İşçi Meclisi 6

Page 1

7XQXV 7DULKVHO ELU GHQH\LP Ä°Ĺ&#x;çi sÄąnÄąfÄą Tunus’ta bugĂźn sonuçta tarihsel, tarih yapan bir deneyim yaĹ&#x;Äąyor. Tunus’ta iktidar dersinde ĂśldĂźrĂźlen meçhul ĂśÄ&#x;rencileriyle iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą ve yoksul emekçiler 21. yĂźzyÄąlÄąn ilk bĂźyĂźk ayaklanmalarÄąndan biriyle ĂśÄ&#x;reniyor/ĂśÄ&#x;retiyor.

ÂŞ

7RUED \DVD QH JHWLUL\RU"

ÂŞ

\DĂ­DVĂœQ VRV\DOLVW 6D\Ăœ ĂŹXEDW 7/

LĂ­Ă L GHPRNUDVLVL

Bu sĂśmĂźrĂźnĂźn son bulmasÄą için bĂźtĂźn iĹ&#x;çiler el ele vermeli

g5*h7/h 0h&$'(/(<( %$Ăť/$0$/,

|ĂšUHWPHQ LQWLKDUĂ—

KPSS ĂślĂźm kusmaya ve gencecik yaĹ&#x;amlarÄą karartmaya, sĂśndĂźrmeye, yaĹ&#x;amdan koparmaya devam ediyor. Kapitalizm insan kanÄąna doymuyor. BirgĂźn yerin yedi kat altÄąnda yakalÄąyor iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄą ĂślĂźm, birgĂźn tersane cehemneminde. Bazen dershane ÂŞ parasÄąnÄą kanÄąmÄązla Ăśdemek zorunda ...

1H NDGDU oRN oDO×ß×UVDQ R NDGDU L\L Tunus ve MÄąsÄąr’da militan protestolar ve TĂźrkiye’de torba yasaya karĹ&#x;Äą eylemler gazetemiz yayÄąna girdiÄ&#x;i sÄąrada halen devam ediyordu. Torba yasaya karĹ&#x;Äą yapÄąlan eylemler, ne Tunus ve MÄąsÄąr’daki, ne de Avrupa’daki eylemlerin militanlÄąÄ&#x;ÄąnÄą taĹ&#x;Äąyor. Torba yasa meclisten geçebilir, ardÄąndan kÄądem tazminatlarÄą kuĹ&#x;a çevrilecek, ardÄąndan Anayasa tartÄąĹ&#x;malarÄą, seçimler, KÄąlĹçdaroÄ&#x;lu mu, ErdoÄ&#x;an mÄą tartÄąĹ&#x;malarÄą. Burjuvazi Ăźlkemizde hafifsenmeyecek bir yĂśnetim deneyimine sahip. KarĹ&#x;ÄąmÄązdaki dĂźĹ&#x;man zeki, sadece zor ve baskÄąyla deÄ&#x;il, dĂźĹ&#x;Ăźncelerini bize kendi dĂźĹ&#x;Ăźncelerimiz gibi kabul ettirme yĂśntemiyle deneyimli. Bunun araçlarÄąna sahip. Ya biz?

dRUOX GD LĂźoL GLUHQLĂźOHUL DOHYOHQGL TĂźm bu baskÄąlara raÄ&#x;men Çorlu’da bulunan Grup Suni Deri fabrikasÄą ĂśnĂźnde direniĹ&#x; ateĹ&#x;i yanmaya devam ediyor. Grup Suni Deri iĹ&#x;çileri eylemlerini sadece direniĹ&#x; çadÄąrÄą ile sÄąnÄąrlandÄąrmÄąyorlar. Yine patronlarÄąna ait olan ve Ä°kitelli‘de bulunan Alfa Tekstil ĂśnĂźnde eylem yaptÄąlar. Kendileri gibi sendikal mĂźcadele karĹ&#x;ÄąsÄąnda kapÄą gĂśsterilen DESA ve YeĹ&#x;il Kundura iĹ&#x;çileri ile birlikte YeĹ&#x;il Kundura ĂśnĂźne giderek eyleme katÄąldÄąlar. ÂŞ

Staj demek herĹ&#x;ey demek. Patron doÄ&#x;rudan hocanÄąn yerini almÄąĹ&#x;. Stajda kendini beÄ&#x;endiremezsen dersten geçemezsin. Stajda da bir Ĺ&#x;ey ĂśÄ&#x;rendiÄ&#x;imiz yok ha. Ne kadar çok çalÄąĹ&#x;Äąrsan ne kadar ses çĹkarmazsan o kadar iyi. EÄ&#x;itim dedikleri bana kalÄąrsa sadece budur.

ÂŞ


NƦN RJHQNXN

7HUPRPHWUH \Ü JÐVWHUPH]NHQ

15-16 Haziranlar , Tarişler, DGM direnişleri işçi sınıfı adına unutulmaz derslerle dolu olarak tarihimizde yerini almış direnişlerdir. Sınıf olarak neler yapabileceğimizi anlatır her biri. Onları unuttuğumuz anda Paris Komünü’nü, Ekim Devrimi’ni unuttuğumuz anda aslında kendi devrimci özümüzden de uzaklaşmış, artık burjuvazinin her türlü sömürüsüne karşı inançsız bir yığın haline dönüşmüş oluruz. Burjuvazi kendini ortadan kaldıracak sınıfın işçi sınıfı olduğunu gayet iyi bilir. Bunun için de bizim bir sınıf olarak kendimizi var etmememiz için elinden geleni yapar. Sendikal, toplumsal, siyasal her türlü örgütlenmemizin önüne geçmeye çalışır. Ama daha da önemlisi moral üstünlüğünü ele geçirmeye çalışır. Bunun için sürekli "göbeklerimizin ayrı kesildiğini", "kendi işimize bakmamız gerektiğini" vaaz eder. Zihinlerimize güvensizliği, yalnız olduğumuzu, ne yaparsak yapalım bir şey elde edemeyeceğimizi, yaptığımız herşeyden haberleri olduğunu boca eder dururlar. Bu açıdan geçmiş direniş deneyimlerimiz oldukça öğreticidir. Aşağıdaki benim hikayem, eminim sizin de anlatacak çok hikayeniz vardır.

Küçük bir döküm atölyesinde çırak olarak işe başlamıştım. Ufak çaplı bir atölyeydi ve ilk yıllarda patronla ilişkimiz abi-kardeş ilişkisi gibiydi. İşyeri büyüdükçe hem daha çok çalışır olduk, hem de patronumuz abilik vasfından sıyrılır oldu. Bir de Osman abimiz vardı. Atölyede işe başladığı ilk günlerde "Oğlum o patron, bu kadar haşır neşir olmayın" diye öğütler verirdi ama biz çok takmazdık . Düşünürdük ki patron büyüdükçe bizim de gelirimiz artacak. Ama hiç de öyle olmadı. Döküm atölyesinde çalıştığımız

için günde 3 defa ayran içme hakkımız vardı. Birgün öğle yemeği yerken patron hışımla içeri daldı. Elindeki faturayı yüzümüze vururcasına sallayarak "Ben bıktım size ayran yetiştirmekten, bundan sonra ayran içmek yasak, içen cebinden versin" diye höykürüp yazıhanesine geçti. Biz suç işlemiş çocuklar gibi sessiz sedasız yemeğimizi yerken Osman abi sırtımızı sıvazlayıp "Bakın çocuklar size bir anımı anlatayım" dedi. "Sene '78, Renault fabrikasında işyeri baş temsilcisiydim. O zamanlar patronla yaptığımız sözleşmemize "Kışın fabrika sıcaklığı 26 derecenin altında olmayacak." diye bir ibare de koydurmuştuk. Bir kış günü temsilcilik odasında otururken işçi kardeşlerimden biri koşarak içeriye girdi. "Osman abi, Osman abi fabrika sıcaklığı

2-3 derece düştü, düşmeye devam edecek gibi" dedi. Hemen soluğu müdürün yanında aldım. "Bir saat içinde sıcaklık 26 dereceye çıkmazsa şalteri indireceğiz" dedim. Müdür yuvarlak laflarla geçiştirdi. Biz üretim yerlerini dolaşarak işçi arkadaşlarımıza durumu anlattık. Bir saat süre verdiğimizi söyledik. Saatin sonunda derece yükselmeyince şalterleri indirerek üretimi durdurduk. Koca fabrika sessizliğe büründü. Müdür gelerek "Arkadaşlar 2-3 derece için fırtınalar koparıyorsunuz bu kadar da olmaz" diyerek veryansın etti. Biz de talebimiz yerine getirilene kadar işbaşı yapmayacağımızı söyledik. Kararlı olduğumuzu anlayan müdür hemen talimatlarını verip sıcaklığı eski haline döndürdü. Sıcaklık yükselmeye başlayınca da işbaşı yapmadık. Tam 26 dereceyi bulunca şalteri tekrar kaldırdık."

Osman abi tüm bunları anlattıktan sonra biz yemeğimizi de bitirmiştik. "Bakın çocuklar" dedi Osman abi. "O gün biz çalışmaya devam etseydik bir daha o sıcaklığı yükseltemezdik. Belki de gün geçtikçe sıcaklığı daha çok düşürürlerdi. Patronlar hiçbir şeyi hayrına vermezler. Biz mücadele eder öyle kazanırız. Bugün hakkımız olan ayranı kaldıran patrona sesimizi çıkarmazsak yarın yemeği de kaldırır mesaimizi de vermez.” Osman abi bizi yerimizden kaldırdı hep beraber patronun yanına çıktık. Zehir soluduğumuzu ayranı bu yüzden içtiğimizi, ayranı kaldırdığı taktirde çalışmayacağımızı söyledik. Bunun üzerine patron geri adım attı. İlk defa o zaman anladım ki haklarımız gasp edilirken sesimizi çıkardığımızda kaybeden biz olmayacağız.

İşçi Meclisi - Yerel Süreli Siyasi Dergi - Sayı:6- Fiyat: 1 TL Pina Basım Yayım San. ve Tic. Ltd. Şti. adına sahibi Hüseyin Kezik Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ali Filizler Adres: Bereketzade Mah. Büyükhendek Cad. Portakal Sok. No: 2/11 Beyoğlu/İstanbul Tel: 0 212 251 20 89 Baskı: Özdemir Matbaası Adres: Davutpaşa Cad. Güven Sanayii Sitesi C Blok No:242 Topkapı/İstanbul Tel: 0212 577 54 92


NƦN RJHQNXN

ñíÁLQLQ KDULWDVÜ İ

şçi Meclisi’nin bir önceki sayısında, daha o dönem henüz meclis alt komisyonunda görüşülmekte olan “Torba Yasa Tasarısı”nı gündemleştirmiştik. Kapitalist sistemin, işçinin daha çıplak, daha güvencesiz, daha aç çalıştırılmasının genel eğilim olarak işlediği bir sistem olduğunu, kapitalistlerin, sermayedarların, patronların işçinin çıplak, güvencesiz, yarı-aç çalıştırılmasını kurala bağlayıp sömürüyü sistemleştirdiklerini, sömürü koşullarını yasal kıldıklarını; iş yasasının böylece oluştuğunu ifade etmiştik. Sonra da patronu/devleti hep birlikte işçiye “yasalara saygılı ol” dediklerini, işin ilginci kapitalistlerin bir de üstüne üstlük bu yasaları sıkça çıkarları için değiştirdiklerini, meclisteki “Torba Yasa”nın da bu doğrultuda işçi sınıfı aleyhine, sermaye lehine hükümler taşıdığını vurgulamıştık. Burjuvazinin terazisi Öte yandan bu konu sadece ülkemize özgü bir mesele değil. Burjuvazi, yani sermaye sınıfı uluslararası bir sınıftır. Dünyamız 21. yüzyılda kapitalizmle yönetiliyor halen. Tüm dünyada ve ülkemizde kapitalistler hüküm sürüyor. Hükümetler her ülkede belli tarihi, sosyal, sınıfsal, ulusal koşulların sonucu olarak değişik tonlar taşıyor, değişik biçimler alıyor. Biri gidiyor, diğeri geliyor. İhtiyaç neyse o, yeter ki kapitalist demokrasi/diktatörlük sürsün, aman maazallah işçi devrimi falan olmasın! Örneğin; ABD’de ardışık biçimde Demokratlar ile Cumhuriyetçiler yer değiştirerek hükümet oluyorlar. Avrupa’da çok farklı değil, sağdan din-iman-Hıristiyanlıkmuhafazakârlık-aile değerlerigöçmen işçilere nefret pompalayarak gelen hükümetler bir dönem hüküm sürüyor. Onlar Berlusconi gibi, Sarkozy gibi iktidarda yıpranmışsa, bu sefer onların yerine özgürlük, uzlaşma vb. yumuşak söylemlerle işçi oylarını alıp işçi sınıfına yumruğu gülümseyerek çakan sol, sosyal demokrat eğilimli partiler geliyor. Terazinin sağa ya da sola yatmasına bakmayın, değişmeyen ve ortak kesen bu terazide tartılanın işçi sınıfının emek gücü olduğu gerçeğidir. Tartan burjuvazi, tartılan işçi sınıfı. Satan burjuvazi, satılan işçi sınıfı. Oynayan burjuvazi, oyun alanı tüm dünya. Oynatılan işçi sınıfı, oynatıldığı alan tüm dünya. Bize düşen bakiyesi bu terazinin hep sömürü, hep yoksulluk, hep güvencesiz bir yaşam. Burjuvazinin hüküm sürmesinde bizim ülkemizde son dokuz yıldır işlevli olan bir parti var, adı malum AKP. AKP de, işçilerin oyunu

diğer sağ partilerin yaptığı gibi aldı. Dindarlık, mazlumluk, ezilmişlik, halkçı takılmalar, yeri geldi milliyetçilik, yeri geldi özgürlükçülük, giderek “hep onlar yedi, biraz da biz yiyelim”cilik, başörtüsü, devlet bürokrasisinin, ordunun, elitizmin, Kemalizm’in eleştirisi, şuna "one minute", buna "bi saniye" … Derken sağlamlaştırdı yerini AKP. AKP siyasal açıdan sağlamlaştırırken yerini, dünyada ve Türkiye’de değişim tek yanlı olmadı. AKP oyunu küresel ölçekte oynadı. Türkiye burjuvazisi bu dönemde Türk ve Kürt işçi sınıfının üzerinden semirmesini ileri bir düzeye taşıdı. Türkiye orta-ileri gelişmişlikte bir kapitalist ülke oldu. Erdoğan’ın dediği doğru, Türkiye ilk 20’ye girdi, işçi sınıfını başarıyla sömüren, adı/sözü bu yüzden dünyada geçen ülkelerden biri oldu, bununla övünebilirsiniz. Torba yasa “yerel” değil! Torba yasa “yerel” değil. Ardından kıdem tazminatlarının yarı yarıya kesilmesi var. Bu da durduk yere gelmiyor karşımıza. Tunus’ta üniversite diploması olmasına karşın iş bulamayıp işportacılık yapan, arabasına el konulunca kendini yakan ve bir ayaklanmanın vesilesi olan genç de tesadüf değil. Tek de değil. KPSS’yi kazanamayan öğretmenlerden 21. si geçenlerde intihar etti. 21! Bu bir rakam değil. Tunus’taki gencin adı Said Bouzizi idi. Türkiye’deki gencin adı Ali Kürklü. Hepsinin bir hayatı vardı, hayalleri, umutları… Kapitalizmde bunlara yer yokmuş, bunu gördük. Tunus’un da Türkiye’nin de ortak yanı ölen işçileridir, işsiz gençleridir. Tunus, Mısır, Arnavutluk, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Hollanda ve Türkiye. Siyasal rejimleri, tarihsel ülke geçmişleri farklı farklıdır bu ülkelerin. Ama hepsinde öğrenci eylemleri, emeklilik eylemleri, işçi eylemleri oldu son aylarda. Latin Amerika, Uzakdoğu Asya, Af-

rika, Avrupa, Amerika. Hepsi farklı kıtalardır, ama ortaklıkları vardır. Tüm kıtaları birleştiren işçi sınıfının ortak acısı, sevinci, kahreden ve yaratan, satılan ve kullanılan emek gücüdür. Burjuvazi, kapitalizmin neoliberal birikim politikaları sonucunda, teknolojinin ve üretimin gelişimiyle, mali sermayenin ulusları aşan bütünleşmesi ve tahakkümü ile, bunun siyasal geçişi ile, bunun toplumsal/ kapitalist yayılmacılığıyla tüm dünyayı giderek tek bir kıta, tek bir ülke, tek bir sınıf halinde birleştiriyor. Farkında mısınız? Tunus taa Afrika’da bir ülkeydi eskiden. Şimdi bir işçiemekçi ayaklanması yaşanıyor orada. Afrika dediğin bir garip kıta/ El bilir âlem bilir/ Ki şekli bozulmasın diye Akdeniz’in/ Hâlâ eskisi gibi çizilir/ Haritalarda. Oysa Akdeniz’in de, tüm dünyanın da şekli bozulur her işçi ayaklanmasıyla. Yeniden şekil verir emek gücü haritalara. Atlaslar da değişir. Dünya ilk oluşum zamanındaki gibi giderek tek bir kıta olacak

Dünya ilk oluşum zamanındaki gibi giderek tek bir kıta olacak şekilde yaklaşıyor birbirine. Bu bütünleşmenin soğumuş kabuğudur emperyalist kapitalizm dediğimiz. Söküp atacak olan kim?

şekilde yaklaşıyor birbirine. Bu bütünleşmenin soğumuş kabuğudur emperyalist kapitalizm dediğimiz. Söküp atacak olan kim? Torba yasaya karşı eylemler gazetemiz yayına girdiği sırada halen devam ediyordu. Sendikaların sembolik düzeyde, zorla bir araya gelen eylemleri, ne Tunus ve Mısır’daki, ne de Avrupa’daki eylemlerin militanlığını taşımıyordu. Torba yasa meclisten geçebilir, ardından kıdem tazminatları kuşa çevrilecek, ardından Anayasa tartışmaları, seçimler, Kılıçdaroğlu mu, Erdoğan mı tartışmaları. Burjuvazi ülkemizde hafifsenmeyecek bir yönetim deneyimine sahip. Karşımızdaki düşman zeki, sadece zor ve baskıyla değil, düşüncelerini bize kendi düşüncelerimiz gibi kabul ettirme yöntemiyle zeki. Bunun araçlarına sahip. Ya biz? Bizim araçlarımız neler? Bizim örgütlülüklerimiz neler? Onların bizimle mücadele için bir programı var, peki bizim amacımız, bizim güç biriktirme yöntemlerimiz neler? Türkiye’nin, Kürdistan’ın, Ortadoğu ve Balkanların, Avrupa, Amerika ve Afrika’nın işçi haritasını oluşturmak bu sorulara yanıt oluşturmaktan geçer. İşçi Meclisi’nin amacı budur.


