KaosGLD17

Page 1

OCAK 1996

YIL 2

SAYI 17

P S İ K O L B İ Y O L

1 J İ Z M

J

İ

Z

M


’den 1996’nın ilk ayında, Kaos GL’nin 17. sayısı ile birlikte bir kez daha ‘merhaba’ diyoruz. Geçen sayımızda Simon Karlinsky’nin çok önemli bir araştırmasını yayınlamıştık. Umarız herkes okumuştur. Çünkü ilgili konu, Türkiyede ilk defa ortaya seriliyor. Gerçeklerin ortaya çıkarılması için tabuların ve söylencelerin üstüne gitmek gerekiyor. Simon Karlinsky, California Üniversitesi’nde, Rus edebiyatı ve drama okutmanlığı yapıyor. Kitapları arasında, “The Sexual Labyrinth of Nikolai Gogol”, “Marina Tsvetaeva: The Woman, Her World and Her Poetry” bulunuyor. Son yıllarda genetik araştırmaları ile birlikte biyolojizm ve sosyobiyoloji yeniden yükseliyor. Bu durum, bilim dünyasında, herhangi bir gelişmeden ibaret değil. Biz eşcinselleri de doğrudan ilgilendiren boyutları var. Zaten bilimin, eşcinsellere yönelik bitmeyen düşmanlığını hepimiz biliriz. Bu sayımızda daha çok sosyobiyoloji ve psikiyatriye karşı eleştirel yaklaşımlarla karşılacaksınız. Gay’e Efendisiz, genetiğin iddialarından yola çıkarak, genel bilimi ve biyolojizmi irdeliyor. Bu sayımızın psikoloji ve psikiyatri ağırlıklı olacağını duyurmuştuk. Hrayr Terzian, psikiyatrinin, bir baskı aracı olduğunu, uygulamalarla birlikte ortaya koyuyor yazısında. Bizden bir psikiyatr Şahika Yüksel, ‘cinsel tedavilerde etik’i sorguluyor. Şahika Yüksel, çok az sayıdaki homofobik olmayan psikiyatrlardan. Kurumsal psikiyatriye kesinlikle karşı olduğumuz halde, bağımsız psikologların olduğunu ve olması gerektiğini söylüyoruz. Bununla birlikte, bu alanda bilimsel maskelere aldanmayıp düşmanlarımızı tanımamız gerekiyor. Açık ve iflah olmaz bir şekilde, işbirlikçi papaz bozuntularından Ayhan Songar, Muhteşem Nejad, Haydar Dümen herkesin bildiği medyatik psikologlardan. Tanınmayan ama insanlara hayatlarını zehir eden daha niceleri var. Onları iyi tanıyalım! Geçen sayımızda duyurduğumuz gibi Socarides (geçen sayıda makalesini okuduğunuz, homofobik psikiyatr) ve gay eylemci oğlu ile ilgili çeviriyi yayınlıyoruz. Psikiyatri ile eşcinseller arasındaki mücadele hala bitmemiş olduğu için, Socarides ailesinde vücuda gelmiş bu kısa tarihçenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bir Socarides kitabının, eşcinsel bireyleri korkularına hapsedip, birkaç nesli baltalaması hiç de azımsanmayacak bir şey. Hele ki psikiyatrinin eşcinselliğe yaklaşımının kilise (genel anlamda din) destekli sonucunu asla gözardı etmemeliyiz. Bu sayımızda bir söyleşimiz var. Psikoloji Bölümü Başkanı bir profesörle yaptığımız söyleşiyi okuyabilirsiniz. Bu arada psikoloji bölümlerinde okuyan okurlarımız, sizlerin yazacakları hiçbir şey yok mu? Uzun bir aradan sonra, hiç de hoş olmayan bir tanıklık aktarıyoruz. Sevgili arkadaşlar, yaşadıklarınızı, kardeşlerinizle paylaşmadığınız sürece, bu kötü örnekler bitmez. Paylaşım, dayanışma ve mücadeleyi de yaratacaktır. Buna inanıyoruz. Bir kötü haberimiz var: Biliyorsunuz Kaos GL, posta dışında, Denizli’de, Eskişehir’de, İzmir’de, İstanbul’da ve Ankara’da kitapçılarda satılıyor. Ama artık Aralık ayından itibaren, İstanbul’da Kadıköy Mephisto, dergimizi satmayı kabul etmiyor. Kaos GL’yi satmak, “ahlak anlayışlarına” uymuyormuş! Kadıköy Mephisto Kitabevinin bu gerekçesini reddediyoruz. Gayler ve lezbiyenlerle birlikte egemen ahlaktan çeken tüm duyarı insanları, Kadıköy Mephisto Kitabevini protesto etmeye ve alışverişi kesmeye çağırıyoruz. İstanbullu okurlarımız Kaos GL’yi Taksim Mephisto, Kadıköy Zihni, Pandora ve Pentimento Kitabevlerinde bulabilirler. Önümüzdeki sayıda buluşmak üzere her türlü ürününüzü bekliyoruz.

KAOS GL AYLIK POLİTİK GAY VE LEZBİYEN DERGİSİ OCAK 1996 YIL 2 SAYI 17 İLETİŞİM İÇİN SADECE VE EKSİKSİZ OLARAK ŞU ADRESİ YAZINIZ:

ALİ ÖZBAŞ P.K. 53 CEBECİ / ANKARA HER AYIN 20’SİNDE ÇIKAR.


BİLİM, MASUM DEĞİLDİR! Gay’e EFENDİSİZ Egemen olan ve zorla dayatılan heteroseksüelliğin dışında kalanlar, tarih boyunca nadir zaman ve ortamlarda rahat soluk alabilmişlerdir. Gayler ve lezbiyenler de dahil olmak üzere heteroseksüelliği reddedenlerin ve ona karşı direnenlerin yakasına ya bilim ya da yasalar yapışmıştır. Heteroseksüelliğin dışındaki varoluşlar ya hastalık ya suç ya da iki yakıştırmaya birden maruz kalmışlardır. Koğuşturma, kapatma, zorla tedavi farklı zamanlarda ve farklı şekillerde uygulanmıştır. Bilimin ya da yasaların, eşcinsellere yaklaşımı ilgili toplumdaki tahakküm ilişkileriyle doğrudan bağlantılıdır. Eşcinselliği, kişinin kendi cinsine yönelimi olarak aldığımızda sözkonusu olgunun her zaman ve her toplumda aynı olduğunu görmek mümkün. İşte bu olgunun (eşcinsel varoluş) ortaya çıkışı, yaşanılışı, her zaman aynı olmayabilmekte, yaşayanlar ve dışardakiler tarafından tarihsel süreç içinde değişik şekillerde adlandırılmakta ve tanımlanmaktadır. İşte bu noktada bilimin ve yasaların biz eşcinsellere yönelik yaklaşımı ve tanımlaması aynı zmanda bilim’in ve yasa’nın kendilerini de tanımlar. Ne olduğunu ve kime hizmet ettiğini de ortaya koyar. Ama bu aşamada işin içine ideoloji girer ve herşey açıkça yapılmaz. Bilimin özerkliğinden ve yasa’nın herkes için ve tarafsız olduğundan söz edilir. Fakat ileri sürülen bu durum koskoca bir yalandır ve çoğu zaman gizleme gereği bile duyulmaz. Son yıllarda özerklik masalına gerek duymayan modern/kapitalist bilim iyice küstahlaştı ve kapitalizmin ve kapitalist toplumun sürekliliği için varolduğunu gizlemekten vazgeçti. Gerçi bütün küstahlığına rağmen hala özerklik masallarına ve ideolojik yanılsamalara gerek duymakta. Örneğin mikrobiyoloji alanındaki gelişmelerle birlikte daha lezzetli sebze ve meyva yiyebilecekmişiz ya da genetik araştırmaları geliştikçe bir çok hastalığın tedavisi mümkün olabilecekmiş! Bütün bu martavallar, ‘bilim bütün insanlık içindir’ yalanının sonucu öne sürülüyor ve bizlerin de inanması bekleniyor. Oysa tedavisi kesinlikle mümkün bir çok hastalıktan binlerce insanın göz göre göre öldüğü bir yana açlıktan milyonlarca insanın öldüğünü bilmiyor muyuz? Lezzetlisinden vazgeçtik, milyonlarca insanın, en çok üretilen ve demirbaş sebze ve meyvelere bile ulaşamadığını bilmiyor muyuz? Bu durumda, son yıllarda moda olan ve magazin dünyasına kadar giren genetik araştırmaları ve yükselen sosyobiyolojiye karşı en çok dikkat kesilmesi gereken kesimlerden biri de biz eşcinseller olmalıyız. Bilim alanında, kabaca iki cepheden söz etmek mümkün. Bunları sosyal-çevreci cephe ile fizyobiyolojik cephe olarak adlandırabiliriz. İnsana

yönelik bu iki cepheden, zaman zaman biri diğerinden daha popüler olabiliyor. Daha düne kadar insanın sahip olduğu saç rengi ve saçın dökülüp dökülmemesi, göz rengi, deri rengi ve fiziksel özelliklerin biyolojik kökenli yani kalıtsal olduğu ama cinsel yönelimden diğer tüm davranışlarına kadar sosyal-çevrenin belirleyici olduğu söylenirdi. Bir başka deyişle öğrenme ve eğitim merkezli sosyal-çevreci bakış açısı egemendi ve psikoloji, biyolojiden daha üstündü. Bu üstünlükten dolayı sözkonusu kesim işi psikolojizme kadar vardırmıştı. Ve her şey aile, çevre ve okul üçgeninde olup bitiyordu. İnsanın her türlü davranışı, duygu ve düşüncesi işte bu aile, çevre ve okul üçgeninde belirlenir ve ona göre şekillenirdi. Sosyal-çevrenin herşeyi belirlediğinin kabul edildiği bir ortamda psikoloji, biyolojiye söz bırakmazdı. Biyoloji de psikolojinin egemenliğine rağmen ama bazı şeyler kalıtsaldır demekle yetinirdi. Biz eşcinseller için psikolojizmin, biyolojizm kadar tehlikeli olduğunu unutmamak koşuluyla şunu sorabiliriz. Ne değişti de kalıtım cephesi öne geçti? Beyin araştırmaları ile genetik araştırmalarındaki yeni gelişmeler, insanın daha sosyal-çevreye adımını atmadan, her şeyinin kodlandığını ortaya koymuştur türünden bir yanıta razı olmak eşcinseller için de ezilenler ve sömürülenler için de göz göre göre tuzağa düşmek olacaktır. Örneğin cehaleti ele alalım: Daha önce cehalet, insanın, zekasını geliştirebileceği ve yaratıcılığını ortaya koyabileceği koşullardan mahrum olmasından kaynaklanırdı. Ama şimdi yani genetik’e göre belirleyici olan sosyal-çevre ve toplumsal koşullar olmayıp kalıtsalcı bir bakış açısıyla söyleyecek olursak doğuştan yani kişinin sahip olduğu genlerdir. Bir kez toplumsal koşullar ve sorunlar görmezden gelindiğinde siyahların beyazlardan daha az zekalı olduğu ve K.Amerikalı ve Batı Avrupalıların diğer ülke insanlarından daha çok zeki olduğu ileri sürülür. Böylece kapitalizmin çözemediği ve çözmek gibi bir niyetinin de olmadığı sorunların üstü bilimsel bir perdeyle örtülür ve kapitalist toplum bilimsel olarak aklanmış olur. Tabi iş bu kadar çığrından çıkınca, bilim adamı denen bu canavarlara, ama gerçekliğin tek bir nedenle açıklanamayacağını hatırlatmak fazlasıyla saflık olur. Bu durumda bizlere düşen, biyolojizmi ve sosyobiyolojiyi teşhir etmek ve bilim denen dokunulmazın maskesini düşürmek için çalışmak olmalı. Biyolojizm, aslında burjuvazinin ve kapitalist iktidarın gerçek yüzüdür. Yeni Dünya Düzeni ile birlikte mutlak iktidarını ilan eden burjuvazi, artık psikolojinin mızmızlanmalarıyla daha fazla zaman kaybetmek istemiyor. Daha önce hastalıklardan davranışlara

KAOS GL 17/3


kadar, toplumsal koşullar ele alınmadan bir yaklaşımda bulunulmazdı. Daha doğrusu en azından toplumsal koşullar yadsınamazdı. Hırsızları idam da etseler, özel mülkiyet varolduğu sürece hırsızlık ortadan kalkmaz. Yabancı düşmanlığına bakalım: En başta devletler düşmansız yapamazlar. Her devletin, mutlaka iç ve dış düşmanlara ihtiyacı vardır. Gerçekte yoksa bile yaratırlar. Varlık gerekçelerini meşrulaştırmak için bütün devletler buna ihtiyaç duyarlar. Aynı şekilde, bu düşmanlığı, devlet, vatandaşlarına da aşılar. Örneğin, hayatlarında bir tek Ermeni ya da Yunan tanımadıkları halde, milyonlarca Türk, daha çocukluğunda Yunanları ve Ermenileri düşman beller. Bugün Amerikan hapishanelerinin büyük çoğunluğunu siyahlar dolduruyor. Genetik mühendisliğinden önce bunun nedeni köleliğin kalıntıları ve kapitalist Amerikan toplumunun adaletsizliğidir. Genetik ortaya çıkıyor ve suça yatkınlık geninin olduğunu ileri sürüyor. Ne oluyor? Kapitalist toplum, onun yarattığı adaletsizlik ve ırkçılık eleştiriden kurtuluyor. Bunun adı da ‘bilim’ oluyor?

hastalıklar olmak üzere bir çok hastalığın gen tedavisi ile iyileştirileceği umuduydu. Fakat bugüne kadar hiçbir adım genle tedavinin hastalıkları iyileştirme yolunda etkili olduğunu kanıtlayamadı. (Bu duruma sevindiğimiz sanılmasın!) Her şeyin ama her şeyin bir geni olduğu kabul edildiğinde ortalığı bir gen furyasının kaplaması kaçınılmazdı. Dünyada milyonlarca insan açlıktan kırılırken, tüketmek için tüketen budalalar sürüsüne dönüşmüş Batı toplumlarının insanlarının oburluğunun da bir geninin olması gerekirdi doğal olarak! Tedavi adı altında milyonlarca insan, ilaç tekellerinin önünde sıraya girecek; önce şişmanlat, sonra zayıflat. Her koşulda kazanan tekeller oluyor. Aynı şekilde, eşcinselliğin genetik kökenli olduğu savı, yüzde yüz kanıtlanmamış olsa da medyanın devreye girmesiyle biyolojizmin bayrağı bu alanda da çoktan yükseldi. (Bu arada bir eşcinseli, yarısı kadın yarısı erkek şeklinde resmeden geri zekalıların, erkek eşcinselleri ne kadar tanıdıklarını da anlamış oluyoruz!) Herşeyden önce iradeyi yadsıyan ve insanı kodlanmış ve önceden belirlenmiş bir yaratığa indirgeyen biyolojizm, eşcinselliğin genetik kökenli olduğunu, kendine göre “kanıt”larsa ne olur? Heteroseksizm var olduğu sürece Bilimin özerk olmadığı gibi (olması da mümkün değil, bu sorunun yanıtı bir felaket olabilir! Medyanın bu ilaç tekelleri ve devlet buna izin vermez) bütün insanlık durumu sunuşunu hatırlayalım: “Sadece yoksullar için de olmadığını sürekli vurguluyoruz. Sosyobiyoloji eşcinsel doğacak”! Eşcinsellik geninin bulunmasıyla ile birlikte bu durum açık ve net olarak ortaya çıkıyor. birlikte, parası olan aileler, ana rahminde eşcinsel Sosyobiyoloji 70’li yıllarda ortaya çıkıp, günümüzde olduğu belirlenen bebeği kürtajla aldırabilecekler! Daha yeniden parlasa da çok daha önce insan doğası(?)na da ileride genetik mühendisliği, ilaç tek uygun toplumsal örgütlenmenin tedavisinin yerini alınca, sağlıklı genler kapitalizm olduğunu öne sürenler, (heteroseksüel geni olarak başka bir seçeneği olası okuyabilirsiniz!) hastanın DNAsına görmüyorlardı. Örneğin hiyerarşinin, enjekte edilecek ve bu genler bozuk rekabetin ortadan kalktığı, komün’e “Bilimsel”lik genlerin (eşcinsel geni!) yerini alacak. dayalı, devletsiz bir toplumsal büyüsünden Bu işlemler büyük maddi güç örgütlenmenin insan doğasına gerektirdiği için “eşcinsellik” bir çok uymayacağını ileri sürüyorlardı. kendimizi hastalık gibi yoksul kesime özgü bir Tahakküm ilişkilerinin devamından kurtarabilirsek, özür haline gelecek. Şimdi anlaşıldı mı başka birşey tanımayanların bu politik biyolojizmin ve genetik mühendisliğinin iddiasına, sosyobiyoloji sözümona herşey ne olduğu? bilimsel kılıf hazırladı. Kapitalist toplumu ve onun sonucu olan bütün çok daha pislikleri meşrulaştırmak ve Psikolojisi, biyolojisi bir yana bir bütün netleşecektir. mutlaklaştırmak için ortaya çıkan olarak bilim, masum değildir. Bilim, sosyobiyoloji, bütün insan “bilimci”lerden bağımsız olarak, onların davranışlarının genlerle belirlendiğini kadın, erkek, eşcinsel, siyah, beyaz... ileri sürüyor. Kapitalist iktidarın olmalarının üstünde, kurumsallaşmış bir bilimsel sözcüleri olan yapı olduğundan aynı zamanda bir sosyobiyolojistler, erkeklerin kadınlar üzerinde İKTİDAR olma özelliği de gösterir. Bir iktidar olarak kurdukları egemenlik ve üstünlüğün insan doğasından bilim, kapitalist iktidardan ayrı düşünülemez. kaynaklandığını ileri sürüyorlar. Yani feministler ve Dolayısıyla kapitalist işleyiş ve zihniyet, Bilim’e de özgür olmak isteyen herkes, boşuna uğraşmayın! egemendir. Bu egemenlik ilişkisinden doğal olarak Kısaca bugün kapitalist toplumda ne kadar pislik varsa ezilenlere, baskı altında tutulanlara olumlu bir kalıtsal insan özellikleri olduğu bilimsel olarak öne yaklaşımın çıkma olasılığı çok düşük. “Bilimsel”lik sürülüyor. Gerçi henüz ortada bir kanıt yok ama böyle büyüsünden kendimizi kurtarabilirsek, herşey çok daha bir zihniyetin kanıta ihtiyacı da olamaz! netleşecektir. Genetik araştırmalarının gelişmesiyle birlikte, medyanın da şakşakçılığı ile ilan edilen “genetik devrim”e ne oldu? Medya, daha çok “eşcinsel geni”nin üzerine atlasa da binlerce genden sözediliyordu. Bilimsel amaç olarak sunulan ise başta kalıtsal

KAOS GL 17/4

Psikolojiden kaçarken biyolojinin tuzağına mı düşeceğiz? Bilimdir deyip teslim mi olacağız? Artık birinden birini seçmek zorunda olmadığımızı öğrenmek zorundayız. Dayanışma ve mücadele gibi bir yol da var.


