İşçi Meclisi e-Bülten 1

Page 1

Torbaları cansız bedenlerimizle artık daha fazla doldurmamak için birleşelim! Kapitalizmin hayat diye bize sunduğu iş güvenliğinden yoksun, kölece güvencesiz çalışmaya karşı sınıf düşmanının karşısına sınıf birliğimizle dikilelim!

Burjuvazi için Torba Yasa, azami kar yasasıdır Söz konusu azami kar ise, iş, sağlık, eğitim, yaşam, insan, çevre… “teferruat”tır

Bu torbada işçi cesetleri var


İşçi Meclisi

2

Siz hiç iş kazasında ölen bir patron gördünüz mü? Kuralsız, kayıtdışı çalışmanın en kanlı bedellerinden biri 2 yıl önce kenarda köşede de değil, İstanbul’un göbeğinde işçilere ödetildi. Davutpaşa’daki bir merdivenaltı atölyede meydana gelen patlamada 21 işçi yaşamını yitirip, 120 işçi de yaralandı. Depremi andıran patlama görüntülerine işçilerin parçalanan bedenleri eklendi. Grizu patlaması ve göçük altında kalan 30 maden işçisinin cesedine ulaşıldı! İşçilerin grizu patlaması ve göçüğün hemen ardından karbonmonoksit gazından zehirlenerek öldüğü açıklandı. Yaşanan sel felaketi sırasında Pameks Tekstil’de çalışan Nebahat Salkım, Nuriye Taş, Bircan Karataş, Özden Binal, Fikriye Özen, Altın Yüksek ve Mevide Kırcı, İstanbul Halkalı’da işe gelmek için bulundukları servis aracı olarak kullanılan arkası kapalı minibüsün devrilmesiyle işçiler minibüsten çıkamayarak boğularak yaşamlarını yitirdi. 29 Aralık gece yarısı çıkan yangında “kaçmamaları için” fabrikanın kapısının kilitli olması dolayısıyla dışarı çıkamayan kadın işçiler 15 yaşındaki Ayşe Denizdalan, 18 yaşındaki Sadife Düdüş, 21 yaşındaki Gülden Çiçek, 27 yaşındaki Necla Özveren ve üç aylık hamile 32 yaşındaki Sevgi Sesli yanarak öldüler. Burjuvazinin sömürü çarkları insan etiyle, işçi kanıyla dönüyor. Madenler, tersaneler atölyeler kan ve kemik anaforu! Artık yeter öğütülen işçi sinirlerine, kemiklerine! Artık yeter modern barbarlık sistemine! Maden, tersane, Davutpaşa, OSTİM katliamları ne ilk ne de son oldu, olacak. Şişkin ceplerini daha da çok doldurmak için işçi kanına doymayıp önlem almayan para babaları büyük bedeller ödeyecek. Ölümün telafisi olamaz. Ölümler ne kazadir ne kader güvencesilikden taşeronluktan ve örgütsüzlüktendir. Bunu da hem patronlar ve onların başbakanı, bakanı çok iyi bilirler ama domuzluğuna üstünü örterler hem de biz bilirizi ki içimize akıtırız bir zehir gibi.

Katliam sorumlularının Çalışma Bakanı’ndan başlayarak tutuklanmasını, cinayetten yargılanmasını isteyelim! Sosyal Güvenlik Kurumu, Çalışma Bakanlığı, sermaye örgütleri önünde ölülerimizin adını, taleplerimizi haykıralım! Açılan davaları sadece acılı ailelerin değil, bütün işçi sınıfının davası bilip katılalım, ölen sınıf kardeşlerimizin hesabının sorulması için kenetlenelim!

Birbirimizin ücretini aşağı çekmek, aramızdaki rekabetle yeni ölümleri hazırlamak değil, Tekel’in gösterdiği yoldan, Türk, Kürt, göçmen, kadın işçiler, insanca çalışma koşulları için birleşik mücadeleye!

İşyerlerinde iş güvenliği koşullarını burjuvaların önüne attığı rüşvetle geçinenler değil, işçiler denetlesin!

