im7

Page 1

Yeni bir toplumun tarihinin ilk VD\IDODU×Q× \D]DO×P » 8-9

<D SUROHWDU\D GHYULPFLOLùL \D EXUMXYD NX\UXNoXOXùX

»3

\DíDVÜQ sosyalist

6D\Ü 0DUW 7/

21. yüzyıla ayaklanmalarla girildi

úûdú 6,1,), '2ø58/83 $<$ø$ .$/.$&$.

LíÁL GHmokrasisi Siz hiç Lü ND]DV×QGD |OHQ ELU SDWURQ J|UG Q ] P " Kuralsız, kayıtdışı çalışmanın en kanlı bedellerinden biri 2 yıl önce kenarda köşede de değil, İstanbul’un göbeğinde işçilere ödetildi. Davutpaşa’daki bir merdivenaltı atölyede meydana gelen patlamada 21 işçi yaşamını yitirip, 120 işçi de yaralandı. Depremi andıran patlama görüntülerine işçilerin parçalanan bedenleri eklendi. » 6

\×O VRQUD LON NH] JUHY

21.yüzyıla ayaklanmalar ile girilmesine rağmen henüz işçi sınıfı iktidarı kurulamamıştır. Bir kez daha işçi sınıfının önder olmadığı koşullarda, kapitalist sistemlerin şekil değiştirerek önümüze çıktığına tanık oluyoruz. Yıkılan diktatörlükler yerini çeşitli tipte burjuva demokrasilerine bırakırken sömürü devam ediyor. Biz işçiler için gerçek ve en yüksek demokrasi sosyalist işçi demokrasisi olacaktır. Ayaklanmaların dersleriyle bunun için mücadele edeceğiz.

Newroza karkeran piroz be! Sadece ulusal taleplerimiz, ulusal kimliğimiz için mücadele etmek yetmiyor. Kavgayı büyütmek, sömürücülere daha fazla korku salmak gerekiyor. Babalarımızın, dedelerimizin kanını içen toprak ağalarının yerini burjuvalar aldı. Tek bir ulus değiliz biz Kürtler de; her ulus gibi iki ulusuz. Bir yanda burjuva Dehak’lar ve diğer yanda Kawalar, işçiler, kent ve kır yoksulları! Bir yanda Türk ve Kürt tersane, konfeksiyon, »7 inşaat… patronları, bir yanda Kürt ve Türk işçileri!

Metal işçileri grev yolunda ilerlemeyi sürdürüyor. TİS kapsamındaki işyerlerinde ilan edilen grev kararları patronların lokavt kararlarını öne sürmesine rağmen ilerliyor. 15 bin metal işçisini kapsayan grev süreci metal işkolunda 21 yıl sonra ilk kez gerçekleşiyor. Tüm işyerlerindeki grev kararlılığı grev oylamalarında da kendini gösterdi.

» 13


2

NƌN RJHQNXN

$ODQODUD WRUEDODU FHVHWOHULPL]OH GROPDVĂœQ GL\H Ă ĂœNWĂœN B

inlerce iĹ&#x;çi ve emekçi gĂźvencesizliÄ&#x;i katmerlendiren Torba Yasa’ya karĹ&#x;Äą alandayken, OSTÄ°M ve Ä°vedik’te torba iĹ&#x;çilerin paramparça bedenleriyle doldu. Torba Yasa’dan haberdar olsalar bile iĹ&#x;sizlik korkusuyla eyleme katÄąlamayan OSTÄ°M iĹ&#x;çileri, Ankara sokaklarÄąnÄą ĂślĂźmleriyle ateĹ&#x;lediler. KatliamlarÄąn haberi, iĹ&#x;çilere geleceksizliklerini, kapitalizmden onlara diz çÜkerek yaĹ&#x;amaktan baĹ&#x;ka bir Ĺ&#x;ey vadedemeyeceÄ&#x;ini bir kez daha kanÄątladÄą. Burjuvazinin en son askerlikten de yÄąrtan polisinin uyarÄąlarÄą yuhalamalarla karĹ&#x;ÄąlandÄą. FÄąrlattÄąÄ&#x;Äą gaz bombalarÄą OSTÄ°M’in Ăśfkesiyle geri atÄąldÄą. 81 ilden iĹ&#x;çi ve emekçi neden Ankara’ya gelmiĹ&#x;ti? “Deneme sĂźresiâ€? adÄą altÄąnda 4 ay gĂźvencesiz çalÄąĹ&#x;tÄąrÄąlÄąp sonra da “İĹ&#x;inden memnun deÄ&#x;ilizâ€? diye iĹ&#x;ten atÄąlmamak; sermayenin aÄ&#x;zÄą var dili yok kĂślesi olmamak için! “YetiĹ&#x;tirilmek Ăźzereâ€? adÄą altÄąnda, 5 iĹ&#x;çinin çalÄąĹ&#x;tÄąÄ&#x;Äą yerlerde bile stajyer kĂśleliÄ&#x;inin uygulanmamasÄą için! Stajyerlik Ăźcretlerinin 100 TL’ye kadar dĂźĹ&#x;ĂźrĂźlmemesi, aramÄązdaki rekabetle yaĹ&#x;amlarÄąmÄązÄąn tĂźkenmemesi için! ÇoÄ&#x;umuzun zaten faydalanamadÄąÄ&#x;Äą Ä°Ĺ&#x;sizlik Fonu’nda biriken primlerin kĂśle taciri â€œĂ–zel Ä°stihdam BĂźrolarÄąâ€?na aktarÄąlmamasÄą için! Belediye iĹ&#x;çilerinin “ihtiyaç fazlasÄąâ€? denilerek tozduman edilmemesi ve belediyelerin 5 yÄąl içinde tĂźmden taĹ&#x;eronlaĹ&#x;mamasÄą için! Kamuda çalÄąĹ&#x;an emekçiler dahil, uzaktan, evden, çaÄ&#x;rÄą Ăźzerine , kurum içi, kurum dÄąĹ&#x;Ĺ‌ gĂźvencesiz çalÄąĹ&#x;maya mahkum edilmemek, saÄ&#x;lÄąk, emeklilik primlerinin Ăźzerimize yÄąkÄąlmamasÄą için! “KadÄąn istihdamÄąnÄą teĹ&#x;vik ediyoruzâ€? adÄą altÄąnda kadÄąn emekçiye hem iĹ&#x;yerinde hem evde kĂślece çalÄąĹ&#x;mayÄą dayattÄąÄ&#x;Äą; saÄ&#x;lÄąk ve emeklilik primlerini de onun sÄąrtÄąna yÄąktÄąÄ&#x;Äą için! 10’ar 10’ar kurban gittiÄ&#x;imiz katliamlara karĹ&#x;Äą en kßçßk bir iĹ&#x; gĂźvenliÄ&#x;i tedbirinin bile alÄąnmamasÄąnÄą saÄ&#x;lama alan sermayeye dur demek için!

Ä°Ĺ&#x;te bu yasanÄąn, Torba YasanÄąn her maddesi, burjuvazinin meclisinden tereyaÄ&#x;Äąndan kÄąl çeker gibi geçiyor. Burjuvazinin sÄąnÄąf diktatĂśrlĂźÄ&#x;Ăź en kßçßk gĂźvenceyi bile yaĹ&#x;amlarÄąmÄązdan sĂśkĂźp atÄąyor. Burjuvazi için Torba Yasa, azami kar yasasÄądÄąr. SĂśz konusu azami kar ise, iĹ&#x;, saÄ&#x;lÄąk, eÄ&#x;itim, yaĹ&#x;am, insan, çevre‌ “teferruatâ€?tÄąr. PatronlarÄąn azami karÄąnÄą yaĹ&#x;amlarÄąmÄązla saÄ&#x;lamak için mi çalÄąĹ&#x;acaÄ&#x;Äąz, yoksa bĂźtĂźn bir toplumun ihtiyaçlarÄą için, hem de en gĂźvenli koĹ&#x;ullarda ve zahmetli emeÄ&#x;i de ortadan kaldÄąrarak ĂźreteceÄ&#x;imiz, kendi kendimizi kendi meclislerimizle yĂśneteceÄ&#x;imiz bir toplum için, sosyalizm için mĂźcadele mi edeceÄ&#x;iz? Evet, gĂśz gĂśre gĂśre 20 sÄąnÄąf kardeĹ&#x;imizin daha kapitalizme kurban gitmesinin Ăśfkesiyle daÄ&#x;landÄąk.

Evet, kendi çßrĂźmesine yas tutan burjuvazinin medyasÄąnda 20’miz 1 kiĹ&#x;ilik yer tutamadÄąk. Evet, bize cennet diye ĂśbĂźr dĂźnyayÄą gĂśsterenlerin neden sefayÄą bu dĂźnyada sĂźrdĂźÄ&#x;Ăź tokat gibi çarptÄą yĂźzĂźmĂźze! Ama çaresizliÄ&#x;e, “BĂśyle gelmiĹ&#x; bĂśyle giderâ€?lere yer kalmadÄą artÄąk. OrtadoÄ&#x;u’da milyonlarÄąn patlayan Ăśfkesiyle bilenelim! ÇocuklarÄąmÄązÄąn soran gĂśzlerine bakalÄąm! OSTÄ°M’de, DavutpaĹ&#x;a’da, Zonguldak’ta, tersanelerde, BalÄąkesir’de, Bursa’da‌ katledilen sÄąnÄąf kardeĹ&#x;lerimizin kiniyle yumruklarÄąmÄązÄą sÄąkalÄąm! TorbalarÄą cansÄąz bedenlerimizle artÄąk daha fazla doldurmamak için birleĹ&#x;elim! Kapitalizmin hayat diye bize sunduÄ&#x;u iĹ&#x; gĂźvenliÄ&#x;inden yoksun, kĂślece gĂźvencesiz çalÄąĹ&#x;maya karĹ&#x;Äą sÄąnÄąf dĂźĹ&#x;manÄąnÄąn karĹ&#x;ÄąsÄąna sÄąnÄąf birliÄ&#x;imizle dikilelim!

Burjuvazinin sÄąnÄąf diktatĂśrlĂźÄ&#x;Ăź en kßçßk gĂźvenceyi bile yaĹ&#x;amlarÄąmÄązdan sĂśkĂźp atÄąyor. Burjuvazi için Torba Yasa, azami kar yasasÄądÄąr. SĂśz konusu azami kar ise, iĹ&#x;, saÄ&#x;lÄąk, eÄ&#x;itim, yaĹ&#x;am, insan, çevre‌ “teferruatâ€?tÄąr.

%L] |OG NWHQ VRQUD VL]LQ EDß×QĂ—] DĂšUĂ—VD QH ROXU Merhaba arkadaĹ&#x;lar. Ben kaynak iĹ&#x;çisiyim. AdÄąm Harun. Ostim ve Ä°vedik Organize sanayilerinde uzun yÄąllardÄąr çalÄąĹ&#x;Äąyorum. Ĺžu anda ise Ä°vedik organize sanayinde çalÄąĹ&#x;Äąyorum. ÇalÄąĹ&#x;tÄąÄ&#x;Äąm iĹ&#x;yeri ikinci patlamanÄąn olduÄ&#x;u yere çok yakÄąn. BugĂźne kadar çalÄąĹ&#x;tÄąÄ&#x;Äąm atĂślyelerde ne denetim yapÄąldÄąÄ&#x;ÄąnÄą gĂśrdĂźm, ne de en ufak bir tedbirin alÄąndÄąÄ&#x;ÄąnÄą gĂśrdĂźm. Patronlar her zaman sĂśylememize raÄ&#x;men bu tedbirleri almÄąyorlar. Hep “yaparÄąz, ederizâ€? diyorlar. YÄąpranmÄąĹ&#x; kablolarÄą

bile deÄ&#x;iĹ&#x;tirmiyorlar. Patlamalar olduktan sonra ÇalÄąĹ&#x;ma BakanlÄąÄ&#x;Äąndan mĂźfettiĹ&#x;ler gelerek denetleme yaptÄąlar. MĂźfettiĹ&#x;ler gelmeden Ăśnce yangÄąn tĂźpleri dolduruldu. Dolu olan oksijen tĂźpleri kaynak yaptÄąÄ&#x;ÄąmÄąz yerin dÄąĹ&#x;Äąna ayrÄą bir yere konuldu. Gelen mĂźfettiĹ&#x;ler çalÄąĹ&#x;tÄąÄ&#x;ÄąmÄąz makinelerin resimlerini çektiler. Bizimle hiç konuĹ&#x;madÄąlar. Ä°Ĺ&#x; gĂźvenliÄ&#x;ine yĂśnelik eksikleri yazarak patronun yazÄąhanesine çĹktÄąlar. MĂźfettiĹ&#x;ler gittikten sonra patron yanÄąmÄąza geldi. Patlamaya yĂśnelik bir konuĹ&#x;ma yaptÄą. ÇalÄąĹ&#x;Äąrken

dikkatli olmamÄązÄą sĂśyledi. Eksikleri kontrol ederek bir liste yapmamÄązÄą sĂśyledi. “ArkadaĹ&#x;lar çalÄąĹ&#x;Äąrken çok dikkatli olalÄąm. BĂśyle bir patlamanÄąn bizim iĹ&#x; yerimizde olmasÄąnÄą istemiyoruz. Allah korusun sizden çok bizim baĹ&#x;ÄąmÄąz aÄ&#x;rÄąrâ€? dedi. Ben de “biz ĂśldĂźkten sonra sizin baĹ&#x;ÄąnÄąz aÄ&#x;rÄąsa ne olurâ€? dedim. Eksikleri her zaman sĂśylediÄ&#x;imizi ama nedense patlama yaĹ&#x;andÄąktan sonra akÄąllarÄąna geldiÄ&#x;ini sĂśyledim. Buna raÄ&#x;men hala bir çok eksik tamamlanmadÄą. Ankara'dan Ä°Ĺ&#x;çi Meclisi okuru

Ä°Ĺ&#x;çi Meclisi - Yerel SĂźreli Siyasi Dergi - SayÄą:7- Fiyat: 1 TL Pina BasÄąm YayÄąm San. ve Tic. Ltd. Ĺžti. adÄąna sahibi HĂźseyin Kezik Sorumlu YazÄą Ä°Ĺ&#x;leri MĂźdĂźrĂź: Ali Filizler Adres: Bereketzade Mah. BĂźyĂźkhendek Cad. Portakal Sok. No: 2/11 BeyoÄ&#x;lu/Ä°stanbul Tel: 0 212 251 20 89 BaskÄą: Ă–zdemir MatbaasÄą Adres: DavutpaĹ&#x;a Cad. GĂźven Sanayii Sitesi C Blok No:242 TopkapÄą/Ä°stanbul Tel: 0212 577 54 92


3

NƦN RJHQNXN

<D SUROHWDU\D GHYULPFLOLðL \D EXUMXYD NX\UXNÁXOXðX T

unus, Mısır ve Libya’da ve giderek tüm Ortadoğu’da ayaklanmanın saati çaldığında, bu gelişmeleri devrimci proletaryanın gözünden yorumlayarak, kadını, genci ve erkeğiyle işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin taşlaşmış diktatörlük rejimlerine karşı ayağa kalkışını okurlarımızla paylaştık. Proletaryanın devrimci temsilcileri olarak, ayaklanmaların sınıfsal karakterindeki zayıflıklara, özellikle öncü komünist partilerin yokluğu koşullarında bastırılma, tıkanma, gerileme ve çözülme, sisteme yedeklenme tehlikesine karşı vurgu ve uyarılarda bulunduk. Bugün gelinen noktada kısa bir değerlendirme yaparsak, 1) Tunus’la fitili ateşlenen eylemler sadece bir kaç ülke ile sınırlı kalmayarak Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Balkanlara doğru bir genişleme göstermiştir. 2) Tüm ayaklanmalarda yaygın ve kitlesel bir temelde sosyal/sınıfsal huzursuzluk ve tepki birikimi yatmakla beraber, bu tepkinin açık siyasal bir biçim kazanmış olduğu görülmektedir. 3) Hemen tüm ayaklanmaların ortak keseni, baştaki iktidar partisine, özelde de onun mutlak liderine yönelmiş olması ve onun devrilmesini hedeflemesi, sonrası açısından ise bir bulanıklık olmasıdır. 4) İşçi sınıfının ideolojik hegemonyası, programı, taktikleri, militan eylemi, güçlü bir örgütlenmesinin olmadığı veya zayıf olduğu ölçüde ayaklanmanın devrime, devrimin sosyalist bir devrime dönüşmesi mümkün olmamaktadır. 5) İşçi sınıfının, devrimci sınıf olarak proletaryanın böylesi bir önderlik geliştiremediği koşullarda, diktatörlük rejimlerinin yerini neoliberal kapitalist demokrasi alacaktır ve almaktadır.

