Kaos GL Nedir? Kaos GL grubu, 1994 Eylülünde Türkiyeli eşcinsellerin bir araya gelerek maruz bırakıldıkları ayrımcılığa karşı mücadele ederek özgürleşmek amacıyla kurulmuş, eşcinsellerin kurtuluşunun heteroseksüelleri de özgürleştireceği fikrini şiar edinmiş bir gruptur. Kaos GL grubu kurulduğundan itibaren Kaos GL dergisini çıkarmakta ve Eylül 2000 tarihinden beri de Kaos Kültür Merkezi'nde kültürel etkinlikler, toplantılar düzenlemekte, ilk eşcinsel kütüphanesini oluşturmaya çalışmaktadır.
Kaos GL Grubunun Katılımcıları Kimlerdir ve Kimler Katılabilir?:Yaşı, cinsiyeti, cinsel yönelimi ne olursa olsun her birey kendi cinselliğini araştırma ve geliştirme hakkına sahip olduğu için, toplumsal cinsiyet kategorileriyle hesaplaşmak isteyen, taşın altına elini sokmak isteyen herkese
Neden Kaos GL Gibi Bir Grup? Türkiye'de görülmek istenmeyen, dar alanlara hapsedilen, fark edildiğinde her tür ayrımcılığa maruz kalan eşcinsellerin bir araya gelerek, özgürleşmek için yapacakları mücadele için örgütlenmeleri en önemli gerekliliklerden biriydi. Eşcinseller arasındaki dayanışmayı arttırarak yalnızlık duygusunu azaltmaya çalışmak, hasta/sapık nitelendirmeleriyle baş etmek için uğraş veren eşcinsel bireylerin bu tavra karşı bir duruş oluşturmaları ve istedikleri gibi bir dünya yaratma özlemi için politika yapmaları, bir grup etrafında toparlanmayı ve aktif olarak çalışmayı zorunlu kılıyordu. Eşcinselliğin sadece bir cinsel edim olmadığı, yatak odasında başlayıp bitmediği, bunun bir yaşam tarzı da olduğunu ifade etmek, cinsel kimlik için mücadele etmek, bize benimsetilmeye çalışılan doğruların dışında da doğruların olduğunu gösterebilmek için duyulan gereksinimin sonucudur Kaos GL grubu.
Söz Uçar Yazı Kalır: Kaos GL Dergisi Derginin çıkarılmasındaki temel amaç eşcinsellerin kendi sözlerini söyleyebilecekleri, kendi dertlerine sahip çıkarak söz alabilecekleri ve bunları paylaşabilecekleri bir alan yaratmaktı. Heteroseksizme karşı geliştirilen her sözün kendine yer bulabileceği, eşcinsellerin kurtuluşu mücadelesine destek olan ve böylelikle eşcinsellerin kendi gündemlerini yaratmalarına olanak sağlayan bu yayın ile eşcinselliğin görünmezlikten görünürlüğe çıkması da bir diğer amaçtı... Dergide eşcinsel kurtuluş hareketine dair yazılar, kuramsal tartışmalar, haberler, kişisel deneyimler, öyküler, şiirler yer alıyor ve okuyucularıyla beraber üretilen bir dergi olmak için çalışıyor. Çünkü söz uçar yazı kalır...
Kaos Kültür Merkezi: Neler Yapılıyor? Her hafta yapılan seminerler, söyleşilerle birlikte, her ay dört filmden oluşan film gösterimleri, sergiler ve çeşitli alanlarda atölyeler gibi etkinliklerle Kültür Merkezini, üretimin ve dayanışmanın olduğu bir mekan haline getirmeye çalışıyoruz. Ayrıca merkezimiz her gün 14:00 ile 18:00 saatleri arasında soluklanacak, sohbet edilecek, Kaos GL ve diğer süreli yayınlarla birlikte kütüphanemizden yararlanılabilecek bir etkileşim alanı olmaya da çalışmaktadır. Kaos Kültür Merkezi: Neden? Türkiye gibi ülkelerde eşcinsellik kamusal alana değil özel alana ait bir durum olarak yaşanır: evinizde, olmadı küçük odanızda ya da sırtınızdan para kazanmayı eşcinsellere hizmet diye yutturan patronların barlarında, hamamlarında kendinizi ifade edersiniz... Ama eşcinsellerin bu alanlar ve büyük kentlerin birkaç caddesinden daha başka bir şeye ihtiyacı var: "kendilerine ait bir mekana". Bu da yapay özgürlük alanı ya da getto yaratmak için değil kamusal alanlarda görünür olmak, cinsel yönelimin nedeniyle köşeye itilmeyi reddetmek için bir adım niteliğinde gerekliydi
Kaos Kültür Merkezi: Neden? Türkiye gibi ülkelerde eşcinsellik kamusal alana değil özel alana ait bir durum olarak yaşanır: evinizde, olmadı küçük odanızda ya da sırtınızdan para kazanmayı eşcinsellere hizmet diye yutturan patronların barlarında, hamamlarında kendinizi ifade edersiniz... Ama eşcinsellerin bu alanlar ve büyük kentlerin birkaç caddesinden daha başka bir şeye ihtiyacı var: "kendilerine ait bir mekana". Bu da yapay özgürlük alanı ya da getto yaratmak için değil kamusal alanlarda görünür olmak, cinsel yönelimin nedeniyle köşeye itilmeyi reddetmek için bir adım niteliğinde gerekliydi
Gelecek İçin Plan ve Projeler Neler?Grubun ilk kurulduğu dönemlerde geleceğe dair yaptığımız plan ve projelerimizin önemli bir kısmının bugün gerçekleşmiş olduğunu görmek çok sevindirici. Ama Türkiyeli eşcinseller olarak biraraya gelerek ve güçlerimizi birleştirerek ilerde yapabilmeyi çok istediğimiz projelerimiz giderek artmakta... İşte bunlardan birkaçı: Yayınevi, Eşcinseller için Psikolojik Danışma Merkezi, Eşcinsel Hakları için Hukuk Bürosu, Tutsak Eşcinsellerle Dayanışma Ağı, Sağlık Merkezi, Yaşlı Eşcinseller için Ortak Ev...
ARALIK 2002 – OCAK 2003
Iki Aylik Dergi ISSN 1302-5015 Sahibi: Ali Erol Sorumlu Yazi Isleri Müdürü: Abdurrahman Bahsisoğlu Grafik Tasarim ve Uygulama: KAOS GL Baski: Ayrinti Basimevi Adres: Selanik Caddesi 48/8 Kizilay - ANKARA
Yazisma Adresi: Ali Özbas, P.K. 53, Cebeci/ANKARA TEL & FAKS: 0 312 418 87 15 E-MAIL: dergi@kaosgl.com Internet Adresi : www.kaosgl.com Yayinlanmasi Isteğiyle Gönderilecek Ürünler Için Adres: ALI ÖZBAS P.K. 53 CEBECI / ANKARA dergi@kaosgl.com ABONELIK IÇIN Yurt içi 1 yillik (6 sayi) abone bedeli: 20.000.000.-TL. Yurt disi 1 yillik abone bedeli: 50 € ya da 50 $. Please, transfer 50 € or 50 $ as 1 year subscription period to the following bank account: T. Is Bankasi Mesrutiyet Subesi (ANKARA) Ali Özbas no:4213 0544328. Dekont ya da fotokopisini mutlaka Ali Özbas P.K. 53 Cebeci/Ankara adresine postalayiniz. Tek sayilik isteklerde 3.500.000.-TL’lik posta pulu gönderiniz. Tutsaklara ücretsiz gönderilir.
içindekiler KAOS GL'den ................................................................................. 2 Orda Bir Dergi Var Uzaklarda! - Salih ......................................... 3 Kaos Kültür Merkezi’nden Haberler – Umut Güner. .................. 4 Lambdaistanbul’dan Haberler ...................................................... 6 9. Escinseller Bulusmasi Basin Açiklamasi.................................... 8 Güztanbul ve 1 Aralik’tan Medyaya Yansiyanlar – Ali Erol ..... 9 Güztanbul’dan Notlar ve Izlenimler - Armağan ........................10 Üniversitelerde Escinsel Mücadele - Cihan ................................12 Lezbiyen Örgütlenmesinin Önündeki Engeller...........................13 Escinseller ve Askerlik – Murat Çelikkan....................................20 Adim Adim Özgürlük – Yesim Basaran......................................21 Bilen Aile Projesine Dair –Söylesi ...............................................23 Bilen Aile Toplantisi ......................................................................25 Bir Escinselin Annesiyle Söylesi...................................................31 Irak’ta Savasa Hayir ....................................................................33 Özgür Kadin Dergisi’nin Yesim Basaran ile Röportaji ..............35 Kadina Yönelik Siddete Hayir – Basin Açiklamasi....................38 Lambda Neden Bir Terapi Grubudur – Çoskun Durmus ..........40 Problemleri Halinin Altina Süpürerek Nereye Kadar - Firat .....42 Escinseller, Politika ve Seçim – Ali Erol ......................................43 Türkiye’deki Escinseller ve Sosyal Forumlar –Ulas Yilmaz .......44 Gözüm Abla .................................................................................47 Öykü – Öner ................................................................................49 Aids – Doç. Dr. Veli Duyan .........................................................50 Toplumsal Cinsiyet ve Kimlik – Atilim .........................................52 Güner Kuban’la Söylesi...............................................................54 Üç Insan – Üç Kitap – Yusuf Eradam .........................................58 Öykü – Helen ...............................................................................60 Biz Bu Filmi Görmüstük – Salih Canova.....................................61 Legato - Hakan .............................................................................62 Haberler ........................................................................................63 Bize Gelenler .....................................................................................
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 1
Merhaba,
Güztanbul’dan sonra yeniden merhaba. Geçen sayida zarftan çiktik, Güztanbul bulusmasini gerçeklestirdik ve bir sürü ilke imza attik. Bunlardan özellikle altini çizme ihtiyaci duyduğum, taleplerimizi kamuoyuna basin toplantisiyla duyurmamizdi. Bununla Güztanbul sonrasi hedeflerimizden birine ulastik. Güztanbul’da hepimizi heyecanlandiran ve ön plana çikan toplanti ise hiç süphesiz “Bilen Aile“ toplantisiydi. Belki bu toplantiya dair elestirileriniz olabilir ama ilk defa ailelerimizin sesini hep birlikte dinledik. Lezbiyen Örgütlülüğün önündeki engeller toplantisi bir çok açidan çok önemliydi. Erkeklerden ayri olarak kadin arkadaslarimizin kendi aralarinda toplanmalarini ve çözüm yollari aramalarini ciddiye almiyormusuz gibi bir hava yarattik, bu da bence kadinlarin örgütlenmesi önündeki engellerden en azindan birinin ne olduğunu gösteriyordu! Bu sayida “Bilen Aile”, “Lezbiyen Örgütlenmesinin Önündeki Engeller” baslikli
toplantilarin özet metinlerini yayinliyoruz. Ayrica “Üniversitede Escinsel Mücadele” toplantisinin değerlendirme yazisi ile Güztanbul değerlendirmelerinin yaninda Ali Erol’un Güztanbul ve 1 Aralik’in basina yansimasina dair izlenim ve değerlendirmelerini de bu sayimizda okuyabilirsiniz. Bilen Aile Projesini gelistiren Gökay’la yaptiğimiz söylesiyi ve Ali Ferhat’in bir “bilen anne”yle yaptiği söylesiyi de “bilen aile dosyasi” kapsaminda okuyabilirsiniz. Yesim’in “Özgür Kadin Dergisi”ne verdiği röportaji da bu sayimizda aktariyoruz. 1 Aralik “Irak’ta Savasa Hayir” mitingine dair notlari, kaleme alanlarinki gibi ayni heyecanla okuyacağinizi düsünüyorum. Eee Güztanbul sadece ”Bilen Aile” ile “Lezbiyen Örgütlülüğün Önündeki Engeller” toplantilarindan ibaret değildi. Toplanti kayitlarini paylastiğimiz halde, maalesef yazmak durumundayim, Istanbul’daki arkadaslar kayitlarin desifrelerini tamamlayip bize ulastirmadilar. Bu konuda yayin kurulu olarak çok rahatsizlik duyuyoruz. Yeni bir
dergi, yeni bir sayi yaratmanin verdiği sevinç, yaratamamanin ve gecikmenin verdiği hüzne dönüsüyor. Dergi matbaaya gitmeden önceki duygu,”nihayet bitti” oluyor, bu da emin olun, bizi mutlu etmiyor. Çünkü aslinda biraz çaba ve özenle halledilebileceğini düsündüğümüz pek çok eksikliğin biz de farkindayiz. Kapak filmi disinda derginin matbaa öncesi bütün islerini yayin kurulu olarak kendimiz yapiyoruz. Bilmiyorum ne kadarini tahmin edebilirsiniz ama bizi en çok uğrastiran ve zamanimizin, enerjimizin çoğunu soğuran durumun bize gelen yazilarin anlatim, imlâ ve noktalama sorunlari olduğunu üzüntüyle belirtiyorum. Subat-Mart sayisi için son yazi gönderme tarihi olarak 15 Ocak’i belirledik. Bu arada geçen sayida duyurduğumuz yazilari unutmadik; Güztanbul dosyamizdan dolayi önümüzdeki sayiya kaldilar. 15 Ocak’a kadar yazilarinizi bekliyoruz. Görüsmek üzere... umut güner
KAOS GL: Escinsellerin Kurtulusu Heteroseksüelleri de Özgürlestirecektir. Ilk sayisi 20 Eylül 1994'te fotokopiyle çoğaltilarak yayin hayatina baslamis olan Kaos GL dergisi, aradan senelerin geçmesiyle birlikte önemli biçim değisiklikleri yasadi: sayfa sayisi artti, matbaada basilmaya basladi, renkli kapağa geçildi, görsel malzemeleri zenginlesti... Ancak ilk çiktiği günden beri heteroseksizme, homofobiye ve her tür ayrimciliğa karsi çikan muhalif sesinden ödün vermedi, değisikliğe uğramadi. Kaos GL, cinsel politika çerçevesi içerisinde, kisisel olanin politik olduğundan yola çikarak, escinsel kurtulus hareketine dair yazilarin, kuramsal tartismalarin, kisisel deneyimlerin, öykülerin, siirlerin yer aldiği, okuyuculariyla beraber üretilen bir dergi oldu. 2 ayda bir yayinlanan Kaos GL'nin yillik abonelik bedeli 20.000.000 TL'dir. Abonelik bedelini asağidaki banka hesap numarasina yatirdiktan sonra dekont fotokopisine adresinizi de yazarak posta adresimize gönderdiğiniz veya faks çektiğiniz takdirde aboneliğiniz baslatilacaktir. Abone olduğunuzda dergi istediğiniz adrese, gönderenin ve derginin kimliği belli olmayacak sekilde, kapali zarf içinde ulastirilir. Banka Hesabi: Türkiye Is Bankasi Mesrutiyet Subesi / Ankara Ali Özbas, No: 4213 0544328 Posta Kutusu: Ali Özbas, P.K. 53, Cebeci/Ankara Adres: Selanik Caddesi 48/8 Kizilay / Ankara Hergün 14:00 – 18:00 saatleri arasinda açiğiz. Tel / Fax: +90.312. 418 87 15 dergi@kaosgl.com www.kaosgl.com
sapphonunkizlari@hotmail.com bir zamanlar sadece kadinlar olarak tartismaya, paylasmaya ihtiyaç duyduğumuzdan sapphonun kizlari adinda lezbiyen feminist bir grup kurmustuk. ardindan daha önce de açikladiğimiz nedenlerle bu grubu feshettik, ama mücadeleden vazgeçmediğimizi de belirtmistik. simdi sapphonun kizlari içinden bazi kadinlar baska kadinlarla birlikte kaos gl içerisinde, kadinlara ait özerk bir alani da koruyarak heteroseksizme ve ataerkilliğe karsi mücadele etmeye, tartismaya devam ediyor. iletisim açisindan bir sorun olmasin diye, grubu feshetmemize rağmen e-mail adresimizi korumus ve bize yazan kadinlari yanitsiz birakmamistik. buna hâlâ devam ediyoruz..
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 2
Kaos GL
Orda Bir Dergi Var Uzaklarda!... Salih Canova
Escinsel olmak... Burada bu coğrafyada, bu her seye iktidar iliskilerinin çirkin gölgesinin düstüğü yerde escinsel olmak. Bir gün, herhangi bir gün, aynaya bakarken, karsiliğinda yasam boyu bir bedel ödenecek bir seçim yapmak zorunda birakilmis olmak... Escinsel olmak... Bir varolus olarak bunu yasasaniz da, yasamasiniz da, gözle görülebilir, yasamin her aninda, her yerde, bu bedeller ödeme dünyasinda, diğerlerinden ayri, bambaska bir bedel ödemek zorunda birakilmis olmak. Kimi zaman yasadiğiniz yer ‘kisiliğinizin yöresi’, kimi zaman annenizin derisi incelmis elleri, kimi zaman yüzünüz kadar tanidik yüzler, kimi zaman severek yaptiğiniz is olabilen bir bedel. Kimi zaman da en sevdiğiniz. Ama ödediğiniz! Iste, bir escinsel olarak, hayatin size – açik açik- haksizlikla ödettiği bu bedelin sizi ne yapacaği, sizin bu bedeli kime ödeyeceğinize bağlidir. Ya bu bedeli kendinize ödemeyi seçer, bir yalanlar yumaği ve ikiyüzlülükler yelpazesi içinde kendi yalanciliğiniza ve ikiyüzlülüğünüze uygun bir konum edinir, orada sadece baskalarinin belirlediği ve sizin varolusunuzu içermeyen değersizlikler uğruna yasamaya devam edersiniz. Ya da bu bedeli baskalarina, baskalarinin belirlediği değersizliklere ödemeyi seçer, sadece kendi varolusunuza dönük bir saygiyi içeren, acili olabilecek ama sizi yalanci kilmayan, sizi ikiyüzlü kilmayan bir yasami seçersiniz. Aynadan basinizi kaldirir, ‘’ben bir escinselim’’ der ve o andan sonra bambaska bir yasam umuduyla, bugüne kadar ‘’bir hiçi büyütmek’’ olan yasaminizi bir kenara birakir, ‘bir hep’i büyütmeye baslarsiniz. Bu bedeli baskalarina ödemeyi seçmis biri olarak, geriye dönüp baktiğimda benden çalinmis, benden zorla alinmis ve kendi içinde bambaska bir bedel olan bir yirmi yil görüyorum. Çünkü ben aynaya 20 yasinda bakmaya basladim ve bu bedeli ancak o zaman ödemeye karar verdim. Ne yazik ki geciken kararlarin da bir bedeli var, dedik ya ‘bedeller dünyasi’ diye... Bir gün yasadiğim sehirde, Ege’nin bu en güzel sehrinde, bu Rum eskisi ‘anilar ve
acilar’ sehrinde, bir kitap fuarini gezerken, daha önce kitapevlerinde yüzlerce defa karsilastiğim ama birakin almayi, birakin dokunmayi, bakmaya bile korktuğum bir dergiyi, küçücük bir standin bir kösesinde görünce, bir seçim yapmamin, artik bir bedel ödememin ‘hep’imi almak, benim olmayan bir yasami ‘hiç’imi geri vermenin zamaninin geldiğini düsünmüs olmaliyim ki önce dokundum o dergiye, sonra utangaç gözlerle, bir yandan stand görevlisine bakarken bir yandan dergiyi karistirmaya çalistim. Ne gam... Derginin 53. sayisiydi elimdeki ve o derginin ilk sayisi çiktiğinda ben ergen bir escinseldim. Stand görevlisinin sesiyle irkildim sonra:‘’Escinsel arkadaslarimizin çikardiği oldukça güzel bir dergidir, isterseniz baska sayilarina da bakabilirsiniz.’’ Bir saka olmali bu diye düsündüm ilk önce, oradan kaçmayi kendi yalanci ve acili dünyama dönmeyi ve bir daha (yillar sonra escinsel olduğumu öğrenen bir arkadasimin ilk anda verdiği tepkiyle) ‘’böyle boklar yememeyi’’ düsündüm. Ne yapmistim ben? Ne yapiyordum? Okulum, ailem, arkadaslarim, yalanciliğim üzerine kurduğum tüm dengelerim(!) bir anda alt üst olabilir, her sey –sandiğim- her sey bir anda bitebilirdi. Stand görevlisi tüm coskusuyla bir seyler anlatmaya basladi, ben heyecandan onun ne söylediğini bile duyamiyor ‘bir tanidikla karsilasmadan standdan uzaklasmayi planliyordum. Hiç kimsenin anlatacaği hiçbir sey beni etkileyemezdi. Yalanlarimdan ördüğüm ve adina yasam dediğim hiçliğimin içinde yok olup gitmek istiyor, neye yaradiğini bilmediğim bir yiğin ‘sey’e (bunlara ancak sey diyebiliyorum, öylesine tanimsizlar ki; ailenin kutsalliği, toplumun yapisi, erkekliğim, okuldaki basarilarim...) yalanciliğimin kilifi yaptiğim ve ‘erdem’li bir insan olmanin ölçütü saydiğim ‘sey’lerime dönmek istiyordum. Bir ‘sey’ler söyleme gereği duyduğum için, söylediğimi ne amaçla söylemis olduğumu da bilmeden; ‘’Bu dergiyi çikartan arkadaslari taniyor musunuz?’’ dedim. Kendimce böyle bir dergiyi ancak ‘’tuzu kuru’’ birkaç escinsel, aileleri, okullari, arkadaslari oldukça ‘’hosgörülü’’ birkaç escinsel çikartabilir zannediyordum Yoksa kim toplumumuzun hazir olmadiği ve hiç de hazirlanmaya niyetlenmediği bir konuda dergi çikarmaya varacak ‘densizlikte’
cesur olabilirdi? Stand görevlisinin yaniti hani derler ya ‘bir tokat gibi’ iste öyle çarpti suratima. ‘‘Evet taniyorum, arkadaslar da büyük zorluklarla çikarmaya devam ediyorlar bu dergiyi, bütün emeklerini, bütün paralarini bu dergiyi çikartabilmeye harciyorlar. Bu nedenle de zor durumda kalabiliyorlar.’’ Düsünülecek ve söylenebilecek tek seymis gibi, dergiyi çikartanlar konusundaki ön fikirlerimi stand görevlisi de biliyormus ve yasadiğim ‘dumuru’ kendiliğinden anlayabilirmis gibi, kisa bir cümle kurabildim. O anki ruh halimi en iyi anlatabileceğini düsündüğüm cümleyi, o bu topraklarda yasayan hemen hemen herkesin bir yirmi dört saat boyunca sürekli kurmak zorunda kaldiği cümleyi; ‘’Nasil yani?’’... Stand görevlisi bunun üzerine uzun uzun bana merak ettiğim her seyi anlatti. Fazla uzatmayayim kafamdan geçen bin bir düsünceyle ve ne yaptiğima tam olarak emin olmamis, ama iyi bir sey yaptiğima emin biçimde derginin birkaç sayisini aldim. Fuardan ayrilip, yakindaki bir kafenin en kuytu kösesine sindim ve sayfalarini karistirmaya basladim. Benim düsünebileceğimin de ötesinde yazilar, bilgiler, mektuplar vardi dergide. Birileri daha benimle ayni varolusu paylasiyor, ama bu varolusu paylasiyor olmalari nedeniyle ödemek zorunda birakildiklari bedeli kendilerine değil baskalarina ödemeyi tercih ediyorlardi. Hayatin üretmek ve paylasmak olduğunu bilen ve kendi hayatlarina sahip çikmanin ‘alinip satilabilir, biriktirilip tüketilebilir her seye’ sahip olmaktan daha anlamli olduğunun bilincine varmaya, vardirmaya çalisiyorlardi birbirlerini. Bir solukta hemen hemen hepsini okudum dergilerin ve tabi eve dönerken ‘kimseye yakalanmamak’ için dergileri kuytu bir kösede bulunan bir çöp kutusuna atmayi da ihmal etmedim. (Bunu yazmak istemiyordum ama ‘’böyle bir bok’’ da yedirtiyor hayat insana.) ...Üç yil sonra Bugün escinselliği nedeniyle ödemek zorunda birakildiği bedeli kendisine ödemeye çabalayan ve bunu yaptiği için de kendisini çok seven, hayata üç yil öncekinden bambaska bir biçimde bakan, edindiği ‘hep’ini büyütmeye çalisan beni buraya her seyden çok o dergi getirdi. Ama gün geldi devran döndü, ben ve
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 3
Kaos GL
benim gibiler, yani o dergi sayesinde ‘hep’lerini edinenler, bunun sarhosluğuyla olsa gerek o dergiye olan borcumuzu ödemek konusunda derginin olduğu kadar inatçi ve sorumlu olamadik. O dergiyi çikartanlar bununla da yetinmeyerek, densizliğin dozunu arttirdi bir kültür merkezi bile açtilar ancak biz bu kültür merkezini de hemen ‘çayli arkadas sohbetlerimizin’ mekani haline getirmekte gecikmedik. Oranin bir kültür üretme yeri olduğunu, sadece masalarinda oturup çayli sohbetler yapmak için açilmadiğini, elbette sohbet de edileceğini ama bizim çay içmeye sorumlu olduğumuz kadar oranin etkinliklerine de sorumlu olmamiz gerektiğini çabuk unuttuk. Yine de o dergiyi ve kurumu ayakta tutmaya çalisan bir avuç insan hâlâ bütün emeklerini oraya harciyor. Ve bizlerden sadece ‘birazcik’ yardim istiyorlar. Iki günlük sigara paramizi, bir sohbetlik çay paramizi, bir gecelik ‘bar’ harcamamizi istiyorlar. Çok değil. Türkiyeli escinseller için büyük bir öneme sahip o dergiyi ve o kurumu yasatmak bizim böylesi küçük çabalarimiza bağli. Kendi yapilarimiz adina bir seyler üretirken o derginin ve o kurumun yapilar üstü bir islevi, Türkiyeli escinsellerin ortak ve 10 yildir susmayan sesi olduğunu unutmadan oradaki arkadaslarimiza elimizden gelen her seyi yapmanin zamani geldi de geçiyor bile... Benim yasadiğim sehirde hâlâ kitap fuari açiliyor ve üç yil önceki ben gibi bir yiğin insan kitap fuarlarini dolasiyor. O derginin standarda kendisine yer bulmasini ve bir escinsele daha escinselliği nedeniyle ödemek zorunda kaldiği bedeli baskalarina ödetmesini, hayati üretmenin ve paylasmanin tatli serüveni haline getirmek istiyorsak, hemen simdi elimizden geleni yapmaya baslayalim. Önce bir mail yazalim mesela ya da bir mektup. Neler yapabileceğimizi soralim, onlara sesimizle de olsa güç verelim. Sonra az da olsa bir miktar yardim yollayalim onlara. Ne dersiniz? (Ha o dergi diye söz ettiğim dergi hangisi mi? O dergi bu dergi iste ayol!)
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 4
Kaos Kültür Merkezi Umut Güner
Sonbaharin gelmesi ve üniversitelerin açilmasiyla etkinlikler ve yapilan etkinliklere katilim da artti. Tabii sonbahar gelir de Güztanbul’a gidilmez mi, gittik ama biz gittiğimiz dört gün boyunca KKM açikti. Ankara’da kalan arkadaslarimiz nöbete devam ettiler. Güztanbul’a trenle hep beraber gittik. Yolculuk çok güzeldi. Güztanbul da bir o kadar güzel ve verimli geçti. KKM bildiğiniz gibi her gün saat 14 ile 18 arasi açik bir mekân. Bu saatler arasinda gelip bizimle çayimizi içip sohbet edebilirsiniz. Kaos Kültür Merkezi’nin sorumluluğu Kaos GL grubuna ait olmakla beraber Kaos Kültür Merkezi, escinsel hareket adina bir seyler yapmaya çalisan herkesin mekânidir. Bunun yaninda KKM diğer toplumsal hareketlere de açiktir, simdiye kadar pratiğimiz de böyle oldu zaten. Geçen sayidan beri KKM’ de neler oldu? Kültür Merkezi açildiğindan beri düzenli halde yapilan film gösterimlerine devam edildi. Üç aylik film programini Ankarali okurlarimiz derginin yaninda ekte bulabilirler. (Web sayfamizdan da takip edilebilir.) Psikolog Mahmut Sefik Nil “Bu
Kültürde Gey Olmak: Çekingenlik ve Saldirganlik Sarmalinda Escinsel Hayatlar” konulu bir söylesi
gerçeklestirdi. Bu söylesinin arkasindan aylik Kaos Dayanisma Yemeği vardi. Tabii üç ay olunca üç kez yemek yedik... Burhan arkadasa bir kez daha yemek için tesekkür ediyoruz. Özellikle ikinci yemekteki müzik dinletisi çok hostu. Her ayin son Pazar günü düzenlenen Kaos Dayanisma Yemeğinde bir araya gelip, sohbet edip kendi hazirladiğimiz pasta ve börekleri yiyoruz. Haftalik Cumartesi Toplantilarini yapmaya basladik. Sirasiyla “Içsellestirilmis Homofobi”, “Escinsellerin Örgütlenme Ihtiyaci, Neden Örgütlenilmeli?”, “Escinseller Ne Istiyor?”, “Neden Kültür Merkezi, Neden Dergi?”, “Üniversitede Escinsel Hareket”,
“Escinseller Birbirlerine Benzemez”, “AIDS ve CYBH Neden Ideolojiktir?”, “Heteroseksizm ve Cinsiyetçilik” basliklari altinda tartisip, sohbet ettik. “Üniversitede Escinsel Olmak” konulu toplantiya Istanbul’dan Mimar Sinan Üniversitesi Legato’dan Serdar ile Eskisehir’den Anadolu Üniversitesi Legato’dan Nazim arkadaslar geldiler. Onlara bir kez daha tesekkür ediyoruz. Cumartesi Toplantilarinin programini derginin beraberindeki ekte bulabilirsiniz. Avrupa Birliği’nin “Etnik Kökenlerinden Dolayi Ayrimciliğa Uğramis” bireylere yönelik atölye çalismasi, Kahraman arkadas tarafindan escinsel bireylere yönelik uyarlandi ve bir atölye çalismasi baslatildi. On dört haftalik bir programdan olusan bu çalisma planlandiği gibi devam ediyor. Kadinin toplumda ezilmesi ve yok sayilmasi, kadinlarin birbirlerine daha zor ulasmalarina neden oluyor. Bu nedenden ötürü Filiz ve Meriç arkadaslarimiz “Ne yasiyoruz? Nasil yasiyoruz? Ne kadar paylasiyoruz?“ odakli bir sohbet düzenlediler. Ve bu sohbetten yola çikarak Ankarali kadinlar her hafta Pazar günleri saat 14:00 ile 16:00 arasinda kültür merkezinde toplaniyorlar. Üniversiteli escinsellerin bir araya geldiği LEGATO projesi kapsaminda 13 Ekim’de ilk toplantimizi yaptik. Ve her hafta Pazar günü düzenli olarak saat 14 ile 16 arasinda Ankarali gey ve lezbiyen öğrenciler olarak kültür merkezinde toplaniyoruz. Toplantilarimiz bütün üniversiteli escinsellere açik. Tuğçe arkadas ILGA’nin konferansina katilmak için Portekiz’e gitti. Portekiz’deki konferansa dair notlari gelecek sayida okuyabilirsiniz. Murat Yalçinkaya “Escinsellerle çalisan uzman ve akademisyenler”e yönelik bir konferans için Amerika Birlesik Devletleri’ne gitti. Onun da notlarini gelecek sayimizda okuyabilirsiniz. Kadinlar Birbirlerine Yürüyor
Kaos GL
Kaos Kültür Merkezi’nde peki her sey güllük gülistanlik mi?
‘nden Haberler Kampanyasi toplantilarini merkezde yapmaya devam ediyor. Ve içlerindeki bağimsiz kadin arkadaslar kendilerini Kaos GL’li diye tanimlamaya basladilar... Hollanda Disisleri Bakanliğindan Türkiye Masasi sorumlusu Erik Weststrate Kaos Kültür Merkezi’ni ziyaret etti. Türkiye’de escinsellerin yasadiklari sorunlar, escinsellerin örgütlenmeleri önündeki engeller üzerine konustuk. Kaos GL dergilerini verdik. Oyaburcu, Emir ve Ali Erol arkadaslar Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği’nden Siyasi Isler Danismani Sema Kiliçer’i ziyaret ettiler. Kaos GL olarak ne yaptiğimizi, bu coğrafyada escinsellerin neler yasadiklarini anlattilar. Kaos GL’li kadin arkadaslarimizin da içinde bulunduğu Baris Için Sürekli Kadin Platformu, Uluslararasi Kadina Yönelik Siddete Hayir Günü dolayisiyla basin açiklamasi yapti. Basin açiklamasini dergide bulabilirsiniz. Ankara Tabip Odasi’nin düzenlediği “Kadina Yönelik Siddet ve Hekimlik Sempozyumu”na Kaos GL’li kadinlar katildilar. Kaos GL grubu olarak her zaman escinsellikle veya her hangi bir konu ile ilgili olarak bizden yardim almak isteyen herkese kapimiz açik oldu. Istanbul Adli Tip Kurumu’ndan Prof. Dr
S. Sevki Sözen ve Dr. Nursen Turan Müsellim’le “escinsel ve transeksüellerin uğradiği siddet” üzerine yaptiklari arastirma hakkinda görüstük. Ilerde birlikte çalisabileceğimiz düsüncesine vardik. Ayrica KKM’ye gelen herkes escinselliğe dair bilgileri bizden öğrenmiyorlar, Ankara Iletisim’den Berfin, Günes, Göze arkadaslar, çok güzel bir ödev taslağiyla geldiler ve escinsellerin kamusal alanda görünürlüğü üzerine bir ödev hazirliyorlar... 30 Kasim’da Ali Erol, Emir ve ben Helsinki Yurttaslar Derneği’nin “Ifade ve Örgütlenme Özgürlüğü“ kapsamindaki “Kampanya ve Lobi Eğitimi” paneline katildik. 1 Aralik 2002 tarihinde yapilan “Irak’ta Savasa Hayir” mitingine Lambdaistanbul ile birlikte katilmak için Kaos GL’den arkadaslar Istanbul’a gittiler. Değerlendirme yazilarini dergide okuyabilirsiniz. 7 Aralik’ta, Kaos GL Dergisinin eski sayilarinda yazan Gün Zileli ve Emine Özkaya’yla kültür merkezinde sohbet ettik. Bunun yaninda bizim hiç düsünmediğimiz alanlarda öneriler geliyor... Çağin arkadasimiz KKM’de bir tiyatro grubu kurmak istiyor. Ilk basta belirttiğim gibi Kaos Kültür Merkezi böyle etkinlikler için var; sizin de yapabileceğiniz bir seyler vardir. Bunu neden KKM’de yapmiyorsunuz…
KKM’nin görülmekte olan davalari hakkinda avukatimiz Hakan Yildirim’in hazirladiği dokümani aynen aktariyoruz.
1-Konur Sokak 36/4 Kizilay-Ankara adresinden tasinmamiz üzerine yeni ev sahibi ile aramizda olusan anlasmazlik, çesitli davalara sebebiyet verdi.Öncelikle 1.000 Dolar tutarindaki Güvence Paramizi alabilmek için biz islem baslattik ve ev sahibi hakkinda Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi 2001/867 Esas sayili dosya ile dava açtik. Bu dava geçenlerde sonuçlandi ve mahkeme bizi hakli bularak 845 Dolar alacakli olduğumuza karar verdi. (Neden 1.000 Dolar değil? Çünkü anahtari geç teslim etmek durumunda kalmamiz nedeniyle Eylül ayi kirasi depozitodan düsüldü.) 2-Bizim açtiğimiz dava üzerine karsi taraf da Ankara 1. Sulh Hukuk Mahkemesi 2001/1314 Esas sayili dava ile "kira sözlesmesinin yenilendiği iddiasina bağli olarak 1 Yillik kira bedelinin ödenmesi gerekir" yaklasimiyla (anahtari zamaninda almayarak bizi uğrastirdiklari yetmiyormus gibi dava esnasinda hiç almadiklarini iddia ederek) 2.100.000.000 TL'lik bir dava açtilar. Bu dava su anda sürüyor ancak lehimize karar çikmasini bekliyoruz. Zira delillerimizin yaninda diğer dava ile bağlantili olmasi ve ona göre karar verilecek olmasi bizi avantajli kiliyor. Ayrica ciddi dayanaktan da yoksun bir dava.3-Ali Erol ve Ali Özbas hakkinda Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi 2001/1264 Esas sayili dosya ile açilmis olan dava ise Kaos GL'nin fanzinden dergi formatina geçis zamaninda Emniyet ve Cumhuriyet Savciliğina dergi örneği verilmemesinden açildi. Matbaacinin bulunamamasi nedeniyle halen beklemede. (Davanin 1999 yilinda açildiğini hatirlatalim.)
Kaos GL’ye... Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro ana sanat dali “Dramaturji ve Dramatik Yazarlik” bölümünden mezun oldum.
“Kaos GL” kapsaminda bir escinsel tiyatro grubu kurmak istiyorum. Bu grupta çalismayi düsünenlerin escinsel olmalari, faal olarak tiyatro grubuyla ilgilenmeleri gerekmektedir. Grubu kurmak istememin sebebi hem Kaos GL’ye ait bir tiyatronun olmasi gerektiğini düsünmem hem de escinsellerin tiyatro yoluyla topluma açilmalarini sağlamaktir. Grupta çalisilacak tiyatro oyunlarinin toplu katilimla ve doğaçlama çalismasiyla çikmasini, çalismalarin da doğaçlama yöntemiyle olusmasini düsünüyorum. Çağin Özkan e_Mail: aida@mynet.com
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 5
Lambdaistanbul
Lambdaistanbul’dan Haberler Berkay Y. Bostan
Geride biraktiğimiz 3 ay içerisindeki en önemli gelismelerden biri süphesiz "Escinseller Ne Istiyor?" ana basliği altinda yapilan "Türkiye Escinselleri 9. Bulusmasi GÜZTANBUL 2002" ve hemen ardindan olusan taleplerin yine "Escinseller Ne Istiyor" basliği altinda toplanip Basin Toplantisiyla kamuoyuna duyurulmasiydi. Escinsel hareketin dönüm noktalarindan biri olan bu basin toplantisi yazili ve görsel medyada yankisini buldu. "Askerlik"le ilgili taleplerin yer aldiği bölüm medya kuruluslari tarafindan bilinçli veya bilinçsiz bir sekilde yanlis duyuruldu. Metinde geçen "Escinsellik, askerlik
muayenesinde genel psikiyatri uygulamalarinin aksine hastalik olarak kabul ediliyor. Ordu escinsel erkekleri çürük sayiyor. Üstelik kisisel beyan kabul edilmeyip, fotoğraf ve makattan muayene gibi keyfi uygulamalar yapiliyor, buna son verilmesini istiyoruz." cümlesi medya
tarafindan, yurt disindaki bazi gey örgütlenmelerin taleplerinden hareketle olsa gerek "Escinseller askerlik istiyor" seklinde yorumlandi. Öyle ya biz escinseldik, bu kadar da politik olamazdik. Hem su ana kadar askerliğe belirgin bir sekilde kimse karsi çik(aril)mamisken hem de askerlik yasalar tarafindan korunurken, böyle bir duyuru hiç bir topluluk, kurum, kurulus vs. tarafindan da yapil(a)mazdi. Zaten zorunlu askerliğe karsi çikmak adina "vicdani red"lerini açiklayan ve teker teker yayilan redçileri ve vicdani red kampanyasini da duyurmayip hatta haber bile yapmayip köselerinden izleyen yayin organlari da ayniydi. Olan sudur ki "Biz çürük değiliz",
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 6
"Muayene esnasinda keyfi uygulamalara son verilmesini istiyoruz" sözümüz "E çürük sayilmak istemiyorsan askere gitmek istiyorsundur" mantiği ile yanlis aksettirildi. Kimi basin kuruluslari da olayi fark etmis olacak ki mesela Hürriyet hiçbir yorum katmadan haberi yayinlamis, Kanal 7 ise "Üstelik kisisel beyan kabul edilmeyip,
fotoğraf ve makattan muayene gibi keyfi uygulamalar yapiliyor" cümlesini kesip "buna son verilmesini istiyoruz." kismina
atlamis. Yetmediği gibi "iste bu gruplarin ilginç isimleri" seklinde alayci tavir sergilemesi de konuyu anlatilmak istenenden baska tarafa çekmek olduğunu öne çikariyordu. Ayni sekilde bir radyo programini sirf escinsel gruplarin isimleri ile dalga geçmek için harcayan Power FM de kendine bir eğlence bulmustu. Neyse ki bazi köse yazarlari ile görüsülüp durum değerlendirilmesi yapilarak, olayin farkli yorumlandiği gazetelerde yazilan köse yazilari ile duyuruldu. Basin toplantisi ile ilgili çikan haberleri www.lambdaistanbul.org adresini ziyaret ederek veya ofisimize uğrayarak da takip edebilirsiniz. Ofis lafi geçince buradan yine sevindirici bir duyuru yapmak gerekiyor. Lambdaistanbul'un 4 aydir kiralayarak, hem kendine hem de çesitli gruplara toplanti, söylesi vs. etkinlikler yapma imkani sunduğu ofis (toplanti salonu), artik pazar hariç her gün 13:00 - 20:00 saatleri arasinda nöbetlese olarak açik tutulmaya baslandi. Pazar hariç dememdeki sebep de; pazar 16:00 18:00 arasinda sadece kadinlara açik "Lezbiyen Örgütlenme Toplantisi"nin yapilmasidir. Bu toplantidan sonra da
klasiklesen sohbet toplantisi (bundan sonra konulandirilarak) 18:30 itibari ile gerçeklestirilecektir. Bundan önceki zaman içerisinde (yani sadece pazar 18:0024:00 arasi kullanabildiğimiz TAV toplanti salonu zamani) Istanbul’daki escinsellerin birbirini dinleyebilecek ve birbirleri ile iletisime geçebilecekleri tek yer Sohbet Toplantilari idi. Ve bu yüzden de konu belirtilmeyerek gelen insanlarin konusmak istedikleri konular üzerinden yapilan toplantilarin gerekli olduğunu düsünüyorduk. Artik ofisin her gün açik olmasi ve sohbet etmek isteyen escinsellerin her gün görüsebilecekleri bir mekâna dönüstürülmesi yüzünden bu uygulamaya ihtiyaç kalmadi ve bu sohbet toplantilarinin konulandirilarak (gerekirse aylik etkinlikler içerisinde) gerçeklestirilmesi fikri doğdu. Yenilenen ve kullanilir hale getirilen imkânlar da artik hasret kalinan telefon hatti ve hakkinda "güncellenmiyor" seklinde bir çok sikayet aldiğimiz internet sitemizdir. (0212) 245 70 68 olarak değistirilen telefon numaramiz, ofisin açik olduğu saatler içerisinde ulasilabilir durumda olacak. Diğer saatler için de telesekretere not birakabilirsiniz. Web sitemizde gerçeklestirilmis veya gerçeklestirilecek olan etkinlikleri, escinsellikle ilgili çesitli materyalleri, medyada escinsellikle ilintili ve genelde magazinsel olmayan bazi gazete yazilarini, sehir rehberini, çesitli anketleri, paylasmak istediğiniz bilgileri yazabileceğiniz forumumuzu ve yakinda faaliyete geçecek, üyelik sistemi ile çalisacak ve siteyi gezenlerin birbirleri ile irtibat kurmasini sağlamak amaci ile kurulmus olan sohbet odasini bulabilirsiniz. Üç aydir gerçeklestirdiğimiz ve kalici kilmaya çalistiğimiz projelerden bir tanesi de aylik etkinliklerdir. Bu etkinlikler içerisinde zaman zaman film gösterimleri, söylesiler, etkilesimli oyunlar gerçeklestiriliyor. Bu etkinlikleri de çesitli kafeler ve ofisimizde asili olacak olan afislerden, eğer internet kullanicisi iseniz web sitemizi ziyaret ederek veya lambda duyuru listesine üye olarak takip edebilirsiniz. (Lambda duyurular listesine üye olmak için lambdaistanbulsubscribe@yahoogroups.com adresine
Lambdaistanbul
bos bir e-posta yollayip, yahoogroups tarafindan onaylama olarak size yollanan e-postayi da bir sey yazmadan yanitlayip geri yollamaniz yeterlidir. 24 Kasim 2002’de konulu sohbet toplantimizda "Neden Savasa Hayir?" baslikli söylesiyi gerçeklestirdik. Bir sonraki Pazar,1 Aralik 2002’de 140'i askin sivil toplum örgütü, sendika, siyasi parti, dernek, vakif gibi kuruluslarin katildiği "Irak'ta Savasa Hayir" mitingine bayraklarimiz, dövizlerimiz ve sloganlarimiz ile katildik. Ankara’dan gelen Kaos GL’li arkadaslarimiz da bizimle birliktelerdi. Escinsellerin okulda, sinemada, parkta, isyerlerinde, bütün kamusal alanlarda kisacasi her yerde olduğunu göstermek ve savas denen imha yöntemine de "önce insan olarak" karsi olduğumuzu bildirmek için bir engeli olmayan tüm arkadaslari bu mitinge katilmaya çağirdik. 1 Aralik "Irak'ta Savasa Hayir!" Çağri Metni “Önce insani değerlerimizi göz önünde bulundurarak, bu büyük yok etme islemi olan savasa, çikarlar doğrultusunda yapilan her türlü siddet eylemine, yasama hakkinin engellenmesine ve bir grubun diğer grup üzerinde tahakküm kurma isteğine karsi olduğumuzu vurgulamak, escinselleri ezen ve ezmeye de devam eden ayni ideolojinin Irak'ta savas çikarmaya çalistiğini bilerek, erkek egemen topluma ve uzantisi olan militarizme karsi olduğumuzu ve buna alet olmayacağimizi belirtmek için 1 Aralik'ta "Irak'ta Savasa Hayir Mitingi"ne katiliyor ve tüm duyarli escinsel ve heteroseksüel dostlarimizi bizimle beraber yürümeye çağiriyoruz.” Sloganlar Mehmet "Baris"i seviyor!/Reddet, diren, Hayir de!/Savasa karsi vicdani red!/Askere gitme hamama git/Askere gitme sinemaya git/Her sey baris için (askeriyenin slogani olan "Her sey vatan için" den esinlenilerek ayni ritimle söylendi.) Öldürmicez ölmicez. Kimsenin askeri olmaycaz/Ayni zihniyet! Dün escinselleri, bugün Irak'i Çürük değil escinsel. Askere de gitmiycez. Gelsin baba, gelsin koca, gelsin polis, gelsin devlet, gelsin cop. Inadina isyan, inadina isyan inadina özgürlük!
Askere gitmiycem. Savasa alet olmiycam. Sinifi bölen escinseller değil, homofobidir. Hasta olan escinseller değil, sapik sistemdir. Lezbiyen, gey, hetero omuz omuza Escinsel hakki insan hakkidir. Kurtulus yok tek basina. Ya hep beraber, ya hiç birimiz Renk değil gerçeğiz, escinseliz Baska bir dünya mümkün Escinseller nerede? Sendikada Escinseller nerede? Fabrikada Escinseller nerede? Okulda Escinseller burada! Escinseller buraya, dayanismaya Escinseller burada Lezbiyenler burada Lezbiyenler? Öldürülüyorlar Travestiler? Öldürülüyorlar Transeksüeller? Öldürülüyorlar Geyler? Öldürülüyorlar Ne yapacağiz? Mücadele! Ankara'da Kaos, Istanbul'da Lambda/Yasasin escinsel dayanisma Zorunlu seks isçiliğine son! Ahmet Mehmedi, Fatma Ayseyi/Birbirlerini sevebilmeli Dövizler •ÇÜRÜK DEĞIL ESCINSELIZ. ASKERE DE GITMIYCEZ. •ESCINSEL HAKLARI INSAN HAKKIDIR •MEHMET "BARIS"I SEVIYOR •SAVASA KARSI VICDANI RED •VICDANI REDCILERIN YANINDAYIZ •LEZBIYENLER VARDIR •EZILEMEYEN ÇOĞUNLUK •SADECE IRAK'DA MI? HAYIR! •GÜÇLÜNÜN GÜÇSÜZÜ EZMESINE HAYIR •GEY VE TRAVESTI CINAYETLERI POLITIKTIR
ANADOLU AYILARI 2 YASINDA 27 Kasim 2000 tarihinde kurulan Anadolu Ayilari, iki yili geride birakti. Internet gibi sanal bir ortamda bir araya gelip gerçek yasama, hayatin gümbür gümbür aktiği yere geçeli çok zaman oldu. Çok seyler yaptik iki yilda, çok seyler değisti. Ne kadar yol aldik peki? Arpa boyu kadar... Daha yapmamiz gereken çok ama çok is var, biliyoruz... E-mail: info@anadoluayilari.com Telefon: +90 542 5034716 Web: http://www.anadoluayilari.com http://pence.anadoluayilari.com Posta Adresi: PK 185 80070 Beyoğlu-ISTANBUL
IZMIR’de Neler oluyor? Pembe Üçgen Izmir Escinsel Kültür Grubu olarak her hafta Pazar günleri saat 17:00 ile 21:00 arasinda düzenli toplantilar yapiyoruz. Escinselleri birebir ilgilendirdiğini düsündüğümüz Kimlik, Toplumsal Cinsiyet Rolleri, Siddet, Medya, Iktidar, Erkek Egemenlik vb. gibi konularda tartismalar yapiliyor. Hazirladiğimiz sunumlar belli araliklarla yapiliyor. Ekim ayinda Siddet konulu bir sunum yapildi. 1 Aralik Dünya AIDS Günü nedeniyle Cinsel Yolla Bulasan Hastaliklar konusunda küçük bir sunum yapildi. 13 Aralik Günü Ege Üniversitesinde grubumuzdan iki kisinin de konusmaci olarak katilacaği ‘Kimlik ve Kisilik Bağlaminda Escinsellik’ adli bir sunum yapilacak. Ege Üniversitesi Psikoloji Kulübüyle ortaklasa gerçeklestireceğimiz sunum ve seminerler dizisi için de çalismalar devam ediyor. Ekim 2002 itibariyle Siddet Alt Komisyonu olusturuldu. Bu konu ile ilgili çalismalara basladi. Pek çok kurum ve sivil toplum kurulusuyla iletisime geçildi. www.pembeucgen.blogspot.com pembeucgenizmir@yahoo.com
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 7
31 Ekim 2002, Istanbul
9. ESCINSELLER BULUSMASI BASIN AÇIKLAMASI
Türkiyeli escinseller olarak 9. bulusmamizi, 26-29 Ekim tarihleri arasinda Istanbul’da gerçeklestirdik. Bu bulusmalari, toplumda yasadiğimiz sorunlara çözüm üretmek için yilda iki kere düzenliyoruz. “Escinseller ne istiyor” ana basliği altinda, ihtiyaç ve taleplerimiz, mücadele yöntemleri ve örgütlenme çalismalarimiz üzerine tartistik. Bunun yaninda, ailelerimiz de bulusmalarimiza ilk kez katildi. Üzerinde tartisarak görüs birliğine vardiğimiz taleplerimizi seçim arifesinde kamuoyuna sunmak istedik. Böylece görmezden gelinen taleplerimiz konusunda, seçime hazirlanan partilerin ve yeni olusacak meclisin ufkunun genisleyeceğini düsünüyoruz. Yasalardaki “genel ahlak”, “yüz kizartici suç” gibi muğlak ifadeler aleyhimize kullaniliyor. Escinsel olduğumuz için öğrenci yurtlarindan, isyerlerinden, evden atiliyoruz. Evde, sokakta, okulda, isyerinde, hastanede, kamu kurumlarinda ve özel kuruluslarda asağilanma, dislanma, tehdit ve siddete maruz kaliyoruz. Bu yüzden anayasanin vatandaslarin yasalar önünde esitliğini vurguluyan 10. maddesine “cinsel yönelim” ibaresinin eklenmesini ve diğer yasalarda gerekli düzenlemeler yapilarak bu değisikliğin hayata geçirilmesini istiyoruz. Bosanma davalarinda anne lezbiyense kiz çocuğunun velayeti babaya veriliyor. Bu konudaki yargitay kararinin kaldirilmasini istiyoruz. Travesti ve transeksüellerin mağdur olduğu suç ve cinayetler görmezden geliniyor, takip edilmiyor, failleri bulunmuyor. Sorusturma ve yargida yanli tutum gösterilmemesini istiyoruz. Okullarda sinif arkadaslarimiz, öğretmenlerimiz ve idarecilerimiz tarafindan yok sayiliyoruz, asağilaniyoruz, bizimle alay ediliyor, dayak yiyoruz. Kitaplar ve müfredat da tüm bu saldirilari hakettiğimize bizi inandirmaya çalisiyor. Escinselliğinden utanmayan, mutlu, özgüvenli insanlar olarak yetismemiz için okullarda bu uygulamalara son verilmesi ve müfredatin değistirilmesini istiyoruz. Hastanelerde çalisanlar, escinselliğimiz yüzünden bize hakaret ediyor, hizmet vermeyi reddediyor. Özellikle jinekoloğa, üroloğa, dermatoloğa, psikiyatriste gittiğimizde, tani ve tedaviyi etkileyebileceğinden escinsel olduğumuzu söylememiz gerektiği halde, gizlemek zorunda birakiliyoruz. Psikiyatrist ve psikologlarin bilimsel temeli olmayan, önyargilarina dayanan neden ve yöntemlerle escinselliği tedavi etmeye çalismaktan vazgeçmelerini istiyoruz. Sağlikla ilgili meslek kuruluslarini ayrimci uygulamalara karsi yaptirimda bulunmaya ve escinsel örgütleriyle isbirliği içinde eğitim çalismalari yapmaya çağiriyoruz. Aramizdaki travesti ve transeksüellere tek meslek seçeneği olarak seks isçiliği dayatiliyor. Seks isçiliğine sürüklenenlere can güvenliği, sağlik haklari ve sosyal haklar sağlanmasini, travesti ve transeksüeller için seks isçiliği disindaki meslek olanaklarinin artirilmasini istiyoruz. Escinsellik, askerlik muayenesinde genel psikiyatri uygulamalarinin aksine hastalik olarak kabul ediliyor. Ordu escinsel erkekleri çürük sayiyor. Üstelik kisisel beyan kabul edilmeyip, fotoğraf ve makattan muayene gibi keyfi uygulamalar yapiliyor, buna son verilmesini istiyoruz. Medyada travesti ve transeksüelleri topluma canavarlar ya da seks objesi olarak sunan, escinselliği salt magazin malzemesi olarak kullanan, escinselleri hedef gösteren ve nefret yayan, escinselleri karikatürize eden ya da belli bir kaliba oturtan yayinlara son verilmesini istiyoruz. Yukarida kisaca bahsettiğimiz taleplerimizi içeren ayrintili bir metin olusturmaktayiz. Tamamlandiğinda kamuoyu ile paylasacağiz. Escinsel haklarini içermeyen bir demokrasi anlayisi olamayacağini düsünüyor, tüm kisi ve kuruluslari escinsel hareketle dayanismaya çağiriyoruz. Bağimsiz Escinseller, Anadolu Ayilari, Kaos GL, Lambda Istanbul, LEGATO, Pembe Üçgen Izmir Escinsel Kültür Olusumu, Türkiye Ayilari
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 8
Medya
Güztanbul ve 1 Aralik’tan Medyaya Yansiyanlar... Ali Erol
Genelkurmay’in “anket”ine rağmen baraj bir yana yine binde bilmem kaçin altinda kalan bir partinin liderinin, üç yil önce durduk yerde “escinsellik üzerine” Cumhuriyet gazetesinde üç gün “orijinal” tezlerini okumak durumunda kalmistik. Biz gazeteye cevap hazirlarken (neyse ki gazete, escinsel gruplarin ortak cevabini da üç gün yayinlamisti), bir arkadasimiz, “ama bu adam marksizmi bilmiyor” safliği ile saskinliğini ortaya koymustu. Oysa parti liderinin, marksizmin de maoizmin de ne olup ne olmadiğini hepimizden iyi bildiği herkesin malumudur. Gözcü gazetesi de escinsellerin, hele ki altina, masa basinda inciler dizdiği, daha doğrusu, ayni binadaki büyük gazeteden tahrif ederek aktardiği, biri kadin ikisi erkek olan resimdeki escinsellerin “nonos” olup olmadiğini da bal gibi bilir. 10 yil önce Tan gazetesi de realiteyi “hötveren” seklinde tahrif ederken aslinda gerçeği, pek çok escinselden daha iyi biliyordu. Tan’in “hötveren” dediği insanlara, asil patronun sahip olduğu diğer gazete Günes’de, escinsel ya da gey denirdi. Bugün, Gözcü gazetesi, “nonos” dediği insanlarin, kendilerini escinsel ya da gey ve/ya lezbiyen olarak adlandirdiklarini bilmemesi mümkün mü? “Bir enformasyonu gazetecilik yöntemleriyle doğrulatmadan yayimlamak meslek kusurudur. Bir bilginin yanlis olduğunu bile bile yayinlamak ise ahlâksizliktir.” Haluk Sahin’in bildiğini, diğer gazeteciler neden bilmesinler? Ama bazilari haberi kaynağindan tahrif etmeyi tercih edecektir. “Lan gördün mü ibneler ne istiyorlarmis?” diyenler için de “gazete” lazim ve gerekirse o da çikarilir; elbette ki homofobiden beslenen zihniyet homofobiyi yeniden üretecektir. Peki, escinseller neyle yetinsinler? En azindan hedef gösterilmediğimiz için dua mi edelim? Neyse karamsar olmaya gerek yok, belki bu da bir gelismedir! Tamam, cehalet önyargilari, önyargilar da örneğin homofobiyi körükleyebilir. Süphesiz ki insanlarin escinselliğe dair bilemediği ve de anlayamadiği bir iki “teknik” konu olabilir
ama homofobi açiktir ki tek basina “bilgi eksikliği”nden kaynaklanmaz. Bu gerçeği escinseller olarak yasayarak da öğrendik. Kaos GL daha fotokopiyken de, Lambdaistanbul, toplumsal politik bir arenada escinsel politikasinin birikimini dillendirme ve görünür kilma asamasindan çok önce, “escinselliğin politika ile ne ilgisi olabilir”i tartisirken de, medyaya “görüntü veren” bir iki arkadas oluyordu. Asama asama 1 Mayislar, 9 Kasim derken topluca çikislarla toplumsal arenadaki sis perdesi dağitilmisti. Türkiyeli escinseller son Baharankara Bulusmasi’nda “kendi medyamiz” Kaos GL’nin kapağini doldurmuslardi. Ardindan gelen Güztanbul Bulusmasi’nda bir adim daha atildi; escinsellerin talepleri ve escinsel gruplarin mücadele perspektifleri medyanin önünde doğrudan ve kaynağindan duyuruldu. Düsünüldü, hissedildi, önceden konusuldu ve yapilmasi gereken yapilmasi gerektiği gibi gerçeklestirildi. Bir süredir homofobiden uzak ve nesnel yaklasimini sürdüren Hürriyet gazetesi haberi duyurulduğu gibi verdi. Radikal gazetesinin “genç” muhabiri konuyu anlamamis olabilir, onun için varsayalim ki bilerek çarpitmis olmasin, peki haberdeki “çeliski” sayfanin editörünün “göz”ünden nasil kaçabiliyor? Iki yil önce, Sabah gazetesi için, escinsellik söz konusu olduğunda haberde özensizlik farz midir, diye kendi kendimize sormustuk; “farz” olmadiğini görüyoruz, öğreniyoruz ama yine de hafta sonu eklerindeki özenin aynini Radikal’in ana gazetesinden de beklemenin karsiliği bazen olmayabiliyormus! Elbette ki hepimiz hayatin içinde çoktan öğrendik, “okumus”larin homofobisinin “nonos” cehaletinden çok daha tehlikeli olabileceğini... Ama yine de hiç kimse bir “basin açiklamasi” ile her seyin anlatilabileceğini ve anlasilabileceğini düsünmüyordu, değil mi? Radikal’in muhabirine “takilmayin” derim: Gazeteci kendi gazetesini okuyacak, daha önce IHD merkezde basinin önünde yapilmis ve kendi gazetesinde de yayinlanmis vicdani reddi hatirlayacak, sonra iyi de o zaman benim bu haberimde bir sorun yok mu diye kendine soracak, olmadiğini düsünüyorsa bu durumda karsisindaki
escinsele soracak!.. Zamanla elbette o da olacak. Bugün artik örneğin aleviler hakkinda bir haber yazarken, bilen bilmeyen tüm gazeteciler nasil kirk kere düsünüyorlarsa, ayni gazeteciler escinseller için de en azindan bu kadar hoyrat davranamayacaklar. Gerçi su basin meslek ilkelerine uysalar da yetecek ama escinseller ne kadar açikça kameralarin karsisina çiksalar da taslarin yerine oturmasi zaman alacaktir; muğlaklik iste!... Onun için ben Hakki Devrim’in kösesine geçelim derim: Elbette ki o kadari yazilmaz ama “bu yasimdan sonra bunlari da mi görecektim” diye bir kez olsun kafasindan geçirmemis olabilir mi? “10. Maddeye ek”in neresine ve ne sekilde yapilacağini doğru kavramis Hakki Devrim. Bu durumda önümüzdeki görev “10. Madde”ye cinsel yönelim “ek”inin neden yapilmasi gerektiğini anlatmak ve kavratmak. Bir hafta sonra televizyondaki yorumu ve konuğuna yaptirttiği yorumun da umut verici olduğunu belirtelim ve Hakki Devrim’in kösesinden çikalim. Ayni gazetede Murat Çelikkan gibi homofobiden uzak gazetecileri okuduğumuzda, toptan yaklasimlari bir yana birakip öğreneceğimiz daha çok seyin olduğunu da fark etmis olduk bu arada. “Renk” ve “firsat bu firsattir” yaklasimindaki gazetelerin, örneğin Sabah, örgütlenmesinden gerçeklestirilmesine kadar gözleri önünde olup biten bir etkinliği “okuma” becerilerinin, bir yönüyle, kenardan seyreden vatandaslarin gördüğü kadar olduğunu düsünebiliriz. Diğer yönüyle isin içine ideoloji giriyor ve haliyle “hafta sonu hobisi”, “üç bes marjinal tip” yerini “renk”e birakiyor. Bu ülkede sadece heteroseksüellerin yasamadiğini, escinsellerin eyleme “renk” katan “misafirler” olmadiğini medyanin anlamasi ve de kavramasi doğaldir ki zaman alacak ama o zamani yönlendirmek, özgürlesmek isteyen tüm escinsellerin elinde. Yoksa “ibneliklerine bakmazlar bir de neler talep ederlermis su nonoslar” diyen gazete ve “gazeteciler”e dava açmak çok da zor olmasa gerek...