Güvencesiz çalışmaya karşı her sektörden, vasıflı vasıfsız işçilerden, iş cinayetleriyle nam salmış havzalardan, işçi yakınlarından oluşan platformlar oluşturalım!

İşçileri katleden sermaye düzenidir!

İş güvenliği koşullarına uymayan işyerleri kapatılsın!

Siz hiç iş kazasında ölen bir patron gördünüz mü?


3

İşçi Meclisi

Alanlara, torbalar cesetlerimizle dolmasın diye çıktık! Binlerce işçi ve emekçi güvencesizliği katmerlendiren Torba Yasa’ya karşı alandayken, OSTİM ve İvedik’te torba işçilerin paramparça bedenleriyle doldu. Torba Yasa’dan haberdar olsalar bile işsizlik korkusuyla eyleme katılamayan OSTİM işçileri, Ankara sokaklarını ölümleriyle ateşlediler. Katliamların haberi, işçilere geleceksizliklerini, kapitalizmden onlara diz çökerek yaşamaktan başka bir şey vadedemeyeceğini bir kez daha kanıtladı. Burjuvazinin en son askerlikten de yırtan polisinin uyarıları yuhalamalarla karşılandı. Fırlattığı gaz bombaları OSTİM’in öfkesiyle geri atıldı. 81 ilden işçi ve emekçi neden Ankara’ya gelmişti? “Deneme süresi” adı altında 4 ay güvencesiz çalıştırılıp sonra da “İşinden memnun değiliz” diye işten atılmamak; sermayenin ağzı var dili yok kölesi olmamak için! “Yetiştirilmek üzere” adı altında, 5 işçinin çalıştığı yerlerde bile stajyer köleliğinin uygulanmaması için! Stajyerlik ücretlerinin 100 TL’ye kadar düşürülmemesi, aramızdaki rekabetle yaşamlarımızın tükenmemesi için! Çoğumuzun zaten faydalanamadığı İşsizlik Fonu’nda biriken primlerin köle taciri “Özel İstihdam Büroları”na aktarılmaması için! Belediye işçilerinin “ihtiyaç fazlası” denilerek tozduman edilmemesi ve belediyelerin 5 yıl içinde tümden taşeronlaşmaması için! Kamuda çalışan emekçiler dahil, uzaktan, evden, çağrı üzerine , kurum içi, kurum dışı… güvencesiz çalışmaya mahkum edilmemek, sağlık, emeklilik primlerinin üzerimize yıkılmaması için! “Kadın istihdamını teşvik ediyoruz” adı altında kadın

emekçiye hem işyerinde hem evde kölece çalışmayı dayattığı; sağlık ve emeklilik primlerini de onun sırtına yıktığı için! 10’ar 10’ar kurban gittiğimiz katliamlara karşı en küçük bir iş güvenliği tedbirinin bile alınmamasını sağlama alan sermayeye dur demek için! İşte bu yasanın, Torba Yasanın her maddesi, burjuvazinin meclisinden tereyağından kıl çeker gibi geçiyor. Burjuvazinin sınıf diktatörlüğü en küçük güvenceyi bile yaşamlarımızdan söküp atıyor. Burjuvazi için Torba Yasa, azami kar yasasıdır. Söz konusu azami kar ise, iş, sağlık, eğitim, yaşam, insan, çevre… “teferruat”tır. Patronların azami karını yaşamlarımızla sağlamak için mi çalışacağız, yoksa bütün bir toplumun ihtiyaçları için, hem de en güvenli koşullarda ve zahmetli emeği de ortadan kaldırarak üreteceğimiz, kendi kendimizi kendi meclislerimizle yöneteceğimiz bir toplum için, sosyalizm için mücadele mi edeceğiz? Evet, göz göre göre 20 sınıf kardeşimizin daha kapitalizme kurban gitmesinin öfkesiyle dağlandık. Evet, kendi çürümesine yas tutan burjuvazinin medyasında 20’miz 1 kişilik yer tutamadık. Evet, bize cennet diye öbür dünyayı gösterenlerin neden sefayı bu dünyada sürdüğü tokat gibi çarptı yüzümüze! Ama çaresizliğe, “Böyle gelmiş böyle gider”lere yer kalmadı artık. Ortadoğu’da milyonların patlayan öfkesiyle bilenelim! Çocuklarımızın soran gözlerine bakalım! OSTİM’de, Davutpaşa’da, Zonguldak’ta, tersanelerde, Balıkesir’de, Bursa’da… katledilen sınıf kardeşlerimizin kiniyle yumruklarımızı sıkalım! Torbaları cansız bedenlerimizle artık daha fazla doldurmamak için birleşelim! Kapitalizmin hayat diye bize sunduğu iş güvenliğinden yoksun, kölece güvencesiz çalışmaya karşı sınıf düşmanının karşısına sınıf birliğimizle dikilelim!