İç çelişki ve çatışmalardan, engel ve sarsıntılardan yeni bir gelecek tohumlanmaktadır. İşçi sınıfının yaşadıklarından öğrendiği ve öğreneceği, engellenemez ve bastırılamaz olan daha yüksek bir demokrasi, sosyalist demokrasi isteği olacaktır. 6) Neoliberal demokrasi ile burjuva egemenliğin sınıfsal/sosyal temeli ve kapsayıcılığı genişletilmekte, bu genişlemenin hızı ve ölçüsü ayaklanmanın şiddet ve kararlılığına bağlı olarak şekillenmektedir. Libya gibi kapitalistleşmiş aşiretler, ya da başka ülkelerdeki gibi şii-sünni nüfus ayrımının baskın olduğu, yani burjuva sivil toplum yapısının henüz görece zayıf olduğu ülkelerde ayaklanma kendisini bu biçimsel çelişkiler üzerinden ifade etmektedir. Tunus ve Mısır gibi göreli siyasal çeşitliliğin olduğu ülkelerde ise burjuva demokrasisine geçiş adımları daha belirgin ve hızlı gerçekleşmektedir. 7) Emperyalist kapitalist ülke ve tekeller açısından bu gelişmeler, yeni duruma hızla uyum ve adaptasyon gösterme biçiminde karşılanmaktadır. Küresel tekel demokrasisinin gereği budur, esas olan şu veya bu diktatörün varlığının sürmesi değil, girişim, ticaret, borsa ve yatırım özgürlüğünün sürmesi ve güvence altına alınmasıdır. Tunus’ta Fransa’nın, Libya’da İtalya’nın eski biçim içerisinden tarihsel emperyalist ayrıcalıklarını koruma yönlü verdikleri ilk cılız müdahale refleksleri hızla erimiş, baştaki

titrekliğin yerini BM, NATO, AB ve ABD açısından bu ayaklanmaları onaylama ve burjuva sivil toplum yapısının kuvvetlendirilmesi için önünü açma tutumu almıştır. Türkiye geri düzeyde neoliberal demokrasisini yerleşikleştirmiş bir burjuvaziye ve devlet/toplum yapısına sahip olarak sınıf ve emekçi kitlelerin hayallerini yeni bir anayasaya doğru manipüle etmenin deneyimiyle de bölgede lanetli bir rolle öne çıkmıştır. 8 ) Türkiye’de geri düzeyde bir neoliberal demokrasinin yerleşikleşmesinin çözdüğü sol liberal kesimler Ortadoğu’daki ayaklanmaları “(burjuva) devrimci bir heyecanla” karşılamışlar, sisteme entegrasyon ve teslimiyet yönünde adımlarını hızlandırmanın ivmesini burada aramaktadırlar. Liberal çözücü etkiye tepki temelinde ulusalcılaşmış kesimler ise halk hareketlerinin arkasında ABD komplosu aramakta ve bulmakta gecikmemişlerdir. Her iki kesimin düşünüşü de “ideal demokrasi”, “ideal kapitalizm” sınırlarını aşamamaktadır. Her iki kesim açısından da Ortadoğu’daki ayaklanmalar depresif yenilgi ve ideolojik teslimiyet yönünde etkisini bundan sonra devam ettirecek bir gelişme olarak, sınıf ve emekçi kesimlere zehirli bir etki biçimiyle taşınmaktadır. 9) Bugün gelinen noktada ayaklanan işçi sınıfı ve emekçi kitlelere burjuva demokrasisinin verip verebileceği nedir? Parlamento, seçimler, temsili demokrasi ve anayasa. Tüm bunlar kapitalist üretimin, burjuva ege-

menliğin ve devlet iktidarının bir üst düzeyde toplumsallaşması içindir. Adalet olmayacaktır: Sömürüye, işsizliğe, yoksulluğa dönük tepkiler, kurulacak yeni siyasal rejimlerde katlanarak büyüyecektir. Özgürlük yoktur: Cezaevlerindeki siyasal muhaliflerin yerini -Latin Amerika’da olduğu gibibu kez grevci militan işçiler alacaktır. Demokrasi olmayacaktır: Burjuva demokrasisi metalar demokrasisidir, sermaye büyüdükçe ücretli kölelik artacaktır, gereksinimler şişirildikçe hayaller kırıntılar düzeyine inecek, silikleşecektir, ayaklanan emekçi kitleler burjuvazinin siyasal egemenliğini, toplumsal, ekonomik, kültürel egemenliğiyle nasıl kaynaştırarak, emekçileri kuşatarak ve kişiliksizleşmeye zorlayarak ilerlediğini göreceklerdir. 10) 21. yüzyıla ayaklanmalar ile girilmiştir. Ayaklanmaların işçi sınıfı için temel dersi şudur: Ya proletarya devrimciliği ya burjuva kuyrukçuluğu! Tekelci egemenliğin bütün biçim ve ilişkilerinin emekçi sınıfların çıkarlarına karşıtlığı bugün olmasa da zaman içerisinde ortaya çıkacaktır. Mısır ve Tunus’ta işçiler bunu şimdiden sezmektedirler. Gelişecek sınıf mücadeleleri burjuva demokrasisinin sınırlarını açığa çıkartacaktır. İç çelişki ve çatışmalardan, engel ve sarsıntılardan yeni bir gelecek tohumlanmaktadır. İşçi sınıfının yaşadıklarından öğrendiği ve öğreneceği, engellenemez ve bastırılamaz olan daha yüksek bir demokrasi, sosyalist demokrasi isteği olacaktır.


4

NƦN RJHQNXN

Kapitalizmin bize reva gördüğü tek şey ölüm ise biz de 8 Mart'ta alanları doldurarak soralım ölümlerin hesabını

.DSLWDOL]PLQ

Ð]JÖUOHíWLUGLðL NDGÜQODU

.DSLWDOL]P NDG×QODU× QDPXV FLQD\HWOHUL LOH GH NDWOHGL\RU K

apitalizm, kadınları sadece kapalı kasa araçlarda, fabrika yangınlarında, patlamalarda öldürmüyor, “namus” cinayetleri ile de katlediyor. 2011 yılının ilk bir iki ayında 30'a yakın kadın kocası ya da sevgilisi tarafından öldürüldü. 2002 yılından bugüne kadar kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı. Kadın cinayetleri her yeni cinayetle birlikte yeniden gündeme geldiğinde yapılan açıklamalarla şiddetin nedeni eğitimsizlik, cezaların yetersizliği, düşük gelir düzeyi olarak gösteriliyor. Bu açıklamalar kadına karşı şiddetin esas nedeni olan kadın ve erkek arasındaki işbölümünün üstünün örtülmesinden başka bir işe yaramıyor. İstatistikler ise bu açıklamaları yalanlar netlikte:

K

adının ev hizmetlisi durumuyla onlarca yıldır barışık olan kapitalizm değilmiş gibi, "İster başı açık, olmuyorsa türbanı tak, evden çık" diyor. Eğitim görmemizi, iş becerisi kazanmamızı, kredi alıp "kadın girişimci" olmamızı, evde oturup kadın programları seyretmek, hamur tutmak yerine işe girip çalışmamızı öğütlüyor. Hatta bunun evde çocuk, yaşlı, hasta bakımı mecburiyeti gibi engellerini kaldırmaktan, patronların çocuk bakım hizmeti vermesini vergiden muaf hale getirmekten bahsediyor. Peki kapitalizm bunu neden yapıyor? Kapitalizm böyle yaparak kadınları özgürleştiriyor mu? Kapitalizm de kural net: "Patronlar için artıdeğer üretmeyen yiyemez". Kapitalizm kadınları tam da bu kuralı uygulamak için özgürleştiriyor. Üretime daha çok çekilen kadın işgücü hem daha ucuz hem sömürüye daha açık… 2009 yılında İstanbul İkitelli'de meydana gelen selde Pameks Tekstil'de çalışan 7 kadın işçi öldü. Çünkü patronun servis diye kullandığı araç insan taşımak için değil yük taşımak için tasarlanan kapalı kasa bir araçtı. Acil bir durumda kapısı içerden açılamazdı. Öyle de oldu. Sel anında minibüsten "kapısı açılmadığı" için çıkamayan kadın işçiler sele kapıldıkları minibüsün içinde can verdiler. Bursa Özay Tekstil Fabrikası'nda bir gece vardiyasında "kaçıp gitmesinler" diye üzerlerine fabrikanın kapıları kilitlenen kadınlar çıkan yangında öldüler. 15 yaşındaki Ayşe Denizdalan, 18 yaşındaki Sadife Düdüş, 21 yaşındaki Gülden Çiçek, 27 yaşındaki Necla Özveren ve üç aylık hamile 32 yaşındaki Sevgi Sesli patron üzerlerine kapıyı kilitlediği için yangın

anında fabrikadan çıkamadılar ve yanarak can verdiler. Ve daha yeni Ostim’de hayatını kaybeden 20 sınıf kardeşimizin içinde bir de kadın mühendis var. Onlar patronların kar hırsı yüzünden öldüler! İster mühendis olalım ister tekstilde işçi ister öğrenci kadın olduğumuz için sistem bizi ucuz işgücü olarak görmeye ve sömürmeye devam ediyor. Bunun için katletmeyi bile göze alacak şekilde canileşiyor. Kapitalizm kadını böyle "özgürleştiriyor". Bir an için gözlerimizi kapatalım ve gözlerimizin önüne;

2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009

66 83 164 317 663 1011 806 953

Türkiye'de kadınların yüzde 42'si şiddete maruz kalıyor. Şiddete maruz kalan kadınların yüzde 55.8 ilköğretimi tamamlayamamış kadınlar. Yüksek gelire ya da yüksek eğitim düzeyine sahip olmak da kadını şiddetten koruyamıyor. Yüksek eğitim düzeyinde ise bu oran yüzde 27.2.

Şiddetin kadına yönelmesininin nedeni olan kapitalist işbölümü aynı zamanda kadının maruz kaldığı şiddeti sessizce kabullenmesininin de nedeni oluyor. Maruz kaldığı şiddete sessizce boyun eğen kadınların oranı yüzde 48.5. Düşük eğitim düzeyinde bu oran yüzde 54.1 iken, yüksek eğitim düzeyinde yüzde 37.5. Kadına yönelik şiddet ne eğitim ile ne kadın sığınakları ile; ne de yasalarda yapılan ve cezaları artıran değişiklikler ile son bulabilir. Kadına yönelik şiddeti ortadan kaldıracak olan biz kadın ve erkek işçiler olacağız. Kapitalizme ve üzerimizdeki tahakküme karşı; kadın ve erkek arasındaki işbölümünün son bulduğu, kadın-erkek ilişkilerinin dolayımsızca kurulduğu bir toplum için mücadele ederek.

- Kadınların ucuz işgücü olarak görülmediği, - Kadın-erkek sömürüsü olmadan çalıştığımız, ürettiğimiz ve ürettiğimizin bizim olduğu, - Herşeyinde söz sahibi olduğumuz ve bizim yönettiğimiz, - Patronların ve onların kar hırsının olmadığı, - Patronlar ve dolayısıyla onların sistemi de olmayınca onların "kaza" dediği cinayetlere kurban gitmediğimiz bir dünya getirelim. Böyle bir dünyada yaşayabilmek bizim elimizde. Bugünden örgütlenerek, birleşerek kadın-erkek tek düşmanımız kapitalizme karşı mücadele ederek kendi dünyamızı yaratalım! Bu sistemin bize reva gördüğü ölümleri reddedelim! Onun bize verdiği tek şey ölüm ise biz de onu yıkarak hesabını soralım ondan! 8 Mart’ta alanları dolduralım. Ölümlerin hesabını alanlarda soralım!

Her üç kadından birinin şiddet gördüğü ortalaması dünyanın hemen her yanında tutturulurken kadına yönelik şiddetle mücadele etmenin gündem kabul edilmesi bile binlerce yılı buldu.


5

NƌN RJHQNXN

1HZ <RUNOX WHNVWLO LĂ­Ă LVL NDGĂœQODUĂœQ DQĂœVĂœQD 8 Mart 1857Â

tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma iĹ&#x;çisi “EĹ&#x;it iĹ&#x;e eĹ&#x;it Ăźcretâ€? ve “Daha iyi çalÄąĹ&#x;ma koĹ&#x;ullarÄąâ€? telepleriyle bir tekstil fabrikasÄąnda greve baĹ&#x;ladÄą. Ancak polisin iĹ&#x;çilere saldÄąrmasÄą ve iĹ&#x;çilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasÄąndan da çĹkan yangÄąnda iĹ&#x;çilerin fabrika ĂśnĂźnde kurulan barikatlardan kaçamamasÄą sonucunda çoÄ&#x;u kadÄąn 129 iĹ&#x;çi can verdi. Ä°Ĺ&#x;çilerin cenaze tĂśrenine 100 bini aĹ&#x;kÄąn kiĹ&#x;i katÄąldÄą.

26 – 27 AÄ&#x;ustos 1910 tarihinde 2. Enternasyonal'e baÄ&#x;lÄą kadÄąnlar toplantÄąsÄąnda (UluslararasÄą Sosyalist KadÄąnlar KonferansÄą) Almanya Sosyal Demokrat Partisi Ăśnderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikasÄą yangÄąnÄąnda Ăślen kadÄąn iĹ&#x;çiler anÄąsÄąna 8 Mart’Ĺn “Internationaler Frauentagâ€? (International Women’s Day – DĂźnya KadÄąnlar GĂźnĂź) olarak anÄąlmasÄą Ăśnerisini getirdi ve Ăśneri oybirliÄ&#x;iyle kabul edildi. Ä°lk yÄąllarda belli bir tarih saptanmamÄąĹ&#x;tÄą ve deÄ&#x;iĹ&#x;en tarihlerde fakat her zaman ilkbaharda anÄąlÄąyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanÄąĹ&#x;Äą 1921'de Moskova’da gerçekleĹ&#x;tirilen 3. UluslararasÄą KadÄąnlar KonferansĹ’nda gerçekleĹ&#x;ti. Birinci ve Ä°kinci DĂźnya SavaĹ&#x;Äą yÄąllarÄą arasÄąnda bazÄą Ăźlkelerde anÄąlmasÄą yasaklanan DĂźnya KadÄąnlar GĂźnĂź, 1960'lÄą yÄąllarÄąn sonunda Amerika BirleĹ&#x;ik Devletleri’nde de anÄąlmaya baĹ&#x;lanmasÄąyla daha gßçlĂź bir Ĺ&#x;ekilde gĂźndeme geldi. BirleĹ&#x;miĹ&#x; Milletler Genel Kurulu, 16 AralÄąk 1977 tarihinde 8 Mart’Ĺn “DĂźnya KadÄąnlar GĂźnĂźâ€? olarak anÄąlmasÄąnÄą kabul etti. BirleĹ&#x;miĹ&#x;

&LQVHO PHWD GHĂšLOL] K

apitalist sistem kadÄąnÄą cinsel bir malzeme olmaktan bir adÄąm Ăśteye gĂśtĂźrmĂźyor. Bu sayede hem kadÄąnÄąn toplumdaki ikincil planÄąnÄą devam ettirerek onu ucuz iĹ&#x;gĂźcĂź olarak kullanÄąyor, emeÄ&#x;ini sĂśmĂźrĂźyor hem de bedenini doÄ&#x;rudan ya da dolaylÄą olarak pazarlayÄąp kadÄąnÄąn bedeni Ăźzerinden kar saÄ&#x;lÄąyor. DoÄ&#x;rudan pazarlamanÄąn en açĹk ĂśrneÄ&#x;i fuhuĹ&#x;. ArtÄąk bir sektĂśr haline gelen fuhuĹ&#x;ta bedenlerimize biçilen deÄ&#x;erler Ăźzerinden tÄąpkÄą kapitalizmdeki herhangi bir meta gibi alÄąnÄąp satÄąlÄąyoruz. Yani pazarda deÄ&#x;iĹ&#x;im deÄ&#x;erimiz var. Porno gibi sektĂśrlerle de fuhuĹ&#x; ayrÄąca besleniyor.

Milletler’in sitesinde gĂźnĂźn tarihine iliĹ&#x;kin bĂślĂźmde, kutlamanÄąn New York’ta Ăślen iĹ&#x;çilerin anÄąsÄąna yapÄąldÄąÄ&#x;Äą yazÄąlmamÄąĹ&#x;tÄąr. TĂźrkiye’de ise 8 Mart DĂźnya KadÄąnlar GĂźnĂź ilk kez 1921 yÄąlÄąnda “Emekçi KadÄąnlar GĂźnĂźâ€? olarak kutlanmaya baĹ&#x;landÄą. 1975 yÄąlÄąnda daha yaygÄąn olarak kutlandÄą ve sokaÄ&#x;a taĹ&#x;ÄąndÄą.

0DUW WD DODQODUĂ— GROGXUDUDN NDSLWDOL]PGHQ KHVDS VRUDOĂ—P Ä°STANBUL Tarih: 6 Mart Pazar Toplanma Yeri: Tepe Natilius Toplanma Saati: 11:00 Miting AlanÄą: KadÄąkĂśy MeydanÄą ADANA Tarih: 8 Mart SalÄą Toplanma Yeri: 5 Ocak MeydanÄą Toplanma Saati: 13:30 Miting AlanÄą: Ä°nĂśnĂź ParkÄą

DolaylÄą pazarlama diye adlandÄąrdÄąÄ&#x;ÄąmÄąz Ĺ&#x;eye ise aslÄąnda bugĂźne kadar birçoÄ&#x;umuzun dikkatini çeken bir Ăśrnek verelim. Reklamlar‌ TV’lerde, caddelerdeki panolarda bedenimiz olmadan sergilenen reklam neredeyse yok. Çikolata, dondurma, ayran, otomobil, çorap, halÄą, beyaz eĹ&#x;ya‌ Ăśrnekleri istediÄ&#x;iniz kadar çoÄ&#x;altabilirsiniz. Kapitalizm metasÄąnÄą tanÄątÄąrken yanÄąnda “çekiciâ€? bir kadÄąnÄą kullanÄąyor. BĂśylece hem ĂźrĂźn daha alÄąnabilir ve “çekiciâ€? bir hale geliyor hem kadÄąnÄą ikincilleĹ&#x;tiren cinsel meta olma hali devam etmiĹ&#x; oluyor. Bu dĂśngĂź içerisinde kapitalizm biz kadÄąnlara açĹkça etiniz de kemiÄ&#x;iniz de, emeÄ&#x;iniz de benim diyor. TecavĂźz, taciz vb. olaylar toplumdaki cinsel bastÄąrÄąlmÄąĹ&#x;lÄąÄ&#x;Äąn ve açlÄąÄ&#x;Äąn yansÄąmasÄą. Fakat bu tip olaylar kadÄąnlarÄąn hangi saatte nerede dolaĹ&#x;tÄąklarÄąyla veya dekolte mi yoksa kapalÄą mÄą giyindikleriyle açĹklanamaz. Kapitalist sistem biz kadÄąnlarÄą cinsel birer metaya dĂśnĂźĹ&#x;tĂźrmĂźĹ&#x;ken bu sĂśylenenler sistemi tamamen aklayarak kadÄąnÄą suçlamaktan baĹ&#x;ka bir Ĺ&#x;ey olamazlar. Fakat bizler biliyoruz ki kapitalist sistem varlÄąÄ&#x;ÄąnÄą sĂźrdĂźrdĂźkçe en ileri burjuva demokrasisinde dahi biz kadÄąnlar cinsel meta olmaktan kurtulamayacaÄ&#x;Äąz. ÇßnkĂź kapitalizm daha fazla kar için emeÄ&#x;imizi sĂśmĂźrmekten ve bizi cinsel meta olarak kullanmaktan kaçĹnmayacak.! İçinde bulunduÄ&#x;umuz sistem var oldukça bizim için tacizler, tecavĂźzler, ĂślĂźmler sĂźrpriz olmayacak. Fakat bunlar bizim kaderimiz deÄ&#x;il. Kapitalist sistem de mutlak deÄ&#x;il. Ne kadar daha yaĹ&#x;ayacaÄ&#x;ÄąnÄą bilemiyoruz. BildiÄ&#x;imiz tek Ĺ&#x;ey var: Sonunu getiren biz olacaÄ&#x;Äąz. Bize emeÄ&#x;imizin sĂśmĂźrĂźsĂźnden, cinsel meta olarak kullanÄąlmamÄązdan ve ĂślĂźmlerden baĹ&#x;ka bir Ĺ&#x;ey getirmeyen kapitalizmi yÄąkmak için kadÄąnlar olarak mĂźcadele de en Ăśn saflarda yer almalÄąyÄąz.


