im8

Page 1

2QODUĂ—Q |]J UO Ú EL]LP N|OHOLĂšLPL] Âť 8-9

%X ELU VĂ—QĂ—I NDYJDVĂ—GĂ—U Âť3 \DĂ­DVĂœQ sosyalist

6D\Ăœ 1LVDQ 7/

Burjuva partileri bize karĹ&#x;Äą birbirleriyle yarÄąĹ&#x;Äąyor!

%XQX HQ L\L EHQ \DSDUĂ—P

Líà L GHmokrasisi Libya’ya emperyalist mßdahale

Emperyalist askeri mĂźdahaleye gĂśtĂźren sĂźreç, Kaddafi birliklerinin son haftalar içerisinde ayaklanan kesimlere dĂśnĂźk yĂźrĂźttĂźÄ&#x;Ăź iç savaĹ&#x;ta galebe çalmasÄą oldu. Bingazi dÄąĹ&#x;Äąndaki tĂźm bĂślgelerde Kaddafi diktatĂśrlĂźÄ&#x;ĂźnĂźn merkezi otoritesi yeniden tesis edilmiĹ&#x;, isyancÄą gßçler açĹsÄąndan son kale durumundaki stratejik Bingazi Ĺ&#x;ehrine doÄ&#x;ru Kaddafi ordusunun ilerleyiĹ&#x;i durdurulamamÄąĹ&#x;tÄą. Bingazi’nin de dĂźĹ&#x;me tehlikesine karĹ&#x;Äą bu kez emperyalist askeri operasyon seçeneÄ&#x;i devreye sokuldu, isyancÄą gßçler bu operasyonu sevinç Âť4 ve coĹ&#x;kuyla karĹ&#x;ÄąladÄąlar.

ĂşON JUHY 6 VOHU 'RUXN WD EDĂźODGĂ— Hangi partinin daha iyi hĂźkmedeceÄ&#x;i, hangi partinin zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapacaÄ&#x;Äą, hangi partinin iĹ&#x;çilerin sĂśmĂźrĂźsĂźnĂź daha ustaca yĂśneteceÄ&#x;ini belirlemek için seçim yarÄąĹ&#x;Äą baĹ&#x;ladÄą. Neoliberal demokrasinin iĹ&#x;çilere sunduÄ&#x;u 8–10 saatlik çalÄąĹ&#x;ma, pazar tatilinin yok edilmesi, mezarda emeklilik, sosyal haklarÄąmÄązÄąn gaspÄą. AnlayacaÄ&#x;ÄąnÄąz, bu demokrasi, biz iĹ&#x;çilerin kĂślece çalÄąĹ&#x;masÄą ve sĂśmĂźrĂźlmesi için demokrasi! Toplumsal ve bireysel ĂśzgĂźrlĂźÄ&#x;Ăźn yok edilmesi, yaĹ&#x;amlarÄąmÄązÄąn hĂźcreleĹ&#x;tirilmesi, insanÄąn imhasÄą, insanlÄąÄ&#x;Äąn çÜkĂźĹ&#x;Ăź! Ä°Ĺ&#x;te size burjuvalarÄąn demokrasisi‌

Polyplex GLUHQLĂźL V U \RU Çorlu’da bulunan ve polyester film Ăźreten Polyplex’te iĹ&#x;çiler sendikalÄą olduklarÄą için iĹ&#x;ten atÄąldÄąlar. Ä°lk Ăśnce 5 iĹ&#x;çiyi iĹ&#x;ten çĹkardÄąktan sonra saldÄąrÄąya devam eden patron 16 iĹ&#x;çiyi daha iĹ&#x;ten çĹkardÄą. O gĂźnden beri Polyplex iĹ&#x;çileri kurduklarÄą çadÄąrda direniĹ&#x;teler. Patronun içerideki sendikalÄą iĹ&#x;çilere baskÄąsÄą ise devam ediyor. Noteri fabrikaya kadar getiren patron iĹ&#x;çileri sendikadan istifa etmeleri için zorluyor. Ä°Ĺ&#x;çiler ise patronun bu baskÄąlarÄąnÄąn onlarÄą Âť 11 yÄąldÄąramayacaÄ&#x;ÄąnÄą ve direniĹ&#x;e devam edeceklerini vurguluyorlar.

Metal iĹ&#x;çilerini 21 yÄąl sonra grev coĹ&#x;kusu sardÄą. EskiĹ&#x;ehir SĂźsler Doruk iĹ&#x;çileri EskiĹ&#x;ehir Organize Sanayi BĂślgesi 8. Cadde Ăźzerinde bulunan SĂźsler Doruk fabrikasÄąnÄąn ĂśnĂźne grev pankartÄąnÄą astÄą ve sloganlar eĹ&#x;liÄ&#x;inde grev baĹ&#x;ladÄą. PankartÄąn asÄąlmasÄąndan sonra BirleĹ&#x;ik Metal-Ä°Ĺ&#x; Genel BaĹ&#x;kanÄą Adnan SerdaroÄ&#x;lu bir Âť6 konuĹ&#x;ma yaptÄą.


2

NƌN RJHQNXN

-DSRQ NUDOĂ— 0DUNV YH . UW LĂźoLOHU ZamanÄąnda Japon kralÄąnÄąn biri “aslÄąnda biz iki ayrÄą millet yĂśnetiyoruzâ€? demiĹ&#x;. Bu iki milletin birinin fakirler diÄ&#x;erinin zenginler olduÄ&#x;unu sĂśylemiĹ&#x;. Bu japon kralÄą “bu iki millet arasÄą uçurumun derinleĹ&#x;memesiâ€? gerektiÄ&#x;ini vurgulamÄąĹ&#x;. Bilimsel komĂźnizmin kurucusu Marks ilk iĹ&#x;çi iktidarÄą Paris KomĂźnĂź'nĂźn kuruluĹ&#x;undan dersler çĹkartarak bize kÄąlavuz edinebileceÄ&#x;imiz kitaplarÄąndan sadece biri olan Fransa’da İç SavaĹ&#x;'Äą yazÄąp bÄąraktÄą. Marks Almanya’dan Paris’e sĂźrĂźldĂźÄ&#x;Ăźnde buraya kÄąsa bir sĂźreliÄ&#x;ine gelen Engels ile tanÄąĹ&#x;tÄą, dost oldu. Engels’in deyimiyle "Genç FeuerbachcÄąlar"dandÄąlar. Bu iki dost Feuerbach’Ĺn materyalizmini geliĹ&#x;tirdiler. Bu iki dost aynÄą zamanda "Genç Hegelciler"dendi. MetafiziÄ&#x;i yerle bir ederek tarihi olaylarÄą diyalektik yĂśntemle çÜzĂźmlediler. Bu iki dost daha sonra KomĂźnist Parti Manifestosu'nu yazdÄąlar. Lenin onlarÄąn bu kÄąlavuz eserini Ĺ&#x;Ăśyle yorumladÄą: "Bu yapÄąt, yeni dĂźnya gĂśrĂźĹ&#x;ĂźnĂź, toplumsal yaĹ&#x;amÄą ve en kapsamlÄą ve en geliĹ&#x;me doktrini olarak diyalektiÄ&#x;ide içeren tutarlÄą materyalizmi; sÄąnÄąf savaĹ&#x;ÄąmÄą teorisini ve yeni komĂźnĂźst toplumun yaratÄącÄąsÄą ve yeni komĂźnist toplumun yaratÄącÄąsÄą proletaryanÄąn dĂźnya tarihi ĂślçßsĂźnda devrimci rolĂźnĂź dehanÄąn açĹklÄąÄ&#x;Äą ve parlaklÄąÄ&#x;Äąyla Ăśzetler." Marksist KĂźrt’ßn fendi Japon kralÄąnÄą yendi TĂźrkiye orta-ileri dĂźzeyde baÄ&#x;ÄąmlÄą kapitalist bir Ăźlkedir. BugĂźn dĂźn-

HerĹ&#x;ey çok gĂźzeldi herĹ&#x;ey sosyalist dĂźnya hayallerin den çĹkÄąp gelmiĹ&#x; gibi. Birlikte servise bindik 15 yaĹ&#x;Äąmda ilk kez dĂźĹ&#x;Ăźmde gĂśrdĂźÄ&#x;Ăźm sonrasÄąnda hep bilincimin merkezinde yaĹ&#x;ayanla. Annem yolcu etti beni, ilk sigaramÄą gizli yaktÄąm babamdan.Kimliksizdim, adÄąm dÄąĹ&#x;Äąnda mecburi taĹ&#x;ÄądÄąÄ&#x;Äąm hiçbir Ĺ&#x;ey yoktu çantamda.

KĂźrt iĹ&#x;çilerinin Newroz’u kutlu olsun.

yanÄąn kÄąrlarÄą denilen Asya’da bile kapitalist Ăźretim iliĹ&#x;kileri hakimdir. Emek-sermaye çeliĹ&#x;kisi, proletarya-burjuvazi karĹ&#x;ÄątlÄąÄ&#x;Äą iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą haritasÄąnda renklerini iyice koyulaĹ&#x;tÄąrmÄąĹ&#x;tÄąr, koyulaĹ&#x;tÄąrÄąyor. Marksist KĂźrt’ßn gĂśzĂźyle Japon KralÄą Japon kralÄą iki ayrÄą millet yĂśnettiÄ&#x;ini doÄ&#x;ru analiz etmiĹ&#x;tir. Fakat bu iliĹ&#x;ki Ăźretim iliĹ&#x;kilerinde bir Ăźst aĹ&#x;amaya geçiĹ&#x;le birlikte zengin-fakir iliĹ&#x;kisinden çĹkÄąp, proletaryaburjuvazi karĹ&#x;ÄątlÄąÄ&#x;Äąna varmÄąĹ&#x;tÄąr. Bu gĂźn KĂźrt ulusu da "iki ayrÄą ulustur". Bunlardan biri KĂźrt proletaryasÄą diÄ&#x;eri KĂźrt burjuvazisidir. Japon kralÄą ne yapsa ne etse bu "uçurum"u engelleyemeyecek, proletaryanÄąn devrimci diktatĂśrlĂźÄ&#x;Ăźnden sonra tarih komĂźnizmi gĂśrecektir. HayÄąrsever hĂźmanist burjuvalar ve onun kĂźltĂźrĂźnden beslenen sanatçĹlarÄą bu "uçurum"u kapatmak için yardÄąm kampanyalarÄą dĂźzenlese de proletarya iĹ&#x;ini bilir. Proletarya sosyal patlama zÄąrvalarÄąna da Japon kralÄąnÄąn "uçurum"un derinleĹ&#x;memesi vurgularÄąna da dĂźzenli, ĂśrgĂźtlĂź ayaklanmasÄąyla vuracaktÄąr. Marksist KĂźrt’ßn yĂśntemi diyalektik teorisi materyalisttir. Ä°ki ayrÄą ulus olduÄ&#x;unu gĂśrecektir. Tez zamanda neoliberal zeminden sĹçrayÄąp ĂśnĂźmĂźzdeki NewrozlarÄą “Newroza karkeran piroz beâ€? sloganÄąyla karĹ&#x;ÄąlayacaktÄąr. KĂźrt iĹ&#x;çilerinin Newroz’u kutlu olsun. Bir KĂźrt iĹ&#x;çi

Ve bir sabah... Sabah kuĹ&#x; sesleriyle uyandÄąm, deniz daÄ&#x;larla bizim evin ĂśnĂźne kadar gelmiĹ&#x; bana iĹ&#x;e giderken eĹ&#x;lik etmeye.

KĂźrt iĹ&#x;çi ve emekçileri, aslÄąnda iki ayrÄą ulus olduklarÄąnÄą gĂśrecektir. Tez zamanda neoliberal zeminden sĹçrayÄąp ĂśnĂźmĂźzdeki NewrozlarÄą “Newroza karkeran piroz beâ€? sloganÄąyla karĹ&#x;ÄąlayacaktÄąr.

Sonra zoruma gitmiyordu erken kalkmak, kĂźfĂźr yoktu dilimde. Bir Ĺ&#x;eyleri korumak bir Ĺ&#x;eyleri çoÄ&#x;altmak zorunda deÄ&#x;ildim. Mutluluktu yaĹ&#x;adÄąklarÄąm. Sonra kitabÄą kapattÄąm uyumak için zorladÄąm kendimi. Uyumama engeldi iĹ&#x;siz olmam, engeldi emeÄ&#x;imden baĹ&#x;ka satacak bir Ĺ&#x;eyimin olmamasÄą. Ve biliyordum ki sabah bana git iĹ&#x; bul çalÄąĹ&#x; diyecekti tanÄądÄąÄ&#x;Äąm gĂśzler sĂśzleri harcamadan‌ Oysa ben deÄ&#x;ildim açlÄąÄ&#x;Äą yaratan ben deÄ&#x;ildim en hÄązlÄą arabalarla yĂźksek sesle Ĺ&#x;arkÄą çalan. Ama annem

%LU ĂźH\ \DSPDOĂ— Ĺžuan bir sĂźpermarkette çalÄąĹ&#x;Äąyorum. Bu Ĺ&#x;irkete girdiÄ&#x;im gĂźne lanet ediyorum. Giren bir gĂźn bir hafta içerisinde iĹ&#x;i bÄąrakÄąyor. Durumu kĂśtĂź olan ise girdiÄ&#x;i ayÄąn sonunu bekliyor, çalÄąĹ&#x;tÄąÄ&#x;Äą parayÄą alabilmek için. Ve adamlar iĹ&#x;i bÄąrakmasÄąn diye maaĹ&#x;ÄąnÄąn 5 gĂźnĂźnĂź içeride bÄąrakÄąyorlar. ÇalÄąĹ&#x;ma saatin gĂźnlĂźk 10 saat ve bu saatler yeri geldiÄ&#x;i zaman uzayabiliyor. SevkiyatÄąn gelir çĹkamazsÄąn, bĂślge mĂźdĂźrĂźn gelir çĹkamazsÄąn, patron gelir çĹkamazsÄąn. ÇalÄąĹ&#x;ma Ĺ&#x;artlarÄą hep patronun karÄąnadÄąr. Bir de halk gĂźnleri dedikleri olay var. TamamÄąyla eziyet. GĂźnlĂźk 10 saat çalÄąĹ&#x;Äąrken bugĂźnlerde 16 saate kadar ulaĹ&#x;Äąyor. Bir de eve varana

kadar çekilen eziyet cabasÄą. Ä°Ĺ&#x;in en aptal yanÄą bu, 16 ve ondan sonraki çalÄąĹ&#x;ma saatlerinin iĹ&#x;çiye, ben ve benim gibi çalÄąĹ&#x;an arkadaĹ&#x;larÄąma para olarak dĂśnmemesidir. Senede bir maÄ&#x;azanÄąn kuruluĹ&#x; yÄąldĂśnĂźmlerinde bir hafta boyunca saat sabah 8 akĹ&#x;am 10, insanÄą aptal yerine koyarcasÄąna çalÄąĹ&#x;tÄąrÄąyorlar. Sinir, stres, yorgunlukta cabasÄą. Ramazan orucunda haybeye 2 saat cepten çalÄąĹ&#x;ma, yÄąlbaĹ&#x;Äą yine aynÄą. Bir bayram gĂźnĂźmĂźz var onda da ailelerimizin yanÄąnda olmak varken onlarÄą ancak gĂźzel uykularÄąnda gĂśrĂźyorum. Benim hayatÄąm bundan ibaret. MoÄ&#x;ollar gĂźzel sĂśyler: "Bir Ĺ&#x;ey yapmalĹ‌" Ne yapmalÄą? BaĹ&#x;kaldÄąrmak mÄą? Tek baĹ&#x;Äąna mÄą?

bana bakÄąyor. ArkadaĹ&#x;larÄąm bile, o koca koca kitaplarÄą okuyanlar bile bana bakÄąyor sanki Ăźretmeye çalÄąĹ&#x;maya karĹ&#x;ÄąyÄąm. Dedim ki 12 saat olmasÄąn, dedim ki bir gĂźvencem olsun, haftada bir dostlarÄą gĂśreyim, tatilim olsun ve aldÄąÄ&#x;Äąm Ăźcretle sakat babamÄąn, anamÄąn karnÄą doysun, sinema-tiyatro-konser açlÄąk parasÄąna. Oysa girmiĹ&#x;ler evime Ăśnceden kirletmiĹ&#x;ler oÄ&#x;ul duygularÄąnÄą. BulaĹ&#x;mÄąĹ&#x;lar babama olan saygÄąma. BÄąrakmÄąĹ&#x;lar korku, bÄąrakmÄąĹ&#x;lar dĂźzenci, gemisini kurtaran kaptan miraslarÄąnÄą çekilmiĹ&#x; izliyorlar kamera karĹ&#x;ÄąsÄąnda‌ Tekrar açtÄąm kitabÄą. Anne baĹ&#x;ka sevilmeli diyor babaya saygÄą baĹ&#x;ka. Oradaki arkadaĹ&#x;lar baĹ&#x;ka

Ĺ&#x;eyler istiyor benden, Ĺ&#x;iir yazmak mesela. DiÄ&#x;er dĂźnyayÄą daha çok sevdim tabi ellerimiz temiz en azÄąndan. Oysa son kez yumruk olmalÄą bu eller birleĹ&#x;meli yeni bir dĂźnya için. Son kez 12 saat çalÄąĹ&#x;Äąp gĂźvencesiz zincirlerimle karĹ&#x;ÄąlÄąÄ&#x;Äąnda annemin umudu olmalÄąyÄąm, son yĂśvmiyemle yeni bir dĂźnya almalÄąyÄąm. 15 yaĹ&#x;Äąmda gĂśrdĂźm dĂźĹ&#x;ĂźnĂź sÄąnÄąrsÄąz sÄąnÄąfsÄąz bir dĂźnyanÄąn. Ben, Çukurova'da yĂśvmiyeli bir iĹ&#x;çi, yumruk yaptÄąm ellerimi, zincirlerimle birlikte parçalanacak korkularÄąm. Ve bir sabah kuĹ&#x; sesleriyle açĹlacak gĂśzlerim, deniz daÄ&#x;larla birlikte çalacak kapÄąmÄą. ÇukurovalÄą iĹ&#x;siz

Ä°Ĺ&#x;çi Meclisi - Yerel SĂźreli Siyasi Dergi - SayÄą:8- Fiyat: 1 TL Pina BasÄąm YayÄąm San. ve Tic. Ltd. Ĺžti. adÄąna sahibi HĂźseyin Kezik Sorumlu YazÄą Ä°Ĺ&#x;leri MĂźdĂźrĂź: Ali Filizler Adres: Bereketzade Mah. BĂźyĂźkhendek Cad. Portakal Sok. No: 2/11 BeyoÄ&#x;lu/Ä°stanbul Tel: 0 212 251 20 89 BaskÄą: Ă–zdemir MatbaasÄą Adres: DavutpaĹ&#x;a Cad. GĂźven Sanayii Sitesi C Blok No:242 TopkapÄą/Ä°stanbul Tel: 0212 577 54 92


3

NƦN RJHQNXN

%X ELU VÜQÜI NDYJDVÜGÜU

Bir grev, grev öncesindeki hazırlıkla kazanılır. Bu hazırlık da, sadece sendikaya bırakılamaz. İşçinin işçiyle yüz yüze iletişimi ve etkisi gerekir. Grev ateşi işçilerin kurduğu bölgesel, sektörel yüz yüze örgütlenmelerle, komitelerle sıcak tutulur, bütüne taşınabilir. Bu yüzden işçi meclislerinde bir araya gelmeli, işyeri komitelerinin yanında bölgesel işçi komitelerini oluşturmalı, var olan yerlerde bunları canlandırarak güçlendirmeli, grevi -patronların değil-, işçinin demokrasisinin nasıl olacağını gösterecek şekilde biz yönetmeliyiz.