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 9
Güztanbul
Güztanbul’dan Notlar ve Izlenimler: Armağan(Izmir- Pembeüçgen)
Merhaba.. Evet oradaydim.
Neden ama, neden?
Ben de varim demek için. E bir de, sorular vardi tabi : Ne oluyormus oralarda? Kimdir bu insanlar? Hareket nereye gidiyor, yerinde görelim gibi
E peki nasil geçti?
Valla ne desem ki? Saskin : Öncelikle genel bir saskinlik hali. Annee, bunlarin hepsi escinsel yav! Evet, o herkesin escinsel olmasi hali, 4 gün boyunca bilincimde tutarak, sürekli animsamaya çalisarak tadini çikardiğim bir seydi. Çünkü öyle bir an geliyor, escinsel olmak öylesine “normal” bir hale geliyor ki bazen disarisinin böyle olmadiğini; yani 2 gün öncesinin, 3 gün sonrasinin ya da hemen su asağidaki sokağin hiç de öyle olmadiğini kendinize animsatmaniz gerekiyor. Demek istiyorum ki, orada olmak bir düsü andirdi bana bazen. Insana güç veren hayaller vardir ya … Yani anlatmasi çok da kolay değil aslinda… Bir insanin escinsel olmasi , kisisel olarak bana bir sey ifade etse de, her sey demek değil elbette. Ama ben o kadar çok kisinin bir arada bulunmasindan; evde, kafede, “disarida” yani, sesimizi biraz da olsa alçaltmadan edemediğimiz sohbetlerin, dillendiremediğimiz sözcüklerin gayet normal tonlamalarla ifade edilmesinden/edilebilmesinden söz ediyorum.
Baska ne bekliyordun ki? Arkadaslar fisildayarak konusalim vb…?
Valla toplantilara gelirsek… Açikçasi habire konusuyorlar. ☺ Biçimsel olarak, sunum ya da belirlenmis konusmacilar ve karsilarina konuslanmis dinleyiciler falan yoktu. Her toplantinin belirlenmis kolaylastiricilari vardi. Kolaylastiricinin, o toplantinin basliğini seçerken nelerin konusulmasini öngördüklerine, konunun kapsamina, bağlamina iliskin açilis konusmasindan sonra söz alarak konusmaya geçiliyordu. Ilginçtir, böyle bir yönteme karsin, ben kesinlikle kargasa, hep bir ağizdan ya da
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 10
karsilikli konusma veya elestirilerin kisisellestirilmesi falan gibi bir seye rastlamadim! Bizim burada 15-20 kisi yapamadiğimiz sey, orada 50-100 kisi olabiliyordu. Notlar… Temelde, elbette orada konusan insanlarin söylediklerine dayaniyor. Ama ham haliyle söylenenler değil de, daha çok benim kafamda karsilik bulduklari haliyle. Artik, “Hayir, ben onu öyle dememistim” demek yok, insaf biz de kayit cihazi değiliz herhalde…. Escinseller Ne Istiyor? Mücadele Yöntemleri : Toplantida öncelikle, neleri ‘mücadele yöntemi’ olarak gördüğümüz, basliklar belirlendi : Gruplarla birlikte hareket/Ana akim ve alternatif medyanin kullanimi/Bireysel mücadele (kisisel çabalar)/Bireyin bilinçlenmesi/Diğer toplumsal hareketler ile birlikte mücadele/Ailelerimizi bilinçlendirme, örgütleme (Yakin çevre)/Kamusal alana çikis/Akademisyenlerle bağlanti/Seminerler/Dayanismadestek/Kampanya düzenlemek/Hukuksal alanda mücadele/Lobicilik/Okullarda bilgilendirici, eğitici çalismalar yapma. Bunlar belirlendikten sonra, üzerinde çalisma yapilmis olan, bu nedenle de hakkinda daha rahat konusabileceğimiz konulardan baslanarak, basliklar altinda konusulmaya baslandi. Escinsel Hareketin Bilesenlerinin Birbirleriyle Iliskisi Bu toplantida, önce genel olarak asiri olumlu, iyimser bir hava eserken daha sonra bu duruma bazi tepkiler, müdahaleler geldi. Çünkü escinsel olusumlar arasinda “zaman zaman kimi sorunlar olduğu, olabildiği” söylenirken bu sorunlarin ne olduğu üzerine bir türlü somut bir sey söylenmiyordu. Bu noktada da, bu toplantinin olusumlar arasindaki sorunlari konusmak için bir firsat olduğu, çatismaktan kaçinilmamasi gerektiği; çatismaktan kaçinmanin sorunlari giderici değil diğerini “ötekilestirici” bir tavir olduğu vurgulandi. Böylelikle söz konusu sorunlar daha somut bir sekilde konusulmaya baslandi.
Lezbiyen Örgütlenmesinin Önündeki Engeller ( 1 ) : Bu toplanti Öte-ki Ben ve Hülya Tarman ile ilgili olarak ortaya atilmis olan iddialarin/sorunlarin konusulmasina ayrilmisti ki bunlar lezbiyenler arasinda uzun süredir tartisilmakta olan sorunlardi. Toplantiya Hülya Tarman’in daha önceden belirttiği üzere gelmesine karsin, iddia sahipleri gelmemisti. Biraz da konulara, yasanmis olan sürece yabanci olmam nedeniyle bu toplantidan pek bir sey anlamadim ama benim gözlemim, Hülya Tarman’a iliskin iddialarin, elestirilerin dillendirilis biçiminin çok da sağlikli(?) (?=nesnel, bilimsel) olmadiği, yine ayni sekilde yanitlarin da tatmin edici olmadiğiydi. Bilen Aile Ya, iste Güztanbul bir tatli ise eğer, Bilen Aile de kaymaği idi bence. (Ne? olmadi mi benzetme? Peki.) Bu toplantiya girmeden önce açikçasi kafamda hiçbir sey yoktu. Daha doğrusu, “Bir aile, Güztanbul’a, escinsellerin içine gelip de ne der acaba?” gibi bir soru ile hasir nesirdim, daha çok. Sonra da kendi annemi düsünüp yanitlamaya çalisiyordum : “Yapmayin çocuklar böyle seyler. Cik! Hiç yakisiyor mu size?” Tabi isin içinde biraz da, hiç bilmediğin bir sey karsisinda kendini en kötüye hazirlamak da vardi herhalde. Neyse... Ailelerin katilimi düsüktü. Sanirim 67 aile gelmis. Bunlardan ise 3-4 tanesi konustu. Ama salonda 100 kisiden fazlaydik. Bu arada aile derken, gelenler arasinda ebeveyn hiç yoktu; abi, abla, kuzen, kardes… Yalniz, aileler konusmaya basladiğinda uzun bir süre yatismamak üzere tüylerim diken diken oldu…. Kulaklarima inanamadim. Yaa bunlari iyisi mi siz dergiden okuyun bence. Çünkü anlatmak çok güç. Aslinda o da tam olmaz . Yaa keske gelseydiniz be! O zaman yalnizca sunu söyleyeyim: Gelen aileler kardesinin (ya da abi, kuzen..) escinsel olduğunu öğrenmis…+ anlamis…. +kabullenmis…. ve bir de bu yetmezmis gibi, kimileri escinsel hareketi de benimsemisti. Yani ben ilk duyduğumda inanamadim ama, ‘biz’, ‘hep birlikte mücadele etmeliyiz’
Güztanbul
gibi seyler söylüyorlardi. Artik siz düsünün gerisini… Ailelerin konustuktan sonra, bizler ailelerimiz içinde yasadiğimiz sorunlari konustuk/paylastik. Kimleri Disliyoruz? Neden? Escinsel Harekete Etkileri : Tek tiplestirme ile dislama ayni konu. Kafamizda % 100 lezbiyen, %100 gey gibi imgeler var. Aramizda biseksüeller ya da farkli özelliklere sahip kimsenin olmadiğini var sayiyoruz. Biseksüeller açilamiyor. Lezbiyenler arasinda da roller ve bu rollere bağli ayrimcilik yasaniyor. Biz toplum tarafindan ötekilestirildiğimiz için, bir baskasini toplumun daha uzağina koyarak ötekilestiriyoruz ki topluma, “Bak beni/bizi kabul edebilirsin” mesaji veriyoruz. Bir baskasina, daha ‘öteki’ olana karsin kendimizi daha kabullenilebilir bir yere koyuyoruz. Dislayani dislayarak sorunu çözemeyiz. Dislama ve hosgörü her ikisi de ayri uçlarda karsit gibi görünmesine karsin sonuçlari itibariyle her ikisiyle de ötekilestiriliyoruz. Ya da ötekilestiriyoruz. Disladiğinla mücadeleye girmiyorsan bu ayni zaman da kendine söylediğin bir yalan oluyor. Çatismadan kaçmamamiz gerekir. Escinselliğimizi kabullenmemiz bir kirilma noktasi, bu noktada diğer escinseller ile bir sosyallesme içine giriyoruz. Ama bu hem olumlu; dayanisma duygusu açisindan, hem de orayi siğinacak bir liman olarak görüp oradan, o kozadan bir daha asla çikmamayi istememize ... Içine girebildiğimiz pek çok yerde, tüketime çok uygun bir kimliğimiz var : “Ay ne sevimli!” insanlar egemeni olduğu bir iliskide, çatisacak bir sey de görmüyorlar, buna gereksinim duymuyorlar. O nedenle sözgelimi, kadinlar bir sey yapinca “Aferin” diyorlar… Diğer Toplumsal Hareketlerle Iliski Kurmali miyiz? Neden? Hangi Temelde? Iliski önemli ama bu da diğer hareketlere eklemlenme seklinde olmamali Escinsel hareketin içine hapis olmamaliyiz, buradan kazandiğimiz güçle baska hareketler içindeki escinsel sorunlari ile ilgilenebiliriz.
Ezilenler baskalarini ezmemeli. Baskasini ötekilestirmek düstüğümüz bir tuzak oluyor.. En son 60-70’lerde dünya çapinda bir yükselis yasamis olan sinif mücadelesinden sonra emperyalist merkezler, ‘artik sinif savaslari dönemi bitmistir, kimlik / kültür savaslari yasanacak’ seklinde bir propagandaya basladilar. Evet ele geçirmek istedikleri pazarlarda ne kadar etnik köken varsa arastirip bulup kurcaladilar, altkültürlere kola reklamindaki gibi, ‘sen farklisin, özelsin’ mesajlari vb. verildi.. Ama sonuçta bu politikanin, hayatta karsiliğini bulmasinin bir baska nedeni de “normal” in disinda olanlarin bu kimlikleri ile varolmaya, yasayabilmeye duyduklari açlikti. Sinif mücadelesinin ise bu noktada, önemli bir handikap, 70’ lerde de ülkemizde yasanmis olduğu gibi, sinifsal konumun kisinin tek kimliği haline gelmis, farkliliğin, farkli bir kimliğin ise sorgulama, kusku, dislama… ile karsilanir hale gelmis olmasidir. O zaman hangisi? Sinif mücadelesi mi, kimlik savaslari mi? Aslinda her ikisi de. Çünkü sinifsal mücadelenin atağa geçtiği tarihsel dönemdeki kosullar bugün ortadan kalkmis değil, yalnizca çok daha ağirlasti.. Escinsel hareket, özgül bir hareket olarak kendi yolunda, kendi mücadelesini verirken diğer toplumsal hareketlerle de antiemperyalizm temelinde bir araya gelmelidir. Çünkü farkli kültürler, kimlikler ya da bireyler olarak ayri ayri; farkli merkezler tarafindan değil, temelde ayni ideoloji tarafindan ve hep birlikte eziliyoruz.. Lezbiyen Örgütlenmesinin Önündeki Engeller (2) “Lezbiyenler nerede?” Lezbiyenler ve de geyler tarafindan her zaman, her yerde sorulan bu sorudan da anlasilacaği gibi ortada bir örgütlülük sorunu var. Üretimden, dolayisiyla düsünsel üretimden ve de böylelikle yasamimiz üzerine söz söylemek demek olan politikadan da dislanmis olan; eh haliyle kamusal ve sosyal alanda da zaten çok kisitli var olan kadin ve onun sözü, escinsel harekette de "nadide bir parça". Bunlar zaten bilinen seyler ama bununla da bitmiyor, biraz da dönüp biz kendimize bakalim dedik ve örgütlenme önündeki engellerden, belki de en önemlisinin kendimiz olduğu sonucuna vardik.
Nasil yani? Yas, erkeksi-kadinsi görünümlerimiz, aman yanlis anlasilmasin diye birbirimizin yanina varamamamiz, mazeretçilik vb… Değerlendirme Bu toplantinin basinda önce, Legato toplantisina lezbiyenlerin gelmemesinin elestirilmesi üzerine küçük bir tartisma yasandi. Ama lezbiyenler bir sekilde – toplanti ya da yalnizca sohbet amaciyla- bir arada bulunduğu için Legato toplantisina gitmemisler/misiz. Iste geyler tarafindan orada bulunmayisimiz; “Ya siz niye gelmediniz?” seklinde elestirilmis…) Bir de yine bununla bağlantili olarak, “Lezbiyen Örgütlenmesinin Önündeki Engeller” toplantilarinin yalnizca kadinlara açik olmasi da bazi geyler tarafindan elestirilmis demeyeyim de, garipsenmis. Yesim de bunlara yanit olarak, escinsel hareket içinde lezbiyenlerin, kadin olmaktan kaynakli baska sorunlari da olmasi nedeniyle bunlari konusma gereksinimi içinde olduklarini belitti ve: “Kadinlarin bir araya gelmesi, erkek egemenliğini sarsacak bir adimdir. Bu yüzden lezbiyenlerin kapali toplantilari, geyler adina sevindiricidir ya da sevindirici olmalidir. Hatta bir dahaki bulusmalarda, lezbiyenlerin kapali toplantilari sirasinda, geyler de kendi aralarinda erkek egemen sistemin kendilerindeki yansimalarini konusabilirler.” Dedi. Bunlar disinda, Güztanbul değerlendirmesi anlaminda, olumsuzluk olarak; toplantilarda kimi zaman ahlakçi ve/veya duygusal yaklasimlarin yasandiği, olumlu olarak da; a- Iki ayi hareketinin yakinlasmasi, aralarindaki sorunlar üzerine konusabilmis olmalari b- Kadin hareketine nasil baktiğimiz üzerine konusulmus olmasi dile getirildi…. Ya da ben bunlari not almisim da denilebilir. Sonuç: Bahara Ankara’dayim…! Toplantilardan benim çikardiğim sonuç çok basit: is, eylem, politika üretmek. Tabi bunlar zaten her seyi kapsiyor, ama simdi o konuyu hiç açmayayim. …
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 11
Güztanbul
Üniversitelerde Escinsel Mücadele Cihan
Bu yilki Güztanbul toplantilarindan bir tanesi de üniversitelerdeki mücadele alanlarimiz üzerineydi.LEGATO üyeleri disinda katilimin oldukça az olmasinin, toplantinin amacini tam olarak yansitamadiğimizdan kaynaklandiğini düsündük. Oysa toplantinin en önemli amaçlarindan biri, Türkiye LGBT hareketi bilesenleri ile üniversiteler çevresinde yeniden hareketlenmeye baslayan LEGATO gruplarinin ortak çalisma alanlarini gelistirmek ve genisletmek üzere fikirler üretmekti. Türkiye’de artik iletisim sorunlarini yavas yavas asip, dedikoduya karsi duyarliliklarini eskiye nazaran arttiran LGBT gruplarinin çoğu üyesi böylelikle LEGATO gruplari ile ilgili bazi önyargilarini yeniden gözden geçirme firsatini da kaçirmis oldular. Toplantida gruplarin kendi gündemlerinden de pek düsmeyen konulari daha fazla kisi dolayisiyla daha farkli görüslerle tartisma imkani bulduk. LEGATO gruplarinin bugün yöneldikleri ve yönelmeleri gereken alanlar, üniversiteli kimliğinin getirdiği varsayilan “seçkin kisi” çağrisimlarindan kurtulma yollari, bugüne kadar kampüslerde yapilan etkinlikler, üniversitelerin bugün hitap ettikleri sosyal kesim ve kisilerin özelinde üniversite olusumunu hareketimize nerede, nasil dahil edebileceğimiz üzerine düsündürücü tartismalar yaptik. Bugün öğrenim gördüğümüz üniversitelerin hitap ettiği sosyal kesimin sinirlari keskinlesmeye basladi.Özellikle öğretim kalitesinin yüksek olduğu söylenen üniversitelere girmek için alinmasi gereken yüksek puanlarin hangi sartlar altinda elde edilebileceği malum. 80’li yillardan kalan askeri rejimin etkileri hala çoğu üniversitede hissedilmekte. Orta ve üstorta sinifa hitap eden üniversitelerin muhalefet gruplari da bu sartlar ve kimi baskilar altinda kendilerini var etmeye ve var olduklari ile etkinlesmeye çalisiyorlar. Ne var ki hayat görüsü ve çesitliliklerinin sinirlandiği ortamlarda muhalif hareketler de basitlesip tek tiplesiyor, aliskanliklara dönüsüyor. Oysa muhalif hareketlerin dönüstürücü gücü rahatsiz ediciliğindedir. Aliskanliklarla sistemin içine dahil edilmeye çalisilan muhalefet artik muhalefet değildir. Insanin daha iyiye yönelme arayisi olan değistirici mücadele gücünü temsil edemez hale gelir. Elbette bugünkü escinsel hareket
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 12
insanin mücadeleci gücünü ortaya koymaktan öte amaçlar tasiyor. Bununla beraber unutmamiz gereken düsünce bu hareketin gerek üniversitelerde gerekse diğer coğrafyalarda nihai hedefinin escinsellik kelimesi içerisinde tikilip kalamayacaği, kalmamasi gerektiğidir. Escinseller, escinselliklerinden ötürü yasadiklari baskiyi azaltmayi basardiklarinda sorunlarina daha genis perspektiflerden yaklasmaya baslayacaklar. Umuyoruz ki ileride en azidan “Escinsel mücadele” adi altinda yeni baskilara karsi olusan yeni ve ayri mücadele alanlari ile değil, daha birlesmis ve belki küçülmüs bir hareket içerisinde olacağiz. Çünkü escinsel kelimesi ile tanimladiğimiz hareket, her ne kadar yine biraz batinin etkisiyle olmus olsa da, bugün bile bize dar gelmeye basladi. Escinsel kelimesi altinda siniflandirilamayacak mücadelelerle iliskilerimizi arttirdik. Fakat tabi ki mücadele edilmesi gereken alanlar bize daha hiç de azalmis görünmüyor. Kendi özelimizden yola çikarak cinsel yönelim ayrimciliğindan cinsel rol ayrimciliğina, cinselliği tabulastirip çirkinlestiren yasakçi anlayislardan cinsiyet ayrimciliğina ve oradan insanin en ilkelinden baslayarak kültür edinilmis bütün sömürülere karsi mücadeleye devam edeceğiz. Biliyoruz ki biz ufkumuzu genis tuttukça ve mücadelemizi kisa basit ve bazen de sanal hedeflerle sonuçlandirmadikça üniversiteler çevresine kadar özgünlesmemizle kisa mesafelere körü körüne odaklanmalara değil, kendi mücadelesini sahiplenen bireylerin daha aktif hareketlenmelerine yol açiyoruz. Escinsel hareket yeni yeni üniversitelerde örgütlenme alanlari arayisini arttirmaya basliyor. Ne var ki escinseller “üniversiteli” kimlikleri ile görünür olma muhasebesini yaparken, çoğu insanin kafasindaki escinsel kalibi sadece bir önyargidan diğerine transfer oluyor. Çünkü cinsellik hala tabu, çünkü ne yaparsak yapalim akademik kadro bile entelektüel özgüvenlerine rağmen cinsellik üzerine konusacak kadar cesur değil. Burada bize düsen de, batidan ithal olan her seyin “yüzünü batiya dönmüs” üniversitelerde ilimli görünmesinin avantajini kullanabildiğimiz kadar iyi kullanmak oluyor. Bizim onlara sorgulatarak anlatmaya çalistiğimiz cinselliğin çesitli sekillenmislikleri, onlarin sadece batiya
olan inançlarina hitap ettiği ölçüde onlardan kabul görebiliyor. Öğrenim seviyesi homofobiye karsi duyarlilikla paralel gitmiyor. Tabulara karsi savasmak yerine öğretim birimlerinde tabulara karsi yürümenin anlamsizliğina karsi mazeretler üretiliyor. Homofobiyle savasilmiyor ve yeniden yaratilmasindan öte yeni mesrulastirmalarla karsimiza dikiliyor. Üniversiteler bilginin yükselen güç haline geldiği dönemde kimi zaman bu tehlikeli yönleriyle tehlikeli savas aygitlari andiriyor. Oysa üniversiteler bizim. Ve yönlendirilen beyinlerin kimler tarafindan hangi amaçlarla yönlendirildiğini görünür kilmak da bizlerin elinde. Diğer üniversite örgütlenmelerinden de asina olduğumuz kadariyla üniversite çevresi örgütlenmeleri genel olarak umutlu, hareketli (yani biraz huzursuz), bilgili ama biraz deneyimsiz halleri ve çesitli olanaklari sayesinde etkin gruplar haline gelebiliyorlar. Türkiye’de ancak küçük bir nüfusun sahip olabildiği bu olanaklar, bize yasamimizda en az sorumluluk alip dönüstürme enerjimizin en fazla olduğu bir dönemde sunuluyor. Her ne kadar aslinda var olan ekonomik düzen bize bu olanaklari bireysel rekabet alanlarimizi genisletebilmemiz adina sunuyor olsa da, içinde daha iyi bir yasama ulasma umudu olan arkadaslarimizin çoğu bu amaca giden yolun öncelikle dayanisma ve paylasimdan geçtiğini görebiliyorlar. Bu enerji ve motivasyonla, escinsel yönelimli bireyleri sistem disina iterek sömürüsünü mesrulastirmaya çalisan düzenin karsinda duruyor ve en temel haklarimiz adina kendimiz ve bizim gibiler için varolma mücadelesi verebiliyoruz. Yine de kismen yalitilmis sehir çocuklari olarak bizler dünyada ters giden her seyin sorumluluğunu yüklenemeyeceğimizi fark ediyor ve öncelikle kendi hayatimizdan yola çikarak karsilastiğimiz sorunlara olabildiğince genel çözümler üretmeye çalisiyoruz. Paket sorumluluklar üzerimize baskalari tarafindan yüklenmedikçe, nerede, nasil ve niçin sorumluluk almamiz gerektiğinin daha iyi ayrimina varabiliyoruz. Iste üniversiteler çevresinde escinsel hareket de bugün amaçlarina yabancilasmamis arkadaslarimizla bu bilinç ve farkindaliklar üzerinden yoluna devam edebiliyor.
Güztanbul
Lezbiyen Örgütlenmesinin Önündeki Engeller Ilk Toplanti: Öte-ki Ben Lezbiyen Feminist Olusum
Öte-ki Ben Lezbiyen Feminist Olusum hakkindaki iddialar ve belirsiz durumun açikliğa kavusmasi amaciyla gerçeklestirilen toplantinin özet desifresi asağidadir. Tam desifre internet listelerine gönderildi. Isteyenler Kaos arsivinden edinebilirler. Hülya Tarman: 17 Ocak 2001’de Almanya’da organize edilen tura katildim. Turun söylendiği gibi genis kapsamli olmadiğini gördüm. Döndüğümde orada gördüğüm olaylari arkadaslarla paylastim. “Sana ters gelen bize de gelir” dediler. Turu düzenleyen Alman arkadas, Almanya’da Öte-ki Ben için bir hesap numarasi açti, bu hesabin dökümünü bize sunmadi. Bize bir laptop getirdi, ‘bu benim sana ikramim’ dedi. Ama sonra, laptop için ödediği 1200 Mark’i bize gelen bağislardan ödemem gerektiğini söyledi. Mart ayinda tekrar gittiğimde, içimde sarsilmis bir yan vardi. Alman arkadas, Öte-ki Ben için çok çalistiğini ve cok masrafi olduğunu söyledi. Bizden çalistiği her ay için 50 Mark istedi, sonra bunu 150 Mark yapti. Bu durumu Türkiye’deki arkadaslarimla yazasacağimi söyledim. Öte-ki Ben için hazirladiği brosürdeki resimlerde, Osmanli’da cok kullanilan cariye ve rakkase figürlerini Öte-ki Ben’in tanitimlarina koymustu. Birlikte çalismanin böyle olmayacağini, Osmanli’nin Öte-ki Ben’i asla tanimlayacak figürler tasimadiğini anlattim. Onunla çalismak istemedigimi söyledim. Frankfurt’ta mart ayinda kendisinin de oldugu bir toplantida, 5 kisilik bir komite olusturarak kendisinden bu çalismayi sonlandirmasini, Öte-ki Ben için bağlanti kurduğu yerleri kendilerine bildirmelerini söylediler. Bu Alman arkadas Türkiye’de bazi kisilerle güç birliği yaparak, illaki Türkiye’de olacak bir projenin içinde yer almakta israrli. Öte-ki Ben’e ait tek kurus para, en baslangicindan bugüne kadar bende kalmadi. Paranin yönetimi ve kullanimi bundan sorumlu olacak kisilere teslim edildi. Öte-ki Ben olarak dayanisma gösterdiğimiz arkadaslara maddi olarak destek olmak gerektiğinde, Öte-ki Ben bağislari kullanilarak bu yapilmamistir. Özellikle Istanbul süreci, bir takim kisilerin menfaatine kullanildi. En çok dayanak gösterilen konulardan biri, benim çalismiyor olusum. 97 yilindan beri, tam zamanli ve profesyonel anlamda çalismiyorum. Mesleğimi de yapmiyorum. Diplomami soruyorlar. Mal varliğimi da açiklamak zorunda değilim. Yasadiğim bu
olaylarin cok iyi incelenmesi gerektiğini, bunun sosyolojik ve psikolojik olarak ciddi bir olay olduğunu düsünüyorum. Bu kadar saldiri, bir kisi hedefe neden konur: bu kadar ortada diye. Bu olaylarin bu kadar merkezinde olmak ve böylesi yipratilmak, o kisi üzerinde nasil tahribatlar yapiyor. Yüksek sesle konusma, bağirma bana göre bir siddet türü. Bu siddet türünü çok sik kullanir hale geldim. Artik sinirlerim çok yiprandi. Çok baska projelerimiz var, o projelerimize devam edeceğiz. Yildiz: Almanya’dan birinin Türkiye’deki bir olusumda yer almak istediğini söylediniz ve bana göre amaci açik dediniz. Açik dediğiniz sey nedir? Sizin yurtdisi bağlantilariniz kimlerdir, ne bağlamda o insanlarla diyalog içerisindesiniz? Hülya T. : Almanya’da, Isviçre’de, Fransa’da ve Avusturya’da birlikte çalistiğimiz kadin gruplari var. Amaç dayanisma, birlikte çalisma, birlikte is üretme. Guernica: Hülya Tarman’i dinledim, diğerlerini de dinlemistim. Oturur sunu düsünürsünüz, ‘bunlarin hangisi doğru?’. Bu insanlarin aslinda desifre edilme kaygilari var. Anlattiklarin bir sürü soyut sey. Almanyali arkadas, belki gerçekten fahri çalismanin disina çikiyordu. Size sormadan birisi fahri olarak hesap açiyor, bu insan nedense sonra 1200 mark tutarinda laptopu size armağan olsun, lezbiyen örgütlenmesi islerinde kullanin diye veriyor. Sonra da size baska bir yerde, onun parasini istiyorum, diyor. Ben bunun birisine inanmak istiyorum. Filiz/Kaos GL: Benim elimde bir metin var, Öte-ki Ben in kendini tanitan. Bu listede, Türkiye çapinda 180 kadinla bağlanti kurulduğu yazili. Bu listede, Derya Kurat ile Meral Filiz’in ayni kisi olduğunu biliyorum, bir kisi daha eklenmis. Bu 180 kadina Bilitis mail listesini kullanarak ulastiğinizi biliyorum. Öte-ki Ben kaç kisidir, kimler var? Ben olsaydim o diplomayi getirirdim. Almanca bildiğini söylüyorsun, bilmediğine tanik olmus insanlar var. Daha çok genç, açik olmayan lezbiyenlerle tanisirken, bunlari böyle söylemek doğru olmuyor. Ilk
baslarda, hiç kimseyi tanimadan, kendini bulmadan, herkes ilk tanidiğini örnek aliyor, önemsiyor. Örgütlenme ve lezbiyenlerle iletisime önem verdiğimiz için, insanlara doğru bilgi vermenin önemini vurguluyoruz. Hülya T.: Borçlarimiz vardi. Yurt disindaki insanlar Meral Filiz’i Derya Kurat diye bilirler, çünkü dergi yurtdisina gitti. Oraya itiraz eden bir tek arkadasimiz var. ‘Adimin hiçbir yerde geçmesini istemiyorum’ dedi. Olusumun içersindeler, ama bunu sadece biz bilelim, baska kimse bilmesin istiyorlar. Yesim’in özeline yazdiğimiz mail Kaos GL tekniğe geldi. Yesim’i de o anlamda elestirmistim. Sakli bir bilgi değildi ama onu Yesim’le özel konusmustum. Benim Almanya’da gezdiğim her yerin, Isviçre’de, Viyana’da, Insburg’da, gittiğim gruplarin hepsinin burada adlari var. Ama kisilerin art niyetlerine ve ön niyetlerine çok güvenemediğim için o gruplari burada açik etmeyeceğim. Öte-ki Ben’in aktif çalisani ve kamusal alandaki çalismalara katilmaktan çekinmeyen 5 kisisi var. Ama 9 kisi çalisiyor, 4 kisi geri planda. Bunun disinda 192’ye vardi, görüstüğümüz bizzat ulastiğimiz kadinlarin sayisi. Yesim/Kaos GL : Kaos GL ve Öte-ki Ben’in toplantilarda ve etkinliklerde bir araya gelmisliği var ve çok az. Karsilastiğimizda da, sadece Hülya ‘yi görüyoruz. Öte-ki Ben var mi? Hülya disinda biri var mi? Senin burada biz 9 kisiyiz demenle biz ne anlayacağiz? Öteki Ben olarak yurtdisinda pek çok grupla birlikte yaptiğiniz isler neler? Insanlar gelip Kaos Kültür Merkezi’nde, bu konulari gündeme getirmek istediklerinde, ‘Hülya burada değil, nasil çözelim’ diyorduk. Pek çok kadin bize bu durumu sikayet ediyor, Hülya zarar veriyor deniyor. Örneğin listeden tek tek kadinlarla tanisip hastaliğini bahane edip para istediğin söyleniyor. Biz bunun netlesmesini istiyoruz. Kaos GL’den bu soruna çözüm bulmasi bekleniyor, bunu da cok iyi anliyorum. Dedikodu olayini çözmek için, lezbiyenlerin kendisinin bir irade haline gelebilmesi lazim. Bizim aramizda böyle seylerin yapilmasina engel olacak bir
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 13
Güztanbul
zemin yaratmamiz lazim. Böyle bir zeminde değiliz, çünkü ikiserli üçerli küçük arkadas gruplari, küçük tanismalar, küçük iletisimlerin ötesine geçemiyoruz. Bugüne kadar kaç tane lezbiyenle oturup lezbiyen sorunlari hakkinda neler tartistiğimizin takibini yapmadik. Bu zaten yapmamiz gereken bir sey. Bunun sayisina vurgu yapilmasi bile bana, sanki yapilmasi gereken tek isin bu olduğunun zannedilmesi gibi geliyor. Kaos GL, kendi faaliyetlerini, Lambda’nin, LeGaTo’larin faaliyetlerini dergide haber yapiyor. Göndersin Öte-ki Ben de, yapalim, eğer varsa. Oyaburcu/Kaos GL : En önemli konu bence, bunun yurtdisinda kötü bir imaj yaratmasi. Kaos Kültür Merkezi’ne Almanya’dan üç kadin geldi. Fatma, Astrid ve Lisa. Öte-ki Ben ile görüsmek istediklerini, Hülya’ya ulasmak istediklerini ama ulasamadiklarini söylediler. Ben de bürolarinin yerini bilmiyorum, dedim. Çünkü büronun yerini hiçbir zaman söylemediniz. Ben, ‘Öte-ki Ben’de değilim, o yüzden, bu konuda size bilgi veremem. Muhatabiniz Hülya’dir ya da Öte-ki Ben’den herhangi biridir. Burda konusmak isterseniz Kaos GL’li lezbiyenleriz, bizim hakkimizda konusuruz’ dedim. Bana söyledikleri artik Almanya’da birçok lezbiyen kurulusunun ortak karari Öte-ki Ben’e yardim etmemek, çünkü verilen paralarin nerelere harcandiğinin onlara geri dönüsü olmadiği için, böyle bir muğlaklikta proje yardimlari yapmaktan vazgeçtikleri. Hülya T.: O yüzden davet ettiler ve ben bu gece gidiyorum... Oyaburcu : Öte-ki Ben hakkindaki ikinci rahatsizliğim da su: Kaos GL’li lezbiyenlerin erkek güdümlü olduklarini, geylerle birlikte çalistiklari için gerçekten feminist harekete katkilari olamayacağini, onlarin geylerle çalismalari yüzünden feminist harekette muhatap alinmasi gereken kurulusun Öte-ki Ben olduğunu söylediğin, Baris Için Sürekli Kadin Platformu’nda ben Kaos GL’yi temsilen orda olmadiğim bir toplantida bunlari söylemissin, orada bulunan insanlar tarafindan bana geldi, çok rahatsiz oldum. Hülya T.: Simdi ben burada arkadaslarimin isimlerini saymak istemiyorum ama eskiden Kaos GL’nin içerisinde olan en azindan iki tanesini zaten çok net taniyorsunuz. Bir tanesi Antalya’da, bir tanesi Izmir’de, bir tanesi bilmem nerede. Seninle, Yasemin ve ben
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 14
toplantidan dönerken konustuğumuz bir sey vardi. Biz Kaos GL’de gerçekten feminist lezbiyenleri görmek istiyoruz, madem orada bir varliğiniz var, oradaki etkinliğinizi de görmek istiyoruz, biz biyolojik olarak her seyden önce farkliyiz demistik sana. Kaos GL’ye benim bakisim su: Kaos GL bir karma örgütlenmedir ama feministlerin değismez bir kurali vardir; feminizm kadinlarla yapilir. Yani, gey arkadaslarimizin kalkip ‘ben daha feministim’ demeleri hos değil. Lambda’daki bir sürü gey arkadas böyle söylüyormus. Ben Kaos GL’de su anda, son dönemlerde bir aktivite görüyorum. Oyaburcu benim için genç, dinamik, yeni aktif olmus bir arkadastir. Orasi karma bir örgütlenmedir ve geylerin hakimiyeti çok ağirdir. Biz Yesim’den baska Kaos GL’de teorik olarak tartisabileceğimiz birisini görmek istiyoruz. “Biz Hülya ile görüsmeyiz ama politik bir hareketin içinde olduğumuz için ona haber vermek zorundayiz” demissiniz. Defne/Ankara: Siz projelendirmek bazinda yardim aliyorsunuz değil mi yabanci kuruluslardan? Hülya T.: Hayir, biz sadece bir kez proje için para aldik, (Berlin’de bir vakfin ismini söylüyor). Defne: Ben mesela, Öte-ki Ben için bir sey yapmak istesem, yerini, yaptiklarini bilmek isterim. Bir grup için proje verirsiniz yurtdisindaki kurulusa, onlar da size para verirler. Sonra siz belirli araliklarla onlara rapor verirsiniz. Ben bir tane dergi gördüm. Bu kadar konusulan para neyse, disaridan alinan bir yardimla çikacak bir dergi gibi gelmedi bana. Ama yurtdisindaki gruplara, belli dönemlerde söyle yapiyoruz diye bir sey gönderiyorsaniz, onlari bu gruplara da gönderin. Fiziksel olarak elimizde data olabilecek, bakmak isteyenlerin ilgilenebileceği finanssal bir döküm ya da proje, bir is, bir derginin disinda bir sey verirsen bence, daha kolay gidebilir konusma. Guernica: Bilitis listesinde yasadiğim bir sey var. Inatla sorularima cevap gelmiyor. Ben durmaksizin Ankara’dan bahsetmisim, karsimdaki Istanbul yaziyor listede. Iletisim kopuk, bir duvarla karsilastiğinizda, ya o alani terk edersiniz ya da ben seni duymuyorum dersiniz. Bir dergi çikarmaya kalksak biz 4 arkadasla, acaba Öte-ki Ben gibi mi yapariz? Öte-ki Ben harika bir referansi harcamistir. Çok üzülüyorum. Hülya T.: Beni böyle elestirme hakkini size
vermiyorum! Benim politikalarimi tartisabilirsiniz. Bizim zaten derginin arkasinda projemiz var. Kaos GL’de 6.sayisinda yayinlandi. Pazartesi gazetesinde de yer aldi. Dergi projesine, 6350 mark vakif para verdi. Fax, bilgisayar, scanner almamiz için. Dergiyi basmamiz için vermedi. Biz onlara teknik donanimlarin bize mal olacaği seyi bütçelendirdik. Kalemleri yazdik. O kalemlerin karsiliğinda bize 6350 Mark verildi. Onun hangi tarihte verildiği vs.si burada. Ben hepsini getirdim zaten. Defne: Öte-ki Ben simdiye kadar ne yapmis, etkinlikleriniz varsa neler, bunlari öğrenebileceğimiz bir dokümaniniz var mi? Devam edecekse ne düsünüyorsunuz? Hülya T.: Bu bir örgütlenme çalismasi. Ilkelerimiz, amaçlarimiz, hedeflerimiz, hepsi var. Öte-ki Ben, sadece dergi çikartmak adina bir araya gelmis kadinlarin olusturduğu bir olusum değil. Dergi sadece bir araç. Ofisimizin adresini neden vermedik? Özellikle sakladik. Çünkü Kibris’tan gelen arkadasimizin bize anlattiği öykü korkunçtu. Kaos’ta telefon numaramiz, faks numaramiz, adresimiz var. Ali Ferhat da büromuzun yerini bilir. O dönemde, Kibris’tan gelen arkadasimizi orada barindirmak ve korumak zorunda olduğumuz için, öyküsüne inandiğimiz için o adresi gizlemek zorundaydik. Defne: Kendini yeni yeni kesfetmeye baslamis bir insan, bir seyler yapmak istiyor, sana denk geldi. Görüstünüz, anlattin Öte-ki Ben’i, iyi güzel, sonra? Ben o kizin yerinde olsam, ‘ee ben Hülya’yi bir daha nereden bulacağim, bir sürü de Hülya ile ilgili bir seyler duyuyorum bu arada’ derim. 1-2 ayda bir toplanti yapilir, Öte-ki Ben buradadir, gelin konusalim denir. Hülya T.: Bir de böyle bir sey var: Listede Hülya Tarman baska baska nicklerle var. Yok böyle bir sey, ben orada tek basima kendi adimla varim. Geçenlerde, çok zaman oldu, birisi ‘böyle olusumlar var mi’ diye bir sey yazdiğinda, ‘evet, Öte-ki Ben var’ dedim, ‘Hülya Öte-ki Ben’e davet etti’ dedi. Ben de yanit yazdim, ‘biz parti değiliz’. Dedi ki, ‘bu bana göre bir davettir’. Biz böyle bir sey düsünmemistik, doğru zaman zaman davet etmek lazim. O yüzden Ankara’da yapacağimiz bir toplantiyi genele açmak adina, Bilitis listesine duyurduk. 2-3 tane baska arkadas geldi. Sunlari sunlari yapalim dedim. Bizim çalisma gruplarimiz var. Mesela, Ingilizce çevirilere yardim edeceğini söyleyen
Güztanbul
insanlar var, biz bir tanesine gönderdik, hala çevirecek, bekliyoruz. Defne: Sizi nereden bulacak? Toplantilari nerede yapacaksiniz? Hülya T.: Iletisim adresimiz var, Öte-ki Ben in bir mail adresi var. Su anda fiziki olarak bir mekanimiz yok. Ama simdi bir projemiz var. Kolektif Kadin Kültür Merkezi. Belli bir toplanma yerimiz de var. 4. Kat Kitapliği, Konur Sokakta. Bundan sonra sürekli duyuralim. Zuhal(Kaos GL): 6350 markla sadece dergi mi çikarildi. Ya baska projeler? Neden ilk akliniza gelen disaridan yardim almak oldu? Baska yol yok muydu? Hülya T.: O para sadece ekip donanim almamiz için verilen para. Ama biz o parayi çok çok daha farkli kullandik. Yildiz: Tatmin olmuyorum sizin açiklamalarinizdan. Hülya ile ilgili ortak karar veremeyebiliriz ama kendi adimiza fikrimizi söyleyebiliriz. Hülya’nin tarzindan memnun değilim. Daha baska arkadaslari tanimamis olsam, direk Öte-ki Ben ile diyalog kursam, dergisini alsam, ordaki insanlarla sohbet etsem, daha karamsar, çekingen olur, hiç iletisim bile kurmayabilirdim. Burada madem demokratiğiz, bir takim sikayetler var, galiba bu konuda Hülya’nin aleyhine bayaği bir kamuoyu var. Bence burada herkes kendi fikrini söylesin, ona göre de Hülya Tarman tutum belirler kendine. Armagan(Izmir-Pembe Ücgen): Hangisine, neyine katilmiyorsun? Açiklaman gerekiyor. Yildiz: Ben dergisini almistim, devam etse bile almam. Çok marjinal, lezbiyenlik satir arasinda. Politik görüsler ileri sürülüyor; sizin dünya görüsünüze ben katilmak zorunda değilim. Orada Onun zihniyeti hakim. Burada genel escinsel hareketine de bir elestirim olacak: Kim bu iste öncülük yapiyorsa, kendi görüsü hakim. Kendi görüsünüz bir argüman, bir dayatma, çok belirleyiciliği var, hatta onun tartismasi da oluyor. Yesim: Izmir’de geçen sene, “Antimilitarizm ve feminizm” diye, uluslararasi 3 günlük bir konferansa katilmistim, orada Hülya ve bastaki metninde bahsettiği Alman kadin -Irene- de vardi. “Bu meseleyi, burada açiktan konusup halletmeden, bu toplantiyi huzurlu yapamayacağiz” diye bir kadin toplantisi yapilmisti. O toplantida, Hülya burada söylediklerini söylemisti, Irene de baska seyler. Bu toplantida amaç, Hülya’yi yargilamak değil, herkesin netlesme
ihtiyacini açiktan tartisarak sağlamak. O toplanti da bu sekildeydi, kimin suçlu olduğuna karar vermek değil, netlesmek için yapilmisti. Irene, Hülya’nin kendisini sekreteri gibi kullandiğindan, ona para bulmak zorundaymis gibi davrandiğindan sikayet ediyordu. Laptop’i geçici bir süreliğine verdiğini söylemisti. Irene bambaska seyler söyleyecek, burada bu toplantinin yapilacağini bildiği için, o süreci nasil yasadiğini anlatan bir mektup yazmis ve bana göndermis. Kaos’taki kadinlar olarak, bu sorunu nasil çözeriz diye, konustuk. Zaten bir araya gelmemiz güçken, herkes hayatinin yer altinda ve gizli olmasi gerektiği hissindeyken, bizim yaptiğimiz faaliyetin de öyleymis gibi olmasi rahatsizlik verici. Açiktan burada olmak o kadar zor bir sey değil. Kaos GL’de, teorik donanimi olan Yesim disinda kimseyi göremiyorum diyorsun, bu yanlis, dergiye baktiğinda feminizmle ilgili Kaos GL’deki baska kadinlarin yazdiği yazilar var. Aramizda çeliski yaratmaya çalisip bize saldirdiğini düsünüyorum. Biraz önce, Oyaburcu’ya yaptiğin da yanlis. Çok saygi duyduğunu söyledin ve ‘yeni aktiflestin’ falan gibi seyler dedin. Hülya T.: Ben siddetle kendi adima, bir hareketin öncüsü, lideri olmak gibi bir seyi reddediyorum. Öteki Ben’in Türkiye’deki bütün lezbiyenleri temsil etmesi gibi bir sey mümkün değil. Bizim verdiğimiz mücadele heteroseksizme karsidir. Sürekli derginin benim dergim olduğu söyleniyor. Dergiye ismini koymak isteyen arkadas olmadi, hiç kimse yanasmadiği için, o dergi benim adima çikmak zorunda kaldi. Derginin sahibi ben olsaydim o dergi öyle çikmazdi. Yazi karakteri olarak okunmasi çok zor. Ama o dergiyi çikartan 7 kisilik bir ekip var. Derginin tekrar çikamama nedeni de: matbaaya 1 milyar 760 milyon para verildi ve bu para kisisel olarak ödendi. Öte-ki Ben’in hala 870 dolar borcu, 1 milyar küsür milyon da gene borcu var. Istanbul’daki arkadaslar 2250 markin hesabini vermek zorundalar. Arkadaslar bu toplantiyi reddettiler, gelmediler. Eğer Yasemin buraya gelseydi, gerçekten burada kiyamet kopardi. Biz, bunlarin hesabini vermek zorunda değiliz, biz bir çalisma yapiyoruz. Biz Türkiyeli lezbiyenleri temsil etmiyoruz. Biz, Türkiye’deki lezbiyenlerin, yer altindan yer üstüne çikmalarina çabaliyoruz. 9 kisinin ortada olmasi gerekmiyor. Bizim aramiza girmek zorunda değiller. Ben kendi irademle geldim. “Ben gideceğim. Bu
kadar spekülasyon yeter, canima tak etti.” Biz, seffafiz zaten. Bu benim sorumluluğumda, çünkü benim adimin üstünden yapiliyor bu. Irem/Istanbul-LeGaTo: Herkesi temsil etmeseniz bile, çikip belli söylemlerde bulunan insanlarin belli sorumluluklari vardir. Çünkü, sizin ulastiğiniz bilinçliliğe, bizden daha genç, tecrübesiz insanlar ulasmamis olabilir. Biz, geçmisi konustuk, geleceği hiç konusmadik. Su anda benim izlediğim birkaç olusum var. Kaos, Lambda. LeGaTolar içinde aktif olarak bir dönem çalistim. Bir seyler yapiliyor. Bunun için yurtdisindan büyük meblağli paralara, spekülasyona, karmasaya gerek yok. Eğer bu kadar para aliyorsaniz, bunun hesabini vermek gibi ciddi bir bedeli var. Biz 15 kisilik öğrenci grubuyduk, cebimizdeki paralarla internet sitemizi açtik, ILGA’nin aidatini ödedik, mektuplar yazdik. Bu kadar zor değil. Biz, LeGaTo olarak, gey/lezbiyen üniversiteli öğrenciler grubuyuz. Kaos, dergi çikariyor, kültür merkezleri var, bir takim faaliyetler düzenliyorlar ve gey/lezbiyen örgütü. Lambda, GLBTnin bütün harflerinin temsil edildiği bir örgüt. Ama Öte-ki Ben dediğiniz zaman benim aklima sadece bir sayi dergi geliyor, bir yerlerde bir sekilde basilmis, altinda bir sürü saibeleri olan, kimin yaptiği belli olmayan ve bir tane fiziksel olarak Hülya Tarman denilen bir insan canlaniyor. 1,5 saattir bunu netlestirmeliydik ama netlestiremedik. Filiz : Biz, birbirimizden güç alarak gidiyoruz, gruplarin eksiklikleri birbirleriyle ne kadar giderilebilirse o kadar iyi. Bu bakimdan, karsilastiriliyor olmasindan sikayetçiyim. Geylerin durumu da bizi anlamak, kendi içlerinde olan erkekliklerini tanimak ve bu anlamda beyinlerinde içsellestirdiklerini atmak. Ama, ‘ben de feministim, ben de lezbiyenim” demeleri espri zaten. Hülya T.: Faturalar falan filan hepsi burda. (okumaya çalistik ama verilen kağitta gelirler toplanmamisti, okuyamadik.) Finans sorununu çözdüğümüz anda dergi 3 ayda bir çikmaya devam edecek. Biz bir sürü hatalar yaptik. Dergiyi çok sayida bastik. Mesela kurumlardan para dönmedi, dergiyi gönderdiğimiz hiçbir yerden bize para geri dönmedi. Yurtdisindaki abone sayisi ile, dergiyi tekrar çikartabileceğimizi hesapliyorduk. Bu hesap olmadi, çünkü o insanlar da derginin protokol olarak gittiğini düsündüler. Mesela, matbaada dergiyi
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 15
Güztanbul
bastirdiğimizda fatura alamadik, çünkü tekrar %25 KDV ödememiz lazimdi, bunu yapamadik. 75 markti derginin yillik abonman ücreti, sonra euroya geçince 40 euro yapiyor. Onu gönderebilmeleri için, bizim her gönderdiğimiz yere 40 Euro kesmemiz lazim ama biz maliye kaydi yaptirmadik. Yesim: Faaliyetlerinizi anlatmayacak misin? Hülya T.: 2000 yilinda, projenin yazilmasi... Yesim: Onlar faaliyet değil. “Proje yazdik” diye faaliyet olmaz yani. Bir araya geldiniz, dergi çikaracağiz dediniz, para girdi isin içine. Biz de girmedi, öncelikle dergi çikarma sürecinden önce bir üç yillik toplanma süresi var, sonra ilk fotokopi cebimizden çikti. Bu islerin böyle yapilmasi gerektiğini düsünüyoruz. Kültür merkezinden öncekinden daha farkli bir süreç var simdi, çok daha fazla sorumluluk
var. Orada yaptiğimiz her sey, arsivinden bilmem nesine anlatmaya kalksak hiçbir zaman vakit yetmez. Kültür merkezinde yaptiğimiz etkinlikler, dağittiğimiz brosürler, dergi. Yurtdisinda gittiğimiz uluslararasi toplantilari dergide aktariyoruz. Bunlardir faaliyet. Hülya T.: Ankara’da olusturulan Baris Için Sürekli Kadin Platformu’nda çalisiyoruz. Bu platformda basin komisyonlari, hukuk komisyonlari olusturuldu, onlarin içerisinde yer aliyoruz. Uçan Süpürge ile simdi, basin izleme komisyonu kuruluyor, onun içerisinde yer alip orada, ‘heteroseksist siddet nedir’ onun ayiklanmasi yapilacak. Yine Ankara’da Kolektif Kadin Kültür Merkezi açilacak. Oyaburcu: Bir seyler gerçekten somut bir sekilde yapilmadiği zaman, insanlara güvensizlik veriyor. Bir olusum yapilacaksa, insanlarla konusarak, dertleserek, sohbet ederek, birbirini
taniyarak olabilir. Olusum eğer yeni ise, dergi çikarmaktan önce, platformlarda bir seyler yapmadan önce, kendi aralarinda konusurlar, sohbet ederler, yeni insanlarla bulusmaya çalisirlar. Sappho’nun Kizlari deneyimi en azindan böyle idi. Ülkü: Bana derginin fiyati çok pahali geldi, fiyati yüzünden az satilmasi gibi bir ihtimal olabilir mi, kaç tane satildi? Hülya T.: 1000 adet basmak gerekiyor. Bir çok arkadas dedi ki, “benim adresime gönder”. Gönderdik ama bir sürü arkadas kargo paralarini dahi göndermedi. Dergi zaten para kazandiran bir sey değil ki. Ülkü: Ama iste, kağidin kalitesi düsürülüp size de maliyeti daha az olabilir... Hülya T.: Arkadaslar, “olsun” dediler; biz de “olsun” dedik. Bunlar kendimize dair elestiriler. Biz özelestirimizi de yapiyoruz. Değisecek çok sey var.
