KADINLIK KONUMUNDAN DOLAYI SÖMÜRÜLÜYORLARSA GAY'LER DE SALT GAY OLDUKLARI İÇİN HETEROSEKSİST ZİHNİYET VE BU ZİHNİYETİN KURUMSAL ÖRGÜTLENİŞİ OLAN ERKEK EGEMEN DÜZEN TARAFINDAN YOK EDİLMEK İSTENİYOR. YOKETME... BÜTÜN KIZILDERİLİLERİ, YAHUDİLERİ VE KÜRTLERİ YOK EDEBİLİRSİNİZ. BÜTÜN EŞCİNSELLERİ HİTLER'İN YAPTIĞI GİBİ PEMBE ÜÇGENLERLE İŞARETLEYİP TOPLAYABİLİR-SİNİZ. HASTANELER, HAPİSHANELER, TOPLU EŞCİNSEL İDAMLARI, FAİLİ MEÇHUL EŞCİNSEL VE TRAVESTİ CİNAYETLERİ; HEPSİ TARİH BOYUNCA DENENDİ. TEKİL OLARAK EŞCİNSELLERİ ORTA-DAN KALDIRDILAR AMA EŞCİNSELLİĞİ ASLA YOKE-DEMEDİLER. İNSAN İNSAN OLARAK KALMAYI BAŞARABİLİRSE KİŞİ KENDİ CİNSİNİ SEVMEYE DEVAM EDECEKTİR. TANS'IN BACAKLARI ARASINDA BİR VAJEN YA DA PENİS OLMUŞ HİÇ FARKETMEZ. ONUN KAFASI ERKEK EGEMEN İDEOLOJİ TARAFINDAN ESİR ALINDIĞINDA HETEROSEKSİST ERKEK EGEMEN DİKTATÖRLÜK AÇISINDAN SORUN YARATMAZ. YARATMADI. "CİNSEL SEVİ NESNESİ" OLARAK KENDİ CİNSİNİ SEÇMEKLE BİRLİKTE YATAK DIŞINDA GAY'LİĞİNİ UNUTAN BİR GAY DE AYNI ŞEKİLDE HETEROSEKSİST DİKTATÖRLÜK İÇİN SORUN YARATMAZ. BİZLER YALNIZCA YATAK ODASINDA DEĞİL HER YERDE VE HER ZAMAN GAY'İZ. TOPLUMSAL LATENTLİĞİ REDDEDİYORUZ. NİCEL ANLAMDA HETEROSEKSÜELLER KARŞISINDA AZINLIK OLABİLİRİZ AMA NİTEL ANLAMDA AZINLIK OLMAYI REDDEDİYORUZ. SALT HETEROSEKSÜELLERLE BİR SORUNUMUZ YOK; ASIL DÜŞMANIMIZ BİZLERE YAŞAM HAKKI TANIMAYAN HETEROSEKSİSTLERDİR. AŞAĞI YA DA ÜSTÜN OLMAYI REDDEDİYORUZ. BİLİYORUZ Kİ İKTİDAR EGEMENLİĞİ DIŞINDA HER ŞEYDEN VAZGEÇEBİLİR. İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ TOPLUMUN EGEMENİ BURJUVAZİ, DE-MOKRASİ ADI ALTINDA, AYNI ŞEKİLDE KENDİ İKTİDARI DIŞINDA HER ŞEYDEN VAZGEÇEBİLİR. BELKİ "DEMOKRASİ" O KADAR GELİ-ŞİR, O KADAR GELİŞİR Kİ (!) GAY'LER DE ÖZGÜR OLABİLİRLER! AMA BİZLER ÖZGÜRLÜĞÜ BÜTÜNSEL BİR VAROLMA OLA-RAK ALGILADIĞIMIZDAN HETEROSEKSİST DİKTATÖRLÜ-ĞÜN POLİTİK VE TOPLUMSAL OLARAK BÜTÜNÜYLE NAŞLAMASINI HEDEFLİYORUZ.BUNUN İÇİN ÇIKIYORUZ...
KAOS GL AYLIK POLİTİK DERGİ SAYI:1 EYLÜL 1994 İLETİŞİM İÇİN SADECE : P.K.53 CEBECİ / ANKARA YAZINIZ
KAOS GL
2
VAROLAN DURUM VE EŞCİNSELLİK
KAOS GL
İktidar'ın fizik şiddetten belki de daha etkili silahı unutturmak olmalı. Tarihsel ve toplumsal hafıza kaybı olarak ortaya çıkan bu durum bireylerde görülmekle birlikte asıl etkisini bir bütün olarak toplumsal gruplarda gösteriyor. Saray ve hamam muhabbetleri dışında toplumsal geçmişimizle ilgili şimdilik bir şey bilmiyoruz. 'Şimdilik' mi bilmiyoruz ya da 'bilecek' bir şey mi yok, zamanla ortaya çıkacak. İçinde yaşadığımız toplumda seksenli yıllara görünüşte bir durgunluk egemenken içten içe bir alt üst oluş sözkonusuydu. Bizler her şey yolundaymış gibi okullarımıza giderken okullardan askeri otobüsler 'son kalanları' toplardı. Batıda 'yeni toplumsal hareketler' kategorisinde adlandırılan bir çok oluşum özellikle seksenlerin ikinci yarısında bizde de ortaya çıkmaya başladı. Çevrecilik konusunda devlet çok acele davrandı ve soruna daha baştan el koydu. Feminizmin atağı karşısında geç kalan devlet kadın kurtuluş hareketi sonucunda "kadın realitesini" kavradı ve iş, kadın bakanlığına kadar vardı. Heteroseksist devlet bir gün bize de sahip çıkar-sa hiç şaşırmayacağız doğrusu! Biz eşcin-selleri de doğrudan ilgilendiren durgunluk sürecinde, kadın hareketi, kendi önünü aça-mayınca (bu sorunun tartışması ayrı bir ko-nu) Devlet Bakanı Alpago'yu savunma duru-muna geldi. Rant peşinde koşan soytarılarla beraber kendilerine vatandaş arayan sivil toplumcular, birilerinin "allı, yeşilli, morlu" geldiklerini söylüyorlardı. Oysa ne gelen vardı ne giden. Söz konusu olan, yanılsama ve sözde uzmanlarla sözcülerin pragmatizmleriydi. Lezbiyen ve gay bilincine sahip özgür bireyler ancak bir atılım gerçekleştirebilirler. Bir insana, bir olguya, bir nesneye, tarafsız bir gözle bakabilmek, onu kendi varoluşunda, kendi koşullarında ne ise o olarak anlamak hem çok kolay hem de çok zor bir durumdur. Bilim adamları, bir olguya ya da nesneye bile tarafsız bir gözle bakamaz-ken bir insana tarafsız bakması zaten çok zor. Hele bu kişi bir eşcinsel ise var olan gözlüklere bir de heteroseksüel gözlüğü (önyargılar ve cehalet) eklenir. Bu durumda onlara ne derece güvenebiliriz? Çünkü onların bizlere yaklaşımları, antropologların, modern
3
toplumlara benzemeyen ve onun dışında kalan toplum ve topluluklara bakışlarıyla aynıdır. (Geldiği yeri unutup ya da bilinçle eleştirip incelediği topluluğa karışan veya onlarla dayanışma içinde bulunan bazı antropolog-lar gibi heteroseksist gözlükleri çıkarıp gay ve lezbiyenlerle dayanışma sürecine giren heteroseksüeller de var.) Gazetelerde farklı zamanlarda rastlarız; 'eşcinselliğin' nedeni bulundu diye. Bulan bazen Kanada'dan bir fakülte olur, bazen de bireysel bir girişim. Tıp ve psi-kiyatri, on yıllardır 'bulduk, bulduk' diyor ama kendi bulduğuna kendi de inanmıyor olmalı ki her seferinde yeni bir "neden"le karşı-laşıyoruz. İster iradi bir seçim olsun, ister fizyo-biyolojik ya da sosyo-psikolojik olsun, biz onların hiç bir zaman bu nedeni bulama-yacaklarını düşünüyoruz. Üstelik bütün bunlar yetmiyor gibi 'gen mühendisliği' denen bilim dalı aracılığıyla heteroseksist domuz-ların asıl hedefinin ne olduğunu öğreniyoruz. Bu cani ruhlu katliam tellalları, gen mühen-disliğinin ilerlemesiyle daha ana karnın-dayken çocuğun heteroseksüel