6

NƦN RJHQNXN

6L] KLÁ Lí ND]DVÜQGD ÐOHQ ELU SDWURQ JÐUGÖQÖ] PÖ" K

uralsız, kayıtdışı çalışmanın en kanlı bedellerinden biri 2 yıl önce kenarda köşede de değil, İstanbul’un göbeğinde işçilere ödetildi. Davutpaşa’daki bir merdivenaltı atölyede meydana gelen patlamada 21 işçi yaşamını yitirip, 120 işçi de yaralandı. Depremi andıran patlama görüntülerine işçilerin parçalanan bedenleri eklendi. Grizu patlaması ve göçük altında kalan 30 maden işçisinin cesedine ulaşıldı! İşçilerin grizu patlaması ve göçüğün hemen ardından karbonmonoksit gazından zehirlenerek öldüğü açıklandı. Yaşanan sel felaketi sırasında Pameks Tekstil’de çalışan Nebahat Salkım, Nuriye Taş, Bircan Karataş, Özden Binal, Fikriye Özen, Altın Yüksek ve Mevide Kırcı, İstanbul Halkalı’da işe gelmek için bulundukları servis aracı olarak kullanılan arkası kapalı minibüsün devrilmesiyle işçiler minibüsten çıkamayarak boğularak yaşamlarını yitirdi. 29 Aralık gece yarısı çıkan yangında “kaçmamaları için” fabrikanın kapısının kilitli olması dolayısıyla dışarı çıkamayan kadın işçiler 15 yaşındaki Ayşe Denizdalan, 18 yaşındaki Sadife Düdüş, 21 yaşındaki Gülden Çiçek, 27 yaşındaki Necla Özveren ve üç aylık hamile 32 yaşındaki Sevgi Sesli yanarak öldüler. Burjuvazinin sömürü çarkları insan etiyle, işçi kanıyla dönüyor. Madenler, tersaneler atölyeler kan ve kemik anaforu! Artık yeter öğütülen işçi sinirlerine, kemiklerine! Artık yeter modern barbarlık sistemine! Maden, tersane, Davutpaşa, OSTİM katliamları ne ilk ne de son oldu, olacak. Şişkin ceplerini daha da çok doldurmak için işçi kanına doymayıp önlem almayan para babaları büyük bedeller ödeyecek. Ölümün telafisi olamaz. Ölümler ne kazadir ne kader güvencesilikden taşeronluktan ve örgütsüzlüktendir. Bunu da hem patronlar ve onların başbakanı, bakanı çok iyi bilirler ama domuzluğuna üstünü örterler hem de biz biliriz ki içimize akıtırız bir zehir gibi.

26ú$'·GD SDWURQODU ELUELUOHULQL VDYXQX\RU Ben OSTİM merkezde, metroya yakın bir yerde metal sektöründe üretim yapan bir işletmede çalışıyorum. İlk patlamayı duyduk. Önce büyük bir şeyin yere düştüğünü sandık. Patrona telefon geldi ve patlama olduğunu öğrendik.Yardım edebilirmiyiz diye patlama yerine gittik. Oradan bizi uzaklaştırdılar. Sonra işyerine döndük ve hemen makinaların başına dönüp çalışmaya başladık. Çalıştığım yerde arkadaşlar bunu kader olarak görüyor. Ama ben onlara katılmıyorum. Bu bölgede 3 katlı işyerlerinin olması yanlış. Yer altında bölmeleri olmaması lazım.Tabana sıfır, düz tek katlı olması lazım. Ayrıca patronlar her kazada işçiye suçu atarlar. Asıl suçlu onlar. Kalifiye elemanı işten çıkarıp, kalifiye

olmayan elemanı düşük ücretle çalıştırarak sürekli kar etmeye çalışıyorlar. Bir çok işyerinde 2-3 aydır orada çalışan işçiler var. Hep böyle gidiyor. Bir de patlamadan sonra bir çok işyerinde göstermelik önlemler alınmaya başladı. Mesela bizim işyerinde hemen yangın tüpleri değiştirildi. Ama biliyorum ki bir süre sonra her şey eskisi gibi olacak. Olmaması için, işyerinde eğitim önemli. Ama yeni işe başlayan birinden hemen 10 yıllık işçi gibi çalışması bekleniyor. Sonra da suçu bize atıyorlar. OSİAD’da patronlar birbirlerini savunuyor. İşçileri suçluyorlar. Ama işçileri savunan bir dernek, bir kurum yok. Öldüğümüzle kalıyoruz. Yaşamak istiyorsak birlik beraberlik içerisinde olmalıyız.

gO PH EX NDGDU \DN×Q QL\H oDO×üV×Q ELU LüoL" Birbirimizin ücretini aşağı çekmek, aramızdaki rekabetle yeni ölümleri hazırlamak değil, Tekel’in gösterdiği yoldan, Türk, Kürt, göçmen, kadın işçiler, insanca çalışma koşulları için birleşik mücadeleye! Güvencesiz çalışmaya karşı her sektörden, vasıflı vasıfsız işçilerden, iş cinayetleriyle nam salmış havzalardan, işçi yakınlarından oluşan platformlar oluşturalım! Katliam sorumlularının Çalışma Bakanı’ndan başlayarak tutuklanmasını, cinayetten yargılanmasını isteyelim! Sosyal Güvenlik Kurumu, Çalışma Bakanlığı, sermaye örgütleri önünde ölülerimizin adını, taleplerimizi haykıralım! Açılan davaları sadece acılı ailelerin değil, bütün işçi sınıfının davası bilip katılalım, ölen sınıf kardeşlerimizin hesabının sorulması için kenetlenelim! İşyerlerinde iş güvenliği koşullarını burjuvaların önüne attığı rüşvetle geçinenler değil, işçiler denetlesin! İş güvenliği koşullarına uymayan işyerleri kapatılsın! İşçileri katleden sermaye düzenidir! Siz hiç iş kazasında ölen bir patron gördünüz mü?

Ben ikinci patlamanın olduğu yerden 300 metre uzakta çalışıyorum. Gece vardiyasında olduğum için patlamayı duydum. Parça parça bir bölümümüz çalışırken bir bölümümüz de patlamanın olduğu yere gittik. İşçiler de, patronlar da orada toplaşmıştı. Hemen önümde bir işçinin paramparça olmuş bedeni vardı.Yanımda da bir patron telefonla biriyle konuşuyordu. “Bizim işyerinin de camları krıldı. Ama can kaybı yok. Zararı telafi ederiz.” Öfkelendim. Hemen önümde paramparça bir işçi bedeni ama patronun umrunda bile değil. Onun tek umrunda olan zararını devletten karşılayacak olması ve en kısa zamanda tekrardan üretime başlaması. Bir de kader diyen işçi arka-

daşlarıma çok kızdım. Bizim işyerinde olmadı patlama. İyi ama ölenler kim. Ben de orada çalışabilirdim. Veyahut burada da olabilirdi patlama. Biz işçiler herkes gibi çok korkarız ölmekten. Ama benim gibi vasıfsız olanlar bu kadar çok korkmamıza rağmen ölümden, iç içe yaşarız ölümle. En karanlık yerlerde, en güvencesiz koşullarda çalışan hep bizleriz. Kaçak mazot üretilen yerde sigortasız niye çalışsın bir işçi? Ölüme bu kadar yakın niye çalışsın bir işçi? Çünkü başka seçeneğimiz yok. Biz her iş aradığımızda gazetelerin hep vasıfsız işçi yazan yerlerine bakarız ve bu izbe karanlık yerlerde çalışırız. Artık dur demek lazım. Ne kadar korkarsak da ölümden, ölüm gene buluyor bizi. Artık dur demek lazım.


7

NƦN RJHQNXN

Tuzla, Davutpaşa, Ostim

7. Alarm Organize işler

S

abah erken saatlerde patlamanın 3. günü işçi katliamının olduğu yerdeyim. Güvenlik kordonu düne göre biraz daha genişletilmiş. Katliamın olduğu sokakta herhangi bir hareketlilik yok. Sokaklar bomboş. Sokakların sessizliği bana 10 yıl öncesini hatırlatıyor. Plastik malzemeler üreten bir atölyede vardiyalı çalışıyordum o zamanlar. İvedik Organize Sanayinde birçok sitenin kaba inşaatı bitmemişti daha. Aydın Plastikçiler, Merkez Sanayi, 88 Oto Sanayi, Arı-1, Arı -2 Arı-3, Arı 4 Sanayi Siteleri, Has Emek Sitesi. Bu organize sanayi için o zamanlar şunlar söylenirdi. Şehir içindeki atölyeler buraya taşınacak, her sektörün bölgesi ayrı olacak. Dökümcüler ayrı, oto ayrı, plastikçiler ayrı vs vs. Denetlenmesinin de daha kolay olacağı söylenirdi böylece. Bugün böyle olmadığını daha net görebiliyoruz. Lokantanın yanında demir doğrama, yanında tiner imalatı, onun yanında kaynakçı. Organize işler bunlar. Tüsiad, Müsiad, Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Çalışma Bakanlığı, Meclis vs vs hepsi organize olmuş, örgütlenmişler, işçi sınıfını kan gölünde boğma pahasına sömürmek için.

Her yer savaş alanı Saat 07 ve katliamın olduğu sokakta hiç hareketlilik yok. Sokağın başında ve sonunda güvenlik şeridinin içinde polis var. Bir de arama kurtarma ekipleri. Onlar da araçlarının içindeler. Arka sokakta iş makineleri tamir eden bir atölyede çalışan işçilerle sözleşmiştik. Bu sabah kahvaltıyı birlikte yapacağız. Bir gün önce tanıştığımızda çalıştıkları atölyeye çay içmeye davet etmişlerdi beni. Yanlarından ayrılırken yine bekleriz dediler. “Tamam” dedim, “Sabah 8’de buradayım. Siz çayı hazırlayın, poğaçalar benden.” Gittiğimde çay hazırdı. Kahvaltı yaparken sohbet ettik. Patlamanın olduğu saatlerde atölyede değillermiş. Nurettin usta sabah geldiğinde atölyenin önünde bir gırtlak ve kol parçası bulduğunu söyledi. Çalıştıkları atölyenin çatısı da patlamanın etkisi ile hasar görmüş. Patronları hemen hasar tespiti yaptırmış. “Zararımı fazlası ile alırım, aldığım para ile de ön cepheyi de kapatırım” diyormuş patronları. Kahvaltımızı yaptıktan sonra onlar işbaşı yapıyor. Ben de katliamın olduğu sokağa gitmek için çıkıyorum atölyeden. Saat 09.30’da basın emekçileri kordonun hemen yanına kameralarını yerleştirip canlı bağlantı için hazırlık yapıyorlar. Bu arada

güvenlik kordonunun içinden İvedik Organize Sanayi Başkan Yardımcısı olduğunu söyleyen biri başlıyor basın emekçilerine sitem etmeye. Yanlış haberlerle kamuoyunu yanılttıklarını, patlamanın meydana geldiği Metsan adlı işletmenin sağlam bir firma olduğunu, Türk Traktör’e yedek parça imalatı yaptığını söylüyor. Dolayısı ile sağlam bir firma olmasa Türk Traktör Metsan’a neden iş yaptıracakmış? “Teknik incelemeler bitmedi, bilirkişi raporları açıklanmadı daha” diyor. “Peki” diyor bir basın emekçisi, “Sizce bu kadar büyük bir patlamaya sebep olan şey ne?” Başkan yardımcısı kendi sınıfının dili ile konuşmaya başlıyor hemen. “Ben makine mühendisiyim. Bir oksijen tüpü patlıyor. Patlayan bu tüp diğerlerini de etkileyerek yaklaşık 30 tüpün daha patlamasına neden oluyor. İşçi hatası efendim.” Daha fazla dayanamıyorum, “ biraz önce teknik incelemenin bitmediğini, bilirkişi raporlarının daha açıklanmadığını söylediniz. Siz hangi maddi temellere ve dayanarak patlamanın işçi hatasından kaynaklandığını söylüyorsunuz” diyorum. Cevap vermek yerine oradan uzaklaşmayı tercih ediyor. Tartışmalarımıza tanık olan orta yaşlı bir işçi başkan yardımcısının arkasından okkalı bir küfür savurup bütün sınıf kinini kusarak; “şu sokağa bakın sanki savaş alanı gibi” diyor. Düşük ücret vereceğiz diye tecrübesiz genç işçileri çalıştırıyorlar, hiç bir tedbir almıyorlar. Sonra suçu işçiye atıyorlar hemen.

8QXWPDGÜN 8QXWWXUPD\DFDðÜ] Devrimci Proletarya, BDSP, BDP, ESP, SDP, Sosyalist Gelecek Parti Hareketi, DHF, DDSB, EHP, Kaldıraç, SP, TÖP ve 78'liler Girişimi, Meclis önünde yaptığı basın açıklamasında, OSTİM, Davutpaşa, Afşin-Elbistan gibi bir çok yerde yaşanan katliamları protesto etti, sorumluların yargılanmasını istedi. Eyleme BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan da katıldı. Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi; "Ostim ve İvedik organize sanayindeki iş cinayetlerinde katledilen işçi kardeşlerimizin cenazeleri kaldırılmadan Kahramanmaraş’tan bir iş cinayeti haberi daha geldi. Ardarda gelen bu iş cinayetleri tesadüf değildir. Katliamların sorumlusu madenlerde, fabrikalarda işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri almadan, kayıt dışı istihdam ile merdiven altı işletmlelerde işçileri

gece gündüz sefalet ücretine çalıştıran egemen zihniyettir; sömürü sistemidir. İş cinayetlerinin sorumlusu işçi sağlığı ve iş güvenliğine yönelik hiçbir önlem almayan patronlardır, gerekli denetimleri yapmayan devletin kendisidir." Açıklamanın ardından BDP milletvekili Hasip Kaplan ile 3 kişilik heyet, Meclis’e girerek, iş cinayetlerine ilişkin hazırladıkları dosyayı grubu bulunan partilere vermek istedi. Ancak güvenlik görevlileri ve polisler “eylem yapanların Meclis’e alınamayacağı”nı öngören genelgeyi gerekçe göstererek, heyetin Meclis’e girmesine izin vermedi. BDP milletvekili Hasip Kaplan bu durumu protesto ederek heyet içeri alınana kadar oturma eylemi yapacağını belirtti. Yapılan görüşmelerin ardından heyet içeri alındı.

úüoL 0HFOLVL NDWOLDP \HULQGH\GL

Patlayan tüpler değil sınıf öfkemiz olsun Evet; bu sokaklar, fabrikalar, tersaneler, madenler, okullar, dershaneler, plazalar, bankalar, tarlalar birer savaş alanı. İki karşıt sınıf savaşıyor bu alanlarda. Bir tarafta işçi sınıfı bir tarafta patronlar. Patronlar sınıf olarak örgütlü. Onların kendi sınıf çıkarlarını korumak için birlikte hareket ettikleri örgütleri var. Tüsiad, Musiad, Organize Sanayi Birlikleri vs vs. Biz işçiler ise örgütsüz ve dağınık bir sınıfız. Güçlü ve örgütlü bir sınıfın karşısına da ancak ve ancak örgütlü ve güçlü bir sınıf olarak çıkarsak kazanabiliriz. İşçi komiteleri, işçi kurulları ve işçi meclislerimizi kurarak kendi bağımsız sınıf örgütlenmelerimizi yaratalım. Artık yeter patlamalarda beşer onar öldüğümüz. Patlayan tüpler değil, sınıf kinimiz ve öfkemiz olsun.

İşçiler Ankara sokaklarında geleceksizleştirilmelerine yönelik torba yasa tasarısını protesto ederken OSTİM’de 20'den fazla işçi ”bırakalım geleceğe dair hayal kurmayı bu sabah yataklarında uyanma şansına bile sahip olamadılar”. Şans güçlü olanın yanındaydı, parası olanın yanındaydı ve sermayenin Türkiye’sinde işçi sınıfı için şans yana yana, bağıra bağıra ölmektense helalleşerek çıktığı evine sağ salim dönebilmeye gerilemişti. Çıkan yasalarıyla, Ankara'da gördüğümüz gibi binlerce kolluk kuvveti ile, her türlü iletişim kanalı ile orada ölen işçi kardeşlerimizin acısını bile hemen sonraki bir mizah programıyla silen, hangi sınıftan dahi olduğumuzu unutturan belleksizleştiren ve belleksizleş-

tirdiği oranda ölen her kardeşimizi bir istatistik derekesine indiren bir sistem tarafından yönetiliyoruz bugün. Orada ne düşlerimizi ne gülüşlerimize yer bulabiliyoruz. İşçi Meclisi okurları olarak OSTİM‘de ilk patlamanın olduğu yerde tüm sınıf kinimizle bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Ölen her işçi kardeşimizin hesabını sormak, kodamanların isimlerinin yazılı olduğu tabelaları söküp yerlerine kanlarıyla, kemikleriyle, sağa sola dağılan bacaklarıyla hayatı yaratan sayıların arasında varlıkları kaybolan isimsiz işçilerin isimlerini yazmak için işçi meclislerinde örgütlenmemiz gerektiğini haykırdık OSTİM’de. Nazım’ın dediği gibi “Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı, ya da dünya’mıza inecek ölüm.”


8

NƦN RJHQNXN

<HQL ELU WRSOXPXQ WDULKLQLQ LON VD\IDODU×Q× \D]DO×P Üzerimizdeki tahakkümü tümden yok etmek için bugünden harekete geçmek mi, yoksa sadece kısmi değişiklik ve onarımlarla yetinip onun yeniden üretilmesine izin vermek mi? Bunlardan birine karar vermek zorundayız. Doğru kararı vermek için ise, bıçağı doğru yere, kadınla erkek arasındaki binlerce yıllık işbölümüne saplamamız, işbölümünü en küçük bir iz bırakmamacasına toplumdan söküp atmamız gerekiyor.