Ikinci Toplanti:
Lambda’nin mekaninda gerçeklestirilen toplantida, yaklasik 40 lezbiyen/biseksüel kadin bir araya geldik. Bundan önceki bulusmalarimizla kiyaslandiğinda ilk kez ulasilan bu yüksek katilimin, bundan sonraki toplantilarda artacağini umuyoruz. Engelleri asmak bizim elimizde! Filiz(Kaos GL-Ankara): Hepimizin birey birey yapmaya çalistiğini zamanla, ayni seyleri yapmak isteyen insanlarin toplandiği çalisma kurallari olan bir topluluk olarak içinde yaparak örgütleniyoruz. En azindan telefondaki bir ses, dergideki bir yazi, birbirimizi bulmamizi kolaylastiriyor ve bunlari örgütlü bir sekilde daha iyi yapabiliyoruz. Sayimizin her toplantida daha da artmasi, örgütlenme üzerine çalismalarimiz sayesinde oluyor. Birbirimizi tanisak da, bazen ‘merhaba’ bile demeyebiliyoruz ama böyle bir toplanti olunca, herkes birbirini daha iyi taniyip paylastiktan sonra neyin üzerinde kafa yormamiz gerektiğini düsünebiliriz. Guernica: Geçen sene böyle bir toplanti yoktu, bu sene var, örgütlenme sayesinde. Sahip çikip sorumluluk duyarsak, gelecek seneye çok daha güzel olacak. Herkes biliyor ki bu kadar değiliz, örgütlenmeye inananlar bir araya gelirler, o inananlar arkasina da diğerleri gelir. Geçen sene, disardan biriyle gelmistim, tanitmistim; en azindan iki kisiyi katabiliyorum. Bir arkadas, “ Tekirdağ da acaba böyle bir yer var midir?”dedi. “Bakayim” dedim. Çünkü, daha önceden Lambda’nin web sitesine girmistik, nerede hangi dergiyi,
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 16
hangi kitabi bulabilirsiniz ya da nerede çay içmeye gidebilirsiniz, kimle iletisim kurabilirsiniz gibi bir sayfa vardi. Ister fizik olarak, ister orada olduğunu hissettiren bir seyler yaparak bir araya gelmeliyiz. Yesim(Kaos GL-Istanbul): Neden kendimiz gibi insanlara ulasmak istedik? Ulasma isteğiyle örgütlenme arasindaki bağlantiyi kurmak gerekiyor. Kendimi kesfettiğimde, “benim gibi insanlar olmadiğini düsünmüstüm, evet lezbiyen diye bir sey var ama benim onlarla bir ilgim olamaz, yeryüzünde benim gibi bir tane çikmis” diyor, lezbiyenlerin arasinda bile kendimi yalniz hissediyordum. Bu yüzden, lezbiyenlerin/escinsellerin bir yerlerde toplandiklarini bildiğim halde bir türlü emin olup gidemedim. Iki senaryo: Birincisi, “o insanlarla benim alakam olamaz, garip insanlardir”; ikincisi de, bildiğimiz escinsel yazarlar var ya, “genel kültürü çok yüksek, yine benim gibi olmayan insanlardir, onlardan da değilim”. Dergiyi bulup okumaya baslayinca, “aaa benim gibilermis ya, öyle siradan insanlarmis” diyip bunu yavas yavas kabul edebildikten sonra ulasmaya çalistim ve bu noktaya geldim. O yargiyi yikip ondan sonra ulasmak istiyorsun çünkü koskoca dünyada tek olmak da hos bir sey değil.
Oyaburcu(Kaos GL-Ankara): Ilk kez, lise 2 de, bir kadindan hoslandiğimda, bunu hoslanma olarak değerlendirememistim bile. Monotonluktan sikildim ve farkli olmami sağlayacak bir seyler ariyorum diye düsünmüstüm. O zamanlari düsününce gülüyorum ama gece yattiğimda nasil bir insanim diye düsünüp ağliyordum. Günlüğüme, “acaba ben l…. miyim?” yazmisim, ‘lezbiyen’ bile diyememisim. Üniversitede, konusunu kendimizin belirleyeceği bir arastirma yapmamizi istedi hocamiz. “Escinseller konusunu arastirmak istiyorum” dedim. 1,5 ay arastirdiktan sonra, Sappho’nun Kizlari’na, Kaos GL ye ulasabildim. Sappho’nun Kizlari olarak pazar günleri toplaniyorduk, sohbet ediyorduk, tartisiyorduk, çok hosuma gitmeye baslamisti. Toplantilara katilmamla birlikte, lezbiyen olduğumu söylemeye basladim. Bir süre sonra da, gerçekten bir seylerin yapilmasi gerektiğine inandim. Escinsel bireylerin toplumda dislanmasi, ayrimciliğa uğramasi, beni rahatsiz eden bir seydi. Fiziksel siddete uğramadim, hayatimi tehlikeye sokacak bir olay yasamadim diye, bu konuda mücadele etmemek benim düsünebileceğim bir sey değildi. Yanlis gördüğümüz, elestirdiğimiz seyleri
Güztanbul
değistirmek için örgütlenmek gerekiyor. Guernica: 1 Mayis’ta dağitilan bildiriyle Sappho’nun Kizlari’na ulastim. Birileri onu dağitma gereği duymasa, 40 yasimda hala yalniz olacaktim. Fotoğraf çektirmistim. Artik yapmam gerekiyordu, 20 sene lezbiyen olmanin acilarini çektim ve hala lezbiyen olduğum için fotoğraf çektiremiyorum. Bu güne kadar hiçbir sey yapmadim, bari bundan sonra, bunun arkasinda durayim dedim. Yasadiklarinizi, kaygilarimizi, korkularimizi paylasabilmek gibi de bir yarari var örgütlenmenin. 1 sene birlikte yasadiğim insandan ayrilmaya karar verdiğimde, isyerime giderek idarecime kadinlara ilgi duyduğumu söylemis, is yerimde herkes öğrenmis. Olayin üstüne gitmemiz gerektiğini düsünüyorum; saklanildiğinda tehlike daha da büyüyor. Korkularimiza karsin önlemlerimizi yine aliriz ama bir araya gelmeliyiz. Filiz: 1 mayislarda dağittiğimiz brosürlerden alan bir kadinin bir hafta sonra, KKM’ deki bir toplantiya geldiğini görüyorsunuz. Birilerine ulastiğimizi, yardimci olduğumuzu bilmek çok güzel bir sey. Armağan(Pembe Üçgen-Izmir): Kendimi düsündüğümde 1 Mayis’a katilmak korkunç geliyor. Nasil çiktiniz? Filiz: Insanin korkuya kapildiği anlar oluyor ama o heyecanla hiçbir sey umurunuzda olmuyor. Birbirimizden güç alarak karar verdiğimiz için, daha rahat oluyorduk. Oyaburcu: Son anda vazgeçenler de oluyordu, benim de son güne kadar endiselerim vardi. 1 Mayis mitingden önce, toplantilar yaptik, kamufle olup olmamak konusunda konustuk. O gece bunu düsündüm ve yüzümü kapatip çikacaksam çikmama gerek yok dedim. “Escinselliğimden utanmiyorum, escinselim ve escinsellere yapilan ayrimciliğa karsiyim” diye yürüyecektim ve insanlarin da escinsellerin ucube yaratiklar olmadiğini görmelerini istiyordum. Mine(Lambdaistanbul): Lambda’ya geldiğimde sadece gey görmek istemiyorum, yapilan etkinliklerde lezbiyenler olarak varolalim, biz de örgütlenelim istiyorum. Geçen sene, lezbiyenlerle ilgili toplantida bile çok azdik, sürekli geyler konustu. Ben internetten, Lambda’yi bulup, nerede toplandiklarini öğrendim, sonradan da Sappho’nun Kizlarina mail attim ve Bilitis’e üye oldum; bulusulduğunu öğrendim ve
birkaç kisi bir araya geldik. O aksam Lambda’daki toplantiya gittik ve sonra her Pazar toplantilara katilmaya basladim ama yine hep geyler vardi. Bazen toplantilarda tek kadin ben oluyorum. Tuğçe(Kaos GL-Ankara): Kaos’a geleli bir sene oldu. Paldir küldür Güztanbul’da buldum kendimi. Ankara’ya dönüste, Güztanbul’a gidenler değerlendirme toplantisi yapacakti gittim. 1 hafta düsündüm, acaba bir dahaki toplantiya gitmem gerekiyor mu gerekmiyor mu? Kimse bana bir sey demiyor, ben de kimseye soramiyorum. 2-3 hafta böyle gitti. Sonra, “1 aralik Dünya AIDS gününde bir sey yapmayi düsünüyor muyuz” dedim. Hemen insanlar sevindi ve ‘evet evet’ diye atladi. O günden beri Kaos’tayim. 1 sene içinde giden gelenler oldu ama hala 5 kadiniz. BaharAnkara’da bir sürü kadinla tanistim, hiçbiri gelip bir seyler yapmaya çalismiyor. Bir sey söyleneceğinde, yapilacağinda, bu 5 kisinin kafasindan çikiyor her sey, baska bir yerden bir ses, bir yorum yok. Diğer kadinlar ne istiyor, niye gelmiyor, neden korkuyor, zamanlari mi yok? Benim de yok, yaratiyorum. Acaba escinsel hareketin neden gerektiğini, neden örgütlenmek gerektiğini mi anlamiyorlar? Bu nasil, nerde anlatilir? Insanlar bizi bulmadikça, bizim bulma yollarimiz, üniversitedeki standarda, diğer STKlarda oluyor ama o zaman ‘escinseller geldi’ oluyor, escinseller kim, geyler geldi… Nerede lezbiyenler? 5 lezbiyen Kaos’ta her gün birimiz nöbetçi oluyor; ikimiz öğrenci, ikimiz çalisiyor, paramparça oluyoruz. Birilerinin eklemlemesi lazim artik. Esra(Lambdaistanbul): Lisedeyken, gazetede, Boğaziçi LeGaTo ile ilgili bir yazi okudum. Üniversite birinci sinifta iken mail araciliği ile ulastim. Attiğim mail biraz tereddütlüydü. “Ben lezbiyenim” değil de, “lezbiyen olduğumu düsünüyorum” diye yazmistim. Direkt, macera aradiğimi düsünerek ciddiye almamislar önce. Beni tanimadiklari için, anlayis gösterdim. Tanidikça daha çok aralarina aldilar, faaliyete geçtik. Hep geyler ön plandaydi; erkek egemenliği escinsellere de yansimis durumdaydi. Geçen yil, Mimar Sinan’da stand açtik, bana flyerlari dağitma görevi verildi. Dağitirken, gülenler oldu ama sonuçta yavas yavas bir seyler basariyoruz. Orada dalga geçiyorlar ama sirf ortama katilmak için; sonra gelip katilmak istiyorum diyenler oluyor.
Örgütlenmenin önündeki bir engel de, kendimiziz, önyargilarimiz. Sekilsel seylerden, yasantisindan, sosyal statüsünden dolayi insanlar dislaniyor. Daha anlayisli olmaliyiz diye düsünüyorum. Ülkü(Istanbul): Hayati çok rahat yasadiğini düsünen insanlar, “bizim sorunumuz yok” gibi bir hisse kapiliyorlar galiba ve feminist olmayi da reddediyorlar. Kadin ve escinsel olarak bir asağilanma yasiyoruz, bunu görmeli ve bununla mücadele etmeliyiz. Kendimizi asip bazi noktalarda birlesmemiz gerekiyor. Yesim: “Örgütlenmenin önündeki en büyük engel kendimiziz aslinda”. Esra’nin söylediğini, çok içimde hissettim. Herkes, kendi durduğu yerde hep haksizliğa uğradiğini düsünür: “Çok kazik yedim hayat boyu” der. Herkes kazik yemisse, bu kaziklari kim atiyor? Hiç kimse baskasina haksizlik yaptiğini aklina bile getirmiyor. Demek ki herkes birbirine haksizlik yapiyor ama kimse, “acaba ben ne gibi bir haksizlik ediyorum” sorusunu sormadan, olaylarin kendiliğinden çözülmesini bekliyor. Oysa, yapilmasi gereken, karsilikli birbirimizi anlayabildiğimiz ortamlar yaratmak ve bunun üzerinden sorunlari çözmeye çalismak. Kaos’a ilk girdiğim zamanlar, insanlarin, yaptiğim isin nasil bir is, ne gibi bir emek ve ne için yapildiğini hiç hissetmiyor olduklarini bunun farkinda olmadiklarini gördüğümde, çok haksizliğa uğramis hissederdim. O kadar uğrasiyoruz; açip “ne var bu derginin içinde” bile demiyor yani basimdaki arkadasim, diye kötü hisseder ve çok öfkelenir, içime kapanirdim. Yillar içinde fark ettim ki, kapanarak daha çok engel olmusum, insanlarin benimle birlikte is yapmaya baslamalarina. Özgürlüğümüz için, toplumda bu sorunlardan kurtulmamiz için çabalamamiz gerekiyor diye inanip yapiyorum ama bu inanci baskalarinin da hissetmesi için, hiçbir sey yapmiyorum. Kendiliğinden anlasilmasini bekliyorum, hatta bir de alinganlik yapiyorum. Bize asil siddeti uygulayana karsi duymamiz gereken nefreti birbirimize karsi duyuyoruz ve o sorunlari çözülemez hale getiriyoruz. Oysa bizim hedefimiz çok büyük, bizim kurtulmaya çalistiğimiz siddet çok daha ciddi. Oyaburcu, odasinda tek basina ağlayarak o günlüğü yazarken bir siddet yasiyordu. Siddeti hep kaba kuvvet, dayak olarak algiliyoruz ama kendi varliğimizi kabullenemediğimiz bir toplumda yasamak bile bir siddet. Içinde yasarken
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 17
Güztanbul
bize çok büyük gelen, çözümsüz gözüken olaylardan mesela: Sevgilinden ayrilmissindir, o orada olacak diye toplantiya gitmek istemezsin. Aslinda bunlar çok küçük sorunlar çünkü, dayak yiyebilirsin, öldürülebilirsin, vs. gibi sorunlar varken, ayrildiğim sevgilim o toplantida diye gitmeyeyim. O zaman ‘gel, öldüreyim’ diyor baska biri, o kisinin zihniyetini değistirmeye çalismadiğin sürece. Orada o kadar ciddi sorunlar varken böyle seyleri sorun etmemiz bana, kendi gücümüze güvenmediğimiz hissi veriyor. Dünyanin büyük çoğunluğunda, escinseller yoktur varsa öyledir böyledir falan deniyor; hepsi yalan. Öyleyse ben yasamiyorum, yasadiğimi kimse bilmiyor, nasil yasadiğimi hissedeceğim? Bu tarz küçük sorunlarla bas edebilmenin yöntemlerini yaratmamiz gerekiyor. Sevgilisinden ayrildi diye toplantiya gelmek istemiyor diyelim. Mutsuzdur, gerçekten zor olacaktir, anlayabiliyorum. Ama neden insanlar kendilerine mutsuzluğu reva görüyor. Herkes, bunalim ve çözümsüzlük içinde yasama konusunda birbiriyle ittifak olmus gibi. Birisinin bu nedenle toplantiya gelmemesini, herkes çok büyük bir anlayislilikla karsiliyor. Peki bize verdiği sözler? Sevgilisi belki artik onu istemiyor ama biz onu istiyoruz, arkadasimiz, bu daha mi önemsiz? Bu sorulari sormuyoruz çünkü, öyle küçük bir sorun yasadiğimiz da herkes bizi anlayisla karsilasin istiyoruz. Birbirimize karsi sorumluluklarimizi birbirimize soramiyoruz. “Sen bana karsi sorumlusun, çünkü biz hayati değistirecektik” diyemiyoruz. Kimseye sormuyoruz, kimse de bize sormasin istiyoruz: “Ben idare ediyorum, uğrasamamam, o kadar gücüm yok”. Gücümüz var; var ki, bugün bir araya gelip tartismak istediğimiz konuyu tartisiyoruz. Derya: Her insan yapabileceği ve yapamayacaği seyler vardir. Ben açik bir lezbiyenim. 2 ay önce babamla yüz yüze konustuk; “ben lezbiyenim” dedim, biliyorum ve gurur duyuyorum, çünkü çizdiğin yol gittiğin yol çok hosuma gidiyor” dedi. Annem zaten her zaman bildi. Annem, öz annem değil ve kimse bana bunu söylemedi, bunu çok doğal bir süreç olarak öğrendim. Her zaman ben bunu biliyordum, kimse ‘bak, üzülme, biz seni evlatlik aldik’ demedi. Ben de bunu çok doğal bir sekilde karsiladim ve bunun psikolojik etkisini düsünmedim. Escinselliğim için de, ayni sekilde olmasini
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 18
istedim, ailemde, dostlarimda ve is çevremde. Beni bilmeyen hiç kimse yok. Ben, her hafta sonu Lambda’ya gelip toplantiya katilamam. Çünkü, devamlilik ve belirli saatlere uyabilmek gibi bir problemim var benim, bu beni çok fazla sikar. Bu çok büyük bir sorumluluktur ve bunu kaldirabileceğimi zannetmiyorum. Etrafimdaki bir yiğin heteroseksist insani, gey/lezbiyen arkadaslarimla tanistirarak, bizim ortamlarimiza soktum ve artik belki escinsel savunucu değiller ama homofobik de değiller. 30 yasimdayim, 10 yildir bunlar için uğrastiğimi düsünecek olursaniz 100 kisi, bu 100 kisinin de en azindan bir kisiyi kendilerine benzetmeye çalistiğini düsünürseniz 200 kisi kadar, homofobik insani, en azindan biraz daha ilimli insan haline getirdiğimi düsünüyorum. Bundan daha fazlasini yapabileceğimi sanmiyorum. Guernica: Tuğçe, “4-5 kisi çalisiyoruz teknik ekipte, yetmiyor” demisti. Derya’nin yaptiği çok güzel ama örgütlenme ile bu çok daha hizli olurdu. Özellikle gençlerin onlarin yaninda aktif hale gelmeleri gerekiyor. “Engeller kedimiziz” noktasinda yola çikiyorum: Korkularindan dolayi buraya hiçbir zaman katilmayacağini bildiğim bir arkadas arayip “nasil gidiyor toplantilar” dedi. Çok güzel olduğunu, geçen seneye göre, farkin fark edildiğini söyledim. “Hep çoluk çocuktur onlar, bizim gibiler var mi” dedi. “kafasi bizim gibi olan bir sürü insan var” dedim. Ne güzel demiyor, böyle söylüyor, engele bakin! Derya: Örgütlenme mutlaka çok önemli ama biz heteroseksüel dünya ile mücadele etmeye çalisiyoruz. O yüzden, escinseller olarak ne kadar örgütlenirsek örgütlenelim, kendi aramizda birbirimize bir seyler anlatmanin çok da faydasi yok. Guernica: Var... Derya: Kendimize anlatmaktan ziyade, onlara anlatip bizim tarafimiza çekmek en mantiklisi, doğrusu değil mi? Guernica: Onlara anlatmak için önce kendi aramizda anlatabiliyor olmamiz gerekir. Bahsettiğim arkadasi daha kazanamamisiz biz. O varken kalkip da, heteroseksist birini kazanmaya kalkmiyorum. O kendi durusunu belirlemeli. Kendi engelimize çok iyi bir örnek. Bazen, escinsel bir arkadasinizla bile paylasamiyorsunuz. Armağan: örgütlenmenin önündeki engeller kendimiziz, çok güzel bir tespit ama bunlari biraz daha açabiliriz. Hayatin
her alaninda, didaktik; “benim öğreteceğim çok sey var size” tavri, beni iride etmistir. Çünkü, değismeye ve dönüsmeye kapali bir tavir. Çoluk çocuk dediği o yani; buradan öğreneceğin hiçbir sey yok. Derya arkadasta da öyle bir tavir var. Sanki, o olmus bitmis gibi, heteroseksüel dünyayi dönüstürecek. Bizim içimizde hiç mi homofobi yok? Ona buna, “daha lezbiyenim, daha bilmem neyim” diye hiç mi yaklasmiyoruz? Çok mu erdik olduk falan? Öyle bir sey yok. Burada, dönüstüğümü hissediyorum, öğreniyorum, kendimle hesaplasmaya çalisiyorum, kendimi yakaliyorum o kuytularda, tuzaklarda. Tamamen hiçbirisi değil ama acaba; genelimizde av olarak bakma mi var ya da kesinlikle sevgili olunmayacak mi hareket içinde. Iki uçta, ikisi de tutarsiz olan bir sey. Bir kadinin kendisine dokunmasindan irite olan kadinlar var. Kendim yapiyorum mesela, ‘aman yanlis anlasilmasin’ diye değmeden geçmeye çalisiyorum. Mesela Tuğçe’nin dediği; “5 kadiniz, gelen gidenler oldu”. Burada, çok dikkatli davranmamiz gerekiyor; sorunun büyük kismini, o örgüttekilerin olusturabileceğini düsünüyorum. Yesim: Derya ile Guernica konusurken, ‘yapilan isler inanilmaz ağir, günde 24 saat sirtimizda 20 kilo yük tasiyoruz’ gibi bir hava oldu. Herkes birbirinden güç alarak, bulunduğu yerde, yapmak istediklerini yaparak bu sürece katilabilir. Bizim mücadelemiz, kendimizle de. Ayni zamanda disariyi da değistirmeye çalisiyoruz. Iste, evde toplanmadik, bize ait kamusal bir alanda toplandik; biri bize ulasmak için, interneti, dergiyi, gazeteleri kullaniyor; “biz variz, sorunlarimizi çözmek istiyoruz” diyip alanlara çikiyoruz. Bu, “bugün de 2 heteroseksüel değistirdim” ile olmuyor, bir güç olup çok daha fazla sesimizi duyurmamiz gerekiyor. Bu, yapmak istediğin bir sey olduğunu içinde hissettiğinde katilinabilecek bir süreç. Mesela biz, çok spontan bir sekilde toplantida karar alip pazar aksami Amargi’de toplandik sohbet edelim diye. Sonra, bu sohbetlere devam edelim dedik. Bu ayarlandiktan sonra Bilitis’te duyurusu yapilacak. Bilitis, lezbiyenlerin ve biseksüel kadinlarin internet üzerinden birbirlerine ulasip haberlestikleri, tanistiklari bir internet listesi. Büyük çoğunluğumuzun, burada olmasini sağlayan en ciddi kanallardan biri. Etkinlik, toplanti, film gösterimi gibi duyurulari da gönderiyoruz buradan. Bu
Güztanbul
toplanmada, neyi tartismaya, neyi yapmaya ihtiyaç duyduğumuzu birlikte çikartmak için, bir araya gelip sohbet edeceğiz. Örgütlenmek derken, kastedilen de bu zaten; çok uç, uzak, yapilmasi imkansiz bir seyden bahsetmiyoruz. Kaos’ta tek iken, aylar geçti, Burcu geldi bir toplantiya. Erkekler -onlar daha kalabalik, iletisimleri daha sürekli vs ama biz tek tekiz ya; çok zor iletisime geçiyoruz- “hadi iyisin, güzel bir kiz geldi”dediler. Zaten çekinecekken, bin kat daha çekindim ☺ Burcu, iki ay söyle idik: Kaos’un eski sayisini veriyordum; o da, geçen hafta benden aldiği sayiyi geri getiriyordu; “tesekkür ederim, rica ederim”, çekiliyorduk ve iletisim kurmuyorduk. Birbirimize yaklasip oraya gelmistik ama “aman asiliyor denmesin, aman ben çekinirim” diye sohbetimizi derinlestirmedik. Sonra iki ay içinde; bir arkadas, iki arkadas; bu sefer 50 erkek, biz 2-3 tane küçük adaciklar. Bunu asamiyorduk, çünkü, ne yapmak gerek bilmiyoruz, her seyi yeni öğreniyoruz. “Kimse kimseye ‘merhaba’ demiyor”; “orada bir grup var, girince ben ne yapacağimi bilemiyorum, dislaniyorum tek basima geldiğim için” ; “bir yerden duyurusunu alip bu sefer gideceğim diyip geldim, bir baktim; orada 3 kadin konusuyor, orada bes kadin konusuyor, ben de öyle duruyorum. Onlar düsünüyor ki, ‘suna bak, gelmis buraya konusmuyor’, ben de, ‘beni aralarina almiyorlar’ diye düsünüyorum” ☺ Demek ki, ‘merhaba’ diyip kendini tanitmak gerekiyor. Kendime sasiriyorum; insan sayisi ikiye çiktiğinda konusamazdim, utanirdim; “ya yanlis bir sey söylersem, ya saçmalarsam, hem benim söylediklerimin ne gibi bir anlami olabilir ki” vs. Zorunlu kalip konusunca, “öyle değilmis, anlamliymis, insanlar dinliyormus” diyorsun. Hepimiz bir sey söylesek çok anlamli çünkü, hepimizin tarihi, aslinda toplumun tarihi. Herkese merhaba! ☺ Filiz: Bilitis’e üyelik için tasradan yazanlar da oluyor. Mesela, 19 yasinda, lezbiyen olduğunu yeni kesfetmis ama aile baskisi var, kendini çok yalniz hissetmis birine, yanit verilip doğru yönlendirildiğinde çok etkisi olduğunu gördük. Haftanin alti günü çalisiyorum, isimi hizlica yapiyorum bunlara da vakit ayirabileyim diye. Hepimiz her an birlikte olup bir seyler yapmak zorunda değiliz. Insanin kendini öz görevlendirmesi de önemli. Bir insan sirf lezbiyen olduğu için; kizi elinden
aliniyorsa, evden kovuluyorsa, dayak yiyorsa, askindan ayrilmak zorunda kaliyorsa –ki bence escinsellerin uzun süreli iliskiler yasamasinda ailenin desteğinin de çok önemi var- yapacak çok sey var diye düsünüyorum. Yardim istiyorum çünkü, sayimiz çok az ve her seye yetisemiyoruz. Birbirimizi buluyoruz; “nasilsin, iyiyim, hadi gezelim, eğelenelim”. Ben de gezip tozmayi, eğlenmeyi çok seviyorum ama ayni zamanda, birlikte olurken bundan bir sey çiksin istiyorum. Herkesin yapabileceği bir seyler var ve birbirimize katkida bulunmamiz gerektiğini düsünüyorum. Tuğçe: Gökçe ile konferansa gittik –Gökçe 20 yasinda-, orada değme insandan güzel temsil etti bizi. Gerçekten çok sosyal, bilinçli, ne dediğini, ne yaptiğini bilen bir insan. Çoluk çocuk olmakla bir ilgisi yok bunun. Insanlar bir gruba, geliyorlar, 3 kadin var; “bunlar yönetim kurulunda, yaklasilmaz artik, asmis bunlar” gibi bir yaklasim oluyor. Biz, onlar gelsin konussun diye beklerken, onlar da bizle konusmaya çekiniyor. Koca Istanbul’da, Lambda, su konferansa gönderecek kadin bulamamis. Derdinizi anlatabilecek, orada konusulanlari anlayabilecek kadar ingilizce biliyorsaniz, toplumda ne yasadiğinizin bilincinde iseniz, yapamayacağiniz bir sey değil bu. Kaos’ta 1 senedir çalisiyorum. Kalktim gittim, güzel seyler öğrendim, paylastim. Guernica: Bakislarinizi kontrol etmek zorundasiniz, rahat dokunamazsiniz, her an sanki karsindakinden yararlaniyormussun gibi. Beni çok rahatsiz ediyor ve üzüyor bu. “Acaba ben bunu götürsem mi” diye bakilmasi. Bunlari da kendi içimizdeki engellerden biri olarak görüyorum. Bunlari asmamiz gerekir. Son yasadiğim iliskiyi, sanki ilk defa yasiyormusum gibi, çok yeni seyler taniyorum kendimde, durusumda yaklasimimda. Her gün yeniden gençlesip her gün yeniden yaslanabiliyorsunuz. O yüzden çerçevemizi genis tutmamiz gerekiyor. Yesim: Hangi bara gitsengey/lezbiyen/hetero fark etmiyor, yasanan iliski tarzi ayni. Insanlar, içki içince rahatlayip oradaki iliski tarzi ile birbirleri ile iletisim kurabiliyorlar. Içki, gürültü, karanlik, sigara dumani. Orada birbirleri ile tanisan insanlar da, onun disinda nerde bir araya gelseler, aninda o ortami yaratiyorlar, çünkü baska türlü iliski kurmayi bilmiyorlar. Evde bile bulusulsa,
birden biralar açiliyor, hemen müziğin sesi yükseliyor ve ancak yanindakine bağirarak derdini anlatabileceğin moda geçiyorsun. O kadar iletisim kurma engeli olan bir ortamda zaten iletisime geçemiyorsun. Herkes, tek tek yasadiği sorunlari nasil çözeceğini bilemiyor, “kimse beni anlamiyor, dünyanin en büyük sorununu ben yasiyorum” moduna giriyor. Sarhos olduktan sonra, ertesi gün biri intihara kalkisiyor, biri camlara giriyor, biri sinirleniyor ötekinin üstüne yürüyor vs. Bar, böyle bir iliski tarzi yaratiyor. Dolayisi ile bu, lezbiyen olmakla ilgili bir sey değil ve bu sekilde değerlendirip umutsuzluğa kapilmaya gerek yok bence. ‘Bar kötüdür’ anlaminda söylemiyorum yani ama genellikle öyle oluyor. Özellikle bara gidip orada hoslanmadiği tarzda iliskileri yasamamaya çalisan insanlar da var. ‘Gökyüzünde günes varken, camdan disarisi gözüküyor, kendi demlediğimiz çayi içiyoruz’, böyle bir mekanda iliski kurma olanağimiz yok-tu, simdi var. ☺ Yas meselesi ile ilgili arkadasin söylediği gerçekten kötü bir sey ama bence buraya gelmemek için bahane uyduruyor, “çoluk çocuk vardir orada” diye. Oysa o çoluk çocuklar yaratiyor hakikaten, Tuğçe’nin de dediği gibi. Filiz: Ankara’da Kaos Kültür Merkezi, Istanbul’da Lambda, gürültülü ortamlar disinda birbirimizi bulup konusabileceğimiz, bir seyler üretebileceğimiz mekanlar. Bu mekanlara sahip olduğumuz için sansliyiz. Ben, barlara gidip eğleniyorum dönüyorum ama KKM’ne de gidiyorum; arkadaslarimla çalisabiliyorum, üretebiliyorum. Her seyin yeri ayri; ne yapmak istiyorsak karar vermemiz ve orada olmamiz yeterli diye düsünüyorum. Barlar öyledir ama öyle yasamak zorunda da değiliz; bunun sinirini kendimiz çizebiliriz. Herkes sunu da yapmali, bunu da yapmali demiyorum. Mesela, KKM’de kiramizi karsilayabilmek için katki topluyoruz; out olmayan ve para durumu da iyi olan birisi para gönderebiliyor. Diğeri yazi yaziyor, diğeri baska bir sey yapiyor; ancak bu sekilde olabilir. Bu gönüllülüktür. Demek istediğim, bir seyler yapmak isteyen insanlarin bir araya gelmesi.
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 19
Medyadan
6 Kasim 2002, Radikal Gazetesinde yayinlanmistir.
Escinseller ve Askerlik Murat Çelikkan
Cinsel eğilimi nedeniyle ayrimciliğa uğrayanlarin, heteroseksüelliğin bayraği olan konularda hak talep etmesi de, mücadele yöntemlerinden biri. Örneğin evlilik hakkinin ya da ABD'de askerlik yapma hakkinin talep edilmesi gibi. Ancak ABD'de askerlik zorunlu değil. Türkiye'deki escinsellerin de askerlik hakkini istemesine mana veremediğimi itiraf ediyorum, sasirdim. Türkiye'de henüz yeni baslayan ayrimciliğa karsi mücadelede bu talep bana doğru gelmedi. Nitekim açiklamalari yanlis anlasilmis: "Türkiye escinselleri 9. bulusmasi üzerine çikan haber 'Escinseller askere' basliği altinda yaniltici bir ifadeyle yansimistir. Basin açiklamasinda askerlikteki uygulamalar örnek
gösterilerek, hiçbir mercinin escinselleri 'çürük' ya da 'hasta' olarak nitelendirmeye hakki olmadiği vurgulanmis, bilinçsiz muayene uygulamalarinin önüne geçilmesi istenmistir. Toplantilarda olusan genel kani, escinsellerin zorunlu askerliğe karsi olduğu yönündedir. Bununla beraber, vicdani reddini açiklamis Mehmet Tarhan arkadasimizin söyledikleri eksik aktarilarak, düsünceleri askerliğe özendirici sekle büründürülmüstür." Yani escinseller zorunlu askerliğe karsi. Karsi çiktiklari sey escinselliğin 'sapma' veya 'psikolojik hastalik' olarak gösterilmesi. Bir de muayenede baslarina gelenler. Escinselliğini raporla kanitlayanlara Türkiye'de askerlik yaptirilmiyor. Ancak rapor alabilmek için özellikle Istanbul'da cinsel iliski halindeyken fotoğraf isteniyor. Inanamadiniz değil mi? Ama böyle!
Güztanbul’da Gözümüzden Kaçanlar ZTANBUL 20 Umut Güner
Dergiye gelen Güztanbul değerlendirmelerini okuyunca birkaç noktanin eksik olduğunu fark ettim. Diğer bulusmalardan farkli olarak ilk defa “Escinseller Ne Istiyor” toplantisinda metin alt grubu olustu. Emir, Yesim, Mertcan, Yesim, Erdal, Öner, Cihan ve ben bu toplantida çikan talepleri maddelestirdik ve ikinci toplantidaki düzeltmelerle beraber basin açiklamasi metni haline getirdik. Metin alt gurubu olarak Baharankara’ya kadar metini olusturacağiz. Bu metin de toplumdan beklentilerin yaninda escinsel hareketten beklentiler de yer aldi. Güztanbul’un benim için bir diğer önemli yani ise serbest zamanlarda yapilan Legato toplantilari idi. Legato ortak çatisi altinda yasadiğimiz sorunlar, birbirimizi internet üzerinden tanimanin verdiği sikintilardan konustuk. Legato Projesi’nin bütün sorumluluğunun Istanbul Legato’da olmamasi gerektiği üzerine ortaklastik. Mertcan ve ben ortak liste moderatörlüğü görevini üstlendik. Güztanbul toplantilarin kolaylastiricilari konunun hangi çerçevede konusulacağina dair bir öngörü gelistirmedikleri için bazi toplantilar benim için çok da verimli
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 20
geçmedi. Örneğin Escinsel Hareketin Bilesenleri toplantisinda; seminer, panel, konferans “hangisi daha uygun olur” konustuk ki bu toplantida escinsel hareketin önünü açacak bir yöntem analizi yapamadik. Escinsel hareketin bilesenleri toplantisi önemsediğim bir toplantiydi ve bütün söylenenleri can kulağiyla dinledim. Kaos GL’den arkadaslarim neden “grup içi atölye”ye ihtiyaç duyduğumuzu anlattilar, Lambda’dan arkadaslar da yeni yapmaya basladiklari gruba dair atölyeden bahsettiler. Çoğunlukla verimli geçse de içimizden bazi arkadaslarin “biz böyle sorunlar yasamiyoruz” seklindeki tavirlari beni rahatsiz etti. Halen kendi durduğumuz noktadan hareketle birbirimizin sorunlarini ben merkezli dinliyoruz. Bizim grup içi sorunlarimiz oluyor ve bunlari konusarak, tartisarak çözmeye çalisiyoruz. Bizim sorunlarimiz var, çünkü her gün açmak zorunda olduğumuz ve bütün escinsellere ait olduğunu söylediğimiz bir kültür merkezimiz var, iki ayda bir çikan dergimiz var. Bunlarin üzerinden sorun yasayabiliyoruz, bunlari da paylasmamiz gerekiyor. Diğer toplumsal hareketlerle iliskimiz nasil olmali toplantisi gerçekten
önümüzü açacak ve escinsel harekete ivme kazandiracak bir toplanti idi. Özellikle Yesim’in de sürekli üzerinde durduğu kadin hareketiyle iliskimizi sorgulayip bu toplantidan sonra ilk somut adimimizi atabiliriz. Escinsel olmak ve escinsel özgürlük hareketinin içinde olmak birbirimize dair önyargilarimizin, ön kabullerimizin olmadiği anlamina gelmiyor, bunlarin olduğunu bilerek ve birbirimize yaklasirken sistemin bizi ötekilestirmek için kullandiği araçlari birbirimize karsin kullanmamamiz gerekir, ve bununla sürekli mücadele etmemiz gerekiyor. “Bilen aile” toplantisi, gerçekten bir ilkti. Escinseller ve ailelerimiz için önemli bir adimdi. Ilk toplanti olmasinin verdiği duygusal yoğunluğa takildik kaldik ve ağlamakla gülmek arasinda gidip geldik. Belki buna da ihtiyacimiz vardi. Ama bundan sonraki bilen aile toplantisinda daha somut adimlar atmamiz ve ailelerimizle ne yapabiliriz noktasina geçmemiz gerekiyor. Ama her seyi zamanla düse kalka öğreniyoruz. Her bulusma diğerinden daha verimli geçiyor. Baharankara’da görüsmek üzere
Güztanbul
Adim Adim Özgürlük Bir Güztanbul Değerlendirmesi Yesim Basaran
“Bu Güztanbul diğer bulusmalardan farkliydi”. Herkesten bu cümleyi duyduk. Gerçekten de tartismalarin içeriği, düzeyi epey olgunlasmisti. Yorumlarimiz, yaklasimlarimiz, ihtiyaçlarimiz, ihtiyaçlarimizi dile getirisimiz geçen senelere göre farkliydi. Ancak bunu “diğer bulusmalar kötüydü, bu bulusma ise iyi” diye değerlendirmek doğru olmaz. Çünkü daha az tatmin olarak, elimizde bir ürün kaldiğini hissetmeyerek geçirdiğimiz diğer bulusmalar ve bir süreklilik yaratma çabamiz olmasaydi, bu bulusma gerçeklesmezdi. Sorumluluk sahibi olarak, ufak tefek sorunlar nedeniyle özgürlük mücadelesinden vazgeçmeyerek yakaladik bugün içinde bulunduğumuz durumu. “Hep ayni seyler konusuluyor” sikayetini yillar içerisinde çok duydum. Eğer gerçekten hep ayni sey konusuluyor olsaydi, Güztanbul’dan elimiz kolumuz dolu ayrilmazdik. Bu anlamda attiğimiz en önemli adim heteroseksizmi asmak ve escinsellerin gasp edilmis itibarlarini geri almak için kendimizden ve kurumlardan taleplerimizi tartismis ve önemli ölçüde ortaklastirmis olmamiz, bunlarin bir bölümünü de basina açiklayarak kamuoyuna duyurmamizdir. Medya ile iliskiler hep gündemimizde oldu, ama medyanin yönlendirdiği sekilde. Bu sefer biz medyayi çağirdik ve taleplerimizi ilettik. Küçük bir tas atarak kaçmadik, kanli canli insanlardik ve toplumda yasadiğimiz sorunlara çözüm üreterek bunlari dile getirdik. Bu sürekli içinden geçtiğimiz açilma ve kurumsallasma adimlarimizda yeni bir dönemi daha müjdeliyor. Toplantilardan en çok ilgi çekeni çesitli arkadaslarimizdan ailelerinden bireylerin de davetli olduğu toplantiydi. Ailelerin kuzeni, çocuklari, kardesleri olan escinsel bireyler üzerinden toplum hakkinda yaptiklari konusmalarin ardindan, pek çok arkadas ailelerine açilma anilarini ve karsilastiklari sorunlari anlattilar. Epey ağlayan vardi toplantida, hep birlikte duygusallastik. Hava çok ağirdi. Bence bu genel eksikliklerimizden kaynaklaniyor. Özgürlük için
gösterdiğimiz tüm çabalarimizi bu duygularimizla besleyerek yapmadiğimizi, özgürlük mücadelesi ile yasadiğimiz sorunlar arasinda doğrudan bir bağlanti kuramadiğimizi gösteriyor. Eğer kurabilirsek bu toplantida yasadiğimiz duygular, hüzünlerimiz ve sevinçlerimiz bizim tüm faaliyetlerimize yansiyacak, emek emek kendi ellerimizle yesertmeye çalistiğimiz özgürlük mücadelesine daha canla basla sahip çikacağiz. Bir diğer eksiklik de bence, birey birey diğerlerinden daha çok ya da daha az aci çektiğimizi zannetmemiz. Bizim çabalarimiz zaten tüm bu acilarimizdan kurtulmak için değil mi? Böyle olunca kimin ne kadar aci çektiğinden öte, ortak acilarimizin kökünü nasil kaziyacağimizi konusmaliyiz. Acilarimizi yaristirmak yerine, birbirimizin acilarina sahip çiktiğimizda yol alacağiz. O zaman acilarimizi paylasmalarimiz da sürecin tamamina yayilacak, ve bu paylasim bir duygu patlamasi seklinde değil, bizi sürekli çoğaltan ve cesaretlendiren sekillerde yasanacak. Bu Güztanbul’u diğer bulusmalardan farkli kilan bir diğer özellik ise sadece kadinlara açik olan iki toplantinin programa konmus olmasi idi. Üst basliği
“lezbiyen örgütlenmesinin önündeki engeller” olan toplantilarin ilkinde Öte-ki Ben’le ilgili muğlak görüslerin netlesmesi üzerine eğinirdi. Toplantinin özet desifresi dergi sayfalarinda var. Ben kendi adima yasadiğim netlesmeyi aktarmak istiyorum. Öte-ki Ben’i faaliyetleriyle beraber kanli canli gözlerimle görmediğim sürece öyle bir olusum varmis gibi yapmayacağim. Tipki Sappho’nun Kizlari toplanmaya ara verildiğinde bunun adini koydu, tipki Legatolar faaliyet göstermedikleri dönemlerde onlar varmis gibi konusmadik, iste bunun gibi. Öte-ki Ben adina bir tek Hülya vardi toplantida ve bulusmanin diğer toplantilarina katilmadi. Toplanti sonrasinda da sohbete devam ettik. Kendimce sorunun kaynağini anlamaya çalistim. Iki temel neden görüyorum. Öte-ki Ben ismi anilmaya baslanip da birkaç toplanti yapilir yapilmaz acilen dergi çikarmak için yurtdisinda para aranmaya baslanmasi bunlardan biri.Türkiye’deki baska hiçbir escinsel örgütlenme böyle bir yola gitmedi. Önce kendini tanimlamaya, yaratmaya, ihtiyaçlarini belirlemeye çalisti. Bizleri günümüze kadar getiren somut faaliyetler adim adim örülerek yürütülen bu süreç üzerinden yükseldi.
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 21
Güztanbul
Daha insanlar birbirlerini tanimazken, birlikte hiçbir pratik çalisma yürütülmemisken bir araya gelir gelmez “dergi çikaralim” diye para arayisina girmek, doğal olarak böyle saibeler yaratti arkasinda. Ikinci neden lezbiyenlerin henüz örgütlü bir irade yaratamamis olmalaridir. Oldukça gevsek bir zemin üzerinde bir araya gelmemiz dedikodularla kendini yeniden üreten iki yillik bu sorun yumağini çözemememize neden oldu. Öyle ki bir sekilde Öte-ki Ben’le tanismis herkes bu dedikodulari yeniden üretmeyi lezbiyen politikasi yapmak saniyor. Bence bu bizim lezbiyenler olarak ne kadar da acinakli bir örgütlenme düzeyinde olduğumuzu gösteriyor ki, bu sorunu asmak için acilen örgütlenme süreci üzerine hep birlikte kafa yormamiz gerekiyor. Ikinci kadin toplantisi bu konudaydi. “Neden örgütlenemiyoruz?” Herkes kendi açisindan durumu değerlendirdi. Sorunlarimizi birer birer açmaya çalistik. Bu toplantidan benim çikardiğim sonuç, bir arkadasin da dillendirdiği gibi, örgütlenmemizin önündeki en büyük engelin kendimiz olduğu. Kendimizi değistirip, sürekli yeniden yaratmadan sorunlarimizi asmamiz mümkün değil. Yasadiğimiz sorunlarin kaynaklarini önce kendi içimizde aramaliyiz. Escinsel özgürlüğü için çaba sarf eden erkekler her zaman lezbiyen katiliminin azliğindan sikayet ederler. Daha bir sene öncesine kadar “lezbiyenler çok tembel” yorumlarini bile duyuyorken, nihayet lezbiyenlerin örgütsüzlüğünü anlamalari için önce kendilerine bakmalari gerektiğini anlayanlar oldu. Yine de erkeklerin lezbiyenlerin örgütsüzlüğüne dair tüm içten üzülmeleri yetmedi. Erkek ve kadin escinsellerin öncelikle escinseller olarak yasadiğimiz ezilmeleri anlamalari gerekmekte. Bunu tesadüfi bir durum olarak görmek, heteroseksizmi tanimlama kaygisi duymamak, heteroseksizmin toplumda erkek iktidarini nasil beslediğini, kadinlarin ezilmesi ile heteroseksizmin arasindaki bağlantiyi düsünmemek bizlerin sorunlarimizi çözümlememizde eksik kalmamiza neden olacaktir. Sorunlarimizin tanimlarini, ezilmemizin tanimini doğru bir sekilde ortaya koymadan özgürlük için atacağimiz adimlarin çok eksik olacaği asikar. Özgürlük istiyorsak onun
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 22
toplumsal bağlamdaki karsiliğini tanimlayabilmemiz gerekiyor. Kadin özgürlük mücadelesini, feminizmi anlamadan tutarli bir escinsel özgürlük hareketi yaratamayiz. Tam da bu noktada, birlikte mücadele verdiğimiz erkeklerin her tür tutumlarinda, duygularinda, düsüncelerinde erkek egemenliğini sorgulamalari gerekiyor. Lezbiyenlerin ayri toplantilar yapmasi erkekler arasinda espri konusu oldu. Oysa ben, lezbiyenlerin örgütlenememesinden bu kadar mutsuz olan erkeklerin böyle bir adim karsisinda duygulanmalarini, bize ayak baği olduklari tüm noktalarda kendilerini çözümlemelerini beklerdim. Değerlendirme toplantisinda erkekler bu elestirileri alinca yaptiklari esprilerin kadinlar tarafindan neden sorun olarak algilandiğini anlamadilar. Biz kadinlar oldukça ağir bir toplumsal sorunu tartismak üzere kendimize zaman yaratirken erkeklerin bunu ilginç, eğlence konusu yapilacak bir sey olarak algilamalari daha alacak ne çok
yolumuz olduğunun göstergesi bence. Erkekler kadinlarin ayri toplanma saati istemelerine çok direnç göstermediler, ancak o toplantilari çok ciddiye de almadilar. Bence bu da erkeklerin içinde bulunduğu acinasi durumun göstergesidir. Bize yasattiklarini anlamalari için su örnek verildi. Diyelim ki siz bir sendikal faaliyet içerisindesiniz ve sendika içerisinde escinsel emekçilerin sorunlarina çözüm üretmek amaciyla escinseller olarak ayrica toplantilar yapmaya karar verdiniz. Tüm sendika üyelerinin istisnasiz bu toplantilara kendilerinin alinmamalari üzerine teker teker espriler yaptiklarini düsünün, “tanrim ben zannettiğimden daha da çok eziliyormusum, baksana daha sendika bizi ciddiye almiyor” diye düsünmez miydiniz? Iste erkeklerin Güztanbul’daki geri tutumlari bu sekildeydi. Tartismalarimiz, çatismalarimiz ve dönüsüm devam edecek.
Yesim’in Ailesinin Güztanbul Değerlendirmesi Özgür, Nihal (Yesim’in kuzenleri) ve Tuğçe (Nihal’in kizi)
Bilen Aile toplantisindan önce, bizim gibi bilen ailelerle yaptiğimiz kahvaltidaki konusmalarimizda, kafamizdaki soru isaretlerinden birazi daha çözüldü, düsüncelerimizde sekillenmeler oldu. Ancak o kadar insanin önünde kayit cihazi elimize verilince birden cümleleri toparlayip esas duygularimizi ifade edemedik. O nedenle toplanti hakkinda bu yaziyi dergiye göndermek istedik. Ancak hala kendimizi yeterince ifade edememis gibi hissediyoruz. Bilen ailelerin daha fazla olduğunu zannediyorduk, fakat arkadaslarimizin konusmalarindan anladiğimiz kadariyla, o kadar değilmis. Toplumda zaman içinde asilmis bazi durumlar gibi (örneğin bosanmis bir kadinin dulluğunu saklamasi), bu konu da saklanmaya gerek olmayan, kabul görmeye baslayan bir örnek oluyor diye düsünüyoruz. Varolan bir seyi her ne kadar yokmus gibi, hastalikmis gibi değerlendirseler de escinseller de süreç içinde mücadeleyle yerini bulacaklardir. Kendi ailesinin içinde escinsel birinin varliğini bilmeyen bir aile, “bilen aile” olmadikça, yasanmislik durumu ortaya koyulamadiği için sadece duyulan ve öyle bilinen olarak kaliyor. Kabullenmek zor olabiliyor. Fakat bilen aile olduğunuzda isler değisiyor, kendimizden biri olduğu için bunu daha derin hissediyor ve “biliyoruz”. Bir de toplantiya dair gözlemlerimizi paylasmak istiyoruz. Lezbiyenler bu toplantida kendilerini anlatamadilar. Ataerkil toplumun erkek üstünlüğünü escinseller arasinda da gördük. Olaylar bireysel olarak ele alindi, toplanti genel basliklar altinda yönlendirilmeliydi. Paylasim da oldu ama çözüm yönünde fazla adim atamadik. Ailelere açiklandiğinda bütün özveriyi onlardan beklememek gerekiyor. Escinseller toplumda nasil zorlaniyorlarsa, aileleri de ayni sekilde zorlaniyorlar çünkü.
Güztanbul
Bilen Aile Projesine Dair Söylesi Umut Güner
Kaos GL: Merhaba Gökay, hos geldin. Ilk soru doğal olarak "Ailen biliyor mu?" olacak. Gökay(Türkiye Ayilari): Annem ve babam ayrilar; ben annem ve abimle yasiyorum, ikisi de biliyorlar ama babama söylemeyi düsünmüyorum. Ailenin ilk tepkileri nasildi? Ben önce abime söylemistim. Üniversitede dersler bitip döndüğümde anneme de söylemeyi düsünüyordum. Ama bu konuda kesin kararimi verememistim. Eve geldiğimde de, söylememe gerek olmadiği kararina vardim. Çünkü söylemem bir seyi değistirmeyecekti ve ben baska bir yükün altina girmek istemedim. Ama bir aksam abim anneme söyledi. Ben bir arkadasimdaydim, abimden telefon geldi; "Annem çok fena, eve gel" diye, hemen gittim. Annem ağlamis, kendinden geçmis, onu teselli etmeye çalistim. Ama yaninda bir arkadasi daha vardi ve her ikisine birden laf anlatmak zorunda kaldim. Ilk basta kabullenmedi, "seni normal yasamina döndürmek için elimden geleni yapacağim, o zamana kadar bu tür düsünceler aklinda olmayacak" dedi. Ben ise, "kabullendim, size söyleyecek güveni de kendimde buldum. Sana escinsel olduğumu söylüyorum, sen bana ne diyorsun" dedim. Ondan sonra, yavas yavas bir seyler anlatmaya basladim. Ilk basta kendimi anlatmakta zorlaniyordum. Ne demeliyim, nasil anlatmaliyim diye... Psikiyatra gittik beraberce, doktor, “oğlunuz sağlam” dedi. Ve annem sok oldu. Çünkü "oğlunuz hasta" denmesini bekliyordu. Annen escinselliğini nasil algiladi ve neler düsündü? Medyadaki escinsel imajindan etkilendiği kesin. Bunun yaninda babamla bosanmis olmasinin buna neden olabileceğini düsündü. Kendisini suçladi bir dönem, "bu, benim seni yetistirme tarzimdan kaynakli" dedi. Baba modeli aramamin etkisi olduğunu düsündü. Sana, escinselliğine ve yasamina dair sorulari rahat sorabiliyorlar mi?
Nasil iliskiye giriyorsun diye sordu. Dominant mi, yoksa pasif mi olduğumu merak ediyordu. Hastalik kapacağimi düsünüyordu. Ben ona sevgiden, sevgililerden bahsettim. Cinsel yolla bulasan hastaliklar konusunda bilinçli olduğumu anlattim. Ama, sevgilimle tanismaya hazir değildi. Nasil tiplerden hoslandiğimi da biliyor. Ilginç geliyor ona zaten.
Bilen Aile fikri nasil doğdu? Aileme açildiktan birkaç gün sonra, Türkiye Ayilari'ndan Mali ve Murat'a kahvaltiya gittim. Onlara olayi anlattim. Ne yapmaliyim, nasil tavir almaliyim diye tartisirken, bizlerin ailelerimizi anlamak konusunda yetersiz kaldiğimizi; escinsel bireye sahip bir aileyi en iyi, baska bir escinsel bireye sahip ailenin anlayacağini düsündük. Aileler, anneler, babalar, arkadaslar, kardesler, tanidiklar, akrabalar, birbirlerini daha iyi anlarlar diye, onlari bir araya toplamak fikri aklima geldi. Hep birlikte onlari bilinçlendirmek ve onlarin birbirlerine soru sorarak kendilerini bilinçlendirmelerini sağlamak iyi olur diye düsündüm. Ama proje benden çikmadi; zaten bilindik bir seydi. Sadece ilk adim benden çikti. Ama, her zaman olabileceğini düsünüyorum. Zaten bu hedeflenen bir seydi. Türkiye Ayilari'ndaki arkadaslarin nasil karsiladi bu fikrini ? Çoğu olumlu karsiladi ve sevinerek kabul ettiler ve fikir üzerinde tartismaya basladilar. Karsi çikanlar da oldu. Ailelerimiz için zor olabilir, onlari bir araya getiremeyiz diye düsünenler oldu. Toplantida ailelerinize neyi
anlatmayi hedeflediniz? Bizim toplantida vermek istediğimiz ilk sey, sadece seks için var olmadiğimizdi. Escinselliğin bir tercih olmadiği, cinselliğimizin sadece kimliklerimizden biri olduğu, sevgimizi yönelttiğimiz cinsin kendi cinsimiz olmasi disinda, onlarin (heteroseksüellerin) yasamlarindan farkli seyler yasamadiğimizi anlattik. Escinselliğin yanlis ya da hastalikli bir sey olmadiğina dair mesajlar vererek devam ettik. Böylece, ailelerin bilmelerinin disinda, bilinçlenmelerini sağlamaya ve ailelerimizle daha sağlikli bir iliskiyi nasil kurabiliriz sorusuna cevap bulmaya çalistik. Bilen Aile toplantilari aileler için nasil faydali oluyor? Ailelerimiz sadece, bizim kendi escinselliğimizi ve kendi yasadiklarini biliyorlar. Bunun yaninda, ne diğer erkek escinselleri, lezbiyenleri, travesti ve transeksüelleri ne de onlarin neler yasadiğini bilmiyorlar. Aile disindan örnekler gördüklerinde, baskalarinin da ayni seyleri yasadiklarini öğrendiklerinde, hem bizi daha iyi anliyorlar hem de bizim escinselliğimizden dolayi kendilerini suçlamaktan vazgeçiyorlar. Aileler, escinselliği taniyor ve diğer aileler ile yasadiklarini paylasabiliyorlar. Benim, ailemle girdiğim iletisimin doğru bir yolda ilerlediğini düsünüyorum ama bu iletisimi kuramayanlar var. Travesti ve transeksüeller var, onlarin yasadiklari sorunlar bizimkinden farkli ve onlarin ailelerine de ulasmak önemli! Toplantiya ailenin gelmesi bir süreç içinde oldu herhalde.. Aileme nasil anlatacağimi ve bu sürecin nasil devam edeceğini bilmediğim için de, devami böyle olabilir diye düsündüm. Bu toplanti bir deneme toplantisi niteliğindeydi. Çok fazla ailemiz yoktu, sadece model olarak kardes, akraba, arkadas ve is arkadasi sifatina sahip kisiler vardi. Esi ve bebeği ile gelen bir biseksüel arkadasimiz da vardi. Ama sanirim, oradaki kisilerden en sorunlu olani benim ailemdi, çünkü yeni öğrenmislerdi. Diğer aile üyeleri ise,
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 23
Güztanbul
sok asamasini çoktan atlatmislardi. Toplanti ilerledikçe, ailelerin çoğu sorulari cevaplandi ve hep birlikte konustukça, hep birlikte rahatladilar. Toplantida annen nasildi ve toplantinin geri bildirimlerini nasil aldin? Ben anneme gittiğim yerlerden zaten bahsediyordum. Az buçuk nasil bir yere geleceğini biliyordu. Toplanti yerine ilk gelen de annem oldu. On dakika sonra, gelenler olunca rahatlamaya basladi. Toplantinin basinda çok heyecanliydi. Sonradan açildi. Dinlerken korkularini söyleyebildi, bir ara ağladi. Çünkü, "hep böyle geldim, böyle gideceğim" deyince, değismeyeceğimi duyunca, bir de toplumun önyargilarindan konusunca ağlamaya basladi. Panik içinde düsünerek dinliyordu. Bir ara sus pus oldu. Her an sevineceği bir sey duyacağini düsünüyordu sanirim. Kendisi kabullenme asamasina geldi, ama toplumun önyargilarindan kaynakli, bir türlü rahatlayamadi. Abin nasil karsiladi? Toplantiya geldi mi? Gelmedi. Ama o siralar Ankara'da değildi, eğer olsaydi gelirdi sanirim. Ilk söylediğimde saka yaptiğimi sandi. Sonra sessiz kaldi. Ama altindan kalkamadi, benimle ne konusacağini bilemediği için anneme söyledi. Su ara, abimle bu konuda çok fazla konusmuyoruz. Beni kabul ediyor ama bir yandan da toplumun değer yargilari ağir basiyor. Toplanti senin için nasil geçti? Ilk basta, panik içinde herkes birbirine bakarken, belli bir süre sonra herkes rahatladi. Bizim grup içindeki rahat etkilesimimiz ailelerimize de yansidi. Ve daha sicak bir ortam yaratabildik. Zaten, ev ortamini tercih etme sebebimiz de bu rahatliği ve sicakliği sağlamakti. Ailelerimiz oradaydi, biz oradaydik. Sonucunda hepimiz, escinsellikle ilgili yasadiğimiz anlari anlattik ve birbirimizi daha iyi anladik. Güzel bir toplanti oldu, en azindan ailem benim arkadaslarimla tanisti, kendi gibi düsünen ve ayni duygulari yasayan insanlari gördü. Toplanti sonrasinda annenin değistiğine dair ipuçlari var mi? Ya da seni sok edecek bir sey söyledi mi? Annem, duygularini içine atar genellikle; gülerek "iyi oldu, arkadaslarini gördüm" dedi. Bana karsi
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 24
tavirlari değisti. Durup dururken konuyu açmamaya basladi. Bu da onun rahatladiğini gösteriyor. Escinsellik hakkinda kitaplar okuyacağim dedi. Arada bir saka bile yapmaya basladi. Güztanbul'daki toplantida hepimiz ağladik. Ben kendi adima bunun çok büyük bir adim olduğunu düsünüyorum. Biz escinseller benzer sorunlar yasiyoruz, ama ailelerimiz de benzer sorunlar yasiyor. Onlarin desteğine ihtiyacimiz var. Sen bu konuda ne düsünüyorsun? "Bilen aile" ile, ailelerimizin bizi daha iyi anlamasi ve bizi desteklemeleri sağlanabilir. Toplumun en önemli parçalarindan biri aile ve aileye out olmamizin nedeni de ailenin desteğini almak, kendini kabul ettirmek. Bilen aile toplantilariyla, bu daha sistematik olabilir. Sokakta, okulda heteroseksüel gibi davraniyorsun ama aileye out olmakla, en azindan evde rol yapmaktan kurtuluyorsun. Sokakta, orada, burada daha sağlam duruyorsun. Karsina çikan bir aksilikte, ailen ve arkadaslarinin desteği ile, mücadele edebiliyorsun. Annem, kaygilarini bir baskasina anlatacak, bir baskasi annemden bilgi alacak ve baskalarinin değismesine neden olacaktir. Diğer ülkelerde, aileler de escinsellerle birlikte yürüyebiliyor, onlari destekliyorlar. Bilen Aile toplantisinin devami gelecek mi? BaharAnkara bunun için çok geç değil mi? Bu konu da bir seyler yapmayi düsünüyor musun? Ailelerin bu yönde isteği daha önemli. Toplantilar daha da genis olmali. Biz "bilen aile"yi sadece Türkiye Ayilari için değil, tüm gruplarin yer alabileceği bir proje olarak düsünmüstük. Ilk toplantinin Türkiye Ayilari ile sinirli kalmasinin nedeni, nasil olacağini ve ne olacağini bilmediğimiz içindi. Bu, zaten bir deneme toplantisiydi. Güztanbul sirasinda devami getirildi. Biz, iki ayda bir yapilan düzenli toplantilar olabilir diye düsünmüstük. Ama bu konuda diğer gruplar ile birlikte çalismak ve aileleri de unutmamak gerekiyor. Kisa zaman içinde olmasi, sicaği sicağina yapilmasi, önümüzü de açar. Herkesin bunun devamini getirmek isteyeceğini düsünüyorum; ben de elimden geleni yapmaya çalisacağim. Aileni, escinselliğe dair okumasi için
internet kafeye götürdün ama neden Kaos Kültür Merkezine getirmedin? Sik geldiğim ve bu sayede benimsediğim bir ortam olsaydi, getirirdim. Ama değildi. Su an kendime daha yakin hissettiğim bir mekan, ailemi de getirebilirim. Aslinda, ben deneme toplantisini Kaos GL'de düzenleyelim demistim, çok güzel hazir bir ortam var diye. Ama ev ortaminin deneme toplantisi için daha rahat ve sicak olabileceğini düsünmüstük. Bilen Aile için ileriye dönük neler düsünüyorsun? Bilen Aile'nin asil amaci, ailelerin bizim disimizda bir araya gelmeleri. Derneklesmesi ise çok güzel olur. Ailelerin bizi her konuda destekleyecek bir konuma geleceklerini düsünüyorum, çünkü bizim için kaygilaniyorlar ve toplumun değismesi için bir seyler yapmaya hazir bir hale gelebilirler. Hatta, kendilerinin koordine edecekleri eylemler, toplantilar düzenleyebilirler diye düsünüyorum. Ama burada, aileyi bilinçlendirmek önemli, gerçekten doğru bir seyler yaptiklarina inanmalari gerekiyor. Asama asama ilerleneceğini düsünüyorum. Sosyal etkinliklerle, ailelerin bir araya getirilmesi sağlanarak bir yandan da derneklesme gibi bir sürece girilebilir. Pratik hayatta hem aileye hem de escinsel bireye yardim edebilecek projeler gelistirilebilir. Gelecek için Ankara'da veya bütün Türkiye'de bu toplantilarin arkasinin gelmesini diliyorum. Son olarak eklemek istediğin bir seyler var mi? Basta grup arkadaslarima, yani Türkiye Ayilari'nin diğer üyelerine, özellikle evlerini deneme toplantisina açtiklari için Mali ve Murat'a tesekkür ediyorum. Ayrica Kaos GL'ye bu söylesi için tesekkür ediyorum. Ben de Kaos GL adina sana tesekkür ediyorum.
