KaosGLD54

Page 1

MARLON, THE DİŞÇİ MEVÂİD'DE EŞCİNSEL KÜLTÜR Derivative Duo: MÜZİK VE KOMEDİ POST-GAY: bir eleştiri üTOPistan

TAKSİM'in psikopatları, hırsızları, gaspçıları…

EL DEĞİŞTİRMİŞ AŞKLAR'DAN PSİKANALİZ VE EŞCİNSELLİK ALAYLI GAZETECİNİN EŞCİNSELLİK KİTABI


AYLIK POLİTİK GAY VE LEZBİYEN DERGİSİ ŞUBAT 1999 YIL 5 SAYI 54 KAOS GL ilga üyesidir.

Yazışma Adresi : Ali Özbaş, P.K. 53, Cebeci/ANKARA Faks : +90 312 3639041 Internet Adresi : www.geocities.com/WestHollywood/Heights/3050 e-mail : kaosgl@ilga.org

İÇİNDEKİLER

SATIŞ NOKTALARI: ANTAKYA Kelepir Kitabevi (Hürriyet Cad.) ADANA Kitapsan (Gazipaşa Bulvarı) MERSİN Kitapsan (Silifke Cad.) KAYSERİ Kelepir/Ozan Kitabevi (Selanik Cad.) ESKİŞEHİR Kelepir Kitabevi (Cengiz Topel Cad.) İnsancıl Sahaf Kitabevi (Yeşiltepe Sokak) DENİZLİ Kelepir/İleri Kitabevi Yaprak Kitabevi ANTALYA Kelepir Kitabevi (Cumhuriyet Cad.) Akdeniz Kitabevi (Belediye İşhanı) BURSA Can Kitabevi (Heykel) Ezgi (Altıparmak, Burç Pasajı) Kelepir (Sönmez İşhanı) İZMİR Kabile (Konak), İleri (Konak) İletişim (Alsancak), Mefisto (Alsancak) Kelepir (Alsancak) Kemer (Konak) İSTANBUL Taksim Mefisto Pandora Kitabevi Pentimento (Beyoğlu Sineması Pasajı) ANKARA Dost, Bilim&Sanat, İmge İlhan İlhan, Kelepir (Konur 2) Kitabevleri

Eski sayılar Ankara ve İzmir İskenderiye Kütüphanelerinde, İstanbul Pentimento’da (Beyoğlu Sineması Pasajı), İzmir Arkadaş Café’de.

Dizgi: Atilla Karakış, Cem, Yeşim T. Başaran Düzelti: Gay’e Efendisiz, Ali Ferhat Kapak: Gay'e Efendisiz, Atilla Karakış, Kapak Fotoğrafı Tiziano Bedin

KAOS GL'den............................................................................................................................................3 üTOPistan .................................................................................................................................................4 Post-Gay II: Bir Eleştiri..............................................................................................................................5 Marlon, The Dişçi ......................................................................................................................................6 Şiir (Çifte Poz)...........................................................................................................................................8 Alaylı Gazetecinin Eşcinsellik Kitabı .........................................................................................................9 Psikanaliz ve Eşcinsellik .........................................................................................................................12 Şark-İslam Klasiklerinde Eşcinsel Öyküler ve Eşcinsel Kültür-III............................................................13 Haber ......................................................................................................................................................16 GL Kitaplığı .............................................................................................................................................18 El Değiştirmiş Aşklar'dan ........................................................................................................................19 Taksim'in Psikopatları, Hırsızları, Gaspçıları ..........................................................................................20 Derivative Duo: Müzik ve Komedi ...........................................................................................................22 Bize Gelenler ..........................................................................................................................................26 Mektup-lar-dan........................................................................................................................................27 Onüç Rakamının Uğursuzluğuna İnandır Beni Sevgili Boncuk...............................................................35 Kaos Yayınları Kitapları ..........................................................................................................................39

KAOS GL DERGİSİ TÜRKİYELİ EŞCİNSELLERİN İLETİŞİM VE ETKİLEŞİM ZEMİNİ OLUP SÖZÜ OLAN HERKESE AÇIKTIR.

ABONELİK İÇİN Y U RT İ Çİ 1 YI LLI K AB ONE B EDEL İ 7.000.000.-TL, 6 AYLIK 3.500.000.-TL Y U RT DI ŞI 1 Y ILL I K A BO N E B EDEL İ: 7 5 DM Y A D A 5 0 $ (POSTA DAH İL ) P L E A S E, T RA N S FE R 7 5 D M O R 5 0 $ A S 1 Y E A R S U B SC RI P T I O N PER I O D TO TH E FOLLOWI N G BANK ACCOUNT: T . İ Ş B AN K AS I MEŞ R U TİY E T ŞUB ES İ ( AN K A RA ) ALİ Ö Z BA Ş NO: 42 1 3 054 432 8 D E K O N T Y A D A F O T O KO P İS İNİ MU TL A KA A Lİ ÖZBA Ş P . K . 5 3 C E B EC İ/ANKARA ADRESİ NE POST AL AYI NI Z .

TEK SAYILIK İSTEKLERDE 500.000.-TL’ lık POSTA PULU GÖNDERİNİZ. T UT S A KL A RA ÜCR E T Sİ Z GÖNDERİL İ R SAPPHO’NUN KIZLARI : Ali Özbaş (S.K.), P.K. 53, Cebeci/ANKARA (e-mail: sapphonunkizlari@hotmail.com) SPARTAKÜS BURSA : Alişan Pali, P.K. 894, Ulucami, 16375 BURSA TURK-GAY (S.V.D.) : Postfach 10 34 14, 50474 Köln, ALMANYA TURK-GAY (RuhGeit) : Mustafa Arslan, Gerther Str. 52 44627 Herne ALMANYA LAMBDA İSTANBUL : P.K. 103, Göztepe/İSTANBUL (e-mail: turkiye@qrd.org) Tel: 0.212.233 49 66, Fax: 0.212.224 37 92 LAMBDA İSTANBUL Her Pazar saat:18.00'de İstiklal Cad. Bekar Sokak, Toplumsal Araştırmalar Vakfı'nda (Sappho Bar'ın üst katı) toplanıyor.


ÖNÜMÜZDEKİ SAYILARDA Merhaba, yeni bir sayıyla daha birlikteyiz. 9 günlük Bayram Tatilini bu sayıyı hazırlamakla geçirdik. Umarız buna değen bir sayı olmuştur. YİNE ANKET! Geçen sayımızda anket sonuçlarını yayınlamıştık. Yazı yazmaktan maddi yardıma kadar katkıda bulunabileceğini söyleyen arkadaşların bizimle iletişime geçmelerini istemiştik. Başta anketi dolduranlar olmak üzere her konuda katkı sunabilecek arkadaşların bizimle iletişime geçmeleri için tekrar çağrıda bulunuyoruz. Umarız ki bu arkadaşlar ankette doldurdukları maddeleri hatırlıyorlardır. Anket sonuçlarından hareketle artık bağımsız bir iletişim köşesiyle birlikte daha fazla resim koymaya çalışacağız. Özellikle dergide sürekli olması istenilen bölümlerin sizlerin yazdıklarıyla sürekli olabileceğini belirterek bu bölümleri hatırlatmak istiyoruz. Ankete katılanların yarısından fazlası "Yaşamın İçinden Kartpostallar", "Röportajlar", "Tanıklıklar" ve "GL Kitaplığı"nı dergide sürekli görmek istediklerini belirtmişlerdi. Şiir, öykü konusunda sıkıntımız olmasa da yukarıdaki başlıklar kapsamında yazılar genelde çok az geliyor. Özellikle Yaşamın İçinden Kartpostallar ve Tanıklıklar çerçevesinde her arkadaşın yazacak mutlaka birşeyleri vardır. Örneğin bu sayımızdaki Serkan Ege arkadaşın yazısı Tanıklık çerçevesinde bir deneyim paylaşımıdır. Yaşamın İçinden Kartpostallar, eşcinselliğimizi (ya da biseksüellik, transeksüellik vb...) keşfedişimizden çocukluğumuzdan günümüze yaşadığımız olumlu ve olumsuz deneyimlerimizi yansıttığı ölçüde işlevini yerine getirecek bir bölüm olacaktır. Hep az okuyan bir toplum olduğumuz söylenir ama, bir şekilde okuyan arkadaşlar, eşcinsellikle doğrudan ya da dolaylı ilgisi olan romandan incelemeye kadar okudukları kitapların tanıtımlarını gönderirlerse GL Kitaplığı daha da zenginleşecektir. Kitabın künyesinden, arka kapak ya da önsöz tanıtımı olabileceği gibi genel bir değerlendirmesi de olabilir. Amacımız okur-yazar ayrımının olmadığı ve daha renkli bir KAOS GL dergisi. DERGİNİN İKİNCİ SAYFASI! Galiba, derginin ikinci sayfasına okumak bir yana göz bile atılmıyor! Örneğin, ikinci sayfada abonelik koşulları her ay yer aldığı halde hâlâ mektup yazıp soran arkadaşlar çıkıyor. Pek çok arkadaş Posta Kutusu adresimizin Ali Özbaş arkadaşın özel kutusu olmayıp, KAOS GL'nin adresi olduğunun farkında değil. Ayrıca ikinci sayfanın en altında yer alan kardeş grupların adresleri o gruplarla iletişim kurmak isteyenler için olup, dergiye ya da KAOS Grubuna yazmak isteyenlerin aynı sayfanın en üstünde yer alan yazışma adresimize yazmaları gerekiyor. KAOS PAZAR TOPLANTILARI KAOS Grubunun her Pazar yaptığı toplantılar düzenli olarak devam ediyor. Ancak Toplumsal Araştırmalar Vakfı'nda değil, bir cafede toplanıyoruz. Toplantılara katılmak isteyen arkadaşların bizimle iletişim kurmalarını bekliyoruz. TEŞEKKÜR Lambda İstanbul'a gönderdiği 11.000.000.-TL için, Adana'dan Mahmut arkadaşa 5.000.000.-TL'lik posta pulu katkısı için teşekkür ederiz.

∇ ANNEME EŞCİNSEL OLDUĞUMU SÖYLEYEBİLİRSİNİZ ARTIK ∇ KARANLIK BİR YOLCULUK ∇ BEN NEYMİŞİM Kİ ABİ?! ∇ KALANLAR ∇ TECAVÜZE UĞRAMASAYDIM EŞCİNSEL OLMAZ MIYDIM ACABA? ∇ TANIKLIK (H. KANDOK) ∇ KÜÇÜK BİR ÖYKÜ BU! (1-2) ∇ KİM HASTA ACABA? ∇ BUDAPEŞTE-VİYANA GAY KUŞATMA ALTINDA-1 ∇ CAMILLE ∇ AŞKI ÖLDÜRDÜK ∇ GÖKKUŞAĞININ ÖTE YANI ∇ UYUŞTURUCUNUN DİĞER ADI: ÖLÜM ∇ VE SÜRGÜN EDİLDİLER İLKİN... (Şener) ∇ BİZDEN OROSPU OLMAZ! ∇ Çürüme Kaçınılmaz Mı? GAY İDEOLOJİSİNE REDDİYE ∇ YAŞAMIN İÇİNDEN KARTPOSTALLAR (Salim) ∇ ŞİİRLER AŞK DİYE BİR ŞEY, GİDENE İNTİZAR, DÜŞ KAÇAMAĞI, İHANETİN BANA BAKAN TARAFI…, O İSE ÇOĞU ZAMAN…, MÜSRİF BEKLENTİLER FERİŞTAHI, ŞİMDİ BURASI BÖYLE, VIZIR, ÜŞÜME, YATAY ÜNLÜLER DİKEY EYLEMDE, BÜK, BENİM DE BİR ŞARKIM VAR, DANSIM, Dİ’Lİ GEÇMİŞ, SEVGÜLÜME ŞİİR YAZDIM

LAMBDA İSTANBUL HER AYIN İLK ÇARŞAMBASI DÜZENLEDİĞİ PARTİLERE DEVAM EDİYOR! 3 ŞUBAT 1999 ÇARŞAMBA "SEVGİLİLER GÜNÜ PARTİSİ" 21:00-24:00

3 MART 1999 ÇARŞAMBA "KAOS PARTİ" 21:00-24:00 YER: Club 14, Talimhane/ Taksim Davetiyeler daha önceden Lambda'dan temin edilirse 1.000.000.-, kapıda 1.500.000.- (içkiler hariç) Yerli içkiler 1.000.000.- Organizasyon: Lambda İstanbul

KAOS GL 54 / 3


Uğur ALPER Bilinmeyen bir zaman, bilinmeyen bir yer. Tüm İstanbul değerler tersine dönmüş, homofobi toprağa

gömülmüş. Ama her ucun bir alternatifi olduğu için yerine heterofobi gelmiş. İşte üTOPistan, heterofobinin ülkesi. Bu ülkede karşı cinsten hoşlanıyorsanız ikinci sınıfsınız, değersizsiniz. Çoğu zaman zaten yok sayılıyorsunuz. Siz toplumun yüz karasısınız. Yaşayanların yüzde doksanının eşcinsel olduğu bir ülke. Başkent Homolulu, en büyük şehir Mantibul. Tüm devlet sistemi, kanunlar, sosyal sistem, herşey eşcinseller için. Evlilikler aynı cinsler arasında mümkün. Akla gelen soru şu " Peki çocuklar?" üTOPistan`da büyük üreme fabrikaları var. Teknoloji herşeyin çaresini buluyor. Erkek çiftlerin ortak spermleriyle bu fabrikalarda çocuklar üretilebiliyor. Kadın çiftler ise her yerde satılan spermlerle kendileri çocuk sahibi olabiliyor. Tabii cinsiyeti belirlemek de mümkün. İsteyene gay, isteyene lezbiyen. Akla gelen başka soru da bu çocukların yetişirken cinsel yönelimlerinde sorun olup olmadığı. Olmaz mı! Bazen ebeveynler çocuklarının karşı cinsten hoşlandığını farkedip panik içinde psikologa başvuruyorlar. Psikiyatristlerin çoğu çocuğa hemen hormon tedavisi uygulayıp kendi cinsinden hoşlanmasını sağlıyor. Bu tedavi şekli modern görüşlü bilim adamları tarafından desteklenmiyor ve heteroseksüelliğin normal olduğu savunuluyor. Ahlaki Değerler Bakanlığı ise bu tür mide bulandırıcı iddiaların çok dayanaksız ve rejim düşmanı olduğunu söylüyor. Zaten Ahlaki Değerler Bakanı heteroseksüel azınlığın okyanusun ortasındaki ıssız bir adaya götürülüp bırakılması projesiyle oldukça tanınmıştı. Devlet yetkililerine göre heteroseksüellik tedavi edilmesi gereken bir hastalık. Hazır devletten bahsetmişken, bu ülkenin iki tane First Lady`si var. Cumhurbaşkanı bir kadın ve tabii ki eşi de. Ama Başbakan bir erkek. Başbakan bu yaşına kadar evlenmediği için hakkında heteroseksüel söylentileri çıkmış olsa da başbakana yakın bazı çevreler başbakanlık konutunda uşak olarak çalışan genç çocuklardan biriyle uzun süreli bir beraberlik yaşadığını iddia ediyor. Peki azınlıkta kalmış heteroseksüeller neler yapıyor? üTOPistan`ın en büyük şehri Mantibul`da gizli saklı gidilen birkaç hetero bar var. Bunlar arka caddelerde, izbe sokaklarda. Fazla alternatifleri olmadığı için de fiyatları çok pahalı. Ama zavallı heteroseksüeller buralara mahkum oldukları için

KAOS GL 54 / 4

ses çıkaramıyorlar. Zaten heteroseksüeller evlenip çoluk çocuğa karışamadıkları için para harcayacak fazla yerleri yok ve genelde iyi bir yaşam standardına sahipler. Biraz önce bahsettiğimiz bu hetero klüpler zaman zaman polis tarafından basılıyor ve yakalanan heterolar polis merkezlerinde saçları kesildikten sonra salıveriliyor. Bu uygulamaya ise bazı demokrat eşcinseller karşı çıkıyor. "Ahlaksız olsalar da, karşı cinsle yatsalar da onlar da insan" savunmasıyla toplum da az da olsa hetero haklarının olması gerektiğinden söz ediyorlar. Toplumun tutucu kesimlerinden ise her gün tepki ve tehdit telefonları alıyorlar. Peki heteroların çalışma hayatındaki yeri ne? Genelde çoğu hetero olduğunu açıklamıyor. Çünkü açıkladıkları an işlerini kaybedeceklerini biliyorlar. Zaten uzun süreli beraber oldukları birileri olmadığı için o kadar da zor olmuyor saklamaları. Heteroseksüel ilişkiler doğal olmadığı ve ahlaka aykırı olduğu için çiftler bunu pek sürdüremiyor. Esasında eşcinsel gibi davrandıkları ve kimliklerini açıklamadıkları sürece heteroseksüellere büyük bir baskı uygulanmıyor. Bunlar cinselliklerini sakladıkları sürece eşcinseller için sorun yok. Örneğin ülkenin birkaç yıl önce ölen en ünlü sanatçısı gizli bir heteroseksüeldi. Herkes onun hetero olduğunu bilirdi ama en azılı hetero düşmanları bile ses çıkarmazdı. Bahane ise " Biz onun sanatını seviyoruz" idi. Zaten o da hiçbir zaman heteroseksüel olduğunu yani kadınlardan hoşlandığını açıklamadı. Heteroseksüeller toplumda baskı gördükleri için genelde kendilerini sanat alanında gösteriyorlar. üTOPistan`daki ressamların, tiyatrocuların ya da sinemacıların çoğu heteroseksüel. Karşı cinsten hoşlanmanın en çok kabul gördüğü ortamlar ise sanat çevreleri. Tabii bir de modacıları unutmamak lazım. Onların cinsel yönelimlerinden dolayı gördüğü baskı da kendini sonsuz yaratıcılık olarak ortaya çıkarıyor. Erkek modacıların çoğu heteroseksüel ve sürekli kadınlarla çalışmaktan büyük zevk duyuyorlar. Birçok ünlü lezbiyen manken modacıların kendilerini taciz etmelerinden şikayetçi. Sosyal yapısından bahsetmeye çalıştığım üTOPistan'ı anlatmaya devam edeceğiz. Size üTOPistan`dan en son haberleri ulaştırmaya çalışacağız. Oranın vatandaşlarıyla röportajlar ve konuk yazarlar da sayfalarımızda yer alacak. üTOPistan`da görüşmek üzere.


Bazı gay toplum mensupları artık lezbiyen ve gayler için bir post-gay duyarlılığı geliştirmenin zamanının geldiğini söylüyorlar. Post-gay düşünüş aldatıcı çünkü gerçek anlamı lezbiyen ve gay toplumun kabuğunu kırıp "karma, gay dostu toplum" denen şeyi oluşturmak. Sorun şu ki; lezbiyen ve gayler post-gay olabilmek için öfkelerini bastırmalı ve "nazik" olmalıdırlar. Post-gay uslamlamaya (akıl yürütme) göre artık lezbiyen ve gayler bazı hakları elde ettiler ve görünürlük sağladılar. Öyleyse, şimdi kendimizi cinselliğimizden daha fazlasıyla tanımlamalıyız. Gay kültürün yalıtılmışlığına bir son verilmeli ve lezbiyen ve gaylerin toplumun geri kalanıyla daha organik bir karışımı sağlanmalıdır. Bunların yanısıra post-gay savunucuları gay erkeklerin kaslı beden düşkünlükleri gibi konularda daha fazla özeleştiri yapılmasını istemektedirler. Bu sorunların hiçbirisi yeni değildir. 10 yıl kadar önce ulusal ölçekli lezbiyen ve gay yazarlar toplantısı OutWrite'da konuşan Edward Albee, çağdaş gay edebiyatını sanatsal yönden sınırlayıcı olarak damgalayarak, dinleyenlerini öfkelendirmişti. 20 yıl kadar önce "İbneler" adlı kitabında Larry Kramer gay erkekleri seks ve dış görünüş konusundaki var olduğu iddia edilen saplantıları için eleştirmişti. Yanısıra 1970 ve 1980'lerin lezbiyen feministleri, gay erkeklerin tek yönlü siyaseti olarak gördükleri şeyi eleştirip kendi hareketlerini sadece cinsellik üzerine yapılandırmayıp, bir dizi ilerici konuyu da kendi mücadele programlarına katmışlardı. Eğer post-gay, lezbiyen ve gay hareketinin gay yurttaş haklarından öteye genişletilmesi demekse, kendimi anında bir post-gay olarak ilan edebilirim. Emek, "renkli derili" ve kadın gruplarıyla kapsamlı bir toplumsal değişim gerçekleştirmek için ittifaklar kuran bir post-gay hareketin parçası olmayı çok isterdim. Ancak post-gay kalabalığın aklında olan bu değil. Amaçları, daha fazla sorun hakkında daha fazla öfkeli olmak değil, gay sorunları konusunda daha az öfkeli olmak. OUT dergisinin baş editörü James Collard Newsweek'de öfkeli bir eşcinsel ordusunun AIDS krizine tüm ulusun dikkatini çektiğini yazdı. Ancak Collard, artık öfkeyi bir kenara koymanın zamanının geldiğini, çünkü öfkenin gay hareketinin savaşım gücünü yaşamlarının sadece mücadeleden ibaret görmeyen pek çok gay insanı dışlayarak, zayıflattığını söylüyor. Birisi bana öfkelenmemem gerektiğini söylediğinde daha çok öfkeleniyorum. Bir süre önce en son kitabımda lezbiyen ve gaylerin heteroseksüeller, özellikle de Hıristiyan sağ tarafından hakir görüldüğünü yazdığımda editörlerimden birisi, bir lezbiyen, bana e-mail

göndererek çok fazla öfkeli olduğumu söyleyip beni Paula MARTINAC uyardı. Editörümün vurguladığı nokta aktif olarak San Diego Lesbian and Gay Times lezbiyen ve gaylerin aleyhinde çalışsalar dahi Çeviren: Selçuk heteroseksüellere saldırmanın gay toplumu Ankara böldüğü ve işe yaramadığıydı. Lezbiyen ve gaylerin fazla öfkeli oldukları ve haddinden çok mücadeleye odaklanmış oldukları savı bana yıllar önce postfeministlerin kadın hareketine yönelttikleri eleştirileri hatırlatıyor. Post-feministlere göre kadınlar belli bir eşitlik derecesine kavuşmuşlardı ve bu yüzden de öfke duymayı, özellikle de erkeklere karşı, bırakmalıydılar. Christina Hoff Sommers, Kate Roiphe, Camille Paglia ve daha pek çokları feminizmi kurban mentalitesi diye aşağılayarak iyi para kazandılar, hâlâ da kazanıyorlar. Çok sayıda genç kadın bu düşünceden etkilendi. 20 yaşlarındaki bir kadın, Esquire'e (heteroseksüel erkek dergisi) şunları yazıyor: "Ben ve diğer kadınlar erkek arkadaşlarımızla Emek ve kadın iyi geçinip, baskı konusunda gruplarıyla kapsamlı bir endişelenmek istemiyoruz." Bu kişi anlaşılan kendi cinsel toplumsal değişim özgürlüğünün öfkeli feministler gerçekleştirmek için tarafından kazanıldığının farittifaklar kuran bir postkında değil. Post-feminizm gibi gay hareketin parçası post-gay de yalıtılmış ve elitisttir. Ancak salon köşelerinde olmayı çok isterdim. viski ile beraber götürülebilecek Ancak post-gay bir entel geyiğidir. Peki zaten kalabalığın aklında olan halihazırda teknik olarak post gay hayatlar süren lezbiyen ve bu değil. Amaçları, daha gayler ne yapmakta? Bu insanfazla sorun hakkında ların gay kültür ile pek bağlandaha fazla öfkeli olmak tıları yoktur, pahalı gay semtlerde yaşamaya ya paraları yetdeğil, gay sorunları memekte ya da bunu istemekonusunda daha az mektedirler. Hatta fazla gay inöfkeli olmak. sanı da tanımamaktadırlar. Sorun bu insanların pek çoğunun işyeri, aile ve konut sorunları Gerçek şu ki bu kadar nedeniyle açığa çıkamamalarıçok gay ve lezbiyenin dır. Bu insanların yaşamları saklanmak zorunda post-gay değildir, homofobi ve ayrımcılıkla kuşatılmışlardır. Bir kalması beni post "şey" olmayı seçebilmek öfkelendiriyor. Pek çok için öncelikle seçeneklere sahip gay ve lezbiyenin olmak zorundasınız. Gerçek şu ki bu kadar çok gay ve saklanmak zorunda lezbiyenin saklanmak zorunda olması sahici bir postkalması beni öfkelendiriyor. gay çağın çok uzaklarda Pek çok gay ve lezbiyenin olmasının en büyük saklanmak zorunda olması sahici bir post-gay çağın çok nedenidir. uzaklarda olmasının en büyük nedenidir.