İşçi Meclisi

4

OSİAD’da patronlar birbirlerini savunuyor

Ben OSTİM merkezde, metroya yakın bir yerde metal sektöründe üretim yapan bir işletmede çalışıyorum. İlk patlamayı duyduk. Önce büyük bir şeyin yere düştüğünü sandık. Patrona telefon geldi ve patlama olduğunu öğrendik.Yardım edebilirmiyiz diye patlama

yerine gittik. Oradan bizi uzaklaştırdılar. Sonra işyerine döndük ve hemen makinaların başına dönüp çalışmaya başladık. Çalıştığım yerde arkadaşlar bunu kader olarak görüyor. Ama ben onlara katılmıyorum. Bu bölgede 3 katlı işyerlerinin olması yanlış.Yer altında bölmeleri olmaması lazım.Tabana sıfır, düz tek katlı olması lazım. Ayrıca patronlar her kazada işçiye suçu atarlar. Asıl suçlu onlar. Kalifiye elemanı işten çıkarıp, kalifiye olmayan elemanı düşük ücretle çalıştırarak sürekli kar etmeye çalışıyorlar. Bir çok işyerinde 2-3 aydır orada çalışan işçiler var. Hep böyle gidiyor. Bir de patlamadan sonra bir çok işyerinde göstermelik önlemler alınmaya başladı. Mesela bizim işyerinde hemen yangın tüpleri değiştirildi. Ama biliyorum ki bir süre sonra her şey eskisi gibi olacak. Olmaması için, işyerinde eğitim önemli. Ama yeni işe başlayan birinden hemen 10 yıllık işçi gibi çalışması bekleniyor. Sonra da suçu bize atıyorlar. OSİAD’da patronlar birbirlerini savunuyor. İşçileri suçluyorlar. Ama işçileri savunan bir dernek, bir kurum yok. Öldüğümüzle kalıyoruz. Yaşamak istiyorsak birlik beraberlik içerisinde olmalıyız.

Ölüme bu kadar yakın niye çalışsın bir işçi? Ben ikinci patlamanın olduğu yerden 300 metre uzakta çalışıyorum. Gece vardiyasında olduğum için patlamayı duydum. Parça parça bir bölümümüz çalışırken bir bölümümüz de patlamanın olduğu yere gittik. İşçiler de, patronlar da orada toplaşmıştı. Hemen önümde bir işçinin paramparça olmuş bedeni vardı.Yanımda da bir patron telefonla biriyle konuşuyordu. “Bizim işyerinin de camları krıldı. Ama can kaybı yok. Zararı telafi ederiz.” Öfkelendim. Hemen önümde paramparça bir işçi bedeni ama patronun umrunda bile değil. Onun tek umrunda olan zararını devletten karşılayacak olması ve en kısa zamanda tekrardan üretime başlaması. Bir de kader diyen işçi arkadaşlarıma çok kızdım. Bizim işyerinde olmadı patlama. İyi ama ölenler kim. Ben de orada çalışabilirdim. Veyahut burada da olabilirdi patlama. Biz işçiler herkes gibi çok korkarız ölmekten. Ama benim gibi vasıfsız olanlar bu kadar çok korkmamıza rağmen ölümden, iç içe yaşarız ölümle. En karanlık yerlerde, en güvencesiz koşullarda çalışan hep bizleriz. Kaçak mazot üretilen yerde sigortasız niye çalışsın bir işçi? Ölüme bu kadar yakın niye çalışsın bir işçi? Çünkü