Güztanbul
Bilen Aile Toplantisi
Bilen Aile Toplantisi GÜZTANBUL’da gerçeklestirildi. Ailelerimizle ilk defa bir araya geldik. Ailelerimizin ne yasadiğini ilk kez dinledik. Artik ailelerimiz de bizim neler yasadiğimizi daha iyi anliyorlar, ve kendileri gibi inanlarin olduğundan haberdar oldular.Bilen Aile Güztanbul notlarini yayinliyoruz. “Heteroseksüele asik ” Erçin (Alkan’in kizkardesi): Aramizda sekiz buçuk yas var. Nasil öğrendiğimi ve bunun sonrasindaki ilk diyalogumuzu anlatmak istiyorum. Kaos GL dergisinde abimin bir yazisi vardi ve orda bir heteroseksüele asik olduğunu yazmisti. Yaziyi okuduğum da ağladim. Ağlamamin nedeni onun kimliği değil, çektiği acilardan dolayi idi. Bir heteroseksüele asik olmustu ve bunun karsiliğini görememisti. Daha sonra ne yapacağini, bunu nasil atlatacağini bilememisti. Düstüğü acilar beni çok üzdü. Benzer seyler yasiyorduk. Sonra o aksami anlatayim: O aksami kendisi hiç unutmuyor sanirim. “Ben seni biliyorum” dedim. “Neyi biliyorsun” dedi. Orda kendimi çok kötü hissettim. Doğru kelimeleri söylemek zorunda idim. Kesinlikle onu incitmemem gerekiyordu. Yanlis seyler söylememem gerekiyordu. Onun gözlerine hiç bakmadan “Sen escinselsin” dedim. “Hayir değilim nerden çikti, kim söyledi” dedi. “Biliyorum. Kesinlikle bunu inkar etme. Ben biliyorum ve her zaman senin yaninda olacağim” dedim. Ağlamaya basladik. Belki de hiç bilmemizi istemiyordu. Bildikten sonra çok kötü olacağini düsünüyordu. Belki, benimle bir çok problem yasayacağini zannetti. Ama benimle ilgili hiç problem yasamadi. O konusmamizi hiç unutmuyorum. “Ne olursa olsun senin arkandayim; seninle gurur duyuyorum” dedim. O günün aksamini hiç unutmuyorum. Ben heteroseksüelim ve insanlar oldukça, escinseller de olacaktir. Ama ailem böyle bakmayacaktir. Annem öğrense “hadi doktora gidelim” diyecektir. Ben escinselliğe böyle bakilmasini istemiyorum. Bir hastalik ve düzeltilecek bir sey değil. Acilar çekilmesini istemiyorum. 1998 senesinden beri biliyorum abimi ve o zamandan beri nasil yasandiğini, hangi acilarin çekildiğini biliyorum. Çok fazla acilar yasaniyor ikili iliskilerde. Bir
heteroseksüel çiftin yasadiği acilarin iki üç misli acilar yasaniyor. Abimin bunlari yasamamasini isterdim. Onun disinda hiçbir fark yok. Çok sağlam bir kisiliği var. O zamana kadar biz ne yasadik ne yasiyorsak, benim ona tavrim hiç değismedi. Kizdiğim zamanlarda gene “ne kadar uyuz bir adamsin” diyorum. “Ne kadar uyuz bir kadinsin” demiyorum. Yani, hiçbir sey değismedi. Böyle bir ayrimin yapilmasini istemiyorum, “o escinsel; sen heteroseksüelsin, normalsin” gözüyle bakilmasa keske. Insallah bunlari asarsiniz. Asarken, yaninizda bir çok heteroseksüel insan olacaktir. Biz, her konuda sizin arkanizda olacağiz. Insaniz hepimiz ve heteroseksüellerle aranizda hiçbir fark yok, sadece daha fazla aci çekiyorsunuz. Siz kendinizi kötü hissetmeyin. Toplumda çok büyük baski var ama bunun disinda umarim çok mutlu olursunuz ve çok güzel iliskiler yasarsiniz. “Belki daha çok sevmistir.” Alkan (Lambda): Hepinize buraya geldiğiniz için tesekkür ederim. Benim escinselliğimi kabul etmem çok uzun sürdü. Escinselliğimi 4-5 sene önce kabul ettim ve aileme açilmayi hiç düsünmemistim. Ama kardesim biliyor. Bu, benim içimde her zaman ukde kalmistir. Istediğim gibi bir abi modeli çizememek; onun bir yeğeninin, bir yengesinin olmamasi. Bu tür konularda onu hayal kirikliğina uğrattiğima inaniyorum. Onun disinda, sevgimde hiçbir sey değismedi. Belki daha çok sevmistir. Bildiğim tek sey, duygularimizin daha çok kuvvetlenmesidir. “Sokak ortasinda bana escinsel olduğunu söyledi.” Serap (Mehmet’in ablasi): Ilk açikladiği zaman, beni yoldan telefonla aradi; çok garip bir yerdeydi ve acilen gelmem gerektiğini söyledi. Ben, o panikle çok kötü bir sey olduğunu
düsündüm ve hemen atladim. Bulunduğu sokak ortasinda bana, escinsel olduğunu söyledi. Bunu söyledi. Yolun ortasinda söyledi. Açikçasi bekliyordum. Bir seyler hissediyordum. Beni sasirtmadi ama onun üzgün olmasina üzüldüm. Ama gene de sok oldum. Soku atlattiktan sonra kabullenmeye çalisiyorsunuz. Kardesiniz söz konusu. Aramizda on yas var. Onun doğumunu, bebekliğini hatirliyorum ve onu erkek olarak kabul etmisim o zamana kadar. Daha sonra kabul etmeye basliyorsunuz, “neden olmasin” diyorsun. Mehmet bana açilana kadar kopuktuk, çünkü kendi kabuğu içinde yasiyordu. Ama su anda, gittiği yerlere gidiyorum; arkadaslarini taniyorum. Sorunlarini paylasiyorum. Bana söylemesinden bir sene sonra, abim ve anneme de açildi. Bunu direk kardesim yapti. Abim gene ayni sekilde karsiladi. Annem ise, “sen onunla konus, sen onu değistirirsin” gibi telkinlerde bulunuyor. Abim ve annem disinda hiç kimse bilmiyor. Toplum ne der diye düsünüyorlar. “Annemin önünde diz çöktüm” Mehmet (Anadolu Ayilari ): Ablama açikladiğimda birine asiktim ve çok kötü bir durumda idim. Çerçeve içinde olmaktan, gizlenmekten bikmistim ve artik insanlardan da nefret etmeye baslamistim. Birine açilmam gerekiyordu. O da ablamdi. O güne kadar hiç açilmamistim. Ablama çok tesekkür ediyorum. Hatta barlara bile gittik. Hiç yadirgamadan kabullendi. Aileme gelince, gene problemlerim vardi. Annem ve abim dinciler ve elimde birayla eve gittim. “Anne sana bir sey söylemek istiyorum” dedim. Annemin önünde diz çöktüm ve “ben escinselim” dedim. “En iyi psikologlar, psikiyatrlar bulunacak iyileseceksin, sen bir erkekle yapamazsin” diyorlar. Ailem -ablam disinda- beni bir kaliba yerlestirmisler ve o kalip içinde görmek istiyorlar. Ayni toplum gibi.
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 25
Güztanbul
“Mutlu olduğu sekilde yasamasini istiyorum.” Nihal (Yesim’in kuzeni): Yesim’in çok zoru seçtiğine inaniyorum. Daha güçlü olmasi gerektiğini düsünüyorum. Ben alisila gelindiği gibi yasiyorum. Ama Yesim daha güçlü olmak zorunda. Disarida, insanlara kendini anlatamadiği zamanlar oluyor. Ailesinden kimileri biliyor, kimileri bilmiyor. Ben biliyorum. Her tarafta farkli davranmak zorunda kaliyor. Kendi özünü, kendi kisiliğini, yasaminin her aninda ortaya koyamiyor. Bu da onu, hayatta daha zor yasamaya itiyor. Mutlu olsun istiyorum. Mutlu olduğu sekilde yasamasini istiyorum. Bu sekilde mutlu olduğunu görüyorum. Zorlanmis olmasi beni üzüyor. Keske, toplumumuz tarafindan escinsellik daha kabul edilmis olsaydi da, Yesim ve hiç biriniz bu kadar zorluklarla karsilasmasaydiniz. Hepiniz hayatinizi çok daha rahat sekilde geçirmis olsaydiniz. Gayemiz de bu. Bunu basarabilmek için bir araya geldik. Sizin yaptiğiniz etkinliklere katilmamizin nedeni de bu. Bir sekilde yardimci olalim ve toplum içinde daha rahat edebilin istiyoruz. Mutlu olabilmeniz ve çevreye kendinizi daha rahat anlatabilmeniz için. Yesim, daha önce neyse simdi de o gene. Yesim’de değisen hiçbir sey yok. Ben Yesim’i çok sevdiğim için onu farkli olarak algilamadim. Ama Yesim için, “o farkliymis” diyen insanlarin kafalarini değistirmemiz lazim diye düsünüyorum. “Sen Lambda Istanbul’u biliyor musun?” Özgür (Yesim’in kuzeni): Nihal ablamin tepkisi, Yesim ona açildiğinda “bizim ailede de lezbiyen varmis” oldu. Bana söylediğin de, ben de ona, “Sen Lambda Istanbul’u biliyor musun?” diye sormustum. Escinsellik sapiklik vs. gibi karsilaniyor. Farkli bir sey değil sonuçta içindeki: sevgi “Zaten ben o yüzden getirmek istiyorum” Yesim (Kaos GL): Ben açilma anilarimi anlatacaktim. Nihal ablaya “böyle bir toplanti olacak gelecek misin?” diye sorduğumda, “Kesinlikle gelmek istiyorum ama iki tane çocuğum var, onlari birakacağim bir yer bulursam geleceğim” demisti. Ben bu sabah aradim. “Sana kötü bir haberim var” dedi. “Ben çocuklari birakacak yer bulamadim, gelemeyeceğim” demesini
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 26
beklerken, “Çocuklari birakacak yer bulamadim. Onlari da getirebilir miyim?” dedi. “Berkay küçük ama Tuğçe büyük, anlayacak” dedim. “Zaten ben o yüzden getirmek istiyorum. Ben o yasta escinselliği tanimis olsaydim, escinseller bu kadar zor sartlarda yasiyor olmayacakti” dedi. Sabah herkes evde uyuyordu. Bende bunu anlatmak istedim. Kardesim de gelecekti ama isi çikti herhalde. Ona açilma sürecim de benim için çok önemli. On dakika nasil söylesem diye düsündüm. Ve “Sana kötü bir sey söyleyeceğim. Ben kadinlardan da hoslaniyorum” dedim. O da “Aman ben de bir sey söyleyeceğini sanmistim” dedi. “...sadece.” Tuğçe (Yesim’in kuzeni, 12 yasinda): Nasil kadinlar erkekleri, erkekler kadinlari seviyorsa kadinlarin kadinlari, erkeklerin erkekleri sevmesinin de normal olduğunu söyleyeyim sadece. “Ben uzun süredir söylüyordum.” Ufuk (Safak’in abisi): Ben uzun süredir, “Beni de götür, arkadaslarinla tanistir” diyordum. Safak’i sonuna kadar destekliyorum. Toplumumuz gerici olabilir, ama siz mücadeleye devam ediyorsunuz. Biz, dört erkek kardesiz. Safak en küçüğümüz. Safak’in benimle, öbür abilerimden daha iyi bir diyalogu var. Annem bunu olabilir diye karsiladi. Hepimizin farkli yönleri var, ama onu çok seviyorum ve destekliyorum. “Seytan artik pembe mi?” Safak: Bir erkeğe asiktim ve o zamanlar Istanbul’da yasamiyordum. Asik olduğum adam Istanbul’da yasiyordu ve tatilleri bahane edip onu görmeye geliyordum, ama anneannemden çok onunla zaman geçiriyordum. Bir gün onunla bulustum. Gecenin ikisinde eve döndüm. Kalabalik bir aile toplantisi vardi. Dayim, Hollandali bir kadinla evlenmisti. Dayim ve abimin beni aramak için Taksim’e gittiklerini öğrendim. Elime pembe üçgen çizmistim ve kendime güvenim geliyordu. Yengem elimdeki üçgeni görünce, “o ne” diye sordu. O anda, onun beni ifade eden bir sey olduğunu söylemek yerine, daha kötü bir sey yaptim ve satanist olduğumu seytana inandiğimi söyledim. Yengem de, “homoseksüeller artik
kendilerine tanri yerine seytani mi buldular, seytan artik pembe mi?” diye espri yapti. Tabii ben çok rahatlamistim, yengemle sabaha kadar bir parkta oturup ağladik, asik olduğum adami anlattim. Yengem, eve döndüğünde ailemle birebir konustu. Ailemin ondan sonraki süreci çok kötüydü. Benim Aidsli olduğumu düsündüler, benden uzaklastilar, abim de öyleydi aslinda. Ama gene de böyle bir ailem olduğu için, çok sansli olduğumu hissediyorum. Böyle olmasindan gerçekten çok mutluyum. “O zaman o erkeğe söyle” Deniz (Istanbul): Babama açilma sürecim söyledi: “O kiza söyle seni eve erken biraksin” dedi. Ben de, “bu konu da ne kadar netsin, kiz olduğunu nerden biliyorsun” dedim. “O zaman, o erkeğe söyle” dedi. Ben de “söyleyeyim” dedim. Ondan sonra hiç konusmadik, bilir ama konusmaya cesaret edemez. Abime açilma sürecimde asiktim, ağlayarak yanina gittim siirler okuyorum. Sonra, “benim çok büyük bir sorunum var” dedim. Inanilmaz korktu. Escinsel olduğumu söyledim. O da, “ben de hastasin filan sanmistim, çok korktum” dedi. Sonra, sevgililerimi eve götürüp tanistirmaya basladim. Su an da konusmuyoruz, bunu gereğini de duymuyorum. Çünkü onlarin yasamlarini da konusmuyoruz, yattiklari adamlari konusmuyorlar. Bu süreci biraz da doğallastirmak gerekir diye düsünüyorum. “31 sene önce ki Murat neyse simdi de o.” Murat (Türkiye Ayilari): ‘93 yilinda, üniversite kaydimi yenilemeye gideceğim, gitmeden önce, bir kiz arkadasima bir mektup yazmistim. Atacağim diye yatağin altina koymustum. Kayitimi yenileyip geldiğimde eve girdim. Ferhat Tunç’un yeni çikan kasetini almistim ve teyibe koyup dinlemeye baslamistim. Annem yanima geldi, oturup ağlamaya basladi. Ben de anneme, “sarki mi seni çok etkiledi, niye ağliyorsun” dedim. ‘Ben senin oğlunum’ diye bir parçaydi. Bu mektup ne diye sordu. Insanlar bazi zamanlar, bazi seyleri hisseder de, kafalarindan kaynar sular dökülmüs gibi hisseder ya, annemin hissettiğinin ama bana sormadiğinin
Güztanbul
farkindaydim. Her seyi olduğu gibi anlattim. Sorular sormaya basladi. Her anne babanin verebileceği tepkiyi verdi ve “bir geçis dönemi yasiyorsun, ben de zamanin da böyle tekliflerle karsilasmistim, evet desem ben de bugün lezbiyen olacaktim” dedi. O, escinselliğin böyle olduğunu düsünüyor, halen böyle düsünüyor. Annem biliyor. Anlamak için bir çaba sarf etmediğini biliyorum. Ailem 12 senedir Alanya’da yasiyor ve ben onlarin yanina gittiğimde, her seferinde bana bir kiz buluyorlar. En son seferde de, bir üst kattaki muhasebeci kizi buldu. Sürekli, benim evleneceğim, torun tosun sahibi olacaği günü bekliyor. Aslinda anlayisli, tutucu olmayan, kültürlü bir kadin ama gene de anlamak istemiyor. Bir gün de, kiz kardesimle oturup konustuğumda, zaten biliyordum ve senin anlatmani bekliyordum dedi. Onunla çok güzel bir iliskimiz var. Onun disinda, benden bes yas küçük kardesim var ama maçolarin maçosu; ona anlatamiyorum. Ama daha küçük kardesime anlatabileceğimi düsünüyorum. Çünkü abisi escinsel olsa da, heteroseksüel olsa da, abisi gene ayni abisi. 31 sene önce ki Murat neyse simdi de o. Ama bazen insan, kendini iyi ifade edemediği için, yanlis anlasilmalara yol açabiliyor. Burada da, bizim üzerimize düsen en büyük görevin, kendimizi olduğumuz gibi ortaya koyup farklilastirmadan, isin ne olduğunun doğrusunu göstermek olduğunu düsünüyorum. Eğer bunu basarabilirsek, o zaman iletisim artacak, insanlarin anlamadiği, anlamaya çalismadiği, tepkisiz kaldiği konularda aramizdaki açiği kapatip iliskileri düzeltebiliriz diye düsünüyorum. “Bunu bana ve çocuğuna nasil yaparsin” Serkan (Anadolu Ayilari): 30 yasindayim, on üç yasindan beri escinsel olduğumu biliyorum. O zamandan beri iliskilerim oldu. 23 yasinda evlendim. Üç yasinda bir kizim var ve onlardan ayri yasiyorum. Aileme out olmam, benim irademle gelismedi. Haziran 2000 yilinda, su an halen sevgilim olan Ahmet’le tanistim ve ona asik oldum. Bu da direkt evliliğime yansidi. Evdeki düzen bozuldu. Bu iliskimize de yansidi. Aralik ayinda, karim bilgisayarimi kurcalarken evlilik yildönümümüzün ertesi günüydü-, sildiğimi düsündüğüm ama silmediğim
ICQ notlarimdan, escinsel olduğumu öğrendi. Ertesi sabah isten geldiğimde, evde duygusal bir patlamanin olduğunu anlamistim. “Bunu bana ve çocuğuna nasil yaparsin” dedi ve gitti. Çok uzun saatler sonrasi, eve tekrar geldi. Ben de ertesi gün, tüm esyalarimi topladim ve çiktim. O her zaman, bunun bir süreç olduğunu ve sonunda ona geri döneceğimi düsünüyordu. Kizimi göremiyordum, kizimi her görmeye gittiğimde, faciayla karsilasiyordum. Ahmet, bu konu da bana çok destek oldu ama gene de bu Ahmet’le olan iliskime de yansiyordu. Daha sonra ailem öğrendi. Onlara da ben söylemedim. Karim, ilk önce kiz kardesime daha sonra anneme söyledi. Evde annemde kaliyorum, kiz kardesimle aramda öyle bir garip durum var ki, biliyorlar ama bilmezden geliyorlar. Abime de babama da söyledi. Kendim out olsam daha kolay olacakti. Benim yerime karim söylüyor, ben de yüzlesmek zorunda kaliyordum. Annem bir gün otururken, “kendine dikkat et oğlum” dedi. “Neye dikkat edeyim anne, ben yetiskin bir adamim” dedim. Annemin söyle bir sorunu var; kizimi çok fazla düsünüyor, su an alti buçuk yasinda okula basladi. Istanbul’a gideceğimi duyduğunda, “O pis insanlarin yanina mi gidiyorsun” diye ağladi. “Sus istiyorsan anne, kavga etmeyelim” dedim. Annemi Ahmet’le tanistirmayi çok istedim ama annem istemedi. “Bu benim hayat arkadasim” dedim. Telefonla bile konusmadilar. Ama bir gün çok ilginç bir olay oldu; aramizda bir sorun vardi ve chatte yazisiyorduk, annem de yanimda oturuyordu. “Sunu yaz” diyordu, ben de yaziyordum. Kiz kardesim öğrendiğinde, “kizin için üzülüyorum, gerisi benim için önemli değil” dedi. Bundan iki üç ay önce, kötü bir dönem yasiyordum. Normal de sigara içmem, bir paket sigara alip eve gittim, ağliyorum, annem “ne oluyor” dedi. “Sus” dedim ve ağlamaya basladim. Sonunda biraz rahatlayinca, anlattim neler olduğunu. Bana inanilmaz destek verdi o gün. Babama, gene karim anlatti. Ben çalisiyorum, annemle babamin yaninda oturuyor ve telefonda bana, “simdi babana, senin homoseksüel olduğunu söyleyeceğim” dedi ve söylemis, eve gittim babam bir sey konusacağim dedi. “Nedir bu homoseksüellik meselesi”
dedi. Ben de, “Bu seni ilgilendirmez” dedim. “Tamam babamizsin ama bu benim hayatim” dedim. Bana bu anlamda en büyük sorunu abim yaratti. Abim Almanya’da yasiyor, karim onlarin yanina tatile gittiğinde, escinsel olduğumu onlara da söylemis. Bir gün chatte, “Sen escinsel misin?” diye sordu. Ben de, “Evet” dedim. “Ne biçim bir adamsin sen” dedi. Ben de “Sana ne” dedim. Iletisimini kesti. Yengemle aram çok iyi, onunla anlasabiliyorum. Benim tek üzüldüğüm kizimdan ayri olmak. Onun bir sorunu olduğunda akut olarak yanina gidemem ve her aninda yaninda olamam; benim en önemli sorunum kizim. Herhangi bir nedenden ötürü üç gün aramadiğimda, anneme gelip “babaanne, nasil bir baba kizini üç gün aramaz” diye soruyormus. Bunu duyduğumda, gene ağliyorum. “Iliskimden vazgeçmedim.” Ahmet (Anadolu Ayilari): Serkan’in esi tarafindan öğrenildiğin de, benim Serkan’in sevgilisi olduğumu öğrendiği için, ben de bir diyalog süreci yasadim. Benim telefonumu biliyordu. Defalarca evlerine gitmistim. Iliskiyi öğrendikten sonra beni aradi, “Sen Serkan’la böyle bir iliski yasiyorsun, bu iliski yanlis, sapik bir iliski yasiyorsunuz. Onun pesini birak, bizim yuvamizi yikiyorsun” dedi. Ben de, bizim iliskimizin seksüel temellere kurulu bir iliski olmadiğini, ayni heteroseksüellerin iliskilerinde yasanan paylasimlarin tümünün bu iliskide olduğunu anlatmaya çalistim. Defalarca görüstük ve her seferinde ayni isteğini dile getirdi. Ben de, Serkan bana böyle bir sey söylemediği sürece bunun olmayacağini söyledim. En sonunda, o pes etti. Ayrica, Serkan’in bu süreç içinde çok büyük acilar yasadiğini düsünüyorum; defalarca intihar girisimleri oldu. Ben, hep onun yaninda olamaya çalistim. Iliskimden vazgeçmedim. “Bir sabah baskina geldiler.” Mehmet Ali (Türkiye Ayilari): Anlatilan örnekler ve aileleri burada olanlar, hep sansli kisiler. Bunca sansli olan insanin yaninda, sansiz insanlar da var. Eğitim durumlari ne olurlarsa olsun, escinselliği, halen hastalik ve tedavi edilebilir bir sey gibi gören insanlar da var. Benim ailem de bunlardan biri. 20 küsür yildir, babasi olmayan bir
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 27
Güztanbul
ailedeyim. Babami kaybettikten sonra, bes kardes ve annem, hayat mücadelesi verdik. Bu dönemde, ekonomik kosullar nedeniyle aile birbirinden çok uzaklasti. Ben, yaklasik dört yildir yalniz yasiyorum ve kardeslerim bir kereliğine, evime, annemin tuzak kurmasi sayesinde geldiler. Birbirimiz için yoktuk artik. Benim açilma sürecim çok farkli oldu. Bilen aile toplantisinin arastirma sürecini yapip deneme toplantisini yaptiğimiz dönemde, gelen röportaj teklifiyle bunu habere dönüstürdük. Bu habere destek olmasi için, fotoğraf da verilmesi gerekti. Benim ailem, escinselliğimi, Aktüel’de çikan bu haber üzerine öğrendi. Sadece beni öğrenmekle kalmayip beraber yasadiğim erkeği, aramizdaki iliskiyi, sadece -onlarin deyimiyle- cinsel organlarinin pesinde olmayip bir hak mücadelesi içinde olduğumu öğrendiler. Bir sabah baskina geldiler. Sansima, baskin sirasinda evde yalnizdim. Murat’i biliyorlardi. “Antalya’dan ablan geldi, annene böyle görünmesini istemiyoruz, sana geliyoruz” dediler. Sabah saat 9 dan 12 ye kadar, fiziksel siddete varacak derecede, gergin bir ortamda, benimle sohbet ettiler! Onlar için tek önemli olan, “bizim aileden nasil böyle biri çikar”. “Etrafinda nasil insanlar var, ya sen intihar et ya da ben seni öldüreceğim ve el alem ne der” noktasindaydilar. Nefret patlamasi yasadim ve izin alip Ankara’dan uzaklastim. Bugüne kadar en yakin olduğunu düsündüğüm ablam, günde 30 taneye varan mesaj gönderiyor. Ilk önce nefret patlamasi olarak yazilan mesajlar, zamanla beni suçlama, daha sonra da kendilerini suçlama mesajlari haline geldi. En sonunda gelen mesajlar, daha çok benim escinselliğimi anlamaya çalisan mesajlardi. Ama benim istediğim bir anlamda değildi bu, benim “aktif mi pasif mi” olduğumu öğrenmek istiyorlardi. Su an, ailemin burada olmasini çok isterdim. Biz, toplumu değistirmek istiyorsak, ilk önce ailelerimizden baslayabiliriz. Aile, toplumun en küçük parçasidir. Insallah bu toplantinin devami gelir. Biz, toplumu küçük küçük ailecikler olarak değistirirsek, ilerde bir gün, toplumun değistiğini göreceğiz. Böylelikle mutlu olacağiz. “Sen benim oğlumsun!”
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 28
Serdar (Legato): Ben 1999 yilinda aileme out oldum ama bu, ailemin escinselliğimle ya da escinsellikle ilk yüzlesmesi değildi. Ilkokul üçüncü siniftayken, sinif öğretmenim, annemi okula çağirip “Sizin oğlunuz hep kizlarla oynuyor, sizin ailede escinsel var mi?” diye sormus. Annemle öğretmenim arasinda geçen bu konusmadan sonra, babam, beni salona çekip erkeklerle kizlarin sadece doktorculuk oynayabileceğini, ip atlama gibi oyunlari oynamamasi gerektiğini söyledi. Ben de, escinselliğimle ilk kez orda yüzlestim. Arada sirada, beni odaya çekip sorarlardi “Yavrum sen escinsel misin, niye kiz arkadasin yok” diye. En son 16 yasimda, escinsel olmadiğimi söylemistim. 17 yasinda çevreme açilmaya basladim. Anneme açilmam, 2000 yilini buldu. “Ben escinselim” diyebildim. Annem ağlamaya basladi. Onun yetistirilme tarzi için kabul edilmesi zordu. Ama o günden sonra -babam ve kardesim içerde televizyon seyrederken-, biz salona geçerdik ve bana bir sürü soru sorardi. “Aktif misin, pasif misin”; aktif olduğun zaman sorun yok gibiydi. Ben, o yasima gelene kadar yalan söylemistim ve artik söylemek istemiyordum. Sorduğu her soruya doğru cevaplari veriyordum. Aktif yada pasifliğin olduğuna inanmadiğimi vs.. 2001 yilinda annemin ölümüne kadar, babamla kardesimin bilmediğini saniyordum. Ama annem, ikili oynayarak, benim söylediğim her seyi onlara, onlarin söylediği her seyi de bana bir sekilde iletiyordu. Mesela, “eve geç gelme, erken gel” gibi vs.. Bir de bu dönemde, 12 aylik bir iliski yasadim; anneme out olduktan üç dört ay sonra iliskimi bitirdim. Partnerim, benden yasça büyüktü ve bitmesini istemiyordu, bana fiziksel siddet uygulamaya baslamisti. Bunlari anneme söylediğimde, bana destek oldu, partnerime telefon açip konustu. Ondan sonra ayrildim ben sevgilimden. Sevgilim intihara tesebbüs etti. Bir günde evi aradi, “intihar edeceğim ben” dedi. Annem bana, “Serdar, ailemizin adini düsün; o intihar etse, telefonunda senin mesajin bulunsa, ailemizin adi çikar” dedi. Daha öncelerde de, “eve feminen arkadaslarini getirme” gibi seyler oluyordu. Annem vefat etti, babam geldi “biz senin escinsel olduğunu biliyoruz
kardesinle, bunu annenle konusurduk” dedi. Duyduklari zaman ki tepkilerini anlatti; kardesim kafasini duvarlara vurmus, babam daha sakin karsilamis. Bizim aile yapimiz çok iyiydi, her seyi konusurduk, ama kardesim her zaman bunun disinda kalirdi. Kardesimle her zaman sorun yasadim ve escinselliğimi paylasmadim, sevgililerimle tanistirmadim onu, babamla tanistirdim. Ayrildiğim sevgilim bir gün kapiya geldi. “Asaği in yoksa seni bütün mahalleye rezil ederim” dedi. Babam asağiya indi ve onunla bir buçuk saat konustu. Ondan sonra eve döndü ve bana kizacak, beni dövecek diye beklerken sirtimi sivazladi ve “Sen benim oğlumsun” dedi. Kardesim de geldi ve “Ben de seni çok seviyorum” dedi. Ama her sey bu kadar süt liman değil. Hiçbir sey yokken, kardesim üç ay önce, “ben, abimden utaniyorum” demis. Bu olaydan sonra kardesimle konusmamaya basladim. Ailem biliyor, ama ne kadar kabul ediyor bilmiyorum. Babama, bugün, bu toplantidan bahsettim; gelmek istemedi. Annem olsaydi gelirdi. Ben de bu yüzden, annemin mezarina gittim. “Anne sen olsaydin gelirdin” dedim. Açilma sürecim ve ailemin bunu kabul etmesi sirasindaki yasadiklarim, çok pozitif olmasa da; her seyi konusabildiğim bir ailem olduğu için tanriya sükrediyorum. “Psikologa gittik…” Erdem (Ankara’dan): Aileye out olma sürecinde, psikolojik yardim sürecinden konusmak istiyorum. Bir sekilde out oldum aileme; annemin tepkisiyle babamin tepkisi birbirinden farkliydi. Annem sasirdi, “çoğumuzsun” gibi sahiplenici bir tavir takinirken; babam, “psikolojik yardim almani istiyorum” dedi. Ben o sirada, GayAnkara isimli grupta, bir seyler yapmaya çalisiyordum ve oradan tanidiğim psikologlar, psikiyatr vardi. Ayrica, o sirada beraber olduğum insan da psikiyatrdi. “Benim tanidiğim insanlar var, ben bulacağim” dedi. Çok sicak bakmiyordum ama birlikte psikologa gidip onlarla uzman birinin önünde tartismayi, daha doğrusu, uzman diye niteledikleri insanin, onlari ikna etmesini bekliyordum. Babam ilk basta kabul etmedi, tartismalar kavgalar olurken annem babami ikna etti. Psikologa gittik, bunun bir hastalik olmadiğini söyledi ve babami ikna etti.
Güztanbul
Her ne kadar zor geliyorsa da, psikolog karsisina çikmak, onlarin bakis açisini değistirmeye yariyor. “Kocan ariyor!” Cüneyt(Anadolu Ayilari): Ben aslinda, anneme out olmadim. Çocukluğumdan beri, yasadiğimiz ufak tefek seyler var. Cinsel içerikli yazismalarimizin olduğu Alman sevgilimin mektubunu gördü. “Bu ne” diye sordu, ben de geçistirdim. Daha sonra da, dört bes senelik bir iliskim vardi; üç sene boyunca telefonla görüsüp birbirlerine hal hatir soruyorlardi. Levent evi aradiğinda -ki ben zaten haftanin 6 günü Levent’te kaliyordum-, “Kocan ariyor” dedi. Bunu, saka gibi söylüyordu. Levent, Iskenderun’a gitti; ben, yazliğa gittim. Üç gün sonra Levent geldi. Annem uzaktan gördü ve “Bu mu?” diye sordu ve damadini beğenmedi. Ama babamla annem arasinda, benim escinselliğimle ilgili bir konusma geçmis olacağini düsünmüyorum. Annemlerin yazliğinda, büyükçe bir salon ve iki tane küçük yatak odasi var; ben sevgilimin esyalarini küçük odaya götürdüm ve beraber yatariz diye düsündüm. Ama babam, “sen ayri, o ayri yatacaksiniz” dedi. Artik annem, “Levent ne yapiyor” diye sormuyor; ama simdi de, “Kazim ne yapiyor”diye düsünüyorlar. Anneme out olmasam da, annemlerin konustuğunu biliyorum. Çünkü teyzemlerde kalirken, sevgilim aradiğinda, teyzem de, “kocan ariyor” diye söyleyince ben sok oldum. “Ama geyleri seviyorum.” Özkan (Türkiye Ayilari) Benim out olmam, kendi isteğimle olmadi. Murat’larla yakin arkadasiz, beraber çektirdiğimiz fotoğraflari bilgisayarda sakliyorum ve annem, “fotoğraflardaki herkes sisman, bunlar baskül ailesi; kim bunlar” dedi. “Arkadaslarim” dedim. Teker teker sordu. Neyse, eve misafirler geldi. Misafirlerin yaninda gösterip “bak arkadaslarin” dedi. Kapattim gazeteyi, odama gittim. Uçak mühendisiyim ben ve gazete de uçaklarla ilgili bir haber vardi, “ben bu gazeteyi saklayacağim” dedim, yok ettim. Daha sonra, fotoğraflarimin kayitli olduğu CDyi aradim ama yerinde yoktu. Abime nerde olduğunu sordum. O da, kendisinde olduğunu ve konusacağimizi söyledi. En fazla
geçistiririm diye düsündüm, “gey değilim ama geyleri seviyorum” diyecektim. Bir iliskim var ama abimin bunu anlamis olma ihtimalini düsünmüyordum. Abim direkt, “Kim o?” diye sordu. O anda fark ettim; resimlerin bir kaçinda, öpüsüyordum. Anlattim ben de. Orda, out olma olayi basladi. “Dostum musun?, Düsmanim misin?” diye sordum. O da, “Hayir dostunum ama sevgilini getir, onu dövmek istiyorum” dedi. Sevgilim Iranli ve onun yanina gidecektim. “Ben Iran’a gidiyorum, rehberlik yapacağim” dedim. Artik anladilar. Yaklasik 30 kilo aldim. Daha sonra abim, “eve hediye getirme” demeye basladi. Çünkü, gidiyorum ve bir hafta sonra ayi hediyeleriyle geliyorum. Ama daha sonra, bana çok yardimci oldu. “Ve evlendirmeye çalisiyorlar” Oya: Geyler ile travestilerin yasadiklari sorunlar çok farkli. Bir travesti, asla, “aileme nasil söyleyeceğim” gibi bir sorun yasamaz. Ya hastanelik olur ya dayak yer; bir sekilde ailesinin haberi olur. Kiz kardesim bir gün ağlayarak eve geldi. Mahalledeki çocuklar, bunu taciz etmis, laf atmislardi. “Nedir benim bu erkeklerden çektiğim” diye bana dert yaniyordu. Ben de ona, “benim erkeklerden çektiklerimi anlatsam da, görsen” dedim. Bir yandan o ağliyor, bir yandan ben ağliyorum. Ama, “ben, seni gene de çok seviyorum” dedi. En büyük destekçim o oldu. Evine gidip ziyaret edemiyorum, gitsem bile gece karanlikta gitmek zorunda kaliyorum ve günes doğmadan çikiyorum. Bunun benim için ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Sirf onu rencide etmemek için, komsularina karsi boynunu büktürmemek adina, sağdan soldan laf duymasin diye, sanki iğrenç bir yaratikmis gibi gidiyorum. Sizin de avantajiniz su; aileniz sizi öğrendiği zaman bunu bir sekilde kabullenebiliyor. Travesti olmasindan korkuyorlar, ama bir sekilde, olmayacağina anladiklarinda kabul edebiliyorlar. Evlendirmeye çalisiyorlar; inanmayacaksiniz ama ailem halen bana kiz bulmaya ve beni evlendirmeye çalisiyor. Karakolluk olmustum, gazeteye çiktim. Evimin önünde biçaklandim. Halen evime gelip gidiyorlar ve evimdeki erkeği görüyorlar; ama halen bir umutla yasiyorlar.
Konusmadiğimiz zaman, bu problem kendiliğinden halledilecekmis gibi oluyor. Toplantilara gelemiyoruz çünkü para kazanmamiz gerekiyor ve birini yaparken diğerini yapamiyorsunuz. “Siz yalan söylüyorsunuz” Tolga (Legato): Yaklasik sekiz sene önce benim ailem öğrendi. Doktora götürüldüm ve doktor bana, “derdin ne” dedi. Ben de, benim herhangi bir derdimin olmadiğini, ailemin beni getirdiğini söyledim. Doktor, “Sen çik, onlar gelsin” dedi. On dakika sonra, içerden annemin bağirtilari geliyordu, doktora, “Siz yalan söylüyorsunuz” dedi. Doktor beni çağirdi. Benim yanimda, “Çocuğu rahat birakin, kendiniz bir terapiste gidin” dedi. Annemler gerçekten terapiste gitmisler. Bu arada, benim cinsiyet değistireceğimi düsünüyorlarmis. Aklindaki bu kavram kargasasina son verdikten sonra, simdi damat beğenme asamasina geldi. “ya çocuk ya lezbiyenliğin” Mine (Lambda): Ben, escinselliğim konusunda ailemle hiç yüzlesmedim. Çocuğum olunca, bana sürekli baski yapmaya basladilar: “Çocuğun yarin bir gün soracak, ona ne diyeceksin? Çocuğuna bir baba lazim!”. Hayatima çeki düzen vermek gerektiği konusunda, siddete varan baskilar yasandi. Su an bile, çok kötü bir baski uygulaniyor. Teyzem bana, “keske hayat kadini olsaydin da, lezbiyen olmasaydin; bu çok onur kirici bir sey”dedi. Çocuğum bana, “babam nerde?” diye hiç sormadi. Sadece bazen, “Anne, sen bazen kadin bazen erkek mi oluyorsun?” diye soruyor. Ama teyzem ve annemle böyle bir iletisim kuramiyorum. Çocuğum olduğu için mutluyum, ama bazen, bir an geliyor, “çocuğum keske olmasaydi da, lezbiyenliğimi daha rahat yasasaydim” diyorum. Ailem “ya çocuk ya lezbiyenliğin” gibi bir noktaya getiriyor. Ailemle, son dönemde çok sikinti yasadim. Beni iki ay evden kovdular, ama ben çocuğuma olan sevgimden onu da astim. “Hayir vermeyeceğim çocuğumu” diyerek dayandim, bazen ne yapacağimi sasiriyorum. Keske, herkesin ailesi buradaki bazi aileler gibi kabul etse de, herkes rahat ve mutlu yasasa diye düsünüyorum.
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 29
Güztanbul
“Benim hayatimin yüzde doksanini bilmeyen bir ailem var.” Koray (Kaos GL): Aslinda bilen aileyle yasanan sorunlar kadar, bilmeyen ailelerle yasanan sorunlar var zaten ve bu yüzden bazen comen-out diyoruz ve olmasini istiyoruz. Ailem beni bilmiyor ve “ailemle yasadiğim bir sorun var mi” : Var. Ailemle, kendimle ilgili hiçbir sorunumu paylasamiyorum. Benim hayatimin yüzde doksanini bilmeyen bir ailem var. Kendimi üzgün hissediyorsam, eve gitmek yerine, baska bir yere gitmeyi tercih ediyorum. Çünkü, neden üzgün olduğumu anlatamayacağim. Ya da, kendimi çok mutlu hissediyorsam, neden mutlu hissettiğimi anlatamiyorum. Bir yere gideceksem, nereye gittiğimi paylasmak istiyorum. Ama bunlari da paylasamiyorsam, ailenin benim için anlami ne o zaman. Aile öğrendiği zaman çok fazla sorun yasanabiliyor tamam; ama sorunlarin yaninda, aileyle paylasimin artiğini ve bununla beraber gerçekten bir aileye sahip olduğunuzu düsünüyorum. Kendimize açilmakla basliyor bu ve açilma-kabullenme sürecimiz hemen olacak değil. Bunu, ailelerden de hemen beklememek gerekiyor. Ilk önce, “hayir olamaz” diyor. Daha sonra, öfke duyuyor oğluna/kizina ya da kendisine; bu konu ile ilgili bir suçlu bulmaya çalisiyor. Bundan sonra, kabullenmeye basliyor. Heteroseksüeller de aileleriyle sorun yasiyorlar ve ailelerimizden, gerçekçi olmayan seyleri beklemememiz gerekir. Haksizliğa uğrayan sadece escinseller değil, bence ailelerimizde haksizliğa uğruyor. Çünkü, çocuklari hakkinda paylasmalari gereken seyleri paylasmiyorlar. Psikolojik destek verilebilir; hem escinsellerin ailelerine açilmalarinda destek olunmasi, hem de escinsel ailelerine destek olunmasi lazim. Bu toplantidan, böyle bir yarar sağlayabiliriz. Psikolog isteyebilirler; bunu istedikleri zaman, önerebileceğimiz psikolog ve psikiyatr listesi çikartabiliriz. “veriyormus birilerine” Onur (Kaos GL): Benim yabanci uyruklu bir sevgilim vardi. Ailemle tanistirdim. Teyzemin çevresi çok genistir. Adami arastirmis otellerde. Adam tam olarak su tabirle: “Veriyormus birilerine” ve beni kullanmak istiyormus, ondan uzak durmam gerekiyormus. Anneme de
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 30
anlatmis, annem de, “böyle bir iliskin var mi” diye sordu. Ben de “yok” dedim. “O adam zaten evli, ama bir erkekle evli ve benim çok yakin bir arkadasim” diye yalan söyledim. Sonuçta, bu benim yasamim ve bir mesafe koymaya çalistim. Bu benim özel yasantim ve muhtemel bir heteroseksüel de olsaydim böyle olurdu. “Ben senin evlenmeni istiyorum, uzun süreli bir iliski yasamani istiyorum”, dedi. “Ben de istiyorum ama cinsiyetine ben karar veririm” dedim. Annemle, bu konuda konusmamam gerekiyor. Okulu bitirdim, doktor oldum. Okulumun psikiyatri bölümündeki hocalarimin bazilari, annemden beter; gittiğim psikolog daha da beterdi. Ona Kaos GL dergisini götürdüm, “bu dergi çok açik” dedi. Bir sürü garip seyle uğrasmak zorunda kaldik. Bazi arkadaslarimin anneleri, anneanneleri ile iletisimim daha fazla ve daha iyi anliyorlar beni. Iki senedir beraber olduğum insandan, ailemin haberi yok. Çifte bir iletisimsizlik nereye kadar gidecek bilmiyorum. “Ailem bu konu da beni suçlar.” Mert (Legato/Kaos GL): Aileme açilma sürecim, tamamen kendi kontrolüm disinda oldu. Escinselliğimle barismamin ortalarinda oldu ve sinir krizi geçirdikten sonra, beni psikiyatra götürdüler. Doktor bana, “kadin iç çamasiri giymek istiyor musun” diye sordu. Ben de sasirdim ve ne diyeceğimi bilemedim, daha sonra, “evet” dedim. Ailem bu konu da beni halen suçlar, “sen gitmedin, değismek istemedin” diye. Daha sonra, bunun ergenlik bunalimi olduğunu, değiseceğimi söyledi. Ben bunlari kaçis yolu olarak görmedim ve onunla çatismaktan kaçmadim, ama annemle bu konuda konusmadik ama temelinin bu konuda yattiği bir sürü tartisma yasiyoruz. Kardesim konusunda böyle bir problem yasamadim ve ilk asik olduğumda gittim, ona söyledim. Erkek olduğunu söyledim; kardesim, hiçbir sekilde yadirgamadi. Kendi kafasinda yasadi, su anda 16 yasinda ama her seyi konusabiliyorum. Babamla bu konuda hiç konusmadik. “Merdivende öpüsürken yakalandim.” Onur(Legato): Escinsellikle ilgili bir problem yasayisim, sekiz yil öncesine variyor. Benim ilkokul öğretmenim de, annemleri çağirip özel olarak onlarla konusmustu. Daha sonra, babamla
konusurlarken duymustum. Bundan bir ya da iki sene sonra, yazlikta, bir arkadasimla merdivende öpüsürken yakalandim. Yakalandiktan sonra, kizilca kiyamet koptu. Sitenin bütün sakinleri duydu. Eve gittiğim zaman yüzü çok asikti ve gergindi. “Bunu nasil yaparsin” dedi. “Ne yaptiğimi söylersen konusabiliriz” dedim. “Sen onun oyununa geldin” dedi. Öpüstüğüm arkadasim daha feminendi ve suç direk onun üzerine atildi. Ben de buna, can simidine sarilir gibi sarildim. O arkadasim psikolojik yardim almak zorunda kaldi. Ben de bunun yükünü, 8 sene tasidim. Alti yil önce, bir açilma süreci yasadim ve çok çabuk gerçeklesti. Bu süre içinde, anneme de söylemem gerektiğini düsünüyordum. Direkt ona söylemem gerekiyordu ama bunu söyleyemedim. “Eve gel” dedim, gelince eve gelenleri görür diye. Ev arkadasimi sevgilisiyle banyoda görmüs, bana da, benim escinsel olup olmadiğimi sordu. Bunu geçistirmeye çalistim ama annem basa gelen çekilir dedi. “Aile için en iyi psikolog psikiyatr biziz” Koray (Kaos GL): Psikolog yada psikiyatra götürmek, çok kolay değil; hatta gittiğiniz uzmandan beklemediğiniz tepkilerle karsilasabilirsiniz. Bu insanlarin verdiği tepkileri anlamak gerekiyor. Bu tepkilerin çoğunun temelinde, escinselliği tanimamak ve bilmemek olduğunu unutmamak gerekiyor. Anlamaya çalismak gerekiyor; bu, anneniz, babaniz kardesiniz, arkadasiniz da olabilir. Ayrica bu konu konusulmuyorsa, bu da inkarin bir biçimidir ve karsi tarafi suçlamak yerine, karsi tarafa bilgi vermek gerekiyor. Ama konusmaya çalismak da, kafasina tebesir vurmak gibi değil; anlatmaya çalisarak yapmak gerekiyor. Konusmuyoruz böyle devam ediyor diye düsünmemek gerekiyor; konusmadiğiniz müddetçe, aile, inkar etmeye ve bilmemeye devam edecek. Kendi ailelerimiz için en iyi psikolog, psikiyatr biziz.
Söylesi
28 Eylül 2001, Kaos Kültür Merkezi’nde Melih’in annesiyle yapilan söylesiyi, çesitli nedenlerden ötürü yayinlama firsatimiz olmamisti. Güztanbul Notlarini yayinlarken Bilen Aile Projesine ek olarak bu söylesiyi de yayinlamaya karar verdik...
Bir Escinselin Annesiyle Söylesi
Escinsel bir erkeğin ailesinin hayati nasil değisir? Beklentiler, kizginliklar, umutlar, sevinçler, acilar, ailesel kültür, üst kültürün yani toplumsal kültürün bu kadar baskin olduğu bir ülkede ne kadar değisebilir? ya da değisimi karsilayabilmek için, baska türlü yasamak için, neler ’’feda’’ edilir? Ve bu ‘’feda’’ hangi mutluluk ve mutsuzluklari doğurur?.. Fark ettiğiniz üzere isimiz zor. Bu sorularin cevabini bulmak birkaç kisiden alinacak cevaplarla mümkün değil. Ama bu bir adim. Bu sorulara yanit bulmak için çiktik yola... Hazirlayan: Ali Ferhat
Kaos GL: Merhaba, hos geldiniz. Ayse Teyze (Melih in annesi): Hos bulduk merhaba. Sizi taniyalim önce... 42 yasindayim, ev hanimiyim. 19 yasimda görücü usulüyle evlenmistim. 23 yanimdayken Melih doğdu. Bizim çocukluğumuz... Çocukluğum Ankara’da geçti, 10 yasimda Almanya’ya gittik.... Ama ailem çok baskiliydi... Melih deyince akliniza ilk ne geliyor? Melih deyince yani böyle ona her zaman can damarim derim. içimden de söylerim gerektiği zaman sesli de söylemisimdir. Ilk ben onu, bebekken karnimda hissettiğim zaman ‘’ ay ben bunu çok seviyorum, bu çocuğu çok seveceğim’’ doğana kadar baska bir sey söylemedim. Hala da çok seviyorum, ‘’nefesim’’ diyebilirim yani. Melih okul hayatinda basarili miydi? Bir de bu soruyla beraber, onun biraz çocukluğundan bahsedebilir misiniz? Çok basarili olabilirdi. Fakat kendini okula veremedi. Abileri top oynarken o ip atlardi. Ip atlamasini da ben ona çok görmedim. Çoğu sporcu ip de atliyor. Hem normal-anormal gelse de normal gibi gördüm veya görmezlikten mi geldim veya anlayamadim. Yine çocukluğa dönelim, hani ip atlarken ya da baska bir sey yaparken Melih, çocuk, ona böyle bakip, iste onu uzaktan severken, canim evladim derken, onun bir gün asik olacağini düsündünüz mü ve bunu düsünürken kurgulariniz var miydi? Asik olacağini düsünürken, normal bir sekilde asik olmasini düsünmüsümdür. Melih'ten önce, Melih'ten baska daha önce tanistiğiniz, tanidiğiniz bir escinsel var miydi hayatinizda? Hiç olmadi, hiç tanimadim. Sadece bu televizyondaki Dr. Stresin programlarina bazen çikiyordu, onlari çok seyrettim ama sahsen hiç tanidiğim olmadi.
Melih'in escinselliğiyle ne zaman, nasil tanistiniz? Temel duygunuz neydi; utanma, üzüntü, ne düsüneceğinizi bilememe, ne hissettiniz tanistiğinizda ve sormasam da olur ama yine de; tanistiğiniza memnun oldunuz mu? Memnun oldum. Söyle memnun oldum: onun problemini bir anne olarak bilmem lazim. Problemlere Beraber bir çözüm getirmek ama bu tarafa, ama su tarafa; fark etmez yani. Tanistiğim andaki tepkim, sadece aci duydum yani aci çektim. Ona, boyuna bakip yani ben kendisini harciyor diye düsünüyorum yani. çünkü; disarda günlük yasantisinda o televizyonda gördüklerimin yasantisi, O haberlerde gördüğüm travestiler... Fatih Ürek, Aydin? Onlarin yine belli bir yerleri var, ekmek paralarini kazanabiliyorlar sanatçi bölümünde olanlar. Ama olmayanlarin çektiklerini, mesela hapishaneye gidenleri gördüm, hapishanede koğuslari yok. Dünya içinde veya insan içinde bir yerleri yok. Bundan dolayi, yasantisinda çekeceği acilardan dolayi çok büyük aci çektim ben. Is bulamaz diye korktum. E para kazanmak için ne oluyor; tek yol kaliyor, bu da fahiseliğe götürüyor. O kendisine bunalim çektiği dönemlerde, kendisinin artik dayanamadiği bize de söylemis olduğu için o son noktada, patladi. Nasil oldu patlamasi? Çok büyük kavga ettik. Birden yani baktim, gözleri böyle siyahli gibi hani makyaj yapar silersin de buralar siyah kalir ya. Ne o dedim, orospular gibi dedim sürmeleri çektin. Senin derdin ne? Ne yapiyorsun. Yani bayaği ağzima geleni saydim. Balkona gitti, hiçkira hiçkira ağladi. Abisini gönderdim yanina, git dedim sunun yanina, balkondan atar kendini O anda sinirli, üzgün hepsi bir arada. Abisi gitti yanina, konustular, içeri geldi... Gittim öptüm sevdim, özür diledim,
ne olduğunu sordum, söyle dedim, söyleyemem utaniyorum dedi. Oğlum dedim, utaniyorsan yaz okuyayim, ondan sonra psikologa gidelim dedi, tamam dedim, ertesi gün randevu aldim hemen psikologa gittik. Ne zamana tekabül ediyor bu süreç?
Bu tam iki sene oldu. Psikologa gittik ama Melih ne yaptiğini çok iyi biliyor. Psikologu basamak olarak kullandi. Bize o meseleyi açabilmek için hani kendi anlatamadiğini. Arti, psikologa gitmeye devam ettik, psikologa giderken de söylüyordu yani psikologa sadece sizi tatmin etmek için gidiyorum, yani ilerde demeyin ki keske götürseydik çocuğumuz düzelirdi. Bu pismanlik içinizde olmasin diye sizin için gidiyorum dedi. Çok bilinçli Artik, "benim oğlum bir escinsel" dediniz.
Günlerce çok üzüldüm, Kimsenin tahmin edemeyeceği acilar çektim. Ağlamadiğim an yoktu. Ilk önceleri bu, ailenin bir sirri mi oldu? Hayir. Kardeslerim telefon açtiği zaman iki gözüm iki çesme ağliyordum. Onlarin gelmesi beni çok rahatlatti. “Öyle istiyorsa; normal bir erkek olmasi için niye zorluyorsun, niye ona eziyet ediyorsun? Sen onu niye üzüyorsun” dediler. O zaten üzgün veya sikintida kendi durumundan dolayi ortaya çikamadiğindan, bir sey yapamadiğindan dolayi. Bilmem, onlar bizden bir görüs, iki görüs daha öndeler. Almanya'da. Peki bu teyzelerinin falan disinda hani sizin konu komsu, isyerindekiler falan o böyle bir çevreye karsi sir oldu mu? *Hayir olmadi. Ne olursa olsun ben çocuğumun yanindayim. Beni seven onu da sevmek zorunda. Ondan nefret etmis olan beni de kaybetmis olur. Melih’le neler yapiyorsunuz?
