KaosGLD50

Page 1

Öğreten eşcinsellik Lezbiyenler tarafından… Heteroseksüellere aşık olmak mı…

Exodus… “Bütün Sırplar” mı? Transseksüellik bahsi üzerine 5. YIL, 5. YIL, 5. YIL, 5. YIL, 5. YIL, 5. YIL, 5. YIL


AYLIK POLİTİK GAY VE LEZBİYEN DERGİSİ EKİM 1998 YIL 5 SAYI 50 KAOS GL ilga üyesidir. KAOS Grubu tarafından yayınlanmaktadır. Yazışma Adresi : Ali Özbaş, P.K. 53, Cebeci/ANKARA Faks : +90 312 3639041 I n t e r n e t A d r e s i : www.geocities.com/WestHollywood/Heights/3050 e - m a i l : kaosgl@ilga.org

İÇİNDEKİLER

SATIŞ NOKTALARI: ANTAKYA Kelepir Kitabevi (Hürriyet Cad.) ADANA Püren Kitabevi (Arı Sineması Sk.) Kitapsan (Gazipaşa Bulvarı) MERSİN Kitapsan (Silifke Cad.) KAYSERİ Kelepir/Ozan Kitabevi (Selanik Cad.) ESKİŞEHİR Kelepir Kitabevi (Cengiz Topel Cad.) İnsancıl Sahaf Kitabevi (Yeşiltepe Sokak) DENİZLİ Kelepir/İleri Kitabevi ANTALYA Akdeniz Kitabevi (Belediye İşhanı) BURSA Can Kitabevi (Heykel) Ezgi (Altıparmak, Burç Pasajı) Kelepir (Sönmez İşhanı) İZMİR Kabile (Konak), İleri (Konak) İletişim (Alsancak), Mefisto (Alsancak) Kelepir (Alsancak) Kemer (Konak) İSTANBUL Taksim Mefisto Pandora Kitabevi Pentimento (Beyoğlu Sineması Pasajı) ANKARA Dost, Bilim&Sanat, İmge İlhan İlhan, Doruk (Konur 1) Kelepir (Konur 2) Kitabevleri

Eski sayılar Ankara ve İzmir İskenderiye Kütüphanelerinde, İstanbul Pentimento’da (Beyoğlu Sineması Pasajı), İzmir Arkadaş Café’de.

Böyle Gazetecilik Olur mu?/Exodus..........................................................................................................3 Öğreten Eşcinsellik .................................................................................................................................12 Aykırı Kadınlara Vurgunum.....................................................................................................................13 Heteroseksüellere Aşık Olmak mı?.........................................................................................................14 İyi Niyet Öldü...........................................................................................................................................16 Lezbiyenler Tarafından…........................................................................................................................17 Güneş’ten Lambda’ya İkinci Posta..........................................................................................................18 Güneşgate ..............................................................................................................................................18 Mektup-lar-dan........................................................................................................................................20 Susma.....................................................................................................................................................23 Deli Aşka.................................................................................................................................................24 Yağmur Aralıksız Devam Ediyor… .........................................................................................................24 Yaşamın İçinden Kartpostallar ................................................................................................................26 Dialog......................................................................................................................................................28 Transseksüellik Bahsi Üzerine-3.............................................................................................................30 Kazakistan Gay Hareketi ........................................................................................................................36 GL Kitaplığı .............................................................................................................................................37 Homofobi mi, Yoksa Bi’tür Cinnet mi? ....................................................................................................38 Şiir...........................................................................................................................................................39 “Bütün Sırplar” mı?..................................................................................................................................40

ABONELİK İÇİN Y U RT İ Çİ 1 YI LLI K AB ONE B EDEL İ 7.000.000.-TL, 6 AYLIK 3.500.000.-TL Y U RT DI ŞI 1 Y ILL I K A BO N E B EDEL İ: 7 5 DM Y A D A 5 0 $ (POSTA DAH İL ) P L E A S E, T RA N S FE R 7 5 D M O R 5 0 $ A S 1 Y E A R S U B SC RI P T I O N PER I O D TO TH E FOLLOWI N G BANK ACCOUNT: T . İ Ş B AN K AS I MEŞ R U TİY E T ŞUB ES İ ( AN K A RA ) ALİ Ö Z BA Ş NO: 42 1 3 054 432 8 D E K O N T Y A D A F O T O KO P İS İNİ MU TL A KA A Lİ ÖZBA Ş P . K . 5 3 C E B EC İ/ANKARA ADRESİ NE POST AL AYI NI Z .

TEK SAYILIK İSTEKLERDE 500.000.-TL’ lık POSTA PULU GÖNDERİNİZ. T U T SA K LA R A ÜCR E T S İ Z GÖ N D E RİL İ R

Dizgi: Atilla Karakış, Selçuk, Gay’e Efendisiz, Savaş Düzelti: Gay’e Efendisiz, Ali Ferhat Grafik Atilla Karakış, Gay’e Efendisiz Kapak: Atilla Karakış

ANTAKYALI arkadaşlara ulaşmak için: Murat, P.K. 174, 31100, Antakya-HATAY SPARTAKÜS BURSA: Alişan Pali, P.K. 894, Ulucami, 16375 BURSA L A M BD A İ STANBUL: P.K. 103, Gö ztep e/ İ ST AN BU L (e-mail: turkiye@qrd.org) TURK-GAY (S.V.D.): Postfach 10 34 14, 50474 Köln, ALMANYA


Batı cephesinde yeni bir şey yok! “ABD… çimi…” başlıklı yazıda sözü edilen, eşcinsellerin Gay’e EFENDİSİZ Başkanlık Seçimleri… Eşcinseller” yazısında da evliliği meselesinde, Clinton, rakibi Bob Dole’un Ankara daha önce değindiğimiz gibi yapısal bir farkı politik manevralarından olan ve eşcinsellerin federal hükümet tarafından gerektirmeyen ahlâk değersel konular, TIME’ın evliliğinin yazarı Margaret Carlson’ın da belirttiği gibi tanınmamasını sağlayan yasayı, eşcinselleri yaklaşan seçimler öncesinde, Amerika sağının savunduğu halde imzalamıştı. Zamanında aynı politik manevraları olarak yeniden gündemde. Newsweek, bu konuya da geniş yer ayırmıştı! Bu Amerika sağının ve hıristiyan köktendincilerin, konu ile tartışmaların, 3 Haziran 1996 tarihli eşcinsellikle ilgili yaklaşımlarının yeniden gündeme Newsweek’ten tam çevirisini Temmuz 1996 tarihli gelmesi, bunlarda yeni bir şeyler olduğu anlamına KAOS GL, 23. sayısında yayınlamıştı. gelmiyor. Peki mass-medya’da bunca gürültü Newsweek’in yaptığı ankette, %84’lük bir kesim neden koparılıyor? Bunda da şaşacak bir durum gaylerin eşit iş olanakları elde etmesi gerektiğini bulunmuyor: Artık herkes biliyor! Medya, biz okur söylerken, gayler arasında evlenmeyi ve bakarları büyük bir aşkla enforme etmek için destekleyenler yalnızca üçte bir oranında kalıyor. yayınladığı her türlü ‘haber’i, her seferinde ABD… BAŞKANLIK SEÇİMİ… EŞCİNSELLER KAOS GL, Ağustos 1996, sayı 24 yeniymiş gibi, ilk defa oluyormuş gibi sunuyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde, önümüzdeki Kasım ayında başkanlık seçimi yapılacak. Bilinir, ABD Bizler de her seferinde seçimleri nerdeyse tüm dünya ülkelerini yakından ilgilendirir ve Türkiye de bunun dışında kalamaz. şok olduğumuzdan haTürkiye’de yaşayan insanlar, sanki Türkiye’de yapılan bir seçimi izler gibi ABD seçimlerini, medyadan ber diye sunulanın enforgünü gününe izlemekten mahrum kalmazlar. Türkiyeli eşcinseller olarak, ABD seçimleri bizlere de masyon mu yoksa desüzerinde durulması ve takip edilmesi gerekli pek çok konuyu gündeme getirmekte. enformasyon mu olduğu Yeni Dünya Düzeni ile birlikte dünya jandarmalığını iyice pekiştiren ABD’nin demokrasi havariliğinde konusunda şok’un etkide başı çektiği bilinir. Tüm ülkelerin demokrasi düzeylerini saptamaktan ve belirlemekten geri siyle, en küçük bir kuşku durmayan ABD, sıra kendi demokrasisine gelince kimseye söz hakkı tanımamakta bir sakınca duymaya bile fırsat görmez. Tekeller imparatorluğu ABD’de sadece iki parti bulunur: Cumhuriyetçiler ve Demokratlar. bulamıyoruz. Alternatif yoksunu ABD yurttaşları, bu iki partinin demokrasicilik oyununa katlanmak zorundadırlar. Hürriyet Gazetesi, “EşÖyle büyük curcunalar çıkarılır, öyle büyük gürültüler koparılır ki birinin diğerinden farklı olduğuna cinsellikten Kaçış”; Rainanılır. Cumhuriyetçiler, muhafazakârlardır; Demokratlar ise, adı üstünde demokrat ve ilerici olarak dikal Gazetesi “Eşcinselortaya çıkarlar ve öyle kabul görürler. Fakat her şey dönüp dolanıp politik politikaya dayandığında, liğe Veda Örgütü” başaralarındaki birkaç ayrıntı fark da silinerek iyice aynılaşırlar ve yoktur aslında birbirlerinden farkı! lıklarıyla dehşet saçmak Kaos GL’nin Temmuz 1996, 23. sayısını okuyanlar anımsar. Cumhuriyetçiler, Demokrat Clinton’a için, neden Newsweek saldıracak 3 nokta belirtiyorlar ve üçü de yapısal bir farkı gerektirmeyen ahlâkdeğersel konular. Bu Dergisinin bu konuyu kaarada Whitewater Skandalı, Clinton’ın Cumhuriyetçi Bob Dole ile arasındaki farkı düşürse de pak yapmasını bekliyor? belirleyici olmayacaktır. Cumhuriyetçiler de benzer skandallardan muaf değildirler. Ahlk değersel Hadi diyelim, KAOS GL olarak nitelendirdiğimiz üç cepheden birini, tahmin ettiğiniz gibi eşcinsel evlilikleri meselesi Dergisinin, Temmuz oluşturuyor. Bilindiği gibi geçmişte birçok kez, Amerikalı eşcinsellerin talepleri bağlamında, 1996 tarihli 23. sayısını eşcinselleri savunan ve onların yanında yer alan Başkan Clinton, rakibi Bob Dole’un da desteklediği görmediler, okumadılar! bir yasa tasarısını imzalamaktan geri kalmayacağını belirtiyordu. Nihayet ABD kongresi, eşcinsel Peki milyarlarca para evliliği veto etti. Böylece Demokrat Clinton, muhafazakar Cumhuriyetçilerden farklı olmadığını ortaya verdikleri Washington ve koydu. Sözkonusu “Evlilik Kurumunu Savunma Yasası”, aynı cinsten kişilerin yapacağı evliliklerin New York muhabirleri, federal hükümetçe tanınmamasını sağlamasına yönelik. Bu yasa dolayısıyla, ABD’deki Üniteryan Newsweek’in yayınlanKilisesi’nin ya da bir başka kuruluşun, eşcinsel evliliğini kabul etmesi, resmi olarak bir anlam dığı ülkede ne iş taşımıyor. yaparlar? Doğrusu biz Türkiyeli eşcinseller için Başkan Clinton’ın, Cumhuriyetçiler karşısında, aşırı ve sonuna kadar “Demokrat” olmadığını ortaya pek de hayırlı işler koyması, kendisini destekleyen eşcinsellerin, evlilik hayallerini boşa çıkarttığı gibi, aynı zamanda yapmadıkları ortada. Bu Cumhuriyetçilerin saldırısını da boşa çıkartmakta. Eşcinsellerin oy potansiyeli ne olursa olsun, arada Exodus denilen Başkan Clinton, Cumhuriyetçiler karşısında şimdilik bir şey kaybetmiyor. Ortada, politik politika dinci gericilere geçmeaçısından şaşırtıcı bir durum bulunmuyor. ABD’li eşcinseller, liberalizmle ancak bu kadar yol den önce bir anımsatma: alınabileceğini görmek zorundalar. “ABD… Başkanlık Se-

KAOS GL 50 / 3


Bu işler güç dengeleri ile alakalıdır. Yani Clinton, zamanında ilgili yasayı onaylayıp eşcinsel evliliğini reddederken de, şimdi, işyerlerinde cinsel yöneliminden dolayı ayrımcılığa karşı eşcinselleri savunan yasayı imzalarken de ne yaptığını biliyor. Exodus denen dinci-gerici odağın, eşcinselliğin tedavi edilebilir bir hastalık yönündeki yaklaşımı Amerikan Psikoloji ve Psikiyatri Birliklerine rağmen bir yaklaşımdır. Hatırlayın, Eşcinsel Kurtuluş Hareketinin yükselmesiyle, kendilerini psikiyatri kliniklerinden kurtarıp, toplumsal bir realite olarak yaratan eşcinsellik, ‘70’lerin başından bu yana bu iki Birlik tarafından hastalık olarak görülmüyor. Cumhuriyetçi muhafazakârların destekçisi Exodus gibi dinci-gerici odakların pek orijinal(!) yaklaşımlarına, federal hükümet, iş yaşamındaki cinsel yönelimden kaynaklanan ayrımcılığa karşı kararı onaylayarak cevap vermiş oluyor. Hürriyet Gazetesi (12 Ağustos 1998), okurlarını bilgilendirmek bir yana, yalan, yanlış ve abartı ile “haber”i, bulvar gazeteleri gibi aktarıyor. Herşeye rağmen Radikal Gazetesi’nin (12 Ağustos 1998) ehveni şer sunuşu, ortada bir zihniyet sorunu olduğunu gösteriyor. Hürriyet’teki “haber”in her cümlesini, başlı başına çözümlemek mümkün. Fakat konu “Eşcinselliğe Veda Örgütü” (Radikal’in başlığı) olunca, bu durum, ne derece gerekli bilemiyorum.

“Bir enformasyonu gazetecilik yöntemleriyle doğrulatmadan yayımlamak meslek kusurudur. Bir bilginin yanlış olduğunu bile bile yayınlamak ise ahlaksızlıktır. Evrensel ilke böyle buyuruyor.” Böyle Gazetecilik Olmaz!, Haluk ŞAHİN, 20 Eylül 1998, Radikal Gazetesi

KAOS GL 50 / 4

Başlık bir felaket: “Eşcinsellikten Kaçış!” Toplumsal ve kültürel her türlü kanalla heteroseksüelliğin zorla dayatıldığı bir toplumda, bir “kaçış” olsa olsa eşcinsellik’ten değil, eşcinsellik”e olabilir. Ve de heteroseksist zulüm düzeninin eğitim çarkı yerine, yaşı ve cinsiyeti ne olursa olsun her bireye, özgürce kendi cinselliğini geliştirme ve bedenini araştırma hakkı ve olanağı sunulsa, cinsellikler arası geçişler olabilir ama bu, asla “kaçış” olmazdı. “ABD’de homoseksüel ve lezbiyenler terapi gruplarının yardımıyla normal bir yaşama geri dönüyorlar” (Terapi tartışmalarıyla ilgili çeşitli yaklaşımlar için bakınız: Nanette Gartrell ile Charles W. Socarides’ın tartışmaları, KAOS GL, Sayı 14, 16, ayrıca Hrayr Terzian için sayı 17. Bu arada Socarides’in psikoterapisi, oğlunu eşcinsellikten kurtaramadı. BBC2’den aktarılan Aversion Therapy&Homosexsuality için sayı 31’e bakabilirsiniz). Din adamlarının yerini psikolog ve psikiyatrlar alalı beri, çeşitli terapi teknikleri, eşcinseller üzerinde denendi. Elektro şok “tedavisi”ne kadar, bunlar biliniyor. “Normal yaşam” nitelemesi, daha başta heteroseksüelliğin dışındaki yönelimleri yadsır. Ayrıca farklı zaman dilimlerinde aynı toplumdaki “normal”, farklılık gösterebildiği gibi; aynı zaman diliminde farklı toplumlarda da “normal” anlayışı farklı olabilir. Hürriyet Gazetesi

eksik, yalan ve yanlış haberiyle, hem okurlarını desenforme ediyor hem de okurları arasındaki eşcinsellere hakaret ederek, onların yaşamlarına saygı göstermiyor. Hürriyet, Exodus’un gerici propagandasını gerçekmiş gibi sunuyor. Radikal Gazetesi ise ‘eh olsun o kadarlık’ bir farkla “iddia” olduğunu belirtme gereği duyuyor. “Haber”i okumaya devam edelim: “Eşcinsellikten heteroseksüelliğe (cinsel tercihi karşı cins olan) dönüş gitgide yaygınlaşıyor.” Eksik bilgi bile değil, tam bir yalan. Ortada kitlesel bir “kaçış” varmış gibi gösteriliyor. Sorumsuzca davranılıyor ve propaganda “haber”miş gibi sunuluyor. Oysa biliniyor ki tarihin her döneminde etnik, dinsel, politik, seksüel “dönme”ler görülebiliyor. Bütün bunlar bir yana, cinsel yöneliminden ve sözkonusu yöneliminin şekillendirdiği kimlikten kuşku duyan ya da kuşku duymasa bile mevcut sosyo-kültürel koşullardan dolayı kendisiyle barışamayan insanların olmasından daha doğal ne olabilir. Üstelik “ruh hastası” bir eşcinselin ne kendine ne de diğer eşcinsellere faydası dokunur. Bu insanlar, özgüven eksikliğinin ve suçluluk duygusunun, heteroseksist toplumun bir “armağanı” olduğunu görmeyip “norm”al yaşama kaçıyorlarsa, yolları açık olsun. Ayrıca eşcinsel olduğunu sanıp da gerçekte eşcinsel olmayan insanlara, Exodus’un din bulamacı ile çeşitlendirilmiş terapilerinin yeni suçluluk duyguları yaratacağından, yarardan çok zararı olacağı, aklı başında insanlar için açıktır. “Eski cinsel kimliğine dönerek, mutlu bir yuva kuranların sayısı da çoğalıyor”. Ne demek şimdi bu? Sözkonusu insanlar, önce heteroseksüelken, sonra eşcinsel oluyorlar ve Exodus’un sayesinde tekrar heteroseksüel olarak “eski cinsel kimliklerine” mi dönüyorlar? Bu insanların, önceki cinsel durumları, hem de bir kimlik olarak şekillenmiş heteroseksüelken, nasıl eşcinsel olmuşlar? Yanılıp, şaşıp bir bataklığa saplanmışlar da daha sonra doğru yolu bulmuşlar mı, denmek isteniyor! Eşcinsel çifter “mutlu bir yuva” kuramazlar mı? Heteroseksüel çiftlerin yuvalarının hepsi mutlu mu? Hürriyet Gazetesi, aynı grupta yer alan Radikal Gazetesi kadar bile sorumlu davranmıyor. Bu arada ayrı bir konu ama o “mutlu yuva” masalının gerçekte ne olduğunu kadınlar ve çocuklar çok iyi bilirler. “Heteroseksüel olmak isteyen eşcinsellere yardım eden hayır kurumlarından Exodus International…” Heteroseksist politik ve toplumsal bir diktatörlükte, eşcinsel bir birey olarak kendini yaratmak ve var olmak zordur. Anlaşılır bir durum. Farklı zaman ve


toplumlarda, keşke “beyaz” olsaydım, keşke “erkek” olsaydım, keşke “yahudi” olmasaydım… diyenlerin olabildiği gibi keşke eşcinsel olmasaydım diyenler de olabiliyor. Bu matah bir durum olmadığı gibi ilgili toplumda “öyle” yaşamanın zorluğunu anlatır. Geçiyorum. Peki “hayır kurumlarından Exodus” ne demek oluyor? Türkiye’de hangi vakfın, göründüğü gibi olmadığını, irticayı destekleyip, kaynak sağladığını “şıp” diye anlayan medya, kilise için çalışan, hıristiyan köktendinci Exodus’u, “hayır kurumu” olarak sunuyor! Peki, bizdeki “hayır kurumları”nın ne günahları var da çifte standarda maruz kalıyorlar? Maksat bağcıyı/eşcinseli dövmek olduktan sonra, eksik bilgiden, sorumsuzluktan ne çıkar? Nasıl olsa bu ülkede eşcinsel hakları, insan haklarından sayılmıyor; nasıl olsa, bu ülkede bir tek eşcinsel gazeteci bulunmuyor; nasıl olsa Hürriyet okurları arasında hiç eşcinsel bulunmuyor!.. “Eskiden süslü püslü kıyafetler giyen, tıpkı bir kadın gibi hareket eden John”! Çünkü John, bir “drag queen” idi! Eksik bilgi ve gelsin beraberinde yanlış yönlendirme: Sorumsuzluk. Ameliyatla kadın olduktan sonra lezbiyenliği seçen transeksüeller ve çeşitli örnekler bir yana, “tıpkı bir kadın gibi hareket eden John” ve hemen arkasından gelen “erkeksi tavırlar sergileyen Anne” “haber”i, bizim toplumumuza hiç de yabancı olmayan tipik eşcinsel imajını yeniden üretiyor.

Exodus International eşcinsellerin cinsel 17 Ağustos 1998 yönelimlerini değiştirmeyi amaçlayan bir Hıristiyan Çev: SELÇUK organizasyonu.. Katı İncil öğretisi ve şimdi gözden Ankara düşmüş çocuk eğitimi teorisiyle Exodus yakın zaman öncesine kadar Amerikan kilisesinin en iyi korunan sırlarından biriydi. Exodus 13 Temmuzda Hıristiyan Koalisyonu gibi muhafazakâr gruplarla ortaklaşa büyük gazetelerde tam sayfa ilânlar vermeye başladı. Bu ilânlarda gülümseyen eski gayler sevimli bir dille cesur bir vaatte bulunuyor: “Biz değiştik, öyleyse siz de değişebilirsiniz.” Bu ilanlar doğal olarak gay aktivistleri çılgına çevirdi. Bu, homofobiyi kabul edilebilir kılmayı amaçlayan planlı bir kampanyaydı. Psikiyatrlar terapi yoluyla kişinin cinsel yönelimini değiştirmenin hiçbir bilimsel temeli olmadığını ilan ettiler. Bu gazete ilânları tam da Cumhuriyetçi Parti içindeki hizipler gay hakları konusunda kavgaya tutuşmuşlarken başladı. Kısa süre önce Senato lideri Trent Lott eşcinselliği alkolizm ve kleptomani ile kıyaslamış ve James Hormel’in Lüksemburg elçisi olarak atanmasını gay olduğu için engellemişti. Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Kongre, işverenlerin gay çiftlere sağlık sigortası yapmalarını şart koşan kentlere bazı belli fonların aktarımını durdurdu. Ancak geçen hafta parti içinde bir grup,

“Exodus International, heteroseksüel olmak isteyen eşcinsellere yardım eden hayır kurumlarından sadece biri.” Cümlenin içeriğini geçiyorum ama nihayet Hürriyet doğru bir bilgi veriyor! KAOS GL’nin geçen sayısında, International Herald Tribune Gazetesinden aktarılan haberden öğrendiğimize göre Exodus gibi, eşcinselliğe saldıran ve koordinasyon oluşturan 15 dinci grup daha bulunuyor! ’68 kalkışmasının yenilmesiyle, Amerikalı eşcinsel kardeşlerimizin çoğunluğu da kapitalist toplumun yeni tüketicileri olarak düzene entegre oldular; bu biliniyor. Bununla birlikte Amerikalı eşcinsel kardeşlerimiz bugün sahip oldukları her hakkı, mücadele ederek, bedel ödeyerek kazandılar. Türkiyeli eşcinseller olarak bizlerin de hatırlaması gereken budur. Exodus gibi “hayır kurumları” her zaman, her toplumda değişik kılıklarla ortaya çıkacaktır. Daim olan özgürlük mücadelesi ve Türkiyeli eşcinseller olarak kendi bağımsız medyamızı yaratmak ve geliştirmek olmalı. Unutmadan, “böyle gazetecilik olmaz!”

KAOS GL 50 / 5


Başkan Clinton’ın federal hükümette çalışan gaylere yönelik ayrımcılığa karşı çıkardığı yasanın iptalini isteyen bir teklifin reddedilmesine yardım ettiler. Bir yüzyıldan fazla zamandır terapistler, kiliseler Aesthetic Realists gibi gruplar gayleri ilaçlarla ve elektro şokla tedavi etmeye çalıştılar. Gay erkeklere kadınlara nasıl yaklaşacakları öğretildi. Ancak 1970’lerde Amerikan Psikiyatri ve Psikoloji dernekleri eşcinselliğin bir çarpıklık olmadığını ilan ettiklerinde terapistlerin çoğu cinsel dönüşüm işinden çekildiler. Geçen yıl American Psychological Associatıon cinsel dönüşüm terapisinin bilimsel olarak sonuçsuz ve muhtemelen de zararlı olduğunu ilan etti. Ancak yakın zaman önce yapılan bir ankete göre kamuoyunun yüzde 56’sı gaylerin straight olabileceklerini söylüyordu. Gaylerden ise sadece yüzde 11’lik bir oran bunu onaylıyordu. 1976 yılında kurulan Exodus bu konuda bayrağı eline aldı. 35 eyalette

Anne ve John Paulk, heteroseksüelliğin benimsenmesiyle, homoseksüelliğin durdurulabileceği fikrinin poster haline getirilmiş simgeleri. Bir zamanlar gay ve inançsız iken Anne ve John önce İsa’yı, sonra birbirlerini kabul ettiler. Bir tedavi olmuş homoseksüel bir kurtulmuş lezbiyenle evlendi. Paulk çifti hıristiyan ve sağ grupların oluşturduğu bir koalisyonun yürüttüğü bir kampanyanın merkezini oluşturuyorlar. Bu gruplar geçen hafta New York Times, Washington Post, USA Today’de tam sayfa ilan yayınladılar. The Times’daki ilanda, gayliğin “İsa’ya boyun eğmeyle üstesinden gelinebileceğine” inanan Exodus International adlı bir grup tarafından kurtarıldığını iddia eden Anne’in büyük bir resmi vardı. İlanda “Öteki Çıkış: John ve Anne Paulk’un Hikayesi” adlı kitaptan geniş alıntılar yer alıyordu. Anne ve John’un hikayesi, insanları gaylikten uzaklaştırmak için kullanılan bir psikolojik baskı yöntemi. Focus on The Family grubu başkanı ve aynı zamanda Amerika’nın en güçlü hıristiyan aktivistinin dediği gibi: “Biz toleranssız insanlar değiliz. Sadece yeterince çaba göstermediğinize inanıyoruz. Size yardımcı olmak için yanınızdayız.” Son olarak Margaret Carlson yazısında, aslında bir bütün olarak Amerika sağının bu yaklaşımını, yaklaşan seçimler öncesindeki politik manevralar olduğunu belirtiyor. Ve Carlson ekliyor: Hiç şüphesiz ki gay olduğunu sanıp da gerçekte gay olmayan küçük bir grup insan var ve belki Exodus bunları teker teker takip edip buldu. Belki kör topal da olsa homoseksüeller heteroseksüeller haline gelebilir ama çok şüpheliyim, diye noktalıyor yazısını Margaret Carlson. Margaret CARLSON, 27 Temmuz 1998 Çev: İdris DEMİRALP /Ankara

KAOS GL 50 / 6

83 şubesi olan grup 200,000 kişinin yaşamını değiştirdiğini iddia ediyor. Grup, gay erkeklere spor yapmayı, lezbiyenlere de içlerindeki heteroseksüeli makyaj yaparak ve kadınsı giyinerek ortaya çıkarmaları için cesaret veriyor. Exodus’a göre iyileşmek, heteroseksüel evliliğinden cinsellikten uzak durmaya dek değişik anlamlara geliyor. Tek başına aynı cins cinselliği düşünmek bir günah değil, ancak eyleme geçirilmediği takdirde. Rahipler başarı oranlarının yüzde 30 olduğunu söylüyorlar ancak ayrıntılı araştırmalara izin vermiyorlar. Exodus International’ın kurucularından Michael Bussee ve Gary Cooper birbirlerine aşık olup 1979 yılında gruptan ayrılmışlar. 13 şube başkanları eşcinselliğe geri döndükleri için kapatılmışlar. Exodus çözümsüz kalmış bilimsel bir tartışmayı tekrar gündeme getirdi. 90’lı yılların başında üç araştırma eşcinselliğin nedeninin genetik olduğunu söylüyordu . Pek çok gay grup bunu benimsedi ve biz böyle doğduk bizi yargılamayın dedi. Ancak araştırmacılar, kamu oyunun genetik belirlenimi yanlış anladığını, göz renginden farklı olarak cinsel davranışın sabit bir şekilde aktarılmadığını ve ortaya çıkması için kompleks çevresel faktörler tarafından ortaya çıkarılması gerektiğini söylüyorlar. Eşcinseller arasında genetik bir kalıbın varlığı insanların gay olarak doğdukları anlamına gelmiyor. Bilim insanlarının çoğu eşcinselliğin bazı genlerin ve çevresel faktörlerin bileşiminden kaynaklandığına inanıyor. Ancak biyolog Evan Balaban cinsel yönelimin nasıl ortaya çıktığının hala karanlıkta bir konu olduğunu belirtiyor. Eşcinsellerin değişebileceklerini iddia edenlerle buna karşı çıkanlar arasında bir de orta yolcular var. Psikolog Patricia Hannigan bireylerin güçlü dini duygular sonucunda cinsel isteklerini bastırabildiklerini söylüyor ve ekliyor:”Eğer kişinin yaşamındaki en büyük önceliği dini inancıysa mutluluğu cinselliğini yaşamaktansa dininin öğrettiklerine uymakta bulabilir. Hannigan, heteroseksüel olmak isteyen gay Hıristiyanları bekaret yemini eden rahiplere benzetiyor. Exodus bu sürecin herkes için uygun olmadığını gay ve mutlu olan insanlar için terapinin bir işe yaramayacağını belirtiyor. Öte yandan the American Psychoanalytical Association’ın gay konulardaki sözcüsü Susan Vaughan cinsellikten uzak durmanın ya da karşı cinsten insanlarla ilişkiye girmenin gaylerde huzursuzluk ve depresyona yol açabileceğine işaret ediyor. Exodus’dakileri birleştiren duygu birliktelik, memnuniyetsizlik ve reddediş. Ancak Amerika’da pek az kimlik gaylikten heteroseksüelliğe geçenlerinkinden daha marjinal. Exodus’un onlara verdiği grup hissi onların belki de eskisine göre daha az yalnız hissetmelerini sağlıyordur.


Uluslararası Exodus 1976 yılında iki Amerikalı Gary Cooper ve Michael Bussee tarafından kurulmuştur. Exodus, cinsel kimliklerini yeniden yapılandırmak isteyenlerin bir grup terapi ağı olarak tanımlandı. Sonuç olarak amaçları, doğal olarak kötü olan eşcinsellere yaşama iştahı vermek ve onları heteroseksüel topluluğun içine geri götürmektir. Bunu yapmak için, Exodus gaylere bir kadını düşünmek suretiyle mastürbasyon yaptırıldığı “orgazmik yönlendirme” adını verdikleri psikoterapi seansları düzenliyor. Lezbiyenlerin kadınlıklarını bulmaları için, makyaj ve bakım yapmayı öğrendikleri “ yeniden bakış” konuşmaları olur. Tüm bunlar gülünç şeylerden başka birşey olamaz. Exodus, sadece homofobik bir sosyal çevre tarafından ezilen kötü durumdaki eşcinsellerden beslenir. Amaç eşcinsellik=şeytan eşitliğine daha fazla kişiyi katarak suçluluk yaratmaktır. Çünkü psikolojik bir tartışmanın ardından, üyeler kendilerini köktendinci bir hıristiyanlığın etkisi altında bulurlar : “Şeytani pislikler tarafından kirletilen göt deliklerini, amları ve ağızları İsa’nın kanıyla yıkamalıyız”. Bunu diğer bir “eski gay” in sözlerini ispatlamada kullanmak hiç de zor değildir. “Bir insan görüşüne göre, diğer herhangi bir ilişkiden daha fazla hoşnut olduğum eşcinsel ilişkim oldu. Fakat ahlaki bir görüşe göre de, değişmeliydim!” Fransa’da, böyle bir hareket bir mezhep olarak farzedilebilirdi. ABD’de, hükümetten yardım almaya çalışıyorlar ve eski Başkan Bush‘un sağlık bakanlığı onları desteklemede hiç tereddüt etmiyor. Tanrı Amerika’yı korusun.

“Gaylik, gerçekte dua ederek ortadan kaldırılacak olsaydı benim heteroseksüel olmam gerekirdi. Ben Oklahoma’da bir Güney Baptist Kilisesinde büyüdüm. Üniversitedeyken kilise korosunu yönettim. Dini eğitim verdim. Bütün bunları yaparken hep gaydim, hem topluluk içinde hem de tek başımayken çok dua ettim. Ama bir gerçek var ki hâlâ dua ediyorum ve hâlâ gayim.” Sonny Roberts, New York City. (Time, 24 Ağustos 1998)

(...)

1990’larda Amerikan köktendincileri ve Roman katolikleri arasındaki anti-gay yaklaşımlar, yüzlerce yıllık hoşgörüsüzlük ve cezalandırma geleneğinden gelmektedir. Hıristiyanlık, Roma İmparatorluğu’nun resmi dini haline geldikten sonra, eşcinsel davranışlar sergileyen kişi kılıçla öldürülerek cezalandırılıyordu. (Eşcinsellik Ansk. 1990). 11. Yy.da Sappho’nun şiirleri resmi olarak yasaklandı ve yakıldı. Engizisyon dönemi boyunca uygulanan cezalar işkence, ömür boyu hapis ya da sürgün, idam ya da canlı canlı yakılmaktı. (Eşcinsellik Ansk. 602-5). Daha sonra cezalar boğarak öldürülmeye çevrildi. Cadı oldukları gerekçesiyle cezalandırılan kadınlar kuşku duyulmaksızın lezbiyen olsalar da kurban erkeklerin sayısı kadınlara oranla daha fazlaydı. Ortaçağda

Margaret Cruikshank Çev: CEM KAOS GL Temmuz 1996, Sayı 23 Gay ve Lezbiyen Özgürlük Hareketi’nden bir bölüm.