başka seçeneğimiz yok. Biz her iş aradığımızda gazetelerin hep vasıfsız işçi yazan yerlerine bakarız ve bu izbe karanlık yerlerde çalışırız. Artık dur demek lazım. Ne kadar korkarsak da ölümden, ölüm gene buluyor bizi. Artık dur demek lazım.


İşçi Meclisi

5

Proletaryanın Dilinden Kaza

“Çapraz Kardeşler Sokağı” Son on yılda onbinden fazla işkazası gerçekleşiyor. OSTİM’de hangi işçiyle konuşsan bir iş “kaza”sının ya şahiti olmuş ya mağduru olmuştur. Kaza deyince istemeden yanlışlıkla olan şeyler geliyor insanın aklına. Eğer bir işçi günde 10-12 saat çalıştırılırsa artık dalgınlaşır, yorgunluktan kaynaklı dikkati dağılır. Eğer dinlenecek kadar zaman bulamadan iş başı yapıyorsa sabah bile olsa dikkatini toplayamaz. İşçi hatası diye üzerimize yıktıkları ve göz ardı ettirdikleri işte bizim bu çalışma koşullarımızdır. Ama çoğu zaman görülmez bu kazalar. Kaynak gözümüzü alır, çekiç elimize düşer, parmağımızı makina alır, bedenimiz galvaniz kazanında erir, buhar kazanı patlar 2 işçi ölür, göçük olur hayatımızı toprak alır… Bir de çalışma koşullarından kaynaklı ağır ağır ölürüz. Madenciler kömür tozu yutar, biz demir tozu, elyaf, döküm tozu, bil cümle ciğerimizi esir alan tozlar yutarız. Beyaz tükrürüz kimi zaman, siyah tükürürüz kimi zaman, en nihayetinde kan tükürürüz. Bunlar yazılmaz, çizilmez. Mesela kameralar üşüşmez yatağında ağır ağır ölümü bekleyen Yunus Dönmez’in başına. Çok ölmemiz lazım öldük diyebilmek için. Bursada 17 kişi, Davutpaşada 21 kişi, İkitellide 8 kişi, Balıkesirde 13 kişi ölmemiz lazım. Daha da yetmez onlarca da değil, yüzlerce ölmemiz lazım. Ama o da yetmiyorki. Tersanelerde, madenlerde yüzlerce kişi ölüyor ama ölmeye de devam ediyorsak artık soruyu başka türlü sormanın zamanı gelmiştir. Kaza dedikleri bize yükledikleri artık kaza olmaktan çıkmış cinayete dönmüştür. Tekil cinayetleri de geçmiş katliama dönmüştür. Hep bekleriz ya gelsinler çalıştığımız yerleri denetlesinler diye. Artık çalıştığımız yerleri kendimiz denetleyebilmeliyiz. Hep deriz ya kimse sahip çıkmıyor bize diye. Artık sadece OSTİM’de İvedik’te 100 bin kişi çalıştığımızı, bir sınıf olduğumuzu görüp kendimize sahip çıkmayı öğrenmeliyiz. Geleceğimize, bugünümüze, yaşamımıza sahip çıkmak için biraraya gelmeyi öğrenmeliyiz. Ölen her işçi arkadaşımızın hatırasını yaşatmalıyız, yaşayabilmek için. Çünkü her unuttuğumuzda yeni bir patlama olarak çıkıyor karşımıza bu unutkanlığımız. Bir sokağın ismine ölen bir işçi kardeşimizin adını verebilmeliyiz. Mesela Metsan’ın olduğu sokağa “Çapraz Kardeşler Sokağı” diyebilmeliyiz. Bulvarlara katliamların olduğu yerlerin isimlerini verebilmeliyiz. Öyle ki her baktığımızda örgütlenmezsek yaşamımızın ne kadar ucuz olduğunu bize hatırlatsın buralar.

