Kampus2

Page 1

Ankara’da 6 Kasım mitingi: “YÖK düzeniniz yıkılacak!”

13 Aralık

Öğrenci Gençlik Sendikası Genç-Sen 6 Kasım’ da YÖK’e karşı binlerce öğrenciyi bir araya getirerek özgürlük ve gelecek taleplerini haykırdı.

Avrupa’da öğrenciler sokakta Öğrenci hareketi Türkiye’de olduğu gibi tüm dünyada da etkisini arttırıyor. Türkiye de örgütlü gençlik Yök düzenlemelerine karşı özne olarak söz hakkının mücadelesini veriyor.

2

7 13 Aralık

4 Polisin şiddeti durduramadı

Başbakan’nın ileri demokrasi örneği

Öğrenci Gençlik Sendikası 4 Aralık Cumartesi günü Başbakan’ın rektörlerle yapacağı görüşmede taleplerini dile getirmek için İstanbul’daydı.

4 Aralık günü İstanbul Dolmabahçe’ de Başbakan’ın katıldığı Rektörler buluşmasına hazırladıkları dosya ile katılmak isteyen Genç-Sen’liler polisin saldırısını ve şiddetini protesto etmek için 13 öğrenci gözaltındayken İstanbul ve İzmir refleks eylemler gerçekleştirdi.

5 Dayakçı polis yargılansın 4 Aralık eyleminde hiçbir ikazda bulunmadan gazlarla, postallarla, coplarla öğrencilere saldıran polise öğrenciler suç duyurusunda bulundu.

Öğlen saat 12.30’da Kabataş’ta buluşan GençSen’liler, gençliğin geleceksizliğini bilimsel verilere dayandırarak hazırladıkları “Gençliğin Gelecek Sorunu ve YÖK’teki Değişim Politikaları” isimli dosyayı aralarında Genç-Sen MYK üyesi Emre Öztürk ve Aziz Güler’in de bulunduğu 3 temsilci aracılığıyla yapılan toplantıya ulaştırmak istiyorlardı. Öğrencilerin temsiliyeti olmadan üniversitelerin geleceğinin karar altına alınmaya çalışıldığı toplantıyı protesto etmek için önce bir yürüyüş gerçekleştireceklerdi ve temsilciler

“Modern zamanların köleleriyiz”

3

Üniversite mezunu işsizliği bir de Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği’nden mezun Serkan Doğan’a sorduk. Serkan öğretmen olmak için yıllardır KPSS’ye hazırlanıyor ve genç işsizleri ‘modern zamanın köleleri’ olarak tarif ediyor.

dönene kadar Dolmabahçe’ye yakın bir yerde oturma eylemi yapacaklardı. Kabataş’ta buluştukları andan itibaren Beyoğlu Emniyet güçlerinin provakasyonuyla karşı karşıya kalan Genç-Sen’liler, Dolmabahçe girişine geldiklerinde ise polisin saldırısına uğradı. Üniversitelerin esas özneleri olarak Başbakan’ın görüşmelerinde temsiliyet haklarını talep ederlerken, bir anda çevik kuvvetin biber gazına, copuna, tekmelerine ve hakaretlerine uğrayan Genç-Sen’ lilerden 13 kişi gözaltına alındı.

4

“Geleceklerini” gençliğe sorduk

Toplantılar engel tanımadı

7

Eskişehir’de GençSen’liler üniversitelerde gerçekleştireceği toplantıların ilkinde, Osmangazi Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi yönetimlerinin ilginç engellemeleriyle karşılaştı.

8

Üniversite gençliğinin kendi geleceğine dair duyduğu kaygıyı dile getirmek ve nasıl geleceksizleştirildiğini göstermek için Okan Üniversitesi 1. Sınıf Muhasebe Bölümü öğrencisi Osman Erdem’e Genç-Sen’in yaptığı “İşsizlik ve İstihdam Anketinden” birkaç soru sorduk;

Ali Tektaş

Bizi Yenemezsiniz

3

Emre Öztürk

Velev ki Öğrenciler İdeolojik

6

Aziz Güler

Yamalı Kumaş Dikiş Tutmaz

6


2

13 Aralık 2010

Ankara’da 6 Kasım mitingi: “YÖK düzeniniz yıkılacak!”

Öğrenci Gençlik Sendikası Genç-Sen 6 Kasım’ da YÖK’e karşı binlerce öğrenciyi bir araya getirerek özgürlük ve gelecek taleplerini haykırdı. Dört bir koldan Ankara’ya geldiler Türkiye’nin dört bir yanından, onlarca ilden ve üniversiteden otobüslerle, trenlerle Ankara’ya akın eden öğrenciler sabah erken saatlerden itibaren Kurtuluş Parkı’nda ve Cebeci Kampüsü önünde toplanmaya başladılar. 11.00’de “Özgürlüğümüz ve Geleceğimiz için YÖK’e Hayır” ana pankartıyla başlayan yürüyüş kolunun en önünde yer alan Genç-Sen ise “Sınavlar Kalkacak YÖK Dağıtılack” pankartıyla mitingte yerini aldı. Örgütlü gençlikten ortak duruş Birçok gençlik örgütünün, öğrenci topluluğunun, meslek örgütünün ortak yürüyüşü, mitingin en dikkat çekici yanını oluşturuyordu. Mitingin 800’e yakın katılımla en kitlesel kortejini oluşturan Genç-Sen’in yanı sıra diğer gençlik örgütleri de kalabalık kortejler oluşturmayı başardılar. Yaklaşık 2500 öğrencinin katıldığı mitingi Öğrenci Gençlik Sendikası, Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu, Demokratik Yurtsever Gençlik, Sürekli Devrim Hareketi, Devrimci İşçi Partisi, Devrimci Gençlik Birliği, Devrimci Liseliler, Devrimci Proleter Gençlik, DTCF Sinema Topluluğu, Ekim Gençliği, Emek Gençliği, Hacettepe Üniversitesi Öğ-

renci Derneği, Homofobi ve Transfobi Karşıtı Öğrenciler, HÜSÖS, Kaldıraç, Köz, Özgür Eğitim Platformu, Özgür Lise, Proleter Devrimci Gençlik, SBF-Der, Sosyal Bilimler Topluluğu, Sosyalist Demokrasi Partisi, Şarlo Sinema Topluluğu, Tıp Öğrenci Kolu, Tüm İlerici Gençlik Derneği, Yeni Demokrat Gençlik örgütledi. YÖK düzenine karşı bütünlüklü mücadele çağrısı Sakarya Meydanı’na giriş yaptıktan sonra devrim şehitleri için gerçekleştirilen saygı duruşunun ardından, Genç-Sen MYK üyesi Aziz Güler ve Meral Çınar mitingin ortak açıklamasını kürsüden okudular. Açıklamanın ardından Demokratik Yurtsever Gençik’ten Zübeyir Sızıcı Kürtçe bir konuşma yaparak anadilde eğitim hakkını ve halkların kardeşlğini vurgulayan bir konuşma yaptı. YTÜ’de soruşturma saldırısına karşı direnişte olan YTÜ direnişçisi Dilbirin Acar ise artan soruşturmalara ve cezalara karşı mücadeleyi büyüteceklerini vurgulayan bir konuşma gerçekleştirdi. HÜÖD, DTCF öğrencileri, Homofobi ve Transfobi Karşıtı Öğrenciler, TÜM-İGD temsilcilerinin yaptığı konuşmalarda bir bütün olarak YÖK düzenine ve öğrencilere dönük

zihniyetine vurgu yapıldı. İşçi temsilcileri ve genç meslek örgütleri de alandaydı Halen İstanbul’da direnişte olan TEKEL işçisi ve Betesan’da direnişte olan işçiler, işçi sınıfının mücadelesiyle öğrencilerin mücadelesinin brlikt olduğunu, fabrikada patronlar nasıl işçilerin haklarını gasp ediyorsa üniversitelerde de YÖK’ün aynı politikaları uyguladığını belirttiler. Üniversitelerde örgütlenen gençliği soruşturmalarla baskı altına alan YÖK’ün, fabrikada sendikalaşan işçileri işten atan sistemin, bizlerin ortak düşmanı olduğunu ifade eden işçiler ortak düşmana karşı ortak mücadele edeceklerini ve öğrencilerin yanında olduklarını belirttiler. Ev İşçileri Derneği Girişimi’nden katılan kadınlar adına konuşma yapan Gülhan Benli temizlik ve bakım için çalıştıkları yerlerde taciz ve tecavüze maruz kaldıklarını dile getirdiler. Ağır çalışma koşulları altında çalıştıklarından yemek bile yiyemediklerine değinen kadınlar YÖK’e karşı mücadele eden öğrencilerle dayanıştıklarını dile getirdi. Genç meslek örgütlerinden Tıp Öğrencileri Kolu ve TMMOB Genç de pankartlarıyla özgül mücadelelerini mitinge taşıdılar.

Kapatma davası sürüyor! 15 Aralık 2007’de Türkiye’ nin ilk öğrenci sendikası Genç-Sen kuruldu. Genç-Sen’ e kuruluşundan kısa bir süre sonra, öğrencilerin sendika kurma hakkı, Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerce ve anayasanın 90. Maddesince güvence altına alınmasına rağmen kapatma davası açıldı. Genç-Sen kapatma davasının avukatı Necdet Okan Kampüs’ e dava sürecini anlattı:

İstanbul Valiliği, GençSen’ e “…anayasa, yasa ve 87 sayılı ILO sözleşmesi hükümlerine çalışanlar ve çalıştıranların sendika kurma hakkı bulunduğu, işçi ve işveren sendikası niteliği taşımayan, iş sözleşmesi ile bir işte çalışmayan, emek sermaye ilişkisi içerisinde olmayan kişi ve grupların kurulup faaliyet göstermeleri mümkün görünmemektedir…” demek suretiyle kapatma davası gerekçesini tebliğ etmiştir. Bunun Üzeri-

ne Genç-Sen’in İstanbul 2. İdare Mahkemesinde açtığı dava reddedilmiş kararın temyiz edilmesi nedeniyle dava hala Danıştay’dadır. Bunun yanında, İstanbul Valiliği’nin kapatma istemiyle açtığı dava İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde devam etmektedir. Davanın duruşması 23 Aralık 2010 tarihinde saat 10.00’da yapılacaktır. İsmail Yıldırım