NƌN RJHQNXN

"MBSN Bizim gerçekliÄ&#x;imiz hangisi? SabahÄąn erken saatlerinde dĂźĹ&#x;Ăźyoruz yola. AyaklarÄąmÄąz, bir Ăśnceki gĂźn aÄ&#x;Äąr çalÄąĹ&#x;ma koĹ&#x;ullarÄąndan yÄąpranmÄąĹ&#x; bedenimizi taĹ&#x;ÄąyamÄąyor. Serviste, metroda, Ăźst Ăźste doldurulduÄ&#x;umuz otobĂźslerde keĹ&#x;ke yol hiç bitmese diyerek uyukluyoruz. Biz sesimizi çĹkarmadÄąkça çalÄąĹ&#x;ma saatleri fiili olarak uzuyor. 9-10-11 derken bir bakmÄąĹ&#x;Äąz 12 saat çalÄąĹ&#x;Äąr olmuĹ&#x;uz. ÇalÄąĹ&#x;ma saatlerimiz uzadÄąkça patronlarÄąn sermayesi daha bir bĂźyĂźyor. Ä°Ĺ&#x;çi sÄąnÄąfÄą olarak biz, daha da yoksullaĹ&#x;Äąyor, fiziksel ve zihinsel tahribata uÄ&#x;ruyor, dĂźĹ&#x;kĂźnleĹ&#x;iyoruz. Yine de yetmiyor burjuvaziye. O sĂśmĂźrĂźsĂźnĂźn ĂśnĂźnde ki bĂźtĂźn engellerin kaldÄąrÄąlmasÄą için yeni yasalara ihtiyaç duyuyor. Kimi zaman dalaĹ&#x;salar da, iktidarÄąyla muhalefetiyle bir olup patronlarÄąn ihtiyacÄą olan yasalarÄą geçiriyorlar meclislerinden.

Ĺžu anda burjuvalarÄąn meclisinde genel kurul gĂźndeminde olan ve gĂśrĂźĹ&#x;meleri devam eden torba yasayÄą ve bu saldÄąrÄą karĹ&#x;ÄąsÄąnda sĂźrdĂźrĂźlen mĂźcadeleyi, torba yasada kÄąrÄąntÄą dĂźzeyinde ki haklarÄąna da gĂśz dikilen iĹ&#x;çi ve emekçilere sorduk: Torba yasayla burjuvazi, sermaye lehinde, toplumun tĂźm kesimlerini etkileyecek deÄ&#x;iĹ&#x;iklikler yapÄąyor. Ä°Ĺ&#x;çi ve emekçiler bu saldÄąrÄąya yeterince karĹ&#x;ÄąlÄąk veriyor mu? Sizce bu saldÄąrÄąya karĹ&#x;Äą neler yapÄąlmalÄą?

Torba Yasa denilen ucube

Çorlu Grup Suni Deri direniĹ&#x;çisi Burak Akbulut:

Balkonda mangal yapmak, internet Ăźzerinden içki satÄąĹ&#x;Äą yapmak, bizim gidemediÄ&#x;imiz galalarda ve resim sergisi açĹlÄąĹ&#x;larÄąnda içki servisinin yasaklanacaÄ&#x;Äą tartÄąĹ&#x;malarÄąna bizleri de katmaya çalÄąĹ&#x;arak torba yasanÄąn asÄąl gerçeÄ&#x;ini saklamaya çalÄąĹ&#x;Äąyorlar.

Patronlar ĂśnĂźmĂźzĂź kesiyor. Biz gereken cevabÄą veremiyoruz. Çok ta geç kalÄąndÄą. Sendikalar çok pasif kaldÄą. Ă–zellikle TĂźrk-Ä°Ĺ&#x;. Tek çare genel grev. HayatÄą durdurmak. DiÄ&#x;er eylem biçimlerinin faydasÄą olacaÄ&#x;ÄąnÄą dĂźĹ&#x;ĂźnmĂźyorum. Deri-Ä°Ĺ&#x; Trakya Ĺžube BaĹ&#x;kanÄą Ali Bayram:

Gerçek olan; bu yasalarÄąn meclisten geçmesi halinde 18-29 yaĹ&#x;larÄą arasÄąnda iĹ&#x;çi çalÄąĹ&#x;tÄąran patronlarÄąn Ăśdemesi gereken sigorta priminin iĹ&#x;sizlik fonundan karĹ&#x;Äąlanacak olmasÄądÄąr. Bu prim desteÄ&#x;inden yararlanmak isteyen patronlar 29 yaĹ&#x;Äąndan bĂźyĂźk iĹ&#x;çiyi kapÄą ĂśnĂźne koyacak yada hiç iĹ&#x;e almayacak. Son yÄąllarda metal sektĂśrĂźnde iĹ&#x;çi profilinin giderek gençleĹ&#x;tiÄ&#x;i dĂźĹ&#x;ĂźnĂźlĂźrse patronlar ellerini Ĺ&#x;imdiden ovuĹ&#x;turmaya baĹ&#x;lamÄąĹ&#x;lardÄąlar bile . YetiĹ&#x;miĹ&#x;, tecrĂźbeli iĹ&#x;çilerin kapÄą ĂśnĂźne konmasÄą ile, Ăśzellikle Ăźretim sektĂśrĂźnde iĹ&#x; kazalarÄąnÄąn daha da artmasÄąna neden olacak. Ä°Ĺ&#x;te gerçek olan tam da bu. Gerçek olan; fiili olarak zaten yaĹ&#x;adÄąÄ&#x;ÄąmÄąz kuralsÄąz ve gĂźvencesiz çalÄąĹ&#x;manÄąn artÄąk yasal hale gelecek olmasÄądÄąr. Gerçek olan; kÄądem tazminatlarÄąmÄązÄąn ortadan kaldÄąrÄąlacak olmasÄądÄąr. Burjuvazi bu yasalarÄą gĂźle oynaya meclisinden geçiriyor. Hem de bizimle dalga geçer gibi. Bu gĂźcĂź nereden alÄąyorlar? Bizim gßçsĂźzlĂźÄ&#x;ĂźmĂźzden ve ĂśrgĂźtsĂźzlĂźÄ&#x;ĂźmĂźzden. Ä°Ĺ&#x;te bizim sÄąnÄąf gerçekliÄ&#x;imizde Ĺ&#x;imdilik bu. Bu gerçekliÄ&#x;i tersine çevirmek zorundayÄąz. Bu gerçekliÄ&#x;imizi tersine çevirmenin yolu da dĂźĹ&#x;kĂźnleĹ&#x;miĹ&#x; ve acÄą çeken bir sÄąnÄąf olmakta çĹkÄąp, gĂźvencesizliÄ&#x;e ve geleceksizliÄ&#x;e karĹ&#x;Äą mĂźcadele eden bir sÄąnÄąf olmaktan geçer.

HĂźkĂźmet iĹ&#x;çinin en kßçßk hakkÄąnÄą bile elinden alÄąyor bu yasayla. Yeterli cevap kesinlikle verilemiyor. TĂźrk-Ä°Ĺ&#x; bu sĂźreçte çok pasif kaldÄą. Genel grev, genel eylem kararÄą alÄąnmalÄą. BugĂźn sendikalarÄąn gĂźcĂź ortada. YasayÄą geri çektirebilmek için genel grev Ĺ&#x;art. Ä°Ĺ&#x;ten atÄąlan PTT direniĹ&#x;çisi Cafer: Torba yasaya karĹ&#x;Äą Ĺ&#x;u ana kadar yapÄąlan eylemler yeterli deÄ&#x;il tabii. Daha bĂźyĂźk ses getirmesi gerekiyor. Kitlesel bir eylem olmasÄą lazÄąm TĂźrkiye genelinde. OlmasÄąnÄąn Ăśndeki engeller ne derseniz, çoÄ&#x;u insanlarÄąn çekimserliÄ&#x;i. SendikalarÄąn Ĺ&#x;u anki direniĹ&#x;ini de yeterli gĂśrmĂźyorum. KatÄąlÄąmÄąn daha da çok olmasÄą lazÄąm. Onlarda da bir rekabet var kendi içlerinde, oysa olmamasÄą lazÄąm. Torba yasa geçebilir, ama mĂźcadele bitmez. Bitmez, sonuna kadar devam! Sonu neresi derseniz, sonu, haklarÄąmÄązÄą kazanÄąncaya kadar devam edeceÄ&#x;iz biz. BaĹ&#x;ka yolu yok. Sabiha GĂśkçen HavalimanÄą'nda çalÄąĹ&#x;Äąrken Hava-Ä°Ĺ&#x;’te ĂśrgĂźtlendiÄ&#x;i için iĹ&#x;ten atÄąlan iĹ&#x;çilerden Hayri Bereket: Torba yasaya karĹ&#x;Äą yapÄąlan eylemler Ăśnemli, daha da artmasÄąnÄą istiyoruz. Fakat TĂźrk-Ä°Ĺ&#x;’in Ăźyesi bu kadar, bu eylemdeki kadar deÄ&#x;il! Herkesin burada olmasÄąnÄą isterdik. Ä°stanbul Ĺ&#x;ubeleri, sivil toplum ĂśrgĂźtleri, diÄ&#x;er sendikalara daha çok destek vermiĹ&#x; olsaydÄą daha da gĂźzel olacaÄ&#x;Äąna inanÄąyorum. KatÄąlÄąmÄą Ĺ&#x;u an için yeterli bulmuyorum. Ă–rneÄ&#x;in sadece 350 kiĹ&#x;i biz atÄąldÄąk iĹ&#x;ten. Hak alma açĹsÄąndan kanunlar çerçevesinde hareket etmek lazÄąm ama kanunlar neye elveriyor? Onu araĹ&#x;tÄąrmak, onun Ăźzerinden neler yapmamÄąz gerekirse, onu yapmak lazÄąm. Biz, yaklaĹ&#x;Äąk bir buçuk yÄąldÄąr direniyoruz. Hukuksal mĂźcadele veriyoruz her alanda. SendikamÄązÄąn yetkisi çĹktÄą, o alanda ayrÄą bir mĂźcadele veriyor, hukuk mĂźcadelesi veriliyor. Patron, tabii ki sonuna kadar hakkÄąnÄą kullanÄąyor, kanuni hakkÄąnÄą kullanÄąyor. Bunun

karĹ&#x;ÄąsÄąnda tabii ki biz de kanuni olarak ne yapmamÄąz gerekiyorsa yapÄąyoruz Ĺ&#x;u anda. SĂźreci takip ediyoruz. Berna TangĂźner Kulis-Ev Emekçisi: EĹ&#x;im Mutaf Anbar direniĹ&#x;çisiydi. Maddi olarak o gĂźnlerden bu yana sÄąkÄąntÄądayÄąz. Biz bu sÄąkÄąntÄąlarÄą atlatmadan patronlar yeni yeni yasalar çĹkartarak ĂśnĂźmĂźze yeni sÄąkÄąntÄąlar koyuyor. Ä°Ĺ&#x;çilerin çalÄąĹ&#x;ma Ĺ&#x;artÄą kat be kat kĂśtĂźleĹ&#x;iyor, maaĹ&#x;larÄą dĂźĹ&#x;ĂźrĂźlĂźyor. AslÄąnda bu yasalara baktÄąÄ&#x;ÄąmÄązda devletin her zaman olduÄ&#x;u gibi yine patronlarÄąn yanÄąnda olduÄ&#x;unu gĂśrĂźyoruz. Ä°Ĺ&#x; saatlerinin kaç saat olacaÄ&#x;Äą patronun kararÄąna bÄąrakÄąlÄąyor, vergi affÄą diyerek ĂśvĂźnĂźyorlar ama bunu iĹ&#x;çinin, memurun maaĹ&#x;Äąndan keserek alÄąyorlar, patronlar da bundan en bĂźyĂźk nasibini alÄąyor. AsÄąl af iĹ&#x;çiye deÄ&#x;il, patrona aslÄąnda. Onlar her zaman iĹ&#x;çiyi, iĹ&#x;çi-ĂśÄ&#x;renciyi, memuru, ev emekçisini nasÄąl sĂśmĂźreceklerini dĂźĹ&#x;ĂźnĂźyorlar. Bize dĂźĹ&#x;en buna karĹ&#x;Äą mĂźcadele etmek. Ĺžeyma Baydan, Ä°Ĺ&#x;çi-ĂśÄ&#x;renci: Bu yasa iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄąn patron sĂśmĂźrĂźsĂźne daha fazla açĹk hale gelmesine ve iĹ&#x;çilerin haklarÄąnÄąn ellerinden alÄąnarak savunmasÄąz bÄąrakÄąlmasÄąnÄą ĂśngĂśrĂźyor. Bizler iĹ&#x;çi-ĂśÄ&#x;renciler olarak zaten sĂśmĂźrĂźlĂźyoruz. Bu yasa ile beraber sĂśmĂźrĂź yasallaĹ&#x;mÄąĹ&#x;tÄąr. Staj sÄąrasÄąnda zaten sigorta diye bir Ĺ&#x;ey yoktu, saÄ&#x;lÄąk gĂźvencem de yoktu. ÇoÄ&#x;u iĹ&#x;i yapmama raÄ&#x;men orada ben iĹ&#x;çi olarak deÄ&#x;il sadece staj yapan ĂśÄ&#x;renci olarak gĂśrĂźlĂźyordum. Bu yasa ile beraber sigortasÄąz çalÄąĹ&#x;tÄąrma, stajerlerin daha da az Ăźcret almasÄą, çalÄąĹ&#x;ma saatlerinin belirsiz olmasÄą gĂźvence altÄąna alÄąnÄąyor. Bir iĹ&#x;çi-ĂśÄ&#x;renci olarak, bu yasa sĂśmĂźrĂź dÄąĹ&#x;Äąnda bir Ĺ&#x;ey getirmediÄ&#x;i ve getiremeyeceÄ&#x;i için bu yasaya karĹ&#x;ÄąyÄąm. PatronlarÄąn deÄ&#x;il iĹ&#x;çilerin sĂśz sahibi olduÄ&#x;u bir dĂźnya istiyoruz. Bu sĂśmĂźrĂźnĂźn son bulmasÄą için bĂźtĂźn iĹ&#x;çiler el ele vermeli, ĂśrgĂźtlĂź mĂźcadeleye baĹ&#x;lamalÄą. Tezcan Kurnaz-UPS direniĹ&#x;çisi: Burjuvazinin meclisinde çĹkarÄąlan yasalarÄąn amacÄą iĹ&#x;çilerin sĂśmĂźrĂź koĹ&#x;ullarÄąnÄą aÄ&#x;ÄąrlaĹ&#x;tÄąrarak daha fazla kar elde etmektir. OnlarÄąn meclisi kendi gĂśrevini yerine getirmektedir. Torba yasanÄąn sonuçlarÄą birçok farklÄą kesimden iĹ&#x;çiye zarar veriyor. Buna karĹ&#x;Äą farklÄą sektĂśrlerden iĹ&#x;çilerin birleĹ&#x;ik bir mĂźcadele hattÄą Ăśrmesi gerekir. OnlarÄąn birleĹ&#x;erek yaptÄąÄ&#x;Äą saldÄąrÄąlara bizde birleĹ&#x;erek cevap vermeliyiz.


NƦN RJHQNXN

7RUED <DVD QH JHWLUL\RU" ✓

16 yaş altındaki genç ve çocuk işçilere asgari ücretten daha düşük bir özel asgari ücret verilir. Bunu 18 yaşına kadar olan işçilere doğru genişletiyorlar.

kamu kurum ve kuruluşlarına devrini istiyorlar. Amaç belediyelerde tam taşeronluk. Bu yetmiyor, il özel idaresine bağlı on binlerce işçi de işsiz kalacak.

“Vergi affı” ile -işçiler ve memurlar için doğrudan ücretten kesme devam ederken- sermayedarlar için vergi ve sigorta prim afları getiriliyor.

18-29 yaş arası erkek ve 18 yaş üstü kadın çalıştıran işletmelerin sigorta primlerinin işsizlik fonundan karşılanması maddesiyle, yaşlı işçilerin işten çıkartılarak kapitalistlerin sigorta primi dahi ödemeden gençleri sömürmesinin önü açılıyor.

Meslek liselerinde okuyan öğrencilere staj sırasında ödenen ücreti düşürüyorlar.

Silikozis hastası kot kumlama işçilerini, meslek hastası işçilerin yararlandığı haklardan yararlandırmamak adına onların kayıt dışı çalıştırılmalarını bahane ediyorlar.

Belediyelerde çalışan norm fazlası işçilerin (yaklaşık 50 bin işçi!) başka

Torba Yasa’ya karşı KESK, DİSK, TMMOB ve TTB 81 ilden Ankara'ya yürüyor. 3 Şubat günü Ankara’da olarak meclisi çevreleyen bir zincir oluşturmayı planlayan eylemciler kendi illerinde yaptıkları eylemler ile Ankara yürüyüşlerini başlatıyorlar. KESK Genel Başkanı Döndü Taka Çınar yaptığı açıklamada düzenlemelere neden karşı olduklarını ve yasanın içeriğini anlattı.

✓ ✓

Kamuda esnek çalışmanın kurallaştırıldığı ayrıntılı maddeler getiriyorlar. İş Kanunu değiştirilerek, "evde çalışma", "uzaktan çalışma", "saatli çalışma", "çağrı üzerine çalışma" gibi esnek istihdam biçimlerinin getirilmesi, bunların kamuya da taşınması gerçekleşiyor.

