eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir
KAOS GL
103
Eşcinsel Kültür/Yaşam Dergisi
KASIM - ARALIK 2008
5 YTL
YILDIRIM TÜRKER TAŞRANIN MÜJDATLARI
SÖYLEŞİ
CEMİL İPEKÇİ DOSYA:
İSLAM & EŞCİNSELLİK 5 BİN İMZA
MECLİS'TE
İYE A HED LIĞ MCI
I T “AYR I SANA Ş ” R İ KA İLER Ş E L SÖY APÇIĞI KİT
UMAY UMAY DÜNYAYI EŞCİNSELLER VE KADINLAR YÖNETECEK
İKTİDAR NEDİR?
1 - 1995'TE, KAOS GL'NİN 5. SAYISINDA YAYIMLADIĞIMIZ, JOSEPH PROUDHON'UN 1848 YILINDA YAZDIĞI VE CLİFFORD HARPER'IN 1981 YILINDA ÇİZGİSİYLE HAYAT VERDİĞİ "İKTİDAR NEDİR?" ADLI ÇALIŞMASINI BİZE HATIRLATAN ŞEY. 2 - EKONOMİK KRİZİYLE, ADALETSİZ GELİR DAĞILIMIYLA, YALAN HUKUK DÜZENİYLE, KENDİ HALKLARINI ASİMİLE EDEREK, YOK SAYARAK DÜŞMAN İLAN EDİP, YOKTAN YARATTIĞI DÜŞMANLARLA SAVAŞMAK BAHANESİYLE, GENCECİK İNSANLARI ÖLÜME GÖNDEREN, VE BUNUN SORGULANMASINA DAHİ TAHAMMÜL EDEMEYEN, YARATTIĞI ERKLERİN TECAVÜZÜNÜ VE CİNAYETLERİNİ HAKLI GÖREN, İNANÇLARIMIZI, KÜLTÜRÜMÜZÜ VE KİMLİKLERİMİZİ YOK SAYAN YA DA KENDİ VARLIĞINI KUVVETLENDİRMEK İÇİN DÜZENLEMEYE KALKAN ŞEY. 3 YA DA…
BANA DOKUNAN HERKESTİR.
GASPEDİCİ VE ZORLA OLANDIR.
DÜŞMAN İLAN ETTİKLERİMDİR.
ESİR EDENDİR
KANUNLARI, ZENGİNLERİ ZENGİN ETMEK İÇİN TUZAKTIR.
YOKSULLARIN İSE KELEPÇESİDİR.
İZLEYEN, GİZLİCE DİNLEYEN, GÖZETLEYENDİR.
DÜZENLEYEN, GÖRÜŞLERİ BELİRLEYEN, ÖĞÜT VEREN, DENETLEYENDİR.
MANTIKSIZ VE ERDEMSİZ İNSANLARIN SANSÜR KURUMUDUR.
HER EYLEM VE İŞLEMDE HAZIR VE NAZIR OLANDIR.
KAYDEDEN VE DAMGALAYANDIR.
CEZA VE RUHSAT VEREN, VERGİ KOYANDIR.
ÖLÇEN, KINAYAN, ISLAH ETMEYE KALKAN, HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATANDIR.
KAMU YARARI BAHANESİYLE SÖMÜRENDİR.
TEKELİNE ALAN, KAZIKLAYAN VE SOYANDIR.
SONRA DA EN KÜÇÜK İTİRAZ YAHUT ŞİKAYETTE,
İTİP KAKAN, SOPALAYAN VE AŞAĞILAYANDIR.
SİLAHINI ELİNDEN ALAN, SENİ ÇİĞNEYEN VE EZENDİR.
YARGILAYAN, MAHKUM EDEN VE HAPSE ATANDIR.
SENİ VURAN VE AŞANDIR.
SÜRGÜNE YOLLAYAN, SATAN VE SANA İHANET EDENDİR.
SENİ ÜÇ KAĞIDA GETİREN, KIZDIRAN VE ONURUNU KIRANDIR.
BUDUR İŞTE İKTİDAR.
BUDUR ONUN ADALETİ, BUDUR ONUN AHLAKI.
Kaos GL’den
a Sahibi erneği adın y Kaos GL D Burcu Erso oyaburcu@
kaosgl.org
ürü ve zı İşleri Müd Sorumlu Ya Yayın Yönetmeni Genel l Uğur Yükse l.org ugur@kaosg
u Yayın Kurul Safoğlu, n a yk A , l o Ali Er Bawer Çakır Barış Sulu, , Emir Birant y, so r E Burcu lin Kalkan, e P , r a n Çı Esra er a, Umut Gün Salih Canov şmanları Hukuk Danı lan Özsoy, Av. Elif Cey 1ld1r1m, Av. Hakan Y d1n, Av. Oya Ay Öz Av. Yasemin rım Sayfa Tasa Emir Birant emir@kaos
gl.org
ilk korku
uur yüksel ugur@kaosgl.org
Ömrümün ilk korkusuydu. “Hayatında en korktuğun şey neyse onlar saracak cehennemde her yerini” demişti bir kız çocuğu, dudaklarını bükerek. Biliyordu işte, ona da annesi söylemişti. Günlerce uykularımda her yerim böceklerle kaplı, cehennemde yanarken gördüm kendimi. Aynı kız olmasa da ona da annesi söylemişmiş; Tövbe etmeliydim, tövbe edersem 'Allah baba' beni affedermiş. Böylece günahla tanıştım. Günah işlemekten korktum sonra. Ekmek yere düşünce üç kez öpüp alnıma
dinatörü Finans Koor o lu 0smail Alaca l.org
götürdüm, babamın karşısında bacak bacak üstüne atmadım, belki aç olan
umlusu Abone Sor l Semih Varo
kızlara kötü gözle bakmadım, televizyondaki öpüşme sahnelerine gözümü kapattım, ablamdan
lunanlar Katkıda bu Güven, al em K li A z, Adnan Yıldı gümüş, Ak n Ca , ya Buse Kılıçka rlikaya, i, Çağlar Ye Cemil İpekç e Özkaya, in Em , şlı , Deniz Ta , Erkan Alçam Emir Birant , il Alacaoğlu a m İs , an Hakan Aydoğ lide Kara, Jet Moon, Jü y Derre, Kora ır ad h Ba Kenan nder, Düşmezkala Muhsin amanoğlu, ik, Kürşad Kahr Mustafa Çel , ks ic dr en H lu, m Doğanoğ ne e S li, e n, Nihan Gün , Sürmelica Sezer Çelik lu, min Alacaoğ se Ya , ay Umay Um Yorgancılar er, Zeynep Yıldırım Türk ri Yönetim Ye Kaos GL lvarı 29/12 fa Kemal Bu Gazi Musta ANKARA ay l ı ız K 0 64 40 230 03 58 . 2 31 0 +9 Telefon: 77 12. 230 62 Faks: +90 3 kaosgl.org @ r to i d e : a E-post l.org www.kaosg URL: http:// Abonelik ne bedeli o ab 1) ay s 6 ll1k( 45 YTL Yurt içi 1 y1 edeli 1k l abone b 1l y 1 1 1_ d 70 $ Yurt 45 € ya da
oyunlarımızda erkeklerle öpüşürken, birbirimizin üstüne çıkarken gelmedi aklıma günah.
sg
ismail@kao
gl.org semih@kaos
ar 70 $ as 1 ye sfer 45 € or e following th Please, tran to d o ri pe t subscription bank accoun besi Yeni_ehir ^u 1 as nk Ba i 54 Garant 411 62970 TL Hs. No: : 9089309 USD Hs. No 34 : 90903 EUR Hs. No 0 15 1 ISSN 3025
2
vardır diye okula götürdüğüm yemeğimi gizli gizli, suç işlermiş gibi yedim,
önce banyo yapmadım, haksız olsalar bile büyüklerime karşı gelmedim… Bir tek çocuk
Yazları çok erken saatlerde sokaklar çocuk sesleriyle dolardı. Ellerinde yeşil kitaplar camiye giderlerdi. Ben de peşlerinden... 5 vakit namaz kılınan bir evde büyümek değildi tek neden, kasabada yaşamak, kabul görmek için bir görevdi bu. Elif, be, ce'yle başlayan Ayat-el Kürsi'ye dek giden sayfalar, sureler, ayetler… Amaç Kuran'ı Kerim'e geçebilmekti. Ödül de… Okuyamamak utançtı. Çok utandım. Ben de namaz kılmaya adadım kendimi. Bilinen duaları mırıldandım eğilip kalktıkça. Ortaokul ve lise yılları sonra. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin korkutan öğretmenleri. Günahla değil dayakla korkutan… Oğlanları aşağılayan, kızlara sarkan öğretmenler… Ve sonra, çocuk oyunlarının bittiğini anladığım gün: erkek bedenine ilk dokunuş. Dokunmayış. Çıplak bedenler birbirine değdi yalnızca. Kaçtım hemen. Eve koştum, banyoya kapattım kendimi. Canımı acıta acıta, kanata kanata keseledim bedenimi. Sıcak sular döktüm, beyaz sabunlarla ovdum ama gitmiyordu. Günah gitmiyordu. Günlerce, haftalarca ağladım gizli gizli. Yeryüzünün tek günahkarı bendim. En büyük günahı işlemiştim bir erkek bedenine bakarak, ona dokunarak. Cehennemdeydim ve böcekler her yerimi sarmıştı. Travmaya dönüşen bir çocukluğun birkaç anı(sı) bu yalnızca. Bize öğretilen dinin, bu ülkede yaşarken dinle ilişkimizin birkaç yıkımı sadece. İşte bu yıkımları ya da aksine, sağaltımları dosyaya dönüştürelim dedik ve dosyamızın adını önce “Din ve Eşcinsellik” koyduk, sonra da gelen yazıların götürdüğü yere gidip “İslam ve Eşcinsellik”e çevirdik. Anlaşılan o ki; bu ülkede İslam'la ilişkimize bakmadan başka dinleri konuşabilmek henüz mümkün değil. Gelecek yıllara kalan “Din” dosyamızı bu sayıyla başlatalım o zaman.
Kapak y Umay Uma
***
hi Basım Tari 08 5 A ustos 20
Bir sonraki buluşmada 'yenilik' bekliyor Kaos GL'yi. Logosundan içeriğine bütün odalarını yeniden
Baskı evi Ayrıntı Basım i i Bö l g e s ay n a S ze ni 105 İvedik Orga 0. Sok. No: 28. Cad. 77 ra Ostim Anka 0 2 . 39 4 5 5 9 1 3 0 : on f Tele Yayın Türü (2 aylık) Yerel süreli ık 2008 Kasım-Aral isteklerde Tek sayılık gönderiniz. u l u p ta os p 5 YTL'lik ve mültecilere Tutsaklara, derilir. ön g z i s t re c ellere ü HIV+ eşcins L, Kaos G e Lezbiyen Kaos Gey v e Dayanışma ştırmalar v ır. Kültürel Ara ği'nin süreli yayınıd Derne
kuracağız derginin. Sizlerin de katkısıyla elbette… Mektuplarınız, fotoğraflarınız, günceleriniz… Sözünüz, görüntünüz 'yeniden' bu dergide olacak. Yenilikleri beklerken görüşmek dileğiyle.
Kapağımıza da zevkle taşıdığımız Umay Umay yıllar sonra ilk söyleşisini Kaos GL'ye verdi. Kendi çektiği fotoğrafların süslediği sayfalarda Umay'ın boğaza/yüreğe takılan sözleri sizler için de bir rehber olacak sanırım: Ya yolunuzu bulacağınız ya da kaybolacağınız.
içindekiler
14
02
03 havadis 5 BİNDEN FAZLA İMZA MECLİS'TE 04 lgbt gündem 06 havadis “ERYAMAN DAVASI”NDA SON KARAR 08 kapak UMAY UMAY “DÜNYAYI EŞCİNSELLER VE KADINLAR YÖNETECEK” 12 günlük YILDIRIM TÜRKER TAŞRANIN MÜJDATLARI 14 söyleşi CEMİL İPEKÇİ “EŞCİNSELLER BANA SAHİP ÇIKMADI” 16 canım ailem “GERÇEK OĞLUMU 30 YAŞINDA TANIDIM”
06
08
dosya: islam&eşcinsellik 19 dinden imandan çıkarken BAWER ÇAKIR 22 söyleşi MUHSİN HENDRİCKS “TANRININ YARATTIĞI HİÇBİR ŞEY YANLIŞ DEĞİLDİR” 24 islam ve eşcinsellik MUHSİN HENDRİCKS 25 imam muhsin'i dinlerken KAHRAMAN GÜRCAN 26 din bir tekliftir MUSTAFA ÇELİK 28 dünyada eşcinsel hakları 29 homoseksüellik: 'cinsî sapıklık' 30 bir yemin ettim ki dönemem EMİR BİRANT
04
22
42
30 bir yemin ettim ki dönemem EMİR BİRANT 33 aşk değil mi din? JÜLİDE KARA 34 söyleşi “NE EŞCİNSELLİĞİMDEN, NE ALLAH'IMDAN” 37 sanki bir oğlan gibi SÜRMELİCAN 38 suya dönüş/ panoptikon ADNAN YILDIZ
40 söyleşi DENİZ TAŞLI LİSEDEKİ AŞKIN YARATTIĞI MÜZİK 42 foto-hikâye HAKAN AYDOĞAN KAYIP PERUKLAR II 44 söyleşi KENAN BAHADIR DERRE “ZOR OLAN, 'BEN ORADAYDIM' DEMEK” 46 kült filmler: lola&bilidikid AYKAN SAFOĞLU ZAMİR MELOŞ'UN GÖLGESİNDEKİLER 48 söyleşi ALİ KEMAL GÜVEN KRALİÇE FABRİKA'DA 50 "kadın kadına öykü yarışması" 30 DAKİKA 52 söyleşi JET MOON "SAHNE BENİM" 54 kitaplık 55 bozuk plak 56 birlikte "HAYATI PAYLAŞACAĞIZ"
48
havadis
5 binden fazla imza meclis'te LGBT Hakları Platformu Lambdaistanbul'un başlattığı imza kampanyasında toplanan 5 bin 200 imzayı 23 Ekim'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) sundu. Meclisten bir tek, Demokratik Türkiye Partisi (DTP) İstanbul 3. Bölge Milletvekili Sebahat Tuncel'in karşıladığı Platform üyeleri Meclis önünde basın açıklaması yaptı.
LGBT Hakları Platformu ve lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transeksüel bireylerin haklarını destekleyen pek çok örgüt olarak, bugün buraya hem Sivil Anayasa'yı tartışmanın aciliyetini hatırlatmak, hem de Anayasanın eşitlik maddesi konusundaki talebimizi yinelemek için geldik. Evet, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transeksüel bireyler olarak, eşit vatandaşlar olduğumuzun Anayasa tarafından güvence altına alınmasını talep ediyoruz. Bizimle ilgili mahkeme kararlarının hâkimlerin inisiyatifine kalmamasını, eğitim, ev, iş, barınma gibi insani konularda diğer vatandaşlarla eşit haklara sahip olmamızın sağlanmasını istiyoruz. Murathan Mungan, Sezen Aksu, küçük İskender, Baskın Oran gibi kamuoyunda tanınan kişilerin de imzalarının bulunduğu talebimizi pek çok kereler çeşitli vesilelerle dillendirdik. Hükümetten gelen yanıtlar "toplum buna hazır değil" ile "eşcinseller sorun yaşamamaktadır, yasalarda eşitlik mevcut" arasında gidip gelmektedir. Lambdaistanbul hakkında yerel mahkeme tarafından verilen kapatma kararı haklarımızın güvence altında olmadığının en somut kanıtıdır. Bu nedenle Anayasanın eşitliği düzenleyen maddesine "cinsel yönelim" ve "cinsiyet kimliği" kavramlarının eklenmesini talep ediyoruz.
Meraklısına: Eşcinseller Meclis'i ilk kez, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) değişim sürecinde, 24 Mayıs 2004 tarihinde ziyaret ettiler. Adalet Alt Komisyonu üyelerinden randevu isteyen Kaos GL ve Lambdaistanbul temsilcilerini sadece Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Orhan Eraslan kabul etmişti. Meclise ikinci ziyaretini 8 Haziran 2004'te TCK Kadın Platformu üyeleriyle birlikte yapan Kaos GL ve Lambdaistanbul temsilcileri Adalet Komisyonu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'e cinsel yönelim ayrımcılığın neden tanımlanması gerektiğini anlatmaya çalışmışlardı.
03
lgbt gündem içindekiler Unutulmaz Bir Tatildi Kaos GL'nin ilkini 2006 yılında gerçekleştirdiği “Gökkuşağı Kampı”nın ikincisi 24-26 Ağustos tarihlerinde ÇıralıOlimpos'ta yapıldı. Doğa ve denizle hemencecik kaynaşan LGBT katılımcılar unutulmayacak bir tatil yaşadılar.
Bülent Ersoy Mahkemedeydi Ses sanatçısı Bülent Ersoy, savaş karşıtı sözlerinden dolayı üç yıl hapis istemiyle yargılandığı davada, "işgüzar insanlarca vatan haini ilan edildiğini" söyledi; "Ben insanlık adına konuştum" dedi. Bir televizyon programında Kuzey Irak harekatı sırasında yaşanan ölümleri eleştirerek "oğlu olsa askere göndermeyeceğini" söyleyince hakkında dava açılan Ersoy, yaşanan şiddete çözüm bulunmasını talep ettiğini; bunun da suç olmadığını söyledi. Ersoy "Türkiye'de doğmuş, büyümüş ve vergi rekortmeni olan bir sanatçı olarak fikirlerimi özgürce ifade etme hakkım var. Eğer ölüm yerine çözüm istemek vatan hainliği ya da askerlikten soğutmak ise o anlayış meselesidir. Benim konuşmam bu şekilde algılanarak huzurunuzda bu şekilde bulunmam algılama yanlışlığındandır" dedi. 10 kişinin şikayeti üzerine dava açan savcı, iddianamede "Her Türk asker doğar" demiş; Ersoy'un sözlerinin Roj TV'de alıntılanması suça kanıt olarak göstermişti. Yargılamaya 30 Ekim'de devam edilecek. Meraklısına: Genç Siviller adlı örgüt sanatçıya destek vermek için adliye önünde "Ah bu savaşların gözü kör olsun" ve "Eller ayırsa bile biz ayrılamayız", "Biji Diva" yazılı pankartlar taşıdı.
04 Kaos GL'den İnsan Hakları Eğitimi Kaos GL derneğinin Olof Palme Center'la ortaklaşa gerçekleştirdiği İnsan Hakları Eğitimi 12-14 Eylül tarihleri arasında Ankara'da Best Otel'de yapıldı. Homofobi ve ayrımcılık temalı eğitime Türkiye'nin dört bir yanından eşcinsel, biseksüel, transeksüel ve heteroseksüeller katıldı.
MEB'den Eşcinsel Evlilikleri Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ilköğretim 8'inci sınıflar için hazırladığı halk kültürü dersi müfredatında eşcinsel evliliklerine de yer verdi. Müfredatta halk bilimi uzmanı Öcal Oğuz'un makalesinden alıntılar yapılarak, “Son dönemlerde 'eşcinsel' evliliklerin kimi ülkelerde gündeme gelmesine, bunun lehine kimi düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen, ülkemizde kamu vicdanı veya 'töreler' bunu onaylamadığı için bu konuda bir yasal düzenleme yapılması mümkün değildir” denildi.
Arada Bir Yerde 'Türkiye'de İsrailli LGBT tiyatro topluluğu BenLBen 'Arada Bir Yerde' adlı oyunuyla Türkiye'deydi. “Tanrının cinsiyeti ne? Kadın nedir? Erkek nedir? Tercih yapmak zorunda mıyız ya da ARADA BİR YER var mı?” sorularını soran oyun 27-28 Eylül tarihlerinde İstanbul ve Ankara'da sahnelendi.
Connecticut'ta Düğün Çanları ABD'nin Connecticut eyaletinde Yüksek Mahkeme, eşcinsel evliliklerini onayladı. Böylece Connecticut, Massachusetts ve Kaliforniya'dan sonra eşcinsellerin evliliklerini meşru sayan üçüncü eyalet oldu. Meraklısına: Eyaletteki 8 eşcinsel çift, resmi
Eşcinsel Festivalinine Saldırı
evliliklerinin tanınmamasıyla anayasal haklarının ihlal
Bosna'da 23 Eylül'de başlayan eşcinsel festivali
yasalarının eşcinsellere karşı ayrımcı olduğu, bu
faşist saldırılar nedeniyle ikinci gününde iptal edildi.
yüzden eşcinsel çiftlerin evliliğin mali, sosyal ve
Sarajevo kentinde yapılan festivalin açılış
duygusal yararlarından mahrum kaldığı" yönündeki
gecesinde, yüzleri kukuletalı, İslamcı sloganlar atan
delillerini kabul etti.
edildiği gerekçesiyle 2004'te dava açmıştı. Dört sene sonra Mahkeme davacıların, "eyaletin evlilik
bir grup, katılımcılara saldırarak sekiz kişinin yaralanmasına neden oldu. Festivalin ikinci gününde 70 kişilik bir grubun seyircilere de şiddet uygulaması nedeniyle organizatör Svetlana Djurkovic “ziyaretçilerin güvenliğinin sağlamasını garanti edemeyiz” açıklamasında bulundu ve festivale son verildiğini söyledi.
Mr. Sulu Evlendi “Uzay Yolu” dizisinde Mr. Sulu'yu oynayan 71 yaşındaki George Takei, 21 yıldır birlikte yaşadığı 54 yaşındaki Brad Altman'la evlendi. 14 Eylül'de Los Angeles'ta Japon-Amerikan Ulusal Müzesi'nde düzenlenen törene "Vulkan" gezegeninden uzun kulaklı "Mr. Spock" dahil, Atılgan gemisinin tüm mürettebatı katıldı.
05 Pitt'ten Eşcinsellere Destek Oyuncu Brad Pitt, ABD'nin Kaliforniya eyaletinde eşcinsel evliliğine izin verilmesi girişimlerine destek olmak için 100 bin dolar yardımda bulundu. Medyanın ilgi odağı Angelina Jolie ile birlikteliğini sürdüren Pitt, yardım kararına gerekçe olarak, hiç kimsenin, kabul etmese de bir başkasının hayatına karışamayacağını, çünkü herkesin başkasına zarar vermeden kendi hayatını yaşama hakkı bulunduğunu ve Amerika'da ayrımcılığın yeri olmadığını gösterdi.
Del Martin Artık Yok Amerika'da lezbiyen hareketinin öncüsü olarak tanınan Del Martin 28 Ağustos'ta yaşama veda etti. 87 yaşındaki Del Martin, Kaliforniya'da eşcinsel evliliklerinin yasallaşmasıyla, iki ay önce, 55 yıllık partneri Phyllis Lyon ile evlenmişti. Meraklısına: Martin ve Lyon, dört yıl önce, San Francisco Belediye Başkanı Gavin Newsom tarafından başlatılan uygulamayla da evlenmişti. Ancak kısa bir süre sonra bu evliliklerin geçersiz sayılması nedeniyle Del Martin hukuk mücadelesi başlatmıştı.
havadis
"eryaman davası"nda son karar: 06
ÇETE SERBEST! "Eryaman Davası" kronolojisi 2006
13 Ocak Ankara'nın Etlik semtinde M.B. adlı transeksüel,
7 Nisan Ankara'nın Eryaman semtinde yaşayan travesti ve
Eryaman'da saldırgan olarak teşhis edilmiş kişilerce saldırıya
transeksüeller ölümle tehdit edildiler.
uğradı. M.B. kafasına aldığı darbeler yüzünden uzun süre
11 Nisan Tehdit eden kişiler D.İ adlı transeksüelin arabasına
hastanede kaldı. (Faillerin yakalanması için yapılan başvurular
zarar verdiler. D.İ. saldırganlara dava açtı.
2008 yılında sonuçlandı. Soruşturma savcılıkça halen devam
12 Nisan - Travesti ve transeksüeller tehditlere ve şiddete
ediyor. Saldırıda yer alan kişilerden bazıları teşhis edildi.)
dayanamayarak eşyalarını bile alamadan Eryaman'daki evlerini
16 Ocak - G.A., N.B. ve F.D. adlı transeksüeller Marmara
terk ettiler.
Sokak'ta sopa ve kesici aletlerle saldırıya uğradılar. Çanta ve
15 Nisan - Ankaralı travesti ve transeksüeller Kaos GL
telefonları gasp eden saldırganlar aynı gün, Küçükesat
Derneği'nde toplanarak Pembe Hayat Sivil Toplum Girişimi adı
semtinde DT, ST, DK'yi kesici aletlerle darp ettiler.
altında örgütlenme kararı aldılar.
18 Ocak Küçükesat'ta travesti ve transeksüellerin sıkça
15 Haziran - Pembe Hayat Sivil Toplum Girişimi ilk basın
gittikleri bir kuaför salonuna saldırı düzenlendi. Kuaför
açıklamasını 40'a yakın kadın sivil toplum örgütünün desteğiyle
salonuna zarar veren saldırganlar müşterilerin çantalarını gasp
İHD Ankara Şubesi'nde yaptı.
ettiler. Çantalarda buldukları telefonlardan transeksüellerin
18 Haziran - Lambdaistanbul LGBTT Derneği olaylara dikkat
telefon numaralarına ulaşan saldırganlar B.K. ve A.G. adlı
çekmek için Ankara'da bir yürüyüş düzenledi.
transeksüelleri şantaj ve tehdit ettiler.
2007
19 Ocak - Pembe Hayat LGBTT Derneği, saldırganların
kararı temyize götüreceğiz
ceza yeterli değil
senem doğanoğlu avukat
buse kılıçkaya pembe hayat derneği
Sanıkların cezaları bir daha suç
Cezanın yeterli olduğunu
işlemeyecekleri yolunda mahkemede
düşünmüyorum. Birçok kişi mağdur
takdir oluşmadığı ve pişmanlık
oldu orada ve bıçaklandı, evleri basıldı,
duymamaları nedeniyle ertelenmedi.
eşyaları tahrip edildi, canlarını zor
Para cezasına çevrilmeyen bütün
kurtardılar. Cezanın az kalması çok
cezaların alt sınırdan tesis edildi ve
ilginç çünkü bir de şöyle bir örnek var
hakim takdir indirimi kullandı. Kararı
önümüzde; travesti ve transeksüellerle
temyize götüreceğiz ve sanıkların
ilgili çalışan, desteklediğimiz bir kişi
tutuklu yargılanmalarını talep edeceğiz.
olmayan Öykü Evren gerçeği... Öykü de travesti ve
Çete kurmaktan dolayı cezalandırılmış olmaları Türkiye LGBTT
transeksüelleri mağdur ettiği için ve çete kurmakla
mücadelesi açısından çok önemli. 2006 yılından bu yana
yargılanıyor. Bu yargılamada Öykü'nün cinsel kimliğinden
bildiğimiz, örgütlü faaliyet yürüten, transeksüel ve travestilerin
dolayı bir uzama olduğunu düşünüyor, bir transfobi seziyorum
yok edilmesini hedefleyen ve nefret suçları işlemek için bir
ve Öykü'nün 7 bin yıl gibi uçuk bir yılla yargılanmasını
araya gelmiş, sadece dört üyesi yakalanabilmiş bir ekip vardı.
algılayamıyorum. Kısacası, Eryaman çetesine verilen cezanın
Bunun çetesel faaliyet içinde değerlendirilmesi bence hukuk
az olmasını doğru bulmuyorum.
açısından önemli. Ama gerekçe nereden kurulacak onu bilmiyoruz henüz.
Eryaman'da travesti ve transeksüellere yönelik saldırılara da katılan ve ardından Esat ve Kurtuluş semtlerinde de saldırılara devam eden Ayhan Günay, Şammas Taşdemir, Ahmet Günay ve Harun Çardak'ın yargılandığı dava 17 Ekim'de sonuçlandı. Yaklaşık iki yıldır süren davada çete kurmakla suçlanan sanıkların, tutuklulukta geçen süre göz önüne alınarak, tahliyelerine karar verildi. eşkalinin, kullandıkları aracın modelinin, renginin ve plakasının
yapıldı. Örgütlü faaliyet olduğu için davanın özel yetkili ağır
belli olmasına rağmen yakalanamamasını protesto etmek için
ceza mahkemesine gönderilmesi talep edildi. Mahkeme
Yüksel Caddesi'ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde mum yakarak
görevsizlik kararı ile davayı 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne
sessiz eylem düzenledi. Dernek, saldırganlar yakalanıncaya
devretti.
kadar bu eylemi sürdüreceğini açıkladı.
16 Ağustos - Dava 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye
9 Şubat - Beş saldırgan yakalandı, ikisi tutuklandı.
başlandı.
Saldırganların yakalanmasıyla birlikte Pembe Hayat Derneği
4 Ekim Hakim, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına ve
mumlu eylemine son verdi.
Ahmet Günay ve Harun Çavdar'ın da tutuklanmasına karar
10 Nisan D.İ.'nin Mart 2007'de açtığı dava 7. celsesinde
verdi.
karara bağlandı. Hakim, üç sanık hakkında mala zarar
2008
vermekten, 120 gün para cezası ile cezalandırılmalarına, 1/6
17 Ekim - Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesindeki 8.
indirim yapmak suretiyle de cezanın 100 güne indirilmesine ve
duruşmaya tutuklu sanıklar Ayhan Günay, Şammas Taşdemir,
her bir sanığın 2 bin YTL'yle cezalandırılmasına karar verdi.
Ahmet Günay ve Harun Çardak ile sanık ve müşteki avukatları
Mala neden zarar verildiği kararda açıklanmadı.
katıldı. Travesti ve transseksüellere şiddet uyguladıkları
24 Mayıs - Saldırganların dördü hakkında çete kurmak, çete
gerekçesiyle yargılanan 4 sanık, 3 yıl 9 aya kadar değişen
faaliyeti çerçevesinde gasp, yaralama, şantaj, tehdit,
sürelerle hapis cezasına çarptırıldı. Cezaevinde geçirdikleri süre
yaralamaya teşebbüs, gaspa teşebbüs suçlarından açılan
göz önünde bulundurularak tutuklu bulunan sanıklar tahliye
davanın ilk duruşması Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
edildi.
07
y端z y端ze
umay umay
"dünyayı eşcinseller ve kadınlar yönetecek" Kendimizi ararken, bir gün ona rastladık. Şarkı söylüyordu, bir yandan da elbisesinin üzerine şiirler yazıyordu. Biz bir şey sormadan, sağ avucumuzun içine kendimizi göreceğimiz pirinç işlemeli bir ayna, sol avucumuzun içine de kalbimize geri dönmemiz için bir harita bıraktı. Sonra sessizliği fısıldayan dudaklarına kırmızı rujunu sürdü ve sarayına geri döndü. Biz sevişen çocuklarsa, ölene kadar içinde sevişeceğimiz sözcükler bulmanın sevinciyle evimize doğru yol aldık. Hayata ve hayatıma kattığı anlam için, 'Sevişen Çocuklar Matinesi' adlı ilk kitabımı ithaf ettiğim, sessizliğin ve sözcüklerin kraliçesi Umay Umay'la uzun bir aradan sonra gerçekleşen bu söyleşi, bütün sevişen çocukların uyandığında yastıklarının altında bulacağı, kalpten bir kutu içinde sunulmuş hediyedir. söyleşi: çağlar yerlikaya v fotoğraflar: umay umay Popüler kültüre ait olan hiçbir şeyle bir kan bağının
Öyle
olmadığını
durduramıyorum, ondandır.
herkes
bildiği
halde,
o
dergilerde,
o
mi?
Müzik
bende
hiç
susmuyor.
Görüntüleri
kanallarda, o kafelerde gözükmediğin ve o insanlarla dans etmediğin için 'Umay nerede' sorusu var.
“kazım gittikten sonra kolum kanadım kırıldı”
Bu soru, kanımı en donduran soru. Üstelik bunu, popüler tavra karşı olduğunu iddia edenler soruyor. Öyle bir hava esti ki, sanki ben
öldüm.
Yooo,
buradayım.
Hayatımda
olan
Umay Umay, Naylon, Ağzı Bozuk Aşk Mektubu… Üç
bitenin
albümünde de gerek şarkılar, gerekse klipler bakımdan,
görünenden uzak olması bir seçim. Sevemedim, hepsi bu.
insanların ya aklına getiremediği ya da yapmaya cesaret
Hayatın hediyeli bok torbası kısmını seçmedim, hepsi bu. “Ahh
edemediği çalışmalara imza attın. Değişen bir şey yok,
dur, ben bir kopayım” bile değil, bünyem kaldırmadı. Tesis
son albümünden sonra yine herkesin kendi kalbine geri
yetersiz (Gülüyor.) Karşı filan da değilim. Süper eğleniyorlar. O
döneceği parçalar yaptın. Hatta bana, şarkılar için
eğlence biçimine ait değilim, dostlarımla da el ense bir ilişkim
düşündüğün kliplerden bile bahsettin, ki sen anlatırken
yok. Ailemle bile yok. Elimden başka bir şey gelmiyor.
bile çok etkilendim. Sabırsızlıkla bekleyen bu kadar
Kahve içtiğimiz bir gece bana, “Aşk, söz kültürüdür”
hayranın ve düzenlemeleri bile bitmiş yeni parçaların
demiştin. Kalbindeki rezervasyonların hepsini aşk için
varken, neden son anda albüm yapmaktan vazgeçtin?
yapan bir sanatçı olarak, çoğu insanın söyleyecek bir
Kazım (Koyuncu) gittikten sonra kolum kanadım kırıldı, sesim
sözünün bile kalmamış olması seni nasıl etkiliyor?
içime kaçtı sanki. Ne zaman bir şarkı söylemeye kalksam,
Sanırım hayat, AZ bir yere gitti. Her şeyin azı makbul gibi. Az
gözyaşlarına boğulup kaçıyorum. O, benim müzikten yapılmış
düşün, az sev, azla yarat, az bil, az az az… Bu azlığa direnenler,
adamımdı, kardeşimdi. Tarifi imkansız bir sevgi ve inanç bağıydı.