Nisan-Mayıs 1998,

Fransızcadan

Çev:

Namık KAOS GL 50 / 7


Eşcinselleri Çarmıha Germeyi Durdurun! popüler olan ölüm cezasının ardındaki mantık, eşcinsel davranışların insanın neslini tehdit ettiği için cinayet anlamına geldiğini öne sürüyordu. Cinsel zevk üremeden ayrı tutulmuyordu. Bugün lezbiyen ve gayler, köktendinciler için geleneksel düşmanlarını kaybettikleri bir ortamda günah keçisi olarak kaçırılmaz bir fırsattır. Katolikler ve Yahudiler 50 yıl öncesine oranla Amerikan yaşamına daha da asimile olmuş durumdadır ve Komünistler bile artık bir tehdit oluşturmamaktadır. Kürtaj yaptıran kadınlar bir zamanlar kınansa da, bugün hemen hemen her Amerikalı yasal kürtaja “evet” demektedir. Köktendincilerin mitleştirebileceği “kötü” figürlere ihtiyacı vardır. Jerry Falwell’in “Ahlaklı ÇoABD Başkanı Clinton’ın, işyerlerinde ğunluk” adlı haçlı seferi cinsel yönelime dayalı ayrımcılığı 1989’da sona ermeden yasaklayan kararına karşı verilen iptal önce yaptığı radyo önergesi 5 Ağustos’ta Amerika yayınları milyonlarca inTemsilciler Meclisi’nde 176’ya karşı sana eşcinselleri “vahşi 252 red oyuyla düştü. Ulusal Gay ve hayvanlar” olarak gösLezbiyen Hizmet Örgütü termiştir. Falwell ve yöneticilerinden Kerry Lobel konuyla yandaşlarının gaylerin ilgili şu açıklamayı yaptı: “Son önünde bu fikri öne yıllardaki gay topluluğuna karşı olan sürebilmeleri pek olası en düşmanca ortamda, temel adalet değildir. Bu durumda ve mantık duyularının sonunda galip mit, gerçekten daha gelmeye başlaması bizi çok önemliydi. “Vahşi hayrahatlatıyor. Bu önerge gay, lezbiyen, vanlar”, işe ya da okula biseksüel ve transgender Amerikalılara giden, vergisini ödeyen, karşı yapılan bir saldırı aracından arkadaşlarını ziyaret başka bir şey değildir. Son zamanlarda eden, tatile çıkan, çocuk çok moda olan kafasızca günah keçisi yetiştiren sıradan vatanyaratma arayışı engellenmiştir. daşlar değildi. “Gay iyidir” görüşü, köktenFederal hükümetin iş yaşamındaki dincilerin dünya cinsel yönelimden kaynaklanan görüşünü tehdit etmekayrımcılığa karşı aldığı bu kararla tedir ve onlar da cinsel birlikte, daha önceden var olan ırk, din, zevk duyan insanlara renk, cinsiyet, milliyete bağlı büyük, kötü güçler ayrımcılığı ortadan kaldıran 1969’daki, atfetmektedir. Olasılıkla (Nixon dönemi) kararı tamamlamakgaylere “vahşi haytadır. vanlar” diyen vaizlerin Ancak bu karar, sağcıların ve anti-gay kendileri de söylediklehaçlılarının hızını kesmekle birlikte rine inanmıyordur, ama korkarım ki onları tamamen kendi güçlerini arttırmak durduramayacaktır.” için gerekli parayı gönderecekleri duyguUlusal Gay ve Lezbiyen Hizmet Örgütü (National Gay and Lesbian Task Force) 1973’ten bu yana suyla yandaşlarını korbölgesel ve ulusal düzeyde gay, lezbiyen, kutmaktadırlar. Açıkçası biseksüel, transgenderlara karşı önyargı, şiddet 1980’lerin sonunda ve adaletsizliği ortadan kaldırmayı amaç edinmiş Jimmy Baker ve Jimmy bir kuruluştur. Swaggert’la ilgili seks

DİNCİ SAĞIN İSTEDİĞİ OLMADI!

KAOS GL 50 / 8

skandalları, vaaz vermekle vaazı uygulamak arasındaki derin uçurumu gözler önüne sermiştir. Köktendinci Lou Sheldon’ın “Geleneksel Değerler Koalisyonu” üç açılımlı bir strateji izler: 1)Gay ve lezbiyenlerin nüfusun %10-15’ini oluşturduğunu reddedip %1’ini oluşturduğunu söylemek, 2)Eşcinsellere gizli yaşamalarını ya da tedavi edilmelerini tavsiye etmek, 3) Uluslararası Eksodus’u yükseltmek. Bu grup, bir çeşit beyin yıkama biçimi olan ve eşcinselleri heteroseksüel yapmaya çalışan bir “onarım terapisi” uygular. (Bay Area Reporter, 22.02.1990). Uluslararası Eksodus’un ortak kurucuları yalnız bırakma, beyin yıkama ya da suçluluk duyma gibi yöntemlerin cinsel yönelimi değiştiremeyeceğini ve “onarım terapisi”nin bir hile olduğunu, ama olasılıkla köktendincileri memnun etmeye devam edeceğini kabul etmişlerdir. Eğer eşcinseller gerçekten toplumun %1’ini oluştursalardı rahatlıkla görmezden gelinebilirlerdi. Anti-gay köktendincilerin “fevri”, %1 iddiasını yalanlamaktadır. Anita Bryant 1977’de, Florida’da “Çocuklarımızı Kurtaralım” adlı anti-gay seferini düzenlemek için köktendinci kilise şebekelerini kullandı. Bryant’ın kampanyası, cinsel yönelime dayalı ayrımcılığı yasaklayan bir yasanın iptalini istiyordu. Benzer eylemleri, St. Paul ve Eugene’de gay haklarının elden alınmasına yol açtı ama Seattle’lı seçmenler benzeri bir yasadan vazgeçmediler. Oklahoma Meclisi’yse lezbiyen ve gay öğretmenlerin işten çıkarılmasına dair bir yasayı onayladı. Bryant ve takipçileri, ayrımcılık karşıtı yasaları çocuklara sarkmak, fahişelik, aile kurumunu tehdit ve ulusal bir gay komplosu olarak sundu (Adam 1987:104). Naziler gibi köktendinciler için de eşcinsellik simgesel olarak “modernliği, cinsel özgürlüğü ve geleneksel eve bağlılığın çöküşünü” ifade ediyordu. Böylece köktendinciler modern topluma olan korku ve öfkelerini lezbiyen ve gaylere yöneltmektedir. Bu analiz, köktendincilerin eşcinsellere olan öfkesini açıklıyor. Ek olarak, anti-gay önyargı dini otoritelere yönelen tehditlerle artmaktadır. Kürtajda olduğu gibi eşcinsellik de sembolik bir biçimde laik bir topluma ahlaki değerler empoze etme hakkı için verilen çabayı ifade etmektedir. Eğer köktendinciler din, kürtaj ve eşcinsellik karşısında savaşı kaybederse, gücünü ve etkisini yitirecektir. Tıpkı 19. yy.da yaratılış öyküsünün bilim adamlarınca çürütüldüğü zaman olduğu gibi, 20. Yy.ın sonlarına doğru eşcinselliğe dair dini yaklaşımlar, köktendinciler ve sağcı politikalar arasındaki ittifakı göstermesi açıcından önemlidir. Köktendinciler ve seçilmiş politikacılar, gay hakları yasallaşırsa, yasaların, geleneksel evliliklerle eşcinsel birliktelikler arasında ayırım yapmayacağından korkmaktadır. Senatör Jesse Helms, Güney Kaliforniya Kongre üyesi Robert Dorman ve William Dannemeyer gibi sağcı


politikacıların eşcinselliğe yaptığı dinsel itirazlar, protestanlığın Amerika’da resmi bir din gücüne sahip olmasından kaynaklanır. Kuramsal olarak yanlışsa da, eğer lezbiyen ve gayler özellikle dinsel sebeplerle ayrımcılığa uğruyorsa, pratikte bu doğrudur. Anti-gay önyargı, köktendinci olmayan protestanlar arasında da yaygındır. 1990 Temmuz’unda 2 San Fransisko cemaati, asistan papaz olarak bir lezbiyen çifti ve bir gayi atadığı için Evanjelik Luteryen Kilisesinden 5 yıl boyunca uzaklaştırıldı. Metotist papaz Rosemery Denman 1987’de lezbiyenliği nedeniyle dini olarak yargılandığı zaman, sözcüsü gay ve lezbiyenlerin evlenmesine izin verilmediğini söyledi ve şöyle devam etti; “kedileri, köpekleri, karavanları kutsadım bugüne dek, ama birbirini seven iki hıristiyanı kutsamama izin verilmiyor.” Anti-gay yasaklamanın akıl dışılığı, bu protestoda çok iyi bir biçimde dile getirilmektedir. Lezbiyen ve gayler için durumlarının solak olmaktan hiç bir farkı yoktur. 1940’larda ve daha öncesinde solak çocuklar sağ elle yazmaya zorlanırdı. Solaklığa duyulan tepki eşcinselliğe duyulan tepkiye oranla tamamen kaldırılmıştır. Normal insan davranışları olarak solaklık ve eşcinsellik birbirine paraleldir. Ancak solaklık benzetmesi bir noktada yanlıştır; çünkü kompleks bir duygusal ve psikolojik olgu, fiziksel bir özelliğe benzetilemez. Solaklığın anlamı, ilkel bir kabiledeki mızrakçıyla aynıdır ya da Wall Street’teki bir borsa tellalıyla sol elin kullanımı otomatiktir; ancak eşcinselliğin bu adamlar için anlamı tamamiyle farklıdır. Avcı için kendisini diğerlerinden ayırmayan ve grup dışında hiçbir anlamı olmayan bir ritüeldir. Borsacı içinse ailesinden evlenmesi için gelen baskıdır ya da

işinde ilerlemeye engel olan bir şeydir. Eşcinsellik, borsacıyı iş arkadaşlarından, onlar bu cinsel seçimin farkında olsun ya da olmasınlar tamamen koparır. Anlamlar, bir kültürün içinde de farklı olabilir. 2. Dünya Savaşı’nda dul kalıp birbiriyle yaşamaya başlayan iki kadın için lezbiyenliğin anlamıyla bugün bir gay merkezini yöneten lezbiyen için lezbiyenliğin anlamı birbirinden farklıdır. Bu farklılıklar, anti gay önyargılar eşcinselleri günahkar diye bir tek kategoriye koyunca ortadan kalkar. Diğer insanları aşağılamak, çoğunlukla kişinin kendini aşağı görmesinden kaynaklanır. Köktendinciler ve katolikler arasındaki kesin benzerlik, her ikisinin de kişinin kendini aşağı görmesine dayandığıdır. Genelde bedenden tiksinti ve özelde cinsel ifadeden korku, hıristiyan geleneğinin bir parçası olmuştur. Bu yüzden eşcinsellikle ilgili seks düşüncesi ya da sadece hedonizmin onaylanması, köktendincileri ve bir çok katoliği tedirgin eder. Cinsel coşkunluk, onlara her önüne gelenle yatmak gibi görünür ve cinselliğin farklı biçimlerde ifade edilebileceği fikri de toplumsal düzeni tehdit eder görünmektedir. Kendi yaşamlarını kendileri

“Amerikan basınının çoğu, tekelleşmiş pazarlarda büyük sermayeye ve çıkar gruplarına esir düşmüştür. Tutucu ve dar kafalıdır.” Haluk Şahin, 19 Eylül 1998, Radikal Gazetesi

KAOS GL 50 / 9


kuran insanlar, nasıl yaşanması gerektiğine dair kurallara karşı koyarlar. Heretiklerin çarmıhlarda yakıldığı zamanlarda heresi ve sadomi birbiriyle bağlantılıydı; her ikisi de papaz yönetimi tehdit ediyordu. Ama hıristiyanlık, eşcinselliğe her zaman baskı uygulamamıştır. Örnekler John Boswell’in “hıristiyanlık, toplumsal hoşgörü ve eşcinsellik" (1980) adlı kitabında görülebilir. Artık hıristiyanlar eşcinselleri öldürmüyorsa da hoşgörüsüzlük hala çok güçlü. Roma katolik kilisesinin homofobisi buna en iyi örneklerden biridir. Katolikler, gay haklarının bir çok şehirde elden alınmasında önemli bir rol oynamışlardır. 1989’da San Fransisko Denetmenler Birliğinin gay/lezbiyen ilişkileri simgesel olarak tanımasının ardından konu gizli oyla seçime sunuldu. Ve katolikler onayı iptal ettirmek için politikadan birisini tuttular. Eşcinsellerin ölmesi gerektiğine dair eski hıristiyan düşüncesi, kilisenin anti-kondom politikasıyla sürmektedir: Kondomlar AIDS’in yayılmasını engeller. New York’taki katolik kilisesi, AIDS hastaneleri için devletten para aldığı ama devletin AIDS eğitimine dair önerdiği yolları “Kendilerini dördüncü izlemediği için (ki bu uygulama kuvvet olarak görüyorlar. kondomların önemini Burjuvazinin ve egemen vurgulamaktadır) Amerikan sivil ideolojinin dördüncü kuvveti özgürlükler birliliğince dava olarak adlandırmak bir edilmektedir. New York kardinalinin suçlama ya da küfür değil kondom kullanımına karşı açtığı bir gerçekliğin dile savaş San Patrik Katedrali önünde getirilmesi oluyor. yüzlerce gay ve lezbiyenin dramatik Hürriyet’inden gösterisine yol açmıştır. ACTUP Cumhuriyet’ine, Tan’ından üyeleri hizmeti yarıda bırakmış, Güneş’ine, farklı diğerleri şarap takdisi sırasında, söylemlerle aynı işlevi kilisenin anti-gay politikalarını görüyorlar. Egemen protesto etmek amacıyla sessizce ideolojiyi yeniden ayakta durmuştur. Kamuoyu üretiyorlar. Günaydın, “eli araştırmalarıysa Amerikan kanlı terörist” diyor; Güneş, katoliklerinin %85’inin, durdurulması “militan” ve “Kürdistan İşçi için kondom kullanılması gerektiğine Partili” diyor. İkisi de aynı inandığını göstermektedir. insanı adlandırıyor. İkisi de 1986’ya dek kiliseye öylesine Asil Nadir’in oluyor. Tan meydan okunmuştu ki Vatikan, “hötveren” olarak yazıyor; eşcinselliğe resmi olarak saldırmak Güneş, eşcinsel/gay olarak gereği hissetti: “İnançlı cemaatin adlandırıyor. Bir yanılsama piskoposlara mektubu: Eşcinsellerin yaratıyor. “ (…) Pastoral Bakımı” Burada “pastoral Erkek Egemen İdeoloji ve aşağılanması” daha uygun bir isim Eşcinsellik, olurdu, zira bu belge eşcinselliği C. Ilga KARA, “doğuştan gelen bir rahatsızlık” Virtüel, Mart 1991 olarak niteleyerek gayler için sivil hakların konmasına karşı çıkar.

KAOS GL 50 / 10

Yazıda “hiçkimsenin eşcinsel davranışı korumak için akla uygun bir hakkı yoktur” deniyor ve eğer gerçekten gaylerin hakları için baskı yaparlarsa, akıl dışı ve şiddet dolu reaksiyonlar karşısında şaşırmamaları isteniyor. Eğitimlerinin ahlaki gücüne inanan dini liderler, güçlerini arttırmak için şiddeti kullanarak tehdit etmezler. Bir çok katolik tarafından önemsenmeyen bu yazı 1972 tarihinde kurulan katolik gay gruba Dignity’e gösterilen hoşgörüyü sona erdirdi. Dignity’nin katolik kilisesi takdislerine katılması yasaklandı. Dignity, eşcinsellerin bekar kalması gerektiğine dair resmi katolik öğretiyi reddedince Roma’nın öfkesine hedef oldu. Bu öğreti, erkeklerin hadım edilmesi ve kadınların sünnet edilmesiyle aynıdır: Bir insan grubuna cinsel zevk hakları olmadığını söylemektedir. St. Augustine’nin insan bedeninin kötü olduğuna dair katolik doktrininde yaşamaya devam eden 5. yy. batıl inancı insan özgürlüğünün kilise tarafından nasıl engellendiğini gösterir. Roman katoliklerinin homofobisi, köktendincilerin homofobisinden daha berbattır, çünkü lezbiyen ve gaylere saldırırken kilise aslında kendi insanlarına saldırmaktadır (rahiplere ve rahibelere). Bir çok heteroseksüel rahip ve rahibe 1960 ve 70’lerde evlenmek için kiliseyi terk ettiğinden, geriye kalanların nüfusunun büyük bir çoğunluğunu eşcinseller oluşturmaktadır. Bu oranın %20-40 arasında değiştiği söyleniyor. Bazı manastır ve benzeri yerlerde bu oranın %60’a vardığı öne sürülüyor. Vatikan, Amerika’daki bütün eşcinsel rahip ve rahibeleri aforoz edebilir, ancak geriye kalanların sayısı bu aforozu riske sokmaktadır. Kiliselerin, rahiplerin AIDS’ten öldüğünü saklamak için iyi sebepleri vardır. Birincisi, bu ölümler hakkında gerçeği söylemek, dikkati rahipler arasındaki eşcinselliğe çekecektir. İkincisi, bu dürüst davranış, katolik cemaatte rahiplerin bakirliği konusunda kuşku yaratacaktır. Ve son olarak, eğer rahipler arasında AIDS’ten ölenlerin gerçek sayısı verilirse, kilisenin gayleri aşağılamasındaki ikiyüzlülük daha rahat görülecektir. (...) En şiddetli anti-gay eylemleri 1968’de, protestan papaz Troy Perry tarafından kurulan bir gay kilisesi olan Metropolitan Topluluğu Kilisesine yöneltilmiştir. MTK papazları tüfekle vurulup öldürülmüştür. New Orleans’ta bir çok kilise üyesi kilise yakıldığı zaman öldü, Springfield Missouri’de kilise eşyaları tahrip edildi ve Papaz ölümle tehdit edildi. San Francisko MTA yıllar önce yıkıldı ve ayinler anti-gay göstericilerce yarıda kesildi. Kişinin istediği biçimde dinsel inancını yerine getirmesi, en temel insan haklarındandır. Gaylere ve lezbiyenlere ibadet yerlerinde saldırmak, anayasayı çiğnemektir. Eğer Amerika çoğulcu bir toplumsa, eşcinseller de diğer herkes gibi özgürce konuşma ve toplanma özgürlüğüne sahiptir. (...)


*** Cumhuriyet Bilim Teknik, 22 Ağustos 1998, “KİMİN BORUSU?” Orhan Bursalı

“ABD medyasında bilimin Tanrı’ya geri döndüğüne ilişkin haberler birden patlak verdi. En son Newsweek bu konuyu

üzerinde çalışmalar, evrenin yasaları arkasında bir zeki varlığın olabilirliğini gösteriyor” demiş konferansta. Bunun gibi, özellikle İngiliz kökenli bazı fizikçilerin de benzer görüşler savundukları biliniyor. “Templeton ise Bahama adalarındaki villasında gelişmelerden memnun. Para yağmurunun ürünlerini keyifle seyrediyor. Verdiği paralar sonucu, dünyanın günün birinde bugüne kıyasla 100 kez daha çok Tanrı’ya ilişkin keşifler yapılacağına inandığını söylüyor.” (Spiegel)” (…)

kapak yaptı: “Doğa bilimleri Tanrı’yı keşfetti!” New York Times’da konu üzerinde iki makale yayımlandı. Scientific American dergisi bile bilim ve Tanrı konusuna el atmak zorunda kaldı. Bilimi, din ile Tanrı ile birleştirmek; bilimsel çalışmaların sonucunda evrenin yaratıcısı olarak Tanrı’nın izlerine rastlandığı iddiasını yaygınlaştırmak için büyük bir çaba var, ABD’de. Sadece ABD’de değil bu çaba, ABD’ye paralel olarak Türkiye ve dünyanın diğer ülkelerinde de… Nitekim ülkemizde de esintilerini izlediğimiz, ABD’deki bilim ile Tanrı’yı bütünleştiren bu yayınların arkasında dinibütün bir milyarder var: Finans devlerinden Sir John Templeton. 86 yaşındaki bu dinibütün Amerikalı, yazdığı iki kitabın (Hayatın dünya çapındaki yasaları: 200 ebedi ruhsal ilke vb.) fazla etkili olmadığını görünce, bilim ile dini bütünleştirmek ve bilimsel araştırmaların Tanrı’nın varlığını göstermesini teşvik etmek amacıyla Pennsylvania’da kendi adıyla anılan bir vakıf kurmuş. Vakıf yılda bütün dünyada 15 milyon ABD Doları dağıtıyor bu yoldaki araştırmalara. (Spiegel: Sayı 31/1998). Vakıf “Ruhsal bilim”i geliştirecek destekleyecek çalışmalardan en iyisine de yılda 1 milyon dolar “Dinde Gelişme Ödülü” veriyor. Templeton’un çevresinde veya Spiegel’in deyimiyle “Saray şairleri” arasında, geçenlerde ölen Rahibe Teresa, ünlü fizikçi Paul Davies de var. Templeton cüzdanını açtıkça borusunu öttürenlerin sayısında da artma oluyor. Templeton Vakfı, 3 milyon dolar harcayarak geçen ay Kaliforniya’da Berkeley Üniversitesi kampüsünde “Bilim ve ruhu arama” konferansı düzenlendi. Konferansa dünyanın çeşitli yerlerinden, dinle bilimi birleştirme çabası içinde olan bilim dünyasından, fizik, biyoloji ve kozmoloji konularında tanınmış uzmanlar katıldı. Örneğin 1964’te lazer üzerine çalışmalarıyla Nobel ödülü alan Charles Townes “kozmoloji

KAOS GL 50 / 11


Yusuf CAN Önce insan sevmeyi öğrendim eşcinselliğimle. Karaman İnsanı öğrendim. Öğrenilen değilmiş eşcinsellik,

öğretenmiş. Hiç saygı görmedim ki, hor görüldüm, parmakla gösterildim, ama insana saygı duymayı öğrendim. Ne mal olsa da, nasıl olsa da, insana gülünmesi gerektiğini, gülen insana gülümsemesini öğrendim –Ama her şeyden önce SAYGI DUYMASINI-. Varsın anlayan olmasın, varsın gelip sırtınızı sıvazlayan olmasın, ama en azından saygı göstermesini istedim, saygı göstermeyi bırak saygısızlık etmesin istedim. Yıllardır inkarla geçen hayatımın, kabullenişe yöneldiği bir demdeyim. Mecburi bir kabulleniş değil bu. Onurla kabulleniş... Artık bu benim, bu ben olmalıyım, ben bu olmalıyım diyebiliyorum. Sen top musun oğlum diyenlere, evet, diyebiliyorum. Ve bunun onu ilgilendirmediğini söyleyebiliyorum. Galiba eşcinselliğimle, insana rest çekenlere, rest çekmeyi öğrendim. –Ve çok şey öğrenileceğe benzer.- Yaşıyorum, geride bırakılmış karmaşık bir geçmişle. Gidenin gelmeyeceğine karar kıldım. Beni, süphan dağı

kadar sevdiğini söyleyen, dağ gibi bir adamın, dağ gibi yalan söylediğini öğrendim. Her sabah sütçü gelir kapımıza, sütçümüzün bakar-kör olduğunu öğrendim. Gözlerime hiç bakmadı ki. Süt kovasını uzatırken eline, elimin eline değişinde elektrik akımının şiddetini, yakışını tattım. Herşeyi öğrendim de, adamcağıza annemgil evde yok, gel bir çay içelim demeyi öğrenemedim. Berberdeyim, bir erkek eli şakaklarımda dolaşıyor, evet çenemin altında eli, evet boynumda evet saçlarımda, saçlarımın hergün uzamasının imkansızlığını, ama ille de birgün o koltuğa tekrar oturabilme ihtimalinin varlığını sevdim ve de öğrendim. En güzeli onunla yatmamı, onun oluşumu, onunla oluşumu, onsuz kutlamayı öğrendim. Onu düşünmek... Bir eylül, bir ekim, bir hazan ayıydı. Gençlik Parkı böyle vicdansız mı olurmuş ne. Buram buram sigara tüttürüyordu, masumdu, üşüyordum... Gözler gözlere değdi, ilk kez bira içmesini öğrendim. Kınamayın, hem bira içiren aşkım olmamıştı ki, ilk kez sarhoş olmuştum, sendelemeyi öğrenmiştim. Loş ışıklı bir otel odasının bilmem kaç aşk yaşanmış yatağındayım. Yatağındayız. -Erkeğin dudağının çatlak olduğunu, erkeğin dudağının tuzlu olduğunu, yaktığını, tat bıraktığını öğrendim.- Sıcakmış, sararmış, kuşatırmış, sertmiş bedeni... Güzelmiş erkek, erkekle olmak –Ama erkeksiz olmak hiç de güzel değilmiş-. Öğrenmez olsaydım. -Direnmeyi, direnirken gülümsemeyi, bir o kadar da umudundan olmayı öğrendim, heterolarla savaşırken. Susarsan götüne parmak atacaklarını, susarsan “al şunu somur” diyeceklerini, her fırsatta homoluğunu başına kakacaklarını öğrendim.Karaman’da, ben, benimle,ufak bir odada kaosla yaşamayı, kaos içinde yaşamayı, herşeye rağmen bu benim, ben buyum demesini, haber beklemesini, birinin gelmesinin gerektiğini, ama gelmeyeceğini, yine de gelmeyen adamın sevildiğini öğrendim. Babamın, elinden gelse Fatih’i, Aydın’ı, Bülent’i, Aldo’yu darağacında sallandıracağını, onlara kin duyduğunu öğrendim. Baba, “beni sallandır, beni vur önce”. Ben de bir Fatih, ben de bir Aydın, ben de bir Bülent’im. TİTREYEN BACAKLARIMLA CESUR OLMAYI, veya en azından cesur olmayı istemeyi öğrendim. BAŞ KALDIRIYORUM.

KAOS GL 50 / 12


Odamın lambasını her söndürüşümde ölümü hatırlıyorum hemen. Belki de küçük yaşta karanlıktan korkmalarım, aklım erdikten sonra karanlığı ölümle özdeşleştirmem olmuştur. Gecenin zifiri karanlığında yavaş yavaş göz kapaklarımı açıyorum. Gün boyu amaçlı amaçsız koşuşturmalarım sonucunda yorgun düşen vücudum tatlı bir uyku uyumak amacıyla uzandığı yatağında ölüm düşüncesinin vermiş olduğu huzursuzlukla nerdeyse kaskatı kesiliyor. Ölümü düşününceye kadar düşünecek bir şey kalmadı mı? Sırası mı şimdi ölmeyi düşünmenin derken aklıma kadınlar geliyor birden. Sonra şimdiye kadar doğudan doğup batıdan batmasına alıştığım güneşin batıdan doğduğunu görüyorum. Kadınlar! Aykırı kadınlarım benim! Tanrı varsa bile, sizleri ruhen ve bedenen arzulayışımın, sizi sevip, sizlere aşık oluşumun, sizinle yüreğimi ve yatağımı paylaşmamın günah veya sevap haneme işlenmeyeceğini düşünüyorum. Sevgiyle yaptıklarım-ız günah bile olsa, nasılsa tanrı sonunda affetmiyor mu? Tanrı affeder!!! Aykırı kadınlarım benim... siz varya siz... sizler ne güzel kaplumbağalarsınız. Kabuklarınızın içine bir gömülmeye görün, çıkarabilene aşk olsun! Aşk olsun tabi, kadınlar arası aşktan güzeli var mı sanki! Yok tabi ama bunu sizlere anlatabilmek için o kalın kabuklarınızı kırmalı. Ruhunuzu bir kadının kucağına bırakmanın güzelliğini kaçınız biliyorsunuz? Aynadaki aksinizle sevişmenin hazzını.. İkiz bedenlerin birleşmesini... Ruhunuzda doğan sevdanın bedenlerinizde hayat bulmasını... buram buram kadın kokmayı... aşk kokmayı.. En güzel tebessümlerinizi çiziyorum yüzüme. Sizlere mi benziyorum, yoksa bana mı benziyorsunuz? Neredesiniz siz? Nerelerdesiniz? Her gün yanlarından geçip de gözgöze gelip gülümsediklerim misiniz? Ne kadar yalnızsınız.. yalnızlıklarınızla yalnızlaştırıyorsunuz... ne kadar rahatsınız.. Yalnızlığa ve karanlığa dost giysilerinizin içinde onlara inat güneş gibi parlıyor yüzünüz. Küçücük bir çukur açma uğruna aynı noktaya yıllarca yağan yağmur damlaları gibi, varlıklarınızı hedef gösteriyorum gönlümün ve gözümün nişanına. Koşup gelmelisiniz her seferinde.. koşup gelmeliyiz her seferinde, bayram yerine koşan çocuklar gibi birbirimize.. arefe sabahının ayazına tutulmadan bayrama kavuşma umudumuz.. yoksunuz! Saatler deviriyor bir öncekinin saltanatını, çekiliyor kuytu köşelere şehrin gürültüsü.. neredesiniz siz, birbirinizden habersiz.. önce bulutlar ağlayacak halinize.. ardından rüzgarlar sürükleyecek yalnızlığınızı… bir toz tanesi, belki de bir yaprak

gibi savrulacaksınız oradan oraya.. üşüyeceksiniz.. F. MERAL hava soğuyacak. Anlamıyorsunuz, İstanbul hissetmiyorsunuz, farketmiyorsunuz.. bu hayatın size oyunu.. Neredesiniz? Ne yaparsınız siz? Sever misiniz? Yaşar mısınız? Düşünür müsünüz? Beyaz bulutlar da vardır neredeyse elle tutulacak kadar yakında, alçacık yerlerde, görmezsiniz siz! Erkenden çökünce akşamın alacası, aralamadan kapatırsınız sokağa kapılarınızı. Çekilirsiniz içinize. Bir elinizde cımbız, bir elinizde ayna, hiç umurunuzda mı ki şu dünya? Ne rahatsınız... ve yoksunuz hiç... Ne diyordu Duygu Zafer? "Lezbiyenliğin romantiklere de ihtiyacı var!” Romantik lezbiyenler, hayallerimizi, düşlerimizi diri ve canlı tutan romantik lezbiyenler, özgün olup bizimle aynı fikirde olmayan lezbiyenler, bizleri dengede tutan pragmatist lezbiyenler, her şeyi olabilir hale getiren iyimser lezbiyenler, seven lezbiyenler, sevmeyenler, mutlu olanlar ve olmayanlar, deliler, uçarılar, akıllılar, saflar, çok eşliler, tek eşliler, hiç eşliler, işliler, işsizler, vesselam kıçıkırık sistemden çekenler! Allah aşkına söyleyin, lezbiyenler aşkına söyleyin, sizlerin bir kadınla, kadınlarla cinselliğin dışında da paylaşabileceğiniz hiç bir şey yok mu? Lezbiyenler adına yapabileceğiniz bir şeyler yok mu? Varlığınızın amacı ne? Haksızlıklara boyun eğmek yerine yaşamı ve kendinizi sorgularken farkına vardığınız detayları sizin gibilerle, yani bizlerle paylaşma gereksinimi duymuyor musunuz gerçekten? Gerçekler.. koskoca yalanlar.. Görür gibiyim sizi, tanır gibiyim sizi.. Bizden kaçması kolay.. yaşamdan kaçması kolay... kendinizden de kaçabiliyor musunuz? Nereye kadar, söyleyin de bekleyelim sizi... Kadınlarım, aykırı kadınlarım, rahat kadınlarım, dünya yansa altında hasırı yanmayan kadınlarım. Yaramaz çocuklar iğne batırsın rahat koltuklarınızdaki güzel popolarınıza! Gelmeyin, birleşmeyin, kaçın hep daha uzaklara, koşun ki yeller essin ardınızda... Eleleliğin güzelliğini geride kalanlar, buluşup tek yürek tek ses olanlar bilsin, siz değil! Tanrı bir damla da direnç versin yalnızlıklarınıza sonra! Vurgunum kadınlara yine de. Aynadaki aksim, duvardaki gölgem, bedenimin ikizleri, içi de dışı da güzel, yalnız kadınlar, asi, aykırı, eşcinsel kadınlar... Duymayan kadınlar! Gelenleri bırakmayın, gelirseniz bırakmayacağız, bırakmayacağım. Ama uyumalıyım artık. Düşümde çıplacık ayaklarıyla karanlıkların içinden bir kadın gelecek. Sıcacık ellerini uzatıp tutmamı isteyecek. Konuşmak, iki çift laf etmek için gelecek. O sıcacık elleri tutmamak, onu düşlerde bekletmek olur mu? Uyumalıyım artık, o gelecek birazdan...