KAOS GL 54 / 5


Şarmut A. İKARUS Tavsiye ederim, gidenin ardından Gabriel Fauré'nin Ankara "Pavene, Opus 50" adlı yapıtını, hem de koro eşliklisini dinleyin. Sanki, "Sen gidersen git sevdiğim, ben yine yolunu gözlerim, aşkımızdır bana kalan, sen gene yola düş istersen," der gibidir. Hele bir de birinci bölümden sonra giren koro eşliğinde teselli tamdır. Koro tamamlar yalnız mekânı. Koronun ardından gelen koroyla birlikte giren gümbür gümbür yaylılar ise, aslolanın coşku üstüne coşku olduğunu söyler, koro ve obua sükunet içinde saçınızı okşar, yanak alır sizden, hatta sırtınızı sıvazlar, "üzülme" der obua, "üzülme, dinle bak ardımdan gelen yaylıları ve insan seslerini, sen yalnız değilsin, aslolan aşk, giden kendi yalnızlığına gider, ne ödül bekle, ne de bedel" der gibidir. Gabriel Fauré yirmi birinci yüzyıla, yeni milenyuma girmeye bir yıl kala bunu fısıldıyor gece kulağıma. Aynı hal içinde olmayabilirsiniz ama dinleyin bu klasik besteyi, sizi rahatlatacak, gidene kızmadan, kalana haksızlık etmeden dingince sahipleneceksiniz mekânı ve bedeni, kendi bedeninizi. Bedenden geride kalanı. Amiral batmadan önce yara bere içinde kalmış beden adına ne varsa onu. Dişim ağrıyor. Ben bunu biliyorum. Babam, diyemiyorum, öldü, diyemiyorum. Ben, onun yokluğunda, hep olan yokluğunda var olmaya çalışmaktan yoruldum, diyemiyorum sevdiğime, aşkıma. Acizlenmek istemiyorum, onsuz yapamadığımı anlarsa bunalıyor, kendini kapana kısılmış gibi hissediyor da ondan. Onu yazdığım için kızmış sevgilim, Adana'dan arıyor, "Başın sağ olsun," diyor. "Beni çok aşağılamışsın Şarmuta, üstelik Şarmuta sen iken, benim yaptıklarımı Şarmuta'ya yakıştırarak anlatmışsın; kurmaca falan anlamam, bu bir öykü falan deme boşuna, yaşadıklarımızı bire bir anlatmışsın işte, çok kızdım ve bundan aramadım bunca zaman," diyor. Ben diyorum ki, sen edebiyat kurdusun, kurmaca ile gerçek arasındaki farkı nasıl anlayamazsın, diyorum. Hasretle öpüyorum onu telefonda. "Aşkımız sahiciydi," diyorum. Kendisini güven içinde hissetmesi gerek onun, kalkanlarını giyinip karşıma gene yiğidim aslanım gibi, yıkılmaz bir kal'a gibi dikilebilmesi için. Aşkın sahiciliği varsa, yaraların ne denli nafile olduğunu o daha bilmiyor. Sahici diyor o da, yaşananlar sahiciydi, diyor. "Beni göze alamadın," diyorum. Hayır, diyor. Direniyor. "Dişçi değil, diş hekimi, diş doktoru denir bize ya da uzmanlık alanımız neyse o söylenir, ne biliim, ortodontist gibi yani. Biz diş mi satıyoruz ki DİŞÇİ

KAOS GL 54 / 6

diyorsunuz. Bir de rica edeyim "diş doktorum, dişçim, diş hekimim" falan da demeyin. Sanki evinizde çalışan uşaklarınızdan biriymişim, ücretli işçinizmişim gibi." Böyle diyor Marlon Tamer sevgilimle telefon konuşmam biter bitmez aradığımda. Böyle başladı ilişkimiz Tamer'le. Bana kızgın, küskün sevgilim sitem edince de ağrımı anımsayıp randevu için aramıştım. Tek hatam "Dişçi Bey" demek olmuştu. Ama gene bu hata yüzünden yepyeni bir başlangıcı tadacaktık, bunu daha sonra anlayacaktım. Ağzımdan kaçırmıştım işte. Bu konularda çok hassasımdır, yani insanların hassas oldukları konulara, hassas yerlerine karşı ben de hassas olmaya özen gösteririm. Kendini çirkin bulan birinin yanında çirkinlikten söz etmem. Niye edeyim ki? Kim çirkin ki? Hem güzel kime denir ki? Beni biri güzel bulsa, dayanılmaz bulsa, ona mı inanayım ki? Biri beni beklentilerine ters düştüğüm için çirkin bulsa, ona göre mi bakacağım ki aynaya? Yoo! Öyleyse… ilişkileri görece olan güzellik ve çirkinlik kavramlarıyla bulandırmanın bir anlamı yok. Ama her insanın kendini kusursuz olmadığını sandığını da biliyorum. Herkes bir yanını beğenmeyebilir. Dünya güzeli, dünya yakışıklısı da olsa size göre birisi, o kişi kendisini kendi gözüne, kendi aklına pürüz olarak takılan bir özelliği yüzünden güzel, ya da yakışıklı görmeyebilir. Olabilir, insanlar bedenlerinin bir yanından yaralı olabilirler ve o yaralarından ölümcül darbeler almak istemezler, hal böyle olunca da o yaralar açılsın, hakkında konuşulsun istemezler. O yaralar da bu yüzden hep üstü örtülü kalır ama bu narin noktalar, hassas konular her daim de hazırdır açılmaya ve sahibinin canını ölümcül tehditlerle sıkmaya. Daha ilk telefon konuşmamızda bu herif ne kadar da itici deyip telefonu suratına kapatıp onun hayatıma girmesine izin vermeyebilirdim, ama hata bendeydi. Evet bendeydi ama bu onun bu denli küstah, kaba olmasını da gerektirmiyordu. Bu yüzden ondan özür dilemeliydim. Bu yüzden ona haddini bildirmeliydim. Ne demek ya "Onu demeyin, bunu demeyin, ben sizin dişçiniz miyim, diş mi satıyorum?" Bu afra tafra kime ya? Ben ne dedim ki bu lafları hak edeyim ha? Yoo, bu dişçi bozuntusuna haddini bildirmeliyim. Bir kere genç bir asistan diş hekimi. Babasının muayenehanesinin bir odasına kurmuş mekânını. Yani müşteriye ihtiyacı var. O halde dayılanması niye? Neyse ne. Sinirlendim ama munis bir


"müşteri" gibi randevumu aldım. Zamanında da gittim randevuma. Telefondaki sinirli ses tonunu bile beğendiğimi beni muayene ederken dişçi koltuğuna dayadığım koluma dayadığı bacak arasının sıcaklığından anımsayacaktım. Evet, ses tonu harikaydı ama bacak arasının sıcaklığını kolumun eklem yerlerine yemeden önce Marlon Brando'nun gençliğine benzer yakışıklılığı vurmuştu beni. Ünlü aktörün özellikle "Rıhtımda" ve "Arzu Tramvayı"ndaki haline çok benziyordu Tamer. Yapılı ve erkek gibiydi: Marlon Tamer. Bunu ona söylemedim, şımarmasın diye. Ben ona müşteri gibi gitmiştim ama amacım ona haddini bildirmekti. Bu yüzden de Marlon Brando'nun gençliğini karşımda görmekten dolayı eriyip aktığımı ona belli edemezdim. Etsem intikam alamazdım. Salyalarımı içime akıttım muayene boyunca. Ağzımın ta içine girmek zorundaydı çünkü üst damağımın dibindeki kaplamamın altındaki dişin çürümüş olduğunu söylüyor ve kaplamanın değiştirilmesi gerektiğinde de ısrar ediyordu. Solak olduğu için de kaplaması değişecek dişime erişmesi biraz zor oluyordu. O güçlükle yapıyordu işini ama sol eliyle benim sol üst damağımın en arkasındaki eski kaplamayı sökmesi sırasında döktüğü terler ve hele hele ağzını kapamayı unutmuş olması benim eriyip akmama yetmişti bile. Ön iki dişi harikaydı. Tavşan Marlon! Bacak arasının sıcaklığına gömülmüş sağ kolumun dirseği halinden memnundu ama o bunu daha sonra anlayacaktı. Şu anda sadece işini düşünüyor gibiydi. Ben öyle sanıyordum. Ben de öyle sandığımı daha sonra öğrenecektim. Aradı. Kaplama işi bitmişti. Benim dişçimle bir işim kalmamıştı oysa. O aradı. "Şeey." dedi. "Muayenehaneden çıkıyorum da, eve giderken bir arayayım, nasıl oldunuz, kaplamanızdan memnun musunuz?" "Memnunum ama biraz koku yapıyor galiba, kaplama ile onun önündeki dolgu arasında diş ipinin bile girebileceği bir boşluk bırakmamışsınız Tamer Bey, lütfen itham ettiğimi sanmayın, yanılıyor olabilirim ama, o iki dişi temizlemesi çok zor oluyor. Bugün diş ipiyle girdim aralarına, ip iki dişin arasında kaldı, çıkaramıyorum." Ben başka bir şey demedim. Geleyim de bir bakayım, dedi. Sevinirim, dedim. Geldi. Sevindim. Salonumda kanepeye oturttu beni. Aç dedi ağzını. Açtım. Sehpanın üstündeki lambayı ağzıma doğru tuttu. Aletsiz edevatsız sanki neyi doğru neyi yanlış yaptığını anlayabilecekmiş gibi girmişti ağzımın içine. Sağ dizini güç almak istermiş gibi bacak arama sokuşturmuştu. Bir aletle dişlerin arasını gevşetip ipi çıkarttı.

Rahatlamıştık. İşim bitti, ben gideyim, demedi. Benim de hazırda bir şişe beyaz şarabım hep vardır. "İçer miyiz?" diye sordum. "Neden olmasın." dedi. Şömine başında beyaz şarap sohbeti sırasında öğrendim, okulda ona "Marlon Tamer" derlermiş, kütür kütür kızlarla çıktığı için erik yemeyi, eriği yerken de dişlerini eriğe geçirmeyi çok severmiş. Orhan Pamuk'un bütün kitaplarını okumuş, sinema delisiymiş, Ankara sinema festivalinde çılgınlar gibi film izlermiş, hele hele Beyaz Geceler'e ibadet gibi tutkunmuş, kendisinden sonra doğan kardeşi yüzünden babasından pek sevgi görmemiş, babası zorbanın tekiymiş, annesinin ölümünden sonra okulu bitince babasının muayenehanesinin bir odasına gönülsüzce de olsa kendi ekmek teknesini açmış. Sorunumuz ortaktı. Baba sevgisi eksikliği ikimizin de kişiliğini belirlemişti. Şömine ateşi ve şarap ikimizi birbirimize öyle yaklaştırdı ki babasının bir kez olsun bile saçını sıvazlamadığından, bir kez olsun "Oğlum" diyerek onunla ne denli gurur duyduğunu telaffuz etmediğinden yakınırken sıvazlayıvermişim saçlarını. Yıllardır görüşmemiş iki aşık gibi sarılıverdik birbirimize. Ben böyle şehvetle hiç öpülmedim. Ağzını alabildiğine açmıştı ve dilini de olabildiğince ağzından çıkarmış dudaklarımı ve ağzımın her hücresini soğuruyor, yalıyordu. Böyle bir buluşmayı istediğim halde şaşkındım. Gözlerimin faltaşı gibi ayrıldığını bedenimden çıkmış izliyordum. Sağ elimle bacak arasına dalıp toşpillerini avuçladım. Yüzyıllardır bunu bekliyor gibiydi. Çırılçıplak kalana değin öpüştük. Morarttık yüzümüzün, dudaklarımızın her dokusunu. Yatağıma sürükledi beni sonra. Hayretler içindeydim. Marlon Brando'yu ağzımın suyu akarken izler dururum hep. Hiç kaçırmam. Tamer ona ikizi denli benziyor ve ben şu anda onunla sevişiyorum. Hareket etmeme, okşamalarına karşılık vermeme fırsat yok. Öylesine devingendi ki aç kurtlar gibi bedenime saldırmasını izlemek kalmıştı bana. Sırtüstü yatırdı beni ve üstüme kapandı. Yalamadık, ısırmadık yerimi bırakmadı. Muhteşem büllüğünü bacak arama yerleştirmeye çalışırken büllüğümü ise ağzına aldı ve bir daha ağzından çıkarmamaya özen gösterdi. Öylesine çıkmışım ki bedenimden her tarafımı nasıl yalayıp ısırdığını hiç farketmemişim. Büllüğüm onun ağzındayken içime girebilecek denli esnek vücutlu olduğunu da ertesi gün düşünebildim ancak. "Gitmem gerek" dedi. Beni yatakta perişan bırakıp duşa girdi. O duşunu bitirene değin bekledim. Su sesi kesilir kesilmez ben de girdim banyoya. Loş ışıkta farkedebildiğimden daha güzelmiş vücudu. Gürbüz ve yapılıydı. Bu kez ben dayadım ağzımı onun bacak arasına. Bir elimi de bacak arasından

Aşkın sahiciliği varsa, yaraların ne denli nafile olduğunu o daha bilmiyor. Sahici diyor o da, yaşananlar sahiciydi, diyor. "Beni göze alamadın," diyorum. KAOS GL 54 / 7


geçirip yusyuvarlak poposunu avuçladım, öteki elimi de göğüslerinde dolaştırıyordum. Ağzımın içinde kocaman oldu. "İlk kez," diye fısıldadı bütün sevecenliğiyle saçımı okşarken, "ilk kez yapıyorum böyle bir şeyi." Ama ikinci kez de yaptı. Beni ters çevirip bu kez arkama geçti, ikinci kez girdi bedenime mutluluk iniltileriyle. Ben şaşkınlıktan bütün iradeyi ona bırakmışım. Tekrar duş aldı ve bir kez daha "Gitmem gerek," dedi ve gitti. Daha sonra onu arayamadım. Salt onunla bir kez daha görüşmek ve sevişmek istediğimi sanmasın diye arayamıyordum. Ama deliler gibi istiyordum onu. Bu kez bu denli kendiliğinden olmazdı bunu da biliyordum ama o beni aramadan arayamazdım. Dayanamadım, biliyorum benim şansım kibirlilerden açılmış bir kez. Telefon ettim, birlikte sinemaya gidelim diye. Gittik. İkimiz de birer arkadaşımızı daha getirmiştik beraberimizde ama sinemada yanyana düştük her nasılsa. Film başlamadan önceki gürültü içinde kulağına doğru uzanıp kimsenin duyamayacağından emin bir ses tonuyla ona söylemeden duramayacağım şeyi söylemek istedim. Ben sesimi gürültüye yedireceğimden emin başladım konuşmaya ama sinemada ses seda kesildi ve söylediklerim arkadaşlarımız da dahil çevremizde oturanlar tarafından kesinlikle duyuldu. Yanımdaki arkadaşıma dönüp baktığımda gözleri büyümüş yüzü al al olmuştu. Önümde oturan kadın dönüp bize baktı. Ani sessizlikte işte şu sözler patladı sinemada: "O gece büllüğümün başını öyle bir ısırmışsın ki diş izlerin hâlâ duruyor ve büllüğüm donuma ne zaman deyse canım yanıyor. Çok hassaslaştı." Evet, o gecenin sabahında işemek üzere büllüğüme değdiğimde diş izlerini görmüş ve büllük başımın dokunulamayacak denli hassaslaştığını anlamıştım. Hâlâ yanıyor ve hâlâ dokunulmazlığını koruyor iki diş izi. Marlon Tamer çok utanmış olmalı sinemada. İzlerden söz etmemi yaptırım olarak düşünmüş olabilir. Hesap soracağımı sanmıştır belki. Bir daha aramadı. Ben de diş izlerini taşımayı sürdürüyorum acı bir keyifle. Umarım beni göze alamadığı için kayıplara karışan Adanalı kibir sevdalım kapımı çalar birgün gene. O, onu benden daha çok hiç kimsenin sevemeyeceğini anlayana dek şöyle dişleri güzel, kendi taş gibi bir diş hekimi varsa tanıdığınız bana haber verin. Gabriel Fauré eşliğinde bedenim iyi taşıyor diş izlerini. Hem benim diş izlerimi de taşıyacak geçici de olsa bir bedene gereksinmem var. Sahici sevişmelerin izlerini taşımayı bilmek gerek. İzler ve yaralar arttıkça bedenim daha sevilesi geliyor bana. Erik seven Marlon Tamer'den sonra bunu daha iyi anladım.

KAOS GL 54 / 8

ÇİFTE POZ

Üniversitelilerin verdiği bir partide Jimmy ile ben bize yüzüyor gibi gelen bir yatağa oturmuştuk. Viski içenler birbirinin aynısı yorumlar yapıyorlar, ağır mı ağır dans edip birbirlerini süzüyorlardı. Kızın biri kulaklarına Noel süsleri takmıştı, uzun saçlı bir oğlan da duvarlara şiirler okuyordu. Ben Jimmy’yi izliyordumbir havlu ve Prévert’in bir kitabını tutan ellerinikesilmiş jean’inin altındaki çıplak bacaklarını ve çükünün kıvrımını. İnsanlar ağızları açık bize bakıyorlardı, sonra yavaş yavaş uzaklaştılar yatağımız pencereden süzülüp giderken. Ve ben hayali bir makineyle Jimmy’nin fotoğrafını çekerken el sallayıp güle güle diyorlardı. Ian YOUNG (1945- ) Çeviren: Şarmut A. İKARUS (Kaynak: THE PENGUIN BOOK OF HOMOSEXUAL VERSE Ed.Stephen Coote. Harmondsworth Penguin Books, 1983, s. 372)


-Kendi ifadesiyle "Alaylı Gazeteci" Ali Kemal Yılmaz "Erkekte ve Kadında Eşcinsellik" adında bir kitap yazdı. Okudum. Kitap, adı ve güzel kapağıyla iddialı. Zaten Ali Kemal, Eşcinsellik konusunda bu kitabın kaynak olacağını söylüyor. Ama içerik maalesef bir aşure çorbası. Yazar belli ki oturduğu yerden kütüphanesindeki bütün KAOS GL dergisinin sayılarını özetleyerek, onlara üç beş kitaptan aldığı alıntıları da ilave ederek bir kitap yazmış. Farklı kaynaklardan aldığı bilgileri kitaba koyarken bunları ortak bir mantık süzgecinden geçirmemiş. Üstelik kaynaklardan, verdikleri bilgilerin değerine göre, orantılı bir alıntı yapmamış. Çok yanlış bir kaynaktan uzun uzun alıntılar yaparken, aralara kısa güzel alıntılar da serpiştirmiş. Yani yazar kütüphanesinde ne varsa onları özetleyip kitap yapmış, özel, yeni bir çaba harcamamış. Böyle yaparak yazar konuya yabancı okuyucuları doğru olan bilgiye yönlendirici olamamış. Örneğin: Kitabın 1. bölümünde Tıbbi Yaklaşım adı altında homoseksüelliğin bir sapıklık olduğu bize, sayfalarca anlatılıyor. Oysa bugün Çapa Tıp Fakültesi'nde Prof. Dr. Şahika Yüksel'in yazdığı ve ders kitabı olarak okutulan psikoloji kitabında her toplumda %10 oranında görülen homoseksüellik sapıklık değildir, diyor. Fakat, alaylı gazeteci bu tıbbi yaklaşımdan habersiz çünkü, geniş bir araştırma yapmamış. Lezbiyenler konusunda Ali Kemal modaya uymuş ve hetero gazeteciler gibi, sanki başka bir lezbiyene ulaşılamıyormuş gibi, Güneş K. Göker'in görüşlerini yansıtmış. Güneş'e itirazım yok ama Lambda'dan, Venüslülerden bir lezbiyenin ya da yazılı eşcinsel tarihi Kaos GL'nin kuruluşunda imzası olan Yeşim T. Başaran'ın ya da bir başkasının niçin görüşleri alınmamış? Çünkü Ali Kemal'in kütüphanesinde sadece Güneş'le yapılmış eski bir röportaj vardı. Yeni bir çalışmaya gerek yoktu! Kaynaklar numaralandırılıp her alıntının (satır, sayfa, paragraf) sonunda, bu numaralar konulabilir ve okuyucu hangi alıntının hangi kaynaktan alındığını anlayabilirdi. Ama öyle yapılmamış. Kitap, bence, Dinde ve Osmanlı'da eşcinselliği güzel vermiş ancak yazı içinde kaynaklar yine kodlanmamış. Kitabın diğer bölümlerinde kütüphane bir yana bırakılıyor ve yazar, gençliğinden, aklında kalan bazı anılarından hareketle bazen komik, bazen,

doğru ve bazen de çok yanlış şeyler söylüyor. COŞKUN Üstelik bunları tüm eşcinseller adına yapıyor. İstanbul Kitapta Lambda, KAOS GL grupları eksik, yanlış ve yetersiz bilgiyle tanıtılmış. Bu gruplardan bahsederken yazar kulaktan dolma eski bilgileri vermek yerine, doğrudan bu gruplarla diyaloga geçebilirdi. Bu kitap "Ormanın içinden birinin ormanı anlatması" değil, "Ormanın içinde bir ağacın dibinde oturan kişinin gördüğü üç-beş ağaçtan hareketle bütün ormanı anlatmaya kalkışmasının örneğidir". Herkes kendi özelini ve anılarını yayınlama hakkına sahiptir ancak, kendi özelini bütün hemcinslerinin özeliymiş gibi anlatmak insanları yanıltmaktır. Yazarın, bir araştırmacı edasıyla girdiği sauna ve porno sinemasında duyduğu bazı argo sözleri okuyan bir eşcinseli dahi dehşete düşürecek bir kaba üslupla, bu kitaba koymasının gereğini anlayamadım. Sadece sansasyon amaçlı yazılmış olan bu sözler, alaylı bir gazeteci için, bir gaftır. Çok özel mekanlarda çok özel argo sohbetler kadınlar arasında da, hetero erkekler arasında da ve eşcinseller arasında da olabilir. Ama bu kitapta bu argo sohbetler altı çizilerek, bunun genel bir eşcinsel sohbet tarzıymış havasında verilmesi yanlış. Üstelik yazarın kendisi de yazdıklarının yanlış olduğunu biliyor olmalı ki, gençliğinin bir bölümünün geçmiş olduğu bu mekanlarda "yok yahu ben sadece araştırma amacıyla bulunmuştum oralarda" diyor. KAOS GL'deki yazılarımda ben de argo kullanıyorum ama yaşanan o hikayeyi benim yaşadığımı söylüyorum ve hikayemi sevabıyla günahıyla sahipleniyor, "bu benim anımdır", diyorum. Bunu bütün eşcinsellere mal etmiyorum. Kitapta "sık eşdeğiştiren geylerin partner bulma ERKEK VE KADINDA mekanları" başlığı bence bir skandal. Eşcinsel ilişki EŞCİNSELLİK iki insan arasında, iki insanın yüreğinin coşmasıyla Ali Kemal YILMAZ Özgür Yayınları oluşan çekimle başlayan bir beraberliktir. Bunun Birinci Basım: için asgari olan iki erkek veya iki kadının aynı Ekim 1998 ortamda bulunması ve birbirlerinden hoşlanmasıdır. Yani insanın yaşadığı, toplumun herhangi bir noktasıdır. Yani eşcinsel ilişki ve partner (eş) bulmak için özel birkaç mekan ismi vermek 70'erden kalan yanlış bir söylemdir. Eşcinseller toplumun her noktasında olabilirler ve gönül prensine herhangi bir mekanda rastlayabilir. Yazar, eşcinseller için Taksim, Aksaray ve Beyazıt'ı mekan gösteriyor, çünkü kendi yaşamı bu üç mekanda geçmiştir. Sanki çok özel bir bitki veya böcekten bahseder gibi Türkiye'de sadece bu üç

KAOS GL 54 / 9


Gay'e EFENDİSİZ Ankara

mekanda eşcinsele rastlanır demek, bizim için çok komik, alaylı gazeteci içinse bir hazindir. Yazarın yaptığı anket ise kaç denekle ve hangi hamamda yapılmış olduğu belli değil. Ama sonuçlarına bakılırsa, tek bir hamamda ve üç kişiyle yapılmış gibi. Çünkü anketten garip sonuçlar çıkmış. Bütün heterolar tekeşlidir demek ne kadar yanlış ise, bütün geyler çok eşlidir, bütün geyler tek gecelik ilişkiler kurar ve ilişki sonrası asla dostluk ve arkadaşlık kurmazlar demek de o kadar yanlıştır. Alaylı gazeteci yaşlı eşcinsellerin kulağını da şöyle çınlatmış: (Sayfa 221) "Eşcinsel yaşlanınca partner bulamaz demek çok yanlış. Gençlere göre avantajları var, bir gelirleri ve yerleşik düzenleri var. Eviyle sorunu olan çok sayıda gençler ve sarhoşken eve gidemeyenler yaşlı eşcinsellerin evine giderler ve yaşlı eşcinseller

gençliğinin tersine ilişki bolluğunu yaşlılıkta yaşarlar." Yorumu ve alaylı gazeteciyi size havale ediyorum. Bu kitap, doğrularla yanlışların içiçe girdiği, özelin genellendirilip, bir kişinin yaşam kaderinin, bütün hemcinslerinin kaderiymiş gibi gösterildiği bir kitap. Sadece yazarın özelini anlattığını itiraf etseydi ve bu özeli genelmiş gibi vermeseydi kitap için "başarılı" denilebilirdi. Bir de, eşcinsel de olsa, eski kuşak neden eşcinselliği sadece gariban, ezilen, ağlayan ve fuhuş yapan insanlar olarak algılar, anlayamıyorum. Bilimin, kültürün, ekonominin ve siyasetin önsaflarındaki eşcinsellerin varlığı niçin hiç düşünülmez? Yine de her şeye rağmen ortaya bir eser koyduğu için Ali Kemal'e ve kitabın satışında, başarılar dilerim.

1986'da, üniversiteye kaydımı yaptırmak için Ankara'ya gelmiştim. Kaydımı yaptırdıktan sonra aynı gün geri dönmek için, artık boşaltılmış olan, eski otobüs terminalinde kalkış saatini beklerken, terminaldeki kitapçıda poşetli bir kitap dikkatimi çekmişti. Henüz 16 yaşındaydım ama hiç tereddüt etmeden bu kitabı almıştım. Birileri poşete koymuş olsa da, saklamadan, gizlemeden köyüme götürdüğüm bu kitap, artık çoktan miadını doldurmuş olan "Türkiye'de Eşcinsellik-Dün, Bugün" başlıklı Dr. Arslan Yüzgün'ün kitabıydı. Daha sonra 1991'de Pınar Çekirge'nin "Yalnızlık Adası'nın Erkekleri/Psiko-sosyal Açıdan Eşcinsellik" adlı çalışması yayınlandı. 1995'te "Müslüman Toplumlarda Erkekler Arası Cinsellik ve Erotizm" geldi. Şimdi sırada, dönem dönem KAOS GL'de de yazıları yayınlanan Ali Kemal Yılmaz'ın "Erkek ve Kadında Eşcinsellik" başlıklı kitabı var. Ekim 1998'de yayınlandı. Yeni çıkan bu kitabı tanıtmak, eleştirmek için birşeyler yazmak istiyorum; çıkacağından önceden haberdar olduğumdan merakla bekliyordum fakat önümde duran bu kitap da, kitapla ilgili yazacaklarım da bana heyecan vermiyor. Maalesef!

Arslan Yüzgün'ün kitabını anma gereği bile duymayan (Pınar Çekirge de Arslan Yüzgün'ün çalışmasını anmıyor!) Yılmaz, kaynak konusundaki sözleri adettendir diye yazmadıysa (her yıl binlerce tezin hazırlandığı üniversitelerde, bazen haklı olarak, çoğu zaman da adettendir diye böyle şeyler yazılır!) okuyucu ile dalga geçiyor olmalı. Kendisi zaten derleme olan bir ansiklopediden (ERO) tam 9 yazı yeniden derlenmiş. 'Yok denecek kadar az' kaynaklardan biri olan "ERO Cinsel Yaşam Ansiklopedisi" 90'ların başında Boyut Yayın Grubu tarafından bir İtalyan Ansiklopedisi'ne Türkiyeli yazarların katkısı da eklenerek yayınlanmıştı. Aynı alandaki diğer ansiklopedilere benzemeyen, gerçekten başarılı bir çalışmaydı. Yılmaz, bu ansiklopediden bazı yazıları derlerken kaynağını anmamış. Örneğin Murat Bardakçı, kaynaklar bölümünde anılmayan kitabından ERO'ya bir derleme veriyor, Ali Kemal Yılmaz bu metni ERO'dan tekrar derliyor! ERO Cinsel Yaşam Ansiklopedisi'nden "derlenen" yazılar dahil, derleme yazıların pek çoğu kendi içinde önemli ve anlamlı metinler; bu, açık. Bununla birlikte bu araştırma-derleme çalışmasının tekniğini ve yöntemini anlamak güç!