3 Şubat günü sınıf kardeşlerimizin ölüm haberleri geldi ardı ardına. Ankara’da eylemdeyken aldık ilk patlamanın haberini. 3-4 derken ölülerimizin sayısı 7'yi buldu. Bir taraftan güvencesiz çalıştırmanın karşısında haykırırken diğer taraftan güvencesiz çalıştırmanın katlettiği insanlarımızın haberini alıyorduk. Kafamıza sımsıkı vurdu bir kez daha sadece yaşamak için bile kapitalizmi öldürmenin gerekliliği. Akşam dönüş yolunda ise ikinci patlamanın haberini aldık. Kapitalizmin yeni bir işçi katliamını daha yaşadık. Haberler gene “kaza” diyordu. Bir taraftan da işçi hatası, tüp patlaması, talihsizlik kelimeleri ortalarda uçuşuyor. Öfkelenmemek elde değil. İş güvenliğine dair önlemlerin patronların azami kar hırsıyla birleşik yetersizliği işyerlerini daha öncede Davutpaşa’da, madenlerde, tersanede cehenneme çevirmişti. Burjuvazi işçilerin can güvenliğini daha fazla kar için rahatlıkla gözardı edebileceğini yeni torbasının içindeki maddelerle de gösteriyor. Burada kaza falan yaşanmıyor, biz işçi sınıfı göz göre göre ölüme terkediliyoruz. Kardeşler bizim dilimiz ile patronların dili farklıdır. Onlar kokuşmuş sistemlerini daha iyi gösterebilmek adına dillerinde de gerçekleri örtmeye çalışırlar. Bizim dilimizde ise gerçekler apaçık olmalıdır. Nasıl işveren değil patron dediysek nasıl ücret emeğin karşılığı değil dediysek biz bu olaylara kaza dememeliyiz. Yanlışlıkla ağzımızdan bile kaçmamalı bu kelime. Kaza, planlanmadan başa gelen bir olaya denir. Onların bizi kasten öldürmesine kılıf hazırlar. Daha fazla kar için güvenliksiz, güvencesiz çalıştırma ise işçilerin canlarına kastetmektedir. Sözlükte bunun karşılığı cinayettir. Ölen kardeşlerimiz bir kazanın, bir ihmalin kurbanı değiller. Onlar bilinçli olarak, daha fazla kar için patronlar tarafından ölüme gönderildiler. Görüyoruz ki kapitalizm bırakalım daha iyi koşulları bize yaşama hakkını bile vermeyecek. İş güvenliği önlemlerini karlarından feda edip onların vermesini beklemek ahmaklık olur. Bu patronların varlık sebebine ters. Üretim sürecine müdahalede bulunmadan, kendi meclislerimizle çalıştığımız yerin yöneticisi olmadan bize gün yüzü yok. Herşeyi değiştirmek, yaşamlarımızı güvenceye almakta muhatabımız onlar değil biziz. Cinayetlere, katliamlara dur demek örgütlenmekten, onları üretimden, hayatın tümünden defetmekten geçiyor.


İşçi Meclisi

6

Ankara Sanayii Odası olarak bölgede sürekli denetimler yapılıyor.

1985ten beri Ostim ve çevresinde çalışıyorum. Ben hiç denetim görmedim ,boş şeyler bunlar.Arada bir zabıta gelir küçük cezalar keser gider.

İvedik Organize Sanayii Bölge Başkanı Hasan Gültekin

Burada ilk defa böyle bir şey oluyor.

Aynı işi yapan karşı sokakta bir atolyede geçen sene 3 defa patlama oldu.Küçük çapta olduğu için pek önemsenmedi.

