EŞCİNSELLERİN KURTULUŞU aynı zamanda HETEROSEKSÜELLERİ DE ÖZGÜRLEŞTİRECEKTİR
EYLÜL 1997
YIL 4
Ahh!... Çocuklar!... Hepimizin özgür olacağı günler de gelecek yeter ki aşkı ve umudu kaybetmeyin
SAYI 37
KAOS GL içindekiler 4 Lezbiyen Feminizm-I Mektuplardan Orada Kimse Var Mı? 3. Yıl İçindekiler Kapaklar Ve Artık Birleşim GL Kitaplığı Çocuk İstiyor muyum? Camdan Kalp Haberler
3 6 10 13 16 18 26 28 29 31 32
Tüm sayılarımızı İstanbul ve Ankara İskenderiye Kütüphanelerinde, Ankara Kelepir (Konur 2 Sokak), İstanbul Pentimento’da (Beyoğlu Sineması Pasajı) bulabilirsiniz.
ABONELİK İÇİN YURT İÇİ 1 YILLIK ABONE BEDELİ 2.700.000.-TL, 6 AYLIK 1.350.000.-TL YURT DIŞI 1 YILLIK ABONE BEDELİ: 75 DM YA DA 50 $ (POSTA DAHİL) T. İŞ BANKASI MEŞRUTİYET ŞUBESİ (ANKARA) ALİ ÖZBAŞ 4213 0544328 NO’LU HESABA YATIRILMALIDIR PLEASE, TRANSFER 75 DM OR 50 $ AS 1 YEAR SUBSCRIPTION PERIOD TO THE FOLLOWING BANK ACCOUNT: T. İŞ BANKASI MEŞRUTİYET ŞUBESİ (ANKARA) ALİ ÖZBAŞ NO:4213 0544328 DEKONT YA DA FOTOKOPİSİNİ MUTLAKA ALİ ÖZBAŞ P.K. 53 CEBECİ/ANKARA ADRESİNE POSTALAYINIZ. TEK SAYILIK İSTEKLERDE 200.000.-TL’ lık POSTA PULU GÖNDERİNİZ.
e-mail: kaosgl@ilga.org kaosgl@geocities.com
KAOS GL SATIŞ NOKTALARI: ANTAKYA Ferah Kitabevi (Saray Caddesi) BALIKESİR Çağdaş Kırtasiye ANTALYA Akdeniz Kitabevi BURSA Can Kitabevi (Heykel) ADANA Püren Kitabevi (Arı Sineması Sk.), Kardelen Kitabevi İZMİR Kabile Kitabevi (Konak), Ayrıntı Kitabevi (Alsancak), Ayrıntı Kitabevi (Karşıyaka) DENİZLİ İleri Kitabevi, İSTANBUL Taksim Mefisto, Pandora Kitabevi, Pentimento (Beyoğlu Sineması Pasajı) ANKARA Dost, ABC, Bilim&Sanat, İlhan İlhan, İmge, Kelepir ve Doruk (Konur1) Kitabevleri
Yaşadığı mekanlara okuduğu KAOS GL’leri götüremeyip, okuduktan sonra imha etmek zorunda kalan arkadaşlar, dergiyi imha etmek yerine bir bankın üzerine bırakırlarsa, dergimiz başkaları tarafından da okunabilir
internet sayfamız: http://www.geocities.com/WestHollywood/Heights/3050 K A O S
G L
i l g a
ü y e s i d i r .
KAOS GL AYLIK POLİTİK GAY VE LEZBİYEN DERGİSİ EYLÜL 1997
YIL 4
HER AYIN 20’SİNDE ÇIKAR. B u
d e r g i
K A O S
G r u b u
t a r a f ı n d a n
SAYI 37 YAZIŞMA ADRESİMİZ ¨ y a y ı n l a n m a k t a d ı r .
KAOS GL, üçüncü cildini tamamladı. 4. yılına giriyor! Türkiye’de eşcinsel olmanın zorluğu ortadayken, bir eşcinsel dergisi çıkarmanın zorluğu da kolayca tahmin edilebilir sanırım. İlk sayıdan bu yana emek vermiş biri olarak, KAOS GL DERGİSİ’nin 3 yıldır hiç aksamadan çıkıyor olmasından övünç duyduğumu saklamayacağım. Heyecanım ise hiç eksilmedi. Bunlara ek olarak itiraf etmeliyim ki dönem dönem hüzünlendiğim de oluyor. Dördüncü yıla girerken duygu ve düşüncelerimi yazmak istedim. Teknik konulara ve KAOS GL’nin ne yapıp ne ettiğine girmemeye çalışacağım. Yakında türkçe ve ingilizce olarak hazırlanmış bir KAOS GL Tanıtım Broşürü yayınlanacak; burda KAOS GL ile ilgili her türlü sorunun cevabının bulunacağını sanıyorum. Bir erkek eşcinsel olarak özellikle son 10 yıldır eşcinsellik ve eşcinseller hakkında öğrendiklerimden kendimce en önemlisi, karamsarlığa düşenlere de, mücadeleyi seçenlere de eşit mesafede yaklaşılması gerektiği. Küfrettiğim, lanet okuduğum olmadı mı? Ebette oldu, bundan sonra da olacak! Ama bunca acıya, bunca zulme, insan taş olsa dayanmaz. Zulüm edebiyatına, özellikle son dönemde kendilerine islamcı denilen teokratik devlet yanlılarının dillendirdiği cinsten olanına, doğrusu midem bulanıyor. Maalesef herkes kendi çektiği acıyı duyuyor ama yine de heteroseksüel olmayanların yaşadıklarını, Türkiyeli bir eşcinsel olarak, heteroseksist zulüm olarak adlandırmakta sakınca görmüyorum. En küçük bir abartı ya da yanlış olmadığı halde konu zulümdan açıldığında -kapanması mümkün mü?- heteroseksüel dostlarımız gözlerimizin içine baka baka gülümseyebiliyor, utanmadan sırıtabiliyorlar. Böyle bir ortamda, mücadeleyi seçen eşcinsellerin yanı sıra
karamsar, inançsız, züppe, heteroseksizm işbirlikçisi eşcinsellerin de olmasından ve de çok olmasından daha doğal ne olabilir. Heteroseksizm tarafından özgüveni ve onuru gaspedilmiş ve bunları geri almak için mücadele etmek gibi bir seçeneğin olduğunu hayatında görmemiş bir eşcinselin, bir foseptik çukuru olan heteroseksüel toplumun bok akan kanallarında kulaç atmasından daha doğal ne olabilir. Mücadele etmekten, arkadaşının partnerini kapmayı anlayan bir eşcinsel, elbetteki aşk ile özgürlük’ün yan yana gelmesinden bir şey anlamayacaktır. Bu curcunada, bu koşullarda kendini sevmemek/iğrenmek, her koyunun kendi bacağından asılacağını düşünmek, düşülecek en kolay yoldur. Bir şey katmak, yaratmak gerektirmez. Seçim bile gerektirmez, çünkü verilidir ve yaşanılandır. Oysa hayattaki gerçek seçim, hayır diyebilmekten, verili olanı reddedebilmekten geçiyor. Yüzyıllardır biliniyor, bu toprakların erkekleri, çok çok azı hariç, yaraklarını taşın deliği olsa, hiç düşünmeden oraya bile sokarlar. Kendi cinsinden biriyle düzüşmek, düzüşüyor olmak marifet değildir. Asıl marifet eşcinsel olmak, olabilmektir. Eşcinsel bireyler, çok sınırlı sayıda mekan ve ortamlarda yan yana, yüz yüze gelebilmekteler. Bunları artık eşcinsel olsun olmasın, bilmeyen kimse kalmadı. Hamam, park, sinema, bar, çark alanları... Buralarda biraz deşarj olmak -gullüm- daha çok da partner bulmak için buluşuluyor. Hiç kimse böyle ortamlarda sorunlardan, heteroseksizme karşı mücadeleden konuşulmasını beklemesin. Zaten kimsenin sıkıcı konularla kaybedecek zamanı da yoktur. Stonewall, belki de bıçağın kemiğe dayanmasıyla, Amerikalı kardeşlerimizin ‘yetti ulan!’ diyerek kendiliğinden yarattıkları bir direnişti.
KAOS GL 37/3
Türkiye’de bir Stonewall olmayacak, bu kesin! inanışlarının neredeyse genlerine kadar işlediği gibi, (Bunun nedeni ayrı bir tartşma konusu olabilir). eşcinseller de kabuklarını kırarak, bir araya gelerek bir şeyler yapılabileceğine inanmıyorlar. Damgalanma Ankara’da eşcinsellerin Z Pub’tan aşağılanarak korkusu, özgüven eksikliği, yıllarca bastırılmanın kovulmaları, benzer bir tepkiye yol açmadı ama getirdiği sabırsızlık ve maymun iştahlılığı, eşcinsel içinden KAOS GL’nin de çıkacağı bir sürece ivme kazandırdı. Geniş katılımlı bir-iki ev toplantısının bireyleri, ‘o olmuyor, bu olmuyor, o zaman hiçbir şey ardından tartışmalar İHD Ankara Şubesi’ne taşındı. olmaz’ düşüncesine götürüyor. Her alanda olduğu Yani sıkıcı konular ve sorunlar yaşanılan ortamlarda gibi, bu alanda da egemen olan genel inanış, bu işin değil salonlarda tartışılmaya başlandı. Aslında ya medya tekellerince ya da zengin biri tarafından Ankaralı eşcinseller daha önce de pek çok kez pek yapılabileceği şeklinde kendini gösteriyor. Aslında, çok yerden kovulmuşlardı. Öğrendiğimiz kadarıyla akla gelebilecek her alanda en az bir-iki dergi yıllar önce Jazz Time’dan kovulunca Hitit’e, Hitit’ten yayınlayan medya tekellerinin bu alana hâlâ el kovulunca bilmem nereye gidenler yeni dönemde atmaması (bence eksik olsun) başlı başına bir “neler oluyor” merakı ile bir kaç kez kenardan araştırma konusu olabilir. Zengin eşcinsellerin nerde seyrettiler ama daha sonra, her seferinde bir yer ve nasıl yaşadıklarını ise ben bilmiyorum. bulabileceklerinden, katılmaktan vazgeçtik, kenardan bile seyretmez oldular. Bu dönemde, tahmin Bir ara bir şekilde tanıştığım orta-zengin biri “Kâr edilebileceği gibi her kafadan bir ses çıkıyordu. (Bu etmiyorsanız hâlâ neden çıkarıyorsunuz?” dediğinde arada sidik yarışına, söyleyecek söz bulamamıştım. benmerkezciliğe Aslında sözkonusu zihniyet yeni düşülmedikçe, her kafadan de değil, şaşırtıcı da değil. Gerçeklerle yüzleşmek, bir sesin çıkmasının neresi Üstelik eşcinsel olmakla da ilgili sevimsizdir, sıkıcıdır kötüdür hâlâ değil. Topluma egemen olan ve de zordur. anlamamışımdır). 19-20 zihniyet bu. Hâlâ pek çok Eşcinsel olmak’ın yaşına gelmiş, derdini ve eşcinsel, KAOS GL’ye inatla zor olduğu gibi. de kendini hiçbir yerde emek veren ve katkıda bulunan KAOS GL, tam da anlatamamış bir insan insanları enayi olarak görüyor. konuşma olanağı Oysa biz bu yolu bilerek ve bu zor alanda atmıştı bulduğunda, ya ağzını hiç isteyerek seçtik. Emek veren, ilk adımını yayın hayatına. açmaz ya da onu hiç katkıda bulunan diğer kimse susturamaz. Sözün arkadaşların da bunu bildiklerini uçup yazının kaldığını sanıyorum. Parasızlık matah bir biliyorduk ve biz yazı’yı şey değil. Çünkü onsuz hiçbir bok seçtik! olmuyor. Parasızlık güçsüzlüktür. Matbaa’ya koşullanmış insan, fotokopi bir dergiyi, bir tercih bile İlk sayı, işyerlerinde gizlice dizildi. Sıra çoğaltmaya olsa (bizimkinin tercih olmadığı biliniyor!), bu gelmişti. 600.000.-TL (altı yüz bin) gerekiyordu ama o önyargıyla karşılıyor. İçinde ne yazarsa yazsın, da bizde yoktu! Bugün için çok komik olan bu miktarı, okuyucu karşısına daha baştan yenik çıkıyorsun. Aynı bir heteroseksüel kız arkadaşımızdan borç alabilmek durum ebette eşcinseller için de geçerli. Aslında için günlerce dil döktüm. Asla ikinci sayıları çıkmayan baskısı temiz, kolay okunabilir, gerektiğinde renkli öğrenci dergilerinden (Duvar, Üniversiteli, Virtüel ...) fotoğraflı bir dergiyi ben de tercih ederim. Fakat dolayı KAOS GL’nin sonunun da aynı olacağını dönem dönem barlarda duyulan, “Avrupai dergi” düşünüyor ve parayı vermek istemiyordu. KAOS snobluğunun bu tercihten farklı bir şey olduğunu GL’nin ayın 20’sinde çıkıyor olmasıyla ilgili özel bir düşünüyorum. Artık dünyada, yüzlerce, belki de anlamı yok, öyle başladı öyle devam ediyor, demiştik. binlerce, eşcinsellerin çıkardığı ya da eşcinseller için Çünkü arkadaşı ancak ikna edebilmiştim. On gün çıkan newsletter, bülten, dergi, gazete bulunuyor. daha bekleyemediniz mi? diyenler olabilir. O Ders kitabı almak dışında kitapçıya uğramayan, günlerdeki heyecanımızı hatırlıyorum, asla gazete bayiine sigara almak için giden insanlara bekleyemezdik! Çünkü yeterince beklemiştik... Başka eşcinsel dergisini politikanın p’sinin olmadığı renkli ve alanlarda dağ deviren pek çok arkadaşımız, bu parlak kağıtlarmış gibi anlatanlar da aslında, kendileri alandaki yeteneklerini hâlâ kendilerine saklıyorlar. farkında olsun ya da olmasın başka bir politikadan Kadınların fiziksel olarak güçsüz olduklarına dair sesleniyorlar. Bunun adının konmaması aynı,
KAOS GL 37/4
heteroların, kendilerinin heteroseksüel olduklarını belirtme gereği duymamaları gibi bir durum. Bu insanlar, Yunanistan’da To Kraksimo’nun (artık çıkmıyor), İtalya’da Quir’in, Fransa’da Star ve LM (sadece kapağı renkli)’in kaliteli kağıda matbaa basımı olduğu halde ve de her türlü olanağa sahip oldukları halde neden siyah-beyaz çıktıklarını hiç merak ediyorlar mıdır? Etmiyorlar, çünkü okumaktansa bakmak daha kolay geliyor. Çünkü okumak, anlamayı, anlamak soru sormayı, soru sormak gerçeklerle yüzleşmeyi gerektiriyor. Gerçeklerle yüzleşmek, sevimsizdir, sıkıcıdır ve de zordur. Eşcinsel olmak’ın zor olduğu gibi. KAOS GL, tam da bu zor alanda atmıştı ilk adımını yayın hayatına. Anarşist dendi, radikal dendi, kargadan başka kuş tanımayanlarca solcu dendi, fazla politik dendi, renksiz dendi... Emek veren ve katkıda bulunanların oranında dönem dönem bazı yönlerin ağır bastığı oldu; bu doğru ve çok doğal. Bununla birlikte şöyle bir kaç sayı karıştırılsa, birbirinden farklı bunca yazının yan yana olduğu çok az dergi bulunur. Bu da bizim rengimizdi, görülmedi. Bu eleştirilerle (suçlamalar?) ilk karşılaştığımızda günlerce tartışır, kendi adıma sürekli düşünürdüm. Ama artık bunların pek çoğunun, gerçeklerle yüzleşmekten kaçmanın bahaneleri olduğunu düşünüyorum. Yine de bu eleştirileri kendi adıma öpüp başıma koyuyorum. En azından görmedim-duymadım diyerek, yukardan bakarak, en kestirme yolu seçip yok saymıyorlar. Yani umut bar! Görmedim, duymadım diyen hep oldu, olacak. Ama daha ilk aylarımızda, ta Norveç’ten yeni geldiği halde bizi bulan, Norveç’teki underground yayınların öneminden söz eden, KAOS GL’ye yazı veren de oldu. Türkiye’ye çok çabuk uyum göstererek belki de tekellerle iletişim kurmanın sonucu KAOS GL ile olan iletişim çok çabuk kopacaktı. Bir ara küçük İskender’den bir mektup almıştık (8. Sayıda yayınlandı). Adamın hem imzası vardı hem de adresi. Benim ve bir-iki arkadaşımın aklına en küçük bir kuşku düşmemişti. Çünkü ne yaptığımızı biliyor ve yaptığımıza inanıyorduk. Fakat arkadaşların çoğu, küçük İskender’in KAOS GL’ye mektup yazacağına inanmıyordu. Arkadaşlar bu mektubu yayınlamayalım, diyorlardı; çünkü biri bize şaka yapmış olabilir ve biz de oyuna gelebilirdik! Oysa bildiğim kadarıyla küçük İskender’in elitizmle bir alışverişi bulunmuyordu ve haberdar olduğu Türkiye’nin ilk gay ve lezbiyen dergisine topu topu bir mektup yazmıştı. Hepsi buydu!
O zaman arkadaşların, mektubun gerçek olup olmadığına yönelik korkuları aslında kendilerine olan inançsızlıklarının bir sonucuydu. Bu inançsızlığın kendine yönelik olanı yadsıma şeklinde görülürken, yukardakilere (?) yönelik olanı ise yüceltme şeklinde ortaya çıkıyor. Bu kez de yüceltilenler, kendini yadsıyanlara inançsızlık besliyorlar. “Beş on heyecanlı genç biraraya gelmiş, nereye kadar gidebilirler ki?” İyi de herkes kollarını kavuşturup, bulunduğu yerden başkalarını seyrederse, hiç kimse hiçbir yere gidemez elbette. Kendi adıma, bu ülkede, eşcinsel hareketin bütün kanallarının maddi temellerinin bulunduğuna inanıyorum. Bu ayrıca ve her zaman kafa yormamız gereken bir konu. Küçük İskender bahanesiyle “yukardakiler” ile ilgili bir kaç söz etmek istiyorum. Bildiğim kadarıyla küçük İskender yukarda değil, sokakta yaşayan biri! Elitizm anlamında gerçekten yukarda olan ve her alanda olan pek çok eşcinsel var, biliniyor. Dürüst olduğunu sandığım ve dejenere olmamış bir kaç kişi dışında, ne kadar yukarda iseler bizim gibi sıradan eşcinsellere o kadar uzaktırlar. Eğer reel politika yapacaksanız ki güçler dengesi ile yapılır, aradaki mesafe şu ya da bu şekilde oynayabilir. Yok eğer özgürlük istiyorsan, özgüven ve onurunu kendi ellerine almak istiyorsan sadece sen ve senin gibiler vardır; bu her zaman böyle olmuştur. Eşcinsellerde de görülen orta sınıfa atlama saplantısı ve yukardakileri yüceltme aslında toplumsal bir hastalıktır. Kemalist devletin Osmanlı’dan devraldığı, herşeyin yukardan belirlendiği ve belirlenebileceği düşüncesinin toplumsal yansımasıdır. Bu zihniyet, bu topluma eşcinsel hareketin gerektiğine karar versin onu da kendi yaratacaktır, emin olabilirsiniz. Galiba, yılların birikimini yazmaya devam edecek olsam, derginin bir sayısı bile yetmeyecek gibi. En iyisi şimdilik bu kadar olsun. KAOS GL, sonuçta bir dergi. Bence bütün eksikliklerine rağmen iyi de bir dergi. En kötü koşullarda bile aksamadan çıktı. Türkiyeli eşcinsellerin kararlılığa ve sürekliliğe ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan KAOS GL’nin düzenli çıkmasının çok önemli anlamlarının olduğu kanısındayım. İki şeyden emin olmamız gerekiyor. Birincisi mücadele yoksa özgürlük de yok. İkincisi, eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecek!
gay’e efendisiz
KAOS GL 37/5
LEZBÍYEN FEMÍNÍZM -I Bu bölümde 1950’lerden bu yana Amerikan kadınlarının yaşamlarındaki en önemli değişimlerden biri, yeni bir lezbiyen kimliğinin gelişimi anlatılmaktadır. 1960’ların ve özellikle 1970’lerin sonunda lezbiyen feministlerin ortaya çıkışı lezbiyenlerin kendilerine ve başka insanların lezbiyenlere bakışını dramatik biçimde değiştirdi. Bunun asıl kaynağı feminizmdi. Dolaptan çıkan (coming out of the closet) feministler lezbiyenliğe siyasal bir anlam yüklediler. Bir yüzyıllık lekeye kimliklerini gururla ilan ederek meydan okudular ve bir ölçüde de bu lekeyi sildiler. Lezbiyen feminizm, feminizmden doğmuş olsa da pek çok lezbiyen feminist bugün kendilerini hem kadın hareketiyle hem de gay özgürleşmesiyle tanımlamaktadırlar. Lezbiyen feminizme geçmeden önce lezbiyenliğe genel bir bakış sunalım.
