Bu müdahaleci ve saldırgan bir dış politikayı da içeriyor; artık burjuvazinin güç toplama amaçlı uyguladığı “sıfır sorun” politikası bitti. Dünya burjuvazisi ve egemenlik kurumları, Türkiyeli burjuvalardan ve ordusundan Ortadoğu’dan Afrika’ya uzanan hatta gerçekleşecek rejim değişikliklerinde siyasal geçişlerde hızlandırıcı rolü oynamasını bekliyor. Türkiye şahsında, Afrika ve Ortadoğu ülkelerine rol model olacak kadar demokrasiye, neoliberal İslami muhafazakârlıkla sınırlandırılmış bir demokrasiye ihtiyaç var. Tekelci kapitalist dünya sistemine, geri, güdük bir burjuva demokrasisiyle eklemlenmeye direnenlere ise gerekirse askeri harekât var. Bu politika, yeni yılda bölge ülkeleriyle artan düşmanlık, şovenizmin ve fetihçiliğin yükseltilmesi anlamına geliyor. Bu gelişme, en yakındaki Suriye’den başlayarak, ABD ordusu çekildiğine göre yarın Irak’la, İran’la savaş hazırlıklarının başlaması, füzelerin menzilinin büyütülmesi anlamına geliyor. Savaş tamtamları çalınıyor! Türkiyeli burjuvaların açıldıkları Ortadoğu’da, neoliberal demokrasiye sınıf ve emekçi kitleleri eze eze, yönete yönete geçmiş olmanın avantajını güncel tutmalarının yolu, içeride patlayacak olan düdüklü tencerenin havasını boşaltarak ilerlemekten geçiyor.

Bu yıl 1500 işçi öldü. 2000 işçiyse iş göremez hale geldi, sakat kaldı. Bu işçi ölümleri gazetelerin üçüncü sayfasında küçük bir spot, bir internet haberi oldu, geçti. Çoğu ölüm tek tek haber dahi olmadı. Çalışma Bakanlığı verilerinde bir soğuk rakam, bir istatistik oldu, geçti. Bu yıl patronlar toplam 3500 işçinin ocağını söndürdü, 1500 işçinin yaşamına bizzat son verdi, yeni işsiz kalan onbinlerce, işsizliğe alışmış yüz binlerce işçi var. Yeni anayasa geliyor! Burjuvazinin AKP’si ve devletinin “2023 Vizyonu”, küresel kriz koşullarında ayakta kalabilmesi için yeni bir burjuva anayasasıyla yukarıda sayılan gerçeklerin işçilerde bir mücadele bilincini harlamasının önüne geçmekle mümkün. Çünkü Türkiye’de hiç kimsenin dışında kalamayacağı, işçi sınıfının ve kentin-kırın yoksullarının yaşam koşullarını altüst edecek önemli bir değişim süreci yaşanıyor. Burjuvalar demokrasilerinin ayarını ihtiyaca göre yapmaya çalışan bir titizlik ve dikkat içerisinde davranmaya çalışıyorlar. Oysa ekonomik kriz ve yeni siyasal krizler kapıda; çünkü bizi yönetenler herhangi bir sorunu temelli çözebilmekten acizler! Oysa bizi nesne yerine koyarak bize karşı yürüttükleri her savaşta er veya geç yenilmeye mahkûmlar! Oysa savaş ve düşmanlık gerçekte halklar arasında değil, sınıflar arasındadır! Bunu biliyoruz. Oysa gerçekler büyük bir işçi devrimini ve onun sosyalist demokrasisini çağırıyor! Bunu göreceğiz. Sınıfların, ulusların, sınırların, çitlerin, savaşların olmadığı, bir tek kişinin dahi dışında ve üstünde bir güç tarafından yönetilmediği, kimsenin ne aileye ne de bir dine sığınma ihtiyacının kalmadığı bir dünyayı, komünizmin özgürlük dünyasını kurmak mümkündür. Tarih bu yüzden işçi sınıfını sahneye çağırıyor! Yeni bir yılda mücadelemizi işçi meclislerinde büyütmek sorumluluğu ve dileğimizle…


4

NƦN RJHQNXN

$UDOÜN JUHYLQLQ JÐVWHUGLNOHUL

21

Aralık grevi bir çok ilde coşkulu organizasyonlar ile birleştirilerek gerçekleşti. Grevin ayırt edici yönü sağlık sektöründeki kamu işçilerinin etkin katılımı oldu.

21 Aralık grevi, kamuda gerçekleştirilen ilk iş bırakma eylemi değil; bundan önce de neoliberal politikalara karşıtlık ekseninde birçok grev ve direniş gerçekleştirilmişti. İki yıl önce 25 Kasım’da Kamu-Sen’in de eyleme katılımıyla kamu emekçileri tabanının görece kitlesel bir grev katılımı sergilediği ve özellikle demiryollarında ulaşımın kilitlenmesiyle haber olan son grevden bu yana, KESK etkili bir iş bırakma gerçekleştirmiş değildi. Bilindiği üzere iç sorunlar ve yönetim değişikliği gibi su yüzüne vuran etmenler haricinde KESK’te, örgütlü kadrolu kuşağın göreli yaşlanmayla beraber sistemiçileşmesi, çoğu kadrolu bile değil, güvencesiz biçimde istihdam edilen genç kuşağın ise kucaklanamaması ve KESK’teki toplam ideolojik-politik-örgütsel-eylemsel yorgunluk gibi faktörlerin etkimesi hızlanmış durumda. KESK, örgütlü olduğu kamu alanının sermaye tarafından çözülmesiyle beraber, uzun süredir kendisi de bir konfederasyon olarak çok yönlü bir çözülme yaşıyor ve bu yapısal sorun da ne yazık ki bir hamlede giderilecek bir nitelik taşımıyor. Öte yandan bu son grev sürecinde sağlık sektöründeki emek ve meslek örgütlerinin esnek ve kapsayıcı bir sendikal politika güderek kamudaki mesleki ayrımların ve kadrolu-kadrosuz ayrımının üzerine çıkarak bir direniş örmesi ise dikkatlerden kaçmıyor. Zaten 21 Aralık grevinin temel derslerinden biri, kamuda bir sektörde örgütlü işçilerin bütününün eyleme katılması yönünde nasıl bir hazırlık yapılması gerektiğini KESK’e ve diğer sendikalara tekrar hatırlatması oldu. KESK’in de 21 Aralık’ta grev ilan etmesi, büyük oranda sağlık sektöründeki bu enerji ve dinamizme yaslanma güdüsünden kaynaklandı. Etkili bir taban çalışması yürütmeyen KESK yönetiminin ilan ettiği greve, kamu işçilerinin katılım oranını şu an henüz tam olarak ölçme imkânına sahip değiliz. Ancak grevin yaygınlığına karşın, kamuda KESK’in örgütlü olduğu sektörlerin hiçbirinde esasen iş bütünüyle durmuş, hayat durmuş değil, bunu biliyoruz. Bir grevin etkili örgütlenmiş olmasının temel ölçütlerinden biri, ilgili sektörde işin, yani kapitalist hayatın durup durmadığıdır. Bir grev ancak hasmını, sermaye sınıfını, kamu örneğinde bilhassa hükümeti rahatsız ediyorsa, sonuç alıcı bir etki yaratabilir. Kamu hastanelerinde örgütlü sağlık işçileri bu gerçeğin farkında görünüyorlar. 21 Aralık grevine ön gelen süreçte hekimleri, pratisyen

21 Aralık grev günü kamuda örgütlü sağlık işçileri grev gününün doğallığında gerektirdiği, ancak çokça unutulan bir biçimi de uyguladılar ve sabah erkenden 21 Aralık grevinin gösterdikleri işletmelerinde toplanarak sağlık meclislerinin toplantılarını yaptılar ve greve yürüdüler. hekimleri, asistanları, öğrencileri, hemşireleri, teknisyenleri, taşeron işçileri bir bütün olarak greve hazırlama çabaları bunu gösteriyor. Sağlık meclislerinin kurulması hedefi, tüm bu kesimlerin örgütlü bulunduğu oda, meslek örgütü, sendika, dernekler ve öğrenci kollarının bir arada bulunabileceği ve karar alarak uygulayabilecekleri bir ilişki biçimi yaratmasıyla, eğer kalıcı olabilirse, umut verici bir gelişmedir. Oda, sendika, dernek gibi mevcut parçalı örgütlülüklerle sınırlı kalmadan, ancak bu örgütlerin tabanında da hazırlık çalışmalarıyla güç toplayarak esnek ve eylem odaklı bir örgütlenme ve mücadele platformu yaratma çabasının sergilenmesi, bugünün sendikal hareketinin ihtiyacı olan kolektif işçi bilincinin gelişimi ve işçi meclislerinin oluşumu yaklaşımımız açısından da sevindiricidir. 21 Aralık grev günü kamuda örgütlü sağlık işçileri grev gününün doğallığında gerektirdiği, ancak çokça unutulan bir biçimi de uyguladılar ve sabah erkenden 21 Aralık grevinin gösterdikleri işletmelerinde toplanarak sağlık meclislerinin toplantılarını yaptılar ve greve yürüdüler. Kamuda sağlık sektöründe çeşitli mesleklerden yaklaşık 450 bin kamu işçisi istihdam ediliyor, bunların ne

21 Aralık grevi bir çok ilde coşkulu organizasyonlar ile birleştirilerek gerçekleşti. Grevin ayırt edici yönü sağlık sektöründeki kamu işçilerinin etkin katılımı oldu.

kadarının greve katıldığı, hangi hastanelerde iş bırakılabildiği sağlıkçıların grevinin başarı ölçütlerinden biri olacak. Kurulan ve kurulacak olan kamudaki sağlık meclislerinin çeşitli illerdeki yaygınlık düzeyi de bir diğer ölçüttür. Bunlar önemlidir, ancak daha önemlisi doğru yolda ısrarlı ve geri basmayan bir stratejik kararlılıkla ilerlemektir. Unutulmaması gereken temel bir yön de, sağlıkta esas istihdamın giderek ve olağanüstü bir hızla artan şekilde özel sektöre fiilen kaymış ve kaymakta olduğudur. Özel işletmelerdeki emekçilerin örgütsüzlüğü ve bu greve katılmıyor oluşları olgusu, salt “kamucu” bir yaklaşımla direnmenin sektörel-sendikal başarısının da doğal bir sınırı olduğunu ve olacağını unutturmamalıdır. İstanbul’da ki eylemde kürsüdeki konuşmalar içinde İTO başkanı Özdemir Aktan’ın konuşması dikkat çekiciydi. Konuşmada AKP’nin en fazla vurgu yaptığı konulardan birinin sağlıkta dönüşüm programıyla sağlığın erişilebilirliğini sağlamak olduğu ve buradan kitlesel bir memnuniyet yarattığının ve buna karşı daha etkili bir mücadele vermek gerektiğini vurguladı, örnekler verdi. Birinci basamak sağlık hizmetlerine erişimin

kolaylaşması, muayene süresinin ’80’lerdeki 2 dakikadan 7 dakikaya çıkması, sevk kolaylıkları vd. gibi. Bu durumun DB’nın sağlıkta dönüşüm programı uyarınca gerçekleştirildiğini ortaya koydu. Dönüşüm programında varılan ve gelinecek noktayı anlattı. Varılan nokta itibariyle sağlık ocaklarının çökertilmesini, bunun üzerine hastanelere yığılmayı ve sistemin adım adım kuruluşunu ortaya koydu. Muayene süresinin 7 dakikaya çıkmasının yeterli olmadığı gibi, en az 10 ve psikiyatri hastaları için en az 15 dakikalık bir sürenin gerektiğini açıkladı. Hastanelere yığılmanın sağlık emekçileri üzerindeki iş yükünü nasıl artırdığını ve bunun kendilerine doktora, hemşireye şiddet biçiminde patladığını, kadın emekçilere yönelik şiddeti yuh sesleri eşliğinde anlattı. Konuşmanın olumlu yanı, sorunu salt sağlıkçıların çalışma rejimi üzerinden değil, sorunun toplumsal sağlık sistemi sorunu olarak, tüm işçi sınıfı ve emekçi kitleler, yani hasta ve hasta adayları açısından konulmasıydı. Burada AKP’nin sağladığı memnuniyetin özlü ve popüler analizi ve orada kalmayarak bağlandığı yer de geleneksel dar kesimsel mücadelenin yeterli olmadığını göstermesi açısından önemliydi. 21 Aralık grevi genç tıp öğrencilerinin coşkulu slogan ve pankartları, uzun zamandır eyleme gelmeyen birçok insanın “bu kadar kalabalık beklemiyordum” itirafları ile birlikte yılın en kısa gününde gerçekleşti. Hem çözüleni, hem de gelmekte olanı gösteren bir eylem olarak da şimdiden hafızalara yerleşti.


5

NƦN RJHQNXN

.DPX LíÁLOHUL *Ð5(9'(<ñ= GHGL İstanbul

Gökalp’e doğru yürüdüler.

21 Aralık grevi için eylem adresi İstanbul için Beyazıt Meydanı oldu. İki yakadan iki ayrı yürüyüş kolundan gelen eylemciler burada buluştular.

Hacettepe’de toplanan sağlık çalışanları ise ATO’nun da gelmesiyle yürüyüşe başladı. SES, ATO, diş hekimleri, tıp öğrencileri ve sosyal hizmet öğrencilerinin ve TTB’nin olduğu bu kol Abdi İpekçi Parkı’na kadar yürüdü.

Sabahın erken saatlerinde okulların, kamu binalarının, hastanelerin önüne grev pankartları ile çıkan kamu işçileri buradan Beyazıta yürümek için Çapa ve Sirkeci’ye geçtiler. KESK bileşenlerinin greve ve eyleme katılımı İstanbul için beklenenden fazla olduğu ifade edilirken yürüyüşe de katılım oldukça yoğundu. Özellikle doktorlar, hemşireler, taşeron sağlık işçileri, tıp öğrencileri, öğretmenler ve liseli öğrencilerin eyleme katılımı yoğundu. Devrimci Proletarya eyleme Çapa kolundan Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu kortejinde katıldı. Eylem öncesi Sağlık Meclisleri kuruldu ve bir çok sağlık meclisi pankartı yer aldı yürüyüşlerde. Eyleme Türkİş’e bağlı sendikalarından Tez Koopİş, TÜMTİS ve Belediye-İş pankartları ile katıldılar. Bir çok parti, kurum, dernekte eyleme katıldı. TMMOB’da eyleme pankartı ile katılarak destek veren kurumlar arasındaydı. Beyazıt Meydanı’na yürüyüş sırasında çevredeki evlerden işyerlerinden, liselerden ve üniversitelerden eylemcilere destek geldi. kimi alkışla sloganla katıldı kimisi pankart sallandırdı penceresinden.

Basın açıklaması sırasında kitle tarafından hükümet karşıtı sloganlar sıklıkla atıldı. Grevin neden yapıldığını anlatan bildirilerde basın açıklamasının ardından dağıtıltı. Eylemin ardından kamu işçileri sendika binalarına döndü. Ostim’deki patlamanın davasına çağrı yapan Ostim İşçi Sağlığı Meclisi Girişimi de bu koldan yürüdü. Yürüyüşte en önde bir çok sağlık örgütünün ortak imzasıyla “İş güvencesi, gelir güvencesi, mesleki bağımsızlık, güvenli çalışma ortamı, sağlık hakkı için grevdeyiz” yazan pankart yer aldı. Oluşturulan kürsüde işyeri meclisleri kurarak bu sürecin karşılanacağı vurgulanan konuşmalardan sonra KHK oylandı ve reddedildi. Hem Abdi İpekçi’de hem de Ziya Gökalp de vurgulanan AKP’nin politikalarının yarattığı yıkım ve güvencesizlik üzerineydi. Yapılan tüm konuşmalarda 21 Aralık’ın en uzun gece olduğu, karanlık günlerde böyle bir grevin örgütlendiği “karanlığın en koyu olduğu yerden aydınlığın başladığı” vurgulandı. Bursa Kamu işçileri en uzun gecenin en kısa güne evrildiği 21 Aralık sabahı işlerine gitmeyerek alanlara çıktılar ve taleplerini dile getirdiler.

Eyleme özellikle doktorlar, hemşireler, taşeron sağlık işçileri, tıp öğrencileri, öğretmenler ve liseli öğrencilerin katılımı yoğundu. Yürüyüşlerin Beyazıt Meydanı’nda buluşmasının ardından burada kurulan kürsüden konuşmalar gerçekleştirildi. DİSK adına Tayfun Görgün, KESK adına İ.Hakkı Tombul konuşurken en çok desteği Ekvator‘dan gelen halk hareketi milletvekilinin konuşması aldı. Eylemde yapılan konuşmaların ardından Grup Yorum ve MKM sanatçıları mini konserler verdiler. Grup Yorum Çav Bella‘yı MKM’li sanatçı Herne peş‘i seslendirirken eylemcilerde hepbirlikte tempo tuttu. Ankara 21 Aralık grev sabahı Eskişehir yolu üzerinde bulunan BES üyeleri, Yapı Yol Sen şubeleri, ESM 1 ve 2 nolu şube DSİ önünde toplandılar ve Ziya

binalarında biraraya gelmeye başladılar. Yoğunluklu olarak Eğitim-Sen ve SESli kamu işçilerinin katıldığı uyarı grevinde saatler 12.00’yi gösterdiğinde sendika binalarından çıkan kamu işçileri kendilerini desteklemeye gelen işçi emekçiler ile birlikte Niğde Hükümet Meydanına sloganlar eşliğinde yürüdüler ve burada bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Bursa’da 21 aralık grevi sabah saatlerinde hastahane önlerinde yapılan basın açıklamaları ile başladı. Çekirge ve Muradiye Devlet Hastanesi, Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde basın açıklmaları yapıldı ve bildiri dağıtımları yapıldı. Kamu işçileri saat 11:00 gibi Heykel‘de bulunan Ünlü Cadde'de toplanmaya başladı. Slogan atarak ve davul zurna eşliğinde halaylar çekilerek yürüyüş’ün başlaması beklendi. Saat 12:30’da yürüyüşe başlayan Kamu işçileri “Grevli toplu sözleşme için 21 Aralık’ta grevdeyiz” pankartı açtı. KESK sendikalarının yanı sıra eyleme Türk İş’e bağlı TÜMTİS ve DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası üyeleri önlük ve flamaları ile katılarak destek verdiler. Niğde 21 Aralık Grevi için KESK Niğde bileşenleri sabah saatlerinde sendika

Adana Adana’da sabahın erken saatlerinde eylemlerde başladı. Bu eylemlerden birisinide eğitim işçileri Karşıyaka Teknik Endüstri Meslek Lisesi‘nde gerçekleştirdi. Okula “Bu iş yerinde grev var” pankartı asılarak çevreye, eğitim işçileri ve geleceğin ücretli kölesi haline getirilmek istenen meslek lisesi öğrencileri grevin duyurusu yaptı.

gerçekleştirilen sohbetlerle eylem saatini bekledi.

