G E Y
V E
L E Z B İ Y E N
A R A Ş T I R M A L A R I
D E R G İ S İ
KAOS GL EŞCİNSELLERİN
KURTULUŞU
HETEROSEKSÜELLERİ DE
YA Z
2 0 0 3
ÖZGÜRLEŞTİRECEKTİR
www.kaosgl.com
_Sempozyumun ardından...
_Dünyada eşcinsel hareket _Cedaw
I S S N
1 3 0 2 - 5 0 1 5
16
Fotoğraflar için Osef amca’ya teşekkürler
TEMMUZ - AĞUSTOS 2003
Iki Aylik Dergi ISSN 1302-5015 Sahibi: Ali Erol Sorumlu Yazi Isleri Müdürü: Abdurrahman Bahsisoğlu Grafik Tasarim ve Uygulama: Ulas Yilmaz, Erdem. Baski: Ayrinti Basimevi Adres: Selanik Caddesi 48/8 Kizilay - ANKARA Yazisma Adresi: Ali Özbas, P.K. 53, Cebeci/ANKARA Tel & Faks: +90-312-418-87-15 E-Mail: dergi@kaosgl.com Internet Adresi : www.kaosgl.com 16. Sayi Yayin Kurulu: Ali Ferhat, Umut Güner, Burcu Ersoy, Ali Erol, Koray
ABONELIK IÇIN Yurt içi 1 yillik (6 sayi) abone bedeli: 20.000.000.-TL. Yurt disi 1 yillik abone bedeli: 50 ya da 50 $. Please, transfer 50 or 50 $ as 1 year subscription period to the following bank account: T. Is Bankasi Mesrutiyet Subesi (ANKARA) Ali Özbas no:4213 0544328. Dekont ya da fotokopisini mutlaka Ali Özbas P.K. 53 Cebeci/Ankara adresine postalayiniz. Tek sayilik isteklerde 3.500.000.-TL’lik posta pulu gönderiniz. Tutsaklara ücretsiz gönderilir.
içindekiler KAOS GL'den ................................................................................ 2 Sempozyum Söylesisi – Irfan Aktan. ............................................ 4 Sempozyum Değerlendirmeleri .........................................– Melek Göregenli. ............................... 8 .........................................– Ayse Düzkan – Aksu Bora. ............... 9 .........................................– Murat Çelikkan – Oliver Kontny. ...10 .........................................– Buse Kiliçkaya– Aysun Yüksel. .......11 Bastan Ayağa Sempozyum – Burcu Ersoy ................................12 Çağdas Sanatlardan Marmacik Koyu’na – Onur Erol.............14 10. Maddeye Ek: Cinsel Yönelim – Ali Erol ..............................15 Bir Mitinge Uyanmak – Asli ........................................................16 Kadinlar Baris Istiyor, Hemen Simdi – Umut Güner ..................17 Savas ve Baris – Yesim Basaran .................................................18 CEDAW Sivil Toplum Forumu – Burcu Ersoy .............................20 Kadin Düsmanliği - Alevhan ........................................................24 Ikisini Birden – Ayse Düzkan .......................................................25 Ihanet ya da Aldatmak – Asli .....................................................26 Rusya’da Escinsellik – Çev. Hakan G. .......................................28 ABD’de GLB Öğrenci Altkültürü – Çev. Hakan G. ...................30 Polonyali Escinseller – Çev. Hakan G. .......................................31 Israil’de Escinseller – Sule Toktas ...............................................32 Kurtulusun Yeniden Kesfi – 2. Bölüm - Peter Drucker ................33 Kirmizi Baslikli Lubunya – Taner Torun.......................................36 Escinsel Onur Etkinlikleri – Söylesi - Ali Erol ..............................38 Deneme – Nihal - Arzu ................................................................43 Jinekologumdan Daha Çok Biliyorum - Irem ..............................46 Escinseller Üçüncü Cins Değil – Güler Emektar ........................47 Haberler ........................................................................................48
Ilân Kosullari : Arka Kapak Tam Sayfa Renkli: 750.000.000 TL Ön Iç Kapak Tam Sayfa Renkli: 600.000.000 TL Arka Iç Kapak Tam Sayfa Renkli: 500..000.000 TL Iç Sayfa Tam Siyah Beyaz: 350.000.000 TL
KAOS GL Temmuz – Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 1
Kaos GL’den merhaba, Yaz sayisi elinizde bulunuyor.
Son iki sayidir duyurduğumuz sempozyumu gerçeklestirdik. Sempozyuma emeği geçen herkesin ellerine sağlik. Dergide iki dosya belirledik. Birincisi Türkiye’de her anlamiyla bir ilk olan “Lezbiyen ve Geylerin Sorunlari ve Toplumsal Baris Için Çözüm Arayislari Sempozyumu”. Kaos GL olarak on senelik tarihimizde tas tas üstüne koyarak hayal ettiğimiz gibi bir sempozyum gerçeklestirdik. Sempozyum medyada genis yer buldu. Haberlerin yani sira Yildirim Türker’in 26 Mayis 2003 tarihli Radikal’deki yazisi ile Ayse Düzkan’in Postexpress’deki yazisi da sempozyum hakkinda genis bir değerlendirmeye yer veriyor. Sempozyumun bize ve dostlarimiza neler düsündürdü? Bu sayida genel olarak ele almakla beraber gelecek sayimizda hem sempozyumun Kaos GL sürecine kazandirdiklari ve sempozyum sonrasi Kaos GL üzerine daha ayrintili bir analiz yapmayi düsünüyoruz; bunu yaninda sempozyum katilimcilarina da sorularimizi yönelteceğiz. Sempozyumda ailelerimiz de bizimle beraberdi. Ailelerimizin bizden ne beklediği, beraber nasil mücadele edeceğimiz konusunu en azindan simdilik dergi üzerinden tartismaya açmayi düsünüyoruz. Iki günlük maraton bitti ama sempozyum çalismalari devam ediyor, sempozyum raporu sonrasinda Kaos GL’nin önünü açacak bilgiye ulasacağimizi düsünüyoruz. Sempozyum dosyasinda Irfan Aktan’in Ali Erol, Tuba Özkan ve Umut Güner’le yaptiği söylesinin yaninda, babasiyla katilimcilar arasinda bulunan Onur Erol’un bir yazisi, Sempozyum konusmacilarindan Melek Göregenli, Oliver Konty, Aksu Bora, Ayse Düzkan, Murat Çelikkan’in sempozyum değerlendirmelerini okuyabilirsiniz. Ayrica Buse arkadasla Serkan’in sempozyuma dair yazdiklari da bu sayimizda. Dünya’da Escinsel Hareket dosyasi içinde Amerika, Israil, Rusya ve Polonya’daki escinsellerin sorunlari ve mücadele yöntemlerinin yer aldiği bir dosya yer aliyor. Geçen sayimizda birinci bölümü yayinlanan “Kurtulusun Yeniden Kesfi: Lezbiyen/Gey Hareketi Için Stratejik Sorular” adli makalenin ikinci bölümünü yayinliyoruz. Nisan’da, Cedaw STK Forumu, feminist kadinlarin toplumsal barisi sağlamak için Ankara’da gerçeklestirdikleri “Baris Hemen Simdi” mitingine dair yazilari da okuyabilirsiniz. Lambdaistanbul, “Escinsel Onur Haftasi Etkinlikleri” kapsaminda bir yürüyüs ve basin açiklamasi gerçeklestirdi. Yürüyüse dair bir dizi söylesi yaptik... Kaos Kültür Merkezi’nde bu iki aylik süreç içinde sadece sempozyum çalismalari yapilmadi, bunun yaninda sempozyumdan bir hafta önce ODTÜ Bahar Senliklerinde Kaos GL olarak stand açtik. Hemen hemen her sene yasadiğimiz tatli olaylar, yanlis anlasilmalar ve tabi ki homofobik yaklasimlar gene vardi. Bahar Senlikleri’nden sözü açmisken, 25 Mayis’ta Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu’nda Bahar senliğinde de stand açtik. Kaos Kültür Merkezi etkinliklerinden kisaca söz edecek olursak, Fikret Baskaya, “Küresellesme” üzerine bir konferans verdi. Bunun yaninda “Mültecilik nedir? Süreç nasil gelisir?” konulu bir söylesiye Asam’dan sosyal hizmet uzmani Sema Buz ile Uluslararasi Af Örgütü Ankara Grubu Mülteci Koordinatörü Mehmet Demir’le beraber bir sunum gerçeklestirdiler. Cumartesi söylesileri bu geçtiğimiz iki ayda da devam etti. Escinsel kurtulus hareketinin Türk siyasalina etkisi, Sosyal hizmet etiği açisindan heteroseksüel aile kurumunda escinsellik, Kaos GL Dergisi Nisan Mayis Sayisi değerlendirme toplantisi, Kendimiz için kullandiğimiz kelimeler, Escinseller Neden 1 Mayis’a katiliyor?, insan haklari olarak gey ve lezbiyen haklari, 2002 Türkiye’de Escinsellik, Lezbiyen ve Geylerin sorunlari ve toplumsal baris için çözüm arayislari sempozyumu değerlendirilmesini yaptik. Film gösterimleri nisan – mayis – haziran aylarinda da devam etti.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 2
1 Mayis’ta yine alanlardaydik. Irak’taki sicak savasin halen kokusunu duyduğumuz zamana denk geldiği için 1 Mayis mitingi çok heyecansiz ve sönük geçti. Kaos GL Escinsellerin Sesi pankartinin yaninda bu 1 Mayis’a ayrica “Zorunlu Heteroseksüellik Insanlik Suçudur” pankarti ile katildik. Süreç içinde pankartin arkasinda bize destek vermek isteyen, bizimle beraber yürümek isteyen dostlarimiz da bizimle beraber yürüyor. “Kadinlar Baris Istiyor, Hemen Simdi” kadin mitinginde de Kaos GL pankarti ile yürüdü Kaos GL’li kadinlar. Dergi çalismalari sürerken bir yandan da Türkiyeli Escinsellerin Ankara Bulusmasi için çalisiyoruz. 12–13 Temmuz 2003 tarihlerinde yapmayi planliyoruz. Program hakkinda kisaca bilgi vermek gerekirse: “Nasil Mücadele Ediyoruz?” basliği altinda Güztanbul’da ortaya çikan metin doğrultusunda bir program olusturduk. Ilk gün “gönüllülük ve örgütlülük”, ikinci gün ise “escinsel hareketin sivil toplumla iliskisi” basliklari altinda tartismayi düsünüyoruz. Ankara’daki bulusma ile ilgili daha fazla ayrintili www.kaosgl.com adresinden ulasabilirsiniz. Yazin iki aylik süreçte hem geçen dönemde toplumsal bir hareket olarak Kaos GL’yi ve yapilan etkinlikleri, Türkiye’deki escinsellikle ilgili gelismeleri değerlendirme sürecine giriyoruz, hem de gelecek dönemde Kaos GL ve etkinlikleri planliyoruz. 15 Temmuz – 15 Ağustos tarihleri arasinda Kaos Kültür Merkezi de tatile giriyor. Bu süre zarfinda e-posta yoluyla ve web sayfamizdan bize ulasmaya devam edebilirsiniz. 15 Ağustos’tan sonra Kaos Kültür Merkezi’nde görüsmek üzere. Sevgiyle kalin. umut güner
KAOS GL Temmuz – Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 3
Kaos GL Sempozyumu
Escinsel Hareketin Bir Kilometre Tasi Lezbiyen ve Geylerin Sorunlari ve Toplumsal Baris Için Çözüm Arayislari Sempozyumu Irfan Aktan/ Bianet
Türkiye’deki escinseller olarak bir ilki gerçeklestirdiniz. Gerçekten de “lezbiyen ve geylerin sorunlari ve toplumsal baris için çözüm arayislari” sempozyumu escinsel hareket için çok önemli bir kilometre tasiydi… 23-24 Mayis’ta yaptiğiniz sempozyumu kendi aranizda nasil değerlendirdiniz… Ali Erol: Sempozyum ve sempozyum sürecindeki tartismalar sadece iki günlük bir tarihe sikisip kalmayacak.. Dolayisiyla bunun, hem escinsel özgürlük mücadelemizde hem de toplumun diğer kesimlerinde karsiliğini bulabilmesi doğal olarak zaman alacaktir. Bu anlamda bir değerlendirme için belki henüz erken. Ama sempozyumu yapma gerekçemiz, hazirlik sürecimiz ve bu süreçteki
etkilesimimizden bahsetmek fikir verebilir diye düsünüyorum.. On yildir Türkiye’li escinseller olarak kendi özgürlüğümüz için mücadele ederken ayni zamanda, özgürlüğün toplumsal bir bütünlük arz ettiğini düsündük. Toplumdaki diğer insanlarla birlikte özgürleseceğimize dair inancimizdan dolayi bunun, her kesim için geçerli bir süreç olduğunu düsünüyorum. Sempozyum sürecinde, bir danisma kurulu olusturduk. Bu danisma kurulu sadece “bilimsellik” kaygisindan ibaret değildi. Danisma kurulunda escinsel kurtulusçusundan sendikacisina, psikiyatrindan sosyologuna, akademisyeninden yazarina ve gazetecisine kadar pek çok kesimden insan bulunuyordu. Bir gazete ‘beklenen ilgiyi göremedi’ demisti sempozyum için.
Gerçekten de beklenen ilgiyi görmedi mi sempozyum? Ali Erol: Doğrusu bunu gazetede okuduğumuzda, sasiramadik bile. Çünkü escinsel bireyler olarak birbirimizi bulup bir mücadele sürecine girdiğimizde, son on bes yildir, medyanin bu yaklasimi, bu kendinden menkul yaklasimi bizi sasirtmiyor. Hem neye göre beklenen ilgiyi görmedi? Iki gün boyunca bes yüzü askin insanin sempozyuma geldiğini gördük. Ikincisi, sempozyumdaki katilimci profiline baktiğimizda, kayit formlarimizi incelediğimizde toplumun her kesiminden insan olduğunu gördük. Öğrencisinden akademisyenine, ev kadinindan isçisine ve memuruna kadar. Ayrica, belki ilginç gelecektir, medya bunu nasil atladi bilmiyorumtürbanli kadinlarina kadar çesitli katilimcilar vardi sempozyumumuzda. Ayni sekilde, konusmacilari göz önünde bulundurduğumuzda, iki gün boyunca konusma yapan, tebliğ sunan akademisyeninden diğer konusmacilara kadar çok genis bir çerçeve vardi. Bunlari göz önünde bulundurduğumuzda, sempozyumun beklenen ilgiyi gördüğünü düsünüyoruz. Tuba Özkan: Sayi olarak da bir yoğunluk vardi. Normalde sempozyumlarda bir iki oturum olur. Bes on kisi konusur ve sempozyum biter. Ama Kaos GL’nin sempozyumu, sayi olarak da içerik olarak da çok yoğun ve genisti.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 4
Kaos GL Sempozyumu Türkiye’deki escinseller olarak düzenlediğiniz sempozyumun ‘cesaretli bir girisim’ seklinde değerlendirilmesini nasil yorumluyorsunuz? Ali Erol: Aslinda bu bir yönüyle doğru. Ama bir yönüyle, ‘cesaretin’ özel olarak altini çizmek bizim açimizdan çok da anlamli değil. Çünkü bunun altinin çizilmesi hem genel olarak escinsellerin, özel olarak da Kaos GL pratiğinin aslinda görünmezden gelmesiyle de ilgili.. Söyle ki; Kaos GL grubu on yildir, dergisiyle, kültür merkeziyle 1 Mayis ve diğer toplumsal eylemlerdeki görünürlüğüyle zaten adim adim bu süreci insa etti. Dolayisiyla sempozyum bizim için de, alti aylik bir hazirliği göz önünde bulundurduğumuzda, gerçekten olağanüstü bir adim. Ama bu sürecin içinde ele aldiğimizda; “bundan doğal ne olabilir ki?” dedirtecek bir adim. Ve bu anlamda da ekstra özel cesaret gerektirecek bir sey değildi bizim için. Umut Güner: Cesaretin olduğu tek yer bana göre, Kaos GL hareketinin kendisini tartismaya açmasiydi. Kaos GL bu sempozyumda kendini tartismaya açti gerçekten. Öte yandan on yildir dergi çikartiyoruz, alanlara çikiyoruz, kültür merkezimiz var. Bunun sonucunda böyle bir adimin gelmesi zaten bekleniyordu. O yüzden ben, sempozyumun sadece cesaretin bir ürünü olduğunu düsünmüyorum. Ali Erol: Ayrica su da eklenebilir; ‘cesaret’ vurgusuyla, yapilamayacak bir seyi yapmis özel insanlarmisiz gibi gösteriliyoruz. Bence bu çok da tercih edilecek bir sey değil. Tam tersine bizim hareketimizin ve mücadelemizin ‘normal disina’ itilmesi. Ve bu toplumun esit bir parçasi olma talebimizin marjinalize edilmesi ve tekrar birey olarak beceremedikleri ötekilestirmeyi bu sefer grup olarak ötekilestirmeye çalisma amacindan besleniyor ‘cesaret’ vurgusu. Sempozyumdaki tartismalarin bir çoğunu, biz zaten on yildir yapageldik. Burada alti çizilmesi gereken nokta, bu sorunlarin adini koyarak, açikça, tüm taraflarla ve tüm öznelerle birlikte kamuoyu önünde tartisiyor olmamiz. Sempozyumun son günü, Uluslararasi Lezbiyen ve Gey Birliği Genel Sekreteri Kürsad Kahramanoğlu
sunu söyledi; “Kaos GL bu sempozyumu yapti, ama oldu bitti demesin. Aslinda zavalli Kaos GL büyük bir yük altina girdi. Çünkü artik yapmalari gereken çok daha is doğdu onlar için”... Kaos GL olarak bundan sonra neler yapacaksiniz? Ali Erol: Bu çok güzel bir nokta. Biz, sempozyumun hazirlik sürecinde akademisyenlerle ve sempozyum dolayisiyla bizimle iletisime geçen insanlarla konusurken, pek çoğuna sunu söyledik: “su tarihlerde bir sempozyum yapacağiz, ama bu iletisim iki günden ibaret kalmayacak. Biz istiyoruz ki bu sempozyumdan sonra da devam eden bir etkilesime dönüssün.” Tuba Özkan: Yani her zaman ‘siz yapin biz görelim’ mantiğindan siyrilip, hep beraber ne yapabiliriz diye tartismak gerek. Onlarin da kendilerini içine katmalari lazim. Akademisyenler veya yazarlarin da kendilerini bu sürece katmalari lazim. Sempozyumun çerçevesini de bu sekilde çizdik. Ama sempozyumda akademisyenlere yönelik elestiriler yapildi. Escinselliğin akademisyenler için bir arastirma nesnesi haline dönüstürüldüğünden yakinildi… Ali Erol: Bir iki hafta önce Istanbul Bilgi Üniversitesinde de “Escinsel Aktivistler ve Akademisyenler Bulusuyor” adi altinda bir günlük sempozyum organize edildi. Bunu Istanbul’daki escinsel aktivistler ve Bilgi Üniversitesi ortaklasa organize etti. Lambda Istanbul bunu tek basina üstlenmedi. Orada da Kaos GL kendisini tanitirken bunun altini çizmisti. Yani artik yadsinamaz bir sekilde escinsellik realitesi kendini ortaya koydu… Simdiye kadar pek çok alanda olduğu gibi escinsellik alaninda da söz ve bilgi üretimi, akademinin sinirlarlari içinde kaldi. Özellikle, escinselliğe dair söz hakkini, bilimin devraldiği dönemden itibaren, tibbin ve bunun bir
alt kolu olan psikiyatrinin daha sonra psikolojinin egemenliği alaninda oldu, bilgi üretim süreci. Kaos GL’nin düzenlediği sempozyumda escinsellik ilk defa realitenin özneleri tarafindan, bizatihi escinseller tarafindan organize edildi. Bu alanda bir söz üretilecekse, psikiyatr ve psikologlarin ya da kendini bu alanin uzmani kabul eden kisilerin kendi baslarina ve kendi bildikleri gibi değil, doğrudan özne konumunda olan escinsel bireylerle birlikte bilgi üretmek asamasina gelindi. Bu anlamda, pek çok akademik alandan ilginç tepkiler geldi. Konya Selçuk Üniversitesinden, Dicle Üniversitesine kadar pek çok üniversiteden tebliğ gönderme anlaminda bir yaklasim gördük. Bununla birlikte bazi akademisyenler sempozyumun Kaos GL tarafindan organize edilmesinden hareketle, “Oo modernlesiyoruz!” diye tepki gösterdiler. Bu girisimimizi bir had bilmezlik olarak değerlendiren akademisyenler de çikti... Sempozyum sirasinda Ayse Düzkan, escinsel hareket içinde lezbiyenlerin geylerden farkli bir konumda olduğunu savundu. Ona göre geyler hâlâ erkeklikten tam olarak kurtulamamislar ve dolayisiyla da lezbiyenlerin kadin hareketine yaklasmalari gerekiyor. Gerçekten gey ve lezbiyenlerin mücadele alanlari farkli mi? Tuba Özkan: Lezbiyenlerin kadin hareketine daha yakin olmasi gerektiği fikri, aslinda Türkiye’ye özgü bir sey değil. 1970’lerden sonra, dünyadaki ve Türkiye’deki feminist hareketle çok bağlantili. Radikal feminizmin ortaya çikmasi lezbiyenlerle birlikte oluyor. Radikal feministlerin öncüleri aslinda lezbiyenlerdir. Öte yandan 1994’te Kaos GL sürecinde bir tane lezbiyen yoktu. Ama lezbiyen yokken bile, Kaos’u lezbiyen ve gey kurulusu olarak kuruldu… Escinsel hareket içinde lezbiyenlerin geylerle birlikte hareket etmesi bence kendi varoluslari için çok önemli… Ali Erol: Ayse Düzkan’in altini çizdiği noktadan, bana öyle geliyor ki bir ideolojik önyargi da tespit edilebilir. Ben, kadinlarin, erkeklerin, feministlerin, geylerin lezbiyenlerin, Kürtlerin vs. tornadan çikmis gibi tek biçim toplumsal kategoriler olduğunu
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 5
Kaos GL Sempozyumu düsünmüyorum. Süphesiz ki ortak paydalar var. Ama bu ortak paydalari değerlendirirken dikkat etmemiz gereken bazi seyler var. Feminizmden öğrendik ki, erkek egemen bir toplumda yasiyoruz. Escinsel erkekler de bu erkek egemen kültürün içinde sekillendikleri için ayni ideolojiyi tasiyabilirler. Ama bu, escinsel erkekler için de “sonuçta erkek değil mi?” diye bir yargiyi otomatikman hakli kilmaz. Bundan dolayi “lezbiyenlerle geyler, cinsel yönelimleri disinda hiçbir ortak paydasi olmayan iki toplumsal kesim, dolayisiyla bunlar nasil yan yana durabilirler” sorusunun doğru olmadiğini düsünüyorum. Bu gün lezbiyenler tam da o erkek egemen ideolojiye karsi mücadele eden feminist heteroseksüel kadinlar arasinda barinamadiklari için geylerin yaninda yer aliyorlar. Bu gözden kaçiriliyor . Tuba, heteroseksüel feminist bir kadin olarak mesela escinsel hareketin içinde. Bu da bence iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Basinin sempozyum sürecindeki tutumuna gelelim simdi de. Sempozyumun ilk günü ile ilgili gazetelere çok farkli haberler yansidi. Mesela Sabah gazetesi, ‘gey ve lezbiyenler kapisti’ seklinde bir haber geçti…, sempozyum sirasinda ne oldu tam olarak, gerçekten böyle bir sey yasandi mi? Ali Erol. Doğrusu bu çok ucuz bir asparagasti. Bunun muhabirin sosyal zekasiyla ne kadar ilgili olduğunu, sayfa editörünün on bes yil önceden kalan basinin escinsellere yaklasimiyla ne kadar ilgili olduğunu bilemiyoruz. Çünkü bu haber, salonda izleyici olarak bulunan kadin ise, lezbiyen, erkekse, geydir noktasindan hareket ediyordu. Salonda lezbiyenlikle ilgili tartismayi açan Ayse Düzkan, bildiğimiz kadariyla heteroseksüel bir feminist. Lezbiyen değil yani. Dolayisiyla çarpitmanin disinda, teknik de bir yanlis var. Lezbiyen ve geylerin birbirine girmesi mümkün değil. Zaten Kaos GL karma bir örgüt. Lezbiyen ve geylerin olusturduğu, heteroseksüellerin ve diğer yönelimlerin de katilabildiği bir örgüt. Ve bu sempozyumu biz zaten geyler, lezbiyenler ve heteroseksüellerle birlikte organize
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 6
ettik. Bütün süreçte bir ortaklasma söz konusu. Tuba Özkan: Gazetenin ‘escinseller
bir araya geliyor’ basliği da aslinda sorunlu. Yani orada yalnizca escinseller bir araya gelmiyor ki. En azindan bir oturumu izlemis bir muhabir, bunu yazmaz. Bu ya bilinçli olarak yapiliyor ya da gerçekten bu konuda hiç bilgileri yok. Escinsellerin yaninda heteroseksüeller de oradaydi, her yönelimden insan vardi… Sempozyumda gazeteci Murat Çelikkan, basinin bu konuda eğitilmesi gerektiğini söylemisti. Basin bu konuda çok mu eğitimsiz, yoksa kasitli olarak mi çarpitma haber yapiliyor sizce?
escinseller var. Evlatlarini escinsel olduğu için baskilayan aileler var. Bunlar, televizyonda veya gazetede sunu görecekler; burada otuz kisilik bir escinsel grubu, iste su su su akademisyenle beraber, Çankaya Belediyesinde, Türkiye’nin baskentinde escinselliği tartisiyor. Bu, ailelerin de zihninde bir soru isareti yaratacaktir. Kendini yalniz hisseden, ne yapacağini bilemeyin, ‘ben sapik miyim?’ diye kendilerine soran escinseller için de çok önemli bu etkinlik. Bunu unutmamak gerekiyor. Ayni seyi, sempozyum öncesinde, ‘salona medya girsin mi girmesin mi’ tartismasinda da yasadik. Sempozyum öncesinde bunu tartistiniz mi? Umut Güner: Evet sempozyum öncesinde bunu tartistik. Ve medyanin orada bulunmasinin da bir imkan olduğu sonucuna vardik. Bunun sayesinde bir sürü escinsel bizden haberdar olacak, bir sürü escinsel ailesi
Tuba Özkan: Bence tamamen önyargilariyla haber yapiyorlar. Bugüne kadar escinsellere yönelik önyargili tutumlari, haberlerinin eksenini belirliyor. Ali Erol: Sempozyumu iki gün boyunca izleyen basin, aslinda kendi mantiğina uygun bir açik bulamadi. Açik bulamayinca da tabii çarpitarak haber yapti. Ama yine de iyi ya da kötü, sempozyum basinda yer buldu. Bu da sizin açinizdan olumlu olarak değerlendirilemez mi? Ali Erol: Bence her seye rağmen, tüm o üçüncü sayfa zihniyetine rağmen, sizin de belirttiğiniz gibi çok iyi bir gelisme yasandi. Basini bir bütün olarak iyi ya da bir bütün olarak kötü diye hiçbir zaman değerlendirmedik. Tuba Özkan: Evet aslinda elimize bu anlamda da iyi bir imkan geçti. Ileriki süreçte de bize çok faydasi olacaktir basinin. Basinla iliskileri farkli bir üslupla sürdürmek gerekiyor… Umut Güner: Basinin söyle bir önemi de var; halen Anadolu’da veya Ankara’da, Kaos Kültür Merkezinden, Kaos GL dergisinden haberdar olmayan ve kendi kendini baskilayan
bizi tanimis olacak. Çankaya Belediyesi Çağdas Sanatlar Merkezinde, iki günlük sempozyum sirasinda bazi gazetecilerin escinsellere, el ele tutusup poz vermeleri istenmisti… Umut Güner: Orada akademisyenlerle, aktivistler birlikte, escinsellerin sorunlari ve toplumsal baris için çözüm arayislari gibi ciddi bir baslik altinda sempozyum yapiliyordu. Basinin ise bizden istediği, on bes yil önceki tavrindan farksizdi. Yani “el ele tutusun ve biz de sizi çekelim” Ama biz bunu reddettik. Bunu on bes yil önce de reddetmistik. Orada sempozyumun bizatihi kendisinin haber olmasi gerekiyordu. Peki bundan sonra ‘basini bu konuda eğitmeye yönelik’ neler yapmayi planliyorsunuz?
Kaos GL Sempozyumu Ali Erol: Doğrusu bazen, acaba basin için, orta vadeli bir süreçte, ‘homofobiden arinma seminerleri’ organize edebilir miyiz diye düsündüğümüz oluyor. Ama benim kisisel inancim su ki, medyadaki bu homofobik yaklasimlarin birazi, gerçekten, ilgili gazetecilerin cehaletinden kaynaklaniyor. Öte yandan, ayni yayin grubunun ‘A’ gazetesi haber gibi haber yaparken, ‘B’ gazetesi haberi çarpitabiliyor. Ama onun disinda, basin da her sey gibi değisiyor, dönüsüyor. Iflah olmaz birkaç yaklasimi bir yana biraktiğimizda, basinin hayli ilerlediği söylenebilir. Yani durum o kadar da korkunç değil bize göre. Bu, escinsel hareketin durumundan da bağimsiz değildir zaten… Gelecek yillarda da buna benzer sempozyumlari düzenleyecek misiniz? Ali Erol: Sempozyumu ilk duyurduğumuzda, ‘sempozyumda ana konular’ basliği altinda onlarca konu belirledik. Fakat bunlarin ancak dört bes tanesini ele alabildik. Duyurduğumuz konularin çoğu, basli basina bir sempozyum konusu. Ne gibi konular mesela? Ali Erol: Örneğin ‘ergen escinsellerin psiko-sosyal sorunlari’, ‘escinsellerin ebeveynleriyle yasadiklari
sorunlar ve kirilma noktalari’ konularini ele alamadik. Bu yil, kafalarinda onlarca soru ve önyargiya rağmen pek çok arkadasimizin ailesi bu sempozyumu takip etti. Kimisi ağladi, kimisi heyecan duydu, kimisi kafasinda onlarca soruyla geri döndü. Ailelerimizin yasadiği sorunlari basli basina bir konu olarak masaya yatirmamiz ve bunu birlikte tartismamiz, ayrica ailelerimizin birbiriyle tanisarak kendi aralarinda bir örgütlenme sürecine girmesi hedeflerimizden birisi. Biz bunu bu yil hiç ele bile alamadik. Sempozyum sirasinda bir transseksüel, asil kendilerinin toplumsal baskiya maruz kaldiklarini, ancak bu sempozyumda kendi sorunlarina değinilmediğini söyledi. Hatta escinsellerin toplumsal bir sorunlarinin olmadiğini iddia etti. Benim de merak ettiğim bir seydi bu, neden sadece gey ve lezbiyenlerin sorunlari? Transseksüeller ve travestileri neden gündeme almadiniz? Ali Erol: Aslinda transeksüel arkadasimiz Oksan’in bu konuya dikkat çekmesi, sempozyumda bu konunun ele alinis sekliyle de ilgili olabilir. Çünkü sempozyumda, özellikle ikinci gün transeksüellikle ilgili iki tane tebliğ, bir tane taniklik ve ayrica tartismalar söz konusuydu. Yani bu sempozyumda
travesti ve transeksüellerin sorunlari ele alindi. Ama biz ‘gey ve lezbiyenlerin sorunlari’ derken, travesti ve transeksüelleri dislamak için bunu demiyoruz. Transeksüel arkadasimiz orada “transeksüellerin sorunlari var, gey ve lezbiyenlerin ne sorunu var ki” diyordu. Bu, taraflarin birbirini tanimamasindan ve karsilikli önyargilarin yeniden üretilmesinden de kaynaklaniyor. Çankaya Belediyesinin, talebinizi kabul ederek , Çağdas Sanatlar Merkezini hizmetinize sunmasi, resmi bir kurum olmasi itibariyla çok önemliydi gerçekten… Ali Erol: Simdiye kadar konferanslar ya da sempozyumlar, ya otellerde ya da üniversite kampuslarinda olur. Biz Çağdas Sanatlar Merkezini, yani Ankara’nin göbeğinde, toplumun her kesiminden insanin rahatça gelebileceği bir mekan olmasindan dolayi tercih ettik. Ve bize bu mekani Çankaya Belediyesi en küçük bir tereddüt göstermeden, tüm imkanlariyla sundu. Bu anlamda Çankaya Belediye Baskan yardimcisi Yüksel Isik’a ve Çankaya Belediyesine tesekkür ediyoruz. Ama Çankaya Belediyesi, bir etkinliğe mekan vermenin ötesinde, escinsellerin yaptiği bir etkinliğe mekan vermesi her anlamda önemliydi. Bu sadece medeni bir cesaret göstergesi değil, toplumun demokratik açilimi için de anlamlidir.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 7
Kaos GL Sempozyumu
Içinde ya da “üzerin”(d)e Melek Göregenli
Sempozyumu değerlendirmek benim için çok kolay değil. Zorluk, sempozyumun, bir sosyal bilimci olarak benim, sempozyuma katilmaya karar verdiğim andan sempozyumun bitimine kadar süren ve belki hayatin baska baska alanlarinda hep tekrar döneceğim bir sürece isaret etmesinden ve bu sürecin benim açimdan karmasikliği ve bir o kadar da derinliğinden kaynaklaniyor. Bir “değerlendirme” yazisi yazmam istendiğinde bu süreci benim için en iyi ifade eden seyin bu gerilim olduğunu düsündüm. Içinde ya da üzerinde – bazen disinda- geriliminden hareketle, bu sempozyumun bana ne yaptiğini anlatmak için daha çok zamana ve belki yere ihtiyacim var. Simdilik kisacik değinmelerle yetineyim.