Ali Kemal Yılmaz, çalışmasının, "Türkiye'de erkek ve kadın eşcinselliği konusunda kaynak kitap" olması için iki yıl çalıştığını yazıyor. "AraştırmaDerleme" olarak adlandırdığı kitabı için tüm kaynaklara ulaşmaya çalışmış, hatta lezbiyen arkadaşı Mehtap K. kaynak konusunda çok yardımcı olmuş! Hadi KAOS GL dergisini geçelim; geriye üç-beş kitap ile ERO Cinsel Yaşam Ansiklopedisi kalıyor. Pınar Çekirge'nin kitabı ile

KAOS GL 54 / 10

Dr. Andre Morali-Daninos'un "Cinsel İlişkiler Tarihi" (Türkçe'si S. Tiryakioğlu, Varlık Yayınları, İstanbul, 1974.) adlı kitabı meğer ne önemli bir kaynakmış! Aynı değerli kaynaktan (!) daha önce Arslan Yüzgün ve Pınar Çekirge de yararlanmışlar. Ali Kemal Yılmaz, bu kitaptan tam sekiz sayfa derlemiş. 1974, kitabın Türkçe'deki ilk baskısı mı bilmiyorum ama anlaşılan o ki bu kitabın orijinali


batıda en azından 1969'dan önce yayınlanmıştır. Böyle bir kitap, eşcinsel kurtuluş hareketinin ortaya çıkmasından sonra yayınlanmış olsa, belki eşcinsel düşmanları "kaynak" olarak kullanabilirler ama "ormanın içinden biri" olsa olsa ibreti alem için kullanır. Büyük bir kitapçı, bu kitabı sahaflarda belki bulabileceğimi söyledi. Bence bir kayıp değil, eksik olsun! Öyle sanıyorum ki kitaptaki teknik hataları sıralamanın bir anlamı yok. Ayrıca uygulanan anket

tekniği ve sonuçları üzerine yorum yapmak da anlamsız. Türkiye eşcinsel hareketi geliştikçe "ormanın içinden" ya da "dışından" pek çok çalışma ortaya konacaktır. Ali Kemal Yılmaz'ın kitabını da bunlardan biri olarak ele alabiliriz. Ama örneğin 80'lerin ikinci yarısında, kendisinin de doğrudan içinde yaşadığı dönemi daha ayrıntılı ve belgesel bir döküm olarak sunsaydı eline sağlık der ve minnettar kalırdık.

Kitabın I. bölümünde yer alan "Osmanlı'da Eşcinsellik" başlığı altındaki bilgiler, bu alanın üstadı sayılabilecek olan Murat Bardakçı'dan biraz kısaltılarak alınmış. Burada kısaltmanın dışında yazarın (A. K. Yılmaz) herhangi bir "katkı"sı söz konusu değil. Bu kısaltmaların bile Yılmaz'ın tasarrufuyla mı, yoksa, Bardakçı'dan yararlanan ikinci el kaynakların tasarrufuyla mı yapıldığı konusunda şüpheye düşüyorsunuz. Oysa Bardakçı'nın kitabı piyasada kolayca bulunabilecek bir kitaptır ve 6 baskısı yapılmıştır. Bu kitaptan tümüyle alıntılama yerine, bölümde yer alan "Dellakname-i Dilküşa" ve Enderunlu Vasıf'ın şiirlerinin bir değerlendirmesi yapılabilirdi. Bu metinler üzerinde yapılacak iyi bir değerlendirme, Bardakçı'nın kitabını aşmak anlamına bile gelebilirdi. Oysa onun söylediklerinin bir tekrarından başka bir şey göremiyoruz. Bardakçı'nın kitabının, konuyla ilgili bölümleri alıntılanan bir "miri mal" olduğunu görüyoruz. Sarp Bengü'nin Cinselnâme'sinde de bu kitaptan yer yer uzun alıntılar yapıldığını, fakat bu alıntıların yazarın değerlendirmeleriyle birlikte verildiğini söylemeliyiz. Ayrıca cinsel bilgiler ansiklopedisi ERO'da da Bardakçı'nın eşcinsellikle ilgili metninin alıntılandığını görüyoruz. Bu kaynakları Yılmaz'ın kitabıyla karşılaştırdığımızda, onun direkt Bardakçı'dan değil de bu ikinci el kaynaklardan yararlandığını söyleme olanağı doğuyor. İşin garibi, bu söylediklerimiz, sadece bu bölüm için değil, neredeyse kitabın tümü için geçerli… "İslâma Göre Eşcinsellik" Kitabın bu bölümü, sadece İslâm'a Göre Cinsel Hayat" adlı kitaba dayalıdır. Bu bölümde Ali Rıza Demircan'ın bu meşhur kitabı esas alınmakla birlikte, yazar(!) özetleme yoluna da gitmiş. Fakat bu özetleme esnasında göze çarpan bazı bilgi yanlışları yapmış. Örneğin Demircan'ın metninde bir kitap ismi olarak geçen "Ed-Dürrü'l-Mensur" Yılmaz'ın metninde "Peygamberin yaşadığı dönemlere tanıklık edenlerden (sahabe)" birinin adı diye zikredilmektedir (s.31). Bu bilgi yanlışını

kitabın aslını görmek isteyen bir okuyucu kolayca Zekeriya GÜN farkedecektir. Ankara Bu bölümde uzun alıntıların arasında Yılmaz'ın (veya yararlandığı ikinci el kaynakların) bazı ufak değerlendirmeleri de var. Demircan'ın dipnotlarda gösterdiği kaynakları metin içine alarak gösteren Yılmaz, bu duyarlığı dipnotları doğru alıntılama konusunda göstermiyor. Örneğin 131. sayfada yapılan bir alıntının kaynağını "a.g.e." diyerek gösteriyor. Demircan'ın metnine baktığımızda orada dipnotun bu şekilde verildiğini görüyoruz. Bu durumda bir önceki dipnota bakmak, bu "adı geçen eser"in hangisi olduğunu anlamamıza yetiyor. Oysa Yılmaz bu kadarcık bir zahmete katlanmamış ve ortaya komik bir durum çıkmış. Bu tip hatalar ortaokul-lise düzeyinde öğrencilerin yıllık ödev yaparken düştükleri bir hata cinsidir. Ciddi bir araştırmaya yakışmıyor. Burada kolaycılığa kaçıldığını düşünüyoruz. Evet, Demircan'ın kitabı, alanında en derli-toplu kitap sayılabilir. Ama sadece bu kitaba başvurarak İslam'ın eşcinselliğe bakışını yansıtabilmek mümkün müdür? Yılmaz'ın alıntılama konusundaki savrukluğu, bu tür yetersizliklere eklenince, kolaya getirilmiş ve el çabukluğuyla kotarılmış bir bölüm (hatta bütünüyle kitap) çıkıyor karşımıza. Oysa bu temel hataların hiç olmaması gerekirdi. Bu bir yana, Demircan'ın söyledikleri iyice analiz edilmeli, diğer kaynaklarla karşılaştırılmalı ve İslam'ın kutsal kitabında ve fetva külliyatında yer alan hükümlerle, İslam toplumlarında var olan durum ve uygulamaların ne olduğu ortaya konulmalıydı. (Örneğin bakınız A. Udeh, Mukayeseli İslam Hukuku ve Beşeri Hukuk I-IX, Çeviri: R. Özcan-A. Şafak, 1. basım, Ankara, 1990) Yılmaz, önsözünde kitabının bir "araştırmaderleme" çalışması olduğunu söylüyor. Ama ne derleme, ne de araştırma tekniklerine uygun bir çalışma ortaya koyuyor. Kitap, dikkatsizce yapılmış bir uzun alıntılar yığını görünümünde. Yine de konuya ilgi duyan ve elinde sözkonusu kaynakları bulundurmayan okuyucu için neredeyse derli-toplu bir kaynak olma görevini yerine getirebilir.

KAOS GL 54 / 11


OĞUZ Sigmund Freud, psikonevrozların ve psikozların İzmir mekanizmalarını aydınlatmak amacıyla giriştiği

araştırmada 'psikanaliz' yöntemini geliştirmiş, bundan da kimi önemli bulgular ve tüm dünyayı etkileyen kuramsal hipotezler elde etmiştir. Ürettiği bulgular, özellikle yaşadığı dönemde ve kısmen de günümüzde, kolayca kabullenmelerine elvermeyecek ölçüde derinlik içeriyordu. Freud için çağdaş düşüncenin devrimci kurucularından biri olarak bahsetmek bu bakımdan abartma olmayacaktır. O, her zaman için, ahlâk olarak tanımlanan şeyin, değerinden fazla özveri gerektiren, yaptırımları dürüstlüğe dayanmayan ve akılcı olmayan bir yapıda olduğunu ifade etmiş ve bunun topluma gösterilmesi gerektiğini savunmuştur.1 İşte bu yüzden, toplumsal yaptırımların ağırlığı altında ezilen eşcinsellerin, Freud'un kuramlarını mutlaka bilmeleri ve tartışma sürecinde kullanmaları gerektiği görüşündeyim.

1- Ruhçözümlemesine Giriş Konferansları, Sigmund Freud, Çev: Emre KapkınAyşe T. Kapkın, Payel Yayınevi, 1998, 27. Konferans, sf.429 2- a.g.e., 13. Konferans, sf.216 3- a.g.e., 21. Konferans, sf. 321 4- a.g.e., 20. Konferans, sf.307 5- a.g.e., 21. Konferans, sf.320 6- a.g.e., 23. Konferans, sf.357 7- a.g.e., 20. Konferans, sf.307 8- a.g.e., 20. Konferans, sf.309

KAOS GL 54 / 12

Freud'un cinsellik kuramı, bizi, eşcinselliğin insan doğasında bulunduğu iddiasına götürebilecek kapasitededir, ama onun bulguları sadece bununla sınırlı olmayıp, bizi daha geniş ve çarpıcı sonuçlara götürmektedir. Özellikle yetişkinlerin cinsel yaşantısını çözümlemek amacıyla incelediği çocukluk cinselliğinde Freud, ilginç bulgulara varmıştır. Şöyle ki; çocuklarda en baştan beri, pek çok yönden normal sayılandan farklılık gösteren zengin bir cinsel yaşam mevcuttur. Çocuğun cinsel yaşantısında, cinsel nesne olarak karşı cins kadar kendi cinsinden insanlar, hatta yakın kan akrabaları ve hayvanlar da eşit konumdadır. Yani bu dört grupta saydıklarımız, çocuk için cinsel nesne olma özelliğine sahiptir. Pratikte bu her zaman doğrulanmıştır. 'Tiksinme' duygusuna doğuştan sahip olmayan çocuk, buna bağlı olarak yetişkinlerin 'tabu' saydıklarına hiçbir tiksinme duymamaktadırlar (Freud'a göre, uygar dünyadaki tabu kavramının temellerinden birisi de tiksinti duygusudur. Tiksinme ise eğitimle sonradan edinilen bir duygudur.). Freud bu yüzden -yetişkinlerin "saflığın timsali" olarak nitelendirdiği- çocukları "çok yönlü sapık"2 olarak tanımlamaktan çekinmemiş ama dönemin tutucu kesimlerince, kendisi hakkında bir karalama kampanyası başlatılmasına da engel olamamıştır. Ne var ki, kitleleri şoke eden bu görüşler, zamanla ortalığın durulmasıyla soğuk kanlı değerlendirmelere konu olmuş ve batı dünyasında bir dönüşüm başlatmıştır. Çocukların kendi başlarına bırakılmaları halinde veya baştan çıkarıcı etkilere maruz kaldıklarında şaşılacak ölçüde tabu dışı eğilimlere yöneldiklerini tespit eden Freud, ama yetişkinlerin, çocukların cinsel sergilemelerinin bir kesimini abartmaya diğer kesimini ise yadsıyabilsinler diye gizlemeye çalış-

tıklarını söyler. Öyle ki varolan bu baskılama, sanki bir kuram biçiminde yayılmıştır. Halbuki bunlar bir çocuğun doğuştan yapısının göstergeleri olarak ve onun sonraki gelişiminin nedenleri olarak son derece önemlidir. Çocukların cinsel yaşamları ve genelde insan cinsel yaşamı hakkında bize bilgi verirler. Çocukluktaki cinsel yaşantı incelemesinden cinselliğin önceden belirlenmiş tek bir nesnesi olmadığını, bunun eğitimle edinilen bir dayatma olduğu sonucuna varan Freud, ayrıca tabu dışı cinsel eğilimlerin normal insanların cinsel yaşamından da ender olarak eksik olduğunu3 ve kendilerini açıkça eşcinsel olarak adlandıranların sayısının da gizli eşcinseller yanında bir hiç olduğunu belirtmektedir.4 Tabu dışı cinsel ilişkilere toplumun gösterdiği nefrete de değinen Freud şu ilginç değerlendirmeyi yapmaktadır: "Sanki insanlar onları baştan çıkarıcı buluyorlarmış ve en derinden bunlardan hoşlananlara karşı gizli bir kıskançlığı bastırmak zorundaymışlar gibi."5 Tabu dışı cinsel eğilimlerin nevrotik olarak değerlendirilmesinin doğru olmayacağını belirten Freud; "Eğer bu eğilim egoda hiçbir karşı çıkış uyandırmazsa hiçbir nevroz da doğmaz ve libido gerçek bir doyuma ulaşır" demektedir.6 Fakat, eğer ego bu eğilimleri kabullenmezse, bunu çatışma izleyecektir. Bu değerlendirme eşcinseller açısından 'kendisiyle barışık' olmanın önemine işaret etmektedir. Nevrozun kökeninde cinsel doyumun engellenmesi olduğunu söyleyen Freud'a göre, ancak, eşcinsel güdülerin bastırılması, doyumun engellenmesi eşcinsellerde nevroza yol açacaktır. Bu, Türkiye'de eşcinsellerin neden çoğunlukla nevrotik özellikler sergilediğini de sanırım açıklamaktadır. Doyumun engellenmesi ender durumlarda psikoza da yol açar. Öyle ki Freud, paranoya hastalığının temelinde, düzenli olarak aşırı güçlü eşcinsel güdülerin savuşturulma çabasının yattığını söyler.7 Özetle psikanalize göre, cinsel doyum, gerçek dünyada hiçbir engelle karşılaşmasaydı eşcinsellik ve diğer tabu dışı eğilimler çok daha güçlü olarak ortaya çıkabilirdi.8 Ancak baskılama nedeniyledir ki bu eğilimler yeterince açığa çıkmamakta ve sanki istisnai durumlarmış yanılsamasını yaratmaktadır. Dahası cinsel doyum engellendiğinden nevrozun, toplumda yaygın olmasına sebep olmaktadır. Bu nedenledir ki Freud, yerleşik değer yargılarının, değerinden fazla özveri gerektirdiğini ve yaptırımların dürüstlüğe dayanmadığının apaçık düşüncelerle topluma gösterilmesi gereğini vurgulamıştır.


MEVÂİD'DE EŞCİNSEL KÜLTÜR a) Oğlancılıktan İbaret Bir Eşcinsellik Öncelikle belirtmeliyiz ki Mevâid, Osmanlı bürokratları için yazılmış bir kitaptır. Yazarı da bir Osmanlı bürokratıdır. Ondan, eşcinselliğe son derece insani bir edim olarak yaklaşmasını beklemek yanlış olacaktır. Dönemin ( XVI. y.y.) şartları da bunun böyle olmasını gerektirmektedir zaten. Mevâid'in ilgili bölümlerine baktığımızda Osmanlı bürokratının, eşcinsel zevkleri de olan kimseler olduğunu bütün açıklığıyla görürüz. Hemen hepsinin bir "oğlan" sevgilisi vardır. Bu oğlanlara nasıl davranılması gerektiği, oğlanların sıkı sıkıya uymaları gereken kurallar, çeşitli yöre oğlanlarının ne gibi özelliklere sahip oldukları, oğlan-sevgili seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlar, ayrıntılarıyla açıklanır bu yapıtta. Eşcinsellik adına Mevâid'de bulabildiğimiz hususlar bunlardır. Şu saptamayı da yapabiliriz: O dönemin bürokratı, istisnalar her zaman mümkünse de, genellikle tek eşli eşcinsel ilişkiyi tercih etmektedir. Sevgililerini bir defaya mahsus olarak, ama son derece dikkatle seçmekte ve onu yanlarından ayırmamaktadırlar. Sevgili seçiminde yanılmamak için ise Âlî'ye kulak vermeleri gerekiyor. Sonuçta Mevâid'deki eşcinselliğin oğlancılıktan ibaret bir eşcinsellik olduğunu söylemeliyiz. b) Oğlan-Sevgilide Aranan Özellikler Âlî'ye göre bir delikanlının tercih edilebilmesi için şu özellikler bir arada bulunmalıdır: 1. Oğlan, yumuşak huylu olmalıdır; partnerinin dediğine uymakta, istediğini yapmakta uysal davranmalıdır. 2. Sürdüğü güzellik ve cazibe süresi uzun olmalıdır. (En az 30 yaşına kadar). 3. Sakal ve bıyığı ya hiç olmamalı, ya da mümkün olduğunca geç çıkmalıdır. Mevâid'de oğlanların dikkat etmesi gereken hususlara da yeri geldikçe değinen Âlî, seks hizmetinde kullanılan delikanlılara şu görevleri yükler: Gönlü tiksindirecek davranışlardan sakınmalıdırlar. Tuvalete gittiklerini "efendi"lerine göstermemelidirler. - Onlar da haremdeki kızlar gibi edepli olmalıdırlar.

- Efendisini çekiştirip ikide bir kötülememelidirler. Zekeriya GÜN -Âlî, bu suçu işleyen "tüysüz-türüzsüz Ankara hizmetkarların" neredeyse öldürülmeye layık olduklarını (!) düşünmektedir. - Eksiklerini dile getirip "donum, gömleğim, kaftanım, pabucum kalmadı" dememelidirler. Efendilerinden başkasının yüzüne bakmamalıdırlar; utangaç olmalıdırlar. - Davranışlarında son derece kontrollü ve ölçülü olmalıdırlar. - Su, şerbet ve kahve sunarken diz çöküp Mevâid'in ilgili sunmalıdırlar; domalmamalıdırlar. Çünkü bölümlerine domalmak, o mecliste bulunanların aklına "başka neşeler ve keyifler" getirip, bunları ummalarına baktığımızda Osmanlı sebep olur. Tüysüz-türüzsüz oğlanların birbirlerini bürokratının, kıskanmaları normalse de, bunun boyutları sınır eşcinsel zevkleri aşmamalıdır. de olan kimseler - Bu gençler, birbirlerine de aşık olmamalıdırlar. olduğunu bütün Bu efendilerine hıyanettir. açıklığıyla - Kollarına, vücutlarının diğer bölgelerine dövme görürüz. Hemen yaptırmamalıdırlar. Bu Âlî'ye göre asiliktir. hepsinin bir - Aralarında gizli muhabbetler de almamalıdır. - Afyon kullanmamalıdırlar. Yalnız kahve "oğlan" sevgilisi içmelerinde sakınca yoktur. vardır. Bu Âlî, bu davranışların mutlaka cezalandırılmasını oğlanlara nasıl öğütler.(1) davranılması * gerektiği, Âlî'nin yakındığı bir husus da konumuzu oğlanların sıkı ilgilendirmektedir. Mevâid'in 56. bölümünde yazar, bazı "gafil ve nadan" kimselerin, büyüklerin sıkıya uymaları meclislerine gittiklerinde, hizmetkar oğlanlara gereken kurallar, şehvetli bakışlarla göz dikmelerini kötüler. Bu çeşitli yöre kişileri "aşçı köpekleri gibi gözlerinden doyarlar" diyerek yerer. Eğer bu tür davranışlar içki oğlanlarının ne meclislerinde olursa, kan dökülmesine bile sebep gibi özelliklere olabilir. Âlî, bu tür bir olayı şöyle tasvir eder: sahip oldukları, "O bahtsızların bakmaları halinde, tesadüf, genç oğlan-sevgili hizmetlilerden biri gül gibi gülerken görünür; ya da gonca gibi kırmızı dudağı tatlı tatlı gülümserken seçiminde dikkat görünür. Böylece o nankör kişi ile söz birliği etmiş edilmesi gereken sanılıp işaretleştiğine yorulur. İkisinin de gazaba hususlar, uğrayıp öldürülmesi olağandır. Oysa, gerçekte, o ayrıntılarıyla öldürülmesi vacip olan kişinin bakışlarındaki uygunsuzluğun, o suçsuz civana sıçradığı açıklanır bu anlaşılır."(2) yapıtta. *

KAOS GL 54 / 13


Mevâid'de açıkça belirtildiğine göre bu özelliklere sahip "iyi huylu gılmanlar"ın en çok bulunduğu yöre genelde Rumeli olmakla birlikte bilhassa Bosna Hersek'tir. KAOS GL 54 / 14

Mevâid'in 90. bölümünde Âlî'nin güzel delikanlılara bir uyarısını da vermek gerekir. Burada, Âlî, bu delikanlılara gençlik çağlarının kıymetini iyi bilmelerini şöyle öğütler: "Daha bıyığı terlememiş güzel delikanlılar, güleryüzlü ve albenisi olan melek huyluların tazelik çağlarında Mısır'ın Yusuf'u gibi alıcıları çok olur. Oysa tıraşları geldikten sonra öğrenim yapıp da yükselme yollarını bulup tamamlamaları seyrek olur. Çünkü güzelliklerine aldanırlar, mevki sahibi ulu kişilerin kendilerini isteyip rağbet etmelerine dudak bükerler. Fırsat zamanı, nice muratlarına ermeleri kolay iken gafletleri yüzünden onlara ulaşamazlar."(3) c) Oğlan Çeşitleri Âlî, Mevâid'in 8. 45. ve 46. bölümlerinde(4) Osmanlı eyaletlerinde yaşayan çeşitli ırk ve etnik kökenden toplumların delikanlıları hakkında kısa kısa bilgiler vermektedir. Bazı yörelerin delikanlıları için son derece övücü sıfatlar kullanmakta, bir kısmını ise yer yer çirkin sıfatlar kullanarak yermektedir. Yukarıda Âlînin bir oğlan-sevgilide bulunmasını gerekli gördüğü özellikleri sıralamıştık. Mevâid'de açıkça belirtildiğine göre bu özelliklere sahip "iyi huylu gılmanlar"ın en çok bulunduğu yöre genelde Rumeli olmakla birlikte bilhassa Bosna Hersek'tir. Yazara göre "Bosna ve Hersek memleketinin cılasın oğlanları kişinin dediğine uymakta, istediğini yapmakta hep uysal olurlar. Bunların sürdüğü güzellik ve cazibe süresini de hiçbir diyarın tüysüzleri sürmez. Nicesi otuz yaşına varıncaya kadar güzel yüzünde gönlüne üzüntü olacak kıl görmez." Daha sonra ise "İçel civanları" diye andığı Edirne, Bursa ve İstanbul'u kapsayan yörenin delikanlılarını över. Bunlardan, "ince belliler ve her yönden kusursuz ve güzeller" biçiminde bir betimlemeyle bahseder. Hatta bunların güzellik ve cazibesi eksik olanlarını bile "tazelik ve tatlılık, naz ve cilveleriyle sevimli" görür. Üçüncü sırada yazarın övgüsüne mazhar olan grup ise "Kürt tüysüzleri"dir. Bunlar "sağlıklı, yumuşak ve uysal, her ne teklif olunsa dinleyip yapmaları çok" delikanlılardır. İlginç ve anmaya değer bulduğu bir özellikleri de, bellerinden aşağısını kına ile ta dizlerine kadar boyamalarıdır. Diğer özellikleri de; çoğunun ince belli ve uzun boylu olmaları, "kendilerini teslim ettikleri sırada her uzvuyla birlikte yumuşaklık göstermeleri" olarak sıralar. Ancak sadakatsizdirler. Bu bilgileri verdikten sonra Âlî, tekrar, tekrar İçel civanlarına döner. Dış görünüş ve cazibe açısından onları çok öven yazar, olumsuz yanlarına değinmeden de edemez. Bu üç eski Osmanlı

başkentinde yetişen delikanlılar biraz inatçıdırlar. Bu nedenle onlara "vuslat nimeti" ancak üst düzey bürokratlar için söz konusudur. Bazen yanlarında gezdikleri aşıklarını parasız pulsuz bıraktıkları da görülür. Vefasız ve "insanı üzmek isteyen cefacı" güzellerdir. Onlara aşık olanın huzuru ve rahatı az olur. Yazarın "Rumeli köçekleri" diyerek andığı oğlanlar, "güzel yüzlülere rağbet edip karşısında gümüş servi endamlı, uzun boylu, salınarak yürüyenleri kullanmak isteyenler"in asla vazgeçmemeleri gereken kimselerdir. "Hırvat asıllıların nefesleri mis kokanlarından usanmamalıdır. Bunlar edep ve haya ile hareket ederler." Çerkesler de "Yusuf çehreliler" şeklinde anılarak Âlî'nin övgüsünü almışlardır. Çerkes ve Abazalar, "yol yordam güzelliği ve yiğitliği, göz, kaş ve kirpiklerinin güzelliği bakımından övgüye değerler. Ancak, akılları az, bu sebeple efendilerine çok itiraz ederler. Arnavutlar, aşıkların gönüllerini alsalar da gayet inatçıdırlar. Gürcüler, Ruslar ve Göreller ise yazardan iyi not alamamışlardır ve öncekilerin "gübresi" addedilmişlerdir. Gürcüler "giyeceği kirli, altı üstü kir-pas" kimselerdir. Rus delikanlıları ise çok fazla "verek"tirler Macarlar ise, bu son üç gruba göre "tabiatı uygun ve makbul" olanlardır. Fakat onların da kusuru, çoğunlukla efendilerine hainlik etmeleri ve davranışlarında kabalık sezilmesidir. Yine de titiz ve hizmette çeviktirler. Âlî, Habeşli oğlanları ise oldukça över: Yatak hizmetinde ustadırlar. Giyecekleri kokulandırır, yatak ve yastık döşemeyi candan isterler. Uysallık ve güzel davranışları da cabasıdır. İnce, nazik, azardan yüksünmeyen, "serilip yatmada kadınca davranabilen ve kız oğlan kızlar gibi oynaşmakta senli-benli olan" kimselerdir. Bunların dışında "kara suratlı Araplar" şaraba düşkün olurlar. Farslarda ise "giydiği yakışık, salınıp yürüyüşü yaraşık" olanlar çoktur.(5) Âlî'nin yine bu konuya ayırdığı 46. bölümü ise daha önce söylediklerinin bir özeti olması ve üslubunu yansıtması açısından aynen alıntılamak istiyoruz: "Bütün Rumeli adamı ve Tuna yalılarının özellikleri başka başka olan ulusları, içleri saf ve temiz yaratılışlıdırlar. Hele tüysüz-türüzsüz olanları yirmi yıl kadar güzellik ve albeni ile eksiksiz iltifata ermişlerdir; sakalları gelmez, incelik ve güzelliklerinin zülâlini ayva tüyleri ve sakalları çıkarak bulundurmaz, parlak tabiatlıdırlar. Ancak Akdeniz yalılarında bulunan Mora, İnebahtılı ve Ayamavralı diye tanınmış olan Rum hıristiyanları ile çok düşüp kalktıklarından dilleri doğru düzgün değildir; Rumeli civanlarının Tanrı vergisi olan telaffuz ve ifade güzelliğinden uzak oldukları pek bilinmektedir. Ama Anadolu, Karaman ve Mülk-i Rum denen Anadolu Diyarı halkı mutlaka kır


adamları, güzeli ve cemal sahibi olanı seyrek görülen, edaları başka başka, güzellikleri ve albenileri az olan kimselerdir. Az çok güzelliği olanları da (...) az zamanda sakallanır ve çirkinleşirler. Lakin üç başkent (İçel yöresi) yani İstanbul, Edirne ve Bursa'da oturanlar ve o aralıktaki kasabaların zarafet gösteren halkı ötekilerden ayrıdırlar. Oğlanları ve kızları, güler yüzlülükle ve güzellikle şen-şakraktırlar. (...) Ama Arap ve Acem soyu, yaratılıştan birbirlerine yakındırlar. Ancak Arap kavminin yaltaklık edip tilkilenmesi ve Acem soyunun kurtça sertlikle yabanilik göstermesi, şaşılacakların şaşılacağıdır. Bunların mahbup ve mahbubelerinde de incelik ve cazibe olur ve zarafetten anlarlar. Lakin bu incelik davranışlarında görülmez. Çoğu kaş, göz güzelliği ile seçilir. Ancak yürüyüşte ve görünüşte merd-i Rumi gibi nitelikleri yücelmiş değildir."(6) * Yüzyıllarca önce (XVI. y.y.) yazılmış bu satırlar, günümüz insanı için çok fazla bir anlam ifade etmez elbette. Yalnız o dönemin genel beğenisini yansıttığını söyleyebiliriz. Yine de yazarın öznel tercihlerini her zaman hesaba katmalıyız. Örneğin burada yer alan çeşitli kökenden insanlarla ilgili değerlendirmeleri, Divan şairlerinden Enderunlu Fazıl'ın aynı konuda kaleme aldığı manzum yapıtı Hubabname'deki değerlendirmelerle karşılaştırdığımızda farklı tercihlerle karşılaşmaktayız.(7) d). Mevâid'de Eşcinsel Jargon Eşcinsellikle ilgili eski metinlerde, o dönemde kullanılan özgün bir sözcükler ve deyimler öbeği vardır. Mevâid'de de bu tür sözcük ve deyimler tespit etmiş bulunuyoruz. Bunları ve Âlî tarafından hangi anlamlarda kullandığını alfabetik sırayla şöyle gösterebiliriz:(8) Alıp-veren: Eşcinsel erkek. Civan: Delikanlı, oğlan. Esnaf: Kendisini başkalarını şehvetlerine alet eden eşcinsel erkekler. Evbaş: Eşcinsellerle düşüp kalkan rezil kimse, ayaktakımı. Fail: Aktif eşcinsel erkek. Gılman: Genç erkek çocuklar, oğlanlar, uşaklar, köleler. Eşcinsel fiil için kullanılan çocuklar/delikanlılar. Göte kin etmek: Eşcinsel fiili işleyerek kazanç elde etmek. Götte kalmış bok işli suçlular: Eşcinsel anlamda azgın kimseler. Götü kızmış: Eşcinsel anlamda arzulu kimse. Hizan (ç): Puşt, ibne, eşcinsel. (Tekili: Hiz)