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 31
Söylesi
*Sir saklamaz. Her seyini anlatir. Dertlesiriz.: güzelliğimiz kadar da çekismemiz var, tartismalarimiz var. Melih in çocukluğuna dair ilk hatirladiklariniz neler? Melih küçükken de böyle hareketleri civil civildi. Tam çocukluğun verdiği hani civil civil hareketler diyerekten gördük. Acaba dedik ama yok Allah korusun dedik. Öylece geçti. O zamanlar da öyle bir düsünce oldu ama insan düsünmek iste bir noktada. Bir olay, mesela bacaklarini tirasliyordu bir ara tiyatroya gitmisti, tiyatrodan dolayi, tiyatrodaki görevinden dolayi. Ama çok çocukken değil herhalde bu... *11, 12 ... ondan sonra... Bir noktada ben kesfedecek olsam o baska yönden beni kandiriyordu. Ben simdi hem olabilir düsünüyordum hem yok, belki hani ben çocuğa haksizlik ediyorum. Belki gerçekten görevinden dolayi yapti diyordum. Melih'in babasiyla iliskisinden bahsetmek ister misiniz? Melih'le fazla bir diyalogu yok Melih istemiyor. Simdi mesela, Melih'in bulunduğu durumlari bildiği halde ara sira “aslan oğlum” diyor. E bu da Melih'i çok sinirlendiriyor. Bunu doğal mi söylüyor yoksa? Bilinçli söylüyor ki yani acaba dönüs yapar mi? Yani hoslanir da “aslan oğlum” dediğim zaman, o da onu sinir ediyor. "Baba bana aslan oğlum deme!" Bana da dedi. "Bana oğlum demeyin", iyi de dedim simdi ne diyeyim mesela sana? "Çocuğum de, yavrum de". Ama her zaman yavrum olmuyor. Ara sira oğlum demek zorundayim. Melih için duyduğunuz temel endise nedir? *Vallahi ilk zaman iste dedim ya hayatini kazanmasi açisindan çok endise duydum. Gerçekten çok aci çektim ama. O ilk soktur diyebilirim. Nasil ki öbür çocuğumu üniversite okuyorsa, üniversite yollarini açmaya çalisiyorum, bu da hangi yolu seçerse meslek olsun is olsun yorumda bulunmayacağim. Simdi özel bir isyerinde diyelim ki benim çalistiğim benim çocuğum is bulamadi, elimden gelen, ben bir sey açmaya çalisirim Escinsellik deyince hele de kendi çocuğunuzun escinselliği söz konusu olunca neden akliniza fuhus geliyor? Nedeni basta. Iste o ilk döneme dönersek, bu bana açildiği, iki sene önceki, açildiği döneme gelirsek, açildiktan sonra
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 32
gerçekten kabak çiçeği gibi açildi. Hareketleri davranislari böyle. Elleri kollari sokaktaki bir travestiyle ayni hareketleri yapti bana evin içinde. Ve ben de dedim ki oğlum; yani, gerçekten kadin olmak istiyorsan kadinlari iyi incele! Hiç bir kadin, bugün resmen, fahiselik yapan bir kadin bile o sekilde hareket etmiyor. Ellerini kollarini bacaklarini öyle kivirttirmiyor. O hareketleri bana tam bir sene yapti. Bir sene sonra artik bize biraz inanmaya basladiği zaman bizden yardim görmeyeceğini zannederek, kendini yapayalniz zannettiği için, ve ben de o zaman geçim sikintisini, onun endisesini onun için tasidiğim için, "oğlum ne yapacaksin, ne is yapacaksin, nerede çalisacaksin, nasil çalisacaksin, sonun orasi." "O zaman" dedi "ben de fahiselik yaparim." Bunu söyledi. Bizimle, KAOS GL dergisiyle Kaos Kültür Merkezi ile tanisma hikayeniz... Iste, Melih sizi bulmus, kesfetmis. Ondan sonra... Epey bir geldi gitti buraya. Ama gelip gittiğinde, kimle tanistiğini neler konustuğunu gelir bana evde hepsini anlatirdi. Burdan çok fayda gördü, anlattiklarini dinlediğim zaman benim evdeki endiselerim azalmaya basladi. Nereye gitti, ne yapiyor, basina bir is gelir mi? tasalarim her gün azaliyordu buradaki görüsmeleri bana anlattikça... Mesela, 18'inde kesinkes ameliyat olacağini söylüyordu bana, buraya geldikten sonra, buradaki tanistiklari insanlarla konustuktan sonra herkes söylemis, "sakin erken ameliyat olma, kendine zaman birak." Ben de bunlari söyledim ama asla istemiyordu. Benim fikirlerimi hiçbir zaman kabul etmedi. Burada söylenenlerden sonra, sonraya birakti ameliyatini. Bize güveniyor musunuz? Bizimle tanistiğiniza memnun oldunuz mu? Buraya gelip gidiyorsunuz, kahve içiyorsunuz, oturuyorsunuz.... Bana her zaman doğruyu söyledi benim çocuğum, buraya gelmemi istedi. Gelirim dedim. Gelmek isterim. Böyle bir yer olduğuna da memnunum. benim çocuğumun böyle bir yere gelip de kendini oyalayacak bir mekan olduğuna da memnunum. Tanistiğima da ayrica memnun oldum. Birilerine iste oğlum var diyorsunuz yine... Oğlun ne yapiyor, kiz arkadasi var mi, ya da ne zaman evlendireceksin oğlani derse, bilinçli olarak yapsa bunu, pisliğine, killiğina. Sorsa bu soruyu... “Hani o civil civil hareketleri” dediniz "ya bu
oğlan niye böyle" dese bunlara ne tepki gösteriyorsunuz? Ne tepki göstereceğim, herkesin ayri bir sorunu var. Benim çocuğum da böyle. Allah bana onu öyle göndermis. Ona bakmak da benim vazifem. Diğer annelere söylemek istediğiniz bir sey var mi? Nasil her çocuğuna bir anne baba sahip çikiyor, yolunu açiyorsa, bu tür problemi olanlara, annenin babanin desteği bir fazla olmali. O çocuklara daha çok güven vermeli. Bu çocuklari karanliğa iteklemeğe gerek yok. Anneler babalar, escinsel çocuklarina daha çok destek vermeli, ellerinden geleni yapmalari lazim. Benim çocuğum yarin bir gün dükkan açsa, bir is yeri açsa, bir vatandas gelip normal bir sekilde islerini yaptirip gidebilsin.. Onlar da bir insan, uzaydan gelen yaratiklar değiller, yamyam değiller. Sevgilisi var mi Melih'in? Biliyor musunuz? Öyle birinin olduğunu ama simdi istemediğini söyledi. Ben de, “oğlum okulun bitene kadar olmasin böyle bir sey, kafan sakin olsun Sevgili belli bir sorumluluk istiyor. Okul döneminde o meseleyi biraz sonraya birak bu her zaman olabilecek bir sey” dedim. Ne yapacaksiniz? O kisinin de kültürü benim için o kadar önemli değil, karakter önemli, yani ezmeyecek, üzmeyecek. Ikisi de birbirini üzmesin. Melih'le beraber olabilmek için gösterdiğiniz çabaya ve insana dair duyduğunuz saygiya tesekkür ediyorum.
Meğer O Kadar Zor Değilmis Kalabaliğa Karisip Yürümek Guernica
Meğer o kadar zor değilmis kalabaliğa karisip yürümek..meğer ne hoslukmus o gökkusaği renkli bayraği bir ucundan tutmak. Buncadir bizim yerimize yürüyenlerin arkasina saklanmak yerine kendi ayaklarimizla yürümek... Çok güzeldi çok Kocaeli’den Eğitimcilerin otobüsüyle geldim, Çağlayan’da o kalabaliğin içinde, Lambda’nin afisini görünce, tanidik bir dostu görmüsçesine sevindim. Ancak ilk anda flamanin arkasinda yerimi alirken, içimde “acaba neler olacak” kaygisini tasidiğimi da itiraf etmeliyim. Hatta geldiğim otobüsteki eğitimcilerden biri, beni escinsellerle slogan atarken gördü (yüz ifadesini görmeliydiniz). Escinsel erkeklerin yaninda biz iki kisi idik, sonra üç, sonra bes olduk. Bir ara o bayraği tutan 7-8 kadin gördüğümü hatirliyorum. Siz de olmaliydiniz(bir dahaki sefere :))) Yillardir yürüyüslere-eylemlere katildim, KESK ile, Emekçi kadinlarla, defalarca yürüdüm. Kiminde, “maaslarimiz artsin”diyorduk; kiminde, “esit ise esit ücret”; kiminde, ”yasasin halklarin kardesliği”. Bu defa ise, "savas olmasin" diyorduk ve ben farkli bir yerde idim. Bu defa elime tutusturulan pankartta, ”lezbiyenler vardir” yaziyordu. Onu, herkesin okuyabileceği yükseklikte tuttum. Bir ara bir arkadas (adini unuttum bizim sari saçli) aldi ve iki kortej asağidaki arkadaslariyla yürüdü. Sonra, pankartimi bana getirdi. Inanilmaz derecede keyif aldim, coskulandim. 2 sene önce haberim olmayan escinsellerin yürüyüsünde, bu sene yerimi aliyordum ve bu, umduğum kadar zor değildi. Birlikte olmaya inanmak gerekiyor. Bir de çoğalmaya,-yer altindan
çikmaya inanmak. Anliyorum ki hiç çekinmeden utanilacak hiçbir sey olmadiğini fark ederek cesaretle yan yana olabilmeyi basarabilirsek, her yil biraz daha çoğalabilirsek hayat biraz daha kolaylasacak. Tüm sorun içimizde,kendimizi kendimize savunmakta, kendimizi hakli bulmakta, kendimizi suçlu gibi görmemekte. Bir zamanlar sendikal yürüyüslerde de çekinerek yer almistim, polisten, devletten çekinerek,sürgüne gideceğimizi düsünerek yer almistim (yillar sonra -10 yil- artik KESK kendini kabul ettirmeyi basardi, korkaklara rağmen) o zaman da korkuyordum elbet.. ama o zaman korkum karsi taraftan idi.. bu sefer kendi iç korkularimi,ve kendimle de mücadele etmek zorunda olduğumu fark ettim...Ama yürüdüm iste, kiyamet kopmadi, seytanin bacağini kirdim... bizlerle yürüyen adini bilmediğim onca escinsel arkadasa, Yesim’e, Mine’ye, sarisaçliya, Esmeray’a ve bizleri yanimiza gelerek bizzat destekleyen, yesil barisçilar,üniversiteliler vb..tesekkür ediyorum... Sloganlarimiz
savas herkesi öldürüyor (lezbiyenleri de - geyleri de) Escinseller her yerde (okulda, fabrikada, sendikada) Yasasin hetero-escinsel dayanismasi (destek için yanimiza geldiklerinde) Escinseliz çürük değiliz, kimsenin askeri olmayacağiz, savasa gitmeyeceğiz. Ahmet Mehmet’i, Ayse Fatma’yi sevebilmeli Mehmet BARIS’i seviyor Zorunlu hetero sexizme hayir. Escinsel hakki insan hakkidir ve diğer gruplarin belirlediği bütün savas karsiti sloganlari birlikte attik.. Beni Lambda’nin arkasinda yürürken gören eğitimcinin dönüs otobüsünde hiç sesi çikmadi” ..bir kelime söylemesini bekledim oysa cevabimi hazirlamistim.
Yürüdük, KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 33
Yürüyeceğiz, Özgürleseceğiz Kahraman
Sabah alana girdiğimizde Lambda’li arkadaslarda alandaydi bizi karsiladilar. Ankara’dan geldik ve burada da bizim arkadaslarimiz var. Son Güztanbul’dan sonra Istanbul’daki arkadaslari yakindan tanidim Onlari görmek üstelik ayni eyleme katilmak beni deli gibi sevindirdi. Simardim sendikadan arkadaslara Lambda’li dostlarimizi gösterdim, “bizimkiler bakin herkesten önce alana gelmisler”, dedim Bekleme alanindan çağlayan meydanina doğru yürüyüse geçtiğimizde sayimiz otuzu geçmisti. Ankara’dan 6 kisi gelmistik. Pankart ve dövizler güzelce hazirlanmis, sloganlarda daha önceden belirlenmisti. Dövizlerde yazilanlar ve atilan sloganlar; -Mehmet ``BARIS`` i seviyor -Vicdani redcileri destekliyoruz -Çürük değil escinseliz, askere de gitmeyeceğiz -Savasa Hayir -Homofobik olmayin savas karsiti olun -Güçlünün güçsüzü ezmesine hayir -Askere gitmeyeceğim, savasa alet olmayacağim -Zorunlu seks isçiliğine son -Escinsel haklari insan haklaridir -Escinselleri ezen zihniyet savasi çikaran zihniyettir
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 34
-Lezbiyenler vardir -Çürük değil escinsel,askere de gitmeyeceğiz -Yürüdük, yürüycez, özgürlesicez -Gelsin koca, gelsin sopa.gelsin devlet, gelsin polis, gelsin cop, yinede özgürlük; -Sinifi bölen escinseller değil, homofobidir. -Kurtulus yok tek basina, ya hep beraber ya hiç birimiz. -Gemileri yaktik, maskeleri attik, geri dönüs yok Genel olarak mitinge katilim çok düsüktü. 10-15 bin insan vardi. Bunu aslinda 500 veya 600 kisi diye azaltabiliriz de. Çünkü geriye kalanlar her mitingde olan ve bir meslek sahibi gibi mitinglere düzenli gelen insanlar. Bunlarin disinda savasa hayir demek için gelen insan sayisi 500 ü geçmez diye düsünüyorum. Bu aslinda son yillarda Avrupa birliğine giris süreciyle beraber ülke demokratiklesiyor, söyleminin yanlisliğini ortaya koyuyor. Tabi ki eyleme katilmak demokratiklesmenin tek yolu değil, belki de önemli bir göstergesi de değil ama ikili üçlü konusmalarda Irak’ta herkes savasa karsi olduğunu söylerken bunu bir talebe dönüstürüp kamuoyuyla paylasma iradesi gösteremiyorsa idamin kaldirilmasi, Avrupa birliğine üye olma isteğinin artmasi bana demokratiklesme adimi gibi gelmiyor. Bu ülkede tartisarak ve elestirerek toplumsal dönüsüm gerçeklesmiyorsa tepeden inme yasalar pek bir seyi göstermiyor gibi.. Kamusal alanda sorunu tartisabileceklerin sayisi savas gibi çok aci verici meselede dahi 500 veya 1000 i geçmiyorsa eylemin basarisini değerlendirmenin olabilecek diğer kriterler anlamini yitiriyor gibi!.
Escinseller olarak gerek hukuksal, gerek sosyal gerekse de insani taleplerimiz var. Bunlari 9. escinsel bulusmasinda ortaklasarak metine döktük. Ara ara da alanlara çikarak taleplerimizi, var olduğumuzu, var olusumuzla beraber kendi escinselliğimiz özelinde yasadiklarimizi, düsüncelerimizi diğer insanlarla sloganlarimizla, dövizlerimizle paylasiyoruz.. 1 Aralik “Savasa Hayir” mitinginde escinsellerin eylem tarzlari, troçkistlerin eylemleriyle örtüsmekte ve geleneksel sol eylem disiplininden uzakti alanda. Disiplinli tek tip slogan atan, eylem için örgütlenmis yapilar yerine, talepleri ve söylemek istedikleri olan ve alana bunun için gelen, kendini dillendirenlerin katildiği eylemler daha gerçekçi gibi geliyor. Bu nedenle Istanbullu arkadaslarin ve biz Ankara’dan gelenlerin katilimiyla gerçeklesen eylem için bir geleneksel mitingci ‘karnavalci gruplar ancak bu kadar yapabiliyorlar’ yorumunu yapsa da eylemler insanlar için kimlik veya is olmamali, alanlar diyeceği olanlarin yeri olmali. Bu bakis açisiyla alanlara escinseller gibi eyleme katilmak mesleği olmayanlar gelince anlamli oluyor. Solun kemiklesen eylem tarzi insanlarin alanlara çikisina ket vuruyor. Escinsellerinde alanlara çikisinin anlamliliğini kaybetmemesi için bundan sonraki süreçte bizim taleplerimizle alana çikis nedenimizin örtüsüp örtüsmediği örtüsüyorsa nasil ve nedeni tartisilmaliyiz. Özetle pankart ve dövücümüzü alip her eyleme katilirsak geleneksel eylem tarzi içinde yerimizi alabiliriz. Ihtiyacimiz olan daha fazla tartismak gibi geliyor bana.
Ropörtaj
Özgür Kadin Dergisi’nin Yesim Basaran Ile Yaptiği Röportaj Bu röportaj Özgür Kadin Dergisinin son sayisinda yayinlanacaktir. Özgür Kadin Dergisi
Siz kendinizi cinsel açidan ne olarak değerlendiriyorsunuz? Ben lezbiyenim. Yani escinsel bir kadinim. Travesti, escinsel, transseksüel, lezbiyen, homoseksüel kelimelerinin birbirinden farki ne? Bu kelimeleri doğru yerlerde kullanmiyoruz genelde. Aslinda anlamlarini bilmek çok önemli. Önce homoseksüel kelimesinden baslayalim. Homoseksüel kelimesi, tip biliminde 1869 yilinda hastalik olarak görülen bir olguyu isimlendirmek için konmus. Aslinda escinsel demek. Ancak biz bu kelimeyi kullanmayi tercih etmiyoruz. Çünkü bu tip literatüründe bir hastaliğin adi. Escinselliğin bilim camiasinda hastalik olarak görülmesi 1973 yilina kadar devam etmis. O sene Türkiye’nin de takip ettiği bilim çevreleri bu düsüncelerinden en azindan kitap bazinda vazgeçmisler. Ancak bu bütün ülkeler için geçerli değil. Örneğin Çin escinsel vatandaslarinin hasta olmadiğina geçen sene karar verdi. Escinsel, cinsel ve duygusal açidan kendi cinsine yönelik olan bireyleri tanimlayan bir kelime. Escinsel deyince aklimiza hep erkek escinseller geliyor, ama aslinda kadin escinseller de var. Lezbiyen kelimesi kadin escinselleri tanimlamak için kullaniliyor, ayrica erkek escinsel anlamina gelen gey diye bir kelime de var. Ama escinsel her iki cinsiyet için geçerli bir kelime. Travesti, karsi cinsin kilik kiyafetine bürünmeyi seven kisiler için kullanilirken, transseksüel kelimesi kendini karsi cinsin bedenine hapis olmus hisseden kisileri tanimliyor. Yani anatomik olarak erkek bedeninde olan biri aslinda kadin olduğunu hissediyor. Bunun tersi de geçerli, yani bir erkekken kendini kadin bedenine hapsedilmis hissetmek. Türkiye’de
cinsiyet değistirme ameliyati olmamis kisilere travesti, ameliyatli kisilere de transseksüel deniyor genelde. Ama bu yanlis, çünkü transseksüel olmak için illa ameliyat olmak gerekmiyor. Bir de travesti ve transseksüellerle escinseller karistiriliyor. Escinseller bedenini değistirip karsi cinsin bedenine geçmek isteyen insanlar değiller. Kadin iken kadinlardan, erkek iken erkeklerden hoslanan kisiler escinseller. Escinsellik bir cinsel yönelim yani. Tipki heteroseksüellik gibi. Genelde insanlar heteroseksüel kelimesini de bilmiyorlar, kendileri heteroseksüelse bile! Heteroseksüel cinsel ve duygusal açidan karsi cinse yönelik olan bireyleri tanimlayan bir kelime. Heteroseksüel de, escinsellik de bir cinsel yönelim. Aslinda ikisi de es derecede siradan durumlar. Ancak biz heteroseksüelliğin norm, escinselliğin de hastalik, sapiklik, en iyi ihtimalle gülünecek bir durum olarak görüldüğü bir toplumda yasiyoruz. Bu da escinsel bireyler açisindan dezavantajli bir durum tabi. Toplumda escinsellere bakis açisi belli, bu sizi nasil etkiliyor? Beni derinden etkiliyor tabi. Herkesin heteroseksüel varsayildiği bir toplumda yasiyoruz. Ben de bu nedenle kendi içimde çok çeliskiler yasadim. Kendimi heteroseksüel saniyordum. Çünkü benim de zihnimde escinsel denince, herkesin aklina gelen seyler geliyordu. Hani onlarin da haklari olmali, özgürlükleri olmali, diye düsünüyordum. Ama ben nasil escinsel olabilirim?Bu gerçeği kolay kabullenemedim. Kendimi koca toplumda epey yalniz hissettim. Yanlis biri zan ettim kendimi. Zaten bizim sloganlarimizdan biri “Ne yalniz, ne de yanlissiniz” Bu slogani çok seviyorum. Çünkü escinsellerin çoğunluğu kendileri gibi insanlarin varliğindan habersiz yasiyor. Kendini hastalikli hissediyor. Herkesin onun escinselliğini
anlayacağini zannedip korkarak yasiyor. Escinselliğimiz bilindiği zaman da pek çok haksizlikla karsilasiyoruz. Okullardan, öğrenci yurtlarindan, isyerlerinden atiliyoruz. Sokaklarda, evlerde, bulunduğumuz çevrelerde ciddi psikolojik ve fiziksel siddetle karsilasiyoruz. Ama zaten bu siddete gelmeden önce insan en büyük siddeti kendi içinde yasiyor. Çünkü toplumda escinsellere yönelik egemen yaklasim ne ise hepimiz bununla sekilleniyoruz, ve insanin kendi escinselliğini kabul etme süreci aslinda içinde tüm toplumla karsi karsiya kalma süreci gibi bir sey. Ve bunu yapayalniz yasiyoruz. Okullarda hocalarimizla, evlerde ailelerimizle, arkadaslarimizla ya da psikiyatrlarla paylasmaya kalktiğimizda olumlu, destekleyici tavirlarla karsilandiğimiz durumlar da olsa, bu her zaman için geçerli değil. Ayrica zaten, insanin bu gerçeği baskalariyla paylasmaya karar vermesi de kolay bir iç süreç değil. Diğer escinsellere ulasabileceğimiz kanallar da epey sinirli. Eskiden iyice azmis. Ama biz escinseller olarak Türkiye’de 90’larin basindan beri örgütleniyor, toplumun neden bizi ezdiğini çözümlemeye çalisiyor, diğer kardeslerimize ulasmaya, toplumun içinde açiğa çikmaya ve toplumu içinde yasayabileceğimiz bir hale getirmeye çalisiyoruz. Bu tabi, yasadiğimiz sorunlari asmamiz açisindan çok olumlu bir gelisme. Escinseller ne istiyor? Toplumda bizi ezen ideolojinin bir adi var: Heteroseksizm. Bu bir nevi milliyetçilik gibi bir sey. Heteroseksüel milliyetçiliği yani. Heteroseksüel olmayana yasama hakki vermeyen, onu yok sayan, varliğini inkar eden, karsisina çiktiğinda da yok etmeye çalisan. Heteroseksizmin kadinlarin ezilmesi ile, kadinin bu toplumda
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 35
Ropörtaj
düsürülmüs, kölelesmis olmasiyla doğrudan bir bağlantisi var. Çünkü toplumda kadina baska bir rol çizilmis, erkeğe baska. Cinselliğin yasanma sekli de bu roller çerçevesinde gelisiyor. Cinselliğin varolan yasanma sekli kadinin düsürülmüslüğünü yeniden yeniden yaratan bir sey. Bu nedenle kadinlarla erkekler bunu yasamayi reddettiklerinde bu toplumun tüm kurumlarini rahatsiz ediyor. Bu nedenle escinsellik dislanan, yok edilmeye çalisilan bir cinsel yönelim. Ama karsilarina çikan tüm escinselleri öldürseler bile escinselliği yok edemezler. Escinsellerin haklarinin görece sağlanmis olduğu ülkelerde bile escinsellere yönelik açiktan bir siddet var. Örneğin ABD iyi bir örnek zannedilir. Oysa, orda cinayet sebeplerinin istatistiklerine baktiğimizda, önce siyahlari öldürüyorlar, sonra Ortadoğulu Müslümanlari, sonra da escinselleri. Bizim değismesini istediğimiz sey iste bu heteroseksizm. Bu nasil olacak, tabi zor bir sey. Bir zihniyet devrimi gerekiyor bunun için. Bizim örgütlenerek yapmaya çalistiğimiz sey de bu zaten. Bu zihniyet devrimi nasil olacak? Uzaydan birden vahiy olarak inip herkesin kafasina girmeyecek tabi. Escinsellerin yasadiklari ortamlarda varoluslarini ortaya koymalari, kendilerini gizlemeyerek görünür olmalari, örgütlenerek mücadele etmeleri ile olacak bir sey. Her alanda kendini gizlemeyen escinsellerin sayisi arttiğinda toplum ister istemez “bunlarla ne yapacağim” diye düsünmeye baslayacak. Okuldaki sinif arkadasimin, hastanede iğnemi yapan hemsirenin, alisveris yaptiğim bakkalin, ailemdeki bir bireyin, isyerimdeki arkadasimin, özgürlük mücadelesindeki yoldasimin escinsel olduğunu öğrendiğimde hiçbir sey eskisi gibi olmayacak tabii ki. Escinsel realitesinin, gerçekliğinin kabul edilmesi gerek. Özgürlük için alacak çok yolumuz, yapacak çok isimiz var. Anayasanin vatandaslarin yasalar önünde esit olduğunu söyleyen maddesine “cinsel yönelim” ibaresinin eklenmesini istiyoruz. Çünkü neredeyse açiktan escinsellere düsmanlik yapan bir kanun maddesi yok, ama yasalardaki, yönetmeliklerdeki, tüzüklerdeki pek çok muğlak ifade bizim aleyhimize
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 36
kullaniliyor. Bunun ortadan kalkmasini istiyoruz. Tabi ki anayasanin bu maddesinin hali hazirda diğer kanunlar tarafindan uygulanmasinin sağlanmadiğini, pek çok toplumsal kesimin uygulamada yasalar önünde esit olmadiğini biliyoruz. Ama bizim haklarimiz o madde tarafindan bile korunmuyor. Ardindan tüm yasalarin bu maddeye uygun bir sekilde değistirilmesi gerekir. Bunun disinda psikiyatri kurumunda kitapta hasta değiliz, ama pek çok psikiyatrist bize hasta muamelesi yapiyor, pek çok kardesimizi değistirebileceklerini zannediyorlar. Varolusumuzun bu denli reddediyor olmasi çok ağir. Ama escinsellik değisebilecek bir sey değil. Asil toplumun bakis açisinin değismesi gerekiyor. Bir Yargitay kararina göre, bosanma davalarinda kiz çocuklarini anne lezbiyense babaya veriyorlar. Oysa heteroseksüel bir bireyle escinsel bir bireyin çocuk yetistirme konusunda birbirlerinden özel bir farklari yok. Bu maddenin kalkmasini istiyoruz. Bizim hakkimizda söylenen yalanlara artik bir son verilmesini istiyoruz. Travesti ve transseksüeller seks isçiliğine itiliyorlar. Yasam kosullari çok ağir. Sürekli ağir bir siddetle karsi karsilar. Medya da escinseller, travestiler ve transseksüellerle ilgili yalanlari her gün yeniden söylüyor. Bütün toplumsal kesimler medyanin kendisi hakkinda söyledikleri yalanlari biliyor. Ama hiç kimse diğeri hakkinda da söylenenlerin yalan olabileceğini düsünmüyor. Annelerin babalarin escinsel çocuklarindan utanmak yerine, onlarin güvende yasayacaklari bir toplum için mücadele etmesini istiyoruz. Ve ailelerle de iletisim kurmaya açiğiz. Onlarla da birlikte toplantilar yapiyoruz. Siddete uğradiğimizda hakkettiğimiz düsünülüyor. Tipki tüm diğer ezilenlerin basina gelenler gibi. Bunun değismesini istiyoruz. Kisaca varolusumuzun taninmasini, örgütlenmeye ve mücadeleye devam etmeyi istiyoruz. Ancak bizim verdiğimiz toplumsal mücadele genellikle diğer mücadelelerin özneleri tarafindan bile mesru görülmüyor. Yasadiğimiz sorunlar diğer toplumsal sorunlarla özdes görülmüyor. 1 Mayis’ta alana çiktiğimizda “Escinselliğin 1 Mayis’la ne ilgisi var?” denebiliyor. Toplumsal sorunlarda bir
hiyerarsi gözetilir ya hep. “Önce su sorunu çözelim, sonra diğerlerine bakariz” seklinde. Oysa bizim yasadiğimiz sorunlar bu hiyerarsi içerisinde bile algilanmiyor. Sorundan bile sayilmiyor. “Variz” dediğimizde, “sesinizi çok çikarttiniz, cinsel yöneliminizi çok ön plana çikariyorsunuz” deniyor. Oysa, toplumun tamami heteroseksüel olmadiği halde tüm toplumsal kurumlar herkese heteroseksüelmis gibi davraniyor. Yani aslinda sürekli heteroseksüellik ön plana çikartiliyorken, kimse bunda bir sorun görmüyor. Bu tipki, Türkiye’deki herkese Türk’müs gibi davranilmasinda, hatta Türk olmadiği takdirde her tür siddete maruz kalmasinda bir sakinca görmezken, Kürtlerin kendi kimliklerine sahip çikmasini milliyetçilik olarak görmek gibi bir sey. Bizi hastalikli sistemin yarattiği hastalikli bireyler zannetme cüretini gösterenler bile var. Oysa hasta olan biz değiliz, hasta olan egemenlik iliskileri. Bir araya geldiğiniz dernek, kurum, vb. var mi? Evet. 90’larin basindan beri Türkiye’nin çesitli sehirlerinde gruplasmalara, kurumlasmalara gidiliyor. Bunlardan en eskileri Lambda Istanbul ve Kaos GL. Kaos GL tüm escinsellerin medyasi olmasi açisindan 1994 yilindan beri ayni isimde bir dergi çikariyor. Her iki kurumda da escinseller biraraya geliyorlar, tartismalar yaratiliyor, mücadele yöntemleri tartisiliyor, toplumu değistirmek için pek çok yerde seminerler düzenliyoruz. Ayrica iki buçuk yildir Ankara’da, birkaç aydir da Istanbul’da kültür merkezleri açtik. Çesitli gruplasmalar bu mekanlarda bir araya gelebiliyorlar, tartismalarini yürütüyorlar, Ankara’da çok ciddi bir kütüphane gelistirmeye çalisiyoruz, film gösterileri düzenliyoruz, çesitli etkinliklerde standlar açiyor, diğer toplumsal kesimlerle iletisim gelistirmeye onlarin kendilerini heteroseksizm yönünde sorgulamalarini sağlamaya çalisiyoruz, toplumda kaybettirilmis özgüvenimizi geri kazanmaya, örgütlenmeye çalisiyoruz. Varliğimizin inkarina karsi çikmak için iki yildir mücadelemizi alanlara da tasidik. Pankartlarimizi, dövizlerimizi özgürlük
Ropörtaj
sarkilarinin söylendiği, haksizliğa, siddete, savasa karsi mücadele edilen alanlarda yükseltiyoruz. Çünkü toplumdaki diğer haksizliklarla bizim uğradiğimiz haksizliklarin doğrudan bağlantisi var. Özgürlüğe birlikte yürüyebileceğimizi düsünüyoruz. Benimsediğimiz sloganlardan biri “Azinlik değil çoğunluğuz, Tüm ezilenler el ele” Bu iki kurum disinda, üniversitelerdeki kardeslerimiz de kendi bulunduklari alanlarda faaliyet yürütüyor, açiğa çikiyor, seslerini duyurmaya çalisiyorlar. Üniversitelerdeki faaliyetlerimiz ilk defa 1996’da ODTÜ’de baslamisti, o zaman adini LEGATO koymustuk. Simdi bir gelenek olarak tüm üniversitelerdeki escinsel gruplasmalarina LEGATO diyoruz. Ayrica escinsellerin zannedildiği gibi tek tip olmadiğini, killi göbekli erkek escinsellerin de olduğunu söylemek üzere bir araya gelen ayi gruplari var. Onlarin da isimleri Türkiye Ayilari ve Anadolu Ayilari. Anadolu Ayilari Pençe adinda bir dergi çikariyorlar. Bunlarin disinda çesitli sehirlerde irili ufakli gruplasmalar mevcut. Kendi aramizdaki iletisimi süreklilestirmek ve bunu ortak bir mücadeleye tasimak için yilda iki kez tüm bu gruplar biraraya geliyorlar. Güzleri Istanbul’da baharlari Ankara’da. 26-29 Ekim tarihleri arasinda “Escinseller Ne Istiyor?” ana basliği altinda 9. bulusmamizi gerçeklestirdik. Sonuçlarini da bir basin açiklamasi ile kamuoyuna duyurduk.
Çünkü asil siyaset her yerde, yasamin içinde. Ancak, DEHAP’a oy vermemin cinsel yönelimimle doğrudan bir bağlantisi yok. Her ne kadar kadin seçim bildirgesinde “escinsellerin de sesi” olacaklari yazilmis da olsa, bu tek basina bir sey ifade etmiyor. Çünkü escinsellerin toplumda yasadiklari sorunlari çözmeye yönelik somut politikalar öngörülmüs değil. Bunun parti içinde de çok fazla tartisildiğini sanmiyorum. Ancak toplumsal mücadelenin içinden gelmesi, DEHAP’i böyle bir yüzlesmeyle, sorgulamayla karsi karsiya getirecektir. Zaten asil önemli olan escinsellerin toplumun bütün kesimlerinde olduklarinin anlasilmasi. DEHAP’in kendini bu açidan sorgulamasi gerektiğini düsünüyorum. Yani her yerde olduğumuza göre DEHAP içinde de escinseller var. O zaman DEHAP’in kendine sormasi gerekiyor. Acaba ben escinsellerin kendilerini ifade edebilecekleri, kendilerini güvende hissedebilecekleri, kimliklerine sahip çikmak için politika yapabilecekleri kanallar yarattim mi? Bunun öncüsünün parti içinde açiğa çikmaya baslayacak escinseller ve Kadin Kollari olacağini düsünüyorum. Zaten Beyoğlu DEHAP Kadin Seçim Bürosunun bizi bu konuda bir söylesi yapmaya çağirmis olmasi önemli bir adim. Yaratmaya çalistiğimiz bağimsiz escinsel hareketinin bilesenleri de bu konuda iletisim ve etkilesime açiklar. Ailede nasil karsilaniyorsunuz?
Ailemde escinselliğimi bilmeyen birkaç kisi kaldi. Onlarla da yakinda paylasmayi düsünüyorum. Su ana kadar paylastiklarim olumsuz tepkiler vermediler. Ama yine de nasil karsilayacaklarini, ne diyeceklerini çok bilmiyorlardi. Süreç içerisinde beni, verdiğim mücadeleyi anladiklarini düsünüyorum. Escinsellik genetik mi, psikolojik mi? Aslinda escinsellikle ilgili aklimiza gelen tüm sorularda escinsel kelimesi yerine heteroseksüel koysak bu sorulari sormazdik. Çünkü yanitlar birbiriyle ayni! Heteroseksüellik ne kadar psikolojik ve genetikse, escinsellik de öyle. Escinselliği normalden sapma olarak gördüğümüz için bu soru geliyor aklimiza hep. Oysa escinselliğin özel bir genetik ya da özel bir psikolojik nedeni yok. Bilim çevreleri de bu soruyu hala arastirmaya devam ediyorlar. Arasira gazetelerde bu konuyla ilgili spekülatif haberler çiksa da, aslinda hepsi yalan. Bir iki ufak ve bilimsel yöntem açisindan zayif arastirmayi abartip değistirerek aktariyorlar. Önce zihnimizdeki escinsel algisini normalize etmeliyiz. Escinselliğin özel bir nedeni yok, çünkü o siradan bir cinsel yönelim. Genetik ya da psikolojik bir anormallikten kaynaklanmiyor yani. Heteroseksüellik nasil olusuyorsa, o da öyle olusuyor.
Neden DEHAP’i destekliyorsunuz? DEHAP’i desteklemek için çok fazla gerekçem var. Onu hem bir sol blok olmasi açisindan, hem de bilesenlerinden biri olan Kürt halkinin iradesini meclise tasiyacak olmasi açisindan çok önemli görüyorum. Kuskusuz kadinlarin DEHAP içinde verdikleri mücadele, kadinlara yönelik somut politikalarinin olmasi ve son seçimlerde seçilebilecek yerlerde toplumsal mücadeleden gelen pek çok kadina yer verilmis olmasi benim açimdan çok önemli. DEHAP benim için diğer partilerden oldukça farkli yani. Onun mecliste olmasi pek çok toplumsal sorunu meclisin gündemine tasiyacak, toplumsal siyasetin önünün açilmasini sağlayacak bence. Zaten DEHAP olmasa oy kullanmazdim.
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 37
Siddete Hayir
Kadina Yönelik Siddete Hayir! 25 Kasim 2002 - Ankara
Dünyanin birçok ülkesinde ve Türkiye’de biz kadinlar değisik biçimlerde siddete uğruyoruz. Kadinlarin eğitimden yoksun birakilarak eve mahkum edildiği, ekonomik faaliyetinin yasal ve geleneksel birçok engelle kisitlandiği, çalisma yasaminda bin bir haksizlik ve ayrimcilikla karsilastiği, toplumun en fakir kismini olusturduğu ve kendi kaderine terk edildiği kosullarda, siddetin ilk hedefi de doğal olarak(!) en korumasiz ve zayif kesimi biz kadinlariz! Kadina yönelik siddetin bildik hüzünlü öyküleri, geleneksel ön kabuller, toplumun ve devletin duyarsizliği ile büyüyor. Siddet yalnizca bedenlere zarar vermiyor, kadinlarin öz saygisini, ihlale direnme ve hak arama arzusunu zayiflatiyor veya yok ediyor. Dünyada kadina yönelik siddet, özellikle ekonomik, siyasal ve etnik sorunlarla iç içe geçerek artmaktadir. Nijerya’da, Emine Laval’in evlilik disi çocuk sahibi olduğu gerekçesiyle seriat mahkemesi tarafindan taslanarak öldürülmesine karar verilmesi bunun en somut ve güncel örneğidir. Bugün dünya üzerinde yasayan kadinlarin yarisi eslerinden siddet görüyor. Çin’de, yilda 1 milyon kiz çocuğu doğar doğmaz öldürülüyor. Dünyada bu yolla kaybedilen kadin sayisi 40-50 milyonu buluyor. Uluslar arasi Göç Örgütü, her yil 2 milyon kadinin sinir ötesi kadin ticaretinde kullanildiğindan bahsediyor. ABD’de, her 6 dakikada bir kadina tecavüz ediliyor. Ingiltere’de, her 7 kadindan biri birlikte olduğu erkek tarafindan tecavüze uğruyor. Fransa’da, her ay 6 kadin aile içi siddet nedeniyle hayatini kaybediyor. Bunlarla birlikte, paylasim savaslari, isgaller, ağir ekonomik bunalimlar ve yoksulluk biz kadinlari siddet cenderesine daha fazla itiyor. Antik Çağdan beri kadinin bedeni, her savasin üzerinde cereyan ettiği savas topraği olmustur. Biz kadinlar, savas dönemlerinde hem anlamsizca öldürülüyoruz, hem eslerimiz, çocuklarimiz katlediliyor, hem de tarihsel yazgimiz haline gelen tecavüz olaylarina maruz kaliyoruz. Bir yandan da, erkeklerin savas cephelerine sürülmeleriyle bosalan yerler ucuz kadin emeğiyle dolduruluyor; savasin yol açtiği açlik ve yoksulluğun katlandiği sömürü isletiliyor. Bu yüzden biz kadinlar, ABD’nin Irak’a saldirisinin mesrulastirilmaya çalisildiği su günlerde; savasa, ABD’nin dünyanin dört bir yanini kana bulamasina, Türkiye’nin bu kirli oyunun bir parçasi haline getirilmesine karsi olduğumuzu ilan ediyoruz! Bizler, eslerimizin, çocuklarimizin ABD askeri olmasini istemiyoruz! Bugüne kadar Irak’ta ve dünyanin birçok yerinde isgaller ve ambargolar nedeniyle yüz binlerce kadinin ve çocuğun katledilmesinin, siddet görmesinin, aç birakilmasinin durdurulmasini istiyoruz. Bizler, Türkiye’de %97’si siddet gören kadinlariz! Bizler, Adana’da sokak ortasinda, polislerin gözü önünde vahsice biçaklanan kadiniz! Bizler, Diyarbakir’da, kendilerine ve kocalarina bilgi verilmeden kisirlastirilan 17 kadiniz! Bizler, namus(!) cinayetleri sonucunda yasamimizi yitiren yüzlerce sessiz kadiniz! Bizler, cinsel yönelimlerimiz nedeniyle isinden kovulan, evinden çikartilmaya çalisilan, TC mahkemelerince ‘lezbiyen anneye kiz çocuğu verilmez’ karariyla velayet hakki elinden alinan, devletin tüm organlari ve toplum tarafindan yok sayilan, asağilanan kadinlariz! Bizler, türban taktiğimiz için, çalismak istediğimiz için, gece sokağa çiktiğimiz için, eylem yaptiğimiz için saldiriya uğrayan kadinlariz! Bizler, gözaltinda tecavüze uğrayan, jandarma ve emniyet güçleri önünde sorgusuz sualsiz ‘bekaret kontrolü’(!) yapilan kadinlariz! Biz diyoruz ki; yasadiklarimiz yalnizca sonuçtur. IMF ve savas politikalariyla derinlestirilen mülkiyet iliskileri, sömürü mekanizmasi, issizlik, yoksulluk ve eğitimsizlik, aile içi siddetin, cinnetlerin, intiharlarin, cinsel tacizin, fuhusun, hirsizliğin inanilmaz boyutlara gelmesine neden olmustur. Güneydoğu’da 15 yil süren çatisma, göç ve değerler bunalimina, islami ve milliyetçi nitelikli bir muhafazakarlasmaya, otoriter devlet anlayisinin pekismesine, kadina yönelik siyasi, feodal, toplumsal baskinin artmasina yol açmistir. Diğer yandan; namus, töre cinayetleri, koca-baba dayaklari, iskence medyada magazinlestirilerek sunuluyor. Siddete uğrayan kadinin ne yaptiği, ne söylediği ya da nasil giyindiği sorgulaniyor. Fiziksel, sözel ve cinsel siddete uğrayan kadinlarin bunu hakkedip hakketmediği tartisiliyor; kurbanlar suçlaniyor, suçlular “mağdur” ilan ediliyor. Siddet, dinsel-geleneksel önyargilarla, cinsiyet ayrimci politikalarla ve yasalar eliyle mesrulastiriliyor. Bütün bunlarin sona erdirilmesi için bizler; Devletin kadinlara yönelik her türlü siddet eylemini açik bir sekilde kinamasini, Siddete uğrayan kadinlar için basvuru ve siğinma evlerinin sayisinin artirilmasini, ücretsiz danismanlik, psikolojik ve tibbi destek ve yasal yardimin yapilmasini, Cinsiyet ayrimci politikalar, yasalar ve uygulamalarin kaldirilmasini, eylem ve eğitim projelerinin kadin örgütleriyle birlikte hayata geçirilmesini, Aile içi siddeti ve genel olarak kadin ve çocuklara yönelik siddeti önlemek için kampanyalar, ana-baba eğitim programlari baslatilmasini, Kadinlarin ekonomik özgürlüğü için çalismasinin önündeki engellerin kaldirilmasini, sosyal güvenlik, parasiz eğitim ve parasiz sağlik hakkindan yararlanilmasinin sağlanmasini, Medyanin, kadin ve çocuklara yönelik siddeti tesvik edici yayinlar üzerinde kendi oto-denetim mekanizmasini kurarak kadin ve çocuklara yönelik siddeti bir malzeme olarak kullanmaktan vazgeçmesini, Evde, sokakta, isyerinde, gözaltinda, cezaevinde yasanan kadina yönelik siddetin sorumlularinin yargilanmasini ve caydirici yasal tedbirler alinmasini
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 38
Siddete Hayir
Toplumsal barisin sağlanmasi için, anadil üzerindeki tüm yasaklarin, OHAL ve koruculuk sisteminin kaldirilmasini, Anayasanin 10. maddesine “cinsel yönelim” ibaresinin eklenmesini; bu değisikliğin hayata geçirilebilmesi için kanunlardan tüzüklere, yerel yönetimlerin isleyisinden yönetmeliklere tüm ayrimci yasal düzenlemelerin aldirilmasini, “genel ahlak”, “yüz kizartici suç” gibi ifadelerin escinsellere karsi kullanilmamasini, vatandaslarin yasamlarini isten atilma, yurttan atilma gibi ayrimciliğa, siddete, tehdide karsi güvence altina alacak sekilde gerekli değisikliklerin escinsel örgütleriyle isbirliği içerisinde düzenlenmesini ISTIYORUZ! Emeğimiz için, Geleceğimiz için, Bedenlerimizin Sahibi olmak için Mücadeleye Cinsel, Ulusal, Sinifsal Sömürüye Hayir! Evde, Isyerinde, Sokakta Cinsel Siddete Son! Savasa Hayir!
EMEP’li Kadinlar, ÖDP’li Kadinlar, Baris Için Sürekli Kadin Platformu (Ankara Bağimsiz Feminist “Kadinlar Vardir” Grubu, Bağimsiz Sosyalist Kadinlar, Bağimsiz Kadinlar, Baskent Kadin Platformu, Emekçi Kadinlar Birliği, HADEP Kadin Kollari Genel Merkezi, IHD Genel Merkezi Kadin Komisyonu, IHD Ankara Sube Kadin Komisyonu, Ilk-Der, Kaos GL’li Kadinlar, KESK’li Kadinlar, Öte-ki Ben Lezbiyen Feminist Olusum, SDP’li Kadinlar, Uçan Süpürge)
Kadina Yönelik Siddete Hayir! 25 Kasim 2002 - Istanbul
Dünyada ve Türkiye’de siddete uğruyoruz. Öldürülüyoruz, dövülüyoruz, iskenceye ve tecavüze uğruyoruz! Siddete uğruyoruz; Satiliyoruz, taslaniyoruz, taciz ediliyoruz, asağilaniyoruz, hakarete uğruyoruz! Emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz yok sayiliyor! Dislaniyoruz, özgürlüğümüz kilit altinda tutuluyor, ruhlarimiz parçalaniyor! Siddete uğruyoruz; Yoksulluğun, savaslarin, çatismalarin ilk mağdurlari biz kadinlar oluyoruz! Hüzünlü öykülerimiz geleneksel ve dinsel ön yargilarla yasalarla, toplumun ve devletin duyarsizliğiyla büyüyor! Siddet yalnizca bedenlerimize zarar vermiyor. Özsaygimiz ve hak arama arzumuz yok ediliyor. Siddete uğradiğimizda hak ettiğimiz düsünülüyor, ‘dövüyorsa vardir bir bildiği’ denerek kadinlar suçlu, erkeklerse mağdur ilan ediliyor. “Sicak yuva” bir peri masalindan ibaret, evlerde uğradiğimiz siddetle “sicak yuva” bir dehset yuvasina dönüsüyor. Bu dehset yuvalarinda tek tek kusatiliyor, yalnizlastiriliyoruz. Sokaklar biz kadinlar için güvenli değil. Tersine bir savas alani gibi. Erkekler sokaklari kendi alanlari olarak gördükleri için son derece rahat bir sekilde elle, gözle, sözle bize saldiriyorlar. Yoksulluğun siddetini yasiyoruz. Evdeki emeğimiz yok sayildiği gibi, is yerinde ucuz ve güvencesiz is gücüyüz.
Isten ilk atilanlar bizler oluyoruz, geçim sikintisi öncelikli bizi vuruyor. Yoksulluk bizi isyerlerinde tacize ve siddete katlanmaya zorluyor. Savaslarda bize yönelik siddet artiyor. Savaslarda taciz, tecavüz ve kadina yönelik siddet silah olarak kullaniliyor, bedenlerimiz ganimet olarak görülüyor. Bu nedenle biz kadinlarin savasa karsi çikmak için çok nedenimiz var, Amerikanin Irak’a saldirisina ve hükümetin bu saldiriya destek vermesine var gücümüzle HAYIR diyoruz.
Bizler Aysegül’üz. Sokaklarda toplumun ve polisin gözü önünde yakinimiz olan erkekler tarafindan dövülen ve biçaklanan kadinlariz. Bizler Kürt kadiniyiz. Anadilimizde konusmak istediğimiz için devlet dairelerinde horlaniyor, sokağa atiliyor ve yargilaniyor, korucularin tecavüzüne uğruyor, devlet tarafindan kendi rizamiz olmadan kisirlastiriliyoruz Bizler daha lise siralarindayken zorla bekaret kontrolüne götürülenleriz. Üniversitelerde, yurtlarda ‘namus bekçiliği’ kisvesi altinda tacize uğrayan, yasami kisitlananlariz. Bizler “erkeğin namusu” olarak görülen, namusu temizlemek için öldürülen ve intihar ettirilen kadinlariz. Bizler N.T’yiz. Gözaltinda tecavüze uğradiğimizdan dolayi halen adimizi açiklamaktan korku duyuyoruz. BIR ARADAYIZ, YANYANAYIZ, SUSMAYACAĞIZ Siddete uğrayan kadinlar için bağimsiz kadin örgütlerinin denetimi altinda siğinma evleri açilsin. Cinsiyetçi politikalar, yasalar ve
uygulamalar kaldirilsin. Medyanin kadinlara yönelik siddeti kiskirtici yayinlari engellensin. Evde, sokakta, isyerinde, gözaltinda, cezaevinde, karakolda yasanan kadina yönelik siddetin sorumlulari yargilansin ve caydirici yasal tedbirler alinsin. Transeksüel cinayetlerinin failleri bulunsun, yargilansin. Siyasi iktidara sesleniyoruz. ‘Flört fahiseliktir, feminizm sapikliktir’ diyen Cemil Çiçek’in Adalet Bakani yapilmasini kadina yönelik siddetin bir uzantisi olarak görüyor ve protesto ediyoruz. Emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz bizimdir. Kadina yönelik siddet yeryüzünden silininceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.
BIRARADAYIZ, YANYANAYIZ, SUSMAYACAĞIZ...