Lezbiyenlik Lezbiyenliğin özü erkeklerin reddi değil kadınların tercih edilmesidir. Eğer bir kadın, en derin duyguları ve ihtiyaçları sadece kadınlarla tatmin edilebildiği için cinsel partner olarak diğer kadınları seçiyorsa ve kadınlara yönelik güçlü duygusal yaklaşımının bir geçmişi varsa, bir lezbiyendir. Lezbiyenler, kadınlar için bir başka oluşu örnekleyerek geleneksel kadınlık nosyonlarına meydan okurlar. Bunu evliliklerini bırakarak, kendi şartlarıyla çocuk büyüterek ve böylece anneliği erkek kontrolünden kurtararak, değişik gözde mesleklerde üst konumlara gelerek; zayıf ve cinsel olmayan yaşlı kadın stereotipini yıkarak gerçekleştirirler. Amerikalı lezbiyenler tüm toplumsal sınıflardan ve gelir tabakalarından gelebilmektedirler. Lezbiyenler yaşlı, orta yaşlı ve gençtirler; uç radikallikten muhafazakarlığa uzanan bir siyasi yelpazede yer alırlar. Lezbiyen dünyası yaşamlarının çoğu alanında fazlasıyla sıra dışı kadınların yanısıra cinsel tercihleri dışında her yönden geleneksel olan kadınları da içermektedir. Kadınlararası seksin lezbiyenliğin özü olduğuna inanan bazıları kimliklerinin cinsel yanını vurgularken, diğer lezbiyenler duygusal bağların ve yakın arkadaşlığın daha önemli olduğunu düşünmektedirler. Bazıları için lezbiyenlik doğuştan gelen bir öz olup sonradan edindikleri bir kimlik değildir. Diğerleri içinse lezbiyenlik herhangi bir kadının olabileceği özbilinçli bir siyasal
KAOS GL 37/6
duruştur. Lezbiyenler benzerler:
bir
bakımdan
göçmenlere
“Coğrafi olarak yer değiştirmemiş olsak bile toplumsal, ruhsal, cinsel yönden devasa yollar katettik. Coming out bir çeşit göçtür. Yeni bir tatmin kaynağı bulabilmek için eski, doyum vermeyen bir yaşam tarzını geride bırakmaktır... Tıpkı göçmen dedelerimizin New York kentinin caddelerinin altınla kaplı olduğuna inanmaları gibi, lezbiyenler de San Francisco’yu seçilmiş yerlerimizden biri yaptılar. Kentlerde ya da taşrada, tüm ülkeye yayılmış lezbiyen topluluklarında aradığımız şey bir yuva, iş bulabileceğimiz bir yer, mutluluk, özgürlük, daha iyi bir yaşam kurma şansıydı. Aradığımız daha önce bizden esirgenendi: kadınları sevmenin bütünlüğü.” Lezbiyenler bir başka bakımdan da göçmenlere benzerler, çünkü onlar da önyargı, düşmanlık ve ayrımcılıkla karşılaşmaktadırlar. Lezbiyenler artık bu deneyimleri yalnız bireyler olarak değil bir azınlığın üyeleri olarak yaşamaktadırlar. Birey olarak lezbiyenler için bütünlük arayışı önemli bir hedefken bir grup olarak lezbiyenler bu arayışı büyük sayılardaki kadınlar için makul ve ulaşılabilir bir hale getirmeye çalışmaktadırlar. Erkek denetimindeki bir toplum böyle bir değişimi hoşgörmediği ölçüde lezbiyenler mevcut toplumsal düzeni yalnızca siyasal örgütlenmeleriyle değil, sadece açıkça lezbiyen olarak yaşayarak da tehdit ederler. Lezbiyenliği bir kimlikten çok ayrı bir cinsel davranış olarak tanımlamak karmaşık bir varoluş durumunu edimlere indirgemektir. Bir kadın diğer kadınlara bir yaşam boyu derinden bağlılık hissedebilir ve kadınlarla seks yapmayı istemeden heteroseksüel ilişkiler için de arzu duymayabilir, ya da bir kadın lezbiyen olmadan başka bir kadınla cinsellik yaşayabilir. Kişinin bu deneyime atfettiği anlam onun lezbiyen olup olmadığını belirler. Lezbiyenler çoğu zaman özgür cinsel ifadenin önündeki engelleri aşmak için mücadele vermek zorunda kalırlar. Bu yüzden lezbiyenliğin cinsel doğasını önemsememek lezbiyenliği yanlış göstermektir. Kadınlara cinsel çekim duymak genellikle lezbiyenliğin özüdür. Lezbiyenler dört ana kategoriye ayrılabilirler: (1) Yaşamları kadın merkezli olan ama “lezbiyen” ya da “eşcinsel” isimlerini seçmeyen, ancak eğer bu kimlik
damgalanmasaydı muhtemelen bu isimleri seçecek olan kadınlar. (2) Kendilerini kadın eşcinsel veya lezbiyen olarak gören ama bu tanımlamadan siyasal bir anlam türetmeyen kadınlar. (3) Lezbiyenliklerini siyasal bir bağlamda gay özgürleşmesinin parçası olarak gören ve diğer kadınlardan çok kendilerini gay erkeklerle tanımlayan kadınlar. (4) Kendilerini lezbiyen feminist olarak tanımlayan kadınlar. Kendilerini kavrayışları derinden kadın özgürlük hareketinden etkilenmiştir.
Çağdaş Kadın Özgürlük Hareketinden Önce Lezbiyenlik Zulüm bazı zamanlar insanları hakları için ayağa kalkmaya cesaretlendirir. Bu yüzden günümüz gay özgürleşmesinin ve lezbiyenliğin kökleri 1950’lere kadar götürülebilir. Paradoksal olarak bu, ilk lezbiyen gruplarının ortaya çıkması için uğursuz bir dönemdi çünkü aynı zamanlarda çekirdek aileye ve çocuk yetiştirilmesine büyük önem atfediliyordu; ancak savaş sırasında toplumsal kısıtlamaların gevşediğini gören lezbiyenler, özellikle eğer savaş sırasında ilk kez geldikleri büyük kentte kalmışlarsa, tekrar evlilik ve anneliğe döndürülemezlerdi. 1950’lerde çok sayıda lezbiyen için toplumsal yaşamın merkezi ve açıkça lezbiyen olmanın güvenli olduğu ve müstakbel cinsel partnerlerin aranabildiği tek mekan lezbiyen bardı (ya da lezbiyenlerin gittiği bilinen herhangi bir bar). Barlar aracılığıyla birbirlerini tanıyan lezbiyenlerin yaşadıkları dayanışma lezbiyen feminizmce daha sonra yaratılan dayanışmanın habercisi olmuştu. Barlara bir alternatif arayan lezbiyenler bunu küçük dostluk çerçevelerinde ve bir sosyal klüpte, 1995’te San Francisco’da sekiz kadının kurduğu Bilitis’in Kızları’nda buldular. Bu kapalı isim bilerek seçilmişti: açık lezbiyenlerin toplanma mekanları kiralamaları ya da postayı kullanmalarına izin verilmezdi. 1950’li yıllarda Bilitis’in Kızları pek çok büyük kentte kollar oluşturdu. Grubun yayını, The Ladder, 1974’e kadar devam etti. San Fracisco’da Bilitis’in Kızları, lezbiyenler hakkındaki mitleri dağıtmak ve kadınlara yasal haklarını söylemek amacıyla yapılan aylık toplantıların sponsorluğunu yaptı.
1950’lerde lezbiyen karakterleri betimleyen çok az sayıdaki roman genellikle trajik bir sonla biterdi. Gazeteler ve dergiler bar baskınları ve cinayetleri dışında eşcinsellikten bahsetmezlerdi. Billitis’in Kızları yaptığı etkinlikler, başvurular ve görüşmelerle; din, hukuk, sosyal bilimler gibi alanlarda uygun uzmanlarla çalışma yaparak gelecek on yılın lezbiyen feminizmi için zemin hazırladı. 1960’larda daha sonra feminist olacak olan lezbiyenlerin pek çoğu yurttaş hakları hareketinde ve savaş karşıtı harekette siyasal tecrübe kazanmışlardı. Bu gruplarda kabul edilebilmek için, eğer farkındalarsa, lezbiyenlikleri hakkında suskun kalmışlardı. Bazı lezbiyenler hippi olmuşlardı. Radikal altmışlarda bile heteroseksüellik çoğu insan için düşünülebilir tek cinsel yönelimdi. Feminizm 1960’ların sonunda tekrar doğduğunda lezbiyenler “kişisel olan politiktir” sloganını ilk kez duygusal/cinsel kimliklerini açığa vurabileceklerini anlatmak için benimsediler. “Dyke” ve “queer” olma haklarını ilan ettiler. Ancak yurttaş hakları ve savaş karşıtı hareketleri örnekleri olmadan lezbiyenler radikal toplumsal değişimi hayal edemezlerdi. Daha önceki hareketler davalarının haklılığına inanmalarına yardım etti ve örgütlenme, gösteri yapma tekniklerini öğretti.
Kadın Hareketinde Lezbiyenler Feminizm lezbiyenlere neden bu kadar çekici gelmektedir? Bunun bir çok nedeni vardır. Feminizm kadınların yaşamlarını marjinal değil, merkezi bir yere oturtmuş; evlenmek için yapılan baskıyı açığa sermiş ve bekarların artık ikinci sınıf insan olmadıklarını söylemiştir; baskı ve içselleştirilmiş kendinden nefret kavramlarını ortaya atmış; kadınlara çalışma ve özel yaşam hakkında büyük oranda genişletilmiş bir seçim yelpazesini sunmuş ve kadınlar arasında grup bilincini ve dayanışmasını artırmıştır. Bunların tümü, bir kaç çok güçlü bireyin dışında 1950’lerde lezbiyenler arasında mümkün olmayan daha derin düzeyde bir kendini kabullenişin gelişimi için gerekli olan temellerdi. Kadın hareketi kadınlara heteroseksüel, eşcinsel, biseksüel ya da aseksüel olabileceklerini ve bunların eşit ölçüde meşru seçimler olduğunu söylemiştir. Bazı heteroseksüel feministler açığa çıkan lezbiyen kardeşlerini hakaretle reddetseler de kadın hareketi lezbiyenleri kendilerini ifşa etmeleri için cesaretlendirdi. Açığa çıkma bir hanımefendiye yakışır tarzda davranmanın nihai reddedilişiydi. Açığa çıkma
KAOS GL 37/7
kişinin kendi yazgısını belirleme hakkının meydan okuyan çığlığıydı. Her lezbiyen feminist bu seçimi yapmadı ancak çoğunluk, lezbiyenliğin etrafını yüzyıllardır saran cehalet ve önyargının ancak lezbiyenlerin gerçek sayısı bilinirse sona erebileceğine inandıklarından bunun çok gerekli bir siyasal beyan olduğuna inanmaktadırlar.
aile, kilise ve devlet tarafından kadınlar için konan sınırlandırıcı kurallardan tümüyle kaçamayacaklarını ve başkaldırıdan ötürü eziyet görebileceklerini anladılar. Ancak kadınlara duydukları çekime göre hareket etmek lezbiyenleri pek çok sınırdan özgürleştirdi. Bazı zamanlar olumsuz sonuçlara duyulan korku cezaların kendilerinden çok daha zarar vericidir.
1970’den önce büyük sayılarda lezbiyeni harekete geçirmek olanaksızdı: tabular fazlasıyla güçlü ve korkular fazlasıyla büyüktüler, çoğu eğitimli kadın bir lezbiyen karakteri betimleyen tek bir kitap bile okumamış, bundan daha az sıklıkla da bir lezbiyenle tanışmıştı. Ancak kadınlar büyük sayılarla yaşamlarını konuşmak için biraraya geldikçe lezbiyenler hakkındaki mitlere karşı çıkılmaya başlandı. Lezbiyenler artık yeraltı dünyasının saklı ve hastalıklı yaratıkları, ya da anormallik üzerine psikoloji metinlerinin uygunsuz insanları değil, sinemada, yürüyüşlerde, işyerlerinde ve okulda beraber yaşadığımız insanlardır. Hatta onlar anne ve eş olarak da yanımızdaydılar. Kadınlar hasta ve nörotik diye yargılanan duyguların aslında tümüyle doğal ve yaşamı güzelleştirici olduğunu keşfettiler. Kadınlar kadınları yaşamlarının merkezine koyma arzularının onları erkek düşmanı ya da taklit erkek yapmadığını gördüler. Bu arzu onları narsist, gelişimleri tutuk kalmış, ya da çocukları taciz etmeye eğilimli yapmadı. Lezbiyenlik sıradandır -bu, kadın özgürleşmesine katılanların büyük keşfidir. 1960’ların sonunun öncesinde kadınlar zorunlu heteroseksüelliğin ağlarından kurtulmak için yeterli bağımsızlığa çok seyrek sahipken kadınların bağımlı toplumsal durumları lezbiyen kimliğinin oluşumunu engelliyordu. Feminizm radikaldi çünkü kadınlara erkek egemenliğinin ve erkeklere boyun eğmenin kaçınılmaz ya da doğa kaynaklı olmaktan çok uzak, değişebilir kompleks toplumsal, tarihsel, siyasal ve ekonomik güçlerin ürünü olduğunu öğretti. Kadınlar bunu bir kez anlayınca heteroseksüel egemenliğinin kendisine karşı konulabileceğini gördüler. Heteroseksüellik sözcüğünü kullanmak ve onu bir kurum olarak görmek bile özgürleştiricidir. Çünkü daha önceleri karşı cinsler arasındaki bağ hava ve su gibi doğanın isim koymaya gerek olmayan bir gerçeği olarak görülüyordu. İsimlendirmenin ardından gelen adım lezbiyenliğin heteroseksüelliğin bir alternatifi, bir kaç kadının sapkın tercihi değil, büyük sayılardaki kadın için olanaklı bir seçim olarak kavranmasıdır. Böylece lezbiyenlik kişisel bir tercihten daha fazla bir şey, erkek egemenliğine karşı bir duruş olarak görülebilir. İlk lezbiyen feministler
Lezbiyenlik vardı fakat kadın hareketinden önce gelişememişti (ayrıcalıklı zümrelerin dışında) çünkü kadınlar kendilerini sadece bireyler olarak görüyorlardı. Hareket grup bilincini yarattı. Bireyler olarak kadınları seven kadınlar susturulabilir, cezalandırılabilir, korkutulabilir veya yalnız bırakılabilirler. Lezbiyenler ancak kadın özgürleşmesi kitle hareketinin parçası olarak görece güvenlikte varolabilirler. Kadın özgürleşmesinden önce kişinin kendini “lezbiyen” olarak adlandırması hor görülen bir kimliğin büyük ağırlığını üstlenmek demekti; lezbiyenlerin hasta ve günahkar oldukları kanıları güçlüydüler. Sadece dramatik ve geniş ölçekli bir savaşım bu büyüklükteki önyargıyı dağıtabilirdi. Lezbiyenliğe vurulan damga yeni hareket tarafından tümüyle silinemese de lezbiyenler kendilerini, içselleştirdikleri homofobinin büyük bölümünden özgürleştirdiler. Daha önceki zamanlarda da kadınlar birey olarak kendilerinin normal ve mutlu olduklarına inanıyorlardı -örneğin Gertrude Stein ve Alice B. Toklasancak onların tek tek sesleri yaygın bir karşılık bulmamıştı.
KAOS GL 37/8
Feminizm kadınları kendilerinden önce gelen kadınlara onların tarihlerini öğrenerek saygı göstermeye teşvik ettiği için, diğer kadınlara tutkulu bir sevgi besleyen anılmaya değer kadınlar hakkındaki bilgiler lezbiyen feministler arasında yaygın bir biçimde paylaşılmaya başlandı. Bu keşifler lezbiyenliğin, 1950’lerin lezbiyenlerinin tahmin edilebileceğinden daha yaygın olduğunu gösterdi. Herhangi bir tanınan kişinin lezbiyenliği kanıtlansın ya da kanıtlanmasın kirli, tehditkar bir yaratık olarak lezbiyen stereotipi geçmişte pek çok kadının aşık ve partner olarak başka kadınları seçtiğinin keşfedilmesiyle tuzla buz oldu. Böylelikle ilk lezbiyen feministler kendilerini yalnızca 1950’lerin normlarından radikal biçimde ayrılıyor olarak değil, ama aynı zamanda kadınlar arasında “tarihten saklanmış” bir aşk geleneğini devam ettiriyor olarak da görmeye başladılar. Lezbiyenlik 1970’lerin başında çok radikal göründüğü için heteroseksüel feminist liderler, acemi
feminist hareket üzerinde lezbiyenliğin etkisini, hareket daha fazla ilgi çeksin diye, azaltmaya çalıştılar. Örneğin Betty Frieden lezbiyenleri “lavanta tehdidi” olarak adlandırıyordu, ki bu etiket bir çok lezbiyen tarafından coşkuyla benimsendi. Ancak feministlerin sözcüleri için kendilerini, enerjileri kadın hareketinin lokomotifi olan bir gruptan uzak tutmak zordu; ilk kadın merkezi, kitabevi, kürtaj klinikleri, festivalleri, yürüyüşleri ve protestoları gazetecileri kadın hareketinin bir lezbiyen oyunu olup olmadığını her sorularında görünmez olmak istemeyen lezbiyenlerce organize edilmişti. Başlangıçta ait seviyedeki profillerini korumuşlardı, ama kendi aralarında gazetecilerin haklı olduğu şakasını yaparlardı. Ancak 1970’lerin ortasına gelindiğinde lezbiyenler hareket içinde liderlik konumlarında daha görünür hale geldiler ve sayılarının çokluğunun daha
fazla farkına vardılar. Rozetlerine “dolaplar elbiseler içindir”* diye yazdılar. Bazı topluluklarda kadın hareketi lezbiyenler demekti ve başka pek çok grupta da üye sayısının yarısından fazlasını lezbiyenler oluşturuyordu. Halkın içinden çıkmış feminist liderlerden lezbiyen olanlar asla heteroseksüel liderlerin gördüğü medya ilgisiyle karşılaşmadılar. “Feminizm teori, lezbiyenlik de pratiktir” gibi sloganlardan medyada söz edilmemişti. Kadınlararası bağın en üst formunun lezbiyenlik olduğunu söyleyerek bu slogan doğal olarak heteroseksüel feministlerle lezbiyenler arasında gerginlik yaratmıştı, ancak insanların iki önemli noktayı görmelerini sağladı: lezbiyenlerin yaşamları sekse indirgenemez ve lezbiyenler erkek olmaya çalışmamaktadırlar.
Dolapta yaşamak (living in the closet) kişinin eşcinselliğini saklaması anlamına gelir. (Ç.N.)
