BaharANKARA: Notlar, Günce, Anket Sonuçları Aşil’in Topuğu ∇ Kadın ve Yabancılaşma Transeksüellik∇Biseksüellik
AYLIK POLİTİK GAY VE LEZBİYEN DERGİSİ MAYIS 1999 YIL 5 SAYI 57 KAOS GL ilga üyesidir.
Yazışma Adresi : Ali Özbaş, P.K. 53, Cebeci/ANKARA Faks : +90 312 3639041 Internet Adresi : www.geocities.com/WestHollywood/Heights/3050 e-mail : kaosgl@ilga.org
İÇİNDEKİLER
SATIŞ NOKTALARI: ANTAKYA Kelepir Kitabevi (Hürriyet Cad.) ADANA Kitapsan (Gazipaşa Bulvarı) Kitapsan (Çakmak Plaza, Çakmak Cad.) MERSİN Kitapsan (Silifke Cad.) KAYSERİ Kelepir/Ozan Kitabevi (Selanik Cad.) ESKİŞEHİR Kelepir Kitabevi (Cengiz Topel Cad.) İnsancıl Sahaf Kitabevi (Yeşiltepe Sokak) DENİZLİ Kelepir/İleri Kitabevi Yaprak Kitabevi ANTALYA Kelepir Kitabevi (Cumhuriyet Cad.) Akdeniz Kitabevi (Belediye İşhanı) BURSA Kelepir (Sönmez İşhanı) BALIKESİR Kelepir Kitabevi (Şan Sinemasının Karşısı) İZMİR Kabile (Konak) İletişim (Alsancak) Kemer (Konak) İSTANBUL Taksim Mefisto Pandora Kitabevi Pentimento (Beyoğlu Sineması Pasajı) AFM Müzik Kitabevi (Beyoğlu, Fitaş Sinemaları Pasajı) ANKARA Dost, Bilim&Sanat, İmge İlhan İlhan, Kelepir (Konur 2) Kitabevleri
Eski sayılar Ankara İskenderiye Kütüphanesinde, İstanbul Pentimento’da (Beyoğlu Sineması Pasajı)
Dizgi: Atilla Karakış, Yeşim, Uğur, Kerem, Salim Düzelti: Gay’e Efendisiz, Ali Ferhat Kapak: Atilla Karakış,
BaharANKARA..........................................................................................................................................3 BaharANKARA Anket Sonuçları ...............................................................................................................4 BaharANKARA Sunumları ........................................................................................................................7 Risk Belirleme Anketi Sonuçları................................................................................................................9 BaharANKARA Güncesi .........................................................................................................................12 Noktasından Virgülüne Ankara Notları....................................................................................................15 Kadın ve Yabancılaşma ..........................................................................................................................18 Tecavüze Uğramasaydım Eşcinsel Olmaz mıydım Acaba? ...................................................................19 Beden Masalları-Aşil’in Topuğu ..............................................................................................................20 Mektup-lar-dan........................................................................................................................................23 İletişim.....................................................................................................................................................26 Bocalamanın Versiyonları .......................................................................................................................27 AİDS Kongresi ........................................................................................................................................28 Yaşamın İçinden Kartpostallar ................................................................................................................29 Biseksüalite.............................................................................................................................................31 Berlin-İstanbul Hattı ................................................................................................................................32 Transeksüellik Bahsi Üzerine-4 ..............................................................................................................34 Kaos GL’den ...........................................................................................................................................38 Cahit Külebi ve “Hikaye”si.......................................................................................................................39
KAOS GL DERGİSİ TÜRKİYELİ EŞCİNSELLERİN İLETİŞİM VE ETKİLEŞİM ZEMİNİ OLUP SÖZÜ OLAN HERKESE AÇIKTIR. ABONELİK İÇİN Y U RT İ Çİ 1 YI LLI K AB ONE B EDEL İ 7.000.000.-TL, 6 AYLIK 3.500.000.-TL Y U RT DI ŞI 1 Y ILL I K A BO N E B EDEL İ: 7 5 DM Y A D A 5 0 $ (POSTA DAH İL ) P L E A S E, T RA N S FE R 7 5 D M O R 5 0 $ A S 1 Y E A R S U B SC RI P T I O N PER I O D TO TH E FOLLOWI N G BANK ACCOUNT: T . İ Ş B AN K AS I MEŞ R U TİY E T ŞUB ES İ ( AN K A RA ) ALİ Ö Z BA Ş NO: 42 1 3 054 432 8 D E K O N T Y A D A F O T O KO P İS İNİ MU TL A KA A Lİ ÖZBA Ş P . K . 5 3 C E B EC İ/ANKARA ADRESİ NE POST AL AYI NI Z .
TEK SAYILIK İSTEKLERDE 500.000.-TL’ lık POSTA PULU GÖNDERİNİZ. T UT S A KL A RA ÜCR E T Sİ Z GÖNDERİL İ R
DERGİLER KAPALI ZARF İÇİNDE GÖNDERİLİR
SAPPHONUN KIZLARI : Ali Özbaş (S.K.), P.K. 53, Cebeci/ANKARA (e-mail: sapphonunkizlari@hotmail.com) İstanbullu lezbiyenlere ulaşmak için : Duygu Zafer PK 470 80221 Şişli / İstanbul TURK-GAY (S.V.D.) : Postfach 10 34 14, 50474 Köln, ALMANYA LAMBDA İSTANBUL : P.K. 103, Göztepe/İSTANBUL (e-mail: turkiye@qrd.org) Fax: 0.212.224 37 92 LAMBDA İSTANBUL Her Pazar saat:18.00'de İstiklal Cad. Bekar Sokak, Toplumsal Araştırmalar Vakfı'nda (Sappho Bar'ın üst katı) toplanıyor.
BaharANKARA Türkiyeli Eşcinsellerin, Eylül 1998’de İstanbul’daki buluşmalarından sonra 2. buluşmalarıydı. 23 Nisan’ın Cuma gününe denk gelmesi dolayısıyla Ankara dışından gelecek olanların zamanı daha rahat kullanabileceklerini düşünerek BaharANKARA’nın tarihini 24-25 Nisan olarak belirlemiştik. Tarihin belirlenmesinin ardından Kaos Grubu olarak bir organizasyon komitesi oluşturuldu ve bu arkadaşlar hafta içinde toplanmaya başladılar. Yaptıkları toplantılarda genel bir program çıkartıldı ve BaharANKARA’dan yaklaşık 1 ay önce e-maille, posta yoluyla ulaşabildiğimiz yerlere çağrı ve önbilgi yazısı gönderildi.
Bu arada BaharANKARA’ya mesaj yollayanlar da şunlardı: İNGİLTERE: UNISON Sendikası Kürşat KAHRAMANOĞLU, DANİMARKA: Mehmet Ümit NECEF, Akademisyen, AF ÖRGÜTÜ: Helmut OBERDIEK, İSVEÇ GAY HAREKETİ: Bjoern SKOLANDER, ABD; Girlfriend Magazine, Sarah FRIESENA, MURAT, Arda ARIKAN, ALMANYA; TÜRKGAY, Sibel TÜRKER, FRANSA: Lesbia Magazine, Regan KRAMER, KANADA: Lavender RHINOCEROS, LG Magazine, KANADA QUEBEC Magazine RG, Alain BOUCEHARD, ON LINE NEWS MAGAZINE GAY TODAY, Jack NİCHOLS, POLONYA; Geyjzer (gay magazine), Slavwek Starosta, YUNANİSTAN; O.P.O.TH. (Aris Batsioulas) Selanik.
İstanbul’dan gelecek arkadaşların çoğunun Cuma günü Ankara’da olmaları gözönünde tutularak Cuma günü (hazırlanan ve dergide önceden duyurulmayan) bir ek yapıldı ve coming-out üzerine bir toplantı gerçekleştirildi. Kabare Sanat Evi’nde NECATİ / Adana gerçekleştirilen bu toplantıya 65 kişi katıldı. Cumartesi gününün ilk etkinliği piknikti. Pikniğe katılım sayısı 111 kişiydi. 18:00’de Ankara’ya dönüş planlanmasına rağmen havanın bozması nedeniyle (aslında yağmurda da eğlenceye devam edilebilirdi, ama otobüslerin piknik yerinin bataklığa dönmeden yola çıkması gerekiyordu) 17:00 dolaylarında Ankara yollarına düştük. İsteyene istediği eğlence olarak duyurduğumuz bölüme sıra gelmişti. Hamama 22 kişi gidildi. Barda ise sayım yapılması imkansızdı ama oldukça kalabalık olduğu gözlenmiş. Pazar günü kokteyl-ortak toplantının yapılacağı yerde bizden önce başka bir toplantı olması nedeniyle metinde duyurduğumuz saatte değil, 19:00’da başladı toplantımız. 106 kişinin katıldığı toplantı saat 23:00’de sona erdi. Toplantıdaki sunumların başlıkları şunlardı:
Şu ana kadar dergiye hiçbir konuda yazmayı düşünmemiştim. Ama şu andan itibaren bir şeyler yazmamın gerektiğini hatta farz olduğunu anladım. En azından bir teşekkür mektubu. Daha önce Aralık 98’de Ankara’ya gelip toplantınıza katılmıştım. Bir günlük bir Ankara gezisiydi. Pek bir şey anladığımı söyleyemem. Fakat şimdi çok daha farklı düşünüyorum. Nedeni!! Hafta sonu oradaydım. BaharANKARA toplantısı için. Hem de iki gün üst üste. Gelecek ay 27 yaşında olacağım. Ve bu yaşıma kadar bu kadar geyi bir arada ve en önemlisi böyle uyum içinde görmemiştim. Herkes birbirine çok yakın davranıyordu. Ankara KAOS GL grubu olarak çok güzel bir ev sahipliği yaptınız. Tebrik ediyorum. Hayatımın en hareketli, en güzel hafta sonuydu diyebilirim. Demek istediğim şu; istenilince her şey yapılabiliyormuş. Organizasyon çok güzeldi, ev sahipliği çok güzeldi, en önemlisi dayanışma çok güzeldi. Ve bize gösterdiniz ki, el ele verirsek herşeyin üstesinden gelebiliriz. Sizlerle sürekli olarak iletişim içinde olmaktan mutluluk duyarım. Her türlü yardıma hazır olduğumu söylemek isterim.
-Çalışma Hayatı ve Eşcinsellik, -Eğitim ve Eşcinsellik (Liseler, Kampüs Grupları) -Lezbiyenlik ve Feminizm -Kaos GL Dergisi -Eşcinsellik ve İltica -Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar ve korunma yolları
Tekrar KAOS GL grubuna çok teşekkür ediyor, iyi çalışmalar diliyor, sevgilerimi sunuyorum.
Yukarıda verdiğimiz rakamlar “genel nüfus” sayımı şeklinde yapılmadığından her etkinlikte 1-2 kişi az ya da çok olabilir. Sonuçta sayının ne önemi var? Bu üç gün boyunca yaşananlar ve birlikteliğimiz, katılamayanların da yanımızda olduğunu hissetmemizdi önemli olan.
Ben ilk kez Ankara’ya gittim. Unutamadığım ve asla unutamayacağım bir şeyler var. Ankaralıların dostluğu, sevgisi, sıcaklığı herşeye değer.
*-*
Yüksel / İstanbul Ne iyi ettik de Ankara’ya geldik!
Coming-Out toplantısından, muhteşem pikniğe, sonrasında hamam-bar-ortak toplantıya ve vedalaşmaya daha iyisini düşünemiyorum.
KAOS GL 57 / 3
BaharANKARA’nın son etkinliği olan ortak toplantıkokteyle gelenlerin eline hemen bir anket tutuşturduk. 50. sayımızda verdiğimiz anketin bazı sorularının da aynı şekilde yer aldığı bu anketimiz program katılımcılarının genel profilini çıkarmanın yanısıra duyulan kaygılar, yaşanılan sorunların yeniden altının çizilmesi ve önümüzdeki dönemlerde düzenlenecek toplantıların, etkinliklerin planlanmasına yardımcı olmaktı. Belirtmemiz gerekir ki 3 günlük programın tüm katılımcılarına değil, sadece Pazar akşamki programa katılanlara uygulandı bu anket. Her ne kadar gelenlerin eline tutuşturduysak da bazıları anketi doldurmamış ya da doldurduktan sonra geri vermeyi unutmuş olmalı ki toplantıya 106 kişi katıldığı halde sadece 94 adet anket geri döndü. Çıkan sayılar şöyle sıralanıyor: 1. Geldiğiniz şehir? Ankara; 56, İstanbul; 17, İzmir; 2, Denizli; 2, Çorum; 1, Adana; 5, Mersin; 1, Hatay; 1, Polatlı; 1, Bolu; 1, Paris; 1, Kars; 1, Nazilli/Aydın; 3 (Kayseri, Hatay ve Edirne’den BaharANKARA’ya gelen arkadaşlarımız Pazar akşamı toplantıya katılamadan döndüler). 2. Yaşınız: 17; 2, 18; 3, 19; 5, 20; 3, 21; 4, 22; 11, 23; 7, 24; 10, 25; 9, 26; 9, 27; 5, 28; 5, 29; 4, 30; 5, 31; 5, 32; 2, 34; 1, 36; 1, 45; 1, 47; 1 3. Cinsiyetiniz: Kadın;16, Erkek; 78 4. Cinsel yöneliminizi nasıl tanımlıyorsunuz? Eşcinsel/Gay; 66, Eşcinsel/Lezbiyen; 12, Biseksüel; 10, Travesti; 1, Transeksüel;3, Heteroseksüel; 3 5. Mesleğiniz nedir? (Gerekiyorsa birden fazla maddeyi işaretleyiniz) Öğrenci-lise; 4, üniversite; 46, master/doktora; 8 İşçi/Özel sektör; 26, İşçi/Kamu;2, Memur;9, İşsiz; 4, Serbest; 11 6. Kimle birlikte yaşıyorsunuz? Tek başıma; 25, Ailemle; 35, Sevgilimle; 6, Arkadaşlarımla; 20,Kardeş; 3, Yurt; 7 7. Eşcinseller için: Eşcinsel olduğunuzu bilenler (Birden fazla maddeyi işaretleyebilirsiniz): Ailemden bir kişi ya da birkaç kişi; 40, Ailemin tümü; 12, En yakın heteroseksüel arkadaş/larım; 53, Bütün arkadaşlarım; 23, Öğretmen/lerim; 10, Patronum; 10, İş arkadaş/larım; 18, Diğer; 11 8. Aileniz biliyorsa: Ben açıkladım; 36, Başkalarından duydular; 1, Kendileri keşfetti; 11, Diğer; 6 9. Ailenizin tepkisi ne oldu? Hiçbir sorun çıkmadı, ilişkimiz devam ediyor; 24, Çok üzüldüler ama dışlamadılar; 19, Doktora
KAOS GL 57 / 4
sürüklediler; 1, Şiddet gösterdiler ama kabullenmek zorunda kaldılar; 1, Diğer; 6 10. Cinsel kimliğinizle bağlantılı olarak karşı karşıya kaldığınız en önemli sorunlar nelerdir? (Birden çok madde işaretleyebilirsiniz) Cinsel kimliğimi belirleyememek; 12, Partner ve dostluk eksikliği; 44, Yalnızlık ile duygusal ve ruhsal problemler; 40, İçinden çıkılmaz aile içi huzursuzluk; 11, Diğer; 13, Sorun yok; 5 Diğer: Gayler arası samimiyetsizlik ▼ Diğer insanların anlayışsızlığı ▼ İş hayatı ▼ Gay hayatında etik eksikliği ▼ Toplumsal gizlilik ▼ Evlenmem için baskı yapıyorlar. ▼ Toplum baskısı. ▼ Ölüm isteği! ▼ Heteroseksizm ▼ Homofobik davranışlar. ▼ Özgüven eksikliği. 11. Cinsel yöneliminizden hareketle içinde yaşadığınız toplumda taşıdığınız hayati kaygıları belirtiniz. Sosyal güvencesizlik; 34, Can ve mal güvenliğimin olmaması; 27, Aile, okul, iş gibi hayatın her alanında ayrımcılığa maruz kalmak; 61, Diğerleri; 6, Sorun Yok; 2 12. Programdan nasıl haberiniz oldu? Dergiden öğrendim; 44, Adresime çağrı geldi; 5, Arkadaşlarım haber verdi; 59 13. Aşağıdakilerden katıldıklarınızı işaretleyiniz. Coming-out toplantısı; 60, Piknik; 65, Hamam; 15, Bar; 63 14. Bundan sonraki ortak programlar önerileriniz (Konuşulacak konular etkinlikler)
için ve
Yayılımcı bir politika izlenmeli. Kendi kimliğimizi iyi bir şekilde ortaya koyabilmeli, başarabilmeliyiz. Bu yöndeki çalışmaların arttırılması ve ülke genelinde yaygınlaştırılması gerekmektedir. Öncelikle basılı ve görsel yayın araçlarının aktif hale getirilmesi sağlanmalı. Cinsel kimliğimize karşı varolan önyargının ortadan kaldırılması için halka açık toplantıların yapılmasında yarar olduğunu düşünüyorum. İfade biçimimizde gözle görünen eksikliklerin bu yolla giderilmesi mümkün olabilir. Kitaplar yazılmalı, müzikler yapılmalı, resimler çizilmeli ve bireysel olarak mücadelenin yaygınlaştırılabilirliğini cinsel kimliği bu yönde olan arkadaşlara aşılanmasını sağlamalı. Varlığımız kök salıyor, kalbimiz kırık ölmeyeceğiz! ▼ Toplanılan şehrin toplu şekilde gezilmesi ▼ Kampüs çalışmalarının devamı. Diğer sivil toplum örgütleriyle temas. Dergide forum köşesinin artması. Daha sık toplantılar ▼ Eşcinsel hayatta etik. ▼ Lezbiyenler ayrıca bir etkinlik düzenleyip sorunlar üzerinde alternatifler sunulması. ▼ Bu
toplantılar devam etmeli. Ayrıca lezbiyenler de bu toplantılar bünyesinde ayrı da toplanabilmeli. ▼Toplantıların sıklaştırılması. ▼ Buluşmaların sıklığını arttırmak. ▼ Türkiye’de eşcinsel hareketin tarihi ve geleceği. ▼ Daha sık biraraya gelmek ve 2000 yılında eşcinsel festivali istiyorum. ▼ Ortak toplantı; İstanbul. ▼ Workshop ve toplantıların içine, somut bir üretim çıkartacak aktiviteler sokmak. Örneğin; bir tür “günlük” ya da not defteri tutmak gibi. ▼Bunlar çok iyiydi. ▼Konuşulamayan herşey. ▼English translator! ▼Birey olarak yapılan çalışmaların bir örgüt adı altında toplanılması gerekmektedir. Eğitime gereken önemin verilmesi gerekir. Cinsel kimlikleri nedeniyle sorun yaşayan insanların öncelikle sorunlarının neler olduğunu tespit etmeli. Kalıcı ve sağlıklı çözümlerin getirilmesi gerekir. Toplumun bu konudaki korkusunun ve sessizliğinin yapılacak etkinlikle giderilmesi gerekir. Bu yöndeki çalışmalar ve etkinlikler kendi aramızda sınırlı olmamalı. Öncelikle bizim gibi düşünmeyen insanların eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekir. ▼Diğer grupların katılması ▼Bir Türkiye ortak genelge projesi ve forumu. Daha çok anket ve araştırma ile sonraki toplantıların oluşturulması için gerekli bulgu sağlanabilir. ▼Coming-Out benzeri konuların konuşabileceği toplantılar olmalı, çalışma grupları oluşturulmalı. ▼Küçük tartışma grupları oluşturulabilir. (Evliliğe bakış, sanata eşcinsel bakış açısı). ▼İşsiz olan arkadaşlara iş imkanı ve maddi yardım. ▼Benzeri programlar düzenlenebilir. ▼İyi ki eşcinselim, iyi ki varız. Mükemmeldi... Yeter ki program olsun, mahiyeti önemli değil. ▼Tüm grupların katılacağı III. etkinliğin gerçekleşmesi. ▼Hedeflenen dünya ortamına ulaştıracak (misyonprensip-kanun-kural-değer yargıları) oluşturma çalışmaları. Daha detaylı program, çalışma grupları (küçük gruplar veya büyük katılımcı tartışma toplantıları). Grup kaynaştırma amaçlı oyunlar. Bireysel sunumları destekleyecek bölümler. Özde iki konunun altını çizmek isterim: 1) Özlenen dünya için her bir adımı planlamak, bugünden onu hayal etmek, vizyon (ülkü) oluşturmak için çalışmak, çalışma grupları veya topluca grup çalışması. 2) Özlenen dünya için bugünden örgütlü çalışma ve kitle iletişim araçları (Kaos GL) en önemli araçlardandır. Bunların gelişimin altının çizileceği, motive edilecek ve yol gösterici etkinliklere yer verilebilir. ▼Programların hepsi çok güzeldi. Tekrar toplanılabilir. ▼Sosyal faaliyetler artırılabilir. ▼İstanbul Eylül▼Benzer toplantıların yapılması gerekli. (kesinlikle). Öncelikle İzmir ve Bursa’da yapılmalı diye düşünüyorum. ▼Kendi kendimizi nasıl motive edebileceğimiz, kendi kendimize nasıl yetebileceğimiz konusunda konuşulabilir. ▼Aynı türden programlar sıklıkla tekrarlanmalı.