Kamuda başka kurumlara yılda altı ay sürebilecek “geçici” görevlendirmeler, 24 saat hizmet veren kurumlarda çalışma saatlerinin kurum amirlerince düzenlenmesi

Yasanın özellikle çocukların ve kadınların geleceğini tehdit ettiğini öne süren Çınar "Meclis’te görüşülen tasarı komuoyundan gizlenerek her aşamasında içine çocukların geleceğini karartan ve kadınları eve hapsetmeye çalışan bir tasarıdır. 18’inci yüzyılın kölelik koşullarını düzenleyecek olan tasarıya ‘dur’ demekten başka çaremiz yoktur. Bu sefalet ve kölelik belgesini geri çektirmek için emekçiler TBMM’ye yürüyecek" dedi.

hükümleri geliyor.

Sicil sisteminin yerini disiplin cezası almama koşulu alıyor.

Ödüllendirmede “kamusal gelirlerin arttırılması” ölçüt haline getiriliyor.

Özel sektörden kamuya bürokrat/yönetici atanması, atananların özel sektörde çalıştığı yılların da kamu hizmeti sayılması...

✓ ✓

Kamuda işçiye grev yasakları pekiştiriliyor.

Özelleştirilen kurumlarla ilgili yargı kararlarının uygulanmaması inisiyatifi yasayla hükümete veriliyor.

İşçilerden kesintilerle oluşturulan İşsizlik fonundan 2008'den bu yana 10 milyar TL aldılar, mecliste yeni kabul edilen bütçe “işçi parasıyla kalkınma” stratejisinin devam ettiğini gösteriyor.

KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin hazırladıkları bildiride; "İşsizlik Fonu yağmalanacak, sürgünler yasallaşacak, ödünç memurluk getirilecek, çalışma yaşamı esnekleşecek, gençlerin ve çocuıkların geleceği çalınacak ve denetimsizlik artırılacak" başlıkları yer aldı. Mecliste görüşülen Torba Yasa’yı protesto etmek için eylemciler 3 Şubat Perşembe günü TBMM önünde olacak.

1SPMFUBSZBOðO %JMJOEFO Ücret... Kira, elektrik, su bu aylık tamam. Çocuğa göndermek için de biraz para ayırabildik. Peki ay başına kadar ne yiyip, ne içeceğiz? Maaştan elimizde hiç bir şey kalmadı. Kimden biraz borç istenebilir?… Düşünceler içerisindeyken şurada duran gazeteye bir göz atmak, kafamı dağıtmak istedim. Tunus’tan sonra Mısır’da hareketli. Burada da bir şeyler olsa ya. Tayyip’le Kemal gene birbirinin namuslarını tartıyor. Bizden pek bahseden yok bu sayfada. Ekonomi sayfasına geliyorum. Bizim patron çıkmış. İşletmeyi övüyor, yeni yıl hedeflerinden bahsediyor. “İşletmede ücretler düzenli ödeniyor, işçiler de emeklerinin karşılığını alıyorlar” diyor. Bende hesabı daha yeni yapmışım. Hayatım kağıdın üstünde. Günde 10 saat çalışıyorum ve maaşı alalı bir hafta olmasına rağmen cebimde pek birşey kalmadı. Acaba benim emeğimin karşılığı bu kadar az mı? Kardeşler, bizim sınıfın şu kapitalizmi yani hayatımızdaki cehennemi anlamak için ücretin ne olduğunu kafasında oturtmaya ihtiyacı var bence. Öncelikle ücretin ne olmadığına bakalım. Bizler çalışır, gelen maldan, işlenmemiş maldan ürün ortaya çıkarırız. Yani, patronun satabileceği mal haline getiririz. Hammaddeden ürüne geçişte malın kazandığı değerin tamamı bizim üzerimizden, çalışmamızdan gelir. Biz makinenin başına gitmezsek fabrikaya gelen mal, pazarda satılacak mala dönüşemez. O halde, patronun karının tamamını biz üretiriz. Peki aldığımız ücretin bu ürünle ilgisi var mı? Hayır. Devasa gemileri yapan tersaane işçileri, milyondolarlık mal üreten fabrikalarda çalışan işçiler olan biz kendi üretimimizden doğan bu karın neresindeyiz? Hiçbir yerinde. O halde aldığımız ücret emeğimizin karşılığı değildir. Ücretimizi ne kadar düzenli alırsak alalım patron bize ürettiğimizin kat kat azını verir. Ellerinde olsa bize o ücreti de vermezler. Onu vermelerinin tek nedeni bizim onların hesabına çalışarak, onların karlarına kar katmaya devam etmemizdir. Biz işçiler ücret kavramını sevmemeliyiz. Elbette daha fazlası için de mücadele edeceğiz ancak ücret kavramını toptan hayatımızdan defetmemişsek sömürüden kurtulamamışız demektir. Kapitalizmde mahkum kaldığımız ücreti sosyalizmi kurarak hayatımızdan çıkartabiliriz. Patronlar varoldukça onların ücretle çalıştıracağı ve sermaye elde edeceği işçiler de olacaktır. Halbuki patronların olmadığı ve tüm toplumun kendi ihtiyaçlarını karşılamak adına üretim yaptığı, patronların azami kar zorbalığından kurtulduğumuz için çok daha az saat işe gideceğimiz, dinlene dinlene çalışacağımız bir toplumu yaratabiliriz. Kardeşler, şu ayın sonunu denkleştirmenin tek çaresi budur. Kapitalizmi yıkmak, ücreti dilden de lügattan da çıkartmak.


NƦN RJHQNXN

377 GLUHQLüL V U \RU

7DNVLPnGH 7RUED <DVD H\OHPL İşçi sınıfı için kapsamlı bir saldırı paketi niteliği taşıyan Torba Yasa’nın meclis genel kurulunda görüşüldüğü gün olan 26 Ocak tarihinde İstanbul’da kitlesel bir protesto eylemi düzenlendi. Sendika, meslek örgütleri ve siyasi örgütlerin katıldığı eyleme katılımı ağırlıklı olarak Türk-İş’e bağlı sendikalar oluşturuyordu. "Haklarımızı torbalatmayacağız / Türk-İş" pankartının arkasında özellikle Türk-Metal, Belediye-İş ve Tes-İş kitlesel bir katılımla yer alıyorlardı. Koopİş ve Tez-Koop-İş, Haber-İş İstanbul 1 Nolu Şube, Karayolları İşçileri-Yol-İş, Türkiye Denizciler Sendikası, Hava-İş, Teksif, TÜMTİS, Deri-İş ve Kristalİş’ten işçiler eyleme pankart, flama ve şapkalarıyla katılım sağladılar. Sembolik sayıda KESK üyesi de eyleme bu kortejden katılım sağladılar. İşten atılan ve direnişte olan PTT işçileri, “Başkaldırıyoruz – Tutuklamalar, baskılar, gözaltılar bizi yıldıramaz! / Devrimci, Demokrat, Yurtsever Öğrenciler” pankartı ile katılan üniversite öğrencileri de bu kortejdeydiler. Yürüyüş sırasında “Direne direne kazanacağız!”, “Hak verilmez alınır zafer sokakta kazanılır!”, “AKP yasanı/torbanı al başına çal!” , “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Genel grev-genel direniş”, “Sendikalar göreve genel greve!” sloganları sıklıkla atıldı. Tünel’den yürüyüşe başlayan kitle, Galatasaray Lisesi önünde bekleyişlerini

sürdüren kitle ile birleşti. DİSK İstanbul Merkez Temsilciliği, İstanbul Meslek Odaları Koordinasyonu (TMMOB İstanbul İKK, İstanbul Diş Hekimleri Odası, İstanbul Tabip Odası, İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası, İstanbul Barosu) tarafından çağrısı yapılan ve birçok siyasal kurumun da imzacı olduğu Galatasaray Lisesi önü eylemine katılım beklenenden düşüktü. KESK İstanbul yönetimi dar grupçu hesaplarla bu eyleme katılmayacağını zaten ifade etmişti. DİSK’ten hemen hiç katılım olmazken, meslek örgütlerinden ise sembolik düzeyde katılım sergilenebildiği görüldü. “Torba Yasa işsizlik, güvencesizlik, kuralsız çalıştırma demektir – Sessiz Kalmayacağız – Güvenli Gelecek Birleşik Mücadeleyle Mümkündür!” pankartının açıldığı bu kolda, Devrimci Proletarya da, Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu bileşenleri ile birlikte yer aldı. Yaklaşık 1500 kişinin katıldığı Taksim’deki bu meşaleli eylem, Torba Yasa’ya karşı –DİSK’in Gezi Parkı’ndaki açıklamasından sonra- yapılan ilk ciddi eylem oldu. Gözlemimiz sendikal bileşenlerin bu yasanın stratejik önemine denk bir duruş ve bilinç içerisinde olmadıkları yönünde. Bir araya gelmeyi ve birleşik mücadeleyi örmeyi engelleyen konfederasyonlar düzeyindeki işbirlikçi rekabetin tabandan parçalanması açısından da işçi sınıfının birleşik militan mücadelesinin henüz eylemler düzeyinde karşılığını yaratmamış olduğu görülüyor.

PTT taşeron işçilerinin İstanbul’da Topkapı AVPİM önünde kurdukları çadırda sürdürdükleri eylemleri devam ediyor. 29 Ocak günü direnişçi işçiler AVPİM önünde bir eylemetkinlik gerçekleştirdiler. İlk olarak direnişteki PTT işçilerinden Celal Ünlütürk direniş süreci ve eylemler hakkında bir konuşma yaptı. Ünlütürk konuşmasında İstanbulluları postacılarına sahip çıkmaya davet etti. Ardından PTT işçileri adına basın açıklamasını Cafer Kalak okudu. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Direnişimiz 25. gününde ilk günkü coşkusuyla devam ediyor. Direnişe başladığımız ilk gün ifade ettiğimiz gibi bizler sadece işe geri iademizin yapılması talebi ile direnmiyoruz, direnişimizin temel talebi işçi sınıfına dayatılan kölece çalışma ve yaşama koşullarının düzeltilmesidir. Mecliste görüşülmeye başlanan torba yasa bizlere kölelikten başka hiçbir şey sunmuyor. Tüm çalışanların iş güvencesini ortadan kaldırmayı hedefleyen bu uygulama ile can bedeli kazanılmış haklarımızı tamamen ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Bizler bu dayatmaları taşeronluk adı ile yıllardır yaşıyoruz. PTT Genel Müdürü Osman Tural, PTT sanki babasının malıymış gibi bizi tehdit ederek

“Sizi bu kapıdan içeriye sokmam” diyor. Şunu bilmeli ki Osman Tural’da yolcudur. Bizlere karşı süren bu saldırılara karşı her alanı işgal, grev, direniş alanlarına çevirelim.” PTT işçileri mücadele taleplerini ise şöyle sıraladılar: ✓ Taşeron çalışma yasaklansın. ✓ Taşeron işçiler kadroya alınsın. ✓ PTT’nin AŞ’ye dönüştürülerek özelleştirme adıyla peşkeş çekilmesi durdurulsun. ✓ İşten atılanlar geri alının. Herkese iş tüm çalışanlara iş güvencesi sağlansın. ✓ Torba yasada yer alan işçi ve emekçilerin kırıntı düzeyindeki haklarını dahi yok eden, uygulamalar yok edilsin. ✓ İşçi ve emekçielrden kesilen primlerle oluşan işsizlik sigortası fonunun patronlara peşkeş çekilmesi sonlandırılsın. Yapılan basın açıklamasının ardından Adalılar mini bir müzik dinletisi yaptı. Adalılar’ın seslendirdiği ezgiler ile halaylar çekildi. Dinletinin ardından eylemciler topluca direniş çadırına geçerek direnişçi işçilerin konuğu oldu. PTT işçileri kazanana dek mücadelemiz sürecek diyerek tüm sınıf kardeşlerini dayanışmaya çağırıyor.

$QNDUD GD 7RUED <DVD IRUXPX Devrimci Proletarya, BDSP, ÇalışDer, DDSB, DHF, Eğitim Emekçileri Derneği, EHP, Kaldıraç, Sosyalist Parti, Petrol-İş Ankara Şube, PSAKD Ankara Şube, SDP, Sosyalist Gelecek, TÖP, Tüm-İGD ve 78’liler Girişimi tarafından Petrol-İş Ankara Şubesi’nde Torba Yasa konulu bir panel-forum gerçekleştirildi. Panelin ilk bölümünde Çağdaş Hukukçular Derneği’nden Avu-

kat Saliha Şahin ve Tüm Bel-Sen Eğitim Uzmanı Evren Ergin birer sunum gerçekleştirdiler. Kazanılmış hakların gaspı, yeni saldırıların kapsamı ve yaratacağı sonuçlar üzerine yapılan sunumlarda tek tek maddeler üzerinde açıklamalar da bulunuldu. Avukat Saliha Şahin yaptığı sunumda, yasa ile işçi ve emekçilere, kuralsız, güvencesiz ve esnek çalışmanın dayatıldığını belirterek, is-

tihdam yaratma bahanesi ile işsizlik fonunun sermayeye aktarılacağının dile getirdi. Tüm Bel-Sen Eğitim Uzmanı Evren Ergin yasanın kamu emekçilerini ilgilendiren kısımları üzerine bir sunum yaptı. Panel de ayrıca işten atılan PTT işçisi Koray Türeli’de konuşma yaparak, işten atılan üç arkadaşı ile direndiği için, kendisinin ve ailesinin tehdit edildğini belirterek, tüm devrimci-demokrat

güçlerin destediğini beklediklerini söyledi. PTT işçisi Koray Türeli torba yasa ile ilgili yapılacak tüm eylemlere katılacakları belirtti. Panelde ayrıca Haber- Sen 2 nolu şube sekreteri de söz alarak, saldırılara karşı kadrolu -kadrosuz, sözleşmeli ve taşeron ayrımını ortadan kaldırak, çalışanların ortak örgütlenmesi maddesini tüzüklerine eklediklerini belirterek, birlikte mücadelenin önemine vurgu yaptı.


NƌN RJHQNXN

+DN YHULOPL\RU

6DYDß×UVDQ GLUHQLUVHQ DOĂ—\RUVXQ Neden sendikalÄą oldunuz? BĂźlent Turaman: Ä°Ĺ&#x;sizlik fonu paralarÄą birikiyor. Biz kendi paramÄązÄą kullanamÄąyoruz. Kim kullanÄąyor bu parayÄą, patronlar. SendikasÄąz, ĂśrgĂźtsĂźz olduÄ&#x;umuz zaman kendi paramÄązÄąn hesabÄąnÄą bile soramÄąyoruz. DĂśnercinin eti yavaĹ&#x; yavaĹ&#x; kestiÄ&#x;i gibi devlette iĹ&#x;çisinden kesiyor sabÄąrla. Sonunda da hiç bir Ĺ&#x;ey bÄąrakmÄąyor. Bir de kĂśtĂź çalÄąĹ&#x;am koĹ&#x;ullarÄą var tabii. SendikalÄą olmadan Ăśnce iĹ&#x; yerinde çalÄąĹ&#x;ma koĹ&#x;ullarÄąnÄąz nasÄąldÄą?

ÂĄRUOXnGD LĂ­Ă L GLUHQLĂ­OHUL DOHYOHQGL 105 iĹ&#x;çinin çalÄąĹ&#x;tÄąÄ&#x;Äą Grup Suni Deri’de ĂśrgĂźtlenen Deri-Ä°Ĺ&#x; SendikasÄą çoÄ&#x;unluÄ&#x;u alarak bakanlÄąÄ&#x;a yetki baĹ&#x;vurusu yaptÄą. BaĹ&#x;vurunun ardÄąndan sendikal ĂśrgĂźtlenmeden haberdar olan patron ve fabrika yĂśnetimi ise iĹ&#x;çilere baskÄą yapmaya baĹ&#x;ladÄą. Ä°Ĺ&#x;çiler teker teker yazÄąhanelere çaÄ&#x;rÄąlarak sendika ĂźyeliÄ&#x;inden istifaya zorlandÄą, ancak iĹ&#x;çiler sendikal hak ve ĂśrgĂźtlenme ĂśzgĂźrlĂźklerine sahip çĹkarak geri adÄąm atmadÄą. Bunun Ăźzerine 15 iĹ&#x;çi iĹ&#x;ten atÄąldÄą. HaksÄąz olarak iĹ&#x;ten atÄąlan iĹ&#x;çiler tekrar iĹ&#x;e dĂśnmek Ăźzere fabrika ĂśnĂźnde direniĹ&#x;e baĹ&#x;ladÄą. Ucuz emek cenneti haline getirilen Çorlu’da iĹ&#x;çilerin ekonomik, sosyal ve anayasal haklarÄąnÄą koruma ve geliĹ&#x;tirme temelinde ĂśrgĂźtlenme çalÄąĹ&#x;malarÄą devam ediyor. Bunun son ĂśrneÄ&#x;i ise Grup Suni Deri’de yaĹ&#x;anan direniĹ&#x; oldu. AralÄąk ayÄąnÄąn baĹ&#x;Äąnda 105 iĹ&#x;çinin 62’si Deri-Ä°Ĺ&#x;’e Ăźye oldu. Ä°Ĺ&#x;çilerin sendikalaĹ&#x;masÄąndan rahatsÄąz olan patron binbir tĂźrlĂź oyunla iĹ&#x;çilerin ĂśrgĂźtlenmesinin ĂśnĂźne geçmeye çalÄąĹ&#x;Äąyor. Patronun tĂźm oyunlarÄąna ve baskÄąlara raÄ&#x;men Çorlu’da bulunan Grup Suni Deri fabrikasÄą ĂśnĂźnde direniĹ&#x; ateĹ&#x;i yanmaya devam ediyor. Grup Suni Deri iĹ&#x;çileri eylemlerini sadece direniĹ&#x; çadÄąrÄą ile sÄąnÄąrlandÄąrmÄąyorlar. Yine patronlarÄąna ait olan ve Ä°kitelli‘de