Margaret CRUİKSHANK Çeviren: Selçuk
KAOS GL 37/9
MEKTUP-LAR-DAN Grincheux, İSTANBUL Sevgili KAOS GL çalışanları ve okurları öncelikle sizleri sevgiyle kucaklıyorum. Bu sizlere üçüncü mektup yazışım. İnanın sizlere mektup yazarken çok mutlu oluyorum, gaye yazmak değil bir şeyleri anlayıp paylaşmak ve çözüm yolları bulmak. Yaşadığımız toplumda insanlara kendi çapımda eşcinselliğin ne olduğunu, nasıl yaşadıklarını, ne yaptıklarını, nasıl bir kişiliğe sahip olduklarını vs. konularında aydınlatmaya çalışıyorum. Ve bu çalışmalarım sonucunda çok olumlu sonuçlar aldığımı ve hatta inanın kucak açtıklarını, içten sarıldıklarını sonuna kadar desteklediklerini gördüm. Bizler bilinçli “GAY”ler olarak eşcinselliğin sadece seksten ibaret olmadığını çok iyi biliyoruz. Bizlere düşen görevler toplumu çok iyi bir şekilde incitmeden aydınlatmaktır. Tabii ki buna sadece “GAY” değil, lezbiyen, travesti, biseksüel, transeksüel olarak da verebilmeli. Bu sadece bir yaşam tarzı değil, objektif baktığında bir eğitimcisin. Hâlâ içinde tabularını yıkmamış
“GAY” duygularını gizleyen arkadaşlara da sesleniyorum gelin elele verelim ilk adımınızı atın. “... ve bizler bir süre sevilip sonra unutulacağız, yaşayanlar ve ölüler için bir olan ve aralarında tek kurtuluş olan ve tek bir anlam taşıyan sevgi köprüsü bulunmaktadır...” Sizleri seviyorum D.Enes, ANKARA Merhaba, Ben 18 yaşında üniversite 2. sınıf öğrencisiyim. Ben de bir eşcinselim. Pasif bir eşcinselim. Ve hayatım boyunca sadece hayallerle yaşadım. Bugüne kadar kimseyle birlikte olmadım. Bunun nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorum. Anlayacağınız bakir bir gay’im ben. KAOS GL ile dün tanıştım. Beni anlatan, kendimi bulacağım böylesi bir dergiye meğer ne kadar susamışım. O kadar duygusalım ki anlatamam. Sanırım bu yapımın gereği. Çok içine kapanık birisiyim. Hep birilerini hayal ettim. Bir gün gelip onunla tanışacağımızı, onu ölesiye seveceğimi ve tabii onun da beni...! Yaşamımda sayenizde önemli değişikliklerin oluşmaya başladığını
KAOS GL 37/10
hissediyorum. Çünkü sizde kendimi buldum. Sizden bazı isteklerim olacak. Bana bu konularda yardımcı olmanızı istiyorum. İlk olarak dediğim gibi kimseyle birlikte olmadım. Birliktelik sırasında nelere dikkat etmeliyim. Ayrıca Ankara’da bulunan eşcinsel barın yerini öğrenmek istiyorum. Anlayacağınız üzere sanırım artık bu tür ortamlara girmem gerekiyor. Ve sizden bir isteğim daha var. Eğer mümkünse aktif gaylerle tanışmak istiyorum. Buna çok ihtiyacım var. Bu açıdan bana adres veya telefon numarası gönderirseniz sevinirim. Benim gibi olan insanlarla tanışıp onlarla aynı duyguları paylaşmak istiyorum. Ne olur yardımcı olun. Kendimi öldürmekten korkuyorum... Bize ait bir radyo var mı? Varsa adı ve konumu nedir? Sevgilerimle. Arzu, İSTANBUL Yazımı yayınlar mısınız bilmem ama yayınlamasanız bile, en azından okumanız ve dikkate almanız dileği ile.
Derginizi bulmam biraz vakit aldı ama sonunda buldum ve Türkiye’de, bu denli cesur aynı zamanda kararlı bir tutumla, -adı ve sanıyla- bir dergi çıkarmanızı tebrik ediyorum. Gerçi, Avrupa’da, her konuda olduğu gibi, bu konuda da fersah fersah ilerdeler ama, yine de bir yerden başlamak lazım. En önemlisi cesaret ve kararlılık bizi Avrupa’daki ortama ulaştıracak en önemli unsurlar. İngiltere’de bulunduğum zaman boyunca ordaki Eşcinsel Dayanışması’na hayran kalmamak, imrenmemek elde değildi doğrusu. Sıradan bir Telefon Rehberini açtığınız zaman, ilk sayfalarda, eşcinsel hatları, eşcinsel barları, sorunları konuşmak, problemleri çözmek için 24 saat hizmet veren eşcinsel ve lezbiyen telefon hatları ve daha neler neler bulabilirsiniz. Ben de bundan faydalanarak, bir eşcinsel, lezbiyen hattına telefon açtım, lezbiyen olduğumu ve kendim gibi insanlarla tanışmak istediğimi belirttim. Onlar da bana her ayın belli zamanında toplanıp bir gay barına
gidildiğini söylediler. Beni de davet ettiler. Neyse, anlaştık, denilen yerde buluştum kendileriyle. On kişi kadardık. Travesti, gay ve lezbiyenlerden oluşan, birbirini tanımayan ama düşünce biçimleri, hayat tarzları ve kendilerine karşı cinsel seçimlerinin ortak paydada buluşturduğu on eşcinsel insan. Hemen bulunduğumuz yere çok yakın bir Gay Pub’a gittik, içeriye girdiğinizde farklı bir havası olduğu belli olan, oldukça sade bir pub. Pub olarak İngiltere’deki her pub gibiydi, hiç bir acayiplik yoktu, her düzeyden insanlar, gayet uyumlu, gayet saygılı bir biçimde içkilerini yudumlayıp, arkadaşları ile sohbet ediyor, veya müzik kutusundan beğendikleri şarkıları seçiyordu. Hiç bir bayalığın olmadığı, herkesin kendi halinde takıldığı, birbirlerine saygılı ve bilinçli, birbirlerine destek bir insan grubu. Ve herkes, eşcinsel olduğunu her fırsat bulduğunda, gözlerinizin içine bakarak söylemekten hiç ama hiç çekinmiyor. Şimdi, diyeceksiniz ki, sonuç... Sonuç şu, dergi çıkardık, radyo kurduk (-muşuz, dinleyemedim, onun hakkında bilgi verirseniz
çok sevinirim) televizyona çıktık, habitat’da boy gösterdik. Niçin bir gay club’a sahip olmayalım. Bunun için gerekli cesaretimiz var. Gerekli kapitali de herhalde buluruz. Bunun ilk gönüllüsü benim. Daha ne bekliyoruz? Şu an sevdiğim kadınla, İstanbul’da bir sürü zorluklardan geçerek, aynı evi paylaşma cesareti gösteriyorum. Ben İzmir’den, o Almanya’dan gelip, bu şehre taşındık, ikimiz de bu memleketin yabancısıyız. Fakat iki lezbiyen olarak, Türkiye’de gay hareketi için bir şeyler yapmak, bir nevi çorbada bizim de tuzumuz olsun demekteyiz. Burda pek insan tanımıyoruz. Her yeri, her şeyi yeni yeni keşfediyoruz. Demem şu ki, az evvel söylediğim, aktardığım olayları yapmak için lütfen birleşelim, bu olaya ilk gönüllü benim. Bizim onlardan ne eksiğimiz var. Hepimiz bir araya gelmeli, birbirimize destek vermeliyiz. Lütfen yazımı yayınlamazsanız bile dikkate alarak bir netice verin. Dediğim gibi ben, kız arkadaşım buranın yabancısıyız. Belki de burda, benim anlattığım kadar olmasa da, bizim gibi insanların birlikte bir
yerde toplanıp tanıştığı, arkadaşlık kurduğu, dost olduğu birbirlerine eşcinsellik adına destek verdikleri, ortak sorunları ortak çözümlerde boğduğu bir yer veya özel yerler vardır. Ki olmalıdır da. Artık, bir araya gelip konuşmamız, tanışmamız gerek, maskeleri inmiş, cesur ve dürüst eşcinsellerin beklentisi tanışmak, konuşmak -ki daha da güçlenelim.
geçme vakti geldi. Şimdi sıra yüzlerde, şimdi sıra konuşmalarda...
Bu yüzden, bu tarz yerler kurmalı ya da varsa, birbirimize bildirmeliyiz.
NOT: Sevgili Arzu,
Önerilerinizi bekliyorum, eşcinsellik kimliğini daha rahat ortaya koyabileceğimiz yerleri bize gösterin ki, tanışıp güçlenmemiz daha kolay olsun. Bu yazıma cevap için derginizde küçücük bir yer verin gerekirse, posta kutusu da kiralarım. NOT: Ya da İngiltere’deki gibi, dergi okuyanı eşcinsellerle her ayın belli bir günü, seçilen belli bir yerde görüşelim. Bu da mı olmaz? Neden korkuyoruz ki ben hazırım. Artık korkuya son. Cesur olmalıyız. Ben kendimi deşifre etmeye hazırım. Hadi artık, korktukça azalacağız, azaldıkça daha çok üstümüze gelecekler. Savaşımız bizi ezmesinler diye değil mi? öyleyse ne bekliyoruz? Artık sesler, artık yazıların ötesine
Hadi! Hadi. Biraz daha cesaret. Çoktan hakkettiğimiz hakları almamız için bir adım daha. Eşcinsellerin çoğunluğu yetenekli insanlar, aramızda birbirimizle tanışır ve konuşursak, destekleriz birbirimizi, bence en önemlisi tanışmak...
Mektubunda senin de belirttiğin gibi şimdilik bu memleketin yabancısısınız. Ankara’da KAOS GL, İstanbul’da Lambda İstanbul (İzmir’de de çalışmalar var) her Pazar Toplumsal Araştırmalar Vakfında toplanıyorlar. İstanbul’da bu yeri çok kolay bulabilirsin. Toplantılar açık yapılıyor. Radyo programlarına gelince: Biz Ankara’da Arkadaş Radyo’da program yapıyorduk ama radyo kapandı. İstanbul’daki arkadaşlar Açık Radyo’da program yapıyorlardı ama onlar da artık yapmıyorlarmış. İstanbul’da inan yeterince ve her çeşit gay club var. Lambdalı arkadaşlardan bunların yerlerini öğrenebilirsin. Umarız her yeri ve her şeyi keşfettikten sonra da yazarsın. Size bol şanslar. Sevgiyle kalın.
KAOS GL 37/11
Gökhan, ADANA yazarken tamamen Böyle bir dergiye sahip bağımsız ve objektif olduğumuz için çok olarak yazıyorum. şanslıyız. Aşılması Eşcinsellere olan saygım gereken daha çok yol, sonsuzdur. Onları şu veya yıkılması gereken daha bu kefeye koymak 20 yaşındayım, 1.80 boyunda kimsenin hakkı değildir. ve esmerim. Müzik ve tiyatroyla ilgileniyorum. Aktif Derginizin biseksüel gay’im. Aşk benim “magazin-aktüalite” için bu dünyada şeklinde varoluşumdur. Işık ve yayınlanmasını sevgiyle sonsuzluğun ötesinde arzu ederim. Bu elele yükselmek için... seni mektubumu arıyorum... GÖKHAN, P.K. derginizde 1025, 01120, isterseniz CEMALPAŞA/ADANA yayınlayabilirsiniz. çok tabu var. Ama Bir de ricam var: mektup bildiğim bir şey var ki, arkadaşı edinebilmem için ufalanmazsak buna izin şu mesajımı yayınlarsanız vermezsek ve hep sevinirim. gücümüzü bir arada “Genç ve yakışıklı koruyabilir, dejenere eşcinsel arkadaşlarla olmazsak çok şeyler mektuplaşmak istiyorum başarabiliriz. adres: Serkan, P.K. 518, Serkan, KONYA Çarşı, 42153 KONYA Dergileri inceledim ve Sevgilerimle. konusunu aşan bir dergi NOT: Sevgili Serkan, olduğu kanaatine vardım. Çünkü eşcinsellik adı Postaya bakan arkadaş altında siyasi bir görüşün sana son iki sayıyı (35propagandası yapılıyor 36) göndermiş olmalı. gibi geldi bana: “Dergileri inceledim” “Sosyalizm, komünizm diyorsun ama ben buna vs.”. Yani aşırı sol ikna olmadığım gibi görüşler hakim. Ben her okuduğundan bile siyasi görüşe saygı şüpheliyim. Eğer pek iyi duyuyorum. Ancak, niyetli (!) biri seni KAOS eşcinsellikle siyasetin GL hakkında karıştırılmasına tamamen bilgilendirmek için yalan karşıyım. Eşcinselliğin söylemediyse kendine siyasetle bir alakası benzemeyen herkesi yoktur, tamamen bir damgalamaya hazır, cinsel hayat tarzıdır, bir korkunç bir önyargıya seçimdir, bir tercihtir. sahip olmalısın. Efendim, “solcular “Eşcinselliğin siyasetle bir eşcinsel olma hakkına alakası yoktur” diyorsun sahiptir, sağcılar değildir” ama bunu söylerken, bu gibi bir görüşü kabul topluma yetmiş yıldır etmiyorum. Bunları
KAOS GL 37/12
egemen olan ideolojiden beslenmekte bir sakıca görmüyorsun. Yoksa sen resmi ideolojinin, siyaset ve ideoloji üstü olduğunu mu düşünüyorsun. Kargadan başka kuş tanımayan ve kendi gibi düşünmeyen herkesi “gomünist” olarak gören zihniyetten eşcinseller muaf değil anlaşılan. Sevgili Serkan, KAOS GL, sürekli yazan arkadaşların yanı sıra, Türkiye’nin pek çok yerinden yazan arkadaşların yazılarıyla çıkıyor. Sen de tahmin edersin ki herkes istediğini yazıyor ya da çeviriyor. Örneğin sen de istediğini yazıyor ve adını anmadığın ya da bilmediğin bir siyasetin propagandasını dillendiriyorsun. Eşcinseller arası iletişim ve etkileşim açısından bunda hiçbir sorun yok. Sevgili Serkan, KAOS GL’ye ÖDP’lisinden DYP’lisine, sosyalistinden anarşistine, apolitiğinden liberaline her eşcinsel yazabilir. Fakat yine son iki sayıdan “siyasi bir görüşün propagandası”nın yapıldığını nasıl anladın? Birbirinden farklı o kadar yazı var ki geriye sadece önyargı kalıyor. Bu arada “solcular eşcinsel olma hakkına sahiptir, sağcılar değildir” gibi saçma bir görüşe nerede rastladın? Gerçekten hangi yazıdan çıkardın? Sevgili Serkan, sağcıların eşcinsel olabileceği gibi eşcinsel
düşmanları da eşcinsel olabilirler. Eş/cinsellik, dinsel ya da siyasi görüşlerden, sosyokültürel ve sosyoekonomik konumlardan bağımsızdır. İnsanın olduğu her yerde eşcinseller de olur. Sadece farklı konumlarda farklı algılanabilir. Örneğin sen, KAOS GL okurları arasında “genç ve yakışıklı eşcinsel arkadaşlar”ı olabileceğini düşünüyorsun. Öyleyse başka olasılıklara da açık olabilirsin. Ve bundan sonra eğer istersen -biz isteriz- sen de yazabilirsin. Örneğin Konya’da, yaşanılan cinsellik ne kadar politikanın uzağında. Konya’da eşcinseller ne yer, ne içerler, nasıl yaşarlar? Nerde ve nasıl birbirlerini bulurlar? Konya’daki Alaaddin Tepesi’nde neler oluyor? Kısaca istediğin her konuda KAOS GL’ye yazabilirsin. Bu kadar çabuk ve kesin yargılara varmadan tekrar düşünmeni öneririm. Sevgiler. (G.E.) Sevgili VOLKAN, sana yolladığımız mektup “kutu aboneliğini bırakmıştır” ibaresiyle geri döndü. Bizi ara!
değinmelerdeğinmelerdeğinmelerdeğinmelerdeğinmeler
ORADA KÌMSE VAR MI? dertleşmelerdertleşmelerdertleşmelerdertleşmeler “Orada Kimse Var mı?” başlıklı değinmeler/dertleşmeler geçen sayıda başlamıştı. İstanbul’dan yazan Grincheux’nun mektubunu ele almıştım. Yine İstanbul’dan yazan Pelin ile İskenderun’dan yazan arkadaşın mektuplarını (geçen sayıda yayınlandı) ise bu sayıda okumaya çalışacağım. Değinmeler/dertleşmeler’in “Güzin Abla” köşesinden farklı olacağını söylemiştim. Ve eklemiştim: “Sorun ne ise o olarak ortaya koymayı, açık vermek olarak algılayan bir insanla dertleşmek mümkün değildir. Hayatı bir yarış olarak gören, hep kazanmaya koşullandığı için gözü kimseyi görmeyen bir insanla karşılıklı etkileşim ve iyi kötü tecrübelerin paylaşımı gerçekleşmez. Böyle bir köşe etkileşim, paylaşım ve arkadaşlık çerçevesinde şekillenirse anlamlı olabilir.” İstanbul’dan yazan Pelin’in mektubunu okuyalım önce. Geçen sayıda yayınlanan Pelin’in mektubu hetero okurlarımızın yanı sıra pek çok eşcinsel okurumuzu bile şaşırtmıştır. Fazla porno dergi okuyanlar Pelin’in mektubunu “fantezi” olduğunu bile düşünmüş olabilirler. Bana sorarsanız Pelin, az bile yazmış. Yaşadıklarının ne kadarı doğrudur bilemem, önemli de değil ama anlattıklarının hepsi gerçek! Travestiler, pratik zekalarından kaynaklanan tam isabet bir benzetmeyle, Pelin ve onun gibilere “böcek” derler. Okurlarımızın ve eğer bilmiyorsa Pelin arkadaşın aklına hemen hakaret gelmesin. “Böcek” ifadesini hakaret için kullananlar olabilir, fakat bir niteleme olarak hakaret sayılmaz. Bu niteleme ironik de olsa, Türkiye’nin sosyo-kültürel ortamında eşcinsel olmanın bir boyutunu, bir realiteyi göstermektedir. “Böcek”ler her yaştan ve her sosyokültürel ortamdan çıkabilirler. Bu tiplerin %99 ortak özellikleri evli olmalarıdır. 35-45 yaşlarında, genelde bıyıklı, olgun bir Türk erkeği canlandırın kafanızda. Dikkatinizi çekecek ayırt edici bir özelliği olmadığından da özellikle bakmanız gerekir. “Öyle” olduğu aklınıza bile gelmez değil mi? Haklısınız! Zaten travestiler de onun için “böcek” diyorlar! Çoğu evlidir demiştik; elbette çocukları da vardır. İçlerinde gerçekten biseksüel olanlar vardır elbette. Ama biseksüellik bir kılıftır. Biseksüel oldukları için
evlenmezler. Evlendikleri için zorunlu olarak biseksüeldirler. Herkesin doğuştan biseksüel olduğu inanışını bir yana bıraksak bile Türkiyeli erkeklerin pek çoğunun fiiliyatta “biseksüel” olduğu bilinir. Böcekleri, bir şekilde evlenen ya da evlenmek zorunda kalmış olan ama üç beş kişi dışında durumunu herkesin bildiği erkek eşcinsellerle karıştırmamak gerekir. Bir böcek, travestiyi koluna takıp götürürken, etrafındakiler ‘adam karıyı götürüyor’ derler. Oysa sirkafa varıldığında roller ve konumlar hemen başkalaşım geçirir. Travesti, böcekleri tanır ve yanlış yapmaz: “Amımı yala!” der. Bu, fazlasıyla “utangaç” bir böcek içindir. Utangaç olmayan böcekler böyle numaralara ihtiyaç duymazlar. Travesti, bilinir, kadın kılığındadır (kadın travestiler gümbürtüye gitmiyor, onlar, burada konumuzun dışında). Aslında travestinin kılık kıyafeti, böcek’in eşcinselliğinin üstünü örter. Böcek açıkça yaşayamadığı eşcinselliğini, travestinin kadınlığıyla gizler. Böcek’in hiçbir sosyal statüsü olmasa bile ne de olsa evli bir erkek’tir! İçerde neler olduğu bilinmez, bilinse bile görüntü durumu kurtarır. Eklemem gereksiz ama yine de belirteyim: Ben, travestilerle birlikte olan herkesin böcek olduğu gibi saçma bir iddiada bulunmuyorum. Travestiler bazen, “millet sözde bizi sikmeye geliyor ama kendilerini bize siktiriyorlar, bıktık ayol!” diye yakınırlar! (Bu sözde içkin cinsiyetçi ideolojiye hiç girmeyeceğim!) Bu yakınma doğrudur ama aynı zamanda gullüm amaçlıdır. Pelin’in mektubuna dönelim. Öncelikle hatırlatmak isterim: Hayatlarını tipik bir heteroseksüel olarak yaşadığı halde 50’sinden 60’ından sonra kendi cinsine yönelen erkekler olabiliyor. Bu tip erkekleri, aslında eşcinsel olan ama sürekli bastıran, otuzuna kırkına geldiğinde bir şekilde patlayan erkeklerden ayırt etmekte fayda var. 50’sinden 60’ından sonra kendi cinsine yönelen erkeklerin bu durumunun (bence hiç bir şekilde sorun olmadığını hatırlatırım, burada birlikte anlamaya çalışıyoruz) iki nedeni olabilir. Birincisi fizyobiyolojik değişimler (Şu hormon meselesi). İkincisi ise artık o yaşta bir erkek çoktan kendini ispatlamış olabileceğinden süperegonun boyunduruğundan kolayca çıkabiliyor. Genç heterolarda görülen ve
KAOS GL 37/13
sınırları kesin çizgilerle çizilmiş kategoriler dağılıyor, ahlaki tutuculuk zayıflayabiliyor. Örneğin eşcinsel olmasa bile beğendiğiniz yaşlı birine yanaştığınızda gençlerden çok daha anlayışlı karşılayacaktır. Reddedilseniz bile bu çoğu kez gülümseyerek olacaktır. Pelin’e dönerken tekrar hatırlatmak isterim: Ben burada fal bakmıyorum. İnsanlara sen aslında şusun yok busun da demiyorum. Burada irdelemeye çalıştığımız hayatta yaşadıklarımız, yaşayamadıklarımız ve onları şu ya da bu şekilde anlamlandırmamız. Doğar doğmaz heteroseksist düzenin uyguladığı asimilasyona karşı eşcinseller olarak kendimizi keşfetme ve yaratma sürecimizi, bu süreçte yaşadığımız zorlukları, hayatımızın parçalanması ve onun üzerinde söz sahibi olamayışımızı ele alıyoruz. Bazen bunca şeye rağmen yarattığımız güzelliklerle birlikte içinde yuvarlandığımız curcunayı paylaşıyoruz. Curcuna denilen süreç de kendi dengesini bulabiliyorsa anlamlı ve güzel olabilir elbette. Bütün bu ek açıklamaları yapma gereği hissetmem herhalde irdelemenin bir boyutu olmaktan öte toplumsal koşullanmışlıklara ve önyargılara cevap içindir! Pelin, biseksüel olduğunu söylüyor ve bu durumunu 50 yaşında keşfettiğini belirtiyor. ‘Ailem’ dediği karısı ve çocukları olmalı. Yani sosyo-kültürel açıdan ununu elemiş, eleğini asmış denebilir. Anal uyarılmadan hoşlandığını ve gençliğinde de buna açık olduğunu, yaşadığını söylüyor. Egemen ahlakla bir işi olmayan herhangi biri, vücudun herhangi bir bölgesi olan anüsünü yasak bölge olarak görmüyorsa, anal uyarılmaya açık olabilir. Ama kişi eşcinsel ya da biseksüel değilse, bunu kendi gibi bir erkekten ya da kadın kılığındaki bir erkekten istemez. Çünkü sinirlerin uyarılması bilinçten bağımsız değildir ve heteroseksüel bir erkek, her türlü zevke açık bile olsa bunu kadın partnerinden isteyecektir. Pelin, bunu seçmiyor; bilerek ve isteyerek, kadın kılığında bile olsa penisi olan birini seçiyor. Fakat her nasılsa ta 50 yaşında bunun adını koyuyor! Görülmesi gereken budur ve beni bu ilgilendiriyor. 50 yaşından sonra kimin ‘aktif’ kimin ‘pasif’ olduğu çok da kimsenin umurunda değildir. Onun için Pelin’in cevaplaması gereken soru, gerçekten biseksüel olduğu için mi aile kurdu yoksa daha sonra eşcinselliğini rahatça yaşayabilmek için aileyi bir kalkan olarak mı kullanıyor? (Bu arada erkek biseksüellerin yine bir erkekle yaşamaktansa, bir kadınla evlenmeyi tercih etmelerindeki pragmatizme ve konformizme girmeyeceğim!)
