KaosGLD71

Page 1

G E Y

V E

L E Z B İ Y E N

EŞCİNSELLERİN

A R A Ş T I R M A L A R I

KURTULUŞU

D E R G İ S İ

HETEROSEKSÜELLERİ DE

O C A K

-

Ş U B AT

2 0 0 2

9

ÖZGÜRLEŞTİRECEKTİR

Toplumsal Cinsiyet ve Antimilitarizm Lezbiyen Görünürlüğü Eşcinsel Hareket Lüks mü? Gey İdeolojisine Reddiye Gey Turizmi

Güzta

nbul

2001 Eki

Pınar Selek ile “Maskeler, Süvariler ve Gacılar” Hakkında Söyleşi KDV DAHİL 2.500.000.- TL


SESSIZLIĞIN GÜCÜ VKK 1994 yilinda iki, üç, bes derken on-onbes kisilik gücümüzle Cumhuriyet tarihindeki ilk Escinsel Kadin Hareketini olusturamadik ama kapisini araladik. Çok büyük isler yapmadik ama çok büyük günahlar da islemedik. Uluslararasi iletisim kurduk. Kendi aramizda güzel dostluk ve arkadasliklar yasadik. Hep birlikte günler, geceler geçirdik; bazilarinda çalistik, bazilarinda keyif yaptik. Bugün, grubumuzu olusturan üyeler birarada olmayip, ortak bir amaç içinde değiller. Bu durumu tespit eden ve değerlendiren bizler, eldeki belgelerimizi, kitaplarimizi ve tüm kaynağimizi KAOS GL'ye armağan ediyoruz. Yeni yeni olusumlar yerine, görevini basariyla yerine getiren KAOS GL'ye destek verilmesinin daha rasyonel olduğuna inaniyoruz.

Bu davranisimizla, bizden sonra gelecek kiz kardeslerimize bir etiket birakmayi amaçliyoruz. Bundan sonra VKK, Türkiye'li kadin escinsellerin gurur duyacaklari, moral bulacaklari, güç alacaklari onurlu bir geçmisi tasiyacaktir. Neden mi ? Bugün baktiğimizda sevinçle görüyoruz ki, bizler, eğitimliydik, çaliskandik, birbirimize karsi saygiliydik, baskalariyla asla gereksiz polemiklere sendin-bendin kavgalarina tutusmadik. Kaynaklarimizla ilgili bilir bilmedik çok münasebetsiz yazilar ve ithamlar çikti. Sessiz kaldik. Eylemimiz cevabimiz olsun istedik. VKK’nin onuruyla veda ettiği bu son sözde, bizi bir araya getiren, tüm escinsel topluluğa olağanüstü katkilarda bulunan KAOS GL'ye tesekkür ediyoruz.

Venüs’ün Kiz Kardesleri

KAOS GL DERGISINE DESTEK KAMPANYASI

Kaos GL Dergisi ‘94 Eylül’den geçen yaza kadar periyodu değisse de söz verdiği tarihte kitapçilardaki yerini almisti. Ekonomik nedenlerle gerçeklesen bu gecikme üzerine Lambda Istanbul’dan gelen çağri üzerine dergimizin içinde bulunduğu ekonomik duruma bir çare olarak Kaos GL Dergisi yararina bir parti düzenlemeye ve bir bağis kampanyasi baslatmaya karar verildi. Anadolu Ayilari, Türkiye Ayilari ve Legato’lara dergimize sahip çikmak için çağri yapildi. Konuyla ilgilenenler Lambda Istanbul e-posta listelerine dergi tanitim ve abonelik duyurusu yapmaya, parti düzenlemeye, 10 gey bar ve 2 gey cafede tanitim çalismalari yapmaya ve Istanbul'da sürekli abonelik çalismalari yapmaya karar verdik. 22 Aralik’ta isletme giderleri bize ait olmak kosuluyla Club 2C’de gerçeklestirdiğimiz parti sonucunda elde ettiğimiz miktari dergi bütçesine aktardik. Kaos GL Destek Kampanyasinin barlardaki

tanitim ve bağisla ilgili asamasina önümüzdeki günlerde basliyoruz. Kampanyada çalismak isteyen arkadaslar Kaos GL ya da Lambda Istanbul ile iletisim kurabilirler. Partide isletmenin de bize ait olmasi nedeniyle oldukça

çok çalistik. Partinin bütün asamalarini tamamladiktan sonra sergilediğimiz isbirliği ve esgüdüm bizi müthis mutlu kildi. Birlikte is yapmanin ve bu isin meyvesi olarak da dergimizin sorunlarina çözüm üretmis olmanin keyfini yasadik.

Bu isbirliğinin bize ve sürece kattiği heyecanin yanisira deneyim kazanmamizda da büyük faydasi olduğuna inaniyoruz. Özellikle birlikte is yapmanin yöntemi üzerine de konustuk toplantilarda, escinsel hareketin bilesenlerinin nasil belirleneceği hakkinda da. Elbette ki bu tartismalarin nedeni bir sonuca ulasmaktan öte kurumsallasma ihtiyacinin belirtileriydi. Saniriz önümüzdeki süreçte tartismalarin derinlesmesi mümkün olacaktir. Türkiye’de escinsellerin kurtulusu adina yaklasik 10 yildir bir birikim olusmakta. Ancak biz bu birikimin oldukça hizli bir sekilde erismeyi basardiğimiz kardeslerimize akmasinin kanallarini henüz tam olarak olusturamadik. Tartismalarin ve deneyimlerin yayilabilmesi ve derinlesmesi dileğiyle. Kaos GL Dergisine Destek Kampanyasi Katilimcilari


OCAK – SUBAT 2002

Iki Aylik Dergi ISSN 1302-5015

içindekiler

Sahibi: Ali Erol Sorumlu Yazi Isleri Müdürü: Abdurrahman Bahsisoğlu Grafik Tasarim ve Uygulama: KAOS GL Baski: Cantekin Matbaacilik Adres: Selanik Caddesi 48/8 Kizilay - ANKARA

Yazisma Adresi: Ali Özbas, P.K. 53, Cebeci/ANKARA TEL & FAKS: 0 312 418 87 15 E-MAIL: dergi@kaosgl.com Internet Adresi : www.kaosgl.com Yayinlanmasi Isteğiyle Gönderilecek Ürünler Için Adres: ALI ÖZBAS P.K. 53 CEBECI / ANKARA ali.ozbas@isbank.net.tr ABONELIK IÇIN Yurt içi 1 yillik (6 sayi) abone bedeli: 15.000.000.-TL. Yurt disi 1 yillik abone bedeli: 75 DM ya da 50 $. Please, transfer 75 DM or 50 $ as 1 year subscription period to the following bank account: T. Is Bankasi Mesrutiyet Subesi (ANKARA) Ali Özbas no:4213 0544328. Dekont ya da fotokopisini mutlaka Ali Özbas P.K. 53 Cebeci/Ankara adresine postalayiniz. Tek sayilik isteklerde 2.500.000.-TL’lik posta pulu gönderiniz. Tutsaklara ücretsiz gönderilir.

KAOS GL'den ................................................................................. 2 KAOS GL 8. Yilini Kutladi.............................................................. 3 Kültür Merkezinde Neler Oldu?. .................................................. 4 9 Kasim Mitingi............................................................................... 5 Vicdani Red..................................................................................... 6 Komsudan Mektup ......................................................................... 8 AIDS Kongresi ................................................................................ 9 Türkiye’de Antimilitarizm ve Feminizm – Can Baskent ..............11 Seçim Bizim – Michael Job .........................................................13 Erkeklik Halleri...- Bob Connell ....................................................15 Escinselim, Varim; Lezbiyenim Yokum ...- Oyaburcu .................19 Lezbiyenlerin Görünürlüğü - Filiz.................................................21 Gey Turizmi – Yesim T. Basaran .................................................22 Escinsel Hareketi Lüks mü? – Ali Baba .......................................26 Kadin Dayanisma Grubu’nun Çağrisi ........................................28 Gey Ideolojisine Reddiye – Ali Erol ...........................................29 AIDS Tedavisi Bulundu - Koray ...................................................31 Haberler ........................................................................................32 Pinar Selek ile Söylesi – Yesim T. Basaran ................................34 Ter Masallari 4 – Sarmut A. Ikarus.............................................44 Pusudaki Ten Beraat Etti...............................................................46 Gözüm Abla .................................................................................47 Taniklik - Teoman ..........................................................................50 Mekan - Volkan ............................................................................52 Sokak Aralari – Serkan Ege ........................................................54 Sarki Söylemeyen Escinseller Ne Olacak? – Ali Baba ............55 Haberler ........................................................................................56 Kitap : Queer 60’li Yillar – Yesim T. Basaran ............................58 Insan Haklarina Bakis – Surina Khan .........................................59 Bize Gelenler................................................................................61 Haberler ........................................................................................64 EK : Güztanbul 2001

KAOS GL Ocak - Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 1


Nerde Kalmistik?

Uzunca bir aradan sonra nihayet dergi ellerinizde. Kaldiğimiz yerden baslamiyoruz tabii, arada hepimizi etkileyen olumlu olumsuz birçok gelisme oldu. Zaten biraz da bu gelismeler yüzünden Kaos GL ilk çikisindan beri ilk kez söz verdiği periyodu bu kadar aksatarak, bu kadar gecikme ile çikiyor. Bu ara verme döneminde derginin yokluğunu hisseden, çikmamasini kabullenemeyen, arayip/uğrayip soran, ilgilenen tüm arkadaslarimiza buradan tesekkür etmek isteriz. Ama sanirim, her ne kadar maddi (daha doğrusu ekonomik) temelleri olmasa da, derginin bir daha çikmamasi gibi bir olasilik aklimiza hiç gelmedi. Bu gecikmenin tamamen ekonomik nedenlerle olduğunu hatirlatmak isterim. Bunda herkesi etkilediği kadar bizi de etkileyen ekonomik krizin de etkisi var tabii ama, bunun disinda da bir takim faktörler var: Kaos Kültür Merkezi’nin yine sehir merkezinde baska bir yere tasinmak zorunda kalmasi ve bunun getirdiği ekonomik yük bunlarin baslicalarindan. Bu

gelismenin detaylarini ve burada gerçeklestirilen etkinliklerin haberini dergide bulabileceksiniz. Derginin içeriğinden ve yeniliklerden bahsetmeden önce, geçen aylarda sekizinci yilini dolduran Kaos GL Dergisi’nin devamliliğini sağlamak üzere yanimizda yer alan, maddi manevi desteğini hissettiren Venüs’ün Kizkardesleri’ne ve basta LambdaIstanbul olmak üzere, Kaos GL Dergisi Destek Projesi’ni yürüten arkadaslara, (detaylarini dergimizde bulabileceksiniz) her sey için, özellikle de yola birlikte devam ettiğimizi bize tekrar hissettirdikleri için tesekkürler. Derginin bundan sonra daha önceki gibi üç ayda bir değil de, iki ayda bir çikmasina hem ekonomik nedenlerle hem de okur-yazarlarimizdan gelen öneri ve katkilar doğrultusunda karar verdik. Gündemi yakalamak, dahasi belirlemek, sözümüzü sicaği sicağina iletmek üzere aylik çikarmaya kalkistiğimiz “Parmak” gazetesi ise simdilik rafa kaldirildi. Bu islevi dergi araciliği ile yerine getirmeye

çalisacağiz. Derginin çikmadiği zamanda gerek iç, gerek dis, gerekse Türkiye escinsel hareketinin gündemi oldukça kabarikti. Bunu dergiye yansitabilmis olmayi umuyoruz. Bu sayida iki dosyaya yer verdik. Birincisi, 11 Eylül olaylariyla gündemimizi isgal eden savas ve antimilitarizim ve bunun toplumsal cinsiyetle iliskisi üzerine. Bununla birlikte iki arkadasimizin vicdani retleriyle ilgili açiklamalarina da sayfalarimizda yer verdik. Ikinci dosyamiz lezbiyen görünürlüğü, belki de görünmezliği üzerine. Tabi bu dosyalarin disinda escinsel hareket ve gey/lezbiyen yasamiyla ilgili birçok yazi ve haber de bu sayfalarda.Önümüzdeki sayinin dosya konularindan birinin “siddet” olacağini simdiden duyurmak isteriz. Mart sayimiz için katkilarinizi bekleriz. Sevgiler, Koray

KAOS GL: Escinsellerin Kurtulusu Heteroseksüelleri de Özgürlestirecektir. Ilk sayisi 20 Eylül 1994'te fotokopiyle çoğaltilarak yayin hayatina baslamis olan Kaos GL dergisi, aradan senelerin geçmesiyle birlikte önemli biçim değisiklikleri yasadi: sayfa sayisi artti, matbaada basilmaya basladi, renkli kapağa geçildi, görsel malzemeleri zenginlesti... Ancak ilk çiktiği günden beri heteroseksizme, homofobiye ve her tür ayrimciliğa karsi çikan muhalif sesinden ödün vermedi, değisikliğe uğramadi. Kaos GL, cinsel politika çerçevesi içerisinde, kisisel olanin politik olduğundan yola çikarak, escinsel kurtulus hareketine dair yazilarin, kuramsal tartismalarin, kisisel deneyimlerin, öykülerin, siirlerin yer aldiği, okuyuculariyla beraber

KAOS GL Sayfa 2 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

üretilen bir dergi oldu. 2 ayda bir yayinlanan Kaos GL'nin yillik abonelik bedeli 15.000.000 TL'dir. Abonelik bedelini asağidaki banka hesap numarasina yatirdiktan sonra dekont fotokopisine adresinizi de yazarak posta adresimize gönderdiğiniz veya faks çektiğiniz takdirde aboneliğiniz baslatilacaktir. Abone olduğunuzda dergi istediğiniz adrese, gönderenin ve derginin kimliği belli olmayacak sekilde, kapali zarf içinde ulastirilir. Banka Hesabi: Türkiye Is Bankasi Mesrutiyet Subesi / Ankara Ali Özbas, No: 4213 0544328

Posta Kutusu: Ali Özbas, P.K. 53, Cebeci/Ankara Adres: Selanik Caddesi 48/8 Kizilay / Ankara Pazartesi-Cuma 16:00 - 21:00 Cumartesi 13:00 – 21:00 Pazar 16:30 - 21:00 Tel / Fax: +90.312. 418 87 15 dergi@kaosgl.com

www.kaosgl.com


KAOS GL 8. yilini kutladi Eylül 1994'ten bu yana yayinlanan Türkiye'nin ilk lezbiyen ve gey dergisi KAOS GL, 8. yildönümünü bir dizi etkinlikle kutladi. Bir yildir lokalize olan KAOS GL, 16-21 Ekim tarihlerinde tüm etkinlikleri kendi Kültür Merkezi'nde gerçeklestirdi. ve Ankara Üniversitesi'nden psikiyatr Prof. Yildirim B. Doğan katildilar. Psiyatrinin mevcut isleyisine elestirel yaklasimin yani sira bir kurum olarak psikiyatrinin elestirildiği anti-psikiyatrik yaklasimin dillendirilmesi katilimci akademisyenler arasinda kiliçlarin çekilmesine yol açti. Psikiyatri tarihinin ayni zamanda escinsellere yönelik bir zulüm tarihi olarak da değerlendirilebileceği ve elektrosok tedavisi ile ilaç tekellerinin elestirilmesinin yani sira mevcut psikiyatrinin farkli uygulamalarina rağmen neden savunulmasi gerektiği de karsilikli bir hararetle dillendirildi. "Insan Haklari" genel baslikli söylesiye 20 Ekim'de IHD MYK üyesi Y. Bülent Peker, Uluslararasi Af Örgütü Koordinatörü Levent Korkut'un birlikte sosyolog Pinar Selek katildi. Adi geçen organizasyonlarin çalismalarinin yani sira insan haklari talebinde bulunan pek çok çevre ve toplumsal kesimin baska kesimlere ve kendi içlerinde ayni talebi uygulamadiklari da dile getirildi. Lezbiyen ve gey haklarinin da insan haklari arasinda

değerlendirilmesi gerektiği herkesçe kabul gördü ve alti çizildi. Bununla birlikte adi geçen yapilarin isleyisi de araci kurumlar olmasi dolayisiyla elestirildi. Kutlama haftasi kapsaminda son söylesi "Feminizm ve Escinsel Kurtulus Hareketi" basliğini tasiyordu ve Pazartesi Dergisinden Ayse Düzkan ile KAOS GL'den Yesim T. Basaran konusmaci olarak katildilar. Izleyicilerden tartismaya katilimin en yoğun olduğu sohbet, cinsiyetçilik, homofobi tartismalarindan hareketler arasi koalisyonun Türkiye'de gerçeklesebilmesi için neler yapilabileceğine kadar çesitlilik gösterdi. Feministlerin homofobiden, erkek escinsellerin de cinsiyetçilikten muaf olmadiğinin alti çizilmekle birlikte söz konusu hareketlerin birlikte mücadelesinin gerekli ve mümkün olduğu vurgulandi. Hafta kapsaminda psikiyatri elestirisi ağirlikli filmler de gösterildi. Ilk defa yildönümü etkinlikleri düzenleyen KAOS GL, Türkiyeli escinsellerin özgürlük mücadelesinin bilesenlerinden biri olarak yoluna devam ediyor.

“Insan Haklari Söylesisi” Foto : Ali Baba

16 Ekim'deki "Medya, Popüler Kültür ve Escinsel Imge" baslikli söylesiye Ankara Üniversitei, DTCF'den Prof. Dr. Yusuf Eradam ile yine ayni üniversitenin Iletisim Fakültesi'nden Dr. Nilgün Tutal konusmaci olarak katildilar. Popüler kültür sürecinde escinsel imgenin ortaya çikisi, dönüsümü ve medyadaki yansimalari tartisildi. Escinselliğin bir kimlik ve hareket olarak ortaya çikma sürecinde medyayla iliskiler ve yasanan sorunlar üzerinde duruldu. "Zorunlu Eğitim, Zorunlu Heteroseksüellik ve Escinsel Öğrenciler" baslikli söylesi ise 18 Ekim günü, Hacettepe Üniversitesi'nden Dr. Hakan Mehmet Gündoğdu ile Hüseyin Ergen'in katilimi ile gerçeklestirildi. Eğitim-Sen Merkez yönetiminden de bir kisinin davet edildiği söylesiye söz konusu sendikadan katilan olmadi. Diğer tüm söylesilerde yoğun tartismalar yüksek katilim yasandiği halde "Zorunlu Eğitim..." söylesisinde tartisma ortaminin pek olusmadiği görüldü. Escinsel bireylerin büyük çoğunluğunun kendilerini fark edislerinin eğitim sürecinde yasandiği bilinir. Buna rağmen eğitim sorununun diğer toplumsal sorunlarla bağlantili olduğu dolayisiyla eğitim kurumunda ve okullarda değisikliklerin tek basina kolay kolay mümkün olamadiği noktasinda takilinip kalindiği görüldü. Yine de söylesiye Milli Eğitim'den bir memur ve öğretmenlerin de gelmesi tartismaya giris anlaminda bir baslangiç olarak görülebilir. 19 Ekim'de "Psikiyatri: Isleyisi ve Insana Yaklasimi" konulu söylesiye Çukurova Üniversitesi'nden Psikolog Dr. Üstün Öngel, Gazi Hastanesi'nden psikiyatr Doç. Selçuk Candansayar

KAOS GL Ocak - Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 3


KKM’nin seyir defteri

Kültür Merkezinde neler oldu? Kaos GL Dergisi “yaz tatili”ne güzü de ekleyip uzun süre çikmasa da Kaos Kültür Merkezi etkinliklerine hiç ara vermedi. Söylesiler, film gösterimleri, toplantilar, atölye çalismalari, kurslar... enerjimiz, olanaklarimiz ve yaraticiliğimiz ölçüsünde bir seyler yaratmaya ve paylasarak birlikte dönüsmeye devam ediyoruz. Kültür Merkezimiz bir yil açik olduğu Konur Sokak, 36/4 nolu adresinden yine ayni çevrede Konur Sokağa paralel Selanik Caddesi, 48/8 nolu adresine yazin, ağustosun sonunda tasindi. Simdilik bir hayal olsa da umariz ki bir gün kendi binamiza tasiniriz! Kültür Merkezimizin adresi değisse de telefon ve faks numaralarimiz değismedi. Pazar ve Çarsamba günleri sizler için seçtiğimiz filimleri göstermeye devam ediyoruz. Filimleri kültür merkezimizin yani sira Radikal gazetesinden, Milliyet Sanat’tan da takip edebilirsiniz. Eğer isterseniz elektronik posta ile tüm etkinliklerimizden düzenli ve doğrudan haberdar da olabilirsiniz. KAOS GL’yi sizlere ulastiramadiğimiz dönemde gerçeklesen bazi etkinliklerimizi takip edemeyenler için burada analim : Haziran ayinda Prof. Dr Yusuf

KAOS GL Sayfa 4 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

Eradam, “Yalnizlik? ... Bir Basinalik?...” baslikli bir sohbete katildi. Psikiyatr Dr. Koray ile Psikolog Murat Yalçinkaya “Bir Gey Bir Geye Gel Psikoterapiye Gidelim” dediler ve çok da iyi ettiler. “Psikiyatri ve Escinsellik” konusunda ise Prof. Dr. Yildirim B. Doğan ile Doç. Selçuk Candansayar çok değerli bir sunum gerçeklestirdiler. Ayrintili haberde okuyabileceğiniz gibi KAOS GL Dergisi geçtiğimiz yil sekizinci yilini bir haftalik bir etkinlikle kutladi. Elinizdeki sayi ile görülebileceği gibi hep birlikte nice yillara dileğini gerçeklestirmede

gösterdikleri maddi manevi dayanisma için Venüsün Kiz Kardesleri ile LambdaIstanbul’daki arkadaslarimiza bir kez daha tesekkür ediyoruz. AIDS Günü dolayisiyla kültür merkezimizdeki etkinlikleri ise arkadaslarimiz Dr. Koray ile Dt. Tuğçe düzenlediler. Günün “anlam ve önemi” çerçevesinde hayirli isler yaptilar. Bu konulardaki her türlü sorunuzda arkadaslarimiza danisabilirsiniz. Memnuniyetle yardimci olacaklardir. Bu arada Kaos GL Grubu’nun düzenli Pazar toplantilarinin yani sira Persembe günleri açik sohbet toplantilari devam ediyor. Lezbiyen arkadaslarimiz feminist çalismalar için olusturduklari Kadin Okuma Grubu ile Fotoğraf Atölyesi çalismalarini sürdürüyor. Ibrahim arkadasimizin hazirladiği Temel Bilgisayar Kursu da yoğun ilgi gördü ve aksamadan devam ediyor. Önümüzdeki günlerde ise sohbet sunumlari yoğunlastirmayi planliyoruz. Ocak ayinda Süreyyya Evren ile Prof. Dr. Yusuf Eradam’in sunumlarini simdiden duyuralim. Ayrintilar için lütfen bizi takip ediniz. Katiliminizi, katkinizi, öneri ve elestirilerinizi bekliyoruz.


Emeğin Küresel Eylem Günü nedeniyle, DISK ve KESK'in öncülüğünde

ve Emek Platformunun diğer üyelerinin de desteği ile 9 Kasim'da Ankara'da gerçeklestirilen yürüyüs ve mitinge KAOS GL grubu olarak biz de katildik. Yaklasik 30 bin kisinin katildiği miting, "issizliğe, yoksulluğa, yolsuzluğa ve savasa karsi" gerçeklestirildi. Güztanbul ertesi pazar toplantimizda mitinge grup olarak katilma karari aldik. Ardindan Çarsamba günü, Kültür Merkezi'nde açik bir toplantida geyler ve lezbiyenler olarak, katilma kararlarimizi, katilmama kararlarimizi, heyecanlarimizi, kaygilarimizi, korkularimizi ve kafalarimizdaki sorulari tartistik ve paylastik. (Pek çok travesti arkadas da geleceklerini bildirdikleri halde sadece bir travesti arkadas katildi.) Pankarti ve dövizleri kararlastirdik. Bir arkadasimizin annesi siyah zemin üzerine dikilmis pembe üçgenli kolluklar hazirladi. Persembe günü dövizleri hazirladik. Cuma sabah erken saatte bulustuk. 23 kisi olarak kolluklarimizi taktik ve yürüyüsün baslayacaği Tandoğan Meydani'na gitmek üzere yola çiktik. Meydanda katilacak escinsel arkadaslarimiz da geldiğinde 30 kisiyi geçerek 1 Mayis'daki sayimizi da ikiye katlamis olduk. Bu arada yürüyüs alanina giderken Sihhiye'den (mitingin yapilacaği yer) ve Celal Bayar Bulvari'ndan geçtik. En çok katilima sahip TürkIs'e bağli binlerce isçinin yanindan geçtik Tandoğan'a ulasmak Için.

(Türk-Is her zaman olduğu gibi yürüyüse farkli bir noktadan baslayacakti.) Türk-Is'e bağli binlerce isçinin dörte üçünden samimi alkis aldik. (Bir gazetede yazdiği gibi yuhalayanlarla karsilasmadik ama surat eksiten ve saskin saskin bakanlar elbetteki bir süre daha olacak.) Yürüyüsün baslayacaği meydana "kurtulus yok tek basina, ya hep beraber ya hiç birimiz" sloganiyla giris yaparken KESK'e bağli memurlarin dayanisma alkislariyla karsilastik. Yürüyüs yerine varma, yürüyüsün baslayacaği meydanda kortej olusturma, yürüyüs ve miting meydanindaki süreç boyunca nerdeyse mitinge katilanlardan sloganlarimizi duymayan grup kalmamisti. Insanlara doğrudan ulasma anlaminda 1 Mayis'dan daha anlamli ve etkili bir eylem oldu bizim açimizdan. Ayrica Öteki-Ben Lezbiyn Feminist Olusum'un KAOS GL pankartinin ardinda yürüyüse katilmasi, yüzlerini tamamen kapayarak da olsa liseli heteroseksüel arkadaslarin eyleme miting meydaninda katilmalari ve ayrica bazi arkadaslarimizin ablalari ve abilerinin de pembe pankartin arkasinda dayanisma için eyleme katilmalari heyecan ve umudumuzu arttirdi. Her zaman olduğu gibi Anarsistlerin dayanismasi bu

eylemde de büyüktü. Eyleme katilan binlerce insan, zamanla azalacak olan önyargilar bir yana, eylemlerin misafirlerinden değil sahiplerinden olduğumuzu, toplumsal özgürlük mücadelesinin bir parçasi olduğumuzu gördüler. Çünkü biz gey ve lezbiyenlerin de isçi, memur, öğrenci, issiz... yani kendilerinden farkli olmadiğimizi gördüler. Ates olsa homofobisi kadar yer yakacak bir kaç salak grubu saymazsak en uç gruplar dahil yan yana birlikte yürümenin meyvelerini escinsel hareket eninde sonunda toplayacaktir. Önümüzdeki aylarda neler olur bilinmez ama gelecek 1 Mayis'a Türkiye'nin dört bir kösesinden kitlesel bir escinsel katilimi için herkesin fikrini, önerisini ve katkisini paylasmasi ümidiyle... Tasidiğimiz dövizler: Azinlik Değil Çoğunluğuz, Tüm Ezilenler Elele Escinsel ve Travesti Cinayetleri Politik Cinayetlerdir, Katili Biliyoruz! Escinsellerin Kurtulusu Heteroseksüelleri de Özgürlestirecektir Asimilasyona Son, Escinsel Öğrencilere Özgürlük 3. Cins Değil Insaniz, Ayrimciliğa ve Savasa Hayir Mücadele Yoksa Özgürlük de Yok Zorunlu Heteroseksüellik Insanlik Suçudur Savasa Karsi Vicdani Red Önce Savas Sonra Baris mi? Kimi Kandiriyorsunuz? Her Yer Zindan Özgürlük Istiyoruz Attiğimiz Sloganlardan... Gerçeğiz Burdayiz Escinseliz Ne Suç Ne Günah Yasasin Escinsel Ask Teslim Olmak Yok Homofobi Ezilecek Escinseller Değil Sinifi Bölen Homofobidir Kaos Sanliyor Escinseller Geliyor Escinseller Geliyor Özgürlüğe Yürüyor Ibne Değil Escinsel, Gey Lezbiyen Burdayiz.

KAOS GL Ocak - Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 5


Vicdani red

Ankara'daki IHD Genel Merkezinde, 27 Ekim Cumartesi saat 11.00'de iki anti- militarist basin açiklamasi yaparak vicdani redlerini açikladilar. Kaos GL grubu, militarist kurum ve uygulamalara karsi olduklarini ve bu çerçevede vicdani red hakkini ve vicdani redlerini açiklayan insanlari desteklediklerini ifade etti. Istanbul 'Tahakküm ve Savas Karsitlari Inisiyatifi' de, savasin, terörün mesrulastirilmis hali olduğunu, tahakküm ve hiyerarsinin her biçimine karsi olduklarini açikladi. IHD Genel Baskani Hüsnü Öndül ise, IHD adina yapilan basin açiklamasiyla, vicdani red hakkini bir sivil itaatsizlik eylemi olarak gördüklerini ve desteklediklerini belirtti.

KAOS GL Basin Açiklamasi Her devletin kendi gücü oraninda konustuğu ve gerisinin palavra olduğu uluslararasi arena, yeni bir savasla sarsiliyor. Afganistan’a yönelik saldirinin yansimalari “erkeklik” ve “askerlik” sarmali ile kusatilmis olan içinde yasadiğimiz toplumda da karsiliğini buluyor. Cinsiyetçiliğin ve homofobinin her zaman doruğa çiktiği savas ortaminda, Anadolu topraklarinin öz evlatlarindan olan biz escinsellerin baris saflarini tercih edeceğimizin ve savasa karsi olduğumuzun bilinmesini isteriz. Militarizmin kendinden menkul dokunulmaz kurumlari escinsellere, hele ki askerlik sözkonusu olduğunda, pervasizca dokundu, sanciladi, asağiladi, yaraladi ve hayati zehir etti. Basta ordu kurumu, bir escinsel için, escinsel olarak ulasilmasi mümkün olmayan bir lütuf olarak sunuldu. “Erkeklik”in, kurumsal militarizmin kalesi olarak bilinen “ordu” kurumunun, kadinlari ve escinsel erkekleri dislamasi, onlarin askerlik yapip, savasamayacaği anlamina

Mehmet Tarhan

KAOS GL Sayfa 6 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

gelmez elbette. Kadinlarin ve escinsel erkeklerin dislanmasi, erkeklik ideolojisinin bir sonucudur. Sözkonusu ideoloji için kadin, “aç aç” için gerekli bir nesneden ibarettir. Ayni ideoloji ve onun hayat bulduğu kurumlarin basinda gelen ordu, escinselliği “ibnelik”ten ibaret gördüğünden escinsel bireyi, insan yerine koymayip asağilar; ruhuna ve kisiliğine saldirir. Hakaret eder, değersizlestirir. Militarizmin ideolojik yaklasimina askeri psikiyatri bilimsel kilif hazirlamaktan geri durmaz. Türkiye’de askeri psikiyatri hâlâ Amerikan Psikiyatri Birliği’nin DSM II’sini kullanir. Yani askeri psikiyatriye göre escinsellik, günümüz psikiyatri literatürünün tersine psiko-seksüel bir patolojidir. Psiko-seksüel bir “bozukluk”u bulunanlar isteseler de askerliğe alinmazlar. Eğer sonradan ortaya çikarsa da yine ayni yaklasim sözkonusudur. Bu asamada ise “gayri tabiî mukarenet” ile ilgili yasa devreye girer. Sözkonusu yasa ile “homoseksüel iliski” kuran askerin TSK ile ilisiği kesildiği gibi adi geçen iliskinin “doğal” olmadiği da bastan belirtilir! Bununla birlikte fiili durum her zaman kağit üzerinde yazdiği gibi olmamaktadir. Escinselliğini gizleyerek askere gidenler ve escinsel olmadiği halde “askerocaği”nda kendi cinsi ile cinsel iliskiye girenler hayatin bilinen gerçeklerindendir. Bu durum ortaya çiktiğinda üç yaklasim sergilenegelmektedir. Bunlar, göz yumma, birliğin adinin çikmamasi için görmezden gelme; ilgili kisileri farkli yerlere sürme; ve özellikle kendini escinsel olarak gören biriyse rapor verip “terhis

etme” seklindedir. Tahmin edilebileceği gibi bu yaklasimlardan hangisinin uygulanacaği duruma, yere ve komutanlara göre farklilik gösterebilmektedir. Süphesiz ki bütün bunlar bizim irademiz disindaki yaklasimlardir. Sonuç olarak escinsel varolusumuzu yadsiyan, inkâr edemediğinde erkeklik ideolojisinin malzemesi yapan sosyo-kültürel kosullara, uygulamalara ve militarist kurumlara karsi kendi iradi ve ahlâkî durusumuzu hep birlikte gelistirmeliyiz. Bu çerçevede vicdani reddin bir hak olarak taninmasi gerektiğini düsünmekte ve vicdani redlerini açiklayan arkadaslari destekliyoruz. Vicdani Red Açiklamalari

• Mehmet Tarhan

Bugün Afgan halkinin tepesine yağan bombalar 11 Eylül'de Ikiz Kuleler'e çarptirilan uçaklarla binlerce insanin ölmesiyle iliskilendiriliyor ve gerçeklestirilen saldiriya tüm dünyanin ortak olmasi bekleniyor. Siddetin her türlüsünü lanetliyor, herhangi bir siddet olayina katilmanin ya da göz yummanin yeni siddet olaylarinin kapisini açacağina ve herkesi sonraki tüm travmalardan sorumlu kilacağina inaniyorum. Iktidar kaygisiyla devletler tarafindan çikarilan savaslarin öncelikle yasam hakkinin ihlali olduğunu düsünüyorum. Gerekçe her ne olursa olsun yasam hakkinin ihlali bir insanlik suçudur ve uluslararasi hiçbir sözlesme ya da yasa bunu mesrulastiramaz. Bu nedenle hangi kosulda olursa olsun bu suça ortak olmayacağimi ilan ediyorum.


Militarist aygitlarin hiçbirinin hizmetinde olmayacağim. Siddetten arinmis, iktidar hesaplarindan uzak, sinirsiz ve doğayla barisik bir insanliğin özlemindeyim. Bunun pratikte var olmayisi düsüncelerimi ve bu yoldaki davranislarimi değistirmemi gerektirmez. Ben devlet kurumunun gerekliliğine inanmiyor ve hiçbir devlete karsi aidiyet hissetmiyorum. Vatandaslik görevi olarak addedilen eylemlerle militer yapiyi güçlendirmek ise hiç istemem. Vatandasi olduğumu iddia eden devlet hayatiyetini devam ettirmek için beni askere almak, gerekirse uğruna ölüp-öldürecek bir savas aletine dönüstürmek, dahasi içine alarak yukarida sözünü ettiğim insanlik suçuna dahil etmek istiyor. Buna izin vermeyecek ve inanaçlarimi koruyacağim. Escinsel olmam nedeniyle "hak" olarak sunulan çürük raporunu ise militer düzenin kendi çürüklüğü olarak algiliyorum. Birey olarak herhangi bir devletin ordu ya da baska bir aygitina hizmet etmeyeceğim. Mazeret sunmayi kendime ve insanliğa karsi hakaret olarak göreceğimden her türlü askerlik yapmama izni ya da ertelemeyi reddediyorum. Sonuç olarak hiçbir sekilde askere gitmeyeceğim. Herkesi de askere gitmemeye, askerlikle ilgili hiçbir islem yaptirmamaya, mernis ve vergi numarasi gibi denetim mekanizmalarini reddetmeye, siddetten arinmis eylemliliklerle dayanismaya çağiriyorum. - Savaslari durdurmanin yolu onun insan kaynağini kurutmaktir. - Siddetin her türlüsü insanlik suçudur.

açtiklari açliklar ve sefaletler insanlik için tekrar onarilamayacak yaralar açiyor. Ben her türlü savasi, terörü ve siddeti lanetliyorum ve bunlara alet olmayacağimi ilan ediyorum. Ben hiçbir devlete ait değilim. Devletsiz, sinirsiz, otoritesiz ve siddetsiz bir dünya istiyorum. Devlet beni ordularina zorla alarak, insanlari öldürmeye zorlayarak, bana insanlari öldürmeyi öğreterek, bu düsüncelerimi yok etmek istiyor. Ben, düsüncelerimin ve hayallerimin yok edilmesine izin vermeyeceğim, çünkü bu dünyaya, birileri veya biseylerin adina, ölmeye veya öldürmeye gelmedim. Bu yüzden, sebebi ve sonuçlan ne olursa olsun, herhangi bir devletin ne ordusuna ne de baska bir kurumuna hizmet etmeyi reddediyorum. Ayni zamanda verilecek her türlü izin, tecil, çürük raporu gibi "hak" ve düzenlemeleri de kabul etmiyorum. Hakkimda açilabilecfek davalarda avukat bulundurmayacak ve hukuki savunma yapmayacağim. Bir kisinin ya da milyonlarin katili olmak istemiyorum. Bedelli askerlik kandirmacadir; namlularinda mermi olmak istemiyorum. Her türlü siddet insanlik disidir; siddeti lanetliyorum ve yasamimdan soyutluyorum. Sonuç olarak ben hiçbir kosulda askere gitmeyeceğim. Ben buradan herkese askere gitmeme çağnsi yapiyorum ve herkesi, siddetsiz eylemliliklerle, savasa ve militarizme karsi dayanismaya çağiriyorum. IHD Basin Açiklamasi

• Hüsnü Öndül Genel Baskan

Sayin basin mensuplari, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasi’nin 72. maddesi, “ vatan hizmeti” basliğini tasimaktadir.Buna göre,” Vatan hizmeti, her Türk’ün hakki ve ödevidir.Bu hizmetin Silahli Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne sekilde yerine getirileceği veya getirilmis sayilacaği kanunla düzenlenir.” Anayasa, “vatan hizmeti”ni mutlak olarak askerlik yapmak olarak düzenlemiyor.Hizmetin yerine getirilmesi ya da getirilmis sayilmasi olanağindan söz ediyor.Nitekim uygulamada da, kimi dönemlerde,”bedelli askerlik”,”dövizle askerlik” gibi uygulamalara gidilmistir.Ayrica pek çok kez, öğretmenler için ülke gereksinmelerinden hareketle uygulamalar yapilmistir.Bu esnek tutumlar sürdürülmelidir. IHD ilkesel açidan savaslara, ilkesel açidan sürekli ordu fikrine karsi çikmaktadir.Dünya silahlardan ve ordulardan arindirilmalidir.Ancak bir realite de karsimizdadir.Savas olasiliği ne yazik vardir ve savaslar yapilmaktadir.Belirtilen durumda, her ülkenin ulusal güvenlik sorunu da silahlanmayi dayatmaktadir.Bu kosullarda da, askerliğin gönüllülük esasina dayandirilmasini savunuyoruz.Bu savununun pek çok nedeni bulunmaktadir. Tüm

• Erdem Yalçinkaya

11 Eylülde ikiz kulelere yönelik binlerce insanin ölümüyle sonuçlanan bir saldiri yapildi. Bu saldin sonucunda Talibanla Amerika ve müttefikleri karsi karsiya geldi. Bir tarafta binlerce Afganin katili Taliban'in, diğer tarafta Amerika ve müttefiklerinin bu savasi; bana savasin ve militarizmin ne kadar korkunç bir sey oldunu tekrar hatirlatti. Devletlerin iktidar kaygilarinin ürettiği savaslar, toplu katliamlariyla, yol

Erdem Yalçinkaya, IHD Genel Baskani Hüsnü Öndül

KAOS GL Ocak –Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 7


dünyada demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin gelistirilmesi; üretime, sağliğa, eğitim ve adalet hizmetlerine kaynaklarin aktarilmasi; tüm dünya halklari ve ülkeleri arasinda esitlik ilkesine uygun iliskilerin gelistirilmesi; Birlesmis Milletlerin kurulus sartinin 1. maddesinde yazili “Baris” idealinin gerçeklesmesi için, yine Birlesmis Milletlerin etkin ve inisiyatifli bir kurum haline dönüstürülmesi, sürekli ordu ve silahlanma yarisi ihtiyacini geriletecektir. IHD, kisinin “vicdani red” hakkinin iki açidan insan haklari düsüncesi ve normlariyla ilgili olduğu kanisindadir.Vicdani red,

kisinin, kendisine dayatilan askerlik hizmetini etik ya da baska düsünsel kaygilarla reddetmesini kapsayan bir sivil itaatsizlik eylemidir. Vicdani red, her seyden önce, insan haklarini koruyan, insan haklarina tehdit olusturan militarizmi ve savasi reddeden bir eylem biçimidir.IHD, etik bir tutum ve eylem olarak vicdani red hakkinin kullanimina, evrenselliği ve ilkeselliği açisindan ele aliyor ve savunuyor. Fakat vicdani red hakki, kisinin kosulsuz bir hakkidir.zira, temel bir hak olan düsünce, kanaat ve inanç olusturma, tasima ve kamu önünde açiklama hakkinin bir kullanimidir.Kisi, askerlik hizmletini

ve/veya silah kullanmayi, savasmayi, mevcut kosullar içinde de reddediyor olabilir. IHD açisindan vicdani red hakki, kisisel haklarin korunmasiyla ilgili BM ve Avrupa enstrümanlarinda koruma altina alinmistir.zira, düsünce özgürlüğüne iliskin hükümler,vicdani red için de geçerlidir.Fakat bunun yani sira, bağlayici olmayan, tavsiye niteliğindeki hükümler de, her iki düzeyde de ortaya konmustur. IHD her hak alaninda olduğu gibi bu alanda da, kisinin kendisi olmasiyla ilgili bu hakkin korunmasi için mücadele edecektir.

gruplari kendi aralarinda birlestiren gizli iplik, kendi tarihimizdir. Bu tarih, bir korku ve ayni zamanda bir gurur tarihidir. Biz lezbiyenlerin hayatimizi pahaliya ödemeden yasayabilmek için –böylece karanlikta yasamakla- hergün verdiğimiz mücadelenin tarihidir. Zaten kadin cinselliği evlilik, bir erkekle iliski, çocuk doğurma ve aile kurma kapsami disinda, kendiliğinden yok sayiliyor. Cinsel zevk ve tatmin bugün bile hala bir sapma, bir paradoks gibi görülüyor. Ve kesinlikle özel yasam çerçevesi içinde kaliyor. Belki de açiğa vurulmadiği için kovusturulmuyor. Özel yasam çevresi zaten kadinlara “ait” olan bir çevre. Evin özel mekaniyla hatta bazilarinin dediği gibi “yatak” çevresiyle yetindiğimiz sürece, kimseler bizden rahatsiz olmuyor. Isteğimizi boğduğumuz zaman bu kimseye garip gelmiyor. Ama biz lezbiyenler ortaya çikip alternatif bir aile biçimine olan hakkimizi öne sürersek acaba ne olurdu? Meslek hayatimizda cinsel kimliğimiz ortaya çikarsa bunun sonuçlari ne olabilir ? Yine meslek hayatimizda yükselme sansimiz ne kadar? Ve dolayli olarak bize karsi yapilan ayrimlar, ruhsal ve toplumsal açidan nelere mal oluyor bize? Medyalardaki görüntümüzü değistirmeye kalkissak acaba ne olabilir? Zaman zaman açiğa çikan tek tek

vakalar maalesef bize hep ayni mesaji veriyor: En iyisi bulunduğunuz karanlikta kalin. Bu yüzden güzergahlarimiz genelde geceleyin yer almakta, mekanlarimiza geceleyin sahip çikiyoruz, bizim barlarimiz kent yasaminda payimiza düsen yerler oluyor. Bu durum ayni zamanda bizi bir çesit içe kapanikliğa, kisisellesmis ve çarpik bir dünya bakisina mahkum ediyor, “baskalarina” ve kendimize olan bakisimiz bundan etkileniyor. Atina Lezbiyen Grubu bu durumun sonucu olan bir patlamadan doğdu. Kendi “mekanlarimizi” seviyoruz çünkü yillardir sadece oralarda kendimize bir çati bulduk. Çünkü sadece oralarda bizim için “yaramazlik yapmak” dahi mümkün olabilir. Ne var ki tek basina bu da yetmiyor. En azindan bizim için yeterli değil. Grubumuz, birbirimizden kuvvet almak, ihtiyaçlarimizi dile getirebilmek için kuruldu. Çünkü sadece bir araya gelince, yalniz olmadiğimizin ve uğradiğimiz ayrimciliğin somut toplumsal özellikleri ve nedenleri olduğunun bilincine varabiliriz. Grubumuz simdiye kadar yasayabildi, bununla kivanç duyuyor ve devam ediyoruz. Hepinize selamlar!

KOMSUDAN MEKTUP Atina Lezbiyen Grubu, Eylül 2001

Atina Lezbiyen Grubu bu aralar bir yillik yasamini tamamlamak üzere. Geçtiğimiz süre içinde bir araya gelebilmis olmanin sevincini yasamanin yanisira, gereksinimlerimize kulak açmak, kimliğimizi arastirmak, kendimizi tanimak ve nihayet görülür olabilmek gibi konulari ele aldik. Ve iste buradayiz! Bir çehremiz ve dilimiz var! Atina – Yunanistan’da 1974’ten sonra ortaya çikan ve Yunan Escinsel Özgürlük Hareketi (AKOE) çerçevesinde bir lezbiyen politikasi yaratmaya çalisan lezbiyen kadinlardan, 199596’larda çikan “MadamGu” lezbiyen dergisi ve “Cyberdykes” grubuna kadar çok uzun bir zaman geçmisti. O gruplasmalarda aranan sey lezbiyenlerin kendi kimliklerini kesfedip politik bir düsünüs seklini dile getirebilmeleri ve dolayisiyla temel haklarina daha güçlü bir teorik konumdan sahip çikmalariydi. Bügün ise gündeme gelen sorular o zamankinden biraz daha farkli: Bir lezbiyen kültürümüz var mi yok mu? Bütün lezbiyenler ayni miyiz? Cinsel yönelim baslibasina kimlik olusturabilecek bir kriter olabilir mi? Haklarimizi hangi yöne doğru elde etmeye ya da genisletmeye girisiyoruz? Bütün bu gelmis geçmis

KAOS GL Sayfa 8 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

Iletisim için: lesbiangroup@hotmail.com (Ingilizce ya da Yunanca yazin.)


AIDS Kongresi:

11-14 Kasim 2001 tarihleri arasinda AIDS Savasim Derneği tarafindan düzenlenen 5. AIDS Kongresi programinda, 11 Kasim 2001 Pazar günü 'Farkli Cinsel Yönelimlerde Güvenli Seks' adli workshop/atölye LambdaIstanbul’un yönetiminde yapildi. 13 Kasim 2001 tarihindeki 'Farkli Cinsel Yönelimlerde Eğitim Stratejileri' adli workshop/atölye'de LambdaIstanbul’dan, KAOS’tan ve Insan Kaynaklarini Gelistirme Vakfi’ndan temsilciler konusmaci olarak yer aldi. Sunum ve soru-cevap bölümleri yer alan atölyelere LGBT gruplarindan arkadaslar dinleyici olarak hazir bulundu. FARKLI CINSEL YÖNELIMLERDE GÜVENLI SEKS nevi menfaat iliskisi disina Yesim: AIDS 80’li yillarin çikmamaktadir. Fakat bu escinsel Kuzey Amerikasi’nda önem görmedi. Çünkü escinsel olusumlar sadece “cybh” (cinsel hastaliğiydi. Sahip çikanlar ise yolla bulasan hastaliklar) ile sadece geyler olmustu. O yillarin uğrasmayip bazi escinsel ahlakçi ama ahlaksiz insanlari aktivitelere de verilen bu desteği hastaliğin aslinda bir escinsel kullanarak girmistir... hastaliği olmadiğinin farkina geç Demet: AIDS, 1982 yilinda de olsa varabilmisti. Ve hemen dünyada 1984 yilinda Türkiye’de ardindan STK’lar bu savasi escinsel hastaliği gibi ortaya çikti. sirtlandilar. AIDS hastasi ülkeler Ve Türkiye’de ilk olarak Murtaza %90 gelismekte olan ülkelerdir. Ve Ersin’de görüldü. Ve escinseller ilaçlarda pahaliydi. Güney Murti gibi lakaplarla adlandirildi. Afrika’da büyük bir çaba Çünkü olusan düsünce AIDS in harcanarak halka dağitilmak üzere escinsel hastaliği olmasiydi ve ücretsiz ya da kârsiz ilaç yapilip sadece escinseller AIDS’li olabilirdi. Biz Ülker Sokakta iki satimina baslandi. Tabi bunun arkadas kondom kullanmaya ve karsisinda birinci olarak ilaç kullandirmaya basladik. Bunun firmalari karsi çikti ve ilaç firmalari bizden götürüsü ise müsterilerin ile bu ilaçlari yapip ücretsiz ya da bunu kullanmamaya direnip ve kârsiz satanlar arasinda daha sonra da kaçmasiydi. Ve mahkemelerde de devam eden telkinle kondom kullanimini savaslar basladi. Bu savaslarin sonunda ilaç firmalari pes etmis çoğalmaya basladi.ayni sistem fakat istekleri bu ilaçlari yapin ama genel evlerde de vardi. IKGV seks halkinizdan baskasina vermeyin isçileriyle beraber çalismalar gibi ifadelerdi.. (bilgilendirme, kondom dağitimi Türkiye’de son zamana yakin gibi..) yapmaya basladi.bu eğitim Sağlik Bakanliği’nin çikardiği afis ve bilgilendirme kapsaminda 10 ve reklâmlarda “bazi iliskiler seks isçisi bilgilendirip eğitildi. ayağinizi yerden kesebilir” gibi Böylece AIDS ile savasmak tabana indirgenmis oldu. Müsterilerin ahlakçi cümleler kullanilmisti. Ve kullanmamak için söylediği “biz muhalefetten dolayi bunu Türküz bize bir sey olmaz” “atin değistirmek zorunda kaldilar. ölümü arpadan olsun” “senden Hastaliğin sadece “penis” ile gelecek ölümü serbetlerde içerim” bulastiği gibi bir düsünce cümleleri ise bilgisizliğin bir olusmustu. Oral seks ile daha az göstergesiydi. Bu zaman zarfi riski olduğu ortaya çikarildi. içerisinde ortalama %10 gibi bir Hindistan’da (her ne kadar seks isçisi kondom kullanmiyordu. muhafazakâr olsa bile) escinsel Ortaya çikan AIDS’li travesti erkeklerin baslattiği ve devletin de vakalarini medyamiz kullanarak desteklemek zorunda kaldiği “escinseller ölüm saçiyor” gibi çalismalar var. Desteklemek vurucu cümlelerle kullanmaya zorunda çünkü bu hastalik basladilar. Bir arkadasimiz AIDS’li Hindistan gibi nüfusu milyonlari olduğu için hastaneden kovuldu. geçen bir ülkede sadece escinsel Bu arkadas için IKGV ye basvuru hastaliği olamaz heteroseksüllere de bulasacaği kesindir. Aslinda bir yaptik ve vakfin torpili ile Sisli’de

hastaneye yatirilan arkadasimiz geç teshis ve ihmalkârlik yüzünden sadece 1,5 ay yasayabildi. Bu durumda ortaya çikan olaylarin bizi götürdüğü sonuç seks isçilerine yönelik çalismalarin arttirilmasidir... Oya: AIDS’li olduğu halde çalisan arkadaslarimiz var. Görünüs olarak diğer insanlardan hiçbir farklari yok ama HIV virüsü tasiyorlar. Demet arkadasimin da dediği gibi kondom kullanmayan arkadaslarimiz yok değil. Hatta bazi travesti arkadaslarimiz müsterilerinden ayri beraber olduklari sevgilileri ile en baslarda kullanip daha sonra kullanmamaya basliyorlar. Bunun sonucunda ise ölümler gerçeklesiyor ve insanlari da AIDS’le mücadeleye iten olay ise bu ölümlerden olusan fobi. Sevval: IKGV 1996 yilinda CYBH ve AIDS’e yönelik ciddi çalismalar baslatti. Riske atilacak olan seylerin içerisinde kondom kullanmaktan kaçinan müsterilerin kaçmasi yani para vardi. Bu yüzden isler çok daha zorlu bir sekilde gerçeklestirildi.. AIDS’le mücadeleye destek olmasi açisindan direk olarak E-5’e veya diğer çark alanlarina gidip direk olarak telkinlerde bulunamiyorsunuz... Bunu yayabileceğiniz tek yöntem ise telkin zaten diğer yöntemler (ölümlerden korkutarak veya AIDS’li bir hastanin yakinindaki insanlarin sahit olduklari olaylar) kendini otomatik olarak öne çikariyor.. Nejat: Bir erkek veya bir bayan hayat tarzlarini yönelimlerini belirlemedikleri zaman içerisinde (ergenlik çaği gibi..) tecavüze uğramis veya diğer partnerleri ile iliskiye girmis olabilirler. Çocukluk dönemlerinde farkliliklarini

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 9


hissetmedikleri zaman içerisinde girdikleri iliskilerde korunmayacaklardir. Belki de bir risk yoktur. Ama daha sonra korunmanin ne olduğunu bilmedikleri ve hayat kadinlariyla korunmasiz iliskiye girdikleri anda kapabilecekleri hastalik çoktur. Az bilinçli olanlar ise hastaliği kapmak için bir ölçü olmadiğindan dolayi kriterlere dikkat etmeyecektir. Riskleri öğrendikleri anda korunmaya basliyorlar ama bu sadece ilk iliski için geçerli oluyor sevgili ve ask olayinda. Bu olaylarla beraber yasamayi öğrenmek zorundayiz. Belki AIDS olmayabiliriz ama AIDS’li olan arkadasimiz muhakkak olacaktir.

Bu yüzden HIV+ olan arkadaslarimiz veya tanidiklarimiza nasil davranmamiz gerektiğini de öğrenmek zorundayiz. YORUM VE SORULAR -bildiklerimizi neden uygulamiyoruz? -bu sadece cinsel iliski için değil her sey için geçerli yasamda. Bu bir “yok sayarak” amaçli savunma mekanizmalarindan biri. -güvenli seks için basvurulan araçlar ve yollar kapsaminda eğitim, sosyoekonomik altyapinin da etkisi olduğu tartisilmaz. -AIDS hastalarinin çok azi farkli cinsel yönelimlerde olabilir ama,

escinsellerin içerisinde HIV+ orani yüksek. -güvenli seks konusunda çalismalarin sadece seks isçileri üzerinde olmasi yanlistir. Bu biraz da ötekilestirmek, uzak görme gibi düsüncelerin altindan çikar. -Bulgaristan’da çocuklarin ufak yasta korunmaya yönlendirilmesi açisindan yapilmis çalismalardan bir tanesi ise ilk okulda çocuklara dağitilan prezervatiflerin çocuklar tarafindan incelenmesidir. Bu sekilde ergenlik çağinda hatta daha altinda korunma olgusunun temelleri sağlam bir sekilde atilmis oluyor.