bulunan Alfa Tekstil ĂśnĂźnde eylem yaptÄąlar. Kendileri gibi sendikal mĂźcadele karĹ&#x;ÄąsÄąnda kapÄą gĂśsterilen DESA ve YeĹ&#x;il Kundura iĹ&#x;çileri ile birlikte YeĹ&#x;il Kundura ĂśnĂźne giderek eyleme katÄąldÄąlar. Eylemde Deri-Ä°Ĺ&#x; SendikasÄą YeĹ&#x;il kundura, DESA ve Grup Suni Deri'de yaĹ&#x;anan baskÄąlarÄą protesto ederek sendikal haklara saygÄą çaÄ&#x;rÄąsÄą yaptÄą. Deri-Ä°Ĺ&#x; BaĹ&#x;kanÄą Musa Servi yaptÄąÄ&#x;Äą açĹklamada iĹ&#x;çilere kuralsÄąz, esnek çalÄąĹ&#x;ma koĹ&#x;ullarÄąnÄąn, 13-14 saatlik çalÄąĹ&#x;ma saatlerinin dayatÄąldÄąÄ&#x;ÄąnÄą belirtti. FabrikalarÄąn yaydÄąklarÄą atÄąklar nedeniyel Çorlu’da kanser vakalarÄąnÄąn arttÄąÄ&#x;Äąna deÄ&#x;inen Servi “SendikalÄą olmak iĹ&#x;çilerin anayasal haklarÄądÄąr. Ä°Ĺ&#x;çileri sendikadan istifaya zorlamak suçtur. Ä°Ĺ&#x;çilerin sosyal ekonomik haklarÄą yok sayÄąlmaktadÄąr. Ä°Ĺ&#x;çilere kuralsÄąz, esnek, kĂślece çalÄąĹ&#x;ma dayatÄąlmaktadÄąr. SendikamÄąz iĹ&#x;çilerin sosyal, ekonomik, demokratik, yasal haklarÄąnÄą, korumaya devam edecek. Ä°nsanca bir yaĹ&#x;am için alÄąnterimizin karĹ&#x;ÄąlÄąÄ&#x;ÄąnÄą almak için mĂźcadelesini kararlÄąlÄąkla sĂźrdĂźrecektirâ€? dedi. AçĹklama boyunca Musa Servi’nin konuĹ&#x;masÄą defalarca sloganlarla kesildi. “YeĹ&#x;il Ĺ&#x;aĹ&#x;Äąrma sabrÄąmÄązÄą taĹ&#x;Äąrma!â€?, “YeĹ&#x;il’e/ Grup'a/DESA’ya sendika girecek baĹ&#x;ka yolu yok!â€?, “Direne direne kazanacaÄ&#x;Äąz!â€?, “DoÄ&#x;ayÄą koru sendikaya sahip çĹk!â€?, “YaĹ&#x;asÄąn sÄąnÄąf dayanÄąĹ&#x;masÄą!â€?, “BirleĹ&#x;e birleĹ&#x;e kazanacaÄ&#x;Äąz!" sloganlarÄą en sÄąk atÄąlan sloganlardÄą.

BĂźlent Turaman: Ä°Ĺ&#x; saÄ&#x;lÄąÄ&#x;Äą açĹsÄąndan da Ăśdemeler açĹsÄąndan da kĂśtĂźydĂź. 12 saat çalÄąĹ&#x;Äąyorduk. YediÄ&#x;imiz yemekten tutun da bizi getirip gĂśtĂźren servise her Ĺ&#x;ey dĂźzensizdi. Zaten kĂśtĂźydĂź ki biz iĹ&#x;çiler olarak baĹ&#x;kaldÄąrdÄąk. Ĺžu anda içeride çok Ĺ&#x;ey deÄ&#x;iĹ&#x;ti. SendikanÄąn ismi bile yetti. Ama bunun için biz dÄąĹ&#x;arÄądaki arkadaĹ&#x;lar bedel Ăśdedik. Hala da çadÄąrÄąmÄązÄąn yÄąkÄąlmamasÄą için mĂźcadele veriyoruz. PiĹ&#x;manmÄąyÄąz diye sorarsanÄąz bĂźtĂźn arkadaĹ&#x;larÄąm adÄąna sĂśyleyebilirim ki deÄ&#x;iliz. Ferhat Kalan: Patron her ne kadar bizi terĂśrle, çete kurmakla, serserilik yapmakla itham etse de biz hakkÄąmÄązÄą arÄąyoruz. BĂźlent Turaman: Hak verilmiyor. SavaĹ&#x;Äąrsan, direnirsen alÄąyorsun. Çorlu bĂśyle Ĺ&#x;eylere alÄąĹ&#x;kÄąn deÄ&#x;il, gĂśrĂźlmesini istiyoruz. DiÄ&#x;er iĹ&#x;yerlerinden, duyarlÄą kurumlardan daha çok destek bekliyoruz. ÇadÄąrÄąnÄąz sĂźrekli yÄąkÄąlÄąyor. Bize çadÄąr sĂźrecinden de bahsedebilir misiniz? BĂźlent Turaman: Ä°lk çadÄąrÄąmÄąz 39 gĂźn kaldÄą. 37. gĂźn Ä°stanbul Mahmutbay’de Grup Suni Deri’nin ortaÄ&#x;Äą olan Alfa Tekstil’in ĂśnĂźnde bir basÄąn açĹklamasÄą

gerçekleĹ&#x;tirdik. DĂśndĂźÄ&#x;ĂźmĂźzde çadÄąrÄąn yakÄąldÄąÄ&#x;ÄąnÄą gĂśrdĂźk. Biz bu çadÄąrÄąn durduk yere yanmadÄąÄ&#x;ÄąnÄą biliyoruz ama birkaç metre uzaklÄąktaki gĂźvenlik bile yakÄąldÄąÄ&#x;ÄąnÄą gĂśrmediÄ&#x;ini sĂśyleyebiliyor. Biz 40. gĂźn çadÄąrÄąmÄązÄą tekrar kurduk. 41. gĂźn Edirne Ä°Ĺ&#x; Mahkemesinin kararÄą ile çadÄąrÄąmÄązÄą yÄąktÄąlar. Ä°tirazda bulunduk hala cevap gelmedi. Bu sĂźreç içerisinde 6. ÇadÄąrÄąmÄązÄą yaptÄąk. Ĺžahit oldunuz sizde onu da az Ăśnce yÄąktÄąlar. Ama biz yÄąlmayacaÄ&#x;Äąz. Gerekirse 7.sini 8.sini yapacaÄ&#x;Äąz. Ä°leriki gĂźnlerde direniĹ&#x;ten kopmalar olabileceÄ&#x;ini dĂźĹ&#x;ĂźnĂźyormusunuz? BĂźlent Turaman: Zannetmiyorum. Hepimizin direnci çok yĂźksek. Ne için mĂźcadele ettiÄ&#x;imizi biliyoruz. Bu bir bayrak savaĹ&#x;Äą bayraÄ&#x;Äą biz kaptÄąk, gĂśtĂźreceÄ&#x;iz arkamÄązdan gelenlere teslim edeceÄ&#x;iz. Çorlu’da iĹ&#x;çi sÄąnÄąfĹ’nÄąn gĂśzĂźnĂź açmasÄą lazÄąm artÄąk. Ferhat Kalan: Çorlu iĹ&#x;çisi kĂśle deÄ&#x;ildir. Gerekirse tek tek her iĹ&#x;çiye bunu anlatmak zorundayÄąz. Hukuki anlamda haklarÄąmÄązÄą bilmek ve aynÄą Ĺ&#x;ekilde anlatmak zorundayÄąz. Burada Bulgaristan gÜçmeniyiz veya doÄ&#x;u’dan gelmiĹ&#x;iz diye ezilmek zorunda deÄ&#x;iliz. Gerçi yerli iĹ&#x;çinin de durumu aynÄą. Ama bu sĂśmĂźrĂźnĂźn altÄąnda yaĹ&#x;amak hiçbir insanÄąn hakkÄą deÄ&#x;il. Sermaye burada istediÄ&#x;ini yapabiliyor. Buan dur denmiyor. Bunun karĹ&#x;ÄąsÄąnda sivil toplum ĂśrgĂźtlerinin, sendikalarÄąn kolektif bir Ĺ&#x;ekilde çalÄąĹ&#x;ma yapmasÄą gerekiyor. 15 kiĹ&#x;i olarak iĹ&#x;e geri dĂśnĂźnceye kadar mĂźcadeleye devam edeckmisiniz? Ferhat Kalan: Biz bu bedeli Ăśdedikten sonra iĹ&#x;e geri dĂśnĂźnceye kadar kesinlikle mĂźcadelemizden vazgeçmeyeceÄ&#x;iz.

'HUL úß GLUHQLĂźOHUL '(6$ |Q QGH\GL DireniĹ&#x;teki Grup Suni Deri, YeĹ&#x;il Kundura ve DESA iĹ&#x;çilerinin Deri-Ä°Ĺ&#x; sendikasÄąna Ăźye olmalarÄą nedeniyle iĹ&#x;ten atÄąlmalarÄą Deri-Ä°Ĺ&#x; tarafÄąndan dĂźzenlenen eylemle protesto edildi.

22 Ocak'ta Taksim Tramvay DuraÄ&#x;Äą'nda biraraya gelen Deri-Ä°Ĺ&#x; Ăźyesi iĹ&#x;çiler Ä°stiklal Caddesi Ăźzerinde bulunan DESA maÄ&#x;azasÄąna yĂźrĂźdĂźler. DireniĹ&#x;çi iĹ&#x;çiler dÄąĹ&#x;Äąnda Tuzla'dan gelen Deri-Ä°Ĺ&#x; Ăźyeleri hem sayÄą hem de coĹ&#x;kularÄąyla eyleme hareketlilik getirdi. YĂźrĂźyĂźĹ&#x; boyunca “YaĹ&#x;asÄąn sÄąnÄąf dayanÄąĹ&#x;masÄą!â€? ve “Grup’a, DESA’ya, YeĹ&#x;il’e sendika girecek baĹ&#x;ka yolu yok!â€? sloganlarÄą sÄąklÄąkla atÄąldÄą.

DESA ĂśnĂźne gelindiÄ&#x;inde ise Deri-Ä°Ĺ&#x; Genel BaĹ&#x;kanÄą Musa Servi tarafÄąndan basÄąn açĹklamasÄą okundu. BasÄąn açĹklamasÄąnda iĹ&#x;ten atma saldÄąrÄąlarÄą ve direniĹ&#x;lerin sĂźrecinden bahsedildi. MĂźcadele ve dayanÄąĹ&#x;ma vurgusu yapÄąldÄą. Deri-Ä°Ĺ&#x; dÄąĹ&#x;Äąnda diÄ&#x;er sendikalardan eyleme katÄąlÄąmÄąn hemen hemen hiç olmamasÄą dikkat çekiciydi. Sadece az sayÄąda Hava-Ä°Ĺ&#x; ve Tez-Koop Ä°Ĺ&#x; Ăźyesi eyleme katÄąldÄą. DESA ĂśnĂźne yoÄ&#x;un biçimde yÄąÄ&#x;Äąnak yapan poliste kendi sÄąnÄąfÄąnÄąn safÄąnÄą korudu. Eyleme Ä°Ĺ&#x;çi Meclisi okurlarÄą, DDSB, Genç-Sen ve TĂœM-Ä°GD'de katÄąlarak destek verdi.


NƌN RJHQNXN

7XQXV 7DULKVHO ELU GHQH\LP

Ä°Ĺ&#x;çi sÄąnÄąfÄą Tunus’ta bugĂźn sonuçta tarihsel, tarih yapan bir deneyim yaĹ&#x;Äąyor. Son bir yÄąlda Tunus iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą son 45 yÄąllÄąk deneyiminden fazlasÄąnÄą birbiri ardÄąna gelen eylemlerle ivmesi artarak yĂźkselen politik bir bilinçlenme ile birlikte yaĹ&#x;Äąyor. Tunus’ta iktidar dersinde ĂśldĂźrĂźlen meçhul ĂśÄ&#x;rencileriyle iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą ve yoksul emekçiler 21. yĂźzyÄąlÄąn ilk bĂźyĂźk ayaklanmalarÄąndan biriyle ĂśÄ&#x;reniyor/ĂśÄ&#x;retiyor.

T

Ăźm dĂźnya bugĂźn OrtadoÄ&#x;u’da kitle ayaklanmalarÄąnÄą dizisinin fitilini iĹ&#x;leyen Tunus iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄą ve yoksul emekçilerini izliyor. Tunus’ta iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą, geniĹ&#x;leyen kapsamÄąyla genç iĹ&#x;çileri, diplomalÄą iĹ&#x;sizleri, kent yoksullarÄąnÄą ve kÄąrÄąn yarÄą proleterlerini yanÄąna katarak gĂśzĂźmĂźzĂźn ĂśnĂźnde ĂślĂźm pahasÄąna bir tarih yazÄąyor. Neoliberal birikim politikalarÄąnÄąn katmerli biçimde Ăźzerlerine yĂźklediÄ&#x;i yoksulluk ve sefaletin acÄąsÄąnÄą, onyÄąllardÄąr bir sÄąnÄąf olarak yok sayÄąlmanÄąn Ăśfkesini en gĂśrĂźnĂźr dĂźĹ&#x;mandan diktatĂśr Bin Ali’den baĹ&#x;layarak çĹkarmanÄąn, kendisini sokakta eylemli biçimde en sonunda var etmenin ve dĂźnyaya duyurmanÄąn haklÄą gururunu taĹ&#x;Äąyor. Ä°Ĺ&#x;çi sÄąnÄąfÄą emperyalist burjuvaziye bu Ăźlkede iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄąn artÄąk eskisi yĂśnetilmek istemediÄ&#x;ini, burjuvazinin kendisini artÄąk eskisi gibi yĂśnetemeyeceÄ&#x;ini canlÄą olarak, can pahasÄąna diĹ&#x;ediĹ&#x; bir mĂźcadeleyle gĂśsteriyor. Her devrimin kritik sorusu silahlarÄąn kimin elinde olduÄ&#x;udur: Ä°Ĺ&#x;çi sÄąnÄąfÄą ve emekçi kitleler Tunus’ta henĂźz ne polis ĂśrgĂźtlenmesini ne de orduyu daÄ&#x;ÄątabilmiĹ&#x; durumdalar. Poliste kÄąsmi bir bir daÄ&#x;Äąlma sĂśzkonusu olsa da, ordu bĂźtĂźnlĂźÄ&#x;ĂźnĂź ve hiyerarĹ&#x;isini koruyor. Alternatif biçimler çok az, kimi halk komiteleri var, ama bunlar yetersiz, proletaryanÄąn somut ve maddi silahlanmasÄą geri dĂźzeyde. Her devrimin aldÄąÄ&#x;Äą ilk Ăśnlemlerden biri iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą ve emekçilerin sĂśmĂźrĂźlmesi ile biriktirilmiĹ&#x; servete el koymaktÄąr: Bin Ali ve sĂźlalesinin kaçĹrdÄąÄ&#x;Äą para ve altÄąnlar gĂśz ĂśnĂźnde olmasÄąna karĹ&#x;Äąn Merkez BankasĹ’na, eldeki rezervlere, bankalara el koyulmuĹ&#x; deÄ&#x;il, tĂźm bĂźyĂźk kapitalist iĹ&#x;letmeler de yerli yerinde duruyor, hatta iĹ&#x;liyor. Her devrimin can alÄącÄą sorunu siyasal iktidarÄąn iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄąn konsey ĂśrgĂźtlenmeleri ve Ăśnderi olan sÄąnÄąf partisi tarafÄąndan ele geçirilmesidir: Tunus’ta Ăśnderlik sorunu bariz biçimde ortada duruyor, parlamentarizm dÄąĹ&#x;Äąndan dĂźĹ&#x;ĂźnĂźĹ&#x; hiç bir partide olmadÄąÄ&#x;Äą gibi, yaygÄąn ve hakim dĂźĹ&#x;ĂźnĂźĹ&#x; de deÄ&#x;il. Bunlar ayaklanmadan devrime doÄ&#x;ru

yĂźrĂźmenin ĂśnĂźndeki engellerdir. Olabilir. Ä°Ĺ&#x;çi sÄąnÄąfÄą Tunus’ta bugĂźn sonuçta tarihsel, tarih yapan bir deneyim yaĹ&#x;Äąyor. Son bir yÄąlda Tunus iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą son 45 yÄąllÄąk deneyiminden fazlasÄąnÄą birbiri ardÄąna gelen eylemlerle ivmesi artarak yĂźkselen politik bir bilinçlenme ile birlikte yaĹ&#x;Äąyor. Tunus’ta iktidar dersinde ĂśldĂźrĂźlen meçhul ĂśÄ&#x;rencileriyle iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą ve yoksul emekçiler 21. yĂźzyÄąlÄąn ilk bĂźyĂźk ayaklanmalarÄąndan biriyle ĂśÄ&#x;reniyor/ĂśÄ&#x;retiyor. Tarihsel arka plan Tunus tarihsel olarak bir FransÄąz sĂśmĂźrgesi. 1957'de Burgiba liderliÄ&#x;inde siyasal baÄ&#x;ÄąmsÄązlÄąÄ&#x;ÄąnÄą kazanÄąyor. YarÄą sĂśmĂźrgeci dĂśnemde de kapitalist birikim devam ettiriliyor, Fransa’yla iliĹ&#x;kiler kesilmiyor, TĂźrkiye Cumhuriyeti’nin kuruluĹ&#x; dĂśnemine benzer biçimde siyasal açĹdan tek partili ve laik bir diktatĂśrlĂźk rejimi kuruluyor ve bu sĂźrdĂźrĂźlĂźyor. 1980'lerde Ăźlkedeki muhalefet yĂźkselmeye baĹ&#x;layÄąnca polis-orduistihbarat kurumlarÄąnÄąn aÄ&#x;ÄąrlÄąÄ&#x;Äą da artÄąyor. Bir saray darbesiyle iktidarÄą ele geçiren Bin Ali diktatĂśrlĂźÄ&#x;Ăź o tarihten beri devam ediyordu.