BİR BASKI ARACI OLAN P S İ K İ Y A T R İ Hrayr TERZIAN Bu yazi Devrim-Sonrasi Toplumlarda İktidar ve Muhalefet (Metis Yayinlari) adli kitaptan alinmiştir.

Hrayr Terzian Ermeni asilli bir psikologdur. Padua Üniversitesi Nöroloji Kliniği’nin yöneticisidir ve 1976’dan beri Psichiatria Democratica’nin önderlerindendir. Sağlik hizmetleri alaninda, sendika federasyonu CGIL ile işbirliği yapmaktadir. Avrupa ve Amerika’da yüzden fazla bilimsel eser ve makalesi yayimlanmiştir.

Devrim-sonrasi toplumlarda iktidar ve muhalefeti herhalde başka bir çoklari gibi, geri kafali bir konu alan bu toplantida, Doğu’da psikiyatrinin bir baski psikiyatrist; öbürü ise, Bukovsky’nin Sovyetler araci haline gelmesinden, kisa da olsa söz edilmemesi, Birliği’ndeki sayisiz muhalif aydinin karşilaştiği uzman düşünülemezdi. Sadece genel, gazeteci türü müdahalelerini konu alan bir kitabi. Her ikisi de, Bati diyebileceğim bilgilere sahibiz. Bunlar da her zaman ilk psikiyatrisinin en geri kalmiş sektöründe çalişan biri için elden gelmiyor. Doğu’daki, özellikle Sovyetler bile, unutulamayacak kadar rahatsiz edici kitaplar. Birliği’ndeki psikiyatrik baskinin tartişilmasina gerçekten Edition de Moscou tarafindan Fransizcaya çevrilmiş tatmin edici bir analizle katilmamizi engelliyor bu olan psikiyatri incelemesi, gerçekten ürkütücü bir kitap, durum. özellikle de resimleri. Çünkü basmak için seçmiş Bu toplantiya sadece kendi adima gelmiş değilim; olduğu resimlerdeki yüzler, bugün İtalya’da en geri “Psichiatria Democratica” grubunun da selam ve psikiyatristin bile yayimlamaya kalkişmayacaği türden. desteğini getirdim. Aslinda Psichiatria Democratica’nin Gerçekten de, böyle bir psikiyatrist, bu Sovyet sizlerden bir isteği var: Bu firsattan yararlanarak hem eserindeki gibi örnek yüzleri bulup fotoğraflayamaz. Ve Doğu hem de Bati toplumlarindaki psikiyatri sorununun hiçbir Bati incelemesi, insani, böyle aşağilik bir şekilde, ayri bir tartişmasini başlatmanin nesne düzeyine indirgemez. Kitabin kararlaştirilmasi. Böyle bir tartişma, önsözü, Pavlov ve Marksizm-Leninizme çeşitli ülkelerdeki uygulamalari, ortaya Hayatta kalan Paris bağlilik gösteren belli bir tür Sovyet çikardiklari sonuçlarla ilişkilendirerek psikiyatrisini yüceltmektedir. Ama metinde, komünarlarindan ne Marx’in ne de Lenin’in izini bulmak analiz edecektir. Bildiğiniz gibi Psichiatria çoğunun, alkolik, kesinlikle mümkün değildir. Democratica, özellikle Gorizia Bukovsky’nin yayimladiği kitap ise, bazi sapik ya da Psikiyatri Hastanesi’nde başlatilan psikiyatrik uzman raporlarina yer homoseksüel mücadelelerden doğmuştur. Geçen vermektedir. Dil ve çözümleme yöntemi Eylül’de, psikiyatrinin alternatiflerini bakimindan Bati dünyasi için düşünülemez olduklari ileri ele alan Trieste konferansinda son raporlardir bunlar. Hemen her olayda, ele sürülerek akil derece önemli bir eşik aşilmişti. alinan hastaliğin, reform manisinin eşlik Triestede, Bati tarihinde ve şüphesiz ettiği paranoid şizofreni olduğu hastanesine dünya tarihinde de ilk kez, söylenmektedir. Hastaliklara konan gönderildikleri, psikiyatrinin araçlarindan biri, akil teşhislerin esasi budur. hastanesi, ortadan kaldirildi. Geçen Sorun hakkinda derin bir bilgim yok. herkesçe bilinir. Eylül, bir akil hastanesinin kapatilarak Ama incelemeyi okurken, Sovyetler yüz elli yildir orada hapsedilen insanlarin tam anlamiyla Birliği’nde (ve sanirim bir çok başka ülkede de) serbest birakilmasini izlemek üzere dört-beş bin kişi hastalarin yatirilmadan bakildiği nöro-psikiyatrik toplandi bu kentte. Bu önemli gelişme aşamasina kliniklerin ilkel bir düzeyde olduğu izlenimini edindim. 1919-1925 arasinda, psikiyatrik ve benzer başka ulaşmiş olan Psichiatia Democratica, Doğu’da olup kurumlarin temizlenmesine girişildi. Ama yine de, bu bitenlerin analizini yapmadiğinin da farkina varmiş klinikler, tümüyle olumsuz bir yönde, polisle tam bir bulunuyor. Bugün kendini yeterince güçlü ve yetenekli uyum içindeki bir denetim sistemi olarak kullanildi. görüyor; hiçbir şey onun bu analizi başlatmasini Bu sistem bir ölçüde, bugün İtalya’da, iyi bilinen engelleyemez. psikiyatrinin bölgeselleştirilmesi girişimiyle Son zamanlarda iki kitabi inceledim: Biri, psikiyatri oluşturulmaya çalişilan sisteme benzetilebilir. Resmi üzerine bir Sovyet incelemesi; yazari (adini unuttum),

KAOS GL 17/5


psikiyatri burada, bölgeleri “psikiyatrikleştirme”ye Üstelik, elektrik şoku tedavisi ve benzer başka çalişmaktadir. Buna karşilik, sahip olduğumuz çok yöntemler gibi koma uygulamasi da, çok şiddetli bir sinirli bilgilere göre, Sovyetler Birliği, bölgenin biçimde kullanilmaktadir. Tuhaf ama, övünçle, “psikiyatrikleştirilmesi” sözkonusu olmasa da, şimdiden Sovyetler Birliği’nin psikolojik cerrahiye 1950’de son psikiyatrinin bölgeselleştirilmesini gerçekleştirmiştir. verdiğini söyledik hep. Ancak, yeniden getirildi, üstelik, Sovyetler Birliği’ndeki ikinci bir sistem de aşaği bunu yasaklayan yasanin değiştirilmesinden de bize yukari bizim yerel akil hastanelerimize denk düşer bahsedilmeden. Psikolojik ameliyatlar, son zamanlarda (ancak sayi ve boyutlari hakkinda bilgim yok). Bunlar, hala uygulaniyordu; özellikle sabit fikirli hastalarda. üniversite psikiyatri klinikleri olarak bilinirler ve içlerinde Başka hangi tür hastalara yapildiği hakkinda ise bir çeşitli uzmanlari barindirirlar. Daha üst bir düzeyi de, bilgimiz yok. Belki muhalif “hasta”lara da bizim kriminal akil hastanelerimize tekabül eden uygulaniyorlar. Bu noktada da, daha çok bilgimiz kurumlar oluşturur. Kriminal ya da cezai akil olmasini isterdik. hastaneleri gibi isimlerle anilirlar. Bunlar, Geleneksel psikolojik ameliyatlarin yeniden Bati’dakilerden çok daha fazla ve yaygindir ve sadece getirilmesi, çoğu kez, saraya karşi bir uygulama olarak zorunlu tedavi gören bir kaç aydin muhalifin değil, sunulur. Oysa aslinda bu, sadece bir psikolojik birçok kategoriden kişinin, zorla tedavi için kapatildiği müdahale sorunudur, yani davranişlari değiştirmeyi yerler olarak gözükmektedirler. Bu kategorilerin neler amaçlar. olduğunu ve nasil tanimlandiklarini belirleyemedim. Sovyet psikiyatrisinin bir başka düzeyinden de, Ancak sözkonusu kriminal akil hastanelerinin, psikolog Giorgia Rignami söz etmektedir. Kendisi bu psikiyatrileştirilmiş siyasi hapishanelerden başka bir toplantiya katilamamiş olduğundan, bana gönderdiği bir şey olmadiği bellidir. “Medeni hukuk suçlulari” raporu çabucak okuyacağim: bulunmaz burada, sadece “siyasi suçlular” ve “Yillar boyunca eczacilik araştirmalarinda çaliştim. ayrilikçilarla haklarinda hemen hiçbir şey bilinmeyen Doğrudan deneyimlerimize ve elde bulunan tibbi başka tür muhalifler kapatilir. literatüre dayanarak şunu söyleyebilirim: En azindan Yapmak istediğim, içinde bulunduğumuz bilgi ‘biyolojik psikiyatri’ ve nöro-psikofarmakoloji gibi boşluğunun üstesinden gelerek, bir alanlarda, işlerliği olan hipotezler, kimsenin, bu üç düzey arasinda bilimsel-kültürel şemalar, pratik yaptiği geçişin işleyişini anlamamizi hedefler ve Sovyet bloğunda ağir sağlamaktir: Klinikten psikiyatrik basan sonuçlarin Ancak sözkonusu öğretim yapilan asil akil hastanesine değerlendirilmesinde başvurulan kriminal akil ve kriminal ya da cezai akil ölçütlerle bunlarin Bati bloğundaki hastanelerinin, hastanesine. Aslinda sonuncusu, karşiliklari arasinda esasli bir farklilik çoğunlukla bir hapishane psikiyatrileştirilmiş siyasi yok. Çeşitli uluslararasi dergilerde bölümüdür; öbürleri ise, ayni hapishanelerden başka yayimlanan ve psiko-farmakolojik zamanda polis ajanlari olan deneylerin nasil yapildiğini konu alan bir şey olmadiği bellidir. yazilar, sorunun bir yönünü psikiyatristlerin bulunduğu ayri Burada, sadece “siyasi aydinlaticidir. Varolan yöntemler, hastanelerdir. Bukovsky’nin kitabindaki metinlerin birçoğu, suçlular” ve ayrilikçilarla kisitlamalari ele almayi ve atanmiş uzmanla ayiplanan hasta arasindaki beyaz gömleğin altina polis haklarinda hemen hiçbir güç ilişkisinde yeni bir denge üniformasi giyen ya da bazen girişimlerini birini bazen ötekini giyen şey bilinmeyen başka tür sağlama imkansizlaştirmaktadir. Sovyet kişilerden söz etmektedir. muhalifler kapatilir. heyetlerinin düzenledikleri Sovyetler Birliği’ndeki psikiyatriyi seminerlere katilanlarin raporlari, analiz etmek üzere, bu kisitli ve orada ciddi ve nesnel olarak dağinik bilgilere dayanarak belirlenebilir bir organik duruma dayanarak gerekli İtalya’daki 1968 sonrasi hareketini oluşturmaya görülebilecek beyin ameliyatlari ile böyle bir organik çalişiyoruz. Kendi hareketimiz, akil hastanelerinin duruma doğrudan bağlanmayan semptomlari gidermek ortadan kaldirildiği Trieste’deki yanki uyandiran üzere yapilan ameliyatlar arasindaki sinirin aşildiğini konferansa ulaşmiştir. Mücadele zor olsa ve sik sik ileri gösteriyor. Psikolojik ilaçlarin kullaniminin arttiğini düzeydeki deneylere yer verse bile, etkisiz kaldiği gösteren birçok belge vardir. Sadece gerçek psikiyatrik söylenemez. Bugün, tüm İtalya psikiyatri sistemi olaylardaki semptomlarin giderilmesinin değil, ama ayni dağilmaktadir ve artik geçmişteki araçlarini kullanamaz. zamanda kitlelerin günlük hayatinin, en başta İtalya’da en kötü psikiyatristler bile, ensülin komasina uyuşturucu, yatiştirici ve sakinleştirici haplarla, tip ve başvurmaktan vaz geçmişlerdir. Oysa Sovyetler psikiyatri tarafindan işgal edildiğinin açik bir işaretidir Birliği’nde bu yöntem, Küba’da da olduğu gibi, kitlesel bu. Sayisiz toplanti raporlarina ve kültürel ve bilimsel boyutta kullanilmaktadir. “Gerçekten işe yarayip değişimi amaçlayan resmi programlara (Yüksek Sağlik yaramadiğini anlamak için bunu daha iki yil Enstitüsü, Ulusal Araştirma Birliği ve üniversiteler gibi denemeliyiz.” -Kübali bazi psikiyatristlerin kamu İtaya’nin kamu kuruluşlarinin programlarindan söz hastanelerinde ve Havana psikiyatrik hastanesinde ediyorum) bakildiğinda, Bati’nin bilimsel sektörleriyle koma uygulamalarini hakli çikarmak için bana Doğu Avrupa’ninkiler arasinda giderek büyüyen bir söyledikleri, işte budur. ortak yaşama olduğu açikça görülür. Ya da daha da

KAOS GL 17/6


kötüsü, ikinciler, gittikçe birincilere ayak uydurmaktadir. yöntemlere dönmeleri de, sorunun üzerini örtmekten Her şeyden önce, sapkin davranişin indirgemeci başka bir şey değildir. İlaç düşkünlerinin, ilaç alma yorumuna ya da mistifike edilmiş çeşitli tedavi ihtiyaci duyduklarinda, bir uzmanin karişmasina gerek önerilerine hiçbir gerçek eleştirinin yapilmamasi, bunun olmadan kendilerine elektrik şoku verdikleri Amerikan göstergesidir. Evvelce, semptomlari yöntemlerine benzer bu. giderici olarak düşünülen ilaç, artik Plyushch,* Sovyetler herhangi bir akil hastaliğinin Birliği’ndeki kriminal akil Psikolojik ilaçlarin iyileştiricisi haline gelmiştir. Ayni hastanelerinin, başka hiçbir kullaniminin arttiğini zamanda, görünür Doğu-Bati ülkede olmayan bir Sovyet buluşu bağlantilari da artmaktadir. Kültürel ve gösteren birçok belge vardir. olduğunu söyledi. Bunun tam bilimsel değişim programlari; akil olarak doğru olduğunu Sadece gerçek psikiyatrik hastaliğinin psikolojik ve biyolojik sanmiyorum. Bugün artik olaylardaki semptomlarin modelleri ve psikolojik ilaçlarin geleneksel Sovyet tarzinda giderilmesinin değil, ama iyileştirici etkisinin temeli olduğu kullanilmasa bile, kriminal akil ayni zamanda kitlelerin varsayilan mekanizmalar üzerine hastanesi, Bati’da da benzer bir Bati’da seçilip geliştirilmiş olan rol oynamiştir. Hayatta kalan Paris günlük hayatinin, en başta konularda ortak araştirmalar. Özel ilaç komünarlarindan çoğunun, alkolik, uyuşturucu, yatiştirici ve tekelleri ve bunlarin sözde sapik ya da homoseksüel olduklari sakinleştirici haplarla, tip ve yetkilileriyle artan bağlantilar, Bati’nin ileri sürülerek akil hastanesine psikiyatri tarafindan işgal psiko-farmakolojik yeniliklerinin, Doğu gönderildikleri, herkesçe bilinir. Avrupa pazarlarinda hizla egemen edildiğinin açik bir işaretidir Ayrica, Lombroso’yu ve onun, olmasina yol açmaktadir.” sendikalarin, işçi ya da köylü bu. Şimdi konu hakkinda bilgimiz az birliklerinin önderleri hakkindaki olsa da, devrim sonrasinda, 1919-1925 arasinda sayisiz raporlarini hatirlatmamiz yeterlidir -”İtalyan Sovyetler Birliği’nde, psikiyatrinin bir araç olarak büyük usulü” uzman bilgisinin bir parçasi olmuştur bu ölçüde ortadan kaldirildiğini biliyoruz. Birçok akil raporlar. hastanesi, tamamen ortadan kaldirilmasa da, tartişma Sonuçta, sizlerden mümkün olduğunca çok belge konusu yapildi ve psikiyatri, bütün bir sorunsal olarak toplamanizi isteyeceğim: bakmaya bile değmeyecek sorgulandi. 1925’ten sonra bu kurumlar, bizimkilere bayaği uzman raporlarindan çok hastalarin çok benzeyen geleneksel akil hastaneleri halinde, eski yatirilmadan bakildiği kliniklerden kriminal akil işlevlerini yeniden kazandilar. Bence bugün, hastanelerine kadar psikiyatrinin tüm yapisi ve işleyiş Bati’dakilerden de daha kötüler; Bati’da giderek daha tarzina ilişkin gerçek analizleri. Ayni zamanda, az kullanilan araç ve yöntemleri acimasizca mümkün olursa, bu bilgilerden kalkinan ve buradaki kullaniyorlar. Psikiyatristlerin, hastalarin kendi kendi pratiğimizi Doğu’dakiyle karşilaştiran bir kendilerine psikiyatri uygulamalarini getiren daha ilimli konferans düzenlenmesini önereceğim.