Saat 12.00’da destekçi kurumların da katılımı ile Yarenlik Alanı’na kitlesel ve coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirildi. Davul zurna ve atılan sloganlarla gerçekleştirilen eyleme Tarsus halkının yoğun ilgisi vardı. Saat 12.30’da Yarenlik alanında yapılan basın açıklaması ve çekilen halayların ardından eylem sonlandırıldı. Eylem sonunda tekrar sendika binasında buluşularak eylem değerlendirmesi yapıldı. Tarsus Kaymakamının, Belediyesinin engelleme çabaları ve Türk-EğitimSen Şubesinin işyer işyeri gezerek grevi kırmaya dönük çalaışmaları boşa düşürülerek son yılların en kitlesel eylemlerinden birisi gerçekleştirilmiş oldu. Ceyhan Ceyhan’da 21 Aralık Grevi KESK bileşenlerinin katılımıyla Kızılay Caddesi’nde halaylar ve sloganlar eşliğinde basın açıklamasıyla gerçekleştirildi. Eğitim Sen sözcüsü “Hiçbir şekilde sorumlusu olmadığı çarpık düzenin bedelini ödememek için, temel haklarımız için mücadeleyi yükseltmek ve 21 Aralık Grevi ile haklarımıza yapılan saldırılara karşı sessiz kalmayacağımızı Ceyhan’da gösterdik” dedi. Eylemde yapılan basın açıklamasında ise şu ifadelere yer verildi;

Adana’da ortak eylem için adres ise Uğur Mumcu Meydanıydı. İki farklı koldan Uğur Mumcu Meydanı’na yürüyen kamu işçileri taleplerini dile getirerek, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) demokrasisine son verilmesini istedi. Adana Tabip Odası Başkanı Resmiye Kaya, Sağlıkta Dönüşüm politikaları ile ne kadar para o kadar sağlık döneminin başladığını ifade etti. Sağlıkta dönüşüm politikalarının cicim aylarının bittiğini duyurduklarını söyleyen Kaya, sağlığın paralı hale gelmesine izin vermeyeceklerini dile getirdi. Daha sonra söz alan Eğitim Sen Şube Başkanı Kamuran Karaca ise, AKP hükümetinin sağlıkta olduğu gibi eğitim alanını da piyasaya açmak istediğini belirtti. KESK Dönem sözcüsü Muzaffer Yüksel, AKP’nin başta sağlık olma üzere birçok alanı ticarileştirmeye çalıştığını ifade etti. Tarsus 21 Aralık grevi Tarsus‘ta grev kararına uyan yüzlerce kamu işçisinin katılımıyla kitlesel ve coşkulu bir eylemle gerçekleştirildi. Bazı okullardan topluca gelerek günün erken saatlerinden itibaren Eğitim-Sen binasında toplanan eğitim işçileri, hepbirlikte söylenen türküler ve grev üzerine

“Neden GREVDEYİZ?: Temel ücretlerin artırılarak, eşit işe eşit ücret sisteminin gerçek anlamıyla uygulanması için GREVDEYİZ. Sendikalarımız ve mücadelemiz üzerindeki baskıları, üye ve yöneticilerimize yönelik sürgün, gözaltı ve tutuklamalara son verilmesi, anti-demokratik uygulamalara hayır demek için GREVDEYİZ…” Yapılan basın açıklaması ve çekilen halayların ardından eylem sonlandırıldı.


6

NƌN RJHQNXN

0(6.Ăą LĂ­Ă LOHUL GLUHQLĂ­WH Ä°Ĺ&#x;ten atÄąlmalar sonucu yan yana gelen iĹ&#x;çiler ilk Ăśnce Ăźst iĹ&#x;veren temsilcisi MESKÄ° MĂźdĂźrĂź ile gĂśrĂźĹ&#x;erek taleplerini bildirdiler. “Bizim taĹ&#x;eron firma Ăźzerinde hiç bir yaptÄąrÄąmÄąmÄąz olmazâ€? cevabÄą Ăźzerine, eylem kararÄą alan iĹ&#x;çiler iĹ&#x;e dĂśnene kadar her gĂźn saat 12:00- 14:00 arasÄąnda MESKÄ° ĂśnĂźnde bekleyerek basÄąn açĹklamasÄą yapmaya karar verdiler.

HĂźkĂźmet sĂśzcĂźsĂź Çelik Uludere katliamÄą konusundaki eveleme gevelemelerine asgari Ăźcret konusunda da devam etti, â€?Bu kararÄąmÄązÄą, iki konfederasyonumuzla, biraz da kerhen de olsa birlikte mĂźĹ&#x;tereken aldÄąÄ&#x;ÄąmÄąz bir karardÄąrâ€? dedi. Bir gazetecinin â€?KararÄą açĹklarken kerhen ifadesini kullandÄąnÄąz. SÄąkÄąntÄą nerede?â€? sorusunu yĂśneltmesi Ăźzerine Çelik, iĹ&#x;verenlerimiz bu konuda biraz daha dĂźĹ&#x;Ăźk bir belirlemeden yanaydÄą. Ama Ăśyle bir kelimeyi belirtmemde de yarar vardÄą, iĹ&#x;verenler açĹsÄąndanâ€? diye 40 liralÄąk sefalet zammÄą için bile patronlardan ĂśzĂźr dileme gereÄ&#x;i hissetti.

Ä°Ĺ&#x;çilerin “Neden MESKÄ° ĂśnĂźnde duruyorsunuz?â€? sorusuna verdikleri cevap çok net: “Bize tek yetkilinin Mapaktif firmasÄą olduÄ&#x;u sĂśyleniyor. HayÄąr, en az Mapaktif kadar, bu iĹ&#x;i taĹ&#x;erona yaptÄąrarak sorumluluktan kaçmaya çalÄąĹ&#x;an baĹ&#x;ta BĂźyĂźkĹ&#x;ehir Belediye olmak Ăźzere, Meski ve CHP’de suçludur.â€? demektedirler. “Madem sorun taĹ&#x;eronda, bizi maÄ&#x;dur eden taĹ&#x;eronluk sistemi kaldÄąrÄąlsÄąnâ€? diyerek MESKÄ° ĂśnĂźnde direniĹ&#x;e geçen iĹ&#x;çiler ilk gĂźn yaptÄąklarÄą açĹklama da “Bu iĹ&#x; yerinde çok kÄąsa sĂźrede çok fazla iĹ&#x;çinin maÄ&#x;dur edildiÄ&#x;ini yakÄąndan gĂśrme imkanÄą bulduk.

$VJDUL Â FUHW D]DPL VHIDOHW

Asgari Ăźcret komisyonundaki TĂźrk-Ä°Ĺ&#x; Ĺ&#x;aklabanlarÄą ise, â€?Bu varÄąlan rakam çok iyi bir rakam deÄ&#x;il ama oranlarda yĂźzde yĂźz artÄąĹ&#x; var. Biz bu artÄąĹ&#x;Äą mĂźcadele vererek saÄ&#x;ladÄąk. Sonuç oy birliÄ&#x;iyle imzalandÄą. TĂœRK-Ä°Ĺž muhalefet Ĺ&#x;erhi koysaydÄą bu artÄąĹ&#x; olmazdÄąâ€? diye iĹ&#x;i piĹ&#x;kinliÄ&#x;e vurdu. TaĹ&#x;eronla çalÄąĹ&#x;ÄąyorsanÄąz her an iĹ&#x;siz kalabileceÄ&#x;imizi ve iĹ&#x;sizlikle nasÄąl tehdit edildiÄ&#x;imizi gĂśrdĂźk. Bizim bu maÄ&#x;duriyetimizden Mapaktif firmasÄą, dolayÄąsÄą ile Meski ve Mersin BĂźyĂźkĹ&#x;ehir Belediyesi sorumludur. Talebimiz insanca yaĹ&#x;ayabileceÄ&#x;imiz bir Ăźcret ve gĂźvenceli olarak iĹ&#x;imize geri dĂś-

nebilmektir. Tek sorumlu olarak taĹ&#x;eron firma gĂśsteriliyorsa o zaman taĹ&#x;eronluk kaldÄąrÄąlsÄąn. Ä°Ĺ&#x;ten atÄąlmalar yasaklansÄąn. Yeni yÄąla iĹ&#x;siz girmek istemiyoruz ve en doÄ&#x;al hakkÄąmÄąz olan iĹ&#x;imizi geri istiyoruzâ€? diyerek iĹ&#x;e dĂśnĂźnceye kadar her gĂźn MESKÄ° ĂśnĂźnde bekleyeceklerini sĂśylediler.

Asgari Ăźcret komisyonundaki TÄ°SK YĂśnetim Kurulu Ăœyesi Ali Nafiz Konuk ise, “Bir yerde rÄązamÄązla ‘evet’ dedik ama dĂźĹ&#x;ĂźndĂźÄ&#x;ĂźmĂźz rakam bu deÄ&#x;ildi. Ä°nĹ&#x;allah açĹklanan asgari Ăźcret, TĂźrkiye’de asgari Ăźcretle ve ĂźstĂźndeki bir Ăźcretle çalÄąĹ&#x;an insanlarÄąn iĹ&#x;lerini korumada yarar saÄ&#x;larâ€? diye kitlesel iĹ&#x;çi atma tehditleri savurdu! ArdÄąndan o da iĹ&#x;i piĹ&#x;kinliÄ&#x;e vurup, bunun “iĹ&#x;çiye yeni yÄąl hediyesi olduÄ&#x;unuâ€? sĂśyledi!

œ0H\GDQODUGD 2OXQ¡GHGLQL]

7DĂ­HURQ ùíà LVL .Ă?OH 'HĂ°LOGLU %L] %XUDGD\Ă—] 6L] 1HUHGHVLQL]" 0DOWHSHnGH 'LUHQLĂ­ .D]DQDFDN Biz yÄąllardÄąr Maltepe Belediyesi’nin taĹ&#x;eron Ĺ&#x;irketlerine baÄ&#x;lÄą olarak çalÄąĹ&#x;an iĹ&#x;çileriz. Sigorta kayÄątlarÄąmÄąz (neredeyse her yÄąl deÄ&#x;iĹ&#x;en) alt iĹ&#x;veren olan taĹ&#x;eron Ĺ&#x;irketlerde gĂśrĂźnmesine raÄ&#x;men Maltepe Belediyesi’nin esaslÄą iĹ&#x;lerinde çalÄąĹ&#x;an taĹ&#x;eron iĹ&#x;çiler olarak çalÄąĹ&#x;maktayÄąz. Alt iĹ&#x;veren konumundaki Ĺ&#x;irketler, her yÄąl yapÄąlan ihalelerle deÄ&#x;iĹ&#x;se de; Maltepe Belediyesi taĹ&#x;eron iĹ&#x;çileri olarak; iĹ&#x;çi statĂźmĂźz ve çalÄąĹ&#x;ma koĹ&#x;ullarÄąmÄąz ile iĹ&#x;yerlerimiz ve fiilen çalÄąĹ&#x;tÄąÄ&#x;ÄąmÄąz mekanlar deÄ&#x;iĹ&#x;meksizin aynÄą iĹ&#x;i yapmaya devam etmekteyiz. Buna raÄ&#x;men kadrolu ve sendikalÄą belediye iĹ&#x;çilerinden az maaĹ&#x; alÄąyor, her yÄąl imzalatÄąlan bireysel sĂśzleĹ&#x;melerimizin, kÄądem tazminatÄąna hak kazanmamÄąz için gerekli bir yÄąllÄąk sĂźreyi doldurmamÄąza engel olacak biçimde sĂśzleĹ&#x;melerimiz imzalatÄąlÄąyor. Bu yĂźzden kÄądem, ihbar ve senelik izin haklarÄąmÄąz elimizden alÄąnÄąyor. Toplam fiili çalÄąĹ&#x;ma sĂźremizin neredeyse yarÄąsÄą fazla mesai niteliÄ&#x;inde olmasÄąna raÄ&#x;men fazla mesai Ăźcretlerimiz Ăśdenmiyor. Belediyenin fiilen aynÄą iĹ&#x;i yapan kadrolu ve sendikalÄą iĹ&#x;çileriyle taĹ&#x;eron iĹ&#x;çileri arasÄąnda oluĹ&#x;an Ăźcret ve sosyal haklar arasÄąndaki bu uçurum hem AnayasanÄąn EĹ&#x;itlik ilkesine aykÄąrÄą olduÄ&#x;u gibi, hem de 4857 SayÄąlÄą

arkadaĹ&#x;ÄąmÄązÄą iĹ&#x;ten atmÄąĹ&#x;tÄąr.

Ä°Ĺ&#x; Kanunun 2. maddesine, ayrÄąca “EĹ&#x;it Davranma Ä°lkesi â€? baĹ&#x;lÄąÄ&#x;ÄąnÄą taĹ&#x;Äąyan 5. maddesine aykÄąrÄądÄąr. 5. maddeye gĂśre aynÄą iĹ&#x;i yapan, aynÄą kategorideki iĹ&#x;çiler arasÄąnda Ăźcret ve baĹ&#x;ka kalemler bakÄąmÄąndan farklÄąlÄąk gĂśzetilemez. Bizler iĹ&#x;yerlerinde yaĹ&#x;adÄąÄ&#x;ÄąmÄąz bu sorunlara karĹ&#x;Äą bir ĂśrgĂźtlenme çalÄąĹ&#x;masÄąna girdik. YaklaĹ&#x;Äąk 6 aydÄąr yĂźrĂźttĂźÄ&#x;ĂźmĂźz çalÄąĹ&#x;mada birçok mitinge ve eylemlere katÄąlarak taleplerimizi haykÄąrdÄąk. Maltepe Belediye bĂźnyesindeki taĹ&#x;eron Ĺ&#x;irketlerde çalÄąĹ&#x;an taĹ&#x;eron iĹ&#x;çilerinden 400’ßn Ăźzerinde imza toplayarak taleplerimizi Maltepe Belediye BaĹ&#x;kanÄą Mustafa Zengin’e sunmak istedik. Fakat Belediye baĹ&#x;kanÄą bizimle gĂśrĂźĹ&#x;meyerek taĹ&#x;eron iĹ&#x;çilerinin sorunlarÄąnÄą dikkate almadÄą. ArdÄąndan baĹ&#x;kan yardÄąmcÄąlarÄąnÄąn ve meclis Ăźyelerinin “iĹ&#x;ten kimse atÄąlmayacakâ€? sĂśzĂźne raÄ&#x;men bir iĹ&#x;çi

TĂźrk Ä°Ĺ&#x;’in genel kurulunda CHP genel baĹ&#x;kanÄą Kemal KÄąlĹçdaroÄ&#x;lu’nun yaptÄąÄ&#x;Äą konuĹ&#x;mada “TaĹ&#x;eron 21. yĂźzyÄąlÄąn kĂślelik rejimidir!â€?, “Bedel Ăśdemeden hak alÄąnmazâ€?, “AÄ&#x;lamayan çocuÄ&#x;a kimse mama vermez! â€? demiĹ&#x;tir. Bir yanda mĂźcadele vurgusu ve taĹ&#x;eronluk sisteminin kĂślelik rejimi olduÄ&#x;u, bir tarafta hak arayan ve iĹ&#x;ten atÄąlan taĹ&#x;eron iĹ&#x;çiler. CHP taĹ&#x;eronluk sisteminin kaldÄąrÄąlmasÄąnda gerçekten samimiyse mecliste Ăśnerge sunmalÄą ve kendi bĂźnyesindeki belediyelerdeki bu kĂślece çalÄąĹ&#x;ma koĹ&#x;ullarÄąnÄąn çÜzĂźmĂźnde adÄąm atmalÄą. TĂźm emekten yana olan milletvekilleri de mecliste bu sorunu dillendirmelidir. Bizler, iĹ&#x;ten atma saldÄąrÄąsÄąnÄąn ardÄąndan 21 AralÄąk’ta Maltepe Belediyesi ĂśnĂźnde direniĹ&#x;e baĹ&#x;ladÄąk. DireniĹ&#x;imiz bĂźyĂźyerek ve her tĂźrlĂź yÄąldÄąrma, korku ve baskÄąlara raÄ&#x;men devam ediyor. Bizler insani taleplerimiz için sonuna kadar direneceÄ&#x;iz. BaĹ&#x;ta Maltepe’li iĹ&#x;çi ve emekçiler olmak Ăźzere tĂźm kamuoyunu taĹ&#x;eron iĹ&#x;çilerinin sorunlarÄąna karĹ&#x;Äą duyarlÄą olmaya, direniĹ&#x;le dayanÄąĹ&#x;maya, sesimize ses katmaya çaÄ&#x;ÄąrÄąyoruz. Maltepe TaĹ&#x;eron Belediye Ä°Ĺ&#x;çileri