mi yoksa eşcinsel mi olduğunu anlamayı planlıyorlar. Yani daha doğmadan kökümüzü kazıyacak-lar. Bir birey olarak bize saygıları olmadığı gibi, ilgili kadına bile sormayı düşünmüyorlar. Onlara göre zaten hangi ana baba eşcinsel bir oğul ya da kız evlat ister? Oysa kazın ayağı öyle değil. Bilimsel katiller ve eşcinsel düşmanı heteroseksistler, eşcinselliğin nedenleri konusunda bir sonuca varamıyorlar. Doğrusu biz bu konuda hiç de meraklı değiliz. Kişinin kendi cinsiyetini seçmesi insanın en temel haklarından olması gerektiğini düşünüyoruz. Fakat varolan ortamda bunun mümkün olmadığı görülmekte. Heteroseksist bir toplumda yaşıyoruz. İçinde yaşadığımız erkek egemen kapitalist düzende insanlar, heteroseksüel sosyalizasyon sürecinde (hukukun da devreye girmesiyle) kadınlık ve erkeklik toplumsal kategorilerine göre yetiştiriliyorlar. Bu süreçte yaşantımızın her anında ve alanında doğrudan ya da dolaylı olarak ideolojik bombardımana tutulmaktayız. Açık heteroseksist teröre karşı direnme olanağı bulunabilse bile ideolojik bombardımandan dolayı genç gay ve
KAOS GL
lezbiyenler tam bir sosyo-psikolojik bataklığa saplanabiliyorlar. Bu duruma yol açan heteroseksüel erkek egemen ideoloji yalnızca kapitalist topluma özgü değildir. Asıl olarak sınıflı toplumun ürünüdür ve böyle toplumlarda giderek pekiştirilmiştir. Kadınların köleleştirilmeleri üzerine biçimlenen ideoloji, kapitalist toplumda doruğuna çıkar ve heteroseksüel erkek iktidarının sürekliliği için yeniden üretilir. Kişi, heteroseksüel sosyalizasyon (toplumsallaştırma) sürecinin içine doğar. Bu süreçte heteroseksüel erkek egemen ideoloji tarafından davranışsal ve zihinsel olarak biçimlendirilir. Karşı gelirse, daha doğrusu karşı gelebilirse toplum dışına itilir, ezilir ve yokedilir. Çocuğun, bir insan olarak yetiştirilmesi mümkünken (verili koşullarda bunun maddi temeli yoktur) sosyalizasyon sürecin-de karşısına iki toplumsal kategori (toplum-sal cinsiyet=gender) dayatılır. Kız çucukları, kadınlık toplumsal kategorisine, oğlan çocukları erkeklik toplumsal kategorisine göre yetiştirilir. Yalnızca davranışları belirlenmez aynı zamanda ideolojik olarakta belirlenirler. Ve kendilerini "kadın" ve "erkek" olarak algılarlar. Toplumun bütün kurumları, erkek egemen ideolojiyi üretip dayattığı için de artık yetişenlerin başlarına anne, baba, öğretmen... dikmek gerekmez. Çünkü kendileri de bunlardan birisi olmuşlardır. Bu temel ideoloji yalnızca belli sınıfların mensuplarına ve onların çocuklarına değil tüm topluma şırınga edilir. Kişi bu havayı soluyarak büyür ve davranışının insan doğasından geldiği düşüncesiyle koşullandırılır. Böylece kapitalizm düşünsel alanda ve her bireyin bu düşünceyi pratiğe uygulamasıyla yeniden ve yeniden üretilir. Heteroseksüel sosyalizasyon sürecinde bir nokta olan okul en bildik örnektir, bununla birlikte küçük bir devlet olan aile kurumu da okuldan geri kalmaz. Toplumun tüm hücrelerine bu ideoloji girmiştir. Bir çok durumda heteroseksist fiziksel şiddete rağmen, bir çok insan heteroseksüel sosyalizasyon sürecindeki erkek egemen ideolojinin insanı davranışsal ve zihinsel biçimlendirmesini eşcinselliğinin ayrımına vararak kesintiye uğratabiliyor. Gay ve lezbiyen bireyler bu kopuşlarını bir eşcinsel bilinciyle mi gerçekleştiriyorlar? Bilinçle gerçekleşse bile içinde yaşadığımız heteroseksist toplumda kopuşun sağlıklı ve başarılı olması mümkün mü? Doğrusu bu sorulara tekil gay ve lezbiyenlerin yanıtları farklı olacaktır. Bu-
KAOS GL
nunla birlikte heteroseksist terörden dolayı kopuşun, genel olarak sağlıklı ve başarılı olamadığını söyleyebiliriz. İçinde yaşadığımız sosyalizasyon sürecinde heteroseksüelliğin dışında bir seçeneğin bırakalım akla gelmesini, gündeme geldiğinde baskı, ceza ve tedaviyle ortadan kaldırılmak istendiği bilinen bir gerçek. Eğer çocuk heteroseksüel değilse sosyalizasyon denilen bu varolan toplumsal kalıplara uydurma sürecinde doğal olarak uyum sorunu çekecektir. Yaşın ilerlemesiyle bu sorun daha da şiddetlenecektir. Kendisi gibi bir arkadaşı da yoksa kişi tam bir yalnızlık ve yalıtılmışlık yaşar. Ülkemiz koşullarını ele a-lırsak kişi bu durumdan iki türlü "kurtulabilir". Birincisi işleyişin farkına varırsa profesyonel davranır. Yani kendisini gizler; bir sıtreyt gibi davranır (toplumsal latentlik). Asıl kendini yaşamak için özel ve gizli mekanlar yaratır. Toplumda ise kendinden beklenen sosyal rolünü oynar. İkinci durum ise farklılığını bü-tünüyle bastırıp yok sayar. Ama bilinen bir gerçek ki her baskı önünde sonunda bir pat-lamaya yol açar. Elbette bütün bunlar hetero-seksist toplumun bize zorla dayattığı seçe-nekler. Oysa bizler pekala kendi seçeneklerimizi hayata geçirebiliriz. Çok çok zor ama sürekli çelişki içinde yaşamaktan, hasta ve sapık muamelesi görmekten ve bir böcek gibi yaşamaktan daha onurludur. Artık hepimiz biliyoruz: Heterosek-süel sosyalizasyon sürecini bireysel pratikle-rimizde kesintiye uğratmak yetmiyor. Bu süreci, toplumsal olarak da kesintiye uğrat-mak için eşcinsellerin bağımsız organize ol-maları kaçınılmazdır. Yanılsamalarla yetin-mek istemiyorsak kurtuluş mücadelemizi yalnızca özgürlüğün egemen olduğu anti-heteroseksist bir topluma hedeflemeliyiz. Yıkım ve kaostan korkmayalım. Ancak ken-dimiz istersek özgür olabiliriz.