*Leonid Plyushch (Ya Birlikte İleri, Ya Birlikte Alaşaği) ... psikiyatri hastanelerinin siyasi baski araçlari olarak ilk kez faşist rejimlerde değil de Sovyetler Birliği’nde kullanilmiş olmasini nasil açiklayabiliriz? Bildiğim kadariyla, bu hastanelere yatirilan ilk siyasi kurban kocasinin katlindeki sirlari bilen Kirov’un eşiydi... s.48 ...”Sovyet genetiği” biyolojik sorunlari mistik tarzda çözme girişimiydi, psikiyatri ise beyni “yola getirmenin” ruhu yeniden kaliplamanin bir yolu oldu! Her ikisi de gerçekliği gizleme ve insanlari onun başka türlü olduğuna inandirma ihtiyacindan kaynaklaniyordu. Kesinlikle gerekliydiler. Psikiyatrinin bu şekilde kullanilişi, Kruşçev’den önce de vardi ama onun döneminde yaygin bir olay haline geldi. Çünkü Bati’da eczaciliğin insan zihnini değişikliğe uğratma yöntemlerini tam olarak geliştirmesi, ancak o siralarda gerçekleşti. Psikiyatrinin kitlesel boyutta kötüye kullanilmasi, Bati kapitalizminin tip bilimiyle Kruşçevvari Voluntarizmin bir araya gelmesiyle mümkün oldu. Bununla birlikte, bu konuda da Rusya’ya özgü tarihsel kökenler bulabiliriz. I. Nikolay zamaninda bir siyasi muhalifin deli olduğu ilan edilmişti. ... Serbski bir psikiyatristtir: bütün muhaliflerinin Yahudi veya akil hastasi olduklarini yazmiştir. Sadece onun fikri değildir bu aslinda, son derece yaygindir. s.49

KAOS GL 17/7


TANIKLIKLAR I. HAFTA Aralık’ın ilk haftasıydı, porno film oynatan sinemalardan birine gittim. Akşamüzeri, 20 yaş civarında, temiz ve bakımlı bir çocuğun yanına oturdum. Çocuğa yaklaştım. Çocuk bana açık olduğu mesajı verdi. Fazla zaman kaybetmeden tanıştık. Bizim yabancı bir gay arkadaş var, çocuk onunla bir süre çıktığını söyleyince güven hissetmeye başladım. O an için çok güzel diyaloğumuz olmuştu. Yani ondan hiçbir kötülük geleceğini düşünemezdim. Sinema çıkışı beni ısrarla gezmeye davet etti. Yine de kabul etmedim. Görüşmek üzere çok güzel düşüncelerle ayrıldık. II. HAFTA Aynı sinemaya bir gay arkadaşımla birlikte gittik. Geç saatlerde, o da gelmişti. Yanında bir arkadaşı vardı. Fakat arkadaşı çok bakımsız ve çok dağınık birisiydi. İkisinin nasıl arkadaş olduğu biraz düşündürücü olmasına rağmen biz hiç düşünmemiştik. Diyaloğumuz geçen haftaki gibi güzel bir şekilde devam etti. Hatta daha da ilerlediğini düşünüyordum. Biz birlikte oturuyorduk, arkadaşlarımızın da yan yana oturmasını istedi. Ama benim gay arkadaşım bunu kabul etmedi. Sonra benden rica etti arkadaşıyla ilgilenmem için. Ben de ona senin yanındaysam senden hoşlandığım içindir. Bir şey yapacaksam kendi zevkim içindir, başkasını tatmin için değil dedim. O da benden özür diledi. Bu durum benim garibime gitmişti ama çok ustaca konuştuğu için herhangi bir kaygı gütmedim. Çıkma teklifinde bulundu. Sinema yakınında bir arkadaşının boş evi olduğunu söyledi. İlk aşamada benim yanıtım olumsuz oldu. Fakat sanımca benim ondan hoşlandığımı anladığı için bana karşı aşırı ısrarlı ve istekli davranmaya başladı. Sanki hem kendinin heyecanlı olduğunu göstermeye çalışıyordu hem de benim heyecanlanmamı sağlamaya çalışıyordu. Aynı zamanda art niyet düşünmemem için devamlı benimle sevişmekten, yatmaktan ve beni arzuladığından sözediyordu. Düzenli bir partnerimin olmamasının da nedeniyle bütün o güzel davranışlara daha fazla karşı gelemedim. Ve yalnız gidemeyeceğimi ve ancak gay arkadaşımın gelmesiyle gidebileceğimi söyledim. Arkadaşımın da gelmesini kabul etti. Gay arkadaşım gelmeyi kabul etmedi fakat onu bile ikna etti. Biz arkadaşının gelmesini istemediğimiz halde onun, eve vardığımızda ev sahibi çocukla ayrılacağını söyledi. Bu durumda dördümüz birlikte taksiye bindik. Önce ben bindim en arkaya, sonra gay arkadaşım bindi. İşin ilginci ön koltuk boş durduğu halde ikisi iki yandan arkaya bindi. Bu durumun tek kelimeyle bugün aptallık olduğunu kabul ediyorum ama o zaman hiçbir şey aklımıza gelmiyordu. Sadece sıkıştığımız için zaten istemediğimiz çocuğun öne oturmasını söyledim. Ama o, yer yakın nasıl olsa, diye arkaya bindi. Arkadaşının evi olduğunu iddia ettiği yere geldik. Benim beğendiğim çocuk, bir apartmana girdi, çıktı. Arkadaşının not bıraktığını, kendisinin dükkanda olduğunu ve gelip almasını söylediğini bize aktardı. Dükkana doğru devam ettik fakat Siteler tarafına araba dönünce benim içime birazcık korku düştü. Takside müziğin sesini iyice açtırmıştı benimkisi. O müzikle birlikte kendisi de şarkı söylüyordu. Zaten yanında da oturmuyordum. Onun için, inmek istediğim falan kafamdan geçtiği halde ona ulaşamıyordum. Gay arkadaşıma dönerek, nereye gidiyoruz dedim. O da anahtar almaya gidiyoruz dedi. Bunu bende biliyorum ama ben biraz şüphelendim dedim. Arkadaşım da bana ne olacak ki, dedi. Hala çocukla, konuşmak istediğim halde konuşamıyordum. Çünkü müziğin sesi çok yüksekti. Dükkan denilen yere geldik. Çocuk anahtar almaya gitti. Ben arkadaşımla yer değiştirdim. O, yanında orta yaşlı biriyle geldi. Yeni gelen öne oturdu. Oturur oturmaz bize sigara ikram etti. Ben o zaman iyice sinirlendim. Yine de olayın bu duruma geleceğini tahmin etmediğim için sadece şüpheyle yetindiğim için çocuğa, ne oluyor, diye sordum. Ne yapmaya çalışıyorsunuz, diye çıkıştım. Gay arkadaşımda herhangi bir şüphe görmediğim için duruma ortak mudahalede bulunabileceğimiz bir diyalog geliştiremedim. Yanımdaki çocuk ise beni ikna etmeye çalışıyor ve üstelik sitemde bulunuyordu. Bense gizli bir telaşa kapılmıştım. Hiçbir şey istemediğimi ve arabanın geri dönmesini söylüyordum. O ise yakında döneceğimizi söylüyordu. Diğer insanları saldırganlaştırmamak için gay arkadaşımla açık diyaloğa giremedim. Çünkü hala gelişecek olayların öngörüsünü yapamıyordum. Ama içime bir kez kuşku düştüğü için onları sözle ikna etmeye ve geri dönmeye çalışıyordum. Fakat en son bina da geride kaldığında başarılı olamadığımı fark ettim. Bir anda etrafı boş tepelerle çevrili bir araziye çıktık. Sonradan öğrendiğimize göre galiba Hüseyingazinin sonunda bir yermiş. Arabayı durdurdular. Onlar indiler ve arabanın parasını ödediler. Ben arkadaşımı, inmeyelim diye uyarmaya çalışıyordum. Artık görünen, şüphe falan bırakmıyordu. Fakat arkadaşım gözlerindeki pembe gözlükleri hala çıkarmamıştı! Taksici çekti gitti ve ben hiçbir şekilde mantıklı düşünemiyordum artık. İyice bunalıma girmiştim. Benim beğendiğim çocuk arkadaşımın kolundan tutarak arazinin uçurum tarafına götürmek istedi. İkimiz buna tepki gösterdik. Sikmek istiyorsanız burda sikin dedik. O da ortamın musait olmadığını savundu fakat ikna oldu. Zaten araba gittikten sonra arkadaş konumundan, çoktan ibne konumuna düşmüştük. Artık çok kaba birileri olmuşlardı. Bizi, arkadaşlarına süpet alıktırdı. Kendisi de 15-20 metre ileride bekledi. Ben süpet alıktığım orta yaşlı adama, ne yapmak istediklerini sordum. O da rahat olun, bir şey yok, hep beraber gideceğiz, sanki bu bir macera, korkmanıza gerek yok der gibiydi. Onlar boşaldı. Diğeri yanımıza geldi. Aniden, çok saldırgan bir şekilde arkadaşıma vurmaya başladı. Hakaret ediyordu. Sinemaya getirdiği çocuk ise ondan aldığı cesaretle bana vurmaya başladı. Yanımızda yol parası bıraktılar, geri kalan paramızı aldılar. Birisi cüzdanımın içine bakmak istedi.

KAOS GL 17/8


Ben de geri vermeyeceğini düşünerekten, vermemekte direndim. O anda nafta ilk defa sesini çıkardı. Ve bize bıçak sokmak istediğini söylüyordu diğerlerine. Lanet olası benim beğendiğim çocuk ise sen dur, dedi. Biz hallederiz havasındaydı. Cüzdanımı vermedim. Bizi sözle tehdit ederek geldiğimiz yönün tersine yolladılar. Ben günlük hayatımda kendini gizleyen biriyim. Bu aşamaya varan olaylarda bile (askerliğim dahil, çünkü herkesin karşı gelemediği usta askerlere ben karşı geliyordum) hiç bir zaman pasif kalmamışımdır. Böyle bir olay eşcinsel olduğum bilinmeden başıma gelseydi kesinlikle elim ayağım tutulmaz ve pasif kalmazdım. Bu olayı en asgari düzeyde bitirmek istiyordum. Çünkü olay ilerlediği zaman, her anın benim aleyhime olduğunu düşünüyordum. Ailem duyarsa, işyerim duyarsa, günlük arkadaşlarım duyarsa diye bunalmış ve hiçbir tepki veremez hale gelmiştim. Sinirden kafama ağrılar girmişti. Çünkü bu kadar açık olan gaspa, soyguna ve tacize karşı, eşcinsel konumunda olduğumuz için yine suçlu biz olacağımızı düşünüyordum, olay anında. Bu olay benim için kabus kadar korkunçtu. Daha önce de bir kaç küçük olay yaşadım ama bu kadar beni sarsmamıştı. Aslında yaşadığım kabusun büyüklüğünün, toplumun bize karşı duyduğu kinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu olay benim başıma geldi ve size anlattım ama, size anlatılmayan daha ne olaylar var kim bilir. Gayler yaşadıkları olumsuz durumları kendilerine sakladıkları sürece ne kendilerine ne de başkalarına hiç bir yararları olmuyor. Ben sizlerle tanışmayıp, kendi halimde birisi olsaydım, böyle bir olay sonrası intihardan başka ne düşünebilirdim. Şimdi ise maddi olarak birşey değişmese de en azından dertleşebiliyorum ve rahatlıyorum. Kendime olan güvenimi ve eşcinselliğime olan saygımı tazeliyorum. Eğer gayler arası bir dayanışma gerçekleştirebilirsek kendimizi diğer insanlarla eşit göreceğimizi ümit ediyorum. Ankara’dan İ. S. Psikiyatri koridorlarından bir tanıklık. Benim burada anlatacağım psikiyatri görüşmesi özellikle hasta(!) doktor ilişkisi değil, zaten böyle bir düşüncesizlik yapacak kadar bilinçsiz bir eşcinsel değilim. Eşcinselliğin bir psikiyatri hastalığı olmadığını biliyorum. Benimki zoraki daha doğrusu tesadüfü bir görüşmeydi. Eşcinselliğin dolayısıyla askerlik görevimi yapamayacağım düşüncesi ile rapor almak için askeri hastaneye sevkimle başladı psikolog ile diyaloğum. Burada şunu belirtmek zorundayım; eşcinselliğimden dolayı tedavi için değil, askere elverişli miyim, değil miyim kararı verilmek üzere hasta(!) doktor ilişkisi için orada olmak zorundaydım. İlk gittiğimde stajyer bir doktor ile ön görüşme oldu. Kendimi ispat etmek zorunda olduğumu söyledi. Bunun için hastanede ne kadar süre ile yatacağımın, onların benim öyle olup olmadığımı anlamalarına bağlıymış. Bundan sonra tekrar bir başka doktorla seanslara başladım. İlk doktorun sorduğu soruların cevaplarını ikinci doktora da anlatmak zorunda kaldım. En nihayet gerçek doktorumla görüşmelere başladım. Benden akılalmaz ispatlar istediler. Şöyle ki; poliste kaydım olup olmadığı gibi, kendimin kadınvari resimlerimin olup olmadığı gibi. Bunların çok saçma olduğunu söylediğim zaman doktorumun söylediği sözler aynen şöyleydi: -Prosedür gereği işlemin geçerlilik kazanması için bu gibi kanıtların olması şarttır. Bu konu suistimale çok açıktır. Bunun üzerine ben de eşcinselliğimin kendime ait olabileceğini her normal insan gibi cinselliğimin yalnız beni ilgilendirdiğini, böyle olduğum için illaki uluorta cinsel kimliğimi yaşamak istemediğimi anlattım. Ve psikiyatrinin bize bakış açısının hala cinsel meta olarak görmesi beni hem şaşırttı hem de çok üzdü. Bu arada şunu da sonradan öğrendim. Üç ayrı doktorla görüştüğümden bahsetmiştim. Bunun sebebi de aynı sorulara değişik cevap verip vermediğimi, her bir doktorun ayrı ayrı aynı sorulara verdiğim cevapların tutup tutmadığını araştırmak için böyle bir yöntemin uygulandığını. Ve nihayet kendimi kanıtlamak için sevgilimle birlikte tatilde çektirdiğim bazı samimi fotoğraflarımı göstermek zorunda kaldım. Ayrıca beni bilen bazı hetero arkadaşlarımı doktorumla görüştürdüm. En sonunda hastane kurulunun önüne çıkıp adeta büyük bir sınavdaymışım gibi doktor kurulunun sorduğu bazı önemli!.. soruları (Neden kendini böyle hissediyorsun? Böyle hissetmeni sağlayan bir olay oldu mu? Para için mi böyle yapıyorsun? v.b...) nı cevaplandırdıktan sonra sınavı başarı ile verip raporumu aldım. Son olarak bir Askeri Tıp Fakültesi özellikle Psikiyatri Servisinde karşılaştığım garip durumlardan bahsetmek istiyorum. Hastaneye yatarken servisin kendi pijamalarından giymem istendiği zaman oradaki görevlinin adeta aşağılayarak soyunmak için bir bölme olduğu halde kendisinin görebileceği şekilde soyunmamı istedi. Bir ikinci durum da şu idi: Gece görevlilerinin baştan savma iş görmeleri ile ilgili, bir gece banyo ihtiyacımı gidermek için banyoya girdiğimde orada bulunan bir başka psikiyatri hastasının zorla benimle birlikte banyo yapmaya kalkışması daha doğrusu tecavüz etmeye kalkışmasını o saatte bir görevli olmadığı için kendi çabamla başımdan uzaklaştırarak kurtuldum. Bir başka durum da kayıt memurunun kayıt yaparken üzerimde bulunan parayı da kayıt yapması gerekiyordu, çok az miktarda param olduğu için kayıt memurunun yorumu şu oldu: -Hayret! Sizin gibilerde para çok olur, senin neden bu kadar az? Bunun üzerine ne demek istediğini sorduğumda, “Sen kendini satmıyor musun?´dedi ve üzülerek gördüm ki inatla insanlar eşcinselliği para karşılığı yapılan bir olgu olarak görüyorlar. Gördüm ki bir hastanede özellikle psikiyatri servisinde bile bize bakış açılarının bu olması, dışardaki yaşantımızda başımıza gelen olumsuzluklardan daha çok üzdü. Yine de umudumu kaybetmek istemiyorum.