'işe yaramayan insanlar' durumuna düştü. Şizofren, duygusal,
Yapamıyorum. Çok ağır, bunu aşamadım. Yıkıntı, çöküntü
romantik, manik, bırakın kendi haline durumuna düşürüldü.
anlaşılır bir şey değil. Herkes başka türlü yıkılıyor, herkesin biçimi
Azlıkları fazla olanla baş edilemezdi. Her şey sıradanlaştırıldığı
farklı. Acılarımı, dondurma yalayarak yaşama becerisine sahip
gibi, zorlaştı da böylece. Sevinçlerin, gülüşlerin bile kontrol altına
değilim, yanıp kavruluyorum. Ama bu külleri toprağa gömmeden
alındığı bir dünyada, aşktan sadece bahsedilir. Bu bahislerden
önce, elbette savuracağım. Nereden baksan, inatçıyım. Savaşçı
iğreniyorum. Dünya, para; ve para patronlarının elinde. Çok
olamadım hiç. Çünkü savaşın, her şeye tenezzül ettiğini gördüm.
hesaplı bir şekilde, önce sanatı yok ettiler. Sanatın olmadığı
Her yola, her silaha, her puştluğa. Savaşçı olmak yerine, inatçı
yerde, kimse hiçbir şeyin hesabını soramaz. Sanat, 'ahlak'
oldum. Kırık dökük de olsam, inat gibi oturuyorum koltuğumda.
demektir. Ahlakın olmadığı yerde, hiçbir şey hakiki olamaz.
Ne tenezzülüm var, ne arsızlığım. Eğer bir silah şartsa, tek
İnsanların hayallerini bile aldılar. Hatta artık hayal kırıklıkları bile
silahım adalet. İçi adaletle dolu bir gözyaşı tabancası…
yok. En azından, benim bir hayal kırıklığım bile yok. Yazdıklarını okurken, fonda bir müzik çalıyor sanki ve
“Kimsenin beni öldüremeyeceğini fark ettim”
okuyucuların gözünün önünde görüntüler oluşuyor. Bu senin sanatı ne kadar etkin kullandığını bir kez daha
Müziğinden
gösteriyor. Sözcüklerin bazen piyano, bazen kamera,
fotoğrafların konuşuluyor. Ben sadece fotoğraf demek
bazen de bir fotoğraf makinesi görevini üstleniyor adeta.
istemiyorum, hepsi birer şiir. Hepsi o kadar çok şey
ve
yazdıklarından
sonra,
şimdi
de
09
anlatıyor, hepsi o kadar çok ağlatıyor ki… Hayatın hangi
geçmiş olsun, affedemiyorum, etmeyeceğim de. Korku kendi
anlarında deklanşöre basıyorsun?
cehenneminde debelensin, benim cehennemim başka. Bir daha
Deklanşöre,
Kazım
hastalandığında
basmaya
başladım.
korkarsam eğer, kendi yüzüme dönüp bakmam.
Hastaydı. Öleceğini öğrendiğimde, peş peşe basmaya başladım. Her basışımda 'gitme, n'olur ' diyordum. Durdurmak istiyordum
“yıllardır cinsel faşizme karşıyım”
zamanı. Gittikten sonra da, 'n'olur gel' diye devam ediyorum. Susup
“Ağlama kalbim. Ağlama. Ben hep sokak orospularına,
seyredebildiğim bir hikaye. Yoksa fotoğrafçılık umurumda değil.
Fotoğrafçılığım,
ibnelere, travestilere… aşık olacağım… Hep masumuz
Makinemi
her
benim
yere,
için
herkese
bir
kayıp
'sen
hikayesi.
diye
işte, kalmadı gözyaşımız diye bağıracağım…” 'Orospu
doğrultuyorum. Onsuz, yalnız ve güzel. Hatalarımızı bile
gittikten
sonra'
Kırmızı' kitabında, hüznün bütün gücü ve cesaretiyle
affedemediğim, buruk bir arkadaşlık hikayesi. Sanırım fotoğraf
söylediğin,
makinelerim de gözyaşı tabancam…
uyuduğu bu sözlerin devamında, daha sonra çıkardığın
çoğu
bu
eşcinselin
ülkenin
yastığının
Senin yazdıkların her zaman farklı, her zaman derin ve her
kitapları,
adlandırdığın eşcinsellere adamanla, en büyük faşizm
en güzel örneği. Ama son dönem yayınlanan şiirlerine
olarak
'cinsel
güzel
koyup
zaman cesur olan tavrıyla, yer altı edebiyatının verilmiş
gördüğün
bütün
altına
faşizmi'
çocukları
yerle
bir
diye
ettiğini
bakıldığında, bunun çok daha ötesinde bir şey olduğu
düşünüyorum. Yıllar önce katıldığın ve eşcinsellerin
görülüyor. Kimsenin cesaret etmediği, kimsenin yerini
aşkını savunduğun Siyaset Meydanı'nın o bölümünün, her
bilmediği ya da haberdar olmadığı bir kapıyı açmışsın gibi.
sene
Yazıda başlattığın yeni bir akım gibi sanki?
göstermeye çalışmaları hakkında ne düşünüyorsun?
yayınlanması
ve
adeta
seni
sapkın
biri
gibi
Bu konuda mütevazı olmayacağım, olamıyorum (Gülüyor.) Ama
Sapkın değil, sapık. Ali Kırca denen adam, her yıl teaser'larda
çok komik bir şey var. Bu edebiyatı, en çok güvendiğim ve
gösteriyordu, bu yıl 'sapık' olduğumu, Hatemi ile beraber deklare
sevdiğim edebiyatçılar görmezlikten geliyor. Bunun da keyfini
ettiler. Ben izlemedim ama internette bir tuhaf videoları varmış,
çıkarmaya başladım. Nasıl bir tehditse! (Gülüyor.) Anlıyorum
neden onları yayınlamıyor ki? Ben, o programda “Aşk karı koca
artık. Kızıyordum, artık kızmıyorum. Bir şey oldu epey önce,
arasında bir şey değildir, ben en güzel aşkları eşcinsel
kimsenin beni öldüremeyeceğini fark ettim. 'Affet' diye bir şarkı
edebiyattan bilirim” dedim. Sapık, dedi Hatemi, ben de
yazdım. Vazgeçiyorum. Affedilmeyecek ihanetlere tanık oldum.
“Sapıkların da kalbi vardır, onlar da aşık olur, hatta sizden daha
Affetmeyeceğim. 'Affetme' diye bir şarkı yazabilirim. Affetmenin,
çok olur” dedim. Eşcinsellik savunusu sandı birileri. Hayır, hayır,
ne büyük uyum isteği ve palavra olduğunu fark ettim. Çok
sadece yıllardır cinsel faşizme karşıyım, eşcinsel ya da
uyumsuzmuşum. Azıcık uyayım diye, ne fedakarlıklar yaptım,
heteroseksüel!
Bütün dünyada olduğu gibi, bizim ülkemizdeki bazı
ilgilenmiyorum. Sevenlerime hep baktım, beni nasıl ve neresiyle
sanatçılar arasında da 'gey ikonu' olma hevesi var. Bunun
sevdiğine. Her sevene aşık değilim. Dünyaya, 'sevgi böcüğü'
için eşcinsel barlarına gitmekten tut, her röportajında
olma sözü hiç vermedim. Dünyaya hiçbir söz vermedim. Terbiye
altını çizerek 'geyleri seviyorum' demeye kadar her yola
borcum da yok, biliyorsun. Benden diledikleri gibi nefret
başvuruyorlar. Bunu neye bağlıyorsun?
edebilirler, benim de yaptığım gibi.
“Geyleri seviyorum” ne demek ya… (Gülüyor.) Eşcinsellerin,
Şu an 'Rüya Duvarları'nı hangi renge boyamak ve üzerine
buna ihtiyacı varsa yuhh! Bence, eşcinsellerin aklını başına
ne yazmak isterdin?
alması lazım. Serdar Ortaç'ı, televizyonlardan geylikle tehdit
Rüya Duvarları'nı doğuda yazdım. Sis dolmuş otel balkonlarında
Hande Yener, sanırım yeni 'gey ikonu'ymuş, yuhhh!
ve soğuktan titrediğim kilise yatakhanesinde. Yanımda yıllardır
(Gülüyor.) Hande'ye lafım yok ama onu ikon yapan geye bir
eden
bitmeyen, dostum olan arkadaşım vardı. İlle de imaje etmem
tarafımla gülerim. Bir filmde de oynatılmış sanırım. Valla bravo
gerekiyorsa, o yazdıklarımdan ona bir ev yapmak isterdim.
ve pes! Milletten bana ne aslında. Konuşup konuşup kötü ben
İntihar gibi yaşıyordum ve bir an bile elimi bırakmadı.
oluyorum. Kimsenin sümsük geyliği bana düşmedi, kapayalım bu
Sayıklamalarımı kağıda o geçirdi. Bir an bile… Doğuda taşların ve
konuyu. Ama özel olarak bir şey demek istiyorum. Herkes bilsin
yılanların fısıltılarını dinledim. Avuç içlerimle ve eteklerimle
ki, çok uzak değil, epeyce yakın bir zamanda dünyayı eşcinseller
konuştum. Eteklerim, tükenmez kalemle yazılan sözcüklerle
ve kadınlar yönetecek. Bunun kokusunu alan birileri, eşcinselliğe
doluydu. Tükenmiyordu, tükenmiyor işte... Bak, ne kadar güzel
yatırım yapıyor olmalı (Gülüyor.) Ama her yatırım iyi yatırım
yanıp sönen ağaçlar...
değildir; arsayı nereden, hangi parayla aldıklarına dikkat etsinler. Konuşturma beni fazla. Kimileri
aşka
inanır,
“ucu açık duyguları cezalandırıyorum”
kimileri
güce,
kimileri
dine,
kimileriyse hepsine birden. Bir şeye inanmanın en güzel
Virginia Woolf, “Bir kadın olarak ülkem yok. Bir kadın
yanı; her zaman için insanlara güç vermesi ve kendilerini
olarak, bir ülkem olsun istemiyorum. Bir kadın olarak,
yalnız hissetmesini engellemesi olsa gerek. Bu anlamda
bütün dünya benim ülkem” demişti. Bir kadın ve bir
en büyük kitleye dinler sahip olmuştur. Senin tanrı ve
sanatçı olarak senin ülken neresi? Ve yine Virginia Woolf,
dinle arandaki bağ nasıl?
“Yaşamak neden böyle içler acısı, neden bir uçurumun
Oraya kimseyi sokmam, kendimi bile... Vereceğim cevaplar,
yanı başından geçen daracık bir yol gibi” dedikten bir süre
yarın bana pişmanlıkla geri döner. Allah ile arama kimseyi
sonra da, ceplerine doldurduğu taşlarla, evinin yanındaki
sokamam, özür dilerim.
nehre atlayıp intihar etmişti. Bir sanatçıyı sanatçı yapan, yaşamına bile son verebilecek keskinlikteki tavrı mıdır?
“hatırlamak dışında, bir mucizem yok”
Sanatçı olmadan intihar edenlere ne diyeceğiz? Onları nereye koyacağız? Her şeyi sanatçıya yüklemesek? Ben Virginia'dan
Senin gibi farklı ve kimseyle örtüştürülemeyen bir
çok, üç kardeşin beraber intiharını merak ediyorum. Hürriyet'te
sanatçının hayranlık duyduğu ya da beslendiği sanatçılar
okumuştum. Sanatçı ya da değil, intihar bir tavırdır. Ama neye
kimler?
karşı? Bilemeyiz! Milliyetçi sayılırım, ülkeme aşığım. Türk olmak
Virginia Woolf, İranlı Furuğ ve Lale Müldür. Ve Bilge Karasu'dan
bana haz veriyor. Bütün dünyayı ülkem hissetmiyorum. Bir tane
sonra, kim ne yazdı, inan hepsini unuttum. Yeniden oturup
annem var, herkes annem değil. Birileri ne hissederse hissetsin,
Gece'yi okuyacağım. Müzikte Miles Davis. Hayatımda bana
ben bir ülkeye ait olmaktan hoşlanıyorum. Coğrafik sınırlarım
uçurum sarkıtan tek müzisyendir. Ya da onu keşfettiğim günlerde
dünyaya taşmıyor. Akçaabatlı Umay'ım, annem Serpil, oğlum
uçurum sarkıyordum da eşlik etti.
Toygan, arkadaşım Dilek, sevgilim... Herkesi-
Konser vermediğin ya da imza günleri düzenlemediğin
halde
hayranlarınla
aranda kurduğun çok derin bir ilişki var. Aslında sanatın esas görevi bu, ama ülkemizde bu pek mümkün olmuyor. Sen bunu nasıl başarıyorsun? Başarmak? Başarı? Bunlar bana hiçbir şey ifade
etmiyor.
Ben
“başaramıyorum
kırmızı...” dedim. Hatırlamak dışında bir mucizem
yok.
Sadece
bir
kez,
hayata
bağlanmış olabilirim. Emin değilim. Başarıyla ilgilenmiyorum ama bana hâlâ 'neden albüm yapmıyorsun'
diyen
dinleyicimle
de
“Dünyaya hiçbir söz vermedim. Terbiye borcum da yok, biliyorsun. Benden diledikleri gibi nefret edebilirler, benim de yaptığım gibi.”
her
yeri
hissetmiyorum.
Üzüleyim
mi?
(Gülüyor.) Önceleri, dünya vatandaşıyım gibi cılız laflar ederdim. Yok, artık etmiyorum. Delirmiş derecesinde hakikat peşindeyim. Hakiki olmayan kimseyi iki dakika bile yanımda tutmuyorum. Ucu açık duyguları cezalandırıyorum,
belki
yaşlandım.
Emin
olmak istiyorum, yanlış bile olsa emin olmak ve ona sarılmak.
Hiç soru sormadan, sadece 'Aşk' desem? Kalbimi yağıyor…
kırmasan
bugün?
Bak
yağmur
11
günce
taşranın müjdatları yıldırım türker
12
İnsanın kendi adını koyması ne kadar tuhaf
öğrendik çiftleşme denilen kabalığı. Şaşakaldık. Ama cinsellik de
bir
her zaman olduğu gibi bir yolunu bulur, sıkıcı ve gözaltında
serüvendir.
Çocuk
yaşında
farklı
olduğunu hissedip dünyayla arana koyman
geçirilen hayatlarımıza sızmayı bilirdi.
gerektiğini
mesafeyi
Şimdi mahallemizde, hiçbir ananın çocuğunu görüştürmediği
ayarlamak, insanı gerçekten farklı kılar.
Müjdat'ı hatırlıyorum sıkça. Anası geceleri çalışan, galiba namlı
nasılsa
hissettiğin
İnsan bir anda kendine bir yer altı inşa
kadınlardandı. Babası, en azından ortalıkta yoktu. Ablası, mini
etmeye başlar.
etek modasının en cüretkâr takipçisiydi. Müjdat da üst üste kalıp
Bir
sığınak.
Durmadan
yanına alması gerekenlerin listesini çıkarır.
alt sınıflardan gelene dek bizim sınıftaydı. Okul çıkışları, bu
Deprem çantasını hep hazır tutar. Kıyıda
kimsenin görüşmek istemediği çocuğun evine gitmeye nasıl
olduğunu, ilk gözden çıkarılacaklardan olduğunu bilir.
başladığımı hatırlamıyorum. Müjdat, bildiğimiz edepsizdi. İkide
Kırk yıl geride kalmış çocukluğuma dönüp baktığımda imalarla
bir dokunur, kışkırtır, kızdırır; bu yolla ilişki kurardı. Şimdi
yüklü bir dünyada çok kaygılı, yapayalnız, kara kuru bir çocuk
düşünüyorum da yalnızlığının farkında olmamasına imkân yoktu.
görüyorum. Zamanında hiç iyi davranmamış olduğum; bir an
Eve girer girmez donumuza kadar soyunup güreş tuttuğumuzu
olsun soluklanmasına izin vermemiş olduğum o çocuğa şimdi
hatırlıyorum. Galiba biraz erken gelişmiştim, güreş sırasında
derin bir şefkat duyuyorum. Bu şefkat beni çocuklara, bildiği
uyarılmamla alay ettiğini de hatırlıyorum. Müjdat'la uzun uzun
yaşadığına
farklı
güreştik. Birlikte banyo yaptık. Ama birbirimize doğru dürüst
olanlara açık tutuyor. İnsan hangi yola çıkarsa çıksın hep
dokunmak, onu bilmem, benim aklımdan bile geçmedi. İkimiz de
kendinden
yetmeyenlere,
başlıyor.
Edip
hayatın
damgaladıklarına,
Cansever'in
dizelerindeki
gibi;
“Çocukluk gökyüzü gibi/ Hiçbir yere gitmiyor”
on
yaşında
olmalıyız.
Beni
karşı
komşunun
oğluyla
kıskandırdığını, onunla da güreştiğini anlatıp beni kudurttuğunu
Ben çocukken, dünya gerçekten de imalarla yüklüydü. İmalar
hatırlıyorum bir de.
insanı ürpertir. Hele bir ergen, imalar karşısında kendisini tehdit
O zamanlar kaçamaklar yaşadığımız kimselere sahip çıkamadık.
altında hisseder. O zamanlar, bir filmdeki bir sahne, bir öyküdeki
Müjdat'la birlikte sokakta görünmek bile sorundu. Büyük
bir cümle, bir otobüsteki bir bakış insanı allak bullak ederdi. Ama
ihtimalle yetişkinler o çocuğun 'ne mal olduğunun' farkındaydı.
kendi dilini oluşturamamış göçebe bir kültürün bahtsız üyeleri
'İyi aile çocuğu' olarak ben henüz o kadar açık vermiyordum
gibi, nasıl tanışabileceğimizi, nasıl anlaşabileceğimizi, hayatımızı
demek ki. O, 'karı gibi'ydi. Anası da orospuydu zaten. Ablası,
nasıl savunabileceğimizi bilmezdik. Ankara'nın kirli havasında
abilerimizin
dilinde
sakızdı.
O,
'o
çocukla
görüştüğünü
toplu zehirlenmelerin beklendiği günlerdi. Her şey karanlıktı.
görmeyeceğim'di. Bütün mahalle bu kurallara uyduk.
Başkent pozunda duran cakası boş bir taşra şehriydi Ankara.
Kötü huylu ve yalancı olmasına rağmen Müjdat'dan uzak
Gecekondularla daha yeni tanışıyorduk. Kimsenin hayatı bir
durmanın bana ne kadar üzüntü verdiğini de hatırlıyorum. Onun
başkasınınkinden çok farklı değildi. Şöyle ya da böyle memur
yalnızlığı beni de incitiyordu. Ama daha çocuktum. Günah
çocuklarıydık hepimiz. Babalarımızın maaşı kadardı eviçleri.
hanesine yazmadım, onunla dostluk kurmaktan kaçınmamı.
Anadolu'nun farklı şehir ve köylerinden gelenler, Ankara'nın hayatına renk olamayacak kadar azdı. Çoğunluk kapıcılık
Daha sonraları sızladı Müjdat'a dokunamadığım her yerim.
ederlerdi. Biz memur aileleriydik. Kendimizi fevkalade şehirli sanıyorduk. Köylülerse, bodrum katlarında yaşayan kapıcı
Çocukluğu taşrada geçmiş herkesin, mutlaka ardında bıraktığı,
aileleriydi. Ankara'nın farklıları onlardı. Onların çocuklarıyla aynı
yalnız bıraktığı, onun gibi olmaması için sıkı sıkı tembih edilmiş
sınıflarda okurduk. Ama onlar çoğunluk yaş olarak bizden büyük
olduğu bir Müjdat'ı vardır. Müjdatlar, taşranın erken yaşta taşa
olurlar, genellikle arka sıralarda oturtulur, tembellikleri garanti
tutulanlarıdır. Taşrada büyümüş olanların çoğunluk ilk ihanetleri
altına alınırdı. Ama derinden bir fısıltı gibi hissederdim farklı
Müjdatlaradır. Hayat, özellikle taşranın sıkı gözetimi altında,
bakışları. Cinsellik konusunda püriten Cumhuriyet çocukları,
farklı olanları kendi türünden olanlara ihanete zorlar. Bana
kendi çocuklarına da cinselliği öğretmezdi elbet. Televizyon
kalırsa itilip kakılmış olmaları, engin bir sıkıntıya tutsak edilmiş
yoktu. Radyo çocuklarıydık hepimiz. Mikrofonda Tiyatro'yu
olmaları yanı sıra bu yüzdendir, kimi taşralı geyin vicdanla daha
kaçırmazdık en fazlası. Ama şiddetten ve tutkudan çok uzak bir
erken
dili vardı bütün karşılaştıklarımızın. Şimdikinden çok daha geç
yuvarlanıvermeleri.
tanışmış
olması;
kimileyin
derin
bir
dalgınlığa
Hakan AydoÄ&#x;an - 2008
yüz yüze
cemil ipekçi: “eşcinseller bana sahip çıkmadı” “Ben muhafazakar eşcinselim” açıklamasıyla Türkiye'nin gündemine oturdu önce. Kendisinden manşetlik açıklamalar bekleyen medyaya malzeme vermek yerine eşcinsel kimliğinin arkasında duran sözlerle kalbimizi kazandı. Erkek aşklarını hiçbir zaman gizlemedi. Aşklarını da ihanetlerini de gözler önünde yaşadı. Duygusallığı ve samimiyeti kadar tasarımları da eşsiz olan Cemil İpekçi'yle aşktan şöhrete, medyadan modaya unutulmaz bir söyleşi yaptık. söyleşi: kürşad kahramanoğlu
Senin iyi bir aileden geldiğini biliyorum, profesyonel hayatında çok başarılısın, maddi durumun iyi ve Türkiye'de yaşıyorsun. Cinselliğini neden deklare ettin? Medyatik olduğum için deklare ettim. Ben özgürlüklere inanıyorum, Alevi ve Bektaşi bir aileden geliyorum. Bence, kendi cinsini tercihle hormonal cinsel yönelim farklı şeyler. Türkiye'deki eşcinseller sorunlu, agresifler, kimliklerini abartılı bir şekilde öne çıkarıyorlar. Cinsel yönelimimiz en önemli şey değil ki! Sokağa çıkıp
14
insan olduğunu, bir seks aleti olmadığını, terbiyeli olduğunu göstermen lazım. Saygılı olmak lazım. Görüyorum; eşcinseller artık Türkiye'de güzel yerlere gelebiliyorlar. Ben toplumumu seviyorum. Evet, oynayabilirdim; çünkü geçmişte kadınlarla da ilişkilerim oldu ama bunu dürüst bulmuyorum. Nefret suçları diye bir şey var… Nefret suçları sadece eşcinsellere karşı işlenmiyor. Mesela, seks işçisi kadınlara karşı da işleniyor. Hukuk adil davranmıyor. Bence Türkiye'de 5 milyonun üstünde eşcinsel var, artı biseksüeller var. Toplanmayı ve gruplaşmayı sevmem ama bu olmadan demokratik değişim olmaz. Protesto edilmeli. En aşağı beşyüz bin kişi nefret suçu davalarını takip etmeli. İdamı kaldırmış bir ülkede nefret suçuyla öldürmüş bir insanın cezasında indirim yapılır mı? Bırak nefret suçlarını, bana karşı yapılan saldırılarda bile, eşcinseller takip edip sahip çıkmadılar. “Cemil İpekçi AKP'den ihaleler alıyor” haberleri çıktığında veya eski partnerimle son yaşadığım olaylarda, medyadaki bütün saldırılar sırasında, beşyüz bin eşcinsel protesto etseydi, sahip çıksaydı, bir anlamı olurdu. Bahsettiğin gruplar tamamen duyarsız değil. Mesela, Bülent Ersoy “oğlum olsaydı, askere göndermezdim” dediği zaman biliyorsun, başı belaya girdi ama bu söylemi nedeniyle epeyce de destek aldı. Bülent, cinsel yönelimini açıklamadı, kadın olarak doğmadığını da unuttu. Transeksüellik zor yapılan bir şey, insanın dengesini de bozuyor ama eşcinsellikten daha çok kabul görüyor. Medya paparazzilik üzerine kurulu, her şeyi yazabiliyorlar. Daha önce de söylediğim gibi, böyle yazılar çıktığında, beşyüz bin kişi mail atsaydı, protesto etseydi çok etkili olurdu. Bana esas entelektüeller sahip çıkmadılar, medyada hakkımda bir tane bile destekleyici yazı çıkmadı.
Şöhret bir kalkan olmuyor mu?
beraber yaşar mıyım... İlişki biraz dengeli olmalı. Normlarla
Hayır, şöhret bir kalkan getirmiyor. Bilakis, şöhretli olunca,
yaşanıyor.
entelektüel diye geçinen insanlar reaksiyon gösteriyorlar.
Ya arkadaşların?
Kimler mazlum? Bu bla bla yapanlar faydadan çok zarar
Türkiye'de eşcinsel olan çok az arkadaşım var; çünkü onların
getiriyorlar.
çoğunun
ilk
tercihleri
süslenmek!
Kadınlarla
daha
iyi
Kendini rol modeli olarak görüyor musun?
anlaşıyorum. Erkeklerle konuşacak şeyim az ama heteroseksüel
Kendimi rol modeli olarak görmüyorum. Yaşamda savaşçıyım,
erkek arkadaşlarım da var.
çalışkanım, pazen ve şileyle başladığım işimi şu andaki noktaya
Ya ticari gey hayatı?
getirdim; bunları örnek almıyorlar ama beni taklit etmek için
Gey kulüplerini sevmiyorum. Çünkü, kulüpler gettoya döndü.
küpe takıyorlar! Tansu Çiller'in de ekonomi profesörlüğüne
Sonra miks oldular, kadınlar da gitmeye başladı. Ben de onları
özenmediler,
eşarbını
taklit
ettiler!
Rol
modeli
olarak
düşündüğün insanın arkasında durmak gerekir.
yine sevmeye başladım. Ama aslında, artık yaşımdan dolayı, kulüpler o kadar hoşuma gitmiyor herhalde.
Moda, hayatı yönlendirici bir güç değil mi? Ben modaya hep 'faşist' derim. Kendimi 'giysi tasarımcısı' olarak
“köprülerini yık ki seni takip etmesinler”
tarif ediyorum. Moda, tabii ki büyük bir güç. Türk kadınlarının kıçı büyüktür. Moda diye, tayt giyip çıkıyorlar. Olur mu? Modayı
Şöhret ve medyatik olup da saklanan geyler hakkında
ticari kaygılar yönlendiriyor. Elinde kalan kumaşı satacak veya
ne düşünüyorsun?
kızıl saç boyasından fazlaca üretmiş, herkes kızıl olmalı! Zaten
Klozetler, topluma saygısızlık ediyorlar.
artık moda kavramı bitiyor. İnsan kendine yakışanı giymeli.
Saygısızlığın ötesinde, alenen eşcinsel düşmanlığı
Hiç başka meslek yapmayı düşündün mü?
yapanlar var. Akla birçok isim geliyor ama herhalde
Dansöz olmayı düşündüm. Bale yapmak isterdim. Babam
Huysuz listenin başında…
bırakmadı. “Erkek adam dansöz olur mu” dedi. Bir yapım
Seyfi'yi anlıyorum. Zeki (Müren) Beyin bana bir nasihati vardı.
şirketiyle iki yıllık kontratım olduğu halde, hiç artist olmayı
“Hayatında geçtiğin köprüleri yık ki seni takip etmesinler”
düşünmedim.
şarkı
demişti. Ben bunu ilk duyduğumda Zeki Bey'e kızmıştım.
söylüyordum. Kabare yaptım. Pek bilinmez ama 76-77'de Erkan
Seneler sonra yine sormak fırsatı oldu, “ne demek istemiştiniz”
1967-72
yılları
arasında
Belçika'da
Özerman, Sezen Aksu, Zerrin Özer, Seher Şeniz ve ben, 1 ay
diye. “Köprüleri yıkmazsan arkandan dost da gelebilir, düşman
Paris'te, Eyfel'de sahne aldık. Hatta iki defa da Olympia'da
da. Taklitlerin gelebilir; ki onlar sana en çok zarar verenlerdir”
çıktık. Ben dans ediyordum. Hala bir CD yapmayı düşünüyorum.
demişti. Haklı. Türkiye'deki eşcinsel organizasyonları beğenmiyorsun,
“bekir'le beraberliğimde her gün bitsin diye yalvardım”
hem “faydadan çok zararları oluyor” diyorsun hem de “değişiklik için sesimizi çıkarmamız lazım”… O zaman
Son ilişkin biraz dile düştü…
konservatif eşcinsel organizasyonlara mı ihtiyacımız
Evet, son ilişkim biraz paparazzi… Son
var? Sence ne yapılmalı?
partnerim
Konservatif organizasyonları bilmem, olabilir
biseksüeldi.
Geyler
de
çocuk
istiyor, ben beraber olduğum erkeğe saygı
de. Muhafazakar ve ülkenin örf ve adetlerine
duyarım. Eeee, çocuk için evlenmek istiyorlar.
göre davranılmalı diyorum. ABD, Fransa ve bu
Onlar zaten beraberlermiş. Partnerim bana
gibi
ülkelerdeki
organizasyonlar
burada
bunu itiraf edince, aldatıldığımı anlayınca,
olmaz diyorum. Örf ve adetlerimize saygılı
hemen ayrılmak istedim. Meşhur olduğum
eşcinsel organizasyonlar olmalı. Kadınlar çok
için ilişkimiz dile düştü. Bakkaldan, kasaba
önemli. Kadınları ikna etmeliyiz; ki onlar da
kadar “üzülmeyin bu da geçer” diye teselli
kocalarını
eden edene. Ama medya başka bir şey. Fakat
çocukları. Ben hiçbir örgütle çalışmadan,
medyanın tutumunun, geyliğimle fazla bir ilişkisi olduğunu sanmıyorum. Punto, punto takip ettim; medyanın bu konudaki bana karşı olan
tutumu,
tutumlarından
Hülya'ya farklı
(Avşar)
değil.
olan
Biliyorsun,
kocasından ayrılınca ona da az çektirmediler. Başka partnerin olmayacak mı yani? Bekir'le beraberliğimizin son bir senesinde, her gün bitsin diye yalvardım, dua ettim. Son 8 ayımıza bakarsan, Bodrum'a hep yalnız gittim. Bu ayrılığı biraz da ben ayarladım. Biriyle beraber olur muyum bilmiyorum ama
ikna
etsinler
ve
yetiştirdikleri
onlara ihtiyacım olmadan, kadınlarla sık sık
“Medyanın tutumunun, geyliğimle fazla bir ilişkisi olduğunu sanmıyorum. Punto, punto takip ettim; medyanın bu konudaki bana karşı olan tutumu, Hülya Avşar'a olan tutumlarından farklı değil.”
sohbetler yapıyorum. Espri ile karışık onlara bu konuları açıyorum ve çok güzel noktalara varıyorum. Bundan sonra neler yapmak istiyorsun? Epeydir
üzerinde
düşündüğüm
'Wind
of
Anatolia' diye bir projem var. Bu toprakların 5 bin yıllık bütün motiflerini içinde barındıracak bir proje olacak. Ama böyle büyük bir proje 1.5-2 milyon dolardan aşağı çıkmaz. Sponsor bakıyorum.
15
canım ailem
“gerçek oğlumu 30 yaşında tanıdım”
16
Keşke sana daha önce söyleyebilseydim eşcinsel olduğumu. Keşke onca sene, olmadığım biri gibi davranmasaydım. Herkesten çok senin hakkın yok muydu bunu bilmeye? Senin bunu öğrendiğin gece dediğin gibi, gerçek oğlunu 30 yıl sonra tanıdın. Tam 5 yıl; sana söylemeye karar vermemle söylemem arasında geçen süre. Yanıma taşınıp birlikte yaşadığımız 1,5 yıl süresince de hep söylemek istedim sana ama cesaret edemedim; sen anla diye bekledim işin kolayına kaçarak. Meğer sen de anlarmışsın da anlamak istemezmişsin be annecim. İkimiz de topladık cesaretimizi ve nihayet konuştuk sonra. Meğer ne büyük bir ağırlıkmış insanın en sevdiklerinden özünü gizlemesi. Biliyorum diğer bir oğlunun da eşcinsel olduğunu öğrenmen seni biraz sarstı ama yine anladın sen bizi. Sen başkalarının anneleri gibi üzmedin ya bizi… Annem, Yasemin. 52 yaşında, iki gey annesi. Bakalım neler hissetmişsin, neler düşünmüşsün öncesinde ve sonrasında…
söyleşi: ismail alacaoğlu
Eşcinsel olabileceğimi düşünmüş müydün? Evet. Şüphelerim vardı. Fakat söylemedim bunu hiç.