B

irleşik Metal-İş sendikasına üye yaklaşık 15 bin işçi toplam 21 fabrikada greve gidiyor. Toplu sözleşmede uyuşmazlık zaptı tutuldu, ardından sendikal hazırlık süreci tamamlandı ve greve başlangıç tarihleri ilan edildi, 22 Mart’ta Eskişehir Süsler Doruk fabrikasında ilk grev pankartı asıldı. Ardından Kocaelinde ki Standart Depo greve çıktı. Kromanda patron grev sürecini mahkemeye taşıdı. Gebze’de Areva’da grev coşkulu bir eylemle başladı. Birkaç gün aralıkla yaklaşık bir ay içerisinde tüm fabrikalarda üretim durdurulmuş olacak.

ihanet sözleşmeleri imzalıyor, bu sene de aynısı oldu. Biz ne istersek isteyelim, Birleşik Metal de yine yıllardır Türk-Metal’in imzaladığı ihanet sözleşmelerini sonuç olarak kabul ediyor, toplusözleşmelerde sınıfın temel kozu olan grev silahını kullanmıyordu. Bu yıl tarihler belirlendi. Şimdi grev zamanındayız. Metal işçileri hep birlikte bir hak elde etmenin, bu hakkı patronlardan koparmanın mücadele hazzını yaşayacak, mücadele okulunda öğrenerek birlikte bir deneyim kazanacak. Grev okulu, grev üniversitesinin zili çaldı, kayıtları da yaptırdık, ders başladı!

Toplu sözleşmeler, emeğin korunması için verilen mücadelenin bir parçasıdır. Toplu sözleşmelerle sömürü ortadan kaldırılamaz, ancak sınırlandırılabilir. Kapitalist sistemde işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarının kötülüğü sömürünün, sömürü ise üretim araçlarının özel mülkiyetinin sonucudur. Nedenler ortadan kaldırılmadan sonuçlarda düzeltmeler pek kısmi ve geçici olur. Öte yandan işçi sınıfı mücadelede deneyim kazanmaksızın, kapitalist sömürü sisteminin yıkılmasına da önderlik edemez. Toplusözleşme ve grev hakkı sömürünün sınırlandırılması için gereklidir ve bu haktan sonuna kadar yararlanılmalıdır.

Bu derste bizler ilk olarak tek başımıza bir hiç iken, böyle hisseder ve yaşarken, birleşme halinde neler yapabileceğimizi, kendimizin de nasıl farklılaştığımızı göreceğiz. Tek tek işçiler kapitalistlerle karşı karşıya geldiğinde, kapitalist ona istediği gibi davranabilir. Onun fabrika örgütlenmesi, onun patron olduğu bir iş örgütlenmesi vardır sonuçta, patron odur, onun sözü geçmektedir. Ama bir grevde ise işler farklılaşır. Greve katılan işçi, birlikten güç doğduğunu, birleşen işçilerin bir işyerinde, bir iş kolunda, ülkede ve giderek tüm dünyada kapitalist sömürü ile mücadele edebileceğini kavramaya başlar. Tek yürek, tek yumruk olmanın bilincine varır, gücünü fark eder.

Metal işçisi 21 yıldır greve çıkmıyordu. Yıllardır MESS, işbirlikçi Türk Metal sendikası ile düzenli

İkinci olarak kapitalistlerin gerçek yüzü -görmeyene de- görünür olacak. Patronun “işveren” değil,

“lütuf sahibi bir insan”, “hayırsever bir şirket vb.” hiç olmadığı görülecek. Kapitalistin aslında bir sömürgen olduğu, işçiler olmaksızın artı-değerin de olamayacağı, kapitalistin sermayesi olarak, serveti için çalıştırılan emeğin gücü olmaksızın, kocaman fabrikaların hiçbir değer taşımadığı, bunu bilen kapitalistin dönen çarklar dönmez olunca sömürü çarkının tekrar işlemesi için barbarca saldırıya geçeceği görülecek. Bu sistemde yasaların, lokavtın, polisin, jandarmanın grevi engellemek ve yenilgiye uğratmak için var olduğu görülecek. Kuzu postunun ardındaki kurt açığa çıkacak. Yasal bir grevde bile olmadık baskı ve saldırıları göğüslemek zorunda kalacağız. Hazır olalım! Ve son olarak, şimdiden söyleyelim, dost ile düşman içimizde de belli olacak. Sendikanın bir kurum olarak işçilerin basıncı ve kararlılığı olmaksızın grevi bağlayabileceği, sosyal haklar olmaksızın, hatta greve çıkmaksızın Türk-Metal’den birkaç kuruş farkla TİS’i bağıtlamaya eğilimli olmasına şahit olabiliriz. Buna dikkat etmeli, izin vermemeliyiz. “Tarih yazma” sözünün arka kapısı olmaz; sendikanın bütçesi, tüm olanakları ve bağlantıları seferber edilmelidir, bunun takipçisi olmalıyız. Metal sektörümüz birbiriyle bağlantılı, iç içe bir üretim sistemine sahiptir. Metaldeki grevin başarısı, grevdeki işletmelere bağlı fabrika-

Toplu sözleşmede uyuşmazlık zaptı tutuldu, ardından sendikal hazırlık süreci tamamlandı ve greve başlangıç tarihleri ilan edildi, 22 Mart’ta Eskişehir Süsler Doruk fabrikasında ilk grev pankartı asıldı.

ların, bölgedeki diğer üretim yerlerinin greve katılması ve destek vermesinden geçer. Yaklaşan grevi sadece kendi fabrikamızla sınırlı düşünürsek hata yaparız. Bu bizi grev sırasında diğer fabrikalardan, işletmelerden yalıtık bir hale düşürebilir. Bu yüzden şimdiden öncü işçiler olarak sektördeki ve bölgemizdeki diğer fabrikalardan işçilerle –bunlarda Türk Metal ihanet sözleşmesini imzalamış olsa bile, diğer işçiler sendikasız olsalar bile- tabandan bir araya gelmeliyiz. Bir grev, grev öncesindeki hazırlıkla kazanılır. Bu hazırlık da, sadece sendikaya bırakılamaz. İşçinin işçiyle yüz yüze iletişimi ve etkisi gerekir. Grev ateşi işçilerin kurduğu bölgesel, sektörel yüz yüze örgütlenmelerle, komitelerle sıcak tutulur, bütüne taşınabilir. Bu yüzden işçi meclislerinde bir araya gelmeli, işyeri komitelerinin yanında bölgesel işçi komitelerini oluşturmalı, var olan yerlerde bunları canlandırarak güçlendirmeli, grevi -patronların değil-, işçinin demokrasisinin nasıl olacağını gösterecek şekilde biz yönetmeliyiz. Metal işçisi mücadele deneyimine sahip bir işçidir. Biz kritik bir sektörde çalışıyoruz, kapitalist ekonominin can damarındayız. Bizim grevimizin başarısının da, başarısızlığının da kendimizle ve sektörümüzle sınırlı olmayan, etkisi tüm işçi sınıfına yansıyacak sonuçları olacaktır. Biz bütün işçi sınıfı için mücadele ediyoruz. Bu yüzden işçi sınıfının değişik kesimlerinin grevden haberdar olmasını sağlayacak eylemler yapmalıyız. Toplumun gündemi olacak şekilde bu grevi yürütmeliyiz. Her fabrikadaki işçi komiteleri, grev komiteleri açık fikirli olmalı, eylem biçimleri ve çeşitleri yönüyle geriye çekici etkilere kulak asmadan, olabilecek en geniş kitlesellikle gündem oluşturacak eylemler yapmalıyız. Hiçbir grev sadece üretimi durdurarak, fabrikaya bir pankart asıp akşamları sendika binasında oturmakla kazanılamaz. Grevi kazandıracak esas şey patronların, MESS’in yüreğine korku salmaktan, daha fazlasını yapabileceğimizi onlara göstermekten, kararlılığımızı, birlikten gelen gücümüzü onları bizim lehimize bir sözleşmeye mecbur bıraktıracak şekilde göstermekten geçer. Bu bir sınıf kavgasıdır. Biz Kazanacağız, Metal İşçisi Kazanacak, İşçi Sınıfı Kazanacak!


4

NƦN RJHQNXN

/LE\Dn\D HPSHU\DOLVW PÖGDKDOH Kapitalizmde demokrasi sermayenin hareketine ve ihtiyaçlarına göre belirlenir. Sermayenin hareketine engel oluşturan ve karşıtlaşan lider ve yönetimler de er ya da geç tasfiye olur. Mesele içselleşmiş bir ilişki ve tahakküm olarak ve devlet biçimiyle de kendisini güvence altına almış sermaye rejimlerine karşıt temelde işçi sınıfının sosyalist mücadelesinin yükseltilmesidir.

A

BD, Fransa, İngiltere, Kanada, İtalya ve İspanya’nın katılımıyla NATO güçleri Libya’yı bombaladı. Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler’den çıkartılan karara dayanarak düzenlenen askeri hava saldırısında ilk belirlemelere göre yüzü aşkın kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı, Kaddafi’nin Libya ordusuna ait kimi askeri hedefler tahrip edildi. Emperyalist askeri müdahaleye götüren süreç, Kaddafi birliklerinin son haftalar içerisinde ayaklanan kesimlere dönük yürüttüğü iç savaşta galebe çalması oldu. Bingazi dışındaki tüm bölgelerde Kaddafi diktatörlüğünün merkezi otoritesi yeniden tesis edilmiş, isyancı güçler açısından son kale durumundaki stratejik Bingazi şehrine doğru Kaddafi ordusunun ilerleyişi durdurulamamıştı. Bingazi’nin de düşme tehlikesine karşı bu kez emperyalist askeri operasyon seçeneği devreye sokuldu, isyancı güçler bu operasyonu sevinç ve coşkuyla karşıladılar. Bilindiği üzere Tunus ve Mısır’da on yıllardır yerleşikleşmiş tek parti ve lider diktatörlüklerine dayalı rejimler ayaklanmalar yoluyla yıkılmış, burjuva diktatörlüğünün kitle tabanını genişletecek biçimde yeni bir anayasa ve kısmi siyasal özgürlükler içeren bir rejime geçiş yapılmış ve yapılmaktaydı. Libya’da ise süreç en başından itibaren daha sert ve hızlı, çatışmalı biçimde gelişti. Muhalefetin bulanık politik niteliğine karşın, merkezi yapının zayıflığının avantajı ile özerk ayaklanma bölgeleri oluşmuş, hatta başkent Trablus’u kuşatacak kadar ayaklanmanın ilerlediği ve Kaddafi rejiminin sallantıda olduğu görülmüştü. Ancak Kaddafi bu durumu tersine çevirmeyi bildi, ordusunu toparladı ve şehir şehir ilerleyerek muhalefet güçlerini

Bingazi’ye kadar sıkıştırdı. Emperyalist askeri saldırganlık da tam bu evrede gündeme geldi. Bu tesadüf değildir. Uluslararası kapitalist çıkarlar ve Ortadoğu’daki siyasal dönüşümün gereği açısından, Libya’da muhalefetin tam ve kesin biçimde ezilmesi, Kaddafi ile yeniden muhatap olmak zorunda kalmak anlamına geleceği gibi, Ortadoğu’daki rejimlerin neoliberal dönüşümünün açılan yeni evresinin erken biçimde kapanma tehlikesi anlamına gelecekti. Oysa gerek Ortadoğu ülkelerinin sermaye birikim düzeyi, gerek bu ülkelerin küresel kapitalist sisteme daha ilerden uyumu gereği, içerde işçi sınıfı ve emekçi kitleleri sisteme bağlayıcı adımların atılması bir bütün olarak zorunludur. Libya’daki enerji kaynakları ve jeostratejik yakınlık Fransa başta olmak üzere NATO ülkelerini endişelendiren diğer temel bir faktördür. Daha ileri bir bütünleşme bu diktatörlük rejimlerinin “iç dinamikleri” sonucu, rejim değişikliği biçiminde –kapitalist girişimciliğe ve sermaye ilişkilerine dokunmaksızın- yıkılması yoluyla olmalıdır. Ancak böyle olmuyorsa askeri seçenekler gündeme gelmektedir ve Libya’da da olan budur. I. Körfez Savaşı’na benzer biçimde Libya’nın askeri hedefleri bombalanmakta, Kaddafi rejimine Bingazi’deki ayaklanmacıların arkasında olunduğu gösterilmektedir.

Sadece Kaddafilerin değil, Sarkozylerin de, Obamaların da yıkılmasıdır. Bununla birlikte esas, onları bu koltuklara getiren ve kanlı savaş emirlerini daha kansız tahakküm/ teslim rejimleri kurmak üzere verdiren sermaye egemenlik sisteminin bir devrim yoluyla parçalanmasıdır.

Emperyalist kapitalist sisteme daha ileri bir entegrasyon, eğer gönüllü ve geniş bir kitle tabanına sahip biçimde olursa buna uyum sağlanarak ve buna göre konumlanılmakta, olmazsa koşullara uygun biçimde zoru içeren müdahaleler gündeme gelmektedir. Türkiye burjuvazi ve devleti AKP döneminde ülkedeki yarı askeri faşist rejimi neoliberal bir burjuva demokrasisine dönüştürmeyi halk ayaklanmalarına izin vermeksizin ve sınıf dinamiklerini soğurarak başarmanın lanetli burjuva havası ve bölgedeki diktatörlüklere örnek bir hamilik geliştirme kredisini kullanmaya çalışarak bu süreçte tutum almaya çalıştı. 28 Şubat’ta ve 14 Mart’ta “Libya’da NATO’nun ne işi var” demelerine karşın, BM Güvenlik Konseyi’nde çıkan karar sonrası kendi sınırlarının ve emperyalist kapitalist sistemin gereklerinin bilincinde bir bağımlılık ve işbirlikçilik içerisinde olduğunu da gösterdi. Ülkedeki sol güçler açısından ise ideolojik-programatik çıkmazlarından dolayı bu sürecinden başından beri tam bir küçük burjuvaca akıl karışıklığı hâkimdi. Geçmiş dönemdeki antifaşizmleri son dönemde liberalize olan kesimler, Libya’daki gelişmeleri de Mısır ve Tunus gibi bir “toplumsal hareketçilik” kafasıyla yere göğe sığdıramayıp sınıfsız bir demokrasi şakşakçılığına sıçramışlardı. Bu kesimler kapitalizm, kapitalist emperyalizm yokmuşçasına sınıfsız bir demokrasi şampiyonluğuna geçiş yaptılar. Milliyetçi/ ulusalcı bir hatta oturarak sınıf devrimciliği çizgisinden tamamıyla –varsa bir miktar vurguları ondan da- kopan diğer kesimler ise Ortadoğu ülkelerindeki rejim değişikliklerine karşı bir tutum alarak,

burada -yine sınıfsız!- emperyalizm (yani emperyalist ülke ABD) parmağı aramakta ve bulmakta geç kalmamışlardı. Bu görüş, emperyalizmi kapitalizmden ve bağımlı ülke burjuvalarının sermaye birikim düzeyi ve ihtiyaçlarından koparan, daha önemlisi işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin talep ve özlemlerini yok sayan bir görüştür. Bu son askeri müdahaleyle zemini güçlenecek olan emperyalizmin “kadir-i mutlaklığı” yönlü bu görüşle mücadele zorunludur. Sonuç itibarıyla küçük burjuvaca bakışın temeli, “ideal bir kapitalizm” ve “ideal bir demokrasi” olabileceği görüşüdür. Kapitalizmde demokrasi sermayenin hareketine ve ihtiyaçlarına göre belirlenir. Sermayenin hareketine engel oluşturan ve karşıtlaşan lider ve yönetimler de er ya da geç tasfiye olur. Mesele içselleşmiş bir ilişki ve tahakküm olarak ve devlet biçimiyle de kendisini güvence altına almış sermaye rejimlerine karşıt temelde işçi sınıfının sosyalist mücadelesinin yükseltilmesidir. Mesele sadece Kaddafilerin değil, Sarkozylerin de, Obamaların da yıkılmasıdır. Bununla birlikte esas, onları bu koltuklara getiren ve kanlı savaş emirlerini daha kansız tahakküm/teslim rejimleri kurmak üzere verdiren sermaye egemenlik sisteminin bir devrim yoluyla parçalanmasıdır. Sosyalist devrimle! Libya’ya emperyalist müdahaleye hayır! Kahrolsun burjuvazinin demokrasisi, kahrolsun kapitalizm! Yaşasın sosyalist işçi demokrasisi! (Bu yazı devrimciproletarya.net'te yayınlanmıştır.)