HETEROSEKSiZMiN ZiNDANLARINDAKi TUTSAK TRAVESTi & TRANSSEKSÜELLERi UNUTMAYALIM! 4
P O R N O G R A F İ Günlük gazete ve popüler haftalık muzır yasasından, 'edepsiz' küfüründen, dergilerde arada bir "gazetecilik aşkı" ile porno müstehcen heykellere tükürmelerden hiç mi film oynatan sinemalara gidenlerin yazıları haberiniz yok? İnsanlar bu ülkede heykellere çıkar. Binbir türlü çarpıcı sözlerle bir-şeyler tükürme özgürlüğüne, resimleri sergiden kalanlatırlarda, pornografiyle ilgili aklı başında iki dırtma ve bu tür resimlerin olduğu sergileri çift laf etmeyi unutuverirler ne-dense. Zaten basıp,eserleri parçalama özgürlüğüne sahip-tir. öyle bir yazı hazırlamanın dı-şında bu tür Pornografiyi ise gizlice ve utanarak izleyip sinemalara gitmemişlerdir. Bu-nu 'iğrenç şeyler' deme sık sık belirtirler. Marifet”miş gibi ilk özgürlüğüne... İnsanlar bu ülkede kez bu tür sinemalarda heykellere tükürme bulunmanın nedenini hatırlatırlar. Porno film özgürlüğüne, resimleri Ve de her yazar bu filmleri oynatan sinemalar (ki küçümsemeden edemez. sayıları diğer sinemasergiden kaldırtma ve bu lardan fazladır) sürekli tür eserlerin olduğu Neyseki bu yazının yazarı, dolup taşar, ard arda seks magazin dergileri çıkarken pornografiyi her zaman sevmiştir. sergileri basıp, eserleri pornog-rafi hakettiği Bunun bir uzantısı olarak seks filmi parçalama özgürlüğüne neden saygıyı gö-remez? oynatan sinemaları da sık sık tavaf sahiptir. Pornografiyi ise etmiştir. Bu sinemalarda Öncelikle poryaşananları yaşadıklarını başka gizlice, utanarak izleyip nografların kendilerine ve sayıda anlataca-ğına söz vererek "iğrenç şeyler" deme pornografinin neden tu kaka yaptıkları işe saygı görüldüğü/gösterildiği üzerine duymamaları, pornogözgürlüğüne. düşüncelerini mırıldanmayı denerafinin olanaklarını yecek. görememeleri... Birazdan pornografinin olanaklarından sözedeceğim. Ancak önce İlk olarak şöyle bilimsel bir açık"yapılan işe duyulması gereken saygı" lamayla giriş yapalım. Ansiklopedik sözespirisine değinmeliyim. Bence tüm zorunlu lüklerin yardımıyla porno-grafik anlamlarını işler ortadan kaldırılması gereken görelim. Açıklamalar Milliyet gazetesinin oyalamalardır. Bu gün yapılmamaları halinde dağıttığı Dictionaire Larousse 'dan alınmıştır: hiç bir eksikliğin hissedilmeyeceği onlarca iş var. Benim yazının konusu bu olmadığı için PORNO: Pornografik, porno film sadece fikrimi belirtmekle yetiniyorum. Fakat 1:Pornografik tür 2:Pornografik film, kitap. yapılmakta olan iş, özellikle bir şeyler üretPORNOGRAF: Müstehcen konuları mekse hakkını vermek gerekiyor. Özellikle bu işleyen, şehvet uyandırıcı kitaplar kaleme alan üretim, ilk çağlardan beri var olan por-nografi yazar veya müstehcen konulardan zevk alan ile ilgili bir üretimse... Tarih boyunca pornografi kişi. ürünleri sürekli var olmuş, elden ele dolaşmış. Elbette mağara duvarlarına çizilenlerin dolaşım PORNOGRAFİ: Edebe aykırı, açık şansı olmasa da gören-ler görmeyenlere saçık, şehvet uyandırıcı kitap, film, resim, fotoğraf vb. yayınlar. anlatmış olmalı. PORNOGRAFİK: Pornografiyle ilgili olan; açık saçık. Müstehcen. Baskıların en yoğun olduğu zamanlarda bile pornografinin varlığını sürdürdüğü Yukarıdaki "bilimsel" açıklamalardan bilinen bir gerçek. Ne varki pornografinin gesonra hala neden pornografinin tu kaka olnelde yasak olması ve zor(!) bulunması duğu sorusunu soruyor musunuz? Asıl sordola-yısıyla, bu tür ürünlerde kolaycılığa manız gereken edepli pornografi olamaya-cağı kaçınıl-mış, kalitesiz ürünler ortalığı halde bazılarının ısrarla bazı şeyleri gösteren sarmıştır. Ser-best bırakılmasıyla da pornografiye sıcak bakarken bazı pornografileri pazarda yer kapma aşırı nitelemeleridir. Hem sizin
5
KAOS GL
kaygısı ile yine kalitesiz ürünler piyasaya dolmuştur. Yasak ya da serbest olması tüketicilerin "utanılır bir şey" yapma duygularını değiştirmediğinden midir nedir, kaliteli ürün talebinde bulunan olmamıştır. "Hem pornografinin kalitelisi de mi olur canım? Kalite-lisi olsa olsa güzel kadınların, yakışıklı er-keklerin bol olduğu, pozisyonların çeşitli ol-duğu, iyi baskılı eserlerdir." düşüncesi por-nografinin maruz kaldığı en büyük hakarettir. Pornografi, cinselliğin ağdalı sözlere gerek duyulmadan, dolaysız anlatımı; cinsel-likte sonsuz kapılara çıkan bir yoldur. Ne var ki bu kapıların çoğu görmezlikten gelinir; ya hiç açılmaz ya da o kapıdan şöyle bir bakılıp çıkılır. Elbette bu kapıları sonuna kadar zor-layan pornograflar da vardır. Ancak bunları keşfetmek, doğrusu Türkiye'de şansa kal-mıştır. Bahsettiğim kapılar, toplumun iikiyüz-lülüğünü (çokyüzlülüğünü mü demeliydim?), aile kurumunun kutsalllığı(!) ve içine düştüğü komik durumu vb. gösteren kapılardır. Öncelikle soft pornoların çoğunlu-ğunun yukarıda belirttiğim kapılardan girip, tüketiciyi binbir türlü oyunla oyaladıktan son-ra yeniden toplum ve aileyi kutsadığı noktaya çark ettiğini belirtmek istiyorum. Zaten yüzde doksandokuzu sekizinci sınıf olan bu tür e-serler konuyu ve tüketicisini sömürmekten başka birşeyi düşünmezler. Yakın tarihte oynayan "Vahşi Orkide" adlı filmin, iyi filmler oynatan salonlarda haftalarca oynaması ve "iyi filmler"den fazla hasılat toplamasına ne demeli? Bana göre, izlediğim birçok hard-porno film, bu filmden daha