“Sendika Hakkımızı İstiyoruz” ortak pankartı açan Ev Eksenli Çalışanların Sendikası, Ev İşçileri Derneği, Genç-Sen, Emekli-Sen, Çiftçi-Sen sendikal yasaklara karşı mücadeleyi alana taşıdı. Mitingin sonunda coşkulu konser Mitingin sonunda Bandista ve Güneşli Dünya mücadeleyi şarkılarıyla anlattılar. Binlerce öğrenci konserdeki şarkılara ve marşlar coşkuyla eşlik etti, halay çekti. Hep bir ağızdan haykırılan “YÖK’e Hayır” sloganlarıyla miting sona erdi. Mitingten kısa notlar * İstanbul, İzmir, Eskişehir, Bursa, Bolu, Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Denizli, Muğla, Çanakkale, Balıkesir, Konya, Kocaeli, Sakarya, Samsun, Trabzon, Rize, Bartın, Sivas, Karaman, Yozgat, Antalya, Afyon, Bilecik, Adıyaman, Mersin, Hatay, Adana, Gaziantep, Artvin ve Ankara ile birlikte 32 ilden katılım gerçekleşti. * 16 otobüs illerden Ankara’ya geldi. * İHD temsilcileri ve avukatlar miting boyunca Tertip Komitesi ile hareket ettiler. * 18 medya kuruluşu mitingi izledi. Öğrenci Haber Ajansı

Üniversiteler bizimdir! Öğrenci gençlik YÖK düzenine karşı; eşit, parasız, bilimsel, anadilde, eğitim talebiyle Ankara’da gerçekleştirdiği birleşik, kitlesel öğrenci mitinginde haykırdı ve tüm kararlılığıyla egemenlerin karşısına dikildi. İçinde olduğumuz süreçte “YÖK kaldırılsın mı, değiştirilsin mi?” tartışmasını yürüten AKP hükümetinin asıl niyetinde bir değişiklik olmadığını öğrencilerin kitlesel eylemi ile ortaya koyduk. İçerikte bir değişiklik olmadan YÖK’ü kaldıracağını vaat edenlere YÖK’ün değil ancak üniversite bileşenlerinin üniversitelerin geleceğini belirleyebileceği gerçeğini 6 Kasım’da gerçekleştirdiğimiz mitingle ortaya koyduk. YÖK, diplomalı işsizliktir, geleceksizliktir Genç işsizliği gizlemek için adım başı üniversite de açsalar, rakamlarla da oynasalar olmuyor, gençlik yığınlar halinde işsizler ordusuna katılıyor. YÖK’ ün sürdürdüğü politikalar öğrencileri geleceksizleştiriyor. Üniversite okumak bir gelecek sahibi olmak için yetmiyor. Her gün genç işsizlik oranlarının arttığını görüyoruz. Üniversiteyi bitirdikten sonra ya bir daha sınav engeliyle karşılaşıyoruz ya da mesleğimizi sürdüreceğimiz alanların açılmadığını görüyoruz. Derinleşen kriz ile birlikte de genç işsizlik oranı %30’ u bulmuş durumda. Bin bir zorlukla eğitim görmüş kişileri istihdam sağlayacakları yere, bir de utanmadan işsizliği çözmek için eğitim vermekten bahsediyorlar. AKP hükümeti, her alanda dayattığı işsizliği, üniversitelerde gençliği geleceksizleştiren politikalarıyla uygulamaya çalışıyor. Fakat kendi yarattığı sınav sisteminde görülen çatlaklar, bu düzenin çürümüşlüğünü gözler önüne serdi. Bu sebeple 6 Kasım’da Ankara’da, “Sınavlar Kalkacak, YÖK Dağıtılacak!” sloganıyla gençliğin gelecek sorununu bir kere daha dile getirdik. YÖK düzenini ancak gençliğin örgütlü mücadelesi dağıtacak Egemenler dillerine YÖK’ü dolamışken ve sanki yıllarca söylenmemiş, ilk kez kendileri bulmuş gibi “YÖK kalksın” tartışması yaparken biz öğrencilere ve öğrencilerin öz örgütü Genç-Sen’e düşen görev, bu sürece müdahale etmek ve üniversitelerin geleceğinin ancak esas sahipleri olan öğrenciler, üniversite personeli ve akademisyenler tarafından belirleneceğini anlatmaktır. 6 Kasım öncesi gerçekleştirdiğimiz haftalık eylemlerde de her hafta belirttiğimiz gibi ne AKP hükümeti ne de CHP YÖK’ü öğrencilerin talep ettiği anlamda kaldırabilir. AKP’nin üniversitelerden anladığı; ardı ardına altyapısız üniversiteler açmaktır, bir taraftan oldukça demokrat görünüp ‘YÖK kaldırılmalı’ deyip diğer taraftan sivil polisleri üniversitelere doldurmaktır. CHP ise YÖK kendi tahakkümündeyken adını soruşturmalar ve saldırılarla tarihe yazmıştır. Bu sebeple 6 Kasım’da gerçekleştirilen öğrenci mitingi, egemenlere YÖK’ü esas kaldıracak olanların, gençliğin, örgütlü ve birleşik gücünü bir kere daha gösterme adına tarihsel bir rol oynamıştır. YÖK düzenine karşı bütünlüklü mücadele 6 Kasım sürecinde her hafta yaptığımız YÖK’e karşı eylemlerimizle, taleplerimizi alanlara taşıdık. Üniversitelerde YÖK düzenine karşı refleksimizi güçlendirdik. YÖK düzeniyle mücadeleyi sürekli hale getirdik. Yıllardır öğrenci gençliğin YÖK’e karşı sürdürdüğü mücadele sonuçlarını miting ile vermeye başladı. Son 6 Kasım Mitingi’nde Genç-Sen olarak ülkenin 4 bir yanından gerçekleştirdiğimiz kitlesel katılımımızla öğrencileri Ankara’da birleştirdik. Bu miting, kitlesel bir öğrenci eylemi niteliğinde gerçekleşmiştir. Asla yalnız yürümeyeceksin! Parası olmayanın okuma hakkının olmadığını söyleyenlere karşı, bizler, öğrenci gençliğin siyasal örgütlenmeleri ile üniversitelerimizde bir araya getirerek en geniş bileşenle egemenlere karşı direneceğiz. Birleşik ve örgütlü mücadele vererek, gençliği geleceksizliğin darboğazına sürükleyen egemenlere karşı sesimizi yükselteceğiz. İşte o zaman son sözü biz söyleyeceğiz ve eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim talebimiz gerçek olacak. Öğrenci gençliği, sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda sömürenlere, baskı altına alanlara, geleceksizleştirenlere, çürümüş sınav sistemlerine mahkum edenlere, rekabetin içine sürükleyenlere cevabımız oldukça net; “Üniversiteler Bizimdir!” Bizlere sunulan geleceksizlik karşısında tüm öfkemizle ve zafere bir adım daha yaklaşmanın coşkusuyla girdiğimiz alanda hep bir ağızdan attığımız sloganlar, üniversitelerimizi kışlaya çevirmeye çalışanlara bir uyarı niteliğindeydi. Umutlarımızı bir kez daha yeşerttiğimiz bu günden aldığımız güçle, egemenlerin koltuklarını sallayan mücadelemizi, aynı disiplin ve kararlılıkla üniversitelerimizde yükseltmek esas olandır. Üniversiteler bizimdir bizimle özgürleşecek! Öğrenci Gençlik Sendikası


3

13 Aralık 2010

YÖK düzeni geleceksizliği vaadediyor

Her geçen gün genç nüfusun işsizlik ve geleceksizlik girdabına itildiğine tanık oluyoruz. Kapitalist sömürü düzeni, gençlere ‘umut tacirliği’ yaparak diplomali işsizler ordusuna yenilerini ekliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) geçtiğimiz ayda yayınladığı bir raporda dünyada genç işsizliğin rekor seviyelere geldiğini ve bu durumun “kayıp bir kuşak” yaratma riski bulundurduğunu açıklamıştı. Bir kuşağı komple nereye kaybedebilirsiniz ki? O kuşak ki sistemden hesap sormak istemez mi? Üniversiteye yerleşmeden önce önümüze sunulan ve her setne değişen bir “geleceğin meslekleri” listesi vardır. O listeye bakıp iç geçirdiğimiz, “Ah bir kazansam” dediğimiz ve hatta bazılarımızın kazandığı bölümler artık işsiz yetiştiriyor. Bu işsizlik sorunu mühendisleri de etkiliyor, öğretmenleri de etkiliyor, moleküler biyologları da! Bir örnekle irdelemek gerekirse bir dönem oldukça popüler olan ve “Geleceğin Mesleği” diye adlandırılan Bilgisayar Mühendisliği bölümü popülaritesini kaybetmekten öte niteliksizleşmiştir. Gerekli alt yapı yatırımları yapılmadan, neredeyse her üniversitede arttırılmış yüksek kontenjanlarla, en fazla 2 laboratuar 3 amfide verilen eğitimler sayesinde, bölüm özünü kaybetmiş ve bölümden mezun olan öğrenciler çok düşük maaşlarla çalıştırılıyor-

lar. Benzer örnekler öğretmenlik için, Fen-Edebiyat bölümleri için, İktisadi İdari Bilimler bölümleri için de verilebilir. “İyileştirilmiş rakamlarla” her 4 gençten 1’i işsiz, 400 bin ataması yapılmayan öğretmen ve dünya çapında 80 milyon genç işsiz var. Fakat sorun sadece işsizlikte değil. Üniversiteye girmeden önce pohpohlanan, sözüm ona geleceği kurtarma olarak görülen bölümlerden mezun olan öğrenciler büyük bir çıkmazın içindeler. Ya çok düşük, hatta komik maaşlarla çalışmaya başlayacaklar ya da evlerinde oturup “Ben nerede yanlış yaptım?” diye kendilerinde suç arayacaklar. Üniversite mezunlarının kendi alanlarında çalışmaları da artık bir hayal olmuş durumda. Böylesi yüksek işsizlik oranları varken, sözüm ona ekmek aslanın ağzındayken, üniversite mezunları “Ne iş olsa yaparım.” demek zorunda bırakılıyor. Zaten sistemin yarattığı sınav sistemleri sayesinde, pek az öğrenci dışında, kimse istediği bölümde okuyamıyor. Bazı arkadaşlar çareyi, istediği bölümde okuyabilmek için ÇAP yapmakta buluyor. Ne azim! Ama YÖK düzeni için bir anlam ifade etmiyor hangi bölümü istediğimiz, hangi alanı sevdiğimiz, gelecek

hayallerimiz... Zaten küçüklere “Büyünce ne olmak istiyorsun?” sorusu, esasında büyüklerin bir aldatmacasıdır. 5 yaşındaki çocuk doktor olmak istese ne anlam ifade eder! Düzen ondan doktor olmasını isterse o çocukta doktor olabilir. Ama az paraya çalışacak! İşte YÖK böylesi bir düzenin bekçisi, devam ettiricisidir. Bugün üniversitelerin işsiz ordusu yetiştirmesinin asıl sorumlusu YÖK’tür. Bugün üniversitelerin bilimden uzak, niteliksiz, adaletsiz bir eğitim vermesinin asıl sorumlusu YÖK’tür. Bugün üniversitelerin askeri kışla mantığında yönetilmesinin

asıl sorumlusu YÖK’tür. Bugün üniversitelerin ticarethanelere dönüştürülmesinin asıl sorumlusu YÖK’tür. Bugün ülkeyi yönetenler, çürümüş YÖK düzenini devam ettirenler hayaletinden bile korktukları “68 Kuşağı”na karşı türlü türlü laf ediyorlar. Gelmesin aman diye tir tir titriyorlar. Ama rahat olsunlar. Gelen 68 kuşağı değil has be has 2010 kuşağı. Düzenin yarattığı eşitsizliklerden, adaletsizlikten, işsizlikten ve geleceksizlikten hesap sormaya geliyoruz. Genç - Sen öğrencilere ve gençlere dayatılan geleceksizliğin takipçisi olacaktır. Bu haksızlığın peşini bırakmayacaktır. Hakan Alpdoğan

“Modern zamanların köleleriyiz” Üniversite mezunu işsizliği bir de Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği’nden mezun Serkan Doğan’a sorduk. Serkan öğretmen olmak için yıllardır KPSS’ye hazırlanıyor ve genç işsizleri ‘modern zamanın köleleri’ olarak tarif ediyor.