İvedik Organize Sanayi Başkan Yardımcısı

Ben makine mühendisiyim. Bir tüp patlıyor. Çalışma yapılan yerde 30’a yakın tüp var. Bunlar da patlıyor. Yanlış haber yapmayın. Daha bilirkişi raporları açıklanmadı. Mazotla tinerle hiçbir alakası yok patlamanın. Eğitimsizlikten efendim. İşçi hatası.

Biraz önce teknik incelemenin bitmediğini, bilirkişi raporlarının daha gelmediğini söylediniz. Peki işçi hatası olduğunu hangi maddi delillere ve bilimsel verilere dayandırıyorsunuz. Bu iddianız gerçekçi değil.

ASO Başkanı Nurettin Özdebir

patronlar, burjuva politikacılar, devlet yetkilileri

Yaşamını kaybeden bütün işçi kardeşlerimize allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Kurtarma çalışmaları devam ediyor. Devletin bütün yekilileri burada.

resmi açıklamalar

Ölü sayısı 10, yaralı sayısı 11.

Bize sabah saat yedide bir kırıcının gelip kolonları kıracağını söylediler. Saat 10 oldu kırıcı hala gelmedi. Yetkililer nerede? Gece saat 2’de kimsenin kalmadığını söylediler. Bizim yakınlarımız nerede? Dün geceden beri bakmadığımız hastane kalmadı. Hiçbir yerde bulamadık. Ölü ve yaralı listesinde adları yok.

Ostim işçisi Şenol Keser

Ostim işçisi Haydar Yakut

İşçi Meclisi Muhabiri

Bir işçi yakını

Aydemir ve Aydın Çapraz kardeşlerin, Aytekin Aytaç ve diğer kayıp işçilerin yakınları


7

İşçi Meclisi

Türk-İş yönetimi protesto edildi Torba yasa işçi sınıfının bir çok kesimini içerisine alan bir toptan saldırı paketi. Ancak Türk-İş yönetimini fazla etkilemediğini görüyoruz. Evet etkilenmiyorlar. Çünkü onlar işçi sınıfının üyesi değiller. Torba yasa ile işçi sınıfına yönelik güvencesiz çalıştırma, taşeronlaştırma saldırıları kölelik koşulları daha da ağırlaştırılırken Türk-İş suskunluğunu koruyor. Sendika patronları işçi sınıfının hayatına ne kadar duyarsız olduklarını bir kez daha gözler önüne seriyor. Türk-İş yönetimi 3 Şubat’ta Ankara’da gerçekleştirilen eyleme katılmayarak sınıf mücadelesindeki safını kendi elleriyle tekrar teşhir etti. Torba yasa işçi sınıfının bir çok kesimini içerisine alan bir toptan saldırı paketi. Ancak Türk-İş yönetimini fazla etkilemediğini görüyoruz. Evet etkilenmiyorlar. Çünkü onlar işçi sınıfının üyesi değiller. Türk-İş yönetiminin torba yasa mücadelesinden uzak duruşu Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu tarafından 4 Şubat günü yapılan eylemle protesto edildi. Şubeler Platformu imzalı “Suskun Türk-İş istemiyoruz” pankartının açıldığı eyleme Belediye-İş, Yol-İş, TezKoop-İş ve Harb-İş sendikaları kendi pankartlarıyla katıldı. Türk-İş 1.Bölge Temsilciliği önüne yürüyen işçiler temsilcilik binasını yumurta yağmuruna tuttu. Eylemi izleyen 1.Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak ve Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Cemail Bakındı da yumurtalardan nasibini aldı. Sendika patronları işçiler tarafından “Hangi eylemde vardınız? İşte İhanetçiler burada” sözleriyle teşhir edildi. Eylem boyunca Türk-İş yönetiminin işçi sınıfının taleplerinden uzak tavrı protesto edildi. Türk-İş İstanbul Şubeler