KAOS GL 17/9


SÖYLEŞİ Aşağida Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Psikoloji Bölüm Başkani Profesör Doktor Ali Dönmez ile yaptiğimiz söyleşiyi yayinliyoruz.

∇Psikoloji bölümü olarak anabilimdallari nelerdir?

2547 sayili YÖK yasasina göre psikoloji bölümlerinde, deneysel psikoloji, uygulamali psikoloji, sosyal psikoloji, gelişim psikolojisi ve psikometri olmak üzere beş anabilim dali açilabilir. Türkiye’deki üniversitelerin psikoloji bölümlerinde bu anabilim dallarindan psikometri dişindakilerin tümü açilmiş bulunmaktadir. (Yeni kurulanlar dişindakilerde)

∇Bir insan olarak izleyebildiğiniz kadariyla Amerikan toplumunda insan ilişkilerinden söz edebilir

misiniz? Gözlediğim kadariyla Amerikan toplumunda insan ilişkileri bizim toplumumuzdaki insan ilişkileri ile karşilaştirildiğinda oldukça zayiftir. Belki de bu nedenle olsa gerek orada çoğu kişinin bir psikiyatristi vardir. Amerikan toplumunda özel yaşama daha çok önem verilir ve kanimca insanlarin yalniz başlarina harcadiklari zaman daha fazladir. Bir pazar günü tek başlarina odalarina kapanip esrar içen çok sayida üniversite öğrencisinin bulunduğunu söyleyebilirim. Ülke çok geniş olduğundan ve herkes bu büyük ülkenin bir köşesinde çalişmak ve sik sik da iş değişiklikleri yüzünden aile ve arkadaşlik ilişkilerinde kopukluklar ve süreksizlikler daha sik görülmektedir.

∇Amerikan psikolojisi nasil işliyor?

Amerikan psikolojisinin işleyişine ilişkin bilgilerim artik eskimiş ve sinirli olabilir ancak yine de birkaç şey söyleyebilirim. Amerikan psikoloji araştirmalarina parasal destek sağlayanlar genellikle büyük özel şirketlerdi. (1978’lerde) Bu nedenle araştirmacilarin objektif olmadiklari, destek sağlayan kuruluşlar lehine sonuçlar elde ettikleri yönünde yakinmalara sik rastlanirdi. Örneğin, televizyon kanallarinin parasal destek sağladiği bir araştirmada şiddet içerikli televizyon programlarinin toplumda şiddet üzerinde etkili olmadiği yönünde bulgularin elde edilmesi üzerine bu tür itirazlarin olduğunu animsiyorum. Öte yandan, psikoloji araştirmalarinin oldukça büyük bir bölümü, temel araştirma yani bir sorunun çözümüne yönelik olmayan, sadece bilgi birikimine hizmet eden türden araştirmalardir. Böyle olunca da hangi konuda araştirma yapilacaği genelde araştirmacinin ilgisine bağlidir. Son olarak, A.B.D.’de özellikle psikiyatrik hizmetler çok yaygindir ve dolayisyla psikoloji ve psikiyatrinin sistemi ayakta tutmada küçümsenemeyecek bir payi vardir kanisindayim.

Bir psikoloji bölüm başkani olarak Türkiyedeki psikoloji eğitiminin amaci ve işleyişi nedir? Türkiye’deki psikolojinin amaci psikolojik hizmetlerin yürütülmesinde istihdam edilecek elemanlari yetiştirmek ve böylece insanimizin psikolojik sağliğinin iyileşmesine katkida bulunmaktir. Psikoloji bilimi insanin hem kendisini ve hem de başka insanlari tanimasinda yardimci olmaya çalişir. Kendisini ve çevresindeki diğer insanlari tanima insanlara sinirlilik ve yeterliliklerinin farkinda olma, dolayisiyla davranişlarini bunlara göre düzenleme olanaği verir. Böylece, kişiler arasi ilişkilerde iyileşme ve bu ilişkilerin sağliksizliğindan kaynaklanan psikolojik rahatsizliklarda azalma beklenir.

Bir sosyal psikolog olarak size göre psikoloji neye hizmet etmeli? Bir sosyal psikolog oalrak bana göre psikoloji başkalarini rahatsiz etmemek koşulu ile insanlarin yaşamdan tad alabilmeleri için gerekli ruhsal sağlik düzeyine ulaşmalarina ve bu düzeyi korumalarina hizmet etmelidir.

Psikoloji eşcinseli nasil tanimliyor? Size göre nasil olmali? Psikoloji eşcinseli nasil tanimliyor bilmiyorum. Bildiğim birşey varsa o da bu tür kavramlarin herkesin üzerinde anlaşabildiği tek bir taniminin yapilamadiğidir. Genelde konu ile ilgilenen herkesin kendine özgü bir tanimi olmaktadir. Benim tanimim da bana özgü bir tanimdir. Bana göre cinsler arasi ilişkilerin yaratilişta amaçlanan doğal bir yolu vardir ve eşcinsel değişik nedenlerle bu yolu tersine çeviren ve bundan zevk alan kişidir. Kişisel olarak böyle bir tercihe söyleyecek bir şeyim yok. Ancak cinsel ilişkinin doğal yollardan olmasinin toplumsal sağlik açisindan tercih edilebilir olduğu kanisindayim.

KAOS GL 17/10

∇Devami Sayfa 18’de


A R T E M İ S ’ İ N

T A P I N A Ğ I

“KIZIM KADINLARI SEVİYOR!” YASEMİN ÖZALP Sizlerle bu sayıda yaşamdan gözlemlediklerimden ve yaşamın içinden bir örnekten yola çıkarak “lezbiyen kimlik” ve “kadın” konusunda bir tartışma başlatmak istiyorum. Geçmişte lezbiyen kimliğin benimsenmemesinin alternatif bir yaşam biçimi olarak var olmamasının sebebinin, dişierkek ayrımı olmaksızın bütün insanlarda var olan sosyal dışlanma korkusundan kaynaklandığını düşünürdüm. Oysa yıllardır çok yakın dostlarımdan biri olan bir lezbiyen arkadaşımla birbirimizi sorgulamaya başladığımızda karşıma beklediğimden farklı şeyler çıktı. Bu arkadaşım üniversite öğrencisi. Okulu bitirdiğinde yaşamını tek başına kolaylıkla sürdürebileceği düzeyde gelir getirecek bir mesleği olacak. Birgün onunla “evlilik” ve “aile” kurumu üzerine konuşuyorduk. Ben şiddetle evlilik kurumunun bir tür kölelik olduğunu, duyguları nasıl yozlaştırdığını, bireyleri içinde hapsoldukları kalıplara soktuğunu iddia ediyordum. Çoğu insanın artık alışkanlık halinde, birbirlerine karşı duyguları ölmüşken; çocukları için, toplumdan dışlanmamak için vs.. evliliklerini sürdürdüklerinden bahsedip bu ikiyüzlü “Evlilik Şirketine” karşı çıkarken; birden “Ben okulu bitirince ailemin bulduğu birisiyle evleneceğim” dedi. Önce afalladım. Bir lezbiyen nasıl evlenirdi. Bu ne tür bir baş eğmeydi? Bana biseksüel olduğu yolunda yaptığı açıklamalar da yetmedi. Çünkü kendi uyuşabildiği bir insanla değil, ailesinin seçtiği birisiyle evlenmeyi düşünüyordu. Açıklamaları devam ettikçe aile

kurumu üzerine düşündüklerim ve reddettiklerim onun şahsında tek tek netleşti. Annesi yıllardır çocukları için kocasına katlanmış binlercesini tanıdığımız ev hanımlarından biriydi. Arkadaşımın okuması için her türlü güçlüğe katlanmış, bütün yaşamını çocukları için feda etmişti. Güç koşullarda çalışarak kızına para gönderiyordu. Elbette yıllardır yapılan bu fedakarlıkların karşılığında ödenecek bir bedel olmalıydı. Annesi kızının eşcinsel olduğunu kabullenemez, hatta anlayamazdı. O da her anne gibi kızının gelin olmasını, ona torunlar vermesini istiyordu. “Bilmem kimin kızı evde mi kaldı” dedirtemezdi. Arkadaşım da ailesinin uygun gördüğü bir insanla evlenip, yaptıklarının karşılığını vermek istiyordu. Bütün bunlar belkide kanıksadığımız şeyler. Yüz yıllardır insanlar arasında “eşcinsel davranış” yaygın olduğu halde, “eşcinsel kimlik” ya da “eşcinsel kültür” 20. yy. için bile fazlasıyla lüks. Yani insanlar eşcinsel ilişkiye girebiliyorlar; dört duvar arasında kalmak koşuluyla. Ancak “eşcinsel kimlik” heteroseksist ideolojinin karşısında “alternatif bir yaşam biçimi”; egemen kültüre karşıt bir “alt-kültür” olarak kolay var olamıyor. Bireylerin 24-25 yaşlarına kadar üretim ilişkilerinin dışında bırakıldığı, ekonomik bağımsızlıklarının olmadığı, bu yüzden de doğumlarından başlayarak bu 2425 yıllık süreçte aileye ister istemez bağımlı oldukları ve bu ekonomik ilişkinin “özel mülkiyet” ve “miras” yoluyla sürdürdüğü bir sistemde, bir de bunlara ahlaki, toplumsal, dinsel öğeler eklendiğini düşünürsek; bireylerin kendilerini sorgulamaları, tanımlamaları ve ifade etmeleri için önlerindeki uçsuz bucaksız bir Çin Seddi’ni aşmaları gerekmektedir. Ailelerimizin bizler için düşlediği yaşam biçimi açıktır. Bize doğumumuzdan itibaren “toplumsal kadın rolünü” aşılar. “Cici kızlar şöyle davranır, öyle şeyler yapmazlar.” Bütün aileler kız çocukları doğduğunda, onun genç kız olup gelin olmasını hayal ederler. Gelin olacak bir kızın eve gelin getirmesi de elbette düşünülemez. Heteroseksist ideoloji bütün kurumlarıyla hükümranlığını sürdürür. Yasal ve fiili bütün yollar heteroseksüelliğe çıkar. Türk Medeni Kanunu kutsal evlilik birliğini “bir erkek ve bir kadın arasında yapılan sözleşme” olarak niteler. Çevreniz herkes gibi sizin de birgün evleneceğinize inanır. Evlenmeyeceğiniz yolundaki imalarınız utangaçlığınıza verilir. Girdiğiniz her ortamda herkes(!) gibi sizin de heteroseksüel olduğunuz var sayılır. Yanınızda rahatlıkla eşcinsellikle ilgili tuhaf fıkralar anlatılıp, tuhaf espiriler yapılabilir. Kısacası eşcinsel kimliği benimsemek her birey için içsel ve dışsal mücadelelerle geçecek bir yaşamı peşinen kabul etmek demektir. Ancak bu örneğin de bana gösterdiği bir şey var ki, o da bir kadın olarak eşcinsel olmanın getirdiği artı sorunlar. Kadınların erkekten ayrı düşünülmediği, bir erkeği bütünleyen ikinci sınıf bir varlık olarak algılandığı -ekonomik bağımsızlığı olsa bile- yalnız yaşayan bir kadının yaşam biçimine tahammül edilemeyen ve kadınların tacizin binbir çeşidine maruz kaldığı ataerkil bir toplumda, “yalnız bir kadın olarak lezbiyen” olmak zor bir sanat. Sistem bir kadının başbakan olmasına açık olabilir, ama bu kadınların özgürleştiği, hak ettikleri konuma eriştikleri anlamına gelmiyor. Sistem kendini yok etmeye kalkmayan her türlü yalancı özgürlüğe açıktır. Bu ikiyüzlü yanılsamalara kanmamak gerekir. Sanırım bu yüzden lezbiyen kimliği sorgulamadan önce köleleştirilmiş kadınlığımızı sorgulamalıyız. Tapınaklarımızı parçalayalım derken önümüze Çin Sedleri gerilebilir. Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmanın bedelini daha ne kadar ödeyeceğiz?

KAOS GL 17/11


YAŞAMIN İÇİNDEN KARTPOSTALLAR... 21 yaşında, lezbiyen, öğrenci İki çocuklu bir ailenin ilk çocuğuyum. Benim annem Yaşıtlarımla diyalog kuramadığım için, onlara ilgi de de erkek egemen kültürle yetişmiş bütün anneler gibi duymuyordum. Hatta yanımda rahatça giyinip bir erkek çocuğu olsun istiyormuş. Tanrı onun soyundukları halde bir kere dönüp baktığım bir dualarının bir kısmını duymuş olmalı ki, ona bir erkek arkadaşım olmadı. Ben politikayla ve edebiyatla Fatma’cık yollamış. ilgileniyordum. Ayrıca çok asi olduğum için Çocukluğuma dair hatırladığım ilk anı, bir sinema arkadaşlarım benden ürküyorlar, idareciler de beni çok salonunda koltuğun üzerinde dikilmiş, sol yumruğum seviyorlardı(!). Okulda tek diyalog kurabildiğim insan havada, “141-142’ye hayır!” diye bağırmam. bir bayan hocamdı. Ben de erkeksi tavırlarımla çok Anaokuluna gittiğim zamanlar hariç, hoş ve özgür bir dikkat çekiyordum. Sonraları bazı insanların ona aşık çocukluk yaşadım. Çok asi ve hırçın bir çocuktum. olduğumu söylediği kulağıma geldi. Bunun beni ne Dilediğim kadar oyun oynardım çünkü ailem kendi kadar yıprattığını tarif edemem. Hiçbir zaman ona aşık başımın çaresine bakabileceğime hep inandı. olmamam bir yana, eşcinselliği psikiyatrik bir Mahallemizde pek kız çocuk olmadığı için erkek rahatsızlık olarak görüyordum. Bu yüzden dışlanma çocuklarla top oynardım. Onlardan küfür etmeyi ve düşüncesi beni korkunç ürkütüyordu. Böyle bir konu geçince hemen savunmaya geçiyor, hatta dayak yemeyi öğrendim, çünkü çok cılızdım. İçsel saldırganlaşıyordum. Zaten toplumun yaşayış biçimi, olarak da hep erkek olmayı ister, erkek kardeşime değer yargıları ve hatta rejimiyle yeterince sorunum imrenirdim. Üstelik hiçbir zaman erkek gibi olduğu için kendimi evrende bir hiç gibi hissediyor, çok yetiştirilmedim. Yani annem erkek çocuk özlemini hiçbir ani patlamalar yapıyordum. Çevremdeki toplumsal zaman benim üzerimde tatmin etmeye çalışmadı. Belki kalıplarla yetişmiş insanlar de küçük yaşıma rağmen kadınların dolaylı-dolaysız üzerindeki baskıyı görüyor ya da Çevremdeki bütün kızlar da, psikiyatriste gitmemi kadınların güçsüz olduğunu birilerinden tavsiye ediyorlardı. Her düşünüyordum. Ailemde böyle sorunlar geçen gün biraz daha yaşamadığımız için, o zamanları hoşlanıyordu. Ben de boğuluyor, psikoloji düşününce ipuçları bulamıyorum. kendimi Aslında şu anda bunu fazlaca da birilerinden hoşlanmam okuyarak tanımaya çalışıyordum. önemsemiyorum. gerektiğini Neden erkek olmak 5-6 yaşındayken bile kadınların istediğime yanıtı yıllarca ilgimi çektiğini, onlara bakmaktan düşündüğümFreudun kuramlarında hoşlandığımı hatırlıyorum. Tabii ki o düşündürtüldüğüm için, aradım. Bu arada pek çok zamanlar cinsellik nedir bilmediğim erkekle flört ettim. için, cinsel hisler değil bunlar. Sonraları bunun nasıl bir duygu Çevremdeki bütün kızlar 13-14 yaşlarındayken bir sinema birilerinden hoşlanıyordu. sanatçısına aşık olmuştum. İki kadın olması gerektiğini Ben de birilerinden arasında cinsellik olabileceğini bilmeden, erkeklerden hoşlanmam gerektiğini düşünemediğim için, erkek olsaydım onunla beraber olurdum diye hoşlanmak için kendimi düşündüğümdüşünüyordum. Onu düşünürken düşündürtüldüğüm için, yıllarca zorladım. kendimi erkek yerine koyuyordum. bunun nasıl bir duygu Toplumda erkek eşcinseller “ibne” diye olması gerektiğini teşhir ediliyordu ama kadın eşcinselliğiyle ilgili tek bilmeden, erkeklerden hoşlanmak için kendimi yıllarca kelime duymamıştım. Böylece eşcinselliğim yıllarca “rol zorladım. Bunlardan yalnız birine gerçekten aşık ve bilgi kalıplarıyla değil, içgüdülerimle” ve olduğumu düşünüyorum. Erkeklerle cinsellik yaşamak heteroseksist kalıplar içinde gelişti. da bana hep flörtün getirdiği bir görev gibi gelmiştir. O döneme ait hatırladığım şeylerden biri de, o Erkeklere karşı duygusal bir şey hissetmediğim ve bir dönemde okuduğum ilahi, platonik aşkları anlatan kadınla beraber olmanın tek yolunun da erkek romanlar. Özellikle Tolstoy’un Anna Karenina’sı ve olmaktan geçtiğini sandığım için yıllarca Tanrı’ya isyan Balzac’ın Vadideki Zambak’ı beni çok etkilemişti. Ve ettim. Bu arada eşcinsel güdülerimi de bastıramadığım her nedense(!) böyle muhteşem aşkları ancak bir için, toplumsal erkek kimliğini bilinçli-bilinçsiz kadınla yaşayabileceğimi düşünmüştüm. üstleniyordum. Ortaokulu ve liseyi yatılı okudum. Ancak bu süreç İlk eşcinsel ilişkimi üniversiteye geldiğim yıl yurtta eşcinsel gelişimime hiçbir katkıda bulunmadı. yaşadım. Bu konuda şanslı olduğumu söyleyebilirim