ÖHA Muhabiri: Merhaba, öncelikle okuyucularımız için kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Serkan Doğan: Elbette. İsmim Serkan Doğan. Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği bölümünden bu sene mezun oldum. Şu sıralarda da öğretmenlik mesleğini icra edebilmek için, dört duvar arasına sıkışıp kalarak KPSS’ye çalışıyorum. Ö.M: Yani işsizsiniz. İşsizlik bu kadar kötüyken, üzerine eklenen KPSS stresi, hiç kolay olmasa gerek. S.D: Hiç kolay değil. Üstelik Devletin kendi kurumu olan Bakanlığın yapmış olduğu, “140.000 (sözleşmeli olan 70.000 öğretmeni bu sayının içine dahil etmedim) öğretmen açığının var olduğu” gerçeğiyle karşı karşıya kalıyorsan, işler daha anlaşılmaz hale geliyor. “Bu işte bir terslik var diyorsun”, ister istemez. Elbette ki küresel ekonomik krizin etkilerini hafifletmek ve biraz olsun soluklanmak isteyen Türkiye ekonomisinin, küresel sermayenin bir parçası olmanın gereği ve kapitalizmin zorunluluğu olarak bunun faturasını işçiye, emekçiye kısacası geniş halk yığınlarına çıkardığı gibi aynı zamanda var olan işçi, emekçi potansiyeline de pay biçtiğini unutmamak gerekiyor. Bütün bunlar sonucunda 210.000 gibi muazzam bir öğretmen açığının bulunmasına rağmen, 40.000 öğretmen arasındaki yerimizi alabilmek için dur durak bilmeden

bütün olumsuz koşullara rağmen hayatımızın dersi olan KPSS’ye çalışmaya başlıyoruz. Ö.M: En son sınavlarda açığa çıkan kopya skandalı hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce suç ne, suçlu kim ve ne yapmalı? S.D: Modern zamanların köleleriyiz biz. Hayatımızı sürdürebilmek adına, bizi attıkları “seçme sınavı arenalarında(LGSYGS/LYS-LES-KPSS vs.)”, elimizdeki kalemi bir kılıç gibi kullanmamızı istiyorlar. Sistemin zayıfladığı zamanlarda ve geniş halk yığınlarını kontrol edebilmek için düzenlenen oyunlardaki gladyatörler gibi halkı eğlendirmesek de bu geniş halk kitlesinin umutlarını elimizdeki kalemlerde, ‘küçük boşlukları doldurmak üzere’, taşıyoruz. Günün sonunda kimimizin sevinci, kimimizin üzüntüsüne neden oluyor. Her birimizin belleğine, bu sınavlar ve eğitim sistemi aracılığıyla, bencillik tohumlarını ekerek, bir topluluk gibi hareket etmemizi engellemeye çalışıyorlar. Bazı zamanlarda başarılı oluyorlar. Mesela kopya skandalını buna örnek verebiliriz. Kopya skandalına adı karışan kişiler, toplumsal bir sorun olan KPSS vb. sınavlara karşı, kendi bireysel kurtuluşları adına kopya işine girişmişlerdir. Elbette ki, kopya çeken bu kişilerin seçtiği yol doğru değildir. Çünkü bireyin kurtuluşu ancak toplumun kurtulmasıyla olacaktır. Toplumsal

Ali Tektaş

Bizi Yenemezsiniz YÖK düzenindeki çatırdamaları duyuyor musunuz? Peki ya öğrencilerin ayak seslerini? Dolmabahçe’de gerçekleştirilen başbakan rektörler buluşması YÖK tarihi açısından önemli bir yere oturdu. İçerde tartışılmayanlar bir yana, dışarıda tartıştırılmayanlar Türkiye’nin gündemi haline geldi. Başbakan’ın rektörlerle buluşmasının altında yatan neden devlet içinde hükümetinin kurumsallaşması bağlamında yapısaldır. AKP her kurumda etkinliğini arttırırken eğitim alanındaki hamlelerini de daha doğrudan gerçekleştirmeye başladı. YÖK üzerinde yapmaya çalıştığı değişiklikler birkaç sene önce büyük muhalefet yaratırken bugün karşımızda başka bir gerçeklik var. Başbakan’ın karşısında ilkokula yeni başlamış çocuklar gibi oturan rektörler gerçeği. İtaat kültürünün bir tezahürü olarak konuşan Başbakan ve susan rektörler. Bunun anlamı açıktır; rektörler yenilmiştir. Bugüne kadar hükümet ile politikada ayrı düşen rektörler gerçekliği artık nesnel olarak yoktur. AKP açısından operasyon tamamlanmıştır. Yenilgiyi damgalayan da ‘karşı cephenin’ Tayyip Erdoğan’ın rektörleri toplayıp söylev vermesine itiraz geliştirecek gücü kendilerinde bulamamasıdır. Sıra öğrencilerde? Yüksek öğretimden bahsediyorsak üniversitenin en temel bileşeni olan öğrenciler oyunun bu sefer sökmeyeceğini rektörler buluşmasından başlayarak göstermeye başladı. Üniversite modelinin konuşulduğu, yüksek öğretimin geleceğine dair açıklamaların yapıldığı bir toplantıda yer bulamayan öğrencilerin tepkisiz kalması beklenemezdi zaten. Öğrenci Gençlik Sendikasının Dolmabahçe toplantısında sözünü söylemek için Kabataş’ta başlattığı yürüyüş henüz başlamadan polisin vahşi mücadelesi sonucu ile son buldu. İçeride ileri demokrasiyi tartışanlar dışarının susturulması emrini vermişlerdi. Olayın basına yansıması ve ardından toplumun polisin müdahalesine gösterdiği tepki yeni bir süreci başlatmış oldu. Üniversiteleri daha doğrudan özelleştirmeye, sermayenin önündeki tüm engelleri kaldırmaya karar vermiş olan hükümetin karşısında artık öğrenciler var. Dün belki hareketin gücünü sorgulayan kendi öz gücüne güvenmeyen öğrenciler bugün farklı düşünmeye başladı. Değişim gücünü kendinde bulan değişimin temel öznesinin kendi eylemi olduğunu fark eden bir gençlikten bahsediyoruz. Özerk demokratik üniversite modelini savunan sendikamız bu süreci kampuslerden sokağa daha güçlü öreceği bir döneme giriyor. 68 öğrenci hareketinin, hareketinin bugünkü düzeyi ile karşılaştırıldığı ve o dönemin ruhunun bu dönemde ne kadar varolduğunun araştırıldığı bugün, ortak ve ayrı yanlarımızla isyanı her yana yaymaya başlıyoruz. Yapmamız gereken gücümüzü bizim hakkımızda karar almaya çalışanlara göstermektir. İngiltere’den Yunanistan’a kardeşlerimiz var yanımızda bizi destekleyen annelerimiz-babalarımız var.

kurtuluş için ise çeşitli mücadeleler, örgütlenmeler çok önemli bir yerde duruyor. Öğrenci Gençlik Sendikası “Genç-Sen”, öğrenciyken ve mezun durumdayken yaşadığımız çeşitli (harçlar, barınma, ulaşım, geleceksizlik, işsizlik vb.) sorunlara karşı sesimiz olması bakımından çok önemlidir. Burada asıl suçu işleyen, “seçme sınavlarını” önümüze getirip koyan sistemin kendisine karşı birlikte mücadele vermek

zorundayız. Bu nedenle, en temel haklarımıza sahip çıkmalı, “hayatımızı sürdürme” mücadelesi vermeli, örgütlenmeli, söyleyecek sözümüzün olduğunu çeşitli eylemliliklerle dile getirmeli ve tüm bunların sonunda haklarımızı alma cesaretini göstermeliyiz. Biraz olsun var olan durumları açıklama şansı verdiğiniz için asıl ben teşekkür ederim. Metin Şenyurt

Perşembe gününden itibaren sokakları daha güçlü tutmaya başlıyoruz. Göstermek zorunda olduğumuz şey; üniversite öğrencilerinin kendi eğitimleri hakkında fikir sahibi olduğunu göstermektir. YÖK başkanı ile hükümet yetkilileri ile kamuoyu önünde yürüteceğimiz tartışmalar bu konuya falasıyla açıklık getirmiş olacaktır. Gençliğin değişim gücü sendikamız GençSen aracılığıyla tüm üniversitelere yaymaya var mısın?