▼Görüşme sıklığını artırmak. ▼Şu ana kadarki tempoyu fena bulmuyorum. Toplantıda daha canlı ve aktif bir katılım sağlanabilir. ▼Daha sık buluşmaların olması. Daha çok sosyal faaliyetlerin olması, eşcinselliği ve bizleri ilgilendiren konuların daha çoğunlukta olduğu konular. ▼Gerçek hayattan yola çıkarak karşılaşılması muhtemel sorunları nasıl aşıldığını/aşılabileceği üzerine. ▼Bu tür buluşmaların daha sık olması ve İzmir grubunun da oluşturulmasıyla İzmir’de de bir buluşma toplantısı yapılmalı. Ayrıca bu tür katılımlarla geziler yapılmalı. ▼Bu organizasyon oldukça başarılı. ▼Ankara dışında bir günlük geziler. Tartışılan konuların bir sonuca bağlanması. ▼Kesinlikle tekrarlanmalı, eşcinsel grupların daha organize olarak bu işi ciddiye almaları ve ortak hareketi pekiştirmelerini dilerim. ▼3. buluşmayı belirleme. ▼Film gösterimi. İnsanların çok daha iletişim kuracağı türden faaliyetlerin daha sık olması gibi. ▼ Daha çok reklam. ▼Bir üniversite destekli seminer (3 günlük) ▼Piknik, gezi, kamp. ▼Etkinliğin daha uzun süreli olması ve zamanın daha iyi ayarlanması (sınav öncesi olmaması gibi). ▼Evlilik, din▼Nasıl sevgili, Kaos’un geleceği. ▼Bu gibi programlar daha sık düzenlensin. Kapadokya’ya gezi olsun. ▼Senede iki defa İstanbul ve Ankara ortak toplantıları düzenli yapılmalı. ▼Grup çalışmaları. ▼Bütün yapılan etkinliklerin devamı. Fırsat bulunduğu sürece bu etkinliklerin daha da artması. ▼Grup çalışmaları (psikolojik odaklı). ▼Ulaşamadığımız gaylere de ulaşarak, daha çoğalarak, daha sık etkinlik yapmalı. ▼Bu gibi etkinliklerin çeşitlendirilerek daha sık yapılmasını istiyorum. ▼İleriye yönelik daha fazla etkinlikler ve daha fazla insana ulaşmak. ▼İnsanlar övünmekten, ne iyi durumda olduklarından, ne zeki olduklarından falan bahsetmekten vazgeçse. ▼Her şey çok güzel, bu şekilde devam…▼Arkadaşlık ilişkilerimizdeki davranışlar. ▼Artık 3 ayda bir böyle toplantılar, Türkiye çapında gerçekleşmeli. ▼1 Mayıs’a katılmak. Yaz kampı (gece de kalınacak). ▼Programlar daha sık yapılmalı. ▼Sosyal etkinliklerin artırılması. ▼Çalışan ve okuyan eşcinsellerin yılda bir ya da iki kez ortak toplanmaları. 15. Programla ilgili genel düşünceleriniz: (Programa gelirken taşıdığınız kaygılar, programın akışıyla ilgili görüşleriniz ve eklemek istediğiniz her şey) Daha önceden buna benzer etkinliklere katıldığımdan kaygısız ve rahat geldim. ▼ Program bitiminde gerekli iletişim kanallarını kullanarak toplumun diğer kesimlerinin bu etkinlikler ve sonuçları hakkında bilgilendirilmesi ▼ Daha sık bir araya gelmek ▼ Böyle bir program
KAOS GL 57 / 5
için çok mutlu oldum. Çeşitli konularda sunumlar yapılması ayrıca güzel. Eşcinseller birbirleriyle buluşup diyaloga girebildiler. Kanaatime göre bu tür etkinlikler mücadele açısından önemlidir! ▼ Devam ettirilebilmesini umuyorum. Katılımın daha da artacağını düşünüyorum. Ve emek harcayanlara teşekkür ediyorum. ▼ Graffity ile iletişim eksikliği (?) ve toplantı saatinin değiştirilmesi iki olumsuz durum. ▼ Yorucu olmasına rağmen çok güzeldi. Ankara’dan mutlu ayrılıyorum. ▼ Organizasyonun bu kadar iyi geçeceğini açıkçası tahmin etmiyordum. Bence umduğumdan daha iyi oldu, her açıdan. ▼ Programın varoluşu başlı başına çok önemli. Yüzyüze görüşüp yakınlaşmak, her türlü sorunlarımızı çözmek için ilk adım. Dayanışma ruhu. ▼ Önceki etkinliklere katılamadım. Bu akşamki program umarım iyi geçer. ▼ Herşey çok güzel. Başarılarınızın devamı!… ▼ Katıldığım kısmının insanları kaynaştıran özelliklerini benden çok heteroseksüel arkadaşım dile getirdi. Sosyo-ekonomik düzeyleri vs. çok farklı insanlar hep birarada eğlendiler ve dertleştiler. Sorunlarına çözüm aradılar. Toplumsal kimlikleri ve rolleri en azından iki günlüğüne sorgulamış olmak da diğer bir önemli kazanım oldu tümümüz için. ▼ Kaos’un yaşamımda ve Türkiyeli eşcinseller için ne kadar önemli ve gerekli olduğunu bir kez daha anlamamı sağladı. ▼Kaos GL dergisi ile 5 aydır çok yakın ilişkiler içerisindeyim ve kendimi daha iyi hissetmekteyim. Programlarda bir kaygı taşımadım. Kaynaşma açısından çok sevindirici. ▼Mükemmel. ▼Programa gelirken hiçbir kaygı duymadım. Aksine uzun süredir bu tür bir şeyin özlemini çekmiştim. Bence her şey çok iyi ve yolunda. ▼Workshop (Coming-Out) toplantısı beklediğim gibi olmadı. ▼Böyle bir organizasyona ilk kez katıldığımdan ve gelecek insanlar hakkında çok fazla bilgim olmadığı için pek fazla beklentim yoktu. Kalabalık ve yabancılık, organizasyon problemleri sorun olabilir diye düşünüyordum. Ama yanıldım. Bence çok samimi, yabancılık çekmediğim hatta çok sıcak, kalıcı olabilecek dostluklara vesile olduğuna inandığım çok hoş bir organizasyon oldu. Herşey için teşekkürler. Umarım bundan sonraki aktivitelere de katılabilirim. ▼Genelde iyiydi. ▼Bu programın eşcinsel hareketin ülke çapında genişlemesi, geliştirilmesi amacı, destekleyici ve itici bir güç oluşturacağına, ayrıca ortak paydalarda bir araya gelen gruplardan bireylerin kolayca kaynaşıp anlaşabileceğinin bir ortam arayışına cevap verdiğini düşünüyorum. ▼Program çok iyiydi. Organizasyon komitesine teşekkür ederim. Toplu halde bir arada bulunmanın sonucu oluşabilecek kaygılarım vardı. Fakat çok sıcak geçti. ▼Tanışma ve kaynaşma için zaman uzun
KAOS GL 57 / 6
tutulmadan, çeşitli workshop çalışmaları düzenlenebilir. Program daha yoğun ve dolu olabilir. İnsanları bir arada tutmak için daha farklı aktiviteler de eklenebilir. ▼Gelirken bu kadar güzel olacağını düşünmemiştim. Ama gördüm ki istenilince herşey yapılabiliyormuş. Bu olayı organize eden ve ev sahipliği yapan tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. ▼Programa gelirken hiçbir kaygı taşımıyordum, programı beğendim, devamını dilerim. ▼Tek kelime: Harika. ▼Bu kadar kişiyi ağırlamasına karşın güzel bir organizasyon. Daha sonra ortak organizasyonlar olması dileğiyle. ▼Anadolu insanının misafirperverliğini gördük. Kaos’tan arkadaşların sıcak yaklaşımları çok kolaylaştırıcıydı. Kaynaşma amacının altı özellikle çizilmeli. Lambda, Sappho’nun Kızları ve Kaos gibi örgütlenmeler katılımın artırılması için desteklenebilirdi. ▼Herşey için teşekkürler. ▼Programa gelirken hiçbir kaygım yoktu. Eklemek istediğim ise; herşey için teşekkürler. ▼Çok iyiydi. ▼Çok güzeldi. Organizasyon için, tüm içtenliğimle Kaos’u kutluyorum. Piknik çok uzak bir alanda olduğu ve sabahın köründe olduğu için zordu ama çok keyifliydi. Kalıcı dostluklar kurabileceğimize inanıyorum. Dayanışma içinde olunmalı. Evinde kaldığımız arkadaşları da içten kutlarım. ▼Her şey çok güzeldi. Yeni dostluklar, olağanüstü sıcaklık ve beraberliğin en güzel tanımı, hayatımın ve eşcinselliğimin en güzel 3 günü... Aşığım sana Kaos, aşığım sana Ankara, aşığım sana…▼Daha temiz bir hamama gidilsin. Işık dağı biraz uzak kalıyor. ▼Düşündüğümden çok daha iyi. Kaygılarım gerçekleşmedi. Kendimi eşcinsel olarak daha güçlü hissediyorum. ▼İletişim ve konaklama ile ilgili sorunlar olacağını düşünmüştüm. Ama her şey yolunda gitti. ▼Maalesef piknik, bar ve hamama katılamadım. Bu akşamkinin iyi geçeceğine eminim. ▼Güzel bir organizasyondu. Bizleri daha samimi bir şekilde bir araya getirdi. ▼Oldukça olumlu düşüncelerim var. Gayet eğlenceliydi. Adaptasyon konusunda kaygılarım vardı. Ancak olumsuzlandı. ▼Her şey çok güzel organize edilmiş fakat zaman darlığı dolayısıyla her şey çok sıkıştırılmış bir şekilde yapıldı. Bu programlar güzel fakat farklı aktiviteler de yapılmalı diye düşünüyorum. Özellikle havaların ısınmasıyla yaz döneminde topluca küçük bir tatil hiç fena olmaz. ▼Herkes gibi bir kaygı taşımadım. Kaos GL hazırladığı her programa kişisel olarak katılabilirim. ▼Eşcinsellerin doğal ortamlarda yerken, içerken , sohbet ederken bulunmalarını görmek çok hoştu. Dostluk, yetenekler, yaşam biçimleri paylaştık. İlişkiler bunlar üzerine kuruldu. Kapris yoktu. Beraberlik duygusu ise bu birlikteliğin en güzel duygusuydu. Beraber eğlendik ve
sokakta, caddede, pikniğe giderken birlikte, biz bizeydik. Dışarıya karşı hiçbir sorumluluk duymadan yaptık bunları. Dileğim böyle bir duyguyu ebedi kılmak için çalışmayı kamçılamış olması bu toplantıların ve aktivitelerin. ▼Güzeldi. Herhangi bir kaygım zaten yoktu. ▼***** ▼Güzel!... ▼1) Program oldukça güzel ve düzenli oldu. 2) Pikniğe gidilecek mesafe çok uzundu. Piknik sadece 4 saat olabildi. ▼Öncelikle teşekkürler! Yinelenmesi dileğiyle öneri: Bir dahaki sefere kapanış konuşmaları benzeri açılışta olsa da (ya da 3 günlük düzenleme içinde akşamlara yayılsa) ve gezi, eğlence faslı sonra gelse. Ya da açılış ve kapanışta konuşmalar ya da açılışta konuşmalar, kapanışta sadece panel olsa (mı?) Yemek ve piknik yol masrafı 500.000 TL daha artırılabilir ve dergiye gelir sağlanabilir. Buna kimse karşı çıkmazdı. ▼Organizasyonluk kaygım vardı, çünkü ben organizasyon ekibindeydim. Ama…▼Çok güzeldi. Devamını istiyorum. ▼Hiçbir kaygı taşımadan gayet rahat geldim. Kaos’ta olmak güzel. Emeği geçen herkese teşekkürler. ▼Tartışmaya daha çok zaman ayrılmalı, eğlenceninki yeterli olmuş ama. ▼Beklediğimden daha az ilgi var. Onun dışında güzel, başarılı(?). Göreceğiz. ▼Aferin bize, helal olsun. ▼Program çok güzel. Bir sürü eşcinsel bir arada ortak güzel duyguları paylaşıyorlar. ▼Sıkılacağımı zannediyordum. Piknik gerçekten mükemmeldi. Biraz daha reklam daha iyi olurdu. Bir çok kişi haberi olmadığından gelememiş. ▼Her şey güzeldi. ▼Programa gelirken hiçbir kaygı duymadım. Aksine bu tür programları eşcinseller ve eşcinsellik için yararlı ve sağlıklı olduğuna inanıyorum. Bu tür etkinliklerin eşcinsellerin kurtuluşu için başlangıç olduğunu umuyorum. ▼Programlar oldukça düzenli yapılmış. Organizasyon ve etkinlikler profesyonel bir şekilde düzenlenmiş. Programa katılım ücretinin ucuz olması da olumlu bir faktör. ▼Çok fazla katılamadım. Ama organizasyon iyi idi. ▼Organizasyon bence başarılıydı. Bu konuda kaygım vardı. ▼İyiydi. Bir dahaki sefere çok daha güzel şeyler olacağından eminim. ▼Louis Armstrong’un “What a wonderful world” şarkısını daha iyi anlıyorum. ▼ Her şey umduğum gibi oldu. ▼Programa gelirken hiçbir kaygım yoktu. Organizasyon tek kelimeyle harikaydı. Ama eğlenmemin yanında yaşadığım birkaç üzücü noktanın dışında. ▼Her şey çoook güzeldi! ▼Çok güzel. ▼Çok güzeldi. ▼Programı çok güzel buldum. Kaygılarım hiç olmadı. ▼İçinde yaşadığımız koşullarda olağanüstü ve başarılı bir organizasyondu. Pek çok insanın ‘hayatımda bu kadar eşcinseli ilk defa bir arada görüyorum’ demelerinden de anlaşılacağı gibi, tanışma-kaynaşmanın önemi ortada olmalı. Onun için özellikle Pazar günkü toplantı konularının derinlemesine ele alınabileceği ayrı buluşmalar organize dilebilir ve edilmeli.
KAMPÜS GRUPLARI Türkiye’deki eşcinsel gruplaşmalara dahil olan kişilerin çoğu halen öğrenci veya hayatlarının büyük bir bölümünü eğitim kurumlarında geçirmiş bireylerden oluşmakta. Bu gerçeklik farkında olmasak da eğitim sürecine özel bir önem vermemiz gerektiğini ortaya çıkarmaktadır. Çünkü gençken ve gençliğin getirdiği bir takım zorluklarla eğitim sürecinden geçiyoruz. Yani 6 yaşından 20’li yaşların ortasına kadar zorunlu olarak tabi tutulduğumuz eğitim cenderesi bizi her yönden, özellikle de, kendi kimliğimizi oluşturmada baskıcı bir rol üsleniyor. Sistem, milliyet olarak Türk, dinsel olarak Sünni Müslüman olmaya zorlarken bireylerin cinsel kimliklerini de kendi doğru saydığı şekilde biçimlendirmeyi bunun dışında tutamazdı. Oysa 1739 sayılı M. E. temel kanundaki Türk Eğitim Sisteminin temel ilkelerinde yer alan Genellik ve Eşitlik ilkesi “Eğitim kurumları dil, din, ırk ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınmaz” demektedir. Evet açıktır ama Türk, Müslüman ve Heteroseksüelsen. Ayrıca sınıflı toplum yapısının devamını hedef alan bu sistemin kimseye imtiyaz tanımadığı tam bir yalandır. Sırasıyla geçtiğimiz ilk, orta, lise ve üniversite eğitim kurumlarının kendine özgü koşullarının bilincinde olarak biz üniversiteli Kaos eşcinselleri kendi okullarımızda Kaos eşcinsel grubunun cesaretlendirmesiyle bağımsız bir eşcinsel varoluşu için çalışmalar gerçekleştirdik. Biliyoruz ki üniversitelerin diğer eğitim kurumlarından görece farklı bir yeri vardır. Yani yapabileceklerimiz ve bitmek bilmeyen hayallerimizi hayata geçirerek yaşam alanlarımızı genişletebilir, varoluşumuzu üniversite içerisinde duyurabiliriz. Üniversitelerde İlk ve orta dereceli okullardaki gibi sıkı disiplin yönetmelikleri, veli toplantıları, öğretmenlerin sürekli gözetimi yoktur. Yada daha ortak kaygılara sahip öğrencileri bir araya getiren topluluk ve kulüp gibi öğrenci örgütlülükleri de mevcuttur. Özellikle, ODTÜ ve Hacettepe’de yaygınlık kazanan öğrenci kulüpleri bizim, yani lezbiyen ve geylerin kampüs gruplarını oluşturmada ve etkinlik düzenlemede faydalanabileceğimiz yapılardır.
KAOS GL 57 / 7
Zaten dönem dönem var olan H. Ü. ve ODTÜ gey ve lezbiyen kampüs grupları bu klüplerden yararlanmıştır. Her iki topluluk da farklı bir kulübün altında çalışmalarını yürüttü. Ayrıca aynı okulda bizim gibi insanların olması ve birtakım etkinlikler yapmamız bizleri motive etti. Üniversiteye gelen her birey gibi bizler de devletin dayattığı harç ve vergileri öderken eğitim sisteminde gözardı edilmemizin ve yok sayılmamızın doğru olmadığını, kendi okulumuzda misafir öğrenciler değil tıpkı diğer öğrenciler gibi her türlü hakka sahip olduğumuzu düşünüyor ve ortaya çıkarak gerçekleştirdiğimiz etkinliklerle hem bizim gibi olan insanlara ulaştığımızı hem de eşcinsellerin sadece şarkıcı ve modacılardan oluşmadığını dosta düşmana göstermiş oluyorduk. Artık heteroseksüel düzenin çarklarından geçmiş ODTÜ ve H. Ü. öğrencileri kendi okullarında yani yanıbaşlarında eşcinsellerin olduğunu bilmekteler. Kimisi herkesten şüphelenirken kimikerinin de hayatları boyunca düşünmeyi akıllarına bile getirmedikleri heteroseksüelliklerini düşünmeye başladıklarını görüyoruz. H. Ü. ve ODTÜ’de, bir zamanlar oluşturulması hayal olan, kampüs grupları dönem dönem varlıklarını göstererek imkansızı gerçekleştirmiştir. Bu oluşumlar Türkiye Eşcinsel Hareketinin önünü açacak olan kendi yerelliğinde var olma deneyimidir. Bir tür toplu açılma girişimidir. Biliyoruz ki Türkiye’deki her üniversitede eşcinseller yaşamaktadır ve her üniversitenin kendine özgü koşulları vardır. Bu özgün koşulları kullanarak üniversitedeki eşcinsel öğrenciler de bir araya gelip varoluşlarını ortaya koyarak üniversite içerisinde açık yada kapalı var olan koşulu zorlayan ya da bunu hedefleyen çalışmalar yürütebilirler. Üniversiteli eşcinsellerin verecekleri mücadeleyi eşgüdümleyecek karşılıklı görüş ve deneyim aktarımı sağlayacak bir ağ örgütlemesi önümüzü açacaktır. Bu ağda karşılıklı iletişimle gerçekleşecektir. Süreç içerisinde de bu iletişim yıl içerisinde yapılacak Üniversiteli Eşcinsel Öğrencilerin dönemsel toplantısıyla gerçekleşecektir. *-* EŞCİNSELLİK VE İLTİCA İltica; sözlük anlamı ile sığınma, güvenilir bir yere sığınma. Bilinen anlamıyla da kişinin vatandaşı olduğu ve yaşadığı ülkede yaşam hakkının ciddi tehlike ve tehdit altında olması nedeniyle başka bir ülkeye sığınmasıdır.
KAOS GL 57 / 8
Ülkeler uluslararası antlaşmalar ve kendi yasaları çerçevesinde kimlere sığınma hakkı tanıyacaklarını belirlemişlerdir. İltica talebinde bulunanların bu şartlara uygunluğunu çeşitli belgelerle kanıtlama zorunluluğu vardır. Bunu kanıtlayanların da iltica talebinin kabul edilmesi garanti değildir. Hollanda, Danimarka başta olmak üzere kimi ülkeler eşcinselliği iltica talebi olarak kabul etmektedir. Ancak bu, talebin kabul edilmesi anlamına gelmemektedir. Günümüzde insanların daha iyi bir yaşam süreceği umudu ve beklentisiyle yurtdışına yerleşme istekleri herkes tarafından bilinmektedir. Nitekim yakın zamanda gazetelerde yer alan bir araştırmaya göre Türk gençlerinin büyük bir çoğunluğu, şansları olsa Amerika’da doğmak/yaşamak istediklerini belirtmişlerdir. İşte bu istek ve beklentiler kişileri iltica ederek, yurtdışından birisiyle evlenerek vb. yollarla yurtdışına yerleşmenin olanaklarını aramaya itmektedir. Bunun farkında olan ülkeler de artık bırakın iltica taleplerini kabul etmeyi, kimi ülke vatandaşlarının turistik gezi için vize başvurularını bile oldukça zor şartlara bağlamaktadırlar. Yurtdışında yaşamak isteyenlerin bunu başardıkları noktada yaşadıklarına bakacak olursak; Bugün yurtdışına kapağı atmış olup da güllükgülistanlık bir hayat yaşayana rastlamak pek mümkün değil. Geçmişte taşı-toprağı altın şehir İstanbul’a göç edenlerin yaşadığı hayal kırıklığı, uğradığı yıkım yurtdışında daha iyi bir hayat düşleyenleri de beklemektedir. Neden yıkım ve hayal kırıklığı sorusu, sanırım sorulması gereken ve beni bu sunumu hazırlamaya iten bir soru. Öncelikle daha iyi bir yaşam nedir, kime göre, kimin hayatı daha iyidir, iyi bir yaşamın kriterleri nedir gibi sorular akla geliyor. Bu soruların yanıtlanmasının ardından kişinin kendi hayatını değiştirmeye, hayatına müdahale hakkının ne kadarını kullandığına bakması gerekir. Mücadele gerekliliği hayatımız boyunca karşımıza çıkar. En basit sorundan en karmaşık durumlara kadar içinden çıkmak için bizleri kişi olarak zorluklar beklemektedir. Elbette mücadele zorlu bir yoldur. İnsanı yorar, yıpratır ve zorlar. Amaç daha iyiyi, daha güzeli, özgürlüğü yakalamak ise işimiz her zaman zordur. Kişi eşcinselliğinden dolayı çevresinden dışlanıyor, işinden atılıyor, iş bulamıyor, ailesi tarafından reddediliyor, fiziki şiddete maruz kalıyorsa bunlardan kurtulmanın yolu yurtdışına kaçmak
değildir, olmamalıdır. Bunları bertaraf etmenin yolu kişisel mücadelelerin yanında ortak bir mücadele hattı oluşturmaktır. Bunun yanında yurtdışı özlemi dolayısıyla eşcinselliğini bahane etmek, Türkiye’de eşcinsel hareketi oluşturan, gelişmesi için çaba harcayanları görmezden gelmek, “enayi” olarak görmek anlamına gelmektedir. Ayrıca kurtuluşu yurtdışına kaçmakta görenlerin aklında bulundurması gereken bir şey daha var: Gittiği yer şu an ne kadar “cennet” gibi görünse de sessizce yaşadığı sürece birgün orada da eşcinsellerin sahip oldukları hakları kaybetmelerinin sözkonusu olabileceğini düşünürsek, sorunla karşılaştıkları takdirde oradan da kaçıp kaçmayacaklarını merak ediyorum. *-* KAOS GRUBU, KAOS GL DERGİSİ Eşcinseller için, eşcinseller tarafından çıkarılan, Türkiye eşcinsel hareketinin bağımsız bir bileşeni olan KAOS GL’nin ortaya çıkışında iki önemli noktanın altını çizmek istiyoruz. 1. KAOS GL şimdiye kadar Türkiye’de yaratılmaya çalışılan “hareket”lerden “oluşum”lardan, radikal bir kopuştur. 2. Hiçbir iktidar hedefi olmayan KAOS GL, özgürlükçü perspektifiyle, eşcinsellerin kurtuluşunun yalnız lezbiyen ve geylerin elinde olduğunu söyler. KAOS GL bu ülkede yaratılan siyasi geleneklerden radikal kopuşunu, hareketin belirli bir hiyerarşiye dayanmaması “öncü”nün “sözcü”nün olmaması ile gerçekleştirdi. Küçük bir grup eşcinselin 94’de İHD Ankara şubesinden çıkartılmalarından sonra KAOS Grubu adını alan KAOS GL’li eşcinseller düzenli olarak toplantılar yapmaya başladı. Gündemi; grup içi seminerler, film gösterimleri yada terapi işlevi gören sohbetlerden oluşan toplantılarımızda, toplantılarımızın işleyişini düzenlerken de KAOS GL dergisini çıkarırken de parmak demokrasisini, atölye demokrasisini hep reddettik. İnançlı ve samimi insanların “nasıl bir araya gelebiliriz, nasıl birlikte olabiliriz?” sorusunu devamlı sormaları derginin ve toplantıların formatının düzenli olmasını sağladı. Yolumuzda adım adım ilerledik. Derginin ilk sayısıyla son sayısını karşılaştırdığınızda, dizgiden, mizanpaja teknik olarak ne çok yol katettiğimizi görebilirsiniz.
Sadece eğlenmek için değil, ”gün ışığını da istiyoruz” şiarıyla geçen yıl düzenlediğimiz pikniğe bir minibüs geyle gitmiştik, dünkü pikniğimizde 2 büyük otobüste bir sürü insan ayakta kaldı. Toplumsal Araştırmalar Vakfı’nın, tiyatro festivali organizasyonu yüzünden vakıf merkezinde toplanamaz olduk. Sivil Toplum Örgütleriyle, Meslek Kuruluşlarıyla iletişim kurmayı denedik. Ama geçişime izin vermeyen cemaat anlayışları, bu kurumların mekanlarından, bir sivil toplum örgütü olarak bizim de faydalanmamızı engelledi. Hayallerimiz hiç bitmedi. Bugün Türkiyeli Eşcinsellerin 2. buluşmasını gerçekleştirirken, kendimize ait bir kültür merkezinin, bir mekanın hayalini kuruyoruz. Şimdiye kadar bir şey isterken, inisiyatifimiz dışındaki koşulların engellenebileceğini de düşünmemiz sayesinde, kurduğumuz hayallerin realitede karşılığını bulabildik. Yaklaşık 20 yıldır bu ülkede insanlar güçler dengesini göz önünde bulundurarak hareket ediyor. Sahip oldukları cemaat olgusuyla kendileri söyleyip kendileri dinleyen, geçişime izin vermeyen bütün bu kurumlar, bir gün gelecek bizi davet edecekler, kendi etkinliklerinde yararlanmak için bizden mekan isteyecekler. KAOS Grubu bugüne kadar düzenlediği, katıldığı tüm etkinliklerde beraber olmanın, birlikte hareket etmenin önemine vurgu yaparak, kendini anlattı, ön yargıları anlattı, yeni bir toplumsal hareket olarak Eşcinsel Hareketi anlattı. İletişim kurmayı hep önemsedik. Örneğin Lambda İstanbul ile çok iyi bir iletişimimizin olması Türkiye Eşcinsel Hareketi için çok sevindiricidir. Bundan sonra yapmamız gereken: bu noktaya gelen ilişkilerimizi “nasıl yan yana durabiliriz, birlikte neler yapabiliriz” sorularıyla geleceğe evriltmektir. *-* ALTI ÜSTÜ RİSK BaharAnkara'da uygulanan Risk Belirleme Anketi değerlendirmesi BaharAnkara'da birçok yerden gelen yüzü aşkın eşcinselin biraraya geleceğini düşünerek, cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından riskli davranışları ele alan ve bu konularda genel durumla ilgili bilgi verebileceğini umduğum bir anket hazırladım. Anketi hazırlarken daha önce internette kendime uyguladığım bazı testlerden de faydalandım. Anket son bir gün içerisinde hazırlandı, ben hiç tecrübeli değildim filan gibi mazeretlerden dolayı sorularda azımsanamayacak hata ve eksikler var (ki bunu da bana uygularken arkadaşlar hatırlattı). Uygularken çok bir sorun
KAOS GL 57 / 9
yaşamadık (sadece ben dört tükenmez kalem kaybettim). Büyük çoğunluğun Cuma günkü 'Coming Out Atölye Çalışması'nda doldurduğu bilgi formunu, sonradan gelenler de ertesi gün pikniğe
400 350 AİDS’in 300 gruplara göre dağılımı 250 (T.C. Sağlık Bakanlığı , 31200 Aralık 1998)
150 100 50
H om os D am ek sü H ar om el da /B os n is M ek ek a sü dd sü el e el K ve ul M l a ad nı cı de sı K ul H l a em nı cı of sı i li K ha an s N ta ak la rı liy le A la H nl A et ar nn er ed os en ek sü B eb el eğ H as e ta G eç ne iş de bu la şm B ili a nm ey en le r
0
giderken doldurdular. Sonuçları değerlendirip Pazar günkü toplantıda sundum (evet, bara gittikten sonraki sabah erken kalkıp akşama kadar onları değerlendirdim). Tabi ki değerlendirme konusunda tecrübeli değilim. Bu yüzden istatistik bilgisi olanların da affına sığınarak sonuçları şöyle toparlayabildim: Toplam 97 kişi katılmış. Bunların 61'i homoseksüel erkek, 9'u homoseksüel kadın, 15'i biseksüel erkek, 2'si biseksüel kadın, 4'ü heteroseksüel, 4'ü belirtmemiş, 1'i de transseksüel (dikkat dikkat! ben şıklara bunu yazmayı unutmuşum!). Katılanların %75'i 20-29 yaşları arasında. Formu dolduranlardan önemli bir çoğunluğun son yıl içindeki cinsel birlikteliği olan eş sayısı 2-5 arasında. Hayat boyu eş sayısı %30'unun 11-50 arası. Partner sayısı arttıkça AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından risk artar. (Sadece merak edenler için: geçen yıl 51'in üzerinde eşi olan 6, hayatı boyunca 1000'in üzerinde eşi olan 6 kişi var.) Geçen yıl içinde para karşılığı seks yapan 9 kişiden sadece 3'ü hep korunmuş. Birisiyle yatarken, onun daha önce yatmış olduğu kişiler de aslında yataktadır; ama zevk vermektense hastalık taşımayı tercih ederler. Birlikte oldukları kişilerle tanışma yeri olarak barlar birinci sırada. Bunu arkadaş aracılığıyla tanışma, eşcinsel grup ve sinema takip ediyor. (Eşcinsel grubun bu kadar yüksek olması formun buluşmadakilerce doldurulmasından kaynaklanıyor
KAOS GL 57 / 10
olabilir.) Homoseksüel kadınlarda arkadaş aracılığı bardan daha önce geliyor. Bir yıl içinde hiç tanımadığı birisiyle birlikte olma %62. Homoseksüel erkeklerde %77, homoseksüel kadınlarda %30, biseksüellerde %58. Tek eşlilik riski belirgin bir şekilde azaltır. (Tabi eşlerin birbirine sadık kaldığı uzun süreli bir ilişki olarak tanımlanırsa. Biriyle üç, diğeriyle beş ay yaşanıp eşini hiç aldatmamış olmak tek eşlilik değildir.) Her kiminle yatılıyorsa yatılsın kondom kullanılması gerekir, özellikle hiç tanımadıklarınızın nasıl bir cinsel yaşamları olduğunu bilemezsiniz. Genelde arada sırada içip sarhoş olmama ile arada sırada içip bazen sarhoş olma en sık görülüyorlar ve birbirlerine eşit sıklıktalar. İçmiş olmak korunmayı güçleştirebilir. Damar yolu ile alınan uyuşturucu ise sadece iki kişi tarafından denenmiş, AIDS riski açısından önemli olan enjektörü paylaşmamak. Katılımcıların %60 kadarı hiç HIV/AIDS için test olmamış. En sık tercih edilen test merkezi özel/resmi hastane/poliklinik/laboratuvar. Belli bir sıklıkla test olmanın koruyucu bir etkisi yok, ama korunmadığımız ilişkilerden sonra test olmak herşeyi netleştirir, eğer hastalık tespit edilirse erken takip ve tedavi mümkün olur. Test bir kerede hasta olduğumuzu göstermez, doğrulama testleri yapılması gerekir. Her yataklı devlet hastanesinde test yaptırılabilir. Eczanelerde satılan testleri tavsiye etmiyoruz (Dünya'da sadece Türkiye'de böyle yanlış bir uygulama var). Kan bağışlayarak eğer virüs bulunursa bana haber verirler diye düşünmek yanlış: test edip etmemiş olduklarından, eğer birşey bulurlarsa sizinle birlikte medyaya da söylemeyeceklerinden emin olamazsınız. En sağlıklısı testi danışmanlık hizmeti ile birlikte almak, bunun için de danışmanlık hizmeti veren yerlere başvurabilirsiniz. Hem bilgilendirilirsiniz, hem de gerektiğinde isminiz saklı kalır. Sıklık sırasıyla geçirilmiş/geçirilmekte olan cinsel yolla bulaşan hastalıklar şöyle: bit, mantar, belsoğukluğu, uyuz. Bu hastalıklarla ilgili bilgi önümüzdeki sayılarda yayınlanacak. Cinsel organlardan akıntı belsoğukluğu belirtisidir, akıntı geçirip de belsoğukluğunu işaretlememiş olanlara bilhassa duyurulur. Cinsel organlar üzerinde veya çevresinde her türlü yara da frengi belirtisi olabilir. Herhangi bir belirti görüldüğünde mutlaka
HIV/AIDS(+) kişi sayısı
1997
1995
1993
1991
1989
1987
31 Aralık 1998'de 576'sı HIV(+), 288'i AIDS hastası olmak üzere toplam 864 vaka.
1985
doktora başvurulup, gerekirse tedavi 900 olunmalıdır. %77 Hepatit B aşısı yaptırmamış. Her 800 yenidoğana artık aşı yapılıyor. Ama acil önlem olarak cinsel yaşantısı olan 700 herkesin Hepatit B'ye karşı aşılanması gerekiyor. Aşı üç kez 600 yapılıyor. Bazı sigorta kuruluşları masrafı karşılıyor. Olmazsa da çok pahalı değil. 500 (Türkiye'de her on kişiden biri Hepatit B 400 taşıyıcısıdır.) Mastürbasyondan sonra en sık cinsel 300 edim korunmadan oral ilişki (%60). Oral ilişkide ağzına boşalınma ise %25. Oral 200 ilişkide prezervatif kullanılması tavsiye edilir, çünkü anal ilişkiden daha az olsa 100 da hastalık bulaşma riski vardır. Gene de kullanılmayacaksa, ağıza boşalınmaması, 0 ilişki önce ve sonrasında dişlerin fırçalanmaması, ağızda kanama, cinsel organda yara ya da kanama varken ilişkiye girilmemesi riski belirgin biçimde azaltır. Oral ilişkiyi korunarak/korunmadan anal ilişki izliyor. Korunan ve korunmayanların sayısı eşit. İçine alma ve içine girme de aynı sayıda. Homoseksüel erkeklerin sadece yarısı anal ilişkiye girmiş. Anal ilişki en yüksek risk taşıyan ilişki biçimi, mutlaka prezervatif kullanılmalı. %24 oranında yapılan anüsü dille uyarma AIDS açısından değilse de diğer hastalıklar açısından risklidir, yapılmamasını tavsiye ederim. Cinsel ilişki sırasında korunmuyorum, risk altında değilim diyen 3 kişi var (cinsel ilişkiye giren herkes değişen oranlarda risk altındadır aslında). Hiç korunmadığını söyleyenlerin oranı %18. Her eşiyle her ilişkisinde korunanların oranıysa %25. Sadece bazı eşleriyle birlikte olurken korunanlar %24. AIDS ve Hepatit yıllar boyunca belirti vermeden taşınabildikleri için kişinin dış görünüşüne, mesleğine, nerede tanışıldığına ve yaşına bakılmaksızın herkesle korunmak gerekir. Eşleriyle bazen korunup bazen korunmayanlarsa %20. Kondomun koruyuculuğu her ilişkide ve doğru kullanılmasına bağlıdır. Formu dolduranların hemen hemen hiçbiri AIDS veya diğer cinsel yolla bulaşan hastalık geçiren birisiyle birlikte olmamış. (En azından formları dolduranlar böyle zannediyor, çünkü bu grupta cinsel yolla bulaşan hastalık geçirmiş onca kişi varken, nasıl olur da birlikte oldukları kişiler de hiç birşey olmaz?) Cinsel yolla bulaşan hastalık belirtileri olan birisiyle tedavisi tamamlanıncaya kadar (yani belirtilerin ortadan kalkması yeterli değil) yatmamak gerekir. Yakın zamanlarda birlikte olunmuş eşlerin de doktora gitmeleri için uyarılmaları gerekiyor.