5

NƌN RJHQNXN

(Ă°LWLP 6HQ JHQHO NXUXOODUĂœ \DSĂœOGĂœ E

Ä&#x;itim iĹ&#x;çilerinin sorunlar yumaÄ&#x;Äą içinde boÄ&#x;uĹ&#x;tuÄ&#x;u, burjuvazinin saldÄąrÄąlarÄą sonucunda iĹ&#x;sizlik ve gĂźvencesizlik kÄąskacÄąna alÄąndÄąÄ&#x;Äą, kadrolu-sĂśzleĹ&#x;meli-Ăźcretli-iĹ&#x;sizdershane ĂśÄ&#x;retmeni olarak parçalara ayrÄąldÄąÄ&#x;Äą bir dĂśnemi yaĹ&#x;adÄąÄ&#x;ÄąmÄąz bir sĂźreçte eÄ&#x;itim alanÄąnda ĂśrgĂźtlĂź olan EÄ&#x;itim Sen’in genel kurullarÄą gerçekleĹ&#x;tirildi. EÄ&#x;itim alanÄąnda çalÄąĹ&#x;an iĹ&#x;çilerin sorunlarÄąnÄą ele aldÄąÄ&#x;ÄąmÄązda yapÄąlan kongrelerin eÄ&#x;itim iĹ&#x;çilerinin sorunlarÄąna çÜzĂźm Ăźretecek, yol haritasÄą belirleyecek, mĂźcadele hattÄą oluĹ&#x;turacak, mĂźcadele proÄ&#x;ramÄą çĹkaracak bir perspektifle yapÄąlmasÄą gerektiÄ&#x;ini dĂźĹ&#x;Ăźnebiliriz. Ancak baĹ&#x;tan sĂśyleyelim ki EÄ&#x;itim-Sen genel kurullarÄą eÄ&#x;itim iĹ&#x;çilerinin sorunlarÄąna çÜzĂźm Ăźretmekten çok siyasi anlayÄąĹ&#x;larÄąn koltuk kavgalarÄąnÄąn arenasÄą haline dĂśnĂźĹ&#x;tĂźrĂźlmĂźĹ&#x;tĂźr. Kongrelerin sÄąnÄąf demokrasisinden uzak, iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą kĂźltĂźrĂźne yabancÄą ve koltuk pazarlÄąklarÄąnÄąn yapÄąldÄąÄ&#x;Äą bir atmosferde gerçekleĹ&#x;tirildiÄ&#x;ini sĂśyleyebiliriz. EÄ&#x;itim-Sen seçimlerinin nasÄąl yapÄąldÄąÄ&#x;Äąna biraz Aziz Nesinvari bir gĂśzle bakarsak ve deÄ&#x;erlendirirsek inanÄąn hiç abartmÄąĹ&#x; olmayacaÄ&#x;Äąz. EÄ&#x;itim iĹ&#x;çilerinin istihdam edildiÄ&#x;i okullar sendika yĂśneticilerinin ve yĂśnetime girmek isteyen yeni adaylarÄąn seçimden seçime uÄ&#x;radÄąklarÄą çalÄąĹ&#x;ma alanlarÄądÄąr. Ăœç yÄąlda bir gelme sebepleri okullardaki problemler ve çÜzĂźm Ăśnerileri deÄ&#x;ildir tabi ki. Ăœç yÄąlda bir okullara kendine ve listesine oy verecek delegeyi belirlemek için gelirler. Bu da az iĹ&#x; deÄ&#x;ildir hani! Kendisine oy verecek ĂśÄ&#x;retmen arkadaĹ&#x;ÄąmÄą ikna etmek ve iĹ&#x;i baÄ&#x;lamak için de kÄąrk takla atmak gerekir. Belli istisnalar dÄąĹ&#x;Äąndaki bĂźtĂźn delegeler bu Ĺ&#x;ekilde seçilir. Her grup ve anlayÄąĹ&#x; kendi arkadaĹ&#x;larÄąnÄą delege yapmak için birkaç ay boyunca çĹrpÄąnÄąp durur. Bu da bayaÄ&#x;Äą yoÄ&#x;un bir mesai gerektirir. Okullarda durum bu iken Ĺ&#x;ubelere baÄ&#x;lÄą temsilciliklerde de sÄąkÄą bir

EÄ&#x;itim-Sen genel kurularÄą eÄ&#x;itim iĹ&#x;çilerinin sorunlarÄąna çÜzĂźm Ăźretmekten çok siyasi anlayÄąĹ&#x;larÄąn koltuk kavgalarÄąnÄąn arenasÄą haline dĂśnĂźĹ&#x;tĂźrĂźlmĂźĹ&#x;tĂźr. Kongrelerin sÄąnÄąf demokrasisinden uzak, iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą kĂźltĂźrĂźne yabancÄą ve koltuk pazarlÄąklarÄąnÄąn yapÄąldÄąÄ&#x;Äą bir atmosferde gerçekleĹ&#x;tirildiÄ&#x;ini sĂśyleyebiliriz.

yarÄąĹ&#x; vardÄąr. Delege uÄ&#x;runa (pardon! EÄ&#x;itim iĹ&#x;çilerinin sorunlarÄąna çÜzĂźm bulma uÄ&#x;runa!) ilçe ilçe gezilerek oy toplanÄąr. Ăœç senden beĹ&#x; benden, yok gel Ĺ&#x;unun ortasÄąnÄą bulalÄąm pazarlÄąklarÄą yapÄąlÄąr. Arada bir bu kadar da olmaz diyenlere, “yÄąllardÄąr bĂśyle yapÄąlÄąyor, bu deÄ&#x;iĹ&#x;mezâ€? cevaplarÄą verilir. Bu arada eÄ&#x;itim iĹ&#x;çilerinin sorunlarÄą mÄą? dediniz. BazÄą ilçelerin okullarÄąnda tamamÄą Ăźcretli ĂśÄ&#x;retmen olarak çalÄąĹ&#x;tÄąrÄąlÄąyor mu? dediniz. Ä°dare ĂśÄ&#x;retmenlere baskÄą uyguluyor mu? dediniz. Ă–zlĂźk haklarÄąmÄąz ile ilgili sorunlarÄąmÄąz var mÄą? dediniz. Ă–nemli deÄ&#x;il canÄąm seçimden sonra bakarÄąz. Bu Ĺ&#x;ekilde, demokratik olarak delegeler toplandÄąktan sonra yani belirlendikten sonra farklÄą anlayÄąĹ&#x;larla (hiç Ăśnemli deÄ&#x;il hangi anlayÄąĹ&#x; olursa olsun farketmez) pazarlÄąklara oturulur. Koltuk pazarlÄąklarÄą yapÄąlÄąr.

Kaç delegen varsa ona gĂśre yĂźzde olarak koltuk dĂźĹ&#x;er. Sadece yĂśnetim pazarlÄąklarÄą yapmak yetmez, genel merkez yĂśnetimi içinde delege toplamak gerektiÄ&#x;inden onun da yĂźzdeleri hesaplanÄąr ve pay edilir. Bu Ĺ&#x;ekilde demokratik bir seçime gidilir. Bu arada karĹ&#x;Äą ittifaklara karĹ&#x;Äą da her tĂźrlĂź belaltÄą-belĂźstĂź karalama kampanyasÄą yĂźrĂźtĂźlĂźr ve sonuçta en çok delege toplayan seçimi kazanÄąr. Bu arada kĂźsenler, kÄązanlar, ßç yÄąl boyunca sendikaya uÄ&#x;ramayanlar, yĂśnetimi oluĹ&#x;turanlara karĹ&#x;Äą alt oymalar baĹ&#x;lar ve hayat devam eder gider. Bu Ĺ&#x;ekilde sĂźrdĂźrĂźlen bir seçim dĂśnemini geride bÄąrakÄąyoruz. Ne Ĺ&#x;aĹ&#x;ÄąrÄąyoruz, ne de umutsuzluÄ&#x;a kapÄąlmak gibi bir lĂźksĂźmĂźz var. SÄąnÄąfa ve iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą demokrasisine yabancÄą yĂśntemlerin yÄąllardÄąr EÄ&#x;itim-Sen’de de yaĹ&#x;andÄąÄ&#x;ÄąnÄą biliyoruz. Bu tĂźr

seçim oyunlarÄąndan ve koltuk kapmacalardan eÄ&#x;itim iĹ&#x;çilerinin sorunlarÄąna çÜzĂźm olamayacaÄ&#x;ÄąnÄąn da farkÄąndayÄąz. EÄ&#x;itim Sen’in bu hale gelmesinin temelinde ideolojik ve sÄąnÄąfsal konumlanÄąĹ&#x;Äąn yer aldÄąÄ&#x;Äą ve bu sÄąnÄąfsal konumlanÄąĹ&#x;tan kaynaklandÄąÄ&#x;ÄąnÄą biliyoruz. Bu tabloya dur diyecek olan da yepyeni bir eÄ&#x;itim iĹ&#x;çileri hareketi yaratacak olan da bizleriz. YukarÄąda anlattÄąklarÄąmÄązdan kaynaklÄą yakÄąnmayacaÄ&#x;Äąz, hayÄąflanmayacaÄ&#x;Äąz. Ä°l il, ilçe ilçe, okul okul adÄąm adÄąm gÄądasÄąnÄą iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą ideolojisinden alan ve ait olduÄ&#x;u sÄąnÄąfa gĂśre konumlanan yepyeni bir hareketi birlikte yaratacaÄ&#x;Äąz. Kendi sorunlarÄąna sahip çĹkan eÄ&#x;itim iĹ&#x;çileri ve tĂźm sÄąnÄąf kardeĹ&#x;lerimizle beraber kendi sorunlarÄąmÄąza kendimiz sahip çĹkarak, ilmek ilmek dokuyarak ilerleyecek ve yĂźrĂźyeceÄ&#x;iz.

´<DĂźDPODUĂ— SDUoDODQĂ—UNHQ NDGHUOHUL ELUOHĂźHQOHU J YHQFHOL LĂź LQVDQFD \DĂźDP LoLQ \ U \RU Âľ Bizler tĂźm bir hayatÄąn gĂźvencesizleĹ&#x;tirilmesine, gĂźvencesiz gelir ve çalÄąĹ&#x;ma zamanÄą, 4B, 4C, 50D, sĂśzleĹ&#x;meliliÄ&#x;e, esnek çalÄąĹ&#x;tÄąrmaya, taĹ&#x;eronlaĹ&#x;tÄąrmaya, sendikasÄązlaĹ&#x;tÄąrmaya karĹ&#x;Äą direnenler, mĂźcadele edenler olarak, omuzlarÄąmÄązÄąn ve yĂźreklerimizin Ăźzerinde yĂźkselen bu sĂźreci bilinçle ve dayanÄąĹ&#x;mayla donatmak amacÄąyla ortak taleplerimizi ortaya koymak için yeni bir adÄąm daha atÄąyoruz. 3 Nisan’da

Ankara’da buluĹ&#x;uyoruz. BirleĹ&#x;ik Metal-Ä°Ĺ&#x;, SES, Dev SaÄ&#x;lÄąkÄ°Ĺ&#x;, BTS, Petrol-Ä°Ĺ&#x;, ESM, Hava-Ä°Ĺ&#x;, Nakliyat-iĹ&#x;, Tek GÄąda-Ä°Ĺ&#x;, HaberSen, Belediye-Ä°Ĺ&#x;, TĂœMTÄ°S, Deri-Ä°Ĺ&#x;, Sosyal-Ä°Ĺ&#x;, Limter-Ä°Ĺ&#x;, Sine-Sen, Dev Maden-Sen, BasÄąn-Ä°Ĺ&#x;, Enerji-Sen ve TĂźrk Tabipleri BirliÄ&#x;i’nin çaÄ&#x;rÄąsÄą ve EÄ&#x;itim-Sen, YapÄą Yol-Sen, TarÄąm Orkam-Sen, Spor-Sen ve Jeoloji MĂźhendisleri OdasĹ’nÄąn desteÄ&#x;i ile

3 Nisan’da Ankara’da “YaĹ&#x;amlarÄą parçalanÄąrken kaderleri birleĹ&#x;enler, gĂźvenceli iĹ&#x;, insanca yaĹ&#x;am için yĂźrĂźyor!â€? mitingi gerçekleĹ&#x;tirilecek. Miting aynÄą zamanda gĂźvencesizleĹ&#x;tirilme saldÄąrÄąsana karĹ&#x;Äą birlikte mĂźcadele etmeninde ilk adÄąmlarÄąndan birisi olacak. Ä°Ĺ&#x;çi Meclisi okurlarÄą da mitingde yer alacaklar.


6

NƌN RJHQNXN

1SPMFUBSZBOðO Dilinden Grev‌

ĂąON JUHY 6Ă–VOHU 'RUXN WD EDĂ­ODGĂœ

Fikret Ä°lkgĂźn f.ilkgun@yahoo.com Grev, haklarÄąmÄązÄą korumak ve yeni haklar kazanmak için sÄąnÄąfÄąmÄązÄąn elindeki Ăśnemli silahlardan biri. Bunun için bu kelime her iĹ&#x;çi için coĹ&#x;kulu, umutlu bir kelimedir. Grev, iĹ&#x;çi için ĂśrgĂźtlĂźlĂźk demektir, sÄąnÄąf olmanÄąn anlamÄąnÄą ĂśÄ&#x;renmek demektir. SÄąnÄąfsÄąz dĂźnya mĂźcadelesinde her grev Ăśnemli bir cephemizdir, yaĹ&#x;am koĹ&#x;ullarÄąmÄąz adÄąna kazandÄąrdÄąklarÄą bir yana çok Ĺ&#x;ey ĂśÄ&#x;retir de. Grev kelimesi kĂśkenini Fransa’daki ilk iĹ&#x;çi eylemlerinden alÄąyor. Ä°Ĺ&#x; bÄąrakma yapan iĹ&#x;çiler Seine nehri kÄąyÄąsÄąndaki Greve MeydanÄą'nda buluĹ&#x;uyorlardÄą. Greve çĹkmak, kĂśkenini buradan alÄąyor. Ä°Ĺ&#x;çi sÄąnÄąfÄą ilk ĂśrgĂźtlĂźlĂźÄ&#x;Ăźnde, ilk baĹ&#x;kaldÄąrÄąĹ&#x;larÄąnda greve baĹ&#x;vurdu. EmeÄ&#x;in ĂśrgĂźtlĂź bir Ĺ&#x;ekilde durmasÄą, Ăźretimin durmasÄąna ve sermaye dĂśngĂźsĂźnĂźn sekteye uÄ&#x;ramasÄąna neden olduÄ&#x;undan patronlara gĂźnlĂźk olarak verilebilecek en bĂźyĂźk zarardÄą. DayanÄąĹ&#x;ma dernekleri, fonlarÄą ve daha sonra sendikalar hep temel gĂźndemine grevi ve grev hakkÄąnÄąn tanÄąnmasÄąnÄą aldÄą. Grev sloganÄą her alanlarÄą kapladÄąÄ&#x;Äąnda iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄą savaĹ&#x; coĹ&#x;kusu, patronlarÄą ise hesap sorma zamanÄąnÄąn korkusu sardÄą. Grevin yasal bir hak olarak kabul edilmesi dahi yĂźzlerce iĹ&#x;çinin kanÄąna maloldu. Grevler Sovyet devrimi de dahil burjuvaziye karĹ&#x;Äą yĂźrĂźtĂźlen mĂźcadelenin Ăśnemli cephelerinden birini meydana getirdi. Ä°Ĺ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄąn mĂźcadele araçlarÄą ve biçimleri burjuvazi tarafÄąndan yasal olarak tanÄąnsa da içi boĹ&#x;altÄąlmaya, dĂźzene yedeklenmeye çalÄąĹ&#x;ÄąlÄąr. Grev, burjuva hukuku tarafÄąndan yasal hak olarak tanÄąnmasÄąndan sonra aynÄą sĂźreçten geçti. Yasal grev hantal ve olabildiÄ&#x;ince etkisiz bir hak olarak tarif ediliyor. Zaten uysal sendikacÄąlarÄąn, bĂźrokratlarÄąn elinde etkisizleĹ&#x;en sĂźreç prosedĂźre baÄ&#x;lÄąlÄąÄ&#x;a takÄąldÄąÄ&#x;Äąnda dinamizmini rahatlÄąkla yitirebilecek bir yola sĂźrekleniyor. Bu haliyle dahi burjuva sahnesinde Ĺ&#x;aĹ&#x;kÄąnlÄąk ve hoĹ&#x;nutsuzluk yaratsa da grevi tekrardan dĂźĹ&#x;man sÄąnÄąfa korku salan bir mĂźcadele biçimine dĂśnĂźĹ&#x;tĂźrmesi elimize bakÄąyor. Metal iĹ&#x;çisi unutmaya yĂźz tuttuÄ&#x;umuz grev sloganÄąnÄą tekrar alanlara taĹ&#x;ÄądÄą. “Bu devirde grev mi olurmuĹ&#x;â€?, “Ekonomiye zarar verecekâ€? sĂśylemleriyle patronlar kaygÄąlarÄąnÄą gĂśsterdiler. Grev sĂźrecinin etkisizleĹ&#x;mesi tehlikesine karĹ&#x;Äąn en ufak adÄąmÄąmÄąz dahi patronlarÄąn kafalarÄąnÄą kaĹ&#x;Äąmaya baĹ&#x;lamalarÄąna yetti. Grev sloganÄą her sÄąnÄąfta kendi sÄąnÄąfsal çĹkarlarÄąna uygun karĹ&#x;ÄąlÄąklar yaratÄąr. Grev, patronlardan zehir ettiÄ&#x;i gĂźnlerimiz adÄąna sorduÄ&#x;umuz hesaptÄąr. Grevi canlandÄąrmak için iĹ&#x;çi sÄąnÄąfÄą grev sĂźrecine kendi insiyatifini dahil etmelidir. Taban ĂśrgĂźtlĂźlĂźkleri ile kendi mĂźcadele sĂźreçlerinin sĂśz hakkÄąnÄą elimize almalÄąyÄąz. Grevi sadece yasal sÄąnÄąrlarÄą içerisinde dĂźĹ&#x;Ăźnmemeliyiz. MeĹ&#x;ruluÄ&#x;umuzu hantallaĹ&#x;tÄąran, pasifleĹ&#x;tiren grev mevzuatÄąndan deÄ&#x;il Ăźretken gĂźcĂźmĂźzden almalÄą, grevi fiili hale getirmeliyiz. Metal iĹ&#x;çisi kardeĹ&#x;lerimizin açtÄąÄ&#x;Äą bayrak hepimizin kavgasÄą. EskiĹ&#x;ehir’de açĹlan grev bayraÄ&#x;Äą il il yayÄąlÄąyor. Bu grevi tĂźm patronlar için cehenneme çevirmek adÄąna grev çadÄąrlarÄąnda buluĹ&#x;alÄąm.