İbne: Eşcinsel İki zevkli: Hem erkeklik, hem de kadınlık organı bulunan ve iki türlü cinsel birleşmede bulunabilen kimse. Kazanç alüftesi: Lezbiyen veya gay eşcinseller için kullanılan ortak bir tabir. Kıçını sıyırıp meydana at salmak: Eşcinsel fiil yoluyla kazanç elde etmek. Kızak tahtası: Göt Kızak tahtasının üstüne döktürmek: Eşcinsel fiili işlemek. Köçek: Erkek oyuncu, erkek dansçı. Yavru, genç civelek gibi anlamlara gelen bu sözcük, eğlencelerde kadın kılığında oynayan eşcinsel dansçıları anlatmak için kullanılır. Luti: Eşcinsel Mahbup: Yakışıklı erkek eşcinsel. Mef'ul: Pasif erkek eşcinsel. Mef'ul-i münteha: Kaşarlanmış, çok kullanılmış mef'ul. Muhannes: Kadınsı tavırları olan erkek. Nöker: Köle, uşak yoldaş anlamlarına gelen bu sözcükle, metinde eşcinsel arkadaşlar kastedilmektedir. Saderu: Henüz bıyığı terlememiş taze genç. Saderuluk makamından uzaklaştırılmak: Henüz bıyığı terlememiş ve taze genç iken kendisine verilen değerden ve mevkiden uzaklaştırılıp artık yüzüne bakılmaz olmak. Sevici: eşcinsel kadın, lezbiyen. Tüysüzler soyu: Bıyığı terlememiş ve sakalı çıkmamış genç. Tüysüz- türüzsüz: Bk. Tüysüzler soyu. Verek: Kendini başkalarının şehvetine alet etmeye her an hazır olan erkek eşcinsel. Yüz üstü kızak vurmak: Eşcinsel fiilde bulunmak. Zıbık: Sevicilerin sevişirken kullandığı yapma erkeklik organı. e) Sonuç ve Değerlendirme. XVI. yüzyılda kaleme alınmış Mevâidü'n-Nefais fi Kavaidi'l-Mecalis adlı eserde yer alan bazı bölümler, dönemin eşcinsel anlayışını yansıtması bakımından önemli metinlerdir. Bu metinlerin yansıttığı eşcinsellik, oğlancılıktan ibarettir. Eşcinsellik, toplumun bir gerçeği olarak bir yandan kabullenilir ve konuyla ilgili detaylı bilgiler verilirken, bir yandan da eşcinseller ve eşcinsellik kötülenir. Eşcinsellerden kötü sıfatlarla söz edilir. Fakat bu daha çok bir üslup özelliği gibidir. Çünkü bu bölümlerde sadece eşcinselliğin kabullenilmesi

Eşcinsellik, toplumun bir gerçeği olarak bir yandan kabullenilir ve konuyla ilgili detaylı bilgiler verilirken, bir yandan da eşcinseller ve eşcinsellik kötülenir. Eşcinsellerden kötü sıfatlarla söz edilir. Fakat bu daha çok bir üslup özelliği gibidir. Çünkü bu bölümlerde sadece eşcinselliğin kabullenilmesi değil, eşcinsel tutumlar konusunda yol gösterilmesi de açıkça söz konusudur.

KAOS GL 54 / 15


değil, eşcinsel tutumlar konusunda yol gösterilmesi de açıkça söz konusudur. İşte bu noktada, günümüzde de olduğu gibi toplumsal bir iki yüzlülükten söz etmek gerekiyor. İnsanlar (o dönemde daha çok bürokratlar) eşcinselliği yaşıyorlar fakat aynı zamanda evli ve çocuk sahibidirler. Eşcinsel amaçları için kullandıkları partnerlerini, hizmetkar kılığında yanlarında bulunduruyorlar. Böylece eşcinsel fiiller kamufle edilmiş oluyor. Oğlan-sevgililerde aranan özellikler ise daha çok bir kadında bulunması gereken özelliklerdir. Bütün bunlardan o dönem insanının daha çok cinsel çeşitlilik peşinde olduğu sonucuna varılabilir. Mevâid'de en tartışılabilir hususlardan biri de oğlan çeşitleri konusunda verilen bilgilerdir. Burada çeşitli ırklar sırayla gözden geçirilir ve oğlanları hakkında değerlendirmeler yapılır. Bu değerlendirmelerin nesnellikten uzak olduğunu çok rahat söyleyebiliriz. Farklı kalemlerden çıkmış bu tür metinler karşılaştırıldığında bu durum açıkça görülecektir. Fakat, Âlî'nin bu konuda verdiği bilgilerin ve yaptığı değerlendirmelerin, dönemin beğeni ve anlayışını üç aşağı beş yukarı yansıttığı düşünülebilir. Mevâid'de kullanılan eşcinsel jargonu da okuyucuya yansıtmak istedik. Söz konusu Jargon, Âlî'nin konuya yaklaşımının bir aynası gibidir.

Sonuçta Mevâid'deki eşcinselliğin oğlancılıktan ibaret bir eşcinsellik olduğunu söylemeliyiz. KAOS GL 54 / 16

1.

Gelibolulu Âlî, Görgü ve Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları/Mevâidün Nefais fi Kavaidil-Mecalis1, Hzl. O. Şaik Gökyay, Tercüman 1001 Temel Eser Yayınları, İstanbul, 1978, s. 141-149.

2.

2. Âlî, a.g.e., s. 161.

3.

Âlî, a.g.e., s. 203-205

4.

Âlî, a.g.e., s. 59-60, 149-150 ve 151-152.

5.

Âlî, a.g.e., s. 60 ve 149-150.

6.

Âlî, a.g.e., benzeri bilgiler içinde bk. Keykavus, Kabusname, Çeviri: Mercimek Ahmet, Hzl. O. Şaik Gökyay, MEB. Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 1974, s. 148152.

7.

Enderunlu Fazıl'ın Hubabnamesi için bk. Murat Bardakçı, Osmanlı'da Seks/Sarayda Gece Dersleri, Gür Yayınları, 6. baskı, İstanbul, 1993, s. 103-122.

8.

Bu ufak sözlük hazırlanırken, O. Şaik Gökyay'ın Mevâid metnine ek olarak hazırladığı "Sözlük ve Açıklamalar" cildinden yararlanılmıştır. Yetersiz kaldığında ise metindeki bağlamdan yola çıkılmıştır.

EŞCİNSEL MÜSLÜMANLARIN İLK ULUSLARARASI BULUŞMASI İlk Uluslararası GLBT (Gay, Lezbiyen, Biseksüel, Transgender) Müslümanlar Buluşması'nın koordinatörü ve El-Fatiha Grubunun kurucusu Faysal Alam şunları söylüyor: "Nihayet birer gay, lezbiyen, biseksüel ve transgender müslüman insanlar olarak bizler için önem taşıyan konuları ele almak amacıyla bir araya gelmek için ilk adımları attık." Bu ilk GLBT Müslüman buluşması ABD'nin Massachusetts eyaletinin Boston şehrinde 9-12 Ekim 1998 tarihleri arasında yapıldı. 30 katılımcı tüm islam dünyasının kültürel ve dinsel çeşitliliğini temsil ediyordu. Katılımcıların geldiği ülkeler; ABD, Belçika, Kanada, Mısır, Hindistan, Almanya, Hollanda, Lübnan, Maldiv Adaları, Suudi Arabistan, Suriye, Güney Afrika ve Pakistan'dı. Buluşma GLBT Müslümanlar için önemli olan konuların tartışılmasında bir forum işlevi gördü. Workshop ve oturumlarda inanç ve cinsellik, İslam dünyasındaki GLBT insanların gördükleri baskı, İslamda GLBT kimliği ve İslam toplumlarında GLBT davranışının tarihsel perspektifleri yanısıra katılımcılar Muhammed Peygamber'in cinsel azınlıklar üzerine söyledikleri ve eşcinsel edimlerle ilintili Kur'an ayetlerinin farklı yorumlarını incelediler. Buluşmanın en önemli yanı tüm dünyadaki GLBT Müslümanların sorunlarını ele alacak uluslararası bir organizasyon kurulması kararıydı. Organizasyon, Kur'an'ın ilk suresi olan El-Fatiha adını aldı. Organizasyonun kurucularından Faysal Alam, GLBT Müslüman Hareketinin yeni başladığını söylüyor ve devam ediyor: "İslam toplumlarında GLBT insanlara karşı önyargılar ve ayrımcılık kültür kaynaklı olup, bir din olarak İslam bunun nedeni değildir. Bizler, GLBT insanlar ve inanan müslümanlar olarak kimliğimizi geliştirmek istiyoruz. İslamın soylu ve en önemli ilkeleri saygı, insanlık onuru, hoşgörü, anlayış ve adalet konu eşcinsellik ve cinsiyet eşitliği olduğunda gözardı ediliyor. İnşallah bunların hepsini değiştireceğiz." İlk Uluslararası GLBT Müslümanlar Buluşması, bir internet iletişim grubu olan Gay-Muslims Listserv tarafından finanse edilmiş. Gay Müslims Listserv'in amacı şu: Kendi bireysel deneyimlerimiz, bilgimiz ve İslam ve Allah'a olan inancımızı kullanarak, yaşamlarımızın iki önemli öğesini bir araya getirmek. Gay ve Müslüman olmak birbirlerini dışlayan şeyler değillerdir. Umudumuz Tanrı'nın insanlar arasında ayrım yapmayacağını herkesin sonunda anlamasıdır. Sonuç olarak bir insan hem dinin gereklerini yerine getiren bir müslüman, hem gay-lezbiyen-biseksüel ya da transgender bir insan olabilir. Daha fazla bilgi için gaymuslims@yahoo.com. (ilga bülten, 98/sayı 3)



Bugüne kadar KAOS GL'de "GL Kitaplığı"nda ya da "Bize Gelenler"de yayınlanmış olan kitapları bu ay topluca sunuyoruz. KAOS GL 54 / 18

Giovanni'nin Odası, James Boldwin, Türkçe'si Tektaş Ağaoğlu, Ağaoğlu Yayınevi, Ekim 1964. (Birçok biseksüelin yaşadığı ikilemin derinlemesine işlen-diği duygu yüklü bir roman. Fakat yeni baskısı bulunmuyor.) Pamuk Prensesin Ölümü, Jeanne Cordelier, Türkçe'si Engin Sunar, Sel Yayıncılık, İkinci Bas-kı: Haziran 1995, Roman. Hayatımı Yaşarken 1-2, Emma Goldman, Metis-Kaos Ortak Yayını, 1996, Anlatı. Tek Başına Bir Adam, Christopher Isherwood, Çeviren Fatih Özgüven, Metis Yayınları, 1988, Roman. Sevişmenin Rengi, Güner Kuban, Kazancı Matbaacılık Sanayii, 1993, Anlatı. Merhamet Sokağı, Adolfo Caminha, Çeviren Necati Erkurt, Telos Yayıncılık, 1996, Roman. Bacak Böcek Oyunu, Ceyhan Fırat, Karbahçe Yayınları, 1996, Öykü-Anlatı. Hanene Ay Doğacak, Şebnem İşigüzel, Can Yayınları, 1993, Öykü. Son Tabu-Çocuklara Karşı Cinsel Suçlar, Gay Search, Sarmal Yayınevi, 1993, İnceleme. Gri Yosun Yanıyor, Thor Vilhjalmsson, Çeviren Mükerrem Akdeniz, Telos Yayıncılık, 1996, Roman. Yoksa Türkiye'de mi Yaşıyorum?, Erhan Yıldırım, Aral Yayınları, 1996, Makaleler. Bir Maskenin İtirafları, Yukio Mişima, Çeviren Zeyyat Selimoğlu, Afa Yayınları, İkinci Baskı, 1991, Roman. Şairin Ölümü, Mitchel Del Castillo, Çeviren Hüseyin Boysan, Ayrıntı Yayınları, 1992, Roman. Ağır Çekim-Değişen Erkeklikler, Değişen Erkekler, Lynne Segal, Çeviren Volkan Ersoy, Ayrıntı Yayınları, 1992, İnceleme. Reading Zindanı Baladı, Oscar Wilde, Çeviren Özdemir Asaf, Altıkırkbeş Yayın, 1996, Şiir.

Maurice, E. M. Forster, Çeviren Sadri Ülkü, İletişim Yayınları, 1994, Roman. Dostluğa Dair, Michel Foucault, Hil Yayın, 1994, Anlatı. Gece Gibi Geçiiyorum, Jonathan Ames, Çevirenler Fatih Özgüven-Murat Tüfekçioğlu, İletişim Yayınları, 1993, Roman. Beyaz Kitap, Jean Cocteau, Altıkırkbeş Yayın, 1997, Anlatı. Kızgın Damdaki Kedi, Tennessee Williams, Nisan, 1997. Blue, Derek Jarman, Nisan, 1995. Oscar Wilde'ın Son Vasiyeti, Peter Ackroyd, Simavi Yayınları, 1994. Teorema, Pier Paola Pasolini, Çeviren Rekin Teksoy, Can Yayınları, 1992, Roman. Enerji ve Eşitlik, Ivan Illich, Ağaç Yayıncılık, 1992. Feminist Teori, Josephine Donavan, İletişim Yayınları, 1997. Özgür Eğitim, Joel Spring, Ayrıntı Yayınları, İnceleme. Ailenin Ölümü, David Cooper, Çeviren Güzin Özkan, Kıyı Yayınları, 1988. Çocuklukta ve Ergenlikte Cinsel Eğitim-Cinselname, Sarp Bengü, Era Yayıncılık, 1996, Deneme. 100 Gay, Paul Russell, Milliyet Yayınları, 1997. Eşcinsel Dahiler, Thomas Cowan, Çeviren Kağan Yazıcıoğlu. Tümzamanlar Yayıncılık. Derin Uykunun Söylevi, Jean Cocteau, Sel Yayıncılık, 1997, Şiir. Yeni Bir Hayat, Aydın Tözeren, Çınar Yayınları, 1997, Anlatı. Gülün Mucizesi, Jean Genet, Çeviren Hamdi Tuncer, Ekin yayınları, 1994. Hırsızın Günlüğü, Jean Genet, Çeviren Yaşar Avunç, Ayrıntı Yayınları, 1997. İzmirli Ozan Gazeteciler, Okan Yüksel, Beşeri Yayınevi, 1997. Uzaydan Gelen Eroinman, Ali Kemal Yılmaz, Özgür Yayınları, 1998, Öyküler.

Bir Metafor Olarak Hastalık, Susan Sontag, Çeviren Dr. İsmail Murat, B/F/S Yayınları, 1988. Atlantik Ötesi, Witold Gombrowicz, Çeviren Yaşar Avunç, Ayrıntı Yayınları, 1995. Felsefe-i Fert (Birey FelsefesiAnarşizmin Osmanlıcası), Baha Tevfik, Altıkırkbeş Yayınları, 1992. Soru ve Cevaplarla Sex Yaşamınız, Margeret Minker, Çeviren Murat Ünlü, Alkım Yayınevi. Pusudaki Ten, Mehmet Ergüven, Sel Yayıncılık, 1998, Deneme. Erkek Aşkının Ötesinde (Rönesanstan Günümüze Kadınlar Arasında Romantik Dostluk ve Aşk), Lillian Faderman, Çeviren Zülal Kılıç, Göçebe Yayınları, 1997. Corydon (Sapık Sevgi), André Gide, Çeviren Fikret Kolverdi, Varlık yayınları, 1995. Aşıklar ve Zorbalar, Francine du Plessix Gray, Çeviren Güler Siper, İmge Yayınları, 1995. Utanç Bitti, Anja Meulenbelt, Çeviren İlknur İgan, Ayrıntı Yayınları, Roman. Biz, Yevgeni Zamyatin, Çeviren Füsun Tülek, Ayrıntı yayınları, 1988. Mülksüzler, Ursula K. Le Guin, Çeviren Levent Mollamustafaoğlu, Metis Yayınları, 1990. Toplumsal Cinsiyet ve İktidar (Toplum, Kişi ve Cinsel Politika), R. W. Connell, Çeviren Cem Soydemir, Ayrıntı yayınları, 1998. Bir Aşk Hikayesi (Aimee ve Jaguar), Erica Fischer, Çeviren Mehmet Ukşul, Gendaş A.Ş., 1998. Erkek ve Kadında Eşcinsellik, Ali Kemal Yılmaz, Özgür Yayınları, 1998. Ben'den Önce Tufan (Sylvia Plath ve Şiiri), Yusuf Eradam, İmge Kitabevi Yayınları, 1997.


Gizli bir maceraydı bu… Bitti işte… Şiir yazardım… tedirgin bir balık gibi uyurdum geceleri… kimseler bilmezdi… yıldızlara bakardım… ayın doğuşunu izlerdim ırmak kıyılarında… ne de parlaktı yıldızlar… ama ne de az kayardı… ne çok dileğim vardı oysa… ama dayanırdım… dileksiz yaşamayı da öğreniyordum… gizli bir maceraydı bu… tek başıma yürürdüm bir takım dağ yollarında… dağ meltemleri vururdu yüzüme, üşümezdim… üşümezdim işte… ben dağda ama aklım da martılarla… denizlerde… üşümezdim işte… ıslık çalardım… gece olurdu… korkmazdım… ağlamasına ağlardım da tutunurdum cüzdanımda bir resme… Gizli bir maceraydı bu… Bitti işte… bittim… Şimdi sen el değiştiren bir kenttesin… gözlerin uzaklara bakmakta… Bak mevsimlerden Eylül günlerden hüzün… Çıkarma ellerini cebinden… Üşümesin ellerin…

dökerim sonra kızıp içki koyarım kendime… Burhan MURAT Üşümem gelmez aklıma… Ellerini düşünürüm… Balıkesir Parmak uçlarını… Sigara içişini… Direksiyon tutuşunu… Kapı açışını… Uyurum sonra… Sabah olur… kahvaltı hazırlarım… İki kişilik… Yumurtayı tam istediğin gibi hazırlarım… Bunlar zaten senin aldığın kahvaltılıklar… Ama çayın soğur, yumurtan… Masadaki çiçek solar… İlk o an anlarım beni bıraktığını… Ve ben de giderim… Isırılıp yarım bırakılmış ekmekleri melekler alır derdi annem ben küçükken… Aşkımızı ısırıp masada bıraktın… Melekler gelir almaya, onlarla giderim ben de…

Piyano çalarsan gelirim… ve yağmur yağar… sokak lambasının ne kadar da sönük olduğunu ayrımsarsın sonra… bir taksi durur camının önünde ve bir kadın içinden bıçaklanarak iner… yazdıklarımda hiçbir şey anlatamam sana ve sen sevişirken anlayamazsın bu kimsesizliği, şefkatsizliği… tırmandığım tüm akasya ağaçları tüm incir ağaçları kesildi diyerek yazmak istiyorken sadece sevişiriz… ve sadece silahlar atılır, depremler olur, kamyonlar geçer ve biz sadece sığınırız etimize… göğüs kıllarının her biri bir anne olsaydı onlardan anne sütü… anneler dünyayı emin kılmaya yetmezler… bir yanılgı da olsa bu boşver sen bana hazırım haydi sütümü içir uyut beni… Ellerini montunun cebinden çıkar… Üşüyorum… Beni sevmesen de olur… Dolunay'a bak… ırmak ne kadar kırgın akıyor… Beni bırakacak mısın… Durdur şu arabayı… Hadi inip zil çalıp kaçalım… Uçan balonlar alalım… Gece gece deme… sen büyüksün… Cep telefonun bile var… İstersen bulursun… Balonlara ismimizi yazalım, kalp çizelim liseli aşıklar gibi, sonra havaya atalım… Dolunay'a gitsin balonlarımız… Varoşların bacalarından dumanlar çıksın… Köpekler ulusun ve birbirine saldırsın… İzin ver sarılayım… Üşümemden değil, ben köpeklerden çok korkarım bilirsin… Götür beni hızlıca götür haydi bak çok korkuyorum… Eğer beni burada bırakırsan ölürüm… Aşkımdan değil korkumdan… Haydi bırakacaksan bırak artık… Aşkımla ölmek aşkımla düşmek istiyorum… Eve girer bir kahve yaparım kendime… Camlardaki tüm buhara adını yazarım… Çok üşürüm ama yelek falan almam üzerime… Kahvemi koltuğun üzerine

KAOS GL 54 / 19


Serkan EGE Niçin böyle bir şey yazmak istedim; son haftasonu İstanbul yine birisiyle tanıştım. Son bir yıldır unuttuğum

türdendi. Unutmamın nedeni; yoktu bunlar, kaybolmuşlardı. Biliyorsunuz belli bir yaştayken hep aynı davranılır. Yaaa neyse! Kaybolmuşlardı. Yine görünmeye başladılar. Malum şimdi ramazan, bir hafta sonra bayram. Okul tatilleri, bahardı falan derken ortalık hareketlenecek, bir çok gay arkadaş buralara gelecek. Korkum şu; seksin, aşkın yanında acı ve üzüntü de yaşanacak. Kaç mevsim yaşadım buralarda hep aynı, aynı… Biraz dikkatli olmanızı istiyorum.

Bir defa akşam olduktan sonra Taksim'deki parka çıkmayın. Orada bir çete var. Her ayak var onlarda. Eğer yıllardır bu ortamda iseniz bir yolunuz vardır, değilseniz tek başınıza hiç gelmeyin. Bir arkadaşınız olsun. Benim daha çok dikkatli olmasını istediğim manti meraklısı olanlar (18-20 civarı genç erkek). Manti meraklılarını bekleyen bir sürü pislik var ve son tanıştığım bana geçmiş yılları hatırlattı. Bir dışarıdan gelme akını olacak. En tehlikelileri bunlar. Taksim'e devamlı gelen lubunyalar buranın itini, hırsızını tanıyor ve sürekli birbirimizi uyarıyoruz. Bu dışarıdan gelenleri tanımıyoruz, ayrıca sürekli takılmadıklarından bir çok kötülüğü nasıl olsa beni-bizi bulamazlar diye çekinmeden yapıyorlar. Bir çok ortak özellikleri var; sanki bir makine var, pıt, pıt, pıt çıkarıyor. Eğer birini tanıyorsanız hepsini tanımış olursunuz. Tipik özellikleri; askerliklerini yapmamış olmaları, sert erkek yürüyüşleri, jöleli saçlar, önemli bir tahsilleri olmaması, babalarıyla dolayısıyla evle aralarının açık olması, gece eve gitmeyecek olmaları, sigara otlanmaları, bira ısmarlatmaları, parasızlıktan yakınmaları, masadaki, cepteki telefonları çaktırmadan incelemeleri, bir konuda yoğunlaşamamaları, kendini ifade edecek sözcükleri bulamamaları, argo ve bitirim konuşmaları. (Öyle ki anlattıklarını anlamazsınız, aptal değiller, kasıtlı yapıyorlar, açık vermemek, oturduğu yer anlaşılmasın vb.). Allah kahretsin bir çok arkadaşım, ben bile yatmak istiyorum. Cazibelerine mutlaka kapılırsınız. Bir arkadaşım vardı (lubunya); yatmıştı, sabah uyandığında cüzdanını çaldırmıştı. Bir ay parasız gezdi (İstanbul'dan iğrendi, Ankara'da şimdi). Bana "Ya yatağı çok iyiydi onun gibisini görmedim" dedi. Kolları eski ve taze jilet yaraları ile doludur. Bir kısmı arkadaşlarına hava olsun diye ispat için jilet atardı da bir kısmı sıkıntıdan, bunalmaktan atardı.