4

13 Aralık 2010

Gençliğin taleplerine polis saldırısı Öğrenci Gençlik Sendikası 4 Aralık Cumartesi günü Başbakan’ın rektörlerle yapacağı görüşmede taleplerini dile getirmek için İstanbul’daydı. Gençliğin gelecek sorunu için oradaydılar Öğlen saat 12.30’da Kabataş’ta buluşan GençSen’liler, gençliğin geleceksizliğini bilimsel verilere dayandırarak hazırladıkları “Gençliğin Gelecek Sorunu ve YÖK’teki Değişim Politikaları” isimli dosyayı aralarında Genç-Sen MYK üyesi Emre Öztürk ve Aziz Güler’in de bulunduğu 3 temsilci aracılığıyla yapılan toplantıya ulaştırmak istiyorlardı. Öğrencilerin temsiliyeti olmadan üniversitelerin geleceğinin karar altına alınmaya çalışıldığı toplantıyı protesto etmek için önce bir yürüyüş gerçekleştireceklerdi ve temsilciler dönene kadar Dolmabahçe’ye yakın bir yerde oturma eylemi yapacaklardı. Meşru talebe meşru saldırı! Kabataş’ta buluştukları andan itibaren Beyoğlu Emniyet güçlerinin provakasyonuyla karşı karşıya kalan Genç-Sen’liler, Dolmabahçe girişine geldiklerinde ise polisin saldırısına uğradı. Üniversitelerin esas özneleri olarak Başbakan’ın görüşmelerinde temsiliyet haklarını talep ederlerken, bir anda çevik kuvvetin biber gazına, copuna, tekmelerine ve hakaretlerine uğrayan Genç-Sen’ lilerden 13 kişi gözaltına alındı.

Polis nefretini gözaltında da sürdürdü Gözaltı süresince polisin çeşitli baskılarıyla karşı karşıya kalan Genç-Sen’liler çevik kuvvet tarafından darp edilip cinsiyetçi hakaretlere uğradı. Söz, yetki, karar ve temsiliyet hakkını kullanmak isteyen öğrencilere Beyoğlu Emniyeti’nin gösterdiği bu tavır, iktidarın bu konudaki görüşünü anlamaya yetiyordu. 7 saat polis aracında alıkoyulan Genç-Sen’lilerden 10’u aynı akşam serbest bırakıldı, aralarında Genç-Sen MYK üyeleri Emre Öztürk ve Aziz Güler’in de bulunduğu 3 kişi ise kesin gözaltı uygulamasına tabi tutularak bir gece nezarethanede kaldılar. “Bir suçlu arıyorlarsa kendilerine bakmalılar” Kesin gözaltına alınan 3 kişi ertesi gün çıktıkları mahkemede sözde “polise mukavemet”, “darp”, “etkili eylem” gerekçeleriyle tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildi ancak aynı gün serbest bırakıldılar. Kendilerine yöneltilen bu asılsız suçlamarla ilgili açıklama yapan Genç-Sen MYK üyesi Emre Öztürk: “Bizi tutuklama istemiyle mahkemeye sevk ederken polisi yaralama ile suçladılar. Bizler öğrenci haklarını savunduğumuz için gözaltına alındık. Bu şekilde orantısız

güç kullanan polisler kendi arkadaşlarını yaralayıp bizleri, öğrencileri suçladılar. Polislerin darp edildik demeci yalan bir söylemdir. Asıl darp edilen bizleriz eğer bir suçlu arıyorsak önce kendilerine bakmaları gerekir.” dedi. Emre Öztürk’ün ardından açıklama yapan Aziz Güler ise şunları söyledi: “Bizim amacımız öğrenci isteklerini toplantıya ulaştırmaktı. Bu mücadele her zaman devam edecek. Baskılara rağmen asla yalnız yürümeyeceğiz. Dün

yaşananlar İTÜ’de, İstanbul Üniversitesi’nde yaşanan polis saldırılarının, üniversitelerde yaşanan baskıların ispatıdır.” Geleceğimiz için söz, yetki ve karar hakkı bizimdir Yaşanan saldırıların ardından konuyla ilgili eylemliliklerini sürdüren Genç-Sen’liler geleceksizliğe ve saldırılara karşı kararlı duracaklarını bir kez daha göstermiş oldular. Röportaj verdikleri gazetelerde ve televizyon kanallarında

saldırının takipçisi olacaklarını açıklayan Genç-Sen’liler; üniversite öğrencilerinin söz, yetki ve karar hakları için mücadeleyi sürdüreceklerini belirttiler. Üniversitelerin özneleri olmadan gerçekleştirilmeye çalışılan toplantıların meşruluğunu kaybettiğine değinen Genç-Sen’liler, öğrencileri hiçe sayan zihniyete her daim karşı duracaklarını vurguladılar. Gürkan Köse Çiler Kayabaşı

Polisin şiddeti durduramadı

4 Aralık günü İstanbul Dolmabahçe’ de Başbakan’ın katıldığı Rektörler buluşmasına hazırladıkları dosya ile katılmak isteyen Genç-Sen’liler polisin saldırısını ve şiddetini protesto etmek için 13 öğrenci gözaltındayken İstanbul ve İzmir refleks eylemler gerçekleştirdi. Ardından 5 Aralık’ ta 6 ilde yapılan eylemlerle gözaltında olan arkadaşlarının serbest bırakılmasını istediler.

İstanbul | 2 Merkez Yürütme Kurulu üyesinin de bulunduğu 3 GençSen’ linin savcılıkta sorguları sürerken Öğrenci Gençlik Sendikası Galatasaray Meydanı’ndan Taksim Tramvay Durağına yürüyüş gerçekleştirdi. Yapılan basın açıklamasını gözaltına alınan İlke Acar okurken, eylem sonunda yine gözaltında alınanlardan Işıl Kurt “Dün bizi copla, gazla, tekmeyle yıldıracaklarını zannettiler. Çoğu arkadaşımız yaralandı. Çenesi kırılan da, hastaneye kaldırılan da işte yine buradayız. Bizi yıldıracağını zannedenler her daim bu anti-demokratik uygulamalar karşısında bizleri

bulacaktır.” dedi. Ayrıca yapılan yürüyüşe DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, Emekçi Hareket Partisi, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Tüm İlerici Gençlik Derneği katıldı. Katılan kurum temsilcileri Öğrenci Gençlik Sendikası Genç-Sen’in yanında olduklarını belirttiler. Ankara | 5 Aralık saat 13.00’te Yüksel Caddesi’nde buluşan GençSen’ liler gerçekleştirilen saldırıyı kamuoyuna açıkladı. Daha sonra yürüyüşlerine başlayan kitle sloganlar ve ajitasyonlar eşliğinde Sakarya Caddesi’ne gitti. Sakarya’ da yapılan basın açıkla-

masının ardından 4 Aralık’ ta gözaltına alınan Genç-Sen’lilerden biri olan Seçkin Erdoğan söz alarak bir konuşma yaptı. Erdoğan konuşmasında tarihin her zaman direnenlerden yana olacağını vurguladı. Eylem “Bedel Ödedik Bedel Ödeteceğiz”, “Baskılar Bizi Yıldıramaz”, “Asla Yalnız Yürümeyeceksin” sloganlarıyla sona erdi. Eskişehir | Eskişehir’de yürüyüşe Genç-Sen, TKP’li öğrenciler, Öğrenci Kolektifleri, Gençlik Muhalefeti, Emek Gençliği, Kurtuluş Yolunda Dev-Genç örgütleyici olarak katıldılar. Yürüyüş İl Sağlık Müdürlüğü’nden Adalar Migros önüne kadar devam etti. Basın açıklamasını okuyan Genç-Sen üyesi Can Ersoy ‘’Toplantıyı protesto etmek için İstanbul’a giden öğrencilere daha otobüslerindeyken saldıran, sokaklarda önlerine barikat kurarak biber gazıyla, coplarla ve tekmelerle saldıran polis tam da uygulanmak istenen sistemin en önemli parçasıdır’’ dedi. Saldırılar sonucu gözaltına alınan öğrencilerin serbest bırakılmasının talep edildiği eylem sloganlarla sona erdi. Bursa | 4 Aralık Cumartesi günü Dolmabahçe’de gerçekleşen Başbakan ve Rektörler toplantısına hazırladıkları dosyayı sunmak isteyen Genç-Sen’liler yapılan polis müdahalesini ve gözaltıları protesto etmek üzere, 5 Aralık Pazar günü Orhangazi Parkı’ndaydı. Yaptıkları basın açıklamasıyla gözaltıların Genç- Sen’i yıldıramayacağını açıklayan Genç Sen’liler tutuk-

lanma talebiyle mahkemeye çıkarılan üç Genç-Sen’linin de derhal serbest bırakılmalarını istediler. Basın açıklamasını okuyan Mustafa Dev 4 Aralık’ ta yapılan toplantıya Genç Sen’in müdahalesinden korkanların barikatlarla, copla, gazla, gözaltılarla Genç Sen’in karşısına çıktığını ifade etti.

Demokratik Haklar Federasyonu, Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası ve Bağımsız Metal İşçileri Sendikası üyelerinin de destek verdiği basın açıklaması “Asla Yalnız Yürümeyeceksin” sloganlarıyla sonlandırıldı. İzmir | Öğrenci Gençlik Sendikası polis terörünü Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde yaptıkları yürüyüş ve

basın açıklamasıyla protesto etti. Öğrenciler, İstanbul’da başbakanın çağrısıyla yapılan rektörler toplantısını protesto eden Genç-Sen üyelerine yönelik polis saldırısına tepki göstererek gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılmasını istediler. Genç-Sen’liler, öğrencilerin kampüslerde, sokakta, her alanda polisin baskısıyla karşıya olduğunu ve biran evvel polis terörünün son bulması gerektiğini söylediler. Mersin | 4 Aralık’ ta GençSen’lilere devletin kolluk kuvvetleri tarafından yapılan saldırılara karşı 17:30’ da Taş Bina önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. 6 ilde yapılan ortak basın açıklamasında “Buradan tüm kamuoyuna açıklıyoruz. Geçtiğimiz günlerde polisin orantısız güç kullanması sebebiyle hakkında dava açılan ve ifade veren Beyoğlu Emniyet Müdürü Gökhan Özsavaş, dün hiçbir uyarı yapmadan ve arkadaşlarımızın sözünü dinlemeden çevik polislere ‘saldırın’ emrini vermiş, hukuku bir kere daha çiğnemiştir.” denildi. Geçmişten bu yana tüm demokrasi ve haklar mücadelelerinde uygulanan baskıların 4 Aralık’ ta da uygulandığı, ancak baskıların öğrencileri yıldıramayacağı vurgulanan açıklama “Üniversitelerimizin geleceğinin tayininde biz öğrencilerin söz yetki ve karar hakkımızı tanımayanlara sesleniyoruz; baskılarınızla bizi yıldıramadınız, yıldıramayacaksınız! Ayşen Kavas