Çünkü böyle bir şeyi kendi
çocuğuma kondurmak istemiyordum, yakıştıramıyordum. Seni şüphelendiren neydi? Çok yakın bir arkadaşın vardı ama aranızdaki 'normal' arkadaşlıktan farklı görünüyordu. Yani bakışlarınız falan farklıydı. Bir de senin evinde bazı gey dergileri görmüştüm. O da şüphelerimi arttırdı. Hatta senin eşcinsel olabileceğinden şüphelendiğimi kardeşin Anıl'a söyledim. O da, yok canım dedi. Neden yakıştıramıyordun? Çünkü bizim toplumumuzun böyle bir şeyi kaldıramayacağını düşünüyordum. Bir de bu doğruysa ben ne yaparım diye düşünüyordum. Hem toplumu hem de aile çevresini sonra... Ne tepki gelebileceğini düşünüp sıkıntı yaptım kendime. Toplum ne düşünüyor sence bu konuda? Ahlâksız buluyorlardır. Tabi, dinin de etkisi var bence. Mesela bir erkeğin bir kadından ters ilişki istemesi de dinen yasak ve aykırı bir şey. İki gey arasındaki ilişki bu. Bu yüzden bunun günah olduğunu düşünüyorlar. Bir de birçok insan bunun hastalık olduğuna da inanıyorlar. İlk başlarda ben de hastalık mı, tedavisi var mı diye düşünmedim desem yalan olur. Bir de aileler kendilerini suçlayabiliyorlar, çocuklarını iyi yetiştiremedikleri için böyle olabileceğini düşünenler var. Yani suçu kendilerinde de arıyorlar. Ama ben buna katılmıyorum. Neden? Çünkü benim heteroseksüel bir oğlum ve bir kızım var. Sonuçta hepsini ben yetiştirdim, aynı şekilde yetiştirdim. O zaman kızım da lezbiyen olmalıydı. Böyle olduğunu düşünmüyorum. Ben bunun sonradan olduğunu düşünmüyorum. Yani aile ile de ilgisi yok, yetiştirmeyle de ilgisi yok.
“benden saklamanı istemezdim”
Sana eşcinsel olduğumu söylediğim günü ve neler hissettiğini anlatır mısın? Ben seni Ankara'ya ziyarete geldim her sene olduğu gibi. Sanırım Anıl sana benim senden şüphelendiğimi söylemiş sen de bana bunu sordun. Senden bir açıklama bekliyorum dedim. Sen de bana detayıyla anlattın. Sen o gün bana bu durumun hastalık olmadığını, sonradan olmadığını, hastalık olmadığı için tedavisi de olmadığını söyledin. Dernekten
bahsettin, gey lezbiyen derneğinde çalıştığını söyledin. Zaten
daha savunmasız gördüm, belki de yaşından dolayı. Onu
ben önceden biliyordum o dernekte çalıştığını. Doktora çıkayım
korumam gerekir diye düşündüm.
diye bana gönderdiğin vizite kağıdında görmüştüm işyerinin
Daha önce eşcinsellikle ilgili ne duymuştun, ne
adını. Şüphelerimde haklı olduğumu öğrenince şoke oldum. Çok
biliyordun ve bizim anlattıklarımızdan sonra ne
şaşırdım, günlerce inanmak istemedim ama yapılacak bir şey
düşünüyorsun?
yoktu sonuçta. Ağladım tabi ki. Sana o gece “Ben gerçek oğlumu
Ben eskiden eşcinsellik diye bir kelime bilmiyordum. Başka türlü
30 yaşında tanıdım. Keşke daha önce söyleyebilseydin” dedim.
deniyordu, iki erkek karı koca hayatı yaşıyor diyorlardı. Benim
Benden saklamanı istemezdim.
yaşadığım ilçede annemin en yakın komşuları birlikte yaşayan iki
Nasıl kabullendin?
erkekti. Ve bütün mahalle onların karı koca hayatı yaşadığını
Neticede evladımsın, oğlumsun. Kaybetme korkusu da oluyor
biliyorlardı. Büyük bahçeleri vardı ve konu komşu gider onlarda
tabi. Senin gey olman benim sana olan sevgimi asla azaltmadı ya
oturur, muhabbet eder, çay içerdik. Kendi dünyalarında yaşayan
da aramızdaki ilişkiyi etkilemedi. Çünkü ben seni seviyorum.
zararsız insanlardı ve onları bilirdik ama severdik, gider gelirdik.
Senin kendi hayatın bu ve seni ilgilendirir. Ama yine de
Benim çocukluğum onların bahçesinde geçti. Bizim çevremizde
evlenmeyeceğini, torun sahibi olamayacağını bilmek üzüyor
onlar 'normal' bir aile gibi karşılanıyordu, dışlanmadılar hiç. Ki bu
insanı. Ben sana bunu dediğimde sen bana kızın ailenin torun
yıllar önceydi. O zaman dışlanma yoktu. Birlikte alışverişe
ihtiyacını karşılıyor demiştin. Ama yine de istemezdim böyle
çıkıyorlardı,
olmasını. İşyerinde olsun ya da toplum içinde olsun zorluk
dışlanmıyorlardı. Beni ilgilendirmiyordu ve rahatsız etmiyordu
çekersiniz diye düşünüyorum.
ama kendi çocuklarım olunca daha farklı tabi. Şu anda yine
kimse
dalga
hastalık
geçmiyordu
olmadığını,
onlarla
sonradan
ya
da
olmadığını,
“bir ailede bir gey olur diye
aileyle ilgili olmadığını düşünüyorum. Şimdi
düşünüyordum”
eşcinselleri
Peki, tam bu duruma alıştın derken
zaman nasıl böyle rahattı ve şimdi zor bunu
dışlama
var.
Çünkü
siz
anlatıyorsunuz nasıl zor olduğunu. Ama o
ikinci bomba geldi: Anıl sana eşcinsel
bilmiyorum. Kaos GL dergileri okudum sen
olduğunu söyledi. Nasıl söyledi ve sen
verdikten sonra. “Canım Ailem” kitabını da
ne hissettin?
okudum, sen göndermişsin Anıl'la bana,
Aslında Anıl'dan da şüphelerim vardı. Hiç kız
okusun diye. Anlamaya çalıştım. Aileler çok
arkadaşı olmadı. Soru sorardım kız arkadaşın,
tepkili. Hatta okuyunca ben mi tuhafım onlar
ilgini çeken biri var mı diye ama Anıl hep hayır
mı dedim.
deyip geçiştiriyordu. Bir de sen Anıl'a Kaos GL dergileri gönderiyordun, ben de niye diğer
“sevdiğinin insan olması önemli”
oğluma değil de Anıl'a geliyor bunlar diye düşünüyordum. Şüphelerim artıyordu, demek
Şimdi biliyorsun ki iki oğlun da gey ve
ki bu da işin içinde diyordum.
gelinin olmayacak ama onların ilişkileri
Bir gün dayanamadım ve sen de mi geysin diye sordum Anıl'a. O da “Soruyor musun bunu, cevaplamama
var; tek farkla, kadın değil erkekle… Ne düşünüyorsun?
gerek var mı? Bilmiyor musun sanki” diye cevap verdi. Tabi ben
Sizin yaşadığınız hayattan mutlu olup olmadığınız önemli olan.
ikinci şoku yaşadım. O zaman isyan ettim ben. Olamaz böyle bir
Siz mutluysanız sorun yok. Geçen yaz sen sevgilinle Ayvalık'a
şey dedim. Bir ailede bir gey olur diye düşünüyordum, ikincisi
geldin. İlk sevgilindi, resmi olarak benim bildiğim, yani açık açık
fazla geldi.
söylediğin. Geldiniz, evimde kaldınız, yedik, içtik, güldük. Çünkü
Anıl'la beraber yaşıyordun. İlişkiniz nasıl etkilendi?
artık niye oldu, n'oldu diye düşünmüyorum; ben sizi bir çift
Üzüldüm tabi ki. Biraz da tartıştık. Sana söylediğim şeyleri ona
olarak gördüm ve kabul ettim sonuçta. Artık önemli olan bu
da söyledim. Evlilik falan. O tartıştığımız dönem biraz limoniydi
benim için. Kadın olmuş erkek olmuş değil önemli olan, sonuçta
aramız. Ama sonra düzeldi. Çünkü o da oturttu beni karşısına ve
insan olması önemli. Ben Anıl'a “Güzel, temiz ve iyi bir kızla
senin anlattıklarını anlattı ve anlamamı beklediğini söyledi.
gelseydin kolunda” demiştim. Öyle biriyle gördüğümde mutlu
Sonuçta o da benim oğlum ve onun cinsel yönelimi beni
olurdum demiştim. Anıl da bana “Ben de sana yine güzel, temiz
ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren sizin benim oğlum olmanız. Ama
ve iyi bir erkek bulur, getiririm” demişti. Ağlarken güldürdü beni.
önceden Anıl gece ikide bile gelse merak etmezdim. Öğrendikten
Bir yandan haklı. Demek istediğim de bu, insan olsun derken.
sonra saat 12 olunca telefonla aramaya başladım. Çünkü
Söylemek istediğin başka bir şey var mı?
korkuyordum başına bir şey gelmesinden, biri bir şey yapar,
Toplum çocuklarımızı dışlamasın, anlayışlı olsunlar. Ben iki
döver falan diye korkmaya başladım. Mesela seni öğrendikten
erkeğin ya da iki kadının birbirini sevebileceğine inanıyorum.
sonra da böyle bir endişem olmadı ama Anıl'da oldu. Çünkü Anıl'ı
Toplumda bunu anlasın, saygı göstersinler.
17
DOSYA:
Islam ve Escinsellik
bidâyet
dinden imandan çıkarken bawer çak1r bawer@kaosgl.org
“ibnelerin kıçına kızgın kazıklar giriyormuş
indirdi de indirdi.
cehennemde. cennet haram hepsine. aman oğlum uzak dur, herkesle arkadaş
“indi hoca indi heeey allah, bawer'e indi heeey allah!”
olma. dininden imanından çıkma.” ben bağırdıkça hoca vurdu, hoca vurdukça çocuklar güldü… dokuz yaşındayım, elimde bir cüz. kavuran
billur tuz gibi aktı… aktı… aktı… allah kendisinden razı olsun
bir yazda, sokaklarda deliler gibi
hocanın, ilk bronz tenim sayesinde oldu.
eğlenmek, “kendimle” takılmak yerine,
ben, banu alkan halim, kısa şortum, bronz tenim, dinim,
adet olduğu üzere mahalledeki her çocuk gibi kuran kursuna
itikadım ve bir daha kapağını açmayacağım cüzüm, kızarık,
gidiyorum. elif, be, te, se, cim, ha… vav, he, lemalif ye.
acılı ve emin bir halde çıktık kapıdan. henüz “siz beni
bağcılarda, oturduğumuz binadaki komşumuz konu “punk
kovmadınız, ben istifa ediyorum”ları bilmediğimden hocanın
paşa” zeki müren'den açıldığında milyon tövbeler ettikten
beni kovmasını beklemiştim. kovdu, çıktım. sanki hoca ajda
sonra yukarıdaki cümleleri kuruyor. geleceğimi görmüş,
pekkan gibi yüzüme yüzüme haykırıyordu: kapı açık, arkanı
“kırıklığımı” sezmiş olacak ki üstüne basa basa, ahretli, kızgın
dön ve çık, istenmiyorsun artık! çıktım… bir daha da o kapıdan
kazıklı referanslar vere vere tembihliyor beni. alt metin: iyi
girmedim.
çocuk ol, erkeklerle sevişme. alıcım bozuktu mesajı yanlış
zorunlu din dersi insanlık suçudur!
anlamışım.
orta son, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi. komşumuza göre
allah; yaratan, üreten, erkek, baba…
ikisi de ibnelerde yok. hoca sözlü yapıyor. ama hareketli bir
yukarıdaki diyalogdan yıllar evvel, daha kısa şortluyken yani,
sözlü. öğretmen masasında namaz kılınacak. sureler
gökyüzüne bakıp allah'ı görürdüm. öyle sanırdım. ve
okunacak. ayy! beni basıyor bir fenalık. terler döküyorum,
gördüğüm şey dönemin diyanet işleri başkanına, camideki
titriyorum. çünkü ne namaz kılmak istiyorum, ne de dua
hocaya filan benzerdi. trt'de dini programlar yapan nur yüzlü
okuyup, ellerimizi yüzüme sürmek. ama kaçış yok: numaram
bir amcayı da hz. muhammed sanırdım. allah üreten ve
ve ismimle çağırılıyorum. ama olmaz, olamaz! hocanın
yaratandı, tekti, evet, ama bir de erkek ve babaydı. çünkü
kulağına eğiliyorum ve “ben namaz kılamam, dua okuyamam
yere ekmek düşürsem annem üç kere öp, allah baba affeder
hocam” diyorum. “neden” diyor, yanıtım hazır: cenabetim.
derdi, öperdim. öperdim ama allah baba olduğu için annemin
hoca anlıyor “halden”, otur yerine diyor. ohh!!!
sandığının aksine sempatik gelmezdi. korkmazdım da. çünkü
annemin cenabet dolaşanların ayaklarını bastıkları yerlerin
kendi babamı da sevmez, kendi babamdan da… annem yazık
yarıldığını anlattığı an geliyor aklıma. ve deliler gibi korktuğum
ki allah'ı sevmem ve allah'tan korkmam için yanlış imgeyi
zamanlar… kaç depreme sebep oldum acaba diye
seçmişti.
düşünüyorum kara kara… ah anne ah!
nur yüzlü hocadan kızılcık sopası yine çocukluk zamanları. kuran kursu hadisesi, ilk ve tek
marx'ın afyonu, ruhu kemiren korku
deneme. kısa şortla gittim, elimde cüz. camiden içeri girdik.
dindar anne, komşu, hala, teyze, anneanne, kardeş, dayı...
çocuklar başladılar dalga geçmeye. zira hepsi uzun pantolonlu,
herkesin ağzında korkunç hikayeler. hepsi allah'tan,
uzun kollu tişörtlü. bense kırım kırım halimle, kısacık şortumla
cehennemden bahsediyor. bir güzellik duysam
banu alkan pozlarında. adımlarımı attığım yer cami değil de
ağlayacağım. ama nafile, herkes din deyince ölümü,
havuz başı sanki.
cehennemde yanmayı, kıça giren kızgın kazıkları, yanan
ak sakallı, “nur yüzlü”, kocamış bir adam, hoca girdi içeri.
bedenleri hatırlıyor. sonra karl marx düşüyor aklıma: din
gürültü yapanları susturdu. ve ardından beni gördü. başladı
toplumların afyonudur! anlıyorum ki iktidar denilen meret
gürültünün alasını yapmaya. ne kafirliğim kaldı, ne dinsizliğim.
annemleri kendine bağımlı kılmak için güzel bir şey icat
oysa ki ben oraya bir dinim olsun diye gelmiştim. dinliyim gibi
etmiş. bu tümden gelim/tümevarım arkama bakmadan
bir iddiam yoktu. ama bu mantık orada işlemedi. hoca meşhur
koşma hissi uyandırıyor bende! tepelere kaçıyorum… din
sopasını aldı eline ve şortumun örtemediği cılız bacaklarıma
ve bawer işleri ayrılıyor. layık bir gey oluyorum.
19
yıllar sonra, lambda'da…
tercihinizden dolayı neler yaşıyorsunuz?”
kendiyle barışalı çok zaman olmuş bir veledin yolu kaos gl ve
anlat, anlat, anlat… her lgbt aktivisti sabırla anlatıyor. ama bir
lambdaistanbul'la kesişiyor. gönüllü çalışmalar, eylemler,
noktada “aaaaa!!! yeter be!” diyoruz. diyoruz çünkü kimse
toplantılar, partiler gırla… herkesle her şeyden konuşuyoruz
yanıtlarımızdan memnun değil. çünkü en bi zeki/duyarlı/çevik
ancak 'bir, ki, üç tıp!' dediğimiz tek konu din. oysa ki herkes
gastacılar drama, acı, ihtiras, entrika, zulüm ve kurtar bizi ab
en çok bu konu hakkında konuşmak istiyor. bir süre
çığlıkları duymuyorlar. bunun için de ya zorlamaya devam
susuyoruz.
ediyorlar ya da kendilerince yazıyorlar haberi/röportajı. basın
haziran 2006'da her pazar düzenlediğimiz “önyargılarımızı
etiği hak getire.
tartışıyoruz” toplantı dizisinde “eşcinsellik ve din” konusunu
din bu sefer de “ilerici, layık, aydın” batılı ve buralılarca lgbt
tartışıyoruz. gidenler, gelenlerle ortalama 20 kişiyiz. önce
bireylere oryantalizm olarak geri dönüyor.
susuyoruz daha çok. çünkü nereden başlayacağımızı, nasıl ilerleyeceğimizi, nelerden bahsedeceğimizi bilemiyoruz. sonra
20
dünyanın bütün dinleri homobofi için birleşin!
birimiz yırtıyor sessizliği, başlıyor anlatmaya:
akşam gazetesi'nden bir haber: üç dinden eşcinsel karşıtı
“dinin negatif uygulamalarıyla karşılaşınca çok yadırgadım.
ittifak. cümlede eşcinsel olmasa ne kadar sevinirdik değil mi?
dini de çoğu zaman bu nedenle yargıladım kendi içimde.”
oysa ki birbirlerini bir kaşık suda boğmayı bekleyen “hoşgörü”
ardından bir başkası, “ailem alevi. çevremde din, sünni
dinleri konu homofobi ve transfobi olunca “kanka” oluyorlar
inancından farklı yorumlanıyor. dolayısıyla din kısıtlayıcı bir şey
hemen.
değildi benim için. kendimi 'alevi ama müslüman değil' diye
“üç büyük dinin temsilcileri, kudüs'te eşcinsel festivali
tanımlıyorum. aleviliğin, islam'ın dışında olarak gördüğüm
düzenlemek isteyen gaylere karşı birleşti. ağustos ayında
kısımlarını benimsiyorum. tamamını benimsemiyorum” diyor.
hıristiyanlık, musevilik ve islam dinlerince kutsal olarak kabul
“'iki erkeğin seks yaptığı yerde bıçak oynamaz, ot bitmez' gibi
edilen kudüs'te 10 günlük worldpride festivali düzenlemek
hurafeler duydum. (…) dinimden kopmadım, kendi içimde
isteyen uluslararası gay dernekleri, bu kutsal şehirdeki
yaşıyorum hala, ama kendi kurallarımı yaratarak” diyen de
hoşgörü ve çeşitliliği vurgulamak istediklerini belirtiyorlar. new
oluyor, “bir insanın hırsız ve müslüman olması yadırganmıyor
york times'ın haberine göre, üç dinin üst düzey yetkilileri,
ama eşcinsel ve müslüman olduğu zaman yadırganıyor. (…)
böyle bir festivalin kutsal şehre saygısızlık olacağı ve
ama ben de bazen 'seni bu kadar aşağılayan bir şeye, sana bu
eşcinselliğin dini açıdan onaylandığı yönünde yanlış bir
kadar karşı olan insanların inandığı şeye nasıl inanabiliyorsun?'
izlenime yol açacağını söylediler. israilli yetkililerin, etkinliği
diye düşünüyorum” diyen de…
kısıtlamak için ne gibi önlem alacakları kesinlik kazanmadı. üç
fark etmeden saatlerce sohbet ediyor, hem kendimizin hem de
dinin bu şekilde ortak tepki vermesi çok nadir bir durum.”
toplantıdaki diğer arkadaşlarımızın önyargılarını yerle bir
isteyen uluslararası gay dernekleri, bu kutsal şehirdeki
ediyoruz.
hoşgörü ve çeşitliliği vurgulamak istediklerini belirtiyorlar. new
çünkü fark ediyoruz ki; dinsiz olmak eşcinselliğin şartı değil.
york times'ın haberine göre, üç dinin üst düzey yetkilileri,
oruç tutan gey, namaz kılan transeksüel, zekat veren lezbiyen,
böyle bir festivalin kutsal şehre saygısızlık olacağı ve
kelime-i şahadet getiren biseksüeller de var.
eşcinselliğin dini açıdan onaylandığı yönünde yanlış bir izlenime yol açacağını söylediler. israilli yetkililerin, etkinliği
müslüman ülkede el-ci-bi-ti olmak ya da olmamak, bu
kısıtlamak için ne gibi önlem alacakları kesinlik kazanmadı. üç
mu bütün mesele?
dinin bu şekilde ortak tepki vermesi çok nadir bir durum.”
saatlerce çet yapıyorum. her kezban lubunyanın geçirdiği bir
gülelim mi, ağlayalım mı emin değilim. ama sanırım
evre malumunuz. kırık dökük ingilizcemle sohbet ettiğim, iki
“sayemizde” bir dünya barışı sağlanabilir. buyurup buradan
dakika daha konuşsak hayatımın aşkı olacağından emin
yakalım mı?
olduğum adam soruyor gülen bir yüzle: müslüman bir ülkede eşcinsel olmak nasıl?
“almanya'da ırkçılığa karşı gökkuşağı”
lambda'ya gelen evropalı belgeselciler çekecekleri filmden
bu da ntvmsnbc.com'da yayımlanan bir başka haber. nazilerin
bahsediyorlar. “amacımız müslüman bir ülkede yaşayan el-ci-
köln'de yapılacak camiye karşı başlattıkları protesto ve karşıt
bi-ti'nin sorunlarını anlatmak.”
kampanyanın başını çeken kölnlü lgbt'ler.
almanya ya da hollanda'dan gelen “layık” bakan bizi anladığını
haber şöyle diyor:
ispat etmek için “müslüman akp iktidarı lgbt'ye şiddet
“19 eylül'de avrupa'daki tüm ırkçılar köln camisi yapımını
uyguluyor” diyor.
engellemek için köln'de buluşacak. kilise temsilcileri, sol
profil sitelerinin birinden mesaj alıyorum: merhaba, ben klaus,
partiler ve stk'lar da ırkçıları engellemek için ayağa kalkacak.
türkiye'de müslümanlar geyleri öldürüyorlarmış doğru mu?
karşı gösterinin en militan gruplarından biri gay ve
törkiyalı ya da avrupalı gazeteci kendince bir ilki, kimsenin
lezbiyenler.”
aklına gelmeyeni soruyor: “müslüman bir ülkede cinsel
yoksa buradan mı yakmalı?
oysa ki başka bir müslümanlık da mümkün!
ve evet, dinlere karşı, ülkemizde müslümanlığa karşı tepkilerin
bu da sonuncusu, nethaber.com'dan: endonezya'daki din
nedeni kendini dindar olarak tanımlayan kişi ve kurumların
konferansında 'eşcinsellik caizdir' fetvası çıktı!
özelde lgbt'lere, genelde de kendine benzemeyenlere karşı
şöyle diyor haber:
takındıkları tavır, ürettikleri düşmanlık, kullandıkları çatışmacı
“endonezya'nın başkenti cakarta'da 27 mart'ta düzenlenen
dil.
endonezya dinler ve barış konferansı'ndan 'eşcinsellik islam'da
ama…
caizdir' fetvası çıktı. endonezya içinden ve dışından pek çok
ama tüm bu olumsuzluklara rağmen sıraladıklarımız ya da
islam uzmanının katıldığı toplantıda konuşan ilahiyat
yaşadıklarımız bize başka bir nefreti doğurmayı, mağduru
akademisyeni dr. siti musdah mulia, kuran'daki hucurat
olduğumuz bir halden başka birilerini mağdur edecek bir başka
suresi'ni esas aldığını ve eşcinselliğin yalnızca şehvetten
mağduriyet çıkartmamızı meşru kılar mı?
kaynaklanmadığını vurgulayarak, 'eşcinselliğin allah'tan
ya da bir başka açıdan bakarsak tüm bunlara rağmen aslı'yı
geldiğinin, doğal olduğunun göz önüne alınması gerekir.
seven şirin hala allah'a inanmak istiyorsa, oruç tutan ferhat
allah'ın gözünde insanlar dindarlıklarına göre değerlendirilirler'
orucunun bozulacağını düşünerek kerem'i iftardan önce
dedi. pek çok katılımcı da bu görüşe destek verdi.”
öpmüyorsa, hamdi iken aygül, jale iken ali olan biri başını
pekala buradan da yakılabilir. bu fetvanın üzerine kim bir tane
secdeden kaldırmıyorsa bu onun lgbt'liğine zeval getirir mi?
müslümanlıktan bahsedebilir? kim? parmak kaldırsın lütfen.
bu, kimseleri daha az “bizden” yapar mı? ve bize inançlı insanları aşağılama, ötekileştirme, hakir görme hakkını verir
önyargı kirliliğinin üstünü örttüğü hakikat
mi?
evet din birçok ülkede (sadece müslüman ülkelerden
elbette hepsine yüksek sesle: hayır!
bahsetmiyorum) lgbt bireylerin hayatlarını zorlaştırıyor. inkar
yıllardır tahayyül ettiğimiz ve mücadelesini yürüttüğümüz
edilemez. özellikle kurumsallaşan dinler giderek
dünyada sadece buna değil, hiçbir nefrete yer yok. yok olduğu
hoşgörüsüzlüğü, ayrımcılığı, ötekileştirmeyi, nefreti, bizden
içinde zaten altında dans etmeyi coşkuyla hayal ettiğimiz
olmayanı linç etmeyi/öldürmeyi öğretiyor, dillendiriyor.
gökkuşağı lgbt'lerin evrensel simgesi değil mi?
evet, din nedeniyle birçok lgbt birey ya öldürüldü, ya linç edildi, ya recm edildi. yaralananlar, evlerinden atılanlar da cabası. evet, din bir erkeğin bir erkeğe, bir kadının bir kadına dokunmasına, bedenen bir erkeğin kadına, kadının erkeğe dönüşmesine mani, karşı, kızgın… ve bu insanları günahkar, suçlu, ahlaksız, kafir ilan ederek doğal hedef haline getiriyor.
ilgili linkler: eşcinsellik ve din toplantısının notları: http://www.lambdaistanbul.org/php/main.php?menuıd=8&altmenuıd=50&icer ikıd=350 akşam gazetesi'nin haberi: http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2005/04/01/dunya/dunya6.html ntvmsnbc.com'un haberi: http://www.ntvmsnbc.com/news/459428.asp nethaber.com'un haberi:
evet, din toplumsal şuurun köreltilmesi, farklılıkların ortadan
http://www.nethaber.com/yasam/59820/endonezy
kaldırılması ve tek
adaki-din-konferansinda-escinsellik-caizdir-fetvasi-
tipleştirmenin önünün
cikti
açılması için en
meşru dayanak ve zemini oluşturuyor.
21
belâgat
muhsin hendricks: “tanrının yarattığı hiçbir şey yanlış değildir” Bu seneki 16. LGBTT Onur Haftası oturumlarında birçok önemli isimle karşılaştık. Ama en dikkat çekeni de eşcinsel hakları konusunda dünyadaki birçok ülkeden ileride olan Güney Afrika Cumhuriyeti'nden konuşmacı olarak katılan İmam Muhsin Hendricks'ti. Hendricks söyleşi isteğimizi kırmadı ve yan yana gelmesi imkânsız görünen iki kelimeyi, “İslam ve Eşcinselliği” aynı cümle içinde kurdu. söyleşi: barış sulu, emir birant, kahraman gürcan Öncelikle Türkiye'ye hoş geldiniz. Klasik bir soruyla
değişmeni istiyorum” dedi. Cape Town'da evlendik ve ben
başlayalım; Muhsin Hendrix kimdir? Kısaca kendinizi,
evlendikten üç hafta sonra Pakistan'a döndüm. Döner dönmez en
eşcinselliğinizi keşfinizi anlatabilir misiniz?
yakın arkadaşımla aşk yaşamaya başladık. Ama çocuk kendisini
Başkent Cape Town'da yaşıyorum. Ailem 350 yıl önce Malezya'dan
heteroseksüel olarak adlandırıyordu; sadece aşk vardı, cinsellik
köle olarak Güney Afrika'ya gelmiş. Büyük babam çok dindarmış
yoktu. Bu birliktelik iki yıl sürdü. Okulum biteceği sırada
ve imam olarak çalışıyormuş. İmamlık bana aileden geçen bir
Afganistanlı sevgilim Amerika'ya mülteci olarak gitti. Çok
özellik. Annem din öğretmeniydi, camide üst katta kadınlara
üzülmüştüm ve sürekli ağlıyordum ve karım sürekli ağlamalarım
öğretmenlik yapıyordu ve babam da tanınmış bir hocaydı. İslam'ın
sonucu neler olup bittiğini sordu. Birine mi aşıksın, dedi, ben de
çok yoğun yaşandığı bir ailede doğdum kısacası. Genç yaşlarımda
“evet” dedim ve bu yanıtım evliliğimizin sonunun başlangıcı oldu.
Kuran-ı Kerim'i ezberlemiştim ve 12 yaşında ben de annemin
O sırada eşim ikinci çocuğumuza hamileydi ve ben bu nedenle
hastalanması sonucu öğretmenliğe başladım. Çocukken çok
ilişkiyi sürdürmemiz gerektiğini düşünüyordum. Eşim de kabul
feminendim. Bebeklerle oynadığımı hatırlıyorum. Çok acı vericiydi
etti ve iki yıl sonra daha fazla baba ya da koca rolü
ki 5 yaşımda çocuklar benimle dalga geçmeye başlamışlardı. İki
oynayamayacağımı anladım ve özgürlüğüme karşılık tüm mal
yaşam, iki insan çatışması vardı; iyi Müslüman ve oğlan çocuğu
varlığımı eşime bıraktım ve ayrıldık.
gibi olmayan bir oğlan çocuğu. Bunları atlatabilmek için İslam'a
Kendimle baş başa kalmam gerekiyordu ve bir çiftliğe yerleştim, 3
yöneldim. Günde 5 vakit namazımı aksatmazdım, diğer
ay boyunca varoluşum üzerine düşündüm, çok dua ettim, oruç
insanlar 30 gün oruç tutarken ben 80 gün oruç tutardım
tuttum. Ardından annemin evine döndüm ve orada da yalnız
kendimi affettirmek için. Bu böyle 21 yaşıma kadar devam
kaldım. Annem “niye ayrıldığınızı biliyorum” dedi ve benim
etti. 21 yaşımda Pakistan'da İslamiyet üzerine okumak için
açıklayabileceğimi
bir burs kazandım ve bir sene Pakistan'da yaşadım. Elbette
olduğum için ayrıldık” dediğimde kalp krizi geçirdi. Bu saygınlıkta
düşünmüyordu
sanırım,
“evet
ben
gey
orada da Sodomi ve Kuran-ı Kerim'de yazılanlar nedeniyle
bir aileden geldiğim için annemin neden kalp krizi geçirdiğini
kendimi çok suçlu hissettim ve bu nedenle evlendim.
anlamak zor değil. Annem ertesi sabah odama geldi ve bütün gece
Evlenmeden bir hafta önce eşime eşcinsel olduğumu
dua ettiğini söyledi, gözleri kan çanağına dönmüştü. “İmama
söyledim, yoksa kendimi çok kötü hissedecektim. O da bana
gitmemiz gerekiyor, senin içinde şeytan var, sana yardım etmemiz
“İstersen evlenmeyebiliriz ama ben seni seviyorum ve
gerek” dedi. Ben de “Ben 20 küsur yıldır böyleyim beni böyle kabul
et, değiştirebilecek bir şey yok, bunu sana kanıtlayabilirim”
yaklaşık 30 yıl süren mücadelenin kazanımları bunlar. Nelson
dedim.
Annem
de
bahsedilmediğini gazetelerde
ve
çıkmış
Kuran-ı nasıl
Kerim'de
böyle
kanıtlayacağımı
makaleleri,
köşe
bir
konudan
Mandela
sordu.
Anneme
hükümetle birlikte çalışıyordu. Şu anda heteroseksüellerin isteği
yazılarını
öncesinde
de
eşcinsel
organizasyonlar
vardı
ve
okuttum.
üzerine bu yasalar “sivil birliktelik yasaları” olarak farklı
Bilgilendirdim. En yakın arkadaşlarımı annemle tanıştırdım.
adlandırılıyor; ama içeriğe bakacak olursanız eşcinsellerin aynı
Gazetelere röportajlar verdim, fotoğraflarım yayımlandı ve halka
haklara sahip olduğunu görürsünüz. Evlat edinme hakkı da var,
açılmış bir eşcinsel oldum. Müslüman ve gey olduğum için
evlenme hakkı da var yani.
onurluyum ve umarım benim hikâyem diğer gençlere yardımcı
Türkiye'de Diyanet İşleri, eşcinsellik konusunu
olabilir.
görmezden gelme politikası izliyor ve tatmin edici bir açıklama yapmıyor. Siz bunu nasıl atlattınız?
“islam eşcinselliğimden önce geliyor”
Biz şu anda bir kitap hazırlıyoruz. İsmi de “İslam ve Eşcinsellik”
Peki, açılma sürecinden sonra nelerle karşılaştınız?
olacak. Bir yıl içinde basılacak bu kitap. 12 yıllık bir araştırma
İmam olmanızla ilgili bir sıkıntı yaşadınız mı?
sürecinin ürünü. Biz kendimiz eşcinsellik konusunu gidip açtık.