(T.C. Sağlık Bakanlığı)
HIV/AIDS hastası tanıyor musunuz sorusuna yanıt olarak tanıdığını söyleyenler %12, bahsedildiğini duydum diyenler %14. Bu sorudaki hata da bu Türkiyeli hastaların sorulduğunu belirtmemesiydi. 1998 sonu Sağlık Bakanlığı rakamlarına göre hastalardan 79'u eşcinsel (tabi eşcinsel olanların asıl çoğunluğunun bunu söylememeyi tercih etmiş olacağını biliyoruz.). Prezervatif kullanmamanın en popüler sebebi hissetmeyi engellemesi (%22). Bu genellikle sadece bir önyargı. Eskiye göre kondomlar çok daha hassas. Hissetmeyi arttırmak için takmadan önce kondomun içine de sadece birkaç damla olmak üzere kayganlaştırıcı sürülebilir (abartmamak gerekiyor ama). Bundan sonra en sık kullanmama sebebi ilişkiye ara verip takmanın zor gelmesi (%15). Bunu çözmenin tek yolu kondomu sevişmenin bir parçası haline getirmek. Yani eşlerden birinin diğerinin kondomunu takması gibi (herhalde heyecanı azaltmak yerine arttırabilecek birşey bile olabilir). Önemli bir nokta da kondomun kolay ulaşılabilir bir yerde olması; sevişmeyi bırakıp dolabın en dibinden, defalarca sarılmış, gizlenmiş bir kondomu çıkartmak, haklı olarak ortada heyecan filan bırakmaz. Zaten eğer evde yapılmıyorsa yanımızda taşıyor olmamız en iyisi (her saatte eczane ya da süpermarket bulamayabiliriz). Eşleri ikna etmekte zorlanan ya da eşinin ona güvenmediğini zannetmesinden çekinenlere ise önerim eşleriyle bu konuyu mümkünse başka bir zaman tartışarak halletmeleri. Eğer herşey aniden gelişiyorsa da kondom kullanılması için ısrar ederek kurtulacağınız hastalıklar, nedense kullanmamakta ısrar eden bir eşten daha önemlidir (yani gerektiğinde hayır
KAOS GL 57 / 11
demeyi öğrenmemiz gerekiyor). Kondom kullanmanın güvensizlikle ilgili olmadığını, onu sevdiğiniz için onu korumaya çalıştığınızı, ya da güveninizi ispat etmek için ikinizi de riske atamayacağınızı söylemenizin faydası olabilir. Kayganlaştırıcı mutlaka su bazlı olmalıdır. K-Y gelly, Gleitgelen sırf kayganlaştırıcı olarak üretilmiş, su bazlı kremlerdir. Birincisi Türkiye'de yok, dışardan getirtiliyor (gene de en çok kullanılan kayganlaştırıcı o: %20). Gerçi bazı eczanelerde bulunabildiği söylendi, araştırmak gerekiyor. Gleitgelen ise İstanbul, Ankara’da sadece bazı eczanelerde bulunabiliyor (%12). Biz kayganlaştırıcı olarak gliserin öneriyoruz. Bu hemen her eczanede bulunan, satın alırken utanılmayacak, ucuz bir kayganlaştırıcı. Bunların dışında kullanılan vazelin, bebeyağı, güneş kremi gibi şeyler yağ bazlı olduklarından kondomun güvenilirliğini ortadan kaldırıyorlar. (%17 vazelin, %23 kozmetik krem kullanılıyormuş; kozmetik krem kullanılacaksa içinde yağ mı su mu olduğuna bakmak gerekiyor). Tükrük kullanan arkadaşlar da aslında doğru yapıyorlar ama ne kadar pratik olduğunu bilemeyeceğim. Eeee…Yani? Şimdi bu soruşturmanın sonuçlarını izninizle yorumlayacak olursam: Durum vahim. Ama henüz geç kalmış değiliz (üstelik beni biraz şaşırtan bir %18-20 bu konularda bayağı dikkatli). Biz sapır sapır hastalıktan dökülmeye başlamadan bilinçli davranırsak beladan yırtarız gibi geliyor. Batı'da eşcinsellerin bunu öğrenmesi için neredeyse bir kuşağın tümden AIDS ile silinip gitmesi gerekmiş, biz bunu beklemeyiz herhalde? (Bu anketin sonuçları doğrultusunda hem bazı hastalıklar hem de korunma yöntemleri ile ilgili dergide yazılar yayınlanacak. Ama merak ettiğiniz ve yazılmasını istediğiniz bir konu varsa bunu dergiye yazarsanız yol gösterici olabilir. Teşekkürler)
KAOS GL 57 / 12
Uğur ALPER / İstanbul 22 Nisan Perşembe 22:00: Haydarpaşa Garı'nda ufak çaplı da olsa bir hareket var. Koşuşturan insanların arasında tamamı erkeklerden oluşan bir grup dikkat çekiyor. İşte o dikkat çeken grup bizdik. Lambda İstanbul'dan on eşcinsel erkek 23 Nisan Çocuk Bayramı'nı kutlamak üzere Ankara'ya hareket etmek üzere olan Anadolu Ekspresi'ne bindik. 23 Nisan Cuma 01:00: Trende tüm dikkatleri üzerimize çekmek uzun zaman almamıştı. Başka vagonlardan insanlar üşenmeden bizi görmeye gelip "bakın burada ibneler var" türünden cümleler kuruyorlardı. Bu ilgi bizi memnun etti ve her geçene gülümsemeyle karşılık verdik. Hatta bazı arkadaşlarımız işi genç delikanlıları kompartımanımızda misafir etmeye kadar götürdü. Bu arada Çocuk Bayramı çoktan başlamıştı. 23 Nisan Cuma 07:15: Ankara Garı'na indiğimizde ellerinde bayraklarla TRT çocuk korosunu beklerken Kaos'tan Atilla'yı karizmatik güneş gözlüğü ve kıyafetleriyle karşımızda gördük. Hemen boynuna atılıp tanıdık bir yüz görmenin mutluluğuyla yakınlaştım. Sonra "toplum henüz buna hazır değil" diyerek geri çekildim. Atilla kusursuz bir rehber olarak hepimizi dağıtım merkezi diyebileceğimiz Kızılay'da bir muhallebiciye götürdü. 23 Nisan Cuma 8:30: Dağıtım ve ayarlama işleri muhallebici romantizmi yaşamaya çalışan birkaç hetero çiftin arasında halledildi. Bu arada Lambda ve Kaos elemanları tanıştılar, kaynaştılar. Misafirler ve ev sahipleri olarak eşleştik ve dinlenmek üzere evlere dağıldık. Ben ve Öner çok az tanımamıza rağmen hakkında çok şey duyduğumuz Atilla'ya gittik. 23 Nisan Cuma. 9:00: Atilla'nın evi bir eşcinsel sığınma eviydi. Biz de oraya sığındık. Adını vermezsem ölürüm, Akif'in hazırladığı kahvaltı bizi Ankara'ya karşı daha sıcak hissettirdi. Akif zaten kusursuz bir aşçı ve ev erkeğiydi. BaharAnkara'nın geri kalan günlerinde sürekli İstanbullu geylerden evlenme teklifi aldı. Valla sevgilisi izin verse alıp İstanbul'a getirecektik.
23 Nisan Cuma 13:00: Saat 15:00'deki toplantıya dinç gidebilmek için uyumamız gerekiyordu. Ama biz uyuyarak vakit kaybetmedik ve birbirimizi tanımaya devam ettik. Atilla'nın evine zaten sürekli tanıyacak yeni birileri geliyordu. Atilla hakkındaki hayallerimiz sevgilisi olduğunu duyana kadar sürdü. Ama bu sefer sevgilisi gelince onu da beğendik ve hayallerimizin boyutunu değiştirdik, onu da dahil ettik. 23 Nisan Cuma 15:15: Tabii ki Coming Out Workshop'ına (workshop kaçınılmaz olarak tartışma toplantısına dönüştü) biraz geç gittik. BaharAnkara boyunca bu böyle oldu zaten, hep geciktik. Toplantı Kabare Sanat Merkezi adında, diskotek tadında bir mekandaydı. Bir an kendimi coming out toplantısında değil de, dans yarışmasında hissettim. Rahatlama açısından bu fikir iyiydi. Ali (sakallı olan) sosyo-ekonomik, sosyokültürel ve sosyo-seksüel bir açılış konuşması yaptı. Ali'den de en az Atilla kadar etkilendik. Toplantıda söz alıp konuşan herkesten, daha doğrusu çoğunluktan çok güzel fikirler dökülüyordu ve herkes birbirini anlamak için çaba sarf ediyordu. Bu geyler arasında pek sık rastlanan bir şey değildi. İnsanlar arasında karşılıklı fikir teatisi şeklinde gelişen bu başlangıç toplantısı, BaharAnkara'nın geri kalanı için çok güçlü umut sinyalleri veriyordu. 23 Nisan Cuma 21:00: Atilla'nın evinde, yani evimizdeyiz. Yemek yiyip yatacağız. Ertesi gün erkenden uyanıp pikniğe yetişmek zorundayız. 24 Nisan Cumartesi 03:00: Daha yeni yatabiliyoruz. Ev o kadar şenlikli ki kimsenin canı uyumak istemiyor. Zaten o kadar kişi nasıl yatay vaziyette o eve sığabilirdi ki. Neyse, bir şekilde sığdık ve yattık. Henüz Atilla ve sevgilisiyle ilgili fantezilerimizi gerçekleştirememiştik. 24 Nisan Cumartesi 07:30: Kalktık. Ama tam uyanıp uyanmadığımızdan emin değildik. Akif'in insanüstü çabalarıyla ve geylerin vazgeçemediği kadın Begüm'ün yardımlarıyla hazırlanan piknik yemekleri ve içecekler paketlendi. Büyükçe bir grup olarak yola çıkıldı. Ve tabii ki otobüse geç kalındı. Çok şükür tek geç kalan biz değildik. İstanbul'dan gelen lezbiyen grup (buna o gün için Yeşim de dahildi, o da İstanbul'dan geliyordu) gecikmişti. Bu arada Lambda'dan 6 kişi daha aramıza katılmıştı. 24 Nisan Cumartesi 8:45: Otobüsler anca hareket etti. Daha sonra öğrendik ki 111 kişiymişiz. Adana'dan, İzmir'den, Edirne'den ve Kayseri'den dünya tatlısı insanlar vardı. Otobüste kaynaştık. Kaynaşma işi çok hoşumuza gitmişti.
24 Nisan Cumartesi 12:00: Işık Dağı'na anca vardık ama kimsenin bu gecikmeden şikayeti yoktu. Sanki dağda otobüste eğleneceğimizden fazla mı eğlenecektik. Atilla bizim otobüsümüzü organize ediyordu, bunda da çok başarılıydı. Ona olan hayranlığımız katlanarak artıyordu. 25 Nisan Cumartesi 18:00: Lambda'dan esmer güzeli, yakışıklı arkadaşımız Bora'nın gür sesli uyarısıyla, yağmur yağmadan önce toparlanmak üzere koşuşturduk. O saate kadar çok iyi vakit geçirmiştik. Ben insanları o güzel doğanın içinde yatırıp kişilik tahlilleri yaptım, hepsi eşcinsel çıktı. Kaos'un en beğendiğim elemanlarından Güneş de bize psikolojik oyunlar oynattı ama yağmur yüzünden yarıda kaldı. Bu arada ne yazık ki Güneş'in de sevgilisi vardı, hem de çok hoştu. Kimi beğensek başı bağlıydı. Daha sonra öğrendik ki son zamanlarda Ankara gey ortamında sevgili sahibi olmak çok modaymış. Darısı başımıza, "gözümüz yok" dedik biz de. 26 Nisan Cumartesi 20:00: Ankara'ya sağ salim ve mutlu bir şekilde dönmüştük. Çok kirlendiklerini hisseden arkadaşlarımız hamama gitti. Piknikte, uzaktaki ağaçların arasında en çok vakit geçiren arkadaşların hamama gitmekte sabırsızlandıkları hiç de gözden kaçmadı. Biz ev ahalisi olarak bir fireyle hamama gitmeden eve geldik. Atilla bize evde kese yapmaya söz vermişti. 26 Nisan Cumartesi 24:00: Atilla'nın sevgilisi ona kese konusunda izin vermeyince başımızın çaresine baktık. Temiz ve pak bir şekilde gündüz tarifesi açtıracak bir taksi bulmak umuduyla kendimizi sokağa attık. Ankara'nın güzide gey barı Graffiti'ye ulaştık. Halk arasında "Graf" diye bilinen bu mekanda da eşcinsel eğilimli arkadaşlarla kaynaştık. Toplantılara katılan herkes oradaydı. Koskoca bir aile gibiydik. Birtakım arkadaşlarımızın bu aileye çocuk kazandırma isteğiyle denemelerde bulunduğunu gördük ve onlara bazı biyolojik gerçeklerden söz etmek zorunda kaldık. Bu arada Atilla altın sarısı gömleğiyle organizasyonun aksamaması için canla başla dans ediyor, balkona bile çıkıp enerjisini bizimle paylaşıyordu. Atilla'ya karşı hayranlık duygularımız artık ifade edilemeyecek boyutlara gelmişti. 27 Nisan Pazar 05:00: Graf'dan ayrılıp eve geldik. Akif bize yataklarımızı hazırlamıştı. Uzun, yorucu ama eğlenceli bir gecenin ardından ilk kez evimizde o kadar kısa sürede yatmaya hazırlandık. Eve dönüşte sayımızın arttığını fark ettik. Galiba birileri bizle gelmişti. Yatak sorununu halletmek için bizle gelen arkadaşları yataklarımıza paylaştırdık. Zorlu ve sıkıntılı olsa da sığmayı başardık. Bu konuda ise en rahatsız olan Öner'di çünkü daha o
KAOS GL 57 / 13
gece tanıştığı bir yabancıyla aynı yatakta yatmak zorunda kalmıştı.
ÖNER / İstanbul Sevgili arkadaşlar, Uğur'un benden önce davranıp e-mail atması benim için bir şanssızlık, adam İngiliz edebiyatı okumuş, kesin Shekspir'in en az bilinen eserlerinden arak yapmıştır, ruhumuz bile duymamıştır! Neyse, ben çok uykusuzum ama kısıtlı vaktimizi uyumakla harcayamazdık, değil mi? Hiç pişman değilim. Bütün gün arkadaşlarıma, büyülü Ankara gezisini yazdım e-maillerimde. Güneş, büyülü istekler dükkânını şimdi yapsan, ne isteyeceğimi biliyorum, Ankara'da sonsuz bir haftasonu! Ben durumu, her ne kadar bu yaz orada olmamış olsam da, duyduğum kadarıyla, Amsterdam Gay Games'in ufak bir modeli diye özetliyorum. Bunu etkinlikler anlamında değil (ki o anlamda da belki ufak bir modeli sayılabilir), daha çok duygu anlamında söylüyorum. Bir arkadaşıma yazarken de, ortasında, aslında oradaki atmosferi ve duygu yoğunluğunu dile getirmede sözlerin çok yetersiz, hatta ilgisiz kaldığını farkettim, çünkü ben olayları yazıyordum sırayla ve bu da çok birşey ifade etmiyor. Oradaki ruh hâlimizi, o sıcaklığı ve yakınlığı, o kaynaşmayı, güven duygusunu, korkusuzluğu, vs. orada olmayan bir insana anlatmam çok zor ama sizler beni anlıyorsunuz. Bence tüm bu olayın önemi de burada saklıydı. Tabii ki toplantılar, etkinlikler de hem öğretici hem de eğlenceli oldu ama bunlar sanki bizi birbirimize yaklaştırmada bir araçtı sanki. Yani bazen teorik olarak saatlerce, ya da sayfalarca tek başımıza yanıt aradığımız sorunları çözmede bize bir ipucu, hatta bir başlangıçtı. Şimdi bir kez tadını alınca, insan hep sürsün istiyor. Daha doyamamıştık ki birbirimize! O yüzden, bulduğumuz her fırsatta birbirimizi arayacağız, Ankara'ya gideceğiz, İstanbul'a geleceğiz, workshop'lar yapacağız, Olimpos'a gidip çifte büyü yaşayacağız. Kendimi o kadar rahatlamış ve farklı hissediyorum ki! Uğur'un İstanbul'da aldığı workshop konusunda yaptığı gibi (hani şu doğa manzarası meselesini öğrendiği yer!) abartıp, B.Ö., B.S. (Baharankara'dan önce, Baharankara'dan sonra) diyecek değilim, ama yine de en azından farklı, daha umutlu, daha cesur ve kararlı, daha iyimser ve güleryüzlü bir ruh hali içindeyim ve bugün öğle yemeğinde, bir yıldan fazladır birlikte çalıştığım, evli ve heteroseksüel (galiba) bir erkek arkadaşımla yemek yerken, haftasonu Ankara'da ne yaptığımı sorunca, gayet sakin (tabii biraz öncesinden planlamıştım) "Türkiyeli eşcinsellerin buluşmasına gittim, üç günlük bir etkinlikti ve harikaydi" dedim. Belki bunu aşırı bir rahatlık ve vurdumduymazlık içinde söylemedim, ama bu benim için çok cesur bir adımdı, ilk defa iş ortamımla uzaktan yakından ilgili birine açıldım ve daha önce hiç yapamayıp da Ankara'dan döndüğün gün yapmam tesadüf değil. Giderek şu coming-out işine bulduğumuz bahanelerin işleyiş surecini daha iyi kavrıyorum ve Baharankara bu yönde bir itici güç oldu, bunu hepimize borçluyum. Ha, işin daha ilginci, arkadaşımın tepkisi: "Ha, evet, o buluşmayı duymuştum." Tabii ben biraz gergin olduğum için, "Aa, sahi mi, nerden duymuştun?" diyemedim ama bir ara diyeceğim. Sizce de ilginç değil mi? Neyse, aslında saatlerce yazabilirim ama nasılsa yakında İstanbul'da görüşeceğiz. 19-23 Mayıs bir fırsat olabilir mi? Benim evimde üç kişilik daha yer var ama sizin için yer yataklarıyla falan çok daha fazlaya çıkabilir bu sayı, yeter ki gelin! Sizleri çok seviyorum.
KAOS GL 57 / 14
27 Nisan Pazar 14:00: Uyandığımızda bir önceki geceye dair hiçbir şey hatırlamıyorduk. Kim bilir başımıza neler gelmişti. Ama kesin mutlu bir şey gelmişti çünkü trenden indiğimizden beri dudaklarımızdan eksik olmayan gülümseme daha da büyümüştü. 27 Nisan Pazar 16:00: Güzel evimize Güneş güneş gibi doğdu, nurlu ışığıyla bizi aydınlattı. Bilgeliğin verdiği ağırbaşlılıkla bizi selamladı. Sırayla hepimiz önünde eğildik. Sonra ev ahalisine piknikte yarım kalan psikodrama oyunları oynattı. Güneş'in Kaosçulardan bir grup kurup psikodrama yaptırması gerektiğini düşündük. Herkesin kişisel gelişimi için çok yararlı olabilir. Mutlu birer eşcinsel olmanın yolu Güneş'n terapilerinden geçiyor sevgili Ankaralılar. 27 Nisan Pazar 19:00: Sunumların yapılacağı mekana geldik. Herkesin göğsüne ismi ve nereden geldiği yazan kağıtlar iğnelendi. Ama biz zaten çoktan birbirimizi tanımıştık. Kaynaşa kaynaşa bir hal olmuştuk. 27 Nisan Pazar 20:00: Yemeklerin ve alkollü içkilerin havasına kendimizi kaptırmıştık. Tam birkaçımız masalara çıkıp oynamak üzereydik ki. Ali tekrar sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel bir konuşma yaptı. Utandık ve sustuk. Zaten bir yandan da sunumlar devam ediyordu. Yapılan sunumlarda birkaç Kaosçunun "ya biz bunları zaten aylardır konuşuyoruz" dediğini duymama rağmen özellikle "eşcinsel öğrenci ağı" ve "liselerde eşcinsellik" konulu sunumları tüm dikkatimle dinledim. Liseyle ilgili sunumda "Liseli çıtırlar nasıl tavlanır, İstanbul'daki en yakışıklı çocukların olduğu liseler" gibi yararlı bilgiler almayı bekliyordum. Bunları öğrenemedim ama en azından bir fikir edindim. 27 Nisan Pazar 22:00: Yeşim'in sunumu ortalığı hareketlendirdi. Yeşim enejisiyle herkesi büyüledi ve sempatikliğiyle sevgisini kazandı. Onu zaten çok seviyorduk, daha bir kendimize yakın hissettik. Ona "anne" demek istedik. Sonuçta Yeşim'le de kaynaşmıştık. O ve birkaç lezbiyen arkadaşımız, dışarıdan bakıldığında birbirine çok yakın gibi gözükmeyen geyler ve lezbiyenler arasında bir köprü oldular ve bizi birbirimize yakınlaştırdılar. Bu arada, unutmadan, Atilla her zamanki gibi çok yakışıklıydı. Kerem'in "Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar" sunumu ise yemeğin üzerine çok iyi gitti. Biz slayt makinesini görünce, eğlenceli şeyler izleyeceğimizi sandık ama yaşamın acı gerçekleriyle karşılaştık. Kerem'in BaharAnkara'nın başından beri yaptığı anketlerin sonucu ise bence vahimdi. Ben geylerin daha bilinçli olduğunu
sanıyordum. Zaten anketin sonucu herhalde Kaos'ta da yayınlanır. 27 Nisan Pazar 23:00: Toplantı bitti ama kimse ayrılmak istemiyordu. Saat 1:00'de otobüsü olan bizler otobüsü kaçırma planları yapıyorduk. Lambda'dan arkadaşımız Öner ise geceyi parkta geçirmek istiyordu. Atilla yüce duyarlılığıyla Öner'in hamam ve barı hallettiğini, bir de parkın tadına vararak üçgeni tamamlamak istediğini çözümledi. Ama bir de eksik kalan sinema vardı bence. İnşallah bir dahaki Ankara seferine D'önercim. 28 Nisan Pazartesi 00:15: Yedi İstanbullu ve onları uğurlamak üzere orada bulunan 15 Ankaralı'nın oluşturduğu eşcinsel kalabalık Metro otobüs şirketinin önünde duygusal zamanlar geçiriyorduk. Üç harika günün sonuna gelmiştik ve gideceğimize hala inanamıyorduk. O güzel insanlarla sanki 40 yıldır dosttuk. Atilla'ya hatta 50-60 yıldır dosttuk. Herkesle tek tek sarıldık. Ben beğendiklerime ikişer kere sarıldım, hatta çok yakından "kaynaştım". Servis minibüsüne bindiğimizde Kadir bizi küfrederek uğurladı. Bu onun bize çok değer verdiğinin işaretiydi. Gözlerimiz bu davranışı karşısında dolu dolu oldu... Bunun orada kalmayacağını, bitmeyeceğini biliyorduk. Bir yarımız Ankara'da kalmıştı ama çok şükür telefon, e-mail gibi teknoloji destekleri vardı. Otobüs hareket ederken son bir kez Ankara'ya bakmak istedim. O hiç hoşlanmadığım şehir şimdi içindeki insanlar sayesinde bir şehirden çok daha fazlasını ifade eder olmuştu. Yaşadığım bu harika şeylerin eşcinsel olmanın bir nimeti olduğunu düşündüm. İyi ki geyim, iyi ki Ankara'ya gittim.