Bağimsiz Kadinlar, Baris Analari Inisiyatifi Dicle Kadin Kültür Merkezi Emekçi Kadinlar Birliği Feminen Kadin Aği Feminist Kadin Çevresi Hastabakici Kadinlar & OÇU OLUSUM Istanbul Üniversitesinden Kadinlar ITÜ Kadin Arastirmalari Grubu Kadin Tavrini Gelistirme Inisiyatifi Özgür Kadin Dergisi Özgür Kadinin Sesi Üniversite Kadin Dayanisma Grubu HADEP’den Kadinlar IHD’den Kadinlar KESK’den Kadinlar MKM’den Kadinlar SDP’den Kadinlar
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 39
Tartisma
Lambda Neden Bir “Terapi” Grubudur Coskun Durmus
Köylerde dikis -nakis kurslari açilirdi eskiden. Belki halen açiliyordur, bilmiyorum. Bu kurslarda bir iki adet dikis öğretmeni olurdu. Bunlar öğretendi, maasli veya gönüllü olurlardi. Köyün genç kizlari 3 veya 6 sar aylik açilan bu kurslara giderlerdi. Amaç kendine yeter derecede dikis nakis öğrenmekti ama orada bir araya gelen genç kizlar bir söyler, bes güler örtülü bir terapi de almis olurlardi. Kurs sonunda, yari acemice, öğrenme amaçli yapilmis ürünler köy halkina bir sergi ile tanitilir, hatta bir kisminin satisindan kursa gelir bile sağlanirdi. Dikkat edin, buradaki ürünler profesyonel yapilmis ürünler değil, amaç ise profesyonel bir ticaret hiç değildi. Asil amaç kursa katilimcilari motive etmekti. Kendini yeterli düzeye gelmis hissedenler, kurs sonunda ayrilir. yerlerine yenileri gelirdi. Evet, oldum olasi Lambda bana hep bu kurslari çağristirir ama, Lambda bir “terapi” grubudur demek, galiba daha gerçekçi olur. Insanlar gelirler, belli bir süre kalirlar ve giderler. En atesli aktivistleri dahi ortalama bir iki seneden fazla dayanamaz. Lambda kurumsallasamamistir. Lambda 10 yildir tüzel bir kisilik kazanamamis, bu konuda bir istek bile ortaya koymamistir. 10 yilin kazanimi olarak elde edilmis yazili çizili kurallari da yoktur. Her toplantida kimin hitap yeteneği daha iyi ise veya kimin arkadaslar üzerinde daha güçlü tesiri varsa onun söyledikleri üzerinden her sey yeniden sekillenir. Benzer konular sanki ilk defa tartisiliyormus gibi tekrar tekrar tartisilir. Daha önceleri sayisiz defalarca yapilmis olan bu tartismalarda varilmis sonuçlari kimse merak edip sormaz. Sorsa bile öğrenemez, çünkü üretilen bilgiyi aktaracak araçlar, donanimlar ve insanlar yoktur. Çünkü oturmus kadrolari da yoktur. Tam bir sirkülasyon vardir. Her defasinda Amerika yeniden kesfedilmeye çalisilir, ama kesfedilemez. Çünkü kesfedilmek istenmez. Çünkü asil amaç Amerika’yi kesfetmek değil o anlik desarji sağlayabilmektir. Bu nedenle
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 40
tartismalarda kimin doğru kimin yanlis konustuğu değil, kimin kaç dakika konustuğu önemlidir. Amaç doğruya ulasmak değil, herkesin esit süre de konusup, esit oranda desarj olabilmesini sağlamaktir. Topluma dönük yapilan bir iki kaçamak söylesi, bir iki yazinin ve bir kaç brosürün yayinlanmasi ise tipki, dikisnakis kurs dönemleri sonunda açilan sergiler gibi motivasyon veya kisisel tatmin amaçli yan etkinliklerdir. Escinsel hareket iki bilesenden olusur: 1-) Escinsel bireye dönük çalismalar (ki ben bunlarin tamamini “terapi” kelimesiyle özetliyorum), 2-)Topluma dönük çalismalar. 1-Escinsel bireylere dönük çalismalar: Escinsellerin kendileriyle barismalarini sağlamak, cinsel bilgi ve bilinç düzeylerini yükseltmek vs. Lambda bu alanda büyük oranda basari sağlamis ve yüzlerce insana bu hizmeti sunmustur. Ayrica 90’li yillarda escinsel terminolojisinin olusmasinda ve escinsel camiasinda esen travesti rüzgarinin yerine gey kültürünün yerlesmesinde, escinseller arasinda cinsel cehalete karsi verilen savasta diğer gruplarla beraber tam bir zafer kazanilmistir. Fakat 2000’li yillarda bilgilenme, yalnizlik, arkadas bulma ve terapi ihtiyaçlari internet üzerinden sağlanmaya baslanmis ve kendi içlerine kapanmis escinsel gruplar ofsayt pozisyonuna düsmüslerdir. Artik escinsel camia, gruplardan terapi ve bilginin çok ötesinde toplumsal mücadele beklemektedir. Internet’in ve iletisimin son derece kolaylasip yayginlasmasinin yani sira Lambda’ya asil büyük olumsuz tesir Legato’larin kurulmasiyla geldi. Legatolar kampus içi öğrencilere dönük mucizevi olusumlardir ama topluma kapali gruplar olduklari için Lambda’ya alternatif değillerdir. Buna rağmen legatolar, üniversitelerden Lambda’ya gelecek ve Lambda’nin lokomotifi olacak olan, genç, dinamik ve zeki aktivistlerin önünü kesmektedir. Oysa Legatolardan önce Lambda, sokaktan gelen escinsellerin pratikleriyle, üniversitelerden gelen akademik bilgi ve zekanin beraberce harmanlandiği yer olmustu ama maalesef Legatolar artik,
üniversitelerden Lambda’ya olan beyin göçünü önlemislerdir. 2- Topluma dönük çalismalar: Mevcut sistemi etkileyebilmek, toplumu dönüstürebilmek.. Diğer gruplar gibi Lambda bu alanda sinifta kalmistir. Lambda’ya gelen insanlar yukarda bahsettiğimiz, bireye dönük hizmetleri aldiktan sonra, sira topluma dönük çalismalara gelince mezun oluyorlar. Bunun sebepleri akademik bir çalisma ile ortaya çikartilabilir. Belki toplumdan yeterince sikayetçi değiliz, belki toplumun durumunu biz abartiyoruz, belki problemlerimizin büyük çoğunluğu kendi iç çatismalarimizdan, belki de insanlar toplumsal dönüsüme inanmadiklarindan, 68 kusaği gibi heba olmak istemediklerinden veya kapitalizmin benden sonrasi tufan mantiğindan, bilemiyorum, benden bu kadar deyip gidiyorlar... Ama bildiğim bazi seyler de var: Örneğin, Lambda 10 yildir hala bir tüzel kisilik kazanmamis. Kurumsallasmamis. Çok ciliz bir iki söylesiden, iki üç escinselin on binlerin arasina karisip yürüyebilmesinden baska kamu alanina çikmamis, devletin hiçbir kurumuyla ve sistemle yüz yüze gelmemistir. Üstelik bu ciliz etkinlikler; arkasinda oturmus kurallariyla, demokratik kadrolasmasiyla, tüzel bir kisiliğe sahip bir kurumun olmamasi nedeniyle sabun köpüğü gibi kaybolup gidiyor, bir istikrar sergilemiyor. 10 yilin sonunda tek somut gelisme 5-10 arkadasin topluca Kaos GL dergisine kapak fotoğrafi verebilmeleri olmustur. Böyle olunca Lambda grubu bos arsada oyun oynayan bir avuç çocuk görüntüsü veriyor. Bu arsada yeterince büyüdüğüne inananlar da topluma geri dönüyor. Böyle olunca da, toplum ve sistem bu bir avuç çocuğu görmezden geliyor. Zaten 70 milyonluk bir Türkiye’de, escinsel olarak bilinmekten korkan 15 adet gizli escinselin kültürel ve siyasi devrimler yapmasini beklemek, hele buna inanmak saflik olmaz mi?. Ancak su olabilir, iç ve dis dinamiklerin (ör: Avrupa Birliği, vs.) değisim yönünde baskilari sonucunda, gelismeye ve değismeye çalismakta olan toplumun
Tartisma
önüne; “Nasil bir dönüsüm? “ sorusuna alternatif çözümler sunabilir. Zaten sivil toplum örgütleri toplumu, tek baslarina ve zorla değistirmez, değismekte olan toplumun önüne alternatif seçenekler sunarlar. Bu konuda basarili olmak için de öncelikle toplumun sizi görmesi ve varliğinizi kabul etmesi lazimdir. Bunun da birinci kurali kurumsallasmaktir. Tüzel kisilik almaktir. Görünürlük sorununu asmaktir. Bir yetki ile masaya oturup pazarlik edebilmektir. Ama en önemlisi somut problemlere karsi somut çözümler üretebilmek; sokaktaki, akademideki, sanat ve aydin camiasindaki yani toplumun her kesimindeki escinsellerin düsüncelerini alabilmek, bunlari yazili çizili somut dosyalar haline getirebilmek ve bunlar üzerinden politika gelistirebilmektir. Aksi halde evlerde yapilan 10 kisilik çay sohbetleri, dikisnakis kurslarindaki arkadasliklarin ötesine geçemeyecektir. Bir taraftan gruplar arasi federasyon gibi bir olusuma, derneklesme ve kurumsallasmaya ayak sürtmek, diğer yandan Lambda yi gerçeğinden farkli olarak anlatmak, süslü sözlerle ve hayallerle gençleri orada uzun yillar tutmaya çalismak, o gençlerin yillarini çalmaktan baska birey değildir. Yunus baliklarini bir havuza alip eğitebilirsiniz. Ama bu eğitimin süresini etkin kullanarak, onlari biran önce ‘eğitilmis ‘ olarak ait olduklari engin sulara birakmak en doğrusu değil midir?. Escinselleri cinsel kimlikleri ile baristirmak, bilgi ve bilinç düzeylerini yükseltmek, ayakta durabilmeleri için mecburiyettir. Ama escinsel de bir insan olduğuna göre, doğasi gereği dört duvar arasinda yasayamaz. Biran önce topluma geri dönmeli ve toplumun her noktasinda var olabilmesi için, geleceğe dönük sos yo ekonomik donanimini olusturmalidir. Evi , sağlik sigortasi, ekmek kazanci olmayan, gençliğini devrimcilik oyunlariyla harcamis olan, yillarini harcamis olduğu “o bos arsada” oturacak bir tek sandalye dahi göremeyen ve sonunda bir paket sigarayla Taksim parkina terk edilen, özgürlüğün ekonomiden bağimsiz düsünülemeyeceğini anca anlayan bir escinselin günahini kim çekecek? Bunca yildan sonra, toplumsal hedeflerimiz doğrultusunda, hayal kirikliğimi anlatan böyle bir yazi yazmak beni de üzüyor ama ben aktivistliği ,
gerçeği sadece gerçeği savunmak olarak algiladim, ucu kime, nereye kadar giderse gitsin. Kanimca, aksi davranmak, tam da düzenin adami olmak demektir. ’89yilindan beri Istanbul’daki escinsel hareketin içinde olan birisi olarak, gözlemlerimi insanlarla paylasmanin kutsalliğina inaniyorum. Lambda’daki sirkülasyonu yillar önce far ketmis ve ‘Lambda’nin Yeni Mezunlari’ adiyla kaosgl dergisine bir yazi yazmis ve söyle demistim: ‘Lambda için günlerce kosturup, geceler boyunca kafa yoran ve yorgunluktan sinifta düsüp bayilanlar, Lütfen biraz vites küçültün diyenlere ölmek var, dönmek yok diyenler, gey hareketin disinda kalanlari yerden yere vuranlar, hepsi onlardi. Peki neredesiniz simdi? Yoksa o zaman escinseldiniz de simdi heteroseksüeldi oldunuz? Ya o zaman yanlistiniz yada simdi yanlissiniz. Aylar önce kendiniz bilinçsiz olduğunuzdan toplumu da bilinçsiz kabul edip, toplumu aydinlatmaya kararliydiniz. Simdi kendiniz bilinçlenince toplumun da bilinçlendiğini varsayarak amme hizmetinden vazgeçtiniz, öyle mi?’ Evet, böyle demistim yillar önce çekip gitmekte olanlara. O dönem sirkülasyona en çok ben sasirir ve karsi çikardim ama simdi gelinen noktaya bakarak, bütün mezunlarin önümde sapka çikartiyorum. Meğer onlar hakliymis diyorum. Suan isimlerini hatirlayamadiğim müzmin aktivist dediğimiz onlarca mezunu düsünüyorum da, mezuniyet galiba bu isin doğasinda var diyorum. Zaten siz vaktinde gruptan ayrilmazsaniz grup sizi dislamaya basliyor. Yillarca bu tahtaravalli ile oynadiğin yetmedi mi , birak biraz da biz oynayalim diyorlar. Yeni gelenlerle aranizda ciddi bir yas farki olusuyor. Grubun farkli yas, farkli kültür ve farkli tecrübedeki eski ve çok yeni katilimcilari ayri ayri değerlendirebilecek bir kurumsalliği olmadiğindan, karma toplantilarda önce bir kaos, sonra bir çatisma ve ardindan ayrismalar ve mezuniyetler geliyor. Kisa vadede tavsiyem, Lambda biran önce derneklesmeli, veya diğer gruplarla ‘Cinsel Ayrimcilik ile Mücadele Derneği ‘ adiyla bir tüzel kisilik kazanmali. Kadrolasmali, kurumlasmali. Bilgiyi tekrarlayan değil, çoğaltan ve aktaran olmali. Böylece toplumun resmi kurumlarinca görünür olmali ve sistemle yüzlesebilmelidir. Böyle yapilsa dahi mezuniyet yüzde
yüz önlenemez, çünkü mezuniyet olayin doğasinda var ve bunu kabul etmemiz lazim, ama en azindan, simdikinden farkli olarak, gruplar perdelerin arkasinda, gizli odalarda evcilik oynamanin ötesine geçerler. Tüzel kisilikleriyle yetiskinler dünyasinda biz de variz derler. Bu somut var olma ve kurumsallasma sayesinde, mezunlarin yüzde onunun hareket içersinde kalmasi sağlanir ki, bu da hareketin yasamasi, verimli olmasi ve amaçlarina ulasmasinda gerekli olan insan gücünü sağlayacaktir. Eğer bu yapilmiyorsa Lambda “terapi” grubu olduğunu resmen kabul etmelidir. Buda çok kutsal bir islevdir, bireye dönük hizmetleri küçümsememek lazim. Bu sayede yeni gelenlere yanlis imaj verilmemis olur ve katilim süreci, amaç netleseceğinden, daha etkin ve verimli kullanilabilir. Böylece iyi niyetli gençlerin yillari bosa çalinmamis olur. Sonuç olarak, hale hazirda Lambda’ya gelenler, gerçekte kendilerini gelistirmek, kendisiyle barisikliğini sağlamak, öz güven kazanmak, bir arkadas grubuna dahil olmak, örtülü bir terapi almak, cinsel kimliği ile ilgili sorulara ve iç çatismalarina bir çözüm bulmak için geliyorlar. Çünkü escinsellerin, toplumda bu konularda basvurabileceği baska biç merci yok (internet hariç). Belirli bir özgüven kazanan ve olgunlasma sürecini tamamlayanlar, toplumu dönüstürmeyi değil (çünkü kisa vadede bu Donkisotluğun sonu hayal kirikliğidir. Toplumlarin dönüsümü bir insanin ömründen daha fazla zaman alabilir) , bunun yerine, topluma rağmen, toplumda nasil yasayabileceğine ve ayakta kalabileceğine dair kendince çözümler üreterek, topluma geri dönüyor. Bu anlamda Escinsel olan herkes mutlaka Lambda gibi gruplara katilmalidir ama, mutlaka bu gruplardan makul bir sürede mezun da olabilmelidir.(Eğer kurumsal olmayan bir ortamda ömür boyu, gönüllü olarak dikis-nakis hocasi olmak istemiyorsaniz..) Adam olana bir yil çok bile. Dikkat, daha fazlasi kronik depresyona isaret olabilir..
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 41
Tartisma
Problemleri Halinin Altina Süpürerek Nereye Kadar? Firat (Ayi Hareketi/Penche’re)
1980’lerin sonlarinda ülkemizde bir tepki hareketinin “Lambda-Istanbul” ismini alarak Escinsellerin Hareketinin ilk adresi olmasi ardindan geçen 14 yil beklenilen gelismeleri atilimlari gerçeklestirebildi mi veya beklentiler nelerdi üzerinde biraz düsünelim. Bunu düsünürken de hareketin basindan beri bulunan ve inancini kaybetmemis hala yapilanlarin ucundan tutan kaç kisi kaldiğini da değerlendirmeli... Bu sorulari yanitlarken biraz da zihinlerimizdeki bilgileri tazeleyelim; Stonewall olayi ardindan gelisen dünyada Escinsellerin varolma, görünür olma çabasinin ülkemize resmen uğramasi Yesiller Partisi içindeki Escinsellerin bir etkinlik yapmaya çalisirlarken engellenmeleri ardindan olustu Stonewall’dan yillar sonra dünyanin baska bir ucunda. O zamanlar iletisim araçlarinin günümüzdeki gibi yaygin ve gelismis olmamasi sebebiyle çok daha küçük ama bir bakima çok daha samimi yüz yüze bir hareket baslatilmisti. Ne yazik ki teknolojinin bize sunduğu genis imkanlari biz aramizdaki iletisimi iletisimsizliğe dönüstürmek için kullandik, yüz yüze iletisimin ne kadar sağlikli bir yol olduğunu unutur hale geldik. Web Siteleri, elektronik posta listeleri, sohbet odalari derken tamamen disarida yasanan hayati ve esas mücadele alanimizi unuttuk. Hiçbir zaman ulasamayacağimiz insanlara, mercilere de ulastik zamani geldiğinde ancak durma noktasini bilemedik.Dengeyi kaybettik , birebir iletisimle internet üzerindeki iletisimin arasinda olmasi gereken dengeyi. Birbirimizi yanlis anlamakta israr ettik ,yüz yüze geldiğimizde yanlis anlamalari çözmek yerine derinlestirdik aramizdaki kopukluklari. Hiç önemli olmayan detaylara takildik birlikte üretmek için zaman yaratmaya çalismaktansa , çocukça alinganliklar yaptik hep anlamak istediğimiz gibi anladik ötekilestirdiğimiz hareket arkadaslarimizi. Daha da kötüsünü yaptik ; kendi kendimizi kandirdik, biz nerede yanlis yapmis olabilirdik ki , esas hatali hep diğerleriydi. Onlari yakin dostlarimiza sikayet ettik ve egomuza masaj yapmalarini istedik dostlarimizdan, bizi kirmadilar inanmasalar da, kiramadilar; doğrulari suratimiza söylemediler, söyleyemediler. Bu teatral yasam içinde drama yapmaya bayildik bir çoğumuz, arkadan konustuk, samimi davranmadik içten
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 42
düsündüklerimizi disa vurmadik ve nedense dedikodudan zevk almaya basladik. Ayni hareketin içindeyiz dediğimiz insanlar hakkinda baskalarina konustuk, hem onlara hem kendimize zaman kaybettirdik. Herkesin hareket için yapabileceği projeler varken kendimize bağladik onlari, dost göründük ama arkadan vurduk. “Hareket nereye gidiyor, ve biz neler yapabilirizi” konusurken bile devam ettik; içimizdeki açiklanamaz kin, eziklik ve kocaman egolarimiz bir arada rahat durmuyorlardi. Ne demek istediğini anlamadiğimiz söylemlerin altina imza attik, harekette yanlis yerde durduğunu anlayip baska projeler yapmak isteyenlerin önüne arkadaslarimizi attik takilip düssünler diye o da yetmedi saldirdik, tasladik, suçladik. Insanoğlu doğasinda olan ama asirisinin zararli olduğu yönlerimizi törpülemek yerine çevremizdeki insanlari törpülemeye çalistik. Her hareket içinde olabilecek mücadele yöntemleri farkliliklarini savas sebebi olarak ilan ettik ötekilestirdik sonra da onlari suçladik bizi ötekilestirdiler diye.Nutuklar attik bulusmalarda, genelin anlamayacaği bizim bile anlamini tam bilmediğimiz terimler kullandik önemli biri havasi yaratmak için. Fedakarlik etmekten kaçindik ama fedakarlik edip hareket için bir seyler yapmak isteyenlere saldirdik, “Bu ne hava böyle, dünyalari sen mi yarattin, sen bunlari yapiyorken benim hayatin tadini çikartmam seni aktivist yapmaz” dedik, eteklerinden asağiya çekmeye düsürmeye çalistik. Biz de o cesaret yoktu, zamanimiz kiymetliydi ve barlarda kafelerde arkadaslar bizi beklerdi gullüm için.Ne yaparlardi bizi görmezlerse her cumartesi aksami... Bu kisisel gibi gösterilmeye çalisan ama hareketin akisini, basarisini direkt etkileyen bu gibi ve bunlar gibi daha birçok tavirlar sebebiyle kosu bandinda yerimizde sayiyor gibi hissediyorum sik sik.Sürekli harekete küsenlerle karsilasiyorum; eski Lambda’li,eski Kaos’lu, eski Türkiye Ayisi, eski Anadolu Ayisi.... Sürekli bir sekilde kan kaybederek ve hareketin farkina yeni varmis taze kanlarla tekrar tekrar ayni adimlari atip pekistirmekten ne zaman yorulacağiz. Ne zaman insanlari hareketin disina itme hobimizden vazgeçeceğiz, ne zaman insanlari suçlamak için bahaneler yaratmaktan sikilacağiz,peki biz ne zaman egolarimizdan siyrilip sadece “HAREKET” adina bir seyler yapacağiz.... Bu sürekli kan kaybi, yeni kanin vücuda adaptasyon süresi sürecinde takilip
kalmisken “Hareketin geleceği nereye gidiyor?” sorusuna nasil bir yanit verebiliriz. Bunca olandan sonra tekrar birlikte çalisabilir miyiz? (Sahsen hiç sanmiyorum Polyanna olmak için fazlasiyla killi ve kiloluyum) Içinde bulunduğum hareket “Escinsel Hareket” inandiğim yol ise Ayi Hareketinin çizdiği yol. Farkli yollar ve farkli mücadele yöntemleri beraber projeler üretebildiğimiz sürece bizleri daha iyiye götürecektir inancindayim. Inandiğim ve takip ettiğim yol hakkinda biraz detay vermem gerekirse; “Sadece Kendin gibi ol, yeter” fikrinin savunucusuyum. Kendim gibi olmaya çalisirken sadece cinsel yönelimleri benimle uyusuyor diye zorunlu olarak bulunduğum,bulusmalar, toplantilar, sohbetler, projeler bana çok sey katti,sadece zaman kaybi diye düsündüğüm zorunluluklar da oldu tabii ki. Öğrendiğim seylerin önemsediğim bir tanesi ise iyi escinsel vardir ama iyi heteroseksüel de vardir ve tabii ki “Kötü niyetli” escinseller de var hem de aramizdalar. Artik farkina varmaliyiz ki Dostluklar emek ister; ama biz bunu fark edemez olduk. Sadece cinsel yönelimimiz ayni diye bir kere tanistirildiğimiz birini ikinci karsilasmamizda kucaklar olduk. Arkadaslik , dostluk ise tek bir faktöre göre yeserecek iliskiler olamaz. Su anda takip ettiğim yolda söylemek istediklerimiz ise çok sade bir söylem aslinda; Ayi Hareketinin doğum yeri olan Amerika Birlesik Devletleri’nde hareket adina birseyler yapmaya çalisan ve politik bir durusu olan olusum sayisi iki elimin parmaklarini geçmez ama Türkiye’de biz gerçekten samimi , kisilikli , ne dediğini bilen bilince sahip bir hareketin tohumlarini attik. Harekete AYI isminin takilmasi ise ülkemizde farkli yorumlara ve önyargilara sebep oldu, bazen de anlamsiz yakinlasmalara sebep oldu “Ayy Ayilar ne sirin değil mi” gibi maymun yerine konduk.Ama hepimiz yasadik bunlari hayatimizin belli dönemlerinde. Ben Türkiye’de bulunan iki Ayi olusumunun da disinda bir yol çizmeye çalisiyorum. Sadece;
“Kendin gibi ol” “Escinsellik moda bir görüntüden daha detayli bir sey” “Kiyafetin-saçinin modeli önemli değil” “Kendini zorlama olusmus prototiplere benzemek için” “Escinselliğin tek adresi yoktur”
Tartisma Bunlari savunurken biz de kendi alternatif prototipimizi olusturduk elde olmadan, ve hareketin neden varolduğunu anlamadan dahil olanlar bu prototipe benzemek adina neyi savunduğunu, kimin pesine takildiğini, hangi söylemlerin altina imzasini attiğinin farkinda olmadan sadece prototiplere benzemekle uğrasti. Ülkemizde gelistirmeye çalistiğimiz “Ayi Hareketi”nin aslinda dünya üzerinde fazla uygulayicisi yok. Yurt disindaki Ayi olusumlarinin büyük bir çoğunluğu ayda birkaç kez Ayi Barlarinda bir araya gelerek alkol tüketmek ve yilda birkaç kez bir araya gelerek havuz basinda yemek yiyip sosyallesmek disinda fazla bir aktivitede bulunmayan olusumlar. Temellerini bu hareketten alan ama devaminda kendi yolunu çizmeye çalisan bir hareket olarak doğaldir ki zor günler geçiriyoruz. Benim inandiğim sekli ise kimsenin belli rollere girmediği, belli imajsal prototiplerin hayat görüsü olarak benimsenmediği bir hareket. Olabildiğince fazla insani bir arada tutabilen bir hareket. Erkek Escinsellerde olduğu gibi Lezbiyenler arasinda da belli roller var. Kisa saçli ise böyledir uzun saçli ise söyledir maço ise sudur gibi belli kaliplara sadece kabul görmek adina girmek zorunda kalanlara söyleyecek çok seyi olan bir hareket benim hayalini kurduğum. Gelecek günler hepimizi nerelere götürecek bilinmez ama umuyorum içinde bulunduğumuz olusumlar, roller, kimlikler ne olursa olsun kendimiz gibi olmayi ve doğal olabilmeyi becerebilirsek egolarimizdan kurtularak birlikte projeler üretip; sistem tarafindan hakkimiz olduğu halde elimizden alinan ve alinmaya çalisilan haklari hep beraber geri alabiliriz. Ben Umutluyum...
27 Ekim 2002’de Radikal IKI’de yayinlanmistir.
Escinseller, Politika ve Seçim Ali Erol
Seksenlerin ikinci yarisindan itibaren Türkiye toplumunda da görünür olmaya baslayan escinseller, escinselliğin salt cinsel edimden ibaret olmayip ayni zamanda toplumsal bir kimliği sekillendiren bir hayat tarzi olduğunun da haberini veriyordu. 90’larin ilk yarisina doğru Escinsel Kurtulus Hareketi’nin Kuzey Amerika ve Bati Avrupa’da ortaya çikis pratiklerini hatirlatan bir sekilde Türkiyeli escinseller, sözcüye ve araciya gerek duymadan kendi sorunlarina sahip çikarak ve birbirleriyle paylasarak, basta Ankara ve Istanbul’da lezbiyen ve gey gruplari olusturmaya basladilar. Bununla birlikte, fazla değil, daha on yil öncesine kadar escinsellerin çoğu, özgürlük ve mücadele gündeme geldiğinde, bu konudaki düsüncelerini kabaca iki yaklasimla ortaya koyarlardi. Bir kesim, “escinsel” kimlikle ortaya çikmanin intihar olacağini, mücadeleye baslamak için toplumun henüz hazir olmadiğini ileri sürerdi. Diğer bir kesim ise mücadelenin tamamen anlamsiz olduğunu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini beklemek gerektiğini savunurlardi. Bugün böyle düsünenler hâlâ çoğunlukta olsa da Ankara’da (Baharankara) ve Istanbul’da (Güztanbul) gerçeklestirilen “Türkiyeli Lezbiyen ve Geylerin Bulusmasi” ile 1 Mayis meydanlarindaki pembe pankart ve gökkusaği bayraklari geçen süreçte açiktir ki baska türlü düsünen lezbiyen ve geylerin geldikleri asamayi gösteriyor. Yaklasik sekiz dokuz yil önce önlerinde yerli hiçbir tecrübe olmadiği halde çoğunluğu üniversite öğrencisi ve genç isçilerden olusan lezbiyen ve geyler metropollerde birbirlerini bularak KAOS GL ve Lambdaistanbul gibi gruplarda bir araya gelmeye baslamislardi. Her iki grup da baslangiçta genç escinsellerin kendileri ile barismalari yönünde terapi islevi gören düzenli açik toplantilar gerçeklestirdiler. Feministlerin bilinç yükseltme olarak adlandirdiği söz konusu toplantilardan “Bulusma”ya ve 1 Mayis meydanlarina evrilen süreçte, bugün adini rahatlikla koyabileceğimiz bir özgürlük hareketi ortaya çikti. Süphesiz ki özgürlük hareketinin kat edeceği daha çok yol olsa da en azindan bir özgüven yakalandi ve mücadeleyi seçen lezbiyen ve geyler arasinda geçmisten gelen
önyargilarin beslediği kaygi ve korkular en aza indi. KAOS GL ve Lambdaistanbul gruplarinin gey ve lezbiyen realitesinin taninmasi ve özgürlesmek için deneye yanila yapip ettikleri, kapali ve uzak duran escinselleri de etkiledi. Bati’ya kapaği atmaya çalisan metropol escinselleri Türkiye’de de bir seyler yapilabileceğini gördüler. Ayni sekilde Ankara ve Istanbul gibi metropollerdeki çalismalar, küçük sehirlerdeki escinsellere cesaret ve motivasyon sağladi. Türkiye toplumunun tüm ikiyüzlülüğüne rağmen görüldü ki escinsel mücadele kiyametin kopmasina yol açmiyor. Çesitli baski ve olanaksizliklara rağmen düzenli bir derginin çikiyor olmasi, sosyal demokrat bir belediyenin tüm engelleme girisimlerine rağmen gey ve lezbiyen kültür merkezinin iki yildir açik olmasi, insanlarin kafasinda, metropollere gitmeden yasadiklari bölgelerde escinsel mücadeleyi yaratabilecekleri fikrini doğurdu. Escinseller adina politika için ilk çikislar, yesil hareket olmadan “yesil” partilerin kurulmasinda olduğu gibi egemen ideolojik formasyondan beslenmekte sakinca görmedi. Alli yesilli morlu geldiği sanilan radikal çikislar baslangiçta ne kadar doğru noktalarin altini çizse de onca dillendirilen radikalliğe rağmen egemen siyaset yapma pratiğinin disinda kendini var edemedi. Araci zihniyet, birileri adina siyaset yapma sözcülüğü ile mevcut iliskiler ağinda kendine yer aradi. Bulamadi... “Radikal”, “Demokrat”, “Yesil” bir girisimden olusmaya çalismis olan “parti” çoktan unutulmus oldu. Diğer bir çikis ise bugün kimsenin hatirlamayabileceği, tamamen ve daha bastan kendini sansosyonel magazinel bir zeminde ortaya koyan güllü “öp” parti girisimi sadece bir “gullüm”den ibaret kaldi.
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 43
Tartisma
Escinseller adina “parti” girisimlerinin yani sira yerelden ve doğrudan örgütlenmeler olarak sekillenen gey ve lezbiyen gruplari, farkli bir escinsel politika yapma tarzini bilerek ya da bilmeyerek son on yildir yaratmaya çalistilar. “Politika” kelimesini duyduğu an o mekani terk eden escinseller, son on yilda bedenine, askina ve kimliğine sahip çikmanin da bir politika olduğunu öğrendi. Toplumun her kesiminden çikan escinsellerin çesitliliği, escinselliğin toplumsal kurulusunu ve escinsel politikasini da doğal olarak çesitlendirecektir. Escinsellerin toplumsal görünürlüğü ile sahte bütünün parçalanmasi, yüzde doksan dokuzun tek tipten ibaret olmadiği gerçeğini geri dönülmez bir sekilde ortaya koydu. Tüm bu gelismeler bir yana, mecliste escinselliği bir küfür olarak telaffuz eden mevcut partiler, escinsel realitesini, günlük politik çikar için olsun anmaya tenezzül etmemektedir. Beri yanda ise artik politika korkusunu geride birakan escinsellerin de mevcut partilerle bağlanti kurmak için özel bir çaba harcadiklari göze çarpmiyor. Tüm partilerden bağimsiz bir konumdan hareket ederek partilerin homofobilerini sorgulamalari yönündeki çalismalarin da henüz doğrudan etkilesimden uzak olduğu görülüyor. Mevcut partilerin lezbiyen ve gey vatandaslara yönelik yaklasimlari “gizli kaldikça bizim için sorun değil”den, “onlar da bizim bir rengimiz” türünden kamera önünde bir rezillik çikmasin diye durumu idare etme arasinda saliniyor. Hayatin bir gerçeği, mevcut partilerin “pembe” oylar için saklabanliklar yapacaği günler de gelecektir. Açiktir ki bu ülkenin lezbiyen ve gey vatandaslari kendilerininin ne zaman “hazir” olduğunu hissederlerse partiler de duruma göre icabina bakacaklardir. Tabii ki Türkiyeli lezbiyen ve geylerin fethedeceği bir iktidar bulunmuyor; onun için sira kendilerine gelene kadar, toplumsal özgürlesme mücadelelerini herkes için esitlik ve adalet talebiyle gelistirmek ve yaymak gibi bir seçenekleri de bulunuyor.
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 44
Türkiye’deki Escinseller Sosyal Forumlarin Neresinde Durmalidir? Derleyen: Ulas Yilmaz
Sosyal Forum Nedir? Yirminci yüzyilin sonu ve yirmi birinci yüzyilin basi, yeni liberal politikalarin yasama geçirildiği bir dönem olarak sekillendi. Bu politikalar merkez ülkelerin disinda alabildiğine acimasiz yasama geçse de yakin zamana kadar söz konusu ülkeler refah devletinin nimetlerinde yararlanmayi sürdürdüler. Fakat artik, bu ülkelerde de yeni liberal dalganin yikici etkileri kendini hissettirmeye basladi. Eğitim ve sağlik alanlarindaki kisitlamalar, sosyal yardim ve isçi haklarinin yeniden düzenlenmesi gibi uygulamalar hemen hemen bütün dünya ülkelerinde yeni liberal akimin saldiri programinin temel eksenini olusturuyor. Tüm bunlara dünya çapinda estirilen savas rüzgarlari da eklenince yasananlarin tek tek ülkelerin "iç isleri" değil, küresel sermayenin çikarlarina uygun bir uluslararasi strateji olduğu her geçen gün daha iyi anlasiliyor. Bu nedenle bu saldirilarin sadece bu ülkelerdeki ulusal mücadelelerle durdurulamayacaği, aksine -her ne kadar bu gelismeler içe kapanmayi öngören milliyetçi tepkileri beslese de- bir uluslararasi mücadelenin her zamankinden daha fazla zorunlu ve mümkün olduğu bilinci ortaya çikiyor.
Sosyal forum, yeni liberalizme ve militarizme karsi mücadele eden sosyal hareketlerin birliğinin ve fikir alisverisinin zeminini olusturan bir araya gelisin adidir.
Sosyal forum sadece bir araya gelme biçimi değil; ayni zamanda politik bir süreçtir. Bu süreç içinde farkli geleneklerden, renklerden, kültürlerden ve cinsiyetlerden özneler, baska bir dünyaya dair fikirler, kendilerini ifade edebilecekleri, karsilikli etkilesim içine girebilecekleri bir alan yaratmaya çalismaktadir. Bu alanda bulusan fikirler entelektüel düzeyde bir araya gelmekle
kalmayip; dünyayi değistirmek üzere nasil mücadele edilmesi gerektiği konusunda da yol çizmektedir. Sosyal forumlarda mücadeleye dair fikirler doğrudan demokrasi temelinde bulusarak, buradan, harekete yol haritalari olusturulmaktadir.
Özetle, sosyal forum, yeni liberalizme, savasa, irkçiliğa, seksizme ve homofobiye karsi, haklarimiz ve baska bir dünya için ele ele vermenin adidir.
Sosyal Forumlarin Tarihçesi Sosyal forumlarin ilk adimlari, bundan yaklasik iki yil önce Latin Amerika'daki çok sayida radikal örgütü, yeni liberal politikalara karsi bir araya getiren Sao Paulo Sosyal Forumu ile atildi. Porto Alegre'de bu yil ikincisi düzenlenen Dünya Sosyal Forumu (DSF) gerek katilim açisindan, gerekse ele aldiği ve tartistiği teorik ve politik konular açisindan birlik anlayisini en üst düzeye tasidi. Bunu örnek alan sosyal forumlar bir çok ülkede kurulmaya basladi. Simdi Avrupa emek hareketleri ve sosyal hareketler daha kapsamli bir mücadele için kollari sivamis durumdalar. Bunun için önemli bir adim atildi ve 7 10 Kasim 2002 tarihleri arasinda Italya’nin Floransa kentinde Avrupa Sosyal Forumu (ASF) toplandi. Floransa sürecini Disk Basin-Is Genel Sekreteri, Kamil Kartal kisaca söyle değerlendiriyor: Küresellesmenin ortaya çikardiği olumsuz sonuçlardan etkilenen kesimlerde, konumlari ve statüleri ne olursa olsun bu olumsuzluklara karsi birlikte mücadele etmek gerektiğinin bilinci hizla gelismektedir. Çesitli siyasal güçlerin (sosyal demokratlar, sosyalistler, komünistler vb.), sivil toplum örgütlerinin ve emek örgütlerinin farkliliklarina rağmen birlikte olabilecekleri kanitlanmistir. Bu hareket 68 rüzgarindan sonra baska bir dünyanin mümkün olduğuna isaret eden bir çikis olma özelliğindedir.
Sosyal Forum
Türkiye’de Sosyal Forumlar Sosyal forum düsüncesinin ortaya çikisi ve hedefleri göz önüne alindiğinda Türkiye’nin, bu olusumun ve eylemlerinin disinda kalmasinin beklenemeyeceği açiktir. Zaten Istanbul ve Ankara’da sosyal forum girisimleri baslatilmis durumdadir. Fakat ülkedeki toplumsal muhalefet güçlerinin bir süredir devam eden içine kapanikliği bu girisimlerin ciliz olmasina neden olmaktadir. Istanbul Sosyal Forumu (ISF) Girisimi, kendisini DSF ve ASF süreçlerinin bir parçasi olarak görmekte olup, DSF'nin ilkelerini, faaliyetlerine yol gösteren ilkeler olarak kabul etmektedir. ISF Girisimi, yeni liberalizme karsi mücadele eden sosyal hareketlerin bir bulusma ve diyalog zemini olmayi amaçlamaktadir. ISF Girisimi kendisini, küresel sermayenin hegemonyasina karsi mücadele eden küresellesme karsitlarinin birliği yönünde politik ve toplumsal bir süreç olarak görmektedir. Bu süreci besleyen ve gelistiren her türlü çabayi destekleyecek ve bu yönde adimlar atmak için tüm gücünü seferber edecektir. Ayrica Ekim ayi içinde, Floransa’da yapilacak olan toplantinin uğurlamasi ve provasi niteliğinde bir bulusma düzenlenecektir. ISF Girisimi sürecinin bazi temel boyutlari söyle siralanabilir: Birbirinden kopuk olarak yeni liberal politikalara ve savasa karsi mücadele eden öznelerin ulusal düzeyde bir araya gelmesinin zeminini hazirlamak. Bu doğrultuda baslamis olan uluslararasi düzeydeki diğer (DSF ve ASF gibi) süreçlerin parçasi olmak. Bu süreci besleyecek ve gelismesine yardimci olacak iletisim ve tartisma olanaklarini yaratmak. Uluslararasi hareketin eylem takvimini gündeme almak. Yeni liberalizmin ve savasin Türkiye coğrafyasi içinde ortaya çikan politik biçimlerine karsi sürdürülen mücadelelerde birliği hedeflemek.
ISF Girisiminin çalisma ilkeleri ise söyle belirlenmistir: ISF, "baska bir dünya mümkün" diyen gruplarin ve sivil toplum hareketlerinin, elestirel düsünce, demokratik fikir tartismasi, öneriler olusturulmasi, serbest deneyim alisverisi ve ortak etkili faaliyetler kurgulanmasi amaciyla bağlantilar kurulmasi için açik bir bulusma yeridir. ISF, DSF'nin ilkelerini ve Porto Alegre II Sosyal Hareketler Çağrisi'ni kendisine yol gösteren ilkeler olarak kabul eder. ISF'nin birlik temeli, yeni liberalizme ve savasa karsi durustur. Katilimcilar kendi renklerini ve görüslerini özgürce ifade edebilir. ISF çoğulculuk ve çesitliliğe önem veren, milliyetçilik, merkeziyetçilik, ve dar grup çikarciliğindan uzak bir ortamdir. Katilimci kurumlar, ilkesel olarak, bağimsiz bireysel katilimcilara pozitif ayrimcilik uygular. Kararlar konsensüs temelinde alinir. ISF'nin toplantilari, ISF'nin kurumsal varliği adina karar veremez. Buna göre, sosyal forum olusumu adina hiç kimse bütün katilimcilari temsil etme iddiasi tasiyan pozisyonlar ifade etme yetkisine sahip değildir. ISF, katilan örgüt ve hareketlerin eylemlilikleri ve birbiriyle iliskilerini sağlayacak tek olanaği teskil etmeyi amaçlamaz. Sosyal Forumun Türkiye’deki Escinselleri Ilgilendiren Yani Nedir? Türkiye’deki Lambda Istanbul ve Kaos GL gibi escinsel hareketlerin çok kisa bir tarihi var. Bu tarih dokuz on yilla sinirlandirilabiliyor. Üstelik bu kisa tarihin ancak son birkaç yili kamusal alanda dolaysiz kendini ifade etme olarak değerlendirilebilir. Türkiye’deki escinsel hareketin Bati Avrupa ve Kuzey Amerika’da verilmis kadin ve escinsel özgürlük hareketlerini yorumlama ve uygulamadaki basarisi bu sağlam durusun zeminini hazirlamistir. Bu
yüzden, Türkiye’deki escinsel hareket, küresellesmeyi, savasi ve yeni liberal politikalari anlama ve bunlar hakkinda uygulanabilir politikalar üretme yetkinliğindedir. Bu bağlamda sosyal forum düsüncesi Türkiyeli escinseller için anlasilmaz ya da eklemlenilemez değildir.
Yeni liberal uygulamalar, temel haklarin (örneğin eğitim ve sağlik), parali servisler haline getirilmesini zorlamaktadir. Böyle bir anlayis, ayni zamanda, verilen
servisin kalitesini ödenen para ile sinirlamaktadir da. Bu, alt siniflari temel haklardan mahrum etmek anlamina gelmektedir. Gerek Türkiye’de gerekse dünyanin geri kalan kisminda escinseller toplumsal siniflar içinde normal bir dağilim göstermektedirler. Yani escinseller, zengin, modaci, çok güzel vücutlari olan, sürekli güzellik merkezlerine giden, kazandiklarinin çoğunu gey kozmetiklerine ya da gey giysilerine harcayan insanlar değildirler. Tersine, escinsellerin çoğunluğunun yasam alanlari temel haklardan en fazla yararlanmaya ihtiyaci olan alt siniflarin yasam alanlaridir. Alt siniflarin yasam alanlarinda yapilacak her tür kisitlama escinselleri de olumsuz etkileyecektir. Kaldi ki söz konusu yasam alanlarinda bile çok kisitli olan escinsellerin haklari ilk saldiriya uğrayacak olanlardir. Yine de yukarida anlatilan yaklasim yeni liberal dalganin escinseller üzerindeki etkilerini dolayli olarak anlatmaktadir. Bunlar tek basina Türkiye’deki escinsellerin özgürlük mücadelesinin yeni liberal dalga ile olan iliskisini anlatmaya yetmez. Yeni liberal dalga ile dünya yeniden sekillenmektedir. Sosyal forumun Türkiye’deki escinselleri ilgilendiren yanini arastirirken sormamiz gereken soru, yeni liberal politikalarin escinsellerin özgürlük politikalari ile olan iliskisi olmalidir. Yeni liberal politikalarin, heteroseksizm, homofobi, ayirimcilik ve cinselliğin metalastirilmasi gibi konulardaki stratejilerine bakildiğinda escinsel özgürlük mücadelesi ile taban tabana zit pratiklerle karsilasilacaktir. Temel hak ve özgürlüklerin parali
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 45
Sosyal Forum
servisler olarak yeniden tanimlandiği bir yasamda escinselliğin kendisinin de para ile satilabileceği unutulmamalidir. Düzenin sunduğu “Escinselliğini paran sayesinde rahat yasa!” stratejisi escinsellere özgürlük sunamaz. Bunun iki nedeni vardir: Birincisi, escinsellerin büyük çoğunluğunun bu servisi satin alabilecek kadar paraya hiçbir zaman sahip olamayacaklaridir. Fakat, yukarida anlatildiği üzere, asil neden bu olamaz. Ikinci ve daha önemli olan neden ise escinselliğin doğasi ile ilgilidir. Kendi cinsine dönüklük, en az diğer cinse dönük olmak kadar doğal bir yönelimdir. Escinselliğin sosyal alanda bir meta olarak yeniden tanimlanmasi yeni liberal politikalarin ürünüdür. Oysa yapilmasi gereken escinselliğin tipki karsit cinsellik gibi doğal olduğu bir sosyal varolusun yaratilmasidir. Yeni liberal politikalarin escinsellere para karsiliğinda sunduğu sey, heteroseksizm ile bir uzlasma zeminidir. Escinseller satin alabildikleri özgürlüklerin bedelini hem para hem de karsit cinselliğin tek gerçeklik olduğunu kabul etme olarak ödemek zorunda birakilmaktadirlar. Öte yandan, ayirimcilik, yeni liberal politikalarin doğal sonucu olarak ortaya çikmaktadir. Kentlesme ile ön plana çikan birey kavrami, yeni liberal dalga ile yeniden tanimlanirken “diğer bireyler” yerine “ötekiler” olarak ifade edilir olmustur. Bireyler, bireycilesmekte, insanlarin birbiri ile konusup, etkilesebileceği her alana tecavüz edilmektedir. Bireyin kendi yasamini kontrol edememesi, değisimin ve dönüsümün doğal ve bireyin iradesine
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 46
bağli olarak değil pazarin ihtiyaçlarina göre sekillendiği bir yasam tarzini zorlamaktadir. Böylece her birey, “ötekinden ayri ve öteki ile etkilesmeyen bir yaratiğa” dönüsmektedir. Sorunlar ayni olmasina rağmen bir arada durus imkansizlasmasi ayirimciliği körüklemektedir. Insanlar, görmedikleri ya da görseler bile onlari rahatsiz olacak kadar etkilenmedikleri hiçbir olaya tepki vermemek yönünde telkin edilmektedirler. Hal böyle olunca da yeni liberal dünyanin insanlari escinsellere müdahale etmemektedirler. Fakat kerameti kendinden menkul bu hosgörünün yalani escinsellere uygulanan yoğun ayirimcilikta açiğa çikmaktadir. Escinsellere müdahale edilmeyen alanlar escinsellerin hapsedildiği kismi özgürlük alanlardir. Bu alanlarin disinda escinseller, her türlü saldiriya ve ayirimciliğa uğramaya devam etmektedirler. Escinseller gey mekanlarda alabildiğine özgürken, escinselliklerini, is arkadaslarindan, okul arkadaslarinda, ailelerinden, hatta dost çevrelerinden bile gizlemek zorunda birakilmaktadirlar. Durum heteroseksüeller için de farkli değildir. Kentli bir insan için, sokakta bir escinsel arkadasla karsilasma olasiliğinin kaçinilmaz olarak heteroseksizm ve homofobi ile yüzlesme zemini yaratacaği kesindir. Bu yüzden, düzenin, heteroseksüeller için de kismi özgürlük alanlari var ettiğini unutmamak gerekir. Heteroseksüeller, sokakta escinseller ile karsilastiklarinda “Bana ne!” derken aslinda homofobiden arinmis bir “Bana ne!” ile seslenmemektedirler. Bu “Bana ne!” onlarin kismi özgürlük alanidir. Oysa is yerleri, evlerin içi, aile ve insanlar arasi
etkilesimin olduğu her alan, yeni dünya düzeninin özgürlük alanidir. Bu alanlarda var olan ise zorunlu heteroseksüelliktir. Zorunlu heteroseksüellik, homofobiyi beslemekte, homofobi de ayrimciliğa ortam hazirlamaktadir. Ayirimciliğin siddete dönüsmesi ise hemen hemen hiçbir zorunlu parametreye bağli olmayan bir kendiliğinden bir süreç olarak bile tecelli edebilmektedir. Sonuç Türkiye’deki escinsel hareket sadece Türkiye’deki toplumsal muhalefetin bir bileseni olmakla kalmayip dünyada süregelen küresellesme ve savas karsiti mücadelenin de bir bilesenidir. Escinsellerin özgürlesmesi için verilen mücadele, yeni liberal politikalarla barisik yürüyemez. Eğitim ve sağlik alanlarindaki kisitlamalar, sosyal yardim ve isçi haklarinin yeniden düzenlenmesi gibi uygulamalarin escinsellere olumlu etkiler yapmasini beklemek art niyetlilikten baska bir sey değildir. Türkiye’de tirnakla kazilarak ilerleyen escinsellerin özgürlük mücadelesi, süphesiz ki yasam alanlarinin yok edilmesine izin vermeyecektir; buna ek olarak dünya çapindaki mücadelenin de bir bileseni olacaktir. Sosyal forum düsüncesi, Türkiye’deki escinsel hareketin izlediği politikalarla uyum içindedir. Türkiye’deki escinseller ve escinsel hareket sosyal forumlarin içinde bulunmali örgütlenmesinde aktif rol almalidirlar. Böyle bir etkilesimin gerek yerel muhalif güçlerle gerekse diğer ülkelerdeki muhalif güçler ve escinsel hareketlerle yaratacaği etkilesimin Türkiye’deki escinsel harekete güç ve perspektif kazandiracaği süphesizdir. Bibliyografi “Sosyal forum nedir, ne değildir?”, Istanbul Sosyal Forumu Girisimi ve Avrupa Sosyal Forumu Çalisma Grubu. “http://www.geocities.com/sosyalforum”, Istanbul Sosyal Forumu Girisimi ve Avrupa Sosyal Forumu Çalisma Grubu. “Baska bir dünya için baska bir Avrupa”, Tonguç Çoban. “Gay Men, Lesbians and Neo-Liberalism”, Azione Gay e Lesbica Firenze (Florence Gay and Lesbian Action). http://www.fse-esf.org, Avrupa Sosyal Forumu ev sayfasi.
Selam canlarim, Sizlerle görüsmeyeli sanki yillar olmus gibi özlemisim ayol o saskoloz bakislarinizi.
Çapkinlar! Bu yazimimizda iki önemli konumuz var; Ilki Ankara’ya gidisim ve hakkimda çikartilan asilsiz bir söylenti; güya ben artik söylemesi ayiptir çisimi tutamiyormusum da bir arkadasin odasina isemisim, diğeri Güztanbul izlenimlerim. Önce tarihe “Islak Pazar” olarak geçecek olan Ankara maceralarimdan baslamak istiyorum müsadelerinizle. Yaklasik 1,5 kadar önce yalinin bahçesinde oturmus yesil çayimi yudumlarken Kaos’tan aradilar beni. Numarayi görünce önce açmasam diye düsündüm ama belki de birikmis köse yazarliği parasini vereceklerdir umudu ile açayim dedim.. Ne gezer ayol, bir psikoloğun söylesisi varnis da, kambersiz düğün mü olurmus diyerek beni de çağirmaya karar vermisler. E bensiz tadi mi olur, nihayet bunu fark ettiler diyerek ben de gitmeyi kabul ettim. Severim bilirsiniz Ankara’yi; kizliğimda ilk grup tecrübemi, daha tüyü bitmemisken edindiğim ford deneyimlerimi hep orada yasadim. Simdi bile aklima gelince bazi organlarim sulanir; gözlerim mesela... Ahhh hahhh hahhhahayyy! Neyse canlarim, sunumun konusu neydi unuttum simdi ama uzman arkadas yararli seylerden bahsetti saniyorum. Benim gözüm kösede oturan ve sunumu kameraya alan iri organli arkadastaydi. Hos çocuktu Allah bana bağislasin derken öğrendim ki erken bosalan bir sevgili varmis, arkadas da sinirinden havaya doğru kalkan kuslari, ziplayan baliklari, fiskiran sulari falan filme almaya baslamis amatör bir kameramanmis. Beni de filme alarak üstü örtülü bir porno film teklifinde bulundu, ben de arada bir, itiraf ediyorum fena freekickler verdim göstermesi ayiptir. Sunumda herkes vardi. Fark ediyorum ki geyler gün geçtikçe daha bir entellesiyorlar ayol. Biz eskiden sunum falan bilmezdik. Gullüm dediğimiz bir ramazan
eğlencemiz vardi, onunla idare ederdik. Neyse, sunumda bir ara herkes uzmana bir takim sorular soruyordu ben de hazir uzman bulmusken “hiç regl olmadim ve kazayla da olsa hamile kalmadim, acaba rahmimde iltihap falan mi var yoksa bu psikolojik mi” diye sormaya hazirlanirken, lezbiyenlerden birisi uzmana “lezbiyen görünmezliği” diyerek basladiği ilginç bir soru sordu ve “hiç lezbiyen hastaniz var mi?” dedi. Canlarim kiz hakli galiba, çünkü uzman da lezbiyenbir hastasi var mi yok mu animsayamadi. Ödümüz patladi ki lezbiyen nedir diyecek diye. Ama çok sükür üniversitede bir kere derste söylemislerde adamcağiz animsadi. O vakit anladim lezbiyen görünmezliği dedikleri nedir. Üzüldüm ayol kizin haline. Görünür olmak için ayağa kalktiği yetmiyor gibi parmaklarinin ucunda dikilmis konusuyordu. Ben Gözüm Ablaniz olarak vallahi bundan sonra yasamimin bir amaci olarak kendime lezbiyen görünmezliği konusunu seçmis bulunmaktayim. Ilk etapta ben de lezbiyenliğimi ilan edeceğim. Evet artik ben de lezbiyenim. (gerçi ahir ömrümde bilemiyorum nasil olacak iliski kismi ama en azindan platonik takilmam mümkün gibi görünüyor.) Sonra lezbiyenleri görünür kilmak için artik sokakta bir lezbiyen görünce “Aaa! Kadin ibne! Kadin top!” gibi bağirmayi düsünüyorum. (Lezbiyenler geylerin nasil görünür olduklarini ve aslinda çoğunun görünmemek için neler yaptiğini bilmiyor anlasilan. Sanki matah bir sey mi ayol görünür olmak. Keske geyler de görünmez olsa bir kösecikte yiyeceğimizi yesek göndersek değil mi canlarim? Ahh
ahh, yasayan bilir. Gözüm Ablaniz gey olduğu halde gizlemek için Tuzsuz Deli Bekir edasiyla ortalikta gezen kaç gey taniyor bir bilseniz dis dudaklariniz uçuklar valla.) Neyse güzellerim, gelelim su idrarini tutamama meselesine.Olayin asli sudur ki, Ankara’ya gittiğimde evinde kaldiğim ve çok değer verdiğim bir dostum iki tane evsiz barksiz lubunyayi “aman sokakta kalirlarsa kötü yola düserler, sonra da bizim isler azalir maazallah” diyerek tüm iyi niyeti ile evine almis. Arada bir yerleri temizletiyor, bulasiklari yikatiyor gül gibi geçinip gidiyorlar. Evinin çamasirlik olarak kullandiği en madi odasini da en çelimsizine vermis, diğeri salonda yatip kalkiyor. Gözüm Ablanizin yüreği pek bir yufka, dili de pek bir tatlidir bilirsiniz canlarim. Kaç but yilani deliğinden çikarmistir bilemezsiniz valla... Ammaaa, bu çelimsiz kari her gördüğünde bana satasmayi adet edinmis, saçlarindan baska değerli hiçbir meziyeti bulunmayan çirkin bir arap kadinidir. Fekat bilirsiniz canlarim, kilda keramet olsa avret mahallerimiz de bitmezdi derler. (Her ne kadar Gözüm ablaniz kilsiz avret mahallerini boynu bükük yetimlere benzetse de simdi burada böyle demem gerekiyor.) Iste bu çelimsiz sillik gene beni görünce madi gullüm denen boyunu asan bir ise kalkisti. Ve itiraf ediyorum canlarim ben de ceza olarak odasina isedim. Ben orijinal kadinim ayol, herkes gibi kizdiğina bağirip çağiracak kadar siradan değilim. Kissadan hisse; Gözüm Ablanizi kizdirmayin. Vallahi gelir odaniza iser. Bu böyle biline! Neyse, beni asil kizdiran su; takas usulü yani, ekmek, yumurta gibi değeri düsük
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 47
mallar karsiliği fuhus yapan bu kaltak, hakkimda, Gözüm Abla Ankara’ya geldi, içti içti ve sarhos olup odama isedi diyerek her zamanki ahlakini yeniden üretmis. Ne münasebet ayol! Ben bilerek, isteyerek ve hatta (simdi burada açikliyorum) ikinarak bu cezayi gerçeklestirdim. Hatta yeterince islatamadiğimi düsünerek buzdolabindan aldiğim bir sise suyu da kullandim. Bu olayi aydinlatarak hakkimda ortaya atilmis bir iftiraya da yanit verdiğimi düsünüyorum ayrica canlarim. Gelelim Güztanbul’a. En çok içime batan Esber Dayi denen o meczubun benim hakkimdaki iftiralari. (Bilmem farkinda misiniz asklarim, ama bana iftira atan atana.) Esber Dayi, son köse yazisinda benim için “devamli dudaklarini büzen, evde kalmis, menopoza girmis, bodur kari” demis. Ayol gözlerimle görmesem inanmam, çünkü bu kadar çok nitelemeyi pes pese siralayacak kadar kültürlü biri olmadiğini saniyordum. Ama yaziyi okuyunca gördüm ki, evet belli, bir sürü sözlük karistirmis ve bulduğu her seyi birbiri ardina siralamis. Bir kere ben Türkiye kadin boy ortalamasina göre uzun birisiyim, hatta sessiz sinema oynayan bazi geyler, “selvi boylum, al yazmalim” adli filmi anlatmak için benim resmimi gösteriyorlarmis da, boynumdaki fular yesil olduğu için izleyenler, “selvi boylum, yesil fularlim” diyorlarmis. Ayrica canlarim, “devamli dudaklar” ne demek anlamadim ben sahsen. Çünkü her gören “Masallah! Findik gibi!” diyerek hayret içerisinde neden findik taciri olmadiğimi sormustur. Yalanim varsa Ankara ve Istanbul erkeklerine sorabilirsiniz. Zaten benim hobilerim gereği dudaklarimi büzmem söz konusu bile olmaz. Evde kaldiğima gelince, Esber kadini belli ki asaletten hiç nasibini almamis. Ama ne yapsin, bu da herkese verilen bir sey değil ki, onu da olduğu gibi kabul edeceğiz. Bir kere benim için dense dense “yalilarda, saraylarda kalmis” denir. Evet Gözüm Ablaniz bekardir ve küründen bakiredir. Çünkü bilir ki; evlenenin bir tane, evlenmeyenin bin tanedir. Bu da bir hobi ayol. Ben ‘abazanlari koruma ve kurtarma
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 48
derneği fahri üyeliği’mle hep övünmüs ve tek basima bir sivil toplum örgütü olarak üzerime düsen muameleyi her yerde icra etmisimdir. Üstelik siz bilmezsiniz Gözüm Ablaniz menopoza girmek bir yana regl gibi bir doğa olayini hala yasiyor olmaktan sikayetçidir. Ne zaman bir erkekten hoslansam hemen yumurtlayiverir, önceki yumurtayi da disari ativermek için regl olurum valla. Yani doğurganlik diz boyu maazallah... Neyse Esber dayiyi Allah’a havale edip Güztanbul sürecine dönmek istiyorum. Bilirsiniz artik alistik ve anladik ki, geyler yilda iki kere yurdumuzun dört bir yanindan göç ederek bir araya geliyorlar ve çesitli sunumlar yaparak üremeden geri dağiliyorlar. Gene öyle oldu. Yalniz Istanbul’da yapilan toplanmalarinda bir de parti vardir. Bu kez de öyle oldu canlarim. Her ne kadar sunumlara katilmasam da bari bir ucundan etkinliklere dahil olayim diyerek partiye gittim. Masallah oldukça kaliteli bir mekani seçmisler bu kez diye düsündüm ama neden ülkemiz sinirlari disinda bir yere karar vermisler anlamadim. Ayol bara girmedik de sinir değistirdik resmen, don lastiklerimize kadar arama yaptilar ama nafile, mikro gey filmlere ulasamadilar. Sevindim ki bir anal tuse de uygularlar diye ama amaç iskence yapmak ya en zevkli yerinde arama tarama faaliyetlerine son verdiler. Simsiyah bir bardi canlarim, bir an için öldüm de beni defnettiler, gilmanlar çevremde tekno dans yapiyorlar zannettim. Geyler bildiğiniz gibiydi canlarim yalniz içlerinden bir tanesi mini bir etek giymisti. Bacaklarinin ve gözlerinin güzelliğinden dolayi onu nüfusuma geçirerek “Petek!” adini verdim ve onu beslemeye basladim. Biraz daha semirince de perakende satislara geçeceğiz parsel parsel. Siz ilgilenenlere kooperatif kurma zamanini da ayrica duyuracağim. Ahhhh hahhh hahhhhhayyyyy! Bu kez sunumlara aileler de katilmisti. Yani bir sunuma. Bu kendini açmak isteyip de aman kalp krizinden ölürler korkusunu kullanarak iyice büzülenler için iyi bir örnek oldu. Çok heveslendim ve dedim ki “Keske babam, ben come out olunca kalp krizinden ölmeseydi
de gelip iki çift laf etseydi.” Aahhh! Nostalji iste. Yer bilmez zaman bilmez... Tüm Güztanbul sürecinde en paylasimci zamanlar (sunumomanisi olanlar alinmasin) ama gün sonlarindaki bir araya gelislerdi. Hep birlikte bir kafeye gidip oturmak ve sarkilar türküler söylemek, bira içmek... Insan bir diğerini, gerçekten de böyle yerlerde sarkilarla türkülerle, striptizlerle taniyor canlarim. Özellikle son aksam hep beraber sarkilar türküler söyledik ve inanin içim ezik ezik oradan ayrildim. Ben geylerle birlikte olmayi seviyorum canlarim; onlarin kusurlarini bulmayi, suratlarina vurmayi hep özlüyorum valla. Böyle gecelerin sayisi artirilmali canlarim, her ne kadar ben ayrilirken “Huysuz ve Tatli Kadin” adli türküyü söylemis olsalar bile. Bu arada kötü haber; Gözüm Ablanizin bazen iseri ters gider, benim sari ayicik evli ve Ingilizce bilmez biriymis. Ayol Ingilizce’yi ben kendi yöntemimle, yasatarakdeneterek öğretirim diye düsünmüs ve bu riske hazirlanmistim ama evli olunca valla keyfim kaçti. Ben ikili iliskileri bozmamaya baslayali zaten sunun surasinda 4 ay ancak olabilmis, yeniden elimi kana bulamayim bari diye düsündüm düsüneyim derken (yani bir vicdan muhasebesi yapiyordum ama mizan defterim bakkal defterinden beterdi) canlarim birden onu gördüm. Yeni askimi. Adi Cüneyit. Canlarim yeni ayrilmis sevgilisinden. (Artik bu alemde bakire ve iffetli kimse kalmadiği için Gözüm Ablaniz da çok ince eleyip sik dokumuyor) Onu görünce, Tarkan konserinde sevgilisini görmüs Özgür kiz gibi konversif bir ayağa kalkis yaptim ama yanimdaki hiyar bunu firsat bilip geçtiği için, sanki o geçecek diye ayağa kalkmisim gibi oldu. Neyse önemli değil dedim canlarim, ben ona anlatmanin yeni yollarini bulurum dedim. Ve sonra, onunla Karaköy köprüsü üzerinde tekrardan karsilastim zaten. Köprüyü birlikte geçtik. Çok romantikti çünkü köprüyü geçmeden önce bana değdirdi. Ama köprüyü geçince ayrildiğinda anladim ki Cüneyit bana köprüyü geçene kadar değdirmis. Olsun canlarim o
Ask
“Sana Göre Ask Laftan Ibaret, Bana Göre Hayatin Anlami!” Öner
Ilhan Sesen, bir röportajinda asik olacaği kizin tercihan üniversite mezunu olmasini istemis. Hatta, tuhaf bir bölümden mezunsa daha da iyi olur demis. Sasacak ne var? Ask zaten böyle birsey değil mi? Kafamizda asaği yukari nasil birine asik olacağimizin bilgisi var. Genelde yaptiğimiz, karsimiza çikan, kabaca bu özelliklere uyan kisilere asik olmak. Yani önce söyle bir tartiyoruz, tipi hosumuza giderse ve aradiğimiz bazi özelliklere sahip gibi gözüküyorsa ona asik oluyoruz. Sonradan bazi özelliklerin aslinda onda olmadiğini seziyoruz belki ama eğer onu "elde etmissek", bunu görmezden geliyor, hatta onda olmadiğini bile bile ona bu özellikleri biz atfediyoruz. Sonra "rüya bitince" beklentilerimizi karsilamadiği için belki onu suçluyoruz. Yani sonuç olarak o insani "tüketmis" olup, bir sonraki "fethimize"
(Gözüm abla’nin devami) gene de benim Cüneyitim artik. Istediği yerde istediği kadar değdirir. Size ne ayol! Bu arada yeni düsmüs geylerle tanistim. Bir tanesi bakireymis ve benim yazilarimda isminin geçmesini istiyormus ama asilsiz bir söylenti duymus; güya burada isminin geçmesini isteyenler önce Gözüm’ün yatağindan geçiyorlarmis. Ayol öyle olsa benim yatak yol geçen hani gibi olurdu. Onu rahatlatip yatağa gerek yok, burada da yapariz dedim. Canim Haydar’im benim, o güzel sesi ile tesekkür edip ne kadar minnettar kaldiğini söyledi ama ağzi doluyken konustuğu için pek net anlasilmadi. Ahhhh hahhh haaaayyyy! (ağzinda sakiz vardi valla) Canlarim, o güzel masada bir de “o herkesten güzel” vardi. Allah sahibine bağislasin Kadir’i, massallah özenmis de yaratmis diye düsündüm valla. Alemde bir laf vardir bilirsiniz, emininim duymussunuzdur: “Gözüm Abla gerçek güzeli anlar” Zaten latent askim Kadir bana bir de çiçek verdi ve verirken mahcuptu çiçek biraz solmus diye. Ama bilemedi ki ben çiçeği verenle birlikteydim. (WAOOOOOUWWWWW!) Hepinizi çok ama çok yaliyorum canlarim.
doğru yollaniyoruz. Özellikle erkekler aski böyle yasiyor bence. Evet, demek ki söyle bir baktiğimiz zaman, burada kapitalizm, tüketim kültürü var, ataerkillik yani kiskirtilmis erkeklik, nesnelestirme var. Yani zengin bir malzeme) Peki bunun karsisina alternatifini koyabilir miyiz? Yani askin karsisina sevgiyi? Ask tüketilen/tükenen bir seyse, sevgi sonsuz olabilir mi? Buna benim yanitim; sonsuz olmak zorunda değil, ama çaba ve emekle sonsuz olmasa da kalici olabilir. Zaten sonsuz denince ilahi birsey anliyorum, oysa biz ölümlüyüz, o yüzden kalici demek daha doğru, yani hemen tüketilen değil de, bizimle yasayan, çoğalttiğimiz, sürekli emek harcadiğimiz - ya da özen gösterdiğimiz diyelim -, daha dingin birsey. Karsimizdakini bir nesne olarak görürsek, eninde sonunda ondan bikmaya mahkumuz. En azindan, ilk gördüğümüz andaki piriltisini kisa sürede yitirmeye mahkumdur yeni oyuncağimiz. Öyle olunca da bir kenara konur, belki çöpe atilmaz ama eski değeri de kalmaz gözümüzde; olsa da olur, olmasa da. Oysa sevdiğimiz kisi, değer verdiğimiz, üstüne titrediğimizdir. Peki değeri nerden gelir? Neden değerlidir? Mutlaka içimizde biryerlere dokunmus olmasi gerekir. Bu da, oyuncağin piriltisiyla kolay kolay olacak birsey değil. Oyuncağin piriltisi ilk basta gözümüzü alir, hatta aklimizi basimizdan alir, ama kisa bir süre sonra siradanlasin Oysa karsimizdakinin oyuncak/nesne değil de özne olduğunu kavradiğimizda, ona farkli bir gözle bakariz. Onu anlamaya çalisiriz, çünkü o görüntünün arkasinda birseyler vardir, bir irade vardir. Onu, kendimizi tatmin etmek için değil, o olduğu için sever, ona saygi duyariz. Onun mutlu olmasini isteriz. Kendi benliğimizden arinmis bir sevgidir bu, dolayisiyla ona kisitlamalar getirmeyi aklimiza getirmeyiz bile. Tersine, onun tamamen özgür olmasini isteriz, çünkü o ancak o sekilde kendisi olabilir. Öbür türlü, bize hizmet eden, bizim olmasini istediğimiz sey olur ve bu da aslinda ona duyduğumuz gerçek sevginin sonu olur. Çünkü o artik o değildir. Onu o yapan özellikler kaybolup gitmistir, onu kendi istediğimiz gibi donatmisizdir ama o buna boyun eğdiği için ona olan saygimiz azalmis, onu sevme nedenimiz ortadan kalkmistir. Gelelim kiskançliğa... Sevgiliyi kiskanmak, aslinda onun tenine ya da ruhuna ipotek koymak değil midir? Yani "sen benimsin, baskasiyla olamazsin, seni men ederim, bu beni incitir". Peki neden
incitir bizi, onun baskasiyla olmasi, ya da baskasina (da) ilgi duymasi? Gururumuza yediremeyiz. Egomuz sarsilir. Yalniz bizim olsun isteriz, demek ki ona hükmetmek isteriz. Kendimizi ancak böyle güçlü hissedebildiğimizden belki? Aslinda tek bir kisiyi hayatin merkezi yapmak tehlikeli belki. Tüm yumurtalari ayni sepete koymak... Ama düsününce, bu da çok hesapli, içten pazarlikli bir düsünce. "Yumurtalarimi ayri sepetlere koyayim, biri kirilsa bile, kalan bes tanesi beni idare eder." Ama belki böyle olmali insan: rasyonel. Çünkü duygusal olmak istiyorsak, bunun, isin doğali olduğunu iddia ediyorsak, bunun gerçekten böyle olup olmadiğini da bir düsünmeliyiz. Yani hiç izlemediyseniz binlerce ask filmi izlemis, yüzlerce ask romani okumussunuzdur. Sarkilarda cabasi. Burda size güzelce formüle edilir askinizi nasil yasamaniz gerektiği. Deliler gibi sevmelisiniz, gözünüz ondan baskasini görmemeli, yokluğu cehennem, varliği cennet. Her engeli asip, ona kavusmalisiniz, varliğinizin yegane amaci bu olmali. Diğer hersey, herkes önemsizdir. En sonunda kavusulduğunda, sonsuza dek mutlu yasanir ama bu kismi filmlerde, romanlarda, sarkilarda asla görmeyiz. Gerçek hayattaysa olan, ask atesinin kisa zamanda közlenmesidir. Önümüzdeki seçenekse, kalan külleri ömür boyu sürüklemek, bunu kader olarak kabullenmek, ya da "yeni bir ask, yine gülecek bi neden" aramaktir. Özellikle yasliliğimizi düsününce, küller iyi bir seçenek olabilir. En azindan iliktir, tanidiktir. Yalniz kalmaktan iyidir. Ayrica her seferinde ask atesiyle yanmak, sonra da ask sonrasi travmayla basa çikmak, bunu defalarca yapmak her babayiğidin harci değildir. Kimisi de kalbini soğutup seksle avunur. Aslinda bütün bunlar, "o özel insan"i aramaktan kaynaklanan sikintilar olamaz mi? Bunun yerine çevremize karsi antenlerimiz daha açik olsa, varliklari (insanlari, hayvanlari, bitkileri, vs.) anlamaya ve olduklari gibi sevmeye çalissak? Karsilik beklemeden, garanti beklemeden, gerçek hayatta garanti diye birseyin olamayacağini bilerek... Gelecekte bizi bekleyen yasli, yalniz günlerden korkmasak... Sevgiye emek veren biri için, zaten mutsuz bir gelecek neden olsun? Korkuyu yendiğimizde, yerini sevgiyle doldurduğumuzda zaten hersey kendiliğinden hallolmayacak mi?