Metal iĹ&#x;çilerini 21 yÄąl sonra grev coĹ&#x;kusu sardÄą. EskiĹ&#x;ehir SĂźsler Doruk’ta grev pankartÄą asÄąldÄą, grev baĹ&#x;ladÄą.

konuĹ&#x;ma yaptÄą. SerdaroÄ&#x;lu Ĺ&#x;Ăśyle konuĹ&#x;tu:

EskiĹ&#x;ehir SĂźsler Doruk iĹ&#x;çileri EskiĹ&#x;ehir Organize Sanayi BĂślgesi 8.cadde Ăźzerinde bulunan SĂźsler Doruk fabrikasÄąnÄąn ĂśnĂźne grev pankartÄą asÄąldÄą ve sloganlar eĹ&#x;liÄ&#x;inde grev baĹ&#x;ladÄą. PankartÄąn asÄąlmasÄąndan sonra BirleĹ&#x;ik Metal-Ä°Ĺ&#x; Genel BaĹ&#x;kanÄą Adnan SerdaroÄ&#x;lu bir

“Emek-sermaye çeliĹ&#x;kisi 300 yÄąldÄąr devam ediyor. BugĂźn kapitalizmin mantÄąÄ&#x;Äą deÄ&#x;iĹ&#x;medi, daha da azgÄąnlaĹ&#x;tÄą. DĂźnyadaki karmaĹ&#x;anÄąn nedenleri neo-liberal politikalar ve kapitalist sistemin kar hÄąrsÄądÄąr. Binlerce metal iĹ&#x;çisi, Arçelik, BMC, TofaĹ&#x; iĹ&#x;çileri BirleĹ&#x;ik Metal-Ä°Ĺ&#x; sendikasÄąnÄąn onurlu mĂźcadelesini izliyorlar. Buradaki baĹ&#x;arÄąmÄąz bĂźtĂźn metal

iĹ&#x;çileri için yeni bir evrenin baĹ&#x;lamasÄą olacaktÄąr. Biz bunun için inatla “bu dĂźzeni yÄąkacaÄ&#x;Äązâ€? diyerek sokaÄ&#x;a çĹktÄąk.â€? Daha sonra kortej oluĹ&#x;turularak 7. Cadde Ăźzerinde bulunan SĂźsler Doruk’a ait soba imalatÄą yapÄąlan fabrika ĂśnĂźne yĂźrĂźyĂźĹ&#x; baĹ&#x;ladÄą. YĂźrĂźyĂźĹ&#x; boyunca “YaĹ&#x;asÄąn onurlu grevimizâ€?, “Sefalet Ăźcreti istemiyoruzâ€?, “PatronlarÄąn uĹ&#x;aÄ&#x;Äą olmayacaÄ&#x;Äązâ€?, “Vur vur inlesin patronlar dinlesinâ€? sloganlarÄą atÄąldÄą.

.URPDQ \DUJĂ—\D WDNĂ—OGĂ— $UHYD GD DQODĂźPD \DSĂ—OGĂ— Greve çĹkmasÄą gereken diÄ&#x;er iĹ&#x;yerlerinden Kroman patronun mahkemeye baĹ&#x;vurmasÄą dolayÄąsÄąyla yargÄąya takÄąldÄą. Kroman da grev ileri bir tarihte baĹ&#x;layacak. DiÄ&#x;er bir iĹ&#x;yeri ise Areva'ydÄą. 29 Mart sabahÄą greve baĹ&#x;layacak olan Areva

fabrikasÄąnda sabaha karĹ&#x;Äą anlaĹ&#x;ma saÄ&#x;landÄą. BirleĹ&#x;ik Metal-Ä°Ĺ&#x; Genel Sekreteri Selçuk GĂśktaĹ&#x;, 1700 iĹ&#x;çiyi kapsayan Toplu Ä°Ĺ&#x; SĂśzleĹ&#x;mesi’nin imzalandÄąÄ&#x;ÄąnÄą bildirdi ve “Sabah saatlerine kadar sĂźren mĂźzakerelerde varÄąlan sonucu iĹ&#x;çiler ile paylaĹ&#x;tÄąk, iĹ&#x;çilerin de onaylamasÄą Ăźzerine TÄ°S

imzalandÄąâ€? dedi Ăœzerinde anlaĹ&#x;maya varÄąlan TÄ°S hakkÄąnda ayrÄąntÄąlÄą bilgi vermeyen GĂśktaĹ&#x;, “TĂźrk-Ä°Ĺ&#x;’e baÄ&#x;lÄą TĂźrk Metal SendikasĹ’nÄąn imzaladÄąÄ&#x;Äą TÄ°S’in oldukça Ăźzerinde bir zam elde ettik. Yine sosyal haklar ve diÄ&#x;er haklarda da bĂźyĂźk kazanÄąmlar elde ettikâ€? demekle yetindi.

Metal iĹ&#x;çilerinde greve çĹkmak için bekleyen fabrikalar ve tarihleri ise Ĺ&#x;Ăśyle: 1 Nisan, Gebze Bosal 4 Nisan, Mersin ÇimsataĹ&#x; 6 Nisan, Ä°stanbul (Dudullu ve Kartal) ABB Elektrik 8 Nisan, Arfesan (Gebze Ĺžube) 11 Nisan,RSA (Ä°stanbul 2 Nolu Ĺžube)


7

NƦN RJHQNXN

7. Alarm Ayhan Demir yedincialarm@yahoo.com Rap rap rap... Geliyor işçinin ayak sesleri

Son aylarda işçi direnişlerinin arttığını görüyoruz memnuniyetle. Özellikle son metal grevleri işçi direnişlerine farklı bir hava kattı. Metal gibi önemli ve kilit bir sektörde 21 yıl sonra greve çıkılması anlamlı. İşçiler olarak artık duvara dayandık. Geri adım atma şansımız kalmadı. Özellikle düşük ücretle ve güvencesiz çalışma, geleceksizlik bizlerin en büyük sorunu. Direnişlerin ortak nedenleri de güvencesizlik ve düşük ücret sorunu. İnsanca bir yaşam beklentimiz şimdilerde çok daha yoğun. Bir okurumuzun bizimle paylaştığı şiiri, sorunu ve çözümü sade ve net bir tarzda koyduğunu düşünerek köşemizde paylaşıyorum. Paylaşmak istediğiniz yazıları bize ulaştırırsanız köşemizde yer vermeye çalışırız. İnsanlık bunun neresinde Çıplak geldik dünyaya İnsanlık bunun neresinde Bir top kefen aldık sırtımıza Mal mülk bunun neresinde Baktım semaya kamaştı gözüm Güneşi sevdim,sardı beni hüzün Paramız yok ki içelim bir bardak üzüm İnsanlık bunun neresinde Deliklidir suda yüzer ayaklarım Yorgundur söz söylemez sazım Bağırsam buradan duyulur avazım İnsanlık bunun neresinde Almışlar eline dünyayı Sarmışlar beline parayı Aç susuz bıraktılar sevdayı İnsanlık bunun neresinde Kan kusturarak sömürdüler bizi Nedir?Ey işçi diye sormadılar halimizi Kurmak lazım artık proletarya sosyalizmi İnsanlık bunun her yerinde Söyler sözünü işçi meclisi Rap rap geliyor işçinin ayak sesleri Gayrı duramaz önünde tankı füzesi İşçinin öfkesi bilenmiş kininde

6WDQGDUW 'HSR GD ÐQFH JUHY VRQUD DQODíPD Kocaeli'de bulunan Standart Depo ve Raf Sistemleri A.Ş. grev pankartının asıldığı ikinci fabrika oldu. Kocaeli’deki grevlerin startı da Standart Depo’da verildi. Birleşik Metal-İş sendikasına üye 65 işçi üretimi durdurdu. Grevin kendileri için “amaç değil bir araç” olduğunu belirten Birleşik Metal-İş Kocaeli Şubesi Başkanı Hami Baltacı, konu ile ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Bu noktaya gelmemizin nedeni MESS’in tavrı, işçinin hakkını gasp etme çabası ve işverenin anlaşmak gibi bir tavrı olmamasıdır. Metal işçisinin, insanca çalışma ve yaşama koşulları dışında bir talebi yoktur.” İşçiler fabrika önünde nöbetleşe bir şekilde 24 saat bekliyorlar. Moralmotivasyonun, birlik-beraberliğin üst seviyede olduğu grevde, işçilerle sohbet havasında geçen röportajlar yaptık. İşçilere greve çıkma amaçlarını ve beklentilerini sorduk: “MESS ile anlaşılamamasından dolayı sendikanın isteğiyle greve çıktık. Bu ülkede ekonominin büyüdüğü, ithalatın, ihracatın arttığı söyleniyor. Üreten biziz ve biz de bundan pay istiyoruz. Patronun kölesi olmak istemiyoruz. Taleplerimiz için mücadeleye devam edeceğiz, sonuç alıncaya dek.”

“Amacımız işvereni zarara uğratmak değil. Bizler, insanca yaşanacak ücret istiyoruz.”

çıkan işçi mi ayıp etti, yoksa 50 TL vermeyen patronu mu ayıp etti?”

“Daha güzel ve insanca yaşamak için bu yola çıktık. İstediğimiz zam da ahım şahım bir zam değil.”

“6 aydan beri hazırlandık bu greve, 1 yılda sürse dayanırız biz!”

“Bütün arkadaşlarımızın motivasyonu oldukça iyi. Birlik-beraberliğimizi hiçbir güç yıkamaz. Bu sadece bizim mücadelemiz değil, tüm metal işçilerinin mücadelesidir. Metal işçileri, bu mücadeleyi kazanacaktır.” “İstediğimiz para yapılan emeğe göre fazla bir para değil. Kriz zamanı krizi bahane ettiler zam vermediler, şimdi kriz yok yine zam yok. 50 TL fark için greve

24 Mart’ta greve başlayan Standard Depo işçilerinin grevi de anlaşma ile sona erdi. Birleşik Metal-İş yönetimi, Areva ve Bekaert‘ten sonra Standart Depo’da da anlaşmaya vardı. 29 Mart akşam saat 8 sularında sonlanan görüşmede, işçilere MESS’in verdiğ 30 TL’lik zammın üstüne ek olarak 17 TL zam yapıldığı bildirildi. İşçiler ise sabah saatlerinde çadırları sökerek üretime yeniden başladılar.

%HNDHUW·WH DQODüPD Metal grevleri Süsler Doruk‘la başlamış, Standard Depo ile devam etmişti. 29 Mart’ta greve çıkması beklenen Areva’da grev gecesi anlaşma sağlanmış ve ek protokol imzalanmıştı. Greve 30 Mart‘ta Kocaeli'de bulunan Bekaert’te de grev başlayacaktı. Bu işyerinde de anlaşma sağlanması üzerine işçiler greve gitmedi. Greve çıkması beklenen Bekaert fabrikasında da sendika yöneticileri ile patron arasında sabah saatlerinde bir anlaşma sağlandı. İşçilerin sabah saatlerinden itibaren üretimi durdurarak yemekhanede alınacak sonucu bekledikleri de öğrenildi. Yapılan anlaşmaya göre, yine MESS’in verdiği zamma ek olarak işçilerin kademelerine göre 18 TL‘ye kadar zam yapıldığı öğrenildi. Bazı işçilerin de fabrika önüne gelerek sendikaya tepki gösterdikleri görüldü. Özellikle saat başı ücretin istenilen düzeye çekilememesinden kaynaklanan

tepkiye ilişkin de Birleşik Metal-İş işçilerle yeniden görüşme yaptı ve işçilerle yapılan görüşmenin ardından sloganlarla sendika yöneticileri ile birlikte yürüyüşe geçildi. Fabrika önünde açıklama yapan Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, metal işçilerinin ortaya koydukları mücadele ile ciddi kazanımlara imza

attığını, bugün ciddi bir kazanım elde edildiğini bildirdi. MESS ve Türk Metal Sendikası‘nın birlikte kurdukları oyunu bozmada kararlı olduklarını bildiren Serdaroğlu, sadece metal işçileri için değil bütüm işçi ve emekçiler için mücadele ettiklerini belirtti. İşçiler tarafından sık sık “Direne direne kazanacağız”, “İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek”, “Birleşen İşçiler Yenilmezler” sloganları atıldı.


8

2QODUÜQ Ð]JÖUOÖðÖ EL]LP NÐOHOLðLPL] NƦN RJHQNXN

H

angi partinin daha iyi hükmedeceği, hangi partinin zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapacağı, hangi partinin işçilerin sömürüsünü daha ustaca yöneteceğini belirlemek için seçim yarışı başladı.

Türkiye’de neoliberal burjuva demokrasisi hüküm sürüyor… Neoliberal demokrasinin işçilere sunduğu 8–10 saatlik çalışma, pazar tatilinin yok edilmesi, mezarda emeklilik, sosyal hakların gaspı... Anlayacağınız, bu demokrasi, biz işçilerin kölece çalışması ve sömürülmesi için demokrasi! Toplumsal ve bireysel özgürlüğün yok edilmesi, yaşamlarımızın hücreleştirilmesi, insanın imhası, insanlığın çöküşü! İşte size burjuvaların demokrasisi… Şimdi seçimlerde “bunu en iyi ben yaparım” diyenlere, işçi sınıfını yönetmeye talip olanlara bakacağız. Burjuva partileri bize karşı birbirleriyle yarışıyor! AKP, tarihsel gericilik birikimini neoliberalizmle harmanlamış, en profesyonel ve yönetmeye en hazır ve de en deneyimli parti olarak anketlerde yine en önde. Bir yandan “bu işçileri, bu insanları yönetmek seçimden sonra yine bize kalacak” düşüncesiyle “ileri demokrasi” diye adlandırdığı neoliberal burjuva demokrasisini emekçilere minimum düzeyde hak “ihsan” ederek, geri bir anayasa sözleşmesiyle bağıtlamayı hedefliyor. Öte yandan MHP’nin tabanını da kendisine çekmek amacıyla atraksiyonlara girişiyor. MHP, uysallaşarak “devletleşmiş” faşizanlığı ile yine parlamentoya girme hesabıyla bölünme üzerinden şovenist korku efektleri yapıyor. BDP, Kürt işçi ve emekçilerinin sınıfsal taleplerini ağzına almadan, sistemin kalıcı parlamenter oyuncusu olma amacıyla, ulusal hak kırıntılarını azami programı haline getirmiş biçimde, Kürt burjuvazisinin temsilcisi olmaya devam etmeyi ve ulusal ve uluslararası kapitalist sistemle bütünleşmeyi hedefliyor. CHP, burjuva demokrasisine uyum sağlama adımlarını, “bu kez olsun iktidar yapın bizi” bile diyemeyecek bir titreklikle, sosyal liberal bir partiye doğru dönüşümünün payandası kılmaya doğru çabalıyor da çabalıyor.

Sendikalar parlamentoya kalkan otobüse birer temsilci yollama derdine düşmüş.

Küçük burjuva partiler büyük umutlardan büyük hayal kırıklıklarına doğru yolculuklarında “bağımsız” adaylarla meclis listesini delmenin, bir koltuk sahibi olmanın depresif çabasında. Böylece, yeni bir seçim ve yeni bir anayasa sürecine giriyoruz. Burjuvazinin toplumsal sözleşmesi Seçim ve anayasa sürecinin bütünsel amacı burjuvazi açısından bize yeni bir “toplumsal sözleşmeyi” kabul ettirmektir. Bu “toplumsal sözleşme” ile bizim yaşamlarımız, işimiz ve geleceğimiz ile ilgili kararları başkalarının, yani kapitalistlerin almasına daha bir gönüllüce onay vermemiz hedefleniyor.

Seçim ve anayasa sürecinin bütünsel amacı burjuvazi açısından bize yeni bir “toplumsal sözleşmeyi” kabul ettirmektir. Bu “toplumsal sözleşme” ile bizim yaşamlarımız, işimiz ve geleceğimiz ile ilgili kararları başkalarının, yani kapitalistlerin almasına daha bir gönüllüce onay vermemiz hedefleniyor.

Bu kararları kabullenmek ve boyun eğmek zorunda kalmamız, bunu da “özgürlük” sanmamız isteniyor.

bunlara ulaşmak için sınıfdaşları ile rekabet halinde, birbirinin üzerine basarak yaşayan, eli kolu bağlı, aşağılanmış, alçalmış, düşkünleşmiş bir sınıf olmamız isteniyor.

Yaşayabilmek için emek gücümüzü kapitaliste satmaya devam etmemiz, yaşamımız boyunca çalışmaya devam etmemiz, başka bir yaşamı hayal dahi edemememiz isteniyor. Duygusuz ve düşüncesiz, insan olmaktan çıkmış artıdeğer makineleri olarak durmaksızın daha fazla üretip sermayeyi çoğaltmamız, sömürüyü istekle kabullenmemiz isteniyor. Metalarla, bin bir malla kuşatılmış,

Yaşamlarımıza dışımızda ve üstümüzde insanların hükmetmesi için düzenli biçimde “vatandaşlık görevi”ni yerine getiren, kendimizle ilgili en yaşamsal kararları dahi alamadığımız, beynimizin keçelendiği, çevremizin zehirlendiği, alıklaştığımız bir hayatı kabul etmemiz isteniyor. Oysa… Tekellerin, mali oligarşinin sınırsız

özgürlüğünün olduğu yerde, işçiler için ancak esaretten söz edilebilir. Sadece işçiler için de değil! Esaretten kurtulma ve özgürleşme isteği bütün toplumu kesiyor, sınırsız özgürlük içerisindeki bir avuç burjuva dışında toplumun ve bireylerin büyüdükçe büyüyen ihtiyacı haline geliyor. Dünya bugün yeni bir nükleer felaketin, savaşların ve halk isyanlarının, kan ve ter atölyelerinde çalışmanın, çalıştıkça köleleşmenin içerisinden geçiyor. Buna rağmen kapitalizmin ebedi olduğu ilan ediliyor! Ülkemizde de tekelci burjuva sınıf egemenliği ve onun neoliberal burjuva demokratik biçiminin oluşturduğu esaret, paranın ve malların saltanatı, büyüttüğü kölelik ve büyüttüğü çürümeyle, kurtuluş ve özgürleşme ihtiyacını en yaşamsal ihtiyaçtan daha yaşamsal kılıyor. Toplumun özgürlük ihtiyacına burjuvazi yanıt olamaz! Onların sisteminde her şeye para hükmediyor. Aile, din, arkadaşlık, dostluk, sevgi ne varsa para ile çözülüp para ile yeniden kuruluyor. Bütün ilişkiler metalaşıyor, insan dâhil alınıp satılmayan hiç bir şey yok. Her türlü insani toplumsal ilişki


9

NƦN RJHQNXN

parçalanıyor çözülüyor, burjuva bireyin bencil çıkarları üzerinden yeniden kuruluyor. İh-

tiyaçlar artan ölçüde karşılanabilecekken en yaşamsal ihtiyaçları karşılamakta dahi zorlanıyoruz. Sömürü ortadan kalkabilecekken artıyor. Çalışma hafifleyebilecekken ağırlaşıyor. Çalışma süreleri azalabilecekken uzuyor. Hiç bir reform, hiç bir iyileştirme, hiç bir burjuva parti bu durumu ortadan kaldıramaz. Değiştiremez, çözemez! Yeni bir siyasal, ekonomik, toplumsal sisteme ihtiyacımız var. Bütün hücrelerinden özgürlük fışkıracak, bize sınıfsal, insani, toplumsal ve bireysel kurtuluşu getirecek bir yaşam için yeni bir umuda ihtiyacımız var. Boyun eğmeden

yaşamaya, aşağılanmaktan nefret duymaya, sınıf kinimizi büyütmeye, onurumuzu korumaya, kendimizle ilgili kararları kendimizin vermesine, bugünü ve geleceğimizi ellerimize almaya, mücadele ederek ve savaşarak özgürleşmeye ihtiyacımız var. Bir devrime, yaşamı bütünüyle yeni temellerde kurma olanağını bize kazandıracak bir devrime ihtiyacımız var.

belirleyecek olan kararları kendimizin, birlikte, dolayımsız bir katılımla almamızdır. Kendi kendimizi yönetmemizin ilk adımlarıdır. İşçi konseylerine giden adımlardır. Bunu toplumsal bir işleyişe dönüştürmektir, yeni bir toplum yaratmaktır görevimiz. İhtiyacımız olan bu toplumu getirmek için savaşmadıkça kölelikten kurtulunamaz, özgür olunamaz.