Ben üç faklı camide imamlık yapıyordum ve bir medresede
Çünkü din insanları bu konularda çok bilgiye sahip değil. Bu
öğretmendim. Aileler medreseden çocuklarını almak istedi, gey
nedenle sizin üzerinize düşen görev, dini konularda söz sahibi olan
olan bir öğretmen istemiyoruz, diye. Çok şaşırmıştım; çünkü
insanlarla
medreselerden
Söyleyecek sözleri yok çünkü. Biz bir şey söylüyorsak bunları
birisi
kendini
liberal
olarak
tanımlıyordu,
gidip
temas
açıklıyoruz,
kurmanız
“şu
şu
ve
ayette
iletişime
şöyle
geçmeniz.
kadınların cuma namazına gelmesine müsaade ediyordu. Ama
ayetlerle
çok kibar bir şekilde ayrılmamı istediler. Ben de camiden
ispatlıyoruz. Bilmiyorlarsa göstermek gerek. En son, örneğin;
diyor”
diyerek
ayrılmadan önce eşcinsellik ve İslam üzerine bir sunum yapmak
Endonezya'daki İslam Konferansı'nda Dr. Siti Musdah Muliav bir
istediğimi belirttim. İzin verdiler; ama sadece benim düşünceme
açıklama yapmıştı, "Eşcinselliğin Allah'tan geldiğinin, doğal
yakın olanlar katıldı, diğerleri gelmedi,; oysa çok önemli bir
olduğunun göz önüne alınması gerekir. Allah'ın gözünde insanlar
sunumdu.
dindarlıklarına göre değerlendirilirler" demişti. Bu açıklamayı
Sonra erkek arkadaşımla beraber Johannesburg'a yerleştik.
bizle gerçekleştirdiği bir workshop sonrası yaptı. Bu gibi
Yaklaşık bir sene sonra annem bizi ziyarete geldi. On gün bizimle
etkilerimiz oluyor örgüt olarak.
yaşadı ve on gün boyunca sessiz kaldı, bizi izledi. On günün sonunda “evli çiftlerden bir farkınızı göremiyorum” diyerek
“Kuran'da 'penis ile vajina evlenir' diye bir açıklama
ilişkimizi onayladı. Böylece beraber Hacca gittik. Bizim orda bir
yoktur”
gelenek vardır; hacca gidenlerin evi hac ertesinde ziyaret edilir ve
Evlilik hakkında neler düşünüyorsunuz?
birçok insan hac ertesi bizi ziyaret etti, bu çok güzel bir
Evlilik bir iş sözleşmesi gibi; yani çalışmazsa Kuran-ı Kerim'e göre
gelişmeydi.
bozmak gayet normal. Kuran'da 'penis ile vajina evlenir' diye bir
Örgütlenme sürecinizden de bahseder misiniz biraz.
açıklama bulamazsınız. Böyle bir kural yok. İslam'a göre evlilik bir
29 yaşımda başka Müslüman eşcinsel var mı, diye araştırmaya
iş anlaşması olduğuna göre bazı getirileri var ve bu getirileri
başladım. Ne kadar çok eşcinsel olduğunu görünce şaşırmadım
eşcinsel ilişkilere uygulamada hiçbir sakınca yok. Çocuk sahibi
değil. Birçok eşcinsel İslam ile eşcinselliği birleştiremiyordu
olmaya gelince de, eğitim ortamı, sevgi ortamı yerindeyse
kafalarında ve kendilerini alkole, uyuşturucuya vermişti ve birçok
eşcinsel bir ailenin çocuk evlat edinmesinde hiçbir sakınca yok.
eşcinsel de evlilik yapıp gizlenerek hayatlarını sürdürmekteydi.
Arap dünyasında eşcinsel olduğunuzu açıklarsanız direkt
Bunun üzerine destek grubu oluşturmaya karar verdik ve bu grup
aileniz tarafından da “ateist” (Tanrı tanımaz) olduğunuz
büyüyerek örgüte dönüştü. 1998'de Al-Fitrah Foundation'ı (Doğa
düşünülüyor ve tepki gösteriliyor. Aileye bu konuda nasıl
Vakfı) kurduk. 2003 yılına kadar bu isimle devam ettik ve
yaklaşmalı Müslüman eşcinseller?
ardından ismimizi The Inner Circle (Beyin Takımı) olarak
Bizim eşcinsel olmamızın, duygularımızın, Tanrıya inanmamızla
değiştirdik. Bugüne kadar da aynı isimle devam ediyoruz.
bir ilgisi olmadığını, İslam ile bir ilgisi olmadığını açıklamamız
Organizasyonda ben yönetici olarak görev almaktayım.
gerekiyor. 'Coming out' (açılmak) yapan çocuğun en büyük
İslamiyet ve eşcinsellik konularında cesur açıklamalarda
sorumluluğu; ailesine tüm olan biteni, kendi gerçeklerini, onu
bulunuyorsunuz. Hiçbir tehdit ya da saldırıyla
olduğu gibi sevmeleri gerektiğini, 'tanrının yarattığı hiçbir şey
karşılaştınız mı?
yanlış değildir'i açıklamasıdır.
Hayır, hiçbir sorunla karşılaşmadım. Çünkü ben İslam'a övgüyle
Afrika'da HIV+ oranı diğer kıtalara göre çok yüksek ve
ve sevgiyle yaklaşarak konuşmalarımı yapıyorum. Tehdit edici
“AIDS eşcinsellerin hastalığıdır” söylemi sizin önünüze
konuşmalar yapmıyorum. Benim için, İslam kimliğim, eşcinsel
daha fazlasıyla geliyordur. Bu konuda neler
kimliğimden önce geliyor.
düşünüyorsunuz?
Güney Afrika'daki LGBT kazanımları birçok ülkeden ileri
Evet, böyle negatif bir yaklaşım var. Aynı platformlarda bu konuyu
düzeyde. Bunlar nasıl gerçekleşti?
konuşmama politikamız var. Politik olarak bu konuyu tartışmama
Nelson Mandela başbakanken siyah, beyaz, Müslüman, Hıristiyan,
gereği duyuyoruz. HIV taşıyıcıları içinde, dünyanın her yerinde
eşcinsel, heteroseksüel herkesin haklarının verilmesinden söz
olduğu gibi heteroseksüeller çoğunlukta. Türkiye'de olan her şey
ederdi. Siyah ve beyazların ayrıştırılması döneminde (Apartheid),
orada da var kısacası.
23
beyân
*
islam ve eşcinsellik İmam Muhsin Hendricks İslami şeriat kanunları Kuran'a ve Hz.
sodom ve gomora'lılar eşcinsel değildi
Muhammed'in (S.A.V.) öğreti ve yaptıklarının toplandığı hadis kitaplarına
Eşcinselliğe göndermede bulunan Sodom ve Gomora hikayesi
dayanır. Her iki kaynak da Sodom ve
olmadan, Müslümanlar için eşcinsellikle ilgili bir görüş
Gomora ile ilgili hikayeye referansta
belirtmek son derece zor olurdu. Eğer bu hikayenin bir
bulunarak kanunlar için temel kaideyi
erkeğin başka bir erkeğin ırzına geçmesinden ibaret olduğu
oluşturur ve eşcinselliğin İslam'da
ispatlanırsa, eşcinsellerin Sodom ve Gomora'daki gibi
kamusallaşmasını engeller. Analojik
cezalandırılmaları gerektiğini öne süren argüman da
muhakeme (kısas) ve din insanlarının fikir birliği (icma) bu
çökecektir.
iki metne ve kaynakları yorumlayışlarına dayanır. Yapılması
24
gereken; günümüz Müslüman din insanlarının bu iki metnin
Son 10 yıl içersindeki araştırmalarım süresince, Sodom ve
ve ortaya çıktığı ya da kayda geçirildiği içeriğin tekrar
Gomora'nın sosyal, politik ve dini yapısının net bir resmini
üzerinden geçmeleri ve bunları modern Batı ve Doğu, aynı
vermesi için, Ron Wyatt gibi araştırmacıların arkeolojik
zamanda çağdaş İslam bağlamında gözden geçirmeleridir. Bu
bulgularını, Yeni ve Eski Ahit'in öğretilerini bir araya getirdim.
ancak, bağımsız temellendirmeyle (içtihat), yani İslami
Bu bilgiler doğrultusunda Kuran'da yer alan hikaye de
düşüncenin temel görüşü ve unutulmuş meşru reform
netleşti.
anlayışıyla olabilir. Aşikardır ki, Sodom ve Gomora sakinleri bugünkü anlayışın Hz. Muhammed (S.A.V.) eşcinsellikle doğrudan ilgili olmadı
aksine eşcinsel değildiler, daha ziyade 5. yüzyıl Atina'sı ya da
ya da eşcinsellere cinsel yönelimlerinden dolayı cezalandırma
7. yüzyıl Arabistan'ında olduğu gibi cinsel özgürlükleri
ya da zulümde bulunmadı. Hz. Muhammed (S.A.V)
bulunan aristokratik heteroseksüel erkeklerdi. Bu erkeklerin
döneminde Medine'de 'Mukhannathun' adı verilen bir grup
egoist ve ataerkil toplumsal düzenin güç dengelerine hizmet
efemine erkek yaşardı. Mukhannathun grubu modern gey
eden bu cinsel özgürlükleri bir kadına tecavüz etme
erkeklerin bazı vasıflarını taşısa da, onları tam olarak temsil
hakkından, reşit olmayan oğlan çocuklarla birlikte olma ve
ettiği söylenemez. Hz. Muhammed bazılarının Müslümanların
hayvanlarla ilişkiye girebilme hakkına kadar geniş bir alana
evlerinde kadınlara ait odalarda çalışmalarını engelledi ve
yayılırken; aynı zamanda çocukları taşıyacak ve soyunu
bazılarını da Medine'den sürgün etti. Ama tüm bunlar, onların
devam ettirecek aristokrat bir kadınla yasal evlilikleri de
cinsel yönelimleri temelinde değil edepsiz ve dine aykırı
bulunmaktaydı.
davranışlarından dolayı yapıldı.
'Mukhannathun' ve diğer efemine erkelere yönelik bu yaklaşım Hz. Muhammed'in ölümünden yaklaşık 600 yıl sonrasına kadar, Emeviler (661-750) ve Abbasiler (758-1258) döneminde de devam etti. Dolayısıyla bu süreçte eşcinsellere karşı hoşgörülü bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz. Ebu Navas (813) gibi eşcinseller tarafından yazılan eşcinsel şiirinin bu dönemde ve Harun El Raşit hükümdarlığında yıldızının parladığını görmekteyiz.
Sodom ve Gomora sakinleri bugünkü anlayışın aksine eşcinsel değildiler, daha ziyade 5. yüzyıl Atina'sı ya da 7. yüzyıl Arabistan'ında olduğu gibi, cinsel özgürlükleri bulunan aristokratik heteroseksüel erkeklerdi.
Sodom ve Gomora'lılar kentlerine gelen yabancılara Hz. İbrahim öğretilerine göre misafirperverlik göstermeleri gerekirken onlarla zorla anal ilişkiye giriyorlardı. Bunun amacı, erkekleri küçük düşürerek onlara hakimiyetin kimde olduğunu göstermek ve yabancıların, kaynaklarının paylaşılamayacak kadar kıymetli olduğuna inandıkları şehirlerine tekrar gelmelerini engellemekti. Allah bir gün Sodom ve Gomora halkını sınamak ve heteroseksüel erkeklere karşı uygulanan bu rızasız anal ilişki rezaletini göstermek için genç ve güzel erkekler kılığına girmiş iki meleği
Lut'a misafir olarak gönderdi. Misafirlerin gelişini haber alan Sodom ve Gomora halkı, onları kendilerine teslim etmesi için Lut'un evine saldırdı. Bunun üzerine melekler Lut'a, Sodom ve Gomora'nın sabah yok edileceğini ve ailesiyle birlikte şafaktan önce kentten ayrılmaları gerektiğini söylediler. Elimizdeki araştırma sonuçları net bir şekilde ortaya
imam muhsin'i dinlerken…
koymaktadır ki; uygulanan cinsel zulmün niteliği karşılıklı rızaya dayanan bir ilişki ya da eşcinsellik değil, bir erkeğin başka bir erkeğe tecavüzü olarak tanımlanabilecek bir suistimaldi. Kuran'da sık sık tekrarlanan, genç ve güzel erkekler kılığında Lut'un kavmini sınamak için gönderilen
kahraman gürcan
meleklerle ilgili hikaye, olayın rızasız cinsel ilişki olduğunu
Katılabildiğim onur haftası
göstermektedir.
aktivitelerinden benim için en
şeriat kanunları yeniden düzenlensin
sıradışı olanı İmam Muhsin
Ebu Davut tarafından kayda geçirilen, Ebu Hururi tarafından
Hendrics'in “İslam ve
aktarılan bir hadiste şöyle deniyor: Bir gün kadın kılığında
Eşcinsellik” adlı sunumu oldu.
giyinmiş ve ellerinde kına işlemeleri olan Müslüman bir Mukhannathun Hz. Muhammed'e getirilir ve katlinin vacip
Konuşmasını “Selamün Aleyküm” diyerek açan Hendricks,
olup olmadığını sorulur. Peygamber bunu reddederek der ki;
ardından “Allahın rahmeti ve hikmeti üzerinizde olsun” dedi
“İnananların öldürülmesini men ettim.” Mukhannathun bunun
ve ekledi: “Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, ben bir
üzerine Medine'nin birkaç kilometre yakınındaki Al Nagi'ye
Müslümanım, Allah'a şükürler olsun. Bu kürsüde Müslüman
sürgün edilir. Peygamber onun haftada bir defa, ihtiyaçları
bir imam olarak bulunuyorum. Benim için Müslümanlığım ve
için Medine'ye girmesine izin verir. Bu, eşcinsellerin ya da
İslam her şeyin üstündedir. Evet, aynı zamanda eşcinselim
transeksüellerin öldürülmesini haklı görenlerin dikkate
de. Ama açıkça belirtmem gerekir ki benim asıl kimliğim
almaları gereken bir hadistir.
Müslümanlığımdır ve Müslümanlığım her şeyden önce gelir.”
Aynı zamanda Peygamberin hadis ve sünnetlerini derleyen en güvenilir hadis hafızlarından Salih Buhari ve Salih Müslim,
Bir konuşmacının Allah'ın rahmetini dileyerek söze başlaması
Mukhannathun'ların Peygamber tarafından suçlanmadıklarını
ve Müslüman kimliğine vurgu yapması alışık olmadığımız bir
söylerler. Hemcinsler arası cinsel ilişkiye dair tek gönderme
durumdu. Çünkü konu ataerkillik, Michel Foucault, queer
Lut kavminedir, ki orda da çok uzun zamandan beri doğal bir
politikaları olduğunda mangalda kül bırakmazken, inanalım
durum olan eşcinsel yönelimin ve kimliğin mahkum edilmesi
ya da inanmayalım, konu İslamiyet olunca mahcup kalan ve
değil, cinselliğin büyük bir günah işlenerek kötüye
düşüncelerimizi uygun biçimde kimseyi rencide etmeden
kullanılması ve erkeklerin erkeklere tecavüzü söz konusudur.
ortaya koyma zemini bulamayan bizler için İmam Muhsin,
Sonuç olarak, Müslüman din insanlarına çağrım; bu farklılığa
İslam'a olan bağlılığı ve saygısıyla bu zemini açması
olan yaklaşımlarını insan sevgisi çerçevesinde yeniden
açısından önemli bir kişilik.
gözden geçirmeleri ve şeriat kanunlarını bu grubun haklarını koruyacak şekilde düzenlemeleridir.
İmam Muhsin'in sunumunun birinci bölümünde, Lut kavminin neden eşcinsel olmadığını ve Kuran-ı Kerim'de yapılan çeviri
Kuran-ı Kerim Hucurat Suresi, 49/13
hatalarının Lut kavmini eşcinsel olarak gösterdiğini açıkladı.
Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık, biz sizi
İkinci bölümde ise Hz. Muhammed'in hadislerinden örnekler
kavimler ve kabileler* halinde yarattık ki, birbirinizi
vererek, İslam'ın eşcinsellere yaklaşımını anlatı ve şöyle bir
tanıyabilesiniz. Doğrusu, Allah katında en üstün olanınız,
gerçeği dile getirdi:
Allah'a karşı en müdrik olanınızdır. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilen ve haberdar olandır.
“Kuran'da eşcinsellik aleyhine bir ayet yoktur. Lut kavimi halkının eşcinsel olarak bilinmesi Kuran Arapçasının konuşma
Kuran-ı Kerim Isra Suresi, 17/84
Arapçasına çevrilirken hatalı yorumlanmasından
De ki: "Herkes kendi yaradılışına göre davranmaktadır; ve
kaynaklanmaktadır.”
bunun içindir ki Rabbiniz kimin en iyi yolu seçtiğini çok iyi bilmektedir".
Din hayatımızın önemli bir parçası. İnançlara saygı duymak ne kadar zorunlu ise, dini daha iyi anlamak ve yorumlamak
*Uluslararası Lezbiyenler ve Geyler Derneği (ILGA), 2006. Çeviren: Emir Birant **Arapçadan Türkçeye 'kavimler' olarak çevrilen 'şüubev' kelimesi aynı zamanda “dal, tur ya da bölüm”; 'kabileler' olarak çevrilen 'kabaile' kelimesi ise “değişik tür, cins ve çeşit” anlamına da gelmektedir.
da bir o kadar önemli. İmam Muhsin tarihi ve dini çalışmalarla Lut olayını aydınlatmaya çalışıyor. Birçok çeviriyi bir araya getirerek, yanlış çeviriyi ortaya koyuyor. Ve inançlı birçok eşcinsele ışık tutuyor.
25
beyân
din bir tekliftir mustafa çelik eflatoon@gmail.com
Sevgili okurlar yüzünüz hep güleç
26
taklitle atılmış ve karakterde yerini almış olur. Taklidin avantajı,
olsun. Dostlarla bu çok daha kolay
zaman kaybetmeden o davranışın kişiselleştirilmesidir. Öte
oluyor biliyorsunuz. Paylaşmak,
yandan zaman bu kolaya kaçmayı atlamadan sınar ve yaşamın
dertleşmek,
bir anında gerçeklikle yüzleşilir. Cinsel kimlik olarak ikonlar, rol
desteklemek
gibi
arkadaşça davranışlar hayatı ne
modelleri vardır. Bunlarla isimlendirmeler ve isim takarak pek
kadar kolaylaştırmaktadır! Böyle
çok şeyi ifade edivermeleri sağlanır. Her birey o isimlendirmeyi
bir çevreye karşı soğuk durmak veya içine kapanmak sıkıntımızı
ilk yapabilen kadar gayret sarf etmeden sonuca ulaşır. Dini bir
artırmaktan başka bir şeye yaramaz. Bu dostluk çevreleri ve
kimlikte de buna paralel ölçüler, taklit edilen kişi örnekleri
ortak mazi, kuşakları geride bırakırken 'toplum' adını alırlar.
bulunur. Kavramsal olarak cinsellik ve dini kimliğin özellikleri
Gelenekleri ile, sistemi ile, bazen anlamadığımız, bazen karşı
normalde çok uzak görünse de bu iki uç bazen birbirinden renk
koyduğumuz, bazen destek ve bazen köstek olarak gördüğümüz
alır ve alışveriş yapar. Sonuçta bireyin tüm kimlikleri ile bu
şu içinde bulunduğumuz çevremizi oluştururlar. Bu çevreyi
kimliklerin gelişmeleri ve oluşmaları ile hayat anlayışı şekillenir.
şekillendiren önemli unsurları bilmek, incelemek toplumsal
Bireylerin oluşturduğu toplum da bireylerin genel özelliklerini
yaşamı kavramak açısından önemlidir. Bu unsurlardan birisi de
gösterir. Sanki bir büyük insan gibi davranan toplum, kendini
dindir. Eşcinsellikle beraber anılmasında beliren tepkiden ötürü
oluşturan bireylere yaşam kolaylıkları sağlar, kişisel paylaşıma
konu bir parça zorlaşsa da gerçeği arayanları engellemez.
bir payda oluşturur. Her fert ne kadar toplumun genel özelliklerine ne kadar sahipse o denli o toplumla uyumludur.
Din yalın hali ile bir tekliftir. Çevremizin anlaşılmasında bir düzenlemenin olduğunu teklif eder. Kasten düzenleme olduğunu
hem ona mahkûm hem de ondan uzak
ve düzgünlüğün varlığını bilmek yaşamı kolaylaştırır. Teklifin gereği olarak bu düzenlemenin yapıldığını, bu düzenlemeye
Buraya kadar ortalama bir toplum ve ortalama fertler için genel
kastedildiğini ve müdahale edildiğini duyup, görüp, sınayıp,
ifadelerden bahsedildi. Fert eşcinselse, cinsel kimliği ile ilgili
karar verenler kendi kalpleri ile aldıkları bu kararla din dairesi
olarak toplumdaki irade tarafından şimdilik ötekileştirilmiş,
içine girmiş olurlar. Aileleri içinde doğan insanlar ailelerinden dini
bastırılmış, ihmal edilmiş, ihtiyaçları gözetilmemiş, toplumdaki
kolayca öğrenebilecekleri için ailelerinin dininden sayılabilirler.
yeri düşünülmemiş bir kesimin bireyidir. O denli itilmiştir ki,
Fakat bu, çocukların gerçek bir dini kimlik oluşturmaları ve
kendini toplumun sözü geçen birkaç bireyi değil, sanki tüm evren
yukarıdaki tanım içine girmeleri anlamına gelmez. Bu sadece
üzerine çullanıyor gibi ezilmiş hisseder. Sitemine, itirazına ya da
onlar için bir kolaylık anlamındadır.
şikâyetine bir merci ve adres bulamazsa evrendeki var olan
Dini kimlik bu açıdan cinsel kimlikle bazı paralellikler gösterir.
saklamaya çalışırken öte yandan fırsat kollayıp bir şekilde o da
sistemden tümüyle nefret eder. Kendi kimliğini bir yara gibi
Yani kişinin büyürken kendine söylenenleri kabul dönemi, sonra
incitmek ister. Bu ise onu hem güvenilmez hem de daha da yalnız
kendi gerçekliğine doğru giden, şüphe, araştırma, bulma,
hale getirir. Hâlbuki bu denli haklı şikâyetine bir adrese en çok
değerlendirme, sindirme gibi adımlardan sonra kendi öz
eşcinselin ihtiyacı vardır. Varlığı gereği bir insan olarak bir
değerine ulaşır. Bir başka paralellik ise ihmal edilen ya da
kuvvete dayanmak ihtiyacı ise sürekli onu din konusu ile
görmezden gelinen cinsel kimlik ile homofobiye hizmet
yüzleştirir. Kendini hem ona mahkûm hem de ondan uzak görür.
edildiği gibi, gerek kendi gerek çevresindeki bir kişinin inanışını ve yaşamı ile oluşturduğu teklif anlayışını ötekileştirmek de fanatizme hizmet eder.
Toplumun diğer bireyleri, karşılaştıkları baskılara dayandıkları sabır ile karşı koyarken, elde etmeleri uzak olan nimetlere kavuştuklarında 'şükür' ile cevap verirken, eşcinsel o sabır
Kişisel kimlik oluşurken her noktada aynı hassasiyet,
dayanağından ve teşekkür merkezinden uzak kalmakla en büyük
deneyim ya da mantıklı davranış beklenmez. Bazı adımlar
yalnızlığı tadar. Herkes sabırda ve şükürde ihtiyaç sebebini
olduğunu
öyle bir manevi kuvvet meydana gelir ki, insan o kuvvetle her
düşünürken, söz konusu eşcinsel ise birden kriterler, liyakat,
kullanır,
gereksinimi
yüzünden
bunlara
nail
musibete ve her hadiseye karşı dayanabilir. Öyle bir genişlik
layık olma, hak etme bahsine dönüşüverir. Aynı gözlüklerle
verebilir ki, insan onunla geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.
eşcinsele bakamamak adaleti değil zulmü getirir. Ayrı tutmak
İman böyle bir güzel hediye olduğu gibi uzak geleceğindeki
hürriyeti değil, mahkûmiyeti getirir. Bu kavramların herkese
büyük mutluluğundan da bir habercidir. Bu güzel aydınlanma ile
lütuf olarak döndüğü yorumlanırken, eşcinsele ise lanet olarak
kalbindeki kapalı tüm yetenekleri açılıp, filizlenmeye başlar,
döndüğü yorumlanır. Tüm bu ifadelerin sonucu ise toplumda
sonsuzluğa doğru gider.
kendi yerini tayin edemeyen eşcinsel profiline doğru gitmektedir. Bu durumun bizlere verilmesinin sebebi bizim topluma göre
Eşcinsel olarak ben bu neticeye dışarıdaki kendini muhasebe bile
değil, gerçeğin kendisine göre hayatımızı şekillendirmemiz
edemeyen pek çok insandan daha fazla muhtacım. Öyleyse
gerektiğindendir. Doğrudan din konusunun katmanlarını kendi
yaşamın içinde sürekli tazelenmeye muhtaç olan bu bağlantı için
ellerimizle keşfedip, kendi gözlerimizle şahit olup, kendi
çalışmalıyım. Olaylar karşısında duruşumu kuvvetlendiren ve en
vicdanımızla tartarak bu yolda bu kimliğimizi sağlam ve
dehşetli gelen ölümü bile bana tebessüm edilecek bir konuya
toplumdaki göreceli bakışlardan uzak oluşturabilirsek o zaman
çeviren imanı başka ellere bırakmayıp bizzat üzerinde durup
neticesi olan tüm o duygulardan da kurtulmuş oluruz. Bu konuya
araştırmalıyım. Dinin muhatabı tüm insanlardır. O tüm içindeki
ilk baştan ve en erken bizim el atmamız gerekirken arkaya
yerimden ben de bu büyük dersi almalıyım. Sevdiklerim için,
kalmamız ilginçtir.
bana kıymet verenler için, tebessüm etmek için, dinin teklifini
dinin muhatabı tüm insanlardır
beklemediğim bir yerde imanın gereği olan o aydınlıkla hayata
dinlemeliyim. Bu gayreti gösterdikten sonra münasip vakitte, hiç
bakışı kazanmak ele geçecektir. İman, Sa'd-ı Taftazanî'nin tefsirine göre: "Cenab-ı Hakk'ın istediği kulunun kalbine, cüz'-i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği
bir
nurdur."
Ardındaki
ayetlerle
birlikte
konuya
odaklanacak olursak şu mana çıkar:
Din, kulu dışarı atmaz. Kul kendini dinden mahrum bırakır. Mahrum kalanlar içine hiç yakışmayan kesim ise eşcinsellerdir. Biz hem anlarız, hem araştırırız hem de neşe ile yaşarız.
İman, kişinin kendi gayretini sarf ettikten, çabasını ve niyetini gösterdikten sonra Allah'ın dilediği kulunun kalbine verdiği bir
Sevgili okurlar yüzünüz hep güleç olsun.
aydınlanmadır. Bu aydınlanma insanlık için öyle bir hediyedir ki,
27
insanın vicdanını tamamen aydınlatır, bu sayede tüm çevresi ve iç dünyası ile arasında bir emniyet ortaya çıkar. Her şey ona, düşmanlık vasfından kurtulup, dost haline gelir. İnsan kalbinde
Nihan Güneli - 2008
DÜNYADA EŞCİNSEL HAKLARI
28
Eşcinsel Evlilik/Sivil Birliktelik Yasal Yasadışı İdam cezası
İSLAM ÜLKELERİNDE... YASAL Arnavutluk (1995), Azerbaycan (2000), Bosna-Hersek (1998), Kazakistan (1997), Kırgızistan (1998), Türkiye BELİRSİZ Afganistan (Yasadışı. Taliban döneminde idam ile cezalandırılan eşcinselliğin 2005 yılı itibari ile yasal konumu belirsizliğini korumakta. Ama bu konuda herhangi bir olumlu gelişme olması beklenmiyor.), Endonezya (Her ne kadar 2004 yılı itibari ile Endonezya Ceza Yasası'nda eşcinsellik ile ilgili bir madde bulunmasa da Adalet Bakanlığı'nın eşcinselliği cezalandırmak için çalışmalarda bulunduğu bildirildi.), Irak (Her ne kadar Saddam Hüseyin döneminde 1969 yılında kabul edilen ceza yasası eşcinsellikten bahsetmese de, 2001 yılında Irak Devrim Muhafızları Konseyi'nin aldığı karar ile eşcinselliğin idam ile cezalandırılmasına karar verildi. Saddam Hüseyin'den sonraki yeni dönemde eşcinselliğin yasal durumu belirsizliğini korumaya devam etmesine rağmen bu konuda herhangi bir olumlu gelişme beklenmiyor), Ürdün (1951 yılında kabul edilen ceza yasasında eşcinsellikten bahsedilmemesine karşın uygulamada eşcinselliğin herhangi bir yaptırıma uğrayıp uğramadığı belirsiz.)
29
YASADIŞI İDAMA VARAN CEZALAR: Bangladeş, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Moritanya, Nijerya, Somali, Sudan, Suudi Arabistan, Yemen. MÜEBBETE VARAN CEZALAR: Myanmar/Burma, Pakistan, Barbados, Guyana, Sierra Leone, Tanzanya, Uganda. HAPİS CEZASI : Trinidad ve Tobago (25 yıl), Malezya (20 yıl), Antigua ve Barbuda (15 yıl), Zambiya (15 yıl), Cook Islands (14 yıl), Gambiya (14 yıl), Kenya (14 yıl), Kiribati (14 yıl), Malavi (14 yıl), Papua Yeni Gine (14 yıl), Solomon Adaları (14 yıl), Tuvalu (14 yıl), Cibuti (12 yıl), Bahreyn (10 yıl), Beliz (10 yıl), Brunei (10 yıl), Dominika (10 yıl), Eritre (10 yıl), Filistin (Gazze) (10 yıl), Grenada (10 yıl), Hindistan (10 yıl), Maldiv Adaları (10 yıl), Niue (10 yıl), Palau Cumhuriyeti (10 yıl), Saint Kitts ve Nevits (10 yıl), Saint Lucia (10 yıl), Saint Vincent ve Grenadinler (10 yıl), Sri Lanka (10 yıl), Tokelau (10 yıl), Samoa (7 yıl), Kamerun (5 yıl), Katar (5 yıl), Komor Adaları (5 yıl), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (5 yıl), Libya ( 5 yıl), Senegal (5 yıl), Benin (3 yıl), Cezayir (3 yıl), Etiyopya (3 yıl), Fas (3 yıl), Gine (3 yıl), Özbekistan (3 yıl), Togo Cumhuriyeti (3 yıl), Tunus (3 yıl), Umman (3 yıl), Seyşel Adaları (2 yıl), Singapur (2 yıl), Türkmenistan (2 yıl), Butan (1yıl), Zimbabve (1 yıl), Swazilan (para cezası, hapis), Botsvana (?),Gana (?), Lesoto (?), Liberya (?), Afganistan (?), Lübnan (?), Suriye (?), Panama (?), Tonga (?). ÇALIŞMA KAMPI : Angola, Guinea Bissau, Mozambik, Sao Tome ve Principe, Jamaika (10 yıl ağır çalışma), Nauru Adası (14 yıl ağır çalışma).
ahkam-ı şer'iyye
homoseksüellik: cinsî sapıklık T.C. Başbakanlık
Livâta (Lûtîlik); Homoseksüellik, daha çok erkeklerin birbirleri ile ilişkilerini ifade eden cinsî
Diyanet İşleri
dinimizin nehyettiği (e.n.:yasakladığı) çirkin işlerden, fenalık ve azgınlıklar zümresindendir.
sapıklık anlamına gelir. İslâm dini zina gibi her türlü cinsel sapkınlığı da yasaklamıştır. Livâta,
Başkanlığı'nın web sitesinde yer alan Dini Sorular
Kur'an livâta, zinâ gibi ahlaken merdut (e.n.: Allah'ın rahmetinden uzak düşmüş) çirkin işleri şiddetle yasaklamış, toplumları ve insanları ahlak ve fıtrata ters düşen bu gibi hareketlerden vazgeçmeleri için uyarmıştır. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de, şehevî arzularının esiri olan ve homoseksüellikle şöhret bulan Lût kavmini, bu çirkin fiillerinden dolayı nasıl helak ettiğini ibret olması için insanlara anlatmaktadır (A'raf 7/80-84; Hûd 11/77-83; Neml 27/54-58; Ankebût 29/28-35).
Komisyonu'na sorduk: İslam dininin
Hz. Peygamber(s.a.v.) de homoseksüelliği, ölüm cezasını gerektirecek kadar çirkin bir ahlaksızlık olarak nitelemiş, bu fiili yapanların mel'ûn olduklarını belirtmiş, ayrıca kadınlara arkadan yanaşmayı da aynı şekilde çirkin kabul etmiştir (Tirmizî, Hudûd, 24; Radâ, 12; Ebû Dâvûd, Hudûd, 29; Nikah, 46). Buna göre, gerek erkeklerle, gerekse kadınlarla yapılan livata (arkadan ilişki) dinimizin kesin
eşcinselliğe bakışı nedir? İşte yanıtı:
olarak yasakladığı büyük günahlardan biridir. Müslüman bir kimsenin bu tür çirkin fiillerden kaçınması, böyle bir günah işlemişse bir daha işlememek üzere tevbe etmesi gerekir.
ÖRNEK GÖSTERİLEN AYETLER*
30
Araf 7/80-84
"Göz göre göre o çirkin işi mi yapıyorsunuz?"
Lût'u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: "Sizden
"Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz ne
önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?"
yaptığını bilmez bir toplumsunuz."
"Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz
Bunun üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demek oldu: "Lût'un ailesini
haddi aşan bir toplumsunuz."
memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış(!)"
Kavminin cevabı ise sadece, "Çıkarın bunları memleketinizden! Güya onlar kendilerini fazla temiz tutan insanlar!..." demek oldu.
Biz de onu ve ailesini kurtardık. Ancak karısı başka. Onun geride kalıp helak
Bunun üzerine biz de onu ve karısı dışında aile fertlerini kurtardık. Karısı ise
olmasını takdir ettik.
azab içinde kalanlardan oldu.
Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler
Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık." Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu.
konusunda) uyarılanların yağmuru ne kötüydü!
Hud 11/77-83
Ankebut 29/28-35
Elçilerimiz Lût'a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı ve "Bu çok zor
Lût'u da peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti:
bir gün" dedi.
"Gerçekten siz, sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı bir hayasızlığı
Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa
işliyorsunuz."
geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût dedi ki: "Ey
"Siz hâlâ erkeklere yanaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik
Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikahlanmanız) sizin için daha temizdir. Allah'a
yapacak mısınız?" Kavminin cevabı, "Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi
karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç
Allah'ın azabını getir bize" demeden ibaret oldu.
aklı başında bir adam yok mu?"
(Lût) "Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et" dedi.