KAANGİR / İstanbul 22 Nisan “Günlük” “Evde duramadım saat 15:40 ve ben Kadıköy vapurundayım. İçimde inanılmaz bir sevinç ve bu sevincin getirdiği coşkulu bir heyecan var. Benim gibi benden, ben olan insanlarla inanılmaz olacağına inandığım üç gün geçiricem. Yanında kalacağım insanları, insanı çok merak ediyorum… Can dostum Kadir’le Tuzla’da vedalaştım. Şimdi Haydarpaşa’ya dönüyorum…”
Heyecanımı anlamanız için günlüğümden kısa bir alıntı yaptım. Evet tam anlamıyla inanılmazdı… Öncelikle BaharANKARA katılımcılarına sonsuz teşekkürler… Bana ve katılımcılarına böylesi güzel bir duyguyu yaşatan KAOS GL’ye, Atilla’ya, Ahmet’e, Ali Ferhat’a (Arap) ve ismini bilmediğim ama yüreklerini tanıdığım bütün katılımcılara sonsuz kez teşekkürler, hepinizi sonsuz kez muckluyorum!!! Bu buluşmayı anlatacak kelimeler, cümleler ve tamlamaları bulmak çok zor… Literatürdeki bir kelime; sadece bir kelime tam anlamıyla olmasa da yaşananları özetleyebilir. MÜKEMMEL… 22 Nisan Perşembe saat 21:30 İSTANBULDAYIZ Danışmanın önünde diğer katılımcılarla buluştuk. Ben, Alkan, Murat, Öner, Uğur Alper, Arif, Cenk, İbrahim, Buğra ve Yüksel’den oluşan grubumuz bizi Ankara’ya ulaştıracak trenciğimize doğru ilerledik… Dağınık kompartımanlardan bilet bulabilmiştik ama büyük bir çabayla sıkışarak da olsa iki kompartımana sığdık… Tren bir gullüm bir gullüm sormayın ayol… Herkes yerleştikten sonra av başladı… Ne avı mı? Manti avı ayol! Bazılarımız gelene geçene süzüm süzüm süzülürkene, bazılarımız birinin peşine takılıp vagonlarda seyri aleme daldılar… Ama içimizden birisi iffeti namusunu evde bırakarak gelmiş; hemen bir vagondan bir manti bulup kompartımana atmış… Olanlardan 10 dakika sonra haberimiz oldu… Topluca yan kompartımana yani Önerlerin kompartımanına gittik ve kompartımanımızın şeref ve haysiyetini kurtaralım diyerekten (kesinlikle kıskançlık yok canım…) çocuğu naşlattık… Tabi bu 10 dakikada neler oldu bilinmez… İbrahim’den aldığımız duyumlara göre trendeki son vagondan ilk vagona adımız çıkmış. Eee İbrahim, sen el alemin mantisini alırsan kompartımana adımız da çıkar canımız da ayol… Şaka maka, trende acayip bir potansiyel vardı. Her yan cıvıl cıvıl manti anacım, ahlana vahlana Ankara’ya ulaştık. 23 Nisan Cuma, Saat 07:10 ANKARADAYIZ Tüm gece uyumadım… Uyunur mu ayol 20 yılda ilk kez yaşıyorum böyle bir güzelliği… Neyse, uykulu gözlerle Kaos’tan gelecek arkadaşa bakınıyoruz… Ve beklenen an; adının Atilla olduğunu öğrendiğim arkadaş hepimizi öptü, tanıştık ve bizi misafir edecek arkadaşlarla buluşacağımız Akman Pastanesine gitmek için taksilere bindik. On dakikalık bir yoldan sonra bizleri ağırlamak üzere pastaneye gelen insanlarla tanışmaya başladık. Birer ikişer, bazıları üçer olaraktan bir eve misafir edildik. Eminim her arkadaşımızı Kaosçular çok iyi ağırlamıştır ama Ahmet-Ali Ferhat bir başkaydı. Yani yaşamak lazımdı. Misafir olduğumuz sürece resmen ev bizimdi. Ne dersek o oluyor, son kararlar hep bize bırakılıyordu.
KAOS GL 57 / 15
Bana, Buğra’ya, Yüksel’e yabancılık çektirmeyen, birbirinden güzel iki şekeri öpüyorum sağolun… Tanıdığım için de ayrı bir sevinç duyuyorum. Evimizde biraz dinlendikten sonra 14:30 sularında Kabare’ye gitmek üzere evden çıktık... KAOS GL’nin hazırladığı ve Kerem arkadaşımızın yönlendirdiği Coming-Out konulu Workshopa katıldık… 15:00’de başlayıp 19:00’a kadar süren toplantıda coming-out nedir- gerekli midir, ailelere coming-out yapmak gereklidir-gereksizdir gibi konularda hemen hemen herkes fikrini beyan etti. Uzun zamandır böyle hoş bir tartışma ortamı görmemiştim, büyük haz aldım. Workshop bitiminden sonra Ali Ferhat bizleri KAOS’un toplantılarını yaptığı Sakal Cafe’ye götürdü, orada bir şeyler içtik ve eve dönme kararı almıştık ki Buğra’nın aşkı depreşti ve bir arkadaşını görmeye gitmek istedi. Ali Ferhat nasıl dilerseniz diyerekten kalktı… Ve Cinnah Caddesine geldik. Buğra bacım “biraz kalalım” dedi. Gittiğimiz yer bir restoranttı, “seni burada bırakalım” dedik. Buğra’yı orada bırakıp eve geldik… Hemen uyudum çok yorgundum. Ahmet ve Ali Ferhat sabaha kadar piknik için börek yaptılar, canlarım sağolun… 24 Nisan Cumartesi, PİKNİKTEYİZ Sabah zar zor kalktık. İki otobüs bizi beklemiş. Hemen yerleştik yerlerimize. Işık Dağına gidilecekmiş. 2 saat kadar, sanırım zamanın tam farkına varamadım. Otobüs bir gullüm bir gullüm sormayın. Beni tanıyanlar bilirler, bir iki ibne görsem başlarım gullüme. Ayol 100 küsur ibne, rekor ayol. Ben nasıl durayım, tabi kabak çiçeği gibi açıldım. Tanıyım, tanımayayım herkesle gullüm geçiyorum… İnşallah rahatsız olmamıştır kimse. Rahatsız olanlar varsa… Bilemiyorum artıkın!!! Tabii şaka canım, herkes gullümdü piknikte… Piknik mükemmeldi. Çocukken yaptığım ama sen kız mısın diyerekten ayıplandığım herşeyi bu sefer onur ve gururla yaptım. İp atladım, yakan top oynadım, bağırdım, çağırdım ama ben olarak yaptım tüm bunları. Cinsel kimliğimle rahatça katıldığım ilk piknikti. İlk kez bu kadar çok insanla benim gibi düşünen, seven, yaşayan insanlarla aynı havayı teneffüs edebilmenin onurunu ve mutluluğunu yaşadım. Bu arada orada çok insan vardı, ama ben birisinden çok hoşlandım. Ona açılamadım ama… KAOS sayesinde açılıyorum. İsmi mühim değil ona bir öpücük borcum vardı hem de dudaklarından, ona bu satırlardan faiziyle ödüyorum MUCK!!! MUCK!!! MUCK!!! Ben ona TEA MAN dedim. TEA MAN seni çook çooook sevdim, oralarda iyi bak kendine MUCK!!!
KAOS GL 57 / 16
Her güzel olayın bir sonu vardır. Nihayetinde piknik de bitti. Ama yeni bir güzellik vardı sırada… Hamama gidilecekti. Hamama herkes gelmedi, zaten gelseydi sığamazdık çok küçüktü hamam. İstanbul’un hamamları nerde anacım... Çük kadar yerde yıkandık pek gullüm değildi, bir iki uyuz balamoz vardı ortalıkta gezinen, rahatsız oldum… Hamamı beğenmedim, çok güzeldi demek isterdim ama hayır çok küçük, dar, koli imkansız, anca masum masum öpüşler olabilir, tabi yanımda partnerim olsaydı olurdu ama yoktu ki!!! Hamamdan sonra evlere dağıldık. Sırada bar vardı. Ankara’da barlar az ama öz. Graffity Bar ve Blue Bar… Blue’ya gitme fırsatım olmadı ama Graffity çok hoş, kalite bir mekandı. Ve barı geyler doldurmuştu, yani İstanbul’daki gibi, köyden ineğini, davarını satıp şehre inen ayılar yoktu. Graffity’yi çok sevdim, tek olumsuzluk benim gibi genç ve güzel bir kadının kapıda dakikalarca bekletilmesiydi. İstanbul’da olmayan bir olay daha var. Düşünsenize bara gideceksiniz ve şehrin merkezinden bir servise biniyorsunuz, barın kapısında iniyorsunuz. Bardan çıkıp servisle eve dönüyorsunuz. Böyle mükemmel bir olayı gerçekleştirmeyi başaran tüm insanları kutluyorum. Bardan çıktık, tabii çok yorgunduk. Kimse durmadan dans etti. Yorgun ve bitap olarak saat 6 civarlarında eve geldik ve uyumaya başladık… 25 Nisan Pazar SON GÜN Saat 13:00 kalktık ve son gece için kokteyle hazırlık yaptık. Ahmet’e beni sinemaya götürmesini rica ettim, orospuluğum tuttu ne yapayım? Gittim… Ayol ne hoş bir yer, lubunyalar pek gullüm, pek sıcak kanlı ama salon hetero dolu, gey aradım ama nakka, hep hetero. Ama insanlar çok rahat, İstanbul’da bu rahatlık yok. 18’e kadar sinemadaydık ama valla bir şey yapmadım. İnanmadığınızı biliyorum ama cenabım Allah biliyor ki 2 saat boyunca namusuma ve ırzıma mukayyet oldum. Saat 19:00 gibi kokteylde olduk. Ali, Ali Ferhat, Yeşim ve ismini hatırlayamadığım arkadaşlar, lezbiyenlik, geylik ve iş hayatı, Kaosun Tarihi ve Kerem arkadaşımızın sunduğu cinsel hastalık konulu sunumları dinledik. Ve ayrılık vakti… Saat 23 gibi kokteyl bitti. Ev sahipleri konuklarını otobüslerin acentalarına kadar uğurladı. Otobüse gitmek için servise binince bir garip oldum, olduk. Çok kısa sürdü. Ama güzel şeyler hep kısa sürmez mi, her insanı tek tek kucaklamak isterdim ama olmadı. Kendimi, insanları, şu an bu satırları okumayı başaran ve eşcinsel hareketin içinde olan her insanı seviyorum. İyi ki eşcinseliz, iyi ki ibneyiz ve iyi ki varız!!! Hepinizi öpüyorum. Sevgiler MUCK!!!!!!!!
KAOS GL 57 / 17
Tezer KANIK Toplumsallaşma süreciyle kadın cinsinin, toplumsal Ankara platformda kadın cinsiyeti rolüne dönüşmesi/
dönüştürülmesini görüyoruz. Bunun sonucunda da boyun eğen, kendi bedenine, kendi kimliğine yabancılaşan ve kendine düşman bir yapıyı içselleştirmek zorunda kalan kadının yaşadığı bir dizi psiko-sosyolojik sorunlar yumağıyla karşılaşıyoruz.
Toplumsal öğrenme kuramı ışığında konuya yaklaşırsak çocuğun cinselliğine göre ilk değerlerin içselleştirildiği aileden başlamak üzere okulda, işyerinde, arkadaş çevresinde yoğunlaşarak süren kadın-erkek rol kalıplarının bireyi nasıl kendi özvarlığına yabancılaştırdığını, kazandığı sosyal kimliğin (kendisinin olmayan değerler sistemiyle) nasıl bireysel yabancılaşmışlığı arttırdığını açıklayabiliriz. Kadın doğduğu andan itibaren kendisi için doğruluğuna inandığı değerlerle değil içinde bulunduğu sosyal yapılanmanın normatif değerlerinin onun için öngördüğü doğrular yapılanmasıyla karşı karşıya kalır. Oynayacağı oyuncaklar, giyeceği kıyafetler , ona uygun görülen narin isimler, nerede nasıl davranacağı onun dışında belirlenmiştir. Sosyalleşme süreci ataerkil yapılanmanın kendi varlığını devam ettirmesinde çok büyük bir öneme sahip olduğu için kadının itaatinin sağlanması ve erkeklerin koruyucu-egemen bir bakışaçısını kazanması özellikle üzerinde durulan konulardır.
Kendi cinselliğine bu denli yabancılaştırılan, kendi bedeni üzerinde bile söz hakkı olmayan kadının lezbiyen oluşu durumunda yaşayacağı sancıları hayal etmek bile çok korkunç geliyor insana. KAOS GL 57 / 18
Yüceltilen erkek değerleriyle karşı-karşıya kalan kadın kendi kimliğine öylesine yabancılaştırılır ki aile içinde ve toplumda iyi bir statü kazanmasının, saygı duyulan bir insan olmasının ve istediklerine ulaşmasının en iyi yolunun erkek kimliği alternatifleri olduğunu anlayınca ya erkek gibi davranmaya öykünür, ya ezilmişliğini kabul edip herşeye itaat eder ya da kendi kadın kimliğini var etme ve bu eşitsiz yapılanmaya karşı çıkma mücadelesine girer. Erkek kimliğine öykünen kadınlar kendilerini yaşamama dolayısıyla kendi kadınlıklarına yabancılaşmaya başlarlar. Çünkü kadın olmak, kadın olduğunu yüksek sesle söylemek bu erkek yapılanmasında onun ciddiye alınmaması, aşağılanması, acı çekmesi anlamına gelir. Erkek yapılanması içinde kendini eriten kadınlar, erkek gibi davranmak, erkek gibi giyinmek, erkek literatüründeki konuşma ağzını kullanmak durumunda oldukları için ataerkil yapılanmada
beğenilen insanlar olarak görülürler. Çünkü “maşallah erkek gibi kızdır” artık o!… Kendisini erkek olma nimetleriyle yücelten insanları arkadaş olarak seçen kadın kendini erittiği bu ataerkil yapı içerisinde özgürleştiği yanılgısını, kadın olmasının doğuracağı en küçük problemde farkedip “elinin hamuruyla erkek işine karışmamayı” öğrenir. Artık o ne bir kadındır ne de bir erkek. Bu çatışma kadının, hem zayıf varlıklar olarak küçümsediği hemcinslerine hem de bir türlü dahil olmadığı erkek cinsine karşı kırgınlığı getirir. Sosyalleşme süreci ataerkil yapıca öylesine biçimlendirilmiştir ki bireyin seçeceği meslekler bile “kadın işi” – “erkek işi” olarak ayrılmıştır. Örneğin ev işi kesinlikle kadının görevidir. Bireyin tutum ve davranışları bile cinsiyetinin ne olduğuna bağlı olarak biçimlendirilmiştir. Örneğin erkekler ağlamaz, karı gibi gülmezler. Oysa kadın için ağlamak, korkmak çok doğal birşeydir. Kadınların erkeklerle arkadaşlığı sınırlandırılmıştır. Kadının en büyük vazifesi iffetini dış mihraklardan korumaktır. Bunu öncelikle ailesi, çocukları ve eşi için yapmalıdır. Okulda gördüğü kitaplarda bireye cinsiyetine göre nasıl davranması gerektiği öğretilmektedir. Doğduğu andan itibaren kendini içinde bulduğu ilahi dini bile bireyin cinsiyetine göre yerini ve görevlerini ona dikta eder. Kadının salt cinsiyetinden dolayı kendisine yöneltilen bunca ağır ve küçültücü yapılanmadan sonra kendini varetmesi ve tüm bunların dışına çıkıp kendine bir yaşam kurması oldukça zordur. Evlilik kurumuyla zincirlenen bireysel ilişkileriyle de kadın kendine yabancılaşmanın en yoğun alanına girmiş olur. Artık o yuvayı yapan dişi kuştu. Ev işlerini yapar, eşine hizmet eder, çocuk doğurur; bu çocukları kendisine düşman bu yapılanma içerisinde yetiştirmek zorunda kalır. Kadın ailesinin namusunu da simgeler aynı amanda. Kiminle sevişeceği, kime aşık olacağı belirlenmiştir. Kocasının küçük çapkınlıkları onun elinin kiridir ama kadının kocasından başkalarına gönlünün kayması kesinlikle namussuzluktur, yüzkarasıdır. Kendi cinselliğine bu denli yabancılaştırılan, kendi bedeni üzerinde bile söz hakkı olmayan kadının lezbiyen oluşu durumunda yaşayacağı sancıları hayal etmek bile çok korkunç geliyor insana. Artık o hem namussuz, hem sapık hem de yüzkarasıdır. Kadın kimliği öylesine baskı altında
tutulmuştur ki bir de bunun üstüne lezbiyen olmak çok daha fazla problemi beraberinde getirir. Kadınlara ilgi duyduğunu algıladığı ilk devrelerde pek çok lezbiyenin erkek mi, kadın mı rolünde olduğu sorusuna takıldığını düşünüyorum. Çünkü bizlere insan ilişkileri öylesine rol kalıpları içinde öğretilmiştir ki bunun dışını hayal etmek ve yaşamak çok zordur. Oysa kadın oluşunun güzelliğini hissedip kadınları seven bir kadın olmak çok uzak bir düş gibidir. Lezbiyen olmanın getirdiği bir diğer sıkıntı ise yanındaki kadının sevgilisi olduğunu söylemediği zaman sıkıntı yaşamayacağı düşüncesiyle birlikteliklerinden dolayı sorun yaşayan heteroseksüel arkadaşlarından daha şanslı sayma yanılgısıdır. Bunun aslında ne kadar acı ve bireyi kendisine yabancılaştıran korkunç bir durum olduğunu algılayamamak bir lezbiyen için çok üzüntü veren bir durumdur bana göre… En yakın arkadaş çevresinde bile sevgilisine yabancısıymış gibi davranmak zorunda kalmak en başta kocaman bir yalandır, ardından kendi gerçekliğini yadsımaktır. Tüm bunlar lezbiyen kadınların kendilerine yabancılaşması ve hatta kendi gerçeklerini çarpıtması sonucunu doğurmaktadır. İşte tüm bu yapılanmayı kırmak ve tüm gerçekliğiyle, dürüstçe ve özgürce kendimizi varkılmak için lezbiyen ve feminist kadınların daha mücadeleci ve daha realist olmaları gerektiği inancındayım. Bu inançla eşcinsel ve kadın gruplarının varlığını çok önemli buluyorum.
Arkadaşlar A ile tanıştırdılar. 19 yaşında bir eşcinsel. Bana kısaca H. KANDOK hayatının bir dönemini anlattı. 16-17 yaşlarındayken, tekstil Denizli fabrikasında çalışırken patronu ona tecavüz etmiş; ya bana vereceksin ya da kovulursun tehdidiyle… İlk beraberlik tecavüz yoluyla olmuş ama daha sonraları o da zevk almaya başlamış ve bir buçuk yıl sürmüş beraberlikleri. Tecavüze uğramadan önce eşcinsel beraberliği hiç düşünmemişmiş. A eşcinselliği kötü yola düşmek olarak görüyor ve patronunun tecavüzüne uğramasaymış eşcinsel olmayabileceğine inanıyor. Oysa o davranışları ve ilgi alanlarıyla tam bir eşcinsel; kendini kadın gibi hissettiğini, kadınların yaptığı işlere ilgi duyduğunu, duygusal olarak kadınlara değil, erkeklere ilgi duyduğunu söylüyor. Ama eşcinselliğinin bilincinde değil. Eşcinselliğinden utanıyor. Tecavüze uğradıktan sonra eşcinsel olduğuna inanıyor. Tecrübeli aktif eşcinseller A'yı bulmuş. A da eşcinselliğinin farkında olmayarak ilişkilerinin tadını çıkarmış nasıl olsa eşcinsel batağa düştüm diyerek. İkinci beraber olduğu erkek 50 yaşlarında bir aktifmiş. 8-10 beraberlik yaşamış onunla. Birgün yaşlı eşcinsel A'nın iş telefonunu bir çocuğa vermiş. Çocuk da sarhoşken A'yı aramış işyerinden. A o gün işyerinde olmayınca, sarhoş çocuk telefona çıkan kişiye A'nın eşcinselliğinden bahsetmiş. Telefona çıkan çocuk da, aynı işyerinde çalışan A'nın eniştesine bahsetmiş A'nın eşcinselliğinden. Eniştesi A'ya eşcinsel ilişkileri bırakmasını söylemiş. A, utancından bir yıl uzaklaşmış eşcinsel ilişkilerden. Hatta intihar etmeyi bile düşünmüş. Şu anda ablası ve eniştesiyle birlikte yaşıyormuş ve gizli gizli devam ettiriyormuş eşcinsel beraberliklerini. A, eşcinsel ilişkilerinden pişmanlık duyuyor ve en çok dine aykırı olmasından rahatsızlık duyuyor. En büyük korkusu eşcinselliğini ailesinin öğrenmesi. Askere gitmek istemiyor, ama ailesine ve topluma ne cevap vereceğini bilmiyor. Cinsel kimliğini daha net olarak belirleyememiş. Biseksüelim yalanının arkasına sığınıyor. Sanki kadınlarla da yatınca eşcinselliğinin hafifleyeceğini sanıyor.
KAOS GL 57 / 19
Şarmut A. İKARUS Mağazada bana ayakkabı satmaya çalışan oğlan, Ankara ayakkabıların sağ tekini değil de sol tekini, hatta
ikisini birden giyerek karar vermek isteyişime biraz şaşırdı.
Serdar yurtdışından döner dönmez ona hemen söyledim: “Sana DOLBY STEREO SÜMBÜL adını taktım.” Pek anlamadı. Büllüğe, Adana ve çevre illerde “Sümbül” dendiğini öğrendiğinde gülmekten kendini alamadı. Dolby stereo’dan neyi kastettiğimi de hemen kavradı. Utangaç utangaç güler Serdar. Eğri burnuyla dudaklarının yaptığı kıvrım yüzünden yüzü öpücüklere boğ beni diye bağırıyor gülünce. Seksi oluyor. O böyle seksi olduğu zaman ise, ona verdiğim “Bir daha seni taciz etmeyeceğim,” sözümde kim bilir kaçıncı kez durmuyorum, sözümde durmayacağımı da biliyor, bile bile de bana gelmeyi sürdürüyor. O, hasret süresi ne kadar uzun olursa o kadar büyüyen bir canavarın onu “Yiycem seni, yiycem seni!” diye karşılayacağını biliyor artık. Gelecem ama uslu duracaksın, demiyor çünkü. Masum olanı baştan çıkarmak. Serdar ile birlikte keşfettiğim zayıf noktam ya da zaafım bu. Tanrılar beni her zaman korumuyor. En korumasız yerimden, zaafımdan vurdu Serdar beni. Bu kadar hiddetleneceğini hiç düşünemedim. Düşünecek durumda değilim. Karakterim öyle değil.