Bin Ali dĂśneminde kapitalist geliĹ&#x;me daha da hÄązlanÄąyor, geri kapitalist bir Ăźlke olan Tunus, uluslararasÄą neoliberal ekonomik sisteme entegre oluyor, ABD-AB ve uluslararasÄą mali sermaye aÄ&#x;ÄąrlÄąÄ&#x;Äą artÄąyor, Ăźlkedeki Bin Ali, Trebilsa (karÄąsÄą) ve Materi (damadÄą) aileleri baĹ&#x;ta gelmek Ăźzere ßç-beĹ&#x; bĂźyĂźk kapitalist aile, iĹ&#x;birlikçi tarzda, mali sermayenin Ăźlkeye çÜreklenmesi ile, semirdikçe semiriyorlar. Bu sermaye birikimi, aĹ&#x;aÄ&#x;Äąda dev bir iĹ&#x;sizlik ordusu (diplomalÄą-diplomasÄąz), yoksul ama sendikal olarak kÄąsmen ĂśrgĂźtlĂź bir iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą ve geniĹ&#x; bir kent-kÄąr yoksullarÄą kesimini bĂźyĂźterek saÄ&#x;lanÄąyor. Son dĂśnemde, 2003 Irak iĹ&#x;galinden sonra Tunus, ABD’nin bĂślgede askeri ve stratejik olarak dayandÄąÄ&#x;Äą/kullandÄąÄ&#x;Äą Ăźlkelerden biriydi, Wikileaks ile beraber gizli anlaĹ&#x;malarÄąn yanÄąnda, Bin Ali ve eĹ&#x;inin semirmesi/yolsuzluklarÄą da ortalÄąÄ&#x;a saçĹldÄą. AyaklanmanÄąn fitilini tutuĹ&#x;turan olay ise polis tarafÄąndan tokatlanan ve mallarÄąna el konulan bir iĹ&#x;portacÄąnÄąn, bir diplomalÄą iĹ&#x;sizin kendini yakmasÄą oldu. Ayaklanma Ayaklanma kendiliÄ&#x;inden biçimde açĹÄ&#x;a çĹktÄą, serpildi, yayÄąldÄą ve etkisini

arttÄąrdÄą. Polis devleti, tarihsel/sÄąnÄąfsal bir refleks gĂśstererek eylemleri zor yoluyla bastÄąrmaya yĂśneldi. 100’den fazla eylemci dĂśvĂźlerek ve polis kurĹ&#x;unuyla taranarak ĂśldĂźrĂźldĂź. Buna karĹ&#x;Äąn eylemler durmadÄą, kitleselliÄ&#x;ini ve kararlÄąlÄąÄ&#x;ÄąnÄą korudu ve arttÄąrdÄą, gĂźnden gĂźne militanlaĹ&#x;tÄą, talepler de giderek “Bin Ali defol!â€? sloganÄąnda toplaĹ&#x;tÄą. Ordudan daha bĂźyĂźk ve Bin Ali’ye sadakat ve komutanlarÄą parayla baÄ&#x;lÄą bir zor aygÄątÄą olan Ăśzel polis teĹ&#x;kilatÄą ayaklanma karĹ&#x;ÄąsÄąnda aciz kaldÄą. Bin Ali, birbiri peĹ&#x;i sÄąra dĂśrt açĹklama yaparak temel gÄąda mallarÄąnÄąn ucuzlatÄąlmasÄąndan, iĹ&#x;sizliÄ&#x;i çÜzme sĂśzlerine, erken seçime dek bir dizi geri adÄąm atmak zorunda kalmasÄąna raÄ&#x;men ayaklanmayÄą yatÄąĹ&#x;tÄąramadÄą. Suudi Arabistan’a kaçan, sonradan da muhtemelen Kanada’ya sÄąÄ&#x;Äąnacak olan 23 yÄąllÄąk diktatĂśr Bin Ali, bĂźyĂźyen halk hareketi karĹ&#x;ÄąsÄąnda bir ay dayanamadÄą! Yeni HĂźkĂźmet Bin Ali’nin defedilmesinden sonra partisi RCD yeni bir seçim hĂźkĂźmeti oluĹ&#x;turdu. Ancak ayaklanan kitleler, bu gĂśz boyamaya aldanmadÄą. Bin Ali’den sonra bir bĂźtĂźn olarak


NƦN RJHQNXN

Kesin olan şu: 21. yüzyıl sosyal devrimlerin yüzyılı olacak! Eylemlerde kapitalizme karşı olan yön giderek ağırlık kazanacak. İşçi sınıfı ve emekçiler, özellikle genç işçi ve işsizler, kentin ve kırın yoksulları, yarı proleterler proletarya ile birlikte yaşam koşullarını düzeltmek için ileriye atılacaklar. Tunus’ta, Mısır’da, Ortadoğu’daki şiddetli mücadeleler bir tesadüf değil, son da olmayacak, daha yeni başladık. RCD’den hesap sorulmasını talep ettiler. Eylemler, eli kanlı, işkenceci polis örgütünden hesap sorulması talebine doğru genişledi. İçişleri bakanı tutuklandı, geçici hükümet birkaç gün dahi dayanamadı. Sisteme payanda oluşturan bakanlar hükümetten çekildiler, RCD’li bakanların tümü partilerinden istifa etmek zorunda kaldılar. Tüm siyasi tutsaklar özgürleştirildi, cezaevleri boşaltıldı. Tüm siyasi partilerin yasakları kaldırıldı. Halen ayaklanma sürüyor, iktidar boşluğu da öyle. Siyasal Güçler RCD’nin merkezi şu anda ayaklanmanın etkisiyle fiilen dağılmış durumda. Öte yandan son 50 yıl boyunca yönetici elitleri yetiştirmiş bu partinin önümüzdeki dönemde farklı isim ve oluşumlarla kendisini toplamasını öngörmek yanlış olmaz. Bin Ali döneminde izin verilen ve göstermelik parlamentoya giren sosyal demokrat, milliyetçi, liberal partilerin tümü de ayaklanma karşısında karşı-devrimci bir rol oynadılar. Halk ayaklanması bu partilerin RCD’ye dayanak oluşturma ve düzenin sürgit devamını sağlama rolünü deşifre etti. Bin Ali döneminde yine izin verilen, ancak muhalefette kalan üç burjuva liberal- parti de ayaklanma sırasında itfaiyecilik yapma dışında kıllarını kıpırdatmadılar. Bin Ali’nin yasak-

ladığı, sürgündeki reformist partiler ise ayaklanmayı yatıştırmak için geçici hükümet tarafından hemen imdada çağrıldılar. Tunus Komünist İşçi Partisi (PCOT) de pek farklı değil. Ordunun dağıtılması, işçi sınıfı ve yoksul emekçilerin iktidar organı olarak konseylerin kurulması, işçilerin silahlandırılması, özel mülkiyetin kamulaştırılarak burjuva sınıf egemenliğinin yıkılması hiçbir partinin programında, ya da söyleminde dahi yok. Aksine, Bin Ali’ye ordunun destek vermemiş olması, “Halkçı ordu” sloganlarıyla karşılandı. Ordunun Bin Ali kaçtıktan sonra, o güne dek kullanmadığı silahlarını -yağmaları vb. bahane ederek- bu kez halka yöneltmesine ses çıkaran yok. Tüm partilerin programı en iyi haliyle kurucu meclis, yeni bir anayasa ve özgür seçimlerde toplanıyor. Yani burjuva demokrasisinin ötesine geçmiyor. Oysa ayaklanmanın saati durmuş değil, eylemler sona ermiş de değil, ayrımsız tüm siyasal partilerin hareketin önderliğinden uzak oluşları bu gerçekte gizli.

kitlesel temelini oluşturmaktadır. Çıkış noktası, son dönemde Fransa, Yunanistan, İngiltere, Hollanda vb. Avrupa ülkelerindeki (daha alt düzeyde Türkiye’deki) işçi sınıfı ve öğrenci gençlik eylemleri ile paralellik göstermektedir. Tunus ayaklanmasının, sonrasında Arnavutluk başta olmak üzere, Mısır, Cezayir vb. ülkelerde yansımasını bulması da tesadüfî değildir. Ortak kesen kapitalizmin emekçi sınıflarda yarattığı tahribattır, kapitalist emperyalizmin bir tarafta sefalet ve yoksulluk, bir diğer tarafta sefahat ve zenginlik biriktiren kutuplaştırıcı iç çelişkisidir. Her ayaklanmada şu veya bu düzeyde var olan sınıfsal yön, Tunus ayaklanmasında özellikle belirgin ve belirleyici düzeydedir. Tunus’un özgün yönü, siyasal rejimin Ortadoğu’ya özgü krallık/diktatörlük rejimlerinden biri olmasıdır. Sınıfsal talep ve özlemlerin kitlesel ve militan basıncı bu diktatörlüğün dikişlerini patlatarak yıkmaktadır. Fıçıya sığmamak

Ayaklanmanın karakteri Tunus’taki ayaklanma neoliberal kapitalist birikim politikalarına tepki temelinde ortaya çıktı. Onu karakterize eden bu tepkinin sınıfsal karakteridir. Gençler, genç işsizler, genç işçiler, yoksullar, işçi sınıfı ve yarı proleterler, kimi ara sınıflardan katılım ile birlikte ayaklanmanın

Ortadoğu’da emperyalizm ve yarı sömürge ülkelerin halklar hapisanesi tepeden tırnağa sarsılıyor. Proletaryaburjuvazi uzlaşmaz karşıtlığı belirginleşiyor. Büyük çaplı kitle isyan ve ayaklanmaları sınıf savaşımının daha üst biçimidir. Kritik soru ve sorun, -bugün Tunus’ta, Mısır’da kaynayan bütün Ortadoğu kazanında-

şudur:Emperyalist kapitalizm ve bu ülkelerde başa geçecek yeni bağımlı burjuvazilerle, burjuvazinin genişleyen işçi sınıfı ve yoksul emekçiler üzerindeki egemenlik ve sömürüsü yeni biçimlerde mi sürecek, yoksa emperyalist kapitalist sistemden koparak – sadece eskisi gibi değil burjuvazinin yeni sömürü ve egemenlik biçimlerini, neoliberal demokrasisini de reddederek- bağımsız sosyalist bir devrim yoluna mı girilecek? Kesin olan şu: 21. yüzyıl sosyal devrimlerin yüzyılı olacak! Eylemlerde kapitalizme karşı olan yön giderek ağırlık kazanacak. İşçi sınıfı ve emekçiler, özellikle genç işçi ve işsizler, kentin ve kırın yoksulları, yarı proleterler proletarya ile birlikte yaşam koşullarını düzeltmek için ileriye atılacaklar. Tunus’ta, Mısır’da, Ortadoğu’daki şiddetli mücadeleler bir tesadüf değil, son da olmayacak, daha yeni başladık. Tunus’ta ayaklanma, giderek bir burjuva demokratik devrim niteliği kazanmakta. Tabanında proleter ve yarı proleter kitlelerin ağırlıklı olarak yer alması ise, onu otomatik olarak bir proletarya devrimi yapmaz ve yapmayacaktır. Önemli olan, Tunus’ta ve tüm dünyada önümüzdeki on yıllarda da belirleyici olacak olan, proletaryanın sosyalist devrimci programı, komünist devrimci partisi ve öz örgütlülükleriyle bu ayaklanmalarda sonuna kadar gidecek olan tek sınıf olarak önderliğe hazır olması, bunu bugünden örmesidir. Görün bakın o zaman kim kimin şarabını içiyor!


NƦN RJHQNXN

.(6.nWH QH ROGX"

K

ESK olağan genel kuruluna beş ay kala olağanüstü bir genel kurul gerçekleştirdi. Olağanüstü Genel Kurul neden toplandı?

KESK’teki gerileme ve çözülüşün neden ve temellerini, sorunun olası çözümleri için yapılması gerekenleri ele almadan, doğru devrimci proleter bakış açısı geliştirilemez. Öte yandan dağlaşmış bu çelişkili birikime dikkat çekip KESK’in olağanüstü biçimde toplanmasına gerekçe olan olayın üzerinden de atlanamaz. Devrimci Proletarya’nın yaklaşımı bu yüzden sorunun güncel adını net bir biçimde koymak oldu: Taciz! Burjuvalaşmış bir yaşam süren profesyonel bir sendika yöneticisi tarafından, yurtdışı gezilerinde konfederasyon bünyesinde kadrolu olarak çalışan bir kadın işçiye tacizde bulunuluyor. Bu tacizler kadın işçi tarafından konfederasyon başkanına sözlü olarak şikâyet ediliyor. Ancak konu örtbas ediliyor, sendika çalışanı işten ayrılmak zorunda kalıyor. Olay açığa çıkınca da liberal sol bir siyasal anlayışa mensup birisi başkan iki üye alelacele istifa ederek olaydaki sorumluluklarını itiraf ediyorlar. Ve bir sıkışmışlıkla Olaganüstü Genel Kurul'u toplama kararı alıyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar; taciz şikâyetini örtbas etmek, “komplo” iddiasına da başvurarak tüzüğü işletmemek ve bunu süreklileştirerek daha ağır bir tüzük suçu işlemek, kadını ve işçiyi ezmek, patronu ve erkeği korumak ve kollamak, bunları “faili belli olmayacak şekilde” yapmak, kadının şikâyette bulunmaması için bütün caydırıcı mekanizma ve ağırlıkları, ilişkileri kullanmaktan; Suçlular!

KESK genel kurulları açıkça küçük burjuva siyasetin koltuk kavgalarının arenası halindedir. Bu küçük burjuva grupsal bloklaşmalarla ittifakla, dirsek temasıyla vb. geleceğe dönük hiçbir şey çıkmaz. Bu haliyle KESK ayakta kalamaz, kalamamaktadır. emekçinin (ve avukatının) işşizlği ve hak gaspları olağanüstü genel kurul kararıyla resmileşmiştir. Tartışılan taciz vakasında tacizci kişi “fiilen aklanarak”, aslında taciz ve bastırma, bu neoliberal patronaj vakası KESK’in bütününde hâkim kılınmıştır. Grupların oportünist dansı

Mecburi olağanüstü genel kurul

Olağanüstü Genel Kurul salonunda KESK’li feminist kadınların eylemi sonrasında, konuşmalardaki bürokratik utanma ve sınır çekmeli yok sayma tutumu kısmen gevşedi. Genel Kurul sürecinde MYK’da olan, MYK’ya aday olan ve olma cesareti gösteremeyen bütün gruplar içinde en dikkat çekeni HÖC çizgisindeki Kamu Emekçileri Cephesi oldu.

Genel kurul, MYK adına geniş fakat içi boş bir giriş konuşması ile başladı. Bunu çalışma raporu ve mali raporun aklanması için konuşma ve oylamalar izledi. Bu Olağanüstü Genel Kurul'un olağan sonucuydu aslında. İlk günün sonunda pazarlıklar sonuçlandı ve tertemiz MYK görevine başladı. Peki böyle mi oldu? Kocaman HAYIR.

Bu çizginin aklamayı “Demokratik Emek Platformu’nun açıklamasını yeterli gördükleri için!” şeklinde açıklaması, manidardı. KESK’in KESK olarak hukuku yok onlar için, böyle bir gereklilik de yok. Feodal/ burjuva hukukun “devrimci hukuk” süslemesi adı altında grupsal paslaşmalar içinde güzellenmesi var sadece.

Genel kurul sonuçları…

KESK’e dair eleştiri örneklerini bilinçlice yönetimde yer aldıkları ve şimdi hesabını vermeleri gereken son iki yıldan, 1 Mayıs Bidirisi’nden ya da Tekel ihanetinden vb. değil, geçmiş on beş yıldan seçiyorlar. Haliyle yurtsever grubun dahi açıkça savunmadığı koşullarda taciz eden yöneticiyi savunmak da Kamu

BDP çizgisindeki Kamu Emekçileri tarafından önerilen ve tüzüğe konan “Kadının beyanı esastır” ilkesi ayaklar altına alınmıştır. Disiplin kurulları ihlalleri hasıraltı edilmiştir. Hakları çiğnenen kadın

Emekçileri Cephesi’ne düşüyor. Kamu Emekçileri Cephesi dışındaki diğer birçok grubun da bu kumpanyadaki rolleri benzer oldu. Kısaca ifade edersek; EMEP her zaman yaptığını yaptı: Demokratik özerklik, iki dilli yaşam, Kürt ulusuna dönük baskı/saldırılar ve ulusal mücadele üzerine konuşmalar. Ama KESK’e ve somut soruna dair hiçbir şey söylenmedi. KESK’ teki tarihsel tıkanma ve çözülüşe dair hiçbir şey söylenmedi. Yurtsever delegelerin önerisiyle kabul edilen ve tüzüğe geçen “Kadının beyanı esastır” ilkesinin sözü dahi edilmedi. Daha birkaç yıl önce “anadilde eğitim” talebinin tüzükten çıkarılmasına benzer biçimde bir geri adım daha atıldı. Fakat biliyoruz ki, Kürt ulusu yekpare-sınıfsız-kaynaşmış bir bütün değildir, Kürt burjuvazisi ile emekçi sınıfları arasındaki –referandumda da görülen- ayrışma daha da derinleşecektir. Ulusal sorunda Kürt ve Türk işçi ve emekçilerin çözümü, burjuva demokratik çözümden ayrışarak başarılabilir. Kürt ve Türk işçi sınıfının sosyalist demokrasi talebi öne çıkarılmak zorundadır, bizim yolumuz budur. İşçi sınıfının çözümü budur. DSD ise EDP çizgisindekilerin ayrışmasından sonra, TKP, Halkevleri ve EMEP çizgisini benimseyenlerle blok da oluşturarak, küçük burjuva antiemperyalist ulusalcı bir eksene oturmuştur. Neoliberal dönüşüme tepki temelinde antiemperyalist/ halkçı/antifaşist söylemler geliştiren kesimler arasında uyumun KESK’e aynen taşınması gerçeği yaşan-

maktadır. Silahlar DSD gibilerince açıkça, Yöncüler ve EMEP’liler gibilerince ise suya sabuna olabildiğince dokunmadan, genel birlik lafazanlıklarıyla, utangaç koltukçu oportünistçe buralardan ateşlenmektedir. Artık Yeter! Edi Bese! KESK genel kurulları açıkça küçük burjuva siyasetin koltuk kavgalarının arenası halindedir. Bu küçük burjuva grupsal bloklaşmalarla ittifakla, dirsek temasıyla vb. geleceğe dönük hiçbir şey çıkmaz. Bu haliyle KESK ayakta kalamaz, kalamamaktadır. Küçük burjuvazinin iki kesimi arasındaki bulanık ve lekeli, netlikten uzak kavgadan KESK’in tabanına da, kamu işçileri hareketinin geniş tabanına da bir hayır gelmez. Sorunun temeli geniş içerimiyle sınıfsaldır. İdeolojiktir, programatiktir, tüzüksel, örgütseldir, pratiktir, sınıf kapsam ve bileşimine bakışla, hangi sınıfın parçası ve sözcüsü olduğunla, devrimci özle ilişkilidir. Uzlaşmaz sınıf karşıtlığını açıkça bilince çıkarmadan, bunu enerjik bir taban çalışmasıyla ve güvencesiz eğitim, sağlık vd. işçiler çalışmasıyla birleştirmeden de ilerlenemez. Yeni bir sayfa açılmaktadır. Burjuvaziye karşı mücadelede, geçmişte onun faşizmine karşı olduğundan çok daha büyük bir sabır, cesaret ve ustalıkla, enerjik ve çok yönlü bir örgütçülük ve her şeyden önce de zihin açıklığı ve proleter sağlamlık gerektiren bir süreçtir bu. Biz bu yolu izleyeceğiz. Kim hangi yolda yürürse yürüsün!