Sempozyum, benim, bu coğrafyada bir gün özgürleseceksek hep beraber bu yolun en azindan “dil”ini kurma sürecinde en güvendiğim hareketlerden biri tarafindan yapiliyordu. Bu sempozyumun bir parçasi olmak, biçimsel olarak çok kolay gibi görünse de –desteklersiniz, hatta katilir konusursunuz, olur biter- “içinde” olmayi istediğinizde o kadar kolay değil. Bunu en iyi öğrencilerim bilir; sunumumun konusunu seçerken, sonra homofobik sakalar konusunda, neyin saka neyin ayrimcilik olduğunu birlikte anlamaya çalisirken nasil çuvalladiğimizi, kendimizi nasil bazen içimizden bazen yüksek sesle
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 8
konusarak yakaladiğimizi ya da birbirimize yakalandiğimizi gördük sempozyum sonrasinda. Ama “iyi” seyleri de paylastik, belki biktilar coskumu izlemekten. En iyi anlayabileceğim ve yok olmasi için bilgi üretebileceğim sey “homofobi”ydi, onu anlamaya çalistim ve kendi adima çok yol kat ettim.
Sosyal bilimleri, “açiklama” dolayisiyla öngörme ve dönüstürmenin bilgisine değil, farkli farkli ‘anlamalar’in bilgisine ulasmanin yollarindan biri olarak gördüğünüzde ve arastirmaciyi da incelediği olgunun disinda ya da üzerinde tarafsiz bir yerlerde, ‘değer’den ve kendi varolusunun bütün yönlerinden bağimsiz ol-a-mayan ve sosyal olgulara ancak içinden, onlarin görünüsünün bir parçasi olarak bakabilecek, etli canli, cinsiyetli biri olarak tanimladiğinizda isiniz “teorik” olarak kolay aslinda. Ama isin kendisi, hayatin kendisi gibi bundan ibaret değil. Sempozyumda “heteroseksüel” olmayan cinsel yönelimlerin maddeler halinde dizi dizi anlatildiği –amaç bunlarin patoloji olmadiğinin anlatilmasi bile olsa, yani bir iyi niyet içerse de- nasil olduğu, neler olduğu, kimlere olduğu, vs. bildirileri izlerken, en hafifinden “tuhaf” hissettim, iktidarin dilinin alenen hissedildiği bazi bildirilerde ise “asağilanmis” hissettim. Ruhumda, bedenimde neler olduğunu, nasil olduğunu ve bunun benim için iyi mi kötü mü olduğunu bana da hep birileri anlatiyor (mu?) Sosyal bilimlerin
“istenen, bilinir ve hizaya getirilebilir bir insan insa etme süreci” olarak anlasildiği durumlarda, cinsel yönelimlerimiz ne olursa olsun ayni yerde miyiz? Kendi imkan ve imkansizliklarimizdan ve haz’dan çok uzakta bir yerde. Bu noktada iste tam içeriye girebileceğim bir yer vardi, onu buldum. Kendi adima çok sey yasadim, öğrendim, her sey hakkinda, “hakiki” olan çok sey vardi orada. Eğer teknik bir değerlendirme yapmam istenirse, hayatinin son 15 yili kongre kongre gezmis ve bir sürü kongre düzenlemis biri olarak –yani sözüme güvenin diye yaziyorum bunlari, “uzman” görüsüsöyleyebilirim ki neredeyse hiç aksaklik yoktu. Zaman konusundaki kaymalar doğaldir, hatta bazen gerekiyorsa iyidir de; yani konusulanlar anlamliysa. Benim bildirim için kisa zaman kaldi ama olsun ben baska zaman da anlatirim derdimi; zaten o kadar heyecanliydim ki söyleyeceklerimi toparlayamadim bile.
Dilek ve öneriler olur ya bir de, tek bir dileğim var: Bir dahaki sefere lütfen pembe elbisemin bana ve bilmem belki birilerine daha çok görünebileceği aksamlar rica ediyorum, bosa gitti gül gibi elbisem. Daha çok bize benzer aksamlar olabilir mi? Ama sakin güzelim yemekleri, o harika içkiyi, balkonu unuttuğum sanilmasin. Ne diyeyim arkadaslar baska? Elinize sağlik. Bir daha yapin ve ben yine geleyim...
Kaos GL Sempozyumu
“Sonbaharda, hava serinleyip herkes evine ve siyasete döndüğünde bu konuda bir miting patlatsak” Ayse Düzkan
Uğrastiğimiz konu ne kadar zengin ve karmasiksa, araç ve yöntemlerimizin de o kadar zengin ve karmasik olmasi gerekiyor. Ankara’daki, "Gey ve Lezbiyenlerin Sorunlari" üst baslikli sempozyumu bu açidan çok basarili bulduğumu belirterek baslamak istiyorum. Çünkü, örneğin hem doğrudan tanikliğa, hem bilimsel tahlile yan yana yer açilmisti programda. Siyaset üzerine yapilan tartismalar, bazen kelimenin olumlu anlamiyla güncel, bazen de yine kelimenin olumlu anlamiyla ütopikti. Sahsen gözüme batan bazi seylerin -farkli görüsler ve elestiri konusunda gerekmediği kadar kirilgan ve bunun tabii bir sonucu olarak kirici olmak- sempozyumun hemen ardindan yapilan değerlendirmelerde dillendirildiğini duymak da iç rahatlaticiydi. Daha önce duymadiğim birçok seyi duyma firsatini buldum. Iyiydi yani. Bilirsiniz, böyle değerlendirme yazilarini temennilerle bitirmek âdettendir. Ben de eksik kalacak
değilim. Içerikteki bu zenginliğin, gelecek yillarda, toplanti biçimlerinin zenginlestirilmesiyle tamamlanabileceğini düsünüyorum. Daha fazla insanin tanikliklariyla katkida bulunabileceği atölyeler, herkesin, kendisini tanitacaği ve konusulanlara katkida bulunabileceği daha katilimci tekniklerle düzenlenmis
forumlar ilk aklima gelenler. Sirf böyle seyler yapilsin demiyorum ama bunlar da yapilsa iyi olur sanki. Son olarak, bir sey daha önermek istiyorum. Ankarali travesti ve transeksüel arkadaslar balyoz timinin "çalismalarindan" bahsettiler.
Dinlemeyenler ve duymamis olanlar için kisaca özetleyeyim; gelistirilmis bir Hortum Süleyman vakasi. Travesti ve transeksüellere yönelik siddetin, ciddi bir kampanya konusu olabileceğini ve hatta olmasi gerektiğini düsünüyorum. Önümüzdeki nispeten sakin yaz aylarini bununla geçirsek, Istanbul-Ankara esgüdümlü bir seyler yapsak. Çarpici bir el ilani, çarpici bir afisle baslanabilir; örnek olsun diye söylüyorum. “Onlara fuhustan baska yol birakilmiyor, onlarin müsterileri sizin erkekleriniz, onlar sizin vergilerinizle dövülüyor, oğlunuz onlardan bir kiz olsaydi ne hissederdiniz? Travesti ve transeksüellere yönelik siddete karsi çikalim”, gibi bir seyler. Ve esas önemlisi, sonbaharda, hava serinleyip herkes evine ve siyasete döndüğünde bu konuda bir miting patlatsak. Hemen olmaz demeyin, kadinlarin ilk mitinginde de böyle denmisti, sonra oldu. Sempozyum bana bunlari düsündürdü.
“Bunlari Bos ver, Ne Haber Asktan?” Aksu Bora
Kaos GL sempozyumunun olduğu günler hayatim biraz karisik olduğu için pek az konusmayi dinleme sansim oldu. Neyse ki konusmalar kitap olarak yayinlanacak da okuyabileceğiz. sGenel hava ile ilgili dikkatimi çeken bir iki noktadan bahsedebilirim yalnizca. Katilimin hem niteliksel hem de niceliksel olarak bu kadar yüksek olacağini beklemiyordum. Hos bir sürpriz oldu. Escinsellerin kendilerinin konusup kendilerinin dinlediği bir toplanti olmadi; bu da güzeldi. Yüzeysel bir izlenim mi bilmiyorum, erkek escinsellerin ağirliği hissediliyordu. Kadin escinsellerin nerelerde olduklarini merak ettim.
Cinsiyeti çok fazla, cinselliği pek az konusan bir feminist hareketin üyesi olarak, kadinliğin ve erkekliğin bu kadar ask üzerinden tanimlanmasini, odağin cinsellik, haz ve arzuda olusunu önemli buldum. Acaba böyle bir odaklanmanin politik sonuçlari neler oldu, oluyor diye düsündüm.
memnun olduğum bir toplantiydi. Iyi bir baslangiç oldu.
Sonuç olarak katilmaktan
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 9
Kaos GL Sempozyumu
“Escinsellerin mücadelesinin Türkiye`de kimlikler mücadelesinin de bir parçasi olduğu açik“ Murat Çelikkan
KAOS GL`nin Ankara`da iki gün boyunca gerçeklestirdiği sempozyum bir ilk de olduğu göz önünde bulundurulursa bence çok basariliydi. Ilk dememin nedeni, bu tema etrafinda çesitli toplanti ve sempozyumlar yapilmis olmasina rağmen bu, gey ve lezbiyenlerin bizatihi kendileri tarafindan gerçeklestirilen ilk sempozyumdu. Hem bağlanti kurulan kisilere hem de kamuoyuna karsi escinsel kimlikle ortaya çikmak ve onlari escinsellerin düzenlediği bir toplantiya çağirmak açisindan önemliydi. Gerek tebliğ sunanlarin gerekse katilimcilarin sadece gey lezbiyen, transeksüel ve
biseksüeller arasindan seçilmemis olmasinin escinsel hareketin kimlik mücadelesi açisindan da önemli olduğuna inaniyorum. Basinin sempozyuma yaklasimi açisindan da beklenen oldu. ‘Öteki’ üzerine düsünmeyen ama basindaki sunumlari kliseler ve ötekilestirme üzerine kuran medya anlayisi sempozyumla ilgili haberlerde egemen oldu. Sempozyuma katilan ve görüs almak istedikleri insanlara ‘siz escinsel olarak...’ cümlesiyle baslayan sorular yönelten iyi niyetli muhabirler de isin cabasi. Escinsellerin mücadelesinin Türkiye`de kimlikler mücadelesinin de bir parçasi olduğu açik. Bu nedenle, bu mücadelenin kendi özgül kaynak ve
mücadele alanlarinin yani sira baska kimlik mücadeleleriyle de bağlantisinin kurulmasi gerekiyor. Sempozyumda bu çaba da vardi. Bu tür toplantilar için basina yönelik bağimsiz `empati` çalismalarinin gerektiğini de söylemeliyim. Bu çalismanin bir dizi `ortaya çikma` etkinliğine de büyük ivme vereceğine inaniyorum. Hata ve eksikliklere gelince; bunun KAOS GL tarafindan da tespit edildiği kanaatindeyim. Bu nedenle bir sonraki toplantinin niteliğinin daha iyi, tartismalarin daha derinlemesine yapilabileceğine de inaniyorum. Toplantiyi düzenleyenlerin eline sağlik.
“Bati eksenli çerçeveden çikip Ortadoğu’daki LGBT kimlikleri bir referans olarak görmesi dileğiyle” Oliver Kontny
Kaos GL’nin düzenlediği sempozyumu sadece Türkiye’deki yeni sosyal hareketlerin kazanimlari veya escinselliklerin akademik kurumlarca arastirilmasi bağlaminda değil, uluslararasi düzey açisindan da oldukça önemli bir etkinlik olarak gördüm. LGBT alaninda çalisan birçok Avrupali arastirmaci, böylesi bir etkinliği uzaktan da olsa büyük heyecanla izledi. Bilgi Üniversitesi bünyesinde düzenlenen sempozyumun ardindan ve bir bütünlük içinde düzenlenen etkinlikte, aktivistlerin akademisyenlerle bulusup çatismalari ve ortaklasmalari, belirli bir ‘konu’ hakkinda yapilan klasik konferanslardan farkli olarak ‘konu’nun bizzat bir toplumsal güç olarak ortaya çikip mevcut akademik çalismalari kendi sesiyle değerlendirmesi gibi önemli bir sürece yol açti. Nitekim sunulan birçok çalismadan çoğumuz önemli seyler öğrendiysek de elestirilip
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 10
reddedilmesi gereken çalismalarla da karsi karsiya geldik, görüslerimizi belirttik. Böylesi bir sürecin kendi kimliği için mücadele veren her toplumsal hareket için umut verici bir örnek teskil
edebileceğini düsünüyorum. O açidan en büyük elestirim, dolu dolu geçen oturumlarda sunuslarin ardindan tartisma için neredeyse hiç yer birakilmamasi noktasindadir. Oysa ki
üzerinde durulmasi gereken, tartismaksizin geçilmemesi gereken nice konular vardi ve akademik arastirmalarda benimsenecek kuramsal çerçeve ve alinacak yön bakimindan olduğu kadar, Türkiye’deki escinsel hareketin kendi söylemini gelistirmesi bakimindan da bu tartismalarin kamusal alanda sürmesi büyük önem tasir. Bundan sonraki arastirma ve sempozyumlarda escinselliğin ve farkli cinsel kimliklerin tarihsel süreç içinde ele alinmasi ve tartismalarin Bati eksenli çerçeveden çikip Ortadoğu’daki LGBT kimlikleri bir referans olarak görmesi dileğiyle, bu güzel etkinliğin organizasyonuna emeği geçen herkese sevgilerimi sunmak isterim.
Kaos GL Sempozyumu
“Bana verilen bir demet çiçek ve bir tek kirmizi gülü ben artik ailelerimize vermek istiyorum” Buse Kiliçkaya
Sempozyum düsüncesinden haberim olunca bir heyecan kaplamisti beni. Sempozyumda kendimizi anlatma firsati doğmustu daha doğrusu bu firsati biz kendimiz yaratmistik. Bugüne kadar bizi bizden baska herkes bize rağmen tartisti, konustu ve bizden çok uzak bir sekilde sunulduk. Sempozyumun ilk duyduğum andan itibaren herkese ulasma ve herkesi sempozyuma davet etme arzusu doğmustu içimde. Farkinda olmadan aileme tekrar tekrar sempozyumun tarihini söyledim.
Sempozyum çalismalarinda kendimi katmayi kendime verdiğim değerle ölçmeye baslamistim. Çalismalar yürürken yapacağim her seyin özgürlüğüme attiğim bir adim olduğunu düsünüyordum. Sempozyum çalismalari sirasinda Kaos Kültür Merkezi’ne gelen herkesin “ne is
yapabiliriz” diye sormasi, Kültür Merkezi içinde herkesin ayri bir tebessüm ve ayri bir yorgunlukla çalismasi özellikle valilikten izin çiktiği andaki heyecani kelimelerle ifade edebileceğimi düsünemiyorum. Bu heyecana bir de Baskentin sokak ve caddelerinde escinsellikle ilgili bir afis asmak Türkiyeli escinsellerin ve escinsel hareketin tarihi açisindan önemli bir adimdi. Bir ilki gerçeklestirdik. Sempozyumdan iki gün önce iki gün üst üste cadde ve sokaklar bizimdi. Ve bizim afislerimizle dolmustu. Sempozyum öncesi yapilan basin açiklamasi sirasinda gelen gazetecilerin magazinel sorular sormamasi sempozyumun tam da hayal ettiğimiz gibi gerçekleseceğinin sinyallerini veriyordu. Sempozyumdan önce ailemin sempozyuma geleceğini düsünmek beni biraz da geçmise götürdü, çünkü ailem “escinselliği” hep benim disimdaki ve nesnel olmayan kaynaklardan sözüm ona “otoritelerden” dinledi. Ilk defa bir sempozyumla ailem “escinselliği” öğrenecekti. Akademisyenler, yazarlar, feministler, sosyologlar ve belki de daha önemlisi benim gibi escinsel arkadaslarim ve ailemin kendisi gibi aileler olacakti. Bunu düsünmek bir yandan da kendimi anlatmak, kendi özelimi
herkese açmak beni heyecanlandirdi. Taniklik yapmaya karar verme sürecinde beni etkileyen güdü benim tanikliğimin insanlarin hayatindan çok seyi değistireceğini düsünmek bunun yaninda bize rağmen yapilan arastirmalara, söylenen sözlere karsin “biz bunlari yasiyoruz” mesajini vermekti. Tanikliğimi yapacağim zaman üç kardesim, annem, babam salondaydi ve benim ailem gibi kaç aile olduğunu bilmiyorum ama ailelerin ve ailemin benim ne yasadiğimi öğrenmesi onlarin da bizim mücadelemiz içinde yer almalari açisindan önemli olduğunu düsünüyorum. Bir daha ki sempozyumda bir babanin, bir annenin yasadiklarini ortaya koymasinin zamaninin geldiğini düsünüyorum. Bana verilen bir demet çiçek ve bir tek kirmizi gülü ben artik ailelerimize vermek istiyorum.
“Dinleyebildiklerim de ufkumu açti” N. Aysun Yüksel
Kaos GL’nin düzenlediği Lezbiyen ve Geylerin Sorunlari ve Toplumsal Baris Için Çözüm Arayislari temali sempozyum yoğun katilimiyla göz kamastiriciydi. Ne yazik ki konusmalarin tamamini takip edemedim. Ancak dinleyebildiklerim de
ufkumu açti, bakip da göremediklerimi fark etmeme yardimci oldu. Sempozyumun tek kusuru konusmaci sayisindaki çokluk ve nitelik olarak on bes dakikaya siğamayacak yoğunluktaki konusmalar nedeniyle programin sarkmasi ve kimi oturumlarda sürenin bu nedenle daha
da daraltilmasiydi. Ancak bu da asilamayacak bir sorun değil. Bu sempozyumun bizatihi varliğiyla çok anlamli olduğunu düsünüyorum. Kaos GL’nin daha pek çok anlamli organizasyona imza atacağina eminim.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 11
Kaos GL Sempozyumu
Bastan Ayağa Sempozyum... Burcu Ersoy
aramizda değil. Çünkü at gözlüklerini çikarip tüm çiplakliğiyla topluma bakamiyorlar. Tüm bunlara rağmen bizler toplumun her yerinde olduğumuz gibi bugün de buradayiz. Bu sempozyumun tüm bu korku, kaygi, önyargi ve düsmanliklarin yikilmasinda bir adim olacağina inaniyoruz.” *
“Pek çok insan bugün aramizda değil. Çünkü pek çok escinsel, escinsel olduklari anlasilacak korkusuyla sempozyuma gelmedi. Pek çok insan bugün aramizda değil. Çünkü pek çok heteroseksüel, escinsel zannedilecekleri kaygisiyla sempozyuma gelmekten kaçti. Pek çok insan bugün aramizda değil ve bundan sonra da olamayacaklar. Çünkü pek çok erkek escinsel intihara sürüklendi yada öldürüldü. Pek çok insan bugün aramizda değil ve bundan sonra da olamayacaklar. Çünkü pek çok kadin escinsel zorla evlendirildi ve tecavüze uğradi. Intihara sürüklendi. Pek çok insan bugün aramizda değil ve bundan sonra da olamayacaklar. Çünkü pek çok travesti ve transeksüel zorunlu seks isçiliğine mahkum edildi. Evlerinde, sokak aralarinda ve otobanlarda öldürüldüler. Pek çok aile bugün aramizda değil. Çünkü escinsel kiz ve erkek evlatlarini tedaviye, evlenmeye, evi terk etmeye zorladilar. Fiziksel ve psikolojik siddet uyguladilar. Evlatliktan reddettiler ve intihara sürüklediler. Pek çok aile bugün aramizda değil. Çünkü escinsel evlatlarindan utaniyorlar. Çünkü komsularina, akrabalarina ve aynada kendilerine yüzleri olmadiği için biz ortaya çiktikça onlar saklaniyor. Pek çok aile bugün aramizda bulunmuyor. Çünkü kendi evlatlarinin escinsel olabileceğini düsünmüyorlar bile. Pek çok akademisyen bugün
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 12
....diyerek basladik sempozyuma ve evet her seye rağmen, emeğimizin hakkini vererek yüzlerimizde gülümsemeyle sonuçlandirdik aylarin çalismasini... Alti ay önce, gerçeklestirme fikriyle heyecanlandiğimiz sempozyum, iki günlük programinda hayat buldu ve inaniyorum ki hepimizin yasaminda özel bir yere kuruldu. Ilk kez bir sempozyum düzenliyor olduğumuzu sürekli vurguladik, bazen yasanilan aksakliklar, bazen amatörlüğümüzle gözden kaçirdiklarimiz nedeniyle. Evet bizim için bir ilkti ve ayni zamanda, önemli bir adim oldu. Aylar boyunca, kimsenin göremediğinden, herkesin gözü önündekine kadar tüm islerine hep birlikte kosturduk. Önce yaptiğimiz toplantilarla belirlediğimiz konulari siraladik, sonra çağrimizi hazirladik ve ön duyuru metnimizi olusturup erisebildiğimiz ölçüde tek tek kapilari çalarak herkesi haberdar etmeye basladik. Sempozyumun açilis konusmasindaki heyecanimdan daha fazlasiyla belki, duyurulari dağitmaya, afisleri asmaya çiktim arkadaslarimla. ODTÜ Bahar Senliklerinde stand açtik, standimizi sempozyum afislerimizle kapladik ve ‘Zorunlu Heteroseksüellik Insanlik Suçudur’ baslikli sempozyum el ilanlarini uzattik geçip giden öğrencilere, üniversite personeline, akademisyenlere... Binlerce el ilani, binlerce duyuru, yüzlerce afis, sempozyum boyunca boyunlarinda kirmizi isimlikler olan kisilerin ellerinden dağildi her bir yana. Yani,
* Burcu Ersoy’un Kaos GL Sempozyumu’nda yaptığı açılış konuşmasından.
sempozyumun düzenleme kurulundakiler konulari belirleyip programi hazirlamak, konusmacilarla görüsmek, katilimcilari davet etmekle sorumlu değildi sadece, sempozyumda boynunuza taktiğiniz isimlikleri yaptik, sempozyum dosyalarini hazirladik, yine elini uzatan tüm gönüllü arkadaslarimizla birlikte. Hepimiz, bastan ayağa sempozyum olmustuk! Sempozyum günü geldi çatti, sabahin erken saatlerinde Çağdas Sanatlar Merkezi’ne geldik ve kayit masasi, standlar ve tüm diğer hazirliklari tamamlamak için el ele verdik. Açilis saati geldiğinde, konusmayi yapacak olmam bir yana, anne ve babami salonda görmemle birlikte, heyecanim ikiye katlanmisti. Yanlarina gidip hos geldiniz diyerek öptüm ikisini de, bu güzel sürprizleri karsisinda. Saskindim, çünkü lezbiyen olduğumu paylasali çok olmamisti ve kolay olmayan bu süreçte, sempozyumda görev aldiğimi öğrenmek onlari tedirgin etmisti. Annem, hazir hissetmediğini, gelemeyeceğini ima etmisti, babamin haberi olduğunu ise daha bir gün önce öğrenmistim. Buna rağmen orada olmalari, benim için çok büyük mutluluktu; yanimdaydilar... Beni seviyorlar ve yalniz birakmiyorlardi. Sempozyumun iki günü boyunca, yüzümüzü güldürenlerden biri de, katilimcilarin yoğunluğuydu. Salon 234 kisilikti ve cumartesi artmak suretiyle iki gün de doluydu, hatta ikinci gün bazi oturumlarda, ayakta kalanlar oldu. Sempozyum sonrasi, kayit masasinin istatistiklerine baktiğimizda, 350 sempozyum dosyasi dağitilmis olduğunu, kayit formu dolduranlarin ise 280 kisiyi bulduğunu gördük. 16 üniversiteden elli akademisyen katilimci olarak gelmisti sempozyuma. Bu da ayrica, sevindirici bir gelismeydi; çünkü, bu sefer birbirimizden habersizce masaya yatirilmamisti escinsellik olgusu; konunun öznesi olan bizler, escinseller çağirmisti bu kez onlari, birlikte tartismak ve konusmak için. Ayrica, sempozyumdaki varliklari ile
Kaos GL Sempozyumu mutluluğumuzu artiran sendika çalisanlarindan, Vicdan Baykara (TümBel-Sen) ve Cengiz Faydali’ya (YapiYol Sen) tesekkür ediyoruz. Tüm olumlu gelismelerin yanisira olumsuzluklarla da karsilastik. Sempozyumun ilk oturumunda konusmaci olan Insan Haklari Derneği Genel Sekreteri Feray Salman gelmedi. Bununla ilgili olarak ne daha önceden bilglendirilmistik ne de gün boyunca bir haber alabildik. Ikinci gün gelen Salman, önemli bir isi çiktiği için gelemediğini söyleyerek kisa bir özür konusmasi yapti. Ancak desteğini görmeyi umduğumuz Insan Haklari Derneği'in Salman'in yerine baska birini göndermemesi ve derneğin sempozyuma ilgisizliği bize hayal kirikliği yasatti. Sempozyumun açilis konusmasinin sonundaki tesekkürü burada da, aynen dile getirmek istiyorum: “Emeklerinden dolayi basta Kaos GL dostlarina, Çağdas Sanatlar Merkezi’nin tüm olanaklarini açtiği için Çankaya Belediyesi’ne, Matra-KAP Programi kapsaminda sempozyum projesini desteklediği için Hollanda Büyükelçiliği’ne, konusmacilarin yol ve konaklama rezervasyonlarini üstlendiği için Oniva Tur’dan Yasemin San ve Ayçin San’a, ilgi ve desteklerinden dolayi danisma kurulu üyelerine, tüm konusmacilara ve su an salonda bulunan katilimcilara çok tesekkür ediyoruz.” Evet, bizimle birlikte olan herkese tesekkürlerimizi borçluyuz. Ancak, özellikle belirtmek istediğimiz iki tesekkürü daha paylasmak istiyorum. Sempozyumumuzdan bir hafta önceki cuma günü, Bilgi Üniversitesi’nde gerçeklesen ‘Escinsellere Yönelik Siddet ve Ayrimcilik’ konulu escinseller ve akademisyenler bulusmasinin tatli yorgunluğunun ardindan, tüm çalisanlari ile birlikte aramizda olan, ortak mücadelemizde yan yana ilerlediğimiz Lambda Istanbul’dan arkadaslarimiza, yine grup olarak tam desteğiyle aramizda olan, kardes grubumuz dediğimiz Amargi’den arkadaslarimiza özel olarak yürekten tesekkürlerimizi sunuyoruz. Daha nice güzel adimlari birlikte atabilmek umudu ve inanciyla...
Sempozyum Prematüre Değil! Serkan
Sempozyumda yoktum. Tüm sempozyumu ses kasetlerinden dinledim. Milli hislerim yoktur ama milli bayrammis gibi tüylerim diken diken
takip ettim gazeteleri. Sehir disindaydim. Ankara'da olsaydim bile gelemezdim. Görünür değilim. Dolaptayim. Kaos'tan arkadaslarim bana 'homofobik, heteroseksist' diye takilirlar. Aslinda bilmezler ki ben sadece 'homofobikfobiğim'. Buna homofobfobik de diyebilirsiniz. Escinsel kültür sekerim. Henüz görünmüyorum ama, otobüste, metroda, çarsi pazarda, hayat vahamin disinda bir yerlerde bazen kafami dolaptan çikarip, duyulabilecek kadar yüksek sesle düsünebiliyorum. Burasi Istanbul bile değil. Burasi Ortadoğu. Türkiyelileri tanirim. 'Höt' desen yilarlar, 'guk' desen yerler seni. 15-55 yas arasi erkekleri, isirmaya hazir köpekler gibi görürdüm. Yas kemale yaklastikça hincim azaldi. Simdilerde bazen 'domuz' der geçerim arkalarindan. Bu bir sempozyum. Türkçesi bilgi söleni. Bilgi hâlâ kutsal bu ülkede. Çünkü bu ülkedeki insanlar için ulasilmasi güç, çoğu yerde imkansiz, imrenilen. Bu sölen, "oğlanlar" ile "erkek Fatmalar"in bile olsa saygi duyarlar. Hele bir de hepsi 'okumus çocuklarsa'. Türkiye devletinin refleksi Osmanlilardan mirastir. Bileni seviyorlar ama bilimi sevmiyorlar. Biz de mi sevmiyoruz, escinseller? Giydiğimiz felsefe elbisesinin düğmelerini yanlis iliklemeyelim. Bilimle aramizdaki fay
hatlarini teorisyen-filozof geylerle lezbiyenler yarattilar. Biliyorum; bazi akademik girisimler simdilik faydasiz ama asla gereksiz değil. Bilimi hor görmeyin; her ağzini açan psikiyatri, psikologu, sosyal psikologu iğneliyorsunuz. Siyasi cesaretin vereceği her hediyenin kurdelesi elimizi kesecektir. Felsefe ise, polyester duygular, prefabrik düsüncelerle ezilmisleri ezberlenmis kitaplara hapseder. Bilime bal gibi de ihtiyacimiz var; dört yanlis bir doğruyu götürüyor. Kadin hareketine minnettariz. Orada da yanimizdaydilar ve bize sufle veriyorlardi. Sirasi gelince sokakta da paratonerliğimizi yapacaklar.
Bu sempozyumla pimi çektik! Tünel uzun da olsa ucu göründü bir kere. Simdi açilmamis yelkenlerimizi de açtik mi... SADECE DELIKANLI ERKEKLIĞI, HANIM HANIM KADINLIĞI DEĞIL, BÜTÜN SUNî VE YOZ KIMLIKLERI ERITECEĞIZ.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 13
Kaos GL Sempozyumu
Çağdas Sanatlar'dan Marmacik Koyu'na... Onur Erol
Uykudan kalkan çocuk sormus: -Anne rüyalar gerçek olur mu? Annesi cevap vermis: -Rüyalar ancak onlarin gerçek olacağina inanirsan gerçek olur. Evet çok basit bir kurgu, çok klise bir yaklasim belki ama rüyalar belki de hakikaten sadece onlara inandiğimizda gerçek oluyor. Belki de kendi rüyalarimizi yaratabilir, onlari sürdürebiliriz; hani kimileri vardir yatmadan düsünüverirler hangi rüyalari göreceklerini ve onu görürler. Bazen de tam kaldiklari yerden devam ederler senaryoya. Kim bilir belki de biz bunlardaniz. Hep yineliyorum, her sey çok çabuk değisti diye; öyle ki ben bile takip edemedim; zaman olgum yitti gitti. O meshur akintiya kapilip gitme durumu var ya, tam da onu yasadim iste. Bir rüyayi bir solukta yasayiverdim. Öyle gelisti ki hayat, bir gün -geçmis zamanin tüm yorgunluğuna ve hirpalayisina rağmen- kendimi kocaman bir konferans salonunda babamla yan yana oturmus, Türkiye'de ilklerden biri olan ve bu anlamda sivil toplum tarihine geçeceğine inandiğim bir seyi yasiyorum. Evet, Kaos GL'nin "Lezbiyen ve Geylerin Sorunlari ve Toplumsal Baris Için Çözüm Arayislari" adli sempozyumda izleyici olarak buluyorum kendimi. Dedim ya rüyalarimizi kendimiz yaratiriz kimi zaman ve yarattiğimiz seye biz bile hayret ederiz sonrasinda. 50 yasinda, escinselliğe belki de hayati boyunca bir sehir efsanesinden daha kapsamli bakmamis bir adam , hayatinin dönüsümlerinden birini yasamaktaydi o an. Öyle ya da böyle, orada oturuyordu ve dinliyordu. Aslinda hep beraber ördüğümüz o yalan dünyanin nasil da yikilmasi gerektiğini dinliyordu. Cinsiyet değistirmis bir kisinin acilarla örülü, ama yilmazliklarla ve azimle kotarilmis yasamini dinliyordu. AIDS'in bir escinsel hastaliği olmadiğini ve
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 14
aslinda o hep kutsadiğimiz bilimin, tibbin gerçekleri nasil da ahlakçi açilimlar içinden değerlendirdiğini dinliyordu. Söylenenlerin çoğunun yalan ve tarafli olduğunu dinliyordu, duyuyordu ve de yaziyordu kalbine ve beynine. “Bu insanlarin geç kalmis bir hayatlari var, yarim kalmis öyküleri var, bu insanlarin toplumdan alacaklari var. Bu insanlara iade etmemiz gereken bir sey var: Özgürlükleri.” Bu deneyim hepimiz için çarpiciydi, benim içinse epey çarpiciydi. Babamla fikir alisverisinde bulunarak, yazilmis, çizilmis birçok kodu orada, bir konferans salonunda birakarak, bir baba oğul olarak yeni tanimlar ve çizgiler belirleyerek ve de birbirimizin varoluslarini olduğu gibi kabul etmemiz gerektiği gerçeğini duyumsayarak ve bunla barisarak... Sempozyum bitti. Etkileri hepimizin özel hayatinda ve Türkiye'nin sivil toplum yasaminda, hatta belki de Türkiye'nin mutfaklarinda, oturma odalarinda, yasanmisliklarinda iz birakarak bitti. Sonrasi için bir yol açarak, değisimin kivilcimini çakarak bitti. Sempozyumdan yaklasik bir ay sonra bu sefer H2000 müzik festivalindeydik sevgilim Volkan'la beraber. Kaos GL standinda duracaktik (tabii bu arada festivalin tadini da çikaracaktik). Ben kendi adima ciddi hassasiyetler gelistirdim son zamanlarda. Öyle ki, yillarin tepkisizliği belki de fevri tepkilere dönüsmekte hayatimda. Homofobi, heteroseksizm her yerde var, ben bunu yasiyorum, bunun tam da içindeyim. Ancak pratik örnekler beni son derece yaraliyor kimi zaman. Iste bu hassasiyet noktasinda olasi olumsuz tepkileri göz önünde bulundurarak bir festivalde, bir escinsel standinda görev alma fikri çok da kolay hazmedebileceğim bir fikir değil. Bu anlamda bu tür temsili durumlar beni bir bakima yoruyor, çok üstesinden gelemeyeceğim bir durum değil bu; ancak dedim ya çaba gerektiriyor. Bütün bu durumlar çerçevesinde
korkularim hem yersiz çikti, hem de beklenildiği üzere olumsuzluklar yasadim. Istanbul'a gitmeden önce belirli bir olumlu önyargi tasimaktaydim; bu insanlar "farkli" insanlardi, bazi değerleri sorgulamis insanlardi ya bu yüzden isim daha kolay olacakti. Beni daha iyi anlayacaklardi, onlara derdimi daha kolay anlatabilecektim. Ancak gördüm ki o sorma-sorgulama durumlari, o yüzlesme psikolojileri biraz benim densiz hayal gücümün ürünüymüs. Bu insanlar sanki sadece ne giyecekleri ve saçlarini ne renge boyayacaklari konusunda sorup sorgulamislar gibi geldi bana. Bilmiyorum belki biraz da kötümserim, doğru değerlendiremiyorum belki durumu; ancak orada yasadiğim yine uzaktan ve korkak bakislardi, konusmak isteyip belki konusamamislardi, söyle bir “biyik” altina gizlenmis gülümsemelerin ardindaki imâlardi. Birkaç olumlu iletisim, birkaç merakli bakisin yönelttiği soru, ROLL dergisiyle yapilan röportaj benim için en güzel kazanim oydudisinda sönük bir etkinlikti kendi adima. Bazi tatsiz zitlasmalar ve saldirgan sorular etkinliğin talihsiz anlariydi. Ben genel bir ‘iyi mi oldu, kötü mü oldu’ travmasi yasarken, Volkan'in ve diğerlerinin anlamli bir telkiniyle ve alt çizisiyle su sonuca vardik: Belki konusmuyorlar, belki alayci bakislar, kaçamak gülüsler atip süzülüveriyorlar; ancak görüyorlar çünkü kör değiller. Orada oturan insanlarin, hep o meshur tek tiplestirilerek sokulduklari kalip kategorilerinin disinda bir seyler ürettiğine sahit oluyorlar. Ve dönüsecekler, değisecekler. Zaman ilerlemekte; neyse ki simdiye kadar geriye gitmediğimizin hissiyatina sahibim. Ilerliyoruz. Güç bir ülkede, güç bir kültürde özgürlük mücadelesi veriyoruz. Kendi rüyalarimizi çiziyoruz bir bakima. Niye mi? Sonra da GERÇEK OLSUN DIYE...