gerçekçi, daha estetikti. En azından mekan görüntülerinin kurtarabildiği bu filmi geçelim. Aklı başında hiç bir seyircinin beğenemiyeceği "11 Gün 11 Gece" adlı filmin kapalı gişe oynaması, insanların kendilerinin ve çevrenin meşrulaştırdığı zaman pornoya olan ilgisinin ve kalite talep etmemesinin en çarpıcı örneğidir. Dudak bükülen Yeşilçam oyuncularını mumla aratan; rol kesen oyuncuların (onlara oyuncu dediğim için utanıyorum), farklı filmlerden aşırılmış fantezilerin ortalıkta dolaştığı bir filmdi (ona film dediğim için de utanıyorum). Ne acıdırki film bittiğinde seyircilerin yüzlerinde beğeni vardı. Benim gibi 'her filmin izlenecek 5 dakikası vardır' felsefesine inanan biri, bu filmde o 5 dakikanın olmadığını düşünürken, zor beğenen halkımız nesini beğenmişti? Filmin duyurularında yer alan 'erotizmin
KAOS GL
doruğunda bir film'(!) olmasını. Yani düpedüz p-o-r-n-o-g-r-a-f-i-k olmasını. Bu kötü filmin, oynattığı filmlerin iyi olacağına inandığımız sinemalarda oynamasının ayıbı kime ait
Pornografi, cinselliğin ağdalı sözlere gerek duyulmadan, dolaysız anlatımı; cinsellikte sonsuz kapılara çıkan bir yoldur orusunun yanıtını ise size bırakıyorum. Şu sıralarda "Paprika" ve "Göz Zevki" adlı filmlerle piyasayı 'canlandıran' Tinto Bras filmlerinde yer alan ucuz numaraların, İtalya'da ayağa kaldırdığı çevrelerin de yardı-mıyla "soft pornonun ustası" Bras, porno karşıtlarına "bu işin iyisi olmaz" deme şan-sını vermekten başka ne işe yarıyor? İnsanlar, meşru olarak, bolca meme, kalça vb. organları, yatak muhabbetlerini görebilmek i-çin, "usta"ların filmlerini beğeniyle(?) izlemek zorunda kalacaklar. Daha önce bahsettiğim, ailenin kutsandığı benzer finallerle de yaşayamıyacakları fantezilerin yıkamadığı aile kurumlarına olan inançları bir kat daha artmış olarak mutlu yuvalarına dönecekler. Bence pornografi, edebe aykırı davranıp, şehvet uyandırdıktan sonra "hepsi bu kadardı, şimdi mutlu ve normal hayatınıza dönün" demez. Diyemez. Aksi taktirde ken-dini yadsır, küçük bir zamanla sınırlı tutar. Varlığı bir aldatmacadan öteye gidemez. Gerçek pornografi açtığı kapıdan sizin de girmeniz için kışkırtmalıdır. Korkuya yer ol-mamalıdır. Yıkıcılığını kullanmalıdır. Şimdilik, nasıl olmalı sorusuna vereceğim yanıtları diğer sayılara saklayıp, hardporno konusuna giriyorum. Öncelikle hard-porno örneklerinden bahsederken, dergi ve filmleri inceleyeceğimi belirtmeliyim. Hard-pornolardan, kabaca her şeyin açık seçik görüldüğü eserleri anlıyoruz. Cin-sel organların ve cinsel birleşmenin yakın plan çekimlerle izleyene sunulduğu dergi ve filmler... Genelde heteroseksüel hard-porno filmler şöyle bir sıralama izler; mastür-basyon, iki kişinin sevişmesi, lezbiyen ilişki (erkeklerin iki kadının sevişmesini izlemeye bayıldıkları unutulmamalı) filmin sonuna
6
doğru orgi “(toplu seks). Reçete, yönetmenğındığı (artık yaşamayan) ilk aşkı... Tüm bu lerin hiç bir şey katmasına gerek bırakmadan olaylar boyunca aileye acımasız saldırılar (Kocadan anneye kadar). Toplumun üst tada seyirciyi tatmin eder. (Yalnız bu reçete kalp bakasından alt tabakasına kadar çifte stanhastalarına tavsiye edilmez.) Aslında bir dartla yaşadığı iddiası. Varolan sistemi beyönetmen için ne kadar büyük olanaklar içerir porno filmler... Her çeşit filmin Pornografinin gücünün pornosu yapıla-bilir. Ya da şöyle diyebiliriz; porno film, bütün tür filmlerini ve kulla-nabilir. En çok kullanılan komedi muhalifliğinin pornodan tutun da, korku pornoya küçümsenmemesi gerektiğini söyleyerek, kadar... İşin garibi (ya da pornografi içinizdeki şeytanı uyandırmanızı, gerçeğini görmezlikten gelmenin en kolay yönü), porno filmde "konu" utanmadan ve ciddiye alarak olamayacağını, olsa bile, seks bir hard-porno film sahneleri dışında kalan film zamanını izlemenizi öneriyorum. doldurması dışında bir amaç taşıyamayacağı savıdır. Her ne kadar ya-zının ortalarında, pornografinin ğenmediğini dile getirenler, aslında kendi bucinselliği dolaysız anlattığını yazdıysamda, bu lundukları noktadan dolayı eleştiri yapmakfilm-lerde sadece cinsellik gösterisinin oldutadırlar. Üst tabaka arasına girme yolu açıl-dığı ğu/olacağı şeklinde yorumlanmamalı. Bunu an kimsenin sorunu kalmamaktadır. Ve filmin filmin konusu gereği, olan cinselliği dolaysız finali farklı okumalara açık ama asla anlatması şeklinde açabilirim. Mademki söylediklerinden çark etmeyen bir final; tükecinsellik hayatımızın her döneminde var, filmde tilen bir kadının geçmişte yaşadıklarına süngösterilecek cinsellik için, zorlama konuya ger çekilirken, yaşayacaklarının yine başkası gerek duyulmaz. Ancak, reçete uygulamanın tarafından belirlenmesi... dışında bir şey yapmayan yönetmenin konuya İkinci film ise ensest ilişkiyi anlatan ama ihtiyacı olmayacak, dolayısıyla seks kesinlikle kötülemeyen bir film. Fakat dublajını sahnelerinin dışında kalan sahneler havada yapanlar böyle bir şeyin olama-yacağı kalacaktır. İzlediğim ve "işte pornonun zaferi" dediğim filmlerden örnek vermek istiyorum. İlk olarak değişik zamanlarda birkaç kez iz-lediğim ve ilginçtirki farklı dublajlarla ırzlarına geçilen 2 filmden bahsedeceğim. "Linda" adlı İtalya yapımı ilk filmin bence orjinal olanında, zengin bir kadının, Linda'nın yaşamını görürüz. Evlilik yıldönümünü kutladığı parti ile başlar film. Bu parti-nin tek eksiği 'koca'dır. Partinin bitiminden sonra eve gelebilen koca neyseki evlilik yıldönümünü unutmamıştır. Karısına hediyesini verir ve karşılığını, yani her kocanın doğal hakkı olan seksi ister.(Yabancısı olduğunuz bir durum değil herhalde) Bundan sonra per-deye gelenler; Linda'nın mutsuz yaşantısı, kızkardeşini bulma çabaları... Kızkardeşini bulması... Özel bir randevuevi işleten kızkardeşle hesaplaşma... Bunaldığı anlarda sı
7
düşüncesiyle (ya da seyircinin bunu kaldıramayacağı düşüncesiyle) evin kızını misafir kız yapıvermişler. Oysa filmin orji-nalinde, karşılıklı rıza ile gerçekleşen ensest ilişki nedeniyle (baba ile kız arasında), mutlu ailenin, aileyi korumak uğruna mutluluktan vazgeçmesi öyle güzel anlatılırki...