KAOS GL 50 / 13


ALKAN 18 yaşındaydım. Hem kızlara ilgi duyuyordum, hem İstanbul de erkeklere. Ama erkeklere karşı ilgim daha

Bölüğümdeki çavuşlarla arkadaşlıkları vardı, çoğu zaman onlarla beraberdiler. Onlara benim ibne olduğumu ve onunla defalarca yattığımı söylemiş. Beni aynı mahalleden tanıdığını anlatmış. Bölük çavuşları artık beni sıkıştırmaya başlamışlardı, inkar ediyordum ve açıkçası korkuyordum. KAOS GL 50 / 14

fazlaydı. Erkeklere olan ilgimi belli etmemeye çalışıyordum. O zamanlar çok hoşlandığım bir erkek vardı bizim mahallede. Kendisi heteroseksüeldi ve birçok kız arkadaşı vardı. Onu devamlı güzel kızlarla görüyordum. Hoşlandığım erkek 21 yaşındaydı, çok yakışıklı ve havalıydı. Onu ancak babasının butiğine uğradığı zamanlar görebiliyordum. Babasının butiği bizim mahalledeydi. Kendisi başka bir yerde çalışıyordu. Akşamları onu görmek için butiğin önünden geçerdim, bazen selamlaşırdık ve çok heyecanlanırdım. Onunla konuşmaya çalıştığım zamanlar kekelerdim. Bazen arkadaşlarıyla birlikte görürdüm onu. Arkadaşlarının çoğu serseri ve kendini beğenmiş insanlardı. Bana “kız kılıklı” diye takılırlardı. O da bu takılmalara güler ve ben de utanırdım. Arkadaşları ona “bak seninki geçiyor” diye takılır, gırgır geçerlerdi. Hiçbir karşılık görmediğim halde onu seviyordum. Duygusal, belki de cinsel birliktelik olmayacağını bilerek onu seviyordum. Evet, ona tutulmuştum. Ve bu tutulmanın sonu ne olacaktı bilmiyordum. Ara sıra üzülüyor, hatta ağlıyordum. Birgün çarşıda yürürken onu gördüm, yanında arkadaşları vardı ve bana laf atarak “yavrum benim, birgün seni mutlaka düzeceğim” dedi. Çok ağrıma gitmişti. Arkadaşlarının yanında bana hava atmış ve beni küçük düşürmüştü. Bunu özellikle yapmıştı çünkü oldukça kendini beğenmişti. Üstelik ona olan zaafımı da çok iyi biliyordu. Birgün onu yalnız görüp yanına yaklaştım, yaptığı şeyin yanlış olduğunu, eğer isterse onunla seve seve ilişkiye gireceğimi, ama bu olaydan sonra artık böyle birşeyin olmayacağını söyledim ona. O da, zaten o taraklarda bezim yok, işim olmaz senin gibilerle dedi. Artık yanına gidip selâm vermiyordum. Beni küçük düşürmüştü. Onu unutmalıydım. Bir müddet sonra o semtimizden taşınıp başka bir semte gittik. Artık onu görmüyordum. Ama aklımdan çıkmıyordu. Aradan yaklaşık 1 sene geçmişti. Eskisi gibi yoğun bir sevgim yoktu ama en azından yüzünü görmesem bile sesini duysam iyi olur diye düşünüyordum. Birgün dayanamayıp babasının butiğini aradım ve babasıyla konuştum. Oğlunun askere gittiğini, arkadaşlarının oğlunu aramadığını ve oğlunun moralinin bozuk olduğunu söyledi. Telefon numarasını ve adresini aldım. Ve en kısa sürede ona telefon açtım. Önce beni tanıyamadı, sonra tanıyınca aradığıma sevindi. Bana karşı çok güzel ve samimi konuşuyordu, hoşuma gitmişti. Onu artık sık sık telefonla aramaya başlamıştım. Sonunda

Kütahya’da acemi birliğini bitirdi ve izine geldi. Dağıtıma geldiğinde onu bulamadım ama sonradan öğrendiğime göre usta birliği tekrar Kütahya olmuş. Usta birliğine döndükten sonra onu yine aradım, yine konuştuk. Birgün telefonda ona “sana gelmek istiyorum, ne dersin?” dedim. Bana, çok sevineceğini söyledi. Çok sevinçliydim, uzun bir aradan sonra onu görecektim ve onu görmem için iyi bir fırsattı bu. Bir hafta sonu Kütahya’ya gittim. Telefonda söylediği gibi adını verdiği otele gidip çantamı bıraktım ve askeriyeye gidip danışmadan adını soyadını verip nasıl bulacağımı öğrendim. Beklememi istediler. Beklemeye başladım ve geldi, çavuş olmuştu. Hiç değişmemiş ama hâlâ çok yakışıklıydı. Uzun süre bakıştık, hal hatır sorduktan sonra çarşıya gittik. Çarşıda önce yemek yedik, sonra birlikte çantamı bıraktığım otele geldik. Kendisi yatağa uzandı. Ben de pencere kenarına oturup sigara yaktım. Kendisi de yaktı ve bana “eee, anlat bakalım” dedi. “Ne anlatmamı istiyorsun” diye karşılık verdim. Uzun bir süre otelde kaldık, ona ne duygular beslediğimi, herşeyi anlattım. Hoşuna gitmişti, beraber olmamızı teklif etti. Benimle yatmak istiyordu, kabul etmedim, çünkü neden birlikte olmayı istediğini biliyordum: Askerdi ve seks yapmaya ihtiyacı vardı. Onunla beraber olduktan sonra eski tavırlarını alacağından korkuyordum. Artık ayrılma zamanı gelmişti. Ayrılırken kendisine tekrar geleceğimi söyledim. İstanbul’a geldiğimde onu düşünüyordum. Onunla tekrar telefonlaşıyorduk ve sık sık onu arıyordum. Aradan 3 ay geçmişti ve İstanbul’a izine gelmişti. Telefonda bana, kendisi için kız bulmamı istiyordu. O eski kız arkadaşlarına ne olmuştu, onlarla herkese hava atıyordu. Böyle bir şey yapamayacağımı söyledim. Ve onunla buluşmak istediğimi belirttim. Buluşma yerini kararlaştırdık ve ben buluşacağımız için çok mutluydum. Buluşmaya gittiğimde onu erkek kardeşiyle ve bir kızla gördüm. Kızla sarmaş dolaştı ve oldukça samimiydi. Belli ki sevgilisiydi. Beni görünce alay edercesine güldü, yanındaki kız ve erkek kardeşi beni görmemişlerdi. Çok kötü olmuştum. Benimle açık açık dalga geçiyor, benimle oynuyordu. Kendime kızıyordum, böyle birisine değer verdiğim için kendime üzülüyordum. Eve giderken ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Eve gittiğimde ona bir mektup yazmaya karar verdim. Herşeyi yazarak ona karşı kızgınlıklarımı, üzüntülerimi, beni niye her zaman küçük düşürdüğünü, kısacası içimde duyduğum, hissettiğim herşeyi, sevgiyi ve bazen nefreti


yazmaya karar verdim. Ve yazdım ama, postalayamadım. Nedense gönlüm razı olmadı. 2 ay sonra İzmir’e tatile gidecektim. Acaba yanına uğrayıp herşeyi yüzüne mi söylesem diye düşünüyordum. Onu telefonla hiç aramadım. Ama onu unutamıyor, seviyordum. Belki bu sevginin karşılığı hiçbir zaman olmayacaktı ama onu çok seviyordum. Aslında tüm bu olanlardan sonra tekrar yanına gitmem doğru olmaz diye düşünüyordum. Ama onu çok seviyordum. Ona tekrar gitmenin yanlış olacağını bile bile kendime ve duygularıma hakim olamayıp İzmir’e gitmeden önce tekrar Kütahya’ya gittim. Aynı otele uğrayıp ardından askeriyeye geçtim. Beni görünce önce şaşırdı, sonra niye geldiğimi sordu. Ben de, son kez geldim, konuşmamız lazım, diye cevap verdim. Aslında konuşulacak ne vardı ki. Ama işte o zamanki ruh halim ve mantığım böyle bir şey yaptırıyordu. Birlikte çarşıya gidip daha önce yemek yediğimiz yerde yemek yedik. Ve otele gittik. Otelde kendisine kırgın olduğumu ve ne yapmak istediğini sordum. Konuşmuyor, sadece yüzüme bakıyordu. Ona yanımda getirdiğim, postalayamadığım mektubu verdim. Mektubun hepsini okudu ve onu bu kadar sevdiğim için teşekkür etti. Yüzümü okşayıp çok iyi birisi olduğumu ve onu hep sevmemi istedi. Duş almak istiyordu. Beraber duş alır mıyız, diye sordu, hayır, dedim. Duş aldıktan sonra yatağa uzanıp kendisine masaj yapmamı istedi, hayır, diyemedim ve ona masaj yaptım. Benimle yatmak istediğini, beni arzuladığını söyledi. Ben de onunla beraber olmak istiyordum. Ve sonunda beraber olduk. İlişkiden sonra pişman olup olmadığımı sordu, cevabım hayır oldu. Ayrılma zamanı yine gelmişti, onu çok sevdiğimi tekrar söyledim. İzmir’e gittiğimde defalarca onu aramama rağmen telefonlarıma çıkmadı. İzmir’deyken İstanbul’dan bana telefon geldi ve askerlik şubesinden kağıt geldiğini, askere gideceğimi, askerliğimin Kütahya’ya düştüğünü öğrendim. Hem şaşırıp hem sevinmiştim. Şaşırdım, Kütahya’ya gideceğim diye çok şaşırdım. Sevinmiştim, hem onun yanında askerlik yapacaktım, hem de bu askerliği bir an önce bitirmek istiyordum. Gerçi askerliğe tam olarak hazır değildim ama yine sevinmiştim. İstanbul’a gittiğimde onu yine aradım ve niye telefonlarıma çıkmadığını sordum. Sorumu geçiştirdi. Askere gideceğimi, askerliğimi Kütahya’da yapacağımı söyledim. Hiçbir tepkide bulunmadı, oldukça soğuktu. Nedenini anlamıştım, çünkü benden hevesini almıştı. Bir daha da aramadım. iki gün sonra sülüs kâğıdımı almaya Lüleburgaz’a gittim. Kendisi de oralıydı, yani

hemşeriydik. 3 gün sonra da Kütahya’ya askere gittim. Askere giderken oldukça heyecanlıydım bu askerlik nasıl bitecek diye, ama bir yandan da ona karşı nasıl tavır almalıyım diye düşünüyordum. Kütahya’ya vardığımda önce berbere saçlarımı 3 numaraya vurdurdum. Ardından doğru hamama gittim. Kendi kendime “Vay be, buraya gele gele sonunda askerliğe de buraya geldin” diyordum. Tugaya gittiğimde beni içeri aldılar, artık teslim olmuştum. Tesadüfen onu gördüm. Bana karşı oldukça soğuk ve tepkisizdi, önemsememeye çalıştım. Sadece kuru bir merhaba dedi. Askerliğimin ilk günleri çok zor geçiyordu, belki bana moral verir diye bekliyordum ama gelmedi. Tesadüfen onun görevli olduğu kantin muhasebesine gittiğimde bakışlarını benden kaçırıyordu. Ama bazen az da olsa konuşuyorduk. Tam bir moral çöküntüsü içindeydim, hem askerliğimin ilk zamanları hem onun umursamaz tavırları moralimi daha da bozuyordu. Bölüğümdeki çavuşlarla arkadaşlıkları vardı, çoğu zaman onlarla beraberdiler. Onlara benim ibne olduğumu ve onunla defalarca yattığımı söylemiş. Beni aynı mahalleden tanıdığını anlatmış. Bölük çavuşları artık beni sıkıştırmaya başlamışlardı, inkar ediyordum ve açıkçası korkuyordum. Bölüğümüzde teğmen vardı, kendisi bölük komutanı yardımcısıydı. Oldukça gençti ve benimle çok yakından ilgileniyordu. Birgün beni odasına çağırdı, bana nereli olduğumu ve ne iş yaptığımı sordu, hepsini cevapladım. Kendisi çok sevecendi. Durumum anlaşılır diye tedirginlik içindeydim. Aradan 10 gün geçti. Teğmen beni yine odasına çağırdı ama eski sevecenliği gitmiş, sert bir asker hali almıştı. Bana özel bir sorunum olup olmadığını sordu. Ne sorduğunu anlamıştım, hayır cevabını verdim. Sinirlenmişti, “yalan söylüyorsun” dedi. Ve doğruyu söyleyinceye kadar odadan çıkamayacağımı söyledi. Bağırıyordu, benim eşcinsel olup olmadığımı soruyordu. Bir sorgudaydım adeta, bana herşeyi açıklamamı, tüm olanları bildiğini söyledi. İnkar ettim, ne kadar inkar etsem de inandırıcı olamazdım. Çünkü hareketlerim çok az olsa da kadınsıydı. Sevdiğim kişiyi sadece mahalleden tanıdığımı, aramızda hiçbir şeyin olmayacağını söyledim. O da bana madem aranızda bir şey yok, sadece tanıyorsun, neden onu 2 kere ziyarete geldin, diye sorunca arkadaşız ve ona özel gelmedim, Kütahya’da işlerim oluyordu, ona da uğruyordum, bundan daha doğal bir şey olabilir mi, diye cevap verdim. İnandı mı, inanmadı mı bilmiyordum. Yaklaşık 3 saat beni sorguya çekti. Terledim,

… tüm bu olanlara rağmen onu unutmadım, sevgi mi, asla yok, sadece ona karşı garip bir his var içimde ne olduğunu bilemiyorum. Belki nefret, belki de intikam hırsı olabilir. Duyduğuma göre evlenmiş, bir kızı varmış ve çok zengin olmuş. O bana bir eşcinselin bir heteroseksüeli asla sevemeyeceğini, severse büyük acılar çekeceğini göstermiş oldu. Bir heteroseksüel mi, asla düşünmüyorum.

KAOS GL 50 / 15


korktum ama yine de inkar ettim. Belki itiraf etseydim hiçbir şey yapmayabilirdi ama belli mi olur, ben sadece ailemin kulağına gider diye korkuyordum. Teğmen benden istediği yanıtı alamadı, sonunda kendisi pes etti, belki de yanıldığını anladı, bir daha da beni ne odasına çağırdı ne bu olayın üstünde durdu. Ben de acemi birliğimi Kütahya’da bitirdim. Usta birliğine Merzifon’a gidip rahat rahat askerliğimi bitirdim. Gelelim sevdiğim kişiye, bir daha onu hiç görmedim. Belki inanmazsınız ama içimden onu aramak geliyor, tüm bu olanlara rağmen onu unutmadım, sevgi mi, asla yok, sadece ona karşı garip bir his var içimde ne olduğunu bilemiyorum. Belki nefret, belki de intikam hırsı olabilir. Duyduğuma göre evlenmiş, bir kızı varmış ve çok zengin olmuş. O bana bir eşcinselin bir heteroseksüeli asla sevemeyeceğini, severse büyük acılar çekeceğini göstermiş oldu. Bir heteroseksüel mi, asla düşünmüyorum.

PHARAO/Eskişehir Heteroseksizm, bence şartlanma kaynaklı bir hastalıktır. Hayır, bu cümleyi kurabilmek için ne yeterli akademik bilgiye ne de toplumsal statüye sahip değilim. Ben, yalnızca heteroseksizm denilen faşizmi, tamamen dışında kalarak izlemeye çalışan bir lezbiyenim ve yazımın muhatabı heteroseksüeller değil, egemen heteroseksist faşizmdir. Bu toplumsal faşizmden ayrı gelişen bir ideolojidir ki, sanırım ‘96 1 Mayıs gösterileriydi, kendilerini Anarşist diye adlandıran bir güruh bir yandan “Kahrolsun faşizm” sloganını haykırırken ardından “hop hop devlet, top devlet” sloganını atmakta sakınca görmüyorlardı. Devletin faşizmini alaşağı ederken çüklerinin faşizmini göklere çıkaran bu insanlara (keza içlerinde kadınlar da vardı) söyleyebileceğim tek şey var: Anarşizm öyle herkesin sırtına geçirebileceği bir kılıf değildir ve hödükler için tekrar hatırlatmakta sakınca görmüyorum; Anarşi, her türlü otoriteyi ve faşizmi yadsıyan onurlu bir ideolojidir. Dejenerasyonunuzu Anarşi diye adlandırmayın. Solculara hiç değinmek istemiyorum, onlar ellerinde kendi kuran-ı kerimleri olan Das Kapital, burunlarının ucunu dahi göremeyecek kalın kafalılıkta hayatla mastürbasyon yapan tipler bence (Türkiye ve genelini kastediyorum). Bu herkesin faşizmi kendine zihniyeti devam ederse, ben de onların ortaya attığı bu zihniyetin takipçisi olacağım (Oysa birlikte çok daha güzel olacağımızı bildiğim halde). Şunu açmaya çalıştım; Faşizmin karşısında olduğunu iddia eden ideolojileri savunan bu insanlar bile heteroseksist faşizmin takipçisidirler. Evet, bu kadar yalnız olmamalıydık, fakat bütün bunlar bizim bir köşeye çekilip burnumuzu çeke çeke ağlamamız için neden değil. Zaten yeterince bir utanç gibi yaşadık, çirkin ördek yavrusunun kuğuya dönüşeceği mevsim geldi. Bir şeyler yapalım, en azından birbirimizi tanıyabileceğimiz bir simgemiz olsun. Bir yüzük, bir toka, bir bilezik, bir kolye, bir dövme, bir şey işte… “Caddelerde istiyorum”.

eşcinsellerle

gözgöze

gelmek

KAOS GL bu konuda birşeyler yapın. Üçgen kolyeler takabiliriz mesela. Herkes fikrini yazabilir ve bir simge birbirimizi tanıyacağımız bir işaret bulabiliriz.

KAOS GL 50 / 16


Evet. Doğru okudunuz. Ben lezbiyenim ama bir kadını sikmek ya da bir kadın tarafından sikilmek istemiyorum. Bu yazı, konusunu bazı lezbiyen kadınların kullandıkları ve ağızlarına hiç yakışmayan bu sözcükten almıştır: Sikmek. Kim kimi, ne şekilde, nasıl, nerede, ne zaman ve niçin siker? Bir kadın bir kadını ya da bir erkek bir erkeği sikebilir mi? Yoksa bu sikmek sözcüğü sadece, zaten berbat bir düzen olan heteroseksist düzenin ayrıntıda bir başka berbatlığı mı? Erkeği yüceltmek, kadını aşağılamak hatta yok saymak için kullanılan garip sözcük. Evet. Heteroseksist düzende erkek siker, kadın sikilir. Erkek etken, kadın edilgendir. Erkek zevk alır, kadın zevk verir. Seks erkeğin hakkı, kadının görevidir. Dünyadaki herşey erkeğin olduğu gibi seks de sadece erkeğindir. Kadın nedir? Sadece kadındır. Erkeğe hizmet için dünyaya gelmiş bir yaratık. Toplumda da, dinde de yeri olmayan ikinci hatta üçüncü sınıf bir yaratık. Kadının hiçbir zevki yoktur ki cinselliği olsun. Sonuç olarak kadın-erkek ilişkilerinde erkek efendi, kadın köledir. İşte heteroseksist toplumun kadın ve erkek ilişkileri paralelinde cinsellik hakkındaki düşünceleri bunlardır. Maalesef çoğu kadın ve erkek bu tarzda yaşamakta, çoğu şeye göz yummakta hatta böyle yaşamak işlerine gelmektedir. Bu, erkeğin dünya benim benmerkezciliğinden ve cahilliğinden, kadının çoğunlukla çaresizliğinden ileri gelmektedir. Maddi imkansızlıklar yüzünden, çoluk çocuk zaafından yıllarca her açıdan köleliği sürdürmektedirler; hayatları boyunca belki de orgazmı bir defa bile yaşayamadan, yürekleri hiçbir zaman titremeden, insan olamadan, kadın olamadan. Sikmek sözcüğü de ilk üç harfinden dolayı zaten herşeyi belli ediyor. Onun için tekrar söylüyorum ben sikmek-sikilmek sözcüklerini kullanmam ve bana da kullanılmasını istemem. Böyle konuşan kızların ağzına biber süreceğim.

insanın içinden gelenleri yaşama isteğidir Duygu ZAFER çünkü.

İstanbul

Bırakın sikme muhabbetlerini. Bırakın aktif-pasif ikilemini. Ben sevişmek istiyorum. Yüreğimle, beynimle, bedenimle doya doya sevişmek istiyorum. Sevişmek kelimesinin ilk dört harfi olan sevi=aşk’la sevişmek istiyorum. Kadının tüm vücudunun tadını, kokusunu, sıcaklığını, ıslaklığını hissederek uçmak istiyorum. Siz de sadece ve sadece tüm benliğinizle uzun uzun ve özenle sevişin sevişin sevişin. Uçun.

Herkes tarafından eşcinseller için kullanılan aktif-pasif kelimeleri de heteroseksüellerin yaşadığı cinselliği birebir yansıtır, kadınların pasif erkeklerin aktif olmalarıyla birlikte. Onun için kadın ve erkek eşcinselliğinde kadın ve erkek rolleri olmadığı için eşcinsel insan hiçbir zaman aktif ya da pasif diye nitelendirilmemelidir. Kadın eşcinselliğinde kadınlar tamamen kadın, erkek eşcinselliğinde erkekler tamamen erkektir. Eşcinsellik hiçbir kimsenin ve olayın dayatmadığı, sadece

KAOS GL 50 / 17


GÜNEŞ’TEN LAMBDA’YA İKİNCİ POSTA!

COŞKUN Güneş’in “dergi çıkaracağım” yalanıyla İstanbul Lambda’dan 500 $ almış ve o parayı afiyetle yemiş

olduğunu “Şaibeli Aktivistler” yazısından biliyoruz. Ayrıca Lambda grubunun ne kadar tepkisiz, hakkını aramaktan yoksun, pasifize olmuş insanlardan oluşmuş bir grup olduğunu da yine “şaibeli aktivistlere” karşı tepkisiz kalmış olmasından biliriz.

Bu konuyla ilgili şok gelişme 06.09.1998 tarihinde oldu. Güneş, Lambda toplantısına gelip aynen şöyle söyledi: “Çocuklar ben Lambda’nın 500 dolarını aldım ama o parayı sevgilim Filiz’e verdim. Dolayısıyla parayı ben değil, sevgilim Filiz yemiştir. O günlerde ben depresyon içindeydim. Bu nedenle iştahım kapanmıştı. Şimdi iştahım açıldı ve tekrar aranızdayım. Üstelik benim sizi ne kadar çok sevdiğimi bilmez misiniz canlarım” dedi ve sonra devam etti: “Evet çocuklar, biz Filiz’le ortak bar açtık, toplantı sonrası hepinizi, bana destek olmanız için barıma bekliyorum.” Toplantıdan sonra ne oldu biliyor musunuz? “Deveye diken, insana miken yaraşır” özdeyişinde olduğu gibi toplantı sonrası, Taksim’de başka bir bar yokmuş gibi yaklaşık 30 kişilik Lambda Grubu firesiz olarak, topluca Güneş’in barına gitti. Orada Güneş hemen bu Lambdacıların eline beşeryüzbinlira karşılığında bira bardaklarını tutuşturdu. Sonra eski sevgilisi ve barın ortağı Filiz’i Lambdacılarla tanıştırdı. Hiçbir Lambdacı onlara 500 $’ın hesabını sormadı ama Güneş Lambdacılardan içtikleri biraların hesabını hemen aldı. Neyse ki; Lambdacılar içki paralarını ödeyip, bardan çıkarlarken Güneş arkalarından “Güle güle enayi ibneleeer!” diye bağırmadı. Neden biliyor musunuz? Çünkü lezbiyen Güneş yeminliydi. Dolarlarımızı yemiş, bizi parmağının ucunda oynatıyordu ama henüz Lambdacıların kulağının arkası mikilmemişti. Hele kulağımızın arkasına da değdirsin, işte o zaman orgazm naraları Taksim’i inletecekti. Rahmetli Adnan Menderes “Ben bu millete odunu aday göstersem seçtiririm” demişti, sanırım Güneş de “Ben bu ibnelere tükürdüğüm bardakta bira satarım, karşılığında aldığım parayla sevgilim Filiz’le günümü gün ederim” diye düşünüyor. Eh Güneş; belki yüzsüzsün, belki hırsızsın ama becerikli kızsın. Helal olsun.

KAOS GL 50 / 18

SAPPHO/İstanbul Ah!… Güneş Ah!... Sen ne kadersiz bir kulsun böyle… Garibimin çilesi Lambda’dan bir miktar para almakla başladı. Ne uğursuz bir paraymış bu… Başına gelmeyen kalmadı… Dergi çıkarılacaktı. Sanki şu an çıkarılan dergide her iş harika gidiyor da bir ikincisi lazımmışçasına… Sanki her şey tammış, her şey yolundaymış, KAOS rahat rahat çıkıyormuş… Pazar toplantıları için toplanan paralar artıyor, artanla da parti düzenleniyormuşcasına. Neyse… Güneş, efendi efendi dergi için yansın tutuşsun, didinsin, birden aşk kapısını çalmaz mı?.. Ee... Aşk bu, geliyorum demez… Neyse bir bakar Güneş her gece barlara gitmekle dergi çıkarılmaz. Bari kendim bar açayım, der, vatana millete faydalı olayım. Neyse o konuyu gelecek satırlarda irdeleyeceğiz... Ne diyorduk, aşk… Fakat Filizlenen bu aşk Filizlenip kök salması için birden Güneş’e emanet edilen paralara kötü gözle ve hatta zaman zaman gözlerini şehla yapıp bakar ve Güneş’in burnuna çubuk kraker sokmak suretiyle ve hatta ileri gidip kukunu yakarım tehditleri ile parayı alır ve geçirir, yani zimmetine… Efendim kuku bu… Ne yapsın arkadaş?.. Burnuna konuşlandırılan çubuk krakerle bir koşu Taksim barlarında alır soluğu. Bar açma fikri aklına o zaman mı geldi bilinmez. Neden sonra aklına Lambda’ya gelip insanlara açıklama yapmak gelir. Gerçi aradan hayli zaman geçmiştir. Bakanlar değişmiş, turizm sezonu iki kez açılıp kapanmıştır. Hatta bazı pembe diziler nihayete ermiştir. Aslında ne gerek varsa millet zaten bir kuzu, ne atsan yer. Lakin düşünceli insandır Güneş... Paramı çaldılar, der, bu arada dolar hesap cüzdanı ile burnuna sıcak masaj yapmaktadır. Tabii Güneş izahate başlar... Kandırıldığını, kullanıldığını ve hatta sevgilisinin sapık fantezileri yüzünden şarambole yuvarlanmış manda taklidi bile yapmaya zorlandığını hatta ve hatta gece yarısı ağzında kavuniçi bir gülle zorla tost makinesi görevini bile icra ettiğini hıçkırıklar içinde sahneler… aman söyler. Birden alkışlar yükselir... Arkadaşlar höykürerek dinlemişlerdir bu hikayeyi ve en çok manda taklidine üzülen olmuştur ve Güneş affedilir. Öyle ya, bu millet alışıktır zaten paralarının gasp edilmesine… Bal tutan parmağını yalar hikayesine... Civangate’lere, İSKİgate’lere, bir de GÜNEŞGATE olsun çok mu?..


Kederlenen Güneş çıkar bir iki tek atar hatta tek tek basarak, bade süzerek ilerler yollarda. Kendisine ikram edilen çubuk krakerlere tiksinti ile bakar, hatta evdeki tost makinesi ile tartışır, iki tokat atar terbiyesize... ve der ki; Ben bir bar açmalıyım... Yani bu aklına nerden geldi, bi onu bulamadım, artık vahiy mi geldi, kafasına tuğla düşüp de ampul mü yandı, ya da arkadaşlarına daha fazla kazık mı atmak... aman hizmet etmek istedi bilemem anlayın artık. Gider açar barını, oh olsun düşmanlara... Çatlasın komşular... Ne anlayışsız millet, Güneşçik şurda Lambda’ya faydalı olmak ister, arkadaşları 300.000 TL’ye bira içmesin, gelsin, bende 500.000 TL’ye içsin... Rahat rahat otursun kazığa.. aa... koltuğuna yani... Yine de yaranamaz. Hele bir Coşkun denen zındık vardır ki... Rahat bırakmaz kızın yakasını, ille de paramız, der durur. Paragöz kerata... Sana mı kalmış milletin parasının avukatlığı... Herkes memnun hayatından, düzen de düzülen de, yani üzülen de diyecektim. Kız zaten parasızlıktan, ızdırabından gitmiş bar açmış kendine... Sizler faydalanın diye... Ama nerde... Coşkun gibi kerata ne anlar insan halinden, sus rezil seni... Gelmeyim oraya... Ama asıl sürprizi açıklamadım. Barı Güneş tek başına açmamış, burnuna sivri cisim ile ziyan veren sevgilisi ile. Elbette bu tamamiyle bir tesadüf, hemen fesatlanmayın siz de Coşkun gibi. Güneşçik hisleri ile başbaşa teklerken barda, o ne, sevgilisi der ki, bre berber gel beraber bir bar açalım. Tekerlemeyi seven Güneş, yakınlaşır ona ve ihtiyatı elden bırakmadan, neden yaptın, der. Sevgilisi de; yaptım, yaptım ama sor bakalım neden yaptım, der. Neden, niçin, falan derken Güneş kendini barda bulur. Ee, hadi gelmişken açalım der, malum kapalı bara giremezsin. Ve böylece bar açılır... Ne kadar güzel, iki seven barışmıştır öyle ya bir elin nesi var, iki elin barı var. Sizleri ikinci kez düdüklemek için... Şimdi siz oraya gidersiniz... Nerede bizim paramız demezsiniz... Bir de alacaklı iken hesap öder, bahşiş bırakırsınız. Bütün çubuk krakerler girsin bir yerinize...

olayı bilmeyenler için Güneş, gay aktivitelerinde başı çeken ya da çekmeye uğraşan lezbiyen bir arkadaşımızdır. Bundan yıllar önce, Lambda’dan lezbiyen ağırlıklı bir dergi çıkaracağı vaadi ile yüklü miktar para almıştı. Dergi çıkarmadığı gibi, ona emanet edilen parayı iade etmemiş, dahası arkadaşlarla alay edercesine, parayı sevgilim Filiz yedi deyip, hemen sonra bu şahısla İstanbul Beyoğlu’nda bir bar açmıştır. Her Pazar, Pazar toplantılarında insanları, “Dergi çıkaracağız, gelin barımda konuşalım” diyerek, kendi birahanesine götürerek, onlara ait parayı iade edeceği yerde, bir de onlara bira satışı yaparak müşteri portföyü oluşturma çabasında olan Güneş geleceğin tilki tüccarı olmaya adaydır. Ve lezbiyen tarihinde utançla anılacaktır.

Dergide yer alan imzalı yazılar KAOS Grubunun düşüncelerini değil, imza sahiplerinin düşüncelerini yansıtır!