KAOS GL 54 / 20

Biri vardı, ezilmiş tırnağıma bakamazdı da biri vardı ki sigarayı benim koluma, kendi koluna söndürürken gık demezdi. Kolunda parmak gibi yarıklar vardı. Başka birisi sadece düzerdi. Bir başkası bırak öpmeyi kalçalarına dokundurmayı, penisinizi gördüğünde öldüresiye döverdi. Biri vardı, yer, içer, yapar, giderdi. Biri vardı ki anlaştığı parayı alırdı. Biri vardı ki parasını alır, cüzdanını çalardı. Cep telefonu, mont ne varsa hepsini götürürdü. Biri vardı ki iki hafta birliktelikten sonra kredi kartı şifresini öğrendikten sadece on beş dakika içinde kendi hesabını sıfırlayıp yok olmuştu. Biri vardı ki efendi idi, evde yalnız oturduğunu anladığı lubunyanın evini, arkadaşıyla gittiği ilk gecenin sabahında boşaltmıştı. Biri vardı ki labuş (dudaktan öpme) alıkır, verirdi de, esrar içer, hırsızlık yapar, lubunya döverdi. Aklıma geldi o dünya para sayıp aldığınız cep telefonları kaça gidiyor biliyor musunuz? 15-30 arası. Hepsi cep telefonlarının markalarını, modellerini çok iyi bilirler. Cep telefonunuz varsa onun ile ilgili mutlaka bir soru sorar size; 628 mi bu? Biri, biri, biri… bitmez bunun sonu. Hırsızlık başınıza en çok gelebilecek olay. Dayak yemek daha sonra. (Dayak nasıl bir dayak, seyrederken bayılırsınız, size vurulan oğlan ile yatmış olmasından iğrenmeye, babasına, parasızlığına, fakirliğine ve genel vurur). Çıkamazsınız bir ay sokağa, dişleriniz ve gözleriniz toparlayamaz kendini. Daha sonra ise en kötüsü yaralanma ve dilim varmıyor ama ölüm. Bir arkadaşım vardı (meydanda tanışmıştık), İngiltere'yi anlatırdı bana. Türkiye'yi eleştirirdi. Burayı İngiltere zannediyordu. Etme derdim, eyleme derdim. Bir hafta yanıma geldi. Çok sarhoştu. Yolda biri, seni sikmek istiyorum, demiş. O da, ben aktifim cevabını vermiş. Adam (Kusura bakmayın sözcükleri aynen kullanıyorum, olayın iğrençliğini hissedin) beni mi sikicen ulan, diye girişmiş. Taksiye bindim, bana hâlâ vuruyordu, dedi. (Şimdi barbahçeden çıkmıyor). Benim de bir temiz dayak yemem vardı ki, ramak kalmıştı. Ben oralarda hep dut gibi gezerim. Laf attılar, oğlan diye, dayılandım, alnımın ortasına kafayı yediğimde arkadaşlar yetişti. (Şanslıyım, kafayı tam oturtamadı. Üzülmeyin takipteyim). Birgün öğrendim, birisi oğlan diye laf atarsa gülümseyip yürümenize devam edeceksiniz. (Carmen öyle yaptıydı). Yaralama, ölüm benim başımda,


civarımda olmadı. Bire bir kimse ile konuşmadım. Kimse anlatmaz yaralamayı, öldürmeyi. (Hırsızlık, dayak bunları çok yaşadım, gördüm, yapandan da dinledim, mağdur olanlardan da). Ama bildiğim kadarıyla bıçak ile olanlar bu mantilerin yaptıkları evinize götürüyorsunuz, para istiyor, vermiyorsunuz, tartışma, kavga oluyor, siz seni polise veririm dediğinizde, bıçağın ilk darbesini yiyorsunuz. İlkten sonra korkudan vurmaya devam ediyor. Sonunda sizin ölmeniz onun kurtuluşu olacaktır. Diğer darbeler gelir. Bir başka bildiğim uyumuş oluyorsunuz, uyandığınızda onu tam cüzdanınızı yürütürken görüyorsunuz. O anda bir cisim kafanıza geliyor. Bir olayda 3 kişi ile tek başına gidenden biliyorum; biri ile sevişiyordum, öteki arkama geçti, diğeri oturuyordu. Son hatırladığım ise (yatak odasında) aynadan oturanın şampanya şişesini kafasına indirirken gördüğü. Evde ne var ise alıp götürmüşleri. Ölmediğine şükrediyor şimdi. Çok fazla anlatmak, sizi yıldırmak istemiyorum. Bir çağrı vardı. Başınızdan geçen olayları yazın diye. Doğru dürüst Parisli Amca'dan yazı geldi (o da son derece profesyonelce hazırlanmış bir tezgahtı). Sonra baktım, devamı gelmiyor. Bir şeyler yazmalı dedim. Özellikle son sayıdaki gibi seviyesi yüksek yazılar iyi de, yaşamak istediğimiz cinsellik var. Çoğumuz mecburuz Taksim gibi yerlere gitmeye ve ne olursa olsun Türkiye'nin şartları değişene kadar cinselliği de rafa kaldıramayız. Belayla yaşamaya mecburuz. Mevcut şartlarda en az zararla en fazla cinsellik yaşamak için ne yapabiliriz? Kimse kendini aldatmasın (çok toy biri olmanız veya çok kaşar bir lubunya olmak birşeyi değiştirmez) mutlaka birgün başınıza bir şey gelecek, bir gün mutlaka cinsel bir hastalığınız olacak. Panik yapmayalım, bazı önlemler var, zararı en aza indirir bunlar. Değer verirseniz bir kaçını yazmak istiyorum. Israrla belirteyim; ne yaparsanız yapın, mutlaka bir bela ve bir doktor yüzü (hastalık) göreceksiniz. İlki tek takılmamak. İkincisi rahat davranacağım diye çok içmemek. Sadece bu ikisini uygulamak bile sizi zevkli, heyecanlı bir yaşama iter. Bunları yapmamak ise belaya koşa koşa gitmek demektir. İki kişi olmanız, sizi gözüne kestirenleri caydıracak, çok içmemek ise; yaşamamanın hırsı, büyük hayallerle gidilen gecenin yalnız geçirme paniğiyle (ekseriyet öyle olur; hayallerle gidilir, kös kös dönülür) kontrolden çıkmanızı engelleyecektir. Tek başına gidenler ise hapı yuttu. Ama onlara tek tavsiyem otele gitmeleri ve sadece buldukları ile. Yanındakileri kesinlikle göndermelisiniz. Otel, art niyetlilere kötü gelir. Bir defa, kimlik mutlaka göstermek zorunda kalacak ve bir tartışma anında gürültü çıkar, biri gelir riskinden korkacaktır. Hırsızların çoğu sabıkalıdır, kolay kolay kimlik

taşımazlar. Tekseniz ve eve götürecekseniz hiç tavsiye etmem ama giderseniz onun evden çıktığını görmeden sakın uyumayın. Mümkünse yalnız oturduğunuzu çaktırmayın. Sabah olmadan evden gönderin. Sabah arkadaşım gelecek, veya sabah otogara ablamı, annemi veya filancayı almaya gideceğim diye gönderin. Mekanlarda arıyorsanız birisini, onun orada tanınan veya tanınmayan biri olduğunu anlamaya çalışın. Tanınmıyorsa ve tek ise hırsızdır. Hırsızlar belli bir yerde bir vole vurduktan sonra o bölgeden uzaklaşırlar. (KadıköyTaksim-Bakırköy-Akmerkez onların en çok döndükleri yerlerdir). Yeni gelmiştir ortalığı kolaçan ediyordur. Tanınan biri ise yapabileceğiniz oradaki herhangi bir lubunyaya onu sormak (Her yerin devamlısı olan lubunyaları vardır, zor değil onları tanımak. En çok onlara selam verilir ve masaları kalabalıktır. Garsonlarla araları iyidir.). Her kim, ne derse desin Taksim için söylüyorum; bu konuda çok iyiyiz, birbirimizi uyarırız. Birini buldunuz. Size ya parasız yapmam diyecektir ya da para konusu yapmayacaktır. Para isteyen jigolodur. Genelde anlaştıkları ile yetinirler. İkincisi ise ya eğlence peşindedir (cinsellik dahil) ya da hırsızlık. Burada işiniz biraz şansa, biraz hislerinize, biraz akla kalmıştır. Neyse, tek ben değilim herhalde akıl verecek. Özetleyecek olursak; tek takılmak, çok içmek ve uyumak yok. Hoşçakalın. Unuttum; bir de kim olursa olsun karşınızdaki insan onu iğnelemeyin, kızdırmayın, horlamayın. Size zarar verecek ise onu engelleyecek tek şey insanlığınızdır. Tanısaydınız hepsini severdiniz. Melektir onlar ve bütün yaptıkları, ettikleri bir yana, çocuklar büyüyecekler ama zarar veriyorlar her çocuk gibi etraflarına. Keşke benim kadar yakın olsalardı size. Bütün bunlara rağmen kızamazsınız. Askerliklerini yaptıktan sonra evlendiklerinde hep sizi hatırlayacaklar. Tabi ki pek azı sabıkalanmadan kalıyor. İlk sabıkaları son suçları oluyor. Onlara da öpücükler.

Biz eşcinsellerin maruz kaldığı ayrımcılık, taciz ve tecavüzler dergimizde, TANIKLIK bölümünde birebir yaşayan insanlar tarafından kaleme alınıyor. Bu bölüme işlerlik kazandırmak amacıyla, arkadaşlarımıza, yaşadıklarını bize yollamalarını ve bu konuda tembellik etmemelerini öneriyoruz. Yurttan, işten, vs. atılma, dayak, adli ayrımcılık, tecavüz vb. zulümleri tarih ve şehir ismi belirterek –kişi ismi saklı kalmak koşuluyla- gönderirseniz, birbirimizin sessizliğine ses oluruz. Bunları faksımıza, e-mail ve posta adreslerimize yollayabilirsiniz. Ali Özbaş, P.K. 53, Cebeci/ANKARA kaosgl@ilga.org faks:363 90 41

KAOS GL 54 / 21


Yeşim T. BAŞARAN Rastlantılar ne şaşırtıcı. İnsan bugün başına gelen Ankara küçük bir olayın ileride nelere kadir olabileceğini

kestiremiyor, yaşamını eline alıp alamadığını, yaşama müdahale etme şeklinin ve derecesinin beklentileriyle örtüşüp örtüşmediğini ölçemiyor. Ancak araya zaman girip yaşanılanlar yerleşince anılar arasına, şaşkınlıkla seçebiliyor insan kendine dair tuhaf rastlantıları ve değerli bulduğu şeyleri.

İşte Derivative Duo, benim yaşamımdaki tuhaf rastlantılardan ve değerli bulduğum şeylerden biri. Yaşamımdaki şu günkü yerlerini kanıksamış olsam da, onlarla ilk karşılaştığım ve iletişimimizin kurulduğu zamanlar, bu insanlarla nasıl olup da tanıştım ve bu tanışıklık nerelere gidecek, ayırdedemiyordum. Birden girmişlerdi yaşamıma, hem de zaten tanışması, sohbet etmesi gereken insanlarmışız gibi hemen ısındık birbirimize.

Derivative Duo sözlerinde birkaç temayı işliyor. Lezbiyen ve gay olmak, feminizm ve kediler. KAOS GL 54 / 22

İnternette alternatif lezbiyen müziği ile ilgili bir şeyler bulmaya çalışıyordum. k.d. lang ve indigo girls ile ilgili bilgi yığınla idi ama ben asıl 70’lerde lezbiyenliğini açıkça albümlerinin adına taşımış (Lavender Jane Loves Women) folk şarkıcısı Alix Dobkin’in bahislerinden sıkılıp da kendilerine ulaşmak istediğim şarkılarından aranıyordum ve çoktan icra edilmiş bir radyo programının içeriğini buldum. Programda kimler yoktu ki, k.d. lang, indigo girls, alix dobkin, tracy chapman, joan jett, vs. Bunun muhtemelen lezbiyen şarkıcılara ayrılmış bir radyo programı olduğunu ümit edip, hazırlayan kadına “lezbiyen altkültürden mahrum zavallı bir ülkenin, diğer ülkelerdeki lezbiyen altkültüründen bihaber zavallı lezbiyeni” olarak bilgi dilenen bir mail attım. “Lezbiyen müziğine susadığım” konusunda ikna olmuş olan kadın, bana yardımcı olabileceğini düşündüğü linkler gönderdi. Yazının sonunda kullanabileceklerin hizmetine açıyorum. Bu linklerde gezerken, hem Alix Dobkin’in şarkılarından örnekler dinledim önyargılarımdan dolayı pek sevdim- hem de başka kadınlardan. Derivative Duo da bu müzisyenlerin arasındaydı. Derivative Duo, soprano Susan Nivert ve mezzo Barb Glen’den, bilindik opera aryalarını politik sözlerle yeniden söyleyen bu iki kadından oluşmuş bir grup. Üşenmemişler, şarkılarını web’e koymuşlar. Bazı konulardaki kabalığımdan ötürü işyerindeki arkadaşlarım aynı şarkılara bir hafta kadar maruz kaldılar. “Think I’ll grow up to be a dyke”. Şarkı sözlerini tam olarak anlayamadığım

için, sonunda dayanamayıp Derivative Duo’ya email attım. Tabii ciddiyetimden şüphe duymamaları için "öhhööö öhöö.. bir lezbiyen ve gay dergisine hakkınızda yazı yazacağım. Acaba şarkı sözlerinizi gönderebilir misiniz?” diplomatik söylemiyle kendi gözlerimi bile yaşarttım. Ama asıl gözyaşartıcı şey meğer henüz olmamış. Barb ve Susan’dan bir mail geldi, Barb’ın dillendirdiği: “Amanınn… Ne heyecan verici. Türkiye’li bir lezbiyenden mail. Çocukluğumda Türkiye’de bulunmuştum, o nedenle çok heyecanlandım. Madem şarkı sözlerini istiyorsun, Türkiye’deki güzel günlerin anısına sana kasetlerimizi gönderelim, içinde şarkı sözleri zaten var.” O andan itibaren bu yazıyı yazmak zorundaydım artık, bir kere söz vermiştim. ☺ Derivative Duo çalışmalarını 93 yılında Opera for the Masses (OM olarak anılacak) ve 96 yılında Mutiny at the Matinee (MM olarak anılacak) albümlerinde toplamış. Barb hemşire, Susan da psikiyatrist. Yıllarca feminist bir koroda beraber söylemişler, birlikte müzik yapmanın yollarını orda keşfetmişler. Aynı zamanda parodiler yazmayı çok seviyorlarmış. Susan operayla ilgilendiği için bir gün kendi kendilerine opera aryalarına komik sözler yazmaya kalkmışlar. İlk ürünleri olan Coming Out Mozart’ı içinde bulundukları koronun bir konserinde söylemek istemişler. Koro bu girişimlerini destekleyince bir de bakmışlar, yaptıkları beğeni topluyor, onlar da kendi çaplarında böyle bir hobi geliştirmişler. Lezbiyenlerin ve gaylerin içinde bulundukları toplumda yaşamak zorunda kaldıkları şeylere kendi bakış açılarını ve mizahı katarak, homofobik insanlara gülünçlüklerini farkettirmişler şarkılarında. Propaganda’da yan evlerine bir gay çiftin taşınması nedeniyle kaygılarını nereye sığdıracağını bilemeyen dehşete düşmüş komşu, başka bir komşusuna “Well, I’m so terribly afraid ‘cause if they touch me I’ll get AIDS” derken, duruşundan bu kadar emin iki lezbiyen şarkıcıdan bunları dinleyen insanlar bir süre sonra kendi önyargılarına gülmeye başlıyorlarmış. İşte böyle böyle bu iki albümün öyküsü başlamış… A- Şarkılar (veya Parodiler): Derivative Duo sözlerinde birkaç temayı işliyor. Lezbiyen ve gay olmak, feminizm ve kediler. Aslında kendi yaşamlarını ve politik geçmişlerini özetliyorlar bunlarla. Kedi batıda lezbiyenlere ait bir stereotip. Evinde kendisi ve geçenlerde “Yeter


artık.. Bu ne biçim ev..” diyerek kapıdan elinde bir açelyayla giren sevimli arkadaşının bu katkısı dışında hiçbir canlı olmayan bir lezbiyen olarak “bu kedi mevzuunun” psikodinamiklerini bilemeyeceğim ama Amerika’nın sıradışı grubunun diğer konuları olan lezbiyenlik, gaylik ve feminizm bana çok şey ifade ediyor. sapphonun kızları’nın varolma nedeninin anlatıldığı yazıda da bahsedildiği gibi lezbiyenlerin politik duruşu feminist hareketle, eşcinsel kurtuluş hareketinin kesişim ve birleşim noktalarında. Amerika’da 60’lar ve 70’lerde gaylerle çalışmaya başlayan lezbiyenler, gaylerin de cinsiyetçilikten nasiplerini aldıklarını farkederek böyle bir noktaya geldiler. Barb da politik geçmişini bu şekilde yaşayanlardan. O nedenle şarkılarında tüm bu konuları evirip çeviriyorlar. Bu arada bunu da çok etkileyici bir şekilde yapıyorlar. Evimde tek başıma şarkılarını dinlerken başkalarıyla paylaşamamanın acısını çekiyorum.

zamanların kazancı, tartışılır… Derivative Duo, MM’de de gaylere yalnızca bir parçada yer vermiş. Greting Card (94- Mozart / Piano Concerto #21)’da oğluna kart yazan bir annenin yakarışları yer alıyor. Ona babasının en yakın arkadaşı Dr. Klein’a giderek tedavi görmesini öğütlüyor. Gerçi Dr. Klein’ın kendileri hakkında olumsuz düşünmesini istemiyor ama oğlunun yeniden normal olması için başka bir yol da göremiyor. Kendisine torunlar doğuracak hoş bir kız bulacağına söz veriyor. “Nerede hata yaptım ki?” diyor. Çünkü oğlu okulda beyzbol oynardı, güreş takımındaydı. Oğluna öğüt veriyor: “Erkekler sana sadece gözyaşı verirler… Bunu çok iyi biliyorum, çünkü otuz yılı geçti, babanla aynı evde yaşıyorum. Ama katlandım. Yeter ki aile şerefimiz kirlenmesin.” Annenin oğlundan beklentisi, oğlunun, Dr. Klein’in tedavisinden sonra golf oynamaya başlaması ve antrenöre sarkmaması.

Kedi: OM’da The Gato in the Grotto (Rossini/ / The Barber of Seville / Oveture) adlı şarkıyla, kendini evin asıl sahibi zanneden soylu ve de özgür kedilerini artiz yapmışlar. 87 yılının ürünü olan bu şarkının başkahramanı Gato (İspanyolca kedi) evin içinde dolaşıyor, günde iki kez yemek kabını kontrol ediyor, gazete okuyan insanların ilgileri için taklalar atıyor, tırmıklıyor, mırlıyor, bu “well-knowna persona non-grato” beklenmedik anlarda gizlendiği yerlerden insanların üstüne fırlıyor… yani evin içinde özgürce yaşıyor hayatını. Kedilerini ilk albümlerinde dinleyicilerine tanıtan grup, MM’de the Cat-a-Logue Aria (94-Mozart / Don Giovanni / Catalogue Aria)'da sonu Don Givanni gibi olan çapkın bir kediden bahsediyor. Bu kedi her ne kadar kısırlaştırılmış olsa da geriye kalan sekiz hayatıyla atak yapıp, öcünü almayı planlıyor. The Cat Who Loved Too Much (95- Verdi / La Traviata / Un di felice)’da da aşk acısına çare bulmak için psikiyatriste giden bir kedi var. Görünen o ki, mesleklerinin de yardımıyla kedilerin iç dünyasının kapılarını biraz olsun aralamışlar.

Feminizm: OM’da The Barbie Doll Song (86Offenbach / The Tales of Hoffman / Doll Song) ve Carmen’s Dreams (84- Bizet / Carmen / Habanera), MM’de de Mutiny at the Matinee (93Verdi / Rigoletto / Questa o quella), yani albüme adını veren parça kadınlara ayrılmış. The Barbie Doll Song, Barbie tarafından dillendiriliyor. Barbie artık sadece bir seks sembolü olmadığını, kariyer basamaklarında ilerlediğini anlatıyor. Ama bu arada işten eve dönerken kuaföre de uğramayı ihmal etmiyor, çünkü harika arkadaşları Kenler’e iyi görünmeli. Carmen’s Dreams’de tahmin edersiniz ki Carmen fabrikada kendi içmediği tütünleri sararken hayaller kuruyor (gerçekten). Gece okuluna gidecek, mezun olduktan sonra da fabrikadaki kadınları örgütleyecek. Tabii bunları yapabilmek için önce çocuklarının büyümesi gerekiyor. Mutiny at the Matinee’de ise opera sahnelerinde kadınların öldürülmelerine veya hastalıktan ölmelerine daha fazla dayanamayan seyirci ve sanatçı kadınlar opera binasında ayaklanıyorlar.

Gay: OM’da bu konuyla ilgili yalnız bir şarkı var. Propaganda (86- Mozart / The Magic Flute / Papageno–Papagena Duet) Bu şarkıda toplumun sağ kanadından tutucu bir kadın komşularını AIDS ve gaylere karşı savaş açmak adına örgütlemeye çalışıyor. Anita Bryant ve Jerry Fallwell’in televizyon konuşmalarından güç alan bu ürkmüş kadın, pembe giysileriyle yürüyüşlerde boy gösteren gaylerin cennete gidemeyeceğini anlatıyor. Jerry Fallwell, ABD’nin sağcı politikalarında büyük etkisi olan bir vaiz. Anita Bryant ise televizyon reklamlarına çıkan bir güzellik kraliçesi. 70’lerde gayler bu kraliçenin reklamında oynadığı bir meyve suyunu boykot edince, işinden olmuş. Bir

Lezbiyen: Grubun diğer şarkıları ise lezbiyenler ve yaşamlarını anlatıyor. Aileleri ve sevgilileri ile olan

KAOS GL 54 / 23


ilişkileri, sevgili arayışları, vs. Bu şarkılarda anlatılanları ne gaylerle ilgili olan konulardan ne de feminizmden ayırmak olası. Sırayla albümleri inceleyelim. OM: Ode to Grethe (92- Bizet / Carmen / The Toreador Song), lezbiyen olduğu için Amerikan ordusundan kovulan Grethe Cammermayer’in öyküsünü anlatıyor. Ulusal güvenlik tehlikede, orduda şehvet düşkünlüğüne ve günaha izin yok. Eine Kleine Visit (89- Mozart / Eine Kleine Nachtmusik)’de endişeli anlatıcı kızarkadaşına duvardan posterleri, holden de Sappho’nun büstünü kaldırmasını söylüyor. Çünkü kızının lezbiyen olduğunu bilmeyen annesi gelecek. Kızarkadaşı Karen bundan pek hoşnut değil, çünkü sevgilisinin annesine gerçekleri söylemesini istiyor. P.M.S. Aria (87- Mozart / The Magic Flute / Queen of the Night Aria)’da, regl öncesi dönemlerini yaşayan bir lezbiyen çift anlatıyor. “Tatlım, bilirsin aslında sana taparım. Ama şu an senden tiksiniyorum ve sana acıyorum.” “Neyse daha kötüsü de olabilirdi”, diyerek bunun geçmesini bekliyorlar. Classified (89- Gounod / Romeo and Juliette / Je veux vivre)’da hangi kadınların, ne tür kadınlar aradığından, buluştuklarında neler yaptıklarından bahsediliyor. “Acaba ona lezbiyen olduğumu ne zaman söylesem?” Coming Out Mozart (82- Mozart / The Magic Flute / Pamina-Papageno duet)’da, babasının erkeklerle ilgilenmesi gerektiğine dair öğütlerini hiçe sa-yarak, kocasından ve toplumsal saygıdan boşanan bir kadın kendi hayatını yaşamanın mut-luluğunu çıkarıyor. MM: Christmas Quandary (93Tchaikovsky / Nutcracker Suite / Dance of the Reeds), bu sefer Noel tatilini ailesinin yanında geçirmek istemeyen genç bir kadını anlatıyor. Lezbiyen olduğunu keşfederek, artık babasının küçük kızı olamayacağı için Noel tatilini aile ortamının boğucu ve geleneksel havasında geçirmek istemiyor. Annesi çağrılarına devam ediyor herşeye rağmen: “Erkek arkadaşını da getirebilirsin, yoksa henüz bulamadın mı?” Obfuscation (84- J. Strauss / Die Fledermaus / Mein Herr Marquis), yine aile konularını ele alan bir şarkı. Genç kız annesine, odasında kızarkadaşıyla ne yaptığını görmek istiyorsa daha iyi taktikler

KAOS GL 54 / 24

geliştirmesi gerektiğini söylüyor. Babasına da günlüğünü okursa dikkat etmesini, zira her edebiyat öğrencisinin bildiği gibi anlamın şiirde gizli bulunacağını söylüyor. Modern hayatta tekrarlanan günlük sorumluluklardan bıkan kadın, Rachmaninoff Romance (95- Rachmaninoff Piano Concerto #2)’da sevgilisini bu koşuşturma içinde istediği gibi sevemediğinden yakınıyor. Telefonun fişi çekilse de, köpek dışarı çıkarılsa da çekilmesi gereken fakslar, ödenmesi gereken faturalar aklından çıkmıyor. Her zaman yapılması gereken çok iş var: jimnastiğe gidilecek, alışverişe gidilecek, araba yıkanacak, yer cilalanacak, tik tak, tik tak… Fabio’s Lament (94- Donizetti / The Elixer of Love / Una furtiva lagrima)’de hayatının kadınını bulmak için görüntüsünü mükemmelleştirmesi gerektiğini zanneden bir kadın anlatılıyor. Derivative Duo’nun en eğlenceli şarkılarından biri olan Party Panic (94Verdi / The Sicilian Vespers / Merci, juenes amies)’de yeni sevgilisi Chris’le yılın en büyük partisine gidip orada eski sevgilileri Sharon, Karen ve Renee’yle karşılaşınca ne yapacağını bilemeyen bir kadın anlatılıyor. Parents and Friends of Lesbian and Gays’e adanmış It’s Not Who You Love (It’s Who You Are) (96- Massenet / Manon / Gavotte) adlı şarkı, Derivative Duo’nun bütün şarkıları içinde en göz yaşartıcı olanı (gerçekten ağladım). Bir çocuk annesine eşcinsel olduğunu söylüyor ve annesi de ona kimi sevdiğinin değil, kim olduğunun önemli olduğunu, her zaman arkasında olacağını, sevgililerini arkadaşlarını seçtiği gibi seçmesini söylüyor. B- Medya ve Derivative Duo Derivative Duo alternatif lezbiyen ve gay medyasının kendilerini sevdiğini, ancak daha çok pop şarkıcılarla ilgilendiklerini söylüyor. Yine de hem lezbiyen ve gay medyasında hem de mainstream medyada Derivative Duo'dan hayranlıkla bahsediliyor. "Klasik opera, kabare, komedi ve politikanın nükteli bir karışımı, tamamen yeniden yazılmış sözlerle geleneksel operayı alaşağı ediyorlar... Onların Carmen'i tütün fabrikasından kurtulup doktora yapmayı arzuluyor." Ms. Magazine "Sıra dışı bir yetenek. Müzik hakkında ne kadar çok şey biliyorsanız Derivative Duo'yu o kadar çok seveceksiniz, ama tamamen acemi dinleyiciler bile onlara bayılıyor." The Seattle Times "Her tür müzik kulağını tatmin eden iki kayda değer şarkıcı." Speight Jenkins, General Director, Seattle Opera


"Harika bir muziplik, seveceksiniz. Zamanlamaları mükemmel, sözleri zeki ve nükteli." The Seattle Weekly "Vahşice eğlenceli." The Advocate "Her şeyi hicveden operatik şarkıcılar." Vancover Folk Music Festival "Müzikleri evi alaşağı ediyor. Bir sınıf mücadelesi." Dennis Coleman, the Seattle Men's Chorus "Bugüne kadar dinlediğim en eğlenceli şey." Albay Margarethe Cammermayer Bir gün Türkiye'de KAOS GL dışındaki yayınlar da onlardan bahsedecek mi? Keşke. C- Kadın ve Eşcinsel Kurtuluş Hareketleri'nde Derivative Duo'nun Yeri: Derivative Duo şarkılarının bazılarında sadece cinsiyetçiliği işlerken (The Barbie Doll Song, The Cat-a-Logue Aria, Mutiny at the Matinee), bazılarında da sadece gaylerle ilgili konulardan bahsediyor (Propaganda, Greeting Card). Çünkü lezbiyen olmaları onları hem gay hareketin hem de feminizmin içinde yer almalarını sağlıyor, ve yalnızca lezbiyenlerden bahsetmek kadınların ve gaylerin uğradığı ayrımcılıkları anlatmaya yetmiyor. Yaşam öyle parçalı bulutlu bir şey değil, bir bütün. Kadın festivallerinde, müzik festivallerinde, kendi festivallerinde verdikleri konserlerde dinleyiciler feministler, lezbiyenler, gayler ve diğer muhalif insanlardan oluşuyor. Gerçi feminist kadınların gaylerle ilgili şarkıları, gaylerin de cinsiyetçilikle ilgili şarkıları dinlemekten hoşlanmadığı oluyormuş. 70'lerden bu yana ABD muhalifliği oldukça değişime uğramış olsa da, heteroseksüel beyaz kadın, beyaz gay erkek toplumsal hiyerarşide üstünde bulundukları insan gruplarına karşı daha anlamaya yönelik yaklaşıyor da olsalar, hala herkesin bütünsel bir politik çizgiye eriştiği söylenemez. Feministler homofobiyi çok da kendi konuları gibi algılamıyorlar, cinsiyetçilik ve homofobinin temelinde aynı şeylerin yattığını gözardı ederek, gayler ise erkek dünyası ve erkek imajı ile sarmalanmış yaşar giderlerken "kadın"ı ve çektikleri acının temelinde aynı şeylerin yattığını gözardı ediyorlar. İşte bu noktada Derivative Duo ve benzeri aktivistler muhalif ortaklarını mütemadiyen gözü açık olmaya zorluyorlar. Feministler, Greeting Card'da annenin oğluna "Nerede hata yaptık ki? Oysa güreş takımına da katılmıştın okuldayken!..." şeklindeki seslenişinin kendi konuları olduğunu biliyorlar, veya kaç gayin başına gelmemiştir ki sevgilisiyle aynı evde yaşarken eve gay olduğunu bilmeyen bir yakını geleceği zaman evin yeniden düzenlenişini (Eine Kleine Visit) "Hayır... Hayır... Biz sadece arkadaşız."