Kadin
Kadinlar Baris Istiyor, Hemen Simdi Umut Güner
29 Haziran 2003 Pazar günü Kaos GL’nin de katilimcisi olduğu Baris Için Sürekli Kadin Platformu’nun düzenlediği “Kadilar Baris Istiyor Hemen Simdi”mitinginde Diyarbakir’dan Istanbul’a, Mardin’den Bursa’ya, Ankara’dan Mersin’e 10 bin kadin bir araya geldi.
Hipodromda bulusan kadinlar miting alani olan Abdi Ipekçi Parkina kadar yürüdüler. Istanbul’da kurulan ve Bingöl’e tasinmak istenen ama Bingöl’de “burasi Bingöl” sözleriyle karsilasan siddete ve tacize uğrayan, gözaltina alinan kadinlar da Bingöl’e Baris Masasini uğurlamak için evden çikan ve kaçirilan, tecavüze uğrayan Gülbahar da mitingdeydi. Kaos GL’li kadinlarin da “Kaos GL Escinsellerin Sesi” pankartiyla katildiği mitinge Insanca Yasam Platformu’ndan travesti ve transeksüel kadinlarda Insanca Yasam Platformu pankartiyla katildilar. Antalya’dan gelen lezbiyen bir arkadas Kaos GL’nin pankartini kastederek “bu pankartin arkasinda yürüyebilmek için geldim” derken, Buse arkadasimizin iki ablasi da heteroseksizmle mücadele eden kadinlar da mitingde Kaos GL pankarti arkasinda yürüdüler. Kaos GL pankartinin arkasinda artik sadece escinseller yok, heteroseksizmle mücadele eden herkes bizimle beraber yürüyor. Buse’nin ailesi ailelerimizin sadece evde, sempozyumlarda değil alanlarda bizim yanimizda olacaklarinin ve
bizimle beraber yürüyeceğinin müjdesini verdiler. Antalya’dan gelen arkadasi da Buse’nin ablalari da gelecekten daha fazla umut edebileceğimizin ve bu yolda bizimle beraber yürüyecek çok fazla insan olduğu ve bizim bu insanlara ulasmak için çok çalismamiz gerektiğini gösterdiler. Insanca Yasam Platformu’ndan Oksan Öztok bir konusma yapti. Öztok konusmasinda savasin herkesi mağdur ettiğini bunun için bir an önce baris ortaminin sağlanmasi gerektiğinin altini çizdi. Tek bir sesle Türk, Kürt, Arap, escinsel, heteroseksüel, travesti ve transeksüel kadinlar tecavüze, siddete ve savasa yeter dediler. Baris masasini Türkiye’nin her yerinde kurmak istediklerini haykirdilar. Mitingin bence özellikle Kürt kadini için bir anlami daha vardi. Kürt kadini erkeklerin siyaset arenasi olan baskentte seslerini yükselttiler ve bundan sonra da yükselteceklerini haykirdilar. Tabi ki mitingin en önemli vurgusu toplumsal baristi. Arapça, Kürtçe, Türkçe türküler söylendi. Miting diğer kadin eylemlerine göre erkeklerin hiç yok denebilecek kadar az olduklari bir eylem olmasiydi. Hatta kortej boyunca kadinlara eslik birkaç kisi vardi sadece. Ankara kadinlarin sesi ile inledi ama bu ne kadar gazete ve medyaya yansidi tartisilir, Özgür Gündem’e bas sayfadan yansirken Özgür Gündem escinsellerle ilgili olarak popüler medyadan çok da farkli olmayan bir yaklasim sergiliyor, “ve mitinge katilan
escinseller” diye cümleye basliyor. Daha önce 1 Mayis haberlerinde de “escinseller evlilik hakkini istediler” diye haber yapmislardi, bu escinsellerin bir pankarti yok mu, rasgele gelmis insanlar mi sorularini akla getiriyor bu tarz bir haber. Hatta o zaman bizim kendi aramizda espri konusu olmustu “Özgür Gündem haberi ‘Anadolu’dan Görünüm’ programindan almis” diye. Mitinge Insanca Yasam Platformu pankartiyla katilan travesti ve transseksüeller ile heteroseksizmle mücadele eden Kaos GL’li kadinlar “Kaos GL Escinsellerin Sesi” pankartiyla katildi. Özgür Gündem’deki arkadaslarin bu konuda daha duyarli olacaklarini ve üçüncü kere gözlerinden kaçmayacağini düsünüyoruz. Peki Özgür Gündem disinda basina gerektiği oranda yansimamasi
konusunda medyaya da hak vermek(!) gerekiyor, Bingöl’de gözaltina alinan kadinlari haber yapmayan, Gülbahar’a tecavüzü görmezden gelen bir medyanin bu mitingde isi ne olabilirdi ki? Bütün kadinlarin kol kola dans ettiği, halay çektiği bir mitingden Kürt ve escinsel kadinlar halay çekti diye yansidi. Oysaki alan escinsel ve Kürt kadinlarin disinda da her renk baris güvercinleri ile doluydu.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 17
Kadin
Savas ve Baris Yesim Basaran
Irak’ta Savasa Hayir Her gün yeni ölümlerin, yeni çatismalarin haberi gelen Irak bombalanmaya baslamadan önce, Türkiye’de birileri yasiyor olmanin sorumluluğunu hissediyor ve yanindaki katliama seyirci kalamayacaği gerekçesiyle sokaklari dolduruyordu. “Irak’ta Savasa Hayir” ve “Savasa Hayir” en sik kullanilan, en sik gördüğümüz cümlelerdi. Yakalarda, vitrinlerde, araba camlarinda, vs. Escinsel gruplari ve örgütleri de bu mücadele içerisinde yer aldilar. Çifte bir bayram havasinda. Hem savasa, topa, tüfeğe, bombaya karsi durmanin hakli gururunu yasayarak, hem de kendi kimliğine gündüz gözüyle sahip çikmanin kivanci içinde.
miydi? Bu sekilde sonuçlanacaği, ortaklasilan üst baslikta açiğa çikiyor zaten. “Irak’ta Savasa Hayir” Bu üst isim su anlama geliyor: “Baska yerlerdeki savaslara hep beraber hayir diyeceğimiz pek garantili değil, sallantida. Her yeni durumda yeniden tartismamiz gerekecek.” Bir yerde savasa nasil “evet” denir? Savastan çikarimiz olduğu düsünülürse herhalde. Insanin savastan çikari olabilir mi? Savas, hakkinda bilgisayar oyunu gibi konusabileceğimiz bir sey olabilir mi? “Kirmizilar öne geçti, Maviler epey bir güçten düstü!” Çikari gereği bir savasi olumlamak demek, çikari gereği iskenceyi olumlamak değil midir? “Savasmak zorundaydik, çünkü bizim kutsal amaçlarimiz için gerekiyor”. Yani amaca giden her yol mubahtir, anlayisi. Tarih bu anlayisa sarildikça savas mutlaklasirken, tarihi bu anlayistan kurtarmak isteyenlere, yani barisçilara, hayalci deniliyor. Oysa kimse fark etmiyor mu, savastikça, kutsal amaçlar birer hayal haline dönüsüyor. Peki ya Türkiye’de?
Bu eylemler savasa karsi idi, bahsettikleri savas Irak’in bombalanmaya baslamasi idi, Irak bombalandi, bombalanma bitti, savas bitti, eylemler de bitti. Bu denklem doğru mu gerçekten? Eylemler bitmeli
KAOS GL Temmuz – Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 18
Irak’taki savasa karsi yasama bağliliğimiz yerindeyken, Türkiye’nin militarist uygulamalarina, savas sistemini sürekli besleyen gerçekliğine karsi neden duygularimiz köreliyor? Baska ülkelerdeki savaslara hayir diyebiliyoruz. Kendi ülkemizdeki savas
hakkinda neredeyse “aa savas mi var?” diyecek kadar ilgisiziz. Militarizm, toplumsal sorunlarin üzerine siddetle gitmek demekse, sorunlara çözüm üretmek antimilitarist mücadelenin amaci değil mi? Savasmak isteyenleri savasamaz hale getirmek, antimilitarist mücadelenin amaci değil mi? O zaman Türkiye’de 15 yil boyunca yasanan savasa karsi antimilitarist mücadele nasil gerçeklestirilebilir? Bu savasin, yarattiği siddet dolu kurumlarla ve tehditlerle birlikte, tamamen ortadan kalkmasi için Kürt sorunun çözülmesi gerekmiyor mu? Kürt sorunu sadece Kürtlerin sorunu gibi algilaniyor. Sanki uzaylilar yapip etti, her ne kötülük varsa; veya Kürtler kendiliklerinden bu sorunlarla sarmalandilar. Sanki kendi dillerini, varliklarini kendi kendilerine inkâr ettiler. Sanki devlet disinda değismek zorunda olan kimse yok. Sanki militarizm Kürtlerin kafasina vurdukça, bunu önemsemeyenler de, sesini çikarmayanlar da suçlu değil! Sanki onlarin da değismesi gerekmiyor! Türkiye’de savas sistemi geçtiğimiz ay içinde DEHAP Istanbul Kadin Kollari yöneticisi Gülbahar Gündüz’ü kaçirdi, iskence ve tecavüz ederek “baris için politik mücadele yürüten kadinlara cevabimizdir” dedi. Faili meçhuller devam ediyor. Askeri operasyonlar devam ediyor. Iskenceler devam ediyor. Kürtler silahlari birakmak istiyor, baris ve kardesliğin yesereceği birlik ortaminda yasamak istiyorlar; devlet, çözüm olarak içinde pismanlik barindiran yasa tasarilariyla karsilarina çikiyor. Türkiye’nin doğusu çiğlik atiyor “BARIS” diye, ama batisinin kulaği milliyetçilikle tikanmis, duymuyor.
Kadin Irak’in bombalanmasini istemeyenler, Türkiye’deki savasin durmasini da istemelisiniz. Baris Masasi Biz tam da bunu isteyen birkaç feminist örgüt bir çağri yaptik. Çağrimiz söyle özetlenebilir: “Siddete dayali erkek egemen siyaset simdiye kadar kan davasi geleneğini de, savaslari da bitiremedi. Baris için bu siyaset geleneğinin terk edilmesi gerek... Erkeklerin yolu savasti. Simdi kadinlarin yolu açiliyor. Barisin yolu açiliyor. Bizler siddet yerine diyalogu öneriyoruz. Masaya oturalim, konusalim, tartisalim, diyoruz... Bu masa baris masasi! Bu masada sansür yok, bu masada yasak yok. Gelin, oturun bu masaya, savasmayin. Konusalim, tartisalim.” Çağrimizi yasama geçirmek için 7 ve 14 Haziran günleri Besiktas’ta masamizi açtik ve yani basinda nöbet tuttuk. Uzakta baris masasi açmak kolay, doğrudan siddetin olduğu yere gitmemiz gerek, diye düsünerek “Baris masasi, depremin bir kez, siddet kültürünün defalarca yiktiği Bingöl’e gidiyor. Bingöl’de konusulamayan ne varsa konusulsun, gözler önüne serilsin diye...” dedik. 16 Haziran’da ondan fazla ilden kadin, 30’dan fazla sivil toplum örgütünü temsilen gittiğimiz Bingöl’de tartaklanarak, “burasi Bingöl, burada sizin bildiğiniz yasalar geçmez” denerek gözaltina alindik. Gözaltindan salinirken de kendi ülkemizden kovulduk. Bingöl’ün etrafinda bizim bilmediğimiz sinirlar çizili olmali ki, Bingöl’den dövülerek “sinir disi edildik”! Gözaltinda yasadiğimiz hakaret, olanaksiz birakilma, tehdit havasi yetmiyormus gibi, anaakim medyada sanki biz baris için değil de savas için gitmisiz, dolayisiyla gözaltini hak etmisiz, gibi imalar içeren haberler çikti. Gözalti: Iktidar, Itaat, Özgürlük Gözaltinda neyle karsilastiğimi paylasmak istiyorum. Teneffüsten sonra hemen toparlanip siralara oturamadik diye bizleri sira dayağina çeken ilkokul öğretmenlerimle karsilastim. Yatili okulda neyi, nerede, ne zaman, nasil yapacağimizi bize bağira çağira
belleten hocalarimla karsilastim. Escinsel kizini zorla evlendirmeye çalisan anneyle karsilastim. Yemeğin isisini beğenmeyince karisini döven adamla karsilastim. Escinsel olduğunu söylediğin halde sanki bu hiç konusulmamis gibi davranan arkadaslarla karsilastim. Hem sokakta hem evde kadinlarin her an tehdit altinda hissederek yasamalarina neden olan siddetle karsilastim. Polislerin eğitimler alarak uyguladiklari teknikler, aslinda yasamimiz boyunca sürekli karsimiza çikan iktidarin boyun eğdirme teknikleri. Iktidar, doğduğumuz andan beri bize boyun eğmeyi, insanliktan çikmayi öğretiyor. Her boyun eğiste bir hediye, her karsi çikista siddet. Bizi kapatarak yalnizlastiriyor. Numaralandirarak hiçlestiriyor. Doğrudan zihnimize saldiriyor, yasam algimiza, yasama isteğimize saldiriyor. Bizi boyunduruk altina almadan, kendine bağlamadan içi bir türlü rahat etmiyor. Kendisine benzemeyen herkesten çok korkuyor, basta kadinlardan. Kadinlarin yasam koltuğuna kurulacak olmasi onu
doğrudan kisiliğimize saldiriyor. Doğrudan benliğimize, benlik algimiza saldiriyor. Bizi kendine göre yeniden yaratmaya çalisiyor. Buna karsi çikmadan özgürlük mücadelesi vermek mümkün değil. Dolayisiyla özgürlesmek için tarih boyunca iktidar iliskileri içerisinde olusmus kisiliğimizdeki bütün bu izleri teker teker söküp atmamiz gerekiyor. Özgürlesmek için, iktidar farkliliği sonucu bir varliğin iradesinin baska bir varliğin iradesine bağlanmasi anlamina gelen siddeti yasamimizdan köklü bir sekilde uzaklastirmaliyiz. Gözlerimizi kör eden düğümler atilmis tarih boyunca irademize. Siddete dayali, kölelestirmeye ve sömürgelestirmeye dayali ideolojilerin mutlu birlikteliklerinin egemenliği altinda sekillenmis kisiliğimiz; kah onlara itaat ederken, kah onlara karsi direnirken. Toplumsal erkekliğe dayanarak kurumsallasan militarizmin gölgesi altinda özgürlesmek o kadar olanaksiz ki, dibi delik bir bardağa su doldurmak gibi. Özgürlük için antimilitarist mücadeleye ihtiyacimiz var. Savaslarin
çildirtiyor. Kadinlarin ona uyduluk yapmaktan vazgeçmesi kendi yasamlarini, kendi örgütlerini yaratmalari erkek iktidarini hirçinlastiriyor. Iktidara karsi özgürlük mücadelesinin ayni zamanda doğrudan kendi kisiliğimize dönük bir mücadele olduğunu gözaltinda bir kere daha derinden fark ettim. Çünkü iktidar
tarihe karistiği, tehdit olmaktan çiktiği, kendimizi güvende hissedeceğimiz bir yasama ihtiyacimiz var. Tipki “Irak’ta Savasa Hayir” dediğimiz günlerde olduğu gibi hep beraber “Türkiye’de Savasa Hayir” diye bağirmaliyiz. Türkiye’deki savasin durmasi için gerekli çalismalari yapmaliyiz.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 19
CEDAW
CEDAW Sivil Toplum Forumu Burcu Ersoy
CEDAW Sivil Toplum Forumu,
“2.Ulusal Kadin Çalismasi Yapan Hükümet-disi Kuruluslar, Gruplar ve Inisiyatifler Toplantisi” 18-19-20 Nisan tarihlerinde, Ankara Dedeman Büyük Anadolu Oteli’nde dört yüzü askin kadinin katilimiyla gerçeklestirildi. British Council’in desteğiyle Uçansüpürge’nin organazisyonunda yapilan toplantiya, Türkiye’nin birçok ilinden gelen çesitli kuruluslardan kadinlarin yoğun ilgisi vardi1. Türkiye’deki escinsel kadinlara yönelik ayrimciliklarin hazirlanacak rapora yansimasi için Ankara’dan Kaos GL, LeGaTo ve Izmir’den Pembe Üçgen Escinsel Kültür Grubundan birer kadin toplantiya katildi.
uyandiran Istiklal Marsi ve saygi durusuyla toplantinin baslatilmasinin ardindan, organizasyonun açilis konusmasini hazirlik grubu adina yapan Nazik Isik, katilimcilari selamlayarak tesekkürlerini sunduğu konusmasinda, yarinin demokratik gücünü üreten kadinlarin geleceği simgelediğini belirtti. Ayrica konusmasinda, gündemdeki Irak Savasi’na da gönderme yaparak, baslamasini engelleyemediğimiz bu savasin bir an önce durdurulmasini, Birlesmis Milletler ve tüm milletlerin bu konuda bir sey yapmasini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olmamasini istediklerini söyledi. Toplantinin genel atmosferine de yayilan bu dilekler, tanisma konusmalari esnasinda katilimcilar tarafindan da söze döküldü ve bazi kuruluslar organizasyonu British Council desteklediği için katilmayi reddederken, Ankara Barosu Kadin Haklari Kurulu da “Irakli kadin ve
çocuklari öldüren Ingiltere devletinin parasi ile yapilacak toplantiya katilmayi reddediyoruz” basin
Devlet erkanindan hiç kimsenin olmamasina karsin, resmi prosedür gerek görülmesine anlam veremeyen birçok kadinda saskinlik ve tepki 1
Toplantı katılımcılarının listesini, Uçan Süpürge’nin Web sayfasında ve Uçan Haber’in Nisan-Mayıs Sayısında bulabilirsiniz.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 20
açiklamasini yaparak toplantidan ayrildi. Ilk günkü Bilgilendirme konusmalari kapsaminda, “CEDAW Sözlesmesi ve Ihtiyari Protokolu, Ülke Raporu ve Gölge Rapor” hakkinda konusmasini yapan BM CEDAW Komitesi Baskani Prof.Dr. Feride Acar, sözlesmenin adini, ‘Kadinlara Karsi Her Türlü Ayrimciliğin Önlenmesi’ değil, ‘Yokedilmesi’(Elimination) seklinde düzelterek, sözlesmenin, ‘kadina karsi ayrimciliğin var olduğunu ve yok olmasi gerektiğini söylediğini’ vurguladi. Sözlesmenin kadina ve erkeğe esit ve yansiz yaklasmadiğini, kadinlarin yaninda yer alarak, kadina karsi uygulanan temel insan haklari ihlalini yok etmeyi içerdiğini belirtti. Sözlesmenin sadece kamusal değil, özel alana da dönük olduğunu, üçüncü
kisiler tarafindan yapilan ayrimciliklari da kapsadiğini söyleyen Acar, yasal ayrimciliğin ortadan kaldirilmasinin yeterli değil, gerekli olduğunu; toplumsal hayatta ayrimciliğin ortadan kalkmasinin önemini vurgulayarak BM’nin ‘kültürel görecelik’ kavramini kabul etmediğini, bunun CEDAW’a göre mazeret olamayacağini ve sözlesmenin, devletten, geleneksel, kültürel, dinsel kaynakli ortaya çikan kadina karsi ayrimciliği ortadan kaldirmaya yönelik çalismasini talep ettiğini ekledi. Sözlesmenin, kadini birey olarak ele aldiğina; ‘insan olarak kadin haklari’ kapsaminda, ancak ‘sadece kadin olduğu için insan haklari ihlal edildiğinde’ devreye girdiğine, genel insan haklari elestirisini kabul etmediğine dikkat çekerek, toplantidaki çalismalarin seyri açisindan önemli açiklamalar yapti. Bu nedenle, gündeme getirilecek ayrimciliklarin, mutlaka CEDAW maddeleri ile iliskilendirilmesinin gerekliliği üzerinde durdu. Acar’in ardindan yine CEDAW üzerine konusan, Ingiltere Glasgow Üniversitesi Aktif Öğrenme Merkezi’nden Kate Phillips, öncelikle, bir Ingiliz olarak, Ingiltere Hükümeti’nin BM kararlarinin en önemlisini yok sayarak, Irak Savasi’nda taraf olmasina karsi tepkisini paylasti. Phillips, kadin koalisyonunun, sözlesmenin pratik sürecinin uygulanmasinda, baski olusturma açisindan önemini vurgulayarak, kadinlarin uğradiği ayrimciliklarin, CEDAW’in devlete hangi konularda sorular sormasini, baski yapmasini istediğimizi düsünerek gösterilmesini söyledi. Günün son konusmasini yapan Yildiz Ecevit ise, Türkiye’de kadin hareketinin zayifliğina değinerek, hala kadinlarin birbiriyle temasinin az olduğunu ve güçlerini göstermekte zorlandiğini dile getirdi. Birlikte ortak çalismalarla güç birliği yapmanin amaç edinilmesi ve sistematik
CEDAW biçimde kadin gücünün ortaya çikmasi gerektiğini belirtti. Buna katkida bulunmak amaciyla Uçansüpürge tarafindan, ‘Veri Tabani Projesi’ ile olusturulan Türkiye’de Kadin Örgütleri Rehberi çalismasini anlatti. 2 Çalisma Gruplari CEDAW(Birlesmis Milletler Kadinlara Karsi Her Türlü Ayrimciliğin Yokedilmesi Sözlesmesi) için hazirlanacak olan(devlet tarafindan) Ülke Raporu’na eklenecek Gölge Raporun olusturulmasi sürecine dahil olmak isteyen birçok kadin, kendi kuruluslari kapsamindaki kadin çalismalarinda karsilastiklari ayrimciliklari, sekiz baslikta belirlenen çalisma gruplarinda dile getirdi. Ikinci gün sabahtan aksama kadar süren çalisma gruplari toplantilarinin basliklari su sekildeydi: 1.Sağlik, 2.Siddet, 3.Evlilik, Aile Iliskileri ve Geleneksel Roller, 4.Ekonomi, Çalisma Hayati ve Yoksulluk, 5.Eğitim, 6.Kanun Önünde Esitlik, Yasal Düzenlemeler, 7.Medyada Kadin, 8.Karar Mekanizmalari-na ve Siyasete Katilim. Toplantida Tek Lezbiyen... Toplantilarin es zamanli olmasi nedeniyle tek bir çalisma grubuna katilma sansim olduğundan, Kaos GL’den bir lezbiyen olarak, ‘Evlilik, Aile Iliskileri ve Geleneksel Roller’ baslikli toplantiya katildim. LeGaTo’dan Tuğçe , Kanun Önünde Esitlik, Yasal Düzenlemeler baslikli çalisma grubuna; Pembe Üçgen’den Servet ise, Ekonomi, Çalisma Hayati ve Yoksulluk baslikli çalisma grubuna katildi. Toplantisina dahil olduğum çalisma grubunun konusu, CEDAW’in 5. Ve 16. Maddeleri kapsaminda olduğundan, dile getireceğimiz ayrimciliklarin da bu maddeler sinirlari içinde olmasi gerekiyordu. Tahmin edilebileceği gibi, heteroseksist bir bakis açisiyla olusturulmus maddeler nedeniyle, aslinda bir bütün olarak escinsel kadinlara yönelik ayrimcilik gözler önüne serilmisti. Evlilik ve aile iliskileri, ‘kadin-erkek birlikteliği ve bu birliktelikten doğan çocuklar’ arasinda belirlenmis olduğundan, escinsel 2
CD olarak hazırlanan bu rehber, Uçan Süpürge tarafından tüm katılımcılara dağıtıldı. İncelemek isteyenler, Kaos Kültür Merkezi’ne gelerek yararlanabilirler.
kadinlar bastan yok sayiliyordu. Aslinda, bunu öngörmeme rağmen bu çalisma grubunu seçmis olmamin nedeni, tam da bu ‘yok sayilmayi’ ortaya koymakti. Kadinlara karsi ‘her türlü’ ayrimciliğin yok edilmesi sözlesmesinde, kadinlarin escinselliği yok sayildiğindan, buna yönelik ayrimciliklar da yer almiyordu. Evet, bastan sona, escinsel kadinlara yönelik ayrimciliğin en belirgin sekli olan ‘yok sayilmanin’ göstergesi bu sözlesmede, ‘maddelerin disina çikmadan(!)’ maruz kaldiğimiz ayrimciliklari dile getirmeliydim... Ben de öyle yaptim... 16. Maddede yer alan alt maddelerden biri: “B) Özgür olarak es seçme , özgürce kendi onayi ile evlenme hakki” kapsaminda söz alarak, toplantinin basindan beri, ‘ne için geldi acaba lezbiyenler?’ diye bekleyen kadinlara bakip “simdi
lezbiyenler ne söyleyecek ki bu konuda
diyeceksiniz ama...” diye söze basladim ve escinsel kadinlarin böyle bir hakki olmadiğini, özgürce es seçemediklerini, çünkü hemcinsimizle evlenme, çift olmaya dair, toplumsal anlamda hiçbir onay ve kanunlarimizda hiçbir yasal düzenleme olmadiğini söyledim. Yasal hakkin olmamasi bir yana, escinsel kadinlarin, toplumsal baskilar nedeniyle zorla, ‘kendi onaylari disinda’ bir erkekle evlendirildiğini ya da evlenmeye mecbur kaldiğini anlattim. Özellikle tasrada, hemcinsine ilgi duyan bir kadinin, toplumsal baskilarin baska bir seçenek düsünmesine bile izin vermemesinden dolayi, sevdiği kadinla olabilmek için, zorunlu olarak cinsiyetini değistirmeyi istediğini belirttim. Ülkemizde cinsiyet değistirme operasyonun yasalarla iyice zorlastirildiğindan bahsettim. Güncel bir örnek vererek, yakin zamanda bir tv kanalinda seyrettiğim, köyde yasayan bir kadinin, sevdiği kadinla birlikte olabilmek/evlenebilmek için cinsiyet değistirmek istediği ama doktorlardan onay alamadiğiyla ilgili programi anlattim. Genç kadin, bir kadin sevgilisi olduğunu, birbirlerini sevdiklerini ama cinsiyetini değistiremediği için, sevgilisinin onu terk ettiğini anlatiyordu ağlayarak. ‘Sen kizsin, cinsiyetini değistiremeyiz’ dedi doktorlar diyordu... Evet o kadindi ama kadin olarak bir kadini sevip birlikte olmasi
yasakti, evlenmek için erkek olmasi gerekiyordu ama izin verilmiyordu; ne yapmaliydi?... Escinsel birliktelikler toplumda onaylanmadikça, yasalarda yerini almadikça, onun gibi bir çok kadin ne yapacağini bilemeyecekti
de...Gizlenmeye, escinselliğini saklamaya; ortaya çiktiğinda da cezalandirilmaya devam edecek... O toplantida beni dinleyen kadinlar arasinda, söylediklerimi onaylar biçimde kafalarini sallayan, merakli bakislari üzerimde yoğunlasan, ifadesiz gözlerle beni süzen, nedenini belki kendilerinin bile bilmediği sekilde gülümseyenler vardi. Hiçbirinin aklini okuyamiyordum ve bir sey söylemedikleri sürece de ne düsündüklerini gerçekten bilemeyecektim. Ama, benim konusmamin hemen ardindan söz alan, Antalya Kadin Danisma ve Dayanisma Merkezi’nden Nilgün Eroğlu, ne aklini okumami bekledi ne de düsüncesini kendine sakladi; sadece o konustu. ‘Evlilikle ilgili bu maddeler, kadin ve erkek, yani heteroseksüel iliskiler için düzenlenmis’ diyerek söze basladi ve Türkiye’deki örgütlenmesini KESK’in yaptiği Kadin 2000 Yürüyüsü’nün ardindan olusturulan, CEDAW’a benzer, 13 maddelik deklarasyonun daha ilerici olduğunu düsündüğünü belirtti. 12.ve 13. Maddelerinin, lezbiyenlerin es seçme özgürlükleri ve bu nedenle ayrimciliğa tabi tutulmamalari ile ilgili olduğunu söyledi. En azindan, bir takim lobi faaliyetleri ile CEDAW’in maddelerinin gelistirilip daha ilerici hale getirilmesi gerektiği konusundaki düsüncesini paylasti. Kendisine tesekkür etmistim ama buradan tekrar tesekkür etmek istiyorum; çünkü bu toplantiya katilmamiz konusunda destekleyici tavirda olan hazirlik grubundan bazi arkadaslar, lezbiyenler olarak 400
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 21
CEDAW kadin arasinda yalniz kalacağimizi, daha çok kisi gelmemizin iyi olacağini söylemisti ama Nilgün, lezbiyenleri temsil eden bir gruptan gelmenin değil; nereden ve kim adina gelinirse gelinsin görüsünü paylasarak, yasanan ayrimciliklarin tüm toplumu ilgilendirdiğini görebilmenin önemini göstermis oldu. Toplumumuzda yasanan tüm ayrimciliklar, hepimizin sorunu olmali diye düsünüyorum. Kadin hareketinde, ‘farkliliklariyla bir arada’ olan kadinlarin da, birlikteliği ‘yan yana durmak’ değil, birbirine karsi farkindalik gelistirmek’ olarak algilayip tüm sorunlari sahiplenmesini diliyorum... Bekarlar evlilerin, evliler bekarlarin, çocuğu olan olmayanin, olmayan olanin, doğudakiler batidakilerin, batidakiler doğudakilerin, heteroseksüeller escinsellerin, escinseller heteroseksüellerin vs.. (bu böyle gider) sorunlarinin hepimizi kistiran, tutsaklastiran, ezen bir sistemin sonucu olduğunu öncelikle görmedikçe, sonra da birlikte hareket etmedikçe, ‘söz uçar izi kalir’; sözlesmeler de, yapilan toplantilar da zihnimizde birer ‘ani’ olur... Belki de toplantidan çok sey beklemis, aradiğini bulamamis bir tavirla yaziyorum ve bu bir hata. Çünkü, bu toplanti bir kadin hareketi bulusmasi değildi. Uğradiklari ayrimciliklari CEDAW Komitesine iletmeye gelen kadinlarin kendi sorunlarini ortaya koymasi için düzenlenmis bir organizasyondu; en azindan, çoğunluk için salt böyle olduğunu görmek zor değildi. Elbette, katilimci kadinlarin portresi de, organizasyonun içini dolduran en önemli faktördü. Feminist kadin gruplarinin eksikliğinin hissedilmesi bir yana, varolan feminist gruplardan birerikiser katilimci varken, örneğin Türk Kadinlar Birliği’nin farkli illerdeki 17 subesinden katilim sağlanmisti. Nedeni de, ‘her subeden’ bir kisi için katilimci formu olmasi. ‘Subesi’ olmayan zavalli kuruluslar da, ya akillilik edip alt gruplarini devreye soktu ve giderlerini kendi karsiladi ya da parasizliktan onu da yapamadi. Mesela, organizasyon hazirlik grubunun, escinsel kadin katilimini artirmak için israrli ‘baska subeniz yok mu, baska grup yok mu’ sorularina karsi elimizden gelen, sadece üç katilimci sağlayabilmek oldu.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 22
Bunu yaziyorum, çünkü, çalisma gruplarina katilim açisindan gerçekten önemli bir engeldi. Toplantisinda bulunduğum çalisma grubuna geri dönecek olursam, özellikle yukarda belirttiğim gibi bazi bol subeli kuruluslardan kadinlarin, bazi kadin kesimlerine karsi olumsuz tavri da rahatsiz ediciydi. Dinin erkek diliyle yorumlanmasi yüzünden kadin üzerinde baski araci olarak kullanilmasinin önüne geçmek için, Türkiye’nin aydin din kadinlarina ihtiyaci olduğu konusulurken, ayni düsüncede olduğunu söyleyen basörtülü bir kadinla yan yana oturan Kemalist bir kadinin, basörtülü kadinlar için, ‘aydin olmaniz için önce kafanizi açmaniz gerekir’ cümlesini sarf etmesi, nasil bir ‘yana yanalik’ olduğunun simgesi gibiydi benim için. Toplantida, farkli illerden, farkli kesimlerden birçok kadin, yasanilan ayrimciklari, kadin üzerindeki baskilari tartisirken, sanki bunun tüm toplumun sorunu olduğuna diğerlerini ikna etmek zorunda gibi anlatiyordu; çünkü birbirini dinler gibi görünüp anlama çabasinda olmayan kadinlarin yüzlerine bakiyordu.