Onlar, "İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok. Sen bizim ne istediğimizi
Elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjdeyi getirdiklerinde, "Biz bu memleket
çok iyi biliyorsun" dediler. (Lût da:) "Keşke size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı, ya da sağlam bir desteğe dayanabilseydim" dedi. Konukları şöyle dedi: "Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla
halkını helak edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir" dediler. İbrahim, "Ama orada Lût var" dedi. Onlar, "Orada kimin bulunduğunu biz daha iyi biliriz. Biz onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Ancak karısı başka. O geri kalıp helak edilenlerden olacaktır."
ulaşamayacaklar. Geceleyin bir vakitte aileni al götür. İçinizden kimse
Elçilerimiz Lût'a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında
ardına bakmasın. Ancak karın müstesna. (Onu bırak.) Çünkü onların
çaresizlik içine düştü. Elçiler ona, "Korkma, üzülme. Biz seni ve aileni
(kavminin) başına gelecek olan azap, onun başına da gelecektir. Onların
kurtaracağız. Ancak karın başka. O geride kalıp helak edilenlerden olacaktır."
azabla buluşma zamanı sabahtır. Sabah yakın değil midir?!" (Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin
Şüphesiz biz, bu memleket halkı üzerine, fasıklık ettiklerinden dolayı gökten bir
katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar
azap indireceğiz.
zalimlerden uzak değildir.
Andolsun biz, aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil bıraktık.
Neml 27/54-58 Lût'u da (Peygamber olarak gönderdik.) Hani o kavmine şöyle demişti:
*Türkçe Kuran-ı Kerim (Diyanet Meali)
beyân
bir yemin ettim ki dönemem emir birant emir@kaosgl.org
Birçok eşcinsel cinsel yönelimini kabul
etmekte,
sorunlar
açıklamakta
y a ş a r.
To p l u m u n
“Küçüklüğümden beri erkeklerden hoşlanıyordum, ama geçecek bir şey olarak düşünüyordum.” Ergenlik dönemine girişle birlikte, eşcinselliği bir gün düzelecek
eşcinselliğe bakışı, ailenin bakışı,
'küçük bir sorun' olarak gören Emre, anal ilişkiye girecek olursa
kariyer
kirleneceğine
korkusu
gibi
etkenler
ve
ileride
“düzeldiğinde”,
çoluğu
çocuğu
neden olur buna. Bir de 'din' diye
olduğunda, bundan dolayı bir suçluluk, eziklik yaşayacağına
bir etken vardır ki; eşcinselliğe dini bakış ve bunun yarattığı
inandığı için 13 yaşında bir yemin eder. Asla ama asla anal ilişkiye
suçluluk duygusu yaklaşık her üç eşcinselden birinde mutlaka
girmeyecektir. Yıllar boyunca bu yeminini de tutar.
görülür. Emre de birçoğumuz gibi inancı ile eşcinselliği arasında
“Yapmayacağım,
sıkışmış bir gey.
olmayacağım.” geçtikçe
kimseyle
Emre,
anal
eşcinselliğinin
ilişkiyle
gelip
geçici
birlikte
“Herkes gibi benim de iç çatışmalarım oldu. Ama benim
Yıllar
çatışmam kendimi kabullenmemekten öte, eşcinsellik ve
olmadığının farkına varır. Ama tam bir ilişki yaşanmadığı için,
bir
şey
din konusundaydı.”
hayatına birisi girdiğinde, aldatılacağına ya da terk edileceğine
Eşcinsel olduğunu fark etmediğini, zaten kendisini bildi bileli her
inanır. Bir süre sonra da sevmeye ve sevilmeye ihtiyacı olduğunu,
zaman erkeklerden hoşlandığını, ergenlik dönemine girmeden
bunları yaşamadığında başka problemlerin ortaya çıkacağını, iş
çok önce, erkekleri düşünerek hayaller kurduğunu söylüyor.
ortamında,
okul
yaşamında,
çeşitli
ortamlarda
ezik
bir
pozisyonda kalacağını, sosyalleşmesinde bunun bir sorun olacağını fark eder. “O yüzden bunu bir şekilde oturtmam lazım, herkes nasıl yaşıyorsa ben de bir şekilde yaşamalıyım.”
31
22 yaşına geldiğinde inancı ve cinselliği arasında öyle bir yere sıkışır ki derin bir depresyona girer. Saygı duyduğu bir arkadaşı ona, “Müftülüğün fetva servisini ara ve telefonla bir sor bakalım. Sana söyleyeceklerini bire bir uygulayacak değilsin ya. Sadece din insanlarının bu konuya bakış açılarını bir gör” der. Mantıklı ve ilginç gelen bu öneriyi bir sabah uygular Emre ve Alo Fetva servisini arar. Telefonu bir kadın cevaplar ve “sorunun nedir” diye sorar.
'Alo Fetva' ve Hoca'nın önerileri
“Eşcinselliğin dinde yeri var mıdır? Varsa da nedir? Bunu öğrenmek istiyorum” Görevli kişi, Emre'ye Lut kavminden söz eder. Emre de, dini inancı olan bir eşcinsel bunu dine uyarlamak isterse ne şekilde yaşaması gerektiğini, eğer bu günah ise neden kendisinin günahkar olarak yaratıldığını sorar ve ekler; “Benim suçum neydi?” Görevli kişi, hiçbir kulun yeryüzüne günahkar olarak gelmeyeceğini ama bunu dine uyarlayarak yaşamanın çok
Emir Birant, 2008
geniş bir konu olduğunu, isterse kendisine bir randevu verebileceklerini ve yüz yüze konuşmanın daha doğru olacağını söyler ve aynı gün için saat 14:00'e randevu verir. “Açıkçası, telefonu yüzüme kapatırlar gibi bir tepki beklerken
çok
karşılandım.”
iyi
ve
çok
sıcak
bir
şekilde
Emre, eşcinsel kimliğini dışa vuran bir şekilde giyinir. Çünkü
olacağını söyler. Sakın ola bu günaha girmemesi, kendisini
oraya giderek zaten inançlı bir insan olduğunu gösterirken,
düşünce gücüyle, mastürbasyon yaparak boşaltması gerektiği
eşcinsel olduğunu, kendisinin bir eşcinsel olarak var olduğunu da
hususunda da uyarır.
vurgulamak ister. “Onlara dış görünüşüm ne olursa olsun, ben inançlıyım ve
“ne kadar az yaşarsan o kadar iyi!”
bunun mücadelesini veriyorum mesajı vermek istedim.” Müftülüğe gider ve telefonda görüştüğü görevliyi bulur. Görevli
“Ama benim düşüncemde de olacak o. Bunu düşünmek de
bir hocalarından randevu aldıklarını ve iki erkeğin daha rahat
haram değil mi?”
konuşabileceklerini
32
Hoca'nın
Hoca düşüncenin haramının olmayacağını, ama eğer bunu
yanına giderler. Görevli büyük bir toplantı salonunda bekleyen
düşündüğünü
söyler.
Birlikte
uygulamaya geçirirse haram işlemiş olacağını söyler. Bu dünyada
Hoca'yla tanıştırır Emre'yi ve oradan ayrılır. Halen televizyon
insanların çeşitli şekillerde sınanacağını, kimisinin elinden,
kanallarında rast geldiğini söylediği Hoca 5055 yaşlarında,
kolundan,
ayağından
ya
da
gözünden
mahrum
olarak
sakallı ve gözlüklü biridir. Baş başa kaldıklarında, Hoca Emre'ye
yaratıldığını, eşcinsellerin de cinselliği yaşama konusunda
"Yavrum, kafana takılan tüm problemleri sorabilirsin. Hiç sıkılma
mahrum yaratıldığını belirtir. 'Her şeyi tam' denebilecek
ve çekinme. Sen inançlı birisin ve bizim görevimizde inancı
insanlarınsa farklı şekillerde sınandığını, ama bu düşünceye
doğrultusunda problemleri olan kişileri elimizden geldiğince
sahip eşcinselin pek olmadığını, herkesin rahat bir şekilde ilişki
aydınlatmak" der.
yaşadığını söyleyen Hoca, eşcinsellerin dünyaya günahkar olarak
“Hoca da nasıl olsa gaz verdi diye aynen şu şekilde
gelmediğini ama ilişkiye girdikçe haram yaptığını ifade eder ve
konuştum; 'Ben bir eşcinselim.'”
ekler; “Ne kadar az yaşarsan o kadar iyi!.
Emre, ilişkiye girmenin büyük bir günah olduğunu bildiğini ama
“Kısacası,
bunu yaşamayı kimsenin durduramayacağını, kimsenin bile bile
işlememek için aseksüel yaşamak gerektiğiydi.”
hocanın
görüşü,
ilişki
konusunda
günah
günah işlemeyi istemeyeceğini söyler. Dünyaya böyle geldiğini,
Emre ilişkiye girmese bile bir şekilde bunun bir yerden patlak
bu nedenle bu durumdan kendisinin sorumlu olamayacağını,
vereceğini, belki hal ve hareketleriyle dışa vuracağını, belki
ama dini kaynakları araştırdığında bunun haram olarak geçtiğini
birikmişliğin verdiği tepkiyle çok sıra dışı giyinerek, belki de farklı
ve ilişki ile dini arasında çıkmazda kaldığını ekler. Eşcinselliği
şekillerde bunu yaşamaya çalışacağını, bunun bir ayrıcalık olup
sadece cinsel boyutlu olarak düşünebileceğini ama bunun
olmadığını
duygusal yönünün de olduğunu, eşcinsellerin aşık olduklarını,
yaşayabilme sabrını Allah'ın insanlara verdiğini ama eşcinsellerin
sorar.
Hoca
normalde
herkesin
dine
uygun
sosyal bir varlık olarak bu duyguları yaşama hakkının neden
bununla mücadele etmediğini, Emre'nin de eğer ilişkiye girecek
olmadığını sorar.
olursa
“Hoca aynen şu şekilde; 'Allah allah, çok ilginç!... Demek
verdiğinde
kolaya
kaçmış
bunu
olacağını,
yapmayacağını,
yeteri dine
kadar
uygun
mücadele bir
şekilde
aşık da olabiliyorsunuz. Ama çok yanlış bir şey' dedi.”
yaşayabileceğini ve bu sınamadan başarıyla geçebileceğini
Bu cevap Emre'yi hayal kırıklığına uğratır. Emre görüşmenin
söyler. Aynı şekilde, diğerlerinin de görüntülerine, davranışlarına
ilerleyen dakikalarında Hoca'nın eşcinsellik ile ilgili bilgisinin
bu şekilde dikkat edebileceklerini, ama onların da kolaya
olmayışı, kendisini anlamadığını ve anlayamayacağını, kendi
kaçtıklarını ekler. Yaklaşık yarım saat süren bu görüşmeden
bildiklerinden farklı bir şey söylemeyeceğini, cevaplarının tatmin
sonra, Hoca ve öncesinde telefonla görüştüğü görevli kadın
edemeyeceğini anlar. Hoca bu hislerini desteklercesine, sadece
Emre'yi medeni cesaretinden dolayı kutlar. Kafasına takılan
penisinin mi yoksa yanında yumurtalıklarının da olup olmadığını
sorular olduğunda çekinmeden aramasını ya da gelmesini
sorar. Gülmemek için kendini zor tutan Emre sadece penisinin
isterler. Ama Emre yeminini bozar ve erkek arkadaşıyla anal
olduğunu söyler ve ekler:
ilişkiye girer.
“Bedenim tamamen erkek ve fiziki ve biyolojik olarak da bir problemim yok.”
psikolog süreci de sancılı geçer,
Emre artık anal ilişki yaşamak istediğini, ama yemini ve inancı yüzünden kendini hep tuttuğunu, ama artık bu çatışmaya
“Hem yeminimi bozduğum, hem de ilişkiye girdiğim için
dayanmaya pek gücünün kalmadığını ve buraya da bu yüzden
çok pişman oldum.”
geldiğini söyler. Ama Hoca'nın tepkisi onu çok şaşırtır: “Anal ilişki
Bundan dolayı başına kötü bir şey geleceğini, çözümsüz bir dert
ne demek yavrum? Nasıl oluyor?"
yaşayacağını düşünmeye başlar. Panik atak ve ağlama nöbetleri
"Eee... Şey... Yani... Yani ilişki yaşadığım kişiyle hiçbir
başlar. Bunun böyle olmayacağına karar veren Emre, internetten
zaman bir beden olmadık."
Bahçelievler'de bir klinik bulur ve öğrenci harçlığından ayırdığı
Hoca, "Haa... Şimdi anladım" der ve yeminini bozduğu takdirde 3
120 YTL'yi muayeneye vererek bir psikologla görüşmeye girer.
ya da 4 gün oruç tutması ya da 10 gün boyunca bir fakiri 3 öğün
Psikolog bir travma geçirdiğini, bir süre sonra bir yerinde bir
doyurması gerektiğini, bu şekilde yemininin ortadan kalkacağını
rahatsızlık çıkabileceğini ya da kendisine zarar vermediği için
ve sadece diğer insanlar gibi sadece günahından sorumlu
şanslı olduğunu söyler. Ancak görüştüğü psikoloğun ateist
olduğunu söylemesi, dinin eşcinselliğe nasıl yaklaştığını hiç bilmemesi, günah olduğunu öğrenince şaşırması ve “Ben
aşk değil mi din?
Tanrı'dan hesap sorarım” gibi bir yaklaşıma girmesi Emre için psikoloğun güvenilirliğini sarsar. “Yaklaşımı
hiç
göstermedi;
profesyonel
bu
yüzden,
değildi,
beni
inancıma
ikna
saygı
edemeyeceğini
jülide kara julidekara@windowslive.com
anladım.” Psikolog, Emre'den dört terapiye daha gelmesini, bu terapilerinin
Toplu halde kalkıyoruz. Evdeki herkes. Uyandırılmamış olsam da,
yarısına sevgilisiyle birlikte katılmasını ve iki terapide, ağlama
merak işte. Toplu yemek yiyor onlar. Güneş yok henüz. Karanlık
nöbetlerini azaltacak ve onu rahatlatacak bir sakinleştirici
yalnızca. Eski zaman kabilesi olmalı bunlar. Gidip uyumam için
vereceğini söyler. Bir daha o psikoloğa gitmeyen Emre, bir
ısrar ediyor annem. Karşı çıkınca da elime bir dilim yağlı ekmek
arkadaşı vasıtasıyla Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden bir
tutuşturuyor. Sus payım o benim. Dayımlarda sahur böyle oluyor.
psikiyatristten randevu alır. Görüştüğü bu kişi ise ona ışık tutar.
Karanlık bir ritüel. Tüm gün, ben hariç, herkes aç. Ben durmadan yiyorum. Yaşım altı. Henüz bana sevap değil. Büyüyorum. Hanım kız olmam gereken zamanlarım artık. Aç kalıyoruz ki ruhumuz
“Bu, günah değil, diyemiyorum”
temiz olsun. Hanemize bir artı. Hatırladığım ilk ramazanım bu “Hala
kafamın
bulandığını
hissettiğim
anda
onun
benim.
söylediklerini uyguluyorum.“ Psikiyatrist ona, kafasına bir şey takılacak olursa boş vermesini, yoksa, sürekli üzerine giderse, çözmeye çalışırsa battıkça batacağını, bunalıma tekrar girebileceğini söyler. daha ağır olabileceğini ekler. O yüzden bunu düşünme, yaşamayı çok istiyorsan yaşa ama sorgulama da, der. Bu konuların derin konular olduğunu ve insanın kafasında zamanla oturduğunu, buna henüz hazır olmadığını, zamanını beklemesi gerektiğini, o zaman geldiğinde iyi, kötü, doğru ya da yanlış diyeceğini, ama kötü de olsa bunun pişmanlığını ve bunalımını duymayacağını belirtir.
Babamın dini yok aslında, ama iyi biri. Bazen tekerlekli sandalyedeki yan komşumuza yemek veriyor, bazen de yaradana küfür ediyor. “Ölünce n'oluyoruz?” dediğimde “O zaman göreceğiz” diyor. Annem Yasin okuyor, başı açık. Para almadan iğne yapıyor komşulara, tansiyon ölçüyor zaman zaman. Karşımızdaki sakallı amca iki yılda bir hacca gidiyor. Çok Müslüman. Bazen eteğime baktığını görüyorum; ama suç bende. Çok kısa. Diğer amca, sakalsız, her Cuma aşağıdaki camide. Bir karısı, iki çocuğu ve bir de sevgilisi var. Haftanın dört günü dostunun evinde, diyorlar. İmam para topluyor, yazlık alacakmış. Üst komşum da çok Müslüman bir teyze. Oruç tutmadığımı
Ancak bu bunalımın Emre'nin ilk bunalımı olduğunu, bundan
anlatıyor herkese.
sonrakilerin, dayanma gücü azalacağı için daha ağır olabileceğini ekler. O yüzden bunu düşünme, yaşamayı çok istiyorsan yaşa ama sorgulama da, der. Bu konuların derin konular olduğunu ve insanın kafasında zamanla oturduğunu, buna henüz hazır
Elime yağlı ekmek tutuşturacak annem yok artık. Okuma bilmeyene harf veriyorum ben. Eyleme gidiyorum. Dünyayı ben kurtarıyorum. Hepsini değil, ama birazını. Babaannem başını
olmadığını, zamanını beklemesi gerektiğini, o zaman geldiğinde
örtüyor.
iyi, kötü, doğru ya da yanlış diyeceğini, ama kötü de olsa bunun
sendeliyor, ne zaman evleneceğimi soruyor, “daha var” oluyor
Orucunu
tutuyor,
hapını
içmiyor,
başı
dönüyor,
pişmanlığını ve bunalımını duymayacağını belirtir.
cevabım. Şapkamdaki salyangozları dağıtıyorum ben ihtiyacı
“Ve bana dini inancını bir gram belli etmedi. Sorsan ki bu
olanlara. Karşımızdaki sakallı amcadan para istiyorum, daha çok
kadın dindar mıydı, ateist miydi, bilemem. Beni anladığını
harf almak için. Başın açık diyor. Unutmuşum ben dinimi, sanırım
hissettim ve dediklerini reçete gibi uyguladım.”
satmışım. Kör kediyi iteleyerek yoluna devam ediyor. Yaradan
Psikiyatrist dinle ilgili kitaplar, bunu araştırmak bir yana 100'de
izliyor beni, annem Yyasin okuyor. Babam kaldırımdaki köpeği
yüz düşünce gücü tarzındaki kitapları dahi okumaması gerektiği
besliyor, gelip rakısını içiyor. Parası olsa verecek. “Başım açık
telkininde
baba” diyorum, “Siktir et!” diyor.
bulunur
Emre'ye.
Hiçbir
şey
düşünmemesi,
okumaması gerektiğini söyler ve boş bir kutu olmaya çalışmasını, doğruluğundan yüzde yüz emin olduğu bir konu dahi olsa
Üst komşum çamaşırlarımın üstüne silkiyor halısını, namazını
tartışmaya girmemesini önerir. Önerisi üzerine paksil isimli bir
kılıyor. Bir çocuğa bakıyorum yolda, çorba içiyoruz. O hep
antidepresan kullanmaya başlar Emre. Psikiyatristle 6 ay
oruç tutuyor, iftarını bilmiyor, babasını da. Akşam soslu
boyunca 3 defa görüşür.
tavuk yiyeceğini bilerek tutuyor orucunu imam, yazlığını
Ve son söz… Artık günahıyla sevabıyla, tam olarak rayını
dikiyor sakallı amcanın parasıyla. Kimse bana günaydın
oturduğunu düşünmese de, barıştığını söylüyor Emre.
demiyor, şu toplaşıp dua okuyan teyzeler. Kız arkadaşımı öperken görüyorlar. Aşk değil mi din? Annem susuyor.
“Bu,
günah
değil,
diyemiyorum.
Ama
eskisi
takmıyorum, bedeli ne ise bir şekilde ödenecek.”
kadar
“Allah kurtarsın.” Kafalarını çevirip lezbiyen diyemiyorlar. Ben dünyayı kurtarıyorum, birazını belki. Herkes yeşile gidiyor bu sokakta, ben kırmızıya…
33
belâgat
ne eşcinselliğimden ne allah'ımdan Herhangi bir yerde misal “gey imam” diye bir ifade okusak, eşcinsel olalım olmayalım, inanalım inanmayalım hepimizin dikkatini çeker. Gizli saklı bir bilgi değil artık, eşcinsellerin toplumun her kesiminde var olduğu gerçeği. Evet, uzatmaya gerek yok, hafızı da var imamı da! Yaşadığı şehri ve adını vermiyoruz. Nedenini tahmin etmesi çok mu zor; Diyanet sözleşmesini iptal eder, Ramazan'da kendilerini gururlandırsa da ailesi evladımız diye savunamaz, her sabah ve ikindi vakti kendisini huşu içinde dinleyen cemaat onu belki de linç eder. Kul ile Allah arasından üçüncü kişiler ve kurumlar çekilse herkes kendi doğru yolunu bulacaktır. söyleşi: ali erol
34
Sabahın köründe kalkıp camiye gittin. Ne yapıyordun
birisinin emrinde çalışmak istemiyorum. Ve bu işte de huzur
camide?
buluyorum. Daha kolay ve gerek benim için gerek insanlık için de
Ramazan için mukabele okuyorum. Cemaate Kuran'ı ezbere
özel bir meslek olduğundan dolayı bu mesleği, her ne kadar gey
okuyorum. Camideki şu andaki görevim bu.
olmuş olsam da, bir ömür boyu, yaşadığım müddetçe sürdürmek
Bunu hangi periyotta yapıyorsun?
istiyorum.
Sabah ve ikindi namazlarından önce.
...'daki 8 ayın nasıl geçti?
Kendi isteğinle mi yapıyorsun bu işi yoksa caminin bir
Genellikle her ayın on gününü izinli olarak geçiriyordum. Yeni
talebi mi?
görevli olduğum için pek fazla sıkmıyorlardı. Genelde doktor
Sonuçta inanan bir insan olduğum için, bunu görevim olarak
raporu alıyordum. İstanbul'a gidiyordum.
biliyorum. Gerek insanların yanında, gerek Allah'ın yanında bunu
İstanbul'da eşcinsel ortamlarında mı bulunuyordun?
bir görev olarak kabul ettiğim ve babam bunu çok istediği için
Tabii ki. Bu mesleği yaptığımı pek çok kişi biliyordu. Din kültürü,
yapıyorum. Yoksa cemaatin benim hafız olduğumdan, Kuran'ı
din bilgisi olmayan insanlar buna karşıydılar, istemeyerek, hoş
ezbere bildiğimden haberleri yok. Tanımıyor, bilmiyor beni
görmeyerek
cemaat. Yüzde 90'ı tanımıyor. Allah istediği için huzur buluyorum
anlayabilirlerdi ama olmadığı için, bunu hoş görmüyorlardı.
bakıyorlardı.
Din
kültürü,
bilgisi
olsa
beni
bunu yaptığımda. Hafız mısın, imam mı?
“imam kot giyer mi, deri mont giyer mi?”
Beş ay önceye kadar imamdım. Vekâleten imamlık yapıyordum. 8
Diyanetle herhangi bir sorun yaşadın mı?
aylık bir görevim olmuştu. Görev sürem dolduğu için görevden
Hayır.
ayrıldım. Camide şu an yaptığım işe hafızlık deniyor. Hafızlığın da
Çünkü bilmiyorlar…
işleyiş olayı cemaatin önünde ezbere Kuran okumaktır.
Bilmiyorlar, evet.
Bunun için herhangi bir ücret alıyor musun?
Cemaatten herhangi bir eleştiri ya da soru geldi mi?
Tabii ki. 30 gün boyunca okuduğum mukabelenin sonunda belli bir ücret alıyorum.
Cemaatten bazı zamanlar, vekil imamlık yaptığım dönemde kıyafetlerim yüzünden, yani biraz spor giyindiğim için, problem yaşıyordum.
bu işte huzur buluyorum
Nasıl problemdi bunlar?
Vekil imamlığı başka bir camide mi yaptın?
Eleştiriler, şikâyetler oluyordu. İşte imam kot giyer mi, deri mont
...'nın merkez köyünde bir camiydi.
giyer mi? Ya da imam yakası açık tişörtler giyer mi? Bunun gibi
Sen kendin mi başvurmuştun Diyanet'e?
şeylerle karşılaşıyordum. Onların da tabii ki cehaletinden dolayı…
Evet. Çünkü o zamanlardaki düşüncem -belki de hâlâ
Kültürümüz malum.
içimde olan- başka bir şeyle uğraşamayacağımdı. Ticaret
Cemaat kendi içinde mi konuşuyordu yoksa şikâyet mi
haricinde belki kendi işyerim olsa yürütebilirim ama başka
ettiler?
Kendi içlerinde konuşup, bağlı olduğum kuruma, amirime
adına aşk mı denir, nasıl yaşanır? Adını bilmediğim bir duygu
şikâyette bulunuyorlardı.
içerisindeydim. İmam Hatip'in son zamanlarına kadar, hatta
Bu şikâyetler sana iletiliyor muydu?
çıkışıma kadar çok bir şey yaşamış değildim.
Yazılı olmadı ama bir-iki defa sözlü uyarı aldım.
Duygularını içinde tuttun.
Ne istediler senden?
İçimde tuttum. Daha çok, hatta kızlarla birlikte oluyordum, yani
Amirim “imam kot giymez diye bir şey yok” dedi, “ama bu
cinsel anlamda değil, duygusal anlamda.
insanların
Sen adını koymasan da fark ettiğin duygularını
görüşleri
bu
şekilde,
bunları
değiştiremezsin.
Uyacaksan bu şekilde uy, uymayacaksan görevinden istifa et.”
öğretmenlerinden, okulundan, sınıfından fark eden, seni
Ama ben tabii ki uymadım ve 8 ay bitene kadar inatla devam
bir şekilde, 'ne ayaksın' diye zorlayan, dışlamaya çalışan
ettim.
kimse oluyor muydu? Bütün okul.
16 yaşında imam
Neye benzetiyorlardı, ne diye hitap ediyorlardı?
Kuran ya da hafız, imam eğitimini nerde aldın?
İmam Hatip o zamanlar genelde köy kesiminden getirilen
Bu şehirdeki en önemli kişiden, bu işin zirvesinde olan hocamdan
talebelerle doluydu. Pek fazla şehirli insanlar yoktu. Daha çok
eğitim alarak gerçekleştirdim; babamın. O çok istedi. Sonuçta bu
bilinen tabir işte, kız gibisin falan. Ama onlar da tabii
kurumdan ekmek yedik, hiç değilse çocuğumun teki devam etsin
hareketlerimden dolayı öyle diyorlardı. Belki çok bakımlı
dedi ve beni seçti.
olmamdan
Kaç yaşında başladın?
kıyafetlerimden dolayı... Çünkü imam hatip içerisinde kıyafetleri
dolayı,
kendime
çok
düşkün
olmamdan,
6 yaşındayken okumaya başlamıştım. İlerledi, ilerledi ve lise
bile aykırı gelen tek öğrenciydim ve o dönem İmam Hatip'in biraz
1'de, imam hatip lisesine giderken, hafızlığa başladım. Biraz
daha güçlü olduğu dönemlerdi.
uzunca bir dönem geçirdim. Çalışmadım başta. Sonra sonuca
Ne demek bu? Hangi yıllardı?
erdirebildim.
2000-2001. Güçlü olduğu yıllar derken, Türkiye'de şeriat
Diyanete ne zaman geçtin?
beklentisinin daha güçlü olduğu, İmam Hatip'in sözünün geçtiği
Eylül 2004. Okuldan mezun olur olmaz. 16 yaşında mezun oldum,
yıllar.
mezun olduğumda imamlığa başlamıştım, burada, bir camide.
İmam Hatip öğrencilerinin özgüvenleri de yüksek... Daha çok ses çıkıyordu. O zamanlarda İmam Hatip içerisinde
“imam hatip'te sürekli dışlanıyordum”
öğrencilerin, öğretmenlerimin içinde sürekli dışlanıyordum. İşte
Eşcinselliğini ilk ne zaman fark ettin?
sen bize uygun değilsin, bizden biri değilsin. Sen diğer lise
Ortaokulu ve İmam Hatip Lisesi'nin hazırlık kısmının ilk iki ayını
öğrencilerine benziyorsun, layık değilsin gibi laflar duyuyordum.
ilçede okumuştum. İlçenin köyünde büyüdüm ben, köy kültürü ile
Ayrılmak istedim birkaç defa ama babamın zoruyla yapamadım.
yetişmiştim. Bir erkeğe karşı bir şeyler hissediyordum ama adını,
Fazla bilgim de yoktu, köyden yeni gelmiştim çünkü. Bu şehirde
ne olduğunu bilmiyordum. Ne yaşanır, ne sürede yaşanır, bunun
doğup büyüseydim belki daha farklı olurdu bazı şeyler. Öğretmenlerinden de benzer tepkiler mi geliyordu? Öğretmenler odasında hemen her gün benim ismimin telaffuz edildiğini duyuyordum. Ama herhangi bir öğretmen ya da yönetimden birisi çağırıp konuşmadı seninle… Şöyle konuşmadı; şimdi İmam Hatip'te kızlarla birlikte hareket etmek yasaktı, haram, namahrem, kızlarla muhabbet edilmez gibilerinden laflar oluyordu. Bunun için birkaç defa disipline gitmek üzereydim. O zamanlar babamın burada çok iyi tanınması, biraz da torpilli olmam nedeniyle bazı şeyler önleniyordu. Her zaman için öğretmenlerim ve birkaç kişi dışında öğrenciler arasında da devamlı bir mesafe oldu. 4 sene boyunca hiçbir yaklaşım olmadı.
“senin günahın cemaati ilgilendirir” Diyanet'in eşcinselliğe yaklaşımı ne sence? Belki benim bu şekilde olduğumu duyup bilseler, kesinlikle beni semtlerine dahi yaklaştırmazlar. Çok kesin davranışları var. Çünkü Kuran hükmüne göre, hareket ediyorlar. Kuran hükmü de kesin olduğu için ona göre davranıyorlar. Direkt dışlıyorlar yani, başka yaptıkları bir şey yok. Özellikle bazı popüler tartışmalarda örneğin kendi aşımı
35
cinsini arzulayabilirsin, ama bunu eyleme dökmüyorsan,
suçlayamaz. Benden başkası günahkâr olduğunu bilemez, diyor
yani o arzuyu kendi içinde tutmayı becerebiliyorsan bu
Allah. Sonuçta her şeyin kararını Allah vereceği için kimsenin
sorun değil diyenler çıkıyor. Bu tür yaklaşımlar o
buna hakkı yok. Ben istediğimi yaşarım. Sana uygundur, uygun
kişilerin kendi kişisel yaklaşımı mı, yoksa dini
değildir, benden, bu yaşantımdan rahatsızlık duyuyorsan benimle
yorumlayanlar (Diyanet vb.) arasında kabul gören bir
muhabbet etmezsin, selam vermezsin olur biter. Ama senin beni
yaklaşım mı? Günah da sevap da seni bağlar gibi…
yargılamaya kesinlikle hakkın yok. Yargılayamazsın ki! Beni tek
Böyle bir yaklaşımı yok Diyanet'in. Senin günahın cemaati
yargılayacak olan Allah'tır. O da ne zaman yargılayacak? Mahşer
ilgilendirir. Çünkü önde olan kişi sensin, en ahlaklı olması gereken
günü geldiğinde, ahrette... Diğer dini vecibelerimi yerine
de imam olarak sensin. Görünüşte, vicdanın elveriyorsa sen
getirdiğime inanıyorum. Artık Allah'ın merhametine, rahmetine
istediğini gizli olarak yaparsın. Benim yaptığım gibi. Ama
sığınarak da böyle bir günahı işliyorum. Allah diyor ki; günahın
görünüşte bu kurallara uyman gerek. Yaklaşımı bu.
günah olduğunu bile bile yaparsan kurtuluş yolu var. Ama günahı
“her anne, baba çocuğunu tanır”
cehennemliksin.
günah olarak kabul etmeyip bu işi ısrarla yaparsan direkt seni
affetmeyeceğim,
sana
rahmet
Camiye gidip Kuran okuduğunda da ne yaptığını
etmeyeceğim, diyor. Yani Allah'ın kuralını inkâr ettiğin için;
biliyorsun, isteyerek yapıyorsun. Bir erkekle hayatını
diğerinde günahı kabul ediyorsun.
birleştirmek istediğinde de… Ama yarın ne getirir bunu
Eşcinselliğini kabul etme sürecinde olan bazı
tam bilmiyorum, diyorsun.
arkadaşlarımızın kafasında dinle ilgili soru işaretleri
Annem her şeyin haberindeydi ama benim dalga geçtiğimi, şaka
oluyor ve bunların cevaplarını kimi zaman bulamıyorlar.
yaptığımı zannediyordu. Sevgilimi duyunca olayın ne kadar ciddi
Yanlış bir şey yapmadıklarını düşünüyorlar ama Allah'a
olduğunu anladı. Ama evdeki, dışarıdaki erkeksi hareketlerimle
karşı da ne yapabileceklerini bilemiyorlar. Bu insanlar
olsun, akrabalarımla bir araya geldiğimdeki hareketlerimle olsun
nasıl rahatlayabilir, dengelerini nasıl kurabilirler?
benden
36
Yani
zaten
Benim tespit ettiğim bir konu, eşcinsellerin hiçbir şekilde
küçüklüğünden beri böyle şeylere ilgisi vardı” diye düşünüyor.
çok
emin
olduğu
için,
“hevestir,
geçer,
araştırma yapmamaları. Mesela eşcinseller için en önemli şey
Belki zaman değişir, kafa yapısı değişir, evlenir, çoluk çocuğa
nedir? Din konusudur. Yani bizim bu yaşadığımız şey nasıl bir şey
karışır, diye düşünüyor. Ümidi çok yüksek.
içeriyor? İşte Kuran'da mealine bakıp, internet artık çok ilerledi,
Baban annenden farklı mı?
araştırmalar yaparak bir günde bile bu işin içerisinden çıkabilirler.