Derivative Duo kendine "Stealth Activists" diyor, düşman radarına yakalanmadan amacına ulaşan "Stealth Bomber"dan (Gizli Bombacı) esinlenerek. Eylem tarzları kızgın ve saldırgan değil, o nedenle şarkılarını dinleyenler kendi homofobik yanlarını keşfedip bunun ne denli aptalca olduğunu görerek, eşcinsellere değil eşcinsellerle gülmeye başlıyorlar. Söyleşilerde ben de benzeri bir itkiyle, homofobik bir davranışla karşılaştığım zaman "Sizi korkutmasın diye antenlerimi gizlemiştim." diyorum, espri yeteneğim ancak bu kadarına yetiyor. Ama gerçekten de şu eski safsata "güldürürken düşündürmek", o kadar da safsata değil. Çünkü dinleyici kendisine lezbiyen olan kızının asla anlatamayacağı saçmalıklarını, başkalarının ağzından kendisi birinci tekil şahısmış gibi dinleyince, tepkisini törpüleyebiliyor. Güldürü, zaten insanın yaşadıklarına dayanamayarak onu alaya almaya başladığı noktada çıkmaz mı? Derivative Duo'nun şarkılarında kendi kişisel ve de şu kocaman dünyada ne önemi olan küçük acılarını, kaygılarını dinleyen lezbiyenler kendilerini güçlü ve de savunulabilir hissediyorlar. Bu anlamda Derivative Duo günümüzün lezbiyen ve gay hissedişini, lezbiyen ve gay yaşamını belgeliyor, geleceğe taşıyor. Müzik ve Komedi... Daha ne olsun ki?!... Ursula K. Le Guin'in dediği gibi "devrim ya içimizde, ya da hiçbir yerde". Devrim polisin coplarıyla sonuçlanan, hiçbir yaratıcılığı ve üretimi olmayan sokak gösterileriyle olmayacak, devrim resmi orduyla yapılan kanlı gerilla çatışmalarıyla olmayacak. Devrim içimizde yaşatarak, günlük hayatımızı mıncıklayarak, enerjimizi etrafımızdakilere sıçratarak, dans ederek yapabileceğimiz, yani olabileceğimiz bir şey. Benim gözümde, kendilerine yarı-zamanlı aktivist deseler de, Derivative Duo devrim olanlardan. Bir toplumsal hareketin içinde olduğumuzu düşünen bizlerin de meziyeti yaratıcılığımızda, şımarık özgüvenimizde yatıyor. Üstümüzdeki ölü umutsuzluk toprağını silkeleyip muhalif ve de yaratıcı bir yaşamın asıl ihtiyacımız olduğunu görmemiz lazım. Derivative Duo ve benzerlerinin eylemlilik alanlarının toplumu nasıl da dönüştürdüğüne gözlerimizi kapamamalıyız. Derivative Duo'yu tanımaya çalışma e-mail'lerimde, madem KAOS sayfalarına da sıçradı düşüncesiyle, post-gay tartışmaları hakkında ne düşündüklerini sordum. Post-gay hakkında kafamda kurmakta olduğum yazıyı Barb'ın ağzından hayretler içerisinde okudum. Evet, hepimizin amacı şu lanet kimlikleri adlandırmaya ihtiyaç duymayacağımız günler, Marge Piercy'nin Zamanın Kıyısındaki Kadını'nda Luciente'nin yaşadığı ütopya ülkesi. Post-gay tartışmaları henüz lezbiyen, gay, ka-dın kimliklerimizi a-simile edeceğimiz günler gelmediği

Post-gay, yirmi yıldır verdiği mücadelenin en son amaca uygun meyveler verdiği hayalini solumak isteyen gaylerin çıkarımları iken, post-feminizm de cinsiyetçiliği göz ardı ederek rahatlamaya çalışan feministlerin ürettikleri bir kavram, Barb'a göre. KAOS GL 54 / 25


halde, gelmiş gibi yapmaya çalışanların hayal dünyası. Aynı şeyi postfeminizm için de söylüyorlar. Önlerine eskisi kadar bariz bir cinsiyetçiliği olmayan bir yaşam serilmiş yeniyetme feministler, eski feminist çözümlemelere pek kulak asmıyorlar. Post-gay, yirmi yıldır verdiği mücadelenin en son amaca uygun meyveler verdiği hayalini solumak isteyen gaylerin çıkarımları iken, post-feminizm de cinsiyetçiliği göz ardı ederek rahatlamaya çalışan feministlerin ürettikleri bir kavram, Barb'a göre. Ne diyiiim, Barb'ın söylediklerini çok fazla derinden hissettim. Türkiye'nin pek olmayan lezbiyen topluluğuna Derivative Duo hakkında bir çift dedikodu çıtlatayım. Barb ve Susan 17 yıldır birlikteler. Biz karşılaştığımız en ufak bir hayal kırıklığında kabuğumuza çekilme, kadınlar ve lezbiyenler hakkında kafası inanılmaz karışık fikirlere bürünme eğilimi gösteriyoruz. Bu konuda zaten gerekli cümleleri söylemiş olan Carol Anne Douglas'dan bir alıntılamayla, umutsuzluklarımızın, tutarsızlıklarımızın, zayıflıklarımızın yaratıcılığımızı törpülememesini, yaşama dair bütünsel politik bir duruşa sahip olmanın zenginleştirici deneyimlerinden korkmamamızı, yaşam panayırının çekiciliğini unutmamamızı diliyorum.

"Feminist hareketin içindeki çatışmaların, kadınların biriken öfkelerini kusmalarıyla kişisel bir nitelik kazandığı doğru. Uzun süredir feminist olan kadınların hem ataerkinin hem de bu iç çatışmaların yaralarını sarmayı öğrendikleri de doğru. Feministlerin birbirlerine karşı çıkmak için daha sevimli yöntemler bulmaları gerektiği de... Yine de ne kadar kusurlu da olsa feminist harekete katılmak mutluluk demek. Bir amaca sahip olmak, hayatına bir yön vermek ve benzer görüşleri paylaşan insanlarla birlikte olmak, hareket dışındaki bir çok kadının tanımadığı bir tatmin duygusu veriyor. En son çıkan ürünlerden birini almak için nasıl para bulacağınızı değil de politik farklılıkları nasıl gidereceğinizi düşünmek çok daha tatmin edici. Feministlerin iletmesi gereken mesajın da bir kısmı bu zaten." Bu sözlerden gay kurtuluşçuları da kendilerine pay çıkarmalılar, öyle değil mi? ABD'nin liberalleşmiş muhalifimsi politikalarının dışından bir yerlerden müzik ve komedi yaptığınız için teşekkürler, Derivative Duo. Lezbiyen müziği ve kültürüne dair linkler: http://www.glnh.org/ http://www.sojourner.org/ http://www.fish.com/music/disappear_fear/ http://www.cris-tret.com/ http://www.ladyslipper.org/ http://www.masspride.net/glcccm/ http://www.bossymag.com/ http://members.aol.com/bmgnedra http://www.geocities.com/WestHollywood/Village/1 410/toc.html http://members.tripod.com/~lesbianmusic/ http://public.yahoo.com/~haeberli/eric.html http://www.inthelifetv.org/ http://www.goldenrod.com/indexgr.html

BİZE GELENLER "Yabancılaşan dünyalarımızda, yalnızlaşan yüreklerimizi "Kaos" arkadaşlarıyla bu yansımaları paylaşmak istiyorum... "G.S.F." Resim Bölümünden terkim... Gizlenmeden yaşamaya çalıştığım eşcinsel kimliğimi ve yaşadığım büyük bir aşkın bitiminden sonra… bu aşka ithaf ettiğim kitabımı sizlerle paylaşmak istedim... Şiir ve yazı adına okullarda bulamayacağımız şeyleri kimliklerimizi rahatça açabildiğimiz Kaos mektuplarında bulacağımızı umuyorum…" İsteme Adresi: Özden P.K. 127 Konak/İZMİR

KAOS GL 54 / 26


JeWel / Hollanda Internet üzerinde uzun aradan sonra sayfanızı yenilediğiniz ve geçmiş 3 sayıyı internet ortamına taşıdığınız için teşekkür etmek istiyorum. Şu an yurtdışında bulunduğum için Kaos GL'yi orada da okuyabilmek ben ve arkadaşlarımı çok memnun ediyor. Evet ismim Fatih ARIK. Bundan uzun süre önce size Jewel takma adıyla yazılar yollamıştım. Derginizde yayınlanmıştı. İzmir'de BizGL'nin kuruluş aşamasında Hakan ve Sertaç adlı iki arkadaşımla bayağı uğraşmıştık ama sonuçta grup istenilen sürekliliği gösteremedi. Bunun nedenleri üzerine tartışmak istemiyorum. Oldu ve bitti. Bu mektubu Kasım sayınızda mektuplar köşesinde adımın hoş olmayan bir şekilde geçtiğini gördüğüm için yazıyorum. Evet Manisa'dan yazan Suat isimli pratisyen doktor arkadaşımız benim için şark kurnazı nitelendirmesini yine Eylül ayındaki dergide yer alan bir yazıdan alarak kullanmış. İsmimin bu şekilde bir yazıda kullanılmış olması beni gerçekten üzdü hele ki Suat'tan. Suat ile 1 seneyi aşkın bir tanışıklığımız vardı. Ve ben O'nun sürekli yanı başında olmuş, sorunlu ilişkilerinde O'na akıl vermiş dert ortağı olmuştum. Ben, Hakan ve Sertaç isimli arkadaş BizGL grubunu oluşturma çabasına girdiğimiz sırada ortadan kaybolan bu arkadaşım yazın başlarında yani BizGL diye bir şey ortada olmadığı zaman meydana çıktı. Bu arada ben Hollanda'ya kaçıp iltica etmedim. Hollanda'da yaşıyorum ve önümüzdeki sene Hogeschool van Amsterdam Electrotechniek bölümünde okumaya başlayacağım. Şu an Hollanda'ca öğreniyorum. İltica eden bir kişi

ne yazık ki en az 3 sene ilticasının kabul edilmesini beklemek zorunda ki okul, çalışma vs.. gibi işlere girişebilsin.

tupları onun kontrol edebileceğini söyledim. Böylece insanların kafası posta kutusu değişimi ile karışmaz diye düşündüm.

İltica eden diğer iki arkadaşı da tanıyorum. İkisi de eşcinsellikleri yüzünden Türkiye'de oldukça sıkıntı çekmiş insanlardır. Birisi Konya'dan (M. 25 yaşında) birisi de İzmir'den (O. 23 yaşında). O iki kişi Hollanda hükümetine biz İslam Eşcinselleriyiz diye iltica etmediler. Bu Hürriyet gazetesinde yayınlanan oldukça komik bir haber. Sizin derginizde biraz daha ağır dille eleştirilmesi o kişilere haksızlık yaptığınızı düşünmeme neden oldu. Onların durumunu yakından izliyorum. İltica etmenin yolu burada herkese açık. Ama ilticanızın kabul edileceği garanti değil. Onlar kendilerini büyük bir riske attılar. Kimisi okulunu kimisi işini bırakıp geldiler. Onları şark kurnazlığı ile suçlamak onlara yapılan büyük bir haksızlık.

Sonuç olarak bu yazıyı Kaos GL de yayınlamanızı rica ediyorum. Ve ismimin bu tarz bir şekilde yayınlandığı için Suat arkadaşımızı kınıyorum.

Ve son olarak posta kutusu hakkında şunu açıklamak istiyorum. 2 senedir İzmir'de gay camiasının iletişimi için benim meşhur P.K 41'im kullanıyordu. BizGL dağıldıktan sonra zaten pek fazla mektup almadık. Aldığımız mektuplarla telefon yoluyla iletişime geçtik. Kimi mektupları arkadaşım Hakan'a ilettim. O kişilerle irtibatı o kuracaktı yaptı mı bilmiyorum. Ama Hollanda'ya gelirken anahtarı birilerine vermeyi unutmuştum. Buradan Hakan'a anahtarı postaladım fakat anahtar Hakan'ın eline geçmemiş. Ben daha sonra Karşıyaka Posta Müdürlüğüne bir dilekçe yazdım. Posta kutumun içindeki herşeyin Hakan'a verilmesi için. Bu dilekçeyi Hakan'a postaladım gerekli işlemleri o yapmıştır sanıyorum. Ve posta kutusundaki kişilerle iletişime Hakan geçmiştir. Ama benim üyeliğim 98 sonunda sona erdi ve Hakan'a isterse 99'da benim üyeliğime devam edip mek-

Metin / İstanbul İstanbul'da yaşıyorum, gay değilim, derginizi ve yaptıklarınızı zaman zaman internetten takip ediyorum… Okudukça hem çok keyif alıyorum hem de her geçen gün bu tuhaf ülkede artık hiçbir şeye şaşırıp ya da kızmamaya alışsam bile (mümkün mü?) gaylere karşı önyargılı tutuma dayanamıyorum… Bu memlekette çok zor olan kendinizi anlatma ve bir şekilde kabul ettirme (niye böyle bir durum varsa??) dayanışmanıza herhangi bir şekilde katkıda bulunmak isterim… Ama nasıl? Bunun cevabını ben bulamadım… Sizin bunu bulmama yardım edebileceğiniz bir çözümünüz varsa sevgiyle ve dostlukla elimden geleni yapmaya çalışırım. Sevgilerimle… Ferid ATRAŞ / Antakya İnsanlar arasındaki iletişimi kurmaya yardımcı olmak gerçekten çok iyi ama maalesef insanlarımızda müthiş bir iletişim kopukluğu var. Bunu ortadan kaldırmak için sizin çalışmalarınıza biz de burdan yardımcı olmalıyız. Tıpkı zincirin halkaları gibi bir bir eklenip kocaman bir zincir oluşturmalıyız. Antakya'daki insanlar ne yazık ki cinselliği yanlış tanıyorlar. (Bu benin tanıdıklarım için geçerli). Bunu pembe karanfilli ilk toplantıda kurduğum bütün hayallerin yıkılmasıyla öğrendim. Bizim insanımız hâlâ baskın erkeklik ruhundan kurtulamamış. Yani herkes kendince sapına kadar erkek rolüne bürünüyor. Bununla be-

Mektuplarınız için adresimiz: Ali ÖZBAŞ P.K. 53 Cebeci ANKARA KAOS GL 54 / 27


raber ilişkiler çok yüzeysel ve sadece cinsel beraberlik olarak yürütülmek isteniyor. Bu yüzden pembe karanfilli toplantıların daha fazla yürütülemediğini öğrendim. Bir de insanlar burada tanınmaktan korkuyorlar. Tek dileğim bu günlerin lehimize değişmesi. Ben ve bir arkadaşım parkta kendimize partner arıyorduk. Her aramada olduğu gibi insanlarla bakışıyorduk. Uzun süre bakıştığımız iki genç bir süre sonra yanımıza gelerek neden baktığımızı, bizim top olup olmadığımızı yargılamaya başladılar. Bunun üzerine yanlış anlaşılma olduğunu, bizim de kafamızda aynı soruların dolaştığını izah ettik. Bunun üzerine iki genç diğer arkadaşlarıyla beraber başlarından geçen olayları ve onların yaptığı adilikleri sanki vatan hikayeleri anlatır gibi anlatmaya başladılar. Bu toplum muhafızları, top olan kişileri tespit edip hep beraber hastanelik edene kadar dövdüklerini anlattılar. Bize de şayet böyle bir olayla karşılaşırsak, onları nerede bulabileceğimizi söyleyip yardım edeceklerini anlattılar. Bir süre sonra da parkta ilişkiye giren iki kişiyi dövdüklerini duydum bu kişilerin. Onun için parklara giden arkadaşlara sesleniyorum; her ba-

kan kimseye pas vermesinler. Daha doğrusu tanıdıkları kişilerle beraber olsunlar. Yeni kimselerle yeni zevkler tadacam diye değişik yumruk ve tekmelerin tadına bakmalarını istemem.

küsmüş birisi oldum. Yaşayamadığım güzel hayallerim, yaşadığım çirkin, acı anılarım var. Gayliği avaz avaz bağıran, savunan, bir kadın-erkek roller canlandıran artistlerimiz o kadar çok ki, bunların içinde gerçek benliğini Suat Yarkın / İstanbul oynayan sanatçılara en büyük Ömrüm boyunca yapmak isteteşekkürler! diğim ama yapamadığım bir çok şey oldu. Belki de hiçbir şey Yıprandım, acı çektim. Sahte eşdeğildi bu istediklerim. Bunların cinsellerden, ideal görünen dostkimisini elde ettim, kimisinden lardan, mutluluk saçan satırları teğet geçtim. Ama hiçbir zaman sunup da gerçeğinde acılar veren da mutlu olamadım. Fakat çekilen insanlardan yoruldum. Ama artık sıkıntılar, yaşanan acılar bana dert değil. Onlara dahi teşekçok şey kazandırdı biliyorum. kürler. Bana bunu anlattıkları için. Bunlara tek tek teşekkür etmek Mutsuzluk da insana mutluluk istiyorum. Bu istek böyle bir der- verirmiş meğer, bunu anlatan, gide yayınlanacak bir yazıyla öğreten dostlara da teşekkürler. gerçekleşecekmiş meğer. O ne- Bunun hazzını yaşattıkları için. denle ilk önce KAOS'a söylü- Eskimiş, unutamadığım sevgiliyorum: TEŞEKKÜRLER KAOS lere, bana acılar yaşatan O inGL. Bana bu satırları yazma fır- sana, O'nun için başka güzel insatı verdiğin için. Beni, duygu- sanın elini dahi tutamayışıma kılarımı ve onları dışa vurmamı zıyorum, hatta üzdüğüm insansağladığın için… lardan af diliyorum. Geç kalmış olsa da, zamana da teşekkürler. Yaşadığım fırtınalı hayat, çılgın arzular ve eşcinselliğin tüm güzel- Gözümde hiçbir şey yok artık. liklerine, tüm çirkinliklerine, acı- Aseksüel bir yaşam var önümde. larına da teşekkürler. Beni yıllar İnsan böyle mi olurmuş. Ne bir yılı oradan oraya savuran duygu- cinsel istek, ne bir arzu, ne de bir larım oldu. İçimde varolan çeliş- cinsel yönelim var. Sadece ve kileri, yaşayamadığım o güzel sadece bir kimliğim var elimde. duyguları bir tarafa bırakıp hayata Beynimde, yüreğimde ise sevgi sadece. İdeal insan, ideal eşcinsellik, ideal beraberlik, özgürlük, birleşme olguları ile dolu insanlara ve bunu başarmak için savaşanlara fakat galip gelemeyenlere, hatta gelenlere ve bu duyguların ardındaki sahte yüzlere de teşekkürler. Yüzünde, kalbinde, dilinde dolaşan, gerçek gayliğini, kendi gerçeği de gölgeleyen ikiyüzlülere de teşekkürler. Bu ikiyüzlülerle savaşan ve ne olursa olsun ikiyüzlü olmayacağına inanan o dosta, sevgili Ahmet'e de sonsuz teşekkürler. Bana hâlâ böyle insanların varlığını, var olduğunu hatırlattığı için. Yüreği sevgi dolu, fedakâr, masum ve güzel insan Ahmet'e teşek-

KAOS GL 54 / 28


kürler. Sevgi dolu, ideal birliktelik, mutlu beraberlik gibi kavramları unutmayan bu arkadaşı tanıtma fırsatı yaratan KAOS GL'ye yine teşekkürler. İnsanlar hiçbir zaman istedikleri şeyleri birarada bulamıyor. Ahmet; keşke herkes senin düşüncelerini gerçekten uygulayabilse… İki kardeş birbirine nasıl bağlıysa, ben de sana o derecede yürekten bağlıyım. Farklı bir yerde, farklı bir zamanda çakışsaydı yollarımız, eminim senle çok şey yaşardım. Senin kıymetini bilmeyenlere ne yazık! Seni, frekansını yakalayacak o insanlar zaten senden ayrılmazlar, ayrılmamalılar. Bunları anlamayanlara değil, anlayanlara veyahut anlayacaklara da teşekkürler. O'na layık olduğu değeri vereceklerine inandığım için. Ütopik de olsa, hayallerine sadık kalıp ideali için yıllarca bile bekleyeceğini savunduğu için. Kendince doğrularını yazan, inanan, yaşayan, yaşayamayan tüm KAOS GL yazarlarına, mektuplara teşekkürler. İnançlarıma sadık kalmamı sağladıkları için, içyüzlerini algılayabildiğim için. Bir yanda dürüstçe, seks için yaşadığını söyleyen, diğer yanda tek yüzü ile hayatının, kalbinin namusunu saklı tutan güzel insanları tanıttığı için. Teşekkürler Tanrı'ya. Beni, önce insan, sonra gay, daha sonra da aseksüel yaptığı için. Teşekkürler dünyaya. Bana yaşattığı güzellikler, acılar, neşeler, kederler için. Sevgiye, herşeyin temeline de teşekkürler. Her zaman var olduğu ve ne olursa olsun var olacağı için. Teşekkürler… Bu yazıyı okuduğunuz için. Harun / Trabzon Bizim tüm dünya insanlarından farkımız ne? Cinsel zevklerimiz, hazlarımız; çoğu zaman fantezilerimiz bile aynı. Neden heterolardan kendimizi soyutluyormuşuz gibi geliyor? Yemek yiyoruz, geziyoruz; mühendis, çöpçü, devlet başkanı, sanatçı olabiliyoruz. Ev-

lenebiliyoruz (biseksüel arkadaşlar için normal anlamda). Bakın bende de hatalar var. Normal olan bir bayan ile evlenmek mi? Kime göre normal? Bir eşcinsele göre hemcinsiyle evlenmek normaldir. Ama biz hep erkeklerden bahsederken… İşte soruyoruz yanınızdaki şahıs nasıldır? "O normal". Bu kalıpları belleğimizden safdışı etmemiz gerekiyor. Ben bunu en aza indirgemek için çok çaba sarfettim ve başardım. Tamamen yok edemeyiz. Çünkü ataerkil, hetero hakim bir toplumdayız. Ben cinselliği, cins: kadın-erkek ayrımına sokmuyorum; cins: heteroseksüellik-eşcinsellik ayrımına sokuyorum. Kadın ve erkek yani karşı cinslerden hoşlananlar ve hemcinslerinden hoşlananlar ayrımı daha uygun. Böyle düşünürsek mantık daha kuvvetli geliyor. Veya bireysel cinsellik kavramı: Kadın ve erkek kavramı yok. Şu ya da bu bireyin cinselliği yani bireye göre. Çünkü her insan bir dünya olduğuna göre, her bireyin cinsel fantezileri, arzuları, hayalleri de farklıdır. Yani dar kadın ve erkek kavramının içine girmemek lazım. İşte kadın etek giymeli, uzun saçlı olmalı, topuklu ayakkabı giymeli ama erkek bunları yapmamalı. Yaparsa kadın-erkek yani eşcinsel (suçlama olarak) oluşuyor belleklerde. Tersi de geçerli. Erkek dayak atmalı… Dergideki yazılardan anladığım kadarıyla pornografik tarz, cinsellik arayışı hisseden kişilerin yoğunluğu bulunuyor. Bu (bana göre) olumsuzluğu gidermek gerektiğine inanıyorum. Gerçi toplumun yapısına baktığımızda daha kendinden haberi olmayan eşcinsellerin gelişimi için iyidir. Ama bizim hakkımızda konuşulduğunda önce cinsel kimlik ve cinsellik ön planda oluyor. Toplumda da hep bununla karşılaşıyoruz. Örneğin ben ekonomi okuyorum, resim yapıyorum ve klasik Türk musikisi ile yakından ilgileniyorum. Çok sosyal bir insan ol-

iletişim 21 yaşındayım. Öğretmenlik yapıyorum. Kadın arkadaşlarla yazışmak istiyorum. Çiğdem: cigdem70@hotmail.com * Ege'de Felsefe okuyorum. 24 yaşındayım. Oğuz, Ege Üniversitesi Kampüsü P.K. 17 35100 İZMİR * 20 yaşında üniversite öğrencisiyim. "Erkeğim ve erkeklerden hoşlanıyorum, ne mutlu bana" diyebilmiş mutlu insanlardan biriyim. Tüm dostlarımın gay olduğumdan haberi var ama yine de yalnızım. Çünkü bir sevgili istiyorum, aşık olmak istiyorum. Eskişehir'de yaşayan gay arkadaşlarla tanışmak istiyorum. Murat, P.K. 31 26001 Merkez/ESKİŞEHİR * 19 yaşındayım. Üniversiteye hazırlanıyorum. Kerem, P.K. 1231 01122 Cemalpaşa/ADANA * Akdeniz Üniversitesinde Klasik Filoloji okuyorum. Antalya ve çevresindeki arkadaşlardan mektup bekliyorum. Ali Karaduman, P.K. 647, 07003 ANTALYA * 23 yaşında yalnız bir üniversite öğrencisiyim. Mektuplarınızı bekliyorum. Cem Tunçbilek, P.K. 8, 24600 Kemaliye/ERZİNCAN * Bana yazmak isteyen arkadaşlar, mektuplarınızı bekliyorum. Ferid Atraş, Mustafa Kemal Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi, Antakya/HATAY * Dürüstlük, samimiyet önemlidir benim için. 32 yaşındayım. Benimle farklı duygular yaşayabileceğinize inanıyorum. Çünkü samimi ve içtenim. Bunlardan taviz vermem. Tokat ve çevresindekiler başta olmak üzere her yerden mektup bekliyorum. P.K. 51 TOKAT * German Blonde Man, muscular, slim and strong body, looking for a friend. Write! Blonde deutscher Typ; muskelös, gutgebaut möchte Freund Kennenlernen. Peter Werner Muehlbauer, P.O.B. 440222- D-80751 München/DEUTSCHLAND * Şarmut A. İKARUS'un yeni posta kutusu adresi: (Lütfen zarfın üzerine Şarmut A. İkarus yazmayın) P.K. 43, Ahmetler, 06600 ANKARA * Yeni dostluklar oluşturmak için bana yazmanızı bekliyorum. Ali Rıza K., Burmanstr. 12/3 1091 53 Amsterdam/HOLLANDA * Coşkun: 0.532.432 80 95 *