NƦN RJHQNXN

ñV\DQ NÜYÜOFÜPÜ \D\ÜOÜ\RU 7XQXV N×Y×OF×P ROGX DUNDV× JHOL\RU İlk Cezayir ve Tunus’ta başlayan ayaklanmalar önce Tunus’ta Bin Ali diktatörlüğünün yıkılması, ardından Mısır’da mübarek’in tahtını sallamaya başlamıştı. İsyan ateşi bu ülkelerle sınırlı kalmadı ve sürekli yayılıyor. Son olarak Yemen ve Suriye'ye sıçradı.

"Tunus'ta ve Mısır'da zafere kadar devrim!", "Halk rejimi yıkmak istiyor!", "Mübarek, oğlunu da al ve git!"... Tunus işçi sınıfı ve emekçilerinin Kuzey Afrika’yı sarsan ayaklanması devam ederken şimdi de Tunus ayaklanmasından esinlenen Mısır işçi ve emekçileri sokağın dilinden konuşmaya başladılar. Mısırlı gençlerin, sosyal paylaşım sayfası Facebook ve Twitter üzerinden yaptığı çağrıyla 90 bin kişiye ulaşıldı. Eylem çağrıcılarından bir genç yapılacak eylemi tanımlarken “25 Ocak’taki gösterimiz sonun başlangıcı olacak” diyor. Bu meydan okumanın elbette Tunus halkının direnişinden alınan bir güç olduğu kuşku götürmez. Aynı zamanda sömürünün, açlığın korkunç yüzünü yaşayan emekçi-yoksul kitlelerin direnişlere ve mücadeleye olan açlığının da başka bir kanıtını oluşturuyor. Eylemin önüne geçilemeyeceğini ve tehlikenin de büyüklüğünü fark eden İçişleri Bakanı Halil El Adil, olaylara müsamaha gösterilmeyeceğini, tutuklama ve gözaltı yapılacağı yönünde tehditler savurmuştu. Yoksulluğun ve dikta rejimin baskılarından bunalan emekçiler bu tehditlere pabuç bırakmayacaklarını sokakları dolduran 10 binlerle gösterdiler. "Yoksulluk, yolsuzluk, açlık ve işkenceye karşı eylem günü"nde 10 binlerce işçi-emekçi sokağa çıkıp hükümet karşıtı gösteri düzenlediler. Eylemden haberdar olan Mısır devleti, Tunus’ta yaşananların yarattığı korkunun da etkisiyle bütün bölgelerde geniş güvenlik önlemleri aldı. Başkent Kahire sokaklarını dolduran öfkeli kitle devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve hükümet aleyhinde sloganlar attılar ve yoksulluğa son verilmesi çağrısında bulundular. Başkent Kahire’nin yanı sıra,

Asvan, İskenderiye ve Asyut kentlerinde de gösteriler düzenlediler. Öfkeli emekçiler El Cezire TV yayın aracını ve itfaiye araçlarını yaktılar. Devlet gösterilere tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etti. Kolluk kuvvetlerinin saldırısına karşın kitlenin dağıtılması başarılamadı. Sırada “milyonların protestosu” eylemi var. Mısırlı emekçiler şimdi de bu eylemin sesiyle devlete korku salıyor.

Yemenliler tam 30 yıldır ülkeyi yöneten Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in istifasını istiyor.

Ülkede protesto zincirinin ilk halkası kendini geçen hafta göstermişti. Yemenliler yoksulluk yüzünden tırmanan öfkeyle daha da çileden çıktı. Protestocular bu kez daha kalabalık, daha organize ve daha kararlı. Onbinler sokaklarda, “Şimdi değişim zamanı” sloganları attı. Pankartlarda Abidin Bin Ali’yi deviren Tunuslu işçi emekçielre atıflar vardı.

Mısır’da 1970’den bu yana böylesine büyük başka bir eylemin olmadığı söyleniyor. Bu boyutta bir gösteri 1977’de “ekmek isyanı” olarak anılan gösterilerde (18-19 Ocak) toplanmış. O tarihte 800 kişinin ölümüne neden olan gösteri ne yazık ki gerici diktatörlük rejimi tarafından kanla bastırılmıştı. Şimdi papucun pahalı olduğunu anlayan Mübarek faturayı hükümete keserek kendi kellesini kurtarmanın peşinde. Protestolar karşısında yıkılan hükümetin yerine yeni hükümet açıklandı. Devlet televizyonu, savunma ve dışişleri gibi önemli bakanların yerlerini koruduğu yeni hükümette, maliye ve içişleri bakanları ise değiştirildi. Bu değişikliklerle işçi ve emekçilerin gözünü boyayarak, bir yandanda sokak eylemlerinde terör estirerek Mübarek yerini korumaya çalışıyor. Mısır işçi sınıfı ve emekçi halkının iradesinin gerçekleşmesi için eylemlerine kararlılıkla devam etmeleri gerekiyor. Bugün için örgütsüz ve önderliksiz olan kitlelerin, gelişmeler bir devrime evrilmese de, birçok şeyi değiştirilebileceğini, geleceği kazanmak için kazanımlar elde edebileceğini görmesi gerekiyor. Tunus’un ardından, Mısırlı işçi ve emekçilerin eylemini de eylemimiz sayıyor, destekliyoruz.

6XUL\H·GH GH LüVL] JHQo

NHQGLQL \DNW× Tunus’ta, üniversite diplomalı bir gencin kendini yakmasıyla başlayan devrim hareketi etkisini Suriye’de de hissettirdi. Hem de benzer bir yöntemle. Suriye’nin Haseke kentinde, yine 26 yaşındaki bir genç, kent meydanında üzerine benzin dökerek kendini yaktı. Ağır yaralanan genç Haseke Devlet Hastanesi’nde tedavi altında. Görgü tanıkları, gencin, Suriye

Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın başında olduğu Baas rejimini protesto etmek amacıyla bu eylemi yaptığını söylüyor.

Bu dalganın Ürdün, Lübnan ve Sudan’a sıçraması ise an meselesi. Özellikle Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi zengin ülkeler ise “para” ve “petrol” güçlerini kullanarak, yeni sosyal güvenlik yasaları çıkartarak, bu dalganın dışında kalmaya çalışıyorlar. Ama bunun da çok sürmeyeceği kesin.


NƦN RJHQNXN

1H NDGDU ÁRN ÁDOÜíÜUVDQ R NDGDU L\L E

ğitim kurumları yarıyıl tatiline girdi. Öğrenciler bir tarafta kendilerini kendilerine yabancılaştıran burjuva eğitimin dersleri ve sınavları ile, diğer taraftan da eğitim ve yaşam masraflarıyla boğuştukları bir dönemi daha geride bıraktılar. Biz de tatili fırsat bilerek bir araya geldik. Hem eğitimimize, geleceğimize hem de yaşadığımız topluma dair bir sohbet gerçekleştirdik. Buluştuğumuz masada Fen Edebiyat Fakültesi'nden Türk Dili, Tarih ve Felsefe, Mühendislik Fakültesi, Eğitim Fakültesi ve bir Meslek Yüksekokulu öğrencisi var. Hem öğrencilerin yaşamlarına hem de dünya ölçeğindeki yaşananlara öğrencilerin bakışını ifade etmek adına sohbetten belli bölümleri aktarıyoruz. Mühendislik Fakültesi öğrencisi: Bugünlerde tüm dünya oldukça hareketli. Tunus’taki halk hareketinin başarısından sonra şimdi de Mısır’da benzer gelişmeler var. Mübarek te fazla dayanacağa benzemiyor. Ayrıca Yemen gibi başka bölge ülkelerinde de bir protesto hareketi görüyoruz. Hava soğuk ama dünyanın sokakları sıcak. Bundan önce de özellikle Avrupa’da işçi ve öğrenci eylemleri sürekli gündemde yer alıyordu. Eğitim Fakültesi öğrencisi: Haklısın. İnsanlar hayatlarından hiçbir yerde memnun değiller. Ülkemizde de durumun farklı olduğu söylenemez. Üniversite mezunu işsiz oranının yüksekliğinin Ortadoğu'da ki harekette etkili olduğunu söylüyorlar. Bizde de durum hiç farklı değil. Daha geçtiğimiz ay içerisinde 3 işsiz öğretmen daha intihar etti. Geleceğimi düşündüğümde ben de pek parlak görmüyorum. Binlerce mezuna karşın çok az atama var. Bizim bölümü seçim bile kurtarmıyor. Bunun harekete sevketmemesi imkansız. Ya intihar edeceğiz ya da bizi intihara sürükleyenlere bir şeyler söyleyeceğiz. Mühendislik Fakültesi öğrencisi: Türkiye’de böyle şeyler hiç olmuyor. Bizde sorunlara karşı mücadele etme geleneği yok. Eğitim Fakültesi öğrencisi: Bize böyle umutsuz konuşmayı öğretenler de bizim geleceğimizi karartanlar. Tunus'ta, Mısır'da, Yunanistan'da farklı dünyalar değil. Bize yaşamımızı bu hale getiren sermaye sahipleri hiç olduğumuzu öğretiyor. Bu baskı eğitim yıllarında başlıyor. Üniversitelerde öğrencilerin üretkenliği varsa o da baltalanmaya çalışıyor. Amaç

bilimsel çalışma değil üniversiteyi bitirince sermayenin ihtiyaçlarına uygun bir insan tipi. Bu bizi insan kimliğimizden bile soyutlayan, sıra arkadaşımızla bile konuşmadığımız, kimsenin de mutlu olamayacağı bir sistem. Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencisi: Doğru söylüyorsun. Üniversitelerdeki sınav dönemlerinin kendisi dahi insanları birbirine hatta kendi hayatlarına yabancılaştırıyor. Sadece sınava çalışıyor ve yaptığı çalışmayı da kendisi için değil sadece sınav için, eğitim sisteminin kendisi için yapıyor. Bu da her şeyi verimsizleştiriyor. Zorunluluğun olduğu yerde yabancılaşma var. Zaten üretken ve alanıyla bütünleşen bir insan tipi olduğu yerde de zedenlenmeye çalışılıyor. Eğitim Fakültesi öğrencisi: Bakın, hiçbiri bizim ihtiyaçlarımıza göre düzenlenmemiş. Üniversite sonrası işsiz kalacak insan eğitim sürecinden hiçleştiriliyor zaten. İntiharların sebebi de bu. Kapitalizmin suçunu kendi üzerine alıyor. Eğitimde bunu öğretiyor. Müfredat ta biçimde bizim için değil, sermaye için. Mühendislik Fakültesi öğrencisi: Burası kesinlikle doğru. Senelerdir “üniversite-sanayi işbirliği” adındaki günlerde büyük patronlar üniversiteye gelip paneller verir. Anlatılan mühendisliğin toplum yaşantısını geliştirme işlevi değildir. Daha fazla kar modelleri anlatılır ona uygun eleman nasıl oluruz, patrona kendimizi nasıl beğendiririz onu anlatırlar.

Sadece bu da değil. Meslek Yüksekokulu öğrencisi: Bizim bütün dersler bunun üzerine kurulu. Zaten liseden beri benzer günlerdeyiz. Staj demek her şey demek. Patron doğrudan hocanın yerini almış. Stajda kendini beğendiremezsen dersten geçemezsin. Stajda da bir şey öğrendiğimiz yok ha. Ne kadar çok çalışırsan ne kadar ses çıkarmazsan o kadar iyi. Eğitim dedikleri bana kalırsa sadece budur. Mühendislik Fakültesi öğrencisi: Bizim stajlarda aynı. Zorunlu stajda geçen yaz günde 10 saate kadar çalıştım. Para zaten yok, mecbursun. Patrona mecbur bırakıyor okul seni yoksa diplomayı vermiyor. Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencisi: Eğitim yılları bu kadar sorunlu. Peki bize kendi eğitimlerini dayatan patronlar bitirince yüzümüze bakıyorlar mı? Hayır. Diplomalı işsizlik bir çoğumuzu vuracak. İş bulursak da üç kuruş paraya saatlerce çalışmak zorunda kalacağız. Eğitim Fakültesi öğrencisi: Eğitimden onların planlarını bozmaya başlamak gerek. Onlar bizi bilimden, birbirimizden, hayatlarımızdan koparmaya çalıştıkça bir arada durmalıyız. Hiç olmadığımızı göstermeliyiz. İstersek biz kendimiz için bir şeyler yapmaya başlayabiliriz. Bir araya gelmek, sermayenin karı için değil toplumsal yaşamın ilerlemesi için bilim üretmeyi hedeflemek. Kolektif üretim yaparak onların yaşam tarzını değil başka bir kültürü oluşturmaya

çalışarak. Onların dayattığına karşı bir alternatif üretebiliriz. Birliğimizi ortak üretimden alırsak bizi parçalayamazlar. Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencisi: Evet bu durumda biz de kendi sözümüzü, tarafımızı üretmiş oluruz. Şimdiye kadar hiç biz buradayız demedik. Onlar her şeyi kendi çıkarlarını kabartmak için yaptılar. Biz bir arada olursak, hayır dersek eğitim yürümez. Gücümüz olduğunu düşünüyorum. Meslek Yüksekokulu öğrencisi: Sadece eğitimle sınırlı da değil. Artık bizler de mesleki okullarda üretim sürecinin asli bileşeniyiz. Biz olmazsak emeğimiz üzerinden elde ettikleri karları edemezler. Bize ihtiyaçları var. Mühendislik Fakültesi öğrencisi: Haklısınız. Sorunlarımız eğitimin yapılanmasının kökenlerinden geliyor. Eğitimin kendi ihtiyaçlarına göre yapılandıranlar işsizlik çemberine bize sokanlar, yani patronlar. Daha iyi bir eğitim ve yaşam için vereceğimiz mücadele patronlara karşı olmak zorunda. Eğitim Fakültesi öğrencisi: Kesinlikle. Kapitalist eğitim bizi bilimden yabancılaştırıyor. İşsiz bırakıyor. Ücretsiz güvencesiz staj yaptırıyor. Çözüm buna karşı durmakta. Aynı zamanda toplum için bilim üretmek için harekete geçmekte. Biz kendimiz bir şeyler üretebildiğimizi gördükçe toplumu da değiştirebileceğimizi göreceğiz.


NƦN RJHQNXN

ÐðUHWPHQ *HFH <DU×V× 9HULOHQ hFUHWOHU LQWLKDUÜ “Bunalıyoruz çocuk bunalıyoruz Biçim veremediğimiz şeylerin Biçimini alıyoruz” Şükrü ERBAŞ

KPSS ölüm kusmaya ve gencecik yaşamları karartmaya, söndürmeye, yaşamdan kopartmaya devam ediyor. Kapitalizm insan kanına doymuyor. Bir gün yerin yedi kat altında yakalıyor işçi sınıfını ölüm, birgün tersane cehemneminde. Bazen dershane parasını kanımızla ödemek zorunda kalıyoruz, bazen silikozis hastalığı olarak çıkıyor karşımıza ölüm. İşsizlik, güvencesizlik ve sınıfsal sömürünün üzerine eklenen cinsel sömürü sonucunda oluşan bunalımlı ruh hali, geçtiğimiz ay içerisinde 3 öğretmenin intiharı seçerek yaşamlarına son vermelerine neden oldu. 26 yaşında müzik öğretmeni olan Uygar Şenocak, 2 Ocak günü Elazığ’da yaşadığı evinden ayrıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamadı. Yakınlarına sınav sebebiyle yaşadığı bunalımı sık sık dile getirdiği söylentileri üzerine yapılan aramalar sonucu, Poyraz Kasabası’na bağlı Mansuraşağı Köyü’nde, Uygar öğretmenin cansız bedenine ulaşıldı. Yaşamında karşılaştığı ağırlığın altından kalkamayarak yaşamına son veren bir diğer öğretmen Yeter İmrak oldu. Yeter İmrak eşinden şiddet gördüğü için evinden ayrılmıştı. 3 çocuğuna bakabilmek için İstanbul Esenyurt Sonnur Yazıcıoğlu İlköğretim Okulu’nda ücretli öğretmenlik yaparken okulun karşısındaki inşaattan atlayarak intihar etti. Yeter öğretmen sınıfsal olarak ezilmişliğinin yanı sıra yine bu sistemin kadına reva gördüğü ikinci sınıf bakış açısının sonucu kocasından şiddet görerek bir kez daha ezilmişti. Osmaniye’nin Düziçi ilçesinde ataması yapılmadığı için vekil öğretmenlik yapmak zorunda kalan Ali Kürklü girdiği

bunalımdan çıkamayarak tabancayla başına ateş ederek intihar etti. Yoksul bir ailenin 10 çocuğundan birisi olan Ali Kürklü, KPSS’nin ve ücretli kölelik düzeninin son kurbanı oldu. Ancak simit almaya ayırabildiği bozuk paralarıyla bu dünyada yaratamadığımız cennetin hayalini kurarak yaşamına son verdi Ali öğretmen.