KAOS GL Kasim - Aralik 2002 Sayi 13 Sayfa 49
Aids
Gey ve Lezbiyenlerin Aids Konusundaki Bilgileri ve Aids’e Yakalanan Kisilere Yönelik Tutumlari: KAOS GL Örneği Doç. Dr. Veli DUYAN Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu
Dünya çapinda yayginlik gösteren ve genellikle ölümcül bir hastalik olarak nitelenen AIDS ilk kez 80’li yillarda toplum gündemine girmistir. Hastalik konusunda bilinmeyenler, belirsizlikler ve doğrudan ölümü çağristirmasi nedeniyle virüsten etkilenenler üzerinde çok büyük yikima neden olmaktadir. Yasami tehdit eden diğer hastaliklarda olduğu gibi HIV/AIDS hastaliğinin da fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik açidan olumsuz sonuçlari bulunmaktadir. Bu tür olumsuz sonuçlar sadece hastaliğa yakalananlari değil, ayni zamanda hastalarin çevresini ve genel anlamda toplumu etkilemektedir. HIV/AIDS hastaliği din, dil, irk, etnik köken, cinsiyet, cinsel yönelim, siyasal görüs farkliliklari göstermeksizin hastaliğa yakalanmaya neden olabilecek kimi davranislari yapan herkesi hedef almaktadir. Bununla birlikte hastaliktan doğrudan etkilenenler, farkli ülkelerde farkli özellikler arz etmektedir. Örneğin; Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya’da en fazla etkilenen gruplar escinseller/biseksüeller, damariçi uyusturucu kullanicilari iken, Afrika’da ise heteroseksüel erkekler ve kadinlar esit düzeyde etkilenmektedir. Kimi yerlerde ise, kadin ve bebekler gittikçe artan oranda HIV/AIDS’e maruz kalmaktadirlar. Bazi ülkelerde ise virüs, insanlara kan transfüzyonu yoluyla bulasmaktadir. Bilindiği üzere AIDS hastaliğinin görülmeye baslandiği ilk yillarda hastaliğa yakalananlarin büyük bir bölümü geylerden olusmaktaydi. Hatta hastaliğa AIDS adi verilmeden, bu sendrom Gey Bağlantili Bağisiklik Yetmezliği - Gay Related Immune Deficiency (GRID) olarak siniflandirilmaktaydi ve Gay Plague olarak gönderme yapilmaktaydi. Sendrom hakkindaki siyasal sessizliği protesto eden gey aktivistlerin medyadaki imaji, HIV tanisi konan kisilerin büyük bir çoğunluğunun gey olmasi ile birlesince,
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 50
AIDS’in bir gey hastaliği olduğu algilamasini güçlendirmistir. Gey düsmanliği, önyargi, toleranssizlik HIV’le birlikte anilmaya baslamistir. Iste bu nedenlerle; geyler hastaliğin ne tür bir hastalik olduğu, bulasma ve bulasmama yollari konusuna eğilmisler ve kendi aralarinda örgütlenmeleri sonucunda AIDS konusunda eğitim faaliyetlerine yer vermislerdir. Bütün bunlarin sonucunda escinseller, hastalik konusunda bilgili hale gelmisler ve bilinçlenmislerdir. Ayrica risk altinda olan grup tanimlamasi geçerliliğini çoktan yitirmistir. Risk, bir grubun üyesi olma ile ilgili değildir, AIDS bulasi açisindan riskli olabilecek davranislari yapma ile ilgilidir. Korunmasiz cinsel iliski ve kan ve kan ürünlerinin paylasimi bulasta önemli faktörlerdendir. AIDS bulasindan korunmak için her türlü cinsel iliskide kondom kullanmak gerekir. Ayrica AIDS, hastaliğa yakalanmis olan damardan uyusturucu madde kullanicisinin kullandiği enjeksiyonun paylasimi yoluyla da bulasmaktadir. Bulas yolu ne olursa olsun hastaliğa yakalanan insanlara yönelik olarak toplumda kimi olumsuz tutumlar gelismekte ve bunun sonucunda damgalama ve ayrimcilik meydana gelebilmektedir. Bu nedenle toplumu olusturan insanlarin AIDS konusunda bilinçlenmeleri ve var ise, olumsuz tutumlarinin ortadan kaldirilmasi gerekmektedir. Iste bu nedenlerle, ayrimciliğa ve damgalamaya maruz kalan ve AIDS’ten en fazla etkilenen gey ve lezbiyenlerin AIDS konusundaki bilgi düzeyleri ve AIDS’e yakalanan kisilere yönelik tutumlarinin neler olduğu bilimsel açidan ilgi odaği haline gelmistir. Bu çalismada toplumun bir parçasi olan ve Kaos Kültür Merkezi’ne gelen gey ve lezbiyenlerin bazi sosyodemografik özellikleri ile AIDS bilgi düzeyleri ve AIDS’e yakalanan kisilere yönelik tutumlari arasindaki iliski incelenmistir. Bu bağlamda merkeze gelen gey ve lezbiyenlerin sosyodemografik özellikleri; AIDS konusundaki bilgi düzeyleri ile AIDS’e yakalanan
kisilere yönelik tutumlarinin sosyodemografik özelliklerine göre farklilasip farklilasmadiği; ve son olarak gey ve lezbiyenlerin AIDS konusundaki bilgi düzeyleri ile AIDS’e yakalanan kisilere yönelik tutumlari arasinda bir iliski olup olmadiği belirlenmeye çalisilmistir. Arastirma kapsamina giren kisiler, cinsel yönelimlerini gey ve lezbiyen olarak tanimlamislardir. Gey ve lezbiyenlerin genelde genç olduğu, ortalama oldukça yüksek bir eğitim düzeyine sahip olduğu ve ülkemizdeki gelir dağilimina dikkate aldiğimizda göreli olarak yüksek gelir grubundan olustuğu anlasilmaktadir. Bu kisilerin yaklasik üçte ikisinin, kendilerine AIDS bulasma olasiliğinin olduğunu düsündüğü ve yarisindan fazlasinin AIDS testi yaptirdiği anlasilmistir. Arastirma kapsamina girenlerin yaklasik üçte birinin AIDS’e yakalanmis bir arkadasinin bulunduğu, büyük bir çoğunluğunun da AIDS’le yasayan bir kisiyle arkadaslik yapmaya istekli olduğu ve baskalariyla HIV/AIDS konusunda konustuğu belirlenmistir. Bu kisilerin tamaminin cinsel açidan aktif olmalarina rağmen, üçte birinin kondom kullanmadiği görülmüstür. Son olarak, bu kisilerin AIDS bilgi soru kağidindan ve tutum ölçeğinden aldiklari puan ortalamalarinin oldukça yüksek olduğu anlasilmistir. Gey ve lezbiyenlerin kimi sosyodemografik özellikleri ve HIV/AIDS’le iliskili olabilecek kimi davranislari ve yaklasimlarina göre AIDS bilgi puanlari arasinda herhangi bir farklilasmanin olup olmadiği incelenmistir. Buna göre kendilerine AIDS bulasacağini düsünenlerin, AIDS’e yakalanan bir kisiyle arkadaslik yapmaya istekli olanlarin bilgi puanlarinin, kendilerine AIDS bulasmayacağini düsünenlerden ve AIDS’e yakalanan bir kisiyle arkadaslik yapmaya istekli olmayanlardan daha yüksek olduğu anlasilmistir. Bu durum, istatistiksel açidan anlamli düzeyde yüksek bulunmustur. Ayrica AIDS bilgi puanlarinin geylerin lezbiyenlere, AIDS testi yaptiranlarin yaptirmayanlara, AIDS’le yasayan bir arkadasi olanlarin
Aids
olmayanlara, baskalariyla AIDS hakkinda konusanlarin konusmayanlara, cinsel iliski sirasinda kondom kullananlarin kullanmayanlara göre AIDS bilgi puanlarinin yüksek olduğu görülmüstür. Bununla birlikte, karsilastirilan gruplar arasinda anlamli düzeyde bilgi farkliliğinin olmadiği belirlenmistir. Ayrica, yas ve gelir ile AIDS bilgi puanlari arasinda bir iliskinin olmadiği saptanmistir. Gey ve lezbiyenlerin kimi sosyodemografik özellikleri, HIV/AIDS’le iliskili olabilecek kimi davranislari ve yaklasimlarina göre, AIDS’le yasayanlara iliskin tutum puanlari arasinda herhangi bir farklilasmanin olup olmadiği incelendiğinde; HIV/AIDS’le yasayan bir kisiyle arkadaslik yapmaya istekli olanlarin ve yüksek eğitim düzeyine sahip olanlarin disinda herhangi bir farklilasmanin olmadiği anlasilmistir. Buna göre, HIV/AIDS’le yasayan bir kisiyle arkadaslik yapmak isteyen kisiler ile eğitim düzeyi yüksek olanlarin diğer gruplara göre tutumlarinin daha olumludur. Ayrica AIDS bilgi puani ile tutum puani arasinda pozitif yönde bir iliski bulunmaktadir. Bu çalisma, sosyo-demografik özellikler açisindan Kaos Kültür Merkezi’ne devam eden kisilerin büyük bir bölümünün cinsel yöneliminin gey olduğunu, oldukça genç, eğitim ve gelir düzeyinin yüksek bulunduğunu göstermektedir. Arastirma kapsamina giren gey ve lezbiyenlerin HIV/AIDS’le iliskili olabilecek kimi davranislari ve yaklasimlari konusu ele alindiği zaman tamaminin cinsel açidan aktif olduğu hemen dikkati çekmektedir. Bu kisilerin yaklasik üçte ikisi kendilerine AIDS bulasabileceğini düsünmekte ve yarisindan biraz fazlasinin HIV/AIDS testi yaptirdiği anlasilmaktadir. Ancak kendine AIDS bulasabileceğini düsünenlerden kaçinin test yaptirmis olduğu incelendiğinde bunun olduğu anlasilmaktadir. Bir diğer ifadeyle kendisine AIDS bulasacağini düsünen ancak çesitli nedenlerden dolayi test yaptirmayan bir grup gey ve lezbiyen bulunmaktadir. Arastirma kapsamina giren gey ve lezbiyenlerin üçte birinin HIV/AIDS’le yasayan bir arkadasi bulunmaktadir. Ülkemizdeki AIDS vakalarinin sayisinin göreli olarak az olmasi ve çok azinin gey ya da lezbiyen
olmasi ile açiklanabilir. Ayrica AIDS hastaliğina yakalanan kisiler kendilerini açiğa vurmamis da olabilirler. Gey ve lezbiyenlerin çok büyük bir bölümü HIV/AIDS’le yasayan bir kisiyle arkadaslik yapabileceğini belirtmektedir. Ayrica bu kisiler baskalariyla HIV/AIDS konusunda konusmakta ve bu konuyu paylasmaktadir. Gey ve lezbiyenlerin tamami cinsel açidan aktif olmakla birlikte cinsel iliski sirasinda kondom kullanmayan önemli bir grup vardir. Bu kisilerin üçte biri cinsel iliski sirasinda kondom kullanmamaktadir.Bu durumda bu kisilerin HIV/AIDS bulasi riski tasidiği söylenebilir. Gey ve lezbiyenlerin AIDS konusundaki bilgi düzeyleri ve bilgi düzeyinin sosyo-demografik özellikler ile HIV/AIDS’e iliskin kimi davranislari ve yaklasimlari açisindan farklilasip farklilasmadiği konusu ele alinmistir. Buna göre gey ve lezbiyenlerin AIDS bilgi puani ortalamasinin 12.7 olduğu düsünüldüğünde, bunun oldukça yüksek bir puan olduğu söylenebilir. Yine ayni sekilde tutum ölçeğinden alinan puanin 110.33 olmasi gey ve lezbiyenlerin AIDS’le yasayan kisilere yönelik olarak genelde olumlu tutumlara sahip olduğu ifade edilebilir. AIDS konusundaki bilgi düzeyinin sosyo-demografik özellikler ile HIV/AIDS’e iliskin kimi davranislari ve yaklasimlari açisindan farklilasip farklilasmadiği incelendiğinde kendilerine AIDS bulasacağini düsünme, AIDS’le yasayan bir kisiyle arkadaslik yapmaya istekli olma değiskenlerinde istatistiksel açidan anlamli bir farklilik görülmektedir. Buna göre kendilerine AIDS bulasacağini düsünenlerin ve AIDS’le yasayan bir kisiyle arkadaslik yapmaya istekli olanlarin bilgi düzeylerinin yüksek olduğu anlasilmaktadir. AIDS bilgi puanlarinin geylerin lezbiyenlere, AIDS testi yaptiranlarin yaptirmayanlara, AIDS’le yasayan bir arkadasi olanlarin olmayanlara, baskalariyla AIDS hakkinda konusanlarin konusmayanlara, cinsel iliski sirasinda kondom kullananlarin kullanmayanlara göre AIDS bilgi puanlarinin yüksek olduğu görülmekle birlikte iki grup arasinda anlamli düzeyde bilgi farkliliğinin olmadiği belirlenmistir. Ayrica yas ve gelir ile AIDS bilgi puanlari arasinda bir iliskinin olmadiği da saptanmistir. Gey ve lezbiyenlerin AIDS’le yasayan kisilere yönelik tutumlari ve
tutumlarin sosyo-demografik özellikler ile HIV/AIDS’e iliskin kimi davranislari ve yaklasimlari açisindan farklilasip farklilasmadiği konusu değerlendirilmistir. Buna göre HIV/AIDS’le yasayan bir kisiyle arkadaslik yapmaya istekli olma ve eğitim durumuna iliskin değiskenler disinda herhangi bir farklilasmanin olmadiği belirlenmistir. Bir diğer ifadeyle HIV/AIDS’le yasayan bir kisiyle arkadaslik yapmak isteyen kisiler ile eğitim düzeyi yüksek olanlarin diğer gruplara göre tutumlari daha olumludur. Son olarak gey ve lezbiyenlerin AIDS konusundaki bilgi düzeyleri ve AIDS’le yasayan kisilere yönelik tutumlari arasindaki iliski olup olmadiği incelenmistir. Buna göre AIDS bilgi puani ile tutum puani arasinda pozitif yönde bir iliski bulunmaktadir. Bir diğer ifadeyle, AIDS bilgi puani arttikça AIDS’le yasayan kisilere olumlu bir tutum gelistirilmektedir. Arastirmaya katilan gey ve lezbiyenler oldukça genç bir gruptan olusmakta, gelir ve eğitim düzeyi yüksektir. Tamami cinsel olarak aktiftir ve kendilerine AIDS bulasabileceğini düsünenler oldukça yüksek düzeydedir, baskalariyla AIDS konusunda konusmaktadir, buna rağmen korunmali cinsel davranis sergilemeyenler azimsanmayacak düzeydedir. Bu nedenle HIV/AIDS bulasi açisindan risk altinda olduklari ifade edilebilir. AIDS konusundaki bilgi düzeyleri yüksektir ve AIDS’le yasayan kisilere yönelik tutumlari genelde olumludur. Bununla birlikte AIDS bilgi düzeyleri kendilerine hastaliğin bulasabileceğini düsünme ve AIDS’le yasayan bir kisiyle arkadaslik yapmaya istekli olma durumuna göre ve AIDS’e yakalanan kisilere yönelik tutumlari da AIDS’le yasayan bir kisiyle arkadaslik yapmaya istekli olma ve eğitim durumuna göre farklilasmaktadir. Son olarak arastirmaya dahil olan gey ve lezbiyenlerin AIDS konusundaki bilgileri ile AIDS’le yasayan kisilere yönelik tutumlari arasinda pozitif yönde iliski bulunmaktadir.
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 51
Escinsel Hereket
Toplumsal Cinsiyet ve Kimlik Atilim / atilima@hotmail.com
Pek çok canli gibi, insan da biyolojik açidan disi ve erkek olarak ikiye ayrilmaktadir. Ancak kadin ve erkek arasindaki farklilik yalnizca bu biyolojik ayrimdan doğmamaktadir.1 Freud kadinlik ve erkekliği üç farkli bağlamda ele alir. Freud bu tür ayrimin özellikle psikanalizde kullanildiğini ileri sürer ve bir örnekle açiklama yoluna gider. Eğer bir metin içinde libido "erkeksi" (masculine" olarak adlandiriliyorsa, özünde edilgin bir kavram olmasina karsin metinde libidonun etkinliğinden söz ediliyor demektir. Ayrimlamanin ikincisi biyolojiktir. Bu ayrim, kadinliğin ve erkekliğin sperm ve yumurta üretmesi ve bunlarin etkinliklerini sürdürebilmesi ile iliskilidir. Üçüncü ayrim ise toplumsaldir. Freud, saf erkeklik ve kadinliğin ne psikolojik ne de biyolojik ayrimlama da olmadiğini, bireyin biyolojik cinsiyeti ne olursa olsun, içinde etkinliğin ve edilgiliğin bir bilesimin var olacağini ileri sürer.2 Toplumsal cinsiyet kavrami, insani disi ve erkek olarak ayrimlayan cinsiyet kavramindan daha farkli ve kapsamli olarak, kadin ve erkek arasindaki toplumsal, kültürel, ekonomik, politik ve davranissal tüm farkliliklari içermektedir. Mac Kenzie'ye göre anilan bu farkliliklar doğumdan itibaren egemen ideoloji tarafindan güçlendirilmekte ve bu yolla etkili bir toplumsal denetim sağlanmaktadir.3 Sağduyuya dayali anlayista toplumsal cinsiyet, birey olarak insanlarin bir özelliğidir. Biyolojik belirlenimcilik terk edildiğin de bile, toplumsal cinsiyet hala genellikle toplumsal olarak üretilmis bireysel karakter kapsaminda görülür.
Toplumsal cinsiyeti ayni zamanda kollektivitelerin, kurumlarin ve tarihsel süreçlerin özelliği olarak düsünmek çok önemli bir siçramadir. Ama bu görüs yine de, tam da aykiri türde kanitlar ve deneyimler ölçüsünde gereksinilir. Tümüyle bireylerin özelliği olarak açiklanamayacak ama yine de bireylere ait özelliklerin büyük bölümünü içeren, son derece önemli toplumsal cinsiyet fenomenleri vardir. Toplumsal cinsiyetten kolektif olarak ve toplumsal pratiklerden de toplumsal cinsiyet yapili olarak söz edebileceğimiz daha kesin bir anlayisa ulasilmasi faydali olabilir.4 Toplumsal cinsiyet kavrami, anildiği gibi, bütün toplumsal kurum ve pratiklerle ilintilidir. Hartsock, farkli içsel ve dissal evrenleri, farkli iliski kaliplarini içeren sinir deneyimlerinin kadinliğin ve erkekliğin öğrenilmesine yardim ettiğini söyler. Kadin ve erkeği belli konularda kisitlayan bu sinir deneyimleri sonucu kadin kendini bağimli, erkek ise açik, belirgin ve bağimsiz olarak tanimlar. Farklilastirilmis, esitsiz ve sinir çizen toplumsal bir yapida cesaret erkeğin gereksinimi olarak algilanir. Aile devlet gibi toplumsal kurumlar bireye görmek istediği kadin ve erkek kaliplarini asilar; dayatir. Bu yolla denetim de sağlanir.5 Toplumsal cinsiyet, toplumun görmek istediği kadin ve erkek kaliplarini içermektedir. Bu normlar arasinda, kadin ve erkek rolleri, kadin ve erkeğin kendini sunum sekli; konusmasi, davranis kaliplari ve giyim kusam kodlari bulunmaktadir ve bu kaliplar ve kodlamalar toplumdan topluma farklilik göstermektedir. 6 Fred Davis, moda ve kimlik üzerine yaptiği çözümlemede toplumsal cinsiyeti de barindiran toplumsal
1
YÜKSEL, Aysun. Toplumsal Cinsiyet Olgusu Ve Türkiye'deki Toplumsal Cinsiyet Kaliplarinin Televizyon Dizilerindeki Yansimalari. Kurgu: Iletisim Bilimleri Fakültesi Yayinlari. Sayi:16; Temmuz, 1999; Eskisehir. S:67 2 A.g.e. s:69 3 A.g.e. s:70
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 52
4 CONNELL, R. W.. Toplumsal Cinsiyet ve Iktidar. Ayrinti: birinci basim; Mart, 1998; Istanbul. Çev: Cem Soydemir. s: 190 5 YÜKSEL, s:70 6 YÜKSEL, s: 70
kimliğin insan iletisimindeki her olgudan çikarsana bilineceğini vurgulamaktadir. Toplumsal kimlik derken, bazi sosyologlarin bu kavrami sinirlama eğiliminde olduğu toplumsal sinif ya da statü simgelerinden daha fazlasini kastediyorum. Giyim konusunda, ne kadar belirsiz ve anlasilmaz da olsa görmeye, dokunmaya ve kokuya iliskin, çoğunlukla belli bir tutarliliğa uygun simgeler araciliği ile bireylerin birbiri ile kurduğu iletisime konu olan her türlü benlik görünümünü bu kavramin anlami içinde düsünüyorum ben. Her durumda toplumsal kimlik kavrami, kisilerin kendi hakkinda iletmek istediği ve gerçekten ilettiği (ikisinin her zaman olmadiği açiktir) nitelikler ile tutumlari sekillenisini yansitir.7 Toplumsal ve teknolojik değisimin, yasam çevirimindeki biyolojik eksilmelerin, ütopik düslerin, zaman zaman yasanan felaketlerin etkisiyle sonsuz bir biçimlenmis içinde olan kimliklerimiz, içimizde sayisiz gerislim, paradoks, kararsizlik ve çatisma doğurur.8 Kimlik, yer aldiği toplumun modern öncesi-modern olup olmamasina göre değismektedir. Modern öncesi topluluklarin yapisal özellikler yönünden farklilasmamasi (bir kalo ile, dini bir cemaat, akrabalik grubu, asiret, vb.) nedeniyle bireylerin kimliği sayica az ve daha az değisebilir özellikler göstermektedir. Oysa modern toplumda, sayica daha çok, hareketli, çesitli (multiple), esnek bir benlik söz konusu olmaktadir. Kimlik diğerleriyle (others) ve gelistirilmis bir benlikle karsilikli olarak etkilesim sürecinde belirlenmektedir. Değisen ve çesitlenen roller, ait olunan toplumsal katmanlarin kayganliği içinde, değismekte ve giderek artan sayida kültürel kimliklerden söz etmek olasidir.9 7 DAVIS, Fred. Moda, Kültür ve Kimlik. Yapi Kredi Yaynlari: 1.baski; mayis, 1997; Istanbul. Çev: Özden Arikan. s: 27 8 A.g.e. s:28 9 ÖNÜR, Nimet. Küresellsme Uluslar arasi Iletisim: Kültürel Değisme Sürecinde Kimlikler. Kurgu: Iletisim Bilimleri Fakültesi Yayinlari. Sayi:16; Temmuz, 1999; Eskisehir. s: 322.
Escinsel Herket
Endüstri toplumlari, endüstrilesmis süreçlerin mantiğiyla standardize olan sosyal yapilarin yarattiği bir eksende ilerlediği için, sosyo-kültürel örgütlenmelerle karsi karsiya gelen bireyler, birbirinden farkli genislemis bir dünya içinde bir takim streotiplerle karsilasmakta ve onlara bağlanmak durumundadir. Standardize olmus kitlesel üretim, kitlesel bir tüketimle ve tüketimi olasi kilacak araçlarla çözümlenmektedir. Kitlesel üretim ve tüketim arttirilmasinda uzmanlarin yaraticiliklarindan yararlanilmaktadir. Medya ile yayginlastirilan tüketim kültürü, modern kentliğini profilini çizmektedir. Gereksinimler gereksinimi gideren ürünlerde "yapaylik, marka, imaj söz konusudur. Bireyler medya araciliğiyla modernitenin gerektiği" üretilen yeniye bağlanmak su anin toplumsal değerlerini takip etmekte , geçmisin yasam biçimini dislayarak, yeni kimliklere bağlanmaktadir. Modern olmanin gerektirdiği sürekli değismenin getirdiği belirsizlik, basarili rol performansini arastiran bireyleri ait olduğu sosyal sinifindan, kültürel geçmisinden ve geleneksel kimliğinden bağimsiz olarak tüketim mallarinin sembolik hiyerarsisine bağlamaktadir. Bu yolla uluslararasi mal dolasimina zemin olusturan, tüketim kültürü özümsenerek, bireyler tüketim gruplari hiyerarsisi içinde yerlerini almaktadir. Modernlesme süreci içinde küresel tüketim zevklerini paylasan tüketici kimlikleri üretilmektedir. Gündelik yasamin estetsize olmasiyla birlikte, kültürel alani, tüketim kültürü temelinde analiz etmek olasidir.10 Modernitede kimlik oldukça devingen, çok katli, kisisel, öz düsünümsel, değisme ve yeniliklere açik hale gelir. Bununla birlikte modernitede kimlik, ayni zamanda toplumsal ve Ötekibağlantilidir. Buna göre insan; bir anne, bir oğul bir Teksasli, bir Iskoç, bir profesör, bir sosyalist, bir katolik, bir lezbiyendir- ya da daha çok bu toplumsal roller ve olanaklarin bir bilesimidir.11 Moda ve yasam olanaklari değisip genisledikçe insan kimliğini seçebilir, imal edebilir- ve sonra yeniden imal edebilir. Modernite ayni zamanda Ötekince10
A.g.e. s:322 KELLNER, Douglas. Popüler Kültür Ve Postmodern Kimliklerin Insai. Doğu Bati: yil:14, sayi:15. Ankara, Mayis, 2001. s:196
yönelimliliği arttirir ancak, mümkün olan kimliklerin sayisi arttikça insan edinmek istediği kararli, muteber bir kimliğin kabul edilmesini sağlamak zorundadir.12 Türkiyeli escinsellerin kimlik edinme süreçleri sübjektif bir bakis açisiyla da olsa ele alindiğinda bahsedilen “kabul ettirilecek kimlik” escinsellik olmamaktadir. Birey baski göreceği, aci çekeceği bir kimliği kabul ettirme uğrasina girmektense, sistemin hali hazirda önüne sunduğu, kabul ettirilmesi çok daha kolay kimliklerden birisine sarilacaktir. Escinsellik sirt çantalarinin en derin yerlerinden gecenin geç vakitlerinde, sinemalarin arka koltuklarinda ortaya çikacaktir. Ancak bu ortaya çikisin kabul ettirme ile yakindan bir iliskisi bulunmamaktadir. Çünkü bireyi kabul edecek öteki artik yoktur. Birey bu noktada kendini sinirli bir sekilde var edecek, tatmin olacak ama kabul ettiremeyecektir. Ötekine kendine kabul ettirme belirli bir politik mücadeleyi de beraberin de getirmelidir. Çünkü öteki’nin varolusu da belirli bir sistemin ve politikanin sonucudur. Dolayisiyla kimliğin ötekine kabul ettirilme süreci de politikayi içinde barindirmalidir. Politika ise kamusal olandir. Iki erkeğin ya da kadinin sevismesi politika değil sadece kabul edistir. Her canli için dokunmakla baslayan bu süreç seni her seyinle kabul ediyorum anlamina gelir. Bir özgürlük/kabul ettirme mücadelesi ise bundan fazlasini ister. Artik varolmak kabul edilmek anlamina gelmemektedir. Post modern çerçeveden bakildiğinda, modern toplumlarin sürat,
11
12
büyüme ve karmasiklasmasinin alabildiğine hiz kazanmasinin bir sonucu olarak kimlik, çok daha değisken ve çok daha kirilgan hale gelir. Frankfurt okulu, Baudrillard ve diğer post modern kuramcilara göre özerk, kendini kuran özne; modern bireylerin, bir bireycilik kültürünün basarisi iken, toplumsal süreçler ve rasyonellesen, bürokratiklesen, dolayimlanan (mediatized) ve tüketicilesen bir kitle toplumu yüzünden parçalanmakta ve gözden kaybolmaktadir.13 Post modern kuramcilara göre, öznelerin kitlelerin içine patladiği, bu parçalanmis, kopuk ve süreksiz tecrübe biçimi post modern kültürün, hem öznel deneyimlerinin, hem de metinlerinin çok temel bir özelliğidir.14 Baudrillard, bireyin kimlik arayisini daha devingen bir sekilde niteler. Ona göre kimliklerin çesitliliğinden bile bahsetmek belirli bir sürekliliği ifade eder. Oysa bireyin artik bahsedilen kimlikleri tasiyacak zamani yoktur. Artik, ne arsivlerde, ne bir bellekte, ne bir geçmiste, ne de bir projede ya da gelecekte kendimize bir kimlik aramaya vaktimiz yok. Bize anlik bir bellek, ivedi bir bağlanti, bizzat an içinde kontrol edilebilecek reklam amaçli bir kimlik gerekiyor...15
13
A.g.e s:198 A.g.e. s:198 15 BAUDRILLARD, Jean. Tam Ekran. Yapi Kredi Yayinlari: Ikinci baski; Mart,2002; Istanbul. çev: Bahadir Gülmez. s: 19. 14
A.g.e s:196
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 53
Söylesi
Güner.Kuban’la Söylesi Filiz, Oyaburcu, Yesim
KAOS GL: Sizi ilk olarak 1989
yilinda “ Sevismenin Rengi ” adli lezbiyen konulu olan ve ayni zamanda otobiyografinizi anlattiğiniz kitabinizdan taniyoruz. Türkiye tarihinde, gerek özel yasamiyla ve gerekse kitabiyla out olmus ve bir ilki gerçeklestirmistiniz. Sizi ilk defa taniyacak kisiler için kendinizi tanitir misiniz? Güner Kuban: Yunanistan’in Atina sehrinde dünyaya geldiğim zaman ailem sürgündeydi. Babam Saruhan milletvekili Resit bey küçük kardesi Çerkez Ethem ile birlikte Türkiye’yi terk etmek zorunda birakilmisti. Bu nedenlerle alti aylikken annemin beni birakmak zorunda kaldiği Fransiz sör okulu Saint Joseph’den bes yasinda ayrilarak annem, ablalarim ve ağabeyimle Türkiye’ye geldim. 11 yasimda ailemden para almak gururuma dokunduğu için radyo çocuk kulübünde, tiyatroda çalistim ve el becerilerimin satisindan da para kazanarak kendi gelirimle yasamayi basardim. 14 yasimda bütün klasikleri ve filozoflari okumayi bitirmistim. Kendime dönüserek iç sesimi dinlemeye ve sinamaya karar verince, o ana kadar bana öğretilen her seyin yanlis olduğunu varsaydim. O zamana kadar edindiğim tecrübeleri ve öğrendiğim her seyi teker teker kendi mantik ve zeka süzgecimden geçirdikten sonra kendi iyi, güzel ve doğrularimi içeren felsefemi yarattim. Fakat kendi filozofim bu güne kadar bana inandiğim bir olay veya düsüncenin tersi kanitlanirsa kabul etmeye hazir olmama neden olmadi.
Parali kölelik diye tanimladiğim baskasinin buyruğunda çalismayi çok küçük yasta yasamimdan çikarip atmistim. Üzerinde yasadiğimiz planetin bile öz geçmisinde orada olmadiğini bilerek yanitsiz kalan binlerce soruyla didisirken bir yandan da dünya ve Türkiye’de gelir dağilimi ve yasam standardindaki esitsizliğe baslattiğimiz savasin umutsuzluğunun
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 54
farkinda değildim henüz... Her iyi yürekli ve sağlam beyinli insan gibi önce komünizme daha sonra sosyalizme inandim. Alman Lisesinde okurken ilk BARIS dergisinin imtiyaz sahibi yazi isleri sorumlusuydum. Alman Lisesini bitirip ayni ülkenin Stuttgart kentinde yüksek öğrenimimi tamamladiktan sonra dünyanin değisik ülkelerinde iç mimarlik mesleğimi sürdürdüm. 1954 yilinda ilk askim Bambi’yi tanidim ve onunla uzun yillar büyük bir mutluluk içinde yasadim. Ondan önceki ve sonraki gelismeleri söylesinin diğer sorularinda ve kitabimdan öğreneceksiniz, fakat yasamimi tümüyle değistiren Tonny’yi anlatmak gereğini hissediyorum. 1969 yilinda Paris’te yasarken bir hafta sonu için gittiğim Amsterdam’a gitmeye karar verdim. Hollanda hududunu geçtiğim dakikada gördüğüm ilk insana kanim isinmisti. Amsterdam’in ortalarinda kanal geçen yollarinda(gracht) gezinirken kadinlarin ve erkeklerin kendi cinslerine alici güzüyle baktiklarini izlemem Hollandalilara daha da sempati duymama neden oldu.C.O.C. adli gey kulüpte büyük askim Tonny ile tanisinca her hafta Paris’ten oraya gitmeye basladim ve sonunda Avrupa’nin en toleransli insanlarina katilmaya karar verdim. 1969’dan bu yana Hollanda vatandasiyim. Tonny’nin turizm alanindaki tecrübesi ile benim mimarliğimi birlestirerek Amsterdam’da Dam meydani yakininda yedi yapiyi birlestirerek turistik bir kompleks kurduk. Açilisina Hollanda kraliçesinin de hazir bulunduğu PORT VAN AMSTERDAM’da Hollanda’nin el sanatlarinin yapilisi sergilenip satiliyordu. Iki restoran üç bar ve bir gece kulübünün de bulunduğu bu tesislerde ödemeler özel paralarla yapildiği gibi her hafta yayinlanan gazetemiz bile vardi. Bu yillarda tüm Avrupa’da geylerin eğlendiği bar ve gece
kulüpler ikinci hatta üçüncü sinif yerlerdi. Buralarda rahatsiz olduğum için Tonny’ye geylerin bunlardan çok daha kusursuz lokalleri hak ettiklerine inandiğimi anlattim. Her seyin çok özentili olduğu, geylerin ve lezbiyenlerin sevgilileri, arkadaslari ve aileleriyle birlikte yiyip içip dans ederek eğlenebilecekleri bar, bistro ve diskotekten olusan bir kulüp açmak istediğimi söyledim. 24 ocak 1975’de HOMOLULU doğdu ve ilk günden kendini sevdirerek bütün dünyada ün saldi. 1979 yilinin Mayis ayinda her seyim Tonny hastaliklarin en kötüsü akut kan kanserine yakalandi ve doktorlar ona ve bana ayni anda alti ay en çok bir yil yasami kaldiğini söylediler. Beni ve onu doğduğumuza pisman eden birinci terapiden sonra onu tekerlekli sandalye ile Miami’deki evimize götürdüm ve dünyayi gezdirerek yasadiği acilari unutturmaya çalistim. Ona hastaliğin geri gelmeyeceği yalanini o kadar tekrar etmistim ki sonunda kendim de inanmaya basladim. Fakat tam bir yil sonra hastalik geri geldi bu defa terapi yardim edemedi. 8 temmuz 1980 de kollarimda yasama veda etti. O günden sonra gerçek mutluluğun var olduğunu unuttum. 1982 de Türkiye’deki Homofobiye karsi savasma görevini yüklenen “SEVISMENIN RENGI” adli yapitimi yayinladim. Ilkokulun son sinifindan beri yazdiğim öyküler gazete ve dergilerde yayinlaniyordu. Fakat SEVISMENIN RENGI’ni yazarken bir yazarin kolayca içine düsebileceği yapilandirma, süsleme kisaca “edebi değerler”den özellikle kaçindim.1989’a kadar yedi kere basilan bu kitap görevine basariyla ererken özel anilarimi paylastiğim kisilere yönelik duygularimi ölümsüzlestirme olanağini da sağladi. Kitabin Hollandaca baskisinda ailemin yasamak zorunda birakildiği kara kiyima da yer verebildiğimden Türkçe baskisindan çok daha kalin ve
Söylesi
anlamli oldu. Hollanda resmi TV kanali olan NOSS yasamimi, Sevismenin Rengi’ni ve Homolulu’yu içeren bir belgesel çekti. Hollanda’da en asaği 20 kere gösterilen bu belgesel bütün Avrupa TV’lerine satildi ve gey ve heteroseksüel kanallarda yayinlandi. Amsterdam’da yalniz kadinlarin girebildiği cafeler ve kadin evleri tam anlamiyla dökülüyorlardi. Bu nedenle Homolulu’nun üst katinda VictorVictoria adli yalniz kadinlar için piano bar açtim. Fakat Victor- Victoria Homolulu’nun rekabetiyle basa çikamadi. Birkaç yil sonra kapattim. Miami’nin ünlü South Beach’inde açtiğim LE CLUB adli piano bar ve restoranin açilis günü 3 Ekim “South Beach’in gey yasamina sikliği getirdiği gerekçesiyle bayram günü ilan edilmisti.. Üç kitanin en iyi aylarini evlerim ve is yerlerim arasinda, Tonnny’nin ölümünün yüreğim ve ruhumda açtiği derin yaranin acilarini çevremden saklamaya çalisarak geçiriyordum. 1996’da ilk askim ve beraber yasadiğim kadin olan Bambi’yi Yalikavak’daki evinde ziyarete geldim. Iki hafta için geldiğim Bodrum’da alti ay kalinca, “kendine burada bir ev yap” diyerek son evimin yapimina giristim ve Yalikavak’a yerlestim. Bütün bas sehirler hizla kötülesirken Amsterdam bu konuda sampiyon olmustu. Amsterdam’da gece kulübü isletmek zevk değil korkulu rüya haline geldiği için 22 yil sonra 1997’de kapattim. 22 yil süresince milyonlarca gey ve lezbiyen biseksüel ve heteroseksüelin ziyaret etmis olduğu HOMOLULU böylece tarihe karisti. Bodrum’a yerlestiğim zaman TV kanallarindaki dizilerin berbat olduğunu fark ettim. Daha iyisini yapacağima inandiğimdan birkaçi escinsel öyküler de olan senaryolar yazmaya basladim. Projemi atv’ye sattim ve çekimlere basladik. Benimle yapilan söylesilerde “bu dizide bayağilik, alaturkalik, mahallevarilik ve geri
zekalilik olmayacak” iddiasindaydim. Yönetmen Osman Sinav reyting ve escinsel öykülerin neden olacaği tepkilerin endisesiyle senaryolarimda değisiklikler yapti.. Içinde bayağilik, alaturkalik ve mahallevarilik olmayan “MAVI DÜSLER” dizisinde geri zekalilik ne yazik ki tam gaz gitti.
Simdi iki projeyle uğrasiyorum. Baskani olduğum KARYART derneğiyle Türkiye’nin ilk sanat parki KARYA ART PARK’inin kurulma asamasindayiz. Diğer projem beni çok heyecanlandiriyor, çünkü MEVLANA‘nin yasamini ve SEMS ile aralarindaki büyük aski konu alan bir Müzikal yaziyorum. Bu müzikalin Türkiye’de sahnelenmesinin imkansiz olduğunu bildiğim için Broadway’de tanidiğim yapimcilarla görüstüm, en asaği yirmi yil sahnede kalacağina inandiklarini söylediler. Su andaki yasamim bu uğrasilara ilaveten www.womenforces.org ve www.kadinkuvvetleri.com adreslerinde iki dilde yayin yapan sitemin gerektirdiği çabalarla geçiyor. Doğanin ve yaslanmanin insanlara hazirladiği tuzaklara düsmek istemediğim için, benim onayim alinmaksizin getirilmis olduğum bu planetteki yasamimi kendim noktalamak istiyorum. 2000 yilinda buza yatmaya karar vermistim, bazi nedenlerle bu tarihi erteledim fakat kararim değismedi. Kendimi kisaca tarif etmem gerekirse altmis yedi yasinda olduğu
halde kendini çoğunlukla on yedi yasinda duyumsayan, çocuklar gibi top oynayip eğlenebilen, geceleri kimlerle nereyi dağitmak istediği hesaplarini yaparken, elinden kağit, kalem ve kitap düsmeyen, beyninde durmaksizin yeni projeler üreten biriyim. En çok kiymet verdiğim değerler sevgi ve dostluktur. Yasaminizin büyük bir bölümünü yurt disinda geçirmissiniz. Lezbiyenliğinizi gizlemeden, açik yasamanizda bunun etkisi olduğunu düsünüyor musunuz? Bu soruya yanitim kesinlikle hayirdir çünkü ben Türkiye’de yasarken de escinselliğimi saklamiyordum. 1954 yilinda sevgilimle her yerde herkesten saygi görerek yasayabildiğim için, sizin yarim asir sonra out olmayi neden büyük bir marifet saymanizi da anlamis değilim. Su anda Türkiye’de yasiyorsunuz değil mi? Evet Simdilerde birçok escinsel daha rahat bir yasam sürmek için, cinsel kimliği nedeniyle yasamak zorunda kaldiği baski ve ayrimciliktan nispeten daha uzak olacağini düsündüğünden yurt disina çikmayi tercih ediyor. Siz 80’li yillarda hem Türkiye hem de yurtdisinda açik bir lezbiyen olarak böyle bir düsünceyi nasil değerlendiriyorsunuz? Kendi tercihleridir diyorum. Hollanda’da geylerin haklari tamamen korunmustur. Kanunlar iki yil beraber yasayan gey çiftleri evliymisler gibi kabul eder ve her türlü sosyal gelecekleri koruma altindadir. Bir örnek vereyim; iki yil bir kiz arkadasinizla beraber yasamissaniz kanunlar sizi evli saydiğindan ayrilirken mal paylasimina uymak zorunda kalirsiniz. Escinselliğinizi kesfettiğiniz yillarda bunu çevrenizle nasil paylastiniz, ne gibi tepkiler aldiniz? O yillarda
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 55
Söylesi
kendiniz disinda tanidiğiniz escinseller var miydi? Alman Lisesindeyken annemin uğrasilarina katildiği Kadinlari Koruma Derneğinin baskani Iffet hanimin lezbiyen olduğu kulağima çalinmisti.Fakat lisede zafiyet geçirdiğimden Bağlarbasi’ndaki prevantoryuma gönderilmistim. Bu sağlik evi öğretim üyeleri ve öğrencilere mahsustu. Orada öğretmenlerin aralarinda ve öğrencilerle olusturduklari gece yatak trafiğini ilgi ve saskinlikla izlemistim. Beni yataklarina çekmek isteyen öğretmenlerden kaçmak her gün daha zorlasiyordu. Bir gün derin ve üzgün bakisli bir kadinla gözlerimiz karsilastiğinda o kadar duygulandim ki gözlerimi ondan ayiramaz oldum. Ben Prevantoryumdan ayrildiktan sonra onu ağirlastiği için sanatoryuma nakletmisler, bana yolladiği mektubu okurken duyduğum üzüntü ve heyecan beni sarsmisti. Hemen sanatoryuma kostum, “yaklasma aktif oldum basil saçiyorum” çağrisina aldirmayarak mikrop saçan ağzindan uzun uzun öpmüstüm.. Ilk gerçek cinsel iliskim ise aramizda otuz yas fark olan Türkiye’nin sayip sevdiği bir kadin yazarimizla oldu. O unutulmaz gecenin sabahinda kendimi sorguladim ve bir gece önce yasamis olduğum duygularin nefis, estetik ve özgür kisiliğime çok daha uygun olduğu sonucuna vardim. Yeni kesfettiğim bu güzel duygular doğrultusunda kadinlari sevmeğe ve onlarla yasamaya karar vererek escinsel yasam biçimini seçtim. Fakat okul arkadasim L.E. ile sevismem bundan çok sonra oldu. Almanya’da okulda escinsel kadin ve erkekler tanidim. Sömestr tatillerinde geldiğim Istanbul’da da Sait Faik, Ismet Ay, Kornelle Melisos ve tanimadiğiniz bir çok gey ile arkadaslik ettim. 1980’lerde escinselliğiniz de basin sizinle ilgili yer alan konulardandi diye biliyoruz. Bununla ilgili olumlu olumsuz ne gibi tepkiler aldiniz? ☺ Sevismenin Rengi adli kitaptan
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 56
sonra her Türkiye’ye gelisimde havaalaninda beni bekleyen gazetecilerle baslayarak boyali ve boyasiz basin yazarlariyla söylesiler yaptim. Ilk geldiğim yilda psikiyatr ve yazarlarla toplantilar yapmistik. Alinan sonuç suydu; “Escinsellik, için için iltihap toplayarak büyüyen bir çiban gibiydi Türk toplumunda. Güner Kuran’in kitabi bu çibanin basini koparip atan nester görevini yapmistir. Ulusal bir tabuya yilginsizca karsi çikarak Türkiye demokrasisinin gelismesine de yardimci olmustur.” Yikilan her tabuyla toplum demokrasi basamağinda yükselmez mi? Türkiye’de kendi cinsini seven kadinlar birbirlerine yaklasmak istediklerinde; söze “Güner Kuran’in kitabini okudun mu?” diye basliyorlarmis o yillarda. Kitaptan da bildiğimiz kadariyla escinselliğini gizlediği için sizinle iliskisinin bilinmesini istemeyen sevgilileriniz olmus. Bir yandan açikken, bir yandan bu nedenle kapali bir yasam sürmek zorunda kaldiniz mi? Neler hissettiniz böyle zamanlarda?
Kitabimda escinselliğini saklamak isteyen kadinlar olduğunu nerden çikardiniz. Lisede sinif arkadasim olan sevgilim L.E. daha sonra çok ünlü bir yazar olduğu için benimle yasadiği
iliskiyi inkâr etmeyi tercih etti. Hatta kendi kizlari bile annelerinin utanilacak hiçbir yönü olmayan bu sevgiyi neden sakladiğini hâlâ anlayabilmis değiller. Escinselliğinizin gerek is gerek sosyal yasaminizda size karsi kullanildiği oldu mu? Is veya sosyal yasamimda escinselliğin ne faydasi ne de zarari oldu. Türkiye çapinda escinsel olduğu düsünülen ama sorular karsisinda bunu reddeden ya da gizli tutmayi tercih eden birçok taninmis isim var. Sizce bu kisilerin topluma karsi cinsel kimlikleri konusunda açik olmalari, ne gibi değisimler yaratirdi? Elbette ki çok sey değistirirdi. Bir seyi yapip da saklamanin hatta inkâr etmenin çok gurur kirici olduğuna inaniyorum. Bir insan utanacaği bir seyi neden yaptiğini hâlâ anlamis değilim. Bütün bu taninmis kendilerinden utanan korkaklar gerçek duygularini vah seçimlerini açiklasalardi, Türkiye’deki homofobinin yikilmasina çok yardim etmis olacaklardi. Sizi bu kadar cesur yapan neydi o yillarda…ask, aile, dost ve ekonomik kosullar önemli miydi, ilhaminizi nereden aldiniz? Ekonomik özgürlüğümü çok küçük yaslarda kazanmis olmam en basta gelen nedendir. Özgürlüğüm ve gururum karakterimde en önde gelen özellikler olduğu içindir, kimseden ilham almis değilim. Bildiğimiz kadariyla Amsterdam’da Homolulu adinda, escinsellerin gittiği bir gece kulübünüz var. Bize burayi anlatir misiniz? Homolulu’nun nasil kurulmus olduğunu ilk yanitta anlatmistim. Homolulu’nun bastan ayrimci olmayan bir felsefesi vardi. Escinseller çok özeni ile hazirlanmis olduğum kulüplerine sahip çiktilar ve gurur duyduklari kulüplerine anne ve babalarini hatta ninelerini getirdiler. Dünyanin bütün ülkelerinden Homolulu’da evlenmek için kadinlar geldi. Onlara mühürlü evlenme sertifikasi verirdik. “Gay Paradise” yakistirmasi yapilan Homolulu gerçekten dünyanin en ünlü, neseli,
Söylesi
toleransli eğlence merkezi olmustu. Homolulu’ya gelen lezbiyenler politik tartismalarini da orada yaparlardi. AIDS yararina yaptiğimiz gecelerde Hollanda’nin en taninmis sanatçilari hiç karsilik beklemeden siraya girerlerdi. Televizyon kanallarinda devlet bakanlari ve artistler insanlari Homolulu’ya gitmeye tesvik edecek çağrilar yapmayi görev bildiler. Homolulu Hollanda’da öyle bir anlam ve kurum oldu ki, öğretmen arkadaslarim okuldaki öğrencilerinin “büyüyünce Homolulu’ya gideceğim” dediklerini söylerlerdi. Homolulu’nun kuruculari iki kadin olduğu için önce lezbiyenlerin akinina uğradik. Gey ziyaretçilerimiz %15’i geçmiyordu. Zamanla eslerinden biri biseksüel olan çiftler dadanmaya basladilar. Yatağina veya evine ikinci bir kadinin gelmesinden hiç rahatsiz olmayan üstelik keyif alan kocalarin çoğu, esleri kendine tam uyan kadini bulduğu zaman yalniz kalmaya mahkum oldular. Homolulu’da bu türden 400’ü askin bosanmaya sahit olduk. Bunun tersi de olmadi değil, aylarca esleriyle gelen heteroseksüel erkeklerin davranislarinin değismeye basladiğina ve escinsel sevgiyi tercih etmelerine de tanik olduk. Homolulu’nun en güzel yillari hayat arkadasim ve ortağim Tonny’nin hayatta olduğu ilk bes yildir. Kalbim kirik ve çok yarali olduğundan Tonny’ciğimin ölümünden sonraki on yedi yil süresinde Homolulu’ya ayni özeni gösteremediğime simdi pisman olduğumu itiraf etmek isterim. Yurtdisinda kaldiğiniz zamanlarda Türkiye’ deki LGBT olusumlardan haberdar miydiniz? Yani, Türkiye’deki escinsel bilinçlenme, lezbiyen ve gey özgürlesme hareketi, escinsel grup ve yayinlar hakkinda bilginiz var mi? Maalesef hiç ilgilenemedim. www.kadinkuvvetleri.com adresiyle bir web siteniz var. Su anda escinsel haklari savunuculari da, kadin sorunlari için faaliyet gösteren olusumlarla iletisimlerini gelistirmekte. Kadin hareketine de yakin bir lezbiyen olarak, escinsel hareket ve kadin hareketinin özgürlük mücadelesindeki yakinliğini nasil değerlendiriyorsunuz? Önce insan, sonra kadin ve
lezbiyen değil miyiz? Kendi cinsinin haklarini korumak her kadinin en doğal görevi değil midir? Kaos GL son iki senedir bir ilki gerçeklestirdi, 1 Mayislarda ve 9 Kasim 2001 Küresellesme karsiti eylemlerde de meydanlarla yürüyerek escinsellerin sesini duyurmaya çalisti. Medyadan izlenimlerimiz ve aldiğimiz tepkilerden de adim adim ilerlediğimizi gördük. Geyler gibi lezbiyenler de yürüdü, travestiler de, transseksüeller de, gökkusaği gibiydik. Anlatmaya çalistik ; escinselliğin cinsellikten ibaret olmadiğini, cinselliğinde yatak odalarindan ibaret olmadiğini… escinseller bu toplumda ve toplumla yasiyor, yani çocuğunuz, öğretmeniniz, manaviniz, kasabiniz, hemsireniz de escinsel olabilir diye…Siz nasil değerlendiriyorsunuz mücadele yöntemlerini ve bu hareketleri? Bana yollamis olduğunuz Kaos GL dergilerini müthis beğendim. Içinde bayağilik ve porno olmayan bu kadar kaliteli bir dergi çikaranlari tebrik ediyorum. Yöntem ve aktiviteniz de çok iyi ve doğru. Yurtdisinda nasil bu örgütlenme ve escinsel organizasyonlar? Fikriniz ya da bağlantilariniz var mi? Asaği yukari sizinki gibi.