5

13 Aralık 2010

Dayakçı polis yargılansın

4 bulunmadan gazlarla, postallarla, cop4 Aralık eyleminde hiçbir ikazda larla öğrencilere saldıran polise öğrenciler suç duyurusunda bulundu. 6 Aralık’ ta bu şiddeti teşhir etmek için basın açıklaması yapan Genç-Sen açıklamanın ardından “4 Aralık Cumartesi günü polis tarafından orantısız güç uygulandığı ve kendilerine saldırıldığı” gerekçesiyle 7 öğrenci Emniyet Müdür Yardımcısı Gökhan Özsavaş ve Beyoğlu Emniyet Amiri Osman Yıldırım hakkında suç duyurusunda bulundu. Yapılan suç duyurusunda DİSK adına Tayfun Görgün ve siyasi partilerin temsilcileri de katılıp konuşma yaptı. Genç-Sen adına konuşma yapan MYK üyesi Emre Öztürk Genç-Sen’ in YÖK’ e karşı yürüttüğü mü-

cadeleden rahatsız oldukları için, örgütlenmelerine engel olmak istedikleri için polisin öğrencileri yerlerde sürükleyerek dövdüğünü, bu baskılara rağmen Üniversitelerde “YÖK’ e Hayır” demeye devam edeceklerini söyledi. Öztürk bu tür suç duyurularının zaman aşımına uğratılarak takipsizlik kararı verildiğine dikkat çekerek bu davanın takipçisi olacaklarını söyledi. Gözaltında bir gün bekletilen Didem Arda da gözaltında şiddete maruz kaldıklarını bir kez daha söyledi ve baskılara rağmen mücadeleye devam edeceklerini ekledi. Ayşen Kavas

Öğrencilerin talepleri meclise taşındı

Dolmabahçe’de yaşanan polis Şiddeti üzerine Genç- Sen’lileri Milletvekili Mehmet Sevigen Ankara’ya meclise çağırdı. Başbakan ve rektörler toplantısına iletemedikleri dosyalarıyla birlikte meclise giden 5 Genç-Sen’li Mehmet Sevigen’le birlikte ablukaya

alındı ve eyleme katıldıkları gerekçesiyle meclise alınmadı. Mehmet Sevigen’in de “5 öğrenciden bu kadar korktuklarını bilmiyordum.” tepkisi üzerine birkaç saat süren bekleyişin ardından GençSen’liler meclise girdi ve Milletvekili ile birlikte basın toplantısı gerçekleş-

tirdiler. Sevigen öğrencilerin elinde bir silah varsa oda dosyalarıdır dedi. Basın toplantısında dosyalarında yer alan taleplerinden bahsetti GençSen’liler. Öğenciler, ellerindeki Başbakan’ın karşısında elpençe divan durmuş rektörlerin olduğu resmi göstererek rektörlerin bu şekilde, Başbakan’ın buyurduğu rektörlerin dinlediği bir toplantıya değil, fikirlerini söyleyebilecekleri bir toplantıya katılmaları gerektiği vurgulandı. Rektörlerden yaşananlar ile ilgili bir açıklama beklendiği belirtildi. Basın toplantısı sonrası İnsan Hakları Komisyonu üyesi Milletvekili Akın Birdal ile de görüşme yapıldı. Birdal İnsan Hakları Komisyonu’na yaşanan polis şiddeti ile ilgili bir dilekçe sunduğunu söyledi. Fidan Ataselim Cansu Akkılıç

Egemen Bağış’ın Genç-Sen korkusu 11 Aralık günü AB Genel Sekreterliği “Sivil Toplum, Gençlik ve Yerel Yönetimler AB Üyeliği Yolunda” Sivil Toplumla Diyalog Toplantısı 4 gerçekleştirildi. Oturuma katılan GençSen’liler aldıkları sözler ile haftasonu Dolmabahçe de yaşananlara dair kimsenin söz kullanmadığına vurgu yaparak soru yöneltti. Öğrenci gençlik sendikası hükümetin ve bakanların öğrencilere dair “onların fikirleri yok” ithamlarına karşı fikirlerini tartışmak üzere oradaydı. ABGS Genel Sekreteri Büyükelçi Volkan Bozkır oturum sırasında GençSen’lilerin hazırladığı dosyayı aldı ve çıkışta görüşmek istedi.

Kampüste YÖK’ü sorduk

Başbakan rektörlerle birlikte Dolmabahçe’de YÖK’ü konuşurken bizler de kampüslerde öğrencilere YÖK ile ilgili ne düşündüklerini sorduk.

ÖHA Muhabiri: Siz, YÖK’ün tahakkümü altında bulunan üniversitelerin su anki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Üniversitelerin beklentilerinizi karşıladığınızı düşünüyor musunuz? Aytuğ Karaca: Üniversitem sosyal olanaklar olarak beklentimi karşılasa da özgür düşünce ortamının kısıtlanmış olması beni hayal kırıklığına uğrattı. Üniversite yönetimi ve ÖGB’ler tarafından, düşüncelerini dile getiren ve bunları tartışmak isteyen öğrenciler çeşitli yollarla engelleniyor ve baskı altına alınıyor. Çeşitli demokratik yollarla

düşüncelerini ifade etmek isteyen arkadaşlarımıza ÖGB’lerin saldırması bu baskının en bariz örneğidir. Ö.M: YÖK’ün değişeceği daha doğrusu ismi ve logosunun değişeceği yönünde adımlar atılıyor. Bu değişikliklerin yeterli olacağını düşünüyor musunuz? A.K: Vitrini değiştirmeleri önemli değil benim için önemli olan içinin değişmesi. Eğer YÖK’ün üniversitelerdeki baskısı kalkmayacaksa bence hiç boşuna yorulmasınlar. Göstermelik değişikliklerle hiçbir sorunu çözemez aksine artırırlar.

Ö.M: Sizce üniversite öğrencilerinin gerçek talepleri neler olmalıdır? Taleplerini dile getirirken nelerle karşılaşıyorlar? A.K: Bence üniversite öğrencilerinin gerçek talebi üniversite yönetiminde söz sahibi olabilmektir. Demokratik bir ülkede yaşayan herkes bilir ki insanlar yöneticilerini kendi seçer. Öyleyse demokratik bir üniversitelerde de öğrenciler, memurlar, öğretim görevlileri hep birlikte üniversiteyi yönetecek olan rektörleri seçmeliyiz. Ö.M: Üniversitelerin yönetiminde şu an YÖK ve ona bağlı rektörler bulunuyor. Buna karşılık üniversite öğrencileri söz yetki karar

hakkı, özerk demokratik bir üniversite talebinde bulunuyorlar. Üniversitelerin yönetimine öğrencilerin dâhil edilmeleri mümkün mü? A.K: Aslında bu soruya 3. soruda değinmiş oldum madem demokratik bir sistemde İnsanlar yöneticilerini özgürce seçebiliyor bizde bizi yönetecek olan rektörleri seçmeliyiz. Aytuğ Karaca/Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü Hazırlık Sınıfı Öğrencisi Rıfat Çapar

Egemen Bağışla odada kahve içip konuşabileceklerini söylemesi üzerine Genç- Sen’liler odalarda konuşacak bir şeyleri olmadığını herkesle birlikte oturumda fikirlerini tartışacaklarını söyledi. Egemen bağış sabahki oturumda öğrencilere “ Gelin sorunları konuşarak diyalogla çözelim.” derken programda yer almasına rağmen fikirlerini açıklayan ve “iki yüzlü değilseniz bizimle tartışırsınız” diyen Genç- Sen’lilerin olduğunu öğrenince oturuma katılmadı. Fidan Ataselim


6

13 Aralık 2010

Velev ki öğrenciler ideolojik

Öğrencilerle de ocak ayı içerisinde toplanılacakmış. Yalnız bizler başbakanın YÖK’ü tartışacağı kriterlere yine uygun değiliz. En başta ideolojiğiz. Siyasi örgütler bizi yönlendiriyor. “Hepimizin arzusu, temennisi, keşke bu görüntüler olmasa, siz bu soruları sormasanız, biz de cevap vermesek.” C. Çiçek Genç-Sen olarak başbakanın rektörlerle yaptığı toplantıyı protesto ederken karşılaştığımız polis şiddetinin ardından hükümetten gelen ilk tepkilerden biri işte bu veciz sözle başladı. “Talebeler olmasa maarifi ne güzel yönetirdim” şakasını bu devirde bile hiç aratmıyor doğrusu. Bu modern fikirlerin yanı sıra yine başımızdaki büyüklerden YÖK başkanı Y. Z. Özcan buyuruyorlar ki “eylem tarzları çok demode”. Peşi sıra hükümet büyükleri açıklama üstüne açıklama yapıyor ve hepsinin ortak üzüntüsü ve dertlenişi nasıl oluyor da “30 yıl önceki günlere geri gidiliyor.” Bizce dertlenmekte haklılar. YÖK kurulalı 29 yıl olmuş öğrencilerin hala politik görüşleri ve örgütleri var. Bilim insanlarımız şaşkınlıklarını gizleyemiyor. Bu basıncın altında bile bir hayat belirtisinin olması gerçekten inanılmaz onlara kalırsa. Darbeyse darbe, otoriterlikse otoriterlik, statükoysa sonuna kadar statüko, demokrasiyse deniz seviyesinin altı fazla bile, e nasıl oluyor da mücadele filiz veriyor yine? Herkesin bildiği üzere geçen hafta cumartesi başbakan rektörleri çalışma ofisine davet ediyor. Yetmiş sekiz rektör toplantıya iştirak ediyor. Rektörler gayet başbakanlarına saygılı, hepsi elleri dizlerinde uslu uslu dinliyor. Salonda çıt yok. Tam bir YÖK düzeni toplantısı. Bu fotoğrafı görünce insan ürperiyor. Bu rektörlerin üniversitelerle ilgili farklı bir görüş beyan etmesi mümkün mü? Toplantının başbakanın konuşmasının dışında basına yansıyan tek bir yönü yok. Zaten pek mümkün de görünmüyor. Biz üniversitelerimizden bu rektörleri gayet yakından tanıyoruz. Soruşturma üzerine soruşturma açan, ÖGB’lere çevik kuvvet yetkisi vermekte bir sıkıntı görmeyen, okulda sivil polisin varlığından memnun, bir lise müdürü mazbutluğuyla dünyayı ele alan 12 Eylül rektörleri bunlar. Daha önce Kenan Paşalarına el pençe divan duran gelenek şimdi de başbakanına durmaktan geri kalmıyor. Bir de başbakan durmuş YÖK’ü ne yapacaklarını bu kafileyle görüşecekmiş. Biz Genç-Sen’liler bu anlayışa esastan itiraz ediyoruz. Tartışma YÖK ise, üniversiteler ise öğrencisiz, öğretim görevlisiz, üniversite çalışansız toplantı olamaz. Onun adı rektörlerin içtimasıdır. Sağdan say, bir, iki, üç… Davet edilmediğimiz toplantıya gittik yine gideriz Ey Başbakan, tutarlılık bir kitap ismi değildir. Mavi Marmara gemisi davet edilmediği yere, Gazze’ye giderek bir insanlık görevini yerine getirdi ve içindeki 9 yolcu