Bu devrimin temellerini şimdiden örmemiz gerekiyor. Bunun günümüzde ki adımları olan işçi meclisleri, işçi komiteleridir. Her alanda, sektörde, fabrikada meclislerimizle, komitelerimizle kendi geleceğimizi

Sadece proletaryanın kurtuluşu değil toplumsal ve insani kurtuluş ve özgürleşmenin, bireyin özgür gelişiminin tüm kapılarını özgür bir dünyaya açacak olan yeni bir yaşam ihtiyacımızın yanıtı buradadır.

6HoPHFH EXQODU 2011'in 12 Haziran’ında yapılacak olan genel seçimlerde "milletin vekili" olmak isteyen bir çok kişi bir çok farklı partiden ya da bağımsız olarak seçime girecek. En azından bu aralar aday olabilme derdindeler. Her parti birkaç "renkli sima"yı listesine ekleyerek göz boyama derdinde. Aday adayları arasında futbolcusundan türkücüsüne, sendikacısından ticaret odası başkanına, müsteşarından savcısına "çok renkli bir liste" var. Adaylık için başvurularda AKP ve CHP önde. 5500 kişi AKP’ye adaylık için başvuruda bulunurken bu sayı CHP için 5000, MHP için ise 2500 civarında oldu. BDP bağımsız adaylarla gireceği seçimlerde 50 civarında milletvekili çıkartmayı hesaplıyor. Son uğradığı saldırı sonrası mazlum postuna giren İbrahim Tatlıses’inden futbolcu Hakan Şükür’üne, işçi emekçilerin gözünde temizliği ile öne çıkmış Sabahat Akkiraz’ından Hilmi Yarayıcı’sına, sendika ağaları Süleyman Çelebi, Bircan Akyıldız, Salim Uslu’suna, Ergenekon sanıklarına, savcı Cihaner’ine,

PTT işçisi Cafer Kala: Bizler emekten, işçiden yana bir partinin kazanmasını isteriz. Ama baktığımızda şu anada öyle bir partinin de var olmadığını görüyoruz. CHP son zamanlarda işçinin, halkın yanındayız diyor ama o da oy peşinde. Biz burada kaç gündür direniyoruz bak bir kere bile ziyaretimize gelmediler. Bizi arıyorlar “Orada kitlesek birşeyler yaparsanız, geliriz” diyorlar. Samimi olsa kitle istemez. Bir kişi de olsa gelir iki kişi de. Kitleyi gelip oy istemek, kendi reklemını yapmak için istiyor. Bize vaatler verip seçimler bittikten sonra da unutacaklar. Sonuçta sermaye partisi buraya neden gelsin ki?

İstanbul’un eski paşası Muammer Güler’ine kimler yok ki cümbüşte. Elbette başvuru sayılarından bağımsız olan gerçek ise bu seçimlerde sadece 550 milletvekilinin çıkacak olması. 2011 seçimini diğer seçimlerden ayıran en önemli özellik elbette bu "renkli sima"ların burjuvaların meclisine girme çabaları değil. Bu seçimler anayasa tartışmaları öncesi dönülecek son viraj. Bu virajı kim daha az zararla dönerse oluşturulacak yeni anayasada onun temsil ettiği burjuvaların istemleri daha çok yer alacak. Tabii TÜSİAD işi şansa bırakmadan önden kendi taslağını açıklayarak “buna göre alın gardınızı” dedi. Bu seçimlerde de hemen vaatler havalarda uçuşmaya, birbirlerini kollama başladı. Özellikle neoliberal hatta biraz gecikmeli giren CHP birden işçi emekçi dostu oldu. AKP, MHP’yi barajın altına itmek için kolları sıvadı. Hedefi böylelikle %50'ye varan bir oy oranına ulaşmak. Tabii bu şekilde burjuvazinin temsil ettiği kesimine daha güçlü bir konum kazandırmak.

Her parti birkaç "renkli sima"yı listesine ekleyerek göz boyama derdinde. Aday adayları arasında futbolcusundan türkücüsüne, sendikacısından ticaret odası başkanına, müsteşarından savcısına "çok renkli bir liste" var. Kim kazanırsa kazansın, kim barajı geçerse geçsin, kim barajın altında kalırsa kalsın işçi ve emekçiler için bir şey değişmeyecek. Ortadaki yarış “burjuvaziye ben en iyi hizmet ederim” yarışıdır. Kazanan da kaybeden de hizmetini layığıyla sürdürmeye azimle devam edecektir. Torba yasaları çıkartırken, sağlık, eğitim vb. hakları gasp ederken, bu alanları piyasalaştırıp burjuvazinn sömürüsüne sunarken, esnek, gü-

vencesiz, taşeron çalışma koşullarını yasalaştırırken, iş kanunu patronların istediği şekilde değiştirirken… hepsi kolkola çıktılar, çıkacaklar işçi emekçilerin karşısına. Bu her seçimden sonra böyle oldu bundan sonrada öyle olacak. Yani her zamankinden farklı bir seçim yaşamayacağız yine. Kendi geleceğimiz için ne zaman bu burjuva meclisten umudumuzu keseriz işte seçimler o zaman farklı olur bizim için.

Grup Suni Deri işçisi Bülent Turaman: Biz 100 günün üzerinde bir süredir direnişteyiz. Şimdi seçimler yaklaşıyor. AKP bizim sefaletimizin en büyük nedenlerinden. Çorlu belediyesi CHP’li, Ulaş belediyesi DSP’li. Bizi kapının önüne koyan patronumuz ise BBP’li. Bunlar direniş sürecinde bize hiçbir destekte bulunmadıkları gibi bir çok kez çadırımızın yıkılmasına neden oldular. Hepsi saflarını gösterdiler, bugün itibariyle bu partilerin hiç birine güvenmiyoruz.


10

NƦN RJHQNXN

1D]LOOL LQíDDW LíÁLOHUL VÐ\OHíLVL Nazilli’de İnşaat İşçileri Komitesi’nin düzenlediği söyleşi İşçi Meclisi'nin ve inşaat işçilerinin katılımıyla 25 Mart’ta yapıldı. Söyleşinin konuları ücretli kölelik, Türkiye ve bölge çapında inşaat sektöründeki gelişim ve Nazilli’nin bir diğer yakıcı sorunu olan tarım ve gıda sektöründe aşırı düşük ücretli kadın emeği, birleşik mücadele ve örgütlenme biçim ve araçları olan işçi komiteleri, işçi meclisleri ve işçi dernekleri olarak belirlendi. Ücretli köleliği -zaten iliklerine kadar yaşayan işçilere- uzun uzun anlatmak gerekmezdi. İnşaat işçileri özellikle son 3 yılda düşen ücretler, ağırlaşan çalışma koşulları, katmerlenen taşeronluk sistemi, büyüyen işsizlik ve artan iş cinayetleri sonucu tepki ve direnişleri artan bir işçi kesimini oluşturuyor. Kapitalizm ve kapitalizmin işçi sınıfına karşı işleyen yasaları, burjuvazinin saldırılarına karşı sınıf bilinci, örgütlenmesi ve sosyalizm üzerinde de duruldu. Kapitalizme karşı sosyalizmde işçi sınıfının iktidarı, yönetim biçimi, çalışma ve yaşamın nasıl örgütleneceği işlendi. İnşaat sektöründeki gelişmeler ve dönüşüm, seminerin diğer bir konusuydu. Türkiye’de inşaat sektörünün hızlı gelişimi, inşaat sektöründe Türkiye’nin bölge merkezi olması, Türkiye burjuvazisinin bu açıdan hedefleri ele alındı. Dünyanın en büyük 200 inşaat-müteahhitlik şirketi arasına Türkiye’den 33 şirketin girmesi, 2015'te 50 milyar dolar ciro hedefiyle ulusal gelirin yüzde 10'una, toplam işgücünün yüzde 12'sine ulaşması hedeflenen inşaat sektöründe bir kutupta sermaye birikimi, diğer kutupta sefalet birikimi konusu, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarında son yıllardaki keskin ağırlaşma, inşaat işçilerinin mücadele kıpırtılarında artışlardan örneklerle işlendi. Yerel mücadele ve örgütlenmelerin, ülke ve bölge çapında mücadele ve örgütlenmenin güçlenen zemini üzerinde duruldu. Bunun özellikle inşaat sektöründeki işçilerin dağınıklığı ve geçici ve mevsimlik işçilik, taşeronluk sistemi nedeniyle zorluklarına da işaret edilerek, ancak bugün yaygınlaşan tepki zemininden, sıklaşan direnişlerden hareketle farklı bir zeminin de doğmaya başlandığı, kalıcı örgütlenmelerin ve kitlesel mücadelenin önemi üzerinde duruldu. Nazilli’de inşaat işçilerinin ağırlığına karşın tarım ve gıda sanayide 16 lira civarındaki yevmiyelerle 12 saatten az olmayan çalışma saatleri ile yaygınlaşan kadın emeğiyle birleşik mücadele konusu, kürt-türk, kadınerkek işçilerin birleşik örgütlenmesi ve mücadelesi konusu da konuşuldu. İnşaat işçileri özellikle kadın işçilerin kendilerinden bile ağır olan çalışma koşullarına tepkiliydiler, gıda

işçileri, kadın işçileri komitesi hedefi de konuşuldu. İşçiler aynı zamanda evleri içerisinde işçi olan eşlerine, kardeşlerine yönelik tutumlarını da konuştular. Erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin kalkmasını, işçi sınıfı mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirdiler. Usta işçiler, vasıfsız inşaat işçilerinin kendilerinden daha az iş alabildiğini, yılda 2-3 ay ancak çalışabildiklerini de belirterek, komite ve derneğin inşaat işçilerinin diğer kesimlerini de kapsaması gerektiğini vurguladılar. Bunun üzerine tek bir inşaatın üretim sürecindeki hazır beton fabrikalarındaki işçilerinden tuğla fabrikası işçilerine cam ve pvc işçilerinden inşaat işçilerine, sıvacısından tesisatçısına kadar kolektif emekten, toplumsal bileşik emek anlatıldı. Kolektif işçi bilinci konusu işlendi. İşçi komitelerinin ve hedeflenen işçi derneğinin inşaat işçilerinin ve bağlantılı sektörlerin bütünün kapsaması, sesini bu diğer işçi kesimlerine ulaştırması konuşuldu. Çalışmanın dar bir kesimle ve yalnız yerellerle sınırlı kalırsa, tıkanacağı, hem yerelde bileşik mücadeleyi geliştirmesi ve kalıcı esinleyici bir örnek yaratması hem de ufkunu geniş tutması, ülke çapında ve bölge çapında hedefleri gözetmesi gereği konuşuldu. Örgütlenme biçimleri konusunda, sınıfın bugünkü durumu ve mevcut sendikaların neden buna yanıt vermediği, bunun gerektirdiği dinamik kitle örgütlenmeleri olarak işçi komiteleri ve işçi meclisleri, işçi konseyleri tartışıldı. İşçiler özellikle işçi inisiyatifi, işçilerin kararlara doğrudan katılımı, temel mücadele

PTT işçisi Cafer Kala ile yaptığımız röportajı aktarıyoruz. Direnişinizin 77. günü. Şu ana kadarki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz güvenceli iş talebiyle buradayız. Keyfi işten çıkarmalar olmasın, taşeronluk sistemi son bulsun istiyoruz. Bugüne kadar ziyaretçilerimiz bizi yalnız bırakmadı. Eylemlerimiz, etkinliklerimiz oluyor. Panellere, konferanslara katılıyoruz. Sesimizi her yerde duyurmaya çalışıyoruz. Sendikalara veya başka kurumlara gidiyoruz, derdimizi anlatmaya çalışıyoruz. Ontex’le beraber eylemlerimiz oluyor her hafta Cumartesi günü. Fakat Taksim’deki eylemlerimiz de rutinleşmeye başladı. Değişik bir şeyler yapmak ta gerekiyor bu eylemlerle beraber. Zincirli eylem de bunlardan biriydi. Evet en son bir zincirli eylem yaptınız. Bize o eylemden de bahseder misiniz?

kararlarının birlikte alınması, özneleşme konularına yoğun ilgi gösterdiler. Bununla birlikte bilinç, eğitim, mücadele de, sosyalistlerin önemli konuları da ele alındı. Dernek konusunda ise, acele etmemek, taban örgütlenmesini ve işçilerin aktif katılım ve sahiplenmesini güçlendirerek, daha sağlam bir temel üzerinBurada otururken aklımıza geldi. Artık otur otur paslandık. Dikkatleri buraya çekmek için böyle bir eylem yapalım dedik. Ses getireceğini düşündük. Öyle de oldu. PTT’nin İstanbul Sirkeci’deki Genel Müdürlüğü önüne gittik. Kendimizi zincirledikten sonra sloganlar atmaya başladık. Direnişimizi, neler yaşadığımızı, amacımızı anlattık. Oradaki insanların da bize destekleri oldu. Polis zor kullanarak gözaltına aldı bizi. Oradaki güvenlik müdürü de bizi tartaklamaya çalıştı ama tepkimizi gösterdik. Rıza arkadaşımızı polis aracında darp ettiler. Bundan sonra bu tarz ses getirici eylemlere devam edecek misiniz? 19 Nisan'da 2. mahkememiz olacak. Yapacağımız eylemler mahkemeye basınç oluşturabilir. Bu tarz eylemler yapmak istiyoruz tabii ki. 23 Nisan’da da Ontex’li arkadaşlarla beraber bir etkinlik düzenleyeceğiz. Bir dayanışma etkinliği olacak. Herkesi hem dayanışma etkinliğimize hem de

de dernek çalışmasının yükseltilmesi konuşuldu. Söyleşinin son bölümünde, Nazilli’de iş kazası geçiren bir işçiyle dayanışma kampanyası, sahiplenmenin önemi, dayanışma fonu oluşturulması, ve 1 Mayıs’ın ilk kez Nazilli’de yapılıp yapılmaması değerlendirildi. 19 Nisan’da Bakırköy Adliyesi'nin önüne bekliyoruz. Topkapı’da insanların size destekleri ne durumda? Buradaki dayanışma çok güzel. İnsanlar gelip geçerken ceplerindeki sigarayı paylaşıyorlar. Çayımızı getiren oluyor. Buraya bağış kutusu koyduk. Gelip geçerken 1 TL’de olsa 10 TL’de olsa insanlar desteklerini sunuyorlar. Gelip bizimle sorunlarını konuşanlar oluyor. Biz de yardımcı olmaya çalışıyoruz. Biz burada bireysel çıkarlarımız için beklemiyoruz. Bireysel çıkarlarımız ön planda olsaydı çoktan başka işlerde çalışmaya başlamıştık. Ama biz burada olmayı seçiyoruz. Amacımız işçi sınıfının bayrağını,mücadelesini yükseltmek. Biz istiyoruz ki işçi sınıfı kazansın. Kapitalizmi istemiyoruz. Burjuvazinin karşısına çıkabilmek lazım. Ama bazen geç kalıyoruz. Torba Yasa gibi bir yasaya müdahale edemedik. Torba Yasa geçmeden önce bir atak yapsaydık Torba Yasa geçmezdi.


11

NƌN RJHQNXN

3RO\SOH[ GLUHQLĂ­L VĂ–UĂ–\RU Çorlu’da bulunan ve polyester film Ăźreten Polyplex’te iĹ&#x;çiler sendikalÄą olduklarÄą için iĹ&#x;ten atÄąldÄąlar. Ä°lk Ăśnce 5 iĹ&#x;çiyi iĹ&#x;ten çĹkardÄąktan sonra saldÄąrÄąya devam eden patron 16 iĹ&#x;çiyi daha iĹ&#x;ten çĹkardÄą. O gĂźnden beri Polyplex iĹ&#x;çileri kurduklarÄą çadÄąrda direniĹ&#x;teler. Patronun içerideki sendikalÄą iĹ&#x;çilere baskÄąsÄą ise devam ediyor. Noteri fabrikaya kadar getiren patron iĹ&#x;çileri sendikadan istifa etmeleri için zorluyor. Ä°Ĺ&#x;çiler ise patronun bu baskÄąlarÄąnÄąn onlarÄą yÄąldÄąramayacaÄ&#x;ÄąnÄą ve direniĹ&#x;e devam edeceklerini vurguluyorlar. Ä°Ĺ&#x;çi Meclisi olarak direniĹ&#x;leri 130. gĂźnĂź geçen direniĹ&#x;çi iĹ&#x;çilerden Polat Demir ile yaptÄąÄ&#x;ÄąmÄąz sohbetin bir kÄąsmÄąnÄą aktarÄąyoruz. "Ä°lk bir, iki sene içeride koĹ&#x;ullarÄąmÄąz iyiydi aslÄąnda. Sonra bozulmaya baĹ&#x;ladÄą. ZamlarÄąmÄąz verilmiyordu, zorunlu mesailerimiz oluyordu. Bu mesailerle birlikte 16 saat çalÄąĹ&#x;tÄąÄ&#x;ÄąmÄąz gĂźnler oluyordu. Son zamanlarda iĹ&#x; kazalarÄą da artmaya baĹ&#x;lamÄąĹ&#x;tÄą. Ä°Ĺ&#x;yerinde uÄ&#x;radÄąÄ&#x;ÄąmÄąz haksÄązlÄąklara

377 LĂźoLOHULQGHQ ]LQFLUOL H\OHP karĹ&#x;Äą arkadaĹ&#x;larla toplandÄąk. Ne yapabiliriz? diye konuĹ&#x;tuktan sonra sendikaya Ăźye olmaya karar verdik. Petrol-Ä°Ĺ&#x;’e gittik. Ăœye olduk. İçeride çoÄ&#x;unluÄ&#x;u alÄąnca baskÄąlar da gelmeye baĹ&#x;ladÄą. Patron sendikayÄą istemedi. Ä°lk Ăśnce beĹ&#x; arkadaĹ&#x;ÄąmÄązÄą iĹ&#x;ten attÄą. Ondan sonra baktÄą ki biz sendikadan

vazgeçmiyoruz, onaltÄą kiĹ&#x;iyi daha iĹ&#x;ten çĹkardÄą. ÇadÄąrÄąmÄązÄą kurduk, mĂźcadeleye devam ediyoruz. Mahkeme açtÄąk. Ä°lk davamÄąz gĂśrĂźldĂź ve ertelendi. Hala baskÄąlar devam ediyor. Ä°nsanÄąz sonuçta, ailemiz de bizimle bereber yÄąpranÄąyor. Ama biz kararlÄąyÄąz. SendikayÄą Polyplex’e sokacaÄ&#x;Äąz!"