ÖNÜMÜZDEKİ SAYILARDA ∇ MEVLÜT’ÜN HİKAYESİ ∇ BİR AŞK HİKAYESİ ∇ BİZDEN OROSPU OLMAZ! ∇ Çürüme Kaçınılmaz Mı? GAY İDEOLOJİSİNE REDDİYE ∇ AŞKSIZ NEYLEYİM HERKESTEKİ BEDENİ ∇ YAŞAMIN İÇİNDEN KARTPOSTALLAR (Parisli Amca--5) ∇ YAŞAMIN İÇİNDEN KARPOSTALLAR (Salim) ∇ 13 RAKAMININ UĞURSUZLUĞUNA İNANDIR BENİ SEVGİLİ BONCUK ŞİİRLER VIZIR, ÜŞÜME, YATAY ÜNLÜLER DİKEY EYLEMDE, BÜK, LACRIMA’NIN LANETİ, BENİM DE BİR ŞARKIM VAR, AŞKTAN YA DA… ÇEVİRİ ŞİİRLER ÇİFTE POZ (Ian Young), SİCİLYALI BİR OĞLANA (Theodora Wratislaw)

Geçen Sayımızdaki Bulmacanın Çözümleri; Soldan Sağa: 1. Balkon, Merhamet 2. Ova, Ames, Na 3. Otorite, Tv 4. Lazer, San, Eş 5. An, Kadife, La 6. Kati 7. Kılavuz, CC 8. Makara, İkarus 9. Ira, Ski, Ezel 10. Açılma, Tamirat Yukarıdan Aşağıya: 1. Bozlak, Mı 2. Av, Anakara 3. Laos, Tıkaç 4. Tekila 5. Ora, Aral 6. Nar, Dava 7. Mini, SA 8. Metafizik 9. Eseme, Kit 11. REM 12. Uzi 13. Ser 14. Entel, La 15. Tavşancı Şifre Bulmacadaki SÖZ: Ben Afrika’da kanat çırpan kelebeğin Kuzey Amerika’da yarattığı kasırgayı istiyorum. Ben KAOS istiyorum

KAOS GL 50 / 19


NEDEN TARTIŞ(A)MIYORUZ NEDEN BİZİM DÜŞÜNCEMİZ YOK? ECE GÖKSENİN Eğitim dosyasına gösterilen ilginin üç kısa yazıyla sınırlanması, benimkisi dışında kalan iki yazının da bir şeyleri tartışmaktan, irdelemekten çok yazanın geçmişini ve yaşadıklarını eksen almış olması bir ilgiden çok ilgisizliğin altını çiziyor. Bu bağlamda eğitim dosyasına gösterilen kayıtsızlığın bir ölçüde Çalışma Yaşamı dosyası için de geçerli olacağını söylemek için falcı olmak gerekmiyor. Galiba, KAOS GL okurlarının sorunlarından önce kendilerine duyarsızlıklarını sorgulamamız gerekiyor. Gündelik yaşamın herşeyi olağanlaştırdığı bir düzlemde, her şeyin günlük yaşananla sınırlandığı bir momentte, olağan olanın irkiltici yanını gösteremediğimiz sürece de yapılabilecek olanların kendimiz tarafından sınırlanacağını kestirebiliriz. Bütün bunlarsa yaşanan sorunların toplumsallaştırılamadığı, toplumsal bir bağlam oluşturulamadığı gibisinden düşünceleri haklı çıkartır. Toplumsal düşünüşün önünü keser, toplumsal tepkimeleri olanaksızlaştırır. Bu da KAOS GL gibi dergilerin yayımlanmasını anlamsızlaştırır. Ben, duyarsızlıktan şunu çıkartıyorum; bir çok insanın yatabileceği birini bulduğu sürece tartışmak isteyeceği, tartışmayı düşüneceği bir sorunu yok. Burdan da insanların yaşam biçimlerini, tercihlerini, duyarlılıklarını hatta kendilerini, toplum içindeki konumlarını tartışmaya, irdelemeye, bunun da mücadelesini vermeye hazır olmadıkları düşüncesine istemeye istemeye ulaşıyorum. Oysa, derginin her sayısında yayımlanan onca örneğe baktığımızda bunun tersi ortaya çıkıyor. Bir çok insanın ağır koşullar ve baskılar altında Wayne Hunt, New York, Amerika Androzine dergisinde, organizasyonunuzu anlatan bir makale gördüm. Türkiye’de böyle bir yapılanma olmasına sevindim. New York eyaletinde bir tutsağım. Derginizin iletişim bölümünde adımı yayınlamanızı istiyorum. Derginiz için bir makale yazmamı istiyorsanız bana bildirin. Şimdiden teşekkür ederim. Aşk ve özgürlük. Wayne Hunt 85A8050 Wende Correctional Facility, P.O.Box 1187, 3622 Winde Rd. Alden, New York 14004-1187 USA

KAOS GL 50 / 20

yaşamaya çalıştığını kolaylıkla saptıyoruz. Ama bu yaşamdan, insanların kendi biçimleriyle kendi yaşamlarını rahatlıkla yaşadıkları anlamını çıkartamayız. Çünkü öyle bir şey yok! İnsanların farklı buldukları yaşam biçimlerine, duyarlılıklara müsamahalı davrandığını hatta benimsediğini iddia edebileceğimizi sanmıyorum. O zaman bu duyarsızlığı neyle ve nasıl açıklayacağız? Kuşkusuz bu konuda türlü kestirimlerde bulunabiliriz. Ama ortaya konulacak olanların bizi ikna etmeye yeteceğini aklımın ucundan bile geçirmiyorum. Bu da kuşku yok ki derginin amacını ortadan kaldırdığı gibi tamamıyla işlevsizleştirir. Çünkü, derginin amacının birilerini birileriyle buluşturmak, buluşturduklarını da aynı yatakta yatırmak olduğunu düşünmüyorum. Dahası dergi herkesin yaşadıklarını anlattığı, bundan da büyük bir haz aldığı, hatta doyuma erdiği, kendi kendine tatmin olduğu, yapay bir orgazma ulaştığı, yazılanlara, yazdıklarına ve bunların arasına serpiştirilen fotoğraflara baka baka iç geçirdiği bir yer de değil. Bununla derginin içeriğine bütünüyle karşı olduğumu ifadeye çalışmıyorum. Tabii, insanlar yaşadıklarını, deneyimlerini, acılarını, çektiklerini yazsınlar, paylaşsınlar, kendilerine yeni arkadaşlar bulsunlar, onlarla cinselliklerini de yaşasınlar, paylaşsınlar ama her şeyin bunlarla sınırlanmasını anlayabileceğimi sanmıyorum. İşi bu noktaya vardırırsak KAOS GL’yi porno bir dergi gibi algılamak zorunda kalırız ki bu da bizi amaçladığımızın dışına çıkarır. Şunu biliyoruz; aşağı-yukarı hepimiz de ifade ediyoruz ki, bu toplumun yaşattığı baskılara bağlı olarak bu insanlar ya da bizler ağır bir baskı altındayız, hatta neredeyse bu toplumda yok sayılma noktasındayız. Cinsiyetçi ideoloji kendini reddeden, yoksayan bütün anlayışları, biçimleri, duyarlılıkları baştan yıkıma uğratıyor, bırakın yaşamayı tartışılmasının önüne geçiyor. Çoğunlukla cinselliğe dayalı olmak kaydıyla geliştirilen ilişkiler boşalmanın ya da doyuma ermenin sonrasında hemencecik saklanıp, gizlendiği gibi yaşanmamış, hiçbir şey olmamış gibi davranılıyor. Akşam yattığınız insan aynı günün sabahında sizi horlayabiliyor, itip kakabiliyor, hatta karşınıza bile çıkabiliyor. İşte işin tam burasında dergide aktarılan deneyimler, parçalanmış yaşamlar derinlikli bir tartışma için önemli bir olanak konumuna geliyor. Galiba yapılamayan,


yapamadığımız bu; yani tartışamamak, tartışmamak! Ben, bütün bunları bizim düzeyimizle, algılama yeteneğimizin zayıflığıyla açıklıyorum. Kimse kendi konumunu tartışacak donanıma sahip değil. Neredeyse genelde bu böyle. Bir şekilde düzmek ve düzülmekle herşeyin halli mümkünse hiçbir şeyi tartışmamız gerekmiyor, tartışacak bir şeyimiz kalmıyor. Cinsel anlamda büyük bir açlığı yaşayan bir toplumda bir şekilde ben düzebileceğim birini bulabileceğim gibi başkaları da bunu başarabilir. Ama böylelikle bütün ezilmişliklere rağmen böyle bir yaşamayı kabullenen varsa, horlanmaya, itilmeye, kakılmaya dünden razıysa onlara da bir sözüm yok! Herşeyi düzmek ve düzülmekle sınırlarsak KAOS GL’de birlikte olmamız anlamsız hale gelir. Bu yüzden herşeyin basite indirgenmiş olmasından rahatsızlık duyuyorum, anlamakta güçlük çekiyorum. En azından beş-altı sayıdır dillendirdiklerimin önemli olduğunu varsayarak tartışılmamış olmamı yadırgıyorum, kimsenin söyleyecek bir şeyinin olmamasını kabul edemiyorum. Kaldı ki yazdıklarımın dışında da önemli noktalara, ayrıntılara parmak basan, açılım getiren yazılar azınlıkta kalsa da dergide yer buluyor, yer alıyor. Açıkça belirtmek istiyorum: onca kaleme aldığım şeyin anlamsız bir çaba olduğunu düşünmeye başladım. Hatta yazdıklarımın birilerine haz alanı yaratmış olmasından, bir haz aracı olarak alınmış olmamdan da korkuyorum. İnsan için zor ve kabullenilmez olan kör bir kuyuya attığı taşın yankısının kendine bile ulaşamamasıdır, kendisinin bile duyamamasıdır, duymamasıdır. Eğer ortak yaşadıklarımızın

dışında tartışmayacaksak, kendi biçimimizin kavgasını vermeyeceksek yazmanın da bir anlamı kalmıyor, anlamsızlaşıyor. Ben, bunu bütün boyutlarıyla ciddi ciddi yaşadığımı düşünmeye başladığım için taşlarımı kendime saklamayı düşünüyorum. Belki de her şeyi konuşmak, yazmak için fazla erken. Yoksa çok mu geç kaldık? Ne dersiniz? ……/ Ankara Merhaba, Ben 17 yaşında, toplumun erkeklere verdiği rollerle, kendi seçtiği yol arasında bocalayan, heteroseksüel bir toplumda, hep heteroseksüel taklidi yapmaya zorlanan, “ibne” sıfatıyla aşağılanan, yalnız bir gencim. Size bu mektubu yazma nedenim: Beni duygusal olarak tatmin edecek, beni anlayacak, en azından beni yargılamayacak, benim gibi olan insanlarla buluşma isteğim. Şu an tarif edilemez bir boşluktayım. Her an rol yapmaktan, kendimi görüntümün altına saklamaktan ve insanların benden istediği gibi davranmaktan yoruldum artık. Neyin ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğunu ve kendimin ne kadar normal, ne kadar anormal olduğunu bulamayacak kadar şaşırmış bir haldeyim. Yapmacıklarla süslü ve kirletilmiş bu hayatta, nasıl söyleyebilirim en yakın arkadaşıma ona aşık olduğumu? Ve bana aşık olan bir kıza nasıl anlatabilirim asla beraber olamayacağımızı? Ve nasıl yaşayabilirim kendimi? Tek istediğim benim gibi olan insanlarla buluşabilmek ve yalnız olmadığımı görmek. Elime bir tesadüf eseri derginiz geçtiğinde bana yardım edebilecek tek kişinin siz olduğunu anladım. Kızılay’da “Fransız Kültür Merkezi” karşısındaki işhanında toplantı düzenlediğinizi öğrendim. Ancak yine geç

kalmıştım. Çünkü artık orada toplanmadığınızı, hayal kırıklığı ile öğrendim. Bu yüzden size ulaşmanın tek yolunun mektup olduğuna karar verdim. İnanın yardım isteyebilecek başka hiçbir yerim yok. Mahmut, Adana Merhaba, daha önce göndermiş olduğum mektubumda ne bir isim ne de kendimi tanıtıcı kelimeler kullanmışım. Neden bu kadar çekingen davranmışım bilemiyorum. Hep eşcinsel olduğumuzu saklarız, göğsümüzü gere gere erkeklerden hoşlanıyorum diyemeyiz ya belki de bunun etkisiyle o şekilde yazmışımdır. Gerçi şu an bunu sorgulamak da istemiyorum. Bu ortamda kimi insanlar eşcinselliğini erken yaşlarda farkediyor, cinselliğini olabildiğince yaşamaya başlıyor, kimi insanlar da eşcinselliğini erken farketseler de kabullenmeleri uzun bir süreyi kapsayabiliyor. Ben de geç kabullenmiş insanlardanım. Fakat hiçbir zaman, geç kabullenmeyle çok şeyler de kaybettim diye düşünmedim. Tabii gençliğimin en güzel yıllarında istediğim halde seksimi yaşayamadım, kendimi engelledim. Daha sonraki yıllarda ne istediğini, neden hoşlandığımı bilerek cinselliğimi yaşadım. Günübirlik seksten hoşlanmadığımı, uzun süreli arkadaşlıklarda hoşlandığımı biliyorum. Birlikte olduğum insanla, seksin dışında birşeyleri paylaşmanın, onunla bir sinemaya, tiyatroya vs. gitmenin, birlikte yürümenin verdiği haz çok güzeldir. Ama her nedense böyle birliktelikler düşündüğümüz şekilde fazla uzun süreli olmuyor. Aradaki boşluklar da ne kadar istemeseniz de yine de günübirlik seksler olmakta. Çünkü, seks de doğal bir ihtiyacımız.

KAOS GL 50 / 21


29 yaşında, 1.86 boyunda, 72 kg, esmer, üniversite mezunu bir gayim. Gay arkadaşlarla yazışmak istiyorum. Mahmut, P.K. 1315, Cemalpaşa, 01122 ADANA Dolunay, Ankara İsimsiz, kimliksiz yaşamak… Korkaklar hep kaçar boşluk olmaktan. Hiçbiri bilmiyor; ötekilere benzemeye çalışmanın asıl boşluk olduğunu. Yalnızım. Ve farkındayım neden yalnız bırakıldığımın. “Hiçlik” olmam gerekirdi. Benliğimle yaşayamazdım onların gözünde. “Ben” diyemezdim. Yanımdakine, sokakta gördüklerime, mutlu çiftlere benzemeliydim. Kimse bambaşka biri olamazdı. Sıradan sohbetlerde gizliyordum farklılığımı, sıradan gülüşlere. Yapaylık kokuyordu her şey. Neden böyle nefret ettiğim insanlarla, sevmediğim şeyler yapıyordum? Dayanılmazdı o zamanlar yalnızlığım. Sonraları ait olmadığım insanların benden çok şey götürdüğünü anladım. Ve yalnızlığımın gölgesinde, başladı arayışlarım. Ölümsüz aşklara inanırdım. Bir ömür boyu süren. Nasıl bilebilirdim asla tadamayacağımı? Arkadaşlarım gibi her gördüğümle ilgilenen biri değildim. Kimseye aracı göndermezdim. Ama bende de herşey değişiyordu. İçten, duygulu dokunuşlar istiyordum. Karmaşalarla dolu günün içinde, bir nefeslik aralar… Başaramamıştım beni bütün zorluklara karşın, herşeyimle sevecek birini. Yoktu. Bu tozlu yolların yaralı yolcusuna kimse yaklaşamazdı. Bazen, kaybettiğim sevgilerim geliyor aklıma ve gözyaşlarım duruyor yerinde. Tutamıyorum kendimi. Ama tutmalıyım.

KAOS GL 50 / 22

Söyleyemem; en yakın kız arkadaşıma ona aşık olduğumu! Söyleyemem; bana aşık o çocuğa, onunla asla olamayacağımı! Söyleyemem aileme; asla evlenemeyeceğimi! Söyleyemem kimseye bir eşcinsel olduğumu. BAŞAK CİLLOP, İSTANBUL Sevgili KAOS, Duygularımı ifade etmekte pek zorlanmam aslında ama bu yazıyı yazarken –neden bilmemçok zorlanıyorum. Bir heteroseksüel olmama rağmen sekiz aydır –bir gay arkadaşım sayesinde- ortamlarınızda bulunma fırsatım oldu. Bunun için O’na hep minnettar kalacağım. Aranıza en başta biraz önyargı ile girdiğimi itiraf etmeliyim. Ama o kadar sıcak bir dostluk buldum ki sizde. Düşündüklerimden, önyargılarımdan utandım. Bu yazı vesilesi ile beni içtenlikle aralarına alan ve beni olduğum gibi kabul eden Ali, Meral, Coşkun, Umut, Parisli Amca, Derya ve tüm İstanbul Toplumsal A.V. müdavimlerine teşekkür ederim. Ayrıca medeni cesareti, olgunluğu ve arkadaş canlılığından dolayı Demet Demir hanımı içtenlikle kutluyorum. Şunu bilmenizi istiyorum ki; sorunlarınız sadece gay, lezbiyen sorunları değil, toplum sorunlarıdır. Hepimizin sorunlarıdır. Hepinize elimden geldiği kadar yardımcı olmak istiyorum. Dostluk bazen acıları, bazen de derin bir sessizliği paylaşmaktır. Hepinizi çok seviyorum.

SEVGİLİME Görmeden tanıdım Sesinin sıcaklığını Teninin kokusunu Tutmadan elini Sevdim seni Çözdüm seni tek tek Üstünü başını Pantolonunu çıkarıverdim Öpmek seni dokunmak dudaklarımla gezmek sende. Dilimle tatmak her bir noktanı Yüzünü göğsünü ve de en değerli noktanı sanki bir elmas ellerimin altında uzun ve görkemli dilimle ellerimle dudağımla heykeltraş misali şekil veriyorum. Şekillendikçe büyüyor kokladıkça okşadıkça daha da güzelleşiyor. Elmasın özünü bulana tadana kadar bir ileri bir de seslerimizin ellerimizin ritmi ölümsüzlük müziği... İşte sana Sonsuz arzumun Sevgimin itirafı Sevgilim. ALİ/İstanbul İstanbul’dan İlhan, faksını aldık, teşekkür ederiz. Manisa’dan Serdar, mektubunu ve KAOS GL’ye katkı için göndermiş olduğun 14.000.000.TL’lik posta pulunu aldık. Teşekkür ederiz.


Seni ilk kez birkaç yıl önce izlemiştik. Pop çağının olabildiğince yaşandığı günümüzde müziğindeki etnik temalarla sen de türünün ilklerindendin. Androjenliğiyle çekici bulduğum ender insanlardandın aynı zamanda. Serseri bir mayındın. Ölen sevgilinin ardından tekrar sevemeyecek kadar duygusaldın. Herşeydin. Aşk böyle birşeydi değil mi? Paparazzi programlarında rastlayamadığım, gazetelerin üçüncü sayfalarında göremediğim seni, kliplerinde arıyordum. Yaşadığım kasabada hayran hayran onları izlerken, sana olan ilgimin müziğinin ötesinde olduğunun farkında bile değildim. “Olur muydu öyle şey?” “Erkeklik, normallik” yutturmacalarıyla (bazıları için hâlâ yutturmaca değil ne yazık ki!) o denli derin bir uykuya yatırılmıştım ki. Sonra “korkan kadın”ın bir zamanlar sevgilisi olduğu iddia edilen kadınla beraber olduğunuz dedikoduları çıktı. Beraber görünmeye başladınız. “Ne de olsa güzel bir kadınla yakışıklı bir delikanlıydınız”. Müzikal çalışmalar da devam ediyordu. Tutunamadığın albümün çıkmış, kliplerin yayınlanmaya başlamıştı. Bu kez kadın sevgililerin(!) o denli kıskançtı ki, birbirlerini soyuyorlardı. Başka biri de hiç sana yüz vermiyordu. Yatağına göz koymuştun ama olmuyordu(!). Söz yazarın açık bir ibnemiz, vokalistlerinden biri sonra çok tutulacak seksi sevicimizdi. Umrunda olmayan seviciye sonra beste yapacak, onu halkımızın pop starlarından biri yapacaktınız diğer açık ibnemizle. Bir diğer gelişme de çok (!) açık bir ibnemizin sözlerini besteleyip söylemen olmuştur. Gece, melek ve bizim çocuklar sizdiniz artık. Eşcinsel aristokrasi diye de buna denilirdi. Derken arada uzun bir zaman geçti. Yeni albümünün çıkacağı haberi duyuldu. En sonunda sana kavuşacaktık. Tutunamamana üzülen ben sana yine güveniyordum haklı olduğumu bu defa herşeyiyle farklı, etkileyici olacağını anlamam uzun zamanımı almayacaktı. Çünkü geçen zamanla ben de değişmiş, uzun uykumdan uyanmış, farklılığımın adını koyabilmiştim. Eski kliplerin de yeni albümünü duyurmak için tekrar yayınlanıyordu. O klip de çıktı. Kadın sevgilini canlandıran kadın ölüyor, sense onun yerine kimseyi sevemiyordun hani. Yüzünde başından beri izlediğim ters üçgen belirdiğindeyse kodlarla açılmış bir gey müzisyen olduğunu anlamıştım. Gey olduklarını reddedip kliplerinde hiç kadın sevgilileri olmamasında ısrar eden vefasızların, gamsızların ne yaptığını anladığım gibi. Adeta gey travesti olanlarıysa söylemeye bile gerek yoktu zaten. Önceki albümlerine hiç benzemeyen albümünde olabildiğince açık gey

müzik yapıyor, bir başkaldırının müziğini A. Deniz YILDIZ yapıyordun kendince. “Sakın susma, belki de Bodrum günahkar biriyim ben” diyordun erkek sevgiline, “annene karşı gelmeni istedim senden” diyordun “Cesaretin varsa beni istediğini yüzüme söyle”, “Cesaret, biraz cesaret” diyordun. Kendince aile, toplum, iktidar üçgenine trip yapıyordun. Bir televizyon programındaki “mücadeleye katılacak mısınız” gibi bir soruya verdiğin yanıt da yoruma açık bir “hayır” oluyordu. Susmadığın ilk klibinde kadın sevgilinin yerini erkek sevgili almış, bir klibin ancak ekranda öpüşülüp, düzüşüldüğünü görünce gey klibi olduğuna inanacaklar dışında kendince noktayı koymuştun. Ama birileri anladı(!) ve değmekte gecikmedi elbette. Eski solcu bir arkadaş anne olarak(?) aile zabıtalığına soyunup televizyonda seni uyarmaya çalıştı. Klibini (nasıl becerdiyse, nereden bulduysa bunu) önce “uyuşturucu lehine” sonra da konuşmanın bir yerinde “eşcinsellerin sorunlarından önce daha büyük sorunlar var bu ülkede. Öyle de olsa” diyerek çarpıtıp yine ayrımcılık yapmıştı. Eşcinsellik hakkında bilgisi olmadığı anlaşılan annemizin(!) adeta resmi ideoloji haline getirilmiş ayrımcılık politikalarını, toplumsal asimilasyonu anlayabilmesi için ya gey-lezbiyen olması ya da gey-lezbiyen olan bir tanıdığının (şu ara yazarlığa da soyunan, bir dönem “arkadaş”ının Bizlerse ibnebir filminde başrol oynayan aktörü ya da zilleri seviciler olarak takan kadını tanıyor olmalı) evinden kovulmasını, dövülüp öldürülmesini görmesi gerekiyordu yine ketum(!) bir anlaşılan. Bunlar mümkün olmuyorsa kendisi gibi sessizliğe düşünen dinozor arkadaşlarıyla birlikte bürünmüş Beyoğlu’nda yıllardır gey travestilere, erkek karşıt cinsellerce yapılan işkencelere bakması yeter de görünüyorduk. artardı. Bunu da anlamıyor, yapmıyorsa sanatçı “Ama ne duyarlılığı için erdiğini söylediği hiç de bizleri yapabilirdik ki kapsamadığı anlaşılan özgürlük mücadelesi için zaten?” kimseye hesap sormaya hakkı yoktu. Diğer eşcinsel sanatçılar-aydınlar mı ne yapıyordu Aklımızı başımıza bunlar olurken? “Boyutu farklı, özgür toplamayıp beraberlikleriyle”, Bodrum’da dörtledikleri birşeyler romanlarıyla, Hangi’li kitaplarıyla mutlu azınlıklar olarak fildişi kulelerinde yaşamayı sürdürüyorlar. söylenmesi için Bizlerse ibne-seviciler (onlar açılsa bile böyle hep başkalarını nitelendirilmeyeceklerdir) olarak yine ketum(!) bir beklemekten, sessizliğe bürünmüş görünüyorduk. “Ama ne yapabilirdik ki zaten?” Aklımızı başımıza senin de toplamayıp birşeyler söylenmesi için hep katıldığın başkalarını beklemekten, senin de katıldığın sessizlikle sessizlikle yanıt vermekten başka. Kendimize sahip çıkmak! Hepimiz için ya dünden yanıt vermekten sonra yarından önce ya da yıllar sonra hiçbir şey başka. kalmadığında.

KAOS GL 50 / 23


Ulaş S. Yaşamın hiçbir anlamı yok, kalmadı. Öyle kötü İzmir günler geçiriyorum ki… çok yalnızım. Ölümü

yaşıyorum defalarca. Bir ağlayabilsem doyasıya, o da olmuyor. Herşey neden uzaklaştı, anlam veremiyorum. Bir an önce sessizliğe ulaşmalıyım. Bir de ağlayabilsem, içimdekileri aşamıyorum. Kalbime gömdüğümü düşünüyordum, olmamış. Ne olurdu yol olup gitsem? Bu acıdan kurtulmayım. Yoksun sen aslında, yalnızım bu kumsalda, neler neler yapıyorsun bensizken Ankara’da? Bu şarkıyı dinlemek istemiyorum, ama elim televizyonu kapatmaya gitmiyor! Defalarca ayrılmadık mı? Ne arıyorsun yine hayallerimde? Oysa ben seni sensiz yaşamayı öğrendim. Şu çılgın yağmurlar getirmiş olmalılar seni; yoksa sen asla gelmezdin. Ne boşluğu bu çözemedim. Bu acıya tahammülüm

yok. Özlem saatleri çok zor geçiyor. Kaç yıl oldu, asır gibi geldi. Bir de sarılabilseydim sana, öpebilseydim defalarca, bir kere de yeterdi ya olsun. Şimdi gecenin bir vakti yokluğunla başbaşayım. Biter mi bu kötü günler, son verebilir miyim artık bilemiyorum (cesaretsizim). Sen de yaşıyorsundur eminim böyle ya da farklı bunalımlar. Rahatsız oluyorum seni düşündükçe. Sana elveda. Tamam tamam yalan yazmayacağım, elveda değil, elbette hep beraberiz. Sensiz olur mu? Olmadı bugüne kadar. Çünkü SENİ SEVİYORUM!.. ***

Yağmur aralıksız devam ediyor, her tarafı temizliyordu. Arasıra küçük damlalar cam kenarlarından üstüme üstüme yağıyor, yeterince ıslanmış olan giysilerimin üzerinde oynaşıyorlardı. Israrla okumaya çalıştığım kitabım da ıslanmıştı. Eve girer girmez kuruturdum ama yine de kabarcıklar kalacaktı üzerinde, biliyordum. Trafiği bu kadar sıkıştıran neydi acaba? Kesin bir kaza olmuştur yine. Şu kazalar olmak durumunda mı? İnsanlar ölmesin. Camdan dışarıyı izlemeyi bırakıp kitabıma dönüyorum, çünkü kazayı görmek gibi bir niyetim yok; kesinlikle. O kadar yorgunum ki kitap okumak bile çok fazla rahatlatmıyor. Yoğun işlerin yanısıra onu düşünmenin de yorgunluğuma sebep olduğunu biliyorum. Özlemiyle geçen yıllar çok yıpratmıştı. Onu düşünmemeliydim. Ama olmuyor. Otobüsteki insanları da izlemek istemiyorum. Yalnızlığımla başbaşa kalıp başımı cama yasladığımda uyuyabilirim endişesi yaşıyordum ki onu gördüm kalabalığın arasında. Burada ne işi olduğunu düşünmeden ayağa kalktım. Kitabımın, çantamın, ilaç poşetimin yere düşmesine aldırmayarak, yanımdaki insana çarptığımın farkına varmayarak hareket ediyordum. Davranışlarım kontrolden çıkmıştı. Etrafımdaki tüm insanlara çarpmama rağmen konuşmayı bilmiyormuş gibi hiçbir şey söylemiyordum. Onunla olmam gerekiyordu hemen, biran önce. Binbir güçlükle ona ulaştığımda, tanıdığı bir insan değilmişim gibi tuhaf tuhaf bakmasıyla, nihayet yakaladığım mutluluğu bana çok görüyordu sanki. Acaba ikimiz de seneler sonra bir otobüste karşılaşmış olmanın şaşkınlığını mı yaşıyorduk. Bilmiyorum. Ona sarıldım önce, sonra yanağından öptüm, öptüm defalarca. Birgün geleceğini biliyordum. Gözyaşlarıma engel

KAOS GL 50 / 24


olamıyor, bir yandan da gülümsemeye çalışıyordum affedersiniz, birine benzettiniz sanırım dediğinde, esprinin sırası olmadığını biliyor, ona bunu anlatmaya gücüm olmayarak, nihayet diyordum, nihayet gelebildin. Nihayet… burada üç yılın, yalnızlıklarla nasıl geçtiğini anlatacak halde de değildim. Elini tuttuğumda dünyalar benim olmuştu. Sana kavuşmak ne güzel! Hep bu an için yaşadım, hep bu an için üç yıl. Yanında olmak herşeyi unutturmuş, yolculuğunun nasıl geçtiğini bile sormadığımın farkına varmıştım. O ise herşeyden habersiz bakıyor, saçma sözler sarfediyordu. Bakın, inanın sizi ilk kez görüyorum. Esprinin sırası değil lütfen yapma bunu, nasıl oldu gelebildin, hadi sen de sarılsana. Beni tanımamış gibi yapamazsın, beni acılarıma bir kez daha batıramazsın. Tamam “O” olmayı kabul edebilirim şimdilik, tamam sakinleyin hadi. İsterseniz otobüsten inelim, bir yerlerde oturalım. “O” olmayı kabul etmek ne demek? Şoktayım şimdi. İnan seni hiç beklemiyordum. Direk işyerime neden gelmedin? Gerçi karşılamak da çok güzeldi ama bir parça dinlenirdin ve ondan sonra bir yerlere giderdik. Hem isterseniz ne demek? Hemen inelim lütfen. Elini öptükten sonra yüzündeki gülümsemeyle irkildim. Gülüşüne kavuşmak da güzel. Otobüsten ilk durakta indik. Bir yerdeyiz belirsiz, hemen yere oturalım konuşalım. Anlatacağım çok şey var. Ben hep seninle yaşıyorum. Bu zamana kadar neler çektim bir bilsen? Sürekli benimleydin ama bir tarafın hep uzaktı benden. Sensizliğin ağır bastığı yıllar elbette beni mutlu etmiyordu. Korkunç olan yaşıyor gibi yapmaktı. Zorunluluk vardı, cesaretim olsa intihar ederdim. Gerçi hergün defalarca ölüyordum. Çevremde bir sürü anlayışsız insanlar. Hep can sıkıntısı. Tanrım benim cezam ölüm olmalıydı. Ayrılık bana göre değil diyordum sürekli. Öldüğümde ise seni görme olasılığım kalmıyordu. Bu şekilde, yani yaşıyor gibi yaparken bir umut görüşebiliriz diye düşünüyordum. Günlerim umutlara sarılmakla, günlerim hep seni beklemekle geçiyordu. Ne tatlıydı gözlerin (cennetin yeşili gibi), ne güzel konuşuyordun… sen konuştukça, ben ölüyordum. Ama bunlar beklediğim sözler değil ki… Gitmek mi istiyorsun, neden? Sen de beni görmek istemiyor muydun yoksa? Dur, yapma ne olur yine terk etme beni. Tanrım; dayanmak, bu anı görmek istemiyorum. Peki şu otobüste konuştuğun kim? Beraber misiniz?.. Gitme, gitme ne olur… Hasretinle yalnız bırakma beni… Yağmur aralıksız devam ediyor, her tarafı temizliyordu, arasıra küçük damlalar yeterince ıslanmış olan giysilerimin üzerinde oynaşıyorlardı… Sen; bu yağmurları bilmezsin, dönüp de bakma öyle, ardından ağladığımı da göremezsin…

Hacettepe Üniversitesi AIDS Tedavi ve Araştırma Merkezi (HATAM), Ankara AIDS ile Savaşım Derneği ve Türk Eczacılar Birliği '‘IDS ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar'’konulu bir yaz okulu düzenlediler. Antalya’da Akdeniz Üniversitesi kampüs ve tesislerinde gerçekleştirilen yaz okuluna çeşitli üniversitelerin tıp ve eczacılık fakültelerinden ikişer öğrenci katıldı. Katılımcılara bu konularda temel bilgileri vermenin ötesinde yaz okulunun amacı katılımcıların kendi üniversitelerinde ‘AIDS ile Savaşım’ı amaç edinmiş öğrenci kulüpleri kurmalarıydı. Öğrenci kulübü olarak bu çalışmaları yürüten ilk örnek olan Hacettepe Üniversitesi AIDS’le Savaşım Topluluğu üyeleri de katılımcıydılar. Bir hafta süren yaz okulunun ilk birkaç günü teorik eğitim şeklinde iken, geri kalan günler pratikte karşılaşılan sorunlar ve mücadele için nasıl örgütlenebileceği üzerine tartışmalarla geçti. Bu sırada zaman zaman yakından tanıdığımız homofobik tavırlar da (bunların AIDS ile mücadele edenlerde olmadığı gibi birşeyi kimse iddia edemez) başgösterdi; ama bunların üstüne gidildi. Sevindirici olan katılımcıların eşcinselliğe yaklaşımlarının beklenenden daha açık olmasıydı. Bu yıl içerisinde Türkiye’nin dört köşesinden kurulmakta olan AIDS’le Mücadele Kulübü haberleri beklenmekte.