“Her durumda çocuklarin çikari en üst düzeyde tutularak ulusal yasalarda mevcut veli, vasi, kayum olma ve evlat edinme ve benzeri kurumlarda esit hak ve sorumluluklar” maddesi üzerine söz
alip Yargitay’in, bosanma davasinda annenin lezbiyen olmasi durumunda kiz çocuğunun velayetinin babaya verilmesi ile ilgili kararina isaret ederek escinsel kadinlara karsi varolan ayrimciliği vurguladiğimda da, sözlerimin sadece elimdeki kayit cihazina ulastiğini hissettim. Sanki, yalniz basima bir odada oturmus, sonradan desifresi yapilarak hazirlanacak rapora eklenmek üzere sesimi kaydediyordum... Öyle ki, ben, diğer katilimcilar konusurken notlar alip üzerine düsünüyor ve ‘acaba hangi maddeyle bu ayrimciliği daha iyi vurgulayabiliriz’ diye elimdeki kağitlari karistiriyorken, bazi kadinlar konustuğunda gülümseyen bir ifadeyle yüzüne bakip söz sirasinin ne zaman kendine geleceğini düsünen kadinlari fark ederek, ‘kalabaliklar içinde yalniz’ hisseden tek kisi olmadiğimi görüyordum. Özellikle, kadin üzerindeki asağilanma ve baskinin fiziksel siddet düzeyine ulastiği
uygulamalarin toplantida yarattiği dondurucu soğukla birlikte, sorunun çözümüne yönelik aciliyeti eminim herkes hissediyordu. Zaman kisitliydi, belki de o yüzden herkes kendi dile getireceği soruna kilitleniyordu ama, yine de ‘ayrimciliklar hiyerarsisi’ yaratmanin bahanesi olamazdi hiçbir sey. Her söz aldiğimda, kendilerinin konusma süresinden harcadiğimi düsündürten havayi kabullenmek gelmiyordu içinden. Toplantinin sonuna yaklasildiğinda, herkesin kadin-erkek esitliğini engelleyen faktörlerden en önemli gördüğü üç tanesini sirayla söylemesi istendi. Bu istek, madde 5.a. yi karsilamak amaciyla ortaya konmustu. Escinsel kadinlara yönelik ayrimciliklarla ilgili en fazla söz söyleyebileceğim ve sorunu kaynağindan dile getirmeme firsat veren bir maddeydi bu oysa: “Her iki cinsten birinin asağiliği veya üstünlüğü fikrine veya kadin ile erkeğin kaliplasmis rollerine dayali ön yargilarin, geleneksel ve diğer bütün uygulamalarin ortadan kaldirilmasini sağlamak amaciyla, kadin ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranis kaliplarini değistirmek.” Toplumsal cinsiyet rollerinden heteroseksizme uzanip hepimize dayatilanlarin aslinda ayri ayri sorunlar gibi görünse de nasil bir olduğunu, tüm ayrimciliklarin yok edilmesinin yolunun birlikte mücadeleye vardiğini anlatmaya çalisacaktim. Ama, tüm söyleyeceklerimi ‘3 faktör’ seklinde dile getirmem istenince, toplanti sonunda yazili sekilde raportörlere vermek durumunda kaldim. Birbirimize bu kadar uzak oldukça, birbirimizin sorunlarina dokunmamayi sürdürdükçe, saatlerle sinirlanmis toplantilardan daha fazla bir verim beklemek anlamsiz olurdu zaten. Bu nedenle, baslarda belirttiğim gibi, bu bulusmayi, ‘CEDAW’a yazilacak rapora eklenmesi istenilenleri dile getirme toplantisi’ seklinde sinirlamak ve bu çerçevede beklenilenin olduğunu söylemek en doğrusu galiba. Derinlikli tartismalara elbette ihtiyacimiz var ama adres bu değildi. Son gün, ‘dilekler ve kapanis’... Üçüncü gün, Umut Vakfi baskani Nazire Dedeman’in ‘Silahsizlanma ve Kadin’ üzerine konusmasi ile basladi.
CEDAW Dedeman, bireysel silahsizlanmanin öneminden bahsetti. Ardindan iki genel oturum gerçeklestirildi. ‘Ulusal Mekanizma’ baslikli ilk oturumun, çerçeve konusmasini yapan Yildiz Tokman, özellikle, Kadinin Statüsü ve Sorunlari Genel Müdürlüğü Teskilat Kanunu’nun çikarilmasi gereğine değindi. Devletin kadina karsi ayrimciliğin sona erdirilmesi için üzerine düsen sorumluluğu yerine getirmesindeki israrlari dile getirerek, kadinlarin, TBMM Esitlik Izleme Komisyonu’nun kurulmasi ve yasal düzenlemelerdeki esitsizliklerin giderilmesi isteğini vurguladi. Ikinci genel oturumda, ‘CEDAW STK
Raporunun Hazirlanmasi, Sunulmasi ve Görüsülmesi Süreci’ konusmasini,
toplantiya katilamayan Ipek Ilkkaracan’in yerine, Kadinin Insan Haklari Projesi’nden Ela Altin yapti. 1997’de, CEDAW’in Türkiye’yi bundan önceki(üçüncü) gözden geçirme sürecine Türkiye’den katilmis olan bir sivil toplum temsilcisi olarak deneyimlerinin paylasildiği konusma, içinde bulunulan süreçte dikkat edilmesi gereken önemli noktalari içeriyordu. Son olarak, katilimcilarin toplantiya dair görüslerini paylasacaği ‘Dilekler ve Kapanis’ bölümüne gelindi. Organizasyon grubuna tesekkürler, hazirlanacak olan rapor için iyi dilekler ve bulusmadan duyulan memnuniyetlerin dile getirilmesi disinda, aslinda toplantinin basindan beri gerginlikleri hissedilen kadin gruplarinin karsilikli çatismalari da kendini gösterdi. Özellikle, feminist kadinlar, escinsel kadinlar, Kürt kadinlari ve basörtülü kadinlara karsi ayrimcilik yapildiğini düsündüğünü belirten bir kadinin konusmasi ardindan iyice gerginlesen ortamda, Kemalist bir kadinin ‘Atatürk methiyesi’, bazi kadinlarca alkislanirken, bazilarinca da protesto edildi. Açikçasi, önemli bir amaca ulasma yolundaki bu adimda, olumsuzluklarin yasanmadiğini söylemek isterdim ama maalesef bu, gerçekleri reddetmek olurdu. Toplantinin savas karsiti tavri ile çelisen marsli saygi duruslu açilis ve Türklük vurgusu ile gelen kadinlarin, kadinlarin farkliliklarina tahammülsüzlükleri, gölge raporun hazirlanmasi sürecine kara gölgeler olarak yansidi. ‘Ne isi var bunlarin burada’ diyen zihniyetin, tüm
kadinlari, ‘beyaz, Türk, üst-orta sinif, basi açik, sunni, heteroseksüel’ varsaymasi, her türlü ayrimciliğin ortaya konulacaği toplantida, ayrimciliğin en somut örneğini gözümüze sokar nitelikteydi. Birkaç gün önce, toplantilarin desifreleri, gerekli düzeltmelerin yapilmasi için tüm katilimcilara ulastirildi. Tutanaklar geri dönünce raporun hazirlanmasina geçilecek sanirim. Toplantidan kisa bir zaman sonra yayinlanan, çalisma gruplari sonuçlarinda, ‘evlilik, aile ve geleneksel roller’ raporunda, escinsel kadinlara yönelik ayrimciliklardan hiç eser olmadiğini görmüstüm. Uçan Haber’in Nisan-Mayis sayisindaki CEDAW dosyasinda da göremedim. Öyle saniyorum ki, raportör arkadaslar benim söylediklerimi takip edemediler, gözlerinden kaçti ya da unuttular. Ama, bizim sorunumuz tam da bu değil mi: ‘Görünmezlik’... Varolduğumuz bir toplantida bile görülemiyorsak, sözlerimiz ayni toplantidaki kadinlara ulasmiyor, raporlara geçmiyorsa, CEDAW’a nasil ulasacak? Benden toplanti değerlendirmesi istendiğinde, karsilastiğimiz ayrimciliklari dile getirme amacimizi gerçeklestirdiğimizi, bundan sonrasini raporda hep birlikte göreceğimizi söyledim hep. Galiba gerçekten sadece ses kayit cihazina konusmusum; öyleyse yapacağim tek sey de, yapilan desifrelerdeki düzeltmeler-eklemelerle sözümüzü ulastirmaya çalismak olacak. Gölge Raporda, gölgede kalmamak
dileğiyle tabi... Toplanti öncesinde, sirasinda ve sonrasinda varliklariyla ‘birlikte’ olduğumuzu hissettiren herkese; çabalari ve samimiyetleri için Uçan Süpürge, organizasyon hazirlik grubu ve özellikle Nazik Isik’a, benim bulunduğum çalisma grubunun raportörü, Baskent Kadin Platformu’ndan Hidayet Sevkatli Tuksal’a(ses kayit cihazini dolastirdiği için değil; karsilikli empati kurabileceğini gösteren ve bunun somut örneği olan az sayida kadindan biri olduğu için ☺), çalisma grubu toplantisinda sözleri ile, onun disinda her zaman gösterdiği ilgi ve iletisim çabasi ile yanimizda olan Antalya
Kadin Danisma ve Dayanisma Merkezi’nden Nilgün Eroğlu’na, çalisma gruplari öncesinde maddeler çerçevesinde konusma hazirliğinda yanimizda olan kardes grubumuz Amargi Kadin Akademisi’nden Ayse Kismet ve Fatos Hacivelioğlu’ya ve birlikte mücadeleye inanan tüm kadinlara tesekkürler...
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 23
Kadin
Kadin Düsmanliği Alevhan
"Efendim?" diye cevap verdiğimi bilmez tabii,"Erkek Düsmani" diye kocaman bir baslik attiğinda Radikal2'deki yazisina Ayse Düzkan. Rastladiğim bütün kadin üzerine yazilarini (siyasi olanlari değil!) birden fazla okuyup mest olduğumu da bilmez...Hatta, ne "Çalar Saat" adli kitabini feminist olmayan bir çok kisiye zorla okuttuğumu, ne de "Erkek Doğrama Cemiyeti Manifestosu" adli çevirisini yastiğimin altinda tuttuğumdan haberi vardir. Amma ve lakin neticede O da bir insan, ve elbette beser sasar... Gene de ve üstelik çoluk çocuklu heteroseksüel bir kadin olduğu halde radikal (?) bir feminist olarak gönlümde yeri vardir. Iste bu Ayse Düzkan da popülist kadin düsmanliğinin en vazgeçilmez silahini farkinda olmadan kullanarak pekistirmis oldu "Erkek Düsmani" diye baslik atarak...Yazinin içeriğine ise itirazim yok, bir husus disinda... Insan sevdiğine sitem ediyor sanirim...Mesela bir TV kanalinda Savas Ay'in programinda Amargi'den katilan kizlardan biri de (aralarinda Yesim de vardi) bir çok güzel seyin sonunda "Ben erkek düsmani değilim ama..." diye devam etmisti... Duyduğuma inanamadim, nutkum tutuldu... "Erkek Düsmani" ne demektir peki? Ya da tersinden gidelim. Kadin Düsmani ne demektir? Sapina kadar maço bir erkeğe "Sen kadin düsmani misin?" dediğinizde muhtemelen su cevabi alirsiniz. "Yok be yavrum, ben kadinlari çok severim, özellikle de sarisinlari..." 1994 yilinda Metin Sirma tarafindan yazilan bir kitabin adi "Kadin Düsmani" idi. Benim gibi kadin haklariyla ilgili kitap aldiğini sanan saf okuyucular sasirip kalmislardi. Çünkü konusu "Büyük seytan" tarafindan okullarda eğitilip kadinlardan sistemli olarak uzaklastirilarak escinselliğe yönlendirilen erkekler üzerine yapilmis çok sert heteroseksist bir mesaj veren kitapti. Yani o kitapta "Kadin Düsmanliği" erkeklerin kadinlarla değil erkeklerle seks yapmasi anlamindaydi. Bu çok yaygin bir kanidir. Erkeklere göre kadinlara düsmanlik sadece kadinlarla seks yapmamak anlamini tasir. Gene bu yaygin erkek egemen
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 24
kaniya göre "erkek düsmanliği" da ayni anlamdadir: Kadinlarin erkeklere cinsel hizmet vermemesi. Kadinlara uygulanan siddete karsi yapilan yürüyüslerde en çok bu suçlamanin yapilmasi tesadüf değildir."Yoksa siz erkek düsmani misiniz?"... Kadin haklariyla, feminizmle ilgili konusan her kadin önlem olarak "Ben erkek düsmani değilim" diye baslar. Affedersiniz ama erkeklerin o anda aklindan geçen seyin -en kibar haliyleifadesi nedir biliyor musunuz; "Haa, bu erkeklerle yatiyormus! Iyi iyi, demek zararsizmis!" Erkekleri bundan baska korkutacak bir düsmanliğa zaten bu erkek egemen sistem izin vermez. Kisacasi, erkeklere göre "erkek düsmanliği" lezbiyenlikten baska bir sey değildir. Lezbiyenler arasinda "Ben erkek düsmani değilim" diyenlere ise "fantezimin ince gülü" muamelesi reva görülür ancak. Simdi kelimenin tam anlamini kullanarak "Düsmanlik " nedir diye düsünelim. Insanin aklina ilk olarak gelen devletler arasi savas hali disinda... Bireyler düsman olunca ne yapar? Öldürmek, (yok etmek), dövmek, (siddet uygulamak), tecavüz etmek (cinsel varolusunu asağilama), bir yere kapatmak (eve-hapishaneye kapatmak, özgürlüğünü engelleme), konusmasini engellemek (ifade engeli), zorla hizmet ettirmek (kölelik), giyimini tayin etmek (modernlik adina soymak/muhafazakarlik adina kapatmak, teshir etmek, görünmez kilmak, nesne yapmak), kisilik haklarini elinden almak (bireyselliğini reddetmek), hukuk, din, siyaset, ahlak, töre yoluyla asağilamak (toplumdan dislama), bilinçli psikolojik siddet uygulamak. Birbirine geçmis bu ve benzeri davranislar düsmanlik neticesinde olusur. Simdi elinizi vicdaniniza koyun ve doğruyu söyleyin, hayatiniz boyunca kaç kadin gördünüz erkeklere bunlari yapan, yapabilen? Peki, milyonlarca erkek yok mu bu ülkede gücü yettiği kadinlara bunlarindan en az birini uygulayan? Sonuç olarak; bu ülkede inkar edilemeyecek sekilde var olan sey, korkunç boyutlarda ki "Kadin Düsmanliği" dir. "Erkek Düsmani" tanimi ise kadin
düsmani erkeklerce uydurulmus içi bos, naylon bir tanimdir. Bazen çesitli maskelerin arkasina saklanan bazen de açikça sergilenen kadin düsmanliğini görebilen kadinlar erkeklere karsi sorgulama, kizginlik, sevmemek duygularini yasar. Bu çok hakli çok normal bir duygudur...Ve bu zeki kadinlarin arasindan bir kisi, tek bir kisi, Valarie Solanas de bunu yazmis. Yazmis!!! Sadece yazmis...Cesaret etmis yazmis... Valarie'nin yazdiklarini mazur göstermek, onun adina günah çikarmak ya da özür dilemek için çocukluğuna gitmenin, akli dengesini gündeme getirmenin doğru olduğunu düsünmüyorum. Bu bana "su su eksikliği olan kadinlar feminist olur" söylemi kadar tanidik ve rahatsiz edici geliyor. Feminist mi değil mi tartisiliyor...O feminist değilse peki ne? Antifeminist mi? Erkek egemen sistemi bizim bile hayal edemediğimiz kadar dibinden, köklerinden sorguladiği halde ona "feminist değil" demek, hala gereken değere kavusamamis feminist kültüre halel getireceğini düsünmenin ürünüdür sanirim. Hayatini anlatan filmde durmadan erkeklerle yatan ama yönetmence de defalarca "Ben lezbiyenim" dedirtilen buna rağmen tek bir kadinla bile el ele gösterilmeyen bu kadin için, bakin lezbiyenler "O lezbiyen değildir" diyor mu? Yazik ki, yasarken kitabina değer vermeyen erkek yayincilarin öldükten sonra yazilarinda neyi ne kadar değistirdikten sonra bastiklarini asla bilemeyeceğiz. Bir kadina "Erkek Düsmani" tanimlamasi ister soru olarak ister hakaret olarak yöneltilsin o kadinin söylediklerinin değerini aninda sifirlar ve onu kendini savunmaya iter; genellikle de sahibine muhtaç minik bir kedi yavrusu olduğunu karsisindaki erkeğe kabul ettirme çabasina sokar. Hala "Ben erkek düsmani değilim" savunmasina girilmemelidir artik, bazi kadinlar heteroseksüel dahi olsa... Kirilmak, küsmek, kizmak, öfke dolu olmak hakkini kullanmanin düsmanlikla alakasi yoktur ... Birey olarak erkekler sistem olarak erkek egemen sistem değismediği sürece bu hakkimizi kullanmaktan vazgeçmemeliyiz.
Deneme
Ikisini Birden... Ayse Düzkan
Escinsel bir arkadasim var, biseksüelliği hep bir tür cinsel oburluk olarak değerlendirir. Bu bir yandan doğru, bir yandan yanlis. Farkindasiniz, bir yaniyla, hazciliğin göklere çikartildiği bir zamanda yasiyoruz. Bir zamanlar bir pornocu, seksten en iyi vakit geçirme araci diye bahsetmisti. Simdi böyle, "acaba tavla mi oynasak, yoksa sey mi etsek" diye özetlenebilecek bir ortamda, insanlarin, tek bir cinsle yetinmemeleri, hatta bir batinda ikisini birden talep etmeleri falan sasirtici değil. Gerek bütün dünya, gerekse Türkiye'nin çesitli kesimleri karsi karsiya konulduğunda, bu resmin öteki yüzü, cinselliğin, en kirli, en yapilmamasi gereken, en lanetli faaliyet olmasi. Önümüzdeki, içimizdeki ve içinde olduğumuz dünya bu iki damari da tasiyor ve arzularimiz, duygularimiz, hayatimiz bu ikisi arasinda salinip duruyor. Hiçbirisini yapma diyen melek bir omuzumuzda, hepsini yap diyen melek öteki omuzumuzda. Izninizle bu biseksüellik meselesini bu ikilemin disinda ele almaya çalismak istiyorum. Bir yandan da, her insanin içinde iki cinsiyetin de bulunduğuna iliskin söz var. Bu doğru da olsa yanlis da olsa, en nihayetinde bir klise ve her klise gibi açmazlar tasiyor. Simdi gelelim "propaganda" faslina. Feministlerin bir kismi, malum, toplumsal cinsiyetin biyolojiden bağimsiz olduğunu söyler. Simone de Beauvoir'in, öldür allah modasi geçmeyecek deyisiyle ifade edersek, kadin olunmaz, kadin doğulur. Yani, eğer bugün kadinsak, bunda anamizin karnindan çikarken yanimizda olan memeler ve kukunun rolü, sonradan edindiğimiz mutfak, edilgenlik, cilve, ev isi falan bilgisinin yaninda solda sifirdir. Kadin dediğimiz mahlukat, tamamen toplumun ürünü, karsidan gelen, uzun saçli, dekolte tisörtlü kisiye kadin diyorsaniz, bunun sebebi toplumun bazi insanlara öyle
giyinmelerini buyurmus olmasi. Öyleyse, bir kadini arzulamak tam olarak neyi arzulamaktir? Kadin'i bu kadar kolay tanimlayamadiğimizda, bunu da kolay kolay tanimlamak mümkün olmuyor. Kadinlar arasinda, öldüren cazibe kadar oğlansi silüet de moda. Erkek cinsinin bu konuda gösterdiği zenginliği anmama bile gerek yok. Bana sorarsaniz, bu sartlar altinda, erkekten ya da kadindan baska kus tanimam diyenlerimizi bile yolundan döndürecek bir insan mutlaka çikar. Ancak bu arzunun söze ve hayati dökülebilmesi apayri bir konu. Biseksüellik pek mizmiz bir durumdur, öyle dengede pek durmaz, mutlaka bir tarafa meyleder. O taraf karsi cinsse, heterodan sayilir, idare edip gidersiniz. Birkaç ufak tefek maceranin hesabini tutan da olmaz. Erkeklerinki zaten erkekliğin gereğindendir, kadinlarinki ise... Rica ederim, içinde erkek olmayan bir seyin ciddiye alindiğini gördünüz mü hiç? Esasen kendi cinsinize yöneliyorsaniz, bunun mesakkatleriyle uğrasmaktan, ara ara "mazbut bir vatandas" gibi, karsi cinsi de arzuluyor olduğunuzu ifade etmeye sira gelmez. Yine yasayip gidersiniz. Ama iste belki de, bize yapilan en kötü seylerden birisi, sevebileceğimiz, arzulayabileceğimiz kisilerin hangi biyolojik duruma sahip olacağinin kimliğimiz denen seyin böyle önemli bir kismini teskil etmesi. Bana sorarsaniz, mutlak heteroseksüellik ya da mutlak homoseksüelliğin dayatilmasi da heteroseksizmin bir parçasi. Çünkü insan, on dakika, iki gece, bir ay, bes yil ya da ömür boyu, hangi sürede olursa olsun birisini sevdiğinde, o kisiyi, (ardinda bütün toplumsal verileriyle bile olsa) bir bireyi sever. Bir cinsel organlar takimina ilistirilmis bir beden ve ruh değildir sevdiğiniz. Ömrümüz boyunca birden fazla kisiyi seviyorsak, bu demek ki birden fazla cinsiyete de ilgi duyabiliriz. Neden böyle olmadiği üzerine düsünmeye değer. Ama sanirim bu baska bir yazi konusu olacak kadar karmasik.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 25
Yasamin Içinden
Ihanet ya da Aldatmak adi her ne ise... Asli
Küçük bir ev, los bir oda... Yakici bir ihanetin gelip içinin en derinliklerine kurulup oturduğu, en acili gece.. Disaridaki havanin sessizliğini bozan rüzgar, beraberinde getirdiği, buz gibi nefesiyle ruhunun içine doğru hizla gelip yerlestiğinde, ihanet edenin, mum isiğinin yaydiği dalgalar gibi yüzüne yayilan riyakarliğin, ihanetin keyfini gördü dehsetle... Bu... Bu nasil olurdu, nasil olurda yillar öncesinden sonsuza kadar gönül verdiği, ruhunun en derinliğini sinirsiz açtiği bu kadin değisivermis, karsisina dikilip sigarasinin dumanini üflüyordu hoyratça. Boyun eğdiği anda kahkahalar atacak, alay edecek, iste senin inandiğin saygi duyduğun, toz konduramadiğin, burada iste karsinda hadi ne yapacaksan yap diyecek..... Çok değil bir saat önce, teniyle bir bütünken teni, sonsuzluğu paylastiğina inandiği biriydi. Teninde duyumsadiği tanidik olmayan kokuyu duyumsayana dek.... Birden hissettiği, sirtina ağir gelen tasiyamayacaği o kokunun, ihanet kokusunun, onu sonsuza dek susturacağini, yüreğinde birdenbire açtiği ve hiç kapanmayacak yaranin, her geçen gün irin kaplayacağini ve büyüyeceğini... Sormadi ne zamandir aldattiğini, aldatmanin tarihi günü saati olmazdi, adi aldatmaydi en nihayet, bir diğer adi ihanet... Gerilmis bedeni karincalanmaya baslamisti, eli sirti, boynu. Üzüldüğü zaman hep bir yerleri karincalanirdi...
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 26
Odanin bir kösesine siğinip, duvara dayarken sirtini, bir sigara yakti... Sevdiği gezinmeye baslamisti odayi, sanki tartismak, sanki hadi hadi sor isyanini dile getir der gibi... Konusmayacakti yarari yoktu, konuyu açmak, tartismak iyice yitirip bitirecekti onu biliyordu... Gözlerini yere dikmis, sessizce sigarasini içerken, ihanetin aldatmanin nedenlerini düsünüyordu.. Bir kadin baska bir kadini neden aldatirdi... Bir kadinin bir kadinda bulamayip, baska bir kadinda bulduğu ne olabilirdi. Bir kadin buna neden gereksinim duyardi.. Neden, bin bir soru vardi kafasinda, ama çözemiyordu bunu, o an çözemezdi de... O ise sinirli hareketlerle geziniyordu hala odanin içinde, bir sigara yakip birini söndürürken, neden sonra gelip yanina diz çöküp oturdu. Ellerini tutmak istedi, biten sigarasini kül tablasina basti ellerini tutturmamak için... -Bir sey söylemeyecek misin, seni aldattim doğru, ama bu seni sevmediğim anlamina gelmiyor ki. Seni seviyorum, çok seviyorum hem sen benim için çok değerlisin, seni birakmak istemiyorum, ondan sadece hoslandim, yani evet onu da seviyorum ama, seni sevdiğim, sana beslediğim duygular kadar derin değil... Anliyor musun beni derken eğilip gözlerini aradi, yoktu aradiği gözler, dalip gitmisti odanin en dip yerlerine... -Lütfen bir sey söyle, lütfen. Sesinin tonu yükselmeye ve sertlesmeye baslamisti...
-Lanet olsun ne yapmaya çalisiyorsun susarak nereye varmaya... Konus lütfen bir seyler söyle, bağir, tokat at ama bir tepki ver... Kendine yenilmisti verdiği bu tepkilerle, neden bağirip çağiracakti ki neden tokat atacakti, neden tepki verecekti.. Neden, sevdiğinin yenildiği bu noktada onu rahatlatmak için mi, hayir hayir hiçbir tepki vermeyecekti... Biliyordu çünkü o aldatmazdi sevdiğini... Ve biliyordu sorun teninde duyumsadiği o farkli kokuda değildi, olabilirdi onda bulamadiğini baskasinda bulmus olabilirdi, katlanamadiği bunun gizli kapakli yapilmasiydi... Dürüst olmamak, dürüst olmaktan korkmakti bir baska anlami... Kafasindaki bin bir soruyla yerinden kalkti, sevdiği gözlerini dikmis ona bakiyordu. Çay suyunu koyarken ocağa, dönüp sevdiği kadina bakti, dizlerini karnina doğru iyice çekmis saçlari dizlerinin üzerine yayilmis sessizce ağliyordu... Uzun uzun izledi öylece... Neydi sevgili, günü birlik yasarken tensel ihtiyaçlar için, yaninda var olan bir kadin mi? Yoksa varliğimizin huzur bulduğu, yaninda kendimizi iyi hissettiğimiz, saygi duyduğumuz bir değer mi? Anlik farkli bir kadin bizi tensel olarak çeker mi? Peki ya sonrasi? Sevgiyle, yalnizca tensel bir yakinlik duymanin arasindaki fark ne olabilir? Içimizde onun sevgisini tasirken, baska bir kadinin kollarina kendimizi birakmanin adi ihanet mi? Sevgiliye değil, kendimize yaptiğimiz bir
Yasamin Içinden saygisizlik olmaz mi bu Eğer seviyorsak,ancak sevdiğimizin kollarinda mutlu oluruz, tensel mutluluğumuz ondan baskasi olamaz. Çünkü sevgiyle tensel mutluluk ayrisamaz.. Hetero dünyada sikça gördüğümüz, sevgiyle cinselliğin iki farkli kefeye konmasi adina “Ihanet” dediğimiz durumlari biz lezbiyenler neden sikça yasiyoruz.. Neden, erkek çok kolay sevgilisine ihanet ederken, bunu erkeklik adina yapip, toplum tarafindan da “o erkek yapar, ihtiyaçlari var” diyerek kendi suçlamalarinin ne gibi bir sebebi olabilir ki? Kadin da ihanet ediyor, içimizde
yasattiğimiz erkek anlayislarinin yansimasi sevgili iliskilerine de yansimakta... Ne zaman ki baska bir kadinin kollarinda bulursam kendimi, su soruyu sorarim kendime “ sevgimde, sevgilime, kendime saygimda bir azalma olmus demek ki, aliskanliktan yanindayim, yoksa baska bir kadinin yaninda ne gibi bir isim olabilir ki? Sadik kalma değil bu.. Nasil ki bir dostu sevdiğimde ömür boyu o sevgi devam ediyorsa, sevgilimi sarmalamalarimda farkli olamaz... Cinsellik girdiği için araya, farklimi olmak zorunda? Bu sevgiye, aska, kendine saygisizlik değil mi? Baska bir
kadinla beraber olduğum an kesinlikle ayrilirim sevgilimden.. Vicdan denilen sey, kendine, değer verdiğine saygidir.. Et değil, kalp, ruh birlikteliği... Bu düsüncelerle, Çayini alip balkona çikti, gecelerden en sessiz geceydi, sigarasinin dumanini gökyüzüne doğru savururken, sekiz yillik beraberliğinin sonsuza kadar bittiğini, çay bardağina düsen bir damla gözyasiyla anladi...
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 27
Dünyada Escinsel Hareket
Dünyada Escinsel Hareket dosyasinda; Rusya’da escinselliğin yasanisina dair tarihsel bir bakis, Amerika Birlesik Devletleri’nde gey lezbiyen öğrenci hareketinde sürecin nasil değistiği, Polonyali escinsellerin yeni bir döneme hazirlanmalarinda Internet’in etkisi ve bir siyaset bilimcinin Israil’deki escinsellikle ilgili yasal düzenlemeler ve Israil’de escinselliğin yasanisi hakkinda izlenimlerini sunuyoruz.