Şimdi yüzbinlerce işsiz öğretmen kendilerine ücretli kölelik düzeni tarafından dayatılan yaşamda KPSS'ye hazırlanarak onları bunalıma sürükleyen, en insani yanlarından uzaklaştıran bir çıkışsızlığın içinde uçurumun kenarında yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Öğretmenlerin ve tüm bir işçi sınıfının katili, ücretli kölelik düzenidir. İntihar nedeni “bunalım, çıkışsızlık ve sınavı kazanamamak” olarak geçiyor haber bültenlerinde. KPSS'ye hazırlanan yüzbinlerce güvencesiz öğretmen bunalımda! Ve öğretmen intiharları giderek sıklaşıyor, adeta dalgasal bir hale geliyor. Öğretmenleri ve tüm bir işçi sınıfını bunalıma sürükleyen, işsiz bırakan, üç kuruşa çalışmaya zorlayan ve sınavlarda en güzel yıllarını öldüren kölelik düzenine karşı cepheden bir karşı duruş yaratılmadığı ve yaratamadığımız sürece bu ölüm son ölüm olmayacak. Emeğin korunması mücadelesi, eğitim işçilerinin onurunun korunması mücadelesi, ücretli kölelik düzenine karşı örgütlü ve bilinçli sınıf savaşımına girmesiyle yükselecek. Eğitim işçilerine kader diye sunulan ve eğitim işçilerinin örgütsüzlüğünden güç alan bu denklemi tersine çevirmeliyiz. Yüzbinlerce eğitim işçisi ve işçi sınıfının diğer bölükleri tek ses olup haykırdığımızda, iş, ekmek ve gelecek mücadelesini yükselttiğimizde, zor ve güzel olanı, yani ölümü değil, yaşamayı seçtiğimizde okları kapitalizmin bağrına çevirmiş olacağız ve aydınlık yarınların ışığını göreceğiz.

((' %XUVD .366·\H LQDW \DüDV×Q KD\DW Eğitim emekçileri, KPSS’nin ve sistemin yarattığı geleceksizliğin sonucunda gerçekleşen öğretmen intiharlarına dikkat çekmek, ölümü değil yaşamı seçtiklerini haykırmak amacıyla Bursa’da bir basın açıklaması ve oturma eylemi gerçekleştirdi. Fomara Meydanı’nda yapılan basın açıklamasını eğitim emekçisi Özgür Koşar okudu. Yüzbinlerce öğretmenin aynı sorunları yaşadığını ve sorunlarımızın üstesinden ancak

örgütlü mücadele ile gelinebileceği belirtilen eyleme Bursa Eğitim-Sen Şube Başkanı Cemal Akkurt ve BATİS üyeleri de destek verdi. “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!”, “ Ücretli köle olmayacağız!”, “Öğretmenler işsiz okullar öğretmensiz!”, “Öğretmenin katili sermaye düzeni!” sloganlarının atıldığı basın açıklaması, yapılan oturma eyleminin ardından sonlandırıldı.

Merhaba arkadaşlar. Biz İvedik Organize Sanayi Bölgesi'nde çalışıyoruz. Biz işe başlayalı yaklaşık 2 ay oldu. Çalıştığımız yer bir çamaşır yıkama fabrikası. Fabrika hastane ve otellerin çamaşırlarını yıkama ve ütüleme işini yapıyor. Şirket işi ihale yolu ile alıyor. İki vardiya halinde çalışıyoruz. Gündüz vardiyasında büyük bir bölümü kadın olan yaklaşık 40 işçi çalışyor. Bizim çalıştığımız gece vardiyasında ise tamamı erkek olmak üzere 15 işçi çalışıyor. Gündüz çalışan işçiler asgari ücret alırken, gece çalışanlara ise asgari ücretin altında yaklaşık 550 tl maaş veriliyor.

görmeyen ustabaşı iki günün sonunda arkadaşlarımızın ücretlerinin yattığını ancak kendileri ile çalışamayacaklarını söyledi. İşçi arkadaşlarda zaten kendilerininde artık bu fabrikada çalışmak istemediklerini söylediler. İşten ayrılan arkadaşlarımız bize bu sorunun sürekli yaşandığını vakit geç olmadan işten ayrılıp başka bir işte çalışmamızı söylediler. Bizde onlara yaşadığımız tüm bu sorunların nereye gidersek gidelim karşımıza çıkacağını, bu şekilde işten ayrılmanın patronların işine geldiğini söyledik Çözüm için burada kalarak koşulların değişmesi için mücadele etmemiz gerektiğini belirttik.

Gece vardiyasında çalışan işçilere asgari ücretin altında bir ücret verilmesinin başlıca nedeni başka bir işte çalışamayacak kadar fiziksel engelli olmaları. Çalışma saatlerimiz düzensiz. İşe akşam saat 19.00'da başlıyoruz. İşin bittiği zaman paydos ediyoruz. İş bazen 02.00 bazen de 05.00'de bitiyor. İş bittikten sonra sabah 07.00'ye, gündüz vardiyası gelene kadar yatıyorz. Gündüz vardiyasında çalışanların sigorta ve benzeri sosyal hakları varken gece vardiyasında ustabaşı ve şef haricinde çalışan işçilerin sigortası yok. Sigortası olanların maaşı düzenli yatıyorken, gece vardiyasında çalışan biz işçilerin maaşları düzenli yatmıyor. Biz işe başladığımızda bu sorunlardan kaynaklı üç işçi arkadaş ustabaşı ile tartıştılar. İşçi arkadaşlar ile konuştuğumuzda bu durumun sürekli yaşandığını iki üç ayda bir işçi sirkülasyonu olduğunu söylediler. İşten ayrılmayı düşünen arkadaşlara maaşlarını almadan işten ayrılmamaları gerektiğini söyledik. Bunun üzerine arkadaşlar ustabaşına işten ayrılacaklarını, maaşlarını alana kadar işe geleceklerini ama çalışmayacaklarını söylediler. İki gün boyunca gece fabrikaya geldiler ama çalışmadılar. Bu süre zarfı içerisinde usta başı arkadaşlarımızı polis çağırmakla, servise almamakla, yemek vermemekle tehtit etti. Bizlerde her hangi bir fiziki müdahale karşısında ortak tavır alacağımızı ve yemeklerimizi paylaşacağımızı söyledik. Çalışan işçilerden herhangi bir destek

Bize işe başlarken deneme süresinin bir ay olduğunu bu süre bittikten sonra sigortamızın yapılacağı söylenmişti. Ancak ikinci ayda olmamıza rağmen sigortalarımız yapılmadı ve maaş günü gelmesine rağmen ücretlerimiz yatırılmadı. Bizler de yemek saatinde bir toplantı yaptık. Maaşlarımızın yatmaması halinde yemekten sonra işbaşı yapmayacağımız ve ortak hareket etmemiz gerektiği şeklinde bir karar aldık ve bunu vardiya şefine ilettik. Sigortası olan ve maaşlarını zamanında alan eski işçiler de bize destek verdiler. Örgütlü bir tepki karşısında vardiya şefi de haklı olduğumuzu, patrona telefon edeceğini ve maaşlarımızı yatırmasını söyleyeceğini belirtti. Bunun üzerine ustabaşı yanımıza gelerek elindeki kağıdı gösterip, patronun yasa gereği isterse maaşları 20 gün gecektirebileceğini söyledi. Bunun üzerine bizde madem yasaları uyguluyorsunuz o zaman sigortalarımızı yapın sigorta da yasal hakkımız bunu neden yapmıyorsunuz dedik. Ustabaşı ve şefin patronla yaptıkları görüşmelerden sonra şef yanımıza geldi ve maaşlarımızın yattığını söyledi. Sigortalarınız da birkaç gün içeresinde yapılacak dedi. Evet arkaşlar o zamana kadar para yok, bankada sorun çıktı gibi yalanlar ile bizi oyalayan patron, gecenin o saatinde nasıl oldu da ücretlerimizi yatırdı acaba? Ankara’dan İşçi Meclisi okurları


NƌN RJHQNXN

6DQDW WHNQRORML ELOLP YH IRWRĂ°UDI Kitapta; Ăśncelikle, bilim, sanat ve teknoloji alanlarÄąnÄąn, siyasal\ toplumsal alanla baÄ&#x;Äą incelenmiĹ&#x;, Ăśzellikle, enformasyon ve iletiĹ&#x;im teknolojilerinin toplum ve iktidar iliĹ&#x;kilerini nasÄąl belirlediÄ&#x;ini ve oluĹ&#x;turduÄ&#x;unu, sonrasÄąnda da, bĂźtĂźn bu geliĹ&#x;melerin sanat ve Ăśzellikle fotoÄ&#x;raf alanÄąnÄąn toplumsal algÄą Ăźzerindeki etkileri incelenmiĹ&#x; ve kuvvetli Ăśrneklerle bu dĂźĹ&#x;Ăźnce desteklenmiĹ&#x;tir. AyrÄąca, bilgi teknolojisindeki geliĹ&#x;melerin, kiĹ&#x;ileri bilgisayara baÄ&#x;ÄąmlÄą kÄąlmanÄąn yanÄąnda bilgi tekelleĹ&#x;mesini de beraberinde getirdiÄ&#x;inin vurgusu yapÄąlarak, bilgi ve fikir dolaĹ&#x;ÄąmÄąndaki sÄąnÄąrlama ve sansĂźrlerin Ăśzellikle bireysel geliĹ&#x;menin ĂśnĂźnde engel teĹ&#x;kil ettiÄ&#x;i, oysa ki, bilginin Ăśzel deÄ&#x;il toplumsal niteliÄ&#x;inin yanÄąnda, tekelleĹ&#x;menin, ĂśzgĂźn Ăźretimlerin hÄązla ĂśnĂźnĂź kestiÄ&#x;i vurgusu yapÄąlmaktadÄąr. Milyonlarca insanÄąn internet kullandÄąÄ&#x;Äą gĂźnĂźmĂźzde, gĂźndelik gerçekliklerin yerini, sanal yaĹ&#x;antÄąlar, sanal politik muhalefetler ve hatta sanal eÄ&#x;itimlerin almasÄą ile birlikte yeni bir kĂźltĂźrĂźn oluĹ&#x;duÄ&#x;u da belirtiliyor.

calÄąk olarak geliĹ&#x;tiÄ&#x;i, hem sanat ve sanatçĹ ile birlikte Ăźretimlerinin de birlikte metalaĹ&#x;maya baĹ&#x;ladÄąÄ&#x;ÄąnÄąn anlatÄąlmasÄą, daha da bir merakla kitaba devam dedirtiyor‌ Dikkatimizi çeken ana hatlarÄą Ăźzerinden, az da olsa bahsetmeye çalÄąĹ&#x;tÄąÄ&#x;ÄąmÄąz bu kitap, Ăśzellikle bir bĂślĂźmde ortak hayallerle birleĹ&#x;iyor. ŞÜyle ki, â€œĂ‡ĂśzĂźm sÄąnÄąfsÄąz toplumdadÄąr. SÄąnÄąfsÄąz toplum sanatsal eylemi, yalnÄązca belli bir sÄąnÄąfa ait olmayan tĂźm insanlarÄą kucaklayan bir eyleme dĂśnĂźĹ&#x;tĂźrmenin yolunu gĂśsteriyor. Bilgiye ulaĹ&#x;ÄąmÄąn eĹ&#x;it olduÄ&#x;u, yani bilginin tekelleĹ&#x;mediÄ&#x;i, iletiĹ&#x;im olanaklarÄąnÄąn ĂśzgĂźr olduÄ&#x;u, emeÄ&#x;in sĂśmĂźrĂźlmediÄ&#x;i, dolayÄąsÄąyla sanatsal eylem için gereksinim duyulan zamanÄąn kendiliÄ&#x;inden doÄ&#x;duÄ&#x;u ve Ăźretim için gereken alet edevatÄąn sahibi olunduÄ&#x;unda sanat ĂśzgĂźr bir ifade biçimi olarak zenginleĹ&#x;en bir dinamizm kazanacaktÄąr. DolayÄąsÄąyla, sÄąnÄąfsÄąz toplumda sanat, gĂśnĂźllĂź çalÄąĹ&#x;ma temeli Ăźzerinde, toplumun bĂźtĂźnĂźnĂź kavradÄąÄ&#x;Äąnda meta olmaktan kurtulacak ve yalnÄązca insana ait olacaktÄąr.â€?

BĂźtĂźn bunlarÄąn yanÄąnda, bilim alanÄąn da da (tÄąp, mĂźhendislik, çevre, tarÄąm vs. ) egemen ideolojinin belirleyici olduÄ&#x;u, kapitalizmin sorunlarÄą Ăśnce yarattÄąÄ&#x;Äą, çÜzĂźmlerini de kendi çĹkarlarÄą doÄ&#x;rultusunda yeniden kurguladÄąÄ&#x;Äą gerçeÄ&#x;i, dikkatlerimize sunuluyor.

Kapitalist Ăźretim iliĹ&#x;kilerinin yeniden Ăźretiminde, beslenip geliĹ&#x;mesinde Ăśnemli bir rol Ăźstlenen burjuva kĂźltĂźr sanatÄą,kapitalizm için, meta sermaye iliĹ&#x;kilerini derinleĹ&#x;tirerek, toplumun yaĹ&#x;am tarzÄąnÄą, ilgi, ihtiyaç ve Ăśzlemlerini bilinç altÄąna kadar etkileyip manipule ederek, tĂźketimi kĂśrĂźklĂźyor ve kendine yeni kar alanlarÄą açĹyor,

KitabÄąn ilerleyen bĂślĂźmlerinde, sanat ve kapitalizm iliĹ&#x;kisi irdeleniyor. Kapitalizmin baĹ&#x;langĹç yÄąllarÄąnda, daha fazla Ăźretim için (seri Ăźretim) geliĹ&#x;tirilen ve yaygÄąnlaĹ&#x;an makine kullanÄąmÄą ile birlikte, el emeÄ&#x;inin kan kaybetmeye baĹ&#x;ladÄąÄ&#x;Äą, ve bu durumun, hayatÄąn her alanÄąnda genel kĂźltĂźrel yapÄąyÄą ve tabiki sanatsal kĂźltĂźr anlayÄąĹ&#x;ÄąnÄą da sarsÄąntÄąya uÄ&#x;ratarak, insanÄąn yabancÄąlaĹ&#x;ma sĂźrecini baĹ&#x;lattÄąÄ&#x;Äą anlatÄąlarak, o dĂśnemlerden itibaren sanatÄąn kapitalizimde, bir ayrÄą-

Ä°Ĺ&#x; dÄąĹ&#x;Äą zamanlarÄąmÄązÄąn da sermayenin yĂśnlendirmeleri doÄ&#x;rultusunda ĂśrgĂźtleyerek, edilgenleĹ&#x;tiren, alÄąklaĹ&#x;tÄąrÄąlan, hoĹ&#x;nutsuzluklarÄąndan arÄąndÄąrÄąlarak bunlarÄą bastÄąrmaya koĹ&#x;ullandÄąran, sistemin gßç ve bĂźyĂźsĂźne yeniden ikna edilen, bĂśylece bir sonraki iĹ&#x;gĂźnĂź için yeniden hazÄąr hale getiren kapitalist sĂśmĂźrĂź disiplinini teĹ&#x;hir ettiÄ&#x;i için; bu kitap ilgi çekiyor, içine çekiyor. OkumanÄązÄą Ăśneriyor ve keyifli okumalar diyoruz.

´8FXEH¾

Heykel resimle birlikte yedi sanat dalÄąndan en eskisidir. BugĂźn için bile arkeolojik kazÄąlarda çĹkan her heykel insanlÄąÄ&#x;Äąn tarihinin karanlÄąk bir noktasÄąnÄą aydÄąnlatmaktadÄąr. Ä°lk heykeller dinsel bir yakÄąnma ifadesi olan totemler biçiminde ortaya çĹksa da orada bile insanÄąn estetik duygusunun Ăźretme, tasarlama gĂźdĂźsĂźnĂźn gßçlĂź bir ifadesini gĂśrmekteyiz. AÄ&#x;açtan kayaya, mermerden bronza heykeltraĹ&#x;lar kendi duygusal ve dĂźĹ&#x;Ăźnsel dĂźnyalarÄąnÄą ortaya koymak için her tĂźrlĂź malzemeyi kullanmÄąĹ&#x;lardÄąr. DĂźnyanÄąn yedi harikasÄą olarak kabul edilen eserlerin ikisi (Rodos heykeli ve Zeus heykeli) doÄ&#x;rudan heykel olmakla beraber diÄ&#x;er eserler de heykellerle bir bĂźtĂźnlĂźk halinde tarihte yerlerini almÄąĹ&#x;lardÄąr. Madalyonun diÄ&#x;er yĂźzĂźnde ise RĂśnesans'a kadar sĂźren heykelle birlikte her tĂźrlĂź gĂźzel sanatlar dĂźĹ&#x;manlÄąÄ&#x;ÄąnÄą gĂśrmekteyiz. O dĂśnemde yĂźzlerce yÄąllÄąk heykellerin parçalandÄąÄ&#x;ÄąnÄą da gĂśrmekteyiz. Ă–yle ya Adem ile Havva kendilerini incir yapraÄ&#x;Äąyla ĂśrttĂźÄ&#x;Ăźne gĂśre bu heykeltraĹ&#x;larÄąn ne haddinedir heykelleri bĂśyle oluĹ&#x;turmak. Ve bir dĂśnem hadÄąm ettirilir heykeller. BatÄą için gĂźzel sanatlarda da karĹ&#x;ÄąlÄąÄ&#x;ÄąnÄą bulan bu OrtaçaÄ&#x; karanlÄąÄ&#x;Äą Ä°slam coÄ&#x;rafyasÄąnda daha erken bir dĂśnemi anlatÄąr. Putlardan temizlenen kabe ve heykellerin putlarla anÄąlmasÄą uzun bir dĂśnem birinci sanat olarak geçen heykeli bu coÄ&#x;rafyadan siler. Ya bugĂźn‌ KarslÄąlar heykel olarak adlandÄąrÄąyordu “İnsanlÄąk AnÄątÄąâ€?nÄą. Daha heykel tamamlanmamÄąĹ&#x;ken ve insanlÄąk anÄątÄą yazan bir tabela