Bir yÄąl Ăśnce BeĹ&#x;iktaĹ&#x;’Ĺn Park ve bahçelerin dĂźzenlenme iĹ&#x;lerini yĂźrĂźten taĹ&#x;eron iĹ&#x;çileri, çalÄąĹ&#x;ma koĹ&#x;ullarÄąnÄąn dĂźzeltilmesi ve kadrolu çalÄąĹ&#x;an olabilmek için Genel Ä°Ĺ&#x; sendikasÄąna Ăźye oldu. Ancak bu yÄąl sonunda 178 taĹ&#x;eron iĹ&#x;çisinin iĹ&#x; akdinin fesh edilip iĹ&#x;ten çĹkarÄąlacaÄ&#x;Äą ĂśÄ&#x;renildi. BeĹ&#x;iktaĹ&#x; Belediyesi ĂśnĂźnde bir araya gelen iĹ&#x;çiler adÄąna basÄąn açĹklamasÄąnÄą okuyan Genel Ä°Ĺ&#x; 1. Nolu Ĺžube BaĹ&#x;kanÄą Hikmet AygĂźn, “Her platformda taĹ&#x;eron iĹ&#x;çiliÄ&#x;inin sonlandÄąrÄąlacaÄ&#x;Äą, herkesin sendikalÄą olacaÄ&#x;ÄąnÄą, ĂśzelleĹ&#x;tirmelere son verileceÄ&#x;ini, iĹ&#x;ten atalarÄąn ĂśnĂźne geçileceÄ&#x;ini dile getiren CHP Genel BaĹ&#x;kanÄą, partisine baÄ&#x;lÄą bir belediye BaĹ&#x;kanĹ’nÄąn iĹ&#x;ten atÄąlma, sendikasÄązlaĹ&#x;tÄąrma, asgari Ăźcretle çalÄąĹ&#x;tÄąrma yapmasÄą çeliĹ&#x;kileri hat safhaya çĹkarttÄą.â€? AygĂźn, konuyu CHP BaĹ&#x;kanÄą Kemal KÄąlĹçdaroÄ&#x;lu’na yazÄąlÄą mektupla bildirdiklerini ancak bir sonuç alamadÄąklarÄąnÄą sĂśyledi. Ä°Ĺ&#x;çilerden Fevzi İçli, en bĂźyĂźk sÄąkÄąntÄąlarÄąnÄąn gĂźvencesiz çalÄąĹ&#x;ma olduÄ&#x;unu Ĺ&#x;u ifadelerle dile getirdi: “Herkes iĹ&#x;ine gĂźvenerek banka kredisi çekti, borç aldÄą. Ama Ĺ&#x;imdi bizi iĹ&#x;ten çĹkartÄąyorlar ve eve ekmek dahi gĂśtĂźremeyeceÄ&#x;iz. CHP’nin 12 belediyesindeki tĂźm sorunlar aynÄą. CHP Genel BaĹ&#x;kanÄą seçimlerden Ăśnce ‘sendikaya karĹ&#x;Äą deÄ&#x;ilim, ĂśrgĂźtlenin’ dedi. Ĺžimdi sĂśz verdiÄ&#x;i gibi burayÄą gĂśrĂźrse seviniriz. ‘Meydanlarda olun’ dediniz evet buradayÄąz siz neredesiniz?â€?


7

NƦN RJHQNXN

267ñ0 NDWOLDPÜ GDYDVÜ %ÖWÖQ VRUXPOXODU \DUJÜODQVÜQ Ostim-İvedik davasının 4. duruşması önceside aileler bir basın açıklaması yaptılar. İşçi Meclisi okurlarının da destek verdiği basın açıklamasını patlamada hayatını kaybeden Ostim işçisi Servet Yurttaş’ın oğlu Ferhat Yurttaş okudu. Basın açıklamasında kısaca şunlara değinildi. “Duruşmalarda sanık ve tanık ifadelerinde duyduklarımız öfkemizi daha da arttırdı. Eşlerimizin çocuklarımızın, kardeşlerimizin hayatlarının ne kadar kıymetsiz görüldüğünü dinledik. Suçluların soruşturmayı ve yargılamayı etkileyebilmek için nasılda planlar yaptıklarını gördük. Mahkemenin, bütün sorumluların eksiksiz yargılanmasına yarayacak bilirkişi raporu oluşturulması için tefrik edilerek soruşturması devam

eden dosyanın neticelendirilmesini ve birleştirilmesini istiyoruz. Eksiksiz bütün sorumlular yargılansın istiyoruz.”

keriya Danışman O dönem komutanlardan birisinin kendilerine ‘’it iti ısırırmı diyerek’’ boşuna uğraşmamalarını gerektiğini söyleyip davadan vaz geçmelerini dayattığını belirtti. “Buradaki mücadelemizi tek başımıza vermiyoruz birlikte olursak ancak bu davayı kazanabiliriz” diyerek bu işin peşini bırakmayacaklarını ve sonuna kadar götüreceklerini söyledi.

Mahkeme tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına, davanında 17 Şubat 2012 ertelenmesine karar verdi. Patlamada oğlunu kaybeden Ze-

'DYXWSDíD LíÁL NDWOLDPÜ GDYDVÜ Davutpaşa katliamı davasında yeni bir etaba gelindi. Mahkemenin Danıştay’ın kararına göre verdiği kararda, katliamda can veren işçi yakınlarının talebi uyarınca Zeytinburnu Belediye Başkanı dava kapsamında yargılanacak. Kadir Topbaş’ın da katliamın sorumlularından biri olarak yargılanması talebi ise reddedildi. Duruşma öncesinde işçi yakınları her mahkemede heyetin değiştiğini ve bundan ötürü zamanaşımı kaygısı duyduklarını belirttiler. Duruşmada tanık olarak dinlenen Zeytinburnu Belediyesi Özel Kalem memuru Ramazan Çavdar,

lirtti. Ramazan Çavdar’ın duruşma sonrasında sanıklarla kafa tokuşturarak selamlaştığı görüldü. İşçi yakınlarının avukatlarının belediye çalışmalarının bir bütün olduğunu vurguladıkları duruşma 6 Nisan 2012’ye ertelendi.

olay tarihinde Zabıta Müdürlüğüne bağlı Ruhsat İşlerinde çalıştığını, fakat patlamanın gerçekleştiği işyerinin denetlenmesinde bulunup bulunmadığını hatırlamadığını be-

Katledilen işçi yakınları, Ostim, Karadon gibi diğer işçi katliamlarında can veren işçilerin yakınlarıyla da temas halinde olduklarını belirttiler. Davutpaşa katliamının yıldönümünün yaklaşması nedeniyle işçi yakınlarının gündeminde anma çalışmaları ve katliam mevkiine bir anıt kurulması yer alıyor.

%XUVD·GD \DQDUDN |OHQ NDG×Q LüoLOHU LoLQ H\OHP Bursalı kadınlar 2005 yılında Bursa Özay Tekstil‘de yanarak ölen 5 kadın işçiyi unutmadı. 29 Aralık’da Heykel önünde toplanan Kadın Platformu üyeleri ve işçiler buradan Orhangazi parkına kadar yürüyüdüler. “Sigortasız, güvencesiz, sendikasız çalıştırıldılar/ 5 işçi kardeşimizi unutmadık unutturmayacağız” pankartının açıldığı eylemde yürüyüş boyunca ajitasyon konuşmaları kitlelere bilgilendirme ve çağrı yapıldı. Eylemde “İş kazası değil iş cinayeti” sloganı sıklıkla atıldı. Yapılan basın açıklamasında; Tüm iş kazalarının aslında iş kazası değil iş cinayeti olduğu, var olan burjuva yasaların bile uygulanmadığı vurgulandı. Bursa’da yanan 5 işçi kadın, İstanbul’da selde ölen işçi kadınlar, Ceylanpınar‘da ölen tarım işçisi kadınlar, İstanbul ve Bursa‘da otobüs beklerken öldürülen ev işçisi kadınlar eylemle anıldı, hiçbirinin unutulmadığı unutulmayacağı vurgulandı. Yaşanılan ölümlerin iş kazası değil cinayet olarak nitelenmesi gerektiği belirtildi. İşçi Meclisi de eylemde yer aldı.

%XUVD JUL]X NDWOLDP× GDYDV×

19 maden işçisinin öldürüldüğü Bükköy Madencilik davası, katil patronlara ödül gibi cezayla sonuçlandı. Taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan yargılanan tutuksuz sanıklardan patronlar Nurullah Ercan, Kasım Karataş ve Orhan Latif Ercan’a 5’er yıl; maden ocağının şefi Bayram Erdoğan, teknik nezaretçi Hayrettin Çelik ve taşeron firmanın sahibi Fahrettin Şolpan’a ise 6 yıl 8’er ay hapis cezası verildi. İşçilerin avukatı Mehmet Çetin kararı az bulduklarını belirterek itiraz edeceklerini söyledi. Kararı duyan ailelerden fenalaşanlar ve hastaneye kaldırılanlar oldu.

%XUMXYD KDN HüLWOLùL SUL]PDV×QGDQ %XUVD NDWOLDP× Burjuva hukuk, “kadın işçi”yi şöyle tanımlıyor: “Medeni durumuna bakılmadan 18 yaşını doldurmuş çalışma hayatındaki kadın çalışanlara kadın işçi denir.” Buna göre henüz 15 yaşındaki Ayşe Denizdalan bir kadın işçi değil çocuktu. Özay Tekstil patronu gece vardiyasında çocuk işçi çalıştırıyordu. Burjuva hukuk, “kadınların gece vardiyasında çalışma süresi”ni şöyle tanımlıyor: “Kadın işçiler gece vardiyasında 7,5 saatten fazla çalıştırılamazlar.” Burjuva hukuk “hamilelik ve analık halinde gece vardiyası”nı şöyle düzenliyor: “Kadın işçilerin hamilelik teşhisi doktor raporu ile tespit

edildiğinden itibaren doğuma kadar geçen süre dahil olmak üzere gece vardiyalarında çalıştırılamazlar. Doğum yaptıklarından sonra işbaşı yapacakları tarihten itibaren 6 ay boyunca gece vardiyalarında çalıştırılamazlar. Bu süre doktor raporu ile 1 yıla kadar uzatılabilir.” Özay Tekstil patronu 3 aylık hamile Sevgi Sesli’yi gece vardiyasında çalıştırıyordu. Burjuva hukuk “gece vardiyalarında çalışan kadın işçilerin sağlık sorunları” konusunda şöyle diyor: “Gece vardiyasında çalışırken sağlıkları bozulduğunu doktor raporu ile belgeleyenlere işveren tarafından gündüz çalışma saatlerine uygun bir iş verilir.

Burjuva hukuk, “Yönetmelik hükümlerine aykırı davranan işverenlere 1.113 TL idari para cezası uygulanacaktır” der. Özay Tekstil patronu bu yönetmelik hükümlerine tepe tepe, öldüresiye aykırı davrandı ve 182.000 TL para cezasına çarptırıldı. Özay Tekstil’in kadın işçileri, burjuva hukukun lütfu değil işçi sınıfının kolektif kazanımları olan haklarını kullanamadılar. Kullanmaları gerektiğini belki bilmiyor, muhtemelen bilseler bile buna cesaret edemiyorlardı. Dahası, gece vardiyası gibi insanın biyolojik ve ruh sağlığı üzerinde gündüz vardiyasına göre daha ağır ve yıkıcı bir çalışma sistemi ile karşı karşıyaydılar. İşçi

sınıfının kapitalizme karşı emeğin korunması yönünde kolektif olarak ileriye doğru attığı her adımın onu sınıflaşmasında oynadığı rolün bilincinde değildiler. Kadın işçileri Özay Tekstil patronunun azami kar güdüsü şahsında kapitalizme yanarak kurban veren bu oldu. Tıpkı Davutpaşa, Ostim, İvedik, Pameks, Bükköy, Zonguldak işçileri gibi! Bir adım atmak gerek cesareti toplayarak, örgütlenmek, burjuva hukukun biçimsel kodlarını da delerek, sınıf adına, ölülerimizin acısını bağrımıza basmak değil, yaşamak için, sömürünün suç olduğu bir dünyayı kurmak için bir adım atmak gerek! Unutmamak, bağışlamamak için bir adım ileri çıkılmalı!


8

NƦN RJHQNXN

ñíÁL NDWOLDPÜQÜQ \ÜOGÐQÖPÖQGH

ñíÁL 0HFOLVL NDGÜQ HWNLQOLðL Ankara’da, 2005 yılında Bursa Özay Tekstil Fabrikası’nda yanarak ölen 5 kadın işçiyi anmak ve giderek ağırlaşan çalışma koşullarımızla ilgili konuşmak amacıyla bir etkinlik gerçekleştirdik. Etkinlik sürecini klasik bir anma etkinliği olarak değil de, farklı işkollarında çalışan özellikle kadın işçileri bir araya getirebilmek üzerinden örmeye çalıştık. Birilerinin konuşup birilerinin dinlediği bir tarzdan ziyade, herkesin katılımıyla zenginleşebilecek bir sohbetti amacımız. Dolayısıyla etkinliğimize katılan herkes hem evsahibi hem de misafirdi. Son dönemde yaşanan İkitelli, Davutpaşa ve Ostim cinayetlerini de kapsayan kısa bir sunumdan sonra, Bursa’da yaşanan bu iş cinayeti üzerine çekilen ”İplik Hayatlar” adlı belgeseli, yönetmeni Kibar Dağlayan Yiğit’in de katılımıyla izledik. Ardından, film ve özellikle kadın işçilerin ağır ve gittikçe ağırlaşan çalışma koşulları üzerine bir sohbet kendiliğin-

Bir patron, bir sermayedar, bir burjuva, bir kapitalist, bir asalak değil de, Bir işçi neden ölür?! Bursa’da bir göçükte onyedi kişi Davutpaşada patlamada yirmibir yaşam İkitelli'de selde sekiz kadın Tersanede bir yılda onlarca insan Evinde kendini asan son öğretmen Kütahya'da köylü madenci Balıkesir'de onüç işçi… Bursa'da işçi kadınlar Kilitlenir de yanarlar Yüz yıl öncesindeki Newyorklu sınıfdaşları gibi… Neden unutur bir işçi ölen her kardeşini Unutmuyor, unutturmuyoruz Bursa'da bir tekstil fabrikasında 15 yaşındaki Ayşe Denizdalan, 18 yaşındaki Safiye Düdüş, 21 yaşındaki Gülden Çiçek, 27 yaşındaki Necla Özveren ve üç aylık hamile 32 yaşındaki Sevgi Sesli hayatlarını yanarak kaybettiler.

den başlayıverdi. Hem filmde hem de etkinlik boyunca devam eden sohbette ortak düşünce, hepimizin ayrı ayrı yer veya zamanlarda yaşadığı ağır koşulların, aslında birbirinden hiç de farklı olmadığı idi. Ostim işçilerinin anlatımları, yönetmenin filmi çekerken yaşadığı deneyimler, taşeron bir sağlık şirketinde masa başı bir işte çalışırken, temizlik elemanı kadrosuna geçmeyi kabul etmediği için işten çıkartılan bir kadın işçinin paylaşımları, filmin bir ev kadınına yaşattığı

farkındalıklardan çıkan ortak sonuç: bu cinayetlerin, ne ilk ne de son olacağı, var olan sistem içinde çözülemeyeceği idi. Hukuksal mücadele vermenin de gerekliliğini savunan bir üniversite öğrencisi arkadaşın katkısının ardından, “iyileştirilen” iş kanunu ve şu an içinde bulunulan anayasa süreci ile ilgili değerlendirmeler yaptık. Yaklaşık 3 saat süren etkinlikten bir dahaki buluşmamızın planlarını yaparak ayrıldık.