bu yolda can verdi. Biz de davet edilmediğimiz bir yere gitmek istedik. Bir şeye dikkat çekmek için, senin devam ettirmek istediğin, öğrencilerden gayrı tartışmak istediğin YÖK düzenine. Ne f a r k ı n v a r k a t i l d e diklerinden. İsrail dedi ki ellerinde silah vardı, sen de bize diyorsun ellerinde bayrak direkleri vardı diye. Bakanların diyor ki polisleri biz dövmüşüz. İsrail askerlerini Furkan mı yaralamıştı. Elimizdeki çapı 1 cm olan plastik flama sopalarımız, elimizde “ismi, logosu değil, YÖK’ün yapısı değişmeli” diye başlık attığımız dosyamızı suç aletleri olarak gösterip, bire bin katıp bizi haksız göstermeye polisin ayarsız şiddetini masum göstermene gücün yetmiyor. Hala anlamıyor musun? Başbakanın sağ Beki sözümüz sana O ne hamaset, o ne “vecd ile bin secde”, o ne 12 Eylül kafası. Eski bir sözle 41 kere maşallah. Tam başbakanının yazarı. Çamur at izi kalsın. Yahu bu mahkemeler hani bağımsızdı artık. Re-

ferandum da sonuçlandı ya. Bizim mevcut kanunlara bile aykırı olmadığımızı ilan etti o mahkemeler. Sana ne oluyor Beki? Nereden aldın bu şevki? Yürümek istediğimiz güzergahın solunda da Garnizon vardır, Beşiktaş civarını bilen bilir. İyi ki orayı ele geçireceğimizi öngörmedin. Maazallah ya olaylar büyürse. Sendin değil mi YÖK düzenin beki? Yanlış anlaşılmaya mahal vermeden tekrar edelim. Rivayet edildiği gibi bir baskın kararı almadık. Başbakanlık ofisinin yakınına kadar yürüyüp en fazla üç kişiden oluşabilecek bir heyetle malum taleplerimizi ve eleştirilerimizi bir yetkiliyle toplantıya sunmaktı hedefimiz. Ne büyük gaflet değil mi bizdeki. Video kayıtlarını polis briflerinden değil, öğrencinin gözünden, Öğrenci Haber Ajansı’ndan izleyelim, öğrenelim. www.ogrenciajansi. com Sandığın gibi naif değil, gayet hazırlıklıydık her ihtimale. Senin de korktuğun bu ola ki. Velev ki ideolojik Öğrencilerle de ocak ayı içerisinde toplanılacakmış. Yalnız bizler başbakanın YÖK’ü

tartışacağı kriterlere yine uygun değiliz. En başta ideolojiğiz. Siyasi örgütler bizi yönlendiriyor. Başbakanın yazarları ve kanalları hazır, hemen karşı ataklar başlıyor. Bazı partiler de eylemlerimizi yönlendiriyormuş. Ne büyük yanlış. Başörtülü kadın arkadaşlarımızın üniversitelere alınmamasına “başörtüsü siyasi simgedir” diyerek karşı çıkıldığı vakit başbakan “velev ki siyasi simge” demişti haklı olarak. Elbette ki bizlerin politik fikirleri var ve çoğunlukla halkının yanında olan bir ideolojiyi benimsiyoruz. Bu durum YÖK düzeninin devam etmesini meşru mu kılıyor? AKP’den başka partilere üye olmak, siyasi hareketlere katılmak ne zamandır gayrımeşru? Hak-İş veya Türk-İş veya DİSK üyeleri arasında AKP’li hiç mi yok? Bizler de Genç-Sen’liler olarak elbette ideallere ve görüşlere sahip olmayı önemsiyor, o görüşler etrafında örgütlü mücadele etmenin gereğini üniversitelerimizde ilan ediyoruz. “Asla Yalnız Yürümeyeceksin” diyoruz ve örgütleniyoruz. İleri demokrasi sansürle bağdaşmaz Üniversitelerin özerk ve demokratik bir yönetim biçimine sahip olması gerektiğini, üniversitenin toplum için bilim üreten değil de sermayenin yatırım aracı olarak düzenlenmesine güçlü bir muhalefet örgütlüyor olmamız hoşunuza gitmeyebilir. Bu demektir ki sizinle farklı düşünüyoruz. Oysa ileri demokrasilerde farklı görüşlerin kendini ifade edebilmesinin imkanları yaratılmalıdır. Sansür ve yasaklar baskı dönemlerinin en önemli uygulamalarıdır. Tıpkı 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta olduğu gibi. Varsa hükümetin YÖK düzenine karşı alternatif fikirleri çıksın söylesinler ama bizi engellemesinler. Ha eğer “aynı tas, aynı hamam” olacak diyorsanız buna karşı mücadelemiz de güçlenerek yoluna devam edecek demektir. Özerk demokratik üniversite mücadelesi sürüyor, sürecek; YÖK üniversitelerin başından kovuluncaya dek. Emre Öztürk

Aziz Güler

Yamalı Kumaş Dikiş Tutmaz Üniversitelerin asli özneleri öğrencilerdir, kendi kendini yönetmek en basit demokrasi kriteridir. İdari, mali, bilimsel özerklik, demokratik bir üniversite istiyoruz. Referandum sürecinden itibaren YÖK tartışılmaya başlandı. Tartışılan YÖK’ün egemen olanın çıkarlarını pekiştirecek dönüşümlere tabi tutulmasıydı. YÖK tartışmaları ismi ve logosu üzerinden yürüyedursun öğrencilerin YÖK’e ve YÖK düzenine itirazları referandum sürecinde itibaren değil YÖK’ün kuruluşundan beri olmuştur. YÖK’ten en çok çekenler ve ona karşı verilen mücadelede onu rezil eden, delik deşik eden öğrenciler ne istiyor, her yerde gösterilen o dosyada özetle ne yazıyor. Eğitim politikalarının temeline işlemiş olan ilkokuldan üniversiteye kadar uygulanan paralı eğitim uygulamaları birçok insanın bu haktan yararlanmasının önüne geçmektedir. Dersanaye gidemeyen üniversiteyi genellikle kazanamamaktadır. Yni 8-10 milyar dersaneye veremeyecek durumdaysanız okuyamayacaksınız demektir. Hadi okudunuz diyelim üniversite size parayla hoşgeldiniz deyip parayla güle güle derken, kayıt parası harç parası öğrenci gençliğin önüne bir takım zorluklar çıkarmaktadır. Öğrenciler yüksek harç partalarını ödeyemeyecekleri için kayıt dahi yaptıramamaktadır. Eğtimi meta haline geitirp alınıp satılır hale getiren köhne düzene karşı biz parasız eğitim istiyoruz. Öğrenciler sağlıklı bir şekilde beslenemiyor, bu konuya dair çeşitli alternatifler derhal yaratılmalıdır. Aynı zamanda barınma sorunundan dolayı birçok öğrenci kaydını başka üniversitelere aldırmaktadır. Eldeki yurtlar oldukça bakımsız ve sayıca yetersizdir. Eldeki yurtlar yenilenmeli, yenileri yapılmalı ve bunlar ücretsiz hale getirilmelidir. Öğrenci gençliğin sırtındaki maddi yüke bir de ulaşım masrafları eklenmektedir. Öğrencilerin ulaşım masrafları düzenlenmelidir, hafifletici tedbirler alınmalıdır. Eğitimi kendi sistemi için ideoloji, teknik bilgi ve insan yetiştirmek olarak gören egemenler bilimi karla endeksliyorlar, karlıysa bilim teşvik ediliyor. Egemenler eğitim politikalarından elini çekmeli ve eğitim kar için değil toplum için dizyan edilmelidir. Bilimsel eğitim sağlanmalıdır. Anadilde eğitim en temel insan haklarından bir tanesidir, kendi dilinde eğitim göremeyenler hayatlarında psikolojik, kültürel, sosyal, ekonomik birçok sorunla karşı karşıya gelmektedir ve bilimsel bir eğitim alamamaktadır. Anadilde eğitim istiyoruz. Öğrencilerin söz, yetki, karar hakkı çiğnenmektedir. Üniversiteye ilişkin kararlar alınırken üniversite öğrencilerinin, öğretim görevlilerinin, üniversite çalışanlarının bu karar mekanizmalarına katılımları sağlanmalıdır. Üniversitelerin asli özneleri öğrencilerdir, kendi kendini yönetmek en basit demokrasi kriteridir. İdari, mali, bilimsel özerklik, demokratik bir üniversite istiyoruz. Ünivetsite yönetimleri sermaye gruplarından oluşan mütevelli heyetleriyle değil, üretenlerin; öğrencilerin, öğretim üyelerinin, çalışanların oluşturacağı bir mekanizmayla yönetilmelidir. Üniversitelerde uygulanan baskı uygulamaları son bulmalıdır. Disiplin yönetmelikleri kaldırılmalıdır, polis, özel güvenlik birimleri üniversitelerden çıkarılmalıdır. Geleceksizlik üniversite öğrencilerinin korkulu rüyası. İşşsizlk tehdinin en ğır şekilde öğrenciler yaşıyor, mezunların çoğu iş bulamıyor ya da başka alanlarda çalışıyor. Birçok arkadaşımız paralı eğitim ve işsilikten dolayı bu sistemin kurbanı oluyor, intihar ediyor. İşsizliği önleyici tedbirler alınmalıdır, eğitimin niteliği arttırılmalıdır. İstihdam sorunu çözülmeden her ile bir üniversite yapma planından vaz geçlimelidir. Bu işssizliği ötelemekten başka bir işe yaramamaktadır. Tüm bu uygulamaları senelerdir bize yaşatan YÖK’ün ismi logosu değil kendisi kaldırılmalıdır. Yamalı kumaş dikiş tutmaz.


7

13 Aralık 2010

Toplantılar engel tanımadı

Eskişehir’de Genç-Sen’liler üniversitelerde gerçekleştireceği toplantıların ilkinde, Osmangazi Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi yönetimlerinin ilginç engellemeleriyle karşılaştı. Hafta boyunca, yapılacak toplantıların duyurusunu yapan Genç-Sen’liler, toplantı yerlerini, Anadolu Üniversitesi’nde

Bu uygulamarla, Başbakan’ın rektörlerle yapacağı toplantı arefesinde, öğrencilere verilen “söz hakkı” meydana çıkmış oldu.