C

ins ayrımcılığının en kaba biçimlerine tepki duymayan kadın var mıdır? Bizim toplumumuzda dün bu soruya gönül rahatlığıyla “Evet” diyemezdik. Ama şimdi zincirlerini kıramasalar bile, biliyoruz ki kadınlar cinsler arası eşitsizliğe yek vücut “Hayır” diyorlar. Bugün kadınların ev ve bakım işleri dışında hiçbir işe yaramayacağını, zeka ve yeteneklerinin bundan fazlasına yetmeyeceğini savunabilen yok. Erkek değil kadın olarak doğmamızın ailenin felaketi olduğunu, eğitim görmek yerine buluğ çağında evlenmemiz, çalışmamamız gerektiğini söyleyenler antika müzesine kaldırılıyor. Kadınlar şu mesleği yapabilir, bunu yapamaz diyenleri dünyanın dört bir yanında hayatın kendisi yalanlıyor. Kadınlara yönelik şiddet artık sineye çekilmiyor, “namus” adı altında öldürülen her kadının bedeli soruluyor -televizyon dizilerinde “kötü adam” rolü eşini, çocuklarını döven babaya veriliyor. Evlilik ve akrabalık bağları dışında iki cins arasındaki iletişimin en alt sınırda olduğu, sokaktan, otobüsten taciz öfkesiyle dönülen günler geride kaldı. Boşanamamak, istemediği bir çocuğu doğurmak, kendisine tecavüz eden kişiyle evlenmek zorunluluğu da. Hiçbir kadın, eşine, çocuklarına, torunlarına, yaşlı ve hastalara hizmetle geçen, yaşanmamış bir hayatın muhasebesini yapmak istemiyor. Eşinin, çocuklarının verdiği harçlığa bağlı olmak istemiyor.

karar vermek zorundayız. Doğru kararı vermek için ise, bıçağı doğru yere, kadınla erkek arasındaki binlerce yıllık işbölümüne saplamamız, işbölümünü en küçük bir iz bırakmamacasına toplumdan söküp atmamız gerekiyor. Neden işbölümü? Çünkü iş bölündükçe insan da bölünür. Bölünen insan güdükleşir, acizleşir, yoksunlaşır.

Elbette ki bunların toplumumuzda tümden ortadan kalktığını, kadınların bu sorunlara karşı mücadele vermek zorunda olmadığını söylemiyoruz. Kadının yaşamında ileriye doğru olan her değişiklik, amansız bedeller, acılara mal oluyor. Aşağılanma, horlanma, ezilme, en düşkün biçimleriyle bile hayatımızdan defolup gitmek bilmiyor.

İnsanlığın yarısı kadın. Fakat insanın ilk güdükleşmesini, acizleşmesini, yoksunlaşmasını ve tahakküm altına alınmasını yaşayan da kadın. İşbölümü üzerinden gelişen tahakküm ilişkisi, hem kadının hem de erkeğin binlerce yıllık tutsaklığını getirdi. Bugün kurtulmak için kıvrandığımız sınıflı toplumu yaratan bu işbölümü ve tutsaklık oldu.

Fakat eskisi gibi yaşamamak derken, sadece bunların değişmesiyle, “dünden hallice olmakla” yetinebilir miyiz? Üzerimizdeki tahakkümü tümden yok etmek için bugünden harekete geçmek mi, yoksa sadece kısmi değişiklik ve onarımlarla yetinip onun yeniden üretilmesine izin vermek mi? Bunlardan birine

Bu işbölümüyle erkek, evin dışına çıktı ve üretti. Kadın ise doğurganlığı ile yaşamı, eve emeğine hasredilerek emeğin yeniden üretimini gerçekleştirdi. İşte bu yüzden üretimde yer alan kadına “çalışan kadın, anne” dendi; erkeğe ise “çalışan erkek, baba” denmedi. “Kadın şoför, öğretmen, mühendis, yazar,

belediye başkanı…” dendi; “erkek pilot, milletvekili, sayaç okuyucu, dişçi…” denmedi. Bu işbölümüyle erkek, eğitim, iş becerisi, yaşam deneyimi, politikayla uğraşma imkanı edindi. Kadın ise ancak ömür törpüsü işleri detaylandırabildi. 6 yaşında bir çocuğun birkaç ayda edindiği okuma yazma becerisinden bugün dahil milyonlarca kadın mahrum kaldı. Köyünün, mahallesinin dışını göremedi. En küçük bir kararı için “Beyime sorayım” dedi. Oy verirken erkeğin gözüne baktı. Erkek olduğu kadarıyla “kafa” iken, kadın tamamen “kol” oldu. Bu işbölümüyle erkek, kadın cinsine kendisini cinsel ve duygusal bakımdan tatmin etmesi gereken bir varlık gözüyle baktı. Kadın erkeğin cinsel kölesi oldu. Öyle ki sınıflı toplum, “dünyanın en eski mesleği”ni yarattı. Erkeği kadının namusu yaptı. Kadının yaşama dönük en küçük adımı, “erkeğin namusu” olma adına dayakla, ölümle cezalandırıldı. Kadın cinsinin tamamı boşanma hakkını ancak geçen yüzyılda elde etti. Ama bu hakkı kullandığında cezadan kurtulamadı.

Bu işbölümüyle kadın, erkeğe ve ailenin bütününe duygularıyla da emek vermeye yazgılı sayıldı. Erkeği, çocuklarını işe, okula sadece ütülü kıyafetle değil, kucaklayarak gönderdi. Ama ütülü kıyafeti giyen, onda bir emek olduğunu görmedi. Gece ağlayan çocuğun yanına kadın koştu. Engelli çocuğu için “Benden sonra ne yapar?” diye o düşündü. Yaşlılara, hastalara o baktı. Bu işbölümüyle evde kadın proleter, erkek burjuva oldu. Burjuva ile proleterin aynı yastıkta hep aynı sabahlara uyandığı tek yer, aileydi. O yastığa başlarını ne aşk, ne sevgiyle, salt mecburiyetle koydular. Başka türlüsünü binlerce yıldır bilmeyen, öğrenmek istediğinde ölüme bile katlanan kadın, bu ezici işbölümünü benimsedi. Bir bardak suyunu kendisi almayan erkekler, erkeğin arkasını toplamaktan gurur duyan kadınlar yetiştirdi. Sömürücü, sınıflı toplumlarda bütün ekonomik, sosyal, siyasal ilişki ve kurumlar, din ve aile, bu işbölümünü sürdürmeye uyarlandı. Emekçi kadınlar, Ekim Devrimi’yle eşit işe eşit ücreti, kadınların gece çalışmasının ve ağır ve tehlikeli


9

NƌN RJHQNXN

iĹ&#x;lerde çalÄąĹ&#x;tÄąrÄąlmasÄąnÄąn yasaklanmasÄąnÄą, kadÄąn emeÄ&#x;inin korunmasÄąnÄą, boĹ&#x;anma ve kĂźrtaj hakkÄąnÄą, kadÄąnÄą eve baÄ&#x;layan, Ăźretime ve toplumsal yaĹ&#x;ama katÄąlmasÄąnÄą engellerin kaldÄąrÄąlmasÄąnÄą elde ettiler. KadÄąnÄąn prangasÄą aile, devrim yoluyla çÜzĂźlmeye baĹ&#x;landÄą. Çocuk bakÄąmÄą, çamaĹ&#x;Äąr, yemek gibi iĹ&#x;levler toplumsallaĹ&#x;tÄąrÄąldÄą. Bu devrimsel kazanÄąmlar sayesinde, geri bir Ăźlke olan Rusya’nÄąn emekçi kadÄąnlarÄą dĂźnyanÄąn en ĂśzgĂźr kadÄąnlarÄą ve eĹ&#x;it insanlarÄą olma imkanlarÄąna kavuĹ&#x;tular. Emekçi kadÄąnlarÄąn mĂźcadelesi ve sosyalizmin bayraÄ&#x;Äą altÄąnda kavuĹ&#x;ulan bu kazanÄąmlarÄąn bir bĂślĂźmĂź -boĹ&#x;anma, kĂźrtaj, kÄąsmen kadÄąn emeÄ&#x;inin korunmasÄą vb.- onyÄąllara yayÄąlarak kapitalist dĂźnyada da elde edildi. Fakat bir bĂźtĂźn olarak kadÄąn emeÄ&#x;inin korunmasÄą, eĹ&#x;it iĹ&#x;e eĹ&#x;it Ăźcret, kadÄąnÄąn aile içindeki rolĂźnĂźn ortadan kalkmasÄą gibi talepler, kapitalizm altÄąnda asla gerçekleĹ&#x;medi. Evet, kapitalizmde birçok konuda sadece yasal ve kaÄ&#x;Äąt Ăźzerinde deÄ&#x;il, fiili-toplumsal hak eĹ&#x;itliÄ&#x;i de saÄ&#x;lanÄąyor. KadÄąnÄąn eÄ&#x;itim gĂśrmesine, sokakta dolaĹ&#x;masÄąna, evlenip boĹ&#x;anmasÄąna, kiminle birlikte yaĹ&#x;adÄąÄ&#x;Äąna kimse burnunu sokmuyor. Ama kapitalizm iĹ&#x;bĂślĂźmĂźnĂź dinamitlemek Ĺ&#x;Ăśyle dursun onu kendisi için en ehven biçimiyle sĂźrdĂźrmekten baĹ&#x;ka bir Ĺ&#x;ey yapmÄąyor. Mesleki yelpazeyi geniĹ&#x;letse bile kadÄąnlar yine vasÄąflÄą kafa emekçisi olarak daha azlar. Mesleklerinde çok daha zor ve zahmetle yĂźkselebiliyor, â€œĂ‡ocuk da yaparÄąm kariyer deâ€? dediklerinde karĹ&#x;ÄąlarÄąnda kapitalizmin yazÄąsÄąz anayasasÄąnÄą buluyorlar -biz emekçi

kadÄąnlar için ne farkeder tabii ama, patronlarÄąn bile çok azÄą kadÄąn!-. KadÄąna yazÄąlÄą duygusal emek, iletiĹ&#x;im becerileri, kapitalizmin “mĂźĹ&#x;teri memnuniyetiâ€?ni saÄ&#x;lamaya dĂśnĂźk yapÄąĹ&#x;tÄąrma gĂźlĂźcĂźklerde, ßç kuruĹ&#x;a hasta, yaĹ&#x;lÄą, çocuk bakÄąmÄąnda artÄą-deÄ&#x;er yaratma vasfÄą kazanÄąyor. KadÄąn istihdamÄą eÄ&#x;itim, kreĹ&#x;, ev iĹ&#x;lerinde makinelerin kullanÄąmÄą gibi olanaklarla ne kadar artarsa artsÄąn, esnek, yarÄą zamanlÄą çalÄąĹ&#x;maya dayalÄą -bu durumda 3 çocuk kuralÄąna da uyulmasÄą mĂźmkĂźn oluyor-. En geliĹ&#x;miĹ&#x; kapitalist Ăźlkelerde bile kadÄąnlar yĂźzde 60 oranÄąnda ve bu esnek çalÄąĹ&#x;ma koĹ&#x;ullarÄą altÄąnda istihdam ediliyor. Erkeklerden yĂźzde 30'u bulan oranlarda daha dĂźĹ&#x;Ăźk Ăźcret alÄąyorlar. Ne Ĺ&#x;iddetten, ne taciz ve tecavĂźzden kurtulabiliyorlar. Aileyi bir arada tutan ekonomik,

sosyal baÄ&#x;larÄąn çÜzĂźlmesiyle birlikte â€œÄąssÄąz adamlarâ€?, â€œÄąssÄąz kadÄąnlarâ€?la “tamlanÄąyorâ€?. Artan sayÄąda kadÄąnÄąn Ăźcretli iĹ&#x;çi olarak sĂśmĂźrĂźlmesiyle birlikte kapitalizmin kadÄąn emekçinin en temel kazanÄąmlarÄąnÄą bile nasÄąl yÄąkÄąma uÄ&#x;rattÄąÄ&#x;Äą ortaya çĹkÄąyor. Kapitalizmin Ĺ&#x;imdiden aralarÄąnda tekstil, konfeksiyon, ev emekçilerinin, çoÄ&#x;u KĂźrt olan mevsimlik tarÄąm iĹ&#x;çilerinin, kadÄąn mĂźhendislerin, ĂśÄ&#x;retmenlerin‌ bulunduÄ&#x;u onlarca kurbanÄą var! Buzun kÄąrÄąldÄąÄ&#x;Äą bu yerde mĂźcadele çiçekleri açĹyor. SÄąnÄąf bilinçli emekçi kadÄąnlar, gĂźvencesiz, dĂźĹ&#x;Ăźk Ăźcretli kĂśleler olmayÄą reddederken aynÄą zamanda yeni bir toplumun tarihinin ilk sayfalarÄąnÄą yazÄąyorlar.

Kapitalizmin Ĺ&#x;imdiden aralarÄąnda tekstil, konfeksiyon, ev emekçilerinin, çoÄ&#x;u KĂźrt olan mevsimlik tarÄąm iĹ&#x;çilerinin, kadÄąn mĂźhendislerin, ĂśÄ&#x;retmenlerin‌ bulunduÄ&#x;u onlarca kurbanÄą var!

ĂşVWDQEXO¡GD PDUW HWNLQOLĂšL KadÄąkĂśy KĂźltĂźr Kafe ve Ä°Ĺ&#x;çi Meclisi okurlarÄą 8 Mart DĂźnya Emekçi KadÄąnlar GĂźnĂź gĂźndemiyle etkinlik dĂźzenledi. EtkinliÄ&#x;e farklÄą kuĹ&#x;aklardan kadÄąn ve erkek emekçiler, lise ve Ăźniversite ĂśÄ&#x;rencileri olmak Ăźzere 50 kiĹ&#x;i katÄąldÄą. Etkinlik Novamed grevi belgeselinin gĂśsterimiyle baĹ&#x;ladÄą. Daha sonra kadÄąn sorununun gĂźncel yaĹ&#x;anÄąĹ&#x;Äą ile ilgili sohbete geçildi. Ă–zellikle kadÄąn emekçilerin katÄąlÄąmÄą ve konuĹ&#x;malarÄąyla sohbet doÄ&#x;rudanlÄąk ve içtenlikle, somut sorunlarÄąn dile getiriliĹ&#x;i ile aktÄą. KadÄąn emekçiler 13 saati bulan mesailerden, ev ve çocuk sorumluluÄ&#x;u ile ilgili sorunlarÄąndan sĂśz ederken erkek emekçiler de kadÄąn sorununa iliĹ&#x;kin kendi kÄąsÄątlÄąlÄąklarÄąnÄą ortaya koydular. Verilen aranÄąn ardÄąndan mĂźzik dinletisine geçildi. BaÄ&#x;lama eĹ&#x;liÄ&#x;inde hep birlikte sĂśylenen parçalarÄą, genç bir kadÄąn arkadaĹ&#x;Äąn kÄąsa keman dinletisi izledi.

Daha sonra sohbetin ikinci bĂślĂźmĂźne geçildi. Bu bĂślĂźmĂźn açĹlÄąĹ&#x;ÄąnÄą okullarÄąnda uzun sĂźredir cinsel tacizle karĹ&#x;Äą karĹ&#x;Äąya olduklarÄąnÄą anlatan liseli gençler yaptÄąlar. Liseli gençler, tacizin yanÄą sÄąra karĹ&#x;Äą karĹ&#x;Äąya kaldÄąklarÄą baskÄą ve tehditleri de ortaya koydular. Sorunu somut çÜzĂźm arayÄąĹ&#x;Äą yĂśnĂźyle ortaya koyan liseliler, sohbeti de daha baĹ&#x;tan dinamize ettiler. Ă–zel sektĂśrde çalÄąĹ&#x;tÄąÄ&#x;ÄąnÄą sĂśyleyen bir kadÄąn emekçi, kadÄąn cinayetlerinden duyduÄ&#x;u ĂźzĂźntĂźyĂź anlattÄą ve bu cinayetlere tepki verilmesi gerektiÄ&#x;i çaÄ&#x;rÄąsÄą yaptÄą. KadÄąn sorununda toptancÄą, kadÄąn emekçilerin aydÄąnlatÄąlmasÄą ve ĂśrgĂźtlenmesine somut çaba ve emek vermeyen, kabaca “sistem sorunuâ€? diyerek çÜzĂźmĂź “sosyalizmden sonraâ€?ya erteleyen tutumlar, kadÄąn ve erkek emekçilerin ĂśzeleĹ&#x;tirel ve içtenlikli konuĹ&#x;malarÄąn konusu oldu. KESK içerisindeki cinsel taciz dahil bir dizi konuda devrimci gßçlerin tarihsel geliĹ&#x;melerin

gerisinde kaldÄąÄ&#x;Äąna iĹ&#x;aret edildi. Sorunun çÜzĂźmĂź için kadÄąnla erkek arasÄąndaki iĹ&#x;bĂślĂźmĂźnĂźn, ailenin ortadan kaldÄąrÄąlmasÄą gerekliliÄ&#x;ine vurgu yapÄąldÄą. KadÄąnlarÄąn tarihsel kazanÄąmlarÄąnÄąn iĹ&#x;çi-emekçi kadÄąnlarÄąn omuzlarÄą Ăźzerinde yĂźkseldiÄ&#x;ine, iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄą kontrol etmek için iĹ&#x;baĹ&#x;Äąnda olan sendikalara karĹ&#x;Äą da kadÄąn

iĹ&#x;çilerin etkinliÄ&#x;inin gerekliliÄ&#x;ine deÄ&#x;inilerek Tekel iĹ&#x;çilerinin Mustafa TĂźrkel’lerin demagojilerini boĹ&#x;a çĹkardÄąÄ&#x;Äąna iĹ&#x;aret edildi. 4 saat kadar sĂźren etkinlik, bu canlÄą sohbetin ardÄąndan içilen çaylarla ve çalÄąĹ&#x;ma ve buluĹ&#x;malarÄąn 8 Mart’la sÄąnÄąrlÄą kalmayacaÄ&#x;Äą çaÄ&#x;rÄąlarÄąyla son buldu.