Istanbul'da Haziran 2001 ayinin son haftasi içinde Lambda Tuğçe Istanbul bir dizi etkinlik 1 Aralik günü KKM’ne gelen düzenlemistir. Onur haftasi’nin arkadaslara anlamini da açilisi Istavrit adli mekanda 26 açiklayarak kirmizi kurdelalari LambdaIstanbul Haziran 2001’de bir kokteyl ve dağittim. Arkadaslardan bazilari AIDS Savasim Derneği ve Hollanda “STONEWALL” filminin gösterimi ile bunu sokakta da tasiyip Istanbul Konsolosluğu ile ortak yapilmistir. 30 Haziran 2001’de tasiyamayacaklarini dahi düzenlenen ve halen devam eden ise, Nedim Saban’in hiçbir ücret sordular. Ama pek azi çalisma Istanbul'daki LGBT gruplarinda talep etmeden etkinliklerin kurdelalari reddetti. calisan arkadaslarimizin katilimiyla kullanimina sunduğu Tiyatro Ayni gün AIDS konulu 30 yapiliyor. 1 yil içinde aylik toplantilar ile Kare'de küçük Iskender, Fatih adet kisa film gösterimi vardi. devam edecek projenin amaci: ÖZGÜVEN ve Yildirim TÜRKER ile Filmler Fransizcaydi. 'Vulnerable' gruptaki gençler söylesiler gerçeklesmis ve arasinda HIV/AIDS ve diğer cinsel yolla Bazilarindan çok etkilendik, Holywood filmlerinde escinselliğin bazilarinda güldük ama çoğunu bulasan enfeksiyonlar (CYBH)’in islenisi üzerine yapilmis bir belgesel anlamadik açikçasi. yayilimini azaltmak; hastaliklarini veya olan “Sakincali Filmler Dolabi” filmi Ertesi gün ise Koray’in madde bağimliliklarini tedavi ettirmek için gösterilmistir. 30 Haziran 2001’de yönettiği bir psikodrama yapildi. gençlerin cinsel sağlik bilgi düzeyini ise, Club ORANGE’da 600 kisinin Mükemmel bir oyundu.Herkes yükseltmek; gençlerin insan haklari ve katilimiyla Gay Pride 2001 Istanbul katildi. Sonradan aldiğim etik konularinda bilgilenmelerini Partisi yapildi. Her zaman olduğu değerlendirmeler katilanlarin çok sağlamak. gibi en büyük katilimi çeken parti etkilendiği yönünde idi. Bir gün Proje icinde yer alacak grup oldu.Gay Pride haftasi etkinlikleri katilmayanlarin da katilimiyla bu calismalarinin konulari: 01 Temmuz 2001 Pazar günü oyunu tekrar oynama olasiliğini 1. HIV/AIDS ve cinsel yolla bulasan Mete Özgencil’in katildiği söylesi düsünerek içeriğini infeksiyonlarin (CYBH) bulasmasinin ile son buldu. anlatmiyorum. önlenmesinde bilgilenme, tutum ve Pazartesi günü ise Koray davranis değisikliği olusmasi Bülent Ates Davasi: bize AIDS ve hepatit-B basta 2. HIV/AIDS ve madde bağimliliği LambdaIstanbul'un bir projesi olmak üzere cinsel yolla bulasan tedavisinin psikososyal boyutlari için yurtdisindan sağlanan paraya hastaliklar konusunda bir dizi 3. 'Vulnerable' grup gençlerin kendi amaçlari için 1997'de el slayt esliğinde çok kapsamli bir karsilastiklari etik sorunlar ve insan sunum yapti. O kadar çok ilgi ve koyan Bülent Ates'e açilan 2 dava haklari 2000 yilinda karara bağlanmistir. 2 soru vardi ki, bizim “haz ve 4. 'Vulnerable' grup gençlerin istismari ayri senet için 2 icra takibi yapilmis ölüm: AIDS çağinda cinsellik” ve korunmalari söylesi planimiz ertelendi. Üstelik ve mal beyaninda bulunmadiği için 5. Türkiye’de kirilgan gruplarin hapis cezasi verilmistir. Davalardan bilinmeyen bir tarihe. bu söylesi haklarinin gelistirilmesi bağlaminda bir aralikta olmak zorunda değil, biri affa uğrarken diğeri Hollanda’nin deneyimlerinden sonuçlanmistir. Bunun üzerine Bülent konu hep güncel ve biz hep yararlanma Ates aldiği paralari taksitli olarak 'Vulnerable' gruplarin güçlendirilmesi haziriz. 2001'de geri ödemistir. 'Gay Pride' Haftasi: amaci ile Proje gelistirme bilgileri

Türkiye’deki “Vulnerable” (kirilgan) Gruptaki Gençlerin Sağlik ve Sosyal Haklarinin Irdelenmesi Projesi:

KAOS GL Sayfa 10 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

KKM’de AIDS Günleri


Uluslararasi Seminer: 27-30 Eylül 2001, Siğacik- IZMIR

TÜRKIYE’DE ANTIMILITARIZM VE FEMINIZM: PRATIK VE IDEOLOJI Basak Aytaç basakaytac@hotmail.com Can Baskent canbaskent@yahoo.com

Izmir Savas Karsitlari Derneği’ndeki arkadaslarimizin büyük özveri ve çabalariyla, uzun bir aradan sonra, Türkiye’de, bu sefer yanina feminizmi de katarak, antimilitarizm ile ilgili uluslararasi bir etkinlik; daha doğrusu bir dizi seminer ve workshop yapildi. Izmir’in küçük sahil kasabasi Siğacik’taki bir tatil köyünde düzenlenen etkinlik, 25-30’u yurtdisindan olmak üzere, yaklasik 70 antimilitarist ve feministe; fikirlerini paylasma, uluslararasi deneyimleri öğrenme, uluslararasi konjonktür ile ilgili yorum yapma ve diğer antimilitarist, anarkist, feministlerle ve devrimcilerle tanisma olanaği sağladi. Öncelikle, kisaca 4 günlük programdan söz etmeli.. 27 Eylül Persembe, tanismaya, tanisma oyunlari oynamaya, 11 Eylül saldirisi hakkinda bir genel değerlendirme toplantisina ve iki kisa filme [IAMI’nin hazirladiği ‘Ret 1111’ ve Ingiltereli ‘Non-violence For A Change’ (Değisim için siddetten arinmislik) grubunun hazirladiği ‘For a Change’ (Değisim için)] ayrilmisti. Aksam yemeğinden sonra, havuz basinda eğlenceli bir tanisma oyunu oynadik. Böylece, katilimcilar ortama ve birbirlerine isindi. Cuma ve cumartesi günleri ise sabahlari 4’er, öğleden sonralari da 4’er olmak üzere toplam 15 sunum [bir sunum, sunucunun gelememesi nedeniyle iptal edildi] ve / veya workshop yapildi. Her iki günün sonunda workshop gruplarindan birer kisi, çalismalarinin sonuçlarini, ortak bir toplantida tüm katilimcilara kisaca anlatti. Böylece, katilamadiğimiz diğer workshoplar hakkinda bilgi ve fikir edinme sansimiz oldu. Pazar günü ise, ‘openspace’ olarak ayrilmisti. Pazar aksama doğru da, katilimcilar evlerine doğru yola çiktilar..

27 Eylül Persembe günkü, 11 Eylül saldirisinin değerlendirme toplantisinda, ABD War Resisters League’den [WRL] (savas karsitlari birliği’) Vivien, Norveçli vicdani redci baris aktivisti Jörgen ve Nilgün görüslerini aktardilar. Vivien, saldiridan hemen sonra, WRL’nin durum değerlendirmesi yaparak, üç temel noktada tavir aldiğini anlatti. “Birincisi, Müslümanlarin günah keçisi haline getirilip, Araplara ve tüm Müslümanlara yönelik sivil halkin baski ve ayrimciliği; ikincisi, saldiriya ABD’nin vereceği askeri yanit; üçüncüsü ise, ulusal güvenlik bahanesiyle, hükümetin temel haklari kisitlamasiydi.” Nilgün ise, antimilitarist hareketin, politika ve sivil siyaset sahnesinde yer almasi gerektiğini belirterek; antimilitarist hareketin parlamento içinde yer almasinin doğru olacağini söyledi. Bu, ise bizce, hâlâ parlamenter politikadan medet uman, biraz fazla ve saf bir iyimserlikti. Dahasi, antimilitarizmin; iç dinamiklerini ve varolussal politik ve felsefi kimliğini yok sayan bu konusmayi pek de beğenmedik. Ülkesinde, bir vicdani red aktivisti olan Jörgen; detayli bir açiklamayla; aktüel konseptin, alisilmis savas tanimina ve hukukuna uygun olmadiğini ve dolayisiyla, baris aktivistlerinin ve antimilitaristlerin bu ‘yeni’ tanima uygun gelistirilmis stratejiler ve yöntemler bulmasi gerektiğini söyledi. Söz ettiği yeni savas konseptini ‘ağ [network] savasi’ olarak adlandirdi. Burak’in ise, farkli noktalardaki görünmeyen kisiler ve örgütler kümesi olduğundan; dolayisiyla alisilmis olan, aleni iki ülke savaslarina benzemediğinden söz etti. Dinleyicilerden söz alan Koen [Belçika], baris hareketinin sadece bir savas için geçerli olmamasi gerektiğini ve var olan baris hareketinin de (peace movement) mesajini değistirmesine gerek olmadiğini söyledi. Baris

hareketinin amacinin kalpleri ve beyinleri kazanmak olduğunu belirtti. Ayrica, siddetten arinmis devrimin (non-violentrevolution) gerekliliğini savunan Koen, bu yeni savasin ekonominin üzerinde yükseldiğini; bu nedenle, ekonomiye vurulacak bir darbenin savasi geriletebileceğini; önemli ticaret yollarinin birkaç gün bloke edilmesinin ya da büyük bir kitlenin vergilerini bir süre vermemesinin savasi sekteye uğratabileceğini anlatti. Daha sonra bu konudaki tartismalar ve soru-cevaplar devam etti. Sonrasinda gösterilen, filmlerden ‘For a Change’ bizler için yeniydi. Ingiltereli aktivistlerin, siddetten arinmis eylemlerinden ve antrenmanlarindan sahnelerin yer aldiği film Türkiyeli katilimcilar arasinda tartismalara yola açti, siddetten arinmisliğin Türkiye’de mümkün olmadiğini iddia edenler olduğu gibi, Türkiye’de dahi siddetten arinmisliğa yürekten inananlar vardi. 28 Eylül Cuma sabahi katildiğimiz iki aktivite vardi; Serdar Sen ve Serdar Tekin, ‘Türkiye, Politika ve Militarizm’ baslikli, panel seklinde gerçeklestirdikleri söylesilerinde, Türkiye’de militarizmin ve darbelerin, politikaya etkilerini anlattilar. Ordunun politikadaki rolünün bir kez daha ayrimina vardik. Açik bir sekilde ordu, politikaya müdahale ediyordu. Hatta, son zamanlarda gündemde olan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi hakkinda da konustuk. Diğer etkinlik ise ‘Lezbiyenlik ve Feminizm Arasindaki Bağlanti’ idi. Hilal ve Alev’in hazirladiği workshopta; kadin hareketlerinde, lezbiyenlerin dislanmisliklarindan, önyargilardan ve bunlarin asilmasi için yapilabileceklerden bahsedildi. Sonuç olarak, iletisimin arttirilmasindan, iki-üç günlük bir antreman düzenlenmesine kadar uzanan bir öneriler listesi olusturuldu.

KAOS GL Ocak - Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 11


WRI’dan Andreas’in hazirladiği ‘Erkeklik ve Ordu’ ile ‘Savasta ve Militarist Ülkelerde Vicdani Red-Uluslararasi Deneyimler ’ baslikli, Sili’den Oscar ile Sirbistan’dan Sicko’nun hazirladiği workshoplara katilamadik. Cuma öğleden sonrasinda ise, Coskun ve Ferda’nin hazirladiği ‘Siddetten Arinmislik ve Siddetten Arinmis Eylem-Türkiye’de Olabilir mi?’ workshop’indaydik. Burada, küçük gruplara ayrilip, iki senaryo üzerinde beyin firtinasi yapip; fikir üretmeye çalistik. Amacimiz, ‘Her siddet içermeyen eylem siddetten arinmis midir?’ sorusuna yanit bulmakti. Böylece, herkes kendi ‘siddetten arinmislik’ fikri çevresinde düsünceler üretti. Bu beyin firtinalari sonucunda, ‘Nesneye uygulanan zarar verici eylemlerin siddet olup olmadiği’, ‘Hiyerarsik yapilanmanin siddetten arinmis eylemin özüne uygun olup olmadiği’ gibi tartisma konulari belirdi. Bunun üzerine, siddetten arinmis eylemin nasil olmasi gerektiğine dair, bir liste yaptik. Daha sonra, Türkiye kosullarini göz önüne aldik ve bu listemizin ne kadar uygulanabileceğini sorguladik. Fikirlerin söylenmesinden sonra fark ettik ki, katilimcilarin çoğu ‘siddetsiz eylem’ konseptini ilgiyle karsiliyordu,ve Türkiye sartlari gibi paranormal sartlar altinda dahi siddetsiz eylemi bir seçenek ve olasilik olarak görüyordu. Elbette, bu bizler için sevindirici ve umut verici bir sonuçtu. Kimimiz, siddet paradigmalarini destekleyen, kimimiz ise siddetsiz ütopyalarina destek bulacak sonuçlarla workshoptan ayrildi. Öğleden sonraki diğer workshoplar sunlardi: ‘Yeni Toplumsal Hareketler ve Escinsel Hareket’–Kaos GL‘Feminizm ve Antimilitarizm Arasindaki Bağlanti’--Ellen (Norveç) ve Gülkan ‘Silah Üretimi ve Ticareti- AB, NATO ve Türkiye Arasindaki Bağlanti’ –Serdar Sen ve Guido (Hollanda). Bu yaziyi yazan iki güzel insan, maalesef bu workshoplara katilma firsatini da bulamamistir. 29 Eylül Cumartesi sabahi, iki workshopa katilamadik. Bunlar,

KAOS GL Sayfa 12 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

IAMI’den Uğur’un, ‘Vicdani Redde Iliskin Vaka Incelemesi ve Bunun Bir Sonucu Olarak Vicdani Red Stratejisi’ adli eğlenceli workshopu ile Zelha ve Erkan’in hazirladiği ‘Tahakküm Karsiti Hareketler ve Anarsist Kültür’ adli çalismaydi. Katildiğimiz bir etkinlik, Hollanda’dan Bart’in ‘Vicdani Red Hakki var mi?-Uluslararasi Hukuk Sistemi ve Insan Haklari’ çalismasiydi. Pek heyecanli ve eğlenceli olmasa da, bilgilendirici olduğunu söylemeli. Hollanda gibi, vicdani reddin gayet siradan bir hak olarak ‘tanindiği’ bir ülkeden olan Bart, ülkesindeki vicdani red aktivitelerini anlatti. Profesyonel ordunun ve sivil hizmet seçeneğinin, antimilitarist hareketi gerilettiğinden ve sekteye uğrattiğindan; dahasi militarize olmayan bir toplumda hareketin görece zorluğundan söz etti. Biz ise, Türkiye’deki gibi, farkina pek varilamayan, bir militarist sindirilmislik içinde yasamak zorunda olmanin açmazlarindan ve uluslararasi sözlesmeleri ve hukuku tanimayan bir devlet ve hükümet yapisini muhatap almanin güçlüklerinden söz ettik. Pek iyimser bir tablo değildi çizilen. Ama, biraz da buydu bize enerji ve güç veren... Isimiz zor ama, yilmamali.. Cumartesi sabahi katildiğimiz diğer bir workshop ise Hilal ve Jörg’ün hazirladiği ‘Karma Politik Gruplarda Erkek Egemenliği ve Kadinlar’ idi.Çalismanin ilk bölümünde kadinlar ve erkekler ayri gruplara ayrildi. Kadin grubunda, “Karma gruplarda erkeklerin hangi davranislari, neden bizi rahatsiz ediyor?” sorusu tartisilirken; erkekler ise kadinlar tarafindan nasil algilandiklarini ve erkek egemen toplumun kendi üzerlerindeki etkisi hakkinda konustular. Ikinci bölümde ‘akvaryum (fishbowl)’ tekniğiyle, birinci bölümde çikan sonuçlari paylastik. Iç içe iki daire seklinde siralanarak kadin-erkek farkli daireler olusturuldu. Iç dairedekiler, diğer grup hakkinda içlerini dökerken; dis daire grubu ise, içtekilere müdahale etmeden izledi. Sonuçta; kadinlar, en çok muzdarip olduklari

konularin;erkeklerin yaninda kendilerini baski altinda hissetmeleri, erkeklerin sürekli her seye hakim bir görüntüde davranmalari ve kadinlarin fikirlerine değer vermemeleri olduğunu anlattilar. Erkekler, bu ve benzeri davranislarinin gerekçesi olarak, içlerine isleyen ataerkil kültürü gösterdiler. Cumartesi öğleden sonrasini iki ayri workshop ile değerlendirdik. Biri ‘Fanzin ve Dergi Bizim Için Nasil Etkin Araçlar Olabilir?’ çalismasiydi. Bu,Ingiliz Peace News dergisinden Ippy ile Hollanda’dan Yarinin Dünyasi dergisin editörü Jan’in hazirladiği bir çalismaydi. Alternatif medyanin güvenilirliği ve çikmazlari, internetin getiri ve götürüleri gibi hemen hemen her alternatif medya üyesinin ilgili olduğu konularda görüs alisverisinde bulunduk. Diğer çalisma ‘Militarizme Karsi Stratejiler ve Antimilitarist Kampanyalar’di. Bu çalismayi, Oğuz, Inci ve Hollanda’dan Guido hazirlamisti. Guido, Türkiye’deki militarizmi iyi taniyan bir insan. Hollanda’da bu konuda arastirmalar yapiyor. Haliyle, anlattiklari ve önerdikleri, Türkiye realitesine uygun düsebilecek bir perspektifteydi. Sonrasinda, iki saat kadar, Türkiye’deki militarist kosullari ayrintili bir sekilde konustuk. Yabanci katilimcilari ürpertip, dehsete düsüren bir liste ortaya çikti. Özellikle, okullarda söylenen ‘Andimiz’i hatirlamak midemizi bulandirdi. Hâlâ bu uygulamanin sürmesi, militarizmin içkin ve derin stratejilerinden biri olarak tanindi.

Gülkan ve Nilgün’ün ‘Semboller’ workshop’una katilamadik. Fakat, aksamki paylasmada yaptiklari sunus ilginçti. “Namus Belasi” sarkisini söylediler ve eklediler: ‘Bu türkü, sadece bir türkü değildir.’Pazar günü ise ‘open space (açik alan)’ olarak ayrilmisti.


Militarizm Almanya’dan Christine, bizlere kisaca açik alan etkinliğinin amaçlarini anlatti. Açik alan, workshoplarda konularini bitiremeyenler, ya da eksik bulduklari bir konuyu sunmak ve tartismak isteyenlere ayrilmis bir zaman dilimiydi. Ayrica, açik alanin diğer bir özelliği de, insanlara, programli workshoplardaki uygulamanin aksine, istedikleri çalismalara herhangi bir anda katilip-ayrilma seçeneğinin sunulmasiydi. Bu sekilde sabit bir programa bağli kalmanin sikiciliği, uyusukluğu ve verimsizliğinden kurtulup; daha dinamik ve simültane bir workshop günü olusturacaktik. Bu workshoplardan bazilari; ‘Tahakküm karsiti hareketler ve anarsist kültür’, ‘Escinsel hareket’, ‘Baris karavani’, ‘Türkiye’de antimilitarist kampanyalar ve stratejiler’, ‘2002 15 Mayisi WRI eylemi tasarisi’, ‘Karma politik gruplarda cinsel taciz’, ‘Antimilitarizm ve feminizm’ idi.. Pek fazla yeni yüz görememis olsak da, katilimcilara verdiği enerji ve proje üretme verimi açisindan oldukça yararli bir toplantiydi. Toplanti sirasindaki en büyük lüksümüz, kulaklikli simültane çevirinin üç dilde (Tr,Ing., Isp.) sağlanmis olmasiydi. Aslina bakarsaniz, bu bizim için değil, bizden önce orada toplanan WRI yillik konsey toplantisi içindi. Nitekim, WRI konsey katilimcilarindan bir kismi, seminerlerimize de katildi. Öte yandan, bazi workshoplarda uluslararasi katilimcilar nedeniyle yabanci dil sorunu ortaya çikti. Zaman zaman simültane çevirmenler, zaman zaman da katilimcilarin gönüllü olmasiyla bu sorun giderilmeye çalisildi. Genel olarak, iyi düsünülmüs ve sorunsuz bir organizasyondu. Pazar aksami, umut ve heyecan içinde otelden ayrilirken; gelecekle ilgili planlar yapmaya baslamistik bile. Bu dört günü bize hazirlayan arkadaslarimiza tesekkür ediyoruz.

Hükümetleri kontrol eden bazi zengin ve güçlü ailelerin çikarlarini korumak uğruna, kendi hayatlarimizi feda etmeye veya baskalarinin canlarini almaya yeterli bir neden mi? Ordu, bizi saflarina katarsa, toplum homofobik olmaktan vaz mi geçecek?

Seçim bizim Escinseller orduda Michael Job Çeviren: Ali Baba 1

Bu yazi, Breakthrough Dergisi’nin 1993 bahar sayisindan alindi. O sirada gündemde olan, Baskan Clinton’un gey ve lezbiyenlerin orduya alinmasini sağlama çalismalarini elestiren yazi, escinselliğin militarizmle iliskisini sorguladiği içeriği nedeniyle, güncelliğini koruyor.

Bu yaziyi okumaya kisa bir zaman ayirirsaniz, göreceksiniz ki seçim bizim. Lütfen iyice düsünün. Ben bunu yapmamistim. Sonuçta, benim seçimimin ne benim, ne de g & l (gey ve lezbiyen) toplumunun yararina olduğu ortaya çikti. Sözünü ettiğim seçim, g & l bireylerin, silahli kuvvetlerde görev alip almamasi arasindaki seçimdir. Ayrica g & l toplumu ve onlarin dostlarinin, Baskan Bill Clinton’in g & l’lerin silahli kuvvetlere alinmasi sözünü destekleyip desteklememeleri arasindaki seçimdir. Ben, "Hayir!" diyorum; "Askere gitmeyin, kanunu değistirmeyin!" Muhtemelen, g & l’lerin ayrimciliğa uğradiğini ve yasanin değismesi gerektiğini düsünüyor, "sen de kimsin?" diye soruyorsunuzdur. Ben, geyligini açiklamis bir Vietnam gazisiyim. Isim, tanimadiğim baska insanlarin öldürülmesine yardim etmekti. Ben kimim? Ben, geyliğini açiklamis, Vietnam’da, 101. Airborne Division’da hizmet etmis bir gaziyim. 1968’de henüz geyliğimi açiklamiyor, inkâr ediyordum. Vietnam’da bulunduğum on 1977’de escinsel kimliğini açiklamis bir Vietnam gazisidir. Lavender Veterans for Peace’in kurucusudur

1

üç aydan dördünde, cephede, makineli tüfekçi asistani olarak hizmet ettim. Isim, tanimadiğim baska insanlarin öldürülmesine yardim etmekti. Ben kimim? Ben, geyligini açiklamis, g & l toplumunu uyandirmak isteyen bir gey gaziyim. Tarihte yeterince g & l çocuklarin hayatlarini, orduya hizmet ederken kurban ettiğimiz gerçeğini görmemizi istiyorum. Bunu, Amerika Birlesik Devletleri’nin silahli kuvvetlerine yasal olarak alinmadiğimiz halde yaptik. Artik uyanmamizi ve bizim için değisim zamaninin geldiği gerçeğini görmemizi istiyorum. ABD ordusuna g & l’lerin alinmasinin yasallastirilmasinin, bu ülkenin homofobik toplumunun bizi daha çok benimsemesini sağlayacaği düsüncesinden vazgeçmeliyiz. Bu mantik tarzi, diğer azinlik toplumlari konusunda yürümediği gibi, bizler için de yürümeyecektir. Olacak olan sadece, g & l’lerin çok değerli ve yaratici hayatlarini kurban etmeyi sürdürmektir. Bu nedenle, "ordu politikasini değistirmeyelim" diyorum. Evet, bu politika bize karsi ayrimcilik yapiyor. Bunu inkâr etmiyorum fakat, bunu değistirmemekle, bizlerden, ayrimciliğa karsi mücadele edecek daha fazlalari hayatta kalacaktir. Ben kimim? Ben, tüm azinlik gruplarinin uyanip, hepimizin tarih boyunca aldatildiğimizi görmesini isteyen bir gazi geyim. Azinlik topluluklarinin ABD ordusu hakkindaki düsünceleri, kafami karistiriyor. Hepimiz aldatilarak, sadece en zengin ve en güçlü üyelerinin çikarlarini kollayan bu hükmedici, beyaz, erkek, heteroseksüel toplum için öldürmeye ikna edildik. Hepimiz, en zengin ve güçlüler hariç hiç birimizin insan olarak değerimizi

KAOS GL Ocak - Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 13


Militarizm tanimayan ve bir gün taniyacağinin herhangi bir isaretini de göstermeyen bu toplum tarafindan aldatildik. Kadin haklari nerede bu ülkede? Kizilderili haklari nerede? Afrika, Latin Amerika ve Asya kökenli Amerikalilarin haklari nerede? G & L haklari nerede? Her topluluğumuz, çocuklarinin hayatlarini ABD ordusu üyesi olarak kurban etti. Neden? Vietnam’dan döndükten yirmi üç yil sonra, gey toplumuna sorularim: A.B.D. için baska insanlarin öldürülmesine yardimimin, gey toplumumuza hiç bir faydasi oldu mu? Sayginlik veya haklar kazandirdi mi? Vietnam öncesi ve sonrasi, lezbiyen ve gey gazileri olmasinin, g & l toplumumuza bir katkisi oldu mu? ABD Yüksek Mahkemesi'nin, Georgia Sodomi Yasalari hakkindaki yorumu, "ABD anayasasi escinseller için yapilmadi", ABD ordusunda hizmet vermis olan g & l’ler için ne anlama gelir? Ben ABD toplumunun hâlâ irkçi ve seksist olduğunu düsünüyorum. Hepimiz kandirildik ve azinlik topluluklarimizin silahli kuvvetlere katilmasina izin verilirse, bunun bize kapilari açacağina ve bu pariltili örneğin de bu ülkedeki diğer kapilari da bize açacağina inandirildik. Nerde oldu bu? Renkli (beyaz olmayan anlaminda) insanlar orduya katildiği halde, hâlâ irkçi bir toplumumuz olduğunu görüyorum. Kadinlar da orduda hizmet verdiği halde, toplumumuzda hâlâ seksizm olduğunu görüyorum. G & L topluluğu üyelerinin, sadece Baskan Clinton’in escinsellerin yasal olarak orduya alinmalarini ve baska insanlarin öldürülmelerine yardim etmelerini sağlamasinin, homofobiyi ortadan kaldiracağini düsünmelerinin nedeni ne? Evet, genç heteroseksüel veya escinsel erkek ve kadinlarin Birlesik Devletler Ordusu’na katilmak istemelerini gerektiren bir çok neden olabilir. Bir çoğunun yasamak için bir ise gereksinimi vardir. Baska bazilari, eğitimlerini finanse etmenin baska yolunu bulamamistir. Yine baskalari da, evlerindeki kötü yasam kosullarindan uzaklasmak için bunu seçer. Bazilari, ülkelerine hizmet edebilmek istediklerini söyler. Bir de, A.B.D.’nin güvenli ve güçlü olmasini sağlamak

KAOS GL Sayfa 14 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

için, baska insanlari öldürmeye gerçekten can atanlar vardir. Pek çoğuysa, bunu bir çesit erkekliğe geçis töreni olarak algilar. Liste uzar gider; tüm gerekçelerin kendine göre bir geçerliliği vardir. Fakat sonuç aynidir: Genç kadin ve erkekler, kendilerine hiç saygi duymamis olan, ordu hizmetlerinden sonraysa onlara, ailelerine ve ait olduklari g & l toplumuna daha da az saygi duyan bir sistemde, zafer ve onur vaatleri ya da bazi gelecek beklentileri için hayatlarini ortaya koyarlar. Ayni cinsten insanlarin birbirlerini açikça sevebilecekleri, değer verebilecekleri bir toplumdansa, baska insanlari öldürmenin, toplum için daha iyi olduğunu öğrenerek büyüdük. Eğer Baskan Clinton, g & l’lerin silahli kuvvetlere girebilmesini sağlamak için ordu politikasini değistirirse bu, ülkemizin köklerine kadar islemis homofobiyi ortadan kaldirmayacak. G & l’lerin, esit haklar arayislarina baslamalari gereken konu, bu olmamali. Bunun yerine, gözlerimizin görmesini, kulaklarimizin duymasini ve kalplerimizin, g & l toplumumuzu korumayi öğrenmesini umut ediyorum. Insanlarimizi geleceğin katilleri olmaya göndermek yerine, siddetsiz, barisçi stratejiler öğretmesini umut ediyorum. G & l toplumumuzun ve tüm azinlik toplumlarinin, geleceğin barisinin hazirlayicilari olmalarini umuyorum. Eğer zenginler ve güçlüler, kendi zenginlikleri için, elitist, seksist, irkçi ve homofobik düsünceleri için ölmek ve öldürmek istiyorlarsa, bu onlarin haklaridir. Fakat beni ve insanlarimi buna alet etmesinler. Barisçi olmak ve barisi öğretmek için, kendimizi eğitmeye baslayacağiz. Askeri endüstri kompleksinin, azinlik insanlarini insan olarak görmediğini, kendimize ve gelecek g & l nesillerine öğreteceğiz. Onlar için sadece piyonuz. Kendimize karsi samimi olmamiz ve g & l toplumumuz ve ordu hakkindaki iki soruyu yanitlamamiz gerek. Birincisi: ordunun amaci nedir? G & L toplumumuz üyelerinin, ulusal veya uluslararasi sorunlari insanlari öldürerek çözmelerini istiyor muyuz? Hükümetleri kontrol eden bazi zengin ve güçlü ailelerin çikarlarini korumak uğruna, kendi hayatlarimizi feda

etmeye veya baskalarinin canlarini almaya yeterli bir neden mi? Yaptiğimiz seçim, sonuçta bazi insanlarin hayatta kalmasina veya ölmesine neden oluyor. Ikincisi: Bunun bize ne faydasi var? Ordu, bizi saflarina katarsa, toplum homofobik olmaktan vaz mi geçecek? Bu mantik, diğer Azinlik gruplarinin isine yaramadiği gibi, bize de faydasi olmayacak. Bizlere yapilan ayrimciliğin yasalardan kaldirilmasini, elimize silah verilip, dünyanin herhangi bir yerine saliverilmeye tercih ederim. Kadinlara esit haklar taninmasini, lezbiyenlere orduya girme hakki verilmesine tercih ederim. Herkes için özgürlük ve adalete, kimseyi öldürmeden ulasmanin yolunu bes yüz yildir bulamayan bir toplum için, tek bir azinlik üyesi gencin daha hayatini feda etmeye gönüllü olmasindansa, federal bir sivil haklari yasasinin imzalandiğini görmeyi tercih ederim. Lütfen, benim g & l toplumum, Baskan Clinton’in, orduya alinmamizin yolunu açmasiyla, büyük bir insan hakki kazanacağimiza dair bu aldatmaya kapilmayalim. Eğer Baskan Clinton sözünü tutarsa, gerçekten orduya katilmak isteyen g & l toplumu üyeleri, lütfen biraz daha düsünün! Evet, isinizi iyi yapacaksiniz, daha önce de topluluğumuz üyesi nicelerinin yaptiği gibi. Evet, rütbe ve para kazanacaksiniz. Evet, büyük ve güçlü olduğunuzu hissedeceksiniz ve Amerika’nin güvenli ve güçlü olmasinda bir katkiniz olduğunu düsüneceksiniz. Evet, ülkenize hizmet edeceksiniz. Ve evet, tüm dünyada insanlarin öldürülmesi ve sakatlanmasini sürdüreceksiniz ki, silah saticilari kâr etmeye devam etsin ve bir gün dünyaya barisin gelmesi engellensin. Fakat sunu bilmelisiniz ki, g & l toplumumuz için sayginlik ve esit haklar sağlamayacaksiniz. Dünyayi daha iyi bir yer haline getirmeyeceksiniz. Hepimiz, gerçek esitlik ve adalet isteyip istemediğimize karar vermek zorundayiz. Dünyanin, g & l’lerin 1993'te baris öğreticileri olmayi, bir askeri endüstri kompleksinin üniformali robotlari olmaya yeğlediğini bilmesini isteyip istemediğimize karar vermeliyiz. Seçim bizim!


Toplumsal cinsiyet ve militarizm Bob Connell, karmasik toplumsal erkekliklerin bir arada yasadiğini (biyolojik kökenli tek tip erkekliğin tersine) savunurken erkekliklerle ilgilenen bir baris stratejisinin erkeklerin aliskin olduğu davranis kaliplarindan tamamiyla kopmasi gerekmediğini vurgulamaktadir. Connell’a göre aslinda, erkekliğe ait bazi geleneksel ”tanimlamalar” (cesaret ve atilganlik gibi) baris mücadelesinde gereklidir.

Erkeklik Halleri, Siddet ve Baris Mücadelesi Bob Connell Çeviren: Can Dara

Her ne kadar silah üretmis ve orduya hizmet etmis (günümüz nükleer silahlari da buna dahildir) olsalar da kadinlarin savasta yer aldiği tarihte çok az görülmüstür. Günümüzde dünyadaki yirmi milyondan fazla askerin ezici çoğunluğu erkektir. Bir çok ülkede askerlerin tümü erkek ve kadinlari bazi ülkeler askerliğe kabul ederken, komutanlarin hemen tümü erkektir. Buna ek olarak erkekler polis memurlari ve cezaevi gardiyanlari gibi devlet ve güvenlik sorumlulari gibi özel sektöre ait hemen tüm militarist güçleri ellerinde tutmaktadirlar. Özel yasamda da erkekler silahlanmaya ve siddete daha fazla meyillidir. Amerika Birlesik Devletleri’nde kriminoloji uzmanlarinin yaptiği arastirmanin bulgularina göre bireysel silah sahibi olan erkekler kadinlarin dört katidir -üstelik bunlar, silah sanayiinin kadinlari silah almaya ikna eden kampanyalarinin ardindan elde edilen sonuçlardir. (A.B.D.’de erkeklerin yüzde kirk dokuzu silah sahibidir-1980 ile 1994 arasi ortalamasi). Yine ayni ülkede, 1996’nin resmi istatistiklerine göre, saldiri ve cinayet suçlularinin yüzde doksani erkeklerdir. Bu sonuçlar istisna da değildir. Aile içinde meydana gelen siddet olaylari ve bunda toplumsal cinsiyetin rolü hakkinda tartismalar hâlâ süregelmekle birlikte, kadinlarin da siddet gösterebilme gücüne sahip olduklari kabul edilmektedir (çocuklari cezalandirma gibi). Buna karsin, kanitlara bakildiğinda, ailede siddet uygulayanlarin büyük çoğunluğu eslerini döven erkeklerdir. Cinsel tecavüzün büyük çoğunluğu da yine

erkekler tarafindan yapilmaktadir. Suç olan tecavüz yine baski yoluyla cinsel iliskilere de sizmaktadir. A.B.D.’deki cinsel davranislarla ilgili ülke çapindaki anketlere göre kadinlar erkeklere oranla alti kat daha fazla erkekler tarafindan cinsel iliskiye zorlanmaktadir.

Erkekliğin toplumsal insa süreci, son sekli yerine, siddetin kaynaği olarak algilanmalidir. Erkekçil siddetin hiç bir türü toplumsal değisimleri imkânsiz kilacak bir sekilde kesinlesmemistir. Yasamin diğer alanlarini da yine savasçil bir sekilde doldururken, beden bedene yapilan ve törensellesmis çarpismayi ve yaralanmalari içeren sporlarin hemen tümünü de erkekler yapmaktadir. Örneğin, tehlikeli bir spor olan araba yarisçiliği gittikçe bir siddet türü olarak kabul görmekte ve yine erkekler tarafindan yapilmaktadir. Genç erkekler kadinlara oranla dört kat daha fazla bir oranda yollarda ölmekte ve daha yüksek bir oranda da öldürmektedir. Sirket yöneticisi konumundaki yaslica erkeklerse sonu yaralanma ya da ölümle biten kararlarinin suçunu da baskalarina atmaktadirlar. Bu yöneticiler is kazalarinin faturasini isçilerine, kirliliğin getirdiği sonuçlari komsularina ve çevresel afetlere kesmektedirler. Öyleyse erkekler siddetin tüm alanlarini isgal etmektedirler. Siddeti azaltmayi hedefleyen bir baris mücadelesi, erkeklerin siddetin tüm alanlarini isgal ettikleri gerçeğini sebep ve sonuçlariyla birlikte ele almalidir. Erkekliğin toplumsal insa süreci, son sekli yerine, siddetin kaynaği olarak

algilanmalidir. Erkekçil siddetin hiç bir türü toplumsal değisimleri imkansiz kilacak bir sekilde kesinlesmemistir. “Doğal” Siddet Erkeklerin siddet göstermesini doğal karsilayan yaygin bir inanis vardir. Bu yargiya göre erkekler kadinlara oranla içsel olarak daha çok saldirgandir. “Erkek erkektir” ve erkekler aksi bir doğrultuda yetistirilemez ve her ne kadar istenmedik olsa da tecavüz ve savas doğanin değismez bir kanunudur. Biyolojiye siklikla atfedilen “erkeklik hormonu” (testesteron) açiklamasi erkeklerin saldirganliğini tümüyle açiklayan bir sebep- sonuç iliskisi kurma süreci olmustur. Bu biyolojik esasiciliğin derinlemesine bir incelenmesi bu savlarin inandirici olmadiğini göstermektedir. Baski ve siddetin biyolojik olarak kaynaği olmayan testesteron hormonunun toplumsal iliskilere paralel olarak artmasi olasiliği daha inandiricidir. Kültürler arasi karsilastirmalarda ortaya çikan erkeklik hallerine dair sonuçlar biyolojik olarak kesinlesmis bir erkeklikle bağdasmayacak bir farkliliklar zenginliğine isaret etmektedir. Istatistiksel olarak erkeklerin kadinlardan daha büyük bir oranda siddet uyguladiğini söylerken bütün erkeklerin siddet uyguladiği anlasilmamalidir. Hemen tüm askerler erkekse de erkeklerin çoğunluğu asker değildir. Canilerin büyük çoğunluğu erkekken, erkeklerin büyük çoğunluğu hiç cinayet islemez ya da cinayete tesebbüs etmez. Belirgin bir sayida erkek tecavüz ederken erkeklerin çoğu bunu yapmaz. Teori ve pratikte önemli olan dünyada siddetten uzak yasayan bir çok erkeğin yasadiğidir. Bu durum, baris mücadelesi sürecinde akilda

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 15


Toplumsal cinsiyet ve militarizm

tutulmalidir. Buna ek olarak askerlerin, profesyonel sporcularin ve yöneticilerin erkek olduğunu söylerken yalnizca bireylerden bahsetmiyoruz. Bahsettiğimiz erkeklestirilmis toplumsal kurumlardir. Askeriyenin yönetimsel kültürü tamamiyla cinsiyetçidir. Almanya ve diğer ülkelerdeki ordularin iç yapisini sorgulayan son arastirmalar, orduda dar anlamli ve baskici bir erkekliğin üretimine yönelik bir çabanin var olduğunu göstermistir. Buna benzer olarak profesyonel sporlar erkekliği yalnizca yansitmaz, ayni zamanda üretirler de. Dolayisiyla, cinsiyetlere göre siniflandirilmis siddet olgusunun sebep ve sonuçlarini biyolojik erkeklik yerine toplumsal erkeklikte aramaliyiz.

KAOS GL Sayfa 16 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

Toplumsal erkeklikler nasil anlasilabilir? Bu soruyu yanitlarken simdi bahsedeceğim yeni arastirmalara da dayanabiliriz. Erkeklik Hallerini Anlamak Son yillarda toplumsal erkeklik hallerinin doğasi ve sekilleri hakkinda ortaya çikmis, tüm dünyaya yayilmis ve ses getirmis olan bir çok bilimsel arastirma vardir. Bu çalismalar tek yönlü ve eskimis “erkek” ve “kadin” rolü kavramlarindan uzaklasmistir. Toplumsal yapilari detaylariyla ortaya çikaran bu ampirik çalismalarin sonuçlari karmasiksa da bazi genellemeler yapmamiz mümkündür. Bu genellemeleri, baris mücadelesiyle olan iliskileri içinde de değerlendirerek yedi nokta halinde verebiliriz. Çoklu Erkeklik

Farkli kültürler ve tarihin farkli dönemleri toplumsal cinsiyetleri farkli sekillerde insa etmis ve yasamislardir. Çok kültürlü toplumlarda erkekliğin bir çok ve birbirinden farkli tanimlarinin olabilmesi mümkündür. Buna ek olarak, herhangi bir kültürde ve hatta herhangi bir kurumda (okul ya da is yeri gibi) birden çok çesitte yasatilan erkeklikler bulunabilmektedir. Etkileri: Herhangi bir kültürde siddet ve saldirgan erkekliğin günümüz toplumunda yasatilan tek tür erkeklik olmasi çok enderdir. Arastirmalara geçmis olan erkekliklerin çesitliliği baris eğitiminde kullanilabilecek örnekleri ortaya koymustur. Toplumsal çatismalara da yol açabilen cinsiyetlere ait çesitlilik eğitim programlarinda taninmalidir. Hiyerarsi ve Tahakküm Farkli erkeklikler birbirleriyle kesinlesmis bağlarla ve siklikla da hiyerarsi ve dislamayla iliskilenmistir. Genelde baskin bir erkeklik türü cinsiyetlere göre ayrilmis bir sistemin merkezinde hüküm sürmektedir. Hüküm süren bu baskin seklin toplumdaki en yaygin erkeklik formu olmasi da sart değildir. Etkileri: Çok sayida erkeğin kendilerini tahakküm altina alan erkekliğe karsi bölünmüs, gergin, ve zitlasan bir tavri vardir. Sinirlari belirgin alternatiflerse, buna karsin, kültürel olarak değersiz bulunmakta ya da dislanmaktadir. Erkeklerin en güçlü olduğu gruplarin çok azi cinsiyete bağli değisimlere açiktir. Diğer bazi gruplarinsa değisime daha güçlü istekleri olabilir. Kolektif Erkeklikler Erkeklikler yalnizca bireyler tarafindan değil ama ayni zamanda gruplar, kurumlar ve medya gibi kültürel örgütler tarafindan da kurulur ve hayata geçirilir. Çoklu erkeklikler ayni kurum tarafindan da üretilip yasatilabilir. Etkileri: Erkekliğin kurumsallastirilmasi baris davasi açisindan büyük bir problemdir. Sirketler, is yerleri, gönüllü kuruluslar ve devletler de bu konuda hareket edebilecek önemli olusumlardir. Bireysel değisim kadar kolektif çalismalar ve kurumlarin yeniden olusturulmasi da önem tasimaktadir.


Toplumsal cinsiyet ve militarizm Saha Olarak Bedenler Her ne kadar erkeklerin bedenleri erkekliği kesinlestirip somutlastirmasa da erkekliğin disavurumu açisindan hala önemlidirler. Bu disa vurum da bedensel deneyimleri, bedensel zevkleri ve bedenlerin kirilganliğini da sürekli olarak içermektedirler. Etkileri: Baris eğitimi hemen daima “beyindedir.” Sağlik, spor ve cinsellik değisen erkeklikte değinilmesi gereken konulardir. Aktif Yapilanma Erkeklikler toplumsal bir araya gelislerden önce var olamazlar. Erkeklikleri olusturan insanlarin davranislaridir ve bu süreç aktif bir üretim süreci olarak zamanimizin uygun kaynaklarindan beslenirler. Etkileri: Erkekliğin toplumsal insa süreci, son sekli yerine, siddetin kaynaği olarak algilanmalidir. Erkekçil siddetin hiç bir türü toplumsal değisimleri imkansiz kilacak bir sekilde kesinlesmemistir. Buna esdeğer olarak hiç bir değisim (reform) kesin değildir. Cinsiyete bağli değisimlerin ortadan kaldirilabileceği ve yerlerine daha siddet dolu erkekliklerin gelebileceği olasidir. Bölüsüm Erkeklikler türdes (homojen) değillerdir ve içsel olarak bölünmüs olmalari daha olasidir. Erkeklerin yasami, siklikla, birbiriyle çelisen ve zitlasan istekler ve davranislar ile doludur. Etkileri: Herhangi bir erkeklik değisime açik bir potansiyele sahiptir. Yine herhangi bir erkek grubunun karmasik ve birbiriyle çelisen ilgi alanlari vardir bunlarin bir kismi daha barisçil cinsiyet kaliplarina destek verebilecek özelliklere sahiptir. Dinamikler Erkeklikler belli tarihsel sartlar altinda yaratilirlar. Tartismaya, yeniden yapilanmaya ve yerlerinin değistirilmesine açiktirlar. Değisimi yaratan güçler cinsiyetler arasinda ve toplumun diğer güçleriyle çeliskilere ve zitlasmalarla etkilesim içindedir. Etkileri: Erkeklikler sürekli değisim halindedirler ve bu durum da insanlari öğrenme için güdülemektedir. Buna karsin, herhangi bir değisimin belli gruplarin çikarlarina aykiri olacaği düsünülürse, tartismanin ve zitlasmanin

doğal karsilanmasinin gerektiği de kabul görmelidir. Bu çikarimlar cinsiyetler hakkindaki yerel çalismalardan elde edilmistir. Baris hakkinda düsünülebilecek herhangi bir yönelim, buna ek olarak, yerel çerçevenin disina tasmali ve konulari tüm dünya ekseninde de irdelemelidir. Küresellesen Erkeklik Halleri Modern küresel ekonominin içinde gelistiği kolonici imparatorluklar yerli cinsiyet kaliplarini kesintiye uğratarak değistirmis ve yerlerine saldirgan erkeklikleri baskici yönetimlere getirmis olan cinsiyetçi kurumlardir. Kolonicilerin erkeklikleri gitgide küresellesmis ve bu süreç de yeni cinsiyet düzeninin baslangici olmustur. Buna karsin dekolonizasyon süreci de kolonici düzenin hiyerarsik yapisini kesintiye uğratmistir. Silahli çatismalarin olduğu zamanlarda batililarin askeri teknolojilerinin kullanimi batili erkekçiliği de beraberinde getirmis ve yerel topluluklarin cinsiyet düzenlerini de kesintiye uğratmistir. Günümüz dünya politikasi küresel pazarlar ve uluslar ötesi sermayeye duyulan ihtiyaçla pekiserek yoğrulmaktadir. Neo-liberalizm cinsiyetçi olmayan bir jargon (alt dil) kullaniyormus gibi görünerek “market, birey, tercih” gibi söylemlerle gizli bir erkekçi görünüse bürünmektedir. Neoliberal birey erkek bir girisimcinin ilgilerini ve özelliklerini tasimaktadir. Kurumsal olarak da yarisa dayali bir sistem araciliğiyla erkekler arasinda bir hiyerarsi kurulmaktadir. Bu arada uluslar ötesi sirket sistemleri belli erkek gruplarina toplumsal güç de vermektedir. Iste bu da dünya çapinda yeni bir erkek hegemonyasi yaratmaktadir. Bu yeni dünya düzenindeki erkekçi hegemonya, kanimca, küresel marketlerde çalisan isadamlarinin, onlarla uğrasan siyasetçilerin ve askeri kadrolarin erkekliğidir. Ben buna “uluslar ötesi sirket erkekliği” derken bunun iyi anlasilmasini baris mücadelesinin geleceği için önemli görmekteyim. Baris Stratejileri ve Erkeklikler Sahipsizliğin, yoksulluğun, açgözlülüğün, milliyetçiliğin, esitsizliğin ve ihtirasin siddetin sebeplerinden birkaçi olduğunu vurgulamam gerekir.

Cinsiyet dinamikleri bu hikayenin tümü değildir yani. Ama erkekler arasindaki siddete ve silahlara duyulan bu büyük ilgiye değindiğimizde cinsiyetlerin stratejik önemleri ortaya çikmaktadir. Siddetin olusumunda erkekliklerin tüm formlari da sekillenmektedir. Sonuçta baris stratejileri erkekliklerin değisimine yönelik stratejileri de beraberinde getirmektedir. Barisa yönelik erkeklikleri irdeleyen bu yeni boyut; siddet, kutuplasma ve baskiciliği sorgularken yerini uzlasisa, birlikteliğe ve esitliğe birakmaktadir. Erkeklikle siddet arasindaki bu iliski göründüğünden daha karmasiktir ve tek bir değisim sisteminden de bahsedilemez. Kurumsallasmis siddet (ordu gibi) tek bir tür erkeklikten daha fazlasini gerektirir. Kumandanin erkekliği öncü askerinkinden farkliyken bu farklilik eğitim yoluyla kazandirilmaktadir. Farkli kültürlerde farklilasan erkeklikler birbirinden farkli siddetlere de neden olmaktadir. Erkekliğin bazi siddet türleri bir diğer siddete sebep olmayip, ona tepki olarak gelisebilmektedir. Buna örnek olarak yoksulluk ve etnik baskinin hüküm sürdüğü yerlerde ortaya çikan “protestocu erkeklik” verilebilir. Diğer taraftan, erkekliğin bazi türleri bireysel siddet yaratmazken, bunlarin yükselisi esitsizlik ve sahipsizlik gibi siddetin kolayca olusabildiği ortamlari olusturabilmektedir. Uluslar ötesi is erkekliğinin durumu daha önce bahsettiğim gibi, iyi bir örnek olabilir. Toplumsal cinsiyetin altini çizen bir baris stratejisi, erkeklik hallerinde uzmanlasmis olmalidir. Böylesi bir strateji ayni zamanda cinsiyet reformlarinin iddia ettiği savlardan çok daha genis bir yelpazede islenmelidir. Erkekçi siddeti azaltmak için açilacak cepheler asağidaki alanlar olabilir.

Amaç toplumsal cinsiyeti ortadan kaldirmak değildir, ama (örneğin) siddeti cesaretten, atilganliği önyargidan, hirsi da sömürüden ayirarak toplumsal cinsiyeti yeniden biçimlendirmektir. Gelisim: Okul, çocuk yetistirme ve

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 17


Toplumsal cinsiyet ve militarizm ailedeki ebeveyn/ çocuk iliskileri, siniflar, oyun gruplari ve cinsiyete dayali yetistirme gibi. Özel Yasam: Evlilik ve cinsellik, aile iliskileri, arkadaslik (cinsel ve ev içi siddeti olusturan erkeklikler de dahildir). Topluluk Hayati: Arkadas gruplari, komsuluk, sporu da içeren bos zaman faaliyetleri (siddete dayali erkeklikleri olusturan gençlerin alt kültürleri). Kültürel Kurumlar: Yüksek öğretim, bilim ve teknoloji, Medya, sanat ve popüler eğlenceler (yayimlanan sporlarda sergilenen erkeklikler de dahildir). Is Yerleri: Mesleki kültürlenme, endüstriyel iliskiler, sirketler, sendikalar ve bürokrasi, devlet ve onun yaptirim gücüne sahip olan organlari (polis ve askeriye gibi). Pazarlar: Emeğe dayali ekonomi ve issizliğin etkileri, sermaye, yerel ve uluslararasi pazarlar, yönetim teknikleri ve ideolojileri. Bu genis yelpazedeki hareketleri hangi prensiplerle birbirine bağlayabiliriz? Erkeklerin yeni bir karakter edinmesini ve “yeni bir erkek” yaratmayi hedefleyen reformcu cinsiyet modelini izleyebileceğimizi hiç sanmiyorum. Bu tip kahraman yaratan uygulamalar erkekliklerin karmasik iç yapilarini ve çoğulculuğunu yadsiyan yapilanmalardir. Bundan ziyade, cinsiyet iliskilerinde değisimi savunan ve uygulanabilir bir

baris stratejisine ihtiyaç duyulmaktadir. Amaç, erkeklerin toplumsal cinsiyete dayali uygulamalarini daha demokratik bir cinsiyet iliskisi düzlemine oturtan bir gelisim çizgisini baslatmak olmalidir. Demokratik cinsiyet iliskileri esitliğe, siddet karsitliğina ve farkli toplumsal cinsiyet, cinsellikler, etnik kimlikler ve kusaklar arasinda samimi iliskiler kurmaya yönelik olmalidir. Cinsiyeti Yeniden Sekillendirmek Daha önce de değindiğim gibi erkekliğe ait bazi ”geleneksel” toplumsal tanimlamalar (cesaret, atilganlik, hirs gibi) baris davasinda gereklidir. Yalnizca siddetin yokluğuna değil ama ayni zamanda pozitif bir yasam biçimine dönük bir baris ortami yaratmak için erkek ve erkek çocuklar aktif stratejilerle yönlendirilmelidir. Amaç toplumsal cinsiyeti ortadan kaldirmak değildir, ama (örneğin) siddeti cesaretten, atilganliği önyargidan, hirsi da sömürüden ayirarak cinsiyeti yeniden biçimlendirmektir. Bu yeniden sekillendirme sürecinde farkliliklar zenginlesecek ve çoğalacaktir. Erkekleri, kendilerine sürekli sunulan dar anlamli modeller yerine toplumsal yasamda zaten hazir bulunan çok çesitli erkekliklerle tanistirmak eğitimin önemli bir parçasi olmalidir. Cinsiyet iliskilerinde erkekliklerin hiyerarsik bir yapida olmasi önemli bir sorunken, farkli erkekliklerin varliği da basli basina bir sorundur. En azindan,

erkeklik tek bir görünümde değildir. Daha iyimser bir bakis açisiyla, erkekliklerin çoğulculuğunu görmek değisimi doğuracak bir çok yeni ilgi alanlarini ve amaçlari da kabul etmek demektir. Sonunda da cinsiyete dayali çoğulculuk demokratik toplum düzenini yaratmaya öncülük edecektir. Cinsiyet uygulamalarini demokratiklestirmek, erkekler için, günümüzde olduğu gibi cinsel ayrismayi değil kadinlarla ortak çalismalar yaparak dayanismayi gerektirir. Okullarda müfredata konulmakta olan “cinsiyetle ilgili” kavramlar erkeklerle kizlari ayirmadan ama onlari devam eden bir tartismanin özneleri yapan yerinde bir uygulamadir. Farkli sosyo-ekonomik çevrelerde yetisen öğrencilerin, değisen ve farklilasan cinsiyetlerine ve kültürel anlamlandirmalarina yanit vermek eğitimin ve toplumsal hareketin ilgilenmesi gereken yeni bir uğrasisi olmalidir. Banliyolardaki orta sinifa mensup öğrencilere hazirlanmis bir program sehirde yasayan, çok kültürlü, ya da yoksul köylerdeki öğrencilere uygun düsmeyecektir. Cinsiyet reformlarinda ya da baris mücadelelerinde deneyimleri olan herkes sunu iyi bilmektedir ki bunlari elde etmek kolay değildir. Erkeklikler arasindaki geçisleri baris amaçli stratejilerle tanimak sihirli bir anahtar değildir. Aslina bakilirsa, bu süreçler bildiğimiz stratejileri daha da karmasiklastirmaktadir. Ama inaniyorum ki, bu stratejiler geçmiste hem baris hareketlerinin hem de demokratik toplumsal cinsiyet mücadelelerinin karsilastiği güçlükleri asmamiza yol açacaklardir. Dr. Connell Sydney Üniversitesinde çalismaktadir. Bu çevirinin metni Peace News adli derginin 2443. sayisindan alinmistir. Çevirilen metin yazarin Arms and the Man (Silahlar ve Erkek) baslikli UNESCO’ya sunulmus olan bir makalesinden alinmistir. Makale “Baris kültürü açisindan erkek rolleri ve erkeklikler” adli bir uzmanlar toplantisinda sunulmustur.

KAOS GL Sayfa 18 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002


Eşcinsel hareket Toplumda kendi sözümüzü söyleyebilmenin, kendi politikamizi üretebilmenin dayanağini ‘kadin ve escinsel’ olduğumuzun farkindaliği ile bağdastiriyorum. Yani, hem kadin hem de escinsel olarak iki yönde ayrimcilikla karsi karsiya olduğumuza göre, görünür olmanin, tepkilerimizi dile getirerek istediklerimize ulasmanin yolunu, ‘kadin hareketi’ ve ‘escinsel hareket’ hakkinda bilinçlenmek, ikisinin ortakliğiyla sözümüzü söylemeyi öğrenmek olarak görüyorum.