10. Paris Lezbiyen Film Festivali 10. Paris Lezbiyen Film Festivali, 28 Ekim-1 Kasım 1998 tarihleri arasında André Malraux Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecektir. Bu yıl 80 film gösterilecek: Kısa filmler, özel bölüm, kurgusal filmler, belgeseller ve deneysel filmler. Bunun dışında tartışmalar, resim, heykel ve fotoğraf sergileri, video gösterimi yapılacak. Çeşitli standlar açılacak. (Cineffable Birliği)

KAOS GL 50 / 25


Parisli Amca Gay, İstanbul 4. Bölüm

Amsterdam’da kaldığım otelin resepsiyonunu idare eden otuz yaşlarında, mavi gözlü, uzun sarı saçları altın gibi parlayan yakışıklı genç dikkatimi çekmişti. Onunla Fransızca sohbet etmeye bayılıyordum. Çok sevimli, tatlı bir gençti. Otelin showroom’unda geceleri Mısırlı bir dansöz çok hoş oryantal danslar yapar, ayrıca biri simsiyah zenci, üç dilberin striptiz şovlarını izleyerek içkimi yudumlardım. Şovlarını bitiren artistler kendilerini masalarına davet eden otel müşterileri ile samimiyet kurar, ücret karşılığında cinsel ilişkiye girerlerdi. Bir gün yine resepsiyonist Smith’le tatlı bir muhabbete dalmışken geceleri sahneye çıkan striptizci bayanlardan biri Smith’e yaklaşıp İngilizce bir şeyler söyledi. Oldukça dekolte giyinmiş, bembeyaz iri göğüslerinin yarısı açıkta ince uzun bacakları ile bir afet. Odasının anahtarı ve kendine bırakılan notları alıp ayrıldıktan sonra Smith bana yavaşça bu artistin bir erkek travesti gay olduğunu söyledi. Bir defterin arasından çıkardığı imzalı çıplak bir kartpostalı da uzattı. Elime alıp dikkatlice baktım. İri göğüsleri, uzun saçları ile cazip bir kadın ama önünde sertleşmiş iri penisi olan sevimli bir saplı sultan. Smith bana bu güzel travestinin gaylerle aktif-pasif, ayrıca bayanlarla da seviştiğini, çok müşterisi olduğunu, kendisiyle arada sırada beraber olduklarını, ben de istersem aracı olabileceğini söyledi. Memnuniyetle kabul ettim. Hemen odasına telefon açtı, konuştular. Asansörle bulunduğu kata çıktım. Kapısının önünde beni bekliyordu. Öpüşerek beni içeri aldı. İspanyol aksanı ile zayıf bir Fransızca konuşuyordu. Arjantinli olduğunu söyledi. Hemen soyunarak yatağa uzandık. İkimiz de ereksiyon halinde idik. Birbirimize önce oral, sonra da anal seks yaparak işimizi bitirdik. Çok mutlu olmuştum. Smith bana yüz dolar ödememi söylemişti. Ücretini vererek aşağıya indim. Birkaç gün sonra tekrar beraber olmuştuk. Samimiyetimiz artmıştı. İsmi Fontana idi. Miss Fontana (çeşme) bir gün yine sevişirken Smith’in de biseksüel ve gay olduğunu anlatmıştı. Çok sevinmiştim. Sarı saçları, mavi gözleri ile bir içim su, bir insan güzeli olan Smith’le sohbet ederken sanki ağzının içine girer, ılık nefesini yüzümde hisseder, çok hoşlanırdım. Zaten ilk görüşte aşık olmuştum. Gök mavisi gözlerine bakmaya doyamıyordum. Ona sokuldukça hiç geri

KAOS GL 50 / 26

çekilmiyordu. Geri çekilmediğine göre acaba benden hoşlanıyor mu idi? Olamazdı. O bir Apollo, bense çirkin ve onun babası yaşında bir ihtiyar. Smith bu masum güzelliği ile elini sallasa elli partner ona kul köle olurdu. Benim onla hiçbir şansım olamazdı. Onu yakından seyretmekle yetinmeliydim. Onu hergün ilk gördüğümde iyi günler Monşer Smith, diye selamlar, yanaklarına tatlı bir öpücük kondururdum. O da beni öperdi. Hoşlanır, mutlu olurdum. Fazla ileri gitmeye gelmezdi. Onu darıltmaktan, kızdırmaktan korkuyordum. Miss Fontana da Smith’e olan sevgimin farkında idi. Nedense Avrupalılar sevgiye, aşka kutsal bir gözle bakıyorlar, hürmet ediyorlardı. Velev ki bir eşcinsel aşkı olsa bile… Aşk, aşk içindi. Onlar için cinsiyet farketmiyordu. Tabularını çoktan yıkmışlardı. Smith’in izinli olduğu bir gün yemeğe davet ettim. Onları bir Türk kebapçıya götürdüm. Antepli usta bizlere tüm mahareti ile o kadar lezzetli etler, Adana, Urfa kebapları yedirdi ki Smith de, Fontana da yaşamlarında böyle lezzetli bir yemeği ilk defa tattıklarını söylediler. Kebaplarla da buz gibi büyük rakı içmiş, kafayı bulmuştuk. Smith’in evinde kahve içecektik. Eve varınca Fontana şaka ile Smith’le beni elbiselerimizden arındırdı. Kendisi de soyunarak sevişmeyi başlattı. Üçümüz birden yatağa girmiş birbirimize sarılmıştık. Galiba içtiğimiz rakı, yediğimiz acılı baharatlı kebaplar seks hislerimizi kamçılamış, bizi çılgına çevirmişti. Üçümüz müthiş bir şehvetle sevişiyor, hele ben, Smith’in vücudunu vantuz gibi emiyor, onu zevkin doruğuna çıkarmaya çalışıyordum. Sevimli yüzünü, mavi gözlerini, sarı saçlarını okşamaktan, tekrar tekrar defalarca emmekten, kana kana öpmekten kendimi alamıyor, hiç ona doyamıyordum. Oh ilahım, sevgili meleğim, Eros’um. Ona haykırmak istiyordum. Sen ne güzel bir insansın Smith, mihrabımsın, sana tapıyorum. Ruhumla, kalbimle, her şeyimle seni seviyorum. Sana tutsağım. Bir tanem, meleğim. Ne olur, hep elini tutayım, parmaklarını okşayayım. Işıl ışıl güzel gözlerin ruhumu aydınlatsın. Sırma saçların boynuma dolansın. Nefesini hep yüzümde hissedeyim. Dudaklarından susuzluğumu gidereyim. Ne olur. Hep beni sev. Ne olur… lütfen… Je t’adore Smith. Aime-moi Smith. Embrase-moi plus frot. Encore plus fort. Oh… oh… S’ilte plaît… Fontana’nın sayesinde emelime ulaşmıştım, Smith’le aramızdaki samimiyet artmıştı. Artık geceleri evinde kalıyordum.


Ona mücver pişirmiştim. İlk defa yediği fıstıklı irmik helvası çok hoşuna gitmişti. Sık sık da Antepli ustada acılı Adana kebabı yiyorduk. Ona olan delicesine sevgimin, dürüstlüğümün ve değişik tipimin hoşuna gittiğini söylemişti… Hollanda’da tam üç ay kalmıştım. Eşcinseller cenneti idi. Vizem ve param bitmiş, İstanbul’a dönmek zorunda idim. Aşırı seksten belim ağrıyor, ellerim, dizlerim titriyordu. Amsterdam’dan hüzünle ayrıldım. Bedenim İstanbul’a varmıştı ama ruhum Smith’le kalmıştı. Onu da hiç unutmayacaktım. Melankolik ve endişeliydim. Onun altın sarısı saçlarını, gök mavisi gözlerini ya bir daha göremezsem… göremezsem… diye. *** Kendisini hiç görmeden, platonik bir sevgim, şefkatim olan biricik küçük Yusuf Can, yüreğimi paralayan feryatları ile, özlediği partnerine; -Kurşun gözlüm ya bir daha seni göremezsem, göremezsem, diye haykırarak mektubunu bitirmişti. Güzel gözlerinden öperim. Yusuf Can’ım. Hoşça kal e mi…

*** Bir milyon dolardan fazla olan servetini transeksüellere, erkek fahişelere, üç kağıtçı hırsızlara kaptırıp şimdi kıt kanaat geçinmeye çalışan, vücudunu teneşir paklayasıca şu bunak Parisli Amcanızın aklına mühim bir mevzu geldi. Bilmem ki, siz ne düşünürsünüz. Hadise şu: Edebiyatta, romanlarda heteroların Aşk Tanrıları, Tanrıçaları oluyor da eşcinsel ve lezbiyenlerin niye yok? Bizlerin heterolardan neyimiz eksik? Bizim de muhakkak bir ibnetoriçemiz, lesbosiçemiz herhalde vardır. Yazılarını zevkle okuduğumuz sevgili Coşkun çok genç ama bizim allâmemiz, duayenimizdir. Her halde var olması icap eden bu ibnetoriçe mevzusunda bir ilmî makale KAOS GL’mize döktürürse bizleri aydınlatır, minnettar oluruz. Kanaatimce cinler, periler gibi gözle görülemeyen bazı varlıklar biz eşcinsellere yardım ediyor, mucizevi büyük aşklar gerçekleşiyor. Anlatayım: Bir ay kadar önce müdavimi olduğum Galatasaray Çukurcuma hamamına İsviçreli turist bir gay grubu geldi. Fransızca konuşuyorlardı. Çay ikram edip sohbet ettik. Hamamın adresini Spartaküs isimli bir gay rehberinden okumuş, gelmişler. Neşeli, sevimli insanlardı. Varlıklı oldukları da konuşmalarından belli idi. İçlerinden kırk yaşlarında biri ile tenlerimiz uyuşmuş, hamamın karanlık saunasında zevkle uzun uzun sevişmiş, koklaşmıştık.

Diğer arkadaşları da hemen partnerlerini bulmuşlar, buharlı, buğulu hamamın göbek taşı üzerinde, kurnaların başında seks âlemi başlamış, ahlar, ohlar, inlemeler hamamın kubbesinde çınlamıştı. Hatta bazıları iki-üç kişi ile birden sevişiyorlardı. Dudakları birbirine kenetli heykel gibi hareketsiz duranlar olduğu gibi, başını sevgilisinin göğsüne yaslamış, romantik duygularla, heyecanla, dakikalarca sevişen insanlarla dolu bu tarihi hamam, ruhlarımızı streslerden arındırmış, tüm sadık yerli müdavimleri ve yabancı turist misafirlerimizle çok mutlu anlar yaşamıştık. Hamam akşam saat sekizde kapanıyordu. Herkes gönlünce eğlenmiş, ayrılma zamanı gelmişti. Ben de partnerimi öpüp, adresim yazılı kağıdı vererek, bana ülkesinin bir kartpostalını gönderirse kendisini hiç unutmayacağımı söyledim. Daha evvel sohbetimizde satranç oyuncusu olduğumu da belirtmiştim. Geçenlerde postaneden aldığım koca bir koli içinden bir Kasparov satranç bilgisayarı çıktı, hem de pahalı cinsinden. İsviçreli sevgilim çok vefalı çıkmıştı. Mektubunda ise tekrar geleceğini yazıyordu… Yaşasın ibnetoriçemiz.

KAOS GL 50 / 27


Heteroseksüel ve eşcinsel iki arkadaşın bir yaz gecesi deniz kenarında, eşcinsel ÖMER’in cinsel kimliğini açıklamasından sonra aralarında geçen ilk sohbeti içeriyor metin. Yazının oluşumuna fikir veren dosta teşekkürler. Sözler ve yürek senin. (28.06.1998) Yazarın son cümleleri: (Kırmızı Kan) Olmadı sevgilim! Sevemedin beni. Bazılarının kalbi sevmeye yetmiyor, kalp yetmezliğinden sevemiyoruz…

ŞAKİR TARIK: Bazen, evde yalnız kaldığım zamanlarda İstanbul geleceğe dair planlar yapıyorum. Hemen herkesin

içinde büyüttüğü hevesler bunlar. Bir ev, güzel eşyalar, güzel bir eş, klasik bayram ve akraba ziyaretleri, birkaç çocuk. Hangisinin daha çok mutluluk getireceğini bilmiyorum. Yani, hayattan tam olarak beklediğim ne, karar vermesi zor… ÖMER: Aslına bakarsan o kadar da zor değil. Evliliğe dair hayallerin var. Yaşamının ileriki yıllardaki çıkış noktası belli bir ev, bir araba gibi. Seni yerleşik hayata bağlayan sebeplerin var. Bense yaşantımın bir düzen kazanmasından korkardım hep. Birine bağlanmak fikri çok uzak geliyor. Bir sevgilim olması bile zor. Kaldı ki sevgilim olsa bile arkadaşlarıma ya da aileme tanıtabilmem çok zor. Ama aşk olsun yeter; hayal peşinde değilim. Eskiden de böyleydi. Aile ortamına uzaktım hep; bayram muhabbetlerine. Ne garip! Bi çocuğum olsun istemedim hiç. Üreme fikrine karşıyım belki, ne dersin?

TARIK: Çok yanlış değil. Böyle bir dünyada çocuk yetiştirmek felaket. Doğrusu yine aykırılık var içinde. Düzene aykırı olmak adına yaşanabilir mi tüm bunlar? ÖMER: Sanmıyorum; saçma… Yani kim sadece aykırı olmak adına kendi cinsinden biriyle yaşamak ister. Bu farklı. Seversin, beğenirsin ama korkup kaçar. İstemediğin bi insanla aile baskısıyla evlenir ve hayatını karartırsın. Bu kurtuluş değil. Benim istediğim daha farklı, ben kendi cinsimden olanlarla yaşamak istiyorum. Utanç duymadan; ne o benden, ne ben ondan. Doğruları, doğru bildiğim gibi yaşamak, hem de bazı değerlerle savaşarak. Katlanılması gereken bunca acıdan sonra mutluluğa ulaşıyorum, karşıma geçip aykırılık adına erkekleri seviyorsun dersen sana gülerim… TARIK: Zorlukları görerek korkmadan, kabul edilmez gibi düşünülen bi hayatı yaşamaya çalışmak nasıl? ÖMER: Zor olduğu kesin. Ama sabahtan akşama kadar düşünmüyorum bunu. Nerden baksan eşcinselim diyorum. Çok şeyler geride kaldı “neden

KAOS GL 50 / 28

böyleyim” sorularını çok geride bıraktım, keyfini bile çıkarıyorum artık… TARIK: Keyif mi, hadi canım nasıl!.. ÖMER: İnan! Eskiden korkarak bakardım erkeklere, kadınlara yönelmeye çalışırdım. Yalan yanlış bazı arkadaşlıklarım bile oldu kadınlarla. Şimdiyse güvenle çıkıyorum evden. Erkek mi gördüm bakıyorum. Canım neresine bakmak istiyorsa orasına. Belki yirmi üç yıl sonra farkına varıyorsun kimliğinin ama hiç geç değil. Hayıflanmanın sonu yok. Mesela otobüse bindiğimde artık hep beğendiğim çocukların yanına ya da karşısına oturuyorum; vapurda, trende… Ne keyifli olduğunu düşünsene. Hiç bi kadına “hepsi senin mi” demedim, erkeğe de dememe gerek yok. Gözler buluyor bi noktada birbirini, uzlaşıyorsun. Kendi cinsini seven en az beş kişiye rastlamazsam keyifsiz iniyorum otobüsten. Bazen sayı daha fazla. TARIK: Sonu ne peki? ÖMER: Bi sonu yok. Sonu olsun diye başlamadım hayata. Şiir yazmıyorum ki sonu güzel olsun; film değil bu. Şu an mutluyum. Yani sen çok mu mutlusun yaşın otuza yaklaşırken annenin haftada bir “oğlum bi kız var gidip bakalım” diyecek olmasından. Kötü bir örnek ama sadece huzurlusun, sadece bilineni yaşıyorsun, son derece yaygın, senden her yerde var. Bir kadın ve bir erkek. Emin ol senin evin de anne ve babanın evinden farklı olmayacak. Hemen hemen aynı mobilyalar. Sen de Pazar sabahı geç kalkacaksın. Otuzbeşinde göbeğin olacak; ve kesinlikle karın kırkından sonra bigün karşına geçip “çalışmak istiyorum” diyecek. TARIK: Bu kadar yanlış olmamalı. Kurduğun tezler üstüne hep yanlış yaşamlar su yüzüne çıkıyor… ÖMER: Ama öyle, ben bir insanın yaşamını üstlenmek istemiyorum, kimse koruyup kollamasın beni. Hayatımı kimseye adayamam. Ben sana vurduğumda sen de vur. Ben ağlarken, sen de ağla. Düşünsene, kadın içli-acılı ağlıyor, karşısında bıyıklı kapı-duvar bi adam. Neden, çünkü erkekler


ağlamaz. Tamam, tablo bu kadar kara değil ama beyaz olmadığı da kesin.

Penisini ya da anüsünü kiminle paylaştığın umurlarında olmamalı.

TARIK: Kafamı karıştırma, yapma bunu…

TARIK: Kabul etmesi zor, o kadar şey yaşadık senle, kız arkadaşlarımızla gezmeye giderdik. Geçip karşıma bunları anlatıyorsun. Aklım almıyor.

ÖMER: Bak o noktada anlaşalım. Sen eşcinsel olduğumu söylediğim ilk arkadaşımsın. Herşey ortada. Ben yalnızca yaşadığım hayattan dolayı mutluyum. Geçen gün şirkette Amerika’dan gelen bi beyle tanıştım. İki lafından biri şu: “Orada öğrendik, herkese, herşeye saygı.” Bu insanı karşına alıp rahatça konuşabilirsin. Adamın korkusu yok. Hayatını okeye dördüncü olmaya adamış birine ne anlatabilirsin? Diğerlerinin tek korkusu erkeklik. “Ya elden giderse”. O zaman sen sıkı tut erkekliğini gitmesin. TARIK: Mutsuz olmaktan korkmuyorsun… ÖMER: Mut dediğin ne ki; tedavisi olmayan bir hastalık. Hey! Zam aldım mutluyum diyorsun, daha iyi araba mutluyum, daha iyi ev mutluyum. Sınırı yok. Ne mutsuz edebilir insanı; yok. Ölümün zıttı gibi kimse bilmiyor. Yaşam olmadığı kesin. “Mut” da öyle işte. Mutluluk mutsuzluğun zıttı değil. Hem kim mutsuz edebilir ki sen istemedikten sonra. Paşalar gibi yaşamana gerek yok, Yunus gibi bir lokma bir hırka felsefesiyle de olmaz. Kendine göre bir yaşam kuracaksın. Benim var mı bilemem, varsa bile söyleyemem. Sen kendininkini bil, ben kendiminkini… TARIK: Bahsettiğim iş hayatı, para. O konuya girmedin… ÖMER: İşin o kısmı biraz karışık; ben de pek çözemedim. Dediğim gibi “Ay ben böyleyim” diyerek güne başlasan başından mutsuz olursun, mutsuz olunca da başarısızlık hediye gibi gelir hemen. Barışık olmakla ilgili fazlaca. Hayatımın yirmiiki yılı aynaya bakamadım ben, lanet olsun. Lise, üniversite öyle kös kös geçti. Gerisini var senle anla. Şimdi aynaya bakmadan çıkmam evden. Saçımı tarar, üstüme bakar öyle çıkarım. Vasat bile değilim ama beğenirim kendimi. Çünkü gülerek bakarım aynaya… TARIK: Bunca güven güzel de, ya anlaşılırsan. Türk toplumu ortada, hazır değil henüz. Kıyaslanacağın kişi ya Aydın, ya Bülent Abla. Yani durum pek parlak değil. Erkek gibi olmak lazım! ÖMER: Ne zaman gelirsin diye bekliyordum; malum şu erkek gibi takıntısına. İnan düzcinseller kadar eşcinseller de bu “erkek gibi”ye belli etmese de takılmış durumda. Yani kaçışı yok, ibneysen ibnesin. Bigün birisi anlayacak. İyi de cüzzam değil bu. Saklamaya ne hacet. İyi bir (uyumlu) iş ortamında çalışıyorsan söyle kurtul, cendere gitsin. Kendini sıkarsan daha kötü. Herşey kendini bilmekte. Sen işini yaparsan ne diyebilir sana.

ÖMER: Kolay değil tabii. Ben gece uyudum, sabah kalktım ve “ben eşcinselim” dedim, böyle mi sanıyorsun. Yaşanmış olan şeyler var. Beş yaşından üniversitede alt sınıftan birini görmek için ders bıraktığım zamana kadar gel. Herşey birikti. Bi noktadan sonra insan konuşacak birine ihtiyaç duyuyor. İbneyim, makine değil. Ağlamayı bile unuttum. Kızlar meselesine gelince hiç pişman değilim, istedim yaşadım, ötesi yok. Ama o zaman da erkekler vardı. Kaçamak bakardım belki ama erkeklere yine bakardım. TARIK: Top da oynardın sen, serttin, ayı bile sayılabilirdin. ÖMER: Sağol be! Kabul et artık, eskiye dönme. Keyif bu, sana ne keyif verirse onu yaparsın. Top oynamak nasıl erkek olmayı gerektirmiyorsa, küpe takmak da kadın olmayı gerektirmiyor. Elma, elma olduğu için elma değil, sen verdin bu ismi. Biraz sorgulasan ne günahların çıkar ortaya. Cinsel organımla doğdum ben cinsel kimliğimle değil. Erkek olmaya gelince en beter olanı bu işte. İkna edemezsin karşındakini. Heves der geçer, ciddiye almaz. İlk diyeceği şu: “Götçü abi”. Aşk yok ki adamın kafasında. (Yağsız tarafından taze et). Ona göre eşcinsel aşk olmaz. Adamın kendisiyle beyni aynı anda büyümüyor. Çok da hayıflanmamak lazım toptan, kıldan, tüyden… Böylesi toplum içinde yaşamı kolaylaştırıyor. Birşeyler sezinlese de yok canım diyor ibne değildir. Kişi için daha zor. Çevren tanımıyor seni, yoksun. Sen de kendini tanıyamıyorsun, tanımlayamıyorsun. Ben bir erkeğe aşık olana kadar eşcinselim diyemedim mesela. Hiç kolay değil kendini kabullenmek. Bisürü zorluk, uğraş dur. Ama sonrası kolay, seversen kendini tamam. TARIK: Aşk dedin de önüne gelenle yatmıyorsun değil mi, dikkat et! ÖMER: Bi önyargı daha. Aşk olmadan asla türünden masallar anlatacak değilim ama kimse de yirmidört saat seks yapmıyor. Herkesin bir fikri var mutlaka, karışamazsın. Kapı kapanınca biter. Amacım savunmak, kendimi temize çıkarmak değil. Ben zaten böyle iyiyim, ama yine de yanımda ol istedim. Kocaman laflar etmeye gerek yok. Erkekleri seviyorum. Penisin kime, nereye boşaldığı mühim değil. Yeter ki beyin boşalsın. Ruhun arınması var bi yanda, o kadar karışık olmamalı, anlamak iste yeter, gerisi sende…

KAOS GL 50 / 29


Sanem AKAY Şu ya da bu gerekçeyle cinsiyet değişimine yönelik İzmir alınan psikiyatrik rapor, hastaya endokrinoloji

Demet Demir… Cinsel kimliği yüzünden baskıya uğruyor, ama o Türkiyeli dönmelerin de direnebileceğini ve mücadele edebileceğini gösteriyor.

KAOS GL 50 / 30

bölümünün, dolayısıyla hormon tedavisinin kapısını açar. Hastanın durumu endokrinoloji konseyinde de görüşülür. Bu arada servisi veren hastanenin konuyla ilgili bölümlerinden gelen uzmanların oluşturduğu “Cinsiyet Tespit Komisyonu”nca bir rapor hazırlanır. Hastanın tetkik edilen biyolojik, fiziksel ve psikolojik özellikleri sıralanıp cinsel kimliği belirtilir. Ancak öncelikle 1- Hastanın göreceği tedavilerin etki ve istenmeyen etkilerinin anlatılması, yapılacak işlemler hakkında yazılı ve imzalı onayının alınması, 2- Cerrahi girişimden önce hormon tedavisi altında durumunun ruhsal ve organik yönden tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir. Cerrahi girişimden önce en az bir

yıl hatta iki yıl süreyle hormonal tedavinin uygulanması ve sonucunda ortaya çıkacak değişikliklerin ruhsal ve organik yönden incelenmesi hakikaten büyük önem taşımaktadır. Olumlu değişikliklerin yanısıra istenmeyen ve hatta hayati tehlikelerin de ortaya çıkabileceğini bilmek gerekmektedir. Zaten bu durum, hastadan imzayla alınan onay raporunda da açıkça belirtilir. Hastanenin sunduğu ve hastanın kabul ettiği tedavi yaklaşımlarıyla ilgili şu bilgiler verilmektedir: Cinsiyet değiştirme geri dönüşü mümkün olmayan bir cerrahi tedavidir. Cerrahi tedaviden önce iki yıl kadar ve sonrasında istenen cinse ait özelliklerin devamı için ömür boyu hormon tedavisi görmek gerekir. Erkek ts.lerde estrojen tedavisi altında memeler ve meme başı büyür. Estrojen, cinsel arzuyu azaltır; prostat, penis ve testisler küçülür. Bulantı, safra kesesi bozuklukları, tromboemboli, migren ve epilepsi nöbetlerinin ağırlaşması, hipertansiyon, kan yağlarında artma, meme kanseri ve pulmoner emboli gibi istenmeyen etkiler ortaya çıkabilir. Bu nedenle ilacın dozunu azaltmak hatta tedaviyi kesmek gerekebilir. Bu durumda kadın cinsine ait özellikleri sürdürmek mümkün olmaz. Cinsiyet değişikliğinden sonra üreme yeteneği ortadan kalkar. Organik kontroller arasında hormon alımı boyunca muayyen aralıklarla tam kan sayımları, karaciğer fonksiyon testleri, kolesterol ve hormon seviyelerinin izlendiği testler gerçekleştirilir. İçeride üretile gelen androjen hormonu, dışarıdan alınan estrojenle nötralize edilir; kişinin yaşına, bünyesine göre sağlıklı seviyelere ulaşılmaya ve ulaşılan dengenin korunmasına çalışılır. Ancak yukarıda sayılan türden sağlık sorunları olanların hormon tedavisi almaları, dolayısıyla cinsiyet değişim ameliyatına girebilmeleri imkansız olabilir. İkinci üzücü sürpriz, cerrahi müdahale öncesinde, hormon tedavisi alındığı sırada ortaya çıkabilecek sağlık sorunları olabilir. Böylece dönüşüm yolu tıkanabilir. Eğer


ameliyat sonrası ya da ilerleyen yıllarda hastalıklar baş gösterirse, yapılacak iş o sağlık sorununun tedavisine gitmek olacaktır. Sonuçta istenmeyen etkilere sebep olabilecek hormon tedavisi, ana rahatsızlığı gidermeye yöneliktir. Ancak ana rahatsızlıktan kurtulmak isterken, istenmeyen etkilerle karşılaşmak çok ağır bir külfet olsa gerek. böylesine önemli kontrol ve tetkikleri içeren hormon tedavisinin yıllarca sürecek maddi külfetini de unutmamak gerekir. Madalyonun bir yüzü böyle; diğer yüzüne gelince: Uzman bir doktor ya da hastaneden türlü sebeplerden ötürü servis alamayan bir ts., kendi işini kendi görmek, tecrübeli ablalarının(!) reçetelerini büyük bir umursamazlık ve cesaret örneği göstererek uygulamaktan başka yol bulamazlar. İşlerine gelirse! Doğaldır ki bunun sonucu çok daha kısa sürede çok daha büyük olasılıkla, çok daha hızlı ve derin yaralanmalar, rahatsızlanmalar olacaktır. Kısacası faturasız hiç bir şey yok, değil mi? Hormon tedavisiyle kendini gösteren fiziki değişiklikler, ruhsal değişmelere de yol açacaktır. Bu değişimlerin yaşama tatbiki ve uyumu gibi değerlendirmeler de yine psikiyatr ile birlikte yapılır. Klinikte görülen yeni cinsiyet rol davranışlarının artık bedene, davranışa, tavra, sokağa, sosyal ilişkilere aksettirileceği çok önemli bir süreç başlamıştır. Geri dönüşü mümkün olmayan cerrahi operasyondan önce, fikir değişikliği olasılığını, tıp titizlikle gözönüne almaktadır. Sonuçta gerçekten insanın psikolojik derinliklerinde neler yattığını her zaman netlikle bilmek pek mümkün olamayabilir. Ve yahut yaşamın her hangi bir alanında verilemeyecek bir taviz, işin şeklini değiştirebilir. Hormon tedavisinin belli bir düzeye ulaşmasıyla bıyık, sakal vd. kılların, tüylerin ortadan kaldırılma sorununa gelir sıra. Hormonların büyük ve olumlu katkısı yanında epilasyon denen, dönüşümün en ızdıraplı ve çileli işlemine de başlamak gerekmektedir. Acılı olduğu nispette masraflı bir işlemdir bu aynı zamanda. Her ne kadar lazerli epilasyon seçeneği bulunsa da artık, bu yeni yöntemin, belki uzun vadede istenmeyen etkilerinden, nasıl emin olunabilir? Acının tamamen ortadan kalktığı bu işlemde, sadece koltuk altı epilasyonunun maliyeti yüz milyon lirayı geçmekte imiş diye biliniyor. Ruhsal, organik ve ekonomik zorluk ve rahatsızlıklarla karşılaşmadan bu aşamaları geçebilen ts.de ne gibi gözle görülür değişiklikler olmuştur: Öncelikle memele baş kaldırmış, tombul tombul olmuştur. Şaka bir yana en kadınca özellik olan memeler, bir ts. için en büyük hazinelerden biridir. Diğer bir değişiklik olarak, estrojenin sebep olduğu farklı yağ dağılımıyla basen ve kalçalar

genişleyip, toplanmıştır. Ayak bileklerine kadar inen yağ dokusu, kuru, kemikli, yamuk erkek bacaklarını düzleştirmiş, hatta sütun gibi yapıvermiştir. Ciltte de kilo alımıyla ilgili gerilmeyle incelme, yumuşama ve renkte açılma görülmektedir. Epilasyonun sayesinde tüylerden de arınan vücut neredeyse doğuştan(!) bir kadından farksız gibidir. (Doğuştan kadınların tüylenme sorunu yokmuş gibi). Neyse, keyfimizi bozmayalım. Penis, testis, prostat hâlâ yerindedir; plastik-estetik cerrahın maharetli ellerini beklemektedir. Bunca kadınca özellikte görünüme kavuşmuş bir ts., saçını başını, kalçasını kendi kadınlık anlayışına uygun sallamaya başlamıştır. Yeni devinimler kazanmakta olan bedenin ele alınışı, saç şekli, makyaj, giyim-kuşam gibi değişimleri de beraberinde getirmeye zorlar. Doğal olan da budur zaten. Lakin tüm bu formların, tarzların, tavırların, sizi o yaşınıza kadar erkek görmeye alışmış ailenizde, okulunuzda, işinizde, sinemada, çarşı-pazarda, kısacası günlük hayatın yaşandığı mekanlarda ve alanlarda sergilenmesi ne demektir; ne getirir ne götürür; ne derece mümkündür ya da değildir? İşte bunları yanıtlayıp, tasavvur edebilirsek bir ts.in o dönemdeki ruh hallerini, kalp çarpıntılarını, baş ağrılarını, ayaklarının dolaşmasını, koca ayaklarının yere nasıl bastığını, belki kalın boynu ve geniş omuzları üzerinde duran başındaki saçları nasıl savurduğunu, gözlerindeki bakışın, dudaklarındaki gülüşün anlamını daha iyi kavrarız sanırım. Dışı seni yakar, içi beni deyimindeki gibi, bu hallerin güzellik ve çirkinliklerini, kolaylık ve zorluklarını, sorunlarını ve çözümlerini ts.lerin de katıldığı platformlarda, sohbetlerde de ele almanın, aydınlatıcı ve zorunlu bir gereksinim olduğu inancındayım. Hani neredeler, neredesiniz? Sağınıza, solunuza, çevrenize, yazılı-görsel medyaya bakın, bir transseksüelin değil gerçek yüzünün tamamını, profilinin bir kısmını görebiliyor muyuz? Görebildiklerimiz kimler? Ve onların ne kadar kısmı? Sanatının, mesleğinin ve servetinin 30 yıllık zirvesindeki Bülent Ersoy’un, bunların bedeli olarak hatta gereği olarak takınmak zorunda kaldığı maskelerinin, zırhlarının, surlarının gerisindeki hakiki benliğine ulaşabilmek hiç mümkün müdür? Bilmem bir diğer meşhur ts. Sisi’nin imajından bahsetmeli mi? Bu uğurda mesleğinden olup, yeniden basketbol antrenörlüğüne dönebilen ts.den kaç kişinin haberi vardır? İsrailli ulusal kahraman (=ulusal utanç) olarak tanıtılan Dana’nın dışında uluslar arası üne kavuş-turul-muş kaç ts. tanıyoruz acaba? Böylesine yok sayılmak istenen, bastırılan, baskılanan ve zulmedilen bir cinsel kimlikle, böylesine bir toplum ve dünyada ünlenebilmek pek kolay ve tatlı olmasa gerek. Gelin şöhretleri bir

Transseksüel bir arkadaşı, herhangi bir arkadaşımız gibi ailemizle, arkadaş ve iş çevremizle tanıştırabiliyor, içine sokabiliyor muyuz? Cinsel kimlikleri açıklamadan ama saklamadan da birlikte eğlence yerine ya da tatile gidebiliyor muyuz? KAOS GL 50 / 31