Bana bedenini bir armağan gibi sunmasından sıkıldığımı ona söylemedim. Aşkta lütfetmenin yanlış olduğunu o daha öğrenemedi. O yeterince acı çekmedi. KAOS GL 57 / 20
Başlangıçta masumdu. Amerika gibi, keşfe açık, yeni her şey, her yer gibi çekiciydi işte. Öyle. Keşfedilecekti öyleyse, belki fethedilecekti de. O, hayatının başındaydı ve ben sözümle, sözümü deyişimle, sözümün özüyle kafasını karıştırmıştım. Hayata, aşka, dostluğa ilişkin ahkamlarım ona hadis gibi geliyordu. Bu gibi durumlarda peygamber olmanın keyfini sürerken insan yarı tanrı olmak madalyonun tersini unutmayı yeğleyebiliyor, keyiften sekiz köşeyken. Yadsımayarak bende olmadığına kendimi inandırmaya çalıştığım narsizm hastalığımı da itiraf edince kendimi daha çok beğenmeme yol açacak denli hayran oldu bana. Özenecek bir model bulmuştu. Sıradan bir insan gibi yaşayabilmesini, para, mal mülk peşinde koşturarak mutlu olmasını engellemiştim. Yabancılaşmaya yatkındı ve ben bu yatkınlığını sezdiğim anda yarasını sarmaya karar verdim. Yaramı sar çağrısı ondan geldi. Açıkça “Yardım edin lütfen,” dedi. Başını da önüne eğdi, parmaklarıyla oynadı. Çenesi titredi. Yarası sarılmalıydı. Ben ona sarılmalıydım. Onu
öpmeliydim. Sonra, o henüz şaşkınlığını üstünden atamamışken, hatta zangır zangır titrerken heyecandan, bir elimle onun düğmelerini açmaya çalışmalıydım, o özellikle pantolon önünün açılmasına karşı çıkmalıydı, ben ısrar etmeliydim, çabuk olmalıydım, sümbülünü ağzıma alıverdiğimde dimdik olmasından anlamasaydım da nereden anlasaydım onun da bundan hoşlandığını. Üstelik bir zevk çığlığı ile bedenini öyle bir geri atmış da yaya gerilmiş bir ok gibi ağzımı doldurmuş olmalıydı sümbülü. Sonra öyle çırılçıplak sarılmalıydık ki birbirimize, öyle utanmasızca bakmalıydık ki gözlerimize. Sonra gene ben atlamalıyım dudaklarına, o durağan ama aynı “N’olacak şimdi?” ikilemli bakışıyla dudaklarını çekmemeli ve biz en çok el ele tutuşmayı, parmak güreşi yapmayı ve bi de, bi de traşsız çenelerimizi ve alınlarımızı birbirlerine sürtmeyi çok sevmeliydik. Her sürtünmeden sonra gene gözlerimizin içine de bakabiliyor olmalıydık. Ne anadan, ne babadan görmediği denli çok sevgi vermeliyim ona. Biz, birbirimizi zedelemeyi, örselemeyi sever olduğumuzu daha sonra anlayacaktık. Beni bu yüzden vazgeçilmez olarak kafasına çakarken o da, ben de bilemezdik aynı sebepten canımı yakacağını. İlk sevişmemizde, daha doğrusu benim onu ilk sevişimde kaleyi fethetme telaşımdan fark edememiştim. Ancak, ikincisinde ışık tam da başına vurunca gördüm ki sümbülünde iki delik var. Serdar’ın büllüğü iki delikli. Lan götünde de iki delik olmasın senin, allahcım yarabbicim seni özenmiş de yaratmış, diyerek bakmak istedim, göstermedi. Onca zaman, onu her taciz edişimde üç tabusu vardı. O miniminnacık poposunu bana hiç dönmedi, benim büllüğüm nasıl hiç merak etmedi; göz ucuyla bile bakmamıştır. Bunlar neyse de, üçüncü tabusu ile topuğumdaki sancının yakın ilgisi olduğunu şimdi bu öyküyü yazarken anlıyorum. Beni kendiliğinden, coşkuyla hiç öpmedi. Dudaklarımı onunkiler üstüne hep ben yapıştırıyordum. İlk kez sarıldığımız anın coşkusunu hep anımsadı ama. Hep anımsadı o ilk sarılıştaki sahiciliği. Mekan, ışık, koku ayrıntılarıyla belirledi. O anda LM içiyorsa ve benim sigaram bitmişse ve aynı gece onun “elemini” içmişsem, o LM paketi saklanacak ve beni evde bulamadığı bir gün kapıma bırakılacaktı. İçtiğimiz şarapların mantarları da kutsi idi. Çöpe atılamazlardı. Onlardan avize vb. süs eşyaları yapacaktı bana. Her anımızı, birlikte olduğumuz her zaman dilimini, her mekanı
belirlemek için çırpınıp durmalıydık. Biz filler gibi olmuştuk artık. Sinyaller göndermeye başladık bir süre sonra, söze giderek daha az gerek duymaya başladık. Sözün biz ve dışardakiler arasında, hatta ikimiz arasında bile bazen şiddet kaynağı olduğunu anladığımız zaman ve durumlarda Serdar hiç konuşmamaya kadar götürdü direnişini. Birey olmaya çalışıyor, dünyayı karşı çıkarak öğrenmeye, dünyayı yaşanılır kılmaya çalışırken, bu konuda kafa yorarken yaşamayı öğreniyor, ama giderek ipekten iplik gibi narinleştikçe sağlamlaşıyor, sağlamlaştıkça narinleşiyordu. Benim gözümde daha da büyüyordu. Ona aşık oluyordum. Bunu açıkça belli ettim. Kız arkadaşlarıyla da ilişki kurmasına hiç ses etmiyordum. Edemezdim. Etmezdim de. Ben kendim özgürlükten yana iken ona nasıl kısıtlama koyabilirdim ki. Kısıtlama koysam kaç yazacaktı ki? Ev arkadaşıyla tanıştırmayacaktı beni. Ben istemedim ki tanışayım. Sizi mutlaka tanımalı. O da çok okur, şiire, öyküye meraklı. Gerek yok, dedim. Serdar bu tedirginliğimi, çekingenlik ya da arkadaşı bizim Serdar’la arkadaşlığımızı, dostluğumuzu, ne kadarını biliyorsa tabii, onaylamayacağından korktuğum şeklinde yorumladı. Öyle bir anlattı ki ev arkadaşını, görmeden ağzımın suyu aktı. Ben kendime ihanet edemem. Bastıramam canavarımı. Beni de ona öyle anlatmış olmalı ki tanıştığımız gece… o çocukla… tanıştık o gece: Uzamaya çalıştıkça kafasının üstünde usul kıvırcıklara dönüşen o sarı saçlıyla, o ben baktığımda yeşilini yere düşüren deniz gözlüyle, o hani beni dinlerken şeytan tırnaklarını yiyen, hele bir de ikinci bardaktan sonra ağzını ağzıma yapıştırıp bir daha hiç çekmeyen, iki kolu yana düşmüşken gözlerini kapamış kendini öylece bana bırakmış o sabi… muntazam traşlı ensesini her öpüşümde “Ih” diye inleyen o çocuk… o masum. “Serdar, şarabımız bitmiş,” demiştim sadece ve Serdar şarap aramaya çıkmıştı. O dönene kadar da Şarmuta keşif ve fetih çalışmalarının en heyecan verici yerindeydi. Adını unuttuğum o çocukla yerdeydik ve sümbüllerimiz birbirimizin ağzındaydı Serdar elinde yeni bir şarap şişesi kapıda belirdiğinde. İçkili olduğum zaman daha bir şımarır ve muzırlaşırım. Serdar’la göz gözeydik gene. “Bak, biz de DOLBY STEREO olduk!” deyivermişim. Gülüp geçebilirdi, gelip bize katılabilirdi. Küsebilirdi, bunu bana nasıl yaparsınız diye bağırabilirdi. Hayır. Elinin altında ne varsa onu tuttuğu gibi yere çakmalıydı. Bu da salonun girişindeki sehpanın üstünde sanki cümle alem toptan kullansın diye devasa yapılmış camdan küllüktü. Göz göze geldiğimiz andı işte. Sağ eli
küllüğü kaptığı gibi yere çaktı. Aynı anda geri döndü Serdar. Kapıyı çarptı gitti. Şarap şişesini de dışarı çıkar çıkmaz asfalta çaktığını duyduğumda sağ topuğumun sancısı, akan kan, “ev arkadaşı” çocuğun telefonla ambulans çağırması üst üste çekilmiş kareler gibi kalmış aklımda. Küllükten o saniyede, o şaşkınlık ve öfkeden doğma camdan bir bıçak yerdeki iki çıplak bedenden bana ait olanın bula bula sağ topuğunu bulmuş, büyükçe bir parçasını da alıp götürmüştü. Dikiş atılırken, adı neydi o çocuğun, bayılacak gibi olmasına, hemşirenin “Ay nasıl oldu bu allaaşkına!” diye sormasına çok güldüm. Topuğuma dikiş atılırken gülmekte olduğumu gören hemşire sorusunu yinelemedi. İşi bitince, “Ayy şekerim, öyle tuhaf insanlar var ki…” diyecekmiş gibi geldi bana bakışları. Dikişler düşene kadar görüşmek istemedim Serdar’la. Oysa ertesi gün telefon etti. Onu özlediğimi söyledim ve onu bir daha taciz etmeyeceğimi. Batıkent’teki kız arkadaşı Eryaman’a taşınacakmış. Ona yardım ediyormuş. Beni arayamadığı için üzgünmüş. Seni çok özledim, dedim bir daha, ama biraz daha özleyeyim, dedim sonra. Şu kitabın dizgi düzeltisini bitirmem lazım, dedim. Anlayışla karşıladık aramıza kendiliğinden düşen hasreti. Sizden biraz uzaklaşmam lazım. Düşünmeye, kendimle başbaşa olmam lazım, diyerek gitmişti yurtdışına. Ona da “gitme” demedim, yaptırım olurdu. Yad ellere varır varmaz anlayacaktı kendisi için en doğru olanı, en değerli dostu kim, onu olduğu gibi seven kim bunu anlamalıydı. Çok uzun sürmedi anlaması. Gittiğinin ilk haftasında telefon etti. Ardından uzun bir mektup geldi, hasret kokan. Mektubunda, burada Ankara’dayken yaptığımız edebiyat sohbetlerini ne denli özlediği aşikardı. Gider gitmez bir parfüm dükkanında almış soluğu. Benim kokumu bulmuş. Derin derin içine çekmiş. Öyle hasret gidermiş ama hep –miş gibiymiş. O koku beni anımsatıyormuş sadece, asla tenimde koktuğu gibi kokmuyormuş şişe ya da kendi bileğine sıktığında. Kokunuz, diyordu telefonda, başka bir şey demiyordu. Buralarda ancak böyle tutunabiliyorum yalnızlığıma. Ben sana demedim, diyemedim. Hiç yorum yapmadım. Ona hiç telefon etmedim. Mektuplarına hiç yanıt vermedim. Sadece her hafta aradığında aşkla dolu ses tonumu, onu ne denli özlediğimi esirgemedim kulaklarından. Ama yurtdışında master yapmaya gitmişken hasret bunalımlarıyla vakit yitirmemesi gerektiğini söyledim. Oysa içimden, bırak oraları gel artık diye haykırıyordum. Tuttum kendimi. Kararı o vermeliydi. Hem ben epey yol katetmiş olmanın rahatlığını yaşarken onun da kendi hayatında yol
Ben de attım oyumu, gay olduğumu bilmeden beni seven sayan, varlığımı görmezden gelen bir dünyanın, sistemin bize lütuf gibi sunduğu seçimde kendimi bir bok sanarak oy attım, kendime ihanet ederek oy verdim değişik değişik partilere. KAOS GL 57 / 21
katetmesini engelleyemezdim. Gel artık, desem benden nefret de edebilirdi. Onu yeni bir eşiğe hapsetmeye hakkım yoktu. Elinin altında yere çakacak bir şeyler de bulamayabilirdi. Dolby Stereo sümbül. O hâlâ heteroseksüel, öyle biliyor kendini. Beni çok sevip saydığı için katlanıyor tacizlerime. Onun içim yazdığım “Ebru Aşk” başlıklı şiirimi çok sevmişti. O yetmedi, bir şarkıma konu, bir öykümün kahramanı da olmak istiyor. Ama, ona “Seni sevmediğim hiç gitmez aklımdan” diye biten bir şiir daha yazdığımı henüz bilmiyor. Sağ topuğumu yitirmeme sebep olduğunu ona söylemedim. Bana bedenini bir armağan gibi sunmasından sıkıldığımı ona söylemedim. Aşkta lütfetmenin yanlış olduğunu o daha öğrenemedi. O yeterince acı çekmedi. Ama dolby stereo sağır da değil ki bir omuz silkip mutlu oluversin. Oyumu atacağım seçimlerde, diyerek İstanbul’a gitti. Kokumun belleği onu izleyecek, bunu o da biliyor, ben de. Onu rahat bırakacağım, o beni arayacak ve asla “Seni özledim, sensiz hiç tadı yok İstanbul’un” demeyecek. Ben satır aralarında buna benzer anlamlar aramayı sürdüreceğim ama ben telefonu hep “Seni çok özledim” diye kapatacağım, o da buna karşılık ancak “Ben de sizi,” diyebilecek. İlk ve kendiliğinden hiç olamayacak belki de. Bunu ondan beklememeyi öğrendim. Onu kendine bırakıyorum, o da beni kendime. Ayrı ayrı yollarımızda koştururken, yorulduğumuzda özellikle, önünde sonunda yollarımız kesişiyor. Yurtdışından bana kokumdan bir şişe getirmiş. Ah bu kokunuz, dedi verirken şişeyi. Sarıldık gene, kanatmacasına sürttük çenelerimizi, alınlarımızı.
KAOS GL 57 / 22
Güreştirdik gene parmaklarımızı. Ben sözümü gene tutamadım. O gene put gibi durdu. Öyle işte. Buluyoruz birbirimizi ve sarılıveriyoruz kendimize. Ertesi gün, seçimlerde oy kullanacağım, dedi ve gitti. Ben de attım oyumu, gay olduğumu bilmeden beni seven sayan, varlığımı görmezden gelen bir dünyanın, sistemin bize lütuf gibi sunduğu seçimde kendimi bir bok sanarak oy attım, kendime ihanet ederek oy verdim değişik değişik partilere. Şimdi ben birey olarak oy attım, faşistlerin ve şeriatçıların başımıza gelmesinden korkarak. Uzlaşma adına şimdi birey olarak doğru bildiğim çoğalınca, yani herkes birey olarak doğruyu yaptığını zannedince, ortaya çıkan herkes için doğru olan olamayacak ve hepimiz, teker teker uzlaşma adına bir yanlış hükümetin kurulmasına katkıda bulunmuş olacağız. Özgürlüğümü tümüyle yaşayabileyim diye attığım oy, özgürlüğümü kısıtlamak için kullanılacak. Tıpkı grip gibi. Bedene iyi davranmazsanız, üşütürseniz, düzenli beslenmeyip üstelik de sigara ve içki içerseniz, hatta uykudan nasibinizi de bu içkili gecelerde az alırsanız, gribe yakalanmanız işten bile değil, değil mi? Beden kendi itiraz eder, bana böyle davranmaya hakkın yok, diye. Ama yatağa devrilen gene beden olur, yerinden kalkamayan, birazdan gitmek zorundaki sevgili bütün haşmetiyle karşımda dururken yatağa, ilaca, dinlenmek zorunluluğuna kıstırılmış olmak gibi tıpkı. Serdar da yanımda değil üstelik. Demokrasiymiş. Görürsem söylerim. Parmağıma boya sürdüler bi de. Önce, bu ibnedir işareti gibi geldi, üçgen gibi, çarpı gibi, sonra baktım herkese sürüyorlar boyadan. Sevindim. Topuğumun ağrısı da geçecek biliyorum. Bedenimin belleği şimdilik topuğumda zonkluyor. Televizyonda güreş “müsabakalarını” izliyorum. Ankara Film Festivali’nde bir Beyaz Gece’nin sabahında döşeğimdeki masum mu olacak bilmiyorum. Serdar bu yıl festivalde olmayacak, o şimdi Nietzsche’yi anlamaya çalışıyor. Anladığı zaman, işte o zaman topuğumdaki sancı ona geçecek. Öyle.
………/ Hatay Uzun bir süreden beri yazmak istediğim halde ancak şimdi yazabiliyorum. Dergimizden ancak Ekim 1998 tarihinde haberdar olabildim. İşin doğrusu daha önce haberdar olmayı dilerdim. Sağlık olsun. Yaşamda çoğu kez hatta her zaman cinsel kimliğimden kaynaklanan yalnızlığımı ve iç çatışmalarımı ve umutsuzluğumu paylaşabileceğim insanların olabileceğini ve bir dergimizin olabileceğini hiç düşünmedim. Bu nedenle kendimi devamlı ekonomik ve sosyal ve kültürel yaşamda güçlü kılacak mücadeleler içerisinde oldum. Bu çabalarımı ve mücadelemi her zaman gururla kendime ifade etmekten de bir onur duyarım. Yaşamı severim ve hiçbir zaman ne olursa olsun yaşamı değil yaşamı kirletmek için elinden geleni yapanları eleştirir onlarla mücadele edilmesi gereğine inanırım. Bu doğrultuda dergime merhaba demekten mensuplarına minnet duygularımı iletmekten büyük bir gurur duyuyor ve üreten, mücadelemizi sağlam bir zeminde ve gerçekçi bir şekilde yürüten arkadaşlarımızın da kendileri ile gurur duymaları gerekmektedir. Samimiyetle ifade etmeliyim ki üniversite mezunu olmama ve batılı anlamda çağdaş yaşamı benimseyen ve yaşayan biri olarak eşcinsel yaşam ve birlikteliği bugüne kadar düşünemedim, inanamadım. Bu nedenle dergimizi ve amaçlarımızı önemsiyorum. Ancak bizim de sorumluluklarımızın olduğuna inanıyorum. İlkin ekonomik olarak iyi durumda olanlarımızın finans anlamında ekonomik katkılarında bonkör olmaları ve bunu bir sorumluluk anlayışı ile devam ettirmeleri, arkadaşlarımızın gerek
ekonomik yaşamda gerek sosyal yaşamda ve gerekse kültürel yaşamda her hareketimiz ile yazışmalarımız ile başkalarına karşı ve özellikle birbirimize karşı hal ve tutumlarımızla eşcinselgay kimlik ve yaşam hakkında fikir verdiğimizi bu konuda kendimizi eğitmemiz, bilinçlenmemiz ve örnek olduğumuz düşüncesini taşımamız gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle, dergimiz eğer bizim yaşam alanımız ise –ki öyleözellikle her ne pahasına olursa olsun ve sorunlar ne derece büyük olursa olsun birbirimizi deşifre etmek alışkanlığımızdan vazgeçmeli, birbirimize karşı olan saygımızı korumalıyız. Başka türlü nasıl olabilir ki? Bu nedenle dergide yer alan bazı eleştirilerin niteliği ve şeklini haklı dahi olsa hareketimiz adına eleştirdiğimi ve bundan dolayı kaygı duyduğumu ifade etmek zorundayım. İlişkilerimizde fiziksel ve ruhsal açıdan sağlıklı kalabilmeyi öncelikle tercih etmemiz gerektiğini özellikle ifade etmek istiyorum. Ve herşeyin daha güzel olacağını, üretmeye ve paylaşmaya devam ettikçe hayatın çok daha anlamlı olacağını ve batılı anlamda çağdaş yaşama olan bağlılığımızla ve kinle nefretle değil, sevgi ile azimle ve inadına yaşamak, inadına sevmek, inadına var olmak ve paylaşmak üzere güzelliği yakalayabileceğimize inanıyorum. Dergimiz evimiz, mensupları ise ailemizdir. İşte bu düşünce ile… ……… / Cezaevi, Ermenek SESLER EVRENİ Üzerinde yaşadığımız yeryüzü çok seslidir. Doğa, sonsuzca ürettiği ritimlerle
kendisini açıklar. İnsan varlığı yeryüzüne yerleştiği günden beri doğa ile bütünleşmiş ve doğanın bu ritmik işleyiş biçimini kendine özgü yaratıları doğrultusunda kullanmıştır. Çok seslilik ritmin biçim verdiği bir dünyayı açıklar. Böylesine bir dünyanın içeriği, ritmin yarattığı seslerin kaosundan hareketle yeni düzenlere ulaşır ki, bu orkestradır. Evrensel bir yapının taslağı olan orkestrayı, onun bütünlüğünü sağlayan sessel öğelerine ayırırsak, varacağımız nokta tek sesliliktir. Doğada varolup doğada yaşayan tüm seslerin özgür dünyası, insan imgeleminin o engin seçenekler dünyasını oluşturmuştur. Gök gürültülerimiz, çakan şimşeklerin, akar suların, ağaçların, yer yüzünü dolanan rüzgarların sesleri vb… insan bütün bu doğal seslere, kendi algıladığı sesleri ekleyerek, uyumdan uyumsuza, uyumsuzdan uyuma gidip gelen bir işitsel dünya yaratmıştır. İnsan varlığının bu sesleri bir uyum ve denge içinde ve melodik olarak değerlendirmesinin ana nedenlerinden birisi, sanırım o sesleri belli bir zaman diliminde dinleyip, o seslere sahip çıkma tutkusudur. Bu tutkudur ki, onu yaratıcılığa iter, ona sesler dünyasının anahtarını verir. Ne
Mektuplarınız için adresimiz: Ali ÖZBAŞ P.K. 53 Cebeci ANKARA
KAOS GL 57 / 23
var ki, her halk kendi tarihine ve coğrafyasına uygun düşen bir simge sese sahip çıkar ve onun getirmiş olduğu boyutta yaşam biçimini yansıtır. Bu nedenle tek seslilikte, nostaljiye dönük sınırlandırılmış bir hikaye, sınırlandırılmış bir dünya görüşü vardır. Çok seslilik, bu sınırlandırılmışlığın getirdiği eksikliğin bir sonucudur. Çünkü insan doğası, doğada duyduğu sesleri, tekseslilikten çoksesliliğe doğru gelişen bir seyirde geliştirilmiş ve onları süreçler içinde yarattığı sazlarda toplayarak, onlar arasında sessel bir iletişim kurmuştur. Bu bir bağlamadır, bir gitardır, bir kanundur, bir teftir, bir violadır, bir çellodur, bir obuadır, bir saksafondur vb… Çokseslilik evreni ve doğayı bütünüyle kavrama çabasıdır. Çokseslilik ritmin biçim verdiği insan düşüncesinin, ona dramatik bir içerik kattığı bir dünyayı açıklar. Sesler dünyası sürekli sorular sorar. Henüz bunların
KAOS GL 57 / 24
yanıtları verilememiştir… Selçuk / Tokat Tokat’ımızın, güzel ilimizin biseksüel, gay ve lezbiyen insanları ne yaparlar, nerede, nasıl yaşarlar bilmiyorum. Ama mutlaka varlar ve yaşıyorlar. Ama kapalı toplum, tutucu toplum vb. nedenlerle galiba hepsi de açığa çıkmaktan, uygun arkadaş bulamamaktan korkuyorlar. Dışardan arkadaş bulmaya çalışıyorlar ve bu da pek düzenli ve düzeyli olmuyor galiba. Dışardan bulunan arkadaşlarla da güven, samimiyet ve dürüstlük konularını anlayıp, aşıp bir şeylere karar verene kadar çok zaman geçiyor. Karar verince de karşılıklı kişiler için uygun zaman, uygun mekan sorunu başlıyor. Evet güzel Tokat, güzel insanları. Biseksüelleri, gayleri, lezbiyenleri hangi kısımdan, hangi yaş grubundan, öğrenci, işçi, memur vb. olursanız olun artık kendinizi frenlemekten, içinizde kopan fırtınaları zoraki engellemekten, farklı duygularınızı, farklı zevklerinizi, içinizde yaşadığınız, beyninizde yaşadığınız ama bilinen tüm sebeplerce dışarıya vurmaktan korktuğunuz duygularınızı, tercihlerinizi yaşamaya çalışın. Sizin gibi yaşamaya çalışan bir çok insan var, yine aynı sebeplerce hayır diyor.
Sanıyorum bu dergide Tokat adresli ikinci yazı, biri iletişim köşesinde çıkmıştı, bu da mektuplardan sayfalarında çıkan. Dolayısıyla kıyısından, köşesinden derken Sivas’tan, Kayseri’den, Konya’dan, Karaman’dan, Erzurum’dan yazanlar çıktığı gibi buradan da yavaş yavaş çıkar. Özgürlüğünüzü ve tercihlerinizi yaşayın, yaşamaya çalışın. Sonra çok geç olabilir ve yine içinizde bu defa başka fırtınalar kopmaya başlar. Biraz daha gayret etseydim, duygularımı bastırmasaydım. İki yüzlü davranmasaydım, farklı duyguları ve farklı tercihleri olan biseksüel, gay ve lezbiyenlere ibne, hasta, sapık vb. basit seviyesiz düşüncelerle bakmayıp, yaşamaya çalışsaydım diye düşünmeye başlarsınız. Tercihlerinizin ve kendinizin adını koymaya korkmayın ve rahat edin. Aysel / Antalya Henüz 19 yaşındayım ve sınava hazırlanıyorum. Yaklaşık 5 sene boyunca dibimde duran bir insana vurgundum. Ve haberi bile yoktu. Bunun 3 senesi, bu şekilde gizli acılarımla geçti. Her an onu başkalarıyla paylaşmanın acısını yaşadım. Son 2 sene ise, herşeyi yavaş yavaş öğrendi ve beraberliğimiz başladı. Çok güzel günler, anlar yaşadım onunla. Hayallerim gerçek olmuştu artık. Daha sonrası ise, malûm. Onun kararsızlıkları, korkuları, kuşkuları, dengesiz ve kırıcı bir insan olmasına neden oldu. Artık ilişkimiz bitti ve onu kaybetmemek için arkadaşlığını tercih ettim. Fakat o, o kadar değişmişti ki artık, eski sevdiğim insanı bulamaz oldum. Arkadaşlığımı bile kabul etmedi ve artık yollarımız kesin bir şekilde ayrıldı. O kadar büyük yeminlerden sonra, kendisine ve herşeye olan saygısını kaybetti, başkalarıyla oldu. Benim
başkasıyla olmamı da kabullenemedi. Günlerimi kâbusa çevirdi. Dilşat / Antalya Ben iki buçuk senelik bir ilişkinin bitiminden sonra yazıyorum şu an. Hiçbir acım yok, sadece yorgunum. Benim kız arkadaşım çok tuhaf bir insandı. Beraberliğimizi kendisi başlattı. Beni tarifi imkânsız bir sevgiye boğdu. Ben ise bu sevginin altından kalkamadım. Kıskançlıkları yapay değil, tamamen gerçek ve acı vericiydi. Beni tüm dünyadan kısıtladı. Sadece onun olmamı, onu düşünmemi, vs. istedi. Hayır, abartmıyordu. Sadece bütün bunları gerçekten içten istiyordu. Aksi takdirde bana çok büyük cezalar verdi, ah’lar etti. Bu insan beni, tiryakisi olduğum neskafeden de kıskanıyordu. Hayır şaka değil! Ben açıkçası, onun bu tarifsiz sevgisi karşısında büyük zorluklar çektim, kötü anlar yaşadım. Dolayısıyla onu çok defa aldattım. Belki şımardım, belki de yapmam gerekeni yaptım. Aylar sonra ondan sakladığım herşeyi (herkesi) öğrendi ve AĞZIMA SIÇTI. Bu güne kadar da hep sıçıyordu ve bu yüzden bitirdim. Oysa eminim ki, sonsuza dek bana olan sevgisi bitmeyecek, benim de... Sonuçta kesin bir ayrılış yaptık. Birbirimize çok zararlıydık artık (daha çok o…). Ve yenik değilim dediğim gibi, sadece BİTİK’im… Gökhan / Kayseri En nihayet merhaba Kaos. Adım Gökhan. Kayseri’den yazıyorum. Üniversite öğrencisiyim. Adımı, okuduğum bölümü gizlemeyeceğim. Çünkü okulda ve şehirde beni zaten herkes biliyor. Bundan rahatsızlık filan da duymuyorum. Çünkü kendimi yaşamak zorundayım. Ama size 9 Aralık’ta başıma gelen iğrenç bir olayı anlatmak istiyorum. Ders çıkışında ülkücü öğrenciler tarafından merkez kantinin en
kalabalık saatlerinde 8-9 kişi tarafından, herkesin gözü önünde tuvalete kapatılıp yarım saat boyunca darp edildim. Olayı sivil bir polis gördü ama kolunu bile oynatmadı. Yüzüm gözüm yara bere içinde hastaneye bile götürülmeden suçluymuşum gibi karakola götürdüler. Beni okulda bir daha görmek istemediklerini söylediler. Evime tehdit telefonları geliyor. 1 aydır okula gidemiyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Bir şekilde mücadele etmek istiyorum ama yalnızım, arkamda kimse yok. BaharANKARA Buluşması’na gelen Kayserili arkadaşların anlattığına göre dekanlık olaya el koymuş ve bu sorun bir daha tekrarlanmamış; arkadaşlar okullarına devam ediyorlar! Dost / İstanbul Taksim parkında, 7 Nisan 99 Çarşamba akşamı saat 22:00 civarı, hayatımın en kötü tecrübesini yaşadım. Ordulu, İstanbul’a çalışmak için gelmiş, halasında kalan, 2 çocuk babası, 31 yaşında ve garson olduğunu söyleyen, Karadenizli tipinde ve şivesinde bir adamla tanıştım. Yalnız kalabilmek için onun teklifiyle Hilton’un altındaki, girişinde teleferik yazan parka girdik. Parkın sakin bir köşesine geldiğimizde henüz bir şey yapmadan doğu şiveli 3 adam tarafından, kötü bir polis taklidi rolüyle aşağılandık ve tartaklandık. İkisi benimle, biri onunla uğraştı. Cüzdanımı bulup içindeki bütün paramı ve dövizlerimi boşalttıktan sonra benim yanımdan ayrılıp
Ordulu vatandaşın yanına gittiler. Ben yalnızca kaçmayı düşündüm ve tabii ki tabana kuvvet koştum. Parkın çıkışına yakın bir yerde, yaklaşık yarım saat bekledim. Ama ne bizim Ordulu vatandaş ne de diğer çete mensupları bir daha görünmedi... Eşgaller: Ordulu vatandaş; 1.70 boylarında, 65-70 kilo, 30 yaşlarında, kumral, Karadenizli burunlu, top sakallı, önü dökülmüş kısa saçlı, siyah shirt, siyah jean, üzerine büyük gelen kahverengi deri kaban, siyah bağcıklı kışlık bot. Diğerleri: Biri uzun, diğer ikisi orta boylu, zayıf ve doğu şiveli üç kişi.