<HQL ELU \DíDP LKWL\DFÜ YH NRPÖQL]PLQ JÖQFHOLðL Devrimci Proletarya tarafından Paris‘te düzenlenen panele bir çok devrimci kurumun katılımı oldu. Devrimci Proletarya temsilcisinin konuşması panelin birinci bölümünü oluştururken, panele katılan kurumlar adına yapılan konuşmalar ve diğer katılımcılardan söz isteyenlerin görüşlerini belirtmeleri, sorular ve soruların yanıtlanması ikinci bölümünü oluşturdu. Panel komünizm ve devrim mücadelesinin ölenler için saygı duruşuyla başladı. Panelde ilk önce neden böyle bir konunun, “Yeni bir yaşam ihtiyacı ve komünizmin güncelliği” konusunun seçilmiş olduğu açıklandı. Duyuru çalışmaları sırasında neden güncel bir konunu seçilmediği, Kürt sorunu varken, saldırılar olurken böyle bir konu değil de, “yeni bir ihtiyacı ve komü-

7. Alarm

“Erkek olsaydık kilitlenir miydik kör gecenin bir yarısında sömürülürken , yanarmıydık yok edici alevlerin ortasında. İşçi olduğumuz için mi yandık kadın olduğumuz için mi. Yoksa yıllardır patronların karı için ölmemize rağmen patronsuz bir yaşamı kuramadığımız için mi?” “Zordur kadın olmak, adın kadındır, düşünürsün, ama bulamazsın varlığını. Duvarları örülmüş hayatının içinde kendi adımlarınla yürüsen de çemberin dışına çıkamazsın.Kimliğini bilmesen de ağırdır sırtındaki yük.” “Artık ölebiliyoruz biz de erkekler gibi. Benim adım; Ostimde ölen 21 işçiden biri. Anlatır benim hikayem Mühendislerin de işçileştiğini.” “Güneş yasak, pencereler duvar olmuş anlaşılmasın diye patronlar için ne kadar çalıştığımız. Güzel görünmeli, bakımlı olmalıyız her zaman.Müşteriler zamansız alışveriş yaparken kendilerini huzurlu hissetmeliler. Makyajlı suratlarımızdan yaptığımız işten ne kadar nefret ettiğimiz anşılmamalı ” “Biz İzmirden Tekel İşçileri. Kadın olduğumuz için çok bedel ödedik çalışırken. Çocuklarımızı düşürdük çalıştığımız yerdeki kimyasallardan. Çocuk katili kapitalizm posamızı sokağa bırakınca anladık direnmek gerektiğini. Ölmek var dönmek yok derken farkındaydık başka türlü bir yaşam için artık susulmaması gerektiğini.”

nizmin güncelliği” gibi soyut bir konunun seçildiği eleştirilerinin geldiği belirtildi. Bu sorulara cevap olarak “Yeni bir yaşam ihtiyacını tam da bu sorunlarla bağlantı içerisinde ve onların çözümü olarak da gördüğümüzü, komünizmi

“Kadındık ama bundan önce anne,eş,işçi … bir çok sıfat tüm ağırlığıyla omuzlarımıza yüklenmişti. Emeğimiz her seferinde en ucuz olandı. Evde anne ve eş rolünü,işte işçi rolünü omuzlarımızda taşırken emeğimizin değersizleştirilmesi içimize öyle sindirilmişti ki… Peki bunu kim nasıl ve niye yapmıştı ? Bu kulağımıza fısıldandıkça sağırlaştığımız hikayeleştirilmiş gerçekliğe kim ne zaman ve nasıl son verecek?”

güncel bir ihtiyaç haline getirenin aynı zamanda bunlar olduğu” belirtildi. 65 kişinin bulunduğu panelde İsviçre ve Almanyadan gelenlerde vardı. Panel yaklaşık 3 saat sürdü.

“Sınıfının onurunu da kadınlık onurunu da koruyor direnişteki kadın işçiler.Bayrak bir kadından diğerine geçiyor, bu havalarda direnenler de var dercesine.Türkan Albayrak, Batıgül Tunç Aynur Çamalan, Gülistan Kobatan ve hepsine ilham veren Desa işçisi Emine Aslan ve Novamed direnişçileri gibi.”


9

NƦN RJHQNXN

<HQL DQD\DVD YH LíÁL VÜQÜIÜ Saygı duruşuyla açılan panelde önce Üreti-Yorum tarafından hazırlanan Tekel ve Liman işçileri direnişlerini anlatan “Direniş” adlı slayt gösterimi yapıldı. Adana İHD moderatörlüğünde düzenlenen panele konuşmacı olarak Av. Mustafa Çinkılıç, HDK, KESK, ESP , BDSP, DHF ve Devrimci Proletarya temsilcileri katıldı.

Adana İHD moderatörlüğünde düzenlenen panele Av. Mustafa Çinkılıç, HDK, KESK, ESP , BDSP, DHF ve Devrimci Proletarya temsilcileri konuşması olarak katılırken; Tekstil işçileri, işten atılan MESKİ taşeron sayaç okuma işçileri, Adana OSB‘de çalışan işçiler, Kürt mevsimlik tarım işçileri, eğitim ve sağlık işçileri, büro işçileri, Ç.Ü. öğrencileri, siyasi parti ve devrimci kurumlar, Haber-Sen, Genç-Senliler panele katılım sağladı.

Panele Tekstil işçileri, işten atılan MESKİ taşeron sayaç okuma işçileri, Adana OSB‘de çalışan işçiler, Kürt mevsimlik tarım işçileri, eğitim ve sağlık işçileri, büro işçileri, Ç.Ü. öğrencileri, siyasi parti ve devrimci kurumlar, Haber-Sen, Genç-Senliler katıldı. İHD açılış konuşmasında İHD‘nin de içerisinde olduğu STK‘ların STGM (Sivil Toplum Geliştirme Merkezi) aracılığı ile burjuvazi için hazırlanan yeni anayasa doğrultusunda nasıl kullanılmak istendiğini belirtti. Burada yapılan panelin ise, aslında yeni anayasada işçi sınıfının, kadınların, öğrencilerin görüşleri alınmadan bir anayasa yapılmak istenmesine karşın, böyle bir panele duyulan ihtiyaç sonucu gerçekleştiğini belirtti. Daha sonra kurum temsilcileri anayasa üzerine söz aldılar. Kurum temsilcilerinin ardından söz salondakilere aldı. İlk önce Adana Tekstil İşçileri Dayanışma Platformu adına Ramazan Oğuz söz alarak “Bu anayasa bizim anayasamız değil, burjuva sınıf egemenliğinin, sermayenin, patronların anayasasıdır. Bizim köleliğimizin anayasasıdır. Biz işçiler bu günümüze ve geleceğimize burjuva anayasasının hükmetmesine izin vermeyeceğiz. Biz işçilerin, kadınların, gençlerin, Kürt emekçilerin ilk büyük esas ihtiyacımız şu: Biz kendi ihtiyaç ve özlemlerimizin sömürücü sınıf tarafından belirlenmesi ve yöneltilmesine izin vermeyeceğiz” dedi. Daha sonra MESKİ Taşeron Sayaç okuma işçileri söz aldı. İşçilerin olmadığı bir anayasayı kabul etmeyeceklerini, insanca yaşam ve çalışma için işçi sınıfının yeni bir yaşam ihtiyacı ve anayasasının gündemleştirilmesi gerekliliğine vurgu yaptı. Panele katılan bir Kürt işçi de köylerinin yakılıp yıkılması sonucu Adana’ya zorla göç ettirildiğini, çok zor koşullarda tarlada çalıştıklarını, babası katledilmiş bir kayıp yakını olarak kendini ifade etti. Salonda söz almaların ardından soru cevap bölümüne geçildi. Dinleyiciler arasında bulunan bir işsiz “her şeyin başına önüne AKP iktidarı yazılıyor ama iktidar hükümet değil burjuvazidir. Sınıf mücadelesi verirken sadece AKP değil sınıfa karşı sınıf perspektifinden verilmelidir. Bugüne kadar Türkiye’de onlarca hükümet değişti ama ne değişti. Ortadoğuda hükümetler yıkıldı bakın şimdi ora-

da sınıf iktidarı hala duruyor. Sorun AKP sorunu değil düzen sorunudur bu açıdan doğru tahlil yapamayanlar aynı isabetsizliği demokrasi kavramı ile yapıyor, burjuva demokratizmiyle, sosyalist işçi demokratizmini birbirinden ayırt edemiyorlar ve burjuva demokratik anayasayı bu şekilde yorumluyorlar” dedi. Mersin Üniversitesi’nden bir öğrenci, konuşmacıların anayasa sorununu yalnız Türkiye sınırları içerisinde, en fazla Kürt sorunu ve Ortadoğu açısından ele aldığını, oysa küresel plandan bir gelişme olduğunu, anayasanın bir küresel birikim ve egemenlik düzeneğine geçişin ifadesi olduğunu, bunun karşısına da Kürt sorunu, esneklik, Ortadoğu dahil işçi sınıfının enternasyonalist mücadelesi açısından ele alınması gerektiğini belirtti. Panelde Tekstil İşçileri Dayanışma Platformu adına yapılan konuşma: Bu anayasa fabrikalarda mahallelerde işçi kahveleri ve işçi evlerinde değil başka yerlerde konuşuldu. Başka yerlerde hazırlandı. Yeni anayasa taslağı AKP’nin tekellere hizmet eden birkaç profesöre ısmarlamasıyla hazırlanıyor. Plazalarda, meclis koridorlarında, kulislerde, sayısız burjuva kurum ve kişi ile görüşülerek hazırlanıyor. Burjuva partileri, TÜSİAD, MÜSİAD gibi sermaye örgütleri, medya patronları, bürokratlar, kendi çıkarları için bir anayasa hazırlıyorlar. Burjuvazinin üzerimizdeki sınıf egemenliğini ve sömürüsünü bir üst düzeye çıkararak yeniden düzenlenmesini öngören anayasasına karşıyız. Çünkü bu anayasa bizleri ifade etmiyor. Bu anayasada işçi ve emekçilerin temel hak ve özgürlüklerine yer yok, insanca yaşam hakkına yer yok. Anadilimizi konuşmaya yer yok. Kimliğimizi korumaya yer yok. Biz tekstil işçileri olarak ve benzer

Bir BDP üyesi demokratik anayasa için mücadele edilmesi gerektiğini ve burada da ayrım gözetmeden tüm işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin, kadınların, Kürtlerin demokratik bir anayasa için hep birlikte ortak bir platformda mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. Bir dershane öğrencisi Devrimci Proletarya temsilcisine “Bugün faşizmin çözüldüğünü söylüyorsunuz bugünkü baskıları, kürt halkına baskılar ve işçi sınıfına yönelik ağır baskıları nasıl açıklıyorsunuz peki?” diye sordu. BDSP temsilcisine “sosyalizmin her şeyi çözeceğini söylüyorsunuz ama sosyalizmde de sınıf mücadelesi yok mu?” diye sordu. Son sözler sorulan sorulara yanıt için, sunumculara verildi. DP temsilcisi, her baskının faşizm olmadığını, Avrupa ve ABD’den Wall Street İşgalci-

lerine yapılan baskılardan örneklerle anlattı. Bugün Türkiye’de Kürt halkı başta olmak üzere burjuvazi ve hükümetinin ikili bir kıskaç hareketi yürüttüğünü, bir yandan baskı ve operasyonlarla geriletmeye çalıştığı, diğer yandan geri düzeyde neoliberal demokratik bireysel hakların olduğu anayasa programıyla, sınıfa karşı sınıf, burjuva demokrasisine karşı sosyalist demokrasi ekseninden mücadele etmeyenin sistem içinde öğütüldüğünü belirtti. Kürt sorununda demokratik özerklik dahil ulusal tam fiili hak eşitliğini içermediğini, her türlü ulusal baskı ve ayrıcalıklara karşı kesin mücadeleyle, sosyalist demokrasi mücadelesini birleştirme zorunluluğunu ortaya koydu. Ara verilmeksizin yaklaşık dört saat süren panel son konuşmaların ardından tamamlandı.

iş koşullarında çalışan tüm emekçi kardeşlerimiz de aynı sorunu yaşıyoruz. Sefalet ücretiyle çalışıyoruz, 10-12 saat çalışıyoruz, Sendikasız, sigortasız, sosyal güvenceden yoksun çalışıyoruz, Cumartesi Pazar demeden çalışıyoruz, Bunca çalışmamıza rağmen en temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamıyoruz.. Bir çoğumuz işsisiz.. Yaşamımız ve geleceğimiz patronların iki dudağı arasındaki söze bağlı ve her an işten çıkartılma tehdidi altındayız. Sendikalı olsa dahi, seçtiğimiz sendikayla toplu sözleşme yapamıyoruz. Grev hakkımızı kullanamıyoruz. Köle gibi çalışıyor, köle gibi yaşıyoruz. Ve daha fazla çalıştıkça daha fazla kölelelişiyoruz. Bu anayasa bizim anayasamız değil. Burjuva sınıf egemenliğinin sermayenin patronların anayasasıdır. Bu anayasa geleceğimizin bağlanması, köleliğimizn yasasıdır. İstemiyoruz. Biz işçiler günümüze ve geleceğimize burjuvazinin ve anayasasının

hükmetmesine izin vermeyeceğiz. Biz işçilerin, kadınların, gençlerin, Kürt emekçilerin ilk büyük ihtiyacı kendi ihtiyaç ve özlemlerimizin sömürücü sınıf tarafından belirlenmesi ve yönetilmesine son vermek, izin vermemektir. Fabrikaların, emekçi mahallelerinin, özgürleşen sokakların, Kürt ulusunun ve ezilen halkların, meydanların anayasasını, kendi taleplerimizle kendi anayasamızı yazacağız. Bizler, insanca bir yaşam, sınıfsız sömürüsüz bir dünya düzeni istiyoruz ve yaratacağız.


10

NƦN RJHQNXN

#FOJN BEðN LBQJUBMJ[N Burası benim köşem kardeşim, işçi gazetesi falan anlamam, fikrimi buradan da yayar, hepinizi buradan da ezerim. Var mı bir diyeceğiniz! Benim adım kapitalizm; tüm dünya burjuvazisi -özellikle de ülkenizdekiler- adına greve çıkacak olanları lanetliyorum! 21 Aralık’ta sağlık işçileri greve çıkıyormuş. Bu işçiler kadar nankör bir sınıf görmedim. Üç-beş kuruş veriyoruz işte, daha ne istiyorlar! 21 Aralık’ta sağlık grevi var. Oysa bu sağlık işçilerini meslekler temelinde bölüp rekabet içinde parçalardım ben her zaman. Kahretsin! Ben_kapitalizm: Bu sağlık grevini engellemek için bir şey yapmalı. Ya, süresiz genel grev olursa? Yoksa bu ülkede de mi işçiler hareketlenecek, kahretsin! KESK de greve katılıyormuş. Bu kendime “memur” ettiğim kamu işçileri de uyanırsa hallerine yandık! Sermaye adına hepsinden nefret ediyorum. Sağlık grevcileri: Yok efendim KHK’lara karşılarmış. KHK’lar olmasa hükümetler bana, benim piyasama nasıl hizmet edecekler en kısa yoldan? Ben_kapitalizm: 21 Aralık sağlık grevi de nereden çıktı? Ne güzel sağlığı da alınıp satılır bir şey haline getiriyoruz şurada. Ne diye karışıyorsunuz yahu… Ben_kapitalizm: Greve çıkacak tüm sağlık işçileri sözüm size: Sakın greve çıkmayın bak, vallahi, çok kötü olur! En azından benim için Ben_kapitalizm: Tüm hekimler, eczacılar, laborantlar vs. Hepiniz meslek sahibi olduğunuzu zannediyorsunuz; ama benim gözümde işçisiniz. Birer artıdeğer makinesi, o kadar… Ben_kapitalizm: Virginia Woolf ‘Bir kadın olarak ülkem yok. Bir kadın olarak ülkem tüm dünya’ demişti. Şu sanatçılara sinir olmuşumdur hep… Ben_kapitalizm: Kadını üretime kattım. Ama bu kadınların özgürlüğüne kapıyı açtı, çok pişmanım. Emekçi kadınlardan nefret ediyorum! Ben_kapitalizm: Kadınların özgürlüğünü tanıyorum, projelerim var. Ama bunlarda emekçi kadınların kurtuluşu yok. “Kararınca özgürlük” var, benim için çalışmaya yetecek kadar… Benim adım kapitalizm: “Kutsal aile” korunmalı! Karı koca arasına girilmez! Bu söz her zaman işe yarar, hemen vazgeçmeye gerek yok. Sınıflı toplumun dili kadını ezdi, kadına saldırının bir aracı oldu. Dünyanın bütün dillerinde küfürler kadın cinselliği üzerinden edilir. Ben kapitalizm: Bir toplum, ancak kendi yarısını yokluğa ve azaba mahkûm etmeye son vererek barbarlıktan çıkabilir. Bu da benim işime gelmez. Bedelli askerlik ve vicdani ret: Asıl korkum, çitlerin ve silahların olmadığı bir dünya! Bu yüzden en çok komünistlerden nefret ediyorum! Twitter’da @ben_kapitalizm kullanıcı adındayım…

ñíWH NDSLWDOL]P LíWH DOÁDNOÜN 35 insan, 35 genç, 35 çocuk daha Uludere’de katledildi. Bu savaş kimle kim arasında? Bu savaş halklar değil, sınıflar arasında! Bu savaş, burjuvaların devletleri tarafından yürütülen, Türk-Kürt, hangi milliyetten olursa olsun tüm işçilere ve yoksullara karşı açılmış bir savaş! Saat 18.39’da insansız hava araçları sınırda hareketlilik tespit eder. Görüntüler anında Batman’daki “insansız” üsse iletilir. 20.30 itibariyle operasyon kararı alınır. “İnsansız” uçaklar 21.37’de bölgeyi bombardımana tabi tutar. “İnsansız” devletin Ağustos’tan beri uyguladığı “aktif, hızlı, imha operasyonları”ndan bir yenisidir bu. Bu yeni konsept gereği, insansız hava araçlarından gelen ham görüntülerin yerde analizini içeren 8 aşamalı süreç kaldırılmış ve operasyon kararı alma yetkisi “İnsansız” 2. Ordu ile “İnsansız” 2. Hava Kuvvet Komutanlığı’na bırakılmıştır artık. Yer: Şırnak, Uludere ilçesi, Roboski (Ortasu) köyü. Bombalayan: Türkiye Cumhuriyeti devleti. Bombalanan: İnsanlar ve katırlar. Sonuç: Geçim için sınırı geçip oradan mazot, çay, şeker, sigara vb. getiren yoksul köylüler ölü ele geçirilmiştir, komutanım! Şimdi Gül, Erdoğan, Arınç vs. “aman olay büyümesin, BDP faydalanmasın” düşüncesiyle dozunu kaçırmaksızın özür cümleleri geveleyebilirler gönül rahatlığıyla. Nasıl olsa “teröre karşı mücadelenin demir yumruğu” gösterilmiş, gerekli mesaj verilmiştir: Biz güçlüyüz, siz hiçsiniz. Biz yöneteniz, siz kendi kendinizi asla yönetemeyecek olansınız. Biz devletiz, siz asla devlet olamayacak olansınız. Biz öldüreniz, siz ölensiniz. Biz -bir hak gerekiyorsa- onu verecek

olanız, siz bir hakkı isteseniz de kendiniz alamayacak olansınız. Kendi ulusal pazarını sınır çekip korumaya hakkı olan, sınırlara sahip olan ve bu sınırları bombayla koruyan, her gerektiğinde özgürlük mücadelenizdeki sınırların altını kalınca çizecek olan biziz. Haddini bilmeyeni bombalarız. Terörist dediğimiz kişileri bombalamak zaten meşru (bkz. tüm medya, buna karşı çıkan yok!), “operasyon kazası” da olursa arada, pardon yani… Bu kadar basit! Bu kadar basit mi? Aralarında baba, kardeş, amca, oğul, yeğen, kuzen, eş, sevgili, dost olan insanların bulunduğu yaklaşık 40 insan beraberlerindeki en az 40 katır ve atla yola çıktılar. Adım başı askerin, kontrol noktasının bulunduğu, her 5 kilometrede karakol veya askeri mevzilerin olduğu bölgeden katırlarla ve atlarla 40 kişinin toplanmasını, Ortasu köyü yakınlarına gelişini, sınırı geçişini hem köylüler hem karakoldakiler hem de hâkim tepeye konuşlanmış askerler gördü. Olay yerine en yakın olan Gülyazı Alay Komutanlığı da bu 40 kişinin sınırı geçerek kaçakçılık yaptıklarını çok iyi biliyorlardı. Kaçakçılığa engel olamayan askerlerin tek talebi, kaçağın kontrolünde yapılması. Aralarında 15–20 yaş arasında olan öğrencilerin de bulunduğu grubun tek amacı da sınır ötesinden getirecekleri mazot, sigara, çay gibi maddeleri satıp günlük yaklaşık 50 lira kazanarak geçimlerini sağlamaktı.