Escinselim, Varim; Lezbiyenim, Yokum ... Oyaburcu

Su kisa hayatimin çok uzun bir bölümünü ‘ne’ ligim ve ‘kim’liğim hakkinda açiklamalara gerek duymadan, tanimlamalari önemsemeden yasadim.. Her sey açikti, benim yerime birileri hazirlayip önüme sunmustu zaten, nasil yasamam gerektiğini.. Öyle ki, nasil yasadiğimi düsünmeden yasamami sağlayacak kadar ‘belirli’, sorgulamami engelleyecek kadar da ‘düzenli’.. Rahattim çünkü, herkes gibi olduğum için, hiç kimseyi, hiçbir seyi ve dolayisiyla kendimi bir yerlere koymaya, bir takim tanimlamalar içine yerlestirmeye çalismayi birakin, bu aklimin ucundan bile geçmiyordu.. Ama herkes gibi olmayan yönlerimi kesfetmeye baslayinca, kendimden ayri bir dünyada yasiyormusum gibi geldi.. Bir ben vardim, bir de benim disimdakiler.. Peki ya benim gibi olanlar yok muydu? Bir ben mi bu koca dünyanin ‘düzenli’ isleyisinde yerimi bulmak zorunda kalmistim?.. Rahatim kaçti, huzursuz olmaya basladim ve o zamana kadar aklima gelmeyen seyi yapmaya koyuldum: sorgulamak.. Kendimi ve içinde yasadiğim ‘kusursuz’ dünyayi.. Sonuç: dünya, kadinlari seven erkekler ve erkekleri seven kadinlardan olusan(heteroseksüel), erkeklerin egemenliğine dayanan bir düzenle isleyen(ataerkil) bir yer.. Ben, “kadinlari seviyorum” ve hem de “kadin” olarak.. Yani, kusursuz dünyada ‘kusurlu bir yaratik’.. Tanim: LEZBIYEN. Kadinlari seven bir kadin olarak yasamima devam edebileceğimi anlamam için iki yil geçmesi gerekti.. Bu arada sorgulamayi sürdürdüm.. Öğrendim ki, herkes heteroseksüel

değilmis! Üstelik sözde düzenli geçinen dünyada, bir sürü ‘düzen karsiti’ insan varmis.. Öyleyse, kusurlu olan ben değilim, dünya! Yalniz olmadiğimi bilmek de beni rahatlatti.. Oysa ortada söyle bir durum var; bu dünya o kadar kendini beğenmis ki , ‘düzen’ine karsi çikani , biraz fakli olani yok sayma telasinda.. Ataerkil düzen karsiti escinseller bir araya gelmis ve varolduklarini göstermeye çalisiyorlar.. Ne güzel, ben de VARIM! Artik, kendilerine ‘heteroseksüel’ deme gereğini duymayanlarin yaninda heteroseksüelmis gibi davranmama gerek yok.. Onlara ‘heteroseksüel’ olduklarini öğreten biriyim.. Escinselliğimle barismam çok sancili olmadi aslinda.. Kisisel olarak huzura kavusmus hissediyordum kendimi, ama toplum içinde yasayan bir birey olarak ‘bana dokunmayan yilan bin yil yasasin’ demek hiçbir zaman akilci gelmedi bana.. Gey/lezbiyen bireylerden olusan bir topluluk içinde politikalar üreten, ayrimciliğa karsi mücadele edenlerle birlikte, karsi olduklarima tepki vermeli, olmasini istediklerim doğrultusunda bir seyleri değistirebilmek için çaba göstermeliydim.. Bu yönde adimlar atmaya baslamamdan itibaren karsimda (aslinda beni hiç de sasirtmayan) baska bir sorun belirdi! ‘Lezbiyen’ olduğumu söylediğimde, duyduğum ilk soru: ‘nasil yani, hiç mi erkeklerle birlikte olmuyorsun??’ ‘Hayir, ben escinselim’ dediğimde daha anlasilir bir hal aliyordu(belki tanimlama açisindan ama içini dolduramiyor), karsimdakiler için.. Oysa ‘lezbiyen’, kadin escinsel demekti, neden bir de ayrica ‘escinselim’ demem gerekiyordu ki?.. Onlarin gözünde lezbiyen, pornografik

filmlerde ‘kadin kadina sevisen’ anlamina geliyordu da ondan.. Sahnenin sonunda bir ‘erkek’ beliriyordu kaçinilmaz olarak! ‘Escinsel’ denildiğinde ise, hemcinsiyle birlikte olan erkek.. Simdi, su zavalli küçük kus kalimero gibi ‘ama bu haksizlik değil mi?’ psikolojisine girmemek elde değil! Ama elbette, ne zavalli ne de küçük bir kus olduğumdan, boynumu büküp sizlanmak yerine, bunun nedenlerini sorgulamayi tercih ediyorum.. Zaten hayatimin her aninda karsilastiğim ve karsilasmaya devam edeceğim ayrimciliktan doğan bir sorun bu: ‘kadin olmak’!.. ‘Escinselim, VARIM’ diyebiliyorken, ‘lezbiyenim ama YOKUM’ demek zorunda kaliyorum.. Arkadaslarim arasinda, böyle bir ‘yok’luk sorunu ile karsilasmiyorum belki; ama toplumla karsi karsiya geldiğimde, escinsel mücadele adina söz üretmeye kalktiğimda ‘neredeyim?’, ‘lezbiyenler nerede?’ diye sormaktan yoruluyorum.. Evet burada, özel alan – kamusal alan ayrimi açikça gözler önünde öyle değil mi.. Tipki bazi kadinlarin, evdeki bütün islerin basinin altindan kalkip anne/es olarak sorumluklarinin bilincinde, iliskileri düzenleyici rolü üstlenmesine karsin, kendi adina ‘erkeğin’ söz söylemesine bir sey dememesi gibi; bazi lezbiyenler de, kurduklari iliskiler çerçevesinde (duygusal birliktelikleri ve arkadas çevresi), hiç de kolay olmayan yasamlarindaki sorunlarin üstesinden gelmeye çalisirken, escinsellik söz konusu olduğunda geylerin onlar yerine de mücadele etmesinde bir sakinca görmüyor.. Kimseyi suçlamiyorum, ataerkil toplum düzeninde, yönetimdeki erkekler de yönetilenler arasindaki kadin için söz sahibi ne de olsa.. Genel anlamda

KAOS GL Ocak - Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 19


Eşcinsel hareket kamusal alandaki kadin görünmezliği, escinsel hareketteki lezbiyen görünmezliğini doğuruyor , ya da açikliyor , ya da kapsiyor mu demek daha doğru olur?.. Kadin olarak erkek egemen toplumda kendini ifade edebilmek, yapmak ve söylemek istediklerini dile getirmek anlamindaki özgürlüğü kullanabilmek ve en önemlisi bunlari eyleme dökebilmek, toplumsal normlarin baskisi üzerimizde olduğundan, karsimiza çikan bir çok engeli asmamizi gerektiriyor.. ‘Yuvayi yapan disi kustur’ , ‘ana gibi yar olmaz’ falan ama, ‘eksik etek, kasik düsmani, saçi uzun akli kisadir ayni zamanda kadin.. Evlensin çoluk çocuk sahibi olup esini mutlu etsin yeter!.. Babanin soyadini alirsin, ‘nerelisin?’ diye sorulduğunda babanin doğduğu yeri söylersin, resmi evraklarda genelde sadece baba adi yazsan yeter, babasi ortada olmayan çocuk ‘piç’tir, hor görülür, asağilanir; annesi ortada yoksa genelde sormaya bile gerek yoktur, ya ölmüstür, ya da baska adama kaçmistir(suçlanan annedir; ’vicdansiz’, ‘sorumsuz’ bir kadin, çocuğu birakip gitmistir!) mutlaka, hiçbir kötü damga yemez çocuk... Bu liste böyle uzayip gider; herkesin bildiği, erkek yaptiğinda ‘aferin’ denen, kadin yaptiğinda ‘ahlaksiz,terbiyesiz,kendini bilmez,namussuz’ olanlar da eklenerek (evlenecek erkeğin ‘tecrübeli’ olmasi ‘gerekli’ iken; kadin ‘iffetli’ değilse ‘çürük mal’ diye ‘baba ocağina’-o da alirlarsa- iade edilmesi gibi).. Bütün bu asağilanma ve geri plana itilmislik, kamusal alanda kadini, adina baskalarinin konustuğu, kararlar aldiği ama kendisinin söz üretmesine imkan taninmadiği ‘edilgen’ bir konuma getirerek ‘ görünmezliğe’ hapsediyor.. Bir kadin herhangi bir yönetim kurulusunda ya da devletin üst kademelerinde yüksek statüye sahip olmussa –nadiren de olsa kazara(!)-, attiği her adim -olumlu ya da olumsuz‘kadin olmasi’ bağlaminda elestiriye maruz kaliyor.. Ayni durumdaki bir erkek için, geldiği konumun ‘erkek olmasi’ ile iliskilendirilmesi söz konusu bile değil, çünkü bu, gayet olağan ve siradan, hatta olmasi beklenen,gereken bir sey.. Öyle ki, bazi durumlarda, bir

KAOS GL Sayfa 20 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

kadinin toplumda önemli bir yere sahip olmasi için karsisina çikan engelleri ‘kadinliğini’ kullanarak geçtiği düsüncesi yaygin olarak tartisiliyor(mesela, ünlü bir sinema oyuncusu olabilmek için yönetmen,yapimci vs. bilmem kaç tane erkeği yatakta ‘mutlu etmesi’ gerekmistir seklindeki kuskucu fikirler kafalari hep mesgul eder..). Erkek beynini kullanirken, herhalde kadinda varolmadiği düsünüldüğünden olsa gerek,onun yerine baska bir yerlerini kullanmasi bekleniyor.. Bu yapida kadini görünür kilan nedir peki: anne olmasi(yani üreme araci) ve estetikliği(yani, cinsel obje olmasi)... Erkekler için ‘akli ‘biryeri’ne çalisir’ derler ya, kadinin akli kit olduğundan sadece ‘o’ yerinin çalistiği düsünülüyor galiba..(yani, bütün islerini orasiyla yapiyor!?..) Sonuç olarak, kadinlar erkekler olmadan bir sey yapamazlar.. Tek basina yaptiği ciddiye alinmayan, süphe unsuru olan, alay konusu edilen kadin, kendi gibi, bir kadinla ‘bir seyler’ yaptiğinda, iki kat alay konusu olmasi kaçinilmaz görünüyor.. Lezbiyenim diyip ortaya çiktiğinda, bir erkek ‘ah ne güzel, ben de kadinlari severim,gelin birlikte olalim’ gibisinden laflar ediyorsa, onun anlayabildiği, kadinlari ‘da’ seviyor olduğundur, erkekleri sevmiyor olduğun değil... Toplumsal cinsiyet olarak ‘kadin’ nasil algilaniyorsa, toplumda lezbiyen olmanda bu kapsamda anlamlandirilir.. Öyleyse, otobüste oturmasi için bir kadina yer veren erkeğin, ‘sen ayakta durmaktan acizsin,yorulma,gel otur,ben senin yerine dikilirim’ zihniyetini tasimasi ile en basit örneğini bulan bu erkek egemen yapinin kadina yüklediği anlamlardan siyrilmaya çaba göstermedikçe, ‘görünmez olma, yok sayilma’ kaderine boyun eğmis, bir adim ileri gidememis oluruz.. “Butler’a göre, toplumsal cinsiyet, koromozomsal/biyolojik cinsiyetin kavramsal veya kültürel bir uzantisi olmayip(halbuki yaygin feminist okumalar bunun aksini savunur),

insanlar arasindaki iliskilerin normu olarak, mevcut heteroseksüalite kavrami çevresinde yapilandirilmis ve halen devam eden söylemsel bir pratiktir. Mecburi heteroseksüellik escinselliğe karsi birtakim tabular üreterek toplumsal cinsiyet içine yerlestirilmis, bunun sonucundaysa biyolojik cinslere eklenmis, görünürde istikrarli, sahte bir toplumsal cinsiyet tutarliliği ortaya çikarilmistir. ‘Lezbiyen erkek’ fikri bu nedenle abes gelmektedir. Oysa tüm bu bağlar ve iliskiler ne kaçinilmazdir ne de doğal.”* Escinselliğin ‘3. Cins’ diye tanimlanmaya çalisildiğini bilmeyen yoktur herhalde.. Yoksa, ‘ben senden daha lezbiyenim’ diye aklinca sizinle dalga geçen bir erkekle karsilasmadiniz mi henüz?... Escinselliğimle barisip yalniz olmadiğimi anlayarak rahatlamis, ‘ben de VARIM’ diyebilmekten huzur duymustum ama simdi de lezbiyen olarak ‘VARIM’ diyememenin huzursuzluğunu yasiyorum.. Benim gibi huzursuz birçok lezbiyen taniyorum ve bu yolda adimlar atildiğini görerek umutlaniyorum. Toplumda kendi sözümüzü söyleyebilmenin, kendi politikamizi üretebilmenin dayanağini ‘kadin ve escinsel’ olduğumuzun farkindaliği ile bağdastiriyorum. Yani, hem kadin hem de escinsel olarak iki yönde ayrimcilikla karsi karsiya olduğumuza göre, görünür olmanin, tepkilerimizi dile getirerek istediklerimize ulasmanin yolunu, ‘kadin hareketi’ ve ‘escinsel hareket’ hakkinda bilinçlenmek, ikisinin ortakliğiyla sözümüzü söylemeyi öğrenmek olarak görüyorum. En azindan kendim, daha huzurlu bir yasam için, bu yolda çaba göstermeye gönüllü olarak elimi kaldiriyorum ..

*Tamsin Spargo, çeviri:Kaan H. Ökten, Foucault ve Kaçiklik Kurami, ss.54-55 (Judith Butler’in Gender Trouble: Feminism and the Subversion of Identity[Toplumsal Cinsiyet Sikintisi: Feminizm ve Kimliğin Yikilisi] isimli kitabina değinilmis.)


Eşcinsel hareket

Lezbiyenlerin Görünürlüğü ya da görünmezliği Filiz

Simdi bu görünürlük konusu ya da sorunu nerden çikti demeyin sakin, son günlerde bizlerin en çok konustuğu ya da kafamiza takilan sorunlarda bir zincir olusturan konuydu bu, hala da öyle. Neden yoğunlastik acaba lezbiyenlerin görünürlüğü ile ilgili konuda. Önce escinsel camiada, sonra basinda, medya da geyler var, ama lezbiyen var mi bu ülkede, varsa nasil yaratiklar bunlar, biz neden görmüyoruz sorulari gittikçe artmaya basladi. Evet, Güztanbul 2001 Türkiyeli escinseller bulusmasi etkinliklerinde de bu konuya yer verdiğimiz üzere neden görünür olamiyoruz? Bunun nedenleri üzerinde biraz durmakta fayda var diye düsünüyorum. Tarih boyunca ezilmislik, hakim olunan ve üreme kaynaği olmanin verdiği sorumluluklarla birlikte süregelen sorunlar ve devralmis olduğumuz kötü mirasin yaninda kadin olmak bu toplumda çok zor artik ; ezilen, sömürülen, statü ve koltuk kaygilarindan kadinlara hep ikinci sinif isler birakilmasini ve de egemen tarafindan gizliden gizliye de kamufle edilerek, izin verilmeyisi hepimiz biliyoruz ve yasiyoruz… Kadin olarak yasamak daha zorken bir de lezbiyen olmak bu sartlari daha da zorlastiriyor… Kat edilecek o kadar yol varken, ve daha verimli çalismalarda üretmek ve çoğaltmak isterken; bizlerin pek çoğu halen gece sokakta rahatsiz edilmek kaygisiyla kosturduğu isleri yarim birakip giderken ya da ucundan kiyisindan hiç bulasamazken , eve geç kalma hesaplari yaparken, ya da ekonomik bağimsizliğimizi sağlamaya çalisirken; e tabii zaman ve güç kaybediyoruz, enerjimizi de… Kendi görünürlüğümüzü unutuyor ya da saklamak zorunda kaliyoruz, pek çoğumuz için böyle; aile baskisi, çevre baskisi derken isyeri ya da okulda lezbiyen olarak yasamak zor, yani görünür lezbiyen olarak. Çünkü toplumdaki pek çok insan; lezbiyen kadinlarin heteroseksüel erkek yasamini ve görüntüsünü seçen transgenderlar

oldugunu saniyor, zaten onlar da kendilerini lezbiyen olarak tanimlamiyor, birlikte olduklari kadinlar ise, bir erkekle birlikte olduğunu kabul ediyor, heteroseksüel iliski biçimine dönüstürülmüs biçimiyle yani, bu da ayri bir konu! Lezbiyen kadin ayirt edilemiyor kolay kolay. Kadinlarda kisa saçli, uzun saçli, etekli, pantolonlu, makyajli ya da makyajsiz olmak, erkeklere oranla belirgin ipuçlari vermediğinden bir kere lezbiyenliğin fiziksel bir ayrim ya da isaretleri direkt olarak ortadan kalkmis oluyor …Bu durumda escinsel haklari için bir araya gelmedikçe ya da bir seyler üretip hak savunma asamasina geçmedikçe de (kadinlarin lezbiyen olduğu anlasilsa bile) çok anlamli hale gelmiyor, bu süreç böyle devam edip gidiyor. Escinsel haklari mi!…önce insan haklari diyebilirsiniz, ya da insan haklari var midir yok mudur,bu yasadiğimiz ülkede en asikar örnek olarak yasam hakki düsünülürse, insanlar acil kapilarinda ölürken ya da rehin kalirken bile…, ya da bir kavram olmakla birlikte hala içi bos mudur, doldurulmak mi isteniyor diyebilirsiniz elbette ki…ben de zaman zaman karamsarliğa kapilmiyor değilim, ancak bir on yil önceki gey lezbiyen hareketi ile simdi arasinda alinan yollar ve çabalari karsilastirabiliyorsak , bir on yil sonraki ani görmek için de beynimiz, kalemlerimiz ve yüreklerimizle hep tetikte olmaliyiz. Insan olmanin gururu ve yasamin bütün özgürlükleriyle, birlikte yaratabilmek ve yasayabilmek, homofobiye karsi , çok da önem verdiğimiz ataerkil-heteroseksist yapiya karsi o güzel rengarenk bayrak gibi her birey, lezbiyen, gey, transeksüel ile birlikte yer almaliyiz. Genelde az sayida görünen lezbiyenler için değil bu düsüncelerim, yasamda varolduğumuz gibi neden toplumda varolmadiğimizla ilgili(görünür olarak)…yaziyorum, Lezbiyenler neden görünür olarak var değiller, evet varsayalim ki, ütopik bulabilirsiniz ama dedim ya varsayiyoruz, pek çoğumuz kendini gizlemeyen kisiler olarak her yerdeyiz, …ama dikkat

edilmesi gereken önemli noktalar var en basta. Önemli olanin ve yapilmasi gerekenin medya da, basinda, pozlar ve demeçler verip kendini tanitmak olmadiği gibi, eğer böyle bir sey yapilacaksa da kendini ve hislerini ifade doğruluğunu garantiye almali ya da bunun aksine izin vermemeliyiz. Bugüne kadar televizyon kanallarinda lezbiyenlerle ilgili ne kadar haber çiktiysa, çiftlerden birisi mutlak, cinsel yöneliminden memnun değildir, ameliyatla erkek olmak isteyip toplumun o çok kutsallastirdiği aile kurumuna dönüstürmek ya da evlenmek isteği ile ilgilidir. Yine ataerkillik vardir, yine ezilenler vardir, yine aktif-pasif vardir. Ya vah vah tuh , ya da sapik bunlar, niye evlenmiyorlar normal kadin gibi doğru dürüst… denir. Ilgi çekmek ve sansasyon yaratmak için, lezbiyenlerle ilgili verip vereceği tüm haber bunlardan ibaret olup ve yine hepsinde de psikiyatrik sorunlari olan sorunlu kadinlar olarak yer alir. Hal böyle olunca da olmadiğimiz gibi gösterilmektense, ya da kadinliğimizla ve cinsel yönelimimizle barisik ve mutlu olduğumuz gösterilmiyorsa, daha öncelikli olarak varilmasi gereken çabalarin olduğu da göz ardi edilememesi gerekliliğidir. Peki nasil anlatiriz kendimizi ve daha asil olan, nasil bir araya gelip escinsel haklarina esit katkida bulunabiliriz? Ülkenin su kosullarinda escinsel haklarini insan haklari dahilinde ele alip, aniden,hatta zemini bile olmadan evlenme Haklari, miras hakki, çocuk haklari gibi haklar pesinde de değilim. Evlerinde baski gören kadinlar için, ekonomik bağimsizliği olamayan kadinlar için, hevesi geçecektir düsünceleri ve oynasmak olarak görülen ve ciddiye alinmayan kadinlar için birlikte olmaliyiz. Yasamimizda ve toplumda biz olarak, lezbiyen feminist kadinlar olarak yer almak için düsüncelerimizi ve enerjimizi birlestirmeliyiz Kadin toplantilari, workshoplar, atölye çalismalari, okuma gruplari düzenlemeliyiz. Ve tabi ki bu süreçle birlikte doğacak olan iletisim, güç birliği ve koalisyon …Ve biz basladik bile, siz ne dersiniz?

KAOS GL Ocak - Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 21


Gey turizmi ABD’deki escinseller gemilere dolusup buralara gelerek, el ele dolasarak alisveris yapip esnafi güldürdükleri turistik alanlarin disina çikma ihtiyaci duymadiklari sürece, merak edip internetten veya baska bir kanaldan bulup, örneğin bu toplumda escinseller olarak varolma mücadelesi veren Kaos Kültür Merkezini ziyaret etmek gibi kaygilar duymadiklari sürece, buralara kadar gelmis olmalari mücadeleye değil, onlara “gey gey kaçma firsati veren” firmalarin isine yarar. Yani cennete götürüldüklerini zannederek kaçirilirlarken, aslinda daha da girift bir cehennemin içine sürüklenmekteler. Paralari sayesinde kendilerini özgür zannettikleri bir cehennemin içine.

NERELERE KAÇSAK GEY GEY? Yesim T. Basaran yesim_tuba@hotmail.com

Bu yaz bitti. Herkes hatirliyor tabii. Belleksizliğimiz intihar eden lezbiyen çifti, lezbiyen olduğu için çocuğu elinden alinan anneyi kolay kolay hatirlatmaz bize ama, geçen sene (2000) 6 Eylül’de bir gemi dolusu escinselin Kusadasi’na alinmayislarini, sonra da devletçek milletçek mahcup olunmasi üzerine kendilerinin Istanbul’da özenle karsilanmalarini, resmi olarak özür dilenmesini, vs. unutmadi kimse herhalde. Bu sene de gazetelerde gözüme “gelecekler”, “küstüler, gelmediler” konulu haberler çarpti. “Geldiler, doya doya gezdiler, su kadar alisveris yaptilar, esnafi güldürdüler” benzeri bir habere rastlamadim ama bütün yaz. Ya ben kaçirdim, ya da gazeteciler. Hani dünyalilar “uzaylilar var mi, yok mu” tartismalarinda, uzaylilarin varolduğunu, hatta aslinda çoktandir ara ara bizi ziyaret edip izler biraktiklarini savunan ekol vardir ya, ben de escinsel turistler hakkinda aynisini düsünüyorum. Bence onlar çoktandir gelip gidiyorlardi zaten.

Devletlerin kendilerini içeriye ve disariya temsil etme sekilleri farkli dengeler üzerine kurulu ya. Içerde escinsel varmiy mis, varsa da bir grup ne idüğü belirsiz insan müsveddesi

KAOS GL Sayfa 22 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

saysak nolurmus-vari yaklasilirken, disariya karsi tabii büyük bir skandal oluyor bu yapilan. Ben gazetelerde konuyla ilgili bu tanimi hatirliyorum: SKANDAL. Yani Türkiye bati dünyasina rezil oluyor. Içerde kol kirilsa da, bunun acisindan çok, gömlekteki yamanmasi unutulmus delikten gözükenlerin yarattiği mahcubiyet pek çoklarinin yüreğini yakan. Kirilan kol, normal karsilaniyor çünkü. Bati, Türkiye’yi escinsellik konusunda yaklasim gelistirmek zorunda birakiyor. Eğer gey turistler, burada gey gey, açik açik gezmek isterlerse, Türkiye “ahlaksizlik” saydiği bir seyi “insan hakki” olarak görmek zorunda kaliyor. Bizim içerden yillardir yaratmaya çalistiğimiz basinç çalismalari varken, tabi insan sasaliyor turistik bir olayin yarattiği basinca, gazetelerde böyle haberler okuyunca, batili gey turizm sirketlerinden devlet tarafindan özürler dilenince. Bu dis mihraklar kimler oluyormus, diye bir merak düstü içime ve internetten escinsel seyahatlerle ilgili bilgiler topladim. Türkiye’nin Ege sahillerine vuran bu gey turizmi dalgasi nasil oluyordu da olusuyordu? Karsima genel olarak ABD kaynakli siteler çikti. Bir zamanlar escinseller bir aradaysa (ABD’de) bu, ya politik gruplar seklinde olurdu, ya da içki mekanlarinda genelde. Simdi ise escinseller artik escinsel nüfusa hizmet veren firmalar kurmak için de bir araya geliyorlar. Bunlarin arasinda da islem ve de para hacimleri en genis olanlar, Internet içerik sağlayicilari, eğlence üreticileri ve gey camiaya özellesmis seyahat paketi üreticileri. Yaygin ekonomi ve is dünyasi dergilerinde, bu sektörlerde faaliyet gösteren sirketlerin

“basari öykülerine”, ürün yelpazelerine, yöneticileriyle yapilmis ropörtajlara, ya da bu sektörlere ait pazar arastirmalari bilgilerine rastlaniyor. Bu sirketlere gay.com veya Gsociety örnek verilebilir. Elektronik mutfak esyalari sektörü ya da temizlik maddeleri sektörü yerine, neden bu sektörlerin geylere yönelik hizmetler ürettikleri anlasilmaz değil sanirim. Eskiden sadece barlarda bir araya gelebilen geyler, artik çok yoğunluklu olmasa da ekran (TV, sinema, internet) ya da dergiler karsisinda, seyahatlerde filan bulusuyorlar. Toplumsal alanda gey olana suncacik bir izin çikmis yani yillar içerisinde. Gey paralar gey sirketlere akiyor ve bu da toplumsal görünürlük yaratiyor.

Eğer gey turistler, burada gey gey, açik açik gezmek isterlerse, Türkiye “ahlaksizlik” saydiği bir seyi “insan hakki” olarak görmek zorunda kaliyor. Amerika’da, seyahat ederek kârli bir pazar yaratan nüfusun %10’unu ve yaklasik 54.1 milyar dolarlik payini lezbiyenler ve geyler olusturuyor.i 230 gey ve gey dostu turizm acentesinin pazar arastirmalarini yürüten bir birliğin, San Fransisco TAG’in (Travel Alternatives Group - Seyahat Alternatifleri Grubu) baskani Tom Roth diyor ki: “Azinlik gruplari, turizm sektörünün hedeflediği kitlenin %50’sini olusturuyor. Bu durumda neden acenteler onlara yönelik çalismalarda bulunmasin ki?”ii Rich Worldwide Travel sirketinin gey turizm direktörü Allen Carter, gey pazara hizmet vermek isteyen


Gey turizmi acentelerin illa ki lezbiyen ya da gey olmak zorunda olmadiğini, ama müsterilerine gey camiaya neden ve ne sekilde dahil olduklarini göstermeleri gerektiğini söylüyor. Bir acente gey camiaya onlarin dostu olduğunu iletmek istiyorsa, tek amacinin para olmadiğini göstermeli. Nasil mi? Örneğin, yerel gey koroyu maddi manevi destekleyebilir, AIDS savasim çalismalarina ya da konserlere sponsorluk yapabilir. Bir iki gey dergisine ilan vermek ya da acentenin camina pembe üçgen çikartmasi takmak akillica olacaktir! Sembollerin tarih içindeki ilginç (ve aci veren) dolasimi! Naziler tarafindan escinselleri damgalamak için kullanilmisken, ardindan bati lezbiyen ve gey hareketi tarafindan bir direnis ve açiğa çikma sembolü olarak benimsenmis olan pembe üçgen, artik reklam sembolü ya da kendi basina pazar değeri olan bir tüketim maddesi. Diğer toplumsal değisim talebi içeren hareketlerin ya da özgürlük anlayislarinin sembollerinin günümüzde basina ne geliyorsa, pembe üçgen de bundan payini aliyor yani. ,

Alaninda “lider” bir meslek birliği olan IGLTA (International Gay and Lesbian Travel Association – Uluslararasi Gey ve Lezbiyen Seyahat Birliği), lezbiyen ve gey turizm sektörünün büyümesi ve gelismesi için çalismalar yürütmekte. 1983’de 25 üyeyle kurulan IGLTA, bugün çatisi altinda 1200 civari gey ya da gey dostu seyahat acentesi, tur operatörü, havayolu sirketi, vs. gibi turizm alaninda çalisan firma bulunduruyor. Pazar arastirmalarinin gösterdiği üzere oldukça kârli olan “gey seyahat” isine bulasmak isteyenlere TAG, IGLTA gibi kuruluslara aktif katilimin önemi hatirlatiliyor. Her sey hazir. Yani, müsteriler, müsterileri ve hizmeti üretecek sirketleri birbirine

kavusturacak birlik hazir. Geriye önyargilari ve hetero müsterilerin hismina uğrama paranoyasini birakip, halihazirda ürettikleri ürünü nasil olup da gey ürün haline getireceklerini öğrenmeye aç sirketlerin varliği kaliyor. Yavas yavas hetero sirketler de konuya uyaniyor gibiler.

Internet, geylere hizmet vermek isteyen turizm firmalarinin islerine oldukça yarayan bir ortam.iii. Harris Interactive Inc. tarafindan, 2000 nisaninda 7,558 katilimci üzerinde yapilan bir arastirmayaiv göre lezbiyenlerin ve geylerin %25’i haftada 21 saatten fazla vakitlerini -email islemleri hariç- internette geçirirlerken, gey olmayan katilimcilardan sadece %18’i internette benzer oranda vakit geçiriyorlar. Community Marketing Inc.’in 2001 yilinda yapmakta olduğu (hâlâ devam ediyormus, tamamlanmamis sonuçlar) arastirmasina göre ise, ulusal ortalama % 64 iken, geylerin %91’i son 12 ay içerisinde tatil yapmis. Hatta geylerin % 49’u 3 ya da 3’den fazla tatile çikmis. Yurtdisi tatilinde ise ulusal ortalama % 9 iken, geyler için bu oran % 54. Simdi istatistik, pazar arastirmalari vs. konulardaki düsüncelerinizi bir kenara birakin ve bu rakamlara isadami gözüyle bakin. Ne yaparsiniz? ILGTA’nin kapisini çalip, hemen bir gey portalina reklam vermez misiniz? Geylere hizmet veren en kapsamli internet içerik sağlayicisi gay.com’u öneririm: 2000 yilinda ayda 2.5 milyondan fazla lezbiyen ve gey tüketiciye hizmet vermis (bahsedilen rakam hit değil, kisi sayisi)v. Lezbiyenler ve geylere eğlence, finans ve sağlik bilgisi, magazin, kültür, sohbet ve arkadas bulma olanaği sağlayan bu dotcom’lari kullanarak tüketiciye ulasma çabasi en fazla olan sektörlerden biri seyahat sektörü, doğal olarak. Fiji Adalarindan, Amazon seyahatine, Türkiye’den Nepal’e geyler için hazirlanmis seyahat turlarina

internetten ulasmak çok kolay. TAG’in pazar arastirmalarina göre, heteroseksüellerin %42’si bir sene önceki turizm acentesinden hizmet alirken, geylerin % 87’si ayni firmaya bağli kalmis. Geylerin genel olarak bağliliği, gözleri gey pazar tarafindan açilmis hizmet ve ürün üreticileri, halkla

... gey erkeklerin parasi olduğuna dair mite gelince... Rakamlar geylerin çok parali olup, bu paralari günlük ihtiyaç disindaki harcama alanlarina yöneltebildiklerini gösterse de, bu ayni miktarda parasi olup da bu sekilde para harcayabilen heteroseksüeller içindeki geylerin oranidir aslinda. Toplumdaki gey erkeklerin orani değil. iliskilerciler ve pazar arastirmacilar tarafindan bilinen bir gerçek. Haberler gey camiada hizli yayiliyor! Deniyor ki, “geyleri bir kere kapinizdan içeri almayi basarirsaniz, firmaniza ve hizmetlerinize bağli kalacaklardir. Üstelik, genelde çift gelirli ve bakacak çocuklari olmayan çiftler olduklari için, sunduğunuz hizmeti rahatça satin alabileceklerdir.” Ve bilin bakalim ne? “Seyahat etmeye bayiliyorlar.” Bu rakamlar ve yorumlar su iki soruyu getiriyor aklima: Neden özel olarak escinsellere yönelik pazar arastirmalari var ve neden bu pazar arastirmalarini en etkili sekilde kullanan sektörlerden biri turizm sektörü. Pazar arastirmalari ve turizm konusunda üçüncü dünya ülkelerinden birinde, bu sorularin ancak tüketici olarak muhatabi olabilecek biri olduğumdan, yanitlamakta biraz yetersiz kaldiğimi hissediyorum. Ancak tüketim toplumundan hoslanmamam ve heteroseksüel olmamam beni bu konuya siradan bir tüketiciden daha süpheli yaklastirdiği için, huzurunuzda bir miktar yanit arama çabasina gireceğim. Neden escinsellere yönelik pazar arastirmalari var? Demek ki, eğer tüketim alaninda kendilerine uygun farkli kanallar açilirsa escinseller,

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 23


Gey turizmi heteroseksüel tüketiciden farkli davranma potansiyeline sahipler ve pazar arastirmacilari da escinsel tüketicileri ayri bir kategoride değerlendirip bahsedilen potansiyeli ortaya çikararak, bu özel kategorinin özgün ihtiyaçlarina göre pazarlama stratejilerini yeniden değerlendirmek istiyorlar. Siradan bir reklamin hangi duygularinizi sömürdüğünü düsünün. Örneğin sigorta sirketlerinin reklamlari gelecek korkusu ve güven isteğini, güvensizlik hissini, kredi ve taksit kart çesitlemeleri reklamlari insanlarin kendilerine anlam yaratma çabalari içerisinde tüketim maddelerinin birikimine saplanmis olma duygularini ve harcayabilme kapasiteleri arttikça hissettikleri “ben varim” duygusunu, hijyen reklamlari kadinlarin anne/kari olarak duyduklari sorumluluk duygularini, kozmetik reklamlari kadinlarin kendilerine açilmis gibi görünen kamusal alanin kurallari gereği paketlenme zorunluluklarini sömürür, vs. Kadin ve erkek escinseller, toplumun içindeki konumlari ve yasam sekilleri çerçevesinde bu sömürü tuzaklarina zaten düsüyorlar, kaçmak için özel bir çabalari olmadiği sürece. Pazar arastirmacilarinin escinsellerde aradiklari o “farklilik” neden akilli, vizyon sahibi, geleceği gören, cesur, atik ve erken davranacak isadamlarinin ilgisini çeksin? Çünkü escinsellerin tüketici olarak heteroseksüellerden farkini baskalarindan önce kullanan isadami, pazardaki payinda belirleyici bir artis yasayacak ve escinselleri kendi markasina bağlayacak.

Diğer toplumsal değisim talebi içeren hareketlerin ya da özgürlük anlayislarinin sembollerinin günümüzde basina ne geliyorsa, pembe üçgen de bundan payini aliyor : Lezbiyen ve gey hareketi tarafindan bir direnis ve açiğa çikma sembolü olarak benimsenmis olan pembe üçgen, artik reklam sembolü ya da kendi basina pazar değeri olan bir tüketim maddesi. Toplumun hemen hiçbir ortak

KAOS GL Sayfa 24 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

yasam alaninda escinsellik yoktur. Bu da escinsellerin kendilerini bir de bu nedenle yalniz, güven(ce)siz, kabul edilmemis hissetmelerine yol açar. Ne aile, ne okul, isyeri, ne mahalle, toplumla bulustuklari hiçbir yer kolay kolay escinsel bireylerin varliklarini kendi üstlerinde yansitmasina izin vermez. Bu izin vermeme kabaca iki sekilde olur. Birincisi escinsel bireye kendini dahil hissedeceği ve kabul edebileceği doğru düzgün bir escinsellik tanimi sunulmaz. Ikincisi bir escinsel birey inatçiliği ve kendine inanci sayesinde kendisi için bir tanim olusturmussa eğer, ona bu tanimi toplumla paylasma cesareti, olanaği verilmez. Dolayisiyla escinsel bireyler toplumda birbirlerinden yalitilmis bir sekilde yasarlar, sanslilari kendilerine bir iki küçük arkadas çevresi kurar, daha da sanslilari toplumun içinde escinsellere açilmis bir iki minik yolu bulur, gerekiyorsa göç ederler. Escinsel tüketicilerin, heteroseksüel tüketiciyle kiyasladiğimizda sömürülecek ek duygusu budur. Yani heteroseksizmin toplumunun onu bir escinsel olarak kabul etmemesinin yarattiği bireysel bütünlük eksikliği. Ama ne var ki heteroseksizm kabul etmese de escinsel escinseldir! Ve akilli sirketler “Aileniz kabul etmese de Akilli Sirket sizi kabul ediyor” gibi reklam spotlariyla, yasamini seve seve bu marka çevresinde düzenleyecek, kendisine gönülden bağli escinsel tüketiciler tavlayarak, pazarin escinsel kismini kendine kaydirabilir. Bu noktada bir de özellikle gey erkeklerin parasi olduğuna dair mitten bahsetmeden

geçmek de olmayacak sanirim. Rakamlar geylerin çok parali olup, bu paralari günlük ihtiyaç disindaki harcama alanlarina yöneltebildiklerini gösterse de, bu ayni miktarda parasi olup da bu sekilde para harcayabilen heteroseksüeller içindeki geylerin oranidir aslinda. Toplumdaki gey erkeklerin orani değil. Halihazirda bu miktar ödeme gücüne sahip insanlar arasindaki gey orani yani. Bu mit, toplumun daha kalabalik kesimini olusturan ödeme gücü düsük insanlarin arasinda escinsellerin olmadiği yanilsamasini yaratiyor ki, bu kafadan atma bir sey. Pazar arastirmalari hangi kesimi kendine tüketici olarak muhatap aliyorsa bu onun içindeki gey orani. Bu istatistiklerde lezbiyenlerden pek bahsedilmemesinin nedeni de, doğrudan dünyada zenginliğin çoğunlukla erkeklerce paylasiliyor olmasiyla ilintili. Peki, insanlarin escinsel olmalari neden örneğin yine doğrudan bireysel tüketiciye yönelik olan gida sektörünün değil de, turizm sektörünün özel kategorik tüketicileri olmalarini sağliyor? Seyahatler insanlari toplumsal bağlarindan, zorunluluklarindan bir süreliğine koparirlar. Turizm sektörü insanlara belli bir “süre”liğine bir “yeri” pazarlar. Bu “süre” zarfinda gidilen “yerde”ki turizm üreticilerine ve tüketiciyi onlara ulastiran aracilara para kazandiran sey, doğrudan turizm tüketicisinin varliği, bedeni, hisleri, konfor ihtiyaci, bakilma ihtiyaci, kendini her seyden bağimsiz algilama hazzini yasama ihtiyacidir. Örneğin sampuan


Gey turizmi fabrikasinda çalisan bir isçi hiçbir zaman bir sampuan tüketicisine özenle ve kibar davranip ona yasamda bir varlik olarak yer kapladiğini, bu varliğin anlamli ve önemli olduğunu hissettirmek zorunda değil. Sampuanlar, reklamlarda yarattiklari güzellik, gençlik, hijyen ve koku konforu tanimlariyla kendilerini sunarlar, bu da yeterli olur. Ama turizmde satin alinan sey bireyin doğrudan yasamda varolduğunu hissetme ihtiyaci ile ilintili. Reklaminda da, kullaniminda da sürekli bir biçimde tüketiciye anlam tasinmasi zorunluluğu var ve turizm sektörü bunu doğrudan çalisanlari araciliğiyla yapar. Yani toplumun içinden kanli canli insanlarin, tüketici ile fiziksel temasa geçerek onlara sunduğu süreğen ve total bir hizmet söz konusu turizm sektöründe. Bu da escinsel bireylerin, toplumsal hayatta heteroseksüellerden daha az karsilastiklari bir “hosluk”. Ya da escinsellikleri yokmus gibi yaptiklari sürece eksik, bozuk, çürük, yabanci bir taklit etme halinde edinmis gibi hissedebilecekleri bir “hosluk”. Hizmet satin aldiklari kisiler escinselleri dislamiyorlar, aksine çok özenli davraniyorlar. Yani escinsellerin, escinselliklerini de bavullarina koyup yanlarinda götürebildikleri tatiller, heteroseksist toplumdan bir süre kaçmis olmalarini sağliyor. Bir escinsel seyahat paketinin reklam spotu: “Tayvan’a Gay Kaçis” Yani seyahat sektörü farkinda: geyleri gey olarak kaçirmanin yollarini bulursaniz, her zaman sizle kaçarlar. Escinsel seyahatlerin baska bir yani da, tanimadiğiniz pek çok escinselle beraber tatile çikma sansi. Sadece escinsellere yönelik tatil köyleri ve gidilecek yerlerde escinsel tatil köylerinde yoksa o zaman gemilerin tatil köyü olarak kullanildiği bir dolu escinselle birlikte geçirilen “rüya” tatiller. “Rüya” çünkü toplumdan ayni nedenlerle dislanan insanlarin bir arada geçirdikleri, kendi güçlerini ve özelliklerini hissederek yasadiklari “deneyüstü” bir atmosfer. Pek çok yeni escinselle tanisma olanaği, yeni bir romantik iliskiye ya da heyecanli seks dolu gecelere doğru bir yol alisvi. Escinsellere pazarlanan bir ürün paketi. Yani sorununuzu toplumun içinde çözemiyorsunuz, o zaman seyahat

sirketleri size paranizla bu sorunlardan kaçma olanaği taniyorlar. ABD’de yasayan escinsellere dair sizin düsündüğünüzden daha karanlik bir tablo çizdiğimin farkindayim. ABD’deki escinsel gettolari, escinselleri kabul eden sirketler, kamusal alandaki escinsel görünürlüğü dolayisiyla oradaki escinsellerin bir cennette yasadiklarini, ve bu hurilerle nurilerin Türkiye’ye tatile geldiklerinde de kötü muameleye uğramalarinin devletin büyük bir ayibi olduğunu ve bundan bizim de utanmamiz gerektiğini düsünüyor olabilirsiniz. Ancak örneğin FBI’in geçenlerde sunduğu bir rapora göre, ABD’de 2000 yilinda nefret cinayetleri arasinda kurbanin cinsel yönelimi dolayisiyla islenenler, irk ve din temelli nefret cinayetlerinden sonra üçüncü büyük kategoriyi olusturuyormusvii. ABD’de escinsel hareketin yani sira escinsel karsiti bir hareket de var. Toplumda ne kadar açiğa çikarsan, üzerinde aslinda halihazirda gizlice uygulanan siddetin daha açiğina maruz kalirsin. Ve dünyanin hiçbir yerinin escinseller için su an cennet olmasi mümkün değil. Cennete ancak mücadeleyle gidebiliriz. Ya da mücadelenin kendisinin cennet olduğunu düsünmek daha doğru bir yaklasim olur belki de, çünkü cennet diye bir yer yok. Cenneti istiyorsak simdi burada istemeliyiz ve bunun için de cennetin ve cehennemin ne olduğunu çok iyi tanimlamaliyiz. ABD escinseller için cennet olsaydi, özellikle escinsellere pazarlanan seyahat paketleri olmazdi. Çünkü “escinsel”i heteroseksizm tanimlar ve escinsel olduğunun farkinda olduğun bir hayat yasiyorsan ve bu farkinda liğin üstünden sömürülüyor ve baski görüyorsan, orasi cennet değildir. ABD’deki escinseller gemilere dolusup buralara gelerek, elele dolasarak alisveris yapip esnafi güldürdükleri turistik alanlarin disina çikma ihtiyaci duymadiklari sürece, merak edip internetten veya baska bir kanaldan bulup, örneğin bu toplumda escinseller olarak varolma mücadelesi veren Kaos Kültür Merkezini ziyaret etmek gibi kaygilar duymadiklari sürece, buralara kadar gelmis olmalari mücadeleye değil, onlara “gey gey

kaçma firsati veren” firmalarin isine yarar. Yani cennete götürüldüklerini zannederek kaçirilirlarken, aslinda daha da girift bir cehennemin içine sürüklenmekteler. Paralari sayesinde kendilerini özgür zannettikleri bir cehennemin içine.

6th Annual Gay & Lesbian Travel Industry Survey, by Community Marketing, Inc., San i

Francisco, California USA. Michele Sanfilippo, Success in the Gay Niche, Travel Agent, June 12, 2000. http://www.iglta.org/ (lezbiyen/gey turizm sektörü acentalari birliği) http://www.qtmagazine.com/ (lezbiyen/gey seyahat dergisi) http://www.mark8ing.com/ (lezbiyen/gey turizm sektörü pazar arastirmacisi) ii

iii

http://www.ourworldpublishing.com/ourWorl dMag/intro.html (lezbiyen/gey seyahat

dergisi)

http://www.outandabout.com/ (lezbiyen/gey

turizm portali)

http://www.gaywired.com/ (lezbiyen/gey

portali)

http://www.planetout.com/ (lezbiyen/gey

portali)

http://www.gay.com/ (lezbiyen/gey portali) http://www.lesbianation.com/ (lezbiyen

portali) New Harris Interactive / Witeck - Combs Internet Survey Confirms Gays and Lesbians are Among Heaviest Internet Users, Business iv

Wire, April 28, 2000 Worldwide Web: Gay.com Launches Online Site in France; More International Sites to Follow as World's No. 1 Gay Online Service Provider Charts International Business Strategy,Business Wire, June 27, 2000. v

vi http://www.planetout.com/pno/travel/article. html?sernum=8391 Kaynak: http://www.planetout.com/pno/news/article. html?2001/10/25/2 vii

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 25


Eşcinsel hareket

Ayrimciliğa uğrayanlar, azinlik grubu olarak kategorize edilip, marjinallestirildikçe, önlerinde iki seçenek kaliyor: teslim olmak ya da diğer mağdurlarla güç birliğine gitmek. ...Güç birliğinin asil amaci, bizi marjinallestirenleri marjinallestirmek; sistemin kendi aramizda yeniden üretilmesine son vererek, önyargilardan ve ayrimciliktan arinmis, çoğulcu bir toplumun temellerini kendi içimizde baslatmak olmali. Yükselmekte olan küresellesme karsiti mücadele, önümüze bu tür koalisyon perspektiflerini de açiyor.

Escinsel hareketi lüks mü? Ezilenlerin koalisyonu ve ütopya Ali Baba

alibaba@kaosgl.com

Yasamakta olduğumuz ekonomik kriz ve toplumsal sorunlar içerisinde, escinsellerin haklari için yapilacak mücadele, homofobik olmayan aydinlarin gözünde bile bir lüks. Bu bakisin altinda, demokratlarin çağdas bir toplum, yoksul çoğunluğun da hayatta kalma mücadelesi verdiği bir toplumda, escinsellerin, neyin özgürlüğü için mücadele ettiklerini anlatamamis olmalari yatiyor. Uzaktan bakildiğinda meselemizin, hemcinslerimizle cinsellik ya da aski, toplumdan baski görmeden yasayabilmek olduğu düsünülebilir. Oysa, sorun, kimliğimiz ve varolusumuzla ilgilidir. Kimliğimizi olusturan öğelerden en önemlilerinden biri yüzünden baski görmemiz ve bu nedenle kendimizi gizlemeye çalisarak yasamamizin getirdiği her tür - sosyal, psikolojik, ekonomik, yasal ve etik soruna neden olan bu durum, insan haklari açisindan mahkum edilmesi gereken bir durumdur. Toplumun cebellestiği tüm öbür sorunlarin ağirliği karsisinda, escinsellerin özgürlüklerinin, sorunlar siralamasinda öncelik tasimadiği da doğru gelebilir insana. Benim için de, yasadiğim ülkede adil bir refah ve özgürlükçü demokrasi olmasi, escinsellerin haklarina kavusmasi ya da toplum tarafindan kabul edilmesinden daha önemli. Fakat, bu dediğimiz olsaydi, zaten escinseller de özgür olurdu. Ayrica, bu genel hedefle, kendi özelimize dair hedef için verilecek mücadeleler, birbirinin karsiti seçenekler değil, iç içe yürüyecek mücadeleler.

KAOS GL Sayfa 26 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

Sistemin, mağdurlarinca yeniden üretilmesi Tek sesli, tek tip insanlardan olusan bir toplum ve o toplumun kendi iç hiyerarsisini yaratan bugünkü sistem, farkliliklari ve farklari olabildiğince sindirmeye çalisiyor, görünmez ya da suçlu kiliyor. Bu değerler sistemini, bunun kurbanlari da farkinda olmadan ediniyor. Bizler gibi, fakat baska nedenlerle ayrimciliğa uğrayanlar da, bizler gibi, sistem araciliğiyla marjinallestiriliyor (dislaniyor) ve olumsuz bir takim etiketlerle donatiliyor. Simdiye değin, bu sistemin ürünü olan bizler de, diğer ‘marjinaller de’ (dislananlar, yani ötekiler) kendi aramizdaki iliskilerde bile, bu etiketleri kullanarak, ayni ayrimciliği yaptik; sistemi yeniden ürettik. Kadinlarla escinseller, escinsellerle escinseller, Kürtler, Aleviler, Süryaniler, vicdani redciler, çevreciler, Insan haklari mücadelecileri, vs... Lanet ettiğimiz sistem, bizleri isledi ve islemeğe devam ediyor; biz izin verdiğimiz sürece de edecek. Bilinçli olmadiğimiz her an, at gözlüklerimizi firlatip atmadiğimiz her an, beynimiz yikanmaya devam ediyor. Fakat suçluluk duymamakla yetinmemeliyiz; ne denli bize yabanci ve edindirildiğimiz değerler sistemine ters gelse de, tüm insanlarin kimlik nitelikleri bakimindan, diğerlerine esit bir değer tasidiklarini kafamiza kazimaliyiz. Elbette her insanin değeri farklidir ama, bu değer onlarin kisi olarak sahip olduklari niteliklerle belirlenmeli.