Kemal KAOS GL 57 / 25
İletişim İletişim köşesinde ücretsiz yayınlanmak üzere kısa mesajlarınızı adreslerimize iletebilirsiniz: Ali Özbaş, P.K. 53, Cebeci ANKARA / Fax: 0.312.363 90 41 / e-mail:kaosgl@geocities.com (Bundan böyle mesajlarınız aksini belirtmediğiniz takdirde 3 ay boyunca yayınlanacaktır.) *Hallo! My Name is GABRIEL and I'm 31 years old. I'm 74 weight and 174 cm high. blond hair and brown eyes. I live in Mantova a small, but beautiful town in the North of Italy. I work in a hospital, like doctor and in my private surgery. I'd like to fınd a boy or a man that can make me happy. A man to build something for the future. Gabriel Anzaldi: Via pavese 92, 46047 Portomantovano (Mantova) ITALY *Bazı sevinçlerin düşlerini kurarız. Çoğunlukla da altında eziliriz bu düşlerin. Gerçekleşebilecek sevinçleri yaşayabileceğim, içinde güzellik ve içtenlik taşıyan gay, lezbiyen, biseksüel tüm dostların mektupların' bekliyorum. Hakan: P.K. 1129, Ulus ANKARA *Ben Aşkın, 28 yaşında, kumral, kahverengi gözlü, çok hoş bir gayim. Saygıya, sadakate, dürüstlüğe çok önem veririm. Aşık olmak, sevmek istiyorum. Henüz vakit varken o insanı bulmak istiyorum. Ararsanız sevinir, hepinize cevap veririm. Aşkın: 0.532.356 34 70 *Güneşten kurulan köprüyle merhaba. Erkek tenini seven, samimi bir insanım. Seviyeli, temiz, aşk arayan gizlilik içinde bir ilişki istiyorum. Ankara'dayım. Mecnur: 0.532.547 09 99 *Gençler ve kendini genç hissedenler, beni arayın. Dilaver (İstanbul):0.532.631 89 75 *33 yaşındayım. Arayın görüşelim. Mustafa: 0.532.282 64 28 *26 yaşında, kumral, 1.85 cm. boyunda, ela gözlü bir eşcinselim. Parapsikolog, okültist (medyum)um. Mistik karakterde biriyle birşeyler paylaşmak ister misiniz? Fotoğraf göndermenizi özellikle istiyorum. Mehmet Nizamoğlu: Anafartalar Mah. Yaprak Sitesi, Sancak Apt. No:29, Belsin KAYSERİ. Tel:0.352.326 06 74 (Akşam 19'dan sonra)
*Arkadaş çevremi genişletmek istiyorum. Yasemin: 0.532.687 26 09 *25 yaşında, kumralım. Burhan: 0.542.267 77 44 *26 yaşında, inşaat mühendisiyim. Neşeli arkadaşlarla tanışıp sohbet etmek isterim. Baylar ve bayanlar beni (lütfen sadece gündüzleri) arayın. Mehmet: 0.532.545 74 79 *German Blonde Man, muscular, slim and strong body, looking for a friend. Write! Blonde deutscher Typ; muskelös, gutgebaut möchte Freund Kennenlernen. Peter AVerner Muehlbauer, P.O.B. 440222- D-80751 München/ DEUTSCHLAND *Yeni dostluklar oluşturmak için bana yazmanızı bekliyorum. Ali Rıza K., Burmanstr. 12/3 1091 53 Amsterdam/HOLLANDA *28 yaşında, güvenilir ve sırdaşım. Osman: 0.532.374 58 99 *İyi bir dost, iyi bir arkadaş olabiliriz. Cezmi: 0.532.486 17 16 *Esmer ve 27 yaşındayım. Ciddi dost ve arkadaş arıyorum. Celil: 0.532.417 28 42 *Dürüst insanlarla arkadaş çevremi genişletmek istiyorum. (Lütfen saat 20:00'den sonra aramayınız.) Selim: 0.532.695 79 71 *43 yaşındayım. Telefon arkadaşlıklarını severim. Mehmet: 0.532.414 69 35 *Ben Serkan. 23 yaşında üniversite mezunu yakışıklı bir gencim. 30 yaşını aşmamış Mersin ve Adana çevresinden gay arkadaşlar lütfen bana yazınız, e-maii: e075125@hotmail.com * Gökhan Ekmekçioğlu: Sivas Cad. No:59/31 KAYSERİ Tel: 0.532.497 67 28 *16 yaşında, Belçika doğumlu bir gayim. Gay arkadaşlarla tanışmak ve yazışmak istiyorum. Murat: 2004 Sokak, No:ll/4, Karşıyaka İZMİR
*Özellikle Ege ve İzmir
civarından arkadaşların telefonlarını bekliyorum. Hüseyin: 0.542.623 30 55 *Gencim. Esmer, bıyıklı, 3540 yaşlarında beylerle tanışmak istiyorum. Kaan: 0.532.592 78 54 *Orta yaşlı esmer arkadaşlar beni arayın. Azize: 0.542.517 52 30 *5-35 yaş arası, kirli sakallı, esmer yakışıklı beyler, arayın, arkadaş olalım. Suat: 0.542.317 27 25 *Arkadaş çevremi genişletmek istiyorum. 23-30 yaş arası; telefonlarınızı bekliyorum. Metin: 0.542.236 40 16 *23 yaşında üniversite öğrencisiyim. Ankara'daki gaylerle tanışıp görüşmek ve diğer illerdeki gaylerle mektuplaşmak istiyorum. Sinan: P.K. 153,06592, Cebeci/ANKARA *Bir eşcinselim ve benim gibi tüm gay arkadaşlarla tanışıp buluşmak istiyorum. Telefonum 24 saat açıktır. Murat Sönmez: 24 Nisan Caddesi, Koç Plaza, No:4, Kat:3, Daire:4, Okmeydanı İSTANBUL Telefon: 0.535.711 49 55 *23 yaşındayım. Kendim gibi düzeyli ve yakışıklı arkadaşlarla bağlantı kurmak istiyorum. İzmir'den Ozan: 0.532.623 00 33 *31 yaşındayım. Erkeksi çekicilik, kadınsı tavırlar içinde olmamak ve mutlak bir güvenilirlik sizin için de önemliyse görüşelim. İzmir'den Atila: 0.532.244 12 95 *İstanbul'dan 35 yaşında, neşe dolu bir insanım. Arkadaşlarla telefonlaşmak istiyorum. Sercan: 0.216.349 29 34 *20 yaşında üniversite öğrencisiyim. Adana ve Mersin civarından ya da mesafeyi engel saymayan gay arkadaşlar arıyorum. Özellikle uzun süreli duygusal düşünen, gizli olup efemine olmayan, temizliğe önem veren arkadaşların telefonunu bekliyorum. Emre: Mersin: 0.532.493 60 39
*Berkant (İstanbul):
0.216.449 18 43 *Aşık olmadan asla! Yüksel: 0.532.567 02 84 *Tunç: 0.532.473 63 54 *Yener: 0.532.723 82 67 *Sarışın ve gencim. Genç arkadaşlarla telefonlaşmak istiyorum. Erol: 0.532.741 76 82 *Gencim, güzelim, çılgınım. Yeni arkadaşlıklar için beni arayın. Bülent: 0.532.517 11 12 *33 yaşında bekarım. Bay ve bayan arkadaşlarla yazışmak istiyorum Emin: 0.532.274 92 97 *26 yaşında bekarım. Gırgır ve şamataya bayılırım. Ercan: 0.532.367 31 48 *Önce yürekler bir olmalı, sonra bedenler. Sizi bekliyorum erkek olup da erkek sevenler. Yusuf CAN:0.542.596 50 39 *I'm a belgian gay and I like to get in touch with turkisch men who want sex or love affairs with foreign gays. Henri DELHEM: P.B.254, B-1210 BRUSSELS BELGIUM *Symp. Deutsch-Inder, 45y. in MUENCHEN/D, sucht grosse, stark gebaute, u. sehr stark behaarten TUERKISCHEN Freund zu besuchen u. Mehr. Du solltest, sehr aktiv u. Humorvoll sowie sehr maskuliner Typ sein. GERMAN-INDIAN, 45y. in Munich, in search of active Turkish friend for visits. You must be v. active top, tali and v. hairy if possible. I do not smoke, am srt. Acting and handsome with good sense of humour. Can host and expect from you the same. E-mail: rguha@eso.org Tel.fax (++4989)96201227 evenings. REBONTO GUHA in MUNİCH. *Yalnızlık Allaha mahsus. Musti: 0.532.673 02 08 *Kim bu gözlerindeki yabancı, yaralar beni yüreğimden; hani ben olacaktım yalancı, başının tacı. Ertuğrul: 0.532.646 66 83
*I'm looking for gay, bisexual
or transexual penfriends in Turkey. I'm 35/178/70, living in Bilbao (Basque country) and I like Türkiye. Please write in french, spanish or english. Xabier AROTZ, Loteria, 2, 6, ERD. 48005 BİLBAO İSPANYA *Erkekler de yanar, hem de nasıl yanar! Ama siz yanmayın. Selçuk: 0.532.422 85 08 *Coşkun-İstanbul: 0.532.432 80 95 •Üniversitede okuyorum. Tanışalım. Serkan: 0.532.381 42 68
*LAMBDA-İSTANBUL Danışma Telefonu: "Yalnız Değilsiniz!":0.212.233 49 66 (Salı, Perşembe günleri 19.0021.00 arası; diğer zamanlarda telesekreter mevcut) *AIDS Danışmanlık Hatları Hacettepe AİDS Tedavi ve Araştırma Merkezi (HATAM):0.312.310 80 47 *Türkiye Aile Planlaması Derneği 0.312.431 18 78-431 56 98 Sağlık Bakanlığı Ücretsiz Bilgi Hattı 0.800.314 79 79 AIDS Savaşım Derneğiİstanbul 0.212.231 07 60
Unutmayalım! Güvenli seks sadece AIDS'ten değil, birçok cinsel hastalıktan korunmanın yoludur.
Aile, çevre, din, devlet, bütün bir toplum ortak bir sistem, yaşam biçimi, cinsel roller tespit etmiş ve bunun adını “normallik” koymuş. Çocuk, bu sistemin bir parçası olarak bilgilendirilmiş, bunun tek ve biricik doğru olduğu konusunda şartlandırılmış. Çocuk annesinden “aferin” alabilmek için bu sisteme nasıl da uyum sağladığını, her an ispatlamaya çalışırken erginlik dönemine giriyor ve eşcinselliğini keşfediyor. Bir anda, kendisine öğretilmiş olan tek doğrunun dışında kaldığını farkeden bu genç insan, büyük bir şok, yalnızlık, suçluluk, günahkârlık, yetersizlik ve özürlülük hissediyor. Böylelikle kendisi, çevresi, ailesi ve diniyle çatışmaya başlayan genç, adeta depresyonun eşiğine geliyor. Bu yoğun içsel çatışmaların, bocalamanın yaşandığı dönemde, bireyde görülebilecek olası durumlardan bazıları şunlar olabilir. (Burada bahsedeceğimiz durumlar, eşcinselliğe özgü davranışlar değildir. Sadece, eşcinselin yoğun çatışmalar yaşaması sonucu ortaya çıkabilecek duygulanma biçimleridir.) -Depresyon: Bireyin sekse, hayata, kendine, çevresine küsme, içine kapanma hali. Bezginlik, bıkkınlık, iştahsızlık, anne-babadan nefret etme, aşırı suçluluk duyma hali. Sıkıntı, başağrısı, çarpıntı gibi organik şikayetlerle beraber de seyredebilir. -Pasif intihar eğilimi: Aşırı suçluluk, günahkârlık ve toplumdan dışlanmışlık hissetmenin sonucunda gelişir. “Atın ölümü arpadan olsun, ben zaten ölmüşüm…” gibi düşüncelerle tedbirsiz cinsel ilişki kurma, zararlı maddelere karşı bağımlılık geliştirme durumu.
sizinle bütünleşebilirim ve siz bunu farketmezsiniz COŞKUN bile…” diye düşünür.
İstanbul
Hiperseksüalite bazen pasif intihar eğilimleriyle beraber, içiçe de gelişebilir. Yani eşcinsel, hergün kendisini yollara, cadde kenarlarına atıp, hiç tanımadığı insanlarla tekrar tekrar yatar ve bütün gündelik yaşamını bu olaya endeksler. Eşcinsel bunu yaparak, aslında sevmediği, iğrendiği kendi bedenine eziyet etme, onu cezalandırma ve belki de onu yok etme arzusu da taşıyabilir. Kişi kendini seksle öyle özdeşleştirir ki, kapı kolları penisi, erkek çocukları ona yetişkin delikanlıları çağrıştırır. Yedikçe yiyeceği gelir. Bir yattığıyla bir daha da yatmaz. Çünkü hedef bütün toplumla yatmak yani toplumla kucaklaşmak, bütünleşmektir. Hemen her gün 3-5 kişi ile yatmak onlar için zevk değil aynı zamanda bir görevdir. Ve onlar görevlerini hiç aksatmazlar. Sabah girdiği porno sinemadan akşam çıkarken, kolleksiyonuna kattığı penisleri saymak, tipik davranışlarındandır. Seks düşünmekten derse, işe ve sosyal gündelik yaşama konsantre olmaları güçtür. Yukarıda bahsettiğimiz her bir durum için, eşcinsellik konusunda bilgili, iyi bir psikologtan yardım istemek, belki anti-depresif haplar kullanmak kişinin eşcinselliği ve kendisiyle barışmasında büyük bir yardımı olacaktır ama, iyi bir netice almak için bunların yanısına eşcinsel dostlar edinmek, eşcinsellerle biraraya gelmek de gerekmektedir. Burada aklımıza şu soru gelebilir. “Tedavi veya müdahale gerektiren davranış biçimi nedir?” Kişinin
-Kendini inkâr etme: Birey, ben kesinlikle ama şimdilik eşcinsel değilim diye düşünür. Kendisine eşcinselliği çağrıştıran herşeyden nefret eder. Çünkü bunların, kendi içindeki cevheri ateşleyeceğini ve eşcinselliğini açığa çıkaracağından korkar. Eşcinsellere karşı saldırgan ve homofobik davranır. Bu nedenledir ki, aşırı homofobiklerin gizli eşcinsel olduğu söylenir. -Hiperseksüalite: Kendisini, toplumun dışlamış olduğuna inanmış olan birey, toplumun bütün fertleriyle tek tek ilişkiye girmek suretiyle, toplumla yeniden bütünleşeceğini düşünür. Yani, toplumdaki insanlara, “siz beni sosyal platformda yanınıza kabul etmiyorsanız, ben sizi teker teker kendi platformuma yani yatağıma atmak suretiyle,
KAOS GL 57 / 27
AİDS KONGRESİ YİNE, AYNEN, YENİDEN Geçen ay, herkesten gizlenmeye çalışırcasına bir Türkiye AIDS Kongresi yapıldı. Büyük olasılıkla hakkında hiç birşey duymadığınız kongre, 8-10 Nisan arasında Kuşadası'nda gerçekleştirildi. Düzenleyenler (İstanbul AIDS Savaşım Derneği adına İzmir AIDS Savaşım Derneği ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi) bu mevsimde tenha bir yer seçmekle kalmayıp, ulaşımı zor ve çevresinde başka yerleşim olmayan Pine Bay'i seçmişler. İnsanın tam da tatile gidilecek yer ve zaman diyesi geliyor. Bu sene dördüncüsü düzenlenen kongre, iki yılda bir İstanbul AIDS Savaşım Derneği'nce yapılıyor. İlk ikisi İstanbul'da, üçüncüsü Ankara'da düzenlenmiş. Kongre için yurdun dörtbir yanından, konuyla ilgili çalışan bilim adamları, sağlık personeli ve sivil toplum örgütleri çalışanları biraraya geldi. Belki yer konusunda bence yanlış olan seçimi yapmasalardı, halk, özellikle de gençler de katılabilirdi. Kongre boyunca, AIDS eğitiminde, mücadelesinde, tanı ve tedavisinde, HIV(+) bireylerce toplumda yaşanan sorunlar, çözüm için yapılmış ve yapılabilecek olanlar konuşuldu. Birkaç yabancı konuk da, bizimkilerin pek ilgisini çekmediyse de, virüsün yapısı, tanısı, tedavi ve aşısındaki gelişmelerden bahsetti (ümit var gibi ama çok yakın bir zamanda değil). Kongrede eşcinseller yoktu! Düzenleyenlerin aklına gelmiyor olabiliriz. Artık bizim dayatmamız gerekmiyor mu sizce? İlk olgular ortaya çıktığında AIDS'e para harcamaya tenezzül bile etmeyen devletler sizce nasıl şimdi tedavi masraflarını karşılıyorlar? Merhametlerinden değil tabi ki. Bu hakları için mücadele eden binlerce gay, AIDS ile mücadelenin motor gücünü oluşturdular. Çünkü gördülerki: hastalık ırk, dil, din ayrımı yapmadığı gibi cinsel yönelim ayrımı da yapmasa da, devlet, sigortalar, sağlık personeli ayrım yapabiliyordu. Hem hastalıktan dökülüyorlar, hem de zevk uğruna bu belaya yol açtıkları için lanetleniyorlardı. Şimdi dünyada heteroseksüel hasta sayısı eşcinselleri solladı ve hasta sayısında artışın Amerika'da azalmış olmasından eşcinsellerin konuya dört elle sarılmış olmaları gösteriliyor. Bizde de sağlık bakanlığındaki rakamlar heteroseksüel hastaların daha çok olduğunu gösteriyor, tabi hangimiz sorulduğunda eşcinsel olduğunu söyleyebilir ki? Şimdiden kendimize sormamız gereken soru şu: bu yılın başında 864 olan hastanın yılda hasta başına en az 12.000 dolar tutan tedavi masraflarını karşılayan devlet, bu sayı kaça çıkınca homurdanmaya başlayacaktır? Bu konunun artık bir tarafınıza batmasını dileyerek kongreden bahsetmeye devam edeyim. Kongrede eşcinsellerden bahsedebilenler, İstanbul AIDS Savaşım'dan bazıları ve zaman zaman birlikte çalıştığımız Hacettepe Üniversitesi AIDS ile Savaşım Topluluğu vardı. Bunların dışında eşcinsellerle ilgilenen bir oluşum daha vardı, AIDS Danışma Merkezi. Almanya'da, Berlin'de faaliyet gösteren bu kuruluş, Almanya'daki yabancılara, özellikle Türk, Kürt ve Araplara yönelik hizmet veriyormuş. Kongreye katılan temsilci Almanya'da yabancı eşcinsellere yönelik AIDS ile ilgisiz bir çok etkinlikten bahsetti, ileride yaptıkları ile ilgili bir yazıyı da dergimize gönderecekler. Kongreye katılanlar biraz bilgi, biraz enerji tazelediler. Biraz eğitim modelleri üzerinde düşündüler ve evlerine döndüler. Umarım bizim yerimize mücadele veren(?) bu akademisyenler ordusu ve onların akademisyen tabanlı, üniversite hastanesi yerleşimli sivil toplum örgütleri bizim aklımız başımıza gelene kadar ayakta kalmayı başarırlar.
KAOS GL 57 / 28
kontrolü dışına taşan, kişi şikayetçi olmasına rağmen vazgeçemediği, sağlığına, mutluluğuna, sosyal ve ekonomik başarılarına engel olan bir alışkanlık ve saplantı durumuna gelmiş davranış biçimidir, diyebiliriz. Tabii ki bütün bu durumların dışında; eşcinsel bilgiye, kültüre ve bilince zamanında, genç yaşta sahip olan, eşcinselliğini ve seksi gereğinden fazla küçümsemeyen ve abartmayan, dengeli ve daha az çalkantılı bir yaşam süren eşcinseller de vardır. Bocalamanın diğer bir boyutu ise başarıyı engellemesidir. Şöyle ki; ilk gençlik yılları bireyin aileden topluma geçiş ve toplumda bir yer ve meslek edinme yıllarıdır. Bu kariyer mücadelesi, heteroseksüel akranlara nazaran eşcinsel birey için hiç de adil olmamaktadır. Çünkü hetero genç, sadece iyi bir meslek edinme mücadelesi verirken, eşcinsel birey bu mücadele ile beraber, bir de kendi kimliğiyle mücadele etmek, yani iki cephede savaşmak zorunda kalıyor. Kimlik mücadelesi orta yaşlara doğru kendini kabullenme şeklinde sonuçlanıyor ama birey, hem psikolojik sağlığı açısından yıpranmış oluyor, hem de sosyal mücadelede istediği başarıyı elde edemiyor. Bazı eşcinseller ise genç yaşta kendisiyle olan mücadeleyi erteliyor, kendisini abartılı bir biçimde derse veya işine veriyor yani kendisini saklıyor. (Bastırılmış eşcinsellik). Bu kişiler ise benzer çatışmaları ileri yaşlarda yaşıyorlar. Bahsettiğimiz bütün bu bocalama çeşitliliklerinden uzak kalabilmenin çaresi ise eşcinsel bilinçtir. Eşcinsel hareketin (toplantılar, radyo programları, özellikle eşcinsel dergilerin Kaos GL gibi) eşcinsel bireye çok erken yaşta ulaşması ve eşcinsel bireyin genç yaşta ve kısa sürede kendisiyle barışıklığını sağlaması, bireyin psikolojik yıpranmaya kalmadan bir an önce, toplum içindeki sosyal ve ekonomik yaşama heteroseksüel akranlarıyla eşit şartlarda girebilmesidir. O halde kafa yormamız gereken önemli bir konu ise, çözüm diye önerdiğimiz eşcinsel bilincin ve eşcinsel hareketin daha genç bireylere nasıl ulaştırılabileceği olmalıdır.
Ankara’da bir Cumartesi sabahıydı. Yağmur yağıyordu. Ben Ankara’ya geleli dört gün olmuştu. Arkadaşlarımda kalıyordum. Henüz ev tutmamıştım. “Yeni bir hayata başlıyorum” masalını anlatıyordum kendime. Halbuki geçmişimi yerleştirmiştim valizlerime. Her gün geçmişten bir gün giyiyordum. Günler sıkıntılı ve karmaşıktı. Adı geçen Cumartesi sabahı da böylesi bir sıkıntıya sahipti. Kapı çaldı, açtık. Uzun saçları yağmurda ıslanmış, gözlerine çocuk gülüşleri saklanan biri geldi. Tanıştırıldık. Memnun olup olmayacağımızı bilmeden, her tanışmada olduğu üzre memnun olduk usulen. Görmeye geldiği arkadaş erkenden çıkmıştı. Yapacak başka işi de yoktu. Bizimle oturabilirdi. Bizim de yapacak başka bir işimiz yoktu. Oturduk, konuşmaya başladık. Önce sıradan sözler döküldü dilimizden. Sonra sıcacık bir sohbet başladı aramızda. Şiir sever misin dedim, severmiş. Şiirler okudum ona. Kendime ait bir dolu şeyi anlattım. Sanki çok eskiden tanıdığım bir dostumdu. Kaybetmiş de birbirimizle şimdi karşılaşmışız, hasret gideriyorduk. Zaman geçivermiş, bir baktık ki akşam olmuş, hiç ara vermeden on saat konuşmuşuz. Gitmesi gerekiyormuş. Yemeğe kalsın diye ısrar ettim. Sana bol soğanlı köfte yaparım dedim. Yüzünü ekşitti, soğan yemezmiş. O gün öğrendim ve hiç unutmadım. Yemeğe kalmadı. Evden birlikte çıktık, ben de alışveriş yapacaktım. Birlikte yürüdük, yağmur yağmaya devam ediyordu. Ben ayrılırken sarıldım ona. Sonra da güldüm kendime, yeni tanıştığım birine bu nasıl ilgi böyle diye. Sevmiştim O’nu. Sıcaktı gülüşü, insandı. Birkaç gün sonra tesadüfen bir toplantıda karşılaştık. Merhabalar, içten tebessümler. Toplantı çıkışında birlikte bir yere gittik. Oturduk, sohbet ettik. Ben bu şehrin yabancısıydım, eve nasıl gideceğimi bilmiyordum. Beni durağa kadar bırakabileceğini söyledi. Dışarı çıktık, yürümeye başladık. “Çorba içer misin” dedi. “Olur”, dedim. Bir lokantaya girdik. Birer mercimek çorbası içtik. Lokantadan çıktıktan sonra kuzenleriyle buluşacağını, istersem gelebileceğimi söyledi. İsterdim. Telaşlı, güzel bir akşam geçirdik. Birgün sonra akşam kapı çaldı. Elinde kahve ve sütle geldi. Konuşmalarımız sırasında kahveyi çok sevdiğimi söylemiştim, unutmamıştı. Bana kahve getirmişti. O güne değin içtiğim en güzel kahveydi. Gece bizde kalacaktı. Oturduk, konuştuk, güldük. Beni çok etkilemişti. İçindeki sevinç, kıpırtı beni şaşırtıyordu. O gece bize aynı odada uyumak düştü. O’na yere yatak yapıldı, ben de her zamanki gibi kanepede uyuyacaktım. Işığı söndürüp, yataklarımızın içinde konuşmaya devam ettik. Deli gibi O’na dokunmak istiyordum. Elimi uzatsam saçlarına değecekti elim. O’na dedim ki “şimdi ne
yapmak istiyorum biliyor musun”, cevabını GÜLBEŞEKER beklemeden, “beni öpmeni” dedim sonra. Şaşırdı, Ankara hiçbir şey söylemedi. Sessizce dudaklarım dudaklarına dokundu. İşte o saat dünyadaki tüm nehirler yokuş yukarı akmaya başladı. Bütün gece seviştik. Sabahın ilk ışıklarıyla gitti. Yine yağmur yağıyordu. İki gün sonra geldi. Biz aynı odada uyuduk yine. Yaşanılanı açıklamaya çalışırken sarıldık ve gece aşka vurdu kendini. Sabah oldu. Öpüşlere sardık birbirimizi. Göğsüne yasladım başımı, saçlarım aktı ellerine. Hiç kimse saçlarıma bir daha öyle dokunmadı. Öyle şefkatli, öyle içten. İlk ışıklarla gitti yine yağmurda. Pazar günü Papazın Bağı’na gidecektik, beni Cumartesi arayacaktı. Aradan sayısını bilmediğim Cumartesi geçti. Aramadı. Papazın Bağı’na senelerce gidemedik, bense tek başıma gitmeyeceğime söz verdim kendime. Seneler sonra birlikte gittik. Uzunca bir süre görüşmedik. Zaman zaman karşılaştık. Hep kaçtı. Bir arkadaşımızın doğumgününde konuşma fırsatımız oldu. Öylesine gergindi ki söylediğim her söz adeta bir duvara çarpıp geri geliyordu. Erkenden ayrıldı oradan. Sonra yine o ölüm sessizliği. Aradan uzunca bir zaman geçti. Ben ev tuttum, arkadaşlarımın yanından ayrıldım. Bir akşam yemeğine diğer arkadaşlarla birlikte O’nu da çağırdım. O’nun doğumgününe de birkaç gün vardı. Doğumgunu hediyesi olarak bir kazak aldım. Saatlerce ona özel soğansız yemekler hazırladım. Kapı çaldı, herkes geldi o gelmedi. Bugün neden gelmediğini anlıyorum ama o gün kahrımdan ölebilirdim. O’na aldığım kazağı ortak bir dostumuza verip o’na iletmesini söyledim. Nereden bilebilirdim, O’na kazağı ulaştıracak olanın O’nun hayatındaki yerini? Seneler sonra öğrendiğimde o geceki hâlimi düşündüm hemen. İçimde koca bir yangın patladı. Sustum. Dilim hiçbir sözcük bulamadı. Belki sadece “neden” demek yetti. O doğumgününden sonra teşekkür etmek için beni aradı. Dışarıda görüşmek üzere randevulaştık. Görüşeceğimiz gün tam sekiz saat hazırlandım. Onlarca kıyafet denedim, saçımı yüzlerce şekle soktum. Sonunda buluşacağımız yere gittim. Bekledim, bekledim. Artık gelmeyeceğini anladıktan sonra bile beklemeye devam ettim. Yüreğim binlerce parçaya bölündü. Yaşadığıma bir ad bulmak mümkün değildi. Yürümeye başladım. Bir dilenci kadın “Allah sevdiğine kavuştursun” dedi. İşte biriken öfkem dilenci kadına patladı. “Allah sevdiğimi kahretsin” diye bağırıp ağlamaya başladım. Eve kadar sürekli ağladım. İçimdeki acıyı söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Bıraktım acım konuştu tüm
KAOS GL 57 / 29
Anlamlandıramadığım ya da anlamlandırmak istemediğim bir çok davranışını anlıyordum artık. Bir an önce gelip bana “hayır” desin istiyordum. Sürekli benden bunu gizlemiş olmasına öfkeleniyordum. Aslında öfkem O’nun eşcinsel olmasınaydı. Dönmesini beklemek en zoruydu. Ne diyecektim? İlk sözcüğümü bile bulamıyordum. Aşık olduğum, hiç vazgeçmediğim adam erkeklerle de sevişiyordu. Sürekli O’nu başka erkeklerle düşünüyordum. Yaşadığım duyguya hiçbir ad bulamıyordum.