10

NƦN RJHQNXN

6RQXQD NDGDU KDNNÜPÜ]Ü DUD\DFDðÜ]

2011

yılına girilirken sağlık sektöründe asgari ücretle hiçbir güvencesi olmadan tüm özverileri ile çalışan Adana Numune Araştırma Hastanesi sağlık emekçileri yeni yıla ummadıkları bir haksızlıklarla girdiler. İhaleyi kaybeden ve kazanan taşeron firma-Avantacılar-, sağlık emekçilerine eski ve yeni taşeron firmalarından tüm kazanılmış haklarını aldıklarını ve hiçbir alacaklarının eski ve yeni avantacılarında kalmadığını beyan eden bir ibraname imzalama tehdidinde bulundular. Sağlık emekçilerine “İmzalayın, yoksa işiniz fesh edilecek” diyerek baskı uygulamaları neticesinde 105 sağlık emekçisinden 37’sinin imza atmayarak yüreklerini ortaya koymaları neticesinde, direnen 37 sağlık emekçisinin tazminatsız iş akitlerini sonlandırdılar. Sağlık emekçilerinin uğradığı bu haksızlık karşısında Dev Sağlık-İş ve SES ilk günden itibaren günümüze kadar sağlık emekçilerinin yanlarında bulunup desteklerini sürdürmektedirler. Hastane bahçesinde naylonla sarılı bir oda büyüklüğünde direniş yeri inşa edilmiştir. Bu 12. günden sonra önceleri 09.00 – 16.45 arası direnişe katılan emekçiler Küçük Tekel’i andıran bir çadır inşa edildikten sonra günün 24 saati küçük Tekel çadırını terk etmeyip geceleri ise direnişçi emekçiler aralarında nöbetleşerek sabahlıyorlar. Ayrıca geceleri destek amaçlı devrimciler kısmen de olsa ziyaretlerde bulunmaktadırlar. Çadırın önünde ve çevresinde yer alan direniş günü tabelası "Susma haykır taşerona başkaldır!", "Direne direne kazanacağız!", "Sağlıkta taşeron ölüm demektir!", "Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız. Ya siz?", "Susma sustukça sıra sana gelecek!”, “Örgütlü isek güçlüyüz!” gibi pankartlar küçük Tekel çadırında hasta ve yakınlarının da dikkatini çekmekte, onlar da desteklerini vermektedirler. Emek örgütleri öğlen vakitleri destek verip, basın açıklaması yaparak dağılmaktadırlar. Emek örgütleri direnişçilerin yemek vb. ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Fotoğraf çektirmeye gelenler de çok! Onlardan daha önemlisi hastane bahçesinde çorap satan yaşlı bir emekçinin küçük Tekel çadırının ziyaretinde elinde bulunan çorapların bir kısmını direnişçilere “Ben de size ancak bu kadar destek verebiliyorum. Kusuruma bakmayın evlatlarım bunu kabul edin” deme oldu. Yine seyyar bir biçimde simit satan bir gencin direnişçilere “Sabah kahvaltı simidiniz benden" desteği, yine üniversite1. sınıf iki

kadın öğrencinin ellerinde birer paket kuru pasta ile destek vermeleri ve bizimle birlikte Torba Yasası ile ilgili meşaleli yürüyüşümüze katılmalarıdır. Direnişçiler kararlılıklarını günden güne arttırmışlardır. İşçi Meclisi okuru işçiler olarak her gün aralıksız yanlarında bulunmaktayız. Emekçilerle sınıf, emek sömürüsü, patron, işçi, güvencesizlik vb. gibi konular hakkında sohbetler edip emek-sermaye çelişkisi hakkında fikir alış-verişinde bulunulmaktadır. Yapılması gereken de bunlardır. İşçi Meclisi kurulmalı, emekçiler bilinçlendirilmeliler. Direnişte kadın emekçilerin sayısal ağırlığı dikkat çekmektedir. Hepsi çok kararlılar. Bebeğini çadıra getirip yatıranlar, akşam annesini babasını, kardeşlerini alıp çadıra destek amaçlı gelenler var ve gelirken de yanlarına alabildikleri kadar yiyecek getirmektedirler. Direnişçiler, sürekli sohbetlerimizde "Bir kişi de kalsak bu çadırı terk etmeyeceğiz", "Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır" bilinci ile örgütlenmektedirler. Umutsuzlukları mevcut, fakat gün geçtikçe ve doğru bir biçimde bilinçlendirildikçe bu umutsuzlukların yerini umutlu kararlılık almaktadır. Başhekim ile yapılan görüşmelerde "Bu konu bizi aşıyor. Talimat yukarıdan geliyor" denmektedir. Başhekim bir dergiye röportajında direnişçilere aldatıcı bir üslupla "İbranameyi imzalayın, gelin iş başı yapın" demektedir. Direnişçi emekçiler bu beyandan haberleri olduklarında daha da kinlendiler ve bütünleştiler. Çeşitli tehditler almaktadırlar. Başörtülü, hakkını arayan emekçi bir kadın direnişçiye “Bunlar anarşist, komünist” gibi kışkırtıcı laflar ederek "Bak senin başın bağlı, onlara uyma" diye caydırma politikalarına dahi girdiler. Direnişçimiz ağlayarak bunları anlattı ve “Ben sizlerle beraberim, biz emeğimizin karşılığını almak için buradayız, sizlerle mücadelem devam ediyor" demiştir. Kadın direnişçilerin eşleri de akşamları her gün iş çıkışı küçük Tekel çadırını yalnız bırakmamaktadırlar. Direnişçiler hep bir ağızdan "30. günde! Nasıl geçti sanki dün gibi, sonuna kadar hakkımızı arayacağız” demektedirler. Sonuç olarak direnişçi işçiler toplu olarak Dev Sağlık-İş ve SES’in de desteğiyle işe iade davası açtılar. "Kazanana kadar devam edeceğiz” demektedirler. Yaşasın sosyalist işçi demokrasisi! Sermaye için değil işçileri için demokrasi! Bir İşçi Meclisi okuru

.DKUROVXQ FUHWOL N|OHOLN G ]HQL S

ermayenin çarkı bedenimizi de içine katarak hızla dönüyor. Kapitalizm (sermayedarlar) işçi kanına doymuyor ve doyacak gibi de görünmüyor. Her gün işçilerin ölüm haberlerini görüyoruz TV ve gazetelerde. Ankara OSTİM’de kaçak mazot üreten fabrika patlamasında 21 sınıf kardeşimizi, Maraş Elbistan’da göçükte 10 sınıf kardeşimizi, Batman doğalgaz patlamasında 3 sınıf kardeşimizi daha kaybettik ve kaybetmeye de devam ediyoruz. Kader diyor sermayedarlar işçi ölümlerine ve işin içinden çıkıyorlar. İşçi ölümlerinin kader olmadığını hepimiz biliyoruz, gözlerini kar hırsı bürümüş patronların ve taşeronların bizi köle gibi çalıştırıp iş güvenliğimizi sağlayamadıklarından kaynaklandığını da biliyoruz. Esnek çalışma, kaçak işletmeler, merdiven altı işletmeler, iş güvenliğimizin sağlanamaması, denetimin yapılmaması patronların çıkarına uygun yasaların olmasıyla beraber bizler her gün ölüyoruz. Her sabah yollara dökülüyoruz soframızdaki çayımız daha sıcakken. Sosyal hayatımız, yarınımızın güvencesi yok. Hayatımızdan bu kadar fedakârlık ederken ne kazanıyoruz? Koca bir hiç. Fabrikalarda hastanelerde inşaatlarda okullarda bağ bahçe işlerinde, kısacası hayatın her alanında biz işçiler varız. Bizleri köle gibi çalıştırdıkları için kadınerkek, genç-yaşlı demeden

gece gündüz sömürüp sermayelerine sermaye katıyorlar. Hayatımız, kim olduğumuz patronlar için önemli değildir; kendilerine köle, sermayelerine sermaye katmaktır bütün dertleri. Biz inşaat işçilerinin aldığı yevmiyeler yemek parası, sigorta primleri, işe gidiş geliş, işe gitmediğimiz günler düşürülüp hesaplandığında asgari ücretten de düşük olduğunu görüyoruz. Aldığımız ücretler düşerken harcamalarımız faturalarımız vergilerimiz kat be kat artıyor, bırakın hayatımızı devam ettirmeyi borcun içinde yüzüyoruz. Bizleri köle gibi çalıştıran taşeronların cebini doldurmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Emekçi kadınlar kapitalist sistemde hem bedenleri hem de emek gücü olarak sömürülüyor. Emekçi kadınlar kat be kat fazla sömürülüyor, gece yarılarına kadar fabrikalarda karın tokluğuna, yorgunluktan bitap düşene kadar çalıştırılıyor. Tarla bahçe işine giden emekçi kadınlar gecenin ayazından güneşin sıcağına dek çalışıyorlar. Aldıkları ücret saati 1 ya da 2 TL dir. Bunlar yetmezmiş gibi akşam eve gelip ev işleriyle ilgileniyor ve çocuk bakımını üstleniyor. Sermaye bizi sömürürken kadın-erkek dinlemiyor biz işçiler de insanca bir yaşam, kimsenin kimseye kul olmadığı, sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünya için el ele verip birlikte mücadele edelim. Nazilli İnşaat İşçileri Komitesi


11

NƦN RJHQNXN

1HZUR]D NDUNHUDQ SLUR] EH Tek bir ulus değiliz biz Kürtler de; her ulus gibi iki ulusuz. Bir yanda burjuva Dehak’lar ve diğer yanda Kawalar, işçiler, kent ve kır yoksulları! Bir yanda Türk ve Kürt tersane, konfeksiyon, inşaat… patronları, bir yanda Kürt ve Türk işçileri!

K

ürt halkının ulusal kimlik ve onurunun ayrılmaz bir parçası; Newroz. Bırakalım kitlesel Newroz kutlamalarını, adının, varlığının bile kabul edilmediği günlerden 1990'daki ilk Newroz’a zorbalığı yara yara geldi Kürt halkı. Cizre ve Nusaybin serhıldanları, korkuyla yaratılan karanlığı gerilla mücadelesinden ilham alıp aşarak gerçekleştirildi. 1992'de “Kürt realitesini tanıyoruz” diyenlerin açtığı ateş, Newroz’u kutlayan 60'a yakın Kürt emekçisinin canını aldı. Newroz’u özgürce kutladığımız bu yıllar, bize özgürlüğün vazgeçilmez değerini öğretti. Özgürlük olmadan, onurumuz olmadan geçen zamanın mezarda geçen zaman olduğunu öğretti. Ve özgürlüğü ancak kendi kollarımızla kazanabileceğimizi, onu bize kimsenin elleriyle veremeyeceğini öğretti. Amansız bir kirli savaşa karşı dağlara verdiğimiz kızlarımız ve oğullarımızın, gözaltında kaybedilen, sokak başlarında katledilen en değerli evlatlarımızın şahsında, gemileri yakmış bir halkın direnme gücünün tükenmeyeceğini öğretti. Yüzbinlercemiz ormanları, köyü yakılıp boşaltılarak, hayvanları telef edilerek göç etmeye zorlandı. Dilini, yolunu bilmediğimiz yerlere, büyük kentlere, Batı’ya, Avrupa’ya hatta dünyanın dört bir yanına savrulduk. Daha Kürdistan’ı bile dolaşmamış, güzel ülkemizin özgürce tadına varamamışken, Kürt sorununu zorbalıkla çözebileceğini sananların göç ettirme politikasıyla dünyanın en ücra yerlerine bile düştü yolumuz. Artık sadece özgürlüğünü arayan bir halk değil, umarsızca işsizdik. En ağır, en pis işlerin güvencesiz emekçileriydik.

En ışıltılı kentlerin en yoksulları, ekmeğini ölümün, çöpün, atığın içinden çıkaran işçilerdik. Bu sefalet içerisinde bizi bekleyen tam bir geleceksizlik, cehaletin kör kuyuları, sokakta arama ve polis copu, faşist linç şebekeleri, çocuklarımızı ağına düşürmeye çalışan çetecilerdi. İşte bu yüzden artık Newroz’ları kollarımızla kazanmış kutlarken, ne devletin pençesi iniyor üzerimizden, ne de sömürünün çarkları hafifliyor. Parlamento incir yaprağıdır sistemin ama bizim irademizi oylarımızla ifade etmemize bile dayanamıyorlar. Kazandığımız her mevziye saldırmakla kalmıyor; bunları içimizi boşaltmak için kullanıyorlar. Binlerce çocuğumuzu içeri atıp yıllarca ceza verdikten sonra “Yanlış yaptık” diye utanmadan çıkıyorlar karşımıza. En temel demokratik haklarımızı dahi çiğnemekten vazgeçmezken, kendileriyle masalarda pazarlık edenlerle irtibatı hiç kesmiyorlar. Neden? Demokrasi, “açılım” dedikleri, bizim için değil, Türküyle Kürdüyle burjuvalar için demokrasi. Bunu ancak biz işçiler görebiliriz. Bizim burjuvalarımız, neoliberal demokrasiyi, “açılım”ı şurasından burasından genişleterek ulusal taleplerimizi liberal reformist kanallarda dahi boğmaya, onları kırıntılaştırmaya fit oluyorlar. En büyük tehlikenin asıl buradan geldiğini gizleyerek, bizim mücadelemizi bile liberal reformizme yedeklemeye girişiyorlar. Şaşılacak ne var? Artık biliyoruz ki, sadece ulusal taleplerimiz, ulusal kimliğimiz için mücadele etmek yetmiyor. Onları kazanabilmek için bile kavgayı büyütmek, sömürücülere daha fazla korku salmak gere-

kiyor. Babalarımızın, dedelerimizin kanını içen toprak ağalarının yerini burjuvalar aldı. Tek bir ulus değiliz biz Kürtler de; her ulus gibi iki ulusuz. Bir yanda burjuva Dehak’lar ve diğer yanda Kawalar, işçiler, kent ve kır yoksulları! Bir yanda Türk ve Kürt tersane, konfeksiyon, inşaat… patronları, bir yanda Kürt ve Türk işçileri! Türk işçi ve emekçilerini bize düşman etmek için içirdikleri şovenizm zehri onlarla kaynaşmamızı, tek bir sınıf yumruğu gibi davranmamızı engelledi. Fakat kapitalizm kendi mezarını kendi kazar. Bizi Türküyle Kürdüyle, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla, sendikalısı sendikasızıyla aynı güvencesizlik batağına doğru çeken kapitalizm, aynı zamanda bizi sınıf kardeşimizle buluşturdu. 78 gün direnişi, tuzu, ekmeği paylaştığımız Tekel çadırları en iyi örnektir

çıkarlarımızın ortak olduğuna. TÜSİAD’cıları MÜSİAD’cıları için değil, Kürt sermaye sınıfı için değil, burjuvalar için değil, işçi ve emekçiler için demokrasi istiyoruz! Eşitliğe ihtiyacımız var; öyle kağıt üzerindeki kırıntıları değil, uluslar arasında tam ve gerçek hak eşitliği istiyoruz! Kapitalist vahşi sömürüye karşı, güvencesiz kölece çalışmaya ve yaşamaya karşı dünyanın her yerindeki sınıf kardeşlerimizle birlikte emeğimizi koruma mücadelesine ihtiyacımız var! Örümcek ağlarını, cinsel ve sınıfsal sömürüyü tümden mezara gömmek için kadınla erkek arasında tam hak eşitliğine, kadınların bu mücadelenin en önünde yürümesine ihtiyacımız var! Sömürgenleri alaşağı edip bunca yıllık mücadelelerin özdeneyimiyle kendi sosyalist konseyler demokrasimizi kurmaya ihtiyacımız var!

+HVDS 6RUDFDù×P×] * Q <DN×Q 1 Mayıs 1977, Çorum, Maraş, Sivas katliamlarının, 12 Eylül askeri faşist darbesi ve diktatörlüğünün, kirli savaşın, Ümraniye, F tipi hepsinin altında imzası olan burjuvazi ve onun kirli savaş organları, 1995'in 12 Mart’ında bu seferde Gazi’de sahnedeydi. Alevi emekçilerin çoğunlukta olduğu bir kahvehaneyi otomatik silahlarla tarayarak alevi bir emekçiyi katleden kirli savaş uzmanları, “katiller camide” sloganlarıyla işçi ve emekçileri alevi sünni çatışmasına çekmek istediyse de bu oyunları tutmadı. Devrimciler, işçiler ve emekçilerin direnişi ile karşılaştı ve olaylarda 19 kişi hayatını kaybetti.

Sıkıştıkça içindeki cerahati ortaya saçan burjuvazi, zaman zaman kendi pisliğini temizlemek istemektedir. Şimdiler de ise bir dönem sıklıkla kullandığı ve her renk kitabına konu yaptığı “ergenekon”, “yeşil”, “1000 operasyon”, “hizbullah” gibi kirli savaş eserlerini ortalıktan toplamak için büyük bir çaba içindedir. Bunu, katliamın sorumluları olarak gösterdiği birkaç kişiyi yargılayarak Gazi’de de uygulamaya çalışmaktadır. Fakat, neoliberal burjuva demokrasisi Gazi’nin kanını ne silebilir, ne durdurabilir, ne unutturabilir. Daha “ince” ve gizlice akıtır sadece, daha çok sermayeye çevirir. Zeynep’in, Hakan’ın kanı Ostim işçisinin kanına karışır ve akar daha

nice kıyımlar boyu. Gazi katillerinden, Veli Küçüklerden, Yeşillerden, Ayhan Çarkınlardan, Hayri Kozakçıoğlu, Necdet Menzir, Mehmet Ağarlardan, hesap sorabilecek olan burjuva adaleti değil, militan sosyalist işçi sınıfı hareketidir. Kendi yarattığı diktatörlüklerin yerine kabuk değiştirmiş burjuva sınıf diktatörlüklerini kurarak pisliğini temizlemek isteyen burjuvaziye en iyi yanıtı yine burjuvaziden gerçekten hesap soracak ve onu yıkacak olan işçi sınıfı tarafından verilecektir. Başı dik çıkılan antifaşist savaşların Gazisi, başı dik çıkılan sosyalist sınıf savaşlarında yaşayacak, katliamın hesabı sorulacaktır.