´&DQEHEH\H ER\NRW GLUHQLĂźH GHVWHN Âľ Canbebe, Canped ve Helen Harper gibi ĂźrĂźnlerin Ăźretici firmasÄą Ontex’te iĹ&#x;ten atÄąlan iĹ&#x;çiler, direniĹ&#x;de kÄąrklÄą gĂźnlerdeler. Patronlara karĹ&#x;Äą sĂźren direniĹ&#x; aynÄą zamanda sendikal bĂźrokrasiyi de aĹ&#x;mak zorunda Ontex’te. Ontex iĹ&#x;çileri, direniĹ&#x;lerini fabrika ĂśnĂźnde kurduklarÄą çadÄąrda sĂźrdĂźrĂźken bir taraftan da Ontex ĂźrĂźnlerine boykot ĂśrgĂźtlĂźyorlar ve bu ĂźrĂźnlerin satÄąn alÄąnmamasÄą için teĹ&#x;hir eylemleri yapÄąyorlar. Bu eylemlerden birisi Carrefour’da gerçekleĹ&#x;tirilen blokaj eylemiydi. Ontex ĂźrĂźnlerini sepetlerine dolduran iĹ&#x;çiler kasaya geldiklerinde sloganlar atarak bu ĂźrĂźnlerin boykot edilmesi çaÄ&#x;rÄąsÄą yaptÄąlar ve direniĹ&#x;lerini anlatan bildiriler daÄ&#x;ÄąttÄąlar. Ontex iĹ&#x;çileri sendikal bĂźrokrasinin er ya da geç iĹ&#x;çinin tokadÄąnÄą yiyeceÄ&#x;ini,

iĹ&#x;çilerin ĂśrgĂźtlerine kĂśk salmÄąĹ&#x;, sermayenin sĂśzcĂźlĂźÄ&#x;ĂźnĂź yapan, iĹ&#x;çilerin iradesini yok sayan bĂźrokratlardan hesap soracaklarÄąnÄąn altÄąnÄą çizerek “Casper’da direnin

iĹ&#x;çiler, Konak’ta saldÄąrÄąya uÄ&#x;raĹ&#x;an iĹ&#x;çiler, metalde greve çĹkan iĹ&#x;çiler, PTT’de direnen iĹ&#x;çiler biziz! Yani bizler farklÄą yerlerde ama tek yĂźreÄ&#x;iz!â€? diyorlar.

*UXS 6XQL 'HUL GDO\D GHGL Çorlu Grup Suni Deri'de direniĹ&#x;in 100. gĂźnĂźnde bir eylem ve etkinlik dĂźzenlendi. Defalarca kez belediye ve jandarma tarafÄąndan çadÄąrlarÄą yÄąkÄąlan iĹ&#x;çiler son olarak 7. çadÄąrlarÄąnÄą kurmuĹ&#x;lar ve jandarmaya direnerek bu kez çadÄąrlarÄąnÄą yÄąktÄąrmamÄąĹ&#x;lardÄą. Ä°Ĺ&#x;çiler direniĹ&#x;lerinin 100. gĂźnĂźnde de aynÄą kararlÄąlÄąÄ&#x;Äą bir basÄąn açĹklamasÄąyla dile getirdiler. BasÄąn açĹklamasÄąna direniĹ&#x;çi Polyplex iĹ&#x;çileri de destek verdiler. Eylemde kÄąsa bir açĹklama yapan Deri-Ä°Ĺ&#x; Genel BaĹ&#x;kanÄą Musa Servi

baskÄąlarÄąn direniĹ&#x;i sonlandÄąramayacaÄ&#x;Äąna, patronun itirazlarÄąnÄąn bir iĹ&#x;e yaramayacaÄ&#x;Äąna ve direniĹ&#x;in devam edeceÄ&#x;ine vurgu yaptÄą. GĂźvencesizliÄ&#x;in Ăśnemli bir sorun olduÄ&#x;unu da vurgulayan Servi 3 Nisan‘da yapÄąlacak olan gĂźvencesizlik karĹ&#x;ÄątÄą mitingin de duyurusunu yaparak konuĹ&#x;masÄąnÄą bitirdi. Eylemde sÄąk sÄąk “YaĹ&#x;asÄąn sÄąnÄąf dayanÄąĹ&#x;masÄąâ€?, “Grup’a sendika girecek baĹ&#x;ka yolu yokâ€?, “YÄąlgÄąnlÄąk yok, direniĹ&#x; varâ€?, â€œĂ–lmek var dĂśnmek yokâ€?, sloganlarÄą atÄąldÄą. Eylemden sonra kesilen pastanÄąn ardÄąndan mĂźzik dinletisi ve çekilen halaylarla 100. GĂźn etkinliÄ&#x;i sonlandÄąrÄąldÄą.

PTT iĹ&#x;çileri direniĹ&#x;lerinin 76. gĂźnĂźnde kendilerini zincirleme eylemi gerçekleĹ&#x;tirdiler. Ă–Ä&#x;len 12.00'de kendilerini PTT Sirkeci Genel MĂźdĂźrlĂźÄ&#x;ß’nĂźn giriĹ&#x; kapÄąsÄąna zincirleyen iĹ&#x;çiler taleplerini haykÄąrdÄąlar. DireniĹ&#x;çi iĹ&#x;çiler “TaĹ&#x;eron iĹ&#x;çiler kadroya alÄąnsÄąn!â€?, “HaklarÄąmÄąza ve geleceÄ&#x;imize sahip çĹkÄąyoruz!â€?, “HaklarÄąmÄąza ve geleceÄ&#x;imize sahip çĹkÄąyoruz! Ä°Ĺ&#x;imizi geri istiyoruz!â€? dĂśvizlerini açarak neden iĹ&#x;ten atÄąldÄąklarÄąnÄą ve taleplerini anlattÄąlar. “İstanbul uyuma postacÄąna sahip çĹk!â€?, “YaĹ&#x;asÄąn onurlu direniĹ&#x;imiz!â€? sloganlarÄą atÄąlÄąrken direniĹ&#x;çi iĹ&#x;çiler taĹ&#x;eronluk sisteminin teĹ&#x;hirini yaptÄąlar ve iĹ&#x;lerini geri istediklerini belirttiler. Ä°Ĺ&#x;çiler PTT Genel MĂźdĂźrĂź Osman Tural’Ĺn da teĹ&#x;hirini yaptÄąlar. Ä°Ĺ&#x;çiler zincirleri kesildikten sonra polis tarafÄąndan yaka paça gĂśzaltÄąna alÄąndÄąlar. Ä°Ĺ&#x;çileri darp eden, polis aracÄąna tekmeleyerek bindiren polisin bu tutumuna karĹ&#x;Äą teĹ&#x;hir konuĹ&#x;malarÄą yapan iĹ&#x;çiler, mĂźcadele kararlÄąlÄąklarÄąnÄą vurguladÄąlar. PTT iĹ&#x;çileri aynÄą gĂźn akĹ&#x;am saatlerinde serbest bÄąrakÄąldÄąlar.

Casper’da yemek boykotu Casper bilgisayar iĹ&#x;çileri kĂśtĂź çalÄąĹ&#x;ma koĹ&#x;ullarÄąna karĹ&#x;Äą sendikalaĹ&#x;tÄąklarÄą için iĹ&#x;ten atÄąlmÄąĹ&#x;tÄą. DireniĹ&#x; halen Casper Plaza ĂśnĂźnde devam ediyor. Son birkaç gĂźndĂźr içerideki iĹ&#x;çiler yemekhane boykotu yaparak dÄąĹ&#x;arÄąda direnen arkadaĹ&#x;larÄąna desteklerini sunuyorlar. Ä°Ĺ&#x;çiler yemekheneye gitmedikleri gibi aĹ&#x;aÄ&#x;Äąya inerek arkadaĹ&#x;larÄąyla beraber yiyorlar yemeklerini. Casper yĂśnetimi ise bu durumdan oldukça rahatsÄąz. Ä°Ĺ&#x;çilerin alkÄąĹ&#x; yaparak gĂźrĂźltĂź çĹkardÄąklarÄąnÄą sĂśyleyen yĂśnetim iĹ&#x;çilerden savunma istiyor. Ä°Ĺ&#x;çiler ise bunu sendikal bir tepki ve eylem olduÄ&#x;unu belirterek bundan dolayÄą savunma istenemeyeceÄ&#x;ini dile getiriyorlar. Hem içeride, hem de direniĹ&#x; alanÄąnda iĹ&#x;çilerin sendika kararlÄąlÄąÄ&#x;Äą devam ediyor.


12

NƦN RJHQNXN

*ÖYHQOL JHOHFHN VHQLQ HOLQGH Türkiye genelinde bir milyondan fazla öğrenci 27 Mart Pazar günü üniversiteye giriş 1. basamak sınavı olan YGS'ye girdi. Bu sınava giren çocuklarımız için bu yazıyı kaleme alıyorum. SGK Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve tüms osyal güvenlik kurumlarına dağıtılan “Haydi Öğrenciler Sosyal Güvenliğe” adlı broşür dikkatimi çekiyor. Adana SGK'da beklerken broşüre göz atmaya başlıyorum. Broşürde şöyle bir cümle var: “Sevgili öğrenciler, Sosyal Güvenlik hayat garantisidir! Amacı; siz ve ailenizi, hayatın risklerine karşı korumak ve herkese insanlık onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlamaktır!” Yanlış mı okuyorum diye tekrar tekrar bakıyorum. Yoo, yanlış da okumuyorum. Hatta birlikte oturduğumuz kadın arkadaşa da okutuyorum, kesinlikle yanlış okumuyoruz. O zaman bir terslik var. 2008 yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı kanunla bir çok hakkımızın gasp edildiğini ve haklarımızın gasp edilmesine devam edileceğini bilmesem sözler kulağa öylesine hoş geliyor ki inanasım da geliyor. Bilmesem diyorum ya işte 5510 sayılı kanunun hala bizler için neler getireceğini biliyor muyuz acaba? Gençlerimiz için neler getirdi? 18 yaşından küçükler Genel Sağlık Sigortası'ndan faydalanacaklar denildi, hastanelerde mahsur kaldılar, katkı payı ödemeden sağlıktan faydalanamadılar. Sonra üniversitelerde hep okuyup hem de çalışan öğrencilere tam gün sigorta zorunluluğu getirilerek, üniversite tam gün sigorta primini ödemeyince öğrenciler işsiz kaldılar. Bugün öğrenci çocuklarımız yarınsız bir gelecekle karşı karşıya ve emeklilik koşulları artık hiç olmayacak. Sigortasız, güvencesiz ve geleceksiz bir ortamda çalışmak zorunda kalacak bugünün öğrencileri, yarının işçileri. Emekli yaşının 65, prim gün sayısının ise 9000 işgünü olma zorunluluğu getirilirken, Sosyal Güvenlik nasıl “Hayat Garantisi” olabiliyor? Seçim nedeniyle ertelenen ve 2012 yılında hayata geçirilecek olan Genel Sağlık Sigortası ile yaşamlarımız nasıl cehenneme dönecek biliyor muyuz? Öğrenimine devam eden çocuklarımız 18 yaşını doldurduğunda 30 TL gibi bir katkı payı ödeyecekler, ki bu bir ailede birden fazla 18 yaşını doldurmuş öğrenciler de olabilecek. Kıdem tazminatlarımız fona aktarılacak, bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilecek. En önemlisi ise sigortalı çalışanların aileleri sağlıktan yararlanmayacak artık. Meslek liseleri sermaye şirketleri Koç'lara, Sabancı‘lara devredilecek, öğrenciler sermayedarlara ucuz işgücü olarak servis edilecek. Broşürün iç sayfalarını inceliyorum. “Annenizin, babanızın ve kardeşlerinizin Sosyal Güvenlik Sistemi'ne kayıtlı olup olmadıklarını sorun ve sorgulayın!” diyerek öğrencilere yol

gösteriyor. Pes doğrusu, diyorum. Kapitalist sistemde hangi öğrencimizin ana babası sigortalı ve güvenceli işte çalışıyor? En son örnek, Numune Hastanesi taşeron kadın işçilerden bazıları hamile oldukları ve doğum iznine ayrılanlar başta olmak üzere güvenli bir gelecek istedikleri için işten atılmadılar mı? İşlerini geri istedikleri için sermayeyi koruyan polisler tarafından yaka paça göz altına alınmadılar mı? Diyelim ki öğrencilerimiz sigortasız çalışan anne ve babalarını sisteme kayıtlı değil diyerek şikayette bulundular. Hangi devlet kurumu bunu dikkate alacak sorarım. Bugün 300 TL gibi bir ücretle üstelik öğlen yemeksiz ve sosyal güvencesiz, okul çağında olan ancak ailesine yardım için merdiven altı tekstil atölyelerine çalışan genç kadınlarımızı kim duyuyor? Bu atölyelere hangi devlet kurumu gelmiş de “Neden sigortasız” işçi çalıştırıyorsun demiş? Unutmayalım ki sermeye sermeyeyi hiçbir zaman ısırmaz. Çalışamaz duruma geldiğinde kimsenin sana bakmadığını, yaşlandığında hiçbir gelirin olmadığını, hastalandığında nasıl tedavi olacağını düşün! Unutma güvenli gelecek senin elinde. Güvenli gelecek, insanca yaşam ise sosyalizmde. Unutma! Adana‘dan İşçi Meclisi okuru, öğrenci velisi

.DSLWDOL]P ROPDVD« Ben Adana Balcalı Hastanesi Tıp Fakültesi'nde taşeron firmada çalışan bir işçiyim. İşe başladığım ilk ay deneme amaçlı olduğunu, işi öğrenmen gerektiğini söylenerek 2 ay emeğimin karşılığını almadan çalıştım. Vereceğiz diyerek oyaladılar. En sonunda işe alındım ve işe başladım. İlk günlerden itibaren kapitalist baskıyı hissettirdiler. En ufak bir işin olsa hemen laboratuvar şefine haber vermek zorunda olduğumu (tuvalete giderken dahi), izin almam gerektiğini söylediler. Düşününün bir; tuvalete gideceksiniz ,ilköğretim çocuğu gibi izin alacaksınız. Ne aşağılayıcı bir durum değil mi? Benim yaşadığım yer ile işyerimin uzaklığı yaklaşık 2 saat. Duraklarda da otobüs bekleme derdi de eklenince tam bir çekilmez çile oluyor. Üzerimi değiştirmek için tam soyunma kabinine gitmiştim ki laboratuvar sorumlusunun arkamda olduğunu farkettim. Bana tek söylediği ”Hiç gelmeseydiniz, bu işte çalışmak isteyen binlerce genç var” oldu. Ekmek parası derdinde olduğum için ses

çıkarmadım. Tabi iş çıkışı fırçalamasa olmaz. Bu şartlar altında çalışırken bir de yeni işe başlamanın verdiği o acemilik ve tecrübesizliği koz olarak kullanıyorlar arkadaşlar. Daha bugün küçük bir hatadan dolayı 2 günlük alacak iznimi kesitiler. Neymiş daha iyi çalışacakmışım, daha dikkatli olacakmışım, hata yapmayacakmışım. Yaptığım hata da o kadar önemli bir hata da değil : sadece hastaya verdiğimiz kanın kaydını yapmamak. En önemli sorun ise taşeron firma işçisi olmak. Numune Hastanesi’nde işçi dostlarımıza yapılanlar elbet birgün tüm taşeron işçilerine yapılmak istenilecektir. Bir bakmışsınız ki işten kovulmuşsun, çaresiz ve yapayalnız bir insan olmuşsun. Arkadaşlar bu kapitalist düzen yıkılmadıkça hepimiz işten atılabiliriz, hatta daha zor durumlara düşebiliriz. Bu yüzden tüm işçiler tek yumruk olup bu kapitalist düzeni yıkmalıdır. Bir Sağlık İşçisi


13

NƦN RJHQNXN

.ÐOHFL GHPRNUDVL Siyaset sahnesinin birçok yerinde “demokrasi” kelimesine rastlarız. Biri yeterince demokrasi olmadığını söylüyordur ve daha fazla demokrasi talep eder. Birileri var olan demokrasinin korunmasından bahseder. Aynı dönemde ülkenin yönetiminin ne kadar demokrat olup olmadığı konusunda burjuva siyasetçileri bile farklı şeyler söylerler. Kafamızın karışmaması elde değildir çünkü işçi sınıfı hareketi ve eylemleri içerisinde farklı biçimlerle de olsa bir demokrasi talep ve sloganı döner durur. Peki kim ne istemektedir? Görünen o ki Haziran ayına kadar burjuva siyasetçilerinin demokrasi vaadini çokça duyacağız. Bizde seçime kadar bu köşede bizim sınıfın cephesinden “demokrasi” ne demektir, biz nasıl bir demokrasi istemeliyiz sorularını yanıtlamaya çalışacağız. Demokrasi kavramını anlamak için yüzümüzü çevirdiğimiz ilk yer, kavramın ortaya çıkışı ve koşulları olacak. Demokrasi her ne kadar son yüzyılların yönetim şekli olarak düşünülse ve Fransız İhtilali sonrası ile özdeşleştirilse de ortaya çıkışının üzerinden yaklaşık 2500 yıl geçti. Yaşamını sürdürmek için binyıllar boyu birlikte çalışan, üreten ve ürününü ortak tüketen insan üretim tekniğini zamanla ilerletti. İhtiyaçlarından daha fazlasını üretebilecek düzeye ulaştı. Bu gelişim insanın tarihini değiştirmiş, üretim için kullanılan gereçlerin başka bir insanın mülküne dönüşmesi gerçekleşmiştir. Elbette üretim bugünkü düzeyinin çok gerisindeydi ve tarıma dayalı üretimde temel güç insanın kol gücüydü. Bu durumda özel mülkiyet kol gücünün yani direk insanın üzerine kuruluyor ve köleci sistem oluşuyordu. Kölelik insanlık tarihinde ortak mülkiyetin yerini özel mülkiyetin aldığı dönüm noktasıdır. Bugün kapitalizmde maruz kaldığımız ücretli kölelik zinciri, ağır sömürü koşullarının tarihi, o dönemde yazılmaya başlanmıştı. Köleler ve efendiler ortaya çıkmadan önceki sınıfsız toplumda ne devletin ne de demokrasinin adı anılıyordu. Demokrasi ilk kez Antik Yunan’da uygulandı. Bundan 2400 yıl önce Atina’nın en güçlü demokrasi uygulayıcısı olduğu sanılıyor. Dönemin temel özelliği köleler ve efendiler arasındaki sınıf çelişkilerinin oldukça keskinleşmiş oluşu. Köle sayısı oldukça fazlalaşmış ve nüfusun