Lezbiyenler, toplumsal cinsiyetçilik nedeniyle de ciddiye alinmiyor erkek escinsellere nazaran ve tek prototip bir lezbiyen modeli olmadiğindan insanlar tanimiyor. Gençken bir kadina asik olan bir kiza merak ve gençlik, orta yasli bir kadin için de erkeklerde aradiğini bulamamis, mutluluğu yakalayamamis denebiliyor rahatlikla. Yani, kadinin kadina olan askini çok zaman medya da çarpitarak, kendine göre değistirerek, farkli sekillerde göz önüne seriyor. Sizin bu tür kayginiz oldu mu, siz nasil ifade ettiniz? Saçmalara gülmekten baska ne yapilir ki. Böyle yakistirmalarin modasi çoktaaaaaaaaaan geçti. Toplumumuzda ataerkillik ve heteroseksizmin uzantilari olarak kadin olmanin zorluklari yaninda lezbiyen olmanin zorluklari da bir o kadar tartisilmaz. Escinsel denince bile akla gelen ve anlasilan ilk kavram geylerdir, escinsel kadinlar varmis, lezbiyenlermis hiç düsünülmez ya da çok arka plandadir, görmezlikten gelinir (yine
kadin olmanin dayanilmaz hafifliği). Lezbiyenler de, simdi görünür olmak için çesitli çalismalar yapmaktalar. Siz ne düsünüyorsunuz lezbiyen görünürlüğü/görünmezliği ile ilgili?
Duygular yürekte olusur ve tensel isteklere dönüsürler. Aile ve çevresinden korktuğu için duygularinin bir bölümünü veya hepsini saklayan çocuk, okul, is ve sosyal yasaminda basarili olamaz. Duygu ve isteklerini saklayarak çifte moralli bir yasami sergileyen insanin topluma faydali olmasi beklenmez. Çağimizda toplum bize heteroseksüel bir yasam biçimi sergiler. Bu baskiya karsi çikarak, duygularimizi saklamadan onlarin bize çektiği yasami gerçeklestirebilmek için o insanin ekonomik özgürlüğü sağlayabilmis yürekli bir kisiliğe sahip olmasi gerekir.
Escinselliği ile barisamamis, hala bunu üzerlerinde ağir bir yük, çirkin bir damga olarak tasidiğini düsünerek yasayan bir çok lezbiyen/gey var. Kitapçiya gidip Kaos GL Dergisi alirken yüzleri kizaran, kimse bakmadiği sirada dergiye eline sürebilen, suç iser gibi parasini ödeyen kisiler, kendileri anlatiyorlar bu sikintilarini... Yasami boyunca lezbiyenliğini saklama gereği duymamis, hatta bunu kitaplastirmis bir kadin olarak, dergimiz araciliğiyla sesinizi duyurabileceğiniz kisilere neler söylemek istersiniz?
Her escinsel kendi ve farkli bir nedeni olduğuna inanirim. Benim nedenimse çok isyankar bir kisiliğim olmasidir. Yasadiğimiz toplum escinsel olsaydi heteroseksüel bir yasam biçimini seçeceğimden hiç süphe etmiyorum. Lezbiyenliğin utanilacak veya övünülecek bir sey olmadiğini aklinizdan çikarmayin derim. Önce ekonomik özgürlüğünüzü kazanin ve dürüst olun. Kendinizle barisik olduktan sonra istediğiniz yasam biçimini toplumun kabul edeceğini göreceksiniz. Seçtiğiniz yasam biçimini beğenmeyenlerle de beraber olmaniza hiç gerek yok.
Yasamim boyunca bana “ nasil sizin kadar cesur olabilirim?’’ diye soranlara yanitim, ‘ben kimseye danismadim’ olmustur. TESEKKÜRLER.
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 57
Üç Insan – Üç Kitap Yusuf Eradam
Üçüncü Sayfa Güzeli (Cem Mumcu, Okyanus Yayin) Sinir oldum bu kitaba. Insan ilk bakista, birinci yüzüne sinir olur mu? Olurmus demek. Birinci yüzüm hangisi? Deli mi? Ölü mü? Hayati iyi kötü idare edip gidiyorsunuz oysa. “Nasilsinz?” diye soranlara, sorma takati kalanlara, “N’assossun iste, yuvarlanip gidiyoruz,” ya da “Bildiğin gibi iste, okul–ev arasinda yaz, oku, çevir, düzelt vb.,” gibisinden yanitlar veriyoruz, ama bal gibi de biliyoruz ki bu üçüncü sayfa güzeli gibi katilimizi ariyoruz kimseye çaktirmadan, çaktirmadiğimizi sanaraktan, sandiğimizi zannetmeyi yeğleyerekten. Kitabin arka kapağina yazdiği yazida da sevgili Mario Levi kiskirtiyor okuyucuyu; içimizdeki deliye, ölüye dokunmaya, dokunmanin sonuçlarina katlanmaya çağiriyor bizi. “Katlanmak” da ne demek “Maryocum”. Insan, içindeki deliyle, zombiyle yüzlesirken dehsete de düser, pisar kalir da, ağzini da bozar, at gibi gider de it gibi döner; evet ya, döner ha döner, vortex’ini yitirmis, merkezkaç kuvveti disina kaçinca zokayi yutmus gibi divane döner ha döner (Mehmet Ulusel’in Kafadanbacaklilar’ini yaratirken bulunduğu uzamin söylemini de betimliyor sanki bu)...Katlanmak ne demek, husu içinde döner Mario’cum Levi’cim. Bin bir insanin “evine” girip içindeki deliyi, ölüyü desmek suda gördüğümüz yüze elimizi her değdirisimizde o suyun dalgalanip yüzümüzü bulandirmasindandir. Her bakis, her masal, her yeni çaba o imgeyi daha da karmasiklastirir, çünkü her isteyen ebru yapamaz. Suyun üstündeki boyaya sekil vermek için kullandiğiniz firçanin “at kili kadar sert, gül dali kadar yumusak” olmasi gerekir (demistim daha önce de). Katilini ariyor üçüncü sayfa güzeli: “Içime kimse girmedi, ben de O’nu soktum” (s.22). Tamamlandiğinda bin bir insan masali yekűnundan ilk kirk iki tanesi. Kirk iki can, kirk iki deli, kirk
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 58
iki ölü can...deli can. Tehlikeli. Yazari için, çünkü bundan sonraki deli ya da ölülerin, yani geriye kalan 959 insan masali da ayni biçemle anlatililarsa tekdüzelesir bu canlar, siradanlasir; siradan insanlarin öykülerinin siradan olmasi da sikicilasir diye endiseleniyorum. Korktuğunu belli edip de düsmani güçlü kilmamak için sesle sevisen Adim’in annesi (1), komodinin üzerindeki kağida attirdikça utanci kartonlasan adam (8), sandiktaki aynalardan en çok anasinin görünmesinden korkan katil (16), sünnetsiz yilanin getirdiği utanç yüzünden orasini diken fahise (17), içine girdiği kadinin sesini susturmak zorunda olduğuna inanan müsteri (19), heyecanla sözü takas edeyim derken at kestanesi ağacindan bedenini bir ip ucunda sallandiran adam (21), elleri coplu polislere “herkesin elindeki kendine” diyebilen “braveheart” (23), yasli adamin torununun askerliği sirasinda öldüğünü bildiren mektubu kendi doğrulari doğrultusunda okuyan çocuk (29), hangi deliğinin hangisi olduğunu kendi kendine öğrenen kiz (30), cinsel iliski sirasinda zevklendi diye karisini öldüren adam (32) bu canlardan sadece birkaçi; hepsi de aslinda baskalarinin yanlislarinin bedellerini ödeyen (33) ve lekeleriyle yasamayi (37) ya da ölmeyi (40) öğrenmis (36) bilinmeyen “soylu” trajedi kahramanlari. Okumayin bu kitabi, zaten biliyorsaniz “pervanenize kus kaçtiğini” da ondan düsmekte olduğunuzu. Çünkü bu kitap o kusu içinizde hep kendinizin büyüttüğünüzü söyleyecek, çünkü bu kitap ölüm kadar mutlak ve bir o kadar ağir gerçekleri yüzünüze vuran, kendinizi, içinizdeki kendilerinizi, disinizdaki ötekileri çirilçiplak ve bir o kadar da yalin (dil ve biçem açisindan da çirilçiplak ve öykünün kurmacaliği içinde eğlenmenize izin vermeden) gözünüzün önüne seriveriyor ve de en kötüsü katilinizin kendi içinizde olduğunu, içerlestirdiğiniz yasanti ve kisilerde yeni bir kisilikte, yani
içimizdeki deli ve ölünün üçüncü kardesinin içimizdeki katil olduğunu anlamanizi, en azindan düsünmeye baslamanizi sağlayabilir. Bu yüzden, okuyucu için de tehlikeli bir kitap. Kapaktaki güzelin baktiği uzaklara yerlesiyor bilinciniz, boğazindaki doğurgan karanlik hepimizin yadsidiği muğlak ve mutlak karanlik; bu töhmeti jiletleyesi geliyor insanin. Bitirip su kitabiyla, ya da bitirmeden, kendimi disari atmaliyim. Kara kutumu açmaya cesaretim yok. Kara kutusunu açmaya cesareti olmayan sevdiğim bir dostumla sinemaya falan gideyim bari. Ya da, içimdeki katillerle helallesip kendi üçüncü güzelimin cebindekileri birer birer suya atmasini sağlayip suyun dibine batmayanlarin ilerde bir yerdeki kuytuda birikip deltalasmasina izin vereyim ve o deltadan yeni canlar fiskirmasina çalisayim, yepyeni bir delta, yepyeni bir uterus olusturayim, yepyeni bir cenin. Hazirim, ben seviyorum içimdeki durmadan mezar eseleyen deliyi, ölüyü, katili. Birinci suratim: Ben bir mezar soyguncusuyum. Kitabin yazari bir psikiyatrist. Kadavra deltasi olustururken o kendini nasil görüyor acaba? Peki ya mezarlik bekçisi “Ne eseleyip duruyorsun mezarlari!” diye kizmaz mi ki? Mezarliktan baska eseleyecek yer mi kalmadi? Kapali kapilar yüzünden mezarlari eselenecek hale gelmis bu insanlarin kapilarini, ya da tabutlarini üstümüze kapatiyor bu kitap. Kapisiz, penceresiz kitaplar, zivanalarim benim. Bir Gamze--Bir Kustüyü Yastik (Gülseren Tuğcu Karabulut, Okuyanus) Bu öyküleri yayina hazirlamak ile (canim editörüm Deniz Koç’un yardimlariyla tabii ki) kitabi somun ekmek gibi elinde görünce neresinden isiracağini sasirmak farkli hallermis. Bunu hep hissederdim. Yazdiklarimdaki “Latife” ya da “Muhayyilemin Pinari” diye hitap ettiğim ve 1997 yilinda yitirdiğim dostum, kardesim Gülseren Tuğcu Karabulut’un öyküleri elime geçince garip bir yabancilasma geçirdim. Önce,
itiraf edeyim ki, ondan özgürlüğümü kazandiğimi düsündüm. Neden mi? Belki ona olan vefa borcumu bir türlü ödeyemedim diye düsündüğüm, ve de bu kitabin çikmasiyla bunun gerçeklestiğini sandiğim için. Ona üç kitabimi (Ask Bir Siddet Eylemidir, Kirli Kirlent, Ahkâm Vakti Tohumlari) ithaf ettikten sonra onun öykülerini de derleyip toparlayip yayina hazirlamak hem uzatilmis bir yas döneminin sonunun geldiğini belirliyordu (belki), yani esi Erol Bey’in rüyasinda gördüğü gibi Gülseren “Yeter artik, benimle uğrasmayi birakin, ben öldüm, gömün artik beni,” diyordu ya da benim içimdeki mezar kazicisi (Sylvia Plath, “Electra on Azelea Path”?) öyle demek istiyordu. Burada onun öyküleri üzerine kitaba “Sonsöz Niyetine” yazdiklarimdan farkli ne söyleyebilirim? Pek farkli bir ahkâm gelistirmek istemiyorum.Yirmi yildan fazla süren bir dostluğun son yillarinda ortaya çikan bu öyküleri sanki dostumun daktilosundan çikar çikmaz ilk kez, sonra defalarca, sonra dizerken bilmem kaç kere daha, sonra dizgiyi kontrol ederken bir kez daha, sonuç olarak neredeyse ezberleyecek kadar çok okumus olmama karsin, kitap halinde elimde görmenin saskinliği ile okuduğumda o yirmi yillik dostluğun alt metninde gizli halleri ve bir yüzümü daha gördüm. Gülseren ile dostluğumun kara kutusunu açiverdim. Özel biri giriverdi hayatima kendiliğinden. Daha hiçbir kitabi yayimlanmadan hakkinda övgü yazilmis olsun burada; içinde delisi, ölüsü bol, benim çatlak dediğim, kendini yarik diye niteleyen ve yakin geleceğimizin iyi yazarlarindan olacak dostum Gül Ebru (Turna...bu adla da yazar olunmaz ki diyor!) okulda odama geldiğinde tutusturuverdim eline Gülü Seren’in kitabini. Iki gün sonra kitapla birlikte geri geldi. Okumus muhayyilemin pinarinin öykülerini. Içine de minik kağitlar üzerine söyle yazmis Gül Ebru; sasirtti beni, hayatima dost ya da sevgili kimlikleriyle giren bütün kadinlarin yaptiği gibi: “Okumadim ki ben, kendi geldi, elime kondu. Kelebek harfi
yalniz kadinlara verilir, kanatlarinin ipeği burusurken ağlamak harfinin yerine onu koysunlar diye. Beraber uyuyacak bir uykulari olsun diye. Yalniz kadinlar kelebekler gibi ölüyorlar; yanliz kadinlar kelebekler gibi ölüyorlar. Kadinlar yanliz/yalniz kelebekler gibi ölüyorlar. Yalniz kadinlar ölürken kelebek gibi yaziyorlar. Kadinlar, ölebilmek için yaziyoruz. Erkekler yasayabilmek için yaziyorsunuz.” Benim Gülseren ile dostluğum ve yazma edimimin paylasimi için geçerli bir tani diye düsünülebilir. Ne tuhaf, Cem’in kitabini okumamisti Gül Ebru, Mario Levi’nin Cem Mumcu’nun kitabinin arka kapak yazisinda “unutulmamak, ölmemek için anlatmak,” dediğini bilmeden böyle yazmis. Cem de Mario da erkek. Gül Ebru bilmis. Sinemaya gittim, evet. Ferhan Özpetek’in Cahil Periler’ine. Yeterince cesur bulmadim filmi, hatta Mariani’nin hiç girmediği eve ilk kez girisinde kanepede ağlayisi sirasindaki ödipal yansimalar beni pek bir rahatsiz etti. Ikinci suratimdan rahatsiz oldum. Bir Gamze-Bir Kustüyü Yastik ile bağlantisini kurdum. Eve döndüğümde kitabi elime yeniden alayim ve bir kez daha okuyayim alt metinleri diye niyetlendim. Tam da bu sirada iste, öteki elimdeki bardak elimden kaydi, yere düstü. Kirilmadi. Çengelköy Defteri (Oruç Aruoba, Metis) Bu iki kitap üzerine hallerimi yazarken midem kazindi, tipki Gülseren’in cenazesinden sonra ablasinin evindeki mevlüdün ardindan sunulan yiyecekleri hepimizin henüz hayatta olduğumuzu kendimize kanitlamak istermis gibi hapir hupur midelerimize indirmemiz gibi doğal ve kendiliğinden ve de içgüdüsel dürtülerle bir barbunya pilaki konserve açtim, tabağa bosalttim ve kasiklamaya basladiktan sonra ayni derecede doğal bir içgüdüyle hocamin, pos biyiğina yandiğimin, basindan asaği “baba!” çuvalini giydirdiğim bilgemin, gururumun, kendi kustüyü yastiğima basimi son kez koymadan önce içimde çözmek ihtiyacinda olduğum muammalarin düğümlerinin kilitlerini açmama yardimci olan
kitabini açtim, usul usul okumaya basladim. Ahkâm Vakti Tohumlari’nin her bölümünün basinda onun yapitlarindan ya da çevirilerinden alintilar yapmisim. Belki hâlâ haberi yok. Kitabimi ona hâlâ ulastirmadim çünkü. Hocam da Nisan 1999 ile Kasim 2000 arasinda minik defterine yazdiklarini neredeyse aynen sunuyor. Ve ödül: Aman! Hocamin evimde bana ithaf en yazdiği iki haiku da var bu defterde. “Yusuf’a” diyor. Aynaya bakinca gördüğüm deliyi... hayir ölüyü kenara itiyorum, egom piril piril defalarca okuyorum Oruç Aruoba’nin bana ithaf ettiği bölümü; bölüm diyorum çünkü “Yusuf’tan sonra...” diye belirlemis zamani, milat gibi olmusum. Bak sen! Simdi durup dururken üç suratima bakip narsist kisilik bozukluğundan mi mustaribim yoksa diye sormamin ne alemi var ki? (Terapi Seysi imdadima yetisir mi ki?) Çengelköy’de Tuğcu’larin arka bahçesinde baslayan kendi ölümüm hakkindaki “Thanatopsis: Ölüme Dair” baslikli öykümü bitirirsem – bitirmeli miyim?— bitirirsem, Oruç hocami ben öteki tarafa geçmeden önce ziyaret ettiğim esikteki bilge olarak görecek okurlar. Acaba, hocamin ikinci haikusunda (s.93) güz aksaminda sehrin ardina giden ay ile Gülseren’in öyküsünde (s.13) nihavent pembesine gebe gökyüzünün ortasinda cildir cildir duran ay mi konusuyor Cem’in ağzindan “Ondan saklaniyorum, o benden saklanmasin diye,” (s.74) diye seslenerek de benim bu üç ayakli içebakisi yapmami sağliyor? Soru buysa, yanit ne? Kendi yüzümüzü yazmamayi daha ne kadar sürdüreceğiz. Yüzümüz ne zaman su tutacak da ebru olacak? Ilk kitap ile tikildiğim zivanamdan okuduğum öteki iki kitap ile çikiyorum. Yeni dostlarla yeni kitaplar okumam lazim. Heyhat! Mayis falan demiyormus baksaniza: “Gümüstüy muhtemelen gidici—” (s.64) Öyleyse, son vapurda hangi yüzüm yanimda olacak?
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 59
Öykü
Bulusma (2) Helen
Seni beklemek için geldiğim bu Fransiz cafesinde belki saatlerdir yalniz oturuyor ve kahve üstüne kahve, sigara üstüne sigara içiyordum. Evet artik ben de sigara içiyorum ve ciğerlerimin dumanlanmasina pek de aldirmiyorum. Belki hücrelerime sizan duman kalbimi acitan o duyguyu da biraz köreltiyor ya da ben içtiğim her sigara da seninle özdeslestiriyorum kendimi...Bilmiyorum...Tek bildiğim acinin nicedir içime çöreklendiği ve onun varliğina garip bir sekilde alismis olmam... Sana Venedik’ten hediye olarak getirdiğim içine kipkirmizi bir gül hapsedilmis olan kristal küreyi evirip çeviriyorum ellerimde...Belki birazdan senin ellerine birakacağim onu...Uzaklara kaçisimin bir isareti olarak... Sen evlenip balayina çiktiğinda çoktan bambaska boyutlara uçmustum ben...Senden, ailemden, birlikte yürüdüğümüz o sokaklardan, boğazin delici isiklarindan , martilarin kanat seslerinden kaçmistim...Ama asktan kaçamamistim...En uzak iklimlerde ...En dokunulmamis vadilerde yapayalniz soluklanirken bile yanimdaydin biliyor musun ?...Içimde...Hücrelerimde...Damarlarimday din sen...Kanimin akisindaydin...Ben biraz da sen olmustum galiba... Paris’te senin kokunu izledim güzel ve çekici Fransiz kadinlarinin ardinda...Atina’da heykellerin hüzünlü bakislarinda seni buldum...Katmandu’da saçlarina yaseminler takmis o genç kizin gülüsündeydin sen...Saçlarinin o derin kizilliğina saklanmis gölgeler gibiydi askim...Ben sana hep askla baktim ...Ama sen gözlerini kaçirdin benden... O güne kadar... Sicacik bir Ağustos aksaminda günesin tatli oksayislari altinda kalabalik bir masada balik yiyorduk...O yaz Çesme’deki yazliğinizda deliler gibi eğlenmis çocuklar gibi gülüsmüstük seninle...Sana biraz da o zaman asik olmustum belki de...Ya da hep asiktim ben de o yaz daha bir cüretkardim...Her firsatta saçlarini oksuyor, kollarimla sariyordum seni...Sen küçük bir çocuğu idare etmeye çalisan olgun abla havalarina giriveriyordun hemen...Ama eğer yalnizsak iste o zaman kizil piriltili
KAOS GL Kasim - Aralik 2002 Sayi 13 Sayfa 60
basini yavasça omzuma birakirdin ...Çekinerek ve belki de etrafi kollayarak...Yanağina dokundurduğum öpücükleri tatli bir gülüsle kabullenirdin...Iste o zaman dudaklarimi dudaklarina yaklastirirdim ama hiç öpmemistim seni...Hep o güzelim dudaklarin basladiği yerde biterdi benim öpüslerim...O güne kadar... Balik ziyafetinde öyle güzeldin ki...Gözlerim hayranlikla seni izledi bütün aksam...Uzun kizil kumral saçlarini gevsekçe toplamis, siyah çiçekli mini bir elbiseyle hafifçe pembelesmis teninin çekiciliğini iyice vurgulamistin...Opium kokusu geçtiğin her yerde büyülü bir isaret birakiyordu sanki...Seni görmekle sarhosluğum baslamisti aslinda ama balik ve raki ikilisinin de bunda etkisi oldu sanirim... Bir ara bir seyler getirmek için mutfağa gittin ben de yardim bahanesiyle arkandan...Tezgahin önünde ekmek dilimliyorken yaklastim yanina...Kokun ve saçlarinda oynasan yakamozlar iyice aklimi basimdan almisti...Uzundum senden ...Kollarimi beline doladim hafifçe aniden döndün irkilmiscesine...Ben olduğumu anlayinca gülümsedin...Gözlerin ilk kez belki de gözlerime sabitlendi...Iste o zaman...Iste o zaman...Yasak meyveyi koparmanin tutkusuyla dudaklarini yakaladi dudaklarim ve istekle... tutkuyla... Özlemle... Hirsla... Askla... Öptüm seni...Kendini bütünüyle birakmistin...Ne büyülü bir andi o...Bütünüyle benimdin...Kollarimin arasinda tuttuğum bedenin ve ruhuma değen ruhunla...Saniyeler sonra ittin beni korkuyla...Ittin ve mutfaktan firlayip masada gülüsen kalabaliğa doğru kostun... Belki de o aksam karar vermistin masanin en ucunda oturan ve sürekli sana kur yapan o hiç sevmediğin ve sürekli alay ettiğimiz adamla evlenmeye...O aksam sürekli onun saçma esprilerine gülmüs ve elini tutmasina izin vermistin... Koyu karanlik bir gölge gibi sessizlestim masada... Günler boyunca soru dolu gözlerle izledim seni...Günler boyu yanina yaklasmak için uğrastim...aramiza ördüğün o anlasilmaz duvari asmak için umutsuzca çabaladim...Ama olmadi...Hep mesguldün, hep bir isin vardi, hep
yorgundun ve yüzün hep soluktu...doğum günün geldiğinde dayanamadim ve saatlerce yağmur altinda dolasip hediye aradim sana ve sonunda elimde yaldizli kağitlarla paketlenen opium sisesiyle kapiya geldim ama zili çalamadim...sular saçlarimdan süzülüyor...Iplikleri çikmis kotumun iyice bedenime yapisip ağirlasmasina sebep oluyordu... “Delisin sen ... Delisin” içeri girdiğimde durmadan söyleniyordun...Islak saçlarima ve çamurlu postallarima aldirmadan içeri çektin beni ve annenin en sevdiği ipek kapli kanepeye oturttun telasla...Kosa kosa banyoya gitmis ve bir havli getirip saçlarimi kurulamaya baslamisken ellerimle tuttum ellerini ve yumusak bir öpücük kondurdum parmaklarina sonra havluyu çekip aldim ve kollarinda tutup seni yanima oturttum...Saskindin ...Ne yapacağini bilemeyen bir çocuk gibi masumdu bakislarin...Ürkekti...Gülümseyerek yaldizli paketi avuçlarina biraktim ve “Doğum günün kutlu olsun” dedim... Ellerin neden titriyordu o zaman anlayamamistim...Parfüm sisesini uzun süre neden elinde tuttun...Anlayamadim...Basin neden öne eğikti...Neden ayağa kalkip bilinçsizce pencereye yürüdüğünü ve aniden durup geri döndüğünü...Garip ve anlasilmaz bir tedirginliğin vardi...Bir seyler oluyordu...”Bir seyler var” dedim fisiltiyla... Tek kelime çikti ağzindan ve o zaman parça parça olduğumu hissettim...Kalbim parçalaniyordu yavas yavas ...o tek kelime her seyi değistirdi... Tek kelime... Evleniyorum ... Eylül ayinin hüzünlü ilikliğinda cafenin camindan yansiyan aksam günesinde daha bir düsseldi Istanbul...Özlemis miydim ? Kimbilir ?...Garip, anlasilmaz, gizemli, çözülmez bir bilmece gibi önümde duruyordu Istanbul...Ve sen... Bir yudum daha kahveden ve bir enfes daha sigaradan...Bilerek erken gelmistim bu bulusmaya...Eğer gelirsen içeri girisini görmek için...Ya gelmezsen !... Ya gelmezsen...
Medya
Biz Bu Filmi Görmüstük Salih Canova*
Izmir’in yerel televizyon kanallarindan birinde bir haber; haksizliğa uğramis bir escinsel, hakkini uğradiği haksizlik biçimiyle ama bir haksizlik döngüsünden siyrilamayarak geri almaya çalisiyor. Kendisini silahla yaralayan bir kisiye silah çekerek... Ancak haberi hazirlayanlar, halihazirdaki tek olumsuzluğun bu escinselin davranisi olduğu ve silah çekerek siddet saçmanin insanlarin tümüne ait bir davranis biçimi olmaktan çok escinsellere özgü bir davranis biçimi olduğu gibi, içinde bol bol escinsel ve travesti vurgusu geçen yaniltici bir haber yapiyor. Izleyicilerine haberi yansitirken, bir insanin elinde silahla orta yerde siddet saçmasindan çok, bunu bir escinselin yapiyor olmasinin bu olaya haber niteliği kazandirdiği gibi bir izlenim yaratilmaya çalisiliyor. Ne de olsa escinseller kendi anormal dünyalari içinde sürekli siddet üreten ve bu siddeti toplumun diğer kismini ve çoğunluğu olusturan masum insanlar üzerinde teröre dönüstüren bir grup hasta insandan olusuyor onlara göre. Kendilerini haberci olarak niteleyen ve halkin haberlerden haberdar olmasi gibi görünüste masum bir bahanenin ardina siğinarak kirli bir ahlak anlayisinin, gizli bir siddetin, üreticiliğini ve savunuculuğunu yapiyorlar aslinda. Bu üst orta sinif ikiyüzlü ahlakin ürettiği habercilik anlayisinda habere haber olma niteliğini kazandiran haber konusu olay değil, haber konusu olayi gerçeklestiren kisilerin kendi ahlak anlayislarinin disinda kalmis olmasi. Bunu olayda silah kullanimindan çok escinsel ve travesti vurgusu yapilmasindan anliyoruz. Oysa her seyi birbirine katip allak bullak eden bu arkadaslarimiz aslinda escinsellik ve travestilik olgularinin tanimlarindan bile birer haberci olarak bi haberler. Travestiliği escinselliğin üst noktasi gibi algiliyor ve siddet saçan kisiyi
görüntüleyene kadar haberi bir travestinin siddeti olarak verirken, yakin plan görüntülerde siddet saçan kisinin yine kendilerince basbayaği bir erkek olduğunu gördükten sonra alelacele haber yapma telasiyla escinsellikle travestilik arasinda gidip gelerek tanimliyorlar haber konusu kisiyi. Bu haberin hemen ardindan adina medya denen savas tamtamcilari müttefiklerini de bularak alelacele bir ittifak kurup bir yerlerden bize çok tanidik gelen bir senaryo yazmaya basladilar. Hani bir zamanlar bir sokak vardi, o sokakta yasayan travestiler vardi, o travestilerle ilgili arastirma yapan bir sosyolog vardi ve onlari hortumla döven bir komiser vardi. Hani o sosyolog filmin orta yerinde bombali saldiri zanlisi olarak tutuklanmis ve o sosyologla travestilerin ortak atölyesi kapatilmis orada bomba üretildiği iddia edilmisti. Hepimizin dilinin ucunda değil mi filmin adi ; hatirlamayanlar için bir ipucu daha vereyim. Hani Güngör adinda bir kadin vardi da bir yiğin vatanseverle sokaklari travestilerin serrinden temizlemeye çalisiyordu. Iste o film... Ülker Sokak!!. Izmir yerel basini, ulusal basinin Ege ekleri, Alsancak’i Koruma ve Güzellestirme Derneği, mahalle sakinleri, bir kisim vatansever yani bir önceki filmin tüm oyunculari bir araya geldi ve önceki filmin düstüğü hatalara düsmeden yeni versiyonunu çekmeye basladilar Ülker Sokak adli filmin. Bu sefer konu ayni fakat mekan farkli; yeni filmde olaylar Istanbul’da değil Izmir’de geçiyor. Çünkü yapimcilarca ilk film gisede büyük basari yakalamis, bununla da kalmayip filmdeki toplumun ahlak yapisini tehdit eden tüm karakterler Istanbul’dan temizlenmisti. Yeni çağin çağ disi Cyberglerinin görev alani Izmir olmaliydi bu sefer. Ne de olsa toplum orada da toplum tehdit orada da tehdit ve ahlak orada da ahlak! Ama dikkatli gözlerden filmin bu versiyonunda yer almayan bir unsur
kaçmadi ; tahmin ettiğiniz üzere bu filmde ilk filmdeki iyi kalpli görünümünün altinda bir canavar yatan, bomba timi Kara Melek sosyolog karakteri yok. Ve anlasilan kimsenin bu rolü oynamaya niyeti de yok. Iste benim için sorun tam da burada basliyor. Bir önceki filmi sessiz sedasiz izleyen ve gise basarisina sessizliğiyle katkida bulunmus olan herkesi buradan bu filmin gisede ayni basariyi yakalamamasi için birer iyi kalpli görünümünün altinda bir canavar yatan, bomba timi Kara Melek sosyolog olmaya çağiriyorum. Bu sefer filmin sonunda bir değisiklik olsun senaristlerce ahlaksiz addedilen karakterler kazansin istiyorum. Bu sefer ahlaksiz bir düzenin ahlaksiz savunuculari değil , ahlakli bir düzen isteyenlerin ahlaki kazansin istiyorum. Bu filmin sonunda da travestilerin sehrin muhtelif yerlerinde yok edilmesini veya yok olmasini izlemek istemiyorum. Alsancak’i Koruma ve Güzellestirme Derneği’nin birer ‘’asilari eksik köpekmis’’ gibi tanimladiği ve sehrin disinda özensizce hazirlanmis barinaklarda kimseye ‘’kuduz’’ bulastirmadan ölüme terk etmeyi planladiği travestiler ölmesin istiyorum. Bu filmde insanlik kazansin istiyorum. Insanin çağlara yayilmis yok etme kültürsüzlüğü değil, yasamin kendisi kazansin istiyorum. Ben ‘’asilari tam olan herkesi’’ bu filmi çekmeye çalisan ekibi isirmaya çağiriyorum. Aksi halde bu film hiç bitmeyecek, her yeni mekanda yeni oyuncularla baska bir versiyonunu izleyeceğimiz yeni bölümleri çekilmeye devam edilecek. *PembeüçgenIzmir Escinsel Kültür Grubu
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 61
Legato ile ITÜ KAG Ortaklasmasi Tacize Hayir! Hakan /ITÜ LEGATO
25 Ekim 2002 tarihinde ITÜlü bir arkadasimiz kampus yakinlarinda tacize uğradi. Yasanan olayin kampus içerisinde konusulmaya baslamasinin ardindan, bunun ilk vaka olmadiği, eskali belirlenen kisinin daha önce de onlarca kiz öğrenciye tacizde bulunduğu ortaya çikti. Ancak tacize uğrayan öğrenciler çesitli nedenlerden dolayi sikayetçi olmamisti. Tacizin doğallastirilmasindan ve kaniksanmasindan rahatsiz olan öğrenciler, “Tacize Karsi ITÜ Dayanismasi” adi altinda bir araya geldi ve taciz sorununu tartismaya açmak adina bir dizi eylem yapti. Kampus içerisinde tacize karsi duyarliliği artirmak için 4-8 Kasim tarihleri arasinda Maslak ve Maçka kampuslarinda masalar açildi. Kiz öğrencilerin öncelikli olarak can güvenliğinin sağlanmasi için imza kampanyasi baslatildi. Bunun yani sira 5 Kasim tarihinde Ayacağa Kiz Öğrenci Yurdu’nda, “ Taciz Nedir? Tacize
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 62
Karsi Nasil Dayanisabiliriz? baslikli sohbet toplantisi düzenlendi. 7 Kasim tarihinde ise “Tacizin Hukuki ve Psikolojik Boyutlari” üzerine söylesi düzenlendi. Söylesiye psikolog Gül Çörüs ve Kadinlara Yönelik Cinsel Iskence Bürosu’ndan Avukat Fatma Karakas katildi. Bu söylesiye Lambda Istanbul’un Siddetle Mücadele Alt Grubu SIMAG’da katildi. Söylesi öncesinde stand açan SIMAG, hazirlamis olduğu brosürü dağitti ve elindeki bilgileri ITÜ’lü arkadaslarla paylasti. 8 Kasim tarihinde ise, Tacize Karsi ITÜ Dayanismasi, Ayacağa Kampusunda yürüyüs düzenledi. ITÜ Kadin Arastirmalari Grubu, “25 Kasim Kadina Yönelik Siddete Karsi Duyarliliği Artirma ve Siddeti Kinama Günü”nde yemekhanede çiçek dağitti ve kadina yönelik siddeti bir kez daha gündeme getirdi. “Tacize Karsi Duyarsizliğa Hayir” etkinlikler sirasinda yapilan tartismalarda kadinlar ve escinsellerin yasadiklari benzer sorunlara dikkat çekildi. Kampus içerisinde ITÜ Kadin Arastirmalari Grubu ve LEGATO beraber neler yapabilir, kampus içerisinde cinselliğin politik yönünü nasil tartismaya açabilir? sorulari gündeme geldi. Ilk adim olarak, 25 Kasim “Kadinlara karsi Siddeti Kinama Günü” ile “1 Aralik Irak’ta Savas Hayir!” mitingi arasina denk gelecek sekilde, Ayacağa Kampusunda “Paragraph 175” filminin gösterimi yapildi ve “Savas ve Cinsiyetçilik “ üzerine söylesi düzenlendi. Söylesi sirasinda savas dendiğinde aklimizda neyin canlandiği üzerine konustuk. Militarizmle erkek egemen söylemin birbirlerini nasil ürettiğinden bahsettik. Sicak
çatismayla birlikte erkek egemen söylemin nasil yükselise geçtiğini, bu söylemin kadinlari ve escinselleri nasil etkilediği üzerine konustuk. Savastan anlasilmasi gerekenin bombalarin düstüğü son an olmadiğindan, siddetin her gün nasil örgütlendiğinden, tüm bunlarin sonunda silahli çatismanin patlak vermesinden bahsettik. Kafamiza bombalar düsmese bile, escinsellerin ve kadinlarin gündelik hayatta nasil siddete maruz kaldiklari hakkinda konustuk. Ayrimciliğin ve ötekilestirmenin mekanizmalarindan bahsettik. Nazi Almanya’sinda Yahudilerle ilgili ilk imanin “ Yahudiler sarimsak yer cümlesi ile basladiğini” hatirlatarak, bugün kantinde arkadaslarimiz birbirine “ibne misin oğlum sen” dediği için geylerin ve E-5’teki travestilerin öldürüldüğünü anlattik. Erkek egemen söylemin yükselise geçtiği anlarda, homofobik saldirilarin daha da arttiğini anlattik. Kadinlar ise savas sirasindaki sistematik tecavüzlerden bahsettiler. Bunun mekanizmalarini anlattilar. Silahli çatismanin olmadiği anlarda da tacize maruz kalmalarinin aramizda dolasan birkaç sapiktan kaynaklanmadiğini, tam da aslinda kendi aramizda kurduğumuz iktidar iliskilerinden kaynaklandiğini anlattilar. Filmden sonra verilen arada insanlar kendi aralarinda konusurken gerek escinsel hareketi gerekse kadin hareketini marjinalice etme eğilimi gösteriyorlardi. Söyleside bunun üzerine de konustuk. Söylesi yoluyla ITÜ çevresindeki öğrenciler escinsel harekete ve kadin hareketine karsi olusmus önyargilarini tartismaya açma firsati buldu. Umariz bu kendini yeniden değerlendirme süreci farkliliklarimizla bir arada olabilme ihtimalimizi arttirir.
‘Homosexual’ yerine OTPOTTS kullanilacak Britanya hükümeti gey topluma danistiktan sonra ‘homosexual’ sözcüğünü resmi belgelerde kullanmama karari aldi. Sözcük ilk kez Macar yazar Karl Maria Kertbeny tarafindan 1869’da kullanilmisti. Hükümetin ayrimcilik karsiti yasalarinda ‘homosexual’ sözcüğünün yerine bundan sonra OTPOTTS kullanilacak. Anlami ‘ayni cinsten kisilere yönelim’. Isviçre’de geylere evlilik haklari tanidi Isviçre kabinesince parlamentoya sunulan bir yasa tasarisina göre escinsel esler de evli çiftler gibi yasalar tarafindan taninacaklar. Lezbiyen ve gey gruplari tasariyi Zürih ve Cenevre gibi büyük kentlerde zaten varolan bir hakki tüm ülkeye yaymasi nedeniyle memnuniyetle karsiladilar. Ancak gruplar evlat edinme haklarinin eksikliğinin giderilmesi gerektiğini ekliyor. Hukukçular bu konuyu gelecek yil ele alacaklar. Adalet Bakani Ruth Metzler yollarda birbirlerine sarilan ve birbirlerini öpen ayni cinsten insanlar manzarasinin normal karsilanmasi gerektiğini söyledi. Metzler tasariyi modern ve açik bir Isviçre’ye doğru bir hosgörü günü ve adimi olarak tanimladi. Tasari escinsel çiftlere geleneksel evli çiftlerle ayni miras ve sosyal güvenlik haklarini veriyor. Isviçre’nin en kalabalik kantonu olan Zürih, escinsel çiftlere geçen Eylül’de yapilan bir referandumun ardindan yasal haklar taniyan ilk kanton olmustu. Belçika da ayni sekilde evlilik hakkini tanidi. Hintli transeksüeller trenleri durdurdu Hindistan’da transeksüeller Kalküta’da sehir-içi trenleri durdurarak, kadinlarin kompartimanlarinda yolculuk etmelerini yasaklayan karari protesto ettiler. Protestoculardan kimileri erkek organlari olmadiğini göstermek için giysilerini çikardilar. Demir yollari görevlileri ise transeksüellerin kadin
olmadiğini ve biyolojik kadinlarin transseksüellerden sikayetçi olduklarini iddia ettiler. Vietnam’da 30 gey tutuklandi Vietnam’in Ho Chi Minh kentinde 30 escinsel erkek tutuklanip, bir ‘eğitim merkezine’ gönderildiler. Suçlari bir spor merkezinin saunasinda seks yapmak. Polis sözcüsü ‘böylesi toplu escinsel edimlerin idari kurallarin ihlali olduğunu ve toplum düzenini bozduğunu’ söyledi. Isveç’te nefret suçlarina daha sert önlemler Isveç’te son bes yildaki Nazi ve irkçi suçlar iki kat artti. Isveç Bassavcisi artik bu suçlarla bas edebilmek için daha sert önlemler talep ettiğini açikladi. Bassavci sunlari söyledi: “Bunlar sadece bir baska insana duyulan nefret yüzünden islenen suçlar. Bu baska insandan nefret etmenizin nedeniyse o kisinin insan haklarina sahip olusu. Bu yüzden, bu suçlarla savasmak çok önemli.” Isveç Güvenlik Servisi, SAPO, 8.9 milyon nüfuslu bu Kuzey ulusunda nefret suçlari 1997 yilindan bugüne 2,002’den 4,284’e çikti. Suçlar içinde irksal nefreti tesvik, etnik gruplara yönelik tehditler, yasadisi ayrimcilik, politikacilara ve escinsellere karsi tehdit ve siddet yer aliyor. Amsterdam gey turistlere artik dar geliyor Bir zamanlar Avrupa’nin gey baskenti olarak anilan Amsterdam artik escinsel turistlere dar geliyor ve giderek gey turistlerin çoğunu Londra, Paris ve Berlin’e kaptiriyor. Amsterdam turist istatistikleri gey turist sayisinin son bes yilda yüzde 35 düstüğünü gösteriyor. Ancak bu rakamlar, 11 Eylül’de Ikiz Kulelere yapilan saldirilarin etkisi hesaba katilinca, bu düsüsün yüzde 50’ye vardiği hesaplaniyor. Gey gruplara göre, Amsterdam artik fazla rüküs ve küçük burjuva kent haline geldi. Uzun zaman, Hollanda’nin baskenti Avrupa’da metrekare basina en fazla gey turisti, (150)
çekmekle övünüyordu. Ingiltere’nin Rough Guide sehayat rehberi hâlâ Amsterdam’i Avrupa’nin en gey-dostu sehri olarak gösterirken, artik nefes kesen bir eğlence de sunmadiğini da ekliyor. Gece hayatinin isiltisini yitirdiğini, hatta mütevazi bile sayilabileceğini söylüyor. Yabanci geyler için Amsterdam’in çekiciliğini yitirmesinin sebebinin, sehir konseyinin sükunet ve düzen için uğrastiği ve uçlarda gezinen gey ortamin ise buna uymadiği belirtiliyor. Bu esnada diğer Avrupa kentleri ise escinsellik konusunda, gey eğlence tarzinin daha asiri yönleri de dahil, daha açik hale geldiler. Müzeleri, daha çok gezilecek yerleri ve daha kalabalik nüfuslari –ve dolayisiyla daha çok escinsel sakinleri olan– Londra ve Paris artik geylerin yeni gözde mekanlari. ILGA: Avrupa LGBT Haklarini Ciddiye Aliyor Avrupa Birliğine 2003 baharina dek kabul edilmeyi bekleyen alti aday ülkenin AB üyeliğine basvurduklari tarihte escinsel karsiti yasalari vardi. Uluslararasi Lezbiyen ve Gey Derneği (ILGA) ve ulusal escinsel gruplari buna karsilik Avrupa Parlamentosunda lobi faaliyetlerine giriserek, parlamentonun 1998 yilinda onayladiği üzere, lezbiyen ve geylerin insan haklarini yasalari ya da politikalariyla ihlal eden herhangi bir ülkenin AB üyeliğinin reddedilmesini istedi. Bunun ardindan alti aday ülkenin tamami escinsel karsiti yasalarini lağvettiler –Litvanya Eylül 2000’de, Estonya Eylül 2001’de, Romanya Aralik 2001’de, Kibris Temmuz 2002’de, Macaristan ve Bulgaristan’da Eylül 2002’de ILGA-Avrupa Yönetim Kurulu Baskani Ailsa Spindler bu konuda sunlari söylüyor: “Bu Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu’nun insan haklari politikalari ve Avrupa’nin LGBT hareketi için gerçekten tarihi bir basaridir. Uluslararasi baski olmasa on yillar gerektirecek değisiklikler birkaç yil içinde yapildi. Bu LGBT haklarinin artik Avrupa düzeyinde ciddiye alindiğini göstermekte ve bize diğer ayrimcilik alanlarini etkin bir sekilde izlemek için büyük cesaret veriyor.” Almanya’da Frengi Salgini
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 63
Alman sağlik görevlileri escinsel erkekler arasinda bir frengi salgini olduğunu bildirdiler. 2002’nin ilk yarisindaki frengi orani son yillarin iki kati olduğu ve tibbi istatistikleri derleyen bir enstitü salginin yüzde 60’inin escinseller arasinda görüldüğünü söyledi. Almanya’da 1995 ve 2000 yillari arasinda her yil 1,100 ve1,200 arasinda frengi vakasi görülürken, bu yilin ilk yarisinda 1,100’den fazla vaka bildirildi. Arastirmacilar korunmadan girilen iliski sayisinda, ilerleyen HIV tedavi yöntemleri insanlarin artik HIV virüsünü idam cezasi olarak görmemeleri nedeniyle, artis olduğunu söylüyor. Ancak prezervatif kullanimina dair eldeki veriler frengi salgininin derecesine es düsmüyor ve Almanya’da HIV vakalarinda ölçülebilir bir artis yok. Arastirmacilar bu frengi salginin erkekler arasinda korunmasiz anal iliskiden çok oral iliski kaynakli olduğu sonucuna variyorlar. Vatikan Gey Rahip Istemiyor Vatikan otoriteleri escinsel erkeklerin rahip olmasini ve rahip okullarina alinmasini yasaklayan yeni kilise yasalari üzerinde çalisiyor. Yasak belgesi fikirlerini belirtmeleri için teologlara ve dinin esaslarini belirleyen diğerlerine gönderildi. Belge Katolik öğretisi escinsellerin ‘nesnel olarak bozuk’ olduklarini kabul ettiği için, onlari rahiplikten uzak tutmanin da makul olduğunu söylüyor. Katolik doktrini gey seksi ‘doğustan seytani’, ‘sapkin’ ve ‘doğa kanunlarina aykiri’ görüyor. Kilise gebelik ihtimaline açik olmayan herhangi bir cinsel edimin ölümcül bir günah olduğunu ve eğer ölümden önce günah çikarilmazsa, kisinin ruhunu cehenneme mahkum edeceğini söylüyor. Kilisenin üreme doktrini doğum kontrolü, mastürbasyon ve oral seksi de (heteroseksüel çiftler arasinda yapilan dahil) ölümcül günahlar olarak görüyor. Paris’in Gey Belediye Baskani Biçaklandi Paris’in Gey Belediye Baskani Bertrand Delanoe Belediye Sarayinda 6 Ekim gecesi düzenlenen partide midesinden biçaklandi. Üç saatlik bir müdaheleden sonra Delangoe’nin tamamiyla iyilesmesi bekleniyor. Saldirgan Azedine Berkane adli 39 yasinda bir Müslüman. Berkane polise politikacilari ve özellikle de escinselleri sevmediğini, escinselliği
KAOS GL Aralik 2002 – Ocak 2003 Sayi 13 Sayfa 64
doğaya aykiri gören güçlü dini inançlari olduğunu söyledi. Le Monde Berkan’nin komsulariyla konustu: “Biz hepimiz burada homofobiğiz çünkü bu doğaya ve Islam’a aykiri. Müslümanlar escinsel olmaz.” Ancak Berkane’nin avukati Anna Salabi biçaklamanin sebebinin homofobi olduğuna inanmiyor. “Bu saldiri su asamada siyasi ya da homofobik bir edim olarak görülemez. Müvekkilim yoğun sikintisini gösteren tutarsiz seyler söylüyor. Tamamiyla depresyonda ve hayatini tümüyle dramatize ediyor.” Berkane’nin polise kendini satanist bir tarikat tarafindan zulmedilmis hissettiğini söylediği de bildirildi. Siyah Gençler Gey Aktiviste Saldirdi Escinseller Londra’da 1 Ekim günü dağitilan Siyah Müziği Ödüllerini En Iyi Reggae dalinda adaylar arasinda escinsellerin vurulmasi, yakilmasi ve ölene kadar dövülmesi çağrisi yapan Capelton, Elephand Man ve TOK olduğu için protesto ettiler. Bu adaylardan hiçbirisi ödül alamasa da, Outrage! grubundan gey protestocular ‘çiğlik çiğliğa homofobik bir güruh’ tarafindan saldiriya uğradilar. Saldiranlar 13-18 yas arasindaki siyah reggae müzik fanlariydi. Gey insan haklari savunucusu Peter Tatchell ‘MOTO escinsel nefretini ödüllendiriyor’ yazan bir pankart açinca, 25 kadar çoğu siyah teenage müzik fani ‘Öldürün ibneyi’ diyerek saldiriya geçip, Tatchell’i tekme, tokat ve yumrukla dövüp, üstüne bira siseleri, metal para ve çakmak firlattilar. Can güvenliklerinden endise eden gey protestocular gösteriyi birakip, polis esliğinde uzaklastilar. Tatchell olaydan sonra sunlari söyledi: “Kolektif homofobik histeri kesinlikle tüyler ürperticiydi. Bu beyaz irkçilarin 1960’larda ABD’nin güneyinde siyah haklari savunucularina yaptiklarina benziyor. Bir an için öldürüleceğimi düsündüm. O genç insanlarin gözlerindeki derin nefret korkutucuydu. Bazilari eğer ellerinde olsa beni öldürecekmis gibi bakiyordu.” Tel Aviv’den Escinsel Çiftlere Haklar Israil’in Tel Aviv kenti belediyesi 3 Ekim günü escinsel çiftlerin de heteroseksüel çiftlere taninan pek çok haktan yararlanmasina karar verdi. Bundan sonra escinsel çiftler de tüm kültürel etkinlikler, kütüphaneler, yüzme havuzlari ve sehirdeki diğer
etkinliklerde çiftlere yapilan indirimlerden faydalanabilecekler. “Tel Aviv belediyesi escinsel çiftler de dahil olmak üzere tüm çiftleri her açidan çiftler olarak kabul edecek ve onlarin da kamu hizmetlerinde evli çiftlere taninan tüm haklardan yararlanmalarini sağlayacaktir”, diyen belediye görevlileri bu avantajlarin birlikte yasayan ve birlikteliklerini yazili bir belge olarak sunan çiftler için geçerli olduğunu belirttiler. Ingiltere Geylere Evlat Edinme Hakki Tanidi Avam Kamarasi escinsel ve evlenmemis heteroseksüel çiftlerin evlat edinebileceğini onayladi. Oylama muhalefetteki bir Muhafazakâr Parti üyesinin parti liderinin tasariya itiraz etmesi üzerine istifa etmesinin ardindan yapildi. Su anda Ingiltere’de bekar heteroseksüeller ve escinseller evlat edinebiliyorlar ama bu hak evli olmayan heteroseksüel ve escinsel çiftlere taninmiyordu. Bes saatlik bir tartismadan sonra Avam Kamarasi 145’e karsi 344 oyla yasayi kabul etti ve daha önce tasariyi reddeden Lordlar Kamarasi kararini bozmus oldu. Avam Kamarasindaki oylamadan önce Muhafazakar Parti hukuk danismani John Bercow partiden istifa etti. Istifanin gelenekçiler ve yenilikçiler arasinda kalan Muhafazakâr Parti lideri Iain Duncan Smith’e yani bir darbe vurdu. Parti içindeki yenilikçiler bu oylamanin partinin artik daha kucaklayici olduğunu göstermesi açisindan bir sans olduğunu söylerken, Duncan Smith tasarinin aleyhinde oy kullanilmasini istedi. Muhafazakârlar Ingiltere’yi 1979 ve 1997 arasinda yönettiler ama anketlere göre artik fazla sağda ve modasi geçmis görülüyor. Isçi Partisinin Sağlik Komitesi baskani David Hinchlifee Lordlar Kamarasini homofobik olmakla ve çocuklar için en iyiyi gözetmemekle suçladi. Sağlik Bakani Jacqui Smith’de Isçi Partisi hükümetinin tüm evi olmayan heteroseksüel ya da escinsel çiftlerin evlat edinme haklarinin olduğunu ileri sürmediğini vurguladi. “Biz yalnizca bu çiftlerin de evli çiftlerin de yararlandiği olasi ebeveynler olarak değerlendirilme haklari olduğunu söylüyoruz.”
Kitaplığımıza gönderilen yayınlar
BİZE GELENLER
Güner KUBAN Sevişmenin Rengi 1989 Kavram ve Karmaşa kavramkarmaşa@hotmail.com
tel:03522712557 (şiir eleştiri dergisi) Uçan Haber Uçan Süpürge Kadın İletişim Bülteni www.ucansupurge.org Antalya Gökkuşağı Eşcinsel Kültür ve Dayanışma Bülteni antalyagokkusağı@yahoo.com
“ağır ol bay düzyazı” şiir dergisi www.seyirdefteri.net Münir Göle Surat Buruşturmalık 52 Metin Sel Yayıncılık 2002 Helmut Eisendle İyi ve Kötü Tanrıların Önyargılarındır Çev: Ülkü Hastürk Çitlembik Yayınları 2002 Enis Batur Bir Varmış Bir Yokmuş Sel Yayıncılık 2002
André GIDE Kadınlar Okulu Çev: Tahsin Yücel Sel Yayıncılık 2002 Pençe Anadolu Ayıları Dergisi www.anadoluayilari.com Helsinki Yurtaşlar Derneği Haber Bülteni Hyd-hcatr@yahoo.com Holy Titclamps ABD www.Holytitelamps.com Şifonreni Yayınları Şizofreni hastaları ve yakınları dayanışma derneği yayın organı Tel:03124665466 Granswurzel Revolution www.granswurzel.net Almanya Grenpepper Hollanda greenpep@info.org ILGA Bülten Uluslar arası Gey Lezbiyen Derneği yayını
William Morris Hiçbiryer' den Haberler Çev: Kerem Karaerkek Kaos Yayıncılık 2002 ILGA europe newsletter www.ilga-europe.org Out in Unison Unison'daki gey ve lezbiyen sendika üyelerinin bülteni c.towle@unison.co.uk Kara Mecmua www.mecmu-a.org The Broken Rifle (İngiltere) www.wri_ing.org LM-Lesbia Magazine Fransa Fax: 0143481179 You and Me Hırvatistan sexisbeautiful@net.tr İksir Doğa kültürü dergisi iksircevre@yahoo.com Pencere Kültür Düşün Sanat Dergisi www.penceredergisi.com
James Hatfield Şanslı Velet Çev: Ece Aydın, Çitlembik, 2002 Süreli Yayınlar İzzet Yasar Dil Oyunları Sel Yayıncılık 2002 Nuray Çiftçi Binbir Kadın Masalları Sel Yayıncılık 2002 Ekşi Sözlük Sel Yayıncılık 2002 Marcel Ayme Duvarageçen Çev: Tahsin Yücel Sel Yayıncılık 2002 Antonın Artaud Tanrı Yargısının İşini Bitirmek İçin Çev: Esra Özdoğan Sel Yayıncılık 2002 Yeşil Gazete Aylık siyasi gazete yesilgazete@yahoo.com Salah Birsel Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu Sel Yayıncılık 2002
ARTIK SU BAZLI KAYGANLAŞTIRICI VAR Her yıl 1 Aralık yakınlarında olduğu gibi, son günlerde AIDS ile ilgili haberlerde ve bu konuda yapılan etkinliklerde patlama oldu. Bunlar, kısa süre sonra unutulup konu, gündemdeki yerini kaybedecekse de son bilgiler ışığında açıklanan 1400'ü aşkın HIV ile enfekte kişi sayısı artmaya devam edecek. Bunu söylemek için kahin olmak gerekmiyor tabii ki, biz de değiliz. Ama ülkemizde AIDS ile ilgili yapılanlar bilgilendirmenin (o da her zaman doğru ve yeterli olmayan) ötesine geçemedi genel anlamda. Önemli olanın davranış değişikliği olduğunu bilen bir avuç insanın çabaları sonuç versin diye umuyoruz önümüzdeki yıllarda. Korunmak için en temel öneri olan prezervatife ulaşmanın kolaylaştırılması gerekiyor halen. Her yerde prezervatifle birlikte kullanılması önerilen "su bazlı" kayganlaştırıcı, adı var kendi yok bir şeydi. Çünkü çeşitli maddeler önerildiyse de bu amaçla üretilip pazarlanan bir şey yoktu. Su bazlı olmayan kayganlaştırıcılar prezervatife zarar verip onu etkisiz hale getirebilir. Yakınlarda piyasaya sürülen "Primeros Lubrikant", Türkiye'de bu alanda yaygın dağıtımı yapılan ilk ürün, henüz her eczanede ulaşılabilen ve marketlerde satılmayan ürün, kısa zamanda eczanelerde yerini alacak. Sprey boyunda pratik ambalajıyla (gland, act aroma ve tea tree oil olmak üzere ) üç türü olan Primerosla ilgili detaylı bilgiyi, dağıtımcı firmanın web sitesinden www.opuslimited.com veya 0 312 231 1636 numaralı telefondan edinebilirsiniz. Firmanın sloganları: “Güvenli ve keyifli cinsel yaşam için prezervatifi Primeros Lubrikant ile kullanın”. “Opus insanları yakınlaştırır”.
Eşcinsellere yönelik ilan edilmemiş savaşa da, Irak’ta savaşa da HAYIR!
KDV DAHİL 3.500.000.- TL
9 Kasım 2002 Sıhhiye Meydanı