Yukarıda kısaca sözettiğim filmler, 'edebe aykırı' filmleri oynatıp/oynattırıp kasa-larını doldururken, ahlakçı kesilip filmin içe-riğini 180 derece değiştirmeleri sonucu, film işletmecilerinin gazabına uğramışlardır. As-lında yönetmenlerinin cesur anlatımlarıyla bi-rer başyapıt olan bu filmlerden daha geniş olarak diğer sayılarda bahsedeceğim. Bu sayıda son olarak, pornografinin gücünün ve muhalifliğinin küçümsenmemesi gerektiğini söyleyerek, içinizdeki şeytanı uyandırmanızı, utanmadan ve ciddiye alarak bir hard-porno film izlemenizi öneriyorum. Bakarsınız bir başyapıt da siz keşfedersiniz.
ATİLLA KARAKIŞ
KAOS GL
POLİS KİMLİĞİ VE HETEROSEKSİST TERÖR Filistinli polislerin Filistinlilerin üzeri-ne ateş açmaları şaşkınlık yaratmış gaze-telerin yazdığına göre. Öyle sanıyorum ki Fi-listinli işçiler içinde de aynı şaşkınlığı gös-terenler çıkmıştır. Kırk yıl aynı kentte yaşa-yıp da bir kez olsun polis tarafından rahatsız edilmeyen biri aynı şaşkınlığı paylaşabilir pekala. Ama artık şaşırmayan biri olarak benim asıl merak ettiğim, Filistinli işçilerin ne bekliyor olduğu. Hatırlanacağı gibi topraksız Filistin devletinin, siyonist varlığın (İsrail) izin verdiği ölçüde, işgal altındaki topraklara geri dönme sürecinin başlangıcında, ilk işi Filistin polisini kurmak olmuştu. İşgal altındaki topraklara ilk olarak silahlı polis (naşladı siyonist balina ve paparonlar, şanladı Filistinli paparonlar; bekleyin biraz, kesin sırada laki de o-lacaktır.) birliklerinin
gelmesi, özgürlüğün henüz gelmeyeceğinin bir göstergesiydi. Biz Türkiye'den eşcinseller olarak bu konuda herhangi bir şaşkınlık yaşamıyoruz. Filistinli, Türkiyeli, Hollandalı ve İngiliz polislerin asa-yişi sağlamak gibi ortak bir noktaları olabilir. Polisin işlevleri bağlı olduğu aygıtın (devlet) varlık gerekçeleri ile tanımlanır.
KAOS GL
Devlet Aygıtını oluşturan kurumlardan biri olan Polis, kendi varlık sürecinde fizik baskı dahil (hatta bazen birincil olarak) bir bütün olarak baskıya dayanır. Bütünüyle baskıya dayalı bir aygıt olamayacağından ikincil bir işlev olarak ideoloji (bazı kurumlarda ideoloji birincil bir işleve sahiptir, okul gibi) devreye girer. Yukarıda andığımız şaşkınlığın kaynağı da burada olsa gerek. İdeolojik işlevini tam hatta fazlasıyla yerine getiren bir kurum dönemsel ya da genel olarak bir yanılsama da (isteyerek) yaratabiliyor. Bu yanılsama sürecinde asıl işlev (burada baskı) gölgelenebiliyor. Gölgelenme durumu, gerçeklikten tam bir uzaklaştırmayı başaramasa da bir duyarsızlaşmaya yol açıyor. Polis'in baskı işlevinin doğurabileceği cop ve kurşun, kişinin kendisine denk gelmiyorsa, o yalnızca seyrediyor ve şaşırıyor. Türkiye'de polise duyulan güvensiz-lik ve
korku durumu Türk polisine ve bizlere özgü bir durum değildir. Sözkonusu olanın Polis'e karşı bir korku ve güvensizlik durumu olduğunu görmekteyiz. Hürriyet'in 7 Ekim '93 tarihli sayısında yazdığına göre Hollanda Polis Teşkilatı'nda eşcinsel gençlerin de yer alması için bir kampanya başlatılması öne
8
rilmiş. Devlet Polisi Genel Müfettişliği ve Ka-dın Polislere Destek Dairesi tarafından or-taklaşa hazırlanan raporda, bu sayede eş-cinsellerin polise olan güveninin artacağı ileri sürülmüş. Yine siyah psikiyatr beyaz dostlarına sitem ediyor ve uyarıyor: Siyahların beyaz polise karşı duyduğu güvensizliği paranoya ile karıştırmamak gerekir, diyor. Dolayısıyla bizler Filistinli polisin Filistinlilerin üzerine ateş açmasına değil, bu duruma gösterilen şaşkınlığa şaşırıyoruz.
'Şaşkınlık sürecinin çözümlemesi kesin olarak bir reddiyeye yol açmaz. Pekala bu süreçten bir düzeltim talebi de çıkabilir. Bu talebe eşcinsel. kadın ve siyah polisler de
takviyede bulunabilir. Bu durum, aygıtın ideolojik işlevine bir eşitlik yanılsaması ekler ve birincil işlevindeki (baskı) erkek özü güya gizler. Tükiye'de "Polis amca" söyleminin artık çocukları bile ikna etmediği biliniyor. Baskı işlevi tam bir terör olarak somutluk ka-zanıyor. Bu terörden her kesim kendi çapın-da nasibini almakta. Eşcinseller ve travestiler için bu teröre bir de laki terörü ekleniyor. (Gayri resmi güçlerin terörü ise pek bilinmez) Eşcinsellere yönelik polis terörü üç şekilde kendini göstermekte.
Bunlardan ilki açık ve doğrudan resmi polis terörü. Bu durum, eşcinsellerden daha çok travestilere yönelik bir durum. Eşcinsellere yönelik polis terörü örneklerinde daha çok, ekiplerin (ve bireysel olarak) kendi başına buyruklaşması (Eşcinsellerin anlattıkları inandırıcı gelmezse Birikim'in 57-58 Ocak-Şubat 1994 tarihli sayısında Tanıl Bora'nın yazısına da bakılabilir.) görülmekte. Vereceğimiz tanıklıklarda bunları göreceğiz. Bu duruma, sivil polislerin kişisel terörleri de eklenmeli. Eşcinsellerin maruz kaldıkları terör olaylarında belki de asıl önemlisi gayri resmi güçlerden, polis olmadığı halde kendini polis olarak tanıtan, tanıtma gereği ve rahatlığı duyabilen, kişilerin gösterdiği şiddet olmalı. Nasıl olsa polis de aynısını yapıyor diyerek, polis kimliğinin arkasına sığınan bu insanların gücü nereden aldıkları anlaşılmakta. Bu durumda bu insanları Polis' e şikayet etme olanağı ve anlamı da kalmı-yor. Şu aşamada heteroseksist teröre karşı eşcinsellerin (özellikle eşcinseller olayın ört-bas edilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar) ve travestilerin öz-savunma birimleri oluşturmaktan (bu konunun açılımları ileriki sayılarda yapılacak) başka bir seçeneklerinin olmadığını düşünmek-teyiz.