12

NƦN RJHQNXN

+DYD NXUíXQ \×O VRQUD JLEL DðÜU LON NH] JUHY G

eçtiğimiz ay OSTİM’den, Batman’dan, Elbistan’dan katliam haberleri ardı ardına geldi. Kapitalist sömürü kendi çıkarları doğrultusunda yaşam hakkımızı rahatlıkla gaspedebildiğini tekrar gözler önüne serdi. Güvencesizlik, denetimsizlik burjuvazinin kar cetvelinin insan hayatının önünde olduğunu gösteriyor. Bunu yaparken kendi hukuklarını dahi takmadıkları açıkken gereken hukuksal düzenlemeleri yapmaları da onların cephesinden pek zor olmuyor. Hava kurşun gibi ağır. Kapitalizmde nefes almak bile güç. Biz işçi öğrenciler, her geçen gün üretimin daha da içine çekilen, okullarımızın kendisi de dahil artık bütünüyle sermayeye devredilmeye başlayan işçiler için bu gerçekliği anlamak fazla zor olmasa gerek. İşçi sınıfına dayatılan güvencesizlik yasalarından payımızı aldığımız gibi bizler de ölümlere, cinayetlere mahkum bırakılıyoruz çünkü.

Meslek lisesi öğrencisi stajyerdir. Okulunu bitirmesi için patronu için yaptığı mesai yeri gelir derslerinin önüne geçer. Okuldan çıkış almak için kapitalizme boyun eğen, itaatkar bir işçi olarak bitirmek gereklidir. Patrona çıkışan yanar. Stajda hem burjuva sisteminin iş saatleri, iş koşulları öğretilir bize, ona uyumlu çalışmak ses çıkarmamak öğretilir hem de staj adı altında emeğimiz hiçleştirilirken üzerimizden sermaye döngüsü devam eder, karlar şişer. Bunun için de burası sadece bir yetiştirme alanı değildir, yetiştirme ile sömürme içiçe geçer. İşçi sınıfının ölüm haberlerinin yanına bizim ölüm haberlerimiz de çokça yazıldı bundan önce. Ölerek, yaralanarak, aç kalarak, yorgun argın ölü gibi evimize döndüğümüzde anlıyoruz sınıfımızı, işçi sınıfını, patronları. Seçenek çok azdır burjuva sisteminde ya ölürsün ya da onların hesabına saatlerce çalışırsın, iliğini bile sömürürler gene ölü gibi düşersin akşam vakti evine. Hava kurşun gibi ağır. Geçen ay bizden biri, Sedat Uçar üç parmağını kaybetti Kayseri’de. Seyyid Burhaneddin Endüstri Meslek Lisesi Makine Bölümü öğrencisiydi, üç parmağını prese kaptırdı. Kendi ifadesi pres makinalarının bakımının yapılmadığını anlatıyor. Kayseri Organize Sanayi bölgesinde yaşananlara yabancı değiliz. İşçi sağlığı ile patronun karı çelişmeye başladığında olan hep bize oldu şimdiye kadar. Sermaye akan kanla, kopan parmaklarımızla büyüyor.

Patronlar cephesinde değişen bir şey yok. Biz bu kanı dökerken daha da azgınca saldıracaklarını çoktan gösterdiler. İşçi sınıfına toptan saldıran torba yasa bizi de es geçmedi. Zaten çoğunlukla kendi hukuklarını da çiğneyerek vermedikleri stajyer asgari ücretini 229 TL’den 178 TL’ye indirdiler. Diğer taraftansa stajyer çalıştıran iş yerleri için çalıştırılması gereken işçi sayısının sınırı 20’den, 5’e çekildi, staj sömürüsünün çapını daha da genişleteceklerinin, stajyerlerin denetimsizlikle daha çok kanlarını dökeceklerinin vurgusu yapıldı. Hoş biz bunun daha önce 20 olduğunu da bilmiyorduk, küçük ve denetimsiz işletmelerde daha önce de çok kez çalıştık.

İş güvenliği önlemlerini patronların kendi karlarından feragat ederek almasını beklemek pek aklımıza yatmıyor. Onları karakterize eden tek şey sermayelerini büyütmek için bize dair hiçbirşeyi önemsemeyecekleridir. Bu onların doğasında var. Irmağın akışı kadar doğal bir yandan da patronun sömürmesi, öldürmesi. İş bizim elimize bakıyor yani. Biz örgütlenmezsek, onların bizi uyuşturmak için pompaladıkları kültürü yaşamımızdan göndermezsek, üretim sürecine bizde müdahale edeceğiz demezsek onların elinde daha çok kez kanımız sıkılacaktır. Yaşamak için insancasından elimizde tek çıkar yol var. Onların makinaları çalışırken, onların meclisleri yasalarıyla kan dökmeyi meşrulaştırırken sahneye bizler çıkacağız. Her meslek lisesinde, her atölyede, her fabrikada meclislerimizi kuracağız. Yanyana duracak eğitimimizde, üretimimizde bizde söz sahibi olacağız. İşyeri denetimlerini patronlar değil bizler gerçekleştireceğiz. Dökülen kanı durdurmanın tek yolu budur. Onların doğaları bizi öldürür, biz kendi doğamızla ölümleri durduracağız. Üreten biziz, çok olan biziz, haklı olan da biz. Bu oyunu bizim meclislerimiz bozacak. İnsanlar ölüyor. İnsanlığı işçi sınıfı kurtaracak. Hava kurşun gibi ağır!! Bağır bağır bağır bağırıyorum. Koşun kurşun erit-meğe çağırıyorum…

M

etal işçileri grev yolunda ilerlemeyi sürdürüyor. TİS kapsamındaki işyerlerinde ilan edilen grev kararları patronların lokavt kararlarını öne sürmesine rağmen ilerliyor. 15 bin metal işçisini kapsayan grev süreci metal işkolunda 21 yıl sonra ilk kez gerçekleşiyor.

Tüm işyerlerindeki grev kararlılığı grev oylamalarında da kendini gösterdi. Yalnızca 6 işyerinde hayır kararı çıkarken, 21 işyerinde grev kararı halen geçerli. Grev oylamasında hayır kararı çıkan 6 işyerinin sözleşmelerini ise Yüksek Hakem Kurulu belirleyecek. Grev kararının geçerli olduğu 21 işyeri; Kroman Demir-Çelik, Çayırova Boru, Yücel Boru, Areva, Arfesan, Bosal, Sarkuysan, Poly Metal (Gebze), Demisaş (Bilecik), Bekaert, Standart Depo (Kocaeli), Aksan Metal, ABB Elektrik, Remas Redüktör (İstanbul Anadolu Yakası), RSA, Paksan Makina (İstanbul Avrupa Yakası), Doruk (Eskişehir), Çimsataş (Mersin), Prysmian, SCM Otomotiv (Bursa), Başöz Enerji (Ankara) Birleşik Metal-İş sendikasının Mart ayının ortasında greve gitmesi bekleniyor. Sendika daha önceden grev kararının gerekçelerini ve taleplerini şöyle sıralamıştı. “1- Yüzde 5,35 zam oranı düşüktür. Düşüktür, çünkü 2008 krizi şirketlerin büyük kısmının hükümetten aldıkları teşviklerle sıkıntı yaşamadıkları ama işçilerin gerek çalışma gerek yaşam koşullarının geriletildiği bir kriz olmuştur. Düşüktür, çünkü 2009'un ikinci yarısından itibaren ama özellikle 2010 yılında metal işkolunda gerçekleştirilen

büyümenin hiçbir şekilde karşılığı değildir.

2- Ücret zam yöntemi grup sözleşmesinin prensiplerini ortadan kaldırmış, her işyerine farklı zam uygulaması, aynı saat ücretini alan ancak farklı işyerlerinde çalışan işçilerin farklı zamlar almalarına neden olmaktadır. 3- İş Yasasındaki değişiklikler ve hükümetin taslakları toplu iş sözleşmesinin, imzalandıktan sonra tarafların iradelerinin dışında değişmesine yol açma tehlikesi taşımaktadır. Çünkü toplu iş sözleşmemizde iş yasası hükümlerinin geçerli olduğunu söyleyen maddeler vardır. Yasadaki değişiklik, altına imza attığımız metni otomatik olarak değiştirecektir. Bu toplu sözleşme düzeni açısından uygun bir durum değildir, çünkü toplu iş sözleşmeleri tarafların kendi iradeleriyle imzaladıkları metinlerdir ve taraflar kendi iradelerinin dışında değişmesi ihtimal dahilinde olan metinleri imzalamamalıdırlar. Bu üç gerekçe MESS teklifinin reddedilmesinin gerekçeleridir ve bunun dışında bir gerekçe yoktur. Bu üç başlık çerçevesinde gelecek her türlü öneri sendikamız tarafından değerlendirilecektir.” Ücret ve toplu iş sözleşmesinin uygulanışına dair açılan mücadele alanı kazanılması durumunda işçi sınıfının tüm bileşenlerine kazanç sağlayacak. Bu süreçte sendikanın grev sürecini etkin geçirmesinin ve MESS’e karşı verilen savaşımın kazanılmasının yolu işçilerin karar alma ve uygulama süreçlerine etkin katılımından ve cephenin işçi sınıfının diğer bölükleri tarafından da sahiplenilmesinden geçiyor.

Metal işçileri dayanışma gecesine çağırıyor. Yer: Gebze Kapalı Spor Salonu Tarih: 8 Mart Salı Saat: 17:00


13

NƌN RJHQNXN

+DN PĂ–FDGHOH LOH DOĂœQĂœU B

u sayÄądan itibaren dĂźzenli olarak iĹ&#x;çi haklarÄą Ăźzerine bir kĂśĹ&#x;emiz olacak, “iĹ&#x; hukuku mevzuatÄąâ€? dediÄ&#x;imiz kavramÄąn içeriÄ&#x;inde bir bĂźtĂźn olarak iĹ&#x;çileri direkt ilgilendiren tĂźm iĹ&#x; kanunlarÄą yer alacaktÄąr. Bunlar en baĹ&#x;ta 4856 sayÄąlÄą iĹ&#x; kanunu, 2821 sayÄąlÄą sendikalar kanunu, 2822 sayÄąlÄą toplu iĹ&#x; sĂśzleĹ&#x;mesi ve grev ve lokavt kanunu, sosyal gĂźvenlik hukuku olarak nitelendirilebilecek pek çok kanun tĂźzĂźk ve yĂśnetmeliktir. Fakat bunlarÄąn dÄąĹ&#x;Äąnda bir yandan dĂźnya proletaryasÄąnÄąn mĂźcadelesi sonucu uluslararasÄą çapta kabul gĂśrmĂźĹ&#x; sĂśzleĹ&#x;meler de vardÄąr. Bu haklarÄąn ele alÄąnÄąĹ&#x; yĂśntemi ile birlikte bunlarÄąn yaĹ&#x;ama geçirilmesinin olasÄą yol ve yĂśntemleri Ăźzerine kÄąsa bĂślĂźmler de olacaktÄąr. Fakat hemen belirtelim ki; yasalarda sĂśzĂź edilen hiçbir hak tek tek iĹ&#x;çilerin tek baĹ&#x;Äąna kullanabileceÄ&#x;i haklardan deÄ&#x;ildir. Bir ĂśzlĂź sĂśzĂźn dediÄ&#x;i gibi: Bir avuç hak elde etme mĂźcadelesi bazÄąlarÄąna vÄąz gelir. Milyonlarca mĂźcadeleci bir araya geldiÄ&#x;indeyse hak gelir, hukuk gelir. ÇßnkĂź biliyoruz ki iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą bir sÄąnÄąf olduÄ&#x;unun bilincinde ise vardÄąr. Bir sÄąnÄąf olduÄ&#x;unun bilincinde deÄ&#x;ilse ne hak elde edebilir, ne de ona kim tarafÄąndan verilmiĹ&#x; olursa olsun haklarÄąnÄą kullanabilir. Bu nedenle bu yazÄąlarÄą okuyacak tek tek iĹ&#x;çilerin haklarÄą tek baĹ&#x;larÄąna ileri sĂźrmeleri durumunda hayal kÄąrÄąklÄąÄ&#x;Äąna uÄ&#x;ramalarÄą neredeyse kesindir. Bu nedenle biz her yazÄąda tek tek ele alacaÄ&#x;ÄąmÄąz ve ne kadar gßçlĂź yasal dayanaklarÄą olduÄ&#x;unu yazsak da, haklarÄąn her iĹ&#x;çinin tek baĹ&#x;Äąna almaya çalÄąĹ&#x;masÄąnÄąn sonucunun baĹ&#x;tan hĂźsranla sonuçlanacaÄ&#x;ÄąnÄą sĂśylemek zorundayÄąz. Adaleti temsil eden terazinin aleyhimize olmasÄąnÄąn en temel sebebi bir kefesinde patronlarÄąn ĂśrgĂźtlĂź bir aradalÄąÄ&#x;Äą ile iĹ&#x;çilerin tek tek patronlarÄąn bu ĂśrgĂźtlĂźlĂźÄ&#x;Ăź karĹ&#x;ÄąsÄąnda boy ĂślçßĹ&#x;meye çalÄąĹ&#x;malarÄą arasÄąndaki çe-

liĹ&#x;kidir. Halbuki kefeleri dengelemenin de Ăśtesinde durumu tam tersine çevirmenin yolu tÄąpkÄą patronlarÄąn -devlet baĹ&#x;ta olmak Ăźzere pek çok kurum kuruluĹ&#x; vb. ile- ĂśrgĂźtlĂźlĂźÄ&#x;Ăźne denk bir ĂśrgĂźtlĂź gĂźcĂź bir araya getirmektir. OnlarÄąn sermayelerinin Ăźreticisi biziz ve onlarÄąn bu gĂźcĂźnĂź biz saÄ&#x;lÄąyoruz. Ne var bizi gßçlĂź kÄąlmasÄą gereken bu durum, patronlarÄąn bizi bĂślĂźp parçalamasÄąndan dolayÄą, tam tersine bizi gßçsĂźz kÄąlmasÄąnÄąn temeli haline getirilmiĹ&#x;tir. O halde bundan sonra bahsini edeceÄ&#x;imiz tĂźm haklarÄą tek tek iĹ&#x;çiler olarak deÄ&#x;il topluca kullandÄąÄ&#x;ÄąmÄązda bir hak olarak gerçeÄ&#x;e dĂśnĂźĹ&#x;ebileceÄ&#x;ini Ăśzellikle belirtiyoruz. Bunu her defasÄąnda belirtmesek biz de burjuva hukukçular gibi yasalarda iĹ&#x;çilere pek çok hakkÄąn aslÄąnda tanÄąndÄąÄ&#x;Äą gibi yanlÄąĹ&#x; bir algÄąlamayÄą yaratmÄąĹ&#x; oluruz. Gerçek durum tam tersi olduÄ&#x;una gĂśre, her hakkÄąn ele alÄąnÄąĹ&#x;Äąnda da haklarÄąn kullanÄąmÄąnÄąn toplu ileri sĂźrĂźldĂźÄ&#x;Ăźnde bir anlamÄąnÄąn olacaÄ&#x;ÄąnÄą sĂśyleyeceÄ&#x;iz. Yine daha baĹ&#x;ta bu genel giriĹ&#x;ten sonra bir noktayÄą belirtmek durumunda kalacaÄ&#x;Äąz: BĂśyle bir kĂśĹ&#x;ede yazÄąlarÄąn canlÄą kÄąlÄąnmasÄą, iĹ&#x;yerlerinde o gĂźn veya gĂźncel olarak yaĹ&#x;anan sorunlar baÄ&#x;lamÄąnda sorularÄąn gelmesini bekliyoruz, bu durum yazÄąlarÄą yazanlarÄą etkin kÄąlacaÄ&#x;Äą gibi iĹ&#x;çilerin kendi haklarÄą Ăźzerinde daha geniĹ&#x; ve derin dĂźĹ&#x;Ăźnmelerini saÄ&#x;layacak bir yĂśntemdir kuĹ&#x;kusuz. Bu konuda temel kaygÄąmÄąz daha Ăśnce buna benzer bir kĂśĹ&#x;e açĹldÄąÄ&#x;Äąnda ve diÄ&#x;er gazetelerdeki hukuk kĂśĹ&#x;elerinde asÄąl aÄ&#x;ÄąrlÄąÄ&#x;Äą tazminat sorularÄąnÄąn almasÄądÄąr. Elbette haklarÄąmÄąz dediÄ&#x;imiz zaman ilk akla gelen maddi alacaklarÄąmÄąz olacaktÄąr ve bu doÄ&#x;aldÄąr. Fakat bunlardan da Ăśnce biz ĂśÄ&#x;renilmesi ve topluca kullanÄąlmasÄąnda ve Ăśzellikle patron karĹ&#x;ÄąsÄąnda elimizde yasal bir koz olmasÄą yĂśnĂźyle Ăśnemli pek çok hakkÄąn da olduÄ&#x;unu dĂźĹ&#x;Ăź-

nĂźyoruz. Biz bunlara aÄ&#x;ÄąrlÄąk verecek ve sadece tazminatlar konusunda deÄ&#x;il, bundan da Ăśnce, diÄ&#x;er pek çok haklarÄąmÄąz konusunda sorularÄąn gelmesi en baĹ&#x;ta gelen beklentimiz olacaktÄąr. Biz daha baĹ&#x;ta bunlarÄąn birer hak olduÄ&#x;u dĂźĹ&#x;Ăźncesinde olmayabiliriz bu Ăśnemli deÄ&#x;ildir. Ă–rneÄ&#x;in biz 4 saatlik çalÄąĹ&#x;ma gĂźnĂź isteyebilir miyiz? diye bir soru sorabiliriz. Bu abesle iĹ&#x;tigal olarak algÄąlanmamalÄą. Hayal kurmalÄąyÄąz. Elbette nesnel bir bakÄąĹ&#x;la bunun bu sistemde mĂźmkĂźn olmadÄąÄ&#x;ÄąnÄą biliriz. Peki ama 4 saatlik iĹ&#x;gĂźnĂźne karĹ&#x;ÄąlÄąk 8 saatlik Ăźcrete engel bir kanun maddesi var mÄądÄąr? HayÄąr. Yoktur. DolayÄąsÄąyla bu gßç dengesi ile ilgilidir. En azÄąndan bunun bilinmesinin bile bir kÄąymeti harbiyesinin olduÄ&#x;unu dĂźĹ&#x;ĂźnĂźyoruz. Bu nedenlerle pek çok çeĹ&#x;itli sorunun gelmesini bekliyoruz. Bu çeĹ&#x;itliliÄ&#x;in sÄąnÄąf mĂźcadelesinin dĂźzeyini de gĂśstereceÄ&#x;ini hep birlikte gĂśrmĂźĹ&#x; olacaÄ&#x;Äąz. Hak kavramÄąndan baĹ&#x;layalÄąm. Hak denilince çoÄ&#x;umuzun kafasÄąnda birileri tarafÄąndan verilmiĹ&#x; bahĹ&#x;edilmiĹ&#x; bir Ĺ&#x;ey olarak dĂźĹ&#x;ĂźnĂźlĂźr. Hâlbuki iĹ&#x;çi haklarÄą sĂśz konusu olduÄ&#x;unda bu diĹ&#x;e diĹ&#x; bir mĂźcadele sonucunda elde edilen Ĺ&#x;eyler olarak anlaĹ&#x;ÄąlmalÄądÄąr. Yine hak kavramÄą toplumlarÄąn en genel haliyle zengin ve yoksul olarak bĂślĂźndĂźkleri sÄąnÄąflÄą