Kimlikle yetinmek ya da politize olmak Türkiye’deki, ‘ne yaparsan yap, yeter ki gösterme’ anlayisi, farkliliklari ortadan kaldiran değil, egemen olanin farkli olanlari görmezden gelerek, yasamasina izin verdiği, fakat marjinallestirerek, ezdiği bir duruma yol açiyor. Yasalarda, escinselliğin yasaklanmamis olmasi da bundan kaynaklaniyor; yok saymaktan. Bu da bizlere baskidan kurtulunan, cinsel yönelimimizi yasayabileceğimiz gri bir yasam alani sağliyor. Fakat bu yok sayis, farkli olanlarin baski görmesini engellemiyor ve toplumun mevcut normallik değerlerini - heteroseksüel, erkek egemen, Türk, sünni, militarist v.b.kollamaktan baska bir amaci da yok. MHP milletvekili Gül’ün, “herkesin escinselliği kendine” sözleri bosuna değildi. Çünkü escinsellik, ‘var olduğu bilinen, ama söylenmemesi gereken bir olgu’, onlar için. Ayni milletvekilinin, “escinseller örgütlenirse pisman olurlar” sözleri de, bu zihniyetin getirdiği, susturma noktasini netlestiriyor. Iste bu yüzden, toplumu sonunda farkliliklarimizin doğal görüleceği bir noktaya doğru dönüstürebilmek için, önce bizi, yani farkli olanlari marjinallestirmesine firsat verse de, out (görünür) olmak, o farkliliklarla ortaya çikip, örgütlenmek gerekiyor. Toplumun, escinsellerin görünürlüğüne ve kendi haklari için mücadele etmelerine hazir olmadiği doğru ama bu, mücadeleden vazgeçmeyi de gerektirmez. Bir konuda hiç bir çalisma yapilmazsa, toplum asla kendiliğinden ‘hazir’ hale gelmez. Toplum hazir olmadiği halde, simdiye


Eşcinsel hareket kadar yapilan çalismalar da azimsanmayacak sonuçlar verdi. Görünür olmak ve örgütlenmek, baslangiçta bizlere yeni duvarlar örecektir; gey kültürünün duvarlari. Bati’ da olan da budur: ayrimciliğa uğramalari yasalarla engellenen geylerin, kendi kültürlerinin gettolarina tikilmalari ve daha da marjinallesmeleri; gey olmanin artik tek basina bile gey bireyleri tanimlaya yeterli bir nitelik haline gelmesi. Türkiye’de ise, toplumun dinamikleri farkli ve eğer tarihten ders alabilirsek, ayni hataya düsmeyebiliriz. Insan haklari, kadin haklari ve demokrasi mücadelesinden kopuk bir escinsel hareketi, bataklikla değil, sineklerle uğrasiyordur. Sistemin kendisini disliyor olmasini göz ardi ederken görünür olmasi, onu kolay hedef ve medyaya eğlencelik malzemesi olmaktan baska bir sey yapmaz. Escinselliğe karsi toplumdaki olumsuz bakis, sadece tepeden asağiya, yasalarla değistirilemez. Fakat bu durum, ayrimciliğa karsi yasalarin gereksiz olduğunu da düsündürtmemeli. Bu yasalara dayanarak verilecek mücadele, tek tek olaylarda açilacak davalarda, ayrimciliği yapanlarin, -artik bu hükümet mi olur, sizi isten atan patronunuz mu, her kimse- mahkum edilmesi, toplumun durusunu değistirecek yapi taslarindan biridir. Toplum bilinci, yasalardaki evrimi çok geriden izleyecek olsa da, bu yasal düzenlemelere dayanarak verilecek hukuki mücadeleler, asil düsmanimiz olan, egemen değerler sistemine karsi dayanacağimiz maddi temeli, yani hakliliğin otoritesini olusturmali. Bu yapilmadikça, toplum bilincindeki egemen değerler sisteminin otoritesi sürer ve yasalara rağmen yapilacak ayrimcilik, siradan insanlar tarafindan onaylanir. Escinseli öldüren katil ‘hapse gitmeyi hak eder ama yine de delikanlidir’ ve onlarin tarafindadir. Hakliliğin artik bizim tarafta olduğu ve en yüksek makamlarin da bizi savunduğu, yeterli olana dek gösterilmeli. Mahkemeler yasalari uygulamayarak, statükoyu korumaya kalktiğinda, uluslararasi anlasmalar ve Türkiye’nin yasal sorumluluğu bulunan uluslararasi mahkemeler devreye sokulabilir. Örgütlenme /

kurumsallasma gereği, bu tür pratiklere hazirlikli olmak için, bir kez daha ortaya çikiyor. ‘Madem A.B. üyesi olmak istiyoruz, bize de ayni haklari taniyin’ politikasi da, bir yere kadar götürür bizi. Gerisi bize kalmis... Escinsellerin potansiyel müttefikleri Escinseller özgürlesme mücadelesinde, doğal olarak en çok aydinlardan destek beklemek durumunda. Oysa ülkemizde, aydinlarin çoğu escinselliğe hala heteroseksist düzenin gözlükleriyle bakiyor; yani homofobilerini asmis değiller. Tabii bu durum, aydinlarin bu önyargilarini ortadan kaldirmaya çalismaktan alikoymamali bizleri. Örneğin, escinseller yillar önce Insan Haklari Derneği’nden dislanirken, bugün artik en azindan bazi IHD subeleri, KAOS’la ortak çalismalara giriyor ve homofobilerinden arinmis durumdalar. Medya, akademisyenler, öğrenciler, sanatçilar ve yazarlar sirada bekliyor. Keske elimizde sihirli bir değnek olsa da, onlari homofobilerinden bir dokunusta azat edebilsek. Böyle bir sihirli değneğimiz var aslinda: örgütlü, politik mücadele! Yalnizca yukarda anilan gruplarin değil, emekçiler gibi toplumun diğer kesimlerinin de escinsel hareketine bakisinda, nefret ve bilinçli destek arasindaki genis gri bölgeyi, biyik alti siritmayla ifade bulan bir hafife alma, küçümseme kapliyor. Emekçi kesimle Kaos GL’nin 9 Kasim’da meydanlardaki bulusmasinda gözlediğimiz, yanlarindan geçen küçük escinsel grup tarafindan bu siritmayla ve hatta gülüsmeyle dalgalanan kitleler, bu olgunun canli

resmiydi. Türk Is’in çoğu apolitik kitleleri için bu, zaten beklenen bir durumdu. Fakat, politik ilkelerden hareket edenlerin, sistemden kaynakli önyargilarini artik asmalarini beklemek te hakkimiz olsa gerek. Nitekim, Disk tarafinda ve özellikle kadinlar arasinda, bu kikirdesme yerini candan alkislara birakti. Henüz davamizin ciddiyeti, onlarinkiyle esdeğer görülmese de, emekçi kesimin demokrasi mücadelesinde Kaos GL, kendi yerini almayi basardi denebilir. Bu sadece her tür riski göze alarak görünürlüğe adim atan Kaos GL için değil, kaçinilmaz önyargilarini asarak, bizlere de saflarinda yer açan emekçiler için de büyük bir basaridir. Kolay değil, gündemlerini çağdisi bir otoriteden görülen siddet ve baskinin, açlik sinirinin altina inen yoksullasmanin olusturduğu insanlarin yaninda, cinselliğin bile tabu olduğu bir ülkede, ‘aykiri cinselliğin’ temsilcileri olarak gidip, saf tutmak ve bunu yaparken de, dislanmamak. “Escinsellere karsi değilim; onlar da insan!” ifadesinde, bir yukardan ya da en azindan disardan bakis, kendini kollama var. Soru, “escinsellerin insan ya da ‘normal’ olup olmamasi” değil, “siz kendinizi heteroseksüel olduğunuz için, escinsellerden daha normal ya da üstün bir konumda görüyor musunuz?” olsaydi, ayrimcilik yapmadiğini düsünenlerin hemen hepsi de çuvallardi... Gerçekten ayrimcilik yapmayan, kendisi escinsel olmasa da, homofobiden korkmadan onlarin haklarini, öyleymis gibi savunabilendir. Yine, 9 Kasim’da, heteroseksüel anarsist arkadaslarin bizim sloganlarimizi bizlerle birlikte

KAOS GL

Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 27


Eşcinsel hareket haykirmalari, böyle bir durumdu... Etnik kökeni, inanci, sinifi ya da militarizm karsiti olmasi v.b. nedeniyle ayrimciliğa maruz kalanlarla, cinsiyeti veya cinsel yönelimi nedeniyle ayrimciliğa maruz kalanlarin birlikte hareket etmesi gereği, hem bunun, hepsi için de bir insan hakki sorunu olmasindan, hem de ayrimciliğin kaynağinin ayni olmasindan ötürüdür. Sistemin diğer mağdurlari, yani en basta kadinlar ki onlar, cinsel yönelimleri nedeniyle değil, sadece cinsiyetleri nedeniyle bile sürekli ayrimciliğa maruzlar. Uğradiklari cinsiyet ayrimciliğinin farkinda olan kadinlar, ister lezbiyen, isterse heteroseksüel olsun, bizim, yani escinselliğini kimliğinin bir parçasi olarak benimsemis olanlarin en doğal müttefikleri aslinda. Nitekim, kadin hareketinden de bu yönde bir yönelimin isaretleri gelmekte: “Biz, farkli irk, sinif, din, dil, cinsel kimlik ve yaslardan yan yana gelen kadinlar olarak, farkliliklarin dislandiği, birbirine benzeyen, birbiri gibi düsünen ve algilayanlarin bir arada olup, egemen iliskilerini olusturduklari bir yasama karsi farkliliklarimizla varolmak, siddete dayali erkek egemen anlayislari yasamin her alaninda sorgulamak için bir araya geldik ve Amargi Kadin Akademi Girisimini olusturduk. Yan yanayiz çünkü, tüm kaliplari yok etmek, kimliklerden soyunmak için bilgiyi genellestirip, yasami ve birbirimizi anlamaya ihtiyacimiz var. Yasamin

köklü değisimi için, tüm egemenlik iliskilerini sorgulamaya, bilgiyi yasamin içine katmaya, esitlikçi değil özgürlükçü iliskiler kurmaya, varolan bütün yasamlarin disinda yeni bir yasam kurmaya ihtiyacimiz var!1 Güç birliğinin asil amaci, bizi marjinallestirenleri marjinallestirmek; sistemin kendi aramizda yeniden üretilmesine son vererek, önyargilardan ve ayrimciliktan arinmis, çoğulcu bir toplumun temellerini kendi içimizde baslatmak olmali. Yükselmekte olan küresellesme karsiti mücadele ya da daha doğru bir deyisle sermayenin küresellesmesine karsi küresel hareket, önümüze bu tür koalisyon perspektiflerini açiyor. “...Özellikle Kuzey Amerika’da bu (küresellesme hareketi), demokrasinin yeniden icadina iliskin bir harekettir. Örgütlenmeye karsi değil, yeni örgütlenme biçimleri yaratmaya iliskindir. Ideolojiden yoksun değildir, bu yeni örgütlenme biçimleri onun ideolojisidir. Yukaridan asaği yapilar yerine yatay ağlar -merkezsizlesmis, hiyerarsik olmayan, oybirliğine bağli demokrasiye dayanan ağlaryaratmaya ve kullanmaya iliskindir.2 Ütopya Eğer bizimki gibi homofobik, erkek egemen, baskici ve militarist bir ülkede escinselseniz, kadin, demokrat ya da baris yanlisiysaniz, yasamakta olduğunuz engellenme duygusu ve baski, ruhunuzu boğan bir durum

haline gelmeden, neyi özlediğinizin tarifini yapmalisiniz. Bu ayrica, nasil bir toplum amaçladiğimizin toplumun kalanina daha iyi anlatilmasi için de gerekli: Ben kendi adima bunu söyle tanimliyorum: Insan gibi yasamak, özgür olmak ve ayrimciliğa uğramamak, dislanmamak, herkesle esit haklara sahip olmak, sevilmek, sayilmak. “Bir ağaç gibi tek ve hür ve

bir orman gibi kardesçesine yasamak”... Tüm grup ve bireylerin

bulusacaklari bu ortak ütopyada, insanlarin, birbirlerinin farkliliklarini doğal karsilayarak ve esit haklara sahip olmalarini benimseyerek olusturacaklari, kurumsallasmis hiyerarsiye yer olmayan, çoğulcu ve demokratik, doğayi tüketen değil, onunla bütünlesmis bir toplum bekliyor onlari. Farkli cinsiyet ve cinsel yönelimlerin, etnik kökenlerin, inançlarin v.b. nin adinin bile konmasina gerek duyulmadan, insanlarin yalnizca insan olarak algilanacaği ve değerlerinin, kimlik özelliklerine göre değil, insani özelliklerine göre belirleneceği bir yapi olmali bu. Insanlarin neye inandiklari, hangi etnik kökenden olduklari, cinsel olarak kimlere ilgi duyduklarinin kimseyi ilgilendirmeyeceği ve dolayisiyla bunlari özgürce yasayacaği bir toplum...

1. Amargi Kadin Akademi Girisimi 2. David Graeber; Yale Üniversitesi antropoloji profesörü

BÜTÜN KADINLARA! KONFERANS IÇIN ÇAĞRI: KURTULUSUMUZU ÖRGÜTLEYELIM! Kadin Dayanisma Grubu’nun düzenlediği Diyarbakir, Batman ve Istanbul kadin bulusmalarinda baris için “farkliliklarimizla bir araya” geldik. Kitaplarda okuduğumuz, dilimize, gönlümüze doladiğimiz bu sözü yasama geçirme çabasinin heyecanini yasadik. Acilar birikmis, mesafeler açilmisti. Yalitilmisliğimizi kirmaya, birbirimizi tanimaya, mesafeleri kapamaya çalistik. Bu üç bulusma biz kadinlar için büyük bir adimdi. Ama yalnizca bir adim. Istanbul Bulusmasi’nda bir günümüzü konferansa ayirdik. Elbet yetmedi zaman. Öylesine uzun zaman bağlanmisti ki diller, çözülünce duramadi. Salonu bosaltma zamani geldiğinde Diyarbakir’dan, Batman’dan, Gölcük’ten, Değirmendere’den, Izmir, Ankara, Eskisehir, Tekirdağ, Kütahya, Manisa, Bursa, Istanbul’dan tüm kadinlarin boğazlarinda düğümlenip kalmis nice anlatilacak vardi. Ikinci adimi atma zamani. Istanbul Bulusmasi’na katilan kadinlarin ortak talebi daha genis bir zaman dilimine yayacağimiz, dertlesmenin ötesinde çözüm yollari üzerinde duracağimiz bir büyük konferans düzenlemekti.

KAOS GL Sayfa 28 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

Kadin kurtulusunun önündeki engelleri, örgütlenmemiz, farkliliklarimizla bir arada mücadele etmemiz önündeki sorunlari nasil asabileceğimizi tartisacağimiz bu büyük konferansin her asamasini Türkiye’nin dört bir yanindan kadinlar birlikte düzenleyelim. Farkliliklarimizla bir arada! KADIN DAYANISMA GRUBU

Not: Konferansin içeriğinin netleseceği ve altbasliklarinin belirleneceği, Türkiye çapinda iletisimin örgütleneceği ilk toplantida hep birlikte olalim. 10 Subat 2002 Pazar günü saat 14.00’te Amargi Kadin Kooperatifinde gerçeklesecek toplantiya katilamayacak olanlar görüs ve önerilerini telefon ve faks araciliğiyla gönderebilirler. Tel ve faks no: 0212 243 23 93 Adres: Amargi Kadin Kooperatifi Sahne Sokak 11/5 Galatasaray ISTANBUL (Balik Pazari Mercan Midyecisi Üstü 3. Kat)


Eşcinsel hareket

Gey Ideolojisine Reddiye …çürüme kaçinilmaz mi?

“Gey kelimesi, Türkiye’ye neredeyse politik yönünden arindirilmis olarak girdiğinden cinsel karsilik olarak bazen komik denebilecek tanimlarla beslendi. Özellikle ve elbette ki Bati’da gey ideolojisi denilebilecek ve reddedilmesi gerektiğini düsündüğüm bir anlayis sekillendi. Gey olmak, hem “aktif”, hem “pasif” erkek escinsel olarak algilaniyor. Özellikle park ve sinemalarda, escinselliği ile tam olarak barisamamis ve yaptiğinin adini koy(a)mayan insanlarin çok olduğu ortamlarda, bir kisi kendini gey olarak tanitiyorsa bastan %90 partnersiz kalmayi kabul etmis demektir. Bizden önceki escinsellerin lubunya ve laço muhabbetinin yerini “aktif gey” ile “pasif gey” alinca bir bok mu değisiyor? Lubunya ve laçolara dejenere diyerekten uzak duran “aktif” ya da “pasif” gey kardeslerimizi ne kurtariyor? Aslinda bu sorular hepimiz için geçerli. Bir kategoriyi reddedip bir baska kategoriye hapis olmaktansa, hepsini özgürce elestirip sorgulayabilirsek gerçekten yeni ve bizim olan bir hayat yaratabiliriz.”1 Ali Erol

Gerçekten yeni ve bizim olan bir hayat istiyorsak sayet! Cinsel yönelimi kendi cinsine dönük insanlar, baskalarinca adlandirilisi/ yasayanlarca anlamlandirilisi farkli dönem ve toplumlarda çesitlilik gösterse de, insanlik tarihinde her zaman karsimiza çikabiliyor. Oysa cinsel yönelimi kendi cinsine dönük insanlar gey olali çok olmadi. Gey kavrami, artik geride biraktiğimiz yüzyilin bir ürünü olarak gerçeklik kazandi. Tüm Dünya'yi etkileyen 68 kalkismasinin sarstiği Kuzey Amerika ve Bati Avrupa'da "homoseksüeller" verdikleri özgürlük mücadelesi ile kendilerini yaratirlarken ayni zamanda gey kavramini da yarattilar. Türkiyeli escinseller ise gey kavramiyla, yasadiklari toplumda her seyin alinip satildiği bir dönemde karsilastilar. Her seyin alinip satildiği bir ortamda, parasi pulu olan herkes, istediği her seye sahip olabiliyordu. 70 yillik, Bati'yi yakalama yarisinin neredeyse her alanda getirdiği geç kalmislik sendromunun takviyesiyle de bu süreçte ortaya çikan iliskiler iyice traji-komik bir hal aliyordu. Ayni dönemde Türkiyeli "ibneler" de, hayatlarinda ve yasadiklari toplumda hiçbir seyi değistirmeden, "homoseksüel" bile olamadan, birden "gay" oluverdiler. Gey kelimesi, 80'li yillarda, Türkçe'ye/ Türkiye'ye Ingilizce'den olduğu gibi girdiği halde aslinda hiçbir sey eskiden olduğu gibi değildi. "Gay" dahil!.. 80'li yillara Türkiye, askeri saldiri ile girerken, ayni dönemde Kuzey Amerika ve Bati Avrupa'da bunun yerini yükselen yeni sağ ile pek doğal olarak neo-liberal saldiri aliyordu. (Ya da tersi: Türkiye'de neoliberal saldirinin kanallari için Devlet'in

önce zemini hazirlamasi gerekiyordu...) Bati'da, örneğin ABD'de Reagan, Ingiltere'de Thatcher'in muhafazakâr politikalari ve ardindan gelen AIDS salgini escinseller üzerinde olusan kara bulutlari beraberinde getirdi. Ancak Bati'da escinsel hareket 68 toplumsal baskaldirisindan beslendiği için kendi kurumlarini çoktan olusturmustu ve karamsarlik yerini Clinton'in escinselleri kaale almasina/ dinlemek zorunda kalmasina; Britanya'da ise Blair'in kabinesindeki escinsel Bakanlara birakiyordu. Escinsellerin Kurtulusu'ndan hâlâ vazgeçmeyenler ise demokrasinin gereği hosgörü ile boğularak iyice marjinallestirilmislerdir. Söz konusu durum, göründüğü haliyle bile, Türkiye'den bakan insanin ağzinin bir karis açik kalmasi için yetecektir. Oysa Chiristopher Street Day'in göz alici renklerinden kendimizi alabilirsek, bizim ağzimizi bir karis açik birakan gelismelerin pekâlâ liberalizme teslim olmak anlamina da gelebildiğini söylemek mümkün olacaktir. Escinsel Kurtulus Cephesi'ni olusturan insanlar, atomlarina ayrilircasina, akil almaz ayrim noktalari yaratarak dağilmis ve Kurtulus'tan2 vazgeçmislerdir. 1 Kaos GL, Eylül 1997, Sayi 37, "Orada kimse var mi?" 2 Batili escinsel kardeslerimizin çoğunluğunun Kurtulus’tan vazgeçip liberalizmin özgürlük yanilsamasiyla yetinmeleri, örneğin sosyalistfeminist ve kadin kurtulusçusu Gülnur Savran’in kafasini karistirmistir. Görünenle yetinerek, escinsel hareketin, kadin hareketi gibi bir kurtulus hareketi olmayip sistem içi bir özgürlük hareketi olduğunu yazabilmistir. Oysa yine kendisinin vurguladiği gibi, kurtulusa yol açmasa bile, cinsiyetçi kapitalist yapinin

Escinsellerin Kurtulusu'ndan hâlâ vazgeçmeyenler ise demokrasinin gereği hosgörü ile boğularak iyice marjinallestirilmislerdir.

"Tarihte ilk kez, ibneler, taslar ve siselerle kavga çikarip arabalari yakmislardi."3 diyor, Derek Jarman. Söz

konusu tarih Stonewall ayaklanmasinin tarihi elbette; 1969 yazi. 68 kalkismasinin yarattiği toplumsal çatisma atmosferinde, ezilenler ve sömürülenler olarak siyahlar, kadinlar, öğrenciler, yerliler... arasinda zaten var olan escinsel bireyler, Stonewall baskaldirisi ile toplumsal bir grup olarak ortaya çikiyorlardi. 1969 Stonewall ayaklanmasi ile ortaya çikan Escinsel Kurtulus Hareketinin bütün insanlar için cinsel özgürlük talebini sekillendiren devrimci karakter süphesiz ki 68'in ürünüdür. Yenilmis 68 Dünya Devrimi'nin ardindan, ne kadar devrimci bir karaktere sahip olursa olsun, tek basina bir Escinsel Kurtulus Hareketi varolan sosyal kurumlari elbette ki ortadan kaldiramazdi. sinirlari içinde kadinlarin özgürlesme olanaklari artabiliyor. Kurtulustan vazgeçen escinsellerin sistem içi özgürlük talepleri esitlikçi feminizmin taleplerinden çok da farkli değildir; ayni ideolojik yönelimin farkli bir alanda dillendirilmesidir. Esitlikçi feminizm, kadinlarin kurtulusunu sağlamadiğina göre, benzer talepler gerçeklesse bile –ki Bati’da pek çoğu gerçeklesmekte; bu durum neden, doğrusal bir sekilde escinsellerin kurtulusuna yol açsin? Nitekim, Gülnur Savran, kendi ideolojik formasyonunun gereği kapitalist toplumu asarak kurulacak sosyalist toplumun bile tasiyacaği bir sorun olarak gördüğü escinsellerin kurtulusunu, belki de ortadan kalkacak, insanliğin en son tabusu olarak da yazdi. Mücadelenin sürekli olmasi gerektiğini unutmamakla birlikte, süphesiz ki baska türlüsü de mümkündür, eğer büyük insanlik isterse! 3 Kaos GL, Nisan 1997, sayi 32, “Heteroseksüellik....”

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 29


Eşcinsel hareket

KAOS GL Sayfa 30 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

Gey liberasyonun geyi, varolan sosyal kurumlari bütün insanlarin cinsel özgürlüğü için ortadan kaldirmayi düsünürken, gey layf’in geyi ayni sosyal kurumlara kabul edilmek ve katilmak için hiçbir eksiğinin olmadiğini düsünüyor. Burjuva toplumunun orta sinif ideolojisiyle sekillenen gey layf’in geyleri sisteme kabul edildikçe ve kazandikça mantiksal bir sonuç olarak beklenebileceği gibi “diğer” escinseller dislanmislar ve kaybetmislerdir. Entegrasyonun ana ekseni doğal olarak ekonomik temelde olup beyaz, anglo-sakson yuppielerin yarattiği gey dünyasi tarafindan diğer escinseller yoksullastirilmis ve yabancilastirilmislardir. Gey ideolojisinin vücuda müdahalesi, pürüzsüz, beyaz, psödo-yunan mermer benzeri sekillendirmeyle “gey vücut fasizmini” yaratmistir. Artik sadece escinsel olmak yeterli değildir, el ele tutusulan, kol kola girilen 70’li yillar çoktan geride kalmis ve gey ideolojisinin doğal sonucu irkçilik, beyaz olmayanin, gey vücut fasizminden geçerli not alamayanin ruhsal olarak yaralanmasi ve dislanmasi seklinde ortaya çikmistir. Sistemi asmayi hedefleyen diğer toplumsal hareketlerin yenilgisinden Escinsel Kurtulus Hareketi’nin de kendi payina düseni almasi gey layf denilen pespayeliğe, gey ideolojisi denilen ucubeye yol açsa da bu durumun, “escinsel olmak”tan kaynaklanmadiğini

Fotoğraf : Serdar

Kaldiramadi ama yok da olmadi: Dinlerin, hukukun ve burjuva ahlâkinin "bilimsel" takipçisi olan Psikiyatri kurumuna, escinselliğin bir hastalik olmadiği gerçeğini kabul ettirdi. Kapali dolaplarindan çikarak bir toplumsal grup olusturan lezbiyen ve gey bireyler, geri dönülemez ve yadsinamaz bir sekilde escinsellik realitesini kamusal alana tasidilar. Baskaldiri, ataerkil toplumu ve onun kurumlarini sorgulayarak gelisen gey liberasyonu yaratmisti. 70’lerin sonundan baslayarak 80’lerle birlikte yeni bir döneme giriliyordu. Yeni dönemin sosyo-ekonomik kosullari ve politik atmosferinde baskaldiri, entegrasyona dönüstü... Baskaldiri’nin gey liberasyonu, entegrasyon ile birlikte gey layf’a dönüstü... Reddedilmesi gerektiğini düsündüğüm gey ideolojisi, gey layf zihniyetinin sekillendirdiği iste bu gey yasam tarzidir. Yine Derek Jarman, “sayginlik kazanabilmek, onaylanabilmek için kendilerini cilalayarak baskilara göz yummaya, ilimli olmaya basladilar.” diyor. Iste, söz konusu bu ilimli ideoloji, WASP’in sekillendirdiği orta sinif hayat tarzi denilen su ünlü American Life’a öykünerek Gay Life’i yaratti. Gey liberasyonun geyi, varolan sosyal kurumlari bütün insanlarin cinsel özgürlüğü için ortadan kaldirmayi düsünürken, gey layf’in geyi ayni sosyal kurumlara kabul edilmek ve katilmak için hiçbir eksiğinin olmadiğini düsünüyor. Ben de askerlik yapabilirim, ben de polis olabilirim, senin tanrina ben de kulluk yapabilirim, ben de evlenebilir ve kutsal aile kurumunu yeniden üretebilirim... Gey layf’in escinsel bireyi, o ana kadar kendini baskilayan, zulmeden, hasta diyerek akil hastanelerine, suçlu diyerek hapishanelerine kapatan heteroseksüel toplumun tüm kurumlarina aday olmus, bazen çatisarak bazen uzlasarak heteroseksüel topluma eklemlenmistir. Heteroseksüel kurumlara ve sözcülerine kabul ettirmis ve göstermistir ki hem de basariyla.. Artik bilimsel, yasal ve de resmen kabul edilmistir: Escinsellerin, ayni sosyal kurumlara kabul edilmeleri ve katilmalari için hiçbir eksikleri bulunmamaktadir.

akilda tutmak lazimdir. Kabul etmek gerekir ki sistemin sosyolojisi escinseller için de ayni sekilde isler. Önce yadsir, sonra yok etmeye çalisir ve nihayet realiteyle yüzleserek çatisma ve uzlasma gelgitinde sisteme eklemlenmesi için önündeki kanallari bir sekilde açar. Bati’da olan budur; gey layfin anlami budur. Bugün, Türkiye’de escinsel olusumlarda bir araya gelen, bu topraklarda doğmus lezbiyen ve geylerin bir kismi 1968 ya da 1970’te henüz dünyaya gelmislerdi. Yine ayni olusumlarda yaridan fazla olup ağirlikli bir kesimi olusturan genç lezbiyen ve geylerin dünyaya gelmeleri için 1978’i hatta ‘80’lerin ilk yarisini beklemek gerekmektedir. Neo-liberalizmin ideolojik hegomanyasina aldiği bir dönemde Türkiyeli escinseller dünyaya gözlerini açtilar ve karsilarinda gey layfi buldular. Cehaleti oraninda küstah, gücü oraninda zalim bir dünyanin “özgür birey”lerine, Kuzey Amerikali ve Bati Avrupali escinsel kardeslerimizin tarihi elbette bizim de tarihimizdir ama gey ideolojisi neoliberalizmin ideolojisidir teslim olmak zorunda değiliz demek esyanin tabiatina uymazdi. Uymadi. (devan edecek.)


AIDS

AIDS Tedavisi Bulundu ! (hem de yillar önce) Koray

Evet evet, yanlis okumadiniz... 1980’lerde ortaya çikip hepimizin cinsel yasami üzerinde kara bir bulut gibi gezinip tehditler savuran AIDS hastaliğinin tedavisi var. Hatta insanlik tarihinde birçok hastalik yüzyillarca bilinip salginlarla nesilleri, sehirleri, ülkeleri kasip kavurur tedavisi ise ancak yirminci yüzyilda bulunabilirken, AIDS’e yol açan HIV virüsünün tedavisi sadece 10 yil içinde bulundu. Ve tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mümkün (sanildiği gibi ABD’nin bulup da kendine saklamasi gibi bir durum yok). Virüs vücuda girdikten sonra bağisiklik sistemi (yani her türlü hastaliğa, gribe nezleye olduğu kadar, zatürre ve kanserlere de direncimizi olusturan sistem) hücrelerine girerek onlara zarar veriyor. Bağisiklik sistemini tam olarak çökertebildiğindeyse birçok hastalik, sağlikli insanlarda çok nadir görülen bazi kanserlerde dahil olmak üzere, her zamankinden daha ağir, daha zor tedavi edilebilir bir halde kisinin basina üsüsüyor. Virüs kendisi öldürmüyor, vücudun kapisini açip tüm bu hastaliklara direncini kirip onlar araciliğiyla öldürüyor. Iste bu son evreye, artik direncin kalmadiği evreye AIDS (kazanilmis bağisiklik yetmezliği sendromu- acquired immune deficiency syndrome) deniyor. Virüsün bulasmasindan AIDS evresine ulasmak için gerekli olan süre 8-10 yil (tabi bu kisiden kisiye değisip 2 yila kadar inebiliyor). Bu arada kisiye HIV+ diyoruz, AIDS değil. Virus o hücrede çoğalip, hücreyi patlatarak öldürüp serbest kaliyor ve sayisi katlanmis bir sekilde kendine öldürecek yeni hücreler buluyor. Ta ki, bağisiklik sistemi iflas edene kadar. Iste bulunduğundan bahsettiğim tedavi virüsün hücrede kendini çoğaltmasini, hücreyi patlatip öldürerek diğer hücrelere yayilmasini engellemeye çalisan üçlü ilaç kombinasyonu (kokteyl deniyor).

Böylece yapilmis olan bağisiklik sisteminin direnisine müttefik olmak. Yani maalesef virüsü vücuttan defedemedik hala (kötü haber mi? dur bakalim). Bu üçlü tedavi doğru dürüst uygulandiğinda, o kadar basarili ki kisi hiç AIDS evresine ulasmadan baska sebeplerden (Türkiye’de herhalde trafik kazasindan) ölebiliyor. Tedavi hemen virüs tespit edildiğinde baslanmiyor, bağisiklik sisteminin durumu, kandaki virüs miktari belirli araliklarla ölçülerek belli bir seviyeye geldiğinde baslaniyor. Burada akla gelen (ya da

kimilerinizin aklina gelen- dahasi Bati’da bir sürü yeniyetmenin aklina gelen) bir iki sey var: “Içimden geleni yaparim yatakta (ya da nerde yapiyorsam bu isi) sonra da alirim hapimi yasar giderim”; ya da “Ulan bulundu dedin, neredeyse kafamizda davul çaldin, bu muydu? Tedavi olmam kösemde ölürüm”. E tabi benim her ikisi için de söyleyecek birseylerim var. Bu üçlü tedavi oldukça pahali, oldukça zahmetli. Yillarca aksatilmadan alinmasi gereken onlarca hap. Ortalama aylik kisi basina maliyeti 1200 amerikan dolari. Herbirinin saati belli, aç mi tok mu alinacaği belli bir sürü ilaci kulanmak insana “ alirim

hapimi” dedirtecek rahatliği vermiyor sanirim. Hele hastalik sürecinde (ki tasiyicilik- virüsü tasiyip da hiç hasta olmamak sadece bulastirmak- gibi bir sey yoktur) bağisiklik sisteminin durumuna göre bazi hastaliklardan korunmak için ek ilaçlar alinmasi, ya da bu kokteyldeki ilaçlarin yan etkilerine karsi ilaçlar alinmasi gerekir ki hem maliyet hem de zahmet artabilir. Tedavi bulunmus olmakla birlikte kesin tedavisi, sifayla sonuçlanan tedavi bulunmus değil. Ama bu tedavi olmamayi hakli kilmiyor. Ne seker hastaliğinin ne de yüksek tansiyonun böyle bir tedavisi yok, hepsi kontrol etmeye, o ani sağlikli yasatmaya ve sorun çikmamasina yönelik tedaviler. HIV tedavisinde de bu geçerli. Tamamen sağlikli birisi gibi hayatiniza tedavi desteğinde devam ediyorsunuz. Bir takim fedakarliklar yapmaniz, bayaği zorluklar atlatmaniz ya da atlatamamaniz mümkün, ama bu hangi hastalik için geçerli değil ki? Eğer benim bu kadar param yok zaten tedavi olamam diyorsaniz, Türkiye’de devlet (tüm resmi sigorta kuruluslari, eğer hiçbirine bağli değilseniz yesil kart araciliğiyla) masraflarinizi karsiliyor. En azindan simdilik. Bu iste de Türkiye’nin bu soruna özgü olmayan aksakliklari olabiliyor elbet ama ortalama, yeterli tedavi almaniz mümkün. Sanirim, söz konusu olan yasaminiz olunca bunlara katlanilabilir. Ama tüm bu arti ve eksilerine rağmen akilda tutlmasi gereken sey bir tedavisi olsa bile, en rahati, en ucuzu, en kolayi korunmak. Bir an evvel nasil korunulacaği ile ilgili doğru bilgilere ulasmaya çalisip, bunu hayata geçirmek sart. En iyi tedaviden bile daha iyi. Geçenlerde bir toplantida HIV için asi konusunda gelismeler tartisilirken söylenen bir sözü aktarmaliyim burada: “HIV’in asisi bulundu: korunma eğitimi.”

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 31


3. GENÇLIK FESTIVALI KUTLANDI Emir & Kahraman

1 – 2 Aralik 2001 tarihlerinde Ankara'daki Gençlik Servisleri Merkezinin üçüncüsünü düzenlediği Avrupa Gençlik Festivali çerçevesindeki bilgi fuari gerçeklesti. Fuara birçok sivil toplum örgütü, üniversiteler, bazi kamu kurumlari ve çesitli yabanci organizasyonlar katidi. Organizasyonu düzenleyenler fuardan ancak bir hafta önce basvurduğumuz için stand açmamizin çok zor olduğunu, uçan süpürge kabul ederse onlarla birlikte ayni standda durabileceğimizi söylediler. Ancak fuar günü sansimiza bir stand yeri bostu ve bizi hemen oraya yerlestirdiler. Fuara katilim oldukça yüksekti. Yaklasik 2000 civarinda el ilani dağittik. Herhangi bir sorunla karsilasmadik aksine oldukça yapici geçti. Bir ara Avrupa Birliği Ankara Büyükelçisi standa gelerek; ne tür faaliyetlerimiz olduğunu, kültür merkezimiz olduğu halde niye halen STK statüsünde olmadiğimizi sordu, dergiyi karistirdi ve giderken Türkiye'de böyle bir mücadelenin çok zor

KAOS GL Sayfa 32 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

olduğunu söyledi ve basarilar diledi. Medyaya malzeme olmamak için mesafeli davranmamizin iyi olacağini düsünerek gelen kanallara görüntü istemediğimizi söyledik. Hiçbiride bu tutumumuz karsisinda israrci olmadi. Ayrica fuari Yasin Hatipoğlu da dolasti ama nedense iki kere standin önünden geçmesine rağmen bizi hiç fark edemedi(!). Avrupali katilimcilar bizi gördüklerine oldukça sasirdilar ve basarilar dilediler. Yerli katilimcilarin büyük bir çoğunluğu pozitif yaklasti, bir kismi bilgi almak ve destek olmak için standimiza geldi. Standin festivale Avrupa havasi verdiğini söylediler. Festivale katilan STK'larin bir kismi görmezlikten geldi, bir kismi da olumlu yaklasti. Fuari dolasmaya gelen katilimcilarin duyarli olan küçük bir kismi disindaki çoğunluğu terbiyeli bir misafir gibi (kendi mekanlarinda bu gösterdikleri tepkiden farkli bir tepki gösterirler belki) bize hosgörülü davranmalari gerektiğini düsünerek standimizin önünden geçerken gülümseyerek el ilanlarini aldilar. Organizasyon komitesi ise bize karsi gayet sicakti.

Avrupa Konseyi Eğitim Semineri Strasburg'da Yapildi LambdaIstanbul Avrupa Konseyi'nin düzenlediği, Katilimcilik ve Vatandaslik konulu Uzun Süreli Eğitim Kursu (LTTC) etkinliğinin ikincisi Fransa'nin Strasburg kentinde, 22 Kasim - 01 Aralik 2001 tarihlerinde gerçeklestirildi. LambdaIstanbul'un da katildiği çalismalarda vakif projesi için yapilan çalismalar değerlendirildi. Farkli ülkelerden gelen 32 katilimci, proje süreçlerini masaya yatirdilar. Yapilan ve yapilamayan adimlar incelenerek, projelerin daha sağlikli bir yapiya kavusmasi sağlanmaya çalisildi. Proje sürecinde yasanan aksakliklara çözüm getirmek amaciyla yapilan ek eğitim seminerlerinin detaylari önümüzdeki haftalarda, olağan haftalik toplantilarda paylasilacak. Genel bilgilendirme sunumu ise araliğin ilk haftasi yapildi. Bilindiği gibi vakiflasma süreci bir yil önce baslamis, anayasadaki değisikliklerden dolayi etkilenen dernek ve vakif yasalarinin son halini, uyum yasalari ile birlikte almasi bekleniyordu.

“SOSYALIST TARTISMA”DA CINSIYETCILIK SOHBETI Devrimci Sosyalist Isçi Partisi’nin (DSIP) her yil düzenlediği “Sosyalist Tartisma” toplantilarinin cinsiyetçilik bölümüne bu yil Kaos GL adina Selçuk ve Öte-ki Ben adina Yasemin Özalp katildi. Yasemin cinsiyetçiliğin kadin escinsellere uyguladiği baskidan söz ederken, bunun iktisadi sömürü ve devlet siddeti gibi klasik muhalif argümanlara indirgenemeyeceğini vurguladi. Selçuk ise bir kategori olarak escinselin ortaya çikisindan ve escinselliği kusatan baski mekanizmalarinin tarihinden bahsederek, asağilanmis bir erkeklik sinifi olarak escinselin neye hizmet ettiğini anlatti. Sunumlari sosyalist, feminist ve escinsel özgürlük siyasetleri arasinda olan kesisme ve ayrilik noktalari üzerinde yoğunlasan sorular ve yorumlardan olusan sohbet bölümü izledi.


BELGRAD’DAKI GEÇIT TÖRENINDE GEY VE LEZBIYEN KATILIMCILARA UYGULANAN ACIMASIZ VAHSI SALDIRI HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI Labris ve GAYTEN - LGBT

Uluslararasi gey ve lezbiyen onur kutlamalari organizatörleri sağ kanat asirilarin vahsi, fasist davranislari ile korkutulmak istendi. 30 Haziran 2001 tarihinde, Belgrad’da gerçeklesen vahsi saldiri töreni kutlayanlari olduğu kadar vatandas ve gazetecileri de hedef aldi. Resmi olmayan bilgilerimize göre, bu vahseti organize eden ve uygulayanlar arasinda Obraz hareketi, Crvena Zvezda ve Rad futbol takimi fanatikleri ve ayrica Sirp ortodoks kilise, Aile Forumu (??? Forum of Parents) ve Svetosavska parti temsilcileri vardi. Toplanti Stari Grad’in (yerel sehir bölgesi) Içisleri Sekreterliği’ne zamaninda bildirildi ve otorite sahipleri olasi olaylar hakkinda uyarildi. Polisin kutlama öncesi organizatörlerle iliskilerinde kurallara uygunluk göstermesine ve kutlamaya katilanlari koruma sözüne karsin, her polisin istediği gibi davranmasinda özgür olduğu açikti. Bu, çoğu polis memurunun bir kenarda ayakta durup kutlamaya katilan veya katiliyor gözüken herkese karsi yükselen vahsi saldiriyi seyretmesine hatta hos karsilamasina yol açti. Ancak insan yiğinlarinin polis memurlarinin kendilerine saldirdiği zaman, polis memurlarinin yeterli tepkisi vardi. Geçmis on yil boyunca Sirp polisi, çok sayidaki olayda söz konusu olaydan çok daha büyük çaptaki ayaklanmayi bastirabileceğini göstermistir. Bu da vatandaslari korumak için samimi isteğin olmadiğini gösteriyor. Biz bu karari iki nedenle kiniyoruz: 1. Insan haklari açisindan, gey ve lezbiyenlerin toplumda marjinal grup olarak özel hassasiyetleri kabul edilmemistir ve azinliğa bağli olanlar korunmasizdir. Olaylarin gelisim sürecinde polis yeteri kadar tepki

göstermedi ve kutlamayi yeteri kadar memurla koruyamadi. Vatandaslarin yardim çiğliklarina karsin polis arabasi durmadi. Ayrica polislerin homofobik, ayrimci özelliklerine isaret eden su sözlerine dikkat edilmelidir: “Biz kimi korumaliyiz?”, “Hak ettiklerine kavusuyorlar!”, “Onlari grup halinde tutun! Biz onlari korumaya gelmedik, biz siradan insanlari korumaya geldik!”, vs. 2. Polisin toplantiya ve karsi toplantiya ayni yerde ayni zamanda izin vermesi önceki rejimin taktiklerini sürdürmektedir ve asla marjinal olmus sosyal gruplarin toplantilarina uygulanmamalidir. Hernekadar dünkü siddetin tirmanmasi on yillik değisen herseye ( din, ulus ve seçenekler) karsi olusan nefretin açik sonucuysa da, demokratik hükümetimiz insan haklariyla ilgili ilk testlerin birinden kalmistir. Polisin dünkü iliman tepkisinden sonra, devlet ve otoriteler “baskalari”na karsi saldirilarin açik hatta kabul edilen olduğunu göstermistir. Biz içisleri bakanliğinin bu devletin vatandaslarina karsi uygulanan vahsi saldirilari durdurmadaki sorumluluğunda israr ediyoruz. Ayrica, sorumlu bakandan, Dusan Mihajlovic, içisleri bakanliğinin insan haklari

korumadan sorumlularinin davranislari hakkinda açiklama istiyoruz. Gey ve lezbiyen haklarinininsan haklarinin- ülkemizin de altinda imzasi olan uluslararasi yasal kurallarla garanti altinda olduğunu hatirlatiriz. Insan haklari politik bir sorundur ve biz bu yüzden devlet ofislerindeki otorite sahiplerinin ve politik partilerin gey ve lezbiyen haklarinin korunumu konusunda ifade vermelerini bekliyoruz. Uygar ülkelerde bu gibi hareketler müsamaha görmemektedir. Eğer hükümet Sirbistan’i Avrupa’ya dahil etmek istiyorsa , yanlis yolda gidiyor. Organizatörler kutlama sloganinin “Hepimiz için yer var!” olduğunu ve gey ve lezbiyen hareketinin buradaki ve dünyadaki politikasinin “hosgörü kültürü ve farkliliklarin etiği” olduğunu hatirlatiyor. Sokaklarda yaralanan ve sayisi kirktan fazla olan insanlar için üzgünüz. Dün rapor edilen her olayi kiniyoruz. Devletin politikasi toplumun her katmaninin demokratiklesmesi olduğu için, gey ve lezbiyen haklari bu sürecin ana temalarindan biri olacaktir.

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 33


Söyleşi “Tarih, 26 Mayis 1996; Türkiye'de düzenlenecek olan uluslararasi zirve Habitat 2'den hemen önceki günler... Istanbul'da, Taksim'e açilan sokaklardan birinin basina büyük bir masa konmus ve Türk bayraği ile örtülmüs. Biraz ilerideki bazi evlerin camlari kirilmis, bazisinda da yangin izleri var. Pencereler, kalin, koyu renk perdelerle siki sikiya kapanmis. Bayrak örtülü masanin çevresindeki grup arada bir camlari kirik evlere doğru bağiriyor: "Fatih Sultan Mehmet'in Torunlari Ibne Olamaz!" Evet, burasi Ülker Sokak... Buradaki travesti ve transeksüellere karsi o tarihlerde büyük bir kampanya açildi, bir "dislama operasyonu" yürütüldü ve "basarili" olundu. Cihangir'in bu sokağindan atilan travesti ve transeksüeller baska semtlere göç etmek zorunda kaldilar ve daha sonra birbiri ardina ölerek, öldürülerek gündeme gelmeye devam ettiler.”

Pinar Selek ile Maskeler, Süvariler ve Gacilar hakkinda konustuk... Söylesi: Yesim

Kaos GL: 1996'da Ülker Sokak’tan arkadaslarinin kovulmaya basladiğini medyadan öğrendiğinde nasil bir ruh haliyle gitmistin sokağa, neler görmeyi bekliyordun? Pinar Selek: Televizyondan izlediğim her görüntü beni genelde çok korkutur. Izlediklerimin arkasinda daha kötü bir seylerin olduğunu düsünerek gittim. Onlarin uyuduklari bir saatte, kosa kosa... Giderken yanima ne alsam acaba, gibi seyler de düsünüyordum ama hiçbir seyi organize edemeden önce bir gideyim bakayim dedim. Kötü

seyler oluyordu ama çok belirsizdi. Habitat süreci baslamisti, Beyoğlu yeniden yapilandiriliyordu, sokak çocuklarina ya da oradaki “anormallere” yönelik bir dislama operasyonu sürüyordu. Medya da çesitli ipuçlari veriyordu. Ama travestilerin payina ne düsüyordu? Çocuklarin da kendi mekanlarinda kalamadiklarini biliyordum, en azindan bir süre için. Mesela Dolmabahçe’de kaliyorlardi önceden, sonra kalamamaya basladilar. Polis onlara Habitat bitene kadar dayanin, sabredin, demis. Dolayisiyla

travestilerin dislanmasinin da Habitat’la bağlantili olabileceğini asaği yukari düsünmüstüm ama böyle çok kapsamli birsey yoktu kafamda. Sadece onlarin ordan doğrudan doğruya kovulduklarini değil de ortada görünmemelerine iliskin birsey düsünüyordum ama yine de çok net “söyledir” gibi algilarla gitmedim. Korkuyordum, çünkü baslarina ne geldi, ne var bu isin içinde tam bilemiyordum. Gittiğimde televizyonda gördüklerimden çok baska seylerle karsilastim. Ülker sokağa girer girmez, onlarin buradan ilelebet kovulacaklarini anladim.

Fotoğraf : KAOS GL

Sokağin nesinden anladin? Kavga dövüs yoktu, herkes bir yerlere konumlanmis bekliyordu. Abartili bir sukünet. Camlar kirik, perdeler simsiki kapali ama onun disinda çok sakin hersey. Gençler sokağin bir ucunda kendi kendilerine volta atiyorlar. Birkaç kadin kapi kirisinde oturmus çekirdek çitliyor. Polis sokağin girislerini tutmus ama çok sakin. Sürekli siritip kahkaya atiyorlar. Sanki bu sokakta operasyon filan olmamis. Beni ürküten bu rahatlik oldu. Operasyon eğer sabaha kadar sürdüyse ve herkes bu kadar rahatsa, demek ki burada çok daha etkili birsey yapmaya çalisiyorlar diye düsündüm ve isi uzatmaya çalistiklarini hissettim. Birlesik temizleme cephesi diye tanimladiğin farkli kurum ve çevrelerin travesti ve transeksüelleri sokaktan

KAOS GL Sayfa 34 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002


Söyleşi atmak için, ne gibi gerekçelerle ve nasil harekete geçmisler, kullandiklari yöntemler neydi? Bu bir dislama eylemiydi. Cephenin bir tarafinda tek basina travestiler ve transeksüeller vardi. Karsi tarafta ise farkli farkli gruplar. Bastan esitsiz bir savasti. Hem güç dengesi anlaminda, hem de imkanlar, olanaklar anlaminda. Bu gruplarin hepsinin birbirinden ayri yöntemleri var. Travestilerin o sokaktan dislanmasi birbirinden farkli yöntemlerin arka arkaya denenmesiyle gerçeklesti. Tek bir yöntem uygulansaydi belki sonuçlanmazdi. Bayaği örgütlü bir savas gibiydi. Hani savaslarda bir ordunun bir bölümü yandan vurur, baska kismi yukaridan... Onun gibi, bir isbölümü yapilir hani. Planli gibi duruyordu. Tabii ki belli bir plan vardi. En azindan, bu operasyonu yapanlar, buna karar verenler asaği yukari kimin nasil tepki verebileceğini tahmin edebiliyorlardi. Bir savas basladiğinda, ataerkilliğin bir savasiysa eğer, ataerkilliğin diğer kanatlari da aninda tepki veriyorlar, çesitli erkeklik biçimleri arasinda doğal bir birliktelik basliyor. Tüm bu kesimler aralarinda toplantilar yapip “iste biz bir plan yapalim, bu da suna denk düsecektir” gibi bir sey konusmamislardir elbette ama doğal ittifak çok hizli gelisti. Bu akiskanlik içinde çesitli bağlantilar da olmustur elbet. Ataerkilliğin bir çok uzantisi var. Ülker Sokakta dislama operasyonuna katilan farkli gruplarin olup bitenleri anlamlandirislari da birbirinden farkliydi. Ama her sey çok çeliskiliydi. Ifade edis biçimindeki çeliskilerden bile asil motivasyonlari ortaya çikiyordu. Herkes egemen söylemi farkli biçimlerde kendine göre farkli üsluplarda kullaniyor. Beyoğlu ve Ayazpasa Güzellestirme Derneği doğrudan doğruya eylem sirasinda fiziksel güç olarak sokakta bulunmamis. Derneğe gittiğimde ideolojik olarak, kurulus amaci olarak, Ülker Sokak operasyonunu, kapsamli bir konsept çerçevesinde desteklediğini öğrendim. Beyoğlunun yeniden yapilandirilmasi için kapsamli projeler gelistiriyorlardi.. Projeler sadece sokak çocuklarinin oradan atilmasi ya da hayvanlarin uzaklastirilmasi için polisle isbirliği yapmak değil ayni zamanda yeni

mekanlarin açilmasina destek vermekti. Kuruculari arasinda Mehmet Ağar’in da, Vitali Hakko’nun da olduğu bu derneğin amaci Beyoğlu’nun sistemin yeni ihtiyaçlarina göre yeniden yapilandirilmasi için, burada yasami yeniden örgütlemek, dolayisiyla bu yasami bozan ve küresellesmeye eklemlenemeyecek bütün yerelliklerin oradan uzaklastirilmak. Dernek için bu kesimlerin sorunlarina nasil çözümler gerektiği hiç önemli değil. Doğrudan mekanin yeniden yapilandirilmasi ile ilgileniyor. Insan soruyor kendine, güzellik nedir? Dernek bu sorunlari çözerek Beyoğlunu güzellestirmeli. Güzelliğin özgürlükle bağlantisi yok mu? Ama dernek bunu, fazlaliklarin atilmasi olarak algiliyor. Beyoğlu kendi tarihinden kopartilarak boyaniyor. Neden Beyoğlu? Yeni dünya düzeninde iletisim, spor, tip sektörü gibi eğlence sektörü de çok önem kazandi. Eğlence sektörünün en önemli özelliği hem bir kar alani hem de bir iktidar alani olmasi. Eğlence alaninda, artik devletler üstü dev imkanlarla birbirini besleyen uluslararasi bir sektör olustu. Teknolojinin tüm imkanlarindan yararlaniyor ve doğrudan doğruya bütün bireyler, bütün ruhlar onun sömürü alani oluyor. Bu büyük organizasyonun bazi merkezleri de Beyoğlunda. Tipki Ikitelli’nin yeni islevler kazanmasi gibi, Beyoğlu da Istanbul’un eğlence merkezi olacak. Bebek’teki, Etiler’deki bir çok bar yakinda Beyoğlu’na tasinacak. O yüzden Beyoğlu’nun bütün bar ve kafelerinin vergilerini artiriyorlar. Orada kimsenin barinamamasini sağlamaya çalisiyorlar. Dolayisiyla burasi yeniden yapilandirilmak durumunda. Hali hazirda Beyoğlu eğlence merkezi değil mi? Eğlence merkezi ama nasil bir eğlence? Toplumun kendi yerel eğlence tarzlari da var. Ama eğlence bile yeniden yapilandiriliyor. Çünkü bu hem kara hizmet eden, hem de duygularimizin iğdis edilmesine hizmet eden bir eğlence olabilmeli. Yani kendi eğlencelerimizi üretememeliyiz. Bizi harekete geçirecek, enerji katacak bir

eğlence olmamali bu; kendi ürettiğimiz, kültürümüze ait bir eğlence olmamali, çünkü onun bizi güçlendirmesi tehlikesi var. Derneğin kullandiği “rasgele insanlar gelmemeli” terimi bence çok önemli. Türkiye’de eğlence sektörü yeni dünya düzeninin ihtiyaçlarina göre islemiyor çok fazla. Oldukça dağinik. Büyük paralarin dönebilmesi için burada karsilasmalarin çok fazla olmamasi gerekiyor. “Diptekilerin” çok fazla ortalikta bulunmamasi gerekiyor. Çünkü bunlar bir yolunu bulup kendi yasam mekanlarini olusturuyorlar Beyoğlu’nda. Yani oraya girmeye basladiklari anda oraya yerlesiyorlar. Yerlestikleri zaman, oraya gelip gidenler açisinda alternatif mekanlar olusuyor, Beyoğlu baska amaçlarla da kullanilmaya baslaniyor. Bu Beyoğlunun islevi açisindan tehlikeli sayiliyor. Beyoğlunun islevi, dediğim gibi, doğrudan büyük paralarin döndüğü ve insanlarin üzerinde büyük iktidarlarin üretildiği bir eğlence merkezi gelistirmek. Ülker Sokağa müdahale eden gruplar arasinda en dolaysiz ve etkili bir biçimde yer alan grup medya oldu. Insanin bütün duygularinin, tüm benliğinin, varliğinin sömürgelestirilmesi konseptti içinde medya zaten doğrudan bir rol oynuyor. Hepimizi yeniden tanimlayip, birbirimize sunmasi ve toplum içinde bu yöntemle yeni anlam ağlari insa etmesi ile polisi kat be kat asan roller oynuyor. Denetliyor, cezalandiriyor, yargiliyor, hepimizin duygularinin bekçisi. Onu açiğa çikarttiğimiz anda çekerek sunuyor bütün topluma, hem de deforme ederek ve yeniden kodlayarak sunuyor. Ülker Sokakta kameralar hep açikti. Bu, operasyonun travestiler açisindan hemen sonuç almasini sağladi,. Travestiler polis müdahalelerine, mahalle kavgalarina, ülkücülerin saldirilarina alisiklar. Ama medyanin orda olmasi, travestileri güçsüz kildi, direnememelerini sağladi. Çünkü ağizlarindan çikan her söz tüm topluma korkunç bir saldirganlik timsali olarak yansiyordu ve travestiler hiçbir sey yapamamaya, tavir alamamaya, konusamamaya, kendilerini ifade edememeye basladilar. Travestiler gayri mesru yasayan insanlardir. Kimliklerinden ve

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 35


Söyleşi mesleklerinden dolayi. Çoğu ailelerinden kaçmis, gizleniyorlar. Dolayisiyla Beyoğlu’nun tarihinden ve dokusundan ötürü daha korunaklilar. Beyoğlu içinde Cihangir, Cihangir içinde Ülker Sokak travestilerin birlikte yasadiklari için birbirlerini kolladiklari bir mekan. Bu noktada tüm toplumun onlari lanetlemesine rağmen toplumla iliskilenebildikleri bir yer. Ama birdenbire medya kameralariyla orada olmaya basladiği anda, gizlenen insan için Ülker Sokak en tehlikeli, en çok desifre olduklari, gizlenemedikleri bir yer haline geldi. Dolayisiyla Ülker Sokaktan hemen uzaklastilar. Ayrica, medya dislama eylemine bütün toplumu katti. Bunun toplum için mesrulastirilmasi görevi medyaya verildi. Medya özellikle namus, aile gibi ataerkil değerleri kullanarak aslinda varolan dislamayi, siddeti mesrulastirdi. Bir yandan travestileri çok saldirgan gösterdi, karsi tarafta ise aileler, basörtülü kadinlar vardi. Onlar, namuslarina, o çok kutsal yasamlarina zarar veren insanlara karsi çok hakli bir tepkide bulunuyorlardi. Bütün toplum bunu böyle gördü ve o yüzünden de duruma müdahale etmedi. Insanlar, Ülker sokaği medyanin gösterdiği gibi öğrenmis oldu. Artik insanlar birbirleri hakkinda medyadan bilgileniyorlar ve herkes her sey hakkinda bir seyler bildiğini zannediyor. Ama herkes her sey hakkinda yanlis seyler biliyor. Bu nedenle de insanlar hareketsizlik, tavirsizlik ve iliskisizlik içinde. Dislayanlar çok kalabalik değildi, 8-9 kisiydiler, ama medya onlari öyle bir gösterdi ki, bütün mahallenin temsilcisi oldular birdenbire. Mahallede yasayan sessiz çoğunluk kendi temsilcilerinin bu insanlar olduklarini medyadan öğrendiler. Medya onlari olduklarindan farkli gösterdiği için, bir süre sonra onlar da öyle olduklarina inanmaya basladilar ve korkunç bir havaya girdiler. Ağizlarindan çikan her sey aninda kamuoyuna yansiyor. Bunun insanin üzerinde yarattiği psikoloji üzerinde düsünmemiz gerek. Kendilerini halk kahramani, toplumun namus bekçisi gibi hissetmeye basladilar. Medya onlara nasil davranacaklarini da öğretmeye basladi. Neyi daha çok kullanirlarsa

KAOS GL Sayfa 36 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

medyada daha çok yer alabileceklerini düsündükleri için, bu insanlar birdenbire PKK’ye, Ermeni terörüne, Yunanistan’a karsi savastiklarini söylemeye basladilar. Türk bayraği serdikleri masalarin etrafina oturdular. Milliyetçiliğin yükselme dönemiydi. O dönem çok geçerli olan söylemleri orda kullanmaya basladilar ve birdenbire devlet gibi bir sey oldular. Çok mesru bir çete haline geldiler. Medya, ülkücülerin oradaki siddetini de mesrulastirdi. Radikalde bile çok olumsuz haberler vardi, kitapta yer aliyor. Ama özellikle Ekip gibi çok satilan gazetelerde, korkunç haberler çikti. Mesela “Homolara karsi müthis mücadele” diye baslik atiliyordu. Bir gazete de Deli Kamil diye bir adam “escinselleri tam oralarindan mihlayacağim, burada bir tane bile escinsel kalmayacak” gibi konusmalar yapiyordu. Ne kadar deli olduğunu, sözünün eri olduğunu vs. övüyordu. “Burasi beylerin yeridir, ne hakla sapik insanlar gelecek, eskiden Beyoğlu böyle miydi” diye konusan tipler medyada öne çikarildilar, ve bu kötülere karsi gelisen ülkücü fasist terörü mesrulastirdi medya. Bir tek travestiler kendilerini ifade edememis oldular. Acayip rating yapildi. Çünkü konu cinsellikti. Bir de, daha çok flas bölümler, çarpici siddetin, küfürlerin yer aldiği sahneler sergilendi. Bu da, insanlari karmasik bir ruh haline soktu. Olduğundan çok büyük gösterdi ve siddeti mesrulastirdi, yani korkunç bir savas var ve böyle bir durumda kan da dökülebilir seklinde gösterdi. Cezaevi operasyonlarinda veya varolan herhangi bir operasyonda da yarattiği bir sey bu medyanin. Medyadan sonra en etkili güç Beyoğlu Emniyet Amirliği ve basindaki Süleyman Ulusoy’du. Süleyman Ulusoy derneğin söylemlerini arada bir kullaniyordu. “Bak ne kadar etkim var Beyoğlunun bey oğullarina açilmasinda” diyordu ama kendisi o bey oğullarinin kültürünü çok fazla tasiyan birisi değildi. Süleyman doğrudan doğruya Türk ataerkilliği içinde yetismis tipik bir Türk erkeği. Ve yaptiği herseyi doğru görüyor. Pek söylendiği gibi iskenceci biri değil. Türkiye’de çok daha sistemli siddet

uygulayan güçler var. Bu normalde bütün ailelerimizde, mahallemizde gördüğümüz, birazcik gücü olan, devleti de arkasina alan bir despot. Yönetmenin siddetle yapilmasi gerektiğine inanan binlerce insandan bir tanesi. Fakat nedense escinsellere ve travestilere fazlasiyla takmis durumda. Hatta o kadar ki, 1996’da doğuda, özel tim olarak görev yaparken televizyonda Pürtelas’la ilgili haberi dinleyince “keske orda ben olsaydim, bunlari ben temizleseydim” diye düsünmüs. Bildiği yöntemler de doğrudan doğruya savas bölgesindeki yöntemler, yani ambargo uygulamak, siddet uygulamak. At binenin kiliç kusananin mantiği çok güçlü. Onun bu dönemde Ülker Sokağa gitmesi de çok önemli. Hortum Süleyman Habitat’in baslamasindan hemen önce göreve getiriliyor ve göreve getirildiği gün gidip Ülker Sokaği kesfe çikiyor. Mahallenin belli kesimleriyle ittifak yapmasini çok iyi bildi ama mesela ülkücülerin bayrak kampanyasini doğru bulmadi. Fiziksel siddeti yoğun biçimde uyguladi. Sokakta travestilerle kimsenin iliski kurmamasini sağladi, bakkallara ambargo uygulatti. Ilk önce lojistik iliskilerini kesti. Tam bir savas mantiğiyla düsünüyor. Bölgede çalismis, travestileri ve transeksüelleri terörist olarak görüyor ve onlara karsi terörle mücadele yöntemlerini uyguluyor. Süleyman Beyoğlunda çok ünlü bir kisilik, çok önemli bir isim. Esnaflar, Beyoğlunun gediklileri, gayri mesru alem onu taniyor. Çünkü Hortum Süleyman, kendisine bir baba rolü biçmis. Hem döver, hem sever. Beyoğlunu zaptu rapt altina alacak. Namus bozulmus, ahlak bozulmus ya, bu ahlakin da bekçisi kendisi. Ama Süleyman’in yasadiği çok korkunç bir trajedi var. Onun gücü yoksullara, egemen olamayanlara yetiyor. Ama Beyoğlu yavas yavas baska bir yere doğru evriliyor. Seks isçiliği de, her türlü yolsuzluk da, onun namussuzluk olarak adlandirabileceği her sey çok daha güçlü kesimler tarafindan yapilmaya baslaniyor. Süleyman’in onlara gücü yetmez, ama travestilere gücü yeter. Yarin Süleyman’in orda yeri olmayacaği çok belliydi. Ve daha sonra gerçekten oradan sürüldü. Onu da harcadilar. Ülker Sokak operasyonu