Bedaş’ta da direniş bayrağı açıldı Gaziosmanpaşa ve Gaziosmanpaşa’ya bağlı Arnavutköy BEDAŞ işletmesinde işten çıkarılan işçilerin başlattığı direniş devam ediyor. Gaziosmanpaşa BEDAŞ İşletmesinin önünde kurulan direniş çadırında bekleyiş devam ediyor. Şu ana kadar 7’si Gaziosmanpaşa 5'i ise Arnavutköy çalışanı 12 işçi işten çıkarıldı. Direnişçi işçiler işten çıkarmaların sürdüğünü ve sayılarının artabileceğini belirtiyorlar. İşçilerin işten atılması BEDAŞ’ta faaliyet gösteren taşeron firmanın değişmesi sürecinde gerçekleşti. Değişim ise sadece firmanın isminde. Önceden Alkam olan şirketin yerine ihaleyi Aram şirketi aldı fakat iki şirketin de patronu aynı. Taşerona bağlı BEDAŞ işçileri geçtiğimiz dönemde düzenli ödenmeyen ücretleri için iş bırakma ey-

Platformu adına okunan basın açıklamasında işçi ve emekçilerin torba yasaya karşı ellerinden geldiğince mücadele etmeye çalıştığı Türk-İş konfederasyonunun ise akıl almaz bir sessizlik ve tepkisizlik içine gömüldüğü söylendi. Söz bitti gün eyleme geçme günüdür denerek Türk-İş içerisinde bulunan sendikalara torba yasaya karşı Türk-İş’i aktifleştirme ve mücadele çağrısı yapıldı. Eylem boyunca gerek pankartlar gerek atılan sloganlarla işçiler Türk-İş yönetiminin işçi sınıfına ihanet eden tutumuna değindiler. Kapitalizm çok yönlü saldırılarından bir ayağını da sendika patronları ve ihanetçi sendikalar oluşturuyor. Torba yasa ile sıkıştırılan hayatlar diğer taraftan kendi sınıflarına sadık sendikalarıyla daha da pasifleştirilmeye çalışıyor. Ancak her geçen gün bıçak kemiğe dayanıyor. Kapitalizm en temel ihtiyaçlardan yaşam hakkının bizzat kendisine işçilerin hayatlarını sıkıştırıyor, ablukasını arttırıyor. Burjuvaziye karşı çevrilen yüzler onların sınıf kardeşleri ihanetçi sendikaları da boş geçmemeye başlıyor. Yaşamımıza çöken kapitalist ablukayı dağıtmak, ağır günleri sonlandırmak mücadelesinde işçi sınıfının sınıf düşmanı sendikaların yerine kendi öz mücadele aygıtlarını varetmesi önemli yerde duruyor.. Bizim yaşamımızdan olmayanlar, bizim sınıfımızdan olmayanlar nasıl bizi temsil edebilirler, mücadelemizi yükseltebilirler ki? lemleri yapıyorlardı. 13 Aralık’ta 70 gün boyunca ücretlerini alamayan işçiler 2 gün iş bırakma eylemi yaptılar. Bunun üzerine işçiler ile BEDAŞ işletmesi arasında işçilerin işten çıkartılmayacağına ve ücretlerin düzenleneceğine dair bir protokol imzalanmıştı. Ancak bir süre sonra BEDAŞ patronları iş bırakma eyleminin öncü işlerini işten attı. Direniş alanı işçilerin direnişe başlamış olmaktan duyduğu heyecanı yaşıyor. Henüz direnişin ilk günleri olması dolayısıyla bazı eksiklikler mevcut ancak ilerki günlerde bunların aşılacağına ve direnişin yükseleceğine dair inanç yüksek. İşçiler geceyi de kurdukları çadırlar da geçiriyorlar. BEDAŞ’ta direniş çadırı burjuvazinin taşeronlaştırma ve işsiz bırakma saldırısına karşı açıldı. İşçi sınıfının bir çok kesimini içerisine alan bu saldırılara karşı yanıt işçi sınıfının birleşik mücadelesiyle verilmeli. BEDAŞ işçilerinin mücadelesi sınıfın işsizlik, güvencesizlik ve taşeronlaştırmaya karşı mücadelesinde önemli bir alan ve sınıfın çeşitli kesimleri tarafından da yükseltilmesi gerekiyor.