toplumlara ĂśzgĂźdĂźr. ÇßnkĂź burada tĂźm haklarÄą ve yetkileri toplumun çoÄ&#x;unluÄ&#x;u aleyhine olarak kendinde toplayan bir sÄąnÄąf -gĂźnĂźmĂźzde patronlar sÄąnÄąfÄą- vardÄąr. Ve egemen sÄąnÄąfÄąn haklarÄą da ezilen sĂśmĂźrĂźlen sÄąnÄąflarÄąn aleyhine bu haklarÄąnÄą geniĹ&#x;letmesi, geliĹ&#x;tirebilmesi ile ayakta kalacaklarÄą gerçeÄ&#x;i vardÄąr. Buradan biz hak kavramÄąnÄąn sÄąnÄąflÄą toplumlara ĂśzgĂź bir kavram olduÄ&#x;unu gĂśrĂźyoruz. Hak kavramÄąnÄąn ĂśzgĂźrlĂźk kavramÄąyla da yakÄąndan bir iliĹ&#x;kisi vardÄąr. HaklarÄą olanlar ĂśzgĂźrdĂźr. HaklarÄą kÄąsÄątlÄą olanlar bizim gibi Ăźcretliler yani, ĂśzgĂźr deÄ&#x;ildir, hiçbir hakka hatta yaĹ&#x;ama hakkÄąna sahip olmayanlar da kĂśledir. Bizim gibi sadece Ăźcretli deÄ&#x;il bir de çok sÄąnÄąrlÄą bazÄą haklara sahip olsa bile haklarÄąnÄą nasÄąl kullanacaÄ&#x;ÄąnÄą bilmeyen veya bunun yolu olan toplu hareket etmeyi baĹ&#x;aramayan iĹ&#x;çi ve emekçiler de kĂśledir. Roma’daki gibi el ve ayaklarÄąmÄązÄą baÄ&#x;layan zincirler olsaydÄą; onlarÄą koparmak belki daha kolay olurdu. Hâlbuki bugĂźn mevcut Ăźcretli kĂślelik sistemi bizi sayÄąsÄąz ama gĂśremediÄ&#x;imiz zincirle kendine baÄ&#x;lamÄąĹ&#x;tÄąr. O halde haklarÄąn bilincine varmak ve haklarÄąmÄązÄą geliĹ&#x;tirmek ve geniĹ&#x;letmek tamamen ĂśzgĂźrlĂźk mĂźcadelemizin kendisinden baĹ&#x;kasÄą olmayacaktÄąr. SorularÄąnÄąz ve bize ulaĹ&#x;mak için av.alieski@gmail.com adresine baĹ&#x;vurunuz.

(UEDNDQ |OGÂ EDGHP J|]OÂ ROGX Z

amanÄąn Genelkurmay BaĹ&#x;kanÄą HĂźseyin KÄąvrÄąkoÄ&#x;lu’nun “Bin yÄąl sĂźrecekâ€? dediÄ&#x;i 28 Ĺžubat darbesinin muhatabÄą Erbakan 85 yaĹ&#x;Äąnda ĂśldĂź. Erbakan’Ĺn cenazesi fikir ve uygulama babalarÄąndan olduÄ&#x;u toplumsal gericilik birikimi tarafÄąndan kaldÄąrÄąldÄą. Kendisine bir zamanlar televizyonlarda “p‌.â€? diyen generaller adÄąna Genelkurmay BaĹ&#x;kanÄą IĹ&#x;Äąk KoĹ&#x;aner, Erbakan’dan “deÄ&#x;erli bilim ve siyaset adamÄąâ€? diye ĂśzĂźr diledi! 40 yÄąldÄąr burjuva siyaset sahnesinde olan Erbakan, bugĂźn emperyalist kapitalizme tĂźmden entegre olmuĹ&#x; Anadolu burjuvazisinin

ekonomik ve siyasal çĹkarlarÄąnÄąn temsilcilerindendi. “AÄ&#x;Äąr sanayiâ€?, “milli kalkÄąnmaâ€? sloganlarÄąnÄą kullanÄąrken, dĂźnyanÄąn dĂśrt bir yanÄąndaki petrodolar renkli burjuva eĹ&#x;deÄ&#x;erleri gibi “katkÄą payÄąâ€? sĂźsĂź verilmiĹ&#x; faiz sisteminin propaganda ve uygulamasÄąnÄą yapardÄą. TĂœSÄ°AD’la ve Genelkurmay’la laiklik konusunda tepiĹ&#x;en Erbakan’Ĺn onlarla ortak çizgisi, gĂśzĂź dĂśnmĂźĹ&#x; bir iĹ&#x;çi ve komĂźnizm dĂźĹ&#x;manlÄąÄ&#x;ÄąydÄą. 70'li yÄąllardaki Milliyetçi Cephe hĂźkĂźmetleri dĂśnemi, sivil faĹ&#x;ist saldÄąrganlÄąÄ&#x;Äąn en kanlÄą dĂśnemlerindendir. Erbakan, Denizlerin asÄąlmasÄąna onay veren mecliste

yer alÄąyorlardÄą. KÄąbrÄąs hareketini Ecevitle birlilkte baĹ&#x;latmÄąĹ&#x;lardÄą. Erbakan KÄąbrÄąs’Ĺn hepsinin iĹ&#x;gal edilmesini savunuyordu. Bu sÄąrada yaĹ&#x;anan kanlÄą 1977 1 MayÄąsÄąnda da BaĹ&#x;bakan yardÄąmcÄąsÄąydÄą. Erbakan bu kanlÄą yĂźzĂźnĂź ’96 yÄąlÄąndaki cezaevleri direniĹ&#x;inde, Sivas katillerine sahip çĹkÄąlmasÄąnda ve daha nice Ăśrnekte gĂśsterecekti. YurtdÄąĹ&#x;Äąndaki gÜçmen iĹ&#x;çilerden toplanan paralarÄą hamuduyla gĂśtĂźren, kadÄąnlarÄąn çarĹ&#x;afa mahkum edildiÄ&#x;i bĂślgelerden oy alan, Ä°srail’le askeri anlaĹ&#x;malar imzalayan, emperyalizmin soÄ&#x;uk savaĹ&#x; yÄąllarÄąna ĂśzgĂź bu yavrusunu iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą, emekçiler, kadÄąnlar lanetle hatÄąrlayacak‌


14

NƦN RJHQNXN

2NXPD \D]PD VHYLQFL B

Yeni ve gecikmiş bir şey olan öğrenmenin ve bunu paylaşmanın mutluluğu, hatta yoğun heyecanı, izleyene çok güzel aksediyor. Bu fotoğraf şunları da çağrıştırıyor:

u fotoğraf, tarihini tam olarak bilmesem de, tahminimce, günümüzden çok da uzaklara gitmediğim bir zaman dilimine ait. İlk bakışta bir Kürt kadını olduğu izlenimi veriyor, yani yakınlarımızda bir yerdeymiş gibi…

Hayal ettiğimiz sınıfsız toplumu kurmak için, öncelikle başetmemiz gereken sorunlardan birisi olan ”işbölümü” nü.

Oysa ki Romanya’da, okuma yazma kurslarından birinde çekilmiş; bir Roman kadını. Adı da “Okuma – Yazma Sevinci”. İlk gördüğümde bana bir çok konuda çağrışım yaptı; toplumsal iş bölümü, ezilen uluslar… Her şeyden ötesi de, dünyanın neresinde olursa olsun, her yerde “kadın olmak” meselesi… Hiç de uzak değil… Lakin, bir tek fotoğrafçının adını, cinsiyetini, yaşını bulamadım, tüm araştırmalarıma rağmen. Önemli mi? Belli ki fotoğrafçının da, bu fotoğrafı çekerken farklı kaygıları, amacı var kendince, dolayısıyla da gönül rahatlığı ile “kimin çektiği çok da önemli değil” diyebiliyorum. Fotoğraf okumaları ve fotoğrafta kompozisyon anlatılarında, çoğunlukla klişe kalıplardan bahse-

Burjuva demokrasisinin kadınları özgürleştirdiği safsatasını, Kadının çifte köleliğini, ezilmişliğini, dilir: Aktif/pasif düzenleme, bakış açıları, açık/kapalı kompozisyon, ana/yardımcı öğe, ilgi merkezi, kadraj, altın oran… gibi tamamen biçimsel öğretiler. Burada pasif düzenleme söz konusu gibi görünüyor. Yani fotoğrafçının hiçbir müdahalesi olmamış; hayal ettiği düzenleme kendiliğinden oluşmuş; ilgi odağı ağız dolusu gülen kadın, vs. şeklinde bu biçimsel öğretiler çerçevesinden devam edilebilir. Bunları yok saymıyorum elbette;

ancak bu fotoğrafta da olduğu gibi, bunlara bağlı kalmadan da, salt hikayesi ve gerçekliği olan ve objektifin bu amaçlarla doğrultuğu fotoğraflar da var. İşte bu fotoğraf, tam da bu bahsettiğim tarzda olanların en etkileyicilerinden biri. Burada grafiksel öğeler, ışık, leke, yerleştirme gibi estetiksel gaileler ikinci planda kalmış gibi.

Kendisine biçilen görevlerden başını alamayan ve 5-6 yaşlarındaki bir çocuğun bile birkaç ayda edindiği okuma yazma becerisinden mahrum kalmak zorunda oluşunu, Müebbet olarak hükümlendirildiği ev hapsinden çıkışı için bir nebze de olsa umut ışığı yakalamışlığını ve bunu geç de olsa elde ettiğindeki heyecanını, Her şeyden de öte, baktığımızda bizi de umutlandırmasını…

Oldukça içerden. Fotoğraftakilerin rahatlığı, samimiyetleri hissedilebiliyor.

Bir İşçi Meclisi Okuru

3DWURQ GD\DQ×üPDV× "Ostim Sanayici ve İşadamları Derneğinin geçtiğimiz günlerde yapılan 20. Olağan Genel kurulunda patlamalar masaya yatırıldı.” Gazetelerin Ankara eklerinde çıkan bu haberin üst başlığını okuyunca insanın aklına gelen ilk şey, patlamaların neden kaynaklandığı ve iş cinayetlerinin önlenmesinde ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği konusunun genel kurulda konuşulduğu oluyor. Haberin devamı okunduğunda ise patron dayanışması ile birlikte katliamın üstünü örtme çabaları ve sermaye birikimlerini nasıl arttıracaklarını konuştukları görülüyor. Çünkü onların gündeminde işçi sağlığı, iş güvenliği ve OSTİM işçilerinin en temel insani ihtiyaçları yok, olmaz da zaten. Genel kurulda konuşan OSİAD (Ostim Sanayici ve İşadamları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Keskin, patlamalarda 20 çalışanın hayatını kaybettiğini, OSİAD üyesi iki firma patronun cezaevinde hukuk mücadelesi verdiklerini söyleyerek şu açıklamada bulunmuş. "Cezaevinde olan arkadaşlarımızı en kısa zamanda işletmelerinin başında görmek istiyoruz. Çünkü eğer onlar işletmelerinin başına geçerlerse kuşkusuz hayatını kaybeden çalışanlarımızı geri getirmek mümkün olmayacak ancak

çalışanlarımızın yakınlarına yardım eli uzatacaklar." Kadirşinas patronların bu açıklaması karşısında gözlerimiz yaşardı doğrusu. İş cinayetlerinde sınıf kardeşimizi katleden kendileri değilmiş gibi timsah gözyaşı döküyorlar. Sınıf kardeşlerimizin katledilmesine sebep, şu anda cezaevinde bulunan 2 patronun aşırı kar hırsı değil mi? Şimdi sormak gerekmez mi bu asalaklar sınıfına, patlamada yaşamını yitiren Gazi Üniversitesi Çubuk Meslek Yüksek Okulu Muhasebe Bölümü öğrencisi 19 yaşındaki Aytaç Akkaya tatilde neden çalışmak zorunda kaldı acaba. Aytaç kardeşimiz tatilde babasının çalıştığı atölyede çalışıyordu. Okulunu bitirmesi için çalışması gerekiyordu çünkü. Babasının aldığı sefalet ücreti ailesinin en temel insani ihtiyaçlarını bile karşılamıyordu. Son 2 aydır da maaşlarını alamadıklarını söylüyordu bir yakınları. Patlamalarda katledilen sınıf kardeşlerimizin yakınlarına yardım eli uzatacaklarmış. Siz o ellerinizi ancak biz işçileri iliğimize kadar sömürmek, bizi köleleştirmek ve yok etmek için uzatırsınız. bizim birleşen ellerimiz size uzandığında, çürümüş, insanlığı yok oluşa sürükleyen kahredici sisteminizle tarihin karanlık sayfalarına gömüleceksiniz.

Bu fotoğraf Ostim ve İvedik Organize Sanayinde 21 işçi kardeşimizin katledildiği iş cinayetlerinden sonra patronların Ostim'de astığı bir pankartta yer alan bir fotoğraf. Ostim’i patronlar iş, aş ve ekmek kapısı olarak ifade etse de biz Ostim ve İvedik organize sanayi işçileri için anlamı şudur: Her türlü kuralsız çalışmanın yaşandığı, en basit işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin dahi alınmadığı, yavaş yavaş öldürüldüğümüz, olay yeri incelemenin hiçbir zaman uğramadığı bir cinayet mahalli. Günde 10-11 saati bulan çalışma süresi ile işçi öğüten devasa bir değirmen. Mesaiye kalmanın zorunlu

olduğu, karşı çıktığımızda kapı önüne konulma ve işsizlikle tehdit edildiğimiz de üzerimize çöken bir karabasan. Köpeksiz köyde değneksiz gezen bekçi misali patronların, hakkımızı aradığımızda biz işçilere saldıracak kadar pervasızlaştığı devasa bir açık cezaevi. İliklerimize kadar sömürüldüğümüz ve posamız çıktığında kullanılmış mendil gibi bir kenara atıldığımız bir mezbele. Sefalet ücretine, sigortasız çalıştırıldığımız, patronlara cennet, bize ise cehennem. Ostim ve İvedik organize sanayi işçileri


$\DNODQPDODU NDSLWDOL]P YH JĂ?Ă

15

NƌN RJHQNXN

YaĹ&#x;am alÄąĹ&#x;kanlÄąklarÄąnÄą, edindiÄ&#x;i kĂźltĂźr dĂźnyasÄąnÄą, baÄ&#x;lÄą bulunduÄ&#x;u insanlar topluluÄ&#x;unu ve coÄ&#x;rafyayÄą terk etmek ancak karĹ&#x;ÄąlaĹ&#x;Äąlan zorunluluklar nedeniyle gerçekleĹ&#x;ebilir. Her Ĺ&#x;eyden Ăśnce gÜç, insanlarÄąn kĂśklerinden koparÄąlmasÄądÄąr. GÜç, insanlarÄąn yaĹ&#x;am olanaklarÄąnÄąn elinden alÄąnarak sĂźrgĂźn edilmesidir.