Söyleşi sirasinda kahramanlasan bu adami medyada iskenceci polis ilan ettiler. Simdi Fatih’de Sulukule’yle falan uğrasiyor. Ama bu böyledir. Bu sistem kendi insanlarini harciyor. Savas sürecinde de bunlar yasandi. Çok iyi komutanlarini daha sonra öldürttüler. Görevleri tamamlaninca atiliyor, etkisizlestiriliyor kimi zaman da yok ediliyorlar. Ülkü Ocaklarinin bu olaya yaklasimi ise daha bilinçli ve siyasiydi. O dönem hatirlanacaği gibi HADEP’te bayrak düsürülme olayi olmustu. Özellikle Ülkücülerin bir kampanya gibi örgütlenme faaliyetlerine giristikleri bir dönemdi. Bunun için de bütün egemen değerleri kullaniyorlardi. Türkiye’deki siyasal ataerkil yapi genellikle ataerkilliğin sosyal değeriyle bütünleserek kendisini var ediyor. Onun için özgün bir yapisi var. Yani toplumdaki baba, namus, seref, gibi kavramlar ayni zamanda devletin de tanimlari. Tecavüz, egemen olma, hakim olma gibi seyler devlette oldukça erkeksi bir biçimde isliyor, yani siyaset oldukça erkek. Erkeklerin kendi aralarinda kullandiklari, dil devletin dili. Yani eskiden, hareme Osmanliya bağlanan halklarin önde gelenlerinin kiz ve oğullarinin doldurulmasi Osmanli için oldukça önemli bir sey. Osmanli padisahinin o kizlarla ve çocuklarla yatak iliskisine girmis olmasi, onlarin namusunu ve serefini de kendisine bağlamis oluyor. Tecavüzün bir yöntem olarak, cinselliğin bir egemenlik araci olarak kullanilmasi, bir baska örnek. Toplumda çabuk öfkelenmek, vurdu mu oturtmak gibi, bildiğimiz tüm erkeksi değerler ayni zamanda devlet babanin değerleri. Ülkücüler bunu çok iyi bildikleri için, bunu en kaba, en yaygin biçimde de kullaniyorlar. Yani herhangi bir namus sorununda mesela, devlet, millet adina, ülkücüler adina müdahale edebiliyorlar. Ülker sokakta da bunu yaptilar. Bayraği kendi mücadelerinin, kendi sovenist anlayislarinin simgesi haline getirmeye çalistilar. Hitler’in Alman irkina uymayacak bütün kirliliklerin temizlenmesi anlayisinin aynen sahibiydiler. Bu tür kesimlerin bayrağa dokunmasini bile Türklüğe hakaret sayiyorlardi. Bu yüzden escinsellere bayraği yasakladilar. Orda ki çeliskiyi kullanarak , kendi

kampanyalarinin önünü açtilar. Belki Ülker Sokakta hiç kimse ülkücülerin bir süredir bayrak kampanyasi açtiğini bilmiyordu, ama ülkücüler oradaki insanlarin çeliskilerini kullanarak kendi politikalarina eklediler. “Bayraği siyasi bir amaçla asmana gerek yok, delikanliliktan as”. Mahalledeki o bir avuç kadinla da iyi iliskileri vardi. Kolluk kuvvetlerinin en büyük destekçisi, polisin en büyük yardimcisi oldular. Belli yerlerde konumlandilar, tek basina gezen travestileri dövdüler. Travestiler, sokağin çevresinde bile dolasamaz oldular. Korkunç bir siddet uyguladilar. Bunu resmi olarak yapmadilar, ama kendilerine ülkücüyüm diyenler yaptilar. Ülkü Ocaklari ile konustuğumda, ayni anlayisi gördüm ama kendilerini bu kadar ürkütücü bir açiklikla ifade edeceklerini düsünmüyordum. Hitler’i hakli görüyorlardi, yani “olabilir, Hitler’i küçümsememek lazim” diyorlardi. Ya da escinsel üyeniz olabilir mi diye sorduğumda korkunç bir tepki gösteriyorlardi. Escinsel olani bozuk olarak gördükleri çok açik ve netti orda. Bizim ülkemizde su anda bu güç iktidarda. Öyle bir sey yokmus gibi davranamayiz. Onlar travestilerle escinseller arasindaki farki bilmiyorlar, yani travestilere de, geylere de, lezbiyenlere de, herkese onlar ibne diye bakiyorlar. Ibneliği bir bozukluk olarak görüyorlar. Bozukluk olarak gördükleri seye karsi da yaklasimlari da doğrudan doğruya kesip atma, yani yakma, öldürme. Dolayisiyla da bunu çok rahat savunabiliyorlar. Bu çok tehlikeli bir sey. Ülker Sokakta polis müdahalesi olmadan önce bir ülkücü travestilere saldiramiyordu. Çünkü travestiler kendi savunma güçlerini olusturmuslardi. Bu müdahale onlarin gücünü dağitti ve ülkücüler doğrudan devreye girdiler. Travestiler sokaktan dağildiktan sonra kirk civarinda travestiyi büyük bir ihtimalle yine bu kesimler öldürdü. Fakat çok ilginç bir nokta var. Ben ordayken bizzat saldirilara katilanlarin travestilerin müsterisi de olduğunu gördüm. En fazla müsterileri ülkücüler. Zaten erkeklik de böyle bir sey. Hem becerir, hem gebertir. Becerdiğine en küçük bir saygi duymaz zaten. Becerdiği küçülür onun gözünde. Bu bir

utanç da değil. Yani bir kirli mendildir, kullanir ve atar. Ülkücüler erkek bir örgüt olduklarini sik sik tekrar ediyorlar

zaten. Cinsellik, cinsel iliski, onlar için ayni zamanda bir savas yöntemi de olduğu için, tecavüz etmenin onla iliski kurmak olduğunu düsünmüyor. Dolayisiyla tecavüz de ediyor, öldürüyor da. Böyle anlamlandiriyorlar, mesrulastiriyorlar yaptiklarini. Hepsi ülkücülüğün temsil ettiği kimliği oynamak zorunda, asiri erkeksi olacak, vurdulu kirdili olacak. Ama yalniz kalinca, karanlikta kalinca, travestiyle transeksüelle birlikte olmayi tercih ediyorlar. Hatta çoğu transeksüellerle yatmiyorlar, mutlaka travestilere gidiyorlar ve travestileri erkek rolüne girmeye zorluyorlar. Dolayisiyla onlar açisindan korkunç bir bastirilmislik durumu var. Disladiklari kendi hakikatleri. Kendi kendilerini disliyorlar. Travestilere vurdukça da kendi içlerinde kabul edemedikleri yere vurmus oluyorlar. Ne kadar travestileri dislasalar, o kadar kendilerine yük olan durumlarina darbe vurduklarini zannediyorlar. Bir diğer güç, sokaktaki bir avuç rantçi. En önemli özellikleri ikiyüzlü olmalari. Ben kitabin basliğinda o yüzden “Maskeler” diye yazdim. O sokakta oturup aile gibi yasayan hiç kimse bu olayda aktif bir rol almiyor. Varolan çeliskinin aslinda ailelerle travestiler arasinda olmadiğini çok net gördüm. Aileler ve travestiler arasinda bir çeliski varsa bile, bu çatisma yaratacak bir çeliski olmadi. Asil çeliski rant çeliskisiydi. Travestiler iyi para

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 37


Söyleşi kazaniyorlardi, kendi aralarinda dayanismaya girmislerdi. Travestiler bir güç olduklari için o güçle çesitli nedenlerle çikar çatismasi yasayan gruplar bir araya geldiler ve karsilarindaki bu örgütlü gücü oradan atmak istediler. Çünkü bu örgütlü güç onlarin kendi yapmak istedikleri seyleri engelliyordu. Örneğin dislamaya katilanlardan bir adam kaçakçi idi. Sonradan evi basildi, içkiler yakalandi evinde, yani polisle kurduğu dostluk da ise yaramadi. Birisi evinde iki kadin satiyor. Güngör’ün koskocaman bir binasi var ve pahaliya kiraya vermek istiyor, ama travestiler kendi aralarinda dayanistiklari için, onun istediği kadar yüksek paraya hiçbir travesti orayi tutmuyor. Bu örgütlülük Güngör Gider’i çok fazla rahatsiz ediyor, en büyük çikar onun olduğu için dislama eyleminde sözcü haline getiriliyor. Kadin olmasi da büyük bir avantaj. Normalde basörtüsü takmazken basörtüsü takiyor, “biz aileler, biz kadinlar” diye bütün toplumun duygularini sömürüyor. Esrar saticilari da aile babasi havasina bürünüyorlar. Polisle ve ülkücülerle bunlar arasinda eskiden beri yakin iliskiler olduğundan kimse onlara bulasmiyor. O yüzden de az olmalarina rağmen çok etkili oldular. Ben sadece onlari suçlamiyorum, asil sorumlu sessiz çoğunluktu. Sessiz çoğunluğun içinde sanatçilar, entellektüeller falan var ama onlar mesela bu olaya karismak istemediler. Düzeylerine çok uygun gelmedi. Sadece gözlemleyip yorumladilar. Bence bu da çok aci birsey. Bizim entellektüellerimizin genel tavri böyle oluyor. Cihangir nerdeyse böyle bir alt kültürü barindiriyor, ama Cihangir’in en önemli özelliği her sey hakkinda her seyi bilmesi, yorum yapmasi, ama hiçbir sey yapmamasi. Mesela bu dislayan bir gruptan bir tanesi, “Bu sessiz çoğunluk önemli değil, insanlarin ne düsündüğü önemli değil. Zaten onlar düsündükleri için bir sey yapmayacaklar.” diye çok rahat bir ifadeyle konustu mesela. Ülker Sokak’ta travestileri ve transeksüelleri dislayan grup, kültürel, dil, yasam tarzi olarak travestilerin çok fazla disinda değiller. Travestilerle ortak yanlari olan insanlar. “Iti ite

KAOS GL Sayfa 38 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

kirdirmak” diye bir deyim vardir. Güngör Gider Kasimpasa’da büyümüs, seks isçisi olduğu söyleniyor, kadin çalistirdiği söyleniyor. Daha sonra bu paralarla bir vakiftan ev almis. Mafyayla iliskileri var. Travestilerin oradaki varliği onlar için kültürel bir sok yaratmiyordu yani. Tam tersine ayni kültürel doku içerisinde büyümüsler, sekillenmisler ve bunun üzerinden çok sey öğrenmisler. Yani hiçbiri travestilere çok yabanci, onlara çok sasirmis insanlar değillerdi. Medyanin sunduğu, travestiler sokakta huzursuzluk yaratiyorlar, gürültü yapiyorlar, kavga çikariyorlar. Oysa senin arastirmani okuyunca görünen o ki, kendi dokusu içinde insanlar yasayip giderken... Yapilan müdahale o dokuyu bozuyor, oradaki güç dengesini bambaska bir hale getiriyor, dinamikleri kurutuyor. Yani olayin kendi sonucuna doğru yol almasina izin vermiyor. Hiçbir sey kendisini sürdüremiyor bu topraklarda zaten. Ülker Sokak ve civardaki birkaç sokak neden travesti ve transeksüeller için tarihi de olan bir önem tasiyorlar? Travestiler birden bire Ülker Sokakta yasamaya baslamamislardi. Travesti ve transeksüeller için Istanbul’da hem çalisabilecekleri, hem yasayabilecekleri en korunakli yer Beyoğlu’ydu. Burasi Türkiye’nin yasadiği aci tarihlerin de bir sonucu olarak, Rumlarin da Ermenilerin de dislandiği, terk ettiği bir bölge olduğu için bir çok dislananin sonradan yerlestiği bir yerdi. Gayri müslimlere karsi çok siddetli dislamanin gerçeklestiği bir yere, ardindan müslüman dislanmislar geliyor. Beyoğlu bu göçten önce de zaten birçok kesimi bir arada tutan bir yerdi. Yari sömürgeciliğin merkeziydi, sonradan batililasmanin merkezi oldu. Karsilasmalarin olduğu, altkültürlerin, alt kimliklerin kendine yer bulabileceği bir yerdir, hem zenginlerin, hem asiri yoksullarin, hem gayri mesru isleri yapanlarin mekanidir. Hatta diyebilirim ki gayri mesru isleri yapanlarin çoğunluğu Beyoğlu’nda var. Seks isçiliği, hirsizlik, gaspçilik, uyusturucu satisi, koruma karsiliğinda dükkanlardan tahsilat alan gruplar.

Beyoğlu’nda hiçbir sey yasal yapilmaz, yasadisi bir sekilde insanlar kovulduktan sonra hiçbir sey yasallasmamis. Travesti ve transeksüeller açisindan en uygun yer burasi oldu. Seks isçiliğinin uzun bir kurumsallasmasinin olduğu bir yer. Genelev yakin, onun disinda informel evlerin yüzlerce yildir olduğu bir yer. 500 yilinda Galata’nin Pera’nin evleri meshur. Dolayisiyla travestiler ve transeksüeller burda rahat ettiler. Ayn zamanda Beyoğlu artislerin mekani, Yesilçam vs. Yani hiç kimsenin pek yasalara ve egemen değerlere göre yasamadiği bir yer. Beyoğlu içinde de travesti ve transeksüellerin bir tarihi var. Travestilerin geceleri çalistiklari klüpler Aksaray’da ve Beyoğlu’nda. Evde çalismak istedikleri zaman Beyoğlu yine müsait bir bölge. Daha çok Tarlabasi’ni tercih ediyorlar. Tarlabasi’nda çesitli ezilen gruplarin örneğin çingenelerin, Kürtlerin yoğunluğu, ayni zamanda bütün gayri mesru islerin kökeni olmasi, yani oradan Beyoğluna, Istiklal Caddesine tasinip, geri oraya dönmesi, karargah gibi olmasi, travesti ve transeksüeller açisindan uygun bir sey. Ancak Tarlabasi mahallenin kullanimi bakimindan daha çok özel yasamlarin içice olduğu bir yer. Travestilerin çok rahat oturabileceği bir yer değil. Onlar istiyorlar ki hem birbirleriyle dayanisma içinde olsunlar, hem yalniz kalabilsinler. Tarlabasinda yan yana bos evler bulmak kolay olmuyor. Burada altkültürler o kadar güçlü ki, bir baska altkültürün kendi basina gelismesini biraz zorlayabilirler. Mimari bakimindan da çok iç içe. Travestiler dislanmadan çok rahat kalabiliyorlar ama orda çok fazla bir arada olamiyorlar. Cihangir biraz daha farkli bir yer, uzun yillardir çalisan evlerin olduğu, çok yokuslu, büyük binali, merdivenli, hem Taksim’in tam dibinde, hem de insana birden bire çok yalnizsin her seyden uzaksin duygusu veren bir yer. Dolayisiyla insanlarin gizli islerini, Tarlabasindaki gibi mesrulastira mesrulastira değil, saklayarak yaptiklari bir yer. Tarlabasinda kim gaspçidir, hirsizdir, tahsilatçidir herkes bilir, ortada konusulur. Ama Cihangir’de herkes tek


Söyleşi tek yapar isini, o yüzen orda daha çok evler vardir, garsoniyerler vardir. Tarlabasinda kovulmaya yönelik olmasa da sürekli bir taciz altindalar. Gayri mesru yeralti dünyasi son derece erkek bir dünya. Cihangir’e yerlesen travestiler biraz rahat ettiler, kimse kimseye karismiyor. Pürtelas, Bozkurt, Kazanci Yokusu, vs. diyerek, biri geldi, diğerini çağirdilar ve yuva yapabileceğimiz bir yer hissine kapilarak yuva yaptilar oraya. Orasi aile yeri hiçbir zaman olmadi zaten, Taksim’in tam arkasi. Onun için 1960’larla birlikte çok hizli yayildilar. Garsoniyer ağirlikli olduğu için, sanatçilarin, entellektüellerin, öğrencilerin kaldiği bir yer olduğu için Cihangir sürekli değisen bir yer. Travestiler ve transeksüeller bu geçici yerde kendilerine yerlesik mekanlar yarattilar. Bu sokaklardan sonra da Ülker Sokak’a yerlesmeye basladilar. Cihangir zaten onlari çok hos karsilamis, hemen içine almis, kültürel yapisindan dolayi hiç bir sorun çikmamis. Daha sonra dis müdahalelerle, medya, polis, mahallenin bir grup rantçisinin isbirliği sonucu daha önce Pürtelas’tan atilmislar. Onlar buna direnmisler, direndikçe altkültürel anlamda daha çok güçlenmisler. Ve uzaklasmamislar, biraz ilerde bir yer tutmuslar. Birkaç sokağa daha yayilmislar. Yavas yavas kendi aralarinda haberlesmeleri olan nerdeyse gettoya dönüsmüsler. Önce Pürtelas’tan, sonra Bozkurt’dan kovulmuslar. Ülker Sokak’a siğismalari biraz zor olmus. 1992’de oluyor bunlar. Ülker Sokak’ta iyice birbirlerine tutunmuslar. Diğer sokakta kalmaya devam edenler oluyor tek tük ama yoğunlastiramiyorlar. Ama çok daha müsait olan, hiç ailenin olmadiği bir yer olan alt sokağa tasiniyorlar. Ülker Sokak, Taksim meydanindan indiğin anda direk karsindaki sokak. Taksim’in pislikleriyle bütünlesmis bir sokak. En son orda yuva kurmuslar yani, savasa savasa, koklaya koklaya gelmisler. Onlar için en uygun yer Ülker Sokakmis. Travestiler ve transeksüeller arasinda, nasil bir dayanisma var? Travesti ve transeksüeller arasinda çok güçlü bir dayanisma yok aslinda.

Ama sinirin öbür tarafinda birlikte durma deneyimini ortak olarak paylastiklari için aralarinda ister istemez anlama ve birbirine destek olma iliskisi gelisiyor. Travestiler arasinda çok meshurdur, “Ona destek oldum, güç verdim, bunu lubunya olduğu için yaptim”. Mekana ihtiyaci var travestilerin, bu mekan savasinda ister istemez bir yakinlasma oluyor, bu isbirliğinin yarattiği bir yakinlasma oluyor, bu yakinlasmanin yarattiği daha fazla bir isbirliği oluyor. Ülker Sokaktaki operasyonunda bu dayanisma hemen hemen hiç yoktu. Herkes tek basina ayaklari üzerinde durma mücadelesine giristi. Çok örgütlü bir dayanisma, kendi dayanismasi üzerine düsünüp konusan, gelistirmeye çalisan bir dayanisma yoktu. Kendiliğinden gelisen bir dayanisma olduğu için çok çabuk dağildi. Bu dislama zihniyetini anlamanin diğer toplumsal sorunlara yaklasimlarimizda bir ipucu olacağini yazmissin. Ülker sokakta karsimiza çikan bu acayip dislama ve yok etme çabasi sadece travesti ve transeksüellere yönelik bir sey değil. Orda karsimiza çikan bütün yöntemler, tarzlar, anlayislar sadece heteroseksizmden kaynakli değil, bütün ataerkil sistemin genel tarzinin bir uzantisi. Sadece ataerkilliğin kurumlari açisindan değil, bütün toplumun buna katilimi da ayni biçimde gerçeklesiyor. Medyanin, polisin, ülkücülerin oynadiği rol, bir grup azinliğin sanki çokmuslar gibi görünmeleri, bir toplumsal çeliskinin hemen bir çatisma haline gelmesi aslinda bana bir çok sorunu animsatti. Kürtleri animsatti örneğin. Mahalleliler koruculara benziyordu. Herkes bir seye benziyordu. Ülker sokak olayinda, baska olaylarda da bu tarzin ne kadar çözümsüz olduğunu, tersine daha büyük acilari bize yasattiğini gördüm. 30 travesti öldü ve bu ülkede 30 binden fazla insan öldü. Temizlik operasyonu korkunç bir aciya dönüstü. Kimin hakli olduğu önemli değil. Önemli olan sorunlar karsisinda nasil bir çözüm yöntemimiz var. Bu çözüm yöntemimizi sorgulamak zorundayiz, çok aci çektiriyoruz kendimize. Müthis kan kaybediyoruz, hiçbir sorunu

çözemiyoruz, bütün bu sorunlar daha büyük bir siddetle patlamak üzere birikiyor. Üzerine siddetle gittiğimiz her sorun, büyük patlamalar yaratacak bir bomba haline geliyor. Bizim geleceğimiz yeraltindan tik taklarini duyduğumuz bombalarla dolu. Her an yüzlerce bomba patlayabilir, çünkü tarihimizde yüzlerce katliam var. Ben bir Ubih’im, bir Çerkez boyu. Geçenlerde kendi tarihimi okudum, ilk defa. Benim soyum tükenmis, nasil tüketilmis onla ilgili bir kitapti. Ağladim o kitapta. Korkunç bir siddet uygulanmis benim halkima. Rusyayla Osmanli arasinda yapilan bir anlasma sonucu Ubih’lar yok edilecekmis. Çünkü Ubih’lar Ruslara karsi silah birakmamislar. Ilk onlarin göç etmeleri sağlanmis, buraya gelmisler ve dağilmislar. Ayakta kalanlar kalmis, yani Ubih olduğunu söylemeyenler. Resmen yok edilmis bir halk. Bizim gibi yok edilen bir sürü halk var. Burada doğru düzgün Asuriler kalmadi, Keldaniler kalmadi. Hiç bir kültür kendisini ifade edemedi. Bunlar gelecekte çok daha büyük patlamalara yol açacak diye düsünüyorum. Eğer siddet üreten herhangi bir sorunun çözülmesi konusunda bir beceri gelistirebilirsek, bu Ülker sokak olabilir, escinsellerle ilgili olabilir, bu bizde bir beceri, güven, yetenek gelistirir. Her olayda böyle davraniriz. Asiri zayifliğimizla ayakta kalmaya çalisiyoruz. Bütün kirli çamasirlarimizi toprağin altina gömüyoruz, ama bir çamasir yikamayi öğrenebilsek yavas yavas her seyi temizlemeye gücümüz yetecektir. O yüzden bir yandan savas meselesini incelerken, bir yandan da Ülker sokaği inceledim. Savasla ilgili bir sey yazsam bir sürü kesim okumayacakti bile. Ama Ülker sokak meselesini okumak baska bir sorunun da nasil çözüleceğine dair ipucu verecektir. Ikisini ayni anda yapiyordum, ikisini birden çikaracaktim. Ikisi de kendi sorun sahipleri tarafindan okunacakti. Kitabin içinde, “sadece bu sorun değil, bütün sorunlara böyle yaklasiliyor, sen kendi sorunlarini görüyorsun ama öbür sorunlar da böyle çözülüyor” falan gibi atiflarda bulunmak istedim. Dislananlarla yaptiğin mülakatlarda

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 39


Söyleşi ortaklastiklari nokta “en çok ne zaman öfkelenirsiniz” sorusuna verdikleri yanit: Haksizlik durumlarinda. Üstelik hiçbiri bir sonraki sorunun yanitinin da ”haksizliklar” olabileceğini düsünmemis. Bu nasil bir sey? Insan ikiyüzlülüğü gördükçe çilgina dönüyordu, kimin ne is yaptiğini, neden orda olduğunu vs. öğreniyorsun. Bunlari tartisamiyorsun onlarla, çünkü tartismak istemiyorlar. “Bitti kardesim bu mesele, ne kurcaliyorsunuz” gibi korkunç bir tepki. Orada teröre karsi mücadele olayi vardi, vurdular kirdilar hallettiler. Namus meselesi, milliyetçilik meselesi vardi. Bu kadar yani. Bunun üzerine baska bir sey konusmak istemiyorlar gerçekten. Ben de diğerlerine sorarak öğrendim ve de kendi konusmalarinin içinden çikiyordu konulari. Ben öğrendikçe bayaği öfkelendim insan olarak. Bu biçimde onlara gittiğimde sadece belli sorulara yanit veriyorlardi ve sadece haksizliktan bahsediyorlardi. Yaptiklari bu kadar haksizlik varken, kendileri esrar saticisi, kadin saticisi. En çok neye karsi öfkelenirsiniz diyorsun, ağzina ilk aldiği söz “haksizlik”. Kendilerini medyanin diliyle ifade ediyorlar ya, haksizliğa karsi direnen sövalyeler gibi görmeye baslamislardi kendilerini. Kendi savaslarinin ne kadar hakli olduğunu düsünüyorlardi. Yani sanal olarak yaratilan savas hikayesine inanmaya baslamislardi. Karsi tarafta sadece travestiler yoktu, bu ülkeyi bölmeye, parçalamaya çalisan karanlik güçler vardi. Bu onlara “haksizlik” geliyordu, delikanli ruhlarina dokunuyordu. Bu topraklarda bir kabadayilik kültürü var, bunlar bu kültürün dilini ve üslubunu miras alarak kendilerini mesrulastirdilar. Kendi yaptiklari ve genele ait olmayan savasi, delikanlilik, kabadayilik üzerine yaptilar. Oradaki savaslarini “haksizliğa” karsiymis gibi yansittilar. Çünkü bu çok mesru mahalle kültüründe. Buna çok inanmadiklari için, bunu bir egemen söylem olarak ifade ettikleri için dislananlarin “haksizlik” yasadiklarini düsünmediler. “Haksizlik” üzerine kafa yormuyorlardi hiç bir zaman. “En çok haksizliğa öfkelenirim” dedikten sonra, “dislananlarin asiri öfkesini neye bağliyorsunuz” diye sorunca, orda bir “haksizlik” durumu

KAOS GL Sayfa 40 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

olabileceği üzerine düsünmedi, hemen onlarin psikopat olduğunu vs. anlatmaya basladilar. Bu iki sorunun arka arkaya gelmesi ve onlarin yanitlari ikiyüzlülüklerini ortaya çikaran bir sey aslinda. “Haksizlik” üzerine hiç düsünmeyen, “haksizliğa öfkelenen” insanlar olmadiklari açiğa çikti. Dislananlarin bu olaya nasil baktiğini kendi cümleleriyle koymussun kitaba. Bu nokta yetersiz oldu. Sadece onlarin cümleleriyle aktarmak, çalismayi onlara ait kilmiyordu. Çalismanin bir önceki bölümleriyle bunlar arasindaki baği ben kurdum. Birlikte düsünmek, birlikte bağlantilandirmak isini daha da gelistirmeliydik. Kendime ait bir çalisma olmasini bastan beri istememistim. Amacim orda yasanan siddet üzerine tekrar düsünmenin gerçeklesmesiydi. Birkaç adim atildi travestiler ve transeksüeller açisindan. Ama çok fazla gerçeklesmedi istediğim sey. Daha ileri yöntemler kullanilabilirdi. Böyle bir arayisim var, arastiran-arastirilan iliskisini tamamen ortadan kaldiracak, insanlarin gerçekten yasadiklari üzerine farkli ifadelerle, farkli bakis açilariyla düsüncelerini ortaya koyabilecekleri daha derinlikli çalismalar gelisebilmeli, diye düsünüyorum. Fakat bu ihtiyaci hissetseler bile yasam kosullarinin buna yetmemesi söz konusuydu. Bu çok yillar sürecek bir çaba olacakti. Çesitli nedenlerden dolayi çok ortak bir çalisma olmayacaksa da, mümkün olduğu kadar ortaklasmanin yollarini aramaya çalistim. Daha ileri, daha farkli, daha geliskin yollar bulunabilecek diye düsünüyorum. Ben arastiriyordum ama ayni zamanda bu karsilasmadan oldukça etkilendim. Bu arastirma süreci benim için bir okul oldu aslinda. Ben bu arastirmayi okula vermek için yapmiyordum. Yabancilasmamistim. Çok ciddi, yasama iliskin, arkadaslarima iliskin sorularim vardi. Olanlari anlamaya iliskin sorularim vardi. Karsilastiğim her sey , bir yolculuk gibi, bana çok sey öğretti, kendi bakis açimi sorgulamayi öğretti. Travesti ve transeksüllerden öğrendiğim çok sey oldu. Çünkü onlarin tarafina geçerek, toplumun bana değil ama

onlara gösterdiği yüzünü gördüm. Onlar bana sirlarini açtilar, onlarin evinde kaldim, geceleri gelen koliler, yani müsterileri izledik. Nasil geliyorlar, hangi seyle pazarlik ediyorlar. Ayna bizim kaldiğimiz odaya yansiyordu. Orda geceler boyu bütün solcu arkadaslarimizin, ülkücülerin, yani disarida baska yüzlerle gördüğüm insanlarin orda neyin pazarliğini yaptiğini gördüm. Hayatla yüzlesmem benim açimdan önemli, müthis olgunlastirdi beni diyebilirim. Dislama olayindaki ikiyüzlülükler, tek tek bildiğim seyleri tek bir olayda birlestirmeme yaradi. Olaylarin arasindaki bağlari kurma açisindan, kaynaklari görme açisindan aklim sistemlesti. Bir olayi anlama, bir çok seyi anlamaya yariyor. Travestiler ve transeksüellerin disinda lezbiyenler ve geylerin de dili olsun istedim burada. Bu arastirma süresinde lezbiyen ve gey yazinindan çok sey öğrendim. Etkilesim denecekse en önemli noktalardan biri bu. Travesti ve transeksüellerle daha çok yasam boyutunda etkilendim. Lezbiyen ve gey yazindan ise, özellikle Kaos’dan takip ettim, ideolojik olarak etkilendim. Muhalif bir çok düsüncesi olan bir insanim, kadinlar açisindan, bütün ezilenler açisindan düsünüyordum. Genel olarak escinselliğe iliskin de kendime göre özgürlükçü saydiğim yaklasimlarim vardi. Fakat heteroseksizmi hiçbir zaman bu kadar derin çözümlememistim. Escinsel bakisin benim bakisima yeni bir boyut kattiğini gördüm. Bütün ezilenlerin bakisi yan yana gelse ortaya müthis bir sey çikar. Çünkü herkes bir yönünü görüyor, oraya mercek tutuyor, o mercekte muhtesem seylerle karsilasiyor. Fakat onun muhtesemliğinde öbür muhtesemliği göremiyor. Daha önce gördüğüm seyler vardi, uluslarin ezilmesi, siniflarin ezilmesi, vs. bu konularda gerçekten deneyimlerim, okumalarim vardi. Fakat escinseller açisindan bir nokta çok eksikti, özellikle yasam boyutu, kadin erkek iliskileri boyutu çok eksikti. Heteroseksizmin çözümlenmesi benim kafamda bakis açimin bütününü derinlestirmeme yol açti. Kaos’u ilk Ülker sokakla ilgili aldim, lezbiyenler ve geyler bu konuda ne söylüyor diye ve Türkiye’deki


Söyleşi lezbiyenlerin ve geylerin durumu hakkinda bilgi sahibi olmak için. Ama Kaos GL’yi okuyunca baska seyler de öğrendim. Randevularimi iptal edip, eve kapanip bütün sayilarini okumaya basladim. Daha önceden birkaç kere okumustum ama arka arkaya bu yoğunlasma üzerine okumanin farkliliğini gördüm. Hani insanlar bazi seyleri niye anlamiyor, niye bazi seyleri görmüyorlar? Çünkü okuduklari seyle iliski kurmuyorlar, hani bir yazidir, okuyup geçip gidiyorlar. Ama bu yoğunlasma üzerine okumam baska seyleri gösteriyor, sen onunla bulusmaya basliyorsun, bana çok sey öğretti. Gerçekten özellikle bu son süreçte bakis açimi derinlestirdi. Sokak sanatçilari da bu çalismanin sürecinde bir yöntem olarak ortaya çikti değil mi? Tabi tabi. Amaç seydi, bu sadece bir çalisma olmasin, ortaya çikarabildiklerimizi asma noktasinda deneyimler yasayalim. Toplumun genel bir dislamasi söz konusuydu. Acaba bizler bunu asabilir miyiz, hem de dislayanlari yan yana getirerek bunun nedenlerini çözebilir miyiz? Açtiğimiz atölyede erkekler, kadinlar, travestiler, sokak çocuklari, hirsizlar, kağitçilar, kadin seks isçileri vardi. Kitapta çok kisa bahsettim saniyorum. Bir araya geldik, tüm bunlari çözecek bir atölye çalismasi olarak basladi. Herkes kendine göre bir sey üretecek ve bunlar yan yana gelecek diye düsünürken bu basta çok zor oldu. Kimse kimseyle birlikte olmak istemiyordu. Korkunç bir direnis basladi. Gruplar nasil bir araya geldiler? Farkli çevrelerden arkadaslarim vardi, sokaktan, okuldan, oradan buradan insanlari çağirdim. Öğrenciler medyaya karsi toplumda alternatif iletisim ağlari yaratmak için katildilar. Mahalle mahalle dolasip insanlara derdimizi anlatiyorduk, orda gruplar örgütlüyorduk. Gültepe’den 25 yaslarinda çingene kabadayilari falan örgütledik. Medyanin sokaklarinda yaptiklarina karsi ciddi tepkileri vardi, özellikle sokaklarda. “Biz kendi medyamizi yaratalim, var misiniz, Misafir olsun ismi” diye bir örgütlenme doğdu. Bir sürü insan bunun için katildi.

Toplumun diğer kesimiyle iliski kuramiyoruz, bir araya gelelim, hepimizin dilini içeren ya da asan bir dil yaratalim, ifade edildiğinde herkes kendini bunda bulsun, hani gerçekten alternatif olsun, diye düsünüyorduk. Sadece kuru yaziyla bunun olmayacağini fark ettik. Sanat en iyi iletisim yoluydu. Onun için bir sokak tiyatrosu kuruldu. Ülkücülerin çok yoğun olduğu yerlerde baris oyunu oynadik. Yerlere tabutlar kondu, biri asker oldu, biri gerilla oldu. Üstelik oyuncular da travestilerdi. Bu kadar açik seyler oynadik sokaklarda. Muazzam tezahüratlarla karsilasti, çünkü dili çok sorguladik. Bir araya geldiğimizde gördük ki, iliski kuramiyoruz, herkesin her kelimeye verdiği anlam ayri. Hakim dil iliski kurmamizi engelleyen bir durumda. Farkli diller yaratmak zorundayiz. O zaman renklerin dilini, çamurlarin dilini kullanmaya çalistik. Herkes kendi tarihini, kendi hayatini birbirine anlatmanin yollarini sadece teorik anlatimlarla değil, bu tür bir deneyimle bulmaya basladik. Bir atölyeydi orasi ve her türlü ifade biçimine, dile izin vardi. Tiyatro grubu bundan çikti. Büyük bir sergi salonunda sergi yaptik. Orasi bizim garip garip eserlerimizle doldu. Satildi da. Üç dört kirayi oradan karsiladik. Sokakta tezgah kurduk. O tezgahta maskeler sattik, en çok yaptiğimiz seylerdendi maske. Tam bunlar gelismeye basladiği anda, ilk dergimiz çikti, dört bin bastik, çok kisa zamanda tükendi, üstelik parasi da geldi, yani bu kadar ciddi seyler olurken birden bire bu komplo gerçeklesti ve ben içeri girdim. Ben olmadiğim için bitti diye anlasilmasin. Komployla, atölye bomba imal atölyesi oldu. O kesimler zaten çoğu gayri mesru insanlardi, muhalif öğrencilerdi. Sokak çocuklarina iskenceler yapildi, travestiler tehdit edildi, “siz bunla birlikte olursaniz hepinizi öldürürüz” gibi. Yani travestiler sokak çocuklariyla görüsseler Pinar’la görüsmüs olacaklardi. Bu siddet dolayisiyla birden herkes birbirinden uzaklasti. Biz devam edemedik. Yaptiğimiz seyin doğru mu yanlis mi olduğunu sinayacak imkanimiz olmadi, çok iyi basladik, çok çabuk sonuçlar verdi ama kendimizi sinayamadik, buna izin vermediler.

Transeksüeller biyolojik olarak bedenlerinde değisiklik istiyorlar ve bu da doğal olarak toplumsal cinsiyetten bağimsiz bir değisiklik olamiyor. Bedenlerinde kadin ve erkek tarihinin karsilasmasini transeksüeller günlük hayatlarinda nasil yasiyorlar? Transeksüeller ya da travestiler kendilerini kadin olarak hissettiklerini söylüyorlar ama bu onlari erkek egemen bakis açisindan kurtarmiyor. “Benim içimden yumusak, ince, kibar seyler yapmak geliyor” diye konusuyorlar. Toplumsal olarak öğrenilmis olan birçok aliskanliğimizi, transeksüeller ve travestiler egemen bakis açisiyla kadinlarin özünde de varmis gibi algilayarak bunun kendi özlerinde, kendi içlerinde olduğunu iddia ediyorlar. Mesela benim içimden böyle yürümek geliyor, diyor ama aslinda o yürüyüs kadinin kendi doğal yürüyüsü mü, kadinin kendi içinden gelen yürüyüs mü? Ya da o göz süzüs, ense kiris gerçekten kadinin özünde olan seyler mi? Değil. Travestiler kadinlari erkek bakis açisiyla algiladiklari için, onlar da böyle bir kadin olma yoluna giriyorlar. Fakat yine de klasik bir kadin olamiyorlar. Toplumsal olarak kadina çocukluğundan beri yüklenmis cinsiyet rolleri ve aliskanliklari onda belli huylar, korkular, belli aliskanliklar gelistiriyor. Travesti ve transeksüeller tüm bu aliskanliklardan muaf olarak doğrudan doğruya giriyorlar kadin olma dünyasina. Ayni korkulari, kaygilari, duyarliliklari belki yasamiyoruz. Duygularimiz onlar gibi islemiyor. Çünkü bizim bu duygularimiz, duyarliliklarimiz bizim özümüzde biyolojik olarak bulunmus olan seyler değil, toplumsal olarak olusmus seyler. Treavestiler ve transeksüeller ise erkek dünyasinin deneyimlerini yasayarak, kendini erkek gibi hissetmediği için belki bunu sorgulayarak, ama avantajlarini ve aliskanliklarini yasayarak kadin dünyasina daha çok biçimsel anlamda bir giris yapmis oluyorlar. Bu onlari gündelik yasamda çok etkiliyor. Son derece kadinsi ama kadinlarin hiç de cesaret edemeyecekleri kadar da o kadinsiliği sergileme konusunda son derece rahatlar. Çok ilginç seyler vardi,

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 41


Söyleşi travestiler erkeklerden harem kurmaktan bahsediyorlardi. “Kadinlarin intikamini alacağiz, merak etme, adamlar bir sürü harem kuruyormus, bak biz de kurduk, benim alti tane var”. Ancak bir erkek bunu yapabilir. Hiçbiri bir pezevengin korunmasina ihtiyaç hissetmiyorlar, genelde onlar kendileri yapiyorlar bu kadin satis isini. Erkekler onlardan korkuyor. Erkeklerden daha iyi dövüsüyorlar genelde. Bunun nedenini de söyle açikliyorlar: “Biz hem kadinin dövüs tekniklerini kullaniyoruz, hem erkeğin”. Yani “hem yumruk atiyoruz, hem saç çekiyoruz, hem isiriyoruz. Bir erkek ona kadin gibi dövüsüyor diyecekler diye saç çekmeye utanir. Bizim için fark etmiyor”, diyor mesela. Ama kadin olan seks isçileri mutlaka bir erkeğin korunmasindalar ve genelde pazarliği erkekler yapiyor. Travestilerin erkeklerle kurduklari iliskiler daha çok metres gibi. Erkeklerin nasil bir “metres”i olur, travestilerin sevgilileri de öyle, genelde “kocam” der ama “evdeki kizim” der gibi söylerler. Kesinlikle özel hayatlarina karistirmiyorlar. Yani bir erkek travestinin özel hayatina, diğer travestilerle iliskilerine karisamiyor zaten. Genellikle kendilerinden genç çocuklarla sevgili oluyorlar, bu da çok ilginç. Kadin da genelde kendinde daha büyük, biraz daha güçlü birisiyle birliktedir. Orda bile bir ataerkillik var. Travesti daha egemen konumunda, en azindan klasik kadinin rolünü oynamiyor. Kendinden genç bir erkek, onu seviyor, bakiyor, giydiriyor, yediriyor, içiriyor, arada bir koluna takip gezdiriyor mesela. Bunlar aliskanliklarin devam etmesi boyutu. Tüm bunlara rağmen en büyük sorunlari kendi yasadiklari üzerine ikinci kez düsünemiyorlar. Sohbetler derinlestikçe arada yasadiklari deneyimlerin ya da karsilasmalarin onlarda ne gibi duygular yarattiklarindan bahsediyorlar ama bu konuda çok fazla düsünmüs değiller. Bir erkek tarihi yasamisken birden kadin olmak gerçekten müthis bir karsilasma, ama bunu çok fazla ifade edemediler. Bunun ne olduğu belki daha kapsamli sözlü tarih çalismalariyla ortaya konabilir, ya da kendilerinin bu konuda atölye yapmalariyla, yasananlar üzerinde yoğunlasmalariyla ortaya

KAOS GL Sayfa 42 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

çikabilir. Yoksa genelde erkek tarihlerinin isine gelen yanlarini kullanarak, islerine gelmeyen durumlarda da kadinlari nasil algiliyorlarsa onla birlestirerek böyle bir sey olusturmuslar. Onlari ben belli anlamlarda avantajli olarak düsünüyorum, bu kadar dislanmasalar. Dezavantajlari bu alana egemenliği tasimak oluyor. Egemen konumda olmayi öğrenip, ezilen konuma geçiyorlar. Tabi onlar da emekçi ailelerin çocuklari, sinifsal su bu ezilmislikleri var ama cinsi anlamda egemenlik iliskileri var. Birden bire cinsi anlamda da ezilen konuma geçmeleri bunu tam da yasamamalarini sağliyor. Toplumsal dislama olmasa aslinda çok güçlü seyler kurabilirler. Ben bunu anladim aslinda, travestiler kadin değil. Ya da kadin olmak biyolojik bir dönüsümle ilgili bir sey değil. Kadina atfedilen ya da kadina giydirilen giysiler ya da roller ya da aliskanliklar değil. Travstiler böyle iste, biyolojik bazi değisiklikler yapiyorlar, o rolleri biçimleri aliyorlar ama tarihlerinden kopmuyorlar bunu yaparken. Ama baska bir seyle karsilasiyorlar. Değisim, kadin olduklari için değil, erkekler onlara baska türlü davranmaya basladiklari için gerçeklesiyor. Çizginin bu tarafina geçtiklerinde birdenbire eski kendilerini, erkeği tanimaya basliyorlar ve erkeği erkek olarak değil karsi cins olarak tanima ve iliski kurma imkani taniyorlar. Kendi tarihlerinin disina çikarak kendilerine bakmis oluyorlar ve bu da ciddi bir hayat bilgisi yaratiyor. Genel olarak erkekler ve kadinlar hakkindaki konusmalarindan çikardiğim sey çok ciddi bir hayat bilgisi. Karanlik kulvarlarin gizli bilgisi diyebilirim aslinda. Erkeklerin onlardan ürktüklerini gördüm. Kadin seks isçilerinden asla korkmayanlar, “ne de olsa erkekler, ne yapacaklari belli olmaz” deyip onlardan korkuyorlar. Çok garip aslinda travestiler daha çok eziliyorlar ama kadinlara göre yarattiklari garip bir korku var. Belki çok dislaniyorlar, daha çok nefret ediliyorlar, ama erkekler tarafindan daha çok ciddiye aliniyorlar. Onlarin hayatinda bütün kadinlik, erkeklik, toplumsal aliskanliklar, roller üzerine binlerce sey üretebileceğimiz korkunç bir birikim var.

Kendi öznelliklerinin yani sira travesti ve transeksüelleri escinsel alt kültür çevresinde nasil ele aldin? Travesti ve transeksüller aslinda sadece kendilerini karsi cins olarak hisseden kadinlar ve erkekler değiller. Özellikle escinsel kimlik mücadelesinin belli bir güce, asamaya ulasmadiği ülkelerde, toplumsal kesimlerde açiğa çikma arayisi escinsel kimliğiyle olmayabiliyor. Çünkü escinsel kimlikle ortaya çikmanin çok daha farkli bir özelliği var. Sen kadinlik ve erkeklik rollerini reddederek ortaya çikiyorsun. Bu bütün her seyi parçaliyor olman anlamina geliyor, bunu göze alman çok zor. “Ben rolleri kabul ediyorum ama bunu değil de öbür rolü seçiyorum demek” aslinda daha kolay. Travesti ve transeksüellerin yasadiklari kosullar çok daha zor ama bu yolu seçebilmek daha kolay. Üçüncü bir yolun olabileceğini ya da iki rolden birini tercih etmek zorunda olmadiğini düsünebilmek, bunu deneyimleyebilmek ya da bunu insanlara anlatabilmek daha kolay. Insanlarin en çabuk anlayabileceği “demek ki bunlarin içinde hormonal sorunlar var”. Varolan kadin erkek iliskilerinin disina çikmanin sadece biyolojik bir bozukluktan olabileceğini düsünüyorlar ve travestiler, transeksüeller de bu toplumsal kabulü daha çabuk uygulayabiliyorlar. Ben travestiler ve transeksüeller arasinda %70’inin gey olduğunu biliyorum, çok abartili gelecek ama gerçekten öyle. Daha ucuz diye gelenler disinda, onlara gelen müsterilerin %90’inin kendine çevre bulamamis, ortam bulamamis, ama daha çok erkeklerle beraber olmak isteyen erkekler olduğunu düsünüyorum. Özellikle bir travesti ameliyat olduktan sonra niye müsterisiz kaliyor, neden müsterisi azaliyor? Burada sorgulanmasi gereken bir sey var. Çoğu gey onlarin arasinda bir süre kaliyor, sonra tekrar travestiliği birakiyor, bir is buluyor, ama gey olarak hayatini sürdürüyor. Yani özellikle Türkiye gibi ülkelerde geyler geyler diyeceğim çünkü gerçekten lezbiyenler yok o iliskilerin içinde- ve travestiler çok birbirlerine değerek gelisiyorlar. Alt kültürel anlamda çok kopuk değiller birbirlerinden. Belki


Söyleşi yasadiklari mekanlar, üsluplari, dilleri, sinifsal olarak çesitli farkliliklari var. Ama bu aradaki ayrimin kopuk olmamasi karsilikli bir etkilesim içinde gelismelerini sağliyor. Ama escinsel alt kültür gelistikçe o toplumda, travesti ve transeksüel altkültür bundan uzaklasiyor, kopuyor, daha çok daraliyor. Escinsel alt kültürün gelisememis olmasiyla bağlantili olusan bir çevre iliskisi aslinda. O yüzden çevre demistim. Hatta burada belirteyim, kitapta bir dizgi hatasi olmus ben escinsel alt kültürün çevresinde demistim, kitapta içinde yazmislar. Kitapta “anlama çabasi” ve “insanlarin yasadiklari üzerine ikinci kez düsünmeleri” sik sik tekrarlanmis. Bunlardan ne anliyorsun? Insanlarin yasadiklari üzerine ikinci kez düsünmeleri neden zor oluyor?Dislayanlar neden ikinci kez düsünmedi? Kitap gerçekten bir anlama çabasiydi ama bunu çok da iyi becerdiğimi düsünmüyorum. Çünkü anlamak içsel bir yolculuğu gerektir, kolay bir is değil. Bir kelimeye doğru anlam verenin hayatinda büyük siçramalar yasayacağina inaniyorum. Hani siradan bir kelimeye bile doğru anlam vermek. Bizim genelde yaklasimimiz öğrenmek, bilgisel bir çoğalma sağlamak. Çünkü bilgi bir iktidar imkani yaratan, güç yaratan birsey. Fakat anlamak varolusla ilgili bir sorun. Yasama yabancilasmayi tersine çeviren bir yaklasim. Kendimize, yasamimiza, herseye karsi bir yabancilasma yasiyoruz. Bu yabancilasmayi yasarken aslinda öğrendiğimiz hersey bu yabancilasmanin içine oturuyor, yabancilasmayi ortadan kaldiran seyler olmuyorlar. Bunu da güçlendiren aliskanliklarimiz, bizde içkinlesen egemen ideolojiler. Bunun disinda bir hayatin olabileceğini çok fazla düsünmüyoruz. Yabancilasmanin disinda aslinda insan olarak, varliklar olarak, çok kötü yenilmis durumdayiz. Yarattiğimiz seylerin yenilgisini yasiyoruz. O yüzden yenilgili olmanin getirdiği ruh hali anlamamizi çok zorlastiriyor zaten, çok parçalanmis ruhumuz, kendimiz olmaktan çikmisiz. Sürekli bir belirlenme içinde yasiyoruz

ve neyin bizi belirlediğinin bile farkinda değiliz. Bu yabancilasmanin içinde anlama çabasi kendini yaratma çabasinin bir baslangici oluyor, kendinle bulusma çabasi. Yoksa baska birseyi öğrenmekle bunun bir ilgisi yok. Öğrensen nolacak, öğrenmesen nolacak? Niye öğreniyorsun? Niye baska bir insanin hayatini öğreneceksin, sana ne? Ama anlamak daha farkli. Anlamak gerçekten kendinle bulusmak, yanindakiyle bulusmak, yeniden yasama baslamak gibi bir yabancilasmayi asma arayisi. Bu arayisi ne kadar bilinçli sürdürüyorum, ne kadar doğru sürdürüyorum, o konuda birsey diyemem, yani ben çok iyi bir arayisçiyim diyemem. Arayis var, ama bunun yöntemini zamanla bulucağiz heralde. Ben kendime göre bir yöntem bulacağim, bu yöntemi gelistirecek arkadaslarim, söyle bir yöntem gelistirelim diyecekler. Ama bence anlamakta inat önemli, yani ben anlamak istiyorum. Yani onu bunu sunu değil, herseyi anlamak istiyorum. Yasama anlam vermek istiyorum ve tüm hücrelerimde hissetmek istiyorum herseyi. Yabancilastiğimiz, iktidari üreten, egemenliği üreten, siddeti üreten ve beni mutlu etmeyen yani ruhumu sürekli ağlatan yasamin disinda da baska türlü bir yasam olabileceğini bilip bunun imkanlarini yaratan bir güçlenme, iradelesme arayisi. Bir baskasini anladiğin noktada kendini, herseyi daha iyi anliyorsun, yasadiğini hissediyorsun. Ben yasadiğimi hissedemiyorum mesela su anda. Bir yasam arayisi var, bu arayis beni ayakta tutuyor ama yasadiğimi hissedemiyorum. Hiçbir zaman hissedemeyeceğim heralde. Egemenlerde böyle bir anlayis çok fazla gelismiyor. Varolan yabancilasmada bir nebze de olsa pay aliyor ve ordaki konumunu, yasadiği seyi mesru görüyor. O yüzden daha az sorguluyor kendisini ve suçlu olduğunu ruhu hissettiği için bundan da kaçiyor aslinda. Sanki yüzyüze kalacaği gerçekler, kendisiyle karsilasmak, kendisinin ne haline geldiğiyle karsilasmak onu korkutuyor. Ezilen için de kendisiyle karsilasmak zor aslinda. O da kendi suç ortakliklarini görecek, boyun eğmisliklerini görecek,

köleliklerini görecek ama, zaten bunu hissettiği için ya da su ya da bu sekilde bildiği için bu karsilasma onu korkutuyor. Diğerinin mutsuzluğu biraz daha ruhuyla yaptiklarinin bulusmamasiyla ilgili birsey, ama onun kendisiyle karsilasmasinin vereceği aci çok daha fazla olacaği için bundan kaçiyor. Bütün egemenler için sözkonusu bu, sadece Ülker sokakta dislayanlar açisindan değil, erkekler için de sözkonusu, egemen kültürler, uluslar içinde sözkonusu. Çünkü onun egemenlik üzerinden kurduğu bütün bir yasam çökecek o zaman. Bu da çok tehlikeli. Varlik gerekçeleri ortadan kalkacak. Çünkü kendi varliğini ona göre anlamlandiriyor, bütün anlamlari çökecek. Oysa ezilenler o anlamlari egemenler kadar güçlü kurmuyorlar ya da o anlamlarla bulusmus bütünlesmis değiller. O yüzden daha çabuk yikilabilir, hani kaybedecek birseyi olmamak derken, sadece para, mal mülk, san söhret değil kaybedeceği seyler, egemenler için doğrudan doğruya bütün yasamini kurduğu anlam ağlari. Direkler yani aslinda onun binasini tutan. O direklerin tek tek yikilmasi onda belki ölürüm duygusu yaratiyor. Ben baska türlü varolamam duygusu. O yüzden de korkuyor biraz. Bu noktada egemenlerin içinde çok ciddi güçsüzlük barindirdiğini düsünüyorum. Egemenlik aslinda güçsüzlükle güçlenen birsey. Egemenliğin ortadan kalkmasi noktasinda egemenler sifir olurlar, hani büyük generaller apoletlerini çikardiklarinda silik, zavalli adamlar olurlar ya, erkeklerin erkekliğini ortadan kaldirdiğinda düserler hani zavalli olurlar. Ama ezilen konumsuz da varolmanin yolunu öğrenir, biraz onun getirdiği bir güç varolduğunu düsünüyorum ezilenlerde.