gece… Ardından birkaç randevulaşma daha ve O’nun gelmeyişleri. Hiç vazgeçmedim. Sonunda geldi. Eve geldik. Konuşmaya başladım, sözler şiddetlendi, kavgaya dönüştü. Ben ilk kez karşısında ağladım. Dokundum O’na biliyordum bu bir ayrılık gecesiydi. Ama bitmesin istiyordum, gitmesin benden. Bana bir şarkı söyledi, göğsünde uyurken ben. Aylarca o şarkıyı dinledim; bıkmadan. Her dinlediğimde göğsünde uyudum. O sabah gitti. Benim vücudumda, yüzümde üzüntüden kırmızı benekler çıktı. İçimde kocaman, adı belirsiz bir acı kaldı. İki gün sonra karşılaştık. Garip bir merhaba döküldü dilimizden. Yüzüne ne olmuş senin dedi. Bilmiyorum, dedim. Sonra kaçtı oradan. Aylarca görüşmedik. Ben hep bekledim. Ortak tanıdıklarımıza sürekli O’nu sordum. Şehir dışında olduğunu söylediler. Bu kentte olmadığını bildiğim halde, olabileceği yerlere gittim. Günlerce okulun önünde bekledim görürüm diye. Ben bu ruh hali içindeyken iki ayrı olay oldu. İki arkadaşım O’nun bir eşcinsel olduğunu söyledi. Kahkahalarla güldüm önce. Sonra arkadaşlarımı O’nun eşcinsel olmadığına ikna ettim. Şimdi buna kahkahalarla gülüyorum. Bu yaşanan durumdan ortak bir dostumuza bahsettim ve dedim ki bana söylendiğinde “midem kalktı”. Bu sözüm O’nun da kulağına gitmiş. Ben ayrılıkla başetmeye çalışırken, artık O’nun gelmesinden ümidi kesmişken yolda karşılaştık. Yürümeye başladık, konuştuk, eşcinsellik üzerine tartıştık ben teoride bir problem yaşamıyordum. İlerici, aydın kimliğim! eşcinselliği reddetmiyordu. Ancak kendi hayatımda da istemiyordum açıkçası. Eşcinselliği savunuyordu ancak kendisi ile ilgili bir açıklama yapmadı. Nasıl açıklardı ki “kusmamı” istemezdi elbette. O gün birlikte olduk. O’nu deliler gibi özlemiştim. Ertesi gün görüşmek üzere ayrıldık. Yine gelmedi. Ben yine günlerce bekledim. Aradan aylar geçti. Ben evimi taşıdım. Tesadüfen O’nun oturduğu semtte bir ev tuttum. Aylarca aynı yollardan evlerimize gittik, hiç karşılaşmadık. Aynı bakkaldan ekmek aldık ayrı zamanlarda. Ben aylar sonra durakta gördüm O’nu, konuşmaya başladık. Ne diyeceğimizi ikimiz de bilmiyorduk. Gel bize gidelim, evi öğrenirsin dedim. Geldi. Öpüşmeye başladık. Sanki aradan aylar geçmemişti. Eve uğrayıp geri geleceğini söyleyip gitti. Beklerken uyuyakalmışım. Sabah kalktığımda öfkeden delirebilirdim. Yine gelmemişti işte. Kapıcı çöpü almaya geldiğinde kapıda asılı kahveyle sütü gördüm. Güleyim mi, ağlayayım mı bilmiyordum. Gelmişti. Bir gün sonra yine geldi. Her şey daha başkaydı artık, sık sık görüşüyorduk. Ben mutluydum. Ancak benim aklımda O’nun eşcinsel olma ihtimali saklıydı sanırım. Bir gece sevişirken, O’na hiçbir erkekle
KAOS GL 57 / 30
birlikte oldun mu diye sordum. Hayır, dedi, biraz şaşkın. Şehir dışına çıkması gerekiyordu, gitti. Tam o günlerde eşcinsel bir dostum bana geldi. Kaos’un çalışmalarından konuşuyorduk, söz arasında O’nun da adı geçti. Ben ısrarla soruyordum, dostum şaşırdı, ne diyeceğini bilemedi. Ben artık anlamıştım. O bir eşcinseldi. Aklımı oynatabilirdim. Anlamlandıramadığım ya da anlamlandırmak istemediğim bir çok davranışını anlıyordum artık. Bir an önce gelip bana “hayır” desin istiyordum. Sürekli benden bunu gizlemiş olmasına öfkeleniyordum. Aslında öfkem O’nun eşcinsel olmasınaydı. Dönmesini beklemek en zoruydu. Ne diyecektim? İlk sözcüğümü bile bulamıyordum. Aşık olduğum, hiç vazgeçmediğim adam erkeklerle de sevişiyordu. Sürekli O’nu başka erkeklerle düşünüyordum. Yaşadığım duyguya hiçbir ad bulamıyordum. Tüm bunlar olurken, hiç beklenmedik bir şey oldu. Ben O’na hiçbir şekilde ulaşamayacağım bir yerde kaldım yedi ay. Bu yedi ay boyunca sürekli düşündüm. İlişkimizi, yaşananları. O’nu nasıl sevdiğimi, neden sevdiğimi. O’nu O yapan şeyleri ve belki de O’nu asıl O yapan eşcinselliği olduğunu düşündüm. O’nunla hiç konuşmadan, O’nun kimliğini kabul ettim. Ve nihayet O’na ulaşabilme şansım oldu. İlk kez telefonda bildiğimi söyledim. Şaşırdı, bocaladı, ne söyleyeceğini bilemedi. Ve görüştük sonunda; sarıldım O’na sımsıkı hiçbir şey değişmemişti. Öpüştük; yine dünyadaki bütün nehirler yokuş yukarı akmaya başladı. Hiç olmadığımız kadar yakındık. Önceleri hiç kolay olmadı. Her gün yeni bir şey öğreniyordum. Sancılı, zor, acı bir süreç yaşadık. Etrafındaki tüm erkekleri sevgilisi sanıyordum. Ama en yakınındaki insanı özellikle geçiyordum, düşünmüyordum bile. Çünkü benim de çok sevdiğim br dostumdu. O’nunla birlikte olmasına dayanmak daha zor olacaktı çünkü. Ama gerçekten kaçamayız. Sonunda öğrendim. Doğumgünü hediyesini O’na gönderdiğim dostumuz O’nun sevgilisiydi. Buna da alıştım. Önceleri çok zor geldi, çok acı verdi. Artık sorun O’nun eşcinsel olması değildi; O’nu başka biriyle paylaşmaktı. Şimdi artık O’na dair içimde çok güçlü bir sevgi var. Hiç kimsenin, O’nun bile bitiremeyeceği bir sevgi. Benim neyim olduğunu bilmiyorum, tartışmıyorum da. Ancak, O’nun başka biriyle birlikte olmasını hâlâ taşıyamıyorum. Biz artık birlikte olmasak da bunu beceremiyorum. Bu sebeple bir dönem uzakta kalmak en doğrusu olacak diye düşünüyorum. Bunun dışında yaşamımın en güzel yanını O oluşturuyor. Başka hiç kimseyi O’nu “göze aldığım” gibi göze alamayacağımı biliyorum. Bildiğim bir başka şeyse kendimden O’nu çıkardığımda geriye hiçbir şey kalmadığı…
Biseksüellik adı sık telaffuz edilmeyen, edildiğinde de homoseksüellikten bile çok daha fazla tepki çeken iki cins arası "bir şey". Cinselliği hem erkek, hem kadında aramak. Her ikisinde de mutlu olabilecekken bir takım ahlâki normlar yüzünden bundan vazgeçmek mi fena; yoksa cinselliği böylesine sömürerek uzun vadede daha keyifli, daha öz saygılı yaşamları bir bir tüketivermek mi?… "Hayatta her şeyin en iyisini isterim. Erkeklerin ve kadınların da". Bu sözler Madonna'ya ait değil ama pekâlâ da olabilirdi. Bu sözler bir biseksüele ait. Madonna gibi… Tıbbi araştırmalar, eşcinselliğin genlere dayalı olduğunu kanıtlamak üzere. Buna göre şöyle bir kanı pekiştirilebilir: Bazı insanlar yüzde 100 heteroseksüel, bazılarıysa yüzde 100 homoseksüeldir. Ya osundur ya da diğeri. Sizler ve bizler. Bizler ve onlar. Keşke hayat bu kadar basit olsa. Peki bu durumda biseksüeller ne tarafa düşüyor? Kendilerini tam anlamıyla heteroseksüel ya da homoseksüel olarak tanımlamayan, her iki cinse karşı da cinsel istek duyan insanlar? Yoksa bir de biseksüellik geninin varlığını mı araştırmalı? Yıllarca karşı cinsle ilişki kuran, daha sonra kendi cinsine de ilgi duyan insanlar da var. Aynı şekilde kendini uzun bir süre eşcinsel olarak tanımlayıp, daha sonra karşı cinse de cinsel istek duyduğunu farkedip, evlenip barklananlar da, çoluk çocuğa karışanlar da… Ya da belli bir düzen izlemeden, kadınlarla da erkeklerle de birlikte olanlar. Biseksüellik sanılanın çok ötesinde yoğun olmakla birlikte, konu üzerinde geniş çaplı araştırmalara yeni yeni başlanıyor. Biseksüellik dendiği zaman "cinsel tercih" deyişine ağırlık vermek gerekiyor. Çünkü burada gerçekten bir tercih söz konusu. Her iki cinsle de cinsel ilişkiye girebildiğine göre, cinsel fonksiyon yetersizliklerinden bahsetmemiz mümkün değil. Kendini doğuştan heteroseksüel ya da eşcinsel olarak niteleyen insanların varlığını yadsıyor değiliz. Ancak cinsle çekim, cinsel tercihler erotizm, biyolojinin açıklanabileceğinden çok daha karışık konular. Biseksüel insanların çoğu kendilerini biseksüel olarak tanımlamıyorlar. Biseksüel olduklarından haberdar bile olmayabiliyorlar. Düşünceleri homoseksüel olma yolunda ilerleyen bir heteroseksüel oldukları doğrultusunda. Bir kısmı da toplumdaki konumları sarsılacağı endişesiyle, hemcinslerine duydukları isteği bir sır olarak saklama yoluna gidiyorlar. Bu arzu içlerinde yer
alsa da fiili bir ilişkiye giremiyorlar; bu durumda Orhan KILINÇ belki de herkesin biseksüel potansiyeli taşıdığını Antalya söylemek çok da yanlış olamaz. Aslında biraz da biyolojik de olsa gerek karşılıklı her cinsin içinde biraz da diğerlerinden hormonlar dolaşıyor. Bu hormonlar da zaman zaman insanı kendi cinsine yöneltebiliyor. Hani, illa da homoseksüel olmadan da… Ancak olayın bir de toplumsal ve psikolojik boyutu var. O hormonları alabildiğine serbest bırakmak ruh sağlığı açısından ne kadar yararlı? Doğanın insanlara verdiği çiftleşme görevindeki işbölümünün üstüne insanoğlunun toplum normları eklenince konu sadece klasik kadın-erkek ilişkisine dayanıp kalıyor. Dolayısıyla da doğaya karşı çıkmak olabilecek en büyük ayıp, en büyük günah oluyor. Hani homoseksüelleri geni yüzünden mazur gördük de bu biseksüeller de neyin nesi? Cinsel açlığın olabildiğince doyurulmasına çalışmak -kadın-erkek ayrımı yapmadan, sadomazo demeden…- uzun vadede insanda bir takım doyumsuzluklara, psikolojik bozukluklara neden olabiliyor. Gerçi buna bir başka yanıt da zaten bu tip tercih yapanların normal olmadıkları. Peki normalliğin sınırı nerede başlayıp nerede bitiyor? Bu sorunun yanıtı yine o içerdeki karmaşık genlerin hangisinin ne kadar baskın olduğuna bağlı. Biseksüellerin çoğunluğu hayata heteroseksüel olarak başlamış, eşcinsel ilişkilere yatkınlığını sonradan keşfetmiş kişilerden oluşuyor. Kendilerini biseksüel olarak tanımlayan kişiler bu seçimlerini açıklarken çeşitli cinsel ve kültürel tecrübelerini neden olarak gösteriyorlar. Biseksüellerde de kadınların ve erkeklerin tutumunda farklılıklar gözlemleniyor. Erkekler başka erkeklerle seksi rahatlıkla yaşayıp, iş aşık olmaya gelince çekimser ve tutuk bir tavır sergiliyorlar. Kadınlar ise, başka kadınlara kolayca ve derin bir aşk besleyebildikleri halde, işi seks aşamasına getirmekte oldukça zorlanıyorlar. Duyguları ifade etmek, güç gösterisinde bulunmak gibi konularda ve seksi algılayışlarında da farklı. İşin ilginç yanı, cinsiyet ayrımı konusunda kadınların da erkeklerin de duruma bakışlarının aynı olması. Kadınlar da erkekler de kadınlarla yaşanan seksin daha entim, erkeklerle yaşanan seksin daha fiziksel olduğunu söylüyorlar. İki cinsin de sunduğu şeyler farklı olduğu için, biseksüeller yeri ve zamanı geldiğinde tercihlerini ona göre yapıyorlar. Duygusal bir ilişki ve yumuşak seks istediklerinde kadınlara, daha çok fiziğe dayalı ve biraz da sert bir yatak macerası hayal ettiklerinde erkeklere yöneliyorlar. Herkes zaman içinde
KAOS GL 57 / 31
kadınların ve erkeklerin hangi yönlerden çekici olduklarını keşfedip, erotik ve duygusal yönden iki cinsten de zevk alma potansiyeline sahip, fakat toplumda oturmuş heteroseksüel bakış açısı, yerleşik aile mevhumu, çoğu insanı bu potansiyellerini kullanmaktan, kendi cinsleriyle ilişkiye girmekten alıkoyuyor. Çoğu insan, yetiştiriliş tarzından dolayı bu potansiyeli bastırmayı öğreniyor. Bu bastırılmış potansiyel, karşı duyulan ilginin üzerine ekleniyor. Biseksüeller, çoğunluğun aksine içlerindeki potansiyeli kullanıyorlar ve iki cinsten yana duydukları ihtiyacı ayrı ayrı alma yoluna gidiyorlar. Çoğu biseksüel, cinsel seçimden dolayı aklının karıştığı bir dönem yaşadığını itiraf ediyor. Cinsel tercihler içinde biseksüellik tanımı ve analizi yapılması açısından en çok zorlanan seçenek. Bunun yanında, eşcinselliğin toplumda kabul görmeye başladığı şu dönemde; biseksüellere karşı takınılan tutum, daha sert. Eşcinsellik tıbbi açıdan bir zorunluluk olarak algılanmaya ve anlayış görmeye başlanıyorken, biseksüellik ne istediğini bilmeyen, seks düşkünü azgın sapıkların tarzı olarak algılanıp tepki görüyor. Biseksüel ilişkilerde ilginç olan bir yön daha var. Partnerler, ilişkide oldukları kişiyi kendi cinslerindeki insanlardan daha çok kıskanıyorlar. Örneğin bir kadın, kadın sevgilisinin bir erkekle flörtüne bir dereceye kadar göz yumarken aynı flört başka bir kadın arasında yaşanırsa çılgına dönebiliyor. Bunların yanında karşı cinse ilgi duydukları halde hemcinsleriyle ilişkiye giren biseksüellerin özellikle üzerinde durdukları bir nokta var. İki cins de hemcinsleriyle yaşadıkları ilişkiden büyük tatmin duyduklarını çünkü bunun insanın kendisiyle sevişmesi gibi bir duygu olduğunu belirtiyorlar. Eşcinsel ilişkiler, partnerler, kendi vücutlarını tanıdıkları için karşısındaki insana da nerede, ne zaman ve ne şekilde dokunması gerektiğini iyi biliyor. Biseksüeller genellikle maceraperest ruhlu, değişikliklere karşı açık insanlardır. Bir yerlerde başka bir hayatın var odluğunun bilincindeler ve ellerine gelen şeyin tadına bakmak konusunda oldukça cüretkârlar. "Karnımız doydu, peki tatlı olarak ne var?"
KAOS GL 57 / 32
KORAY / İstanbul Lambda-İstanbul’un uluslararası ilişkiler alanında başarılı bir eşcinsel grubu olduğu, iki üyesinin Berlin’deki eşcinsel gurur etkinliklerine davet edilmesiyle bir kere daha tescillendi. Demet Demir’in, Ülker Sokak’taki travesti ve transeksüllere yönelik şiddete karşı verdiği savaşımdan dolayı, Felipe de Souza ödülünü aldığı günlerde Berlin’deki Türk gay topluluktan bir davet geldi. Berlin’de düzenlenen “100 Jahre Schwule Bewegung” (100 yıllık Eşcinsel Hareket) adlı etkinlikler zincirinin bir gecesine Lambda’dan iki konuk isteniyordu. 14 Mayıs’tan 29 Haziran’a kadar süren etkinlikler boyunca her gece belli bir konu ele alınıyor ve enine boyuna tartışılıyordu. İşte birkaç örnek: Eşcinsellik ve Edebiyat, Eşcinsellik ve Tiyatro, Eşcinsellik ve Latin Amerika. Lambda-İstanbul’dan iki kişinin katıldığı 3 Haziran gecesinin konusu ise “Türkiye’de Eşcinsellik”ti. Adı “Oriantalische Nacht” (Oryantal Gece) olan bu gecenin programında “Dönersen Islık Çal” adlı bir Türk filminin gösterimi, Türkiye’deki eşcinsellerin durumunun tartışıldığı bir panel ve “Salon Oriental” adlı bir kabare vardı. Lambda’dan ben ve başka bir arkadaşım, Türkiyeli eşcinsellerin yaşadıkları zorluklardan, Türk toplumunun eşcinselliğe bakışından ve Türkiye’deki gay-lezbiyen hareketten söz ettik. Türkiye’nin, eşcinsel hayat konusunda Arap ülkelerinin arasında mı, yoksa Güney Avrupa ülkelerinin arasında mı sayılması konusunda kafası karışık olan izleyicilere, Türkiye’nin sunduğu avantaj ve dezavantajlarla iki blok arasında yer aldığını anlattık. Oldukça başarılı geçen bir panel ve eğlenceli bir kabareyle sona eren 3 Haziran gecesinin ardından, 8 Haziran’a kadar pek çok grup ve kişiyle temas kurduk, Lambda’yı ve Türkiyeli eşcinselleri anlattık. Scwule International adlı Berlinli eşcinsel örgüt, herhangi uluslararası bir gelişme olduğunda bizimle ilişki kuracaklarını ve istediğimizde, koşulları elverdiği ölçüde, bize yardım edebileceklerini söylediler. Etkinlikler haftasını, D.A.H. (Alman AIDS Yardım kuruluşu) tarafından düzenlenen, Lambda’nın AIDS konusundaki çalışmalarını anlattığımız bir seminerle bitirdik. Lambda’nın kendini Berlin’in eşcinsel topluluğuna tanıttığı bu gezi, İstanbul’la Berlin arasında pembe bir hat kurulmaktan öte, Türkiyeli eşcinsellerin öğrenmesi gereken çok şeyin ve katetmesi gereken çok yolun olduğunu hatırlattı. Umarız bu gezi, yaşadıklarımız ve bu yaşadıklarımızı aktarmamız yoluyla, hepimiz için bir güdü, geç kalmışlığımız için bir ders olur. (Bu metin daha önce %100 Gay&Lezbiyen’in 4. sayısında –1997- yayınlanmıştı.)
KAOS GL 57 / 33
Sanem AKAY Transseksüellik Bahsi Üzerine adlı yazımın devamı Ankara niteliğindeki bu yazımda, esas amacım her ne kadar Cinsiyet Değişimi Ameliyatı ise de, ts.liği anlayamadan, ya da ts.liği yeterince anlayamamış bir kitleye, bu ameliyatı da tam anlamıyla anlatamayacağımı düşünüyorum ve bu kaygılarla yazıma başlıyorum.
Ts.liği en gelişmiş çağdaş toplum, hukuk ve bilim sisteminin geçerli olduğu ülkelerdeki ts.lik ve ülkemizdeki ts.lik gerçeği diye iki şekilde ele almak mümkün. Muhakkak ki gerek dış ülkelerde gerekse Türkiye'de bu konuyla ilgili yayınlanmış eserlerin, dokümanların, çalışmaların olduğunu biliyorum. Bunlar topluma ne kadar kazandırılmış ya da bireyler bunlara ne ölçüde erişebiliyor, o ayrı bir mesele.
Ts.liğin kendisi bir birey için asla hastalık değil, fakat ts. yapıya sahip bir kişinin, varolan sosyo-kültürel çevre içinde yaşarken karşılaştığı zorluklar öyle çok ve öyle zor ki bunlar neticesinde anksiyete gibi depresyon gibi ve hatta en nihayetinde intihar gibi türlü hastalıklar ve sorunlar ortaya çıkabiliyor. KAOS GL 57 / 34
Transseksüelliğin ne olduğunu özetle tekrarlamak istiyorum. Bazı kavramların anlamlarını anlamak gerekiyor öncelikle. Bu kavramlar, insan cinselliğinin bütününü oluşturuyor çünkü. Bunlar nedir: Biyolojik cinsiyet, Cinsel rol ve Cinsel kimlik. Yaygın olarak transseksüellik olarak bilinen durum tıpta Gender Disphoria, Türkçesi ile Cinsel Rol Karmaşası olarak geçiyor. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim bir nokta var: Bu sözüm ts.liği bir hastalık ve sapıklık olarak görenlere olacaktır. Ts.liğin kendisi bir birey için asla hastalık değil, fakat ts. yapıya sahip bir kişinin, varolan sosyokültürel çevre içinde yaşarken karşılaştığı zorluklar öyle çok ve öyle zor ki bunlar neticesinde anksiyete gibi depresyon gibi ve hatta en nihayetinde intihar gibi türlü hastalıklar ve sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bunun müsebbibi ise ts.lik değil, bu gerçekliğe sırtını dönen, yok sayan, yaşam şansı vermeyen, karşısına çıktımı da saldırıya geçen toplumsal zihniyetin, hukuksal ve tıbbi sistemin geri kalmışlığı, ön yargısı ve cahilliğidir diyebiliriz. Biz şimdi konumuza dönelim. Biyolojik cinsiyet nedir? Biyolojik cinsiyet bedenle alakalı bir kavramdır. Bir insanın doğduğu anda diğer kimseler tarafından dış cinsel organlarına bakarak belirlenir; yani bir insanın dişi ya da erkek olmasıdır. Cinsel rol bundan sonra devreye giriyor. Cinsel rol nedir: Bir kişinin, dişiliğini ya da erkekliğini ifade etme biçimidir. Yani kadınsılığı ve erkeksiliği diyebiliriz. Cinsel rol kesinlikle doğal bir yetenekle değil, genellikle toplum tarafından ve çocuğun yakın çevresindeki kişiler tarafından
yüklenen, öğretilen, özendirilen, belirlenen bir özelliktir. Bütün bunlar çocuğun cinsel kimliğinin henüz netleşmediği bir dönemde gerçekleşir. İnsanın cinsel kimliği kendi özünden ve bilincinden gelmekteyse de, insanların cinselliğinin toplum tarafından algılanışı cinsel rolü belirliyor. İnsanlar, karakter ve davranışların belirli kültürel kalıplara uyması ölçüsünde dişi ya da erkek nitelikli sayılıyorlar. Ne var ki cinsel rolün toplum tarafından algılanışı ile kişinin kendisi tarafından algılanışı, farklılık gösterebiliyor. Böylelikle kişinin doğduğu günden erginliğe geçtiği döneme kadar olan süreçte, kişinin cinselliği kendi seçimi ve özvarlığı olan cinsel kimliği ile toplumun beklediği ve yüklediği cinsel rolün etkisiyle oluşuyor. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz sosyo-kültürel çevrede, kültürel kalıplarda cinsiyetin tespitini yapan diğer kimseler ve faktörler oluyor. Doğduğu gün dış cinsel organlarına bakan, örneğin anne baba ya da diğer kimseler o andan itibaren çocuğa ona uygun isim veriyorlar, cinsiyetine uygun renkte ve çizgide kıyafetler giydiriyor; ona göre oyuncaklar alıyor, ona göre kimi davranışları desteklerken kimilerini kaka olarak gösteriyor. Böylelikle de kadın ve erkek farkı yaratılmaya başlanıyor. Üç-dört yaşlarına varan bir çocuk ise artık cinsel rolünü benimsemiş oluyor. Çoğu zaman bunda bir çatışma ve rahatsızlık çıkmasa da, çoğu insan toplumun yüklediği cinsel rol ile kendi belirlediği cinsel kimliğini çok kolayca birleştirebildiği ve aynı şekilde algılayabildiği halde, kimi insanlar kendisine yakıştırılan cinsel rol ile çatışmaya girebiliyor. Örneğin, erkek bedenine sahip olduğu halde, kadın cinsel kimliğini benimseyip onunla özdeşleşip, onun gerektirdiği rolde bir cinsellik yaşamak isteyebiliyor. İşte bu noktada ts.lik dediğimiz durum ortaya çıkıyor. Kendimden bir örnek vermek istiyorum burada: Benim erkek kardeşim de var, onunla ben aynı aile terbiyesinden geçtiğimiz, aynı sosyoekonomik ve kültürel ortamda yetiştirildiğimiz halde, erkek kardeşim öğretilen cinsel rolüyle kendi cinsel kimliğini birleştirebilmişken, ben ise erkek bedenim ve erkek cinsel rolün yüklenmesine karşılık her nedense kadın cinsel kimliğiyle özdeşleşmeyi gerçekleştirmişim. Buraya kadar belirttiğim durumlar içinde ilginç bir noktayı tekrar belirtmek istiyorum: Çocuk henüz kendi başına karar alabilecek duruma gelmeden, cinsel rolü, biyolojik cinsiyetine uydurulmuş oluyor.