İLETİŞİM köşesine kısa mesajlarınız için adresler: Ali Özbaş, P.K. 53, Cebeci ANKARA * kaosgl@ilga.org * faks: 0.312.363 90 41 KAOS GL 54 / 29


yıp sözcükleri kaleme döküp sa- büyüyüp de ortaokul çağlarına gelince hemcinslerime olan ilgim tırları oluşturmaya başladım… müthiş arttı ve bazı gerçeklerin Sevgi bir ırmaktır. Sevgi önüne farkına varmaya başladım. Dünya katıp bizi sürükleyen bir ırmaktır. yakışıklısı olsa bile hiçbir erkekBu ırmak öyle güçlü akar ki hiçbir ten hoşlanmıyordum. Aradan zaengel tanımaz. Bazen sevgiliyi man geçtikçe insanlar, bende on"kavuşturur" bazen ise uzak dülara göre olumsuz birşeyler şürerek ayrılık acılarına sürükler hissediyorlardı ama o olumsuz durur. Tekrar belirteyim ki bu ırşeylerin adını koyamıyorlardı… mağın akış gücü o kadar kuvÇevremdeki insanlardan farklı vetlidir ki, insanı ya mutluluğa olmam (gerçekte hiçbir fark yok) doğru ya da mutsuzluğa doğru… kendi içimde sorunlara yol açtı. Dilerim ki bizler de bu sevgi Lezbiyen olmam beni mutlu ırmağının sularına kapılıp sü- ediyordu, ben bu şekilde çok ama rükleniriz. Fakat bizler mutluluğa çok mutluydum, fakat lezbiyendoğru, bizler mutlu mutlu ya- liğimi içime hapsetmek zorunda hissettim kendimi. Kendim olmak rınlara doğu… istiyordum, olamıyordum. İçimde Sevgi bir toprağın beyaz gülüdür. yaşayan benin dışarıya çıkmasını Ben ise sizlere bu beyaz gülün o kadar arzuluyordum ki… tomurcuklarını uzatmak istiyorum, Olmuyordu toplumumuz buna izin bunu beraber ekip beraber sevgi vermiyordu ya da benim cesaırmağıyla besleyebiliriz. O zaman retim yoktu. Ailem, akrabalarım göreceksiniz ki kısa bir süre içeri- bir tarafta, okul arkadaşları diğer sinde tomurcuğun yerini beyaz tarafta ve ben ortada… Sürekli güllerle bezenmiş gül bahçeleri dönüp dolaşıp aynı yere gelen alacaktır. Bu gül bahçelerinden kısır döngü içinde, gün geldi ve diğer sevgi pınarından içenler de uzaktan şöyle bir kendime bakfaydalanacak… ve şimdi biz neyiz tım. Geçtiğim yollara ve gidecebiliyor musunuz? Akıp giden ğim yollara baktım, isteklerime, zamana göz kırpan yorgun yıl- amaçlarıma daha sonra tekrar dızlar gibiyiz. Birbirine uzanama- ben bana baktım ama, bende yan… Boşlukta iki yalnız yıldız beni göremedim!!! Yıkıldım, düngibi. Acı çekiyor ve kendimize gö- yam karardı ve paramparça olmülüyoruz. Elele verelim… duğumu hissettim. Zaman hızla akıyordu, ben hâlâ aynı yerde Çisem ASLI / İstanbul Öncelikle bütün eşcinsel arkadaş- batmaya devam ediyordum. Arkadaşlar, yazılar çok uzun lara daha sonra sevginin ve aşkın Amaçlarım, hedeflerim, isteklerim yazılıyor dergide. Örneğin Aralık anlamını bilen tüm insanlara boşlukta kayboluyorlar, hayallerim ve herşeyden önemlisi AŞKLA98, sayı 51, sayfa 25. bu aşk MERHABA!.. hikayesi en ince ayrıntısına kadar Cinsel kimliğinin ne olduğunu bilip RIM vardı benim, artık zor nefes yazılmış. Kişinin telefonunu de bu kimliği istediği ve arzuladığı alıyorlar. Düşündüm de bunların 118'den aldığına kadar. Bazı ge- halde kültürümüzden, ailelerimiz- gerçekleşmesine farkında olmareksiz şeyler yazılmamalı diye dü- den herşeyden önemlisi son dere- dan ben izin vermiyordum. Çünkü şünüyorum. Ve bunun yerine da- ce yobaz bir toplumda yaşadığı- her zaman duygularımı bastırıha bilgilendirici sayfaların (böyle mızdan dolayı gerçek kimliğini ka- yordum, düşüncelerimden kaçıboş sözcüklerle doldurulması ye- bullenmekte zorlanan arkadaşla- yordum, en başta ben, ben olmuyordum. Şu üç günlük dünrine) konulması gerekiyor. Bu 5 rıma ulaşmak istiyorum… yada niye ben de mutlu olmasayfalık yazı, 3 sayfaya indirileKonuyu kendimi örnekleyerek yayım ki, niye ben de kahkahalar bilirdi. açıklamak istiyorum. 22 yaşın- atmayayım, niye içimden geldiği Cem / Kemaliye dayım ve herkes gibi ben de çok gibi davranmayayım ki!.. Dünya Uzun zamandır size yazmak-yaz- çelişkiler yaşadım… İlkokul çağhepimizin, neden beraberce, karmamak arasında takılı kaldım. En larımda hemcinsimden hoşlandeşçe paylaşmayalım, gibi sorunihayetinde tüm cesaretimi topla- maya başlamıştım… Biraz daha ları üst üste kendime sormaya

duğuma inanıyorum. Benim bu özelliklerimi bilen insanlar beni görünce, "a bu çocuk çok güzel resim yapıyor; işte ne güzel üniversite okuyor; ne efendi bir genç" gibi şeyler söylerken, eşcinsel olduğumu anlayanlar "a o bir eşcinsel" diye yargılıyorlar. Neden bu böyle? Bunun üzerinde çalışmak, yanlış oluşmuş kavramları silmek gerektiğine inanıyorum. Siz bunları yapan nadir eşcinsellerdensiniz. Tabii ki toplumsal eğitimden dolayı (heteroluktan dolayı) beynimizin bir yerlerinden hepimizde bu tür şeyler zaman zaman ortaya çıkıyor ama dediğim gibi en aza indirgemek gerekiyor. İnsanların cinselliği ya da başka bir şeyi araştırmaları gerekirken bunu yapmaya çalışan insanlar örneğin bize her gün araştırın diyen profesörler tarafından aile, polis, toplum, devlet tarafından engelleniyorlar. Sonra da toplumun cinsel düzensizliğini gidermek için okullara cinsel eğitim dersi koyalım derler. Araştırıp doğruyu insanın kendisinin bulmadığı bir toplum kimlik karmaşası yaşar. Çünkü hep başkalarının doğruları vardır, kendinizin doğruları değil. O yüzden ataerkil yoğunluğun ve dinsel ve ahlâksal baskının yoğun olduğu Asya'da cahillik, kötü ekonomi, az gelişmişlik, sağlık, açlık problemleri yoğundur.

KAOS GL 54 / 30


başladım. Kendi açımdan büyük bir savaşa girmeye hazırlandım, savaştım ve halen savaşıyorum. Ama savaşı kazanmakta olan benim, çünkü mutluyum. Sizler de mutlu olabilirsiniz… Sadece kendinizi diğer insanlardan soyutlamamanız, kendinize inanıp güvenmeniz gerekiyor. Bırakın içinizdeki siz dışarı çıksın, yeter onu hapsettiğiniz, bırakın özgür kalsın. İnsanlara bazı şeyler yanlış gelebilir, bu onların kültürsüzlüğünden, sevginin ve aşkın içeriğini anlayamadıklarındandır. Siz size doğru geleni yapın, nasıl mutlu olabiliyorsanız o şekilde YAŞAYIN… Ve hiçbir zaman tek başınıza olmadığınızı unutmayın…

Eftal SAYIM / Kayseri Bugün kendi kendime hayatın bir resmini çizeyim dedim. Kimlerle yaşıyorum, nasıl yaşıyorum diye. Bir tek güzel manzara, bir tek güzel insan yüzü gelmedi aklıma. Her şey öyle tuhaf ve gri ki insan ister istemez kendi rengini yaşayamıyor. Her gün bir diğer günden daha karanlık, daha paylaşımsız, insanlar her geçen gün biraz daha şaşırtıyor, biraz daha acıtıyor. İnsan duyguları dejenere, vıcık vıcık.

Bunun yanında hayattan hâlâ beklentileri olan, aylar sonra yapacaklarının planlarını sımsıcak yürekleriyle anlatan ve inananlar var, bu da birazcık nefes aldırıyor Lezbiyen olarak bütün lezbiyen, insana, etrafta bir sürü umutsuz gay, travesti ve transeksüel arinsan varken diğerleri fark oluyor. kadaşlarıma sonsuz saygı ve sevgilerimi sunarım. Lezbiyen- "Her şey o kadar hızlı şekil deliğimden gurur duyuyorum ve her- ğiştiriyor ki ister istemez ruhunuz kesin cinsel kimliğinden gurur bulanıyor. duymasını istiyor, herkesin her zaman AŞKLA yaşamasını diliyo- MUTLULUK İÇİN FİYAT ÖDENrum. KAOS GL'ye çok çok teşek- MEZ; MUTLULUK, ONU SATIŞA ÇIKARMIŞ OLAN TOPLUMDAN kürler…

SÖKÜLÜP ALINIR." Hayat ve yaşam öyle cömert ki aynı zamanda! Karşınıza her an bir sürprizle çıkabiliyor, hem de en umutsuz en çaresiz hissettiğinizde kendinizi. Yukarıda yazdığım gibi "mutluluk için fiyat ödenmez" belki ama çok büyük bedeller ödenmesi gerekiyor. Bu bedeli kimi zaman mutsuz olarak kimi zaman da karşılıksız sevgilerle ödüyoruz. Şimdi mutluluk bedeli diye sıralanacak öyle çok şey geliyor ki aklıma, bunları siz de biliyorsunuz diye gereksiz buluyorum yazmayı. Dedim ya hayat-yaşam çok cömert diye mutsuz olduğun süre mutluluk sunuyor bize, ya da tam tersi. Sürprizleri seviyorum tehlikeli boyutlarda olmaması kaydıyla! Belki de her zamanki gibi ben çok şey bekliyorum. Çok fazla umut ediyorum ama ben herşeyi çok yoğun hissediyorum; aşkı, sevgiyi, acıyı, hüznü, zaman zaman bu benim avantajım diye düşünüyorum. Çok yoğun yaşadığım mutsuzluğun ardından

KADIN… YAŞAMIN SİMGESİ O… SEVGİNİN, GÜZELLİĞİN… KUSURSUZLUĞA DAİR HERŞEYİN… Unutmayalım insan sevgiyle var oluyor bu dünyada. Yaşar / Edirne Dergide genel konular hep cinsellik üzerine. Eğer derginin daha geniş kitlelere ulaşmasını istiyorsanız bence konuların biraz da güncel olaylar, kültür-sanat daha etkili olacaktır. Çünkü dergiyi sıradan bir insan okuyunca mutlaka eşcinsellerin seksten başka bir şey düşünmediğini zannedecektir. Özellikle bu imajın mutlaka yıkılması gerekli. Zaten toplumumuzun ne kadar homofobik olduğunu biliyorsunuz. Özellikle efemine olanlara karşı. Bu yüzden hepimizin olaya daha bilinçli, daha entelektüel açıdan bakmamız gerekiyor.

KAOS GL 54 / 31


gelen mutluluğu da yoğun ya- Beni çok seviyorsun biliyorum. şadığım için küçük şeyler de beni Hem de çok… Sana nasıl söylemutlu etmeye yetiyor. rim şimdi, nasıl kırarım hayallerini… Ben senin tek oğlunum ne Hani "gitmek" duygusu vardır ya de olsa… Sana kalsa beni şimbilir misiniz? Nere olduğunu bildiden nişanlarsın biliyorum… Oğmeden sadece gitmek insana bir lun çok iyi bir mühendis olacak, hoşluk verir, başkalaştırır gitmek. zengin olacak, güzel bir gelin İşte böyle bir duygudur sevmek. bulacak kendisine, o da okumuş İnsanı başkalaştıran, haz veren olacak, dillere destan bir düğün iki şey; sevmek ve gitmek. yapacak, bunu istiyorsun sen… Umut etmeyi alışkanlık haline ge- Evet iyi bir mühendis olacağım, çok zengin de olacağım ama o tirmeniz dileği ile… gelini bulsam da evlenemem. Enes / Eskişehir Evlensem de yazık olur kıza… OArtık ağlayamıyorum anne… Es- nu ben ablam gibi severim ankiden seni düşününce tuta- ne… mazdım kendimi, ağlardım… En ufak bir zarar gelmesin isterim Ablamı özledim… Çok özledim. sana… Yolda koluna girmiş yü- Ablamı evlendirdiniz de ne oldu? rürken hafiften ayağın kaysın ba- Evliliğinde ki en güzel tek şey o şımdan aşağıya kaynar sular dö- dünya güzeli kızı. O olmasa evli küldü sanırım… Hep sen ölürsen mi kalır sanıyorsun anne… ne olur, n'aparım diye düşünür, Kalıplara soktunuz, daralttınız kıöldüğünü düşünür ağlardım… zı. Ablamı özledim anne… Bak yiN'oldu anne bana… Karardı ne ağlıyorum. Beni ağlatabilen kalbim… Kaskatı kesildi artık, ağ- sen, babam ve ablamsınız zaten layamıyorum… Beni sen duygu- anne… Sizin adınız geçse sallaştırdın… Oysa erkek gibi ka- burnumun direkleri sızlar bilirsin… dınsın sen… Ama yüreğin o ka- Kimseyi sevemiyorum… Kimseye dar kadın, o kadar ana ki… Sırf güvenemiyorum… Hepsi o kadar benim doyduğumu görmek bile çirkin ki, hepsi o kadar suratsız ki, seni doyurur, sırf benim rahat- hepsi o kadar saçma ki… Kalbi lığım bile seni rahatlatırdı… Tek düşman gülüşü dost yüzlere gözevladınım ne de olsa… Niye -dı'lı, yaşımı gizlemekten yoruldum, di'li konuşuyorum ki şimdi, sanki onlarla uğraşmaktan yoruldum yokmuşsun gibi… Sen varsın an- anne. En nihayetinde oğlun bir ne, herşeyimde… İşte şimdi ye- ibne anne… Bu kelimeden o niden doldu gözlerim… Yine kadar nefret ediyor ki oğlun senin sayende… Hakikaten kim- bilemezsin… Saklıyor kendini seden kimseye fayda yokmuş, sizin haberiniz bile yok. Bilmezsin haklıymışsın meğer. Şimdi yal- ki evde beni arayan, benimle nızım anne… Sen iki yüz elli km buluşmak isteyen, randevular uzakta, bir resim kadar yakınım- veren onca arkadaşım aslında dasın. Dua ediyorum durmadan… belki sevgilim, belki bir gecelik Allah'a şükrediyorum… Beni sizin aşkım, belki seks partnerim… gibi bir ailenin evladı yaptığı için, N'olur bilme anne… Bilmezsin ki beni senin oğlun yaptığı için… oğlun aslında nelerin peşinde, Allah'la dost oldum anne… Sanki aslında oğlun nelerin hayalinde… karşımda birisi varmış gibi konu- Bilme anne. Bi'de şöyle düşün; şuyorum onunla… Dışarıdan gö- oğlun gay olmasaydı sana bu ren olsa deli derler bana… Ona kadar bağlı olabilir miydi? Senin inanmayanları anlayamıyorum ev işlerini tutabilir miydi? Geceleri anne… Çünkü işlerine gelmiyor, sokaklarda sürter, onca kıza laf çünkü korkuyorlar, çünkü hesap atar, belki tecavüz eder, alkolik verecek kimseyi istemiyorlar… olur, sigara kullanır, liseyi zor bela Ben senin dualarınla büyüdüm… bitirir, belki üniversiteye gire-

KAOS GL 54 / 32

mezdim. Belki müzikle şimdiki kadar ilgilenmez, bu kadar güzel resimler çizemezdim. Senin ve ablamın giysilerini ben seçemezdim, sizinle alış-veriş yapamazdım. Ablamın herşeyini dinleyip ona yarımcı olamazdım, en kötüsü en ufak şeylerden çok büyük mutluluklar çıkaramazdım. Şimdiki gibi kahkaha atamaz, sizi mutlu edemezdim anne… Ya babam… Dünyanın en güzel, en iyi, en bi tane, en temiz kalpli, en yakışıklı insanı… Sen onun ensesinden aşık olmuşsun, onu hiç görmeden evlenmişsin. Bir resmi yetmiş sana… Ama bak ne mutlusun şimdi anne… Ama herkes babam gibi herkes senin gibi değil ki. Babamı bir bilsen anne, beni ne çok seviyor. Senden habersiz beni arayıp "hadi oğlum atla gel, seni çok özledim, ama bunu annene söyleme" diyor hep… O benim için yaşıyor, tek oğlu için. Benim için çalışıyor gece gündüz. Çok rahat ettiriyor bizi… Biliyor ki birgün gelecek oğlu ona onun oğluna baktığından daha iyi bakacak… Ama duysa oğlunun "……" olduğunu döver mi acaba? Atar mı beni dışarı? Atsa da kıyamaz ki bana… İçin içini yer, ben bunu haketmedim der, belki verem olur bu yüzden ama beni atmaz. Ablamın erkek arkadaşını duyunca nasıl kızmıştı hatırlar mısın anne? Ablama nasıl bağırıp çağırmıştı? Çünkü o bir erkekti ve kızı namusunu o an için beş paralık etmişti. Oysa ablam evlenmeyi düşünüyordu o çocukla. Şimdi onu başkasıyla evlendirdiniz ve babam şimdi keşke o çocukla evlendirseydik kızı demiyor mu anne? İşte bana da olacağı bu… Ben bu kötü dönemi yaşamadan baştan halletmek istiyorum işi anne. Annem kız arkadaşlarımı merak eder hep. Babam da "Sibel Can gibi güzel bir kız bulamadıktan sonra kimseye bakma" der. Oysa ben bakkalın oğluna aşığımdır…


Otobüste gördüğüm çocuğa sarılıyorumdur rüyalarımda… Oysa ben başkayımdır… Ama vallahi öyle kıvırtan tiplerden değilim anne. Tek farkım kibar konuşmam, sen de bilirsin. Tüm komşularımız hayran değil mi bana… "Oğlumuz da senin gibi olur mu ki" demezler mi hep? "Şu çocuklara biraz ders ver" demezler mi ha? Sen oğlunu sevmeye devam et anne. Sen de baba… Oğlunuz sizin için var tabii ki… kimse umurumda değil anne… Çok acı çektirdiler bana… Küstüm anne… Birgün öğreneceksiniz ama en iyisiyle çıkacağım huzurunuza ve siz hayır diyemeyeceksiniz… Bulutlarım barışık artık… Bak ağlıyorum… Yine siz yumuşattınız kalbimi… Beni anlayacaksınız… Bana neden demeyeceksiniz… Siz de çektiniz çünkü bilirsiniz. Oğlunuzun mutluluğu için varsınız siz… İşte oğlunuz mutlu, hem de çok. Öyle mutlu ki anlatamaz ama mutlu. O zaman sorun ne anne… Sen yine dua et oğlun için… /Oğlun değişmedi anne…/ Siyahları asla giydiremezler bize…/ Ben de sizin için varım, sizin için…/ Ben sadece şimdi "O"nu arıyorum… "O" belki sadece hayallerimde kalacak ama hep bir "O" olacak./ Seni seviyorum anne… Seni seviyorum baba… Seni seviyorum abla… Vee… Seni sevmeyi bekliyorum "O"… "Aşk ve sevgi ne imiş bülbüllere sor,/ Bülbüllerin dert ortağı olan güle sor,/ Senin için yanıp solan garip gönlümün,/ Âlâmını bir an gel de bana sor." Mervân DAĞ / Akçakoca ŞİLAN'IM Sana sevdam; Bir kaynak gibi Şilan'ım Aktıkça çoğalan, çoğaldıkça coşan Tükenmeyen… Deli Fırat gibi. Sana sevdam; Küçük bir barış savaşçısının Sırtındaki silah gibi Şilan'ım

Cesaret veren, umut veren, gelecek veren Güç gibi… Sana sevdam; Hedefini bulan bir kurşun gibi Şilan'ım Taa… düşmanı göğsünden delen Yırtarcasına, sapmadan Ok gibi… Sana sevdam; Elleri nasır tutan bir emekçi ananın Yarasındaki irin gibi Şilan'ım Çalıştıkça, terledikçe akan, sızı vermeyen Ak bir süt gibi… Sana sevdam; Anasını yitirmiş bir serçe yavrusunun Bekleyişi gibi Şilan'ım Umut dolu, açlık dolu, korku dolu Bugün gibi… Sana sevdam; Rüzgar bekleyen yelkenli gibi Şilan'ım Bir türlü yol alamayan Çakılı bir ada gibi… Sana sevdam; Bir tutsağın beklediği özgürlük gibi Şilan'ım Beklendikçe özlenen Özlendikçe beklenen Özgür yarınlar gibi… Sana sevdam; Bir kardelen gibi Şilan'ım Güneş'i göremeyen, kara rağmen başkaldıran Direnen… İnsanlık gibi… Sana sevdam; Üç gün aç kalmış Diloş bebenin Beklediği süt gibi Şilan'ım Doyuran, büyüten, ekmek gibi… Sana sevdam; Bir dost gibi Şilan'ım Paylaşmaya, sevgiye, umuda hasret BEN GİBİ… Kerem / Adana Ocak ayında yayınlanan mektubumu ruh halimin oldukça kötü olduğu bir dönemde yazmıştım. Kafam belirsizlik içindeydi. Ama her şey kendiliğinden yerine oturdu. Bugün geleceğe daha iyi bakıyorum. Hedeflerimi daha iyi

belirledim. Kendime sonsuz güveniyorum da. Bazı şeyler yaşanacaksa yaşanacak. Hayatımın birinin kontrolünde olmasını istemem. Koyun gibi sürülmekten hiç ama hiç hoşlanmıyorum. Şartları zorlamak gerektiğinin farkındayım. En korktuğum şeylerin başında da işimde en başarılı olduğum dönemde gay olduğumun öğrenilmesi. Öğrenilirse ne yapacağımı merak ediyorum. Zaten gizlenmekten nefret ediyorum. Keşke herşey eşit şartlarda olsaydı. Ama iş başa düşünce herşey yenilir. Çiğdem/……… Derginizi bir tesadüf eseri olarak geçen hafta Ankara'ya gittiğimde kitapçıda gördüm. Bugüne dek, yaşadığım şehir ve içinde bulunduğum ortam nedeniyle derginizden haberdar olmam mümkün olmamıştı. G ve L.'lerin ortak dergi çıkarması ve bunun kitapçılarda satılabilmesi beni çok heyecanlandırdı. Size yazmak, hatta toplantılarınıza katılmak isteği ile doldum. Ama yaşadığım şehrin Ankara'ya uzaklığı toplantılarınıza katılmama engel. Öte yandan derginize de abone olamam çünkü, ortam postayla bile böyle bir dergi edinmeme müsait değil. Bu noktada internet imdadıma yetişti. Sanıyorum web sitenizi izleyebilirim ve de e-mailiniz yoluyla yazışabiliriz. Yaşasın teknoloji!!! 21 yaşındayım. Öğretmenlik yapıyorum. 14 yaşındayken karşı cinsle ilişki kuramayacağımı fark ettim. İlk erkek arkadaşımla cinsel yakınlaşmamız o yaşta olmuştu. Daha sonra okuldan bazı kızlarla platonik olarak aşk hayatlarımız oldu. Ama herkes lezbiyen diye bilinmekten korktuğu için bu duygularımızı geliştiremedik, ciddi bir birliktelik yaşanamadı. İki yıldır Anadolu'nun bu ücra kentinde öğretmenlik yapıyorum. Altı ay kadar önce lise sonlardan bir öğrencimle ilk kez bir yakınlaşma yaşadık. Talihsizlik yine yakama

KAOS GL 54 / 33


yapıştı ve sevgilim üniversiteyi kazanıp Ankara'ya gitti. Geçen hafta o üniversiteye yazıldıktan sonra ilk ve son kez görüştük. Bu tür bir ilişkiden vazgeçtiğini söyledi. Sanki vazgeçtim demekle oluyormuş gibi. Onu kalbime gömdüm. Şimdi yalnızım. Geçen yıl ailemin zorlaması ve deşifre olma kaygısı ile evlenmek zorunda kaldım. Çünkü burası çok küçük ve bir kızla bile gezmek dedikoduya neden oluyor. Neyse ki kocam daha biz evlenmeden önce, nişanlıyken askere gitti, şimdi de halen askerde.

g. yazıları var. Onların birbirleriyle kavgaları var. Lez'lerin sorunları, neler yaşadıkları doğal olarak g'leri ilgilendirmiyor. Oysa benim gibilerin kafayı yememesi için yol göstermeye, konuşup anlaşmaya, sorunlarını çözmeye ihtiyacı var. Şimdi siz sorunlar ortak diyeceksiniz ama benim gördüğüm, Aralık sayısına bakınca, g arkadaşların derdi sadece birbirleriyle kavga etmek. Sanıyorum her türlü sorunlarını çözdükleri için birbirlerine düşmüşler. Solcular gibi sen ben kavgası yapıyorlar. Bundan bir şey çıkmaz. Solcular yüz yıllardır kavga ediyor aralarında ne oldu. Ellerindeki sosyalist ülkeleri de kaybettiler. Peki Türkiye'deki g'lerin ve lez.lerin neyi var, neyin kavgasını yapıyorlar???