KAOS GL 37/14
Pelin arkadaşa, yaşadıklarının adını 50’sinden sonra ancak koyuyor olsa da tüm içtenliğimle mutluluklar ve uzun ömürler dilerim. İskenderun’dan yazan arkadaşın hayatı, uzun mektubunda yaşadıklarını anlatıyor, duygu ve düşünceleri gelgitlerle dolu. Kendi hayatına, yaşadıklarına, isteyip de yaşayamadıklarına ve kendi gibi insanların yaşantılarına bakarken görmek istediği ve aradığı şeyleri bulamamaktan yakınıyor. Yakınıyor ama yaklaşımının ana hatlarını, heteroseksüel dünyanın (aradıkları açıkça bu dünyanın dışında olduğu halde) prensipleri belirliyor ve bunu görmüyor. “Açıkça yazmalıyım ki ben de bir gayim. Ne kadar sadece pasif olsam da sonuçta bir gayim.” Diyor, İskenderunlu arkadaş ve “genelinin olduğu gibi sevgiye” hasret olduğunu ekliyor birlikte olduğu üç insandan geriye bir şey kalmadığını çünkü yaşadıklarının sadece seksten ibaret olduğunu söylüyor ve bu durumdan fazlasıyla yakınıyor. Arkadaşımız, yatakta hangi konumda olacağına ve nasıl davranacağına partneriyle birlikte kendi karar verebilir. Kendi bileceği iştir ve kimseyi ilgilendirmez. Fakat bizi ilgilendiren şeyler de var ki bunları yazabiliyoruz. Mektuplar bölümünde mesajını okuyabileceğiniz Adana’dan yazan arkadaş da kendisini “aktif biseksüel gay” olarak adlandırıyor. İtiraf etmeyim ki bu niteleme beni ilk başta hem güldürdü hem de sinirlendirdi. Ama bu bölümde (Orada kimse var mı? Değinmeler/dertleşmeler) yapmaya çalıştığım sohbet her ne kadar iğne/çuvaldız kullansak da, birbirimizi anlamaya yönelik olduğundan, söz konusu tepkilerim çabucak son buldu. İskenderunlu arkadaşın ‘sadece pasif’ olması da Adanalı arkadaşın “aktif biseksüel gay” olması da aslında heteroseksüel toplumun cinsiyetçi yaklaşımından besleniyorlar. Sonuçta eşcinsel olsak da cinsiyetçi ideolojiyi içselleştirmekten kurtulamıyoruz. Cinsiyetçi yaklaşım, hetero çiftlerin cinsel yaşamını düzenlerken penise merkezi bir rol verir ve penisi olmayan kadını güçsüz ve pasif olarak görür. Pek çok aklı evvel psikolog (elbette ki sosyo-kültürel bir beslenmenin sonucudur) hetero çiftin cinsel ilişkisinde, kadının altında yatan bir erkeği eşcinsel eğilimli görse de, kadın her konumda “pasif”tir. Sosyal anlamda pasif olan kadının bu durumu cinsel hayatına yansıyabilir ama fizyobiyolojik açıdan kadın cinselliği hiç bir şekilde “pasif” değildir. Bu durumda kadın, hem etkin hem de yetkin olabildiği halde, heteroseksüel erkek iktidarı tarafından zorla pasifleştirilmiştir. Kadının söz konusu pasifliği, cinsel ve
sosyal kanallardan karşılıklı beslenmektedir. Aynı şekilde heteroseksüel toplumda eşcinsellere kendi varoluşlarını gerçekleştirecek bütün kanallar kapalıdır. Bunun sonucu, eşcinsellerin yaşantıları, sadece ve sadece yangından mal kaçırır gibi yaşanılan cinsellikle sınırlanmaktadır. Bu cinsellik ise anlamlandırma ve roller açısından, kadın-erkek mevcut cinselliğin yansımalarından kurtulamamaktadır. İskenderunlu arkadaşın ‘cinsel pasifliğine’ sevgi açlığı da eklenince, bu durum onu, sosyal anlamda da pasifliğe sürüklüyor ya da tersi! Mektubunda bu durumu da açıkça yazıyor (“Beni korumalı, kollamalı”). Eğer organik bir sorun yoksa ya da sonradan hormonlarla aşırı oynanmadıysa öyle sanıyorum ki her penis cinsel bir uyaran olduğu sürece sertleşir. Bu durum İskenderunlu arkadaş için de geçerli olmalı. Sonuçta geldiğimiz nokta, bu arkadaşın pasifliği bilinçli bir seçim mi, yoksa koşullardan ve cinsel partnerlerinden mi kaynaklanıyor? Gay kelimesi, Türkiye’ye nerdeyse politik yönünden arındırılmış olarak girdiğinden cinsel karşılık olarak bazen komik denebilecek tanımlarla beslendi. (Özellikle ve elbetteki Batı’da gay ideolojisi denilebilecek ve reddedilmesi gerektiğini düşündüğüm bir anlayış şekillendi. Bu, başka bir yerde ele alınabilir!) Gay olmak, izninizle çok açık konuşacağım, hem siken, hem siktiren erkek eşcinsel olarak algılanıyor. Özellikle park ve sinemalarda, eşcinselliği ile tam olarak barışamamış ve yaptığının adını koymayan insanların çok olduğu ortamlarda, bir kişi kendini gay olarak tanıtıyorsa baştan %90 partnersiz kalmayı kabul etmiş demektir. Bizden önceki eşcinsellerin lubunya ve laço muhabbetinin yerini “aktif gay” ile “pasif gay” alınca bir bok mu değişiyor? Lubunya ve laçolara dejenere diyerekten uzak duran aktif ya da pasif gay kardeşlerimizi ne kurtarıyor? Aslında bu sorular hepimiz için geçerli. Bir kategoriyi reddedip bir başka kategoriye hapsolmaktansa, hepsini özgürce eleştirip sorgulayabilirsek gerçekten yeni ve bizim olan bir hayat yaratabiliriz. Ben İskenderun’dan yazan arkadaşımıza bu kadar çabuk umudunu yitirmemesini öneriyorum. Eğer bu kadar çok başın ağrıdıysa, sırf tipi hoşuna gittiği için değil gerçekten ve her anlamda kendini bilen ve seni de bir erkek olarak kabul eden erkek partnerler bulmalısın. Kolay değil biliyorum, benzer sorunları Ankaralı, İstanbullu eşcinseller de yaşıyor. Ama biz hetero gençler kadar şanslı değiliz ve her şeyi hayatın içinde, düşe kalka keşfedeceğiz. Onun için de katı
kurallardan ve önyargılardan kurtulmak gerekiyor. “Kendi kendime söz vermiştim. Kafamda tasarladığım gibi bir sevgi bulamadığım sürece kimseyle artık birlikte olmayacağım diye. Bu sözüme de uyuyorum.” Kusura bakma ama iyi halt ediyorsun demekten kendimi alamıyorum. İstediğin şeyin, kavanozda hazır karşına çıkacağını mı sanıyorsun? O zaman daha çok beklersin. Ne istiyorsan kendin arayıp bulacaksın. Eğer becerebilirsek eşcinseller olarak hep birlikte yaratacağız. Üstelik vermiş olduğun karar kendi seçimin de değil. Bunu mektubunda kendin de belirtiyorsun: “Korkuyorum.” Bir arkadaşım anlatmıştı. Eline erkek eli değmediği bir dönemde bir erkekten çok hoşlanmış. Onu gördüğünde ya da düşündüğünde hemen penisi sertleşiyormuş. Oysa o bir eşcinsel olarak, kendisinin değil arzuladığı erkeğin penisinin sertleşeceğini sanıyormuş. Trajikomik ama doğal. Çünkü bütün eşcinseller en azından şu ya da bu dönemde korktular ve acı çektiler. Biraz yaşadığın olumsuz pratiklerden biraz da heteroseksüel toplumun ahlakının kıskaçlarından dolayı salt sekse karşı önyargılı oluşun aradığın gerçek sevgiyi bulmada en büyük ayak bağlarından birisidir. Eşcinsellerin çoğu bu konuda ya rahipten daha rahip davranıyorlar ya da çok haklı olarak anlattığın bar gözlemlerinden görüldüğü gibi işi orospuluğa vardırıyorlar. Bir tarafta hiç yaşayamamanın getirdiği acı, diğer tarafta gereğinden çok yaşamanın getirdiği doyumsuzluk. Her iki sonuçta da elde var sevgisizlik. Fakat güzel kardeşim, bir bara gidiyorsun ve “amacım kendime birini bulmak asla olmadı” diyorsun. Rahat ol biraz, üstelik kendine birini bulsan n’olacak; belki de çok iyi olacak “Asla” diyerek hem kendini tutuyorsun, hem de kendini tutmayanların hepsi senin gözünde “orospu” oluyor. İzmir’de gittiğin barda seni rahatsız eden gözlemlerin konusunda haklı olabilirsin, ama kurduğun neden-sonuç hakkında, sen de bu toplumda yaşayan bir eşcinsel olarak, bir sakatlık olup olmadığıyla ilgili bir düşünsen diyorum. Bence o insanlara faydalı olmak için önce kendinden başlayabilirsin. Mektubunu çok güzel bitirmişsin: “Gerçekleri artık korkmadan, çekinmeden yaşamak. Ben, o, öbürü saklanırsa nereye kadar böyle devam eder”. Adana’dan yazan arkadaşın mesajını okumaya gerek kalmadı sanırım. Zaten arkadaş girilecek açık kapı bırakmamış! Ama ben yine de “aktif biseksüel gay”i, “elimden ne uçan kurtulur ne de kaçan” şeklinde okumaktan kendimi alamıyorum!!! Orada kimse var mı?
gay’e efendisiz
KAOS GL 37/15
KAOS GL EYLÜL 1996 (SAYI 25)-AĞUSTOS 1997 (SAYI 36) EYLÜL 1996, SAYI 25 III (Başlangıçtan 3. Yıla Kaos)..............................................Atilla KARAKIŞ Radyo Kaos (Bozlak Köyünde AIDS)........................................................... Lezbiyenler AIDS Olmaz mı?............................................Derleyen; Didem Belirleyici Olan Yaşam (Hukuk)..........................................Yasemin ÖZALP Adalet ve Lezbiyenler...................................................Yeşim T. BAŞARAN Tartışma, Nasıl Bir Eşcinsel Hareket. ...........................Emil, Sedat, Devrim Çukurdan Çığlıklar................................................................................Emil İçimdeki ve Dışımdaki Sen...............................................................Cengiz Kendime Yabancılaştım....................................................................Güven Yaşamın İçinden Kartpostallar.................................................................... Film Özetleri.......................................................Derleyen, Yasemin ÖZALP Neler Oluyor? (Çeşitli ülkelerden haberler) . ...........................................................Derleyerek çevirenler; Devrim&Emre Dış Mihraklar, LGFM.......................................Çeviren Yeşim T.BAŞARAN Sözcüklerin Büyülü (Büyücü) Prensi Murathan................................Atilla A. İsveç Toplumunda Eşcinsel Hareketin Rolü.............Çeviren, Batur ÖZDİNÇ Gerçekten Öyle mi?................................................Derleyen Batur ÖZDİNÇ KASIM 1996, SAYI 27 Ülker Sokak “Sakinleri” ve Travestiler (Röportaj) ..................................................................................Yeşim T. BAŞARAN Meksika’da Travestiler... ..............................................Derleyen, Nedim B. Tanıklık..................................................................................................... Alttaki ve Üstteki.............................................................Yasemin ÖZALP Mektuplardan............................................................................................ Lambda İstanbul (Tanıtım)........................................................................ Nasıl Bir Eşcinsel Hareket...................................Cengiz, Atilla A, Mehmet Ankara’dan Gayler Gelmiş.............................................................Coşkun Lezbiyenler AIDS Olmaz mı? II. Bölüm, ..........................Derleyen, Meltem Sana...(Anlatı).....................................................................Derya KURAT Yaşamın İçinden Kartpostallar.................................................................... Eşcinseller Güzeldir.........................................................................Selçuk Bir Lezbiyen ve Bir Heteroseksüel Kadın (Sohbet)...................................... Birdcage (Film)...... ......................................................................M. Medre Gün Batımı (Şiir)........................................................................................ Bir Annenin Hikayesi (AIDS) .... .......................................Çeviren, Coşkun
OCAK 1997, SAYI 29 Daha Ne Zamana Kadar Seyredeceğiz?........................Gay’e EFENDİSİZ Almanya (Çalışan Eşcinseller ve Sendika)............................Çeviren, Okan Yaşamın İçinden Kartpostallar.................................................................... Erkekten Hoşlanmak......................................................................Coşkun Çin Deyince........................................................................Çeviren, Selçuk Ben Bir Heteroseksüelim Ama.................................................................... Ayşe Bir Kıza Aşık ...............................................................Lesbenratung Curaçao’da Kadınları Seven Kadınlar ..................................................Joceline Clemencia, Çeviren, Emre ÇELİK Bekletilmiş Sözcükler (Öykü)........................................... Yasemin ÖZALP Nasıl Bir Eşcinsel Hareket............................................... Gay’e EFENDİSİZ Dış Mihraklar, Frauenlesbenrat............................................ Çeviren, Badır Güzel Adama İkinci Mektup(Öykü)............................................Ali FERHAT Müşfik, Hangi Hatırlayışlar İnkarı Taşır İçinde Bilir Misin? .................................................................................. Murat YALÇINKAYA Sanal Gerçekliğe Girdiğimde Hangi Bedeni Geride Bırakacağım? ............................................ Karen A. FRANCK, Çeviren, Doğan HÜRKAN Mektuplardan.............................................................................................. Kirli Devleti Gizleme Operasyonu............................................. Gün ZİLELİ GL Sözlüğü...............................................................................................
KAOS GL 36/16
EKİM 1996, SAYI 26 Bir İntihar Öyküsünün Ardından-Eşcinsellik, Aile, Medya .......................................................................................Yasemin ÖZALP Dönme! Savaş Ay, Başımızı Döndürdü-Dikkat Fato Geliyor, Sığınaklara! ......................................................................................................Atilla A. Cennet Yaratıkları (Film).............................................Yeşim T. BAŞARAN Tek Başına Bir Adam (Kitap).......................................Murat YALÇINKAYA Lanet (Anlatı).................................................................................Omayra Zeki MÜREN (Tartışma)...................................................Kaos Eşcinselleri Nasıl Bir Eşcinsel Hareket.............Yeşim T. BAŞARAN, Gay’e EFENDİSİZ Dış Mihraklar, Arcigay-Arcilesbica Florence, ausZeiten, SVD/Türk-Gay Yaşamın içinden Kartpostallar.................................................................... Erkeklik ve Eşcinsellik...............................George L. MOSSE, Çeviren Emil Liseli Bir Homonun Yaşamında Bir Ay (Günlük).. .............................................................Eric PETERSON, Çeviren Harun T. ILGA Bulletin, 1996/3 Haber ARALIK 1996, SAYI 28 Bir Grup Eşcinsel Kamu Emekçisinin 14 Aralık’ı Değerlendirmesi (Ankara Yürüyüşü)............................................................................................... Sıcağı Sıcağına Lambda..........................................Yeşim T. BAŞARAN Sadece Güldüm (Tv)............................................................Barış EVREN Azınlık-Çoğunluk ve Hoşgörü Üzerine................................................Enver Mektuplardan.............................................................................................. Medya Her Zaman Bilgi Verir Mi? (Eşcinsel Anne’ye Velayet Yok Haberi Üzerine).................................................................................................... Lezbiyen ve Anne Olmak (Röportaj).. .........................Yeşim T. BAŞARAN KÜBA- Homoseksüellik, Homofobi, Devrim ......................................................L. Arguelles&B.R. Rich, Çeviren, Devrim Dış Mihraklar, Sırbistan, Bir Feminist Lezbiyenin Savaş Dönemi Notları .....................................................................Çeviren, Murat YALÇINKAYA Nazizm ve Eşcinsellik..........................George L. MOSSE, Çeviren, Selçuk Pembe Üçgen......................................Terry BUOGHNER, Çeviren, Selçuk Temel İçgüdü (Film)...........................................................Yasemin ÖZALP Güzel Adam (Öykü)..................................................................Ali FERHAT Dedikodu, Çirkinlikten Güzelliğe (Anlatı)................................................Işık Aşk Üzerine Bir Tanıklık...................................................................Cengiz Lezbiyen-Gay-Heteroseksüel (Eğitim).. .................................Çeviren, Badır Kadın Arkadaşa (Şiir)...............Arnela Ten MEER, Çevirenler, Dilek&Yeşim ODTÜ’de Neler Oluyor............................................................................... Dördüncüden Haber Yok..................................................................Coşkun Kanada’da Toplum ve Eşcinsellik...........................................Çeviren, Bora ŞUBAT1997, SAYI 30 Sevgili D, (Anlatı)................................................................M. Bülent KILIÇ Bir Grup Eşcinsel Kamu Emekçisinin Sendikaları Değerlendirmesi. .. Sevişmenin Rengi (Kitap)............................................ Yeşim T. BAŞARAN GL Kitaplığı ............................................................................................... Klezmetics-Eşcinsel ve Yahudi................................ Çeviren, Can ARIKAN Almanya’dan İki Türkiyeli Lezbiyen..... ..................................Lesbenratung Lezbiyenler İçin Güvenli Seks.................................................................... Nasıl Bir Eşcinsel Hareket......................................... Yeşim T. BAŞARAN Eşkıya (Film).................................................................... Atilla KARAKIŞ Haberler................................................................................................... KÜBA-Homoseksüellik, Homofobi ve Devrim 2 ...................................................L. Arguelles& B.R.RICH...Çeviren, Devrim Tanıklık.................................................................................................. Kaos (Eşcinsellik Üzerine)......................................................................... Bir Travesti Daha Öldürüldü....................................................................... Bergama Köylülerinin Derdi Ne?................................................................. “Gizli Kalan Şiddet: Ensest”........................................................................ Bize Gelenler (Kitap, Dergi, Bülten)............................................................