Bu kurala uymayan durumlar ise, istisna ve sapma olarak ele alınıyor. İçinde bulunduğumuz zamanda ve sosyo-kültürel çevrede çocuğun adını, cinsiyetini ve hatta dinini (pek alakası olmasa da) belli bir yaşa kadar belirlememek her ne kadar mümkündür bilinmez ama benim kanım şu ki bu hiç de mümkün değil. O halde yapılabilecek tek şey, bu gidiş devam ederken istisnai şahsiyetlerin en insanca muameleyi görebilmesini sağlamaktır. Kendisine yüklenen kadınlığı veya erkekliği devam ettirebilen çocuklar heteroseksüelliklerini yaşayabilsinler, güle güle de yaşasınlar. Çünkü gerçekten heteroseksüel rol ile özdeşleşebilen çok kadın ve erkek var. Ama buna herhangi bir sebeple karşı çıkan (genetik, hormonal veyahut psikolojik gerekçelerle) buna uyum göstermeyen insanlar için hukuki, toplumsal ve tıbbi desteğin en doğal hak olarak görülmesini istiyorum. İnsanın biyolojik cinsiyeti doğuştan geliyor. Yine cinsel kimliği özden var olan bir özelliktir. Cinsel rol ise daha sonradan, kişinin kendisi ya da toplum tarafından belirlenir. Bu bakımdan ts.lik daha çocukluk çağında kendini belli eder. Ts.liğin teşhisine ve tedavisine ilişkin uluslararası sağlık standartları 1979'da yayınlanmış, Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Teşkilatınca onaylanmıştır. Ts.liğin teşhis edilmesi için aranan nitelikler bilimsel olarak belirlenmiştir. İlk cinsiyet değişimi ameliyatı 1953'de Almanya'da gerçekleştirilmiş, Türkiye'de ise bu ameliyat 1980'lerde yasallaştırılmıştır. Ts.liğin kişi için sorun olmaya başladığı dönem sanırım çocuğun kendi başına karar alabildiği dönemlerde başlıyor. Daha çok buluğ çağında ve ergenlik çağında kendini gösteriyor. Böylelikle de hem kişinin kendisi için, hem ailesi için hem de toplum için sorunlar başlıyor. Cinsel organlardan yola çıkarak kişinin cinselliğinin sınırlarını çizivermek pek kolay ama yetersiz. Kendini başka cinsiyetteki bir bedenin içinde tutsak hisseden ve kendine yakıştırılan cinsel rolden cidden sıkıntı duyan transseksüel bir kişinin, bedeni ile cinsel kimliği arasında bir uygunsuzluk ortaya çıkıyor ve bunun düzeltilmesi gerekiyor. Unutmayalım ki cinsellik sadece bedensel değil ama aynı zamanda beyinsel bir kavramdır. Ben, kendimden bahsedecek olursam: Erkek bedeniyle doğdum, bu nedenle de kadınca yetiştirilmedim. Genetik hormonal vs. biyolojik her yönümle de gayet sağlıklı bir bedende yaşayageldim. Yani genimle, hormonumla, kemik yapımla, kıl dağılımımla yüzde yüz! eril bir biyolojik yapıya sahiptim. Fakat maalesef! kendimi buna rağmen kadın cinsel kimliğinde buldum. Bedenim erkekti, erkekçe cinsel rol de yüklendi. Hem de yaklaşık 20 yıl boyunca. İçten içe ömrüm boyunca kadın cinsel kimliğimi
geliştirmiş olmama rağmen bunu çok geç farkettim. Bedenim erkekken, herkes beni erkek olarak görürken, ben de erkeklere yönelik olduğumu farkedince, ilk zamanlar eşcinsel erkek olduğumu düşündüm. Ve cinsel özgürlüğüme sahip çıkabildiğim günden sonra gey arkadaşlarım, partnerlerim oldu. Birkaç sene gey kültürünün ve ortamının içinde tecrübe edindikten sonra sıkıntılarımın geçmediğini, topluma adapte olamadığımı, kendimi doğru bir şekilde ifade edemediğimi, üretken ve mutlu olamadığımı hissedince herşey su yüzüne çıkmaya başlamıştı. Sadece erkeklerle cinsellik yaşamak beni hayata bağlayamadı. Bunun üzerine hayatı, insanları, olayları tanıdıkça da kendimi tanımlamada kolaylık hissettim. Bana empoze edilen, dayatılan gerçeklerden etkilenirken, hayatı ve herşeyi kendim de tanımlamaya çalıştım. Bu bütünlüğün bir parçası da ben oldum. Her ne kadar hayat ve herşey düşündüğüm gibi olmasa da bu uğurda bir ömür tüketmeye gönül verdim. Yıl 1993 idi ve ben kendimi kadın olarak görüyordum artık. Yani kadın cinsel kimliğimi keşfettiğim yıldı 1993. Biyolojik cinsiyetim hâlâ erkekti. Herkes benden üniversite çağında bir delikanlıdan ne beklenirse onu beklerken ve ben kadın cinsel kimliğine sahipken ne yapmalıydım, ne yapabilirdim? Cinsel kimliğimi netleştirmenin verdiği rahatlığın beraberinde korkunç bir psikolojik bunalım ve sosyal sorunlar, ekonomik sorunlar peş peşe üstüme gelmeye başlamıştı. Daha doğrusu sorunların ve bedellerin türlerini, şiddetini, vadesini sonradan öğrenecektim. Düşe kalka katedilecek bu yolda yapayalnız ve gayet cahildim. Çalışmıyordum, mesleğim bile yoktu, param da. Öğrenci bile değildim. Üniversitemi terk etmiştim. Ailem durumumdan habersizdi. Arkadaşım, dostum çok azdı. Bir tek kalbim ve aşkım çok güçlüydü ve de ona hizmet edecek aklım, fikrim. Yaşım 22'ydi ama cinsel kimliğimin yaşı daha bebekti. Herkesin 15-20 yılda oturttuğu yapıyı, ben 20 yıl geriden takip etmek, onlara yetişmek durumundaydım. Yetişkin, olgun, üretken ve mutlu bir insan olabilmem için. İşim çok zordu dememe gerek kaldı mı bilmem. Üstelik insanların insanca değil, bir acayip halde yarıştıkları adaletsiz ve dengesiz bir toplumda. Gönül isterdi ki çocuklar ta başından kendi cinsel kimliklerini kendileri belirleyebilsinler. Haydi onu geçelim; toplumun kültürel kalıplarına uyum gösterilmediğinde, o toplum her ne kadar heteroseksüelliği baş tacı etse de buna uymayanları anlayabilseydi. Anlayabilecek bilince sahip olabilseydi. Bu, ailede de böyle olsaydı. Okul hayatında da eğitmenler ve öğretmenler en azından bu aşamada çocuğun hislerini ve özvarlığını da baş tacı edebilip ön sıraya
Düşe kalka katedilecek bu yolda yapayalnız ve gayet cahildim. Çalışmıyordum, mesleğim bile yoktu, param da. Öğrenci bile değildim. Üniversitemi terk etmiştim. Ailem durumumdan habersizdi. Arkadaşım, dostum çok azdı. Bir tek kalbim ve aşkım çok güçlüydü ve de ona hizmet edecek aklım, fikrim. KAOS GL 57 / 35
alabilselerdi. Kendi kişisel ve toplumsal beklentilerini, o kişi için bir kenara itebilselerdi. Yine gönül isterdi ki, hukuk sistemimiz bu insanlara da uyumlu olsaydı. Yine aileler böyle bir sorunla karşılaştıklarında, çocuklarını alıp götürebilecek ve gönül rahatlığıyla teslim edebilecek tıbbi merkezlere sahip olabilselerdi. Ve böyle bir merkezde nitelikli tıp adamları ve teknik imkanlar bulunsaydı da, bu insanlar gerçek kimliğinde daha mutlu ve dengeli bir insan olarak, toplumda daha faydalı bir birey olarak yaşayabilselerdi. Oysa ki toplumumuzda transseksüellerin ezici çoğunluğu fahişe olarak hayatlarını kazanıyorlar!!! Ben bu sözlerimi şimdi sarfedebiliyorum. Çünkü ulaşabildiğim bilgiler var. Gözüm açılmış yani. Ve artık bunu aileden de toplumdan da, devletten de her bir kesimden bekler hale gelmiş durumdayım. Daha üç-beş sene önce bunlardan hiçbiri aklıma gelmezdi. İşte bu nedenledir ki bireysel ve toplumsal bilincin bu konuda aydınlanması gerekmektedir. Hem transseksüel insanlar rahatsızlanmasınlar, hem de heteroseksüel kişiler bu tür insanların varlığından, yapıp ettiklerinden rahatsız olmasınlar. Elbette ki, bir çok gelişmiş ülkede, transseksüeller bir çok avantajlara sahip. Gelin şimdi yurt dışında bu işin gerçek anlamda nasıl yapıldığına özetle değinelim. Son yirmi yılda cesaretle ve sağlıklı bir şekilde bir çok ülkede uygulanan sistem şudur: Ts. kişi bir terapiste başvurur. Terapist de eğer o kişiye transseksüellik teşhisi koymuşsa, cinsiyetin düzeltilmesi için bir merkeze gönderir. Bu merkezde ts. kişi, fiziksel ve ruhsal desteği rahatlıkla alabilir. İlk üç-dört ay boyunca hormon tedavisi uygulanır. Daha sonra hormon tedavisi görmekle birlikte, günde yirmi dört saat, en az iki yıl boyunca bu kişi karşı cinsiyetin cinsel rolünde toplum içinde yaşamaya başlar. Bu süreç için kendisine karşı cinsiyetin nüfus cüzdanı ve hakları yasal olarak sağlanır. Böylece hem sosyal baskılardan hem de emniyet birimlerinin arasıra yaptığı kimlik kontrollerinde kimliğini kolayca ispatlayabilir ve bir sorun yaşamaz. Bu iki yıl içinde kendisinin yeni role uyum sağlayabilmesi için tüm eğitim ve ruhsal destek verilir. Bir süre sonra da sağladığı uyuma göre kendisine ameliyat izni verilir veyahut ihtiyaç varsa bu denemeye devam etmesi istenir. Ülkemizdeki durumun çok farklı olduğunu söylemeye gerek var mıdır acaba? Çoğu eşcinsel ve travesti için geçerli olan durum ts.ler için de aynıdır. Hatta daha çok sorunla başbaşadırlar. Herkes belirli bir yaşa geldikten sonra, kendi sorunlarını kendi başına çözmek durumundadırlar. En başta ülkemizde böyle bir servisi komple olarak
KAOS GL 57 / 36
verebilecek bir merkez yok. Az sayıda da olsa çok değerli psikoterapistler, estetik cerrahları ve hatta hormonal tedaviyi yürütebilecek endokrinologlar ülkemizde de mevcut. Ama bu kişiler koordineli olarak çalışamıyorlar. Ve bu durumda tıbbi kurumlar ve kişiler arasında fikir ve çalışma birliği sağlamak birçok nedenle zor oluyor. Örneğin tıp adamları bu işi etik kurallar ve de ülkenin hukuk kuralları zeminine oturtup yasal desteğe ihtiyaç duyuyorlar. Sonuçta bir şeyler oluyor, olabiliyor ama hayli karışık, hayli yorucu ve hayli uzun zaman alabilmekte bu süreç. Türkiye'de de tabii ki işin başında psikiyatri var. Bir psikiyatri merkezine en az iki yıl devam etmek gerekiyor öncelikle teşhis için ve şartlara uygun yaşam testini mümkün olduğunca sağlıklı bir biçimde yapabilmek için. Maalesef ameliyat öncesinde yeni cinsel rolü yaşamın her alanında (örneğin okulda, işyerinde) tatbik edebilmek pek mümkün olmuyor. Çünkü toplum bu konuda çok bilgisiz, önyargılı ve hatta saldırgan olabiliyor. Hiçbir yasal hakkı da yok transseksüelin. Çünkü Türkiye'de pembe nüfus cüzdanı alabilmek için bu ameliyatı geçirmiş olmak, ruh ve davranış yapısıyla yeni cinsiyetin gerçek bir üyesi durumuna gelmiş olmak şartı var. Bu durumda ameliyat öncesi gerçek yaşam testi yasal olarak uygulanabilir değildir. Bu testi uygulamaya engel oluşturanlar genellikle yasal durum, toplum, aile, okul ve iş çevresi olduğu halde, yaşanılan bölgeye, şehre hatta o şehrin semtine özgü koşullarla mücadele edilerek, takvim ve program belirlenebilmektedir. Cinsiyet değişiminin gerekliliğinden sonra onun pratiği için içinde bulunduğumuz koşullarda transseksüel kişiye ve terapiste allah kolaylık versin ve bol şanslar demek şart sanırım. Bu sorun o kadar ciddi ki, örneğin kişi öz be öz transseksüel olduğu halde cinsiyet değişimi yapmaması bazı durumlarda onun hayrına olabiliyor. Diğer deyişle cinsiyet değişimi sonrası hayatından emin olamayan ve garantisi olmayanlar elbette ki tutsak bedenlerinde yaşamaya devam etmek zorundadırlar. Fakat şu bir gerçek ki, çoğunlukla bu uzun vadede bir çözüm değil. Ehveni şer deyip yaşayanları türlü psikolojik sorunlar ve belki intihar beklerken, ikinci seçenektekiler ise yani değneğin diğer boklu ucundakiler ise tüm riskleri göze alıp onun mücadelesini vermek ve bedelini ödemek zorunda kalabiliyorlar. Böylelikle iki yıl boyuna psikiyatrik destek sürekli devam eder. Bu servis ameliyat dönemi ve sonrasında da devam edecektir. Bir yıllık hormonal tedavi sonucunda da kişinin ruhsal ve organik sağlığı devam ederse ameliyat izni çıkar. Bu süreçte transseksüel kişinin beslenme ve barınma gibi temel masraflarının dışında, psikiyatrik tedavi, hormon tedavisi, estetik ameliyatlar için gerekli olan
maddi güce ihtiyacı vardır. Ayrıca epilasyon gibi bakım masrafları, yeni gardrop oluşturma masraflarını da unutmamak gerekir. Bunların herhangi birinde maddi gücü oluşturamama işlemi sekteye uğratabilir. İşin sekteye uğraması, takvimin değişmesi kısacası evdeki hesabın çarşıya uymaması doğrudan ts. kişinin psikolojik durumunu olumsuz etkiler. Bugün için bir vajen yapım ameliyatı yaklaşık 2 milyar liraya, meme slikon ameliyatı 750 milyon liraya, burun estetiği 750 milyon liraya, epilasyon ise en az 1 milyar liraya mal olurken, ts. kişiyi çok ağır bir maddi yük beklemektedir diyebiliriz. Hormon tedavisine son nefese kadar yaşam boyu devam etmek zorunludur. Aylık masrafı 5 milyon lira civarındadır. Psikiyatrik tedavi ise gerekli olduğu sürece sürdürülür. Transseksüellik kavramıyla ilgili dediklerimi toparlayacak olursam: Bir yanda biyolojik yani bedensel bir cinsiyet, diğer yanda ona muhalif olan kişinin kendine özgü beyinsel cinsel kimliği. Bu ikisinin ortasında kalan şey ise cinsel rol kişinin hayatının her alanına renk veren, damgasını vuran, kişinin erkeklik ya da kadınlığını ifade biçimi. Kişinin cinsel kimliği, biyolojik cinsiyetine uymadığı zaman ona göre davranamıyor, kendini gerçekleştiremiyor, sosyal ilişkilerini kuramıyor, cinsel ilişki kuramıyor, duygusal beraberlik yaşayamıyor, çalışamıyor, üretemiyor, bu durumda ne yapılıyor: Cinsiyet değişimi ameliyatı çözüm olarak görülüyor. Buna cinsiyet düzeltimi ameliyatı denmesine ben de katılıyorum. Kendimden örnek vereyim: Ben bir eril bedene sahip olarak doğmuşum. Hiçbir genetik veya hormonal sorun çıkmadan ts.lik teşhisine kadar tam bir erkek bedenine sahip oldum. Hem de üretken, yani döl verebilen bir bedenim vardı. Fakat ilk çocukluk yıllarımdan beri benim geliştirdiğim kadın cinsel kimliğim vardı. Bu durumda kadınca yaşamak en doğal hakkımdı ve sonuçta benim tanımı, psikiyatri de tanıdı. Psikiyatrik ve hormonal tedaviyle birlikte her şey yolunda gitti. Ardından da ameliyat edildim. Penisim ve testisim reforme oldu diyebilirim. Yani vajenimin yapımında kullanıldı. Kadınlık hormonu verildiği için memelerim gelişmişti. Fakat daha güzel bir meme yapısı için slikon protez de yerleştirildi. Ve kadınlığım tıbben onaylandı. Bu sefer artık üretken bir kadın değildim. Tıpkı kısır bir kadın gibi. Tıbbın kadınlığımı onaylamasıyla allaha şükür ülkemin yasalarına göre en azından bu aşamadan sonra da olsa kadın vatandaş oldum. Ve bana pembe nüfus cüzdanı da veriliyor. Böylece hukuken de kadın oldum ama benim genetik yapım, kromozomlarım hâlâ eril, kemik yapım hâlâ eril ve onlar öylece kalacaklar ölünceye kadar. Kadın hormonal yapısına, dışarıdan aldığım
östrojen hormonuyla sahip olmaya devam edeceğim. Tıpkı kadınlık hormonu üretemeyen ya da menapoz dönemi sonrası bir kadın gibi, dışarıdan hormon alımına devam edeceğim. Bu arada prostatım hâlâ bedenimin bir parçası ve içimde duruyor. Durum bundan ibaret ve herşeye rağmen tıbben ve hukuken onaylanan bir kadınlığa sahibim. Bu nedenle cinsiyet düzeltimi demek çok doğru. Çünkü biyolojik cinsiyet tümüyle değiştirilemiyor. Bundan sonraki mesele herkesin doğduğu günden ergenliğe kadar edindiği davranışları ve rolleri tez zamanda elden geldiğince çabuk edinebilmek, herşeyimle toplum içinde kadınlığımı yaşayabilmek. Bunun adı sosyal adaptasyon diye geçiyor. Hormon tedavisiyle benim gibi bir biyolojik erkek transseksüelin nispeten kabul edilebilir bir kadın görünümünü alması ve davranış modelini oturtması en az iki yıl alırmış, tamamen olması için sekiz yıl gerekebilirmiş. Anlayacağınız, normal! bir kadın oluşumda da, bu aşamada da toplumla çekişmemiz devam edeceğe benziyor. 20 küsur yıldır kendi değerlerini dayatan, bana türlü zorluklar ve zahmetler yaşatan ve hayatı bana pahalıya mal eden türlü zihniyetlere ve kalıplarına bugünden sonra yüzde yüz teslim olmamı kimse beklemesin. Yine de özümden gelen değerleri insanlarla en içten şekilde paylaşacağımdan kimsenin de şüphesi olmasın. Çünkü bu benim görevim aynı zamanda. Transseksüelliğimi 1993 yılının Şubat ayında ikrar ettim. Emelim bu işi Türkiye'de becermek ve yine ülkemde kendime özgü kadınlığımla yaşamaktı. O günden bu yana tam 6 yıl geçti ve yukarıda anlatmaya çalıştığım sürecin tüm gerçeklerine tanık oldum. Cinsiyet değişimi hakikaten ameliyattan ibaret değil. Bunun öncesindeki birikimi yaşamadan ve anlamadan bunun sonrasını hissetmek de pek mümkün değil. Her ne kadar bu sayıda ameliyat bahsine giremediysem de bu paylaştıklarımızın ardından daha sağlıklı ve ortak bir duygu ve fikir birliğine varabileceğimize inanıyorum. Allı pullu, şatafatlı ve heyecanlı ameliyat anılarımdan ziyade bu madalyonun iç karartıcı ve can sıkıcı yüzünü göstermeden edemedim. Çünkü benim için madalyonun bu yüzü diğer yüzü kadar dikkate değer ve unutulmaz idi. Dördüncü sayfanın son satırlarına geldim. Bu demektir ki bana ayrılan yeri doldurmak üzereyim. Bu nedenle cinsiyet değişimimin dönüm noktası niteliğindeki ameliyatımı bir başka sayıda ancak anlatabileceğim.
Kişinin cinsel kimliği, biyolojik cinsiyetine uymadığı zaman ona göre davranamıyor, kendini gerçekleştiremiy or, sosyal ilişkilerini kuramıyor, cinsel ilişki kuramıyor, duygusal beraberlik yaşayamıyor, çalışamıyor, üretemiyor, bu durumda ne yapılıyor: Cinsiyet değişimi ameliyatı çözüm olarak görülüyor. KAOS GL 57 / 37
KAOS GRUBU PAZAR TOPLANTILARI Haftalık Pazar toplantılarımız devam ediyor. Sakal Sahaf Cafe, Olgunlar Sokak 12/2 Her Pazar saat 20.00'de başlayan toplantılarımıza bekliyoruz.
ETKİNLİK: Hacettepe Üniversitesi AİDS Savaşım Kulübü eşcinsellik hakkında sohbet etmek için KAOS GL’yi davet etti. 30 Nisan 1999 Cuma günü H.Ü. Merkez Kampüsünde 18:0020:00 saatleri arasında gerçekleşen sohbette 25 kulüp üyesinin sorularını cevapladık.
TEŞEKKÜR Yeni abone olan Levent arkadaşımız ayrıca 3.200.000.-TL'lık pul ile 3.000.000.-TL katkıda bulunmuştur. Yeni abone olan İbrahim arkadaşımız 3.550.000.TL katkıda bulunmuştur. Adana’dan bir okurumuz 5.000.000.-TL’lik posta pulu katkısında bulunmuştur. İstanbul’dan Dilaver ve Coşkun arkadaş ÖDP’nin şenliğinde (9 Nisan) gerçekleştirdikleri Kaos GL satışından elde edilen 3.000.000.-TL’yi göndermişlerdir. İstanbul’dan bir arkadaşımız, Kadın Eserleri Kütüphanesi’ni 1 yıllık KAOS GL abonesi yapmıştır. BaharANKARA Derginin kapağında 3 günlük etkinliklerden piknikte çekilen 2 fotoğrafla başlayan BaharANKARA anlatımımız 3. sayfadan 17. sayfaya kadar sürüyor. Bunca şeyden sonra burada ayrıca bahsetmemize gerek yoktur sanırız. Ama BaharANKARA hakkında yazmak isteyen arkadaşlar önümüzdeki sayı için de yazabilirler. BaharANKARA dolayısıyla bu sayımız biraz gecikmeli olarak çıkıyor. Ancak yoğun bir programın ardından hem dergiyi hazırlamak hem de BaharANKARA verilerini derlemek de kolay iş değildi doğrusu. SAPPHONUN KIZLARI Kardeş Lezbiyen grubu sapphonun kızları, “lezbiyenler hakkında…” bir broşür çıkardılar. Bu sayımızda dergimizle birlikte ücretsiz verdiğimiz broşürü, herhangi bir gelir kaynakları olmayan arkadaşlar, Derivative Duo’nun CD bağışıyla finanse edecekler. Yeşim’in 54. sayıda oldukça geniş bir bilgi verdiği Derivative Duo Grubu iki albümlerinin sapphonun kızları tarafından çoğaltılarak satılmasına izin verdiler. Bu grubun şarkı sözlerini iki sayıdır arka kapakta veriyoruz. “Opera for the Masses”, “Mutiny at the Matinee”adlı CD’lerin tanesi 5.000.000.-TL’den satılıyor. Edinmek isteyen arkadaşların bizlerle iletişime geçmelerini bekliyoruz. Önümüzdeki sayıda buluşmak üzere.
BİZE GELENLER
Su, Tüyün Üzerinde Bekler
Enis BATUR, Sel Yayıncılık, Nisan 1999, Deneme.
ATEŞ HIRSIZI Ateş Hırsızı’nın 10. sayısı çıktı. İletişim için: Piyerloti Caddesi, Dostlukyurdu Sokak, No:8, Çemberlitaş, İSTANBUL
efendisizler Birimiz bile özgür değilse hepimiz tutsağız! 15 günlük haber-yorum gazetesi efendisizlerle iletişim için: Taksim Kuyu Sokak, 13/2, Beyoğlu İSTANBUL e-mail: efendisizler@hotmail.com tel. 0.212.243 24 93 fax: 0.212.243 27 16
UÇ 2 aylık dergi UÇ’un 2. sayısı çıktı. İletişim için: Valikonağı Caddesi, Hacıemin Efendi Sokak, No:37/1, Nişantaşı, İSTANBUL tel-fax:0 212 246 38 55 e-mail: karamesut@hotmail.com
PAZARTESİ Feminist gazete Pazartesi, her ay kitapçı ve bayilerde.
ÖNÜMÜZDEKİ SAYILARDA ∇ GEYİKLER LANETLER ∇ EŞCİNSELLİĞİN TARİHİ∇ HİKAYESİ ÇÜRÜK’MÜŞ∇ BEYTÜL GAZEL ∇ ÇOK ZOR DEĞİL ∇ BELARUSYA'DA EŞCİNSELLİK ∇ THE KAFİ ∇ BEN NEYMİŞİM Kİ ABİ?! ∇ KÜÇÜK BİR ÖYKÜ BU! (1-2) ∇ KİM HASTA ACABA? ∇ CAMILLE ∇ AŞKI ÖLDÜRDÜK ∇ GÖKKUŞAĞININ ÖTE YANI ∇ UYUŞTURUCUNUN DİĞER ADI: ÖLÜM ∇ VE SÜRGÜN EDİLDİLER İLKİN... (Şener) ∇ Çürüme Kaçınılmaz Mı? GAY İDEOLOJİSİNE REDDİYE ∇ Önümüzdeki aylarda bir şiir eki vereceğiz. Elimizde bulunan bütün şiirlerinizi bu ekte okuyabileceksiniz.
KAOS GL 57 / 38
90’lı yıllarda Türk Edebiyatının ulu çınarlarından birini, Cahit Külebi’yi 90 küsur yaşında kaybettik. Yaşamlarının son demlerine yaklaşan insanları dinlemek, okumak hep ilgimi çekmiştir. Çok daha açık sözlü oluyorlar bu yaşlarda. Korkacakları, çekinecekleri, hesap verecekleri kalmıyor. Aziz Nesin ve “Bir Dinozorun Anıları”nın yazarı Minâ Urgan’ı hatırlayın. Hasta yatağındaki Cahit Külebi’yi doğrudan görüp dinleme imkânım olmadıysa da çok yakın dostum, bir fizyoterapist, Şair’in son günlerdeki tedavi programında görev almış ve karşılıklı hasbihalleri olmuştu. Büyük ozanın sevilen şiiri “Hikâye”nin pek bilinmeyen öyküsünü öğrendim böylece. Anımsayan bir çok arkadaşımız çıkacaktır eminim. Senin dudakların pembe Ellerin beyaz, Al tut ellerimi bebek Tut biraz! Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz! Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu, Dağıt saçlarını bebek Savur biraz! ………… Benim doğduğum köylerde Kuzey rüzgârları eserdi Hep bu yüzden dudaklarım çatlaktır Öp biraz! ………… Kimbilir kaç heteroseksüel aşık derin derin düşünmüştür; hangi kadına, hangi kıza yazılmıştır bu dizeler diye. Bayan fizyoterapist arkadaşım da böyle düşünmüş olmalı ki sorar şairimize: “Kimdi bu şanslı kadın, nasıl bir duygu tufanıdır bu satırları savuran?”. Külebi, içtenlikle yanıtlar: “Zannettiğin gibi değil kızım. Askerde bir arkadaşım köydeki nişanlısına yazdığı mektup için birkaç kıta istedi benden. Ben de yazdım işte biraz uzak köyleri, biraz da arkadaşımın dudaklarını düşünerek!”
Tabii ki tek örnek değil “Hikaye” şiiri. Heteroseksüel İBRAHİM bir aşk şiirinin öyküsünü radyoda canlı bile Ankara haykırabilirsin, ama bir erkekseniz ve başka bir erkek için birkaç güzel sözcük dizmişseniz, açıklayacak cesareti ancak ölüm döşeğinde bulabiliyorsunuz. Olsun varsın, herşeye rağmen Cahit Külebi’yi seviyorum ve hatta şimdi daha çok seviyorum. Sevgilime onun dizeleriyle sesleniyorum. Söz Külebi’den açılmışken “Hasret” şiirinden iki kıtayı da tüm gay arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum. Hem de küçük bir şirinlikle birlikte. Şiirin Özbekçesiyle birlikte. İspanya’nın Bask bölgesinden gelen bir gay turistin İstanbul’da Mefisto Kitabevi’nde Kaos GL’ye ulaştığını ve şu anda benimle mektup arkadaşı olduğunu düşünürsek sesimizin Özbekistan’a kadar gideceğini beklemek de abartılı olmaz. Kiril alfabesinden latin alfabesine transkripsiyon tarafımdan yapılmıştır. Ancak Özbekçe’de dokuz ünlü ses için sadece beş harf kullanıldığından ünlü seslerin Türkçe’ye transferinde problem oluşmaktadır. Bu nedenle daha kolay anlaşılabilmesi için Farsça’ya daha yakın ve standart Özbekçe’nin temelini oluşturan Taşkent ağzı değil de Türkiye Türkçe’sine daha yatkın olan “Harezm” bölgesi ağzı esas alındı. Cahit Külebi’nin “Hasret” şiiri. Türkçe ve latin alfabesine transkripte edilmiş Özbekçe’siyle: HASRET Şimdi tarlalarda güneş vardır, Karlar donmuştur otların ucunda, Artık akşamları dinlenemem Başım avuçlarında Endi dalalarda kuyaş peydâ Korlar yetmiştir otlarıng uçlarıda Endi akşamları tinikmesmen men Başım havuçlarıngda. İçi korku dolu kış gecesi Hiç yatağın yok mu sıcak! Dağları dolduran kır çiçeği Hangi rüzgârlar seni koklayacak! İçi korkuv tolı kış kiçesi Issık cayıng yokmu yatır! Tağlarnı tuldırgan kır çeçeği Kaysı şamallar seni oyğatar!
KAOS GL 57 / 39
Söz: Derivative Duo Müzik: J. Strauss / Die Fledermaus / Mein Herr Marquis Çeviren: Anıl / Ankara OBFUSCATION (Karışıklık) Ah canım anneciğim Öyle anlaşılıyor ki Daha fazla incelik göstermelisin. Sanmamalısın ki Odama girdiğin zaman gördüğün şey gerçek. Arkadaşım kendini kötü hissediyordu Ben de ona sıkıca sarıldım. Ve eğer öpüştüğümüzü düşündüysen Korkarım asıl noktayı kaçırıyordun. Ben sadece onu teselli ediyordum Eğer gülersem beni affetmelisin. Çocuğun hakkında bunu nasıl düşünebilirsin? Ne kadar komik, ha ha ha! Bir durum, ha ha ha! Ay, afedersin, ha ha ha! Birden coştum, ha ha ha ha! Çocuğun hakkında bunu nasıl düşünebilirsin?
Canım babacığım, Acaba neler gördün Dün gece okuduğunda günlüğümü Sanmamalısın ki Satırlarımı okuduğunda Aklından geçenler doğru. Bir edebiyat öğrencisi Bilir ki şiirler karmaşık olmalıdır. Ve eğer birşeyler sezdiysen Şiirde, öpüştüğümüz satırlarda Böylesine uygunsuz birşey yapmam asla! Hayır, böylesine yakışıksız bir şey yapmayız asla! Ah, babacığım, kabul etmelisin Çok fazla okuyorsun! Ne kadar da komik, ha ha ha! Bir durum, ha ha ha! Ay, afedersin, ha ha ha! Birden coştum, ha ha ha ha!
500.000.-TL