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 43


Öykü

Ter Masallari - 4

Kolras Kinov Sarmut. A. Ikarus sarmutaikarus@yahoo.com

Ebru ile Gani’ye Sevgili Paras, Ben hiç bilmezdim, meğer ben hiçbir sey bilmezmisim. Bunca yillik kadinim, bir katile asik olabileceğimi, onsuz saadet olmaz diyeceğimi söyleseler vallahi inanmazdim. Adim Mekselina. Yillardir sokaklardayim. Hammamizade Büllük Efendi’nin siirlerini okurum yalniz basima kalinca. Bir de Tay Karus’un Beden Masallari’ni okuyorum simdilerde. Mistik, fantastik seyler okumayi seviyorum, n’apiim. Biraz da benim gibi kadinlarin halinden anlasin istiyorum okuduğum kitaplar. Nolyanli Sems-i Nazik Efendi’yi de severim. Ha bir de yeni bir yazar çikmis, Sazenus...aldim ilk kitabini Pekkkâlâ Sfenks Nerde ki? Bak sen kitabin adina, kaç tane k harfi birden kullanmis. Inadina... Nerden bulurlar bu isimleri ve ne cesaret. Sfenks ile ilgili herhangi bir seyi sorgulamayi niye akil ederler, neden bu insanlar böyle Paras? Baslarina geleceklerden de korkmazlar mi? Sfenks neredeymis? Ay sana ne? Kurcalama Sfenks’i mfenksi!! Fakat herkes pek methetti Sazenus’un bu ilk kitabini. Pek yakinda yasaklanir, hemen al oku dediler. Ben de aldim sakladim, yakinda okicam. Senin sütununda bahsini ettiğin Fildisi Hamami’ni aradim aradim ve nihayet buldum Paras. Sana o mektuplari kimler yaziyor, kimler bu hamamdan bu kadar sitayisle söz ediyor bilmiyorum ama Karana’yi karis karis taradiktan sonra geçen gün sabahin besinde buldum o hamami. Azimle s’aapan tasi delermis, deldim ben de. Buldum Sarmut’un mabedini. Sabahin besinde, sabah ezanini mütaikiben kapilar açildi Paras, inanmazsin ama öyle güzel bir isik yayildi ki o kapilardan, içerden, içerdeki dünden kalma buhardan disari, üstüme üstüme... Geeel, geeel! diye çağiriyordu sanki beni. Sanki zifaf gecemi geçirmek üzere gireceğim gerdeğe de sirtima dostlar yumruklarini

KAOS GL Sayfa 44 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

vuruyorlar...öylesine bir ritüel, öylesine yürek hoplatici bir ayin...ve sanki bir hamamda neler yasayabilirim bilmiyormusum gibi yüreğim ağzimda, niyeyse. Hamama girer girmez, killi mi killi, muntazam burnunun altinda pos biyikli bir yiğit bana “Hosgeldin Mekselina!” dedi. Ben de, adimi nerden biliyor diye telaslanmadim bile ve sanki ezberletilmis replikler ağzimdan dökülüyormuscasina “Tanistiğimiza memnun oldum, Mernus,” dedim, demisim. Dedim demesine de bu Mernus’u nereden taniyorum ki onu görür görmez ağzimdan adi döküldü, “Biz de seni bekliyorduk Mekselina, Sarmut ile Kolras birazdan gelirler, lütfen su Dreampills’den bir tane yut, bu hamamin birinci kurali,” dedi. Sasirdim ama Mernus’un ses tonu, gözlerinden yayilan güven isiklari bana zehir olsa içirirdi. Uzattiği Dreampills’den bir tane ağzima atarken “Sarmut’u duydum da, Kolras da kim?” diye sordum. “Onu da birazdan tanirsin, görür görmez taniyacaksin eminim,” dedi Mernus. Ağzima attiğim Dreampill boğazimi yakaraktan mideme zink diye oturduğunda benim ayaklarim yerden kesilmisti bile. Üstümde, Karana’nin tek gey bari’nda sabahtan aksama kadar bulasik yikayip, servis yapmaktan sararmis atletim, servis sirasinda onun bunun minciklamasina maruz kaldiğindan parmak izi dolu taytim havalarda uçusuyor gözümün önünde, ve ben anadan doğma buluyorum kendimi Fildisi Hamami’nin saf mermerden göbek tasi üstünde. “Su pestamali sar üstüne, ne olur ne olmaz,” diyor sasi bir insan azmani. Dağ gibi bir herif. Ama bir tuhafliği var. Üstüme pestamali örterken, “Sarmut ile Kolras birazdan gelirler, sen biraz dinlen,” diyor. “Sarmut’u duydum, bu hamamin prensesi demislerdi, zaten ben de onun için geldim, ama hamama girdiğimden beri bir Kolras’tir gidiyor, kim bu yahu? Sen de kimsin?” diye soruyorum. Sasi

yarma, “Benim adim Toro,” diyor, “Ben Sarmut’un asistani, onun koruyucu meleğiyim.” “Ben sabahin besinde geldim diye endiseleniyordum, kimseyi bulamam diye, sen ne ariyorsun bu saatte bu hamamda?” “Ben buradan hiç ayrilmam. Ayrilamam. Sarmut ve arkadaslari ne zaman gelirse gelsin, benim görevim efendim Sarmut’un hamam sefasinda rahat ve huzurlu olmasini sağlamaktir. Sen de zorlama kendini Mekselina, anlayamayabilirsin, Sarmut’un bu hamam ayinleri sirasinda evrensel ruha neler kattiğini, yitik ruhlari nasil tamamlayip onlari tastamam edip hayatin kollarina yeniden nasil yolladiğina ve Karileri... ” “Kariler mi?” demisim. “Bu kelimeyi duymadin,” dedi Toro. “Ama Kariler, devrimci asiler değil mi? Ne alâkasi var bu hamamla?” “Yok tabii, ne alâkasi olabilir ki. Asiler ve hamam. Kel alâka. Lütfen unut karileri. Sen Sarmut ile Kolras’i bekle.” “Kolras da kim ya?” “Kolras sana kendini tanistirirsa geldiğinde anlarsin kim olduğunu, benim haddim bu kadar, hadi iyi terlemeler Mekselina. Ha, göğsündeki ve vücudunun geri kalan kismindaki killari aliversen bir, benden sana abi nasihati, Sarmut için farketmez ama bildiğim, duyduğum kadariyla Kolras Kinov tüysüzlerden hoslanirmis.” “Kolras Kinov mu? Kim bu yahu?” “Dostoyevski okumadin mi hiç? Suç ve Ceza’yi?” “Okumadim, n’olcek?” “Belki Kolras’i tanidiktan sonra okursun, çook çook eski zamanlarda yazilmis bir roman.” “Hii.” Toro gözden kaybolur kaybolmaz hamamda tur atmaya basladim. Herkes bana bakiyor, sanki herkes beni bekliyor, beni taniyor gibi. Ne bakiyorsunuz diye seslenecek değilim elbet, benim gibi güzel bir kadini görmüsler, pestamal altindaki bu


Öykü kalçalari avuçlamak hayalleriyle bakiyorlardir diye düsünürken yanimdan bir afet geçti. O da kim dememle kolumda bir yanma hissetmem bir oldu. Kolumda bir çizik usul usul kaniyor. N’oluyo yaa diye yanimdan geçene baktim. Sevgili Paras, inanmazsin, kendi gözlerinle görmen lazim...gerçekten bir afet, ben böyle güzel bir oğlan görmedim, ama kolumu yakanin ne olduğunu da gördüm o anda. Afet oğlanin her yani dikenle kapliydi. Kollari, boynu, bacaklari...her yani. Pestamali nedense göğüs üstünden sarmisti. Kolumdaki çiziği bos bir bölmede su ile yikadiktan sonra yeniden çiktim salinmaya ortaliğa. Baktim hamamin saunasinin kapisi önünde uzun saçli bir adamla konusuyor dikenli oğlan. “Merhaba Sarmut,” dedi dikenli oğlan. Aman tanrim, demek Sarmut dedikleri bu ufak tefek uzun saçli herif. Ben de neler bekliyordum. “Nihayet gelebildin,” dedi Sarmut. “Biz de seni bekliyorduk Kolras”. Ben, Sarmut’un kastettiği “biz”in birazdan saunadan çikacak birisi, ya da birileri olabileceğini sanirken, Sarmut bana döndü: “Hosgeldin Mekselina. Gel de seni Kolras Kinov ile tanistirayim. Buraya onun için gelmedin mi zaten?” Bilmem, öyle mi yaptim. Evet, içimden bir ses öyle diyor, ben bu dikenli oğlan için gelmisim. Hatta ona sarilmak için can atiyorum. Neyse, lafi uzatmiim, tanistik Kolras ile. Gencecik bir taze, ama daha el sikisirken fark ettim—ki onu sevdiğimi, ona asik olacağimi nereden biliyorsam, bu bilginin verdiği güvenle sarilmisim eline—canim yanmadi. Hatta az önce yanimdan bir yabanci gibi geçerken attiği çiziğin yaktiği kadar bile canimi yakmiyordu. Oysa elleri de dikenliydi. “Bana Rodya da derler, ya da tersten okursan Ay d’Or, yani altin ay.” Ayin gümüsi olduğunu bilirim ben, ama Kolras altin aydan bahsediyordu. Ne demek istediğini hiç mi anlamadim ama ne me gerek, kurcalarsam belki cahil olduğumu sanir da bana ilgi duymaz diye korktum. Göbek tasina oturduk, yanyana. Katilmis Kolras. Yadirgamadim hiç, niyeyse. Ağzim hafifçe açik,

hi...hi...diyerek dinliyorum. Herkes bize bakiyor. Hukuk okuyormus. Acilardan geçerek, tipki Raskolnikov’un yaptiği gibi toplumu pislik insanlardan temizlemekmis amaci. Kardesi Kubi’yi ariyormus. Bir hatasi yüzünden mi ne Sfenks Kubi’yi bulmus olabilirmis. Benim yüzümden kardesim öldürülmüs olabilir diye endiseliydi. O bana Kubi dediği anda, hamamin duvarinda sanki bir makineden film izliyormusum gibi Kubi’nin basina gelenlerin özetini izlemeye basladim. Kanris gezegeninde askerlik yapan ve asilerin ellerini kollarini kesen ve Sarmut ile sevistikten sonra Sfenks tarafindan öldürülen Kubi’yi. Memleketi Atrapis’i terk etmis, baskent Karana’ya gelip bir tabelacinin yaninda çalismaya baslamis. Sonrasi yok...sisler...buharlar içinde kayboldu Kubi. “Bir bulsam kardesim Kubi’yi. Acilarina son vermek isterdim. Hani Rodya’nin kizkardesinin acilarina son vermek için onu öldürmesi gibi.” Prenses Sorokina’yi da o öldürmüs. Nutkum tutulmus bakiyorum Kolras’a. Sorokina da kim diyemiyorum. Kubi’nin memleketi Atrapis’in ileri gelenlerindenmis Sorokina, sonra öğrendim, hatta kizkardesi Anna Kiranana da bu yüzden asilere katilmis. “FIT,” dedi, “FIT ayarliyor bütün bu rastlantilari.” FIT’i duymustum, su perdesiz evlerde oturan insanlarin kurumu. Gezegeni devrimci asilerden korumak üzere kurulmus gizli örgüt. Sfenks’in emirlerini uygularlarmis diye de duymustum. Toro bizi dinliyor gibi geldi. Deniz aslanlarina benzeyen dugonlari andiriyor Toro. Deniz ineği yani. Hantal görünümlü ama çok çevik, dev bir balerin gibi dolaniyor, hatta sekiyor göbek tasinin etrafinda. Konustuklarimizi mi dinliyor diye düsünüyordum ki Kolras kendisini dinlemediğimi sandiği için kirilir diye biraktim Toro’yu izlemeyi. “Alonya Ivanovna’yi ben öldürdüm.” Öyle söylüyordu ki sanki Alonya teyzeyi en çok ben tanirim. “Tanirsin ya. Tanimaz misin? Tefeci kadin. Sadece tefecilikle değil, masum insanlarin hayatlarini karartmak

deyince aklina gelen her türlü pislikte onun parmaği vardi. Ben de...bu gidise bir dur demek istedim, dedim de.” Soramiyorum, Allah kahretsin, soramiyorum bu kahramanliği niye üstlendin diye. Zaten dikkatimi de dağitip duruyor bu Kolras çünkü ikide birde düsmekte olan pestamalini göğüs üstü hizasina doğru çekistirip duruyor. Dikenlerini saklamasina ne hacet, zaten her yani diken. Dikenleri baskalarini acitacak gibi duruyordu Kolras’in. Ben, hayatimda bu kadar güzel bir insan görmedim Paras. Yakisikli miydi? Bilmiyorum, ama acisi, kederi o kadar sahiciydi ki... Siir gibiydi Kolras. Acilarla yoğrulmus belli. Siir gibi canim yanarak yiyesim gelmistir onu, ama simdilik susuyorum. Ben siiri çok severim Paras. Siirin ve klasik müziğin insani, ağir kamilliğin, usulluğun, yavasliğin insani dinginliğe, doygunluğa, hatta vahdete götürdüğünün belirtileri, yollari, araçlari diye bilirim. Keskin sirke olan kisi bu yolu bilmez. Kolras, katillerin sahi. Katillerin krali, belli. Karilerin efsanesi. Kari olduğunu inkâr edip FIT’e katilan kardesi Kubi’yi Sfenks’e ihbar ettiği bile söylenmis de, Habil ile Kabil gibi kardes katili olarak kaziyabilirmis onu birçok kisi zihnine. Nereye gitse, oradan kovulurdu. Dokuz... doksan dokuz köyden. Ölsün o, ölsün... “Siz benim ailemsiniz. Hepinizi çok sevdim, öyle sevdim, ölesiye...öldüresiye sevdim,” dedi Kolras sadece. Evet, birçok cana kiymis Kolras. Önce borçlardan kurtulmak için bütün tefecileri...sonra da son tefeciyi. Suçu bu ise, cezasi da yapayalniz kalmak olmus. Iç huzurunu yitirmis ama. Sonunda, dedim ask bu olsa gerek. Sarildim ona. Her yanim, bedenimin her hücresi Kolras Kinov’un dikenleriyle dağlandi ama kimin umurunda. Dikenli bir gül bahçesine düsmek gibiydi Kolras’a sarilmak...bütün geçmisimi, bütün geleceğimi, varolusumun varini yoğunu kucaklamak gibiydi. Kucakladim ben de. Pekâlâ, Sfenks nerde? Ya gelirse, ya bu ani onun iradesine hakaret addeder ve canimiza okumak üzere gelirse? Ben Sfenks korkusu ile unutmusum dikenlerini Kolras’in. O da, dikenlerine aldirmayana sarilivermenin özlemiyle

KAOS GL Ocak - Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 45


Öykü farketmemisti pestamalinin göğüs hizasindan asağiya iniverdiğini. O zaman gördüm göğüslerini. Bunlar sahiciydi. Kendimi değil, onu incitmemeye gayret ederek usulca elini tuttum ve az önce kolumu yikadiğim bölmeye çektim Kolras’i. Pestamalini indirdim usulca. Kadin. Düpedüz kadin bu. Tamam, ben de kadinim ama benim bacak aramda erkekliğim hala duruyor; onun ise bacak arasindan kan sizmasina karsin erkekliği yok. Kolras anadan doğma bir kadin. “Tefeci kadini öldürüsüm bundan iste,” dedi. Prenses Sorokina ve diğerleriyle birlikteydik, hepsi izledi tefecinin oğlunun bana tecavüz edisini. Oysa hepsi bana misafir gelmisti. Evimde para edecek ne var ne yoksa çaldiklari gibi oğlanin beni iğfal etmesine de göz yumdular. Ben de öldürdüm onlari. Bir tek oğlan kaçti. Ben de buraya kaçtim. Sarmut’un sicak kuytusuna siğindim. “Peki ya bu dikenler?” “Bilmiyorum, evden çiktiğimda basladilar büyümeye. Dreampills’den bir tane attiğimda ağzima bir ses duydum.” “Nasil bir ses?”

“Diyordu ki...sana dikenlerin yokmus gibi sarilabilecek bir babayiğit bulduğunda arinacaksin. Fildisi Hamami’na git, orada ganidir dikenlerin acisina kulak asmayacak yarali yiğitler.” Bir kez daha sarildik. Hamamin buğusunda ikimiz, iki kadin, birbirimize girmeden, yekpare olduk. Bu anlatilmaz Paras, yasanmali. Ben biliyorum artik, ben yarali bir katili seviyorum... Kolras Kinov’u. Çünkü biliyorum, bana batan ama canimi yakmayan dikenleri, onun canini yakiyor belli ki. Ben Beden Masallari okuyorum simdilerde. Dikenli beden masallari. Düs haplarinin bununla hiçbir ilgisi yok Paras. Cani yanan iyi bilir. Sfenks’in nerde olduğu da hiç umurumda değil. Gelirse gelsin. Alirsa bu cani da alsin. Yarin ilk isim bir kitapçidan Suç ve Ceza’yi almak ve okumak olacak. Ama simdiden biliyorum sanki ceza görenin bir suçu olmayacak. Varsa da o, bana göre suç olmayacak. Sarmut’un mabedi bir okul Paras. Tavsiye ederim, bir gün sen de yut su düs haplarindan bir tane. Aydinlanirsin. Artik benim gecelerimde ay altin gibi parliyor, dikenlerini bir tek ben görebiliyor,

hissedebiliyorum. Uyandiğimda sadece bunu gördüm Paras, altin renkli bir ay. Kolras yanimda yoktu. Kanepemde uyuyakalmisim. Uzaktan kumandaya dokundum, luxavizyonda bir belgesel, dugonlari anlatiyor. Toro’ya benziyor bu hayvanlar, balerin gibi yüzüyorlar suyun içinde. Zapliyorum luxavizyonu. Haberler asilere katilan asil mi asil kadin Anna Kiranana’nin kendini öldürdüğünü söylüyor. Atrapis ile baskent Karana’yi birbirine bağlayan isik hattinin önüne atmis kendini. Cesedin üstünde tuhaf diken parçaciklari bulmuslar. Kolras’i mutlaka taniyordu Anna. Ama Kolras bana Anna’dan hiç söz etmedi. Gerçek aski Anna ile mi yasamisti, yoksa benimle mi? Buna kafa yormam yersiz bence. Kadin kadina yasadiğimiz harikaydi bence. Kendimi hiç bu kadar sevdiğimi hatirlamiyorum. Bu mektubu sana çalistiğim kafeden yaziyorum. Az önce çay isteyen bir gey kardesime bardağini uzattim. “Ay!” diye çiğlik atti. Ne oldu diye sordum: “Elin,” dedi. “Elin, sanki diken gibi batti elime.” Sevgiler, Mekselina

“PUSUDAKI TEN” BERAAT ETTI “Pusudaki Ten” adli kitabin yazari ve yayincisi hakkinda “Küçüklerin maneviyati üzerinde muzir tesir olusturucu ve genel ahlaka aykiri nesriyat yapmak” suçundan açilan davada, iki saniğin beraatine karar verildi. Istanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki durusmaya, Sel Yayinlari’nin sahibi Irfan Sanci katildi. Yazar Mehmet Ergüven durusmaya gelmedi. Esas hakkindaki görüsünü açiklayan Cumhuriyet Savcisi Alpdoğan Gültekin, dava konusu kitapta eski Yunan’dan bu yana cinselliği konu alan resim, fotoğraf ve açiklayici yorumlarin yer aldiğini bildirdi. Yorumlar sirasinda sözcüklerin doğal halleriyle kullanildiğini belirten savci Gültekin, kitabin bütünü

KAOS GL Sayfa 46 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

incelendiğinde, iddia edildiği gibi halkin ar ve haya duygularini incitecek nitelikte bir kitap olmadiğini, kadin ve erkekle ilgili durumlari doğal biçimde yansittiğini kaydetti. Savci Gültekin, suçun unsurlari olusmadiğindan saniklarin beraatlerine karar verilmesini istedi. Yayinci Irfan Sanci ve yazar Mehmet Ergüven hakkinda, savcinin talebine uygun olarak beraat karari veren mahkeme, kitabin toplatilmasi konusundaki kararin da kaldirilmasini hükme bağladi. Istanbul Cumhuriyet Bassavciliği’nca hazirlanan iddianamede, “Pusudaki Ten” adli kitaba iliskin olarak, Basbakanlik Küçükleri Muzir Nesriyattan Koruma Kurulu’nun hazirladiği 29 Eylül 1999 tarihli raporda, kitabin çesitli sayfalarindaki yazi, resim ve

fotoğraflarin müstehcen olduğuna oybirliğiyle karar verildiği anlatiliyordu. Saniklar hakkindaki suçlamanin ön ödeme kapsaminda olduğu, bu nedenle kitabin yayincisi Irfan Sanci ile yazari Mehmet Ergüven’e para cezasini ödemeleri için tebligat yapildiği belirtilen iddianamede, saniklarin para cezasini ödemediği ifade ediliyordu. Iddianamede, saniklarin “Küçüklerin maneviyati üzerinde muzir tesir olusturucu ve genel ahlaka aykiri nesriyat yapmak” suçundan TCK`nin ilgili maddelerince, 786 milyon lira ağir para cezasina çarptirilmalari isteniyordu.


Canlarim, canlarim;

Ayol ne uzun zaman oldu sizlerle hasret gidermeyeli. Valla öyle özlemisim ki hasretimden uyuryazar olmusum. Geceleri bir uyaniyorum ki bilgisayarin basina geçmisim ve sizlere bir seyler yazmaya baslamisim. Evimin salonu boğaz köprüsüne bakiyor bilmiyorsunuz tabi, ve yeni modalar gereği artik salonlara perde takilmiyor. Kaç kez ahlak polisinden uyarmaya geldiler; hanfendi, anadandoğma bir sekilde lütfen salonunuzda gezinmeyin trafik birbirine giriyor dediler. Ay ne bileyim ayol uyku hali iste.

Neler yaptim bu süre içinde? Merak ediyorsunuz tabi ki anliyorum. Her halde en önemlisi ilk kez Güztanbul’a katildim. Hayal kirikliğina uğradim elbette ne yalan söyleyim. Gey etkinlikleri dediler. Ben de Ankara’dan gelen bir arkadasin yüzü suyu hürmetine katilayim bari dedim. Ay çocuk Ankaralardan gelmis eve almasan bir türlü, alsan onunla birlikte ‘harekete destek vermek’ zorundasin. Zor bir tercih yani. Ben de yüreğimin sesini dinledim; gey etkinlikleri yapilacak yaziyor brosürde bari güztanbula katilayim da, bir grup seks olur, iki 69 görürüz falan diye düsündüm. AY! Ne gezer! Bir araya gelmis bir sürü dal gibi oğlan, o toplanti senin bu toplanti benim dolasip durduk, 3 metrekare binanin içinde ayaklarimiza kara sular indi. Ben koca Istanbul’da toplam o kadar kilometre yapmamisimdir valla. Toplan toplan ayol bunun sonu nereye varacak bekleyim dedim. Elbet bir noktaya gelinecek ve akli basinda biri arkadaslar biz ne yapiyoruz, habire konusuyoruz, kendimize gelelim diyecek ve üstündekileri çikaracak derken etkinliklerin sonu geldi. Kimse kimsenin tirnağinin ucunu görmeden gül gibi etkinlikleri namusumuzla tamamladik. Neyse ki çay ve kahve ücretsizdi çocuklar gibi sevindik. Gerçi kol böreklerinin fiyatlari adina yakisir düzeydeydi

ama olsun. Biz zaten her gün kol gibi seyler yiyoruz. Ah hah haha hahaaayyyyy. (Simdi lezbiyen karilar ne banal espriler diyecekler biliyorum. Ama onlarin durumu malum zaten!) Içim disim çay oldu inanin bana. Seylan seyahatlerimde bile 3 günde bu kadar çay içmemistim. Toplantilara katilmayanlar için söyle bir özet geçmek isterim canlarim; Ilk konu 31 gösterileri... Pardon 31 mayis... ay yani 1 mayis gösterilerine katilimdi. (Ne çok dilim sürçtü) Biraz geç gideyim dedim, geç gideyim ki herkes fark etsin salona girerken. Öyle bir dalmislar ki birakin beni fark etmeyi deprem olsa ruhlari duymayacak. Birbirlerini yiyorlar ayol. Istanbul’dakiler diyor ki ay neden bize haber vermediniz, ütümüz var, ağdamiz var demez biz de katilirdik, Ankara’dakiler diyor ki valla bizim de haberimiz yoktu. 1 Mayis sabahi biz kültür merkezi mutfaği için Ankara haline alis verise gidiyorduk. Hava güzeldi. Yürüyelim dedik. Bir grup erkek gördük. O da nedir ayol grup mu var deyip bakmaya gittik, diyerek kendilerini savunuyorlar. Sanki 1 mayis kalmamis ülkede. Yan yan bakip kafami çevirdim sinirimden. Seneye daha organize olacaklarmis. Daha iyi ya öyle olursa ben de katilirim. Belki 1 Mayis gösterileri senlenir biraz, Cannes film festivaline döner. Gerçi simdi Istanbul’dakiler bozulacaklar bunu duyunca ama, Ankara’dakiler bu isi 4 yil önce planlamislardi. Ben biliyorum. Kültür Merkezi’ndeki o arka oda kütüphane değildi o zamanlar, çünkü henüz orayi kiralamamislardi. Emekli bir kadin oturuyordu. Biz kimse bizi bulamasin amaci ile kadini telefon

bağlantinizda sorun var diyip kandirmistik. E kadin sağir, ne bilsin telefon sinyali var mi yok mu, içeri buyur etmisti. Bizler Telekom Görevlisi kiliğinda 17 kisi, o arka odada bir araya gelip telefonun üstüne basip yemin ederek 4 yil sonra 1 mayis gösterilerin katilalim karari almistik. Özellikle Istanbul’dakilere söylemeyelim de tarihe biz geçelim, onlar geçemesin demistik. Gerçi tam katilim zamani beni çağirdiklarinda ay ne yazik, ne terslik ben yaprak sarmistim da pissin diye bekliyordum. Ha pisti ha pisecek, gösteri bitmisti. Neyse olsun. Seneye insallah. Seneye Kremlin’de. Hahhhh ahaha hahay.... Öhö öhö! Neyse canlarim, kim daha uzağa daha hizli isiyor konulu toplanti bitince kisa bir ara verdiler. Bana daral çöktü bu arada itiraf etmeliyim. Su geylerin çenesi ne çok. Ara verilince belki bir iki kisi ayarlarim da kisa bir ‘klozette hare var, yüreğimde yare var’ fentezisi yapariz diye düsündüm. Ay insanlar sanki gey etkinliklerine gelmemiste Birlesmis Milletler’de terör konulu bir toplantiya katilmis havasindalar. Bir ciddiyet bir ciddiyet. Sinirimden ilk çayimi böyle içtim iste. Sizlerin çoğu hatirlamaz canlarim geyler eskiden böyle değildi. Bu Kaos falan derken insanlar da değisti valla. Biz eskiden tek basimizayken bunalim takilirdik, 2 gey bir araya gelince 3. geyi çekistirirdik, 3 gey bir araya gelince... Ay! Sessiz sinema oynamazdik tabi ki ayol... Utancimdan söyleyemiyorum simdi ama sen ve de sakraktik. Valla sakirtilar Kizilay meydaninda infiale sebep olurdu. Simdi ruhlari ölmüs sanki. Ahhh ahhh! Amaaaan bos verin... Devam edeyim bari. Tam ben sinirle 4.

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 47


bardak çayi içmeye çalisirken birden biri bağirmaya basladi canlarim. Ayilar! Ayilar! Dedim herhalde insanlarin ne kadar sikildiğini anladilar ayi oynatmasi için iki çingene falan getirdiler. O heyecanla salona kostum ki 3 yağiz delikanli sahnede yerlerini almislar. Sunum yapacaklar. Önyargili olma Gözüm! dedim kendi kendime. Hele bir sunsunlar bakayim neymis bu ayilar falan. Kizlar valla bu gey milleti kafayi yedi. Baskilara dayanamadi ve siyirdi valla. Siz gül gibi çocuklar orada oturun ve iyi bir sey diyormus gibi biz ayiyiz demeye baslayin. Ay bayilacaktim sinirden. Bir ara kalkayim sahneye çikayim, o solda oturan sarisin, biyikli yiğidin kafasini göğüslerime bastirirken kucağina oturup teselli edeyim dedim. Değilsin yavrum, sen ayi değilsin, diyeyim ama kendimi tuttum valla. Bakayim sonu nereye varacak. Çok iyi anlamadim ama yeni bir gey türü kesfedilmis. Bunlar Istanbul Aksaray civarinda bir barda yetisiyormus. Önce bir gruplarmis sonra ikiye bölünmüsler. Sonra kendi içlerinde killi, az killi, daha az killi gibi gruplara bölünüyorlarmis. Yani bölünerek ürüyorlarmis. Bir oturusta 5 Etiyopyali kadar yemek yiyip geğiriyorlarmis. Biyik ve göbek birakiyorlarmis... Açiklamalarini dehsetle izledim. Sola oturan sarisin, biyikli olana kendimce mesajlar yollamak için bildiğim tüm fettanliklari yaptim sunum boyunca. Önce gözlerinin içine bakarak dudaklarimi sik sik ileri uzattim sehvetle, görmedi, ayyy, sonra tek mememi açip isaret parmağimla üzerinde gezindim, gene görmedi, ay ne yapiyim daha, adam ilgilenmiyor. En sonunda donumu çikarip havada sallayacak ve heyyyy bana bak diyecek halim yok ya. Kendi bilir. Sunumun sonuna doğru anladim ki geğirirken ‘Hey! Seni seviyorum’ demek gerek. Bir garipler yani. Simdi pratik yapiyorum ama ancak Hey! Sen! diyebiliyorum. Sanki düelloya çağirir gibi oluyor yani. Neyse sunumun bitmesine yakin ben tam artik baska çare yok, çikar su Kalvin Kalin donunu,

KAOS GL Sayfa 48 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

çikar da salla derken elestiriler basladi. Ay ne gerek vardi da ayi olarak ayri bir grup oldunuz dedi bazi geyler. Bosboğazi atese atmislar odun yas diye bağirmis. Sana ne ayol. Birak geyler grup olsun. Grupta bereket vardir. Yarin sikilirlar baska bir grup olurlar. Sana ne! Sen içindeki su sen-ben hadisesi ile uğras değil mi ama. Ablaniz olarak bir öğüt vereyim dedim bu arada. Önemli olan kaç gruba ayrildiğin değil gerektiğinde ne kadar birlesebildiğin. Ne kadar çesitli pozisyonlar üretebildiğin. Yoksa sen tek çati altinda toplan ama gerektiğinde yan yana olma, zaten yoksun o zaman, zaten yokuz. Çok kizdim yani. Benim sarisin, biyikli ayiciğimi üzmeye kimsenin hakki yok. O çocuğun cinsel performansi etkilensin valla ortaliği ayağa kaldiririm ben. Akli basinda çocuklar yani su ayilar. Neyse ara verdiler bir ayi ile göz göze geldim ama biraz soğuk bir tipti, bu da kutup ayisi herhalde dedim ve fazla ilgilenmedim. Dergi çikarmislar, adi da PENÇE. Biraz sert bir isim ama olsun zaten onlar ‘serçe’ adina bir dergi çikarsalar hayret etmek gerekliydi değil mi canlarim. Diyorum ki ben de bana benzeyen narin ve asil geylerle bir grup kurayim, bir dergi de BEN çikaralim: IĞNEOYASI! Nasil sizce? Artik su yastan sonra zaten bizim çikaracağimiz derginin adi da bu olur, tansiyon hapi, yakin gözlük gibi seyler. Dergilerini çok sevdim. Hele yaptiklari sunumda o kadar çok kil biyik lafi ettiler ki içim giciklandi valla. Sanki o biyiklar sirtimda gezindi durdu sunum boyunca, husu içinde sarisin olanini izledim. Diğer ikisi zaten sevgiliymis Allah ayirmasin. Dergilerinde bir de chat odasi adresi vermisler, üsenmedim gittim. Aman pek bir ciddiler, öyle her nickle giremiyorsunuz. Kil çağristiran tüm isimler serbest ama pasif, verici_tim, misismikister gibi seyler olmayacak. Ben nereden bileyim, en doğal halimle girdim çiplakvehazir nickimle. Aman sanki sinir değistirmisim, hemen uyarmaya geldiler, “ellerini havaya kaldir ve duvara dayan, arama var” diyerek. Ben dostum dediysem de hayir dediler, ilkelerimiz

dostluklarimizdan önemli. Ben de sizi mi kiracağim diyerek, killi_rahibe olarak nickimi değistirdim. Kurallari var ama içlerinde hos tipler de var. Öneririm yani. Gerçi bir fayda görmediğimi de belirteyim tirnak içinde. Neyse, sonunda ara verdiler. Allah inandirsin sizi verilen o arada da namusumla çayimi içtim. Baska hiçbir sey yapamadim. Birazcik ayilarin açtiği standin önünde gezindim belki o sarisin ayi ile bir orman gezintisi yapariz falan. Ne gezer. Bu arada sinir oldum. Ankara’dan gelen ve benim evimde kalan gey arkadasa bir ilgi bir ilgi... Ayol ne oluyor dedim. Ne bu? Iyi ki organi büyük diye biliniyor. Adini bağiran yanina gidiyor, hemen bir kösede küçük bir grup oluveriyorlar, insanlari yara yara halkanin ortasina giriyorum ki en azindan dedikodulari öğreneyim, ya beni görünce hemen lafi değistiriyorlar ya da ayni hep ayni konulardan bahsediyorlar, geylerin sorunlari.... Içim karardi yani, sinirimden çay içtim çay! Artik baktim yapacak bir sey yok, bir köseye çekildim ve ‘çeri basinin gelini, pek de ince sarmis belini’ adli sarkiyi söyleyerek Siraselviler’den geçenleri izledim. Sonra canlarim, 3. sunum basladi. Lezbiyen kardeslerimizin sanal maceralari. Ay nasil heyecanlandim, su yastan sonra zaten sadece sanal seks yapabilen yasli ve hasta bir kadin için ne öğretici bir sunum olacak derken baktim ki onlar da pek bir yaralilar. Herkesin derdi kendine büyük valla kizlar. Yalniz ne dikkatimi çekti, geyler cidden değistiler. Siz beni saka yapiyor saniyorsunuz ama değil. Biz bölük pörçük iki geydik o vakit. Ay ne kibir kibir birbirimize karsi. Kibrimiz gene ayni ama samimi insanlar çikmaya basladi ortaya. Yani cidden samimi insanlar. Önceleri geylerin konustuklari konular sadece kendileriydi ama simdi bakiyorum ki daha temel seylerden bahsediyorlar. Gözüm Abla’nizin grup düskünlüğünü bilmeyen yok galiba zaten de simdi geyler artik bir grup olmayi, birbirleri için bir


seyler yapmayi düsünmeye basladilar. Bu çok önemli. Biz her seyin hizla ve ilk adim atildiğinda ortaya çikmayacağini biliyoruz. Yani her sey asama asama değil mi zaten. Mesela önce ön oyunlar ile baslarsiniz gruba, birileri soyunur ve diğerlerinin kanini isindirir, sonra... Kih kih kih... Bir sey canimi yakiyor ama hala, onu da söylemek istiyorum yavrularim, ben artik ömrünün sonuna gelmis yasli bir kadinim ve bu toplantilari, dergileri, hatta bir ortak dili asla hayal etmezdim bundan çok değil 40 yil önce. Simdi bunlar olusuyor ama en kötüsü sürecin bazen çok gerginlesebiliyor olmasi. Simdi inceldi ve kopacak diyor insan ama bir diğer yaniyla bu da atlatilinca eskisinden güçlü olunduğunu biliyoruz. Eeee, kullanilan organ gelisir değil mi canlarim. Neyse güzellerim gece artik saat kaçti bilmiyorum, bilincimi yitirmeye baslamisim dediler ki ilk gün bitti. Ankara’dan gelen arkadasi ensesinden tutup artik dönelim dedim. Zaten Istanbul burasi bakalim iki gey tek basina o karanlikta kaç metre yürüyebileceğiz irzimiza geçilmeden. Bu cosku ile yola çiktik ve evimize, maalesef hiçbir olağanüstülük yasamadan vardik. Güzel bir gündü dedim arkadasa ama ben galiba kabiz oldum çay içmekten. Hayir, turist sayilir değil mi, gelmis Ankara’dan buralara çocuk, iki fingirdemeden nereye gidilecek? Yok anam, nuh dedi peygamber demedi kaltak ve biz evde oturup ertesi günkü sunumlari bekledik. Sanki manastir geyi gibi. Ikinci gün birinciden beterdi vallahi, kabiz tüm damarlarima yayildi sanki çay içmekten. Gene sunum, gene sunum. Ay diye düsündüm, ay! Ne çok sunacak seyleri varmis. Sun sun bitmedi. Bitmediği gibi bazi konularda neredeyse panzer zoru ile bosalttilar salonu. Insanlar birbirini özlemis valla. En son güne ben katilmadim. Yeter ayol dedim, yeter! Çamasir makinem bozuk, servis gelecek dedim bahane olarak. Zaten böyle olacağini bildiğim için kirli

çamasirlari bir leğene koyup makinenin yanina birakmistim arkadas Ankara’dan gelmeden önce. Insanlar makineyi çalistirip kontrol edecek değiller ya. Nitekim öyle de oldu. Son güne katilmadim artik, eczacima gidip müshil satin aldim. Hâlâ metabolizmam düzelmedi yavrularim. Keçi gibi sey ediyorum valla. Artik yas kemale ermis bizde. Öyle her sunum yapacam diyen için boğazi geç, Taksim’e tirman, üstelik en ufak bir tacize dahi uğramadan eve dön. Bunlar yorucu seyler benim yasimda. Bu arada söylemeliyim ki güzeldi ayol. Yani o kadar gey bir araya gelmis değil mi? Umarim Baharankara’da gene bir araya geliriz. Bu arada ben de, grup psikolojisi ve utangaç geylerin soyunma incelikleri üzerine bir sunum yapmak istiyorum. Bakalim, hepiniz gelirsiniz değil mi canlarim. Madem yeni yükselen değer sunum yapmak, benim de sunacak bir sürü konum var valla. Üstelik ben pekistirici olmasi açisindan

öyle kuru kuru sunum yapmam. Üreme organlarimin röntgenlerini tepe göze yerlestirir öyle sunum yaparim canlarim. Üstelik size anlatacağim çok çarpici anilarim var benim, mesela ismi lazim değil simdi Türkiye’deki bir gey dergisinde oldukça aktif isler yapan bir gey arkadasimizin saçlarina kina yakmistik karinin kendi isteği üzerine. Evinde telefon yoktu o zamanlar. (Hayir ülkemizde telefon aği vardi ama onun evinde yoktu.) Saçi bir uzayli gibi bezlerle sariliyken ev sahibi kapiya dayanmisti, memleketten ariyorlar seni diye. Bende de bir husumet duygusu mu vardi nedir, kadin, ses çikarmayalim evde yok sansin, çeker gider demisti fisiltiyla, ama nedense beni bir kuru öksürük tutmustu dis kapinin arkasinda. Hahhhhh haha hahahaaayyyyy. Simdi kari saçlarini kisacik kestiriyor o günden beri. Neyse, ben hepinizi çok özlemisim canlarim. Kendinize iyi bakin ve baharankara’ya mutlaka katilin.

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 49


Tanıklık Kaos GL’yi yillardir okurum, taniklik yazmaya çağirir durur.

Bir gün benim de yazacağim hiç aklima gelmemisti.

Her olumsuz sey basimiza gelmeyecek sanmanin verdiği rahatlikla, “bak sen neler oluyor”, diye diye okurdum. Simdiyse anlatmak istiyorum. Teoman

Herhalde bunu ben yazmamis olsam, ben de söyle bir uzaktan göz gezdirip geçerdim. Daha önceki tanikliklara yaptiğim gibi. Belki hepimizin hosumuza gitmeyen, basimiza gelmesini istemediğimiz seylere yaptiğimiz gibi. Bu herhalde çocukken korkunca yorganin altina girip korktuğumuz seyi görmeyip ya da görme olasiliğimizi ortadan kaldirip, rahatlamamizin devami. Orda o tehlike durduğu halde, biz ondan değil de onun orda olduğunu bilmenin bizde yaratacaği endiseden korkuyoruz belki de. Bilmezden geliyoruz. Ama orda durmaya devam ediyor. Ve görmezden gelmek basiniza gelmesini engellemiyor. Kaos GL’yi yillardir okurum, taniklik yazmaya çağirir durur. Bir gün benim de yazacağim hiç aklima gelmemisti. Her olumsuz sey basimiza gelmeyecek sanmanin (herhalde sizin içinizdeki, o seyircilere has, film bu gerçek değil, ya da hikaye bu ve kahramani ben değilim, bunun benim basima gelmesine imkan yok benzeri düsüncelerin) verdiği rahatlikla, “bak sen neler oluyor”, diye diye okurdum. Simdiyse anlatmak istiyorum. Yirmialti yasindayim, oldukça iyi giden bir yasantim var. Tam anlamiyla açik değilim ama kendimle escinselliğim yüzünden problem yasamiyorum artik. Arkadaslarim filan var. Bazen sevgililerim de oluyor, uzun da sürebiliyor hani. Ama tek gecelik iliskilerim de oluyor. Son bir yildir, chat yapiyorum ve ordan birileri ile bulusuyorum. Neredeyse bağimlilik haline geldi, hergün kendimi alamayacak kadar uzun süre, tanimadiğim onlarca kisi ile yazisip, haftada birkaç kisiyle bulusuyorum. Ailemle yasiyorum. Bulduğum kisilerle arabada birlikte olmak gibi bir seçenek tutturdum, nerdeyse evi olanlarla bulusmamayi tercih ediyorum (bu da mi bağimlilik nedir?). Evin önüne saat kaç olursa olsun geliyor birisi, sonra tenha

KAOS GL Sayfa 50 Sayı 9 Ocak - Şubat 2002

bir yere gidiyoruz falan filan. Birkaç hafta önce gene benzeri bir gece, birisi ile bulusup bir otoparkta akla gelmedik seyler yaptiktan sonra, hosnut bir sekilde eve döndüm. Olacak sey değil kendimi gene bilgisayar karsisinda buldum. Cazip bir teklif daha geldi. Kabul ettim ben de. Gene soyundum giyindim. Ister arabada ister evde, ister de herkese açik biryerde, tanimadiğim biri ile bulusacakken yanima cüzdan almiyorum (bravo bana di mi?), dahasi çok para da almiyorum(gene bravo); ama parasiz kalmamaliyim, o zaman çakmak cebime katlayip değerli bir banknotu (artik ne diyeceğinizi bilemiyorsunuzdur!!) yola çikiyorum. O gece de benzeri bir sey yaptim. Eve yakin randevu veririm tabi, ekilip de saatlerce yollarda sürünmeyi göze alamam ya. Cep numarasini da mutlaka alirim (gelmezse küfür yağmuruna tutup hesap sorucam). Neyse sözlestiğimiz yerde bekliyorum ben, saat gece onbir civari. Elim telefonda, nerde kaldi arasam mi filan derken, aradim ve arkamdan telde benimle konusarak, hafif uzun saçli, benden ufak tefek, yüzünde bilmem neyin izi olan (biçak değil tabi) güleç çocuk yüzlü bir genç geldi. Selamlastik. Bana arabasinin az ilerde olduğunu, ama amcasinin oğlunun da orda olduğunu, önce onu eve birakmasi gerektiğini söyledi. Sonra da ne istiyorsak yapacaktik. Ne dediyse satamamis onu. Ben hemen “olmaz”, dedim, “tek kisi konustum senle , o nerden çikiyor?”, dedim (eee bravo zeki çocuk). “Onu birak, gel bulusalim”, dedim. “Ya bana güven miyor musun?” dedi. Bende “kimseye güvenmemek gerek, neden güveneyim?” dedim (yani güvenlik konusunda kitap yazsam yazarim). Ya ne olur filan derken, çocuk görünüsü mü nedir bilmem, uzatmadim. Arabanin yanina gidince de, disarida duran çocukla beni tanistirdi. Ben arkaya oturmak istedim (tam isabet) ama önde

oturmami istediler, tabi ben de onlara uydum. Bu arada aklimda aslinda diğer çocuğun da benle bir seyler yapmak istediği ama bunu son anda teklif edecekleri gibi seyler geçiyor. Ne derim diye düsünüyorum. Çok uzak olmayan bir yerde evi, ve bu aksam bos filan gibi konusuyorlar. Ben dedim sira bana teklif etmeye gelecek diye. Ben yol filan tarif ediyorum ama çok da muhabbet kurmadim kurmam da zaten. Arabayla gittikçe gidiyoruz, ben önde, konustuğum çocuğun yaninda, arkadaki onu hep yanlis yerlere gitmekle suçluyor. Ama yol gide gide bitmiyor gibi. Benim aklimsa kapinin önünde ne cevap vereceğim, ve her seyden sonra eve hangi saatte döneceğimle mesgul en fazla. Sonra artik evler seyreldi, arkadaki tarif ede ede bir yerlere geldik, köprü altlarindan filan geçip (neresi olduğunu bilmiyorum bile). “Beni sağda indir”, dedi arkadaki, bir duvara yanasip araba durdu. “E ev nerde?” diye düsünmek için vaktim olmadi. Arkamdaki boğazima sarilip, “e simdi ne yapacaksin, ne diyeceksin ibne?”, dedi. Boynuma da bir sey dayadi, ben bir elimle ucunu yoklayayim derken, yanimdaki çocuk tabanca çikarinca neyin içine düstüğümü anladim (ve düsmeye devam ettim, bayilacak gibi olmadimsa da, düsünmüyor ve hissetmiyordum artik, blok oldu her sey). Bana gey (tabi ibne) olmamla ilgili bir sürü hakaret yaninda, dayilarina benim gibi birinin neler yaptiğini, hepimizi temizleyecekleri filan gibi seyler söylüyorlardi. Bense bir uğultu duyuyor, bana ne yapacaklarini ve benim ne yapacağimi düsünmeye çalisiyordum. Ama kalakaldim, öylece oturuyordum. “bunun benle ilgisi ne?” diyebildim en fazla. Susup üstümü çikarmami istediler, sonra hareket etmem onlari tedirgin edince biri inip kapiyi açti, diğeri silahi bana doğrultmusken. Bu arada ben “ne yapacaksaniz yapin, ne isterseniz alin,


Tanıklık gideyim” ve benzeri anlamadiğim hatirlamadiğim, ve onlarin belki de duyamayacaği kendi kendime söylediğim seyler söyledim. Kapiyi açip beni asaği indirince, yanimizdaki beton külçenin (neydi bilmiyorum, ben duvar sanmistim ama değildi) altinda ayakta rahatça durulabilecek yere girmemi istediler silahi dayayip. Aklima tecavüz geliyor, silahlari düsünüyorum. (silah gerçek miydi? Bilmem, bilemem ki, riske de atamam ki) beni neyin beklediğini bilmiyorum. Ne yalvariyor, ne ağliyorum, ne ölebileceğim, ne yaralanabileceğim, ne de tecavüz edilebileceği bana hissetmem gereken seyleri hissettirmiyor. Tas gibi olmusum gerçekten. Öyle dik duran bir ceset gibi. Ceplerimi bosalttiriyorlar. Telefonum çikiyor, beğenmiyorlar markasini (bana bağislamiyorlar tabi), umrumda değil. Ceplerimden sadece bozuk paralar çikiyor. Deli gibi ariyorlar, cüzdan yok. Sadece kimliğimi alirim yanima, polis sorarsa diye (???), onu bulup al bunu geri diyorlar. “Ne kadar para aldin yanina lan?” diyorlar. “Arabali biri ile bulusucam; niye para aliyim?” diyorum. On dakika sonra ne olacağim belli değil, sakladiğim

parayla neredeyse gurur duyucam. Ama bu kadar hevesle para istemeleri, sadece soyma niyetleri olduğunu düsündürüyor (gene neyse bunu düsündüren). Biraz toplaniyorum. Ne is yaptiğimi sorduklarinda, doktor diyorum. Ne diyim ki? Uzun uzun anlatacak değilim ya, nefesim yetmez. “Ne biçim doktorsun sen?” diyorlar. “Böyle iste”, diyorum (dikleniyor muyum ne). “Polise götürelim mi simdi seni?” diyorlar. “Isterseniz götürün”, diyorum. Korkmam diyorum, korkacak birsey yok, hadi gidelim diyorum. Önce afallayip, sonra kuduruyorlar öfkeden. Son bir kez ariyorlar üstümü. Ben “ya, bari bildiğim bir yerde birakin”, diyorum (param olmadiğina inansinlar çabasi, son son dilim çözüldü). Bir sey bulamayinca, arabanin yanina gidip, ters yönde yürümemi isteyip arabayla uzaklasiyorlar. Ben de ilk anayoldan taksiye binip eve dönüyorum. O zaman bu zaman, o soğuk duygumu, o seyirci halimi koruyorum. Yikilmadim, eve gelip dus alirken ağlamadim. Kimseye de anlatmadim. Uykumda kabus görmedim, moralim bozulmadi. Beni en çok sasirtan bu olayda “ben” oldum. Hikayenin en az on yerinde yapilmasi gereken seyleri

düsünüp, yapmamisim. Bazi yaptiklarimsa (para saklamasam ne yapardim oturup düsünmedim bile) neden yaptiğimi bilmediğim seyler. Böyle bir tehlikeyi göze aldiğimin farkinda bile değildim sanki. Yani parayi saklarken soyarlarsa sakliyayim diye bilerek hiç düsünmedim. Ama öldürebilirler de, tecavüz de edebilirler, o zaman parayi sakladiğima sevinecek miydim? Tanimadiğim biri ile onun alaninda birlikte olmayi kabul etmek tüm bu riskleri içermiyor mu? Ben aylardir bunu mu yapiyorum? Yaptiklarim ve düsündüklerim ve hissettiklerim nasil böyle parça parça olur? Bu prezervatif kullanmak gerektiğini bile bile kullanmamak gibi mi, riski bile bile. Bungee jumping gibi mi, ya da yamaç parasütü. Değiyor mu ya bu iliskilere? Değmiyorsa neden böyle bir cinselliği, kendini dayatan tüketildikçe kendi de tükenen bir cinsel yasami devam ettiriyorum. Tüm bu sorulari sormak için basima bunun gelmesini bekledim galiba. Bu tanikliği ben okuyor olsam sormazdim kendime, uzaktan seyrederdim. Devam ederdim, sizin gibi.

9 Kasim 2001 Emeğin Küresel Eylem Günü

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 51


Mekan Gey geye haftasonu geceleri disari çikma modasi, Istanbul hayatinin belki de en çekilir yani. 10 senedir gece çikan ve bu arada yasi biraz da büyümüs bir kisi olarak, gündüz de kendini gösteren hemcinslerimi imrenmeyle karsiliyorum. Sanki 90'larin basinda, biz kendimizi ilk kesfettiğimizde onlarin çiktiği giysilerle disari çikmak nerdeyse olanaksizdi, sanki birazcik dar bir t-shirt giyindiğim bir gündüz "oğlan bu oğlan" benzeri -aslinda en hafifi bu olan- yorumlar isitmistim.