KAOS GL 17/12


çünkü onunla ilk tanıştığımda bana çok çekici gelmişti. Kısa zaman sonra da birlikte olmaya başladık. Bu arada erkeksi tavırlarım ve onunla arkadaşlığımız yüzünden yurtta “lezbiyen” damgasını gelir gelmez yedim. Üstelik aşırı bir harekette bulunmamama rağmen, insanlar yalnızca dış görünüşüme bakarak beni lezbiyen olarak değerlendiriyorlardı. Beni bakışları ve sözleriyle sürekli rahatsız ediyorlardı. Konuşabildiğim tek kişi kız arkadaşımdı. O da tipik bir heteroseksüel(?) olduğu için (o zamanlar sözlüydü) ikimiz de yaşadıklarımızı geçici bir günah olarak algılıyor, hatta sürekli ilişkimizi kesmek konusunda kararlar alıyor ancak bunları uygulamaya koyamıyorduk. İlişkimiz yoğun bir gerginlik ortamında birkaç ay sürdü. Sonra ben başka bir kıza aşık oldum. Ama hala eşcinsel olduğumu kabul etmiyordum. Hatta obür kıza da aşık lduğumu aylar sonra kendi kendime kabul ettirdim. Bu kendi kendimi kabul sürecim çok sancılı geçti. Yurtta neler yaşadım. Bir vebalıymışım gibi benden kaçanlar mı, benim kendilerini dikizleyeceğimden korkanlar mı, bana kendi eşcinselliğimi kabul ettirmeye çalışanlar mı, bana kur yapanlar mı.... Yani ne ararsanız var. Bu arada idarecilerin dolaylı-dolaysız baskılarını atlamamak gerek. Uzun süre kendimi bulamadım. İlk açıldığım insanlar heteroseksüel kız arkadaşlarımdı. Ancak onlarla konuştuğum dönemlerde ben bunun gelip geçici bir şey olduğunu düşünüyordum. Onlar da benimle aynı fikirdeydiler. Bana eşcinsel olamayacağımı(!?), bu konuyu fazla kafama takmamamı söylediler. Eşcinselliği

Polonya Hükümeti Walentynowicz’i 1983’e kadar acımasız koşullarda, mahremiyetine hiç saygı gösterilmeksizin, bir erkekler koğuşunda tuttu. O tarihte serbest bırakıldıysa da tersaneye girmesi yasaklandı. Yasağa karşın gizlice girdiği işyerinde yakalanarak psikiyatrik gözlem için hapishane hastanesine gönderildi. Kendi sözleriyle: “Deli olduğumu kanıtlamak istiyorlardı.” Onunla röportaj yapan Jane Atkinson, hükümetin kadın tutuklularını siyasal tehdit oluşturmadıkları için serbest bıraktığı yolundaki söylentilerin doğru olup olmadığını sordu. Buna gülen Waletynowicz, “Hükümette pazarlıkta Alina’nın her zaman Lech’ten daha başarılı olduğu söylenir. Çünkü O asla ödün vermez ve daima tuttuğunu koparır,” diye açıkladı. Waletynowicz görevine iade edilmedi (Lech edildi), emekliliği yandı ve hapisteyken nesi var nesi yok elinden gitti (evi yağmalandı.) Erkekler Dayanışma’yı ele geçirdi. Buna omuz silken Walentynowicz, “Erkekler kalabalıklar önünde konuşmayı beceriyor; otorite ve güç onlarda. Üstün oldukları inancı iliklerine işlemiş; öncülüğü kimseyle paylaşmak istemiyorlar,” diyor. Walesa Polonya devlet başkanlığına yükselirken, Walentynowicz yoksul ve işsizdi. Anna Walentynowicz ve Alina Pienkowska iki kadın işçi olarak, Dayanışma Sendikası’nın kuruluşuna önayak olmuşlardır. Anna örneği aynı zamanda

kabullenmeye başladığımda, bu konuyu o zamanlar gay olduğunu bilmediğim bir arkadaşımla konuştum. O da doğal olarak bunu normal karşıladı. Böylece kendimi tanıma, çelişkilerimle boğuşma ve kendimi bulma sürecim başladı. Daha sonra da hepsi platonik ve bilinçli olmak üzere başka aşklar geldi. Yaklaşık bir yıldır dostum olduğunu düşündüğüm tüm insanlara eşcinsel olduğumu söylüyorum. Henüz böyle bir şey yaşamadım ama benimle eşcinsel olduğum için dost olmayacak insanlara da ancak elveda diyebilirim. Coming-out sürecimin sonunda geldiğim nokta, ruh hastası değil eşcinsel olduğumun farkına varmak ve artık bunu gizlemekten yorulmak (Parantez içinde şunu da söylemek istiyorum. Erkek kardeşime ilk açıldığımda benim ruh hastası olduğumu söyledi. Ama yine de olumsuz hiçbir tavrı yok.) Artık erkek gibi davranmaya ihtiyaç duymuyorum. Ben toplumsal kadın ve erkek kimliğine sahip olamam çünkü ben bir EŞCİNSELİM! Bu noktadan sonra bunun sebeplerini erken çocukluk dönemlerine dönerek aramanın da anlamsız olduğunu düşünüyorum. Önemli olan kişinin iç barışını yakalaması. Son olarak, toplumdaki heteroseksist ideolojiyle ve heteroseksüel rol kalıplarıyla mücadele etmek isteyen herkesi, benimle iletişim kurmaya çağırıyorum. Bir dayanışma ağı kuramazsak ve mücadele etmekte gecikirsek, her geçen gün zincirlerimiz biraz daha kısalabilir. Unutmayın ki, sizlerle aynı şeyleri yaşayan insanlar aynı gökyüzünün altında soluk alıyorlar ve “ancak bir benzerimiz öldürebilir bizi.”

kadınların tarihten silinişinin de bir örneğidir. Anna, hayatı boyunca erkek Polonya Devletinin hışmına uğradığı yetmiyormuş gibi aynı zamanda Dayanışma’nın erkek işçileri tarafından da saldırıya uğramış, kuruluşuna öncülük ettiği sendikadan uzaklaştırmışlar ve akli dengesi hakkında kuşku yaratmışlardır. Walesa, Polonya Devletinin başındayken, Anna Walentynowicz, Bağımsız İşçi Sendikası’nı kurarak mücadeleye devam ediyordu. Lech Walesa domuzunun, biz eşcinseller hakkında ne düşündüğünü ise 5. sayımızdan hatırlayabilirsiniz.

Şimdiye kadar hiç domuz üzülmeyin! Bu resme iyi bakın!

görmediyseniz,

KAOS GL 17/13


Adam Nagourney1 Derleyen ve Çeviren:Yeşim T. Başaran American Medical Association2 (AMA) ulusal kongresi aile sağlığı üzerine bir atölye çalışması yapmak için 1970 Haziran'ının sıcak bir gününde Chicago'da biraraya geldi. Ünlü konuşmacı, Charles W. Socarides adında New York'lu bir psikiyatristti, konuşma konusu ise, yaptığı iş, yâni hastaların eşcinselliğini iyileştirmekti. Konferans sadece doktorlara açıktı, fakat Socarides'e görüşlerini tartışılmadan sunabileceği böylesi saygın bir ortam sağlanmış olmasından endişe duyan Association'ın bazı genç üyeleri, gizlice Chicago Gay Liberation'ı3 (CGL) harekete geçirmişlerdi. AMA toplanır toplanmaz, 18 CGL üyesi, sempatik doktorlar sayesinde girdikleri dev salonda dağılarak yerlerini aldılar. 15 yaşlarında, yer bulamamış bir çocuk ise, salonun yan tarafında ayakta bekliyordu. Socarides tanıtıldığında, eylemciler alkışa katıldılar, ve gösteriye başlamak için kararlaştırdıkları kelimeyi (eşcinsel) söylemesini beklediler. Socarides bunu yapar yapmaz, protestoculardan biri yerinden bağırarak kalktı: "Eşcinseller güzeldir." Socarides küçük bir bakış atıp, konuşmasına devam etti, ve ona kötü ünvan kazandıran can alıcı noktaya geldi: Eşcinsellik baskın bir anne ve çekingen bir babadan kaynaklanan gelişimsel bir bozukluktur. Fakat, dile getirdiği her cümlede, grubun bir başka üyesi bağırdı: "Bu ahlâksal bir yargıdır!" "Maval okuyorsun!" "Heteroseksüel hastalarınızı da iyileştiriyor musunuz?" Socarides duraksamadan, sonraki konuya geçti: "Yaradılışı itibarıyla insan anatomisi, yegâne doğal cinsel ilişkinin kadın ve erkek arasında olduğunu doğrulamaktadır." Bu sırada, eylemci Step May, salonun öteki ucundan bağırdı: "Bir kadının göğüsleri, erkeğinkine uymaz." Salonun yan tarafındaki genç çocuk, örgütlü eşcinsellikle örgütlü tıp arasındaki savaşın başlangıç çatışmalarının nelere yol açacağını izleyerek sesizce ayakta bekliyordu (üç buçuk yıl sonra American Psychiatric Associatıon4, eşcinselliği ruhsal hastalıklar listesinden çıkaracaktı.). Sadece 1.70 boylarında gösteren çocuğun, pürüzsüz pembe yanakları, kulaklarını kaplayan ve omzuna ve kahverengi gözlerine bukleler halinde inen yumuşak kahverengi saçları vardı. CGL'nin kurucularından Henry Wiemhoff, Socarides'in görüşlerini çürütmek üzere sahneye daha yakın bir yere doğru yürürken genç çocuğu farketti. Wiemhoff'un da birazdan öğreneceği gibi, genç çocuk Socarides'in oğluydu. Ve, Wiemhoff babasına yönelik bütün hiddetinden dolayı, oğlana karşı bir acıma duydu. Her delikanlının yaşayacağı cinsel dürtüler ve karışıklıklarla muhtemelen boğuşmak zorunda kalmış olan çocuğun, eşcinsellik hakkındaki bu zalim, soğuk tartışmaya nasıl tepki gösterdiğini, ve bütün bu saçmalıklar hakkında ne düşündüğünü merak etti.

EN DOĞRUSUNU BABAM BİLMEZ Richard Socarides, babasının teorilerini çürütmek için yaşayan bir kanıt. 40 yaşındaki Richard Socarides, mutlu ve duygusal olarak uyumlu bir eşcinsel. Department of Labor'ın Beyaz Saray sözcüsü. Richard Socarides'in masasının üstünde, içinde babasının, "heteroseksüelliğe karşı müttefik olan güçleri" ayıplayan makalesinin de bulunduğu Washington Times'ın bir kopyası vardı. Genç Socarides, Charles Socarides'in eşcinselliğin tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlık olduğuna dair düşüncelerine yönelik bütün hiddetiyle, bunun "korkunç bir yazı" olduğunu söyledi. Gerçekten de, makale, yazarının ismini hemen tanıyan deneyimli gay eylemcilerin küçük dünyasının ilgisini oldukça az çekmişti. Aksine, 1970'lerin başında Charles Socarides'in sahip olduğu etkiyi abartmak zordu. Stonewall'dan sonraki, konunun eşcinsellik olduğu yıllarda, Socarides sahnedeydi (Irving Bieber isminde başka bir psikiyatristle birlikte). Socarides'in nüfuzu psikiyatrinin dışındaki dünyaya da yayılmıştı. Etkisi, hukuğa ve kiliseye vardı. İnsanların eşcinsellere, hatta gay ve lezbiyenlerin kendilerine bakışını etkiledi. Ayrıca, toplumun eşcinselliğe müsamahasız karşıtlığı, psikiyatrinin onu tedavi edilecek bir rahatsızlık olarak görmesinden ve dinin onun ahlağa aykırı olduğunu ilan etmesinden kaynaklanıyordu. Sodomy'ye karşı 1Adam Nagourney USA Today'de Beyaz Saray muhabiri olarak çalışıyor. Bu günlerde Dudley Clentinen ile birlikte, eşcinsel politik hareketinin tarihi üzerine bir kitap yazıyor. 2Amerikan Tıp Birliği 3Chicago Gay Kurtuluşu 4Amerikan Psikiyatri Birliği

KAOS GL 17/14


kanunların, gay haklarının önünün tıkanmasının, gay göçünün engellenmesinin, gay barlara baskınlar düzenleyen polis otoritesinin, pek çok ebeveynin eşcinsel çocuklarını enstitülere emanet etmelerinin ve hatta şok terapiye izin vermelerinin temeli bu fikirlerdir Socarides, 1968'de San Francisco'da, American Medical Association'a karşı yaptığı bir konuşmada "Eşcinsel, herhangi bir diğer nevrotik ya da fobik gibidir, kendini kontrol edemez. Aleni eşcinselin cinsel ediminin altında derin bir heteroseksüel olma özlemi yatar."5 demişti. Eşcinsel olmanın tek zorluğunun, toplumun yoğun tepkisi olduğunu gözönünde bulundurmamaktadır Socarides'in düşünceleri o zamanlar da şiddetli ve ağırdı ama zamanına göre aşırı değildi. Dahası, önemine paralel olarak nüfuzu da artmıştı. O, sonuçta eşcinsellik üzerine beş kitap yazmış, Harvard ve Columbia'da eğitim görmüş, Bronx, New York'da Albert Einstein College of Medicine'de klinik psikiyatristlik yapan bir doktordu, politikacı değil. 1960 ve 70'lerin psikiyatrik savaşında National Gay Task Force6 üyesi olan Ronald Gold, "O kendine bütün bu homofobik süprüntüleri tumturaklı konuşmasıyla anlatan bir bilimadamı süsü vererek sivrildi." demekte. Ve devam etmekte, "Zamanımın büyük bir çoğunluğunu, medyaya 'Bu adamı nasıl oluyor da psikiyatrinin sözcüsü olarak kullanıyorsunuz' diye haykırmakla geçirdim". The New York Times, 1969'da Socarides'le lezbiyenlik üzerine bir makale hakkında röportaj yaptığında, Mattachine Society'nin (Stonewall'dan önce de varolan, gay'lerden oluşmuş bir organizasyon) broşüründe, sempatik bir tarihçeyle birlikte tek bir şikâyet yayınlandı: "Muhabir, Dr. Socarides'le yine ropörtaj yaptı. Kadın, erkek, bütün eşcinseller, onun saçma sapan laflar üreten bir budala olduğunu biliyorlar, fakat halk ne yazık ki bilmiyor, ve onun düşüncelerini okurlarken bazılarına inanıyorlar. Kimse onu susturacak bir yol düşünemiyor mu?" Mattachine'nin yazarının bir önerisi vardı: "Onu, tüm bir hafta boyunca St. Mark's Bath'e kapatıp, hep birlikte tecavüz etmeye ne dersiniz?" Socarides'in halk arasına yayılan nüfuzunu, zamanın arşivinden çıkarıp ölçmek oldukça zor. 1960'larda, Chicago'da bir delikanlı olan Tom Soddart7, cinsel dürtüleri hakkında bilgi sahibi olmak için bir kitapçıya girdi. Elinde bir Socarides kitabıyla dışarı çıktı ve en kötü korkularının doğrulandığını umutsuzluk ve çaresizlik içerisinde okudu. Eşcinsellik üzerine bilginin az olduğu o zamanlarda, kendi yolunu arayan gay ve lezbiyen gençlik için Socarides tek kaynaktı. "Socarides", diyor Ron Gold, "patolojik olarak homofobik. Kesinlikle bunun içinde kişisel problemleri var." Gay tarihçisi Martin Duberman ekliyor: "O, birkaç nesli baltaladı." Gerçekten de, Socarides'in oğlunun gay olduğunu öğrenen pek çok gay ve lezbiyen eylemci, bu haber üzerine bayram etti, kendilerine eziyet çektiren biri için ne kadar da uygun bir ödüldü bu. Geçtiğimiz 35 yılda psikiyatristlerin eşcinsellik hakkındaki şiddetli duygularında neler değişti? Pek çok psikiyatristin eşcinselliğe dair düşüncelerini yenilediği böylesi bir zamanda, neden Charles Socarides kendi görüşlerine bu denli bağlı kalmakta? Ayrıca, pek çok heteroseksüel, ailesinden birinin gay ya da lezbiyen olduğunu öğrendiğinde eşcinselliğe ilişkin duygularını gözden geçirirken, Socarides oğlunun hikâyesinden neden ders almıyor? Charles Socarides artık 72 yaşında. Halâ Albert Einstein'da klinik psikiyatristlik yapıyor ve uzun süreli ilişki kurmakta, oğlu kadar başarı gösteremiyor; üç boşanma ve de on yıllık bir ilişkiden sonra şimdi dördüncü karısıyla evlendi. Gençliğinde, Socarides'in babasına eşcinsel oduğunu söyleme sebeplerinden biri, birbirlerinin yaşantılarına engel olmalarıydı. Okuldayken, babasını rahatsız edeceğinden, işini güçleştireceğinden korktuğu için Richard Socarides, cinselliğini gizli tutmuştu. Babası da aynı düşünceyi paylaşıyor olmalı; şimdiki karısının (Barbara Bonner) dediğine göre , oğlunun gay olduğunu farkettiğinde, bu bilginin onun işini güçleştirebileceğinden korkmuş. Son günlerde, Richard Socarides babasıyla birbirinden ayrılmış yaşantıları hakkında tekrar konuşmayı denemiş. "Bak, adım, artık gay politik olaylarla birlikte anılıyor, ve bu oldukça alışılmamış bir isim," demiş babasına. "Zaman değişiyor. Bunun üzerine düşünmek de bir çeşit değişiklik. Zamana ayak uydurmayı ve görüşlerini biraz yumuşatmayı düşünmüyor musun?" Fakat babası, iki erkeğin yürüdüğü yolun farklı olduğunu düşünmüyordu. "Siz gay hakları için mücadele ediyorsunuz." demiş, "Bense onların tıbbi hakları için."8 Kaynak:Nagourney A., February 1995, Independents, Father Doesn't Know Best,Out