İşçi Meclisi katliam yerinde basın açıklaması yaptı 3 Şubat’ta Ankara‘da işçiler sokakta geleceksizleştirilmelerine yönelik torba yasa tasarısını protesto ederken OSTİM’de 20'den fazla işçi ”bırakalım geleceğe dair hayal kurmayı bu sabah yataklarında uyanma şansına bile sahip olamadılar”. Şans güçlü olanın yanındaydı, parası olanın yanındaydı ve sermayenin Türkiye’sinde işçi sınıfı için şans yana yana, bağıra bağıra ölmektense helalleşerek çıktığı evine sağ salim dönebilmeye gerilemişti. Çıkan yasalarıyla, Ankara'da gördüğümüz gibi binlerce kolluk kuvveti ile, her türlü iletişim kanalı ile orada ölen işçi kardeşlerimizin acısını bile hemen sonraki bir mizah programıyla silen, hangi sınıftan dahi olduğumuzu unutturan belleksizleştiren ve belleksizleştirdiği oranda ölen her kardeşimizi bir istatistik derekesine indiren bir sistem tarafından yönetiliyoruz bugün. Orada ne düşlerimizi ne gülüşlerimize yer bulabiliyoruz. İşçi Meclisi okurları olarak bugün OSTİM‘de ilk patlamanın olduğu yerde tüm sınıf kinimizle bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Ölen her işçi kardeşimizin hesabını sormak kodamanların isimlerinin yazılı olduğu tabelaları söküp yerlerine kanlarıyla, kemikleriyle, sağa sola dağılan bacaklarıyla hayatı yaratan sayıların arasında varlıkları kaybolan isimsiz işçilerin isimlerini yazmak için işçi meclislerinde örgütlenmemiz gerektiğini haykırdık OSTİM’de. Nazım’ın dediği gibi “Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı, ya da Dünya’mıza inecek ölüm.”

Her türlü iletişim kanalı ile orada ölen işçi kardeşlerimizin acısını bile hemen sonraki bir mizah programıyla silen, hangi sınıftan dahi olduğumuzu unutturan belleksizleştiren ve belleksizleştirdiği oranda ölen her kardeşimizi bir istatistik derekesine indiren bir sistem tarafından yönetiliyoruz bugün.

Davutpaşa’da ölenlerin yakınlarından OSTİM eylemi

Davutpaşa’daki patlamada yakınlarını kaybedenler, OSTİM’de ölenlerin ailelerine destek eylemi yaptı. Davutpaşa’da 31 Ocak 2008 tarihinde bir iş yerinde meydana gelen patlamada ölenlerin yakınları,

OSTİM’deki patlamalarda hayatını kaybedenlerin yakınlarına destek amacıyla eylem yaptı. Taksim Meydanı’nda biraraya gelen yaklaşık 30 kişilik grup, “Biz bu ihmali de, iş cinayetini de gördük. Tarih işçiler için acı tarafıyla tekrar ediyor” yazılı pankart açtı. “Artık yeter”, “İş kazası değil cinayet” yazılı dövizler taşıyan grup adına açıklamayı Davutpaşa’daki patlamada eşini kaybeden İdris Çabuk yaptı. “Aynı acıyı yaşayanlar olarak yeniden Davutpaşalar, OSTİM’ler olmasın demek için, öfkemizi dile getirmek için buradayız” diyen Çabuk, Davutpaşa’daki patlamanın, denetimsizliğin sonucu olduğunu, vicdan sahibi herkese haykırdıklarını söyledi. “Sorumlular yargılansın, kimse yetkisini kullanarak yargılama sürecine müdahale etmesin dedik” diye konuşan Çabuk, Türkiye’de yaşanan iş kazalarını yüreklerinde hissettiklerini belirtti. Çabuk, Ankara’ya giderek, OSTİM patlamasında yaşamını yitirenlerin ailelerine “birlik olalım” davetinde bulunacaklarını da aktardı.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.