Babam da belki böyle bir şeyin farkında ama kondurmak
Ben kendi içimde kendi cinsimden hoşlanıyorum mesela. Allah'ın
istemiyor. Her anne, baba çocuğunu tanır. Sonuçta onlar yetiştirdi
kabul etmediğini herkes az çok kabullenmeli. Bütün geyler,
beni. Onun da ümidi var ve benim dinle uğraştığımı bildiği için,
gerçekten acı olsa da böyle bir şeyi kabullenmeliler. Buradan
“dinini, Kuran'ını biliyor, dinde bu konu hakkında nasıl açıklama
şöyle bir çözüm yolu üretiyorum ben…
yapıldığını da biliyor, asla yaklaşmaz” diye düşünüyor.
Yaşa ama Allah'ı da bırakma!
Annen baban dışında ailen, çevren nasıl?
Çünkü diyor ki; affedilmeyecek günahları size vermeyiz, mutlaka
Ağabeyimle bir haftadır görüşemedik, ben de telefon açtım. Beni
affedilecektir. Onun için dini vecibelerini yerine getirmeye çalış.
bildiği için aramızda, homoseksüeller ne haber, diye konuşmalar
Allah'tan uzaklaşma. Kalkıp, işte o kadar büyük savaş vermiş ki,
karşımda
iyice bunalıma girmiş, Allah'ı yok sayıyor. Allah'ı yok sayınca
oturuyordu. Kimle, dedi, gey bir çocukla, dedim. Allah cezanı
geçer.
“Ben
nişanlandım”
dedim;
annem
de
böyle bir şeyi de rahat rahat yaşayacağım diyor. Yani böyle kalkıp
vermesin senin diye bir gülüşme, sohbet geçti. Annem telefonu
da kendini bilmez bir yobazlıkla işte Allah bizi yok sayacak, öbür
kaptı elimden, “Sen buna bu kadar her şeyi izin veriyorsun,
dünyada cayır cayır yakacak deyip, affedilmeyeceğini düşünüp de
gördün mü bak daha neler yapacak” dedi. Ağabeyim beni çok
Allah'ı yok saymayın, kendinizi Allah'tan soğutmayın. Ne diyor;
sevdiği için, belki de o da… Şöyle bir şey var; ciddiyetime inanan
benden ümidinizi kestiğiniz anda ben de sizi bırakırım. Ben hiçbir
yok, ben ciddiyetimi hiçbir zaman gösteremedim bu konuda.
zaman Allah'tan ümidimi kesmedim, diğer eşcinsel arkadaşlara
Onarı hayal kırıklığına uğratmamak için ben ayakta durdum.
da
Erkek görünümünü ben yüzde yüz verdim. Onun için kimsenin
uzaklaşmasınlar, dini vecibelerini yerine getirsinler, bu günahtan
tavsiyem
hiçbir
şekilde
Allah'tan
ümidi
kesip
de
böyle bir şeye ümidi yok. Olabilir, yapabilir, ama nasıl olsa
dolayı yanacaklarsa da yanacaklar, bunu hiçbir şekilde göz ardı
dönecektir, mecbur gibi düşünceleri var. Onun için herkesin
etmesinler. Bunu bugün kabullensinler yani.
benimle ilgili içi çok rahat. Böyle düşünmeleri de beni rahat kılıyor. Ne olursa olsun, şaka olsun, espri olsun, o anda ben bir
Son söz...
şeyleri götürüyorum. Hayatımı o şekilde devam ettiriyorum.
İnsanların,
bilakis
eşcinsellerin,
davalarını
sonuna
kadar
savunmalarını istiyorum. Yani bu şeylerden kaçmalarını değil. “beni tek yargılayacak olan allah'tır”
Sonuçta ben köyden gelen bir ailevi yapıya sahip olmama, köy
Dönem dönem gündeme geldiğinde farklı uzman ya da
kültürüyle büyümeme rağmen, yıllardan beri kendimi ortaya
uzmanlığı kendinden menkul kişiler, “bunlar ahlaksızdır,
koyarak mücadele verdim; bunu kazandığıma da inanıyorum. Bir
bunlar günahkârdır”, şudur budur diyorlar. Bu
şeylerden kaçmasınlar. Ben yaptığıma göre onların haydi haydi
yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsun?
yapması gerek. Herkesin inancı kendisini ilgilendirir. Ben inançla
Kimse kimseyi ahlakla, ahlaksızlıkla suçlayamaz, günahkârlıkla
kimseyi yargılamam, suçlama yapmam.
beyân sürmelican
sanki bir oğlan gibi
surmelican@kaosgl.org
“Esirgeyen Bağışlayan Allah'ın adıyla başlarım.”*
Bir zamanların ultra-moda efsanesi sloganlı tişörtler, yine aramızda. Yalnız bu sefer yanlarına, tuvalet bekçiliğine soyunan yapay cinsiyet ayrıştırıcı rolleriyle karikatürleşmiş simgeleri de almışlar. Her modern ironide olduğu gibi, çelişkisini yanında barından bu sembollerin birçoğu cinsiyetçi. Zaten aksi düşünülemezdi. Örneğin, biri diğerinin kıçına benzin pompası sokarkenki duruş ve altı zekâ dolu benzeri enstantane, Recep İvedik'i gölgede bırakan öncülükte. Ne de olsa ülkece seksizim sorgulayışımız etkisiz kılınmıştı. Savaşa da karşı olsak, barışa da versek, o hep bizle kalmıştı.
Beni cezbedense bu grafitilerden uzak, duvar yazılı başka bir tişörttü. Bir çocuğun üzerinde gördüğüm morun göz alıcı aurasıyla bileşen yazı, pek manidardı. Üstünde, Nietzsche imzalı “Tanrı öldü” yazısının hemen altındaki tanrı imzalı, “Nietzsche öldü tanrı yaşıyor” imlasıydı. Tanrı yine bakiliğini korumuştu. Kıyametse yanı başımızdaydı. Bunun gerçeğiyle provokatif bilimcilikle uğraşan bazı üniversite öğrencileri, Beşiktaş sahilinde milyon yıl öncesinden kalma yengeç fosiliyle bilgi mastürbasyonu yapıyordu. Günümüzdeki ölçütüyle benzerliği göze çarpan yengecin, duruşundan çocuksu sevinç duyan erkek bilimciler, evrimi çökertmenin verdiği akli gururla egolarını bileyliyorlardı. Acaba mensubu oldukları inancı sorgulamadan, bir şeye ait olmanın acınası zaferiyle daha ne kadar teselli bulacaklardı? Dayanamayıp sorduğum yirmi yaş dişi efsanesine, gelişim süreci geçiştirmesiyle yanıt veren bir arkadaş insan bünyesindeki değişimi, önceki yaşam tarzlarına yordu. Değişen dünyada emeğin bedenden akla yükseldiği, dolayısıyla sömürünün ve sağlık haklarından yoksunluğun daha ince ve katı bir şekilde işlediği konusundaki uğraşım, arkadaşı belli ki ilgilendirmiyordu. Zamanında Darwin'in Marks'dan beslendiğinden habersiz, karşısına ilk çıkan (H)engele çarpmanın verdiği travmayla zıvanadan çıkmış arkadaş, sonunda konuyu kapamanın daha “hayırlı” olacağı kanısındaydı. Zaten onun mücadelesi de oraya kadardı. Böylece inşa edeceği sayısız ahlaki değerin üzerine nice katli vacip geyi koyabilir, istediği an bir leş yiyici gibi onlardan faydalanabilirdi.
New Babil'deki ikiz kulelerinin yıkılışı, Tanrı'nın mutlak gücünü biz “inananlara” tekrar göstermiş, bize yeni kapılar açmıştı.
Eril bilimciler kıyamet bekleyişinin dayanılmaz hafifliliğiyle yanıp dursunlar, biz 2001 yılında gerçekleşen mahşerle yüzleşelim. New Babil'deki ikiz kulelerinin yıkılışı, Tanrı'nın mutlak gücünü biz “inananlara” tekrar göstermiş, bize yeni kapılar açmıştı. Ben o yıllarda Lamda'yı açıyor, her gün katılması muhtemel müritlerimizi ağırlıyordum. Yıkım haberini aldığımdaysa
37
dolmuşun birinde evime dönüyor, olayın haberiyle arkasına dönüp “Ortadoğu'yu alt üst edecekler” diye bağıran kadın bir Ortodoksla yüz yüze geliyordum. Bu haberi bir kadından almam beni şaşırtmamıştı. Ne de olsa tüm kötülüklerin “anası”, bir kadındı. Kadın şeytandı. Zaten ne olduysa ondan sonra oldu. O düşünsel süreçte nice feminist kadınla ilişkiye
suya dönüş/ panoptikon
girip, zinaya kavuşmanın hazzıyla alanlara boşaldık. Bu yatak edimin ön görüsü, klasik misyoner pozisyonun ötesinde, bir orjiydi adeta. Kadınlarla münasebeti o güne kadar mesafeyle belirlenmiş bir iletişim ağı, zamanla müstehcen bir erkek organına dolanan dile dönüştü. Fakat dili sadece yatakta kullanmamamız gerektiğini söyleyen bir yazarımız,
adnan y1ld1z
Nietzsche'nin cehennemdeki bir sonraki gılmanı olacağından
flamingokolu@gmail.com
habersiz, danışma hatlarına sırt çevirmeyi bilmişti.
17 Temmuz'da Güney Tyrol İtalya
Aradan yedi uzun yıl geçmesine rağmen Tarkan zebanisi zar
şehirlerinde açılan ve kasım ayına
zor albüm çıkarmış. Ajda kâfiri ise Kâbe eksenine paralel,
kadar gezilebilecek Avrupa Bienali,
kendi adına yeni putlar diktirmişti. Vakti zamanında diğer
Manifesta 7'de gösterilen
kadın tanrıçalara da aynı tapıncakçı ayinleri düzenleyen birçok erkek “sapkın”, pagan ayinlerini bu şekilde sürdürmüştü. Boş bırakılan alanları ise idrarla karışık meni kokusu sarmıştı. Yoğunlaşmış sidik kokusuna terk caddelerin birinde biz, sözde inananlar ezber bozma adına kendi kutsalına sırt dönmüş, putlarımıza karşı çıkmıştık. Fakat inşa edilecek nice put bizi bekliyor, üzerinde tepinmemiz için bize yalvarıyordu. “Bir mola vermek istiyorum” diyen Freddie Mercury adlı bıyıklı domeze inat bu direnişimiz sürmüş, inancımız, biri Ankara'da diğeri
39
İstanbul'da kurulacak olan mabetlerle taçlanmıştı. Belki o yüzden ikiz kulelere saldırı sonrası, reenkarne olmuş Kylie bacımız mükâfat olarak bize tekrar geri gönderilmişti. Belki o yüzden onu hala kafamızdan bir türlü atamıyoruz!
videolardan biri Türkiye'den, Emre Hüner'e ait olan "Panoptikon"du. Hüner'in emperyal bir hareketin peşine düştüğü, distopik bir coğrafyada geçen animasyon filminde minyatürle pentür arasında melez bir görsel dil izleyiciye sözsüz ve eşsiz bir anlatı vaat ediyor. Videoda iç içe geçen görsel anlatı alanlarından biri, görkemli bir dille ifade edilen emperyal bir iktidar tarifi. Suçlular, cezalandırılanlar ve bedenin dönüşümüyle beraber, video, isminden dolayı bizi hemen Michael Foucault'a uçursa da, sonunda bugünkü zemine indiriyor. Panoptikon, Foucault'un sık kullandığı temel kavramlardan biri; Foucault, Jeremy Bentham'a ait olan bir mimariyi; bir hapishane tasarımını temel alarak,
Bu süreçte batılı bazı muadillerimiz evlilik denen bir mezhebe
toplumun nasıl kontrol edildiğini iktidar kavramı
katılmış, birliğimize şirk koşmuşlardı. Tükenmekte olan bir
üzerinden temellendiriyordu. Hüner'in işinin kimliği ve
inanca kavuşmanın verdiği hazla yola çıkanlar, başlarına
eleştiri üretimiyle Antonio Negri / Michael Hardt'ın
geleceklerden habersizdi. Onların geri dönme şansı arttık
"Empire/İmparatorluk"ta tartıştıkları imgeyi ucundan
yoktu. Nasipleri, alev dolu kazanlarda yanmaktı. Bir vakit
yakalıyor: İmparatorluğun kendini 'yeniden' kurması,
önce, TV kanallarının birinde, evlilik danışmanlığı yapan
yeniden yükselmesi ile ulusal sınırlar ve ideolojik
soyadıyla müsemma Bayan Karacehennem, evlilikte nereye
tartışmalar zayıflıyor; 'süper gücün' kontrolüne karşı
varacağımızı gösteren canlı bir metafor misali karşımıza
çıkanlar da her zaman için "terörist" ve kriminal suçlu
çıkmıştı. Böylelikle evliliğin sonunu daha net kestirebilmiştik:
oluyor. "İmparatorluğun" kuşkusuz bizde de
Cehennemin dibi! O cehennemden kurtarılmayı başaracak tek
Osmanlı'dan kalma, kırık bir aynada kendini görmeye
heteroseksüelin Woody Allen olacağı ise bize önceden
benzeyen, yaralı bir (kültürel) bilinci var.
bildirilmişti. Çünkü o, kendi cinselliğini sorgulayan ilk atiydi. Emperyal geçmişiyle ilişkisini “progressive” bir
Ne mutluyuz ki nice inanan artık bu gerçekle yüzleşiyor ve
modernleşme projesiyle koparan, tarihini
bize katılıyor. Ortamın bakir oğlan gibi koktuğu bu süreçte,
turistik bir kartpostala hapseden
fosilleşerek cehenneme yol almayı çoktan hak etmiş
(haberlerdeki) Türkiye ise bugün post-
heteroseksistleri lanetliyor, Erdoğan ve Aydın Doğan kullarını sana havale ediyoruz Tanrım!
kapitalist "imparatorun" uydularından biri olarak, muhafazakâr-liberal siyasete tıkanmış, çözümsüz tartışmalarla
Âmin *Bismillahirrahmanirrahim
demokrasi ve hukuk sorunları yaşıyor. Hüner'in videosunda emperyal panoramayı oluşturan hareketlerin bir
bölümü de suyun akışı ve deniz mizanseniyle temellenmiş.
imparatorluğun (11 Eylül sonrası: yeni dünya faşizminin) -
Kontrol ve akışın yönü, Haliç'ten inen gemileri akla getiren,
kendini tekrar yaratmak için- o heykeli yıkma projesine
denizin egemenliğinde. Videonun yansımalarından olan bir
dönüştü. Bir parantez argüman olarak; Türkiye ise, üniter
nokta çok mühim bir tartışmayı doğuruyor: Türkiye'nin deniz-
devlet poşiye hiç ısınamadığı için, “Kürt sorunu”na hala çözüm
su kültürü geliş(tiril)mediği için (ya da itildiği için), siyasi
bulamıyor.
tartışmaların ve strateji üretiminin sürekli (territorial polarity) bölgesel/alansal bir kutuplaşma ve tartışma yaklaşımı
Bütün bunların su ve deniz kültürü ile ilişkisine gelince, suyun
üzerinden üretilmesi. Yani kısaca, siyasetin çizdiği sınırlardan
ve denizin paylaşımı kuşkusuz toprak gibi olmuyor. Orada
medyanın ulaştığı her yere, bizde pazarlıkların hala hep toprak
konsensusu başka temellere ve matematiklere dayalı bir
üzerinden, toprağa bağlı ve feodal bir zihniyetle dönüyor
paylaşım var. Türkiye, siyaseten kendini hapsettiği
olması. Karasal iklim ve toprak paylaşımının ürettiği kültürel
(territorrially agressive politics) bölge-kontrol-alan paylaşımına
geleneğin içinde, tarihsel olarak su ile ilişkisi pek gelişmemiş;
dayalı agresif politika üretiminden vazgeçmeli. Suyla olan,
sudan-denizden kaynaklanan bilgi üretimi pek güçlenmemiş
denizle olan, paylaşımcı/çözücü/taşıyıcı/dönüştürücü ilişkisini
bir üretici profili karşımıza çıkıyor ki, bu üç tarafı denizlerle
yeniden hatırlamalı. Yeni emperyalin tarifinde, temel olarak
kaplı, sınırları içinde pek çok göller, nehirler olan bir
alınan bir üretim biçimi de giderek 'maddi olmayana' (gayri-
coğrafyanın kendini her yönden- belki de
maddileşen) tekabül ediyordu. Buna ilişkin olarak, Türkiye
gereğinden/olduğundan fazla “Orta Doğululaştırması” demek
kendi değerlerini global değer sistemine entegre ederek, yeni
oluyor.
değer üretimine geçmeli; buna Youtube yasağını kaldırarak başlayabilir. (Youtube, Çin, Almanya gibi ülkelerde uygulanan ülkeye özel içerik önermiş olsa da, global dataya erişimin daha önemli olduğunu unutmayalım.)
Bugün bir başka petrol krizinin ve kimlik bunalımının ortasındayız; kendi demokrasi, hukuk, rejim meseleleriyle boğuşan Türkiye'nin hatırlaması gereken önemli bir şey daha var: Türkiye ancak siyasi, kültürel ve tarihsel zenginliğinin, kimliğine ve üretimine yansıdığı ölçüde kendini tanımlayabilecek. Hem Türkiye'nin hem de Türkiye'de yaşayan herkesin kendi sentezini, sentez kimliğini kurma hakkı var. Bundan sonraki süreç, bu sentezin kurumsallaşması, sivilleşmesi, anayasallaşması ve kamusallaşması için gerekli kanalların açılması olmalıdır.
emre hüner, panopticon still, rodeo gallery izniyle Batı'ya (şüpheli bir obsesyonla) dönük, Batı'ya tutkun Türkiye,
Türkiye "darbe, hukuk, anayasa, demokrasi, türban, İslam, kadın..." kavramlarının aynı
bölgedeki stratejik önemini Özal'la keşfetmiş, "bir koyup bin
anda birbiriyle ilişkili olarak refleksif bir siyasi yapıda
alma" sevdasıyla (şapkadan beri yüzüne bakmadığı) bir
tartışıldığı ve bu kavramların gerisindeki tarihsel okumaların
zamanlar taktığı fesi hatırlamıştı. (Sultanahmet'te hep satılan
yüzeye çıktığı bir düzlemden geçiyor. Türkiye, sentezinden
bu feslerden almadan evine dönen turist var mı?) Türkiye o
yeni bir model bekleyenleri biraz hayal kırıklığına uğratsa da,
yıllarda kendini yeniden keşfeden bir ergenin tutkularıyla,
yaşadığı kafa ve kimlik karmaşasından güçlü çıkacak. Yeter ki,
emperyal belleğine ket vurmuş; Otto-arabesk bir modaya
yaşanan süreçler siyasi projeler olmaktan çok tarihsel
gömülmüştü. Özal yıllarının altın varaklı, mermerli, kadifeli-
gerçeklikleri dahilinde ele alınsınlar. Bu açıdan bakıldığında
tüllü dekorunun nereden geldiğini tekrar düşünelim... Dönemin
Batı'nın çoktan ansiklopedileşmiş, kalıplaşmış siyaset lügatı
müjdecisinin ise petrol krizine atfen yazılan şarkısıyla, 1980
Türkiye'nin deneyimiyle genişleyebilir. Yeter ki, Türkiye
yılında Eurovizyon'da bizi temsil eden Ajda Pekkan olduğunu
kültürel gen haritasını araştırsın, belleğine kavuşsun, tarihsel
söylemek yanlış olmaz... Doksanlarda ise bölgede (fes zaten
anlatılarını ve kültürel kodlarını çözsün ve geçmişiyle barışsın.
çoktan tarih olup gitmişti) retro bir modayla ve siyasi bir
Bu kendine, içine daha çok dönmek kadar, dışarıya daha çok
söylem olarak 'poşi' geri gelmişti; Ortadoğu'nun New York'u
bakarak gerçekleşecek uzun bir süreç.
Bağdat'ın yerinde Saddam'ın heykeli dikilmişti. İkibinler,
39
çalışma hayatı
lisedeki aşkın yarattığı müzik Deniz Taşlı 25 yaşında bir lezbiyen. 9 senedir Samsun'da Türk Sanat Müziği ve Klasik Türk Müziği korosunda korist olarak çalışıyor. İki sene önce Kaos GL'nin kapısını çalana kadar eşcinsel arkadaşı olmadığını söyleyen Deniz'le lise aşkıyla başlayan müzik hayatını konuştuk. söyleşi: ali erol Okuldan sonra mı başladın koristliğe?
karşılaşmış ve bu onu korkutmuş. Tabii özür dilemesi benim
Hayır, okullu değil alaylıyım. Liseden sonra bu kurumun sınavına
lezbiyen olduğumu bilmediğini gösteriyor. Bu zamana kadar
girdim ve kazandım. Aslında Batı müziği korosuyla başladım ve
bilmedi, bundan sonra da bilmesi gerekmiyor. Tahmin ediyordur
müziğin alt yapısını öğrenip, yani nota, solfej, şan gibi teorik
belki ama hiç bu konu konuşulmadı aramızda. Müzikal anlamda
bilgileri aldıktan sonra sanat müziğine geçiş yaptım. Çoğu insan
bana çok destek olduğunu söyleyemem, belki de daha yakın
çoksesli müzikten haz almıyor ne yazık ki, ama müziğin alfabesi
olmak istemedi. Sonraları müzik alanındaki ilerleyişimi gördükçe
bence Batı müziği. Bunu öğrenmeden diğer müzikler icra
“evet sen gerçekten bana değil müziğe aşıkmışsın” dedi! Halbuki
edilemez. Zaten konservatuarlarda da öncelikli olarak Batı
o zamanlar içimde yaşadıklarımı bir bilseydi!
müziği eğitimi verilmekte. 9 senedir bu işi yaptığım için nerdeyse “repertuarımız ilahilerden ibaretti”
iki konservatuar bitirmiş gibiyim.
Korist olarak çalışmanın çalışma yasasında karşılığı
40
“lisede müzik öğretmenime aşık oldum”
nedir? İşçi, memur, sanatçı… Ne olarak geçiyorsun
Özellikle tercih ettiğin, uyum gösterdiğin, başarılı
kayıtlarda?
olduğun bir alan olmalı o zaman?
Şu anda kadrolu değilim. Kadroya geçtiğimde memur statüsünde Yeteneğim
olacağım. Ama bildiğiniz gibi memuriyet kendi içinde pek çok
olmadığını düşünüyordum ve müzik derslerini boş ders olarak
Lise
dönemine
kadar
müziğim
çok
kötüydü.
kademeye ayrılıyor. Çalışma saatleri, maaş düzenlemeleri ve
görüyordum. Lisede müzik öğretmenime aşık oldum. Genç ve
fazla mesai ile ilgili düzenlemeler farklı. Sözleşmeli memur
çok güzel bir kadındı. Üstümde okul formamla bütün gün peşinde
kademesi de var ama benim pek tercih ettiğim bir statü değil.
gezer, onu seyrederdim. Hatta haftalık ders programını ondan
Çünkü çok fazla hak sahibi olunamıyor. Kurum istediği zaman
daha iyi bilirdim. Bu kadar ilgi karşısında ona aşık olduğumu
sözleşmeli personelinin sözleşmesini tek taraflı feshedebiliyor.
anladı ve annemi okula çağırdı. Rehber öğretmen eşliğinde
Ben ve benim konumumda olan korist ve enstrümanist
annemle konuştular. Anneme söylediği bir şey çok ilginç gelmişti,
arkadaşlarım çekirdek koroyu oluşturuyoruz. Yani kurum bizi
hala ne demek istediğini çözmüş değilim: “Kızınızın bana ilgisi
sınavla alıyor, eğitiyor, yetiştiriyor ve ayrılan ya da emekli olan
var ama ben evli bir kadınım.” Demek ki evli olmasa olurmuş!
kişilerin yerine almak üzere çalıştırıyor. Kurumumuzun adı
Bu gelişme ailende ve okulda sorun çıkardı mı?
sayesinde pek çok insan bu işten ekmeğini kazanıyor. Bize,
Her teneffüs öğretmenler odasına gidip “bakar mısınız hocam”
kurum dışındaki işlerde çok iyi bir referans sağlıyor. Aslında
deyip çağırıyordum, aklıma ne gelirse soruyordum, bazen sırf
kadro açılmasıyla da iş bitmiyor. Yine ucu dönüp dolaşıp siyasete
nasılsınız demek için yanına gidiyordum. Kısacası çok ilgilendim
dayanıyor. Her şeyin içinde olan siyaset ne yazık ki sanatın her
ve diğer hocaların dikkatini çekti bu durum. Okulda diğer
alanına da karışmış durumda.
öğretmenler bana farklı gözle bakmaya, benden uzak durmaya
Çalışma koşullarınızı iyileştirebilmek için hakkınızı
başladılar. Bizim okulda öğretmenler arasında dedikodu çok
arayabileceğiniz bir kurum, sendika var mı?
oluyordu ne yazık ki. Fiziksel anlamda bir davranışım olmadığı
KESK, Kamu-Sen, Kültür-Sen... İsimlerini en çok duyduklarımız.
için
Ne yazık ki henüz kadro alamadığım için üye olup olamayacağımı
disiplin
olayı
yaşamadım.
Evdeki
sorunlardan
hiç
bahsetmeyeyim!
araştırmadım açıkçası. Üye olan hocalarımız var, onların
Liseden mezun oldun, hocanla yollarınız ayrıldı. Hocana
çalışmaları dolaylı yoldan bizi de etkiliyor. Bazen hocalarımızla
olan aşkın müzik aşkınla devam etti…
fikir alışverişi yapıyoruz. Sonuçta onların bıraktığı yerden biz
Kesinlikle öyle oldu. Hala görüşüyoruz hocamla ve benden bazı
devam edeceğiz. Sanat birimleri aslında tam olarak kuruma bağlı
şeyler için özür diledi. Bir öğrencinin çok yoğun ilgisiyle ilk kez
değil. Müdürlüklerimiz var, görevlendirme ve atamalar kurum
tarafından yapılıyor sadece. Bu hem iyi hem kötü. Çünkü kurum
de merak içerisinde böyle bir ilişkinin nasıl olacağı konusunda
içinde
yorumlar yapıyordu. Kimse o kadını yargılamadı, suçlamadı ama
pek
muhatap
bulamıyoruz,
hemen
müdürlüklere
yönlendiriyorlar. İyi olan yanı ise işimize ve bize çok fazla
destek olan da yoktu yanında.
müdahale edilmiyor olması. Tabii hangisi daha doğru, çözmüş değilim. Çok fazla siyasete girmeyeceğim ama bundan 9 yıl
“türk müziği biseksüeldir”
önceki hükümet çok daha iyiydi. Sanata ve sanatçıya saygı vardı
Çalıştığın alan derinliği, genişliği çok ve sürece yayılmış
ve bu kadar çok partili kadrolaşma yoktu. Şu anki hükümet
bir alan. Bu alana dair yazılarda, okumalarında,
iktidara geldiğinde bizimle ilgili yaptıkları ilk icraat, çekirdek
şarkılarda ya da sanatçılarda kadın kadına aşktan söz
kadroları kapatmaya çalışmak, farklı bir bölüm açıp kendi
eden, kayıtlara geçmiş bir bilgiye rastladın mı?
elemanlarını yerleştirmek oldu. Tabii bunun yanında kıyafet
Doğrudan kadın eşcinselliğini ele alan bir kayda rastlamadım.
sorunu da vardı. Özellikle kadınlara ilk zamanlarda daha kapalı
Ama bu zamana kadar olan birikimlerime dayanarak kendi
giyinmeleri konusunda ciddi yaptırımlar getirilmişti. Şimdi biraz
düşüncelerimi paylaşabilirim. Türk Müziği Osmanlı dönemine
azaldı ama tamamen bitmiş değil. Bu, söylenen eserleri de
kadar uzanır ve Osmanlılarda eşcinselliğin var olduğu söylenir.
etkiledi. Bir ara repertuarımızın nerdeyse tamamı ilahilerden
Şarkıların sözlerini incelediğimizde çoğunlukla konu aşktır ve
oluşuyordu. Elbette ilahiler de söylenmeli ama her şey tadında
karşılıksızdır. Bazen de araya ayrılık girmiştir ama kavuşma
olmalı.
umudu vardır. Sözlerin yorumu o kadar açıktır ki bir şarkıyı topluluk önünde partnerimin gözlerinin içine bakarak söylesem
“korodaki tek lezbiyen benim”
de insanların bunu anlayabilmesi çok da kolay değildir. Şarkıların
Kurum içinde, eşcinsel olduğu için biri hakkında olumlu
çoğunda bahsedilen sevgilinin kadın mı erkek mi olduğunu
ya da olumsuz konuşulduğunu duydun mu? Bizim
insanımız
Fatih
Ürek'le
eğlenip
söyleyebilmek için şarkıyı okuyan ya da sözleri yazan kişiye
dışarıda
bir
gey
sormak gerekir. Eğer tek bir cümle isterseniz, Türk müziğinin
gördüğünde ona nefretle bakabiliyor. Bu nasıl bir mantıktır
biseksüel bir tarza sahip olduğunu söyleyebilirim. Tabii, bu benim
anlamak mümkün değil. Sanat camiası genel olarak her
düşüncem.
düşünceye açıkmış gibi görünse de sayıları azımsanmayacak kadar homofobik insanlar var içimizde. Eşcinselliği normal
“bülent ersoy gizlenmemize neden oluyor”
görmese de “herkesin kendi tercihidir” diyenler de var. İnsanların
Türk müziğinde eşcinsel olduğunu bildiğimiz ünlüler
ne
var. Örneğin Zeki Müren... Ya da, Türk müziği içinde
yaşadıklarını
bilemeyiz
ama
gözlemlediğim
kadarıyla
korodaki tek lezbiyen benim. Bir de gey olduğunu düşündüğüm
değerlendirilebilir mi bilmiyorum ama okuma ve bilgi
birkaç arkadaşım var ama bu da tahminden öte bir şey değil.
anlamında çok yetkin olduğu kabul edilen Bülent
Koroya ilk başladığımda iki erkek arkadaşımız vardı. Bazen
Ersoy… Çevrendeki koristler ya da diğer çalışanlar bu
makyaj yaparak gelirlerdi, çok fazla alay konusu oluyordu bu
isimleri nasıl değerlendiriyorlar?
durum koro içinde, arkalarından gülerdi diğerleri. Bu da benim
Tabii
pek
çok
arkadaşım
sanat
camiasında
eşcinsellerin
daha çok içime kapanmama ve gizlenmeme sebep olmuştu.
olduğunun farkında. Kendine eşcinsel demeyen ya da kendisinin
Bazen konuşurdum onlarla. İnsanların tavırlarından rahatsız
farkında olmayan efemine görünümlü erkekler de var. Bence
olduklarını ve üzüldüklerini söylemişlerdi. Bir süre sonra koroyu
erkekler bu anlamda biraz daha şanslı. Çünkü kendilerini daha iyi
bıraktılar, işin bu kadar büyüyeceğini tahmin etmemiştim ama
ifade edebilmelerini sağlayacak örnekleri var. Bazı erkek solistler
neden ayrıldıklarını anlamak çok zor olmadı benim için. Kısaca
Zeki Müren'i model alırlar ve hayatla olduğu kadar eşcinsellikle
ruhsal şiddet uygulanmıştı gözümün önünde. İlk kez 17
de daha barışık olurlar. Bazı solistler de tam tersidir. Olabildiğince
yaşımdayken koro şefimle paylaştım eşcinselliğimi. Çok normal
homofobik, maçolukla kibarlık arsında sıkışıp kalmış insanlardır.
karşıladı, hatta lezbiyen arkadaşlarının olduğunu söyledi bana.
Onlar genelde ya tamamen tasavvuf müziğine yönelirler ya da
de
Türk müziğini “delikanlıca” icra ederler. Kadınların görünür
dışlanabileceğimi anlattı. Kadrolular içinde de böyle bir olay
Bir
de
herkesle
paylaşmamamı,
paylaşırsam
benim
biçimde bir örnekleri yok ne yazık ki keşke olabilseydi. Belki ilk
duymuştum. Bir kadın solistin bir başka kadın solist arkadaşına
ben olurum. (Gülüyor.) Bülent Ersoy'a gelince, ben kendisini
ilgisi olduğu ancak bu sevginin karşılıksız kaldığı konuşuluyordu.
transeksüel olarak göremiyorum çünkü o kendini öyle görmüyor.
Kendisini reddeden kadın bu durumu herkesle paylaşınca çok zor
Kendisini hep kadın olarak kabul ediyor ve ben de buna saygı
zamanlar geçirmiş. Hatta görev yerini bile değiştirmek zorunda
duyuyorum. Tabii ki kadındır ama aynı zamanda transeksüel
kalmış. Zaten o değiştirmese müdürlük değiştirecekmiş.
olduğunu da kabul etmesi gerekir ki bir gey de bir lezbiyen de
İnsanlar bu konuyu nasıl konuştular, ne dediler?
kendini bu alan içinde daha iyi ifade edebilsin. Bülent Ersoy'un bu
Bu biraz da konuşan insanların kişiliklerine ve cinsiyetlerine göre
tutumu benim ve diğer eşcinsel arkadaşların gizli kalmasına
değişiyor. Erkeklerin bir kısmı alaycı konuşup yersiz espriler
katkı sağlıyor bence. Bülent Ersoy'un eşcinselliğe çok sıcak
yaparken bir kısmı utanç verici olarak bakıyorlardı. Kadınlarda
bakmadığını düşünüyorum. Çok ilginç değil mi?
ise aşırı tepki yoktu ama kimi dedikodu malzemesi yapıyor kimi
41
FOTOHIKÂYE
fotoğraflarınızı editor@kaosgl.org'a bekliyoruz
II.
Anlam veremediğim tırnak yarası kadar küçük ama büyük acı...