5Socarides'in geçen sayıda yayınlanan makalesindeki düşüncelerini hatırlayın. Eşcinsellerin yaşamdaki en önemli ilişki türünü kuramadıkları için eşcinsel olduklarına benzer bir şey iddia ediyordu. Bu saçma görüşünü iyice abartmış, ne dersiniz.[Çevirenin Notu] 6Task Force, birden fazla organizasyonun kesişiminden oluşan geçici bir kurul demektir. (National: Ulusal) [Çevirenin Notu] 71988'de Lambda Legal Defense (Lambda Meşru Müdafaa) ve Eğitim Fonunun başkanıydı. 8Zavallı, bizim hasta olduğumuzdan o kadar emin ki, heteroseksüelliğe dönüşmeyi hak ettiğimizi zannedip, bunun için mücadele ettiğini sanıyor.[Çevirenin Notu]

KAOS GL 17/15


Güneş K. GÖKER Venüs’ün Kızkardeşleri Yirmibirinci yüzyıla beş kala, bu çağa yakışmayan insanlarla yaşamak oldukça güç. Sevgi cahili -dolayısıyla- sevgi katili olan bu insanlarda kemikleşmiş ve tehlikeli bir homofobi var. Homofobik insanlar, heteroseksüel sevginin dışında hiç bir sevgiyi kabul etmiyorlar. İki kadının ya da iki erkeğin birbirlerini sevebileceğini bir türlü anlamıyorlar. Nazi Almanya’sından bahsetmiyorum. Yazacağım olay Tükiye’nin en çağdaş ve özgür ili olarak bilinen İstanbul’da oldu. Lezbiyen olduğundan şüphelenilen yirmibir yaşında bir genç kız, annesi tarafından gözlükleri kırılana dek dövüldü. Yalnızca şüphe üzerine bu kadar dövülen genç kız, lezbiyenliği kanıtlansaydı herhalde hastanelik olurdu. Abartılı gibi görünen bu olay karşısında, dergi aracılığıyla, sizlere şu soruları sormadan edemedim: − Bir anneyi, kızını dövdürecek kadar öfkeyle dolduran duygu homofobi mi? − Öyle ise, eşcinselliğe duyulan bu anlamsız korku ve bu aşırı öfke niye? − Savaşlarla dolu dünyamızda masum bir sevginin karşılığı bu mu olmalı? − En çok sevgiye ihtiyacımız varken filizlenen bir sevgiyi yok etmeye çalışmak nasıl bir mantığa bürünülebilir? − Şimdi ailemiz tarafından sırf eşcinsel olduğumuz için şiddete maruz kalırsak, ileride toplum tarafından linç mi edileceğiz? Kimse bizi sevmek zorunda değil, ama herkes bize özgür yaşama ve cinsel anlamda etkinlik hakkı tanımak zorunda.

Diyelim ki homoseksüellerin çoğunlukta, heteroseksüellerin azınlıkta olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Ve siz heteroseksüeller yok sayılıyor, bununla da kalmayıp ne şekilde olursa olsun dönüştürülmeye çalışılıyorsunuz. Sokakta, okulda ya da işte sevgilinize kaçamak bakışlar atıyorsunuz. Yaşadığınız masum aşk hayatınızın en büyük sırrı oluyor. Yüreğinizin lime lime olmasına dayanamayarak da olsa kocaman bir sır küpü oluyorsunuz. Genelde heteroseksüellere, özelde size yakıştırılan bütün olumsuz sıfatları boynunuz bükük dinliyorsunuz. Her gün gazetelerde, neden böyle olduğunuza dair yapılan araştırmaları şaşkınlıkla okuyorsunuz. İnsanları anlamıyorsunuz ve öfkeyle dolup taşıyorsunuz. Dayanamayıp cinsel kimliğinizi ifade ettiğinizde de acıyla size bakan yüzlerle karşılaşıyor, işinizden ya da okulunuzdan oluyor, aileniz tarafından dövülüyor, buruşturulup, kırıştırılıp bir mendil misali kenara atılıyorsunuz. Sonrasında birçoğunuz doğal olarak çevreye uyum sağlayamıyorsunuz. Önceleri garip karşılanıyor, acıyla bakılıyor sonra da çevreye uyum sağlayamayan her insana ister heteroseksüel ister homoseksüel olsun vurulan hasta damgası ile damgalanıyorsunuz. Böyle bir dünyada hasta damgası yemeden ya da gerçekte hastalanmadan ne kadar sağlıklı ve de mutlu yaşayabilirdiniz? Görülüyor ki, biz eşcinsel olduğumuz için değil, siz heteroseksüellerin bizleri insan olarak değil de adeta bir öcü olarak gördüğünüz için uyumsuz ve sağlıksız olarak adlandırılıyoruz. Cinselliği farklı yaşamanın dışında yok aslında birbirimizden farkımız, hepimiz İNSANIZ...

Eşcinselleri insan olarak kabul edip, dünyaya biraz da onların gözüyle bakabildiğinizde kazancınız bizlerin dostluğu olacak. Kaybedeceğiniz tek şey ise yalnızca önyargınız olacak... Ama ne yazık ki Einstein’ın da dediği gibi bir önyargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha da güç...

KAOS GL 17/16


Erkeğe İlgisizim... Sevgili Güzin Abla, 19 yaşında bir genç kızım, ama şu ana kadar hiç bir erkekle flört etmedim, erkeklere karşı da pek fazla bir ilgi duymadım. Bunun bir nedeni de babamın aksi, sert ve öfkeli bir adam oluşu, zaman zaman evde terör estirmesi, annemin çok acı çekmesi olsa gerek. Bütün erkekleri babama benzetiyorum sanırım. Buna karşılık çok yakın bir kız arkadaşım var, çok da güzel bir kız, onu çok beğeniyorum ve ona giderek daha büyük bir ilgi ve sevgi hissetmeye başladım. Vücudunu gözlüyorum, hareketleri hoşuma gidiyor ve ona dokunmak istiyorum. Acaba ben eşcinsel mi oluyorum? Canım kızım, bak ne güzel kendi durumunu özetlemişsin. Sen dediğin gibi evdeki erkeğin, yani babanın sert ve haşin bir insan olmasından, annenin çektiği acılardan etkilenip, erkeklere karşı bir tavır geliştirmişsin. Genç bir kız olarak da erkeklerden uzak durma eğilimin nedeniyle giderek kendi cinsinden sana en yakın gelen kişiye, arkadaşına yaklaşma eğilimi duymuşsun. Aslında yanlış alınan terbiye, evdeki baskı, cinsel eğitimin olmayışı, sende bir dengesizlik yaratmış. Genç kızlar genellikle kız arkadaşlarına büyük sevgiler duyabilirler, bunun sandığın gibi lezbiyenlikle ilgisi olmayabilir. Ama kendini frenlemez, normal genç kız içgüdülerini bastırır, erkeklere karşı duyduğun bilinçaltı nefreti de silemezsen, korktuğun başına gelebilir. İradenle kendini bu durumdan bir an önce sıyır, yaşına uygun bir erkek arkadaş edinmeye bak. Erkeğim ama!.. Sayın Dümen, öncelikle yardımlarınızı en azından önerilerinizi beklediğimi belirterek sorunumu anlatmak isterim. Dilerim bu talebim boşa çıkmaz. Ben 27 yaşında, homoseksüel eğilim içinde bulunan bir kişiyim. İlginçtir, bu eğilimin içine itilmem, 15 yaş dolaylarında, tam bluğ çağı dönemine girmeden önce, benden küçük bir yakınımın önerisiyle ilişkiye girmemizle oldu. O yıllarda bir kaç ay boyunca o küçük çocukla hem aktif, hem pasif görevler üstlenerek ilişkide bulunduk. İşte o gün bu gündür ne yaptıysam bu eğilimden kurtulamadım. 12 yıldır sadece ve sadece hayal ve fantazilerle yetindim. Başka hiç kimseyle bir cinsel ilişkim olmadı. Ancak, sezdirmeden hep beğendiğim erkekleri gözledim. Beğendiğim tiplerle geceleri hayal kurdum. Son 6 yıldır, hep bu hastalıktan kurtulmak için uğraştım. Kısıtlı imkanlarımla Bakırköy Ruh Sağlığı Hastanesi’nde 40 gün ve birçok hastanelerde tedavi edilmeye uğraştım. Şimdi ne yapacağımı bilemez durumdayım. Yaşımın ilerlediğini, bir çok arkadaşlarımın evlenip çocuk sahibi olduğunu görünce telaşa düştüm. Neden evlenmediğimi soranlara ne cevap vereceğimi bilmiyorum. Böyle bir eğilim içinde olabileceğimi kimse kabul etmez. Zaten bu tip kişilere tepki büyük oluyor. Ne yapacağımı bilemez durumdayım. Yardımlarınızı rica ediyorum. Henüz hiçbir kötü şey yapmadım. Bir kerelik yaptığım şeyden dolayı günahkar hissediyorum kendimi. Lütfen yardımcı olun. Biliyorum ki, bu aşamada tedavim çok zor. Ben ne yapabilirim? Cevap bekliyorum. Saygılarımla. Değerli okurlarım, çocuk yetiştirmede ailelerin gözünün kapalı olduğu bir nokta da: Ergenlik döneminde gençlerin kız arkadaşlarıyla ilişkilerinin engellenmesi. Ve erkeklerin aralarında ileri derecede yakınlıklara varan arkadaşlıkları, kimi zaman yukarıda örneğini okuduğunuz mektuptaki gibi sonuçlanıyor. O yaşlarda başlayıp 17-18-19’uncu yaşlarda da devam eden bu tür ilişkiler, kimliğe oturuyor ve tedavide zorlanıyoruz. Değerli okurum, eğer biseksüel ilişkiyi sürdürebilirsen, gene de evlenmenden yanayım. Ancak kesinikle yeniden bir ruh hekimine uğra ya da bana gel. Atilla Karakış’ın cevabı: Her ne kadar bu soru(n)ların sahiplerinin Kaos GL’yi okuma ihtimalleri sıfıra yakınsa da yukarıdaki cevaplara karşılık bir iki cümle yazmadan edemedim. Bu iki yol gösterici/uzman ve benzerlerinin her gün onlarca insanın hayatını zehir etmeye devam ettiklerini biliyoruz. Yukarıdaki ikisi içinde Güzin Abla bana her zaman daha iyi niyetli, daha samimi göründüğü için ve yerimin darlığı sebebiyle sadece gülümsemekle yetiniyorum. Haydar Dümen konusunda ve buraya aldığımız soru ve cevap hakkında o kadar yazılacak şey varki... Ben bu kez sadece Haydar Dümen’in cevabında yer alan “kız arkadaşlarla ilişkilerin engellenmesi” tezinin bana uymadığını, her zaman kız arkadaşlarımla çok iyi diyaloglar kurabildiğimi, görüşebildiğimi ve hiç bir zaman bir engellenmeyle karşılaşmadığımı belirterek, benim bu eşcinsellik hastalığımın(!) sebebi hikmeti ne olsa gerek acaba Bay Dümen diye sormak istiyorum. Ayrıca cevabının son kısmında yer alan, kişiyi ikiyüzlü bir yaşama davet eden tarzına da hayran kaldığımı(!) belirtmeliyim. Ancak, aklı başında bir insan olarak, eşcinselliğimden dolayı asla bir ruh hekimine uğramıyacağımı ya da sana gel”miyeceğimi bilmeni isterim.

KAOS GL 17/17


“iyi” bir psikiyatrist(?) tanikliği Üç ay önce G.Ü. psikiyatri servisinde bir hocadan randevu almiş, hastaneye gidince fikrimi değiştirip normal poliklinikte muayeneye girmeye karar vermiştim. Oldukça heyecanli ve ilginç bir deneyim olacaği inancindaydim. Yillardir bir psikiyatr ya da psikologla görüşmenin insanlarin ruh sağliği açisindan faydali olacaği inancini taşimiş, hatta bununla yetinmeyip konuyla ilgili bir çok kitap okuyarak bilgilerimi arttirmiştim. Okuduğum her kitapla birlikte sorunlarimin başka bir kaynağini buluyor ve geçici de olsa rahatlamalar yaşiyordum. Sonralari soruna “ben” merkezli yaklaşmaktan vazgeçerek yaşadiğim çevreyi ve geneliyle tüm insanlari (sevgisiz, kalleş) bulmuştum. Doktorumla iyi bir iletişim kurduğumu söyleyebilirim. Görüşmelerimiz (haftada 1 saat) 1 yil daha sürecek. Şu an kendimi çok olumlu ve iyi hissettiğimi söylersem sizi yaniltmiş olurum. Fakat gittiğim günden bugüne değişen bir çok şey olduğunu da belirtmeliyim. Şu an kendimi korunmasiz ve güçsüz duyumsuyorum. Bunu terapistime söylediğimde bunun terapinin kötü bir yönü olduğunu ve zaman içinde bunun geçeceğini söyledi. Psikoterapi “ben merkezli” bir yöntem olduğundan bugüne kadar kendimden gizlediğim bir çok gerçeği öğrendim. Korkularimin ve zayifliklarimin üstüne gitmek beni incitse de bu dünyada daha korkusuz, daha mutlu yaşamak için psikoterapinin kendi adima faydali olduğunu ve olacağini söylemek istiyorum. Bu yaziyi okuduğunuzda bazilarinizin burun kivirabileceğini biliyorum. Sanmayin ki bugüne kadar kendimi sorgulamadim, gerçekliğimle yüzleşmedim. Hem kendi başima, hem de ister gay ister heteroseksüel dost, arkadaşlarimla yaşam, ama nasil bir yaşam konusunda oldukça dürüst akil yürütmelerde, düşünce alişverişinde bulundum. Ne olduğum, ne olmak istediğim ve yaptiklarimin bilincinde ve takibindeydim. İyi bir psikiyatr ile yapilacak terapi seanslarinin ihtiyaç duyan insanlara faydali olabileceğini en azindan sorunlarinizi ve kaynağini bulmakta yardimci olacağini söyleyebilirim. Örneğin doktorumun uyguladiği Türkiye’de yeni uygulanmaya başlanan bir metod ile yönlendirmeden uzak, belirleyici faktörün kendimin olduğu görüşmeler ile kendi bütünlüğümü koruyarak sorunlarimi gözden geçirmek beni rahatlatiyor. Sonuç olarak eğer bir psikiyatra gitmek istiyorsaniz korkmayin ve açik olun. Selamlar.