3. YIL İÇİNDEKİLER MART 1997, SAYI 31 Ne Laik Ne Teokratik Devlet Diktatörlüğü!.. ...............................Gün ZİLELİ Ordu’nun Dereleri Aksa Yukarı (Psikiyatri).. ..................................Nedim B. Yaşamın içinden Kartpostallar..................................................................... O’na (Öykü)..........................................................................Halil SEYHAN Carrington (Film)....................................................................Uğur YÜKSEL Aynadan Yansıyanlar (Anlatı).......................................................... Minerva Kan Sıcak Akacak (Kitap).............................................................. Atilla A. Cinsel Yönelim ve Eşcinsellik ile İlgili Sorularınıza Yanıtlar ...................................... Amerikan Psikoloji Birliği, Çeviren, Erinç KALAYCI Haberler...................................................................................................... Nasıl Bir Eşcinsel Hareket................................................................... Bora Mektuplardan............................................................................................. Tanıklıklar................................................................................................... Benim Askerliğim........................................................................... Coşkun HIV Negatif x HIV Pozitif = ? ..... .................................................Şahin K. Bülbülü Altın Kafese Koymuşlar... (Öykü) ............................... Ali FERHAT KAOS (Eşcinsellik Üzerine)........................................................................ Güneş Sineması........................................................................... Coşkun GL Kitaplığı...............................................................................................
NİSAN 1997, SAYI 32 Ne 5 Ne 8, Eşcinsel Öğrenciler İçin Hepsi Zulümdür! ................................. Buyrun “Tedavi”ye (Psikiyatri)......................................................Nedim B. İlk Eşler Kulübü (Film)................................................. Yeşim T. BAŞARAN Gay Seks..................................... Margaret CRUIKSHANK, Çeviren, Selçuk A. ve B., İkisi de Kimliksiz............................................Hazırlayan, Sophia Başlığı Sen Seç!.......................................................... Yeşim T. BAŞARAN “Heteroseksüellik Normal Değil, Sadece Yaygın” ............................................................... Derek JARMAN, Çeviren Devrim Eşcinsel Mekanları-Sinemalar..................................................................... Mektuplardan.............................................................................................. Bir Yazar, Bir Aşık ve Bir Kitap.............................................. Uğur YÜKSEL Nasıl Bir Eşcinsel Hareket?..................... Atilla A., Cengiz, Yasemin ÖZALP G/L, TV, TS, vs... ........................................................... Gay’e EFENDİSİZ Gacı (Dergi)............................................................................................... Süresiz Kampanya.....................................................................................
MAYIS 1997, SAYI 33 1 Mayıs..................................................................................................... GL Kitaplığı.............................................................................................. Hoşgörüsüzlüğü Hoşgörmek .........Bob Van SCHIIJNDEL, Çeviren, Selçuk Tanıklıklar.................................................................................................. AIDS.......................................................................................................... Yeşil!.............................................................................. Gay’e EFENDİSİZ Lambda’nın Yeni Mezunları............................................................. Coşkun Maurice (Kitap)............................................................................... Devrim Maurice (Film)..................................................................... Atilla KARAKIŞ Sosyalizm, Stereotip ve Eşcinsellik ............................................................George L. MOSSE, Çeviren, Selçuk Bir Dişiye Beş Erkek....................................................... Gündüz VASSAF Dinime Küfreden Müslüman Olsa ...........Terry Boughner, Çeviren, Minerva Mektuplardan............................................................................................. Mekanlarda Eşcinsellik.............................................................................. İzmir (İzmir’de Grup Girişimi)...................................................................... Manifesto............................................................................. Devrim&Emre Kaos’a Dair.......... ...................................................................................... Süresiz Kampanya......................................................................................
HAZİRAN 1997, SAYI 34 “Lezbiyenler Sokağa İndi!”.......................................... Yeşim T. BAŞARAN Sendikalılaştırabildiklerimizden misiniz? (Röportaj) ..................... Nedim B. Bu Danteller Güzel Adama mı? (Öykü) ....................................Ali FERHAT Kimlikten Sonra............................................ Urvashi VAID, Çeviren Devrim Abartıyor muyuz? .......................................................................... Coşkun Haberler...................................................................................................... ODTÜ-Eylül’den Haziran’a............................................................... Devrim Baba Olu-yorum ............................................................................... Şahin Gay Amerika’ddan İzlenimler - AIDS, Kimlik, Görünürlülük ............................................................... Edmund WHITE, Çevrine, Devrim Nasıl Bir Eşcinsel Hareket.................................................... Halil SEYHAN GL Kitaplığı.................................................................................................. Hastalığımın Adı Aşk........................................................... Ruhi BUNALIM Bacterial Vaginosis? (Sağlık)................................................ Çeviren, Meriç Mektuplardan............................................................................................. Daha... (Deneme)..................................................................... Can UĞUR
TEMMUZ 1997, SAYI 35 Derilerin Kalınlaşması..................................................... Mustafa KONUR Varolmanın Güçlüğü-Jean Cocteau .................................................. Emre James Baldwin-Söyleşi.................................................... Çeviren, Devrim Haberler.................................................................................................... GL Kitaplığı............................................................................................... Mantar! (Sağlık) ....................................................................................... Lugat.................................................................. Derleyen, Emre&Devrim Şu Bizim Türk-Gay N’apıyo Alla’şkına.............................................. Enver Paris’ten İzlenimler........................................................................ Erdem Sonuna Kadar Toz Pembe (İzmir’de Grup Girişimi)............................. Ezgi Söyleşiler-Değerlendirmeler.............................................Gay’e EFENDİSİZ Aileye Açılmak .............................................................. Burak KARACAN Gay ve Lezbiyen Özgürleşme Hareketinin Tarihi I.. ............................................... Margaret CRUIKSHANK..... Çeviren, Selçuk Hacettepe Gay&Lezbiyen Topluluğu ......................................................... Mektuplardan............................................................................................ İki Kadın (şiir).......................................................................... Can UĞUR
AĞUSTOS 1997, SAYI 36 “Ünlü Modacı Versace Öldürüldü”!....................... ........ Gay’e EFENDİSİZ Şansım Olsa!... ........................................................................... Coşkun Bir Rüya .................................................................................... Hülya K. Gay ve Lezbiyen Özgürleşme Hareketinin Tarihi II.. .............................................. Margaret CRUIKSHANK..... Çeviren, Selçuk Ondokuzun Arkasına Sığınmak (Anlatı).......................................... Omayra “Otomobile Karşı Bisiklet” ........................................................ Ivan ILLICH Lugat..................................................................... Derleyen, Emre&Devrim Zaman ve Akşam (Şiir) ............................................................. Can UĞUR GL Kitaplığı................................................................................................ Sergey Yesenin (Hayatı ve Şiirleri).............................................................. Mektuplardan.............................................................................................. Orada Kimse Var Mı? (Değinmeler, Dertleşmeler)........... Gay’e EFENDİSİZ Yürüyüş ve Düşünceler........................................................ Derya KURAT Eski Yunan’da Törensel Eşcinsellik (Söyleşi).................. Çeviren, Harun T. Schwul& Türke?.......................................................................... Türk-Gay Haberler.....................................................................................................
KAOS GL 36/17
KAPAKLAR ? KAOS GL Grubu, düzenli toplantılarında en fazla kırk kişiye çıktı ve biz; üreten-üretmeyen, elli kişi civarında bir çevre olduğumuzu sanıyoruz. KAOS GL Dergisi, elbette ki gruptan farklı olarak, bir iletişim aracı olması dolayısıyla okuyan-okumayan, eşcinsel heteroseksüel pek çok insanı kayıtsız kalmamaya zorladı. Yok sayma, görmezden gelme (üvey evlat muamelesi), dedikodu, snobluk, gerçek eleştiri hep birbirine karıştı. Gerçekte ne değişirse değişsin, genel anlamda bütün bu yaklaşımlar şu ya da bu oranda devam edecektir. Türkiye'de ilk defa böyle bir şey gerçekleştirildiği için her şey ama her şey tartışılabilir. Ama ben burda şu ya da bu eleştiriye tek tek karşılık vermeyi düşünmüyorum. (O da yapıldı, yine yapılır.) İlk sayıdan son sayıya kadar KAOS GL Dergisinin kapaklarını ele alıp sırayla bakmayı deneyeceğim. Sayfaları çevirip derginin içine girmemeye çalışacağım. Dergi kapaklarına tek tek bakmak nerden mi çıktı? Bilinir, pek çok insan için okumak zahmetli bir iştir ve onun için açık gözle görünenle yetinilir. Kapaklar da doğal olarak ilk görünenlerdir. İlk sayı... İlk kapak... Kapak zemini tamamen siyah. Büyük bir ters üçgenin içinde "KAOS ŞANLIYOR" başlıklı bir yazı; ikinci sayfada devam ediyor. (Şanlamak eşcinsel argosunda gelmek, ortaya çıkmak anlamına gelir.) Bir tür çıkış gerekçesi. O zaman tonerin ne olduğunu bile bilmiyorduk ve fotokopiciyle bir hayli tartışmıştık. Benim, kişisel olarak en çok beğendiğim ve en anlamlı bulduğum kapaklardan biridir. Arka kapakta ise klişe önyargılara verilen kısa cevaplar yer alıyor ve arka kapakta başlayıp iç kapakta devam ediyor. Sonunda ise el bombası zafer işareti ve üçgen sembolleri yan yana sıralanmış. Her zaman her türlü okumaya açık. Biz, eşcinsellerin özgürlüğü için
KAOS GL 37/18
mücadelenin kaçınılmazlığını düşünmüştük, sözkonusu sembolleri yan yana sıralarken. Biliyoruz ki o sembollerin anlamlarını yaşamak bir yana, sembol olarak görmeye bile katlanamayan eşcinseller her zaman, her yerde olacaktır. İkinci sayı... Ekim 1994... Logonun altında siyah ters üçgen. Onun altında bir sütunda, içindekiler ve içinde olamayanlar sıralanmış. Yan sütunda ise KAOS GL'den yazısı başlamış, ikinci sayfada devam ediyor. KAOS GL'den yazısı ikinci sayfada tersine kapağa taşmasaydı çok daha iyi olurdu. O zamanlar kapağı yazı için kullanıp kullanmamaya karar veremiyorduk. Arka kapakta "Zimbabve tarihinde eşcinsellik üzerine ilk medya röportajı-Siyah Eşcinseller İçin Dönüm Noktası" başlıklı bir çeviri yer alıyor. Zimbabve, Güney Afrika'da bir ülke ve özellikle devlet başkanının eşcinsel düşmanlığından dolayı sürekli gündeme geliyor KAOS GL, çevirinin sonuna "Çok Önemli Not" başlıklı bir cümle eklemiş: "Medya konusunda, Zimbabveli kardeşlerimizden farklı olarak Türkiye'de eşcinsellerin ve kadınların kurtuluşunun aynı zamanda medyaya karşı da topyekün bir mücadeleden geçtiğini düşünüyoruz." Bugün, ben kendi adıma, bu görüşe hâlâ katılıyorum. Katılıyorum ve ekleme gereği duyuyorum, bu "not"un medyaya karşı snobca yaklaşımlarla alakası yoktu; bu "not", aynı zamanda "benim küçük güzel dünyamda beni rahat bırakın"a da karşıydı. Eşcinsel mücadelesinde coming-out'un/açılmanın ne kadar önemli bir nokta olup, hayati bir anlama sahip olduğu bilinir. Açılmanın maddi ve sosyal zemininin uygun olmadığı bir ortamda iradi olarak da kendini buna hazır hissetmeyen (elbette ki heteroseksist politik ve toplumsal diktatörlük nedeniyle) bir eşcinselin deşifre edilmesi, onun zorla çıplak bırakılması gibi bir şeydir. Bir özgürlükçü olarak medyaya sırf "medya" olduğu için karşıyım. Ama farenin dağa küsmesi şeklindeki bir yaklaşımın da, medyaya karşı bir tavır olamayacağını düşünüyorum olanağım olsa, telefon açıp, "Sayın Hatemi, her boku siz bilmezsiniz, sadece yanılmıyorsunuz, aynı zamanda yalan da söylüyorsunuz" derim. Bu bağlamda 32. Gün'e konuşmam "Çok Önemli Not"dan uzaklaştığım
anlamına gelmediğini düşünüyorum. Diğer kapaklara geçmeden, bugün de anlamını ve önemini koruduğunu düşündüğüm bazı cümleleri 2. Sayının KAOS GL'den bölümünden olduğu gibi aktarmak istiyorum: Daha başlangıçta "en büyük tepki ve yakınma KAOS GL'nin dili üzerineydi. Dilin çok ağır ve anlaşılmaz olduğu söyleniyordu. Bu arada anlayan ama çok karamsar bulanlar da vardı. Ayrıca sırf hoşuna gitmediği ya da katılmadığı yazıdan dolayı (daha doğrusu yazıdan değil, yazının adından dolayı, çünkü yazı kesinlikle okunmamış) derginin tamamını eline almayanlar da olmuş. Bu noktalara değinmenin hem teknik açıdan, hem de karşılıklı önyargıların yıkılması açısından gerekli olduğunu düşünüyoruz." Devam ediyor... "Birincisi, derginin, bir akademik yayın olmadığı halde, ciddi ve asık suratlı bir imajı olabilir. Bu durum kesinlikle amaç değil. Dergi katılanların rengi oranında renklenir ve canlanır. Kimsenin adına ısmarlama yazı yazamayız" devam ediyor... "şunun da bilinmesi gerekir ki renklilik ve canlılık'ı kesinlikle "gullüm" olarak algılamıyoruz. Gerçi sayfa sayımızı arttırabilirsek gullüm sayfaları da olacaktır." Sayfa sayısı 16'dan 32'ye çıktı ama gullüm sayfası hazırlayacak bir arkadaş çıkmadı. Bu konuda becerisini sergileyecek arkadaşlara öyle sanıyorum ki sayfalar açık olmalı. Şu ya da bu oranda hâlâ geçerliliğini koruduğu için bir kaç alıntı daha yapacağım: "Dilin ağırlığı ve anlaşılmazlığı üzerine devam ederken bir sözü hatırlayalım: Çuvaldızı başkasına batırırken, iğneyi de kendine batır. En bildik kelimelerden ve güncel anlatımlardan bile haberi olmayan genç gay arkadaşların (o zaman bir lezbiyen arkadaşımız vardı ve o da Bursa'daydı.) bu sorununu biz değil ancak kendileri çözebilir. Bu bir anda aşılacak bir durum değil elbette. Ama aşılmaz da değil. Farklı alanlardan, farklı kitaplardan vazgeçtik; piyasada en rezilinden iyisine kadar onlarca kitap (araştırma, roman, şiir) varken senin bunlardan haberin olmasın, en az birini bile okuma sonra da dili eleştir. Bu durum hiç birimize bir şey kazandırmaz. Sonuçta 'yazı', elbette okunması ve algılanması için yazılıyor. Fakat her şeyin de doğaldır ki sınırı var. Kabul etmek gerekir ki anlamama ve anlatamama karşılıklı, iki tarafı da bağlayan bir sorundur. Bu sorunu en aza indirmenin yollarını birlikte arayalım. Bizim aklımıza, olanaklarımız ölçüsünde, gelen yollar feministlerden ödünç alabileceğimiz bilinç yükseltme grupları ve toplantıları, birlikte okuma, konuları
katılanlar tarafından saptanacak seminerler olabilir. Çok acil bir ihtiyaç olarak, bir gay ve lezbiyen kitaplığı oluşturmanın mekansal ve maddi koşullarını yaratmak için çaba harcamalıyız. Bir yerinden okumaya başlamadığımız sürece, daha uzun süre heteroseksüellerin hakkımızdaki gevezeliklerini dinlemek zorunda kalırız." Ekim 1994'ten son bir alıntı yapıyorum: "Unutulmaması gereken şudur ki bu aşamada bizleri bir arada tutan tek şey gay ve lezbiyen olmamızdır. Süreç içinde insanların, kendi inanışları ve beklentileri doğrultusunda yolları ayrılabilir. Ama şu aşamada önyargılardan ve cahillikten kaynaklanan olumsuz yaklaşımlarla bu birlikteliği sabote edecek davranışlara izin verilmemesi gerekir. Eşcinseller olarak zaten kırk parçaya bölündüğümüz içinde yaşadığımız heteroseksist toplumda, görünene aldanmayıp özü yakalamak için ve haliyle birbirimizi anlamak için dinlemeli, okumalı ve çaba harcamalıyız." Üç yıl sonra bunların şu ya da bu şekilde hâlâ geçerli olduğunu düşünüyorum. Maalesef ve bundan doğal ne olabilir ki... Üçüncü Sayı... Kasım 1994... Kapak tamamı AIDS'e ayrılmış. Dizgiyi yapan arkadaşlar, şimdi olsa aynı kapağı çok daha güzel düzenleyebilirdi. Bu sayının kapak A3'ü pembeydi ve bu sayı ile prezervatif de dağıtmıştık. "Değişiklik olması iyidir, kapak bu kez pembe olsun" diyen ve artı ücreti karşılayan arkadaşımız, daha sonra travesti oldu. Ayrıca prezervatifleri koyduğumuz minik poşetleri, o zaman çalıştığı bilgisayar şirketinden yürüten de aynı arkadaşımızdı. Prezervatifleri ise ana-çocuk sağlığı bürosundan ücretsiz temin etmiştik. Yani bir nevi devletin eşcinsellere bir katkısıydı! AIDS kapağında yazar Susan Sontag ile sosyolog Tim Edwards'ın içerdeki yazılarında birer cümle çerçeveye alınmış. Çok iyi hatırlıyorum kapaktaki bu cümlelere gösterilen tepki Mayıs 1997 kapağına gösterilen
KAOS GL 37/19
tepkiden hiç de geri kalır değildi. Hadi Mayıs 1997'nin kapağına slogandır dersin, ama Kasım 1994'teki AIDS kapağındaki cümlelere eşcinsel arkadaşların gösterdiği tepkinin gerisindeki psikososyal zemini anlamakta o zaman, kendi adıma güçlük çekmiştim. Susan Sontag: "AIDS yalnızca bir Afrika hastalığı olmakla kalsaydı, kaç milyon insan ölürse ölsün Afrika dışından çok az insanın ilgisini çekecekti." Dr. Tim Edwards: "AIDS, batı ülkelerinde ilk görüldüğü zaman önce önemsenmedi, ardından uzun bir süre sadece "eşcinsellerin hastalığı" olarak damgalanıp bir kenara itildi. Ne zamanki bu hastalığın eşcinsellere özgü olmayan, heteroseksüel kadın, erkek, çocuk herkesi kapsadığı görülünce bir paniktir aldı herkesi." Belki de o zaman anlamakta güçlük çektiğim tepkinin nedeni AIDS'in ideolojik yönüne dikkat çekilmiş olunmasıdır. Oysa aynı cümlenin üstünde bir prezervatif iğneliydi. Gerçeğin bir yönüne gözleri kapayıp diğer yönüyle yetinmek gerçekte çözüm olabilir mi? Aynı sayının arka kapağında KAOS GL, heteroseksüellere düşman mı, anlaşılamamaktan zevk mi alıyor, küstah mı, politik mi, soruları cevaplandırılmış. Buraya aktarmayacağım, merak eden okur. Dördüncü sayı... Aralık 1994... Kapakta İstanbul'dan bir okurun mektubundan bir söz alınmış ve kapağı boydan boya kaplamış. Arka kapakta ise Bursa'dan bir arkadaşımızın "Uzlaş-ma" başlıklı yazısı yer alıyor. Yazı "Birkaç gün önce bir gazetenin köşe yazısında bir kelime dikkatimi çekti. 'Uzlaşma' kelimesiydi bu. 'Tartışmayın, uzlaşın' diyordu." diye başlıyor. Ve "Olmaz, diye bir şey olamaz. Yeter ki uzlaşmayın... tartışın... Ama tüm bunlar zor geliyorsa "ben yapamam" deyin, bir kenara çekilin, olsun bitsin. Karar sizin..." diye sona eriyor. Sayı beş... Ocak 1995... Kapakta "slogan" denilen cinsten bir söz var! "Ne Liberal... Ne Sosyalist... Demokrasi İstemiyoruz. Özgürlük, özgürlük, özgürlük..." Görsel açıdan kapak düzenlemesi iyi. Sayfanın ölçülerinde "özgürlük", en küçükte en büyüğe şeklinde alt alta sıralanmış! Gittikçe büyüyen bir çığlık gibi. Arka kapakta ise ikinci sayfadan başlayarak, iç sayfalara da serpiştirilen ve arka kapakta sona eren Joseph Proudhon'un "İktidar Nedir?" sorusuna verdiği cevabın çizgilerle anlatımı yer alıyor. Baştan sona kendi içinde
KAOS GL 37/20
uyumlu ve iyi hazırlanmış bir sayı. Eşcinsellerin özgürlük çığlığının gittikçe yükselen bir ses mi, yoksa gittikçe neredeyse gönüllü olarak kısılan bir ses mi, olacağına, yine eşcinsellerin kendileri karar verecektir. Benim gönlüm ise gittikçe yükselen bir çığlık olması yönünde. Sayı altı... Şubat 1995... Kapakta, logonun altında siyah kare bir zeminde içiçe geçmiş iki kadın işareti yer almış. Onun altında içerdeki üç yazının başlığı kapağa çıkarılmış ve aralıklarla sıralanmış: Lezbiyen Varoluşun Başkaldırısı, Bilimin Bitmeyen Eşcinsel Düşmanlığı: Genetik Mühendisliği Saldırı Hazırlığında, İ.H.D.'de Neler Oluyor? Arka kapakta ise İstanbul'dan yazan (artık yazmayan) bir lezbiyenin, tercih mi, seçim mi ile kimlikleri tartışan bir yazısı yer alıyor. Sayı yedi... Mart 1995... Kapakta "Kadın parlamenter sıkıntısı" başlıklı bir haber yer alıyor. Avrupa ve Kuzey Amerika parlamentolarında kadın parlamenter sıkıntısı çekiliyormuş. Haberin altında biraz büyükçe "Hepsi Kadın Olsa Ne Farkeder?" sorusu okunuyor. Ayrıca "Meclisin Sağında ya da Solunda, Bütünüyle Eşcinseller ve Kadınlar Otursa Bile Erkek Egemen İktidarı Ne Kaybeder?" diye soruluyor. Hiç bir şey kaybetmediğini, kaybedenlerin hep kadınlar ve eşcinseller olduğunu hep görüyoruz. Mart için iyi ve anlamlı bir kapak olduğunu düşünüyorum. Bir zamanlar "Venüs'ün Kızkardeşleri" adlı bir lezbiyen grubu vardı. Hâlâ var mı bilmiyorum. Arka kapakta bu grubun bir çağrısı olduğu gibi yayınlanmış. Sayı sekiz... Nisan 1995... Kapağın ortasında büyük bir soru işareti. Soru işaretinin dört bir yanına dağılmış kelimeler: Sevici, Dönme, Lubunya, Gay, İbne... O zaman bir lezbiyen arkadaşın "lezbiyen" yerine "bakışık"ı önermesi ile bir isim tartışması çıkmıştı. Aslında anlamlı bir tartışmaydı. Fakat tahmin edebileceğiniz gibi çok kısa sürdü. Eşcinsel kardeşlerimiz ya uzaktan seyrediyorlar ya da çok çabuk pes ediyorlar... Arka kapakta ise "Eşcinsellere Yönelik Şiddete Karşı Ne Yapmalı?" başlıklı bir yazı yer alıyor. Eşcinsellerin günlük hayatta karşılaşabilecekleri tehdit ve şiddete karşı öneriler sıralanmış. "Eşcinsellere Yönelik Şiddete Karşı Ne Yapmalı?" yazısının geliştirilerek bir broşür haline getirilebileceğini düşünüyorum.