&LQD\HW büyük çoğunluğunu oluşturur hale gelmişti. Bugün burjuvazi nasıl kendi çıkarlarına göre hukukunu yazıyorsa o günün hukuku da efendilerin çıkarlarını temsil ediyor ve kölenin yaşam hakkını dahi tanımıyordu. Demokrasi’nin ortaya çıkışında yoksulların isyanları önemli bir etkide bulunmuştur. İktidardaki güçler sadece sıkı baskı kurallarıyla gücünü koruyamayacağını anlıyor ve demokrasi doğuyordu. Demokrasi biçim olarak herkesin yönetim hakkına sahip olduğu bir sistemdi ve meclis biçimini ortaya çıkartmıştı. Peki demokrasinin doruğu Atina’da meclise kimler katılıyordu? Özgür erkek yurttaşlar… Yani köle sahipleri. Kadınlarında yönetime katılma hakkı yoktu. Yani demokrasi ilk ortaya çıktığında da bir sınıf rengine sahipti. “Köleci demokrasi”. Atina’nın demokrasisi ve meclisi bize çok yabancı gelmiş olmamalı. Bugünkü burjuva meclisinde de ne biz işçiler ne de sözümüz, haklarımız bulunuyor. Meclisin %9.1'i kadın, işçi kadınların sesinin ise hiç olmadığını biliyoruz. Atina’da da köleler demokrasiyi dışarıdan izliyorlardı. Toplumun sınıflara bölündüğü ve bir sınıfın yaşamını diğer sınıfa bağlı yaşayarak sürdürdüğü toplumlarda herkesin yönetime katıldığı bir sistemden söz etmek anlamsızdır. Demokrasi ilk ortaya çıktığı durumda da

efendilerin egemenliğini daha da kuvvetlendirdiği bir biçim olmuştu. Görünüşte her şey tartışılıyordu, özgürlük alanı vardı. Bu yönetim şekli egemenlerin kaba otoritesini gölgeliyor, aynı zamanda sınıfsal çıkarlarından da hiç taviz vermiyordu. Yunan köleci demokrasisi, sonraki yüzyıllarda birçok biçim değiştirecek ve günümüze kadar gelecek. Demokrasi Yunanca dimokratia(halkın iktidarı) kelimesinden türetilmiş olsa da sınıflardan bağımsız bir iktidar biçimi hiç gerçekleşmeyecek. O halde; - Demokrasi sınıflı toplumun ortaya çıkışıyla birlikte ortaya çıkmıştır. İlk toplumlar yüzyıllar boyunca herhangi bir otorite aygıtına bağlı olmadan yaşamışlardır ve sömürü ilişkisi varolmamıştır. - Demokrasi her zaman bir sınıfın elinde olmuştur. Sınıflardan bağımsız bir demokrasi tespiti yapmak, yersiz bir değerlendirme olacaktır. İlk ortaya çıkış dönemini “köleci demokrasi”, bugünkü sistemi ise “burjuva demokrasisi” olarak nitelendirebiliriz. Eğer toplumda sınıflar varsa, bir sınıf bir sınıf üzerinde sömürü ilişkisi kuruyorsa toplumun tamamının yönetime katılmasından söz edilemez. (Devam edecek…)

Bu sabah erken çıktı evden sanki hiç dönmeyecek gibi dönüp arkasına baktı kapının eşiğinde. Garip bir hüzün sardı gözlerini buğulu cam gibi. Sanki hep biliyormuş gibi bir garipti davranışları. Olacak biliyor ama ne zaman, ya zaten biliyor mutlaka olacak bir şey ama böyle değil ya da böyle olmamalı. Baharı kucağına dolduracak daha çiçek açan meyve ağaçlarından koparıp küçük bir dal takacak sevdiğinin saçı ve kulağı arasına. Bekli de güneş toplayacak avuçlarıyla kucağına. Sabah erkenden çıktı, gerçi hep böyle ama bugün daha bir erken geldi. Sanki bir sel akıyordu yaşadığı sokaktan aç karınla çekilmeyen mazot kokusu eşliğinde işçiler fabrikalara. Sele direnen bir dal gibi hiç gitmek istemiyordu ayakları. Yorgunluk, açlık, hastalık ve insanı insanlıktan çıkaran o yere. Aslında çok seviyordu onu yapmayı ama böyle de olsun istemiyordu. Gözleri parlıyordu ilk gittiği zaman heyecandan, elleri titriyordu yapmak istediği işi eline aldığı zaman. Sonra aylar da geçmedi üstünden nedense tiksiniverdi. Halbuki gözleri parlıyordu dedim ya öyleydi, şimdi sevmiyor. Anlatmıyor sormayın zaten anlatacak derman da bırakmıyorlar ki adamda. Ben onu gece bir iki saat bana bakarken görüyorum daha da görmüyorum. Oysa ilk geldiği günü beni aldığı günü biliyorum. Severdi, okşardı, toz kondurmazdı üstüme ama şimdi görüşemiyoruz. Beni aldığından beri çok çalışıyor herhalde, ödemeye çalışıyor verdiği emek güncün bedelini. Saat çok ilerledi hala gelmedi. Deli gibi kapıyı çalıyorlar. Benden başka kimsesi yok ki garibimin. Eee ben de kapıyı açamam. Ne oldu acaba! Her zaman geç geliyordu ama bugün... Ne bileyim işte aklıma kötü şeyler geliyor Hayır. Bu benim içimden geçemez, olmamalı. Ben demiyorum onlar söylüyor. Dikkatsizlik can aldı diyorlar ama dikkat edecek hal mi bıraktılar ki dikkatsizlik diyorlar. Patlama olmuş, göçük olmuş, kaza yapmış, kot kumlamış, yangın çıkmış, sel basmış... Sanki kemer veriyorlarmış gibi, kemer takmamış. Daha bir sürü zırvalık. En korkunç olan da dikkatsizlik demeleri, hem de utanmadan. Dikkatsizlik değil bu bir cinayettir diye bağırmak istiyorum yüzlerine tükürerek. Benim ustam dikkatsiz değildi. Mesela çay demlerdi kendine, bazen o kadar özen gösterir ki işine ama çoğu zaman tutamazdı elleri bardağı yorgunluktan güçsüz bırakılmaktan. Beni merak ettiniz değil mi? Ben işçini ürettiği ama kullanınca da hayatından fedakarlık etmek zorunda kaldığı televizyonuyum, bozdolabıyım, gözünü dinlendirmek için aldığı ama kendinin bile dinlenmeye fırsat bulamadığı gözlüğüyüm. Kısacası dostlar, ben, beni üretipte kullanamayan, hep aç bırakılan, sömürülen işçilerin alıp ödemekte zorlandığı bir eşyayım.


14

NƌN RJHQNXN

Ăœreti-Yorum 0DUW HWNLQOLĂšL Ăœreti-Yorum Ankara Kolektifi 12 Mart Cumartesi akĹ&#x;amÄą, Babil KĂźltĂźr Kafe’de 8 Mart DĂźnya Emekçi KadÄąnlar GĂźnĂź dolayÄąsÄąyla bir etkinlik dĂźzenledi. Saat 19.00’da baĹ&#x;layan etkinlik yaklaĹ&#x;Äąk 3 saat sĂźrdĂź. Ăœreti-Yorum Kolektifi'nin amaçlarÄąnÄą anlatan kÄąsa bir açĹlÄąĹ&#x; konuĹ&#x;masÄąnÄąn ardÄąndan, 8 Mart’Ĺn tarihçesi, yakÄąn zamanlarda yaĹ&#x;anan iĹ&#x; cinayetlerinde Ăślen kadÄąn iĹ&#x;çiler, kadÄąn iĹ&#x;çi direniĹ&#x;leri ve Ăœreti-Yorum FotoÄ&#x;raf AtĂślyesi'nin çeĹ&#x;itli zaman-

larda yaptÄąÄ&#x;Äą çalÄąĹ&#x;malardan Ăśzellikle kadÄąn temalÄą fotoÄ&#x;raflarÄąn yer aldÄąÄ&#x;Äą bir slayt gĂśsterisi izlendi.

ArdÄąndan Novamed DireniĹ&#x;ini anlatan “KadÄąnlar Grevdeâ€? adlÄą belgeselin gĂśsterimi gerçekleĹ&#x;tirildi. Etkinlik sĂźresince, 8 Mart’Ĺn neden “emekçiâ€? sÄąfatÄąyla anÄąlmasÄą gerektiÄ&#x;i, kadÄąnÄąn evdeki konumu, iĹ&#x;bĂślĂźmĂź, cinsel meta olarak gĂśrĂźlmesi, Ĺ&#x;iddet ve nedenleriyle ilgili sohbetler yapÄąldÄą. Ăœreti-Yorum tiyatro oyuncularÄąnÄąn hazÄąrladÄąÄ&#x;Äą “KadÄąn

BaĹ&#x;ta KĂźrdistan olmak Ăźzere Ăźlkenin çeĹ&#x;itli illerinden ve yurtdÄąĹ&#x;Äąndan gelen yĂźzbinlerce kiĹ&#x;i Amed’de Newroz ateĹ&#x;ini hep birlikte yaktÄą. BDP ve DTK tarafÄąndan ĂśrgĂźtlenen Amed Newrozunda kĂźrsĂźye Ä°ran’da bir sĂźre Ăśnce idam edilen PJAK Ăźyesi HĂźseyin KÄązÄąri ile Ĺžirin Elem Hulu’nun posterleri asÄąldÄą. KĂźrtçe yapÄąlan anonslarda da Newroz'un bu yÄąl HĂźseyin KÄąziri’ye adandÄąÄ&#x;Äą belirtildi. Abdullah Ă–calan’Ĺn konuĹ&#x;masÄąnÄąn banttan dinletildiÄ&#x;i kĂźrsĂźden BDP ve DTK adÄąna konuĹ&#x;malar yapÄąldÄą. Ä°stanbul Ä°stanbul’daki Newroz KazlĹçeĹ&#x;me MeydanÄą'nda yĂźzbinlerin katÄąlÄąmÄą ile gerçekleĹ&#x;tirildi. Ä°kinci bĂźyĂźk KĂźrt kenti olan Ä°stanbul’da çoÄ&#x;unluÄ&#x;u yarÄą proleter kent yoksullarÄą olan KĂźrt emekçiler, kadÄąnlar, çocuklar, yaĹ&#x;lÄąlar, giyimi ve donanÄąmÄą ile burjuva ve kßçßk burjuva KĂźrtlerle birlikte aynÄą alandaydÄąlar. YoksulluklarÄą ve yoksunluklarÄą, polis baskÄą ve tacizinin her daim hedefi olmalarÄą, isyan ve ĂśzgĂźrlĂźk tutkularÄą ile. Ancak kĂźrsĂźye ne

bir proletarya devrimi ile tĂźmden ortadan kalkabilecek ulusal ezilmiĹ&#x;likleri ve geleceksizlikleri yansÄądÄą, ne de neoliberalizmin baĹ&#x;kenti Ä°stanbul’unda en aÄ&#x;Äąr, en gĂźvencesiz ve gĂźnlĂźk, fiziksel olarak en tahrip edici iĹ&#x;lerde çalÄąĹ&#x;maktan, silikozisin bile birinci hedefi olmaktan gelen sÄąnÄąfsal talepleri. Ä°stanbul Newroz’u KĂźrt proleterler ve kent yoksullarÄąnÄąn geleceÄ&#x;inin parlamenter siyasette deÄ&#x;il, proleter sÄąnÄąf savaĹ&#x;ÄąmÄąnda olduÄ&#x;unu bir kez daha kanÄątladÄą. Bursa’da Newroz ateĹ&#x;i GĂśkdere meydanÄąnda yakÄąldÄą. GĂśkdere MeydanÄą'nÄą dolduran binlerce KĂźrt iĹ&#x;çi ve emekçi Newroz coĹ&#x;kusunu yaĹ&#x;adÄą. KĂźrsĂźde yapÄąlan onuĹ&#x;malarÄąn ardÄąndan Newroz ateĹ&#x;i yakÄąldÄą. Daha sonra konser eĹ&#x;liÄ&#x;inde çekilen halaylarÄąn ardÄąndan Newroz mitingi sonlandÄąrÄąldÄą. Eylemin ardÄąndan, kitle daÄ&#x;ÄąlÄąrken polis slogan atan gençlere saldÄąrdÄą. Mersin Mersin’de Newroz onbinlerce insanÄąn katÄąlÄąmÄą ile kutlandÄą. Kutlamalara, KĂźrt kadÄąnlarÄąnÄąn bir çoÄ&#x;u yĂśresel kÄąya-

Eskiden kadÄąn daha çok ev hizmetlisi konumundaydÄą. BugĂźn ise bu koĹ&#x;ular deÄ&#x;iĹ&#x;ti. KadÄąnlar artÄąk evin dÄąĹ&#x;Äąna çĹkabiliyor. Hatta “ister baĹ&#x;Äą açĹk, olmuyorsa tĂźrbanÄą tak, evden çĹkâ€? Ĺ&#x;eklinde kadÄąnlar bir yandan Ăźretimin; diÄ&#x;er yandan da tĂźketimin içine çekiliyor. Peki bu kadÄąnlarÄą ne kadar ĂśzgĂźrleĹ&#x;tiriyor? TartÄąĹ&#x;ÄąlÄąr.

ve ErkeÄ&#x;in Bir GĂźnĂźâ€? temalÄą kÄąsa bir oyun da sergilendi. Daha sonra oyun seyircilerin de katÄąlÄąmÄąyla interaktif tiyatro Ĺ&#x;eklinde tekrar canlandÄąrÄąldÄą. Seyircilerin oyuna mĂźdahale edip kendilerinin de katÄąlarak yĂśn verdiÄ&#x;i forum tarzÄąndaki bu bĂślĂźm oldukça ilgi çekti ve beÄ&#x;enildi.

Mesela kadÄąnlarÄąn cinsel meta olarak gĂśrĂźlmesi ve kullanÄąlmasÄąnÄąn ĂśnĂźne bir tĂźrlĂź geçemiyoruz. ÇßnkĂź bĂśyle yaparak, kapitalizm hem kadÄąnÄąn toplumdaki konumunda bir deÄ&#x;iĹ&#x;iklik yapmadan onu dÄąĹ&#x;arÄą çĹkarmÄąĹ&#x;; emeÄ&#x;ini sĂśmĂźrmĂźĹ&#x; oluyor hem bedeni Ăźzerinden kar saÄ&#x;lÄąyor. FuhuĹ&#x;, porno gibi sektĂśrler bunun en açĹk Ăśrnekleri. Ostim, Ä°vedik, gibi iĹ&#x;çilerin yoÄ&#x;un olduÄ&#x;u yerlerin yanÄą sÄąra KÄązÄąlay, Ulus gibi merkezlerde bile artÄąk sokakta yĂźrĂźrken yerlere saçĹlmÄąĹ&#x; Ăźzerlerinde kadÄąn resimleri ve telefonlarÄą bulunan kartvizitleri sÄąkça gĂśrĂźyoruz.

Etkinlik boyunca yapÄąlan sohbetler, Novamed belgeseli, sunum ve oyun sÄąrasÄąnda deÄ&#x;inilen kadÄąn sorunlarÄą ve çÜzĂźm yollarÄą Ăźzerine yapÄąlan bir konuĹ&#x;manÄąn ardÄąndan etkinlik sona erdi.

Bunu dÄąĹ&#x;Äąnda dolaylÄą olarak reklamlar, diziler, filmler, reklam panolarÄą yoluyla da ĂźrĂźnĂźn kadÄąn bedeniyle pazarlandÄąÄ&#x;ÄąnÄą gĂśrĂźyoruz. Çikolatadan halÄąya, ayrandan çoraba kadar her reklamda çekici kadÄąnlar kullanÄąlÄąyor. Yani kapitalizm biz kadÄąnlara, “ etiniz de kemiÄ&#x;iniz de emeÄ&#x;iniz de benimâ€? diyor.

1HZUR]D NDUNHUDQ SLUR] EH Amed Newrozu Hßseyin KĹziri’ye adandĹ

EtkinliÄ&#x;in sunum metnini paylaĹ&#x;Äąyoruz;

fetleri ile katÄąlÄąrken alanÄąn her tarafÄą sarÄą-kÄąrmÄązÄą-yeĹ&#x;il renklerle donatÄąldÄą. Alanda ayrÄąca PKK bayraklarÄą ve Ă–calan’Ĺn posterleri de açĹldÄą. AlanÄąn bir çok yerinde “Newroz, Mizgin’a Azadiye yeâ€?, “Siyasi SoykÄąrÄąmlar Durdurulsun, Tutuklular Derhal Serbest BÄąrakÄąlsÄąnâ€?, â€œĂ‡ĂśzĂźm’ßn Adresi Ä°mralĹ’dÄąrâ€? Ĺ&#x;eklinde pankartlar bulunurken kĂźrsĂźnĂźn arkasÄąna ise “Newroz PĂŽroz Be, Onurlu Bir YaĹ&#x;am İçin, Ya Ă–zgĂźrlĂźk, Ya Ă–zgĂźrlĂźkâ€? pankartÄą asÄąlÄą idi. Adana’da Newroz ateĹ&#x;i onbinlerle harlandÄą Adana’da Newroz Mimar Sinan AçĹk Hava Tiyatrosu’nda yapÄąlan mitingle kutlandÄą. Onbinlerce kiĹ&#x;inin katÄąlÄąmÄąyla gerçekleĹ&#x;tirilen Newroz kutlamalarÄąndan sonra kitle devam eden operasyonlara tepki gĂśstermek amacÄąyla kent merkezine doÄ&#x;ru yĂźrĂźyĂźĹ&#x;e geçti. Hiziri Caddesi’ni trafiÄ&#x;e kapatan kitle ile bĂślgede yoÄ&#x;un bir Ĺ&#x;ekilde yÄąÄ&#x;Äąnak yapan polis arasÄąnda gerginlik yaĹ&#x;andÄą. YaĹ&#x;anan gerginliÄ&#x;in ardÄąndan polis kitleye saldÄąrdÄą. YaĹ&#x;anan çatÄąĹ&#x;manÄąn sonucunda kitle çok sayÄąda iĹ&#x;yerinin ve AKP Seyhan ilçe binasÄąnÄąn camlarÄąnÄą taĹ&#x;larla kÄąrdÄą.