∇Baştarafi Sayfa 10’da ∇Bir sosyal psikolog olarak, bir eşcinselin,

toplumda kendini eşcinsel olarak varedebilmesi mümkün mü? Bir sosyal psikolog olarak, bir eşcinselin toplumda kendini kanitlayabilmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Az da olsa toplumumuzda bunu başarabilenler vardir. Bir eşcinselin toplumda başarili olabilmesi, her alanda olmasa bile, biraz da toplumsal bir alişma sorunudur.

∇Bölümünüzde eşcinsel öğrencilere özel bir

yaklaşim sözkonusu mu? Bölümümüzde eşcinsellere özel bir yaklaşim söz konusu değildir.

∇Bölümünüzdeki seminer, ödev ve tezlerde

eşcinsellik ele aliniyor mu? Ya da siz öneriyor musunuz? Bölümümüzde yaptirilan ödev, seminer ve tezlerde eşcinselliğin işlenmesi için özel bir çaba harcanmamakta ve bu konuya bir ayricalik verilmemektedir. İlgilenen çikarsa her türlü çalişma yapilmaktadir.

KAOS GL 17/18

“ ... Kraepelin, Bleuler ve Freud’a insan aklini sömürgeleştiren insanlar olarak bakiyorum. Çünkü toplum onlardan tibbin sinirlarini, ahlakin ve hukukun üstüne taşimalarini istedi -yaptilar; hastaliğin sinirlarini vücuttan davranişa doğru genişletmelerini istedi -bunu da yaptilar; ve onlardan toplumsal çelişkiyi psikopataloji, kapatilmayi da terapi olarak gizlemelerini istedi bunu da yaptilar.” Thomas SZASZ


Derya KURAT Benim derslerime giren hocaların bazılarının yaşlarını da göz önüne alarak “eşcinsellik” konusunda önyargısız görüşler taşıdıklarını ve bunları öğrencilerine de aşılıyabilecekleri hissine kapılmıştım. Sınıftan tekrar çıkıp birkaç dakika sonra elinde dergiler olduğu halde geri dönüyor. Dergiyi karıştırıyorum... resimli sayfalarının konusu iki gencin aşkı ve çevresinde olup bitenleri kapsıyor. Ders boyunca sırayla paragraf paragraf çeviri yapıyoruz. Bir ara konu eşcinsellik oluyor. Dergiye baktığımızda hocamızın ilgili sayfaları yırttığını görüyoruz. Bizim şaşkınlığımızı farkedince “Zaten o sayfalar sizlere uygun değildi.” demeyi de ihmal etmiyor. Kaos GL... Okur-yazarıyla hayat verdiğimiz Türkiye’nin ilk eşcinsel dergisi. Bizimkilerin heterolara karşı birliklerini savunuşları, kendileri ve kendi gibileriyle gurur duyuşları ve azimlerini görüp hissettikçe övünç ve coşku duyuyorum.

Birlikte gelecekteki iyi günlere daha çabuk ulaşacağımızı düşünüyorum. Bunları düşüne düşüne güzel bir Adapazarı sabahı yürüye yürüye okula varıyorum. Burası üniversite. Univer-sity... Türkçe manasıyla KainatınMerkezi. Kainatın merkezi nasıl olmalı diyorum. Ya da nasıl olabilirdi. Bu merkezde bulunan yetkililerin özgür dünya görüşleriyle ve davranışlarıyla bize örnek olmaları gerekmez mi en azından? Üniversite yalnızca ders vermek ve ders almak için gidilen bir yer olmaktan çıkmalı. Öğrenci eğitimi ile birlikte kişiliğini de iyi yönde geliştirebilmeli. Bunun için iyi örneklere ihtiyacı var. Benim derslerime giren hocaların bazılarının yaşlarını da göz önüne alarak “eşcinsellik” konusunda önyargısız görüşler taşıdıklarını ve bunları öğrencilerine de aşılıyabilecekleri hissine kapılmıştım. Bir buçuk iki ay sonra hislerimde yanıldığımı farkettim üzülerek. Oysa onlar kalabalık hetero öğrenci çoğunluğunu, bize karşı geliştirmeye devam ettikleri saçma yargılarından arındırma şansına sahipler. Madem gelecek gençlerin elinde, bu gençliğin bir kısmını bizlere karşı iyi düşünmeye yönlendirmek için bundan iyi fırsat mı olur? Nerdee... hocaları kim yönlendirsin? New York’ta ilkokul öğrencilerinin ders programlarının arasına “eşcinselliğe karşı önyargısız görüşler benimsetilmek” adına ders konulmaya çalışıldı. (Gökkuşağı Çocukları başlıklı yazıyı anımsayın.) Girişim ister olumlu, ister olumsuz sonuçlanmış olsun, önemli olan denenmiş olması. Üniversite ders programlarına da böyle bir girişim yapılsa... Sizlere okulda tanık olduğum bazı olayları üzülerek anlatmak istiyorum. Tüm bunları okuduktan sonra bu konuda daha ne çok şeyler yapmak durumunda olduğumuzu daha iyi anlayacaksınız. Ama moralinizi bozmayın. Bu dünyada değişmeyecek hiç bir şey yok. Ders çeviri... Batı hayranı profesör sınıftan içeriye giriyor, kürsüye çıkıyor. Ders başlamak üzereyken sınıf mevcudunun çoğunluğunda henüz kitap olmadığını farkediyor. Sınıftan tekrar çıkıp birkaç dakika sonra elinde dergiler olduğu halde geri dönüyor. Dergiyi karıştırıyorum... resimli sayfalarının konusu iki gencin aşkı ve çevresinde olup bitenleri kapsıyor. Ders boyunca sırayla paragraf paragraf çeviri yapıyoruz. Bir ara konu eşcinsellik oluyor. Dergiye baktığımızda hocamızın ilgili sayfaları yırttığını görüyoruz. Bizim şaşkınlığımızı farkedince “Zaten o sayfalar sizlere uygun değildi.” demeyi de ihmal etmiyor. Sınıf arkadaşlarım da onunla hemfikirler. Burası kainatın merkezi... Ders Alman Dil Bilimine Giriş... İlk dersimiz... genç asistan bayan kendini tanıtıyor ve herkesten aynı şeyi bekliyor. Sıra bana geldiğinde kendi hakkımda bilgi verip en sonunda Bursa’dan geldiğimi söylüyorum. Sonra yanımdaki genç erkek de kendini tanıtıyor ve Bursa’dan geldiğini söylüyor. Birden her kafadan bir ses yükseliyor: -Bursalı... -İkisi de Bursalıymış. -Bursalı... -Tekerlek mi yani? -Yok top (Anlamsız, sinir bozucu gülüşmeler, bakışmalar) -.... Genç, aldırış etmiyor gibi duruyor ama hafiften bozulduğu da gözümden kaçmıyor. Bursalı heteroların “eşcinsellik” konusunda ne kadar hassas ve baskı altında olduklarını bildiğimden şaşırmıyorum. Daha sonraki günlerde herkesin onun sırf Bursalı olduğu için ondan şüphelendiklerini düşündüğünü seziyorum ve de yanılmıyorum. Kızlara karşı hemcinslerinden daha ilgili, ve daha buna benzer bir yığın abartılmış davranışlar sergiliyor. Eşcinsel değil belki ama en az bir eşcinsel kadar baskı altında. Ve bir o kadar da huzursuz. Sanki Bursalıyım dediğine bin pişman. Burası kainatın merkezi...

KAOS GL 17/19


CİNSEL TEDAVİLERDE ETİK Prof.Dr. Şahika Yüksel Cinsel tedaviler son yıllarda oldukça popüler hale gelmiştir. Giderek artan bu ilgi, cinsel tedaviler ve cinsel tedavi etiği gibi konuların tartışılmasını gündeme getirmiştir. Bu yazı konu ile ilgili temel sorunları gözden geçirmektedir. Günümüzdeki anlamıyla cinsel tedavilerin ilk adımı bundan 30 yıl kadar önce Masters ve Johnson’ın sınırlı olguya dayanan çalışmaları ile atılmıştır. Doğum kontrol ilaçlarının da sağladığı özgürlükle, üremeden kendini bağımsızlaştırabilen cinsellik, ilgili bu tartışmalar daha açık ve yaygınlaşmıştır. Hiç kuşkusuz cinsellikle ilgili bu tartışmalar, tabuların delinebilmesi, konu ile ilgili önemli değişimlere yol açmıştır. Masters ve Johnson’ın çalışmalarına, orta sınıfa ait olma, çok seçilmiş olguları kapsaması, cinsel isteksizlik gibi önemli bir gerekçeyi dışlaması ve teklere hizmet verememesi gibi farklı eleştiriler gelmiştir. Sayılan eleştiriler farklı cinsel tedavilerin gelişmesinde de kışkırtıcı olmuştur. Günümüzde, 30 yıl öncesine kıyasla tedaviciler cinsel tedavilerin etki alanı ve uygulama biçimine ait çok daha fazla bilgilidir. Standart bir tedaviden çok, sorunun yapısı ve nedenlerine göre farklı uygulama seçenekleri vardır. Bu bilgi, en azından cinsel tedavilerin başladığı ve yayıldığı kültürler için geçerlidir. Türkiye’de son 10 yıldır cinsel tedaviler uygulanmakta ve kültürümüzde de kullanılabilir olduğunu gösterir sonuçlar bildirilmektedir. Yeni gelişen bir dal olmakla birlikte cinsel tedaviler bir yandan kişinin yaşamındaki kritik yeri, diğer yandan ticari “değeri” ile çok popüler bir alan haline gelmiştir. Kısa bir sürede olan bu yaygınlaşma 90’lı yıllarda cinsel tedaviler, tedaviciler ve cinsel tedavi etiği gibi konuların tartışmasını gündeme getirmiştir. Türkiye’de ise uygulama alanı yaygınlaşmakta olan cinsel tedavilerin etiği henüz hiç dokunulmamış bir alandır. Cinsel tabuların ve cinsiyetçiliğin egemen olduğu bir kültürde cinsel tedavilerde etiğinin ivedilikle tartışılması bir zorunluluktur. Bu yazıda konu ile ilgili temel sorunlar tartışılacaktır. Gizlilik ve güvenirlik: Psikiyatrik değerlendirmede kişilerden özel bilgiler alınır. Cinsel sorunu olanlarda bu bilgiler cinsel yaşamının ve ilişkisinin ayrıntılarını içermekte. Bu bilgilerin amacı kişiyi tanıyarak ona en iyi yaklaşım biçimini belrlemek. Cinsel sorunu olan bir çifti değerlendiriken bazen tarafların birbirinden gizlediklerini öğrenebiliriz. Bunları bir yandan gizlememiz gerekirken bu durum diğer yandan cinsel tedavilerde geliştirmeğe çalıştığımız eşler arasındaki paylaşma ve açıklık ilkesi ile çelişkiye yol açarak

KAOS GL 17/20

tedaviyi baltalayabilir. Bu durumda tutulacak yol tartışmaya açıktır. Bizim sorumluluğumuz bu sırların tedaviyi baltalayacağını iletmek ve eşleri ile ilişkilerini dönüştürmek istiyorlarsa tedavi sürecinde konuya öncelik tanımaları gereğini hatırlatmaktır. Terapistin danışanı etkilemesi Tedavi sürecinde terapist, sorunları ile kırılgan durumda olan danışanı-hastayı etkileme konumundadır. Tıbbi bir sorunda, o konunun uzmanı olan hekim için bu doğru olabilir. Ama cinsel bir sorun salt tıbbi etkenlere bağlı değildir. Terapist bazen kişiye/çifte yeni iletişim yolları önerecektir. Karar onlara aittir. Bu bağlamda, terapistlerin etkinliği ve kendi değerlerini yansıtmamaları için erişkin-erişkin arası bir ilişkiye girmeleri gereğini vurgulamalıdır. Terapistin tam bir yansız konumda kalması zordur. Önemli olan kendi zorluk değerlerini, ön yargılarını tanıyarak onları denetleyebilmesi.. Cinsel sorunlarda, “uzmanların” kendi değerlerini sanki tıbbi gerekçeler olarak iletmelerinin en tipik örneklerinden bazılarını birlikte hatırlayalım; 18-19. yüzyılda, üremeye yönelik olmayan cinselliklerin tıbbi zararları “bilimsel” gerekçelerle aktarılırken cinselliğe bu yüzyılın başında “mental hijyen” hareketinde, kendini tatmin etmenin tıbbi hatta geri dönülemez zararları “bilimsel” olarak açıklanmış ve yapanlara bedensel hastalık değil ama suçluluk bulaştırmıştır. Bilimsel çalışmaların ürünü olmayan bu görüşler kendi devirlerinin toplumsal değerlerinin bir ürünüdür. Bugün, 18-19. yüzyılın sapıklık-günah değerlendirmeleri, karşıtcinsellik (heteroseksüalite) dışı cinsel yönelimi olanları “hasta” olarak değerlendirilmesinde sürmekte. Cinsel yönelimin erken yaşta belirlenmesi, sosyal cinsellik çalışmalarının tutarlı bir şekilde eşcinselliğin toplumsal yaygınlığın göstermesine, psikiyatrik sınıflandırmalardan eşcinselliğin çıkarılmasına karşın, eşcinsellik toplumsal bir stigma olarak görülerek tedavi edilmekte. Tedavi yöntemleri ile ilgili bilgilendirme ve onay alma Bir tedaviye başlamadan önce danışana, nasıl bir tedavi sürecinin izleneceği, o tedaviden ne gibi olumsuz (yan) etkilerin olabileceği, bizim önerdiğimiz dışında hangi almaşık tedaviler olabileceğini iletilmelidir. Eğer bu yapılmazsa, hasta ne olduğunu bilmediği bir tedaviye gözü kapalı girer. Net bir plan


sunulmadığında hayır deme şansı yoktur ve kişi sahte veya olumsuz beklentilerle dolu olabilir. Beklentilerine uymayan tedaviyi terk ettiğinde işbirliği yapmayan, hevesi düşük bir hasta olarak etiketlendirilecektir. Bu bağlamda iğrendirme (aversion) tedavisi, tıbbi kastrasyon ve psikocerrahinin terapötik olarak kullanılabilirliği tartışılmalıdır. İğrendirme, özellikle 5060’lı yıllarda, cinsel sapmış davranışları gidermek amacı ile, bir ceza gibi, kullanılırdı. Amaç beğenilmeyen, “sapmış” kabul edileni kaldırmaktı. Bugün, cinsel suçlularda olduğu gibi, hapishane yerine önerildiğinde, gönüllü bir tedavi bağı kurulamayacağı ve tek başına bir tedavi yöntemi olarak kullanılamayacağı görüşü egemendir. Yöntem ancak çok iyi seçilmiş durumlarda, başka yaklaşımlar içinde, kişinin toleransına göre ayarlanarak, onun kendi denetiminde kullanılmaktadır. Hormon ve ilaç tedavileri salt cinsel alanı değil kişiyi genel anlamda etkilediği için etik bakımdan uygun değildir. Hasta-terapist arasında cinsellik Cinsel tedavide cinsellik odaktır. Kişinin cinsel konularda rahatlığının arttırılması hedeflenir. Bu ilişkide cinsel duygular hastada veya terapistte uyanabilir ama cinsel ilişki veya herhangi bir yakınlığa yer yoktur. Ruh sağlığında çalışanlar arasında yapılan anonim bir taramada erkekler %5-10, kadınlar %1-2 hastaları ile cinsel yakınlık bildirdi. Hasta-terapist ilişkisini yasaklayan tabu insest tabusu ile benzer kavramlar olarak değerlendirilmeli. Her iki durumda da, güven ilişkisi ihlal edilmektedir. Bu tabu cinsel ilişki için yaygın bir kabul görmektedir ama sınırın ne olacağında tartışmalar süregitmektedir. Tedavi ilişkisinde cinsellik bedensel temasla sınırlı değildir. Sözel, tahrik edici davranışlar dolaylı olarak aynı etkiyi yapabilir. Zor durumda olan bir hastanın giderken elini uzunca sıkmak, gerekirse omuzuna dokunarak destek vermek ve benzer davranışlara terapist neden dokunduğunu bilir ve bunu doğru aktarabileceğine güveniyorsa yer vardır. Bir yemekte hastanın sorunlarını tartışmak uygun olmaz ama rastlandığında birlikte bir çay içilebilir. Tedavi sürecinde terapist-hastasını/danışanını cazip bulabilir veya onun tarafından beğenilmek çok cazip gelebilir. Bunlarla nasıl başa çıkıldığı nasıl çözümlendiği veya tedavi edenin değiştirilmesi önemli konulardır. Bu kritik konu ile ilgili olarak Edelwich, Brodsky’nin (1991) yapılacak ve yapılmayacaklara ilişkin önerileri bize yol gösterici olabilir. Yapılacaklar: Kendi duygularınızı kabul edin, kendi duygularınızla hasta ile görüşürken ayırın, danışmanınızla yoksa akran bir meslekdaşınızla olguyu ve yaşadıklarınızı tartışın, bunlar yetmediğinde profesyonel danışmanlık alın, cinsel olmayan yakınlıkilgiyi ifade edin, konularla doğrudan yüzleştirin, hastanın davranışlarını terapötik olarak inceleyin. Yapılmayacaklar: Hastanın sorununu kendi sorununuz haline getirmeyin, kendi sorunlarınızı hastaya vermeyin, reddetmeyin, kişisel sorulara yanıt vererek veya hastaya “çifte mesaj” vererek süreci tartıştırmayın, kolayca “başkasına yollamayın”.