Üniversite yönetimlerinin anti-demokratik uygulamalaÜniversitesi’nde Tıp Fakültesi rına rağmen, Genç-Sen’liler Çocuk Gelişimi Amfisi olatartışma toplantılarını Anadorak belirlediklerini belirttiler. Ancak üniversite yönetimleri ve lu Üniversitesi’nde İİBF önünpolisin işbirliğiyle kantin “tadi- de, Osmangazi Üniversitesi’nde de Tıp Fakültesi’nin kantininde lat” bahanesiyle, Tıp Fakültesi gerçekleştirdiler. amfileri ise dersler iptal edileCan Ersoy rek kilitlenerek kapatıldı. İİBF kantini, Osmangazi

Rektörden “GAÜN A.Ş.” Önerisi Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Rektörü Prof. Dr. Yavuz Coşkun, GAÜN Bilim ve Teknoloji Şenlikleri kapsamında yapılan toplantıdaki konuşmasında üniversitelerin şirket kurabilmeleri gerektiğini söyledi. Bu fikrini Başbakan’ın

rektörlerle yaptığı toplantıda da dile getirdiğini belirten Coşkun, “Bilgiye sahip olan iktidar olur. İktidar olmanın başka yolu yok. Bilgi güçtür ve iktidar olabilmeniz için ona sahip olmanız gerekli.” diye konuştu. Şirketleşmeye yönelikse “Üniversiteler mutlaka bilgiyi üretip, mutlaka ticarileştirerek üretime dönük bir yapılanma içinde olmalıdır. Üniversiteler artık şirket kurabilmelidirler.” şeklinde konuştu. Can Ersoy

Üniversitenin Rektörü Var, Yeri Yok Yeni kurulan Erzurum Teknik Üniversitesi’nde büyük bir belirsizlik hakim. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Prof. Dr. Muhammer Yaylalı’nın atanmasından sonra üniversitenin yer sorunu gündeme geldi. Çünkü rektörün “kurucu rektörlüğü”nü yapacağı üniversitenin yer sorunu çözülebilmiş değil. Erzurum’u yüksek öğretimde cazibe merkezi yapacağı vaadiyle kurulan üniversitenin 2012-2013 öğretim yılına kadar öğretime

başlaması zor görülüyor. Bir şehrin kalkınması için kısa yoldan çözüm: “Yeni bir üniversite” Kısa adı ETÜ olarak belirlenen üniversitenin kuruluş yeri hala belirlenemedi. Bölgede kurulacak olan üniversite Erzurum halkı tarafından büyük bir umutla bekleniyordu; fakat son gelişmeler halkın daha da çok bekleyeceği yönünde... Yeni rektör Prof.Dr. Muammer Yaylalı ise yeni kurulacak üniversitenin şehrin

ekonomisi için büyük bir şans olduğunu söyledi. Arsası olmayan üniversite, binası olmayan rektör Çürümüş ve vakti çoktan dolmuş olan 29 yıllık YÖK düzeninin son demlerini yaşadığımız bugünlerde, arsasız üniversitelerin binasız rektörlerinin varlığı, alt yapısı oluşturulmadan sık sık açılan üniversiteleri sorgulamamız gerektiğini ortaya koyuyor. Can Güler

PAÜ’de soruşturma saldırısı Avrupa’da öğrenciler sokakta Son zamanlarda öğrenci eylemleri ve öğrencilere uygulanan polis şiddeti hepimizin zihnine kazınmış durumda. Sokakta, eylemde polis yoluyla, okulda rektörlük ve soruşturmalar yoluyla susmayan, yapılan haksızlıklara karşı çıkan öğrencilere baskı her geçen gün artmakta. Pamukkale Üniversitesi de soruşturma terörüyle devrimci demokrat ve yurtsever öğrencilere yönelik saldırılarına devam etmekte. 26 Ekim’de PAÜ Fen Edebiyat Fakültesi yaşanan faşist saldırı sonucunda emniyetle işbirliği halinde olan rektörlük, orada bulunduğu iddia edilen ve bulunmadığı bilinen öğrencilere soruşturma açtı. Bu olayı protesto etmek için ertesi gün yine kampüs içinde eğitim fakültesi önünden başlayan bir yürüyüş gerçekleşti. Eylem yapmanın en temel haklarımızdan biri

olmasına rağmen disiplin kurulu bu eylemden dolayı da 14 kişiye soruşturma açtı. Açılan soruşturmanın sebebini okulda artan Kürt öğrenci nüfusunun “tehdit” unsuru olduğunu açıklayan disiplin kurulu, bundan sonra okulda yapılacak en ufak eylemlilikte soruşturmaları ağırlaştırarak uygulayacaklarını ve verdikleri cezanın sınav haftasına denk getirileceğini özenle belirttiler. Bununla yetinmeyen okul yönetimi 3 Kasım’da “yök karşıtı öğrenciler” imzasıyla yapılan YÖK’ün kuruluşunu protesto eylemliliğinden de 15 kişiye soruşturma açmaya devam etti. 3 Kasım’da yapılan eylemle ilgili inceleme ve soruşturma kurulu başkanlığına ifade veren öğrenciler henüz ifade verme işlemi bitmeden okul tarafından açılan bir diğer soruşturmanın haberini aldılar. Bu sefer ki 4

Kasım Perşembe günü GençSen’in yaptığı YÖK’ü protesto eylemiydi. Bazı öğrencilere orada olmadığı halde 2 kez üst üste soruşturma açılmıştır. Bununla birlikte okul içinde veya dışında eylemlere katıldığı polis kameralarınca tespit edilmiş tüm devrimci, yurtsever öğrencilere emniyetten, ailelerin ismine mektuplar gönderiliyor. Gönderilen bu mektuplarda ise ailelere gözdağı veriliyor. Emniyetle işbirliği içinde olan üniversite yönetimi, devrimcilerin ses çıkarmasına engel olmak için elinden geleni yapmaktadır. Ancak Genç-Sen üniversitede yaşanan bu saldırılara karşı sessiz kalmayacak. Soruşturmalarla baskılarla tehditlerle bizi yıldırmak isteyenlere cevabımız nettir. GÖZALTILAR SORUŞTURMALAR BAKILAR BİZİ YILDIRAMAZ

Süleyman Çelebi’den basın açıklaması Genç-Sen 4 Aralık Cumartesi Günü Başbakanın üniversite Rektörleri ile gerçekleştirdiği toplantıya temsilci göndermek istemiş ve bunun akabinde de bir yürüyüş ve basın açıklaması yapmak için bir araya gelmişti. Ancak Genç-Sen’in bu talepleri karşılık bulmamış ve polis saldırısıyla karşı karşı kalmıştı. Bu saldırılar esnasında 13 Genç-Sen’li gözaltına alınmış ve birçok kişi darp edilmiştir. GençSen 4 Aralık günü uygulanan orantısız polis şiddetini ve arkadaşlarına yapılan muameleyi protesto etmek için DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ile bir basın açıklaması düzenlendi.

İstanbul-7 Aralık Salı günü saat 13.00’de Disk Genel Merkezi’nde düzenlenen basın açıklamasında ilk olarak Genç-Sen adına Aylin Mert bir açıklama yaptı. Mert yaptığı açıklama da “ Biz öğrenciler demokrasi hikayelerin anlatıldığı bu memlekette, demokrasinin ne olduğuna cumartesi günü bir kez daha en gerçek haliyle tanık oldu. Egemenlerin bizi uzun senelerdir YÖK düzeniyle, sindirmeye, susturmaya çalıştığı, üniversiteleri hakimiyet altına alıp üniversiteleri ezen bu sistemi, onlarının demokrasi anlayışlarını bir kez daha deneyimledik. Biz bu “demokrasiyi” polisler tarafından tekmelenirken, yerlerde sürüklenirken, defa-

larken coplanırken yaşadık.” diyerek şu anki hükümetin demokrasi anlayışını anlattı. Mert’in ardından DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi söz alarak; polis şiddetinin, orantılı veya orantısız şiddet olarak tartışılmasını kınayan Çelebi “ Polis şiddetinin orantılı veya orantısız diye tartışmak bile demokrasi ayıbının ta kendisidir.” diyerek açıkladı. Ayrıca “12 Eylül’e karşıyım diyen iktidar, 12 Eylül ürünü YÖK’e karşı dosya vermek isteyen gençlere cop ve gaz ile saldırı emri verilirken gerçek yüzünü sergileşmiştir. “ açıklamasını yaparak da AKP hükümetinin darbe karşıtı olmadığını dile getirdi.

Öğrenci hareketi Türkiye’de olduğu gibi tüm dünyada da etkisini ar ttırıyor. Türkiye de örgütlü gençlik Yök düzenlemelerine karşı özne olarak söz hakkının mücadelesini veriyor. Dünyadaki gençlik mücadelesi ise şu şekilde: Yunanistan’da gençlik Papandreu hükümetine karşı direniyor. İki yıldır gençliğin sokaklarda en aktif olduğu ülke olan Yunanistan’da öğrenci gençlik mücadeleye devam ediyor. PASOK hükümetinin eğitim başta olmak üzere tüm bütçe kesintilerine karşı sokakları zapteden öğrenciler Alexis’in ölüm yıldönümünde de Yunanistan polisine kan kusturdu. İngiltere’de Prens Charles’ ın arabasına boyalı saldırı. Muhafazakar Parti’ nin, harçlara yaptığı %400’ü bulan zamların yarattığı isyan dalgası devam ediyor. Muhafazakar Parti Genel Merkezi’ nin işgali ile doruğa çıkan eylemler, tüm şehirlerdeki kitle gösterileri ve Prens Charles’ın arabasına boyalı saldırı gibi eylemler ile devam ediyor.

İrlanda’lı öğrenci gençlik patronlara karşı mücadelenin başını çekiyor. Dublin yıllar sonra öğrencilerin öncülük ettiği tarihinin büyük kitle gösterilerine şahit oluyor. Yeni Yunanistan olma yolundaki ülkede öğrenci hareketinin de her geçen gün büyüdüğü gözleniyor.