Rusya’da Escinsellik Çeviren: Hakan G
Escinseller arasindaki seksi suç unsuru sayan 121. madde iptal edildiği gün, Mayis 1993’te, bir escinsel diskoda dağitilan dokümanda “Yeterince uzun zaman bekledik!” yaziyordu. Ortaçağ Rusyasi’nda görece olarak homoseksüelliğe tolerans gösteriliyordu. 11. yüzyilda Kievan Rus bölgesinde yasayan birçok azizin homoseksüel askina dair kanitlar bile mevcuttur. Homoseksüellik Ortodoks kilisesi tarafindan günah olarak tanimlanmasina rağmen herhangi bir yaptirimi yoktu, hatta kilise görevlilerinin tek rahatsizliği manastirlarda gerçeklesen olaylardi. 16. ve 17. yüzyilda Rusya’yi ziyaret eden yabancilar, erkekler arasindaki escinsel iliskinin tüm sosyal siniflarda ne kadar açik ve rahat olarak gerçeklestiğini büyük bir saskinlik içinde anlatirlar. Sigismund von Heberstein, Adam Olearius, Juraj Krizhanich ve George Turberville adli sahislar seyahat ve hatira dokümanlarinda Rusya’da homoseksüelliğin ne kadar yaygin
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 28
olduğunu yazmislardir. 19. yüzyil tarih uzmani Sergei Soloviev de “Ne Doğu’da ne de Bati’da bu iğrenç, doğaya aykiri günah Rusya’daki kadar görmezlikten gelinemez” diye yazmistir. Homoseksüelliğe karsi ilk yasa 18. yüzyilda Deli Petro zamaninda ordudaki askerlere mahsus olmak üzere çikarildi. 1832’de çikan 995. madde ise erkekler arasinda anal iliskiyi Sibirya’da 5 yila kadar sürgün ile cezalandirmayi öngörüyordu. Fakat bu yasa özellikle üst sinif mensuplarina çok nadir olarak uygulandi. 19. yüzyilda birçok ünlü entelektüel, homoseksüel veya biseksüel yasam tarzini açik açik yasiyordu. Bunlarin arasinda ünlü kasif Philip Vigel, elestirmen Nikolai Przhevalsky ve besteci Peter Tchaikovsky de yer almaktadir. 20. yüzyilin baslarinda gevseyen yasalar daha rahat ve açik bir yasam tarzina olanak sağladi. 1903 yilinda Anayasal Demokrat Partisi (Constitutional Democrat Party) kurucularindan Vladimir Nabokov, yazdiği bir makalede Rusya’daki
homoseksüellerin yasal durumuna değinirken devletin kimsenin özel hayatina müdahale etmemesi gerektiğini belirtir. 1905 ile 1917 arasi Rusya edebiyatinda Gümüs Çaği olarak nitelendirilmesine karsin homoseksüeller için Altin Çağ olarak da nitelendirilebilir. Bu dönemde Imparatorluk Mahkemesi’nin bazi üyeleri de dahil olmak üzere ünlü bir çok sahis escinsel olduğunu gizlemek gereğini bile duymuyordu. Sergei Diaghilev ve diğer “World of Art” sanat hareketinin mensuplari ile Rus Balesi’nin üyeleri de escinseldi. 1906’da basildiğinda, zamaninin en çok konusulan edebiyat olaylarindan biri olan ‘Kanatlar’ adli yari otobiyografisinde Mikhail Kuzmin gey olduğunu açikça ifade eder. Arastirmacilar Bolsevik Devrimi’nin esçinsel haklarina olan etkisi konusunda tam bir uzlasmaya varamamislardir. Bazilari, Sovyetler’in escinselliği suç olmaktan çikarmanin öncüleri olduğunu iddia ederken, bazilari da Bolsevik düsüncenin, hareketin gerilemesine sebep
Dünyada Escinsel Hareket
olduğunu iddia ederler. Aslinda, Ekim Devrimi 1922 ve 1926’da getirdiği yeni Rus ceza yasalariyla escinselliği suç sayan eski hükümleri yürürlükten kaldirmistir. Maalesef, Sovyetler’in ilk yillarinda escinselliği kanunlarda suç olmaktan çikarilmasi, bu eylemin cezalandirilmamasi anlamina gelmedi. Modern Sovyet bilimi homoseksüelliği ilaçla ve psikiyatrist yaklasim ile tedavi edilmesi gereken bir hastalik olarak görürken, yaygin olan baska bir kani da homoseksüelliğin burjuva ve aristokrat kesime yani devrim öncesine ait olan bir kavram olduğuydu. Devrimi takip eden zaman içinde ortaya çikan cinsel ifade özgürlüğü çok kisa sürdü. 1930’lu yillarda Stalin’in aile kavramini destekleyen politikalari vesilesiyle, nispeten esitlikçi ve kadin haklari yanlisi yasalar, bosanma ve evlilik islemlerinde liberallesme sağlarken, kürtaja da kolayliklar getirmistir. Bu politik amaç doğrultusunda homoseksüellik 1933’te imzalanan bir yasa ile tekrar suç sayilmistir. Almanya ile Sovyetler Birliği arasindaki iliskilerin gergin olduğu zamanlarda Maxim Gorky tarafindan yazilan bir makalede homoseksüelliğin Nazizm ile iliskisi olduğu iddia edilir. Gorky yazisinda “Homoseksüellik yok edilince Fasizm de yok olacaktir” der fakat bu yazinin yazilmasini takip eden senede Naziler de homoseksüelliği suç ilan etmistir. Stalinist terör döneminde erkekler arasinda anal iliskiyi 5 yila kadar hapis ile cezalandiran 121. madde, baskinlari ve tutuklamalari da ardindan getirdi. Bu vesileyle tutuklananlarin sayisi bilinmemekle beraber 1980’li yillara gelindiğinde bu rakam senede yaklasik 1000 kisiydi. Sovyetler Birliği, zamaninda dünyada en yüksek oranda tutuklu erkek sayisina sahipti, hapishane kültürünün Sovyet kültürü içindeki
önemi göz önünde tutulursa, Sovyet escinsel kültürünün sekillenmesinde bu faktörün de önemli bir rol oynama olasiliği yüksektir. Sovyet hapishanelerinde “Opushchennye (Rezil/ Asağilik)” denilen ve koğustakilerin cinsel ihtiyaçlarini karsilamakla yükümlü bir sinif mevcuttu. Sosyal siniflamada en asağida yer almalarina rağmen bazen sevgilileri tarafindan korunurlardi. Sadece 121. maddeden hüküm giyenler değil, bir kavga neticesinde veya çekici fiziksel görünüm yüzünden tecavüze uğrayanlar da bu gruba dahil olabilirlerdi. Sovyetler zamaninda 121. madde, mahkumiyet sürelerinin uzatilmasi ve muhaliflerin kontrol altina alinmasi için sik sik basvurulan bir yöntemdi. Tutuklananlar arasinda film yönetmeni Sergei Paradjanov ve sair Gennady Trifonov da yer aliyordu. Bu vesile ile polis ve KGB bilgi almak amaciyla birçok homoseksüele santaj yapmistir. Sovyetler döneminde escinsel erkekler gizli bir hayat sürdürmek zorunda kalirken, birçoğu escinsel aktivitelerini ufak çapli ve güvenli arkadas grubu içinde devam ettirdi. Tutuklama ve santaj tehditleri devam etmesine rağmen özellikle büyük sehirlerde çark yerleri ve bir iki popüler escinsel bar mevcuttu. 1980’li yillarin basinda ortaya çikan baska bir tehdit de polisin de desteğini alan belli bir grubun escinsel erkeklere saldirmasi, onlari soymasi ve dövmesiydi. Bu grup, eğer mevcut durum mahkemeye getirilirse mağdurun hapis cezasina çarptirilacağinin bilincindeydi. 1984 yilinda bir avuç escinsel erkek, Leningrad’da ilk escinsel organizasyonunu olusturmaya çalisti. Kisa sürede yakalanan bu grup, KGB’ye teslim edildi. Ancak 198990’larda Gorbachev’un Glasnost politikalari ile böyle bir
organizasyonun tekrar doğma firsati yakalandi. Bu dönemde Yevgeniya Debryanskaya tarafindan “Moskova Gey ve Lezbiyen Birliği” kurulurken, Roman Kalinin’inin editör olduğu “Tema”, ilk kez resmi olarak taninan escinsel gazetesi olmustur. Ardindan da organizasyonlarin ve yayinlarin sayisi hizla artmaya basladi. 1991 yazinda ilk kez uluslararasi konferanslar, film festivali ve escinsel haklari için yapilan yürüyüsler Moskova’da ve Leningrad’da gerçeklesti. Bu etkinliklerin hemen ardindan gerçeklesen darbe girisimini, kazanilan haklarin geri alinmasi bağlaminda tehdit gören bir çok escinsel aktivist Rusya Beyaz Evi’ni koruyan halka katildi ayni zamanda Yeltsin’in birçok duyurusu da bu escinsel organizasyonlar tarafindan basildi. Sovyetler Birliği’nin çöküsü ve onu izleyen basarisiz darbe girisimi escinsel hareketinin ivmesini arttirdi. Yeni escinsel diskolari kurulurken, escinsel tiyatro gösterileri de sergilenmeye baslandi. 1993’te yeni Rus Ceza Kanunu, 121. maddeyi içermeyecek sekilde yürürlüğe girerken, bu kanunla tutuklanan tüm mahkumlar da serbest birakildi. Bugünün Rusya’sinda escinsel hayati normallesme süreci içindedir. Kapitalizmin getirdikleri yenilikler arasinda barlar, diskolar, saunalar ve seyahat acenteleri var. Rusya’nin tasra bölgelerinde hayat escinseller için zorluklar çikarmaya devam ederken sehirlerde yasayan Rus escinselleri kendi kültürlerini yaratmaya basladilar bile. Bu yazi, The Encyclopedia of Homosexuality, 2nd Edition, Garland Press için hazirlanmistir. http://community.middlebury.edu/~moss/R GC2.html
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 29
Dünyada Escinsel Hareket
Amerika Birlesik Devletleri’nde Gey, Lezbiyen ve Biseksüel Öğrenci Altkültürü Çeviren: Hakan G.
Kerry Poynter‘in “Boston, Massachusetts Valiliği Gey ve Lezbiyen Gençlik Komisyonu Raporu ve Öneriler, Temmuz 1993 ve John D'Emilio” yazisindan alinmistir.
Bulunduğu yüksekokul veya üniversiteye bağli olarak gey, lezbiyen ve biseksüel öğrenci altkültürü farklilik gösterse de genel bir ulusal escinsel tarihinden bahsetmek mümkündür. Bu tarih periyodu escinsel altkültürünü, baskiyi ve ayrimciliği vurgulayan öğrenci organizasyonlarini da içerir. Modern escinsel hareketinin baslangici olan 1969 Stonewall hareketinden bu yana, gey, lezbiyen ve biseksüel öğrenciler Amerika’nin dört bir kösesinde yüksekokul ve üniversitelerde öğrenci gruplari organize ediyorlar. Greenwich Village’deki Christopher Caddesinde yer alan Stonewall Inn adli ufak bir bar, bugünkü modern escinsel mücadelesinin kivilciminin ateslenmesini sağladi. Bir gün polisler rutin bir eylem olarak, yasal olmayan alkol satisi bahanesiyle bara baskin düzenlemisti. Polisin Stonewall’u kapatma girisimi, escinsel, travesti, öğrenciler ve diğer müdavimelerin sik sik karsilastiği bir durumdu; normalde bu tür hor davranislara karsi sessiz kalan bar müdavimleri bu sefer karsi koydular. Bölgede bulunan diğer insanlarin da katilimiyla, polise sise ve tas firlatma eylemleri üç gece sürdü. Bu eylemden sonra, ülke çapinda birçok escinsel mücadele örgütü, öğrenci organizasyonlari da dahil olmak üzere, kurulmaya baslandi. Ilk gey, lezbiyen ve biseksüel öğrenci grubu, New York sehrinde yer alan Columbia Üniversitesi’nde, 1969
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 30
yilinda kuruldu. Homophile Öğrenci Derneği adiyla kampüste büyük bir ilgi uyandirdi, medyada da oldukça yaygin haber konusu oldu. Bu söhret Cornell Üniversitesi, New York Üniversitesi, Massachusetts Teknik Üniversitesi(MIT), Stanford Üniversitesi gibi yerlerde de benzeri gruplarin kurulmasini tesvik etti. Bugünle karsilastirildiğinda, bu gruplarda çok az üye vardi ve politik etkileri çok azdi, fakat artik tohumlar ekilmisti ve escinsel öğrenci hareketi ufukta görünmüstü. Ilk “out” olan öğrenci olan Jack Baker, 1970 yilinda Minnesota Üniversitesi’nde öğrenci yönetim kurulunun baskanliğina seçildi. Michigan Üniversitesi ise, ilk kez, Cynthia Gair and Jim Toy adli rehberleri sadece gey, lezbiyen ve biseksüel öğrencilere danismanlik yapmasi için atadi. Massachusetts Üniversitesi ise, 1985’te açilan gey, lezbiyen ve biseksüel öğrenci bürosuna Fence Yeskel’i yönetici olarak atadi. Yillar boyunca, gey, lezbiyen ve biseksüellere yapilan asağilama ve ayrimcilik öyküleri kusaktan kusağa aktarildi ve arsivlendi. 1970 öncesi, escinsel arastirmacilar tarafindan, ağizdan ağiza tasinan bu tür öyküler ile karsilastiklari olaylar hakkinda genç kusaklari bilgilendiriyor, bu kusaği bu olaylar karsisinda temkinli kalmasi konusunda aydinlatiyordu. “1959 yilinda, Amerika’nin orta bati kesimindeki küçük bir yüksek okulda, bir öğrenci, danismanina, bir arkadasinin homoseksüel olduğunu söyledi. Danisman ise, hemen dekani bu konudan haberdar ederek onun adi geçen sahisi sorgulamasini ve okuldaki bildiği diğer homoseksüel öğrencilerin isimlerini de itiraf etmesini sağladi. Yirmi
dört saat içinde üç tane öğrenci okuldan uzaklastirildi; bir hafta sonra bunlardan bir tanesi kendini asarak intihar etti.” “Hemen hemen ayni zamanlarda, baska bir kampüste bir öğretim görevlisi dönem ortasinda ahlaksizlik suçlamasiyla (o zamanlar tüm homoseksüel davranis biçimleri cezai yaptirimlara tabi idi) tutuklandi. Polis, üniversite yönetimini bu konudan hemen haberdar etti; yönetim de ilgili profesörün okulu hemen terk etmesini istedi. Adi geçen sahis, bir daha o okulda öğretim yapamadi.” “Amerika’nin kuzeydoğu kesimindeki elit okullardan birinde, 1960’li yillarda, bir erkek öğrenci bir gün teleskopuyla kiz öğrenci yurdunu gözetlerken iki kiz öğrenciyi erotik bir pozisyonda yakaladi. Olayin sonunda erkek öğrenci yerine kizlar disiplin cezasina çarptirildi.” “Amerika’da New England bölgesinde bir kiz lisesinde, 1960’li yillarda, oda arkadaslari arasindaki lezbiyenlik suçlamasi, ilgili sahislarin farkli odalara yerlestirilmesine sebep oluyordu.” KAYNAK: http://www.salp.wmich.edu/lbg/GLB/Manua l/gaysubculture.html
Dünyada Escinsel Hareket
Polonyali Escinseller Yeni Bir Döneme Hazirlaniyorlar Çeviren: Hakan G.
Internetin de yardimiyla Varsova’da escinsel hayati daha kaniksanir bir hale gelirken, Katolik Kilisesi’nin etkisi azaliyor. Chicago Tribune gazetesine yazilar yazan Tom Hundley, Polonya’da özellikle Varsova’da modern escinsel hayat tarzinin gelismesini konu ediyor. Yasakçi ve hantal Sovyet baski dönemini geride birakip açik ve girisimci bir döneme girilmesinden cesaret alan homoseksüellik artik kendinden bahsetmek cesaretini bulabiliyor. Son iki ayda baskentte escinsellere hizmet veren bar ve klüp sayisi bes kat artti. Her ne kadar 10 civarindaki escinsel isletmesi Varsova’yi Amsterdam veya Berlin gibi alternatif yasam tarzinin ilgi odaği yapmasa da klüplerin artis hizi Avrupa’nin en Katolik sayilan ülkesindeki sosyal değisimin en dikkat çekici unsurlarindan biri. Escinsel aktivistler bu değisimi Polonya’nin, sosyal ve politik olarak Avrupa’nin geri kalanina entegre olmaya baslamasina ve de Katolik Kilisesi’nin ülkenin ahlak kurallarinin öncüsü olma rolünü yavas yavas kaybetmesine bağliyorlar. Diğer önemli etkenlerin de Internetin yayginlasmasi ve Polonya Kilisesi’nde yasanan son skandallar olduğunu belirtiyorlar. Geçen sene Varsova 200 katilimci ve bu rakamin iki kati polis ile tarihinin ilk Escinsel Onur yürüyüsünü gördü. Bu senenin basinda yapilan Esitlik Günü yürüyüsüne de 2000 kisi katildi. Berlin’in Escinsel Onur yürüyüslerine yaklasik yarim milyon insanin katildiği düsünülürse bu rakamin ne kadar az olduğu kusku götürmez bir gerçek. Çokuluslu bir firmada çalisan ve 40 yasinda olan Witek Seislak, “Komünist rejim döneminde Polonya’da resmi olarak taninmis bir escinsel hayati, gazeteler, barlar, hiçbir sey yoktu. Gidilebilinen yerler umuma açik tuvaletler ve parklardi” diyerek kisa
sürede ne kadar çok seyin hizla değistiğini hatirlatiyor ve ekliyor: “Komünizm’in çökmesinden sonra escinsel bar ve haftalik gazete kurma hürriyeti elde etmemize rağmen zihniyetlerin değismesi zaman aliyor” Escinsel hayatin hizla kök saldiği Macaristan’in ve Çek Cumhuriyeti’nin aksine Komünizm’in çöküsünden sonra Polonya’da Katolik Kilisesi’nin etkili nüfuzundan dolayi escinsel hayat tarzina tolerans gösterildiğini söylemek zor. Fakat görülüyor ki Avrupa’nin yörüngesine giren bir Polonya bu açiği kapatmada hizli davraniyor. Iki yil sonra gerçeklesmesi beklenen Avrupa Birliği’ne tam üyeliğin de etkisiyle Polonyalilarin Bati Avrupali komsularinin hayat ve davranis tarzlarini benimsemeye baslamalari ve buna paralel olarak kilisenin sosyal ve politik hayata olan etkisinde gözle görülür bir gerileme göstermesi kaçinilmaz. Varsova’da yeni açilan escinsel barlardan biri olan Miami Kafe’nin sahibi 27 yasindaki Artur Pawlak “Siz ne derseniz deyin bizim en büyük problemimiz Kilise, burasi halen bir kilise devleti. Ama artik insanlarin sehayat özgürlüğü var, diğer sehirlerde nasil yasam tarzlari var biliyorlar” diyor. 19 yasinda, Polonya’dan Florida’ya sekiz yil çalismak üzere giden Pawlak, geçen sene kendi isini kurmak için geri dönmüs. Internetin Polonya’daki escinsel devriminin ivmesini arttiran en önemli unsur olduğunu söyleyen bilgisayar programcisi Seislak, “Internet istenilen bilgiye, yazilmis eserlere ve öteki escinsellere ulasilmasini sağlayarak değisimin en önemli destekcisi oldu. Bu devrim bizim devrimimiz.” diyor. “20’li yaslarda olan ve Internet ile hasir nesir olan bu nesil, hayata çok farkli bakiyor. Kendileri hakkinda neler düsündüklerini gördükçe bunu daha iyi görebiliyorum. Onlarin aksine benim kusağim utanç
içinde, hala bazi konulari açik açik konusmaya korkuyoruz." Polonya’daki büyük sehirlerde geylerin iletisim kurabilecekleri barlar ve diskolar olmasina karsilik kirsal yerlesim bölgelerinde hayat escinseller için halen yanlizlik dolu ve korkutucu. Kirsal bolgelerinde 1992’de yapilan bir kamuoyu yoklamasinda en iğrendikleri sey nedir diye sorulduğunda, homoseksüeller listede ilk sirada yer alirken fahiseler ve Çingeneler de onu takip etti. 1997’de arastirma yinelendiğinde ayni sonuç alindi. Öte yandan yine ayni zamanlarda Almanya sinirina yakin bölgelerde yapilan arastirmada ilk sirayi Türkler (Türk olmak kavramininin Müslüman olmak olarak algilandigini belirtmek gerekir) yer alirken, homoseksüeller listede yer almadi bile. Kiliselerdeki din görevlilerinin sürekli olarak homoseksüelleri sapik ve günah olarak nitelendirmeleri önyargilarin köklesmesinde en önemli etken. Devlet tarafindan halen taninmayan Polonya Hristiyan Gey ve Lezbiyen Birliği’nin kurucusu olan ve soyadinin açiklanmasini istemeyen 32 yasindaki Andrzej, “Günah çikarma sirasinda gey olduğumu itiraf ettiğimde rahip beni affedemeyeceğini çünkü hayat tarzimin bir hayvaninkinden bile daha iğrenç olduğunu söyledi.” dedi. Geçen sene escinselleri taciz ve ayirimciliktan korumayi amaçlayan bir yasa tasarisinin Meclis’te onaylanmasi asiri sağci Katolik partiler tarafindan engellenmesine rağmen bu senenin basinda liderlerinden biri olan Poznan Baspiskoposu Juliusz Paetz’in genç rahip adaylarina tacizde bulunmak suçlamasi sebebiyle görevden alinmasi Katolik sinifinin da kendi içindeki gizlenen escinseller ile yüzlesmesini zorunlu kildi. Bu konuya yüzyillardir hiç yer vermeyen saygin Katolik yayinlarindan biri olan Wiez dergisi, Paetz skandalindan dolayi bu ayki
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 31
Dünyada Escinsel Hareket sayisinin tamamini homoseksüelliğe ayirdi. Yazilarin büyük çoğunluğunda homoseksüelliğe daha toleransli ve sempatik yaklasilmasi kilisenin de bir sekilde Avrupa’daki genel havasina uyum sağlamaya basladiğinin bir göstergesi. Fakat kilise homoseksüelliği halen psikolojik bir rahatsizlik olarak görmeye devam ederken bu “tedavi edilemeyen hastaliğa” karsi ömür boyu seks orucu yapilmasini öneriyor. Adi geçen derginin yazarlarindan
Cezary Gawrys’in dediğine göre “Kilisenin bu konuda farkli bir görüs belirlemesini bekleyemezsiniz çünkü kilise doktrininde homoseksüellik hakkinda öğretilenler değismedi; fakat bu konuyla ilgili sessizliğin bozulmasi ile ilgili bir devrimden bahsetmek mümkün. Eklemek gerekir ki kiliseye göre homoseksüel iliski yanlistir demek ayrimcilik anlamina gelmiyor. Kilise homoseksüel iliskiyi asla kabul etmeyeceği gibi escinsel evlilikleri de hiçbir zaman kutsamayacak; ancak kilisenin benimsediği temel anlayis
insanlarin birbirine saygiyla yaklasmasi.” Birçok escinsel aktivist, kilisenin kendilerinin en büyük düsmani olduğunu söyleseler de bir kismi da Wiez dergisinde yer alanlara bakilirsa kilisenin de önemli bir adim attiğini ve bu konu ile zaman içinde daha açikça yüzleseceğine inaniyor.” (Tom Hundley tarafindan 2 Ağustos 2002’te Chicago Tribune Gazetesi’ne yazilmis bir yazi) Kaynak: http://www.travelandtranscendence.com/gpoland.html
Polonya’da Homofobi Karsiti Kampanya Sert Muhalefet Görüyor. Polonya’da toplumdaki homofobik yargilari asmak için düzenlenen kampanyanin öncülüğünü escinsel topluluğun sorunlariyla ilgili en etkili örgütlerden Homofobiye Karsi Kampanya yapiyor ve cinsel esitlikten sorumlu bakan Izabela Jaruga- Nowacka tarafindan mali yardim görüyor. Kampanya dört büyük kentte (Varsova, Cracow, Gdansk, Sosnowiec) galeriler ve bilbordlarda fotoğraf sergilerini de kapsiyor. Resimlerde el ele tutusan ve üzerlerinde “Birak bizi görsünler!” yazan otuz escinsel çift görülüyor. Kampanya 22 Mart’ta Varsova’da basladi ve belediye baskani Lech
Kaczynski’nin hosnutsuzluğu disinda önemli bir engelle karsilasmadi. Ancak Cracow’da ciddi zorluklar yasandi. AMS ajansi posterleri bilbordlara asma isinden çekildi ve posterler baska bir ajansa ait bilbordlarda gösterildi. Asiri sağci örgüt Mlodziez Wszechpolska (Pan-Polonya Gençliği) ve benzer fikirleri tasiyan Polonya Aileleri Birliği kampanyaya karsi sert bir protesto hareketi baslattilar. Burada söylemek gerekir ki Pan-Polonya Gençliği kisa süre önce irkçi olarak nitelendirildi ve hem anayasaya hem de Birlesmis Milletler Irk Ayriminin Engellenmesi sözlesmesine aykiri bulundu. Cracow kentindeki tüm posterler 29 Mart
gecesi boyandi ya da yirtildi. Kentin belediye baskani Jacek Majchrowski’nin tepkisi kaçamak ve gönülsüzdü. Yirtilan posterlerin tartismali olduklarini söyledi. Bu iki anti-gey örgüt Gdansk kentinde de kampanyaya karsi harekete geçip, belediye baskanindan serginin durdurulmasini talep ettiler. Kent meclisinden Grzegorz Sielatycki kampanyayi ‘kötülüğün propagandasi’ olarak nitelendirdi. Sonuçta, homofobiye karsi baslatilan bu kampanyanin karsilastiği zorluklar Polonya’da escinsellere karsi ayrimciliğin ve insan haklarina saygisizliğin boyutunu gözler önüne serdi.
Israil’de Escinseller Sule Toktas
Israil'de yaklasik 15 gündür bulunuyorum ve Israil'de vatandaslik haklari üzerine çalismalar yapiyorum. Türkiye'den Israil'e göç eden ve oraya yerlesmis kisilerle mülakatlar da gerçeklestiriyorum. Her ne kadar göç sürecini ele alsam da, çalismada elbette bir ülkenin yasal sistemi ve yasalarinin vatandaslik açisindan çerçevesi, ilgilendiğim konular arasinda. Burada, kadin- erkek veya cinsel yönelim doğrultusundaki yasalar en azindan yasal düzlemde esit. Türkiye'deki gibi konuyu görmezden gelme, yok sayma veya görünmez kilmaya çalisma gibi bir durum yok. Cinsler arasi esitlik veya cinsel yönelime dair baskiyi önleme veya ifade özgürlüğü yasalarca korunmus durumda. Tabi uygulamada sorunlar var. Örneğin, kadinlar erkeklere nazaran daha düsük ücret aliyorlar ve her ne kadar escinsel bir kisi ise alinma sürecinde, tam esit firsatlarla donansa da, cins veya cinsel yönelim ayrimciliğini ispat etmek çok zor. Fakat ispat edilebilirse, o is yeri veya ayirimciliği yapan kimse cezalandiriliyor. Israil, dünyada Yahudilerin çoğunlukta olduğu tek ülke. Zaten kurulus amaci da Yahudilerin devletinin olmasi fikri. Israil
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 32
devletinin kuruculari ve toplumu olusturan segmentleri, geldikleri ülkelerde çok ağir ayirimciliklara uğradiklari, dislandiklari ve hatta soykirima tabi tutulduklari için kurulan yeni ülkede, 'bizi artik dislamayacaklar, ne yapmamiz gerektiğini söylemeyecekler ve biz istediğimiz gibi hür olarak yasayacağiz' düsüncesi hakim olmus. Bu da ister istemez, yasalara ve buradaki kültüre yansimis. Dolayisiyla burada, escinseller açisindan baska ülkelere kiyasla daha liberal bir ortam var. Cinsel tercihi ne olursa olsun cinsel eğilimini belli etme, görünür kilma burada bir problem değil. Tabi genel olarak, Yahudi vatandaslar için bu öz konusu. Diğer dinlerden vatandaslar için durum nasil olduğuna dair herhangi bir gözlemim veya izlenimim olmadi. Ayrica genel olarak Israil toplumu gey, lezbiyen veya transseksüeller hakkinda bilgili. Bilgili olmasa da karismama veya baski uygulamama gibi bir eğilimleri var. Fakat, bu demek değil ki escinsellerin sorunlari yok. Biliyoruz ki, henüz cinsellik ile ilgili sorunlari asabilmis bir ütopya henüz yok. 27 Haziran Cuma günü burada gey onur yürüyüsü yapildi. Escinseller ve 'glbt'nin tüm kesiminden kisiler bu yürüyüse katildi. Gökkusaği bayraği altinda yürüyüs yaptilar.
Dünyada Escinsel Hareket
“Batili” olmayan ülkelerde gey/lezbiyen hareketinde karsilasilan sorunlar, kazanimlari ve çözüm önerilerini bir araya getiren bir kitabin (Different Rainbows, Gay Men’s Press, 2000), editörünün kitabin sonuna yazdiği, sorunlar arasinda benzerlikler kurduğu, çözüm stratejilerini Bati’daki escinsel hareketle karsilastirdiği bölümün, ilk kismini geçen sayimizda yayinlamistik.
Kurtulusun Yeniden Kesfi: Lezbiyen/Gey Hareketleri Için Stratejik Sorular II. Bölüm
Peter Drucker Çev: Koray
Kimliğin diyalektiği Diğer kurumlar ve toplumsal hareketlerden bağimsizliğin yani sira, LGBTnin içinde yasadiği toplum ve aileden bağimsizliği meselesi de vardir. Burada bağimsizliği, ayri bir LGBT kimliği ve altkültürü gelistirmeye karsilik kullanmaktayiz. Bu konuda Üçüncü Dünya ülkelerinde önemli engellerle karsilasilmaktadir. Birçok escinsel böyle ayri bir kültürel kimliğe, özellikle de sonu gettolasmaya vardiğinda, kusku ile yaklasmaktadir.