"Burası Türkiye, İsrail değil!..." sloganlarıyla, acımasız yöntemlerini eleştirdiğimiz Türk polisi, yeni kurulan Filistin Devleti'nin polis teşkilatını eğitecekmiş... Umarız, Filistinliler İsrail polisinden çektikleri gibi, kendi polislerinden de çekmezler!... H.B.R. MAYMUN NO:9 4 AĞUSTOS 1994
9
KAOS GL
TANIKLIKLAR Aşağıdaki olaylar, gay'lerin başına gelen onlarca olay-dan sadece ikisi. Gay'lerin travestilerden farklı olarak maruz kaldıkları, resmi ve gayri resmi kesimlerden gelen bu ve ben-zeri olayları kendilerine saklamaları bilinmesini engelliyor. Bu gizli terörün açığa çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. İLK OLAY: Üç arkadaş Güvenpark'a arkadaş bulmak için gittik. Ben hoşlandığım birini gördüm. Yakınına oturdum. K.da yanımıza geldi. L. kendi tipi bir balamoz gördü ve gitti. Ben hoşlandığım adamla tanışmış ve sohbete başlamıştım. Birlikte olmaya karar verdik ama yerimiz olmadığı için uygun bir dış mekan bulmalıydık. Bu arada L. dönmüştü. Ayağa kalktık. Tam karşımızda yine aynı tipte bir adam daha vardı. Yanımıza geldi ve ikisi birden kollarımızdan tuttu. İkinci adam L.'yi kendine, benim yanımdaki ise beni ve K.''yı birbirimize kelepçeledi. Bizi Kumrular'a doğru götürüyorlardı. Götürürken üçümüzü de tartaklıyorlardı. Özellikle ikinci polisin (polis olduklarını anlamamıza izin verin) kendine kelepçelediği arkadaşa çok kötü davrandılar. Çünkü, polise göre o arkadaşın konuşmaya çalıştığı balamozun ailesi de arkasından geliyormuş. Bunu gören polis, "bir aileyi bile yoldan çıkarıp rahatsız ediyorsunuz" diyordu. Tam Kumrular'ın girişinde L. kendini yere attı. Bayılma nöbeti geçiriyor ve feryat ediyordu. Bu durumu gören, yoldan geçmekte olan bir adam "ne oluyor" diye karışmak istedi. Polis ona "sen de mi ibnesin?" diye bağırdı ve "seni de götürürüz" diye tehdit etti. Adam avukat olduğunu söyledi ama yine de çekip gitti. Sonra bizi sokak üzerindeki Çankaya Kaymakamlığına götürdüler. Kaymakamlıkta 3 resmi polis vardı ama hiçbiri bizimle ilgilenmedi. Bizi içeri aldılar ve kelepçeleri çıkardılar. 100 metre ileride polis karakolu olmasına rağmen bizi niye buraya getirdiklerini doğrusu anlayamadık. Kimliklerimizi aldılar. Üstümüzü aramadılar. Paramızı almadılar. Bizleri uyduruk bir deftere kaydettiler. Telefon numaralarımızı aldılar ama bu numaraları hiç bir zaman aramadılar. Kayıttan sonra bizi getiren iki sivil, bir sopayı ikiye ayırdı. Ellerimize vurmaya başladılar. L.'yi çok dövdüler. Bizi döven adam fazla dövmedi. Bizleri dövmeye devam ederlerken bir telsiz mesajı geldi. Gelen mesaj bir yere gitmeleri gerektiğini söylüyordu. Bunun üzerine bizleri bıraktılar. Kimliklerimizi verdiler ve dışarı çıkardılar. Biz de şaşkınlıkla onlarla birlikte karakola doğru yürüyorduk. Bu arada da sohbet ediyorduk. Sorular soruyorlardı. Bize daha çok "ne zaman başladığımızı, bu işi para için mi yaptığımızı" soruyorlardı. Sonra "siz gidin" dediler. L.'yi döven polis, "kaçın da arkanızdan kurşun sıkayım" diye dalga geçti. L. "tekrar Güven'e gidelim" dedi, fakat gitmedik. Bizi kelepçeleyen polisi daha sonra (ikinci olayda) minibüste gördüm. Ama beni tanımadı ve kaymakamlıktaki kayıtların uydurma olduğunu anladım. İKİNCİ OLAY: İki laçovari olarak Bulvar'da arkadaş bulma umuduyla dolaşıyorduk. Aniden bir beyaz minibüs önümüzde durdu. İki sivil vardı. Arabaya bindik. Arabada pek bir şey sormadılar. Doğrudan ikinci şubeye götürüldük. İki onlar iki biz üçüncü kata çıktık. Masa başı görevlisi kimliğimizi, kemer ve ayakkabı bağlarımızı aldı. İfadelerimizi aldılar. Korkutma amacıyla sert tavırları oldu. Ama hiç vurmadılar. İtiraf etsek önce dayak atacaklardı. Öyle tahmin ediyorum. Sürekli bize "ibne" diyorlardı. Ve bizlerin de öyle olduğumuzu itiraf ettirmeye çalışıyorlardı. Daha sonra ikimizi ayrı ayrı büyük bir salon kadar olan odalara koydular. Orada yataksız sert tahtalar vardı. Gece 1 civarındaydı. Bizler eşcinsel olduğumuzu kabul etmediğimiz için yarım saat kadar sonra diğer "suçluların" yanına getirildik. Eğer eşcinsel olduğumuzu kabul etseydik ilk koydukları yerde bırakacaklardı. Genelde gençler getiriliyor ve 24 saat bekliyenleri gönderiyorlar. Sabaha kadar sürekli gelen giden oldu. Bir ara suçlu kılığında sivil bir polis geldi. (Resmi polislerin ona davranışlarından dolayı tahmin ediyoruz.) Bizimle sohbet etti. İkimizin ağzını yokladı. Herkesi anons ederek çağırdıkları halde, onu yarım saat içinde doğrudan çağırdılar. Pek fazla sohbet etmedi, sonra çıktı gitti. Bizden sonra gelenler bile gittiği için, bizi unuttuklarını düşündük. Biz dahil herkese temizlik yaptırdılar. Çöp döktürme, paspas, toz alma ve tuvalet temizliği gibi... Ben, polislerin odasının tozunu aldım. Bu sırada bir polis öylesine sorular sordu. Alındığımız yeri söylediğimde imalı imalı sırıttı. Akşam 10 civarında bizleri bıraktılar.
KAOS GL
10
BİR DEFTERDEN Belki de kül rengi güz akşamları Caddede umut yağmuru yağacak Düşlerin solduğu pencerelerde Yeni bir sayfa açacak.