Çevrenize, yazılı-görsel medyaya bakın, bir transseksüelin değil gerçek yüzünün tamamını, profilinin bir kısmını görebiliyor muyuz? Görebildiklerimiz kimler? Ve onların ne kadar kısmı? KAOS GL 50 / 32

yana bırakalım yakın çevremizde bir dolaşalım: Sadece Ankara’da faaliyet gösteren dört-beş ts. ve tr. kulüplerinin hemen hemen yılın her gecesi dolup taştığını, hatta bir çok kulüp müdaviminin, bir gecede kulüplerin topunu birer birer gezdiğine ne dersiniz? Yıllardır süregelen gece hayatının müşterilerinin de hep aynı kişiler olmadığı da biliniyor. Ayrıca şehrin meşhur cadde ve bulvarlarında da çark atan ts. ve tr.lerin sayısı, kulüplerde çalışanlardan çok ise, caddedeki müşterilerin, kulüplerdeki müşterilerden ne kadar çok olduğunu tahmin edebiliriz. Akşamın 9’undan sabahın ilk ışıklarına kadar süren cadde ve kulüp hizmetinden başka, öğleden sonraları “kızların” ikamet ettikleri konutlarda verdiği hizmetten de faydalanan meğer ne kadar çok insanımız var. Hukuken kadın sayılan ts.lere genelevlerde de rastlamak mümkün. Böyle yaşantıların, tanışıklıkların, alış-verişlerin yaşandığı İstanbul var, İzmir var, diğer büyük şehirler ve kendine özgü üslupları. Bu korkunç manzara dışında, şimdi de kendi yaşadığımız apartmanda, sokakta ya da mahallede yaşayan ts.ler var mı, varsa aramızdaki münasebet dengesi nasıldır acaba? Onları ne kadar tanıyoruz, toplumsal ve bireysel ilişkilerde onları nereye oturtuyoruz! Neden? İşte ayrı bir söyleşi konusu daha. Ailemizde, akrabalarımızda, okul veya iş arkadaşlarımız arasında ts. ahbabımız olabilir mi? Kaçımız bunları tanıyoruz, kaçımız tanıdıklarımızı çevremizde istiyoruz, kaçımız onlara ne ölçüde destek ya da köstek olabiliyoruz? Örneğin ts. bir arkadaşı, herhangi bir arkadaşımız gibi ailemizle, arkadaş ve iş çevremizle tanıştırabiliyor, içine sokabiliyor muyuz? Cinsel kimlikleri açıklamadan ama saklamadan da birlikte eğlence yerine ya da tatile gidebiliyor muyuz? Kısacası onların derdinin, bizim derdimiz olabileceği sınırı, kaçımız aşabiliyoruz? İnsanların dertsiz başına bile dert açmakta çekindiği bir zamanda, fazlasıyla ailevi, mesleki, ekonomik ve duygusal sorunlara gömülmüş insanlar, bir de bu derdi dertlerine ne diye katsınlar ki? O halde derdi ortak olanlar, kendi aralarında paylaşım dayanışma ve mücadele yürütsünler, desek, ts.ler birbirlerinden öylesine koparılmış ve yapayalnız ki bu buluşamama sorunu dahi, bir ts.in yaşayacağı en büyük darbe, yara ve bunalımlardan birini yaratır. Yalnızlığın daniskası! Bir ts.in duygusal, ailevi, ekonomik, toplumsal ve tıbbî desteğe muhtaç olduğunu okumuştum bir zamanlar. Ts.lik sorunu, çözümlenmediği sürece, öyle bir haller çorbası kazanıdır ki, onu taşıyacak ayaklar böyle çoktur. Birinin yokluğunda yük, diğer ayaklara biner. Ne acıdır ki, başlangıçta bu kazanı taşıyacak ilk ayak, duygusal destektir. Yani aşktır, sevdadır. Bu aşkın niteliğine girmeyeceğim. Her ne

sebeple olursa olsun, ts. kişi, yüce bir sevgiliye, hiç olmazsa sevgiliye, o da olmazsa partnere, hadi onu da bırakın belalıya, o da yoksa belki mikro erkekler sürüsünün içi boşaltılmış devâsa kolilerine ihtiyaç duyar. Beklentisi küçül-tül-dükçe, hakkı, ihtiyaca, ihtiyacı bağımlılığa, bağımlılığı bataklığa dönüşür, aşkı da cinsel doyumsuzluğa gömülür. Gönlünce yaşama dönüş ile, korkunç hüsrana batış arasında hep ince bir çizgi vardır. Ts., cinsellik yokuşunda mahsur kalmış biridir sanki. Dönüşümle beraber her şey yoluna girecektir. İşte o zaman sıradan bir insan gibi hayatını acısıyla tatlısıyla yaşayacaktır. Ama dönüşüme kadar olan süreçte, ts. çok yalnızdır, mahsurdur, türlü desteklere muhtaçdır. Muhtaç olduğu kudreti, damarlarındaki asil kadınlık hormonunda da bütünüyle bulamaz ne yazık ki. Çünkü desteklerden çok köstekler, zedelenmeler ile sürdürülen bir yaşamdır bu. İlk destekten sonra diğer destekler edinilmelidir. Bu ayaklar bir süre sonra kaybedilirse de elden çıkarılacak son ayak duygusal destek olacaktır muhakkak. Çünkü o, yüreğe en yakın ayaktır. Yürek ise ölümden önce terkedilecek en son varlık. Bu nedenle böylesine önemi olan ayak rolünü oynayan sevgili ya da her kimse, ona büyük kolaylıklar, sabırlar dilemek gerektir. Dönmelerin “dost”suz yaşayamamalarının, diğer deyişle dost saplantısının da açıklaması budur sanırım. Duygusal destekten sonra diğerlerine de değinmek isterim ama kısaca bazı önemli noktaları gözönüne getirerek: Öncelikle, bu desteklerin hangisinin, hangi sırayla, hangi sağlamlıkla kurulacağı, ya da gün gelip kayacağı belli değildir; garantisi yoktur, her kişide farklılıklar gösterir. Tüm bu faktörlerin dizilimlerinin sonuçları da binbir türlü hikayeleri yaşantıları kurar. Bunları öğrenebilmenin tek yolu, şahadetlerin dinlenmesidir. Bu nedenle tecrübeli ablaların, annelerin yaptıklarını yaparak yaşamanın, örnek almanın sakıncalı olduğunu söylemeliyim. Hani tv.de bir yarışma vardı: bir kaç soketin farklı dizilimiyle, numaralı karelerin üzerinde yürünen. Herkesin seçeneği ve basacağı yaş tahtalar, ya da yolundaki çukurlar farklıdır. Onun gibi. Neyse, gelelim aile desteğine. Aile, maalesef, toplumumuzda çok önemli rol oynayan bir kurumdur. Kutsiyeti kalmış kaç aile vardır bilinmez ama, bu kurum üzerine pek fazla söz söylemekten çok, aile bireylerinin ts. kişinin üzerindeki öyle ya da böyle etkisine, yerine dikkat çekmek istiyorum. Aile bireyleri olarak anne, baba ve kardeşlerin kan, geçmiş, gelecek, kader, namus, gurur, din, kültür ve ekonomi birliği oluşturduğunu söyleyebiliriz. Tipik Türk ailesinin yapısı uyarınca, ts. bir aile bireyi, o aile için günah,


sapıklık, hastalık, utanç, keder yükü, yüz karası bir elemandır. İki çıkış yolu vardır: Kabul ya da red. Red seçeneğinde yükün ağırlığı ts.e biner; gönülden olmayan kabul her iki tarafı da perişan eder. Bu durumda soruna biçilen kılıflar, kamuflajlar, sorunun oturtulduğu yer içler acısıdır, mide bulandırıcıdır. Yine ilk elde ve temelde bunun ilâcı, sevgidir. Sevginin önemi malumdur ama, kutsal yani karşılıksız, almadan veren saf sevgi çok daha önemlidir. Bu türden sevginin kaynağı kesinlikle anadır. Analık meselesine de girmeden, sadece doğurmakla ana olunamayacağını belirterek, anada gördüğümüz titreşimde bir sevgiye, her zaman her yerde herkes muhtaçtır. O neredeyse, orda bulmak zorundayız. Çünkü o, yavruyu yaşama bağlayan en önemli enerjidir. Şimdi aklıma Zeki Müren’in “Yaşamak için senin sevgine muhtacım” dediği bir şarkısı geldi. Cinsiyet değişiminin zorluk ve olumsuzluklarla dolu yolunda, bu türden pozitif enerjinin değerine paha biçilebilir mi? Ne kudretlidir ki, bir ara bitiveren aşkınızın gerisindeki ana sevgisi, jeneratör görevi görür adeta. “Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz” diye boşuna mı demişler. Ana sevgisini satın almaya gerek yoksa da, nerede böyle analar, neden yoklar acaba? Görüyor musunuz, aile desteği arayan ts., ailede anayı da aramak zorundadır. Bu da bir çeşit bataktır, tuzaktır; mücadelesi için güç, kuvvet gerektir, bu kuvveti ts., nereden bulacaktır? Diğer yandan, ana sevgisinin dışında ileri yaşlara değin sürdürülen ekonomik destek (kıskaç) yönünü unutmamak gerekir. Ana-baba evinde sıcak bir çorba, sakin bir yatağın değeri ne çoktur bir ts. için. Ailenin yeri telafi edilir mi edilemez mi bilinmez ama, bu düzen içinde bir ts.in ailesiyle karşı karşıya kaldığı durum budur. Aile desteğinden olabildiğince keşke istifade edilebilse… Ama bu işler keşkeyle olmuyor ne yazık ki! Şimdi sormalıyız kendimize: Bir ts. mi sorun olur ailesine yoksa aile mi ts.e? Tıbbî desteğe gelince: İnsan psikolojisinin, ruhunun, organlarının ve dokularının, türlü teknik ve operasyonlarla yeniden yaratılırcasına düzenlenip toparlandığı bir diğer can verici süreçtir. Önemli olan, bilinçli, uzman kişilerle çalışabilmek ve bu servisin maddi bedelini ödeyebilmektir. Toplumsal destekte ise, işin yarısı topluma düşmektedir. Yani toplum bilincinin yükselmesi de gerektir. Anadır sever, sevgilidir sevişir, tıbbî servistir satın alınır. Dostunuzu, arkadaşınızı da satın alacak değilsinizdir ya! Hoş, bazı insanlar paralarıyla veya maddi güçleriyle insan ve çevre kazanmaya, itibar edinmeye çalışmıyor değil. Bu hale düşebilmek için bile bir ts.in, satın alabilmesi için bazı şeylerini satmak

durumunda olmasına ne dersiniz? Öyle ise: Şeytan, fahişe dönmenin neresinde? Kendini bir gay gibi gerektiğinde örtmesi hiç mümkün olmayan bir ts., bir yerden sonra kendisini istemeyen ve kendisinin istemediği kişileri ve ilişkileri özel hayatının dışına çıkarmak zorundadır. Uzun yıllardır süren arkadaşlıklarının son bulması, fire vermesi acı da olsa, muhtemeldir. Arkadaşlık bir bütünlük ise yarısının kırıldığı durumlarda elde kalanı onarmak gerekmektedir. Yirmili yaşlarda arkadaş, dost tasnifi yapmak ne demektir? Okul arkadaşlıkları unutulur, mahalle arkadaşlıkları unutulur, durulur; eş, dost, akraba uzak durur ise, yeni arkadaşlıklar nasıl, kimlerle kurulur? Ya dost bulunur mu kolay kolay? Ismarlama olunur mu? Kader midir, şans mıdır, yoksa zaman meselesi midir? Sadece cinsel kimliğin aynılığı ya da yakınlığından ötürü dostluk inşa edilebilir mi? Pekiyi, dostlar olmadan, ya da yalancı dostluklarla yaşanılabilir mi? Yaşansa da gönüle siner mi? Pekiyi, ne yapılmalıdır sizce? Karaya ak demeden, insanın özüne küsmeden, içimizdeki çocuğun benzeri, içimizdeki dostlar dostluklar yaşatabiliriz (mi?). Bunu yapabilmek, yani yaşatabilmek, can vermek demektir, hem kendinize hem çevrenize. Hani siz, dönme hevesiyle yardıma muhtaç biriydiniz? Hayatı istediğimiz yönde,

Bülent Ersoy… 12 Eylülcülerin zulmünden o da nasibini aldı. Yıllarca süren yargılamalardan birinde ifade verirken.

KAOS GL 50 / 33


Derdi ortak olanlar, kendi aralarında paylaşım dayanışma ve mücadele yürütsünler, desek, ts.ler birbirlerinden öylesine koparılmış ve yapayalnız ki bu buluşamama sorunu dahi, bir ts.in yaşayacağı en büyük darbe, yara ve bunalımlardan birini yaratır. Yalnızlığın daniskası! KAOS GL 50 / 34

niyetle ve iddiayla yaşamak bize kalmış. Aşılması gereken bir ts.lik sorunu var. Sorun ts.den mi kaynaklanıyor yoksa sorunların kaynakları başka yerlerde mi onu bilmek gerekir. Bu, hem sağlık, hem aile, hem toplum, hem eğitimi ilgilendiren ve türlü yaralar açan bir sorundur. Bu sorunun çözümünde herkese görev düştüğü gibi, ts. kişinin kendisine de sorumluluklar düşmektedir. Kendisine bu mücadele ve iyileşme yolunda en büyük yardımcılar akıl, bilgi, mantık ve şuur olacaktır. Belli bir rahatsızlığın, karışıklığın, dertler yumağının içinde ızdırap çeken bir ts.nin, özgüvenözsaygı-özsevgi ve özgüç bulup bunları devreye doğru şekilde sokabilmesi; olanları kavrayıp olacakları fark edebilmesi ve gerekli plan programı yapabilmesi pek mümkün olmayabilir. Aynı şekilde bu durum karşısında ana, baba, kardeş, eş dost da ne yapacaklarını bilemeyebilirler ya da yapabilecekleri eksik ve parça parça olabilir. Bunları tamamlayabilmek, önü net görebilmek, gerçekleri göz önünde tutabilmek için, kısacası, bilinçsizce gidişata dur deyip çarkı döndürebilmek için, gözlem evi-karargâh gibi bir merkez oluşturulmalıdır. Bu merkezde en önemli uzman kişi olarak psikiyatr olmalıdır. Tıpkı ana kavramına olan yaklaşımım gibi, psikiyatr ile belirtmek istediğim kişi, gereken nitelikte bir uzmandır. Bu merkezdeki psikiyatrın beyni kadar, belki de fazlası, ts. kişinin beyni de var olmalıdır. Verilecek psikoterapinin metotlarını ve etiğini ayrı bir konu olarak görerek tek cümleyle belirtmek istediğim nokta şudur: Yaşantının tüm alanları, verileri, sorunları, kavramları arasında mekik dokuyabilecek, son derece güven ve dürüstlük temeli üzerinde yapılan paylaşımlarla adeta bir databank haline dönüşecek, kendi bilim dalıyla ts. vakayı karşılıklı yani özgürce ilişkilendirebilecek, objektif özelliğini her zaman koruyabilecek bir uzman. Böylesine mükemmel bir uzmanın önünde yürüyecek olan ise ts. kişinin ta kendisi olacaktır. Kişinin kendini ts. olarak tanımlayışı ve bilincinin gitgide yükselmesiyle hedeflediği yaşam alanlarının gereğini yerine getirmesi ve bunların dengesini koordinasyonunu sağlaması gerekiyor. Aslında tanımlayışı yaşayışın içinde gerçekleşiyor da demek doğru olur. Tüm çaba ve planları eşgüdümleme zorunluğu var. Açıkça söylemek gerekirse: Aynı anda eğitim durumunuzu, sorunlarınızı, branşınızı düşünürken meslek hazırlığını da yapmanız gerekiyor. Bu sırada terapik görüşmelere düzenli çıkmanız gerekebilir. Ayrıca ailenizin yanında yaşadığınızı farz edin. Üniversitede okuyorsanız, final sınavlarınızın döneminde yüzünüzde epilasyonun sebep olduğu şişlikle ya da yarım sakalla okula gitmek zorundasınızdır. Yine örneğin memelerinizin

geliştiği bir dönemde, ailenizde durumu bilmeyenler de varsa eğer, denize tatile gidemezsiniz. Tüysüz ve dolgun vücudunuzu bir çok yerde kamufle etmek zorunda kalabilirsiniz. Haydi, ailenize durumunuzu açmayı deneyin; doğacak sorunları göğüsleyemezseniz evi terketmek durumunda kalabilirsiniz. Evden ayrılmak ne anlama gelir, düşününüz. Ya da okulu bitirdiniz; ama cinsiyetinizden ötürü önceden düşünemediğiniz için yanlış tercih yaptığınızı, edindiğiniz meslekte çalışamayacağınızı anlıyorsunuz. Uygun bir meslek için yeniden okumak zorunda kalabilirsiniz. Fakat ikinci kez eğitim için para bulamazsanız ne olacak? Başka bir olasılık örneği verelim: Cinsiyet değiştireceksiniz, hem de kendi kazancınızla. Bunun için belki çok kazançlı bir iş buldunuz. Fakat işyerinde erkek olarak bilinip, öyle çalışmanız zorunlu. Yani kendinizi inkâr edeceksiniz. Böylece geçecek yıllara nasıl tahammül edeceksiniz? Haydi tüm kişilik sorunlarınızı aştınız. Ailenizle de ortak yol buldunuz. Yalnız ve sevgisiz yaşam şartlarını umursamıyorsunuz. İyi öğrenim görmüşsünüz. Fakat geliriniz kısıtlı, kiranızı zorlukla ödüyor, zorlukla beslenip, giyinebiliyorsunuz. Sağlık karnenizi ya da sigortanızı kullanıp, hem işinize hem de kliniğe devam ettiğinizi farz ediniz. Epilasyon masrafınız, hormonal ilaçlarınız sigortaca ödenmiyor. Haydi diyelim ki bunları da aştınız. Patronunuz ya da müdürünüz de sağlık sorununuzdan haberdar olsun. Ve size “hem adam gibi çalış, hem de bir yandan dönersin” diyor. Vajina, meme büyültme ve yüz estetik ameliyatlarınız için sigortanızın ödediği miktar dışında 3-4 milyar lira daha ödemeniz gerekiyor. Bu parayı nereden bulursunuz? Yolun tam ortasında kalmışsınızdır. Eşiniz, dostunuz sizi yıllardır döneceksiniz diye bilmektedir. Üstelik siz bir erkek değil, erkek gibi yaşamaya her yönden zorlanan bir kadınsınızdır. Kişiliğinizi erkekçe ve kadınca iki yaşantı ortasında tutarak, giyiminizden, konuşmanızdan, yürüyüşünüzden, dans edişinize kadar hiç bir tarzınızı oturtamamışsınız ya da ortamına göre bir bukalemun gibi tavır çeşitlemekte ve de sınırlamakta zorlanmaktasınız üstelik tiyatro oyuncusu da değilsiniz. Yıllar geçiyor ve siz kendinizi, bedeninizi, ümidinizi, aslınızı kırk yılda bir bulduğunuz partnerlerinize anlatmakta güçlük çekiyorsunuz; ya da onlar anlamakta zorlanıyorlar vb., vb., vb… Çok mu şey geldi?? Ne geldi!? En büyük sıkıntı maddi ve ekonomik imkansızlıklarda yatıyorsa; o miktarda paraya giden yolda geliriniz yetersizse, ya da işsiz iseniz; hatta öğreniminizi, zanaatiniz ve vasfınız yoksa; dededen miras kalmamış, ana babanız milyarder değilse ya da “para var ama böyle


şeye değil” diyorlarsa; hatta okulunuz gibi ailenizi de memleketinizi de terketmek zorunda kalmışsanız ve son çareyi bir metropole kaçmakta bulmuş iseniz ve siz bir transseksüel iseniz, lütfen bize ts.liğinizi anlatır mısınız? Fuhuş sektöründe ağır seks işçisi olmak son çare midir acep? Herkes becerebilir mi dersiniz? Kimse anasının karnında öğrenmiyormuş bu işi, doğru; peki yanlış bunun neresinde? Boşuna dememişler: “Kadın mı olmak istiyorsun: Yap ağdayı hemen, ol traşı; tak peruğu, sür fondöteni, ruju, giy eteği, bulüzu; al mesleği eline başla işine sanatçı kardeşim lubunya! Başka yolu yok bunun, aramayı bırak; kafanı yorma, hayalden de vazgeç. Gel sen de bu tornadan geç.” Sonrası ne mi? Dinle öyle ise: Asıl mesai saatleri 21.00’dan 04.00’a kadar ise de mesailer için 24 saat hâzır ve nâzır olacaksın. Uyu uyuyabildiğin kadar, uyuyabilirsen gelen iş telefonlarından. Bir öğün yemek, bol abur cubur neyine yetmez. Marlboro’dan başka sigara, taksiden başka ulaşım aracı kullanmayacaksın. Fahiş kiralarla, taksi, telefon, kuaför, butik masraflarınla övüneceksin. İzlemediğin Türk filmi kalmayacak. Sigara ve alkolle dertleri meze yapıp içeceksin. Epilasyoncuya gidip yolunacaksın; kılların tükendiğinde, ay ben doğuştan köseydim diyeceksin. Gullüm ve madilik dolu sohbetlerde labuncayı mii’den konuşuceksin. Dost tutup gün be gün soyulacaksın, soyundukça kadınlığının fevkine varacaksın. Ramazan’da ise yıllık izine çıkacaksın. Paparon en vefalı misafirin olacak. Gece melek, gündüz şebek ya da gece madam gündüz adam deseler de aldırmayacaksın. Yaramazlık yapan beyefendilerin kafasına sivri ökçeleri çakacaksın. Hır gür çıktığı vakit kanını ortaya koyacaksın. Seni yaratanların allahına kurban olacaksın. Yılsan da çalışacaksın ve senin de olacak, inan buna!!! Mutlak son olarak nitelenen böyle bir hayatı ve buna sebep olanları kınıyorum. Böylesine zorlu bir çarkın içinde yaşama mücadelesi verenleri değil, transfobik karakterleri ile bu insanlık ayıbına duyarsız kalanları utanç verici buluyorum. Her ne kadar böyle ts.lerin yaşantılarını ve eylemlerini yargılayıvermek kolaysa da, ne kökenli ts. olurlarsa olsunlar, insanca bir yaşam biçimi uğrunda seks metası olarak para, şiddet ve sevgisizliğe kısacık iplerle bağlanmak zorunda kalmaları yüreğimi sızlatıyor. İş, bir insanın cinselliğinden kaynaklanan sorun ve onun mücadelesi olmaktan tamamen çıkıyor, başlı başına bir insanlık sorunu ve ölüm kalım mücadelesine dönüşüyor. Sonuç ise niyet neydi akıbet ne oldu dedirtircesine trajik. Ts.liğin bir kimse için sağlık sorunu ya da hayati sorunu

olması bir yana, ts. oluşumların karşısındaki yani karşıt kitlenin sahip olduğu sorun da var. Üçüncü olarak ts.liğin her alanda sorun görülmesine yol açan, ts. olsun olmasın ya da her ne cinsiyetten olursa olsun herkesi ezip geçen zihniyet sorununu da görmeliyiz. Ts.liğin bir sorun olduğu kesin. Fakat kimin için, ne açıdan bir sorun? Her bir taraf için bu sorunun kaynağı farklı, bu sorunun halledilmesine yaklaşımı farklı. Kimin sorunu kimden kaynaklanıyor, niçin kaynaklanıyor bunun netleştirilmesi gerektir inancındayım. Bu sorunların bir yumağı olan, fuhuş yapan ts.lerin toplumsal yaşamın dışına itilmiş dünyalarına, bir göz atabilirsek gerçekleri anlamamız yolunda bize büyük ışık tutacaktır. Bunca zorluk, acı, gözyaşı, yalnızlık, türlü risklerle dolu ve bir o kadar da cesaret, inanç, azim, kuvvet ve sevgi gerektiren bir yolun yolcusuna atfedilen “erkekliğin yüzkarası, kadınlık özentisi, aşağılık dönme, ne idüğü belirsiz, sütü bozuk, ahlaksız” gibi nitelemeler ne kadar talihsiz, etkisiz, alakasız, faydasız ve bayağı kalıyor. Bu sözleri sarfedenlerden bile, çok şeyler alıp götürdüğüne inanıyorum. Bu sorunlardan içten rahatsızlık duyan ve cidden çözüm arayanlara seslenmek istiyorum: Katıksız sevgiyi yüceltelim. Sevginin gereğini yerine getirirken zorluklar zorluğunu, imkansızlıklar imkansızlığını yitirecektir. Ts.lik bahsine değil ama sözlerime şimdilik bir ara vermek istiyorum. Sevgiler ve saygılar. (Yazımla ilgili eleştirilerinizi, bahisle ilgili katkılarınızı KAOS GL aracılığıyla bekliyorum.)

Dana International… Yahudilerin yobaz olanlarına rağmen soyadı gibi uluslararası bir başarı elde etti.

KAOS GL 50 / 35


Ivan Shibitov Kazakistan Cumhuriyeti 1991'deki Sovyetler Yuriy Konorev Birliğinin yıkılışı sonrasında bağımsızlığını elde etti. 17 milyonluk nüfusuyla, 2.717.000 Çev: Mustafa Kazakistan km2'lik bir alanı kaplar. Şu anda Kazakistan en Ankara şiddetli ekonomik krizini ve insanların yaşam standartlarının düşüşünü yaşamaktadır. Ortalama aylık ücret 50-60 dolardır. İşsizlik oranı %47 seviyesindedir. 1991'den beri binlerce fabrika ve işletme kapandı. Kazakistan Başkanı Nazarbayev, Uluslararası İnsan Hakları güvencelerini kabul etmenin dışında bir olasılık olmadığını kabul etti. Kazakistan, Birleşmiş Milletler üyesidir. Hükümet hiç bir ırk , cinsiyet, dil, din ayrımı gözetmeksizin her bireyin temel özgürlüklerine ve insan haklarına saygı göstereceğini ve bunları yerine getireceğini bir BM üyesi olarak kabul etti.

KONTRAST, kamuoyu düşüncesinin cinsel azınlıkların, demokrasinin ve Kazakistan'daki insan haklarının çıkarı yönünde değiştirilmesi konusunda çaba harcamaktadır. 104. Maddenin 1. fıkrasının iptalinden sonra dahi Kazakistan gayleri hala aldatılmakta ve savunmasız bırakılmaktadır.

KAOS GL 50 / 36

Sovyet rejiminin 1991'de çöküşünden sonra Kazakistan Gay Topluluğu cinsel azınlıkların haklarını savunmak ve ülkede demokrasinin ilerlemesine katkıda bulunmak için bir örgüt oluşturma kararı aldı. 1995'e kadar bu oluşum illegal olarak varoldu ve faaliyette bulundu. Bu tarihe kadar çeşitli işler yapmıştı: gay yapıtları dağıtıldı, insanlar arasında toplantılar organize edildi. Eski SSCB'nin gay oluşumları ile ilişkiler kuruldu. Şehirdeki gay insanlar arasında bedava prezervatif dağıtımı yapıldı. 1995 senesinde HIVOS'un değerli maddi ve manevi desteği ile konferans düzenlemeyi başardık. Kazakistan Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı’ndan oluşumun onayı için gerekli belgeleri aldık. Oluşumun mevcudiyeti 1995 yılına kadar ceza yasasının 104. maddesinin 1. fıkrasının (gönüllü eşcinsellik) 3 yıl hapis gerektirmesinden dolayı, AIDS'ten korunmayı amaç edinmiş bir örgüt olarak varolmayı gerektirdi. 10 Mart 1995'de Adalet Bakanlığı’ndan 207 numaralı legal olarak çalışabilecek bir hayır kurumu olarak KONTRAST'ı tanıyan bir onay belgesi aldık. AIDS'ten korunma faaliyetlerini de göz önünde bulundurarak cinsel azınlıkların haklarını savunma eylemleri gerçekleştirmeyi, gay hareketinin fikirlerinin Kazakistan’da propagandasını yapmayı da sürdürdük. İnsan Hakları Uluslararası Kazakistan Bürosu’nun verdiği bilgilere göre 1997 yılında güvenlik güçleri(milis) tarafından 8 gay insanın öldürüldüğü rapor edildi. 1996'da 2000 ve 1997'de

1500 insan, donma, açlık, tüberküloz, işkenceden, tutuklu bulundukları yerlerde zarar gördüler. Tüm insan hakları evrensel ve bölünmezdir. İnsan hakları ve temel özgürlükler insanların dünyaya gelmeleri ile kazandıkları haklardır. Bu hakları savunmak ve desteklemek hükümetlerin en önemli sorumluluklarıdır (25 Haziran Viennats Deklerasyonu 1993). Hükümet dışı organizasyonlar (NGO)ve bunların üyeleri İnsan Haklarının Birleştirilmiş Deklerasyonunda kabul edilen haklar ve özgürlükleri kullanma ve kendi ülkelerinde yasaların korumasından faydalanma hakkı olmalıdır . NGO'lar ulusal yasaların ve "Birleştirilmiş İnsan Hakları Deklerasyonun" (10 Aralık 1948)sınırları dahilinde hiç bir müdahale olmaksızın özgürlüklerini, haklarını gerçekleştirmek için kullanmalıdır. Yukarda bahsedilen engellere rağmen KONTRAST'ın Başkanı olarak, ben sık sık radyo ve tv'yi konuşmalar için kullanmaktayım. Gazetelere röportajlar verdim. Caravan, Moskow Komsomol, Arguments and Facts, Aviatract, Industrial Karaganda, Sustainable Development, ILGA Bülteni, Newsletters gibi gazete ve dergilerdeki yayınlar sayesinde pek çok insan ve organizasyon Kazakistan'da ve dışarda KONTRAST hakkında bilgi edinmiştir. 1997'nin 5 Ocağından itibaren Kazakistan’ın başlıca şehirlerini ziyaret etmekte ve yüksek okul ve üniversitelerde Kazakistan'daki Gay Hareketi hakkında konuşmalar yapmaktayım. Ceza yasasında eşcinsellere haksızlık eden maddenin varlığı eşcinselliği suç dünyası ile yüzyüze bırakmaktadır. 1995'de iki gay öldürülmüştür. İçişleri Bakanlığının elindeki listeye göre gayler gecenin erken saatlerinde sorgulama altına alındılar, dövüldüler ve işlemedikleri suçları itiraf etmeye zorlandılar. En sonunda hiç bir kanıt bulunamadan dava kapandı. 1997'de Almatı'da K. Ghering adlı Amerikalı bir gay öldürüldü. Amerikan Hükümeti Kazak Hükümetine bu olayla ilgi protesto çekince suçlular kısa zamanda bulundu. 15 Haziran 1996'da Başbakana ve Kazak Parlamentosuna 104. maddenin 1. fıkrasının (gönüllü eşcinsellik) ceza yasasından çıkarılması için başvurduk. Bu başvuru, tv ve gazetelerle ortak hareket sonucu 16 Haziran 1997'de bu maddenin kapsamından çıkarıldığı yeni ceza yasası kabul edildi. Ağustos 1997'de Başbakana elimizde hazır


bulunan liste doğrultusunda, 104. madde 1. fıkrasından mahkum edilmiş olanların genel affı ve serbest bırakılması için dilekçe verdik. 1995'de ILGA tarafından verilen davetin ve SOROS fonundan alınan mali destek sayesinde Kiev'deki Doğu Avrupa ve eski Sovyet Ülkelerindeki Gay Hareketinin gelişimi ve sorunları üzerine düzenlenen uluslararası konferansa katıldık. Parasal sorunlar yüzünden başka bir yere gidemedik. Almatı'da gayler arasında, WHO 'dan alınan 1996'da 3500, 1997'de 4000 kondom dağıttık. Buna ek olarak insan haklarına ilişkin yayınlar da dağıtıldı. KONTRAST'ın var olduğu süre boyunca Almatı'daki çeşitli elçilikler ve örgütlere demokrasi, azınlıklar için insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için başvurduk. Ama hiç bir yerden finansal kaynak ve anlayış görmedik. Bize yardımcı olan HIVOS, ILGA, IGLHRC, CASDIN, Kazakistan Uluslararası İnsan Hakları Bürosu ve bir çok örgüt ve insana şükran borçluyuz. Özellikle de bürosunu geçici kullanım için bize bırakan NGO Casdın'e. KONTRAST, kamuoyu düşüncesinin cinsel azınlıkların, demokrasinin ve Kazakistan'daki insan haklarının çıkarı yönünde değiştirilmesi konusunda çaba harcamaktadır. 104. maddenin 1. fıkrasının iptalinden sonra dahi Kazakistan gayleri hala aldatılmakta ve savunmasız bırakılmaktadır. Sivil toplum örgütleri her toplumda İnsan Hakları savaşımının çekirdeğidir. Bu örgütler her düzeyde yararlı olabilir, insan hakları doğrultusunda lobi yürütebilir, bilgi toplayıp yayabilir. Geçtiğimiz yıl cinsel azınlıklar bu yönde büyük bir ilerleme kaydetti. Ve bu yansımasını gay haklarının belirlenmesi, kurumsallaştırılması ve korunması için yapılan uluslararası çalışmalarda da buldu. KONTRAST'ın yakın amaç ve planları:

gelecekteki

1-Cinsel azınlıklar için insan haklarının savunulması 2- Kendi basım merkezinin oluşturulması 3-Dünya çapındaki gay örgütleri hakkında veri tabanı oluşturulması 4-Kendisine ait bir kütüphane ve vidoetek'in oluşturulması 5-Tam donanımlı bir büronun açılması 6-Toplantılar için bir klubün açılması 7-Seminer ve konferansların örgütlenmesi 8-Askerler ve öğrenciler arasında gay hareketinin propagandasının yürütülmesi

9-Kazakistan'ın tüm uluslararası insan hakları anlaşmalarına imza atmasının sağlanması ve bunun gözlenmesi 10-Tüm dünyada insan haklarını savunan örgütler için veri tabanının oluşturulması ve bunlarla işbirliğine gidilmesi 11-Cinsel azınlıklar arasında AIDS'ten korunmanın yaygınlaştırılması

Kazanımlarımız: 1991'den 1997'e kadar KONTRAST'ın çabaları sayesinde şu değişikler gerçekleşmiştir : 1-AIDS'li gaylerin oranı %5'dir 2-Ceza yasasının 104. maddesi 1. fıkrası iptal edilmiştir 3-Kamuoyunda gay hareketine ilişkin olumlu değişimler oldu 4-Maddi zorluklara rağmen KONTRAST varlığını sürdürdü

Ülkenin içinde bulunduğu güç ekonomik koşullarla bağlantılı olarak KONTRAST Orta Asya'da cinsel azınlıkların haklarını savunan tek örgüt olmasına rağmen, kendi ekipmanına ve bürosuna sahip değildir. Şu anda 800 000 gay vardır. KONTRAST gelecekteki çalışmaları için sizden şunu rica etmektedir: eğer olanağınız varsa bize gay gazeteleri, broşürler, takvimler, kataloglar, posterler, kitaplar, video kasetler, prezervatifler, dünya gay örgütlerinin adreslerini ve insan hakları savunucuları ile ilgili dokümanları gönderin. Bunun için size teşekkür ederiz. Adres: PO Box 108, Almatı, KAZAKİSTAN

Bir Aşk Hikayesi Aimee ve Jaguar ERİCA FISCHER Bir Aşk Hikayesi, Berlin 1943 Almancadan Çeviren: Mehmet Ukşul Birinci Basım, 1998, Gendaş A.Ş.