Gloria Wekker cinsel kimlik kavraminin kalicilik, durağanlik ve değisime neredeyse olanak vermemeyi kendinde barindirdiğini öne sürmüstür. Cinselliğin benliğin bu kadar temel bir öğesi olarak ele alinmasi, Michel Foucault’un çalismalarinda üzerinde durduğu gibi, Avrupa kültürlerinde derin kökleri olan bir durumdur. Ama bu durum Avrupa’ya özgü de değildir. Geleneksel Tayland kültüründe transeksüel/travesti kathoey’ler doğal, değismez kimlikler olarak algilanmaktadir; öyle ki, Budist metinlerde kathoey’den erkeğe erkekten kathoey’e dönmek lanetlenmistir. Hemen her kitada ayri
cinsel kimlik gelistirme seçeneğine sahip olmayan binlerce transeksüel/travesti var; zira ayri bir kimlik, onlar daha çok gençken üzerlerine yapistirilmis oluyor. Diğer yandan, gey ve lezbiyen topluluklarin ortaya çiktiği yerlerde, bu topluluklarda bulunmak kendi basina değismez bir cinsel yönelimi gerektirmiyor. Kendini biseksüel kabul eden birçok kisi, kismen bu topluluğun içinde kismen disinda hayatini sürdürmektedir. Bazilari kendilerini gey ve lezbiyen olarak tanimlamakla birlikte, uzun süreli, hatta bazen asil olarak, heteroseksüel iliskiler yasarlar, bu escinsel topluluğun bir kismi
KAOS GL Temmuz – Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 33
Dünyada Escinsel Hareket tarafindan doğal, bir kismi tarafindan tepkiyle karsilanir. Üçüncü Dünya’da, Wekker’in tarif ettiği çoğul, dinamik, değisken, eril ve disi öğelere sahip bir benlik anlayisiyla yola çikan gey/lezbiyen topluluk ve hareketlerin ortaya çikmasi hayal edilebilir. LGBT topluluklar kati bir sekilde tanimlanmis olmak yerine, akiskan olmasina izin verilen kimliklerle tanimlanabilirler. Lezbiyen ve gey hareket gettolasmayi önermek ve savunmak yerine, cinsel özgürlüklerle ilgili mücadele eden herkese kapilarini açabilir. Halihazirda var olan ayni cinsiyetler arasi cinsellik biçimleri asağilanmak, horgörülmek ya da yüceltilip fetis haline getirilmek yerine üzerlerine özgürlük insa edilecek basamaklar olarak kabul edilebilirler. Kimliğe böylesi bir diyalektik yaklasim Üçüncü Dünya’da ileri ülkelerden daha farkli dinamiklere sahip olacaktir. Bu, Üçüncü Dünya’nin farkli bölgelerinde de farkli olacaktir. Travesti-transeksüel kimliğinin köklü bir geçmisi olan bölgelerle, gey/lezbiyen kimliğinin sağlam zeminlere oturduğu bölgeler ve farkli kimlikler iddiasinda bulunmadiği sürece ayni cinsiyetten insanlar arasinda gelisen cinselliğe az ya da çok hosgörüyle yaklasilan bölgeler arasinda farklar olacaktir. Gettolar haline gelmeden topluluklar olusturma, toplumsal ayrilmalara yol açmadan özgürlesme düsüncesi, genellikle ileri kapitalist toplumlarda lezbiyen/gey yasama siklikla eslik eden tüketici toplumun kültürel ve ekonomik gereklerinin reddi ile birlikte ele alinmalidir. Güney Afrika’da, Bati’nin bireyci haklar politikasi ile Afrika’nin toplumsal duyarliliğinin birlesiminin, New York ve San Francisco gibi escinsel altkültürlerin hakim olduğu merkezlerin olusmamasi pahasina da olsa, escinsellerin toplumla bütünlesmesinin örneğini olusturabileceği düsünülmektedir. Margaret Randall’in yaptiği bir söyleside, bir Costa Rica’li söyle demektedir: “Biz toplumu bize bir yer açmasi için harekete geçirmeye çalistik, amacimiz toplumun içinde sadece gey ve lezbiyenlere ait bir oyuk elde etmek değildi”. Ortaya konacak eylem planinin, John Mburu’nun belirttiği gibi “escinsel haklarini kapsasa da sadece bunlara
KAOS GL Temmuz – Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 34
odaklanmamis olmasi” gerekmektedir. Gettolasmadan uzak durarak kurtulus görüsü, kisilerin özel hayatlarinda farkli tercihler yapabilmesi düsüncesini de akla getirir. Amerika’daki birçok insanin düsündüğünün aksine, Üçüncü Dünya’da gey ya da lezbiyen olarak “açilmak” özgürlesmenin ilk adimi olmak zorunda değildir. Bazilari hiçbir zaman “dolap”ta olmamistir zaten: Afrika’nin bazi toplumlarinda isçi kadinlar arasinda ayni cinsle cinsellik yasayanlar ne bu nedenle yaftalanmislar ne de “açilma” gereği duymuslardir. Bazi escinseller, escinselliğin yasamlarinin önemli alanlarindan biri olsa da tek önemli alan olmadiğini öne sürerler; Çinli bir lezbiyen kendisiyle yapilan söyleside, “Çinli kültürel kimliğimle ve toplumumun aileye önem veren yapisinin aksine, Batili bir kavram olan lezbiyenlik üzerinden açilmam, basima bin türlü bela açmaktan baska ne ise yarar?” sorusunu sorar. Her iki durumda da, açilmanin o kisilere yönelik önyargilari engelleyeceği yolunda süphe duyulabilirse de, buna karsi, Yahudilerin ve zencilerin her zaman açik olmalarinin onlara yönelik önyargilara nasil bir etkisi olduğu seklinde bir karsi argümanla çikilabilir. Hollanda’da müslüman göçmenler “ikili bir yasam” sürerler. Birçok zaman ve mekanda escinselliklerini açik yasarken, aileleri ve kendi topluluklari ile birlikteyken, bu bağlarini korumak amaciyla gizlenirler. Bu ikili yasam fikri, bu kisilerin gelistirdiği stratejilere saygi duyarken, onlari bu stratejiyi seçmeye zorlayan baskiyi görmezlikten gelmemeyi de sağlayabilir. Genel olarak varolan güçlü aile yapilarindan bağimsiz yasamanin oldukça zor olduğu Üçüncü Dünya ülkelerinde, escinsellerin kendi ihtiyaçlari ve kimliklerinden taviz vermeden, ailelerini dönüstürmek ve onlarla bas etmek gibi bir gündemleri de vardir. Sosyal devletin yokluğunda, basit yasam gerekleri için ailenin desteği zorunludur. Birçok yoksul ülkede, evlenmek ve çocuk sahibi olmak, yaslilikla ilgili sorunlarin ve sağliğin tek sigortasidir. Bu da evlilikdisi iliskiler bir sekilde yasaniyorsa da, sürmesi gereken aile
düzeninin aksamamasi için bu iliskilere değinmemeyi gerektirir. Bazen birtakim gerçeklikleri olduğu gibi ortaya koymaktan daha esnek çözümlere ulasmak mümkün olabilir. Chou, yazilarinda oğullarinin erkek sevgilisini önce aileyle birlikte yemeğe, ardindan da aileyle birlikte yasamaya davet eden aileri örnek gösterir. Benzer örneklerle ben de Günay Afrika ve Brezilya’da karsilasmistim. Tartismali olmakla birlikte, toplumda cinsel kültürün değismesinde, böyle düzenlemelerin, eğer bu olasi bir seçenekse, sevgiliyle birlikte daha büyük bir sehirde birlikte yasamak üzere aileden uzaklasmaktan daha etkili olduğu savunulabilir. Tabi böyle bir durumun da yol açacaği gerginlikler ve kisitlamalar da olacaktir. Endonezya escinsel hareketinden Dédé Oetomo’nun belirttiği gibi, escinsellerin “heteroseksist aile ortaminda eksik olanlari” paylasabilmek, tartisabilmek için “bir araya gelmek için güvenli alanlara” da ihtiyaçlari vardir. Fakat neler yasandiğini aileyle ve yakin çevreyle tartismak ve açikça adini koymak, özgürlesme yolunda atilacak bir sonraki adim olacaktir. Yasananlarin adini koymanin önce gelmesi gerektiren nedir ki? Belki de ölçüsüz bir sekilde dünyanin geri kalaninda etkili olan Amerikan escinsel kültürünün yerlesmesinde öncülük ettiği açilma modeli, fazlasiyla Amerika’ya özgüdür. Zaten biraraya gelip baska bir yere yerlesme, yillar sonra yasanan deneyimin yarattiği değisimle geri dönmenin olduğu gibi, Amerika’da sik görülen bir davranistir. Bu davranis biçiminin olduğu gibi Avrupa’ya aktarilmasi bile kolay değildir. Hollanda gibi küçük bir ülkede ebeveynlerden ne kadar uzağa tasinilabilir ki? Herhalde dünyada escinsellerin önemli bir çoğunluğu, sevgilisiyle ailesinden uzakta yasamayi seçen adamla, kocasi, çocuklari ve ailesiyle birlikte yasarken gizli bir kadin sevgilisi olan kadin arasinda bir yerlerde yasamaktadir escinselliğini. Aileden ve toplumundan uzaklasmanin nesnel zorluklari, Üçüncü Dünya’da birçok escinselin uzun süre daha kategorik ve kapsayici
Dünyada Escinsel Hareket olmaktan çok, çoklu ve farkliliklar barindiran kimlikler gelistirmek zorunda birakacak gibi görünmektedir.
Cinsiyetle Ilgili Radikal Düsünmek Çoklu ve birbirinden az da olsa farkli LGBT kimlikleri olmasinin lezbiyen/gey hareketleri için de önemli sonuçlari vardir. Giris kisminda “queer” söylemi ve politikasinin Üçüncü Dünya’da, Bati’da uyandirdiği heyecani uyandirmamis olmasinin nedenlerine değinmistim. “Queer” teorisyenlerinin ekonomik ve temel yasamsal meseleleri görmezden gelen kültürel vurgusu ve kadinlara, yoksullara ve toplumun alt basamaklarindaki Üçüncü Dünyalilara hiç de inandirici gelmeyen yayginlasmis iktidar görüsü. Ama homojenize edilmis, asimilasyona yönelmis lezbiyen ve gey cinselliğinin “queer” bakis açisiyla reddi, Üçüncü Dünya’da karsiliğini bulabilir. Üçüncü Dünya LGBTsinin homojenlesmesi olasi gibi görünmemekte, birbirinden çok farkli çok çesitli altkültürlere rastlanabilmektedir. Ötecinsellerin ve seks isçilerinin sorunlari özellikle Üçüncü Dünya gündemindedir. Cinsel kimliklerde görülen çesitlilik, tek bir lezbiyen/gey cinsel kimliği çevresinde insa edilmis bir hareket yerine, cinsel kimliği nedeniyle baskilananlarin ittifaki üzerinden bir harekete yöneltmektedir. Daha genis kitlelerin kendilerini gey ve lezbiyen olarak tanimlamasiyla, bu kavramlar cinsel model olarak anlamlarini kaybederek politik karsiliklar kazanirlar. Çesitliliğin boyutu tek bir söylemi ya da stratejiyi olasi kilmamaktadir. Tabi ki, Avrupa ve Kuzey Amerika’da da gey ve lezbiyenler arasinda çesitlilik vardir. Özellikle 1980’ler ve 90’larda alt-altkültürlerde çesitlenme gözlenmistir. Ötecinseller bu alt-altkültürlerden önemli biridir. Fakat gey ve lezbiyen örgütlenmeler ana akim içinde yerlerini almaya yöneldikten sonra, daha “normal” olani vurgulamak, daha “uç” olani sümen alti etmek gibi bir tutum benimsenmistir. 1970’lerde gey ve lezbiyen kurtulusunun en önemli
hedeflerinden olan toplumsal cinsiyetler arasi farkliliklar, 1980’lerde “gender fuck” (cinsel kimliklerle ilgili beklentileri alt üst eden cinsellikler) ile vurgulanirken, LGB hareketlerce giderek ihmal edilen bir hedef haline gelmistir. Üçüncü Dünya hareketleri bu boyutu tekrar canlandirabilirler ki Avrupali ve Kuzey Amerikali düslere sahip olmak isteyen ilimli yöneticiler ve ortasinif escinsellerin direncine rağmen bunu yapmaktalar da. Toplumsal cinsiyet rollerini sorgulamak, Üçüncü Dünya hareketlerini ötecinselleri görünmez kildiği defalarca ispatlanan reformist, asimilasyona yönelik politikalardan koruyabilir. Üçüncü Dünya’da ötecinsel örgütlenmesinin uzun bir geçmisi vardir. 1960’larin baslarinda Pakistanli ötecinseller, hijralar, etkinliklerini kisitlayan hükümete karsi örgütlenmislerdi. Endonezya’da, waira, henüz değil Endonezya’da, Avrupa’da escinsel örgütlenmeleri ortaya çikmadan örgütlenmislerdir. Bir hijra 1990 yilinda Pakistan’da seçimlerde aday olmus, bir diğeri 1995’te Kuzey Hindistan’da, Hissar sehri sehir meclisi üyesi olmustur. Türkiye’de gey ve lezbiyen hareketinin önde gelenlerinden Demet Demir, seks isçilerini örgütlemek için mücadele vermis, feminist harekette etkin rol almis, HIV/AIDS’le savasimla uğrasmis bir transeksüeldir. 1993’ten beri Brezilyali travestiler örgütlenmekte ve gey/lezbiyen örgütleri kapilarini onlara açmaya zorlamaktadirlar. Ötecinsel örgütlenmelerdeki artis, ötecinsellerin aynicinsle cinsellikle ilgili politikalari tekellerine almaya basladiklari anlamina gelmiyor. “Maskulen” geyler ve “efemine” lezbiyenler de ayni hizla örgütlenmektedirler. Uygun politik kosullarda ötecinseller, ötecinsel ya da “gey olmayan” cinsel partnerleriyle birlikte de politik arenada boy gösterebilirler. 1992 Johannesburg Pride yürüyüsüne önayak olanlar arasinda, ötecinsel skesanalarla birlikte onlarin, gey olmayan, fakat o kültürde belirgin bir cinsel kimliğe ve kendilerine verdikleri bir isme (injonga) sahip partnerleri sayilabilir. Ötecinsellerin, bazen heteroseksüel birliktelikleri de olan, cinsel partnerleri, gelismis ülkelerde son yillarda
örgütlenen ve taninmaya çalisan biseksüellerin Üçüncü Dünya’daki karsiliği olarak görülebilirler. Fakat lezbiyen/gey harekette oynadiklari rol, örgütlenme dinamikleri açisindan oldukça farklidirlar. Önemli adimlar atilmis olmalidir ki bu kisiler ailelerine ayni cinsten cinsellik yasadiklarini açiklayabilsinler. O zamana kadar LGBT örgütlenmesi, ötecinseller ve partnerleri arasinda süphe ve gerginlikler (özellikle sinifsal farkliliklarda isin içine girerse) nedeniyle bölünmüs ve zayif kalacaktir. Bu karsilikli süpheleri güven ve birliğe dönüstürmek kutulus yönünde atilmis önemli bir adim olacaktir. Avrupa’da gey ve lezbiyen hareketleri giderek artan bir sekilde ayni cins iliskinin, sonunda evlilik hakkiyla taçlandirilmak üzere, taninmasi için mücadele etmektedir. Romantik ask idealinin Avrupa’da kendine özgü bir geçmisi vardir, ve bu ideal Üçüncü Dünya’dakiler de dahil, LGBT’yi de etkileyecek sekilde global medya tarafindan yayilmaktadir. Fakat Üçüncü Dünya’da, birçok baska yerde de olduğu gibi, birçok cinsel birlikteliğin en az romantik ask kadar arzulari tatmin etmeyle, aileyi ve toplumu birarada tutmayla ilgisi vardir. Taleplerini siralarken, Üçüncü Dünya hareketleri, romantik aska dayali birlikteliklere öncelik vermek durumunda kalmayacaklardir. Dennis Altman’a göre, ister Endonezya ya da ABD, ister Tayland ya da Italya, hangi ülkeye bakarsak bakalim, escinselliğin kurulmasiyla ilgili çesitlilik “artmakadir”. Bu artmis çesitlilik, ortaya çikmakta olan “küresel toplum”un bir özelliği olacaktir. Eğer öyleyse, Üçüncü Dünya bu küresel toplumun sekillenmesinde, ABD’nin Stonewall sonrasi yillarda oynadiği öncü rolü oynayabilir. Üçüncü Dünya lezbiyen ve gey hareketleri yeniden genis bir cinsel ve kültürel dönüsüm vizyonuna sahip olabilir. Yeniden, heteroseksüel olduğu kabul edilen geri kalan kisim da dahil, herkesin”cinsel özgürlüğü” amacini gündeme sokabilir.
KAOS GL Temmuz – Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 35
Öykü
Kirmizi Baslikli Lubunya
Taner Torun
Bir varmis, bir yokmus... Bir zamanlar Tesvikiye’de oturan bir escinsel varmis. Sürekli kirmizi baslik taktiği için arkadaslari ona kirmizi baslikli lubunya dermis. Lubunyanin babasi bir fabrikatörmüs. Fabrikatör dediğime bakmayin, köseyi genellikle hayali ihracatla dönermis... Lubunyanin annesi, babanin hortumladiği paralarla gününü gün edermis... Kirmizi baslikli lubunyanin annesi, oğlunun ağda ve makyaj yaptiği zamanlar disinda escinsel olduğunu düsünmezmis. Onu ağda yaparken gördüğünde benim oğlumda bir gariplik var diye düsünür ama bir türlü bunu ona açmazmis. Hem cinsellikle ilgili bilgisi Amica ve Elle dergilerinde okuduğundan ibaretmis hem de gerçeklerle yüzlesmeyi sevmezmis. Bazen konuyu açmayi düsünür ama brunch saati geldiği için sürekli ertelermis... Günlerden bir gün kirmizi baslikli lubunyanin büyükannesi hasta olmus. Büyükanne Galatasaray’da tek basina yasayan ihtiyar bir
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 36
dulmus.Annesi lubunyayi yanina çağirmis ve demis ki: “Canim büyükannen hasta. Artik Galatasaray Yokusu’ndan çikamiyor. Al bu dolarlari büyükannene götür. Kendine bir doktor tutsun” Kirmizi baslikli lubunya bu ise çok sevinmis. Yillardir Tesvikiye, Etiler ve Bağdat Caddesi’nden baska yere takilmadiği için Taksim’e gideceğini duyunca heyecanlanmis. Bu nedenle annesinin “Oğlum Galatasaray’a gitmek için Taksim’den geçmen gerek. Oradan geçerken dikkat et, orada bir sürü “kurt” var” sözlerine pek kulak asmamis.Annesinin verdiği dolar dolu çantayi almis ve Taksim’in yolunu tutmus. Dolar dolu çantayi koluna takip yürümüs, yürümüs, yürümüs. Açikhava Tiyatrosu’nu da geçmis, Cemal Resit Rey konser salonundan asaği yürürken birkaç tane maganda ona ibne diye laf atmis. Dönüp “Terbiyesiz adamlar sizi” demis. Adamlardan uzaklastiğinda düsünmeye baslamis “Galiba ben bugünlerde escinselliğimi çok belli etmeye basladim, kendime
biraz daha çeki düzen vermeliyim. Çok belli etmemeliyim.” diye düsünmüs. Yani ona laf atilmasinin nedenini escinselliğini belli etmesine bağlamis. Kimsenin ona laf atmadan, istediği gibi yürüyebileceği ve bunun için mücadele etmesi gerektiği aklindan bile geçmemis. Bunun hayalini bile kurmayi gereksiz bir uğras olarak görmüs. Neyse nerde kalmistim... ha... Derken kapisinda Taksim Parki yazan bir ormanin önüne gelmis. Ağaçlarin arasinda ziplaya ziplaya gezerken yorulmus ve bir banka oturmus. Serinlemek için çantadaki dolarlari kullaninca arkadas bulmasi zorlasmamis. Parkta yasayan lubunyalardan birkaç tanesi kirmizi baslikli lubunyanin yanina gelmis ve koyu bir sohbete dalmislar. Yeni arkadaslari olmasindan çok memnun olan lubunya, bir saat içinde parkta yasayan diğer canlilarin isimlerini sökmüs... Manti, balamoz, puri, laço, nafta. Ilk basta isimlerini garipsediği bu canlilarin tüm özelliklerini kavramis. Diğer lubunya arkadaslari da onu uyarmis “Kurtlara dikkat et!” Onlarin uyarilarina da kulak asmamis. Daha
Öykü sonra diğer lubunyalar onu “Geybar” isimli bir lokale davet etmisler. Zaten eğlence deyince içi giden lubunya hiç tereddüt etmeden teklifi kabul etmis. Farkina varamadiklari bir sey varmis, bu konusmalar yan bankta oturan bir kurt tarafindan dinlenmekteymis. Lubunyanin zengin olduğunu sezen kurt, aklinda seytani planlar kurmaya baslamis. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez diye düsünerek soluğu önce berberde daha sonrada butikte almis. Kurt kendini Geybar isimli lokalin hos müdavimlerine benzeterek Kirmizi Baslikli Lubunya’nin ilgisini cezbedecekmis. Herkesten önce Geybar’a giderek avini beklemeye baslamis. Biraz sonra bizim lubunyalar kapidan içeri girmis, eğlenmeye ve eğlenirmis gibi yapmaya baslamislar. Pahali içki fiyatlari lubunyayi kasmamis ve bütün arkadaslarina içki ismarlamis.Evinde lokalde çalinan tarz müzik dinlemeyen ve gerdan kirmayan lubunya diğer escinsel arkadaslarina katilarak onlar gibi gerdan kirmaya baslamis ve bundan zevk aldiğini düsünmüs. “Ne güzel bir ülkede yasiyoruz, kendimiz gibi insanlarla rahat rahat eğlenebiliyoruz” demis. Bir ara “Baska bir müslüman ülkede yasasaydik bizi asarlardi” bile demis. Bu lokal ona öyle bir özgürlük hissi vermis ki Taksim’e gelirken insanlarin ona laf attiğini bile unutmus. Sigaradan rahatsiz olan lubunya barin duman alti olmasina aldiris etmemis. Itis kakis arasinda dans etmeye devam etmis. Bu arada kurt yavas yavas ona doğru yaklasmaya baslamis. Bakismislar. Sonra lubunyaya daha fazla yanasan Kurt ona adini sormus. Lubunya önce cilve yapip söylememis ama o da Kurt’ tan çok hoslanmis. Iradesine daha fazla hakim olamayan lubunya kendini kurdun kollarina birakmis. Gece boyunca dans etmisler. Aslinda Kurt dans mans bilmezmis ama lubunya sarhos olduğu için bunu fark edememis ve yanindaki arkadaslarina “Hem yakisikli hem de Michael Jackson gibi sekiyor, yerim ben onu” demis. Arkadaslarindan biri ona “Dikkatli ol, hemen evine gitme. Cep telefonunu al” gibi uyarilarda bulunmus ama bangir bangir çalan
müzikten dolayi bunu duymaya firsati olmamis. Saat gecenin üçü olmus. Kurt kirmizi baslikli lubunyaya dönüp “Hadi bana gidelim, yakinlarda bir evim var demis. Lubunya yine iradesine hakim olamayarak bu teklifi kabul etmis. Arkadaslarina bir el sallamis ve Geybar isimli lokalden disari çikmislar. Beyoğlu sokaklari arasindan kurdun evine gitmisler ama eve ev demeye bin sahit istermis çünkü evde yataktan baska bir sey yokmus. Içerinin izbeliği lubunyayi ürpertmis ama Kurt ona ne kadar tatli olduğunu söyleyince bütün endiselerinden kurtulmus. Lubunyanin para dolu çantasina isaret ederek “Niye onu hiç boynundan çikarmiyorsun?” diye sormus. Lubunya hiç düsünmeden çantayi çikarip bir köseye koymus. Kirmizi Baslikli Lubunya, Kurt’la biraz konusmak istemis ama sohbete nasil baslayacağini bilememis. Libidosu da patlamak üzereymis. Kurt ona bir bakmis, lubunyanin içi gitmis. Lubunya kurda yaklasmis ve kurdu öpmeye çalismis. Kurt lubunyayi kollarindan tutmus ve itmis. “Bilmen gereken bir sey var. Ben öpüsmem” demis, “Sevismem de” Bunun üzerine lubunyanin morali biraz bozulmus. Lubunyanin ne yapmasi gerektiğini düsünmesine firsat vermeden Kurt lubunyaya seslenmis: “Soyun!” Lubunya libidosuna yenik düsmüs ve soyunmaya baslamis. Kurt da soyunmus. Elleriyle lubunyayi sert bir sekilde ters çevirmis. Kurdun siddet dolu tavirlari lubunyayi biraz korkutmus. Lubunya sormus: “Neden böyle davraniyorsun?” Kurt cevap vermis: “Daha iyi zevk alabilmek için!”, “Neden ama?” demis lubunya. Kurt cevap vermis: “Senden daha erkek olduğum için!”, lubunya “Peki neden canimi yakiyorsun?” diye sorduğunda kurt son kez cevap vermis:
istediyse de kurt buna izin vermemis. Lubunyanin boğazini tek eliyle iyice sikmis ve diğer eliyle yatağin altina uzanmis. Oradan kocaman bir biçak çikarmis. Bu biçaği onun sirtina defalarca, lubunyanin feryat çiğliklari arasida acimasizca saplamis. Lubunya ölmüs. Üzerine kanlar bulasmis olan kurt çarsafi almis ve üzerindeki kanlari silmis. Sonra banyoya gitmis ve dus almaya baslamis. Dustan çikmis, kurulanmis ve giyinmis. Lubunyanin para dolu çantasini dolaptan çikardiği baska bir çantanin içine koymus. Tam evden çikacakmis ki kapi çalmis. Gelen polislermis. Kurdun alnindan damla damla terler bosalmaya baslamis. Baska çaresi yokmus, mecburen kapiyi açacakmis. Polisleri karsisinda görünce daha da çok terlemis. Polise olanlari olduğu gibi anlatmis. Meğer bu polisler escinsel düsmani polislermis. Içlerinden biri çevresinde Hortum lakabiyla anilirmis. Daha çok konustukça kurdun babasiyla tanidik çikmislar. Beraber çok terörist haklamisliklari varmis. Daha sonra polis ona dönmüs ve demis ki: “Bos ver üzülme, bir ibneyi haklamissin, aferin.” Daha sonra polis ona bir süreliğine ortadan kaybolmasini söylemis. Basi derde girerse aramasi için bir telefon numarasi vermis. Daha sonra kurt da ona çantasindan, günün hasilatindan bir miktar para vermis ve ona hizmetlerinden dolayi tesekkür etmis. Lubunyanin anne ve babasi oğlunun escinsel olduğunu öğrenince çok üzülmüsler. Aile sereflerine leke gelmemesi için dava açmamislar ve olay tatliya bağlanmis. Lubunyanin arkadaslari “Aman, iyi çocuktu ama gecenin bir yarisinda Taksim’in ara sokaklarinda, izbe bir yerde ne isi vardim canim, gitmeseymis o da oraya” demis.
“Seni daha iyi öldürebilmek için!” Kurt lubunyanin arkasina geçmis ve üzerine çikmis. Sert bir sekilde lubunyanin boğazindan tutmus. Her geçen saniye korkusu daha da artan lubunya basini çevirip kurda bakmak
Lubunyalar öldürülmüs, öldürülenlere üzülmüs, öldürülenleri suçlamis, sira kendilerine gelene kadar...
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 37
Lamdaistanbul
Lambdaistanbul, 26-29 Haziran tarihlerinde “Escinsel Onur Haftasi” adi altinda bir dizi etkinlik gerçeklestirdi ve “escinsel onur”u, yürüyüs ve basin açiklamasi ile kutladi. Kaos GL’den Ali Erol, Lambdaistanbul grubundan Can, Öner, Engin ve Batman’dan etkinlik için gelen Serhat ile konustu.
Escinsel Onur Etkinlikleri Can: Kendini tanitir misin?
Lambdaistanbul grubundanim. Adim Can; 23 yasindayim.
Lambda ilk kez kendi basina bir yürüyüs gerçeklestirdi. Lambda’nin daha önce katildiği kitlesel yürüyüs ve mitinglerden bunun farki ve anlami neydi?
Kaos GL’nin 1 Mayis’ta yürümesiyle biz de cesaretlendik. Ondan sonraki 1 Mayis’a biz de katildik. En son da 1 Aralik’ta pankartla yürüdük. Bu anlamda görünmezliği de kirmis olduk. Tabii bu yürüyüslerde sadece biz değil, bir sürü grup yürüyordu; ama kendimizi açiğa çikarma bakimindan bu bir sebep oldu. Hem ortak politikayi benimsediğimizden hem de kendimizi kimlik olarak da ifade etmek bakimindan bir olanakti. O anlamda 1 Aralik olsun, 26 Ocak olsun, en son yine 2003’teki 1 Mayis olsun, diğer muhalif gruplarla yürüdük. Ama bu onur haftasi etkinliklerinin sadece escinsel kimlik üzerine, sadece escinsellerin uğradiği ayrimciliğa karsi escinsellerin görünürlük taleplerini, ne gibi istekleri olduğunu, ne gibi sorunlar yasadiğini direkt açiğa vuran, spesifik bir konu üzerinde yapilmis bir eylemdi. Konu bağlaminda, mesela 1 Mayis’ta diğer muhalif gruplarla beraber bir söylem varken, bu sefer sirf escinsel kimlik üzerine bir yoğunlasma vardi. Ayiran konu bu.
Escinsel onur etkinliği için bir hazirliğiniz var miydi, nasil gelisti? Yürüyüs ve basin açiklamasi anlaminda.
Biz on yildan beri bu onur etkinliklerini sürdürüyoruz ki Lambda’nin olusmasindaki en büyük neden 1993’teki onur etkinliklerinin engellenmesiydi. Bunu kirdik artik, biz görünürüz. Taksim’de bir basin
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 38
açiklamasi okuyabiliriz. Bu güce sahibiz artik. Bunun üzerine bir tartisma geçti. Bir sorunla karsilasabilir miyiz, çevrenin etkisi ne olur, herhangi bir sorun karsisinda ne tür tepkiler gelistirilir, ne tür dayanaklarimiz olur, bunun hazirliğini yapalim, sadece escinseller yürümesin, baska gruplari da çağiralim diye tartismalarimiz oldu. Ama slogan atilacakti, bir sey için yürüyecektik, bir kimlik ve politika üzerinden yürünmeli ve bu sekilde kendimizi açiğa vurmaliyiz dedik. Belirttiğin o sorun ve kaygilar, yürüyüs öncesi yaptiğiniz toplantilarda giderilebildi mi? Kendi içimizde giderildi; çünkü ilk defa escinsel kimlik üzerine bu kadar yoğunlasildi. Taksim’de olacak. Orasi, polisin zor durumda hissedince nasil davranacaği belli olmayan kritik bir bölge. Ama bir seylerin açiğa çikmasi ve Türkiye çapinda genis yanki uyandirmasi bakimindan kaygim yok. Mekanimiz burada, bunu Istanbul’da yapmaliyiz dedik. Escinsellerin de yoğun olarak bulunduğu yer burada. Biz de basin açiklamamizi burada yapmaliyiz dedik. Kaygilarimiz da var. Acaba polis on yil önce yaptiği gibi bizi engelleyecek mi, siddet kullanacak mi gibi kaygilardi ama bunlarla karsilasmadik.
Devlet güçlerinin tutumu nasildi?
Baslangiçta pankart açilmayacak diye düsünüyorduk, biz bayraği tuttuk. Taksim’de gösteri yapmak, ne grubu olursaniz olun yasak. Ama basin açiklamasi da her Türk vatandasinin yapabileceği bir hak ve özgürlük. Ama yürüyüs baska seye giriyor. Niçin yürüdüğümüzü insanlarin da görmesi bakimindan arkada bir pankart açildi. Alkis sesleri yükseldi. Gösteri modunda ve biraz da saskinlik içindeydik. Bir ara polis otosu geldi. ‘Nereye gidiyorsunuz?’ dedi. Konustuk, basin açiklamasi yapacağimizi söyledik. Pankarti kapatti. ‘Basin açiklamasini yapin ama pankart açmayin’ dedi. Biz pankarti açtik kapattik, açtik kapattik. Biraz oyun gibi oldu ama biz uzun bir süre, özellikle Galatasaray Lisesi’nden Mis Sokağa kadar açilmis bir sekilde yürüdük yani. Pankart ve bayrak net bir sekilde açik olarak yürüdük. Insanlarin ne olup bittiğini tam olarak algilamadiklarini düsünüyorum. Belirsizlik var. Eylemliğin görünürlük üzerinde olduğuna inaniyorum. Birebir konustuk saymiyorum.
Gözlemleyebildiğin kadariyla katilanlarin duygulari nasildi?
Herkes tabii ki heyecanliydi. Neyle karsilasacağini bilmiyordu. Ben söyle bir arkama baktiğimda polis engeliyle karsilasinca ya da bir kargasa çikinca ona
Lambdaistanbul karsi durabilecek bir insan kitlesi gördüm. Hiç kimsenin dağilmayacaği gücünü hissettim. Orada yürüyüse katilan birçok insan, Lambda’ya sadece onur haftasi etkinliği için gelmis, yeni gördüğüm insanlardi. O da bana göre daha birlestirici bir özelliğiydi yürüyüsün. Garip heyecan, ciddi bir cosku halini aldi. Miting alaninda basin açiklamasi okunduktan sonraki alkis sesi tam anlamiyla cosku ve cesaretti. Kaygilarindan arinmis, onur haftasina yakisir bir boy gösterisiydi yani.
Sokakta, halkin tepkisi nasildi, neden yürüdüğünüzü insanlar anlayabildi mi?
Saskin bakislar çoktu. Bazi turistler resmimizi çekti. Alkislayanlar da oldu. Küfreden olmadi. Belki alayci bir gülümseme gelmistir insanlardan, pek ona dikkat etmedim. Yasli bir çift kendi aralarinda niçin yürüdüğümüzü konusmuslar, bir arkadas duymus. Insanlarin hissettiği bir eksiklik var sanirim. Escinseller yürürse niçin yürür gibi. Toplumda önyargi var. ‘Bunlar zaten sarkici, bilmem ne, bunlarin tuzu kuru’ gibi bir anlayis hakim sanirim. Talepleri bilememeyle ilgili bir sikinti olabilir. Gerçek anlamda escinsellerin
yasadiği sorun ve ne gibi talepler gelistirdiklerine dair büyük bir bilgi eksikliği var. Bir escinsel ne isteyebilir ki?
Mitinglerden farkli olarak, bu yürüyüs ve basin açiklamasina medyanin gösterdiği ilgide özel bir farklilik oldu mu?
Basin açiklamasi sirasinda epey bir basin mensubu vardi. Aksam televizyonlara baktiğimizda sadece birkaç kanalin göstermis olduğu ortaya çikti. Kanalin birinde, hiç tasvip etmediğimiz bir politik söylem de geçmis: ‘Hosgörü istiyoruz’. Halbuki biz hosgörü istemiyoruz, aksine bu sadece bir beyandi. Insanlarin escinsel olduklari için dislandiğini, ayrimciliğa uğradiğini herkesin bilmesi gerektiğini anlatmak ve buna karsi bir mücadele için bir çağri yaptik. Basinda aktarim yanlisliği var. Tam olarak magazinlestirme diyemeyiz ama acindirma gibi bir izahat var. Gazetelerde yurt disinda yapilan onca pride yürüyüsü boy boy yer alirken bizim yürüyüsümüze bu kadar kayitsiz kalmalarini ben anlamadim. Kendilerinin yarattiği prototip escinsel disinda bir tipin sokağa inmesini kabul etmiyorlar. Bunu görmezden gelerek bir
uyanisa sebep olmak istemiyorlar. Bunun gelistirilmis bir politika olduğunu göstermek istemiyorlar. Bu, diğer muhalif hareketleri yok saymaktan gelme bir anlayis. Eylemleri fazlalastirdiğimiz zaman sanirim bizi ciddi anlamda muhatap alacaklardir. Bunun da escinsel kimlik üzerinde yoğunlastiğimiz eylemlerle gerçekleseceğine inaniyorum.
Basin açiklamasina pek çok kurulus ve organizasyon davet edildi dediniz. Davet listesini nasil olusturdunuz?
Ilk basta, birebir iliskilendiğimiz gruplarla, ayrica 1 Aralik’ta birlikte yürüyüp koordinasyon kurduğumuz arkadaslarla etkilesim oldu. Dolayli arkadasliklarimizin da faydasi oldu. Onun disinda cinsiyetçilik, heteroseksizm üzerine düsünmüs, tartismis, bunun üzerine sorgulama yapan gruplara, basta Amargi gibi feminist örgütlerle etkilesim kurduk. Ayni politik düzlemde, siddet ve ayrimciliğa karsi olduğunu sergileyen gruplarla etkilesmek kolay oldu. Bunlarin arasinda Mazlum-Der de vardi. Ezilmisliğe, ayrimciliğa karsi bir durus sergiledikleri için biz onlara da davet gönderdik. Bu anlamda bir perspektif sağlandi. Ortak paydada yer alip ortak eylemlik yaptiğimiz gruplara davetiye gönderdik.
Öner: Yurt disindan da katilimin olacaği bir “gay pride”a valiliğin izin vermemesinin ardindan Lambdaistanbul kurulmustu. Bugün Lambda onuncu yilinda bir grup olarak ilk kez onur yürüyüsünü gerçeklestirdi. Zamaninda izin verilmediği için gerçeklestirilemeyen, bugün ise izin alma gereği bile duyulmadan gerçeklestirilen “pride” sürecine nasil gelindi?