AYKIRI FIRTINALAR
Yalnış yaşadığıma inanmıyorum. Yalnızca tutkularımla yaşadım, yaşaya-cağım da. Çünkü benim tutkularım, yaşa-mın tutamağıdır. Tutkuların ötesinde bir yaşam İsimsiz sokaklar bizi beklerken düşünmedim. Eğer tutkularımın ve aşkın esiri Işıklar bir yanıp bir sönecekler olmayıp, dağların güzel gözlü kızını Gecenin sevinçli ayak sesleri sevmeseydim, boş bir beden olup cansızlar Gecikmiş bir gerçeği çalacak belki. aleminde yaşar giderdim. Ayıplandım onun uğrunda, gururumu ayaklar altına aldı. Yabancı bir semtin karanlığında Suçlamadım onu ama ben de suçlu değilim. Telaşlı gölgeler adres soracak Sevmeleri kim dizginleyebilir ki? Sevmek Kuşlar ötecek belki ansızın istedim sevdim. Engel olamazdı kimse. Bir mutluluk sayfalara vuracak belki... Onunla yaşananlar geçmişte kaldı. Çünkü yaşanılanlar yaşanıldıkları yerde kalırlar. ********************************** Böyle olmalı... Böyle olmalıydı bizde. GİTTİ Bizi konuşuyorlar, bizi eleştiriyorlar, Yaşamımda çoğu kez bizi ayıplıyorlar. Biz ne yapıyoruz? Kendimizi daha güzeldi geceler gündüzlerden içimizin yedi kat dibine saklıyor, sonra da Oturdum anlattım nedenlerini tek tek unutuyoruz. Neden korkuyoruz? Neden Bak dedim... kendimizi kendimize saklıyoruz? Hep bu benim dünyam yakınıyoruz kimse bizi anlamıyor diye ama bu benim tarzım çok uzakta görünüyor değil mi sana değiştirmek için parmağımız bile oy-namıyor Oysa içiçedir gündüzle geceler "ben mi değiştireceğim" diye. Böyle gelmiş, yarattığımız yalnızca yeryüzü kavramıdır böyle gitmemeli... yaşadığımız... İnsanoğlunun bildiği tek şey Anlamadı...baktı yüzüme... yargılamak galiba! Hem de hiç bilmeden, yıldızlara bakar gibi sormadan, öğrenmeden, hiç düşünmeden, iki karadelikti oysa bende gözleri sadece yıkmak, farklı olan her şeye karşı Yaşarmış iki karadelik çıkmak adına! Hiç acımadan eziyorlar bizi. Kendini öldürmeyi düşündün mü hiç Verdikleri tek yaşam armağanı "suçluluk ya da beni... ya da yoketmeyi dünyayı... duygusu". Bir şeyler yapmanın zamanı geldi sevdiğin için, korktuğun için değil geçiyor. Kimse bizim için özgürlük yaratmaz. Anlamıyorum seni, dedi Bunu kendi iyiliğimiz için kendimiz yapmak Gitti... durumundayız. Çünkü rahat ve çılgın olmak, hak ve özgürlüklerimizi doyasıya yaşamak bizim de hakkımız. Birlik ve beraberlik içinde hepsini başarırız. Yeter ki kopmayalım! Kimliklerimizi ve yaşam tarzımızı, dolayısıyla cinsel tercihimizi biz belirleyelim, başkaları değil. Birileri bizim adımıza yaşamımızı proğramlıyor. Böyle devam ederse, özgürlük ve aşk, ağzımızdan sözcük olarak bile çıkmayacak. Ben bilgisayar olmak istemiyorum. Ya siz? Ben beni ben olduğum için seven biriyle ömrümü; onu o olduğu için sevdiğim biriyle özgürlüğü ve aşkı sonuna dek yaşamak istiyorum. Sevmek için yaşamak istiyorum. Sevmenin günah olduğunu hiç sanmıyorum. Tanrı istemiş, bana armağan etmiş. Yaşayacağım, kısıtlanmasına izin vermeden, tüm çılgınlığıyla, getireceği ve götüreceği her şeye katlanarak, savunmaya, aşkı korumaya hazır olarak! Bir insan gibi... Tanrının bana verdiği o ayrıcalığı ona layık biriyle paylaşarak. Var mısın?... Peki nerdesin... Nerdesin sen?
DERYA KURAT 11
KAOS GL
EŞCİNSELLİK, SOSYALİZM, ANARŞİZM
Öğrencilik yıllarımızda popülist sol-cu arkadaşlardan bir çoğu, eşcinselden devrimci olmaz, diye düşünürlerdi. Karşı ge-lirdim. Birincisi kendi yöntemlerine uymu-yordu böyle bir anlayış. Dünyadaki bütün gay ve lezbiyenler arasında bir tek eşcinsel dev-rimci olmasa bile bu sav doğru olamazdı. İ-kincisi, merak ederdim. Onca devrimci "abi" ve "bacı"lar arasında hiç mi gay ve lezbiyen yoktu? Sonradan öğrendik: Hatta "dönme" bile vardı. Ama yolların ayrılması da kaçınılmaz oluyor, doğal olarak. Eşcinselliği burjuva toplumunun bir pisliği olarak gören zihniyetin gay ya da lezbiyenlere yaklaşımı tahmin edilebilir. Bu durumda özellikle seksen öncesinde eşcinsel ve devrimci olan bir insanın kendini ifşa et-mesini beklemek hem haksızlık hem de ap-tallık olurdu. (Günümüzdeki toplumsal latent-lere ileriki sayılarda değinilecek). Eşcinsel ve devrimci olup, heteroseksüel olmadığı halde geçmişte öyleymiş gibi davranan insanlar-dan, seksenli yıllarda kendini ifşa edenlere sıtreyt yoldaşları şaşırmadan edemiyorlardır herhalde. Seksist zihniyet karşısında, kabul edilse de edilmese de kadınların toplumsal konumu ikinci sınıf olarak bilinmekte. (Birinci sınıf elbette ki heteroseksüel erkekler oluyor) "Beterin beteri var" sözü bu durumda tam da biz eşcinsellerin konumunu anlatıyor. Sek-sist hiyerarşide bizler üçüncü sınıfa tekabül etmekteyiz. Ama hiyerarşinin başı sonu olmuyor. Bir pisikoloji kitabı okurken bizden "beter" olan insanların olduğunu öğrendim. Hiyerarşide zoofili ve nekrofililerden önce geliyormuşuz. Kötünün iyisinin de kötü olması bir yana bu lütfu kesinlikle reddederek hiye-rarşiyi ortadan kaldırmak için mücadele et-meli. Yazının başlığında da görüldüğü üzere eşcinsellik ve anarşi gibi iki lanetli kelime yanyana duruyor. İki "kelime" de içinde
KAOS GL
yaşadığımız toplumda genelde herkesten, özelde solculardan çok çekmiş, hala da çekmekte. Anarşizm seksen sonrasında ortaya çıktı! Bu topraklarda, seksen öncesinde de, seksen yılı öncesinde de anarşistlerin yaşadığı biliniyor. Seksen öncesinin resmi literatüründe anarşi eşittir terör anlamına gelmekteydi. Bu durum bana hep ilginç gelmiştir. Türkiye'yi tanımayan dışardan birisi haberleri izleme olanağına sahipse çok şaşırmış olmalı. O kadar insan ki hem anarşist hem de aktivist! Elbette durum böyle değildi. Devlet kesinlikle anarşist olmayan insanları anarşist olarak adlandırıyordu. Seksenle birlikte bu yanlış tekrarlanmaz oldu. Gerçi bu kez de herkes terörist oluvermişti ama gerçek anarşistler de kendilerini anarşist olarak adlandırmaktan çekinmiyorlar artık. Diğer lanetli "kelime" eşcinsellik ise bu topraklarda her zaman hayat bulmuştur. Ama anarşinin tersine, la-net bir giz perdesi ve yadsıma, yüzbinlerce eşcinselin üzerini örtmüştür. Ve örtmeye devam etmekle birlikte seksen sonrasında o da feminizm kadar olmasa da insanların gündemine girmiştir. Ve doğal olarak sosyalistlerin