Sayı dokuz... Mayıs 1995... Bu sayıda içerdeki bir yazı
kapağa çıkarılmış: Eşcinsel ve İşçi Olmak... "Bir eşcinsel, ressam, şair, modacı olabiliyor. Bir başka eşcinsel ise işçi olduğunda ya heteroseksüel rolü yapmak zorunda kalıyor ya da kendini açık ederse, anlaşılırsa adı ibne'ye çıkıyor. Yani hem "eşcinsel" hem de "işçi" olmak mümkün değil. İnsanlar çalışmak zorunda olduğuna göre, bütün eşcinseller de ressam, şair, modacı olamayacağına göre..." Devamı derginin içinde. Onun altında "Dünyada Neler Oluyor?" başlığı atılmış. Arjantin, Meksika, Arnavutluk, Hollanda, Venezüella, Filipinler, Avustralya, Çin adları sıralanmış. İçerde bu ülkelerden haberler yer alıyor. Bu sayının arka kapağında ise çıplak ve omuz omuza poz vermiş iki "Anadolu erkeği"nin fotoğrafları yer alıyor. Sayfa şeritler halinde KAOS GL yazıları ve üçgenle süslenmeye çalışılmış. İlk sayıda başlayarak görülen önyargılara ve stereotiplere yönelik darbeler bu fotoğrafla iyice sarsıcı olmuş. Bu arada hemen belirteyim. Adamlar streyt ve kim olduklarını şimdi hatırlayamıyorum. (ERO Ansiklopedisinden). Bu resim, öyle tipleri sevenlerce bile çok eleştirilmişti. Adını koymak ve gerçeklerle yüzleşmek, pek çok eşcinsel için her zaman sorun olabiliyor... Sayı on... Haziran 1995... Kapakta yine bir söz yer alıyor: "Ancak Kendin İstersen Özgür Olabilirsin. Ve Özgür Olmak Zorundasın! Çünkü Sen Özgür Olmadığın Sürece Ben de Özgür Olamam!" Peki başka türlü olması mümkün mü? Kapağın en altında bir duyuru yer alıyor: B.E.T. BÜLTEN-1 dergimizle birlikte. Evet, bir zamanlar B.E.T. vardı. Eskişehir'de bir grup gay ve lezbiyen arkadaş Bilinçli Eşcinseller Topluluğu adı altında bir araya
gelmişlerdi. Çıkardıkları tek sayılık bülteni KAOS GL arasında dağıtmıştık. Ankara ve İstanbul dışında bir ses olduğu için çok sevinmiştik ama çok çabuk ortadan kayboldular. Üzücü ama bunun ipucunu en başta veriyorlardı. Yukarıda sözünü ettiğim resme en büyük tepki bu arkadaşlardan gelmişti. Ayrıca anlamakta güçlük çektiğim eleştirilerinden biri de KAOS GL'nin kapaklarında eşcinsellikle ilgili olduğu çok çabuk anlaşıldığı yönündeydi!!! Kapağa, eşcinselliğin ilk bakışta anlaşılmayacağı, örneğin soyut figürler falan konulmalıymış! Onuncu sayının arka kapağında "Türkiye'de Eşcinselliğe Psikiyatristlerin Bakışı Nasıl?..." başlıklı bir yazı yer alıyor. Psikolog ve psikiyatristlerden çok çekmiş olan arkadaş, anlattıklarını "Sonuç olarak Türkiye'de psikiyatristler, eşcinselliğin, travestilik ve trasseksüelliğin sosyal potada ne olduğunu bilmiyorlar. Yaklaşımlar, mekanik kuralların uyarlanmasından öteye geçemiyor. Türkiye'deki psikiyatri bilimi, otomotivdeki montaj sanayiinin bir benzeri bence." diyerek bitirmiş. Sayı onbir... Temmuz 1995... "Ben Afrika'da kanat çırpan kelebeğin, kuzey amerika'da yarattığı kasırgayı istiyorum. Ben KAOS istiyorum!" Yazıyla oynanmış ve kapağa iyi yerleştirilmiş. Anlaşılan dizgiyi yapan arkadaş bilgisayar numaralarını öğrenmeye başlamış! Ben, hâlâ KAOS istiyorum! Arka kapakta Cyberpunk "zine" dergisinin sorularına verilmiş cevaplar yer alıyor. Sayı oniki... Ağustos 1995... Kapakta "Beyninize Sahip Çıkın" deniyor. Tıp ve bir alt dalı olan psikiyatri arasında, beyin araştırmaları alanında yaşanan çatışmalara dikkat çekiliyor. Arka kapakta, İstanbul'dan bir okurun göndermiş olduğu bir şiir yer alıyor. Ayrıca "Midillili Sappho" adlı albümün kadın şarkıcılarının fotoğrafları eklenmiş. Sayı onüç... Eylül 1995... Okulların açıldığı dönem. 13. Sayının kapağı, kendi adıma benim en çok beğendiğim kapaklardan biridir. Kapakta büyük bir fotoğraf yer alıyor. Bir ilkokulun penceresinden kaçmaya çalışan önlüklü bir çocuk iki pencere arasında takılı kalmış. Fotoğrafın üstünde "Eşcinsel Öğrencilere Özgürlük!" yazıyor; fotoğrafın altında ise "Heteroseksüel Toplumsallaştırmaya Lanet!" Arka kapakta çıplak bir erkek resmi yer alıyor. KAOS GL, bu sayıyla birlikte 24 sayfaya çıkmış. Sayı ondört... Ekim 1995... "Eşcinsellerin Kurtuluşu aynı zamanda Heteroseksüelleri de Özgürleştirecektir." Bu söz Haziran 1996'dan itibaren logonun altında her sayıda yazılmaya başlandı. Bu sayının arka kapağında çok büyük bir şekilde KAOS GL Dergisinin amblemi ilk kez yer almış.
KAOS GL 37/21
Amblem altında ise amblemi çizen Emre Güven arkadaşın anlamsal çözümlemesi yer alıyor. Sayı onbeş... Kasım 1995... Kapak zemini tamamen ince ve düz çizgilerle kaplanmış. Dergi içindeki yazılar başlıkları kapağa çıkarılmış ve sıralanmış. Arka kapakta, "Bir arkadaşınız size gay olduğunu açıkladığında yapmanız ve yapmamanız gereken şeyler" ile "Çocuğunuzun eşcinsel olduğunu öğrendiğinizde ona nasıl davranmalısınız" başlıklı notlar notlar sıralanmış. Sayı onaltı... Aralık 1995... Seçim dönemiydi. kapağın üst başında "Seçmeyeceğiz!" alt sağ köşede bir seçim sandığı yer alıyor. Seçim sandığının üzerinde "Özgür Değiliz. Bizi Soyacak Hırsızları Bize Hükmedecek Katilleri Seçebiliyoruz Yalnızca" yazıyor. O zaman da hâlâ da doğru olduğuna inanıyorum. Yalın ama iyi bir kapak düzeni. Arka kapakta Michael Bakuni'in "Evrensel Oy Hakkı Yanılsaması" başlıklı yazısı yer alıyor. "Seçmeyeceğiz" dedikten sonra başkası olmazdı. Sayı onyedi... Ocak 1996... Bütün kapağı kaplayan bir nazi haçı ve haçın tam orta noktasında bir ölüm tehlikesi sembolü kurukafa. Gamalı haçın kollarında ise Biyolojizm ile Psikolojizm kesişiyor. Genetik araştırmaları ile yükselişe geçen biyolojizm ve sosyopsikoloji içerde bir yazıda ele alınmış. Bir başka yazıda ise psikiyatrinin, nasıl bir baskı aracı olduğu irdeleniyor! Arka kapakta ise öpüşen, sakallı ve kel iki erkeğin resmi yer alıyor. Resmi, bir okurun şiiri süslüyor. Sayı onsekiz... Şubat 1996... Kapakta büyükçe bir fotoğraf yer alıyor. Ön planda ayakta birbirine sarılmış ve öpüşen iki kadın ve geri planda onların bu halini
görünce şok geçiren tipik aile bireyleri: Yaşlı bir çift ve orta yaşlı bir çift daha. Orta yaşlı aile reisi erkeğin
KAOS GL 37/22
dehşetle gözleri açılmış. Şaşkın ana çocuğunun gözlerini kapsıyor. Resim altında: "Sorunumuz iki aşamalı: Lezbiyenlerin bu âşikâr görünmezliğinin nasıl açıklanacağı... ve şu her tarafa yayılmış geleneksel heteroseksist aşk, seks, ticaret, otorite, mülkiyet, habercilik, siyaset ve eğlence tasvirlerinin nasıl alt üst edileceği" yazıyor. Bence tipik bir KAOS GL kapağı. Arka kapakta A. Rimbaud'nun "Kötü Kan" adlı şiiri yer alıyor. Rimboud'nun küçük bir fotoğrafı ve Verlaine'le aralarındaki ilişkiye dair bir not. Sayı ondokuz... Mart 1996... Kapakta orta büyüklükte bir Jean Genet fotoğrafı görülüyor. Fotoğrafın üstünde "Katil Fransa! Sen Korkunun Kalelerinde Çürürken fotoğrafın altında- O Yüreklerimizin Derinliklerinde Yaşıyor" yazıyor. Dergi içinde "Jean Genet-Bir Aziz, Bir Suçlu" başlıklı genel bir yazının yanısıra, Genet'nin "Un Chant D'amour" adlı kısa filminin uzun bir çözümlemesi yer alıyor. Arka kapakta ise bizden bir şair var. Arkadaş Z. Özger'in "Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası" ile "Merhaba Canım" adlı şiirleri yer alıyor. Derginin ortasında 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Tandoğan'da yapılan mitingde dağıtılan bildiri eklenmiş. Sayı yirmi... Nisan 1996... Kapağı Max Stirner'in bir sözü süslüyor: "Büyük yalnızca biz diz çöktüğümüz için büyüktür. Ayağa kalkalım!" Bu sözün, heteroseksizmce özgüven ve onurları gasp edilmiş biz eşcinseller için de geçerli ve anlamlı olduğunu düşünüyorum. Arka kapakta ilga bülten'den derlenmiş haberler yer alıyor. İspanya, Arjantin, İrlanda ve Portekiz'den aktarılan haberin başlığı "Dilde Heteroseksizm": Portekiz'in yeni gay organizasyonu ILGA-Portugal, eşcinselliği sapma olarak tanımlayan en önde gelen ulusal sözlüğü kınıyor. Binlerce okulda, üniversitede, kütüphanede vs kullanılan bu sözlüğün diğer baskıların da bu tanımın değiştirilmesi için bir kampanya başlatıldı."(KAOS GL, ILGA-Portugal grubuyla karşılıklı haberdar.) Böyle bir sorunun Türkiyeli eşcinseller için de geçeri olduğunu sanırım herkes biliyordur. Sözlüklerin ve özellikle okutulan bazı kitapların taraması önümüzde duran işlerden biri. Bu konuda kendilerini özgörevlendiren eşcinseller çıkacak mı bakalım! Sayı yirmibir... Mayıs 1996... Hürriyet ve Aktüel'e haber olan sayı. Kapakta takım elbiseli ve kravatlı çok büyük olasılıkla nikah sonrası öpüşen yaşlı Axgil çiftinin fotoğrafı yer alıyor. Yukarda ise "Dünyada Evlenen İlk Eşcinsel Çift" şeklinde duyuruluyor bu Danimarkalı yaşlı eşcinseller. Kapağın alt köşesinde ise "Peki Biz Bunu İstiyor muyuz? Nasıl Bir Eşcinsel Hareket ve Eşcinsel Evlilik Üzerine Giriş Yazılarımız Bu Sayımızda" cümleleri yer alıyor.
Arka kapakta Nuri Kurtcebe'nin bir karikatürü, Cumhuriyet Gazetesi'nden aktarılmış. Bildiğimiz bir eşek ve onun üstünde yine bildiğimiz çeşitli partilerin adları yazılı semerler üst üste vurulmuş. Karikatür değerlendiriliyor ve "Nuri Kurtcebe "semer"ler arasında seçim yapmış ve "CHP" ve diğerlerini unutmuş! Oysa biz ezilen, sömürülen ve baskı altında tutulanlar açısında birinin diğerinden farkı var mı, olabilir mi?" deniyor. Sayı yirmiiki... Haziran 1996... Habitat dönemi... Kapakta, fonda alevler içinde yanan bir kent tasviri yer alıyor. Yanan kentin üstünde ise "Eşcinsel Gettolar Değil 'Kent'in Tamamını İSTİYORUZ!" yazıyor. Bana göre bu da tipik bir KAOS GL kapağı ve mükemmel buluyorum. Arka kapakta, "Avrupa'da Gay ve Lezbiyen Yaşamı Üzerine Beş Söyleşi" başlıklı bir haber yer alıyor. Kopenhag'da 21-30 Haziran tarihleri arasında düzenlenen Gay&Lesbian Europrida 1996 etkinlikleri arasında gerçekleştirilen tartışmalar bunlar: Yaşam Kalitesi, Eşcinseller ve Aile, Eşcinseller ve Kilise (Türkiyeli eşcinseller "Din" olarak okuyabilir!), Kimlik, Eşcinsel Avrupa başlıklı bu tartışmaların sonucunu alma olanağımız olmadı! Bu başlıklar, bizlerin de sürekli tartıştığımız konular. Sayı yirmiüç... Temmuz 1996... Türkiye'nin, tutsakların açlık grevleriyle sarsıldığı dönem. Kapak yazısız. Kapağın alt kesiminde bir Türkiye haritası... Haritanın ortasında sırtını yüksek bir duvara yaslamış eli coplu ve üniformalı bir siluet görülüyor. Arka kapakta "İstanbul Kanatlarımın Altında, Eşcinsellik İse Ayaklar Altında" başlıklı yazı ilgili filmin kopardığı fırtınayı değerlendiriyor. Ve bu sayıyla birlikte dergi 32 sayfaya çıkmış. Sayı yirmidört... Ağustos 1996... Yine yazısız bir kapak. İki erkeğin birbirine sarıldığı bir fotoğraf iki açıdan yan yana konmuş. Fotoğraf internetten alınma. Bilgisayarda çok güzel görünüyor. Dergiyi fotokopi ile çoğaltıyor olsaydık yine çok güzel çıkardı. Ama matbaa tekniğiyle -mürekkep- çoğaltıldığından çamur gibi çıkmış. İşler koşuşturma ve zor koşullarda yapılıyor olmasa son anda resim değiştirilebilirdi. Ya da biraz daha paramız olsa ve copy-printer yerine fotokopi ile çoğaltabilseydik! Aynı hata Haziran 1997 tarihli sayının kapağında da tekrarlandı. Bilgisayarda çok harika görülen sözkonusu resim, koşullar değişmediği için Ağustos 1996'daki sonuç çıkmış karşımıza. Ekim 1996'da da pek iyi çıkmayan bir karikatür vardı kapakta ama hem çizgi olması hem de karikatürün
etrafı siyah, kalın bir çerçeve ile süslenmesi kapağı net olarak gözler önüne seriyordu. Yine Eylül 1996'da gazeteden alınmış ve doğal olarak çok kötü çıkmış bir fotoğraf yer alıyordu ama konu fotoğrafı olduğu için göze batmıyordu. Teknik olanaklarımız değişmediği sürece kapağa, iyi çıkmayacağı önceden belli tek fotoğraf konulmayacağını umuyorum. Ağustos sayısının arka kapağında ise "Danimarka'da Toplum ve Eşcinsellik" başlıklı bir tarihçe yer alıyor. Eylül 1996... AIDS'in Siverek'in Bozlak Köyü'ne kadar ulaştığı dönem. Kapakta, Bozlak Köyü imamının karısının ve çocuklarının fotoğrafı yer alıyor. Bilindiği gibi kadın ve küçük çocuğu HIV'li. Fotoğrafın üstünde "Maskeler Düşüyor!" altında ise "AIDS'in Tanrının Eşcinsellere Laneti Olduğunu Söyleyen Alçaklar Şimdi Nerede" diye yazıyor. Bunun bir slogan olmadığını ve tipik bir KAOS GL kapağı olarak KAOS GL'ye yakıştığını düşünüyorum. Yine benim en çok beğendiğim kapaklardan biridir. Arka kapakta ise eşcinsellikle ilgili önyargılara verilen cevaplar "Gerçekte Öyle Mi?" başlığı ile yer alıyor. Bu tür yazılar daha önce yayınlanmış bile olsa dönem dönem tekrar edilmesinin yararlı olacağını düşünüyorum. Eylül 1996 sayısı ile birlikte ILGA 1996 Yıllık Raporu ek olarak verilmiş. Sayı yirmialtı... Ekim 1996... Yukarıda da belirttiğim gibi yazısız ama bence tipik bir KAOS GL kapağı. KAOS GL'yi düzenli takip edenler ya da bu yazıyı okuyanlar "tipik"in ne olduğunu anlamışlardır umuyorum. Karikatür Zeki Müren'in ölümü ile ilgili ve Leman'dan alınma. Karikatür, Türk insanının kendi çevresindeki "ibne"lerle, kendisinin ulaşamayacağı çevrelerdeki "eşcinsel"lere yaklaşımını da gösteriyor. Bu sayının arka kapağında ILGA Bülten'den derlenen haberler yer alıyor. Sayı yirmiyedi... Kasım 1996... " 'Ülker Sokak Sakinleri' ve Travestiler", "Meksika'da Travestiler" işle "Eşcinsellerin İstanbul'a Göçü" başlıklı yazılar gazete mantığı ile kapakta sunulmuş. Arka kapakta, bir şiir ile oğlu eşcinsel ve HIV'li olan bir annenin hikayesi yer alıyor. Sayı yirmisekiz... Aralık 1996... Kapağın solunda siyah bir sütun. Kalın siyah sütunun alt ucunda bir üçgen. Bu kez tamamen siyah değil çünkü dergi çoğaltıldıktan sonra tek tek pembeye boyadık sevgili okurlarımız! kapağın sağ tarafında dergi içindeki yazıların başlıkları alt alta sıralanmış. Herhangi bir dergi kapağı olduğu halde kendi adıma beğendim. Bu arada oldukça yüklü ve dolu dolu bir sayı olmuş.