III. Uçurumun kıyısında ikimizi düşlerken, fotoğrafların yanıyor sırtımda
I. Baskı değil, kopyası yok, sadece aslı bende
VII. Ellerini kanatıyorsun, ellerim kanıyor diye ağlıyorsun
VI. Durup dururken karanlığından bulduğun duman içilmez ki
VIII. Dudaklarımı takip et, sırlara ortak olmadan
XI. Tutuşup aşktan vazgeçmek gibi, bu yüzden bu oyunun adı “kayıp peruklar”
XII. Sessizliklere inanırım, bir buzdolabının umarsızlığına da...
XIII. Nesillerce yaşanacak aşkların körlüğüne de inanıyorum Tanrı'dan sonra
IV. Bir dilek ağacıyla kalbimi sunarak, bir düşle geliyormuş gibi
V. İçinde biriktirdiğin dumanı sorguladım dün gece Tırnaklarını siyaha boyamışsın, içindeki duman üzerime sinmiş
IX. Sırtıma bakmadan, geç önümden, ömrümden X. Bildiğin küfürleri say, sayı saymadan
kayıp peruklar II hakan aydoan hakanaydogan666@hotmail.com
XIV. Evinin önünü süpüren kadınların elleri senin uçurumun
XV. Issız ve sinmiş karanlığım şimdi, sessizlik...
yüz yüze
zor olan 'ben oradaydım' demek 44 AIDS Ajandası 1 Aralık'ta kitapçı raflarında bir kez daha yerini alacak. Türkiye'nin önde gelen isimlerinin 'çılgın' pozlar verdikleri bu ajanda, Türkiye'de hasıraltı edilmeye çalışılan bir gerçeğe dikkat çekiyor: HIV/AIDS. Ajandanın yaratıcısı Kenan Bahadır Derre'ye mikrofonumuzu uzattık ve hiç de kolay olmayan yolculuğunu dinledik. söyleşi: uğur yüksel HIV/AIDS konusu son üç senedir çalışmalarının
serginin davetiyesini götürdüğümde şaşkınlık geçirdiler. LOVE
merkezinde yer alıyor. Önce okul tezi, sonra geçen sene
DP'de ise istediğim tepkiyi bulamadım; kapıda Birleşmiş Milletler
2008 AIDS Ajandası ve şimdi de bu projenin 2009
Nüfus Fonu ve Durex'in dağıtmam için yolladığı kondomları
ayağı… Neden HIV/AIDS?
dağıttım ve sergiden bahsettim. Tabii insanların eğlenmek ve
HIV/AIDS, Türkiye'de yokmuş, geçmişte kalmış bir hastalıkmış
alkol almak için geldikleri bir mekanda sergi çok dikkatlerini
gibi davranıyoruz. Adını duyduğumuzda irkiliyor ve düşünmek
çekmedi ama kondomlar çok ilgi gördü. İstanbul Kültür
istemiyoruz. Ama Türkiye'de ve tüm dünya ülkelerinde HIV/AIDS
Üniversitesinde ise kondomlar ilgi görmedi, insanlar dokunmak,
var! Bu sessizliğin ve irkilmenin tek sebebi cehalet; bunun
almak istemedi.
eğitimle de alakası yok, kendimizi kapatmışız, doktorların söylediği gerçekleri duymuyoruz. Bu sessizliğin ilerde çığlıklara dönüşmemesi
için
HIV/AIDS
konusunda
“daha ne yapabilirler ki?”
çalışmalarımı
sürdürüyorum.
“Sosyal sorumluluk projesi” demek ünlülerin fotoğraf
Geçen sene tez fotoğraflarını bir barın tuvaletinde
vermesi, projeyi kabul etmesi için yeterli mi?
sergilemiştin. Nasıl tepkiler aldın?
Elbette ki yeterli değil ama etkili. Çok kişiyle çalıştım, bu yıl
Serginin ilk ayağı İstanbul Kültür Üniversitesi erkek ve kadın
toplum önünde 70 kişi yer aldı projemde. Sosyal sorumluluk
tuvaletlerinde oldu, daha sonra çektiğim fotoğrafları LOVE DP'ye
derken daha ne yapabilirler ki? Projeyle ilgili katıldığım
taşıdım. Okuldaki tepkiler merak ve şaşkınlıktı, bir tuvaletin sergi
programlarda
mekanı olabileceği fikri çok ilgi çekiciydi. Öğretim üyelerine
çalışıyorum projeyi, üniversitelere de gitmek istiyorum. Bu yıl
desteklerini
verdiler.
Daha
geliştirmeye
fotoğraf sergisi düzenlenecek ve kamera arkası belgeseli
dedi. Tüm 'Bıçak Sırtı' dizisi seti duydu olanları. Ben bu hastalığın
yapılacak; ama asıl yapmak istediğim; film ve belgesel çekmek.
kadınların ve çocukların bile başına gelebileceği uyarısında
Sonuçta
bulununca “O zaman da analarının, babalarının günahlarını
bir
yerden
başladık
ve
yanımdalar,
projeyi
destekliyorlar. Zamanı geldiğinde etkileri daha da büyüyecek.
çekecekler” yanıtını verdi. Bunun dışında Gülben Ergen reddetti
Dünyada HIV/AIDS üzerine çalışmalar yapan pek çok
ama nedenini açıklamadı. Ajda Pekkan için Ayşe Ersayın'la
ünlü isim var. Sharon Stone'den Elizabeth Taylor'a yüksek
görüştüm. Ajda Pekkan adının bu tarz bir projede olamayacağını,
paraların
organizasyonları
kendisinin bu projeden asla haberdar edilmeyeceğini, ekibi
düzenleniyor. Türkiye'de durum ne peki? Şöhreti olan
olarak buna karar verdiklerini söyledi. Hande Yener için Kemal
uçuştuğu
bağış
partileri,
insanlar isimlerinin HIV/AIDS'le yan yana gelmesini nasıl
Doğulu ile bağlantı kurdum, fakat iş yoğunluğu yüzünden çekime
kabul ediyorlar?
katılmadı. Şerif Sezer'i aradım, sosyal sorumluluk projesi için
Bu konuda 2008 ajandasında çok zorlanmıştım. Önümüzde bir
görüşmek istediğimi söyledim, konuyu anlatamadan suratıma
örnek olmadığı için yapılan çalışmalar o kadar yetersiz ve
kapattı.
Tarkan
için
HİTT
müziğe
başvurdum,
“müzik
gereksiz ki sanatçıların bu konuda destekleri atlanmış. Benim
çalışmalarına yoğunluk verdiği için” kabul etmedi. Aslında yanıt
beraber çalıştığım herkesin bu konuda bir şeyler yapmaya
vermeyen o kadar çok isim var ki; asla “evet” ya da “hayır”
çalışan insanlar olduğuna inanıyorum. Biraz şanslıyım sanırım;
yanıtını alamıyorsunuz, çünkü çok politikler. (Gülüyor.) Hem
2008 projesinde 22 toplum önünde kişiyle çalıştım. 2009
reddetmemiş oluyorlar hem de kabul etmemiş...
ajandasında ise 70 kişi yer aldı projemde. Eğer kendinizi doğru
2008 ajandasının satışları nasıldı? Yeterince ilgi gördü
ifade ederseniz neden reddetsinler. Bu dünyada yaşıyoruz ve bu
mü?
hastalık var ve olacak, bu hastalık hakkında bir cümle
3000 adet basılmıştı. İlk D&R'larda satışa çıktı, 40 tane satıldı.
söylemeyecek bir insan nasıl sanatçı duyarlığına sahip olabilir?
gittigidiyor.com'da 11 tane satıldı ve Efes Pilsen projeye destek
Sosyal sorumluluk projelerinde bence önemli olan, getirdiği gelir
olmak için 400 tane aldı. Onun dışında bir satış olmadı, geriye
değil yaydığı fikir ve düşünce olmalıdır. Ben özellikle bu bağış
kalan ajandalar matbaada kaldı.
partileri, organizasyonların samimiyetine inanmıyorum, çünkü
Finanssal desteği nasıl sağladın?
konuşulan tek şey o geceki gelir ve bağışlar olmamalı. Bunun
Matbaa masraflarını için geçtiğimiz yıl Birleşmiş Milletler Nüfus
tersi oluyor ne yazık ki. Bence bu konuda en doğru çalışmaları
Fonu karşılamıştı; ama bu sene finanssal bir destekçim yok.
yapan kişi Elizabeth Taylor oldu. Keşke onun gibi daha çok kişi
Sadece elde edilen gelirden masraflarımı alma hakkımı saklı
olsa, fakat ne yazık ki yok. Oyunculuğunu bile geri plana atarak
tutuyorum. Masraflar ayrıldıktan sonra kalan gelir benim
The Elizabeth Taylor AIDS Foundation'a adamış kendini.
tarafımdan Pozitif Yaşam Derneği'ne bağışlanacak.
Bir
söyleşisini izlediğimde Amerika'da bu hastalığın duyulmaya başladığında
tüm
kapıların
kendisine
kapandığı
olmuştu.
Hastaları ziyaretlerinde benden ne istiyorsunuz, sizin için ne
45
2009 ajandasının farklılığı ne peki? Satış için umudun var mı? 70 sanatçının desteği ve HIV/AIDS hakkında söyledikleri ve
yapabilirim, dediğinde hastaların ondan tek istediği onlara
projeye özel çekilen fotoğrafları... Kullanışlı bir ürün olacak.
sarılması olmuş. İnanılmaz güçlü biri. İnsanların hastane
Ayrıca fotoğraf sergileri düzenlenecek.
önlerinde köpeklerini bile gezdirmeye korktukları bir dönemde
Kenan Bahadır Derre'nin 2009 ve sonrası için projeleri
yapmış bunu. Tabi Rock Hudson'ı bu hastalık yüzünden
neler?
kaybetmesinin etkisi eminim büyük.
Bir sinema filmi senaryosu yazmaya başladım. Pozitif Negatif
“Fikret Kuşkan küfretti, Ajda'ya haber gitmedi”
düşünüyorum.
Yaklaşımlar. 2010 içinse 12 toplum önünde 12 kişi ile çalışmayı
Ve son söz… Projeyi reddeden ya da olumsuz karşılayan oldu mu?
“Hayır” demek, önemsememek, görmemek, fark etmemek çok
Mesela Fikret Kuşkan çok sert bir tepki ile karşıladı. Küfür etti.
kolay;
asıl
zor
olan,
ben
oradaydım,
desteğimi
verdim
Bunun bir “eşcinsel hastalığı” olduğunu söyledi ve “Siktirip
demekmiş. Lütfen daha duyarlı olalım ve çevremizdeki olayları
gitsinler, orasını burasını tutamayan... ları ben savunamam”
anlamaya çalışalım.
Şerif Sezer'i telefonu suratıma kapattı. Fikret Kuşkan bunun bir “eşcinsel hastalığı” olduğunu söyledi ve “S..ktirip gitsinler, orasını burasını tutamayan ...ları ben savunamam” dedi.
Gülben Ergen reddetti ama nedenini açıklamadı.
kült filmler
zamir meloş'un gölgesindekiler aykan safolu aykan@kaosgl.org
Wilkommen, bienvenue,
kadar sancılı olabileceğini anlatıyor. Bir azınlık cemaati olarak
welcome...
Türkiyelilerin, kendi içlerindeki geyler ve translara reva
Christopher Isherwood'un Berlin
gördükleri ve bunun karşısında tutunmaya çalışan gey ve
üzerine yazdıklarından
transların mücadelesinin bir filme sığmış hali...Bu sadece
esinlenilerek çekilen 'Cabaret'de
Türklerin Türkleri kırdığı bir film değil. O soylu Türk aile yapısı
(Bob Fosse, 1972) Liza Minelli,
feodal, baskıcı ve ataerkil olarak gözler önüne serilirken, diğer
yıldızı olduğu kabareyi izlemeye gelenleri böyle karşılıyordu:
toplumsal değerler de payına düşenden nasipleniyor. Anlatı
Hoş geldiniz... Filmin devamında olanlar düşünüldüğünde,
Alman aristokrasisinin, orta sınıfının can çekişmekte olan
haydi filmi bir kenara bırakalım, 2. Dünya Savaşı'nda olanları
ahlaki değerlerini deşifre eden, bu ahlakın
hatırladığımızda, bunun, 30'ların Berlin'inde geçen bir film için
ikiyüzlülüğü/sahteliği karşısında söyleyecek iki çift lafı olan bir
epey cüretkar bir açılış sahnesi olduğunu teslim etmemiz
sürü karakter ve bol bol karşılaşma anı üzerinden şekilleniyor.
gerekir.Elbette 20. yüzyılda yaşananlar sindirilmesi ve
Lola'nın aileden aforoz edilmesine neden olan cinsel yönelimi,
yüzleşilmesi epey zor anılar olarak günümüzde hala
ilahi bir adaletle ailenin diğer erkek evladının da başına
tartışılmaya devam ediliyor. Faşizmin ardından insanlığın
musallat olduğunda hem Türk cemaatinin hem de Alman
onurunu kurtarmak, sanatı mümkün kılabilmek için aradan
toplumunun kaçacak bir delik bulamadığını görüyoruz. Filmin
geçen yıllar boyunca atılan büyük adımları inkar edebilmemiz
bu manada mekan seçimiyle öne çıktığını düşünüyorum.
epey zor olsa da, hoşgörüsüzlük pratiklerinin tamamen yok
Geyler ırkçılar tarafından dövülecekse mekan, faşizmin
edildiğini ise maalesef hala söyleyemiyoruz. 90'larda varlığı
yükselişte olduğu 1936 yılında inşa edilen Olimpiyat Stadyumu
artık inkar edilemeyecek bir göçmen nüfusa sahip Almanya'nın
oluveriyor. Veya gizli saklı Alman eşcinsellerinin çark mekanı
başında türlü dertler olduğunu biliyoruz. Özellikle yakın
umumi tuvaletler olduğunda, Alman toplumunun eşcinselliği
tarihten 2 küsur milyon Türkiye asıllı yurttaşıyla resmen “baş
hapsetme pratikleri veya Alman eşcinsellerin kendilerini var
etmeye” çalışan bir Almanya tanıyoruz. Irkçılık, entegrasyon,
edebildikleri alanlar daha da belirgin oluyor. Cinsel yönelimini
asimilasyon gibi kavramların temcit pilavı gibi masaya
inkar etmeye eğilimli Bilidikid'in, külhanbeyi pratikleri kamusal
getirildiği bir ülke Almanya. Daha net konuşmamız gerekirse,
alana hapisken, aşk dolu sözcükleri yatak odasının duvarlarını
Avrupa'da, özellikle de Almanya'da yaşayan farklı etnik
aşamıyor. Duvar demişken 20. yy modernizminin ve sanatının
kimlikten insanlar, kendi kültürlerini yaşatabilme uğraşı
başkenti Berlin'in, 60'lardan 89'a kadar bir duvarla 'Doğu' ve
veriyorlar. Bu pazarlıklar sırasında, her cemaatin kendi içinde
'Batı' olarak ikiye bölünmüş olduğunu söylemem gerekiyor. Bu
de kırılma anları olabiliyor. Türkiye'den göçen cemaatin de
senelerde Batı Berlin'de kapitalizmin ilkelerinin Doğu'da ise
kendi içinde sorunları var. Sürpriz olmayacak, bu sorunların
Stalinist ülkülerin yaşandığı bir şizofreni hali kentin üzerine
başında da transfobi ve homofobi geliyor. Berlin'e okumak için
çöreklenmiş. Her iki taraf da farklı ülkelerden işçi alımları
geldiğim şu günlerde ben de bir güzellik yapıp size bu konular
yaptığı için bugün kent nüfusunun hatırı sayılır bir kısmının
etrafında dolanan 'Lola ve Bilidikid'den (Kutluğ Ataman, 1998)
kendi kültürlerini kamusal alanda dolaşıma sokması da
bahsedeceğim.'Lola ve Bilidikid', 'Cabaret' gibi bir sahne
mümkün olmuş. Duvarın yıkılmasını müteakip 90'lı yıllarda
şovuyla açılıyor. Bu sefer sahnede olanlar Türkiye asıllı
şehir kentsel dönüşüm saikiyle büyük sermayenin rant alanına
travestiler. Kendilerini izlemeye gelmiş insanların alkışlarıyla
dönmüş. (bkz: Tarlabaşı, Sulukule) Ve bütün bunlar eğer
epey başarılı olduklarını düşünmeye başladığımız anda, yaka
şehirdeki gey yaşamı ve bunun üzerine kurulu bir filmi
paça kulüpten atıldıklarını görüyor ve bu hülyadan da aceleyle
anlamak istiyorsak, elimizde bulunması gereken veriler1.
uyanıyoruz. Hayır, onların da başlarını belaya sokmaya meraklı
Filmde olduğu gibi Berlin'de farklı sosyo ekonomik arka
laçoları var ve Berlin'in ka mekanları 'travesti terörü'ne
plandan, farklı tabiyetlerden, çeşitli uğraşları olan ciddi bir gey
tahammül edemiyor. Her şeyden öte karakterlerimizin de
nüfus yaşıyor; elbette bu insanlar arasında ciddi oranda
birbiriyle iyi geçinebildiğini söyleyemiyoruz. İşte burada Lola
Türkiye asıllı insanlar da var. Filmde herhangi bir örgütlülük
ve Bilidikid'in de derdi ortaya çıkıyor. Film, Türklük halinin
görmesek de, filmin günümüzdeki versiyonunda LGBT hareketi
yanına, trans varoluşunu koyduğunuzda oluşan denklemin ne
başrolde. Gladt, Türkiyeli Gey ve Lezbiyenlerin Derneği uzun
diktiği Siegessäule isimli zafer anıtını filmimizden anımsayanlar çıkacaktır. Ünlü aktivist Demet Demir'in “zamir meloş” olarak adlandırdığı, üzerinde altından bir melek bulunan bu anıt, şehrin ilk G&L dergisine de adını vermiş. Siegessäule bir anlamda Berlin'in Kaos GL'si diyebiliriz. Siegessäule demişken, bu anıtın Tiergarten olarak anılan, zamanında kralın hayvanları avladığı bir koru olan bahçenin tam ortasında durduğunu da söylemek gerekiyor. Bu, neden mi önemli; çünkü 'ay madilik varrrrr, çark alanının tam ortasını dikilmiş' demek istiyorum. Belki Lola ve Bilidikid'de de olduğu gibi, Tiergarten'da çarka çıkanlar başlarını kaldırdığında altın meleğin parıltısıyla karşılaşıyorlar. Magnus süredir faaliyet gösteriyor. Kreuzberg gibi Batı Berlin'in işçi
Hirschfeld amca da Seks Araştırmaları Merkezi'ni boşuna
mahalleleri kentin birleşmesinden sonra var ettiği melez
burada kurmamış... Burada hafta içi dahi ufak bir gece
potansiyeli cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği görünürlüğü
gezintisi yaptığınızda her an kolileşen birilerinin üzerine basma
açısından da gerçekleştirebilmiş bir sürü semt var. Mesela
tehlikesi baki. Grup seks, fisting, kondomsuz seks gibi
Türkiye'de de Dj İpek İpekçioğlu sayesinde epey tanınan
alternatiflerin olduğunu söylemem gerek. Bir nevi 'Gece, Melek
Gayhane geceleri, Kreuzberg'in en queer gece kulübü olan, bir
ve Bizim Çocuklar' (Atıf Yılmaz, 1993) hissiyatı…Berlin'in gece
ülkü ocağının hemen yanı başındaki SO36'da yapılıyor;
hayatı dediğimde Lambdaistanbul'un kültür merkezinde aranıp
anarşistler, punklar, translar, yabancılar, vs. göbek atmaktan
bulunamamış dark room'ların (karanlık oda) şehri sarmış
yorulduklarında house müziğe savrulabiliyorlar. (Filmin başında
olduğunu teşhis etmek gerek. Dark room'lar bir sürü gey
göbek dans şovuyla beliren Fatma Suat'ın Gayhane gecelerini
barda bulunan, insanların seks yapmak için indikleri/girdikleri
düzenleyen kişi olduğunu da bir yan bilgi olarak vereyim.)
odalar; buralarda Lola'nın sevgilisi Bilidikid'i aratmayacak denli
Ayrıca filmde Calypso'nun bavulunu attığı meydan olan
homofobik/ transfobik bir tiple karşılaşmanız an meselesi.
Kreuzberg'teki Heinrichplatz'ta lezbiyen esnaflar, heterolara
Elbette tanımadığınız biriyle sorgusuz, sualsiz, hatta koşulsuz
nazaran ezici bir çoğunlukta olduğundan, alternatif Onur
seks yapabilme özgürlüğü insanların bedenleriyle olduğu kadar
haftası etkinliklerinin de burada yapılması şaşılacak bir şey
kendileriyle ve cinsellikleriyle de daha barışık bir şekilde
değil. 'Alternatif'inden bahsettiğimize göre Berlin'de birden
yaşamalarına vesile oluyor; bir nevi egodan sıyrılabilme,
fazla Christopher Street Day (CSD) etkinlik haftası olduğunu
kendisizleşme pratiği… Ama bana öyle geliyor ki; bu mekanlar
da anlamışsınızdır. Daha popüler olan CSD yürüyüşünün epey
bedensel hazların etrafında bir sevgisizlik ortamının da
ticarileşmiş ve bedeni metalaştıran, apolitik olduğu kadar
yüceltildiği mabetlere dönüşme potansiyeli taşıyor. Ama 'Lola
kalabalık geçen bir rave2 olduğunu söylemek gerekiyor.
ve Bilidikid'de de açıkça söylendiği gibi, o mabetleri bizler
Şehirde hali hazırda sayabileceğim bir dolu gey, lezbiyen ve
yaratıyoruz.'Lola ve Bilidikid'in arkaplanında yer alan şehir, işte
karışık barın, otelin, saunanın var olması, hatta her hafta türlü
böyle bir yer. Sevgisizliğin ne demek olduğunu, hele ki Berlin
ihtiyaç ve talebe denk düşen seks partileri düzenlenmesi de
gibi gurbet ellerde sonuna kadar kavramış ve derdini dürüstçe
aynı temele dayanıyor gibi. Bir rahatlık var, ablacım.Magnus
söyleyen bir film. 'Lola ve Bilidikid'i, hep ötekileştirdiğimiz
Hirschfeld'in Seks Araştırmaları Merkezi'nin Nazi rejimi
"alamancıların" bizimle aynı kaderi yaşadığını görmek ve
sırasında yok edilmesi gibi olgular da düşünüldüğünde bu
bunun üzerine biraz düşünebilmek için, hatta tüm arada
izleğin inişli çıkışlı tarihi de gözle görünür oluyor. Savaş sonrası
kalmışlara, melezlere derinden bir tutku, ötelenemez bir aşkla
büyük utanç ve suskunluk yılları olarak da anılan 60'lı ve 70'li
bağlı olduğumuz için, izlemeliyiz.
yıllarda hareketlenen G&L hareket günümüzde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği üzerine daha özgürce pratikler sergilenmesini olanaklı kılmış. Tevekkeli değil şehirde bir 3
Schwules Museum /İbne müzesi olması… Almanların Fransızları yendiği uzun Alsas savaşları sonucu, imparatorun
1- Masajdan tutun da seks partilerine, bar ve otel adreslerine ulaşmak ve detaylı aylık duyurular için www.out-in-berlin.com adresi ziyaret edilebilir. 2- 90'larda Avrupa'da ortaya çıkmış, genellikle elektronik müzik eşliğinde insanların dans ederek iştirak ettikleri kentsel geçitler, partiler. 3-www.schwulesmuseum.de
kahvehane
'kraliçe fabrika'da' 'Kraliçe Fabrika'da' kalıpları yıkan, kendine yer edinmek için göreceli sınırlar aramayan filmlerden… Birbirinden farklı iki kardeşin yeniden aile olmasını anlatan film, özellikle Hande Yener'in 'gay ikonu' rolüyle çok konuşuldu. Şansını önce yurtiçi ve yurtdışındaki festivallerde deneyecek, sponsor bulma hızına göre de vizyona girecek olan 'Kraliçe Fabrika'da'yı henüz 22 yaşındaki yönetmeni Ali Kemal Güven'e sorduk.
söyleşi: erkan alçam v fotoğraflar: zeynep yorgancılar Neden 'Kraliçe Fabrika'da'?
çekebiliyor.
Andy Warhol'un 'Andy Warhol's Factory' diye bir fabrikası
Çekimler nasıl geçti? Sevişme sahnelerinde tekrarlar
vardı. Oraya gönderme olarak hazırlanan 120 yıllık bir İstanbul
oldu mu?
apartmanının 5. katı var filmde ve filmdeki kardeşlerden biri
(Gülüyor.) Filmi neredeyse bütçesiz çektik. Çok iyi planlamak
de Andy Warhol'culuk oynuyor. Bize de filmin adını 'Kraliçe
zorundaydık işimizi. Hele ki Hande Yener, Billur Kalkavan, Onur
Fabrika'da' koymak kalmıştı.
Baştürk, Gülseren Gürtunca, Özgür Özberk gibi isimlerden de
Filmdeki cinsellik, şiddet gibi unsurlar dikkatimi çekti.
onay alınca, onların kendilerini getirdikleri yere ve
Belki de Türk filmlerindeki tozpembe havalara alışık
kariyerlerine karşı da bir sorumluluk duyduk. Bu yüzden
olduğum için. Bu unsurları özellikle mi kullandın?
çıkacak işin iyi olması gerekiyordu ve çok iyi hazırlandık.
Biz hayatın içine kamera koyalım istedik. Hayatın içerisinde
Yorucu oldu ama planlı olduğumuz için zorlanmadık. Nişantaşı,
şiddet de var, seks de, aşk da… Yani, hayatta ne varsa en
Şişli, Beyoğlu gibi değişik yerlerde çekimler yaptık.
doğal haliyle bu filmde de var. Bunları göstermek doğal aslında
Filmde eşcinsel ilişkiler var. Bunları anlatarak bir
ama Türk sinemasında çok sık kullanılmadığı için dikkat
gerçekliği sahneye çıkaracağını, bazı taşları yerinden
'Brokeback Dağı'nı anlamayan 'Kraliçe Fabrika'da'yı da anlamaz ¥Hülya Avşar sinema perdesine çok yakışan bir kadın. İkinci filmimi onunla yapmak istiyorum. Hayatımdaki ilk film setine Hülya Avşar sayesinde girdim. O da filmi merakla beklediğini söyledi ve beni tebrik etti. Onu çok seviyorum ve ikinci filmimi de o olmadan çekmeyi düşünmüyorum zaten.
¥Filmdeki komedi eşcinselliği alaya alan değil, durum komedisi. Her duygudan biraz var filmimizde, fakat geylikten gelen bir komedi yok.
¥Oyuncuların hiçbiri eşcinsel değil. Onlarla film öncesinde şöyle bir çalışma yaptık: Bu saatten sonra siz Bulut ve Kaan'sınız dedim ve insanlarla tanıştırdım onları. Birçok insan onların gerçekten sevgili olduğunu düşündü. Onlar at gözlüğü takmayan geleceğin profesyonel oyuncuları.
¥İnsanların filmin ışığına, tekniğine eleştirileri olacaktır. Ama filmi beğenseler de beğenmeseler de iki erkeğin de birbirine aşık olabileceğini görecekler. Gerçi 'Brokeback Dağı'nı izleyip bir şey anlayamadıysa benim filmimde de anlamayacaktır.
oynatabileceğini düşündün mü? 75 dakikalık bir filmin çok şeyi değiştirebileceği hayallerine kapılmanın gerçekçi olmadığına inanıyorum. Fakat en azından seyircinin bazı şeylerin düşündüğü gibi olmadığını anlamasını ümit ediyorum. Biz farklı bir yerden anlatmaya çalıştık ve insanların “Bu böyle miymiş aslında?” diyeceklerini düşünüyorum. Gönül ister ki bu film önyargıları kırsa, nefreti azaltsa… Nefret cinayetlerine de dikkat çekiyorsun. Bu konuda ne düşünüyorsun? Cinayetleri işleyenler özellikle bıçakla ya da başka darbelerle, hunharca öldürüyorlar. O yüzden bunun adı nefret cinayeti. Sadece ilişkideki pozisyonları farklı olduğu için kendilerinin eşcinsel olmadığını düşünüyorlar; fakat öyleler. Bundan dolayı karşı tarafı da aynaları olarak görüyorlar ve o aynayı paramparça ederek kendi içlerindeki eşcinselliği öldürdüklerini düşünüyorlar, fakat hiçbir şey değişmiyor. Türk sinemasında eşcinsellikle ilgili filmlerin azlığını neye bağlıyorsun? Bu filmi beş parasız yapabildiğime göre bu zamana kadar neden yeterince eşcinsel filmi yapılamadığını anlamıyorum. Ben yaptım, yapması o kadar zor değil, yapsınlar. 'Kraliçe Fabrika'da' belli bir kitleye değil herkes için yapıldı ve seyircinin hiç sıkılmayacağı, çok da eğlenip iyi vakit geçireceği bir film olacak. Özellikle Hande Yener'li sahnelerde izleyiciyi sürprizler bekliyor.
“hande yener kendini oynadı”
Hande Yener, Billur Kalkavan, Onur Baştürk gibi isimlerin oyunculuk performanslarını nasıl buldun? Hepsine 10 üzerinden 10 verebilirim. Gerçekten çok iyi oynadılar. Hande Yener zaten kendini, 'gay ikonu'nu oynadı ama bir oyuncu için kendini oynamak daha zordur. Kendini çıplak hisseder oynarken. Her hareketi kendisidir çünkü. Billur Kalkavan'ın sahnesi ise filmin en iyi sahnesi. Zaten kendisi oyuncu olduğu için hayran kaldık. Onur Baştürk de kahin rolünde. O da gerçekten çok başarılıydı. İlk filminde bu kadar önemli ismi bir araya getirdin. Kendini şanslı hissediyor musun? Önce, şansımı kendim yarattığımı, sonra şanslı olduğumu düşünüyorum. Çok insan reddetti mesela bu filmde oynamayı...
49
kahvehane l-hikâye Kaos GL'den kadınların düzenlediği 'Ten ve Tutku' konulu 3. Kadın Kadına Öykü Yarışması'nda üçüncülüğü Hidden Dragon rumuzlu yarışmacının '30 dakika' adlı öyküsü aldı.
30 dakika hidden dragon Kronometreyi alıp otuz dakikaya ayarladım ve “başlat” tuşuna
50
25'52''...
bastım. Önlüğümün kollarıyla, atkuyruğuna rağmen önüme
Yasemin hazırlamış olduğu tüpü çeker ocağın altına koydu.
düşen saçları geri ittim. Yorgunluktan gözlerim yanıyordu.
Yanında duran BET kabına uzanırken elinde eldiven olmadığını
29'.59''...
fark etti ve bana dönüp, arkamdaki kutuyu göstererek “Şurdan bir
Yasemin yanıma geldi. Bütün geceyi laboratuarda geçirmeyi
çift eldiven uzatabilir misin?” dedi. Masanın üzerinde duran
planlıyordum ve eğer onun da benimle olacağını bilmesem saatler
kırmızı-beyaz kutuya uzanıp bir çift eldiven aldım ve uzattım.
önce çoktan eve dönmüştüm. Kaçamak bakışlarla baştan aşağıya
Eldivenleri aldığında dudak büktü “Vinil'e alerjim var. Orda lateks
süzdüm onu, maalesef bundan daha fazlasına iznim yoktu. Selam
eldivenler de olacaktı” dedi ve omzumdan destek alarak üzerime
verdi, karşılık verdim. Bir yandan uzun saçlarını bileğindeki
doğru eğildi ve kırmızı-beyaz kutunun hemen yanındaki kutudan
lastikle toplarken bir yandan da önce önümdeki kolona sonra da
bir çift eldiven aldı. Ona bu kadar yakın olmak kanımı
payasın üzerinde duran kronometreye baktı ve gülümsedi. “Kolay
dondurmuştu. Soluğumu tutum. Eşcinsel olmanın en sevmediğim
gelsin” dedi, teşekkür ettim.
yanlarından biri de buydu. Kendisine ne kadar ilgi duyduğumu
Bir süre tereddüt ettikten sonra “Sana bir sır vericem” dedi. Az
bilseydi böyle bir şey kesinlikle yapmazdı, yapsa bile bunun bir
ilerden bir dekantasyon ampulü alıp içini hekzanla doldurdu.
anlamı olurdu. Halbuki hiçbir anlamı olmayan, öylesine bir
Ardından kolonun üzerine sabitleyip musluğu açtı:
yakınlaşmaydı bu. En azından onun için. Birden kasıldığımı fark
- “Nasıl? Böyle daha kolay değil mi? Tıpkı hastanelerdeki serumlar
edince gözlerime baktı ve gülümsedi.
gibi, sürekli çözücü eklemek zorunda kalmıyorsun. Kolondaki
20'45''...
eksildikçe hava çağırımı yapıyor ve ampulden damlıyor.”
Agarozu ısıtmak üzere mikrodalga fırına koyduk ve beklemeye
- “Bunu hangi bir ara akıl ettin?” diye sordum şaşkınlıkla.
başladık. Beher çabuk kaynardı ve kaynadığı vakit ise çok ısınırdı.
- “Rüyamda gördüm.”
Bu yüzden ısınan beherleri tutabilmek için fırının yanına konmuş,
Ben gülmeye başlayınca o da gülümsedi, göz kırptı. Etraftaki
ısıya dayanıklı, sağ el biçiminde ve iç kısmı pekiştirilmiş bir eldiven
yüksek taburelerden birini çekip oturdu ve bacak bacak üstüne
olurdu. Yasemin eldiveni alıp sol eline taktı, pekiştirilmiş kısmı
attı.
yukarıda kaldı.
28'.37''...
- “İstersen ben alayım” diye önerdim.