Sınırı geçişlerinde insansız hava araçlarının sesini de duyan grup, her zaman yaptıkları gibi bunu da dikkate almadan sınırı geçtiler. Geçişlerine izin verilen yaklaşık 40 kişi akşam saat 21.00 sıralarında dönüş yoluna girdiklerinde ise… 35 kişi F-16’larca öldürüldü. Yanmış ölülerin ceset parçaları toplandı. Bu ülkede 35 kişi daha birden, amansızca, acımasızca, en yüksek savaş teknolojisi kullanılarak katledildi. “Binlerce şehidin kanıyla sulanmış vatan toprakları” denen, haritalarda çizilmiş bu sınırlar adına… Burjuvaların bir coğrafi sınır çekip “bu sınırlar içerisinde sömürü önceliği bana ait” dedikleri ve bunu “vatan” diyerek süsledikleri sömürü özgürlüğü adına… 35 insan, 35 genç, 35 çocuk daha Uludere’de katledildi. Bu savaş kimle kim arasında? Bu savaş halklar değil, sınıflar arasında! Bu savaş, burjuvaların devletleri tarafından yürütülen, Türk-Kürt, hangi milliyetten olursa olsun tüm işçilere ve yoksullara karşı açılmış bir savaş! Acımızı mücadelemize akıtacağız! Katliamların hesabını soracağız! Biz kazanacağız! Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!


11

NƦN RJHQNXN

8OXGHUH NDWOLDPÜQD NDUíÜ 7DNVLPnGH ILLOL PLWLQJ Taksim İtfaiye durağı önüne içlerinde milletvekilleri Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü’nün de olduğu 10 kişilik bir grup BDP’nin abluka altında olduğu, bu yüzden yalnız milletvekilleri olarak gelebildiklerini ve basın açıklaması yapacaklarını belirtti. Polis basın açıklaması yaptırmayacağını, yapılırsa grubu gözaltına alacağını bildirdi. Bu arada, polis çemberinin hemen dışında 200 kişilik bir grup toplandı. Polis grubu iki kere uzaklaştırmaya çalıştı, ancak eylemci kitle geri adım atmayarak polis çemberine yüklendi. Polis 200 kişilik grubu da çembere aldı, gaz maskelerini takarak saldırıya hazırlandı. İçlerinde Devrimci Proletarya okurlarının da olduğu kitle “Baskılar bizi yıldıramaz”, “Katil devlet hesap verecek” sloganlarıyla, geri adım atmadı, yüklenişini sürdürdü. Polis öfkeli kitlenin kararlığı karşısında geri adım attı ve kitleye tramvay durağının önünü açmak zorunda kaldı. Kitle, basın açıklaması yapmak isteyen grupla da birleşti. Polis 10-20 metre geri çekilerek, durağın çevresinde durmaya devam etse de, Taksim Meydanı'nda 2 bin kişi, öfkeli sloganları, katliamı teşhir eden pankart ve dövizleri ile oturma eylemi ve görkemli bir fiili miting başlattı.

. UGLVWDQ·GD NDWOLDPD NDUü× H\OHPOHU Diyarbakır ve Yüksekova’da, Türk ordusunun Uludere’de (Qilaban)gerçekleştirdiği katliamı protesto eden halka polis gaz bombalarıyla saldırdı. Çok sayıda kişinin yaralandığı saldırı ardından iki kente olaylar başladı. BDP Diyarbakır il binası önünde bir araya gelen 10 bini aşkın kişi Koşuyolu Parkı’nı doğru yürüyüşe geçti. PKK ve KCK bayrakları eşliğinde yürüyüşe geçen kitleye polis izin vermedi. Yürümekte direnen kitleye polis gaz bombası ve tazyikli su ile saldırdı.

Taksim’de eylemin fiili olarak gerçekleşmesi üzerine, BDP’nin önündeki ablukanın da kaldırıldığı, orada toplananların da Taksim’e geldikleri duyuruldu. Bu kitlenin coşkusunu artırdı, zılgıt ve zafer işaretleriyle selamlandı. Eyleme gruplar halinde katılımlar arasında Kürt kadınlar, analar da, beyaz tülbentleri ile yer aldı. Ertuğrul Kürkçü yaptığı açıklamada, “Bu olayı kaza olarak görmüyoruz. 38 insanı kaza ile öldürmenin açıklaması var mıdır? Genelkurmay Başkanı, İçişleri Bakanı ve Başbakan bütün olanlardan sorumludur. Çünkü savaşın kapısını açan ölümün kapısını açar” diye konuştu. Kürkçü, “Bence bu olayda bir tek terörist var. O da devlettir”

dedi. “Katil devlet hesap verecek”, “Katil Erdoğan”, “Şehid Namırın”, “Bijı Serok Apo”, “AKP’ye savaş halklara barış”, “Hükümet istifa” en çok atılan sloganlar. Alanda sık sık ajitasyon konuşmaları, oturma eylemleri yapıldı, polis ve hükümet yuhlandı, zılgıtlar ve zafer işaretleriyle öfkeli ve coşkulu dalgalanmalar yaşandı. Taksim’de yaklaşık 2 saat süren fiili mitingin bitirilmesinin ardından Tarlabaşı’na doğru 200 kişilik bir grup yürüyüşe geçti. Çevik kuvvet kitleye arkadan gaz bombaları ve tazyikli su ile saldırdı. Çok sayıda kişi yaralandı ve gözaltına alındı. Eylemler bir süre daha Tarlabaşı sokaklarında sürdü.

Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde de katliamı protesto eden kitle polis şiddetine maruz kaldı. Roboski katliamını protesto etmek için binlerce kişi BDP ilçe binası önünde toplanarak yürüyüşe geçti. Kepenklerin kapalı olduğu kentte, eski cezaevi kavşağına doğru yürüyüşe geçen kitle katliamı kınayan sloganlar attı. Öğrencilerin okulları boykot ederek katıldığı yürüyüş polis tarafından zırhlı araçlarla engellendi. Bunun üzerine oturma eylemi yaparak ardından tekrar yürüyüşe geçen kitle kavşağa kadar yürüdü. Yürüyüş sonrası yaşamını yitirenler için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Ardından BDP Hakkari Milletvekili Esat Canan bir konuşma yaptı. Katliamı kınayan Canan “Bu katliamın emrini veren İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin derhal istifa etmelidir. Biz bedeli ne olursa olsun bu katliama karşı direneceğiz. Direniş meşrudur. Bu halk ne olursa olsun direnecektir” diye konuştu. Canan’ın konuşması sürdüğü sırada polis çok sayıda zırhlı araç eşliğinde gaz bombası ve tazyikli suyla saldırıya geçti. Saldırıda polis direk Milletvekili Canan’ın üzerine tazyikli su sıkarken, gençler taşlarla karşılık verdi.

8OXGHUH NDWOLDP× . UGLVWDQ·GD JHQHO SURWHVWR HGLOGL SURWHVWR YH Lü E×UDNPD

Uludere katliamı Adana‘da KESK, DİSK, ATO, TMMOB, İHD, Alevi Kültür Derneği, parti ve kitle örgütleri tarafından protesto edildi.

BDP il binasının önünden hareket eden kitle önce polisler tarafından engellenmek istendi. Kararlı olan kitle İnönü Parkı‘na doğru yürüyüşe geçti. Saat 14:00‘de İnönü Parkı‘nda biraraya gelen kitle ile buluşularak katliam sloganlarla protesto edildi. Yoğun polis kuşatmasında katliam lanetlenerek basın açıklamasına geçildi. Park girişi çevik kuvvet tarafından tamamen kapatılarak protesto eylemine katılımlar engellenmek istendi, sonradan gelenler park içine alınmadı. Açıklamanın yapıldığı sırada, protestoyu izlemek istediğini belirten bir genç, polislerin engellemesi üzerine “Ben demokratik hakkımı kullanmak, açıklamayı dinlemek istiyorum” diye bağırdı. Polisler, müdahale ederek çevrede toplananları uzaklaştırmaya çalıştı. Basın açıklamasını kurumlar adına Güven Boğa okudu. Basın açıklamasının ardından beş dakikalık oturma eylemi yapıldı.

Uludere katliamı sonrası, Kürdistan’da ilan edilen genel yas ve direniş, bir çok il ve ilçede kepenk kapatma, okul boykotu, belediye ve halk otobüsü şoförlerinin kontak kapatması ve temizlik işçilerinin iş bırakması, kitlesel eylem ve yürüyüşlerle uygulanıyor. Diyarbakır merkez ve bağlı ilçelerde sabah saatlerinde esnaf kepenk açmadı. Bütün iş yerlerinin kapalı olması nedeniyle şehirde hayat adeta durdu. Eczane ve fırın haricinde hiçbir işyerinin açılmadığı Diyarbakır’da belediye işçileri de kontak kapatarak ve çöpleri topAnkara’da Halkların Demokratik Kongresi, KESK, Halkevleri, İHD, EHP, ÖDP, DHF ve Devrimci 78’liler Federasyonu’nun çağrısıyla yapılan eylemle katliam ve asgari ücret protesto edildi. Eylemde Devrimci Proletarya da yer aldı. Yüksel Caddesi’nde

lamayarak eyleme destek verdi. Öğrencilerin de okul boykotu ile üniversite ve okullar da büyük ölçüde durmuş durumda. Katliamı protesto etmek için Diyarbakır’ın çeşitli noktalarında gruplar halinde toplananlar, eylem yaptı. Gruplar bulundukları alanlarda lastik yakarak yolları kapattı. Küçük gruplar halinde eylem gerçekleştirenlere polis saldırdı. Sokak aralarında barikat ve ateş yakarak yapılan eylemler sürüyor. Kürdistan’ın Hakkari, Cizre, Nusaybin gibi bir çok il ve ilçesinde de, kepenk kapatma, okul boytoplanan kitle “Uludere kaza değil planlı katliamdır” yazılı pankart açtı. Açıklamada “Korku imparatorluğunda değil; eşit, özgür bir dünyada, barış içinde yaşama mücadelemizi, güneşli günlere dair umudumuzu yok edemeyeceksiniz.” denildi.

kotu, iş bırakma, toplanma ve yürüyüş eylemleri yapılıyor. Cizre ve Nusaybin’de sabah saatlerinde çatışmalı eylemler gerçekleşti.


12

NƌN RJHQNXN

ùíà L 6DĂ°OĂœĂ°Ăœ YH *Ă–YHQOLĂ°L .RQJUHVL 6RQXĂ %LOGLUJHVL “SaÄ&#x;lÄąk için mĂźcadele ve mĂźcadele için saÄ&#x;lÄąkâ€? anlayÄąĹ&#x;Äą ile yola çĹkan ve “oluĹ&#x;umuna kurulmadan Ăśnce baĹ&#x;layÄąp, kurulduktan sonra devam edecekâ€? olan, MeĹ&#x;ruiyetini emek-sermaye çeliĹ&#x;kisindeki “emeÄ&#x;in saÄ&#x;lÄąklÄą olma hakkÄąâ€?ndan alan, BugĂźne kadar iĹ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;ine iliĹ&#x;kin birikimlere sahip çĹkÄąp, Ăźzerine yenisini eklemeyi hedefleyen, Ä°Ĺ&#x;çinin/emekçinin bulunduÄ&#x;u her yerde kendisini tanÄąmlayan, adres olan ve adrese giden, iĹ&#x;çi/emekçiye karĹ&#x;Äą sorumluluk duygusu olan herkesi(mi) doÄ&#x;al ortaÄ&#x;Äą olarak gĂśren, Bu nedenlerle DÄ°SK-KESK-TMMOB ile TTB tarafÄąndan çaÄ&#x;rÄąsÄą yapÄąlan ve bunun yanÄąnda, bĂślgelerden-illerden-havzalardan gelen; Ä°Ĺ&#x;çi SaÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve GĂźvenliÄ&#x;i Meclisleri’nden ve meclis giriĹ&#x;imlerinden, Tuzla Tersaneler BĂślgesi’nden, Kot TaĹ&#x;lama Komitesi’nden, Mevsimlik TarÄąm Ä°Ĺ&#x;çileri Sendika GiriĹ&#x;imi’nden, Ev Eksenli ÇalÄąĹ&#x;anlar SendikasĹ’ndan, Evde ÇalÄąĹ&#x;an KadÄąnlarla DayanÄąĹ&#x;ma SendikasĹ’ndan, AtÄąk KaÄ&#x;Äąt Ä°Ĺ&#x;çileri’nden, Davut PaĹ&#x;a ve OSTÄ°M’de iĹ&#x; cinayetlerinde kaybettiÄ&#x;imiz iĹ&#x;çilerin yakÄąnlarÄąnÄąn dayanÄąĹ&#x;ma ĂśrgĂźtlenmelerinden, bu konuya sahip çĹkan bilim insanlarÄąndan‌ doÄ&#x;ru katÄąlÄąmla gerçekleĹ&#x;tirdiÄ&#x;imiz, KatÄąlÄąmcÄąlarÄą arasÄąna hiçbir hiyerarĹ&#x;i koymayan, eĹ&#x;it iliĹ&#x;kiler dĂźzleminde kolektif Ăźretimi esas alan, emeÄ&#x;e-emekçiye karĹ&#x;Äą sorumlu olan Ä°Ĺ&#x;çi SaÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve GĂźvenliÄ&#x;i Kongresi; Emperyal-kapitalist sistemin sĂśmĂźrgen yapÄąsÄą gereÄ&#x;i kaçĹn(a)madÄąÄ&#x;Äą ve insanlÄąÄ&#x;Äąn saÄ&#x;lÄąklÄą olma halinin alt yapÄąsÄąnÄą bozan savaĹ&#x; ortamÄąna sĂźrĂźklediÄ&#x;i, daha fazla kar amacÄąyla esnek Ăźretimin tĂźm alt biçimlerini asÄąl Ăźretim biçimi haline getirip, sosyal politika ve bu baÄ&#x;lamda da iĹ&#x;çinin/emekçinin saÄ&#x;lÄąklÄą olma ve gĂźvenli ortamlarda çalÄąĹ&#x;masÄąnÄą tehdit eden Ăśnemli riskler ve çĹkmazlar eklediÄ&#x;i, Ăœretim ve ĂźrĂźn gĂźvenliÄ&#x;inin Ăśncelenip, emeÄ&#x;in saÄ&#x;lÄąklÄą olma hakkÄąnÄąn gasp edildiÄ&#x;i, Emek-sermaye çeliĹ&#x;kisinin ve çatÄąĹ&#x;kÄąsÄąnÄąn, milliyetçiliÄ&#x;in-Ĺ&#x;ovenizmin ve cinsiyet ayrÄąmcÄąlÄąÄ&#x;ÄąnÄąn kĂśrĂźklediÄ&#x;i çatÄąĹ&#x;ma alanlarÄą ile iç içe geçerek çifte sĂśmĂźrĂź haline geldiÄ&#x;i, Buna karĹ&#x;Äąn emek-barÄąĹ&#x;-demokrasi ve ĂśzgĂźrlĂźk cephesinde, iĹ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;i baÄ&#x;lamÄąnda ĂśrgĂźtlenme ihtiyacÄąnÄąn Ăśne çĹktÄąÄ&#x;Äą bir dĂśnemde, EmeÄ&#x;in saÄ&#x;lÄąklÄą olma ve gĂźvenli ortamlarda çalÄąĹ&#x;ma hakkÄąnÄą savunarak ve â€œĂśrgĂźtsĂźzlĂźkâ€? engelini “dirençâ€? gĂśstererek aĹ&#x;acak kararlÄąlÄąkta yapÄąlmÄąĹ&#x;tÄąr.