KAOS GL 37/23
Arka kapakta "Kanada'da Toplum ve Eşcinsellik" başlıklı bir tarihçe bulunuyor. Sayı yirmi dokuz... Ocak 1997... Yeni yılın ilk sayısı. Kapakta bağır bağır bir çığlık. Şu slogan denilen cinsten. Oysa içinde yer aldığımız toplumun bir gerçeği: "Neo Liberalizm Barbarlık; Şeriat, Vahşet Vaadediyor! Daha Ne Zamana Kadar Seyredeceğiz?" Aynı başlıklı yazı içerde yer alıyor; iki fotoğrafla süslenmiş olarak. Sözkonusu gerçeği başka türlü söylemenin mümkün olduğunu kabul ediyorum! Arka kapakta bir sütunda "GL Sözlüğü" (Eşcinsel, Eşcinsellik, Gay, Lezbiyen, Homofobi, Heteroseksizm, Heteroseksist, Heteroseksüellik) diğer sütunda ise Sırbistan'daki toplumsal gösteriler sırasında feministlerin kadınlara dağıttıkları bildiri yer alıyor. Sayı otuz... Şubat 1997... Kapağın alt ve üst sınırına kontur çekilmiş; yanlarda ise çizgi. Kapakta yazılan sözün görselliği bilgisayarla güzelleştirilmiş. "Eşcinsel ve Travesti Cinayetleri Politik Cinayetlerdir. -evlerinde, sokaklarda, parklarda öldürülen, intihara sürüklenen eşcinsel ve travestilerin hesabı birgün sorulacaktır." İlk bölümün doğruluğuna katılan ama ikinci bölümü slogan diye eleştiren eşcinsel arkadaşlara kendi adıma diyecek bir sözüm yok! Üstelik biz, sorunu yaşayan insanların çoğunun mücadele gibi bir dertleri olmadığından ve de kendi güçsüzlüğümüzden dolayı "hesap soracağız" demeyip "hesabı birgün sorulacaktır" demiştik. Kuru slogancılığın bir boka yaramadığını bu toplumun her kesimi yaşadı, gördü. Fakat slogan olur kaygısıyla, gerçeklere daha ne zamana kadar gözlerimizi kapayacağız; Türkiyeli eşcinseller olarak üstümüzdeki ölü toprağından ne zaman silkineceğiz merak ediyorum. Bu sayının arka kapağında ise KAOS GL'ye gönderilen yayınlar ve duyurular yer almış. Sayı otuz bir... Mart 1997... Değişik ve sorunsuz bir kapak! İçerdeki yazı başlıklarının herhangi bir vurgu olmadan birbirinin ardı sıra kapağı kaplayacak bir şekilde sıralanması. Arka kapakta üç kitabın tanıtıldığı GL Kitaplığı yer alıyor. Sayı otuz iki... Nisan 1997... Dizgi bitmiş ve bu kez kapak ne/nasıl olsun diye kara kara düşünülürken bir arkadaşın bilgisayarda yazılarla oynayarak yarattığı bir kapak. İçerde yer alan yazıların değişik karakterdeki
KAOS GL 37/24
başlıkları ve altında yer alan yazıdan üç beş cümle. Yine değişik bir kapak. Arka kapakta KAOS GL'nin maddi dayanışma için açtığı "Süresiz Kampanya" yer alıyor. Sadece parası olmayan bir iki arkadaş aradı. Bir gün KAOS GL'ye maddi dayanışma gösterecek (okurlarımızın abone olmasını kastetmiyorum) bir kişi ya da kuruluş çıkarsa herhalde çok şaşırtıcı olacaktır. Sayı otuz üç... Mayıs 1997... En çok sorun yaratan ve tepki toplayan kapaklardan biri oldu. En ilginci de 1 Mayıs'a katılan arkadaşlarca bile tepkiyle karşılanmasıydı. Kapakta bir grafik var. insanlar değişik açılarda ortalığa dağılmışlar. Tamamı siyah, koyu gri ve açık gri şeklinde. Kapağın altında "Titre Sapık Sistem, Eşcinseller Geliyor!" yazıyor. 1 Mayıs mitinginde kullanılan sloganlardan biri. Kapağın en üstünde ise "Ne Hasta Ne SapıkEşcinseliz, Maskeleri Attık Yüzyüzeyiz" yazıyor. Bir "kapak" bahanesiyle "slogan"ın bahane olup çoğunluk eşcinselin toplumla ve gerçeklerle yüzleşmeye hazır olmadığını görmek üzücüydü. "Titretmek"in slogan mantığı ile alakalı olduğu halde dehşet saçmayı düşünen birileri yok ortalıkta. Kapağı hazırlarken koyu ya da açık gri görüntülü insan figürleriyle, eşcinsellerin bir gün açık kimlikleriyle ortaya çıktıklarında istesek de istemezsek de "toplum"un sarsılacağını düşünmüştük. Ayrıca ayrı bir dünyada yaşamadığımızı, yan yana yaşadığımızı ama heteroseksüel maskeleri dolayısıyla bir yanılsamanın hakim olduğu toplumun sahte bir bütün olduğunu düşünmüştük. "Titreme Sapık Sistem, Gelen Giden Yok, Rahat Olabilirsin!" Bu sayının arka kapağında "Süresiz Kampanya" devam ediyor, ama boşuna! Ne acı! Sayı otuz dört... Haziran 1997... Daha önce de söylediğim gibi yazısız bir resim. Ağustos 1996 kapağı kadar kötü olmasa da çoğaltım tekniği dolayısıyla pek iyi çıkmayan bir resim. Çıplak kadınlar suda şakalaşıyorlar. Sözsüz ve sorunsuz! Arka kapakta Arthur Rimbaud'dan bir şiir ve siyahbeyaz ayrımı keskin olduğu için çok iyi çıkmış bir çizim yer alıyor. Birinci sayıyı değerlendirme dışı bırakıyorum. KAOS GL'nin diğer sayılarından sadece 10'unun kapağı yalnızca bir "söz"ün değişik şekilde yazılmasından oluşuyor. Bunlardan biri "Eşcinsellerin Kurtuluşu aynı zamanda Heteroseksüelleri de Özgürleştirecektir" (Sayı
14) şeklinde ve bu söz aynı zamanda KAOS GL logosunun altında yazıyor. Diğer "söz" ise "ben afrika'da kanat çırpan kelebeğin kuzey amerika'da yarattığı kasırgayı istiyorum. Ben KAOS istiyorum!" Dört kapakta ise sadece resim bulunuyor. Bunların bazıları ilgili sayı ya da güncellikle hiç alakası olmayan resimler. Coplu siluet ve Zeki Müren'le ilgili karikatür gibi güncelle ilgili olanlar da bulunuyor. Sekiz sayının kapağı ise çeşitli şekillerde "içindekiler"in düzenlenmesi ile oluşmuş. Dokuz sayı ise bir resim ve o resim ile ilgili sözlerle düzenlenmiş kapaklara sahip. Resim olmayan ama ağırlıklı içeriği gösteren AIDS, Kadın parlamenterler, eşcinseller ve işçi olmak gibi kapaklar da bulunuyor. Ben kişisel olarak KAOS GL'nin bütün kapaklarını beğenirim! Bazı kapaklar teknik olanaksızlıklar, bazıları son anda verilen kararlardan dolayı elbette ki kötü kapaklar. Özellikle beğendiğim kapaklar ise 13, 16, 17, 22, 23, 25 ve 33 numaralı dergilerin kapakları. Kapakların, KAOS GL'nin bir eşcinsel dergisi olduğunu ama "farklı" bir eşcinsel dergisi olduğunu ilk görüşte fark ettirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Kapağın ve kapak düzeninin bir dergi için önemi bilinir. Bu, KAOS GL Dergisi için de geçerli. Hele ki pek çok eşcinselin okumadığı, okumayı sevmediği ve yalnızca dikkat çeken bölümlerle ve en başta "kapak"la yargıya varması, bu önemi daha da arttırıyor. Bununla birlikte bir de ve en önemlisi KAOS GL'nin yaratıldığı koşullarla dergiyi yaratan insanların koşulları var. Kapaklar bazen o ayın güncelinden dolayı en başta beliriyor. Bazen ise bir kapağın güncelle hiç bir ilgisi olmayabiliyor. Bazen de dizenler ve yazanlar son anda bir kapak yaratabiliyorlar. Görünenin ya da imajın günlük hayatta ne kadar belirleyici olduğu ortada. Bununla birlikte son sözün içerikte olduğu da ayrı bir gerçek. KAOS GL'nin kapaklarına topluca bir göz atma olanağı sunmak istedim. Düzenli okurlar bunları zaten biliyorlardı. Bitirirken hatırlatmak isterim ki KAOS GL, bir ticari dergi ya da bir ortaokul duvar gazetesi olmayıp, Diyarbakır'dan İstanbul'a Türkiyeli eşcinsellerin yazı ve ürünleri ile ortaya çıkan bir dergidir. Ve yatak odalarına hapsolmak istemeyen eşcinseller tarafından çıkarılmaktadır.
gay'e efendisiz
KAOS GL 37/25
...ve ARTIK BİRLEŞİM! EZGİ GİZ “Ankara’da, İstanbul’da, orada burada var, neden İzmir’de olmuyor? Birileri bunu başlatsa olmaz mı?” diye bir kurt düşmüştü önceleri içime. Bunu kendim başlatmayı düşünmeye pek cesaret edememiştim haklı olarak. Biraz tereddütlerim ve çekincelerim vardı çünkü. Sonra tek başıma Barış Evren’in yardımıyla tanıştığım arkadaşlarla bunu, hep beraber başlatalım istedim. Ama bunun bedelinin ne kadar ağır olacağını hiç tahmin etmemiştim. Barış’ın tanıştırdıklarına KAOS GL’den, yapmamız gerekenlerden bahsediyor ama onlardan istediğim tepkiyi bir türlü alamıyordum. Arkadaşlık ve eşcinsellik kavramına, hep düşünsel boyuttan baktığım için, ancak bir-iki kişiyle arkadaşlık kurabilmiştim. “Oluşum” dediğimde çoğumuzun bildiği edebiyat yapıldı bana. Bu kişiler sözlerini “Bak şekerim”ler ile başlatıp “Sen daha çok gençsin (20 yaşındayım), ben de bir kaç yıl önce senin gibi düşünürdüm, bir eşcinselin senin istediğin gibi dürüst bir yaşam sürmesi için çok parası olması lazım; ezmezsen ezilirsin, istediklerin çok mantıklı ama gerçekleştirilmesi zor, aslında ben de senin gibi düşünüyorum ama, gerçekleştirilmesi zor, aslında ben de senin gibi düşünüyorum ama...”lar ile devam edip, “Sen hayata toz pembe bakıyorsun”lar ile bitirip herşeyi hallettiklerini sanıverdiler. Bilinçli geçinip böyle sözler savuran salaklar ya da Esmeralda’ya, Kemeraltı’ndaki hamama dadananlar ve onları çekici bulmayıp, yalnız arkadaşlığı düşündüğüm için arkadaşlıklarını geri çekerek beni ne yazık ki mahkum olduğum yalnızlığıma bırakanlar, gerçekten de tahmin etmediğim bir mutsuzlukla karşı karşıya kalmama neden olmuşlardı. Ama yine de yılmamıştım. En azından bu düşüncelere karşı birşeyler başlamalıydı, olabilmeliydi. Benden desteğini esirgemeyen çok sevgili arkadaşım Ali Erol’un aracılığıyla tanıştığım bir arkadaşımdan başka bunu gerçekten isteyen kişiler yoktu çevremde. Yalnız iki kişiydik. Ama KAOS’un üç kişi başladığı göze alınırsa birşeyler başlatılabilirdi. Yine de beklemeyi, sabretmeyi tercih ettik. “Şu ya da bu şekilde birilerini buluruz. Koca İzmir’de bizden başka adam mı yok?!” dedik. Ben boş durmadım tabii. Geçen yazımda anlattığım gibi bir gece Açık Radyo’ya telefon açıp %100 GL’yi İzmir’de dağıtabileceğimi söyledim. Dergiyi bir kitabevine verip oluşum hakkında Toplumsal Araştırmalar Vakfı’yla konuştum. Bir kaç hafta sonra Ali’nin de önerisiyle, artık sabrım da kalmadığı için, bunu başlatmaya karar verdik. Ben ilk hafta yoktum ve arkadaşım tek başına gidip Vakıf’ta bekledi, tabii kimse de gelmedi. İkinci hafta özel
KAOS GL 37/26
nedenlerden dolayı yine katılamamıştım. Ama üç kişilik bir toplantı oldu. Bu umut vericiydi ama ne yazık ki kısa sürdü. Hem yaz mevsimi, hem de sorumsuzluklardan dolayı toplantı işi yattı. Bu, sinirleri laçka ediciydi. En sonunda bir iki gün önce kafama denk etti. “Artık tam anlamıyla bir isim vererek şu oluşumu başlatmalı ve bunu KAOS GL’de duyurmalıyım. Zaten oluşumun adını ben başından beri koymuştum ama nicel fazlalaşma olmasını bekledim ve oluşumu bir kaç kişiyle başlatmak istedim. Ne de fazla bir şey beklemişim?! İşte tüm bunları dayatan olaylar, kişileri, koşullar ve deneyimlerden dolayı, daha fazla zaman kaybetmek istemiyor, bu oluşumu BAŞLATIYOR ve adını BİRLEŞİM koyuyorum. Peki niçin Birleşim? Bir kere içinde yaşadığımız şu bok düzeni sadece eşcinseli değil, herkesi eziyor. Sorun yalnızca eşcinsellerin, sosyalistlerin, anarşistlerin, demokratların, ateistlerin vs. sorunu da değil. Eğer bir insan toplumun cinsel tercihi ve cinsiyeti ne olursa olsun, bu konuyla ilgili bir oluşuma katılabilir. Zaten, bu KAOS’un savunduğu bir şey. Sanırım, Lambda da karşıcinselleri dışlamayan bir çizgide. Bu çizgiyi ben de benimsiyor, “Eşcinsellerin kurtuluşu aynı zamanda heteroseksüelleri de özgürleştirecektir” diyorum. Herkesin görüşü, cinsiyeti ve cinsel tercihi farklı ama sorunlar aynı. Oluşturacağımız harekette bence de karşıcinseller ile birlikte özgürleşebiliriz. Onları dışlarsak hoşgörülen varlıklar oluruz, batıdaki gibi. Kim hangi görüşü savunursa savunsun, ortak bir çatı altında birleşebilmeli ve bu ortamda ne eşcinsellerin ne de eşcinsel olmayanların ağırlığı olmalı. Herkes ataerkil ve heteroseksüel bir topluma karşı birleşebilmeli ve cinsiyetsiz bir toplum artık yaratılmalı. İşte bunun için “BİRLEŞİM” diyorum. Birleşim ne yapmalı? Bu oluşumu kişisel olarak başlattığım bu konudaki görüşlerim de kişisel olacaktır doğal olarak. Bir kere birleşim tıpkı KAOS gibi sisteme bir alternatif yaratmaya çalışmalı, kendini toplum dışına itilmiş hisseden aydın kafalı, farklı ve anti-heteroseksist, cinsel kimliğe sahip, bilinçli insanların oluşumu olmalı. kendi bölgesindeki hiçbir olaya sessiz kalmamalı ve olumsuz olaylara karşı tepki verebilmeli, ezilenlerin yanında olmalı. mesela İzmir ili sınırları içinde hem bir eşcinsel hem de bir insan olarak gözüme batan bir iki konu var. Bir türlü çözümlenemeyen Bergama’da
siyanürlü altın ve İzmir Kordonu’nu hunharca katleden dolgu otoyol çalışmaları. Bulunduğumuz bölgenin tarihine, kültürüne, doğasına çok zarar veren bu iki külhanbeyi uygulamasına bakılırsa, Birleşim’e bu konuda çok görev düşüyor. Tabii ki Birleşim yalnızca kendi bölgesinde değil Türkiye ve dünya genelindeki olaylara karşı da bilinçli olmalı. Tahmin ediyorum ki hem Anadolu’dan, hemde yurt dışından bir çok eşcinsel ve anti-heteroseksist bizimle -en başta olmasa bile sonradan- iletişime geçmek ve bizlerle mektuplaşıp, telefonlaşarak rahatlamak isteyecektir. Birleşim’e düşen görev yurtdışındaki ve İzmir dışındaki eşcinsellerle dayanışmak, doğu illeri başta olmak üzere yeni oluşumların kurulmasına destek vermek olmalı. Yine hiç gözardı edilmemesi gereken bir nokta da AIDS. Birleşim’in yukarıda söylediklerimin yanında bu konuda da çok şey yapması gerekiyor. Aslında saydıkça arkası da geliyor. Biz eşcinsellere düşen görevler öyle çok ki, sayınca sonu gelmiyor. Şu anda yaz mevsiminde olduğumuz için yapacaklarımın kısıtlı olduğunu sanıyorum. Planlarım da şimdilik KAOS ve %100 GL’nin satış ağını genişletmek ve bir kitabevine de sözkonusu iki derginin tüm sayılarının bulundurulmasını teklif etmek var unutmadan ben her ne kadar bunu başlatsam da kışın İzmir’den ayrılacağım. Ama inanıyorum ki ben ve arkadaşla sonbahar döneminde iletişime geçenler olacaktır ve arkamdan bunu hep beraber devam ettireceklerdir. Herkes “İzmir’de hâlâ bir şey yok!” diye çatlayıp duruyordu ama en sonunda İzmir’de de bir oluşumumuz var artık. Vatana millete hayırlı uğurlu olsun! Bizi desteksiz bırakmayın.