Ikiyüzlülük Volkan

Ikiyüzlülüğün hiçbir biçimine yabanci olmayan bir toplumun ürünüyüz. Söz konusu gey olmak olunca bu ikiyüzlülükler daha sik yasanir oluyor, daha çok göze çarpiyor. Gey geye haftasonu geceleri disari çikma modasi, Istanbul hayatinin belki de en çekilir yani. 10 senedir gece çikan ve bu arada yasi biraz da büyümüs bir kisi olarak, gündüz de kendini gösteren hemcinslerimi imrenmeyle karsiliyorum. Sanki 90'larin basinda, biz kendimizi ilk kesfettiğimizde onlarin çiktiği giysilerle disari çikmak nerdeyse olanaksizdi, sanki birazcik dar bir t-shirt giyindiğim bir gündüz "oğlan bu oğlan" benzeri aslinda en hafifi bu olan- yorumlar isitmistim. Ve simdi Taksim gündüz gözüyle birakin gey- travesti kayniyor. Bir sürü kisi onlarla alay ediyor, onlari asağiliyor olabilir ama ben hep gülümserken görüyorum onlari. Hiç olmazsa artik gündüz havasini tadabiliyorlar; üstelik onlara küfür eden Karadeniz sarisini, ülkücü biyikli çocuk, sanki dün gece E-5'te siyah Honda'sinin içinde kesesine uygun bir travesti fahise arayan çocuğu andiriyor, onlari görünce "Fesüpanallah" deyip yere bir parça balgam atan adamin yanindaki oğlu Sahra'da gördüğüm, o ince dudakli muhtesem transla saatler boyu öpüsen genci hatirlatiyor. Yolda, genellikle de elele, belki de gerçek ruh hallerini yansitmayan kahkahalar esliğinde yürüyen travesti gruplari küfür edenleri her gördüğümde, gece çikarken bindiğim Bakirköy-Taksim dolmusunun camindan gözüme çarpan görüntüleri animsiyorum; her travestiye en az üç-dört araba, bitmeyen pazarliklar ve aslinda bu adamlarin hiç olmazsa üçte birinin o gündüz Taksim'de yürüyüp gördükleri

KAOS GL Sayfa 52 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

travestilere küfür etmeleri, hiç olmazsa "nereye gidiyoruz?" gibisinden derin bir of çekmeleri ya da yanlarindaki arkadaslarini omuzlariyla dürtüp "ne bunlar abi ya!" demeleri. Gey olmanin karsilasmani sağladiği ikiyüzlülükler daha farkli, daha az acimasiz ama yine de asap bozucu olabiliyor. 90'larin basinda Barbahçe bile henüz doğmamisken 5. Kat'a (biraz da gönüllü bir sekilde) kapatilmamizi hatirliyorum. Haftasonunu orda geçirmek, tabii ki yer yokluğundan adeta bir zorunluluktu. 14, henüz öğrenci olan bizler için çok pahaliydi, Prive gibi yerleri 'kötü' yerler zannediyorduk. Yeni "açilmis" olmamiza karsin gey geye olmaktan sikilmis olmaliydik ki o zamanki Lambda'ci arkadaslarimizla iki haftada bir "straight" yerlere, örneğin Kemanci'lara baskin yapar olduk.

koparsa -abartmayalim ama- hemen hemen o tip bir hava akimi olusurdu. Yine de bu özel geceler güzel geçerdi, hem Bilsak'in geylerin sevdiği sarkilarrdan olusan diskografisinden kurtulup değisik müzikler dinlemis olurduk, hem de sonuçta bulunduğumuz yerlerde tepki değil etki yaratirdik; bu öncü grubun bazi (çapkin?) üyeleri sarhos straight erkeklere belki de ertesi gün pisman olacaklari maceralar yasatmaya çalisir, kimi de bu çabasinin verimini alirdi. Roxy'ye yolumuzun benim sayemde düstüğünü biliyorum. O zaman Roxy oldukça yeniydi ve su an hitap ettiğinden daha "yasli" bir kitleye hitap ediyordu. Kimi kiz arkadaslarimla oraya gittiğimde doğrusu müziğin çilginca ritmine, heykeltras Ali'ye, Nefis'e, Ufuk'a ve sonra "Hamam"da oynayip ünlü olacak Mehmet'in

Gerçekten de girdiğimiz yer hafifçe yerinden oynardi, insanlar bugünkü kadar açik değilmis demek; su gün gündüz gözüyle bir grup travesti Inci'ye masumane birer profiterol yemek için dolustuğunda Inci'de ne tip bir firtina

güzelliğine kaptiran ben, bu güzelliklerden arkadaslarim da faydalansin diye oldukça yoğun bir Roxy kampanyasi baslatmistim. Su güne kiyasla ucuz olsa da, öğrenci olan bizler için pahali sayilabilecek


Mekan Roxy'e gitmek için ikna çabalarim orda yasadiğim son macerayi arkadaslarimla paylastiğimda karsiliğini buldu. Akdeniz yakisiklisi çocuk bir gece boyu bir kolundaki kiz ve diğer kolundaki erkek arkadasiyla dansetmis ve öpüsmüstü. O güne dek hayatimda gördüğüm en erotik ve anti-Roxy olaydi bu. Yedi gey Roxy yollarindayken bu olayin bir benzerini görmemek bir yana, hayatimizin ilk püskürtülmesini yasayacağimizi bilmiyorduk. Tesadüfen Ufuk'la da karsilastik ve yedi gey-bir straight halinde kapiya dizildik. "Giremezsiniz!" "Neden?" "Damsizsiniz." "Hepimiz birbirimizin damiyiz" söylenmeleri yükselmeye basladi ama Türk body-guardlarina laf söylemeye gelmez bilirsiniz, hastanelik olursunuz. Deli kanlilik baska bir seydi, Ufuk isletmecileri tanidiği için -o zaman cep telefonu yoktu- içeri girmeye çalisirken ben ağzima gelen her hakareti ediyor, hepimizin gey olduğunu ve iste iki iki iki, yani sevgilisevgili, yani damli olarak geldiğimizi haykirip duruyordum. Body-guard'in sabrini en sonunda tasirmayi basardim ve herhalde tam da isletmeci A. kapiya yaklastiği siralarda "Gey olduğunuzu nerden bileyim?" diye bağirdi bana. "Kanitlamami ister misin?" Bunu ne cesaretle söylediğimi animsamiyorum ama bunun üzerine adamin (kanitlamamdansa) pes edip bizi içeri aldiğini, benim Ufuk'la çift olduğum izlenimini verdiğim için çok mutlu olduğumu, kapida karsilastiğimiz A.'nin hem bizden özür dilediğini, hem de body-guard'i hafifçe payladiğini hatirliyorum. Bu olayin bir benzeri birkaç yil sonra erkek arkadasimin israriyla Bodrum'da çilgin olmasini umduğumuz bir tatile gittiğimizde yasandi. Sözde çilgin Bodrum'da bir gey çiftin Türkiye'de, Bodrum'da bile kendilerini ifade edebilecekleri bir yer olmadiğini öğrendik ve benzer bir tatil için Yunanistan'in bizi açacağina karar verdik. Bodrum'un delice eğlenceleri sadece heteroseksüel Ingiliz isçi sinifi genç kadin ve erkekleri içindi. Gerçi nadide iltifatlar isitirdim öyle yollarda yürürken, "bacaklari ne güzel sunun" diye baslayip "g.t.nü sikmeli bi güzel" diye devam eden ve küfür mü iltifat mi anlayamadiğim. Ama gündüz gelen bu

küfür-iltifatlarin yarattiği yari-hos his, gece camlarindan insanlarin firladiği, her yanindan/yönünden eğlence fiskiran iki katli bir bara iki 'erkek' giremeyeceğimizi öğrendiğimizde bu body-guard’in da o seçme iltifatlari hiç süphesiz yapacağini düsündürterek yoğun bir nefrete dönüsmüstü. Erkek arkadasim okul için New York'a tasindiğinda buraya geldiği aralarda oturup bir kahve içmek için kesfettiğimiz yeni yer Piya'ydi. Onun gidip gelisleri sirasinda bu mekan da biraz da akillara zarar yakisikli ama hep sarhos DJ'i sayesinde- popüler oldu, geceleri insanlar ayakta kalmaya basladi, sonra da geleneksel tipolojiye uymayan sirince bir body-guard'a sahip oldu. "Iki erkek alamiyoruz" dediğinde donakaldim, evet, gerçekten de tüm bu maceralar içinde gerçekten de erkeksi giyinmis olduğum tek gün buydu (yanlis anlasilmasin isten çikmistim), ama yine de bu iki erkeğin bir çift olduğunu ve bu çiftin bu mekana yüzlerce kez girdiğini haykirmaya basladim. Çocuğun pek de sirin olmadiği o anda anlasildi, önce "kardesim, çek git"ler, sonra isletmeciyi çağirmak istediğimde "seni buraya artik hiç kimse sokamaz"lar basladi, ben de yine nerden bulduğumu bilmediğim cesaretle çocukla itismeye basladim. Bu sirada bize hep servis yapan 'sirin' garson kiz olayi gördü ve beni hayretler içinde birakarak bizi içeri sokmaya yetkisi olmadiğini ancak eski DJ'in buranin isletmesini aldiğini ve onla görüsmemi sağlayabileceğini söyledi. DJ'in tek kasini kaldirarak body-guard'a yaptiği "birakin, gelsin" bakisini

unutamam. Her olaydan olumlu bir yan çikarmayi bilen pragmatik ben, o gecenin tek iyi yaninin DJ'in birali nefesiyle kulağima dudaklari her kipirdadiğinda değecek kadar yakinlasip body-guard adina özür dilediğini animsiyorum. B-g'nin

suratindaki b.mb.k ifade gerçekten görülmeye değerdi fakat artik Türkiye'de ne tatil yapmaktan, ne de bir yere gitmekten hoslandiğini söyleyen erkek arkadasimi içeri sokmak mümkün olmadi. Iki hafta önce Spoon'un önü. Daha önce bir kez gitmisiz, haftaiçi olduğundan bostu ama içersi hostu. Bu kez üç gey (teki yine erkek arkadasim) ve bir kiz kapidayiz, yine basimiza neler geleceğinden, hangi ikiyüzlü toplumun parçasi olduğumuzdan bihaberiz. Kapidaki body-guard "giremezsiniz, oranlariniz yanlis" diyor. Sonuçta basima yukarda yazdiğim olaylardan fazlasi gelmedi ama bir bikkinlik var, bu muhabbetin anlamsizliği, gereksizliği, bu mekandan baska girebilecek, seksist olmayan mesela Switch gibi pekçok mekanin olduğu gerçeği. Yine de sirin takiliyoruz kiz arkadasimla, "zaten onlar çift" diyor bizim için, "iki iki girsek olur mu?" Buranin body-guard'i oldukça küstah "ayri girecekseniz araya birbuçuk saat koyarim" diyor. Isletmeciye ulasma çabalarim da üstelik 3-4 gün önce bizi sayica (falluslu sayisi-kastre sayisi) uygun bulup içeri almis olan AYNI b-g tarafindan yine oldukça kaba bir sekilde engellenince bu mekanlari hangi cinsiyet ayrimcilarinin islettiğini, hangi seksist isletmecinin kapidaki bu adama bu hakki ve direktifleri verdiğini öğrenemiyoruz. Gerçekten de bikkin bir sekilde orayi terkederken bence çok da yerinde olan "hayatinda gey görmemis saman kafali" ile baslayip, mekana da giderek ağirlasan birkaç küfrümü savurup bir daha adini bile duymamak üzere Spoon'dan ayriliyoruz. Bütün bu yasanmis olanlar ne benim için ne de baskalari için sondu. Yine bir yerlere, belki de kimi zaman alindiğimiz yerlere kapidaki bir adamin keyfi, ya da aslinda onu cüretlendiren isletmecinin seksistliği yüzünden alinmayacağiz. Bu noktada yapilmasi gereken belki de böyle gey-yasaklayici yerlerin ikiyüzlülüğü birakip mekanlarina kimleri alacaklarini açiklamalari ve böylece bizim de ne onlara rahatsizlik vermemiz, ne de kendi gecemizi rahatsiz etmemiz. Inanin bu ülkede insan ne tatile gitmekten, ne de gece çikmaktan keyif aliyor.

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 53


Yaşamın içinden

Sokak Aralari Serkan Ege

Kaos GL okuru için yazacaklarim hiç yabanci değil. Biliyorum yazinin belli bir amaci yok, mesela “değistirmek” gibi. Su güzel ama; çok da bilinç olarak uzak olmadiğini düsündüğüm insanlarla paylasmak dertlesmek… Sunu da biliyorum dergi sayfalarinda da olsa, birlikte ömür tüketiyoruz, iyi ya da kötü… Çivi gibi çakilan cümleler oluyor, o zaman seviniyorum da bir seyleri değistirmekten baska bağlarda var aramizda diye… Örneğin “neden emre asiğim”. Ya da “ama belki güzellik de orda olacak. Iste o zaman 17-20 yaslarinda insanlar dağa çikarken 4050 yaslarinda birileri de tirmaniyor olacak”. Gibi… TV izlemem ama su üzeyir olayinda yine izlemeye basladim. Tiraji yüksek gazetelerde inanilmaz sivrilikte, uç yazilar da yer aliyor, evcillestirmek deyin, biz söyleyince vatan hainliği onlar söyleyince yapici elestiri deyin, gerçek bu ama, Yenerlerin, Pinarlarin var olmalarinin sebebi sabancidir, koçtur ve dahi üzeyirin ta kendisidir diyen tek bir kisi çikmadi. 1940’lardan sonra bu ülkenin kaynaklarini disari aktaran, kendi kisisel servetlerini sirtlarini devlete, orduya yaslayarak artiran, ülke insaninin kanini emen bu vampirlerdir. Atilla Ilhan’in romanlarini hatirliyorum da… aynen yahu aynen!… Baba yok, anne 80 milyona çalisiyor, kardeslerin ikisi asker. Borç istemesi doğru olurdu ya da birinden açim deyip ricada bulunmasi mi? Insan bes parasiz askerde ne yapar ne eder… Çok açik, biçaklanarak öldürülmek yoksula, halka yakisir sindiremedikleri bu. Çok seyler söylenebilir ama ben size birkaç sey aktarmak istiyorum, su tinerciler hakkinda. Sabah alti otobüsüyle ise gittiğim yillarda Taksim’de bir çocuk gördüm, son derece sik ve marka giyinen; ertesi gün üstündekileri yenilemis, beni cezbeden biriydi… Baliciydi ama. (torbadan koklayanlar balici, üstübeçten koklayanlar tinerci.) hikayesi kesinlikle ilginçtir süphesiz. Bir sabah kalabalik durakta taniyormus gibi direkt

KAOS GL Sayfa 54 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

bana geldi, bir seyler söyledi gerek çok hosuma gittiğinden gerek herkesin bize bakmasindan, herkese onun dilinin çok kaymasindan birkaç kez tekrarlamama rağmen ne dediğini anlayamadim. Sonunda pardonlu özürlerimle bir seyler söyledi ve gitti. 18 yil öncesi bu… 1993 sonunda Irmak birahanesinde iki saat tartistiktan sonra terk edildim, yağmurlu buz gibi bir havada Aksaray’dan yürüdüm Istiklal caddesine. Bir tinerci çocuk kesti önümü para yok diye bağirdim, o ise kart, kart diyordu ve gece… verdim bankamatik kartini bakalim ne yapacak. Yapi krediye doğru giderken tuttum, garantinin o, olmaz dedim “ööfff beee” dedi. Sasirdim açti kapiyi demek ki fark etmiyormus ama sonra uzatti karti bana, ben bankamatikle uğrasacağini düsünüyordum; ardindan üç dört tinerci çocuk daha çikti ortaya ve içeriye girip birbirlerine sarilip yattilar… sicak ve korunakliydi orasi… onlarla iliskilerim yillarca bu iki olayla kisitli kaldi ama 1998’den beri yoğunlastim çünkü son sevgilimin de beni sasirtan tespitiyle sokaklari artik çok seviyorum… sağ olsunlar çoğu zaman sevgilerini de esirgemezler benden o olaylardan bir kaçini yazmak istiyorum. Sokakta büyümüs biriyle çiktim bir süre. Bizim evin salon penceresinden sokaği izlerken, onu iki çocuğu ama sokak çocuğunu izlerken, sevgiyle gülümsediğini hatirliyorum. Bazen çocukluğunu anlatirdi… Bir gece yağmurlu bir gecede çikletleri satamamis. Babasi yoktu, evin ekmek parasi o çikletler. Adamin biri bakmis buna ve hepsini satin almis çikletlerin. Eve gittiğinde epeyce geç olmus anasini yağmur altinda onu beklerken bulmus. Kiz kardesi bir türlü sokamadiğini içeriye, anlatmis. “Kurbanim bu soğukta yağmurda disaridayken ben nasil otururum sicak evde” diyormus… Geçen yil kafamin bozuk olduğu bir an para vermedim bir tanesine küfür edip uzaklasti sonra seslendi: “haa hemen vur döv.” dedi. Para vermek için çağirmistim. Esnaf, polis, Taksim’in itleri canlari sikildikça patakliyorlar onlari. Iki üç tinerci bir

kadini tecavüz edip öldürdükten sonra polis dağitti onlari, hemen hemen hiç yoklar simdi Taksim’de. Sabahin dört buçuğunda nefis bir yağmur yağdiği bir gece Bostanci’da geziyordum… Bir ses “ne haber ağabey” dedi. Beni kimse tanimaz orda. Yüzüne baktim bir tinerci “tanimadin mi abi” dedi. Hayir dedim. “Taksim’den” dedi, “sohbet etmistik hani” dedi. Nasil geldin sen buraya dedim, bozuldu ama kivançli “benim arkadaslarim var burada” dedi. Para vereyim mi, sigara vereyim mi dedim istemedi ama bembeyaz disleriyle gülümseyip duruyordu bana… Sirilsiklam oluyordu hiç aklima da gelmedi, Allah beni kahretsin, oturduk biraz bir yerde… Islanma hadi git dedim… Pinar Konuskan ona, aspirin alayim sana diyen ve bir bardak çay veren çayci ağabeyinden bahsederken sanki onu ölümcül bir hastaliktan kurtaran birini anlatan biri gibiydi… Bir aspirin bir çay kaç para ki? Pinar’in da Yener’in de, tinercilerin de hikayesi hep ayni ve artik biliyorsunuz… Gey arkadaslarin da yanimda olduğu bir gün, büfelerin önünde renkli gözlü biri çekti dikkatimi, on onbes metre uzaklasti, bağirdim: ”gel lan buraya”. Geldi. Gözlerin lens mi senin, dedim. Ne bilsin lensi mensi. “Görmüyon mu yesil abi” dedi. Gurban olayim senin o gözlerine, dedim sasirtti beni… Kolunu boynuma doladi sarildi. “ben de sana olayim abi”dedi… Arkadaslar üstündekileri yakmadan, hamama gitmeden yanlarina yaklasmamami söylediler ama umurumda mi bakalim!… Su gazetelerdekiler ne acayipler. Kari bir kitabini böbrek hastalarina, escinsellere ithaf ediyor sona bir yazisinda “o biçim” diyor. Ne isler... Savas Ay, Elmadağ’da sübyan pazari filan, mafya… Tanidiğimiz çocuklar onlar. Bilmesem yiyeceğim. Hem de sabah 5:30’da kuruluyormus bu Pazar… Tüm barlar kapaniyor son umut orada bekliyor jigolo çocuklar… Isin garibi polis de ciddiye almak zorunda kaliyor. Bu hafta ekip bekliyordu orda, Harbiye’de iste “çark” diye tabir ettiğimiz yerde. Zengin yasli


Yaşamın içinden escinsellerim, kiralanan çocuklar filan. Biz de arabayla aliyoruz bazen oradan çocuklari.yatacak yer isterler filan hepsi bu. Bir de on alti, on yedi civarinda gelenler oluyor ortama, gözümüzün önünde büyüyorlar neredeyse arkadas gibiyiz çoğuyla… Olmaz ki böyle adice adlandirmak her seyi… Üzeyirin escinsel olup olmadiği otopsiyle belli olurmus. Iç isleri bakaninin sözleri bunlar… Benimkini otopsi yapmalarina gerek yok, çünkü içim gözüküyor… Pamuğu da paketiyle tikarlar artik. Enayi miyim, kestireyim. Genislettim vajina gibi oldu… Böylesine adi insanlarla hangi dil ile iletisim kurulabilir, bilmiyorum. Medya maymunu olmayalim, öbür sivil toplum örgütleri ile iletisime geçelim vb. Nasil olacak?… Radikal solcularin, radikalliklerine leke sürülmüsmüs… Saygi duymuyorum ölüm oruçlarina… Sessizlik bundan ve bu kadar basit. Bardan yalniz çikmaya gayret ederim. Beyoğlu’lun arka sokaklarinda

dolasmak Istiklal Caddesinde sallanarak yürümek, yeni insanlarla ve bir daha görüsmek kaygisi olmaksizin firsatlar yaratiyor. Uzaktan izlediğim arkadasima küfür ettiler. Cevap verince üstüne çullandilar. Grup sekiz dokuz kisilik köpek sürüsü. Yetistim yerde tekmeliyorlardi, ayirdik filan. Kaçti arkadasim. Çocuklar anladi onu tanidiğimi üçü sardi etrafimi. Giristim amansiz bir kavgaya hesabi! Yaklastirmadan çalistim yumruk tekme. Nereye kollayacaksin. Bana da geliyor ama asil bu üçünü değil gerideki bes kisiyi düsünüyorum. Yere indiremediler, öbür grup da geldi. Gelenler arasinda girisen de oldu ayiran da… Kurtuldum, ayiranlar sayesinde… Sağlam bir yumruk almisim burnumun üstüne değil yandan siyirma. Kan oluk gibi akiyor. Bir çocuk, tisörtünü çikart, dedi. Baktim çuvalla kağit kutu toplayanlardan biri. Çikardim tisörtümü burnuma dayadim. Hastaneye git, damar çatlamis dedi. Durur bos ver dedim. Durmaz bir yerde

kan kaybindan bayilirsin dedi. Sus tisörtü de batirttin bana dedim. Üstündekini çikartmaya kalkti; al benimkini giy diyor. Güldüm … Bir çocuk daha var, o da çuvalin üstüne oturmus. Para vereyim mi, seni ben götüreyim hastaneye diyor… istemedim… Taksiciyle pazarlik yaptim eve gitmek için. Tekmelenen lubunya arkadas ve onun arkadaslari, iki taksici hep burdalar. Ilginç olansa taksicinin yolda bana söyledikleri… “çöp toplayanlari taniyor musun sen?” “tanimiyorum.” “o seninle konusan tinerci on bes dakikadir gelenden gidenden para istiyordu, ayakta duracak hali de yoktu. Seni görünce birden aydi, hayret ettik. Çuvalin orda sisman olan da biçak çikardi. “anlasilmayacak bir sey yok; pesimden gelen olursa koruyacaklardi beni.” Uzun lafin kisasi bin tane üzeyirgarih, onlarin bir tanesine kurban olsun!…

Sarki söylemeyen escinseller ne olacak? Ali Baba

alibaba@kaosgl.com

Geçtiğimiz Haziran ayinda Amsterdam’da yapilan bir açik oturuma izleyici olarak katilmistim. Konu, Rotterdam’daki bir caminin Fas kökenli imaminin bir televizyon programinda, escinselliği bulasici bir hastalik olarak nitelemesi üzerine kamuoyunda olusan tartismaydi. Hollanda kamuoyu ve medyasinin tepkisi oldukça sertti ve bence bu, escinselliğe çok sicak bakildiğindan değil, siyasi Islam’in kendi bağirlarinda bir kanser hücresi gibi büyümesi endiselerinden kaynaklaniyordu. Bu defa da, ülkenin Islamci gençleri, ki çoğu Hollanda’ya entegre olmus, üçüncü kusak Fas ve Türk kökenliler, kendilerinin ayrimciliğa uğradiklarindan sikayet ettiler. Iste tartisma bu noktada düğümleniyordu: Bir tarafta toplumun, devletin de desteğiyle, benimsediği, ayrimciliğa uğramasini tabulastirdiği, escinseller; öte yanda ayrimciliğa uğramasi tabu olsa da, hemen herkesin ilerde ne gibi tehlikeler getireceğinden endise

duyduğu Islami kesim (örneğin Amsterdam’da kisa bir süre sonra nüfusun çoğunluğu Müslümanlardan olusacak, bu da belediye seçimleri araciliğiyla kentte yasam kültürünü doğrudan etkileyebilecek). Bu ikisi arasindaki çatisma, daha öncesinden de somut olarak yasaniyordu. Escinsel öğretmenler okullarindaki Türk ya da Fas kökenli öğrenciler tarafindan sözle taciz ediliyor, ayrimciliğa uğruyordu. Açik oturuma Islami kesim adina katilanlardan biri de Milli Görüs’ün Hollanda temsilcisiydi. Onlar da escinsellere olumlu baktiklarini, onlari dislamadiklarini göstererek, çağdas Hollanda toplumuna uyumlu olduklarina kamuoyunu ikna etmeye çalisiyorlardi. Korkulan bağnaz siyasi Islam’la ilgileri olmadiğini göstererek, kendilerini savunuyorlardi aslinda. Bir tarafta evin escinsel çocuğu, öte tarafta ona kötü davranan evlatlik… Tabii ki, evlatlik kendine çeki düzen vermek zorunda ve ‘yok valla, ben escinsellere ayrimcilik yapmam, hatta onlari severim’ diyecek. Fasli ve Türk gençlerin escinselleri nasil sevdiğini

açmaya gerek yok sanirim : Hem gizlice onlarla iliski kurar, hem de firsat buldukça asağilar, saldirirlar, aynen Türkiye’de olduğu gibi… Milli görüs temsilcisi, konusmasinin bir yerinde, Türk toplumunun, ‘escinsellik sorunu’na kendi çözümünü bulduğunu iddia etti ; ‘mesela sarkici escinseller var ve toplum bunlari benimsiyor’ deyince, oturumun yöneticisi, ‘ya sarki söylemeyenler ?’ diye sormaktan kendini alamadi. Bu arada, arkamdaki sirada oturan birinin, bu durumu, A.B.D.’de beyaz toplumun, zencilere karsi tavrina benzettiği homurdanisina kulak misafiri oldum. Malum, zenciler orada basarili bir sporcu veya Hollywood’da değillerse, irkçi ayrimcilik sürüyor. Fakat bu istisnalar, beyaz toplumun kendini savunmasina araç oluyor. Ataerkilliğin, heteroseksizmin, kendini savunma durumunda kaldiğinda kullandiği argümana bakarak, ya hepimiz sarkiciliğa baslamaliyiz ya da toplumun ‘öteki zencileri’ ile birlikte mücadele sarkilarimizi söyleyerek özgürlüğe yürümeliyiz…

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 55


MISIR Misir'da "Kahire 52" durusmasi, jürinin uzun süredir beklenen karariyla "cinsel ahlaksizlik" ile suçlanan 29 kisinin beraati ve 23’ünün hapis cezasi almasiyla sonuçlandi. Mayis ayinda Nil nehri üzerinde yüzen bir gece kulübündeki bir partiye katilan 52 kisi tutuklanmisti, ve sonraki aylardaki durusma duyumlari yerel medyada sansasyon yaratirken, uluslararasi insan haklari gruplarinda da haykirislara yol açti. Escinsellik Misir’da bir tabu olarak görülmekle birlikte, kanunlarla açikça yasaklanmis değil. Reuters'e göre; grubun liderliğiyle suçlanan Serif Farahat (32) "Islam dinini uç fikirler yaymak amaciyla istismar etmeyi hedefleyen bir grup olusturmak" ve "tek tanrili dinleri kötülemek" suçlarinin da eklenmesiyle 5 yil hüküm giydi. "Cinsel ahlaksizlik" ile suçlu bulunan diğer 22 kisi arasindan biri 3yil ceza alirken 20si 2 yil ve biri de l yil hapse mahkum edildi. 1981 yilindaki Enver Sedat suikastinden sonra yürürlüğe giren acil durum yasalari nedeniyle kararlar temyiz edilemeyecek, uluslararasi Gey ve Lezbiyen Insan Haklari Komisyonu (IGLHRC)'na göre hapis karari ayni zamanda ağir is de içermekte. IGLHRC'nin program yöneticisi Scott Long, Misir baskani Hüsnü Mübarek’ten hapisteki 23 kisiyi affetmesini istedi ve "Bu insanlarin tutuklanmasi ve durusmalari daha ilk günden adaletin dalaletidir' diye ekledi. IGLHRC'nin yetkili müdürü Surina Khan "Ağir is hükmü nedeniyle çok endiseliyiz. Bugüne kadar birçok dayak ve taciz duyumu almisken, onlari neyin beklediğini sadece hayal edebiliriz" seklinde konustu. Çarsamba günü alinan bir duyuma göre; zanli büyük demir bir kafesin içinde ayakta dikilirken sadece birkaç kisi mahkeme salonuna kabul edildi. Haberlere göre aile üyeleri, arkadaslar ve gazeteciler disarida neredeyse isyan eden bir kalabalik olusturdu. Misirli bir devlet memuru Reuters'a verdiği bir beyanatta yürütmeleri savundu: "Her toplumu kendi normlariyla yargilamak zorundayiz. Eğer

KAOS GL Sayfa 56 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

escinsellik diğer toplumlarda kabul görmüsse, bu onlarin bileceği is... Bu toplumda escinsellik utanç verici bir harekettir." Uluslararasi Af Örgütü ile gey gruplari Al Fatiha ve GayEgypt.com'un Misir için bir turizm boykotu çağrisi yapip yapmayacaklari hakkinda henüz hiçbir haber yok. Af örgütüne göre Bush'un Misir'i geylere karsi tutumu için kinamasinin zamani geldi. Af örgütü, onu geylere iskence eden utanç verici devletler halen varken, demokrasiden bahsetmekle suçluyor. Insan haklari gruplari da özellikle baskani 23 geyin hapse mahkum edilmesi konusunda açiklama yapmaya çağiriyor. ROMANYA Romanya’da, gey ve lezbiyen olmayi suç sayan, geçmis komünist dönemden kalma yasalar 21 Aralik’ta kaldirildi. Nikolay Çavusesku devrinde yürürlüğe konan yasanin kaldirilmasini Avrupa Birliği’nin israrli tutumu sağladi: bu yasa kaldirilmadan, Romanya’nin Birliğe katilmasi söz konusu olamazdi. Ceza Yasasinin 200. maddesi, binlerce Romanyali escinselin taciz edilmeleri ve tutuklanmalari için kullanildi. Yasanin kaldirilmasi, Doğu Avrupa ülkelerinin gey toplumlarinda kutlamalara yol açti. Romanya’nin önde gelen escinsel haklari grubu ACCEPT’in baskani Adrian Coman, “Bu, ileriye atilmis önemli bir adimdir; nihayet devletin yatağinizdan burnunu çektiğini söyleyebilirsiniz” dedi. Coman, yasanin kaldirilmasinin Romanya’nin daha ilerici olmaya baslamasindan değil, Avrupa Birliği’nin zorlamasindan kaynaklandiğini söyledi. Coman’a göre, yasanin iptali, bu ülkedeki insanlarin gey ve lezbiyenleri daha kabul eder olduklarini göstermiyor. Romanya’nin güçlü Ortodoks Kilisesinin karara tepkisi öfkeliydi. Holy Synod bishop Vincentiu Ploistenau, “her uygar ülke gibi, bizim de gençlerimizin akil ve beden olarak sağlikli olmalarina ihtiyacimiz var. Böyle ciddi

günahlarin bulasmasindan onlari korumaya çalismaliyiz” dedi ve ekledi: “Biz Avrupa Birliğine katilmak istiyoruz, Sodom ve Gomorre’ye değil!” KIBRIS Avrupa Birliğine girmeye çabalayan Kibris gey haklari konusunda bölünmüs durumda. Geçen hafta ülke isteklerine ulasma yolunda sendeledi. Hollanda Euro MP Lousevvies van der Laan, eğer Kibris gey haklari konusunda düzelmeye baslamazsa 2004 yilinda Avrupa Birliğine girisine red oyu vereceğini söyledi. "Üzülerek söylüyorum ki basvuran tüm ülkeler escinseller için tam esitliğe hazir değil." Avrupa Meclisi Bütçe kontrol komitesi baskan yardimcisi Van der Laan, Kibris AB müzakere grubuna yazdiği bir mektupta "Temel antidiskriminasyon yasalarinin uygulanmasini umuyorum.. Gey haklari insan haklaridir ve ayni sekilde tartisilamazdir." seklinde konustu. AFGANISTAN Taliban tarafindan on gün tutsak edilen muhabir Yvonne Ridley, Taliban rejiminin escinsellere karsi tutumu konusundaki izlenimlerini aktardi. Sunday Express için çalisan Ridley (43), 11 Eylül sonrasi Afganistan’a sizdiktan sonra, Taliban tarafindan tutuklandi. Gay & Lesbian Humanist dergisine, Taliban’in lezbiyenleri birakin taciz etmeyi, lezbiyen olduklarini bile anlayamayacaklarini söyledi. “Erkeklerin bunu farkedeceklerini sanmiyorum. Taliban’in çoğunluğu, on’lu yaslarda ya da yirmi’li yaslarin baslarinda çok genç erkeklerden olusuyor ve kadinlarla her hangi bir iliskileri olmamis. Yani iki lezbiyenle karsilassalar, neyle karsilastiklarini anlayamazlardi. Ridley, Bati medyasinin Taliban rejimine yönelik görmezden gelme ve homofobik tutumlarini elestirdi. “O kadar ki, BBC World Service’in Rusya bölümü bana, beni tutsak eden Taliban’in, bana fiziki veya


cinsel tacizde bulunmadiklarina göre gey olduklarini söyletmeye çalisti”... A.B.D. WASHINGTON- FBI'in Amerika'da suç üzerine yeni yayinladiği bir rapora göre tüm suç oranlarinda düsüs izlenmesine rağmen nefret suçlari azalmadan devam ediyor. 2000 yilinin FBI suç raporlarina -istatistiklerin bulunduğu en son yil - göre tüm ülkede suç oraninda ciddi bir düsüs görülmesiyle birlikte –1978’den beri en düsük oran - nefret suçlari yükselmeye devam etmekte ve 1999’dan 2000’e kadar %3.5 oraninda artti. Ayni zamanda cinsel yönelim sebepli nefret suçu olaylari da yükselmeye devam etti ve %0.9 oraninda artti. FBI’in istatistik tutmaya basladiği 1991 yilindan bugüne cinsel yönelim sebepli nefret suçlari üç katina ulasti ve 2000 yilinda tüm nefret suçlarinin %16.3 ünü olusturmakta. Cinsel yönelim sebepli nefret suçlari, irk ve din nedenlilerden sonra 3. Kategoriyi olusturmaya devam ediyor. Insan Haklari Mücadelesi Siyasal Yöneticisi Winnie Stachelberg "Her istatistiğin ardinda nefret ve siddetten darbe almis bir yasam var." diye konustu. "Meclis terörizm yasalarini yenilerken, 33 yillik federal nefret suçlan yasasini da gündeme getirmeliyiz..." TAYVAN Taiwan'da Gey ve Lezbiyen gruplari, aralik ayi seçimlerinde gey haklarini savunan adaylarin kendilerini tanitmalarini istedi. Gruplar gey haklarinin baslica meselelerden biri haline gelmesi için çabaliyor. Cinsiyet Haklari Birliği genel sekreteri Wang Ping, Taipei Times'a verdiği beyanatta "Aktivistlerin, Taiwan'da 10 yildir uğruna savasilan escinsel haklarinin korunmasina yönelik yasalarin yürürlüğe girmesi için çalismalari çok önemli." seklinde konustu. Gofyy adiyla taninan bir aktivist ise bir gazete ile görüsmesinde ''Escinsel gruplari, gey topluluğunun hem gücünü hem de ihtiyaçlarini

sergilemeye ve de oylarini verirken, adayin Taiwan kökenli olup olmadiği seklindeki genel kaygi yerine, haklarinin elde edilmesine en büyük önemi vermeye tesvik etmeliyiz." dedi. Gofyy, Taiwan'da 100.000 gey olduğunu tahmin ediyor. Aktivist gruplar adaylardan bir "gey haklari bildirgesi" imzalamalarini istiyorlar. Bildirge, anti-diskriminasyon ve cinsiyet esitlikçi eğitim yasa tasarilarini da kapsayan, bir dizi talep içeriyor. A.B.D. New York eyalet hükümeti çoğunluğunun reisleri bekar annelerden olusan tahmini 38,000 aileye yapilan refah yardimini kesmeye basladi. Ailelerden en az 30,000'i ekim ayinda ekonomik durgunluk dolayisiyla 179,000 kisinin issiz kaldiği New York City'de yasiyor. Üç ay içinde 13,7000 ailenin zaman limitinin dolmasi bekleniyor. A.B.D. Bir genci gey olduğunu açiklamakla tehdit edip gencin intihar etmesine sebep olarak anayasal haklarindan olan gizlilik hakkini ihlal etmekle suçlanan 3 polis memuru beraat etti. Amerikan Sivil Özgürlük Birliği ve gönüllü avukat David Rudovsky, gencin annesi Madonna Sterling'i temsilen karari "adaletsizlik" olarak nitelendirdi. 1997’de 18 yasinda liseli bir futbolcu olan Marcus Wayman ve 17 yasindaki arkadasi bir partiden çikarken polis tarafindan durdurulmustu. Polis, gençleri yasanin izin verdiği yasin altinda alkol almakla suçladi ve birinin üzerinde 2 kondom bulunca merkeze götürerek Incil ve escinsellik üzerine bir nutuk atti. Memur F.Scott Willinsky "ibne" olup olmadiklarini sordu ve escinsel olduklarini ailelerine söylemekle gençleri tehdit etti. ACLU Lezbiyen ve Gey Haklari Projesi dava açma müdürü James Esseks "4 yildan daha uzun bir süre önce bu memurlar Marcus Wayman'I ailesine escinsel olduğunu söylemekle tehdit etmis ve gece yarisinda salivermisti. Saat sabah 6’dan önce Marcus kafasina bir silah

dayadi ve tetiği çekti. Bu hafta mahkemede okunan intihar mektubu söyleydi: "Üzgünüm dede, geleceğimi buldum... Hiç kimsenin hayatinin benim yüzümden mahfolmasina izin vermeyeceğim..." Esseks verdiği bir demeçte söyle dedi : "Bu gece memurlar bütün suçlamalardan aklandi. Bu, kirici bir adaletsizliktir. Bu memurlar gey ve lezbiyenler de dahil olmak üzere herkesi korumak ve herkese hizmet sunmakla görevli. Bu memurlarin genç bir adamin ölümünde doğrudan payi var.” INGILTERE Iki savas karsiti eylemci, "neler yapmakta olduklari kontrol etmek" ve Afganistan'daki katliama muhalifliklerini bildirmek için Northwood'daki Britanya Askeri Birlesik Kuvvetlerinin bölgesine girdiler ve tutuklandilar. Ayrica alti eylemci, Northwood'un girisindeki tabelayi kirmizi bir boyayla lekeledikten ve ölü Afgan çocuklarinin fotoğraflarini dağittiktan sonra tutuklandilar. ALMANYA Berlin'in ilk açik gey belediye baskani Klaus Wowereit, pazar günü yaptiği açiklamada, sehir yönetimini uzun süredir elinde tutan muhafazakâr partiye karsi kazandiği zaferin, Alman baskentinin hosgörülü bir sehir olduğunu dünyaya duyurduğunu söyledi. Klaus Wowereit, haziran ayinda, ülkede önde gelen gazetelerden birinin sirrini açiğa kavusturmasindan sadece birkaç saat önce, harikulade bir tavirla cinsel yönelimini açikladiğinda Almanya'nin en ünlü escinseli oldu. Bu da az taninan yerel lideri, o anda bir ünlüye çevirdi ve pazar günkü seçimlerde ona hiçbir zarar vermedi. Wowereit, sosyal demokratlarin 1971'den beri aldiği en iyi sonucu elde etti. Wowereit'in güç kazanmasi, Fransa'nin sayica çok az olan açik gey siyasetçilerinden biri ve Paris belediye baskani olan, Bertrand Delanoe'nin zaferini takip etti.

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 57


Kitap Özeti

Queer Altmisli Yillar Queer Sixties Editör: Patricia Juliana Smith Routledge, 1999 Özetleyerek çeviren: Yesim Basaran

Beatles albümleri 96’da, o ana kadar sattiğindan daha çok satti, 60’lardan popüler müzik örnekleri reklamlarda kullaniliyor, kampüslerde 60’lara özgü giysiler ön planda. 60’li yillarin insanlikla bitmemis bir isi olmali ki, bu ruh hortladi! 60’li yillarda henüz doğmamis yeni kusağin bu ilgisini incelemek, çok fazla çalisma gerektirir. Ancak escinsel bireyler açisindan konuya yaklastiğimizda 60’li yillarin cinsel özgürlük hareketinin, heteroseksüel bir özgürlesme talebi olduğunu görmek zor olmayacaktir. Queer Sixties’de, 60’lar ruhu çerçevesinde gelisen çesitli edebiyat, tiyatro, film, popüler müzik ürünleri ve kültürel kisiliklerle ilgili queer “okumalar” bulunmakta. 60’li yillar ABD’de lezbiyenlere ve geylere açik olma firsati tanimiyordu. 1969 Stonewall Inn olayi, Amerikan Gey Kurtulus Hareketinin baslangiç noktasi sayilsa da, Queer kültür bu olay çerçevesinde değil de, altkültürel dil ve göstergeler üzerinden gelisen bir duyarlilikla olusmustur. Iste “Queer Sixties” bu hikayeleri anlatmakta. Ucuz Lezbiyen Beyaz Diziler – Yvonne Keller Lillian Faderman’in, ikinci dünya savasinin genel paranoyak atmosferi dolayisiyla “belki de tarihin kadinlarin kadinlara asik olmasi için en kötü zamanlarindan” diye tarif ettiği 50’ler ve 60’larin ilk yillarinda, dağitim aği oldukça genis yayinevleri tarafindan çoğunlukla hayatinda bir kere bile lezbiyen olduğunu bilerek bir kadinla sohbet etmemis erkekler tarafindan yazilmis, içinde genellikle “kizi kapan kahraman erkekler”i barindiran lezbiyen beyaz dizleri basilmaktaydi. O yillarda, politik atmosfere hakim

KAOS GL Sayfa 58 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

casusluk ve gözetleme pratikleriyle bağlantili olarak açiklanabilen bir ilgi dolayisiyla, bu romanlar yayinevlerini memnun edecek miktarlarda sattilar. Ayni sekilde 40’lardan 60’lara kadar lezbiyen barlarda ciddi oranda bir heteroseksüel turizmi gözlenmekteydi. Ucuz lezbiyen ask romanlari, heteroseksüel erkek okuyucuya gözetleme firsati sunmalari ölçüsünde kar getirdikleri için, lezbiyen yazarlar bir yandan satilacak romanlar yazmaya çalisirlarken, bir yandan da mutlu, kendisiyle barisik lezbiyen kadinlar yaratmak istiyorlardi. Önlerindeki yayinci engeli metinlerde tutarsizlik yaratiyordu:lezbiyen kahramanin kitabin sonunda hiçbir nedeni yokken bir adamla evlenmesi ya da intihar etmesi gibi. Yazarlar, bu edebiyat türünün röntgenciliğe açikliğiyla mücadele için üç strateji uyguluyorlardi. Bazi yazarlar merak uyandiran lezbiyen karakterler yaratip onlari olur olmaz, konudan bağimsiz seks sahnelerinde kullanmak yerine, insani ve siradan lezbiyen karakteri öykülerin ortasinda tutmaya çalisiyorlardi. Örneğin Valerie Taylor, A World without Men ve Journey to Fullfillment isimli kitaplarinda, sansasyonal ve konu disi seks sahnelerinden basarili bir sekilde kaçiniyor, lezbiyen karakterleri öykülerin merkezinde tutarken normallestiriyor ve insanilestiriyordu. Uygulanan diğer strateji, gözetleme mekanizmasini kadin merkezli olacak sekilde ters çevirmek idi. Yani metin erkek bakisa değil, kadin bakisa açik okunabiliyordu. Bu stratejinin kullanilmasina örnek olarak Ann Bannon’in I Am a Woman’i verilebilir. Üçüncü strateji ise, erkek gözetleyene açik olmasina

rağmen, röntgenci erkek iktidarina direnen metinler olusturmakti. Üçüncü stratejinin bariz biçimde kullanildiği romanlardan biri Randy Salem’in Man Among Women (1960) adli kitabi. Kitabin anlaticisi Ralph bir fotomuhabir. Yani erkek okuyucu, onun kamerasini kullanarak lezbiyenleri gözetler bu romanda. Ralph, kadinlardan olusan bir adadadir ve Alison’a asik olur. Metinde çok aleni gösterilmese bile, Alison ve kendisinden yasça büyük olan Maxine arasinda bir ask vardir. Alison ile Ralph arasinda da bir yakinlasma vardir. Ancak anlatici Ralph ve onun araciliği ile metinle bağlanti kuran heteroseksüel erkek okuyucu Alison ile Maxine arasindaki iliskinin farkindadir. Fakat erkek okuyucu (ve de Ralph), bu iki kadin ve Ralph arasindaki iliskide etkisizdir, hiçbir seyi değistiremez ve iki kadinin iktidari altinda yasar. Roman boyunca Ralph, Alison’dan uzak kalmamak için kadinlarin isteklerine tabi olmak zorundadir, ta ki romanin sonunda Maxine’in anlamsizca ölmesi ve Alison’un Ralph’la birlikte gidisine kadar. Yani roman her ne kadar erkek iktidarina dirense de, satis kaygisiyla mutlu bir lezbiyen iliskiyle değil de, heteroseksüel bir iliskiyle sonlanmaktadir. Bu türün romanlarinda bir paragrafta homofobik cümleler gözlenirken, bir sonrakinde tam tersini görmek çok olağandi. Ucuz lezbiyen ask romanlari, lezbiyenlerin kendilerini ahlaksiz, hastalikli, suçlu hissetmelerine, lezbiyenlikleriyle barisik olmamalarina neden oldu. 19551965 yillari arasinda, 15’den fazla yazar tarafindan neredeyse 100 civari ucuz lezbiyen ask romani üretildi.

(devam edecek)


Eşcinsel hareket Bence isaret edilmesi gereken temel sorun, Amerikalilara neden dünya çapinda ABD’ye karsi bu kadar nefret olduğunun anlamalari için yardimci olmak. ABD neden Afganistan’daki insan haklari ihlallerini simdi gündeme getiriyor? Feministler ve gey insanlar Taliban’in kadinlara ve escinsellere korkunç bir sekilde davrandiğindan yillardir bahsediyorlardi. Bence ABD oraya insan haklari savunucusu olarak gitmeliydi ve bunun yanlis olduğunu söylemeliydi. Bu laflari simdi söylüyorlar.

Insan Haklarina Bakis Söylesi: Michael Bronski (22 Ekim 2001) Çevirenler: Amy Spangler Yesim T. Basaran

Insan haklari alaninda tam zamanli çalisan Pakistan kökenli bir kadin olarak, IGLHRC’nin (International Gay and Lesbian Human Rights Commision Uluslararasi Gey ve Lezbiyen Insan Haklari Komisyonu) San Francisco sube baskani Surina Khan’in Amerika’nin teröre karsi açtiği savas hakkinda söyleyecek pek çok seyi var. Surina Khan, Hristiyan sağ politik stratejileri üzerine ABD’nin önde gelen uzmanlarindan biri ve IGHLRC’de (IGHLRC cinsel yönelim, HIV statüsü veya toplumsal cins kimliği dolayisiyla ayrimciliğa uğrayan tüm insanlarin insan haklarini savunan bir kurum) Birlesmis Milletler ve dünya çapindaki insan haklari gruplari ile birlikte çalisiyor. Khan, Phoenix gazetesiyle San Francisco’daki ofisinde görüstü.

Ocak sonlarindaki gidisinizden (Pakistanin Sürdürülebilir Gelisim Politikasi Enstitüsü tarafindan organize edilen bir konferansa katilmak için) beri Pakistan’da çesitli değisiklikler gerçeklestiğini biliyorum, ama Pakistan’in ABD ile kurduğu ittifaki ne kadar süre devam ettirebileceğine dair düsünceniz nedir?

Surina Khan: Bence bu ittifak bayaği zorlanacak. Halk arasinda muazzam bir hosnutsuzluk ve tedirginlik var. Pakistan’da pek çok insan ABD’nin Afganistan’da yaptiklarini desteklemiyorlar. En azindan bu nefretle yüzlesmek gerekmekte.

Baska bir hükümet darbesi olabilir mi sizce?

Surina: General Müserref’in yerine kendisiyle ayni düsüncelere sahip üç generalinin geçtiği düsünülecek olursa, bu pek mümkün. Bu atilan generallerin nerede durup ne yaptiklarini bilmiyorum, harekete geçirebilecekleri insanlari var.

Köktendincilerin güç kazanip

yönetimi ele geçireceğini düsünebilir miyiz? Açikca belli ki burdaki kaygi Pakistan’in nükleer kapasitesi.

Surina: Bence bu tamamen mümkün.

Yakin aile çevrenizde “terörizme karsi savas”a nasil tepkiler var?

Surina: ABD dis politikasina genellikle elestirel yaklasiyorlar. Bu konuda ve ABD’nin belli bazi sorumluluklari olduğu konusunda hemfikiriz. Örneğin, gidip Taliban’i ortadan kaldirmak için Afganistan’i bombalamak yeterli değil. Orda ve Endonezya, Hindistan ve Pakistan gibi ABD’nin daha önce çesitli rollerde bulunduğu ükelerde tüm bunlari takiben bir çalisma yapilmali. Bir ülkenin altyapisini yeniden olusturma sorumluluklari var. Ayrica ABD’nin Israil ve Filistin sorunlariyla da ilgilenmesi gerektiğini düsünüyoruz. Bunlarin ötesinde fikirsel ayriliklarimiz var. Afganistan’a karsi savasi sürdürmek çözüm değil bence. Ancak ailemizin baska üyeleri Taliban’in Afgansitan’dan temizlenmesinin çözüm olacağini düsünüyorlar, eğer ABD ülkenin yeniden yapilanmasini sonuna kadar sağlarsa. Fakat bence ABD Osame bin Laden’i ve Afganistan’daki bütün terörist hücreleri, tahminen burda ABD’deki, Almanya’daki ve baska hangi ülkelerde de varsa, temizlemekte basarili olsa bile… ki bu oldukça güç… yine de hâlâ büyüdüğünde ABD’ye daha da nefret duyacak 15 yasinda bir kusak var. Nesilden nesile aktarilan bu nefret konusuyla ilgilenmediğimiz sürece, çözüm daha fazla askeri saldiri değil de, bunun yerine adil bir dis politikada ve uluslararasi topluluktaki herkes için genel bir saygida yatmakta. Yani özünde durum böyle.

ABD’nin Afganistan’a ve tüm bölgeye yönelik faaliyetleri sizin çalismalarinizi nasil ektiledi?

Surina: Insan haklari konularina verilen destek ve ilginin tehlikeye atilacağina dair epey kaygiliyiz.

Örneğin, geçen Mayis Misir’da 52 erkek escinsel etkinlikten veya escinsel olarak algilanmaktan dolayi tutuklandi. Son bir kaç ay boyunca, bu olayin ciddi insan haklari ihlali olmasi temelinde, Misir hükümeti üzerinde bu insanlari serbest birakmalari için baski olusturmak ve uluslararasi dayanisma için çalistik. Hem Human Rights Watch hem de Uluslararasi Af Örgütü bizimle ortaklik kurdu. Bu harika bir durumdu, çünkü her ikisi de anaakim gruplar ve medyanin dikkatini oldukça çektik. Tüm bunlarin sayesinde Misir hükümeti üzerinde, ABD’li bireysel yurttaslarin yanisira, bu konuyla ilgili mektup yazan 34 millletvekili ile devasa bir baski olustu. Medyada Afganistan’da olanlara ayrilan yerle birlikte bu konuyla ilgili haberler ortadan kalkti. Hindistan’da HIV-önleme konusunda çalisan kisilerin tutuklanmasi ile ilgili davayi takip ediyorduk, bu onun için de geçerli. Su an insanlarin ilgisini bu konuya çekmek gerçekten çok zor.

Bush’un terörizme karsi savasinin ABD’de ve uluslararasi platformda GLBT konularini sizce nasil etkileyecek?

Surina: Bence bunlar ABD’de zaten kötüye gitmeye baslamisti. Buradaki köktendinci Hristiyan sağ kanatla Islam’in veya Taliban’in köktendinci unsurlari arasinda büyük benzerlikler mevcut. Fikir birliğinde olacaklari pek çok konu var ve escinsellik de kesinlikle bunlardan biri.

Bu bağlantiyi kurmak bu kadar kolay mi? Elbette, Taliban’in eçcinsellere yaptipi gibi birinin üzerinize bir tas duvari yikmasiyla, sivil evlilik hakkindan esirgenmek arasinda büyük bir fark yok mu? Surina: Evet, tabi. Farklar mevcut. Teokraside yasamiyoruz, dolayisiyla sağ kanat daha az politik güce sahip. Diğer önemli bir fark da ABD sağ kanatin sofistikeliği. Destek toplamak için insanlarin korkularini avlayabilme yeteneğine sahipler. Bu Islamci köktendinciler için de geçerli ama

KAOS GL Ocak - Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 59


Eşcinsel hareket burdaki sağ kanat retoriğini yumusatmasi gerektiğinin farkinda. Hristiyan sağin düzenli olarak “escinsellere karsi sevgi ve merhamet”ten bahsettiğini duyarsiniz. Taliban’in escinsellere karsi duyduklari sevgi ve merhametten bahsettiğini hiç sanmiyorum. Taliban inandiklarinda ve inançlarini gerçeklestirme yolunda ideolojik olarak katiksiz olabiliyor. Yani biz sunustaki sofistikelik dereceleri ve ne kadar ileri gidebilecekleri hakkinda konusuyoruz. Fakat arada oldukça hakiki benzerlikler var. Her ikisi de dini kendi gördüklerinden farkli görebilecek kisilere karsi derin bir nefret tasiyorlar.

Bu ABD’deki gey insanlari nasil etkiliyor sizce?

Surina: Bence, günah keçiliği ve seytanlastirmanin yanisira, yurtseverlik ve milliyetçiliğin de artirilmis bir derecesini görmekteyiz. Benim için bu açikca cinsellik konulariyla bağlantili. ABD’de milliyetçiliği ayakta tutmak için en aktif olarak çalisanlar, yani beyaz, heteroseksüel, Avrupa neslinden gelme vasiflari ile tarif edilmis bir kültürü ayakta tutmaya çalisan kisiler esasen sağci örgütlerdir. Milliyetçiliği, Müslüman, Arap, Sih ve diğer Güney Asyalilara karsi “öteki” olarak görüldükleri için yapilan saldirilarda isbasinda görüyoruz. Tek bir tür insan burada olma hakkina sahip olduğu için, ayni sistemin cinsellik konusunda da islediğini görebiliriz –yani beyaz heteroseksüel erkek, karisi ve çocuklari. Bu gün gibi ortada ki lezbiyenleri, geyleri, biseksüelleri ve transgendered insanlari disarida birakmaktadir.

Bütün bunlar biraz teoriye kaçmiyor mu?

Surina: Hiç de değil. Sizin parali ve statü sahibi bir gey olmaniz homofobinin olmadiğini göstermez. Jerry Falwell’in Pat Robertson’un programinda 11 Eylülden sonra söylediklerine bakin, saldirilardan gey insanlari, feministleri ve ACLU’yu, yani kendi vizyonlarina göre Amerika için uygun düsmeyen herkesi sorumlu tuttu. Ve bunun ardindan pek çok sağci lider eslerini kaybeden lezbiyenlerin ve geylerin miras haklarindan ve yardim fonlarindan faydalanmamalari gerektiğine dair açiklamalarda bulundular.

Denizcilerin USS Enterprise gemisinden gönderilen bombalarin üzerine “hijack this fagsi” yazmalari

KAOS GL Sayfa 60 Sayı 9 Ocak – Şubat 2002

baska bir örnek olarak görülebilir mi? “Düsman” veya “öteki” olanla escinseller arasinda açikca bağlanti kuruyorlar.

Surina: Tabii, kesinlikle. Fakat bu zor bir konuyu daha gün yüzüne çikariyor. Bu cümleleri yazmak açikca yanlis ve homofobikti. Fakat ayrica ortaya koyarim ki Afganistan’i bombalamak da yanlis. IGLHRC’de inaniyoruz ki, 11 Eylül’de gördüğümüz cinayet ve teröre verilen yanit dayanisma ve anlayis olmali. Amerika’da biz anlamaliyiz ki bu tür bir savas, terör, ve harap olma diğer ülkelerdeki insanlar tarafindan nesillerdir yasaniyor. Bunun ABD ile sinirli olmadiğini anlamaliyiz. Bu ülkedeki insanlarin diğer ülkelerdeki insanlarin ABD’ye karsi hissettikleri nefreti ve Afganistan’i bombalayarak gerçekten temel, asil sorunla ilgileniyor olmadiğimizi anlamalari gerektiğini düsünüyoruz. Bunu yapmadiğimiz sürece daha fazla siddetle karsilasacağiz.

Peki temel, asil sorun nedir?

Surina: Bence isaret edilmesi gereken temel sorun, Amerikalilara neden dünya çapinda ABD’ye karsi bu kadar nefret olduğunun anlamalari için yardimci olmak. Bunu yapabilmek için bence ABD’nin diğer uluslarla iliski kurma seklini dikkatle incelemeliyiz. Pakistan’i düsünelim. Nükleer kapasiteleri varolduğunda yapilan yardimlar kesildi. Simdi yardimlara devam ediliyor çünkü ABD Pakistan’in hava sahasini kullanmaya ihtiyaç duyuyor. Yani ABD ekonomik çikarlarinin ötesine bakmali, hükümetinin faaliyetlerinin diğer ülkelerdeki insanlari nasil etkilediğine bakmali. Amerika herkesin yasayabilmesi gereken esas sayginliği ve dürüstlüğü, insan haklarinin temel konularini gerçekten isaret edene kadar, insanlarin hissettiği nefretin kökenini asla isaret edemeyeceğiz. Dünyanin geri kalani bizi olağanüstü kaynaklara sahip bir ülke olarak görüyor ve biz bu kaynaklari sadece kendi yararimiza kullaniyoruz.

Fakat elbette Afganistan basta olmak üzere, baska ülkelerin insan haklari sicilleri korkunç. Bu sadece ABD ile ilgili bir sorun değil.

Surina: Kesinlikle. ABD neden Afganistan’daki insan haklari ihlallerini simdi gündeme getiriyor? Feministler ve gey insanlar Taliban’in kadinlara ve escinsellere korkunç bir sekilde davrandiğindan yillardir bahsediyorlardi. Sekiz yil önce, Taliban kadinlarin okula

gitmelerine, hastalandiklarinda hastaneye gitmelerine, yanlarinda bir erkek akraba olmadiği takdirde evden disari çikmalarina ya da yürürken ses çikarmalarina izin vermediklerini biliyorduk. Bence ABD oraya insan haklari savunucusu olarak gitmeliydi ve bunun yanlis olduğunu söylemeliydi. Bu laflari simdi söylüyorlar.

Yani diyorsunuz ki, ABD insan haklari konusunu, istisnasiz sadece kendi yararimiza olduğu zaman kullaniyor? Surina: Evet. Yabanci yardiminin ikinci büyük alicisi olan Misir ABD tarafindan bu ittifağa katilmasi için baskiya maruz kaldi. Misir büyük bir insan haklari ihlalcisidir. Su an hapishanedeki 52 adami düsünmekteyim. Neden ABD aylar önce bu konuda adim atip bu sorunu isaret etmedi? Simdi neden ilgilenmiyor? Çünkü daha az önemseyemezlerdi.

Sonuç olarak, terörizme karsi savasin insan haklari konularinda nasil etkileri olacağini düsünüyorsunuz?