Kongremiz; Dil, etnik kĂśken, inanç, cinsiyet, cinsel yĂśnelim ve benzeri alt kimliklerimizin gerçekliÄ&#x;ini bir zenginlik olarak kabul ederek mĂźcadelemizin bunlarÄą da kapsayacak Ĺ&#x;ekilde ĂśrgĂźtlenen sÄąnÄąf –ßst kimliÄ&#x;imizden yola çĹkarak hedefine ulaĹ&#x;abileceÄ&#x;ini belirlemiĹ&#x;tir. Kongremiz; TaĹ&#x;eronlaĹ&#x;manÄąn, gĂźvencesiz istihdam biçimlerinin, kayÄąt dÄąĹ&#x;ÄąlÄąÄ&#x;Äąn, kadÄąn, genç, çocuk emeÄ&#x;i ile etnisite temelli ayrÄąmcÄąlÄąk ve sĂśmĂźrĂź biçimlerinin yaygÄąnlaĹ&#x;tÄąrÄąlÄąp egemen hale getirilmesine, iĹ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;i hizmetleri ve eÄ&#x;itimlerini piyasaya teslim etme çabalarÄą ile bĂźtĂźn bu saldÄąrÄą politikalarÄąna ve bu eksendeki Ĺ&#x;iddet-rÄązaya dayalÄą hegemonya oluĹ&#x;turma biçimlerine karĹ&#x;Äą mĂźcadele kararÄą almÄąĹ&#x;tÄąr. Kongremiz; Ăœretim alanlarÄąnda kar endeksli Ăźretim için iĹ&#x;çiyi/emekçiyi bilgi aktarÄąlacak nesne olarak gĂśren sermaye eksenli eÄ&#x;itim anlayÄąĹ&#x;Äąna karĹ&#x;Äą, alanÄąn Ăśznesi olan iĹ&#x;çinin/emekçinin “bilme ve saÄ&#x;lÄąklÄą ortamlarda çalÄąĹ&#x;ma hakkÄąâ€?na saygÄą duyan-bu anlayÄąĹ&#x;Äą merkeze alan ve “iĹ&#x;çiden-iĹ&#x;çiye/emekçiden-emekçiyeâ€? ilkesine uygun bir eÄ&#x;itim modelini tartÄąĹ&#x;maya açmÄąĹ&#x;, bu tarz eÄ&#x;itimleri iĹ&#x;çinin/emekçinin Ăźretim alanlarÄąnÄą “içeridenâ€? denetleyeceÄ&#x;i bir gĂźce ulaĹ&#x;-

mada manivela olarak benimsemiĹ&#x;tir. Kongremiz; Ä°Ĺ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;i hizmetlerine eriĹ&#x;imin oldukça dĂźĹ&#x;Ăźk olmasÄą gerekçesiyle yapÄąlan “İĹ&#x;çi SaÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve GĂźvenliÄ&#x;i’nde Modelâ€? konulu grup çalÄąĹ&#x;masÄąnda, saÄ&#x;lÄąk hizmetinin Ăśncelikli olarak geliĹ&#x;tirici ve koruyucu hizmetleri kapsamasÄą, fakat birinci basamak ĂśzelliÄ&#x;i nedeniyle tedavi edici hizmetleri de içermesi, tĂźm emekçilerin eriĹ&#x;ebileceÄ&#x;i, multi disipliner bir ekip hizmeti olarak mesleki baÄ&#x;ÄąmsÄązlÄąÄ&#x;Äąn gĂśzetildiÄ&#x;i koĹ&#x;ullarda Ăźretim birimlerinde verilmesi gerektiÄ&#x;i anlayÄąĹ&#x;Äąnda ortaklaĹ&#x;mÄąĹ&#x;tÄąr. Kongremiz; Ăœretim araçlarÄąnÄąn Ăśzel mĂźlkiyeti temelinde kurulan sistemde, gĂźnlĂźk yaĹ&#x;amÄąn tĂźm alanlarÄąnda olduÄ&#x;u gibi, iĹ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;i alanÄąnda da taraf olmamÄąz gerektiÄ&#x;ini, bu alanÄąn salt hukuksal ve sendikal mĂźcadele-ĂśrgĂźtlenme alanÄąna sÄąkÄąĹ&#x;tÄąrÄąlamayacaÄ&#x;ÄąnÄą, bilimsel-politik-siyasal bir mĂźcadele alanÄą olduÄ&#x;unu benimsemiĹ&#x;tir. Kongremiz; Ä°Ĺ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;i sorununun, gerçek anlamda, Ăźretimin toplumsal oluĹ&#x;u ile Ăźretim araçlarÄąnÄąn Ăśzel mĂźlkiyeti arasÄąndaki çeliĹ&#x;kinin ortadan kalkacaÄ&#x;Äą bir Ăźretim biçiminde çÜzĂźmleneceÄ&#x;ini, ancak bu

gĂźn için barÄąĹ&#x;, demokrasi ve ĂśzgĂźrlĂźk mĂźcadelesi kapsamÄąnda, iĹ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;i konusunda, daha ileri mevziler kazanmak için yoÄ&#x;un bir mĂźcadele verilmesi gerektiÄ&#x;ini karar altÄąna almÄąĹ&#x;tÄąr. Kongremiz; Ä°Ĺ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;i eksenli mĂźcadele ve ĂśrgĂźtlenmeyi, beyaz-mavi yakalÄą, kol-kafa emeÄ&#x;i, memur-iĹ&#x;çi vb. gibi ayrÄąmlarÄą reddeden kiĹ&#x;i(ler) ve kurum(lar)Äąn birlikte oluĹ&#x;turduklarÄą/oluĹ&#x;turacaklarÄą “yerel meclisâ€?ler aracÄąlÄąÄ&#x;Äąyla gerçekleĹ&#x;tirmeyi ĂśngĂśrmĂźĹ&#x;tĂźr. Kongremiz; Sonuç bildirgesinin takibi ve ĂśnĂźmĂźzdeki dĂśnemin faaliyetlerinin daha katÄąlÄąmlÄą-coĹ&#x;kulu olmasÄą için, kongre katÄąlÄąmcÄąlarÄąyla eĹ&#x;it-canlÄą-dinamik ĂśrgĂźtsel iliĹ&#x;kiler sĂźrdĂźrmesine dair, Ä°Ĺ&#x;çi SaÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve GĂźvenliÄ&#x;i Koordinasyon Kurulu’nu gĂśrevlendirmiĹ&#x;tir. Kongremiz; Temel çerçevesini çizdiÄ&#x;i sonuç bildirgesiyle ilgili, gĂźncel açĹlÄąmlarÄąn pratik gĂśrevlerini tanÄąmlamak için bir program oluĹ&#x;turmayÄą ĂśnĂźne hedef olarak koymuĹ&#x;tur.

.DUß×W HĂšLOLPOHU P FDGHOH YH D\UĂ—ĂźPD Kongre, ßç temel eÄ&#x;ilimin kesiĹ&#x;me noktasÄą olarak ortaya çĹkÄąyor. EmeÄ&#x;in korunmasÄąnÄąn, yeni ve yakÄącÄą bir sÄąnÄąf mĂźcadelesi alanÄą olarak geliĹ&#x;mesi; kadÄąn sorunu ve mĂźcadelesinin tĂźm dinamik ve canlÄąlÄąÄ&#x;Äąyla ortaya çĹkmasÄą; iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄąn farklÄą, Ĺ&#x;imdiye dek Ăśne çĹkmamÄąĹ&#x; bir çok kesimininin, ihtiyaç, sorun ve mĂźcadeleleriyle kendini ortaya koymasÄą. Kongre boyunca, ana oturumlarÄąn basÄąncÄąna karĹ&#x;Äąn, gerek kendi sunumlarÄąyla gerekse araĹ&#x;tÄąrma ve Ăśrnekleme alanlarÄą olarak, sÄąnÄąfÄąn birçok kesimi ihtiyaç ve mĂźcadeleleriyle gĂźndeme geldi. Metal iĹ&#x;çileri, temizlik iĹ&#x;çileri, eÄ&#x;itim iĹ&#x;çileri, diĹ&#x; teknisyenleri, hemĹ&#x;ireler, evde çalÄąĹ&#x;anlar, kaÄ&#x;Äąt iĹ&#x;çileri, doktorlar, tekstil iĹ&#x;çileri vb. BirçoÄ&#x;u, Ĺ&#x;imdiye dek ihtiyaçlarÄą ve mĂźcadeleleriyle gĂźndeme gelmemiĹ&#x;, ĂźstĂź ĂśrtĂźk kalmÄąĹ&#x; iĹ&#x;çi kesimleriydi. Kongreye zenginlik kattÄąlar. Ancak bunun da Ăśtesinde, sÄąnÄąfÄąmÄązÄąn geliĹ&#x;mekte olan bileĹ&#x;imini; geliĹ&#x;en niteliksel ve niceliksel gĂźcĂźnĂź gĂśzler ĂśnĂźne serdiler. “KadÄąn oturumuâ€?, Kongre’nin en canlÄą dinamik zengin bĂślĂźmĂźydĂź. â€œĹžimdiye kadar hep yoksulluk, eziyet, kriz vb. kadÄąnlaĹ&#x;tÄą; bundan bĂśyle mĂźcadele kadÄąnlaĹ&#x;acak!â€?; bir sunumun ateĹ&#x;li son sĂśzĂź olmakla birlikte; aslÄąnda kitleler halinde ka-

pitalist sĂśmĂźrĂźye çekilen kadÄąnÄąn sÄąnÄąfsal nabzÄąydÄą. Bunlarla birlikte Kongre, emeÄ&#x;in korunmasÄąnÄąn, yeni ve yakÄącÄą sÄąnÄąf mĂźcadelesi alanÄą, dinamiÄ&#x;i olarak geliĹ&#x;mesinin bir gĂśstergesiydi. TĂźm bileĹ&#x;enleriyle sÄąnÄąfÄąn bĂźtĂźnĂźnĂź kesen, kendini olmazsa olmaz olarak dayatan, sÄąnÄąf mĂźcadelesini de geliĹ&#x;tirecek gßçlĂź bir dinamik. Ä°SÄ°G Kongresi, baĹ&#x;tan sona, iki karĹ&#x;Äąt eÄ&#x;ilime sahipti. Birincisi, geleneksel, sosyal diyalogcu, uzlaĹ&#x;macÄą, sendikalist, “sosyal devletâ€?çi, kapitalist emeÄ&#x;i korumacÄą ; sÄąnÄąf iĹ&#x;birlikçi eÄ&#x;ilim. EmeÄ&#x;in sermaye Ăźretimi içinde/sermaye Ăźretimi için korunmasÄą eÄ&#x;ilimi. EmekgĂźcĂźnĂźn bir sermaye bileĹ&#x;eni, emekgĂźcĂźnĂźn yeniden Ăźretiminin de bir burjuva devlet bileĹ&#x;eni olarak, emeÄ&#x;in burjuva biçimsel korunmasÄą, sermayenin iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą Ăźzerindeki egemenliÄ&#x;inin ve sĂśmĂźrĂźsĂźnĂźn korunup gßçlendirilmesinden baĹ&#x;ka birĹ&#x;ey deÄ&#x;il. Ä°kincisiyse, sosyalizmden beslenen, kapitalist sĂśmĂźrĂźyĂź, artÄą deÄ&#x;er sĂśmĂźrĂźsĂźnĂź temele yerleĹ&#x;tiren, emek rejimini, sÄąnÄąf Ăźzerinde baskÄą ve rÄąza Ăźretimini ele alan, sÄąnÄąf ĂśrgĂźtlenmesi ve mĂźcadelesini de bu temele yerleĹ&#x;tirmeye çalÄąĹ&#x;an eÄ&#x;ilimdi. EmeÄ&#x;in sermaye ve devletine karĹ&#x;Äą, prole-

ter-sosyalist, gerçek, fiili korunmasÄą yolunda baÄ&#x;ÄąmsÄąz mĂźcadelesine açĹlÄąyordu. Bu uzlaĹ&#x;maz karĹ&#x;Äąt eÄ&#x;ilimler, Kongre boyunca, tĂźm oturum ve sunumlarda kendilerini gĂśsterdiler. SÄąnÄąf temelinden mĂźcadelenin kadÄąnlaĹ&#x;masÄą sunumu, ikinci eÄ&#x;ilime dair bir Ăśrnekken; bir sendika aÄ&#x;asÄąnÄąn, konuyu kĂźrsĂźden Meclis’te kurulan komisyonlara havale etme rezilliÄ&#x;i de –komĂźnist iĹ&#x;çiler tarafÄąndan yine aynÄą kĂźrsĂźden teĹ&#x;hir ve mahkum edildi-, sÄąnÄąf iĹ&#x;birlikçi eÄ&#x;ilimin ĂśrneÄ&#x;iydi. Bu iki uzlaĹ&#x;maz karĹ&#x;Äąt eÄ&#x;ilim, sÄąnÄąf iĹ&#x;birlikçiliÄ&#x;i ile proleter-sosyalist eÄ&#x;ilim, Kongre boyunca sadece yanyana deÄ&#x;il, aynÄą zamanda içiçeydi; Kongre’nin temel zayÄąflÄąÄ&#x;ÄąnÄą, çeliĹ&#x;kisini ve mĂźcadele içindeki geliĹ&#x;im yĂśnĂźnĂź ortaya koyacak Ĺ&#x;ekilde, henĂźz ayrÄąĹ&#x;mamÄąĹ&#x;tÄą. Kongre, bĂźtĂźnlĂźÄ&#x;Ăź ve kararlarÄąyla, iĹ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;i meclislerinin Ăźretim ve yaĹ&#x;am alanlarÄąnÄąn bĂźtĂźnĂźnde kurulmasÄą uzun erimli çalÄąĹ&#x;masÄąnÄąn baĹ&#x;langĹç adÄąmÄąnÄą oluĹ&#x;turdu. SÄąnÄąf iĹ&#x;birlikçi yaklaĹ&#x;Äąmla da amansÄąz mĂźcadele içinde, emeÄ&#x;in proleter sosyalist korunmasÄą mĂźcadelesinin geliĹ&#x;tirilmesi, iĹ&#x;çi saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą ve gĂźvenliÄ&#x;i meclislerinin kuruluĹ&#x; ve geliĹ&#x;im sĂźrecinin belirleyeni olacak.


13

NƦN RJHQNXN

.DUWDO *DOYHQL] GH

SDWURQ R\XQX Kartal Galveniz, Ostim’de faaliyet gösteren metal kaplama atölyesi. Kartal Galveniz işçileri patron tarafından yaklaşık 6 ay öncesine kadar 2 vardiya şeklinde çalıştırılıyorlardı. Kölece çalışma koşullarının olduğu Kartal Galvenizde sigorta primleri işçilerin aldıkları ücret üzerinden değil, asgari ücret üzerinden yatırılıyordu. İşçiler defalarca Çalışma Bakanlığı’na fazla çalıştıklarını ve sigorta primlerinin asgari ücret üzerinden yatırıldığını dile getiren dilekçeler verdiler. En sonunda iş müfettişleri geldi. Yapılan inceleme sonucunda işçilerin fazla çalıştıkları tespit edilerek geriye dönük mesailerin hesaplanarak işçilere verilmesi, sigorta primlerinin alınan ücret üzerinden yatırılması müfettişler tarafından patrona tebliğ edildi. Bu süreçte Kartal Galveniz işçisi olan Cengiz Murat ve Yüksel Yelmer yaşadıkları süreci İşçi Meclisi’ne anlattılar. 2010 yılının 6. ayında Kartal Galveniz’de işe başladık. Yaklaşık 900 TL ücretle gece 13 gündüz ise 11 saat çalışıyorduk. Sigorta primlerimiz ise asgari ücret üzerinden yatırılıyordu. Patron ve amirler tarafından da sü-

rekli ağır hakaretlere maruz kalıyorduk. En küçük bir şikâyetimizi dile getirdiğimizde işten çıkarılmakla tehdit ediliyorduk. Zehirli kimyasalların kullanıldığı kaplama işinde patron hiçbir önlem almıyor. 4–5 arkadaş fazla çalıştırıldığımızı ve ücretlerimizin asgari ücret üzerinden yatırıldığını, her birimiz defalarca yılmadan, bazen faksla bazen telefonla bazen de bizzat dilekçe vererek Çalışma bakanlığına şikâyet ettik. En sonunda iş müfettişleri Temmuz 2011’de işyerine denetlemeye geldi. Ben iş müfettişleri gelince diğer arkadaşlara korkmadan her şeyi anlatmalarını söyledim. İş müfettişleri bizimle tek tek görüştü. Bize kaç lira maaş aldığımız ve kaç saat çalıştığımızı sordular. Bu arada patron ve muhasebeci panik olmuşlardı. Müfettişler bizim T.C kimlik no’muzu, telefonlarımızı ve adreslerimizi aldılar. Muhasebe kayıtlarını da incelediler. Patrona da duyduğumuza göre yüklü bir para cezası kesmişler. Daha sonra bize Çalışma Bakanlığı’ndan bir yazı geldi. Müfettişler yaptıkları inceleme sonucunda geriye dönük fazla mesailerimizin verilmesine, vardiyanın 3’e çıkarılma-

sına ve sigorta primlerimizin geriye dönük olarak aldığımız ücret üzerinden yatırılmasına karar vermişler. Vardiya sayısı 3’e çıktı. Maaşlarımız artık bankaya yatırılmaya başladı ve primlerimiz aldığımız maaş üzerinden yatırılmaya başladı. Ama geriye dönük mesai paralarımız ise hala verilmiyordu. Mesai parası 8–9 binTL tutan arkadaşlarımız vardı.

ayrılarak patronu mahkemeye verdik. Kartal Galveniz’in Kazan ilçesinde Mayzır ve Çetka diye iki fabrikası daha var. Müfettişler buraya da gitmiş. Patron geriye dönük mesaileri bu iki fabrikada da işçilerin hesaplarına yatırıp geri almak istemiş. Bizim patronun oyununa geldiğimizi öğrenmişler oradaki işçiler. Paraları geri vermemişler.

Bir gün patron ve muhasebeci bizi toplayıp bankaya götürdüler. Mesai paralarımızı yatırdıklarını söyleyerek bu paraları bizden tekrar alacaklarını ve bu parayla sigorta primlerimizin geriye dönük olarak yüksekten yatırılacağını söylediler. Bankamatikten çektiğimiz parayı bizden aldılar. Vermek istemeyenleri ise işten çıkarmakla tehdit ettiler.