Yazışma: P.K. 41, KARŞIYAKA, İZMİR (YALNIZ P.K. ADRESİNİ YAZIN)
G L KİTAPLIĞI ÖZGÜR EĞİTİM, JOEL SPRING, Ayrıntı Yayınları, İnceleme “BİR BİREYİN eylemlerine, kaçışı olmayan, içselleşmiş bir otorite kılavuzluk ediyorsa politik özgürlüğün çok az anlamı vardır” diyen yazar bu kitabında “içselleşmiş otoriteyi” oluşturan mekanizmalardan biri olan eğitimi ele alıyor. SPRING -esas olarak- iki eğitim modelinin varlığından söz ediyor: İlki düzen, plan ve yüksek verimlilik aracılığıyla toplumsal ilerleme arayan teknolojik ve rasyonalist model. Bu modele göre “toplum, verimli işleyiş hedefine sahip bir makinenin pürüzsüz işleyişine katkılarıyla belirlenen ‘insani kaynaklar’ haline gelirler. Bu modelde, çocuğa üzerinde çalışılacak ve toplumun iyiliği için biçimlendirilecek bir nesne olarak yaklaşılır.” Bu modelin eğitim aracı olan okula Illich “iktidarın fahişesi” diyor. Bu modeli benimseyen psikolog, hırsızlık yapan yoksul insanlarla karşılaştığında “çalma alışkanlıklarının nasıl sona erdirileceği” sorusunu araştıracaktır.
SPRING’in Ferer, Godwin, Rousseau, Marx, Freire, Illich, Stirner, Tolstoy, Reich ve Neill’in tezlerini tartışarak önerdiği ikinci modelde ise önemli olan düzen ve verimlilik değil bireysel özerkliğin artmasıdır. “Toplumsal değişimin hedefi, artan bireysel katılım ve toplumsal sistemin denetlenmesidir. Bu model, modern toplumsal kuramların gücünün büyük ölçüde halkın, bu kurumların otoritesini ve meşruiyetini kabul etme gönüllüğüne dayandığı inancına bağlıdır”. Bu modelin sorusu “bireyin toplumsal makineye nasıl uydurulacağı değil, insanların, kişisel tatmin olmadan çalışmayı ve özgürlüğü sınırlayan toplumsal otoriteyi neden kabul etmeye istekli olduklarıdır.” Bu modelin psikologu ise “neden bütün yoksul insanların hırsızlık yapmadığı” sorusuna cevap arayacaktır. “SPRING’in kitabı benzersiz bir çalışma (...) Bu işi yalın bir dille ve yetkili bir tarihçinin basiretliliği ile yapan, bildiğim tek okunabilir kitap. Çağdaş eğitimle ilgilenenler bu kitabı okumamazlık edemezler.” Ivan Illich
AİLENİN ÖLÜMÜ, DAVID COOPER, Türkçesi Güzin ÖZKAN, 1988, Kıyı Yayınları “.... kişinin bütün aile geçmişi hakkında bir hükme varacak noktaya gelmesi, bir döküm yapıp ondan kurtulması gerekiyor, ama kişisel düzeyde basit, saldırganca bir kopuştan ya da kaba coğrafi ayrılıktan daha etkili olacak bir biçimde. Eğer başarırsa -bu her zaman ilişkiler sayesinde olur, ayrıca bu ilişkilerin formel terapi ilişkisi olması da şart değildir- annesiyle babasının kendisini olduğu kadar onları da kurban haline getiren, tutsak edici, bulanık bir sevgi duyarak
o girdaba düşeceğine, nadiren de olsa onlara gerçekten özgürce yakınlaşıp aşık bile olabilir.” “Bütün kurumlarımıza karakterini veren ailevi toplumsal varoluş, hem yalnız hem de başkalarıyla olmayı getiren saygın diyalektik dediğim şeyi başlı başına yok saydığı için özerk inisiyatifi yok eder özünde. Aile son iki yüz yıldır, bireylerin yaşamlarına yönelik bir işgalciliğe aracılık etmektedir.”
Çocuklukta ve Ergenlikte CİNSEL EĞİTİM-CİNSELNAME, SARP BENGÜ, Era Yayıncılık, 1996, Deneme “Evet işte her anne ve babanın gerektiğinde “çok normal kabul ettiği halde kendi evinde bulunduğunda utanç duyduğu bir konu. Türkiye’de hemen her coğrafi bölgede ve her sosyal sınıf içinde diğer erkeklere pasif bir yaklaşım gösteren erkek çocuğu aşağılanır, bir hilkat garibesi gibi eve kapatılır. Bir çok aydın insan kendi arasında konuşurken bir eşcinsel için “öyledir ama yi insandır” diyebilir. Bu bölümde eşcinselliğin nedenleri üstüne söylenmiş, öne sürülmüş kuramlara bakacağımız gibi, asıl konumuz eşcinselliğin normal ya da anormal olmasından çok, bu tip duygulanım biçiminin bir zihin engeli, bir disabilite gibi algılanarak eğitime engel olmayacak biçimde değerlendirilmesini sağlamaktır. Bir çok eğitim
KAOS GL 37/28
kitabında, örneğin Pomeroy’da bile, eşcinsellik bir çeşni ve normal bir olay kabul edilebilir. İşin ilginç, belki de komik tarafı, çeşitli toplumsal baskılar çeken eşcinsellerimizin bir zamanlar mahbup adı takılan lale soğanlarının dikildiği ve yetiştiği ülkeden olmasıdır. Kimbilir beş yüz altın değerindeki mahbuba kaç mahbubdost sahip oldu. Üstelik aralarında şehzadeler, hatta padişahların olduğu bir kesim. Ama şimdi isimleri G.. lalesi oldu, üstelik milletvekillerine eşcinsel dediler diye televizyon kanalları kapatılıyor. Davranışları kadınsı olan eşcinsel ya da çiftcinselin (biseksüel) erken gelişim koşullarında eğitim hakkı, toplum içinde istediği koşullar altında bulunma hakkı olmayan bir toplumda yaşıyoruz.”
yeşim t. başaran
Galiba, bu sorunun yanıtı düşünüp, güçlü bir argümanla yanıtımı desteklemem gerekiyor; yoksa hayata karşı varolan sorumluluklarımdan birini yerine getirmemiş olurum. Çünkü annemle babamı en çok suçladığım konulardan biri de bu sorunun sorulabileceğini bile düşünmeden iki çocuk sahibi olmuş olmalarıdır. Tabi bunun en can alıcı nedeni, hayattan en bezdiğim zamanlarda, doğmadan önce neden kimsenin bana doğmak isteyip istemediğimi sormamış olmasına olan kızgınlığım. Yukarıdaki soruyu kendime sorma ihtiyaçlarımdan biri de cinsiyetimle ilgili elbette, kadın olmamla. Daha küçük ve şirin bir kızkenki, büyüyünce çocuk doğurabileceğim hiç aklıma gelmemişkenki zamanlarda büyüklerle yaptığım tartışmaları hatırlıyorum. Onları suçladığım ya da onların beni suçladığı zamanlar, hep "çocuğun olunca anlarsın" derlerdi. "Çocuğum olmak"mış. Bu bana çok garip gelirdi, ben ve çocuk doğurmak. "Benim çocuğum olmayacak!" "Yok ya, evlenince ne yapacaksın?" Hoppala, evleneceğimi de nereden çıkarıyor ki bunlar. Çocuğum olacağını düşünmemem gibi, evleneceğimi de düşünmezdim. Bunu söyleyince ise, alayla gülerlerdi bana, hatta aralarından bazıları "biz de öyle derdik zamanında, iyi de evlenmeyeceksin de ne yapacaksın?" Evlenmeyip de ne yapacağımı çok iyi bilirdim o zamanlar, ama niye evleneceğimi hiç anlamazdım. Çocukken benim gibi hissedip de sonradan evlenenlerin, hele hele utanmadan kendi çocukluklarındaki gibi hisseden bir çocuğa "biz de öyle derdik" demeleri, ben de onların kendilerini reddettikleri gibi bir duygu uyandırırdı. Bu büyükler çok aptal, derdim kendi kendime, beni hiç birşey bilmiyor sanıyorlar, çünkü çocukluklarını unutmuşlar, ama ben hiç unutmayacağım, çünkü her zaman ben, ben olacağım. Kendime verdiğim bu sözü ne kadar gerçekleştirdim, hiç kimse bilemez heralde. ama evlenmeyeceğim ve çocuk doğurmayacağım, hala gün gibi ortada. Çocuk doğurabileceğimi büyükler hatırlatmasalar, bu soruyu kendime hiç sormazdım, çünkü hiç bir zaman içimde "aman çocuk doğurayım, ne de iyi ederim" gibi bir his duymadım. Ama başkalarının senden inanılmaz doğal bir şekilde beklediği birşeyi sen içinde hissetmeyince, kendinde bir gariplik var sanıyorsun, kısa bir an için de
KAOS GL 37/29
olsa. Ben de öyle zannetmiştim, zannetmiştim de düşünmeye koyulmuştum, "ben çocuk istiyor muyum?" *** Evet, yolda yürürken, otobüslerde, şurda burda küçük çocuk görünce "ay canım ne şeker şeysin sen" moduna ben de girerim. Ama, ee, ötesi... ötesi hiç, bu kadar. Ne de şekersiniz, siz küçük çocuklar, şekersiniz de ben niye şekersiniz diye sizden birini doğurayım? Bu heralde geçerli bir gerekçe olmaz doğurmak için, hem onları yollarda, otobüslerde severim daha iyi; sırf şirin diye, dünyaya gelse de sevsem, okşasam diye çocuk doğurulur mu? Hele ki bizim salak büyükler bu ve benzeri bir gerekçeyle, sonlandırma şansımız olsa da cesaretimiz olmayan bu hayatı bize aynı gerekçelerle bağışlarlarken... Yok yok böyle bir nedenle doğurulmaz. İyi de bu da neden olmayacaksa, hangi gerekçeyle çocuk doğuracağım ben? Sırf doğurabilirim diye mi doğuracağım. Bu da pek mantıklı değil, bedenim olanak tanıdığı şeylerin büyük çoğunluğunu sırf istemediğimden ya da aklıma bile gelmediğinden yapmıyor değil miyim? Üstelik, galiba ben kadınların bozuk olanlarındanım (!!!), çünkü doğum yapma fikri bile bana çok uzak geliyor, kendimi gebe ve de ardından doğum yapar halde hiç düşünemiyorum. Öyle birşey hayatımda hiç yok. Olmasın da zaten çünkü içimde herhangi bir istek kıpırtısı yok. İyi de bana alayla gülen herkes o kadar emin ki kendinden, "çocuk ,doğurulur". Hatta hayatta başka ne olabilir ki, çocuğunu doğuracaksın, sonra onu büyütme, yetiştirme, eksiğini gediğini tamamlama telaşıydı derken, işte bir bakacaksın ki yaş kemale ermiş, sorumluluklarını yapmışsın, çoluğun çocuğun da iyi bir yerlere (!) gelmişler, ee hayattan daha ne bekleyebilirsin ki? Ay bu kadar saçma birşey için mi yaşıyoruz, çoluk çocuğumuz iyi bir yerlere gelsin... Anneme babama bakıyorum da başka bir beklentileri yok hayattan, eğer çocuk doğurunca böyle olacaksa, yok kalsın, bu gerekçeyle bırakın çocuk doğurmak için neden aramayı, doğurmamak için bile nedenim var. Ahh, bir de okul konusu var tabi, Yıllarca nefret ettiğim, saçmasapan şeylerle kafamı doldurdukları, seçme şansım olsa asla gitmeyeceğim okula, doğurduğum ve sorumluluğunu üstlendiğim birini nasıl göndereceğim (bakın, kimse bana sorumluluktan kaçmak için çocuk doğurmuyor diyemez, aksine sorumluluk duygum fazla gelişmiş). Ayrıca birini doğurmam, onu hayata getirmemden daha öte anlamlar taşıyacaksa, yani ben onun annesi, herşeyi falan olacaksam bu da pek mantıklı gelmiyor. Niye birini ben doğurdum diye, o benim olsun da, otobüslerde gördüğüm çocuklar başkalarının olsun. Ben sadece doğuruyorum, o kadar. Yani hayır doğurmuyorum. Yani niye doğurayım ki, of kafam karıştı...
KAOS GL 37/30
“Kalp camdandır. Hiç kırılır? De ki kırıldı. Hiç yeniden yapışır?” diyordu Kiraz “Camdan Kalp” filminde. Kiraz, bir yönetmenin evine giden, gündelikçi bir kadındı. Kırgınlığını, aldatılmışlığını, hüznünü anlatıyordu yönetmene. Artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını/olamayacağını görüyorduk. Sahi nereden geldi bu film aklıma? Yıllar önce iki kez izlemiştim. Son zamanlarda herhangi bir yerde ne adına ne de ilgili bir yazıya rastlamadım. Bu yazıyı yazana kadar da televizyonların on beşinci vizyon gösterimlerinde de adı geçmiyor. Sahi, nereden geldi aklıma? Aklıma geldi neyse de, nereden takıldı dilime; “Kalp camdandır. Hiç kırılır? De ki kırıldı. Hiç yeniden yapışır?” “Dilime takıldı” dedim de, “diline sahip olma” gibi bir deyim geldi şimdi de aklıma. Hiç de sevmem bu sözü. İnsan ne diyecekse açık açık, samimi bir şekilde söylemeli diye düşünürüm. Ha, samimiyet, açıklık demek “ne dediğine dikkat etmemek” olmamalı elbette. Hani “densizlik” denen şey vardır ya, işte bunu samimiyetle, açık sözlülükle karıştırmamalı insan. Sonra... Sonrası, “Kalp camdandır, kırılır.” “Kırılsın abi ya, etrafta dost olacağım insan mı yok!” diyenlerdenseniz sorun yok elbette. “İnsan”ın altını nasıl doldurursunuz bilmem ama, elbette başka dostlar bulursunuz. “Eski dostlar” şarkısını hatırlamadan da, eski dostunuzu hiç anmadan da gül gibi yaşar gidersiniz. Ama dikkat! Bir gün -uzun yıllar sonra birgün- kendi kalbinizde de bir sızı duyarsanız, eskiyi anarsanız ve bir de pişmanlık duyarsanız... Hadi itiraf edelim hepimiz sinirliyiz, stresliyiz ve bir gün bir şekilde patlayıveririz; dolayısıyla en azından bir kalp kırmışızdır. Bir işten, birinden sıkılmışızdır; birinin kalbini kırmışızdır. Sevgilimizden dostça ayrılmak yerine birbirimizi aşağılamış, güzellikleri bir çırpıda yoksayıp birbirimizi kırmışızdır. “Hayır, asla” diyorsanız, sizin kalbiniz biri tarafından kırılmıştır.
“Kırık Kalpler Sokağı”nda hüzünlerimiz, kırgınlıklarımızla dolaşıp, yolumuzu kaybetmenin gereği yok. Ömrümüz kısa ve her geçen gün yaşlanıyoruz. Elbette aceleciliğin lüzumu yok. Ama geç kalmanın da alemi yok. Bazı yaraları saran zaman, cam kırıklarının üzerini örter de göremez olursak, bu kırıklar keser bir yerimizi, acıtır canımızı sonra. Hiç bir şey eskisi gibi olmasa da camı yapıştırmak en iyisi. Tamam farkındayım, şu ucuz psikologlar gibi yazıyor, Suna Tanaltay gibi güleç bir surat takınıyor gibiyim. Hayır. Bu dünyada onlardan yeterince var ve hiç birini sevmem onların. “her şeyin başı sevgi, aman da kırmayalım birbirimizi” gibi bir öğüt değil benimkisi. Ben sadece bir filmden yola çıktım, nerelere geldiğimi ben de bilmiyorum işte. Sadece düşünüyor, düşünüyor ve kağıda döküyorum. Bir üç yıl sonra birinin bana gelip de “affedersin, kırdım seni” demesinin hiç de hoş olmayacağını düşünüyorum. Affedemem sanırım, affedilmez bazı şeyler. Ama unutulur bir süre sonra bakarsınız, eğer kırıklar onarılmaya çalışılırsa, unutulur. Elbette eskisi gibi olamaz. Olmamalı da. Onca şey yaşandıktan sonra, onca sözden sonra yeniden eskisini sürdürmek anlamsızdır. Yeni dengeler bulunmalı, bunlar üzerinden gidilmeli. Ortak bir düşünceniz, planınız, hayalleriniz varsa örneğin. Yok, eğer yollarınızın tamamiyle ayrıldığına inanıyorsanız, bırakın camlar kırık kalsın. Ve yolunuz açık olsun. Hadi yeni “camdan kalp”leri kırmaya. Ama başkasını incitmeden de kendi yolunuzu ayırabileceğinizi akıl defterinizin bir köşesine yazın derim ben yine de. Sevgiliniz, eski sevgili yeni dostunuz olsun, dostlarınız eski dost. Kalplerse sağlam.
ATİLLA KARAKIŞ KAOS GL 37/31
KAOS GL
H A B E R L E R “... Ancak, ne Diana, ne Teresa Ana yeryüzünde yoksulluğun kökünü kazımak için mücadele etmiştir. Bu iki kadın da, yardımseverliklerini kişisel amaçları doğrultusunda kullanmıştır: Daha açıkçası, bu iki kadın, başka amaçlara ulaşmak için yardımsever oluvermiştir. Diana, kaynanası kraliçeyle olan savaşını kazanmak için halka şirin gözükmek zorunda olduğunun bilinci içinde bu yola girmiş, ama kıyafeti için Paris haute couture’üne her yıl ödediği milyonlarca dolarla kaç hastane yapılabileceğini, kaç çocuğun okula gidebileceğini aklına bile getirmemiştir. Teresa Ana ise, sadece dinin emirlerini yerine getirmiş ve yardımseverliğini yoksulluğu yok etmek için değil, manevi kocasına kavuşabilmek için kullanmıştır. Açıkçası, yoksulluk dünyadan silinirse, buna herhalde en çok rahibeler kızardı. Ve bu ikisi de, yoksulluğun insanlığın kaçınılmaz durumlarından biri olduğu duygusunun pekişmesine katkıda bulunarak, kapitalizmin dünya ölçeğinde yarattığı haksız ve gayri adil eşitsizliklerin örtülmesine yardımcı olmuştur.” Radikal, 14 Eylül 1997, Mehmet Ali Kılıçbay
Politikacının cinsel itirafı: Lezbiyenim İngiliz Çevre Bakan Yardımcısı Angela Eagle, lezbiyen olduğunu ilan ederek Britanya tarihinde cinsel tercihi konusunda itirafta bulunan ilk politikacı oldu. Eagle, ailesi ve politik çevresinin desteğiyle yaptığı açıklamanın amacını ‘işini yapabilmek ve işinin hakkını verebilmek’ olarak açıkladı. 31 yaşında Avam Kamarası’na seçildiğinde, meclisin en genç üyesi unvanını alan ve bugün 36 yaşında olan Eagle, bir kadınla uzun süreli bir ilişkisi bulunduğunu ve çok mutlu olduğunu anlattı. Radikal, 12 Eylül1997 NOT: Radikal, eşcinsel haberlerinde,
baştan savma yaklaşmaya devam ediyor. Bu haberin doğrusu ve doyurucusu Hürriyet Gazetesi’nde yer aldı. Lezbiyen Eagle, Britanya tarihinde cinsel tercihini açıklayan ilk politikacı değil. Radikal isteseydi, haberin doğrusunu ve doyurucusunu, Hürriyet’in bilgisayarında alabilirdi. Radikalde çıkan haberin bu hali aynı şekilde Sabah’ta da yer aldı. Demek ki ajanstan geldiği gibi koymuşlar. Hadi oradakiler bilmiyor ama sayfa sorumlusu ne iş yapar? Bu arada başlıklardaki ‘itiraf’ ve ‘şok’ gibi adlandırmalar ise bıktırdı. (Daha önce Kültür Bakan Yardımcısı da coming-out yapmıştı)
Eşcinseller için semt
ABD’nin Chicago kentinde eşcinsellerin aynı bölgede toplanması amacıyla bir semt kuruluyor eşcinsellerin bulunacakları semtten sorumlu polisler de lezbiyen ve homoseksüel olacak. Chicago Belediye Başkanı Richard Daley de, girişimi destekliyor. Belediye eşcinsellerin oturacakları semti yeniden düzenleyecek ve güzelleştirmek için yatırım yapacak.
Radikal, 31 Ağustos 1997