Surina: Bu durum ABD’deki insan haklarini ve sivil özgürlükleri simdiden etkilemis durumda. Örneğin hükümet, göçmenleri tutuklamak ve onlari sonsuza kadar alikoymak için güçlerini genislettiğini duyurdu. Bu insan haklari ihlalidir. Araplar, Müslümanlar, Güney Asyalilar, Sihler ve Hindulara yönelik sahit olduğumuz irkçilik ABD’nin verdiği tepkinin doğrudan bir sonucudur. Bu ülkedeki pek çok sivil özgürlüğü sinirlandirma hatta yoketme girisiminin sadece baslangici. IGLHRC renkli derili insanlar ve göçmenlere yönelik saldirilarla, GLBT insanlar ve HIV’le yasayan insanlarin maruz kaldiklari saldirilar arasindaki bağlantilari kurmakla ilgilenmektedir. Sivil özgürlüklerin asinmasi –önce göçmenlere yönelik baslasa bile- sonuç olarak yavas yavas herkesi etkileyecektir. En az korunmasi olan insanlar gerçekten en çok kaybedecek seyleri olanlar. “bunu kaçirin ibneler”: 11 Eyül’de uçaklarin kaçirilmasina gönderme yapiliyor. Daha çok “kolaysa bunu da kaçirin ibneler” gibi bir ima sözkonusu. Bombalarin üzerine bu notlarin ilistirilmesi, “ibneler”in, bombaladiklari insanlarin ve 11 Eylül’de uçaklari kaçiran kisilerin, askerlere göre ayni kisiler olduğunun bir göstergesi. (Ç.N.) i


KITAP Halim Safak Bastan Sona Susmak Suteni Yayincilik, 1996 Halim Safak Bireylikler Suteni Yayincilik, 1997 Halim Safak Kendini Kanatan Düsler Yazit Yayinlari, 1992 Carla Tomaso Connie-Lezbiyenlerin Dünyasina Yolculuk Çev: Cansel Rossanne Çiviyazilari, 2001 Georges Bataille Gözün Hikâyesi Çev: N. B. Serveryan – A. Gürsoy Çiviyazilari, 2001

Gülseren Tuğcu Karabulut Bir Gamze, Bir Kustüyü Yastik Okuyanus Yayin, 2001 Eyüphan Erkul Haydi Düs Önüme Serçe Don Kisot Yayinlari, 2001

Muhsin Kizilkaya Yilmaz: Portre Sel Yayincilik, 2001 Henri Michaux Yüzlesmeler Çev: Ömer Aygün Sel Yayincilik, 2001

L. V. Sacher-Masoch Kürklü Venüs Çev: Murat Çakir Çiviyazilari, 2001

Abidin Dino Kizilbas Günlerim Sel Yayincilik, 2001

A. Ilyasoğlu – N. Akgökçe Yerli Bir Feminizme Doğru Sel Yayincilik, 2001

J. Heinrich Fussli Aforizmalar Çev: Cem Ileri Sel Yayincilik, 2001

Süheyla Kadioğlu Bitmeyen Savasim Kadin Haretleri Tarihi: 1 Sel Yayincilik, 2001 Enis Batur Elma Sel Yayincilik, 2001

Mehmet Ergüven Gölgenin Ucunda Sel Yayincilik, 2001

Cinsel Öyküler Derleme Okuyanus Yayinlari, 2001 Cem Mumcu Üçüncü Sayfa Güzeli Okuyanus Yayin, 2001

M. J. Vicinus M. B Duberman G. Chauncey Jr. Tarihten Gizlenenler Gey ve Lezbiyen Tarihine Yeni Bir Bakis Çev: Serkan Göktas Phoenix Yayinevi, 2001 Kutluğ Ataman Peruk Takan Kadinlar Video Röportaj Metis Yayinlari, 2001 Charles Bukowski Siradan Delilik Öyküleri Çev: Avi Pardo Parantez Yayincilik

Isik Ergüden Sessizliğin Anarsisi Kaos Yayinlari, 2001

Pyotr Kropotkin Anarsi: felsefesi-ideali Çev: Isik Ergüden Kaos Yayinlari, 2001 Pinar Selek Maskeler, Süvariler, Gacilar Aykiri Yayincilik, 2001 DERGI Pazartesi Kadinlara Mahsus Gazete Sayi 80, Aralik 2001 “ağir ol bay düzyazi” Siir Dergisi Sayi 6, Kasim-Aralik 2001 Öte-Ki Ben Kadinlardan Kadinlara Dergi Sayi 1, Mevsimlik Pençe Ayi Kültürü Dergisi Sayi 1, Mevsimlik Anadolu Ayilarinin Yayin Organi Kara Mecmua Anarsist Analiz Dergisi Sayi 5, Aralik-Ocak, 2002 Sonic Splendour Metal Dergisi Sayi 2, Mart 2001 Psychedelia Kirilgan Ruhlarin Dergisi Sayi 6 Oldsletter Antimilitarist dergi Sayi 4, Eylül 2001 Dil ve Çeviri Çeviri, Dil ve Kültür Dergisi Sayi 1, Aralik 2001

KAOS GL Ocak – Şubat 2002 Sayı 9 Sayfa 61


Iskence gören, kötü muamele yapilan, zorla tibbi veya psikiyatrik tedaviye maruz kalan, terörize olmus halde anavatanlarindan kaçmaya zorlanan – tüm dünyada lezbiyenler, gey erkekler, biseksüel ve transseksüel (LGBT) kisiler özellikle cinsel kimlikleri nedeniyle insan haklari ihlallerine maruz kalmaktadir.

Cinsel Kimliğe Dayali Iskence dikkate alinmayan küresel utanç… Uluslararasi Af Örgütü, 22 Haziran 2001’de yayinladiği raporda, gerçek veya edinilmis cinsiyetleri sosyal düzeni tehdit ettiği gerekçesiyle iskence veya kötü muamele görmüs binlerce insanin yasadiği sorunlari anlatiyor. Raporda yaklasik 30 ülkeden örnekler de bulunuyor ancak sorun süphesiz çok daha büyük. Yetmisten fazla ülkede escinsel iliski suç olarak kabul ediliyor ve bazi durumlarda ölüm cezasiyla cezalandirilabiliyor. UAÖ, “Kitalar ve kültürler çapinda çok yaygin olarak yasanmasina rağmen, LGBT kisilerin maruz kaldiği iskence ve kötü muamele gizli bir sessiz kalma anlasmasi perdesi altina gizlenmektedir” dedi. LGBT kisilere karsi yapilan ihlallerin genel olarak hos görülmesi, kurbanlarin ifsa olacaklari veya misillemeyle karsi karsiya kalabilecekleri düsüncesiyle tereddütlü davranmasi, bu sessizliğin sürmesine yardimci olan unsurlardan birkaç tanesi. Cinsel kimlik temelli kötü muamele olaylarinin çoğu bildirilmemekte ve gerektiği kadar sorusturulmamakta. Sorumlularin adalet önüne çikarildiği durumlar ise çok nadir.

Polis karakollari veya cezaevlerinde devlet görevlilerinin eline düsmüs olduklarinda yüksek iskence ve kötü muamele riskiyle karsi karsiya kalmalarinin yani sira LGBT kisiler, içinde yasadiklari topluluk ve hatta ailelerinde de siklikla iskenceye varan psikolojik ve fiziksel siddete karsi savunmasiz durumdalar. Toplumda hakim olan seksizm ve homofobi, lezbiyenlerin daha özel ihlallere maruz kalmasina neden olmaktadir. Örneğin, zorla evlendirilme veya erkeklerle cinsel iliskiye girmeye zorlanmak gibi. “Bazi hükümetler toplumdaki homofobik siddeti alevlendirici açiklamalar ve kurumsallasmis ayrimcilikla körüklemekte aktif bir rol oynarken, birçoklari da harekete geçmeyerek sorumluluğu paylasmaktadir” diyen UAÖ, söyle devam etti: “bu olguyla mücadele etmek için yetkililerden, cinsel yönelimleri nedeniyle kisilere iskence ve kötü muamele yapilmasinin hos görülmeyeceği, bu tip olaylarin tamaminin uygun biçimde sorusturulacaği ve sorumlularin adalet önüne çikarilacağina dair çok net bir mesaj gelmesi gerekmektedir.” Bir milyondan fazla üyesinin

iskence ve kötü muamelenin ortadan kalkmasi için dünya çapinda bir kampanya sürdürdüğü UAÖ, “Ister cinsel kimlik, toplumsal cinsiyet, ister irk, etnik köken ya da herhangi bir diğer unsur temelli olsun, ayrimcilik iskencenin artmasi ve sona ermemesi için çok verimli bir zemin yaratmaktadir.” diyerek, cinsel kimliğe dayali iskenceyle mücadelenin, gerçek bir iskenceden arinmis dünyaya doğru sürdürülen mücadelenin ayrilmaz bir parçasi olduğunu ifade etti. Uluslararasi Af Örgütü, LGBT kisilere yapilan insan haklari ihlallerinin etrafini saran sessizlik duvarini kirmak için dünyanin dört bir yaninda mücadele etmekte olan olusumlarin çabalarini desteklemektedir. UAÖ ayrica aralarinda Iskenceye Karsi Özel Raportörün de bulunduğu BM Insan Haklari Komisyonu’nun özel mekanizmalarinin son dönemde yaptiği girisimle, cinsel kimliğe dayali insan haklari ihlalleriyle ilgili bilgilerin da sunulmasini tesvik etmesini memnuniyetle karsilamaktadir. Ancak, BM insan haklari organlarinin LGBT ile ilgili konularla daha fazla ilgilenmesi gerektiğini söylemektedir.

AF ÖRGÜTÜ: “ESCINSELLIK, 70`IN ÜZERINDE ÜLKEDE SUÇ OLARAK GÖRÜLÜYOR” Uluslararasi Af Örgütü, escinselliğin 70`ten fazla ülkede suç olarak görüldüğünü ve bu ülkelerden 30`unda escinsellerin haklarinin ihlal edildiğini bildirdi. Merkezi Londra`da bulunan örgütün, escinsellerin haklarinin ihlal edildiği 30 ülkede yaptiği inceleme sonucu olusturduğu ve Arjantin`de yayimladiği raporda, ``Bütün dünyadaki escinsel, biseksüel, transseksüel ve travestiler risk altinda, cinsel kimlikleri nedeniyle insan haklari ihlalleri kurbani oluyorlar`` denildi. Arjantin, Pakistan, Uganda, Brezilya, ABD,

KAOS GL Sayfa 64 Sayı 9 Ocak -Şubat 2002

Rusya, Meksika ve Ekvador`un yani sira Afrika ve Doğu Avrupa`dan bazi ülkelerde escinsellere yönelik iskence ve kötü muamelenin ele alindiği raporda, cinsel kimlikleri yüzünden öldürülen, hapsedilen ya da tacize uğrayan kisilerin sayisi konusunda tahmin yürütmek yerine, seçilmis vakalar üzerinde duruldu. Cinsel kimlikleri nedeniyle hapsedilen kisilerin serbest birakilmasi için 1991 yilindan itibaren kampanya yürüten örgütün raporunda, escinselliği yasaklayan yasalarin iptal edilmesi ve escinsellerin tibbi tedavi görmeye zorlanmamasi istendi.


AMARGI KADIN AKADEMI GIRISIMI (2001) " Yasamak, en önemli akademik faaliyettir." Filiz

Amargi ile ilk tanismam Güztanbul 2001 Türkiyeli escinseller bulusmasinda olmustu, daha önceden de kisa bir haber olarak Istanbul'da bir kadin akademisinin kurulduğunu sevgili Pinar Selek'ten öğrenmistim. Sorduk neden Amargi diye, sümerce özgürlük anlamina geliyormus. Toplantilarin son ve üçüncü gününde Amargi'den gelen bir iki arkadasla birlikte, bir grup lezbiyen feminist kadin hep birlikte yol aldik onlari mekanlarinda ziyaret etmek ve bir elinize sağlik demek için. Çaylar, pastalar ve hepimiz çok yorgunken iletisim ve dostluk adina yapilan hos sohbetler. Çok emek vermislerdi ilk mekanlarina; kütüphane ve çalisma masalarina, cicili bicili odalara... sonra bize merak ettiğimiz konularda,

sorularimiza tek tek cevap verdiler. Amargi Kadin Akademisi kendisini kisaca su sekilde anlatiyor ve tanimliyor; “Biz farkli irk, sinif, din, dil, cinsel kimlik ve yaslardan yanyana gelen kadinlar olarak, farkliliklarin dislandiği, birbirine benzeyen, birbiri gibi düsünen ve algilayanlarin bir arada olup egemen iliskilerini olusturduklari bir yasama karsi farkliliklarimizla varolmak, siddete dayali erkek egemen anlayislari yasamin her alaninda sorgulamak için bir araya geldik ve Amargi Kadin Akademi Girisimi’ni olusturduk. Yanyanayiz çünkü, tüm kaliplari yok etmek, kimliklerden soyunmak için bilgiyi genellestirip, yasami ve birbirimizi anlamaya ihtiyacimiz var. Yasamin köklü değisimi için, tüm

egemenlik iliskilerini sorgulamaya, bilgiyi yasamin içine katmaya, esitlikçi değil özgürlükçü iliskiler kurmaya, varolan bütün yasamlarin disinda yeni bir yasam kurmaya ihtiyacimiz var!” Haftalik seminerler, fotoğrafçilik, Ingilizce ve Fransizca kurslari da düzenledikleri faaliyetler arasinda. Iyi ki varsiniz, kolay gelsin.

Amargi Adres: Sahne Sok. 11/5 Galatasaray/Beyoğlu Telefon: (212) 243 23 93 email: amargiakademisi@yahoo.com (Galatasaray Lisesi'nin karsisi , Balik Pazari, Mercan Midyecisi'nin üstü)

LambdaIstanbul

Gökkusaği Partisi 26 Ocak 2002 Cumartesi Saat 23:00-04:00 Club 2C (eski Club Twenty) Abdülhakhamit Cad. No:75 Beyoğlu/IST

1




TÜRKIYELI ESCINSELLER 7. KEZ BULUSTU Yilda iki kez yapilan Türkiye Escinseller Bulusmalarinin Istanbul ayaği Güztanbul 2001 27-29 Ekim 2001 tarihlerinde gerçeklesti. Güztanbul 2001 7. bulusmaydi. Etkinliklerin büyük bölümü Nazim Hikmet Kültür Vakfi’nda yapildi. 27 Ekim Cumartesi günü Limit 20 adinda sivil toplum gönüllülerinin çalismalarina katkida bulunacak bir oyun oynandi ve ardindan gruplar sunumlarini yapti. KAOS GL, "1 Mayis, Coming Out ve Birlikte Özgürlesmenin Olanaklari", Anadolu Ayilari "Sağlik Projesi", KAOS’tan Filiz ve Yesim "Lezbiyenler Internetten Disari...? - Coming Out of Internet" , Türkiye Ayilari, "Akademik Platformda Türkiye Ayilari ve Escinsel Harekete Katkilari" baslikli sunumlari yaptilar. Yine ayni gece Club 14’te Güztanbul partisi yapildi ve Güztanbul’un masraflari bu partiyle karsilandi. Pazar günü ise Cinsiyet Psikolojisi Üzerine Sohbet Toplantisi ve Aktivistler Toplantisi es zamanli olarak yapildi. Ayni gece Değirmen Pub’da “Bear Night” adiyla Ayilar Gecesi düzenlendi. 29 Ekim Pazartesi gününün ilk etkinliği ise Paragraf 175 adli filmin gösterimiydi. Ardindan Direnisi Küresellestir Inisiyatifi ve LambdaIstanbul’un ortaklasa hazirladiklari Savas ve

Escinsel Kimlik sunumu yapildi. Öğleden sonra ise Hami Çağdas (Hürriyet Gösteri Dergisi Genel Yayin Yönetmeni), küçük Iskender (Edebiyatçi), Pinar Selek (Sosyolog), Tuğrul Eryilmaz’in (Milliyet Sanat Dergisi Genel Yayin Yönetmeni) katilimiyla "Medya ve Escinsellik" konulu bir panel yapildi. Ardindan LambdaIstanbul’dan Utku ve Deniz "Türkiye Edebiyatinda Escinsellik" sunumunu gerçeklestirdi. Güztanbul 2001 yapilan küçük bir değerlendirme toplantisiyla sona erdi. Bulusmalar escinsellerin yasadiği sorunlari tartismak, çözüm önerileri sunmak ve escinsel olusumlar arasi iletisim ve deneyim paylasimini artirmak, birlikte çalisilacak projeler üretmek, pratik sorunlari asma çözümleri üretmek ve katilimciliği artirmak gibi amaçlarla gerçeklesmektedir. Geçen yil Baharankara’da olduğu gibi Güztanbul’da yapilan toplantilarin da notlarini ek olarak yayinliyoruz. Türkiyeli escinsellerin sekizinci bulusmasi ise 2002 yilinin bahar aylarindan birinde Ankara’da gerçeklestirilecek.

SUNUMLAR VE SOHBETLER 1 MAYIS, COMING OUT VE BIRLIKTE ÖZGÜRLESMENIN OLANAKLARI Sunan grup: KAOS GL Sunan kisiler: Ali EROL ve Murat Yalçinkaya Tarih: 27 Ekim 2001, Cumartesi Zaman: 13:00-14:00 Yer: Nazim Hikmet Kültür Vakfi ALI: Toplantilarda kamerayla kayit yapilmasi gibi bir sorun yasarken coming out’u tartismamiz ilginç değil mi? • Escinsel hareketi tartisirken batidaki hareketin bize doğrudan yansiyip yansimayacaği sorusunun tek bir yaniti yok. • Coming out’un toplumsal bir çikis olarak da bir anlami var. 1 Mayis coming out’un kamusal arenadaki karsiliğiydi. • Pride disinda escinseller ortaya çikamaz miydi? Ingiliz Pride’i yapilirken, bir yandan da “herkese cinsel özgürlük”

KAOS GL Güztanbul Eki E2

isteyenlerin yaptiği bir organizasyon da gerçeklesiyordu ve Ingiliz medyasinda bu alternatif yaklasim da yer aldi. Ama bizim medyada sadece büyük pride gösterildi. Medya göstermek istediğini gösteriyor. • Escinsel hareket kendi kendine gelismemistir, yönünü toplum belirlemistir. Bu hareket yoktan var olmamistir ve öteki toplumsal hareketlerden de etkilenmistir. • Toplumun gelisimi birden gerçeklesemez. Bir gün insanlar uyandiğinda “aa escinseller normalmis” demeyecek. Escinsel hareket kendi basina özgürlesmeyecek. Çesitlilik ve dayanisma temelli hareketlerle bir arada gelisecek. • Iktidar perspektifli gruplarda

çesni olmak mi, alternatif gruplarla dayanismak mi? KAOS GL 8 yildir israr ve inatla ne kadar homofobik olursa olsun her tür grupla iletisim ve etkilesime geçmeye çalisiyor. • 1 Mayis KAOS GL’ye bir olanak sundu. Memurlar, isçiler, öğrenciler, yoksullar, herkes 1 Mayis meydanindaydi. Orada bulunarak “Ayni toplum içinde sizinleyiz. Taleplerimiz var” dedik. Bir realite olarak karsilarina çiktik. MURAT: 1 Mayis olaylari bizi tartismalarda baska bir noktaya getirdi, getirmeli. Yillarca tartisilan konularin disina çikabildik ilk kez. • Hareketin kazançlar edinmesi için açilmak gerekiyor. Ama bu olmadan mümkün olmuyor. 1 Mayis bu anlamda dönüstürücü bir rol oynuyor. Bu tür çikislar yasamimizi kolaylastiracak


ve çalismalarimizin meyvasini alacağiz. • 1 Mayis sonrasi KAOS GL’ye “Neden 1 Mayis?” sorusu geldi. Neden olmasin? 1 Mayis sol hareketin sesini yükselttiği bir gün. Türkiye’deki toplumsal muhalefetin önemli bir parçasi olduğunu göstermesi açisindan önemli. Ayrica toplumsal örgütlerle dayanismanin sağlanmasinda bir araç. Bir de bu tür bir harekette bulunarak hangi grubun bize uzak, hangi grubun yakin duracağini da gördük. ALI: Bu eylemden “coming out’un yolu budur” diye bir sonuç çikarmamaliyiz. Sonuç daima ölçülebilecek somut bir sey olarak çikmiyor. Farkli coming out yöntemleri olabilir. • Amerika’da geyler pencerelerine bayrak asinca geyler düzenle mi bütünlesti sorusu geliyor akillara. Bunu gören zihniyet savas karsiti gösterilerde dalgalanan gökkusaği bayrağini görmüyor. Isin iki tarafi var, farkli yollar mevcut. Bu saflasma ve netlesme bizde de yasanacak. Bu durumda kiminle dayanisacağimiz ortaya çikacak. • KAOS GL vicdai retçilere destek veren bir açiklama yapti. Feministlerle isbirliği olanaklari mevcut. • Bizde coming out bireysel çikis ve medya yoluyla yapiliyor. Ama sendika ve NGO’larla bağlanti kurmak da bir coming out’tur. 1 Mayis’in ardindan gelmesi gereken budur. ONUR: 1 Mayıs’ta

gösterilere katılanların yaşamına bir olumsuzluk yansıdı mı? ALI: Olumsuz bir sey olmadi. Türkiye’de fiili isleyis ve kağit üzerindeki isleyis farkli. Hareketlerini ayarlarsan olanakalari kullanabilirsin. EROL: Homofobik yapilarin etkilenmesinde birden çok yolun var olmasi önemli. Istanbul’da 1 Mayis’ta bildiri dağitilmasi önemliydi. NGO’larla iletisim kurduk ve bir süre sonra beraber çalisma fikrine alistilar. Artik ortak çalismalara girebiliyoruz. ALI: Sonuç çikarmamiz

gerekmiyor ama bu konulari tartismaliyiz. Bizim bir koalisyon önerimiz var. Muhalif gruplarla toplumsal bir koalisyon. Bu öneriyi hayata geçirmek için uğrasiyoruz. Bir kadin arkadas: Ben sendikaliyim. Escinsellik benim bir parçam. Ben meydanda yürümek istiyorum. Escinsellerin yürüyor olmasi, o grupta yer alamayan escinselelr için de bir adim bir güvendir. Sendika bayraği altinda benim gibi baska escinseller de olabilir. Sendikayi mi seçmeliyim, escinsel grubunu mu? ALI: Koalisyon bu bağlamda çok yararli olacak. PSI, sendikalara escinsel üyeleriniz var mi gibi sorular içeren bir form gönderdi ve giden formlardaki sorularda “no”lar isaretliydi. Sendikalarin böyle bir çalismasi yok ki. Ancak sendikalarla dayanisma ve isbirliğine gidersek, GL haklari için bir bölüm açmalarini sağlayabiliriz. Yine ayni arkadas: Sendikadaki arkadaslarim beni lezbiyen olarak değil bir arkadas olarak görüyor. Ancak sosyalist esitlikçi olmalarina rağmen escinsellere olumlu davranmiyorlar. Bazi insanlar yüzünden kendimizi ifade edemiyoruz. Escinsellik bizim bir parçamiz. Bu yönümüz kesfedildiğinde isten atiliyorsunuz çünkü yüz kizartici suçlara giriyor. Buna karsi çikmak için yasal bir girisimde bulunmalisiniz, iste bunun yolu 1 Mayis’la açilacak. MURAT: 1 Mayis’ta escinsellerle yürümekten çok escinsel olarak kendini ifade edebilmek önemli. Sadece escinsel kimliğimizi ifade ederek bir sey kazanamayiz. Bundan güç alabiliriz ama arkasini baska seylerle doldurmaliyiz. Yine ayni arkadas: Neyle? ALI: Bu tür sorulara takilip kalirsak hiçbir sey yapamayiz. Çatismalarla bir birlesim yasanacak. Yüzlerce bildirinin ľ’ünü alt kesim isçi ve memurlara dağittik özellikle. Öğrencilere ve partililere geri kalanlarini dağittik. Bireysel oalrak açilmanin ötesinde içinde bulunduğumuz yapilari ansil dönüstürebiliriz, bunu tartismaliyiz. Gey haklarinda profesyonellesme yerine nasil herkes bunun içine alinabilir sorusuna yanit

aramaliyiz. ÖZGÜR: Desifre olma korkusu yoksa okul ve is gibi ortamlarda dislanma düsüncesi olmasi kötü. O zaman su soru sorulabilir: Birlikte çalistiğiniz insanlari neden seçtiniz? Yine ayni arkadas: Benim yönelimim sendikayi ilgilendirmemeli. Emek, sömürü gibi konularda beni desteklemeli. Escinsellik bunlarin disinda bir sey. ÖZGÜR: Bu fikre karsi anlayis göstermemelisin! ALI: Öğrenciysen, akademisyenler seni onayliyor mu? O zaman okula neden devam ediyorsun? Bu tür sorularla birbirimizi engellememeliyiz. Sabirli davranip söz konusu tavirlari dönüstürmeliyiz. COSKUN: Burasi Hollanda değil. Sosyal güvencen yok, kovulursaniz escinsel hareket size yardimci olamaz. O yüzden, Don Kisotluk yapmak yerine, üstü kapali bir seyler yapabilirsiniz. Herkes hareketin basinda olmak zorunda değil ama kalben destekleyebilirsin. ALI: Arkadaslarindan vazgeçebilirsin ama sosyal bağlantilarindan vazgeçemezsin. Sol yapilar artik anarsistlere bile saldirmiyor. Yaklasimlar değisir. Homofobi aniden ortadan kalkmayacak . Uğrasarak bu süreci beraber ilerleteceğiz ve olumlu hale getireceğiz. Zamaninda IHD’den kovulduk ama geçen toplantiyi oranin merkezinde yaptik. EROL: Toplum yüzünden homofobik oluyorlar ve bizim yapmamiz gereken de insanlari etkilemek. Etkilemek dislamak demek değildir. ÖZGÜR: Bu uğurda ailemizi bile reddedebilmeliyiz. MURAT: Bunun çok yöntemi var. Herkes istediği gibi yapar. Ama deneyim paylasamini gerçeklestirmeliyiz. YESIM: Toplumsal ve bireysel coming outun özellikleri var. Kisiselde seni kabul etmesi için karsindakine gerekçe yaratma yöntemi de söz konusu. Diğer yapilarla iletisime geçerken de aynisini yapmak sakincali. Sadece “biz variz” demek lazim. Özür dileyerek açilmak tehlikeli bir sey.

KAOS GL Güztanbul Eki E3


Birçok farklilik barindiriyoruz içimizde ve topluma göre en iyilerimizi gösterip kabul ettirmek yerine, tüm varliğimizla kendimizi göstermeliyiz. SEMA: RTL’de Türkiye’de escinsellikle ilgili yayinlanan programdaki arkadaslarin davranislari çok düzgündü. Toplumda normal davranmaliyiz. Dejenere davranirsak escinselleri ters taniyorlar.

MURAT: Düzgün davranmanin ölçüsü yok. Rahat etmek için beyaz, Türk, hetero ve sünni olmak zorundasin. Ibne olmayacaksin. Bizim içimizde bir tek tiplik yok. Herkes kendi yasam tarziyla ortaya çikabilir. Birbirimizin kulağini çekmek durumunda değiliz. ALI: Kötü örneklere takilmak isteyen zihniyet takilacaktir. Yapmamiz gereken sey, içimizde

bir tek tiplik olmadiğinin altini çizmek. Topluma entegre olmak isteyen de olabilir, bunu elestirmem. Ama tek tip escinselin bu olduğu yolunda bir sunum yapmamak gerekir. NEJAT: Ben kime göre düzgünüm? (RTL’de düzgün gözüküyordunuz lafina karsi) Bu yanlis ve tehlikeli. Insanlar kendilerini istediği gibi ifade edebilir.

adi, Bilitis. Lezbiyenlerin birbirlerine güvenli bir sekilde ulasmalarini sağlayacak mekan eksiklikleri dolayisiyla, internetin birbirimizi bulmak için iyi bir araç olacağini düsünmüstük. Dolayisiyla amacimiz, sadece tanidiğimiz insanlarin olusturduğu bir internet iletisim ortami değil, lezbiyen ve biseksüel bütün kadinlara açik bir tartisma, soru ve sorunlarimizi paylasarak dayanisma, bulusma, iletisim ve duyuru ortami yaratmakti. Son yillarda escinsel hareketin katkilariyla büyük sehirlerin kültürel merkezlerinin etrafinda ve üniversitelerde biraraya gelmeye baslayan lezbiyenlerin disindaki arkadaslarimiza da ulasmayi amaçlamistik. Birkaç kisiyle baslamis olan listemizde su an 160 civarinda kadin birbiriyle sohbet etmektedir. Yahoogroups'da "lezbiyen" diye arama yapildiğinda bulunan listemize basvuran herkesi almiyoruz. Basvuran kisiyle bir süre yazisiyor, gerçekten de kadin olup olmadiğini ve beklentilerini anlamaya çalisiyoruz. Tabi bir de yazdiklarimizla karsimizdaki kisiye ne tür bir listeye gireceğinin önbilgisini de hissettiriyoruz. Lezbiyenlerin geylerle ortak yasadiklarinin disinda bir sikintisi, heteroseksüel erkeklerin fantezilerine konu olmasi. Bu nedenle listeye girmek isteyen insanlarin en az yarisi bizimle dalga geçmek isteyen erkekler oluyorlar. Biz bu sorunlarla uğrastiktan sonra bu iste amatörce belli deneyimler edindik. Erkekleri dillerinden, yazdiklarindan tahmin etmemiz disinda da bizim için çok

farkli bir deneyim kazanma alani oldu bu yazismalar. Çünkü, listemize girmek isteyen, kendileriyle barisik olma sürecini farkli sekillerde yasamis ya da yasamakta olan biseksüel ya da lezbiyen kadinlar da, toplumun her kesiminden kadinlarin arasindan geliyorlar. Iki yildir tanimadiğimiz ama lezbiyen camiaya ulasmak istediği için internette bunun yollarini arayan pek çok kadinla yazili iletisim kurduk, deneyim kazandik. Listenin varliğini listedeki herkes için baska anlamlar tasiyabiliyor. Bazilari lezbiyen feminist politikalar üretmek ve tartismak isterken, bazilari alinti metinler okumaktan, bazilari da sadece kendisi gibi kadinlara asik olan kadinlarin varliğini görmekten memnuniyet duyabiliyor. Listenin, içindeki kadinlarin beklentilerini her zaman olmasa da, çoklukla karsiladiğini ve önemli bir yer tuttuğunu düsünüyoruz. Ancak dolaptan çikmak için diğerlerine ulasma hamlesi yapmis pek çok kadini da artik internete hapsettiğini düsünüyoruz. Yani insanlar kendilerini yalniz ya da mutsuz hissettiklerinde, disari çikip arkadaslarini bulabileceği bir ortam yaratmak yerine, bilgisayarin aç düğmesine basmayi tercih edebiliyor. Listedeki pek çok kadin dayanisma için örgütlü olmak ya da sirf tanismak için duyduklari bulusmak ihtiyaçlarindan bahsettikleri halde, listede duyurusu yapilan lezbiyen ve gey etkinliklerine (söylesiler, film gösterileri, partiler, vs.) gelen kadin sayisi listedeki gibi kabarik olmayabiliyor, daha çok birbirini

LEZBIYENLER INTERNETTEN DISARI Filiz, Yesim /KAOS GL

Cinsiyet belirtmeyen tanimlarda kadinlar her zaman aklimiza gelmez. Örneğin insan, isçi ya da profesör dendiğinde zihnimizde erkek imgesi belirir. Kadinlar isim olarak pek çok kelimede yoktur. Tarihte, siyasette, sanatta, geceleri sokakta da görünmez oldulari gibi. Birey birey bu alanlarda vardirlar ama dil/zihin bunun yansitilmasina izin vermez. Yani kadinlar bulasik, çamasir yikamaktan, çocuk büyütmekten, kamusal alanda görünmez, görünmelerine pratikte artik belli edilmek istenmese de, zihinsel olarak izin verilmez. Ayni sekilde escinselliğin kamusal alandaki imgesi de daha çok kadin müsveddesi, yumusak erkek biçiminde olduğunda, erkek escinseller için de gerçekçi ve anlamli bir kamusal alan görünürlüğünden sözedemeyiz. Doğal olarak da lezbiyenler bu görünmezliklerden etkilenirler. "Escinsel" denince insanlarin aklina erkek escinseller gelmektedir. Birkaç sene önce Kaos GL içerisindeki lezbiyenler kendimizi erkekler arasinda birbirinden kopuk adaciklar gibi hissettiğimiz ve toplantilarda biz de erkekler hakkinda konustuğumuz ya da hiç konusmadiğimiz için, kendimize kadinlar olarak ayri bir etkinlik alani yaratmaya karar verdik ve Sapphonun Kizlari adli lezbiyen feminist bir grup kurduk. Iki yildan fazla toplantilarina, tartismalarina ve yazilarina devam eden bu grup, sürecini tamamlayip kendini fesh etmeye karar vermeden önce lezbiyen ve biseksüel kadinlar için bir internet listesi açmisti. Listenin

KAOS GL Güztanbul Eki E4


biz bunlarin gerçekliğe çikmasi zaten taniyan ve halihazirda gerektiğine inaniyoruz. Sonuç görüsmekte olan lezbiyen olarak internetten çikmak, yüzyüze kadinlarin katilimi gözleniyor. Ya konusmalarla ve çesitli etkinliklerde da Ankara örneğinde ele alalim. daha çok bir araya gelmek Ankara'da Kaos Escinsel Kültür istiyoruz. Merkezi varken, kadinlar Bununla birlikte internet ve su birbirleriyle orada bulusmak yerine ana kadar yaptiğimiz çalismalarla internette haberlesmeyi tercih bayaği bir deneyim kazandiğimizi edebiliyorlar, ve listede Ankaralilar ve ilerleme kaydettiğimizi olmasina rağmen herkes kültür düsünüyoruz. Bizim internet merkezine uğradiği zamanlarda üzerinden tanimadiğimiz kadinlarla baska hiçbir kadini görmediğinden kurduğumuz iletisim gibi biliyoruz yakiniyor (bu durum son haftalarda bu yakarmalarin patlamis olmasi ki bütün escinsel gruplar yillardir sonucu değisiyor, Ankara'da kendilerine gelen mektuplari, kadinlar birbirleriyle daha çok mailleri yanitliyorlar. Kendisi gibi yüzyüze görüsmeye basladilar). olan diğer kardeslerine ulasmak Yani sanki lezbiyen kadinlar isteyen pek çok insanla iletisim dolaptan çikmak isterlerken kuruluyor. Bu yazismalarda pek çok soruyla karsilasiyoruz. Ve internete takiliyorlar ve baska bir herkes kendisine göre bu sorulara asamaya daha ihtiyaç oluyor: yanitlar veriyor. Biz iki yildir, Internetten disari çikmak! Internete birbirimizin yazdiklarini da okuyup, hapsolmus gibi hissetmek hiç zor ne gibi durumlarda nasil yanitlar değil. Bizbirimizi daha az verilmesi gerektiği hakkinda görüyoruz ve iletisimimiz bayaği kafa yorduk, her geçen çoğunlukla bilgisayar vasitasiyla gün bir ‘yeni’ daha öğrendik . Ama gerçeklesiyor. Lezbiyenliğimizi escinsel hareketi olusturan sadece kendimize gizlediğimiz, baska lezbiyenlere ulasmamizi, gruplarda etkinlik gösteren bireyler kendimizi tanimamizi, olarak bu konudaki anlamlandirmamizi ve kamusal deneyimlerimizi paylasmali, en çok alanda lezbiyen görünmezliğinin sorulan sorularda en uygun yaklasimin ne olabileceğine dair devamliliğini sağlayan fikirlerimizi paylasmak zorundayiz. dolaplarimizdan disari çikmak (Bu konuda, Ingiltere'deki lezbiyen durumundayiz. Bunun için yüzyüze ve gey helpline'larinin çalisma iletisime önem veriyoruz. Interneti sekilleri, arayan kisilere ve bir iletisim araci olarak tamamen sorularina yaklasimlari hakkinda kötülediğimiz düsünülmesin. Aksine yazilmis bir kitaptan kisaca amaç olarak değil de araç olarak bahsedildi) Bize gelen maillerda kullanildiğinda çok faydali "lezbiyen olup olmadiğimi buluyoruz, sadece yetersiz bilmiyorum", "aileme söylemeli olduğunu hatirlatmak istiyoruz. Iletisimimiz sadece internet miyim" gibi sorulara karsi nasil bir üzerinden olacaksa bir süre sonra yaklasim gelistirmeliyiz. Lezbiyen bunun adina iletisim ve gey gruplari olarak bunlari denebileceğinden emin değiliz. tartismamiz gerektiğine inaniyoruz. Sunusun ardindan tartisma Çünkü bu iletisim biryere kadar kisminda geyler arasindan bir iki doğru ve yeterli olabiliyor. Internet kisi, aksini sunusumuz içerisinde vasitasi ile pek çok kisinin belirtmis olmamiza rağmen, kendisiyle barisma sürecinde lezbiyen görünmezliğini yaninda durabildiğimize lezbiyenlerin tembelliğine inaniyoruz. Insanlarin bize "iyi ki bağladilar. Bu soruya Türkiye'de varsiniz" diye duygularini on yil önce escinsel hareketin iletiyorlar. Bu nedenle internetin tamamen kötü olduğunu yokluğunun nedeninin de escinsel düsünmemiz mümkün değil. Bütün erkeklerin tembelliği mi olduğu haberlesmemizin ve sorusuyla karsilik verdik. Bizim tartismalarimizin sanal ortamda bakisimiza göre, lezbiyen kaliyor olmasi bizi üzüyor. Oysa görünmezliği kadinlara özgü bir WORKSHOP : PSIKOLOJI VE CINSELLIK

takim kadinlik özellikleri (pasiflik, sessizlik, vs.) dolayisiyla değil, toplumdaki kisisel ve kurumsal tüm iliskilerin belirleyenlerinden biri olan ataerkillik dolayisiyla olduğunu söyledik. Tam da bu nedenle nasil toplumun her yerinde kadin görünürlüğü yillardir feminist hareketin konularindan biriyken, ayni sekilde escinseller arasinda ve toplumda lezbiyen görünmezliği de bizce hem feminizimin hem de escinsel kurtulus hareketinin konularindan biri olmalidir. Buna getireceğimiz yaklasim kesinlikle "kadinlar tembeller, biz napalim" olamaz. Aksine hareket içerisindeki kadinlari yüreklendirecek özel durumlar yaratmaliyiz. Örneğin toplantilarimizda kadinlar konusmak için el kaldirdiğinda, ilk onlara öncelik veriyoruz. Tartisma kisminda bunlarin disinda escinsel hareketin politik bir durus belirleme konusunda zayif olduğuna dair bir elestiri geldi. Ayrica bilitis listesinin insanlara yalniz olmadiklarini göstermesi açisindan olumlu islevleri olduğu yeniden vurgulayanlar oldu. Yanlizliklarimizi (cinsel yönelimimizden dolayi) tercih sebebi sayarak birey birey boğulmak yerine, “yalnizlik kader değildir” mesajiyla hep birlikte adim adim bir gerçekliğe ilerliyoruz. Kadinlarin internette bir listede su an bu konulari tartisiyor olmasinin yeni soluklu bir lezbiyen örgütlülüğünün sinyalleri olarak görülebileceğini sorgulayan arkadaslar oldu.

KAOS GL Güztanbul Eki E5


• Cinsel “tercih” kelimesi kullanildiği surece bu konuda yapilan bilimsel çalismalar insanlarin davranislarini ayrimciliğa vardiracaktir. • Bazi psikologlar hala “ Escinsel Kimliği” hastalik olarak görüyor. • Ailenin yapisi cinsel kimliği nasil etkiliyor sorusuna kendi birikimlerimizi paylasarak daha net bir cevap bulabiliriz. • Bir escinselin ailesine ya da çevresine açilmasi doğru mudur? • Kisisel deneyimler : Kimliğin olusma sürecinde bu konuda ilk tepkiyi insan kendi kendine gösteriyor. Iliskilerde acik olmak kolaylik sağliyor. • “Maskelerden kurtulmak” • Aileye açilmak bu acidan önemli olabilir, maske değistirmek aci verici bir olay, aileyle yasaniyorsa bu maskeler olmamali, • Arkadaslarina açilan bir katilimci simdiye kadar olumsuz bir etki almamis • “çocuk ister misiniz?” • bir heteroseksüelin çocuk istemesi ne kadar doğruysa bir escinselin de çocuk istemesi o kadar doğru mudur? • Escinsel olmak çocuk istememeyi gerektirmez • çocuğa verilen eğitim sağlikli bir yasam Escinsel anne veya baba sahibi olmaktan daha önemlidir. • Insanlarin duygu ve düsüncesi, zaman, partneriniz, kosullar, yalniz kalma korkusu ve sevgi paylasimi gibi faktörler sebebiyle değiskendir. • Ailelere bu konuyu açmak

escinseller çocuk sahibi olamiyor evlenemez düsüncesi nedeniyle zor oluyor • Türkiye’de Escinsel iliskiler çocuk edinebilmeyi isteyecek kadar sağlikli değil. • Toplumu değistirmenin zorluğu kazandiğimiz roller yüzünden. • Kazanilan roller hayati sikici hale getiriyor. Heteroseksüeller, sahip olduklari bu rollerle daha amaçli bir yasam tarzina sahipler. Bu nedenle çocuğa daha iyi olabilecek bir ortam sağliyorlar. escinseller iliskilerinde bu kadar hedef sahibi olamazlar. Bu nedenle de çocuğa daha iyi bir ortam sağlayamayabiliriler. • Escinsellik topluma farkli yansiyor , bizler önce kendimizi sorgulamaliyiz. Erkekler erkek gibi kadinlar kadin gibi görünmeliler (!). Sayginliğimizi kazanmaliyiz.farkli olmak zorunda değiliz. • Karsit görüs: “Ben kendimi olduğum gibi seviyorum” • Cinsellisi ön plana çikarmayalim • Dis görünüse göre insanlarin cinsel kimliğini tahmin edemeyiz. • Toplumu olusturan insanlar arasinda bizler de variz. Insanlar olduklari gibi gözükmeliler. • “ Tercih” kelimesi, Escinsel “tercih” değil ama belki Escinsel “yönelim”. • Bu toplumda cinsel kimliğini en rahat açiklayanlar sanatçilar. • Toplumdaki insanlari kategorize etmek yanlis. • Toplumdaki sayginliği elde etmeye çalismali mi? • Lezbiyendik :Türkiye’de kadin

olmak zor.

• Escinsellik neden tabu? Korkularimizi kendimiz yaratiyoruz. • Ailemize söylemeyi düsünüyor muyuz? • ...Aileme söylememin hayatimi kolaylastiracağini düsünmüyorum • ...Fikrini değistirebileceğimden emin olsam söylerim. • ...Kabul etmeyeceğinden eminim. • ...Iki taraf da yipraniyor. • ...Arkadaslardansa ailenin bilmesi çok önemli. • ...Babam: “cinsel kimliğin beni ilgilendirmez istediğin gibi yasa!” dedi. • Aileden tepki:”ikinci sinif insan muamelesi görmekten hoslanacak misin?” • Ailenin “ben ne hata yaptim” diyerek kendi derdine düsmesi.(toplum bize ne der endisesi) • Tepki: “Görmek istemiyorum!” • ...Ailemden 4 yil dislandim evden kovuldum • Söyleyememenin ardinda ekonomik korku ve sevgiden yoksun kalma korkusu • ...Ben ’lezbiyen’ olarak öne çikmayi doğru bulmuyorum • ...Onlarin birbirlerini suçlamalarini istemiyorum. • ...Ekonomik özgürlüğümü kazandiktan sonra. • Ancak kendi içimize sindirdiğimiz zaman daha rahat açiklayabiliriz.

AKTIVIST TOPLANTISI Yürütücü: Bora Tarih: 28.Ekim.2002 Pazar Zaman: 14:00-18:00 Yer: Nazim Hikmet Kültür vakfi 1. Yasal Değisiklikler FUAT: Bizi ilgilendiren 4-5 madde var. Genel sorun insan haklari. Madde 33: Dernek kurma. Izin almaksizin dernek kurabilme. Kamu düzeni, genel sağlik ve

KAOS GL Güztanbul Eki E6

ahlak konulari için ise sorun var. Hakim karariyla derneği kapatmak mümkün. Kanuna göre valilik gibi bir merci derneği kapatabiliyor, yani uygulamada bir değisiklik yok. Vakif için de aynisi geçerli. Toplanti, gösteri yürüyüsü hakki: izinsiz yapilabilir ama yine kamu düzeni, genel sağlik ve ahlak gibi meselelerde yukaridaki geçerlilikler söz konusu. Temel hak ve hürriyetler:

Sinirlandirilmasina dair 14. madde kaldirildi ve hiçbir sekilde sinirlandirilamaz ve kötüye kullanilamaz dendi. Bu maddeler olumlu değisiklikler. Bize anayasal bir hak taniyor. 41. madde: Ailenin kurulmasi. Aile eski kanunda kari-kocaya dayanirdi. Artik esler arasinda esitliğe dayanir deniyor. Hukuksal uygulamada escinsel birlikteliklerde nisanlilik hükümleri


geçerlidir! Fransa’daki gibi escinsel beraberlik için bir yasa bizde yok ama ileride mesrulastirilacak kanunlar olabilir. 2. AIDS Kongresi ve Insan Haklari Fuari (AIDS Kongresi 11 Kasim Pazar günü yapildi) Insan Haklari Fuari: Insan haklari Fuari’nin tarihi 14-15-16 Aralik 2001. Türkiye Escinseller Platformu olarak fuara katilacağiz. (Bu konuyla ilgili bugüne dek iki toplanti yapilip e-iletisime atildi. O yüzden fuarla ilgili toplanti notlari burada yer almamaktadir) 1. Aktivistlik kavrami, isten ne anladiğimiz, is yapma seklimiz YESIM: Ayri bir toplanti yapilmasina sözüm yok ama aktivizm çok kullanildiği halde bence kimlik problemleri olan bir kavram. Bu bir kimlik yaratmak ve içine sikisip kalmak. Ben aktivistlik yapmiyorum sadece yasamaya çalisiyorum. Etkinliklerimiz dönüstürme çabasi. Ama aktivizm bir is bir sosyal statü gibi algilaniyor. Bu sadece bir sözcük meselesi değil. BORA: Aslinda toplantinin adina grup katilimcilari toplantisi mi aktivist toplantisi mi desek diye tartistik. NEJAT: Gruplar toplantisi demeyi düsündük ama herhangi bir grubun içinde yer almayan bireysel oalrak hareketin içinde yer alan arkadaslar da var. Ben sadece kendi kiçimi kurtarmak için çalismiyorum, kendimi sorumlu hissediyorum. Aktif oalrak çalismanin bize bir statü kazandirmasi gibi bir sey söz konusu değil. Bize en doğru tanim aktivistlik geldi. Eylemci oalrak da kullanilabilir. Kavramlar karisik ve herkesin anlamasi için bunu kullaniyoruz. ALI: Kara Mecmua adli derginin bu sayisinda Aktivizmi Birakin! Diye güzel bir yazi var. Kelimelere siz takmazsaniz baskasi takar. Eskiden militan denirdi. 80 süreci sonrasi değisti. Birilerini mi kurtaracağiz? Birileri adina mücadele etmek değil, yeni olanaklar yaratarak herkesi sürece katmak amacimiz olmali. Kaos ve

Lambdanin escinsel harekette özel bir yeri var. 80 sonrasi tek basina “aktivistler” vardi. Ibrahim Eren ve Aslan Yüzgün. Ancak sözcülük geride kaldi artik. Gruplar ortaya çikti. Aktivizm reddedilmesi gereken bir süreç. Ama isleri de risk ve sorumluluk alanlar yapiyor bu inkar edilemez. UĞUR: Aktivist demeyeceksek ne diyeceğiz peki? ALI: Bu isler gerçekten böyle mi? Son 20 yildir yeni bir sey var. Insanlar durduğu yerde duruyor, birileri onlar adina konusuyor. Seçimimiz ve bunun politik anlami çok önemli. Görmezden gelsek de o anlam mücadeleyi sarmaliyor. AHMET: Aktivizm bana göre bir statü içermez. Özünde gönüllülük vardir. YESIM: Biraz önce söylediğim kendi kiçimi kurtarmak değildi. Istesem gizli yasayabilirdim. Kendime yasam alani yaratmaya çalisiyorum. Birlikte nasil kurtuluruz sorusuna yanit ariyorum. Statü meselesine gelince, aktivistim deyince escinsel camiaya hizmet vermek zorunda kaliyorsun sanki. Katilmak yerine elestirmeye basliyor insanlar. HERIBERT: Bu bir dil anlasmazliğina dönüsebilir. Baskasi seni farkli anlayabiliyor. Kelimeyi sorgulamak faydali. Içeriğe bakmak lazim. Mücadeleye katkida bulunmak, aktivistlik, kisilik, konulari olusturuyor. Hayal ettiğim dünya sdece bazialrinin çalistiği birdünya değil. Dünya daha güzel olsun diye bir seyler yaparim, baskalarina hizmet vermek amaciyla değil. ÖZGÜR: Uzun süre pasif, tepkisiz kaldim. Artik pasif kalacak kadar güçlü olduğuma inanmiyorum. Insanalra kendi haklari için mücadele etmeleri gerektiğini anlatmamaiz gerektiğine inaniyorum. Aktivist olduğunu söyleyen insanlar statü egosuna sahip. Kendilerinin yaptiklarini yapmayanlari hakir görüyorlar. “Birilerini kurtarma” modundaki 68’lielr gibiler. Aktivist sözcüğünü kullanmayalim baska bir sözcük bulalim.

YESIM: Benim amacimkelime değistirmek değil. Sadece tartisalim istiyorum. NEJAT: Kelime değisse de yeni kelime de kirlenecek. Statüyle birlikte bu kaçinilmaz. Aktivist olduğun için mi is yapiyorsun yoksa is yaptiğin için mi aktivist oluyorsun? Toplumu ve kendimi sorgularken kisitlandiğimi fark ettim. Bulunduğum nokta beni boğuyordu. Yasamak istediğim nokta bu değil. Lambda’ya bir olaydan dolayi geldim. Ilkokulun bodrumunda yakalanan iki çocuk cezalandirilmis. Kendimi o çocuklara, topluma karsi sorumlu hissettim. Siddet konusunda çalismalar yapmak, çevremdeki her insana derdimi anlatarak bir seyler yapmaya çalisacağim. Temel anlamda kiçimi, genel anlamda kiçlarimizi kurtarmak. Bunun hangi kelimeyle açiklandiği önemli değil. AHMET: Bugüne kadar birileri aktivistlik kavramina farkli anlamlar yükledi. NEJAT: Aktivistlik sanki kahramanlikmis gibi gösteriliyor. Kahramanliğa prim verilmemeli. ÖZGÜR: Aktivistliği kahramanliğa dönüstürenler egolu aktivitslerdi. ALI: Diğer tarafi suçlarsak bir eyre varamayiz. Özgürlesme mücadelesinde gidebileceğim kadar gideceğim demek istiyorsan bunlarla uğrasmazsin. Mücadelede mutlaka ön plana çikan isimler olacaktir. Bu hayat bize dayatarak, kendine uydurarak bizimle yüzlesiyor. Escinseller arasindan da isimler, aktivistler çikarilmaya çalisiliyor. BARIS: Önemli olan terimin, kavramin içeriği. Isim değisse bile ayni içeriğin tekararlanmasina izin vermeyecek bilinci gelistirmek lazim. O duruma iliskin de tedbirler alabilmeliyiz. AYSE: Bora mesela, Nejat... Sizleri yeni tanidim. Siz bizleri bir araya getiriyorsunuz. Bu islerle uğrasan Sema, Yesim, Filiz var. Yapilan seylerin yanlis olduğuna inanmiyorum. HERIBERT: Kelimeler insanalri pasiflestiriyor. Kelime yerine içeriği

KAOS GL Güztanbul Eki E7


değistirmek lazim. SEMA: Burada olmak bile aktivistliktir. Bence buradaki herkesin mesleklerini öğrenelim ve listeleyelim. O konularda bize yardima dokunabilir bu insanlarin. COSKUN: Her zmaan kahramanlar seçilir. 11 Eylül olaylarindaki kahraman New York belediye baskaniydi. Bu tüm belediye baskanlarinin onore edilmesi demektir. Biz de tüm aktivistler adina bazilarini alkislamaliyiz. Kisilerin iyi niyetine güvenmeliyiz. Lambda’ya gelen kisi kendisiyle barisiyor ve ayriliyor. Güzel seyler yapanlari

ödüllendirmeliyiz. Aman aktivist olmayalim, birileri ezilmesin diye zorlamayalim kendimizi. Potansiyeli harekete geçirmek için birilerini öne çikarmaktan bence kaçinmamaliyiz. ÖZGÜR: Eğer o kisi yaptiklarini alkis almak için yapiyorsa hiç yapmasin daha iyi. ONUR: Bir aktivist için yaptiklarinin takdir ve tebrik edilmesi hos. Aktivistleri bir grup olarak ayirmak ise art niyetli bi düsünce. BORA: Ben biraz önce Ayse’nin önerdiklerinden ve söylediklerinden hem memnun hem

de rahatsiz oldum. Heribert’e hak veriyorum. Sunlar çalisiyor sunlar çalismiyor ayrimi yanlis. Aktivizm bir din değildir. Ben kendime aktivist deyip simariklik yapmak istemiyorum. Isler insanlara bağli. Bir seyler olmasaydi gruplar olmazdi. Katki sağlayana tesekkür etmek gerekiyor. Coskun hakli ama ben ona sormak istiyorum, sen bunca zamandir nerdeydin? Insanlarin kendilerini kötü olandan kendini ayirmasina karsiyim. Her sey mümkün olan en iyi durumda değil, bunun farkindayiz ama yine de aktivizm yapacağiz.

Küresellesme karsiti olgusu, savas karsiti bir olguya dönüsmüs ve Amerika'da olan 11 Eylül'deki saldirida da kendisini... Bugüne kadar savaslarda ölen insan sayisi 3 milyar 700 milyondur. Insanliğin değil de silah ticaretin ve güçlü birilerinin bu isten payini, karini almakta olduğu. Bütün bu savaslar ezilenlerin daha çok ezilmelerine neden olmus ve hatta derinlesmesi, Yahudilerin soykirimi, irkçilik, escinsellere dönük siddete de neden olmustur. Savaslar ayni zamanda, bugünün kosullarini daha da yoğun ve kötü yasanmasiyla, erkeklerin ataerkilliği, ailenin kutsallastirilmasi, savasan ve baskin olan erkeğin rolünün güçlendirilmesine neden olmakta. En son olan, dünyanin gündemin de en güçlü ülke olan Amerika'nin en zayif olan Afganistan'a saldirisi, (Afganistan’da cinsiyetçilik ve kadina yapilan tecavüz.) Vicdani Ret: Her hangi bir baskiya dayanarak orduya katilmayi kabul etmeyen düsünce biçimi, savasi red, orduyu red. Tahakkümün her biçimine karsi escinsellik, kadin olmak, çocuk olmak v.s. de bu kavramla ilgili. Devlet ve iktidarin olduğu her

yerde savas var. Savasa nasil baktiğimiz olduğumuz tarafla ilgili. Escinseller iktidarin engel ve tavriyla, homofobik olmasi nedeniyle de diğer bütün tahakkümler gibi bu tahakküme de karsi. Her hangi bir ezilen kimliğe sahip olmak diğer ezilen azinliklarla da birlikte olmayi beraberinde getiriyor. Escinseller Amerika'da neden askere gitmek istiyor? Orduya girmek amaciyla ve ordunun görüs ve tavrina karsi gösterilen tavir. DINLEYICILERLE Su anda acil olarak yapilmasi gereken teshir etmek, esas düsmana karsi tavir almak. Ortak yanlarimizi ön tarafa çikararak savasa karsi olmak. Yakin tarihte olacak küresellesme mitingler: Berlin deki escinseller Alman olmalari nedeniyle toplama kamplarindan kurtulacaklarini düsünüyorlardi ama ilk gidenlerden oldular. Savasa hayirla birlikte yürüyebilirsek hepimizin ortak mücadelesiyle olabilecek ve yönlendirilecek olan çalismalarla birlikte...

SAVAS VE ESCINSEL KIMLIK Savas olgusu erkek egemen olmasi, siddet içermesi ve cinsiyet içermesi nedeniyle bu sunumun içeriği belirlenmis. Savas escinsel camianin gündeminde olmamakla birlikte, disimizda görünen hayat sabun, su ve escinsel kimlikle birlikte, bu konudan çok uzak olmadiği ve benzer sekillerde ve tepkilerle karsilasilmasi nedeniyle. 1940'larda Almanya'da yasanan escinsellere yapilmis iskence ve soykirim. Filimde ki konusmacilarin dikkat çektiği konuda, bizim su anda görmekte olduğumuz dünyanin escinsellik açisindan çok farkli olduğu, eskiye dair yasananlarin genç kusağa aktarilmasi. Üreme ve Lezbiyenlik : Lezbiyenler175. paragraf da yer almamasi, kadinin üreme olgusu ve kadin escinselliğinin geçici olarak düsünüldüğünden dahil edilmemesi. Küresellesme : Cenova Küresellesme etkinlikleri Prag'da, Amerika'da ve en son Cenova'da ki en büyük ve en tepkili gösterilerin bulusmasi. Seattle''da Dünya Ticaret Örgütü'nün toplantilarini engellemek amaciyla, G8 ülkelerinin kapitalizmini, adaletsizliklerini teshir eden ve kamuoyu yaratan bir hareket oldu.

KAOS GL Güztanbul Eki E8


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.