Ben şimdi Ostim’de yine bir galveniz atölyesinde çalışıyorum. Burada da Kartal Galveniz’den önce beraber çalıştığım arkadaşlar var. Burada da bizim olayımızı duyan arkadaşlar da aynı şeyi yapmışlar. Çalışma bakanlığına sürekli şikâyette bulunmuşlar. Müfettişler gelmiş ve vardiya burada da 3’e çıkmış. Şimdi buradaki arkadaşlara sürekli olarak kesinlikle geriye dönük mesaileri patrona vermemelerini söylüyorum.

Daha sonra Yüksel arkadaşla işten

&H\KDQnGD LíÁLOHU SDWURQODUD NDUíÜ ELUOHíHFHN Ceyhan’da İşçi Meclisi‘nin tanıtımı amacıyla yapılan işçi söyleşilerinde, özellikle işçi şikâyetlerinde, patronlar vardı. Kolunu pres makinesine kaptırandan, sendikalaşma fikri öne sürdüğü için fabrikadan atılana, patronun baskısı ve tecridine karşı gelip işten çıkarılanlara dek, sabah 8’den akşam 10’a kadar çalışan erkekli kadınlı birçok işçi ile söyleşiler yapıldı.

fazla para vererek içeride denetimler yaptırıyor gizliden, daha geçen gün sendikalaşmayla ilgili çıkan bir haber yüzünden 80 kişi işten çıkarıldı. Zaten sendikalaşmak da kolay değil, fabrikalar taşeron halini alıyor, sendikaya girmek için bile bizden belli bir sayı olmamızı istiyorlar, o da nerdee…

Sohbet ettiğimiz işçilerden biri şunları anlattı: —Tekfen Fabrikası’nda mesaisiz hiç günüm olmadı, çok yoğun ağır işçi olarak çalıştığımdan bünyem zayıf düştü. İlgili kişilere giderek vücudumun ateşlenmesi sonucu titrediğini, gücümün kalmadığını, biraz dinlenmem gerektiğini söyleyerek tedavi olmak üzere izin istedim. Bana “sen kaç aylık işçisin de burada bizden izin istiyorsun” demesi üzerine, hastalığımı tekrar anlatarak ve hiç mesaisiz çalışmadığımı vurgulayarak tekrar izin istedim. Görevli bunun üzerine “sen de çalışacak tip yoktu lan zaten, dışarıda 80 tane işçi bekliyor, istediğim an başkasını alırım” demesi üzerine hakaret ve aşağılayıcı bakışı sonucu izin vermedi. Ben mecburen yatağa düşecektim, onlar kovacaklarına ben çıkayım bari diyerek çıkışımı istedim. Sonra duydum ki, fabrikanın kara defteri-

ne “bir daha alınamaz” diyerek not düşmüşler… İlbeyli Tekstil Fabrikası’nda çalışan işçiler şunları kaydetti: —Bizim buralarda işe girenlerin çoğu bir ayı zor getirir. Çalışmanın yoğunluğundan ziyade üzerlerimizdeki telefon, tuvalet, yemek ve sendikalaşma tehditleri inanılmaz boyutlardadır. İlk ay para alamadık, biz çalışmak için direnenler haricindekiler zaten kaçıp gittiler. Nasıl olsa dışarıda işsizler ordusu var, patron gelen işçilere baskıyı yapıyor ki, işçi dayanamayıp çıkıp gitsin

diye ve sonuç olarak patron parasız çalıştırmış oluyor, hem de sigorta yaptırmamış oluyor; yani bedava işçi! Şimdi bu işçilerin alın terleri ile fabrikanın yanına, aynı patron bir fabrika daha kuruyor, hatta biten, bir de fabrika önüne patron tarafından yaptırılan camimiz var, sanırım o da emdiği kanlar için meditasyon(!). İnanmayacaksınız belki ama o inşaatlardaki işçilerin bile birçoğu bizim fabrikaya alınan aylık 630 TL’ye talip olan arkadaşlarımızdandı. Biz bunlara karşı çıkacak hiçbir alternatife sahip değiliz, patron, içimizdeki arkadaşlara maaşlarından ziyade birkaç yüz lira

Kolunu ve parmaklarını makineye vermiş bir işçi, patronu ve fabrikayı avukata yüksek tutarlar ödeyerek dava ettiğini, iki yıldır mağduriyetinin sonucunu beklediğini, mahkemeden de hala bir ses olmadığını söyledi. Patronun kendisinin yanına gelerek, yastığının altına paralar koymaya çalıştığını, davadan vazgeçmesi için birçok aracılar gönderdiğini, rüşvetler teklif ettiğini söyleyen işçi, pes etmeyeceğini, onurunu satmayacağını ve artık bu patron devletinin işçiler üzerinde sömürü mekanizması olduğunu anladığını, mahkemelerin ve devletin patronlardan yana olduğunu bildiğini anlattı… İşçi Meclisi vasıtasıyla iletişim kurduğumuz işçilere birlik ve mücadele çağrısı yaptık. Birliğin ve mücadelenin olmadığı yerde patronlar aslan olurken, işçilerin birliğinin ve mücadelenin olduğu yerlerde karşımızda kedi olarak çıkacaklardır.


14

NƦN RJHQNXN

1BUSPOTV[ İşçiler neden çalışmak zorundadır? İnsanlar yaşamak için ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar. Ama ihtiyaçlar nasıl giderilecek? Eve kim ekmek götürecek? Kirayı kim ödeyecek? Ayakkabıyı, elbiseyi kim alacak? Odun, kömür, gaz, doğalgaz parasını kim bulacak? Faturaları kim ödeyecek? Çocukların okul masraflarını kim karşılayacak? Hastaların, doktor, ilaç parasını kim bulacak? İşte bugünkü düzende ihtiyaçlarını gidermek için işçiler çalışmak zorundadır. Çalışmazlarsa bu ihtiyaçlarını karşılamak için işçilerin işgücünden yani çalışma gücünden başka satacak bir şeyleri var mı? Elbette hayır. Demek ki, işçiler yemek, giyinmek, barınmak, ısınmak, sağlıklı olmak, okuyup gelişmek ve hatta dinlenmek yani kısacası yaşamak için çalışmak zorundadır. Çalışan, mal ve hizmet üreten işçilerin önemli bir benzerliği vardır: İşçiler çalışmak zorundadır. Çalışma ve yaşama şartları aynı olduğu için, işçilerin dertleri aynı, çıkarları ortak ve kurtuluş yolları birdir. Bundandır ki, işçiler için aynı hamurdan yoğrulmuş, aynı iplikten dokunmuşlardır denilmiştir. Peki, biz işçileri çalıştıranlar, fabrika sahibi patronlar, işverenler yani kapitalistler işçilerle beraber çalışırlar mı? Patronlar işçilerle beraber çalışmazlar. İşçiler gibi kol gücü, emek gücü harcamazlar, göz nuru, alın teri akıtmazlar. İşçiler yaşamak için çalışırken, patronlar hem çalışmazlar, hem de rahatça yaşarlar. Peki, bu nasıl olur? İşçiler üretir, ama ürettiklerine işçiler sahip çıkamaz. Çünkü bu düzende üretim araçlarına yani fabrikalara, makinelere, hammaddelere, topraklara… çalışmadan yaşayan ufak bir azınlık sahiptir. Üretim araçları onların özel mülkiyetindedir. Patronlar, kapitalistler üretim araçlarına sahip olduklarından işçileri sömürür, onların sırtından geçinerek yaşarlar. Patronlar işçileri neden ve nasıl sömürürler? Bu işi nasıl becerirler? Sömürü nedir? “Patronlar işçileri sömürüyorlar” dedik. Peki, nedir sömürü? Evde aç, çıplak, hasta çoluk çocuğun, Hiçbir ihtiyacımızın doğru dürüst karşılanmamasının, Yoksulluğun, sefaletin, rezilliğin, İşsizliğin, pahalılığın, açlığın, Kredi kartı tutsaklığının, Zamanımızın olmayışının, Zulüm ve baskının, Yok ve yük sayılışımızın, Dünyadaki bütün haksız savaşların, Katliamların ve açlığın, doğanın ölüm çığlığının Burjuvaların çeşit türlü diktatörlüğünün Sebebi, kaynağı nedir? SÖMÜRÜ. Kısaca söylersek: Sömürü, üretim yapan işçilerin, yoksul köylülerin, kent yoksullarının… emekçilerin ürettikleri ürünlerin büyük kısmına üretici olmayan, onların sırtından geçinen sınıfların el koymasıdır.

.ÖUN 0DQWROX 0DGRQQD Adana Üreti-Yorum olarak bir kitap kulübü oluşturduk. Son dönemlerde çevremize ve kendimize baktığımızda kitap okumayı azatlığımızı fark ettik. Oluşturduğumuz kitap kulübünde birlikte bir kitap seçerek okuyacak ve değerlendireceğiz. Seçtiğimiz ilk kitap Sabahattin Ali‘nin “Kürk Mantolu Madonna” kitabı oldu. Sabahattin Ali 25 Şubat 1907 tarihinde, bugün Bulgaristan sınırları içindeki Gümülcüne kazası Eğridere köyünde doğdu, 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında öldürüldü. Çeşitli yerlerde yazıları ve şiirleri yayınlanan Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkarttı. Ancak dergiler isimlerindeki Paşa ifadesiyle “Milli Şef ” İsmet Paşa ile alay edildiği iddiası ile kapatılmış, yazılar ve yazarları hakkında kovuşturmalar açılmıştır. Sabahattin Ali defalarca hapis yatmış, karşılaştığı baskılardan bunalmıştır. Ali Baba dergisinde yayımladığı “Ne Zor Şeymiş” başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: “Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi”. Sürekli izlenmekten, yargılanmaktan tedirgin olduğu için yurtdışına çıkmaya çalışırken fikirlerinden rahatsız olan iktidar tarafından Bulgaristan sınırında katledildi. Mezarının nerede olduğu kesin belli değil. “Kürk Mantolu Madonna” girişinden itibaren anlatılan yaşamlar normal hayat akışımızda sıkça karşılaştığımız, hayatları hakkında bildiğimiz, bilmediğimiz birçok tarafları olan ancak her bireyin ya-

şamının aslında bir roman konusu olacak kadar da ilginç ayrıntılarda gizlendiğini öğreten, sürükleyici bir anlatım tarzı ile okuyucuyu kendisine bağlayan bir yapıt. Hayatla barışık olmayan bir bireyin, insanlarla iletişim kurması, erkekse kadına, kadınsa erkeğe karşı hissettiği yakınlık, sevgi ve güvenle inanma, aralarındaki ilişkinin boyutunu da belirler. Burjuva kapitalist sistemin yetiştirme tarzından kaynaklı, bireylerin bencil ve içine kapanık bir tarzla ilişkilenmeleri sonucu, kadın erkek ilişkilerinde bugün yaşanan en önemli eksikliklerin başında özgür bir birlikteliğin yaşanmamasıdır. Ekonomik bağımsızlık, kültürel etkiler ve geleneksel aile kavramından kaynaklı, bugün yaşanan olumsuzlukların en temel sorunlarının başında gelen yaklaşımlardır. Kitapta geçen aşk hikâyesinde hayattan hiçbir beklentisi olmayan, yaşamı boyunca sıradan bir hayat süren bir erkeğin, yetişme tarzından kaynaklı çekingen, ürkek ve birazda kendine güvenden uzak kadın erkek ilişkilerinde toplumun yüklediği misyonun dışına çıkmayan standart yaklaşımlarının yanı sıra, Avrupa’da doğan, orada yaşayan, kişileri bireyselleştiren insanları yalnızlaştıran bir yaşam tarzının etkisinde büyüyen ve daha önce yaşadığı ilişkilerden kaynaklı aşk konusunda erkeklere karşı güven duymayan bir kadının kendisine ilgi duyan hatta âşık olan bir erkekle olan ilişkilerinde yaşadığı güven bunalımını atlatmasının hikâyesini işliyor elimizdeki kitap. Kesişen yollarının birçok nedenden kaynaklı kesintiye uğraması sonucu, yeniden eski yaşam ve düşünce kalıbına giren, insanlara olan inancını yitiren, kendisine yaklaşan herkesten kaçan, Raif bey.

Ona her yaklaşanın fenalık etmek için yaklaşıldığını sanan, inanarak sevip âşık olduğu insanla yaşadığı bu kırılmayı bütün insanlara karşı bir güvensizlik duygusuna çeviren bir insanın kendi kendisiyle hesaplaşmasının hikâyesidir de aynı zamanda bu kitap. Bu kitapta aslında hepimizin çıkaracağı bir ders, sonuç mutlaka vardır, bazen hayatımızın merkezine koyduğumuz bazı kişilerin bize karşı yaptığı bazı şeyleri anlamaya daha o kişiyi kaybetmeden başlamıyoruz da kaybettikten hatta bazen iş işten geçtikten sonra anlıyoruz. Hayatımızı çoğu zaman biz değil de bazı tesadüfler yönetmekte, Hatta bazı tesadüfler sonucu da en sevdiğimiz değer verdiğimiz kişileri kaybettiğimiz dahi oluyor. Hayatın ancak bir kere oynanabilecek bir kumar olduğunun birçoğumuz farkında dahi değiliz, onu kaybettiğimizi dahi ancak çok geç anlayabiliyoruz. Gerçekten de kaybettiklerimizi düşündüğümüzde içimiz sızlıyor ve her defasında keşke böyle olmasaydı dediğimiz birçok karmaşık duygu ve düşüncelere kapıldığımız olay ve olgularla karşılaşıyoruz. Kaybettiğimiz değerli bir eşyayı nasıl ki bir türlü unutamıyorsak, kaybettiğimiz bir arkadaşı, ömrümüz boyunca bir kez karşımıza çıkan bir aşk’ı nasıl unutabiliriz. Adana Üreti-Yorum Kitap Kulübü

<RUXPOX (PHN )RWRðUDIODUÜ Biz Üretiyorum Kolektifi aktivistleri olarak, emeğin, işçi sınıfının sözünü söylemek üzere bir araya geldik. İçimizde üniversite öğrencileri, kamu işçileri, sanayi işçileri, ev kadınları, beyaz yakalılar ve iki yakası bir araya gelmeyenler var. Elimizden geldiğince, ucundan kıyısından sanata ilgi duyan kişiler olarak, sözümüzü sanatla söylemek, hayata buradan da müdahil olmak istiyoruz. Sanatın sadece belli bir sınıfa ait olmadığını, hatta sanatın sınıfsal olduğunu bilerek, bizde emeği, farklı tarzlardaki kendi fotoğraflarımızla yorumlamak, yoruma açmak istiyoruz. Bu yüzden aşağıda detayları verilen yarışmaya katılıyoruz. Paylaşımlarımızı sadece yarışma ile sınırlamayıp uretiyorum.org adlı sitemizden de genişletmek, geliştermek isteriz. İşte Türkiye Yazarlar Sendikası ile redfotoğraf tarafından gerçekleştirilecek “Yorumlu Emek

Fotoğrafları” yarışmasının detayları; Amaç

* Fotoğrafın gösteren-gösterilen ilişkisine şiirle ve yazıyla edebiyatın yapı-yorum değerini katmak * Emeği, üretim ilişkileri ve mekânları içinde fotoğraflarla somutlayarak gerçekliğini göstermek * Edebiyatın dilini emek fotoğraflarında sınamak, fotoğraf sanatçısıyla yazarın yaratma algısını ve birikimini bu fotoğraflarda birleştirmek * Emekçileri, üretime dönüşen başka bir alanla, sanatla buluşturmak; onları da sanatın yaratı sürecine katabilmek İşleyiş * Şairler ve yazarlar, emek fotoğraflarını yorumlayarak fotoğrafların kendilerinde bıraktığı etkileri bir metinle(şiirle-yazıyla)

işleyecekler. * Fotoğraf sanatçılarıyla yazarlar, şairler işlenecek fotoğraf üzerinde tartışarak iki farklı sanat disiplininin yaratı sürecini yeniden görmeyi deneyecekler. Etkinlik * Fotoğraflar ve fotoğraflar için yazılan metinler, İstanbul’da ve Anadolu’da fabrikalarda, üniversitelerde, kültür merkezlerinde, sanat galerilerinde sergilenecek. * Yapıtlar için bir sinevizyon hazırlanacak, bu sinevizyon, etkinliklerde izleyenlerle buluşacak. * Fotoğraf ve edebiyat üzerine bir üniversitede bir panel düzenlenecek. * Fotoğraflar ve yazılar, sanatedebiyat dergilerde yayımlanacak. * Fotoğraf ve yazılar bir katalogda toplanacak. * Yapıtlar, sergilerde satılacak; grevdeki işçilerle dayanışma için yapıtların geliri işçilere bırakılacak.


15

NƦN RJHQNXN

$\KDQ ¡DUNÜQnÜQ ERí PH]DUODUÜ

Eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın’ın gözaltında kayıplarla ilgili itirafları doğrultusunda açılan mezarlar “nedense” bir bir boş çıkıyor. Ayhan Çarkın nicedir konuşuyor. İtirafçıların hep yaptığı gibi, azını söyleyip ama herkesin bildiği çoğunu saklayarak, pis canını güvenceye almak için pazarlıklar yaparak ifade veriyor. Devrimcileri alçakça katlettikleri cinayetleri, “yargısız infazlar”ı, gözaltında kayıpları birlikte işledikleri katilleri, onların deyimiyle “satıyor”! Çarkın’ın ifadeleri Mehmet Ağar’a, Tansu Çiller’e, Mesut Yılmaz’a, Korkut Eken’lere, yani kirli savaş cinayetlerini azmettiren ve işleyenlerin bir bölümüne uzanıyor. Fakat tabii uzandığı ile kalıyor. İfadeler doğrultusunda geçen Ağustos ayında tutuklanan eski Özel Harekâtçı polisler adalet sistemi tarafından serbest bırakılıyor.