Bilmiyorum sorunun cevabi olacak mi, ama bence bu noktaya gelmemizdeki en büyük etken bir arada olmanin verdiği güçle adim adim gelindiğini düsünüyorum. Birkaç yil öncesine kadar bile hayal edemeyeceğimiz bir seydi. Ama özgüven ve cesaret öyle bir sey ki, insanlar tek basina yapamaz. Biz birbirimizi cesaretlendirerek bu noktaya geldik diye düsünüyorum. Sonuçta ilk pride aslinda yurt
disindan gelen bir teklifti. Izin alinamadiği için tüm etkinlikten vazgeçildi. Oysa simdi, Lambda bunu kendi basina gerçeklestirdi. Örgüt olarak kendimize güvenmemizle ilgili bir sey. Polis bize bu eylemde çok da sempatiyle yaklasmadi; gene ayniydi. Ama biz ne yaptiğimizi iyi biliyorduk. Kendimizden emindik. Bunu daha önce kolay yapamadik; çünkü bu kurumsallasmayla ilgili. Her ne kadar daha eksiğimiz varsa da, on yillik süreç içinde herkesin çabasi ve desteği ile kat edilmis bir yol diye düsünüyorum. Önceki karma eylemlerde edindiğimiz deneyimin de çok büyük etkisi olduğunu düsünüyorum. Kaos GL’nin 1 Mayis 2001’de baslattiği kamusal alana çikma deneyimi de bize güç verdi. Yoksa gene yapamazdik.
Pride, Lambda Istanbul grubu için ne anlama geliyor? “Pride” nasil “escinsel onur” haline geldi? Örneğin
Kuzey Amerika’daki etkiyi Türkiye’de yaratmak için ‘pride’in Türkçelestirilmesi yeterli oluyor mu?
Önce pride’in bizim için anlamina değineyim. ‘Escinselliğimizden utanmamak’.Yoksa, escinsel olduğumuz için baskalarindan üstün, daha nitelikli olduğumuz anlami yok. Kimlik olusumu sirasinda, baslangiçta herkesin yerden yere vurduğu, asağiladiği kimliğe mensup inanlarin ilk önce bir onur kimliğine ihtiyaçlari olduğunu düsünüyorum. O da bu; yani siz bize istediğiniz kadar iğrenç, sapik, pis deseniz de değiliz. Biz memnunuz ve onur duyuyoruz, gibi bir sey. Ilk siralar her seyde olduğu gibi Ingilizcesi tercih edildi. Daha sonra “escinsel gurur” kavrami ortaya atildi. Fakat gurur sözcüğünün, kibir gibi negatif ve olumsuz kavramlari çağristirdiği düsünüldü. Onur sözcüğü önerildi ve o benimsendi. Son yillarda ‘onur’ kavramiyla, adiyla kutluyoruz. ‘Bati’daki etkiyi yaratir mi’ derseniz; biz burada bir
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 39
Lamdaistanbul ‘Stonewall’ yasamadik. Ama bir taraftan da gey-lezbiyen kavramlari ve yürüttüğümüz escinsel mücadele, kimlik politikalari üzerinden yürüyen bir hareket. Türkiye bunu Bati’dan esinlenerek aliyor, kabul etmek lazim. Dolayisiyla sorgulayacaksak hepsini birden sorgulamamiz lazim. Burada yürüttüğümüz hareket acaba buraya uyuyor mu diye. Samimi olmak gerekirse benim kafamda hâlâ soru isaretleri var.
“Gay pride” bir süredir örneğin Fransa’da da kutlaniyor. Kuzey Amerika’da “gay pride” su an ne anlama geliyorsa gelsin, çikis itibariyle bakildiğinda toplumsal amacina ulasmis gibi görünüyor. Gey ve lezbiyen kimliğin görünürlüğü, kamusal alanda kendini var etmesi açisindan. Örneğin Fransa’da da “gay pride” olarak kutlaniyor ve ‘bunun Fransizcasi yok mu, Fransa’da ayni etkiyi gösterir mi’ diye bir soru sorulabiliyor. Bu anlamda, Türkçelestirme, Türkiye’deki escinsellerin görünürlüğü ve kamusal alanda özgürlesmesi için bir uyarlama niyeti mi tasiyor, böyle bir niyet varsa nasil ortaya konulmasi düsünülüyor? Biz zaten 1969 olaylarini anarak kutluyoruz. ABD’de yapilan kutlamalar da hâlâ o olaydan yola çikilarak yapiliyor. O yüzden, Kuzey Amerika’da yasanmis bir gelismeyi kutluyoruz aslinda. Tabii ki kavram olarak uyarlama var ama farkli bir kavram gelistirelim diye düsünmedik henüz.
Bati’da, Gay Pride’a yönelik elestirilerde, ‘isyanimiz, Stonewall ayaklanmasi, çay partisine dönüstürüldü’ diye yakiniliyor. Lambdaistanbul olarak hangi ‘pride’i kutluyorsunuz?
Bizim kutladiğimiz onur etkinliklerinin Stonwall’un özüne daha
uygun olduğunu düsünüyorum. Bati’da, özellikle de ABD’de kutlanan onur etkinliği çok evcillesti diye düsünüyorum. Genellikle böyle olur; ilk etkinlikler özüne uygundur, sonra nesiller değisir, kutlamaya dönüsür. Sonuçta otuz dört yil geçmis ve o zamani hatirlayan çok az insan var. Stonewall öncesi korkuyu, sinmisliği, ezikliği çok fazla yasamamislar çünkü. Toplumsal olarak görünür bir ortamda doğmuslar, dolayisiyla onlar için bir eğlence. Yurt disindan bir heteroseksüel, onur etkinlikleri sirasinda bize söyle sordu: ‘Daha doğru dürüst bir etkinlik yapamiyor musunuz?’ Bunu sorarken bizim yoksunluklarimizi, imkan sikintimizi kastediyordu. Surada bes yüz bin kisi, orada yüz bin kisi yürüdü, Istanbul’da elli kisi mi yürüdü, diyor. Halbuki, bilmez ki elli kisi bizim için ne kadar büyük. Ben biraz öfkelendim ve ‘istemem’ dedim. Bati’daki gibi çay partisi kutlanmasin. Bati’dakiler tamamen ticari, sömürüye dayali. Bati’daki muhalif escinsel gruplar bu ‘pride’i her zaman yuhaliyorlar. Orada pride, evcillesmenin bir sembolü gibi su anda.
Evcillesmekten bahsettin ve Gay Pride’i biz Stonewall’un ruhuna uygun kutluyoruz dedin. Biliyoruz ki Lambda Istanbul, 1 Mayis gibi büyük çapli etkinliklerde de taleplerini dillendiriyor. Pride gibi bir etkinlikte mesaji ulastirma ile diğer kitlesel yürüyüslerin arasinda bir fark yok mu? Ileride Türkiye’de de evcillesmis bir pride en büyük korkum dedin. Bu topraklarda bunun böyle olmamasi için Lambda olarak neler yapilabileceğini düsünüyorsunuz?
Sondan baslayayim. Aslinda biz bir bakima sansliyiz. Bati’da bu hareket belli bir yerlere geldi. Ben hâlâ Türkiye’yi Stonewall öncesi gibi görüyorum. Özellikle Stonewall filmini izlediğimizde çok benzer noktalar
bulduk. Barlarda escinsellerin yasadiği seyler, polise karsi sinmislik bizim burada zaten yasadiğimiz seyler. Tek bir farki var; internet gibi haber alma olanaklari sayesinde Bati’daki hareketlerden daha fazla haberdar olduk, esinlenebileceğimiz daha fazla ayrintiya ulastik. Bizim sansimiz da burada bence. O hareketin neden zaman içinde evcillestiğini sorgulama firsatina da sahibiz; onlar bu sansa sahip değildi. Korktuğumuz gibi olmamasinin tek yolu bence sorgulamak. Kimse bugünden söyle böyle olacak diye kestiremez Birkaç hafta önce bir arkadasimin toplantida ‘gökkusaği, pembe üçgen gibi semboller yararli mi zararli mi’ diye bir kaba tartisma konusu ortaya atti. Bu sembollere karsi muhtemel duygusal saplanmalara karsi neler yapilabilir gibi bir sey ortaya atti. Bir yandan bu kaygiyi da tasidiğimizin göstergesi bu. Pride, su anda bizim için bir anlam ifade edebilir ama on yil sonra farkli bir noktaya gelinirse, o zaman eski bir seye duygusalca bağlanmak ve sovenizm yaratmak yerine, onu kesip atip baska bir sey yapmaktan da çekinmemeliyiz bence. Bu da sorgulamayla olacak bir sey. Önceki sorunu unuttum.
1 Mayis gibi büyük etkinliklerde de Lambda taleplerini dile getiriyor. Bu anlamda pride ve diğer kitlesel etkinlikler arasinda bir fark var mi?
Kendi açimizdan farki su ki tek basina bir kamusal alanda yürüdük. Katilan insanlar için tek tek önemliydi. Toplandiğimiz sirada da o heyecan belli oluyordu. Insanlar için, bunu yapip yapamayacağimiza dair önemli bir deneyimdi. 1 Mayis’a nispeten daha fazla oldu. ‘Bu cesareti kendimde bulabilecek miyim acaba’ diye sorular olusuyor çoğu insanin kafasinda. Bu birlikteliğin gücüne insanlar bir sekilde kapiliyor ve önce zannettiklerinden daha güçlü olduklarini görüyorlar.
Serhat: Seni taniyabilir miyiz?
Adim Serhat Sen; 21 yasindayim. Batmanliyim.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 40
Batman’dan “Escinsel Onur Haftasi Etkinlikleri” için mi geldin? Evet.
Nasil öğrendin? Lambda’dan öğrendim. Bunun Türkiye’de ilk olarak yapilmasi çok
Lambdaistanbul anlamliydi. Tüm zorluklari asarak ta buraya kadar geldim.
‘Escinsel onur’ senin için ne anlama geliyor?
Daha da özgürlesmemiz için bir adim. Bunun, toplumsal özgürlesme adina binlerce anlami var.
Etkinlik, escinsel onuru ve escinsellerin özgürlüğü için istediğin gibi geçti mi?
Evet, istediğim gibi geçti. Çünkü katilim yeteri kadar sağlanmisti. Arkadaslar kendini saklama gereği de hissetmiyorlardi.
Sokakta, kamusal alanda yapilan bir etkinlikte escinsel kimliğinle ortaya çikmis oldun. Ilk defa mi?
Daha önce 1 Mayis’ta da Lambdaistanbul grubuyla birlikte göründüm. O zaman da çok heyecanlanmistim. Ondan sonra zaten cinsel kimliğimi gizlememe karari aldim. Bu onur etkinliklerinin Türkiye’de yapiliyor olmasi çok önemli. Aslinda yillar önce baslanmis olmaliydi. ‘Su an toplum hazir değil, bir müddet sonra ortaya çikilmali’ gibi söylentiler vardi. Orijinal kimliğimle insan içinde göründüm. Escinsellerin bu takintilara müdahalesinin ertelenmemesi gerekir.
Batmanli bir escinsel olarak Istanbul’da yürüdün. Peki ‘onurlu bir escinsel’ olarak Batman’da yasayabiliyor musun?
Kesinlikle hayir. Çünkü siddete meyilliler ve hatta beni seks isçiliğine zorlayanlar bile vardi.
Kimdi bunlar?
Batman’da psikopat diye bilinen insanlar. Siradan insanlardan da hakaret gelirdi. Bana ‘top’ denildiği için intihar girisiminde bulunmustum. Ama daha on bes gün önce Batman’da yürürken bana benzer hakaretlerde bulunduklarinda çok rahattim. Çünkü yanlis içinde değildim. Kendimden emindim. Aslinda Batman’da kurduğum escinsel iliskim de çok azdir. 16 yasindayken hocama açilmistim ki onun da bir gey olduğunu düsünüyordum. Bunu bir hastalik olarak değerlendirmisti. O yasta tamamen psikolojim bozuldu ve kendimi hasta kabul ettim. O sira doğru bir insana basvurmus olsaydim, escinselliğimi iki yil erken ve daha sağlikli sekilde kabul edecektim. 19
yasinda Batman’dan kaçtim. Ablamin büyük etkisi oldu; sürekli escinselliğimi yüzüme vururdu.
Batman’daki diğer escinseller ne yapacak? Batman’da escinsel olarak yasamak mümkün olmayacak mi?
Bir ara ben Batman’da bir grup olusturmayi düsündüm; fakat kendimi yeterli bulmamistim. Heteroseksüel arkadaslarimiz yanimizda olabileceklerini söylediler. Fakat Batman’da escinsel olmak çok zor, mümkün olmadi.
Su an Batman’da yasamiyorsun?
Bundan sonra Batman’da yasamayi düsünmüyorum. Çünkü aileme açildiktan sonra annem sürekli hocalara muska yazdirip, büyü
escinseller olarak bir seyler yapilabileceğini düsünüyorum. Batman’dayken gelecek sene 1 Mayis’ta tek basima bile yürümeyi göze almistim.
Senin disinda, bölgedeki escinseller böyle bir yürüyüsü nasil karsilarlar?
Kesinlikle korkup kaçarlar. En çok homofobik gey Batman’da var. Görünmenin gerçekliğini bende seyrettikleri için benden de korkarlardi. Fakat Güneydoğu’da escinsel sivil toplum girisimi gibi bir çalisma yapilirsa onlar için de çok iyi ve anlamli olur. En azindan bilinçlenip cesaretlenirler. Tek basima yeterli olmak isterdim ama imkânsiz. Heteroseksüel arkadaslar bana destek olacaklarini söylüyorlar fakat escinsellerden hiçbir sekilde destek görmüyorum, çoğu da gizli zaten.
Böyle bir girisim mümkün olur mu? Yani 1 Mayis veya baska bir vesileyle?
Tabii ki güzel olur. Güneydoğu’da çok önemli bir atilim olurdu GL’yi kabul etmeleri için.
Metropole kaçmayan, kaçamayan Güneydoğulu escinseller ne yapiyor?
Sürekli heteroseksüel rolü oynamak zorunda kaliyorlar. Çoğunun intihar girisiminde bulunduklarini biliyorum. Bu da üzücü bir olay. yaptiriyor. Bu da psikolojimi olumsuz etkiliyordu. Psikolojik baski devam ediyor. Ben abime ilk açildiğimda çok sasirdim. Çünkü, ‘Daha yirmi yasinda escinsel olduğunu kabul etmen benim için çok anlamli’ demisti. Ama aylarca benimle konusmadi. Ben Batman’dan ayrilacağim zaman bana ‘Giyimine çeki düzen ver’ dedi. Gey olduğumu bilmediği zamanlarda giyinisime hiç söz söylemezdi.
Batman’da senin bildiğin, tanidiğin escinseller su anda ne yapiyorlar, nasil yasiyorlar?
Tam olarak dört kisiyle konusmustum. Bunun disinda tahmin ettiğim bazilari da vardi. Bu dört kisinin de ikisi açiktilar. Ama her yerdeki gibi onlar da sadece aktif iliskiye girdikleri için kendilerini escinsel kabul etmiyorlardi. Bu da beni çok rahatsiz ediyordu.
Güneydoğuda, örneğin Batman veya Diyarbakir’da, escinseller kendi bayraklariyla bir grup olarak yürüyecek olsalar katilir misin?
Kesinlikle. Bu benim için çok anlamli olur. Diyarbakir veya Batman gibi bir yerde, en azindan 1 Mayis için
Güneydoğu’dan metropollere gelemeyecek escinsellerin geleceklerinin nasil olacağini düsünüyorsun?
Türkiye’nin genelinde escinsel olmak çok zor. Toplumun tutumu sistemin ekmeğine yağ sürüyor. Tasradan ve özellikle doğudan gelen escinseller metropollerde seks isçiliğine mecbur kaliyorlar. Çok üzülüyorum, hiçbir escinsel kendi halinden memnun değil. Ailem de beni seks isçiliği yapmakla suçladi. Onlarla konustum.
Su an ailen seni kabul ediyor mu?
Evet, fakat psikolojik baski devam ediyor.
Değismen yönünde mi?
Evet. Çünkü evlenmemi istiyorlardi. Ben amcamin oğluna asiktim ama amcamin kiziyla evlendirmeyi düsünüyorlardi.
Bir escinsel olarak bundan sonra hayatini nasil kurmayi düsünüyorsun?
Bir heteroseksüel gibi bir iste çalisip para kazanmayi. Aslinda seks isçiliğine karsi değilim fakat benim midem kaldirmaz. Sosyal sistem seks isçiliğine zorluyor, o ayri bir sey.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 41
Lamdaistanbul
Engin: Engin, ne zamandir Lambda’dasin? 1997 Mart’tan beri. Lambda’nin
toplumsal etkinliklerine katilmiyorsun? Bu konuda bize neler söylemek istersin? Katilmiyorum; çünkü out değilim. Kamusal alanda yapilan etkinlikler görünürlük bazli etkinliklerdi. Açik olamayan biri buna katilirsa kendisiyle çelisir. Zaten bunun cevabi sorunun içinde. Ama ‘neye açik değilsin’ gibi bir soru gelecekse onun cevabi da ayri.
Out olmayan bir Lambdali olarak escinsel onur yürüyüsü ve basin açiklamasi hakkinda ne düsünüyorsun, senin için anlami neydi?
Benim için anlami aslinda Lambda için anlamindan farkli değil. Görünürlük çok önemli. Escinsel hareketin temel parçasi. Çünkü görünür olmadan bu hareketin çok verimli olamayacağini, hatta kendi içinde de çeliski yaratacağini düsünüyorum. Bu anlamda Lambda görünür olmali ama bireyler açik olup olmama konusunda kendi kararlarini kendileri verebilirler; bu Lambda’yi bağlamaz. Açik olmayan birisi de Lambda’ya destek verebilir. Çünkü desteğin belli bir siniri yok. Maddi destekten kisisel desteğe, çalisma desteğine kadar bir çok destek verilebilir. Açik olmayan insan bize destek veremez gibi Lambda veya baska bir grupta, böyle bir kistas yapamayiz. Tabi en ideali de açik olan insanlarin sayica çok olmasidir. Daha fazla olmalari hareketi daha güçlü kilar.
Senin sözünü ettiğin çeliski kisisel hayatina yansiyor mu? Bu çeliskinin olumsuz karsiliği oldu mu ya da oluyor mu?
Kisisel olarak açikliği ben savunuyorum ve görünürlüğü destekliyorum. Ama bunda da bir denge var. Hiçbir zaman ‘ben gizliyim, Lambda da gizli olsun’ gibi bir tavrim yok. ‘Ben gizliyim ama siz açik olun, açilin açilin’ da demiyorum. Bunun bir yolu var; doğru olanlar bulunur, sonra bunlar bize uyuyor mu uymuyor mu kararlastirilir, bazi hamleler yapilir. Bu anlamda benim açik olmamamin Lambda’da bir sorun yarattiğini sanmiyorum. Bireysel olarak açilmami engelleyen, göze alamadiğim seyler var. Bunlar da tabi ki ben de rahatsizlik
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 42
yaratiyor. Örneğin is yerimde açik değilim. Yanimda escinsellikle ilgili konusmalar ya da asağilayici sohbetler geçtiği zaman müdahale etmek ya da escinsellik hakkinda o insanlarla konusmak istiyorum. Bir yandan da patronum nedeniyle ya da oradaki insanlarin bu konudaki cehaletleri nedeniyle bunu göze alamiyorum. Bu konuda çikacak bir gerilim beni dislamalarina ve dolayli olarak da basit bir bahaneyle isimi kaybetmeme neden olabilir. Ya da bu tartismalar zihinsel açidan bana ağir gelebilir. Daha gerilimli bir hayat beni bekler; yani isimin disinda ‘escinsel savunuculuğu’ gibi bir misyon yüklenebilir bana. Her escinsellikle ilgili her konuda ben muhatap alinabilirim.
Katilan arkadaslarin büyük bir
heyecan içinde olduğunu gördüm. Bu heyecan sana nasil yansidi?
Bana daha çok yansidi aslinda. Çünkü ben, basin açiklamasi yapildiği sirada gazetecilerin yaninda fotoğraf çektim. Ama o kadar heyecanliydim ki ellerim, bacaklarim titriyordu. Beni en çok etkileyen sey topluluğun önünde açik olmakti: Açik olmak sadece belli kesime, ailene karsi değildir. Kameralarin önünde de açiksin. Ve adeta söyle bağiriyorsun: “Ey toplum, iste o escinsel escinsel dediğiniz benim. Doğru-yanlis birçok yargilar uydurduğunuz, asağiladiğiniz, birçok sey düsündüğünüz ya da tanimadiğiniz kisi benim” diyorsunuz. Bütün zor duygulari üstlenerek kalabaliğin karsisina çikiyorsun ve alkis aliyorsun. Bu beni çok etkiledi.
Deneme
“... anlatmayi vaat ettiğim ruhumun tarihidir.” (J. J Rousseau / Itiraflar) – II
Nihal – Arzu
NIHAL- Bir yerde su cümleyi okumustum: “Insan zihninin gelismesi ile yazgisinin gelistirilmesi bir ve ayni seylerdir.” Simdi tüm kalbimle bu sözün doğru olmasini diliyorum. Yasalar,kurallar,kültür; her sey Arzu’ya duyduğum tutkuyu lanetlerken, tek umudum bu çünkü. Arzu’yu da kendi yasadiğim zihinsel dönüsüme ortak edebilirsem neden olmasin? Bazen içine düstüğüm bu hali umutsuzca da buluyorum. Toplum mühendislikleri ne zaman sonuç verdi ki? Içimde benimle dalga geçen bir antik dönem korosu bariniyor sanki; ayni sözleri yineleyip duruyor koro: “Kimse kimseyi değistiremez, kimse kimseyi değistiremez. Insan ancak kendi dilerse değisir.” Dün gece ayni rüyayi görüp durdum. Açik bir alandayim, ne bina ne ağaçlar var görünürde. Bozkir gibi. Öte yandan sanki toprakta değil üzerinde durduğum zemin; her an kayip düsebileceğim bir yapisi var, tedirgin yürüyorum. Göğün rengi mavi değil; hastalikli kükürt renginde. Orada Arzu’yu bekliyorum. Sözlesmisiz çünkü. Sonra Arzu geliyor,onu görünce çok mutlu oluyorum. Ama o sürekli etrafina bakip, bir seyler bekliyor gibi. Beni dinlemiyor bile. Derken az sonra Metin de geliyor. Ben de Arzu’ya “Hani bu gün Metin gelmeyecekti?” diyorum. Yanit vermiyor, ikisi arkalarini dönüp uzaklasiyorlar. Samar yemis gibi oluyorum. Metin ve Arzu bu gün bulusup konusacaklardi. Ayrildiklarinda hemen arayacakti Arzu. Henüz aramadi. Demek ki hala beraberler. Son birkaç hafta umduğumdan iyiydi her sey. Çoğu kere
Metin’i kirmak pahasina benimle olmayi tercih etti Arzu. Ama onun için esas olan hala bir erkekle kuracaği iliski. Nasil davranmam gerektiğini düsünüp duruyorum. Bir ara duygularimi kontrol edemeyip bir hayli zorlamistim Arzu’yu. Ama böylesi iyi sonuç vermiyor. Tutkulu halim ürküttü onu. Sakin kalmaliyim, sakin kalabilmeliyim. Bu aksam Metin ağir basarsa ne olur? Arzu’nun bana soğuk davranmasini kaldiramam. Sabah iste onu takip ettim, her anini. O farkinda değildi bunun. Arkam dönükken bile onun hareketlerini görebiliyorum. Beynim onun görüntüleriyle o kadar dolu ki, olacaği buydu demek. Arzu’nun varliğini koklayabiliyorum, onun devinimiyle odada olusan hava akimini tenimle algilayabiliyorum. Beden isisindaki en küçük değisimi derecesiz bile ölçebilirim. Sesindeki tini düsmelerini, ne anlam tasidiklarini da. Ne düsündüğünü söylemese de olur; gözlerinden okuyabilirim. Anneannem ‘cezbeye tutulmus’ derdi askindan kendini kaybedenler için. Simdi görebilseydi torununun su halini, ayni seyi söylerdi herhalde; cezbelendiğim apaçik. Kendimi ise veremiyorum. Onunla sakalasiyoruz, öğle yemeğine gidiyoruz. Yetmiyor bunlar. Elini tutmak istiyorum. Bunu yapamiyorum. Kisa süreli,anlik dokunuslar sadece. Onlarda da karsi koyamadiğim bir çekim kuvvetine kapilip bir anliğina tutunuyorum bedenine. Arkadaslik duygulariyla da yapilabilecek seyler. Ama görüntü ayni da olsa, tende biraktiği duygular apayri iki türlü dokunusun. Masanin üzerindeki elini tutup hafifçe sikarken bile “yapma” demesinden
korkuyorum. Aramamasini iyiye mi kötüye mi yormaliyim? Su saate kadar birlikte olduklarina göre gece de Metin, Arzu’da kalir mi acaba? Bu düsünce içimde bir seyin hareket etmesine neden oluyor. Göğüs kafesimin gerisinde bir yerde. O seyin hareketi canimi acitiyor. Dönüp dolasip ayni görüntüye takilip tökezliyorum. Metin’le Arzu’nun baristiklarini düsünmek istemiyorum. Arzu iliskisini sorgulamaya baslamisti oysa. Ama birden de kopabilir mi insan geçmisinden? Evet,onun geçmisi Metin. Ben değilim. Ben ancak olasi geleceklerinin birinde yer alabilirim. Yer almayi umabilirim. Onun sevgilisi olarak. Ne saçma is. Metin, Arzu’yla benim anlastiğimdan daha iyi anlasiyor değil. Daha yoğun paylasiyor da değil. Daha fazla seviyor da değil. Metin Arzu’ya özne değil, nesne muamelesi yapiyor hatta. Herkesin ezberlenmis rolleri oynamasi bekleniyor onlarin iliskilerinde. Bunca zayifliklarina rağmen ikisi arasinda bir iliski var, belki hep böyle kalacak. Çünkü belirleyici olan farkli cinsiyetlere sahip olmalari. Uygarlik bunu sart kosuyor. Ayri cinsiyetten insanlarin sevgili olmalarini. Saçmalik. Neden aramiyor? Aramasi gerekirdi. Merak ettiğimi biliyor. Metin’in ileri süreceği sartlari kabul etmis de olsa, en azindan arayip bunu söyleyebilir. Bir köseye çekilip telefon etmek çok mu zor? Belki zorluğundan bile değil, sadece düsünmediği için aramiyordur. Basitçe sonra aramayi düsünmüs olabilir. Ne yapabilirim? Ne yapabilirim ki? Sevgili olmayi hayal ederken belki arkadaslik da edemeyeceğim onunla. Neden aramasin
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 43
Deneme ki? Iyiye isaret değil tabii. Duygularimi açikça ifade etmis olsaydim bir sansim olur muydu acaba? Saçmaliyorum. Hele Arzu gibi en büyük hayali bir çocuk sahibi olmak olan biriyle. Anlamsiz geliyor. Onunla çok iyi vakit geçirsek de, yanimda kendini daha bütünlüklü hissetse de, bir kadinla olmayi asla kabullenmeyecek. Aliskanlik belki, içgüdü ya da. Bilmiyorum ama değismeyecek. Yine de su anda arasaydi... Gün isimasina birkaç saat kaldi. Alti milyar insanin konakladiği su kürede herhalde karsiliksiz ask yasayan tek insan değilimdir. Kalabaliğizdir herhalde. Arabesk müzikle Barok müziğin ortak yanlari varmis meğer, çok sasirdim. Ikisinde de ana tema çevresinde tekrarlar,süslemeler. O halde birini soylu,ötekini soysuz yapan nedir? Bir müzik cümlesi buluyorsun mesela, sonra dönüp ona bir oradan,bir buradan...baksam ne olur ki? Mutlu ask yoktur, biliyorum. Gözlerinden içilecek bir sevgili de. Aci aci kontrol teorisi diye bir sey okumustum. Içinde çok sey yazan kitaplarin birinde. Aci çekenin arabesk müzikle rahatlamasi bundan demek, Van Gogh’un kulak ağrisindan kurtulmak için kulağini kesmesi de öyle. Göğsümde yumrulanmis bu ates topunun canimi acitmasini nasil önleyebilirim? Kurgulamak insani üzer. Onun ne yaptiğini kurgulamaya çalismayacağim. Her sey yapiyor olabilir tabii, hem insanin kaç türlü hali olabilir ki? Gülüsünü biliyorum onun, kaslarini çatisini da. Dalgin bakislarini da, heyecanlandiğindaki yüz kizarmasini da. Tüm görüntüleri zaten zihnimde,bende zaten. Bunlardan baska neye sahip olabilir ki insan? Sahip olmak mümkün mü? Kendi gölgesi disinda kimin gölgesini sürükleyebilir insan?
ARZU- Nihal konusmuyor benimle. O gece Metin’le olduğum için. “Arayabilirdin hiç değilse” diye bağirdi. istemiyorum, bana arzuyla dolu
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 44
Fena tartistik, tam da odaya birileri giriyorken. Onu bu kadar üzgün görmeyi beklemiyordum. Metin aramami istemedi, engelledi; yoksa aklimdaydi elbette. Ama anlayis göstereceğini umuyordum. Uzun süre sonra Metin’le ilk görüsmemizdi. Iyi görmedim onun halini. O yüzden “Kalmak istiyorum” deyince, “Olmaz” diyemedim. Sirt çevirmek olurdu bu. Çok fazla içmeye baslamis Metin. Zaten üstü basi da dökülüyordu, her zamanki titizliğinin aksine. Yalvardi bana. Onu birakmamam için. Ben de “ bazi seylerin düzelmesini istiyorum” dedim. Daha çok özgür olmak istediğimi söyledim. Iliskimizin heyecaninin kalmadiğini, çok fazla birlikte olduğumuzu filan. Bunaldiğimi. “Bütün bunlar Nihal’in sözleri, aramizi bozmak için uğrasiyor” dedi. Onun beynimi yikamaya çalistiğini,yoksa simdiye kadar her seyin çok güzel gittiğini söyledi. “Mükemmel bir iliskimiz vardi” deyince dayanamadim; “bu söylediğin hiç de doğru değil, ne ailenle, ne arkadaslarinla, ne seninle mükemmeldik” deyiverdim. Ağlamaya basladi, alkollüydü zaten. Sonra cüzdanindan küçük bir kağit parçasi çikardi, okumaya basladi. Benim için bir siir yazmis. Siirden çok anlamam,ama ayni cümleyi iki satirda bir tekrar yazip durmus; “hayatimin askisin, senden vazgeçemem;beni terk etme” gibilerinden. Ağlamasi, yalvarmasi, siir okumasi; o an boğuluyorum sandim. Sonra tartismayi kestim. Belki zamana birakmali bazi seyleri. Gece boyunca yanimdan hiç ayrilmadi Metin. Sürekli “onu aramadin değil mi; aramayacaksin değil mi?” diye dolanip durdu etrafimda. Zaten arasaydim da konusturmayacakti herhalde. Bir ara arkadaslarindan birini arayip Metin’i almalarini söylemeyi düsündüm. Ama bu da olayi büyütürdü. Ertesi gün iste Nihal’le nasilsa görüseceğimden,bir gece için problem çiksin istemedim. Nihal’in anlayissizliği kizdiriyor beni. Erhan’dan kurtulmaya çalistiği dönemde ona nasil destek olduğumu unuttu mu? Metin’in bana göre olmadiğini, değerimi bilemeyeceğini söylüyor. . Ama birden de kapi disari edilir mi insan? Ayrica Metin benim düsmanim değil ki. Pek çok iyi günümüz de oldu,ne var ki zaman iliskileri eskitiyor yine de. Ayrica bu dönemde o kadar çok ruh hastasi, psikopat var ki? Metin iyi biridir,bencil olabilir, düsüncesizlikleri de çok elbette ama asla kötü niyetli değil. Metin’den sonra baska bir erkeği kolayca hayatima sokabilir miyim sanki? Ailesine rağmen çocuğum olacaksa bu Metin’den olmali diye bakmasini istemiyorum. O zaman
düsünüyordum. Gündüz gönlünü almak için çok uğrastim Nihal’in. Ama yine ilk günlerdeki gibi soğuk davrandi bana. Duymuyormus,görmüyormus gibi. Böyle davranmasi hiç hos değil. Hatta ayip. Yan odadaki kizlar sordular, “Ne oldu,niye tartistiniz?” diye. Ne diyeceğimi sasirdim. “Dün gece onu aramadiğim için küstü bana” mi deseydim. Bütün bu olanlar öyle üst üste bindi ki. Yillar sonra yeniden migrenim tuttu. Yanimda ilaç da yoktu. Ağri kesici bir seyler bulmak için yan odaya geçtim. Artik is çikisina yaklasmistik. Nasil anladiysa ancak o zaman basini kaldirip bakti Nihal. “Iyi misin?” dedi. Ben de sadece “Iyiyim” dedim. Bu kadar konustuk iste. Bes olunca beni beklemeden kapiya yöneldi, “Iyi aksamlar” deyip çikiverdi. Onun bu mesafeli tavirlari yalniz basimi ağritmadi; sinirlerimi de bozdu. O çikinca bir süre yerimde kalakaldim. Gözlerim doldu, zor tuttum kendimi. Onu çok sevdiğimi biliyor. Değer vermekse, Metin’e verdiğimden fazla değer veriyorum ona. Ama ne yapmami bekliyor? Ne yapabilirim? Beni böyle arada birakmaya haklari yok. Metin’i evden kovsaydim, kendine zarar verseydi filan. Bu riski göze alamam ben. Sarhostu; araba da kullanamazdi. Bunlari düsünemez mi? Neden cezalandiriyor ki kendini benden esirgeyerek? Onunla olmayi ne kadar sevdiğimi biliyor. “En son kendini suçla” demisti bir keresinde. Ama simdi aksini yapmami istiyor. O gece Metin bana “Dikkatli ol” dedi. “Nihal’in duygularinin sağlikli olmadiğini düsünüyorum”. “Ne demek bu?” dedim. “Sana bu bağliliği normal mi yani?” dedi. “Normal olup olmadiğini bilmiyorum. Bizim su halimiz de normal değil belki ” dedim. Bu kiyaslamaya sinirlendi. Metin baskasini suçlamadan önce kendi durumuna bakmali. Yine de Metin’in sözlerini bütün gece düsündüm, uyuyamadim. Nihal’in bana duyduğu sevginin giderek büyümesi,kiskançliğa kadar vardirmasi... Gerçekten kisa sürede o kadar çok sey değisti ki. Ben de sasiyorum bu yasadiklarimiza. Bir süredir bana asik olduğunu düsünüyorum. Dokunduğunda parmaklari o kadar sicak ki. Bunu hissediyorum, onun heyecanini. O anda nasil davranacağimi bilemiyorum. Simdiye kadar yapabildiğim tek sey, her sey normalmis gibi sürdürmeye çalismakti. Ama bu giderek zorlasiyor. Üstelik onun heyecani bazen bana da geçiyor, etkiliyor beni o hali. Bazen de yalnizca ürkütüyor. Onun gözlerinin kararmasini korkuyorum ve bir an önce tekrar
Deneme bildiğim Nihal olmasini istiyorum. Keske bu hale gelmeseydi, huzurlu günlerimizi çok özledim. Çok dikkatlice düsünmem gerekiyor. Her an aklimda zaten ama böyle değil. Nihal’in üzülmesini önlemeliyim. Belki yatistirici sözler. Onu sevdiğimi, arkadasliğimizin sürmesi gerektiğini söyleyeceğim. Telefon açmak en iyisi. Yüz yüze daha zor olur bu konusma. Ayrica Metin’e karsi hissettiğimin kesinlikle ask olmadiğini,artik ona duyduğum askin geride kaldiğini. Bunu söylersem ne düsünür? Yanlis anlayabilir. En iyisi yalnizca Metin’i kötü gününde yüz üstü birakamadiğimi filan söylemem. O gece için, aramamin ne kadar zor olduğuna ikna etmem daha iyi. Lafin uzamasindan korkuyorum, Nihal’in tutup “seni seviyorum” demesinden. Çünkü bu durumda bir karar vermemi bekleyebilir; kabul ya da red gibi. O duruma düsmek istemiyorum. Vereceğim bir karar yok çünkü. Yalnizca zamana birakabileceğimizi söyleyebilirim. “Kesinlikle olmaz” diyebilirim tabii, isin doğrusu da bu olur. Ama ya dostluğumuzu da sona erdirirse? Düsünmek basimi ağritiyor artik. Su anda ondan ayri olmamin da faydasi yok. Kendisine aci çektirdiğine eminim. Yaninda olmaliydim su anda. Bile bile. Telefon açip,gelmek istediğimi söyleyeceğim. Ondan kopmak istemediğimi bilmesi rahatlatir onu.