T

unus ve MÄąsÄąr’da iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą ve emekçiler ayaklanarak dikta rejimlerinin baĹ&#x; aktĂśrleri olan Zeynel Abidin Bin Ali ve HĂźsnĂź MĂźbarek’in saltanatÄąna son verdiler. Ancak iç karÄąĹ&#x;ÄąklÄąk ve siyasal toplumsal belirsizlik devam ediyor. DiktatĂśrlerin yÄąllarca uyguladÄąÄ&#x;Äą siyasal-ekonomik baskÄą ve yoksulluk koĹ&#x;ullarÄąnda yaĹ&#x;amak zorunda kalan Tunus iĹ&#x;çi-emekçileri, daha iyi bir yaĹ&#x;am umuduyla Ăźlkelerini terk ediyorlar. Tunus’ta baĹ&#x;layan halk ayaklanmasÄąndan çok kÄąsa bir zaman sonra, kÄąrÄąk dĂśkĂźk teknelerle yaĹ&#x;amlarÄąnÄą da tehlikeye atarak bilinmez bir geleceÄ&#x;e doÄ&#x;ru yolculuÄ&#x;a çĹkan binlerce Tunuslu iĹ&#x;çi emekçi, Ä°talya’ya ulaĹ&#x;tÄą. GÜçmenler mĂźlteci kamplarÄąnda tutuluyor. Tunus’tan baĹ&#x;layan gÜçßn artarak devam etmesi ve buna ek olarak MÄąsÄąr’da yaĹ&#x;anan ayaklanmadan kaynaklÄą yeni bir gÜç dalgasÄąnÄąn yaĹ&#x;anmasÄą bekleniyor. Libya’dan gelebilecek olasÄą gÜç de kapÄąda‌

Ä°talya İçiĹ&#x;leri BakanÄą Roberto Maroni, ĂśnĂźmĂźzdeki sĂźreçte 80 bin mĂźltecinin daha Lampedusa adasÄąna geleceÄ&#x;i varsayÄąmÄąnda bulunuyor. Ä°talya’ya ulaĹ&#x;an ilk gÜç kafilesinden kÄąsa sĂźre sonra devlet yetkilileri, Avrupa BirliÄ&#x;inden gÜçle mĂźcadele için yardÄąm talebinde bulundu. İçiĹ&#x;leri BakanÄą Maroni, AB komisyonundan 100 milyon Avro mali yardÄąmÄąn yanÄą sÄąra ada çevresinde gĂźvenliÄ&#x;in saÄ&#x;lanmasÄą için de askeri yardÄąm talebinde bulundu. Ä°talya’nÄąn destek çaÄ&#x;rÄąsÄąna Avrupa BirliÄ&#x;i mali ve teknik konularda yardÄąm taahhĂźdĂźnde bulunarak desteÄ&#x;ini açĹkladÄą. Mali yardÄąmÄąn AB’nin MĂźlteci Fonu’ndan karĹ&#x;ÄąlanacaÄ&#x;Äą ve ayrÄąca teknik ekipmanÄąn yanÄą sÄąra adaya ‘Avrupa BirliÄ&#x;i SÄąnÄąr Koruma AjansÄą Frontex’ bĂźnyesinde çalÄąĹ&#x;malar yĂźrĂźten birlikler gĂśnderileceÄ&#x;i yĂśnĂźnde açĹklamalarda bulundular. Frontex, AB sÄąnÄąr bĂślgelerinde gÜçmen giriĹ&#x;lerini ortadan kaldÄąrmak için bizzat Avrupa BirliÄ&#x;i bĂźnyesinde oluĹ&#x;turulmuĹ&#x; olup her tĂźrlĂź askeri eÄ&#x;itim ve silahla donatÄąlmÄąĹ&#x; birliklerden oluĹ&#x;uyor. Bu birlikler sÄąnÄąr bĂślgelerinde devriye gezerek gÜçmen avcÄąlÄąÄ&#x;Äą yapmaktalar. Ä°talya Tunus’tan gelen gÜçmenlerin AB Ăźlkeleri tarafÄąndan paylaĹ&#x;ÄąlmasÄą Ăśnerisi getirirken Almanya ve Avusturya Ăśnerinin kabul edilemez olduÄ&#x;unu, sorunun yĂźrĂźrlĂźkteki AB mĂźlteciler yasasÄąna gĂśre çÜzĂźmlenmesi gerektiÄ&#x;ini belirttiler. Bu yasaya gĂśre gÜçmenlerin ilk ayak bastÄąÄ&#x;Äą AB Ăźlkesinin sÄąnÄąrlarÄą

içerisinde kalmasÄą gerekiyor. “GÜçmenlerin ikinci bir AB Ăźlkesine geçiĹ&#x;leri esnasÄąnda geldiÄ&#x;i Ăźlkenin tespit edilmesi durumunda ilk ayak bastÄąÄ&#x;Äą AB Ăźlkesine iade edilirâ€? denilmekte. Almanya ve Avusturya, Ä°talya Ăźzerinden gelen mĂźltecileri kabul etmeyeceklerini Ĺ&#x;imdiden deklere etmiĹ&#x; bulunuyorlar. Ă–nerdikleri en iyi model ise Frontex sÄąnÄąr gĂźvenlik birimleri. Denizde oluĹ&#x;turulacak askeri birlikler vasÄątasÄąyla Tunus veya MÄąsÄąr’dan gelecek gÜçmenlerin Avrupa BirliÄ&#x;i sÄąnÄąrlarÄąna giriĹ&#x;leri engellenecek ve belki de tekneleri oracÄąkta batÄąrÄąlarak katledilecekler. GÜç ve gÜçmenlik sorunu, Ăśncelikli olarak burjuvazinin ekonomik ve siyasal zor uygulamasÄąnÄąn sonucu olarak vardÄąr. DĂźnyanÄąn hiçbir yerinde insanlarÄąn keyfi olarak toplu biçimlerde gÜç ettiÄ&#x;i gĂśrĂźlmemiĹ&#x;tir. Kurulu yaĹ&#x;amlarÄąnÄą bÄąrakarak, zorunluluktan kaynaklÄą bir bilinmeze yolculuk kimsenin tercih edeceÄ&#x;i bir yaĹ&#x;am biçimi deÄ&#x;ildir. YaĹ&#x;am alÄąĹ&#x;kanlÄąklarÄąnÄą, edindiÄ&#x;i kĂźltĂźr dĂźnyasÄąnÄą, baÄ&#x;lÄą bulunduÄ&#x;u insanlar topluluÄ&#x;unu ve coÄ&#x;rafyayÄą terk etmek ancak karĹ&#x;ÄąlaĹ&#x;Äąlan zorunluluklar nedeniyle gerçekleĹ&#x;ebilir. Her Ĺ&#x;eyden Ăśnce gÜç, insanlarÄąn kĂśklerinden koparÄąlmasÄądÄąr. GÜç, insanlarÄąn yaĹ&#x;am olanaklarÄąnÄąn elinden alÄąnarak

sĂźrgĂźn edilmesidir. BugĂźne deÄ&#x;in gÜç, birçok belgesel, ĂśykĂź, roman ve filme konu edilmiĹ&#x;tir. BĂźyĂźk bir çoÄ&#x;unluÄ&#x;u da yolculuk sĂźrecinde yaĹ&#x;anan trajedileri ele alÄąr. Oysa asÄąl iĹ&#x;in zor kÄąsmÄą “yabancÄąsÄą olduÄ&#x;uâ€? yeni bir dĂźnyanÄąn yaĹ&#x;am biçimiyle yaĹ&#x;adÄąÄ&#x;Äą çeliĹ&#x;kilerdir. YaĹ&#x;anan kĂźltĂźrel çeliĹ&#x;kiler insanÄąn ruhsal dengesinin bozulmasÄąna yol açar. KĂźltĂźrel çeliĹ&#x;kiler zamanla silikleĹ&#x;meye yĂźz tutsa da tamamen ortadan kalkmazlar. Bu nedenle her insan yaĹ&#x;adÄąÄ&#x;Äą topraklara benzer ve yine her insan kokusunu ve rengini doÄ&#x;duÄ&#x;u topraklardan alÄąr. DolayÄąsÄąyla bir bĂślgede veya coÄ&#x;rafyada gÜç yaĹ&#x;anmaktaysa bilinmelidir ki orada mutlak olarak bir ekonomik ve siyasal zor vardÄąr. Ekonomik olarak zor, Ăśncelikle kapitalistler tarafÄąndan toplumun bĂźyĂźk bĂślĂźmĂźnĂźn gĂźvencesizliÄ&#x;e mahkĂťm edilmesidir. Ä°Ĺ&#x;sizlik oranlarÄąnÄąn Ăśnemli oranda artÄąĹ&#x; gĂśstererek milyonlarca emekçinin çalÄąĹ&#x;ma yaĹ&#x;amÄąyla baÄ&#x;larÄąnÄąn koparÄąlmasÄądÄąr. ÇalÄąĹ&#x;ma yaĹ&#x;amÄąnÄąn dÄąĹ&#x;Äąna itilen iĹ&#x;çi ve emekçiler gerçekte yaĹ&#x;amÄąn dÄąĹ&#x;Äąna itilmiĹ&#x; olurlar. DolayÄąsÄąyla gÜç, yaĹ&#x;am olanaklarÄąnÄąn ve umudunun tĂźkendiÄ&#x;i koĹ&#x;ullarda gerçekleĹ&#x;ir. Siyasal olarak zor, emperyalist

kapitalistlerin egemenliklerini gßçlendirmek için baĹ&#x;vurduklarÄą savaĹ&#x;lardÄąr ki bu en acÄąmasÄązÄądÄąr. BĂźyĂźk kitleler halinde iĹ&#x;çi ve emekçilerin yaĹ&#x;amÄąnÄą yitirmesi ve yÄąkÄąma uÄ&#x;rayan Ăźlke ekonomisi nedeniyle de iĹ&#x; olanaklarÄąndan yoksun kalmalarÄądÄąr. Siyasal zorun en acÄąmasÄązÄą ve yÄąkÄącÄą olanÄą savaĹ&#x;lar ve iç savaĹ&#x;lar olsa da savaĹ&#x;larÄąn yaĹ&#x;anmadÄąÄ&#x;Äą durumlarda da siyasal zor var olur, kapitalistlerin koyduklarÄą yasalar yoluyla kurduklarÄą baskÄą biçiminde iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą ve emekçilerin yaĹ&#x;amÄąnÄą çekilmez kÄąlar. YasalarÄąn yetersiz kaldÄąÄ&#x;Äą durumlarda da gĂźvenlik gßçleri devreye sokulur. Buna en iyi Ăśrnek Tunus, MÄąsÄąr, Libya ve OrtadoÄ&#x;u’da yaĹ&#x;anmakta olan ayaklanma ve bastÄąrma hareketleridir. Bir baĹ&#x;ka Ăśrnek ise ABD ve AB emperyalistlerinin savaĹ&#x; yĂźrĂźttĂźÄ&#x;Ăź Irak ve Afganistan’dÄąr. AB Ăźlkeleri, TĂźrkiye Ăźzerinden AB’ne giriĹ&#x; yapanlarÄąn % 40’nÄą AfganistanlÄą gÜçmenlerin oluĹ&#x;turduÄ&#x;unu sĂśylĂźyorlar. Ä°kinci sÄąrayÄą ise Irak’tan gelen gÜçmenler oluĹ&#x;turuyor. Bu da bize gĂśsteriyor ki en bĂźyĂźk gÜç emperyalistlerin çeĹ&#x;itli bahanelerle savaĹ&#x;lar çĹkararak yakÄąp yÄąktÄąÄ&#x;Äą Ăźlkelerden geliyor. GÜç ve gÜçmenlik olgusu emperyalist kapitalizmin insanlÄąÄ&#x;a karĹ&#x;Äą uyguladÄąÄ&#x;Äą baskÄą ve Ĺ&#x;iddetin sonucu olarak insanlÄąÄ&#x;Äąn yaĹ&#x;adÄąÄ&#x;Äą trajedidir.


Türkiye’de de Haziran ayında seçimler var. İyi düşünmekte yarar var. Hükümet mi, iktidar mı? Kargadan kılavuzların söylediği gibi hükümete tepkimizi göstermekle yetinmek mi, yoksa işçilerin hayallerine, özlem ve çıkarlarına yer olmayan burjuva demokrasisine karşı sınıf mücadelesi mi?

+ÖNÖPHW \RN DPD VÜQÜI LNWLGDUÜ \HULQGH İ

şçi ve emekçi eylemlerinde en fazla atılan sloganlar hükümete karşı olanlardır. Kazanımlarına yönelik saldırıların hükümetten çıkış aldığını düşünen emekçiler, siyasal öfkelerini ona yöneltirler. Sermayenin çıkarlarını yasa diline çevirip yerine getiren, iş cinayetlerini “mukadderat” ilan eden.. başbakan ve bakanların lanetlenmesinde elbette ki yanlış bir şey yoktur. Sorun başka yerdedir. Sadece işçilerin değil, kendisini işçi sınıfının öncüsü ilan edenlerin de siyasal mücadeleyi tamamen hükümete karşı mücadeleye indirmesinde, burjuvazinin sınıf egemenliğinin yıkılmasını ise söz konusu bile etmemesindedir. Bunlar, işçilerin ufkunun hükümete karşı mücadele ve seçimlerde ondan hesap sormakla kısıtlanmasına neden olurlar. Ordunun siyasal alandaki rolünün azalmasıyla burjuva parlamentoyu, yerel yönetimleri, sınıf örgütlerini değil sivil toplum örgütlerini, “demokratik meclisçiliği” öne çıkarırlar. Işçi sınıfının burjuva demokrasisine sığmayan hayal, özlem ve çıkarlarını sol gösterip sağ vurarak burjuva parlamenter sisteme bağlamaya çalışırlar.

Hükümetten “iktidar” diye bahsedilmesi, işte bu yüzden basit bir dil sürçmesi değil, tam da bu mantığın sonucudur. Hükümetler 4-5 yılda bir yapılan seçimlerle gelir, gider, bazan yelkenlerini şişirir, bazan da 2001 krizinde olduğu gibi hükümeti oluşturan partiler parlamentoya bile giremez. Fakat hükümetler kitlelerin seçim sandığındaki tepkilerinin hedefi olsa da, eğer işçilerin dünyası, bilinç ve siyasal özdeneyimi bundan ibaretse, burjuvazinin sınıf diktatörlüğünün sürdürülmesi çocuk oyuncağıdır. Bırakalım hükümetlerin değişmesini, Tunus ve Mısır diktatörlüklerinin çivileri onca bedelle söküldükten sonraki hali bile söylediklerimizi kanıtlamaya yeter. Şimdi bir de tam tersi bir örneğe bakalım. Belçika’da 8 ayı aşkın süredir bir hükümet yok! Üstelik de bu ilk kez de yaşanmıyor. ’79'dan bu yana dört seçim sonrasında aylar boyunca hükümet kurulamamış. Son seçimlerde ise ülkedeki Flamanların ayrılmasını isteyen neofaşist partinin yüksek oranda oy alması, hükümet krizinin sebebi oldu. İki halktan oluşan Belçika, 2009-

2009 krizinden en fazla etkilenen AB ekonomilerinden biri. Ülkenin Flamanların yaşadığı bölgesiyle Valonların yaşadığı bölgesi arasında ciddi ekonomik eşitsizlikler var. Sözgelimi, Flamanlarda işsizlik oranı daha düşük iken, Valonlarda yüzde 20'yi buluyor. Flaman faşist partisinin seçimlerde prim yapmasına sağlayan, “Artık Valonların sosyal güvenlik ve hastane masraflarını yüklenmek istemiyoruz” sloganı oldu. Işsizlikten kapitalizmi değil Valon sınıf kardeşlerini suçlu tutan, ülkenin ikiye bölünmesinden hiçbir çıkarı olmayan Flaman işçi ve emekçiler, neofaşist partinin propaganda yemini yuttular. Seçimlerden bu yana yaşanan hükümet krizi geçenlerde Belçika’nın 7 kentinde lise ve üniversite öğrencilerinin protestolarına neden oldu. Genç işsizlik oranının yüksek olduğu ve Türkiye’deki yeni istihdam stratejisinin uygulanmaya çalışıldığı Belçika’nın genç işsiz adayları, protestolarında Belçika siyaseti ile dalga geçerek durumu “kızarmış patates devrimi” diye nitelediler. Belçika’daki hükümet krizini değerlendiren ekonomistler, bir yandan

.DGGDIL N|üH\H V×N×ü×\RU ları gerçekleştirdiğini ancak isyancıların Trablus dışında denetimi tekrar eline aldığını duyurdu.

Ayaklanma karşısında köşeye sıkışan Kaddafi katliamları sürdürüyor ve diktatörlüğünü korumak için son kozlarını oynuyor. Kaddafi’nin isyancıların elinde bulunan bölgelere gerçekleştirmeye başladığı karşı saldırılar çatışmaların dozunu daha da yükseltiyor. Bununla birlikte Trablus dışındaki kentlerde kontrol halen isyancıların elinde. İsyancılar Kaddafi’nin güçlerinin vur-kaç saldırı-

Diğer yandan ise fırsatı değerlendirmek isteyen emperyalist güçlerin müdahale sinyalleri süreci oldukça manipüle etmiş durumda, isyancıların dış müdahale isteyebilecekleri konuşuluyor. Ekonomik nedenlerle başlamış olmasına karşın proletaryanın örgütlülüğünden ve komünist öncüden yoksun bir hareket dünya burjuvazisinin taktiksel manevralarıyla kolaylıkla emperyalist eksene kayabileceğini göstermeye başladı. Amerikan helikopter gemisi USS Kearsarge’in iki savaş gemisiyle birlikte Libya’ya yaklaşmakta olduğu bildiriliyor. Diğer NATO üyelerinin de silahlı müdahale ihtimali doğrultusunda hazırlıklar yapmaya başladıkları biliniyor.

bu durumun risk oluşturduğuna işaret ederken, aynı zamanda günlük hayatta işlerin tıkır tıkır gittiğini de söylemeden edemiyorlar. Evet, NATO’nun merkezi Belçika’nın başkenti Brüksel’de. Belçika kökenli Dexia, Denizbank’ı tam da bu ardı ardına krizler döneminde aldı. Üstüne üstlük Belçika’daki protestolara rağmen İsrail’e oluk oluk finansal destek akıtmaktan da geri durmuyor. Şiddetli işsizlik koşullarında bizim torba yasadaki “güvencelik esneklik” (!) politikası uygulanan Belçikalı işçilerin bölünmüşlük ve iç rekabeti, yaşanan hükümet krizi komedisinin burjuva sınıf egemenliğinin sarsılmadan taşınmasını sağlıyor. Burjuva demokratik sistemin AB’den başlayarak tam 7 düzeydeki meclis mekanizmalarıyla “işlediği” Belçika’da yeniden seçimlere gidileceği söyleniyor. Türkiye’de de Haziran ayında seçimler var. İyi düşünmekte yarar var. Hükümet mi, iktidar mı? Kargadan kılavuzların söylediği gibi hükümete tepkimizi göstermekle yetinmek mi, yoksa işçilerin hayallerine, özlem ve çıkarlarına yer olmayan burjuva demokrasisine karşı sınıf mücadelesi mi?

8PPDQ D\DNWD Ortadoğu’da ki isyan dalgası Arap Yarımadasının güneyinde de yankı bulmayı sürdürüyor. Bir süredir reform talepleriyle sıcak olan Umman’da polis eylemcilere karşı kullandığı şiddetin dozajını arttırıyor. Sohar’da yapılan gösterilerde 2 eylemci öldürüldü. Umman sultanı kabinedeki 6 bakanı değiştirdi ve reform eylemlerini yumuşatmaya çalışıyor. Umman dünya petrol trafiğinde kilit bir yerde duruyor. Dünya petrol tankeri trafiğinin yüzde 40'ının geçiş noktası olan Hürmüz Boğazı'nı İran’la paylaşıyor.

úUDQ GD H\OHPOHU V U \RU Muhalif liderler Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Karubi’nin tutuklandıkları iddiası İran’da gösterilere neden oldu. Tahran’da biraraya gelen göstericiler polisler tarafından gözaltına alındı. Diğer yandan BBC İsfahan’da da 40 kişinin tutuklandığını iddia etti. İran hükümeti ise ısrarla liderlerin tutuklandığı bilgisini yalanlıyor.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.