Bileğinin iç kısmına doğru taktığı saatine bakarken onu süzmeye
- “Olur” dedi ve teşekkür etti. Eldiveni çıkarıp bana uzattı.
devam ederek ne kadar da kadınsı olduğunu düşündüm. Uzun
- “Solak olmak bazen sinirini bozmuyor mu?”
topuklu çizmeleri, giymiş olduğu etek, ilk birkaç düğmesi açık
Gülümsedi:
gömleğinin ardından gözüken kolye ve o kolyenin yunus balığı
- “Hayır aslında... kadın olmak gibi. Erkeklerin dünyasında
şeklinde oluşu, uzun ince parmaklı ve iç yakacak güzellikte elleri,
yaşamaya alıştığın gibi, sağlakların dünyasında yaşamaya da
kısa ve bakımlı tırnakları... hepsinden öte, saatini, kadranı
alışıyorsun.”
bileğinin iç kısmına bakacak şekilde takmış olması... her şeyiyle
- “Kadın olmak kadar zor olmamalı.”
zihnimin karanlık bir köşesinde, saldırgan bir yönümü dizginlemek
Son cümleyi söyler söylemez kadınları beğenen bir kadın olarak,
zorunda bırakıyordu beni.
heteroseksüel erkeklerin kurduğu bir dünyada yaşamanın ne
-
“Saat
22.15 ve sen
kromatografiye başlamışsın.
Evde
bekleyenin yok anlaşılan” dedi alaycı bir edayla.
kadar da büyük bir şanssızlık olduğunu düşündüm. İyi ki en azından sağlaktım, bir de üstüne üstlük solak olsaydım kendimi
- “Peki ya sen?” diyerek karşılık verdim gülerek.
iyice uzaylı gibi hissederdim herhalde.
- “Bekleyenin olmamasından ziyade eve gidesim yok benim.
- “Haklısın. Ama ben halimden memnunum. Kadınlar olarak
Zaten bu akşam maç vardı. Eve gitsem bile komşular uyutmaz.”
dünyaya
- “Bahane mi şimdi bu?”
hissedebilmek ve yaşamak arasındaki fark gibi...”
farklı
bir
gözle
bakıyoruz
bence.
Yani...
hayatı
Kahkaha atarak tabureden indi: “Hayır değil tabi ki.” dedi, “Agaroz
- “İçgörülü bir şeyler söylemeye çalıştın değil mi?” dedim gülerek
jeli hazırlamam lazım gelsene benimle, senin kolon uslu uslu akar
“Eğer moleküler biyoloji değil de felsefe ya da edebiyat mezunu
zaten. Başında durmana gerek yok.” Kabul ettim ve odanın öbür
olsaydın belki daha iyi anlatabilirdin.”
ucundaki çeker ocağın yanına gittik.
Eliyle yüzünü kapatıp güldü:
- “Tamam anlatamadım, ama en azından ne demek istediğimi
üzerine yazmış olduğu her şeyden, çekmiş olduğu her filmden
anladın!”
nefret ettim. Erkeklerin fantezilerini süslesin diye yaratılmış, cana
- “Tabi ki anladım.”
yakın davranan her güzel kadının lezbiyen olduğu, taş kaldırsan
- “Kadınlar birbirlerini hep anlar zaten.”
altından eşcinsel bir kadının çıktığı senaryolardan tiksindim.
10'02''...
Gerçek hayatla bunların hiçbir alakası yoktu çünkü. Gerçek
Agaroz'u elektroforez aygıtına döktük ve soğumasını beklemeye
hayatta arzuladığım kadınlar ve elde edebileceğim kadınlar vardı.
başladık.
İşin en kötü yanı gerçek hayatta eşcinsel olmak saklanması
- “Kattaki kahve makinası bozulmuş” dedi.
gereken bir şeydi.
- “Hadi ya? Tam da gidip kahve almayı düşünmüştüm.”
Ellerimi teslim olur gibi kaldırıp “Özür dilerim” dedim. Hala yere
- “Zaten iyice manyamıştı. Geçen gün, para atmadan sadece
bakıyor, onunla göz göze gelmeye cesaret edemiyordum.
düğmeye basınca kahve veriyordu. Doğal olarak öğlen olmadan
00'00''
suyu bitti aletin. Bu sabah ise çalışmıyor. Attığın gibi geri veriyor
Yarım saat önce kurmuş olduğum kronometrenin alarmı çalmaya
parayı.”
başladı. Sözlüye kaldırıldığı sırada teneffüs zilinin çalmasıyla
- “Neyse” dedim “Zaten dolabımda su kaynatma aleti var. Poşet
kurtulan öğrenci gibi kromatografi kolonumun yanına koştum.
çay veya nescafe ile idare ederiz”
Yasemin ise bir süre olduğu yerden kıpırdamadı. Sonra yanıma
- “İşte bu hayat kurtaran bir hareket oldu! Tebrik ediyorum” dedi
geldi:
gülümseyerek.
- “Önemli değil” dedi.
Sonra eliyle alnını ovuşturdu “Uykum gelmeye başlıyor. Ne kadar
- “Nasıl yani?”
hain bir şey değil mi uyku ihtiyacı? Hiç beklenmedik bir anda
- “Özür diledin... önemli değil.”
vuruyor insanı. Dün toplantıda gözlerim kapanmaya başladı. Çizgi
Ne diyeceğimi bilmediğimden sessiz kalmayı tercih etim.
filmlerde olur ya hani... gittikçe kararır ekran...”
Aklımdan teşekkür etmek geçti, beni affettiği için. Ama sonra
Konuşurken bir yandan kolyesiyle oynuyordu. Sonra elini
bunun yersiz olduğunu düşündüm. O ise bakışlarını yukarı
gömleğinin içinden omzuna doğru götürdü. Bir elimle boynundan
kaldırdı, sonra dönüp tekrar bana baktı:
tutup diğer elimle belini kavradığımı ve dudaklarından öptüğümü
- “Aslında daha önce hiç bir kadın öpmemişti beni...”
hayal ettim. Elektroforez aygıtını bir kenara itip onu payasın
- “Ya?” dedim yarı ilgilenmiş bir biçimde. Konuyu kapatmasını
üzerine almak, bacaklarını belime dolamak istedim.
istiyordum halbuki.
- “Aslı?” Elini birkaç kez gözlerimin önünden geçirdi. “Daldın
- “İstersen bu hiç olmamış gibi davranalım. Ne dersin?”
gittin?”
- “Çok iyi olur” dedim. Rahatlamıştım.
- “Y...yok bir şey. Benim de uykum var anlaşılan.”
- “Tamam o zaman. Kolonu bitirdiğinde haber ver, bir Nescafe
Yorgunluğum arttıkça kendime hakim olmam da zorlaşıyordu.
içelim”
Gecenin bir vakti arzuladığım kadınla laboratuarda baş başaydım.
Davetini kabul etmeye çekiniyordum.
- “Söylesene ne düşündün?”
- “Daha rotor'u temizlemem lazım” dedim bahane olarak.
Bir an ona hissettiklerimi söylemeye karar verdim. Derin bir soluk
Rotor'a baktı, sonra da bana bakıp gülümsedi: “O zaman sana bir
aldım, fakat söylemek istediklerimin hiçbiri somut cümlelere
sır daha vericem” dedi.
dönüşemedi. Sessiz kalıp bakışlarımı çevirdim. Elini yanağıma
Yıkanmış bulaşıklar arasında duran balon joje'lerden birini alıp
götürdü: “İyi misin?” diye sordu.
içini asetonla doldurdu. Rotor'a bağlayıp çalıştırdı. Basınç
Gözlerine baktım. Zihnimin bir köşesinde bekleyen saldırgan
yeterince düştüğünde tıpayı açtı ve aseton basınç farkından dolayı
varlığın dizginleri, macera filmlerindeki asma köprülerin ipleri gibi
rotorun iç kesimlerine sıçrayarak soğutma kolonunu tertemiz etti.
örgüleri bir bir çözülerek koptu. Tek hamlede onu kendime doğru
Yine etkilenmiştim, o rotoru temizlemek en az bir yarım saatimi
çekip dudaklarını öptüm. Şaşkınlıktan olsa gerek birkaç saniye
alırdı: “Bunu da mı rüyanda gördün?” diye sordum. Güldü. Sanki
karşı koymadı, sonra hızla geri çekilip şiddetle yanağımda
hiçbir şey olmamış gibi bana yardımcı olması beni rahatlatmıştı.
patlayan bir tokat savurdu.
Demek ki hakkaten olanları unutabilecekti.
4'12''... Gözleri fal taşı gibi açılmış bana bakıyordu. Ben ise sızlayan sağ
Çantamdan anahtarlarımı aldım ve kahve içmek üzere kapıya
yanağımı tutmuş bir şekilde onunla göz göze gelmemeye çalışarak
yönlendik. Laboratuarın kapısını kilitlerken anahtarı tutan ellerini,
yere bakıyordum. Solak olduğu için tokat beklemediğim taraftan
işaret parmağıyla başparmağı arasındaki kasın kasılışını izledim.
gelmişti. Ama duyduğum acıdan daha önemlisi öyle bir şeye
Bakışlarımı fark etti ve işaret parmağını tehditkar bir şekilde
cesaret etmiş olmamın verdiği utançtı. Ne olmuştu bana? Nasıl
uzatıp “Aklından bile geçirme!” dedi. Geri çekilip bir yandan sağ
yapabilmiştim bunu? İşten atılmama sebep olur muydu bu?
yanağımı kapatırken bir yandan da diğer elimi kaldırıp “Alakası
Anlaşılan bilinçaltım, bana göz kırpması, eldiven kutusuna uzanmak
üzere
yaklaşması,
kadınların
birbirini
nasıl
bile yok!” dedim. Gülüştük.
da
anladıklarından bahsetmesi gibi birçok şeyi yanlış değerlendirmiş
Biz uzaklaşırken laboratuarın ışıkları birer birer söndüler ve oda
ve cesaret bulmuştu. O an popüler kültürün kadın kadına ilişkiler
tıpkı bir tiyatro sahnesi gibi yavaş yavaş karadı.
51
sahne jet moon&majda - 'border fuckers cabaret'
"sahne benim" 52
Londra'da transgender topluluğu arasında bir dayanışma hareketi olarak başlayan 3. Transfabulous Festivali'nin en iddialı etkinliği kapanış gecesinde sahnelenen 'Borders Fuckers' adlı kabareydi. Milletler ve cinsiyetler arasındaki sınırı yok eden kabarenin yaratıcısı, Queer Belgrade Kolektifi aktivisti Jet Moon'la konuştuk. söyleşi: emine özkaya & greg ryan Transfabulous'daki oyunu ilk kez mi sahnelediniz, yoksa
ölümle bitiyor. Bu konuda yazılmış bütün kitaplar, çekilmiş bütün
daha önce Queer Belgrad'da oynamış mıydınız?
filmler queer ve trans karakterleri psycho'tik, hasta ve ölü olarak
Her ikisi de. Queer Belgrad Festivali'ndeki ilk büyük gösterimizin
gösterir. Sürekliliğini koruyan bir şey bu. Doğal olarak,
adı da 'Border Fuckers'dı. Militarizmin sınırlarını aşan queerlerin
Transfabulous'taki her izleyici bir şekilde şöyle düşünüyor:
bölünmesini
“Burada ben söz konusuyum!” Herkesin neden çok destekleyici
işliyorduk. Farklı, parçalanmış yaşamların hikâyelerini bir araya
dünyasıyla,
heteroseksüellerin
dünyasınının
olduğu besbelli. Çünkü kendi yaşamları söz konusu. Sadece
getirerek, insanların, bu karakterler arasındaki uçurum ve
seyretmiyorlar, düşünüyorlar da.
farklılık konusunda düşünmelerini amaçlıyorduk. Londra seyircisinin tepkileri Sırbistan seyircisinden farklı
“heteroseksizm tuz buz oldu”
mıydı?
Başka festivallerde oynadığında neler yaşadın?
Belgrad'daki gösterimde çok büyük destek aldık. Temsili
İzleyici karşısında oynamayı seviyorum. Farklı bir deneyim
izlemeye gelen seyircilerin tavrı çok dostaneydi. Ama yine de,
çünkü ve çok iyi bir şekilde sunmak, ne şekilde hitap edeceğin
Transfabulous seyircisi çok özel. Geçen yılki gösterimde özellikle,
konusunda zeki olmak zorundasın. Slovenya'da düzenlenen
harikaydılar. Keza, insanlar çok teşvik ediciydiler. Sanki iki yüz
Rdeče Zore Festivali'nde ilk kez sahne almıştım. Temsilin adı
yakın arkadaşımın önünde oynuyormuşum gibi bir şeydi.
“Kapitalist Orospu Fantazileri”ydi. Çok güçlü bir femme karekteri
Transfabulous'ta seyirci sahnede ne oluyor, kimin hikâyesi konu
canlandırıyordum. Sarışın, oldukça sarışın ve süper pembe
ediliyor'u anlıyor. Bir şekilde kendilerinin temsil edildiğini
giysiler içinde... Erkek seyircilerin çoğu tarafından yuhalandım.
düşünüyorlar. Dış dünyada bunları görmek mümkün değil.
Tam
o
sırada,
bir
şekilde
belime
penisli
kemeri
sarıp
Transgenderların, queere'lerin pozitif olarak temsil edildiği bir
mastürbasyon yapmaya başladım. Ve, seyircilerin arasındaki
dünya yok. Yok gerçekten de. Biliyorsunuz, geleneksel yapıtlarda
tanıdıklarımın söylediğine göre, beni ıslıklayan adamlar birden
queer ve trans kişiler pozitif karakterlerse, sonları genellikle
suspus olmuş ve birbirlerini ıslıklamaya başlamışlar. Diğer
seyirciler de onlara gülmüş. Cinsiyetçilik ve heteroseksizm tuz
kurmasını
buz oldu yani.
Sırbistan'da
anti-
Sahnede olmak serbestlik getiriyor ya da bir çeşit özgür
faşizm
anti-
sizin
alan sağlıyor. Günlük yaşamda buna kalkışmak oldukça
homofobi
tehlikeli olmalı.
anlamı
Evet,
sahne
güvenli
bir
görünüm
kazandırıyor
sanırım.
Belarusya'da düzenlenen Sosyal Forum'da queer feministi
kuracak.
dediğiniz t a ş ı m ı y o r,
insanlar bu bağlantıyı kuramıyor.
Biz
diğer
canlandırırken de benzer bir şey geldi başıma. Havayı hissettim;
sosyal
cinsiyetçi ve homofobik bir atmosfer vardı. Oynadığım rolün
bağlantı kurmaya her
dışına çıkarak, direkt olarak izleyiciler arasındaki lezbiyenlere
z a m a n
gruplarla
g a y r e t
seslenip “Aranızda kadınlardan hoşlananlar var mı?” diye
gösteriyoruz.
sordum. Bir iki çift kendini belli etti. Sahne benim ve bulunduğum
Sırbistan'da ya da diğer
Yalnız
konumda onlara merhaba demeye yetkim var. Onlar da açığa
bölgelerde
çıkartılmanın mutluluğunu yaşadılar. Bu tür şeyleri yapabilmek,
burada da, Britanya'da
elindeki gücü dengelemek çok önemli.
da -çünkü biliyorsunuz
“trans erkekler cinsiyetçi ve maço”
(BNP) epey oy aldı ve
İngiliz
Sırbistan'da
transgenderlar
maço
kültüre
ve
cinsel
politikaya karşı çıkıyorlar mı?
değil,
Ulusal
Partisi Majda - 'Cigarette Girl'
hükümet ırkçılığa çok destek
vermekte-
Gerçekte orada bir grup olup olmadığını bilmiyorum. Tamam, 15
sağda hareketlenme var. Avrupa Birliği'ne girme sırasında insan
kişilik bir grup var ve ben de yakın zamanlarda bu gruba katıldım
hakları politikasına ilişkin tüm illüzyonlar bir kenara bırakıldı. Bu
ve kendi sorunum olduğu için onlarla çalışmaya başladım. Orada
artık tamamen bir çeşit havuç politikasına, bir çeşit cezbetme
ilk farkettiğim şey, trans erkeklerin cinsiyetçi, maço erkekler
aracına dönüşmüş durumda. İnsan haklarına önem verdikleri
olduklarıydı,
falan yok. Şu anda bir iktidar bloku oluşturuyorlar ve sistem,
tamamen
böyleydi.
Aynı
heteronormatifler
gibiydiler ve artık bana hiç hitap etmeyen tavırlara sahiptiler. Bu
insanların özgürlük hareketini iç ediyor. Böylece bütün bunları iç
mevcut bir durum ve bilmiyorum, bu grubun içindeyken bunu
eden başka bir süper devlet çıkıyor ortaya. Bu durumda bizlerin
biraz da dert ettim doğrusu... Çünkü bu grup çoğu transeksüel
yapması gereken, politik uyanış içindeki insanların bir araya
gibi, bunu yadırgadı bir parça ve bütün bu şeylere karşı çıkma
gelmesini sağlamak ve bu anlayışları paylaşmaktır. Sadece biz
noktasında bazı tartışmalar başladı. Aslında hiçkimse kendi
transgenderler ya da geyler ya da göçmenler değil, bütün politik
sorununu konuşmuyordu. Bu bir geçiş; biliyorsunuz ki, böyle
gruplarla ortak alanlarda nasıl bir araya gelebiliriz, bunun
şeyler daha politik şeylerin yanında pek konuşulmaz, tıbbi ve
yollarını aramak gerekiyor. Örneğin Mehmet Tarhan'la nasıl
kişisel, sosyal öyküler söz konusu olmadıkça.
gerçek bir dayanışma yapabiliriz, bu gerçekten çok önemli. Onun söyledikleri
“ortak alanlar yaratmalıyız”
neredeyse
gürültüye
gidiyor,
sis
perdesine
boğuluyor. Öyle bir sis perdesi ki, birbirimizi göremiyoruz, bu sis
Avrupa'da aktivitsler, transgender, ırk ve seksüalite gibi
perdesini kaldırmalıyız ve farklı yerlerdeki insanlar birbirlerini
konularda, sınırların ötesinde dayanışmayı oluşturmak
görebilmeli. Onun hakkındaki haberleri okuduğum zaman, “ah,
için neler yapıyorlar?
sen çok müthişsin” diye düşünmüştüm. Çünkü onun bir bakışı
Yakında Belgrad'da yapılacak anti-faşist temalı festival çok
vardı... İnsanların, kimliklerin ötesinde gerçekten başka bir
önemli, çünkü bu daha çok aktivistin eğitimini ve bağlantılar
toplum kurması fikri vardı onda. Son derece etkileyiciydi.
53
kütüphane
salih canova koygocuren@gmail.com
keditörün kitabı
kitaplık The God Jr.
Bir Yazarın Güncesi
küçük 0skender Sel, ^iir Kaybolan yaratıcı doğanın içinde midir, yoksa doğanın kendisinin bir iç sıkıntısı mıdır yaratıcı? Tüm canlılar saklanan bir sırrın ipuçları mıdır ya da başka bir deyişle zerre koptuğu bütünü ne kadar, nereye kadar savunabilir? Hayal, katliamın sorumluluğunu üstlenmeyecek.
Virginia Woolf 0leti_im,Günce "Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun.Artık benim için her şey bitti.Sadece sana bir iyilik
Medyada Cinsiyetçiliğe Son
yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan
Kolektif Medya 0zleme Grubu, Medya “Medya nasıl cinsiyetçi olmaz?” sorusundan hareketle, ihlallerin olmadığı bir medyanın mümkün olabileceğini gösteren bir kitap.
daha düşünemiyorum." Edebiyat tarihinin bilinçakışı tekniğini en iyi kullanan yazarlarından biri olarak kabul edilen yazarı Virginia Woolf, eşi Leonard Woolf'a yukardaki satırları yazarak yaşlı bedeninin Ouse Nehri'ne bıraktığı gün geride 26 defter bırakmıştı. Neredeyse bütün bir yaşamını, acılarını, sevinçlerini, aşklarını, tutkularını ve isynalarını kayda geçirdiği 26 defter...
Kadına Melodram Yakışır Hasan Akbulut Balam, Sinema Melodramlar ideolojik midir? Melodramların temel işlevi iyi iyiliğini mi göstermektir, kötünün kötülüğünü mü? Evren iyiler ve kötülere bölündüğünde masumiyetten kuşku duyulmaz mı?
'Bir Yazarın Güncesi' Virginia'nın yaşamına, edebiyatına, ilişkilerine çok daha yakından bakabilmeye olanak verebilecek bu defterlerin, eşi Leonard Woolf tarafından seçilmiş parçalarından oluşuyor. Adına uygun olarak günlüklerinin sadece yazı-edebiyat ile ilgili olan bölümleri seçilerek hazırlanmış kitap, dönemin İngiliz Toplumu'nun önerdiği tüm ahlak kalıplarına karşı çıkan, şiddetli bir yazma arzusuyla zaman zaman deliliğin sınırında dolaşırken zaman zaman
Kadın Öykülerinde Ankara Efnan Dervi_olu Sel, Hikâye Ankara'da yaşayan ya da Ankara'ya yolu düşen kadınların bu soğuk ve hüzünlü kente dair öyküleri...
dünyanın ağırlığını taşıyamayacak bir hüzne bürünen, feminist yazının kilometre taşlarından biri olan bu büyük kadının yazı dünyasına
bir
adım
daha
yaklaşabilmemizi
sağlarken;
Kendine Ait Bir Oda, Mrs. Dalloway, Orlando, Gece ve Gündüz, Jakob'un Odası, Dalgalar, Deniz Feneri, Dışa Yolculuk, Flush
Rüya ve Kader Marguerite Yourcenar YKY, Deneme Yourcenar'dan rüyalardan yansıyan bir otobiyografi denemesi, bir rüya güncesi. Rüyalar gerçeği açıklamaya yeter mi?
gibi herbiri benzersiz olan kitaplarını biraz daha anlayabilme fırsatı sunuyor. Slyvia Plath'in "kendisine cesaret verdiği için" okunmasını önerdiği Bir Yazarın Güncesi
Fatih Özgüven'in
özenli çevirisiyle Virgina'ya daha da yaklaşmak isteyen okurunu bekliyor.
1922/18 Şubat Cumartesi Dün şöhretle ilgili bir şey gelmişti aklıma, onu söylemek istiyorum. Ha, galiba popüler olmayacağıma karar vermiş oluşumdu, bunda o kadar samimiyim ki yok sayılma ya da horlanmaya da alışverişin bir parçası olarak bakıyorum. Ne istiyorsam onu yazacağım; onlar da istediklerini söyleyecekler. 1925/27 Haziran Cumartesi Kafamda Deniz Feneri'ni kuruyorum-bütün kitap boyu denizin sesi duyulmalı. Kitaplarım için “roman” kelimesinin yerini alacak yeni bir isim bulmak istiyorum. Virginia Woolf'un yeni…'si. Ama nesi? 1929/4 Ocak Cuma İnsan hayatının geçiciliği beni o kadar etkiler ki, çoğu zaman vedalaşırım-Roger'la yemek yedikten sonra mesela; ya da Nessa'yı daha kaç kere görebileceğimi hesaplayarak. 1931/17 Temmuz Cuma Evet, sanıyorum bu sabah bitirdim diyebilirim (Dalgalar). Bir kere daha, yani 18. kere, başlangıç cümlelerini yeniden yazdım. 1935/27 Nisan Cumartesi Yazmak değil, yazmanın mimarisi insanı yoran. 1937/1 Kasım Salı Kendi yazarlığı hakkında: Sevgili Lytton Strachey demişti ki bana: önce bir cümle yazıyorum: sonra bir cümle daha. İşte böyle yazıyorum. Oysa yazmak kırlarda koşuyormuş gibi bir şey olmalı.
bozuk plak başka bir disko mümkün! the ting tings / we started nothing
bawer çakır bawer@kaosgl.org
olay mahalli ve geldiler çocukluğumuzdan
taşı toprağı altın olan britanya'nın mp3 çalarlarımıza yeni armağanı the ting tings iki kişilik bir “sallan yuvarlan” ekibi. vokalist, basist ve davulcu sarışın ketie white ve dudakları öpülesi davulcu jules de martino'dan müsemma süper ikili blondie hisli şarkılarıyla bize “başka bir disko mümkün!” diyor. ingiltere listelerinde bir numeroya kadar çıkan debutları 'we started nothing' birbirinden enerjik, canlı ve gaz şarkılardan oluşan bir mesir macunu kıvamında. dinler dinlemez sizi içine çeken “that's not may name” şimdiden milyonların dilene pelesenk olmuş, dinleyenlerin deliler gibi swing yaptığı bir disko-rock şarkısı. rock n' roll semalarında gezinen kulüpçülerin gözdesi “great dj” ise bir başka kulak kesilesi eser. 10 şarkılık bu gaz ve toz bulutunda
beri
“keşke
gelse”
diyerek iç çektiğimiz r.e.m. 4 ekim'de istanbul'da, yaklaşık 10 bin kişiye eşi benzeri
olmayan,
sadelikten michale
yıkılan
stipe,
şaşaadan bir
peter
uzak,
konser buck
verdi.
ve
mike
mills'den müsemma mahşerin üç atlısı kuruçeşme arena'da hacı olmaya gelen birçoklarımızı enfes bir şarkı listesiyle mest etti. yıllarca cinsel yöneliminden çok da
bahsetmemiş
maykıl
abimiz
politikleştikçe rahatlamış, rahatladıkça da özgürleşmiş
olacak
ki
buralara
ayak
basmadan önce ecnebi yayınlara verdiği röportajlarda
cinsel
yönelimini
açıklamasının başka insanlara da cesaret
bittabi ki yağmurlu bir günde gri londra
vereceğine inandığını söylemişti. işte bu
sokaklarında yürüyor hissi veren “traffic
rahatlıkla çıktığı
light” gibi bir “slow” da var. e o kadar hoppidi
son
hoppididen sonra bir sükûnet arıyor insan.
turnesinde
dünya
the ting tings kesinlikle sıkıcı sonbaharın
“başka”
pastırma yazı. dinlemeyene ismail yk'dan
stipe'ın
gelsin: allah belanı versin, allah seni
aşikardı. ellerini n
kahretsin! www.myspace.com/thetingtings
e
bir
olduğu
r
e
y
e
koyacağını adını gibi
bilen,
v ü c u d u n u
tam yerine rast gelen manzara sultana / _öhret yolu
kırılgan,
kırık,
yalnız
bir
çocuk
gibi
afacanlığını da, yalnızlığını da, içindeki coşkuyu
da
üzerimize
boca
etti.
birçoklarımızın ilk ezberlediği ingilizce
müjdemi isterim; sultana geri döndü! hem de fevkaladenin fevkinde bir albümle. kuşu kalkmaz'la kalbimizde başka bir yer edinen nev-i şahsına münhasır kızımız uzun bir aradan sonra 11,5 (biri intro zira) şarkılık albümüyle arz-ı endam etti kulaklarımıza. e tabii kulaklarımız da bayram! hip hop âleminin önemli isimlerinin de featuringlerle destek olduğu albümde kimler yok ki? aziza a.lı “taklaya geldin”, fresh b.li “söz veriyorum”, suikast'li “şöhret yolu” ve “360” ve diğerleri… sultana bildiğiniz gibi; neşeli, eğlenceli, sivri dilli, dinamik, hızlı… hepsi ve hiç biri. yine hayatla dalgasını geçen, tam yerine rast gelen manzaraları koyan, gediğine
şarkılardan biri olan “losing my relagion”a sıra
geldiğindeyse
ortalık
artık
toz
dumandı. şarkının girişindeki mandolini duyduğumuzda devasa bir “aaaaaaa!!!” yükseldi
şehrin
semalarına.
ve
dakikalarca tek ses oldu insanlar ve şarkıyı maykıl abimizle birlikte söylediler. sözün
özü,
rollcuların
da
deyimiyle;
istanbul'dan “dünyanın en küçük büyük” grubu r.e.m. geçti. hem de rüzgar gibi. geride ışıltılı bir gökkuşağı bırakarak hem de…
uygun laflar sokan, kızgınlığını ironiye dönüştürmüş bir laf cambazı. insanın kendisiyle saatlerce gullüm yapmak istemesine sebep olacak kadar “kendi” biri. ve
meraklısına:
yine diliyle ayar veren “aynı” sultana. ama bu “aynılık” basiretsizlik hiç değil. zira
bağlanmak isteyenler youtube'a girip “4
konsere
banttan
kendisi tıpkı ay'da yürür gibi az ama kocaman adımlar atıyor. sultana'nın şöhret yolu
ekim
sadece hip hop, r&b ve rap sevenlerin değil, “iyi müzik” seven herkesin arşivinde
yazarlarsa konserde çektiğim videoyu
olması gerekenlerden biri. tıpkı “çerkez kızı” gibi.
izleyebilirler.
http://profile.myspace.com/index.cfm?fuseaction=user.viewprofile&friendıd=101722173
2008
r.e.m.
istanbul
konseri”
Muammer Yanmaz - 2008
sallamaktan imtina etmeyen,
birlikte
"hayatı iyisiyle kötüsüyle paylaşacağız" söyleşi: pelin kalkan
Sizi tanıyabilir miyiz? Koray: Ailemle birlikte yaşıyorum. Açık Öğretim Fakültesi'nde İktisat bölümünde okuyorum. Mesleğim mağazacılık; görsel uzmanım ve bu alanda daha iyi yerlere gelmeyi planlıyorum. Sezer: Ben de ailemle birlikte yaşıyorum. Üniversite mezunuyum. Şu anda bölümümle ilgili bir işte çalışıyorum.
Nasıl tanıştınız? Koray: Bir akşam kalabalık bir arkadaş ortamında tanıştık. Aramızda müthiş bir elektriklenme oldu. Gece boyunca aramızda geçen diyaloglar sayesinde birbirimiz tanımaya başladık, bazı ortak yönlerimizi bulduk ve daha sonrasını sanırım hayal edebilirsiniz.
Sözlendiniz… Sezer: Evet. Aramızdaki bağın biraz daha güçleneceğini düşündüğümüz için yüzük takma kararı aldık. Arkadaşlarımız arasında güzel bir tören yaptık. Ve en yakın arkadaşımız bu mutlu günümüzde yanımızda olarak yüzüğümüzün kurdelesini kesti.
Aileniz biliyor mu? Ne tepki verdiler? Koray: Her ikimizin de ailesi bilmiyor; buna gerek duymadık açıkçası; ama bu, zamanı gelince öğrenmeyecekleri anlamına gelmiyor. Bunda da bir sakınca görmüyoruz.
56
Eskişehir'de bir kutlamanın ortasında buldum kendimi. Koray Düşmezkalander ve Sezer Çelik birbirlerine olan sevgilerinin daimi olması dileğiyle yüzük taktılar. Kaos GL de bu mutlu günlerinde Koray ve Sezer'in yanındaydı.
Sizce çok erken bir karar olmadı mı? Ya da şöyle sorayım; yüzük sizin için ne ifade ediyor? Koray: Erken bir karar oldu aslında. Sezer: Başta da söylediğimiz gibi aramızdaki bağın güçleneceğini düşündüğümüz için böyle bir karar aldık. Koray: En azından beraberliğimizin bir simgesi olmasını istedik.
İlişkilere bakış açınız nasıl peki? Sizce eşcinsel ilişkiler bir ömür boyu sürer mi? Sezer: Tabi ki sürebilir! Çiftler birbirlerini bir ömür boyu sevebileceklerini ve birbirlerine sadık kalabileceklerini düşünüyorlarsa ve buna inanıyorlarsa neden sürmesin ki?
Gelecek planlarınız neler? Koray: En yakın zamanda birbirimize ait bir hayat kurmayı planlıyoruz. Ve bunun için çabalıyoruz. En yakın zamanda bir ev tutacağız. Sezer: Tüm zorluklara karşı birlikte mücadele edeceğiz. Kısacası, hayatı iyisiyle kötüsüyle paylaşacağız.
Umarım mutluluğunuz daimi olur. Son söz… Sezer: Biz sevgimize ve aşkımıza sonuna kadar sahip çıkalım, gerisi hayatın bize sundukları çerçevesi içerisinde inşallah olur.
YTL
Kaos GL dergisinin yay-sat dağitimi 2009'dan itibaren sona erecektir; abone olmanız tavsiye olunur.
abone@kaosgl.org
zeki müren
1 yıllık abonelik sadece 45
"ismim mesut, göbek adım bahtiyar, dergim de kaos gl"
Ülkemizde HIV pozitif yaşayan ve bunu çevresinden sır gibi saklayan insanların olduğu bir gerçek. Sırların hastalığın yanında ek bir yük getirdiğine inanıyorum. Yeni ilaçlar sayesinde AIDS korkutmuyor. HIV pozitif olarak yaşam kalitelerini sürdürebiliyorlar. Peki, az gelişmiş ülkeler? Açlığın, yoksulluğun ve sefaletin yanında HIV / AIDS ile ayakda durmaya çalışıyorlar. Eğer kendi içimizde HIV'e bakış açısını değiştiremezsek bizden az gelişmiş ülkeler ne yapabilir. HIV/AIDS'i bir kusur gibi gören bakışların değişmesi gerekiyor. Hayatınızda olan tüm sırlardan kurtulun.
En yakın arkadaşımızın el yazısını tanımayacak kadar yüzeyselleşti dostluklarımız... Bilgisayar aracılığı ile yazışarak aşk yaşıyor, aldatıyor, aldatılıyoruz... Bilgi çağı diyoruz, bildiğimiz tek şey, kim? Kiminle? Nerede? Nasıl?... Israrla okumuyor, araştırmıyor, öğrenmiyor, kulaktan duymayla yetiniyoruz... İnkar ediyor, korkuyor, kaçıyor, yok farz ediyor, yıkıyor, yakıyor, kesiyor, biçiyor sonra da ağlıyoruz... HIV'den neden bu kadar ürküyoruz ki? O sadece insanın bağışıklık sistemini yok ediyor, bizse her şeyi...
Pozitif Negatif Yaklaşımlar Yapımcı ve Proje Koordinatörü: Kenan Bahadır Derre Fotoğraf: Serkan Eldeleklioğlu Makyaj: MAC Stüdyo: boom