Özel sorun grupları 1. Transseksüalite: Bedensel olarak sahip olunan yapı ve kişinin benimsediği cinsiyetin birbirinden farklı olduğu özel bir ruhsal durumdur. Bugünkü bilgilerimize göre, yaşamın ilk yaşlarında kazanıldığı kabul edilen transseksüalitenin zıtlıklarının tek çözümünü transseksüeller ameliyat olarak görür. Farklı disiplinler arasında bir işbirliği gerektiren, geri dönüşü olmayan bu ameliyat kararında ruh sağlığı uzmanının rolü kritik bir önem taşır. Karar, konuda özelleşmiş merkezlerde, bazı ilkelere göre verilir. Ameliyattan gerçekçi beklentileri olan, ağır ruh sağlığı sorunu veya zeka geriliği olmayan, 25 yaş üstünde ve transseksüel olduğu en az iki yıl izlenerek kabul edilmiş kişilere yapılabilir. Eldeki veriler uygun seçilmiş olgularda ameliyatın yaşam kalitesini, intihar riskini azaltıcı olduğunu gösterirken, eşcinseller ve diğer farklı cinsel yönelimlerde ameliyatın yeri yoktur. Mayıs, 1988’de çıkan bir kararla T.C. kanunlarına göre, transseksüellerin ameliyatı resmen yapılabilmekte. Ancak, ameliyat koşulları ile ilgili bir yönetmelik hazırlanmamıştır ve eksiklik “piyasada” deneyimler “parayı” veren herhangi bir vatandaşın bu geri dönüşü olmayan ameliyatı olabileceğini göstermektedir. Cinsiyet değişimi ameliyatlarının yapılma koşullarına ilişkin bir tüzük getirilmesi gerekirken, beden yapısı erkek olan transseksüellerin askerlik muafiyetlerinin kolaylaştırılması gerekli. Usulüne uygun ameliyat yapmayan doktorlar hakkında, mesleği kötüye kullanımdan gerekli işlemler yapılmalı. Dahası transseksüellere sağlık sorunlarının çözümü sırasında ayrımcı muamele yapılmamasına özen gösterilmelidir. 2. Fizik veya ruhsal sorunları olan kişilerin cinsel sorunları Tüm insanları sağlıkla ilgili danışmanlık ve tedavi edilme hakkı vardır. Ruhsal ve/veya bedensel sorunları olan kişilerin doğum kontrolu, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma ve benzer konularda cinsel eğitime hakları vardır. Ayrıca, bu kişilerin bedensel zorluklarına göre özel yönlendirmelere ve kendi kapasiteleri ilgili bilgilenmeye gereksinimi olabilir. Bu tür sorunları olanlara yönelik özel eğitim programları geliştirilmesine gereksinim vardır. 3. Cinsel istismar: Son 20-25 yıldır özellikle kadın ve kız çocuklarına yönelik cinsel istismar, tecavüz olgularının sıklığına ait yoğun veriler birikmekte. ABD’de beş kadından birinde ırzına geçilme, 18 yaş altındaki kadınlarda %15 oranında en az bir kez zorla cinsel deneyim öyküsü olduğu bildirilmekte. Cinsel sorunları olanlar arasında daha sık olmak üzere, ruhsal sorunları olan kadınlarda travmatik yaşantıların varlığı bildirilmektedir. Bu nedenle ruhsal ve cinsel sorunları olanlara sistemli olarak cinsel bir travmanın varlığının incelenmesi önerilmekte. Cinsel travmatik yaşantılar hakkında çok az bilgi sahibiyiz. Bu soru genellikle ihmal edilmektedir. Cinsel işlev bozukluğu ve ruh sağlığı sorunlarının tedavisi ile uğraşanların aynı ilgiyi cinsel travma ve ardıllarını onarmaya da göstermeleri gerekir.

KAOS GL 17/21


konularda araştırma yeterliliği olanlar araştırma Etik ve Yasal sorumluluklar yapabilir. Cinsel tedavi taleplerinin hızla Kurallar temel ilkeleri belirlemekte, bazı yaygınlaşması ve iyi bir gelir kaynağı olması, zorluklarda yol göstermekte yardımcı olabilir. Ancak tedaviciler açısından da bu tür tedavileri cazip bir onlar her zaman nasıl davranılacağını belirlemekte uygulama alanı haline getirmiştir. Belirli eğitim yeterli olmayacaktır. Terapist-danışman önce bir standartları ve klinik deneyime sahip olanlar cinsel insandır ve kişiliği mesleğinden önce gelişmiştir. tedavi uygulamada yetkili olabilir. Ancak farklı Kaçınılmaz olarak klinik çalışmalarını etkileyebilme disiplinlerden gelen, tüm terapistleri bağlayan belirli potansiyeline sahiptir. Hastanın kültürel, dini, kişisel ilkelerin olması bir zorunluluktur. özellikleri ve öznel veya nesnel beklentileri cinsel İlk tartışma cinsel tedavinin hangi meslek tedavilerin temel ilkelerine denk düşmeyebilir. grupları tarafından yapılacağıdır. Son zamanlarda, Uygulamada sık rastlanır bazı zorluklardan örnek özellikle erkek cinsel işlev aksamalarında organik vermek istiyorum. nedenlerin yerini giderek daha fazla vurgulamaktadır. Bir çok aile, eşcinselliği bir korkulu rüya Bir cinsel tedavide bedensel bir değerlendirmenin olarak görmekte, hastalık olarak kabul etme eğilimi yapılması genellikle ön koşuldur. Ama bu konu ile ilgili içinde ergen veya erişkin yaşlarda çocuklarını bedensel inceleme yapmak dışında bir eğitime sahip kliniğe getirmektedir. Beklentileri “kadınsı”/”erkeksi” olmayan bir doktor tedaviyi tek başına yapamaz. Çok davranışları olan ama bu davranışlar onların anlayışı kez cinsel sorunların değerlendirme ve tedavileri takım ve “aile yapıları” ile bağdaşmayan çocuklarını “daha çalışmasını gerektirir. erkek”/”daha kadın” olarak biçimlendirmemizdir. Bazen Türkiye’de, cinsel tedavileri hangi koşullara de aynı etkilerle, cinsel kimliğin, adını koyamayan veya sahip kişiler tarafından uygulanabileceğine ilişkin bir kendi cinsel kimliğini kabul etmekte kargaşası yaşayan açıklık olmadığı gibi, uygulama ilkelerine ait henüz bir bir genç aynı beklenti ile başvurabilir. Farklı cinsel tartışma bile açılmamıştır. Bu tür bir tartışmanın kimlik özelliklerinin mutlaka bir başlatılmasına şiddetle gereksinim psikopatoloji işareti olmadığı ve vardır. Bu amaçla “Amerikan Cinsellik Farklı cinsel kimlik ilaçlarla dönüştürülmeyeceği Eğitimcileri, Danışmanları ve özelliklerinin mutlaka bir temel bilgimizi bu ailelere, Terapistleri Derneğinin Etik Kodu” psikopatoloji işareti gençlere aktarma (AASECT, 1992)unda ele alınan cinsel tedavilerle ilgili potansiyel konumundayız. Ama toplumsal olmadığı ve ilaçlarla sorunlardan bir özet vermek ön yargılardan etkilenen dönüştürülmeyeceği istiyorum. ve”ailelere yüzü tutmayan” -Etik ve yasal sorumluluklar: temel bilgimizi bu ailelere, bazı meslekdaşlar bu gençlere Cinsel sorunları tedavi edenler farklı daha çok hormon veya gençlere aktarma disiplinlerden gelir. Bu kişi hastasının nöroleptik türü bir reçete tedavisinde kendi disiplinlerinin etik konumundayız. Ama vermiş olduğunu öğreniyoruz. kurallarına ve AASECT kurallarına toplumsal ön yargılardan Yine sık rastladığımız bir uymak zorundadır. Kurallara başvuru nedeni evliklerinin uymayanların meslek ruhsatları alınır. etkilenen ve”ailelere yüzü “cinsel uymsuzluk”/doyumsuzluk Bu kurallar şu alt başlıklara nedeni ile yürümediğini düşünen tutmayan” bazı ayrılmaktadır: ve cinsel sorunlarının düzeltildiği 1. Beceri ve bütünlük: meslekdaşlar bu gençlere özel bir “operasyonla”, Terapistler başvuranlara kendi yetki daha çok hormon veya yaşamlarının ve evliliklerinin ve özelliklerini açık ve doğru olarak bekleyenler. Bu nöroleptik türü bir reçete düzeleceğini tanımlamalıdır. Kendileri hakkında gruba girenler tek başlarına gelip vermiş olduğunu yanlış bilgi veremez ve uzmanlıklarına bizden alacakları “reçetelerle” girmeyen raporlar veremezler. eşlerini değiştirmeyi bekleyebilir. öğreniyoruz. 2. Moral, etik, yasal Bazen çift birlikte gelir ama standartlar: Danışman kendi yargısının etkilenebilir aralarında büyük ve dönüştürülemez farklılıkları olduğunu bilmeli ve bu etkilenmelerin sonuçlarını psikoterapide sihirli bir değnekle çözmek olası değildir. engellemek için süregiden bir mezuniyet sonrası Burada da tutulacak yol kişileri standart yemek eğitime ve danışmanlıklardan yararlanmalıdır. Yapısı tariflerine benzer paketlerle oyalamak olmamalı. ne olursa olsun, danışanı olumsuz etkileyecek bir Kendileri ve partnerlerini tanımalarına yardımcı olup bu yakınlığa girmemelidir. Onların yasal hakları ihlal değerlendirmeler ışığında yaşamlarını planlamalarıdır. edilemez, araştırma, eğitim, danışmanlık, tedavi ve Bu örneklerde görüldüğü gibi, özellikle denetimde AASECT kurallarına uymak durumundadır. cinsiyetçiliğin egemen olduğu toplumlarda 3. Danışmanın menfaatı korunmak zorundadır. cinsiyete bağlı ayrımcılıkların tedavi anlayışına 4. Öğrenci, eğitilen ve diğerlerinin durumu ile yansıması seyrek rastlanmayan ve tehlikeli bir ilgili kurallardan haberdar olmalıdır. durumdur. 5. Araştırma: Katılacak kişiler bilgilendirilir ve “Bilimsel” çalışmaların planlaması ve ancak gönüllü olarak katılabilirler. Yasal kurallara yorumlanması o toplumda geçerli normlardan uygun olarak ve yazılı izinleri alınarak, sadece cinsel etkilenebilir. Bilimsel verilerin saptırılmadan sunulması

KAOS GL 17/22


gerektiği gibi, profesyoneller dışı çevrelere, kamu oyuna ulaştırılması ve görünür kılınması da bilimsel çalışmaları yapan kişilerin görevleri arasındadır. Cinsel çalışmalarla ilgili bir örneği aktarmak istiyorum. Psikiyatriye ve çocuğun cinsel gelişiminin yaşamındaki önemini anlamamızda, büyük katkıları olan kişilerden biri olan Freud, aile içi cinsel istismar konusunda aynı bilimsel titizliği göstermemiştir. 16’sı kadın 18 hastasının belirtilerinin, çocukluk devrelerinde yaşadıkları cinsel istismarla bağlantılı olduğunu değerlendirmiş ama (çoğu baba olan) aile içi sırlarla ilgili bilgilerini gizlemiştir. Bu tutum var olan aile yapısını eleştirme ve dönüştürmeyi engellemeye çalışan statükoyu savunan bir barikattır. Freud’un ilk çalışmalarında cinsel istismarı gördüğü ve bu bilgiyi gizli tuttuğunu açıklayan kişi, Masson, ise bulunduğu bilimsel dernekten atılmıştır. Sonuç ve öneriler Deneyimler Türkiye’de cinsel tedavilerin kabul edilebilir ve uygulanabilir olduğunu göstermekte. Bunun doğal bir uzantısı olarak cinsel tedavilerin etiğinin hızla tartışılması ve belli kuralların getirilmesi zorunluluğudur. Henüz genel olarak psikiyatride etik konusunda ilkelerin el yordamı ile uygulanması ve yazılı her uygulayanı sorumlu tutan kuralların

olmaması büyük bir eksikliktir. İki grubun çalışmalarının yer yer ortak sürdürülmesi uygun olur. Deneyimlere dayanarak bu konuda şunları önerebiliriz: Kendi kültürümüzün cinsel yaşam özelliklerini, uygulama ve tutumları tanımak için sosyal seksoloji çalışmaları ile veriler toplanmalıdır. Cinsel tedavi uygulayanların standart eğitim programı hazırlanmalıdır. Salt cinsel işlev bozukluğu konusunda eğitim alması yeterli değildir. Farkı cinsel yönelimi olanlara, cinsel yolla bulaşan hastalıkları olanlarla, cinsel travma öyküsü olanlarla çalışabilecekleri bir eğitim programı hazırlanmalıdır. Terapist adaylarının eğitimi salt kuramsal kalamaz. Bu eğitim programında cinsel konulara önyargısız yaklaşabilmeleri için kendi cinsel tabularını ve cinsiyetçi özelliklerini de tanımalarına yönelik uygulamalı bir bölümü de olmalıdır. Türk Tabipler Birliği, sağlık bakanlığı temsilcileri, ruh sağlığı uzmanlarının dernekleri, klinik psikologların meslek örgütleri ve başka ilgili meslek gruplarının katılımı ile ilgili bağlayıcı tüzüklerin ivedilikle hazırlanması gerekmektedir. Bu tüzüklerde kimlerin tedaviyi uygulayabileceği, hangi eğitimlerin gerekli olduğu, meslek uygulamasını aksatanlara uygulanacak hükümler belirlenmelidir.

Psikiyatri, Psikoloji ve Psikofarmakoloji Dergisi 1994; 2 (Ek3) İTALYA’nın Milano kentinde, Sinagog ve Yahudi Müzesi’nin 400. kuruluş yıldönümü kutlamaları nedeniyle, İtalyan Psikologlar Federasyonu üyesi 150 psikolog ve araştırmacının, 14 yaş üzerindeki 1050 kişi üzerinde yaptıkları araştırma; İtalyan toplumunda milliyetçi ve ırkçı düşüncenin yayılmakta olduğunu ortaya koydu. Araştırma sonucunda İtalyan’ların %83.4’ünün, siyahları, çingeneleri, Yahudileri, sakatları, dilencileri ve homoseksüelleri sevmedikleri ortaya çıktı. Ayrıca her dört İtalyan’dan birinin, Avrupa ülkeleri dışındaki ülkelerden gelen insanlardan rahatsız olduğu belirlendi. Doğrudan “ırkçı mısınız?” diye sorulduğunda, araştırmaya katılanların %75.8’i “hayır” yanıtını verirken; şaşırtıcı sorularda, siyah, Yahudi ve homoseksüellere karşı, İtalyan’ların çoğu “beyaz, Katolik ve heteroseksüel” değerleri savunuyor. Araştırma sonuçlandıktan sonra bir açıklama yapan İtalyan Psikologlar Federasyonu başkanı, devlet kurumlarının işlemediği, işsizliğin hızla arttığı bir dönemde İtalyan’ların, çareyi “ulusal benliklerini daha zayıflara karşı yüceltmede” bulduklarını ifade ederek, bunun sorumlusunun “kollektif histeriyi kontrol edemeyen” devlet olduğunu belirtti. Fabrika Gazetesi, Dünyadan Köşesi, sayı 26, Ocak 1996

2/5BZ dinlemek ve Güzel Mecmuası okumak isteyenler Serhat’a yazın: PK 55 81072 Suadiye / İSTANBUL

Eblek Hardcore’un yeni sayısı çıktı. Edinmek isteyenler, punkerlar ve hardcore’cular PK 67 Bakırköy 34711 İstanbul’a yazın. Pişman olmayacaksınız.

KAOS GL 17/23


KELEBEĞİN KANATLARI Biz biliriz, kelebeğin kanatlarındaki noktaları, Kanatlar birleştiğindeki görüntünün güzelliğini. Biz biliriz, kelebekler kadar özgür olmanın tadını, Kanatlarındaki birleşmenin anlamındaki zevkini.

Ellerimiz, sertleşmiş kıllarla dolu bedenlerimizde, Parmaklarımızın temasındaki duyguların derinliğini, Bedenlerimiz şehvet titreşimlerinde birleştiğinde, Rujsuz dudaklarımızın birleşmesindeki tadı, biliriz.

Dantelli külotlarımız, ipek sütyenlerimizle değil, Ellerimizin nasırları, sertleşmiş sakallarımızla. Bedenlerimiz, cinsel görünüşümüz aynı olsa da, Sevişirken doyasıya aldığımız tadı, biz biliriz.

Gökkuşağı kadar güzeldir, gönlümüzdeki sevgimiz, Kelebekler kadar özgürdür bedenlerimiz, Kendimiz için severken, kendimizi veririz, Sevginin, coşkunun en güzelini doyasıya yaşarız. Metin GÜNDOĞAN


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.