Mehmet Ağar’ın Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’yla 14 yıl önceki diyalogu artık ezberlere yerleşti. Mumcu’nun anlatımı şöyleydi: “Mehmet Ağar, cinayetin karmaşıklığını anlatmak için, ‘Öyle bir iş ki, bir duvar gibi… Bir tuğla çekersek duvar yıkılır’ dedi. Ben de kendisine ‘Çekin o zaman’ dedim. ‘Çekemem’ dedi. ‘Çekin, kenara çekilin’ dedim. ‘Yapamam’ dedi. ‘O zaman, çekerler, altında kalırsınız’ dediğimde de yüzünde ‘Bu imkânsız bir şey. Bunu yapmaya kimsenin gücü yetmez’ der gibi bir ifade belirmişti.” Yıllarca “Devlet için 1000 operasyon yaptık” diye gezen, her zeminde de MGK kararları doğrultusunda hareket ettiklerini söyleyen Ağar da kendi pazarlık gücünü kullana kullana bugüne geldi. Geçtiğimiz Ekim ayında silahlı çete kurmak suçundan 5 yıl gibi komik bir hapis cezası alan Ağar, Mehmet Eymür’ün ifadesinde kendisine oturaklı bir yer vermesinden sonra yine savunmaya geçti. Kendisinden “biz” diye söz eden her megaloman gibi “Suçumuz değil kusurlarımız vardır” diye buyurdu ve devlet sırrı retoriğine tekrar sarıldı. Ayhan Çarkın’ın boş mezarlara çıkan itirafları, Türk devletinin ezilen ulus, milliyet, cins ve mez-

İşçi sınıfı, bütün bir dönemin sorumlularının yakasına neoliberal “vicdan” siyaseti doğrultusunda değil, tekelci kapitalist sınıf egemenliğinizi alaşağı etme hedefiyle yapışmadıkça o kan lekesi yaşamımızdan çıkmayacaktır.

heplere yönelik tarihsel suçlarının artık birbiri ardına gündeme geldiği bir dönemin ürünü. Ne Çarkın, ne bundan sonra ona katılacaklar, ne de unutulmaz ve bağışlanmaz suçlarını “devlet etmenin gereği” olarak savunmaya devam edecek olanlar Erdoğan’ın deyimiyle “kalbi duygular”la hareket ediyorlar. Ermeni soykırımı, Kürt isyan ve katliamları, Dersim katliamı ve ’80'lere, ’90'lara, 2000'lere damgasını vurmuş olan tarihsel suçlar birbiri ardına bu arsız yüze çarpılıyor, çarpılacak. Bir dizi ülkede neoliberal burjuva demokrasisine geçişin ayrılmaz unsurlarından biri, “yüzleşme”, “vicdan” gibi neoliberal ahlaki kavramlarla anılan tarihsel suçların gündemleşme süreçleriydi. Ne var ki, rejimin onyıllardır ezdiği işçi sınıfı, emekçi kitleler ve Kürt halkının tayin edici darbeyi indirememiş olması, bu sürecin de sündürerek ve olabildiğince geciktirerek ve arkasında bir “otorite boşluğu”, kitlesel özgüven bırakmaksızın seyretmesine neden oluyor. Ayhan Çarkın binbir pazarlıkla ağzını boş mezarlara açıyor. 1 Mayıs 1977 katliamının katillerinin bir bölümü torunlarını seviyorlar, bir bölümü çoktan öldü. Tekelci burjuvazinin iktidarını bildikleri tek yolla sağlamlaştırmak için ellerini kana bulayanlar lütuf gibi cezalarla kurtuluyor, Costa Gavras’ın Müzik Kutusu filmindeki gibi “toplum içinde, aramızda” yaşıyorlar.

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, 9 Aralık’ta yapılan TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu toplantısında yaptığı konuşmada gündemdeki tarihsel suçlardan biri olan Dersim katliamına da yer vermişti. Ne demişti

Boyner?

“Cumhuriyet tarihinin nesnel şekilde değerlendirilmesi, Kürt meselesinin geçmişi ve bugününün, Alevi sorununun tüm veçhelerinin tartışılmasının daha demokratik bir vatandaşlık ve laiklik anlayışının tesis edilmesi yönünde iyi bir fırsat sunduğunu düşünüyorum.” Daha sonra ise, uzun tutukluluk sürelerinden Hopa davasına, poşu taktığı için tutuklanan Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül davasına, 500'e yakın öğrencinin cezaevlerinde olmasına, N.Ç.’nin “rızası” olduğu gerekçesiyle tecavüzcülerin ödül gibi cezalara çarptırılmasına değinmişti. TÜSİAD, “bir yandan Anayasa’yı hazırlarken, diğer yandan da Türkiye’nin son on yıla damgasını vurmuş hızla özgürleşen ve demokratikleşen ülke görüntüsüne pas lekesi gibi yapışmaya başlayan gelişmelerin önünü alacak yasal değişikliklerin gerçekleşmesini” bekliyordu. Arkasında onyılların, yüzyılların sömürü ve ezme ilişkisi yer alan cinayet ve katliamlara da, geri tipte burjuva demokrasisinin tadını çıkara çıkara yürütülen operasyonlara da “pas lekesi” denmez. İşçi sınıfı, Kürt halkı, emekçi kadınlar, gençlik bileklerine mosmor oturmuş bu zinciri kendileri parçalamadıkça, Çarkın’ların, Ağar’ların, Koman’ların… Bütün bir dönemin sorumlularının yakasına neoliberal “vicdan” siyaseti doğrultusunda değil, tekelci kapitalist sınıf egemenliğinizi alaşağı etme hedefiyle yapışmadıkça o kan lekesi yaşamımızdan çıkmayacaktır.

+ N PHW gFDODQ·D DYXNDW J|U ü \DVDù× \DVDV× o×NDU×\RU AKP Hükümeti’nin Ceza İnfaz Yasası ile ilgili olarak Meclis’e sunduğu bir değişiklik tasarısına göre, Öcalan’a istendiği gibi ve istendiği kadar avukat görüşü kısıtlaması ve yasağı konulabilecek. Değişikliğe göre, hakim, hükümlünün avukatlar üzerinden örgütü yönlendirdiği ya da avukatların hükümlüyü yönlendirdiğine karar verirse, hükümlüye 6 ay süreyle avukatlarıyla görüşme yasağı konabilecek. AKP İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat’ın, tutuklu ve hükümlülerin durumlarıyla ilgili verdiği değişiklik önerisi doğrudan Abdullah Öcalan’ı hedefliyor. Öcalan’a zaten fiilen sürdürülen Avukat görüşü yasağını “yasalaştırmayı” amaçlıyor. Türk burjuvazisi, devleti ve hükümeti, Kürt halkına her düzeydeki katliamcı saldırı ve tacizlerini yoğunlaştırıyor. Öcalan’ın tecritteki durumunu

bugüne kadar Kürt sorunundaki değişen politikalarının bir aracı olarak kullanmaya çalışmıştır. Bugün de Öcalan’ın tecritten çıkartılması Kürt hareketinin başlıca taleplerinden biriyken, Öcalan’a mutlak tecrit yasasını, Kürt hareketine saldırı, tecrit ve şantaj aracı haline getirerek, Anayasa sürecinde de Öcalan’ı devreden çıkartarak, yeni katliamların mesajını veriyor. Hükümetin yeni Öcalan yasağı yasası ile hedeflerinden biri de, Kürt hareketinin anayasa sürecindeki diğer taleplerini bastırmak. Son 2 ayda 200'e yakın gerillanın öldürülmesi, şu anda Kürdistan’ın 3 ayrı noktasında dağ taş bombalanarak sürdürülen operasyonlar, Uludere katliamı, KCK operasyonları, Öcalan’ın avukatlarının tutuklanması, Kürt gazetecilerin tutuklanması, İç İşleri Bakanının Kürt aydın, yazar ve sanatçıları da “terör suçlusu” diye

hedef göstererek KCK operasyonları kapsamına alınacağının işaretini vermesi, BDP’nin kapatılmasına dönük soruşturmanın başlatılması, en son Öcalan’a avukat görüşü yasağı yasası, saldırıların kapsamını, bununla birlikte “Dersim özrü”, “Öcalan’a sayın demenin suç olmaktan çıkarılması”, “Kürt kimliğini tanıyoruz, tüm kültürel-anayasal haklarını vereceğiz”, yeni demokrasi paketi sözleri yeni yılda da nasıl bir ikili kıskaç hareketi yürütüleceğini gösteriyor… Kürt halkının içinde tutulmak isten-

Kandil’le Öcalan arasındaki bağlantıyı sağladıkları gerekçesiyle Kasım ayında 70 avukat ev ve işyeri baskınlarıyla gözaltına alınmış, 34 avukat tutuklanmıştı. diği bu kıskacın iki yönü, yoğunlaşan ulusal baskı ve saldırılar ile en geri düzeyde neoliberal demokrasi, ayrı şeyler değil, aynı politikanın parçalarıdır. Bu parantez her iki yönünden de, sokaklardan parçalanmalıdır.


.D]DNLVWDQnGD JUHYGHNL LíÁLOHU NDWOHGLOGL

Ateş açılan, grev çadırları yıkılan işçiler, grev gözcülüğü yaptıkları Ozenmunaygaz yönetim binasını, belediye başkanlığı binaları ve özel şirket binalarını ateşe verdiler.

Greve gittikleri için işten atılan 2 bin petrol işçisinin direnişi Mayıs ayından beri sürüyor. 16 Aralık’ta işçiler şehir merkezinde, resmi bir devlet töreni için hazırlanan kürsü ve platformu işgal edip yıkmışlar, polis ve özel harekât timleri işçileri tarayarak 16 işçiyi katletmişti. Kazmunaygaz Devlet Petrol ve Gaz Şirketi’nin Janözen kentindeki Özenmunaygaz Şubesi’nde çalışan işçilerin, ücret artışı, işgüvenliğinin sağlanması, sendikal örgütlenme, işten atılmaların durdurulması talepleriyle 7 aydır, protesto yürüyüşleri, iş yavaşlatma, açlık grevleri ve grevle direnişi sürdürüyorlardı. İki bin işçinin işten atıldığı, işçi avukatlarının tutuklandığı, şirketin kiralık katillerinin öncü işçileri ve çocuklarını katlettiği grev, hükümetin grev çadırlarının kurulduğu alanda “bağımsızlık günü kutlama” provokasyonuyla, çatışmaya dönüştü. Hükümetin, binlerce işçinin bulunduğu grev alanına, kutlama şenlikleri için öğrencileri yürüyüşe geçirmesi öncesinde; polis araçlarının grevcilerin üzerine sürülerek işçileri ezmesi ve polisin direnen grevcilerin üzerine ateş açması sonucunda, ilk anda 10 işçi katledildi. Ateş açılan, grev çadırları yıkılan işçiler, grev gözcülüğü yaptıkları Ozenmunaygaz yönetim bi-

içinde Suudi Arabistan’ın petrol üretimini artırma çabasının da Venezuella, Irak, Angola’nın desteğini alan İran tarafından engellenmesi üzerine petrol fiyatları artış eğilimine girdi. Bunun üzerine AB ve Kazakistan’da büyük çaplı yatırımları olan tekeller de devreye girerek, Nursultan Nazarbayev’e “sorunu çözmesi” için baskı yaptılar.

nasını, çevredeki belediye başkanlığı binaları ve özel şirket binalarını ateşe verdiler. Janosen kentine gönderilen uçaklar, askeri birlikler, özel tim, polis, keskin nişancılar, direnen petrol işçilerine karşı katliama girişti. Saldırıyı haber alan Kazakistan’ın pek çok bölgesindeki işçiler, grevci petrol işçileriyle dayanışmak için eyleme çıktılar; petrol üretimi tümüyle durdu, trenler durduruldu; iş durdurup sokağa çıkan binlerce işçi, protesto gösterileri düzenledi. Kalambac, Kazarhanbas kentlerinde de binlerce işçi greve çıkarak, kent meydanlarında

eylemler düzenledi. Polis, işçi direnişlerine ateş ederek karşılık verdi. 70 kadar işçinin öldürüldüğü, 500 işçinin yaralandığı, yüzlercesinin gözaltına alındığı bildiriliyor. En son, Janösen kentinde 5 Ocak’a kadar sıkıyönetim ilan edildi; gösteri ve yürüyüşler, gece sokağa çıkmak, internet, radyo, televizyon kamerası, fotokopi makinesi kullanmak yasaklandı. Eski Sovyetler Birliği bölgesindeki üçüncü büyük petrol üreticisi olan Kazakistan’da petrol üretimi ciddi biçimde düştü. Libya’da petrol üretiminin durmuş olması, Opec ülkeleri

%|OJHGH NXUWODU VRIUDV× Bölge gücü olarak Türkiye burjuvazisi ile AB bileşeni olan Fransa emperyalist burjuvazisi arasındaki Ermeni soykırımı konusundaki gerilim, burjuva medyada çok yüzeysel biçimde, Sarkozy’nin oy hesabından ibaretmiş gibi gösterildi. Fransa’nın Türkiye’nin Ermeni soykırımı açısından zayıf karnına vurması, basitçe Sarkozy’nin oy hesabından kaynaklanmıyor. Gerçekte, Avrupa Birliği’nin kendisine “sefil” diyen Türkiye burjuvazisi ve hükümetinin bir burnunu sürtme operasyonu ve güç gösterisi anlamına geliyor. Küresel tekelci kapitalist ve mali oligarşik bir dünya devletinin oluşumu eğilimi ve bunun bir bileşeni olarak G-20 sistemi, Türkiye’nin alt bölge merkezi ve bölge gücü olarak daha atak ve agresif bir dış politika çizgisine geçişi, beraberinde yeni dengesizleşmeleri ve güç mücadelelerini getiriyor. Fransa ile Türkiye arasındaki gerilim asıl Libya’ya emperyalist kapitalist saldırı ve NATO müdahalesi sürecinde ciddi biçimde tırmanmaya başlamıştı. Davutoğlu ve Erdoğan Libya’ya gidişlerinde, açıkça Fransa’yı kastederek, “onlar sizin petrolünüzün derdinde, bizim geliş amacımız ise insani” türünden pespaye demagojilerle sırtlanlık payını istemişti!

Türkiye burjuvazisi ve devletinin G-20 bileşeni olarak Afrika’da Fransa’nın hegemonya alanlarına da alt düzeyden girmesi, Fransa emperyalist burjuvazisiyle yaşadığı gerilimin bir yönünü oluşturuyor. Türkiye burjuvazisi ve hükümetinin, AB’nin içinde olduğu ağır krizi ve kendisine artan ihtiyacını fırsat bilerek AB’ye dönük de pazarlık gücünü artıracak daha agresif bir politika yapmaya başlaması, cumhurbaşkanı Gül’ün ve baş müzakereci Egemen Bağış’ın AB’ye “sefil” demesi, AB ve Fransa’dan yanıtını böyle alıyor. Gerilimin daha bir “stratejik derinliğinde” ise Suriye sorunu var. ABD, AB ve Fransa, aralarındaki kimi ayrımlara karşın, Türkiye’yi Suriye ve İran konusunda daha sert ve müdahaleci tutum almaya zorlamak istiyorlar. Türkiye burjuvazisi, devleti ve hükümeti ise, bir yandan Suriye rejimini yıkma üssü rolü oynuyor, diğer yandan ise Esad rejimini yıkmak isteyen ABD, AB ile Esad rejimini destekleyen Rusya ve İran’ın oluşturduğu karşı ağırlık arasında sıkışmış durumda. En son Rusya ve İran, Suriye konusunda birleşik bir manevra yaparak, Esad rejimi ile ona sert bir ambargo uygulama niyetinde olan Arap Birliği’nin uzlaşmasını sağlayarak, Suriye konusunda Türkiye ve Suudi Arabistan’ın inisiyatifini zayıflattı-

lar… Rusya ve İran’ın, Türkiye ile gerilimi yükseltmelerinin bir nedeni de Türkiye’ye NATO füze kalkanı kurulması kararı… Rusya, ABD ve AB ile Türkiye’nin Suriye konusunda daha saldırganlaşmasına karşı, Türkiye’yi doğal gaz tekeli üzerinden ve Bulgaristan üzerinden de gümrük ve enerji sorunları çıkararak sıkıştırıyor. Bunlara karşılık Fransa’dan da Ermeni kartının masaya konularak, Türkiye’nin ters yönden sıkıştırılmasının gelmesi, bölgedeki kurtlar sofrasındaki Suriye politikası açısından rastlantı değil…

Kazakistan’ın anlı şanlı devlet başkanı Nursultan Nazarbayev, süklüm püklüm grev, katliam ve direnişin olduğu bölgeye gidip, içlerinde veliahtı olarak görülen ve ülkenin 3. zengin kişisi olan damadının da olduğu bir dizi petrol şirketi yöneticisini ve bölge valisini görevden aldığını açıkladı. 8 polis ise sadece “emre itaatsızlık” gibi nedenlerden tutuklandı. Nazarbayev, nasılsa 7 ay sonra ve büyüyen direniş ve sarsıntılar üzerine aklına gelip, “işçilerin taleplerini dinlemeyerek şirket yönetimi yanlış yapmıştır, yetkililer işçilerin de bizim vatandaşımız olduğunu unutmamalıdır, Kazakistan’ın ekonomik başarısının istikrara bağlı olduğunu unutmamalıyız, işçilere iş bulunmalıdır” deyince, direnişteki 2 bin petrol işçisini işe almak için içlerinde yabancı tekellerin de bulunduğu yüzlerce şirket işçileri işe alacağını açıkladı!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.