Taciz, tecavĂźz gibi olaylarÄąn sorumlusu olarak bile kadÄąnlar gĂśrĂźlĂźyor. En son Ä°lahiyatçĹ bir profesĂśrĂźn de kendince yaptÄąÄ&#x;Äą açĹklamada bunu gĂśrdĂźk; taciz ve tecavĂźzler bugĂźn kadÄąnlarÄąn giyimleri veya hangi saatte nerede dolaĹ&#x;tÄąklarÄąyla açĹklanmaya çalÄąĹ&#x;ÄąlÄąyor. FatmagĂźl’ßn Suçu Ne dizisinde vardÄą mesela. O saatte sokakta gezersen baĹ&#x;Äąna bunlar gelir tabi diyen çok oldu. Ă–te yandan, kadÄąn cinayetlerinde de bĂźyĂźk bir artÄąĹ&#x; olduÄ&#x;unu gĂśrĂźyoruz. Ă–rneÄ&#x;in 2002’den bugĂźne yĂźzde 1400 artan bir orandan bahsediliyor. Gazetelerde her gĂźn eĹ&#x;i, sevgilisi, kardeĹ&#x;i ya da babasÄą tarafÄąndan çeĹ&#x;itli bahanelerle ĂśldĂźrĂźlen kadÄąnlarÄąn haberlerini okuyoruz. KadÄąna yĂśnelik Ĺ&#x;iddet konusunda da TĂźrkiye’nin hali hiç iç açĹcÄą deÄ&#x;il. Yine istatistiklere gĂśre kadÄąnlarÄąn %42’si Ĺ&#x;iddete maruz kalÄąyor. KadÄąnlarÄąn ekonomik dĂźzeyi ya da eÄ&#x;itim seviyesi de Ĺ&#x;iddetin ĂśnĂźne geçmiyor. AslÄąnda bu cinayetler ve Ĺ&#x;iddetin temelinde kapitalist iĹ&#x;-bĂślĂźmĂź yatÄąyor diyebiliriz. Buna gĂśre erkek her zaman baba, evin reisi. Eve ekmek getiren kiĹ&#x;i oldu; kadÄąn ise çalÄąĹ&#x;sa bile erkeÄ&#x;e yardÄąmcÄą olarak gĂśrĂźldĂź. Annelik, hasta ve ya yaĹ&#x;lÄą bakÄąmÄą dahil evin tĂźm diÄ&#x;er iĹ&#x;lerinden de yine kadÄąn sorumlu oldu. Bu iĹ&#x; bĂślĂźmĂźnde evde kadÄąn proleter, erkek ise iĹ&#x;te proleter ama evinde tam bir burjuva oldu. Bu aile yapÄąsÄą içinde kadÄąnlar gece yastÄąÄ&#x;a baĹ&#x;larÄąnÄą ne sevgi ne de aĹ&#x;kla; salt mecburiyet ile koydular. Erkeklerin çoÄ&#x;u bir bardak suyunu bile kendisi kalÄąp almÄąyor; ancak kadÄąnlarda maalesef erkeÄ&#x;in arkasÄąnÄą toplamayÄą kadÄąnlÄąk olarak gĂśrĂźp bundan gurur duyabiliyor. Ä°Ĺ&#x;te tam da bu noktada deÄ&#x;iĹ&#x;ime Ăśnce kendimizden baĹ&#x;lamamÄąz, bu anlamada farkÄąndalÄąk yaratmamÄąz gerekiyor. Bize kodlanmÄąĹ&#x; davranÄąĹ&#x;larÄąmÄązdan vazgeçmeliyiz. DolayÄąsÄąyla biz kadÄąnlar evdeki burjuvayla mĂźcadele etmeliyiz; ancak kurtuluĹ&#x;umuzun yalnÄązca buna baÄ&#x;lÄą olmadÄąÄ&#x;ÄąnÄą da bilmeliyiz. İçinde bulunduÄ&#x;umuz bu kapitalist sistem var oldukça, bu sĂśmĂźrĂź devam edecektir. Bu nedenle hayallerimizi gerçekleĹ&#x;tirebileceÄ&#x;imiz bir dĂźnya yaratmak için kadÄąn erkek birlikte sokakta mĂźcadeleyi Ăśrmeliyiz.


15

NƦN RJHQNXN

°OGÖUHQ DIHW GHðLO NDSLWDOL]P A

lbay Yaroşuk güçlü, kuvvetli bir kimyagerdi. Bugün, yemeği sadece karısının elinden yiyebilen, parası olmadığı için böbrek taşlarını dökemeyen yatalak bir ‘Rusya Kahramanı’. 1986’da Çernobil felaketinde onu kaza yerine gönderdiler. Elinde bir aletle radyasyon oranı yüksek alanları işaretlemesi gerekiyordu. Adı bir sokağa ya da askeri üsse verilecekti. Öldükten sonra…

istifi yaşanan binalar, dere yataklarına yapılan mahalleler, tsunami tehlikesine rağmen kıyının dibinde kurulan kentler…

Şimdilerde benzer bir dram Japon mühendisleri için yaşanıyor. Nükleer santral patlamasın diye yüksek oranda radyasyona maruz kalarak çalışıyorlar. Tümü sağlığını kalıcı olarak kaybedecek, hatta çoğu ölecek.

Evet işte kapitalizmin teknolojik ve bilimsel olarak söyleyebildiğinin hepsi bu: Ölü sayısının azaltılması ve ölümle yaşamaya devam etmek! Bile bile lades. Gelişkin Japonya'da tsunami, deprem vs. de ölenlerle daha geri olarak bilenen ülkelerde her yıl aynı bölgelerde aynı mevsim ve dönemlerde muson yağmurlarıyla, fırtına ve heyelanlarla ölen onbinlerin farkı ne? Türkiye’de sel baskınlarında ölümlerden sonra hep suçlanan “dere yatağına ev yapan” yoksul emekçiler oluyor da, niye deprem yatağına şehir, nükleer santral, petrol tesisi yapanlar suçlanmıyor?

Japonya'da yaşanan ve halen de ne derecede zarar vereceği netleşmeyen nükleer felakat içinde Türkiye nükleer enerjiyi tartışıyor. Daha doğrusu nükleer enerjiyi kullanacağız diyen burjuvazi bunun adımlarını atıyor. Karşısındaki sesin cılızlığından da güç alıyor. “Her kazanç risklidir. Santral bize ihtiyacımız olan enerjiyi verecek. Riski olmayan yatırım yoktur. O zaman evinize tüp de koymamak gerekir, doğalgaz hattı çekmemek gerekir.” Adeta dalga geçen bu sözler Başbakan'a ait. İşte bu zihniyet kuracak nükleer santrali. Nükleer enerji en kaba tarifi ile şöyle anlatılabilir: İkinci Dünya Savaşı’nda ABD tarafından Japonya’ya atılan atom bombalarını nükleer santral denilen evlerde ısınmak için kullanılan sobalara benzeyen çelik ve beton duvarların içinde patlatıp, oluşan enerjiyi buhar ve suyla elektrik üreten türbinlere taşımak. Bu sobaların, ırmaklar kadar çok miktarda suyla sürekli soğutulmaları gerekiyor. Üstelik de bu soğutma işleminde saniyeler çok önemli. Birkaç dakika gecikilirse dahi atom bombasının yarattığı enerjiyi hiçbir şekilde kontrol etmek mümkün olmuyor. “Kazalar” da genellikle bu noktalarda ortaya çıkıyor. Ve elbette bu santrallerde çıkan nükleer atıkların depolanması da çok önemli bir problem. Burjuvalar için bu depolamanın en sorunlu yanı, çok maliyetli oluşu. Yoksa depolama güvenli bir şekilde yapılabiliniyor. Deprem, tsunami gibi doğal afetlerin yaşandığı sayısız deneyim bize net olarak şunu öğretti: Öldüren afet değil kapitalizm. Fay hatları üzerine kurulan nükleer santraller, okyanus ortasına kurulan petrol platformları, balık

Kapitalizmin bize söylediği ve söyleyebileceği tek şey bunlarla yaşamaya alışmak, “Alışarak” süreklileşen bir şekilde binlerimizi, onbinlerimizi kurban etmemiz. Bakın ne kadar az insan öldü diyerek de böbürlenmesi cabası.

´)XNXüLPD X\DU×\RU % W Q Q NOHHU VDQWUDOOHUL NDSDW×Q µ Japonya’daki Fukuşima nükleer santrallerinde yaşanan patlamanın insanlığı sürüklediği yıkımın daha iyi anlaşılması, yapılacak olanların durdurulması ve mevcut olanların da kapatılması için Almanya’da yaklaşık 250 bin işçiemekçi sokaklara çıkarak nükleer enerji santrallerini protesto etti. 12 ve 14 Mart tarihlerinde yapılan iki ayrı eylemden sonra, 26 Mart günü bir kez daha Almanya’nın en büyük kentleri Berlin, Hamburg, Köln ve Münih’te sokaklara

çıkan emekçiler, santrallerin geçici olarak durdurulmasını değil, tamamen kapatılmasını istedi. Nükleer santrallerin yarattığı olumsuzluğun, insana ve doğaya verdiği zararların etkisinin yüyıllarca sürdüğü vurgulandı. Geri dönüşümü olan güneş ve rüzgâr enerjisinden yararlanılması ve yatırımların bu yönde yapılması talep edildi. Eyleme birçok sendika, kitle örgütü, “sivil toplum kuruluşu” ve siyasi parti katıldı. Gösteriyi

düzenleyenlerin belirttiğine göre: Berlin’de 120 bin, Münih’te 40 bin, Hamburg’da 40 bin ve Köln’de 40 bin olmak üzere ülke genelinde yaklaşık 250 bin kişi gösterilere katıldı. Ayrıca bu büyüklükte bir gösterinin Almanya’da son 30–40 yılda rastlanılan en büyük gösteri olduğu belirtiliyor. “Fukuşima uyarıyor: Bütün nükleer santralleri kapatın!” sloganıyla alanları dolduran emekçiler, Başbakan Angela Merkel’e seslenerek nükleer tesisleri seçimlere yönelik politikalara malzeme etmemesi yönünde uyarılarda bulundular. Eylemlerde taşınan yüzlerce pankart, döviz ve balonlar oldukça renkli görüntülerin ortaya çıkmasını sağladı. Gösterilerde sık sık “Nükleer santralleri kapatın, hemen şimdi!” “Nükleer santralleri durdurun” “Nükleere hayır” vb sloganlar haykırıldı. Bütün gösterilere büyük bir coşkunun damgasını vurduğu görüldü. Ayrıca miting alanında Japonya depreminde yaşamını yitirenler için saygı duruşu da yapıldı. Nükleer santraller kapatılıncaya dek eylemlerin sürdürüleceği vurgulandı.


(OOHULQL]L /LE\DnGDQ ÁHNLQ Emperyalist kapitalist güçlerin yıllarca arkasında durduğu Ortadoğu’daki gerici dikta rejimleri işçi sınıfı ve emekçi halk yığınlarının giriştiği görkemli ayaklanmalarla bir bir geriletilince, durumdan vazife çıkaran emperyalist haydutlar bir kere daha insan hakları ve demokrasi yalanına sarılarak Libya’ya müdahale ile işçi ve emekçiler lehine yaşanan değişimleri kontrol etmenin telaşına düştüler.

18’de toplanan kitle “Ellerinizi Libya’dan çekin” pankartı açarak Basel kentinde bulunan Fransız Konsolosluğuna yürüdü. Toplanma yerinde, hazırlanan ortak bildiriler dağıtılırken, yürüyüş esnasında da megafonla sesli teşhir konuşmaları yapıldı. Kısa bir yürüyüşün ardından konsolosluğun önüne gelindi. Burada hazırlanan ortak metnin okunmasına geçildi.

Metinde; “ABD ve AB emperyalistleri Libya’da insan haklarını tesis edecekleri yalanının arkasına sığınarak Libya’yı işgal etmek ve oradaki doğal zenginlik kaynaklarına el koymak, aynı zamanda Ortadoğu’da başlayan işçi sınıfı ve emekçi halkların ayaklanmalarını denetim altına almak istemektedirler. İnsan haklarını bahane edenlerin, başvurdukları insanlık dışı uygulamalar Afganistan’da Irak’ta ve dünyanın başka birçok ülke ve bölgesinde gözler önündedir.

Biz sosyalistler ve devrimciler de emperyalist işgalcilerin her daim karşısında duracağımızı haykırmak için sokaklara çıkarak protesto gösterisi düzenledik.

Yaklaşık bir saat süren eylem, atılan sloganlar ve yine Birlik bileşenlerinin 7 Nisan’da ortak yapacağı Ortadoğu’daki halk ayaklanmaları konulu toplantının çağrısıyla son buldu.

“Emperyalist savaş karşıtı birlikBasel”in aldığı kararla akşam saat

úüoLOHU $YUXSD %LUOLùL .RQVH\L·QL NXüDWW× 20 bin işçi ve emekçi Brüksel’deki merkez tren istasyonu ve önemli birçok merkezlerde bir araya gelerek konsey binasına yürüyüşe geçtiler. AB üyesi hükümet ve devlet bakanlarının katıldığı toplantının yapıldığı binayı kuşatan kitleler sosyal hak gasplarına izin vermeyeceklerini haykırdılar. Avrupa Birliği Konseyi binasını kuşatan işçi ve emekçiler güvenlik güçlerinin kurduğu bariyerleri aşarak polisle çatıştılar. İşçi sınıfının kararlı bir biçimde barikata yüklenmesine karşılık olarak, polis göstericilere karşı göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla saldırıya geçti. Emekçilerle polis güçleri arasında yaşanan çatışmalar kısa aralıklarla kendini tekrar etti.

Sendikalar, sermaye sınıfın çıkarlarını esas alan Almanya Başkanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin hazırladıkları rekabet gücünü arttırma paketinin işçi maaşlarını ve sosyal hakları tehlikeli bir noktaya getireceğini vurguladılar. Ayrıca yaşanan ekonomik krizin ve alınan her önlem paketinin yükünün işçi sınıfının sırtına yıkıldığını belirten sendika temsilcileri bunun kabul edilemez olduğunu ifade ederek, mücadele kararlılıklarını dile getirdiler.

Okunan metinden sonra sloganlar haykırıldı: “Emperyalistler Libya’dan defolun”, “NATO Libya’dan defol”, “Savaşa son, Libya’ya özgürlük” ve “Libya halkı yalnız değildir.” Emperyalist Savaş Karşıtı Birlik’i oluşturan kurumlar: Devrimci Proletarya, Aufbau, Birkar, Pda ve Beksam.

İsviçre Basel’de, ABD, Fransa, İngiltere, İtalya ve diğer emperyalist güçlerin Libya’ya karşı başlattıkları, adına savaş denen katliamı protesto etmek için yaklaşık 70 kişinin katıldığı bir protesto gösterisi düzenlendi.

Belçika’nın başkenti Brüksel’de toplanan 20 bin civarında işçi-emekçi AB Konseyi’nde uygulanmak istenen “krizle mücadele önleme paketi”ni engellemek için sokaklara çıktılar.

İnsan hakları, emperyalistlerin dünyasında sınırsız saldırı, savaş ve katliam özgürlüğüdür. Örneğin İtalya 1943’te Libya’da yaptığı katliamla Libya halkının üçte birini yok etti. Emperyalistlerin sınır tanımaz katliamları ne içindir, barış için mi? NATO şemsiyesi altında emekçi halklara karşı yürütülen savaşa derhal son verilmelidir” dendi.

Yaşanan ekonomik kriz nedeniyle yapılan bütçe kesintilerinin işçi ve emekçileri yıkıma uğrattığını belirten sendika temsilcileri, krizin bedelini ödemeyeceklerini ve eylemlerini sürdüreceklerini belirttiler. Brüksel’deki 20 bin kişilik gösteriyle birlikte, Paris, Berlin, Budapeşte ve Riga gibi büyük kentlerde de gösteriler düzenlenerek uygulamaya konulacak tasarruf paketi protesto edildi.

úQJLOWHUH·GH LüoL V×Q×I× VRNDùD LQGL İngiliz hükümeti hazırladığı yeni bütçe tasarı paketini Avam Kamarası’na sunmuştu. Yeni bütçenin, işçi sınıfı ve emekçilere güvencesiz bir yaşam ve yıkım getireceğinin bilincinde olan işçi-emekçiler Londra’da sokağa indiler. İçinde bulunduğumuz hafta sendikalar ve kitle örgütleri tarafından eylem haftası olarak belirlendi. Yine sendikaların bildirdiğine göre, Irak savaşını protesto eden gösterilerden bu yana Londra’da yapılan ikinci en büyük gösteri. Londra Hyde Park’ta bir araya gelen yaklaşık 250 bin işçi emekçi hükümete tepkilerini haykırdılar. Yürüyüş esnasında polisle göstericiler arasında kısa süreli çatışmalar yaşandı. Ayrıca bazı gruplar Oxford Street‘te ünlü markaların bulunduğu mağazalara saldırarak büyük hasar verdiler. Bu grup ayrıca polisle de sokak aralarında uzun süre çatıştı. Yüz binleri bulan kitlenin şiddetinden korkan polis göstericilere saldırmaktan çok engellemeye çalıştı. İngiliz sermaye sınıfının, İşçi sınıfı ve emekçi halka yönelen saldırısının kapsamı oldukça büyük boyutlarda; öğrencilerden alınacak harçlara yüksek düzeyde zam, hizmet sektöründe çalışanların büyük bölümünün işten çıkarılması, emeklilerin aylıklarında kesintiler, vergilerin arttırılması ve işini kaybetme korkusu yaşayan emekçilerin düşük ücretlerle güvencesiz yaşama mahkum edilmesi Emperyalist kaptalizmin neoliberal ekonomi politikalarının bir sonucu olarak bütün dünyada işçi ve emekçilere yönelik girişilen saldırıların anlamı, sosyal haklardan ve insanca yaşamadan yoksun güvencesiz bir yaşamın dayatılmasıdır. Bu da işçi sınıfı ve emekçi kitlelerce emeğin korunması mücadelesinin dahi büyük bedeller verilerek ancak korunabileceğini gösteriyor.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.