NIHAL- Telefon açisindan eve gelisine kadar geçen bir saatlik sürede kalp atislarimi saymaktan baska bir sey yapamadim. Elim ayağima dolasmasin diye kendime telkinde bulunacaktim sözde ama bunu da beceremedim. Ve tüm dikkatimi zilin çalacaği ana yöneltmis olduğum halde,aniden çalmaya basladiğinda –ziller hep ani çalar ya- oturduğum koltukta siçradim. Saskinca bakistiğimiz ilk anin sonrasinda birbirimize sarildik. Kokusunu içime çektim; bu kokuya –bir köpek gibihassasiyet gelistirmistim. Orada daha yoğun olduğu için saçlarinin örttüğü, boynuyla köprücük kemiği arasindaki
bir yere burnumu gömdüm. “Bak” dedi neseli bir sesle. “Hemen baristiğimizi söyle. Yoksa çeker giderim.” Güldüm. “Amuda kalk, özür dile” dese,onu da yapardim. Elini tutarak “Baristik iste,tamam” dedim. “Öyleyse kutlama yapiyoruz” dedi, giriste yere biraktiği paketi alarak. “Bence” dedim, “Sirf bu kutlamayi yapmis olmak için de gelmis olabilirsin.” Elindeki siseyi sevecen bir jestle kafama vurdu. Ben saraptan anlamam. O anlar. “Bunu içebilir miyim,sence?” “Tabii, içebileceğin bir sey seçtim.” Oturduk,anlatmaya basladi; onu hem dinliyor, hem de izliyordum. O gece olup bitenler aslinda neymis, Metin neler söylemis, sabahki tavrim onu nasil da yaralamis. Nefes almadan konusuyordu. Bir ara “Neden gülümsüyorsun?” dedi. “Farkinda değilim” dedim. “Metin’in akli basina gelince..” “Ee, ne olacak o zaman?” “O zaman daha rahat davranabileceğim” “Asik misin hala?” “Saçmalama, ask baslangiçta olur sadece.” “Peki buna rağmen sevgili kalacak misin onunla?” Bir süre konusmadi. Sanirim söyleyeceklerini tartiyordu. “Belki daha serbest bir iliskimiz olabilir.” “Anlami nedir bunun? Arkadasça bir iliski mi?” Yanit vermedi. “Değil mi yoksa?” Onu böyle sikistirmamam gerektiğini biliyordum. Ama istediğim karsiliklari alabilmek umuduyla, kendimi dizginleyemiyordum. Kizdi. “Nihal, sorgulama artik yeter!” Sorulari kestim, konusmadim da canim istemediğinden. Televizyonu açtim ve tam karsisindaki üçlü koltuğa geçip uzandim. Kanallari dolastim uzunca bir süre. “Yine mi küstün?” dedi “Yoo” dedim. “Ağzim kupkuru,konusunca boğazim aciyor.” Ekranda görüntüler akip gidiyordu ve biz izliyorduk sözde ama ne gördüğümü değerlendirecek durumda değildim. O da izliyor görünüyordu ama gerçekten de izliyor muydu bilmiyorum. Yanima geldi. Bir çesit iç çekmenin ardindan “Seninle isim çok zor” dedi. Sadece gözlerine baktim; dipsizliğiyle bas döndüren bir kuyuya eğilip bakar gibi. “Çok kaprislisin. Hiç nefes aldirmiyorsun bana” sözleri salonun los isiğinda üzerime çöktü. Kendimi nasil savunacağimi bilemedim. “Özür dilerim” diye mirildandim. O kadar yakinimdaydi ki, kendi varliğimdan çok onunkini hissediyordum. “Baksana” dedim. “Söyle.” “Sakincasi yoksa yüzümü oksar misin? Bir kediyi sever gibi mesela...” Derin bir soluk alisini izledim göğsünün hareketinden.
“Pekala” dedi. “Istersen dizlerime yat” Kurban edileceği sunağa basini uysalca koyan bir esir gibi biraktim kendimi. Gözlerimi kapadim. Sağ avuç içini yüzüme kapadi, bastirdi. Hareketsiz. Dudaklarimi kapatan parmaklarinin arasindan tekrar “özür dilerim” dedim. “Neden?” dedi “Seni bunalttiğim için.” Yüzüme uyguladiği basinci azaltti, parmak uçlariyla yanaklarimda büyüyen ve küçülen daireler çiziyor, oynuyordu. Konusmasi kesik kesikti; dudaklari felç olmusta zoraki kipirdatabiliyormus gibi. “Bakalim ne yapacağiz? Gerçekten...ben...hiç bilemiyorum.” Böyle anladim ya da. Dokunuslari anlamami engelliyordu. “Korkuyor musun benden?” “Evet, bazen acayip seyler yapabilecekmissin gibi davraniyorsun. Etrafindakileri dikkate almadan. Oysa senin akilli halini seviyorum ben.” Basini öne eğmis; sayikliyor gibiydi. Elimi uzatip dudaklarina götürdüm, sustu. Etrafimizi kusatan elektrikli havanin geriliminden sersemlemistim. Doğrulup yüzümü onunkine yaklastirdim, o anda ne yapmak istediğimi biliyordum ve bildiğim seyi yapmak istiyordum. “Seni öpebilir miyim?” dedim. Beraberce bir sarmalin kollarina düsmüstük de, her saniye merkezine doğru çekiliyorduk sanki. Gözlerim kapali, dudaklarini buldum; henüz tanistiği birinden bir seyler istemek zorunda kalmis biri gibi utangaçça bir öpüs oldu bu, kisa bir merhaba. Yine de hayalini kurduğumdan çok daha güzel ve uyarici. “Içeri geçelim” dedim fisiltiyla. Yatak odasina girdik,üzerimizdekileri çikardik. Gövdesinin sicakliğini dudaklarimda hissettim. Onunla bedensel olarak bu kadar iç içe olduğumuz halde tuhaf bir duygu da vardi üzerimde; inanamamaktan belki yasadiklarimiza, rüya görüyordum ya da biz değildik sevisen, gölgelerimizdi sanki. Kulağina defalarca “Seni seviyorum” dedim Arzu’nun. Ondan da duymak istedim ayni sözleri ama söylemedi. Olsun, öpüslerime,oksayislarima ayni heyecanla karsilik verdi ya... Uyumlu bir devinim içinde, ayni salincakta sallanan iki çocuktuk. Erkek bedeninin sert biçiminden ve batici tüylerinden sonra kadin bedeni sevismek için olağanüstü konforluydu, bir gram bali için keçiboynuzunu disleyip durmaktansa; o bali avuç avuç yiyebilmeye benziyordu. Ve bir erkekle sevismekten çok daha doğaldi.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 45
Deneme
Jinekologumdan Daha Çok Biliyorum! Irem
Sevgili Deniz, Biliyorsun çok uzun zamandan sonra hayatima baldan tatli sevgili girdi. Insanin hayatina giren insan sayisi çok olmayinca biliyorsun bu cinsel konularda ne kadar cahil olduğunu farkina variyor insan. Üstelik bir de cinsellik biraz yoğun olarak yasayip bir de karsindakinin yasanmisliklari seninkinden fazla olunca, o zaman cehaletinin boyutlarini görüp korkuyorsun hatta özgüven eksikliği ile yatakta rahat olamiyorsun. Gülme ya, biliyorum simdi sen oradan bana lesbian sex book falan yollamaya kalkarsin, sakin ha ... Dalga geçmeye basladin bile di mi simdiden, belki de senin yaptiğini yapip firsatlari değerlendirmeyi bilmeliydim. Ama olmadi, iste lanet olasi ahlakçilik. Neyse arkadasin utandirmadi bu konularda seni, özgüven eksiliğini asti, asmakla kalmadi bir açildi pir açildi anlatamam. Dur, dur gülmeyi kes, benden daha beterleri var. Deniz, simdi sen burada olmayinca tabi engin bilgisinden yararlanacak arkadasim da olmayinca hazir senelik jinekolog kontrolümde de gelmisken, ben bir doktora gidiyim o bana uzun uzun anlatsin bazi seyleri, tabi bu arada hastaliklar da almis basini gidiyor, biraz da o konularda bilgileneyim dedim. Ay demez olaydim !!!!!. Inan benden beterleri var, hem de günde kaç tane ‘sey’ görmelerine rağmen. Efendim, Istanbul’un sayili ve en eski özel hastanelerinden birinden randevu aldim. Hastaneye girdim. Aaaa bu hastane tüp bebek konusunda Türkiye’de bir numara imis. Beni de bebek yapmak istiyor sandilar ilk basta, senelik kontrol falan derken o badireyi atlattik. Neyse doktorun karsisinda geçtim, sikayetiniz neler derken, ben basladim anlatmaya; ‘senelik kontrol için geldim, eski doktorumdan memnun değilim sizi önerdiler, iste hayatimda birisi var, düzenli olarak cinsel iliski kuruyorum, korunma yöntemleri nelerdir öğrenmek
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 46
istiyorum diye basladim’. Ilk önce o garip koltuğa oturdum, ‘sağ yumurtalik, sol yumurtalik güzel, rahim güzel’ ... Velhasil sevgili arkadasim, arkadasinin takim taklavatti yerinde her sey yolunda. Sonra geçtik içeri, simdi ben biraz gerildim. Nasil soracağim diye soğuk terler dökerken adam, doğum kontrol haplari diye basladi. Ha Deniz, sana söylemis miydim jinekolog bir adam, ay bu jinekologlar hep mi yakisikli olurlar anlamiyorum. Vallahi bu da çok seker bir adamdi. Neyse konuyu dağitmayim. Ben hemen lafa atladim. ‘sey korunma sadece gebelikten olmaz di mi ? yani benim biraz özel durumum var, ben hastaliklardan korunma yöntemlerini öğrenmek istiyorum’ Yaa tabi o zamana kadar sadece ‘iyi lezbiyenin evinde stretch mutfakta değil, yatak odasinda bulunur ‘ yöntemi disinda bir sey duymamistim da.... Cehalet iste yaaa... Onu da anlatirim birazdan, korkunç bir yöntem. Neyse simdi adam gözleri biraz açilmis vaziyette yüzüme bakarken, ‘ya ben lezbiyenim de’, dedim, o biraz açilmis gözler bir anda kurbağa gözleri gibi oldu. Ah, kafam ah, allahtan genç adam, simdi yaslisi nasil tepki verirdi, kalp krizi falan, aman aman. Tabi klasik erkeksi lezbiyen imajina uymuyoruz, uzun etek hafif topuklu ayakkabilar hafif dekolte bluz falan tabi ya, kahrolsun bu imajlar yaaa. Neyse adam, biraz cool gözükmeye çalisiyor falan neyse sey dedi, biraz kem küm etti. Sonra basladi anlatmaya, iste sarilik riski var, aids biraz zor olasilik da falan filan. Bir taraftan hastaliklarin nasil geçtiğini anlatiyor, bir taraftan da yatakta debelenen iki kadini gözünün önüne getiriyor olsa gerek ki, ‘yok bu olmaz yok su olmaz’ diye akil yürütüyor. Sonra döndü, benim rahatliğim onu rahatlatmis olsa gerek ‘tabi biz hastaliklarin nasil bulastiğini biliyoruz, o sekilde tahmin yürütüyoruz, biz de bu konularda pek bilgili sayilmayiz falan’ dedi. Eeh itiraflar karsilikli oldu tabi , off rahatladim tek cahil ben değilim deee
burada bir terslik yok mu ??? Allah allah ben burada niye rahatladim ki ? Daha çok rahatsiz olmam gerekmez mi ? Deniz, biliyorum kopuyorsun di mi orada ? Tabi orada aci çekip, debelenen adamin önünde beni öyle cool cool otururken gözünün getiriyorsun değil mi ? Ah tabi ben de az orospu değilim, adam aci çekerken rahat rahat adami süzerken, adamin isini az zorlastirmadim. Oh olsun Deniz, doktorlar bu kadar heteroseksist olursa, bu kadar cahil olurlarsa .... Neyse dur asil olaya gelmedim. Adam bir seyler zirvalarken durdu, durdu vee ‘siz lezbiyenler sadece öpüsüyorsunuz değil mi’ dedi ? Aghhh ah sen hiç böyle kurbağa gözler görmemissindir. Gözlerim yerinden çikti. INSAF yaaa.... Koptun di mi Deniz ? Yaa aslinda çok traji-komik bir durum. Yani nasil oldu da adamin suratina bir kahkaha patlatmadim bilemedim. Ya da belki oturup hüngür sakir ağlamaliydim. Neyse tabi her iyi lezbiyen gibi, tüm cehaletime rağmen durdum, 10’a kadar saydim ve anlatmaya basladim. Biz sadece öpüsmüyoruz dedim. Bizde oral seks, anal uyarim, vajinal uyarim hepsi vardir. Bu kurbağa maskesi bir onun bir benim suratima geçiyor sanirim, adamin gözleri gene patlak patlak açildi. Anal uyarim nasil oluyor gibi ciliz bir ses duydum doktorun semalarinda. Ay dedim isaret parmağimi havada döndüre döndüre parmakla dedim, ama o mu ben mi daha çok utandi bilemiyorum. Ay Deniz, yaa ölüyorum sandim. Çikista suratimda kurbağa maskesi ile biraz Istiklal’de dolastim. Öpüsmek ha ??? Ya iste böyle sevgili dostum. Gene hizli maceralar yasamaya devam ediyorum gördüğün gibi.... Bir dahaki mektubumda sana su stretch hikayesini bir anlatayim. Neyse bir su hastaneyi arayip seamer testimin sonucu aliyim. Görüsürüz kendine iyi bak.
Medya
Escinseller Üçüncü Cins Değil Güler Emektar (BIA Haber Merkezi)
Kaos GL’den Ali Erol, AIDS riskini azaltmak için "escinsellere kaptanlik yolunu kapatan" Gemi Adamlari Sağlik Yönergesi'nin "Osman Durmus döneminden kalma deli saçmasi bir uygulama olduğunu" söyledi. AIDS'in bir "escinsel hastaliği olmadiğina" dikkat çeken Erol, "dünyada bu hastaliğin çoğunlukla kadinlar, çocuklar ve evli erkeklerde bulunduğunu" vurguladi. Yönergenin, "toplumda escinsellere karsi var olan ön yargilari daha da pekistireceğini" belirten Erol, "Tüm escinsel çalisanlar, kendilerini mağdur edecek bu tür uygulamalara karsi en kisa zamanda örgütlenmeliler" diye konustu. "Yönerge, demokrasi ve insan haklarina aykiri" "Bir insanin, sadece escinsel olduğu için herhangi bir isi yapamiyor olmasi, sadece bizim açimizdan değil, demokrasi ve insan haklari açisindan kabul edilemez. Toplumun diğer bireyleri de bunu kabul etmemelidir" diyen Erol, sözlerini söyle sürdürdü: Türkiye'deki mevzuatlarla ilgili bir sorun bu. Bir sekilde toplumsal yargilardan ve ideolojik yaklasimlardan hareketle bu tür mevzuatlar olusturuluyor. Ne zaman, nasil ortaya çiktiği da zamanla unutuluyor. Escinseller, fuhus yapan travesti ve transseksüeller ya da medyada görülen birkaç karikatürize tipten ibaretmis gibi görülüyor. Oysa hayatin her alaninda kadin ve erkek
escinselliği var. "Bir yerden dur demezsek daha çok üzerimize gelecekler" Biz escinseller olarak, is yerlerimizde bir sendikal hareket içinde yer alarak bu tip uygulamalara karsi örgütlenmeliyiz. Çünkü bir yerde dur denmezsek, bu tip uygulamalar zincirleme olarak gidecek ve zamanla kapsamini daha da genisletecek. Kaos GL olarak 23-24 Mayis'ta yaptiğimiz sempozyumdaki tartisma konularindan biri de, çalisma hayitindaki escinsel isçi ve memurlarin sorunlariydi. Yapilan oturumda yasanan sorunlarla sendikalar arasinda bir bağlanti kurulmaya da çalisildi. Belki de o oturum, böyle bir örgütlenme için ilk adim olacak. "Üçüncü cins değiliz" Erol ayrica, dün (Persembe) Hürriyet Gazetesi'nde yer alan "Üçüncü Cinsiyete Meclis Onayi" baslikli haberini de "çarpitildiği" gerekçesiyle protesto etti. "Kadin ve erkek olmak üzere iki cinsiyet vardir. Escinseller üçüncü bir cins değil, bir cinsel yönelimdir" diyen Erol, sunlari söyledi: Hürriyet Gazetesi bu haberi, sanki olumlu bir gelismeyi müjdeliyormus gibi vermis. Ama insanlarin kafasindaki önyargiyi destekleyecek bir baslik ve resim kullanmis. Üstelik haberde, escinsellerin "cinsiyeti belirsiz olarak" taninacaklari söyleniyor. Oysa uygulama, travesti ve operasyon geçirmemis transseksüelleri kapsiyor.
Herkesin bildiği gibi "erkek" ve "kadin" olmak üzere iki cinsiyet vardir. Eğer mesele cinsiyetse, üçüncü bir cinsiyet yoktur ve haliyle escinseller de cinsiyet itibariyle kadin escinsel ya da erkek escinseldir. "Kaynak ayni, haberler farkli" Ayni haberi, Radikal Gazetesi doğru aktarmis, ama ayni kaynaktan alinan Hürriyet Gazetesi'ndeki haberde, doğru kisim çarpitilmis. Ayrica kastedilen, travesti ve operasyon geçirmemis transseksüeller olsa bile "cinsiyet" belirsiz değildir. Ama mesele "görüntü" ve nüfus belgesi ise "cinsiyeti belirsiz" tanimlamasi gerek görülmüs olabilir. Hürriyet, haberin teknik kismi ile yetinmemis, simdiye kadarki tüm önyargilari ve çarpik algilari yeniden sunmus. Haberde kullandiği iki erkeğin cinsiyetinin belirsiz olduğunu dünyada kim söyleyebilir. Üstelik erkeklik ideolojisine de uyan iki tane güçlü kuvvetli, kasli erkek... Malum kadin "ikinci cins" olduğuna göre, resimdeki iki insan da "birinci cins" olsa gerek. Aslinda haberdeki resmi düsünürsek ilerleme bile var diyebiliriz. Daha önce escinseller söz konusu olduğunda yarisi erkek yarisi kadin seklinde garip bir resim kullanilirdi! Aslinda Hürriyet'in, "escinseller tanindi" seklinde olumlu bir haber verme gayreti, yillarin önyargisi ve bilgi eksikliğinden escinsellere yönelik soru isaretlerini yeniden üretiyor.
KAOS GL Temmuz - Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 47
BM Tarihinde Ilk Kez Escinsel Insan Haklarini Oyluyor Birlesmis Milletler tarihinde ilk kez escinsel insan haklari konusunda oylama yapacak. “Insan Haklari ve Cinsel Yönelim” önergesi Brezilya tarafindan Avrupa Birliği, Kanada, Yeni Zelanda ve Güney Afrika’nin desteğiyle teklif edildi. BM’de geylere esitlik için 30 yil önce lobi yapan ilk kisi, Britanyali insan haklari savunucusu Peter Tatchell daha önce BM’de gey insan haklarini tartismak için yapilan tüm girisimlerin homofobik hükümetler tarafindan veto edildiğini söylüyor. Tatchell “Bu lezbiyen ve gey insan haklari üzerine tarihteki ilk BM önergesi. Bu ibne özgürlüğü için verilen küresel mücadelede tarihsel bir kilometre tasi” dedi. Tatchell söyle devam etti: “Yetmisten fazla ülkede escinsellik tümüyle yasaklanmis durumda ve hapisten, dayaktan ölüme uzanan aralikta cezalara çarptiriliyorlar. Yedi ülkede ayni-cins iliskiler idamla cezalandiriliyor.”, “Escinselliğin idamla cezalandirildiği ülkeler: Çeçenistan, Iran, Irak, Moritanya, Suudi Arabistan, Sudan ve Yemen.” “Ayrica gey seks Banglades, Misir, Malezya ve Pakistan’da üç yildan 20 yila uzanan hapis cezalariyla sert bir sekilde baskilaniyor.” “Meksika, El Savador, Kolombiya ve Brezilya gibi bazi ülkelerde gey insanlar ‘toplumsal temizlik kampanyalari’ adi altinda sağci ölüm mangalari tarafindan vuruluyor.” “Raporlara göre,
lezbiyen ve geyler Rusya, Türkiye, Hindistan, Uganda ve Jamaika’da
KAOS GL Temmuz – Ağustos 2003 Sayi 16 Sayfa 48
polis tacizi ve siddetine maruz kaliyor.”
“Hiçbir uluslar arasi insan haklari sözlesmesi açik bir sekilde gey insan haklarini tanimamaktadir. Pek çoğu irk, cinsiyet, din, dil ve siyasi düsünceye dayanan ayrimciliği yasakliyor ancak hiç birisi lezbiyen, gey ve biseksüel insanlar için esit muameleyi güvence altina almiyor. “Bugüne dek BM gey insanlara yapilan zulmü göz ardi etti. Uluslar arasi insan haklari sözlesmelerine göre, bizler yokuz ve haklarimiz da yok. Bu önerge umarim dünyadaki yüz milyonlarca lezbiyen, gey ve biseksüelin yasamlarini solduran ayrimcilik ve siddete meydan okumanin baslangici olacaktir.” Brezilya’nin verdiği önergede “BM Insan Haklari Komisyonu, tüm dünyada cinsel yönelim temellerinde yapilan insan haklari ihlallerinin meydana gelmesinden derin endise ifade ediyor” deniyor. Madde OP2’de komisyon “Insan haklarinin ve temel özgürlüklerin tüm insanlarin doğustan gelen hakki ve bu haklar ve özgürlüklerin evrensel doğasinin sorgulanamaz olduğunu ve bu haklar ve özgürlüklerin hiçbir sekilde cinsel yönelim temellerinde engellenmemesi gerektiğini vurgular” diyor. Madde OP3’de tüm devletler cinsel yönelimlerine bakilmaksizin tüm kisilerin insan haklarini güçlendirme ve korumaya davet ediliyor. BM’e escinsel insan haklari ihlalleri konusunda gerekli takibi yapma ve önlemler alma çağrisi yapiliyor. Misir ve AB, Escinseller Için
Birbirine Girdi. Misir parlamento sözcüsü Avrupa Birliği’ni Misir hükümetini escinsellere zulmetmekle suçladiği için elestirdi. Sözcü Ahmed Fathi Sorour, Avrupa Birliği meclisi baskani Pat Cox’a yazdiği mektupta kimsenin kimseye ders vermeye hakki olmadiğini söyledi. Sorour AB kararini keyfi olarak niteleyip, Avrupali yasa koyuculari tehlikeli konulari basite indirgemekle suçladi. Sorour, “Diğer kültürler halkin (Misirlilarin) hukuk sistemlerini serbestçe seçme, dini ve kültürel değerlerini koruma haklarina saygi duymak zorundadir” dedi. Bir Misir mahkemesi mart, 2003 21 erkeği sapiklik suçlamasiyla üç yil hapse mahkum etmisti. Bu kisiler Mayis, 2001’de Nil nehrinde bir teknede gey seks partisi yaptiklari süphesiyle basilmisti. Bu 21 erkekten sonra, 14 erkek daha bir yilla üç yil arasinda değisen hapis cezalarina çarptirilmisti. Insan haklari gruplari ve Batili diplomatlar Misir’in escinselliğe yönelik sert tavrini kinadilar. Avrupa Parlamentosu bir kararinda Misir otoritelerini geylere zulmetmeyi durdurmasi ve cinsel yönelim temelinde ayrimcilik yapmayi yasaklamasi çağrisinda bulundu. Sorour ise Misir ceza kanununun özel cinsel iliskileri cezalandirmadiğini ama sadece kamusal alanda pratiği ya da dinsel hor görüyü cezalandirdiğini söyledi. Escinsellik Misir hukuk sisteminde açikça belirtilmiyor, ancak genis bir yasalar araliği müstehcenlik, fahiselik ve toplum ahlaki ile ilgili konularda hapis cezalari öngörüyor..
KAOS GL Nedir?
Neden KAOS GL Gibi Bir Grup?
Kaos GL grubu, 1994 Eylülünde Türkiyeli eşcinsellerin bir araya gelerek maruz bırakıldıkları ayrımcılığa karşı mücadele ederek özgürleşmek amacıyla kurulmuş, eşcinsellerin kurtuluşunun heteroseksüelleri de özgürleştireceği fikrini şiar edinmiş bir gruptur. Kaos GL grubu kurulduğundan itibaren Kaos GL dergisini çıkarmakta ve Eylül 2000 tarihinden beri de Kaos Kültür Merkezi'nde kültürel etkinlikler, toplantılar düzenlemekte, ilk eşcinsel kütüphanesini oluşturmaya çalışmaktadır.
Türkiye'de görülmek istenmeyen, dar alanlara hapsedilen, fark edildiğinde her tür ayrımcılığa maruz kalan eşcinsellerin bir araya gelerek, özgürleşmek için yapacakları mücadele için örgütlenmeleri en önemli gerekliliklerden biriydi. Eşcinseller arasındaki dayanışmayı arttırarak yalnızlık duygusunu azaltmaya çalışmak, hasta/sapık nitelendirmeleriyle baş etmek için uğraş veren eşcinsel bireylerin bu tavra karşı bir duruş oluşturmaları ve istedikleri gibi bir dünya yaratma özlemi için politika yapmaları, bir grup etrafında toparlanmayı ve aktif olarak çalışmayı zorunlu kılıyordu. Eşcinselliğin sadece bir cinsel edim olmadığı, yatak odasında başlayıp bitmediği, bunun bir yaşam tarzı da olduğunu ifade etmek, cinsel kimlik için mücadele etmek, bize benimsetilmeye çalışılan doğruların dışında da doğruların olduğunu gösterebilmek için duyulan gereksinimin sonucudur Kaos GL grubu.
Söz Uçar Yazı Kalır: KAOS GL Dergisi Derginin çıkarılmasındaki temel amaç eşcinsellerin kendi sözlerini söyleyebilecekleri, kendi dertlerine sahip çıkarak söz alabilecekleri ve bunları paylaşabilecekleri bir alan yaratmaktı. Heteroseksizme karşı geliştirilen her sözün kendine yer bulabileceği, eşcinsellerin kurtuluşu mücadelesine destek olan ve böylelikle eşcinsellerin kendi gündemlerini yaratmalarına olanak sağlayan bu yayın ile eşcinselliğin görünmezlikten görünürlüğe çıkması da bir diğer amaçtı... Dergide eşcinsel kurtuluş hareketine dair yazılar, kuramsal tartışmalar, haberler, kişisel deneyimler, öyküler, şiirler yer alıyor ve okuyucularıyla beraber üretilen bir dergi olmak için çalışıyor. Çünkü söz uçar yazı
Kaos Kültür Merkezi: Neden? Türkiye gibi ülkelerde eşcinsellik kamusal alana değil özel alana ait bir durum olarak yaşanır: evinizde, olmadı küçük odanızda ya da sırtınızdan para kazanmayı eşcinsellere hizmet diye yutturan patronların barlarında, hamamlarında kendinizi ifade edersiniz... Ama eşcinsellerin bu alanlar ve büyük kentlerin birkaç caddesinden daha başka bir şeye ihtiyacı var: "kendilerine ait bir mekana". Bu da yapay özgürlük alanı ya da getto yaratmak için değil kamusal alanlarda görünür olmak, cinsel yönelimin nedeniyle köşeye itilmeyi reddetmek için bir adım niteliğinde gerekliydi
KAOS GL Grubunun Katılımcıları Kimlerdir ve Kimler Katılabilir? Yaşı, cinsiyeti, cinsel yönelimi ne olursa olsun her birey kendi cinselliğini araştırma ve geliştirme hakkına sahip olduğu için, toplumsal cinsiyet kategorileriyle hesaplaşmak isteyen, taşın altına elini sokmak isteyen herkese açıktır.
Gelecek İçin Plan ve Projeler Neler? Grubun ilk kurulduğu dönemlerde geleceğe dair yaptığımız plan ve projelerimizin önemli bir kısmının bugün gerçekleşmiş olduğunu görmek çok sevindirici. Ama Türkiyeli eşcinseller olarak biraraya gelerek ve güçlerimizi birleştirerek ilerde yapabilmeyi çok istediğimiz projelerimiz giderek artmakta... İşte bunlardan birkaçı: Yayınevi, Eşcinseller için Psikolojik Danışma Merkezi, Eşcinsel Hakları için Hukuk Bürosu, Tutsak Eşcinsellerle Dayanışma Ağı, Sağlık Merkezi, Yaşlı Eşcinseller için Ortak Ev...
Kaos Kültür Merkezi: Neler Yapılıyor? Her hafta yapılan seminerler, söyleşilerle birlikte, her ay dört filmden oluşan film gösterimleri, sergiler ve çeşitli alanlarda atölyeler gibi etkinliklerle Kültür Merkezini, üretimin ve dayanışmanın olduğu bir mekan haline getirmeye çalışıyoruz. Ayrıca merkezimiz her gün 14:00 ile 18:00 saatleri arasında soluklanacak, sohbet edilecek, Kaos GL ve diğer süreli yayınlarla birlikte kütüphanemizden yararlanılabilecek bir etkileşim alanı olmaya da çalışmaktadır.
KAOS GL’nin Mali Kaynakları Nelerdir? Kaos GL gurubu, herhangi bir sermaye gurubuyla ya da siyasi bir partiyle bağı olmayan tamamıyla bağımsız bir gruptur. Kaos GL Dergisi’nin yayınlanması ve kültür merkezi aktivitelerinin yürütülmesinde en önemli kaynağı katılımcıların gönüllü katkıları ve emekleri oluşturmaktadır.
türkiyeli eşcinsellerin ankara buluşması (baharankara) 12-13 temmuz 2003 Ankara
bahar geçer yaz olur..
KDV DAHİL 3.500.000.- TL