Nazi Almanyasında iki kadının aşk hikayesi 1942 Berlin’i. 29 yaşındaki Lilly Wust bir gün 21 yaşındaki Felice Schragenheim ile tanışır. İki kadın birbirlerine aşık olurlar. Lilly bir askerle evli olup dört çocuk annesidir. Lilly (Aimée) ve Felice (Jaguar) birbirlerine yazdıkları mektuplar ve şiirlerle, hatta aralarında imzaladıkları evlilik sözleşmesiyle baş döndürücü bir ilişki yaşarlar. Felice sevgilisine yahudi olduğunu itiraf ettiğinde bu tehlikeli sır iki kadını daha da sıkı birbirine bağlar. Ancak mutlulukları uzun sürmez, Felice 21 Ağustos 1944’de Gestapo tarafından tutuklanır ve toplama kampına gönderilir. Erica Fischer, 80 yaşını aşmış Lilly Wust’un hikâyesini kendi ağzından dinledi ve onu ayrıntılı bir belge haline getirdi. “Fischer’in kitabı hem lezbiyen yaşamını, hem Nazi rejimi altında yaşayanların başından geçenleri belgeleyen bir toplumsal tarih şaheseri.” JEWISH CHRONICLE

KAOS GL 50 / 37


COŞKUN Son yıllarda sosyal bilimcilerin bir uyarısını gazetelerden hep okuyoruz. Böyle giderse bu İstanbul toplumda sosyal patlamaların ve cinnetlerin

Neden çoğunlukla kurbanlar eşcinseldi? Yoksa eşcinseller toplumda korunmasız kalmış, zaafları olan, karnı yumuşak insanlar mıydı? Yoksa sosyal patlama denilen lanet, eşcinselin başında mı patladı? KAOS GL 50 / 38

kaçınılmaz olacağını. Nasıl giderse? Ahlaki, manevi, insancıl değerlerin süratle önemini kaybetmesi, insanlar arasında paranın tek ölçüt olması, gelir dağılımındaki bozukluğun giderek daha da artması, siyasetin kirlenmesi, hatta kirlilikten beslenmesi, çetelerin-mafyaların ortalıkta cirit atması, hatta devletin bile bir çeteler yumağı olduğunun söylenmesi, alt yapısı yetersiz büyük kentlere hızlı göçün ve yüksek enflasyonun devam edip gitmesi… Peki ne olacakmış böyle giderse? İnsanlar cinnet geçirebilir veya sosyal patlamalar olabilirmiş. Bir an gözümü kapatıyor ve hayal ediyordum. Hıncahınç kalabalık bir otobüste bir insan, aniden yanındaki insanın kolunu mu ısıracak? Ya da, volkan patlaması gibi, insanların en yoğun olduğu noktalarda, meydanlarda zemin yarılacak, topraktan insanlar fışkırıp, zaten kalabalık olan insanların üzerine yine insanlar mı yağacak? Hayali komik gelirdi bana. Anlamazdım. Yani nasıl olacaktı bu cinnet veya neydi sözü edilen sosyal patlamalar? Şimdilerde yeni yeni anlamaya başlıyorum. Bir insan otobüste, vapurda, parkta ya da yolda henüz yeni tanımış olduğu insanın evine gider ve oturup müzik dinlemek, sohbet etmek veya bir kahve içmek yerine, o insanın paralarını zorla almak isterse… Bunun için ona şiddet uygulamayı, hatta cinayet işlemeyi bile olağan bir komşuluk ilişkisi soğukkanlılığıyla yaparsa, üstelik bunu yaparken, “Yahu bak bu insanın kedileri de varmış. Bu adamın parasını zorla alırsam veya onu kesip doğrarsam, kedileri aç kalmaz mı? Bak kütüphanesinde dolu kitap dizili, birkaç tanesi yerde halının üzerinde. Ya o birkaç kitap, bu insan tarafından okunmayı bekliyorsa? Bak pencerenin önünde irili ufaklı, rengarenk saksı çiçekleri. Ben onlara su veren bu insana zarar verirsem, o

Kirpi gibisin çocuk Her tarafın diken Kim elini uzatsa, delik deşik Üstelik Sen de kan içindesin Atilla İlhan çiçekler bana kızgın gözlerle bakmaz mı, bana darılmaz mı? Ben bu insana zarar verirsem, annesi ona bu akşam telefon açar ve cevap alamayınca kadıncağız endişelenmez mi, üzülmez mi? Bu insanın anıları yok mu ya da gelecekle ilgili hayalleri; sevinçleri olmamış mıdır bu insanın, ya da acı çekmemiş midir bazen benimki gibi? Yoksa insan değil midir karşımdaki ya da bu kadar ucuz mudur insanın hayatı” diye düşünmeyen insanlara rastladıkça ve onların varlığını duydukça… Köşk sinemasında, tam da filmin en pornografik anında, koltukta oturan birisi yanındaki adamın sertleşmiş penisini tuttu. Adam kalkıp onun yüzüne birkaç şiddetli yumruk indirdi. Etraftakiler başlarını çevirip onlara bakarken herkesin elinde erekte olmuş, çıplak, kendi penisleri vardı. Sonra başlar yine beyaz perdedeki görüntüye çevrildi. Dayak yiyen de, dayak atan da zaten birbirlerini hiç tanımıyorlardı, olaydan sonra da tanışmadılar. Dayak yiyen kalktı arka koltuklara geçti, dayak atan ise koltuğunu değişmedi. Cihangir yokuşundan çıkan üç gay insana, yol kenarındaki bir grup genç, “ibneler” diye saldırdı. Onları pantolonlarının kemerleriyle döverken daha önce birbirlerini hiç görmemişlerdi. Kavgadan sonra da birbirlerini hiç görmediler. Dayak atanlar kaçtı. Dayak yiyenler hastaneye gitti, onları seyreden meraklı esnaf, dükkanlarına çekildi. Bir polis, yakaladığı travestiyi dövüyor. Onu hiç görmemiş, tanımıyor ve hiç tanışmayacak. Birbirlerinin ne tür müzikten hoşlandıklarını bilmiyorlar. Birbirlerine hayattan olan beklentilerini de sormuyorlar. Dahası konuşmuyorlar. Birisi sadece vuruyor ve ötekisi acıyla inliyor. Bir eşcinsel Taksim parkında tanıdığı iki kişiyi alıp, Cihangir’deki evine götürdü. Gecenin bir saatinde eşcinsel uyurken misafirlerden birisi, eşcinselin boynunu ve göğsünü bıçakla kesmeye başladı. Güzel bir rüyadan acılar içerisinde, kanrevan içerisinde uyanmanın nasıl bir duygu olduğunu sormadı misafirler. Sordukları ve istedikleri sadece paraydı. Genç eşcinsel, kalabalık kentin yalnızlığını paylaşmak için evine getirdiği bu iki insanın,


gecenin ortasında vampirleşeceğini bilememişti. Onlar parayı alıp parka yeni insanlarla tanışmaya giderken eşcinsel, Taksim ilkyardım hastanesine kaldırıldı. Ondokuz yaşındaki yakışıklı bir genç, Kadıköy Vapurunda tanıştığı eşcinselin evine gitti. Sözde seks yapacaklardı. Ardından eve silahlı bir arkadaşı daha geldi. Evdeki bu eşcinseller, gelen bu iki genç tarafından silah zoruyla soyuldu. Ne evdekiler onları tanıyordu, ne de onların evdekileri tanımak gibi bir arzuları vardı. Belinde silah, cebinde paralar, altlarında beyaz bir Broadway. Gittiler. Aksaray’da kapanmış olan Değirmen Birahanesi’nde uzun yıllar garsonluk yapmış orta yaşlı sempatik eşcinsel, üç gün önce evinde ölü bulundu. Celladıyla ya tanışmıştı ya da tanışmaya fırsatları kalmamıştı, bilinmez. … İnsanlar cinnet mi geçiriyordu? Neden çoğunlukla kurbanlar eşcinseldi? Yoksa eşcinseller toplumda korunmasız kalmış, zaafları olan, karnı yumuşak insanlar mıydı? Yoksa sosyal patlama denilen lanet, eşcinselin başında mı patladı? (24.08.1998)

Hertford Hotel

18 Lord Street, Blackpool, Lancs, FY1 2BD * Friendly * Mixed * * Gay run * Licensed* * Excellent food * Open all year * * TV & tea facilities in all rooms * * Close to clubs, attractions, rail station * * Rooms from £12.00 per night *

Contact Chris or George Tel: 01253 622793 Email: ceges@aol.com

ORTA YAŞLI BİR YAZARIN CUMHURİYET BAYRAMI KONULU İLK ŞİİRİ Şiirin konusu bir Cumhuriyet Bayramıdır Herkes bir cumhuriyettir aslına bakılırsa Babam bile bir cumhuriyettir ikinci karısıyla Bakmayın yoksul bir emekli olduğuna Bizi öfkeli ve tedirgin büyüttü Renkleri iskambilden aşırılma izciler Kızmasınlar şimdi bana. Biz de o oyunlara düştük Uykusunu almamış askerler Bıyıkları burulu at polisleri Yelekli belediye başkanları ve süslü valiler Herkes kendine göre bir cumhuriyettir aslında Herkes bir cumhuriyet kurabilir bahçesine Önemli olan istek, plan ve malzeme Çalışmak ve yükselmek yüreklerde çıngırak İster ısırgan otları bürüsün İster öksürük çiçekleri süslesin İster karpuz kes otur ve ye, kendi bahçendir Tarlalar ve fabrikalar dolusu bir halkın kalkışması Kurduğu zaman fakat kendi öz uygarlığını Başka türlü sesler geliyor bandodan bile Giderek anlam kazanır her türlü cumhuriyet Yoksa bir şair niçin ve nasıl yaşasın Aksi halde cumhuriyet konusu Hoyrattan kurtaramaz kendisini ve bayatlar Şablonla yazılan saçma söylevlerde ve İzci arkadaşların şapkalarında Durum işte budur Saygıdeğmez düşmanları şiirimin ve Cumhuriyetçi dostları kahkahanın Ben sakallı söylerim sözü Yarına inanmasam bugünü kurcalamam

1976

ERGİN GÜNÇE Türkiye Kadar Bir Çiçek 1988, Can, İkinci Basım

KAOS GL 50 / 39


Adların 1992 yazı korkunçtu. Bosna-Hersek’teki savaş dehşet vericiydi. Silinmesi Hırvatistan’daki savaş bitmişti ama gelen haberler iyi değildi. Belgrad’daki

Belgrad, 27 Haziran 1992 KAOS GL Aralık 1996 sayı:28 Çeviren: Murat Yalçınkaya

barış hareketleri güçsüzdü ve birkaç sokak gösterisi üç ayda bir organize ediliyordu. Haziran başında birçok fakültenin öğrencisi, dersleri ve sınavları boykotu da içeren uzun bir öğrenci protestosu yapmaya karar verdiler. Öğrenciler şehir merkezinde bulunan Felsefe, Edebiyat ve Matematik Fakültelerinin binalarını işgal ettiler. Tüm ilerici ve demokrat insanlara gelip kendilerine katılmaları için çağrı yaptılar. Eylem sürecinde, kimi öğrenciler sınıflarda uyuklarken, bir çoğu da aralıksız süren tartışmalar, sunuşlar, müzik dinletileri ve savaşa karşı, demokrasiye vurgu yapan etkinlikler yaptılar. Arkadija, bu eylemlerin lezbiyen ve gay onur günü için uygun bir ortam olduğuna ve 24 Haziran’da “Lezbiyenler ve Gayler… Çevresel Hareketin Stratejisi” başlığında bir toplantı yapmaya karar verdi. Öğrencilerin özyönetim kurulu bu etkinliğin yapılmasına izin vermedi ve tartışmaya çağrı afişlerini yırttılar. Daha sonra 103. Salonun önünde 50’ye yakın kişi, tepki duyan profesörler, öğrenciler ve diğerleri bu uygulamanın demokrasi prensiplerini çiğnediğini anlatmaya çalıştılar insanlara. 103. Salonun girişinde body-guardlar gibi durup “Buranın kutsallığını bozup içeri giremezsiniz” diyen İlahiyat Fakültesi öğrencileri vardı. Kim olduğumuzu deklare etmek de zordu kimi arkadaşlarımız için. Belgrad’da yaşayan Müslümanlar evlerinin önünde isimlerinin yazılı olduğu tabelaları müslüman oldukları anlaşılmasın diye çıkarmak zorunda kalıyorlar. Belgrad’daki Arnavutlar dilleri farklı olduğu için ağızlarını açamıyorlar. Fahişelik yapan kadınlar ilk yardıma ihtiyaç duyduklarında bağıramıyorlar: Nasıl söyleyebilirler kim olduklarını ve nasıl cesaretleri olabilir tecavüze ve şiddete maruz kaldıklarını ifade etmeye. Üniversitenin koridorlarında Çingene öğrenciler yok; HIV virüsü taşıyan insanlara karşı hiçbir dikkat yok, lezbiyenlerin ve gaylerin varlığına işaret eden hiçbir şey yok. Tekerlekli sandalyelerle ulaşımın sağlanabileceği olanaklar yok, yollarda sadece hiçbir özrü olmayan, heteroseksüel, beyaz, Sırp kadın ve erkekler yürüyeceklermiş gibi… Kendi adlarımıza, kimliklerimize alan açmak için uğraşıyoruz. Diğer insanların çevrelerinde hiç duymadıkları binlerce adın ve kimliğin olduğunu bilmeleri için çaba sarfediyoruz. Bu kez olmadı ama 92 öğrenci protestosu da bitmedi. 400.000.-


Beşinci yıla girmemiz dolayısıyla bir anket yapalım istedik. Geride bıraktığımız dört yıl sürecinde her geçen yıl daha çok kişiye ulaşan ve daha çok kişinin yazıp okuduğu KAOS GL, bu ankete vereceğiniz cevaplarla daha sağlıklı bir iletişimi hedeflemektedir. Bu hedefe ulaşmak için de sizlerin anketi mutlaka doldurup en kısa sürede bize yollamanız gerekmekte. Türkiyeli eşcinsellerin bir iletişim ve etkileşim zemini olan KAOS GL, bu anketi adettendir diye ya da laf olsun diye hazırlamadı. Anket sorularına vereceğiniz doğru ve samimi cevaplar KAOS GL dergisinin gelişmesi ve hepimizin ortak dergisi olması için etken olacaktır. Bizler bu anketi önemsiyoruz ve düş kırıklığına uğramak istemiyoruz. Gönül ister ki KAOS GL okurlarının hepsi bu anketi cevaplandırıp bize göndersin. Ama biz, dergi satışının yarısı kadar gelecek bir cevabı da anketin amacı açısından sağlıklı bir sonuç olacağını değerlendireceğiz.

Anketi doldurup Ali Özbaş, P.K. 53, Cebeci ANKARA adresine yollayabileceğiniz gibi, 0.312.363 90 41 numaralı faksımıza da iletebilirsiniz. Sabırsızlıkla bekliyoruz.

1. 2. 3.

4. 5.

6.

Yaşınız: …………………………………………………

Erkek Cinsiyetiniz: Kadın Cinsel yöneliminizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Eşcinsel/Gay Biseksüel Transeksüel

Eşcinsel/Lezbiyen Travesti Heteroseksüel

Diğer (Belirtiniz): …………………………………….… Şu an nerede (köy, kasaba, ilçe, il, yurtdışı) yaşıyorsunuz?………………………………………….. Neden?

Buralıyım/Ailemden dolayı Öğrenciyim/Okuldan sonra burada kaldım İşimden dolayı Eşcinsel olduğum için bu şehre gelmek zorunda

kaldım Şu an ne yapıyorsunuz? (Gerekiyorsa birden fazla maddeyi işaretleyiniz)

8.

İsteyerek evlendim 10. Eşcinsel ve evliyseniz çocuğunuz var mı?

Var Yok 11. Eşcinseller için: Eşcinsel olduğunuzu bilenler (Birden fazla maddeyi işaretleyebilirsiniz): Ailemden bir kişi ya da birkaç kişi Ailemin tümü En yakın heteroseksüel arkadaş/larım Bütün arkadaşlarım Öğretmen/lerim Patronum İş arkadaş/larım

Diğer (Belirtiniz):……………………………………………… 12. Aileniz biliyorsa:

Ben açıkladım Başkalarından duydular (Belirtiniz, arkadaş, öğretmen,

Tek başıma Ailemle Sevgilimle Arkadaşlarımla Diğer (Belirtiniz): ………………

davranışlarımdan vs) ……………………………………….. Diğer (Belirtiniz): …………………………….………………. 13. Ailenizin tepkisi ne oldu?

Kimle birlikte yaşıyorsunuz?

Nerde kalıyorsunuz?

Evde 9.

kaldım

üniversite master/doktora İşçi/Özel sektör İşçi/Kamu Memur Emekli İşsiz Serbest (Belirtiniz): ………………

Öğrenci: lise

7.

Ailem ve çevremden dolayı evlenmek zorunda

Yurtta

Cezaevinde

Diğer (Belirtiniz):……………………………………… Eşcinsel, fakat karşı cinsle evliyseniz:

patron vs. söyledi)……………………………………………

Kendileri keşfetti (Belirtiniz, özel eşyalarımdan, Hiçbir sorun çıkmadı, ilişkimiz devam ediyor Çok üzüldüler ama dışlamadılar Doktora sürüklediler


Şiddet gösterdiler ama kabullenmek zorunda kaldılar (Belirtiniz, dayak, kısıtlama gibi) ……………………………

Şiddet gösterdiler ve evden kovdular

Diğer (Belirtiniz): ……………………………………………... 14. KAOS GL ile nasıl tanıştınız?

Arkadaşım söyledi Kitapçıda gördüm Gazete/dergiden öğrendim

(Hangisi belirtiniz)……....… Diğer (Belirtiniz): …………………………………………….. 15. KAOS GL’yi ne zamandan beri takip ediyorsunuz? Belirtiniz: …………………………………………………….... 16. KAOS GL’yi nasıl temin ediyorsunuz?

Kitapçıdan satın alıyorum. İnternetten takip ediyorum. Elden dağıtanlardan alıyorum Arkadaşım alıyor, ben de okuyorum. Ücretsiz bırakılan yerlerden birinde okuyorum. Aboneyim, adresime gönderiliyor.

17. KAOS GL’ye hiç yazdınız mı? (Mektup, yazı ……)

Evet

Hayır

18. KAOS GL dışında okuduğunuz dergi ve gazeteleri belirtiniz: …………………………………………....... 19. Düzenli ya da sıklıkla izlediğiniz televizyon programlarını adı ve kanalıyla birlikte belirtiniz (haberler, dizi, şov, film... ) …………………………………………….................. ………………………………………………………… 20. Okuyamamış olsanız bile bu sayıda verdiğimiz 4 yılın “içindekiler” listesinden ilginizi çeken yazı ve bölümlerden en az 10’unu belirtiniz: ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… ………………………………………………………… 21. KAOS GL’ye ne tür katkıda bulunabilirsiniz? (Birden fazla maddeyi işaretleyebilirsiniz)

Yazı yazabilirim Çeviri yapabilirim

(Hangi dil olduğunu belirtiniz)………………………

Bulunduğum yerde dağıtım ve tanıtımını üstlenebilirim

Yaşadığım bölgeden haber ve röportaj gönderebilirim

Elden satabilirim Reklam bulabilirim Parasal katkıda bulunabilirim Diğer (Belirtiniz): ……………………………………… 22. Derginin fiyatını nasıl buluyorsunuz? Ne kadar olmasını istersiniz?

…………………………………………………………… 23. KAOS GL’nin yeni sayfa düzenini ve formatını nasıl buluyorsunuz? …………………………………………………………… 24. Yazılardan bağımsız tam sayfa resim istiyor musunuz?

Evet Hayır Farketmez 25. Resimler dışında KAOS GL’de hangi bölümlerin sürekli olmasını istersiniz? (Birden fazla maddeyi işaretleyebilirsiniz) Şiir/Öykü Haberler Tanıklıklar

Makale GL Kitaplığı Yaşamın İçinden Kartpostallar Röportajlar Bulmaca Çeviri

Başka(Belirtiniz)………………………………..………… 26. Dergide mektuplar sayfasından bağımsız bir iletişim sayfası olsun mu?

Evet Mektuplar bölümündeki hali yeterli 27. Önümüzdeki üç sayıda “dosya” olarak hangi konuların ele alınmasını önerirsiniz? …………………………………………………………………… ……………………………………………………………… 28. Eğitim ya da çalışma dosyalarına neden katılmadınız? Ben sadece okurum, yazmayı sevmiyorum. Nasıl yazacağıma karar veremedim. Önce başkaları yazsın diye bekledim. Öğrenci/öğretmen … değilim. Çalışmıyorum ve meslek kaygım da yok. Başka konular olduğunda yazacağım. Yazdıklarımı yayınlamazsınız diye düşündüm. Başka (Belirtiniz)………………………………………

29. Cinsel kimliğinizle bağlantılı olarak karşı karşıya kaldığınız en önemli sorunlar nelerdir? (Birden çok madde işaretleyebilirsiniz)

Cinsel kimliğimi belirleyememek Partner ve dostluk eksikliği Yalnızlık ile duygusal ve ruhsal problemler İçinden çıkılmaz aile içi huzursuzluk Diğer (Belirtiniz)…………………………………….......

30. Cinsel yöneliminizden hareketle içinde yaşadığınız toplumda taşıdığınız hayati kaygılardan üçünü belirtiniz.

Sosyal güvencesizlik Can ve mal güvenliğimin olmaması Aile, okul, iş gibi hayatın her alanında ayrımcılığa maruz kalmak

Diğerleri (Belirtiniz)……………………………………… 31. Eklemek istedikleriniz: ………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………


EYLÜL 1994’TEN-EYLÜL 1998’E KAOS GL • • • • • • • • • •

EYLÜL 1994 SAYI 1 -Kaos Şanlıyor -Varolan Durum ve Eşcinsellik -Pornografi............................................................Atilla Karakış -Polis Kimliği ve Heteroseksist Terör...............Muhittin Serinay -Tanıklıklar -Şiir -Bir Defterden ve Gitti.....................................Derya Kurat -Aykırı Fırtınalar.....................................................Derya Kurat -Eşcinsellik, Sosyalizm, Anarşizm....................Gay’e Efendisiz -Kolaj -Kadınlar ve İktidar-Düşünceler-i-m-iz • .Eşcinsel Oluverme Sendromu • .Eşcinseller Kadınlardan Nefret Eder, Onları Rakip Olarak Görür -Yanlış• .Eşcinseller Kadınlara Özenirler -Yanlış• .Eşcinseller Apolitik İnsanlardır -hem Doğru hem YanlışEKİM 1994 SAYI 2

• • • • • • • • • •

-Kaos GL’den -Cümlenin Dışında.................................................Utku A.Feza -Ademin Cinselliğinde Mahrem Alan.................Sermet Güngör -Türkiye’nin Bütün Eşcinselleri Birleşelim!..............Ediz Öztürk -Eşcinselliğin Tarihine Özgürlükçü Yaklaşım.....Mark Richards -Cinsel Mozaik.......................................................Sanem Akay -Transseksüel Öfke.............................................Susan Stryker -Şiir -Belli Değil-....................................................Sanem Akay -Sanat ve Eşcinsellik -Giovanni’nin Odası-..........Özgür Özkan -Siyah Eşcinseller İçin Dönüm Noktası –Zimbabve- (Galz Magazine)

• • • • • • • • • • • •

KASIM 1994 SAYI 3 -Korku……………………………………………........Derya Kurat -Kadının Sesi……………………………………..…..Başak Upar -AIDS Bildirisi -Aids ve Eşcinsellik……………………………..Dr.Tim Edwards -Aids ve Anlamları…………………………………Susan Sontag -Aids’liyle Yaşamak -Bir Tanıklık-Sanat ve Eşcinsellik -Aids ve Eşcinsellik- ……...Özgür Özkan -Müzikal Feministler:RG…………………….Çev. İdris Demiralp -Tanıklıklar -Şiir -Şehirde Artık Hiç Işık Yok- ……………Tahar Ben Jelloun -Mektup-lar-dan -Kaos GL ve heteroseksüellik, politika...

• • • • •

ARALIK 1994 SAYI 4 -Sözler................................................................................D.K -Eşcinsellik mi? Erkeksi/Kadınsı Protesto mu?.Sermet Güngör -Tanıklıklar -Bir Bakışık Hikaye…………………………………...Başak Upar -Mekan Sorunu……………………………………………..Erol A.

Eylül 1994’ten Eylül 1998’e K

AOS GL

• • • •

-Pornografi2…………………………………………Atilla Karakış -Mektup-lar-dan -Haberler -Uzlaşma……………………………………………...Derya Kurat

• • • • • • •

OCAK 1995 SAYI 5 -İktidar Nedir?……………………………….....Joseph Proudhon -Haz, Yaratıcılık ve Politika…………………….Michel Foucaul) -Tanıklıklar -Auschwitz’e Ziyaret………………………………..Çev.Harun T. -Latin Amerika’da Neler Oluyor?………………….ILGA Bulletin -”Ailen Biliyor Mu?”……………………………...Muhittin Serinay -Bellek ve Özgürlük……………………………...Gay’e Efendisiz

• • • • • • • •

ŞUBAT 1995 SAYI 6 -Bakışık Bakış………………………………………...Başak Upar -Lezbiyen Varoluşun Başkaldırısı……………...Ann Menasche) -Verem, Diyanet, Aids, Lut... …………………..Muhittin Serinay -Okuma, Yazma, Tartışma………………………….Derya Kurat Psikoloji mi, Biyoloji mi... Birinden Birini Seçmek Zorunda mıyız?………………………………………………………..Erol A. -Tanıklıklar -Bir Gün Mutlaka……………………………………..Derya Kurat -Bakışık Bir Aşk Hikayesi……………………………Başak Upar -Mektup-lar-dan -İHD’de Neler Oluyor? -Lezbiyen Magazin -Modern Devlet, Aids, Kaos………………………………….T.E. -Arka Kapak…………………………………………..Başak Upar

• • • • • • • • • • • •

MART 1995 SAYI 7 -Bakışık Bakış 2……………………………………...Başak Upar -Mücadele Yoksa, Özgürlük de Yok……………….Derya Kurat -Yüreklerimizde Şakıyan Serçe………………..Güneş K. Göker -Ayın Kristal Rahmi……………………………………….Meryem -Tanıklık -ILGA Nedir? -Kolaj -Kadın-Kolaj -Gen Araştırmaları-Günlüğümden Notlar………………………………..Derya Kurat -Mektup-lar-dan -Dünya Tiyatrolar Gününü Niçin Reddediyoruz? -Venüs’ün Kızkardeşleri

• • • • •

• • •

NİSAN 1995 SAYI 8 -İsim Tartışması • .Bir grup lezbiyen • .Atilla Karakış -Bakışık Bakış 3……………………………………...Başak Upar -Terimler -Gay, Lambda, Pembe Üçgen, Gökkuşağı Bayrağı, 1


• • • • • • • • • • • • • • • •

• • • • • • • •

• • • • • • • • • • • • • • •

Stonewall-Mektup-lar-dan -Kolaj -Genelev, Aids, biyoteknoloji, ilaçlar-Sevgili G.G. …………………………………………Derya Kurat -Yaşamın İçinden Kartpostallar -Özgür ve Saygın Cinsellik…………………………Sanem Akay -Yatakta Ne Yaparlar?……………Çev. Venüs’ün Kızkardeşleri Eşcinsellere Yönelik Şiddete Karşı Ne Yapmalı? MAYIS 1995 SAYI 9 -Mektup-lar-dan -Eşcinsel ve İşçi Olmak………………………....Gay’e Efendisiz -Çalışma Hayatı ve Eşcinseller .3 Tanıklık -Dünya’dan Haberler .Arjantin, Meksika, Venezuella, Hollanda, Arnavutluk, Çin -Pornografi3……………………………………........Atilla Karakış -Yaşamın İçinden Kartpostallar -Tartışma • .Başak Upar • .Erol A. HAZİRAN 1995 SAYI 10 -Lezbiyenlere Baskı mı Var? diyenlere ..Çev.Venüsün Kızkardeşleri -Yaşamın İçinden Kartpostallar -Walt Whitman -Yaşamı hakkında, şiirlerinden-……..Can Atak -Sappho -Tartışma…………………………………………......Derya Kurat -Mektup-lar-dan -Ailen Biliyor mu?……………………………………..Bir lezbiyen -Kızılay’daki parkta Neler Oluyor? -Türkiye’de Eşcinselliğe Psikiyatristlerin Bakışı Nasıl? ......................................................................Bülent Karadoğan TEMMUZ 1995 SAYI 11 -Neler Oluyor? ...Haziran Memur Eylemleri... …..Atilla Karakış -Memur………………………………………………..Baha Tevfik -Avustralya………………………………………...Doğan Hürkan -Yaşamın İçinden Kartpostallar -Mektup-lar-dan -Bulmaca -Söyleşi -Cyberpunk’ın sorularına Kaos GL’nin cevaplarıAĞUSTOS 1995 SAYI 12 Gökkuşağı Çocukları,………………. Derleyen: Derya KURAT Şiir, Aşk Güzeldir, Kurtuluş Mücadelemiz Daha da Güzelleştirecek,……………………………….Gay’e EFENDİSİZ Anket, Biz Hepimiz Transseksüeliz,...……………….. Jean Boudrillard On Bin Yüz Milyonuncu Kez Muzır Kurulu ya da Pamuk Prensesin Şüpheli Ölümü,..…………………….Atilla KARAKIŞ Yaşamın İçinden Kartpostallar, Beyninize Sahip Çıkın,

Eylül 1994’ten Eylül 1998’e K

AOS GL

• • • • • • • •

• • • • • • • •

Anne Babanıza Açılmadan Önce Üstünde Düşünmeniz Gereken Bazı Sorular. EYLÜL 1995/13. SAYI *Şimdi Okullu Olduk………………….........…Gay’e EFENDİSİZ *Yaşamın İçinden Kartpostallar *Pornografi 4………………………………..........Atilla KARAKIŞ *Pembe Üçgenin Ortasında……………….......Haluk CÖMERT *Mektuplardan Marlon T. RIGGS...Çev:Doğan HÜRKAN *Siyah Bir Gay’in Notları *Q………..………………..….David J. THOMAS, Çev: Harun T. *AIDS Haberleri/Genel Haberler/Eşcinsel Haberleri/Ne Yapmaya Çalışıyorlar? EKİM 1995/14. SAYI *Eşcinsellerin Kurtuluşu aynı zamanda Heteroseksüelleri de Özgürleştirecektir……….........………………Gay’e EFENDİSİZ *Gay’liği Yaşa(ya)mamak…………..………………………ESAT *Zamanın Kıyısındaki Kadın………........………Atilla KARAKIŞ *Yaşamın İçinden Kartpostallar *”Yalnız” Bir Kadın Olarak Lezbiyen ......................................... ..........................Nanette GARTREL, Çev:Yeşim T. BAŞARAN *Homofobik Önyargı, Eşcinsel Bireyler ve Terapistleri …………………………………………….......Sinan DÜZYÜREK *Şiir…………………………………..........…Metin GÜNDOĞAN *Amblem KASIM 1995/15. SAYI

• • • • • • • • •

• • • • • • •

*Gerçek Çocuk Sahte Çocukluk………….....Gay’e EFENDİSİZ *Yaşamın İçinden Kartpostallar *AIDS’I Tanı *”Merhaba Arkadaş”/Bir BUDDY Anlatıyor *Kapitalizm ve Gay Kimliği…………John D’EMILIO, Çev: Cem *Genital Emperyalizme(de) Son. Vücudun Her Noktası Boşalabilir…………………………….........………………….Birol *Mektuplardan *ILGA Bülten’den…………….......………Çev: Yasemin ÖZALP *Bir Arkadaşınız Gay Olduğunu Açıkladığında YAPMANIZ/YAPMAMANIZ Gereken Şeyler/Çocuğunuzun Eşcinsel Olduğunu Öğrendiğinizde Ona Nasıl Davranmalısınız ARALIK 1995/16. SAYI *Kapitalizmin Çarkı Dönüyor/ALÇAKLAR ……………………..….....…………………..Gay’e EFENDİSİZ *Rusya’da Gay Kültürü ve Edebiyatı……........................... ................................................Simon KARLISNKI, Çev: Cem *Lezbiyenlikle İlgili 10 Önyargılı Soru…………………...... ............................................ILIS, Çev: Venüs’ün Kızkardeşleri *Artemis’in Tapınağı……….....……………….Yasemin ÖZALP *Yaşamın İçinden Kartpostallar *Bakışık Tartışmasında Son Durum……...………Başak UPAR *Hamburg Homofobileri………………........Der: Sibel TÜRKER

2


• • • •

• • • • • • • •

• • • • •

*Kadın Eşcinselliğine Psikoanalitik Bakış. “Yalnız” Bir Kadın Olarak Lezbiyen Hakkında Bir Tartışma ........................... ...Charles W.SOCARIDES/Çev: Yeşim T. BAŞARAN-Harun T. *Nanette Gartrell’in Yanıtı *Hepatit B/Verem *”Lesbia Magazine” Dergisinden Çeviriler. .....Çev: Sibel TÜRKER *Evrensel Oy Hakkı Yanılsaması….....…….Michael BAKUNIN OCAK 1996/17. SAYI *Bilim Masum Değildir!…........………………Gay’e EFENDİSİZ *Bir Baskı Aracı Olan Psikiyatri…........………..Hrayr TERZİAN *Tanıklıklar *Söyleşi-D.T.C.F. Psk. Böl. Bşk. Prof. Dr. Ali DÖNMEZ *Kızım Kadınları Seviyor!……………….......…Yasemin ÖZALP *Yaşamın İçinden Kartpostallar *Eşcinseller Güzeldir.........Adam NAGOURNEY/Ç:Y.T. BAŞARAN *Önyargı ve Homofobi…….....………………Güneş K. GÖKER *”İyi” Bir Psikiyatrist(?) Tanıklığı *Kainatın Merkezinde… ……….......…………….Derya KURAT *Cinsel Tedavilerde Etik………....…Prof. Dr. Şahika YÜKSEL *Şiir…………………………………........….Metin GÜNDOĞAN

• • • • • • • • • •

ŞUBAT 1996/18. SAYI *Hayallerin Kızı Emma Goldman…....………..Emine ÖZKAYA *Seminer: AİLE *Lezbiyen İlişkiler Hangi Nedenlerle Başarısızlığa Uğramaktadır?………....….Monika STREIT/Çev: Başak UPAR *Bir Serüvendir Her Eşcinsel İlişki……………......…MUSTAFA *İp Cambazı Eşcinseller………………......Yeşim T. BAŞARAN *Ve Homofobi *Yaşamın İçinden Kartpostallar *Erkekler ve Estetik…………………….........Gay’e EFENDİSİZ *Arkadia *Moda Sendromları………………………….....Yasemin ÖZALP *Mektup *ILGA Bulletin’den……………………………...........Çev: Didem *Kötü Kan………………………………............Arthur RIMBAUD