İtalya’da Pisa Kulesi ve Duomo İşgali Floransa ve Milano gibi şehirler başta olmak üzere işgaller ve kitle gösterileriyle büyüyen öğrenci hareketi Berlusconi’ nin uyguladığı ekonomi ve eğitim politikalarını hedef alıyor. Collesium, Pisa ve Duomo gibi İtalya’nın simgesel mekanlarının işgaline kadar varan eylemler, Berlusconi hüküme-

tinin başını ağrıtmaya başladı bile. Genç-Sen olarak tüm öğrenci gençlere çağrımız,”Özgür ve Güvenli Üniversite” genelgesi ile başlayıp Dolmabahçe ve Kurtköy olayları ile artan saldırılara karşı örgütlü mücadelenin bir parçası olmak, özerk demokratik üniversite mücadelesini büyütmektir. Burak Sayım


YAYIN KURULU: Aziz Güler, Emre Öztürk, Ali Tektaş, Fidan Ataselim, Cansu Akkılıç, Özge Akman, Burak Sayım, Metin Şenyurt, Juliana Gözen, Deniz Doğruer DİSK’in SESİ GENÇLİK ÖZEL SAYISI (Yerel Süreli Yayın) ARALIK/2010 DİSK ADINA SAHİBİ : TAYFUN GÖRGÜN SORUMLU YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ : FAHRETTİN ERDOĞAN YÖNETİM YERİ : Nakiye Elgün Sk. N.91 ŞİŞLİ/İSTANBUL TEL : 0.212.291 00 05 - 06 FAX : 0.212.234 20 75 BASKI : EZGİ MATBAASI - Sanayi Cd. Altay Sk. N.10 YENİBOSNA/İSTANBUL GÖRSEL TASARIM : Gürkan Köse gencsen@disk.org.tr

“Geleceklerini” gençliğe sorduk

Üniversite gençliğinin kendi geleceğine dair duyduğu kaygıyı dile getirmek ve nasıl geleceksizleştirildiğini göstermek için Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Matematik Öğretmenliği 2. sınıf öğrencisi Aslıhan Pehlivan ve Okan Üniversitesi 1. Sınıf Muhasebe Bölümü öğrencisi Osman Erdem’e Genç-Sen’in yaptığı “İşsizlik ve İstihdam Anketinden” birkaç soru sorduk;

ÖHA Muhabiri: Üniversiteye girmek için ve tahsil döneminde harcadığınız emek ve zahmet ile yaptığınız masrafların okulu bitirdiğinizde, gireceğinizi düşündüğünüz işin niteliğini karşılaştırırsanız aşağıdakilerden hangisi sizin görüşünüze uygun düşüyor? Aslıhan: Oldukça yetersizdir. Bir de mezun olunca KPSS’ye hazırlanacağım düşünülürse sanırım üniversiteyi bitirmek de yetersiz. Ö.M: Siz üniversiteden mezun olacağınız dönemde, üniversiteye yeni giren gençler okullarını bitirip mezun olurken yani 4 yıl sonra, onların iş bulma imkanlarının artacağını düşünüyor musun? Aslıhan: Hayır öyle düşünmü-

yorum. Daha zor iş bulacaklar. 4 yıla gerek yok son 1 yıl içerisinde bile her 4 gençten biri işsizken bu yıl her 3 gençten biri işsiz. İş bulan da güvencesiz koşullarda çalışıyor. Ö.M: İşsizliği ekonomik sistem ve iktisadi politikalarla ilişkilendirirseniz nasıl düşünürsün? Aslıhan: İşsizliğin kapitalist ekonominin yapısal sonucu sıfıra inmesi mümkün değil. Bir yandan karına kar katmak için çabalayan patronlar işçileri çıkarıp makine alarak daha hızlı üretime geçmeye çalışıyor. Bir yandan da yine benzer kapitalist politikalarla maliyeti düşürmek için çalıştırdıkları işçilerin sigortasını yapmıyorlar. Yani kapitalizm yapısı itibariyle işsizlik

sorununa çözüm bulamaz. Ö.M: İşsizliğin azaltılması için sosyal tepki ve sosyal örgütlenmeye nasıl bakıyorsun? Aslıhan: Elbette olumlu sonuç verecektir. Geleceğimizi birlikte hareket ederek alabiliriz. ÖHA Muhabiri: Öğrenci Gençlik Sendikası’nın İşsizlik ve İstihdam anketinde saptamaya çalıştığı öğrenci gençliğin iş bulma sorunu hakkında ne düşünüyorsun? Osman Erdem: Bana göre üniversite öğrencilerinin çoğu okudukları bölümlerden mezun olduklarında iş bulabileceklerini düşünmüyor. Öğrenciler kendi bölümlerinin iş imkanları konu-

sunda kısıtlı olduğunu ve diploma sahibi olmanın iş bulma konusunda çözüm olmadığını görüyor. Benim için de durum böyle. Yani okuduğum bölümden mezun olduğumda istediğim iş imkanlarına sahip olarak çalışamayacağım aşikar. Ayrıca arttırılan üniversite kontenjanları sebebiyle üniversiteden mezun olanların sayısı artacak. Bu da mezunların iş bulmasını daha da zorlaştıracak. Sıla Gemicioğlu Çiler Kayabaşı

KPSS’yi Değil, İşimizi, Geleceğimizi İstiyoruz “KPSS’yi değil işimizi, geleceğimizi istiyoruz” sloganıyla çıktık sokaklara, işsizliğin ve geleceksizliğin dayatıldığı bu günlerde. Peki KPSS ve Gelecek birbirine bu kadar mı taban tabana zıt da KPSS’yi değil de iş istiyoruz gelecek isyoruz? Sorunun cevabı ilk bakışta çıkmayabilir. Çünkü KPSS bize her zaman iş ve gelecek sağlayan yegane araç olarak sunuldu. Sadece bu sınava hazırlayan dershaneler kuruldu sermaye tarafından. Üniversiteler de “öğrencileri KPSS’ye hazırlamak” olarak belirledi misyonlarını. Yani tek çıkar yoldu bu sınavda başarılı olmak. Yoksa işsiz kalırdık. Umudumuzu bağlamıştık bu sınava. Zıtlık burada başlıyor işte. Önümüzde duran bazı rakamlar var. Her 3 gençten biri işsiz. Her sene iş gücüne 100.000 insan katılıyor. Bu sene 1 milyon insan sınava girdi. Bunların sadece %8’i bir iş sahibi

olacak. Işsizler ordusu ise her sene katlanarak gidecek. Peki bu sınav sisteminde bizim elimizde kalan ne? Senelerce işsiz gezdikten ve son umut KPSS’den düzgün bir puan alamayıp intihar eden 17 genç insan. Intihar edenlerin çoğu ise öğretmen. Kaldı ki öğretmenler yeni nesiller yetiştirip yeni çağları yaratacak olanlar. Ancak onlara reva görülen işsizlik, geleceksizlik ve polis dayağı. Bildiğiniz üzere 31 bin boş kadronun açıklandığı gün 310 bin işsiz öğretmenin akıbetini haykırmak için sokağa çıkan öğretmenleri polis gözaltına aldı. Aynı devletin polisi geçen sene “Harçlarımıza zam yapamazsınız!” dediğimizde biz Genç-Sen’li öğrencilere de aynı baskıları uygulamıştı. Fakat harç zamlarına karşı mücadelemizde gördük ki örgütlü bir gücün karşısında, eğitimi paralı hale getirmek isteyenler, bilim üretimini

sermayenin hizmetine sunmak isteyenler çaresiz kalıyorlar. Derinleşen kriz koşullarında artan işsizlik rakamları, bize tek çıkar yol bırakıyor. Egemenler, kapitalizmin beslendiği damarları, niteliksiz üniversitelerle genişletmeye çalıştıkça biz emekçilerin ve ezilenlerin çocuklarını işsizlik ve geleceksizlik içine hapsediyor. Bu sene gündeme getirdikleri “üniversitelere mali özerklik tanınması” yolundaki fikirlerini güzellemeye çalışan hükümetin ve ağzı sulanan sermayenin çabalarını boşa çıkarmak için Genç-Sen’li mücadelemizi büyüterek yürüyeceğiz. Geleceğimizi sermayeden değil kendi taleplerimizle alacağız. Nasıl ki harç zamlarını geri çektirdiysek aynı örgütlü iradeyle parasız eğitim hakkımızı alabiliriz, aynı örgütlü mücadeleyle KPSS ile sömürülen umutlarımızı kapitalizmin çelişkileri içinden kurtarabiliriz.

Haber, yazı ve fotoğraflarınız ı bizimle paylaşabilirsiz iniz. kampusgencs en@ gmail.com

YÖK’ü Kaldıralım, Söz Hakkımızı Alalım Genç-Sen tüm illerde gençliğe yönelşik saldırıları protesto ediyor. Ayrıntılı bilgi için www.genç-sen.org

www.gencsen.org Haberlerimizi internetten takip etmek için www.ogrenciajansi.com gencsen@disk.org.tr

Polislerin avlandığı film: Av Mevsimi oturdu. Yönetmen Türkiye Sineması’nın Şener Şen, Çetin Tekindor ve Cem Yılmaz gibi üç önemli ismi filmde buluşturmuştur. Film, bir cinayet araştırması sırasında hayatları altüst olan üç polisin hikâyesini anlatmaktadır. Teşkilatta “avcı” olarak bilinen (Ferman) Şener Şen, bakışları ile ünlü olan ve “deli” lakabı ile tanınan (İdris) Cem Yılmaz cinayet masasında görevli iki arkadaştır. Daha sonra aralarına anatropoloji mezunu Hasan katılır. O, aralarına katılmış bir “çömez” dir… Öldürülen bir genç kızın cinayeti, bu üç polisin hayatı değişecektir…

Adres: Oyuncular: Cem Yılmaz, Şener Şen, Çetin Tekindor, Okan Yalabık, Melisa Sözen, Engin Hepileri, Rıza Kocaoğlu, Gizem Akman, Mahir İpek, Murat Serezli, Bartu Küçükçağlayan, Cahit Gök, Dila Akbaş, Mustafa Avkıran,

Cansu Koç, Serkan Keskin, Murat Aygen, Rahmi Dilligil, Nergis Çorakçı, Emine Şans Umar, Kevork Türker, Melisa Sozen, Remzi Evren, Stephen Hawking, Şefika Ümit Tolun Özgür Budaker

Telefon: (0212) 291 00 05 / 06

GENÇ SEN

ÖGRENCi GENÇLiK SENDiKASI

(

Yapım: 2010 Türkiye Tür: Polisiye Yönetmen: Yavuz Turgul Senaryo: Yavuz Turgul Yapımcı: Yavuz Turgul ve Murat Akdilek Gösterim Tarihi: 03 Aralık 2010 (Türkiye), 02 Aralık 2010 (Almanya) Süre: 140 dakika Yavuz Turgul’ un seneryosunu yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı “Av Mevsimi“ 3 Aralık 2010 Cuma günü sinemaseverler ile buluştu. “Gönül Yarası” ile tanıdığımız yönetmen 5 yıl sonra tekrar yönetmen koltuğuna


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.