iliĹ&#x;tirilmemiĹ&#x;ken “ucubeâ€? olarak bilinir oldu malum heykel. Ucube terimi bakÄąlmayacak kadar kĂśtĂź olan, nereden geldiÄ&#x;i belli olmayan, acayip, anlaĹ&#x;Äąlmaz, biçimsiz nesneler için kullanÄąlÄąr. 2006'da baĹ&#x;layan ve 2008'de koruma kurulu tarafÄąndan SÄ°T alanÄą olmasÄą gerekçesiyle yapÄąmÄą durdurulan bir heykelden bahsediyoruz. ErdoÄ&#x;an’Ĺn “ucubeâ€? dediÄ&#x;i andan itibaren yeniden gĂśrĂźlĂźr olan bir heykel. Ä°nsanlÄąk anÄątÄą Ermenistan’la olan ikili iliĹ&#x;kilerin daha Ăźst boyuttan kurulmasÄąna yĂśnelik atÄąlan adÄąmlarla paralel bir Ĺ&#x;ekilde gĂźndeme geldi. Ä°ki parça taĹ&#x; sĂźtun birleĹ&#x;tiÄ&#x;i zaman bir insanÄą oluĹ&#x;turuyordu.YÄąllardÄąr ayrÄą kalmÄąĹ&#x; bir gĂśvdenin iki parçasÄą anlatÄąlmak isteniyordu. BatÄą parçasÄą TĂźrkiye’yi temsil eden heykelin doÄ&#x;u tarafÄą Ermenistan’Ĺ simgeliyordu. Yurdundan sĂźrĂźlmĂźĹ&#x; bir halk olarak asker hazÄąr olunda Ermenistan ve elini uzatan TĂźrkiye. Ahmet DavutoÄ&#x;lu’nun da stratejik derinliÄ&#x;ine uygun olarak babacan, kucaklayan, abi TĂźrkiye. Ama heykel yarÄąm hala. O kardeĹ&#x;lik vurgularÄąyla gizlenen halklarÄąn kardeĹ&#x;liÄ&#x;i deÄ&#x;il sermayenin kendini kÄąrmÄązÄą çizgilerin Ăśtesine taĹ&#x;Äąma isteÄ&#x;i. Dedik ya o heykel yarÄąm hala ve TĂźrkiye’den uzanan o el yerde. BitmemiĹ&#x; bir heykelin estetiÄ&#x;ini tartÄąĹ&#x;mÄąyoruz burda. Birincisi yerinden sĂźrĂźlen bir halktan ĂśzĂźr bile dilemeden el uzatma, bĂźyĂźklĂźk gĂśsterme dayanÄąlmaz iki yĂźzlĂźlĂźÄ&#x;Ăźne ortak olmayacaÄ&#x;ÄąmÄązÄą sĂśylemek istiyoruz. Ä°kincisi ise deÄ&#x;iĹ&#x;en konjonktĂźrle kendi stratejik derinliÄ&#x;inde boÄ&#x;ulan bir anlayÄąĹ&#x;Äąn halklar arasÄąndaki dostluÄ&#x;a bile kendi stratejik çĹkarlarÄą Ăźzerinden bir bakÄąĹ&#x; sahibi olmasÄąnÄąn çĹplaklÄąÄ&#x;ÄąnÄą gĂśrĂźyoruz.


NƦN RJHQNXN

'DYRV (PSHU\DOLVW NDSLWDOLVW VHUPD\HQLQ ]LUYHVL D

avos zirvesi olarak da bilinen Dünya Ekonomik Formu –WEF- 1971’den beri İsviçre’nin Davos kentinde toplanıyor. Bu yıl düzenlenecek olan 41. toplantı 26-30 Ocak tarihleri arasında gerçekleşecek. Toplantıya yaklaşık 2 bin 500 kişi katılım sağlayacak. Uluslararası mali sermayenin önde gelen tekel temsilcilerinden yaklaşık bin 400 kişinin zirvede yer alması bekleniyor. Türkiye’den de suyun başını tutan sermaye grupları Doğuş Holding, Koç Holding, Sabancı Holding gibi üst düzey yetkililerinin yanı sıra, çok sayıda Türk işadamının da Davos’a katılacağı söyleniyor.

Davos adeta mali sermayeye üs olarak inşa edilmiş küçük bir kent. Emperyalistlerin Davos’u 41 yıldır üs olarak kullanmasının asıl nedeni işçi sınıfının ve yoksul halkın öfkesinden daha kolay korunabilmesinden ileri geliyor. İki küçük köyden oluşan ve 11 bin nüfusu bulunan şehir yüksek dağların arasında bir vadide inşa edilmiş. Şehre sadece bir giriş bir de çıkış var, diğer bütün noktalar dağlarla çevrili. Her yıl Ocak ayının son haftası yapılan forum kar yağışının çok yoğun yaşandığı döneme denk getirildiği için geniş kitlelerin alana ulaşması hemen hemen imkansızlaşıyor. Bir hafta boyunca 24 saat, ordu ve polis gücü tarafından işgal ediliyor. Özel tim, tam gün gökyüzünde uçan askeri helikopterler buda yeterli bulunmadığından, giriş çıkışlar dikenli telle çevrilir. Buda yetmez, ola ki dağlardan işçi-emekçiler çıkagelir -mümkün olmasa da- korkusundan orman içlerine ordu güçleri konumlandırılır. Kısacası akıl almaz bir güvenlik önlemi. Korkuyorlar! Uluslararası sermayenin kısa ve uzun dönem çıkarlarının ele alındığı, yeni olanakların kullanım ve yönetişiminin planlandığı, zirvedeki kararların bağlayıcılığı tartışmalı olsa da buradan çıkan kararlar mali sermayenin gelecekteki hedeflerini göstermesi bakımından önem kazanıyor. Aynı zamanda büyük sermaye gruplarının dayatmalar yoluyla küçükleri içerimine alarak yuttuğu birlik oluşumlarının ön anlaşmaları yapılmaktadır. WEF’in bu yılki ana teması “Yeni Gerçeklik İçin Paylaşılan Normlar” olarak belirlenmiş. Bu “yeni gerçekliklerin” ne olduğu henüz kamuoyu ile paylaşılmış olmasa da biz biliyoruz ki emperyalist mali sermayenin eseri olan ekonomik krizlerin içinden çıkılamaz bir hal alması, kapitalizmin kriz devrelerinin her yeni krizde daha da uzamasının tekelleri üzerinde yarattığı basınçtır. “Ayakların baş olma” mücadelesinden bir

Davos’un bu yılki ana teması “Yeni Gerçeklik İçin Paylaşılan Normlar” olarak belirlenmiş. Bu “yeni gerçekliklerin” ne olduğu henüz kamuoyu ile paylaşılmış olmasa da biz biliyoruz ki emperyalist mali sermayenin eseri olan ekonomik krizlerin içinden çıkılamaz bir hal alması, kapitalizmin kriz devrelerinin her yeni krizde daha da uzamasının tekelleri üzerinde yarattığı basınçtır. türlü geri adım atmaması, önlenmesi mümkün olmayan sosyal patlamalar, işçi sınıfı ve ezilen dünya halklarının yaşadığı ekonomik-sosyal yıkım karşısında her geçen gün başka bir kıtada sokakları tutuşturması, olası yeni ve daha büyük grev ve direnişlerin sermayenin uykularını kaçırması olarak anlaşılması gerekir. Davos zirvesi demek emperyalist sermaye ve güç odakları arasındaki paylaşım mücadelesinde kimin borusunun öteceği, büyük pastadan hangi sermaye grubunun güçlenerek çıkacağı üzerinde yürütülen pazarlıklardır. Ve devamında da alınan kararlar doğrultusunda emperyalist kapitalizmin ortak düşmanı olan işçi sınıfı ve ezilen halkların yeni sömürü politikalarına karşı ortaya çıkabilecek kalkışmalarını öldürmek de dahil ekonomik ve siyasal zorun kullanılarak yönetilmesi kalıyor. Son dönemde yaşanan direnişlere bakıldığında işçi-emekçilerin daha sert yöntemlere yöneldiğini görmek zor değil. Grev, işgal, blokaj gibi çatışmalı bir sürece girildiğinin küçük ölçekli de olsa önemli örnekleri giderek yaygınlaşıyor. Mali sermayenin giderek büyüyecek bir çatışma

sürecini karşılamak zorunda kalacağı artık bir sır olmaktan çıktı. Öyle ellerini kollarını sallayarak tepemizde böğüremeyecekler. Tüm zenginlikleri yaratan sınıfın, sefaleti yaşadığı bir dünya daha fazla yaşayamaz. Sosyalizmin yarattığı basıncın etkisiyle Avrupa burjuvazisi içte zorunlu olarak “vermek” ve uygulamak zorunda kaldığı kısmi ekonomiksosyal olanakların da sosyalizmin geriye dönüşü, Doğu Bloku ülkelerinin dağılması ile geçici de olsa ortadan kalkan devrim tehdidinden sonra var güçleriyle işçi sınıfının en temel kazanımlarına yöneldi. Güvencesiz çalıştırma, taşeronluk sistemi, kısa süreli çalıştırma, modern köle pazarları olan –Özel İstihdam Büroları’nın- peş peşe devreye sokulması ve mezarda emekliliğin yaşama geçirilmesiyle birlikte işçiemekçilerin kazanılmış hakları sağlık sigortası ve işsizlik yardımı gibi elde kalan son kırıntıların da burjuvazinin saldırısı ile karşı karşıya. Dünya proletaryası sınıfa karşı sınıf ekseninde birleşik bir mücadele ile sermayenin saldırılarını göğüsleme olanak ve tarihsel tecrübesine sahip-

tir. Her yeni kıvılcımın daha büyük bir alev topuna dönerek sıçramalı bir gelişme göstereceği, bir bölgede veya ülkede başlayacak bir direnişin sadece o bölge ve ülkeyle sınırlı kalmayacağının da belirtileri Tunus halk ayaklanmasında kendisini göstermiş bulunuyor. Davos’un belki de en önemli “gizli gündem” maddesi Tunus halkının beklenmedik bir anda ortaya çıkarak gerçekleştirdiği onurlu direnişin, tekelci kapitalistlerin bir kez daha cehennemi yaşamalarına vesile oldu. Dolayısıyla emperyalist sermaye temsilcileri bu ve benzeri halk hareketlerinin emsal teşkil etmemesi için yeni stratejiler üzerinde duracaklardır. Tunus halkının zapt edilemeyen başkaldırısı Davos’un gündemini değiştirmiştir. Emperyalist kapitalist sermayenin alacağı hiçbir önlem işçi sınıfı ve ezilen halkların gelecek özlemlerini, umutlarını yok edemez. İşçi sınıfının sosyalizm yürüyüşü durdurulamaz! Bir gün, sel gibi akan kalabalıklar gecekondulardan, fabrikalardan, okullardan, yoksul kentlerden çıkıp saraylarda saltanatı yıkmaya, yürüyecekler ve saraylardakilerin acılarını sonsuza dek dindirecekler…


Tunus, Ürdün, Yemen, Mısır ... Son 30 yıl boyunca gerici diktatörlük rejimlerinin gençliğin, kadınların, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin umut ve özlemlerini, insanca yaşam ve özgürlük taleplerini, varlık ve onurlarını ayaklar altına alarak sürdürdüğü neoliberal birikim modelinin, kapitalizmin bu ülkelerdeki gelişim biçiminin sonucudur yaşananlar.

'RðDQÜQ YH WDULKLQ \Ö]\ÜOGDNL VRUXVX T

unus’ta başlayan, Ürdün ve Yemen’e sıçrayan, Mısır’da ise ölçek büyüterek tüm Ortadoğu’ya yayılma eğilimi gösteren halk ayaklanmaları neyin göstergesidir? Tunus ve Mısır’da, giderek tüm Ortadoğu’da ne oluyor?

ve bütünsel egemenlik ilişkilerini sürdürmeye yetmiyor ve onun engeli haline geliyor.

Ekonomik açıdan: Bu ülkeler bir süredir giderek yarı sömürge geri kapitalist ülke statüsünden çıkarak, orta gelişmişlikte bağımlı kapitalist ülke durumuna doğru bir geçiş yapıyorlar.

Bir bütün olarak: Emperyalist kapitalizmin içsel dönüşümü, uluslararası işbölümü ve egemenlik ilişkilerinin dönüşümü çerçevesinde, Ortadoğu da hızlı bir devrimsel dönüşüm sürecine giriyor.

Sosyal açıdan: Başta gençlik olmak üzere yeni toplumsal güçler eski dar ve zapturapt altına alınmış sosyal biçimleri parçalıyor, korporativist, aşırı paketleyici ve düzleyici “betonarme” toplum modeli çözülüyor. Siyasal açıdan: Ordu destekli ve çıkışlı, eli kanlı, güçlü ve etkin bir resmi/sivil polis/istihbarat/muhaberat aygıtına dayanan Arap diktatörleri peşisıra devriliyor, defedilerek modern halk ayaklanmaları ile tasfiye ediliyorlar. Egemenlik ilişkileri açısından: Tekçi, mutlakçı, açık zorbalığa, kişisülale diktatörlüğüne dayalı Ortadoğu tipi egemenlik, burjuva çok yönlü

Felsefi açıdan: Yeni içerik eski biçime sığmıyor, eski biçim gümbürtüyle yıkılıyor.

Üretim ilişkileri alanından başlayarak gelişen bir dönüşümdür bu. Son 30 yıl boyunca gerici diktatörlük rejimlerinin gençliğin, kadınların, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin umut ve özlemlerini, insanca yaşam ve özgürlük taleplerini, varlık ve onurlarını ayaklar altına alarak sürdürdüğü neoliberal birikim modelinin, kapitalizmin bu ülkelerdeki gelişim biçiminin sonucudur yaşananlar. Tek başına ekonomik plandaki değişimlerle sınırlı kalmayan, ekonomik, toplumsal, kültürel değişimin toplam etkisinin siyasal alandaki patlamasıdır son durum. Dönüşümün evrimsel bir biçimde değil, devrimsel bir patlamayla yaşanmasıdır. Ülkemizle

bir paralellik ve farklılık kurarsak, sınıf ve emekçi kitle hareketlerinin, gençliğin, kadınların, devrimcilerin kapitalist sistem tarafından “çözülmesi” ve “emilmesi” sonucu değil, “ayaklanması” sonucu yaşanmaktadır bu dönüşüm. Emperyalist tekeller ve başta Avrupa ve ABD olmak üzere uluslarası aktörler böylesi bir gelişmeyi kağıt üzerinde öngörmelerine karşın, bölgedeki İsrail angajmanı ile, soruna konjonktürel ve kısa erimli bakmayı yeğlediler bugüne dek. Bu diktatörlerin, -şu anda petrodolar dağıtarak kaçınılmaz sonlarını bir nebze geciktirebilen krallıklar dahiloyunu bir müddet daha götürebileceği düşüncesindeydiler. Adım atmayı engelleyen önemli bir faktör, bölgedeki sünni ve şii islamcı radikalizmin güçlenmesinin kapitalist emperyalist sistem için bir belirsizlik yaratabileceği korkusuydu. Korkunun ecele faydası yok. Yeni şarap artık eski fıçıya sığmıyor, eski fıçı parçalanıyor. Modern burjuva toplumu, büyüler yaparak çağırdığı cehennem kuvvetlerine artık söz geçiremeyen büyücünün durumuna düşmüş bulunuyor. Kapitalist pragmatizm,

gelişmeye uyum sağlayacak, buna uygun adımları şimdiden atmaya yönelecektir ve yönelmektedir. Başka yolu yok, bu bir realite. Atılacak adımlar, hem Tunus’ta, hem Mısır’da, hem de isyanların yayılacağı, yayılma zemininin olduğu tüm ülkelerde burjuvazi açısından bugünden sonra, burjuva demokrasisinin kapsayıcılığını genişletme, toplumsal/sınıfsal dayanaklarını sisteme katma yönünde olacaktır. Cin şişeden bir kez çıktı, bunu yönetmek ve burjuva diktatörlüğünün farklı biçimlerine geçiş yaparak, sermaye egemenliğini güvence altına almak onlar için önlerindeki tek stratejik/tarihsel yol olarak belirginleşmektedir. Marx ve Engels Komünist Manifesto’da, “Onyıllardır sanayinin ve ticaretin tarihi, modern üretici güçlerin modern üretim ilişkilerine karşı, burjuvazinin ve onun hakimiyetinin yaşam koşulları olan mülkiyet ilişkilerine karşı isyanının tarihinden başka bir şey değildir.” tespitinde bulundular. Bu durum değişmedi, kendisini her tarihsel gelişme ile, her kriz ile, her isyan ile, dünyanın her bir köşesinde tekrar tekrar, bir kez daha ispatlıyor. Sorun işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin, gençliğin ve kadınların, diplomalı-diplomasız işsizlerin, kentin ve kırın yoksulların burjuvaziye isyan tarihini “kendileri için bir devrim” ile sonlandırmaları sorunudur. Düzenler, rejimler kan pahasına, bedeller ödeyerek mutlaka öyle veya böyle değişir, sorun kapitalist sistemi yıkmaktır. Proletaryanın bağımsız örgütlenmesi, önderliği ve hegemonyasıdır. Gücümüz bugün buna ama yeter ama yetmez, ders çıkartarak, biriktirerek, ilerleyerek; sorun bir kez daha sosyalist bir işçi devrimi sorunudur. Burjuvazi tüm dünyayı birleştirdi. Sermaye biçimiyle kapitalist tahakküm, dünya üzerinde girilmedik tek bir köşe, tek bir ülke, parçalayıp birleştirmediği tek bir coğrafya, tek bir sınır bırakmadı, bırakmayacak. Bu tarihsel eğilim işliyor. Enternasyonal bir sınıf olarak proletaryaya neoliberal demokrasinin -bırakın yanıtıpansuman dahi olamayacağı tarihsel koşullardayız. Öyleyse doğanın ve tarihin 21. yüzyıldaki sorusu kapitalizme karşı isyanların nereye akacağı sorusudur. En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı: Proletarya devrimidir!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.