de. Fakat ayşe düzkan'ın söylediği gibi "sosyalistler hiç akıllarında yokken" feminizm de olduğu gibi bir patlamanın ardından yazmaya başlıyorlar. Günümüzde sosyalizm adına mücadele edip kadın hareketini bile reddeden bazı solcu anlayışlar, eşcinseller hakkında ne düşünüyorlar bilmek bile istemiyoruz. Ekim devrimi ile hukuksal özgürlüğüne kavuşan eşcinseller, Stalinist bürokrasi tarafından ailenin yeniden kutsanması ile birlikte tekrar eski durumlarına dönmüşlerdi. Bu durumu bile bilmeyen ya da bilmezden gelen sol-cuların eşcinselliği kapitalizmin bir pisliği o-larak gördüklerini biliyoruz. Teknolojiye ve üretimciliğe tapan bu anlayış kapitalizmin ortadan kalkmasıyla eşcinselliğin de ortadan kalkacağını savunuyor ve daha da kötüsü buna inanıyor. (Çin, bu konuda Moskova'dan daha hızlı. Murat Belge'nin aktardığına göre Çinli yetkililer "devrimden bu yana bizde böyle bir şey kalmadı" demişler, sahiden "şu devrimin başarısına bakın!") Devrimci Marksistler eşcinselliğe yaklaşımlarında diğer solcu anlayışlardan ayrılıyorlar. Bunlar eşcinseller üzerindeki baskıya iki sebepten karşı çıkıyorlar. Birincisi bireysel özgürlük (hem
12
birey, hem özgürlük! İkna olan var mı?) açısından. İkincisi eşcinseller üzerindeki baskı-lar ile kapitalist iktidar ilişkileri arasındaki bağlantılardan dolayı. Bununla birlikte ne kadar samimiler, ne kadar pragmatistler şimdi-lik bilemiyoruz. Ama bildiğimiz başka şeyler var. Yeni toplumsal hareketlerle birlikte orta-ya çıkan eşcinsel harekete, aklı başında bir yaklaşımın zaten kayıtsız kalması düşünülemez. Politik politika ve dolayısıyla her türlü iktidara duyduğumuz tiksinti kuşkuyu da beraberinde getiriyor. Bu aşamada yaklaşımın pragmatist olup olmadığı biz gay'ler için yaşamsal bir öneme sahip. Cahilleri ve düşmanlarımızı bir yana bırakırsak, artık anarşizmin, özgürlük mücadelesi olduğu biliniyor. Soyut, yanılsamalı değil, canlı ve gerçek özgürlüğün yoludur anarşi. Tüm anarşist etkinliğin temelinde, özgür bir kişilik, kurumların boyunduruğundan ve başkaları tarafından getirilmiş yasaların otoritesinden özgürleşme yatıyor. Anarşistin
özgürlüğü herkesin özgürlüğüdür. Tek bir köle bile varsa anarşist özgür değildir. Anar-şist, tüm insanlar özgür olana dek mücadele etmelidir. Anarşizm için putlar yoktur; insa-nın kendisi dışında onun özgürlüğü ve kısıtlanmamış gelişme hakkı dışında hiçbir mut-lak yoktur. (A.A. Borovoy) Ancak özgür olmak isteyenler ve onun için mücadele edenler özgür olabilirler. Eşcinseller olarak ne istiyoruz? Heteroseksüellerden anlayış, hoşgörü falan filan mı yoksa özgürlük mü? Eşcinselliği bir anüs-penis meselesinden ibaret gören sosyalistlerin bitmez tükenmez acil ve önemli sorunları vardır ve dolayısıyla bir de eşcinsellerle uğraşamazlar. Liberal soytarıların sözde özgürlüğü ise biz eşcinseller için tam bir bataklık anlamına geliyor. Yanılsamaya karşı canlı ve gerçek özgürlüğün yolu anarşizmdir.
GAY’E EFENDİSİZ
NOT: Eşcinsellik ve Anarşizm konusunda önümüzdeki sayılarda bir çeviri metin yayınlayacağız.
HETEROSEKSİZMİN BİLİMSEL KATLİAMINA KARŞI HAZIRLIKLI OLALIM! NAZİZMİN 21. YÜZYIL VERSİYONU GEN MÜHENDİSLİĞİNE DİKKAT! 13
KAOS GL
EŞCİNSELLER KADINLARA ÖZENİRLER:YANLIŞ!
Erkek eşcinseller heteroseksüelliği reddedip, gay hayatına yöneldiklerinde heteroseksizm tarafından "Erkek" olarak görülmezler. Heteroseksist zihniyet, kendi kalıplarına uymayan her dav-ranış ve düşünceyi, bu durumu yansıtan kişiyi eşcinsel olsun ya da olmasın "karı" kategorisinde görür. Ve aklı sıra "er-keklik"i yüceltir. Oysa heteroseksüel bir erkek de pekala cinsiyetinin toplumsal yönünü (gender) bırakabilir. Bu durum onu ne eşcinsel yapar ne de efemine olmasına yolaçar. Bu durumda "erkek eşcinseller kadınlara özenir" savı ideolojik bir önyargı değilse bir cahilliktir. EŞCİNSELLER APOLİTİK Eşcinsellik, toplumda varolan İNSANLARDIR:hem DOĞRU bütün kategorileri kesen bir hem YANLIŞ! durumdur. Her sınıftan ve her kesimden eşcinsel vardır. Eşcinseller, salt eşcinsellikleri dolayısıyla politik ya da apolitik olmazlar. Yine aynı şekilde salt eşcinsellikleri dolayısıyla ilerici ya da gerici olarak adlandırmak yanlıştır. Gay bilinci, varlık koşulu gereği ilericiliği gerektirir ama bütün "gay"ler ilericidir diyemeyiz. İlericilik ya da tersi bilinçli bir seçim ise politikaya tekabül eder. Bununla birlikte eşcinselliğini yatak odasına hapseden biri, bırakalım politik olmasını politikacı olsa ne yazar. Bu bağlamda meclisteki eşcinsel milletvekillerinin kulakları çınlar herhalde.
P.K.53 CEBECİ / ANKARA
0 $
KAOS GL 15
Δ
DÜŞÜNCELER-İ-M-İZ EŞCİNSEL OLUVERME SENDROMU:
Birçok filmin eşcinselliğe yaklaşımlarını karşılamak için Andrea Weiss tarafından bir karşı çıkış olarak kullanılan "eşcinsel oluverme sendromu" adlı kavram bir çok yanılsamayı görmemize yardımcı oluyor. Yoketme başarıla-mayıp, görmezden gelme işe yaramayınca geriye yok edilmek istenileni sistem içi kılma devreye girer. Bu durumda eşcinsel-lik, egemen ideoloji içinde eritmenin bir yolu olarak, salt cinsel-likle sınırlandırılır ve hayatın diğer alanlarına taşınmasına izin verilmez. Weiss'a göre "Yatak odasının ötesinde bir eşcinsel kültür, kimlik ve tarih tehdit olmadığı sürece, insanların yatakta ne yaptığını görmezlikten gelebilir egemen ideoloji." Yine Weiss'ın filmlerinden kalkarak ortaya koyduğu bu durum, eşcinselliğe yaklaşımlarının radikal gibi gözüktüğü bir çok ör-neğin öz itibariyle eşcinselliği yatak odasıyla sınırlandırdığını gösteriyor. Heteroseksizmin tuzaklarına hazırlıklı olalım. Kahrolsun eşcinsel oluverme sendromu! EŞCİNSELLER KADINLARDAN Kadınları cinsel meta oNEFRET EDER, ONLARI RAKİP larak gören, savunma-OLARAK GÖRÜR:YANLIŞ! sız bulduğu her an cinsel tacizde bulunan, üzerlerinde her zaman bir terör estiren heteroseksüel erkekler ve heteroseksizmdir. Bilinçli bir "gay"in kadın peşinde koşan bir "erkek"le zaten paylaşacağı bir şeyi yoktur. Cinsel partner olarak seçeceği kişi de bir gay olacaktır. Dolayısıyla ne bir gay kadınların elinden erkeklerini almaktadır, ne de kadınlar bir gay'in partnerini...O halde rekabet nerde? 150.000.-TL