Dergide lez'ler için ayrı bir yayın yapılacağından söz ediliyor. Bu dergi çıktı mı? Sanıyorum ayrı bir dergi yayınlanması kaçınılmaz çünkü g'lerle sorunlarımız çok farklı. Ve de derginizde ağırlıkla Ali Rıza K. / Hollanda Hollanda'dan merhaba,

İnsan olmak dışında, hiçbir biçimde kategorize edilmeyi kabul etmediğimden, gay olmayı da kabul etmiyorum. Yoksa, tercihimin yoğun biçimde genç erkeklere yönelik olmasından utanç filan duymuyorum. Sosyologların nezdinde gay ya da bi olabilirim ama onu sosyologlara bırakıyorum. İnsanları da milliyetleri, inançları ya da cinsel tercihlerine göre değil, kişiliklerine ve kendi çekicilik kriterlerine göre değerlendiriyorum. Yani herkesi insan olarak sevebilirim ama, çekici bulmam şart değil. Sekiz yıl önce ben Hollanda'ya yerleştiğimde KAOS henüz doğmamıştı. Eğer o zaman KAOS olsaydı, belki de işimi gücümü bırakıp, buralara gelmezdim. Ben de o zamanlar, buraların ve buradaki özgürlüğün cennet olduğu yanılgısı içindeydim. Gençlerden hoşlandığımı çocuk yaşlardan beri bilmeme rağmen, kendimi "homo" olarak göremiyordum. Çünkü homo deyince akla, pasif, toplum dışına itilmiş ya da fahişelik yapan travestiler veya

KAOS GL 54 / 34

cazgır tipler geliyordu. Onlar alınmasınlar; verdikleri mücadeleye saygı duyuyorum. Fakat benim düşlerimdeki daha farklı bir ilişki biçimiydi. Can dostu olduğum biriyle sevgimi, cinsellik düzeyinde de yaşamak. Bunu bulabilirim yanılgısı içinde Hollanda'ya yerleştim ve bir gençle altı yıllık bir beraberliğim oldu. Altı yıla rağmen bir yanılgıydı; dedim ya… Genellemeleri sevmem ama, bezen kaçınılmaz oluyor. Bunca yıldan sonra edindiğim izlenim o ki, Avrupalılar sevmeyi bilmiyor. Çoğu, ilişkiye birbirini kullanma olarak bakıyor. Gay disko ve barlarda herkes tavuskuşu gibi gezinirken, her çeşit ego tatmin pazarı (imaj pazarı), hatta bazılarında et pazarına gitmiş gibi oluyorsun. Buradaki bireyci kültürün etkisi. Aşk da var da, gerçek bir ilişki için iyi bir temel değil. Aşk dediğimizde, çoğu zaman, gerçek ve derin sevgiyi değil, birine tutkuyla duyulan hayranlığı kastediyoruz. Ve o birinin beyaz atlı prensimiz olduğu yanılsaması, genellikle acıyla bitiyor. Şimdi Türkiye'de KAOS'un getirdiği bilinç yalnız olmadığınızı, hemcinslerinizden hoşlanıyorsunuz diye illâ, pasif ya da aktif gibi sınıflamalara girmemiz, farklı giyinip davranmanız, kırıtmanız filan gerekmediğini gösteriyorsa, cinsellik için artık sinemalara, hamamlara, helalara gitmeniz gerekmiyorsa, kendinizi şanslı kabul edin, hatta gurur duyun. Türkiye'ye her gelişimde gençlerle kontak kuruyorum. Benimle yatmayı kabul ediyorlar da, sonradan bunu kendilerine yediremeyip, bunalıma giriyorlar. Onun için gurur duyun diyorum. O maçoların ikiyüzlü korkaklığı karşısında, (onca baskıya karşın) kendi kimliğini cesaretle benimseyen sizleri bütün yüreğimle kucaklıyorum.


A- Seni deliler gibi seviyorum. Bu kısa ayrılıklar da dokunuyor artık. Ne zaman tamamiyle gelecek yanıma yerleşeceksin? Birlikte yaşamak hem de sonsuza kadar! Bu düşünce beni nasıl heyecanlandırıyor bilemezsin sevgilim. Hep bunu hayal etmiştim. B- Bu son gidişim. İki hafta sonra hep yanında olacağım. A- Biz diğer lezbiyenler gibi değil, onlardan çok daha dolu yaşıyoruz. Sensiz bir yaşam düşünemiyorum. Seni ne çok kadın kıskanıyor, biliyor mu? B- Seni çok seviyorum. Bana karşı bu kadar sevecen, bu kadar içten ve sevgi dolu olduğun için. Dürüst olduğun için, sen olduğun için. A- Beni hiç aldatma, aldatmayacağımı da bil! B- Bir gün aldatırsan bile ilk senden duymalıyım. Başkalarından duymak çok acı verir. Bense seni sen oldukça asla aldatmayacağım. İki hafta sonra B A’nın evine taşınır. Taşınma aşamasına kadar birlikte olma fikri çok tartışılıp, sorgulanmıştır. B kapıyı çalar çalmaz kapı açılır. A sevinçle sarılır, dakikalarca öpüşürler. Eşyaları bir kenara bırakılır. Birlikte oturma odasına yönelirler. Ne çok özlemişlerdir birbirlerini. A- Bakın kızlar bu benim biricik aşkım, sevgilim. Tatlım bu beş arkadaş da lezbiyen. Bu Gülşen bu Serpil, bu Rebeca, bu da Bige. Bige’yle yeni tanıştık, az önce. B- Memnun oldum, tanıştığıma sevindim. Sevgilim üstümü çıkarıp, elimi, yüzümü yıkayıp, hemen geliyorum. Yol çok yordu beni inan. Çok özledim seni! A- Ben de.. 1saat sonra.. A- Kızlar, hadi şişe çevirmece oynayalım. Diğerleri-Tamam! A- Nesine? Diğerlerinden biri- Yatmasına, çırıl çıplak sevişmesine. İçlerinden biri- Olmaz burada iki sevgili var, olmaz. A- O zaman öpüşmesine, ne dersin tatlım? Rahatsız olur musun? B- Ya, hayır. Sonuçta oyun değil mi? Hem öpüşme deyince bu yanaktan da olabilir diye düşündüm. Tabi dudaktan da olur. Oyun başlar. Şişe her çevrilişinde bazen A-B bazen A-C, bazen B-D... gibi farklı kişilerin öpüşmelerine vesile olur. Genelde A-B sevgili oldukları için diğerleri onları yanaklarından öperler. Onlar da yalnız birbirlerinin dudaklarını uzun uzun öperler.

Sonra birden oyunun rengi değişir. B’nin dışında F. MERAL herkes A’yla Bige’nin şehvani bakışlarını İstanbul farkederler. Gariptir A’nın ve Bige’nin çevirdiği her şişe yalnızca ikisini göstermeye başlamıştır. Bir, iki, üç... A hareketle Bige’nin dudaklarını öperken Bige de çaktırmadan ısırıp, diliyle diline dokunur. Öpüşmeler bir saniyeden beş on saniyeye terfi etmiştir. İnsanlar rahatsız olmaya başlarlar. Diğerleri- Hop, hop! Aile var, ayıp oluyor birine! B- Dikkat et, sevgilin elden gidiyor. B- Ben sevgilime güveniyorum. Rahatsız da değilim fesatlar! O akşamın gecesinde eğlenmek üzere hep birlikte bara gidiliyor A-B’den uzak, Bige’ye yakın oturuyor. Bir ara A ve Bige herkesi bırakıp tuvalete gidiyorlar. Gülşen iki dakika sonra arkalarından gittiğinde A’la Bige’yi sevişirken yakalıyor. Gece sona eriyor herkes dağılıyor. A ve B’de ilk defa bir çatı altında iki eş olarak ev sahibi alarak evlerine yollanıyorlar. A suskun... A ketum.. A acımasız.. vicdansız.. A dürüst değil sevgi dolu değil... içten değil o gece. B şaşkın.. Yalnızca şaşkın. Bir gün sonra öğreniyor B, olan biteni.. ama A’dan değil.. arkadaşlardan... B- Doğru mu bu söylenenler A? A- Bir de sen üstüme gelme! B- Üstüne gelmiyorum, yalnızca soruyorum, cevap ver lütfen! A- Suçluluk hissetmiyorum, pişman hiç değilim Anla beni, ben ona aşık oldum. O da bana aşık olmuş.. Yerinde olsam anlayışla karşılardım. Aşk bu işte ne yapayım? Beni anlamaya çalış. B- Benden tek istediğin bu mu? Sen beni anlasana! A- Aslında kafam karışık. Sana aşıktım sonra duygularım sevgiye dönüştü biliyorsun. B- Sevgiler bitmez. Sevgi içinde ihaneti barındırmaz, sevgide gizlilik, sevgide yalan yoktur. Sorgulanmadı mı bu ilişki yeterince? Bunları hakettiğimi düşünmüyorum. A- İlk defa başıma geliyor. Seni seviyorum, ama ona da aşığım. Bilmiyorum, bilmiyorum, kafam çok karışık B- Peki ne yapmak istiyorsun? A- Onunla yaşamak, onu düşünürken seninle olamam! B- Pekâla, benden bir isteğin var mı? A- Bak, hiçbir şeyi bitiriyor değilim. Bilirsin, aşk geçici, sevgi kalıcıdır. Bana zaman ver, kafamı toparlamaya ihtiyacım var. Seni seviyorum.

KAOS GL 54 / 35


B- Anahtarı yarın sabah giderken posta kutusuna bırakırım A- Hayır, o sana ait. Neden böyle davranıyorsun? Ağlıyor musun? B- Yoo, az önce Ümit Yaşar’ın bir şiiri geldi aklıma da... Boşver kendini suçlu hissetme sakın. A- Biliyor musun, bugün Ağustos’un 13’ü, 13 rakamına uğursuz derlerdi de inanmazdım. B- Bana da bir gay arkadaşım İstanbul’un İstanbullulaştırdıklarından uzak dur derdi de şu saate kadar anlamamıştım. A- Diyorum ya, bu İstanbul rezil bir şehir, ilişkiler burda böyle. Hep üçüncü bir şahıs çıkar ve ilişkiler maceraya dönüşür. Lanet olsun. B- (Acaba kendini suçlu hissetmesi gereken kişi ben miyim?) A- Beni unutma. Telefonlaşırız yine eski sıklıkta olmasa da. Neden bana bağırmıyorsun, suçlamıyorsun, vurmuyorsun? B- Çünkü ben seni gerçekten seviyorum. AŞişe oyununa izin vermemeliydin, engellemeliydin. O SON GÖRÜŞMELERİ OLUR.. B- Seni sahiplenmediğim, kıskanmadığım için suçlayamazsın beni, pişman da değilim her şeye rağmen. Sen öpülmeye alışmış dudaklarından, sürekli arayışlar, doyumlar peşinde koşan ruhundan ötürü ne kadar suçsuzsan ben de kıskanmadığım ve sahiplenmediğim için o kadar masumum. Ümit Yaşar.. nerden gelir-sin aklıma? Bir kurt bir geyiği kovalamış yüreğimde “Seni düşünüyorum... Ben seni düşünürken sen onunla sevişiyorsun. Nasıl oluyor da aynı anda her ikimizin de yanında ve içinde olabiliyorsun? Odalara sığmıyorum, bir nehir gibi taşıyorum gecelerden üstelik senden daha fazla biliyor musun? Beni kendi içimde niye terketmiyorsun, düşman mısın bana? Neden gitmiyorsun hiç ulaşamayacağım düşüncelere? Sevgi denen bu mu? Böyle mi hissediliyormuş? Neden bu kadar yakıyor

KAOS GL 54 / 36

hücrelerimi, sevgili? Neden demir almıyorsun içimden de? Bir düş değilsin artık. Bu olsa olsa bir karabasan.. Gözlerim kanıyor. Uyumalıyım artık, hiç uyan-mamacasına. Gözlerimi açar açmaz karşımdasın sen. Ne zaman geldin? Ne çabuk? Çağırdığımı hatırlamıyorum. Düş Gezgini olmaya ne zaman karar verdin sevgili? Yalnızca benim düşlerimde mi geziyorsun? Beni niye peşinden sürüklüyorsun? Hiç havamda değilim aslında Üstelik böyle emrivakileri de sevmem biliyorsun. Ama sen beni duymuyorsun, dinlemiyorsun. Her an tutuşabilirim. Bunlar gerçekten düş mü yoksa yaşamak zaten bu mu? Sevgili.. içimi acıtıyorsun artık! Yalnızlık sensizlik olmalı. Yalnız mıyım? Değil miyim? Sanırım içmeliyim. Sen.. sözlerin.. gözlerin.. bunca nasıl yanıldım bilemiyorum. Gerçekten seviyor muydun? Ya şimdi gerçekten aşık mısın? Gerçekten koskoca yalanları... kayboluyor gibiyim. Teselli olamamak böyle bir şey olmak.. Bir çocuğumuz olacaktı. Onu dünyanın bütün pisliklerinden, bütün ön yargılarından uzak tutup, sevgimizle arınmış bir dünyada dünlere inat yarınlara umutla büyütecektik. Belki anneanneleri, dedeleri amcası halası, teyzesi, babası olmayacaktı ama bizimle olmak ona yetecekti. Eksiklik hissetmeyecekti. Çünkü o akranları gibi kalıplı kurallı düşünmeyecekti. O her anlamda özgür olacaktı, olmayan, hiç olmayacak adı gibi.. Hani bu olmazsa olmazdı? Yanılmak böyle bir şey olmalı. Benim ol dememiştim hiç. Benimle olman yetiyordu. Seninle olmam sana yetmedi mi sevgili? Sitem değil tüm bunlar. Olsaydı bile yine haberin olmazdı tüm bu yangınlarımdan, rüzgarlarımdan, sancılarımdan, karmakarışıklığımdan, parçalanmışlığımdan, parçalanmak; belki bu derece vahşi değildin ama senden sonra oldu bu içimdeki bütünü hissedemeyişim. Belki de bütün olmadığımı ilk sen hissettirmiştin bana. Parçalanmış bütün bütünleşmeyen parçalar, kördüğümler, kelimeler, biten aşklar, bitmeyen sevgiler... Karışmak böyle bir şey olmalı.. Kendini ne sanıyorsun? Terkeden mi? Düş bozan mı? Dalgakıran mı? Bana göre sadece coşkulu yağmurlarla gelen bir düşkırıklığısın. Bunu hangi kitapta okuduğumu hatırlayamıyorum. Düşkırıklığından da ötesin aslında. Yaşamda düşlerle gerçekler arasında yediğim en sağlam tokatsın. Damarlarımda bana hayat veren kanımı, bir anda pıhtılaştıran donduran soğuksun. Pembe üçgenler içinde dolaşırken, gözümü açıp büyüyü bozmaktan korktuğum anlarda çarptığım duvarsın. Prensese dönüşeceğini umarak öptüğüm bir yeşil kurbağasın. Yüzmeyi bilmeden kendimi ortasına attığım, bir okyanus sandığım Bermuda Üçgeni'sin.


Teselliye, sevinmeye, ağlamaya, sevmeye, sevilmeye ihtiyaç duyduğum zamanlarda, omuzuna yaslandığımda, gözlerine baktığımda, içime aldığım her anda ya buharlaşan, ya da kaybolan bir gölgesin sen. Belki hiçbir şeydin ama bana göre her/şeydin. Birine borçlu olmak böyle olmak.. Ben + Sen = Biz / Paylaşım = Mutluluk x Güven = Sevgi + Biz değilmişik. Oldum olası çektim bu matematikten. Hesaplar, çarpmalar, bölmeler, topla-n-malar, çıkarlar bana göre değildi zaten. Doğal olmak varken bunca aritmetik.. matematikten anlamıyorum dedim ya.. zayıflık bu olmalı.. Gözlerine baktığımda mavilikleri, yeşillikleri derinlikleri, içtenlikleri göremez olmuştum. Çünkü sen artık berrak bakmıyordun, bakamıyordun. Sensizlikle yetinmek zorunda kalmaktan mı korkuyorum? Beni ne sanıyorsun? Yetinmeyi düşünmedim, düşünmeyeceğim. Kısıtlanmalar bana göre değil. Ya hep olmalıydın, ya da hiç! Beynimde bir med-cezir olmana izin vermeyeceğim. Böyle gel-gitler sana göre değil. Beynimden yüreğime doğru kurulan bir salıncak.. yar gidip yar gelip sallanacak, ne hazin! Hangi şairindi bu dizeler kimbilir? Ama senin ne beynimdeki salıncakta, ne de yüreğimdeki darağacında sallanmana izin yok! Yokluğunun da bir tadı bir rengi var, bilmiyorsun. Ham meyvenin buruk tadı var dudağımda, senden hatıra. Pembeydin önceleri, yeşile döndün sonra, şimdiyse griyle siyah arası bir renksin. Bukalemunluk böyle bir şey olmalı... Eğer renk körü değilsem.. Sen şimdi daha çok seviyorum. Sensizliğin en güzel olduğu yerdeyim. Sen yokluğun kadar güzel değilsin. Varlığında hiç bu kadar özlemli olmadım ben. Sevgimi anlaman gerekmiyordu ama beni anlamalıydın. O gece nasıldım, ne hissettim, hiç merak ettin mi? Anlatabilir miyim, anlayabilecek misin sevgili? Ölümü yaşadım, yaşamayı öldüm. Eksilmek böyle olmalı.. Ölmedim.. yaşamadım da.. bu yaşanmakla ölmekle hissedilecek bir şey değil miydi yoksa? Serin sularda yanabilen bir avuç kordum.. hayvan sürüsünün çamurlu ayakları altında ezilen bir yılan kuyruğu... Kuyruk acım varsa da sokamam kimseyi. Çamurlu ayaklardan dişlerime yapışmış olmalı vicdan.. Suçlu değilsen affetmemi bekleme... ama bağışlanmak böyle bir şey olmalı... Hangi zamansızlıktayım? Geçmiş zaman, di-li mişli geçmiş zamanlar, dünler, bugünler, yarınlar yalnızca kelimelerden mi ibaretler? Ya sen? Ya

ben? Ya biz? Biz var mıydık, varmış mıydık, yok muyduk? Masalları sevmiyorum ben. Ben eremedim muradıma, ondan mı yok kimseler kerevette? Unutulmak böyle bir şey olmalı.. Unutulmuşlar böyle bir şey olmalı. Unutulmuşlar hanesine yazılmak.. Biri mezar taşı üstünde Merhum Adem’den olma. Havva’dan doğma, yoo bu yanlış Çarli’den olma, Çita’dan doğma Çitlendik! Ruhuna bir yardım elsevda. Sevenler aşkına! Hiç aldanmamışların o engin iç rahatlığından bir yüreklikte bana! Yüreğinde kör karanlıklar var sevgili. Kaybolmaktan korkuyorum. Pusulam kırıldı biliyorsun. Yüreğindeki çatlaktan iki yüzlü bir ejderha sızıyor. Sesi kulaklarımı tırmalıyor. Pençesinden kurtulma telaşında değilim. Korkmak böyle bir şey olmalı.. Ben olabilir misin? Arınabilir misin? Sana hiç ulaşamayacağım bir zirveye çıkabilir misin? İçimde kopan bir şeyler var, onarabilir misin? İçime akan zehiri, damarlarıma yayılmadan çekebilir misin? Soruyorum.. Susacağını bile bile. Cevapları biliyor olduğumdan belki susuyorsun böyle. Susuyorsun, gelmeyeceğim. Gelecek misin? Neyi unuturken gelişlerim.. gidişlerim... bir yol ayırımında kaldı bize devirler, yüreğimden büyükçe bir parça, ve senli hayallerim. Dönerek neye ulaşılabilir? Uzaktaki ayak seslerine mi? Kör inanmışlığıma mı? Şikayete hakkım yok mu? Haklısın, ben baştan razıydım senden gelebilecek her şeye unutmuşum.. Sen olabilir miyim? Bütün olmadığımı ilk hissettiren sen oldun belki de demiştim ya sevgilim belki de bölemeyeceğim, paylaşamayacağım bütün sendin. İyi niyetli düşlerin de var mıydı senin? Sen benim içimde bana ait olmayan bir bütündün, ben de senin içinde sahiplenemeyeceğin bir bütünün parçasıydım. Birbirimizi böyle mi tamamlayamadık? Nerde, nasıl kiminle olduğunu merak etmeden.. sevginle, sevgisizliğinle, dürüstlüğünle, yalanlarınla, senle, sensizlikle, ötekilerine rağmen, bizsizliğe rağmen, aldanmışlığın, unutulmuşluğun bilinciyle, renginle, renksizliğinle, biriken sancılarla, resimlerinle, mektuplarınla, ben ve sen varoldukça bir daha “biz” olmayacağımız, hiç görüşmeyeceğimiz gerçeğiyle, benim çok yakınımda ama senden uzak kalarak, sıcacık, diri, tükenmeden, usanmadan adım adım, kendime güvenerek, umutla yaşamak, biricik "kendimi" varederek, kendimle barışık yaşamak.. Sen olmak, seninle olmak, seni sevmek böyle olsa gerek... keşke bu duygular ve ismin kadar yücelebilseydin.. Yücel!

KAOS GL 54 / 37



KAOS YAYINLARI Piyerloti Cad. Dostlukyurdu Sokak No:8 Çemberlitaş - İSTANBUL BAKUNİN Hayatı, Mücadelesi, Düşünceleri Derleyen: Sam Dolgoff İngilizce'den Çeviren: Cemal Atila Birinci Baskı Kasım 1998, İstanbul

UKRAYNA ANARŞİST HAREKETİ MAHNOVŞÇİNA Peter Arşinov İngilizce'den Çevirenler: Yeşim T. BaşaranCemal Atila Birinci Baskı Mayıs 1998, İstanbul

ANARŞİZM Bir Düşünce ve Hareketin Tarihi George Woodcock İngilizce'den Çeviren: Alev Türker, Üçüncü Baskı Eylül 1998, İstanbul

BİR ANARŞİSTİN SEYİR DEFTERİ Ömer Naci Soykan Birinci Baskı Mayıs 1998, İstanbul

TOPLUMSAL ANARŞİZM Mİ, YAŞAMTARZI ANARŞİZM Mİ? Murray Bookchin İngilizce'den Çeviren: Deniz Aytaş Birinci Baskı Mayıs 1998, İstanbul KRONŞTAD 1921 İda Mett İngilizce'den Çeviren: Ümit Altuğ, Fransızca'dan Çeviren: R. Macit İkinci Baskı Mayıs 1998, İstanbul

Türkiye… Sosyal Patlamaya Doğru Bir Anarşist Değerlendirme Gün Zileli-İlhan Tekin Birinci Baskı Eylül 1995, İstanbul Durruti ve İspanya Anarşist Devrimi HALK SİLAHLANINCA Abel Paz Çeviren: Gün Zileli Birinci Baskı Nisan 1996, İstanbul

SANAYİ TOPLUMU VE GELECEĞİ Unabomber Manifesto Birinci Baskı Mayıs 1996, İstanbul

HAYATIMI YAŞARKEN 1-2/Emma Goldman (Metis-Kaos Ortak Yayını) ANARŞİZM NEDİR? Tayfun Gönül (Broşür) 2. Baskı ANARŞİZM BİR DEVRİM ÇAĞRISIDIR Gün Zileli-Hasan Bakü-Mine Ege (Broşür)


SÖMÜRÜN EFENDİLER SÖMÜRÜN! AKSIRINCAYA, TIKSIRINCAYA… GEBERİNCEYE KADAR SÖMÜRÜN! Papirüs Aylık Kültür Sanat Dergisi, 23. sayısının (Ocak 1999) kapak konusu olarak "Sanatta Yükselen DeğerEşcinsellik"i seçmiş. Açıktır ki "yükselen değer" nitelemesi kapağı çevirmeye gerek bırakmayan bir olumsuzlamayla karşılaşacağımızı gösteriyor. Papirüs yazarları heteroseksüel dünyadan bakmanın yol açtığı eksiklikler bir yana kaygı ve önyargıların beslediği kararlarını daha baştan verdikleri için "sanat ve eşcinsellik" bahanesi, eşcinselleri ve eşcinselliği dayak yiyen bağcı konumundan kurtaramıyor. Tunca Arslan, "sistemin sövdüğü ve sevdiği çocuğu: eşcinsellik" başlıklı yazısında sinemada eşcinselliği özetliyor! Günlük bir gazetede film eleştirilerini okuduğumuz Tunca Arslan, zaten herkesin bildiği üçbeş filmle yetinmeyerek, tamamen subjektif yaklaşacak bile olsa, "sinema ve eşcinsellik" gibi kapsamlı bir dosya hazırlamış olsaydı kendisine minnettar kalırdık. Tunca Arslan'ın ele aldığı filmlerle (Örümcek Kadının Öpücüğü, Kuş Kafesi, Aşkımın Hedefisin, Vücut Dili, Dönersen Islık Çal, Hamam…) ilgili yazdıklarına biz de katılıyoruz. Fakat bir film eleştirmeni olan Tunca Arslan'ın, eşcinsellik sözkonusu olduğunda, filmler umurunda bile değil! Tunca Arslan, denklemi bilerek yanlış kuruyor: "Sistemin Sövdüğü ve Sevdiği Çocuğu: Eşcinsellik" Eşcinselliği çıkarıp yerine "sol" dahil istediğiniz herşeyi koyabilirsiniz; farklı dönem ve koşullarda aynı sonuçla karşılaşırsınız. Örgütlü sanatçı Tunca Arslan, öyle sanıyoruz ki bunu eşcinsellerden daha iyi bilir! Tunca Arslan ya yanlış okuyor ya da bilerek çarpıtıyor: "Eşcinsellik daha iyidir". Hayır "daha" iyi değildir; sadece iyidir. Arslan'ın da içinde bulunduğu heteroseksüel blok tarafından özgüveni ve onuru gaspedilmiş eşcinseller için bu sözün ne anlama geldiği ortadadır. "Eşcinsellik otoriteye başkaldırıdır." Otoriteye başkaldıran eşcinseller vardır. Kendine söven sistemi yeniden üreten eşcinsellerin olduğu gibi. Ama eşcinsellik otoriteye olmasa da onun bir uygulaması olan zorunlu heteroseksüelliğe bir başkaldırıdır. Eşcinsellik "alternatif"

değildir; biz heteroseksüelliğe değil, heteroseksizme karşıyız. "Kadınların kurtuluşu, eşcinsel erkeklerle birlikte olmalarından geçer."!!! Tunca Arslan dayanışma ile "birlikte olma"yı birbirine karıştırıyor! Kadınların onca mücadelesine rağmen Tunca Arslan hâlâ erkek egemeni tırnak içine alıyor. Tunca Arslan Hollywood

ya da bir başka kurum ya da yapının çalışanlarından bağımsız kendi iç mekanizması olduğunu bilmez mi? Tunca Arslan'ın, oyuncuların neredeyse üçte biri eşcinsel olan Hollywood'un neden eşcinselliğe rağmen filmler ürettiğini anlayabilmesi için erkek egemeni tırnak içine almayacağı günleri beklemek gerekiyor herhalde. Ahmet İnam'ın ısmarlama yazısını ve diğer örgütlü sanatçıların "eleştirel yaklaşım"larını geçiyoruz… Leman çevresinin çıkardığı L-Manyak adlı mizah dergisinin Ocak 1999 sayısında Kemal Kenan adlı yazar okurlarını bilgilendirmek için "domalma sanatı" olarak adlandırdığı eşcinsellik'i yazmış. Eşcinseller olarak (ve kendisinin diğer yazılarını okumamış olmamızın da etkisiyle) mizahının her zaman bu kadar boktan ve beceriksizce mi olduğunu anlayamadık doğrusu. Sol gösterip sağ vurmak böyle bir şey olmalı herhalde. Yazdıkları üzerine cevap vermek, kendisini ciddiye almak demek olacak ki, gerçek bir mizah yazarını ciddiye almak gerekir, ama belirttiğimiz gibi bu yazının mizahi bir yönü, yazarının ise mizahçı bir yanı yok. Tunca Arslan'ın yazdıkları da aynı heteroseksizmin ürünü ama onlar kendi çapında işini biliyor. Bu arada kendini "kültür-sanat" dergisi olarak adlandıran Papirüs de işini biliyor olacak ki başlığın altını doldurmayarak "Aktüel" türü yayıncılığa soyunmuş olmakla kalıyor. Sonuçta bunlar gibi kişiler kelimenin gerçek anlamıyla "meydanı boş bulup zırvalıyorlar". Nasıl olsa "yukarı"dakiler üzerine alınmıyor, bizler ise şimdilik düştüğümüz yeri bile yakamıyoruz. Ne diyelim; SÖMÜRÜN EFENDİLER SÖMÜRÜN! BUNUN ADI MİZAH OLSUN! SÖMÜRÜN EFENDİLER SÖMÜRÜN! BUNUN ADI ELEŞTİREL YAKLAŞIM OLSUN! NASIL OLSA BU ÜLKEDE EŞCİNSELLERE KÜFÜR ETMEKTEN KİMSENİN BAŞI AĞRIMAZ. SÖMÜRÜN EFENDİLER SÖMÜRÜN! GEBERİNCEYE KADAR SÖMÜRÜN!!!

400.000.-TL


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.