• • • • • • • • • • • •

MART 1996/19. SAYI *KAOS GL Meydanlardaydı *Jean Genet/Bir Aziz, Bir Suçlu………………......……….Savaş *Un Chant D’Amour….………………........Yeşim T. BAŞARAN *Ve Homofobi *Aile ve Yokettikleri……………………….........Yasemin ÖZALP *Öykü………………………………….......…….Yasemin ÖZALP *Tanrıdır Bütün Phalluslar……………….......……….MUSTAFA *Arkadıja…….....…Jelica TODOSIJEVIC/ Yeşim T. BAŞARAN *Hayallerin Kızı: Emma Goldman (2)…......…..Emine ÖZKAYA *Mektup *Kuğular Şarkı Söylemez (Mi?)…………….......Atilla KARAKIŞ *Arkadaş Z. Özger Şiirleri

• •

NİSAN 1996/20. SAYI *Cinsel Kimlik Üzerine Birkaç Düşünce……………......MURAT *Konuşulmayan Kurallar-İran-Ürdün……Çev: Y. T. BAŞARAN

• • •

Eylül 1994’ten Eylül 1998’e K

AOS GL

• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

• • • • • • •

*Eşcinsellik; Hiperseksüalite………………….Yasemin ÖZALP *Söyleşi/Ferdi MERTER *λ Erzurum……………………….……MELİK/Lambda Erzurum *Tartışma (Tanrıdır Bütün Phalluslar) *Merhaba KAOS GL……………………..……….Mehmet ALAZ *Yaşamın İçinden Kartpostallar *Ve Homofobi……………………………..…..Güneş K. GÖKER *Eşcinsellik ve Flört…..………………………Güneş K. GÖKER *ILGA Bülletin’den Çeviriler MAYIS 1996/21. SAYI *Mutluyuz, Evlenmiyoruz…………………….Gay’e EFENDİSİZ *Çiğnenmiş Haklarımız *Tanıklık………………………….Kaleme Alan Haluk CÖMERT *Homofobi……………..….Douglas HUNTUN/Belkıs ÇORAKÇI *Yalnızlığa Dair…………….………………………Derya KURAT *Mektuplardan *Tartışma (Tanrıdır Bütün Phalluslar)……..………..MUSTAFA *”Nasıl Bir Eşcinsel Hareket” Tartışmasına Çağrı.………… ……………………………………………….Yeşim T. BAŞARAN *Hükümlünün Cinselliği Yok *Esmer Devrimci Kız……………………….…..Yasemin ÖZALP *Tapınaklar Yerine Gül Bahçeleri..…...……..Yasemin ÖZALP *Film Özetleri……………………..Derya KURAT/Barış EVREN *Ayıp……………………………………..…………….Ferit EDGÜ *Eşcinsel Hareketin Öncüleri…..….SiyahBeyaz Gazetesi’nden *Yönetilme Üzerine HAZİRAN 1996/22. SAYI *”O Başkalık Benim Kendimdir”…………………………KEMAL *Kent Planlaması…………………………..…Derleyen Emre G. *Planlama Gerekli ve Meşru Mu?……………....Batur ÖZDİNÇ *Ve Homofobi………………………………….…….Yalçın KAYA *Yaşamın İçinden Kartpostallar *Mektuplardan *Değinmeler…..…………………………….…Gay’e EFENDİSİZ *Gözlerimdeki Işığın Gölgelenemez Yansımalarının Oluşumu…………………………………..…...Güneş K. GÖKER *AIDS…………………………………….Der: Gay’e EFENDİSİZ *Aşk Üzerine 1……………………………..…..Yasemin ÖZALP *Avrupa’da Gay ve Lezbiyen Yaşamı Üzerine Beş Söyleşi… …………..………………………………………….Çev: GAYBOY TEMMUZ 1996/23. SAYI *Gay ve Lezbiyen Özgürlük Hareketi…….…………… ................................……….Margeret CRUNSHANK/Çev: Cem *Ve Homofobi…………..…………………..Yeşim T. BAŞARAN *Beyin Cimnastiği………………………………….Emre GÜVEN *Şehir……………………………….………….Gay’e EFENDİSİZ *Aşk Üzerine 2………………………..………..Yasemin ÖZALP *Dış Mihraklar/Triangle Center/LGFM……..………………. .............................................Der. ve Çev: Yeşim T. BAŞARAN *Söyleşi: Evli Bir Erkek Eşcinsel

3


• • • • •

• • • • • • • • • • • • •

• • • • • • • • • • • • • • • • •

*ABD’de Eşcinseller ve Evlilik Hakkında Anayasal Tartışmalar .............…David A. KAPLAN/Daniel KIADMAN, Çev: Harun T. *Erkekler de Tecavüze Uğrar, Heteroseksüeller Dahil… …………………………………………………………….Nedim B. *Erkeklere Tecavüz Suç İstatistiklerinde Gizleniyor……… ……………..…………………………SiyahBeyaz Gazetesi’nden *Erkek Özgürlüğü………………………………………..Nedim B. *İstanbul Kanatlarımın Altında; Eşcinsellik ise Ayaklar Altında……………………….…………………….Atilla KARAKIŞ AĞUSTOS 1996/24. SAYI *Radyo Kaos/Din *Eşcinseller Takdis Edilirse Ne Olur? *”Sevgi İçerikli Dine Evet, Eşcinselliğe Hayır!”……………… ………………………………………………...Der: Derya KURAT *Tartışma (Nasıl Bir Eşcinsel Hareket) • ..Batur ÖZDİNÇ-Yasemin ÖZALP-Barış EVREN-Can ATAK/Burak CEM-Devrim SEZER-Kemal YİĞİT-Hasan *Yorumsuz/Türkiye-Meksika Güneydoğu Dağları *Dış Mihraklar/Ilga-Portugal/GALZ/The Chaikovsky Foundation *Konuşulmayan Kurallar/Zimbabwe…………………… ………………………….Bew CLARK Çev: Yeşim T. BAŞARAN *Tecavüz *Mektuplardan *Tanıklık/Uslanırsam Şerefsizim……………………….Coşkun *Sahteyan / Konuk İşçi *Değinmeler..………………………..……….Gay’e EFENDİSİZ *Danimarka’da Toplum ve Eşcinsellik………………… …………Hazırlayan Mogens CAPRANI Çev: Hüseyin YILMAZ EYLÜL 1996, SAYI 25 III (Başlangıçtan 3. Yıla Kaos)...........................Atilla KARAKIŞ Radyo Kaos (Bozlak Köyünde AIDS Lezbiyenler AIDS Olmaz mı?..........................Derleyen; Didem Belirleyici Olan Yaşam (Hukuk)......................Yasemin ÖZALP Adalet ve Lezbiyenler................................Yeşim T. BAŞARAN Tartışma, Nasıl Bir Eşcinsel Hareket. .......Emil, Sedat, Devrim Çukurdan Çığlıklar.............................................................Emil İçimdeki ve Dışımdaki Sen.............................................Cengiz Kendime Yabancılaştım..................................................Güven Yaşamın İçinden Kartpostallar Film Özetleri...................................Derleyen, Yasemin ÖZALP Neler Oluyor? (Çeşitli ülkelerden haberler) ..................... ........................................Derleyerek çevirenler; Devrim&Emre Dış Mihraklar, LGFM.....................Çeviren Yeşim T.BAŞARAN Sözcüklerin Büyülü (Büyücü) Prensi Murathan.............Atilla A. İsveç Toplumunda Eşcinsel Hareketin Rolü............…… ………………………………………......Çeviren, Batur ÖZDİNÇ Gerçekten Öyle mi?............................Derleyen Batur ÖZDİNÇ EKİM 1996, SAYI 26 Bir İntihar Öyküsünün Ardından-Eşcinsellik, Aile, Medya...... ........................................................................Yasemin ÖZALP

Eylül 1994’ten Eylül 1998’e K

AOS GL

• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Dönme! Savaş Ay, Başımızı Döndürdü-Dikkat Fato Geliyor, Sığınaklara! ..................................................................Atilla A. Cennet Yaratıkları (Film)...........................Yeşim T. BAŞARAN Tek Başına Bir Adam (Kitap)....................Murat YALÇINKAYA Lanet (Anlatı)................................................................Omayra Zeki MÜREN (Tartışma).................................Kaos Eşcinselleri Nasıl Bir Eşcinsel Hareket.………………………………… ………………………Yeşim T. BAŞARAN, Gay’e EFENDİSİZ Dış Mihraklar, Arcigay-Arcilesbica Florence, ausZeiten, SVD/Türk-Gay Yaşamın İçinden Kartpostallar Erkeklik ve Eşcinsellik...........George L. MOSSE, Çeviren Emil Liseli Bir Homonun Yaşamında Bir Ay (Günlük).. ........ ..........................................Eric PETERSON, Çeviren Harun T. ILGA Bulletin, 1996/3 Haber KASIM 1996, SAYI 27 Ülker Sokak “Sakinleri” ve Travestiler (Röportaj)................. ..................................................................Yeşim T. BAŞARAN Meksika’da Travestiler... ............................Derleyen, Nedim B. Tanıklık Alttaki ve Üstteki.............................................Yasemin ÖZALP Mektuplardan Lambda İstanbul (Tanıtım) Nasıl Bir Eşcinsel Hareket..................Cengiz, Atilla A, Mehmet Ankara’dan Gayler Gelmiş............................................Coşkun Lezbiyenler AIDS Olmaz mı? II. Bölüm, .......Derleyen, Meltem Sana...(Anlatı)....................................................Derya KURAT Yaşamın İçinden Kartpostallar Eşcinseller Güzeldir........................................................Selçuk Bir Lezbiyen ve Bir Heteroseksüel Kadın (Sohbet Birdcage (Film)...........................................................M. Medre Gün Batımı (Şiir) Bir Annenin Hikayesi (AIDS) ..........................Çeviren, Coşkun ARALIK 1996, SAYI 28 Bir Grup Eşcinsel Kamu Emekçisinin 14 Aralık’ı Değerlendirmesi (Ankara Yürüyüşü) Sıcağı Sıcağına Lambda...........................Yeşim T. BAŞARAN Sadece Güldüm (Tv)............................................Barış EVREN Azınlık-Çoğunluk ve Hoşgörü Üzerine.............................Enver Mektuplardan Medya Her Zaman Bilgi Verir Mi? (Eşcinsel Anne’ye Velayet Yok Haberi Üzerine) Lezbiyen ve Anne Olmak (Röportaj).........Yeşim T. BAŞARAN KÜBA- Homoseksüellik, Homofobi, Devrim......... ..................................L. Arguelles&B.R. Rich, Çeviren, Devrim Dış Mihraklar, Sırbistan, Bir Feminist Lezbiyenin Savaş Dönemi Notları ..........................Çeviren, Murat YALÇINKAYA Nazizm ve Eşcinsellik.......George L. MOSSE, Çeviren, Selçuk Pembe Üçgen..................Terry BUOGHNER, Çeviren, Selçuk Temel İçgüdü (Film)........................................Yasemin ÖZALP Güzel Adam (Öykü)................................................Ali FERHAT Dedikodu, Çirkinlikten Güzelliğe (Anlatı)..............................Işık 4


• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Aşk Üzerine Bir Tanıklık.................................................Cengiz Lezbiyen-Gay-Heteroseksüel (Eğitim).. .............Çeviren, Badır Kadın Arkadaşa (Şiir)......…………………………………… …………………....Arnela Ten MEER, Çevirenler, Dilek&Yeşim ODTÜ’de Neler Oluyor Dördüncüden Haber Yok...............................................Coşkun Kanada’da Toplum ve Eşcinsellik........................Çeviren, Bora OCAK 1997, SAYI 29 Daha Ne Zamana Kadar Seyredeceğiz?......Gay’e EFENDİSİZ Almanya (Çalışan Eşcinseller ve Sendika).........Çeviren, Okan Yaşamın İçinden Kartpostallar Erkekten Hoşlanmak.....................................................Coşkun Çin Deyince......................................................Çeviren, Selçuk Ben Bir Heteroseksüelim Ama Ayşe Bir Kıza Aşık ..............................................Lesbenratung Curaçao’da Kadınları Seven Kadınlar ............................ …………….............Joceline Clemencia, Çeviren, Emre ÇELİK Bekletilmiş Sözcükler (Öykü)......................... Yasemin ÖZALP Nasıl Bir Eşcinsel Hareket........................... Gay’e EFENDİSİZ Dış Mihraklar, Frauenlesbenrat......................... Çeviren, Badır Güzel Adama İkinci Mektup(Öykü).........................Ali FERHAT Müşfik, Hangi Hatırlayışlar İnkarı Taşır İçinde Bilir Misin?..... ………….................................................. Murat YALÇINKAYA Sanal Gerçekliğe Girdiğimde Hangi Bedeni Geride Bırakacağım?.. Karen A. FRANCK, Çeviren, Doğan HÜRKAN Mektuplardan Kirli Devleti Gizleme Operasyonu.......................... Gün ZİLELİ GL Sözlüğü

• • • • • •

ŞUBAT1997, SAYI 30 Sevgili D, (Anlatı)..............................................M. Bülent KILIÇ Bir Grup Eşcinsel Kamu Emekçisinin Sendikaları Değerlendirmesi. .. Sevişmenin Rengi (Kitap)........................ Yeşim T. BAŞARAN GL Kitaplığı Klezmetics-Eşcinsel ve Yahudi............. Çeviren, Can ARIKAN Almanya’dan İki Türkiyeli Lezbiyen.....................Lesbenratung Lezbiyenler İçin Güvenli Seks Nasıl Bir Eşcinsel Hareket........................ Yeşim T. BAŞARAN Eşkıya (Film).................................................... Atilla KARAKIŞ Haberler KÜBA-Homoseksüellik, Homofobi ve Devrim 2...... ..............................L. Arguelles& B.R.RICH...Çeviren, Devrim Tanıklık Kaos (Eşcinsellik Üzerine Bir Travesti Daha Öldürüldü Bergama Köylülerinin Derdi Ne “Gizli Kalan Şiddet: Ensest Bize Gelenler (Kitap, Dergi, Bülten

• •

MART 1997, SAYI 31 Ne Laik Ne Teokratik Devlet Diktatörlüğü!.. ...........Gün ZİLELİ Ordu’nun Dereleri Aksa Yukarı (Psikiyatri).. ..............Nedim B.

• • • • • • • • • • •

Eylül 1994’ten Eylül 1998’e K

AOS GL

• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Yaşamın içinden Kartpostallar O’na (Öykü)........................................................Halil SEYHAN Carrington (Film).................................................Uğur YÜKSEL Aynadan Yansıyanlar (Anlatı)...................................... Minerva Kan Sıcak Akacak (Kitap)............................................. Atilla A. Cinsel Yönelim ve Eşcinsellik ile İlgili Sorularınıza Yanıtlar..... ................. Amerikan Psikoloji Birliği, Çeviren, Erinç KALAYCI Haberler Nasıl Bir Eşcinsel Hareket................................................ Bora Mektuplardan Tanıklıklar Benim Askerliğim.......................................................... Coşkun HIV Negatif x HIV Pozitif = ? ..... .................................Şahin K. Bülbülü Altın Kafese Koymuşlar... (Öykü) ............ Ali FERHAT KAOS (Eşcinsellik Üzerine Güneş Sineması........................................................... Coşkun GL Kitaplığı NİSAN 1997, SAYI 32 Ne 5 Ne 8, Eşcinsel Öğrenciler İçin Hepsi Zulümdür! Buyrun “Tedavi”ye (Psikiyatri).....................................Nedim B. İlk Eşler Kulübü (Film).............................. Yeşim T. BAŞARAN Gay Seks................ Margaret CRUIKSHANK, Çeviren, Selçuk A ve B., İkisi de Kimliksiz............................Hazırlayan, Sophia Başlığı Sen Seç!....................................... Yeşim T. BAŞARAN “Heteroseksüellik Normal Değil, Sadece Yaygın”... ............................................. Derek JARMAN, Çeviren Devrim Eşcinsel Mekanları-Sinemalar Mektuplardan Bir Yazar, Bir Aşık ve Bir Kitap.......................... Uğur YÜKSEL Nasıl Bir Eşcinsel Hareket? Atilla A., Cengiz, Yasemin ÖZALP G/L, TV, TS, vs... ........................................ Gay’e EFENDİSİZ Gacı (Dergi) Süresiz Kampanya MAYIS 1997, SAYI 33 1 Mayıs GL Kitaplığı Hoşgörüsüzlüğü Hoşgörmek .………………………………… ……………………......Bob Van SCHIIJNDEL, Çeviren, Selçuk Tanıklıklar AIDS Yeşil!............................................................ Gay’e EFENDİSİZ Lambda’nın Yeni Mezunları...........................................Coşkun Maurice (Kitap).............................................................. Devrim Maurice (Film).................................................. Atilla KARAKIŞ Sosyalizm, Stereotip ve Eşcinsellik.................……………… ……………………………..George L. MOSSE, Çeviren, Selçuk Bir Dişiye Beş Erkek..................................... Gündüz VASSAF Dinime Küfreden Müslüman Olsa .. ........................…………… ……………………….………Terry Boughner, Çeviren, Minerva Mektuplardan Mekanlarda Eşcinsellik İzmir (İzmir’de Grup Girişimi) 5


• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Manifesto........................................................... Devrim&Emre Kaos’a Dair… Süresiz Kampanya HAZİRAN 1997, SAYI 34 “Lezbiyenler Sokağa İndi!”....................... Yeşim T. BAŞARAN Sendikalılaştırabildiklerimizden misiniz? (Röportaj) ...Nedim B. Bu Danteller Güzel Adama mı? (Öykü) .................Ali FERHAT Kimlikten Sonra........................ Urvashi VAID, Çeviren Devrim Abartıyor muyuz? ........................................................ Coşkun Haberler ODTÜ-Eylül’den Haziran’a............................................ Devrim Baba Olu-yorum ............................................................. Şahin Gay Amerika’ddan İzlenimler - AIDS, Kimlik, Görünürlülük...... ......................................... Edmund WHITE, Çevrine, Devrim Nasıl Bir Eşcinsel Hareket................................. Halil SEYHAN GL Kitaplığı Hastalığımın Adı Aşk........................................ Ruhi BUNALIM Bacterial Vaginosis? (Sağlık)............................ Çeviren, Meriç Mektuplardan Daha... (Deneme)................................................... Can UĞUR TEMMUZ 1997, SAYI 35 Derilerin Kalınlaşması................................... Mustafa KONUR Varolmanın Güçlüğü-Jean Cocteau ................................ Emre James Baldwin-Söyleşi................................... Çeviren, Devrim Haberler GL Kitaplığı Mantar! (Sağlık) Lugat..................................................Derleyen, Emre&Devrim Şu Bizim Türk-Gay N’apıyo Alla’şkına............................ Enver Paris’ten İzlenimler......................................................... Erdem Sonuna Kadar Toz Pembe (İzmir’de Grup Girişimi).......... Ezgi Söyleşiler-Değerlendirmeler.........................Gay’e EFENDİSİZ Aileye Açılmak ............................................. Burak KARACAN Gay ve Lezbiyen Özgürleşme Hareketinin Tarihi I............ .............................. Margaret CRUIKSHANK., Çeviren, Selçuk Hacettepe Gay&Lezbiyen Topluluğu Mektuplardan İki Kadın (şiir)..........................................................Can UĞUR AĞUSTOS 1997, SAYI 36 “Ünlü Modacı Versace Öldürüldü”!.............. Gay’e EFENDİSİZ Şansım Olsa!... ............................................................ Coşkun Bir Rüya ..................................................................... Hülya K. Gay ve Lezbiyen Özgürleşme Hareketinin Tarihi II...... ........................... Margaret CRUIKSHANK..... Çeviren, Selçuk Ondokuzun Arkasına Sığınmak (Anlatı).......................Omayra “Otomobile Karşı Bisiklet” ..................................... Ivan ILLICH Lugat.................................................. Derleyen, Emre&Devrim Zaman ve Akşam (Şiir) .......................................... Can UĞUR GL Kitaplığı Sergey Yesenin (Hayatı ve Şiirleri Mektuplardan

Eylül 1994’ten Eylül 1998’e K

AOS GL

• •

Orada Kimse Var Mı? (Değinmeler, Dertleşmeler).…………… ………………………………………….......... Gay’e EFENDİSİZ Yürüyüş ve Düşünceler...................................... Derya KURAT Eski Yunan’da Törensel Eşcinsellik (Söyleşi)...………....... …………………………………………………Çeviren, Harun T. Schwul& Türke?........................................................ Türk-Gay Haberler

• • • • • • • • • •

EYLÜL 1997, SAYI 37 4……………………….………………………..Gay’e EFENDİSİZ Lezbiyen Feminizm-1...……Margaret Cruikshank, Çev. Selçuk Mektuplardan Orada Kimse Var Mı?………………………..Gay’e EFENDİSİZ Kapaklar ............................................... ......Gay’e EFENDİSİZ Ve Artık Birleşim…………………………………………Ezgi GİZ GL Kitaplığı Çocuk İstiyor muyum?……………………Yeşim T. BAŞARAN Camdan Kalp…………………………………….Atilla KARAKIŞ Haberler

• •

• • • • • • • • • • • • • • • • • •

• • • • • • • • • • •

EKİM 1997, SAYI 38 Yumruğunu Sık………………...…………………………Mustafa Politik Olarak Gay Lezbiyen Kimliği…………….Olga S. Hünler GL Kitaplığı Lugat……………………………….…Hazırlayan: Devrim&Emre Haberler Alenen Eşcinsel Olanlar Askerlik Yapamaz……………Coşkun Gayri Tabii Mukarenet…………...................Gay’e EFENDİSİZ Pek Yakında……………………………………...Atilla KARAKIŞ Yatak Odaları ve Diğerleri………………..Murat YALÇINKAYA Bursa İzmir……………………………………………………….….Jewel Geçmişten Bugüne……………………….…...Murat B. AYGÜN Mektuplardan Yeni Cinsellik-Yeni Ahlak…………Hasan Bülent KAHRAMAN Lezbiyen Feminizm-II...……Margaret Cruikshank, Çev. Selçuk Şiirler……………………………………………………….....Şakir Cinsiyet Sınırlarının Ötesi………………............Sibel TÜRKER Yalnızlığın Büyüsü Eşcinsel İçin Mutluluk Olabilir……………… ……………………………………………….....Ali Kemal YILMAZ KASIM 1997, SAYI 39 Alkış, Kavaklıdere ve Sonrası…………………………Mustafa Hamam’daydık………………………………….Atilla KARAKIŞ Parkın Çarkı Polisin Elinde……………………………….Güray Harç Parasını Ödeyemeyen Genç Kendini Astı……....Cengiz Mektuplar GL Kitaplığı Bilinemeyen (Şiir)………………………………………..Hakan K. Britanya’da Lezbiyen ve Gay Hareketindeki Önemli Tarihler… ……………………………………………Lisa Power, Çev. Salim Ankaralı Dostlara………………………………………….Coşkun Yaşıyorum……………………………………………………Jewel Haberler 6


• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Askere Gitmeyelim………………………………….………..Ümit Eskişehir…………………………………Sıtkı SIYRILDI, Sparty X benim………………………………………………………Arayış “İbne”nin Harikalar Diyarı…………………………………....Ümit Daim Olan Herşey Adına……………………………………Şakir Acaba Eşcinsel miyim?…………………………………..Coşkun Bedenimle Olan Savaşım…………………………………Cengiz İzmir Haberler ARALIK 1997, SAYI 40 Haklar Verilmez Alınır……………………………………....Enver Vicdani Red GL Kitaplığı Julie İle Konuşmalar………...Ellen BASS, Çev: Sibel TÜRKER Hepatitli Günlerim…………………………………………Coşkun Bant Karikatür (Poppers) Toplandık……………………………………………………..Jewel Şiir..……………………………………………………………Şakir X benim (2)…………………………………………………..Arayış Karanlığa Karışan………………………………...Sıtkı SIYRILDI Erotizm Ayıptır………………………………………………..Şakir Güzel Adama 5. Mektup…………….………………Ali FERHAT Mektuplardan Sinemanın Büyüsü Yüz Yıl Önceydi………..…Atilla KARAKIŞ Çamların Aşkı…………………………………...…………Burhan Dilencinin Getirdiği Dostluk………………….Ali Kemal YILMAZ Terimler Ve Anlamları Pembe Üçgen……………………..Tery Boughner, Çev: Selçuk 40’ımız Çıktı OCAK 1998, SAYI 41 Dilde Heteroseksizm.………………………..Gay’e EFENDİSİZ Haberler Almak Vermekten Utanmaktır………………………………Şakir Popolarımız Bilgimatik……………………………………Coşkun Buluşma/ma Hezeyanları………………………Ece GÖKSENİN X benim (3)…………………………………………………..Arayış Mektuplardan Çocuk Sahibi Olmak İsteyen Lezbiyenler………………….Arzu Tercihim Beni Kurtaracak mı?……………………………..Erkan Erkek Erkeğe…………………………………………………..Akın Dersin İkinci Yarısı………………………………………..Atilla A. Bize Gelenler GL Kitaplığı Panik Yok!……………………………………..Gay’e EFENDİSİZ Savaş Çığlığı……………………………………….…….Mustafa ilga’98 Manifestosu Neden Ölüm Anna (Şiir)……………………………..Can UĞUR

Eylül 1994’ten Eylül 1998’e K

AOS GL

• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

• • • • • • • • • • • •

ŞUBAT 1998, SAYI 42 Lezbiyenler, Hangi Rolü Seçelim………………………….....Gül Eğitim-Sen’li Öğretmenlere İnadına İnadına Varız………………………………………..Taha Karaman’ın Koyunu…………………………………..Yusuf CAN Son Dans…………………………………………………….Jewel Rahmi’ye…………………………………………………..Omayra İzmir…………………………………………………………..Pinga Dim’den Raporlar……………………………………………Ferda GL Kitaplığı Sex Panic!…………………………….Advocate’den Çev:Selçuk Laleli………………………………………………………..Coşkun Mektuplar Bayram-lık-…………………………………………………Burhan Tarihimizden Sayfalar………………………………….Fethi IŞIK Buluşma/ma Hezeyanları………………………Ece GÖKSENİN Kaos’a Doğru (Şiir)……………………………………Can UĞUR Hamam’dan Ağır Roman’a Eşcinsellik………………..Hakan K: MART 1998, SAYI 43 Uludağ’daki Ceylan Özgür Olmak İstiyor mu?……………Metin Bağışla Bizi Keysi………………………………………....Coşkun Hâlâ mı? Evet Hâlâ………………………………………....Savaş İngiliz Askeriyesinde İbne Kadın Avı………………………..Arzu Dyke TV……………………………………Çev: İdris DEMİRALP Ümit…………………………………………………………..Salim Muhasebeci Geldi Hanım GL Kitaplığı Homofobinin Diğer Yüzü…………………..Yeşim T. BAŞARAN Mektuplardan İsimsiz Kuşa Ağıt…………………………………………..Özkan Şair Nedim……………………………………………...Fethi IŞIK Karanlık Uzamlar………………………………….....Can UĞUR Lezbiyenliğin Yüzeyinden Derinine……………..Duygu ZAFER Kadınlar Günü’nün Tarihi………………………..Sibel TÜRKER Öylece; Aniden (Şiir)…………………………………………Şakir 12. Londra Lezbiyen ve Gay Film Festivalİ……………… ……………………………………………Çev. İdris DEMİRALP NİSAN 1998, SAYI 44 Helâl mi? Helâl!……………………………....Gay’e EFENDİSİZ Tartışma, Eleştiri, vs.……………………………………………… …………………………………………………Hüseyin ERGEN, Şakir, Atilla KARAKIŞ, Ece GÖKSENİN, Ahmet GÜNTAN Ab art tığımın fark ında yım (Şiir)……………………...Gürkan Mektup-lar-dan Şaibeli Aktivistler……………………………………..The Kezban Dünyadan Haberler………………...Derleyen: İdris DEMİRALP Buluşma/ma Hezeyanları (4/1)………………..Ece GÖKSENİN Dim’den Raporlar-2………………………………………..Ferdağ Din ve Eşcinsellik………………………………………….Coşkun Bize Gelenler Coming-Out Öyküm……………….………….Ali Kemal YILMAZ Pıhtılaşmayan Çocukluklar……………………………….Burhan 7


• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Haberler GL Kitaplığı Antakya MAYIS 1998, SAYI 45 Yoksa Ben Nevrotik miyim Annem………………Sıtkı SIYRILDI Tartışma, Eleştiri, Vs..……………………………… ………………F. Meral, Hacer TUNALI, Gül S., Duygu ZAFER Tatlısu Anti-Militarizmi…………….…Barış Taner BORTAÇİNA En Büyük Asker Bizim Asker……………………Atilla KARAKIŞ Mektup-lar-dan Güzel Adama Son Mektup………………………….Ali FERHAT Şaibeli Aktivistler Tartışması……………………………………. ………………...…Ali Kemal YILMAZ, Kemal, Lambda İstanbul Brainstorming Colage (Şiir)……………………Şarmut A. İkarus Yaşamın İçinden Kartpostallar………………….....Parisli Amca Buluşma/ma Hezeyanları (dört/2) …………….Ece GÖKSENİN GL Kitaplığı Film Festivalinin Ardından…………………………………..Şakir Bize Gelenler Profeminizm…………..Star Dergisinden Çev: İdris DEMİRALP KAOS GL’den HAZİRAN 1998, SAYI 46 Yoksa Sen de mi Nevrotiksin Annem?………….Sıtkı SIYRILDI KAOS GL’den Tartışma, Eleştiri, Vs.…………………………………………….. ….....…Meltem, Burcu-Ebru-Zeloş-Yeşim, Belen KARADAĞLI Lezbiyen Sevgi…………………………………….Duygu ZAFER Lezbiyen (Şiir)…..Paula JENNINGS, Çev. Şarmut A. İKARUS Mektup-lar-dan Ayıptır Söylemesi……………………………………Haz: Coşkun Bize Gelenler Şaibeli Aktivistler Tartışması-3……Yusuf, Neriman, KAOS GL Şiir…………………………………………………………….Bahar Lambda-İstanbul’dan Arkadaşlara……………………KAOS GL Yaşamın İçinden Kartpostallar……………………..Parisli Amca GL Kitaplığı Anatomi………………………………………………..Haz: Kerem En Büyük Asker Bizim Asker-2…………………Atilla KARAKIŞ “Biz GL”yi Kurtlar Yedi………………………………….Hakan K. TEMMUZ-AĞUSTOS 1998, SAYI 47-48 Transseksüellik…………………………………….Sanem AKAY Unutulmuş Birer Birer……………………………………..Coşkun Yine Erkekler ve Kadınlar Diyerekten………………….F. Meral Bir Eşcinselin Ergenlik Anılarından…...……Ali Kemal YILMAZ Eşikteki Erkek………………………………..Şarmut A. İKARUS Alien-Diriliş……………………………………………….Hakan K. Eski Arap Toplumunda Eşcinsellik ve İslam…………………… ……………………………………Colin SPENCER, Çev: Selçuk Yaşamın İçinden Kartpostallar……………………..Parisli Amca Kısa Bir Özgürlük Hikayesi………………………….......F. Meral

Eylül 1994’ten Eylül 1998’e K

AOS GL

• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Mektup-lar-dan Antakya……………………………………………………….Murat İstasyon…………………………………………………….Coşkun Soğuk Kentin Perisi…………………………………………İzmirli Buluşma/ma Hezeyanları 5-6……….…………Ece GÖKSENİN Eşcinsellik ve Askerlik Üzerine ……………….Dinçer ARSLAN GL Kitaplığı Dim'den Raporlar-3………………………………………Ferdağ Türkiye'deki Eşcinsel Hareketlenmelere Genel Bakış... …………………………………………………...……….Hakan K. "… Genel Bakış" Üzerine Birkaç Not………Gay’e EFENDİSİZ İtler Ağlamasın! (Şiir)……………………………………..Gürkan Uluslararası Eşcinsellik, Çalışma Yaşamı ve Sendikalar Konferansı…………………………………............Çev: Mustafa KAOS GL'den EYLÜL 1998, SAYI-49 Eşcinsel Bilincin Genişletilmesi………………….Gülay DERYA Çocukluğun ve İlkgençliğin Yaşattığı (Cinsel) Özgürlük……… ……………………………………………………Ece GÖKSENİN Eğitim……………………………Serdar, H.G., Ece GÖKSENİN Şiir…………………………………………………………..Pharao Transseksüellik Bahsi Üzerine……………………Sanem AKAY Mektuplardan Medya… Haberler… KAOS Şanlıyor Reform, Özgürlük ve Eşitsizlik...Colin SPENCER, Çev: Selçuk GL Kitaplığı Berduş, Şarmuta ve Muşta…………………Şarmut A. İKARUS Mantıklı Eleştiri Yapabilmek…………………...Dinçer ARSLAN Ayıptır Söylemesi………………………………………….Coşkun Kıssadan Bir Film…………………………………………….Şakir Memleketimden Kaos Manzaraları………………….Kemal Yiğit Gay Kavramına Dair Geç Kalmış Bir Yazı……A. Deniz YILDIZ Bulmaca………………...............Hazırlayan: Gay’e EFENDİSİZ KAOS GL’den

ESKİ SAYILAR KAOS GL’nin eski sayılarından sadece şunlar elimizde bulunmaktadır: 33 (Mayıs 1997-sadece 6 adet), 34 (Haziran 1997), 35 (Temmuz 1997), 40 (Aralık 1997), 41 (Ocak 1998) 42, 43, 44, 45, 46, 47-48. (Temmuz-Ağustos 1998), 49. Sayılar. Ekim ayı içinde abone olanlara bu sayılardan istedikleri üç adetini ücretsiz olarak göndereceğiz. Tek sayılık isteklerde 500.000.-TL’lik posta pulu gönderilmesi gerekmektedir. İsteklerinizi; Ali Özbaş, P.K. 53, Cebeci/ANKARA adresine yazabilirsiniz.

8


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.